deÜ mühendislik bilimleri dergisi
DESCRIPTION
Sayı 46-Ocak 2014TRANSCRIPT
CİLT: 16 -- SAYI: 46-- YIL: OCAK
2014
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ
DOKUZ EYLUL UNIVERSITY FACULTY OF ENGINEERING JOURNAL OF ENGINEERING SCIENCE
YAYIM SAHİBİ VE SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OWNER OF PUBLICATION AND DIRECTOR ON BEHALF OF THE JOURNAL
Prof.Dr. Ercüment YALÇIN
Yönetim Yeri Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kaynaklar Yerleşkesi, Buca, 35160, İZMİR
Derginin Amacı ve Kapsamı Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mühendislik Bilimleri Dergisi, mühendislik alanındaki gelişmeleri takip etmek, meslek kuruluşları ve bireylerin ulusal ve uluslararası gelişimlerine katkıda bulunmak ve bu alanlarda Türkçe bir kaynak oluşturmak amacıyla yayımlanmaktadır. Derginin yazım dili Türkçe’ dir.
Mühendislik Bilimleri Dergisi, Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi yayını olup 1999’dan bu yana yayın hayatındadır. Dergide mühendislik bilimlerinde yapılmış tüm
özgün çalışmalara, eleştirel derlemelere, vaka sunumlarına, teknik notlara ve dergide yayımlanmış olan makalelere yönelik tartışmalara yer verilir. Bilimsel içeriğin doğru ve uygun olarak
verilebilmesi için tüm yazılar, konusunda uzman en az iki adet hakeme değerlendirilmek üzere gönderilir. Değerlendirme süreci sonunda olumlu görülen makaleler en kısa sürede yayımlanmak
üzere baskı sıralamasına alınır ve makale sahibine bildirilir. Mühendislik Bilimleri Dergisi, yılda üç defa (Ocak, Mayıs ve Ekim) yayımlanmaktadır. Dergimiz Tübitak Ulakbim
Mühendislik ve Temel Bilimler Veri Tabanı Dergi Listesinde taranmaktadır.
Yazıların Gönderilmesi Yayımlanması istemi ile dergimize gönderilecek yazılar, MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ’nin yazım kurallarına
uygun şekilde hazırlanmalıdır. Yazarlar yayımlanmasını istedikleri yazılar için, akale basım istemi dilekçesi, telif hakları
formu ve metnin dijital kopyasını (e-posta ile) dergi editörü Y r d . Doç. Dr. Gülden KÖKTÜRK'e ileteceklerdir. İstenen
belgeler hakkında geniş bilgi “http://web.deu.edu.tr/fmd/”
adresinden elde edilebilir.
Dergi Editörü
Yrd. Doç. Dr. Gülden KÖKTÜRK MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü, Kaynaklar Yerleşkesi, Buca, 35160, İZMİR. Tel : +90 232 301 71 65 Fax : +90 232 453 10 85 E-posta : [email protected] Web : http://web.deu.edu.tr/fmd/
Telif Hakkı Dergiye sunulan yazılar daha önce yayımlanmamış, başka yerde sunulmamış olmalıdır. Yazıların dergiye sunulması ile birlikte yazarlar, yazının telif haklarını yayımcıya devrettiklerini kabul ederler. Her türlü ticari amaç ve doküman dağıtımı şeklinde toplu çoğaltma işlemleri için yayımcının izninin alınması ve yayımcıya ödeme yapılması gerekmektedir.
Abonelik Dergimiz, kütüphanelere, mühendislik fakültelerine, meslek odalarına vb. ilgili kurumlara ücretsiz olarak iletilmektedir. Ayrıca abone olmak isteyenler e-posta ile editöre ulaşmalıdırlar. Mühendislik Bilimleri Dergisi’nde yayımlanmış makalelerin tam metinlerine “http://web.deu.edu.tr/fmd/” adresinden ücretsiz olarak ulaşmak mümkündür.
Owner Office Dokuz Eylul University, Faculty of Engineering, Ca m p u s o f Kaynaklar, Buca, 35160, İZMİR.
Aim and Scope Dokuz Eylul University Faculty of Engineering Journal of Engineering Science, is published in order to pursue the latest developments in engineering, to contribute to the development of individuals and career foundations nationally and internationally and to compose a resource in Turkish in these fields. The language of the Journal is Turkish.
Journal of Engineering Science is a publication of Dokuz Eylul
University, Faculty of Engineering and has been in print since
1999. Within the journal, all the specific studies in the field of
science and engineering, technical notes, discussions about the papers that had been published in the Journal and critical compilations are participated. In order to give the scientific content precisely and appropriately, all the manuscripts are sent
for peer-review to at least 2 referees who are specialized in their
fields. The manuscripts which are evaluated as positive are taken into the publication sequence so as to be published immediately
and the owner of the paper is informed. Journal of Engineering
Science is published three-annually (January, May, October). Our journal is cited under the Tübitak Ulakbim Engineering and
Fundamental Sciences Database Journal List. Submission of Manuscripts
The manuscripts that are desired to be published in our Journal, must be prepared in compliance with the author’s guidelines of
Journal of Engineering Science. The authors should hand over the petition for the demand of the publication of the manuscript, the copyright form and the digital copy of the paper (by e-mail) to the Editor of the Journal, Assisit. Prof. Dr. Güldn KÖKTÜRK.
Further information on the required documents can be obtained from the website “http://web.deu.edu.tr/fmd/”.
Editor
Assist. Prof. Dr. Gülden KÖKTÜRK JOURNAL OF ENGINEERING SCIENCE Dokuz Eylul University, Faculty of Engineering, Dept . of Elect rica l and Elect ronics Eng., Campus of Kaynaklar, Buca, 35160, İZMİR. Tel : +90 232 301 71 65 Fax : +90 232 453 10 85 E-posta : [email protected]
Web : http://web.deu.edu.tr/fmd/ Copyright The papers that are submitted to the Journal must not be published or presented anywhere else. With the submission of the manuscript to the Journal, the authors agree that the copyright for their article is transferred to the publisher. Permissions from the Publisher and payment of a fee are required for all photo copying procedure either for commercial purposes or document release.
Subscription Our journal is transmitted to the libraries, engineering faculties, chambers of occupation and etc., free of charge. Those, who want to subscribe to the Journal, must contact the Editor. Full text versions of the papers that were published in the Journal of Engineering Science can be reached by the address http://web.deu.edu.tr/fmd/”.
CİLT/VOLUME : 16 No/Number: 1 Sayı / Issue: 46 OCAK 2014 / Oct 2014
ONURSAL EDİTÖR (HONORARY EDITOR)
Prof. Dr. Davut ÖZDAĞLAR (DEU, Çevre Müh.Böl.)
EDİTÖR (EDITOR)
Yrd. Doç. Dr. Gülden KÖKTÜRK (DEU,Elektrik-Elektronik Müh. Böl.)
YARDIMCI EDİTÖR (ASSISTANT EDITOR)
Doç.Dr. Didem AKYOL ALTUN (DEU, Mimarlık Bölümü)
DERGİ DANIŞMA KURULU (EDITORIAL BOARD)
Prof.Dr. Kuban ALTINEL (Endüstri Müh., Boğaziçi Üniversitesi)
Doç.Dr. Bilge BİLGEN (Endüstri Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Alp KUT (Bilgisayar Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof.Dr. Yalçın ÇEBİ (Bilgisayar Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Kemal Egemen ÖZDEN (Bilgisayar Müh., Bahçeşehir Üniversitesi)
Prof. Dr. Ayhan ALTINTAŞ (Elektrik Elektronik Müh., Bilkent Üniversitesi))
Doç. Dr. Mehmet ENGİN (Elektrik Elektronik Müh, Ege Üniversitesi)
Yrd.Doç.Dr. Cem CİVELEK (Elektrik Elektronik Müh, Ege Üniversitesi)
Doç.Dr. Birol KAYA (İnşaat Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Yrd.Doç.Dr. Petek SINDIRGI (Jeofizik Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Sevgi TOKGÖZ (Çevre Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Filiz DİLEK (Çevre Müh., Orta Doğu Teknik Üniversitesi)
Prof.Dr. Sacit ÖZER (Jeoloji Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Ünsal GEMİCİ (Jeoloji Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Can GENÇ (Jeoloji Müh., İstanbul Teknik Üniversitesi)
Prof. Dr. Cengiz KUZU (Maden Müh., İstanbul Teknik Üniversitesi)
Prof.Dr. Şebnem DÜZGÜN (Maden Müh., Orta Doğu Teknik Üniversitesi)
Prof.Dr. Erol KAYA (Maden Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof.Dr. Ali GÜNGÖR (Makine Müh., Ege Üniversitesi)
Doç. Dr. Hasan ÖZTÜRK (Makine Müh., Dokuz Eylül Üniversitesi)
Dr. Emin Taner ELMAS (Makine Müh., As-Yar Makina Yedek Parça A.Ş.)
Prof. Dr. Mustafa Nazmi ERCAN (Tekstil Müh., İstanbul Aydın Üniversitesi)
Prof. Dr. Sabri KAYALI (Malzeme ve Metalurji Müh., İstanbul Teknik Üniversitesi)
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ
CİLT/VOLUME: 16 No/Number: 1 Sayı / Issue: 46 OCAK 2014 / Oct 2014
İÇİNDEKİLER
CONTENTS
TÜRKİYE’DE PETROL
HİDROKARBONLARINI PARÇALAYAN
YERLİ BAKTERİLERİN İZOLASYONU,
KARAKTERİZASYONU VE HİDROKARBON
PARÇALAMA KABİLİYETLERİNİN
BELİRLENMESİ
ISOLATION, CHARACTERIZATION AND DETERMINATION OF PETROLEUM HYDROCARBON DEGRADING METABOLIC CAPABILITIES OF INDIGENOUS MICROORGANISMS IN TURKE
Esin (ERAYDIN) ERDOĞAN, Ayten NAMLI , Fikrettin
ŞAHİN............................................................................... ... 1
TÜRKİYE’DE HİDROELEKTRİK ENERJİNİN
GELİŞİMİNDE ÖZEL SEKTÖR KATKISININ
İRDELENMESİ: DOĞU KARADENİZ
HAVZASI ÖRNEĞİ
EVALUATION OF PRIVATE SECTOR CONTRIBUTION IN THE DEVELOPMENT OF HYDROPOWER IN TURKEY: A CASE OF EASTERN BLACKSEA BASIN Adem AKPINAR, Uğur
SATILMIŞ......................................................................... 11
DÖRT ROTORLU UÇAN ROBOT DENGE VE
YÖNELİM ANALİZİ İLE UYGULAMASI
BALANCING AND ORIENTATION ANALYSIS AND IMPLEMENTATION OF QUADROTOR FLYING ROBOT
Oğuz GORA.................................................................... ... 25
BELLEK YÖNETİMİNDE SAYFA DEĞİŞİM
ALGORİTMALARININ PERFORMANS
ANALİZİ
COMPARISON OF THE PAGE REPLACEMENT
ALGORITHMS FOR MEMORY MANAGEMENT
Ünal ÇAVUŞOĞLU, Ahmet ZENGİN............................. 43
YERALTI KÖMÜR İŞLETMELERİNDE GAZ
İZLEME VE ERKEN UYARI SİSTEM
TEKNOLOJİSİNİN İŞ KAZALARININ
ÖNLENMESİNDEKİ ÖNEMİ
IMPORTANCE OF GAS MONITORING AND EARLY-WARNING SYSTEM TECHNOLOGY IN PREVENTING OCCUPATIONAL ACCIDENTS OF UNDERGROUND COAL MINES
Tahir MALLI, Mete KUN, Halil KÖSE............................ 59
DEÜ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ Cilt: 16 No:1 Sayı: 46 sh. 1-9 Ocak 2014
SIFIR DEĞERLİKLİ DEMİR KULLANILARAK FENTON BENZERİ
OKSİDASYON YÖNTEMİ İLE AZO BOYAR MADDE GİDERİMİ
(AZODYESTUFFREMOVAL USING ZERO-VALENT IRONWITH
FENTON-LIKE OXIDATION METHOD)
Neşe ERTUGAY
1, Filiz Nuran ACAR
2
ÖZET/ABSTRACT
Bu çalışmada Methylene Blue (MB) boyar maddesinin Fenton-benzeri oksidasyon işlemi
ile arıtılabilirliği araştırılmıştır. Arıtma verimi renk ve Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOI)
parametreleri ile değerlendirilmiştir. Bu işlem için optimum şartların belirlenmesinde Feo ve
H2O2 konsantrasyonu, pH ve başlangıç boyar madde konsantrasyonu dikkate alınmıştır. Buna
göre 20 dakikalık bir reaksiyon sonunda optimum değerler ; Feo=0.1 gL
-1, H2O2=75 mgL
-1ve
pH=3.0 olarak bulunmuştur. Bu değerler için 100 mgL-1
MB konsantrasyonunda % 99.0 renk
ve % 84.6 KOI giderim verimi elde edilmiştir. Boyar madde konsantrasyonunun artması hem
renk hem de KOI giderme verimi düşürmüştür.
In this study, the removable of Methylene Blue (MB) was investigated by Fenton-like
oxidation process. The removal yield was evaluated associated with color and chemical
oxygen demand (COD). Feo, H2O2 and initial dyestuff concentrations and pH were considered
in determination of optimum conditions for the process. At the end of reaction for 20 minutes
the optimum values were found as Feo=0.1 gL
-1, H2O2 =75 mgL
-1and pH=3.0. The color of
99.0% and COD of 84.6% removal were obtained at the MB concentration of 100 mg L-1
for
these values. Increasing of dyestuff concentration reduced both color and COD removal.
ANAHTAR KELİMELER/KEYWORDS
Fenton-benzeri oksidasyon; Boya; KOI giderimi
Fenton-like oxidation, Dye, COD removal
1 Atatürk Ün., Çevre Sorunları Araştırma Merkezi, ERZURUM, e-posta: [email protected]
2 Atatürk Ün., Mühendislik Fak., Çevre Müh. Böl., ERZURUM, e-posta: [email protected]
Sayfa No: 2 N. ERTUGAY, F. N. ACAR
1. GİRİŞ
Renkli atıksular başlıca tekstil, deri ve gıda endüstrilerinden kaynaklanmaktadır. Tekstil
endüstrisi renkli atıksu oluşturan sektörlerin başında gelmektedir. Özellikle boya ve terbiye
adımlarında yüksek miktarlarda su tüketilmekte ve buna bağlı olarak fazla miktarlarda atıksu
oluşturulmaktadır (Gönder ve Barlas, 2005). Dünyada üretilen sentetik tekstil boyalarının
yaklaşık yarısı yapılarında chromophore (-N=N-) bulunduran azo bileşikleridir. Azo boyaları
toksik ve biyolojik olarak geri dönüştürülemez ayrıca yüksek KOI ve kuvvetli renk veren
özelliklerinden dolayı çevreye zararlıdır. Renkli atıksular alıcı su ortamlarında estetik
kirliliğin ötesinde ışık geçirgenliğini azaltarak fotosentezi engellemektedir. Bunların yanısıra
boyar maddelerin parçalanmaya karşı dirençli olmalarından dolayı alıcı ortamların ekolojik
dengesi bozulmaktadır. Renkli atıksuların arıtımında, geleneksel arıtım metodlarına alternatif
olarak son yıllarda seçici olmayan ve çabuk bir şekilde su ortamındaki organik kirliliği okside
eden hidroksil radikalleri (•OH) gibi reaktif türlerin üretimi üzerine dayanmakta olan ‘İleri
Arıtım İşlemleri’ geliştirilmiştir (Gül ve Yıldırım, 2009).
İleri Oksidasyon İşlemleri (İOİ),toksik ve kalıcı özellikteki organik maddeleri hiçbir
ayrım yapmadan zararsız son ürünlere dönüştürebilmektedir. Seçici olmayan ve hızlı bir
şekilde su ortamındaki organik kirliliği okside eden •OH gibi reaktif türlerinin oluşumuna
dayanan İOİ; UV; UV/H2O2; H2O2/Fe2+
(Fenton işlemi), Fenton-benzeri (H2O2/Feo),
UV/H2O2/Fe2+
(Foto-Fenton işlemi) gibi değişik modifikasyonlarda uygulanabilmektedir (Gül
ve Yıldırım, 2009).
Son zamanlarda, metalik demir olan Feo sıfır değerlikli demir (SDD) ile de azo
boyalarının parçalanması üzerine olan ilgi gittikçe artmaktadır. Boya giderimi için SDD’nin
faydaları: düşük toksisite, düşük maliyet, işlem kolaylığı ve atık suda düşük demir
konsantrasyonudur. Asidik şartlarda, SDD nin yüzeyi aşınır ve Fe2+
iyonları üretir (Eşitlik 1).
Daha sonra •OH radikali üretmek için H2O2 ile reaksiyona girer (Eşitlik 2). Bu da Fenton
reaksiyonlarını oluşturur. SDD yüzeyi daha sonra Fe3+
iyonlarını Fe2+
iyonlarına
indirgeyebilir. Bu işlem ileri Fenton işlemi (İFİ) olarak tanımlanır. İFİ, geleneksel Fenton
işlemine göre birkaç avantaja sahiptir. Birincisi, demir tuzlarının yerine SDD’nin
uygulanması zıt anyonlu sulu sistemlerin gereksiz yüklenmesini önlemektedir. İkincisi, İFİ ile
muamele edilmiş atık sulardaki ferrous ve ferric iyonlarının konsantrasyonu, demir
tuzlarından yararlanan klasik Fenton işlemiyle karşılaştırıldığında önemli derecede düşüktür.
Üçüncüsü, 2 nolu eşitlik sayesinde Fe3+
‘ün daha hızlı geri dönüşümü söz konusudur (Fu vd.,
2010). Bundan başka, SDD aynı zamanda asidik şartlarda oda sıcaklığında ve basıncında
hemen hemen tam olarak amonyağa dönüşen nitrat gibi maddeleri indirgeyebilmektedir (Shu
vd., 2009). Bu yüzden, demir metalinin potansiyel olarak 3 elektronla reaksiyona
katılmasından dolayı Fenton işleminde Fe2+
yerine Feo in kullanıldığı birçok araştırma vardır
(Costa vd., 2008).
Feo+2H
+→ Fe
2+ +H2 (1)
Fe2+
+H2O2→Fe3+
+OH–+
•OH (2)
2Fe3+
+Feo→ 3Fe
2+ (3)
H2O2+Fe3+
→ Fe2+
+HO2•+H
+ (4)
Fe2+
+•OH →Fe
3++OH
– (5)
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt :16 No:1 Sayı :46 Sayfa No: 3
Bu çalışma azo grubu bir boyar madde olan Methylene Blue’nun Fenton-benzeri
Oksidasyon yöntemi ile sulu ortamdan giderilebilirliği araştırılmıştır. SDD kullanılan ve
kesikli olarak yürütülen çalışmada arıtma verimi renk ve KOİ parametrelerinin takibiyle
değerlendirilmiştir.
2.MATERYAL VE METOT
2.1. Kullanılan Materyal ve Kimyasal Maddeler
E.Merck, Darmstandt markalı, biyolojik parçalanmaya dirençli MB (C16H18ClN3S·2H2O)
azo boyar maddesi ticari olarak temin edilmiştir. MB, sentetik bazik boya grubundan
katyonik bir azo boyasıdır. Pamuk, ipek gibi ürünlerin baskı ve boyama işlerinde, antiseptik
özelliğinden dolayı da tıbbi boyamada yaygın olarak kullanılır (Dutta vd., 2001). Boyar
maddenin kimyasal yapısı Şekil 1’de gösterilmiştir.
Şekil 1. MB boyar maddesinin moleküler yapısı (Panizza vd., 2001)
H2O2 (Hidrojen peroksit) stok çözeltisi, yoğunluğu 1.11 gcm-3
, % 30’luk Riedel-de Haën
markasından 0.2 M (6800 mgL-1
) olarak saf su ile hazırlanmıştır. 10 µm partikül boyutundaki
Feo
(Merck) ve istenilen pH aralığını elde etmek için % 10’luk H2SO4 ve 0.1 M NaOH
çözeltileri kullanılmıştır.
2.2. Deneysel Çalışma ve Analiz Yöntemi
İFİ işleminde, istenilen konsantrasyonda hazırlanan boyar maddenin ilk önce pH değeri
ayarlanmıştır. Daha sonra sırasıyla Feo ve H2O2 ilave edilerek 3 dakika 150 rpm, 17 dakika 30
rpm çalkalama hızı ve süresinde tutulduktan sonra 2 saat bekletme işleminin ardından 0,45
µm membran filtreden geçirerek renk ve KOI ölçümleri yapılmıştır.Renk ölçümleri MB boyar
maddesi için yapılan spektrum analizi sonucunda belirlenen 664 nm dalga boyunda
spektrofotometrik olarak okunmuştur (Dutta vd., 2001; Ferreira-Leitao vd., 2007). KOI
analizleri 148 °C’de Merck Spectroquant TR320’de Standart Metotlara göre 600 nm’de
spektrofotometrik olarak yapılmıştır. Ayrıca numunelerde H2O2 analizi I3-metodu ile
yapılarak KOI’ye girişim yapan miktar belirlenerek, bulunan KOI değerinden çıkarılmıştır
(Kang vd., 2009).
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
3.1. Fenton Oksidasyonu ile MB’nun Giderimine Feo
Konsantrasyonun Etkisi
Demir, •OH üretmek için H2O2’yi katalitik olarak parçalayan Fenton-benzeri
reaksiyonlardaki ana parametrelerden biridir. Optimum SDD konsantrasyon değerini
belirlemek için 250 mL çalışma hacminde, sabit H2O2 miktarı ile 0,1-0,2-0,3-0,4 gL-1
gibi
farklı SDD dozları eklenmistir. Şekil 2’deki absorbans azalmasından da görüldüğü gibi, 0,1
mgL-1
lik demir seviyesinde renk giderimi dikkate değer bir şekilde artmıştır. Bu değerin
Sayfa No: 4 N. ERTUGAY, F. N. ACAR
üstündeki dozlarda ise neredeyse bir artış gözlenmemiştir. Bundan dolayı optimum demir
dozu 0,1 gL-1
seçilmiştir. Bunun sebebi, belli miktarlardaki SDD, H2O2 üretimini artırmasına
rağmen, fazlası H2O2’nin ayrışmasını ve Fenton-benzeri reaksiyonlardan üretilen
oksidantların tüketilmesini hızlandırabilir (Zhou vd., 2009).
Şekil 2. MB’nin Fenton-benzeri oksidasyonunda Fe
o konsantrasyonunun absorbans azalmasına etkisi
(Co=100 mg L-1
, H2O2=50 mg L-1
, pH=3, T=20°C, t=20 dak.)
Fenton-benzeri reaksiyonlardaki bir diğer önemli parametre ise •OH kaynağı olarak
kullanılan H2O2’dir ve yüksek H2O2 konsantrasyonlarında daha fazla •OH oluşmaktadır. Bu
aslında tam da böyle değildir. Fenton oksidasyon işleminde H2O2’nin kritik bir
konsantrasyonu vardır. H2O2/Fe optimum molar oranını belirlemek önemlidir. Literatüre göre,
Fenton oksidasyon işlemiyle çeşitli atık suların muamele edilmesinde bu oran ile ilgili olarak
herhangi bir görüş birliği yoktur. Farklı optimum H2O2/Fe molar oranı 1:1’den 400:1 aralığını
kapsayan sulu çözeltide farklı kirliliklerin giderilmesi için önerilmektedir (Sun vd., 2009). Bu
çalışmada, MB’nin renginin giderilmesi için uygun H2O2/Fe molar oranı yaklaşık olarak 75:1
olarak belirlenmiştir (Çizelge 1).
Çizelge 1. MB’nin farklı şartlardaki giderim verimleri
No SDD(gL-1
) H2O2 (mgL-1
) pH % Verim
1 0,1 50 3 85,0
2 0,2 50 3 86,2
3 0,3 50 3 87,3
4 0,4 50 3 87,3
5 0,1 25 3 70,2
6 0,1 75 3 99,0
7 0,1 100 3 100
8 0,1 75 2 99,3
9 0,1 75 4 36,4
10 0,1 75 5 25,2
11 0,1 75 6 15,2
Çizelge 1’de görüldüğü gibi 100 mg L-1
MB konsantrasyonunda H2O2 miktarı arttıkça
renk giderim verimi artmıştır. 75 mgL-1
H2O2 miktarında % 99 gibi yeterli bir verim elde
0
0,4
0,8
1,2
1,6
2
400 500 600 700 800
Ab
sorb
ans
Dalga boyu(nm)
MBFeo=0,1g/LFeo=0,2g/LFeo=0,3g/LFeo=0,4g/L
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt :16 No:1 Sayı :46 Sayfa No: 5
edildiğinden dolayı optimum H2O2 değeri 75 mgL-1
olarak seçilmiştir. H2O2’nin renk giderimi
üzerindeki etkisi incelenmiş ve 25-100 mg L-1
arasında değişen miktarlarda H2O2 dozları
kullanılmıştır. Sonuç olarak dikkate değer bir absorbans azalması gözlenmiştir (Şekil 3). SDD
asidik şartlarda kolay bir şekilde çözünmez ve bu yüzden Fe2+
iyonları üretir ve üretilen Fe2+
iyonları •OH oluşturmak üzere H2O2 ile reaksiyona girer ve üretilen
•OH radikalleri H2O2
konsantrasyonuna bağlıdır. Sonuç olarak absorbans değerleri H2O2 konsantrasyonunun
artmasıyla azalmıştır.
