deĞİŞen Şartlar ve - sakarya haberadabulteni.com/files/46.pdf · burada allah dostu, mübarek...

40
Abdullah BÜYÜK Bayram YILMAZ Ömer Faruk AKPINAR İSLAMOFOBİ 21. YÜZYIL HAÇLI OYUNU: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE SORUMLULUĞUMUZ KUR’AN’NIN İLK AYETLERİ IŞIĞINDA İSLAM’IN ÖNCELİKLERİ… AİLEDE / AİLECE HAYIRLI OLMAK RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 12 SAYI: 46 Temmuz - Ağustos - Eylül 2015 ISSN 1305 - 5356

Upload: others

Post on 10-Sep-2020

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Abdullah BÜYÜK

Bayram YILMAZ

Ömer Faruk AKPINAR

İSLAMOFOBİ 21. YÜZYILHAÇLI OYUNU:

DEĞİŞEN ŞARTLAR VE SORUMLULUĞUMUZ

KUR’AN’NIN İLK AYETLERİ IŞIĞINDA İSLAM’IN ÖNCELİKLERİ…

AİLEDE / AİLECE HAYIRLI OLMAK

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 12 SAYI: 46 Temmuz - Ağustos - Eylül 2015 ISSN 1305 - 5356

Page 2: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

www.marmarainan.com [email protected] İNAN İZOLASYON LTD. ŞTİ

Yeni Mahalle Sakarya Cd. No.357 Erenler / SAKARYA Tel: 0264 275 17 04 Faks: 0264 275 85 91

Page 3: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Yusuf Gökhan ERKAN

Halbu ki ne kadar da aciziz. Sırtımızda taşıyamaya-cağımız kadar büyük hayallerimiz, bu hayallerimize ulaşmak için tasarladığımız planlarımız var bizim. Bugünün hesabını vermeden hesapsızca harcadığımız zamanımız var bizim...Hızla akıp giden bu hayat içinde, belki de bu yazıyı okuduktan sonra (Rabbim ömür ihsan eylerse) gözle-rimizi yumalım, bugüne kadar yaptığımızın tersine iç dünyamıza bir yolculuk yapalım. Kendimizi, iç dünya-mızı görmeye çalışalım.. Derin bir nefes alalım, derin bir tefekkür içerisinde aldığımız bu nefesin, son nefe-simiz olduğunu düşünelim... Kimimiz belki öğrenci, üniversite hayalleri kuruyor; kimimiz evlenme telaşında, düğün hazırlığı yapıyor; kimimiz tüccar, işlerini büyütme çabasında; kimimiz çiftçi, ekinlerinin hasatını bekliyor; kimimiz… kimi-miz...Hızla akıp giden bu hayatın bizim için durduğunu, o büyük hayallerimizin ve bütün planlarımızın artık hiç bir işe yaramadığını düşünelim… Ulaşmak istedi-ğimiz herşeyin bu son nefesle arkamızda kalacağını düşünelim… Ve kendimizi sorgulayalım; hayal ettiklerimiz gerçek-ten ulaşmak istediklerimiz mi? Yarın ahirete götüremeyeceğimiz koca koca yükler mi edindik, yoksa gerçekte ulaşmak istediklerimizi ıska-layıp, dünyalık uğraşmalardan ahiretimizi ihmal mi ettik? Geçici bu dünya hayatının içerisinde, bulunma nedenimizin gayesini ve hikmetini mi unuttuk? Evet unuttuk. Unuttuk ki;Günahlarımız vicdanlarımızı sızlatmıyor,Unuttuk ki;Birbirimizi Allah(cc) rızası için değil, menfaatlerimiz gereği seviyoruz,Unuttuk ki;Kardeşlerimizin dedikodusunu, gıybetini yapmak hat-

ta iftara atmak bizleri rahatsız etmiyor,Unuttuk ki;Müslüman kardeşimiz açken, tok yatmak uykumuzu bölmüyor,Unuttuk ki;“Dicle’nin kenarında bir kurt bir kuzu kapsa Ömer’den sorulur” diye düşünen müslümanlardan, yeryüzünün müslüman kanlarıyla boyandığı bir coğrafyada evle-rimizde rahat rahat yatar olduk, Unuttuk ki;Örnek hayatlarıyla insanların hidayetlerine vesile olan bir hayattan, yaşanılmadığı için etkisini yitirmiş sözlü nasihatlere dönüşmüş hayatlarımız oldu, o hal-de hep beraber gönül gözlerimizi açarak, silkelenelim ve üzerimizdeki ölü toprağını üzerimizden atalım. Hep birlikte Allah (cc) ipine sımsıkı sarılalım. Rabbi-mizin Ali İmran süresinde buyurduğu gibi:“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırla-yın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukuru-nun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”Rabbimizin, kainatı hizmetine sunduğu o şerefli mah-lukat olarak, Rabbimize tekrar ve en samimi duygula-rımızla yönelelim. Rabbimizin Nisa süresinde bizlere seslendiği gibi:“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygam-berine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, ki-taplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.”Dün geçti, yarın daha gelmedi, gün bugün, şimdi ALLAH’a yönelme vakti! Vesselam…

EditördenYüzleşmeye var mısın?

3

Page 4: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

iÇiNDEKiLERiÇiNDEKiLER

6

8

16

12

2218

Abdullah BÜYÜK

Hamza TEKİN

Yusuf E. ERDEMÖmer Faruk AKPINAR

Mehmet KUZU

Yusuf YAVUZYILMAZ

DEĞİŞEN ŞARTLAR VE SORUMLULUĞUMUZ

BİDAT, DİNE EN BÜYÜK İHANETTİR

İNSAN ve DEVLET

İTAAT VE TESLİMİYETİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

21. YÜZYIL HAÇLI OYUNU: İSLAMOFOBİ

AİLEDE / AİLECE HAYIRLI OLMAK

4

Page 5: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

iÇiNDEKiLERRİBAT EĞİTİM VAKFI

Adapazarı Şûbesi Adına

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:Sâhir AKÇA

Yayın Kurulu:Sâhir AKÇA

Yusuf Ertuğrul ERDEMGökhan ERKANYasin MÜSLİMMithat AYKAÇRaif ŞENSOY

Genel Yayın Yönetmeni:Gökhan ERKAN

Genel Sanat YönetmeniYusuf E. ERDEM

Reklâm Sorumlusu:Atilla YAKAR

Tel: 0532 708 95 24

İrtibat Adresi:Cumhuriyet Mh. Hatip Sk. No.6

(İlim Yayma Kız Yurdu yanı) [email protected]

www.adabulteni.comTelefax: 0264 277 19 46

Tasarım ve Baskı: BURAK OFSET 0264 274 69 24

Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri sorumluluğu

yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

İsim zikredilerek iktibas yapılabilir.

BASIM TARİHİ: TEMMUZ 2015ISSN 1305 - 5356

24

35

36

37Halil ATALAY

Yasin MÜSLİM

32

TAHAMMÜLLE DOĞRULAMAK

FAALİYETLERİMİZSahir AKÇA

Bayram YILMAZ

28 DİNSahir AKÇA

KUR’AN’NIN İLK AYETLERİ IŞIĞINDA İSLAM’IN ÖNCELİKLERİ...

Cânan Betül AKÇA

PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ (sav)’E MEKTUP

ÇOCUKTAN AL HABERİ10. HadİS

5

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ

YIL: 12 SAYI: 46 TEMMUZ - AĞUSTOS - EYLÜL / 2015

Page 6: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Mesela, içinde bulunduğumuz asırda, Rabbimizin râzı ve

memnun olacağı bir hayat tarzını ortaya koyma yolunda gayret gös-teren, düşünen ve fikir üreten, hiz-met alanlarını kurumsallaştıran ve gece gündüz bunun sıkıntısını çe-ken her Müslüman, bu hâlde iken yatağında ölse bile, şehitlik sevabı ve mertebesi ile huzura gider. Şim-di de hep birlikte 2010 yılında açık-lanan istatistikî bilgilere bakalım: Dünyanın nüfusu yaklaşık 7 milya-ra ulaştı, bu nüfusun:• Müslümanlar yüzde 23’ünü teşkil ederken, • Hıristiyanlar yüzde 32’sini, • Hiçbir dine inanmayanlar yüzde 16,3’ünü• Hindular yüzde 15’ini,• Budistler yüzde 7,1’ini teşkil etmektedir.Aklımıza şöyle bir soru gelebilir, Yahudiler nerede kaldı? Acı bir ger-çek olarak söylüyorum ki bugün dünyaya hâkim güç olan Yahudi-

ler, dünya nüfusunun sadece % 0,2’sini teşkil etmektedir.Buna paralel olarak, bir acı gerçe-ği daha söylemem gerekiyor, o da 1900 yıllarda Hıristiyanlar genel Afrika kıtasının 300 milyonluk nüfusunun yüzde üçünü, 9 milyon nüfusla teşkil ederken, 110 sene sonra yani 2010 yılında Afrika kı-tasının genel nüfusu bir milyar 13

milyon ve Hıristiyanlar bu nüfu-sun yüzde 57 oranı ile 577 milyona ulaşmışlardır.Mesajımızın ilk cümlesini “değişen şartlar” olarak yazmamızın sebebi budur. Öyle ise “ne yapmalı, ne-reden başlamalı?” gibi soruların cevabını öğrenirken, sorumluluğu-muzun da farkına varmış olacağız.Önce sevinç verici şu gerçeği bir daha hatırlayalım. Hiçbir kimse, hiçbir kurum, İslâmî hizmetlerin tarihini kendisi ile başlatamaz. Çünkü İslâmî hizmetler, Hz. Âdem (as) ile başlatılmıştır. O günden, bu güne kadar sürdürülen hizmetlere katılıp, bir yer tutanlar, kıyamete kadar gelecek mü’minlerin rahmet ve mağfiret dileklerinden faydala-nacaklardır.İşte bu gerçeği tabela hâline getirip, derneklerimizin, vakıflarımızın ve hizmet kurumlarımızın giriş kapı-sına asmalıyız.Mesuliyet duygumuzun kuvvetlen-mesine vesile olacak aşağıda mea-

DEĞİŞEN ŞARTLAR VE SORUMLULUĞUMUZ

Değişen şartlar, karşımıza yeni bir dünyayı ve yeni bir nesli çıkardı. Şartların değişimi, sıradan bir olay değildir. Olağanüstü hâllerin yasaları, prensipleri farklı olduğu gibi, değişen dünya şartlarını sıradan bir konu gibi değerlendiremeyiz.

Abd

ulla

h B

ÜY

ÜK

Hiçbir kimse, hiçbir kurum, İslâmî hizmetlerin tarihini kendisi ile başlatamaz. Çünkü İslâmî hizmetler, Hz. Âdem (as) ile başlatılmıştır. O günden, bu güne kadar sürdürülen hizmetlere katılıp, bir yer tutanlar, kıyamete kadar gelecek mü’minlerin rahmet ve mağfiret dileklerinden faydalanacaklardır.

6

Page 7: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

lini verdiğimiz hadis-i şerifi tekrar tekrar okuyup, üzerinde derin derin düşünerek, eğitim tezgâhlarımızı insan yetiştiren atölye hâline sok-malıyız: “Allah, ara vermeden bu din konusunda fidan insanlar yetiştirir. Ve fidan insanları, ta-ati doğrultusunda kendi dinine hizmet için kullanır.” (Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 4/200)Yukarıda okuduğumuz ve düşün-düğümüz gerçek sözün, üzerimiz-deki hakkını vermeliyiz. Eğer anla-yışımıza, hizmetlerimize sonradan girmiş bazı sakat ve yanlış fikir ve sözleri bir virüse benzetir ve onları temizlersek, inanıyorum ki Rabbimizin dinine hizmet eden fi-dan insanlardan biri de biz oluruz. Peki, nedir bu sakat, yanlış fikir ve görüşler?• Daraltılmış kulluğumuzdan çıkıp, genişletilmiş bir kulluğa yönelme-liyiz.• Firavun mantığını canlı tutan akı-ma karşı, bu anlayışı tarihin çöp te-nekesine atmalıyız. (Firavun mantı-ğı, Müslüman insana siyasî, sosyal, iktisadî sahaları kapatmaktır.)• Dünyayı, Âhiretin önüne koyma-ya çalışan düşünce ve yapıyı red-dederek, İlâhî yasanın aslına dön-meliyiz: Âhireti bir lokomotif gibi dünyanın önüne koymak...• Dini yaşayışlarımızda zikzaklar yapılmasına göz yummamalıyız.

• Ülkemizdeki ortak değerlerimize hep birlikte sâhip çıkmalıyız. Ortak değerlerimiz, ilmî, manevî, siyasî, iktisadî ve fizikî sahada temayüz et-miş olan seçkin insanlardır.• Tüm bu konuların en önemlisi olan aile hayatımızın içini boşaltan akıma ve gidişata tüm gücümüzle “hayır” diyerek fren olmalıyız. İs-terseniz Yunus Sûresinin 87. âyetini okuyabilirsiniz.Sorumluluk duygularımızın ye-nilenmesi ve güçlenmesinin bir başka noktası, şikâyetçi olmamız ve sürekli mazeret üretmiş olma-mızdır. Bilelim ki Allah (c.c), kulla-rını içinde bulunduğumuz şartlarla imtihan etmektedir. Şartları biz hazırlamadık, hazır bulduk. Böyle olunca, şikâyet edip mazeret üret-mek yerine, imtihanı kazanmak gerekiyor. Şu acı gerçeği hatırlatmak gerekir ki, Hz. Âdem (as), cennette olduğu hâlde imtihanı kaybetmiştir. Demek ki imtihanı kazanmak için, Mekke’ye, Medine-i Münevvere’ye gitmek gerekmiyor. Hatta Süfyan-ı Sevri’nin dediği gibi: “Mekke-i Mükerreme’ye gidip mücavir ol-maktansa, Horasan’a gidip tebliğci olmak daha efdaldir.” Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör-müyor, hizmetin ehemmiyetine dik-kat çekiyor. Sorumluluk duygusu ile değişen dünyada at koşturanlar, ko-şanlar ve hizmetlerde yerlerini tes-pit ettirenler için, Peygamberimizin şu hadisi, yeter de artar: “Kim, Allah yolunda deve sütünün sağılması ka-dar kısa bir süre olsa bile, savaşsa, cihat etse, cennet o kimseye vacip olur.” (Buhari, “Cihat”, 5)Savaş kelimesini ağır bulanlar için, Peygamberimizin şu hadisine yö-nelmelerini ve düşünmelerini rica ederiz: “Allah’a yemin ederim ki, sizin dilinizle düşmana attığınız sözler, tıpkı ok gibidir.” (el-Müsned, 37456)

Her inanan insanın günümüzdeki savaşı, mücadelesi, cihadı, ismi ne olursa olsun, mühim olan üzerine düşen vazifeyi yapmasıdır. Nedir o vazife?İnsanların, aklını ve kalbini İslâm gerçeğine açmak mücadelesi veya İslâmiyet’in mesajının önündeki engelleri kaldırma gayreti. Ya da barış ortamını hazırlamak. Bu te-mel vazifeleri yerine getirmek için, okul mu açılır, dernek mi kurulur, zekât mı verilir, matbaa mı kurulur, gazete-dergi mi çıkartılır, bunların hepsi ayrı bir güç ve ayrı bir güzel-liktir. Yeter ki işin, sorumluluğun farkına varalım.Özet olarak diyoruz ki;• Sosyal hayatta iyi ve güzel olan her şeyi yayarak, kötülük ve çirkine engel olmak,• İlimde doğruyu ortaya koyarak, gerçekleri gizleyenlere mani ol-mak,• Siyasette adâleti sağlayarak, zul-me veya haksızlığa vesile olanlara karşı çıkmak,• İktisatta faydalı olanı üretmenin yanında, haksız kazanca ve isra-fa sebep olacak her türlü faaliyete “dur” diyebilmek, bu ümmetin şiarı olmalıdır.Yeni bir dünya ve yeni bir neslin, İlâhî kontrolden uzaklaşmamaları-nı isteyen her vicdan sâhibi Müslü-man insan, sorumluluk duygusunu bir daha gözden geçirerek, hizmet kimliği ile hizmet cephelerine koş-malı ve nöbet tutmaya başlamalı-dır. İlâhî mahkemede tartıya ko-nulmayacak ufak-tefek meseleleri, mazeret ve şikâyetleri bir tarafa bı-rakıp, Müslüman insanı bekleyen nöbet yerleri boş bırakılmamalıdır.

