dikili tarihi ve arkeolojisi

40
İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr Taylan Köken Sayfa 1 / 40

Upload: taylan-koeken

Post on 21-Jul-2016

362 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Dikili tarihi ve arkeolojisi üzerine bir ön çalışma dosyası. Daha keşfedilecek yerler, yayınlanacak kalıntılar var.

TRANSCRIPT

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 1 / 40

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 2 / 40

AİOLLER ve KISA TARİHÇESİ: AİOLİS BÖLGESİNİN YERİ: Aioller Yunanistan anakarasında bulunan Boiotia ve Thessalia Bölgesinden Batı Anadolu’ya göç eden ve tarihe Balkan Göçleri olarak geçen iki boydan biridir. Bu kitlesel Helen göçleri diğer boy olan İonların göçüyle başlayacaktır. Aioller daha sonra geleceklerdir. Aioller ilk göçlerini o zamanlar Thrake Devletinin toprakları arasında bulunan ve sonradan Troas denilen bölgede anılan Gelibolu Yarımadasına yapacaklardır. Böylece tarihte İonia ve Troas bölgesi arasında kalan kıyı bölgesi Aiolis olarak anılacaktır. Aiolis’in güneyinde Eski Smyrna olarak anılan Bayraklı Tepekule Höyük ve Kemalpaşa Pınarbaşı arasında bulunan ve günümüzde Kavaklıdere Köyüne lokalize edilen Aigiroessa Kenti sınırı oluşturmaktaydı. Bölgenin doğusunda kalan kentler Aigai ve Temnos kentleridir. Bölgenin batı sınırı Ege Denizi’dir. Balkan Göçü sırasında Aiolller tarafından işgal edilen Lesbos/Midilli Adası’nı Aiolis Bölgesinde anan tarihçiler bulunmaktadır. Aiolis’in en tartışmalı bölgesi ise kuzey sınırıdır. Assos Kenti bir Aiol Kentidir. Fakat Troas Bölgesinde anılan bu şehri Aiol Bölgesinde sayarsak bu sefer, İda/Kaz Dağlarının tüm altındaki kentleri Aiolis Bölgesinde anılmalıdır ki bu yanlış olacaktır. Yine Bilge Umar Adramytteion Kentini (Burhaniye-Ören) yine tartışmalı Killa Aiol Kentini Akçay-Zeytinli Köyüne lokalize ederek kuzey sınırını çizecektir. Genel kanı ise Antik Kaikos yani günümüzdeki Bakır Çay kuzey sınırıdır ve son kent Pitane / Çandarlı’dır. Balkan Göçlerini araştırmak için bölgede yüzey araştırmaları yapan değerli Hocam Prof. Dr. Engin Beksaç ise Aiol keramiğinin yayılım alanını göre Gömeç Merkezini sınır alacak ve burada bulunan Kisthene / Kız Çiftliği Höyük’ün Aiolis Bölgesinin kuzey sınırını oluşturduğunu belirtecektir. AİOLİS ANLAMI: Aiolis Helen Diline “Aiollerin Yurdu” demektir. Helen dilinde Aiolis diye bir sözcük vardır ki, “Oynak, değişken, dönek” anlamlarına gelmektedir. Aiolis’in Luvi/Pelasgos dilinden geldiği düşünülmektedir. Yunanistan’da “Pelasgos Yurdu” olarak Thessalia bölgesi anılmakta ve buraya Aiolis denmektedir. Yine Yunanistan’da Kalydon’un eski adı Aiolis olarak geçmektedir. Aiolis adı Sicilya Adasına kadar uzanmış ve kuzeyinde kalan Lipara Adaları eski adı, Aiolou Nesoi (Helen Dilinde Aiolis’in Adaları) olarak geçmektedir. Ayvalık Rumları Ayvalık ve çevresine Eolya Toprağı demektedir. AİOLİS KENTLERİ: Aioller MÖ.1200 ve MÖ.800 tarihleri arasında Batı Anadolu’ya göç ederler. Aiollerden önce İonlar gelecek ve güney İzmir’e yerleşecekler ve günümüzde İonia/İonya olarak anılan bölgede kolonizatör kentler kuracaktır. Balkan Göçleri olarak anılan göçlerden biri de Aiollerin Göçüdür ve parça parça olacaktır. Bunun bir sebebi Aiollerin büyük bir nüfusla ve bütün olarak göç etmemeleridir. Diğer bir unsur bu kavmin denizci olmasıdır. Bu da sanırız karada daha maharetli olmalarını engelleyen bir durumdur. Herodot tarihine göre tıpkı İonyada olduğu Aiollerde 12 kent kuracaktır. Başka bir kaynağa göre Aioller 100 yakın kent ve kentçik kurmuşlardır. Aiollerin ilk göç yerleri Aiol Adaları olarak anılan Lesbos, Tenedos (Bozcaada) ve Samothrake (Semadirek) Adalarıdır. Sonra günümüzde Troas Bölgesi diye anılan o zaman Thrake Devletine bağlı topraklarda kentçikler kurmuştur. Troas Bölgesindeki Aiolis kentleri

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 3 / 40

şöyledir: Dardanos Antik Kenti (Kepez Beldesi), İlion Antik Kenti (Hisarlık Mevkii), Akhilleion Antik Kenti ( Yeni Köy-Ezine), Kolonai Antik Kenti (Beşiktepe –Aktaş Ovası), Larisa Antik Kenti (Kösedere Köyü –Ayvacık), Khyrisa Antik Kenti (Gülpınar –Ayvacık), Hamaksitos Antik Kenti (Göztepe -Gülpınar –Ayvacık), Polymedion Antik Kenti (Koyunevi Köyü -Ayvacık), Assos Antik Kenti (Behramkale –Ayvacık), Lamponia Antik Kenti (Kozlu Köyü –Ayvacık), Gargara Antik Kenti (Kocakaya Tepesi –Ayvacık), Antandros Antik Kenti (Altınoluk –Edremit), Neandria Antik Kenti (Çığrı Dağı –Ezine), Kebren Antik Kenti (Çaldağı –Bayramiç), Skepsis Antik Kenti (Kurşunlu Köyü –Bayramiç) Aiolis Birliğini oluşturan oniki Aiolis Kenti şöyledir: 1-Kyme Antik Kenti (Nemrut Limanı-Aliağa) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2013/02/kyme-antik-kenti-i-izmir-aiolis-aliaga.html ) 2-Larissa Antik Kenti (Buruncuk Köyü –Menemen) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2011/02/larissa-antik-sehri-izmir-aiolis.html ) 3-Aigai Antik Kenti (Yund Dağı –Köseler Köyü –Manisa) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/11/aigai-antik-kenti-i-manisa-aiolis.html ) 4-Pitane Antik Kenti (Çandarlı –Dikili) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/09/pitane-pitana-antik-kenti-i-izmir.html ) 5-Myrina Antik Kenti (Aliğa) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2011/12/myrina-antik-kenti-i-izmir-aiolis.html ) 6-Gryneion Antik Kenti (Temaşalık-Çıfıt Kalesi –Yeni Şakran –Hacı Ömerli Köyü) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/03/gryneion-antik-kenti-i-izmir-aiolis.html ) 7-Neonteikos Antik Kenti ( Arkhangelos –Ceneviz Kale –Yanık Köy –Menemen) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2011/12/neon-teikhos-antik-kenti-i-izmir-aiolis.html ) 8-Temnos Antik Kenti (Görece Kalesi –Görece Köyü –Menemen) (http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2013/01/temnos-tamnos-antik-kenti-izmir-aiolis.html) 9-Elaia Antik Kenti (Kazıkbağları –Zeytindağ -Bergama) ( http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/04/elaia-antik-kenti-i-izmir-aiolis.html ) 10-Killa Antik Kenti (Strabon’a göre Edremit veya Havran yakınlarında, yeri belli değil) 11-Smyrna Antik Kenti (Bayraklı –Tepe Kule Höyük –İzmir) 12-Lesbos/Lesvos (Midilli Adası) NOT: Eski Smyrna daha sonra İonya topraklarına katılacaktır. 12 kentin varlığını, Aiolis Birliğine düzenli katılan 12 şehir olarak düşünebiliriz. Ayrıca Aioller Midilli Adasında da 10’u geçkin kent kuracaktır.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 4 / 40

AİOLİS MİMARİSİ: Aiolleri diğer ırklardan ve akrabalarından ayıran bazı özellikleri vardır. Özellikle tapınaklarında rastlanan Koç Başlı Sütun Başlıkları dikkat çekicidir. Ayrıca MÖ.800’lü yıllara tarihlenen Aiol Mimarisi dediğimiz kendine has bir mimari de oluşmuştur. Kyme, Pitane, Smyrna, Larissa, Aigai, Temnos ve Phokaia (1) ile bölge dışında kalan Aiol Kentlerinden Neandria, Ainos ve Alazeytin kentleri bu özgün Aiolis Mimarisiyle inşa edilmiştir.

Larissa Aiol Başlığı (İstanbul M) Aiol Sütun Başlıkları Neandria, Smyrna, Larissa ve Lesbos’da bulunmuştur. Ayrıca Mantar biçiminde sütun altlıkları Smyrna Tapınağında gözlenmiştir. Aiol ve İon düzeni yapılar orientalizan etkiler içermesine rağmen, planlama ve düzen açısından Batı Anadolu ve Ege Adaları geleneklerini sürdürmüştür. Megaron tipi yapılar Ege Kültürüne damga vuran erken dönem (MÖ.2600-2450) megaron yapıların devamı niteliğindedir. Yine Aiol mimarisini oluşturan Polygonal Duvar Tekniğini (Çok kenarlı) Smyrna, Aigai, Neonteikos, Temnos, Atarneus ve Larissa kentlerinde görmekteyiz. Günlük kullanım kaplarında Aiolleri tanımlayan Gri Mat malzemelerdir. Ayrıca Nekropolis alanlarında ele geçen keçi, geyik figürlü kaplar da dikkat çekicidir. Smyrna, Gryneion, Pitane buluntuları İzmir, İstanbul ve Bergama Müzelerinde teşhir edilmektedir.

Larissa’da İki Tip Duvar

(1) Aiol Birliğinde adı geçmez ve İon Kenti olarak tanımlanmasına rağmen, Aiolis Bölgesi içindedir. Günümüzde Eski Foça olarak anılan yerleşim yeridir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 5 / 40

AİOLİS BÖLGESİ GENEL TARİHÇESİ: Aiolis Bölgesi yakınlarında en eski buluntu yeri olarak Havran İnönü Mağaralarını söyleyebiliriz. Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından kısa süre kazılan bu mağaralardaki buluntular MÖ.50.000 yılına tarihlenmektedir. Devadamı, Karanlık, Aydınlık ve Andık ağızları isimlenen dört ağızdır. (2) Aiolis Bölgesinde tespit edilen en eski höyük tarihi ise MÖ.6250 tarihine uzanmaktadır. Aliağa’da bulunan Ege Gübre Fabrikası içindeki Ege Gübre Höyük (3) üzerinde yapılan kazılarla bu sonuca ulaşılmıştır. Menemen Ovasının kuzeyinde kalan Aliağa -Helvacı Köyü yakınındaki Helvacı Höyücek (4) MÖ.3500 yılına kadar gitmektedir. Yine Aliğa –Çaltılıdere Köyündeki Çaltılıdere Höyük de (5) aynı tarihlere uzanmaktadır. Aiolis Bölgesinde bilinen ve yüzey araştırmalarıyla incelenen diğer höyükler genellikle MÖ.2000-1200 tarihlerinde iskân görmüştür. Yapılacak kazılarla bu tarihlerin değişeceği kanaatindeyiz. Bölgeye yapılan Balkan Göçleri Tunç Çağını MÖ.1200’li yıllarda sonlandıracaktır ve genel olarak Arkaik Çağ denilen ve MÖ.1200-MÖ.479 arasındaki çağlar başlayacaktır. MÖ.700 yıllarında Kafkasya’dan Anadolu’ya giren Kimmer Akınları bölgeyi de tahrip edecek, Lydia Kralı Alyattes MÖ.605 yılında Kimmerleri yenilgiye uğratarak bölgede hegomanyasını kuracaktır. Anadolu’ya giren İran Pers Orduları Lydia Devletini yenecek ve MÖ.546-479 yılları arasında Pers egemenliği başlayacaktır. Büyük İskender Anadolu’ya girer ve kısa zamanda tamamını ele geçirir ve ardıllarıyla beraber MÖ.479-334 yılları arasında Klasik Çağı başlatır. Ardından MÖ.334-133 yılları arasında tarihe Helenistik Dönem olarak geçen devir Aiolis Bölgesinde de yaşanacaktır. MÖ.133 yılında Roma Çağı başlayacak ve MS.395 yılında Doğu Roma İmparatorluğunun kurulmasıyla bizim Bizans Dönemi dediğimiz çağ başlayacaktır. Bu çağı Anadolu Selçuklu Devleti ve Beylikler Dönemi izleyecek, Osmanlı Dönemi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve egemenliğiyle halen devam etmektedir.

