930'larda yunanlilarin anadolu'ya gÖÇÜ Üzerİnden bİr deĞerlendİrme

15
1 1930’LARDA YUNANLILARIN ANADOLU’YA GÖÇÜ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME ** Ekrem Yaşar AKÇAY * ÖZET Anadolu, tarih boyunca pek çok medeniyetin ilgisini çekmiş bir bölgedir. Coğrafik özellikleri, yer altı kaynaklarının zenginliği, iklimi nedeniyle oldukça rahat yaşanılabilir bir durumda olması, Anadolu’ya pek çok bölgeden göçün yaşanmasına da sebep olmuştur. Bu durum Anadolu’da ticaretin gelişmesinden tutun da sosyo-kültürel anlamda da değişimlere ve çeşitliliğe neden olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde pek çok tebaayı içinde barındıran Anadolu’da özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde ayaklanmalarla ayrışmalar başlamış ve I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla Anadolu’da birkaç devlet arasında parçalanmıştır. Milli Mücadele sürecinde yeniden birleşen Anadolu’dan dışarıya göçler başlamıştır. Örneğin 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında Mübadele Anlaşması imzalanmış ve 1 Mayıs 1923’ten itibaren İstanbul dışında yaşayan Rum Ortodoks Türk vatandaşları Yunanistan’a, Batı Trakya dışında yaşayan Müslüman Yunanistan vatandaşları da Türkiye’ye göç etmişlerdir. Mübadele Anlaşması gereğince göç eden vatandaşlar, ülkelerin izni olmadan yaşadıkları eski yerlere göç etmeyeceklerdir. 1923 yılında mübadeleye ilişkin anlaşma yapılsa bile uygulanması kolay olmamış ve iki ülke arasında mübadele dışı sayılmaya ilişkin kriterlerden patrikhaneye kadar oldukça ciddi sorunlar yaşanmıştır. Ancak bu durum 1930’larda değişmiş, iki ülke arasında yapılan anlaşmalarla mübadeleye ilişkin sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Söz konusu yapılan anlaşmalar ışığında Türkiye’den ve Yunanistan’dan göç eden vatandaşların geri dönüşlerine, evlenme ve ticaretle uğraşmalarına izin verilmiştir. Bu anlamda çalışmamız, 1930’larda yaşanan değişimin nedenleri ulusal ve uluslararası boyutlarıyla ele ala alınacaktır. Bu sayede Türkiye ve Yunanistan’ın kazanç ve kayıpları da görülmüş olacaktır. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Yunanistan, Göç, Mübadele Anlaşması, Anadolu. ** Bu çalışmayı yakın zamanda kaybettiğim Anneme ithaf ediyorum. * Yrd. Doç. Dr. Hakkari Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected], Selçuk Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. 2010 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi, SBE, Uluslararası İlişkiler ABD’da Yüksek Lisansını, 2015 yılında Ankara Üniversitesi, SBE, Uluslararası İlişkiler ABD’da Doktorasını tamamladı. Çalışma alanları Siyasi Tarih, Türk Dış Politikası, Avrupa Birliği, Avrupa Bütünleşmesi, TürkiyeAB İlişkileridir.

Upload: sayistay

Post on 29-Nov-2023

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1  

1930’LARDA YUNANLILARIN ANADOLU’YA GÖÇÜ ÜZERİNDEN BİR

DEĞERLENDİRME**

Ekrem Yaşar AKÇAY*

ÖZET

Anadolu, tarih boyunca pek çok medeniyetin ilgisini çekmiş bir bölgedir. Coğrafik özellikleri, yer altı

kaynaklarının zenginliği, iklimi nedeniyle oldukça rahat yaşanılabilir bir durumda olması, Anadolu’ya pek çok bölgeden

göçün yaşanmasına da sebep olmuştur. Bu durum Anadolu’da ticaretin gelişmesinden tutun da sosyo-kültürel anlamda da

değişimlere ve çeşitliliğe neden olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde pek çok tebaayı içinde barındıran Anadolu’da

özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde ayaklanmalarla ayrışmalar başlamış ve I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı

Devleti’nin yıkılmasıyla Anadolu’da birkaç devlet arasında parçalanmıştır. Milli Mücadele sürecinde yeniden birleşen

Anadolu’dan dışarıya göçler başlamıştır. Örneğin 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında Mübadele Anlaşması

imzalanmış ve 1 Mayıs 1923’ten itibaren İstanbul dışında yaşayan Rum Ortodoks Türk vatandaşları Yunanistan’a, Batı

Trakya dışında yaşayan Müslüman Yunanistan vatandaşları da Türkiye’ye göç etmişlerdir. Mübadele Anlaşması gereğince

göç eden vatandaşlar, ülkelerin izni olmadan yaşadıkları eski yerlere göç etmeyeceklerdir. 1923 yılında mübadeleye ilişkin

anlaşma yapılsa bile uygulanması kolay olmamış ve iki ülke arasında mübadele dışı sayılmaya ilişkin kriterlerden

patrikhaneye kadar oldukça ciddi sorunlar yaşanmıştır. Ancak bu durum 1930’larda değişmiş, iki ülke arasında yapılan

anlaşmalarla mübadeleye ilişkin sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Söz konusu yapılan anlaşmalar ışığında Türkiye’den

ve Yunanistan’dan göç eden vatandaşların geri dönüşlerine, evlenme ve ticaretle uğraşmalarına izin verilmiştir. Bu

anlamda çalışmamız, 1930’larda yaşanan değişimin nedenleri ulusal ve uluslararası boyutlarıyla ele ala alınacaktır. Bu

sayede Türkiye ve Yunanistan’ın kazanç ve kayıpları da görülmüş olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Yunanistan, Göç, Mübadele Anlaşması, Anadolu.

                                                            ** Bu çalışmayı yakın zamanda kaybettiğim Anneme ithaf ediyorum. * Yrd. Doç. Dr. Hakkari Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected], Selçuk Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. 2010 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi, SBE, Uluslararası İlişkiler ABD’da Yüksek Lisansını, 2015 yılında Ankara Üniversitesi, SBE, Uluslararası İlişkiler ABD’da Doktorasını tamamladı. Çalışma alanları Siyasi Tarih, Türk Dış Politikası, Avrupa Birliği, Avrupa Bütünleşmesi, Türkiye‐AB İlişkileridir. 

2  

GİRİŞ

Türkler ve Yunanlılar, yüzyıllar boyunca bir arada yaşamalarına rağmen sorunları hala devam eden

iki ulustur. 1453’te İstanbul’un fethedilmesiyle Bizans İmparatorluğu’nun ortadan kalkması ve 1461’de

Mora’nın alınmasından sonra Osmanlı İmparatorluğu kontrolüne giren Yunanlılar, yaklaşık 500 yıl

Osmanlı himayesinde yaşamışlardır.

