bİr kadin bİr sanatÇi bİr cephelİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını...

48
HALK İÇİN SAYI: 40 26 Temmuz 1997 100.000 TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASI GAZETE 1984 -1996 lüm Orucu Şehitleri Kurtuluş ve Zafere Çağrıdır BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ

Upload: others

Post on 18-May-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

SAYI: 40 26 Temmuz 1997 100.000 TL (KDV Dahil) HAFTALIK SİYASI GAZETE

1984 -1996

lüm Orucu

Şehitleri

Kurtuluş ve

Zafere

Çağrıdır

BİR KADINBİR SANATÇIBİR CEPHELİ

Page 2: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

2HALK İÇİN

KURTULUŞ

..İÇİNDEKİLER..

MGK TÜSİAD POLİTİKALARI. 3-4

KİM AJAN, KİM DEĞİL. 5-6

EMPERYALİZM VE OLİGARŞİNİN ÇÖZÜM

POLİTİKALARI. 7

HALK ANAYASASI. 8-9

ECEVİT'İN TARİHSEL MİSYONU. 10

AVRUPA BİRLİĞİ TÜRKİYE'DEN

VAZGEÇEMEZ. //

İCAZET, TAKİYYE, İKİYÜZLÜLÜK. 12

İŞÇİ-HABER YORUM. 13-14

CEZAEVLERİ-İNSAN HAKLARI. 15-16

SİP YAVUZ HIRSIZ ROLÜNDE. 17

REFORMİZM; ŞİŞİRİLEN YELKENLER VE

YELKENLERDEKİ DELİKLER 18-19

OHAL 10, SIKIYÖNETİM 19, İLHAK 14

YAŞINDA 20-21-22

YOLDAŞLAR BİZİ AŞIN. 23

84 ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİ. 24-26

ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİ ANILIYOR...27

ÖLÜM ORUCU VE AYDINLAR. 28-29

RÖPORTAJ: OYA GÖKBAYRAK. 30

HALK SINIFI. 31-32

HALK GERÇEĞİMİZ. 33

BASIN EMEKÇİLERİNDEN. 34

HALK ANAYASASI ANKETİ. 35-36

YANLIŞI DOĞRUSU;

DÜZENİN BAMTELİ. 37

DÜNYA DEVRİMLERİNDEN;

FİLİSTİN. 3841

YURTDIŞI-HABER...... 42

ı BU TARİH BİZİM........... 43

KÜLTÜR SANAT. 44-45

GÖRÜNEN KÖY..... ....46

26 Temmuz 1997

l

1996 Ölüm Orucu Şehidi Al tan Berdan Kerimgiller'in Katafalkı

Bir yıl önce 12 devrimci tutsak, adalet ve onur için şe-lit düştüler. Tutsaktılar. Dışarıdayken sizin gibi, işçi, öğ-

renci, çiftçi, işçi ya da memurdular. İçimizden biriydiler.Emperyalizme ve faşizme karşı ülkelerinin bağımsız-

ığı, halklarının kurtuluşu için mücadele ediyorlardı. Tut-,ak düştüler, ama teslim olmadılar. Onur için direnmeye,kurtuluş için kavgaya devam ettiler. İşte onlardı şehit dü-şenler.

Halkı için canlarını verecek kadar fedakar, 60-70 gün-ük açlıklarda ölümü yenebilecek kadar cesur ve kahra-

mandılar.Onlar senin bir parçandı. Sendin onlar. Senin için öl-

lüler. Onların hesabını sormak vicdan borcumuz; kavga-armı zafere ulaştırmak kurtuluşumuzdur. Onları unut-

ma, unutturma!Bir yıl önceydi. İktidardaki Anayol hükümeti halkın

şitlik, adalet, özgürlük isteyen sesini boğmak için yeni)ir saldırıya girişti. Eskişehir Tabutluğu açıldı. Sürgün vetirafçılaştırma politikaları dayatıldı.

ilk hedef hapishaneler, asıl hedef bütün halktı. Öncedevrimci tutsakları, sonra tüm halkı teslim almayı amaç-lyorlardı. 1500 tutsak 20 Mayıs 1996'da açlığa yattılar.

ÇÜNKÜ BU SALDIRIYA EN ÖNDE GÖĞÜS GERMELİY-DİLER.

grevi 40'lı günlere geldiğinde devlet tutsaklara ve halkakarşı vahşice saldırılarından vazgeçmeyince tutsaklar 3Temmuz 1996'da Ölüm Orucu'na yattılar. ÇÜNKÜ ZAFERARTIK YALNIZ ŞEHİTLERLE KAZANILABİLİRDİ.

Tüm Türkiye, tüm dünya yüzlerce devrimci tutsağıngün gün, saat saat ölme' kararlılığına tanık oldu. Yüreğin-de bir parça insanlık olan herkes adeta tutsaklarla nefesalıp vermeye başladı.

Tam da o günlerde Anayol hükümeti yerine REFAH-YOL hükümeti kuruldu. Adalet Bakanlığına MehmetAğar'ın yerine Şevket Kazan getirildi. Değişen bir şey yok-tu. Hapishanelerde tutsaklar, meydanlarda tutsak yakın-ları üzerinde terör estiren bu defa REFAHYOL'du. ÇÜN-KÜ, HEPSi KONTRGERİLLANIN POLİTİKALARINI UY-GULUYORDU.

Onyıllardır devrimcilere ilişkin yalanları, iftiralarıdinliyorsunuz. "Terörist" dediler, uyuşturucu ticareti,lüks yaşam demagojileri yaptılar. Ama kimin ne olduğuSusurluk'tan sonra ortaya çıkmadı mı?

Fedakarca bedenlerini açlığa yatırıp, zulmü hücrehücre yenenler de bu iftiraların hedefi oldu. Başta ŞevketKazan olmak üzere "yiyorlar ölmezler" diyerek Ölüm

kültüre ve inanca sahip olanlar böyle ölebilir."Yiyorlar", "ölemezler" diyenler kendilerinin, yani

burjuvazinin yalancılığını, inançsızlığını, bencilliğini, çü-rümüşlüğünü sergiliyorlardı.

Ölüm Orucu şehitleri, sömürüsü, kardeşçe yaşayabi-leceğimiz, adaletli, bağımsız bir ülkenin nasıl ve kimlerlekurulabileceğini göstermiştir. GÖRÜLDÜ Kİ, BU SÖMÜ-RÜ VE ZULÜM DÜZENİNİN ALTERNATİF, DEVRİMCİ-LER VE DEVRİMDİR.

12 ÖLÜM ORUCU ŞEHİDİNİN KATİLİ SUSUR-LUK'TAKİ DEVLETTİR! Tutsaklara yapılan saldırı da, on-yıllardır infazlar, kayıplar, katliamlar, işkencelerle koru-maya çalıştıkları Susurluk'taki devletin devamı içindi. Oli-garşinin asıl korkusu devrimdir. Bunun için her iktidardevrimci tutsaklara ve devrimcilere saldırmaktadır.Susurluk'taki pisliği ancak devrim temizleyebilir. Türkiyehalklarının çıkarını burjuva politikacılar değil, kuşatıldık-tan üslerde teslim olmayı reddedip halkı ve sosyalizmisavunan Cephe savaşçıları gibi, ölüm oruççuları gibi dev-rimciler savunabilir. Bu açık ve kesindir. ÖLÜM ORUÇ-ÇULAP.I ADALETE, ÖZGÜR VATANA, DEVRİME ÇAĞ-RIDIR.

TÜRKiYE HALKLARI, ONLARIN ANISINIYAŞATALIM.

M ü j d a t Y a n a t

NE İSTİYORLARDI?Tutsakların talepleri Eskişehir tabutluğunun kapatıl-

ması, hapishanelerdeki işkencelere, hak gasplarına, aile-eri üzerindeki baskılara son verilmesiydi. Ama yalnız bu[eğildi amaç;

Egemen sınıflara bu ülkenin Çiller'lerin, Ağar'larıniftliği olmadığını, devrimci tutsaktan ve halta teslim ala-

mayacaklarını göstereceklerdi. Halkın eşitlik, özgürlük,dalet isteyen sesi boğulamazdı.

Tutsaklann direnişi halkın destek eylemleriyle büyü-:ü. Devlet vahşi ve pervasızdı. 60-70 yaşındaki analarınneydanlarda coplandığına tanık olduk o günlerde. Açlık

abi KüçükTİKB

Oruçlarım karalamaya çalıştılar.Ama halk için, vatan için ölüme yatanların haklılığı-

na, kararlılığına kimse gölge düşüremedi. Devlet "yiyor-lar, ölmezler" dedikçe hapishanelerden bir bir şehit ha-berleri yükseldi. Beşi DHKP-C'li 12 tutsak şehit düştü. Dı-şarıda da Ölüm Orucunu desteklemek için yapılan ey-lemlerde 12 Cephe savaşçı ve taraftarı şehit düştü. Yalantuz buz oldu. özgür tutsaklar zulmü şehitler vererek dizegetirdiler.

HALKIMIZ; DÜŞÜNÜN, KİM ÖLÜMÜ BÖYLE KAH-RAMANCA KUCAKLAYABİLİR? Ancak halkına ve vatanı-na sonsuz bağlılık duyanlar; ancak tertemiz bir ahlaka,

Osman AkgünTİ KB

Hayati CanTKP(ML)

Onların anısını yaşatmak, onların kahramancaölümü kucaklayarak gösterdikleri yoldan yürümek, busömürü ve zulüm düzeninden hesap sormak, kendi ik-tidarımız için mücadele etmektir.

HALKIMIZ, SENiN İÇİN ÖLDÜLER! ONLARI UNUT-MA!

ONLAR, TÜRKiYE HALKLARININ ONURUDUR.BÖYLE YiĞiT EVLATLARA SAHİP OLAN BİR HALK ASLAYENİLMEZ!

ONLAR TÜRKiYE HALKLARININ BAĞIMSIZLIK VESOSYALİZM MÜCADELESİNDE YAŞAYACAK!

Halk için KURTULUŞ Gazetesi Sahibi: Nisan Yayıncılık LTD. Şt. Adına Murat İlkYazıişleri Müdürü Ayten Öztürk Adresi: Çatalçeşme Sk. No:50/4 Cağaloğlu- İstanbulirtibat için Telefon: 0212 512 47 03

OLUM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 3: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 İÇ POLİTİKA 3HALK İÇİN

KURTULUŞ

MGK-TÜSİAD politikalarıuygulanmaya başladı

" HER YENİ HÜKÜMET,BU ÜLKEDEDEMOKRATLARIN,DEVRİMCÎLERİN,TÜM YOKSUL HALKIN,MÜCADELE ETMEKTENBAŞKA YOLUNUN OLMADIĞINIBİR KEZ DAHA GÖSTERMEKTE-

DİR.MÜCADELENiN SONUÇ ALMASI

İSE, ANCAKHALKIN İKTİDARINI HEDEFLE-

MEKLE MÜMKÜNDÜR.BUNUN DIŞINDAKİ TÜM YOL-

LAR,TÜM TAKTIK VE POLiTiKALAR,NE YAPARSANIZ YAPIN,DÜZENİN SAHİPLERİNİN İŞİNE

YARAMAKTA,HALKI KIRK KATIR MI, KIRK SA-

TIR MI TERCİHLERİNİNBİRİNDEN ÖTEKİNE GÖTÜR-

MEKTEDİR.MGK-TÜSİAD-EMPERYALİZMİNMESUT YILMAZ HÜKÜMETİHERKESE AÇIKÇA GÖSTERİYOR;ADALET; HALK İKTİDARIYLATEMİZLİK; HALK İKTİDARIYLABAĞIMSIZLIK; HALK İKTİDARIY-

LAİNSANCA YAŞAMAK; HALK İKTİ-

DARIYLAMÜMKÜNDÜR!HALK İKTİDARI, BUGÜN HALK

OLARAK,İSTEMEMİZ GEREKEN TEK ŞEY-

DİR:

Halkta şu ya da bu ölçüde umutlaryaratarak, demokrasi beklentileri ya-ratarak işbaşına gelen Mesut Yılmazhükümeti, çok geçmeden görülmüş-tür ki, halka karşı savaşı hem ekono-mik, hem askeri-polisiye boyutuylatırmandırarak sürdürecek bir hükü-mettir. Bu politikanın yansımaları çokgeçmeden halkın günlük yaşamındagörülecek, Türkiye halkları kendisiniyine zorlu bir mücadelenin içinde gö-recek, mücadele ettiğinde karşısındaoligarşinin en vahşi hükümetlerindenbirini bulacaktır.

Daha hükümetin kurulmasınınüzerinden bir ay bile geçmeden, bun-ları söylemek tahmin, kahinlik olmak-tan çıkmış, yaşanılan gerçek halinegelmiştir.

Mesut Yılmaz hükümetinin şu bir-iki hafta içinde yaptıklarına bakalım:

* Akaryakıttan tüp gaza, telefondanşekere zam.

* Eğitim'de "Kesintisiz Sekiz Yıl" uy-gulamasına geçiş

* Kontrgerilla şefi Mehmet Ey-mür'ün yurtdışı görevle ödüllendiril-mesi

* istihbarat kuruluşlarını merkezi-

leştirmek* Memurlar için yemin uygulaması-

nı getirmek* Cezaevlerinde hücre sistemini uy-

gulama hazırlıklarını hızlandırmak.

PLAN MGK,TÜSİAD VE ABD'NİNDİRMesut Yılmaz hükümeti, kukla bir

hükümettir. MGK'nın, TÜSİAD'ın veABD emperyalizminin dikte ettirdiğikararlan uygulamaktadır ve bundansonra alacağı kararlar da bu çerçevedeolacaktır. Şu ana kadarki pratiği bunuyeterince göstermektedir. Öyle ki,zam kararını kamuoyuna açıklarken,biraz da kendilerini aklama amaçlı daolsa, "içimiz acıya acıya bu kararı al-dık" demeleri, Mesut Yılmaz'ın sekizyıllık kesintisiz eğitim konusunda "içi-mize sinen bir yasa değil, ama bu ya-sayı böyle çıkarmak mecburiyetinde-yiz" deyişi, bir gerçeği, hükümetin ko-numunu da ortaya koymaktadır. Evet,bu hükümet MGK tarafından hükü-met yapılmıştır ve en ufak bir itirazşansı dahi yoktur. MGK'nın, TÜSİ-AD'ın kararlarını uygulamak üzerehükümet olmuştur ve bunları uygula-maktadır.

Emperyalizm için bilindiği gibi, çı-karları zedelenmediği sürece ülkede"sivil" bir idarenin olmasıyla cuntanınolması, "sağ", "dinci" bir düzen parti-sinin olmasıyla, "sol" bir düzen parti-sinin olması arasında fark yoktur. Buyüzden emperyalizm, ülkemizdekigelişmeler karşısında hep çok yanlıoynamış, Refah'ı istemese de, iktidarolduğunda onunla işbirliği yapıp onukendi dümen suyunda kullanma poli-

tikasına ağırlık vermiştir. Ancak yinede bunlar Ortadoğu politikaları açı-sından tam istediği gelişmeler değildi.Emperyalizm de, Refahyol'un düşü-rülmesi operasyonu sırasında "idare-nin sivil olmasından yanayız", "anaya-sa sınırlan içinde çözüm" vb. dese de,çözümsüzlük karşısında MGK'nıntam inisiyatifini çözüm görmüştür. Bunedenle MGK-TÜSİAD hükümetinetam destek vermektedir.

YILMAZ HÜKÜMETiNiNGÖREVi; TASFİYE VEYENİLENME OPERASYONUNU YÜRÜTMEKTİRKontrgerillanın şeflerinden, Susur-

luk'ta açığa çıkan devletin en önemlirollerinden birini üstlenen MehmetEymür'ün yurtdışında görevlendirile-ceği açıklanmıştır. Böylece ne olmak-tadır? Birincisi, yargılanması gerekenbir kişi daha "temize" çıkarılmakta,ikincisi, Susurluk'taki devletle, oradaaçığa çıkan pisliklerle ilişkisi kamuoyu

nezdinde açığa çıkmış isimler, gözdenuzaklaştırılmaktadır. Sürmekte olantek davada ise işkenceciler, ölümmangalarının üyeleri ikişer ikişer tah-liye edilmektedir. Dava böyle böylekapatılacaktır.

Mesut Yılmaz da, ismet Sezgin de,Ecevit de hepsi çete başıdır. Doğru-dan örgütleyicisi ya da suç ortağıdır.Bu yüzden çetelerin üstü örtülecektir.

Ve yine aynı süreçte istihbarat or-ganlarının yeniden koordine edilipMİT merkezli hale getirilmesi de ikti-darın üstlendiği görevlerin en başındaele alınmıştır. Yapılmak istenen dü-zenlemeyle istihbarat tamamen MGKmerkezli hale getirilmektedir.

Polis istihbaratı Özal dönemindehem yasal, hem fiziki olarak güçlendi-rilmiş, hükümetlerin cuntalara karşıadeta bir anlamda kendilerini güven-ceye alabilmek için kullanıp güçlen-dirdikleri bir araç olmuştu. Bu geliş-meyle birlikte ordu inisiyatifi elindenkaçırdı, MİT gölgede kaldı.

MGK-TÜSİAD hükümeti İMF ile kol kolaIMF, yeni hükümetle uygulanacak

ekonomi politikaları üzerine girişim-lerini hızlandırıyor.

iktidarın ekonomik politikalarınıyönlendiren Işın Çelebi ve Güneş Ta-ner ile daha önce çalıştıklarını ve bu-nun bir avantaj olduğunu belirten IMFheyeti hükümetle görüşmelerinin ya-kında başlatılacağını belirtiyor.

Hükümet güvenoyu almadan tasabir süre önce "yeni hükümetle görüş-tükten ve politikalarının uygun olupolmadığını gördükten sonra destek ve-rebiliriz" diyen IMF Türkiye MasasıŞefi Hardy aynı zamanda, "IMF kimse-yi anlaşma yapmaya zorlamaz. EğerTürkiye istemiyorsa bir anlaşma ol-maz, o zaman herhangi bir işbirliği desözkonusu olamaz" diyor. Fakat buaçıklama bir aldatmacadan ibarettir.Çünkü IMF Stand By anlaşması dahiyapmadan programını hayata geçire-bileceğini hesaplıyor. Hardy, IMF İcra

Direktörler Kurulu'na verdiği TürkiyeRaporu'nda, Türkiye için orta vadelibir istikrar programı uygulanmazsakaos olacağını ifade ediyor. Bu rapor-da tespit edilen IMF'nin tespitleri veçözümleri ise şöyle:

- Şu anda uygulanan politikalar,özellikle yüksek enflasyon Türkiye'ninAvrupa Birliği'ne tam üyeliğini engelli-yor.

- İstikrarsız ortam Türkiye'ye paragirişinin de önünü kesiyor. Gerekenadımlar atılırsa ülkeye yönelik doğru-dan yabancı sermaye yatırımları arta-cak.

- Birikmiş sorunlar nedeniyle, tüke-timden alınan bazı vergilerin de arttı-rılması gerekiyor. Vergi reformununyapılmasından sonra oranlar geri çe-kilebilir.

- Sosyal güvenlik sistemi en önemlisorun. Hemen adım atılmazsa, sistem-deki açık katlanarak büyüyecek.

Hardy'nin ve Ekonomiden SorumluDevlet Bakanı Güneş Taner'in açıkla-maları ile son yapılan zamları biraradadüşündüğümüzde IMF'nin politikala-rının hayata geçmeye başladığını gö-rebiliyoruz. Fakat IMF'ye bunun dayetmeyeceğini geçmiş deneyimleri-mizden öğrendik. IMF programı doğ-rultusunda yapılan ilk uygulamalarabakılarak ilerleyen dönemlerde sömü-rü ve soygunun nasıl artacağı da tah-min edilebilir.

IMF asıl olarak "yapısal reform"is-tiyor. Yani özelleştirmelerin hızlan-ması, sosyal güvenlik harcamalarınınkısılması, emeklilik yaşanın yükseltil-mesi ve halklarımızın kemerlerinindaha da sıkılması.

Bu da demektir ki, MGK veTÜSİAD'ın kurdurduğu hükümet dahailk günlerinden uygulamaya koyduğuzamların ardından asıl olarak bundansonra emperyalizmi ve işbirlikçi tekel-leri memnun edebilecek adımları hız-landırmaya devam edecektir.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 4: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

KURTULUŞ 4 İÇ POLİTİKA 26 Temmuz 1997

Susurluk ve Refahyol iktidarı vesi-lesiyle, ordu bunları da kullanarak ye-niden inisiyatifi ele geçirmek için ma-nevralara başladı. Ve gelişmeleri bü-yük ölçüde inisiyatifine alarak bugünetaşıdı. Bir kısım yıpranmış güçler tas-fiye edilecek, düzen partileri disiplinaltına alınıp demokrasicilik oyunu ye-niden rayına oturtulacak ve herşeyyeniden tümüyle MGK inisiyatifinegirecekti. Plan buydu. Böyle de oldu.Mesut Yılmaz hükümetinin misyonuda bu süreci geliştirip sonuçlandır-maktır.

Bu sürecin sonuçlandırılması, ge-niş halk kitleleri nezdinde devletinyıpranan yüzünü onarmak için bazıtasfiyeler yaparken, esas olarak Susur-luk'u başka yerlere sıçramadan, varo-lan haliyle kapatmaktır. Bu konuda buhükümetten başka birşey bekleyenle-rin bulacağı yalnızca hayal kırıklığıolacaktır.

HALKA KARŞI SAVAŞTIRMANDIRILARAKSÜRECEKTİRBu hükümetin halka karşı olan yanı

yalnızca zamlar değildir. Halkı teslimalmaya soyunan her iktidarın saldır-dığı ilk yerlerden biri olan hapishane-

ler yine hedef seçilmiştir. Tabutluklarhazırlanmaktadır. Ve yine daha iktida-rın ilk günlerinde Karadeniz'de koru-culuk uygulaması gündeme getiril-miştir. Kısa sürede kamu emekçileriüzerindeki baskıların maddi temelihaline dönüşeceği baştan belli olanyemin uygulaması, şovenizmin, dev-rimci, demokrat, ilerici emekçilerüzerindeki baskıların sürdürüleceği-nin çok açık bir göstergesidir. Herşeyerağmen kendini demokratikleşme an-lamında göstermelik birşeyler yap-mak zorunda hisseden iktidarın, gös-termelik manevrası için seçtiği alan-da, hapishanelerdeki gazeteciler içingetirdiği "çözüm" bile bu niyetin açıkgöstergesidir, iktidar mevcut baskı ya-salarını değiştirmemekte, yasa aynenbırakılmakta ve hapishanelerdeki ga-zetecilerin de cezalarının ancak "üçyıl içinde aynı suçu-işlememek" koşu-luyla salıverilmesi yoluna gidilmekte-dir. Yani onların deyimleriyle söyler-sek, düşünce, yazıp çizmek yine suçolarak kalacaktır. Böyle bir iktidarınpolisteki demoralizasyonu telafi edipgerekli tasfiye ve düzenlemeleri yap-tıkça işkencecilerini, JİTEM'ini yeni-den daha vahşi bir biçimde halkın vedevrimcilerin üzerine salacağı kimseiçin sır olmamalıdır.

BU KISIRDÖNGÜDENÇIKMANIN YOLU,OLİGARŞİNİNPARLAMENTOSUNAGİRMEK DEĞİL,OLİGARŞİNİNİKTİDARINIYIKMAKTIR!Oligarşi, halkı hep "kötünün iyisi-

ni" seçmek, "kırk katırla kırk satır"arasında tercih yapmak zorunda kal-dığı bir alternatifsizlik içine hapset-meye çalışıyor. Seçim manevraları,

İsteyelim, mücadele edelimOnyıllardır onlarca hükümet kurul-

du. Biri gitti diğerleri geldi. Ancakhiçbiri halk için, halkın çıkarları içinçalışmadı. Çünkü halkın hükümetlerideğil, emperyalizm ve işbirlikçisi oli-garşinin hükümetleriydiler. Şimdikiyeni hükümetin de diğerlerininhiçbirinden farla yoktur. Ondan dahalk için bir fayda beklemekboşunadır. Haklarımızı almak, koru-mak için ne yapılacaksa bizyapacağız. Onlar vermeyecekler. Bizsahip çıkarsak, mücadele edersekalacağız. Bunun için beklemeyelim.Aşağıdaki talepler bizim taleplerim-izdir. Bu taleplerimiz doğrultusundaişyerlerinden, fabrikalardan, okullar-dan, köylerden, mahallelerden ses-imizi yükseltelim. Hesap soralım.Haklarımıza sahip çıkalım, mücadeleedelim ve kazanalım.

- Baskı, işkence, katliam ve infa-zlara son verilsin, bunları yapanlarcezalandırılsın.

- Kayıpların akıbetleri açıklansın.Kaybedenler ortaya çıkarılsın ve ceza-landırılsın.

- Köy yakmalara, göçlere, korucu-luk, Olağanüstü Hal uygulamasınason verilsin. Halkın zararlarıkarşılansın.

- Tüm ulus ve milliyetlere ulusalhak ve özgürlükleri tanınsın.

- Devrimci, yurtsever tutsaklarkoşulsuz serbest bırakılsın

- işkenceci, halk düşmanlarıdışındaki adli tutuklu ve hükümlülerserbest bırakılsın.

- Demokratik kitle örgütleriüzerindeki baskılara son verilsin,kapatılan dernekler, partiler açılsın.

hükümetler yıkıp hükümetler kurmaoperasyonları, oligarşi içi çelişkilerinyanında, buna hizmet ediyor. Dev-rimci politika ve taktik, bu alternatif-sizlik çemberini kırmalıdır. Parlamen-ter tüm yollar, oligarşinin iktidarınıkarşısına asıl hedef olarak koymayantüm mücadele taktikleri, bu çemberidaha da sıkıştırmaktan başka işeyaramayacaktır.

'"Ne Refahyol, Ne Hazırol!" diyen-ler, geniş kesimlerde MGK-TÜSİADhükümetinin adeta bir kurtarıcı gibigörülmesinin, "Laik-demokratik"devlet propagandasının etkili ol;masının, bu çerçevedeki MGK, CHPpolitikalarının taban bulmasının dasorumlusudurlar. Bunu "devrimci"politika adına, "demokrasi mücadele-si" adına yapanlar, tam bir politik kör-lük sergilemişlerdir. MGK-TÜSİAD-ABD hükümetinin ilk icraatleri, enbaşta bu çevreler olmak üzere her-kesin gözünü açmalıdır. Susurluk'takidevletten hesap sormak için, halkınhapsedilmeye çalışıldığı kısırdöngüyükırmak için, tüm mücadele ve çağ-rılar, HALKIN İKTİDARI hedefi doğ-rultusunda olmalıdır. Tüm alternatif-lerin kendisini çok kısa sürelerde teş-hir ettiği bir kriz ortamında, bu hedefgeniş kitlelere götürüldüğünde, aynıgenişlikte de cevap bulacaktır. *

- Düşünce, bilim, sanat ve basınözgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar,baskılar, yasaklar kaldırılsın.

- DGM'ler, anti-terör yasası ve tümanti-demokratik yasalar kaldırılsın.

- Emperyalizmle yapılananlaşmalar iptal edilsin. Emperyalistkuruluşlarla ilişkilere son verilsin.

- Topraksız köylüye toprakdağıtılsın. Köylünün insancayaşayabilmesini sağlayacak adil birtaban fiyat politikası uygulansın.

- Sendikalaşmanın ve her türlüörgütlenmenin önündeki engellerkaldırılsın.

- Kamu çalışanları dahil, tümçalışanlara sendika kurma ve istediğisendikalara üye olma hakkı tanınsın.

- İşten atılmalara, sürgünlere sonverilsin.

- Güvenlik soruşturmaları, adaymemurluk süresi ve her yıl memurlariçin düzenlenen sicil raporlarıkaldırılsın. Sicil, derece ve kademeterfiinin kamu çalışanlarının üzerindebaskı aracı olarak kullanılmasına sonverilsin.

- Can ve mal kurtarma işleri ilecenaze ve tekfin işleri dışında, diğerişkollarına getirilen tüm grev yasaklankaldırılsın.

- Lokavt yasaklansın. Çalışma saat-leri 45'ten İLO standartlarınaindirilsin.

- Yüksek Hakem Kurulu kaldırılsın.- Sosyal güvenlik kurumları

çalışanların ihtiyaçlarını karşılayabile-cek kapasite ve düzeye getirilsin.

- Kaçak ve ucuz işgücü kullanımınason verilsin.

- Emeklilikte yaş haddi kaldırılsın,20 yıl çalışanlara emeklilik hakkı

tanınsın.-1 Mayıs yasallaşarak, tatil günü

ilan edilsin.- özelleştirmelere son verilsin.- YÖK kaldırılsın.- Öğrenci gençliğe, öğretim üyeler-

ine ve üniversite çalışanlarına,örgütlenme hakkı, yönetimde söz vekarar hakkı tanınsın.

- Paralı eğitime son verilsin.- Bilimsel, demokratik, halk için

eğitimin koşulları sağlansın, okullardapolis ve jandarma işgaline son ver-ilsin.

- Öğrencilerin yurt ve barınmaihtiyaçları karşılansın, harçlarkaldırılsın, yemek ve sağlık hizmetleriücretsiz olsun.

- Üniversitelere giriş sınavlarıkaldırılsın, okumak isteyen herkesefırsat tanınsın.

-.Kültür ve sanat faaliyetleri,sanatçılar, aydınlar üzerindekibaskılara son verilsin.

- Kültür ve sanat etkinliklerindeönceden izin alma uygulamasına,sansüre son verilsin.

- Halkın çıkarlarını savunan,koruyan, halkın yaptığı bir anayasayürürlüğe konulsun.

BUNLARI YAPMAYAN, YERİNEGETİRMEYEN,

BU TALEPLER İÇİN MÜCADELEETMEYEN

HİÇBİR PARTİ, SENDİKA VEKURUM DEMOKRAT OLAMAZ

DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKAMAZ,ÇIKTIĞI İDDİASINDA BULUNA-

MAZO YALNIZCA BİR SAHTEKAR

OLABİLİR.*

Ekonomiye ince ayarlar

Zam sağanağısürüyor

Refah-Yol Hükümeti'nin giderekyaptığı zamlardan sonra yeni kundanANAP-DSP-DTP hükümeti de işe zam-larla başladı. Akaryakıta yapılan yüzde32'lik zamla birlikte zamlar iğnedenipliğe kadar herşeye yansıdı. Adeta birzam sağanağı başladı.

önce memura yapığı yüzde 35'likzamla göz boyamaya çalışan hüküme-tin makyajı çabuk bozuldu. "Ekonomi-ye ince ayar yapacağız" diyerek işe ko-yulan hükümetin "ince ayarı"nın neolduğu çok kısa sürede anlaşıldı. Yüz-de 32'lik akaryakıt zammını, hemenarkasından yüzde 17'lik tüpgaz, yüzde150'lik köprü zammı, yüzde 15'lik tele-fon zammı ve yüzde 35'lik şeker zam-mı takip etti. Bunun çeşitli yerlerde ek-mek fiyatlarına, dolmuş, otobüs fiyat-larına yapılan zamlar izledi.

Zamlar bir taraftan sürerken yenizamlar da kapıda beklemektedir. Önü-müzdeki günler içinde çaydan tekelürünlerine, ekmeğe kadar tüm tüketimmallan zam görecektir. Akaryakıta ge-len zam zaten otomatik olarak diğer

ürünlere de yansımaktadır. Yılbaşın-dan beri tüketici enflasyonu yüzde35,4 artarken, son yapılan zamla artışyüzde 65'i geçti.

Ekonomiden Sorumlu Devlet Baka-nı Güneş Taner, "popülist politikalarizlemeyeceğiz", "halkı gelecek yıl enf-lasyonda ezdirmemek için zam yaptık"derken o zammın gerekçesini Refah-Yol'a bağlarken aslında gerçek yüzünüve niyetini çok açık olarak gösteriyoryeni hükümet de öncekiler gibi halkıinim inim inletmenin hazırlığını yap-makta, bütçedeki açığı yine emekçihalkın sırtından çıkarma amacı güt-mektedir. Yıllar yılı gelen hükümetlerhalkı gün be gün yokluğa, açlığa, sefa-lete mahkum etmiştir. Ekmek kuyruk-ları, çöplüklerde ekmek toplayan ço-cuklar o yüzden ülkenin değişmeyenbir gerçeği olmuştur. Bir avuç sömürü-cü, halkın cebinden çaldıklarıyla rahatiçinde, lüks içinde yaşarken yoksulhalkın sofrasındaki ekmek her geçengün küçülmüştür.

55. hükümet de aynı zam poli-tikalarıyla halkı ezmeye, sömürmeyezaman geçirmeden başlamıştır.IMF'nin istekleri doğrultusunda işekoyulmuştur. Böylece hem memurlaraverdiği, hem de alım bedeli olarak çift-çiye verdiğini fazlasıyla almıştır. Sof-radaki ekmek daha da küçülecektir. *

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 5: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 İŞBİRLİKÇİLİK

KİM AJAN? KİMHALK İÇİN

KURTULUŞ

Ajan faaliyeti ne demektir? Ülkenin aleyhine çalışmak

demektir. Öyleyse Çiller'in altında imzasının olduğu tüm

kararlar şaibeli demektir. Çiller'in imzaladığı tüm kararlar,

Türkiye'nin değil, ajanlık yaptığı ülkenin, yani ABD'nin çı-

karına demektir. Onu ajanlıkla suçlayanlara soruyoruz; Çil-

ler'in aldığı tüm kararlar bu nedenle gözden geçirilecek

mi? Bu kararları uygulayanlar hakkında da soruşturma

yapılacak mı?

iller

casusluk soruşturması•

«dan Çiller'e soruşturma. Akşener'e azmettirme

ber daralıyorGenelkurmay, eski Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller hakkında CIA ajanı suçlamasıyla ilgili soruşturma başlattı.Soruşturma sonunda Çiller'in suçlu olduğu kanaatine varılırsa hakkında dava açılması talebinde bulunulacak

::".".• f", .fb-zi

Bir Holywood filminin adı değil bu.Gerçek. Ajanlıkla suçlanan ise birülkenin daha düne kadarkiBaşbakanı.

Tansu Çiller ABD ajanı mı?

Ortaya atılan yeni tartışma konusubu.

Türkiye gibi, emperyalizmegöbeğinden bağımlı bir ülkede neyintartışması bu?

Türkiye gibi, Başbakanadaylarının, iktidar olabilmek içinBeyaz Saray'dan icazet istediği birülkede bu tartışma neyin nesi?

Türkiye gibi, ordusu Pentagontarafından, politikası Washingtontarafından yönetilen bir ülkede neyinajanlığı?

Türkiye gibi, ekonomisini IMF'ninyönettiği, ekonomisinin gerçekdurumu hakkında doğru ve kesinbilgilerin ancak emperyalistkurumlardan alınabildiği bir ülkedeneyin ajanlığı?

Türkiye gibi, bir DışişleriBakanı'nın(*) bile zamanında "CIAaltımızı oymuş" dediği bir ülkedenasıl bir ajanlık?

SUÇLAYANLAR NECİ?ANAP'ından CHP'sine,

Genelkurmay'a kadar hep bir ağızdanTansu Çiller'i "ajan"lıkla suçlayanlar!

Siz nesiniz?Emperyalizmi savunuyor

musunuz, savunmuyor musunuz?Tekelleri savunuyor musunuz,

savunmuyor musunuz?Emperyalizmi ve tekelleri savunan

ve bunların çıkarlarını savunmak içindevlet kademesinde Bakan,Başbakan, müsteşar veya şu ya da budüzeyde görev alan herkesemperyalizmin işbirlikçisidir. Objektifolarak emperyalizmin ajanıdır.

Tamam, kabul. Çiller en reziliniz,

en kepazeniz çıkmıştır.Ama onun bugüne kadar

yaptıklarına hanginiz karşı çıktınız?Onun devlet adına uyguladığı tüm

politikaları onaylayan, alkışlayansizler değil miydiniz?

Terör "Ya bitecek ya bitecek" deyipbu doğrultuda katliamlar yaptığında,çeteler kurup faili meçhulleriyaygınlaştırdığında bu politikalarakarşı mı çıktınız?

Çiller'in "Ya bitecek, ya bitecek"politikasının Kürdistan'da birincidereceden uygulayıcısı olan ordu,kimi ajanlıkla suçlayabilir bugün?

Çiller "5 Nisan Kararları"nı alıpuyguladığında, halkın yoksulluğunu,işsizliğini artırdığında karşı mıçıktınız?

Eğer Çiller ajansa, bir ajanınkararlarını uygulamışsınız!

ÇİLLER NE YAPIYORMUŞ?Türkiye ekonomisine ilişkin

bilgileri Amerika'ya iletiyormuş. PekiAmerika o bilgilerle ne yapıyordudersiniz?

Ne yapıldığını tahmin etmek hiç dezor değildir. O bilgiler Dünya Bankasıaracılığıyla, IMF politikalarıaracılığıyla ülkemize dayatılıpuygulattırılan kararlar halinegeliyordu.

Haydi bakalım, şimdi "vay be, ajanfaaliyetinin sonucu olan kararlarmış"deyip özelleştirmeye karşı çıkacak

Çiller'in ABD ajanı olması,gerçekte ülkedeki siyasi geliş-meleri, oligarşinin yapısını veemperyalizme bağımlılığınıbilenler, görenler için hiç şa-şırtıcı, olağanüstü birşey de-ğildir. Biz onun "ABD'nin ada-mı" olduğunu, bakın ne za-man yazmışız: Ta 1993'te. Or-tada belgeler falan yoktur.Ama kimin ne yaptığı ortada-dır. Bakın, daha 1993'te, ÇillerDYP'nin başına, dolayısıylaBaşbakanlığa geldiğinde vesonraki aylar içinde icraatlerigörüldükçe Mücadele'de ne-ler yazılmış:

"Tekelci Basın boşuna Çil-ler'i şişirmiyordu. Koç'tan Sa-bancı'ya ve ABD dışişlerinekadar, kimin bakan, başba-kan, parti başkam olacağınakarar veren 'yetkili merciler','Çiller' demişti..." (19 Haziran1993 Mücadele, Sayı: 50)

"Tekelci burjuvazi, Demi-

YAZMIŞ, SÖYLEMİŞTİK

rel'in temsil ettiği gelenekselanlayışa karşı DYP'de kendi is-tediği değişimin önünü açmışoldu.... ANAP'ta, ABD operas-yonu da böyle gerçekleşmiş veÖzal'a rağmen, Yılmaz 'deği-şim' için yeni yüz olarak baş-kan yapılmıştı. Şimdi deDYP'de buna uygun adımlar,Demirel'in çırağına yaktığı ye-şil ışığa rağmen gerçekleşmişoldu.

Şimdi uluslararası serma-yenin ve işbirlikçi tekelci bur-juvazinin uygulamak istediğiprograma 'en uyumlu' alterna-tif işbaşında. Emperyalizm veişbirlikçi tekelci burjuvazi,programım radikal bir operas-yonla uygulatabilecek güçtebir iktidara kavuşma şansı bu-lamadığı noktada, Çiller'i di-ğerlerine tercih etmiştir." (19

Haziran 1993 Mücadele, Sayı:50)

"Nihayet yeni başbakan se-çildi, Çiller Başbakan oldu. ile-tişim tekelleri, bu yeni Başba-kanı yeni bir umut olarak gös-termeye çalışıyor. Tekelci bur-juvazi, yaparsa Çiller yapar di-yor. ABD "duasının tutması-nın" mutluluğunu yaşıyor. Ta-bii Çiller de kendine bel bağla-yanları mahcup etmeyeceğinisöylüyor." (19 Haziran 1993Mücadele, Sayı: 50)

"Çiller, eteğinin altındançıkardığı sopayla 'huzur ve sü-kunet'i sağlamak istiyor. ...ABD'nin ehliyet ve ruhsat ve-rerek Çiller'i direksiyon başı-na oturtmasının ardından, ...Çiller ... bulunduğu iktidar

koltuğunda da aynı ehliyet veruhsatla ülkeyi 'düze' çıkar-maya çalışıyor." (21 Ağustos1993 Mücadele, Sayı: 59)

"Mesut Yılmaz'la, ANAP'tabaşlayan, sonra ÇillerleDYP'de süren ABD operasyo-nu, şimdi SHP'de Murat Kara-yalçın'la sürüyor...