(2) http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2013/08/inonu-magaralar-balikesir-mysia-havran.html (3) http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/01/ege-gubre-hoyuk-izmir-aiolis.html (4) http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2011/08/helvac-koy-hoyucek-izmir-aiolis.html (5) http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2011/11/caltldere-hoyuk-izmir-aiolis.html

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 6 / 40

DİKİLİ İLÇESİ ARKEOLOJİK YERLEŞİMLERİ ATARNEUS ANTİK KENTİ: Atarneus’nın Yeri: İzmir ili Dikili sınırları içindedir. Atarneus İzmir-Çanakkale karayolunun Dikili sapağının sağında kalan tepenin üzerindedir. Yaklaşık 160m yüksekliğindeki bu tepeye Dikili Halkı Ağıl Tepe, Ağıl Kale, Dikili Kalesi veya Kale Tepe demektedir.

Atarneus Yamaçları Atarneus Adı: Atarna/Atarneus olarak geçmektedir. Xenophon’da Atarneus olarak geçer. Luvi dilinden veya Luvi ardılı Lydia dilinde gelme Ata-Arna’dır. Ata “Pınar Gölcüğü” demektir. Bu gölcük ya Çandarlı yakınındaki Karagöl veya Nebiler Köyü ılıcasının Astyra olarak anılan pınar suyu havuzudur. Atarneus (Atarna-sal) aynı zamanda Dikili Ovasının da adıydı. Bereketli toprakları tepeden izleyen ve kontrol eden Atarneus birçok belgede Mysia şehri olarak geçmektedir. Ama yine birçok belgede de Aiol yerleşimi olduğu düşünülmektedir. Ben Bilge Umar hocamızın izinden giderek bu kentimizi Aiolis Bölgesinde anacağım.

Atarna’dan Atarneus Ovası

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 7 / 40

Atarneus Kısa Tarihçesi: MÖ.494 yılıdır. Lade Adasının önündeki deniz savaşında Pers ordularına yenilen Batı Anadolu Helenlerinin komutanı Miletos’lu Histaios birkaç gemisi ile savaştan kaçar ve korsanlığa başlar. Yiyecek ihtiyacını karşılamak için Atarneus yöresini yağmalamak için karaya çıkar. Fakat Pers Komutanı Harpagos tarafından ani bir baskınla yakalanarak Sardeis’e götürülür ve orada öldürülür. MÖ.480’de ise İran Kralı Xerxes ordusunu Sardeis’de toplar ve Yunanistan üzerine seferine başlar. Ordu Salihli, Akhisar, Soma, Bergama üzerinden Atarneus ovasından da geçer. MÖ.397 yılında Khios’lular (Sakız Adası halkı) Atarneus’u üs olarak kullanmaktaydı. Aslında bu halk Sakız Adasından kovulanlar idi. Bu halk güneydeki İonia kentlerine karşı yağmalama faaliyetlerine başlamışlardı. Anadolu’nun kentlerini İranlılara karşı korumak için bölgeye gönderilen komutan Derkylidas durumu kontrol edebilmek için Atarneus’u kuşatır. Sekiz ay süren kuşatma sonunda Atarneus teslim olmak zorunda kalır. Sparta’lılarca ele geçen Atarneus artık onların üssü olan bir kent olur. Pusanias’ın yaşadığı dönemde kent terk edilmiş, hatta yapı taşlarının önemli bir kısmı da götürülmüştür. Lidyalılar zenginliğini Atarneus ile Bergama arasındaki dağlarda bulunan altına borçludurlar. Ayrıca Atarneus’a yakın olan Kalarga Tepe’de (6) altın madeni işletiyorlardı. Bugün Ovacık Köyünde altın çıkarılmaya devam edilmektedir. Özel Bir Hikaye: MÖ.546 yılında Sardes düşünce Batı Anadolu’da Pers hakimiyeti başlar. Savaşı kazanan Kyros ele geçirdiği ganimeti İran’a getirmesi için Lydia’lı Paktyes’e emanet eder. Pktyes’in ikilemi büyüktür; bir yanda kendi topraklarının hazineleri, öbür yanda bu hazinelerin yeni sahipleri… Ülkesinin zenginliğini Perslilere vermek istemeyen Pktyes isyan eder ve hazineleri çalmak ister. Persliler çok güçlüdür! Pktyes amacına ulaşamaz ve kaçmak zorunda kalır. Önce Kyme’ye, sonra Midilli’ye, oradan da Sakız Adasına kaçar. Sakız adası yöneticileri zulümlerini duyduğu bu savaşçılardan korkarlar ve Pktyes’i teslim ederler. Pktyes hemen idam edilir… Persliler Sakızlılara bu yaptıklarından dolayı Atarna’yı hediye olarak verirler. Sakızlılar bu hediyeyi alırlar almasına ama birçoğu da, bir yerli önderi düşmanlarına verdiği için hep pişmanlık duyar… Bu olaydan çok uzun yıllar sonra bile, bu kötü olayı kendilerine hatırlattığı için; “Atarna topraklarında yetişen tahıldan çörek yapmazlar ve orada yetişen hiçbir şeyi tapınaklarına sokmazlar.” Sakızlılar yıllarca adalarından sürgün edilenleri Atarna’ya gönderirler… Yıllar sonra MÖ.380’li yıllarda Atarna’nın başına bir tüccar ve bir sarraf olan Euboulos kral olarak geçer. Yalnız Atarna’nın hakimi değildir bu kral. Edremit dahil, Assos’a kadar tüm kıyıyı eline geçirir. Perslilere karşı başarı ile topraklarını korur. Kölesi olan hadım Hermias’ı eğitir ve onun daha gelişmesi için Atina’ya gönderir. Atina’da filozof Platon’un öğrencisi, Aristoteles’in arkadaşı olacaktır. Euboulos ölünce Atarna’ya kral olur Hermias. Bilgiyi seven yeni hükümdar Aristoteles’i Assos’a çağırır ve onu yeğeni ile evlendirir. MÖ.345’li yıllardır ve Atarna egemenliğindeki Assos felsefenin kalesidir. Bu kutlu topraklarda artık her şey özgürce tartışılmaktadır. (6) http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2014/03/teuthrania-antik-kenti-i-kalarga-tepe.html

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 8 / 40

Bu bilgelik ve gelişim Perslileri rahatsız eder. O zamanlar Pers yöneticisi olan Rodoslu Mentor, Hermias’la sohbet etmek istediğini söyler ve onu yanına çağırır. Buna kanarak Mentor’un yanına giden Hermias yakalanır ve Perslilerin başkenti Susa’ya gönderilir ve burada kazığa çakılarak idam edilir. Bu bilge hükümdarın ve diğer Anadolu kentlerinin intikamını Aristoteles’in bir başka öğrencisi olan Makedon Büyük İskender alacak ve Perslileri Anadolu’dan söküp atacaktır. Atarneus Kalıntıları ve Araştırma Sonuçları: Atarneus’da sistemli bir kazı yapılmamıştır. Sistemli kazı yapılamayan her kentte olduğu gibi Ataneus’da hırsızların kaçak kazıları ile tahribata açık durumdadır. Atarneus Antik Kenti 1878-1908 yılları arasında H.G.Lolling, C.Schuchhardt, A.Conze, P.Schazmann ve W.Dörpfeld tarafından araştırılmıştır. Alman Arkeoloji Enstitüsünden Dr. Felix Pirson yönetiminde bir ekip tarafından 2006 yılında “Pergamon Çevresi Yüzey Araştırması” projesi çerçevesinde günümüzde de devam eden incelenmeye başlanmıştır.

A.Conze Çizimi Aiol Duvarı 2006 Yılı Atarneus Araştırma Sonuçları: Kentin günümüze dek gelen yer yer sağlam görünümündeki surlarıdır. Atarneus surları birkaç yapım evresi ile yukardan aşağı doğru yapılmışlardır. Dış tarafı Klasik ve Helenistik Dönemde yenilerek değiştirilmiş ve genişletilmiştir. En geniş haline Klasik Dönemde ulaşan surlar, Arkaik Dönemdeki durumu ancak kazılar sonucu ortaya çıkacaktır. Geç Bizans Döneminde surlar tepe noktasında küçülerek en düşük seviyesinde kale yerleşimi olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Atarneus’da diğer tepe yerleşimlerinde görmüş olduğumuz teraslar görülmektedir. Fakat herhangi bir tiyatro ve stoa kalıntısı görülmemektedir. Bol miktarda duvar kalıntısı, çanak çömlek parçası, binaların yıkıntıları detaylı kazıları yıllardır beklemektedir. Kent dışındaki doğu ve batı nekropolisleri kentte en ağır tahribata uğrayan yerlerdir. Sandık türü ve Tümülüs çeşidi mezarlar bol miktardadır. Sur içinde Geç Helenistik Dönem yapısı dikkat çekicidir. F.Pirson bu yapının bir saray kalıntısı olduğunu belirtmekte ve buranın yeniden kazılarak diğer Batı Anadolu kentlerinin sarayları ile karşılaştırılmasını belirtmektedir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 9 / 40

Atarneus Kent Planı (7) 2007 Yılı Atarneus Araştırma Sonuçları: 2007 yılı çalışmalarında 2006 yılında başlayan detaylı haritalama çalışmasına devam edilmiştir. Ele geçen buluntuların en eskisi kentin başlangıç tarihini belgelemektedir. Troya VI. Seramik parçasına göre Atarneus tarihini Geç Bronz Çağından başlatılabilir. Yapılan tespitlerde 2,8 mt kalınlığında sur duvarlarının en azından kentin akropol tepesini çevrelediği tespit edilmiştir. Atarneus Erken Helenistik Döneme kadar bölgenin en önemli kentiydi. MÖ.300’lü yılların başında Pergamon şehrinin akropolis yerleşimi ile aynı boyuttaydı. MÖ.300 yıllarında, Klasik Dönem öncesi günün şartlarına uygun kentin daha aşağıdan geniş bir şekilde çevreleyen daha çağdaş surlar ile tahkimat yapıldığı belirlenmiştir. Kent Geç Helenistik Döneme kadar refah seviyesi yüksek bir yaşam geçirmiştir. Yüzey araştırmalarında ele geçen ithal ürün parçalarında kentin zenginliği görülmektedir. Ama bu zenginliği yansıtan bina yapılarına ise kentte rastlanılmamaktadır.

Helenistik Dönem Surları 2008 Yılı Atarneus Araştırma Sonuçları: Akropol merkezinde bulunan ve Orta –Geç Bizans Dönemine kadar varlığını sürdüren kale merkezinin etrafında dağınık biçimde değişik yerleşim birimleri tespit edilmiş ve kayıt altına alınmıştır. (7) Pergamon Kazı Ekibi çalışması.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 10 / 40

2009 Yılı Atarneus Araştırma Sonuçları: Atarneus Yüzey Araştırmalarını yapan Alman ekibi tarih kitaplarında bahsedilen ve Atarneus Antik Kentinin yok oluşu ile ilgili şu tespiti belirtmektedirler: Atarneus’un yok oluşu ovanın zaman içinde bataklık haline gelmesinden değil de, Pergamon şehrinin bölgeyi tamamen etki altına alması sonucu önemini yitirmesi ile olmuştur. Kentin su sisteminde sular, 22cm çapındaki pişmiş topraktan borular ile iletiliyordu. Kentin suyunun bu borularla Nebiler Ilıcasından getirildiği düşünülmektedir. Ayrıca akropoliste oldukça büyük bir sarnıç kalıntısı bulunmaktadır. Kalıntıların arasında başka sarnıç kalıntılarının da olduğunu düşünmekteyiz. 2012 yılında bölgede yoğun yağmur sularını tasfiye eden Belediye ekipleri bir havuz kalıntısını gün yüzüne çıkarmıştır. Bu havuzun kente adını veren Pınar Gölcüğü olduğunu düşünebiliriz. Üstü kapatılan bu havuzun ileride açılması ve Atarneus ’ta kapsamlı kazıların başlaması bölgede gezilip dolaşılacak yeni bir kentin turizme getireceği faydalar önemlidir.