Şekil 3. MB’nin Fenton-benzeri oksidasyonunda H2O2 konsantrasyonunun absorbans azalmasına etkisi
(Co=100 mgL-1
, Feo =0,1 gL
-1 , pH=3, T=20°C, t=20 dak.)
pH, İFİ’de renk giderimini etkileyen en önemli parametrelerden biridir. MB’nin renk
giderimi üzerine pH değerinin etkisini araştırmak için pH 2.0, 3.0, 4.0, 5.0 ve 6.0 olmak üzere
beş farklı başlangıç pH değeri araştırılmıştır. Şekil 4’den da görüldüğü gibi renk giderimi pH
değişimi ile dikkate değer bir şekilde etkilenmiştir. Düşük pH’larda daha fazla absorbans
azalması gözlenmiş, pH3.0 değerlerinde absorbans değerleri artmıştır. Çizelge 1’e
bakıldığında ise pH 2.0 ve 3.0,pH 4.0, 5.0 ve 6.0 ile karşılaştırıldığında renk giderim verimi
çok yüksektir. pH 3.0 ve 4.0’ te verim %99 iken pH 6.0’da %15.2’dir. Bunun sebebi SDD
asidik şartlarda kolay bir şekilde çözünmez ve bu yüzden Fe2+
iyonları üretir ve üretilenFe2+
iyonları •OH oluşturmak üzere H2O2 ile reaksiyona girer. pH değerinin artması ile ise OH
iyonlarının varlığında SDD’den kaynaklanan Fe2+
iyonları SDD’nin yüzeyinde FeOH
çökeltileri oluşturabilir. Böylece reaktif bölgeler işgal edilmekte ve bu yüzden reaksiyon
engellenmektedir (Fu vd., 2010). Optimum pH değeri ise pH 2.0 daha asidik olduğundan
dolayı pH 3.0 olarak seçilmiştir.
0
0,3
0,6
0,9
1,2
1,5
1,8
2,1
400 500 600 700 800
Ab
sorb
ans
Dalga boyu(nm)
MBH2O2=25mg/LH2O2=50mg/LH2O2=75mg/LH2O2=100mg/L
Sayfa No: 6 N. ERTUGAY, F. N. ACAR
Şekil 4. MB’nin Fenton-benzeri oksidasyonunda pH’ının absorbans azalmasına etkisi (Co=100 mgL
-1 ,
Feo =0,1 gL
-1 , H2O2=75 mgL
-1,T=20°C, t=20 dak.)
Boyaların başlangıç konsantrasyonları pratik uygulamalarda önemli bir parametredir.
MB’nun başlangıç konsantrasyonunun İFİ ile renk ve KOI giderimine etkisi Şekil 5’te
verilmiştir. Başlangıç konsantrasyonları 50, 100, 150 ve 200 mgL-1
olarak alınmıştır.
Konsantrasyon arttıkça hem renk hem de KOI giderim yüzdesi azalmıştır. Renk giderimi ne
kadar çoksa KOI giderimi de ona paralel olarak artmıştır. 100 ve 200 mgL-1
MB için sırası ile
% 99.0 ve % 79.8 renk, % 84.6 ve % 16.2 KOI giderim verimleri elde edilmiştir. Bunun
sebebi yeterli sayıda •OH olmayışındandır. Yani MB’nun başlangıç konsantrasyonu arttığı
zaman buna paralel olarak •OH konsantrasyonu artmaz. 200 mgL
-1’de üretilen
•OH tükenmiş,
100 mgL-1
’de üretilen •OH ise tükenmemiştir. Bununla birlikte konsantrasyon ne kadar
yüksekse o kadar çok renk giderimi elde giderilmiştir. 100 mgL-1
’de giderilen boya miktarı
99 mgL-1
iken 200 mgL-1
’de 159,6 mgL-1 ‘
dir. Bu •OH ve boya arasındaki etkileşimin
artmasından kaynaklanmaktadır (Fu vd., 2010).
Şekil 5. MB’nin Fenton-benzeri oksidasyonunda boya konsantrasyonunun renk ve KOI giderimine
etkisi (Feo =0,1 gL
-1 , H2O2=75 mgL
-1 pH=3.0, T=20°C, t=20 dak.)
0
0,4
0,8
1,2
1,6
2
400 500 600 700 800
Ab
sorb
ans
Dalga boyu (nm)
pH=2pH=3pH=4pH=5pH=6
-1
9
19
29
39
49
0
50
100
150
200
250
300
0 50 100 150 200 250
Cs(
mgL
-1)
KO
Iso
n(m
gL-1
)
Co(mgL-1)
KOI
Cs
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt :16 No:1 Sayı :46 Sayfa No: 7
MB’nin İFİ ile zamana bağlı olarak optimum şartlarda KOI giderim etkisi Şekil 6’da
verilmiştir. Şekilden de görüldüğü gibi ilk dakikada giderimin büyük bir kısmı tamamlanmış
ve zamana bağlı olarak KOI değeri azalmıştır. İlk dakikada % 73,8 giderim verimi elde
edilirken 20. dakikanın sonunda bu değer % 84,6 olmuştur.
Şekil 6. MB’nin Fenton-benzeri oksidasyonunda farklı zamanlarda KOI giderimi (Co=100 mg L-1
,
KOİo=147,8 mg L-1
, Feo =0,1 g L
-1 , H2O2=75 mg L
-1 ,T=20°C, t=20dak.)
Fenton-benzeri işlemde kullanılan SSD membran filtrasyonu, manyetik kuvvetler,
sedimantasyon vb. işlemlerle su ortamından kolaylıkla geri kazanılabilir. Geri kazanılan SDD
aynı işlemde tekrar kullanılabilir. Weng ve diğerleri, SDD kullanarak sulu ortamdan Direct
Blue 15 boyar maddesini Fenton/ultrasonik işlemle giderdikleri çalışmalarında SDD’yi geri
kazanarak sistemlerinde iki kez daha kullanmışlardır. İkinci ve üçüncü kullanımda reaksiyon
hızlarında sırasıyla bir öncekine göre azalma gözlemlemişlerdir. Demirin tekrar kullanımında,
30 dakikalık reaksiyon süresi sonucunda ilk çalışmadaki renk giderme verimine ulaşılmamış
olsa da kayda değer sonuçlar elde edilmiştir (Weng vd., 2013).
SDD kullanılan Fenton-benzeri işlemde demir partiküllerinin yüzeyi reaksiyonun asidik
şartlarda yürütülmesi ile aşınmaktadır. Eşitlik 1-5’e göre Fe2+
ve Fe3+
iyonları üretildiği için
SDD miktarında azalmalar meydana gelebilmektedir. Bu durum da sonuçlar üzerinde az da
olsa negatif bir etki oluşturabilir. Bu nedenle tekrar kullanımda daha etkin sonuçlar alabilmek
SDD dozajının tekrar değerlendirilmesi gerekebilir.Oysa iki değerlikli demir kullanılan
Fenton işleminde oluşan çamurun geri kazanımı SDD kadar kolay değildir. İki ve üç
değerlikli demirin işleme girdiği reaksiyonlarda oluşan çamurdan demirin geri kazanımı
teorik olarak mümkün olmakla birlikte ekonomik kabul edilmemektedir (Filibeli, 2005). Bu
nedenle SDD kullanılan Fenton-benzeri işlem, klasik Fenton işlemine göre ekonomik açıdan
daha üstün kabul edilebilir.
3.2. Maliyet Analizi
Boyar madde, pestisit gibi alıcı ortamlarda önemli problemlere neden olan organik
kimyasalların SDD-Fenton-benzeri işlemlerde giderilmesi üzerine yapılan önceki
araştırmalarda, SDD’nın ekonomik bir materyal olduğu belirtilmektedir (Grcic vd. ,2012; Cao
vd., 2013; Martins vd., 2013). Bu çalışmada ekonomik değerlendirme 20 dakikalık reaksiyon
süresi ve pH= 3.0 için optimum SDD ve H2O2 konsantrasyonları dikkate alınarak yapılmıştır.
10
20
30
40
50
0 3 6 9 12 15 18 21
KO
I so
n(m
gL-1
)
Zaman (dak)
Sayfa No: 8 N. ERTUGAY, F. N. ACAR
Optimum dozlarda 100 mgL-1
MB boyar madde konsantrasyonunda yürütülen çalışma
sonucunda % 99 renk ve % 84,6 KOİ giderimi elde edilmiştir. Fenton-benzeri reaksiyonun iki
bileşeni SDD ve H2O2 maliyeti ile birlikte manyetik karıştırıcının tükettiği enerjiye (630
Watt) göre maliyet hesabı yapılmıştır. SDD ve H2O2’nin birim fiyatları literatürdeki verilere
göre belirlenmiştir (Weng vd., 2013). Elektrik birim fiyatlarında ülkemizdeki en son sanayi
endeksi dikkate alınmıştır. Enerji birim fiyatları literatürdeki değerlerle örtüşmektedir.
Maliyet analizi sonuçları her bir parametre için ayrı ayrı ve toplam maliyet şeklinde USD/m3
olarak Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Maliyet analizi sonuçları
SDD Maliyeti
USD/m3
H2O2 Maliyeti
USD/m3
Elektrik Enerjisi Maliyeti
USD/m3
Toplam Maliyet
USD/m3
0,50 0,68 18,90 20,08 Elektrik birim fiyatı: 0,09 USD/Kwh
SDD birim fiyatı : 500 USD/ton
H2O2 : 1 USD/kg
Maliyet manyetik karıştırıcının yüksek güce (630 Watt) sahip olması nedeniyle bir
miktar artmıştır. Kullanılan SDD ve ve H2O2 maliyeti son derece düşüktür. Uygulamada
elektrik enerjisi maliyeti, işlemin karıştırılması için seçilebilecek uygun cihazlarla
düşürülebilir.
4. SONUÇ
Fenton-benzeri oksidasyon işlemi ile renk giderim verimini artırmak amacıyla yapılan
bu çalışmada; Feo ve H2O2 konsantrasyonu, pH, başlangıç boya konsantrasyonu ve KOI gibi
bazı parametrelerin optimum değerleri araştırılmıştır. Optimum şartların araştırılmasıyla elde
edilen % 99 renk ve % 84,6 KOI giderim verimleri dikkate alındığında, Fenton-benzeri
oksidasyon işleminin yüksek miktarda kalıcı organik ve yüksek renk içeriğine sahip
atıksuların biyolojik arıtma öncesi arıtımında ve özellikle bu atıksu tipi için çok uygun bir
arıtma teknolojisi olduğu belirlenmiştir. Aynı zamanda SDD’nin geri kazanılabilir, tekrar
kullanılabilir ve düşük maliyetli bir materyal olması sistemin üstünlükleri arasındadır.
KAYNAKLAR
Cao M., Wang L., Wang L., Chen J., Lu X. (2013): “Remediation of DDTs Contaminated
Soil İn A Novel Fenton Like System with Zero Valent İron”, Chemosphere, No. 90, sf.
2303-2308.
Costa R. C. C,. Moura F. C. C., Ardisson J. D., Fabris J. D., Lago R. M.(2008): “Highly
Active Heterogeneous Fenton-like Systems Based on Fe0/Fe3O4 Composites Prepared by
Controlled Reduction of Iron Oxides”, Applied Catalysis B: Environmental, No. 83, sf.
131–139.
Dutta K., Mukhopadhyay S., Bhattacharjee S., Chaudhuri B. (2001): “Chemical Oxidation of
Methylene Blue Using a Fenton-Like Reaction”, Journal of Hazardous Materials, B84, sf.
57–71.
Ferreira-Leitao V. S., Andrade de Carvalho M. E., Bon E. P. S. (2007): “Lignin Peroxide as
Efficiency for Methylene Blue Decolouration: Comparison to Reported Methods”, Dyes
and Pigments, No. 74, sf. 230-236.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt :16 No:1 Sayı :46 Sayfa No: 9
Filibeli A. (2005): “Arıtma Çamurlarının İşlenmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları,
No:255.
Fu F., Wang Q., Tang B. (2010): “Effective Degradation of C.I. Acid Red 73 by Advanced
Fenton Process”, Journal of Hazardous Materials, No. 174, sf. 17–22.
Gönder Z. B., Barlas H. (2005): “Fenton Prosesi İle Renkli Atıksulardan Renk ve KOİ
Giderimi”, II. Mühendislik Bilimleri Genç Araştırmacılar Kongresi, MBGAK İstanbul, sf.
562-567.
Grcic I., Papic S., Zizek K., Koprivanac N. (2012): “Zero Valent Iron Fenton Oxidation of
Reactive Dye Wastewater Under UCC and Solar Irradition”, Chemical Engineering
Journal, sf. 195-196.
Gül Ş., Yıldırım Ö. (2009): “Degradation of Reactive Red 194 and Reactive Yellow 145 Azo
Dyes by O3 and H2O2/UV-C Processes”, Chemical Engineering Journal, No. 155, sf.
684-690.
Kang Y. W., Cho M. J., Hwang K. Y. (1999): “Correction of Hydrogen Peroxide Interference
on Standart Chemical Oxygen Demand Test”, Water Research, Cilt 33, No. 5, sf. 1247-
1251.
Martins R. C., Henriques L. R., Ferreira R. M. Q. (2013): “Catalytic Activity of Low Cost
Materials Pollutants Abatement by Fenton’s Process”, Chemical Engineering Science, No.
100, sf. 225-233.
Panizza M., Barbucci A., Ricotti R., Cerisola G. (2007): “Electrochemical Degradation of
Methylene Blue”, Separation and Purification Technology, No. 54, sf. 382–387.
Shu H. Y., Chang M. C., Chang C. C. (2009): “Integration of Nano Sized Zero-Valent Iron
Particles Addition with UV/H2O2 Process for Purification of Azo Dye Acid Black 24
Solution”, Journal of Hazardous Materials, No. 167, sf. 1178–1184.
Sun S. P., Li C. J., Sun J. H., Shi S. H., Fan M. H., Zhou Q. (2009): “Decolorization of An
Azo Dye Orange G in Aqueous Solution by Fenton Oxidation Process: Effect Of System
Parameters and Kinetic Study”, Journal of Hazardous Materials, No. 161, sf. 1052–1057.
Weng C. H., Lin Y. T., Chang C. K., Lin N. (2013): “Decolorization of Direct Blue 15 by
Fenton/Ultrasonic Process Using a Zero Valent Iron Aggregate Catalyst”, Ultrasonics
Sonochemistry, No. 20, sf. 970-977.
Zhou T., Lu X., Wang J., Wong F. S., Li Y. (2009): “Rapid Decolorization and
Mineralization of Simulated Textile Wastewater in a heterogeneous Fenton Like System
With/Without External Energy”, Journal of Hazardous Materials, No. 165, sf. 193-199.
DEÜ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ
Cilt: 16 No: 1 Sayı: 46 sh. 11-24 Ocak 2014
TÜRKİYE’DE HİDROELEKTRİK ENERJİNİN GELİŞİMİNDE ÖZEL
SEKTÖR KATKISININ İRDELENMESİ: DOĞU KARADENİZ
HAVZASI ÖRNEĞİ
(EVALUATION OF PRIVATE SECTOR CONTRIBUTION IN THE
DEVELOPMENT OF HYDROPOWER IN TURKEY: A CASE OF
EASTERN BLACKSEA BASIN)
Adem AKPINAR1, Uğur SATILMIŞ2
ÖZET/ABSTRACT
Bu çalışmada, Türkiye’nin kuzey doğusunda DSİ 22. Bölge Müdürlüğü bünyesinde özel sektör ve resmi
kurumlar tarafından gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilecek hidroelektrik santral projelerinin şimdiki durumu
incelenerek bu projelerin gelecek yıllarda hidroelektrik üretime muhtemel katkıları araştırılmıştır. Ayrıca,
bölgedeki santrallerin, Türkiye’deki ulusal ekonomiye katkıları ve Türkiye’nin toplam hidroelektrik ve küçük
hidroelektrik potansiyellerin değerlendirilme oranları tespit edilmiştir. Çalışılan alanla ilgili yapılmış olan
potansiyel belirleme çalışmalarından elde edilen potansiyellerle ilgili bir kıyaslama yapılarak DSİ 22. Bölge
Müdürlüğü’nün faaliyetlerinin potansiyeli ne kadar karşıladığı belirlenmiştir (Akdoğar, 2006; Eroğlu, 2011).
Önceki yıllarda Doğu Karadeniz Havzası için yapılan bir çalışmada, bu çalışmanın kapsadığı bazı illerde
çalışmanın yapıldığı yılda geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan hidroelektrik santrallerin durumu ile şu anki durum
kıyaslanarak geçen 4 yıl süredeki gelişmeler irdelenmiştir (Aslan, 2009). Buradan yola çıkılarak 4628 Sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu’nun ve dolayısıyla özel sektörün ilgi alanındaki hidroelektrik enerji gelişimine katkısı
araştırılmıştır.
In this study, the current status of the developed and developing hydropower plant projects carried out by
the private sector and governmental agencies within the 22. Regional Directorate of the State Water Works in
the northern east of Turkey was examined and the possible contribution of these projects to hydropower
generation in the coming years was investigated. In addition, the contribution of the hydropower plants in the
study area to the national economy of Turkey, the assessment rates of Turkey’s total hydropower and small
hydropower potentials with hydropower projects in the study area were identified. A comparison between the
results of the potential determination works carried out previously in the study area and the results of this study
was performed, and thus, it was determined how the activities of the DSI 22 (Akdoğar, 2006; Eroğlu, 2011).
Regional Directorate meets the identified potentials. The status of hydropower plants obtained for 2009 year in a
previous work conducted for the Eastern Black Sea Basin and the hydropower status obtained for 2013 year in
this study were compared in the provinces which overlap in the two studies (Aslan, 2009). Thus, developments in
the last 4 years period were discussed and the contribution of the private sector and Electricity Market Law No.
4628 to the development of hydropower energy was investigated.
ANAHTAR KELİMELER/KEYWORDS
Hidroelektrik güç santralleri, DSİ 22. Bölge Müdürlüğü, Özel sektör yatırımları
Hydropower plants, 22. Regional Directorate of the State Water Works (DSI), Private sector investments
1 Gümüşhane Ün., İnşaat Müh. Böl., GÜMÜŞHANE/Ardahan Ün., İnşaat Müh. Böl., ARDAHAN, e-posta:
[email protected], [email protected] 2 Cumhuriyet Ün., İnşaat Müh. Böl., SİVAS, e-posta: [email protected]
Sayfa No: 12 A. AKPINAR, U. SATILMIŞ
1. GİRİŞ
İnsanlar eski çağlardan beri, suyun potansiyel enerjisinden faydalanmak suretiyle enerji
elde etmiş ve elde edilen enerji sulama suyunun yükseltilmesinde, tahılların öğütülmesinde ve
diğer günlük ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmıştır. Diğer taraftan, su gücüyle çalışan
makinelerin yapılması sanayi devrimini büyük ölçüde hızlandırmıştır.
Günümüzde insan yaşantısı ve ekonomik hayat elektrik enerjisine öylesine bağımlı hale
gelmiştir ki, enerji temininde çok kısa süreli de olsa meydana gelen kesinti ve aksaklıklar çok
büyük rahatsızlıklara ve ekonomik kayba neden olmaktadır. Elektrik enerjisi termik,
doğalgaz, rüzgâr, nükleer ve hidroelektrik santrallerden elde edilmektedir. Günümüzde
gelişmiş ülkelerde enerji talebi her geçen yıl % 2 ile % 3 oranında artmaktadır. Gelişmekte
olan ülkelerde ise bu yıllık artış % 10’lara varmaktadır. Termik santraller fosil veya nükleer
yakıt kullanırken, hidroelektrik jeneratörlerini su türbinleri harekete geçirmektedir. Halen
dünyada enerji gereksiniminin % 80’i fosil kaynaklardan karşılanmaktadır. Bu kaynakların
sınırlı, tükenebilir ve çevreyle uyumlu olmaması ile işletme maliyetlerinin yüksek olması
hidroelektrik enerjinin önemini daha da artırmaktadır (Buttanrı, 2006).
Hidroelektrik enerji suyun potansiyel enerjisinin kinetik enerjiye dönüştürülmesi ile
sağlanan enerji olup, enerji miktarı düşü ve debi değişkenlerine bağlıdır. Belli bir düşü altında
cebri boru ile türbine gelen suyun potansiyel enerjisi türbinde kinetik enerjiye ve türbinle
bağlantılı jeneratörde elektrik enerjisine dönüşmektedir. Dünya üzerinde yenilenebilir enerji
türlerinin en yaygını olan hidroelektrik enerji, Türkiye’nin de en önemli yenilenebilir enerji
kaynağını oluşturmaktadır. Ülkemizdeki mevcut yağış miktarı ve akarsularımızın durumu göz
önüne alındığında bu enerji kaynağından güvenilir olarak tam kapasite ile yararlanma
oranımız % 65 olabilecektir. Gelişmiş ülkelerin potansiyellerini büyük ölçüde değerlendirmiş
olmalarına karşın, Türkiye’de işletmeye açılan tesislerle söz konusu potansiyelin yalnızca %
34’lük bölümü hizmete sunulmuş durumdadır (Şen, 2002).
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, artan enerji gereksinimlerini karşılamak için büyük
hidroelektrik santrallerin yanında küçük hidroelektrik santrallere de büyük önem vermektedir.
Küçük hidroelektrik santrallerin kurulmalarındaki temel amaç, kırsal bölgelerin aydınlatılması
ve sosyal ve ekonomik yapılarının iyileştirilmesidir. Türkiye’de pek çok akarsu veya kolunun
hidroelektrik potansiyeli henüz belirlenmemiş, ayrıca küçük hidroelektrik potansiyeli de
ortaya konmamıştır. Bununla beraber, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz gibi arazi
eğimlerinin yüksek olduğu dağlık bölgelerdeki küçük akarsular önemli sayılabilecek
hidroelektrik potansiyele sahiptir (Özkök, 2006).
2. ÇALIŞMA BÖLGESİ
Çalışma bölgesi, DSİ 22. Bölge Müdürlüğü bünyesinde bulunan Trabzon, Bayburt,
Giresun, Gümüşhane ve Rize illerinin toplam 33202.7 km² lik bir alanı kapsamaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu 2010 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre
bölge sınırları içinde 1 milyon 746 bin 637 kişi yaşamaktadır (DSİ, 2013).
Bölge, Türkiye’deki diğer bölgelere oranla küçük hidroelektrik santral bakımından özel
bir öneme sahiptir. Çünkü yıllık ortalama yağış yüksekliği ülkenin en yüksek değerindedir ve
Rize yakınlarında 2329 mm’ye kadar çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, bölgede büyük düşülü dik
vadiler ve büyük debili pek çok akarsu mevcuttur (Üçüncü vd., 1994; Kaplan vd., 2006).
İncelenecek bölge; Türkiye’nin kuzey doğu kısmında, batıda Giresun il sınırı, doğuda Rize
il sınırı, güneyde de Doğu Karadeniz dağ silsilesi ve kuzeyde Karadeniz’le sınırlanan
Türkiye’nin kuzeydoğu bölgesini oluşturmaktadır. Bölge; Pazar Çayı, Harşit Çayı, Fırtına
Deresi gibi birbirine paralel olarak uzanan akarsuların alt havzalarından oluşmaktadır (Şekil 1).
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt: 16 No:1 Sayı: 46 Sayfa No: 13
Bölgede akarsu şebekesi; zeminin jeolojik özellikleri, topoğrafya, iklim ve bitki örtüsü gibi
özellikleri gibi faktörlerin etkisinde gelişmiştir. Her mevsim bol yağış, geçirimsiz zemin, gür
bitki örtüsü ile kaplı dağlık saha, akarsu ağının teşekkülü için en müsait şartları hazırlar. Bütün
bu faktörlerin etkisi altında sahada oldukça sık bir akarsu ağı teşekkül etmiştir (Uzlu vd.,
2009). Kıyıdan itibaren yükselen dağlar, deniz etkisinin iç kesimlere sokulmasına engel
olurken, kıyı kesiminin ılıman bir iklime sahip olmasına neden olmuştur. Kıyılarda iç kesimlere
doğru gidildikçe hem yağış oranı azalmakta, hem de karasallık nedeniyle sıcaklıklar
düşmektedir.
Şekil 1. DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamındaki bölgenin yer bulduru haritası
3. MATERYAL VE METOT
2001 yılında yürürlüğe giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’yla Türkiye’nin
hidroelektrik enerji üretiminin gelişimini hızlandırmak amaçlanmış ve bu maksatla özel
sektöre hidroelektrik santral inşa etme ve işletme hakkı tanınmıştır. Bundan dolayı, bu
çalışmada, DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında özel sektör, DSİ ve diğer kurumlar
Sayfa No: 14 A. AKPINAR, U. SATILMIŞ
tarafından gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilmeye başlanan ve gerçekleştirilecek hidroelektrik
santral projelerinin şimdiki durumu incelenerek özel sektörün hidroelektrik enerji
gelişimindeki katkısı araştırılmıştır. Bu bağlamda, önceki yıllarda Doğu Karadeniz Havzası
için yapılan bir çalışmada, bu çalışmanın kapsadığı bazı illerde çalışmanın yapıldığı yılda
geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan hidroelektrik santrallerin durumu ile şu anki durum
kıyaslanarak geçen 4 yıl süredeki gelişmeler irdelenmiştir (Aslan, 2009). Böylelikle, 4628
sayılı yasa ile ulaşılmak istenen hedefe ilgi alanında ulaşılıp ulaşılamadığı irdelenmiştir.