“Allah, ara vermeden bu din konusunda fidan insanlar yetiştirir. Ve fidan insanları, taati doğrultusunda kendi dinine hizmet için kullanır.” (Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 4/200)

7

Page 8: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

BİDAT, DİNE EN BÜYÜK

İHANETTİR

Bu din Allah’ın birliğini ikrar edip ortağının ve ona ulaş-

mak için aracısının olmadığını, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğunu, beş vakit nama-zı, zekâtı, ramazan ayında oruç tutmayı, gücü yetene ömründe bir kere hacca gitmeyi emredip farz kılmıştır. Cebrail’in İslâm nedir sorusuna Hz. Resul; “kelime-i şa-hadeti söylemek, namaz kılmak, zekât vermek, ramazanda oruç tutmak, gücü yettiğinde de hac-ca girmek ” diye cevap vermiştir. Arabî gelip; “bana öyle bir amel söyle ki onu yaptığımda cennete gireyim dediğinde Hz. Resul bu şeylerle cevap vermiştir. Bunu duyan Arabî de; “nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bunun üzerine ne artıracağım ve nede noksan yapacağım” diye-

rek İslâm’ın bu kadar kolay fıtrî ve güzel olduğunu ifham etmiştir. Bunu söyleyen adam için Hz. Re-sul cennetlik birini görmek iste-yen bu adama baksın diye İslâm’ı ve faraizinin güzelliğini anlayan bu adamı övmüştür.Başka bir deyişle İslâm, Allah’ın ve elçisinin getirdiği emirlerini yerine getirmek ve yine Allah’ın sakındırdığı ve elçinin de Allah emri olarak sakındırdığı şeyler-den uzak durup sakınmaktır. Resul ilâhî emre nasıl uyarak bir hayat yaşamışsa öyle bir hayat yaşamak, Resulün arkadaşlarının O’na ve dolaysıyla Allah’ın emrine nasıl uyup tatbik etmişlerse öyle tatbik etmek İslâm emridir. “Size merhamet edilmesi için, Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” (Ali İmran, 133) “Kim Allah’a ve Pey-

gamber’ine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab, 71) “Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman-lar ve Allah’ı çok anan kimseler için Resûlullah (Allah’ın Elçisi) en güzel örnektir.”(Ahzab, 21) “ …Bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz Bana’dır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm.”(Lokman, 15)Resulün Kur’an’ın onayından ge-çen sahih, söz, fiil ve kabulleri bi-zim rehberimiz ve Kur’an’a götüren izcimizdir. Hz. Resul arkadaşlarını ve talebelerini bu kitapla eğitmiş, sonrakilere rehber olacak insanları bu kitapla yetiştirmiştir. Efendimiz Hazretleri ibadetinde, hutbesinde ve tüm konuşmalarında bu kitabı okumuş ve bildirmiştir.

Ham

za T

EK

İN

Kitabı yüce Resul’den dinleyip duyan, o öldükten sonra da o çizgiden çıkmayan onun arkadaşları Rabbin öğretisine canlı örnekler olmuşlar, Resule nasıl uyulur rehberlik yapmışlardır. Allah ve Resulü ne dediyse onu yapmaya çalışmışlar, kendilerinden bir şey uydurarak bu dine ilâveler ve ekler yapmamışlardır. İfrat ve tefrite asla düşmemişler, kâmil ve tam olan bu dine yeni ilâveler yaparak hadlerini aşmamışlardır.

8

Page 9: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Onun emirlerine uyan bu kitabı yüce Resul’den dinleyip duyan, o öldükten sonra da o çizgiden çık-mayan onun arkadaşları Rabbin öğretisine canlı örnekleri olmuş-lar, Resule nasıl uyulur rehberlik yapmışlardır. Allah ve Resulü ne dediyse onu yapmaya çalışmış-lar, kendilerinden bir şey uydu-rarak bu dine ilâveler ve ekler yapmamışlardır. İfrat ve tefrite asla düşmemişler, kâmil ve tam olan bu dine yeni ilâveler yapa-rak hadlerini aşmamışlardır. Din ve dünyalarını sadece bu kitabın kurallarına göre yaşamış ve dü-zenlemişlerdir. “İşte bunlar Allah’ın doğru yola eriştirdikleridir, onların yoluna uy, “Sizden buna karşılık bir ücret istemem, bu sadece herkes için bir hatırlatmadır” de.”(En’am, 90) Yüce Resul kendisi de bu kitaba uymamızı hararetle emretmiş; “Size iki şey bırakıyorum ona yapıştığınız müddetçe asla sap-mazsınız. Onlar da Allah’ın kitabı ve benim sünnetim veya (benim ehl-i beytimdir.) demiştir.” Arka-daşlarının içinde hayırlı olanlar herkesten hayırlı olan kişilerdir, onlar da Rıdvan biatinde bulun-muş, Resule ölmek üzere biat et-mişlerdir. Mevlâ o gün onların bu yaptık-larından razı olarak onları şöyle müjdelemiştir: “Allah inananlar-

dan, ağaç altında sana baş eğe-rek el verirlerken, and olsun ki hoşnut olmuştur. Gönüllerinde olanı da bilmiş, onlara güvenlik vermiş, onlara yakın bir zafer ve ele geçirecekleri bol ganimetler bahşetmiştir. Allah, güçlü olan-dır, Hâkim olandır.” (Fetih, 18-19) “Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah’a baş eğip el vermiş sayılır-lar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir. (Fetih, 10) Bedir günü şan ve şeref bakımında herkesten üstün gelen ve Resulün vefatın-dan sonra da o ruhu devam etti-rebilen arkadaşları için Hz. Resul; “Tercih ettiğiniz güzel ameller yapın, cennet size vacip oldu” de-miştir.

Resûle ve onun getirdiği kitaba, Resul zamanında ve onun vefa-tından sonra da uyanlara Mevlâ;

“Dünya hayatında da, âhirette de müjde onlaradır. Allah’ın sözle-rinde hiçbir değişme yoktur. Bu büyük başarıdır.” (Yunus, 64) bu-yurmuştur.Resul’den sonra dünyalık için bozulmayıp, Resul zamanındaki konumlarını unutmayanlar, ko-ruyanlar için de müjdeler gelmiş haklarında; “İyilik yarışında ön-celiği kazanan Muhacirler ve En-sar ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnududurlar. Allah onlara, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır; işte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 100) buyurmuştur. Allah dostu veliler bunlardır, onlar için korku ve üzüntü olmayacağı bildirilmiş-tir. İman bunlara sevdirilmiş, kü-für, isyan ve fıskı reddetmişlerdir.Bu yolun ve bu gibi örnek olmuş-ların gittiği yolun zıttına bir yola düşenlerin yolları da, amelleri de merduttur, makbul değildir. Resûlün çağırdığı yol Kur’an’ın gösterdiği ve tasdik ettiği yoldur. “De ki: “Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah’a çağırırız. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah’a eş koşanlardan deği-lim.” (Yusuf, 108)Bu yüce kitabın nuru ve aydınlığı,

“De ki: “Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah’a çağırırız. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah’a eş koşanlardan değilim.” (Yusuf, 108)

Hz.Resul der ki; “kim bizim getirip tebliğ ettiğimiz bu dine dinden olmayan bir şey ekler ve ilâve ederse o merduttur, bâtıldır.”

9

Page 10: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Resulün rehberliği, örnekliği te-razi, ölçü ve mihenk olarak konur, inananların ve Müslümanların amelleri ve yaptıkları bu ölçülerle tartılır ve ölçülür. Doğru mu yan-lış mı amelin hükmünü verecek olan bu kitaptır. Ameli yapan kim olursa olsun asla kişiliğine bakıl-maz sadece bu kitapla tartılır ve hüküm verilir. Bu kitaba ve Resulün bu kitaba uyarak yaptığı şeylere uymayan tüm ameller geçersiz bâtıl ameller-dir. Çünkü; “Kitapların en hayırlısı Allah’ın kitabı, işlerin en hayırlısı aşırı olmayıp orta olanı, işlerin en şerlileri ise dine sonradan so-kulan şeylerdir. Dine sonradan sokulan tüm şeyler bidattir, her bidat sapıklıktır, tüm sapıklıklar ise cehennemde toplanacaktır.” Hz.Resul der ki; “kim bizim getirip tebliğ ettiğimiz bu dine dinden ol-mayan bir şey ekler ve ilâve ederse o merduttur, bâtıldır.” Allah’a samimi inanmış insan-lar, Muhammed ümmetinden hiçbir hayrı gizlemeyip açıkla-mışlar, ne kadar şer varsa ondan da sakındırıp uyarmışlardır. Hz. Resul kendine bildirilen her şeyi hiç gizlemeden tebliğ etmiş, bu

tebliğde de elinden gelen gayreti göstermiştir. Allah ona neyi ha-ber vermişse onu inanan, inan-mayan, münafık, muhlis herkese bildirilmiştir. İnsan ayırmamış, kişi seçmemiştir. “O, (başka biri-ne vahyedilmiş olan) insan kav-rayışının ötesindeki şeylerin bil-gisinden dolayı onları kıskanan biri değildir.” (Tekvir, 24)O, tebliğ ile memurdu ve onu ge-reği gibi yerine getirmiştir. “Ey Peygamber! Rabbinden sana indi-rileni tebliğ et, eğer bunu yapmaz-san O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” (Maide, 67) Müslümanlar, Müslümanım di-yenler şunu iyi bilmeli ki, din Hz. Resulün zamanında tamamlan-mış, din tamamlanmadan Mevlâ Resulünü almamıştır. “…Bugün, size dininizi bütünledim, üze-rinize olan nimetimi tamamla-dım, din olarak sizin için İslâm’ı beğendim…”(Maide, 3)Kim ki bu dinde küçük de olsa tamamlanmamış, noksan kalmış bir şeyin olduğuna, Allah’ın onu indirmediğine veya Peygambe-rin onu gizleyip açıklamadığına

inanıyor ve kabul ediyorsa, o kişi dinin tamamlanmadığını, noksan kaldığını kabul ediyor demektir. Hele bu noksanlığı biz icat ettiğimiz yollar ve koyduğu-muz yeni kural ve ibadetlerle ta-mamlıyoruz zehabına kapılıyorsa tamamen İslâm’ın dışına çıkmış-tır. Dinden olmayan bir şeyi dine sokup ilâve etmek bidat, dinin tamamlanmadığına inanmak ise küfür ve dalâlettir. Bunu söyle-yen, buna inanan Müslüman de-ğildir. Yaptığı şeyin şeriattan ve Allah’ın kitabından kesinlikle bir dayanağı olmalıdır. “Siz vadiye en yakın ve onlar da en uzak ya-maçta idiler; kervanın süvarileri sizden daha aşağıdaydı. Savaş için buluşmak üzere sözleşme-ye kalksaydınız, vaktini tayinde anlaşmazlığa düşerdiniz; fakat Allah mahvolan, apaçık belge-den ötürü mahvolsun, yaşayan da apaçık belgeden ötürü yaşasın diye olacak işi yaptı. Doğrusu Al-lah işitir ve bilir.”(Enfal, 42) “Sizi yaratan O’dur: İçinizden kimi ha-kikati inkâr eder, kimi de (O’na) inanır. Ve Allah her yaptığınızı görür.” (Tegabün, 2) Durum böyle olunca her inanan Müslümanın ikrar edip teslim

Dinden olmayan bir şeyi dine sokup ilâve etmek bidat, dinin tamamlanmadığına inanmak ise küfür ve dalâlettir. Bunu söyleyen, buna inanan Müslüman değildir. Yaptığı şeyin şeriattan ve Allah’ın kitabından kesinlikle bir dayanağı olmalıdır.

10

Page 11: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

olması, emredilene yapışması zo-runlu ve zaruridir. Allah bir şeyi emretmiş, Resulü de onu bize ulaştırmışsa artık hiç kimsenin başka bir yolu seçme hakkı yok-tur. “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hu-susunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65) Bu yolun dışına çıkanlar, Resu-lün bildirdiğinden başka yola sapanlar Resule ters düşenlerdir, ona ters düşenler için buyurulur: “Kendisi için doğru yol belli ol-duktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve mü’minlerin yolun-dan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme so-karız; o ne kötü bir yerdir.” (Nisa, 115) İlâhî kitabın oluşturduğu şe-riata uymayan şeyin terki vacip, ona önem vermek haramdır.Irbaz b. Sariye’nin naklettiği bir hadiste denir ki; “Hz. Resul bir gün bize etkili bir konuşma yaptı ki gözlerden yaşlar aktı, kalpler titredi. Dedik ki; “ey Allah’ın Re-

sulü bu konuşma bir veda konuş-masına benziyor, bize ne tavsiye edersin?” Buyurdular ki: “Ben sizi nurlu ve aydınlık bir hâl ve din üzerine bırakıyorum ki, o dinin gecesi de gündüzü gibi nurlu ve aydınlıktır. Benden sonra ancak nasipsizler bu güzelliği bırakır. Sizden yaşayan olursa ileride çok ihtilaf ve karışıklıklar görecek-tir. O zaman benim yaşantımı ve beni ve benden sonra benim yo-lumu terk etmemiş doğru yolda olan halifelerimi örnek alın.”Kesin sabit ve vâkidir ki, bu din Hz. Resul tarafından ihtiyaç du-yulan her şeyi tebliğ edilerek tamamlanmış ve Hz. Resul vefat etmeden din kemâle ermiştir. Durum böyle olunca bidat icat eden biri diliyle veya hâliyle bu şeriatın tamamlanmadığını, ilâve edilmesi gereken şeylerin olduğu-nu, onların ilâve edilmesi gerek-tiğini söyleyen kişidir. Eğer dinin yeterli ve tamamlanmış olduğuna inansaydı icat etmek istediği bi-date ihtiyaç duymazdı. Böyle bir şeye kail olan inanan ve kabul eden müstekim olan yoldan sap-mıştır.İbn-i Maçşun diyor ki: “Bir kimse İslâm’da bir bidat icat edip İslâm’a sokar ve bunun da güzel olduğu-na inanırsa Hz. Muhammed’in risalete ihânet ettiğine inanıyor demektir. Çünkü Allah dininizi tamamladım diyor, o gün din ol-mayan ve dinden olmayan bugün de din değildir ve dinden değildir.Bidatçı şeriatla zıtlaşan kişidir. Çünkü şeriat koyucusu kulun is-tekleri için özel yollar ve çizgiler koymuştur. Halkın o yolu takip ederek isteğini elde etmesini is-temiş emri ve sakındırmayı, vadi ve tehdidi ona göre yapmıştır. Hayrın bu gösterdiği yolda oldu-ğunu bildirmiş, şerrinde onun

dışına çıkmada olduğunu açıkla-mıştır. Çünkü Allah bilir biz bil-meyiz. Nebileri âleme rahmet için göndermiştir, bidatçı tüm bun-ları reddeden kişidir. Ona göre Allah’ın gösterdiği yolun dışında da yollar, onun emrettiği ibadetin dışında da ibadetler vardır. San-ki şeriat koyucu nasıl biliyorsa biz de biliyoruz der. Eğer bidatçı bunu kasten ve bilerek yapıyorsa şeriatı inkâr eden biridir. Eğer ka-sıtlı değilse sapıktır.Ayrıca bidatçı kendini şeriat ko-yucusu yerine koymaktadır, şari Teâlâ şeriatı koyar ve halkın onu kabul edip yaşamasını ister. Bu konuda O tektir. Eğer halkın şeri-at koyma yetkileri olsaydı şeriat konulmaz, Nebiler gönderilmez ve buna ihtiyaçta duyulmazdı. Allah’ın dinine yeni şeyler sokuş-turan kendini şeriat koyucusuna benzetiyor, şari olduğunu sanıyor demektir.”

“Ben sizi nurlu ve aydınlık bir hâl ve din üzerine bırakıyorum ki, o dinin gecesi de gündüzü gibi nurlu ve aydınlıktır. Benden sonra ancak nasipsizler bu güzelliği bırakır. Sizden yaşayan olursa ileride çok ihtilaf ve karışıklıklar görecektir. O zaman benim yaşantımı ve beni ve benden sonra benim yolumu terk etmemiş doğru yolda olan halifelerimi örnek alın.”

11

Page 12: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

İnsan iyi ve kötüyü yapmaya eğilimlidir ve elverişlidir. Bu yüzden denetlenmesi gerekmektedir. Devlet, suç işlemeye eğilimli insanları denetlemek üzere ortaya çıkan bir örgüttür. Kuşkusuz insanların hepsi eşit derecede eğilimli olsaydı devlete gerek kalmazdı.

Tarih boyunca en çarpıcı ilişkiler birey ve devlet kavramları etrafında gerçekleşmiştir. Esasen siyaset felsefesinin en temel sorularından biri de birey - devlet ilişkilerinin hangi düzlemde gerçekleşeceğidir.

Yusu

f YA

VUZY

ILM

AZ

Kuşkusuz bu ilişkinin birinci tarafında yer alan insan ger-

çek bir varlık olmasına karşın, devlet insan tarafından oluştu-rulmuş bir örgütlenme biçimidir. Devletin insanla beraber başladı-ğını ve doğal olanın bir parçası ol-duğunu ileri süren görüşler varsa da, genel kabul devleti tarihin bir döneminde insanların oluşturdu-ğu görüşüdür.

