keyfi sefa dergisi rÖportaji

7
Fotoğrafa ilk başladığınızda böyle bir kariyer ve başarıya ulaşacağınız aklınıza gelir miydi, başarınızı neye bağlıyorsunuz? Aklımdan geçtiğini söyleyemem ama yapmak istediklerim konusunda hayallerim, hedeflerim vardı. 1974 yılında fotoğrafla tanıştığımda, onu Dünya’yı keşfetmenin farklı bir aracı olarak gördüm. 1980’li yıllara doğru ise, düşüncelerimi de fotoğraf aracılığıyla ifade eder olmuştum. Artık, başlangıçta beni keşiflere yönlendiren fotoğraf benim için bir ifade biçimi olmuştu. Bu ise, kendinizi güçlü hissettirebilen müthiş bir duygu veriyordu. Renkli televizyonun her evde olmadığı, internetin adının bile bilinmediği bir süreçte olağanüstü bir medya aracına sahip olmanın ve onun olanaklarıyla insanlara varlığı, yokluğu, güzelliği, çirkinliği, kısacası yaşamın kendisini göstermenin sağladığı ayrıcalığı tarife gerek yok. 1980’li yılların başından bugüne değin projeli çalışmaları tercih ettim. Böyle bir çalışma ciddi bir ön araştırma, çekim ve sunum gibi süreçleri içerir. Bu ise mutlak bir disiplinle sağlanır. Bu da yetmez; altyapınızı sağlam tutmak zorundasınız. Yani, okumak, tartışmak, gerektiğinde yazmak sizi besleyecek, Dünya’ya bakışınızı sağlam ve sağlıklı kılacak olmazsa olmazlardır. Dedem Ali Münger'in tarlasında, Kırkağaç, 1974

Upload: yasar

Post on 26-Feb-2023

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Fotoğrafa ilk başladığınızda böyle bir kariyer ve başarıya ulaşacağınız aklınıza

gelir miydi, başarınızı neye bağlıyorsunuz?

Aklımdan geçtiğini söyleyemem ama yapmak istediklerim konusunda

hayallerim, hedeflerim vardı. 1974 yılında fotoğrafla tanıştığımda, onu Dünya’yı

keşfetmenin farklı bir aracı olarak gördüm. 1980’li yıllara doğru ise,

düşüncelerimi de fotoğraf aracılığıyla ifade eder olmuştum. Artık, başlangıçta

beni keşiflere yönlendiren fotoğraf benim için bir ifade biçimi olmuştu. Bu ise,

kendinizi güçlü hissettirebilen müthiş bir duygu veriyordu. Renkli televizyonun

her evde olmadığı, internetin adının bile bilinmediği bir süreçte olağanüstü bir

medya aracına sahip olmanın ve onun olanaklarıyla insanlara varlığı, yokluğu,

güzelliği, çirkinliği, kısacası yaşamın kendisini göstermenin sağladığı ayrıcalığı

tarife gerek yok.

1980’li yılların başından bugüne değin projeli çalışmaları tercih ettim. Böyle bir

çalışma ciddi bir ön araştırma, çekim ve sunum gibi süreçleri içerir. Bu ise

mutlak bir disiplinle sağlanır. Bu da yetmez; altyapınızı sağlam tutmak

zorundasınız. Yani, okumak, tartışmak, gerektiğinde yazmak sizi besleyecek,

Dünya’ya bakışınızı sağlam ve sağlıklı kılacak olmazsa olmazlardır.

Dedem Ali Münger'in tarlasında, Kırkağaç, 1974

Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor, sizin için meslek mi hobi mi?

Fotoğraf, üniversiteyi bitirerek çalışma hayatına atılana kadar hobiydi benim

için. Yani, amatör bir çabaydı.