Ayrıca, bölgedeki santrallerin, Türkiye’deki ulusal ekonomiye (toplam elektrik ve
hidroelektrik enerji üretimine) katkısı ve Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelinin
değerlendirilme oranları tespit edilmiştir. Bunların yanında, çalışılan alanla ilgili önceden
yapılmış olan potansiyel belirleme çalışmalarından elde edilen potansiyellerle ilgili bir
kıyaslama yapılarak DSİ 22. Bölge Müdürlüğünün faaliyetlerinin potansiyeli ne kadar
karşıladığı belirlenmiştir (Akdoğar, 2006; Eroğlu, 2011).
Bölgedeki fizibilite aşamasında, su kullanım hakkı anlaşması yapılan, inşaatına
başlanabilir durumda, inşaatı fiilen başlamış ve işletmeye açılmış durumdaki hidroelektrik
santrallerin illere göre dağılımı, sayıları, toplam kurulu güçleri ve üretecekleri enerji
miktarları, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve ilgili Bölge Müdürlüklerinin verileri
kullanılarak değerlendirilmiştir.
İlgi alanında çeşitli tasarım safhalarında geliştirilmiş veya geliştirilmekte olan
hidroelektrik santral projelerinin illere göre genel dağılımı Çizelge 1’de verilmiştir. Bu
çizelgeden görülebileceği gibi, Trabzon ilinde toplam 121 adet (% 37.6), Giresun’da 93 adet
(% 28.9), Gümüşhane’de 33 adet (% 10.2), Rize’de 68 adet (% 21.1), Bayburt’ta 7 adet (%
2.2) hidroelektrik santral projesi mevcut olup, tüm bölgede proje sayısı toplam 322’dir (Şekil
2). Bölgede küçük hidroelektrik santral durumu incelendiğinde, Trabzon ilinde toplam 90 adet
(% 43.9), Giresun’da 52 adet (% 25.4), Gümüşhane’de 22 adet (% 10.7), Rize’de 37 adet (%
18), Bayburt’ta 4 adet (% 2) küçük hidroelektrik santral projesi (P < 10 MW) mevcut olup,
22. DSİ Bölge Müdürlüğü kapsamında proje sayısı toplamı 205’dir (Şekil 3).
Şekil 2. İllere göre HES (küçük ve büyük) sayısının, kurulu gücünün ve enerji üretiminin dağılımı
0
1000
2000
3000
4000
5000
6000
Trabzon Giresun Gümüşha
ne
Rize Bayburt
Proje Sayısı (Adet) 121 93 33 68 7
Kurulu Güç (MW) 1141,78 1740,09 426,22 1214,8 48,91
Toplam Enerji (GWh/yıl) 3966,2 5122,78 1181,87 4565,5 166,68
To
pla
m H
ES
Du
rum
u
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt: 16 No:1 Sayı: 46 Sayfa No: 15
Çizelge 1. İlgi alanında geliştirilmiş veya geliştirilmekte olan hidroelektrik santral projelerinin illere
göre dağılımı (Şengül, 2013)
İli Projenin Durumu
Küçük HES Durumu Küçük ve Büyük HES Durumu
Ad
et Kurulu
Güç
(MW)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
Ad
et Kurulu
Güç
(MW)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
Trabzon
Fizibilite Aşamasında 37 119.55 410.77 40 166.86 567.10
Su Kullanma Hakkı
Antlaşması Yapılmış 18 91.58 300.89 21 225.39 676.91
İnşaata Başlayabilir Durumda 15 73.68 257.32 25 274.01 974.49
İnşaatı Fiilen Başlamış 11 57.19 234.33 18 196.52 753.05
İşletmede Olan 9 67.63 245.92 17 279.00 994.65
Toplam 90 409.63 1449.23 121 1141.78 3966.2
Giresun
Fizibilite Aşamasında 22 83.26 288.39 32 341.31 1048.32
Su Kullanma Hakkı
Antlaşması Yapılmış 4 20.87 63.78 6 90.21 312.97
İnşaata Başlayabilir Durumda 17 255.57 326.12 26 398.76 775.59
İnşaatı Fiilen Başlamış 5 25.77 86.56 17 426.96 1390.59
İşletmede Olan 4 25.55 91.58 12 482.85 1595.31
Toplam 52 411.02 856.43 93 1740.09 5122.78
Gümüşhane
Fizibilite Aşamasında 11 52.93 136.58 11 52.93 136.58
Su Kullanma Hakkı
Antlaşması Yapılmış 4 12.37 42.76 6 51.53 149.51
İnşaata Başlayabilir Durumda 4 14.11 50.41 8 104.85 283.26
İnşaatı Fiilen Başlamış 3 21.78 76.71 6 64.61 180.98
İşletmede Olan - - - 2 152.30 431.54
Toplam 22 101.19 306.46 33 426.22 1181.87
Rize
Fizibilite Aşamasında 17 64.99 246.25 24 354.82 1276.60
Su Kullanma Hakkı
Antlaşması Yapılmış 9 46.34 200.85 11 80.04 349.26
İnşaata Başlayabilir Durumda 8 37.18 171.71 23 483.02 1784.51
İnşaatı Fiilen Başlamış 2 13.59 52.78 5 76.37 305.75
İşletmede Olan 1 9.75 39.66 5 220.55 849.38
Toplam 37 171.85 711.25 68 1214.8 4565.5
Bayburt
Fizibilite Aşamasında 3 7.43 24.2 4 21.57 71.71
Su Kullanma Hakkı
Antlaşması Yapılmış - - - - - -
İnşaata Başlayabilir Durumda 1 5.01 16.46 1 5.01 16.46
İnşaatı Fiilen Başlamış - - - - - -
İşletmede Olan - - - 2 22.33 78.51
Toplam 4 12.44 40.66 7 48.91 166.68
GENEL TOPLAM 205 1106.13 3364.03 322 4571.8 15003.03
Sayfa No: 16 A. AKPINAR, U. SATILMIŞ
Şekil 3. İllere göre küçük HES sayısının, kurulu gücünün ve enerji üretiminin dağılımı
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü hidroelektrik santral projelerinin iller bazındaki kurulu güç
miktarları incelendiğinde, Trabzon ilinde toplam 1141.78 MW (% 24.9), Giresun’da 1740.09
MW (% 38.1), Gümüşhane’de 426.22 MW (% 9.3), Rize’de 1214.8 MW(% 26.6) ve
Bayburt’ta 48.91 MW (% 1.1)’lık bir kurulu gücün olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bölge için
kurulu güç ise 4571.8 MW’dır (Şekil 2). Yine bölgenin küçük hidroelektrik santral durumu
irdelendiğinde, Trabzon ilinde toplam 409.63 MW (% 37), Giresun’da 411.02 MW (% 37),
Gümüşhane’de 101.19 MW (% 9), Rize’de 171.85 MW (% 16) ve Bayburt’ta 12.44 MW (%
1)’lık bir küçük hidroelektrik santral kurulu gücünün mevcut olduğu belirlenmiş, tüm bölge
için kurulu gücün ise 1106.13 MW olduğu tespit edilmiştir (Şekil 3).
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü’nde hidroelektrik enerji üretimi bakımından iller bazında bir
değerlendirme yapıldığında, Trabzon ilinde toplam 3966.2 GWh/yıl (% 23.1), Giresun’da 5122.78
GWh/yıl (% 23.7), Gümüşhane’de 1181.87 GWh/yıl (% 3.7), Rize’de 4565.5 GWh/yıl (% 25.8),
Bayburt’ta 166.68 GWh/yıl (% 19.2)2lık bir üretim potansiyelinin mevcut olduğu tespit edilmiş,
bölgedeki toplamda üretilecek enerji miktarının ise 15003.03 GWh/yıl olduğu belirlenmiştir
(Şekil 2). Aynı şekilde, bölgenin küçük hidroelektrik santral durumu değerlendirildiğinde,
Trabzon ilinde toplam 1449.23 GWh/yıl (% 43.1), Giresun’da 856.43 GWh/yıl (% 25.5),
Gümüşhane’de 306.46 GWh/yıl (% 9), Rize’de 711.25 GWh/yıl (% 21.1), Bayburt’ta 40.66
GWh/yıl (% 1.3)’lık küçük hidroelektrik santral enerji üretiminin gerçekleşeceği ve tüm bölge
için bu üretimin 3364.03 GWh/yıl olacağı tespit edilmiştir (Şekil 3).
Fizibilite aşamasında olan toplam (küçük ve büyük) hidroelektrik enerji santrallerinin
enerji üretimlerinin iller bazında dağılımına bakıldığında, kurulu güçte % 37.8’lik bir değerle,
üretimde ise % 41.2’lik değerle Rize ili bölge içinde en önemli yere sahiptir. Su kullanım
hakkı anlaşması yapılan projeler dikkate alındığında, bölgede en büyük paya sahip il, 225.39
MW (% 50.4) kurulu güç ve 676.91 GWh/yıl (% 45.5) üretimle Trabzon’dur. İnşaata
başlayabilir durumda olan projelerde en önemli yer, kurulu güçte % 38.2 ve üretimde %
46.5’lik payla Rize iline aittir. İnşaatı fiilen başlamış projeler dikkate alındığında 426.96 MW
(% 55.9) kurulu güç ve 1390.59 GWh/yıl (% 52.9) üretime sahip Giresun ili en önde
bulunmaktadır. İşletmede olan projelerde ise kurulu güçte % 41.7’lik bir değerle, üretimde ise
% 40.4’lük değerle Giresun ili en büyük paya sahiptir (Şekil 4).
0
200
400
600
800
1000
1200
1400
1600
Trabzon Giresun Gümüşha
ne
Rize Bayburt
Proje Sayısı (Adet) 90 52 22 37 4
Kurulu Güç (MW) 409,63 411,02 101,19 171,85 12,44
Toplam Enerji (GWh/yıl) 1449,23 856,43 306,46 711,25 40,66
Kü
çük
HE
S D
uru
mu
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt: 16 No:1 Sayı: 46 Sayfa No: 17
Şekil 4. Çeşitli tasarım safhalarındaki hidroelektrik santrallerin (küçük ve büyük) enerji üretimlerinin
iller bazında dağılımı
Fizibilite aşamasındaki küçük hidroelektrik enerji santrallerinin enerji üretimlerinin iller
bazında dağılımına bakıldığında, kurulu güçte % 36.4’lük bir değerle, üretimde ise % 37.1’lik
değerle Trabzon ili bölge içinde en önemli yere sahiptir. Su kullanım hakkı anlaşması yapılan
projeler dikkate alındığında, bölgede en büyük paya sahip il, 91.58 MW (% 53.5) kurulu güç
ve 300.89 GWh/yıl (% 49.5) üretimle Trabzon’dur. İnşaata başlayabilir durumda olan
projelerde en önemli yer, kurulu güçte % 66.3 ve üretimde % 39.7’lik payla Giresun iline
aittir. İnşaatı fiilen başlamış projelerde ise 57.19 MW (% 48.3) kurulu güç ve 234.33 GWh/yıl
(% 52) üretime sahip Trabzon ili en önde bulunmaktadır. İşletmede olan projelerde ise kurulu
güçte % 65.7’lik bir değerle, üretimde ise %65.2’lik değerle Trabzon ili en büyük paya
sahiptir (Şekil 5). Buradan Trabzon ilinin küçük hidroelektrik enerjide bölge için özel
sektörün ilgi duyduğu en önemli il konumunda olduğu anlaşılmaktadır.
Şekil 5. Çeşitli tasarım safhalarındaki küçük hidroelektrik santrallerin enerji üretimlerinin iller bazında
dağılımı
0
200
400
600
800
1000
1200
1400
1600
1800
Trabzon Giresun Gümüşha
ne
Rize Bayburt
Fizibilite Aşamasında 567,1 1048,32 136,58 1276,6 71,71
Su Kullanma Hakkı Ant. 676,91 312,97 149,51 349,26 0
İnşaata Başlayabilir Durumda 974,49 775,59 283,26 1784,51 16,46
İnşaatı Fiilen Başlamış 753,05 1390,59 180,98 305,75 0
İşletmede Olan 994,65 1595,31 431,54 849,38 78,51
To
pla
m H
ES
Du
rum
u
050
100150200250300350400450
Trabzon Giresun Gümüşha
ne
Rize Bayburt
Fizibilite Aşamasında 410,77 288,39 136,58 246,25 24,2
Su Kullanma Hakkı Ant. 300,89 63,78 42,76 200,85 0
İnşaata Başlayabilir Durumda 257,32 326,12 50,41 171,71 16,46
İnşaatı Fiilen Başlamış 234,33 86,56 76,71 52,78 0
İşletmede Olan 245,92 91,58 0 39,66 0
Kü
çük
HE
S D
uru
mu
Sayfa No: 18 A. AKPINAR, U. SATILMIŞ
Bölgede üretilebilecek enerji miktarı bakımından en büyük potansiyelin Giresun ilinde
olacağı ve bu ili sırasıyla Rize ve Trabzon illerinin izleyeceği belirlenmiştir.
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında çeşitli tasarım seviyelerindeki küçük ve toplam
hidroelektrik enerji üretim potansiyeli Çizelge 2’de verilmiştir. Bu çizelgeden görülebileceği
gibi, DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında çeşitli tasarım seviyelerinde olan projelerin enerji
üretim miktarlarına göre değerlendirme yapıldığında, bu projelerin % 20.7’si fizibilite
aşamasında, % 9.9’u su kullanım hakkı anlaşması yapılmış durumda, % 25.6’sı inşaata
başlayabilir durumda, % 17.5’i inşaatı fiilen başlamış durumda ve % 26.3’si işletmededir
(Şekil 6). Aynı kıstas küçük hidroelektrik enerji üretimi için yapıldığında ise, bu projelerin %
32.9’u fizibilite aşamasında, % 18.1’i su kullanım hakkı anlaşması yapılmış durumda, %
24.4’ü inşaata başlayabilir durumda, % 13.4’ü inşaatı fiilen başlamış durumda ve % 11.2’si
işletmededir (Şekil 7).
Çizelge 2. DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında çeşitli tasarım seviyelerindeki hidroelektrik enerji
potansiyeli (Şengül, 2013)
Projenin Durumu
Küçük HES durumu Küçük ve büyük HES durumu
Ad
et Kurulu
Güç
(MW)
Üretim
(GWh/yıl) Ad
et Kurulu
Güç
(MW)
Üretim
(GWh/yıl)
Fizibilite Aşamasında 90 328.16 1106.19 111 937.49 3100.31
Su Kullanma Hakkı
Antlaşması Yapılmış 35 171.16 608.28 44 447.17 1488.65
İnşaata Başlayabilir Durumda 45 385.55 822.02 83 1265.65 3834.31
İnşaatı Fiilen Başlamış 21 118.33 450.38 46 764.46 2630.37
İşletmede Olan 14 102.93 377.16 38 1157.03 3949.39
Genel Toplam 205 1106.13 3364.03 322 4571.8 15003.03
Şekil 6. İlgi alanında çeşitli tasarım safhalarındaki hidroelektrik santrallerin (küçük ve büyük) enerji
üretimlerine göre dağılımı
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt: 16 No:1 Sayı: 46 Sayfa No: 19
Şekil 7. İlgi alanında çeşitli tasarım safhalarındaki küçük hidroelektrik santrallerin enerji üretimlerine
göre dağılımı
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında planlanan veya işletmedeki, hidroelektrik
santralleri inşa eden kuruluşlar bazında bir değerlendirme yapılarak özel sektörün katkısı
detaylı bir şekilde irdelenmiştir. Bölgede tasarlanan toplam 335 adet HES projesinden 38 (%
11.3)’ini DSİ, 46 (% 13.7)’sını EİE ve geri kalan 251 (% 75) adetini özel sektör geliştirmiştir
(Şekil 8). Geliştirilen projelerin bölge HES potansiyeline enerji üretim bakımından katkısına
bakıldığında, 6947.9 (% 46.3) GWh/yıl’lık katkı ile özel sektör HES’leri geliştiren en önemli
kuruluş olma yolunda önemli adımlar atmıştır (Şekil 9). Buradan 2001 yılında yürürlüğe giren
4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası’nın veya özel sektör yatırımlarının HES enerji üretimini
tetiklediği de görülebilmektedir.
Şekil 8. İlgi alanında geliştirilen ve geliştirilecek hidroelektrik santral gelişimine santralleri inşa eden
kuruluşların katkıları
0
50
100
150
200
250
300
350
Trabzon Giresun Gümüşha
ne
Rize Bayburt Genel
Toplam
DSİ 8 14 4 12 0 38
EİE 24 17 1 4 0 46
TÜZEL 93 64 32 55 7 251
TOPLAM 125 95 37 71 7 335
Hid
roel
ektr
ik S
an
tra
l S
ayı
sı
Sayfa No: 20 A. AKPINAR, U. SATILMIŞ
Şekil 9. DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan hidroelektrik
santral projelerini inşa eden kuruluşların kurulu güce ve enerji üretimine katkıları
4. BULGULAR VE İRDELEME
4.1. İlgi Alanındaki HES Projelerinin Türkiye’nin Ulusal Ekonomisine Katkısı
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan hidroelektrik
santral projelerinin, Türkiye’de mevcut bulunan toplam elektrik ve hidroelektrik enerji kurulu
gücü ve üretim miktarlarıyla karşılaştırması Çizelge 3’te verilmiştir. Çizelge 3 incelendiğinde;
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamındaki projelerin, Türkiye’deki mevcut elektrik enerjisi
kurulu gücünün yaklaşık % 8.6’sına, üretilecek elektrik enerjisinin ise % 6.5’ine karşılık
geldiği, mevcut hidroelektrik enerji kurulu gücünün yaklaşık % 26.7’sini, üretilecek enerjinin
ise % 28.7’sini karşıladığı görülmektedir. Türkiye’nin enerji ithal eden bir ülke olduğu
düşünüldüğünde, DSİ, EİE ve özel sektör tarafından geliştirilen bu projelerin bir an önce
hayata geçirilmesinin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Çizelge 3. İlgi alanında geliştirilmiş projelerin Türkiye’nin mevcut kurulu güç ve ürettiği enerji
miktarlarıyla karşılaştırılması (Şengül, 2013; TEİAŞ, 2012)
Kurulu
Güç
(MW)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
DSİ 22. Bölge (Hidroelektrik enerji) 4571.8 15003.03
Türkiye (Hidroelektrik enerji) 17137.10 52338.60
Türkiye (Elektrik enerjisi) 52911.10 229395.10
4.2. İlgi Alanındaki HES Projelerinin Türkiye’nin Hidroelektrik Enerji Potansiyeline
Katkısı
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamında geliştirilmiş hidroelektrik santral projelerinin,
Türkiye’deki toplam potansiyelle karşılaştırması Çizelge 4’te verilmiştir. Karşılaştırmalarda,
toplam hidroelektrik enerji potansiyeli için DSİ ve Bakır’ın, küçük hidroelektrik enerji
potansiyeli için ise Punys ve Pelikan’ın verileri kullanılmıştır (DSİ, 2004; Bakır, 2005; Punys
ve Pelikan, 2007). Çizelge incelendiğinde; DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamındaki
projelerin, Türkiye’nin hidroelektrik enerji potansiyelinin, üretilecek enerji bakımından DSİ
verileri dikkate alınırsa % 11.5’ine, Bakır’ın verileri dikkate alınırsa % 8’ine karşılık geldiği
02000400060008000
10000120001400016000
DSİ EİE TÜZEL TOPLAM
Kurulu Güç (MW) 1965,57 370,06 2236,17 4571,8
Üretim (GWh/yıl) 6796,32 1258,51 6947,9 15003,03
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt: 16 No:1 Sayı: 46 Sayfa No: 21
görülmektedir. Bölgenin küçük hidroelektrik enerji potansiyelinin ise Türkiye’nin küçük
hidroelektrik enerji potansiyelinin % 16.8’ini karşıladığı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin
hidroelektrik enerji potansiyeli dikkate alındığında, bu bölgede önemli bir potansiyelin
devreye sokulmaya başlandığı anlaşılmaktadır.
Çizelge 4. DSİ 22. Bölge Müdürlüğü hidroelektrik santral projelerinin Türkiye’nin hidroelektrik enerji
(HEE) potansiyeliyle karşılaştırılması (Şengül, 2013; DSİ, 2004; Bakır, 2005; Punys ve Pelikan, 2007)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
DSİ 22. Bölge
(toplam HEE potansiyeli) 15003
DSİ 22. Bölge
(küçük HEE potansiyeli) 3364
Türkiye (DSİ, 2004)
(toplam HEE potansiyeli) 129900
Türkiye
(küçük HEE potansiyeli) 20000
Türkiye (Bakır, 2005)
(toplam HEE potansiyeli) 188000
4.3. İlgi Alanındaki Hidroelektrik Enerji Potansiyelinin Akdoğar ve Eroğlu’da Elde
Edilen Potansiyellerle Karşılaştırılması
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü kapsamındaki bazı iller için gerçekleştirilmiş potansiyel
belirleme çalışmalarından yararlanılarak bölgede geliştirilmeye çalışılan HES potansiyelinin
durumu irdelenmiştir. Bu bağlamda, önceki çalışmalarla bu çalışmanın sonuçlarının il
bazındaki kıyaslaması Çizelge 5’te verilmiştir. Bu çizelgeden görülebileceği gibi, Trabzon
ilinde 7943.6 GWh/yıl üretebilecek potansiyel varken bunun % 50’si mevcut ve geliştirilecek
projelerle değerlendirilecek konuma gelmiş ve bu projelerle 3966.2 GWh/yıl’lık bir üretimin
yapılabileceği anlaşılmıştır. Giresun iline baktığımızda 10027.7 GWh/yıl üretilebilecek
enerjinin % 51’i değerlendirilebilecek konuma gelmiş ve bu projelerin faaliyete geçmesi
durumunda 5122.78 GWh/yıl’lık bir enerjinin elde edilebileceği anlaşılmıştır. Gümüşhane’de,
4187.5 GWh/yıl üretebilecek potansiyel varken bunun yalnızca % 28’i (1181.87 GWh/yıl’lık
bir üretim) değerlendirilmiş ve Rize ilinde ise 13233.8 GWh/yıl üretilebilecek enerjinin
yalnızca % 35’i (4565.5 GWh/yıl’lık bir üretim) değerlendirilebilecek durumdadır.
Kurulu güç bazında kıyaslama yapıldığında bu çalışmada elde edilen kurulu güç
potansiyelinin Trabzon ve Giresun illeri için önceki çalışmada hesaplanmış kurulu güçten
yüksek olduğu görülmüştür. Buradan, Trabzon ve Giresun ili için kurulu güç bakımından
potansiyelin tamamından daha fazlası değerlendiriliyor olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca,
muhtemelen bu iller için kurulu güç potansiyelinin yeniden hesaplanması gerekmektedir.
Çizelge 5. Bu çalışmada Akdoğar ve Eroğlu’da il bazında belirlenen toplam hidroelektrik
potansiyel durumlarının kıyaslanması (Akdoğar, 2006; Eroğlu, 2011)
Akdoğar (2006) ve Eroğlu (2011) Bu Çalışma (2013)
İl
Kurulu
Güç
(MW)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
Kurulu
Güç
(MW)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
Trabzon 906.8 7943.6 1141.78 3966.2
Giresun 1144.7 10027.7 1740.09 5122.78
Gümüşhane 478.0 4187.5 426.22 1181.87
Rize 1510.7 13233.8 1214.8 4565.5
Sayfa No: 22 A. AKPINAR, U. SATILMIŞ
4.4. İlgi Alanındaki Hidroelektrik Enerji Potansiyel Durumunun Aslan’da Elde
Edilen Bulgularla Karşılaştırılması
Önceki yıllarda Doğu Karadeniz Havzası için 4628 sayılı yasa ile havzada
gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilecek hidroelektrik santrallerin durumu Aslan tarafından
irdelenmiştir (Aslan, 2009). Bu çalışmada, Aslan’ın çalışmasıyla örtüşen iller için bir
kıyaslama yapılarak 4 yıllık süreçte HES gelişimi incelenerek 4628 sayılı yasanın başarısı
araştırılmıştır (Aslan, 2009). Her iki çalışmanın sonuçlarının kıyaslaması Çizelge 6’da
verilmiştir. Bu çizelge incelendiğinde küçük HES sayısındaki artışın üretime de yansıdığı
ancak Trabzon’da HES sayısında artış gözlenmesine karşın üretilebilecek enerji miktarında
azalışın oluştuğu anlaşılmıştır. Bu durum, önceden planlanan HES’lerin üreteceği enerji
miktarının hesabından kaynaklı olabileceği tahmin edilmektedir. Bu tür projelerin
onaylanabilmesi için bazı durumlarda üretilebilecek enerji miktarları yüksek
gösterilebilmektedir. Bu yüzden, gerçek potansiyel, santrallerin üretime geçtiğinde
hesaplanacak potansiyel olduğu muhtemeldir.