Öyle görülüyor ki, insan tarafın-dan üretilen hiçbir yapı ve bilgi devlet kadar siyaseti ve insanı etkilememiştir. Öyle ki, devlet olmadan siyaset biliminden ve felsefesinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü devlet siyaset fel-sefesinin ve siyaset biliminin en merkezî kavramlarından biridir. Siyaset felsefesinin temel so-rularından biri; “Devlet gerekli

midir?” sorusudur. Düşünce ta-rihinde bilginin göreceliliğini savunan Sofistler, hiçbir değeri ve kurumu kabul etmeyen Nihi-listler, her türlü baskı kuran oto-riteye karşı çıkan Anarşistler ve İslâm dünyasının sorunlu akımı olan Hâricilerin bir kolu hariç, bu soruya devlet gerekli değildir ce-vabını veren olmamıştır. Eski Yunan’da gezgin öğretmenler

İNSAN ve DEVLET

12

Page 13: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

olarak bilinen Sofistler, insanın doğasına aykırı bulduklarından; Nihilistler hiçbir değeri kabul etmediklerinden, Anarşistler ise devleti insan özgürlüğünü yok eden en büyük baskı kurumu ola-rak gördüklerinden devleti ilkesel olarak kabul etmezler.Devleti bir zorunluluk olarak ka-bul eden düşünce geleneği Platon, Aristoteles’ten başlayarak İslâm düşüncesi ve batı felsefesine damgasını vurmuştur. Bu gelene-ğe göre devlet düzeni sağlamak, adâleti gerçekleştirmek, insanları eğitmek için gereklidir. Öyle görülüyor ki, anarşizm ger-çekleşmesi mümkün olmayan bir ütopyadır ve insanın yapısına ay-kırıdır. Zira insan yaratılış gereği zâlim, câhil, kan dökücü, nankör olabilmektedir. İnsanı denetle-yen, kontrol eden üst bir otorite olmaksızın bu özellikleriyle başa çıkmak mümkün değildir. İnsan iyi ve kötüyü yapmaya eğilimlidir ve elverişlidir. Bu yüzden denet-lenmesi gerekmektedir. Devlet, suç işlemeye eğilimli insanları denetlemek üzere ortaya çıkan bir örgüttür. Kuşkusuz insanların hepsi eşit derecede eğilimli olsay-dı devlete gerek kalmazdı. Devlet konusunda ikinci bir sorun da şudur: Devlet zâlim ve câhil insanların eline geçtiğinde, in-sanları koruması gereken devlet insanlara zulmeden bir aygıta dönüşecektir ki, tarihî süreçte bu çok sık karşılaşılan bir durumdur. Bu noktada siyaset felsefesinin ikinci önemli sorusu ortaya çık-maktadır: “Nasıl bir devlet?” Bu soru devletin görev ve fonksiyon-larıyla ilgilidir. İşin trajik yönü devlet sâhibi olan çoğu topluluğun bizzat devlet ta-rafından zulme uğramasıdır. Dev-

let kuramayan topluluklar ise bu aygıta sâhip olmak için savaş ver-mektedir. Sanırım buradaki te-mel savunma şu: Evet devlet çoğu kez zulmün kaynağıdır, ancak devletsizlik bu durumdan daha da kötüdür.

Siyasî alanda, devletin bir güven-lik merkezi olarak tanımlanması, Sünnî siyasî düşüncenin, tarihî refleksine ve siyasî aklına uy-gundur. Sünnî düşünce, devlet ve düzen olmayınca dînî hayatın ya-şanamayacağı temel ilkesinden hareket etmektedir. Abbasilerin yıkılması sonrası ortaya çıkan karışıklık, mezhep savaşları üze-rine Moğol saldırılarının yarattığı umutsuzluk ortamı, Müslüman aydınları güvenlik-özgürlük den-gesinde güvenlik lehine tavır koy-malarına yol açtı. İslâm siyaset felsefesinin kurucu düşünürleri olan Maverdi, İbn Cema ve İbn Teymiye tarafından sistemleşti-rilen görüş, güvenliği özgürlüğün önüne aldı. Güvenlik olmayınca din ve diyanet sağlıklı bir şekilde yaşanamaz. Tarihî olarak bundan sonra Sünnî siyasî aklın temel parametresini bu tutum belirle-miştir. Siyaset felsefesinin temel soru-ları olan yönetici nasıl seçilmeli, görev süresi ne olmalı, yönetici nasıl denetlenmeli gibi konu-

lar İslâm siyaset düşüncesinin boşluklarıdır ve bu konular çok sonraları Müslüman aydınların gündemine girmiştir. Genel ilke olarak Şeriat herkes gibi yönetici-leri de sınırlandıran genel ilkeleri belirler; ancak yönetici bu sınırla-rı aştığında onu denetleyecek bir kurum yoktur. Tarih boyunca çok sayıda yönetici şeriat/hukuk sı-nırlarını aşmalarına karşın, onla-rı görevden alan bir uygulamaya rastlanmamıştır. Bundan dolayı İslâm dünyasında yazılan siya-setnameler, yöneticilere öneriler şeklindedir. Ancak bu durum ideal devlet ara-yışlarını engellememiştir. Dü-şünürler zihinlerinde gelecekle ilgili ideal toplum modelleri oluş-turarak ütopya geleneğini baş-latmışlardır. Batı düşüncesinin aksine İslâm dünyasında ütopya yönetimi geçmişte Hz.Peygamber tarafından gerçekleştirilmiştir. Aslında bir anlamda gelecekte aranan geçmiştir. İslâm düşüncesinde yazılan en ünlü ütopya Farabi tarafından ka-leme alınan ve bir siyaset klasiği olan “El Medinet’ül Fazıla” (Er-demli Şehir) dır. Farabi, devletle-ri ilk olarak erdemli ve erdemsiz devlet olarak ayırarak üzerinde analitik değerlendirmeler yapar. Farabi devlet konusunda bütün Meşşai filozofları gibi Platon’dan da etkiler almıştır. Farabi de tıpkı Platon gibi devleti sağlıklı bir in-sana benzetir ve insana ait fonk-siyonları devlete yükler. Sağlıklı bir devlet sağlıklı işleyen bir vü-cuda benzer. Tabii ki, vücudun en önemli organı olan kalp, devlette yöneticiye karşılık gelir. İdeal devlette yöneticiye merkezi bir önem veren Farabi, doğal olarak yöneticinin nitelikleri üzerinde durur. İdeal yönetici için koyduğu

Batı düşüncesinin aksine İslâm dünyasında ütopya yönetimi geçmişte Hz.Peygamber tarafından gerçekleştirilmiştir. Aslında bir anlamda gelecekte aranan geçmiştir.

13

Page 14: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

kurallara bakarsanız Peygamberi işaret ettiğini hemen fark eder-siniz. Zaten Farabi’ye göre ilk ve ideal reis Peygamberdir. Yani Fa-rabi, geçmişte uygulaması olmuş bir projeden söz etmektedir ki, Batılı ütopyalardan onu ayıran en belirgin fark budur.Batı’da ütopya geleneğinin ilk ör-neği Platon’un “Devlet” adlı ütop-yasıdır. Platon sağlıklı bir insanla ideal devlet arasında paralellik-ler kurar. İnsanın kafası devlette yönetime, kol gücü koruyanlara, midesi çalışanlara, ayakları ise kölelere karşılık gelir. Platon’a göre her sınıfın kendine göre bir ahlâkı olmalıdır. Buna göre yö-neticiler akıllı, koruyanlar cesur, işçiler çalışkan, köleler itaatkar olmalıdır. Ayrıca askerler evlen-memeli ve ticaret yapmamalıdır; çünkü bunlar onları aslî görevle-rinden uzaklaştırır. Platon’un bu öngörüsü, bambaşka bir kültürde uygulama alanı bulmuştur: Os-manlılar. Bilindiği gibi Osman-lı ordusunun bel kemiği olan “Yeniçeri”lerin evlenmeleri ve mülk edinmeleri yasaktır. Ancak bu noktada şunu da tar-tışmakta fayda var. Acaba evlen-mek, çocuk sâhibi olmak ve tica-

retle uğraşmak insanı savaştan uzaklaştırıcı bir faktör müdür her zaman? Doğrusu tartışmaya açık. Hz. Peygamber döneminde düzenli bir ordu yoktu. Bağında bahçesinde çalışan ve çoğu evli insanlar savaşa çağırıldıkların-da giderlerdi. Dahası aile olması ve edindiği mal kişiyi savaşmaya motive eden bir faktör de olabilir. Daha sonra ideal devlet arayış-larını konu alan başka ütopyalar da yayınlandı. Campanella’nın “Güneş Ülkesi”, Bacon’ın “Yeni Atlantis” ve T. Moor’un “Ütopya” adlı eserleri ütopyaların en önem-li örnekleridir. Aslına bakılırsa her dünya görü-sünün kendine özgü bir gelecek tasarımı, bir ütopyası vardır. Türk milliyetçilerinin “Pan Türkizm”, Kürtlerin “Birleşik Bağımsız Kür-distan”, sosyalistlerin “Sınıfsız Toplum” İslamcıların “Ümmet” arayışları böyledir. İnsanın ontolojik yapısı gereği ürettiği hiçbir kurum kusursuz olmayacaktır. Önemli olan adâlet arayışıdır. Kusursuz arayış, var olan her şeyi eleştirmeye, insanı hayatın gerçeklerinden koparıp var olan her şeye karşı eleştirel bir duruşa getirebilir ki, anarşiz-

min beslendiği yer de burasıdır. İdeolojik anlayışlar sürekli ideal olana dikkati yöneltip, var olan, şimdi ile ilgisini koparırlar. Bu durum insanı var olanla sanki varmış gibi düşünülen ütopya arasında karşılaştırmalar yapma-ya sevk eder. İslâm dünyasında Farabi sonrası ütopya geleneğine fazla rastlan-maz. Daha çok siyasetnameler yazılır. Siyasetnameler aslında yönetici kesime dönük uyarı ve tavsiyeler içeren kitaplardır. Çün-kü ideal olan yaşanmıştır; yapıla-cak olan şimdi yönetici olanları o ideal yönetimin temel felsefesine çağırmaktır. İslâm düşüncesi için ütopya ileride, meçhul bir zaman-da değil, tarihte aranacaktır. O da kuşkusuz Hz. Peygamberin yöne-timidir. Asıl sorun o felsefeyi gü-nümüze nasıl taşınacağı yönün-deki zihin çabasıdır.

Aslına bakılırsa her dünya görüsünün kendine özgü bir gelecek tasarımı, bir ütopyası vardır. Türk milliyetçilerinin “Pan Türkizm”, Kürtlerin “Birleşik Bağımsız Kürdistan”, sosyalistlerin “Sınıfsız Toplum” İslamcıların “Ümmet” arayışları böyledir.

14

Page 15: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Mermergranitçimstonetraverten

Tel: 0264 241 80 17 Gsm: 0533 523 17 83 Dilmen Mh. Akşemseddin Cd. No.70 Adapazarı / SAKARYA (Kapalı Spor Salonu Karşısı)

TOPTAN - PERAKENDE - TAAHHÜT

15

Page 16: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

İtaat; sözlükte baş eğme, alınan emre uyma, söz dinleme anlam-

larına gelir; teslimiyet kelimesiyle de yakın ilişkidedir. Teslimiyet ise; sözlükte teslim olma, teslim olmuş, boyun eğiş, rıza ve tevekkül an-lamları vardır. Bu iki kelime biat kavramının içini doldurduğunda Akabe ve Rıdvan biatlerinde ol-duğu gibi, içi imanla doldurulmuş erdemi ifade ettiği anlaşılır. Bu kavramlar, insan hayatının her alanını kuşatan ana kavramlar-dandır. Bu kavramları hayatımıza yeniden Vahyin gösterdiği şekilde kazandırmak zorundayız. İtaat ve teslimiyetin günümüzde yaygın-laşan yanlış uygulamaları yüzün-den, toptancı bir süpürüşle onları çöpe atamayız. İslâmî hassasiyet adına her olumsuz davranışlara yol açtığını gördüğümüz kavram-ları dışlamakla, bu kavramların içini yine İslâm’a mal edilen hurafe dolu uygulamalarla boşaltmama-lıyız. İtaat ve teslimiyet anlayışı Kur’an’dan koparılınca, İslâm adı-na yapılan bazı teslimiyet örnek-leri ürkütücü bir hâl alıyor. Oysa ki bu iki kavram, insan olmanın vazgeçilmezidir. Akıllı varlık ola-rak yaratılan insanın, yaratıcısını

bilmesi, tanıması, Rabbi’nin ken-disinden ne istediğini anlaması için gerekli bilgi edinmede ilk şart itaat ve teslimiyettir. Eğitim ve öğ-retimin de önemli bir parçasıdır. Önce aklı kullanarak Allah’ın var-lık ve birliğinin bilinmesi mümkün kılınmış. Ama bu yeterli görülme-miştir. Çünkü akıl her zaman haki-kati göremez. Tevillerle yanılmalar gösterir. Hz. Âdem (as)’la bunun ör-neği insanlığa sunulmuştu. Yasak meyvenin yenilmesi, bütün uyarı-lara rağmen meşru bir teville ger-çekleşmişti. Onun içindir ki, aklın vahyin rehberliğine ihtiyacı vardır. Peygamberlerin görevi işte akılla vahyin birlikteliğini sağlamaktır. Bu sayede insanın kainatı okuması ve anlaması mümkün olacak, ken-di içine dönük okumalarla da Yüce Yaratıcısını daha iyi tanıyacaktır. Bu tanıma O’na kayısız teslimiyeti gerektirir. Her şeyin yaratıcısı, her nimetin bahşedicisi olan Allah, mutlak teslimiyetle kendisine itaat edilmesi gerektiğini gönderdiği va-hiyle insana bildiriyor. Bu kabulle-niş îmandır. ÎMAN, itaat ve teslimi-yeti gerektirir. Müslüman, Allah’a ve O’ndan gelen her şeye teslim olan demektir aynı zamanda.

Allahın varlığı ve birliğiyle ilgi-li Tevhidî inanç oluşturulduktan sonra, zaruri olan kulluk görevleri de, itaat ve teslimiyetin tezahür-lerinden başka bir şey değildir. Bu noktada, insana lütfedilen en önemli değer olan aklın, değerlen-dirme fonksiyonunun, devre dışı olduğunu da görmek gerekiyor. Zaten aklın kendisi de bunun böyle olması gerektiğini tefekkürle bula-biliyor. Evet, Allah’a imanın gereği olarak hiçbir mü’min domuz etinin neden haramlılığını itiraz mahiye-tinde tartışamaz. Zinanın haramlı-ğı, aklî gerekçelerle de desteklense kabullenilemez. Allah’a mutlak itaatin gerekliliği zaten akıl sahibi insanlar için ortak bir kabuldür.

Kur’an’da itaat kavramı, “Allah’a ve Resûlüne” mutlak itaat olarak çokça zikredilir. Önce İsa (as)’ın Ya-

İtaat ve teslimiyet anlayışı Kur’an’dan koparılınca, İslâm adına yapılan bazı teslimiyet örnekleri ürkütücü bir hâl alıyor.

Meh

met

KU

ZU

Kur’an’da itaat kavramı, “Allah’a ve Resûlüne” mutlak itaat olarak çokça zikredilir.

İTAAT VE TESLİMİYETİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

16

Page 17: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

hudileri davetinde onların şiddetli karşı çıkmaları üzerine; “Allah’a giden yolda bana yardım edecek kim var?” çağırısına, Havarilerin cevabına bakalım, ki bu bizim de cevabımız olsun. Al-i İmran Sûresi 3/52 “... Havariler: “Allah yolunda yardımcılar biziz. Biz Allah’a ÎMAN ettik. Ey İsa bizim MÜSLÜMAN olup ALLAH’A İTAAT ettiğimize sen de şahit ol!” 3/32 “De ki: Allah’a ve Resûlüllah’a itaat ediniz.” Aynı Sûrenin 132. âyetinde ise bu tür insanların mer-hamete nail olacakları beyan edi-liyor. Bunun gibi değişik bağlam-larda vahiy Allah’a ve Peygambere kayıtsız mutlak itaatin gerekliliği-ne vurgu yapıyor.Nisâ Sûresinin 4. âyeti itaatin sı-nırlarını daha da genişletmekte-dir. “Ey iman edenler! Allah’a ita-at edin, Resûlu’ne ve sizden olan ululemre de itaat edin…” Resûle ve ululemre itaatin ne anlam ifa-de ettiğine bakalım. Peygamber-ler Allah’ın elçileridir. Onlar vah-ye muhatap oldukları konularda mutlak itaat kapsamı içindedirler. Vahiy, Peygambere itaatin Allah’a itaat demek olduğuna vurgu ya-pıyor. Beşerî yönleri itibarıyla ise, yer yer başkalarıyla istişare ederler. Peygamber’e itaatin ve teslimiyetin en güzel örnekleri, onun yetiştirdiği ashabı tarafın-dan ortaya konulmuştur. Bir misâl verelim: Bedir gazvesinden. O gün Efendimiz kuyulara yakın bir yer-de karargah kurulmasını emretti. Habbab b. Münzir geldi. Bu tercih Vahiy’le mi yoksa sizin içtihadınız mı diye sordu. Kendi görüşü oldu-ğunu öğrenince de seçilen yerin yanlış olduğunu söyledi. Efendi-miz de karargahın yerini onun is-tediği yere taşıttı. Efendimiz (sav) hep vahiy dışı konularda onlarla istişare ederdi. İfk olayında olduğu

gibi. Evet, sahabe çok sevdikleri Efendimize, vahiyle ilgili konular-da tam bir teslimiyetle itaat eder-ken, vahiy dışı konularda da akıl-larını kullanarak, mü’min’in cüzi iradesini kullanmasına dikkati çekiyorlar.