Ancak, 1982’den bu yana doğrudan ya da dolaylı olarak fotoğrafla ilgili işlerden

geçimimi sağlıyorum. Birçok dergideki görevlerim, foto muhabirliğim,

yayıncılığım, 90’lı yıllarda Ankara’daki tanıtım fotoğrafçılığı atölyem, proje

çalışmalarım ve bugün İzmir’de bir eğitimci olarak üniversitedeki, çeşitli

atölyelerdeki çalışmalarım benim profesyonel yanımı yansıtır.

Yüzler ve Düşler Serisi'nden Mehmet Gün'ün Portresi, 1994

Fotoğraf çekerken öncelikle neyi dikkate alıyorsunuz? Size göre sadece anı

yakalamak mı?

Ben fotoğrafı hem deneysel, hem de belgesel olarak çalışabilen bir insanım. Pek

çok belgesel projemin yanısıra, foto-montajlarımı boyayla birleştirdiğim,

polaroid malzemeyle ürettiğim çeşitli deneysel-kavramsal serilerim de vardır.

Birçok disiplini bir arada kullanarak üretim yapabiliyorum. Son 10-15 yıldır

bunların arasına video sanatı da dahil oldu.

Bu nedenle, bu sorunuzu şöyle yanıtlamam gerekiyor: belgesel fotoğraf söz

konusuysa, konunun hikayesi ama deneysel fotoğraf söz konusuysa, benim

hikayem ya da hayallerim önemlidir. Sağlam bir öykü, kavram ya da tema

fotoğrafınızı bir adım öne çıkarmaya yeter. Sonraki adımlar ise, başarılı bir

teknik ve özgün bakıştır.

Bizim klasik fotoğraf bakışımıza uygun olan doğrudan fotoğraf, yalnızca anı

yakalamaktan ibaret olamaz. Ben “anı yakalamak” ifadesini basın

fotoğrafçılığıyla daha çok ilişkilendiriyorum. Şüphesiz, fotoğrafçının deklanşöre

basacağı “karar anı” son derece önemlidir ama yalnızca ‘o an’ın peşinden

koşmak gerçeklerin önünden çoğu kez gözü kapalı geçmeye benzer. Oysa,

belgesel fotoğrafçı bir sosyolog titizliğiyle çalışmalıdır. İyi bir belgesel çalışma

Dünya’yı değiştiremeyebilir ama sorumlulara sıkı bir çimdik atabilir.

Saraybosna, 2013

En çok hangi konu üzerine fotoğraf çekmeyi seviyorsunuz?

Başından beri belgesel fotoğraf çekmeyi seviyorum. 1974 yılında çektiğim ilk

fotoğraflarım da belgesel idi. Ancak, kendi özgün düşüncemi söyleyeceksem,

fotoğrafı sanatsal bir malzeme olarak kullanabileceğim şekilde çekiyorum. Bu

da genel anlamıyla işlenmek üzere çekilmiş kurgulanmış bir fotoğraf oluyor.

Daha önceden söylediğiniz fotoğrafçılığı bir dil olarak görmenizin sebebi

nedir?

Günümüzde imgeler sarmalında sıkışmış olan Dünya’da neyin doğru neyin

yanlış olduğunu ayırmak kadar zordur sanatın adını koyabilmek. Fotoğrafın

ticari boyutu içerisinde yer bulan çalışmalar her ne kadar estetik unsurlar

taşısalar da sanat değildirler. Daha çok işin zenaat yanını içerirler. Bana göre

sanat, topluma düşler ekmektir ve bu düşlerin toplum belleğinde

nesnelleşmesidir. Sanat daima toplumu yükseltir, geliştirir. Sanatçı ise, tüm

içtenliğiyle, özgün düşüncesiyle ve aracısız, dolayımsız olarak üretir yapıtını.

Ancak, fotoğraf hangi boyutuyla yapılırsa yapılsın, bir anlatı içerir. Bunu da

kullandığı göstergelerle imgeler oluşturma yoluyla yapar ve algı düzleminde de

çok yönlü bir iletişimi içerir. Bu görsel dildir. Fotoğrafçının bu dili kullanarak

yalansız, dolansız, samimi bir anlatı oluşturmak gibi etik bir sorumluluğu da

vardır.