1789 Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan ve hızla yayılan milliyetçilik akımının ve Rusya gibi

dış güçlerin faaliyetlerinin etkisiyle ayrılmak isteyen Rumların Osmanlı İmparatorluğu tarafından 14 Eylül

1829’da yapılan Edirne Antlaşması ile bağımsızlığı kabul edilmiş sonrası 24 Nisan 1830’da bağımsızlığı

onaylanmıştır (Sarıkoyuncu, 2006: 239-261). I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı’dan toprak alan

Yunanlılar,1798’den beri uğraştığı “Megali İdea” ülküsünü 1830’da bağımsızlığını kazandıktan sonra daha

da fazla gerçekleştirme arzusunda olmuştur (Albayrak, 2004: 42). Türkiye’nin Mustafa Kemal Atatürk

önderliğinde başlattığı Milli Mücadeleyi kaybetmiştir. Yunanistan’ın “Küçük Asya Felaketi” olarak

isimlendirdikleri savaş sonrasında yapılan Lozan Antlaşması ile Türkiye bağımsızlığını kazanarak yeni bir

devlet olmuştur (Lozan Mübadilleri Vakfı, 2015). Tek ve homojen bir ulus-devlet olmak ve dış güçlerin

kendi içişlerine karışmalarını önlemek isteyen Türkiye, bazı faaliyetlerle bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır

(Sepetçioğlu, 2014: 57).

Lozan görüşmeleri sırasında Yunanistan ile yapılan Mübadele Anlaşması bu faaliyetlerden biridir.

30 Ocak 1923’te yapılan ve 1 Mayıs 1923’te başlayacak olan mübadeleyle İstanbul dışındaki Türk

uyruğundaki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya dışındaki Yunan uyruğundaki Müslümanlar zorunlu olarak

mübadeleye tabi tutulmuşlardır (Ünay, 2007: 62; Kasaba, 2005: 102). Mübadeleye tabi olan kişilerin geri

dönmelerine de izin verilmemiştir. Söz konusu bu sürecin anlaşmasını yapmak kolay olmuşsa da

uygulaması kolay olmamıştır. İki devlet arasında mübadele kapsamına kimlerin alınacağından patrikhaneye

kadar pek çok sorun yaşanmıştır.

Bu süreç, 1930 yılında iki devlet arasında yapılan anlaşmalarla çözüme kavuşturulmuştur. Yapılan

anlaşmalarla mübadeleye tabi tutulanların geri dönmesine izin verilmiş, yerleşmelerine, ticaret yapmalarına

imkan sağlanmıştır. Çalışmamız, başlangıçta göçe ilişkin böyle bir yasak varken 1930’da bu yasağın neden

kalktığına ilişkin sorulara cevap aramaktadır. Bu sayede söz konusu yasağın getirilmesi ve kaldırılmasıyla

ne tür beklentilerin olduğu da belirlenmiş olacaktır.

MÜBADELE ANLAŞMASI

Mübadele fikri esasında ilk kez Balkan Savaşları’nın sonrasında ortaya çıkmıştır. Bu savaşlar

sonrasında Osmanlı Devleti, Avrupa’daki topraklarının yaklaşık %80’ini nüfusunun da yaklaşık %16’sını

kaybetmiştir. Savaş sonrasında ortaya çıkan yeni sınırlar sorunu daha da ağırlaştırmıştır. Öyle ki

Müslümanların çoğunlukta olduğu Batı Trakya Yunanlılarda, Yunanlıların ve Bulgarların yoğun olduğu

Doğu Trakya ise Osmanlı’da kalmıştır. Savaş sırasında 50.000 Bulgar Bulgaristan’a göç ederken Türkler

de Osmanlı’ya göç etmişlerdir. Bu nedenle 29 Eylül 1913’te Bulgaristan ile yapılan İstanbul Antlaşması’na

3  

gönüllü mübadeleyi içeren bir ek protokol konulmuştur (Küçüker, 2015: 441; Mandacı, 2014: 89). Ancak I.

Dünya Savaşı nedeniyle anlaşmanın uygulanması mümkün olmamıştır (Öksüz, 2016). Benzer durumlar

1914’te Balkanların kaybedilmesiyle birlikte Türkiye ve Yunanistan arasında da hissedilmeye başlanmıştır.

1919 ile beraber göç sorununa kalıcı çözümler aranmaya başlanmıştır (Bozdağlıoğlu, 2014: 12). Türkiye,

hem daha önce yaşanan yasa dışı göçleri önlemek hem de türdeş bir ulus yaratmak için Lozan görüşmeleri

sırasında mübadele istemiştir. Ancak görüşmeler sırasında bunu dile getirmekte zorlanmıştır. Buna karşın

mübadele konusu ilginç bir şekilde müttefikler tarafından dile getirilmiştir. Milletler Cemiyeti (MC)

yetkilisi Dr. Fridtjof Nansen, mübadeleden yana olduklarını söylemiştir. Bu konuya ilişkin görüşlerini Ülke

ve Askerlik Sorunları Komisyonu’nun 1 Aralık 1922’deki oturumunda dile getirmiştir (Bozdağlıoğlu,

2014: 16). Çünkü müttefikler, hem savaş sırasındaki yakıp yıkmalar hem de iki devlet arasında barışın

sağlanması için halkların iç içe girmişlikten kurtarılmasıyla mümkün olacağını anlamışlardır. Çünkü

Yunanistan’daki Türkler ciddi baskı görmeye başlamışlardır. Üstelik Milli Mücadele döneminde

Yunanistan’a kaçan Rumlar, buradaki Türklerin evlerine yerleşmeye başlamışlardır (Çapa, 1990: 50).

Dolayısıyla Dr. Nansen, Yakın-Doğu’da halkların iç içe girmişlikten kurtarılması durumunda barışın

sağlanabileceğini fark etmiştir (Kara, 2005: 189). Bu anlamda mübadele konusu Türkiye ya da

Yunanistan’ın isteği ile olmamıştır (Kayam, 2015). Türkiye de bunu olumlu karşılamıştır. Çünkü Türkiye

için uluslaşma sürecinin yaşandığı bir dönemde bağımsız, türdeş bir Türk ulus devleti kurmak için

mübadele zorunlu görülmüştür (Güner, 2015). Yani Mustafa Kemal mübadeleyi hem homojen bir Türk

devleti kurmak için hem de ülke içindeki azınlıkların Osmanlı Döneminde olduğu gibi dış güçlerce Türkiye

aleyhine kullanılması ihtimallerinden endişe etmiştir. Ayrıca Rumların Türkiye’de kalması durumunda

“Megali İdea” (Çetin, 2010: 150) fikrinin Türkiye’yi rahatsız etmesinden de endişe etmiştir (Uzun, 2004:

35-50).

Bununla birlikte Yunanistan ise mübadelenin gönüllü olmasından yana bir tavır sergilemiştir (Oran,

2005:164). Çünkü savaş sonrasında Yunanistan’a yaklaşık bir milyon kişi göç etmek zorunda kalmıştır.