Sizden olan emirlere itaatte ise; ölçü, emrin Kur’an’a aykırı olup olmamasıyla sınırlıdır. Ana baba-ya itaatte de aynı husus, Lokman Sûresinde açıklanmıştır. Onlara karşı iyilik ve ihsanda bulunmak saklı kalmak kaydıyla. Yöneticilere itaat, toplumun birlik ve beraberli-ği, milletin iffetinin korunması, di-nini yaşaması, meşru olan hak ve özgürlüklerini koruması için “ma-ruf” ölçüsü içerisinde kaldıkları sürece şarttır. Aksi taktirde, fitne çıkmasına zemin hazırlamayacak şekilde, ret etme hakkı vardır. Si-vil itaatsizlik bunun bir yoludur. Meselâ, Efendimiz (sav) Halid b. Velid’i 350 kişilik bir orduyla 630 yılı Şevval ayında Cezime Kabilesi üzerine gönderdi. Birliğinde yeni Müslüman olmuş Süleymoğuları

ile Ensar ve Muhacirler vardı. Va-zifeleri tebliğdi. Cezime Kabilesi İslâm birliğini silahlı olarak karşı-ladı. Halid (ra) onlardan silahlarını bırakmalarını istedi. Onlar da bıra-kırken “Sabe’na” dediler. Dinimizi değiştirdik anlamındaydı. Halid b. Velid buna inanmadı. Esir alıp el-lerini bağlattı öldürülme emri ver-di. Süleymoğulları emri yerine ge-tirip ellerindeki otuz esiri öldürdü. Buna, Ensar ve Muhacirun şiddetle karşı çıktı. Ellerindeki esirleri ser-best bıraktılar. Fitneye sebebiyet vermeden itaatlerini devam et-tirdiler. Dönünce olayı anlattılar. Efendimiz çok üzüldü. Ellerini açarak; “Allah’ım Halid’in yaptık-larından beriyim” diyordu. Hz. Ali (ra)’ı göndererek öldürülenlerin di-yetlerini fazlasıyla verdirdi.Peygamberin varisleri konumun-da olan ilim ehline gelelim. On-ların görevleri, Peygamberden sonra, vahyin ışığı altında insan-ları yetiştirmek, hakikatlerle top-lumu buluşturmaktır. Onun için insanların eğitimi gibi hassas bir konuda alimlere itaat hem eğitim alan talebe, hem de halk için zo-runludur. Ancak bu itaatte mutlak manasında değildir. Talebe, hoca-sını seçer, kendisini geliştirirken öğrendiklerini aklıyla tartar. Yeri geldiğinde fikrini beyan eder. İçi-ne sindiremediğe hususları fitne kaynağı yapmaz. İster bir cemaat, ister tarikat, siyasî parti, isterse si-vil toplum oluşumları içerisinde ol-sun, bir hizmetin devamı için itaat ve teslimiyet, maruf ölçülerinde ol-mak kaydıyla gereklidir. Sağlığına tekrar kavuşma adına hekim ara-yışında bulunan insanın, bir yerde tecrübesine, bilgi ve becerisine gü-vendiği cerraha teslim oluşu gibi, gerek afakî ve enfusî eğitiminde de vahiy ölçüsünde hassas olmalıdır.

Yöneticilere itaat, toplumun birlik ve beraberliği, milletin iffetinin korunması, dinini yaşaması, meşru olan hak ve özgürlüklerini koruması için “maruf” ölçüsü içerisinde kaldıkları sürece şarttır. Aksi taktirde, fitne çıkmasına zemin hazırlamayacak şekilde, ret etme hakkı vardır. Sivil itaatsizlik bunun bir yoludur.

17

Page 18: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Yusu

f E. E

RD

EM

Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) 23 yıllık örnek davet

metoduyla birlikte, bütün bir Ara-bistan Yarımadası Müslümanlaş-tı. İslam’ın doğuşunun 46. yılında Hz. Osman’ın (r.a) vefatıyla birlik-te de İslâm, doğuda Çin’e, Batı’da İber Yarımadası’na kadar ulaştı ve çağın medeni dünyası onu daha yakından tanıdı. Tarihçiler, tarih felsefecileri de İslâm’ın bu kadar kısa bir süre içinde dünyanın bir ucundan diğer ucuna nasıl olup da bu kadar süratle yayılabildiği-ni hala anlamaya çalışıyorlar. İslâm’ın şimşek hızıyla ku-zeyden, güneyden ve doğudan Akdeniz’den Avrupa’ya yayıl- ması, hem Avrupalıları kışkırttı hem de İslâm’ın yürüyüşüne dur-durmaya sürükledi. Haçlı seferle-

ri, işte bu tarihî sürecin ürünüdür. Avrupalılar, İslâm’ın yürüyüşü-nün Avrupa’yı yutacağı vehmine kapıldılar. Gerçekte ise Avrupalıları ürküten asıl durum; İslâm’ın Avrupa’nın içlerine kadar uzanması değil, İslâm’ın mesajının kuşatıcılığı ve cihanşümulluğu karşısında Avru-pa uygarlığının tutunamayacağı gerçeğiydi. İşte bu gerçek, bugün Batılıların İslâm düşmanlığının gerisinde yatan temel nedendir. Bu kompleks Batılı küresel güçle-rin, İslamofobi olarak adlandırı-lan bir fitne aracı çıkarmalarına yol açtı. İslâm, hedef tahtasına yerleştirildi ve hiç olmayacağı bir şeyle, terörle özdeşleştirildi: İslâm’a Karşı İslâm Savaşı süreci harekete geçirildi.

“Haçlı Ruhu” 21nci Yüzyılda da HortladıBu savaş süresince âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberi-mize (sallallahu aleyhi ve sellem) hakaret eden korsan filmle başlayan İslâm karşıtı saldırıya Siyonist bir grubun Müslümanları vahşilikle ni-teleyen afişleri eklendi. Amerika’da Siyonist bir grup, Müslümanları barbar olarak niteleyen bir afişi metro istasyonlarına asarak yangı-nı körükledi. Afişte yer alan ibare şöyleydi: “Savaşta medenî insan ile vahşî insan arasında medenî insa-nı destekle. İsrail’i destekle, cihadı yenilgiye uğrat”. Fransa’da ise bir mizah dergisi, Peygamberimize ha-karet içeren karikatür yayınlayarak yangını körükledi. Avrupa’nın gene-linde ırkçılık had safhaya geldi.

Avrupalıları ürküten asıl durum; İslâm’ın Avrupa’nın içlerine kadar uzanması değil, İslâm’ın mesajının kuşatıcılığı ve cihanşümulluğu karşısında Avrupa uygarlığının tutunamayacağı gerçeğiydi. İşte bu gerçek, bugün Batılıların İslâm düşmanlığının gerisinde yatan temel nedendir. Bu kompleks Batılı küresel güçlerin, İslamofobi olarak adlandırılan bir fitne aracı çıkarmalarına yol açtı. İslâm, hedef tahtasına yerleştirildi ve hiç olmayacağı bir şeyle, terörle özdeşleştirildi: İslâm’a Karşı İslâm Savaşı süreci harekete geçirildi.

21. YÜZYIL HAÇLI OYUNU: İSLAMOFOBİ

18

Page 19: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Son yıllarda Avrupa’da Pegida üze-rinden ırkçılık ve İslamofobi’nin beklenmedik ölçüde tehlikeli bir şekilde tırmandığı... Avrupa’da, çe-şitli kentlerde, bizzat Avrupalılar tarafından İslamofobi’yi protesto gösterileri düzenlendiği bir sırada... Yıllardır ardarda Hz. Peygamber’in karikatürlerini yayımlayan Fran-sız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya bir saldırı gerçekleştiriliyor, 12 kişi ölüyor. Fransa ya da Avrupa değil, dünya ayağa kalkıyor! Oysa yıllardır Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Yemen’de, Somali’de, Sudan’da, Kafkasya’da, Keşmir’de katliamlar yapılırken bugünlerde ayakta olan dünya bu vahşetlere seyirci kalmanın yanı sıra bizzat destek de oldu. Kendi elleriyle kurdukları DAEŞ/IŞİD terör örgütü aracılığıyla et-nik ve mezhepsel bölünmeye yol açmak için Ortadoğu’da yeni bir canavar eliyle Müslümanlara karşı küresel çapta tuzaklar kuruyorlar. Batı dünyasını Müslümanlara kar-şı kışkırtmayı amaçlayan Hıris-tiyan Siyonistler tarihin en utanç verici sahnelerine imza atan “Haç-lı ruhu”nu geri çağırıyorlar. Batı dünyasını yeni bir “Haçlı Seferi”ne kışkırtan afişler, düzmece film

ve söz konusu karikatür saldırısı, İslâm-Müslüman düşmanı ulusal - uluslararası medya bir arada düşü-nüldüğünde küresel çapta sinsi bir tuzağın varlığı ortada. Bu saldırılar-dan sonra ırkçılık, İslamofobi, İslâm düşmanlığı tavan yaptırılıyor. İnce ve iyi planlanmış bir tezgâh bu! De-rin güçlerin İslamofobi’yi tırman-dırmak için tezgâhladığı bir saldırı! İslamofobi, İslâm’a karşı postmo-dern yöntemlerle sürdürülen sinsi bir “haçlı savaşı”dır. Avrupa’nın 11 Eylül tezgâhı bu! Avrupa’da hızla kışkırtılan İslamofobi’ye gün doğ-du! Avrupa’da dalga dalga yayılan İslâm düşmanlığını meşrulaştır-manın yegâne yolu karşılarına kendilerinden olmayan bir düşman çıkartmak…“Meydanlarda” Değil “Medyalar-da” Savaş Sürdürülüyor!21 nci Yüzyıl Haçlı Savaşları, mey-danlarda yapılmıyor artık; önce medyalarda veriliyor. Zihinler tes-lim alınıyor. Böylelikle her türlü saldırıyı, işgali meşrulaştıracak bir zemin oluşturulmuş oluyor! Son durum’u, “işte mesele bu!” diye su-nuyor medya. Medya, bir algı ope-rasyonu gerçekleştiriyor bu yolla. Hâdisenin arka plânını, nedenle-rini atlıyor ve âdeta “vurun abalı-

ya!” diye hedef tahtasına yatırıyor, linç etmek, “işini bitirmek” istediği “aktörleri”! Algı operasyonları üze-rinden algılarımızı körleştiriliyor. Müslüman avı başlatılıyor.Terörize et! İslamofobi’yi yay, İslâm düşmanlığını kışkırt! Sonra da “Terörist var! Terörist bunlar!” diye yaygarayı bas! Batı başkentlerin-

Mizah dergisi Charlie Hebdo’ya bir saldırı gerçekleştiriliyor, 12 kişi ölüyor. Fransa ya da Avrupa değil, dünya ayağa kalkıyor! Oysa yıllardır Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Yemen’de, Somali’de, Sudan’da, Kafkasya’da, Keşmir’de katliamlar yapılırken bugünlerde ayakta olan dünya bu vahşetlere seyirci kalmanın yanı sıra bizzat destek de oldu.

19

Page 20: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

de, Paris’te, Londra’da, New York’ta ve tabi ki Telaviv’de kapalı kapılar ardında ne tezgâhlar yapılıyor tah-min edebiliyoruz artık.Siyonist İlluminati Örgütünün dünyayı yönettirdiği para baronu seçkin(!) aileler eliyle de “haritaları değiştirmek”, “başkenti Kudüs olan tek bir dünya devleti kurmak”, “in-sanları köleleştirmek”, “kıyametin bir an önce kopması” ve “iblisin hâkimiyeti”ne yönelik çalışmala-rına çanak tutacak bir medeniyet çatışması da hazırlanıyor.Bu Fitne Yine Batı’yı Vuracak!Batılı modern veya postmodernler büyük bir varoluşsal kriz yaşıyor-lar: Batı’da din çöktü. Tıpkı aile ve toplumun çöktüğü gibi. Sapkın cin-sel akımlarla zıvanadan çıktılar ve insan türünün korunması bile teh-like çanlarının çalmasına yol açtı. Batı kendini yeniden-inşa etmek için, -atalarının yaptığı gibi- ken-dine yine İslam’ı ve Müslümanları düşman olarak seçti ve dünya gene-linde topyekun bir saldırıya geçti.Ama boşuna nefes tüketiyorlar. Be-nimsenen bu strateji yine Batı’yı vuracak! Bu fitneler İslâm’ın, bir süre sonra ortalık yatışınca, özel-de Batı’da, genelde dünyada hızla yayılmasının önünü açacak! Her şeyin, tek bir küre üzerinde cereyan ettiği bir dünyada, Batılıları korku-tan en temel şey, dünyanın hızla Müslümanlaşabileceği korkusudur.İslâm Teslim Alınmazsa, Dünya İslâm’a Teslim Olabilir!O yüzden Batılılar, İslâm’ı ve ina-nanlarını tüm argümanlarla kö-tülemek; genelde dünyayı, özelde Müslüman toplumları İslâm’dan soğutma, Müslümanların İslâm’la ilişkilerini “ılımlı İslâm” gibi pro-jelerle sakatlama gayretindeler. İslâm’ı bireysel bir inanç meselesi-ne indirgeyerek hayattan uzaklaş-

tırma ve sonuçta evrensel yolculu-ğunun önünü tıkama kaygılarıyla hareket ediyorlar. Eğer İslâm’ın önü tıkanmazsa, İslâm’ın yeniden tarihe çıkış yolcu-luğunun önü alınamaz. Eğer İslâm, tıpkı Budizm, Hinduizm ve sair inanışlar gibi teslim alınamazsa, dünyanın İslâm’a teslim olmasına engel olunamaz ve dünyanın hızla Müslümanlaşması durdurulamaz. Bu da, Batı hegemonyasının so-nunu getirir kaçınılmaz olarak. O yüzden İslâm’ı, hedef tahtasına ya-tırıyorlar.

İki Çapraz Ateş Arasında...Sömürgeciler amaçlarına ulaş-mak için İslâm dünyasını önce paramparça ettiler. “Yerli laik misyonerler”i İslâm dünyasının başına musallat ederek Müslüman toplumların dinamizmini dinamit-lemede, önlerini kesmede “kukla” olarak kullandılar/kullanıyorlar. Daha da ileriye giderek Müslüman coğrafyasını mezhebî ve etnik te-mellere göre bölmeye çalışıyorlar. Bu amaçla kendi imkânlarıyla kur-dukları ve destekledikleri sözde İslâmî terör örgütleriyle(!) Müslü-manları yine kandırdıkları Müslü-manlar eliyle katlediyorlar. İslâm coğrafyalarında Müslümanlar eliy-le Müslümanlar üzerine 21. Yüzyıl Haçlı Seferleri uyguluyorlar.Bugün Müslüman toplumlar, dışa-rıdan ve içeriden gelen iki çapraz ateş arasında kalmış durumdalar. Öncelikle oynanan oyunu görmeli, iyi okumalıyız. İslâm düşmanları Müslümanları Müslümanlara kır-dırıp yok etmek ve İslâm davasının önünü tıkamak istiyor. Müslüman uyanık olup bir delikten iki defa ısı-rılmamalıdır. Allah Rasulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) vahiyle desteklenerek getirdiği ve yaşayarak tüm çağlara örnek gösterdiği o pâk ve tertemiz İslâm’a teslim olup yaşamalıyız. İslâm’ın mesajının kuşatıcılığı ve cihanşümulluğu karşısında Avrupa uygarlığı her türlü fitnesine rağmen tutunamayacak, İslâm tüm cihana hâkim olacaktır. Müslüman yaşadı-ğı çağı iyi okumalı, çağının gerekle-riyle kuşanmalı ve İslâm davasına tüm benliğiyle hizmet etmelidir.