Atarneus Kalıntıları

Atarneus Kalıntıları

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 11 / 40

PİTANE ANTİK KENTİ: Pitane’nin Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi Çandarlı Beldesi merkezinde bulunan yarımada üzerindedir. Pitane İzmir-Çanakkale karayolundan Pitane-Çandarlı tabelasını takip ederseniz 10km sonra Çandarlı’ya varılır. Ayrıca Dikili- Bademli –Deniz Köy sahil hattından veya Dikili merkezini Bademli Yönüne doğru giderken soldan Çandarlı tabelasına saptığınızda yayla yolu denilen kestirme yoldan Çandarlı’ya varılır. Konumlanmış olduğu körfeze Çandarlı Körfezi denilmektedir. Pitane antik Kane yani Karadağ’ın eteklerindedir. Güneydoğusunda kalan Bakırçay –antik adı Kaikos- Çandarlı Körfezine –antik adı Elaitikos Kolpos- dökülmektedir. Çandarlı İzmir’e 100km, bağlı olduğu Dikili ilçesine 22km uzaklıktadır. Pitane I.,II. ve III. Derece Arkeolojik SİT alanı olarak tescil edilmiştir.

Çandarlı Kalesi Pitane Adı: Sayın Bilge Umar Pitana kelimesinin Luvi/Pelasgos dilinde “Suyu bol olan yöre” olarak adlandırmaktadır. Hitit belgelerinde adı geçen Pitassa yani P(a)-ida-(a)ssa kentinin anlamı da “Suyu bol olan kent” demektir. Günümüzdeki Çandarlı adının ise Osmanlı İmparatorluğunda görev almış olan vezirlerden olan Çandarlı sülalesinin bu yöre ile alakası yoktur. Bilge Umar Çandarlı adının Sanda-Arla “Sanda Gölü”nden geldiğini belirtir. Daha sonra kentin adının Sandarli, Tsandarli’ye dönüşmüştür. Zaten Rumlar Çandarlı’ya Tsantarli demektedirler. Herodotos Pitane’nin bir Aiol kenti olduğunu söylemektedir. Strabon’da Pitane’nin iki limanlı bir Aiol şehri olduğunu söylemektedir. Şehir Attika-Delos Deniz Birliğine MÖ.459-429 yılları arasında düşük ama düzenli olarak katkı payı ödemektedir.

Pitane Kalıntıları

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 12 / 40

Pitane Kısa Tarihçesi: Pitane kentinin Amazon kraliçesi Pitane tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. Kraliçe Pitane, Kyme ve Priene şehirlerinin kurulmasına da katkı sağlamıştır. Kuruluşu ile ilgili Helen mythosu olmaması sebebiyle, Batı Anadolu halkı olan Luviler veya Pelasglar tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Herodotos tarihinde 12 Aiol kentinden biridir. Aiolis kentleri genel olarak ilkçağ tarihinde etkin değildir. Pitane kenti de bunlardandır. Bunun bir sebebi de Mysia Kenti olan Bergama’nın Pitane’yi korunaklı yapısından dolayı denize açıldığı hem askeri, hem de ticari bir liman olarak kullanmasıdır. MÖ.366 yılında Makedonyalılar tarafından kent işgale uğramış, fakat bu saldırıyı geri püskürtmüşlerdir. Kent bundan sonra Bergama’nın hakimiyetine girmiştir ve MÖ.193 yılına kadar krallığın önemli bir liman kenti olarak varlığını sürdürmüştür.

MÖ.630 Pitane Çanağı (8) MÖ.88’de (Bazı kaynaklara göre MÖ.133 yılı) Pontus Kralı VI. Mithridates Romalılarla savaşarak Batı Anadolu’yu ele geçirir. Ertesi yıl Yunanistan’da yapılan çarpışmalarda Sulla komutasındaki Roma ordusuna kaybeder. Geri çekilen Mithridates kendisine başkent edindiği Bergama’yı terk eder ve deniz kuvvetlerinin olduğu Pitane’ye geçer. Orada da kuşatılır ve kaçmak zorunda kalır. Böylece kent Roma egemenliğine geçer. Bizans Döneminde patrikhane kayıtlarına giren 45 şehirden biridir Pitane. Hıristiyanlık döneminde Ephesos Metropolitliğine bağlı bir piskoposluk merkezi olarak varlığını sürdürür. Günümüze dek ulaşan fakat orijinal yapısında olmayan kale Cenevizliler tarafından yapılmış ve bir Ceneviz soylusu olan Francesco Gattilusio ve ailesi tarafından uzun yıllar kullanılmış. Fatih Sultan Mehmet döneminde komutanı Mahmut Paşa tarafından 1462 yılında kale fethedilir. Bir Deyişin Geçmişi: Pitane Aiol göçleri esnasında işgal edilir. Bu işgali kırar Pitane halkı. Fakat Aiolların bölgeden gitmeye niyeti yoktur. Bu yüzden Pitane halkı da bir İon halkı olan Erytrai’den yardım isterler. Bunu duyan Aiollar yardım gelmeden tekrar kuvvetlice kenti düşürürler ve yakıp yıkarak, halkını tutsak ederler. Pitaneliler önce düşmanı yenmişlerdir, sonra da yenilip esir düşmüşlerdir. İşte bu durumlarını izah eden “Pitane’den farkım yok!” deyimi uzun yıllar kullanılmıştır. (8) İzmir Arkeoloji Müzesi Pitane Standı

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 13 / 40

MÖ.600 Pitane Kapları (9) Pitane’li Filozof Arkesilaos: Atina’da Platon’un kurduğu felsefe okulu Akdemianın başına Platon ölünce Arkesilaos geçer. Onun fikirleri Helen dünyasında uzun yıllar tartışılır. Çünkü hiçbir şeyin değişmediğine inanan düşünce biçimine karşı çıkmıştır. Arkesilaos’un düşüncelerine göre; “Hiçbir şeyin doğruluğu kesin değildir. Bir konu hakkında doğruluk derecesine göre karar vermek gerekir. Dialektik, tartışılan her konuda karşılıklı görüşleri savunma sanatıdır.” Ephoros’da Pitaneli filozof ve tarihçidir. Pitane Kalıntıları ve Kazı Sonuçları: MÖ.3000’lü yıllara kadar uzamaktadır, Pitane tarihi. Bu tarihi bulunan keramik kırıntılarından anlıyoruz. Pitane’de günümüze kadar gelen kayda değer bir yapı kalıntısı kalenin dışında fazla bir şey kalmamıştır. Modern yapılar kentin üzerinde kurulmuştur. Yarımadayı dolaşırken bir evin bahçesinde yapılan kazıda bir binanın temel izlerine rastlanmıştır. Bu kentin mevcut binaların altında kaldığını göstermektedir. Günümüzde kale, tiyatro ve stadyumun yeri, mendirek bakiyeleri, yarımadayı saran duvardan kalma bakiyeler, mimari parçalar ve devşirme malzemeler, yarımada üzerindeki tarlalarda görülen keramik kırıntıları görülmektedir.

MÖ.700 Pitane Aryballos (9) (9) İzmir Sanat ve Tarih Müzesi Pitane Standı

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 14 / 40

MÖ.530-550 Arkaik Kouros Heykeli (10) Günümüzde Bergama Arkeoloji Müzesinde sergilenen 1958 yılında yöre halkının bulduğu İon tarzında Arkaik Dönem Kouros heykeli Akurgal hocanın dikkatini çekmiş ve nekropolisin kazılmasına sebep olmuştur. Kazılan alanda MÖ.600 yıllarından kalma eserlere rastlanmıştır. Ele geçen eserlerle Arkaik Dönem ölü gömme adetleri tespit edilmiş oldu. Ele geçen ürünler arasında çeşitli vazolar, kadehler, kyliksler ele geçmiştir. Bu ürünler günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde, Bergama Müzesinde, İzmir Arkeoloji Müzesi ve İzmir Sanat ve Tarih Müzesinde sergilenmektedir. İlk Araştırmalar: 1900-1912 yılları arasında Pergamon Kazısını yürüten A.Conze ve W.Dorpfeld tarafından yüzey araştırmaları yapılmıştır. Pitane’nin ilk kazıları Osman Hamdi Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. Nekropolis alanında yapılan kazılarda ele geçen keramikler Prehistorik Dönemden Arkaik Döneme kadar tarihi çeşitlilik göstermektedir. Akurgal Çandarlı (Pitane) Kazısı: Sayın Ord.Prof.Dr. Ekrem Akurgal sonuçlarını 1960 yılında Türk Arkeoloji Dergisinde yayınladığı Pitane Kazısının ayrıntılarını şöyle özetleyebiliriz: Arkaik Dönem heykelinin bulunduğu alanda yapılan yüzey taramasında bile burada bulunan keramik kırıntılarının buranın İon mezarlığı olduğunu ve Batı Anadolu’da benzerlerine az rastlanan buluntu yeri olduğunu göstermektedir. Mezarlıkta ele geçen buluntular genel olarak Arkaik Döneme tarihlenebilir. MÖ.6 yüzyılın ilk yarısına ait mezarlara rastlanmıştır. Ayrıca Helenistik Döneme ait lahit tipi mezarlar seyrek olsa da tespit edilmiştir. (10) Bergama Müzesi

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 15 / 40

Bu mezarlığın önemi Arkaik Dönem ölü gömme adetlerini göstermiştir. Ölü mezarlıkta yakılıp, kemikleri pithoslara, hediyelik kaplarla birlikte konmakta ve ağzı düzeltilmiş veya kaba taşlarla kapatılmaktadır. Küpler belli bir sıra ve yöne göre gömülmemektedir. Küplerin daire biçiminde dizilerek bir aile mezarlığı oluşturduğu görülmüştür. Bulunan eserler temizlenerek Bergama Müzesine teslim edilmiştir. 1959 yılında başlayan nekropolis kazısı 1965 yılına kadar sürmüştür. Buradan çıkarılan eserler daha sonra İzmir ve İstanbul Arkeoloji Müzelerine de verilmiştir.

MÖ.630 Pitane Lekane (11) 1997 yılı Çandarlı Kurtarma Kazı Sonuçları: Tek katlı bir binanın yıkılarak yerine üç katlı bina yapılması sırasında İzmir Koruma Kurulu tarafından görevlendirilen Sevgi Soyaker ve Candan Nalbantoğlu’nun yapmış olduğu kurtarma kazısı ele geçen bulgular sebebiyle devam etmesi gereken bir çalışma olarak kalmıştır. Kazı yaklaşık 100m2 olarak devam etmiş, yedi mezar tespit edilip açılmış, bitkisel ve geometrik desenli mozaik taban açılmış, sütun parçaları, mermer taban, Helenistik, Roma ve Geç Bizans Döneme ait bol miktarda keramik kırıntısı ve birkaç bronz sikke ele geçmiştir. Pitane Buluntuları: Pitane buluntuları arasında Arkaik Dönem MÖ.630’lı yıllara ait Attika siyah figür seramiği 146 parça ile en zengin buluntu veren yerdir. Bu döneme ait kyliksler, minyatür kaplar ve lekythoslar dikkat çekicidir. Ayrıca Pitane’nin çoğunluğu Orientalizan Döneme ait yani MÖ.650-570 yılları arasındaki kapların üretildiği yerdir. Batı Anadolu’da Phokaia, Kyme ile birlikte Pitane şehri bu dönemde üretim yapan merkezlerden birisidir. Batı Anadolu’da Arkaik ve Klasik dönemlerde cam üretimi ile ilgili fazla ürün ele geçmemiştir. Bu yüzden cam üretimi yapılıp yapılmadığı konularında fazla bilgimiz yoktur. Bunun bir sebebi de kazıların yeterli oranda yapılmadığıdır. Assos, Adramyttion, Pitane gibi muhtelif nekropol kazılarında bol miktarda iç kalıplama tekniğinde üretilmiş kap ele geçmiştir, bunların imal yerleri bilinmemekle birlikte, genel düşünce limanları bulunan bu kentlerin, bu cam malzemeleri ithal ettikleri düşünülmektedir. (11) İzmir Arkeoloji Müzesi Pitane Standı

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 16 / 40

KANAİ ANTİK KENTİ: Kanai’nin Yeri: İzmir ili Dikli ilçesi sınırları içinde bulunan Bademli Köyünün Killik Koyunun bulunduğu yerdedir. Killik koyunun sağında kalan dil (halk arasında Yahudi Kalesi olarak geçmektedir) ören yeridir.

Kanai Adı: Kanai Helen diline göre Kana/Kane’liler, Kana/Kane Halkı(nın Kenti) anlamındadır. Fakat Kana/Kane’nin Helen dilinde bir anlamı yoktur. Kentten görülen Karadağ’ın (en yüksek yeri 772 m.’ye ulaşan Seyret Tepedir) antik kaynaklarda geçen adı Kana/Kane’dir. Sönmüş bir yanardağ olan Karadağ’ın bulunduğu bu yarımadaya ve koca dağ kütlesine Helenler “Aiga” diyorlardı. “Aika” “Toprak Ana’nın Yurdu anlamındadır ve belki de Helenceye bu eski tanımdan geçmiştir. Kanai Luvi dilinde Ku(wa)-(u)ma, “Kutsal Ananın Yurdu” anlamındadır. Kanai Kısa Tarihçesi: MÖ.191-190 yıllarının kışında Roma Donanması Seleukoslar Devleti ile yaptıkları savaş sırasında Killik Kumsalında konaklamıştır. Bunu bize Titus Livius aktarmaktadır. Kanai Kenti tarihte hiçbir zaman önemli bir kent olmamıştır. Strabon kent için “Kanai, Kynos’dan gelmiş olan Lokris’lilere ait küçük bir kasabadır” demektedir. Kent MS.100’lerden sonra sönükleşmiş ve oturulmaz hale gelmiştir.