Akhisar’daki diğer fotoğrafçıları nasıl buluyorsunuz? Kendilerini nasıl

geliştirebilirler?

Akhisar’da geniş kitlelerin fotoğrafla ilk anlamlı buluşması 1993 yılına rastlar.

Belediye tarafından düzenlenen 5. Kültür ve Sanat Şenliği’nde Şehit Teğmen

Tahir Ün Caddesi'nde bir sokak sergisi açarak fotoğraf çalışmalarımı

sunmuştum.

Şüphesiz, aynı festivalde gözden kaçırılmaması gereken iki önemli sergi daha

vardı. İlki, Doç.Dr. Mehmet Koştumoğlu'nun düzenlediği 9 Eylül Üniversitesi

Fotoğrafçılık Ana Sanat Dalı öğrenci fotoğraf çalışmaları ve diğeri de Dr. Baki

Satış'ın Akhisar Fotoğrafları Koleksiyonu sergisiydi. Erhan Bener, Tarık Dursun K.

ve Ataol Behramoğlu ile birlikte, imza günümde fotoğraf albümümü imzalamış

ve gece de meraklı ziyaretçilerle dolup taşan caddede açık havada bir fotoğraf

gösterisi yapmıştım. Bu unutulmaz bir etkinlikti benim için.

MustagAta Dağı Önünde Kırgız Kızı, Taşkurgan, Çin, 2013

Daha sonraki yıllarda, Belediyeler tarafından, çoğuna katkı verdiğim etkinlikler

yapıldı ama Akhisar’da düzenlenen çeşitli ulusal yarışmaların kentte fotoğrafa

olan ilgiyi kışkırttığını söyleyebilirim. Lakin, Dünya’da fotoğraftaki asıl popüler

çıkışın sayısal devrim ile birlikte olduğunu söylemek de yanlış bir tesbit olmaz.

Akhisar’ın bu dönemdeki hareketliliği zaten sanatın diğer disiplinlerinde ürün

veren Erol Mollaibrahimoğlu’nu ve Urungu Erdal Özer’i fotoğrafa kazandırdı.

Erol Mollaibrahimoğlu izleyen yıllarda Devlet Fotoğraf Yarışması da dahil birçok

ödülün sahibi oldu ve kendine özgü bir dil kullanarak üretmeye devam ediyor.

Urungu Erdal Özer ise, Soma Fotoğraf Topluluğu’nu kurarak sürdürdüğü

çalışmalarla Soma’daki fotoğraf yaşamına ciddi katkılarda bulunuyor. Ancak,

beni asıl şaşırtan, eğitmenliğini Kudret Olgun’un yaptığı Akhisar Koleji

Fotoğrafçılık Kulübü’nün çalışmaları oldu. Bu yıl genç öğrencilerin sergisini

gezerken gördüğüm başarılı işlerle çok heyecanlandım ve umutlandım.

Akhisar’da fotoğrafa gönül vermiş, üretmeye çalışan ve burada ismini

sayamadığım pek çok insan vardır.

Bu konuda, son bir öneri olarak, fotoğrafta istikrarlı bir yol isteyenlere yukarıda

da ifade ettiğim gibi altyapılarını güçlendirmelerini salık veririm. İyi bir temel

fotoğraf eğitiminin yanısıra, okuyarak, tartışarak ve hatta yazarak kendi

birikimlerini güçlü kılmalılar. Ayrıca, bol bol fotoğraf okumalılar. Bir süre sonra

bu birikimlerinin fotoğraflarına yansıdığını ve daha güçlü fotoğraflar

üretebildiklerine tanık olacaklardır. Fotoğrafın bir yaşam biçimi olarak

benimsenmesinin gelişim sürecini hızlandıracağı unutulmamalıdır.