Yeni bir göç dalgası için de yeni araziler ve ekonomik güç gerekli görülürken Yunanistan için bunları

sağlamak oldukça güç görülmüştür. Üstelik yıllarca Megali İdea fikrini benimsemiş Yunan kamuoyu için

İstanbul’daki Rumların göç etmesi de bu hayalin ortadan kalkması anlamına geldiği için hayal kırıklığı

yaratacaktır (Kalelioğlu, 2008: 105-123). Aynı zamanda İstanbul’daki Rumların göç etmesi, Patrikhanenin

cemaatsiz kalmasına ve patrikhanenin İstanbul dışına taşınmasına bile yol açacaktır (Yılmaz, 2016). Bu

nedenlerden ötürü Yunanistan mübadelenin gönüllü olmasını istemiştir. Bütün bunların üzerine İngiltere

Dışişleri Bakanı Lord Curzon, mübadelenin zorunlu olmasını ancak Batı Trakya Müslümanları ile İstanbul

Rumlarına özel bir durum verilmesini istemiştir. Böylece müttefikler mübadelenin zorunlu olmasına kara

vermişlerdir (Ünay, 2007: 61).

Bu gelişmelerden sonra mübadelenin kimleri kapsayacağına dair tartışmalar başlamıştır. Türkiye

tarafı Batı Trakya Müslümanları hariç Yunanistan’daki tüm Müslümanlarla, İstanbul’daki Rumlar da dahil

4  

Türkiye’ye yerleşen tüm Rumları mübadeleye tabi tutarken Yunanistan tarafı ise İstanbul Rumlarının

mübadele dışında kalmasını istemiştir. Uzun süren tartışmalardan sonra Türkiye tarafı da İstanbul’daki

Rumları mübadele dışı bırakmış ve 30 Ocak 1923’te “Mübadele Anlaşması” ve savaş sırasında alınan

esirler için “Sivil Tutukluların Geri Verilmesi ve Savaş Tutsaklarının Mübadelesine İlişkin Türk-Yunan

Anlaşması”1 imzalanmıştır (Ünay, 2007: 62; Burak, 2007: 34).

Tam adı “Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme (Sarıkoyuncu, 2006: 240) olan bu

anlaşmaya göre;

Madde 1: Türk topraklarındaki Rum Ortodoks olan Türk uyrukları ve Yunan topraklarındaki

Müslüman Yunan urukları mübadeleye tabidir. Mübadeleye tabi olan kişiler Türkiye’nin izni

olmadan Türkiye’ye, Yunanistan’ın izni olmadan Yunanistan’a yerleşemeyeceklerdir (Ertem, 2010:

6).

Madde 2: İstanbul’da oturan Rumlar ve Batı Trakya’da oturan Müslümanlar mübadele dışıdır. Bu

kişilere etabli ismi verilmiştir (Soysal, 1989: 177). 30 Ekim 1918 tarihinden önce yerleşmiş olan

bütün Rumlar İstanbul Rum’u olarak tanımlanırken 1913 Bükreş Antlaşması’nın koyduğu sınır

çizgisinin doğusundaki bölgeye yerleşmiş bulunan Müslümanlar Batı Trakya’da oturan

Müslümanlar olarak sayılmıştır (Özgören, 2015; Bilgin, 2016).

Madde 5: Mübadeleye tabi tutulan kişilerin mülkiyet hakkı ve alacaklarına hiçbir zarar

verilmeyecektir (Gökçe, 2010: 76; Budak, 2010: 137).

Madde 8: Mübadeleye tabi tutulanlar, her türlü taşınır mallarını yanlarında götürebileceklerdir.

Götürülemeyen taşınır malların dökümü yapılacak, değerleri saptanacak ve bunların giderleri

geride bıraktıkları taşınmaz mallarla birlikte bir karma komisyon tarafından tasfiye edilecektir

(Sarıkoyuncu, 2006: 242-246; Çelebi, 2006: 36).

Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan mübadelede din unsuru da temel alınmıştır (Emgili, 2009:

225; Türk ve Yunan Nüfusu Mübadelesinin Bir Başka Açıdan Algılanması, 2016). Buna göre Ortodoks

olanların dışındaki Rumlar mübadele dışında tutulurken Anadolu Ortodoks halkı (Türkçe konuşan

Karamanlılar) mübadeleye tabi tutulmuşlardır. Diğer yandan İstanbul’da kalanlar da mezhep ayrımı da

yapılmamıştır. Mübadeleyle birlikte Türkiye’den 1.200.000 kişi Yunanistan’a, Yunanistan’dan 450-

500.000 kişi Türkiye’ye göç etmiştir (Arı, 2005: 338; Erdal, 2016).

                                                            1 Kurtuluş Savaşı sırasında Türk tarafının eline on beş binden fazla esir geçmiştir. Bunlardan on bini Lozan Barışı’ndan önce serbest bırakıldı. Geri kalanlardan 352’si subay olmak üzere 4629 Yunan savaş esiri Kurtuluş Savaşı’ndan sonra on ay süreyle Ankara, Adana, Kayseri, Konya ve Yahşihan garnizonlarında tutulmuşlardır. Söz konusu anlaşma bu esirler için yapılmıştır (Öksüz, 2016).  

5  

(Kaynak: Goularas, 2012: 132).

Diğer yandan mübadeleye ilişkin bazı özel istisnalar da getirilmiştir. Buna göre, Lozan Konferansı

sırasında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Mübadele Sözleşmesi’nden önce ihtida (Müslümanlığı kabul

etme) etmiş olanlar sözleşmede geçen Rum Ortodoks bulunan kaydının dışına çıkmış olduklarından bu

durumdaki şahıslar mübadeleye tabi olmayacaktır. Buna karşın, söz konusu tarihten önce ihtida ederek bir

Müslüman ile evlenip de nüfus kayıtlarına geçirilmemiş olan Rum asıllı kadınların durumlarının ne olacağı

belirsizlik yaratmaktaydı. Bu belirsizliğin giderilmesi yönünde yapılan itirazlar üzerine Hükümet,

27.7.1924 tarihinde Mübadele Sözleşmesi’nin imza tarihinden önce ihtida ederek izdivaç etmiş olan

kadınlarla, aynı tarihten önce ihtida etmeyerek Müslümanlarla izdivaç etmiş olan kadınların mübadeleye

tabi olmadıkları şeklinde bir karar almıştır. Bununla birlikte mübadeleye tabi bölgelerden İstanbul’a

gelerek Mübadele Sözleşmesi’nin imzalanmasından önce Gayr-i Müslim erkeklerle evlenmiş olan

kadınların durumunun ne olacağı sorunu ortaya çıktı. Bunun üzerine Hükümet, 27.7.1924 tarih ve 732

numaralı kararnameye ek olarak Mübadeleye tabi olmayan Gayr-i Müslim erkeklerle, Mübadele

Sözleşmesi’nin imza tarihinden önce evlenen ve nikâhlarını belirtilen tarihten önce nüfus kayıtlarına

geçiren Rum Ortodoks kadınların da mübadeleden istisna edilmesi şeklinde bir karar kabul edilmiştir.