Kanai Kalıntıları: Kanai Antik Kentinde bilimsel bir kazı ve detaylı yüzey araştırması yapılmamıştır. Kent alanında, keramik parçaları ve işlenmiş taş parçalarından başka bir yapı kalıntısı görülmemektedir. Bu durum sahil kesiminde bulunan diğer Aiol kentlerinde görülen akıbetin Kanai’nin de başına gelmiş olduğu düşünülmektedir. Yapıların taşları yeni yapılarda kullanılmak için kara ve deniz yoluyla taşınmıştır. Liman ve mendirekten kaldığı düşünülen duvar parçaları günümüzde de görülmektedir. İlk çağlardan bu yana Ege Denizinin su seviyesi yükselmiş olduğundan bu kent denizden de araştırılmalıdır.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 17 / 40

BAŞANTEPE HÖYÜK: Başantepe Höyüğün Yeri: İzmir ili, Dikili ilçesine bağlı İslamlar Köyü sınırları içinde bulunan Başantepe Höyük köylüler tarafından Gazantepe olarak da isimlendirilmektedir. Bergama – Ayvalık karayolunda İslamlar Köyünün sapağına gelmeden önce, karayoluna 150mt uzaklıkta seçilmektedir.

Başantepe Höyük Başantepe Yüzey Araştırma Sonuçları: 1955 yılında bölgede araştırma yapan J. Driehaus tarafından tespit edilmiştir. 1,5 mt yüksekliğinde 70mt çapındaki höyükte Hellenistik Çağdan kalma bir kule kalıntısı tespit edilmiştir. 10 Eylül 2011 tarihinde höyüğe yapmış olduğumuz ziyarette kule kalıntısına rastlayamadık. Teras yapımı için kulenin taşlarının kullanıldığını düşünmekteyiz. Yüzey araştırmalarında dönemi belli olmayan kırık bir taş balta, Hellenistik çağa ait bol miktarda çömlek, ayrıca MÖ.2000 yıllarına tarihlenen ve az sayıda İlk Tunç Çağı çanak çömlek parçaları toplanmıştır. İlk Tunç Çağı parçaları Troya-I ve Termi’de bulunan parçalarla benzerlik göstermektedir. Tay Projesi kapsamında 2000 yılında ziyaret edilen höyüğün bugünkü durumu şöyledir: Höyük tamamen tarım arazisi olmuş, kuzeybatı yönü zeytinlik yapılmıştır. Kuzey yönünde bulunan çiftlik evi bugünde aktif olarak kullanılmaktadır. HÖYÜCEKTEPE HÖYÜK: Höyücektepe Höyüğün Yeri: İzmir ili, Dikili ilçesi Bahçeli Köyü sınırları içinde İzmir –Çanakkale karayolunun 200m kadar solunda kalır. Höyük bugün Akyol Çiftliği yanındadır. Höyük Kaymaktepe Höyük olarak da isimlendirilmiştir. Kaymaktepe Höyüğün yeri tam olarak tespit edilemese de, Yeni Yeldeğirmeni Höyüğü ararken yörede rastlamış olduğumuz Altınova’lı yerliler Altınova’da sadece iki höyüğün varlığından bahsetmişlerdir. Biri Altınova sınırları içinde, diğeri ise Dikili Bahçeli Köyü sınırları içinde ama Altınova’lılar tarafından ekildiğini belirtmişlerdir. Höyücektepe Höyüğün Durumu: Bugün Höyük iki aile tarafından parsellenmiş ve ağırlıklı olarak zeytinlik olarak kullanılan tarlaya dönüştürülmüştür. Tarla sınırlarının belirlenmesi için höyük üzerine çit döşenmiştir. Çit temelleri de höyüğü tahrip etmektedir. Ayrıca höyüğün eteği kuzeybatı yönünde bir yol geçirilerek tıraşlanmıştır. Höyük üzerindeki nirengi taşı da höyüğü tahrip etmiştir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 18 / 40

Höyücektepe Höyük Höyücektepe Höyük Araştırma ve Kazı Sonuçları: Höyük 1949 yılında Prof.Dr. İsmail Kılıç Kökten tarafından sondaj yöntemiyle kazılmıştır. Yapı temellerine rastlanınca kazı sonlandırılmıştır. İlk Tunç Çağı ait olan tabakanın altında Kalkolitik Çağa ait buluntuların varlığını işaret eden Kılıç Kökten hoca, ayrıca 91cm kalınlığında Roma ve Antik dönemin en üst tabaka olduğunu belirtmektedir. Höyücektepe Höyük Buluntuları: Höyük yoğun olarak İlk Tunç Çağı çanak çömleği vermektedir. Burada bulunan iki tarla üzerinde çanak çömlek parçaları görülmektedir. Ayrıca höyük çevresindeki istiridye parçalarının buranın bir zamanlar deniz kenarında olduğunu düşündürmektedir. MAKARON ÇİFTLİK HÖYÜK: Makaron Çiftlik Höyük’ün Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi Salihler Köyü sınırları içinde Kabakum sahilinde Makaron Çiftlik arazisi içinde denize yakın konumdadır. Makaron Çiftlik Adı: İzmir-Çanakkale karayolu ile deniz kıyısı arasında bulunan büyük zeytin çiftliğinin arazisi içinde kaldığından dolayı adını bu çiftlikten almıştır. Makaron Çiftliğin kuruluşu 1984 yılındadır. Höyük Malea, Malene, Makaronia olarak da anılmıştır.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 19 / 40

Makaron Çiftlik Kısa Tarihçesi: Madra Çayı’nın (antik Gryllios) taşıdığı alüvyonlarla dolan Madra Çayı deltasının ucunda yer alan bir höyüktür. Hem Madra Çayının hem de Kabakum sahilinde denizle buluşan derenin getirmiş olduğu alüvyonların doldurduğu topraklarla içeride kalmıştır. Höyük Dörpfeld’e göre daha önce bir yarımadanın en ucundaydı. Herodot’un bir kez andığı Malea (Malene), Atarneus Antik Kenti toprakları içinde tanımlanmış bir yerleşimdir. Yeni Yeldeğirmeni Tepe Höyük’de (12) araştırmalar yapan K.Lambrianides ve N.Spencer’in bölgede yapmış olduğu araştırmalarını 1996 yılında “The Madra Çay Delta Archaeological Project” adlı makalede yayınlamışlardır. Bu makaleye göre Fig.9 nolu haritada Yerleşim Koşaklıtepe / Agios Ilias ve Attea Yerleşimin altında Kabakum sahilinde yer almaktadır. Sayın Hocam Engin Beksaç’ın belirtmiş olduğu, kuzey ege yerleşimlerinde sık sık görmüş olduğumuz ikili yerleşim düzenini burada da görmekteyiz. Tehlikeden uzak dönemlerde ovalarda kurulan yerleşimler Balkan göçleri ile ele geçirilmiş, onların hemen arkasında dağların düzlük yerlerinde ve adeta birbirini kontrol eder konumda yerleşimler, kaleler kurmuşlardır. Böylece hem birbirini kollamaktalar, hem kendilerini daha zor ulaşılır hale getirmişler, hem de ovayı izlemektedirler. Attae’nın öncülü yerleşim ise deniz tarafına doğru yani batı yönüne baktığınızda kolayca görülen Makaron Çiftlik Höyük’tür. Makaron Çiftlik Höyük Kalıntıları ve Araştırma Sonuçları: Makaron Çiftlik Höyük’de bugüne kadar bilimsel bir kazı çalışması yapılmamıştır. Bilinen bir yüzey araştırması bildirisi de yoktur. 2012 yılı Eylül ayında höyüğü ziyaret ettik. Höyük özel arazi içinde olduğundan çiftliğe gidip sahiplerinden izin istedik. Önce höyüğün varlığını bile inkâr ettiler, ısrar edince yerini söyleyince kabul ettiler, fakat dolaşmamız için izin vermediler. Bizde yol üzerinden uzaktan resimlerini çekebildik. Höyüğün son durumu hakkında bir bilgimiz olamamıştır. Höyük ilk olarak 1879 yılında Lolling tarafından Makaronia olarak adlandırılır. 1879 yılında H.Kiepert yeni Kale-Ağılı olarak adlandırır. Tekrar 1894 ve 1908 yıllarında bölgede yapmış olduğu araştırmalara göre höyüğü Makaron Çiftlik olarak adlandırmıştır. 1910 yılında Philippson hem Makaronia, hem de Makaron Çiftlik olarak adlandırmıştır. 1912 yılında Conze Karene bağlantılı Malene olarak adlandırmıştır. 1923 yılında Leaf höyüğe isim veremez. 1928,1929 yıllarında Dörpfeld ise Makaron Çiftlik olarak adlandırmıştır. Makaron Çiftlik Höyük hakkında bilgimizin olmadığını söylemiştik. Fakat çevresindeki diğer höyüklerin tarihlenmesine göre bu höyüğünde İlk Tunç Çağı döneminden kalmış olması muhtemeldir. (12)http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2011/09/yeni-yeldegirmeni-tepe-hoyuk balikesir.html

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 20 / 40

BAYRAMTEPE HÖYÜK: Bayramtepe Höyüğünün Yeri: İzmir Çanakkale karayolunun yanında yer alan höyük Dikili’den Bergama’ya giderken yol üzerinde tabelasını göreceğiniz Bayramtepe Çiftliğinin karşısında yer alan kayalığın yamacındadır. Höyük TAY veritabanında Bergama ilçesinde anılmasına rağmen Dikili Kocaoba Köyü sınırlarında kalmaktadır.

Bayramtepe Höyük Bayramtepe Höyüğünün Adı: Höyük yanında bulunduğu çiftlikten ismini almaktadır. TAY Projesi kayıtlarında dikkatimizi çeken bu höyük veritabanında Çiftliktepe olarak geçmektedir. Yüzey Araştırması Sonuçları: Höyük ilk olarak O.Barlet tarafından tespit edilmiştir. Bayramtepe Höyük ismini veren kendisidir. 1955 yılında J.Driehaus tarafından yüzey araştırması yapılmıştır. Höyük 1mt yüksekliğinde 150x150 mt boyutlarında ölçülendirilmiştir. Ele geçen önemsiz parçalar ise daha çok Helenistik Dönem ve daha geç dönemlere ait çanak çömlek parçalarıdır. Ele geçen parçalar arasında çok az sayıda İlk Tunç Çağı’na ait çanak çömleğe de rastlanmıştır. Höyük Durumu: Günümüzde tarla açılarak, taşocağı olarak kullanılarak höyük aşırı olarak tahrip edilmiştir. HATİPLER KALESİ: Hatipler Kalesinin Yeri: İzmir ili Dikili ilçesine bağlı olan Katıralan Köyü sınırlarında Esentepe –Katıralan Köyleri arasındadır. Dikili-Çandarlı arası yayla yoluna saptığınızda Esentepe Köyü içinden Katıralan Köyü yoluna sapılır. 2km sonra soldaki tepenin doruğunda

Hatipler Kalesi

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 21 / 40

Hatipler Kalesi Yüzey Araştırmaları: Hatipler Kalesi hakkında elimizde detaylı bilgi yoktur. Bu kale Dikili Belediyesinin desteklediği Atarneus Antik Kenti Proje Sorumlusu Prof.Dr. Martin Zimmerman, proje görevlisi Dr.Güler Ateş ve Kültür Bakanlığından görevli arkeolog Ertan Yılmaz Deliktaş Köyü Kutsal Alanlarına yapılan ziyaretten sonra Hatipler Kalesi de ziyaret edilmiştir. Bu kale hakkında verilen bilgiler haricinde elimizde herhangi bir bilgi yoktur. Ekibin burada yapmış olduğu kısa süreli yüzeysel araştırmada ele geçirmiş olduğu keramik kırıntıların MÖ.1000’li yıllara kadar gitmesi kalenin ve çevresinin tarihi bakımından dikkat çekicidir. Kale Helenistik Dönemden kalmadır. Düzgün kesilmiş taşlardan oluşan kale duvarları dikkat çekicidir. Kale içinde su ihtiyacını karşılayan sarnıç kalıntısı da bulunmaktadır.