ANAP'ta Mesut Yılmaz,DYP'de Tansu Çiller, SHP'deMurat Karayalçın... Liderleryenilendi, hepsi ABD referan-sına sahip artık." (18 Eylül1993 Mücadele, Sayı: 63)

Ve İşte olayın özü;Çiller'in "ABD'nin adamı"

olduğunu söylemekle de ye-tinmemişiz; ve olayın teşhisi-ni tam bir kesinlikle yapmı-şız. İşte o gün söylediğimiz.

"Bağımlılığın sonu gelmi-yor. Çünkü emperyalizmle iş-birliği, ulusal onursuzluk üze-rine şekilleniyor, imzalanananlaşmalar 'dilenciliği' resmi-leştiriyor...

Geçtiğimiz günlerde top~lanan ve ne hikmetse basındafazlaca yer almayan ABD-Tür-kiye Karma Ekonomik Komis-yonu toplantıları da dilen-ciliğin ayyuka çıktığı toplan-tılardan biri oldu...

Ulusal onur gerçektenbağımsız bir Türkiye'nin har-cıdır. Çiller'lerin,Demirci'lerin, Özal'ların Tür-kiye'si modern uşaklığınmemleketidir." (18 Aralık 1993Mücadele, Sayı: 76)

Bu teşhisten hareketle,şimdi Çiller değil de meselaDemirel için de aynı iddia or-taya atılsa, emin olun ki, ay-nen Çiller gibi, hatta ondanda fazla kanıt bulmak hiç dezor değildir.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 6: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 6 İŞBİRLİKÇİLİK 26 Temmuz 1997

BU "AJANI" O MEVKİYE

GETİREN TEKELCİ SERMAYE

VE BURJUVA MEDYADAN

BAŞKASI DEĞİLDİR. TEKELCİ

SERMAYE VE MEDYA, ABD

"AJANI"NA YARDIM YATAKLIK

ETME SUÇUNU İŞLEMİŞTİR!Çiller bu mevkiye nasıl geldi?

Bunun cevabını herkes biliyor.Bunu da daha o günlerde yazmış,ortaya koymuştuk. Daha o zaman,yalnızca Çiller'i suçlamak gibi birhataya düşmemiştik. İşte dahaÇiller'in siyaset sahnesine çıktığı ogünlerde, yardakçılarını da "teşhis"ettiğimiz satırlardan sadece birkaçörnek:

"Çiller'i pazarlayan medya, onun

için 'enflasyonu düşürdü' ya da'kamu açığını kapattı' diyemiyorsabile, 'dünyanın en güzel başbakanı'diyebiliyor. Robert Koleji mezunuolduğundan, Amerikalardaokumuşluğundan ve zenginliğindenbol bol söz ettikten sonra, halk adınabasıyor yaygarayı: 'Görülmemişdestek ..."(19 Haziran 1993Mücadele, Sayı: 50)

"Demirel'i 'ekonomik çözümlerinsiyasi faturasını göze almamak'lasuçlayan TÜSİAD, aynı açmazlakarşı karşıya bulunan Çiller'iyüreklendirmeye ve cesaretaşılamaya çalışıyor. Bütünpropaganda güçleriyle Çiller'inarkasında birleşen sermaye cephesi,yarattığı yapay rüzgarla sürüklediği

Çiller'i geleneksel politikalarınkısırdöngüsünü kırmaya adaygösteriyor." (26 Haziran 1993Mücadele, Sayı: 51)

Dolayısıyla ABD'ye ajanlık suçugerçekte çok kalın bir dosyaoluşturmaktadır ve bu dosyada, buülkedeki tüm patronların, tümgenerallerin, tüm burjuva medyapatronlarının da adı vardır.

Tüm bunları yazdıktan sonraşunu da söylemişiz:

"ÇİLLER'İN ARDINDAN TENEKEÇALINACAK GÜNLERSANILDIĞININ AKSiNE, HİÇ DEUZAK DEĞİLDİR..." (19 Haziran1993, Mücadele, sayı: 50)

İşte şimdi bu günleri yaşıyoruz!

mısınız? Vay be, 5 Nisan kararlarını daülkemize bir ajan aldırmış deyip okararlan tüm sonuçlarıyla iptaledecek misiniz?

Ajan faaliyeti ne demektir? Ülkeninaleyhine çalışmak demektir. ÖyleyseÇiller'in altında imzasının olduğutüm kararlar şaibeli demektir. Çiller'in-imzaladığı tüm kararlar, Türkiye'nindeğil, ajanlık yaptığı ülkenin, yaniABD'nin çıkarınademektir. Onuajanlıkla suçlayanlarasoruyoruz; Çiller'inaldığı tüm kararlar bunedenle gözdengeçirilecek mi? Bu kararlanuygulayanlar hakkındada soruşturmayapılacak mı?

OLİGARŞİDE AJAN TELAŞIİt dalaşı sonucu bu konu ortaya

atılmıştır ama, atılır atılmaz daoligarşinin çoğu kesimi telaşakapılmakta gecikmemiştir. Çünkübu ülkenin başbakanının resmi olarakda ajan olduğunun ortaya çıkması,Çiller'den fazla düzenin kendisini,tüm düzen partilerini sarsacaktır.

Hepsi emperyalizmin bir adamı

İŞTE ÜLKEMİZDEKİ AJAN

ŞEBEKESİNİN TAM RESMİ

WASHİNGTON

gibi çalışmasına, ülkemizin askeri,ekonomik her türlü sırrıemperyalizmin kurumlarınındenetimine açık olmasına rağmen, itdalaşı sonucu Çiller'e yönelik böylebir suçlama gündeme gelmiştir. Amaajanlığın böylesine açık ortayaçıkması tüm egemen sınıflan ve onlaradına yönetenleri de şaibe altındabırakacağı için, bunun fazla da

büyütülmemesigerektiğisöyleniyorşimdi.Evet, düzenartık ajan da

örtülüödenekleri

gasbetmişde olsa,

Çiller'in suçlarının ortayaçıkmamasını ister haldedir. Oligarşiadına Sabah Gazetesi'nde bu çok açık

.ifade de edilmiştir:"Çiller'in çekip gitmesi, burada

tutulup da hesap vermesinden dahahayı r l ıd ı r bu ülke için.

Çünkü ondan kurtulalım diyebulunacak sebeplerin ülkeyevereceğj zarar, Çiller'e ödetilecekfaturadan daha büyük olacak.

Casusluk suçlaması bununörneği..." (Sabah, 18 Temmuz)

"GİZLİ İŞGAL'İN

İŞBİRLİKÇİLERİ

EMPERYALİZMİN

AJANLARIDIROlay aynen emperyalizmin işgal

biçimlerinde olduğu gibidir.Emperyalizm ülkemizi gizli olarak

işgal etmiş vaziyettedir. Bunu MahirCayan daha 1970'lerin başında ortayakoymuştur.

Bu ülkenin Bakanları, Başbakanlarıdahil tüm yetkilileri, tüm generalleriemperyalistlerin politikalarınıuygulamakta, emperyalizmin veemperyalizm işbirlikçisi tekellerinçıkarlarını savunmaktadırlar. Yaniözünde, esasında hepsiemperyalizmin bir memurugibidirler; Washington'lara gidip onayalmaları bu yüzdendir; Bu böyleolmasına, hepsi bu bağlılığıbilmesine ve bizzat uygulamasınarağmen, bunun çok da aleni halegelmemesine çalışırlar, ikide bir"büyük şeytan" diye, Avrupaiçişlerimize karışamaz diye demagojiyapar, hatta Demirel'in ABD Başkanı

^ Carter'in masasına/"^ \ yumruğunu vurduğu gibi

J söylentiler çıkarırlar.\ ̂ ___—•—Çünkü emperyalizmin>^ işgali altında olduğumuzun

geniş kitleler tarafındananlaşılması, halkımızın anti-emperyalist duygularının açığaçıkması, gavur alerjisinindüzene ve emperyalizmeyönelmesi demektir.Emperyalizmin gizli işgaliyle

birlikte emperyalizmin ajanlığı dayeni bir biçim almıştın Kalıngözlüklü, yakası kalkık pardösülü

ajanlar, artık neredeyse işsiz halegelmiştir. Çünkü emperyalizm,

hemen tüm ülkelere ilişkinbilgileri, o ülkelerdeki en üst düzey

işbirlikçileri aracılığıyla çoğu kezresmi ve açıktan elde etmektedir.Ajan olmak, ajan gibi çalışmak içinillada CIA'dan, emperyalizmden .bordrolu maaş almak ya da illadaCIA'nın okullarında, kamplarındaajanlık eğitimi almak da gerekmiyor.

Çiller birkaç raporu, yazıyı ABDAdana Büyükelçiliği aracılığıylaABD'ye iletmişse bile bu onunişbirlikçilik suçunun ancak çok küçükbir bölümüdür ve esas olarak ABD'yeyaptığı hizmetlerin yanında sözü bileedilemeyecek birşeydir. *

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 7: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 KIBRIS 7 KURTULUŞ

Emperyalizmin ve Oligarşinin "Çözüm" PolitikalarındaKıbrıs HalklarınınÇıkan Yoktur

A vrupa Birliği 1998 yılında altıülkeyle tam üyelik görüşme-

lerinin başlatılması karan al-dı. Türkiye'nin adı aday ülkeler içindebile geçmezken, Kıbrıs Rum yönetimiile tam üyelik görüşmelerinin başlatı-lacağının kararda yer alması Türkiyeoligarşisi ve hükümette hayal kırıklığıyaratmış gözüküyor.

Ecevit'in işgal harekatının 23. yıldö-nümü nedeniyle 20 Temmuz'da adayıziyaret etmesi ve KKTC Cumhurbaş-kanı ile ortak bir deklerasyon yayınla-maları bu hayal kırıklığının yarattığıtepkiyi ifade ediyor. Kıbrıs sorunununçözümü konusunda hemen çoğu za-man yaptıkları "tehdit", ve "şantaj"yöntemine başvurarak güya bu duru-ma sessiz kalmayacaklarını göstermişoldular.

Halbuki özellikle Kıbrıs konusundabu noktaya gelinebileceği öncedentahmin edilemeyecek birşey değildi.Çünkü 1995'de Türkiye Gümrük Birli-ği'ne girebilmek, Yunanistan'ın koy-duğu veto kararlarını aşabilmek için,1960'lardan beri ısrarla savunduğu"Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte uyuolmadıkları hiçbir uluslararası orga-nizasyona Kıbrıs Cumhuriyeti de gire-mez" iddiasından taviz vermişti. Güm-rük Birliği'ne girme karşılığında Avru-pa Birliği'nin önerileri kabul ediliyor-du. Bu önerilere göre AB Türkiye'ye'Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs'ın ABüyeliğine alınmayacağını ama Kıb-rıs'la 1998 sonuna kadar tam üyelikgörüşmelerinin başlatılacağını' söylü-yordu.

Bu bir yerde aslında Kıbrıs Rum yö-netiminin Kıbrıs'ın bütününü temsilettiğini kabul etmekti. Çünkü AvrupaParlamentosu, KKTC yönetimini zatentanımıyor ve Kıbrıs'ın tek meşru tem-silcisi olarak Kıbrıs Rum Yönetiminigörüyor. Dolayısıyla "Kıbrıs'la 1998 so-nuna kadar tam üyelik görüşmelerininbaşlatılacağı" önerisini kabul eden ozamanki Çiller-Karayalçın hükümetide elbette bunun Rum yönetimiylegörüşmelerin başlatılacağı anlamınageldiğini biliyorlardı.

Yani o gün bunlar kabul edilirkenolayların bugünkü gibi gelişebileceğibiliniyor ve bile bile ödün veriliyordu.Çünkü;

Birincisi, Gümrük Birliği'ne girebil-mek için emperyalizme taviz vermekkaçınılmazdı- Aynca oligarşi o günler-de AB'ne tam üyelik için Türkiye'ye hiçdeğilse kapının yarıaçık bırakılacağını,Gümrük Birliği'ne girmenin de bunukolaylaştıracağını düşünüyordu. Hat-ta yakın zamanda tam üyelik umutla-rına kapılanlar da az değildi.

İkincisi, iç politikada hükümetinözellikle de Çiller'in "başarılı" işleryapmaya ihtiyacı vardı. Hükümetinyıpranmasını durdurmak, yitirilen ka-muoyu desteğini sağlamak için Güm-rük Birliği'ne girmek bir fırsat olarakgörülüyordu. Bu nedenlerle emperya-lizmin "çözüm" önerilerine evet den-mişti.

Ama şimdi AB'ne girme umutları-nın yakın bir gelecekte gerçekleşmesi-nin mümkün olmadığını görünce hemKıbrıs konusunda kamuoyuna karşıtepkisiz kalmadıklarını göstermek,hem de AB'nin kapılarını tekrar zorla-mak için Kıbrıs sorununu "şantaj"malzemesi olarak kullanmaya çalışı-yorlar.

KKTC'NİN TÜRKİYE TARAFINDANİLHAK'I DA, KIBRIS RUMKESİMİNİN AVRUPA BİRLİĞİ'NEGİRMESİ DE KIBRIS HALKIİÇİN ÇÖZÜM DEĞİLDİRGerek emperyalizm gerekse Kıbrıs

sorununun çözümünde kendilerinibirinci dereceden, hak sahibi görenTürkiye ve Yunanistan da kendi çıkar-larının dışında bir çözümden yana de-ğildir. Yani hiçbiri Türk ve Rum halkla-rının kardeşçe yaşayacağı, sorunlarınabirlikte çözüm arayıp bulacağı bağım-sız bir Kıbrıs'tan yana değildir.

Emperyalizm;Bir, ada halklarının talepleri doğ-

rultusunda gerçekleşebilecek bağım-sız bir Kıbrıs formülünün önüne Kıb-rıs'ı AB'ne alarak geçmek istemekte-dir. Onun için öncelikle sorun Kıb-rıs'ın emperyalizme bağımlı kalması-dır,

iki, başlangıçta KKTC dışında kalsada Rum Kesimi'ni AB'ne dahil etmek-le emperyalizm Kıbrıs sorununun çö-zümü üzerinde çok daha fazla söz vedenetim sahibi olacaktır. Rum kesimiile AB görüşmelerinin başlatılmasınınadadaki Türk kesimi üzerinde de etkiyaratabileceği, giderek yoksullaşanTürkler'in Avrupa'yla bütünleşmenindışında kalmamak için "çözüm"ü zor-layacağı hesaplanmaktadır. Nitekim,20 Temmuz'da adaya giden Devlet Ba-kanı ve Başbakan Yardımcısı BülentEcevit'le KKTC Cumhurbaşkanı RaufDenktaş'ın açıkladıkları deklarasyonadadaki Türk halkı arasında da olumlubir yankı yaratmamıştır. CumhuriyetçiTürk Partisi Başkanı Mehmet Ali Talat,"Türkiye ve KKTC arasında yapılacakbir özerklik anlaşmasının KıbrısTürklerine bir fayda sağlamayacağı-nı" söylerken, benzer bir açıklamayıda Toplumcu Kurtuluş Partisi GenelBaşkam Mustafa Akıncı da "Siyasi il-

hak'ın Kıbrıs Türk halkının çıkarları-na uygun olmadığını" belirterek yap-mıştır.

Üç, Kıbrıs sorununun çözümü ileTürkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğisorunu birbirinden ayrılmaz bir bütünhaline gelmiştir. Emperyalizm, dahaçok da doğrudan muhatabı olduğuiçin Avrupa emperyalizmi, Türkiye'yiAB üyeliği için aday ülkeler arasına da-hi almazken, Kıbrıs Rum Yönetimi ilegörüşmelere başlama kararı alarakTürkiye'yi Kıbrıs politikasında tavizezorlamak istemektedir.

Ecevit'in 20 Temmuz'da adaya yap-tığı çıkarma ve açıklanan deklerasyonise hem KKTC üzerinde güttüğü ilhakpolitikasına uygun bir adımdır, hemde AB ülkelerine "Siz beni AB'ye al-mazsanız ben de Kıbrıs politikamdantaviz vermem" anlamında bir şantajıiçermektedir. Başbakan Mesut Yılmaz,"Kıbrıs'ın, bir çözüm bulunmadan veTürkiye'nin üyeliği gerçekleşmedenAB'ye üye olması mümkün değildir"diyerek bunu açıkça ifade etmektedir.

Ecevit, Kıbrıs'ta yaptığı konuşmada"...Bu tür oyunlar, bu tür komplolarKKTC ve Türkiye'nin bütünleşme zo-runluluğunu artırır. Bütünleşme diyo-rum fakat ilhak demiyorum. KKTC ba-ğımsız bîr devlet olarak varlığını ebe-diyen sürdürmelidir... bütünleşme yo-lunda atılacak adımlar ancak dış gü-venlik alanında, dış ilişkiler alanında,ekonomik ve mali alanda sözkonusu-dur" diyor. Tam da demagoji örneği birkonuşma. KKTC'nin hangi bağımsızlı-ğından söz ediliyor? Yıl-lardır zaten Türkiye'yebağımlı hale getirilmiş.Bugüne kadar Türki-ye'den bağımsız hangipolitikayı uygulayabildi?Yoktur. Türkiye askeriy-le, tankıyla, topuyla ora-dadır. Şimdi de dış poli-tikadan, ortak savunma-ya, ekonomiden, malialana kadar bütünleşile-cek deniyor, geriye nekalıyor? Açıklanan dek-larasyonun KKTC'nin il-hak edilmesinden başkabir anlamı yoktur. Nekadarını yapabilirler yada yapamazlar o da ayrıbir tartışma konusudurama şurası bir gerçek kibunda Kıbrıs halkınınbir çıkarı yoktur, olma-yacaktır. Bu gerçekleşti-ği oranda ada halkı bu-gün elinde sahip olduk-larını da kaybedecektir.

Kıbrıs Türkleri üzerinde faşizmin bas-kı ve terörü, acımasız sömürüsü, soy-gun ve talanı daha da derinleşecektir.Bugüne kadarki gelişmeler dahi bunufazlasıyla göstermektedir. AdadaRumlar'la Türkler arasındaki gelir da-ğılımı Türklerin aleyhine yaklaşık,dörtkat bozulmuştur, yani işgalden bu ya-na Türkler Rumlar'a göre dört kat da-ha fazla yoksullaşmıştır. KKTC ekono-misi iflas durumundadır. Ancak Türki-ye'nin desteğiyle ayakta durabilmekte,devlet memurlarının maaşı bile Türki-ye'den alınan borçlarla ödenebilmek-tedir. Kontrgerilla çetelerinin, mafya-nın adaya el atması, pisliklerini orayada bulaştırması ise zaten başlı, başınabir sorun.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, ne Rumkesiminin AB'ne girmesi, ne deKKTC'nin Türkiye'yle "bütünleşmesi"ada halklarının çıkarma değildir. Bun-ları n hepsi emperyalizmin, Yunanis-tan ve Türkiye egemen sınıflarının çı-karları doğrultusunda belirlenen poli-tikalardır. Ada halklarının çıkarı tümemperyalist politikaları reddederek,üzerlerinde oynanan oyunlara sonvermededir. Emperyalizmin, Yunanis-tan ve Türkiye oligarşilerinin adadanellerini çekmesini sağlamada, birara-ya gelip kendi sorunlarına kendileribirlikte çözüm bulmakta, halkın ikti-darında bağımsız bir Kıbrıs'ı yenideninşa etmededir. Sunun dışında arana-cak her türlü çözüm yolu Kıbrıs halk-larının köleleştirilmesinden başka birsonuca yol açmayacaktır.*

TC-KKTC ORTAK DEKLERASYONU- KKTC bağımsız devlet olarak varlığını sürdüre-

cek. Dış ilişkilerde KKTC'nin menfaatlerinin korun-ması amacıyla iki ülke arasında özel ilişki kurulacak.

- KKTC'ne yapılacak bir saldırı TC'ye yapılmışsayılacak. İki ülke arasında ortak savunma doktrinioluşturulacak.

- İki devlet arasında parlamento ve ilgilibakanlıklardan oluşan bir ortaklık konseyi kurula-cak.

- İki ülke arasında ekonomik ve mali işbirliğioluşturulacak. Türkiye'de kalkınmada öncelikli böl-gelere uygulanan destek ve teşviklerden KKTC deyararlanacak.

- İki ülkede bulunan serbest bölgeler birleştirile-cek.

- TÜRKSAT uydusundan KKTC'nin de yararlan-ması sağlanacak.

- Türkiye üzerinden KKTC'ye ulaşım olanaklarıgenişletilecek.

- KKTC'nin su ihtiyacı Türkiye'den karşılanacak.- Kıbrıs Rum kesimi ile AB arasında gerçekleştir-

ilen ilişkilerin aynısı KKTC ile Türkiye arasında dagerçekleştirilecek.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 8: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

KURTULUŞ 8 HALK ANAYASASI 26 Temmuz 1997

Halk Anayasası TartışılıyorHalk Anayasası Taslağı'nın

dağıtımı, tartışılması ve anketçalışması çeşitli birim vealanlarda sürüyor. Elbettekibu çalışmaların sürmesi veAnayasa Taslağı'nın halktarafından sahiplenilmesioligarşinin hoşuna gitmiyor.Çalışmaları engellemek içinpolisi, jandarması,işkencecisi, mahkemesidevreye giriyor. HalkAnayasası Taslağı'nındağıtımını, propagandasını,tartışılmasını gözdağıyla,tehditler ve gözaltılarlaengellemeye çalışıyor.

Ama boşuna uğraşıyorlar.Anayasa her geçen gün yenikesimlere ulaşmaya vetartışılmaya devam ediyor. Vegiderek halkın daha genişkesimleri tarafındansahipleniliyor. Sahiplenmegenişledikçe ve tartışıldıkçada eksik bırakılan ya dadetaylara ilişkin yeni öneriler,sorular ortaya çıkıyor.

Çift Oy KullanmaTartışmalarda şöyle bir soru gün-

deme gelmektedir: Bir işçi hem kendiçalışma alanında yani İşçi Mecli-si'nde, hem de oturmakta olduğu böl-gedeki Yerel Meclis'te örneğin, bir Ma-halle Meclisi'nde yer alıp söz ve kararhakkını dolayısıyla da seçme ve seçil-me hakkını kullanabilmektedir, budurumda çift oy kullanma hakkı eldeetmiş olmuyor mu? denmektedir.

Sorunun bu şekilde soruluş biçimisanki bir kesime ayrıcalık tanınarakdiğerlerine haksızlık yapıldığı gibi birkaygı duyulduğu izlenimini vermek-tedir. Oysa aynı durum halkın hemenher kesimi için geçerlidir. Memuru,esnafı, aydını, öğrencisi, köylüsü, sa-natçısı, doktoru, mühendisi... de hemüretimde bulundukları alanlardakiMeclisler'e hem de oturdukları böl-gedeki Yerel Meclisler'e katılabilecek-tir. Yani ortada bir eşitsizlik yoktur.

Bu durumda aynı kişinin seçildiğitaktirde birden fazla Meclis yöneti-minde görev almasının sorun ya daeksiklik yaratabileceği sözkonusu edi-lebilir, ki bunda da fazlaca bir sakıncagörmemek gerekir. Çünkü üstlendiğisorumluluğu yerine getiremediğinde,birinden birini aksattığında her an ge-ri çekilebilme olanağı vardır. Böyle birseçme seçilme yönteminin tercihedilmesindeki temel mantık, halkınher biçimde, bulunduğu her yerde ör-gütlenmesi, söz, karar sahibi olması-dır. Bu anlamda birbirinden farklı çokçeşitli zeminlerde oy hakkı sahibi ol-ması bunun bir sonucudur.

Çalışmayanlara İşsizlikSigortası Olacak mı?

Halkın iktidarında devlet herkeseçalışma olanağı yaratmakla yükümlü-dür. Bu yükümlülüğünü yerine getire-mediğinde elbette işsiz kalanların ya-şamlarını sürdürebilmeleri için bun-ların ihtiyaçlarını karşılamakla da so-rumlu olacaktır, işsiz kalan ne halivarsa görsün denemez. Ancak bu, ça-lışma olanağı sağlandığı halde çalış-mayanların da ihtiyaçlarının devlettarafından karşılanacağı anlamınagelmez. Çalışma olanağı varken ve ça-lışacak durumda olduğu halde çalış-mayanlar ancak tembel, başkalarınıbir biçimiyle sömürerek yaşayan asa-laklar durumundadır ki, bunlara her-hangi bir yardım yapılması sözkonusuolamaz. Ve cihetteki çalışmadan yaşa-mını gayri meşru yollarla sürdürmeyeçalışacak olanlara karşı da önlem alı-nır. Kısacası toplumsal üretim içindebulunmayanların, kafa ya da kol eme-ği harcamayanların üretimden pay al-ması da sözkonusu olmayacak, halkınkatkılarıyla oluşturulan, hiçbir top-lumsal yardım ve dayanışma biçimi-nin istismarına izin verilmeyecektir.

Lise ve ÜniversitelilerÇalıştırılacak mı?Lise ve üniversiteliler eğitimleri sü-

resince üretici güçlerin asli unsurlarıolarak değerlendirilmezler. Yani çalı-şan ya da çalışması gereken kesimleriçinde sayılmazlar. Öğrenci olmalarınedeniyle onların esas yükümlülükle-ri eğitimlerini en iyi biçimde tamam-layabilmeleridir. Ancak bu onlarınüretimden kopuk olmaları gerektiğianlamına gelmiyor. Görecekleri eği-tim bugün olduğu gibi sadece teorikkuru bilgiye dayanan, ezberci bir eği-tim sistemi olmayacaktır. Eğitimin te-melini de zaten üretimden ve politikbilinçlenmeden kopuk olmayacak"politeknik eğitim" oluşturacaktır. Buanlamda öğrenciler özellikle seçmişoldukları meslek dalındaki eğitimleri-ni pratikte gördükleri eğitimle birlik-te, yani uygulamalı olarak tamamla-yacaklardır. Bugün staj olarak tabiredilen bu uygulama bir yanıyla sürek-lileştirilmiş olacaktır. Ama bu durum-da da amaç öğrencilerin üretim alan-larında doğrudan yer almasının sağla-narak onların işgücünden yararlan-mak değil, bilgi, beceri ve yetenekleri-ni geliştirmek olacaktır. Bunun dışın-da elbette ki olağanüstü durumlardaöğrencilerin işgücüne ihtiyaç duyul-duğunda halkına, vatanına bağlı herinsan gibi onlar da üzerlerine düşengörevi yerine getirerek doğrudan ça-lışmaya katılacaklardır.

Liselilerin YönetimeKatılımıHalk Anayasası Taslağı'nda üniver-

site gençliğinin yönetime katılmasınayönelik maddeler yer almış ancak Li-selilere ilişkin bölüm eksik bırakılmış-tır. Elbetteki bilimsel, demokratik eği-tim uygulaması içinde Liseliler de söz

ve karar hakkına sahip olacaklar ve li-selerde oluşturulacak meclislere katı-larak, okul yönetimlerinde temsilcile-rinin yer almasını sağlayarak bu hak-larını kullanacaklardır.

Yabancı ÜlkelereOkul Açma İzniYabancı ülkelere okul açma sömür-

gecilik döneminde misyonerlik faali-yetinin bir aracı olarak kullanılmayabaşlanmış ve bugüne kadar gelmiştir.Bu okullar vasıtasıyla sömürgeci ülkekendi ideolojisini, kültürünü, dininisömürgelerinde yayardı. Yani bağımlı-lığı güçlendirici bir işlev görürdü. Bu-gün de emperyalist ülkeler benzer vebaşka çok çeşitli amaçlarla yeni-sö-mürge ülkelerde okullar açabilmekte-dir.

Halk İktidarı'nın öncelikli görevleriarasında bir eğitim seferberliği başlat-mak olacaktır. Bunun için ülkeninkaynaklarını ve birikimini azami ölçü-de kullanırken, emperyalist ülkeler dedahil olmak üzere başta sosyalist yada sosyalizm deneyini yaşamış her ül-kenin bilimde, eğitimde sahip olduğudeney ve tecrübelerden, birikimdenhalkın çıkarlarına uygun bir şekildeyararlanmaya çalışacaktır. Ama bubaşka ülkelerin ülkemizde okul açma-larını gerekli kılmaz. Bu konuda yar-dımcı olmak isteyen dost ülkelerinyardımları elbette kabul edilir amaeğitim ve eğitim kurumlarının ulusal,devrimci niteliği korunacaktır.

Kanun Teklif EtmeKanun teklif etme hakkının çok

geniş kesimlere tanındığı, her kesim-den yapılacak çok sayıdaki kanun tek-liflerinin Genel Meclis'in bunları gö-rüşmekten başka bir iş yapamaz halegetirebileceği belirtilerek bunun yö-netimde bir hantallık yaratıp yarat-mayacağı da tartışmalarda gündemegelen sorulardan biri. Genel Meclis'egelen kanun tekliflerinin hepsinin ay-rı ayrı görüşülmesi gerekmiyor, ilgilikonuda kurulacak bir komite veya ko-misyonda gelen tüm kanun teklifleritoplanarak, bunların aynı ve benzerolanları birleştirilip tek kanun teklifiolarak Genel Meclis'te görüşülmesisağlanabilir. Ayrıca bu konuda GenelMeclis'in dışında Yerel Meclisler'e dekendi bölgeleri ile ilgili sorunlardaAnayasa'ya aykırı olmamak koşulu ilekanun çıkarma yetkisi tanınmıştır. Buaynı zamanda Genel Meclis'in yükü-nü hafifletecek bir işlev de görecektir.Bunların dışında da belirtilen sakın-canın ortaya çıkmasını önleyecek tek-nik bazı düzenlemeler yapılabilir. An-cak mantık ve anlayış olarak bu tür"sakınca'lardan korkmamak, bu tür"sakıncalar" çıkacak diye halkın söz,karar hakkında, yönetime katılımındasınırlamalar getirmemek gerekir.

Vergi alınacak mı?Halk Anayasası'nda "adaletli bir

vergi sistemi oluşturulacağı" ve "çalı-şanlardan alınan vergilerin en aza in-dirilmesi ve giderek kaldırılması he-deflenecektir" denmektedir.

Çünkü vergi denilen şey esasındakapitalizmde halkı sömürmenin araç-larından biri haline getirilmiştir. Bur-juvazi toplanan "vergilerin devletinhalka yaptığı hizmetlerin karşılığı ol-duğu" demagojisini yapar. Güya halk-tan toplanan vergiler yine halka hiz-met olarak geri dönmektedir. Bu kos-kocaman bir yalandır. Elbette topla-nan vergilerin bir kısmını devletin gi-derleri için harcarlar ama öte yandantoplanan bu vergileri iktidardakilergerek kendi çıkarları için gerekse bur-juvazinin çıkarları için kullanırlar.Burjuvaziye kredi, teşvik primi vb. adıaltında sermaye olarak kullanmalarıiçin aktarırlar. Sermaye sahipleri iste-dikleri gibi vergi kaçırırken ya da öde-dikleri kadarını bile bir biçimiyle dahasonra geri alırken, verginin ağır yükü-nü de çalışanların sırtına yıkarlar.

Halk iktidarı öncelikle bu vergiadaletsizliğini düzeltecektir, ilk aşa-mada vergiyi tümüyle ortadan kaldır-mak mümkün değildir. Bu ancak üre-tim araçlarının toplumsallaştırıldığıve özel mülkiyet ilişkileri ortadan kal-dırıldığı ölçüde mümkün olacaktır.Devlet aygıtı varolduğu sürece devle-tin giderlerini karşılamak için devlettoplumsal üretimin bir bölümüne elkoymak durumunda olacaktır. Bu daancak iki şekilde mümkündür. Ya üre-tilen metanın, ürünün bir kısmınadoğrudan el koyacak ya da vergilen-dirme sistemi ile bunu gerçekleştire-cektir. Üretimin toplumsallaştırıldığıalanlarda üretilen halkın iktidarına aitolacağı ve buradan "devlet harcama-ları için gereken pay ayrılabileceğiiçin buralardan başlayarak çalışanlar-dan verginin kaldırılması mümkün-dür. Çünkü çalışanın ücretini ödeye-cek olan da, o ücretten vergi kesecekolan da devlet olacaktır. Dolayısıylabir cebinden çıkarıp vererek, sonraverdiğinin bir kısmını vergi adı altındageri alıp öbür cebine koymanın pekbir anlamı kalmayacaktır. Ancak ser-maye sahiplerinden, serbest mesleksahiplerinden, özel işletme sahiplerin-den ve buralarda çalışanlardan vergialmaya devam etmek zorundadır. An-cak alt yapıda kapitalist üretim ilişkileritümüyle tasfiye edildikten, sosyalistüretim ilişkileri tek üretim ilişkisi biçi-mine dönüştükten sonradır ki vergilen-dirme sisteminin de adım adım tümüy-le ortadan kaldırılması mümkün halegelebilecektir.

Grev HakkıGrev hakkı geçmişte de sıkça tartışı-

lan konulardan biri olmuştur. Teorikolarak şöyle düşünülmektedir. Devrimgerçekleştikten sonra iktidarda zaten iş-çi sınıfı ya da onun ağırlıkta olduğu, ön-cülüğünü yaptığı bir Halk iktidarı var-dır, o halde işçi sınıfının kendisine karşıgrev hakkını kullanmasının ne anlamıvardır? İlk bakışta doğru gibi gözüküyor

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 9: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 HALK ANAYASASI 9

ancak Sovyetler Birliği veDoğu Avrupa ülkelerindekigelişmeleri, buralardaki ikti-darların yıkılışını göz önünealdığımızda bu teorik yakla-şımın her zaman doğru so-nuçlar vermediğini görürüz.Bu ülkelerde revizyonist ikti-darlar yıkılmadan önce bir-çok grevler yaşanmıştır. Ne-den? Çünkü, yönetenle yö-netilenler arasında bir ya-bancılaşma sözkonusu ol-muştur. Buna birçok nedensıralanabilir. Proleter de-mokrasinin işletilememesi,yönetimin bürokratlaşması,yönetimde ortaya çıkan eko-nomist bakış açışı, halkın veişçi sınıfının ideolojik eğiti-mine gerekli önemin veril-memesi, burjuva ideolojisi-nin etkisini genişletmesineolanak tanınması vb. Amasonuçta ortaya çıkan yöne-tenle yönetilenler arasındakibir kopukluktur. Bu durum-da kendini iktidarda görme-yen, göremeyen işçi veemekçilerin devlete karşı dagrev yapması olağandışı birdurum değildir. Sonuçta ya-pılan grev iktidar için de or-tada bir problem olduğunugösteren uyarıcı bir işlev gö-rür.

Tersi durumda iktidar sı-nıfa, halka yabancılaşma-mışsa, Meclislerin, demok-rasinin işleyişinde bir zaafsözkonusu değilse zaten or-tada çekinilecek bir durumsözkonusu olmaz. Bu du-rumda ortaya çıkacak birgrev çalışanların haklarımkorumayı ya da genişletme-yi, devrimi ilerletmeyi amaç-layan, devrimin gelişmesinekarşı duran kesimlere karşıbaskı amacıyla da kullanıla-bilen ilerici bir nitelik taşıya-caktır. Tersi hiç mi olmaz?Olabilir de, gerici, karşı-dev-rimci güçlerin kışkırtmasıylabunların etkisinde kalanlarhalk iktidarını zayıflatmayıamaçlayan böyle bir yönte-me başvurmayı da deneye-bilirler, bu durum da gericibir nitelik taşır ki, buna ön-celikle iktidarına sahip çıkançalışanların çoğunluğu, halkizin vermez. Çünkü halk ikti-darı karşı-devrimci niteliktaşıyan tüm hareketler karşı-sında da halkın çıkarını ko-ruyan bir uzlaşmazlık içindeolacaktır.

Halkın iktidarı, bununötesinde ise işçilerin hak is-temesinden, grev hakkınasahip olmasından korkmaz.Esas olarak greve gerek kal-mayacak bir ortamı yarat-maya çalışır. Herşeye rağ-men grev olduğunda halkınçeşitli kesimlerinin Meclis-leri bunu işçilerin çıkarınaçözmeye çalışır.*

"Sınıflara Karşı Yasaklar Var, TabikiBurada Gene Halk Karar Verecek"

Sinema yönetmeni Ahmet Soner'le HalkAnayasası Taslağı üzerine tartıştık.

- Sayın Ahmet Soner, sizin de bildiğinizgibi dünyanın bütün sömürge ülkeleri yap-tıkları anayasaları hep egemenlerin çıkarla-rına denk düşen şekilde oluşturdular. Bun-ların bir parçası olan Türkiye'de anayasala-rını hazırlarken, bu topraklarda yaşayanhalka karşı hazırladı. Şu anda ise bütünbunlara karşı halktan yana, halkın katıldığıbir anayasa çalışması var; Halk AnayasasıTaslağı. Bu konudaki değerlendirmelerinizüzerine konuşabilir iniyiz?

- Ahmet Soner: Tabii ki bugüne kadar ya-pılan anayasalar egemen sınıflar tarafındanyapıldı. Dünyanın her yerinde de böyle oldu.Bir tek 1961 Anayasası, ki o zaman Menderesdiktatörlük diye sözü edi-len birşeye karşı hazırlan-dı. 1961 Anayasası sözdeuzmanlar tarafından ha-zırlandı. Ama yine de dev-leti kollayıcı bir anayasay-dı. Zaten yönetimde deordu vardı. Ona rağmen,işte aydınların da belkikatkısıyla bugüne kadaren ilerici anayasa olarakkabul edildi. 1961 Anaya-sası elbetteki bu halkınanayasasıyla kıyaslanacakbir ölçüde değil. Buradaöyle birşey var ki halk her-şeyi kendi yönetiyor. Yaniyukarıdan hiçbir şeyi ka-bul etmiyor. Su doğrudur;herşeyin temeli anayasa-dır. Nerede olursa olsunbirşey söylediğiniz zamanhemen anayasa maddelerinden birine atıfyapılıyor. Anayasa maddeleri birçok şeyi ya-saklıyor. Şimdi burada da yasaklar var amatam tersi; bugüne kadar halkı sömürenlere,egemen sınıflara karşı yasaklar var. Tabii kiburada yine halk karar verecek. Kendi oyla-masıyla. O yüzden belki de dünya üzerindeen ilerici bir anayasa, Halk Anayasası. Ama neyazık ki, şu an uygulanamayan bir anayasa.Şu anda bu yazılı metin diliyle daha da çokönemli. Bütün insanların gözü önünde so-mut bir belge var. Bu durum son derece se-vindiricidir. Yani bugün insanlara sunulan veuğruna mücadele edilebilecek bir belgedirbu. Belki bu düşünce bile olabilir. Yani şu an

Ahmet Soner(Sinema Yönetmeni)

için ütopya gibi görülebilir ama mücadelebüyüdükçe o büyük hedeflere ulaşılacaktır.Başlangıç için böyle bir belgenin olması sonderece iyi bir olanaktır diye düşünüyorum.

- Hem genel anlamıyla, hem de aydınlarcephesinden baktığımızda nasıl bir ülke is-tiyoruz? Yani halkın ve aydınların özlemlerive talepleri sizce nelerdir?