Çizelge 6. Bu çalışmada ve Aslan’da il bazında belirlenen küçük hidroelektrik santral durumlarının
kıyaslanması (Aslan, 2009)
İl
Aslan (2009) Bu Çalışma (2013)
Ad
et
Kurulu Güç
(MW)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
Ad
et
Kurulu Güç
(MW)
Toplam Enerji
(GWh/yıl)
Trabzon 87 460.25 1706.5 90 409.63 1449.23
Giresun 33 160.46 593.25 52 411.02 856.43
Gümüşhane 14 62.11 213.5 22 101.19 306.46
Rize 28 141.95 593.55 37 171.85 711.25
İlleri ayrı ayrı irdelediğimizde, Giresun ilinde 4 yıl sonunda küçük hidroelektrik santral
sayısında 19 adet artış olmuş ve buna bağlı olarak kurulu güçte 250.56 MW’lık bir artış,
toplam enerjide ise 263.18 GWh/yıl’lık bir artış olduğu görülmüştür. Gümüşhane’de küçük
HES sayısında 8 adet artış olmuş ve buna bağlı olarak 39.08 MW’lık artış, toplam enerjide de
92.96 GWh/yıl’lık bir artış görülmüştür. Rize ilinde küçük HES sayısında 9 adet artışın
141.95 MW’lık kurulu güce 4 yıllık süreçte 29.9 MW’lık bir artış sağladığı, toplam enerjide
ise 593.55 GWh/yıl’lık enerjiye 117.7 GWh/yıl katkı sağlayarak 711.25 GWh/yıl’lık bir enerji
üretimine ulaştığı anlaşılmıştır. Trabzon ilinde ise 3 adet artışın enerji olarak kazanç
sağlaması beklenirken kurulu güç ve toplam enerjide azalmanın olduğu görülmektedir.
Toplam HES durumunda her iki çalışmanın kıyaslaması ise Çizelge 7’de verilmiştir. Bu
çizelge incelendiğinde toplam (küçük ve büyük) HES sayısındaki artışın kurulu güç ve toplam
enerjide de artış olarak gözlemlendiği anlaşılmıştır. Buradan yola çıkarak tek tek iller
incelendiğinde; Trabzon ilinde 4 yıl sonunda toplam hidroelektrik santral sayısında 15 adet
artış olmuş ve buna bağlı olarak kurulu güçte 78.4 MW’lık bir artış, toplam enerjide ise
218.83 GWh/yıl’lık bir artış olmuştur. Giresun ilinde 4 yıl sonunda toplam hidroelektrik
santral sayısında 31 adet artış olmuş ve buna bağlı olarak kurulu güçte 578.04 MW’lık bir
artış, toplam enerjide ise 1274.83 GWh/yıl’lık bir artış olmuştur. Gümüşhane’de toplam
hidroelektrik santral sayısında 14 adet artış olmuş ve buna bağlı olarak 222.4 MW’lık artış,
toplam enerjide de 602.97 GWh/yıl’lık bir artış olmuştur. Rize ilinde küçük HES sayısında 12
adet artışın 1093.56 MW’lık kurulu güce 4 yıllık süreçte 121.24 MW’lık bir artış sağladığı,
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt: 16 No:1 Sayı: 46 Sayfa No: 23
toplam enerjide ise 4175.64 GWh/yıl’lık enerjiye 389.86 GWh/yıl katkı sağlayarak 4565.5
GWh/yıl’lık bir enerji üretimine ulaştığı anlaşılmıştır.
Çizelge 7. Bu çalışmada ve Aslan’da il bazında belirlenen toplam hidroelektrik santral
durumlarının kıyaslanması (Aslan, 2009)
İl
Aslan (2009) Bu Çalışma (2013)
Ad
et
Kurulu Güç
(MW)
Toplam
Enerji
(GWh/yıl)
Ad
et
Kurulu Güç
(MW)
Toplam Enerji
(GWh/yıl)
Trabzon 106 1063.38 3747.37 121 1141.78 3966.2
Giresun 62 1162.05 3847.95 93 1740.09 5122.78
Gümüşhane 19 203.82 578.9 33 426.22 1181.87
Rize 56 1093.56 4175.64 68 1214.8 4565.5
TOPLAM 243 3522.81 12349.86 315 4522.89 14836.35
4. SONUÇLAR
Türkiye’nin kuzey doğusunda DSİ 22. Bölge Müdürlüğü bünyesinde geliştirilmiş ve
geliştirilmekte olan hidroelektrik santral projelerinin analizini ve ilgi alanında özel sektörün
hidroelektrik enerji gelişimine katkısını konu alan bu çalışmadan elde edilen sonuçlar aşağıda
özetlenmiştir.
İlgi alanında üretilebilecek enerji miktarı bakımından en büyük potansiyelin Giresun ilinde
olacağı ve bu ili sırasıyla Rize ve Trabzon illerinin izleyeceği belirlenmiştir.
Türkiye’nin kuzey doğusunda DSİ 22. Bölge Müdürlüğü bünyesindeki projelerin,
Türkiye’deki mevcut elektrik enerjisi kurulu gücünün yaklaşık % 8.6’sına, üretilecek elektrik
enerjisinin ise % 6.5’ine karşılık geldiği, mevcut hidroelektrik enerji kurulu gücünün yaklaşık
% 26.7’sini, üretilecek enerjinin ise % 28.7’sini karşıladığı görülmektedir. Türkiye’nin enerji
ithal eden bir ülke olduğu düşünüldüğünde, DSİ, EİE ve özel sektör tarafından geliştirilen bu
projelerin bir an önce hayata geçirilmesinin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
DSİ 22. Bölge Müdürlüğü bünyesindeki projelerin, Türkiye’nin hidroelektrik enerji
potansiyelinin, üretilecek enerji bakımından DSİ verileri dikkate alınırsa % 11.5’ine, Bakır’ın
verileri dikkate alınırsa % 8’ine karşılık geldiği tespit edilmiştir. Bölgenin küçük hidroelektrik
enerji potansiyelinin ise Türkiye’nin küçük hidroelektrik enerji potansiyelinin % 16.8’ini
karşıladığı anlaşılmıştır. Türkiye’nin hidroelektrik enerji potansiyeli dikkate alındığında, bu
bölgede önemli bir potansiyelin devreye sokulmaya başlandığı belirlenmiştir.
İller bazında gerçekleştirilmiş olan potansiyel belirleme çalışmalarının sonuçlarından
yararlanarak ilgi alanında iller bazında geliştirilmiş ve geliştirilmekte olan projelerin il HES
potansiyellerini ne kadar karşıladığı da tespit edilmiştir. Bu çalışmanın bulgularına ve önceki
potansiyel belirleme çalışmalarının sonuçlarına göre, DSİ 22. Bölge Müdürlüğü bünyesinde
geliştirilmiş ve geliştirilecek bütün HES projelerinin faaliyete geçirilmesi durumunda bile
bölgede geliştirilmesi gereken önemli bir potansiyelin hala kalacağı anlaşılmıştır.
4628 sayılı yasanın başarısı 4 yıllık bir süreçte bölgedeki hidroelektrik enerji gelişimine
gözlemlenerek irdelenmiştir. Buna göre, Trabzon, Giresun, Gümüşhane ve Rize illerinde
toplamda büyük ve küçük HES proje sayısında 72 adet’lik bir artışın olduğu ve bu artışın
kurulu güçte 1000 MW ve enerji üretiminde 2486 GWh/yıl’lık bir artışa sebep olduğu tespit
edilmiştir.
Türkiye’nin kuzey doğusunda önemli bir hidroelektrik potansiyelin bulunduğu, bu
potansiyelin 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu kapsamındaki hidroelektrik santral
Sayfa No: 24 A. AKPINAR, U. SATILMIŞ
projeleriyle değerlendirilmeye başlandığı belirlenmiştir. Ayrıca, özel sektörün hidroelektrik
enerji gelişimine önemli bir katkı yaptığı ve yapmaya devam ettiği de tespit edilmiştir.
TEŞEKKÜR
Bitirme öğrencilerim Metin ASLAN ve Eser ŞENGÜL’e bitirme tez çalışmalarından
dolayı teşekkürlerimi sunarım ve ayrıca veri paylaşımından dolayı DSİ 22. Bölge
Müdürlüğü’ne teşekkür ederim.
KAYNAKLAR
Akdoğar M. (2006): “ Enerji Kaynakları ve Doğu Karadeniz’in Hidroelektrik Potansiyel
Dengesi Etüdü”, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Trabzon.
Aslan M. (2009): “Doğu Karadeniz Havzası’nın 4628 Sayılı Yasa Kapsamındaki
Hidroelektrik Enerji Potansiyelinin Analizi”, Bitirme Tezi, Danışman: Yrd. Doç. Dr.
Adem Akpınar, Gümüşhane Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Gümüşhane.
Bakır N. N. (2005): “Türkiye’nin Hidroelektrik Potansiyeli ve Avrupa Birliği Perspektifinden
Elektrik Üretme Politikaları”, http://www.ere.com.tr.
Buttanrı B. (2006): “Türkiye’de Küçük Hidroelektrik Santraların Tarihsel Gelişimi ve
Bugünkü Durum”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul.
DSİ (2004): “Dünden Bugüne DSİ 1954-2004”, DSİ Genel Müdürlüğü, Etüt ve Plan Daire
Başkanlığı, Ankara.
DSİ (2013): http://www2.dsi.gov.tr/bolge/dsi22/, 2013, Erişim Tarihi: 05.01.2013.
Eroğlu M. (2011): “Enerji Çeşitliliği ve Gümüşhane İli Su Potansiyelinin Hidroelektrik Enerji
Üretimi Yönünden İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Gümüşhane Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü. Gümüşhane.
Kaplan H., Üçüncü O., Saka F., Kankal M., Yüksek Ö. (2006): “Türkiye’nin Küçük Ölçekli
Hidroelektrik Enerji Potansiyeli ve Doğu Karadeniz Bölgesi Örneği”, VI. Ulusal Temiz
Enerji Sempozyumu, 25-27 Mayıs 2006, Isparta.
Özkök V. (2006): “Hidroelektrik Potansiyel Belirleme Metotları ve Uygulamaları”, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Punys P.; Pelikan B. (2007): “Review of Small Hydropower in the New Member States and
Candidate Countries in the Context of the Enlarged European Union”, Renewable and
Sustainable Energy Reviews, No. 11, sf. 1321-1360.
Şen Z. (2002): “Temiz Enerji ve Kaynakları”, Su Vakfı Yayınları, İstanbul.
Şengül E. (2013): “DSİ 22. Bölge Müdürlüğü Kapsamında Geliştirilmiş ve Geliştirilmekte
Olan Hidroelektrik Enerji Potansiyelinin Analizi”, Bitirme Tezi. Danışman: Yrd. Doç. Dr.
Adem Akpınar, Gümüşhane Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü. Gümüşhane.
TEİAŞ (2012): “Türkiye Elektrik Üretim-İletim İstatistikleri”, Ankara.
Uzlu E, Bilgin S., Üslü A. (2009): “Doğu Karadeniz Havzası’ndaki Küçük Hidroelektrik
Santrallerin Durumu”, Bitirme Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği
Bölümü, Trabzon.
Üçüncü O., Önsoy H., Yüksek Ö. (1994): “A Study on The Environmental Effects of 20 June
1990 Flood in Trabzon and Its Neighborhood”, Turkey, Proceedings of 2nd International
Conference on River Flood Hydraulics, 22-25 March, York: England, sf. 501-512.
DEÜ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ
Cilt: 16 No: 1 Sayı: 46 sh. 25-41 Ocak 2014
DÖRT ROTORLU UÇAN ROBOT DENGE VE YÖNELİM ANALİZİ İLE
UYGULAMASI
(BALANCING AND ORIENTATION ANALYSIS AND
IMPLEMENTATION OF QUADROTOR FLYING ROBOT)
Oğuz GORA1, Taner AKKAN2
ÖZET/ABSTRACT
Bu çalışma, dört rotorlu uçan robotun kontrolünü, dengesini ve yönelim açılarını
incelemektedir. Dört rotorlu uçan robot için test platformu geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Uçan
robota harici takılan Ataletsel Ölçüm Birimi (AÖB) yardımıyla alınan oryantasyon verileri,
kablosuz olarak bilgisayara taşınmaktadır. Taşınan veriler Matlab ve Python programlama
dillerinde analiz edilmektedir. Böylece, sistemin kumandadan aldığı hareket komutlarını
çalıştırırken gösterdiği gerçek zamanlı davranışlar analiz edilmektedir. Uygulama için dokuz
serbestlik derecesine sahip bir oryantasyon sensörü, Xbee Explorer modülleri, Walkera Ufo 5#
dört rotorlu uçan robotu kullanılmıştır. Çalışmada dört rotorlu uçan robotun aç/kapa kontrolü
de başarıyla tamamlanmıştır.
The study reviews the control, balance and orientation angles of a quadrotor flying robot.
A test platform is designed and used for the quadrotor flying robot. The orientation data that
is acquired by the Inertial Measurement Unit (IMU) which is externally mounted to the
quadrotor flying robot is transferred through wireless communication to the computer. The
transferred data is analyzed by Matlab and Python programming languages. Thus, Real Time
behaviors of the remotely controlled system is analyzed. The hardware consists of 9-Degrees
of Freedom Orientation Sensor, Xbee Explorer Modules, Walkera Ufo 5#. In the study, on/off
control of quadrotor flying robot is successfully completed.
ANAHTAR KELİMELER/KEYWORDS
Denge, Yönelim, Dört rotorlu uçan robot, Xbee, Matlab, Python
Balance, Orientation, Quadrotor flying robot, Xbee, Matlab, Python
1 Yaşar Ünç, MYO Elektrik ve Enerji Böl., İZMİR, e-posta: [email protected] 2 Dokuz Eylül Ün., İzmir MYO Teknik Programlar Böl., İZMİR, e-posta: [email protected]
Sayfa No: 26 O.GORA, T. AKKAN
1. GİRİŞ
Klasik helikopter sistemleri bir ana rotor ve kuyruk rotorundan meydana gelmektedir. Bu
helikopterlerin yanında, iki rotorlu, tandem rotorlu, dört rotorlu, altı ve sekiz rotorlu sistemler
bulunmaktadır.
Son yıllarda dünyada özellikle insansız hava araçlarına ve genel olarak dört rotorlu uçan
robotlara artan bir ilgi gözlenmektedir. Bu araçlar, insanlı uçuşlara göre çeşitli avantajlar
sağlamaktadır ve gün geçtikçe uygulama alanları genişlemektedir.
Dünyada artan bu ilgiyle birlikte sensör teknolojilerindeki gelişmeler bu araçların ortam
şartlarına daha hassas olmasını sağlamıştır. Bununla birlikte kontrol tekniklerindeki gelişmeler
ve bu gelişmelerin bu araçlara entegre edilmesiyle ortaya manevra kabiliyeti yüksek, yerine
getirebildiği görevleri her geçen gün artan mekatronik sistemler çıkmaktadır.
Bu uçan mekatronik sistemler, yüksek manevra kabiliyeti, çok fonksiyonluluğu ve dengesi
dolayısıyla kompleks sistemlerdir. Bu bağlamda, yapılan akademik çalışmalar da geniş bir
yelpazeye yayılmıştır. Dör rotorlu uçan robotlar için bazı çalışmalarda robotun modeli ve
kinematiği üzerine yoğunlaşılmıştır (Bouabdallah vd., 2004; Amir ve Abbass, 2008). Bununla
birlikte, robotun iskelet tasarımı, test platformu tasarımı ve kontrolü konularına da
yoğunlaşılmıştır (Hoffmann vd., 2004; Bouabdallah ve Siegwart, 2007).
Bu çalışmada ise dört rotorlu uçan robotlar incelenmiştir. Dört rotorlu bir uçan robot
modelinin denge ve oryantasyonuna ilişkin verilerini alabilmek için bir test platformu
geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Bu bağlamda, çeşitli test platformu tasarımlarına yeni bir katkı
yapılmıştır. Çalışmanın diğer kısmında elde edilen fiziksel veriler görselleştirilmiş ve uçan
robotun on/off kontrolü gerçekleştirilmiştir.
2. DÖRT ROTORLU UÇAN ROBOTLAR
Dört rotorlu uçan robotlar, yeni dizayn edilmiş araçlar değildirler. 1922’de ilk dört rotorlu
aracı Dr. George de Bothezat ve Ivan Jerome gerçekleştirmiştir (Leishman, 2006). X-biçimli
iskelete sahipti ve 1678 kg ağırlığındaydı. Rotor çapları 8.1 m genişliğindeydi. 1980’lerin
başına kadar bu konfigürasyon değişmedi. İlerleyen yıllarda araştırmacıların artan ilgisiyle
birçok farklı tasarım ortaya çıkmıştır.
Günümüzde dört rotorlu uçan robotlar, dört rotoru, pervaneleri, gövdesi ve bir kontrol
sistemi olan hava araçlarıdır. Dört rotorlu araçlar, üç, altı, sekiz rotorlu araçlara kıyasla daha
fazla tercih edilen tipte hava araçlarıdır.
Dört rotorlu robotların eyleyici (aktüatör) sistemi, dört motordan oluşur ve bir karenin
köşelerine karşılıklı olarak yerleştirilmiş biçimde konumlandırılırlar. Bu motorların hızları ve
dönüş yönleri genellikle uçağın merkezi kontrol biriminin direktifleri doğrultusunda Elektronik
Hız Kontrol Birimince (ESC) kontrol edilir.
Uzun süreli ve yüksek performanslı uçuşlar gerçekleştirmek için bu robotların ağırlık ve
güç dağılımları çok önemlidir. Aşağıda dört rotorlu bir robot modeli için bu dağılımlar
örneklendirilmiştir.
Çizelge 1. Dört rotorlu bir robota ait ağırlık ve güç dağılımları
Ağırlık Dağılımı %
Batarya 44
Aktüatörler 31
Gövde 10
Kontrolcü 8
Sensörler 5
Haberleşme 2
Güç Dağılımı %
Aktüatörler 91
Kontrolcü 5
Haberleşme 3
Sensörler 1
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 27
Çizelge 1’de görüldüğü gibi dört rotorlu bir robotun ağırlığının % 75’ini batarya ve
eyleyiciler (aktüatörler) oluşturmaktadır (Raza, 2010). Ayrıca yine elektriksel gücün % 91’i
eyleyicilerce tüketilmektedir. Robotun elektronik sistemi ise hafiftir ve mekanik parçalara göre
çok az enerji harcarlar.
Dört rotorlu uçan robotlar aşağıda sıralayabileceğimiz amaçlar doğrultusunda insanlı hava
araçlarının yerine tercih edilmektir:
Gözlem amaçlı: Birçok sivil ve askeri uygulama bazı otomatik tekrarlanan prosesleri
gerektirmektedir. Bu amaçla dört rotorlu robotlar, bir alanı üstüne monte edilmiş yüksek
çözünürlüklü kameralarla gözleme, kaydetme imkanı sağlamaktadır. Bu verileri ileri çalışmalar
için, kendi mikrokontrol biriminde ya da transfer edilecek bir merkezde işleme imkanı
sağlamaktadır.
Sağlık Riski Taşıyan Durumlarda: Bazı durumlarda ulaşılması gereken bölge kimyasal
ya da nükleer kirlenmeye maruz kalmış olabilir. Bu durumlarda, bölgeye insanlı hava
araçlarının yerine dört rotorlu hava araçlarının tercih edilmesi daha doğru olacaktır. Tehlikeli
hava koşullarında daha düşük maliyet ve riskle uçuş gerçekleştirmek için de dört rotorlu uçan
robotlar tercih edilmektedir.
Araştırma amaçlı: Havacılık alanında yapılan araştırmalarda insan hayatını riske etmeden
uçakların tehlikeli hava koşullarındaki dengesini analiz etme ve geliştirme amaçlı dört rotorlu
uçan robotlar kullanılmaktadır. Ayrıca son yıllarda, iklim değişimine ilişkin çalışmalarda, buzul
dinamiklerinin incelenmesinde, volkanik hareketlerin ve atmosferik örnekleme alınmasında
dört rotorlu uçan robotlar kullanılmaya başlanmıştır (Gupte vd., 2012).
Ekonomik sebeplerle: Dört rotorlu uçan robotların insanlı hava araçlarının yerine tercih
edilmesi ekonomik olarak da avantajlıdır. İnsanlı hava araçlarının ilk maliyeti, operasyon
maliyeti, bakım maliyeti, depolama maliyetleri çok yüksektir. İnsanlı operasyon
gerçekleştirmek de yine bir maliyet parametresidir (Austin, 2010).
2.1. Dört Rotorlu Uçan Robotların Bileşenleri
Dört rotorlu uçan robotlarda birçok bileşen birlikte çalışır. Bu bileşenleri mekanik ve
elektronik bileşenler olarak gruplandırabiliriz.
Mekanik bileşenlerin başında robotun mekanik gövdesi gelmektedir. Robotun gövdesi
yeterince iyi tasarlanmaz ise, motorlardan alınan itme kuvveti yeterince efektif
kullanılamayacaktır. Dayanıklılık, ağırlık ve maliyet kritik dizayn parametreleridir.
Aliminyum, uzaktan kontrollü hava araçlarında daha çok tercih edilen bir malzeme
olmuştur. Hafif ve serttir, ısıyı iyi dağıtır, diğer seçeneklere göre daha uygun maliyettedir.
Küçük hava araçları için ağırlığı, negatif bir özelliğidir. Ayrıca titreşimlerden kaynaklı olarak
zamanla çatlamalar meydana gelebilir.
Plastik ise, aliminyuma göre titreşimleri daha iyi absorbe eder ve eski şekline dönebilir.
Plastiğin de maliyeti düşüktür ve kolay işlenip şekil verilebilir.
Karbon fiber, uzaktan kontrollü hava araçları için mevcut en iyi malzemedir. Aliminyumdan
daha sert ve hafiftir; titreşimleri de plastikten daha iyi emer. Ancak işleme zorluğu ve maliyeti
karbon fiberin de negatif özelliğidir.
Ana kontrol birimi, basitçe elektronik kontrol devresidir. Dört rotorlu uçan robotun her bir
bileşeni bu üniteye bağlanmıştır. Sensörler ilgili ölçüm değerini buraya iletirler. Gelen bütün
verilere göre ana kontrol birimi eyleyicileri sürer. Akademik çalışmalar için ya da ticari
hedeflerle geliştirilmiş birçok kontrol birimi tasarımı yapılmıştır. Şekil 1’de çalışmamızın son
aşamasında kullandığımız kontrol birimi görülmektedir.
Sayfa No: 28 O.GORA, T. AKKAN
Şekil 1. Dört rotorlu uçan robotun kontrol birimi
Motorlar da bu sistemlerde çok yüksek öneme sahiptir. Dört rotorlu uçan robotlarda yer
alan 4 adet motorun yüksek güçte ve düşük ağırlıkta olması gerekmektedir. Bu motorlar daha
çok fırçalı ya da fırçasız doğru akım motorlarından tercih edilmektedir. Fırçasız doğru akım
motorları fırçalı tiplere göre daha iyi tork karakteristikleri, uzun operasyon süresi ve sessiz
çalışma sağlamaktadır.
Dört rotorlu uçan robotların elektronik bileşenleri ise Şekil 2’de gösterilmiştir.
Şekil 2. Dört rotorlu uçan robotların bileşenleri
Elektronik bileşenlerden en önemlisi ana kontrol birimidir. Burada, sensörlerden gelen
veriler işlenir ve gerekli yorumlama yapılır. Kablosuz haberleşme sayesinde gelen direktiflere
göre sensör bilgilerinden de yararlanarak eyleyiciler sürülür.
Elektronik Hız Denetleyici denilen elektronik hız kontrol birimleri, kontrol biriminden
gelen sinyallere göre motorların devir hızlarının ve yönlerinin değiştirildiği kısımdır. Kullanılan
motorlara uygun amperde seçilmelidir.
Bataryalar, genellikle bir güç kontrol birimiyle birlikte kullanılır. Batarya tipi olarak birçok
batarya teknolojisi olmakla birlikte Li-Po bataryalar daha küçük olmalarından dolayı bu
Güç Kontrol
Birimi
Ana Kontrol
Birimi
AÖB
Haberleşme Birimi
Ultrasonik
Sensör
Manyetizma
Sensörü
Global Pozisyon
Algılama
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 29
sistemlerde tercih edilmektedir. Ancak Li-Po batarya ek şarj devrelerine ihtiyaç duyarlar
(Dubois vd., 2010).
AÖB, sistemin oryantasyon bilgilerinin elde edildiği sensörlerdir. Oryantasyon sensörü
olarak da tanımlanırlar. Jiroskop ve ivme ölçüm değerlerini sağlayarak sistemin dengede
kalması için ihtiyaç duyduğu bilgileri üretirler.
Hava araçlarının hareketlerini tahmin etmek için ataletsel ölçüm sensörlerinden gelen
bilgilerin gerçek zamanlı olarak integre edilmesi gerekmektedir. 1970’lerde bu işlem, çok
zaman alan bir hesaplamaydı. Bugün ise yüksek işlemci kapasiteleriyle bu sorun ortadan
kalkmıştır.