Genel nitelikli bu tür istisnalara 1929’da özel nitelikli bir istisna eklenmiştir. Buna göre Mübadele

Sözleşmesi’nin uygulamaya konmasından iki ay sonra Fransız uyruklu Matheu Mille ile evlenmiş olan ve

iki çocuğu ile İzmir’den çıkarılan Madam Marie Savacıoğlu isimli kadının, emlak meselesi kapsam dışında

olmamak üzere, şahsı itibariyle mübadeleden istisnası Hariciye Vekâleti’nin teklifi üzerine Bakanlar

Kurulu tarafından 20.2.1929 tarihinde kabul edilmiştir (Öksüz, 2016).

Bunların yanında Milli Mücadele döneminde askeri ve insanı yardımda bulunan Rumlar da

mübadele dışında tutulmuşlardır. Buna göre 1921 yılında Söke’de25 Yunanlılar tarafından Türklere yapılan

mezalim ve feci uygulamalara engel olarak bir çok halkı kurtaran; Boran Nahiyesi’nde yerli Rumlar

tarafından çıkarılan isyanı, Türk jandarma karakollarına yapılacak saldırıları ve kuşatma altına giren Türk

birliklerinin imhasını haber vermek suretiyle etkisiz hale getiren; ayrıca Denizli’de Üçüncü Süvari Fırkası

6  

Kumandanı İbrahim Bey’in nezdinde Hükümet lehine casusluk yapan Türkiye vatandaşı Rum asıllı

Konstantin Portil oğlu Dimitri’nin Dahiliye Vekâleti ve Emniyet Genel Müdürlüğünün teklifleri üzerine

mübadeleden istisna edilmesi 17.12.1924 tarihinde Hükümet tarafından kabul edilmiştir. Yine Söke’de

Yunan işgali sırasında göç edemeyerek burada kalan Müslüman halkı bir Amerikan şirketinin fabrikasında

toplayarak katliamdan kurtaran ve Yunanlıların geri çekilişleri esnasında kasabayı yakıp Müslüman halkı

katletmek girişimlerinde halkı aynı fabrikaya toplayarak kurtaran Sökeli Doktor Perikli Efendi’nin

mübadeleden istisnası, Aydın Vilayetinin bildirimi, Dahiliye Vekâleti ve Emniyet Genel Müdürlüğünün

teklifi üzerine 17.12.1924 ve 1277 sayılı kararname ile kabul edilmiştir. Bu kararnameye yapılan bir ekle

vermiş olduğu hizmetlerden dolayı hukukçu Bodrumlu İstimat Zihni Efendi’nin de mübadeleden istisnası

29.4.1925 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmiştir (Öksüz, 2016). Bunların dışında bir de

mübadeleden tecil olanlar bulunmaktadır. Bunlar kimsesiz, sakat ve hastalıklı olanlardır. Mübadele

Komisyonu bu insanların nakilleri sırasında zorluk yaşanacağından ötürü mübadele dışında tutulmalarını

uygun görmüştür.

Anlaşma bu şekilde yapılmasına karşın uygulanması kolay olmamıştır. Örneğin İstanbul

Rumlarının hangilerinin 30 Ekim 1918 öncesinde yerleşmiş olduklarını bulmak kolay olmamıştır. Çünkü

savaştan çıkan bir ülkenin söz konusu duruma ilişkin belgeleri elde etmesi oldukça zor görünmektedir

(Gökaçtı, 2004: 295-302; Macar, 2006: 7). Böyle bir ortamda çıkan sorunlar Karma Komisyon tarafından

çözülemeyince konu Yunanistan tarafından 19 Kasım 1924’te Milletler Cemiyeti’ne gönderilmiştir (Uzun,

2004: 45). Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’nın verdiği karara göre;

Etabli süreklilik vasfı taşımakta ve bir oturma ile belirlenen fiili durumu ifade etmektedir.

İstanbul Rumlarının mübadele dışı olmaları için İstanbul şehrinin 1912 yılında yapılan kanunla

belirlenen belediye sınırları içinde olmaları ve 30 Ekim 1918 öncesi İstanbul’a gelip sürekli

oturmak niyetinde olmaları gerekmektedir (Fırat, 2005: 331-332).

(Taşçıoğlu, 2016)

Yunanistan Divan’ın verdiği bu karardan memnun olmayınca iki ülke arasındaki ilişkiler

sertleşmiştir (Erdem, 2009: 95). Yunanistan, Batı Trakya Türklerinin mallarına el koyarak buralara

7  

Türkiye’den göç eden Rumları yerleştirmiştir (Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, 2015).Yunan

hükümetinin bu tedbirlerine karşılık olarak Türkiye ise İstanbul’daki Rumların mallarına el konulması için

hazırlanan kanun tasarısını Meclis’e sunmuştur (Gök, 1995: 412). Üstelik bu soruna patrikhane sorunu da

eklenince iki ülke arasında gerilim artmıştır.

Patrik Meletios’un istifa etmesi üzerine yeni patrik seçimi yapılmış ve 1924 yılında Arapoğlu

Konstantinos patrik seçilmiştir. Ancak Ankara hükümeti yeni seçilen patriği mübadil saymıştır. Bu

durumda Yunanistan konuyu Milletler Cemiyeti’ne götürmek istemiştir (Erdal, 2014: 126; Erdem, 2009:

96). Çünkü onlar için Patrikhane evanjelik statüsündedir (İnci, 2010: 7). Türkiye içinse Türk kurumu olarak

görülmekte ve konu Türkiye’nin içişleri olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Türkiye kimseyi

Türkiye’nin içişlerini karıştırmak istememiştir. Bu kapsamda Ocak 1925’te patrik sınır dışı edilmiştir

(Öksüz, 2006: 34). Daha sonra Arapoğlu Konstantinos Mayıs’ta istifa etmiş ve yerine mübadil sayılmayan

Vasilios Yeorgiadis patrik olarak seçilerek sorun tatlıya bağlanmıştır (Sarıkoyuncu, 2006: 245; Barlas,

2015).

Yapılan mübadeleyle birlikte Anadolu’ya göç eden insanların Türkiye’ye uyum sağlamaları ortak

kültürden ötürü kolay olmuştur. Üstelik Anadolu’ya göç eden muhacirler nedeniyle Anadolu köy

kültürünün geliştiği halkın kalkınıp zenginleşmeye başladığı görülmüştür. Ancak göç eden insanlar bazı

sorunlar da yaşamışlardır. Anadolu’ya göç eden muhacirlere Yunanlıların boşalttığı evler tahsis edilmişse

de, bu evlere üst düzey bürokratlar yerleştirilmiş, çoğu ev ise Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılmıştır. Bu

durum da ev kiralarının artmasına neden olmuştur. Örneğin 1923 yılında 100 lira olan bir evin kirası 1924

yılında 1000 liraya yükselmiştir (Arı, 1991: 47). Ekonomik olarak bakıldığında Türkiye’ye göç eden

muhacirlerin %90’ı tarımla uğraşırken Yunanistan’a göç edenlerin ise yaklaşık %30’u tarımla

uğraşmaktaydı. Yani tarıma ayrılan toprak azdı. Buna rağmen tarım ürünlerinin üretimi ve ihracatı

konusunda Türkiye gelişmeye ve ilerlemeye devam etmiştir (Koraltürk, 2016). Buna karşın diğer alanlarda

Türkiye oldukça zorlanmıştır (Aktoprak, 2010: 20). Çünkü Türkiye’de yaşayan Rumlar, zanaatkardı.