Bana göre tam tersini düşünmek lazım ozaman. Yani bugün Türkiye'de varolanın tamtersini hayal etmek gerekiyor. Bir kere baştaniç savaş gibi birşeyin olmadığı bir ülke düşün-mek lazım ve insanların sadece yokluktan,açlıktan istemedikleri işleri yapmadıkları,herkesin asgari işleyişin ve eşitliğin sağlandı-ğı, her insanın güvencesinin olabileceği bir

ülkede yaşamak bütün in-sanların dileğidir. Bu ülke-de yaşayan insanlarınemekleri bugüne kadarnasıl talan edildi; çalışaninsanların sigortası yapıl-mamış, hastane kapıların-da başlarına gelmedik olaykalmamış. İşte bütün bun-ların olmadığı bir ülke dü-şünmek lazım. Bu yanıylapolisin gelip kapına daya-narak infaz edemediği, cangüvenliğinin olduğu bir ül-kede yaşamak herkesin te-mel hakkıdır. Tabii ki budüşünce ezilen halk kim-liklerinin cenneti gibi bir-şey olmuş oluyor. Ama de-

diğim gibi mücadele etmekve istemek lazımdır diyedüşünüyorum. Özellikle ay-

dınlar olarak halk anayasasını önemli derece-de savunmalıyız. Örneğin herkesin kendisinegöre yakın çevresi var. Ailesinden başlayarakkomşularndan tutun da herkese giderek butaslağı anlatmalıdır. Yani önemli olan çoğun-luğu örgütlemek. Örneğin biz bunu elli mil-yona kabul ettirdiğimiz ölçüde istediğimizdüzeni kurabiliriz. Yeterki insanlar bu taslağainansınlar ve bunun için mücadele etsinler.Durum bu kadar açıkken bütün mesele ör-gütlemek ve fikir üzerinde birleştirmek.

- Şu anda gerek yurtiçi gerekse yurtdı-şında halk anayasasıyla ilgili tartışmalarsürmekte. Sizce daha nitelikli bir çalışma

KURTULUŞ

gerçekleştirmek için hangi ölçeklerde tar-tışılmalıdır?

Sonuçta bu küçük bir el kitabı, elbettekibütün özet ve ayrıntılarıyla var. Ancak ilerideyapılacak şeyler daha var. insanlar katkıdabulunacak. Kurumlar kendilerini ilgilendi-ren bölümlerin üzerine daha açık, daha de-taylı bir şekilde çalışmalar yapmalı. Buradaher kurum kendi üzerine düşeni yapmasıanlamında çok geniş taleplerle bir çalışmasergilemelidir. Sanat kurumlarından tutunda sendikalara, sağlık merkezlerine varanakadar herkes kendi alanındaki çalışmayı yü-rütürse ailelerden de çeşitli taleplerle her ke-sim bu taslağı sahiplenecektir. Ama herşey-den önemlisi başlangıçta bir metnin ortayaçıkmasıdır. Yani bu taslak ileride daha da ay-rıntılandırılarak istenirse beşyüz sayfalık ki-tap haline de getirilebilir. Yani insan düşün-düğü düzen için çeşitli çalışmaların işleyişi-ni en azından bir ölçüde yapabilmelidir. Butaslağı daha somut bir şekliyle insanlara gös-termeliyiz. Yani hem o anayasalardaki mad-deleri somut bir biçimde bugüne kadar nasıluygulandığını insanlara göstermeliyiz, hemde bugünkü Halk Anayasası Taslağı'nı da ge-ne somut bir biçimiyle insanlara görüntülüolarak vermeliyiz. Ben bu konuda bir filmçalışması da olabilir diye düşünüyorum.

- Halk meclisleri halk örgütlülüğününtemelini oluşturuyor. Sizce aydınlar bu an-lamıyla bu meclislerin neresinde olmalı-lar?

Şimdi halk meclisleri de bu anayasanıniçinde olan birşey. Elbetteki herşeye halk ka-rar verecek. Kendi oturduğu mahalleden kö-ye, kasabaya, şehre ve genele kadar bütünbunların merkezinde halk vardır. Tabii kimeclisler de çok güzel bir düşünce. Bununbir örneğinin Gazi Mahallesi gibi kendisinidireniş ve mücadele bakımından kanıtlamışbir mahallede kurulması son derece önemli-dir. Bu yönüyle yoksul halk mahallelerindenbaşlayarak genele yayılacaktır. Sonuçta hal-kın kararlılığıyla gerçekleşecektir. Aydınlaragelince; aydınlar kendi yaşadıktan mahalle-lerinde gidip halk meclislerinin birinci dere-ceden üyesi durumunda hareket ederek bumeclislerde çalışma yapmalı. Yani her insankendi mahallesinde söz sahibi olmalı. Aydında kendini halktan ayrı görmemeli. Bu du-rum zaten giderek halktan kopuşu da getirir.Aydın halktan kopuk hareket etmemelidir

Ben bunu kesinlikle kabullenmiyorum.Aydın gidip halk meclislerinde çalışmalıdır.Halk anayasası ile ilgili çalışmalarda bizsinemacılar olarak her türlü çalışmayı biryükümlülük olarak yerine getirmeliyiz.*

Düzeltme39. Sayımızda yer verdiğimiz Halk Anayasası Röportajında Tiyatro Sanatçısı Güngör Gencay'ın ismi bir yanlışlık so

Prof. Gencay Gürsoy şeklinde yazılmıştır. Düzeltir Özür Dileriz.

Öğrencilerin tatil hakkı bile engelleniyoröğrenci gençliğe baskılar artarak sürüyor.

Gasp edilen veya hiç verilmeyen birçok hakları-nı almak ve eğitim görebilmek için okullardayıllarca mücadele veren öğrenci gençlik hakkı-nı aradığı için polis copu ve kurşunlarına, gö-zaltılarına maruz kalıyor, işkencelerden geçiri-lip tutuklanıyor. Devlet tarafından her türlü te-rör yöntemleri uygulanarak mücadeleleri en-gellenmeye çalışıyor.

Manisa, Ankara ve Amasya'dan sonra şimdide iskenderun'da gözaltına alınan TÖDEF'li öğ-renciler işkenceden geçirilip tutuklandılar.

16 Temmuz günü Dicle ve İnönü Ünivesi-

te'lerinden gelen Kurdistan TÖDEF'li 20 öğren-ci İskenderun Karaağaç Beldesi'nde tatil yap-mak için kurdukları kamplarından MHP'li birgardiyanın itibarıyla JİTEM ve Özel Tim tarafın-dan yüzlerce insanın gözü önünde tekme tokatdövülüp, coplanarak gözaltına alındılar.

Yusuf Aracı, Sezer Dikkaya, Yusuf Mengilli,Mehmet Canım, Şerif Delioğlu, Murat Dalgıç,Ersoy Daşkın, Gülender Çakmak, Muzaffer As-lan, Mehmet Zincir, Naki Ulutaş, Gökmen veMehmet adlı öğrenciler için iskenderun Emni-yet Müdürlüğü'ne başvuran ailelere hiçbir bilgiverilmedi. İskenderun'da oturan öğrencilerden

Naci Aracı, Yusuf Aracı ve Sezer Dikkaya'nın ev-lerini basarak aileleri üzerinde terör estirmeyeçalışan işkenceciler, aileleri sindirerek sahip-lenmelerini kırmaya çalıştılar. Tüm bunlararağmen evlatlarını aramaktan vazgeçmeyen ai-leler bir basın açıklaması yaparak çocuklarınaher durumda mutlaka sahip çıkacaklarını vebaskıların kendilerini yıldıramayacağını belirt-tiler. Yedi gün gözaltında işkence gören öğren-cilerden Ersoy Daşkın, Sezar Dikkaya, MehmetCanım, Şerif Delioğlu, Gülender Çakmak, YusufAracı, Muzaffer Aslan, Mehmet Zincir, NurhanYılmaz, Malik Sakarya DHKP-C örgüt üyesi ol-dukları iddiasıyla tutuklanarak iskenderun Ha-pishanesi'ne götürüldüler. Tutuklanan öğrenci-lerden üç kişinin ayakta duramaz halde olduğuifade edildi*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 10: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 10 İÇ POLİTİKA 26 Temmuz 1997

Ecevit Tarihsel Misyonunu- "MGK-TÜSİAD Hükümetinde Yer Alarak -

Yerine Getirmeye Devam EdiyorHalkımızın çok iyi tanıdığı yüzlerden

biri uzun bir aradan sonra bugün yine ik-tidar koltuğunda oturuyor: Yeni "UzlaşmaHükümeti"nin Başbakan Yardımcısı, DSPGenel Başkanı Bülent Ecevit.

Ecevit sömürü ve zulüm düzeninin de-vamını sağlamaya yönelik rolünü bugünbir kez daha oynuyor.

Bugünlerde Tansu Çiller'in Amerika'ylailişkisi çokça konuşuluyor. Halbuki, ülke-mizdeki siyaset sahnesinin eskilerindenbiri olan Ecevit'in Amerika'yla ilişkisi debir hayli eski ve köklüdür: Amerikan eskiiçişleri Bakanı Henry Kissinger'in öğren-cilerinden olan Ecevit, gazetecilik yılların-dan itibaren CIA kaynaklı kuruluşlarınözel burslarım da almıştır. USIS (UnitedStaten Information Service) bursunu ala-rak Amerika'ya gitmiştir. USIS, ABD'ninanti-komünist savaşının propagandaodağıdır. Ecevit, Amerika'ya bu bursla da-vet edilen ilk Türk gazetecidir. Halk düş-manı Nihat Erim'in o dönem çıkardığı"Halkçı" adlı gazetedeki yazılarıyla dikkatiçeken Ecevit'in bu burstan yararlanmasıtesadüfi değildir. Ecevit, Nihat Erim'inönerisi doğrultusunda "Halkçı"yaABD'den yazılar gönderir. Bu yazılarla is-mini gündemde tutarken orada kitlelerehitap gibi dersler alır. Yani Ecevit ülkemiz-de kendisine biçilen "sol" rolü için yetişti-rilir. Ecevit'in emperyalizm tarafındanburjuva politika sahnesine sürüldüğü dö-nem, 12 Mart faşizminin ardından de-mokrasicilik oyunlarının oynandığı dö-nemdir.

1955 yazının başında NATO üyesi ülke-lerden 20 gazeteci NATO çağrılısı olarakKanada'ya giderler. Ulus Gazetesi'ndenBülent Ecevit de Türkiye'yi temsil edenlerarasındadır. Ecevit bundan sonra da butür toplantılara sık sık katılır. Yine böylebir toplantıda NATO ile ilgili yorumlarınışöyle dile getirir:

"Karşımızdaki komünizm tehlikesi,NATO üyelerinin hürriyetleri, müşterekmirasları ve medeniyetlerini de kökündenyıkmaya çalışmaktadır. Komünistler as-keri istilaya kalkmaksızın da bu amacaerişebilmenin yollarını aramakta, yer yer,zaman zaman bu yollan bulmaktadırlar.Hatta birçok durumda bu tür manevi isti-la, komünistlere askeri istiladan dahaucuza gelmektedir. Onun için Kuzey At-lantik Topluluğu içinde en az askeri silah-lanmaya olduğu kadar, manevi silahlan-maya da lüzum vardır." (Suat Parlar, Os-manlı'dan Günümüze Gizli Devlet)

NATO'ya akıl veren Ecevit hayatı bo-yunca devrimcilere, yurtseverlere, halkakarşı düşmanca politikalar uygulamaktançekinmedi. Buna bir örnek de Deniz Gez-miş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ın idamla-rıdır, inönü hükümetten istifa ettiktensonra yerine vekaleten Ecevit geçer. Ece-vit, idamların durdurulması için AnayasaMahkemesi'ne başvurmadığı için idamlarkesinleşir ve Denizler idam edilir.

DEMAGOJİK SÖYLEM:"BOZUK DÜZEN, HALKÇI ECEVİT"12 Mart cuntasının amacı devrimci ör-

gütleri bitirmek, halk muhalefetini bastır-

maktır. Ama devrimci potansiyeli ve genelolarak halkta mevcut olan sol potansiyeli-ni yok edememiştir. Bunu gözönüne alanCHP lideri Ecevit, '60'ların sonlarında dü-zen değişikliği söylemlerini yeniden can-landırdı. Propagandasını "Bu Düzen Bo-zuk Düzen, Değişmelidir", "UmudumuzKaraoğlan" sloganları üzerine kurdu.

Seçim öncesinde meydanlarda topla-nan yüzbinlerce insan "Kahrolsun Fa-şizm", "Bağımsız Türkiye" sloganlarınıatıyordu. Halk, işkencecilerin cezalandırıl-masını istiyordu. Ecevit ise ikiyüzlüce "ta-mam" diyordu. Nasıl olsa iktidar koltuğu-na oturuncaya kadar herşey mubahtı.

Demagojik bir üslupla kaleme alınanCHP'nin "Bu Dü-zen Değişmelidir"başlıklı seçimprogramı, gerçektetekelci burjuvazi-nin çıkarlarının"sol" adına savu-nulmasından baş-ka bir anlama gel-miyordu. Ecevit'inkonuştuğu mitingalanlarını anti-fa-şist sloganlarladolduran milyon-larca insan aslında"Düzen DeğişikliğiProgramı"na oyvermişti. Ecevitikiyüzlü bir şekildehalkın tüm talep-lerine sahip çıktı-ğını söylüyordu.Fakat iktidara geldiğinde çok geçmedengerçek yüzü açığa çıktı. İktidara gelmedenönce halka pek çok vaatte bulanan Ecevit,iktidar olunca, 12 Mart'ın generalleriniyaptıkları işkence ve katliamlardan dolayıbırakın yargılamayı, büyük holdinglerin,bankaların yönetim kurullarında görev-lendirerek ödüllendirdi.

Ecevit'in oligarşi lehine yaptığı en iyişey şüphesiz ki, yıllardır çözümsüz kalanve bir türlü hiçbir hükümetin çözmeye ce-saret edemediği "Kıbrıs Sorunu"nu çöz-meye kalkması ve peşinden sürüklediğimilyonlarca insanı şovenizm propaganda-sıyla etkilemesidir. Ecevit böylece bir taşlabirkaç kuş birden vurmuştu.

12 Mart faşizmine karşı birşeyler yap-masını bekleyen halk kitlelerinin dikkatini"Kıbrıs Sorunu"na çekmiş, bir yandan dasavaşın getirdiği ekonomik bedelleri halkaödetirken, diğer yandan da bunalımınhoşnutsuzluklarını unutturmaya çalışmış-tır, hiçbir vaadini yerine getiremediği içinhalkın nezdinde kaybolmaya yüz tutanprestijini böylece yeniden daha da arttır-mıştır. "Amerika'ya kafa tutan" görüntü-süyle anti-emperyalist halk potansiyeliniCHP'ye kanalize etmeye çalışmıştır.

ECEVİT, AÇIK FAŞİZMİN DEÖNÜNÜ AÇMIŞTIR1977 Haziran seçimleri öncesi herkese

cennet vaat eden "solcu" Ecevit, hüküme-te geldiği 1978 Ocak'ında daha başbakan-lık koltuğuna oturduğu ilk günlerde faşist

Türkeş'i ziyaret ederek şöyle demişti: "Cangüvenliği, öğrenim özgürlüğü ve asayişeönem vereceğiz". Can güvenliğini yokedenfaşist şefle can güvenliğini sağlamayıplanlayan Ecevit, böylece iktidara geldiğiilk günlerde halk düşmanı yüzünü ortayakoyuyordu. Ama yine de Ecevit'in "Erim"ciyüzünün açığa çıkması için 22 aylık bir za-mana ihtiyacı olacaktı.

Ecevit hükümetinin 22 aylık uygulama-larının özeti faşist devleti daha da güçlen-diren, açık faşizmi kurumlaştıran tedbirlerolmuştur. MC hükümetlerinin uygulama-ya sokamadığı "tedbir"leri uygulamayasokmuştur. Bunlar, polisin bizzat emper-yalist uzmanlar tarafından eğitilmesi,

halka yönelik baskıve terörün hız ka-zanması, Kürt hal-kına yönelik asimi-lasyonun yoğun-laşmasıdır. Ecevit,açık faşist uygula-maları adım adımkurumlaştırarak fa-şist devletin yetkin-leştirilmesine hiz-met etmiştir.Ecevit MHP'ye degöz yummuş, sivilfaşist faaliyetlerinyaygınlaştırılma-sında meydanı ala-bildiğine boş bırak-mıştır.Ecevit, o dönem ol-dukça yoğunlaşmışolan kontrgerilla

tartışmalarını da iktidar olur olmaz bir çır-pıda kesmiştir. "Yaptığım araştırmalaragöre Türkiye'de devletçe düzenlenmişkontrgerilla resmen yoktur" diyerek ger-çeklerin üzerini bilinçli bir şekilde ört-müştür.

Sonraki yıllarda kontrgerillanın varlığı-nı kabul etmiş olan Ecevit hükümette ol-duğu dönemde faşist devletin çeteleriniaçıkça korumuştur. Ecevit özellikle '80'densonra gerçek yüzünü ortaya koymuş, kim-den yana olduğu daha açık bir şekilde gö-rülmüştür. Ecevit, Yeni Dünya Düzeni'ninbir savunucusu ve oligarşinin katliamları-nın şakşakçısı ve ortağı olmuştur. Katliam-lara, infazlara taraf olmuş, kontrgerilla çe-telerinin yanında saf tutmuştur. Aynı Ece-vit Susurluk'la birlikte ipliği pazara çıkankontrgerilla çeteleri hakkında da bildikle-rini söylememiş, susarak halk düşmanıtavrını sürdürmüştür. Bugün yine iktidarortağı olan Ecevit Susurluk'un üzerine git-meyecek, çeteleri koruyacaktır.

Yine o sürece dönersek; Hükümette ol-duğu dönemde "Sivil Sıkıyönetim" olarakadlandırılan tedbirlerin mimarıdır. Daha odönem yasallaştırmak istediği tedbirlerşunlardır:

- Adından başka DGM'lerden bir farkıolmayan İhtisas Mahkemeleri'nin kurul-ması.

- "Demokratik düzen içinde halkı dev-reye sokmak" adı altında muhbirliğin teş-vik edilmesi.

- Sivil savunmanın sözde güvenlik adı-

na halka karşı kullanılması.- İl idareleri, Polis Vazife ve Selahiyet-

leri, toplantı-gösteri ve yürüyüşleri, ateşlisilahlar, Ceza Muhakemeleri usulleri, Ce-zaevlerinde Tek Tip Elbise Uygulamasıvb... yasaları kapsayan daha pek çok ya-saların çıkartılması.

- Pişmanlık yasasının çıkartılması.Bu uygulamaların hemen hepsinin 12

Eylül döneminde ve sonrasında yasallaştı-rılarak uygulandığını göz önüne alırsak,Ecevit'in faşist ve katliamcı yüzü daha iyianlaşılır. Ecevit kendi iktidarı dönemindesivil faşistlere göz yummuş, halka ve dev-rimcilere yönelik saldırılan arttırmıştır. Budönemde tutuklamalar, işkenceler, dernekkapatmalar birbirini takip etti. Ecevit, sivilfaşistlerin resmi devlet güçleriyle birliktegerçekleştirdikleri Maraş Katliamı'nın dabirinci dereceden sorumlularındandır.Maraş katliamı döneminde iktidarda olanEcevit halkın katledilmesine bile bile se-yirci kalmıştır.

Emperyalizm ve tekelci sermayenin is-teklerini yerine getirmek için IMF direktif-lerini sektirmeden uygulayan Ecevit, eko-nomide de halk düşmanı politikalarınısürdürmüştür. 22 aylık iktidarı dönemin-de 1978 Nisan, 1978 Eylül ve 1979 Mart'ıdöneminde IMF'nin dayattığı "istikrartedbirleri"ni uygulamıştır.

Ecevit, emperyalizm ve oligarşinin dü-zenini sürdürebilmek için aldığı ekonomiktedbirlerin yanında faşist devleti güçlen-diren, ülkeyi emperyalizme iyice bağlayansiyasi tedbirler de almıştır. Halk Ecevit'iniktidarda olduğu dönemlerde de enflas-yon, spekülasyon, karaborsa ve vergi yüküaltında ezilmiştir. Sefalet, işsizlik ve yoldukartmıştır. Ancak, düzene bunca hizmeteden Ecevit, bir dönem tekelci bur-juvazinin taleplerinin tam kar-şılayamayınca, düzenin efendileri tarafın-dan iktidardan o dönem için uzaklaştırıl-mıştır.

TÜRKEŞLEŞEN ECEVİTEcevit'in 12 Eylül sonrasındaki siyasi

rolü ise "yasaklı politikacılıktan" hızlaoligarşinin en güvenilir kadrosu olmayaevrilen bir süreçtir. Adeta Türkeş'e rahmetokutan bir şovenizm ve halk düşmanlığıyeni Ecevit'in yeni dönemdeki tablosu ol-muştur. Ama bu Ecevit "sol" söylemini detümden elden bırakmamış, kurduğu par-tinin ismine, hiçbir alakası olmamasınarağmen "Demokratik Sol" adını vermiştir.

Uygulanan tüm kontrgerilla poli-tikalarının TBMM'de doğrudan ya dadolaylı savunucusu durumunda olanEcevit, bu süreç boyunca oligarşiye güvenvermiş, görev alacağı günleri beklemiştir.Ve işte nihayet o gün gelmiştir.

Bugün Ecevit bir kez daha halklarımızakarşı faşist yüzünü göstermiş, kendisineemperyalizm, TÜSİAD ve MGK tararındanbiçilen "tarihi misyonunu" oynamaktadır.Susurluk'la birlikte çivisi çıkan kontracıdevletin imdadına yetişmiş, halk düşman-lığı misyonunu sürdürmüş, devletin ayak-ta durmasını sağlayacak manevranın birparçası olmuştur. Böylelikle emperyaliz-me ve oligarşiye sadakatini ispatlamıştır.Kürt halkına düşmanlığıyla ün yapanEcevit kendisine ait olan toplama kamp-ları önerisini bugün tekrar gündeme getir-miştir, Kürdistan'da uygulanacak katliam-ların sorumluluğunu üzerine alarak kont-racı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmış,IMF programlarının, TÜSİAD ve MGKdirektiflerinin uygulanmasının direktör-lüğünü yapmaktadır.*

OLUM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 11: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 EMPERYALİZM 11

Avrupa Birliği Türkiye'den vazgeçemezAvrupa Birliği'nin genişleme çerçe-

vesinde hazırladığı 1500 sayfalık"Gündem 2000" adlı raporu, 16 Tem-muz'da Strasbourg'da açıklandı.

Raporda Avrupa Birliği'nin genişle-me stratejisi, birliğe alınacak yeni ül-keler ve adaylık için başvuran her ülkeiçin özel bir bölüm yer alıyor.

Raporda Türkiye'nin üyeliğe alın-masına ilişkin herhangi bir ifadeninyer almaması ve Güney Kıbrıs'ın üye-liğe alınacaklar listesinde yer alması-na Türkiye tepki gösterdi. AB Komis-yonu Dış ilişkiler Sorumlusu Van denBroek Türkiye'nin bu tepkisinin "birli-ği etkilemeyeceğini" söyledi. AyrıcaTürkiye'nin AB için çok önemli bir ül-ke olduğunu, stratejik konumu ileTürkiye'nin vazgeçemeyecekleri birortak olduğunu ancak istedikleri kri-terleri yerine getirmediğini de açıkla-dı.

Avrupa Birliği Komisyonu, Türki-ye'nin diğer 11 aday ülkeden ayırdı veTürkiye "üyelik için başvuran ülke"statüsünden çıkıp "üyeliğe aday ülke"konumuna geçemedi.

"Gündem 2000" adlı raporda Gü-ney Kıbrıs, Macaristan, Polonya, ÇekCumhuriyeti, Estonya ve Slovenya ile1998'de üyelik müzakerelerine başlan-ması önerilirken; ayrıca Litvanya, Slo-vakya, Romanya, Bulgaristan ve Le-tonya'ya da tam üyeliğe katılma pers-pektifi verildi. Kesin kararlar Aralık'taLüksemburg'ta yapılacak olan AB zir-vesinde alınacak.

Raporun Türkiye'ye ilişkin bölü-münde Türkiye'nin AB standartlarınıngerisinde olduğu vurgulandı. Yargısızinfazların ve işkencenin sürdüğü be-lirtilerek "Türkiye terörizmle müca-delede ölçülü davranmalı" deniliyor.Kürt sorununa askeri değil, sivil çö-züm aranılması, laikliğin güçlendiril-mesi gerektiği Rapordaki diğer"önemli" vurgulardı.

Bu arada Dışişleri Bakanı israil CemAB Dışişleri bakanlarına bir mektupgöndererek Kıbrıs Rum kesimi ile tamüyelik görüşmelerine başlanması ha-linde Türkiye'nin de KKTC'yle bütün-leşmeye gideceğini açıkladı. Ancak bumektup AB ülkeleri tarafından ciddiyealınmadı.

TÜRKİYE'NİN EMPERYALİSTSTRATEJİLERDEKİ"ÖNEMLİ"YERİEmperyalizmin dünya politikasının

belirlenmesinde halen nihai anlamdatek söz sahibi ülke konumunu sürdü-ren ABD emperyalizmi, çıkarlarınınistikrarlı bir şekilde devam edebilmesiiçin Türkiye'yi vazgeçilmez ülke olarakgörüyor. Türkiye, ABD emperyalizmi-nin Ortadoğu, Türki-Cumhuriyetler veBalkanlardaki çıkarlarının birinci de-receden destekçisi durumundadır.Geçtiğimiz günlerde Newsweek dergi-sinde yeralan ve ABD resmi görüşü sa-yılan bir değerlendirmede şu belirtili-yor; "Ortadoğu bölgesinde Türkiyeolmaksızın yeterli bir istikrarın deva-

mı mümkün değildir."Emperyalizmin çıkarları açısından

Türkiye'nin önemi ortadadır. Onuniçin de ülkemiz emperyalizmin yenisömürgesi olmasıyla birlikte emper-yalizmin askeri-ekonomik çıkarlarıiçin kurulan kurumlarda tam üyelikdüzeyinde yer almıştır. NATO, OECD,IMF, Dünya Bankası bunlardan başlı-calarıdır. Türkiye özellikle sosyalistsistemin var olduğu süreçte emperya-lizm açısından Sovyetler Birliği'nekarşı ileri karakol olma misyonu dahabir ön plandaydı. Onlarca emperyalistüs emperyalizmin çıkarları için ülke-mizde faaliyet sürdürüyorlardı. Bu üs-lerin belli başlıları yine emperyaliz-min başta Ortadoğu olmak üzeri Bal-kanlar ve Kafkasya'daki çıkarları içinfaaliyetlerini sürdürmektedir. Yakıntarihimizdeki Körfez Savaşı'nda ülke-mizdeki üslerin Irak halkına karşı nasılkullanıldığı bilinmektedir. Yine ÇekiçGüç vb. adlar altındaki emperyalistpolitikaların uygulanmasını sağlayanaskeri güçler ülke topraklarımızdavarlığını sürdürmektedir. SovyetlerBirliği'nin yıkılmadan önceki sürecin-de Türkiye'nin emperyalizme hizme-tinde öne çıkan yan askeri politikalartemelindeyken Sovyetler Birliği'nin yı-kılmasıyla beraber öne çıkan yan dahaçok emperyalizmin ekonomik çıkarla-rına yönelik politikalarda yoğunlaş-maktadır.

Bugün Türkiye egemenleri açısın-dan emperyalizmin ekonomik çıkarla-rına daha fazla cevap verebilmek, ya-şanan ekonomik, sosyal ve politik kri-

zin hafifletilmesiyle mümkün olacak-tır. Emperyalizme bağımlılıktan kay-naklanan sürekli milli kriz bugün em-peryalizmi ve işbirlikçilerini ciddi ola-rak rahatsız etmektedir. Bu da emper-yalizmin Türkiye'nin izleyeceği hemiç, hem de dış politikalara daha fazlamüdahalesini getirmektedir. Yıllardıremperyalizmin desteği ile palazlananişbirlikçiler ülkemizdeki krizi hafiflet-me yönünde yeterli gücü kendilerindebulamadıklarından bu gücü emperya-lizmden almaktadırlar. Yıllardır sürenAvrupa Birliği'ne girme tartışmalarıbugün yaşanan krizle birlikte daha sıkgündeme gelmekte, adeta Avrupa Bir-liği'ne girildiğinde herşeyin çözülece-ği imajı işlenmektedir. Neredeyse ül-kemizde cuntanın bile gelip geleme-yeceği Avrupa Birliği'ne girilip giril-memesiyle tartışılmaktadır.

EMPERYALİZM"İSTİKRAR" İSTİYORABD emperyalizminin Türkiye'nin

AB'ye girmesi yönündeki tavrı nettir.Özellikle yeni dünya düzeni politika-larının bir gereği olarak Türkiye'ninönemi düne göre daha ön plana çık-mıştır. Nasıl tüm emperyalist kurum-larda Türkiye tam üyelik düzeyindetemsil ediliyorsa AB'de de öyle olmalı-dır demektedir. Fakat dünya politika-sına yön veren ABD emperyalizmininbu yöndeki görüşü AB'yi oluşturan di-ğer emperyalistler tarafından arala-rındaki iç çelişkilerden kaynaklı ne-denlerden dolayı ertelenmektedir. Busüreçte öylesine garipliklerle karşıla-

KURTULUŞ

sumaktadır ki, Türkiye AB'ye alınma-dan Gümrük Birliği'ne alınarak ülke-mizdeki sömürülerini güçlendirmeyiamaçlıyorlar. Böylece Avrupa emper-yalistlerinin ürünleri ülkemize çok ra-hatlıkla girebilecektir. Bu politikanındiğer bir amacı da AB'ye şu süreçtealınmayan Türkiye ile ekonomik süre-cin başlatılmasıdır. Amaç Türkiye'yitam olarak dışlamamaktır. Zaten em-peryalizmin böyle bir sorunu da yok-tur. Her ne kadar Türkiye'nin AB'yegirme sürecinde çeşitli Avrupa ülkele-rinin farklı farklı açıklamaları olsa dabu gerçeği değiştirmeyecektir.

Bu nedenlerin sıralanmasında Kürtsorunun çözümü, Kıbrıs ve Ege soru-nu, demokratikleşme-insan hakları gi-bi sorunların gündeme getirilmesininamacı emperyalizm açısından Türki-ye'yi istikrarsızlığa götürecek engelle-rin AB'ye giriş sürecinde ortadan kal-dırılmak istenmesidir. Yani emperya-lizm bir yanıyla da devrim koşulları-nın törpülenmesini istemektedir. Te-mel olan da budur. Emperyalizm tara-fından ortaya konulan bu sorunlar ya-kın ve orta vadede çözülmediği koşul-larda emperyalizm için çok önemliolan istikrarlı bir Türkiye de yaratıla-mamış olacaktır, istikrarlı bir Türkiyeemperyalizmin ülkemizdeki sömürü-sü ve Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkas-ya'daki çıkarları açısından önemlidir.

Bugün Türkiye AB'ye tam üye ol-masa dahi ABD emperyalizminin veAvrupa emperyalist ülkelerinin güdü-mündedir. Ülkemizdeki gelişmeler buemperyalist ülkelerin istekleri düze-yindedir. Bütün mesele emperyaliz-min çıkarlarına daha uygun bir ortamyaratılması, işbirlikçi tekelci burjuva-zinin en azından en iri kesimlerinin debu ortamda daha da palazlanabileceğikoşulların oluşturulmasıdır. Yani za-manlama meselesidir.*

"Dünyanın en giren iki işbirlikçi;

Sakıp Sabancı

Dünya emekçi halkları-nın sırtından, onları sömü-rerek servetlerine servet ka-tan emperyalist ve işbirlikçitekellerin dünya çapındakisıralaması açıklandı.

Forbes dergisinde yayın-lanan "Dolar Milyarderle-ri" listesindeki sıralamayagöre Bill Gates 36.4 milyardolarlık serveti ile birinciolurken, emperyalizmin ül-kemizdeki işbirlikçileri Koçailesi 37. sırada, Sabancılarise 67. sırada yerlerini aldı-lar.

Geçen yılki değerlendirmede Koçların serveti dört milyardolardı. Şimdiki servetleri ise 4,5 milyar dolardır. Sabancılar iseservetlerini 3,5 milyar dolardan dört milyar dolara yükselttiler.

"Yükselenler", listelere girenler, halkların sırtına basarak,onların alınteri üzerinde yükselmektedir.

Ülkemiz 1950'den bu yana sözde "kalkınmakta", "gelişmek-tedir". Bu, görünüşte bir kalkınmadır. Kalkınma adına kalkın-dırılanlar Koçlar'dır, Sabancılar'dır. Ve işte bu işbirlikçiler aracı-lığıyla, asıl olarak karlarına kar katanlar Amerikan, ingiliz,Fransız emperyalist tekelleridir.

Ülkemizin tüm zenginliklerini emperyalizme peşkeş çeken,ülkemiz topraklarını satan, ülkemizi bağımlı hale getiren Koç-lar, Sabancılar'dır. Bu yerli işbirlikçilerin zenginleşme tarihi,

Türkiye halklarına karşı iha-netle başlamıştır ve bu iha-net, emperyalizmle suç or-taklığı boyutlandırılarak sü-regelmiştir.Evet, bu zenginliğin acı fa-turası Türkiye emekçi halk-larına ödettirilmektedir. Bufaturanın bilançosu acı,gözyaşı ve kandır.Koçlar, Sabancılar zengin-liklerini büyütürken, ülke-mizde gelir dağılımı her yılbiraz daha bozuluyor. Yok-

sullar daha da yoksullaşıyor.Okullar paralı hale getirilerek yoksul halkın yüzüne kapatılıyor.Hastaneler parası olmayanlar için, insanların ölüme terk edil-diği yerler haline getiriliyor. Parasızlıktan, yoksulluktan yozlaş-ma giderek yayılıyor. Bu yerli işbirlikçiler nasıl daha iyi sömü-rüp, zengin oluruz derken, insanlarımız çaresizlikten intiharasürükleniyor.

Tüm bunlar artarak sürerken Koçlar'ı, Sabancıları ilgilen-diren tek şey servetlerine servet katmak olmuştur. Emperyalisttekellerle kolkola soygun ve talan yapmışlardır. Ülkede kriz de-rinleşirken, onlar karlarına kar katmaya devam etmişlerdir.

Ülkemiz halklarının sömürülmesinin, işsizliğin, açlığın,yoksulluğun, dökülen tüm kanların, iş kazaları sonucu ölümle-rin sorumluları Koçlar ve Sabancılar'dır.

"Dünyanın en zenginleri" listesine girmeleri, halka karşı sö-mürü ve zulüm suçlarının bir kez daha kanıtlanması, suçları-nın daha da ağırlaşması demektir. Halklarımız, gittikçe kalınla-şan bu suç dosyasının hesabını, dünya zenginler listelerindegezinen bu bir avuç azınlıktan mutlaka soracaktır! *

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 12: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 12 TAKİYYE 26 Temmuz 1997

İcazet, Takiyye, İkiyüzlülük

işbirlikçi islamcılık^

Refah, düzenin kendi parlamenterkuralları çiğnenerek alaşağı edildi.

Evet, Refahyol alaşağı edilmesigereken halk düşmanı bir iktidardı.Ama alternatifi ANAP'lı, DSP'li, DTP'liMGK-TÜSİAD hükümeti değildir.Refahyol ya da tüm düzen partileriiktidarının halk tarafından alaşağıedilmesi doğru ve meşrudur.

Ancak olan bu değildir.RP, oligarşinin demokrasicilik

oyununun kendi kuralları çiğnenerekiktidardan uzaklaştırılmıştır.

Peki bu noktada RP ve genel olarakislamcı çevreler ne yaptılar?

RP bu gayrı-meşruluğa karşıdirenmemiştir. RP'nin iktidardayaptıkları gibi, iktidardanuzaklaştırıldığında yaptıkları da onunher yönüyle "düzen içi", düzenle tambütünleşmiş bir güç olduğunun yenibir kanıtı olmuştur.

Ülkemizdeki İslamcılığın birmücadele, direniş geleneği yoktur. Ohep düzenle barışık, düzeninşemsiyesi altında gelişmiş,geliştirilmiştir.

Bunun ötesinde ise bütün işi gücüalavere, dalaveredir. Sinsice devleti elegeçirme taktiği onların tümpolitikalarını ve tabii buna paralelolarak da islamcı politikacılarınkişiliklerini belirlemiş ve dünsöylediğini bugün inkar eden, düzeninnimetlerinden yararlanmak için hertürlü dolabı çeviren, halka da, düzeninefendilerine de hiç sakınmaksızınayak ustu yalan söyleyen, bunu da "dinadına" savunan bir gelenek çıkmıştırortaya.

Bu nedenledir ki ne mücadele, nedireniş geleneği yoktur islamcıların.

Ülkede sokaklar kan içindeyken,işkenceler, kayıplar, infazlar günlükolaylar haline gelirken, onlar başörtüsüzulmünden başka birşey görmezler, veesasında tüm kamuoyunun dikkatinibunun üzerine çekerek de düzeninefendilerine bulunmaz bir hizmettebulunmuş olurlar.

REFAH'IN DEMOKRASİSİ,ÖZÜNDE OLİGARŞİNİNDEMOKRASİSİYLE AYNIDIRFehmi Koru gibi bazı islamcı

yazarlar, Refah iktidarda olduğu sürecedurmadan "Refah ekonomide birşeyyapamazdı ama hiç olmazsa insanhaklan alanında önemli adımlaratabilirdi" diye yakınıp durmuşlardır.Ancak bu temelsiz bir yakınma vetemelsiz bir taleptir. Çünkü Refah'ıninsan hakları anlayışı, oligarşininanlayışından, faşizmin politikalarındanpek de farklı değildir.

Refah insan hakları konusunda"birşey yapamadığı" için değil,düzenden farklı düşünmediği, farklı birpolitikası olmadığı için hiçbirdemokratikleşme sağlamamıştır.

Refah ideolojisinin, ülkemizdekidevletçi İslamcılığın da hakkını arayan,mücadele eden-memura, öğrenciye,işçiye, devrimcilere bakışı, faşizminbakışından farklı değildir. Çünküesasında kapitalizme, sömürüye karşıdeğildir. Karşı çıkıyor gibi görünenyanının temelini kitlelerin bu yöndekitepkilerini istismar etmek istemesi vediğer yandan da sömürüden daha fazlapay almak istemesi oluşturmaktadır;bunu elde etme olanağı bulduğu sürecesisteme de sistemin işleyişine de karşıdeğildir.

Ve yine bu nedenledir ki, ülkedehalka ve devrimcilere yönelik tümbaskılara karşı duyarsız, seyirci kalanRefah ve tüm İslamcılar, ülkedekihaklar ve özgürlükler mücadelesinin de

dışındadırlar. İşçi greve çıkınca bunudesteklemez, engellemeye çalışırlar.Kamu emekçilerinin grevli toplusözleşmeli sendika hakkı mücadelesinebakın, orada islamcı memurlarıgöremezsiniz. İslamcı memurlar,oligarşinin, devletinsendikalarındadırlar. Susurluk'takiçetelere karşı hak için, adalet içinsokağa dökülen kitleler içinde deislamcılar -istisnalar dışında-olmamıştır.

Bakmayın siz öyle arada birbaşörtüsü zulmü dediklerine.Bakmayın dindarlara işkence yapılıyordiye propaganda yürüttüklerine.Birincisi, Müslümanlara yönelik birzulüm, işkence sözkonusu değildir; buülkede zulmün, işkencenin kime

yönelik olduğunu herkes bilmekte,görmektedir. İkincisi, başörtüsüişkencesi diye propaganda yapanislamcılar, ülkedeki gerçek işkence vezulüm karşısında ise kör ve sağırdırlar.Üçüncüsü, eskaza kendilerine yönelikbir baskı gündeme geldiğinde de bunakarşı en ufak bir direniş tavrıgöstermemektedirler.

Bunlar ortada, bilinen, görünendurumdur. İslamcılar ya da bir kısmı,tersini iddia ediyorsa, işte meydanlar,bunu kanıtlamalıdır;

Haksızlığa, adaletsizliğe, zulmekarşıysanız işte devrimcilerinmücadelesi! Gelin, katılın! Oligarşiyekarşı her alanda, her konuda direnin.

Kayıplar için her hafta meydanlaraçıkan kayıp ve tutsak yakınlarının,adalet için, aydınlık için yürüyenhalkın, grev, sendika hakkı içinmücadele eden işçinin, memurunyanına gelin! Cezaevlerindetabutluklara kapatılmaya çalışanlarasahip çıkın!

Bunları yapmadığınız sürece "insanhakları", "başörtü zulmü" deyişlerinizdemagoji olmaktan öteye geçmez.

Bunları yapmadığınız sürece, sizinislamcılığınız işbirlikçidir! *

islamcıların politikacısıda, medyası da bir

Zamlar yeni aklınıza geldi!Gazetelerinizin arka sayfalarına,

televizyon haberlerinizin en sonunaattığınız ZAM haberleri, birden en önsıralara taşınıverdi.