Ultrasonik sensörler, uçan robotların kalkış-inişleriyle, seyirleri sırasında kullanılırlar.
Gönderdiği ses sinyalleriyle yeryüzüne olan mesafenin belirlenmesinde, kalkış ve inişlerin
sağlıklı yapılmasında yararlanılırlar.
Global pozisyon algılama, uçan robotun yeryüzündeki konumunu belirleyebilmek için
kullanılır. Kalman filtreyle birlikte kullanılarak sağlıklı veriler elde edilir.
2.2. Dört Rotorlu Uçan Robotların Fiziksel Özellikleri ve Hareketleri
Dört rotorlu uçan robotların davranışları her bir motorun hızları ve yönleriyle belirlenir.
Şekil 3’te bir model üzerinde ilgili dönme açıları ve itme etkileri; Çizelge 2’de ise sembollerine
ilişkin bilgiler aktarılmıştır.
Şekil 3. Dört rotorlu uçan robotun bazı parametreleri
Çizelge 2. Dör rotorlu uçan robotun parametreleri
Sembol Tanım
Φ Yalpalama (Roll) açısı, x ekseninde
Θ Yunuslama (Pitch) açısı, y ekseninde
Ψ Sapma (Yaw) açısı, z ekseninde
Τ İtme
M Kütle
Sayfa No: 30 O.GORA, T. AKKAN
Dört rotorlu uçan robotun temel hareketlerine bakılacak olursa; yunuslama, robotun burun
kısmının yukarı veya aşağı hareket etmesi; Yalpalama, robotun sağa ya da sola doğru sallanma
hareketi; Sapma ise, robotun doğrultusunun değişecek şekilde rotasının değişmesi hareketidir.
Bu hareketler motorların Şekil 4, Şekil 5 ve Şekil 6’da gösterildiği gibi hareket etmesiyle
gerçekleşir.
Şekil 4. Dört rotorlu uçan robotun yunuslama hareketi. Saat yönünün tersinde (solda). Saat yönünde
(sağda)
Şekil 5. Dört rotorlu uçan robotun yalpalama hareketi. Saat yönünün tersinde (solda), saat yönünde
(sağda)
Şekil 4’te 2 ve 4 motor seti saat yönünde döndüğünde 1 ve 3 motorlarının saat yönünde
dönüşlerindeki hız farkı yunuslama hareketi yaptırır.
Şekil 5’te 1 ve 3 motor seti saat yönünün tersinde döndüğünde, 2 ve 4 motorlarının saat
yönünde dönüşlerindeki hız farkı yalpalama hareketi yaptırır.
Şekil 6’da 1 ve 3 motor seti saat yönünün tersinde dönerken, 2 ve 4 motorlarının saat
yönündeki hızlarının artışı ya da azalışı sapma hareketini yaptırır.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 31
3. TEST PLATFORMU TASARIMI VE SENSÖR DÜZENEĞİ
3.1. Test Platformu Tasarımı
Dört rotorlu uçan robotlar, hafif olmalarının yanında hareketleri sırasında ani hızlanma ve
yön değiştirme özelliklerinden ötürü zaman zaman tehlikeli durumlara sebep olabilmektedirler.
Bu sırada mekanik ve elektronik parçalar zarar görebileceği gibi kullanıcıların da yaralanması
olasıdır. Bu durumun önüne geçmek için birçok akademik ve ticari çalışma sırasında uygun bir
test platformu geliştirme yoluna gidilmiştir.
Şekil 6. Dört rotorlu uçan robotun sapma hareketi. Saat yönünün tersinde (solda), saat yönünde
(sağda)
Geliştirilen test platformları gerçekleştirilecek çalışmaya göre farklılık göstermektedir.
Patel, yaptığı çalışmada sadece robotun etrafını kapatacak şekilde karbon fiberden çok hafif bir
test platformu geliştirmiştir (Patel, 2006). Diğer bir çalışmada ise, robotun tek boyutta
hareketini incelemek üzere bir test platformu geliştirilmiştir (DiCesare, 2013). Bhargava,
yaptığı çalışmada dört rotorlu robotu tavanda belirli bir noktaya sabitlemiştir (Bhargava, 2008).
Her bir rotor kanadına bağladığı esnek ipler üstten ve alttan robotun hareketini sınırlamakla
birlikte hareketine imkan sağlamıştır. Aynı zamanda tekerlekli bir sehpa da kullanılmıştır. Şekil
7’de Bhargava’nın geliştirdiği test platformu görülmektedir.
Şekil 7. Bhargava’nın geliştirdiği test platformu
Sayfa No: 32 O.GORA, T. AKKAN
Bu çalışma sırasında da, güvenlik sebepleri ve dört rotorlu robotun sağlıklı gözlem
yapılabilme ihtiyacından kaynaklı olarak bir test platformu tasarımı yapılmıştır. Bu tasarım ile
istenen öncelikle sağlıklı çalışma imkanıdır. Ayrıca platformun hafif olması ve robotun 3
eksende hareketine izin vermesi de gereklidir.
Çizelge 3. Test Platformunun Özellikleri
Test Platformunun Özellikleri
Ağırlık 1 kg
Uzunluk 60 cm
Minimum Çekme Kuvveti 4 N
Silindir Hareket Mesafesi 25 cm
Test platformu, tutucu dairesel bir levhanın üzerine silindirik hava pompasının dik olarak
yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Hava pompasından geçen hava direnci bir somun yardımıyla
ayarlanabilmektedir.
Şekil 8. Metal desteklerle güçlendirilmiş test platformu
Robotun hareketlerinin yatay bileşenler oluşturmadan sağlıklı algılabilmek için hava
pompasına, dairesel levhaya dik olacak şekilde destekler eklenmiştir. Tasarlanan test
platformunun katı modeli aşağıda Şekil 9’da görülmektedir.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 33
Şekil 9. Test platformunun Solidworks çizimi
3.2. Sensör Konfigürasyonu
Test platformuna dört rotorlu uçan robotu sabitleme işleminden sonra robotun denge ve
yönelim verilerini alabilmek için ataletsel ölçüm yapılmıştır.
3.2.1. AÖB
AÖB olarak adlandırılan cihazların tarihi geçmişe dayanmaktadır. İlk defa uygulamasını
C.S. Draper 1949 yılında yapmıştır. Zamanla gemilerde ve hava araçlarında sıklıkla kullanılan
bir seyir cihazı haline gelmiştir. Çalışması sırasında ayrı bir referans sistemine ihtiyaç
duymadan çalışmaktadırlar.
Günümüzde ataletsel ölçüm üniteleri jiroskop ve ivme-ölçerlerin birlikte çalıştığı yapılar
haline gelmiştir. Standart bir AÖB’de 6 serbestlik derecesi bulunmaktadır: Konum (x, y, z) ve
yönelim (roll, pitch, yaw). Ticari bazı AÖB’ler, hız ve ivme tahminleri de gerçekleştirmektedir
(Castillo vd., 2005)
AÖB’ler jiroskop ve ivme-ölçerden kaynaklı ölçme hatalarına çok duyarlıdır. Tekrarlı
birikimler ve jiroskop verilerindeki kaymalar yönelim verilerinde yanlış sonuçlar çıkmasına
neden olabilmektedir. Yine, ivme-ölçer verilerinin iki defa integre edilmesiyle elde edilen
konum verilerinde de kuadratik hatalar ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle, elde edilen verilerin
doğrulanması gerekmektedir. Uzun süreli ölçümlerde GPS’ler bu amaçla kullanılmaktadır.
3.2.2.AÖB’nin Programlanması
Çalışmada, dört rotorlu uçan robotun yönelim açılarını ve ivme bilgilerini elde edebilmek
için AÖB kullanılmıştır. AÖB, aşağıdaki Şekil 10’da görüldüğü gibi programlanarak, kodlar
yüklenmiştir.
Sayfa No: 34 O.GORA, T. AKKAN
Şekil 10. Oryantasyon sensörünün programlanması
AÖB çıkış kodları sırasıyla yalpalama (roll), yunuslama (pitch), sapma (yaw) sonrasında ise
x,y,z eksenlerinin ivme değerleri yer alıcak şekilde programlanmıştır.
3.3. Kablosuz Haberleşme Konfigürasyonu
Kablosuz haberleşme sağlamak için Xbee modülleri kullanılmıştır. Xbee modülleri IEEE
standartlarında, konfigüre edilebilen hızlarda kablosuz haberleşme sağlamaktadır. Modüllerin
her biri X-CTU programıyla Çizelge 4’teki parametrelere göre konfigüre edilmiştir.
Çizelge 4. X-CTU programına girilen parametreler
Modüllerin konfigürasyonu için donanımsal olarak, aşağıdaki yapı kurulmuştur:
Şekil 11. Xbee modülleri konfigüre etmek için oluşturulan yapı
XBEE - PC
Version: 10E6
Poh ID: 3332
My ID: 0
DL ID: FFFF
DH ID: 0
BD: 6
(57600 kbit/sn)
D3: 3
IC: 8
RR: 3
R0: 10
XBEE - XB24
Version: 10E6
Poh ID: 3332
My ID: 1
DL ID: 0
DH ID: 0
BD: 6
(57600 kbit/sn)
D3: 5
IU: 0
IA: FFFF
R0: 10
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 35
4. SENSÖR VERİLERİNİN ALINMASI
4.1 Matlab ile Sensör Verilerinin Alınması
Razor Imu’dan alınan ve Xbee kablosuz haberleşme modülleriyle iletilen jiroskop açıları ve
ivme verileri öncelikle Matlab ortamında alınıp kaydedilmiştir. Bu kısımda herhangi bir
görselleştirme tercih edilmemiştir.
Şekil 12. Matlab programının akış şeması
4.2. Python ile Sensör Verilerinin Alınması
Python programı birçok farklı amaç için kullanılabilen bir programlama dilidir. Çalışmada
farklı görselleştirme imkanlarından ve daha hızlı çalışmasından ötürü Python programı daha
verimli kullanılmıştır.
Şekil 13. Python programı akış şeması
Sayfa No: 36 O.GORA, T. AKKAN
Şekil 14’te grafikte görülen renkler üç eksenden alınan ivme değerlerini göstermektedir.
Turuncu renkte yer alan eğri, yer çekimi yönündeki ivmeyi göstermektedir.
Şekil 14. Python’da oluşturulan açılara ve ivmelere ait görseller
4.2.1 Verilerin Filtrelenmesi
Oryantasyon sensöründen alınan veriler yüksek hassasiyetli olduğundan birçok titreşim
bileşeni de içermektedir. Bu verilerden sağlıklı olarak yararlanmak için uygun bir filtreleme
yapılması gerekmektedir.
Bu çalışmada yürüyen ortalama filtresi (Moving Average Filter) kullanılmıştır. Bu filtre,
birçok dijital sinyal işleme uygulamalarında kullanılmaktadır. Gürültü sinyallerini elimine
etmekte etkilidir ve basittir.
Bu filtreyle yüksek frekans sinyalleri azaltır. Bu tip filtreler çoğunlukla zaman domenli
sinyallerle çalışırken tercih edilir (Smith, 2003). Filtrenin çıkış sinyali:
1
1
0
[ ] [ ]M
M
j
y i x i j
(1)
şeklinde yazılabilir. Yukarıdaki Eşitlik 1’de; X[]; giriş sinyali, y[]; çıkış sinyali ve M ise
ortalaması alınan nokta sayısını ifade etmektedir. Örneğin 5 noktalı bir filtre
konfigürasyonunda 50 değeri için sinyal:
[50] [51] [52] [53] [54][50]
5
x x x x xy
(2)
olarak ifade edilecektir. Başka bir alternatif ise Eşitlik 3’te görülmektedir. Burada çıkış sinyali
x[50] girişini ortaya alacak şekilde, önceki ve sonraki giriş sinyallerinden yararlanarak
oluşturulmuştur:
[48] [49] [50] [51] [52][50]
5
x x x x xy
(3)
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 37
şeklindedir. Aşağıdaki Şekil 15’te gürültülü bir sinyal, Şekil 16’da 11 noktalı ve 51 noktalı bir
filtreden geçirilmiş sinyal işaretlerinin grafikleri gösterilmiştir.
Şekil 15. Gürültülü bir sinyal
Şekil 16. 11 noktalı ve 51 noktalı yürüyen ortalama filtre çıkış sinyalleri
Görüldüğü gibi, kullanılan nokta sayısı arttıkça daha düzgün bir çıkış sinyali elde
edilmektedir. Aynı zamanda çıkış sinyalinde gösterilecek her bir nokta için de işlem yükü aynı
oranda artmakta ve daha yüksek işlem kapasitelerine ihtiyaç duyulmaktadır.
Sensörden elde edilen ivme değerleri, bu çalışmada 30 noktalı yürüyen ortalama filtre
kullanılarak filtrelenmiştir. Elde edilen örnek değerler ve filtrelenmiş çıkışları Şekil 17’de
gösterilmiştir.
5.DÖRT ROTORLU UÇAN ROBOTUN KONTROLÜ
Çalışmada, jiroskop açılarının ve ivme değerlerinin elde edilmesi ve görselleştirmesi
hedefleriyle birlikte dört rotorlu uçan robotun kontrolü de yapılmıştır.
Uygulamada robotun kendi uzaktan kumandası iptal edilip Atmel temelli mikrokontrolcü
(Arduino) tarafından DGM (Darbe Genişliği Modülasyon) sinyalleri üretilmiştir. Üretilen bu
sinyaller, bilgisayar seri kanalından belirlenmektedir.
Sayfa No: 38 O.GORA, T. AKKAN
Şekil 17. Gürültülü sinyal ve filtrelenmiş sinyal
Şekil 18. Bilgisayar kontrolü
Şekil 19’da bilgisayar kontrolü için Python platformunda tasarlanan arayüz
gösterilmektedir.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 39
Şekil 19. Python kontrol arayüzü
Uygulamanın diğer aşamasında, elde edilen jiroskop ve ivme değerlerine göre robot
dengede kalacak şekilde DGM sinyallerinin otomatik ayarlandığı bir aç/kapa kontrol yapısı
kurulmuştur.
Şekil 20. Python kontrol yazılımı akış şeması
Sayfa No: 40 O.GORA, T. AKKAN
6.SONUÇLAR
Bu çalışmada, dört robotlu uçan robotlar incelenmiş; bu robotların temel bileşenleri ve
hareketleri araştırılmıştır. Uygulama aşamasında, sağlıklı çalışabilmek ve robotun
hareketlerinin analizini yapabilmek için bir test platformu tasarlanmıştır. Tasarlanan test
platformu üzerine yerleştirilen oryantasyon sensörü sayesinde jiroskop ve ivme ölçer verileri
kablosuz olarak alınıp bilgisayar ortamında Matlab ve Python programlama dillerinde
incelenmiştir. Python yazılımında uygun filtreleme işlemi yapılmıştır.
Şekil 21. Çalışmanın şematik gösterimi
Çalışmanın diğer kısmında, dört rotorlu uçan robotun aç/kapa kontrolünü gerçekleştirmek
için Atmel temelli mikrokontrolcü ile robotun uzaktan kontrol kumandasında değişiklikler
yapılmıştır. Böylece, bilgisayarın seri kanalı aracılığıyla istenilen çalışma süresinde DGM
sinyalleri üretilip uçağa uygulanmıştır.
Sonuç olarak, bu çalışmada literatüre bir test platformu tasarımıyla özgün bir katkı yapılmış;
ve platforma yerleştirilen oryantasyon sensörü sayesinde dört rotorlu uçağın kendi dengesine
kavuştuğu bir yapı elde edilmiştir. Sensör verilerinin kaydedilip uçağın hareketinin
görselleştirildiği bir yazılım da geliştirilmiştir.
Günlük hayatımızda gün geçtikçe daha fazla görmeye başladığımız insansız hava araçlarına
yönelik bu çalışma, bu alanda yapılabilecek daha karmaşık araştırmalara ön açıcı nitelikte
olmuştur.
KAYNAKLAR
Amir M., Abbass V. (2008): “Modeling of Quadrotor Helicopter Dynamics”, Smart
Manufacturing Application, ICSMA,International Conference, sf. 100-105.
Austin R. (2010): “Unmanned Aircraft Systems. Uavs Design, Development and
Deployment”.Wiley Publication, sf. 6-7.
Bouabdallah S., Murrieri P., Siegwart R. (2004): “Design and Control of an Indoor Micro
Quadrotor”, Proceedings of the 2004 IEEE, International Conference on Robotics and
Automation, New Orleans, LA.
Bouabdallah S., Siegwart R. (2007): “Full Control of Quadrotor”, Intelligent Robots and
Systems, IROS, IEEE/RSJ International Conference, sf. 153-158.
Bhargava A. (2008). “Development of a Quadrotor Testbed for Control and Sensor
Development”, sf. 50-52.
Castillo P., Lozano R., Dzul A. E. (2005): “Modeling and Control of Mini-Flying Machines,
Advances in Industrial Control”. Springer Publication, sf. 187.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 41
DiCesare Antonio (2013): “Design Optimization of a Quad-Rotor Capable of Autonomous
Flight”, Doktora Tezi.
Dubois E., Gray P., Nigay L. (2010): “The Engineering of Mixed Reality Systems”. Springer-
Verlag London, sf. 221.
Gupte S., Mohandas P. I. T., Conrad J. M. (2012):”A Survey of Quadrotor Unmanned Aerial
Vehicle”, Southeastcon, Proceedings of IEEE, sf. 1-6.
Hoffmann G., Rajnarayan D. G., Waslander S. L., Dostal D., Jang J. S., Tomlin C. J. (2004):
“The Stanford Testbed of Autonomous Rotorcraft for Multi Agent Control (STARMAC)”,
Digital Avionics Systems Conference, DASC 04 IEEE, Cilt 2.
Leishman J. G. (2006). “Principles of Helicopter Aerodynamics”, İkinci Basım, Cambridge
Aerospace Series.
Patel C. A. (2006): “Building a Testbed for Mini Quadrotor Unmanned Aerial Vehicle With
Protective Shroud”, Wichita State University, Doktora Tezi.
Raza S. A. (2010): “Design and Control of a Quadrotor Unmanned Aerial Vehicle”, Electrical
and Computer Engineering, School of Information Technology and Engineering, University
of Ottawa, sf. 6.
Smith S. W. (2003): “Digital Signal Processing: A Practical Guide for Engineers and
Scientists”. Newnes Press, sf. 277-282.
DEÜ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ
Cilt: 16 No: 1 Sayı: 46 sh. 43-57 Ocak 2014
BELLEK YÖNETİMİNDE SAYFA DEĞİŞİM ALGORİTMALARININ
PERFORMANS ANALİZİ
(COMPARISON OF THE PAGE REPLACEMENT ALGORITHMS FOR
MEMORY MANAGEMENT)
Ünal ÇAVUŞOĞLU1, Ahmet ZENGİN2
ÖZET/ABSTRACT
Bu makalede veri tabanı yönetim sistemlerinde önemli bir yere sahip olan bellek yönetim
teknikleri ele alınmıştır. Veri tabanı yönetim sistemleri üzerinde gerçekleşen işlemlerin hız ve
performans değerleri, kullanılan bellek yönetim algoritması tarafından büyük ölçüde
etkilenmektedir. Bu çalışmada bellek yönetim algoritmaları, tampon boyutu, blok sayısı ve
olasılıksal değerler gibi farklı parametler kullanılarak test edilmiştir. Sonuçlar üzerinden
bellek yönetim algoritmalarının performans analizleri gerçekleştirilmiştir. Bellek yönetim
algoritmalarından, temel bellek yönetim algoritması, FIFO, LRU, LRM ,CLOCK
algoritmaları oluşturulan simülasyon üzerinde test edilmiştir. Simülasyon sonuçları
değerlendirildiğinde LRU ve CLOCK algoritmalarının diğer test edilen algoritmalardan daha
başarılı sonuçlar elde ettiği tespit edilmiştir.
In this article, memory management techniques which are very essential in database
management system are discussed. The speed and performance values of transactions that
occur on database management systems are greatly effected by buffer management algorithm.
Buffer management algorithms are evaluated by creating parameters as different buffer size,
block number and probabilistic values. Tests are performed and the results are discussed
performance analysis of algorithms. Buffer management algorithms such as Basic, LRU,
Clock and LRM were compared. As a result of the LRU and Clock algorithms are produced
more successful results than other algorithms.
ANAHTAR KELİMELER/KEYWORDS
Bellek değişim algoritmaları , FIFO, LRU, Clock, LRM
Buffer replacement algorithms, FIFO, LRU, Clock, LRM
1 Sakarya Ün., Teknoloji Fak., Bilgisayar Müh. Böl., ADAPAZARI, e-posta: [email protected] 2 Sakarya Ün., Teknoloji Fak., Bilgisayar Müh. Böl., ADAPAZARI, e-posta: [email protected]
Sayfa No: 44 Ü. ÇAVUŞOĞLU, A. ZENGİN
1. GİRİŞ
Sistemler üzerinde gerçekleşen işlem hacimlerinin büyümesi sonucu veri tabanları
üzerinde bulunan veri miktarları oldukça artmış, aşırı miktardaki veriler yapılan işlemlerin
performanslarını ciddi şekilde etkilemiş ve bu verilerin yönetimi, işlenmesi başlı başına ele
alınması gereken çok ciddi bir konu haline gelmiştir. Bu sistemlerden beklenen, depolanacak
olan verilerin efektif bir şekilde saklanması ve depolanan veriler içerisinden ihtiyaç duyulan
bilgilerin hızlı ve doğru bir şekilde elde edilecek şekilde bir yapıya sahip olmalarıdır. Veri
tabanı yönetim sistemleri çok büyük miktarlardaki verileri depolama aygıtları üzerinde
saklamakta, ihtiyaç duyulan veriyi diskler üzerinden alarak, belleğe ve oradanda işlemlerin
gerçekleşmesi için işlemci üzerine geçirilmesi işlemlerini gerçekleştirmektedir. Bu işlemi
gerçekleştirirken işletim sistemi ile koordineli olarak işlem görmektedirler. İşletim sistemi
tarafından veri tabanı yönetim sistemine belli miktarlarda kaynak tahsisi yapılmaktadır
(DBMS Bellek Dizaynı, 2011). Bu bağlamda veri tabanı yönetim sisteminin görevlerinden bir
tanesi kendisine tahsis edilmiş olan kaynakları en etkili bir biçimde kullanmak ve
yönetmektir. Disk ile bellek arasındaki bu ilişkide kullanılacak olan bilgilerin bellek üzerinde
bulunması veri tabanı yönetim sistemlerinin işlemlerinin gerçekleştirilmesini çok büyük
oranda etkilemektedir. Kullanılacak olan ve ihtiyaç duyulan verilerin bellek üzerinde
tutulmasını sağlamak maksadıyla bellek üzerinde bulunan tampon bölgesi kullanılmakta,
tampon bölgesi üzerinde tutulacak olan verilerin belirlenmesi için tampon değişim
algoritmaları kullanılmaktadır. Bu çalışmada tampon değişim algoritmalarından 5 adet temel
algoritma incelenerek, bu algoritmaların başarımlarını test etmek için simülasyon üzerinde
testleri gerçekleştirilmiştir. Elde edilen test sonuçlarına göre performans analizleri
gerçekleştirilmiştir.
Birinci bölümde girişin ardından, 2. Bölümde bu çalışma için temel teşkil eden konular ile
ilgili bilgelendirme yapılmış, 3. bölümde karşılaştırma ve değerlendirme için gerekli testler
gerçekleştirilmiş, 4. bölümde test ve karşılaştırma sonuçları verilerek bu sonuçlar üzerinde
çıkarımlar yapılmış, 5. Bölümde ise tampon değişim algoritmaları ile ilgili sonuç ve
değerlendirmelerde bulunulmuştur.
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Bellek Yönetimi ve Tampon Bölgesi
Bilgisayar sistemleri üzerindeki donanımsal yapılarda, disk kapasiteleri bellek
kapasitelerine göre oldukça büyük boyutlardadır. Bilgisayar üzerinde çalışmakta olan
uygulamaya ait programsal yapıların çalışması ve sonuç üretmesi için kullanılacak olan
verinin disk üzerinden belleğe oradan da işlemciye getirilmesi gerekmektedir. Programların
çalışması ve işlemlerin gerçekleşmesi için ihtiyaç duyulan veri öncelikle ön bellek üzerinde,
daha sonra da ana bellek üzerinde olup olmadığı kontrol edilir, eğer ihtiyaç duyulan veriye
ulaşılamazsa veri disk üzerinde demektir. Diskin genel yapısına bakıldığında, sabit disk
bilgisayardaki bilgileri saklayan ve bilgisayar kapandığı zaman bu bilgileri kaybetmeyen
donanımdır. Bilgisayardaki bütün veri sabit disk üzerindedir. Bilgisayar açılırken gereken
veriler ana bellek (RAM) üzerine alınır, ve bilgisayar bundan sonra ihtiyaç duyduğu bilgiye
sabit disk yerine ana bellekten ulaşır. Çalıştırdığımız her program, çalışması için gereken
veriyi belleğe taşır.