Hatipler Kalesi Hatipler Kalesi ile ilgili rapor yine Alman Enstitüsü tarafından 2010 yılında yayınlanmıştır. Bergama Kazı ekibinin Pergamon kırsalında yapmış olduğu yüzey araştırmaları kapsamında Hatipler Kalesinin topografik haritası çıkarılmıştır. Hatipler Kalesinin yüzey araştırmalarında plan karelere ayrılarak toplanan keramik kırıntılarının Atarneus Antik Kenti malzemeleri ile benzerlikler gösterdiği tespit edilmiştir. Kalenin bulunduğu zirvede kale duvarlarının iki basamak oluşturacak şekilde varlığı tespit edilmiştir. Yine kale çevresinde sanduka mezar ve Tümülüs tarzında nekropol alanları tespit edilmiştir. Birinci basamak tahkimat surları altta olup, aynı Atarneus kentindeki alt tahkimata benzerlik göstermekte ve Geç Arkaik-Klasik Döneme tarihlenmektedir. Üst kale duvarları ise kuzey ve güney yönünde muhtemelen kulelerle sonlandırıldığı düşünülmektedir. Keramik buluntularına göre Hatipler Kalesinin varlığı Demir Çağına kadar gitmekte, ilk tahkimat duvarının çevresinde MÖ.600-500 yılları keramiği, en üst nokta olan ikinci basamakta ise MÖ.500-400 yılları keramiği görülmektedir. MÖ.300 yıllarında yerleşim yerinin önemini yitirdiğini, burada Geç Helenistik Dönemden kalma keramiğin ele geçmemesinden dolayı düşünülmektedir. MÖ.200 yıllarından kalma sadece bir parça ele geçmiş, Roma Döneminden kalma hiçbir parça ele geçmemiştir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 22 / 40

KARİNE YERLEŞİMİ: Karina Kentinin Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi Nebiler Köyü’nden Üçtaş Tepe olarak anılan kayalığa kadar uzanan bölgededir. İzmir-Çanakkale yolunda Edremit yönüne doğru Dikili kavşağını 10km kadar geçince sağda Gökçeağıl (Kemente) Köyü yoluna sapılır ve köye girmeden devam edilirse Nebiler Köyü Ilıcasına gelinir. Burada arabanızı bırakarak uzun bir yürüyüşle Üçtaş Tepe eteklerindeki izleri göreceksiniz. Ayrıca ılıcadan araba yolunu sorarsanız Üçtaş Tepe eteklerine bozuk bir toprak yolla da ulaşılabileceğini göreceksiniz.

Karina Adı: Sayın Bilge Umar’ın belirttiğine göre Karina Luvi/Pelasgos veya bu dilin ardılı olan Lydia dilinde, “Kar”; “Çıkıntı”, “Doruk” anlamındadır. Karina’da “Doruksal” Doruk ülkesi” anlamındadır. Burada bulunan Üçtaş Tepe’nin bir diş gibi duran kayalıkları bölgeye hakim bir konumdadır. Çevresindeki diğer yerleşimler gibi birbirini gören bir konumdadır. Üçtaş Tepe kalesine çıktığınızda denize baktığınızda yönünüz batıya bakmış olacaktır. Bu yönde Nebiler Köyünü ve Ilıcasını yani Astyra’yı göreceksiniz. Hemen kuzeybatı yönünde Kuşaklı Tepe yani Attea yerleşimi sizi bakacaktır. Kuzey yönünde Salihler Köyünün üstünde bulunan Asar Kaya (Kale?) yerleşimi, güney yönünde Atarneus kenti ve güney batı yönünde yeni Dikili ve yüksek doruğu ile Kane (Kara) Dağ sizi selamlayacaktır. Bu noktada manzara gerçekten nefistir. Bu arada Nebiler halkı Üçtaş Tepe’yi bilirler ama eski alışkanlıkla buraya Asarkaya demektedirler. Karina Kısa Tarihçesi: Karine tarihi hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. Atarneus maddesinde andığımız İran Kralı Xerxes ordusu ile birlikte Yunanistan seferine çıkarken bu kente de uğramış olmalı. MÖ.480’de ise İran Kralı Xerxes ordusunu Sardeis’de toplar ve Yunanistan üzerine seferine başlar. Ordu Salihli, Akhisar, Soma, Bergama üzerinden Atarneus ovasından da geçer.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 23 / 40

Karina Kalıntıları: Karina Yerleşiminin yeri Bilge Umar’ın kitabında genel olarak kabul gören Nebiler Ilıcası olarak anılan Astyra’nın hemen yakınında olarak anılmaktadır. Ilıcaya yakınlığı 100mt kadar olan bir düzlükteki keramik kırıntılarına ve ufak tefek mimari parçalara bakarak bu alanı Karina olarak lokalize etmektedir. Bu alanın Astyra olarak anılamayacağını, çünkü alan olarak tarihte de anıldığı gibi üç-beş evin kaplayacağı alandan çok daha fazla, bir kenti içine alacak kadar büyük olduğunu belirtmektedir. Üçtaş Tepe üzerindeki kale yapısının ise Orta Çağdan kalma özensiz bir yapı olduğunu, dolayısıyla buranın bir akropol (T.K.) olamayacağını belirtmektedir. Yine bu tepeye çıkan antik yol kalıntısını göremediğimizi de belirtmeliyim. Ama Üçtaş Tepe yolu boyunca keramik kırıntılarını gözlemledik. Ayrıca Üçtaş Tepe’ye arkadan toprak bir yolla ulaştık ve bu tepenin etrafında yaptığımız yürüyüşte bol miktarda keramik kırıntısı tespit ettik. Burada da yerleşim yeri izlerinin olduğunu sandığımız terasların varlığını gözlemledik. Sonuç olarak ya Karina yerleşimi bayağı geniş bir alana yayılmaktadır veya Bilge Umar’ın bahsetmiş olduğu düzlük alan Astyra Yerleşimine aittir ve iki yerleşim birbirine çok yakın ve bağlantı konumdadır.

Karina Antik Yerleşiminin yeri bu alanlarda hiçbir kazı, yüzey araştırması yapılmadığından dolayı tam olarak bilinmemektedir. Bu yüzden bölgeyi dolaşan yerleşim Batılı araştırmacılar tarafından değişik yerlerde lokalize edilmektedir. Örneğin Yeni Yeldeğirmeni Tepe Höyük’de araştırmalar yapan K.Lambrianides ve N.Spencer’in bölgede yapmış olduğu araştırmalarını 1996 yılında “The Madra Çay Delta Archaeological Project” adlı makalede yayınlamışlardır. Bu makaleye göre Fig.9 nolu haritada Yerleşim Asarkaya-Taşağıl (Karene?) olarak belirtilen yer Salihler Köyünün üzerindeki tepede bulunan yerleşim Asar Kaya veya Asar Kale diye bilinen yerdir. (13) O zaman Karina Yerleşiminin yeri detaylı araştırmalarla belirlenecektir diyebiliriz. Bu araştırmalara kadar biz Karina/Karine/Karene Yerleşimini Nebiler Ilıcası ile Üçtaş Tepe arasındaki alandadır diye anabiliriz. Görülebilen kalıntılara gelince bol miktarda çoğu Roma Dönemi keramik kırıntısı, Üçtaş Tepe üzerinde nefis manzaraya sahip bir kalecik, ona yakın konumda bulunan bir kaya sunağı ve birkaç mimari parça dışında bir şey görülmemektedir.

(13) Asarkaya diye anılan sarp yere iki kez çıkmama rağmen, burada herhangi bir kalıntıyı bırakın bir seramik parçası bile göremedim. Zaten köylüler burada bir kalıntı olmadığını söylemişlerdir. Buraya çıkmadan adı üzerinden yorum yapılmıştır.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 24 / 40

KUŞAKLITEPE YERLEŞİMİ: Kuşaklı Tepenin Yeri: İzmir ili Dikili ilçesine bağlı olan Gökçeağıl (Kemente) Köyünün girişine yakın bir konumdadır. İzmir Çanakkale Yolundan Gökçeağıl-Nebiler Köyü sapağına geldiğinizde sağda görülen tepedir. Sapağa saptıktan sonra ismi gibi bir kuşak oluşturan tepedir.

Attea’nın Adı: Sayın Bilge Umar’a göre Attaia’dır. Tarihi kaynaklara göre kentin varlığı Roma Döneminden kalma sikkelerin üzerindeki ATTAITΩN veya ATTAEITΩN yazısından anlıyoruz. “Attaia’lıların” anlamındadır. Kenti Strabon Attea olarak anmaktadır. Atta-ia “Baba Tanrının Yurdu” anlamındadır. Yeni Yeldeğirmeni Tepe Höyük’de araştırmalar yapan K.Lambrianides ve N.Spencer’in bölgede yapmış olduğu araştırmalarını 1996 yılında “The Madra Çay Delta Archaeological Project” adlı makalede yayınlamışlardır. Bu makaleye göre Fig.9 nolu haritada Yerleşim Koşaklıtepe / Agios Ilias ve Attea olarak anılmaktadır. Strabon Attea’yı Midilli kolonileri olan ve Mysia’nın kıyılarında kalan kentleri sırası ile şöyle anmaktadır: Koryphantis, Herakleia, Attea, Atarneus ve Pitane. Dolayısıyla yeri tam belli olmayan bu kent, ancak detaylı kazı çalışmaları veya araştırmalar ile belirlenebilir. Kuşaklı Tepeyi ziyaretimizde bu yerleşimin geniş bir alana yayılmış olduğunu etrafa dağılmış olan keramik kırıntılarından görmüş olduk. Bu sitin henüz hiçbir yazıda geçmemiş olması ise ayrıca düşündürdü bizi. Oysa görünürde bir yapı kalıntısı bulunmamasına rağmen, büyüklük olarak bu yerleşim detaylı bir yüzey araştırmasını veya en azından sondaj olarak kalsa bile kazıyı hak etmektedir. Çevrede bulunan nice yerleşimde görmüş olduğumuz kaçak kazı tahribatına uğramadan buranın gözden geçirilip, hakkı olan SİT koruma zırhına büründürülmelidir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 25 / 40

Attae Notları: Strabon’da adı geçen kent hakkında herhangi bir tarihi kayıt bulunmamaktadır. Madra Çayı deltasında birbirini görür konumda sıra ile dizilmiş olan yerleşimlerden, kalelerden birisidir. Kuşaklı Tepe’nin en üst noktasında Gökçeağıl’lıların da belirtmiş olduğu bir kalenin varlığı zorda olsa görülmektedir. Bu kale tepenin en üst noktasındadır. Buraya çıktığınızda kuzey yönüne doğru bakarsanız Pandırtepe Yerleşimini ve onun önünde Höyücektepe Höyüğünü, daha beride Salihler Köyünün üzerindeki Asar Tepe veya Asar Kale’yi net bir şekilde göreceksiniz. Yüzünüzü kuzeydoğu yönüne çevirdiğinizde Gökçeağıl Köyü ve onun hemen üzerinde Kemente Yaylasını göreceksiniz. Kemente Gökçeağıl Köyünün eski adıdır ve anlamını bilemediğimiz antik dönemlerden kalma bir isimdir. Köyün hemen sırtında bulunan yöre halkının Taşaltı diye andığı ilginç kaya oluşumları Kemente yaylasının hemen başındadır ve başka bir madde ile inceleyeceğiz. Yüzümüzü güneydoğu yönüne çevirdiğimizde Nebiler Köyünü ve ılıcasını (antik Astyra) ve onun hemen sırtında bulunan Üçtaş Tepe (Karene-Karine) Yerleşimini göreceksiniz. Güney yönünde Atarneus, Dikili ve onun arkasında Kara Dağ (antik Kane) tüm heybetiyle sizi selamlayacaktır. Son olarak Sayın Hocam Engin Beksaç’ın belirtmiş olduğu, kuzey ege yerleşimlerinde sık sık görmüş olduğumuz ikili yerleşim düzenini burada da görmekteyiz. Tehlikeden uzak dönemlerde ovalarda kurulan yerleşimler Balkan göçleri ile yerleşimler ele geçirilmiş, onların hemen arkasında dağların düzlük yerlerinde ve adeta birbirini kontrol eder konumda yerleşimler, kaleler kurmuşlardır. Böylece hem birbirini kollamaktalar, hem kendilerini daha zor ulaşılır hale getirmişler, hem de ovayı izlemektedirler. Attae’nın öncülü yerleşim ise deniz tarafına doğru yani batı yönüne baktığınızda kolayca görülen Makaron Çiftlik Höyük’tür. Antik kaynaklarda Malene olarak anılmaktadır. Bu yerleşimi de ayrı bir madde olarak inceleyeceğiz.