Susurluk'u ancak şimdihatırladınız! "Suni gündem"saydığınız SUSURLUK şimdi sizin degündeminizin en ön sıralarına geldi.

Genelkurmay'ı, burjuva medyayıikiyüzlülükle eleştiriyorsunuz.

Diyorsunuz ki, Refah iktidardangidince "şeriat tehlikesi" de birdenortadan kalkıverdi. Kanal 7, "bilmemkaçıncı gün, Şeriat hala ortada yok"diye yayın yapıyor.

Ama bir de dönüp kendinize bakın!Aylardır insan hakları yoktu sizin

gündeminizde.Aylardır halkın içinde yaşadığı

zorluklar yoktu gündeminizde.Aylardır Refahyol iktidarının,

Refahlı belediyelerin hayaliicraatlarını anlatıp pembe tablolarçiziyordunuz.

Refah iktidardan indirilince birdenhatırlayıverdiniz insan haklarını.

Mikrofonlarınızı,kameralarınızızamlardanşikayet edenlereuzatmayabaşladınız.Refahyolzamlarını halkalkışlıyor muyduyoksa?Dönüp bakınbakalımkendinize, oeleştirdiğiniz"bir kısımmedya"dan ne

farkınız var?islamcı medya, batıyı sözde

islam'ın düşmanı olarak görür. TabiiBatı'nın medyası da ona göre öyledir,islamiyet aleyhine ya da onu eleştirenbirşey yazdılar mı ne kadar islamdüşmanı oldukları anlatılır yerdenyere vurulur. Ama aynı Medyaörneğin Refah'a haksızlık yapıldığıgibi birşey mi yazmış, hemen dünonlar hakkında ne söyledikleriniunutuverirler. Bakarsınızemperyalizmin gazeteleri Kanal 7ekranında 40 yıllık yalancı, iftiracıemperyalist medya bir yazısıylabirden doğrucu olmuştur:

Mesela eskiden spikerlerin,program yapımcılarının ağızlarındahiç faşizm, faşist baskılar vb.kelimeler duymazdık. Ama nezamanki Refah'ın hükümettendüşürülmesi gündeme geldi, İmamHatiplerin orta bölümleri kapatıldı,nedense lügatlarında olmayan bukelimeleri de birden keşfediverdiler.Ama mesela bu kelimeleri nedensehala hiç işçilere, emekçilere,

öğrencilere polis saldırısı olduğunda,katliamlar, infazlar yapıldığındakullanmazlar.

Sincan'da Kudüs Gecesi yapmakgayet olağan bir durum, haktır. Amaörneğin katledilen devrimciler içinanma yapmak öyle değildir.Yasadışıdır, suçtur. Yasalardevrimcilere uygulandığında sorunyok, ama ucu kendilerinedokunduğunda hemen feryadabaşlarlar.

Çifte standartta, gerçeklerigizlemekte, diğer "bir kısımmedya"dan hiçbir farkları yoktur.Bunlar yalnızca "bir kısım medya"nınislamcılık sosuna bulandırılmışlarıdır.

Çeşitli cezaevlerindeki 12 devrimcitutsak ölüm orucunda, 10 yurtsevertutsak Diyarbakır Cezaevi'ndeRefahyol iktidardayken katledilir, bufaşizm olmaz; Refahyol iktidardaninip İmam Hatiplerin ortasıkapatılınca bu faşizm olur. Bu çiftestandart falan da değil, düpedüzistismarcılık, ikiyüzlülüktür.

23 Temmuz'da Kanal 7 televizyonu"Basına sansür kalktı ama sansürgerçekten kalktı mı?" diye sorar vesansürün hala sürdüğünü anlatan birprogram yapar. Ama aynı Kanal 7,Refahyol iktidarı, basına daha ağırkısıtlamalar getirmeye kalktığındabunları hiç hatırlamaz. Bu da çiftestandart falan değil, düpedüz iktidarborazanlığıdır, düzeninişbirlikçiliğidir.

Refah iktidardayken, düzenindöktüğü kanı aklayıp paklayacaksınız,Refah indirilince "demokrat"kesileceksiniz! Kimse sizindemokratlığınızı, gazeteciliğiniziciddiye almaz!

Kendi tabanınızı bile, ancak biryere kadar kandırabilirsiniz!

iktidar yüzünüzdeki maskeyiönemli ölçüde yırtınıştır zaten. Dahada yırtacaktır. *

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 13: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 İŞÇİ 13HALK İÇİN

KURTULUŞ

MGK Sendikacılarının İşçiler ArasındakiAjan ve Provokatörlerini Tanıyalım

Sendikacıların istediği hü-kümet kuruldu. Kurulan hükü-met işçilerin hükümeti değil-dir. Bu hükümet devletin enyetkili ve de etkili kurumu MilliGüvenlik Kurulu (MGK)'nin is-tediği ve kurduğu bir hükümet-tir.

Bu hükümet DİSK ve Türk-İş Genel Başkanları tarafındandestekleniyor; ancak işçilerekarşıdır. Programı da işçilerinzararınadır. Zaten gelir gelmezpetrole %32, PTT ve yol ücret-lerine % 150'ye kadar varanzamlar yaptı.

En önemli hedeflerindenbiri de özelleştirmedir. Özelleş-tirmeyi hızlandıracaklarınısöyleyen Anasol-D hükümetikendi mahkemelerinin vermişolduğu mahkeme kararlarımdahi dinlemiyor.

Hopa limanının satışı mah-keme tarafından durduruldu.Sendika Genel Başkanı HasanBiber, yargı kararına uymalarıiçin görüştüğü devlet bakanı,mahkeme kararını kaale alma-yacaklarını söylemekten çekin-miyor.

Özelleştirme ile yeni zamlargelecektir. İşçiler işten atılacakve çalışma şartlan zorlaştırıla-caktır. Ulaştırma Bakanı Nec-det Menzir: "Biz zamları özel-leştirme için yaptık" diyor. Yaniişletmeleri karlı duruma getir-mek için zam-yapılıyor ki satınalacak müşteri bulunsun, işçi-leri, halkı düşünen kimse yok.

Kırşehir

Hükümetin bu acımasızpolitikası ne yazık ki işçi sendi-kalarının başında bulunan or-ganlar tarafından da destekle-niyor. DİSK Genel Başkanı Rıd-van Budak ile Türk-İş BaşkanıBayram Meral hükümetin or-taklarını ziyaret ederek gönüllüdanışmanlık işi istiyorlar.

Herhalde dünyanın sonugeldi, gelecek. İlk kez işçi örgüt-leri patronların kurduğu birhükümete hizmet etmek içinaçıktan gönüllü oluyorlar.

Bu bir ihanettir. Eğer bir işçiörgütünün başı işçilere düş-man bir hükümete hizmet et-mek için gönüllü olmuşsa ya daolmaya karar vermişse, mutla-ka bazı hesap kitaplar yapmış,bazı pazarlıklara girmiştir.

Bu pazarlık büyük ihtimallekontenjandan ya milletvekili yada bakan olma pazarlığıdır.

Plan ve pazarlık açıktır.MGK sendikacıları milletvekili-bakan olmak için, MGK'nin gö-züne girmek için, sınıf ve kitlesendikacılığını ve bu sendikacı-lığı savunan devrimci işçi vesendikaları tasfiye etmek isti-yorlar.

Dış güçler, aşırı uçlar edebi-yatıyla kendileri için dikensizbir gül bahçesi yaratmaya çak-şıyorlar.

MGK sendikacılarının işçi-ler arasında tabanı yoktur.Güçlerini ya işverenden ya dasendikalardaki ajan ve prova-katörlerden alıyorlar.

Bu ajan ve provakatörleritespit etmek çok zor değildir.Bunların en bariz özellikleri,örgütlü mücadeleden uzakdurmaktır. Disiplin ve dene-timden kaçmaktır. Bilinçli in-sanların yanında siyasi geçinir-ler. Ama kendilerini sağlamaalmak için alevi-sünni ayrımınıkörüklemekten geri durmazlar.Çünkü onlarda sınıf bilinci,mücadele azim ve kararlılığıyoktur, içki sofralarındaki, kah-ve köşelerindeki muhabbetlerimeşhurdur. Sendika genelmerkezlerine karşı dalkavuk-lukta ustadırlar.

İşte MGK sendikacılarınıngüvendikleri bu tür kişiliklerdir.Sendikalarda ne oluyor, ne biti-yor, işçiler ne konuşuyor; bunualıp babalarına götüren bun-lardır. Kayıplar için mücadeleetmezler. Ölüm Orucu şehitlerionların umurunda değildir.Şefleri için siyasi düşüncelerinibir çırpıda terk ederler.

Ama unutmayın koltuklaniçin, MGK sendikacılarına ya-ranmak için siyasi düşünceleri-ni terk edenler, yeri geldiğindeişçileri satmaktan bir an bilegeri kalmazlar.

MGK sendikacılarına karşımücadele etmek için işçiler ön-celikle bu ajan ve provakatör-leri tanımalı, onları içinden at-malıdır. *

Petlas'ta Grev

çıkıldı

asan Holding'e satılarak özelleştirileir'de kurulu Petlas Lastik Fabrikası ile

Sendikası arasında süren toplu: görüşmelerinde anlaşmalaması üzerine 16 Temmuz'da greve)0 işçinin katılımıyla başlayan greve

DKÖ'lerden gelen destek büyürken, işçilermücadele etmekteki kararlılıklarınısürdürüyorlar.

işveren tarafından görevlendirilen ve 23kişiden oluşan grev kırıcıları da işbaşında.Daha önce sayılan 12 olan grev kırıcıları;

fabrikada idari işlermüdürü, işçi düşmanıNuh Eraslan'ın işçilererüşvet teklif ederekteşvik etmesiyle sayıları23'e yükseldi.Ayrıca Kırşehir'de yerelyayın yapantelevizyonlardan "AhiTV"ve"KTV"deeyleme programlarındageniş yer verdiler. MGKsendikacılarınınşakşakçılığını yapan"Ahi TV" haberindeişvereni haklıgöstermeye çalışarak,işçileri ayrılıkyapmakla suçlarken,"KTV" ise işçiden,haklıdan yana yayın

yapmıştır.Büyük bir coşku içinde süren ve

kamuoyundan gelen destekle güçlenen eylemikırmaya ne işverenin taktikleri, ne de onlarındalkavuklarının gücü yetmeyecek.*

Bunlar mı Sendikacı?Bunlar mı işçi Sınıfının Temsilcisi?Zamların ertesi günü. içlerinde TÜRK-İŞ, DİSK ve TESK Genel

Başkanlarının da bulunduğu bir heyet hükümeti ziyaret ediyor.Ama, milyonlarca işçinin, çalışanın, esnafın temsilcisi olan bu üçbaşkan, bu ziyareti, böyle bir anda zamları protesto etmek, halkınsokaktaki öfkesini hükümete taşımak ve emekçilerin taleplerini or-taya koymak için yapmamışlardı. Hükümete "basan dilemek" içinyapılmıştı bu ziyaret. Öyle de yaptılar. Kitlelerin henüz zamdan baş-ka bir icraatini görmediği ve göremeyeceği bu hükümete başarı di-lediler.

Zamlar için ise "üzüldüklerini" söylediler. Bu kadarını da söyle-mek zorundaydılar, çünkü kameralar, mikrofonlar oradaydı, çünkümilyonlarca işçi, emekçi onların ağzına bakıyordu. Zammı yapanlarbile "üzüntü" duyduklarını belirtirlerken onlar "o kadarını" yapa-mamazlık edemezlerdi.

Sadece "üzülmüş"lerdi. Çünkü tüp gaza gelen zamla büyüyenyangın onların mutfağında değildi. Çünkü belediye otobüsüne, dol-muşa gelen zamlar, onları ilgilendirmiyordu.

Refahyol'u düşürüp MGK politikalarının uygulanmasını sağla-mak için "6,5 milyonu sokağa dökeriz" diye kükreyenlerin aklına,6,5 milyonun biraz daha yoksullaştınlması, biraz daha sefalete sü-rüklenmesi karşısında "sitem" etmekten başka birşey gelmedi.

Onlar işçi sınıfının sözcüsü, temsilcisi değillerdir. Savunduklarıişçi sınıfının, halkın çıkarları değildir. Onları sırtından atmak tüm iş-çiler için bir görevdir artık.

Bakın, bu MGK sendikacılarının aylardır işçi sınıfının haklarınısavunmak için yaptığı tek birşey var mı?

Bakın nasıl sendikacı bunlar; İşçi sorunlarıyla ilgilenmezler amaMGK brifinglerinde söylenenleri "talimat" kabul edip yerlerindeduramazlar. Halkın sorunları için kitle örgütleri arasında birlik yap-mazlar, ama düzen partileri arasındaki çelişkilerde taraf olmak içinhemen biraraya gelirler.

Özelleştirmeye karşı işçi sınıfının mücadelesini örgütlemezlerama "daha hızlı özelleştirme" diyen bir hükümetin kurulması içincanla başla çalışırlar.

Devrimci, demokrat, ilerici sendikacılar!Artık genel merkezlere, konfederasyon merkezlerine "sadık" sen-

dikacılık yapamazsınız. Ne yapacaksanız yapın artık! Hangi adımıalacaksanız atın! Atılacak adımların ne olması gerektiği konusundabilinmeyen, belirsiz bir yan yoktur. Eksiklik, atılacak adımın ne ola-cağını bilememek değil, irade, atılganlık ve emektir.

Sırtınızı genel merkezlere, bürokratik yetkilerinize değil, işçi ör-gütlülüğüne verin. İşçi meclislerine, işçi cephelerine dayanın. Belkizorlu bir süreç olur, belki sendikal kariyerlerinizi kaybedebilirsiniz,ama bunun MGK sendikacılarına yedeklenmekten onurlu olduğukesindir.

MGK sendikacılarını yalnızlaştıralım demiştik. 6 Haziran'da uy-gulamaya çalıştıkları iki saatlik iş bırakma eyleminde esasında altla-rının ne kadar boşalmış olduğu görüldü. Ama mesele sadece onla-rın altlarını boşaltmak değildir; mesele onların altını boşaltan işçiyığınlarını taban örgütlülükleri içinde örgütlü, mücadele eden birkitle haline getirmektir.

"Tabandan sendika merkezlerini, konfederasyonları zorlamak"vs. elbette yine yapılacaktır, yapılması gerekendir, ama artık bugündevrimci, demokrat sendikacıların karşı karşıya oldukları görevleraçısından son derece geri tavırlardır. Böyle birşey işçilerin karşı kar-şıya olduğu sorunların niteliği açısından da geridir.

İşçi sınıfı bugün zamlara karşı harekete geçmelidir. Peki ne yapı-labilir ve ne yapabilir? Bu sorunun cevabı içinde bulunulan durumuda ortaya koyuyor. Elbette çeşitli protesto eylemleri gerçekleştirebi-lir işçiler. Gerçekleştirmelidirler. Ama bunun ötesinde, örneğin işçisınıfı iktidara "zamları geri aldırtacak" bir adım artırabilir mi? Bugüçte ve kararlılıkta bir eylemlilik ortaya koyabilir mi? Açık ki, yapıl-ması gereken budur, işçiler bu güce sahiptirler, ama bugünkü so-mut durumları, örgütlülük düzeyleri bunu yapabilmenin gerisinde-dir.

Örgütlülük, örgütlülük, örgütlülük... Bu olmadan hiçbir şey ol-maz. Bu olmadan devrimci, ilerici sendikacıların da, devrimci işçile-rin de yapabilecekleri sınırlıdır. Yapılabileceklerin sınırım örgütlü-lük belirler; işçileri tabanda söz, karar sahibi yapan meclislere ve de-ğişik işyerlerindeki, işkollarındaki yüzbinlerce işçiyi biraraya getire-bilecek olan işçi cephelerine sahip olup olmamak, yapılabilecek-lerin de darlığı ya da genişliğini şekillendirir.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜL

Page 14: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

KURTULUŞ İŞÇİ 26 Temmuz 1997

Ankara'da PatlamaAnkara OSTİM'de yeni üretime

başlamış olan Antepli Alper YemekFabrikası'nda bir patlama gerçekleşti.Patlamada İran asıllı Rıza Abaszadeadlı kişi yaşamını kaybederken, beşişçi de ağır yaralandı. Kazagörünümündeki bu cinayet, tamanlamıyla ihmal sonucunda meydanagelen gaz kaçağı sebebiyle gerçekleşti.

Sigortasız, bir yerde karıntokluğuna demek olan asgari ücretleçalışmaya mahkum edilen işçiler,arkadaşlarının göz göre göre ölümüne,beş arkadaşlarının da hala cançekişmelerine sebep olan bu cinayeti,22 Temmuz günü yaptıkları bir basınaçıklamasıyla protesto ettiler.

OSTİM, Orta Ölçekli Sanayi işçileriYardımlaşmaDerneği(OSİDER)'ninçağrısıylasaat, 12.15'tepatlamanınolduğu fabri-ka önündegerçekleşeneylemeyaklaşık 100kişi katıldı.Ellerinde "İşKazası DeğilToplu

Halk Meclisleri Gazi'de Seslendiler

"Davamız Asıl Şimdi Başlıyor"İstanbul'un yoksul mahallelerinde

kurulan Halk Meclisleri, şehit ve tutsakaileleri 19 Temmuz günü Gazi'de bira-raya geldiler. Gazi katliamının ardın-dan açılan davaların il il dolaştırılmasıve katillerin devlet tarafından korun-masına tepki gösteren Gazi Mahallesi,Okmeydanı Halk Meclisleri ve Nurte-pe-Güzeltepe, Alibeyköy, Küçük Ar-mudu, Gülsuyu Halk Meclisi Girişimle-ri ile birlikte şehit ve tutsak aileleri, Ga-zi'nin kaderi haline getirilmek isteni-len devlet terörüne izin vermeyecekle-rini ifade ettiler.

kını kullanmasını devletin hazmede-mediğini ve katliamını daha da boyut-landırdığını vurgulayan açıklamadakatliamın salt Gazi ile kalmayıp Gazi'yedestek olan tüm emekçi mahallerinesaldırıldığını ve Ümraniye'de de halkınüzerine ateş edilerek insanların katle-dildiği belirtildi. Gazi halkının o gün okoşullarda "katleden devlet, direnensehalktır" dediği hatırlatılarak bugün busöylenenlerin ne kadar doğru olduğu-nu Susurluk'ta ortaya çıkan çete devle-tinin kendi adamlarının itiraf ettiğivurgulandı. Gazi katliamından o dö-

Gazi katliamının ilk yaşandığı yerolan Toros Kahve önünde toplananhalk Gazi Halk Meclisi pankartını Gazişehidi Sezgin Engin'in resimleri ile bir-likte astılar. Yapılan basın açıklamasın-da 12 Mart'ta yaşanan katliam terar an-latılarak Gazi'de devletin bilinçli birkatliam yaptığını, yıllardır Gazi'de içiceyaşayan Kürt, Türk, Laz, Çerkeş hermilliyetten alevi, sünni her mezheptenhalkın birbirine karşı kışkırtılmak is-tendiğini vurgulayarak "Gazi'yi de birMaraş, Çorum gibi yapmak istedilerama başaramadılar" dendi. Gazi halkı-nın en meşru hakkı olan direnme hak-

bulunan DYP-CHP hükü-metlerinin vebaşta Emni-yet Müdürlü-ğü olmak üze-re devletin is-tanbul'da bu-lunan tümkolluk güçle-rinin sorumluolduğunun vehesap vermekzorunda ol-d u k l a r ı n ı nb e l i r t i l d i ğ iaç ık lamada

"bugün Gazi'nin üzerinden zulüm ek-sik olmuyor ama biz yılmıyoruz. Onlaryenildi biz kazandık. Gazi Halk MeclisiGazi halkının kendi özgücüdür. Gazidavası asıl şimdi başlıyor" denilerekbasın açıklaması bitirildi. Açıklamanınardından "Halk Meclisleri Gücümüz-dür" sloganlarını analar "Gazi'den po-lis defolsun. Gazi bizimdir, polis iste-miyoruz" haykırışlarıyla desteklediler.Basına konuşan Sezgin Engin'in anne-si oğlunu devletin katlettiğini söyleye-rek hesap sormaktan vazgeçmeyeceği-ni ifade etti. Basın açıklaması alkışlarlasona erdirildi.*

Cinayet", "OSTİM İşçisi YalnızDeğildir" vb. dövizler açan işçilerineylemi OSİDER Başkanı HaydarAydın'ın okuduğu açıklamayla başladı.Açıklamada, bu olayın kaza olmadığıve sürekli olan iş cinayetlerindenbirisinin daha gerçekleştirildiği vurgu-lanarak, bu cinayetlerin önüne ancakmücadele ederek geçilebileceği belir-tildi. "Kaza Değil Toplu Cinayet","Sigorta Hakkımız Söke Söke Alırız","Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek"sloganlarıyla Sanayi Sitesi içindeyürüyüşe geçen işçiler eylemi buradabitirdi.

Bu eylem, katılmayan diğer işçilertarafından da desteklenirken, eylemekatılan "İranlı Mülteciler veGöçmenler Federasyonu" Türkiyetemsilcisi Peymani Muhammedi ise,yaptığı açıklamada, patronların, mül-teci olan arkadaşlarını daha üst boyut-ta sömürerek, onlara hiçbir hak ver-mediklerini belirtti. Ayrıca arkadaşları,Rıza Abaszade'nin katledilmesiyle ilgilimahkemeye başvuracaklarını açıkla-yarak, bu konuda kamuoyundandestek beklediklerini belirtti. *

Dokuma İşçilerine SaldırıGeçtiğimiz günlerde Ünaldı

Dokuma Sanayii Bulut Halı'da çalışanişçilerden önce 34'ü, sonra da 14'üişten atıldılar. Bu işçilerin hepsi desendika üyesi. İşten atılmalarınıngerekçesi ise sendikalı olmaları oldu.Ama işveren "işçi fazlalığı" diyerekkendini haklı çıkarmaya çalışıyor.Bunun üzerine arkadaşlarının iştenatılmalarını protesto etmek için 200kadar işçi 21 Temmuz günü işbırakma eylemi yaptılar. 21 Temmuzsabahı işyerinin önüne gelen işçilerburada bir basın açıklaması yapmakistediler. Buna tahammül edemeyenpolisler işçilere azgın bir şekildesaldırdı. Bu saldırı üzerine dağılanişçiler daha sonra basınaçıklamalarını bir kahvede yaptılar.İşçiler, açıklamada "Bizi sendikayaüye olduğumuz için işten çıkardılar.Ama yılmayacağız, bütün haklanmızıalana kadar mücadele edeceğiz"dediler ve "Sendika Hakkımız SökeSöke Alırız" sloganıyla basın açıkla-masını bitirdiler. *

Halkın Hukuk Bürosu"Faik Önder 14 gün gözaltında

kaldı"Antalya'da gözaltına alınan ve polis

tarafından basına DHKP-C örgüt üyesiolarak lanse edilen Faik Önder ve OktayZeydan'ı ne zaman gözaltına aldığınıaçıklamayan Antalya polisi 23 Hazirangünü birçok insanın gözü önündegözaltına aldığı Faik Önder'i gözaltı süre-si en fazla yedi gün olduğu halde ondörtgün gözaltında tuttu. Tamamen yasadışıdavranan Antalya polisinin bu tutumunuistanbul Halkın Hukuk Bürosu protestoetti. 6 Temmuz'da tutuklanan FaikÖnder'in savcı ve hakim izniyle en fazlabir hafta gözaltında tutulabileceğinisöyleyen Halkın Hukuk Bürosu yoğunişkence gören Faik Önder'in karşılaştığıkeyfi saldırının devletin gerçek yüzünüortaya çıkardığını söyledi. Yeni gelenhükümetinde faşizme hizmet ettiğinisöyleyen Halkın Hukuk Bürosu mevcutiktidardan hiçbir beklentileri olmadığınıvurguladılar.*

12 Temmuz Şehitleri Anıldı12 Temmuz günü Gemlik Akyıldız

çay bahçesinde TuncelilerDerneği'nin düzenlediği bir program-la 12 Temmuz şehitleri anıldı. 800kişinin katıldığı gecede sahneye"Özgür Bir Ülkede Yaşamak istiyoruz"pankartı asıldı. Oldukça coşkulugeçen geceye konuk olarak EnverÇelik, Fevzi Kurtuluş ve Hüseyin Aygibi sanatçılar da katıldılar. Gecedebir açıklama yapan TuncelilerDerneği "Bağımsız, demokratik birülkede yaşamak istiyoruz" diyerek,kurumlar üzerindeki baskılar dakınandı.

TÜMTİS İşçilerininDirenişi ZaferleSonuçlandıl Mayıs'tan itibaren sürdürülen

toplu iş sözleşmeleri izmirPınarbaşı'ndaki Ambarlar Sitesi'ndesonuçlandı.

MGK sendikalarının, "Sendikalsistemin dibe vurduğu, Eşel Mobilsisteminin gerekli olduğu" gibisöylemlerini boşa çıkartan Tümtisemekçileri büyük bir direnişle toplusözleşme hakkını elde ettiler.

İki yıllık toplu sözleşme imza-layan Tümtis emekçileri ilk yıl için%155 2.85 zam aldılar. Bu zamlarlaişçilerin sorunlarını bitirdik diyensermayedarların açıklamalarına karşıçıkan işçiler, bu artışların %40'ınınyeni kumlan AnaSol-D hükümetininzamlarıyla hemen gasp edildiğinisöylediler. Bu artışlarla hiçbir zamaniyi şartlarda bir yaşam sürdürmeninmümkün olmadığını belirten Tümtisemekçileri, AnaSol-D hükümetinindüğer hükümetlerden hiçbir farkınınolmadığını belirterek mücadeledenvazgeçmeyecekleri, demokratik vesosyal haklan için mücadele edecek-lerini açıkladılar. Bunun da sadeceişçilerin değil, tüm devrimci-demokrat ve duyarlı çevrelerin göreviolduğunu söylediler.

Özürlü İnsanlarınOnurlu DirenişleriDevam EdiyorÖzürlü insanların Eminönü Yeni

Camii önünde başlattıkları oturmaeylemi 12. gününe girdi. ANAP'lıEminönü Belediye Başkanı AhmetÇetinsaya işbortacılıkla geçinenözürlü insanları aç bırakmak için .adeta özel bir çabaya girdi.Çetinsaya'nın tüm terörüne rağmendirenen özürlüler, "Çalışma HakkımızEngellenemez" sloganıyla 12 gündürdevam eden özürlü insanlarındirenişlerini desteklemek için KamuEmekçileri Sendikaları İstanbulŞubeler Platformu 23 Temmuz günüözürlü insanlarla birlikte EminönüYeni Camii önünde basın açıklamasıyaptılar.

Açıklamada bu haksız ve onurlabağdaşmayan davranışı protestoettiklerini ve özürlüvatandaşlarımızın haklı eylemlerinisonuna kadar destekleyeceklerinisöylediler. Açıklama "Yaşasın örgütlüMücadelemiz", "Çalışma HakkımızEngelenemez" sloganıyla bitirildi.*

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 15: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 CEZAEVLERİ 15 KURTULUŞ

Bayrampaşa'daTutsaklara Saldırıldı20 Temmuz günü Bayrampaşa Ha-pishanesi'nden Cerrahpaşa Tıp Fa-kültesine sevk edilen DHKP-C tut-sağı Raziye Katırcı, Nursel Demir-dövücü, Gamze Bayram ve AsımÖzdemir'in muayenesinde askeriçeriye girmek istedi. Bu tavra tepkigösteren tutsaklara barbarca saldı-ran jandarma dört tutsağı kıyasıyadövdü. Cop ve tekmelerle dövüle-rek hapishaneye geri götürülen tut-sakların tedavileri de yaptırılmadı.

Zile Hapishanesi'ndeSürgünZile'de zorla şevke karşı çıkan tut-saklara 16 Temmuz günü saldırıldı.Sayım bahanesiyle 6. koğuşa giren2 vardiyanın gardiyanları tutsaklarasaldırmış Halil Yıldırım ve Hasan Otisimli tutsakları 1. Müdür ve Mü-messili Savcı nezaretinde döverekring arabasına bindirmişlerdir. Sür-günün ardından 6. koğuş talan edi-lirken slogan seslerini duyarak mü-dahale etmek isteyen 1. ve 8. koğuş-larada saldırılmıştır.

KürkçülerHapishanesi'ndekiBayan TutsaklarMahkemelere

ÇıkmıyorlarKonya'dan Adana Kürkçüler Hapis-hanesi'ne sevk edilen bayan tutsak-lara ilk günden itibaren saldırgantavrını sürdüren idare hak gaspla-rında sınır tanımıyor. İnsani yaşamkoşullarının tamamen yok edildiğiKürkçüler Hapishanesi'ndeki ba-yan tutsaklar Ceyhan'da bulunanarkadaşlarının onur kırıcı aramala-ra karşı mahkemeleri protesto et-mesi üzerine eyleme destek vererek21 Temmuz'dan itibaren mahke-melere çıkmıyorlar.

Ceyhan Hapishanesi'ndeDört Kişilik Hücre İnşaatıSürüyorKonya DGM'nin kapatılması veKonya'da bulunan erkek tutsaklarınAdana Ceyhan'a, aynı dosyada yar-gılanan bayan tutsakların ise Ada-na'ya sevk edilerek savunma aşa-masındayken görüşmelerine engelolunmasını protesto eden tutsakla-rın tüm girişimlerine rağmen keyfiuygulama sürdürülerek tutsaklarınhiçbir dialoğuna izin verilmiyor.

ÇankırıHapishanesi'ndenAçıklamaÇankırı Hapishanesi'nden bir açık-lama yapan DHKP-C ve TDKP tut-sakları adına Hasan Güngörmez veAli Kayvan hapishanelerde giderekçoğalan baskıların hücre tipinin ilkhazırlıkları olduğunu söylediler.Çankırı Hapishanesi'nde 90 hücre-nin yapılmaya başladığını belirtentutsaklar, bunun için üç adli koğu-şun boşaltıldığını ifade ettiler. *

Adalet Bakanlığı koltuğuna dördüncükez oturan Oltan Sungurlu bakan olur ol-maz hapisanelere yönelik yeni düzenleme-leri, genelgeleri ve hücre tipi hapishanele-ri tekrar gündeme getiren açıklamalardabulunmaya başladı.

Yıllarca Adalet Bakanlığı yapan Sun-gurlu bakan olduğu yıllarda hep hücre ti-pi hapishaneler yaratma ve devrimci,yurtsever tutsakları siyasi düşüncelerin-den soyundurarak teslim alma hayalindeolmuş, ancak bu yönde çeşitli adımlar at-masına rağmen devrimci tutsakların dire-nişleri karşısında başarılı olamamıştır.

Bugün de MGK'nın hapishanelere iliş-kin almış olduğu kararlar çerçevesindeAdalet Bakanlığı'nca bir genelge yayın-landı. Bu genelge çeşitli hapishaneleri pi-lot bölge seçerek yeni hücre tipi hapisha-neler yaratarak tutsakları yanlızlaştırma,tecrit etme amacını taşımaktadır.

Biz devrimci tutsaklar, Oltan Sungur-lu'yu çok iyi tanıyoruz.

12 Eylül'den sonra odağına tek tip el-bisenin oturtulduğu saldırılarından...

Eskişehir hapishanesinden operas-yonla Aydın ve Nazilli hapishanelerinesevk edilirken Mehmet Yalçınkaya ve Hü-seyin Hüsnü Eroğlu'nun katledilmesin-den...

Mehmet Topağın hazırladığı ve uygu-lamaya koyduğu l Ağustos Genelgesi'ni"yenileyerek" tekrar uygulamaya koyma-sından...

1988 yılında NATO'nun "Anti-TerörKomitesinin kararı ile tek kisttik hücresistemli hapishaneler yaratma politika-sından...

Körfez Savaşı döneminde Eskişehir ta-butluğunu pilot bölge seçerek, faşizminhalka yönelik saldırılarını uygulayıcıla-rından olmasından...

Halka yönelik daha yüzlerce saldırıla-rın mimarı olmasından tanıyoruz onu.

Katil Adalet Bakanı Oltan Sungurlu

da biz devrimci tutsakları yakından tanır.Hiçbir saldın karşısında baş eğmeme-

mizden, şehitlerimiz, sakatlarımız pahası-na direnmemizden, saldırılan her defa-sında boşa çıkartmamızdan tanır.

Katil Oltan Sungurlu ve hükümetiuyarıyoruz.

Hücre tipi hapishaneler tutsaklarıbirbirlerinden tecrit etme, siyasi-sosyalyaşam haklarını yok etme amaçlıdır.

Daha bir yıl önce Mehmet Ağar"ınadımlarını attığı aynı amaçlı salamları12 şehidimizle yerle bir ettik.

Direnişlerimiz karşısında tüm dünya-ya rezil kepaze oldular.

Faşizm, tutsaklara uygulayacağı yenisaldırı politikalarının karşısında aynıinancı, kararlılığı ve direnişleri bulacak-tır.

Şehitlerimizle, ödediğimiz bedellerlekazandığımız haklardan bir adım dahigeri atmayacağız.

Halklarımızı faşizmin hapishaneler-deki saldırılarına karşı duyarlı olmaya,tepki göstermeye çağırıyoruz.

Tüm cezaevlerindeki

DHKP-C, TKP(ML), MLKP, TKP/ML,TKEP-Leninist, TİKB, Direniş Hareketi,HKG tutsaktan adına

Şadi Naci Özpolat, Ökkeş Karaoğlu,M. Akif Han, Mehmet Yeşilçalı, Şerif Kartoğ-lu, Can Ali Türkmen, Ramazan Sadıkoğul-ları, Hasan Demir

Bayrampaşa Cezaevi'ndeki

PKK, TDP, THKP-C/HDÖ, TDKP, TKEP,Devrimci Yol, PYSK, DHP tutsakları adına

Reşit Aslan, Cahit Oral, Mehmet Çifçi,Emin Gökturna, M. Ali Ayhan, EsralKaragöz, İlhami Zeyrek, Yılmaz Yıldırım

HALKLARIMIZAANASOL-D Hükümeti'nin iktidara gelmesiyle birlikte devrimci, yurtsever tutsak-

lara yönelik çeşitli saldırılar yeniden yoğunlaşmaya başladı.

Son dönemde Adalet Bakanlığı tarafından hücre tipi hapishaneler gündeme ge-

tirilirken bununla bağlantı olarak tutsakları sindirmeye yönelik keyfi uygulamalar da

artmaktadır. Çeşitli rahatsızlıkları ve hastalıkları olan tutsaklar hapishane yönetim-

leri ve dış güvenlik tarafından hastanelere götürülmezken, aynı keyfi uygulamalar

mahkeme şevklerinde de yaşanmaktadır. Hastane ve mahkemelere sevk edilen pek-

çok tutsak askerlerin keyfi tutum ve saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktadır.

Son olarak Bayrampaşa hapishanesindeki DHKP-C davası tutsaklarından Nursel

Demirdövücü, Gamze Bayram, Raziye Katırcı ve Asım Özdemir 21 Temmuz günü çe-

şitli hastalıkları nedeniyle sevk edildikleri Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde ve

ring aracında askerler tarafından saldırıya uğradılar. Hastane içindeki saldın nede-

niyle Nursel Demirdövücü adlı tutsağın burnu kırılırken, ring aracında saldırıya uğ-

rayan Gamze Bayram'ın dudağı yarıldı, Asım Özdemir ve Raziye Katırcı ise çeşitli yer-

lerinden yaralandılar.

Hastane ve mahkemelere tutsakların şevki sırasında yaşanan bu saldırılar yeni

değildir. Tutsaklar bir süredir şevklerde çeşitli keyfi davranışlara ve saldırılara uğra-

maktadırlar. Bilinçli bir şekilde uygulanan bu saldırılar dış güvenlikten sorumlu su-

baylar tarafından yönlendirilmektedir.

Bizler Bayrampaşa hapishanesindeki tutsaklar olarak, devrimci tutsakları sindir-

meye yönelik tüm saldırılan porotesto ediyor, başta Adalet Bakanı Oltan Sungurlu ol-

mak üzere iktidarı uyarıyor, halkımıza halkımızı tutsakları sahiplenmeye çağırıyoruz.

22 Temmuz 1997

Bayrampaşa Cezaevi'ndeki

DHKP-C, PKK, TKP (ML), MLKP, TKP/ML, TKEP- Leninist, TİKB, Direniş Hareketi,

HKG, TDP, THKP-C/HDÖ, TDKP, KEP, Devrimci Yol, PYSK, DHP tutsakları adına

Şadi Naci Özbolat, Reşit Aslan, Ökkeş Karaoğlu, M. Akif Han, Mehmet Yeşilçalı,

Şeri Kartoğlu, Can Ali Türkme, Ramanaz Sadıkoğullara, Hasan Demir, Cahit Oral,

Mehmet Çiftçi, Emin Gökturna, M. Ali Ayhan, Esral Karagöz, İlhan Zeyrek, Yılmaz Yıl-

dırım.*

Özgür

Hiçbir güç devrimci tutsakları"hücre"lere hapsetmeyi

başaramayacaktır

Oltan Sungurlu "Adalet Bakanlığı" koltuğuna oturdu-ğunda Oltan Sungurlu'yu iyi tanıdığımızı, onun da bizle-ri iyi tanıdığını yazmıştık. Oltan Sungurlu'yu baskı ve kat-liam politikalarıyla sonuç alamayacağı, devrimci tutsak-ları hücrelere hapsetmeyi, teslim almayı bugüne kadarbaşaramadıklarını, bundan sonrası için de bu yönde üre-tilen her türlü politikanın iflas edeceği konusunda uyar-mıştık.

Kuşkusuz faşizm baskı ve katliamlardan başka yaşamşansı görememektedir, tüm politikalarını baskı, katliam,sömürü ve soygun üzerine kurmuştur. "Demokratikleş-me", "insan hakları" söylemleri halkı kandırmanın biraracı olmanın ötesinde bir anlam ifade etmemiştir. Bu-gün ise bu söylemlere, halkı bu vaatlerle oyalamaya herzamankinden daha fazla ihtiyaçları olduğu açıktır. Bu ne-denle çok daha fazla kullanılan kelimeler olmuştur bun-lar. Ancak faşizmin demokrasicilik oyunu fazla süremi-yor, sömürü, baskı ve katliam üzerine, terör üzerine ku-rulu politikalarını bir an önce yaşama geçirme ihtiyacıduyuyor, ne kadar inanmasa da bundan medet umuyor,sonuç alma hayalleri kuruyor. Bunu başaramadığı zamansonunun her geçen gün daha fazla yaklaştığını biliyor.

Yeni hükümet de her alanda sömürü, baskı ve katli-am politikalarıyla işe başladı. Hapishaneler de yeni hü-kümetin ilk el attığı alanlardan birisi oldu. Oltan Sungur-lu "En modern, en düzgün cezaevinin Eskişehir Cezaevisöyleniyor" (16 Temmuz 1997 Cumhuriyet) diyerek, bir-çok hapishanede hücre sistemine geçme çalışmaları baş-latarak devletin hapishanelere yönelik politikalarının na-sıl olacağını da gösterdi.

Halklarımız ve faşizmin hapishanelere yönelik saldı-rılarıyla, ne "hücre tipi cezaevi" politikasıyla, ne de onlar-ca kez faşizme zindanlarda diz çöktüren, ölen ama yenil-meyen teslim olmayan devrimci iradeyle yeni karşılaşmı-yor.

Özellikle son yıllarda neredeyse hemen her dönemyaşanan, tekrarlanan olaylar haline gelmiştir. Her dönemfaşizm teslim alma politikasını, "hücre tipi cezaevi" uy-gulamasını, baskıyı, işkenceyi, katliamı denemiş, her dö-nem yenilen, kaybeden, teslim olan faşizm olmuştur.

Devrimcilerin kazanımlar ise sadece faşizme hapis-hanelerde geri adım attırmakla sınırlı kalmamış, faşiz-min halklarımıza yönelik saldırılarına barikat olmuş, dü-zeni teşhir ederken halkımızı politikleştirmiş, her düzey-de devrimin gelişimine hizmet etmiştir.