Rumların Türkiye’den göç etmesiyle birlikte peynircilik, kiremitçilik, tuhafiyecilik gibi pek çok ticari

alanda boşluk ortaya çıkmış ve bu boşluk doldurulamamıştır. Bununla birlikte Türkiye’den giden Rumlar

ise tarımda ticarette Yunanistan’ı kalkındırmaya başlamış ve Yunanistan dış pazarlarda Türkiye ile güçlü

bir rekabetin içine girmiştir (Arı, 1991: 128-182; Aktoprak, 2010: 19). Bununla birlikte mübadele

nedeniyle Türkiye’de bağımsız ve güçlü iktisadi seçkinlerin ortadan kalkmıştır. Böyle rekabetten yoksun

bir siyasal sistemin ortaya çıkması da demokratik rejime geçiş sürecini uzatmıştır (Yıldırım, 2010: 188).

İLİŞKİLERİN YUMUŞAMAYA BAŞLAMASI

Söz konusu olayların yaşanmasından sonra ilişkilerde yumuşama havası sezilmiştir. Çünkü Türkiye

Lozan’dan kalan sorunları çözüp mümkün olan en kısa sürede içeride ekonomik ve sosyal reformları

gerçekleştirmek istemektedir. Bunun için Yunanistan ile 1925 yılında Ankara Anlaşması imzalanmıştır.

Mali ve hukuksal sorunları kapsayan bu anlaşma hiç uygulanmamıştır. Anlaşmanın yürürlüğe

8  

girmemesinin nedeni ise 1925 yılında iktidara gelerek diktatörlük rejimi kuran General Pangalos’un

hükümet çizgisini terk edip Lozan’ı revize etmek istemesidir. 1926 yılında Pangolos iktidardan

düşürüldükten sonra ilişkiler tekrar gelişmeye başlamış ve 1926 yılında Atina Anlaşması imzalanmıştır.

Söz konusu bu anlaşma da mali sorunları kapsamıştır (Özgören, 2015; Yılmaz, 2015; Erdem, 2009: 98).

Ankara Anlaşması hiç uygulanmasa bile iki ülke arasındaki ilişkilerde bir yumuşamaya neden olmuştur.

Bununla birlikte 1928 yılında Yunanistan’da tek başına iktidara gelen Venizelos, irredentist

politikadan ve toprak taleplerinden vazgeçip barışçıl ve statükocu bir politika benimsemiştir (Demirözü,

2005: 297). Çünkü 1928 yılında Yunanistan’ın nüfusu 6.200.000 olmuş, konut, işsizlik sorunları

yaşanmakla birlikte bu sorunlar siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa da yol açmıştır (Uzun, 2004: 43).

Örneğin mübadele sonrası Atina’da 200.000 kişi açıkta kalmıştır (Arı, 2015). Üstelik Yunanistan’da

yaşanan yığılma, ekonomik dengelerin alt üst olması, fiyatların artması ve tifüs, çiçek hastalığı gibi bazı

bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasından dolayı ekonomik ve siyasi bunalımlar ortaya çıkmıştır (Aktar,

2005: 63). Bu sorunları çözmek için Venizelos dış politikada barışçıl bir yol izlemiştir (Erdem, 2009: 102).

Diğer yandan hem Türkiye hem de Yunanistan içeride ekonomik kalkınma ve sosyal reformları

gerçekleştirmenin tek yolunu barışçıl bir dış politikada görmüşlerdir. Böylece silahlanma için harcanacak

ekonomik kaynak ekonomik ve sosyal reformların gerçekleşmesi için ayrılabilecektir. Diğer yandan

Bulgaristan ve İtalya’nın emperyalist politikaları iki ülkeyi birbirine yakınlaştırmıştır (Yorulmaz, 2014:

103-135; Aybars, 1993: 7; Köni, 1981: 73; Aydemir, 2007: 29). Öyle ki İtalya’nın Korfu Adası’nı işgal

etmesi ve Doğu Akdeniz’de nüfus alanını git gide genişlemesi Yunanistan’ı rahatsız etmiştir (Değerli,

2008: 118). Bu nedenler çerçevesinde iki ülke arasında mübadeleye ilişkin sorunlara yönelik görüşmeler

başlamış ve sorun 10 Haziran 1930 ve 30 Ekim 1930’da imzalanan anlaşmalarla çözülmüştür (Akalın,

2000: 110; Sarıçoban, 2009: 222). 10 Haziran 1930’da imzalanan Ankara Sözleşmesi ile;

Türkiye, bugün hazır bulunan Türk uyruğundaki tüm Ortodoks Rumlara, Yunanistan ise Batı

Trakya’da hazır bulunan Yunan uyruğundaki Müslümanlara yerleşik statüsü verdi. Yani 30 Ekim

1918 kriteri kaldırıldı.

Mübadillerin malları terk edilen hükümete geçecek, bankalarda bulunan mevduatlar ise mübadillere

iade edilecektir.

İstanbul ve Batı Trakya yerleşiklerinin mallarına daha önceden el koyma ya da haciz konduysa bir

ay içinde kaldırılacak ve mallar sahiplerine iade edilecektir (Uzun, 2004: 45).

Ankara Sözleşmesiyle birlikte iki ülke arasında yakınlaşma giderek artmaya başlamıştır. Öyle ki

Venizelos 27-31 Ekim 1930 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyarete gelmiş ve 30 Ekim 1930’da iki ülke

arasında üç anlaşma daha yapılmıştır (İkili İlişkilerin Genel Görünümü, 2016; Köylü, 2010: 41-43). Bu

anlaşmalardan biri ‘Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakemlik Anlaşması’dır (Aybars, 1993: 7). Bu

anlaşmaya göre;

9  

Taraflar, taraflardan birisinin aleyhine yönelik hiçbir politik veya ekonomik anlaşma ve tertip içine

girmemeyi üstlenirler.

Taraflardan biri, barışçıl tutumuna rağmen bir ya da birkaç devlet tarafından saldırıya uğrarsa diğer

taraf tarafsızlığını koruyacaktır.

İki taraf arasında anlaşmazlık çıkarsa önce diplomatik uzlaşma yoluyla en son olarak da adli yoldan

hakeme başvurarak çözüm sağlanacaktır. İki devlet arasında imzalanan bu anlaşma sayesinde

Bulgaristan’ın Trakya üzerinden Ege sularına inme ve Yunanistan’a saldırma ihtimalini ortadan

kaldırmıştır (Dursun, 2014: 375).

İki taraf arasında yapılan ikinci anlaşma ise ‘Deniz Kuvvetlerinin Sınırlandırılmasına İlişkin

Protokol’dür. Buna göre iki taraf da silah harcamalarının önüne geçmek için karşılıklı olarak sınırlandırma

yapacaklar ve taraflar altı ay öncesinden haber vermeden silah siparişi, gemi alımı yapmayacaklardır. Bu

sözleşme ile 1929 bunalımı nedeniyle yaşanan ekonomik krize çare bulmak için silah harcamasından kalan

para üretime aktarılacaktır (Erdem, 2009: 110).