Terörize et! İslamofobi’yi yay, İslâm düşmanlığını kışkırt! Sonra da “Terörist var! Terörist bunlar!” diye yaygarayı bas! Batı başkentlerinde, Paris’te, Londra’da, New York’ta ve tabi ki Telaviv’de kapalı kapılar ardında ne tezgâhlar yapılıyor tahmin edebiliyoruz artık.

20

Page 21: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Bize uğramadankararvermeyin

Sapanca: Rüstempaşa Mah. Atatürk Cad. No:10/A1 Tel: 0264 582 92 60Serdivan: İstiklal Mah.Bağlar Cad. No:5/A Tel: 0264 211 39 73

Y A P I & D E K O R A S Y O N

Pencere Uzmanı310 19 20

İstiklal Mah. Kirişhane Cad. No: 86 Serdivan / SAKARYA Tel: 0264 333 11 11 Gsm: 0555 849 34 06

21

Page 22: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte birçok aileyi tatlı bir

telaş sardı. Bin bir zahmetle üzer-lerine titreyerek büyütüp yetiştir-dikleri evlatlarına karşı bir vazi-felerini daha yerine getirmenin heyecan ve telaşı..“Nikâh benim sünnetimdendir!” buyuran Kut-lu Elçi’nin izinde yeni bir yuva kurmanın telaşı. Allah Resûlü, sünnetini terk edenin kendisi ile birlikte olamayacağını belirterek nikâhlı evliliğin önemine dikkat çekmiştir. İmkân bulan ashabı-nın vakti geldiğinde evlenmesini tavsiye etmiş, imkânı olmayanla-rın da evliliklerine ön ayak olun-ması hususunda gerekeni yapa-rak örnek olmuştur. Gençlere evlenmeyi tavsiye eden Efendimiz (sav), Allah’ın emri ve Peygamber’in sünneti ile kurula-cak aile yuvalarının, hafif sarsın-tılarla yıkılmaması, rüzgârlarla savrulmaması için birtakım nasi-hatlerde bulunmuştur. Bunlardan bir tanesi “hayırlı toplumu” inşa sadedinde sarf etmiş olduğu şu Nebevî sözlerdir: “Sizin en hayır-lınız, ailesine karşı iyi davrananı-nızdır. Ben de ailesine karşı en iyi

davrananınızım.” Bu tavsiyesinin ilk tatbikçisi olan ve aile hayatı ile “en güzel örnek” olan Efendimiz (sav), kişinin, aile-sine hüsn-i muamelede bulunma-sını imanı tamamlayan bir unsur olarak saymıştır: “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlâkî bakımdan en güzel olan ve ailesine en letâfetle davranandır.” Latîf kelimesi şefkati, yumuşak huylu olmayı, nezaketi, inceliği ifade eder. Samimi mü’minin, özellikle ailesine karşı bu sıfat-larla mücehhez olması gerekir. Buna mukabil kaba ve incitici sözden, kaba kuvvetten de uzak durmalıdır. Çünkü Allah Rasulü (sav); “Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin ya-nınızda birer emanettir.” , “Sakın onları dövmeyin ve onları incite-cek çirkin sözler söylemeyin.” bu-yurmuş, aile içinde kaba kuvvet kullananlar hakkında; “Sizden biri hem karısını köle gibi döver, hem de utanmadan sarılıp yatar” diyerek sitemde bulunmuştur.Görüldüğü üzere bu Nebevî söz-lerdeki hitap evin reisi konumun-daki erkekleredir. Her şeyin en

doğrusunu bilen Yüce Rabbimiz, insanın fıtratına ve daha bilme-diğimiz nice hikmetlere binâen ailedeki büyük sorumluluğu er-keğe vermiştir. “Her biriniz yö-neticisiniz ve yönettiğinizden mes’ulsünüz” ifadesi ile başlayan hadis-i şerifte Rasûlullâh Efendi-miz, erkeğin ailesinin yöneticisi olduğunu ve aile bireylerinden sorumlu olduğunu; kadının da kocasının evinde sorumluluğa sa-hip olduğunu bizlere bildirmiştir. Ancak yazımızın temelini oluş-turan hadis-i şerifte “Hayruküm, hayrukümliehlihî” ifadesinin muhataplarına Müslüman ha-nımlar da dâhil edilmelidir. Yani mânâ “Sizin en hayırlınız, aile-sine karşı iyi davrananınızdır.” olmalıdır. Dolayısıyla bu hadiste-ki hayırlı kişi, erkek de kadın da olabilir. Yani burada hayrın ölçü-sü, aile fertlerine iyi muamelede bulunmak, onlarla güzel geçin-mesini bilmek ve aileyi muhafaza etmektir. Bununla birlikte; “Sizin en hayırlılarınız, kadınlarınıza iyi davrananınızdır” şeklinde muhatabı erkekler olan başka bir hadis daha bulunmaktadır.

Ö.F

aruk

AK

PIN

AR

“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlâkî bakımdan en güzel olan ve ailesine en letâfetle davranandır.”

AİLEDE / AİLECE HAYIRLI OLMAK

22

Page 23: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Karı ile kocanın aile içindeki gö-rev ve sorumluluklarına dair Al-lah Rasûlü’nden pek çok tavsiye bulunmaktadır. Ashab-ı kirâm, tüm herkes gibi, hayatlarının büyük kısmını geçirdikleri ve muhtelif problemler yaşadıkları aile ortamındaki hak ve vazifeleri hakkında Allah Rasûlü’ne çeşitli sorular sormuşlar, bilgi almışlar-dır. Şu iki örnek zikredilmeye de-ğerdir: Adamın biri Efendimiz’e; “Kadının, kocası üzerindeki hak-kı nedir?” diye sorar. Efendimiz (sav) bu sahabiye; “yediğinden yedirmek, giydiğinden giydir-mek” şeklinde cevap verir. Bir başka yerde bunlara; “iyilikle davranmak”ı da ilâve etmiştir ki, bu zaten Rabbimizin bir buyru-ğudur. Diğer bir örnekte ise Hz. Peygamber’e kadınların hangisi-nin daha hayırlı olduğu sorulur. Efendimiz bu soruya da şu cevabı verir: “Kocası kendisine baktığın-da onu hoşnut eden, emrettiği za-man kocasına itaat eden, kendi-sini arzuladığı zaman kırılacağı bir tavırla ona muhalefet etmeyen ve malını kocasının istemeyeceği bir şekilde harcamayan kadın-dır.” Yine Veda Haccındaki hut-besinde; “yatağınıza başka birini almasınlar ve hoşlanmadığınız kimseleri de evinize almasınlar” buyurmuştur. Ayrıca bir hadisle-rinde “Allah’ın rızasını gözeterek yapacağın tüm harcamalardan dolayı mükâfat alacaksın. Hatta eşinin ağzına verdiğin bir lokma-nın bile karşılığını alacaksın” di-yerek erkekleri ailesine ihsanda bulunmaya teşvik ederken; bir başka hadislerinde “Kocası, ken-disinden razı olarak ölen kadın, cennete girer” buyurarak kadın-lara, kocalarını hoşnut etmelerini tavsiye etmiştir. O, bu tavsiyeleri ve yaşadığı örnek hayatı ile Rab-

bimizin “Eşlerinizle en güzel bir biçimde geçinin!” (Nisâ, 4/19) emrini layıkıyla uygulamıştır.Hadis kitaplarında özellikle Nikâh, Talak, Radâ, Nafakât, Edeb bölümlerinde zikredilen hadisle-rin yanı sıra İmâm Nesâî, bu ko-nudaki rivayetleri “Işratü’n-Nisâ” adıyla özel bir bölümde ele almış, bir de müstakil eser telif etmiştir. Ayrıca bu konudaki hadisleri bir araya getirip yorumlayan güncel çalışmalar da bulunmaktadır. Ancak buna rağmen ailelerimiz-de sıkıntılar var ise, Efendimiz ile Hatice validemiz arasındaki bağ gibi olmasını niyaz ettiğimiz nikâh birlikteliğimizde huzur-suzluk eksik olmuyorsa, bizlerde sorun var demektir. Problem, iki taraftan birinin sorumluluklarını yerine getirmemesinden kaynak-lanıyordur. Onun için inanan er-kek ve kadın aile hayatında Allah Rasûlü’nü ve eşleri ile olan müna-sebetini örnek almalılar. Ancak bunu temin ettiğimizde nikâh duamızdaki “ülfet” “muhabbet” ve “karâr” niyazı makbul olacak-tır. Bizler, Âdem ile Havva, Ali ile Fatıma gibi olduğumuzda eşle-rimiz bizim için “göz aydınlığı”, aile yuvamız ise huzur kaynağı-mız olacaktır. Bizler, aramızdaki “nefret”, “fitne” ve “ayrılık” arzu-larını bertaraf ettiğimizde nikâh akdimiz bizler için “uğurlu ve mübârek” olacaktır. Bizler, nefis-lerimizi haram kazançtan, haram yiyeceklerden, haram ilişkilerden ve harama bakmaktan alıkoydu-ğumuzda ancak helâlimiz bizim için sekîne ve yüz akı olacaktır. Bizler, sâlih amellerimizi nitelik ve nicelik bakımından artırdığı-mızda, gönlümüz rızkımızın bere-ketlenmesini, nimetin tamamını, afiyetin devamını, evlâdın hayır-lısını, ömrün uzun olanını ve son

nefeste imanı talep etmeye yüz bulacaktır. Bizler, aile hayatımızı her türlü günah kirinden arındır-dığımızda dünya hayatımız daha mutlu, âhiretimiz daha umutlu olacaktır.Bu yaz mevsiminde İslâmî öl-çülere göre bir hayat sürme yo-lunda “Evet” diyecek kardeş-lerime bir ömür boyu huzur ve dâreynsaâdetleri diliyorum. Ev-latlarına karşı vazifelerini yerine getirip imanlı gönülleri birbirine kenetleyerek cennet anahtarı ve övüncü kazanan anne ve baba-ları tebrik ediyorum. Gerek genç kardeşlerime gerekse aile büyük-lerine, atacakları bu Nebevî adım-da dinimizin temel ilkelerinden olan; “Kolaylaştırınız, zorlaştır-mayınız! Müjdeleyiniz, nefret et-tirmeyiniz!” kutlu sözüne uygun bir düğün ve bayram atmosferi oluşturmalarını âcizane tavsiye ediyorum ki, hep birlikte muradı-mıza erelim, iffetinin mükâfatına nail olup dünya hükümranlığı ve aile saadetine kavuşan Yûsuf Nebî’nin büyüklerini tahtına bu-yur ettiği gibi hep birlikte kereve-tine çıkalım! Vesselâm.

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi davrananınızdır.” olmalıdır. Dolayısıyla bu hadisteki hayırlı kişi, erkek de kadın da olabilir. Yani burada hayrın ölçüsü, aile fertlerine iyi muamelede bulunmak, onlarla güzel geçinmesini bilmek ve aileyi muhafaza etmektir.

23

Page 24: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

FaaliyetlerimizFaaliyetlerimiz

Konferanslar

Mehmet Kuzu, 3 Nisan Cuma “Fitneler Karşısında Hz.Peygamberin (s.a.v) Tavrı”

Yusuf Yavuzyılmaz, 1 Mayıs Cuma, “Dil, Kültür, Modernizm ve İslam”

28-29 Mart 2015 tarihlerinde Kütahya Anadolu Aile Derneğinin ev sahipliğinde Ribat Eğitim Vakfı Türkiye Çalıştayı gerçekleştirildi.Konya, Sakarya, İzmir, Denizli, Yalova, Bursa, Bozüyük, Adana, Mersin ve Malatya'dan Ribat gönüllüleri programa iştirak ettiler.

Tüm yurttan Ribat Eğitim Vakfının üyelerinin katılımı ile Ankara’nın Haymana ilçesindeki kaplıcalarda geçen “Muhabbet Kampı”ndan Ribat ailesinin kaynaşması ile kardeşliklerin pekişmesi için yapılan 3 günlük muhabbet kampıyla tüm kardeşlerimiz bol bol istişare edip bol bol muhabbet etme imkanlarına kavuşmuşlardır.

Ribat Eğitim Vakfı 2015 Çalıştayı

Muhabbet Kampı

"Yöneticide Bulunması Gereken Özellikler ve Yöneticiyi Yoldan Çıkaran Beş Tutku" konularının işlendiği hizmet içi eğitim semineri Adapazarı Ribat Eğitim Vakfi yönetici kadrosunun katılımıyla 17 Mayıs 2015 Pazar günü 11:00-13:00 saatleri arasında Vakıf Binasında Genel İdare Kurulu Üyeleri Musab Seyithan ve Müslim Yurtman'ın sunumuyla gerçekleştirildi.

Hizmetiçi Eğitim Semineri

24

Page 25: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Konya Sivil Toplum Kuruluşları tarafından organize edilen Ufuk Turu Toplantılarının 12ncisi, 20-24 Mayıs 2015 tarihleri arasında Ankara Büyük Anadolu Otel’de gerçekleştirildi.Konya'da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşunun ev sahipliğinde, Türkiye’nin her bölgesinden ve 40’ın üzerinde ilden sivil toplum kuruluşlarını temsilen gelen yaklaşık 300 katılımcı ile icra edilen 12. Ufuk Turu Toplantılarına Sakarya’dan Ribat Eğitim Vakfı Adapazarı Şubesi yetkilileri de katıldı.

Bu yılki toplantılarda “Türkiye’nin Geleceği ve Yeni Ufuklar” konusu, alanında son derece saygın akademisyen ve sivil toplum yetkilileri tarafından sunulan tebliğler çerçevesinde çeşitli yönleriyle ve derinlemesine dört gün boyunca tartışıldı. Toplantılar; “Türkiye ve Dünya", "Türkiye’nin Geleceği" ve "Yeni Türkiye ve Yeni Ufuklar" ana başlıkları altında gerçekleştirildi. Sunulan bildirilerden sonra gerek soru ve değerlendirmeler yoluyla, gerekse istişarî mahiyette ve yüz yüze görüşmeler aracılığıyla katılımcıların karşılıklı fikir alışverişinde bulunmaları sağlandı.

Ufuk Turu Toplantıları

Kitap - Katalog BasımlarıMülkiyeti Sakarya İlme Hizmet ve Kur’an Kursu Derneği’ne ait tapuda Serdivan ilçesi 28.J.1 Pafta, 154 Ada, 12 Parsel’de kayıtlı taşınmaz üzerine Kur’an Kursu ve Hizmet Binası inşaat çalışmalarına başlanıyor. Serdivan Belediye Başkanlığı’na yapılan inşaat ruhsat başvurusu uzun bir aradan sonra olumlu neticelendi ve inşaat temel atma töreni ramazan ayı içerisinde gerçekleştirilecek.

Hazma Tekin Hocaefendinin “Ölümden Sonra: Kabir ve Berzah Hayatı” isimli eseri bastırılıp Sakaryalılara dağıtımı sağlanmıştır.

Kur'an Kursu ve Hizmet Binası İnşaatı

25

Page 26: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Sakarya’da sosyal medya üzerinde bir araya gelen

genç kız topluluğu Genç Gömlek İslami Gençlik

Platformu, Araştırmacı-Yazar Ramazan KAYAN’ın

katılımıyla “İdeal Genç” konulu konferansını Mayıs

ayında Mustafa Büyük Kız Anadolu İmam Hatip

Lisesi’nde gerçekleştirdi.

Lise talebelerinin yoğun katılımı ile gerçekleşen

etkinlikte, Ramazan KAYAN ideal genç olarak Mavi

Marmara şehitlerinden olan Furkan Doğan’ı tanıttı.

Şehit olduktan sonra ortaya çıkan hayat hikâyesi

ile yaşanabilir ve içimizden birisi olarak şahsiyetinin

nasıl oluştuğu öğrenciler paylaşıldı. Yazar, program

sonunda öğrencilere kitaplarını imzaladı.

Burkina Faso’da başlatmış olduğumuz kütüphane projesinin ve Esma AKBAY Hanımefendinin Afrika’da yapmış olduğu çalışmaları tanıtım amaçlı programımızı AKM’de Sakaryalı Hanımefendilerin katılımlarıyla gerçekleştirdik.Esma AKBAY önderliğinde Burkina Faso’dan gelen Ümmü Gülsüm MAİGA ve Zeynep VIDRAGO Hanımefendilerle Afrika’daki projeler tanıtıldı. Burkina Faso ve Fildişi’nde faaliyete başlayan atölyeler slayt sunumuyla tanıtıldı. Gana’da gerçekleştireceği yeni projenin tanıtımı yapıldı.

Cemil-Reyhan GÜLDÜ’nün oğlu Muhammed Emin’in Afrika’daki kardeşleriyle gönül bağı kurarak onlara bir nebze de olsa destek olmak amacıyla mahallesinde bir kermes düzenlemiş, kocaman yüreğiyle mahallesindeki çocukları bu hayra vesile etmiştir. Elde ettiği geliri bu programımızda Burkina Faso’dan gelen yetkili bayanlara kendi eliyle teslim etti. Bu kardeşimizin göstermiş olduğu hassasiyetle bütün çocuklarımıza örnek olmasını temenni ediyoruz. Bizler de Sakarya Aile Derneği olarak, hayırlarının artarak devam etmesini diliyoruz ve kendisine teşekkür ediyoruz. Ayrıca programın bitiminde projeye destek amaçlı kermes düzenlendi.

Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi tarafından icra edilen 4000 çift ayakkabı dağıtımının bayan erkek demeden tüm ihtiyaç sahiplerine dağıtılma işlemi gerçekleştirilmiştir. Bunların içerisinde Suriyeli ve Iraklı mültecilerde bulunmakta ve ayakkabısı olmayan insanların ayakkabılar ile ihtiyaçlarının giderilmesi ve yüzlerinin gülmesi sağlanmıştır. Bu hayırda emeği geçen herkese teşekkür eder ve bu yardımları yapabilmemiz ve gayretimizin artması için dualarınızı bekleriz...

Genç Gömlek KonferansıAyakkabı Yardımı

Burkina Faso Kütüphane Projesi

26

Page 27: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Sapanca İHH Suriye Gönüllüsü / Aysun BALTA

Suriye için sürekli namazlarımda dua ederdim; “Allah’ım ne olur ben de Suriye’deki kardeşlerim için bir şeyler yapayım” diye. Dualarımın devamında Sakarya İHH’dan telefon geldi. “Suriye’ye gidiyoruz gelebilir misin” diye? Çok karmaşık duygular yaşadım; korku, heyecan, endişe. Çevrem-dekiler bana; “ne işin var orada, hiç güvenli yerler değil oraları” diyorlardı. Ama ne olursa olsun benim oraya gidip orada yaşa-nanları yerinde görmem, onların acılarını paylaşmam gerekiyordu. Bütün dünyanın bildiği ama kim-senin görmek ve duymak isteme-diği bir gerçek var ortada. Çünkü Suriye meselesi o kadar büyük bir mesele ki bugüne kadar konu-şulmamış, konuşulsa da sadece sorunları konuşulmuş fakat çö-züm yollarına daha ulaşılamamış maalesef. Amacımız şu olmalı as-lında: birincisi; Suriye duyarlılığı oluşması, ikincisi; Suriye hakkın-da insanların bir fikri olması için

çabalamak, üçüncüsü; her türlü insani yardımdan uzak olan biz müslümanların artık uyanmala-rına vesile olmaktır.Özellikle Suriye’de yaşananlar büyük bir insanlık sorunudur. İn-san hakları adına toplu bir müda-hale yapılmalı ve Türkiye bunun öncüsü olmalıdır bence. Biz üm-metiz demekle ümmet olunmuyor hemhal olmadığın sürece.Vesileler oluşturun, duygularını anlamaya, yaşamaya çalışın bu insanların. Ne istiyorlar, niçin yaşadıkları yerleri terk etmiyor-lar, niçin direniyorlar. Suriye’de yaşananları görmediğimiz sürece onların acılarına onlar gibi üzül-mediğimiz sürece Allah yardımı-nı yollamayacaktır. Reyhanlı’da, Kilis’te İHH’nın malzeme depoları var. Periyodik şekilde buradan giden yardım-lar Suriye’nin içerisinde bulunan mağdur insanlara ulaştırıldığına şahit oldum. Zaten yardımların

yerine ulaşıp ulaşmadığından yana hiçbir şüphem yoktu, yerin-de de bizzat görmüş oldum. “Biz yardım ettik daha ne yapa-lım” diyenler.... “tamam biz yap-tık ama Esed ve İran yıktı, biz ilaç olmaya çalıştık o yaraladı, biz tedavi ettik o öldürdü, biz okut-maya çalıştık o okulları vurdu, biz bombalanan evleri onardık o evleri yıktı, insanları çadır kent-lere mahkum etti, göçlere neden oldu.” Tüm bunlara rağmen yıl-madan yıkılmadan yapmaya, onarmaya, yaşatmaya, okutmaya vesile olmamız gerekiyor. Onlar zulüm, baskı, işkence, öl-dürme üzerine saltanatlarını kurmuşlar, bizler ise imar etme, eksiklikleri giderme üzerine emir almışız Yaradan’dan... Artık du-rulacak zaman değil. Suriye’de bir katliam var. Lütfen duyarsız kalmayalım. Bir an önce topar-lanarak ahiretimizi kurtarmak dileğiyle....

Suriye'den İzlenimler

Burkina Fasoda başlatmış olduğumuz Kütüphane Projesine destek amaçlı Serdivan Zaman Park’ta “mantı kermesi” düzenledik. Havanın yağmurlu olmasına rağmen yoğun bir katılım oldu.

Sene sonu faaliyeti olarak Sakarya Aile Derneği Hanım Kolları Abant gezisi düzenledi. Bu gezide doğa yürüyüşü ve yarışmalar düzenlendi. Günün sonunda eğlenceli saatler geçirilmiş olarak gezi tamamlandı.

Mantı Kermesi Abant Gezisi

27

Page 28: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Sah

ir A

A

Genel anlamda; hayat, yaşama biçimi, hayatın nasıl yönlen-

dirilmesi gerektiği konusunda be-nimsenen düşünce, inanç, ilke ve değerler bütününe; özel anlamda ise; kâinattaki düzeni ve hayatı ancak Yaratıcı bir İlâh’ın varlığı ile anlamlandırarak, insanlığı kurtu-luşa davet eden çağrıya “Din” denir.İnsanlar tarafından konulan ilke-ler çerçevesinde oluşturulan dîne “Beşerî Din”; İlkeleri vahiy yoluyla Peygamberler tarafından insanlara iletilen dîne de “İlâhî Din” denir.Bütün “İzm”ler ile Mecûsîlik, Hin-duizm, Budizm, Brahmanizm, Şamanizm gibileri beşerî; bütün Peygamberlerle gelen – Vahyedilen dinler ise –ki aslında hepsi de tek-dir– İlâhî dinlerdir. “Din” kelimesi çok geniş bir anlam sahasına sâhiptir. Kur’an ve Hadis-lerde bir çok mânâda kullanılan bu kelime, kavram olarak insanlığın en önemli faaliyeti olan inanmayı, bir Yaratıcıya itaat ve ibâdet etme-yi, ahlâkî davranışları, fazilet ve iyilikleri, toplum düzenini, doğru

yolda–istikâmet üzere olmayı ifade eder.Sözlük anlamı olarak; “Üstünlük, egemenlik – hâkimiyet, itaat, zor-lamak, borçlanmak, bir güce teslim olmak – emrine girmek – emrine amâde olmak, Şeriat, kanun, yol, millet, âdet, taklit, hesaba çekmek, ceza veya mükâfat vermek” gibi;Istılahî olarak ise; “İyi yada kötü karşılık, âdet ve alışkanlık, itaat, zillet, bağlılık, üstünlük sağlamak, gâlip gelmek, hâkimiyet, mülk ve hüküm, bir şeye zorlamak, itaat etmek, veya isyan etmek, alışkan-lık hâline getirmek, Tevhid inancı” gibi mânâlara gelir. Kur’an’da ise; 1. En yüce kudre-te teslim olma, itaat etme, boyun eğme, 2. Âhiret, ceza – amellerin karşılığını verme günü, 3. Hüküm, âdet, şeriat, ve kanun, 4. En çok da Allah’ın vahyettiği Tevhid Dîni anlamında kullanılmaktadır ki, içerisinde hem Allah’ın hâkimiyeti, otoritesi, hükmünün üstünlüğü, bu üstünlüğe kulların boyun eğip ita-at etmeleri, hem de Allah’tan gelen

hüküm, kanun ve şerait konuları yer almaktadır. Bu tariflerden de anlaşılacağı üze-re İslâm’a göre dinler ikiye ayrılır; “Hak Din” ve “Bâtıl Dinler.” İfade-den de anlaşılacağı gibi hak din bir tanedir, ama bâtıl dinler ise pek çoktur. İnsanların tarih boyu İslâm’ın dışında, kendi kafaların-dan uydurdukları dinlerin genel adıdır “bâtıl dinler”. Bütün Pey-gamberler ise, yalnızca hak din olan İslâm’ı tebliğ etmişlerdir. Efen-dimiz (sav) de; “Bütün Peygamber-lerin Dîni birdir ve hepsi baba bir kardeş gibidir” buyurmuşlardır. (Buharî ve Müslim) İslâm’ın dışındaki dinlere inanan insanların din olayına yaklaşım-ları elbette değişiktir. Batı ve bâtıl düşünce sâhibi felsefecilerin, sos-yologların, politikacıların “din” diye anlayıp izah ettikleri şey de ayrıdır. Özellikle pozitivist felsefe-nin ve modernizm denilen hayat anlayışının gelişmesinden sonra dine getirilen tanımlar çok farklı-dır.

Hak din bir tanedir, ama bâtıl dinler ise pek çoktur. İnsanların tarih boyu İslâm’ın dışında, kendi kafalarından uydurdukları dinlerin genel adıdır “bâtıl dinler”. Bütün Peygamberler ise, yalnızca hak din olan İslâm’ı tebliğ etmişlerdir. Efendimiz (sav) de; “Bütün Peygamberlerin Dîni birdir ve hepsi baba bir kardeş gibidir” buyurmuşlardır. (Buharî ve Müslim)

DİN

28

Page 29: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Farklı tanımlar ile yazımızı uzat-madan bir cümle ile bunu şöyle ifa-de edelim; “İnsan için din olayının hatırlattığı gerçeği, insan hayatın-da dînin yerini, insanların sürekli bir dîne inandıklarını, hayatlarına temel aldıkları hayat felsefeleri-nin veya dünya görüşlerinin bir din hâline geldiğidir.” Rabbimiz Mü’min, 26’da; “Firavun: “Bırakın beni, Mûsâ’yı öldüreyim de o Rab-bine yalvaradursun. Çünkü ben onun, dîninizi değiştirmesinden yahut bu yerde (Ülkede sizlere ve düzenimize karşı) fesat çıkarma-sından korkuyorum” dedi” buyu-rarak konuya açıklık getirmektedir. Bu kıssaya bakıldığında, burada Firavun’un değiştirilmesinden korktuğu “din”in yalnızca bir inanç ve vicdanî bir kanaat olmadığı açıktır. Kendi kurduğu sistemin, toplum düzeninin, kanunlarının Mûsâ (as) eliyle değiştirilmesinden korkuyordu. Mûsâ (as)’ın başarısı, onun saltanat düzeninin sonu de-mekti.Buradan da anlaşılan odur ki, “Din” olayı yalnızca bir inanç, bir vicdanî kanaat, ahlâkî davranışlar veya belli vakitlerde ve özellikle de gizli olarak yerine getirilen ferdî ta-pınmalar – ibâdetler değildir. Din kelimesinin sözlük anlam-larından ve Kur’an’da geçen mânâlarının hiç birinde dîn’in yal-nızca inanç ve kanaat anlamına gelmediği görülür. Aksine din, bir teslimiyet, boyun eğme, kanun ve şerâiti–şartları, ceza ve mükâfatı ifade eder. İnanç, yâni îman İslâm’a göre dînin ancak bir parçasıdır, kişinin Allah’tan gelen dîni ve bu dîne ait ilkeleri kabul etmesidir.İnsan yaratılışı – fıtratı gereği inan-mak, hayatını belli ilkelere göre yaşamak, bir takım hukuk kuralla-rına uymak, ibâdet etmek, dua et-mek, sığınmak, belli bir toplum dü-zenine sâhip olmak durumundadır. İnsanların inandıkları, benimse-

dikleri düşüncelerini ve yaşayışla-rını ona göre ayarladıkları, ictimâi düzenlerini ona uygun hazırladık-ları sistemler, ideolojiler, doktrin-ler birer din hükmündedir. Kişi ile toplumun, kendisi ile inandığı yüce varlığın arasındaki ilişkileri düzen-leyen her sistem bir dindir. Eşya ve kâinatı izah eden, insanların haya-tına yön veren, kişilerin inanarak benimsedikleri her dünya görüşü bir dindir. İnsanların bu gibi sistem ve ideolojilere din adı verip verme-mesi, bir veya daha fazla İlâh’a ina-nıp inanmaması, bir takım hareket ve davranışlara ibâdet deyip deme-mesi işin şeklini değiştirmez.Çünkü din olayının temeli, bir inanç sisteminin ve bu inanç sis-temine göre şekillenen bir hayat anlayışının veya bir dünya görü-şünün olmasıdır. Yâni, bir “yaşayış sistemi” varsa, buna da insanlar inanıyor ve bağlanıyorsa, bu hayat sisteminin bir takım ilkelerini en üstün sayıyorlarsa, yâni bir otorite-ye kayıtsız şartsız itaat ediyorlarsa; ortada bir “Din” olayı–anlayışı var demektir.

Buradan hareketle, yeryüzünde es-kiden ve şimdilerde “din”den uzak hiçbir insan ve toplum yoktur diye-biliriz. İnsanın hayatında kendine ilke olarak aldığı şeyler, yaşarken kendisini uymak zorunda hisset-tiği “hayat sistemi” onun için bir dindir. Değil mi ki din; bir inancı, bir ideolojiyi, bir hayat sistemini benimseyip ona itaat etmektir. Ta-rih boyunca ve günümüzde hak din olan Tevhid Dîni İslâm’dan uzakla-şan bütün insanlar bu anlamda kendilerine bir “Din” bulmuşlardır.“Dinler Tarihi” incelendiğinde gö-rülecektir ki, tarih boyunca sayı-sız uydurulmuş din, akla hayâle gelmedik şeyler İlâh hâline geti-rilmiştir. Günümüzde de durum değişmemiştir ve insanlar inanma, tapınma–ibâdet etme ve bir hayat anlayış ve düzenine bağlanma ih-tiyaçlarını çeşitli doktrinlere ve ideolojilere bağlanarak karşılama-ya çalışmaktadırlar. Buradan hare-ketle diyebiliriz ki; Sosyalizm, ko-münizm, kapitalizm, modernizm, hümanizm, lâisizm, Hıristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm, vs. benze-ri adlarla karşımıza çıkan bütün inançlar, hayat felsefeleri ve ideolo-jiler birer dindirler.Tabii ki, bu dinler için ilâhlar, mâbetler, tapınma şekilleri ara-maya gerek yoktur. Çünkü bu bâtıl dinlerin her mü’mini–o dîne îman edeni kendine göre inanıyor, tapı-nacak mâbetler yapıyor, yeni yeni tapınma şekilleri icadediyor, önün-de secde ettiği yeni ilâhlar buluyor. Batılı bir düşünürün dediği gibi; “Bu çağdaş dinlerin ilâhları; dik-tatörler, patronlar, devletler, şarkı-cılar, sporcular, ikonlardır. Tapı-nakları ise; bankalar, stadyumlar, müzik holleri, anıt mezarlar, fabri-kalardır. Bu dinlerin mü’minleri–inananları ise; istenildiği gibi her tarafa sürüklenen, yönlendirilen, sömürülen, küçücük hedeflerin pe-şinde koşturulan, güç kaynakları-

“Din” olayı yalnızca bir inanç, bir vicdanî kanaat, ahlâkî davranışlar veya belli vakitlerde ve özellikle de gizli olarak yerine getirilen ferdî tapınmalar–ibâdetler değildir.

İnsanın hayatında kendine ilke olarak aldığı şeyler, yaşarken kendisini uymak zorunda hissettiği “hayat sistemi” onun için bir dindir.