Fotoğrafla bir boş zaman uğraşı olarak ilgilenmek isteyenler için ise, teknik bilgi

ve çektikleri fotoğraflardan paylaşabilecek düzeyde keyif almaları yeterlidir diye

düşünüyorum.

Son dönemdeki fotoğraf çalışmalarınız için neden öncelikle Çin’i tercih ettiniz?

Çin’den gelen profesyonel bir proje daveti üzerine 2011 yılından bu yana

bölgede çalışıyorum. Bu proje kapsamında benim gibi çalışan ve A.B.D., Fransa,

Rusya Cumhuriyeti, Pakistan, Mısır, Malezya, Romanya gibi farklı ülkelerden

fotoğrafçılar da var. Herbiri bağımsız olarak kendi projelerini üretiyorlar.

Bölgenin hem sosyo-kültürel hem de doğal zenginliği burayı benim için hayli

çekici kılıyor. Burada “Xinjiang : Atayurdu”, “Çin Portreleri” gibi projeleri

tamamladıktan sonra, bölgedeki kentsel dönüşümle birlikte değişen sosyolojik

yapıyı irdelediğim “Xinjiang : Yeniden Yapılanma” adlı çalışmamı sürdürüyorum.

Uygur Kızı, Gulca (Yining), 2011)

En son katıldığınız, Litvanya’da gerçekleşen Photonic Moments Festivali’nde

hangi projeleriniz ile yer almıştınız?

Bu festivalde 2 ayrı projem ile yer aldım. Bunlardan ilki üstte söz geçen

“Xinjiang:Yeniden Yapılanma” ve diğeri de geçtiğimiz ocak ayında

tamamladığım Soma kömür madenlerinde bir günün öyküsünü anlatan

“Vardiya” adlı çalışmamdı.

Yeni projeleriniz var mı? Bir sonraki adresiniz belli mi?

Ben yüksek tempoda çalışıyorum. Henüz sergileme olanağı bulamadığım bazı

işlerim sırada bekliyorlar. Bunlar arasında Toroslar’da yaptığım bir çalışmanın

yanısıra, otistik çocuklarla başladığım bir başka belgesel çalışma daha var.

Ayrıca, yeni video çalışmalarım da devam ediyor.

Son olarak, önümüzdeki ay İzmir’de açacağınız “1+40 – Ali” isimli serginizden

söz eder misiniz?

Benim çok önemsediğim bir ikili sergi bu. 11-31 Ekim tarihleri arasında

fotoğrafseverlerle İzmir’de buluşacak. Önemi pek çok nedene dayanıyor.

Öncelikle, benim

fotoğrafta 40. Yıl

sergim. Diğer yandan

sergiyi benimle

paylaşacak olan Ali

Var’ın 1. yıl sergisi.

Sergideki

fotoğraflarımla Ali

Var’ın yaşamından

kesitler aktarıyorum. Ali

Var ise, yaşama bakışını

yansıtan fotoğraflarını

sergiliyor. Ali Var, doktorların 3 yıl ömür biçtiği ve bedeninin %85’ini

kullanamayan ama tekerlekli sandalyesine kurduğumuz bir düzenekle fotoğraf

çeken genç bir ALS (amyotrofik lateral skleroz) hastası. Dolayısıyla, Ali Var’ın

şahsında tüm hastalara adanan serginin adı da “1+40 – Ali” oldu. Yolun

başındaki bu genç fotoğrafçıyla birlikte amacımız ALS hastaları ve diğer tüm

engelliler için farkındalık yaratabilmek. Geliri ALS hastalarına bağışlanacak sergi

için bir de katalog hazırlanıyor.

Bu, fotoğrafın bir başka gücüdür. Zaman zaman maksadını aşarak eylemin

kendisi olur…

Keyfi Sefa Dergisi, S.9, Eylül 2014