Üçüncü anlaşma ise ‘İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması’dır. Bu anlaşmaya göre taraflardan

birinin uyrukları diğer tarafın ülkesine, ülkenin kanun ve düzenine uyarak yabancılar için özel hükümler

varsa en çok gözetilen ulus uyruklarının tabi oldukları veya olacakları düzenlemelerden başka kısıtlamalara

tabi olmaksızın serbestçe girebilecek, orada oturabilecek, yerleşebilecek, yolculuk yapabilecek ve orayı

istedikleri zaman terk edebileceklerdir. Ayrıca taraflardan birinin uyruklarına diğer tarafın ülkesinde mülk

edinme, ticari faaliyette bulunma, şirket, fabrika kurma, ithalat, ihracat yapma, gemi taşımacılığı yapma

gibi haklar verilecektir (http://users.uoa.gr/, 2015; Tağmat, 2014: 155).

İki devlet arasında yapılan bu anlaşmalarla öncelikli olarak 1929 bunalımının yarattığı ticari ve

ekonomik faaliyetlerdeki durgunluğuna son verip ticaret canlandırılmak istenmiştir. Çünkü Türkiye’de

1923 yılında dış ticaret açığı %60,1 iken 1929 yılında %101,1 olmuştur (Keyder, 1982: 23). İkinci olarak

nüfus mübadelesi nedeniyle Rumların İstanbul’dan göç etmesi Türkiye’de büyük nitelikli işgücü açığına

yol açarken Yunanistan’da ise işsizliğe neden olmuştur. Bu anlaşmaların yapılmasıyla Türkiye’nin

kaybettiği işgücü kazanılacak Yunanistan’da yaşanan işsizlik sorunu da kısmı olarak çözülebilecektir.

Üçüncü olarak mübadele ile birlikte Türkiye üzerinden yapılan ticaret de durmuştur. Çünkü ticaret Rumlar

ve Levanten adı verilen tüccarlar tarafından yapılmaktaydı. Onlar göç edince ticaret trafiği de aksamıştır.

Yapılan söz konusu anlaşmalarla Türkiye üzerinden yapılan ticaretin yeniden canlanması hedeflenmiştir.

10  

SONUÇ

1830 yılında bağımsızlığına kavuşan Yunanistan, “Megali İdea” ülküsünde hareket ederek

topraklarını genişletme çabası içine girmiştir. Ancak 24 Temmuz 1923’te yapılan Lozan Barış Antlaşması

ile Türkiye bağımsızlığını kazanmış ve Yunanistan için “Megali İdea” ülküsü yavaş yavaş sona ermeye

başlamıştır.

Uluslaşma sürecinin yaşandığı ve bu sürece dahil olan devletlerin varlıklarının devam ettiği

dönemde, Türkiye de tek ve homojen bir devlet oluşturma gayreti içine girmiştir. Bunun için de

Yunanistan’la 30 Ocak 1923’te zorunluluk esasına dayalı mübadele anlaşması yapmıştır. Bu sayede

Türkiye’deki azınlıklar gidecek ve yerlerine Türkler yerleştirilerek hem uluslaşma süreci sağlanmaya

çalışılacak hem de büyük güçlerin azınlıkları bahane ederek Türkiye’nin iç işlerine karışmalarının önüne

geçilebilecekti. Ancak hiçbir şey planlandığı gibi olmamıştır. Mübadele ile yer değiştiren insanlar, yıllardır

yaşadıkları yerleri bir anda bırakıp yeni bir yere yerleşince psikolojik olarak yerleştikleri yere uyum sorunu

yaşamışlardır.

Diğer yandan mübadelede istisna olan İstanbul Rumlarının belirlenmesi hususunda da sıkıntılar

yaşanmıştır. Mübadele anlaşmasına göre 30 Ekim 1918 öncesi İstanbul yerleşen Rumlar etabli sayılmıştır.

Ancak 30 Ekim 1918 öncesinde Türkiye’ye yerleşmiş olma şartının belgelerle ispatlanması savaştan yeni

çıkan bir ülke için çok da mümkün olmamıştır. Bu anlamda kimin 30 Ekim 1918’den önce kimin sonra

yerleştiğini bariz bir biçimde belirlemek güç olduğundan sorunlar yaşanmıştır. Bu duruma patrikhanenin

statüsü ve İstanbul dışına çıkarılması gibi sorunlar da eklenince ilişkiler oldukça gerilmiştir.

İstanbul Fener Rum Patrikhanesi Hıristiyan dünyası için oldukça önemli bir kurumdur. Patrikhane

evanjelik statüsündedir. Yani dünya üzerindeki tüm Ortodoks Hıristiyanlar adına karar-alma yetkisine

sahiptir. Söz konusu kurum statüsü gereği Osmanlı döneminde diplomatik yapılanma içinde de temsil

edilmiştir. Fakat Ankara hükümeti Patrikhaneyi bir Türk kurumu olarak kabul etmiştir. Üstelik 1924’te

patrik olarak seçilen kişiyi de mübadil sayarak sınır dışı etmiştir. Bu durum da iki devlet arasında ciddi

problemlere neden olmuştur. Çünkü “Megali İdea” ülküsü sona ermiş olsa bile Yunanistan için

Patrikhane’nin İstanbul’da kalması ve İstanbul Rumlarının mübadil dışı sayılması psikolojik olarak Bizans

İmparatorluğunu hatırlatacak bir şey olarak görülmüştür.

Bununla birlikte iki devlet arasındaki sorunlar, mübadele gerçekleştikten sonra da devam etmiştir.

Mübadeleyle birlikte Yunanistan’a yaklaşık 1.200.000 kişi göç etmiştir (Hirschon, 2014: 31). Bu durum da

Yunanistan’da konut sorunu, işsizlik, nüfus artışı gibi pek çok ekonomik, sosyal ve siyasal soruna yol

açmış ve istikrasızlıklar kendini göstermeye başlamıştır. Türkiye’de ise ticaret durma noktasına gelmiş ve

ekonomik açıdan ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır.

Mübadele sonrasında tarımsal, sınai ve kültürel yönlerden önemli boşluklar ortaya çıkmış ve bu

boşluğu doldurabilecek potansiyel güçler de bulunamamıştır. Çünkü Türkiye toplumunun %90’ı tarımla

11  

uğraşırken ticaretle uğraşan Yunanlılar göçe maruz bırakılmışlardır. Yani ulusçuluk boyutunda elde

edilmek istenen kazançlar nedeniyle önemli ekonomik ve sosyal kayıplar yaşanmıştır. Türkiye’de pek çok

sektörde yoğun bir iş gücü ve girişimci açığı ortaya çıkmıştır. Türkiye’den ayrılan Rumlar içinde tacir,

hekim, hukukçu, perakende satıcı, sanatkar, işçi bulunmaktaydı. Bu sektörlerin büyük bir kısmı da göçten

önce bu insanların elindeydi. Göç sonrasında ise söz konusu alanlarda çalışacak insan kalmayınca

Türkiye’de büyük bir açık yaşanmıştır.