Sabit disk yapıları plakalardan oluşmaktadır. Her bir plaka izlerden ve her bir iz de
sektörlerden oluşmaktadır. İşletim sistemleri, sektörleri gruplayarak onları küme denen
yapılar halinde topluca işlerler. Okuma/yazma kafalarını bir izden başka bir ize taşımak
maliyetli olduğundan, bir iz dolduğu zaman, aynı plaka üzerindeki başka bir iz yerine, aynı
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 45
silindir üzerindeki başka bir iz kullanılır. Böylece her bir iz dolduktan sonra değil, her bir
silindir dolduktan sonra okuma/yazma kafası hareket ettirilir. İşletim sistemi diske erişim, veri
transferi, veri yerleşimi, sektör büyüklüğü gibi disk detaylarını saklar, tutar ve bu işlemler için
blok arayüzünü kullanır. Byte dizisinin büyüklüğü işletim sistemi tarafından belirlenmektedir.
Bütün disk üzerinde sabit büyüklüğe sahiptir. Ana bellek ile sabit disk arasında transfer
edilebilen minimum veri miktarıdır. Blok içeriğinde tutulan veriye disk üzerinde iken erişmek
mümkün değildir. Veriye erişim için verinin ana belleğe getirilmesi gerekmektedir. Ana
bellekteki bir blok için ayrılan bölgeye sayfa denir (Jung vd., 2009). Veri tabanı yönetim
sistemi üzerinde kullanılacak olan bilginin diskten alınarak işlemciye getirilmesi erişim süresi
olarak tanımlanır ve Eşitlik 1 ile ifade edilmektedir (Wang , 2001). Toplam disk erişimi
zamanaşağıdaki şekilde hesaplanmaktadır:
T erişim zamanı = T arama + T dönme + T transfer (1)
T arama : Disk üzerindeki kafanın iz üzerinde uygun pozisyona gelmesi ve aranılan verinin
bulunması için geçen süredir.
T dönme: Hedef sektöre ulaşım için disk üzerinde bulunan okuma işlemini gerçekleştiren
kafanın dönme işlemi sırasındaki gecikme süresidir.
T transfer : Okuma ve yazma işlemlerinin yapılması sırasında geçen zaman birimidir.
İşletim sistemi veri tabanı yönetim sistemi üzerinde işlemlerin gerçekleştirilmesi için
ana belleğin belirli bir kısmının kontrolünü veri tabanı yönetim sisteminin kontrolüne
bırakmaktadır. Sistem üzerinde işlemlerin gerçekleşmesinde hız ve güvenilirlik esas
tutulmaktadır. Işlemlerin gecikmesine sebep olan en büyük etkenlerden birisi, diskten ilgili
verinin aranıp bulunarak belleğe oradan da işlemci üzerine aktarımı sırasında
gerçekleşmektedir. Diskin donanımsal yapısı ve diğer donanımsal kısıtlar işlem süresini
olumsuz yönde etkilemektedir. İşte bu noktada tampon bölge kullanımı devreye girmektedir.
Ana bellek üzerinde sabit sayıda tampondan oluşan bölgeye tampon havuzu denilmektedir
(Sacco ve Schkolnik, 1982). Tampon havuzunda bulunan her tampon üzerinde bir disk bloğu
bilgisi tutulmaktadır. Ayrıca kısıtlı olan ana bellek bölgesinin yetersiz kaldığı durumlarda disk
üzerinde bir bölge ayrılarak ana bellek gibi kullanılabilmektedir. Ayrılmış olan bu bölgeye de
sanal bellek adı verilmektedir (Peter, 1970).
İşletim sistemi tarafından tahsis edilen bu tampon bölgesi veri tabanı yönetim sisteminin
kontrolüne verilmektedir. Tampon bölgesinin kullanımı ve yönetiminin maksadı, kullanılacak
olan veriye erişimde zaman kaybına sebep olan disk erişimini azaltmak ve sanal belleğe olan
ihtiyacı ortadan kaldırmaktır (Sciore, 2007).
Tampon bölgesinin efektif kullanımı sonucunda veri tabanı üzerinde işlem görecek olan
verilerin bu bölgede bulunma ihtimali artacak ve işlem sürelerini ciddi oranda hızlanmasına
sebep olacaktır.
Şekil 1’de disk, ana bellek, ön bellek ve yazmaç birimlerinin donanımsal olarak yapısı
görülmektedir. İşlemci üzerinde bulunan yazmaçlar üzerinde gerçekleşen işlemler sonucu
verilerin işlenmesi gerçekleşmektedir. Ayrıca işlemci üzerinde yazmaçlar ile direk olarak
bağlı olan L1 ön bellek ve onun ile bağlı olan L2 ön bellek bulunmaktadır. Ön bellek üzerinde
bulunan verilerin işlemleri çok daha hızlı şekilde gerçekleştirilmektedir. Donanımsal yapı
incelendiğinde L2 ön bellek, ana bellek ve disk üzerinde bulunan takas alanı, sanal bellek ile
işlemci arasında veri yolları ile aktarım işlemi yapılmaktadır. Donanımsal yapılar üzerinde
işlemlerin gerçekleşmesini gösteren şekil 2 incelediğinde, kullanılacak olan verinin disk
üzerinde veya bellek üzerinde bulunması durumunda zamansal olarak çok ciddi fark olduğu
görülmektedir. Yapıların kapasitelerine bakıldığında sabit disk en geniş kapsamlı ve
bilgisayar kapandığında verilerin silinmeden üzerinde tutulduğu yapıdır. Disk üzerinde
Sayfa No: 46 Ü. ÇAVUŞOĞLU, A. ZENGİN
bulunan bir veriyi erişim için diğer yapılara göre oldukça uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Ana
bellek işlemci üzerinde işlem görecek olan verilerin işlemciye geçişinden önce disk üzerinden
alınarak yerleşiminin yapıldığı bölgedir. Boyutlara sabit disk boyutlarına oldukça küçük ve
ana bellek üzerindeki verilerin işlenme zamanı diske oranla çok daha hızlı ön belleğe göre
düşüktür. Ön bellek ve yazmaçlar kapasite olarak çok daha küçük boyutlarda yapılardır.
işlemci ile direk olarak bağlantı ve aktarıma sahip olduklarından dolayı bu donanımlar
üzerinde işlemler çok hızlı gerçekleşmektedir. Piramitsel yapıda genel olarak yukarıya doğru
çıkıldıkça boyut küçülmekte ve işlemci üzerinde işlem görme hızı çok ciddi oranda
azalmaktadır.
Şekil 1. Bilgisayar üzerindeki donanımsal yapı (Stefan, 2002)
Şekil 2. Donanımsal yapılar ve işlem süreleri
2.2. Tampon Sayfa Değişim Algoritmaları
Dinamik bellek yapısını kullanan sistemlerde, ciddi problemlerden biri bellek üzerindeki
blok yapılarının yerleştirileceği bölgenin tespit edilmesidir. Bellek sayfalarına verilerin
yerleştirilmesi ve çıkarılması esnasında, karar verecek olan yapı sistemde kullanılan sayfa
değişim algoritmasıdır. İşlemci tarafından işlem görecek olan verinin tampon bölgesinde
bulunması işlem süresini ve performansı artıracağından dolayı kullanılan algoritmanın seçimi
de ciddi anlamda önemlidir.
Algoritmaların performans değerlendirilmesinin yapılmasında tampon bölgesinde aranılan
sayfanın bulunup bulunulmadığı baz alınarak değerlendirmeler yapılabilir. Algoritmalardan
beklenen; ihtiyaç duyulacak olan sayfaların tampon ve bellek bölgesinde bulundurulması,
kullanılma ihtimali olmayan sayfaların bellekten çıkarılarak, tampon bölgesinin efektif bir
şekilde kullanımının sağlanmasıdır. Programların çalıştırılma esnasında ihtiyaç duydukları
sayfa referansları baz alınarak bir sonraki çalışmada hangi sayfalara ihtiyaç duyacağı tahmini
yapılabilir. Optimal sayfa yerleşim algoritmaları programların bir sonraki zaman dilimlerinde
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 47
ihtiyaç duyacakları sayfaların bellek üzerinde bulunması için tahminlerde bulunurlar.
Algoritmaların çalışması esnasında iki durum söz konusudur. Bunlardan birisi tampon
yapısında işlem görecek olan bloklar sırasıyla geldikleri esnada tampon üzerinde
yerleştirildikleri yerler o bloklara tahsis edilir. Diğer durumda ise kullanılan algoritmanın
çalışma mantığına uygun olarak tampon bölgesinde yapılan arama işlemi sonucu işlem
görmüş olan veri tampon bölgesinden çıkarılır. Algoritmaların çalışmaları da işte bu
bölgelerin tahsis edilmesi veya boşaltılacak olan bölgenin seçimine göre farklılık
göstermektedir. Aşağıda bu algoritmalardan bazıları açıklanmıştır. Algoritmaların açıklanması
sırasında Şekil 3’teki senaryo kullanılmıştır. Aşağıda belirtilen 10 adet pin/unpin operasyonu
(pin: tampona yerleştirme, unpin: tampondan çekme) senaryo gereği aşağıdaki 10 adet
operasyondan sonra tamponun son durumu Şekil 3’te verilmiştir.
1-) Pin(10) 2-) pin (20) 3-) Pin(30) 4-) Pin(40) 5-) Unpin (10)
6- ) Pin (50) 7- ) Unpin (40) 8- ) Unpin (10) 9- ) Unpin (30)
10- ) Unpin (50) 11-) pin (60) 12-) pin (70)
Şekil 3. Uygulanan operasyonlardan sonra tamponların son durumu (Sciore, 2007)
Senaryoda bulunan 4 adet tamponun son durumları bu şekilde iken; gelen 11 ve 12. istek
olarak pin (60) ve pin (70) isteklerinin tampon bölgelerine yerleştirilmesi sırasında aşağıdaki
algoritmalar üzerinde ne şekilde işlem gördüğü ve hangi tampon bölgelerine yerleşimlerinin
gerçekleştirildiği ilgili algoritma maddesinde incelenecektir. Algoritmaların bu senaryo
üzerindeki yerleşimleri değerlendirilirken 10. istekten sonra gelen 11. ve 12. istekler
değerlendirilerek birbirinden bağımsız olarak yerdeğiştirme gerçekleştirilecektir.
1. Temel sayfa değişim algoritması (basic): En basit sayfa değiştirme algoritmasıdır.
Algoritmanın çalışması yapısı incelendiğinde tampon bölgesi üzerine yerleştirilecek olan
blokların yerleşimi esnasında tampon bölgesinin başından itibaren arama başlatılarak ilk boş
bulunan bölgeye yerleşim gerçekleştirilmektedir. Algoritmanın çalışma prensibine göre gelen
pin 60 ve pin 70 isteklerinin en baştan tampon bölgelerini taramaya başlayarak ilk bulduğu
unpin edilmiş bölgeye yerleştirdiği için pin 60 isteğini buffer 0 bölgesine ve pin 70 isteğini
buffer 1 bölgesine yerleşimini gerçekleştirecektir.
2. Rastgele sayfa değişim algoritması (random): Diğer algoritma yöntemleri programların
çalışması esnasındaki verileri kullanılarak programların çalışması için gerekli olacak olan
verileri tahmin ederek çalışırlar. Fakat rastgele sayfa yerleşim algoritmasında böyle bir durum
söz konusu değildir. Random sayfa algoritması uygulama açısından bakıldığından kolay bir
yapıdadır. Rastgele zamanlar içerisinde sayfa yenileme işlemini gerçekleştirirerek ihtiyaç
duyulan sayfaların bellekte tutulmasına çalışır. Rastgele olarak değiştirilen veya bırakılan
sayfaların kullanımı durumunda bu algoritmadan iyi sonuçlar elde edilebilir. Random sayfa
Sayfa No: 48 Ü. ÇAVUŞOĞLU, A. ZENGİN
yerdeğiştirme algoritmasından yerdeğiştirecek olan sayfa random olarak seçildiği için bir
tahminde bulunmak mümkün değildir.
3. İlk giren ilk çıkar algoritması (FIFO): FIFO algoritması işletmelerde de yoğun
olarak kendisine uygulama alanı bulmuş ve yaygın olarak kullanılan bir yapıdır. Tampon
bölgesine bir blok yerleşimi gerçekleştirileceği zaman FIFO algoritması tampon üzerinde ilk
olarak tahsis edilmiş alanları tespit eder. Yerleştirilecek olan blok sayısına göre ilk olarak
yerleşen bloktan itibaren ihtiyaç duyulan miktar kadar blok yapısı yer boşaltarak yeni gelen
blokların boşaltılan yerlere yerleşimini gerçekleştirir. Işletmelerde çok kullanışlı bir yapı
olarak kullanılmasına ragmen bilgisayar sistemlerinde aynı performansı sağladığı söylenemez.
FIFO algoritmasına göre gelen pin 60 ve pin 70 istekleri şekil 3 te göründüğü gibi ilk olarak
pin edilmiş bölgeler olan 0 ve 2 bölgeleridir. Bu bölgeler gelen pin 60 isteği buffer 0
bölgesine ve pin 70 isteği buffer 2 bölgesine yerleşimleri gerçekleştirilir.
4. En son kullanılan sayfa algoritması (LRU): LRU algoritması tampon bölgesi üzerinde
yerleştirme yapacağı zaman tampon bölgesinde arama işlemi gerçekleştirerek en eski
boşaltılmış olan yerden itibaren başlayarak ihityaç duyulan miktar kadar ileri doğru gelerek
yer değiştirme işlemini icra eder. Bu algoritmada blokların daha önceki yerleştirilme sırası
değil, bloklar üzerindeki işlemler sonucu boşaltılma değeri kriter alınarak işlemler
gerçekleştirilir. LRU algoritması senaryo üzerindeki gelen 11 ve 12. istekleri en eski unpin
edilmiş alan olan buffer 3 (unpin 7) ve buffer 0 (unpin 8) olan bölgeler üzerine
yerleştirmektedir. 7 ve 8. sırada gelmiş olan istekler en eski unpin işlemleridir. Bu durumda
pin (60) isteği buffer 3, pin (70) isteği buffer 0 bölgesine yerleştirilecektir.
5. Saat yerleşim algoritması (Clock): Clock algoritması tampon bölgesi üzerinde saat önünde
bir çevrim gerçekleştirerek işlemlerini gerçekleştirir. Saat çevrimi yönünde arama işlemine
başlanarak en son yer değiştirme işlemi gerçekleştirmiş olan buffer tespit edilir ve bu tespit
edilen bloktan sonraki ilk tahsis edilmemiş olan blok üzerine yerleşim gerçekleştirilir.
Yerleşimi gerçekleştirilecek olan her blok için işlem tekrarlanır. Clock algoritması senaryo
üzerinde gelen 11 ve 12 nolu istekler için ilk once en son yerdeğiştirme işlemi gerçekleştirmiş
olan bölgeyi tespit eder bu bölge buffer 1 bölgesidir. Bu bölgenin tespitinden sonra unpin
durumdaki bölge üzerine yerleştirme işlemini gerçekleştirir. Bu durumda gelen pin 60 isteği
buffer 2 ve pin(70) isteği buffer 3 bölgesine yerleştirilecektir.
6. LRM algoritması (least recently made): LRM algoritması tampon bölgesinde sayfa
yerdeğiştirme işlemini gerçekleştirirken tamponda bulunan blokların en eski yerleşim
zamanından itibaren en az kullanılanları (okuma ve yazma işlemini gerçekleştirenleri) tespit
ederek yeni gelen blokları tespit edilenler ile yer değiştirirek işlemleri gerçekleştirir.
2.3. Simpledb İlişkisel Veri Tabanı
Simpledb ilişkisel veri tabanı üzerinde gerçekleştirilen simülasyonlar ayrık olay tanımlı
olarak gerçekleştirilmiştir (Simpledb, 2007). Veri tabanı yönetim sistemleri üzerinde
gerçekleşen uygulamaların anlaşılması ve uygulamalar geliştirilmesi uygun yapıda olan
ilişkisel ve modüler yapıda kurulmuş olan bir sistemin varlığını gerektirmektedir. Simpledb,
java programlama dili ile geliştirilen tamamen işlevsel yapıda veritabanlarının ilişkisel iç
işleyişi ile eğitim amaçlı kullanılan bir veritabanıdır (Sciore, 2007). Çok kullanıcılı aksiyon
ile birlikte, jdbc arayüzü ile iletişim fonksiyonel olması, mini-kit sql/tampon yönetimi,
eşzamanlılık sistemi, sabit disk ve basit modülleri içeren temel kontrol ve sorgu
optimizasyonu, algoritmalar bahsedilen işlevleri kapsamında basit ve fonksiyonel modülleri
içerir. Her modül yeni algoritma geliştirme sağlayan bir altyapı sağlar.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 49
Makalede simpledb üzerindeki modüller ve özellikle tampon yönetim modülü
kullanılarak, tampon bölgesi sayfa değiştirme algoritmaları gerçeklenmiştir. Simpledb
ilişkisel ve eğitimsel veritabanı E.Sciore tarafından geliştirilmiştir. Java programlama dilinde
yazılmış 3500 satır kod, 85 adet sınıf ve 12 paketten oluşan bir yapıya sahiptir.
Simpledb ilişkisel veri tabanı yönetim sistemi yapısında aşağıdaki modüller
bulunmaktadır.
Remote: kullanıcıdan gelen JDBC isteklerini karşılar.
Planner: SQL ifadesi için işleme planı oluşturur ve karşılık gelen ilişkisel cebir ifadesini
oluşturur.
Parse: SQL ifadesindeki tablo, nitelik ve ifadeleri ayrıştırır.
Query: Algebra ile ifade edilen sorguları gerçekler.
Metadata: Tablolara ait katalog bilgilerini organize eder.
Record: Disk sayfalarına yazma/okumayı kayıt seviyesinde gerçekleştirir.
Transaction&Recovery: Eşzamanlılık için gerekli olan disk sayfa erişimi kısıtlamalarını
organize eder ve veri kurtarma için kayıt defteri (log) dosyalarına bilgi girer.
Buffer: En sık/son erişilen disk sayfalarını ana hafıza tampon bölgesinde tutmak için gerekli
işlemleri yapar.
Log: Kayıt defterine bilgi yazılmasını ve taranması işlemlerini düzenler.
File: Dosya blokları ile ana hafıza sayfaları arasında bilgi transferini organize eder.
2.4. İlgili Çalışmalar
Veri tabanı yönetim sistemlerinin yönetiminde tampon bölgesinin yönetimi ile ilgili
günümüze kadar bir çok çalışma gerçekleştirilmiştir (Chou vd., 1986; Sacco vd., 1986; Lily,
2001; Wang ve Bunt, 2000; Daula vd., 2012). Bazı çalışmaların içerikleri ile ilgili bilgi
aşağıda verilmiştir.
Chou ve arkadaşları yaptıkları çalışmada, tampon bölgesinin yönetimi için DBMIN adını
verdikleri yeni bir algoritma tasarlamışlardır. Tasarlanan bu yeni algoritma ilişkisel very
tabanı sorgulama için yeni bir model önermekte ve QLSM adı verilen yeni bir sorgu
modelinden oluşmaktadır. Çalışmada diğer algoritmalar ile önerilen yeni algoritmanın
karşılaştırılması yapılmıştır. Testler için farklı sorgu sınıfları oluşturulmuş ve bu sınıfların
donanımsal gereksinimleri sınıflandırılmış, sorgu sınıflarının donanımsal kullanım oranları
test edilmiştir. Tasarlanan algoritmanın çok kullanıcılı sistemlerde ve dağıtık simülasyon
modellerinde, kıyaslama yapılan diğer algoritmalara göre daha başırılı sonuçlar ürettiği tespit
edilmiştir.
Lily gerçekleştirdikleri veri tabanı yönetim sistemlerinde değişen tampon bellek bölgesi
ihtiyacına göre otomatik olarak ayrılan bölgenin değişmesinin performans açısından büyük
önem taşıdığı ifade edilmiştir (Lily, 2001). Uygulamalar için bölgedede tahsis edilecek olan
alanın tahmin edilmesinin performansı ciddi oranda artıracak bir kriter olduğu vurgulanmıştır.
Tezde gclock algoritması için markov zincir modelinde, tampon havuzunun hit oranının
tahmini için bir model oluşturulmuştur.
W. Wang tarafından yapılmış olan çalışmada veri tabanı yönetim sistemlerinin kontrol
ve yönetimi incelenirken, fiziksel bellek üzerindeki tampon bölgesi yönetimi ele alınmıştır
(Wang, 2001). Tampon bölgesi yönetiminde kullanılan temel algoritmalar ve daha karmaşık
yapıda algoritmalar ve çalışma prensipleri açıklanmış burada kullanılan algoritmaların veri
tabanı performansının artırılmasındaki önemine vurgu yapılmıştır. Bu algoritmalardan LRU
ve CLOCK algoritmalarının popüler olarak kullanıldığı ve ihtiyaç duyulan blok yapılarını
tampon bölgesinde tutma oranlarının başarılı olduğu belirtilmiştir.
Sayfa No: 50 Ü. ÇAVUŞOĞLU, A. ZENGİN
Ravazi tarafından yayınlanan makalede 1975-2000 yıllları arasında tampon yönetimi
konusunda gerçekleştirilen çalışmaları genel olarak değerlendirmektedir. Özellikle
donanımsal yapıların değişmesi ile ortaya çıkan problemler açıklanmış, son on yılda bellek ve
tampon yönetiminin bir darboğaza girdiği konusuna vurgu yapılmış, problemler ve muhtemel
çözüm yolları üzerinde açıklamalar gerçekleştirilmiştir.
W.Effelsberg ve T. Haerder tarafindan 1984 yılında yayinlananveri tabanı yönetiminde
tampon bölgesi yönetim prensipleri adlı makalede, tampon bölgesi yönetim temelleri detaylı
bir şekilde ele alinmiş, kullanilan algoritmalar açıklanmış ve LRU, FIFO, CLOCK,
DGCLOCK algoritmalarinin gerçekleştirilen simülasyonlar sonucu başarım oranları üzerinde
incelemeler gerçekleştirilmiştir (Effelsberg ve Haerder, 1984). Yapılan bu çalışmada testler
ile eşleşen LRU algoritmasının başarılı sonuçlar ürettiği görülmüştür.
Literatürde bellek yönetiminin gerçekleştirilmesi için geliştirilen algortitmalar ile ilgili bir
çok çalışma bulunmaktadır. LRU, LFU, LRFU, Gclock, LRU-K, EELRU, LRFU, ILRU ve
OLRU algoritmalarıyla ilgili çalışmalardan bazılarıdır (Schoening, 1998; Teng ve Gumaer,
1984; Willick vd., 1990; Lee vd., 1999; Haas vd., 1990; Nicola vd., 1992; O’Neil vd., 1993;
Smaragdakis vd., 1999; Lee vd., 1999; Sacco, 1987).
3. TAMPON YÖNETİM ALGORİTMALARI KARŞILAŞTIRMA TESTLERİ
Veri tabanı yönetim sistemleri üzerinde tampon bölgesinin yönetiminde kullanılan
algortimaların performans karşılaştırması için Simpledb ilişkisel veri tabanı üzerinde tampon
yönetim modülü kullanılarak algoritmalar gerçeklenmiştir. Tampon yönetim modülü üzerinde
tanımlanan algortimaların gerçeklenmesi için ayrık olay simülasyonu kullanılarak test ortamı
hazırlanmıştır. Ayrık olay simülasyonun üretmiş olduğu blokların işlem görmesi sağlanmıştır.
İstek üreticisinin oluşturmuş olduğu bloklara kullanılan algortimaya göre, tampon bölgesinde
alan tahsis edilmiş veya tampon üzerinde bulunan veriler tampon üzerinden alınmıştır.
Tasarımı yapılan sistem üzerinde kullanılan algortimaların başarım oranları tespit edilmiştir.
Sistemin ihtiyaç duyduğu blokların tampon bölgesi üzerinde bulunması üzerinden
değerlendirme yapılarak başarım oranları tespit edilmiştir. Testler sırasında disk üzerinden
yapılan okuma ve yazma işlemleri üzerinde değişik parametreler oluşturularak farklı durumlar
için başarım oranları karşılaştırılmıştır.
3.1. Simülasyon Parametreleri ve Test Aşaması
Simülasyon ortamının hazırlanması sırasında aşağıdaki kriterler belirlenerek, bu kriterler
ile işlemlerin gerçekleşmesi sağlanmıştır. Kriterlerin belirlenmesi esnasında gerçek bir
uygulama ortamında meydana gelecek olan olaylara benzer durumlar oluşturmak üzere seçim
yapılmıştır.
1. Simülasyon sayısı: Gerçekleştirilecek olan simülasyonun tekrarlanma sayısı. Simülasyon
belirtilen adet kadar tekrarlanarak, her algoritmanın gerçekleşen simülasyon sırasında
istenilen blok yapısının tampon bölgesinde bulunup bulunmadığı (hit/miss) sayılarak oransal
başarım değeri elde edilecektir.
2. Tampon Büyüklüğü: Gerçekleştirilecek olan simülasyon sırasında kullanılacak olan
tampon büyüklüğü
3. Diskteki Toplam Blok Sayısı: Gerçekleştirilecek olan simülasyon sırasında kullanılacak
olan diskte bulunacak olan toplam blok sayısı
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 51
4. Odaklanılan Veri Grubunun Yüzdesi (ovgy): Okuma ve yazma işlemleri sırasında
kullanılacak olan veri grubundan belli bir yüzdesine odaklanma için veri grubu yüzdesi
belirtilerek belli bir alan kapsamında işlemlerin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.