Attae Kalıntıları: Görünürde herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Yerleşime çok yakın olan Gökçeağıl Köyü evlerine buradan bol miktarda mimari parça taşınmış olmalı. Bol bol keramik parçalarını geniş bir alana dağılmış olduğu görülmektedir. Roma Dönemi keramiği bol miktardadır. Ayrıca bir yerde gri Aiol keramiğinin olduğunu gördük. Su getirmek için kalın künk borularının varlığını gördük. Detaylı araştırmalar ile yerleşimin hangi dönemlerde kullanıldığı tespit edilebilir. Kent akropole doğru teraslar halinde inşa edilmiştir. Terasların düzlükleri ve tahkimatların taşları yüzeyde açıkça görülmektedir. Akropol olarak belirtmiş olduğumuz noktada yöre halkının Kale olarak andığı bir düzlük bulunmaktadır. Orijinal kayanın hemen yanında açılmış olan bir sarnıç görülmektedir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 26 / 40

Bu yerleşimin kaçak kazılar ile fazla tahrip edilmediğini gözlemledik. Tahribat yine birçok yerde gördüğümüz gibi yerel yetkililer tarafından açılmış olan büyük bir çöp toplama kuyusu ile yapıldığını gözlemledik. Bu alanda dahi keramik kırıntıları açıkça görülmekteydi. Bu da çöplüğün olduğu yerde yerleşimin devam ettiğini bize gösteriyor. PANDIRTEPE YERLEŞİMİ: Pandırtepe Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi Bahçeli Köyü yerleşimin bulunduğu kayalığın eteğinde kurulmuştur. Yerleşimin en üst noktası denizden 190mt yüksekliktedir. Yerleşim Ayvalık-Dikili sınırını oluşturan Madra Çayının -antik adı Gryllios- hemen güneyinde kalır. Yerleşime Bahçeli Köyünün içinden veya tepenin yamacında açılmış olan DSİ sulama kanalının bittiği köşeden başlamak üzere dolaşılabilir.

Pandırtepe Adı: Yerleşim yerine Pandırtepe adının kim tarafından verildiği bilinmiyor. Ama bazı kayıtlara göre bu yerleşim yeri Pandırtepe olarak anmaktadır. Köylüler ise bu yerleşimi Asartepe –Asarkale olarak anmaktadır. Sayın Prof.Dr. Engin Beksaç ise bu yerleşimi Canae olarak anmaktadır. Bahçeli Köyünün arkasında olan yerleşimin eski adı, Kansız Köyüdür. Sayın Hocam Kansız ile Canae bağlantısına dikkat edilmesi gerektiğini söylemektedir. Bu tespitin Strabon’un Canae’yi Ayvalığın hemen altında olarak anmasından da kaynaklanmaktadır. Biz ise ayrı madde olarak günümüzde Dikili Bademli Köyü Killik Koyunda Kanai Antik Kenti olarak andık. Adının anmış olduğumuz her iki yerleşimde de bilimsel kazı yapılmamış olması, buralarının Canae veya Kanai Antik kentinin hangisinde olduğunu soru işareti olarak barındırmaktadır. Yeni Yeldeğirmeni Tepe Höyük’de araştırmalar yapan K.Lambrianides ve N.Spencer’in bölgede yapmış olduğu araştırmalarını 1996 yılında “The Madra Çay Delta Archaeological Project” adlı makalede yayınlamışlardır. Bu makaleye göre Fig.2 nolu haritada Bahçeli Köyünün üstü Pandırtepe olarak anılmaktadır. Ayrıca bu yerleşim Attae veya Attaia olarak da lokalize edilmektedir. Biz bu yerleşimi Pandırtepe olarak adlandırılmasını doğru bulmaktayız.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 27 / 40

Pandırtepe Kısa Tarihçesi: Bur yerleşim Prof.Dr. Engin Beksaç tarafından 1998 yılında Ayvalık, Gömeç, Burhaniye ve Edremit ilçelerinde yapılan Pre ve Protohistorik Yerleşmeler Yüzey Araştırmaları kapsamında ziyaret edilmiştir. Fakat tam sınırda yer alan Bahçeli Köyü Dikili ve İzmir’e bağlı olduğundan burası hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir. Bu yazıda bahsi geçen yerleşim ile ilgili bilgiler hocamız ile yapmış olduğumuz şahsi yazışmalardan çıkarılan bir özettir. Prof. Dr. Engin Beksaç, yerleşimin tipik bir Aiol yerleşimi olduğunu söylemektedir. Ege kıyılarında birçok yerde rastlandığı gibi, Bronz Çağında kıyı kültürüne bağlı yaşayan Anadolu halkı, Balkanlardan gelen göçlerle ki, bu göçleri Aiol Göçleri olarak anmaktayız, mevcut yerleşimleri kullanmayıp, yine kıyı ile ilintili ama daha korunaklı, daha arkada ve daha yüksekte yerleri lokalize olarak buralarda kentler-yerleşimler kurmuşlardır. Bu yüzden bu kıyı şeridini incelediğimizde Yeniyeldeğirmeni Tepe Höyük ve Körtükaya Yerleşimi (14) bağlantısından bahsetmiştik. Yine bu iki yerleşimin benzerini yine burada Höyücektepe (Kaymaktepe) Höyük ve Pandırtepe Yerleşimi birbirini tamamlayan yerleşimlerdir.

Pandırtepe Yerleşimini iki kez uzun uzun dolaştım. Burası halen tescil edilmemiş bir yerleşim alanı. Hatta hiçbir yerde adı bulunmamaktadır. Oysa burada kaçak kazılar ile ortaya mezarlar, yapı duvarları, kayaya oyulmuş olan Altar izleri buranın önemini arttırmaktadır. Yerleşim Bahçeli köyünün sırtlarından başlayıp, Akropolise kadar çıkmakta ve tepenin her yerine ve eteklerine kadar yayılan keramik kırıntılarının çeşitliliği ile hem büyüklüğünü, hem de çok uzun zamanlar iskân gördüğünü kanıtlamaktadır. Pandırtepe Kalıntıları ve Tahribat: Pandırtepe yerleşiminin kalıntıları görünürde fazla bulunmamaktadır. Fakat yapılan kaçak kazılar da gün yüzüne Tümülüs kalıntıları, Akropolis’de yine kaçak kazı ile ortaya çıkan temennos duvarı, kayalara oyulmuş basamaklar, Kybele Altarı, odalar ve sarnıç kalıntıları dikkat çekicidir. Ayrıca yerleşimin doğu yönünden, arkasında kalan yüksek tepelerden su getirmek için yapılmış ark sistemi de dikkat çekicidir. Ayrıca hem kentin büyüklüğünü sergilemesi açısından hem de değişik dönemleri belgelemesi açısından etrafı yayılmış olan keramik kırıntıları da dikkat çekicidir. (14)http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/08/kortukaya-yerlesimi-i-balikesir-aiolis.html

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 28 / 40

Yukarı anmış olduğumuz kaçak kazıların yapmış olduğu tahribatın haricinde, yerleşimin kuzey yamacından geçen Madra Çayı ile Pandırtepe arasında DSİ’nin açmış olduğu sulama kanalı da yerleşimi tahrip etmiştir. Tüm bu ayrıntıları detaylı çekmiş olduğumuz resimlerle değerli bilgilerinize sunacağız.

Kaçak Kazılarla bulunan duvar ARGİNOUSSAİ ADALARI: Adaların Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi sınırları içinde bulunan Bademli Köyünü Çandarlı Yönüne doğru 4 km geçtikten sonra sağ tarafınızda kalan denize paralel konumdaki adaları görecekseniz.

Hayıtlı Mevkiinden Adalar Arginousai’nin Adı: Helen dilinde Argi-Noessai yani Ak Adalar sözcüğünün zamanla kısalarak Arginousai adı çıkmıştır. Adalar üç adadan oluşmaktadır. Kalem Adası, Garip Adası ve Güvercinlik Kayalarıdır. Arginousai Kısa Tarihçesi: Kanai Antik Şehrine yakın olan bu adaların karaya yakın olanı 450 m. mesafedeki Kalem Adasıdır. Arkasındaki ada ise Garip Adasıdır. MÖ.406 yılında Sparta komutanı Lysandros donanma komutanlığı dolunca görevini Efes’te bulunan Kallikratidas’a teslim eder. Kallikratidas mevcut donanmasını ilave gemilerle güçlendirerek Midilli Adasının kuzeyindeki Methymna kentini ele geçirir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 29 / 40

Bölgede dolaşan ufak Atina Donanmalarını kolayca ele geçirir. Durumu duyan ve daha kuvvetli bir donanma ile yardıma gelen Atina Donanması Arginousai kıyılarına demirler. Kallikratidas Atina donanmasını saldırır. Fakat çarpışmalar esnasında denize yuvarlanır ve gözden kaybolur. Morali bozulan Sparta donanması yenilerek dağılır. Kallikratidas’ın yerine tekrar Lysandros geçilmek istenir. Fakat bu yasalara göre yasaktır ve görev süresi biten komutan bir daha görevlendirilemez. Sparta’lılar bu başarılı komutanın tekrar göreve gelmesi için kukla bir komutan seçerler, Lysandros’u onun yardımcısı yaparlar. Ama bütün yetkiler Lysandros’un elindedir.

Güvercinlik Kayalıkları Arginousai Kalıntıları: Kalem adasında günümüzde mavi bayraklı büyük bir otel vardır. Bu otelin bahçesinde birçok mimari parçalar ve sütunlar göze çarpmaktadır. 2004 yılından beri Garip Adası ile birlikte III. Derece Arkeolojik ve Doğal SİT alanıdır. Güvercinlik Kayasında bulunan Aya Nikola (Noel Baba) Kilisesinin temelleri uzaktan da olsa rahatlıkla seçilmektedir. ASTYRA KALINTILARI: Astyra’nın Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi Nebiler Köyü’ne geldiğinizde ılıcanın tabelası sizi Astyra’ya götürecektir. İzmir-Çanakkale yolunda Edremit yönüne doğru Dikili kavşağını 10km kadar geçince sağda Gökçeağıl (Kemente) Köyü yoluna sapılır ve köye girmeden devam edilirse Nebiler Köyü Ilıcasına gelinir. Burası tarihte Astyra olarak anılmaktadır. Astyra Adı: Sayın Bilge Umar’ın belirttiğine göre Astra Luvi dilinde “akıntı” anlamındadır ve sözcük açılırsa “akarsu, dere, çay, ırmak” anlamlarındadır. Astyra’nın ise Astura’dan geldiğini belirtiyor ve Astura’nın Luvi dilinde Ast(a)-Ura, yani “Koca Çay” anlamında olduğunu söylüyor. Nebiler Ilıcası, Karina eteklerinden doğup sonra Kabakum’un Üçpınar Mevkiinde Ege Denizi ile buluşan bir derenin kenarındadır. Buradan çıkan şifalı sıcak sular dereyi beslemektedir. Yazın sıcak havalarda dere nerede ise kurumaktadır. Yine Bilge Umar’ın Türkiye’deki Tarihsel Adlar kitabından bölgede üç tane Astyra’nın varlığını öğreniyoruz. Bunlardan birincisi Troas Bölgesinde Nara Burnu’nun kuzeydoğu

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 30 / 40

ilerisinde bulunan bir ılıca ve ilkçağ kentçiğidir. İkincisi Edremit yakınında bulunan Güre Kaplıcalarının altında kalmış olduğu düşünülen ilkçağ tapınağı ve köyüdür. Üçüncüsü ise Nebiler Ilıcasının bulunduğu yerdir. Bu üç Astyra’da ılıcadır veya ılıca kenarındaki yerleşimlerdir. Fakat Astyra adının anlamını incelediğimizde akarsu anlamına gelmesine rağmen ılıca ile ilgili herhangi bir anlam ifade etmemesi dikkate değerdir. Ancak hem Güre Kaplıcalarının, hem de Nebiler Ilıcasının yakınlarından akarsu geçmektedir ve Astyra isimleri bu akarsulardan dolayı verilmiş olabilir.