Öyle ki söz konusu bu durum, iki devletin siyasi ilişkilerini de etkiler duruma gelmiştir. 1930

yılında yapılan ve mübadeleye ilişkin olarak verilen yasakları ortadan kaldıran anlaşmaların nedenlerinden

birini bu durum oluşturmaktadır. Çünkü iki devlet de savaştan yeni çıkmış, toparlanmaya çalışan

devletlerdir. Ülkelerinin içlerindeki ekonomik, siyasi ve sosyal reformları sağlayarak istikrara kavuşmak ve

kalkınmayı sağlamak için birbirlerine ihtiyaç duymuşlardır. Bu yüzden iki devlet de statükocu bir politika

ile barışçıl ilişkiler geliştirme yoluna gitmişlerdir.

Buna bağlı olarak İtalya ve Bulgaristan’ın revizyonist politikalarına karşı işbirliği yaparak

statükonun devamını sağlamaya çalışmışlar ve ortak hareket etme gereği hissetmişlerdir. Bu süreç de

1934’te Balkan Antantının doğmasına yol açmıştır.

12  

KAYNAKÇA

http://users.uoa.gr/~mmavrop/publications/turk%20yunan.pdf, (15.10.2015).

“Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1923-1930)”,

http://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II/7.pdf, (12.10.2015).

“İkili İlişkilerin Genel Görünümü”,

http://www.turkishgreek.org/index.php?option=com_content&view=article&id=46:kili-likilerin-genel-

goeruenuemue&catid=47:kl-lkler-hakkinda&Itemid=66, (07.03.2016).

“Türk ve Yunan Nüfusu Mübadelesinin Bir Başka Açıdan Algılanması”,

http://www.kozkoy.net/editordevam_yazi.asp?idyazi=114, (14.01.2016).

Akalın, Hikmet (2000), Ede’de Bahar: Gül Mü?, Diken Mi?, Ümit Yayıncılık, Ankara.

Aktar, Ayhan (2005), “Türk-Yunan Mübadelesinin İlk Yılı: Eylül 1922-Eylül 1933”, Yeniden Kurulan Yaşamlar: 1923

Türk- Yunan Zorunlu Mübadelesi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Aktoprak, Elçin (2010), “Bir Kurucu Öteki Olarak: Türkiye’de Gayrimüslimler”, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler

Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi Tartışma Metinleri, Sayı 16, s. 1-64.

Albayrak, Mustafa (2004), “Megali İdea’dan Balkan Antantı’na Türk-Yunan İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi”, ODTÜ ADT

Düşünce Dergisi, Sayı 17, s. 39-48.

Arı, Kemal (1991), “Cumhuriyet Dönemi’nin İlk Yıllarında Türkiye’de Mübadele, İmar, İskan İşleri ve Mustafa Necati”,

Mustafa Necati Sempozyumu, Kastamonu.

______ (2005), “Bir Tarih Araştırma Konusu Olarak Mübadele”, Mülfide Pekin (der.), Yeniden Kurulan Yaşamlar: 1923

Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

______ (2015), “Tarihsel Süreçte Mübadele ve Bursa”,

http://www.lozanmubadilleri.org.tr/arastirma_kemalari18.htm#_ftn14, (13.10.2015).

Aybars, Ergun (1993), “Türk-Yunan İlişkileri”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Çağdaş

Türkiye Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 1-10.

Aydemir, Nurulay Funda, (2007), Balkanlarda İttifak Arayışı ve Türkiye Birinci Balkan İttifakı, Selçuk Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya.

Barlas, Dilek (2015), “Atatürk Dönemi’nde Türkiye’nin Balkan Politikası”,

http://home.ku.edu.tr/~dbarlas/ata-balkan.PDF, (13.10.2015).

Bilgin, Mustafa Sıtkı, (2016), “Atatürk Döneminde Türkiye’nin Balkan Diplomasisi (1923-1930)”,

http://www.balkanlar.net/forum/index.php?topic=21360.0;wap2, (08.03.2016).

Bozdağlıoğlu, Yücel (2014), “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları”, TSA, Yıl 18, Sayı 3, s. 9-32.

Budak, Ömer (2010), “Mübadele Meselesi ve Lozan’da Çözümü”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Sayı 26, s. 129-142.

Burak, Durdu Mehmet (2007), “Türkiye İle Yunanistan Arasında Mübadele Meselesi ve Kırşehir’e Yerleştirilen

Muhacirlerin İaşe Sorunları”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Sayı 12, s. 29-46.

Çapa, Mesut (1990), “Yunanistan’dan Gelen Göçmenlerin İskanı”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü

Atatürk Yolu Dergisi, Cilt 2, Sayı 5, s. 49-69.

Çelebi, Ercan (2006), “Mübadillerin Yunanistan’daki Mal Kayıtları ve Muhtelit Mübadele Komisyonu Tasfiye

Talepnameleri”, ÇITAD, Cilt 5, Sayı 12, s. 35-46.

13  

Çetin, Nurten, (2010), “1914 Osmanlı-Yunan Nüfus Mübadelesi Girişimi”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Dergisi, Sayı 24, s. 149-172.

Değerli, Esra, (2008), “Türkiye’nin Balkan Ülkelerine Yakınlaşma Çalışmaları: Balkan Paktı”, Eskişehir Osmangazi

Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 9, Sayı 2, s. 115-134.

Demirözü, Damla, (2005), “Megali İdea’dan Ankara Anlaşmasına (1930) Eleftherios Venizelos”, Ankara Üniversitesi,

Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 35-36, s. 291-315.

Dursun, Halil (2014), Ufuk Ötesi (Makaleler), Cilt 1, E-Kitap, İstanbul.

Emgili, Fahriye (2009), “Mübadeleden Kurtulma Çabası Olarak İhtida”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi

Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 28, Sayı 45, s. 221-234.

Erdal, İbrahim (2014), “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesinde Gayri Mübadil Olma Konusu ve Mübadeleden Iskat (Çıkma)

Yolları”, TSA, Özel Sayı 3, s. 123-141.

____________ (2016), “Türk-Yunan Nüfus Değişiminde Mübadillere Yapılan Yardım Faaliyetleri”,

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/36/322.pdf, (11.03.2016).

Erdem, Nilüfer (2009), “Yunan Tarihçilerinin Gözüyle 1930 Türk-Yunan Dostluk Antlaşması ve Venizelos’un Bu Sürece

Katkıları”, Muğla Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 23, s. 93-128.

Ertem, Barış (2010), “Atatürk’ün Balkan Politikası ve Atatürk Dönemi’nde Türkiye-Balkan Devletleri İlişkileri”,

Akademik Bakış Dergisi, Sayı 21, s. 1-24.

Fırat, Melek (2005), “1923-1939 Yunanistan’la İlişkiler”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından

Bugüne Olgular, Belgeler, Olaylar, Cilt 1, İletişim Yayınları, İstanbul.