Bunun en yakın örneği '96 Ölüm Orucu eylemimiz-dir.

Faşizm halklarımıza ve tutsaklara yönelik saldırı poli-tikalarına devam ettiği sürece daha büyük direnişlerledaha büyük eylemlerle karşılaşacağı kesindir. İktidar mü-cadelemizi, devrimci savaşımızı, halklarımızın kurtulu-şunu engellemeye yönelik hiçbir politikanın, hiçbir alan-da yaşam bulmasına izin vermeyeceğiz. Dün olduğu gibibundan sonra da faşizmin saldırılarını, kurtuluş savaşı-mızda bizi bir adım daha iyeriye taşıyacak zafere dönüş-türme başarısını göstereceğiz.

Faşist devlet, onun hükümeti Anasol-D Hükümeti ve"Adalet Bakam" Oltan Sungurlu en fazla katliamlarına vedolayısıyla suçlarına bir yenisini daha ekleyecektir, zafe-rin ise direnen, savaşan, kendini halkların kurtuluşunaadayan tutsakların, halklarımızın olacağı değişmeyengerçektir.

Hiçbir güç devrimci tutsakları hücrelere hapsetmeyibaşaramayacaktır. Her zaman şehit yoldaşlarımızın mi-rasına sahip çıkarak halklarımızın kurtuluş kavgasında,savaşın içinde olacağız.

Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi Tutsakları

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 16: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 16s SİP 21 Temmuz 1997

"Bir SİP'li Bayan Cephe'lilere'Faşist' Diye Bağırıyordu"

SİP'lilerin Nurtepe'de devrimcilereve halka yönelik yaptığı saldırısı sonrasıNurtepe halkıyla görüştük.

Ekrem Defterli: Ben olay başlama-dan önce bir kargaşa gördüm. Geldim,baktığımda da beş Cepheli yaralıydı. Ka-falar kırılmış, yüzleri dağılmış bir şekildegördüm. Ben önce faşistlerin saldırdığı-nı sandım. Birkaç arkadaşın olayı yumu-şatmaya çalıştığını gördüm. O kargaşadaSİP'lilerden birisi "Niye geldik, ne duru-yorsunuz" şeklinde komut verdi. SİP'li-lerin ellerinde sopalar, zincirler, bıçaklarvardı. Bu sopalarda kırmızı bir bantlaişaretlenmişti birbirlerini tanımak ama-cıyla. SİP'lilerin amacı gazete satmakdeğildi. Bu açıkça görülüyordu. Amaçla-rı burayı kuran, Nurtepe'ye emeği geçenDevrimci Halk Kurtuluş Cephesi'ne sal-dırmaktı. Bilinçli olarak gelmişlerdi. Sa-dece DHKC'ye saldırmak değil oradakihalka da saldırmaya başladılar. Kadınlarayırmaya çalışırken onlara da saldırdılar,

çocukların sırtlarında sopalar kırdılar.Bir SİP'li bayan Cephelilere "faşist" diyebağırıyordu. Onların burada hiçbir faali-yeti olmamalarına rağmen burayı sahip-lenmeye çalışıyorlar.

Bu saldırıyı ben üniversitelerde polisve faşistlerin öğrencilere yaptıkları saldı-rılarla kıyaslıyorum. Bunların yaptığınıfaşistler yapıyor ve biz SİP'liyiz, devrim-ciyiz diyen bu insanlar asla devrimciolamaz benim gözümde. Bu tip insanla-rın Nurtepe'ye gelmesini ben bir insanolarak istemiyorum.

Nurtepe'nin yapılanmasını sağlayanTHKP-C geleneğinden gelen DevrimciSolcular ve bugün de Parti-Cephe'dir.SİP'lilerin yaptığı bu çirkin saldırıyı nef-ret ve şiddetle kınıyorum. *

Cevahir Özbey: Bunlar sadece Nur-tepe'den değil, planlı bir saldın olduğuiçin Kartal, Maltepe, Okmeydanı, ikitelligibi merkezi yerlerden gelmişler. Getir-dikleri demir çubuklara kırmızı kurdele

bağlamışlar ki birbirlerini tanısınlar. Fa-şistlerin ve devletin yapamadığını onlarnasıl yaparlar. Kim onları gönderdi? Her-halde karşılarında kimlerin olduğunu,kimlere saldırdıklarını bilmiyorlardı. Ço-luk-çocuk, kadın demeden saldırdılar.Biz de onları dövebilirdik. Ama onlardabizim çocuklarımız demiştik. Eğer birinsanımız orada ölseydi, SİP'liler nasılhesap vereceklerdi.

Onların amacı Nurtepe'de büyüyenParti-Cephe tabanını engellemeye çalış-mak, insanların kafalarını karıştırmak,halkı Parti-Cephe'den soğutmak.

Saldırıdan sonra SİP'liler bir bildiriyayınlamışlar, bildiride birçok yalan yaz-mışlar. "Cepheliler gazete dağıtımımızıengelliyor, gece evlerimizi basıyorlar, in-sanlarımızı ölümle tehdit ediyor." de-mişler. Ama biz kimin ne yapmaya çalış-tığını iyi biliyoruz. SİP'in aklınca Cephetabanını yoketmeye çalışmasını çok saç-ma buluyorum. Çünkü bunu kimse ya-

pamadı, yapamaz da. Diğer SİP'liler Par-ti-Cephe'ye, şehitlerimize küfrediyorsaşahsen onları mahallemize almam, gör-düğüm yerde de yüzüne tükürürüm.

Şadiye İpek: Bir öğrenci çatışmasıoluyor, polisler copla, zincirle saldırıyor.Aynısını SİP'liler de yapıyor. Şehitlerinkanıyla kazanılan bir mahallede copla,zincirle olay çıkarırsa bu devlet politika-sından başka birşey değildir. Bir halkolarak kınıyorum. Devrimci Sol'un kur-duğu bir mahallede nasıl insanların yüz-lerine bakacaklar, nasıl sokaklarda geze-cekler. Halktan yaralanan insanlar vardı.Böyle birşeyi yaptıktan sonra onlar ken-di kendilerini bile yokederler.

Ben önceden SİP okuruydum. Onla-rın bu yaptıklarından sonra utanç du-yuyorum. Ben nasıl o insanların içindekaldım.

Burayı kuran Cephelilerdir, halk dadestek verince bunlarda çekememezlik,kıskançlık oldu. Zorbalık uygulamayaçalışıyorlar. Nurtepe halkı da buna aslaizin vermeyecek. Saldırıdan sonra insan-ların kendi aralarında yaptıkları sohbet-lere katıldım. Hepsi öfkeli: "Bunlar bura-da ne canlar verdi, mücadele vererek ka-zandılar mahalleyi. Ama SlP'lilerin hiç-bir mücadelesi yok. Hazıra konma gibibir dertleri var. Ne bir şehidi, ne de ha-pishanede yatan bir arkadaşları var." di-yorlar.

•SİP Yavuz Hırsız RolündeFaşizm ve faşizmin halka

yönelik saldırı ve katliamlarınakarşı silaha sarılmayan Sosyalistiktidar Partisi (SİP), var olmanınyolunu halka ve devrimcileresopalı, demir çubuklu, taşlı bı-çaklı saldırıda görüyor.

Daha düne kadar yoksulhalkın yaşadığı gecekondu ma-hallelerinin kenarından bilegeçmeyen, buraların çamurlusokaklarım çiğnemeyen SİP'li-ler, her ne hikmetse, Gazi Ayak-lanması, Okmeydanı-Nurtepedirenişleri sonrasında, birkaçkişinin okuduğu gazetelerinisatmak ve "İşçi sınıfıyla buluş-mak" amacıyla mahallelerimizegelmeye başladılar.

Başlangıçta misafir gibidavranan bu gençler giderekkendi yoz, çıkarcı, bencil yakla-şımlarını mahallemize taşımayabaşladılar. Mahallemizin kuru-luşundan bugüne zerre kadaremeği geçmeyen, faşizmin sal-dırılar karşısında kan-can bede-li bir mücadele ile bir mevzi ha-line getirdiğimiz mahallemizdehoyratça davranan, "örgütlen-mek" adına her türlü olumsuz-ilkesiz davranışları mahallemi-ze taşıyan SİP'liler, giderekhalktan ve devrimcilerden tepkigörmeye başladılar.

Mahallemiz Nurtepe'dede yaklaşık altı aydır, yayın or-ganları "Sosyalist iktidar", gaze-tesinin satışı konusunda yaşa-nan sorunlar, nisan başlarındaKağıthane SİP ilçe BaşkanıEray... ile yapılan görüşme son-

rasında dağıtım bir takvimebağlanarak sorun çözülmeyeçalışılmıştı. Halk için KurtuluşGazetesi okurları ile '97 Nisanayı başında yapılan görüşmesonucu SİP'liler yayın organla-nnı matbaadan çıkış günü olancuma günü dağıtım yapacaklar,onun dışında dağıtım yapmaya-caklardı.

Söz vermişlerdi.Verdikleri sözü tutmadı-

lar, ortak belirlenen kurala uy-madılar. Haziran ayı ortaların-dan itibaren bozdukları anlaş-maya uymaları için defalarcauyarıldılar. İlçe yöneticileri ilegörüşme talebimiz "hastalık, iş-lerin yoğunluğu" vb. gerekçeler-le reddedildi. Uyarılarımız "şe-refsizler, sokak serserileri..." gibiküfür ve hakaretlerle karşılandı.Sürekli provokatif davranışla-rıyla mahallemizin yaşamınıbozmaya çalıştılar. Yaptıklarıher olumsuz davranış ve uyarısonrasında hatalarım kabul et-tiler, özür dileyeceklerini söyle-diler, söz verdiler.

Sözlerini tutmadılar.20 Temmuz Pazar günü

ortak saptanan kural gereğiKurtuluş Gazetesi'nin dağıtımgünüydü. O gün istanbul'un he-men her bölgesinden getirilen35-40 kadar SİP'li sözde gazetedağıtmaya çıkmıştı. Daha gir-dikleri ilk sokakta devrimcilerinuyarılarıyla karşılaştılar. Kurtu-luş okurları "Bugün KurtuluşGazetesi'nin dağıtım günü, sizcuma günleri satış yapacaktı-

nız" uyarısının ardından nisanbaşında anlaşmayı yapan Eray...ile birlikte SİP'li bir yönetici "Bizistediğimiz zaman dağıtırız","Bizim muhatabımız siz değilsi-niz" diyerek, kendilerini kuralıbozmamaları için uyaran dev-rimcilere yanlarında getirdikleridemir çubuk, bıçak ve sopalarlasaldırdılar. Yaklaşık 35-40 kişilikbu güruh, hızını alamayaraksaldırıya engel olmak isteyenyaşlılara, çocuklara, herkesesaldırdılar, attıkları taşlardanyaralananlar oldu.

Bu hiç beklenmeyen birşeydi. Kuralları çiğnedikleri ol-muştu, sözlü hakaret, düşmanahizmet edici propaganda vb.yapmışlardı ancak ilk kez böyleyapıyorlardı.

İlk saldırı sırasında onayakın insanımız yaralandı. Birinsanımız beyin travması geçir-di ve hastaneye kaldırıldı.

Saldırıyı gören Nurtepehalkı bu 35-40 kişilik SİP'li ser-seri güruhu kovalayarak mahal-le dışına çıkardı ve Kağıtha-ne'deki ilçe binalarına kadarsürdü.

Bütün mahalle halkınıngözleri önünde yaşanan bu pro-vokatif saldırının mimarı SİPyöneticileridir. SİP yalanlarıylaprovokatif tavırlarını sürdürme-ye devam ediyor.

Evet SİP Yalan Söylemek-tedir!..

Gazete satışlarının nisanayı başında yapılan bir görüş-

meyle bir kurala bağlanmış ol-duğunu söylemeyerek "Pazargünü için" gazete satışlarınınengellendiği söyleyerek YALANsöylemektedir.

Yaptıkları, planlı, prog-ramlı saldırıyı gözardı ederek,SİP İstanbul İl Yönetim Kuruluimzalı bildirilerinde sadece ku-rala bağlanan gazete satışınınengellenmesini "başka bir siyasihareketin çalışma yürütmesininyasaklanması" olarak ifade ede-rek YALAN söylemektedir.

Dışarıdan getirdikleri 35-40 kişiyle, demir çubuklarla, bı-çak ve sopalarla 10 devrimciyesaldırarak yaralayanlar kendile-ri olduğu halde "üye ve sempa-tizanlarımıza saldırıda bulunul-muş, arkadaşlarımız da kendinisavunmak ve saldırıyı püskürt-mek zorunda kalmışlardır" di-yerek YALAN söylemektedirler.

Bugüne kadar halk düş-manları dışında hiç kimseninkanını dökmeme, halka zararvermeme konusunda onurlu birtarihe sahip bulunan, sol içi ça-tışmaların her zaman engelleyi-cisi olmuş, devrimciler için "ikipartili arkadaşımızı öldürecek-lerim mahallede ilan etmişler-dir" diyerek ahlaksızca-terbiye-sizce ve provokasyona hizmetedici biçimde YALAN söylemek-tedir. Bu açıklamalar "provokas-yon" amaçlıdır. Hiç kimse Dev-rimci Halk Güçlerini provokas-yona alet edemez. Geçmişte debirçok yoldaşımızın katledilme-sine rağmen, provokasyon anla-yışı ile hareket etmedik. Simdede etmeyeceğiz.

Yapılan saldırı Nurtepehalkının gözleri önünde yaşan-

mış ve nefretle karşılanıp gere-ken cevap yine Nurtepe halkıtarafından verilmiştir.

Bugüne kadar emekçihalkın yaşadığı mahallelerdehalktan, işçi sınıfından yana ol-duğunu söyleyen, hiçbir siyasadüşünce sahibi, demir çubuk vesopalarla gazete satmamıştır.Siyasi faaliyet biçimi olarak halka ve devrimcilere saldırmamış-tır.

Halka ve devrimcileresaldırarak var olma mücadelesiveren ve bu provokasyon saldı-rısını düzenleyen SİP yönetici-lerini protesto ediyor ve uyarı-yoruz.

• Nurtepe halkına vedevrimcilere yaptığınız provo-katif saldırıdan dolayı halkı-mızdan özür dilemelisiniz.

• Demir çubuk ve sopa-larla yaraladığınız gençlerimiz-den ve ailelerinden özür dile-melisiniz.

• Mahallemizin kurulu-şu da dahil olmak üzere kanıyla,canıyla bedel ödeyerek mahal-lenin faşizme karşı bir mevzihaline gelmesini sağlayan dev-rimcilerden özür dilemelisiniz.

• Provokasyon saldırısınıneden ve kim adına yaptığınızıaçıklamalısınız.

Bunları yapmadığınıztaktirde mahallemizin huzura,güveni ve onurlu yaşamını pro-voke etmeye devam edeceğinizibilerek hareket edecek ve bun-lara izin vermeyeceğiz.

23 Temmuz 1997NURTEPE

DEVRİMCİ HALKGÜÇLERİ

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 17: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ

Hatice Yıldırım: Baktım Di-lan' ın önünde bir bağırtı, çağırtıvar. Ben de çıktım dışarı baktım.Dedim saldın mı var. Sonra bak-tım birbirlerine girdiler, bizim ka-pının önüne geldiler. Kendim şa-şırdım. Az kaldı ki kendimi dam-dan aşağı atayım. O kadar heye-canlandım. Bir baktım bizim ço-cuklara saldırıyorlar. Oğlum Cemde oradaydı. Dedi ki ne yapıyor-sunuz arkadaşlar. Sonra arayagirdi. Sonra SİP'lilerden biri beniitti, benim kafama sopayla vurdu.Bir daha vurdu, bir daha vurdu.Ondan sonra kendimi tutama-dım. Bir-iki tanede ben vurdum.Kırmızı bant yapıştırmışlar sopa-lara, rastgele vuruyorlar. Yani yal-nız devrimcilere değil halka sal-dırdılar. Bizlere saldırdılar, özelolarak "Kurtuluş'u alan insanlarasanki bir kinleri vardı. Biz Kurtu-luş okuyoruz. Ama onlar gazetegetirdiğinde diyorduk ki onlardadevrimci, gazetelerini okumasak-ta yardım olsun diye alıyorduk.Ondan sonra baktık bize saldırı-yorlar, biz de saldırdık. Biz de baş-ladık taşlamaya. Çocuğumu altı-yedi kişi birden dövdü. Kocamıtartakladılar. Eltimin beline birtaş geldi. Kafasına gelseydi yerin-den kalkamazdı. (M. Salgın'ın ab-lası.) Onlar gelecekler kapımınönüne, o civara çıkacaklar, özürdileyecekler, başta halktan, sonrada DHKP-C'lilerden, Hem SİP'li-ler cuma günü gazete dağıtıyor.Pazar günü ne işleri var da gazetesatmaya geliyorlar. Onların içindeMİT mi var, polis mi var. Onlarıiçinizde barındırmayın. Araştırınne diye geliyorlar. Niye halka sal-dırdılar. Açıklasınlar, özür-dilesin-ler. Onlar özür dileyip, tekrar ga-zetelerini getirip mahallede sata-caklarını sanıyorlar. Ben onlarahalk olarak dedim ki bir daha bumahalleye gazete getirmeye kal-karsanız sizin önünüzü keser sizetaşla sopayla saldırırım. Bunuyaparım da.*

Halk SİP'lilere

Gereken Dersi Veriyor

20 Temmuz günü SİP'lilerinprovokatif tavırları sonucu ya-şanan olaylar sonrası hem suç-lu olup hem de kendim haklıgöstermeye yönelik faaliyetle-rine Nurtepe Halkı tepki gös-terdi. 23 Temmuz günü Kağıt-hane SİP ilçe binasında yaptık-ları terbiyesizlikleri ve suçları-nı savunmak için bir basınaçıklaması yapmak istediler.Nurtepe halkını temsilen açık-lamanın yapılacağı SİP ilçe bi-nasına giden aileler SİP'lileregerçeklerin hiç de yansıtılmayaçalışıldığı gibi olmadığını söy-lediler. SİP yetkilisinin "anlaşa-lım, bu sorunu çözelim, faşist-lere karşı savaşalım" demesinekarşılık halk; "madem böyledüşünüyorsunuz faşistlere ne-den bu tavrı takınmadınız dadevrimcilere saldırdınız" diyehesap sordular ve saldıranSİP'lilerin yüzleri olmadığı içinodalarda saklandıklarını söyle-diler. Nurtepe halkı ayrılırkenSİP yetkilisine "Nurtepe halkıolarak bizler sizi bir daha ma-halleye sokmayacağız. Bu ka-rarımız kesin ve nettir. Sorum-lular gelecek halkın önünde;devrimciler ve halktan özür di-leyecekler" diyerek halkın ka-rarını ifade ederek SİP bina-sından ayrıldılar.

Yaşananlardan sonra SİP'inolayı çarpıtmak için yaptığıaçıklamayı geri almaları halk-tan ve devrimcilerden özür dile-mesi için SİP Kağıthane İlçe Bi-nası'na gidenlerle konuştuk.

Türkan Demir: GittiğimizdeCephelilerin gazete satışlarınıengellemek istediklerini buna

da izin vermeyeceklerini söyle-diler. Onlar bize saldırdı, benimoğlum SİP'li. onu oradan alıpgetirdim. Bizde şehitlerimizeküfreden insanlara, Cephelilergazete satışlarına izin verselerdahi biz halk olarak izin verme-yeceğiz dedik.

Hüseyin Demir: Olay çokyanlış. Çünkü onlar halka dasaldırmışlardır. Yaklaşık 20 yıl-dır bu mahallede oturuyoruz.Belirli siyasetlerin mücadelele-riyle kazandığı bir yer. Ama benböyle bir olayı ilk kez görüyo-rum. Onlar bizim gençlerimizesaldırdılar. Biz onları bu mahal-lede görmek istemiyoruz.

Suna Güngör: Bize telefonedip uzlaşmak istediklerini söy-lediler. Gittiğimizde Eray....(SİP'li) anlatmaya başladı. "Ar-kadaşlarımızın aileleri tehditedilmiş, evleri basılmış." Ben 20senedir bu 'mahallede oturdu-ğumuzu ve gençlerin böyle birşey yapmalarının mümkün ol-madığını söyledim. Orada otu-ran 50 kişi kadar insan vardı.Hiç kimsede bir tırnak izi bileyoktu. Siz saldırıya hazırlıklıgeldiniz. Siz çocukların kafaları-nı parçalamışsınız dedim.

O çocuklara dayak attınızdediğimde bunu inkar ettiler."Biz onları uyarmıştık hazırlıklıgeldik" dediler. Devrimci Solcu-ların kendilerini arabayla ez-mek istediklerini söylediler. Bende neden şimdi söylediklerinibunları konuştuklarını söyle-dim. Ve onların kışkırtma amaç-lı yalan söylediklerini belirttim.Bunları konuştuktan sonra bi-zim diğer arkadaşlar geldi. Ve

oradan bulu-nan saldırıyakatılan insanla-rı odayı alıp ki-litlediler. Halk-tan özür dile-meleri gerekti-

ğini söylediklerinde onların biz-lerin de özür dilemeleri gerekdiyerek suça bizi dahil etmeyeçalıştılar. Bizden eğer özür dile-mezlerse bu kez o gençleri de-ğil, bizleri karşılarında yani hal-kı karşılarında bulacaklarını an-latarak ayrıldık.

Daha önce SİP'li iken yaşa-nan gelişmeler sonrası SİP'lilerletüm ilişkisini kesen ve Cepheli-ler'le görüşmeye başlayan, birana ile Daimi isimli bir SİP'liarasında geçen konuşma halkındevrimcilere yönelik çirkefliklerive saldırıları affetmeyeceğini gös-teren bir örnek oldu. Yaşanandiyalogu ananın anlatımların-dan aktarıyoruz.

Ana: Bugün analar SİP'e git-miş benimde haberim olsaydıben de gelirdim ve Eray'ı karşı-ma alıp ağzıma geleni söyler,pisliklerini anlatırdım.

SİP'li: Sen bir zamanlarEray'ı severdin ne oldu seni kimkışkırttı...

Ana: Eray'ın davranışları in-san ilişkileri ve kişiliğinden do-layı kızdım ve benim için insanbile değil onun dosyasını kapat-tım.

SİP'li: Benim ne hatam varsaözür diler elini öperim. Ben birhalk olarak size hak veriyorum..

Ana: Kimse size hak vermi-yor hem insanlara vuruyor hemde vururken "faşistler" diye ba-ğırıyorsunuz.

SİP'li: Biz öyle demedik ya-lan söylüyorlar.

Ana: Yalansa zincirler, sopa-lar, taşlar da mı yalan halk siziistemiyor. Siz hata yaptınız.

SİP'li: Evet biz hata yaptık.

Ama biz zincirlerle sopayla gel-medik.

Ana: Halk gördüklerini unut-maz yalan söylüyorsun. Hatanı-zı kabul edin özür dileyin.

SİP'li: Yaptığımız hata biliyo-rum birileri bizi emelleri içinkullanıyor. Senin gibi birileridaha olsa bizi barıştırsa ben veEray artık senin bize inanmadı-ğını onlara inandığını görüyo-ruz.

Ana: Ben halktan duydukla-rımı anlatıyorum.

SİP'li: Neden partiye gelmi-yorsun, gel çayımızı iç. Yine on-larla görüş ama bize de uğra.

Ana: Ben o yere gelmek iste-miyorum. Benim oğlum sizinleberaberken beni sürekli dövdü.Oğlumu bana karşı kışkırttınız.Oğlum Ulaş sıkıntı içindeydi veonu bizden uzaklaşırdınız. Oşimdi sizden nefret ediyor. Si-zinle şimdi konuştuğumu duy-sa bana çok kızar.

Ana: Siz mahalleye saygısız-lık yaptınız. Halk sizi hatalı gö-rüyor. Kaçmakla birşeyi çöze-mezsiniz. Gelin halktan ve dev-rimcilerden özür dileyin.

(Bu arada Yusuf isimli birSİP'linin babası söze giriyor.)

-Ya ben çocuğumu öldürece-ğim ya da o beni. Ya ben SİP'ibombalayacağım ya da onlarbeni.

İşte halkın SİP'lilerin Nurte-pe'deki pratiklerinden yola çıka-rak kendi duygu ve dillerincesöyledikleri. Halk kimin kendigelenek ve değerlerine yakışır birşekilde, bağımsız demokratikbir ülke için savaşmanın so-rumluluğunu taşıyarak hareketettiğini daha açık bir şekilde gö-rüyor. *

114. Hafta

UMUT, SABIR ve İNATLA HER HAFTA HESAP SORACAK,SESİMİZİ DÜNYAYA DUYURACAĞIZ

114. Haftasında yine ellerinde resimlerle kayıp aileleri, şe-hit, tutsak yakınları ve onların yanından ayrılmayan ay-dın, demokrat insanlar Galatasaray Lisesi önünde. KayıpAraştırma otobüsü de tüm sahtekarlığı, pişkinliği ile Ga-latasaray'da. Yılda otuzbin insanın katledilip, kaybedildi-ği Kolombiya halkının ülkemizdeki kayıp ailelerine, dev-rimci-demokratlara gönderdiği selam ailelerin alkış ve zıl-gıtlanyla karşılandı. Ayrıca Kolombiya'da kurultayda bu-lunan Hırvat bir kayıp anasının "çığlığım" olarak niteleyipüzerine "Sevdiklerimiz Nerede" yazdığı siyah fular kaybe-dilen Düzgün Tekin'in annesi Elif Tekin ve Hasan Ocak'ınannesi Emine Ocak'a verildi.114. Hafta da Galatasaray'ın konuğu Hasan Gülünay'dı.

Eylemin başından beri açılan "Hasan Gülünay. Anılarım Mücadelemizde Yaşatacağız" pankartı ve resimle-riyle konuk olan Hasan Gülünay'ı eşi Birsen Gülünay anlattı. Hasan Gülünay'ın bir emekçi olduğunu ve biremekçi olarak sömürü düzenine karşı olduğunu belirtti. Birsen Gülünay 20 Temmuz 1992'de evinden işinegitmek üzere ayrılan Hasan Gülünay'ın bir daha dönmediğini ve daha sonra bizzat gözaltında bulunan in-sanlar tarafından Hasan Gülünay'ın Gayrettepe'de gözaltındayken görüldüğünü ve kendisim orada tanıyıpkonuşan insanların açıklamalarına rağmen devletin kabul etmediğini belirten Birsen Gülünay o zaman dö-nemin hükümeti SHP-DYP Genel Başkanları ve Başbakan, Başbakan Yardımcısı Süleyman Demirci, Erdalinönü ve dönemin milletvekillerine kadar görüştüğünü ama hiç kimsenin kendisine yardım etmediğiniaçıkladı.*

Gözaltılarla Yılmayacağızrsin Büromuza yönelik baskı ve tutuklamaları protes-

nacıyla 19 Temmuz günü:ı yapıldı. Atatürk Caddesi 1

100 kişi katıldı. Yapılandemokratik kurumlara p

, halkın yanında yeralan diarın giderek arttığı belirtildi

ke mücadelesinde halkının yaGazetesi'nin bu tür baskılarlaçıklamada muhabirlerimiz vebırakılması istendi. Açıklama s

) da bir basın açıkla-inünde yapılan açık-ıklamasında devletinı saldırdığı söylenir-isin üzerindeki bas-

irtildiğiserbest

Gülizar Şimşek AnıldıHapishanelerde süren ölüm orucu direnişine destek

amacıyla Gültepe Polis Karakolu'na 15 Temmuz 1996 gecesi

;düzenleyen ve daha sonra çıkan çatışmada şehitdört DHKC savaşçısından Gülizar Şimşek memleketi

Sivas'ta anıldı.15 Temmuz 1997 günü Sivas'ın Kangal İlçesi'ne bağlı

lıç köyünde Gülizar Şimşek'in mezarı başında birı düzenleyen Devrimci Halk Güçleri'ne, Gülizar'ın ailesi

atıldı. Saygı duruşu ile başlayan anmada Gülizar'ınyaşamı anlatıldı. Devrim şehitlerini anlatan bir metninokunması ile devam eden anma şiirler okunarak bitirildi.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 18: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ l8 REFORMİZM 26 Temmuz 1997

REFORMİZM;

ŞİŞİRİLEN YELKENLERVE YELKENLERDEKİ DELİKLERBurjuvazinin, burjuvalaşmış kü-

çük-burjuvazinin çeşitli kesim-lerinin ÖDP desteği sürüyor. Bu

politika belli bir süre daha sürecektir de.Burjuvazi açısından birbirinin içine geç-miş iki amaç sözkonusudur burada. Bi-rinci olarak solun "aşın" yanlar taşıyanbir kesimini daha tam olarak düzen içineçekmek, ikincisi, bunu yaparken, düze-nin solunu da bir ölçüde güçlendiripböylece kitlelerin devrimci alternatife yö-nelmesinin önüne bir barikat daha dik-mek.

Süreç "karşılıklı" gelişiyor. ÖDP, düze-nin icazetini almak için hergün biraz da-ha sağa, biraz daha uzlaşmacılığa adımatıyor, bunun karşılığında burjuvazi onubasınından, televizyonundan ödüllendir-mekte gecikmiyor; ÖDP burjuva medya-da şişirilen yelkenleri gördükçe, o rüzgar-dan daha fazla yararlanabilmek için dahamedyatik-daha yoz olmak ve sermayeyedaha kesin, daha büyük güvenceler ver-mek gereği duyuyor ve veriyor. Süreçböyle devam ediyor. Elbette böyle bir ge-lişmenin kazananı sonuçta burjuvazioluyor ve olacaktır. Böyle bir gelişmedenne ÖDP'nin, ne ÖDP'deki çeşitli kanatla-rın, ne de halkın kazanacağı hiçbir şeyyoktur. ÖDP "hayır, ben karlı çıkıyorum"dediği noktada, zaten, bırakın devrimciölçüleri, kendi çıkış noktasından bile birhayli uzağa savrulmuş, baştaki ÖDP ol-maktan bile çıkmış olacaktır. O noktadaartık ÖDP, adıyla, sanıyla, bir CHP'dentam manasıyla farksızlaşmış olacaktır.Süreç bu yöndedir.

Evet, tekrar anlamında da olsa bir da-ha söylersek, burjuvazi ÖDP'nin yelken-lerini şişirdikçe, ÖDP rüzgardan dahafazla yararlanabilmek için burjuvaziyegüvence üstüne güvence veriyor. Sürecinözeti budur. Şimdi bu "karşılıklı" geliş-meyi iki somut olgu üzerinde görebiliriz.

CUMHURİYETİN ÖDP AŞKI"Umudun ve direncin ete kemiğe bü-

ründüğü parti" diyor Aydın Engin, 7 Tem-

muz tarihli Cumhuriyet'te."Türkiye'de çözüm üreten, çözüm öne-

ren, önerdiği çözümü gerekçesiyle, nedeni,niçini ve nasılıyla 'takır takır' savunan birparti" diye de devam ediyor.

Biz mi bu ülkede yaşamıyoruz?ÖDP'nin bizim hiçbir yerde rastlamadığı-mız önerileri mi var acaba diyesi geliyorinsanın. Aylardır ÖDP'nin ağzından "er-ken seçim"den başka birşey duymamışgeniş kesimler için herhalde basit bir"parlatma" satırından fazla birşey değilbu.

ilhan Selçuk, bir gün sonraki 8 Tem-muz tarihli Cumhuriyet'te "ÖDP'nin stadıdoldurması umut verici bir gösterge" diyeyazmış. Neden umutlanmış? Artık halk-tan, devrimden, sosyalizmden umudunuçoktan kesmiş bir aydının bulduğu umutne acaba?

Aynı gün, gazetenin bir başka yazanÖDP'nin Genel Başkanı için övgüler yazı-yor: U fuk Uras için "Modern bir parti lide-ri" diyor, Oral Çalışlar... Oral Çalışlar ar-dından da şunu ekliyor: "sosyalistler içinyeni bir dönem başlıyor". "Aralarındakifarklılıkları bir çatışmaya dönüştürme-den, yeni ittifaklara ve birliğe doğruadımlar atmanın zamanı geldi de geçi-yor..." diyor.

Kimle ittifak yapacak ÖDP? Ya da kim-le yapmalı? Oral Çalışlar sözkonusu yazı-da bunun cevabını vermiyor. Ama cevapbiliniyor. CHP'li, DSP'li ittifaklar bunlar.Daha birkaç hafta önce ÖDP Başkan yar-dımcılarından birinin "CHP'le ittifakaaçığız" diye verdiği demecin, Cumhuri-yet'teki övgülerin böylesine çoğolmasın-da etkili olduğu anlaşılıyor.

Birkaç gün sonra, 14 Temmuz'da birbaşka Cumhuriyet yazarı Ufuk Uras'ıövüyor: "ÖDP'nin sempatik Genel Başka-nı" diye yazıyor Mehmet Kemal.

Bu bay başkan, neden "modern" görü-lüyor, Cumhuriyet yazarlarına neresi"sempatik" geliyor? Bu sorular da önemli.Bunların da somut bir cevabı yok.

Ufuk Uras, hangi mücadelelerden gel-miş acaba oraya? Mesela koca bir 12 Eylül

dönemi boyunca ne yapmış? Bu karanlıkyıllar boyunca ona hiçbir şey olmamışmı? Bu karanlık yıllarda hiçbir şey yap-mamış da ondan mı birşey olmamış?

Bırakın geleceğin aşk ve devrim parti-sinin müstakbel başkanı olarak, bir aydınöğretim görevlisi olarak, cuntanın zul-müne karşı hiçbir direniş sergilememişmi? Cuntanın çıkardığı 1402 sayılı yasay-la, üniversitelerdeki ilerici, demokrat,hatta yalnızca bilimsel haklarını savunanöğretim üyeleri üniversitelerden atılır-ken, o ne yapmış? Atılmış mı, atılmamışmı?

Bir Cumhuriyet okuru, elbette güven-diği yazarlar birini överken, onun partisi-ne destek verilmesi çağrısında bulunur-ken, bu övgünün nedenlerini merak ede-cek, öğrenmek isteyecektir. Kuşkusuz öğ-renmek de hakkıdır ve Cumhuriyet ya-zarlan sempatik, modern başkana ilişkinbu sorulan cevaplayacaklardır!

Cumhuriyet çizgisi Uğur Mumcu çiz-gisidir. Cumhuriyet yıllarca devrimcilerekarşı "terörist" demagojisiyle saldıran-ların en başında gelmiştir. Devrimci ha-reketin eylemlerini karalama, şaibe altın-da bırakma Cumhuriyet'in değişmez gö-revlerinden biridir. Pekala bu Cumhuri-yet şimdi ne olmuştur da, nasıl olmakta-dır da şöyle ya da böyle "devrim"den sözeden ve de içinde hala çok sayıda "sosya-list" olduğunu söyleyen, hala ÖDP'ylebirlikte "illegal" örgütlenmeleri de savu-nan kesimlerin olduğu ÖDP'ye böyle bir-den bire aşık olmuştur.

Cumhuriyet yazarlarının bu türdenövgüleri yeni değildir.

Cumhuriyet politikası içinde gün gelirBaykal'a yazılır bunlar. Gün gelir Boy-ner'e. Hatta gün gelir Ecevit'e.

ingiltere'de seçimleri Blair kazanıyor,Cumhuriyet "Sol kazandı" diye yazıyor.Arnavutluk'ta Fatos Nano'nun kazanma-sını yine öyle veriyor. Cumhuriyetin solubu kadar. Övgüsünün ölçüsü de doğallık-la bunlar.

Aydın Engin, ÖDP ile İP'in Sivas katli-amını protesto mitingindeki kavgasını

ÖDP cephesinden "bu yakışıklı delikanlı-nın yüzünü berbat eden ergenlik sivilcele-ri" olarak değerlendiriyor. Elbette sözko-nusu kavga, ÖDP'nin bugüne kadar çiz-diği olgun, uslu havaya hiç de uymamış-tır. Öyle ki, ÖDP'nin Sultanahmet mitin-gini yere göğe sığdıramayan televizyon-lar, o günkü kavgayı adeta bir "hayal kı-rıklığı" içinde vermişler, bunu uslu, olgun"ÖDP'ye yakıştıramamışlar"dır.

Aydın Engin, Aydınlık'çıların ihbarcı-lıklarının falan unutulmasını tavsiye edi-yor. Yani, ÖDP'ye düzenin icazetini kaza-nabilmek, yelkenlerinin şişirilmesinindevamını sağlamak için, soldan, devrim-cilikten kalan tüm değer ve ölçüleri, tümilkeleri derhal ve tereddütsüz terketmele-ri gerektiğini hatırlatıyor.

ÖDP'NİN "EKONOMİK"ÇÖZÜMÜ!30 Haziran tarihli Finansal Forum ga-

zetesinde Ufuk Uras'la bir röportaj yayın-landı. Söyledikleri, oligarşiye güvencelervermek açısından daha net yeni bir aşa-mayı ifade ediyor.

Mesela ekonominin içinde bulunduğukrize ilişkin en temel saptaması şöyle:

"Bugün biz dev bütçe açıkları karşısın-da başvuracak iki temel kaynaktan birisi-nin vergi politikası olacağını, diğerinin desavaş harcamalarına son verilmesi oldu-ğunu düşünüyoruz."

Vergi politikasının "ayrıntısını" da yinebu konuşma içinde öğreniyoruz:

"Üst gelir gruplarının, spekülatif ser-mayenin vergilendirilmesi, dolaylı vergi-ler ve dolaysız vergiler arasındaki denge-sizliğin giderilmesi, iş saatlerinin azaltıl-ması ve asgari ücretin vergi kapsamı dışıbırakılması..."

Tekelci Sermaye Yerinde; Oligar-şiye, sermayeye burada verilen güvenceson derece açık ifade edilmiş.

Ufuk Uras'ın ve tabii Genel Başkan'ıolduğu ÖDP'nin, "büyük sermayeye" biritirazı yok; hatta ve hatta "spekülatif ser-

ÖDP'NİN "SOL DALGA"SIUfuk Uras konuşmalarında

çok sık olarak şu ifadeyi kullanı-yor: "Şimdi sol dalga yaratma-nın zamanıdır. Ancak sol dalgalafla değil, güçlerin ortak mü-cadelesiyle gerçekleşebilir. Soldalga sokakları, meydanları ...boş bırakmayarak yaratılır."

Bunca sık tekrarladığına ba-karak Ufuk Uras'ın ya daÖDP'nin bu görüşünde çok ıs-rarlı olduğu düşünülebilir. Amahayır! Bu görüşün sistemli bir

temeli yoktur reformizmde."Güçlerin ortak mücadelesi"

denildiğinde kastedilen güçlerkimlerdir, bu konuşmalarda, ya-zılarda çoğu kez belli değildir.Bilinçli olarak belirsiz bırakıl-maktadır.

Sol güçlerin birliği falan de-nilince, bu ÖDP'nin "devrimci"tabanında, devrimci siyasi hare-ketlerle birlik gibi anlaşılacaktır.Böylelikle bu tabanın tepkileribaştan önlenmiş olacaktır. Peki

ÖDP'nin gerçekte kastettiği ne-dir denilirse, bunun içinÖDP'nin "sol dalga"dan ne anla-dığını belirtmek gerekiyor.

ÖDP'nin sözünü ettiği soldalganın esası, ingiltere'de Bla-ir'in yarattığı türden bir sol'dur.Oligarşinin önüne de zaten bu-nu pek de aşmayan bir prog-ramla çıkmaktadır. Dolayısıylaböyle bir sol dalga yaratmak içinbirleşecek sol güçler de bunauygun bir sol olacaktır. YaniCHP gibi güçler olacaktır.ÖDP'nin gözü, pratikte işte buyüzden hep CHP'ye dönüktür.

Onunla ittifak olanakları ara-maktadır boyuna. Ve tabii bunuyapabilmek için de devrimciler-den uzak durmaktadır.

Tüm havasına rağmen, kendibasma fazla bir güç olmadığını,olamayacağını bildiği için de buçizgide oylarından yararlanabi-leceği HADEP'le yanyana dur-maya özen göstermektedir. An-cak bu yanyana duruşta da, ör-neğin Sultanahmet mitingindeolduğu gibi oligarşiyi rahatsızedecek yanlara polise ya da baş-ka güçlere gerek bırakmadankendisi müdahale etmektedir.