Nebiler Ilıcası Astyra Kısa Tarihçesi: Astyra tarihi hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. Atarneus maddesinde andığımız İran Kralı Xerxes ordusu ile birlikte Yunanistan seferine çıkarken Karina kentine uğramış, dolayısıyla Astyra’yı ziyaret etmiş olmalıdır. MÖ.480’de ise İran Kralı Xerxes ordusunu Sardeis’de toplar ve Yunanistan üzerine seferine başlar. Ordu Salihli, Akhisar, Soma, Bergama üzerinden Atarneus ovasından da geçer. Astyra Kalıntıları: Günümüzde Astyra Nebiler Köyü muhtarı tarafından iptidai şartlarda işletilen ve çevre halkı tarafından çoğunlukla günübirlik ziyaret edilen çok küçük bir ılıcadır. Muhtarlık gelen talep üzerine son yıllarda sürekli kalmak isteyenler için barakadan yeni pansiyon odaları yapmıştır. Geçmiş yıllarda buranın kötü durumuna göre nispeten bir düzelme vardır. Nebiler köyüne girmeden önce bir mağara ve buradan çıkan kükürtlü kaynak suları, bu suların oluşturduğu şelale, bir saatlik yürüyüşle görülmeye değer manzaralar sunacaktır size. ELAİOUSA KALINTILARI: Elaiousa’nın Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi Çandarlı Beldesi adalarından Elaiousa –Elaioussa -Georgios –Corci –Mardaliç –Kız Kulesi Adası olarak değişik adlarda anılan adanın üzerindeki kalıntılardır. Elaiousa İzmir-Çanakkale karayolundan Pitane-Çandarlı tabelasını takip ederseniz 10km sonra Çandarlı’ya varıldıktan sonra Bademli yönüne doğru kıyı takip edilirse Deniz Köye gelinir. Deniz Köyün karşısındaki dört adanın büyük olanıdır. Yerleşim antik Kane yani Karadağ’ın eteklerindedir. Elaiousa’nın Adı: Sayın Bilge Umar’a göre Elaiousa, Ela-uw(a)-assa’dır yani “Boğaz /Geçit-lik- yerleşimi” anlamındadır.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 31 / 40

Elaiousa Kısa Tarihçesi: Strabon’a göre Pitane kentinin hizasında bir adadır. İon kenti olan Erythrai kentine bağlı bir küçük yerleşimdir. Bu küçük yerleşim Hellespontos’a giden deniz yolu üzerinde Erythrai kenti için bir uç karakolu olarak inşa edilmiştir. Attika Delos Deniz Birliğinde çok düşük vergi payıyla adı geçer. Listedeki adı Elaiousa Erythraion olarak anılmaktadır. 1357 yılında Cenevizli Francesco Gattilusia yörede hakimiyetini pekiştirmiş, Çandarlı Kalesini yapmışlar ve Enez’den Çandarlı’ya kadar tüm kuzey Ege’yi denetimlerine almışlardır. Osmanlı’ya düzenli vergi ödeyerek, evlilikler yaparak güçlerini pekiştirmişlerdir. Çandarlı körfezindeki –antik adı Elaitikos Sinus- Pitane antik kentinin üzerine kurulmuş olan kalenin güvenliği için denizden gelecek tehlikeleri önceden bildirmek için Corci adasının denize bakan tarafında bir gözetleme kulesi inşa ederler. Fatih Sultan Mehmet döneminde komutanı Mahmut Paşa tarafından Çandarlı kalesi fethedilince, ada da Osmanlı’ya katılır. Corci Adası Osmanlı toprağına katılınca, metruklaşmış ve korsan yatağına dönmüştür. Osmanlı’yı uzun yıllar uğraştıran Korsika asıllı Georgia Maria bu adada faaliyet göstermiştir. Bu yüzden ada St. George adası olarak anılmış ve yöre halkının söylediği şekille Corci Adası olarak günümüze kadar anılmıştır. Korsan Georgia, Lepette adındaki teknesiyle Venediklilerin hizmetine girmiş ve kıyı boyunda korsanlık faaliyetlerinde bulunmuştur. Civar yerleşimlerden yakaladığı çiftçileri, istediklerini alamayınca, kulenin alt bölümü olan zindanda hapsediyor, köle olarak Venediklilere satıyordu. 17.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Kaptan Paşa’yı görevlendirir ve Gergia Maria bir kuşatma ile öldürülerek ele geçirilmiştir.

Corci Adası Kulesi

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 32 / 40

Elaiousa Kalıntıları ve Araştırma Sonuçları: Adada bulunan kule 1989 yılında Ayda Arel tarafından araştırılmıştır. Gözetleme Kulesi 3,5mt duvar kalınlığında, 15x15 boyutlarında kare planlı çatısı olan 15mt yüksekliğinde olan kule adanın en yüksek yerine inşa edilmiştir ve zindan olarak da kullanılmıştır. Günümüzde çatısı yok olmuştur. Kule yer yer devşirme malzemeler kullanılarak inşa edilmiştir. Sanıyoruz ki, Çandarlı Kalesi nasıl Pitane kentinden alınan devşirme malzemelerle yapılmışsa, kule yapımında da bu devşirme malzemeler kullanılmış olmalıdır. Adada kulenin haricinde iki Bizans Dönemi şapeli kalıntısı ve adanın arkasında bulunan kapalı koyda Roma Dönemi hamam kalıntıları mevcuttur. Ayrıca kaleye ait olduğu düşünülen bir yazıtın parçası da ele geçmiştir. KEMENTE KALINTILARI: Taşaltı Mevkiinin Yeri: İzmir ili Dikili ilçesine bağlı olan Gökçeağıl (Kemente) Köyünün hemen arkasında köyün sırtında yer alır. İzmir Çanakkale Yolundan Gökçeağıl-Nebiler Köyü sapağına geldikten sonra Gökçeağıl Köyünün içine gelirsiniz ve burada köyün sırtında bulunan kaylıklar Taşaltı diye anılmaktadır.

Kemente -Taşaltı Taşaltı Kayalıkları Nedir: Kemente, Gökçeağıl Köyünün eski ismidir. Bu adın anlamını bilmiyoruz ama kesinlikle eski çağlardan kalmış olduğu kabul ediliyor. Kemente’nin anlamı konusundaki genel kanı ise “Kement”ten gelmiş olduğudur. Köyün hemen arkasında bulunan Taşaltı oluşumları da yerli halkın halen Kemente olarak adlandırdığı yaylanın başlangıcıdır. Taşaltından Kozak Yaylasına oradan da Madra Dağına doğru yükseltiler kademe kademe devam etmektedir. Taşaltı eşsiz manzarası ve tabiatın size verdikleri ile birlikte en azından güzel bir doğa yürüyüşü yapmaya müsait bir mevkidedir. Taşaltına geldiğimizde Peri Bacalarını andıran kaya oluşumları ile karşılaştık. Fakat ilk bakışta da dikkatinizi çekecektir, bu oluşumlar kesinlikle doğa aşındırması ile oluşmuş olamazlar. Hem kayanın yapısı, hem ortada kalan kayaların biçimleri bizi bu kanıya itti. Burası hakkında ilk düşüncem buranın bir Taş Ocağı olduğuydu… Gökçeağıl Köyünün evleri de taşlardan yapılma eski evlerdir. Bu evlerin durumu hemen dikkatinizi çekecektir. Köyün hemen girişinde bulunan Kuşaklı Tepe (Attea-Attaia) Yerleşimi taş ihtiyacını buradan karşılamış olabilir diye düşündüm. Taşaltı’nın yöre halkı tarafından kutsal bir alan olarak kabul edilmesi ve bu kayalarda bulunan mazgallar, nişler ve oyukların ise bu alanın bir Kaya Sunağı olabileceğini de düşündürmüştür. Özellikle bu kaya oluşumlarının orta ve yüksek olan kesimde bulunan kaya oluşumu

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 33 / 40

üzerindeki gözler, oyuklar dikkat çekmiştir. Bu kayanın yanında bulunan başka bir kaya altındaki ufak in benzeri oluşumda buranının diğer Kuzey Batı Anadolu (bkz: Dikili Kaya Sunağı) kaya sunakları ile benzerlikler gösterdiğinin delili olduğunu düşünmekteyiz. Tabii ki bu alan detaylı bir araştırma ile incelendiğinde, hangi amaçla kullanıldığı ortaya çıkacaktır. Benim düşüncem bu alanın her iki anlamda da kullanılmış olabileceğidir. BADEMLİ DENİZ ILICASI: Ilıcanın Yeri: İzmir ili Dikli ilçesi sınırları içinde bulunan Bademli Köyünü Çandarlı Yönüne doğru 3-4 km geçtikten sonra sağ tarafınızda kalan denize paralel konumdaki Kalem Adasının bitiminde kara tarafında deniz kıyısında yer almaktadır. Buraya zeytinlikler arasından geçilerek gelinmektedir.

Bademli Deniz Ilıcası Ilıcanın Adı: Antik dönemlerden beri varlığı bilinen ılıca adını Bademli Köyünden alır ve Bademli Deniz Ilıcası olarak anılmaktadır. Su sıcaklığı kaynağında 65 Derece, denizde ise 42 derece olarak seyretmektedir. Hidroasetat ve arsenik bulunan suyun ağrı, sızı, romatizma, böbrek taşı ve cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Ilıca Kalıntıları: Resimlerde de görüldüğü gibi ılıcanın kaynak yerinde devşirme taşlardan yapılma bir havuz oluşturulmuş ve üstü açık bırakılmış, basit bir dört duvar bulunmaktadır. Bu dört duvar çevredeki yapı temellerinin taşları kullanılarak yapılmıştır. Bu bina bakiyesinin hemen yanında zeytinlik tarafında hamam temelleri göze çarpmaktadır. Felix Pirson’un 2009 yılı Pergamon Çevresi Çalışmaları çerçevesinde ziyaret edilen ılıcada bulunan eski yapı temellerinin Roma Döneminden kalma olduğu tespit edilmiştir. Bademli Ilıcası I.Derece Arkeolojik SİT alanıdır.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 34 / 40

DELİKTAŞ KUTSAL ALANLARI: Deliktaş Kutsal Alanı Yeri: İzmir ili Dikili ilçesine bağlı olan Deliktaş Köyünün sırtında bulunan iki alana dağılmış olan kalıntılardır. Bu kutsal alanlar 1993 yılında İzmir I nolu Koruma Kurulu tarafından I. Derece Arkeolojik Sit Alanı ve I. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiştir. Deliktaş Köyünde iki grupta değerlendireceğimiz alanların birincisi köye de ismini veren Deliktaş mevkiidir. Burasının örneklerini Kuzey Batı Anadolu’da sıklıkla gördüğümüz kaya sunağıdır. Diğer alan ise yerel halkın “Zindancık” olarak adlandırdığı Deliktaş Kutsal Alanıdır.

Deliktaş Kaya Sunağı: Dikili Kaya Sunağı maddesinde detaylı aktardığımız Kuzey Batı Anadolu kaya sunaklarından birisi de Deliktaş Kaya Sunağıdır. Benzerine Balıkesir ili Burhaniye ilçesi Dutluca Köyünde da rastlanmaktadır. Doğal kayanın buradaki adı da Deliktaş’dır. Maddemizde andığımız Deliktaş Kaya Sunağı ise Deliktaş Köyünde öncül kutsal alan olarak değerlendirilmiş olmalı. Daha erken dönemlerde ise Zindancık olarak anılan Kutsal Alanın kült merkezi olarak kullanıldığını düşünüyoruz. Deliktaş’ın büyük deliğinin köyü, ovayı ve uzaklardan da olsa Çandarlı Körfezi’ni –Elaitikos Kolpos- gören manzarası bir harikadır. Yine bulunduğu yerden Kane –Kara Dağ’ın doruğu görülmektedir.

Deliktaş Urneleri

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 35 / 40

Deliktaş’ın iki ana oyuğu vardır. Doğal yoldan oluşmuş olan bu dehlizlerin sonradan tıraşlanarak genişletildiğini düşünüyoruz. Bu iki oyuk “İkili Taht” yani “Ana Tanrıça ve Erkeğinin” tahtlarıdır. Dikili Kaya Sunağında da farklı boyutta iki katlı dairesel oyuklar mevcuttu. Fark bu alanda deliğin nerede ise bir mağara boyutunda var olması veya açılmış olmasıdır. Delikler doğu yönüne doğru bakmaktadır. Deliktaş Kayalarında değişik boyutlarda hediyelerin koyulması için delikler ve oyukların çeşitliliği de dikkat çekicidir. Bu alanın Sit statüsünde olmasına rağmen araştırılmış olmaması ise ayrıca dikkatimizi çekmiştir. Tarihsel olarak Cilalı Taş Dönemine kadar giden bu Kutsal Alanlar detaylı araştırmaları hak etmektedirler.