Goularas, Gökçe Bayındır (2012), “1923 Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Günümüzde Mübadil Kimlik ve Kültürlerinin

Yaşatılması”, Alternatif Politika, Cilt 4, Sayı 2, s. 129-146.

Gök, Dursun (1995), İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi, Güney Ofset, Konya.

Gökaçtı, Mehmet Ali (2004), Nüfus Mübadelesi, Kayıp Bir Kuşağın Hikayesi, İletişim Yayınları, İstanbul.

Gökçe, Gökhan (2010), Rumeli’ye Veda, Kaynak Yayınları, İstanbul.

Güner, Zekai (2015), “Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesinde Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’nin İskan Politikası”, http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/G%C3%9CNER-

Zek%C3%A2i-T%C3%9CRK%C4%B0YE-YUNAN%C4%B0STAN-N%C3%9CFUS-

M%C3%9CBADELES%C4%B0%E2%80%99NDE-T%C3%9CRK%C4%B0YE-

CUMHUR%C4%B0YET%C4%B0-DEVLET%C4%B0%E2%80%99N%C4%B0N-%C4%B0SK%C3%82N-

POL%C4%B0T%C4%B0KASI.pdf, (14.10.2015).

Hırschon, Renee, (2014), “History, Memory and Emotion: TheLong-Term Significance of the 1923 Greco-Turkish

Exchange of Populations”, Vally Lyrta (ed.), When Greeks and Turks Meet: Interdisciplinary Perspectives on the

Relationships Since 1923, King’s College, London.

İnci, Salih, (2010), “Türk-Yunan Siyasi İlişkilerinde Azınlıkların Dini Kurumları Meselesi: Patrikhane Örneği”, Balkan

Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, s. 63-96.

Kalelioğlu, Oğuz (2008), “Türk-Yunan İlişkileri ve Megali İdea”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü

Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 41, s. 105-123.

Kara, Bülent (2005), “Dramatik Bir Huzur Mücadelesi: Mübadele”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,

14  

Cilt 5, Sayı 1, s. 187-198.

Kasaba, Reşat (2005), Dünya, İmparatorluk ve Toplum: Osmanlı Yazıları, Kitap Yayınevi, İstanbul.

Kayam, H. Cevahir (2015), “Lozan Barış Andlaşması’na Göre Türk-Yunan Mübadelesi ve Konunun TBMM’de

Görüşülmesi”,

http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-27/lozan-baris-andlasmasina-gore-turk-yunan-nufus-mubadelesi-ve-konunun-

tbmmde-gorusulmesi, (14.10.2015).

Keyder, Çağlar (1982), Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye 1923-1929, Yurt Yayınları, İstanbul.

Koraltürk, Murat (2016), “Mübadelenin İktisadi Sonuçları Üzerine Bir Rapor”,

http://web.deu.edu.tr/ataturkilkeleri/pdf/dergisayi6-7/cilt2_sayi6-7_murat_koralturk.pdf, (15.01.2016).

Köni, Hasan (1981), “Türk-Yunan İlişkileri ve Dış Politika Yanlışlıkları”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt 2, Sayı 3, s. 73-83.

Köylü, Murat, (2010), “Atina’da Geleceğe Atılan ve Yere Basmayacak Bir Adım”, 21. Yüzyıl Dergisi, Sayı 18, s. 41-48.

Küçüker, Yüksel (2015), “Birinci Dünya Savaşı Döneminde Yaşanan Rum Göçü ve Kadük Bir Mübadele Girişimi”,

Turkish Studies, Vol. 10, No. 1, 437-454.

Lozan Mübadilleri Vakfı, (2015) “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi”,

http://mubadelemuzesi.net/mubadele.aspx, (14.10.2015).

Macar, Elçin (2006), “İki Dünya Savaşı Arası Türkiye ve Yunanistan”, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, s. 1-

10.

Oran, Baskın, (2005), “Kalanların Öyküsü 1923 Mübadele Sözleşmesi’nin Birinci ve Özellikle de İkinci Maddelerinin

Uygulanmasından Alınacak Dersler”, Renee Hirschon (der.), Ege’yi Geçerken: 1923 Türk-Yunan Zorunlu

Mübadelesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Öksüz, Hikmet (2006), Batı Trakya Türkleri (Makaleler), Karam Yayınları, Çorum.

_________ (2016), “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları”,

http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-48/turk-rum-nufus-mubadelesinin-sebep-ve-bazi-istisnalari, (14.01.2016)

Özgören, Aydın (2015), “ Atatürk Dönemi Türk-Yunan İlişkilerine Bir Bakış”,

http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/ozgoren.pdf, (12.10.2015).

Sarıçoban, Gülay (2009), “Lozan Sonrası Türk Dış Diplomasisi (1923-1930)”, EKEV Akademi Dergisi, Sayı 40, s. 219-

234.

Sarıkoyuncu, Esra (2006), “Atatürk Dönemi Türk-Yunan Siyasi İlişkileri”, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Dergisi, Sayı 15, s. 239-261.

Sepetçioğlu, Tuncay Ercan (2014), “İki Tarihsek Eski Kavram, Bir Sosyo-Kültürel Yeni Kimlik: Mübadele Nedir,

Mübadiller Kimlerdir?, TSA, Sayı 3, s. 49-83.

Soysal, İsmail (1989), Türkiye’nin Siyasal Anlaşmaları (1920-1945), Cilt 1, TTK Yayınları, Ankara.

Tağmat, Çağla D. (2014), “Lozan Barış Konferansı’na Yunanistan Tarafından Bakış: Venizelos’un Dünyasında Lozan”,

Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt 14, Sayı 29, s. 141-173.

Taşçıoğlu, Uğur, (2016), “Batı Trakya Türkleri”, http://balkantarihi.blogspot.com.tr/2011/04/bat-trakya-turkleri.html,

(09.03.2016).

Uzun, Hakan (2004), “1919-1950 Yılları Arasında Türkiye-Yunanistan İlişkileri”, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim

Fakültesi Dergisi, Cilt 5, Sayı 2, s. 35-50.

15  

Ünay, Bora (2007), Türk-Yunan İlişkilerinde Temel Sorunlar ve 1999 Sonrası Yumuşama Dönemi, Atılım Üniversitesi,

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

Yıldırım, Onur, (2010), “Ladas, Pentzopoulos ve Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi: Bir Üst-Anlatının Anlatısı”, Toplum ve

Bilim, Sayı 119, s. 184-205.

Yılmaz, Mustafa (2015), “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1919-1938)”,

http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=354398, (12.10.2015).

Yılmaz, Burak, (2016), “Dönem Dönem Türk-Yunan İlişkileri”,

http://tr.caspianweekly.org/genc-dusunce/86-genc-dusunce/1709-doenem-doenem-tuerk-yunan-likileri.html,

(08.03.2016).

Yorulmaz, Murat (2014), “Değişen Uluslararası Güvenlik Algılamaları Bağlamında Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde

Değişmeyen Güvenlik Paradoksu”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, s. 103-135.