29

Page 30: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

na kayıtsızca itaat eden kitlelerdir.”İnsanın hayatından “Hakk” alı-nırsa, onun yerini bir sürü bâtılın alması – doldurması da kaçınıl-maz olur. Yâni, hayat boşluk kabul etmez. Hak din tanımına elbette yalnızca Allah’ın fıtrat dîni dediği İslâm uymaktadır. Ancak “din” ola-yının tanımına ve kapsadığı alan ile Kur’ân’ın ilgili âyetlerine baktı-ğımızda, İslâm’dan başka dinlerin de olduğu ve bunları Rabbimizin reddettiğini görürüz.Bâtıl dinler, Allah tarafından kabul edilmediği gibi; onlar ne insanın yaratılış sebebine cevap verebilir-ler, ne dünyadaki huzuru sağla-yabilirler, ne de Âhiret kurtuluşu-na götürebilirler. Çünkü hepsi de insan hevâ ve hevesinin ürünleri olup, hak din olan İslâm’a karşı ol-mak üzere ortaya atılmıştırlar. Rabbimiz Âl-i İmran 19. ve 85. âyet-i kerîmeler de şöyle beyan eder; “Şüphe yok ki, Allah katında (hak) din İslâm’dır. Ancak kitap ve-rilen (Yahudi ve Hıristiyan)lar, ken-dilerine ilim geldikten sonra, arala-rındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerine karşı küfre saparsa, şüphesiz ki Allah, hesabı çok çabuk görendir”, “Kim artık (son din) İslâm’dan baş-ka (İlâhî veya beşerî) bir din ararsa, aslâ ondan kabul edilmeyecek ve o, Âhirette de büyük zarara uğraya-caklardan olacaktır.” İslâm; genel anlamda Allah’a ve O’ndan gelenlere îman edip kayıt-sız şartsız teslim olmaktır. Bu an-lamda bütün İlâhî – vahyedilmiş dinler İslâm ise de, hepsinin aslî özelliği değişikliğe uğratılmıştır. Bundan dolayı Hz. Muhammed (sav) Efendimize vahyedilen, O’nun tebliğ ettiği İslâm Dîni, bü-tün diğerlerinin en mükemmeli ve Allah’ın gönderdiği en son Tevhid Dîni’dir. İslâm, hükümleriyle hem dünya hayatını tanzim eden, hem de Âhiret saadetini temin eden ve

kaynağını Kur’an’dan alan İlâhî bir hukuk sistemidir. İslâm Dîni, içine aldığı îman, ibâdet, ahlâk, muamelât ve ceza – mükâfat hü-kümleriyle bölünmez bir bütündür. Din, tarih boyu insan hayatında var olmuş, insanın düşünce, tavır, davranış ve diğer insanlarla çevre-ye karşı tutumlarını belirlemiştir. Dînin tarihî süreç içerisinde insa-noğluyla birlikte varlığını sürdür-düğü, yâni insanın olduğu her yer ve zaman diliminde var olduğu bir gerçektir. Öyle ki, inanılan varlık ve değerlere yönelik zaman zaman birbirinden çok farklı yapılar gös-terse de, insanlar mutlaka bir inanç sistemi içerisinde olmuşlar ve bu inanç sistemine dayalı tutum ser-gilemişlerdir. Dinler tarihine iliş-kin eserler veren İslâm âlimleri de çalışmalarında insanın düşünce ve inanç sistemini, her türlü tavır ve davranış kalıplarını belirleyen tüm yaşam modellerini birer dînî gele-nek olarak ele alıp incelemişlerdir.Tarihî gelişim içerisinde din kavra-mı da diğerlerinde olduğu gibi an-lam kaybına uğramış ve sırf ruhânî –mistik bir mânâ kazanmıştır. Buna göre din, manevî–ruhânî bir olgudur ve genelde “dünyevî olanın” karşıtıdır. Ancak İslâm âlimleri “hak” ve “bâtıl” olarak iki kategoriye ayırmışlar ve konunun özü de gittikçe ortadan kaybolmuş-tur.Bu açıklama – sınıflama Kur’ân’a göre genelde doğru görünmesine rağmen, dîni tanımlamadığı için bazı yanlışlıkların da sebebi ol-muştur. Çünkü hak – bâtıl ayrımı, din diye keyfî olarak nitelendirilen sistemleri sınıflandırıyor. Hâlbuki Kur’ân’a göre “düzen” ile tanımla-nabilecek dînin kapsamı hem fark-lı hem de geniştir. Din, temelde bir inanış, düşünüş, algılayış biçimi, tarz ve kurallar ihtiva eden tüm ahlâkî sistemlerdir.Buna göre kendini “Din” ile adlan-

dırmaktan kaçınan ve hatta onun karşısında olduğunu iddia eden Ka-pitalizm, Komünizm, Liberalizm, Sekülerizm, Lâisizm (Bazı yerler-de bir siyasî ilke olmaktan çıkıp bir devlet kültü–dînî âyin ve tören hâline dönüşen) tam anlamıyla bi-rer dindirler. Demek ki Kur’ân’a göre pek çok din vardır, ancak Allah’ın geçerli say-dığı din ise tekdir, o da İslâm’dır. (Âl-i İmran, 19) Din koyma, yâni en temel sosyal – ahlâkî ilkeleri belir-leme O’nun hakkıdır, bu da O’nun İlâh’lığının bir gereğidir. Din koy-maya – ahlâkî yasalar vaaz etmeye kalkışmak, O’nun hakkına saygı-sızlıktır.Kur’ân’a göre din, uhrevî bir meka-nizma değil, öncelikle dünyevî bir düzendir. Ancak bu sosyal–ahlâkî düzenin muhasebesi Âhirette ola-caktır. Onun için de din işlerinin dünyadaki ahlâkî davranış ve ya-şayışların hesabının görüldüğü öbür dünyaya “Din Günü” denil-miştir. Yegâne sâhibi de Allah’tır. Din günü Allah’ın olduğuna göre, dünyadaki din de O’nun olmalıdır. Allah da ondan başkasını kabul et-meyeceğini Mâide, 3’te; “… Bugün dîninizi (hükümleriyle) kemâle erdirdim, size nîmetimi tamam-ladım, sizin için İslâm’ı din olarak beğenip seçtim…” buyurarak bil-dirmektedir.Ancak unutulmamalıdır ki, bu din yalnızca Âhiret safahatını düzen-leyip belirleyen kurallar olmayıp, dünya düzeni ile ilgilidir. Çünkü Âhirette ne emir ne de yasaklar vardır.

Faydalanılan Kaynaklar:1.İslâm’ın Temel Kavramları, Hüseyin K. ECE2.Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ömer DEMİR - Mustafa ACAR3.Dînî Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları.

30

Page 31: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Asem Mobilyacılar Sanayi Sitesi No: 197 Serdivan / SAKARYATel: 0 264 211 21 82 Fax: 0 264 211 21 83

[email protected] www.erdemsan.com

Mutluluğa Açılan Kapılar

İnşaat • PVC ve Alüminyum Doğrama • Çitf Cam • Çelik Kapı • Garaj Kapısı

Ali Dilmen Mh. Sakarbaba Cd. No: 73/75 Erenler / SAKARYATel-Faks: 0264 241 70 39 Gsm: 0532 482 52 06

NECİP TOK

Page 32: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Bay

ram

YIL

MA

Z

Soruyu-sorunu doğru tespit edebilmek doğru cevabı bula-

bilmenin ilk ve en önemli şartı-dır. Doğru soru, doğru cevapların yeter olamasa da mutlak manada gerek şartıdır. Doğru sorudan sonra gelen şart ise sorunun doğ-ru adrese doğru üslupla sorulma-sıdır. Doğrunun arayışı içerisinde olan kimsede mutlaka bulunma-sı gerekli bir nitelik de tüm bu süreçlerde hasbiliğin ve ihlasın mutlaka soruyla beraber bulun-masıdır. Yoksa sipariş cevapların peşinde bulunmak, verilen ce-vaplardan çok, aranılan cevapla-rı talep etmek Türkçenin zengin deyim külliyatında bulunan “ara-yan mevlasını da bulur, belasını da…”yı doğrulamaktan başka bir işe yaramaz. Gelin isterseniz meramımızı daha iyi anlatabilmek ve inancımızla daha sıhhatli bir ilişki kurabil-mek için kendimize doğru sorular soralım. “Allah’ın alemi ve insanı

yaratmadaki muradı nedir? İslam dininin en temel önceliği ve en çok önem verdiği husus nedir? Peygamber Efendimizin Risalet ile görevlendirildiği ilk andan itibaren ilk ve en çok vurguladığı emir veya yasak nedir? Birbirin-den bağımsız olmayan tüm bu so-ruları tek bir soruda toparlayalım ve cevabımızı aramaya başlaya-lım “İslam’ın en temel ve öncelik-li meselesi nedir?” Modern zamanların ve eğitim sistemlerinin pek ihtiyaç hisset-mediği bir “formasyon”dur usul becerisi. Modern kültür sonuç odaklıdır. Resmiyetin hakir gör-düğü kadim kültürümüzde ise usul esastan olup “vusulsüzlü-ğümüz usulsüzlüğümüzdendir” denilmiştir. Yine benzer modern bir kavram olarak epistemoloji sizin nasıl aradığınızla ilgili ve ne bulacağınızı da belirleyen bir süreçtir. Özet olarak siz doğrularınızı na-

sıl tespit edeceğiniz, bir sonucun doğruluğunun sağlamasını nasıl yapacağınız kimliğinizi nerde aradığınız ve nasıl oluşturacağı-nızla çok yakından ilgilidir.Usul meselesi o kadar önemlidir ki bugün en mikro topluluktan en global topluluğa kadar çatış-malara neden olan şey insanların sonuç üzerinden daha çok usul üzerinde anlaşamamış olmasıdır. Farklı usuller yüzünden insanlar ötekileştirilir ve şahadet arzusu ile camiler bombalanır. İktidar erki olmanın farklı usuller oldu-ğu düşüncesi ile darbeler yapılır ve “sandıksız demokrasi” tabirleri üretilir. İnsan hangi usulle insan-ların ilgisini ve saygısını kazana-cağını düşünüyorsa o araçlara sa-hip olmak için uğraş verir. Amaç ortak (saygı görmek) olabilse bile, herkes seçtiği usule göre ya zen-gin olmanın peşindedir ya da ilim sahibi… Bizi farklı kılan amaç farklılığı-

Yaşına ve akademik kariyerine göre çok fazla telif eser üretmiş “anarşist” bir yazarımız “İslam’ın en temel meselesi mülkiyet meselesidir” iddiasında bulunmuştu. Buna delil olarak da Kuran’ın ilk inen sürelerindeki anlatılan kıssaları kendisine referans olarak kullanmıştı. Yazarımızın ulaştığı sonuçlar ziyadesi ile tartışılır olmakla beraber çok önemli olan şey aslında sorulan sorudur.

KUR’AN’NIN İLK AYETLERİ IŞIĞINDA

İSLAM’IN ÖNCELİKLERİ…

32

Page 33: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

mızdan daha çok usul farklılığı-mızdır. Aynı amaca sahip ama ayrı oluşumların bulunmasının temel nedeni amaca ulaşmada-ki usul farklılığıdır. Mümin her yürek Allah’ın rızasına ulaşmak ister. “beni Allah’ın rızasına ulaş-tıracak amel(ler) nedir?” sorusu-nu kime ve nasıl sorduğuna bağlı olarak davranışlarını biçimlendi-recektir. Bugün Suriye-Mısır ve daha birçok meselede sorumlulu-ğunu yerine getirmek isteyen göz-leri yaşlı müminlere “bol bol dua edelim” dediğinizde gösterilecek tavırla “dua etmek yetmez orada mücadele edenlere her türlü lo-jistik desteği ulaştırmamız lazım. Ancak o zaman görevimizi yap-mış oluruz” cevabının oluşturaca-ğı ümmet pratiği farklı olacaktır. Yerimiz çok sınırlı ama bu fark-lı cevaplar üzerinden niye bazı “hocaefendi”lerin dünya çapında popüler ve önlerinin açık olduğu-nu anlayabiliriz. Üniversitelerde standart prosedür olarak “bilimsel düşünmenin tek-nikleri” diye bir dersi her bilim uzmanı adayına verirler ama de-diğimiz gibi esas olan bize ne ver-dikleri değil bizim ne aradığımız, nasıl aradığımızdır.Pek yeri değil ama Tarık Buğra’nın Şeyh Edabalı’nin ağ-zından Ertuğrul oğlu Osman’a söylediği bir sözü anmak isterim. Der ki yüce edep sahibi “Oğlum Osman bundan önce de çok kimse çok kimseye beylik vermiştir ama kimse kimseyi bey yapamamıştır. Beylik vermek bizim, bey olmak senin işindir…” der.Dermanımız olan derdimize dö-necek olursak “İslam’ın en temel ve öncelikli meselesi nedir?” so-rusunun doğru cevabını doğru usulle arayacaksak (ki bizim en

temel sermayemiz samimiyeti-mizdir.) alt sorularımızı oluştu-ralım “Kur’an’nın ilk inen ayetleri hangileridir, Vurgusu nedir? İlk ayetler tebliğ edildiğinde nasıl tepkiler oluşmuştur? Oluşan tep-kilerin nedenleri nelerdir?İniş sırasına göre ilk vurgusu ka-dar önemli olan diğer husus da “Tertil ile Kur’an okumaya” ni-yetlenen bir kimsenin mushafta ilk okuyacağı ayetler nelerdir? Bu

ayetlerin muradı neler olabilir…İslam’ın en temel ve öncelikli meselesini anlamada usul ko-nusunda mutabık kaldıysak ben yazmaya siz okumaya devam edebilirsiniz. Eğer öncelikleri ilk ayetler üzerinden öncelikleri be-lirleme usulü konusunda benim-le aynı fikirde değilseniz yazının bundan sonrası için kanaatimce zahmet çekmenize gerek yoktur…Tüm müfessirlerimizin mutabık kaldığı üzere Kur‘an’ın ilk inen ayetleri Alak süresinin ilk beş ayeti ve Müddessir süresinin ilk ayetleridir.

Bu bilgiden sonra bize düşen ayetlerin muradını doğru anla-yabilmektir. İlk ayette ilk kelime olarak vurgulan “oku” tabiri çoğu zaman bildiğimiz anlamda metin okuması olarak Türkçeye çevril-miştir ve de yanlış yapılmıştır. İlk ayeti tam cümle olarak Türk-çe mealini yazdığımızda kurallı cümle olarak şöyle ifade edilir. “Yaratan Rabb’ının adıyla oku…” bu ayette en çok yanlış anlaşılan tabir “oku” hitabının anlam karşı-lığıdır. Öncelikli olarak Peygam-berimizin bildiğimiz anlamda okur-yazar olmadığı bilinmek-teyken Cebrail (a.s)ın Efendimize yazılı bir metin uzattığını düşün-mek tutarlı bir yaklaşım olmadı-ğını ifade etmek isterim. Öyleyse nedir “Yaradan Rabb’ının adıyla oku” hitabından kast edilen? Be-nim bu konuda zihnimi netleşti-ren dört kişi olmuştur. Bunlardan ikisi yazar olarak R. İhsan Eliaçık ve Celaleddin Vatandaş’dır. Ya-zarlar buradaki okuma eyleminin hayatı yorumlama biçimi oldu-ğunu kitaplarında yazarlar. Ben-zer görüş olarak “ikra” hitabına yazarlarımız duyur, bildir, ifade et, yüksek sesle haykır, davet et anlamlarını verirler. Türkçedeki toplu olarak bir yere davet edilme işlemine okuyucu çıkarmak den-mesi buna bir örnektir. Çukurova bölgesinde düğüne davet edilen kişilere verilen hediyeye de okun-tu denmesi ilginç bir benzerliktir. Yazarların bu açıklamaları zih-nimde bazı açılımlar oluştursa da benim zihnimi esas netleştiren MHP lideri Dr. Devlet Bahçeli ile eski Maliye Bakanlarından Ke-mal Unakıtan olmuştur. İkinci parti olarak çıktığı 1999 seçimlerden sonra röportaj verdi-ği bir televizyon kanalında Devlet Bahçeli şöyle bir ifade kullan-

Herkes hayatı durduğu yerden okur. MHP Türkçe okur, HDP Kürtçe, Kapitalist kapitalistçe okur. Hücre kelimesini okurken, bir doktorun anladığı ile bir savcının anladığının farklı olması düşünme farklılığındandır. Müslüman olarak bize düşen ise; ilk iman ilkesi olarak hayatı Yaratan Rabb’imizin gösterdiği yerden okumaktır.