ÖDP'nin izlediği politika, yıl-larca CHP, DSP cephesinden"sol" kavramının muğlaklaştırıl-masına, çarpıtılmasına yeni hal-kalar eklemektedir. Düzenin so-lu sol değildir. Sol, düzene karşı-dır. ÖDP ya devrim, sol gibihalkların yüzyıllar sürenmücadeleleriyle belli bir anlamkazandırdıkları kavramları ter-ketmeli, ya da bu kavramlarınanlamlarına sadık davran-malıdır.

Burjuvazinin estirdiği rüz-garla, devrim dalgası ya da soldalga büyümez. *

ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 19: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 BİRLİK

mayeye" de bir itirazı yok. Yalnızca onların bugün oldu-ğundan farklı olarak biraz daha fazla vergilendirecekYani Koçların, Sabancıların, kara para aklayıcısı, hayalihracatçı, hatta uyuşturucu taciri burjuva "baba"lar yer-lerinde duracak, işlerine devam edecekler. Yalnız birazdaha fazla vergi! Röportajda üreticilerin söz, karar hak-kına sahip olması gibi "demokratik" formülasyonlar daaralara serpiştirilmiş. Ama tüm konuşma ve Uras'ıntüm çözümleri, burjuva ekonomisi içinde cereyan edi-yor.

Mafyacı Sermaye Bile işine Devam Edecek!Aynı mantık, Koçların, Sabancıların işbirlikçisi olduğuemperyalizm için de geçerli tabii. Emperyalizmle ilişki-ler konusunda "Bu hali ile Gümrük Birliği'nin altınaimza atılmasının vahim bir yanlış olduğunu düşünüyo-ruz..." diyor. Gümrük Birliği emperyalizm demektirOnun da biraz daha yumuşak olanını tercih ediyorlaranlaşılan. Emperyalizme karşı hiçbir şey söylenmiyor,Gümrük Birliği'ne muhalefeti bir dönem ANAP'ın yü-rüttüğü muhalefetten hiç de farklı noktaları içermiyor.

Emperyalizme Söz Yok! Mesela bir de şu ifadeyebakın: "Biz yabancı sermaye girişlerinin de toplumun çı-karları ölçüsünde bir denetime tabii tutulmasından ya-nayız.."Yine emperyalizmden kavram olarak bile sözet-mek yok! Yine emperyalizme, uluslararası tekellere birtavır alış yok. Yabancı sermayeye karşı değil. Yalnızca"Toplumun çıkarları ölçüsünde bir denetime tabi tuta-cakmış!" Ne demekse? Sermayeyi ürkütmemek içinözellikle biçimlendirilmiş bir ifade.

Yine Erken Seçim, Uras Başka Birşey Bilmi-yor! Simdi şu ifadeyi de birlikte okuyalım: "Türkiye'deciddi siyasi temsil krizi var. O yüzden adil, demokratikbir erken seçim ile toplumda temiz siyaset ve laik bir si-yasi düzen isteyen, ayrıca emeğin kazanımlarını savu-nan bir fikrin meclise girmesi lazım..."

Sonra da devam ediyor: "Bir seçim hükümeti kurula-rak ve söylediğim değişiklikler yapılarak Meclis basiret-li bir iş yapabilir... Bir seçim hükümeti ile Meclis Türki-ye'de adil, demokratik bir seçimin şartlarını ortaya ko-yabilir. Ve çıkacak kurucu idarenin de büyük ölçüde kri-zi çözebileceğini düşünüyoruz.."

Gözü Parlamentoyla Kararmış Bir GüncelPolitika; Meclis'i, eğer kendileri girerse bir "çözüm"mercii olarak gösteriyor. Buradaki büyük aldatmacayıbir kenara bırakıyoruz. Ama bakın, hali hazırdaki Mec-lis'ten, yani bir yıl içinde 100'e yakın milletvekilinin par-ti değiştirdiği, milletvekili pazarlarının kurulduğu bumeclisten basiretli bir iş bekliyor. Meclisteki kaşarlan-mış milletvekilleri bile halka, kamuoyuna böyle birşeysöylerken yüzü kızarır, buna kendisi de inanmadığınıbelli eder. içindekilerin bile, oligarşinin hemen tüm ke-simlerinin bile artık "basiretli bir iş" yapamayacağınısöylediği bir Meclis'e "sosyalist" olduğunu söyleyen bi-ri bu misyonu yükleyebiliyor. ÖDP'nin ve "modern"başkanının parlamentoyla, milletvekili koltuğuyla gözükararmıştır. Ve bu halleriyle parlamentodaki milletve-killerinden hiçbir farkları yoktur. Daha bugünden böy-lesine gözünü koltuk bürümüş bir siyaset izleyenlerinyarın eskaza seçilirlerse; o koltuğu kaybetmemek içinneler yapabileceklerini tahmin etmek de zor olmasa ge-rek.

Aynı şeyleri durmadan tekrarlıyor Ufuk Uras; Fener-bahçe Stadı'ndaki şenlikte konuşuyor:

"Bugün, TBMM'de pek çok kesim, temsil edilemiyor.Bundan ötürü, birçok sorunlar çözülemiyor..." Yani,"pek çok kesimin" temsilcileri TBMM'ye girerse sorun-lar çözülecek! Nasıl girecek, orada nasıl temsil edilecek,oradaki karar ve politikaları nasıl etkileyecek,TBMM'nin üstündeki güçleri nasıl aşacak, onlar bellideğil, daha doğrusu, demek ki onlarda bir sorun yok ki,"pek çok kesim" temsil edilince, yani mesela ÖDP mil-letvekilleri TBMM'ye girince sorunlar çözülecek. Parla-mentarizmin daha açık ve kaba bir biçimi var mı ki?

"Erken seçim"dan başka hemen hiçbir sloganın par-ti adına gündeme getirilmemesi, CHP'yle ittifak proje-leri, ÖDP-DY yayınlarında devrimci şiddet aleyhindeyazılar, bunlar hepsi birbirini tamamlıyor. Düzenle bü-tünleşme tamamlanıyor. *

19 KURTULUŞ

LEŞELİM

KAZANALIM

HANGİ TURDEMOKRASİ İÇİNNASIL BİR PLATFORM

Çeşitli partiler, kitle örgütleri,meslek odaları "TürkiyeDemokrasi Kurultayı" yapmayıplanladıklarını açıkladılar.Girişimciler kurultayın 1998 yılıortalarında yapılacağını belirtiyor-lar!

Bu kurultay neden yapılıyor?Girişimcilerin kurultay

konusunda bilgi vermek üzeredüzenlediği basın toplantısındaaçıklananlardan bu sorunun netbir cevabını bulmak pek mümkünolmamıştır. Basın toplantısındasöylenenlerden amacı nete enyakın ifade ettiği söylenebilecekbir cümleyi esas alırsak, kurultaygirişimcileri,

"Böyle bir ortamda barış vedemokrasi mücadelesinin önemi-nin daha da arttığım gördüklerimve bu kavramların içini boşaltan-lara karşı gerçek demokratikmücadelenin bir adımını atmayakarar verdiklerini" belirtiyorlardı.

Neredeyse her zaman, her vesi-leyle belirtilebilecek birşey. Pekiamaçlarını daha net ortaya koya-mazlar mıydı?

Kurultayı düzenleyenlerin bunoktada teorik, yazınsal bir yeter-sizliklerinin olduğunu düşünmekmümkün değildir. Ama bunarağmen daha net ifadeedememişlerdir. Çünkü muğlaklıkbu platformun kendisinde vardır.

Demokrasi kurultaycılarının enbaşta cevaplaması gereken soruşudur:

Nasıl bir demokrasi istiyor-sunuz? Herkes biliyor ki, soyut,sınıfsal niteliği olmayan birdemokrasi yoktur. Bu demokrasikimin için bir demokrasiolacaktır?

Bunun cevabı yok ama başkaiddiaları var: Mesela,"Kavramların içini boşaltanlarakarşı mücadele" edeceklermiş.

Kurultay girişimcilerinin içindekimler var? Bakalım. Mesela DİSKvar. Mesela İHD var. Mesela DBPvar. Yani, barış ve demokrasikavramlarının içini boşaltmaktanbirinci dereceden "zanlı" olanlar.

Bu arada kurultayın diğer bazıgirişimcilerim de belirtelim;HADEP (Kürt ulusalcı çizgininsavunucusu), SİP (keskin sosyal-st), ÖDP (sulandırılmış aşk ve

devrim savunucuları), DBP[Avrupa demokrasisi hayranı)...

Evet, yukarıdakiler ve buaşağıdakiler biraraya gelip barış vedemokrasinin içini dolduracaklar!

Tabii, bu kavramların içini bellibir biçimde dolduracaklardır da.Girişimcilerin çoğu açısından bunoktada belli bir mutabakatlarıvardır.

istedikleri demokrasi,emperyalizmin izin verdiği kadarbir demokrasidir.

Oligarşiye karşı, kontrgerillaiktidarına karşı verdikleridemokrasi mücadelesi deesasında emperyalizmin Türkiyeiçin "uygun gördüğü" ve önerdiği"demokrasinin" kabul edilmesimücadelesidir. Son birkaç aydıryürüttükleri demokrasi mücadele-si MGK güdümündeki birdemokrasi mücadelesi olan bukesimler, MGK'nın, TÜSİAD'ınistediği, onay verdiği birdemokrasinin savunucularıdır.Yani daha somut bir deyişle,faşizmin demokrasicilik oyunu-nun daha EHLİLEŞTİRİLMİŞ birbiçimini savunmaktadırlar.

Basın açıklamalarındakimuğlaklığın bir nedeni de buduraslında. İstedikleri demokrasininböyle bir demokrasi olduğunuaçıkça ortaya koyamamaktadırlar.Böyle bir açık ifade ediş kuşkusuzki, girişimcilerin en azından birkısmının taşıdığı sıfatlara da pekuygun düşmezdi.

Kurultay girişimcileri daha işinbaşında KAPILARINIDEVRİMCÎLEREKAPATMIŞLARDIR. Bu bile nasılbir demokrasi istediklerini, bukurultayla ne yapmak istedikleriniortaya koyan başlı başına birgöstergedir. Elbette birilerinekapılarını kapatmalıdırlar ki, biri-lerinin hoşuna gidebilsinler,kurultay için onların izin ve icaze-tini alabilsinler.

Diyorlar ki, "yerel toplantılaryapılıp buradan kurultaya gelenöneriler temel sorunlar konusundagörüşlerin oluşmasına kaynaklıkedecek".

Madem "kaynak" arıyorsunuz;madem, bunun geniş birtartışmanın ürünü olmasını hede-flediğinizi söylüyorsunuz, ozaman biz de soruyoruz: DİSK,KESK ÖDP, SİP, HADEP, NİYEHALK ANAYASASINIGÜNDEMİNİZE ALMIYOR-SUNUZ? Niye bunu bir tartışmazemini olarak kabul etmiyor-sunuz?

Gündeminize almıyorsunuz,yok sayıyorsunuz, çünkü HalkAnayasası'ndaki demokrasi

tanımlanmış bir demokrasidir.Halk için demokrasidir. Böyle birdemokrasiye TÜİSAD'ın,MGK'nın, emperyalizmin onay,icazet vermeyeceği bellidir.

Ama baştan söyleyelim;BOŞUNA UĞRAŞIYORSUNUZ.Bunlardan, bu tür kurultaylardanhiçbir iş çıkmaz. Bir salonutoplanır konuşursunuz vekonuştuklarınız orada kalır.

Birincisi, devrimcilere kapıkapatılarak demokrasi mücade-lesinin en temel dinamiklerindenbiri baştan dıştalanmıştır zaten.İkincisi, halksız bir demokrasimücadelesi yürütülemez. Bukurultaya katılan partilerin,odaların, sendika konfederasyon-larının onbinlerce yüzbinlerceüyesi vardır. Ama kimseninkuşkusu olmasın ki, bu kurultayakendi üyelerinin bile katkısınıalmayacak, kendi üyelerini bile buçerçevede harekete geçilmeyecek-lerdir. Üyelerinin bir kısmınınmuhtemel ki, kurultaydan haberibile olmayacaktır. Tepedekibürokratlaşmış yöneticiler, oturupbiraz fikir jimnastiği yapacaklar,tabanlarına da büyük işleryapılıyor havasını basıp yenidenbugün hangi noktadalarsa yarında o noktada olmaya devam ede-ceklerdir.

"Bugün çatışan her iki tarafında demokrasi savunuculuğuyaparak sahte bir görüntü yarat-ma çabasına girdikleri" söyleniy-or Kurultaycıların açıklamasında.Tam bir tutarsızlık. Pekala, buoyunun baş aktörlerinden biriKurultay girişimcilerinden DİSKdeğil mi? Bu oyuna alet olanlardanbiri "Ne Refahyol, Ne Hazırol"diyen ÖDP değil mi? Bu ne perhiz,bu ne lahana turşusudemeyeceğiz. Kurultay girişimci-leri, eğer bu açıklamaları "hem-fikir" olarak yapmışlarsa, yakendilerini, ya halkı kandırmayaçalışmaktadırlar!

Demokrasi mücadelesi faşizmeve emperyalizme karşı mücadele-den ayrı düşünülemez. Düzeninicazetini kabul edenler bumücadeleyi veremezler.Demokrasi mücadelesininöncülüğünü yapacak olan da, "demokrasiyi gerçekleştirecek olanda devrimciler ve halktır. Halkınbirleşmiş gücüdür. Daha tam birifadeyle halkın düzene karşıbirleşmiş gücüdür. Düzene,MGK'ya, TÜSİAD'a yedeklenen-lerin birlikteliği, böyle bir birlik-teliğe hizmet etmekten uzaktır.Halk Anayasası bu mücadeleninve halk güçlerinin birleşmesininzeminidir. Gerçekten demokrasiisteyenler, halk için demokrasiisteyenler bu zemindebirleşmelidir. Demokrasi deyip,bunun halk için demokrasiolduğunu belirtmeyenler, faşizmindemokrasicilik oyunununsürmesini istiyorlar demektir.Gerisi havanda su dövmek,kitleleri oyalamaya çalışmaktanbaşka birşey değildir.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 20: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 20 KÜRDİSTAN 26 Temmuz 1997

OHAL 10SIKIYÖNETİM 19İLHAK 74

YAŞINDA19 Temmuz 1987'de ilan edilen

Olağanüstü Hal bu yıl 10. yılınıdoldururken, 30 Temmuz tarihindengeçerli olmak üzere Batman, Bingöl,Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Siirt, Şırnak,Tunceli ve Van illerinde dört ay dahauzatıldı.

TBMM Genel Kurulu'ndakigörüşmeler sırasında konuşan İçişleriBakanı Murat Başesgioğlu "30 Mart'tanbu yana 407 olay gerçekleştiğini 941teröristin ölü ele geçirildiğini" açıkladı.Başesgioğlu kendinden önceki tümiçişleri Bakanları gibi, OlağanüstüHal'in uzatılması lehinde yaptığıkonuşmada "Bölücü terör büyük ölçüdeazalmıştır" demeyi de ihmal etmedi.Konuşmalardan sonra yapılanoylamada Olağanüstü Hal CHP ve bazıRP'li milletvekilleri dışında diğerpartilerin oylarıyla tekrar uzatıldı.

Zaten on yıldır bu böyle değil mi?Hükümetler gelir, iktidardaki parti,başbakanlar, cumhurbaşkanlar ı ,bakanlar değişir ama bu durum hiçdeğişmez. Ve nedense ilan edildiğindenberi TBMM'deki her "uzatma"oturumunda aynı sözler tekrarlanır. Heruzatılışında "son defa olmak üzere"denir ama bu kaç yıldır böyle sürergider.

Neler, hangi yöntemler denenmediki bu yıllar boyunca. Koruculukyaygınlaştırıldı, köylülere silah dağıtıldı,ihbarcılık ağı genişletildi. Şu anda kesinolmayan rakamlara göre 50-60 binkişilik bir korucu ordusu var... Okullarkapatıldı. Kürdistan'da şimdi resmirakamlara göre 1652 okul güvenlikgerekçesiyle, 844 okul da öğretmeneksiği nedeniyle kapalı bulunuyor.

Binlerce köy yakılarak insanlar göçezorlandı. Örneğin Diyarbakır nüfusu400 binden iki milyona ulaştı. İnsanlarköylerde bombalarla, işkencelerlekatledildiler, şehirlerde ise açlıktan,soğuktan, hastalıktan katlediliyorlar.Gelinen noktada "ölü" sayısı resmirakamlara göre 30 binden fazla.Gerçeğinde ise bunun en az iki katıolduğuna şüphe yok.

Bunlar oligarşinin bildik politikaları.Ama oligarşi sadece bunlarla dayetinmedi. Kuduz köpeklerle, tırtıllarla,yılanlarla bile saldırdı. Bu yöntemleri degeliştirerek savaşın vahşetini bir üstboyuta sıçrattı.

Oligarşinin bütün bunlarıyapabilmesi için korkunç paraya ihtiyaçvardı. Hiç sakınmadılar. Yılda sekizmilyar dolar yaklaşık 1,3 katrilyon lira"Olağanüstü Hal Bölgesine" aktarıldı.Son altı yılda yönetim ve askeriharcamaların boyutu 48 milyar dolara(yaklaşık 7,5 katrilyon Ura) ulaştı.

Türk ve Kürt halkından alınanvergiler "yol, su, elektrik" olarak değilama bomba, kurşun olarak Kürt halkınageri döndü. Panzerler, özel timlerKurdistan topraklarını işgal etti.

Savaşın Resmi BilançosuAçıklanan resmi rakamlara göre

savaşın bilançosu şöyle:"Ele geçen terörist sayısı: ölü 15.346,

Yaralı 263, Sağ 2.367, Kendiliğindenteslim olan 1.805, Toplam 19.761.

Güvenlik kuvvetleri: Erbaş-er 2.501,Korucu 930, Astsubay 317, Subay 169,Polis 166, Toplam 4083. Güvenlikkuvvetleri yaralılar: Erbaş-er 5.603,Korucu 1414, Astsubay 785, Subay 419,Polis 555, Toplam 8776.

Vatandaştan ölenler: Erkek 3262,Kadın 499, Çocuk 482, Toplam 4243.

Vatandaştan yaralananlar: Erkek3742, Kadın 752, Çocuk 572, Toplam5.039.

olağanüstü. Büyük kentlerin en dışbölgelerinde -ki hiçbirine "semt"denemez- dört-beş aile aynıgecekonduda birlikte kalıyor. Günlercehiçbir şey yiyemeyenler ya da çöptenekmek toplayanlar "olağan" manzaralaroluyor. İnsanlar bir parça ekmek içinbirbirini eziyor. Bir insan sabah evindençıktığında akşam evine dönmeyebiliyor.Çoğu aile çocuklarını okulagönderemiyor. Çocuklar farklıkoşullarda kolaylıkla tedavi edilebilecekhastalıklardan ölüyor. Günün hersaatinde evler basılıyor, insanlargözaltına alınıyor. İşkence görmeyen isehemen hemen yok gibi... işsizlik"olağan" olan. İş bulmak "olağanüstü".

Muhalefetteyken Refajâ Partililer Olağanüs HA1 için 27 kez hayır demişlerdi!

RP'den OHAL'e devam' j7T5iFjrg3£

V3l30m IsM'MiiiJ- s-,. t>nMİ»»v»-»a<ALfcrOHAL, Mardin'i bırakmadı

etteyken Refah Partililer OlaganüsJM! için 27kez ftayır demişîcTdT'"

RPdeıı OHAL'e devam10 yıl içerisinde teröre karıştıkları

iddiasıyla gözaltına alınanların sayısı:69.434. Bunlardan 20.763'ütutuklanmış.

Yine açıklanan rakamlara görebölgede iki bin 600 dolayında köy vemezra boşaltıldı.

Tabii bu bilanço oligarşi tarafındanaçıklanan bir bilanço. Gerçeğe ulaşmakiçin bu rakamların kimilerini ikiye,kimilerini üçe-beşe katlamak gerekiyor.Ancak kesin olan çok çeşitli nedenlerle,çok çeşitli biçimlerde bu savaştanmilyonlarcası etkilendi ve etkileniyor.

Bu rakamlar halkımızın şehitlerininrakamlarıdır. Bu rakamlar halkımızınkayıplarının, acılarının, sürgünlerininrakamlarıdır. Ancak yine de burakamlardan kimilerinin söylediği gibi"tüylerimiz diken diken" olmuyor.Çünkü Kürt halkıyla ve en geneldeTürkiye halklarıyla oligarşi arasında birsavaş sözkonusu ve bu savaş kıyasıyasürüyor. Çünkü bu rakamlar oligarşininvahşeti ve diğer yanıyla özgürlüğününbedelleridir.

OHAL'in Halka GetirdikleriOlağanüstü Hal Bölgesinde gündüz

ve gece, olağanüstü şartlardabiçimleniyor. Günlük yaşam da

Diyarbakır'ın Sur ilçesi BelediyeBaşkanı Cemal Toptancı, Mayıs ayındayaptırdığı bir anketi, ilçedeki 10 biniaşkın haneden 7325'i cevapladı.Anketten çıkan sonuç şu: "işsiz sayısıyüzde 32, aylık geliri 15 milyondan azolanların oram yüzde 61.2."

Başka bir rakam da göç konusunda:'İlçede 15 yıldan az süredir oturanlarınsayısı yüzde 56."

Bu şartlar gerçekten olağanüstüşartlar, insanlar "Olağanüstü HalBölgesinde" böyle yaşıyor. Ama bukoşullar çoktan olağanlaşmış!

OligarşininSahte BaşarılarıOHAL uygulanmaya başlandığı

tarihten itibaren oligarşinin sözcülerihep ona çok büyük misyonlar yüklemiş,bu uygulamayla "terörü" bitireceklerinisöyleyip durmuşlardır. Ve her OHALuzatıldığında ne kadar başarılıolduklarını bir takım uyduruk rakamlarvererek açıklamışlardır.

Sadece OHAL uygulamasınıdüşünürsek bu uygulama 10 yıldırsürüyor ve oligarşi bundan süreklibasanlar elde ediyor, ancak bu"başarılar" bir türlü hiç durmaksızıntekrarladıkları "terörü bitirmeye"

dönüşemiyor.10 yıldır dört ayda bir açıklama

yapan içişleri bakanlarınınsöylediklerinden bir kaçına bakalım;

Mehmet Gazioğlu, 1993'teOlağanüstü Hal'in altıncı yılında Mecliskürsüsünde "Doğru teşhise dayalıönlemlerin meyvalarını verdiğin"denbahsetti.

Mart 1996'da Ülkü Güney biraz daha"zafer"e yaklaşmıştı ve "Güvenlikgüçlerimiz hadiseyi kontrol altınaalmayı başarmış durumdadır."diyordu.

Aradan 10 yıl geçmişti, "sorun"aynen sürüyordu. Meral Akşener deÜlkü Güney'in açıklamasını tekrarlayanbir açıklama yaptı: "Terör örgütünebüyük darbeler indirilmiştir. Lojistikdesteği önemli ölçüde kırılmıştır."

Çiller de sık sık bu koroya "Yabitireceğiz, ya bitireceğiz demiştik,dediğimizi yaptık" sözleriylekatılıyordu.

Bu konuşmaların muhtevası aynıydıesasında. Sadece rakamlar değişikti.Kimse zahmet edip başka sözler desöylemiyordu. Hep tekrarlananlartekrar ediliyordu. Hatta NahitMenteşe'nin 27 Haziran 1995'te yaptığıkonuşmayla Ülkü Güney'in 14 Mart1996'daki konuşmasında şu aşağıdakicümle kelimesi kelimesine aynen yeralıyordu:

"Karamsar bir tablo içinde bulunanve bütün umudunu batıdandesteklenen bir takım siyasigelişmelere bağlamış olan PKK terörörgütüne yeniden toparlanma şansımvermemiz mümkün değildir."

Görüldüğü gibi söyleyebilecekleribirşey yok. OHAL 30 kez uzatıldı. 30 kezde hemen hemen aynı sözler söylendi.Çünkü Kürdistan'da oligarşininkazandığı bir basan söz konusudeğildir. Sadece devlet baskısı, terörüvardır. Böyle olunca da bakanlarasöyleyebilecekleri farklı birşey kalmıyor.

Ve anlaşılan da söylemeye devamedecekler.

Oysa dönemin Başbakanı olan Özal,OHAL uygulamasına geçildiğinde'Sıkıyönetimi kaldırıyoruz. Olağanüstühalden tedrici olarak olağan halegeçeceğiz." demişti. Ama bu olağan halbir türlü gelmiyor. Gelmedi. Ve açıkçagörülen o ki, bu düzen partilerininiktidarında gelmeyecek de.

Düzen PartilerininOHAL İkiyüzlülüğü;Muhalefette PAPAZ,iktidarda CELLATOHAL uygulamasının 10 yılında

değişmeyen şeylerden biri de,kontrgerilla politikalarınınuygulanışında "iktidar" ve "muhalefet"partileri arasındaki rol dağılımı oldu.

OHAL, ilk olarak Özal'ın ANAP

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 21: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 KURDISTAN 21 KURTULUŞ

iktidarı döneminde uygulamayakonulmuştu. Demirel o zaman"muhalefet"teydi. OHAL uygulamasınakarşı çıkarak şöyle söylemişti o zaman:

"Koordinatör valilik ve köykorucusu sistemleri son dereceyanlıştır. Devletin zaten valisi vardır.Onun üzerine birini daha koymak, sonderece sıkıntı yaratır. Anarşi için bölgevalisi ne yapacak? Anarşiyi önlemenintek yolu askerdir! Görevi verirsiniz,olayın üzerine gider..."

Ama aynı Demirel, yeniden iktidarageldiği '91'den itibaren Olağanüstü Haluygulamasının sadık bir yürütücüsüolmakla kalmayıp, OHAL şemsiyesindeuygulanan baskı, keyfilik ve vahşetindaha da dizginsiz hale getirilmesinisağladı.

Bu defa muhalefette olan ANAP'tı.Meclisteki uzatma oturumlarında budefa ANAP uygulamaya karşı oykullanıyordu.

SHP de OHAL uygulamasına sürekli"muhalefet" etmişti. Ama DYP-SHPkoalisyonu döneminde artık o da hepOHAL'in uzatılması yönünde oykullanıyor, "bölgenin gerçeklerini"dikkate almaya başlıyordu.

ikiyüzlülüğün sondan önceki halkasıRefahyol'la yaşandı. Refah'ınmuhalefetinin en önemli konularındanbiriydi OHAL uygulamasına sonverilmesi, iktidar koltuğunaoturduklarının ertesi günü Çekiç Güç'üsepetleyecek, OHAL'e de bir gecede sonvereceklerdi. Ama yalancılıklarıOHAL'in uzatılmasının gündeme ilkTBMM oturumunda açığa çıktı. OHAL,bu defa Refah Partisi'nin oylarıylauzatıldı.

ikiyüzlülüğün son halkasında iseEcevit'in DSP'si var. Neredeyse on yıldırsürekli bu uygulamaya muhalefet edenEcevit, Başbakan Yardımcılığınaoturduğunun birkaç gün sonrasındayapılan OHAL oylamasında "DSP,uzatma teskeresine, zaman kazanma,bu uzatmanın olağanüstü halinkaldırılmasına basamak teşkil edeceğidüşüncesiyle olumlu oy verecektir."diyerek "evet" oyu kullanıyordu.

74 Yıllık OlağanüstülükDüzen partilerinin MGK'nın tavsiye

kararlarını, kontrgerillanınpolitikalarını, Türkiye Cumhuriyeti'nin74 yıllık Kürt politikasını uygulamaktanbaşka şansı yoktu. 1923'te ilhakedilmişti zaten Kurdistan. Kürt halkı ozamandan beri bu olağanüstülüğüyaşıyor. Ağrı'da, Dersim'de Kemalistküçük-burjuva diktatörlüğü tarafındankatledilirken "olağanüstü"ydü zatenherşey. '45'lerden sonra oligarşikdiktatörlük üstlendi bu politikanınsürdürülmesini. Faşizm, o günden buyana "Kürt"ü yasaklayarak sürdürüyorpolitikasını. Bu noktada burjuvamuhalefetine bile tahammülsüz. Bunoktada iktidardaki partisine bile sözhakkı vermiyor kontrgerilla. Bununkendisi zaten "olağanüstü" bir rejimingöstergesiydi. Ve bu olağanüstülük,Türkiye'deki faşizmin "olağan"haliydi.*

Irak Güçleri KuzeyIrak'tan Hedefine

"

Ulaşamadan Geri Çekildi14 Mayıs'ta Kuzey Irak topraklarına

yönelik başlatılan ve "PKK'yıbitirmeyi hedefleyen" sınır ötesioperasyon Haziran ayının sonhaftasında kısmen de olsa bitirildi. 25Haziran'da Genelkurmay BaşkanlığıGenel Sekreterliği'nce harekatın"bitirilişi" vesilesiyle şu açıklamayapıldı: "TSK'nın 14 Mayıs 1997'debaşlayan Kuzey Irak ÇekiçHarekatı'nda Sinath-Haftanın,Metina, Zap-Amedya, Niverekan-Basyan, Hakurk, Fays Habur,Beyazdağ, Dohuk ve Gara Dağı elegeçirilerek, planlanan askerihedeflere ulaşılmıştır.

Birliklerin büyük bir bölümüyurtiçine intikal ettirilmiş ve sadeceKDP peşmergelerinin desteklenmesimaksadıyla yeterli seviyede asgaribirlik Kuzey Irak'ta bırakılmıştır."

Açıklama oligarşinin politik veaskeri başarısızlığını örtmeyeyöneliktir. Hedefe ulaşamadan geriçekilmek zorunda kalmışlardır. HedefPKK'yı bitirmek, Kuzey Irak'ı denetimaltına almak, Barzani'nin askeri vepolitik etkinliğini, inisiyatifiniartırmaktı. Ancak hiçbiri olmamıştır.

"Çekiç Harekatı" bu kadar büyük -70 binlik- bir askeri güçle yapılan ilksınır ötesi saldırıdır. Ama sonolmayacaktır. Oligarşi 1984'ten beriher operasyona "bu kez bitireceğiz,yok edeceğiz" diyerek başlamış,operasyonlar bitirilirken de "hedefeulaştık", "yok ettik" diyerek geriçekilmişlerdir. Ancak aradan altı ay,bir yıl geçmeden ama aynıgerekçelerle yeni bir sınır ötesioperasyona girişerek öncekiaçıklamalarını kendileriyalanlamışlardır.

RAKAMLI YALANLARGenelkurmay açıklamalarında

harekata ilişkin çıkarılan bilançodaşu rakamlar belirtiliyordu: "Buharekatta iki bin 601'i ölü, 444'ü sağyaralı olmak üzere toplam üç bin 45terörist ele geçirilmiştir... ÇekiçHarekatı'nda bugüne kadar 13 subay,üçü astsubay, 62'si erbaş/er, 21'i geçiciköy korucusu olmak üzere 99personelimiz şehit olmuş, 313personelimiz yaralanmıştır."

Rakamlarla "hedefe" ulaştıklarınıispat etmek istiyorlardı. Amarakamlar daha ilk günlerden itibarenburjuva basında bile inandırıcılığınıkaybetmiş rakamlardı. Bu defa içindebulundukları açmazın sonucundaölçüsüz atmış, mesela sabahtanakşama bir gün içinde ölü sayısınıyüzden bine çıkarmışlardı. Buyüzden harekat sonucu olarakyapılan açıklama da, burjuva basındabile Genelkurmay'ın umduğu yankıyı

bulmadı. Ordunun sahte zaferi aradakaynayıp gitmişti.

İŞGAL SÜRÜYOR:Jandarma Asayiş Komutanlığı

Kurmay Başkanı Albay SüleymanCanpolat da yaptığı açıklamada

kalamayacağını bildiği içinhesaplarını Barzani üzerinekurmuştur.

Sınır hattında bir tampon bölgeoluşturma hazırlıkları da bununsonucuydu. Arap ve Avrupadevletlerinin bu konudaki çeşitli

sisleri SöKÜsû NicholasVta>m**isOTOlar0a'kfimetiutatewlfcltefi zaman ve alaW*txi'

ide ölü

Sınırd

onu

"Önümüzdeki dönemde, eldeedilecek istihbarata dayalı olarak,Barzani'nin talebi doğrultusundayurtdışı operasyonlarıdüzenlenebilecektir" diyordu.Kendilerinin de ifade ettiği gibi heran yeni bir sınır ötesi operasyon, yenibir işgalin düzenlenmesi ihtimaldahilindeydi. Ama daha önemlisi,belli bir güç de zaten işgal sahasındabırakılmıştı. Ancak oligarşi dahabaştan Kuzey Irak'ta uzun süreli

tepkilerine karşın bu doğrultudakihazırlıklar devam ettirilmektedir.Basına yansıyan bilgilere göre, 1500KDP'li, Şırnak ve Hakkari'de bununiçin eğitilmektedir.

Bu arada gerek hükümet vegenelkurmay düzeyinde, gerekse desınır bölgesinde KDP'yle yoğun birgörüşme sürdürülmektedir. Barzaniihaneti bu görüşmelerde de sonderece açık bir biçimde ortayaçıkmaktadır*

Türkiye'nin istedikleriKuzey Irak Operasyonu'nun bölgedeki PKK varlığı temizleninceye ve bölge

Barzani güçlerince kontrol altına alınıncaya kadar devam edeceğini açıklayanTürkiye, PKK'dan arındırılmış bölgenin bundan sonra Barzani'nin deneti-minde olmasını istiyor. Türkiye'nin Barzani'den talepleri şunlar:

* PKK'dan temizlenen bölgeleri teslim al.* PKK kamplarına güneyden gelen yolları tut.* PKK'nm eski kamplarına geri dönmesini, yeni kamplar oluşturmasını ve

yiyecek stoku yapmasını önle.* Sürekli irtibat halinde olalım, gerektiğinde ortak operasyon yapalım.* PKK'nm kış hazırlığın yapmasına engel ol.

Barzani'nin istedikleriBarzani'nin ise yapılan görüşmelerde Türkiye'den şunları istediği belirlen-

di:* PKK'dan temizlenen bölgeleri kontrol altında tutmak için 10 bin

peşmergeye ihtiyacım var.* Bunların silahlarını ve maaşlarını Türkiye versin.* Terör sebebiyle peşmergelerce boşaltılan ancak şimdi güvenliği sağlanan

köylere peşmergelerin geri dönmesi için maddi yardım yapın.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 22: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

KURTULUŞ 22 KÜRDİSTAN 26 Temmuz 1997

OHAL'de Salazar Yöntemi

BİLİCAN'DAN YENİ BİR PROJE;SPOR FONU

Başlığa bakıp "Salazar kim?" diye-ceksiniz belki. Salazar faşist bir dik-tatör. Ama özelliğini belirtmedenönce bize Salazar'ı hatırlatangelişmenin haberini verelim:

Geçtiğimiz günlerde OlağanüstüHal Bölge Valisi Necati Bilican, Van'daOlağanüstü Hal Bölge valileriyleyaptığı bir toplantıda bölgedeki sporkulüplerinin ihtiyacını gidermek için"spor fonu" uygulamasınınbaşlatılacağını açıkladı. OHAL valiliğitarafından hazırlanan ve yasaldüzenleme aşamasına gelen buproje, yapılan açıklamaya göre,küçük illerdeki spor kulüplerinikalkındırmak ve halkın sporla dahafazla ilgilenmesini, böylece sağlanan"huzur ortamının" süreklileştirilmesi-ni amaçlıyor..

Tabii meselenin "spor kulüplerinikalkındırmak" olmadığı Bilican'ınkonuşmasının devamında ortayaçıkıyor. Bilican toplantıda yaptığıkonuşmada "yüzde 35-40 oranındaişsiz, bulunan, bölgeyi huzurlu tut-manın zorluğu var. Bunu sporla kap-atacağız. Bölge sporunun geliştir-ilmesi için söz konusu fonu kul-lanacağız" diyor. ,

Bu söz konusu fona kaynak, Van,Hakkari, Şırnak ve Mardin sınırkapılarından geçen kamyon şoför-lerinden makbuz karşılığı paraalınarak sağlanacak. Kamyonlardanilk aşamada bir milyon lira "bağış"alınıp bu para bölge valisineaktarılacak. O da müracaat eden sporkulüplerine aktaracak.

Necati Bilican'm "futbol aşkıylaen başta sözünü ettiğimiz diktatörSalazar'ın futbol aşkı birbirine çokbenzerdir.

Bilican, neticede işsizliğin yarata-cağı huzursuzluğu engellemek içinkitleleri futbolla oyalamak gerektiğinisöylüyor. Portekiz faşist diktatörüSalazar da sık sık "futbol olmasaydıkitleleri yönetmek zor olurdu" diyenbir generaldir. Bilican muhtemelenSalazar'ı tanımakta ya da en azındanonun tecrübelerini bilmektedir.Kontrgerillanın uzmanları tarafındanbu tecrübeler kendilerineaktarılmıştır.

Bilican terörle susturulamayan,demokrasi paketleriyle avutula-mayan Kürt halkını şimdi futbollauyutmaya çalışmaktadır. Aslında bupolitika çok da yeni değildir.Cuntanın şefi Evren'inAnkaragücü'nü zoraki 1. Lige çıkar-ması gibi, Diyarbakır'ın da lig kural-ları dışında 1. Lige çıkartılmasıtartışmaları da hatırlardadır.

Ancak Bilican'ın işinin güçlükleride var; futbol o kadaryaygınlaştığında takımların renklerive belki adlan da sorun olacaktırmesela. Ya da çeşitli takımların"taraftan" durumunda olacak olankorucuların kleşli taraftar kavgalarıda güçlü bir ihtimaldir.

Oligarşi Kürt halkının mücadelesi-ni boğmak için akla gelen, gelmeyenher yöntemden medet umuyor. Amahiçbirinden de umduğunubulamıyor. Kürdistan'ı futbolla uyut-ma taktiği de boştur. Salazar'ınbaşarısını Türkiye oligarşisininSalazar'ları elde edemeyeceklerdir.Zaten Salazar da sonuçta pek başarılıolamamış, tası tarağı toplayıp ancakülkesinden kaçmaya fırsat bulabil-miştir *

KÜRDİSTAN, HATAY, SIVAŞ...

KORUCULAŞTIRMA UYGULAMASI ORDU'DAOrdu Valiliği, Ordu'nun Gürgente-

pe, Mesudiye ve Gölköy ilçeleri köyle-rinde oturan köylülere istemeleri ha-linde "emanet" silah verecekleriniaçıkladı. Geçen hafta gazetelerde kü-çük bir haber olarak yeralan bu geliş-me, koruculuk uygulamasının yaygın-laştırılmasının yeni bir adımındanbaşka birşey değildir.

Koruculuk bir kontrgerilla politi-kası. Nerede gerilla varsa, orada geril-lanın karşısına bu uygulama çıkarılı-yor. Bu politika, "Halkı birbirine kır-dırmanın" bir biçimi olarak emperya-lizm ve oligarşiler tarafından neredey-se 50 yıldır dünyanın pek çok ülkesin-de uygulanıyor.

Son zamanlarda gerillanın Karade-niz'de gelişmesi üzerine oligarşi telaşakapıldı. Ve hemen 1985 yılından beriuyguladığı bir politika olan köylüleresilah dağıtma çalışmalarını Kurdis-tan, Hatay ve Sivas'dan sonra Kara-deniz'de de hayata geçirmeye çalışı-yor.

Devrimci hareketlerin geliştiği yer-lerde oligarşi de geç kalmadan kendipolitikalarım uygulamaya kovuyor.

ilk önce köylülere "kendilerini ko-rumaları" için silah dağıtılıyor. Halkkorucu olmaya zorlanıyor. Kendi kur-tuluşu için savaşan evlatlarına karşısilah kullanmak istemeyen halk iseköyleri yakılarak, boşaltılarak toprak-larından sürgün ediliyor.

Bir Dersim ya da Kürdistan'ın diğerilleri, bir Sivas buna çok çarpıcı bir ör-nektir. Köyler boşaltılarak gerilla des-teksiz bırakılmak isteniyor.