5. Odaklanılan Veri Grubundan Okuma İhtimali (ovgoi): Odaklanılan yüzdelik veri
grubu içerisinden işlemler sırasında okuma ihtimali yüzdesi. Bu parameter üzerinde yapılacak
olan değişimler ile tampon bölgesinde tutulacak olan verininin tamponda bulunma ihtimalinin
artırılması amaçlanmıştır.
6. Okunan Verinin Değiştirilme İhtimali (ovdi): Okunan verinin değiştirilme ihtimali
paramatresi tampon bölgesinde bulunan ve üzerinde okuma işlemi gerçekleşmiş olan bloklar
üzerinde değişim oranı belirlenerek uygulanacak olan simülasyon için farklı bir durum
oluşturulmuştur.
Test aşamasında belirlenen simülasyon parametreleri üzerinde farklı değerler ile sistem
test edilerek sonuçlar elde edilmiştir. Her bir parametre değişimi sonucu farklı algortimaların
kullanım değerleri tespit edilmiştir. Tampon bölgesi yönetimi sayfa değişim algoritması
olarak, Basic, FIFO, LRU, Clock, LRM olmak üzere 5 adet algoritma Simpledb ilişkisel
veritabanı üzerinde gerçeklenmiştir.
Çizelge 1. Test konfigürasyonu 1
Konfigürasyonlar
& Parametreler
Tampon
büyüklüğü
Simülasyon
adeti
Blok
sayısı
Konf 1,2,3,4 20 100 1000
Konf 5,6,7,8 50 100 1000
Konf 9,10,11,12 20 500 1000
Konf 13,14,15,16 50 500 1000
Konf 17,18,19,20 50 500 3000
Çizelge 1’de gerçekleştirilmiş olan testlerde kullanılan konfigürasyon yapılarına ait
tampon büyüklüğü, simülasyon adeti ve blok sayıları görülmektedir.
Çizelge 2. Test konfigürasyou 2
Konfigürasyonlar & Parametreler Ovgy Ovgoi Ovdi
Konf 1,5,9,13,17 0,02 0,8 0,8
Konf 2,6,10,14,18 0,04 0,8 0,8
Konf 3,7,11,15,19 0,02 0,6 0,8
Konf 4,8,12,16,20 0,02 0,8 0,6
Çizelge 2’de gerçekleştirilmiş olan testlerde kullanılan konfigürasyon yapılarına ait
odaklanılan veri grubu yüzdesi , odaklanılan veri grubundan okuma ihtimali ve okunan
verinin değiştirilme ihtimali değerleri görülmektedir.
4.TEST SONUÇLARI, KARŞILAŞTIRMA VE DEĞERLENDİRME
Şekil 4’de simpledb ilişkisel veri tabanı ve eclips java platformu kullanılarak geliştirilen
simülasyon ortamında gerçekleştirilen bir test durumuna ait ekran çıktısı görülmektedir. Ekran
çıktısı incelendiğinde sonuç ekranında simülasyonun çalışması için gerekli olan parametrik
değerler görülmektedir. Tampon boyutu,disk blok sayısı, çizelge 2 de girilmiş olan olasılıksal
değerler ve simülasyon adeti girişi gerçekleştirilmektedir. Sonuç olarak ise girilen simülasyon
adetine bağlı olarak hangi algoritmanın kaç adet simülasyon değerinde istenilen veriyi tampon
Sayfa No: 52 Ü. ÇAVUŞOĞLU, A. ZENGİN
bölgesinde bulundurabildiği değeri sonuç olarak üretilmektedir. Test işlemleri sırasında 20
adet farklı konfigürasyon için işlemler gerçekleştirilmiş ve değerler kaydedilmiştir.
Şekil 4. Test ekran çıktısı örneği
4.1. Test Sonuçları
Şekil 5. Buffer boyutu: 20, simülasyon sayısı:100, blok adeti : 1000
Şekil 5’te tampon büyüklüğü 20, blok adeti 1000, çizelge 2 de belirtilen konfigürasyon 1,
2, 3, 4’e ait olasılıksal değer ile simülasyon 100 adet tekrarlandığında algoritmaların
başarımını gösteren grafik elde edilmiştir.
0
10
20
30
40
50
60
BASIC FIFO LRU CLOCK LRM
Alg
. B
aşar
ım O
ran
ı
conf1
conf2
conf3
conf4
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 53
Şekil 6. Buffer boyutu: 50, simülasyon sayısı: 100, blok adet : 1000
Şekil 6’da tampon büyüklüğü 50, blok adeti 1000, çizelge 2de belirtilen konfigürasyon 5,
6, 7, 8’e ait olasılıksal değer ile simülasyon 100 adet tekrarlandığında algoritmaların
başarımını gösteren grafik elde edilmiştir.
Şekil 7. Buffer boyutu: 20, simülasyon sayısı: 500, blok adeti: 1000
Şekil 7’de tampon büyüklüğü 20, blok adeti 1000, çizelge 2de belirtilen konfigürasyon 9,
10, 11, 12’ ye ait olasılıksal değer ile simülasyon 500 adet tekrarlandığında algoritmaların
başarımını gösteren grafik elde edilmiştir.
0
10
20
30
40
50
60
70
BASIC FIFO LRU CLOCK LRM
Alg
. B
aşar
ım O
ran
ıconf5
conf6
conf7
conf8
0
50
100
150
200
250
300
350
BASIC FIFO LRU CLOCK LRM
Alg
.Baş
arım
Ora
nı
conf9
conf10
conf11
conf12
Sayfa No: 54 Ü. ÇAVUŞOĞLU, A. ZENGİN
Şekil 8. Buffer boyutu: 50, simülasyon sayısı: 500, blok adeti : 1000
Şekil 8’de tampon büyüklüğü 50, blok adeti 1000, Çizelge 2’de belirtilen konfigürasyon
13, 14, 15, 16’ ya ait olasılıksal değer ile simülasyon 500 adet tekrarlandığında algoritmaların
başarımını gösteren grafik elde edilmiştir.
Şekil 9. Buffer boyutu: 50, simülasyon sayısı: 500, blok adeti: 3000
Şekil 9’da tampon büyüklüğü 50, blok adeti 3000, çizelge 2 de belirtilen konfigürasyon
17, 18, 19, 20’ ye ait olasılıksal değer ile simülasyon 500 adet tekrarlandığında algoritmaların
başarımını gösteren grafik elde edilmiştir.
Simülasyon testlerinde, farklı parametrelerin değişimi sağlanarak, bu parametrelerin
simülasyon üzerindeki başarımları, faklı algoritmalar üzerindeki etkileri tespit edilmiştir.
Kullanılan algoritmalar ve değişik parametrelerin simüle edilmesi sonucu Şekil 5, 6, 7, 8, 9 da
görülen sonuçlar elde edilmiştir. Simülasyon sonuçlarında simülasyon tekrar sayısı temel
alınarak tekrar edilen değerin kaç adedinde algoritmanın başarım sağladığı tespit edilmiştir.
Örneğin şekil 8 de b durumu için LRU algoritmasının başarım değeri tekrarlanan 500 adet
simülasyonda 340 olarak tespit edilmiştir. Gerçekleştirilen simülasyonlarda belli parametreler
sabit tutularak diğerleri değiştirilmek suretiyle testler gerçekleştirilmiştir. Simülasyon için
kullanılan tüm parametreler gerçek bir işlem sırasında oluşabilecek olan durumların
0
50
100
150
200
250
300
350
400
450
BASIC FIFO LRU CLOCK LRM
Alg
.Baş
arım
Ora
nı
conf13
conf14
conf15
conf16
0
50
100
150
200
250
300
BASIC FIFO LRU CLOCK LRM
Alg
. B
aşar
ım O
ran
ı
conf17
conf18
conf19
conf20
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 55
gerçekleştirilmesi için tasarlanmıştır. Parametrelerin değişimi gerçek ortamda kullanılan
donanımsal ve yazılımsal kaynaklara göre değişiklik göstermektedir.
Parametreler bakımından sonuçlar değerlendirildiğinde, tampon sayısı artırıldığında
sonuçların ciddi şekilde arttığı tespit edilmiştir. Tampon bölgesinin büyültülmesi olumlu
etkiler getirmekle beraber belli bir oranda tutulması önemlidir. Simülasyon sayısının
artırımında ise oransal olarak değerlendirildiğinde başarım oranının düştüğü, blok sayısı
artırılması durumunda ise gerçekleştirilen simülasyonda algoritmaların başarım oranlarının
azaldığı tespit edilmiştir. Odaklanılan veri grubu yüzdesi azaltıldığında algoritmaların başarım
oranı artmış, odaklanılan bölgenin artırılması sonucu seviyesinin düştüğü tespit edilmiştir.
Odaklanılan veri grubundan okuma ihtimali azaltıldığında algoritmaların başarım oranınının
azaldığı görülmüştür. Okunan verinin değiştirilme ihtimali açısından değerlendirildiğinde,
değiştirilme ihtimali azaltığında başarım oranının %10 civarında düştüğü tespit edilmiştir.
Simülasyon sırasında kullanılan algoritmalar açısından değerlendirildiğinde; Basic
algortimasının testlerin tamamında en düşük başarım oranına sahip olduğu tespit edilmiştir.
FIFO algoritmasının Basic algoritmasından oldukça başarılı sonuçlar elde ettiği, LRM
algoritmasının ise farklı test simülasyon durumlarında dalgalı bir şekilde bazı durumlarda
diğer algoritmalardan daha iyi bazılarında ise biraz daha kötü sonuçlar ürettiği tespit
edilmiştir. LRU ve Clock algoritmaları ise tüm testlerde en istikrarlı yapıya sahip sonuçları
üretmişlerdir. Test sonuçlarına bütün olarak bakıldığında LRU algoritması diğer
algoritmalardan daha başarılı değerler üreterek temel algoritmalar içerisinde en başarılı
algoritmik yapı olarak tespit edilmiştir.
5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Bu çalışmada veri tabanı yönetim sistemlerinin performansı üzerinde büyük etkiye sahip
olan bellek yönetiminde tampon bölgesi sayfa değişim algoritmaları ele alınmıştır. Veri tabanı
üzerinde işlemler gerçekleştirilirken işletim sistemi tarafından veri tabanı yönetim sisteminin
kontrolüne verilmiş olan bellek üzerinde bulunan tampon bölgesinde gerçekleşen sayfa
değişim algoritmaları kullanılmaktadır. Bu algoritmaların kullanılmasıyla, sistem üzerinde
gerçekleşecek olan işlemlere ait ihtiyaç duyulan veriler için tekrar disk erişimi veya sanal
belleğe olan ihtiyacı azaltacak veya tamamen ortadan kaldıracaktır. Bu şekilde gerçekleşen
uygulamalar sistemin hız ve performansını çok büyük ölçüde artıracaktır.
İşlemci üzerinde işlenecek olan verilerin tampon bölgesinde hazır bir şekilde tutulması
için çeşitli algoritmalar kullanılarak bu verilerin seçim işlemi gerçekleştirilir. Kullanılan
algoritmanın çalışma mantığına göre tampon bölgesindeki veriler yerinde bırakılıp veya
bulundukları bölgeden çıkarılarak diske gönderilir veya diskten bazı veriler getirilerek tampon
bölgesine yerleştirilirler. İşte bu noktada kullanılan algoritma ihtiyaç duyulacak olan veriyi ne
kadar çok tampon bölgesinde tutabilirse başarımı o oranda artacaktır. Algoritmaların amacı
işlem görecek olan veriyi tahmin edip, öngörüde bulunarak tampon bölgesini kullanılacak
olan veriler ile efektif bir şekilde yönetmektir.
Makalede tampon bölgesinde sayfa değişimlerini gerçekleştirecek olan temel yapıda
algoritmalardan 5 adeti incelenerek, bu algoritmalar simpledb ilişkisel veri tabanı üzerinde
hazırlanan senaryoda test edilmiştir. Bu çalışmada temel algoritmalar üzerinde yapılan testler
farklı parametreler kullanılarak gerçekleştirilmiş, gerçek test ortamının üretimi için farklı
parametreler kullanılmıştır. Test sonuçları değerlendirildiğinde, Basic algoritması en düşük
başarım oranına, ardından FIFO algoritmasının Basic algoritmasından daha iyi sonuçlara
sahip olduğu tespit edilmiştir. LRM algoritmasının sonuçları parametric değerlere göre
değişkenlik göstermiş fakat FIFO algoritmasından daha iyi sonuçlar elde ettiği görülmüştür. 5
temel algoritma içinde LRU ve Clock algoritmaları en iyi test değerlerine sahip
Sayfa No: 56 Ü. ÇAVUŞOĞLU, A. ZENGİN
algoritmalardır. LRU ve Clock algoritmaları gerçekleştirilen tüm test durumlarında istikrarlı
sonuçlar üretmişlerdir. Tüm test sonuçları değerlendirildiğinde LRU algoritmasının diğer
algoritmalardan daha başarılı sonuçlar ürettiği tespit edilmiştir.
KAYNAKLAR
Chou H. T., Witt D. J. (1986): “An Evaluation of Buffer Management Strategies for
Relational Database System”, Algorithmica1, sf. 311-336........
Daula S., Murthy K .E S., Amjad K. G. (2012): “A Throughout Analysis on Page
Replacement Algorithms in Cache Memory Management”, International Journal of
Engineering Research and Applications, Cilt 2, No. 2, sf. 126-130.
DBMS Bellek Dizaynı (2011),http://en.wikibooks.org/wiki/Design_of _Main_Memory
Database System/Overview of DBMS, Erişim tarihi: 24.05.2013.
Effelsberg W., Haerder T. (1984) :“Principles of Database Buffer Management”, ACM
Transactions on Database Systems, Cilt 9, No. 4, sf. 560-595.
Haas L. M., Chang W., Lohman G. M., McPherson J., Wilms P. F., Lapis G. B., Lindsay G.,
Pirahesh H., Carey M. J., Shekita E. J. (1990):”Starburst Mid-Flight: As the Dust Clears”,
IEEE Transactions on Knowledge and Data Engineering, Cilt 2, No. 1, sf. 143–160.
JDBC (2008): http://www.oracle.com/technetwork/java/javase/jdbc/index.html, Erişim
tarihi:10.05.2013.
Jung H., Han H., Kim S. G., Yeom H. Y. (2009): “A Practical Evaluation of Large-Memory
Data Processing on a Reliable Remote Memory System”, In Proceedings of the 2009
ACM symposium on Applied Computing, sf. 343-344.
Lily Y. X. (2001): “Analytical Modeling for Buffer Hit Rate Prediction”, Queen’s University,
Y. Lisans Tezi , Kanada.
Lee D., Choi J., Kim J. H., Noh S. H., Min S. L., Cho Y., Kim C. S. (1999): “On the
Existence of a Spectrum of Policies that Subsumes the Least Recently Used (LRU) and
Least Frequently Used (LFU) Policies”, International Conference on Measurements and
Modeling of Computer Systems, sf. 134–143, Atlanta, Amerika.
Nicola V. F., Dan A., Dias D. M. (1992): “Analysis of the Generalized Clock Buffer
Replacement Scheme for Database Transaction Processing”, International Conference on
Measurement and Modeling of Computer Systems, sf. 35–46.
O’Neil E. J., O’Neil P. E., Weikum G. (1993): “The LRU-K Page Replacement Algorithm for
Database Disk Buffering”, International Conference on Management of Data, sf. 297–
306.
Peter J. D. (1970): “ Virtual Memory”, Computing Surveys, Cilt 2, No. 3, sf. 120-135.
Sacco G. M., Schkolnick M. (1982): “A Mechanism for Managing the Buffer Pool in a
Relational Database System Using the Hot Set Model”, In Proceedings of the 8th
International Conference on Very Large DataBases, sf. 257–262, Mexico City, Meksika.
Sacco G. M., Mario S. (1986): “Buffer management in relational database systems”, ACM
Transactions on Database Systems, sf. 473-498.
Sacco G. M. (1987): “Index Access with a Finite Buffer”, In Proceedings of the 13th
International Conference on Very Large Data Bases, sf. 301–309, Brighton, İngiltere.
Sciore E. (2007): “Database Management: A Systems Approach Using Java”, John Wiley and
Sons, Boston College, sf. 357 ve sf. 372.
Sciore E., Simple D. B. (2007): “A Simple Java-Based Multiuser System for Teaching
Database Internals”, ACM SIGCSE Bulletin, Cilt 39, No 1, sf. 561–565.
Schoening H. (1998): “The ADABAS Buffer Pool Manager”, In Proceedings of the 24th
International Conferenceon Very Large Databases, sf. 675–679, New York, Amerika.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 57
Simpledb (2007), http://www.cs.bc.edu/~sciore/simpledb/intro.html , Erişim tarihi:
15.05.2013.
Smaragdakis Y., Kaplan S., Wilson P. (1999): “Simple and Effective Adaptive Page
Replace”, International Conference on Measurements and Modeling of Computer
Systems, sf. 122–133, Atlanta, Amerika.
Stefan M., Peter B. (2002):“Optimizing Main-Memory Join on Modern Hardware”, IEEE
transactions on knowledge and data engineering, Cilt 14, No. 4, sf. 210-220.
Teng J. Z., Gumaer R. A. (1984): “Managing IBM database 2 Buffers to Maximize
Performance”, IBM Systems Journal, Cilt 23, No. 2, sf. 211–218.
Wang W., Bunt R. (2000): “Simulating DB2 Buffer Pool Management”, In Proceedings of
CASCON 2000, Departmant of computer Sience University of Saskatchewan.
Wang W. (2001): “Storage Management in RDBMS”, Department of Computer Science
University of Saskatchewan.
Willick D. L., Eager D. L., Bunt R. B. (1990): “Disk Cache Replacement Policies for
Network Fileservers, In Proceedings of the 10th International Conference on Distributed
Computing Systems, sf. 212–219, Paris, Fransa.
DEÜ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ DERGİSİ
Cilt: 16 No: 1 Sayı: 46 sh. 59-67 Ocak 2014
YERALTI KÖMÜR İŞLETMELERİNDE GAZ İZLEME VE
ERKEN UYARI SİSTEM TEKNOLOJİSİNİN İŞ KAZALARININ
ÖNLENMESİNDEKİ ÖNEMİ
(IMPORTANCE OF GAS MONITORING AND EARLY-WARNING
SYSTEM TECHNOLOGY IN PREVENTING OCCUPATIONAL
ACCIDENTS OF UNDERGROUND COAL MINES)
Tahir MALLI1, Mete KUN
2, Halil KÖSE
3,
ÖZET/ABSTRACT
Gelişmiş ülkelerin ortak ihtiyacı olan enerji, günümüzde nükleer enerji santrallerinden, termik santrallerden,
yenilenebilir enerji, vb. kaynaklardan üretilse de, fosil bazlı enerji kaynaklarının enerji üretimindeki yeri
yadsınamaz. Dünyada ve ülkemizde gelişmeye paralel olarak artan enerji hammaddesi ihtiyacı, enerji politikaları
doğrultusunda diğer kaynakların yanında kömüre olan talebi de arttırmaktadır. Bu nedenle, kömür işletmelerinin
en yüksek verim ve kapasitede, emniyetli ve uygun çalışma koşullarında üretim yapması ön plana çıkmaktadır.
Yüksek riskler içeren madencilik faaliyetleri, ağır çalışma koşullarının yanı sıra, yeraltı madencilik çalışmaları
sırasında doğayla mücadeleyi de gerektirmektedir. Bu süreç, özellikle yeraltı kömür madenciliği
düşünüldüğünde, iş kazalarını da beraberinde getirebilmektedir. Mevcut taleplerin karşılanması, olası iş
kazalarının önüne geçilmesi, sistemli bir çalışma yapısı oluşturulması için hazırlanan kanun, tüzük ve
yönetmeliklerde belirtilen emniyet tedbirleri işletmelerde kesinlikle dikkate alınmalı ve uygulanmalıdır. Bu
amaçla çalışmada; özellikle yeraltı kömür işletmelerinde insan faktöründen kaynaklanabilecek tehditlerin
ortadan kaldırılmasına yönelik olarak, merkezi gaz izleme ve erken uyarı sistemi örnek bir işletme verileri
üzerinde değerlendirilmiş ve elde edilen sonuçlar yorumlanmıştır.
The place of fossil fuels in energy generation is significant for developed countries however; nuclear power
plants, thermal power plants and renewable energy sources are widely used at present. Energy raw materials
requirement in the world, as well as in Turkey with respect to rapid growth reveals the increasing demand of
coal in addition to other resources in accordance with energy policies. Hence, the importance of operating coal
mines with safe and suitable working conditions, in highest capacity and efficiency comes into prominence.The
mining operations with high risks include nature control as well as heavy working conditions. This process
brings forward the risk of occupational accidents regarding underground coal mining operations. The safety
precautions stated in law, rules and regulations should be strictly taken into account and applied to prevent
possible occupational accidents, to form a systematic working structure and to meet current demands. For that
purpose, the data of a central gas monitoring and early-warning system belonging to a reference mining
company is evaluated and discussed in this study to prevent human factor based risks in underground coal
mines.
ANAHTAR KELİMELER/KEYWORDS
Yeraltı kömür madenciliği, Gaz izleme teknolojisi, İş sağlığı ve iş güvenliği
Underground coal mining, Gas monitoring technology, Occupational health and safety
1 Dokuz Eylül Ün., Müh.Fak., Maden Müh. Böl., Tınaztepe, Buca, İZMİR, e-posta: [email protected]
2 Dokuz Eylül Ün., Müh.Fak., Maden Müh. Böl., Tınaztepe, Buca, İZMİR, e-posta: [email protected]
3 Dokuz Eylül Ün., Müh.Fak., Maden Müh. Böl., Tınaztepe, Buca, İZMİR, e-posta: [email protected]
Sayfa No: 60 T. MALLI, M. KUN, H. KÖSE
1. GİRİŞ
Ülkemiz elektrik ihtiyacı arttıkça, enerji politikaları doğrultusunda diğer enerji kaynakları
yanı sıra, kömür ihtiyacı da artmaktadır. Artan talep doğrultusunda, özellikle yeraltı kömür
madenlerinin yüksek verim ve kapasite ile, emniyetli ve uygun çalışma koşullarında
işletilmesi ön plana çıkmaktadır.
Doğası gereği oldukça yüksek riskler içeren ağır iş kollarından madencilik, dünyada
yaklaşık 30 milyon insanın çalıştığı dev bir sektördür ve yaklaşık 10 milyon kişinin de kömür
ocaklarında çalıştığı düşünülmektedir. Madencilik çalışmaları, ağır koşullarda çalışmanın yanı
sıra özellikle yeraltında gerçekleştirilen ve derinleşen maden ocaklarında doğa ile mücadele
edilmesi gerekliliği olan faaliyetlerdir (İphar, 2010). Bu dinamik faaliyetler, artan üretim
kapasiteleri ve gelişen kompleks yapıları nedeni ile, iş kazası riskini de beraberinde
arttırmaktadır.
Madencilik faaliyetleri kaza ve ölüm risklerinin en yüksek olduğu faaliyet alanlarından
biridir. Dünyada çalışanların sadece % 1’i madenlerde iken meydana gelen ciddi kazaların
%8’i madencilik sektöründe olmaktadır (Tanır, 2009). Ülkemiz iş kazası sayısı bakımından
Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıradadır. Bu iş kazası ve hastalıkların sosyal güvenlik
sistemine maliyeti 4 milyar TL’dir (Yılmaz, 2013).
2004-2011 yılları arasında Türkiye’de tüm iş kollarında kaza olabilirlik oranı ortalaması
yüz binde 348 iken, madencilik sektöründe kaza olabilirlik oranı ortalaması yüz binde
7086’dır. Bu durumda, madencilik sektöründe iş kazası olabilirlik oranı tüm sektörlere göre
yaklaşık 20 kat daha fazladır. Başka bir ifadeyle Türkiye’de tüm iş kollarında ölümlü kaza
olabilirlik oranı ortalaması yüz binde 5,7 iken, madencilik sektöründe kaza olabilirlik oranı
ortalaması yüz binde 84,55’dir. Bu durumda, madencilik sektöründe ölümlü iş kazası
olabilirlik oranının tüm sektörlere göre 14,8 kat daha fazla olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.
2011 yılında iş kollarına göre en fazla iş kazasının 9217 ve % 13,3 ile kömür üretim
faaliyetlerinde yaşandığı görülmüştür. Meydana gelen iş kazalarının sayısı ile sektörde
istihdam edilenlerin sayısının bir arada değerlendirildiği standardize iş kazası oranına göre de
en sık kaza, kömür üretiminde meydana gelmiştir (Yılmaz, 2013).