Zindancık Kutsal Alanı: Zindancık Kutsal Alanı hakkında en son elde ettiğimiz bilgiyi en başa yazalım. Hocam Engin Beksaç bu alan için Demir Çağından kalma örneklerini Kuzey Yunanistan ve Bulgaristan’da bol miktarda gördüğümüz Thrake Kökenli Kaya Sunağı olarak tanımlamaktadır. Bizim daha önce Kaya Mezarı olarak andığımız oda ise, kült ayinlerin yapıldığı Karanlık Oda olarak geçmektedir. Zindancık Kutsal Alanını, burayı ziyaret eden Atarneus Antik Kentinde araştırmalar yapan Alman Prof.Dr. Martin Zimmerman, Dr. Güler Ateş ve diğer Kültür Bakanlığı yetkileri tarafından ziyareti sebebiyle öğrenmiş olduk. Ekip burayı çok etkileyici bulmuşlar ve turizme açılmasını istemiştir. Bizler de buranın Dikili Belediyesinin katkıları ile değerlendirilebilecek alanlardan birisi, hatta en önemlisi olduğunu düşünüyoruz. Zindancık tam olarak olmasa da Phokaia (Foça) Yolu üzerinde bulunan bir Pers Mezarı olan Taşkule ile benzerlikler göstermektedir. Taşkule doğal bir kayaya oyulmuş olan mezar grubudur. Zindancık ise kapısı kuzey yönüne bakan bir kaya mezarı ve onun etrafında basamaklardan, kuyulardan, nişlerden, adak çukurlarından ve yine etrafa dağılmış kaya lahitlerinden, yontulmuş ve malzeme alınmış kaya oluşumlarından meydana gelmektedir. Zindancık diğer kalıntıları ile dikkat çekici. Mezarın hemen yanında basmaklarla çıkılan farklı iki kot bulunmaktadır. Mezarın üstüne gelen kot alanın hem en yüksek noktası ve tam bir tapınım alanıdır. Burada dikdörtgen, kare ve dairesel sunak çukurları ve hemen hemen mezarın üstüne denk gelen sunak kuyusu bulunmaktadır. Merdivenlerden çıkınca daha düşük seviyedeki ikinci kotta ise orijinal kayaya oyulmuş sunak çukurları ve belki de kanlı ritüeller için açılmış kanallar dikkat çekicidir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 36 / 40

Bu alanın arkasında iki grup halinde yine orijinal kayaya oyulmuş odalar bulunmaktadır. Bu odalar kutsal bir alanda bu alanla ilgili tapınakların izleri olmalıdır. Büyük olan odanın kenarında içinden başka bir sarnıca da bağlı olan kuyu ağzı dikkatimizi çekti. İçinde keramik kırıntıları bulunan sarnıç, kayada izleri bulunan bir kapak ile örtülmekteydi. Bu sarnıca bağlı olan diğer sarnıca yapılan bağlantıyı Deliktaş köylüleri Deliktaş Kaya Sunağına kadar uzanan bir geçit olduğunu iddia etmektedirler… Bu odadaki duvara açılmış olan büyük bir niş bulunmaktadır. Diğer odalar değişik kotlarda olup, bazı oda duvarlarının yıkılmış olduğunu tespit ettik. Zindancık kutsal alanına dağılmış durumda geç dönem keramikleri bulunmaktadır. Ayrıca bu alana 150mt kadar uzaklıkta yine orijinal kayaya oyulmuş basamaklar, köye yakın konuda üç adet kaya lahiti bulunmaktadır. Bu kaya lahitlerinin ikisi yan yana, tek olan lahit bölünmüş kayanın diğer yanındadır. Bu lahitlerin üçünün de ayrı kotta kazılmış olması yine dikkat çekicidir. Bu bize ayrı dönemlerde kazılmış olduğunu düşündürmektedir. Köye yakın kayalarda da değişik izler bulunmaktadır. Bu alandan mimari malzeme için kayaların yontulduğunu düşünmekteyiz. En başta belirttiğimiz gibi Deliktaş Köyü kalıntıları ve çevresi hem arkeolojik hem de doğal Sit alanıdır. Bu alan hakkında gerekli olan detaylı incelemelerin çok kısa sürede tamamlanabileceğini ve bu nadide yerin turizme kazandırılabileceğini düşünmekteyiz. Yalnız arkeolojik olarak değil, aynı zamanda bir yayla köyü olan Deliktaş Köyünün nefis doğasında yapılacak doğa aktiviteleri buranın turizmine çeşitlilik getirecektir.

Karanlık Oda

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 37 / 40

DİKİLİ KAYA SUNAĞI: Dikili Sunağının Yeri: İzmir ili Dikili ilçesi merkezine İzmir-Çanakkale yolundan sapıldıktan 2km sonra solda görülen tepenin üzerinde kaya sunağını göreceksiniz. Sunak çevreye hakim konumu ile dikkat çekicidir.

Kaya Sunaklarının Özellikleri: Kaya Sunakları dönem olarak Cilalı Taş Devrine kadar uzandığı düşünülmektedir. Antik çağların tapınım merkezleri olan kaya sunakları, diğer dini merkezlerden farklıdır. Doğal kayalar kullanılarak oluşturulan tapınma alanları genelde Ana Tanrıça adına yapılmıştır. Kuzey Batı Anadolu’ya özgü olan bu kaya sunakları özellikle Burhaniye’nin dağlık kesimdeki köylerinde ve diğer yerlerde görülmektedir. Ana Tanrıça (Kubaba/Kubala/Kibele/Kybele) ile ilintili bu sunaklar Ana Tanrıçanın, Kaya Sunağı ile özdeşleşmesi olarak kabul edilmektedir. Kaya, Tanrıçanın eşi olan eril (Tanrı?) ile birlikte oturduğu bir tahttır ve buradan evrendeki canlıları yönetmektedir. Dini seremoniler, ayinler evrenin yapısını sembolize etmektedir. Ana Tanrıça kültüne bağlı seçkin rahipler veya rahibeler sunak önünde toplanırlar, arınmak için etrafındaki havuzlarda arınma törenleri yapıldıktan sonra, kurbanlar, hediyeler adanır, bunlar kayaya oyulmuş olan nişlere bırakılarak yapılırdı. Bölgede yapmış olduğu yüzey araştırmalarında Sayın Prof.Dr. Engin Beksaç Kaya Sunaklarını detaylı olarak incelemiştir. Bu incelemeleri ileride ayrı maddeler halinde yayınlanacaktır. Bu maddeye aktarmak istediğimiz ise Tarihin Işığında Burhaniye kitabından Kaya Sunaklarının yapısı ile ilgili notlar olacaktır: Semitik toplumlarda kabul gören Ana Tanrıça kültü, Erken Batı Semitik toplumlarda Astarte/Aşera/Aşerah olarak adlandırılan Ana Tanrıça’nın “kapı” tanımlamasıyla örtüşen bir sıfatı vardır ve bu Ölüm-Hayata hükmeden anlamıyla özdeştir. Ayrıca Adramytteion Antik Kentinde kazılar yapan hocamız, bu şehrin adının kökenine indiğinde Adra’nın Ana Tanrıça ile alakalı isimlerden biri olduğunu belirtmektedir. Bu ismin özellikle Lidyalılar için önemli olduğunu belirten Beksaç, şehrin kurucusu olan Adramys ile benzerliğinin tesadüf olmadığını belirtmektedir. Edremit Körfezi, Burhaniye Kaya Sunakları ve diğer kaya sunakları ile birlikte bu maddede andığımız Dikili Kaya Sunağı da Madra Dağının gölgesindedir ve onun kıyısında bulunan diğer Kuzey Batı Anadolu yükseltilerinde konumlanmışlardır. Madra’nın anlamı için Sayın Bilge Umar Luwi dilinden günümüze kadar gelen bu tarihi adın, Ma-(a)dra yani “Ana Tanrıçanın Erkeği” anlamında olduğunu söylemektedir. Bu tanımlama Kaya Sunaklarındaki “İkili Taht”, Ana Tanrıça ve Erkeği tanımlamalarına uygun düşmektedir.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 38 / 40

Dikili Kaya Sunağı Kalıntıları: Sunak Atarneus ovasında bir yükseltinin üzerinde konumlanmış, hem yeni Dikili ile hem de Atarneus Antik Şehri arasında kalmaktadır. Bulunduğu konum itibari ile Salihler Köyünün üzerindeki Asar Kaya(Kale), Üçtaş Tepe Karina Yerleşimini ve çevredeki küçük yerleşimleri görür konumdadır. Sunak etrafında az sayıda olsa da geç dönemlere ait keramik kırıntılarına rastladık. Keramik kırıntılarının sunak yakınında çoğalması bu parçaların sunak amaçlı kullanıldığını düşündürmektedir. Sunağın büyük kaya bloğunun içi oyulmuş olması dikkat çekicidir. Kaya parçasında iki yerinde birden daire formunda oyuk vardır. Tıraşlanmış, üzerinde nişler açılmış iki uzun ana kayanın üzerine içine iki kat daire açılmış devasa kaya bir kapak gibi üzerine oturtulmuş imajını vermektedir. Bu sunak ilginç bir görünüm vermektedir. Sunağa uzaklığı 150mt kadar olan kayalık tepe üzerinde, içi taşlarla doldurulmuş iki sarnıç kalıntısı dikkat çekicidir. Ayrıca sunağın çevresinde kaya oluşumlarının bazı yerlerinin tıraşlanmış olması ve buradaki kayaların yapısında da gördüğümüz kadarıyla bu tepe üzerindeki kayalar mimari eleman temini için taş ocağı olarak kullanılmış olabilir. Bu sunağın Dikili tarafında yaz kış kurumayan bir gölcük bulunmaktadır. Bu gölcük Atarneus maddesinde andığımız Atarneus’un adı bölümünde incelediğimiz Ata-Arna yani “Pınar Gölcüğü”nde geçen küçük gölcük olabilir. Atarneus Yerleşiminin bu gölcüğe uzaklığı kuş uçuşu 1,5km’dir ve Astyra (ki burada göl yoktur) veya Kane Dağındaki Karagöl olmasından daha yakın bir ihtimaldir.

Yazıt İzleri

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 39 / 40

Megalit Anıt: Megalith (İngilizce) bir anıt veya yapı oluşturmak amacıyla kullanılan büyük taşlara denilmektedir. Megalitik anlamıysa bu iri taşların birkaçının kullanıldığı anlamına gelmektedir. Sayın Şükrü Tül Hocam, Dikili Kaya Sunağı’nın Megalitik bir Anıt olduğunu belirtmektedir. Burada bulunan yazıya göre bozuk da olsa HRA(KLİS) adı okunmaktadır. Dolayısıyla bu anıt Herakles’e yani bizim dilimizle Herkül’e adanmış bir anıttır.

İZMİR –DİKİLİ www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr

Taylan Köken Sayfa 40 / 40

KAYNAKÇA: 1-) Ord.Prof.Dr. Ekrem Akurgal –Anadolu Kültür Tarihi –Tübitak Yay.-1998 2-) Ord.Prof.Dr. Ekrem Akurgal – Türk Arkeoloji Dergisi Sayı:10-1 -1960 3-) Prof.Dr. Engin Beksaç- 17. Cilt2 Araştırma Sonuçları Toplantısı -1999 4-) Prof.Dr.Engin Beksaç –Tarih Işığında Burhaniye 5-) Prof.Dr. Engin Beksaç şahsi yazışmalar. 6-) 25. Araştırma Sonuçları Toplantısı Cilt3 -2007 7-) 26. Araştırma Sonuçları Cilt2 -2008 8-) 27. Araştırma Sonuçları Cilt2 -2009 9-) 28. Araştırma Sonuçları Cilt3 -2010 10-) Yasemin Tuna Nörling -11. Araştırma Sonuçları Toplantısı -1993 11-) Hülya Boyana –Tarih İncelemeleri Dergisi -2006 12-) Ayda Arel -8. Araştırma Sonuçları Toplantısı -1990 13-) Sefa Taşkın –Mysia ve Işık İnsanları –Sel Yayınları -1997 14-) Azra Erhat –Mitoloji Sözlüğü -1996. 15-) Bilge Umar- Aiolis- İnkılâp Kitabevi-2002 16-) Bilge Umar –Türkiye’deki Tarihsel Adlar -İnkılâp Kitabevi -1993 17-) Felix Pirson –Pergamon 2010 Yakın Çevrede Gerçekleştirilen Yüzey Araştırmaları Raporu -29. Araştırma Sonuçları Toplantısı Cilt:1 -2011 18-) K.Lambrianides, N.Spencer- The Madra Çay Delta Archaeological Project -1996 19-) Nimet Ezgi Türken –Kuzey Ege Bölgesi Yerleşim Merkezlerin Su Sistemleri -2006 20) Ömür Dünya Çakmaklı –Uşak Arkeoloji Müzesinde Korunan Roma Dönemine Ait Cam Eserler -2007 21-) Bergama Belleten Sayı:9 -1999 22-) Bergama Belleten Sayı:12 -2003 23-) Bergama Belleten Sayı:15 -2006 24-) 2008 Yılı İzmir İl Çevre Raporu 25-) www.tayproject.org 26-) www.izmir-dikili.bel.tr 27-) www.panoramio.com 28-) www.misya.com

HİÇ BİR HAKKI MAHFUZ DEĞİLDİR! DİLEYEN İSTEDİĞİ BİÇİMDE İSMİMİZİ KULLANARAK,

İSTEDİĞİ GİBİ PAYLAŞABİLİR, ÇOĞALTABİLİR… BİLGİ PAYLAŞILMALIDIR!

NOT: Bu dosya 2010-2014 yılları arasında www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr adresinde yayınlamış olduğumuz maddelerin düzenlenmiş bir toplamıdır. Bu dosya tamamlanmış bir dosya değildir, Dikili İlçesinin gezilip görülecek kayıt altına alınacak tarihsel ve arkeolojik yerleri bulunmaktadır. Ayrıca yeni araştırma ve kazı sonuçları ilave edilecektir. Dosya genişleyerek devam edecektir.