Page 34: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

mıştır “… Efendim biz MHP ola-rak dünyayı Türkçe okuyan bir partiyiz…” demişti. Yine bir TV programında Maliye Bakanı Ke-mal Ünakıtan “…Biz Türkiye’nin ekonomisini her gün cari açığına, ithalat-ihracat dengesine, GSMH bakarak okuyoruz.” demişti. Ben-de “evraka” dedim. Evet, herkes hayatı durduğu yerden okur. MHP Türkçe okur, HDP Kürtçe, Kapi-talist kapitalistçe okur. Hücre kelimesini okurken, bir doktorun anladığı ile bir savcının anladığı-nın farklı olması düşünme fark-lılığındandır. Müslüman olarak bize düşen ise; ilk iman ilkesi ola-rak hayatı Yaratan Rabb’imizin gösterdiği yerden okumaktır. O yüzden bir Müslüman için çıplak-lık modernlik veya cesaret değil fahşadır. Şirk büyük bir zülüm-dür. İçki vazgeçilmesi gereken bir kötülüktür. Zina övünülecek bir davranış değil, yapanı utançtan yerin dibine geçirecek bir durum-dur.İlk inen ayetleri ve İslam’ın temel düsturunu ifade eden Kelime-i Tevhid akidesi ile Peygamberimi-zin Mekke toplumuna söylediği

temel ilke şudur: Ey Mekkeliler sizlerin putlar, ilahlar icat ederek, hatta bu putlarınızla Allah ara-sında yakınlık olduğu iftirasında bulunarak meşrulaştırmaya ça-lıştığınız kast sisteminiz, sömürü düzeniniz, ahlaksızlığınız meş-ru değil gayri meşrudur. Çünkü Allah’tan başka tapılacak yani meşruiyet kaynağı yoktur. Hiçbir düzenleme Allah’a rağmen meş-ru kabul edilemez. Alemleri ve insanı yaratan, en büyük kerem sahibi, insana kalemle yazmayı ve bilmediklerini öğreten ilah, Rabb, Allah sizin yapmaya devam ettiğiniz gayri meşru işlerinize razı olmaz, şirkinizi, zulmünüzü bilumum günah ve isyanınızı sa-kat anlayışlarınızın neticesi ola-rak Allah’la ilişkilendirmenize de rıza göstermez… denilmiştir. Mekkeli müşriklerin Allah Resu-lüne çok şiddetli karşı çıkışlarının nedeni; inen ilk ayetlerden itiba-ren vahyin, şirk düzenlerini meş-ruiyet krizine sokmasıdır. Onla-rın “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” olarak iman ettikleri umdeler(ilkeler)inin altı-nı boşa çıkarmış olmasıdır. İlk inen ayetlerin vurgusunda be-nim naçizane anladığım İslam di-ninin ilk ve en temel iman ilkesi olarak; Bireysel ve toplumsal her türlü düzenlemenin meşruiyet kaynağı Allah’tan gelen buyruk-lardır.Yine önceliklerimizi doğru tes-pit edebilmek için; Mushaf’ın ilk ayetlerine baktığımızda ise Fati-ha (acış-açılış) süresinin ayetle-rini görürüz. Tefsir kitaplarında uzun-uzun tefsir edilen bu sürede öncelikler bağlamında benim ak-tarmak istediğim husus; Fatiha süresi tertil ile Kur’an okumaya başlayacak kimsenin Yaratan ile doğru bir usulde iletişime geçme-

si gerektiğini öğretir. Öncelikle Âlemlerin Rabb’i olan Allah’ın yüceliğine sıfatları ile birlikte iman edilecek, Kul kendisine Al-lah tarafından bahşedilen haya-tın hesabını yine onu bahşedene verileceğini bilecek. Nelerin nasıl istenmesi gerektiğini usulünce öğrenip içselleştirildikten sonra Kur’an sakınmayı düşünenlere yol gösterecektir. Allah’a karşı kendini kul olarak tanımlamayan, Vahyin karşı-sında nasıl oturması gerektiğini bilmeyen, hülasa “Allah ile aran nasıl” sorusuna “Nasıl olsun hep onun dediği oluyor.” cevabını ve-remeyen kimseye Kur’an’ın öğre-tebileceği bir şey yoktur. Önemine binaen günümüzde yo-ğun mistik edebiyatta Allah aş-kından bahseden ve Yaratan’la sanki iletişimini eşitlerin ilişkisi gibi dillendirenlere yine bir yaza-rımızın ifadesi ile söyleyeceğimiz “Rabbimizin bizden kendisini aşk ile sevmemizi değil, ihlas ile kulluk etmemizi ister-emreder.” ifadesidir.Bir Müslüman olarak “İslam’ın en temel ve öncelikli meselesi nedir?” sorusuna benim kısa-ca verdiğim cevap: hayatı, iyiyi, güzeli, doğruyu, üstünlüğü ta-nımlama yetkisinin Allah’ta ol-duğuna iman edebilmek cevabını verebilirim. Bu imandan sonra Allah’tan gelen her şey kabul edi-lip gereği yerine getirilebilir. Biz-ler imanımız kaynaklı “işittik ve itaat ediyoruz” tavrıyla Allah’ın yeryüzündeki halifeleri olabilir, yeryüzünün imarında ve neslin ıslahındaki sorumluluklarımızı yerine getirebiliriz. Vesselam…

Mekkeli müşriklerin Allah Resulüne çok şiddetli karşı çıkışlarının nedeni; inen ilk ayetlerden itibaren vahyin, şirk düzenlerini meşruiyet krizine sokmasıdır. Onların “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” olarak iman ettikleri umdeler(ilkeler)inin altını boşa çıkarmış olmasıdır.

34

Page 35: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Nur yüzlü Peygamberim Efendim, Sizi anlatmaya kelimeler, cümle-ler yetmez. Siz biz Müslümanların ışığısınız. Sizi anlatırken, bir ko-nuya girdiğimizde güzelliğinizle ilgili başka bir konu açılıyor. Biz Müslümanlar hep sizi örnek alır, şefaatinize nail olmaya çalışırız. Bu dünyada size hasret yaşıyoruz. İnşâallah rüyama, rüyalarımıza girersiniz. Kendimizi dünya işlerine kaptır-mayıp sâdece sizi ve Allah’ı dü-şünsek ne kadar güzel olur. Ben hep sizin yaşadığınız zamanda yaşamak isterdim ve hâlâ da is-tiyorum. Yanınıza gelip huzuru bulsam. Vallâhi kendimden ge-çerim. İyi ki Allah sizi yaratmış, bize elçi olarak göndermiş. Hani eskilerden insanlar sevdi-ğine mektup yazar, aylar sonra cevap alır ya, şimdi ben de size mektup yazıyorum ve İnşâallah cevabını kıyâmet gününde alaca-ğım. Biz sizinle sizsiz yaşamayı öğren-dik. Bizleri boynu bükük bırakma yâ Rasûlüllah. Bir Hz. Hamza (ra) olamam ama, sizin için canımı gönülden fedâ ederim. Ben sizin ümmetinizden olduğum

için çok huzurluyum. Sizi tam mânâsıyla anlatamayız. Öksüz ve yetimler size sığınır ya, ben de onlardan olmak istiyorum. Bir hadisinizde “Sizin en hayırlınız Kur’ân-ı öğrenen ve öğretendir” buyurmuştunuz. Biz de Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenip öğretmeye çalışa-cağız.Sizi anarken içimde kelebek-ler uçuşuyor. Kim bilir ne kadar korkmuştunuz ilk vahiy indiğin-de. Size ümmet olmak, sizinle ol-mak gerçekten bambaşka. Bizler birer Hz. Fatıma (ra) olmak için çaba göstereceğiz. Sizinle birlikte sevgili ashabını-zın da çektiği işkencelerin haddi hesabı yoktu. Bizim şimdi burada rahat uyuyabilmemiz için verdi-ğiniz mücâdele dağlarla yarışıyor. Bir tek kelimeniz bile o kadar çok şeyi anlatıyor ki. Sizin sevdikleri-nizden olmak için elimden geleni yapacağım. Biz sizsinle hayat yo-lumuzu çizdik, dik durmayı öğ-rendik. Her gün yatarken dualarımda; size musmutlu kavuşmak dile-ğimle…

Cânan Betül AKÇASomuncu Baba İmam-Hatip Ortaokulu 5-B

Kutlu Doğum HaftasıPeygamberimize Mektup Birincisi

PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ (sav)’E

MEKTUP

35

Page 36: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Yararlanılan Kaynaklar: Ali Akpınar, Faruk Beşer, Nureddin Yıldız, Mustafa İslamoğlu, Ebubekir Sifil, Riyazü’s-Salihin.

Hal

il AT

ALA

Y

"Çocuklarınıza değer verin ve onları güzelce terbiye edin." (İbni Mâce, Edeb 3; Münavî, Feyzul-Kadir 21 90)

Çocuklara Öykülerle 40 HADiS

ÇOCUKTAN ALHABERİ

10.HADiS

Çocuk büyütmek başka, çocuk yetiştirmek ise çok daha

başka bir şeydir. Çocuğu okula göndermek, yedirip içirmek, giydirip gezdirmek, asla onu yetiştirmek değildir. Eğer öyle düşünülürse faturası ağır olur.Bir çiçeği bile yetiştirmek için o işin inceliklerini bilmek gerekirken, yaratılmışların en kıymetlisi ve en kompleksi olan insanı yetiştirmek için de o işin inceliklerini öğrenmek gerek-mez mi?Çocuklar sadece bilgiyle yetiş-mez, onların güzel örneklere de ihtiyacı vardır. Onun için Hz. Ali (r.a.): “Çocuklarınızla 7 yaşına kadar oynayın, 15 yaşına kadar arkadaş olun, 15 yaşından sonra da istişare edin.” diyor.Bir anne oğluyla konuşuyor: “Geçen hafta sınıf birincisi ol-dun diye ne kadar sevinmiştim. Bugün komşunun çocuğundan işittim, üçüncülüğe düşmüşsün. Ayıp değil mi?” Çocuğun cevabı: “Biraz da arkadaşlarımın anne-leri se¬vinsinler anneciğim. Hep sen mi sevineceksin?”Sevgili can dostlar! Şimdi de “Çocuktan al haberi” dedirtecek öyküleri hatırlayalım:İmam-ı Azam hazretleri çamur-da oynayan bir çocuk görür ve:

“Oğlum, aman dikkat et, ayağın kayar çamura düşersin.” der. Çocuk: “Ben çamura düşersem sadece benim elbiselerim batar. Asıl siz âlimler dikkat edin. Eğer sizin ayağınız kayarsa, tüm insanlar batar, kirlenir.” cevabı-nı verir.Bir Allah dostu anlatır:“Bir gün bir bahçenin kenarın-dan geçiyordum. Bir çocuk o bahçedeki meyvelerden toplayıp torbasına dolduruyordu. Bu hâli görünce hemen:- “Bırak onları oğlum! Başka-sının meyvesini toplamaya ne hakkın var?” dedim. Bu söz üzerine çocuk bana döndü:- “Burasının başkasının oldu-ğuna dair ispatın ne? Burası bizim bahçemizdir, meyveler de bizimdir.” dedi.Çocuğun bu açıklaması beni çok utandırdı. İşin aslını bilme-den konuştuğum için mahcup oldum. Dönüp çocuğa şöyle dedim: “Evladım, Allah (c.c.) senden razı olsun, bilmeden ve araştırmadan konuşmama konusunda bana iyi bir ders verdin.”Hani Hz. Ömer’i (r.a) ağlatan çocuğu hepiniz bilirsiniz. Hz. Ömer, sabah namazına gidiyor-

du. Küçük bir çocuğun koşarak camiye gittiğini gördü.- “Yavrucuğum, nedir bu tela-şın, bir derdin mi var?” diye sor-du. Çocuk: “Camiye gidiyorum amcacığım” diye cevap ver¬di.- “Yavrum, daha henüz yaşın çok küçük!” deyince, çocuk ayıp-lar bir tavırla:- “Amca, amca! Bu işin büyüğü küçüğü olur mu? Daha dün ma-hallemizde bir çocuk öldü.”Hz. Ömer çok duygulandı ve çocuğa dua etti.İşte iyi yetişmiş, iyi yetiştirilmiş çocuklar böyle olur.“Çocuklarınıza değer verin. Ve onları güzelce, terbiye edip yetiştirin.”Hz. Mevlânâ ne güzel söylemiş: “Çocukları okşamak Sevgili Peygamberimiz’den biz Müslü-manlara kalmış bir mirastır. Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): “Çocuğu olan çocuklaş-sın.” buyurmuştur, dedi ve şu şiiri okudu:“Babanın aklı dünyayı ölçerse de, küçük çocuğun anlaması için “ti, ti” der. Mademki, işim gücüm çocuklardır, o hâlde çocukların diliyle konuşmak lazımdır.”

36

Page 37: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Benzersiz duyguların insanı sarmalayışı açıklanma-sı tamamlanmamış bir serüvenin parçası olageldi. Nedameti evrenin gizemli oksijensiz topraklarında ararken sahipsizlik duygusu ortaya tam çıkacakken bir ezan sesi ile dalgalanan dünya, insanı utandırdı.Rabbinin kuşatıcılığı kimseyi yetkisiz bırakmaz. Dil-leri dolduran esrarengiz sözler, taşlaşmış dogmalar, beklentisiz amaçlar artık çamura şekil veremiyor.Sağımızda solumuza bu kadar yakınlaşmışken, yine de bir cevap arayan o dosta seviyorsan ‘git kıl bence’ diyerek namazın ekseninde kalarak nelerin hakim olabileceğini işaret edebilmeliyiz. Bilge kral ne gü-zel hatırlatmıştı bize: ’Hayat, inanan ve salih amel işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur.Eşyaları sevmeden sadece kullanmak, göz ardı etmeyeceğimiz sonsuzluk zaferinin alametle-rinden biri olacaktır. Acıdan kıvranan ya da sevinçten artık tahammül-süzlüğe ulaşmış insanlara baktıkça tam cevap çık-mıyor mu ortaya. Bu çok normal. Barışı hiç görme-miş çocukların ve savaşı hiç görmemiş çocukların farklı değerleri vardır. Bizim bulamadığımız cevabı, o çocukların kararları belirleyecek.En güzel duaya, tevhidin sorgusuz rahmetine inan-mış kim varsa gelişigüzel durumların altında ezile-mez.Uzanılamasa bile terk edebilmek sakıncalıdır bir mazlumu. Her yerde bombalar ya da farklı işgal-ler devam ederken, ’güçsüz olanlar nasıl ölecekleri-ni seçemezler’diyemez insanoğlu.Davası/ideali olmayan insan için geçmişten gelece-ğe hiçbir anlamı yoktur. Atıl kalmış hayat, yerin al-tındaki defineden farksız, gereksiz ve anlamsızdır. Biliriz ki bunu insanın ruh dünyası belirler. Ruhsuz insan nasıl et yığınından farksızsa, davasız hayatta kara, sıradan, değersiz kömürden ibarettir. Davasız kalan düşüncenin tek istikbali(eğer istikbal denir-se) küresel şer odaklarını ayakta tutan bir yakıt ol-maktır. Bu da hedef için nötrlükten öte eksi bir de-ğerdir. Yani pasif gençlik bizim için yatmaktan öte geriye koşmak demektir. “Pasif iyi, aktif kötünün tetikçisidir.Atıl olan değerin ziyan olması kaçınıl-maz akıbettir.

Hayatta meçhuller, tehlikeler ve ümitler, güzellik-ler, enerji ve imkanlar gizlidir. Şartları her cephesi ile tanımak, bütün varlığı ile değerlendirmek ve onları geleceğe çok iyi imkanlarla hazırlamak gere-kir. Bilinçli hareket, büyüme ve gelişmenin merkezi noktasıdır. Devirler kapanıp yeni alemlere şahitlik ettikçe, in-san özünde saklı olanların aslında hiç değişmediği-ni hissediyoruz. Verilen mücadelenin en esrarengiz boyutlara ulaşması bizlerin unutkanlığa yatkın ol-mamızdan kaynaklanmakta. Ve kim bilir zayıf dü-şen gönüllere derman olması için bir kez daha güç verecek seslere kulak vermeliyiz. Kıymetli şair Ca-hit Zarifoğlu’nu dinleyerek:

Zulümdür dinlenen başlarsa eğilmiş Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalpteki kara leke Dikilsen dağların ötesini tutar elin Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde O eski kadim iklim kim bilir nerde sürer Perişan birkaç evde kim bilir veliler dilinde Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse Bir deli akıl çırpınıyor aramızda Rızık korkusu can korkusu baş mesele Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden O büyülü çiçekleri yol arın bir kere Başını eğmiş zalimleri dinlersin Dersin ‘lokmam ellerinde’ Filistin bir sınav kağıdı Her mü’min kulun önünde De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine.

Yenik düşmemek amacıyla yeniden Rabb’imizin ina-yetiyle seçkin eserler ve nesiller meydana getirmek duasıyla.

TAHAMMÜLLE DOĞRULMAK

Yasin MÜSLİM

37

Page 38: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

Akıllı telefon, kütüphaneye karşı

38

Page 39: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk
Page 40: DEĞİŞEN ŞARTLAR VE - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/46.pdf · Burada Allah dostu, Mübarek Mekke’yi küçük gör - müyor, hizmetin ehemmiyetine dik - kat çekiyor. Sorumluluk

KUR’AN KURSUVE HİZMET BİNASI

KUVEYT TÜRK KATILIM BANKASI A.Ş.Adapazarı Şubesi (79) TL Iban TR73 0020 5000 0910 0142 5000 01 Adapazarı Şubesi (79) USD Iban TR89 0020 5000 0910 0142 5001 01Adapazarı Şubesi (79) EUR Iban TR62 0020 5000 0910 0142 5001 02

TÜRKİYE HALK BANKASI A.Ş.Bosna Cad. Şubesi (1532) TL Iban TR68 0001 2001 5320 0016 1000 05Bosna Cad. Şubesi (1532) USD Iban TR05 0001 2001 5320 0058 1000 05Bosna Cad. Şubasi (1532) EUR Iban TR32 0001 2001 5320 0058 1000 04

YARDIMLARINIZ İÇİN

İRTİBAT: 0264 277 19 46 - 0533 244 95 43 - 0542 402 88 88 17 Ağustos Şehitliği yanı Serdivan / SAKARYA

“Kim iyi bir çığır açarsa, bununla amel edenlerin ecri kadar ecri, bu çığırı açan alır.”

(Müslim, İbn-i Mâce.)