Madencilik aktiviteleri, malzeme, donanım, insan kaynakları ve oldukça tehlikeli bir
çevreden ibarettir. Kazalar, işçiler ve yakınları için acı ve maliyeti yüksek olaylar olmakla
birlikte, işletmeler için de sıkıntılı olaylardır (Sari vd., 2009). Sanayi ve madencilik alanındaki
bütün teknolojik gelişmelere rağmen iş kazaları önlenememektedir. İş kazalarının
değerlendirilmesinde kazalara neden olan sebepler olabildiğince net olarak ortaya
konulmalıdır (Sari vd., 2004). İş kazaları için önlem alınabilmesi, nedenlerin bilinmesine
bağlıdır. İş kazalarının incelenmesi hem işyerinde benzer türden yeni kazaların önlenmesi,
hem de hatalı ve kusurlu noktaların ortaya çıkarılması açısından önemli olmaktadır. İş
kazalarını sıfıra indirmek mümkün değildir. Ancak iş kazalarını önlemek için kazaların
öncelikle istatistiksel olarak değerlendirilmesi, kaza nedenlerinin belirlenmesi ve bu nedenleri
giderecek önlemlerin alınması gerekmektedir. İş kazalarının neden olduğu ekonomik sorunlar
sadece iş göremezlik ödenekleri ya da tedavi masrafları olarak değil; aynı zamanda üretim
kaybı, üretim programının aksaması, makine vb. üretim ekipmanlarının tahribi açısından da
büyük önem taşır. Ancak bütün bunların arasında yerine konulamayacak tek şey insan
hayatıdır (Güyagüler vd., 1993; Atılgan, 2007).
Meydana gelen kazaların gerçekleştirildikleri maden işletmeleri değerlendirildiğinde,
kömür madenlerinde ölümlü iş kazalarının yüksek olduğu ve bu nedenle kömür ocaklarında
risklerin azaltılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde gerçekleşen son üç yıldaki
ölümlü maden kazaları değerlendirildiğinde; kazaların ortalama % 19’unun grizu patlaması
sonucu meydana geldiği bilinmektedir. 2012 yılı verilerine göre ocak havalandırması ile ilgili
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 61
iş kazalarının % 3’ü grizu patlaması, % 8’i CO zehirlenmesi ve % 5’i de ocak içi yangınlardan
kaynaklanmaktadır. 2013 yılı TÜİK verilerine göre de, ocak havalandırmasından kaynaklanan
kazaların genel dağılımı incelendiğinde, % 9 grizu patlaması ve % 4 gaz zehirlenmesi olmak
üzere toplamı %13 dür. Bu değer ocak havasının ve havalandırma sisteminin geliştirilip,
teknolojilerinin arttırılması gerektiğini göstermektedir.
2. KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE GAZ İZLEME VE ERKEN UYARI SİSTEMİ
Ülkemizde, enerji ihtiyacına paralel olarak artan kömür rezervi arama faaliyetleri
sonucunda toplamda 13,2 milyar tonluk rezervin varlığı ortaya çıkartılmıştır. Bu denli büyük
rezevler kaynakların verimli değerlendirilmesi gerçeğini ve kömür madenciliğinin önemini
arttırmaktadır. Kömür cevheri üretiminde yeraltı madencilik faaliyetlerinin rolü oldukça
büyüktür. Bu nedenle, madenlerde artan kapasite ve yoğun iş kompleksliğine karşı, organize,
teknoloji destekli ve iş güvenliğine uygun çalışmalar yapma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Yeraltı madenciliğinde derinlere inildikçe daha önceden bilinmesi mümkün olmayan
tehlikeler ortaya çıkarak madencilik çalışmalarını zorlaştırmaktadır. Bu bilinmezliklerin
arasında en önemlisi, ani ya da yavaş yavaş degaje olarak ocak havasında biriken gazlardır.
Yeraltında kömür ya da cevher kazanıldıkça ocak havasına belli oranda gaz salınmaktadır.
Ocak havasındaki gazların konsantrasyonları, kömür ocaklarında meydana gelen kazaların
belirleyici faktörleridir. Madenlerde kaza sonucu en fazla ölüm, grizu patlamaları nedeniyle
yaşanmaktadır. Özellikle kömür madenciliğinde metan gazı bulunan ocaklarda grizu
patlamalarını ortadan kaldırmak için birtakım önlemlerin alınması ve gerekli kurallara
uyulması zorunlu olmaktadır. Bu nedenle hazırlanan yönetmelik ya da tüzüklerde belirtilen
emniyet tedbirleri kesinlikle dikkate alınmalı ve uygulanmalıdır. Aksi takdirde iş kazalarının
meydana gelmesi kaçınılmazdır.
Kömürün doğal oluşum sürecinin sonunda karbondioksit, metan, su buharı ve bazı gazlar
oluşmaktadır. Metan gazının oluşumunda ise bakteriyeller ve basiller gibi mikro organizmalar
ile beraber ısı ve basınç gibi faktörler temel etkenler olmaktadır.
Linyit gibi kömürleşme derecesi düşük kömürlerin daha az gazlı olmasının nedeni de
budur. Kömürleşme olayının ilk aşamalarında kömür katmanları üzerinde çok ince ve
geçirimli bir örtü tabakası bulunmaktadır. Dolayısıyla bu aşamada meydana gelen gazların
büyük kısmı ortamı terk etmiştir. Yüksek dereceli kömürler daha derinlerde bulunduğundan
ve üzerleri daha kompakt kayaçlarla çevrili olduğundan, meydana gelen gazların büyük kısmı
kömürün bünyesinde tutulmaktadır. Metan gazının kömür tarafından basınç altında tutulması;
kömür içerisindeki kırık, çatlak ve ultra mikroskobik gözeneklere ait yüzeyler tarafından
adsorpsiyonu ile ve serbest haldeki gazın kırık, çatlak ve kılcal boşluklara sıkışmasıyla yeraltı
kömür ocaklarında mümkün olmaktadır. Kömür tabakalarının ve çevre kayaçların içerisinde
biriken metan gazı, belirli bir basınçta saklı bulunmakta madencilik faaliyetleri sonucunda
oluşan kırık ve çatlaklar dolayısıyla basınç dengesi bozulduğunda ortaya çıkabilmektedir.
Metan yoğunluğu 0,716 kg/m3 olan renksiz ve kokusuz ve havaya göre 1,6 kat daha
hızlı yayılan bir gazdır. Havadan hafif olması nedeniyle çalışılan ayağın ve hava yollarının üst
kısımlarında birikerek yukarıya doğru hareket etme eğilimindedir. Metan gazı ayrıca hazırlık
süresinde açılan baş yukarılarda, kör bacalarda, ayak arkalarında, jeolojik olarak kalınlığı
sabit olmayan alanlardaki tavan boşluklarında, panoyla tavan yolunun kesişim noktasında
oluşan boşluklarda ve baraj arkalarında görülmektedir.
Metan veya yaygın olarak kullanılan adıyla grizu (metan-hava karışımı) ocak havasında
bulunan en tehlikeli gazlardandır. Metan ile bulunabilen diğer gazlar şunlardır; karbondioksit,
azot, hidrojen ve ağır hidrokarbonlar, hidrojen sülfür, kükürt dioksit ve karbon monoksittir.
Metan zehirli bir gaz değildir, oksijen azlığı nedeniyle boğucudur. Metanın asıl tehlikesi
Sayfa No: 62 T. MALLI, M. KUN, H. KÖSE
yanıcı ve patlayıcı bir gaz olmasıdır. % 4,5-14,5 arasında patlar (en şiddetli patlama % 9,5
CH4 ) ve % 14,5’dan sonra boğucu olur. (O2 azalmasından dolayı). Hava ile % 9,5 oranında
karışım oluşması durumunda metan (CH4), 650oC'de 10 saniyede, 1200oC’de 0,01-0,12
saniyede patlar. Metan gazı bulunan ocaklarda ancak özel belgesi bulunan alev sızdırmaz
(exproof) özellikte cihaz ve armatürler kullanılır. Genel havasında metan oranı % 1,5’u geçen
yerlerdeki iletkenlerin ve elektrikli aygıtların gerilimi derhal kesilir.
Şekil 1. Hava dönüş galerisi üzerindeki gaz izleme istasyonu
Günümüzde yukarıda sayılan riskli durumların önün geçilebilmesi için özellikle yeraltı
kömür işletmelerinde ocak yangını, grizu patlaması vb. tehditlerin ortadan kaldırılmasına
yönelik olarak, işletmelerde merkezi gaz izleme, kontrol ve erken uyarı sistemleri kurulmuş
ve kurulmaktadır (Şekil 1). Bununla birlikte, yeraltı madenciliğinde uzaktan izleme ve kontrol
sistemlerinin kullammı, elektronikteki gelişmelere bağlı olarak oldukça yaygınlaşmıştır. Bu
sistemlerin kullanımı çoğugelişmiş ülkelerde yasal bir zorunluluk haline gelmiştir. Ülkemizde
de özellikle Zonguldak bölgesinde bu sistemlerin kullanılması emniyet açısından bir
zorunluluktur (Kocal ve Özçelik, 2002).
Ayrıca, ülkemizde İş Kanunu ve ilgili “Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık
Güvenlik Şartları Yönetmeliği’nde, üretim ünitelerinden dönüş havası içinde ve üretim
yerlerindeki gazların birikebileceği yerlerde, metan gazı seviyesi sürekli olarak izlenecektir”
denilmektedir. Ayrıca 30 Haziran 2012 tarihinde çıkarılmış olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu “Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık Güvenlik Şartları
Yönetmeliği’ nde de çalıma şartları hangi önlemin alınacağı biraz daha detaylandırılmıştır.
Tehlikeli gaz oranının çalışma ortamında sık sık degiştiği hallerde, metan oranına göre ayarlı
ses ve ısık uyarısı yapan gaz dedektörünün bulundurulması veya bir merkezden sürekli olarak
izlenebilecek otomatik kontrol sistemi kurulacaktır” ibaresi bulunmaktadır. Buradan
hareketle, maden ocaklarında % 1 oranında metan bulunması durumunda patlatma yapılmaz
ve çalışmalar durdurulur. % 1,5 metan varsa, elektrik enerjisi kesilir ve % 2 metan bulunması
durumunda ise madendeki personel boşaltılır. Yapılan ölçümlerde eser miktarda bile olsa
metan tespit edilen ocaklar Grizulu ocak olarak kabul edilir. Grizulu ocakların bütün
kısımlarında, her gün, her vardiyada, teknik nezaretçi veya bu konuda yetiştirilmiş yetkili
kimseler tarafından metan ölçümleri yapılır. Metan ölçüm sonuçları, noterce tasdikli emniyet
rapor defterine, ölçümü yapan vardiya mühendisi tarafından yazılır ve imzalanır.
Çizelge 1’de görüldüğü gibi grizu patlaması riskini kaynağında önleyecek en önemli
tedbir metan gazı drenajıdır. Drenaj yeterli şekilde yapılamadığı zaman ise havalandırma ile
metan oranını, patlama konsantrasyonunun altında tutulmasını sağlamak en önemli çözümdür.
Havalandırmanın da sekteye uğraması ve patlama konsantrasyonuna ulaşılması durumunda
gazı ateşleyecek, ateşleme kaynaklarının kontrol altına alınması gerekmektedir.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 63
Çizelge 1. Metan patlama riski önleme ve kontrol faaliyet çizelgesi
Tehlike/Risk
(% Önleme Düzeyi) Metan Gazı Patlaması Kontrol Faaliyeti
Tehlike derecesinin azaltılması
(% 10-90)
Sondajla Metan drenajı Kısmen % 30 kadar
Tehlikeyi sınırlandıran
önlemler (% 40)
Havalandırma ile metan oranının
patlama konsantrasyonu altında
tutulması
Merkezi gaz izleme
Metan ve Hava hızı ölçümü
Riskin oluşumun önleyen
önlemler (% 30)
Muhtemel ateşleme
kaynaklarının kontrol altına
alınması (Exproof, ATEX)
ATEX standartizasyonu,
kalibrasyon. Gerilim
kesicilerin kontrolü
Riskin yayılmasını önleyen
önlemler (% 20)
Toz ve su barajları
Barajların kontrolü
Riskin etkisini azaltan
önlemler (% 10)
Sığınma yerleri, CO maskeleri,
ferdi kurtarıcılar
Kişisel kontrol
Olası risklerin, tehlikeli durumlara sebebiyet vermemesi için insan faktörü, eğitim durumu
ve alışkanlıkların yanı sıra psiko-sosyal etkenlerin de göz önüne alınması gerekmektedir.
Fakat bütün mesleki eğitimler tamamlansa bile insan faktörü bir belirsizlik oluşturmakta ve
hiçbir zaman tehlikeli durumların meydana gelmeyeceği garanti edilememektedir. Tüm bu
nedenler ve zamanında müdahale gerekliliğinden dolayı, gaz riski olan işletmeler için en
yerinde ve kesin çözüm gaz izleme ve erken uyarı sisteminin kurulması ve etkin olarak
kullanılmasıdır.
Gerek yeraltı üretim metodları yardımı ile kömür üretimi gerekse diğer metalik
madenlerin üretiminde, eğer ortamda bir gaz geliri riski varsa, bu riski ortadan kaldırmak için
gaz izleme ve erken uyarı sistemleri devreye alınmalıdır. Madencilik endüstrisi geliştikçe
paralelinde gelişen teknolojik destekle, gaz sensörleri vasıtasıyla ocak içerisinde gazın sürekli
kontrolü sağlanmıştır. Özellikle kömür madencilğinde , grizu patlama riskinin tahmininde ve
iş kazalarının azaltılmasında erken uyarı sistemlerinin çalışma koşullarına ve üretime, önemli
katkılar sağladığı bilinmektedir ( Liu vd., 2013).
Başlangıçta uygulanan ölçüm yöntemlerinde, gazların ölçümünde kullanılan sensörler
sabit ve el sensörleri olarak ikiye ayrılmaktadır. El sensörleri; CH4, CO, O2, H2S gibi farklı
gazları ölçmekte ve gazlar limit değerleri aştığında sesli ve ışıklı alarm vererek sensörü
taşıyan kişiyi uyarmaktadır. Sabit sensörler ise insanlar tarafından taşınması riskli olan kritik
noktalara yerleştirilir. İlk gelişimleri sırasında, gaz artışları başladığında sensör, dijital
ekranında gaz seviyelerini göstermekteydi. Fakat daha sonraki yıllarda sensörlerin sadece
değer göstermesinin yeterli olmayacağı düşünülerek, sensörler üzerinde sesli ve ışıklı ikaz
sistemleri monte edilmiştir. Ayrıca günümüzde, tüm noktalarda bulunan sensörler, “ana
izleme merkezi” adı verilen ve yerüstünde bulunan bir merkezde, bilgisayarlar vasıtasıyla
izlenecek şekilde tasarlanmıştır (Şekil 2).
Sayfa No: 64 T. MALLI, M. KUN, H. KÖSE
Şekil 2. Yeraltı sensörleri ve yerüstü izleme, kontrol düzeneği
Merkezi gaz izleme sistemi ile yeraltı maden ocağında, tehlikeli bir durumda, hem
yeraltında hem de yerüstünde gaz değerlerinden haberdar olunabilmektedir. Yeraltı güvenliği
konusunda bununla yetinmeyen maden firmaları, elektrikli ekipmanların tümünü bu uyarı
sistemine bağlayarak yalnızca tehlikenin arttığı bölgede tüm makineleri tam zamanında
durdurabilmekte ve bölgenin elektriğini kesebilmektedir.
İstendiğinde ocak içine konumlandırılan bu sistem, otomatik olarak havalandırma amaçlı
fanı devreye alabilmekte, devrini arttırıp azaltabilmekte ya da durdurabilmektedir. Sürekli
olarak ölçülüp, kaydedilen gaz değerlerinde olası tehlikeli sınır değerlerin altına inildiğinde
ise sistem tekrar bölgedeki makinelerin çalışmasına izin vermektedir.
Ortamdaki gaz oranlarına bağlı olarak ocak içerisinde, fanların açılıp kapanması,
hızlanması, yavaşlaması, kesici vb. ekipmanlarda kritik noktalara yerleştirilen ısı veya titreşim
sensörleri sayesinde ekipman durumunun izlenmesi, lokomotif veya vagonların durumlarına
ve pozisyonlarına göre yakınlık sensörleri sayesinde hava kapılarının açılması, kapanması
kontrol edilebilmektedir. Sistem, hava hızı sensörü sayesinde hava kapılarını açıp kapayabilir,
yeraltı su gelirinin kontrolünü drenaj pompalarının açılıp kapanması ile sağlayabilmektedir.
Ayrıca bu sistem sayesinde tüm değişken parametrelere insan faktörü uzak tutulacak şekilde
müdahale edilebilmektedir.
Tehlikeli gazlar ve yangın için erken uyarı sistemi sayesinde, hem ocak güvenliğini
sağlamak hem de ilgili kanun ve yönetmeliklere uygun bir sistem kurmak mümkündür. Gazlı
ve patlayıcı ortamlar için “Explosion proof” olarak imal edilen sensörler ve çıkıs istasyonları
ATEX sertifikasyona uygun olmak zorundadır. Kanunen bir kömür madenine kurulabilecek
gaz izleme ürünlerinin sahip olması gereken sertifika EXI M1 veya EX I M2’dir. M1 tip
ekipman ocakta ani gaz yükselmeleri olduğunda dahi kendisini kapatmaz ve kritik gaz
değerlerini okumaya ve bildirmeye devam eder. M2 tip ekipman ise ocakta ani gaz
yükselmeleri olduğunda kendisini kapatmak zorundadır. Dolayısıyla acil durumda ve kazada
çok kritik olan gaz konsantrasyon değerleri bilinmemektedir. Bu nedenle özellikle risk
yüzdesi yüksek işletmelerde EXI M1 kendinden emniyetli sistem tercih edilmelidir.
3. SİSTEM VE ÖRNEK ÇALIŞMA
Yeraltı gaz kontrol üniteleri ara istasyonlar olarak ocağın kritik konumlarına monte
edilmekte, sensörlerin algıladığı değerleri bu ünitelerin dijital ekranında görülmektedir.
Ayrıca aynı anda yerüstü ana gaz kontrol ve izleme merkezinde CH4, CO, O2, H2S gibi gaz
değerleri monitörlerden görülmektedir. Limit değerlerin aşılması halinde sensör sesli ve ışıklı
bir uyarı vererek maden içinde çalışanları uyarmakta ve ikinci alarm seviyesinde ise ocağın
terk edilmesini sağlamaktadır. Bu sistemin çalışma mekanizmasının incelenmesi ve
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 65
verilerinin değerlendirilmesi amacı ile, yeraltı kömür işletmesinde örnek bir uygulama
yapılmıştır.
İşletmede, Senturion 500 merkezi gaz izleme sistemi ve yazılımı ile (MGIS) ocak havası
7/24 izlenmekte ve saniyede bir veri okunmaktadır (Şekil 3). Ayakların hava dönüş yoluna,
hazırlık pano çıkışına ve genel hava dönüş yoluna bağlanan sensörler ile CH4, CO2, CO, O2
gazları ve hava hızı ölçümü yapılmakta ve kayıt altına alınmaktadır. MGIS, ocak havasında;
oksijen % 19’un altına indiğinde, karbondioksit %0,5’in, metan %0,5’in ve karbon monoksit
50 ppm’in (% 0,005) üzerine çıktığında alarm vererek, yeraltında çalışanları sesli olarak
uyaracak şekilde programlanmıştır. Yerüstü kumanda merkezindeki operatör ise bu alarmı
hem görüntülü hem de sesli olarak almaktadır. CH4 oranı %0,5’i geçtiğinde ise sensörler
otomatik olarak sinyal göndererek röleyi tetikleyip yeraltı trafosunun enerjisini kesmektedir.
Bu durumda yeraltında sadece vantilatörler çalışmaktadır.
Şekil 3. Senturion 500 merkezi gaz izleme sistemi ana kumanda menüsü
Aşağıda Çizelge 2’de, gaz izleme sistemi konumlandırılan örnek yeraltı işletmesindeki bir
yıllık izleme değerleri verilmektedir. Şekil 4’te de, elde edilen veriler sonucu çizilen ocak
havasındaki yıllık oksijen, metan ve karbonmonoksit dağılımları görülmektedir. Sistemin
belirli zaman dilimi boyunca topladığı veriler kayıt edilmekte ve istenildiğinde, istenilen
dönemler için istatistiki veriler değerlendirilebilmektedir.
Çizelge 2. MGIS, metan(CH4), karbonmonoksit (CO), oksijen (O2) gazları ölçüm sonuçları
% Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık
CH4 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05 0,05
CO 0,001 0,002 0,000 0,001 0,001 0,002 0,001 0,002 0,001 0,002 0,002 0,002
O2 20,40 20,37 20,70 20,31 20,43 20,42 20,40 20,50 20,47 20,38 20,37 20,28
Sayfa No: 66 T. MALLI, M. KUN, H. KÖSE
Şekil 4. Aylara göre yeraltı işletmesinde izlenen ocak havası % gaz dağılımları
4. SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER
Dünyada ve ülkemizde, özellikle kömür madenlerinde meydana gelen gaz patlamalarının
asıl nedeni, ortamdaki gaz konsantrasyolarının belirlenen sınır değerlerin üzerinde
seyrettiğinin zamanında tespit edilmemesidir.
Bu nedenle az ya da çok miktarda gaz geliri olan yeraltı kömür işletmelerinde, gaz izleme
ve erken uyarı sistemlerinin kurulup ocak havasının, madenin ömrü boyunca izlenmesi ve
kayıt altına alınması gerekmektedir. Gaz izleme ve erken uyarı sisteminin çalışma
mekanizmasını, getireceği kolaylık ve iş güvenliği açısından standartlarını daha net olarak
ortaya konulması amacı ile hazırlanan çalışmada, örnek bir işletmede ölçümler yapılmıştır. On
iki ay boyunca yapılan ölçümler sonucunda, ocak havası içinde bulunması olası metan (CH4)
ve karbonmonoksit (CO) gazlarının konsantrasyonları ile oksijen (O2) konsantrasyonu,
kurulan gaz izleme sistemi ile ölçülmüş ve kaydedilmiştir. Buna göre; incelenen kömür
işletmesinde, yıllık metan konsantrasyonu % 0,05 , karbonmonoksit konsantrasyonu % 0,002
ve ocak havası içerisindeki yıllık oksijen gazının yıllık değeri de % 20.41 olarak elde
edilmiştir. Ocak havası içinde elde edilen veriler, özellikle metan ve karbon monoksit
değerleri için yok denecek kadar az olup, ayak içerisindeki oksijen gazının konsantrasyonu
değeri ise minimum % 19 olması gerektiğinden, ölçülen değerler bir yeraltı kömür işletmesi
için ideal kabul edilen sınır değerler içindedir. Yapılan ölçümler sonucunda elde edilen veriler
yorumlandığında, gaz izleme ve erken uyarı sisteminin kullanıldığı işletmenin ocak
havasında, risk unsuru oluşturabilecek gaz yüzdesi değerine rastlanmamıştır.
Yeraltında, özellikle kömür madenciliğinde alınabilecek en akılcı tedbir ve çözüm,
gazların oranlarını izlemek ve sürekli kontrol altında tutulabilmesini sağlamaktır. Yapılan
çalışmada göstermektedir ki, insan faktörünün olabildiğince devre dışında bırakıldığı,
otomasyonun sağlandığı merkezi izleme sistemlerinin aktif kullanımı ile, ocak içi kontrol
altına alınarak daha verimli çalışma koşulları sağlanmaktadır.
KAYNAKLAR
Atılgan H. (2007): “İş Kazalarının İncelenmesi ve Kaza Analizi", TMMOB Maden
Mühendisleri Odası, Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu, Adana,
sf. 193-201.
Güyagüler T., Bozkurt R., Önder Ü. Y. (1993): “Kömür Madenciliğinde İş Kazalarının
İstatistiksel ve Ekonomik Analizi”, Türkiye 13. TMMOB Maden Mühendisleri Odası,
Madencilik Kongresi, İstanbul, sf. 102-113.
İphar M. (2010): “İhmale gelmeyen gerçek: Grizu”, Madencilik Türkiye, No. 6, sf. 26-32.
Mühendislik Bilimleri Dergisi Cilt : 16 No:1 Sayı : 46 Sayfa No: 67
Kocal F., Özçelik Y. (2002): “Kömür Madenciliğinde Uzaktan İzleme ve Kontrol Sistemleri
ve Kozlu (TTK-Zonguldak) Müessesesindeki Uygulamalar”, TMMOB Maden
Mühendisleri Odası, Türkiye 13. Kömür Kongresi, Zonguldak, sf. 357-370.
Sari M., Düzgün H. S. B., Karpuz C., Selçuk A. S. (2004): “Accident Analysis of Two
Turkish Underground Coal Mine”, Safety Science, Cilt 42, No. 8, sf. 675-690.
Sari M., Selçuk A. S., Karpuz C., Düzgün H. S. B. (2009): “Stochastic Modeling of Accident
Risks Associated with an Underground Coal Mine in Turkey”, Safety Science, Cilt 47, No.
1, sf. 78-87.
Tanır F. (2009): “ Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliğine Bakış”, TMMOB Maden
Mühendisleri Odası, Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu, Adana,
sf. 7-8.
Yılmaz H. (2013): “ Maden İşyerlerinde Meydana Gelen İş Kazalarından Dolayı İşverenin
Hukuki ve Cezai Sorumluluğu”, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Maden
İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu, Adana, sf. 1-36.
Liu X., Zhao X., Zhang Q. (2013): “Study on Early Warning System of Coal and Gas
Outburst”, The Open Electrical and Electronic Engineering Journal, Cilt 7, sf. 116-122.