Oligarşinin bu politikaları da iflasetmiştir. Bunu ülkemizin dağlarındagiderek gelişen gerilla çok açık bir bi-çimde gösteriyor. Çünkü en olumsuzkoşullarda bile gerilla varlığını sür-dürmeye devam ediyor.

Gerilla gelişecektir. Hiçbir yöntembunu engelleyemez. Çünkü gerillahalkın kurtuluş umududur ve hal-kımızın bu umuda ihtiyacı vardır. *

ürdistan'da

Olağanüstü Hal'inolağanlığı

Türkiye'dehükümete gelen-ler açısındandurum son derecenettir ve alternati-fler de fazladeğildir; Ya sürensavaşın gerekleri-

19 Temmuz'da Olağanüstü Hal 10.yılını doldurdu. Aslında olağanüstühal, Olağanüstü Hal'in ilan edildiği 19Temmuz 1987'de başlamış değildir.Çok genel anlamda söylersekKurdistan ilhak edilmiş bir ülkeolarak, Kürt halkı kimliği gaspedilmişbir halk olarak hep olağanüstükoşullarda yaşadı. Ama daha somutuygulamalar açısından ele alırsak bileolağanüstülük 1987'den değil demesela 1979'daki sıkıyönetimilanından başlar. '79'dan '87'ye kadarsıkıyönetim sürmüştür. '87'de yapılansıkıyönetimin adını değiştirmektenbaşka birşey değildir.

Olağanüstü Hal'in asıl anlamı,işlevi oligarşinin Kürt ulusal hareke-tinin gelişimi karşısında kendiniyeniden örgütlendirmesidir.Ordusundan polisine,kaymakamından Milli Eğitiminekadar bir bütün olarak devletmekanizmasını iç savaşa göre, gerillasavaşına göre örgütlendirmektir.

Bir süredir sürdürülen Olağanüstü .Hal'in kaldırılması tartışmaları daözünde '87'de sıkıyönetiminOlağanüstü Hal'e çevrilmesindekigibidir. Olağanüstü Hal'in kaldırılmasıderken kastedilen aynı mekaniz-manın daha da yetkinleştirilerekbaşka bir ad altında sürdürülmesidir.Bu hem demokrasicilik oyunun birgereğidir, hem de mevcut mekaniz-manın aksayan, gerilla savaşıkarşısında yetersiz kalan yanlarınınyenilenmesinin ifadesidir.

Olağanüstü Hal'in on yıllık seyri vebilançosu gerçekte oligarşininKurdistan politikalarının da iflası veçözümsüzlüğüdür. Özal 1987'deOlağanüstü Hal'in ilan edilişiyle ilgiliyaptığı konuşmada "Örgütün gerekyataklıkla, kılavuzluk eden sempati-zanları, gerekse militanları dahilbütün mevcudunun 4396 olduğuanlaşılıyor" demişti. Bugün on yılınbilançosu olarak açıklanan rakam iseortadadır ve onbinlerle ifade edilmek-tedir. Gerilla savaşı durmamıştır.Oligarşi gerilla savaşını imha bir yana,durdurmayı başaramamıştır.

Oligarşi, bir, Kürt sorunundaçözümsüzdür. Gerçek anlamda nesiyasi, ne ekonomik çözüm bulamaz,ilhaktan, yani Kürt halkı ve Kurdistantoprakları üzerindeki sömürüsündenvazgeçemez. İki, gerilla savaşıkarşısında çaresizdir, halkta kök salandevrimci bir gerilla hareketini asla yokedemez. İşte bu nedenledir ki, oligarşiartık Kürdistan'da Olağanüstü Haluygulamasını şu ya da bu ad altında,şu ya da bu biçimde süreklileştirmekdurumundadır. Geri dönmek yoktur.Mesut Yılmaz hükümetinin de ilkyaptığı işlerden biri Olağanüstü Hal'intartışmasız, sorgusuz, sualsizuzatılması olmuştur. Çünkü

ni hükümetolarak yerinegetirecek, kontrg-erillanın istediğimali, yasal, askeri

ihtiyaçlara cevap verecek, ya da"hükümet olamayacaktır. 1983'tenberi Kürdistan'da sürdürülen savaşınhükümeti olmuş ANAP'ın ve MesutYılmaz'ın bu konuda farklı bir poli-tikası ve niyeti de yoktur. Hükümetprogramında da demagojik olaraksöylenebileceklerin dışında Kürt soru-nuna ilişkin tek bir yenilik, tek bir ori-jinallik yoktur. Yeni hükümete umutbağlayanlar, umutlarıyla avunacakbir zamanı bile bulamamış, yaşaya-mamışlardır.

TÜSİAD'ın, çeşitli düzen parti-lerinin gündeme getirdiği biçimiyle"Olağanüstü Hal'in kaldırılması"nıtalep etmek gerçekte demokratik birtalep işlevini yüklenebilecek birmuhtevaya bile sahip değildir. Vedemokrasi mücadelesinin geliştir-ilmesi olarak da görülmesi fazlamümkün değildir. Olağanüstü Halkaldırıldığında yerine ne konulacaktır,ne yapılacaktır? Demokratik taleplerbunun cevabını vermeli, ancak bun-dan önce de şu ya da bu alandademokratik uygulamaların, çözüm-lerin asgari koşullarını dile getirme-lidir. Bu anlamda da bugündemokratik mücadele çerçevesindegündeme getirilmesi gerekenordunun Kürdistan'dan çekilmesitalebidir. Bu asgari koşul ve ilkadımdır. Emperyalizm ve oligarşiKürdistan'dan elini çekmediği süreceKürt sorununun çözümü yoktur.Emperyalizmin ve oligarşinin müda-halesi olduğu sürece Kürdistan'dayaşam olağanlaşamaz.

Evet, Olağanüstü Hal uygulamasıoligarşi açısından bir çözümsüzlüktür.Ama gerçekte çözümsüz olanOlağanüstü Hal uygulaması değildir.Oligarşinin yönetimi altında, ilhakısürdüren bir faşist ordu tarafındanyürütülecek hiçbir politika, hiçbiruygulama çözümü yaratmaz.Olağanüstü Hal uygulamasından buyana yüzlerce köy yakılmış, göçolayında patlama yaşanmış, kayıplar,faili meçhuller alabildiğine artmıştır.Ama bunları tek başına OlağanüstüHal uygulamasına, ya da OlağanüstüHal'in uygulanış biçimine bağlamakeksik ve yanlış bir ifadedir. Yüzlercekayıbın infazın olduğu istanbul'daolağanüstü hal mi vardı? Bunlar içsavaşın ve oligarşinin imha poli-tikasının sonuçlandır. Ve busonuçların ortadan kaldırılması da neOlağanüstü Hal uygulamasının biçi-mini veya adını değiştirmekle, ne"madem öyle silahlar sussun" demeklemümkün değildir. İç savaşların halk-ların lehine, halkların talep ve sorun-larının çözümüyle bitmesinin tek birbiçimi vardır; iktidarın el değiştirmesi.Yani halkın iktidar olması. Kürt halkıiçin olağanüstü rejimler dönemiancak o zaman kapanacaktır.*

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 23: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 ŞEHİTLERİMİZ 23 KURTULUŞ

Aybastı'da faşistlertarafından katledildiler.

Yusuf Tecim Ali Rıza Kurt

Ahmet Tecim Fatma Özçelik

29 Temmuz 1980

Süleymaniye'de gericilertarafından katledildi.

Osman Sümbül

Salih Bademci Hüseyin Taş

27 Temmuz 1995Türk milliyetindendi. 89-90atılım yıllarında Dev-Gençyöneticilerinden biriydi. 1990Eylül'ünde istanbul'da SilahlıDevrimci Birlikler Savaşçısıolarak istihdam edildi. İzmirSDB komutanıyken Nisan1992'de tutsak düştü.Tutsaklığına 17 Temmuz1995'de oligarşinin zindan-larını aşarak son verdi. AliRıza kısa bir süre sonra 27Temmuz'da katledildi.

27 Temmuz 1980

İşkenceye karşıyürütülenkampanyanınafişlerini asarkenpolislertarafındankurulan pusudakatledildi.

l Ağustos 1979Devrimci hareketin"Emperyalizme,Faşizme, Pahalılığa veişsizliğe KarşıMücadele"Kampanyasıçerçevesinde yağkamyonununkaçırılarak halkadağıtılması eylemindepolis tarafından vuru-larak katledildi.1960 doğumluydu.

31 Temmuz 1993Tarık, 1961 Osmaniye doğumlu. 1977'dedevrimci mücadeleye katıldı. 1980'de tutsakdüştü. 1990'da tahliye oldu. 1992'de AkdenizBölge Komitesi Siyasi Sorumluluğuna atandı.31 Temmuz 1993 Silifke Kırobası'nda yaralıyakalandı yolda katledildi.

Mustafa,1970 Dersim doğumlu. Çocuk yaşta

gerillayla tanıştı. 1993 Şubat'ında tutsakbulunduğu Nevşehir Cezaevi'nden firar etti.Gerilla birliğinin komutan yardımcısıydı. 31

Temmuz 1993'te Tarık yoldaşıyla şehit düştü.

Ali Tarık Koçoğlu Mustafa Sefer

YOLDAŞLARIMIN ANLATIMINDAN

Komutandılar;Çünkü; hazırlopçu değil,

YARATANDILARA. Tarık Koçoğlu: Silahını kendisi elde etmişti.

Hareketten beklememişti. Araştırıcıydı. Bölgeninpatlayıcı madde, silah vb olanaklarını öğrenmeyeözel önem verirdi. Patlayıcı yapımında kullanılacakelektronik parça vb. aldırtıp, saatlerce bunlarla uğ-raşırdı, denerdi. "Kendimize yeni ve daha basit yön-temler bulmak zorundayız" der, hazırlopçuluğa ta-hammül edemezdi. Yoldaşlarını da bu konuda zor-lamaya, geliştirmeye çalışırdı. "Herkes kendi silahı-nı kendisi bulacak, beklemek yok öyle, Devrimci

Solcular silahsız gezemez artık. 'Savaş' diyorsak, si-lahımızı halktan bulacağız" derdi.

Yaşamın her saniyesinde gerilla olarak yaşar vedüşünürdü. Nereye baksa, neyi bulsa "gerillalaralazım olur" düşüncesiyle hareket ederdi. Onlar içinmalzeme, onlar için giysi, yiyecek, istihbarat, ilişki,insan bulmaya çalışırdı. Şehirdeki harcamaları kı-sar, gerilla için yatırım yapmaya çalışırdı.

Ali Rıza Kurt: Yine cezaevinden tahliye olduğun-da dışarıya haber taşımasını, bir takım örgütsel iliş-kileri sürdürmesini bildi. Cezaevinde bulunan birsilah kaçakçısından, örgüt için kendi olanakları ilesilah temin edebildi. Toprak altında kalmış, paslan-mış, kullanılmaz haldeki silahları temizleyip, yağla-yarak, tamiratlarını yapıp deneyerek kullanılır halegetirmişti.*

BİZİ AşInKOMUTAN

Ali Rıza ve Tarık hep "Komutan" olarak anılır. "Ko-mutan"lık adeta adlarıyla bütünleşmiştir. Peki neden?Hangi özelliklere sahiptiler ki, böyle bir ad bıraktılargeride? İşte onların komutasında çalışmış olan Cephe-li'lerin bu soruya cevaplan:

Komutandılar, çünkü; Genç insanlara güven ve on-lara güven kazandırmakla pek çok zorluğun altındanrahatlıkla kalkmasını bilmişti. Her anında yeni kadrolareğitmek, yetiştirmek için çabalar, bunun için de tümenerjisini harcardı. Şehit düştüğü ana kadar da genç in-sanlarımızı yeni alanlara, yeni sorumluluklara hazırla-ma çabası içindeydi...

Komutandılar, çünkü; Bizim annemiz, babamız,herşeyimizdi. Giymez giydirir, üstündeki herşeyi payla-şırdı. Birimizin ayakkabılarım eski ve yırtık görse he-men "ilk işin kendine bir ayakkabı bulmak olsun" der-di. Ama aylarca gezdiği kendi delikli ayakkabıları aklınagelmezdi. Biz hatırlattığımızda ise konuyu değiştirirdi.

Komutandılar, çünkü; En zor ve içinden çıkılama-yacak derecede çetrefilli olan anlarda onu her zamansoğukkanlı gördük.

Komutandılar, çünkü; öğrettiği kadar bilmediği ko-nularda öğrenmeye de çalışırdı. Eğer bir konuda bilgisiyoksa alçakgönüllü bir şekilde bilmediğini söylerdi. İyibir öğretmen olduğu kadar mücadelenin öğrencisi ol-mayı da biliyordu.

Komutandılar, çünkü; insan ayırımı yapmazdı. Şuböyle, bu böyle demez, herkesle ilgilenirdi. Tamamenbir halk eğitmeniydi. Eğitimi halklaştıranlardandı.

Komutandılar, çünkü; Çoğu zaman şunu söylerdi;"Hep olumlu-insanlar ararsak insan bulamayız. İlk ta-nıdığımızda insanlarda bazı olumsuzluklar olacaktır.Hatta bazılarında çok fazla olabilir. Ama mutlaka biryanında bir olumluluk vardır. Bu olumlu yanlan geliş-tikçe olumsuzlukları azalacaktır. Giderek devrimcileşe-cektir" derdi.

Komutandılar, çünkü; örgütsel işlerini yapmadadakik davranır, büyük bir özveri ve fedakarlıkla çalışır-dı.

Komutandılar, çünkü; Mütevazıydı. Kimse onundüzeyini tahmin edemezdi. Büyük-küçük iş ayrımıyapmazdı. "Gerektiğinde hepimiz her işi yapmalıyız"derdi. Tembellik yapanları sevmezdi. En büyük zevkiy-di çalışmak. Yaptıklarını sürekli yetersiz görür, kendinieleştirirdi. Kendisini eleştirenleri de severdi.

Komutandılar, çünkü; O hiçbir zaman yap, git, geldiyen bir sorumlu olmamıştır. Bir iş olacağı zaman bu-nu yapabilir miyiz? Şu olur mu? Böyle de olmaz mı? de-miştir en fazla. Kavgayı öyle içten, öyle sevdalı ve sakinbir ruhla (aynı zamanda da coşkulu) sürdürene az rast-lanır.

Komutandılar, çünkü; Sadece devrimciler tarafın-dan değil, halk tarafından da çok sevilen birisiydi. Bir-gün alış verişe çıkmıştık. Her gören Tarık abiye selamveriyordu. Bir t a b l a c ı n ı n yanına gittik, tablacı Tarık abi-yi görür görmez hemen boynuna sarıldı. "Ben senin de-diğin gibi davrandım. Evdeki sorunlar çözüldü sayılır,pek sorun değilmiş" dedi. Tarık abi her zamanki gibi yi-ne gülümseyerek karşılık verdi.

Komutandılar, çünkü; O olduktan sonra insanınyapamayacağı hiçbir şey yok gibi hissederdim. Çünküo bize komutan, bir öğretmen, bir abiydi.

Komutandılar, çünkü; Savaşın en sıcak anında bilekendisini değil, yoldaşlarını düşünürdü. Operasyonlarsonrası kendisi de zor koşullarda kalmasına rağmenyoldaşlanna yer bulmaya, onların ihtiyaçlarını kar-şılamaya çalışırdı.

Komutandılar, çünkü; Kurmayca düşünen ve örgüt-leyendi. Moskova önlerinde adlı kitaptaki komutanMomiş Uli'nin "Komutanın işi düşünmektir" örneğiniverirdi. O da sürekli savaşın üzerine düşünür ve bizi dedüşünmeye zorlardı. *

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 24: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 24 ÖLÜM ORUCU 26 Temmuz 1997

Orucu Şehitleri

Zulüm vardır yenilecek, ama ölünecek, ama boyuneğilmeyecek...

1984... Apo, Haydar, Hasan... Feda kuşağının kahra-manları...

1996... Berdan, İlginç, Müjdat, İdil, Yemo... Devrimkuşağının kahramanları...

'80'li yıllarda hapishanelerde direnen tutsaklar tes-lim alınarak tüm halk susturulmak istenmektedir.

'90'lı yıllarda artık savaş halklaşmıştır ve halk dev-rim gerçeğini yaşamaktadır.

Oligarşinin ise en büyük korkusu devrim korkusu-dur.

'84 ve '96'da halka karşı topyekün saldırı vardır.Devrimci Sol ve Parti-Cepheli tutsaklar bu saldırılar

karşısında tereddütsüzdür; Ölüm Oruçları ile saldırılarpüskürtülecek, zulüm geriletilecektir.

"Yaşamak için ölmesini bilmek gerekir" dediler, des-tan içinde destanlar yarattılar.

'84 Ölüm Orucu'nda yenilginin ağır bastığı zorlu ko-şullarda umut yeniden yaratıldı.

'96 Ölüm Orucu'nda umuda güven, zafere güvenbüyütüldü.

'84 Ölüm Orucu şehitleri her koşulda direniş gelene-ğini yarattılar, halkın kurtuluş bayrağını dalgalandırdı-lar. Şehitlerin taşıdığı bu bayrak '96'da hapishanelerdeözgür tutsakların elinde tekrar dalgalandı. Sömürüşüzve özgür bir dünya yaratılıncaya kadar sonsuza kadarhep yükseklerde dalgalanacak.

Direndiler, savaştılar, sarstılar ve zaferler kazandılar.Yaşıyorlar ve sarsmaya, öğretmeye devam ediyorlar.

APO DEMEK HAREKET,HALK, SAVAŞ VE DEVRİM DEMEK...Apo bir Dev-Genç'li. Bir militan, bir önder kadro. Apo

savaşın hep en önünde. Halkla içice. Halkı için yaşıyor.Halkı için savaşıyor, halkı için ölüme koşuyor. Köylüleriçok seviyor örneğin. Ölüm Orucu'na başladığında "Çoksevdiğim köylülerime", "Halkını çok seven AbdullahMeral" diye yazıyor anne ve babasına. Onun yaşamındaköylüler var. Onun yaşamında işçiler, memurlar vegençlik var. Onun yaşamında halk var. Onun yaşamındahareket var. Yoldaşları var.

'80 öncesi anti-faşist mücadelede silah elde kavganında en önünde yürüyor. Halkın yanıbaşında, halkı örgüt-lüyor. Devrimi halkla yapacağız çünkü devrimin olmaz-sa olmaz bir kuralı bu. Apo da bu bilinçle yoğrulmuş.

"Hareketle bütünleşmiş, ona gönül vermiş, onun saf-larında mücadelenin birçok aşamalarından geçmiş birmilitanın ölümü seve seve göze alması kadar kutsal,doğal birşey olamaz" diyor Apo. Düşünce olarak, yaşamolarak, mücadele olarak hareketle bütünleşiyor Apo. Ay-rısı, gayrisi yoktur. Herşeyiyle sunar kendini hareketine.Hiç hesapsız, kaygısız. O yüzden ölüm ona kutsal ve do-ğal bir görev geliyor. Bu yüreği devrim için çarpan birdevrim emekçisi, bir önder kadro için içselleşen bir şey-dir. Bu doğallığı, bu görev anlayışını, bu misyonu kendi-ne "devrimciyim", "komünistim", "önderim" diyen bir-çokları anlayamaz. Çünkü onlara göre hapishaneler ya-tılıp çıkılacak yerlerdir. Ölmek de ne demekti? inançsız-lardı, devrime ve halka yabancılardı. O yüzden kıran kı-rana süren bir savaşı anlayamıyorlardı. Zulme ve sömü-rüye karşı bedenini barikat yapıp, kendini feda etmeyidüşünemiyorlardı. Feda kuşağının insanı olmak onlaraçok uzaktı. Onlara Apo'nun cevabı yalın ve tarihseldir.Şöyle diyordu Apo:

ve Zafere"Ön saflarda olmayı, bu yönde gerekirse ölmeyi ilke

edindim."Devrim için mücadele edilecek yerin neresi olduğu

önemli değil Apo için. O içeride, dışarıda yaşamın heranında kavga ortamındadır.

Apo yoldaşlarının gelişimi için sabırla çaba gösterenbir emekçidir. Kendi gelişimini yoldaşlarının gelişimin-de görüyordu. Onlardan ayırt etmiyor. "Ama kendi geliş-memin hiçbir zaman yeterli olmadığını aklımdan çıkar-madım" derken yüreği gibi hedefi de büyüktür. Asla ye-terlilik duygusuna kapılmıyor. Her koşulda kendini dahafazla geliştirmeyi önüne vazgeçilmez bir görev olarakkoyuyor. Apo bunları en zor koşullarda, düşmanınamansızca saldırdığı, halkın susturulduğu bir dönemde,tüm direnenlerin sesinin boğulmaya çalışıldığı koşullar-da yerine getiriyor.

Devrim ancak böyle güçleniyor, ancak böyle yükseli-yor ve zafere ancak böyle varılacak...

HAYDAROLMAK,BİR HALKADAMI,

BİR HALKÖNDERİOLMAKTIR...Haydar lise sıra-

larında mücadele-ye aktif olarak ka-tıldı. Elazığ'da,Dersim'de gençli-ğin, yoksul Kürtköylülerinin ara-sında yoğun çalışmalar yürüttü. Tanınan, sevilen militanbir önderdi. Sonraları İstanbul'da işçi sınıfı içerisindeyürüttü çalışmalarını. İşçilerin emekçilerin yoksul sofra-larım, kaderlerini, geleceğini paylaştı.

Haydar herşeyden önce militan, atak bir önderdir. Li-se yıllarında faşistlerin hedefiydi. Birçok kez saldırıyauğrar. Ama yılmadan, yorulmadan, öfkesini büyüterekdaha büyük kavgalara atılır.

Haydar bir Aleviydi. Emekçi, yoksul bir ailenin çocu-ğuydu. Kendisine yapılan saldırıları sınıf mücadelesin-den, halkın mücadelesinden ayrı görmedi.

Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkeş, Gürcü...Her mezhepten, milliyetten halkların, kültürlerin yaşa-dığı bir mozaiktir ülkemiz. Büyük bir zenginlikti bu. Yüz-yıllardır Anadolu'da bir kardeş sofrası kurulmuştu. Hay-dar Kürt'tü, Alevi. Ama aynı zamanda Türk'tü, Laz'dı,Gürcü'ydü, Çerkes'ti. Onlarla bütünleşmiş, onları çoksevmiş, çok sevilmişti. Bir halk adamıydı Haydar. Halklaçok kolay bağlar kuran örgütleyen bir kurmaydı. Halkınbirliği için çalıştı. Kurtuluşu halkların kardeşliğinde, bir-liğinde ve mücadelesinde gördü.

Esprili ve sıcaktır. Sıcaklığı dost sıcaklığı, gülüşü dostgülüşüdür. Halkın acısını, sıkıntısını, coşkusunu, sevin-cini hep içinde hisseder. Onlarla güler, onlarla ağlar.

Halkı ve devrim için tereddütsüz yatırıyor bedeniniölüme. Kararlı, coşkulu ve fedakar. Ölüme gönüllüdür.Ölüme giderken yarınları kazanmanın bilinciyle yürü-mektedir. Şöyle diyor örneğin; "Göstereceğim en küçüktereddüdün bugüne kadar yaşadıklarımın inkarı,omuz omuza mücadele ettiğim ve bugün halkın ruhun-da, bilincinde, kalbinde yaşayan yoldaşların anısına

ihanet olduğunu söylemeliyim."O ise ihanete düşmandır. Mücadeleye ve şehit yol-

daşlarına sonsuz bir bağlılık içindedir. O da söz vermiş-tir; onlar gibi halkın bilincinde ve yüreğinde yaşamaya.Coşkuyla, gülerek ölümü yenerken bu sözünü yerine ge-tirmenin onurunu yaşıyordu.

HASAN BİR DEVRİM HAMALIHasan bir savaşçı, bir kadrodur. O daha lise yıllarında

devrim mücadelesiyle tanışır. Mudanya Limanında sırthamalıydı. Yoksulluğun, sömürülmüşlüğün, ezilmişliğinyükünü taşırdı omuzlarında. Mütevazı, çalışkan, sabırlıve direngendi Hasan. Mudanya'nın yoksul zeytin emek-çileri, işçiler, liseli gençler, köylüler böyle tanırdı Ha-san'ı. O yüzden de basarlardı bağırlarına. Hasan militanbir savaşçıydı. Faşist odaklara korku saldı aynı zamanda.Sonraları Bursa'nın yoksul mahallelerinde yürüttü çalış-

malarını. Halkın duygularını, düşüncelerini çok iyi anla-yabilen, halktan öğrenen, öğreten biridir. Halktan biri-dir.

Hasan bir devrim emekçisidir. Devrimin hamalıdır.Küçük iş, büyük iş demez, her işe emek harcayan, ter dö-ken bir neferdir. "Ben bugüne kadar küçük burjuva tut-kulara yer vermeden amacımıza ulaşmanın, önceki ça-lışmanın ürünü olabileceği bilinci ve inancıyla hareketettim." Bunları söylüyor Hasan en sade, doğal haliyle.Bir emekçinin özverisiyle bütünleştirmiştir kendini. Kü-çük burjuva tutkular, özlemler ondan çok uzaktır. Onundünyasında kişisel çıkarlar, bencillikler yoktur. HasanÖlüm Orucu'na gönüllü olurken şöyle diyor; "Ben bukaran alırken insanlığa karşı sorumluluğumun ve in-sanlık onurunun yüceliğinin bilinci içerisinde hareketediyorum."

O yaşamını insanlığın kurtuluşuna adamıştı. Onuölüme tereddütsüz götüren de buydu. O sosyalizmin"yeni insanı"dır.

Küçük burjuva zaaf ve eksikliklerimizi giderme ve biranlamda daha yetkin birer devrimci olarak yaratma ça-balarımız içerisindeyken bile hareketimizin gelişmesi veonun çıkarlarını ön planda tutmak anlayışıyla hareketettik diyen Hasan için en temel olan ve öncelikli gelenhareketimizin gelişimi ve onun çıkarlarıdır, "ben" demi-yor, "önce hareket" diyor. "Hareket güçlenmeli" diyor.

Çünkü hareket gelişip güçlendiğinde devrim de bü-yüyecek, gelişecektir. İşte bunun için kendisini hergündaha da yetkinleştiren devrimciler olmak gerekiyor. Ha-san her zaman bunun çabası içinde oluyor. Davası bü-yüktür onun. O büyük bir davanın adamıdır.

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 25: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 ÖLÜM ORUCU 25HALK İÇİN

DAĞLAR YOLUNUGÖZLER, BERDAN OL DA GEL HELE...Berdan bir Dev-Genç'li. Berdan bir gerilla. Berdan bir

özgür tutsak.Berdan üniversite yıllarında DEV-GENÇ saflarında

mücadeleye atılır. Devrimci Sol'un '90 atılım kararların-dan sonra Ankara gençliğinin ve gecekondu halkınınmücadelesini omuzlar. Atılım, büyük bir coşku, kararlı-lık ve özveridir. Bu süreçte bulunduğu alanda böyle ye-rine getirir görevlerini. Cebeci'den, Mamak'a bu coşkuve kararlılıkla umudu taşır. Sonra istanbul'da SilahlıDevrimci Birliklerde halkın öfkesi, halkın adaleti olur.Kusar kinini düşmana. Halkın yıllardır kavuşmak istedi-ği adalet özlemlerine cevap verenlerden olur. Bu savaş-çılığı kırda da devam eder. Çakırcalı'dan sonra ilk kezDevrimci Sol gerillalarıyla tanışır Ege Dağları. Berdan daiçlerinde. Berdan gerilladayken tutsak düşer. Bu kez sa-vaşın başka bir alanında, hapishanededir.

Tutsak düştüğünde olumsuzluğa da düşer. Fakat düş-tüğünde ayağa kalkmasını da bilecektir. Bu bir kültür-dür. Hareketimizin yıllardır yarattığı gelenekler ve de-ğerler vardır. Bu kültüre sarılır yeniden. Hareketi onuelinden tutar. Berdan kendini yeniden yaratmanın sıraneferidir. Çalışır, durmadan çalışır. Bir emekçi disipli-

niyle çalışır.Dur durak yok-tur artık onuniçin. Bu savaşkazanılmalıdır.D i s i p l i n l e ,e m e k ç i l i k l e ,hareketle bü-tünleşmekle,özverili olmak-la ayağa kalka-cak bir dahadüşmeyecektir.Tarihimizi öğ-renir yeniden.Şeyh Bedred-dinlere uzanır.İdeolojik vekültürel olarakkendini yenile-

melidir. Yenile-yecek ve kendi-

ni yeniden yaratacaktır. O bu davaya baş koymuştur.Adım adım ilerler savaş, mevzisinde. Canlılığını ve dina-mizmini daha da geliştirir.

Artık kendini yeniden yaratma savaşını doruklara ta-şıyacaktır.

O büyük kavga günü gelmiştir.Tereddütsüz gönüllüdür ölüme.Ölümün koynuna sokulacaktır usulca. Ama yarışırca-

sına ve ilk şehit olmak için koşacaktır.Şimdi daha da hızlı koşmanın zamanıdır.Şimdi öne geçmenin zamanıdır.Güneşe varmak için yola çıkmışlardır. Güneş çok

uzakta değildir ve güneşi fethetme zamanıdır.Bu zor bir iştir. Ama bunu başaracak güce sahiptir.Şöyle der bu büyük kavganın başında; "Yoldaşlar;

burada bulunan pek çok yoldaşımızın, ülkemizin zin-danlarında yatan yüzlerce yoldaşımızın ölüm Orucugönüllüsü olduğunu biliyorum. Bu büyük bir güçtür.İdeolojimizin, önderliğimizin yol göstericiliğinde tari-himizin ve tarihimizde yaratılan geleneklerin açığa çı-kardığı bu gücün bizlerce ölümsüzlüğe kadar taşınaca-ğından emin olabilirsiniz."

Devrimci mücadeleye atılmasında onu en çok etkile-yen ve devrimci olmasını sağlayan '84 Ölüm Orucu'dur.Apo, Haydar ve Hasan'dan öğrenmiştir Devrimci Solcuolmayı. Hücre hücre ölümü yenmeyi. Onların bayrağınışimdi dalgalandıracak olanlardan birisidir. Apo'nun,Haydar'ın, Hasan'ın türküsünü şimdi o söyleyecek. Ken-dinden emindir. Bu görevi başaracaktır. "Zaferi biz kaza-nacağız" der ve ölümü yener.

İLGİNÇ... 18 YILLIKKAVGA DOLU DEVRİMCİ BİR YAŞAMZor yıllar... Zor süreçler... Davaya bağlılık... işkence-

« Aâ B ^•P ü W\—- ^̂ ^ it -l

Al tan Berdan Kerimgiller

ler... Direnişçilik... Tutsaklıklar... Mücadele... Hapishanedirenişleri ve Ölüm Orucu kahramanlık destanı.

Zor yıllar davaya bağlılığın, devrim inancının sınan-dığı yıllardır ve ilginç bu sınavı başarıyla vermiştir.

Cunta yılları, birçoklarının mücadeleyi terk ettiği, yıl-gınlığın, karamsarlığın revaçta olduğu yıllardır. İlginçmücadelesini, olanaksızlıklar, yokluklar içerisinde sür-dürür. Yeteneklerini, emeğini mücadeleye katar, inançlı-dır. Davasına bağlıdır. Hem de canını verecek kadar.Hem de cunta koşullarında, yılgınlık, karamsarlık yılla-rında.

'84 yılında hapishanelerde mücadele doruk nokta-sındadır. Yoldaşları bedenlerini ölüme yatırmıştır. İlginçdışarıda mücadele içerisindedir. Harekete bağlılığının,davaya inancının, yoldaşlığın İl-ginç'teki ifadesi intihar eylemi gö-nüllülüğüdür. Bunu hareketine bil-dirir. Kendini her koşulda fedaedebilmenin adıdır ilginç.

1987 yılında tutsaklık yaşamıbaşlar ve altı yıl sürer. Uzun tutsak-lık yılları birçokları için yılgınlık,korku ve kaçış demektir. Korku, ka-çış... İlginç'te bunlara rastlamakmümkün değildir. Direnişlerle ge-çer bu altı yıl. ilginç hep öndedir.'91 yılında Eskişehir tabutluğun-dadır ve tabutluğu direnişle kapat-tıranlar arasındadır.

ilginç '93 yılında tahliye olur. Yi-ne kavganın içindedir. Bu kez kav-ga daha boyutludur. Faşizme karşımücadelenin yanında darbecilerekarşı da mücadele verecektir. İlginçhareketine, önderliğine bağlıdır.

Müjdat Yanat

Darbeci hainlere karşı tüm enerjisiyle çalışır, bir örgütinsanının tavrıyla hareketi, yine zor süreçte sahiplenir.Zor süreci zafere dönüştürmekte zor ve önemli görevleryüklenir. Kalacak yeri yoktur. Dışarıda kalır. Birçok ola-naktan yoksundur. Fakat hiç yakınmaz. Olanaksızlıklarıgörevlerin önüne gerekçe olarak koymak onun kişiliğineçok uzaktır.

ilginç yapmacık değil, içtendi. Gösterişe önem ver-mezdi. Devrimci yaşamının her anında disiplinli veprogramlıydı. Küçük-büyük iş demeden bütün işlere sa-bır ve inatla eğilirdi.

Görev adamıydı. Mücadele içerisinde yıllardır yer alı-yordu. Bunad a y a n a r a khiçbir zaman"ben eskiyim"demedi. Ko-num, kariyer-t a r t ı ş m a s ıy a p m a d ı .Bunlar İlginçiçin ayrıcalıkdeğildi. Onuniçin esas olangörev neyseküçük-büyükdemeden onubüyük bir ti-tizlikle yerinegetirmekti.Mücadelede

ısrar ve sürek-liliğini her za-

man korudu. Olumsuzlukları aşmasını bildi. '94'de tek-rar tutsak düştü. İşkencede düşmanı teslim aldı. Ümra-niye direnişinde de öndedir. Ayağı kırılmış ve birçok ye-rinden darbeler almıştır. Şen kahkahasını düşmanı Üm-raniye'de yenmenin coşkusuyla yine atmaktadır.

Doktordu. Mesleğini yoldaşlarının sağlığı için kullan-dı. Kavgaya kattı.

Ölüm Orucu savaşçısıydı. 18 yıllık mücadelesiniÖlüm Orucu savaşçılığıyla doruk noktasına ulaştırdı.

"Zaferi kazanacağımıza inanıyorum. Bu uğurda di-ğer yoldaşlarım gibi ben de şehit düşeceğim." diyordubu doruğa çıkarken.

Tüm yaşamını tüm güzelliklerini, şehit olmaya gö-

İlginç Özkeskin

KURTULUŞ

nüllülüğüyle ortaya koydu ve Ölüm Orucu'nun muzafferşehidi oldu.

MÜJDAT VE YENİDEN DOĞMAKMüjdat... Devrime her zaman bağlı ve inançlı bir dev-

rim hamalı. Müjdat '80 öncesi devrimci mücadeleye atı-lır. Bir süre sonra Devrimci Sol'la tanışır. Devrimci Solsaflarında mücadeleye atılması mücadele ve devrimeinanandandır. Cuntayla birlikte birçok örgüt mücadelesaflarından koparak tasfiyeciliğe soyunur. Müjdat tasfı-yecilik illetinden, devrim kaçkınlığından nefret etmek-tedir. Tasfiyeciliğe ve kaçkınlığa karşı dimdik ayaktadır.

O, yoksul bir ailenin çocuğudur. Onun kurtuluşu, hal-kın kurtuluşu, devrimdir. Bu yüzden Devrimci Sol safla-

rındadır. Bir süre sonra ilişkisi kopsada çalışmalarını devam ettirir. Eli kolubağlı beklemeye ya da "tek başına kur-tuluş" derdine düşmez. Yine devrimiçin durmaksızın çalışır. Onun olduğuher yerde Devrimci Sol da vardır. Tek-rar ilişki kurar ve demokratik alandaçalışmaya başlar.İzmir'de '87 yılında tek başına ve bü-tün olumsuzluklara karşın Yeni Çözümbürosunu açarak çalışmasını sürdürür,izmir'de demokratik bir mevzi yaratıl-mıştır.Demokratik mücadele "yasal" müca-dele değildir onun için. Kendisini "ya-sallığın" sınırlarına hapsetmez. Halkınmeşru mücadelesidir demokratik mü-cadele.Halkın, tutsak yakınlarının direnişleri-

nin örgütleyicisi olur. Oradan oraya, birdirenişten diğerine koşar durur. Cen-

netçeşme gecekondu direnişinden Buca hapishanesiönünde oturma eylemine kadar her yerde vardır.

İzmir'de l Mayıs'ın meydanlarda kutlanmasında ön-cülük eder. Konak'ta 10 kişiyle l Mayıs'ın kutlanmasınısağlar. Bu özüne güvendir, harekete güvendir, devrimeinançtır.

Demokratik alandaki çalışmalarından sonra Manisaçevresinde kır gerillası için altyapı çalışmalarına başlar.Bir süre sonra tutsak düşer.

Müjdat o güne kadar defalarca tutsak düşmüş, herdefasında da çıkınca mücadeleye koşmuştur. Tutsaklıkkoşullarında mücadelesini sürdürür. İçerisi de dışarısıda mücadele alanıdır onun için. İşkenceler, hapishane-ler onun devrim inancını, halka bağlılığını yok edeme-miştir. Öfkesi giderek artmıştır.

Son tutsaklığında Buca sonrası Aydın hapishanesin-dedir. Ölüm Orucu'na gönüllüdür. Düşmana inat bir kezdaha savaşacak ve yoldaşlarına, halka ve hareketinebağlılığını bir kez daha gösterecektir. Devrimin hamalıMüjdat sade ve yalın düşünür. Kararlıdır. Şöyle der Müj-dat Ölüm Orucu'na başlarken;

"ölüm Orucu yeniden doğmaktır. Partileşmede, Par-tili olma savaşını kazanmada ileri atılmış çok önemlive güçlü bir adımdır. Partim benim her şeyim, yaşamımve duygularımdır."

İDİL... DEVRİMİN MİTRALYÖZÜİdil... Ölüm Orucu eyleminin kadın savaşçısı. Dünya-

nın ilk kadın ölüm Orucu şehidi. O bir kadındı. Sanat-çıydı, örgütlüydü. Parti-Cephe'liydi.

İdil işte bu kimliği ile devrim mücadelesinin içindey-di.

İdil mücadelenin sanatını yaptı. Halkın sanatını yap-tı. Bu ülkenin, bu halkın bu toprakların sanatçısıydı. So-yut ve halktan kopuk değildi.

Örgütlüydü İdil. Ülkemiz aydınlan örgütsüzlüğün te-orisini yapmıştı yıllarca. Örgütlü olmanın yaratıcılığı,üretkenliği öldürdüğünü savuna gelmişlerdi.

İdil onlara bir cevaptır. İdil onları yalanlamıştır.Parti-Cepheli sanatçı üretkendir. Çünkü Parti-Cep-

he'nin tarihi, mücadelesi, halkın umudu oluşu sanatçı-nın üretkenliği için sınırsız bir kaynaktır.

Kimi zaman fabrika önünde ya da bir atölyede işçi tu-lumlarını giyip başladı oyuna. Orada işçiydi. Orada ezi-len, sömürülen alınteri çalınan ve buna karşı mücadele

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 26: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

KURTULUŞ 26 OLUM ORUCU 26 Temmuz 1997

eden oldu. Kimi zaman NewrozlardaKürt halkının öfke ve kinini haykırdı.Kimi zaman bir tiyatro sahnesindebir devrimci. Kimi zaman katledilen,kaybedilen oldu.

Mücadeleyi sanatın ölümsüz ezgi-leriyle türküleştirdi.

Sanatın doruk noktasına çıktı.Ve kadındı;ölüm Orucu eyleminde kadın sa-

vaşçıların da yer alması ve İdil'indünyada ilk kadın ölüm Orucu şehi-di olması, kadın mücadelesinde ta-rihsel bir süreci ifade eder.

İdil bu tarihsel süreçte, kadınınkurtuluşunu, kimliğini kimlerin sa-vunduğunu, bunları kimin temsil et-tiğini tartışma götürmez bir biçimdeortaya koymuştur.

Sabolarla, Edalarla, Esmalarla, on-

\

Yemliha Kaya

larca kadın yoldaşıyla aynı yolda yürüdü. Anadolu ka-dınının gerçek temsilcisinin devrimciler olduğunu birkez daha gösterdi.

İdil sanatçılığıyla, kadın kimliğiyle bir gelişimi ifadeeder. Onlarca Parti-Cepheli kadın savaşçının çatışa-rak, destanlar yazarak şehit düşmeleri bu gelişimdir.Ayşe Gülen'den, Ayşe Nil Ergen ve idil'e uzanan çizgibu gelişimdir. İdil bu gelişimin çarpıcı bir sonucudur.

ölümü yenme gücünü, özverisini, ve fedakarlığınıhalkına duyduğu derin sevgiden, vatanının kurtulu-şuna duyduğu özlemden aldı.

Kadın olarak, sanatçı olarak, Parti-Cepheli olarakkavgayı besledi. Kavgadan beslendi. Dünyanın ilkKadın Ölüm Orucu şehidi olma onuruyla adını tarihinsayfalarına altın harflerle yazdırdı.

İdil Ölüm Orucu gönüllüsü olduğunda şunları söy-ledi;

"Ölüm Orucu'na yatmaya karar verdiğimde Sibel-leri, Adaletleri düşündüm. Onlar gibi düşmana birmermi sıkamayacağım. Ama zaferimizin düşmanınbeyninde patlayan bir mermi olacağını biliyorum."

Ölüm Orucu'nda son sözü "ben mitralyözüm" ol-du.

O bir mitralyöz...Tüm halkın elindeki mitralyözdür.O devrimin mitralyözüdür.

YEMO... ZAFER DEMEKYemo, örgütçü, mütevazı bir halk adamı.Yemo devrimci yaşamın içinde kendini ileri

taşıyan ve yenileyendi. Olgun, ağırbaşlı kişiliğiyle,samimi ve kararlı yapısıyla öne çıktı. Örnek oldu.

'89'larda İşpor-Der içerisinde ve gecekondulardahalkın örgütlenmesinde aktif olarak yer aldı. örgütlüyaşamda Devrimci Sol'la tanışıp yer alması ile birlik-te yaşamı ve ideali halkı örgütlemek, kavgamızlasavaştırmaktır artık.

Yemo bir halk önderidir. Halkla çok çabuk diyalogageçebilmekte ve harekete geçirebilmektedir.Gecekonduların insanıdır. İstanbul'un gecekon-dularında Yemo'nun adımını atmadığı bir gecekondumahallesi yoktur. Gecekondular onun için çok çokönemlidir. Kafasını hep gecekondu halkım hareketegeçirmenin yoluna, yöntemlerine yordu,

Yemo bir örgütçüydü. Halk derin bir kaynaktıronun için. Halkın içindedir. Yemo için insan örgüt-lemek bir yaşam tarzıdır.

O mütevazıydı. Hiçbir başarıyı kendisine ait gibigöstermez ve her zaman "yaptık" derdi.

Bir öğretmendi Yemo. Bildiklerini kendi ile sınır-lamaz, onları herkese öğretmeye çalışırdı. Yemo hiç-bir işten kaçmaz. "Kendi işinizi kendiniz yapın"demez kimseye. Kolektiftir.

Darbeciliğe karşı en önde olanlardandı Yemo. Hiç-bir tereddüde düşmeden darbeciliği duyduğu anhareketten, önderlikten yana tavrını koymuş ve dar-beciliği mahkum etmiştir. Darbeciliğe karşımücadele sırasında birçok kez darbeci çetenin sal-dırılarına, pusularına maruz kalmasına rağmen hiç-bir saldırı ve tehdit onu doğru olandan geri döndür-memiştir. Kararlılığıyla, halkına, yoldaşlarına, önder-

liğe ve harekete olan bağlılığıyladarbeciliği alt etme sürecindeaktif olarak yer alır. Bu dönemdeRıza Güneşer'in darbeci çetetarafından katledilmesi üzerineRıza'dan devraldığı Yoksul HalkınGücü'nü sahiplenir. Bir çok defagözaltına alındı. İşkence tezgah-larında işkencecileri teslimalarak, inanç ve kararlılığını, kinve öfkesini daha da büyüterekbaşı dik çıkar. Tutsak düştü, tut-saklığı sona erdiğinde tekrarmücadelenin içindedir. Fakat birsüre sonra yeniden tutsak düşer.Yeniden işkence tezgahlarındadüşmanı yener.Faşizm halklarımıza ve tutsak-lara topyekün saldırıya geçtiğin-

de "Ya Zafer Ya Ölüm" şiarıyla"şimdi saldırıya geçme vaktidir" dedi. "Halkımalayık olacağım, yoldaşlarıma layık olacağım, Par-time layık olacağım. Partim ve Cephem benim içinen büyük güç ve en büyük destektir. Yoldaşlarımız,şehitlerimiz benim için en büyük güç, en büyük des-tektir"diyerek yattığı Ölüm Orucu'nun 69. günü pat-layan bir zafer topu oldu.

ÖLÜM ORUCUŞEHİTLERİMİZDEN ÖĞRENECEĞİZOnlardan öğrendiğimizde, davaya bağlı olacağız.

Halka bağlı, Parti-Cephe'ye bağlı olacağız.

BERDAN TÜRKÜSÜDağlarda güneşToplayıp tüm ışıklarıToplayıp tüm ışık ve gölgeleriBatacak bir tepenin ardındanVe sen yürüyeceksin...

Burası Ege dağlarıYaz ortasında bile yüreklerinde yağmurYamaçlarda çamurun bitmek bilmeyen çoğalışıYollar gibi uzayan gece.Burası Çatalağaç,Burası Dedenin yeri,Burası yollar başı,Burası Nikver,Bitmez gecelerin sabahlarında

• Gerilla konaklarındaismini siz verdiniz buralarınSen ki dağların oğlusunVe gayri dağlar oğlundur seninBıkmadan, yorulmadan, yıkılmadan yürüyeceksin.

Bu dağlara ilk gelişin seninBelki yine böyle bir gece vaktiydiAcılarını yükleyip gelmiştinVe gelir gelmez atmıştın sırt çantanın en dibineAkşamlar hüzünlüydü, yollar uzundu, acı yamandıVakti değildi sızlanmanın

Hele dur, bir dinle şu çamurun sesini,Omuzlarından bastıran çantana kulak ver,Sağırsan cümlesineKendi başının inleyişini dinle.Bak, beynini oyuyor acılarınVe gece inadına uzanıyor,Yollar inadına tükenmez.

"Canım yoldaşım benimHiç olmazsa bir parça ver şu yükündenAzıcık da olsa dinsin sızlayan

beynin..."

Acılar muratsızDost çağrılar cevapsız kalmayacakYürüyeceksin.

Ayçe İdil Erkmen

Onlardanöğrendiğimiz-de kitleleri ör-g ü t l e y e ns a v a ş t ı r a nolacağız.

O n l a r d a nöğrendiğimiz-de, onlar gibiolacağız.

Onlar kit-1 e l e r i nk a f a l a r ı n d adevrim yarat-tılar.

Halkın bey-ninde devrimiinşa etmegörevi bugünb i z l e r i n d i r .Görevimizi yerine getireceğiz.

Onlar;Yatağından çıkıp engin denizlere ulaşmak için

çağlayan bir nehir gibi,Çatlamış topraklara hayat vermek gibi,Toprağı yarıp başak vermek isteyen tohum gibi.öfkeyle patlayan volkan gibi, yaşadılar.Bu yaşamda nice güzellikleri, insani erdemleri,

halka, vatana, öndere, Parti-Cephe'ye bağlılığın engüzelini bırakarak ölümsüzleştiler. Ölmediler... Göz-leri hep üzerimizde...

Onların sınayarak bakan gözlerine zaferi müj-delemek görevimizdir. *

Tükenirken gecenin sabrı,Ve çatlarken hıncından göklerSenin sabrın büyüyecek,Sen büyüyeceksin.Sonunda bedenin el aman çekip beyninin gücüneDüştüğünde bir yokuşun sonundaDoğan gün senin için zafer türküsü söyleyecek

"Sen kiDüşerken yücelirsinSen ki bilirsinDağlarda yürümeyiAcıları tüketmeyi.Yenilmeyi bilmezsin..."

Bir sokaktan bir sokağa,Bir yamaçtan bir doruğa,Bir zindandan öbürüneSekili Arap atı gibi yürüdün bir ömrü.Nice silah tanıdın.Nice yollar öğrendin,Dağlara alıştın,Duvarları tükettin,Bir türlü öğrenemedin"Yenilmek zanaatı"nı...

Temmuz sıcakları kavururken zindan duvarlarınıBir kez daha düştün yollaraYükün yine ağır, menzil yine uzaktı.Ama bir vatan boyuydu zafer-Dağlara yürümek ne ki-Bir halk doğrulup gelecekti ardındanVe başladı sabrın o inatçı ezgisi...

Daha baştan biliyorduk.Zindanlar daha almamışken koynuna seniEge dağlarında,O gece yürüyüşünde vermiştin sen bize müjdeyiAcılar tükenipEl-aman ederken gövdenVe sen bir kez daha düşerken yurdunun toprağınaYine hıncından köpürdü seller.Haydi bre BERDAN KERİMGİLLERBirlikte söyleyelim o şarkıyı

"Biz düşerken yüceliriz.Bir biz bilirizÖlürken kazanmayı..."

OLUM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 27: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 ÖLÜM ORUCU 27 .KURTULUŞ

Ölüm Orucu Şehitleri Ankara'da Anılıyorlüm Orucu eyleminin

yıldönümü ülkemizin dört birtarafında birçok etkinliklerle anılıyor.69 gün süren ve 12 Ölüm OrucuSavaşçısının şehit düşmesiyle tutsaklarzaferi kazanmışlardı. Faşizmin tümsaldırılarına rağmen ölüm OrucuKampanyası çerçevesinde çeşitli etkin-liklerle devam ediyor.

Anma porgramlarına Ankara'daDKÖ'ler ve derneklerin oluşturduğuplatformun hazırladığı programlaetkinlikler düzenleniyor. İlk olarakAnkara Yüksel Caddesi'nde AnkaraTİYAD, Halkın Hukuk Bürosu, SESAnkara Şube, özgür Üniversite, EnerjiYapı Yol- Sen 2 Nolu Şube, Eğitim- Senl Nolu Şube, BTS Tüm Maliye-SenElektrik Mühendisleri Odası, İHDAnkara Şubeleri, Halkevleri, Tutsakaileleri, CHP, DBP, TSİP Ankara ilörgütleri ve ÖDP Cezaevi Komisyonutarafından 21 Temmuz günü saat18.30'da bir eylem yapıldı.

Eylem 250 kişilik bir katılımla ortakhazırlanan bir basın açıklamasınınokunmasıyla başladı. İnsan HaklarıAnıtı'nın önüne gelenler ellerinde

"Ölüm OrucuŞehitleri Ölüm-süzdür" yazılıpankartıyla"ölüm OrucuŞehitleriOnurumuzdur","Anaların ÖfkesiKatilleri Boğacak"," Devrim ŞehitleriÖlümsüzdür","ZindanlarBoşalsınTutsaklara Özgür-lük", "DevrimciTutsaklar YanlızDeğildir" dövizleri ile ölüm orucuşehitlerinin resimleri vardı.

Eylemin yapıldığı alam çevirenişkenceciler tüm güç gösterilerinerağmen eylemi engeleyemediler.Alkışlarla başlayan eylemde Platformadına bir açıklama yapıldı. Açıklamadacezaevlerine saldırıların ve ölümorucu şehitlerinin sorumlusu MehmetAğar ve Şevket Kazan olduğu, ceza-evine yapılan saldırıların devamettiğini ve kazanılan hakların uygulan-

Ölüm Orucu Şehitlerine Bin SelamDevrimci Halk Güçleri ve DLMK

'96 yılında ülkemizin hapis-hanelerinde yaşanan ölüm Orucudirenişini sahipleniyorlar. Faşizminzindanlarında 12 kurşun sıktılardüşmana, 12'si de hedefini buldu.

Devrimci Halk Güçleri ve DLMKEsenler HADEP'te düzenlediklerianmayla ölüm orucu şehitlerinisahiplendiler.

19 Temmuz'da yapılan anmayasaygı duruşuyla başlandı. Açılışkonuşmasında özgür tutsakların şehitdüşeceklerini bile bile atıldıkları 69

gün süren her anı eylem olan ölümOrucu direnişi anlatıldı. Dia göster-isinden sonra direniş sürecinde tutsakolan ölüm orucu direnişçilerindenHavva Suiçmez ve Hacı Demir sürecinanlatımını ve şehitlerin özgeçmişleri,son sözleri ve düşmana verdikleriyenilginin coşkusunu anlattılar.

Okunan şiirlerin ardından özgürtutsakları dışarıda yalnız bırakmayanve bir ölüm orucu savaşçısı olan tutsakanası Nadire Çelik "ŞehitlerimizOnurumuzdur" sözleriyle başladıkonuşmasına "Hiç kimse

madiğini Yeni Adalet Bakanı OltanSungurlu'nun Eskişehir tabutluğununyaratıcısı olduğu açıklandı. Açıklama-da ayrıca "Buca Katliamı-Unutmayacağız, Ümraniye katliamı -Unutmayacağız, 12 karanfili...Diyarbakır'da katledilen 11 canı unut-mayacağız" denildi. Tüm devrim şehit-leri ve ölüm Orucu şehitleri için saygıduruşunda bulunulduktan sonraeylem bitirildi.*

çocuklarımızı teslim alamadı ve ala-maz da. Çünkü Ölüm Orucudirenişçilerimiz gibi yüzlercedirenişçimiz var. Biz de bu kararlılıkvarken kimse bizi teslim alamaz."

Nadire Çelik'in konuşmasındansoma video gösterimi yapıldı. ÖlümOrucu sürecini anlatan kasetizlenirken "Yaşasın Ölüm OrucuDirenişimiz", "ölüm OrucuDirenişçileri ölümsüzdür" sloganlarıatıldı.

Ölüm Orucunun önemininanlatılmasından sonra anmabitirildi.*

Levent Doğan ve Gültepe ŞehitleriMezarları Başında Anıldı

Faşizm 6 Mayıs Genelgesi'yle özgürtutsakları teslim alacağım düşünüyor-du. Özgür tutsakları teslim alınca halkıda teslim alacağını düşünüyordu. Öz-gür tutsaklar faşizmin kararlarını kabuletmeyerek bedenlerini ölüme yatırdılar.

Hapishanelerdeki kararlılık dışarı-daki halka da yansımıştı. Herkesin gücühapishanelere çevrilmişti. İçerideki yol-daşlarına destek vermek için ellerindengeleni yapıyorlardı.

Bağcılar'da kurulan barikatta "Tut-saklara Kalkan Elleri Kıracağız" DHKCimzalı pankartı barikatın en önünde tu-tuyordu Levent Doğan. 19 Temmuz gü-nü işkencelerin kurşunlarıyla şehit dü-şen Levent Doğan 19 Temmuz günüDevrimci Halk Güçleri tarafından Gü-neşli'deki mezarı başında anıldı.

Saygı duruşuyla başlayan anmayaLevent Doğan'ın yaşamı, mücadelesi vebarikatta gösterdiği kararlılık anlatıldı."Devrim Şehitleri ölümsüzdür", "Le-vent Doğan Yaşıyor DHKC Savaşıyor","Umudun Adı DHKP-C" sloganları atı-larak Özgür Tutsak ve Bize ölüm Yok

marşlarıyla Levent selamlandı.Levent Doğan için Haklar ye Özgür-

lükler Platformu'nun yaptığı anmadansonra Gültepe şehitlerinden Ali Er-türk'ün mezarına gidildi.

Gültepe direnişi; Gültepe Polis Kara-kolu'na dört DHKC savaşçısı silahlı bas-kın düzenlemiş iki polis yaralanmıştı.15 Temmuz'da Emine Tunçalp, GülizarŞimşek, Ali Ertürk, Hasan Hüseyin Onat"Korkaklar Hadi Gelin, DevrimcilerÖlür Ama TeslimOlmaz" geleneği-ni sürdürerek şe-hit düştüler.Ölüm Orucu şe-hitlerini onlar dayalnız bırakma-dılar.

Ali Ertürk'ünmezarına gelin-diğinde "Hüse-yin, Emine, Ali,Gülizar BağımsızDemokratik BirÜlke İçin Şehit

Düştüler" HÖP imzalı pankartı asarakyumruklar havada sıkılı "Yaşasın Gülte-pe Direnişimiz" sloganıyla anma başla-dı. Yapılan konuşmalarda Gültepe'dekidirenişin ölüm Orucu sürecine denkdüşmesiyle birlikte direnişin daha dacoşkuyla sürdürülerek zafere ulaşmasıanlatıldı.

Konuşmalardan sonra "Katiller Hal-ka Hesap Verecek", "Yaşasın DevrimciHalk Kurtuluş Cephesi", "Gültepe Şehit-leri Yaşıyor DHKC Savaşıyor", "GültepeŞehitleri ölümsüzdür" sloganlarıylapankart Ali Ertürk'ün mezarına sarıla-rak anma bitirildi. *

"Ölüm OrucuEtkinliklerine Polis Saldırısı"Hapishanelerde '84 ve '96'da yaşanan

ölüm orucunun yıldönümünde yapılançeşitli etkinliklerle şehitler anılırkenbunu hazmedemeyen polis saldırılarınadevam ediyor.

19 Temmuz günü İstanbul Taksim'deafişleme yapan TÖDEF'li öğrencileresaldıran işkenceciler ateş açtılar.

Yapılan bu saldırılar üzerine TÖDEF,DLMK, Zafer Yolunda Devrimci GençlikDergisi ve Liseli Gençlik Dergisiyaptıkları açıklamada "Ölüm Orucuşehitlerimizi sahiplenmemizi kimseengelleyemez. Şehitlerimize verdiğimizsözü tutacak bağımsız demokratikTürkiye'yi kuracağız" dediler.

Eskişehir HADEP'teÖlüm Orucu AnmasıEskişehir HADEP'te düzenlenen bir

program ile '96 yılı ölüm orucu şehitlerianıldı.

20 Temmuz Pazar günü HÖP, HADEPve DMP'nin düzenledği anma saat18.00'de başladı. Saygı duruşu ilebaşlayan anmada ilk önce ölüm orucutarihini ve süreci anlatan bir konuşmayapıldı. Ölüm orucu şehitlerininyaşamlarının anlatılarak son sözlerininokunmasıyla devam eden anmada çeşitlimarşlarla şehitler selamlandı. Programınsonunda FOSEM'in hazırladığı "DevrimKuşağının Kahramanları" kurgusu izle-nildi. Coşkuyla başlayan anma aynıcoşku ile sona erdirildi.

Şehitlerimizin ÖdediğiBedelleri UnutmayacağızTemmuz'un 23'ü. Ölüm oruçları

direnişlerinde zaferi yaklaştıran ikincişehidimiz Altan Berdan Kerimgiller'inölümsüzleştiği gün. 69 gün boyuncahücre hücre eriyerek bedenleriyle zulmemeydan okuyan devrim savaşçılarındanAltan Berdan Kerimgiller'in yıldönümü...

İçerideki meydan okumaları dışarıtaşıyan TİYAD'lı aileler onurları vegururlan olan evlatlarını yalnızbırakmıyorlar.

23 Temmuz günü TİYAD'lı ailelerSağmalcılar Hapishanesi önünde AltanBerdan Kerimgiller'in yıldönümü olmasıve cezaevlerine hala süren saldırılar içinbasın açıklaması yaptılar.

işkenceciler yine ailelerin evlatlarınısahiplenmesine istemeyerek açıklamayıyaptırmamaya çalıştılar. Ailelerin .getirdikleri "Evlatlarımızın Katilleriniistiyoruz" yazılı siyah çelengi dahiarabadan indirtmeyerek görüşten çıkanaileleri basın açıklamasına katılmamasıiçin hapishaneden uzaklaştırdılar.

Aileler kararlıydılar açıklama yap-maya. Tüm devrim şehitleri için saygıduruşundan sonra açıklamayı okudular.

Okunan açıklamada; "Evlatlarımızabu zulmü yaşatanlar utanç tarihi olacak-lardır. Devlet açık katliamlarının yanısıra kana doymamakta ve ölüm orucun-dan sonra tutsakları tedavi ettirmeyereksessiz imha politikasını uygulamaktadır.Bütün bunlara rağmen diğerlerinden

"hiçbir farkı olmayan yeni Adalet BakanıOltan Sungurlu özgürlüğün sesini dindi-remeyecek ve yeni yasalarıyla,katliamlarla tutsakları teslim alamaya-caktır. Böylesi kahramanlarımız varoldukça hiçbir güç bizi yenemeyecektir;"denilerek açıklama bitirildi.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 28: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ ÖLÜM ORUCU Temmuz 1997

OrucuVE

AYDI N L A R

stlenilmeyenmisyon

"Aydın"lık-

Ölüm orucu tam 69 gün sürdü.Aydınlar çoğunluğu itibarıylabu sürecin ancak son bir

haftasında ortada göründüler. Ancakson bir haftadaki sınırlı etkinlikleriylekamuoyu" nda ülkede aydınlar davarmış" dedi.

Oysa onlar gelişmeleri, herkestenönce kavrayabilecek durumda olduklarıiçin, teorik olarak öyle olduğu içinaydındılar. Ama ölüm orucunda onlarıngözünü kör, kulağını sağır eden bir yanvardı; ölüm orucuna yatanlardevrimcilerdi. Onlar yıllardırdevrimcilerin ölmesini seyrediyorduzaten. İnfazlar onların dışındaydı.Kayıplar onların dışındaydı. Ne zamanki kayıplar mücadelesinde analarındirenişiyle bir mevzi tutulmuş, bumevzi artık oligarşinin yok edemeyeceğinoktaya getirilmiş, ve ne zaman kibundan dolayı, burjuvazinin bazıkesimleri bile bunun meşruluğunukabul etmiş, orada da ancak o zamangörünmeye başlamışlardı.

Ölüm orucunda ölüme yatanlarDHKP-C'liydi, TKP(ML)'liydi,MLKP'liydi... yani bu "rumuz"lar onlariçin "riskli", tehlikeliydi. Ülkemiz aydınıdevrimcilerden, devrimcihareketlerden, halk hareketlerindenuzak durmayı tercih etmiştir hep. Cuntaya da benzer koşullarda bile birşeyyapacağında bunun devrimciler dışındaolmasına özel bir itina göstermiştir. BirLatin Amerika'da ya da örneğin ikinciDünya Savaşı'ndaki Avrupa ülkelerindesilahlı mücadeleyi savunanlarla birlikteolan, ittifaklar yapan hatta silah eldesavaşan aydın tarzı ve geleneği ülkemizaydınından oldukça uzaktır. Elbette buuzaklığın kökeninde aydın olmamisyonunun tam kavranamaması ya dadaha doğru bir deyişle bu misyonunüstlenilmemesi vardır.

Sürecin aydınlar açısından bir diğerboyutu kavrayışsızlık ve inançsızlıktır.Çok çeşitli çevreler tarafındanbilgilendirilmelerine, hemen her şeyburjuva ve devrimci basında yazılıpçizilmesine rağmen, Ölüm Orucu'nagiden süreci, ne amacı ne de yürütülüşü

itibarıyla kavrayamamışlardır. Daha tamve açık bir deyişle işin ciddiyetineinanmamış, ne oligarşinin saldırısının,ne de direnişin ciddiyetinigörememişlerdir. Peki neden böyleolmuştur? Okuduklarını, duyduklarınıneden tahlil edememişlerdir?

Cevabı biraz yukarıda söylenenlerdevardır. Devrimcilerden uzaklık ve düzeniçiliği adeta kutsama derecesindemutlaklaştırma, aydınların halkhareketlerini ve devrimci gelişmeleri biraydın olarak bilimsel teorik düzeydebile kavramalarının önünde engelolmaktadır. Hemen hiçbir şeyi yaşandığısüreçte doğru dürüst tahlil edemeyipnet tavırlar takmamamdan buyüzdendir. Ve bu yüzden tüm bilimsel,sanatsal düzeylerine, teorikformasyonlarına rağmen oligarşinindemagojilerinden en kolay ve en çabuketkilenebildi kesimlerden biridirler.Elbette oldukça çelişik bir durumdurbu. Hem ülkenin en okumuş, bilgili,aydın insanlarıdır, hem de bu kadarkolay kanabilmektedirler. Oligarşinin,halkımızın bile kaale almadığımanevraları, demagojileri bazenaydınlar arasında büyük yankıyaratabilmektedir. Ölüm orucu süreciaydınlar açısından bu anlatılandurumun da çok somut bir ifadesi vekanıtı olmuştur. Oligarşi sürekli"yiyorlar, ölmezler" demagojisiniişlemiş ve aydınlar da çok büyükçoğunluğu itibarıyla gizli ya da açıkbuna inanmışlardır.

Aydınlar eğer o sürece, o süreçtekitavırlarına ilişkin bir "sorgulama"yapacaklarsa, ki yapmalılar,sorgulamaya bu noktadanbaşlamalıdırlar: Devrimcilerinölebileceğine, böyle bir cesaretin vefedakarlığın mümkün olabileceğineniye inanmamışlardır? Devrimcilerin"öleceğiz" açıklamalarına niye itibaretmemişlerdir? Oysa ülkemiz aydınınınbaşka şeyler bir yana ama bu noktadadevrimcilere inanması için yeterincekanıt, yeterince yaşanmışlık vardır.'82'de Diyarbakır'da, '84'teSağmalcılar'da devrimciler ölüm

oruçlarında ölmemişler midir? Hafızasıo kadar güçlü olmayanlar '90'dan beriüslerde teslim olmayı reddedip "Bizburaya dönmeye değil, ölmeye geldik"diyen, "Devrimci Solcular asla teslimolmaz" diyen ve bunu hayata geçirerekdirenip, çatışıp ölen devrimcilere detanık olmadılar mı? Niyeinanmıyorsunuz?

Niye Şevket Kazan'ın açıklamalarıdevrimcilerin açıklamalarından dahainandırıcı gelmiştir aydınlara? İştesorgulayacakları nokta burasıdır.

Hücre hücre ölümü yenmekararlılığı, halkı için, vatan için ölümügönüllü olarak kucaklama kahramanlığısonuçtan da olsa, son günlere doğru daolsa aydınları da sarsmıştır. Songünlerdeki ortaya çıkışları busarsıntının sonucudur. Ortaya çıkışlarıda bu "sonradan eklenme"ye bağlıolarak sınırlı bir çıkıştır. Bazı basınaçıklaması gibi eylemlere katılımdanöteye geçilmemiştir. Ülkemizinaydınları olarak üstlenebileceklerisürükleyici, kamuoyunu hareketegeçirici, devleti zorlayıcı bir pratiğe nekatılmış, ne de bunu kendi alanlarındaörgütleyebilmişlerdir. Bu süreçte çeşitlikitle eylemlerine katılımları gündemegelmiş ve daha sonra da eyleminbitirilmesiyle özel bir rol üstlenmeyeçalışmışlardır. Fakat sürecin belkiaydınlar açısından en çarpıcıyanlarından biri de yine bu noktadaortaya çıkmıştır. Gerek eyleminbitirilişinde gerekse de sonrasındaüstlenmeye çalıştıkları o özel rolünhakkını verememişler, gereğini yerinegetirememişlerdir. Bu noktada yine

kesimiyle devrimci sanatçılar,hukukçular arasındaki ayrımı da çok netbir biçimde göstermiştir.

Grup Yorum'cular da sanatçıydı. Pekçok sanatçı gibi kaset çalışmalarınıyapıyorlar, konserler veriyorlardı.Türküleriyle direnişleri anlatıyor,direnişlere destek veriyorlardı. Amaonlar türkülerimizle destek veriyoruz yaişte, demediler.

Ayşe Gülen Halk Sahnesi'ndekitiyatro oyuncuları da böyle demediler.

Halkın Hukuk Bürosu avukatlarıhukuk alanında demokratik birmücadele veriyorlardı zaten. Üstelikaçlığa yatan yüzlerce tutsağın daavukatlarıydılar. Direniş sürdüğügünlerde de onların davaları içinülkenin dört bir yerindekihapishanelere, mahkemelerekoşturuyorlardı. Ama "biz avukatızbizim görevimiz budur" demediler.

İdil bir sanatçıydı. "Benim görevimkendi alanımda yeni oyunlar yazmak,yeni oyunlar yaratmaktır" deyip kendiniorada sınırlamadı.

Direnişin başından itibaren herdestek eyleminde gerek sanatçı,hukukçu kimlikleriyle, gerekse detürkünün, hukuğun zemininin olmadığıyerlerde de sadece aydın, devrimcikimlikleriyle yer aldılar. Açlıklarayattılar. Eylemlerin bizzat örgütleyicisioldular.

Ülkemiz aydını, devrimcilerden, halkhareketinden, örgütlülükten uzakdurmasının bir gerekçesi olarak hep"daha özgür bir yaratıcılık ortamınasahip olmak" gerekçesini ileri sürer, kimGrup Yorum'un tüm bunları yaparken

Artık neden "İzlemiyorsunuz?""Aydm"lığmız bir gün müdür?

karşımıza iradesiz, örgütsüz, sorumsuzaydın tipinin özellikleri çıkmıştır.

Burjuva medyanın eylemin gücünü,niteliğini, taraflarını gölgede bırakmakiçin severek tercih ettiği "Eylemi YaşarKemal bitirdi, Eşber Yağmurdereli, ZülfüLivaneli bitirdi" gibi ifadelere bile pekfazla itiraz etmemiş, eylemin halkınmücadelesini, devrim mücadelesinigeliştiren sonuçlarını öne çıkarmayaçalışmak yerine kendilerinin öneçıkarılmasına rıza göstermişlerdir.

Bu süreç küçük burjuva aydınıyladevrimci aydının, küçük burjuva yazar,sanatçı gazeteci, bilim adamı, hukukçu

üretkenliğinin kısırlaştığını söyleyebilir?Kim Halkın Hukuk Bürosu'nu avukatolarak, hukuksal olarak mücadeleyekatkıda bulunmamakla eleştirebilir? Bugerekçeler hikayedir. Kaçışın kılıflarıdır.

Kaçış, kendim aydın hareketinin,eylemliliğinin niteliğinde de ortayakoymaktadır. Ülkemizde aydınların enhareketli oldukları sürecin, yaptıklarıeylemlerin bile özelliği, "parlayıp-sönen" bir gelişimi aşamamasıdır."Parlayıp-sönme" daha çok, bilinçdüzeyi geri kitle hareketleri içinkarakteristik bir özellik sayılır. Amaülkemizde çelişkili bir biçimde aydın

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 29: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 ÖLÜM ORUCUHALK İÇİN

KURTULUŞhareketi de bu özelliğe sahiptir.Ülkemiz aydını kıpırdanmalarınısürekli bir hareketliliğe dönüştürmekzorundadır arak. Ölüm Orucu olur, birnoktasında artık bir şeyler yapmak

' zorunluluğunu duyar. Susurluk olur,biraz yerinden kıpırdar. Ama ogündemler geçtiğinde o da yenideneski ataletine döner. O atalet ülkemizaydınını misyonundan uzaklaştıran birgelenektir. Kıpırdanmalarınısüreklileştiremediğinde yaptığı her şey"lütfen" yapılmış şeyler olarakkalmakta ve yine "halkının aydını"olamamaktadır. Tersine çoğu zamanoligarşinin düzen içi çözümlerininhalka taşınmasında bir aracı halinegelmektedirler. Bu ülkemiz aydınınıngeleneğidir ama kaderi, geleceğiolmamalıdır, ölüm orucunda ülkemizaydını harekete geçirecek, ataletinikıracak bir güç vardır. Yıllardırromanlarına halkımızın duyarlılıklarını,acılarını, adetlerini taşıyan, halkımızınkahramanlıklarına, korkularına tanıklıkeden Yaşar Kemal'ler, ölüm Orucuşehitlerinin katafalktaki cesetleriylekarşılaştıkları o anda sarsılmışlardır. Osarsıntı orada kalmamalıdır. O sarsıntıyeniden hayatın içine taşınmalıdır.

"Aydın" deyince hemen herkesin-aklına gelen, bilimsel dünya görüşünesahip bu dünya görüşünün gereklerinegöre yaşayan, yönü ileriye dönük,bilgisi ve görgüsüyle karanlığa ışıktutan, halka gideceği yönü gösterenkimse ya da kimselerdir. Ya da böyleolması gerekir. Gerekir diyoruz çünküülkemiz aydınının gerçeği bu nitelikleriya tam ifade etmekte ya da epeyuzağında durmaktadır. En son örneğiölüm orucunda görüldüğü gibi, şu birkaç yıl içindeki son derece çarpıcısüreçlere, önemli olaylara rağmen budurum değişmemiştir.

Ülkemizdeki sömürü sisteminintemel dayanağı hakim sınıflarınbaşvurduğu zor yöntemleridir. Budurum radikal aydın tipini yaratmayauygun koşullar hazırlasa da uzlaşıcı,reformist, hakim sınıfların çizdiğisınırlar içerisinde gidip gelen küçükburjuva aydını da üretmektedir.

varolan ilerici dinamiklerine rağmenküçük burjuva aydına bugünküniteliğini kazandıran çağımızdagericiliğin, sömürünün, vahşetin vekarşılığında uzlaşmacılığın, teslimiyetinkaynağı olan burjuvazinin ideolojisidir.Bu ideolojinin yönlendirmesi altındaolan küçük burjuva aydın, sanatçısıylayazar çizerleriyle ülkeningerçeklerinden uzaklaşarak reformistdüşüncelerin, sosyal demokrat etiketliburjuva partilerin, hatta demokrasişerbetine bandırılmış MGK, TÜSİADkaynaklı demagojilerin peşindensürüklenir. Küçük burjuva aydın,devrimcileri bir güç olarak görmediği,mücadelenin meşruluğu en genişyığınları kapsamadığı sürece devletigüç olarak görmeye, kendisine sunulansınırlar içinde hareket etmeye devamedecektir. Küçük burjuva aydınınsınıfsal özelliği onu güçlünün yanındasaf tutmaya iter. Diğer bir nokta isemevcut sınırlar içinde hareket ettiğisürece düzenin sunduğu nimetlerdenfaydalanma, daha iyi yaşamolanaklarına sahip olma durumudur.

Ne var ki, bir kafa emekçisi olan

aydın bu düzende emeğinin karşılığımalamaz. Dahası düşündüğünü özgürceyaratma olanaklarına sahip olamaz.Aydın misyonunun yarattığı ilericidüşünce yapısı, aydın onuruna sahipçıkma isteği onu düzenle çatışma içinesokar.

Bu çatışmanın derinleşmesinden,gelişmesinden korkulmamalıdır. Buhem aydının kendi yaşam ve üretimkoşullan, hem halka karşı göreviaçısından böyledir.

İşte bu noktada, tercihler daha netolmak zorundadır.

Aydın olmak bugün ülkemizde dişediş süren sınıflar mücadelesinde ezenindeğil ezilenin yanında saf tutmaktır.

Emperyalizmin sömürüsünüreddedip bağımsızlığı istemektir.

Katliamlara, işkencelere,hapishanelerde dayatılan zulme karşıçıkmaktır.

Emekten, halktan, adaletten,özgürlükten yana olmak, demokratik,bağımsız, halkın egemen olduğu birülkede yaşamayı istemek demektir.

Aydın olmak halkın acısını,sevinçlerini, özlemlerini içindehissetmek ve halkın değerlerini, ilerici,devrimci değerlerle bütünleştirerekhalk için üretmektir.

Aydınlarımız kontrgerilla düzeninin,faşizmin kendilerine dayattığıonursuzluğa boyun eğemez. Kendinibuna layık göremez. Yapılması gerekenortadadır. Burjuva ideolojisiningüdümünde küçük burjuva aydınıolmayı reddedip halkın aydını olmak,ilericilik, aydınlık misyonuna sahipçıkmaktır.

Bu yapılmadığında düzeninbataklığında yaşamaya devamedecekler, ara sıra vicdanları sızlasa dagördüklerinden, olması gerekendençok daha fazla Ölüm Oruçları veölümler görecekler ve her ölümde deyerine getiremedikleri aydınmisyonunun payı, sorumluluğuolacaktır. Bugünün koşullarında işinözü şudur; Aydınlar aydın olupolmamanın sınavıyla karşıkarşıyadırlar. En basitinden oligarşinin"laik-demokrat" Mesut Yılmazhükümetinin hapishanelere yönelikkapsamlı, yeni bir saldırısı dahagündemdedir. Aydınlarımızın busüreçte takınacakları tavır, geçmişten,ölüm orucu sürecinden kendileriaçısından ne sonuç çıkardıklarının vemisyonlarını ne kadarüstlenebileceklerinin de yeni birgöstergesi olacaktır. Ama elbettesorumlulukları bu kadar, hapishanelerlesınırlı değildir. Hemen herşey,oligarşinin demokrasicilikmanevraları, Susurluk'ta açığa çıkaniktidara karşı halkın mücadelesi,halkın adelet isteği ve halkın şiddetininuygulanması, halk güçlerinin değişikdüzeylerde birliğinin sağlanması, halkasomut bir iktidar hedefininkazandırılması, evet, gündemde olanhemen herşey, aydınların üstlenilmeyenmisyonlarını üstlenmelerinidayatmaktadır. Aydınlarımız, tüm bugörevlerden, şu ya da bu gerekçelerlekaçacaklar mı, yoksa bu görevleriüstlenecekler mi? Tarihin aydınlarımızhakkındaki yargısı, işte bu görevlerkarşısındaki tutumlarıyla verilecektir.*

Alkışlar halkın sanatçısınaHafifçe araladığı perdelerden

yarısı bile dolmamış olan salonaşöyle bir göz attı. Eh fena sayılmazdiye geçirdi içinden. Hem oyunbaşlayalı tam beş hafta olmuştu. Vesalon hala yarı yarıya doluydu. Buşekilde moral verdi kendine. Gerçihalkın alacağı fazlaca birşey yoktuoyunda. Ancak o aralarasokuşturduğu "birşeyleryapmalıyız", "karşı çıkmalıyız"gibisinden birkaç cümleyle kend-ince işi kurtarmış, "halkçı sanatçı","toplumcu oyuncu" olma unvanınıkorumayı başarmıştı. Oyunbittiğinde bütün seyirciler hep bir-likte ayağa kalkıp toplumcu oyun-cuyu uzun uzun alkışladılar. Alkışlarbitip de herşey normaledöndüğünde ve herkes dışarıdakigerçek hayatın içine daldığındahatırda kalan birkaç cümle deunutulup gitmişti zaten. Ancaksanatçı dört duvar arasında kurduğubu dünyada kendince mutluydu. Buseans sonunda da aldığı alkışların vehayran bakışların etkisiyle yeterincemutlu olmuş bir şekilde odasınınyolunu tuttu. Halk gibisi yoktur dediiçinden. Verirsen karşılığını daalırsın diye devam etti. Kapıyavardığında onu bekleyen bir gençkızla karşılaştı. Herhalde birhayranım diye geçirdi içinden.Mümkün olduğunca ağır başlı vekibar davranmaya çalıştı. Ne de olsao halkçı, toplumcu bir sanatçıydı.Zarif bir şekilde başını eğip selam-ladı. Merhaba dedi kapıda bekleyenbayan. "Ben Ayşe Gülen HalkSahnesi'nden geliyorum" diyebaşladı konuşmasına. Çok fazlazamanım olmadığı için kısakonuşmak zorundayım diye devametti. Bıçak kemikte dedi genç kız.ölümler an meselesi derken titriyor-du. Cezaevlerinde süren ölümoruçlarına destek olmak içinyapacakları basın açıklamasınaçağırıyordu onu. Ama ne yazık kiçok işi vardı o gün. Gelemeyecekti.Çok çok üzgündü. Oysa ne çok ister-di böylesi bir eyleme katılmayı. Busözlerle uğurladı onu. O gidince yinedevam etti kendisiyle konuşmaya.Sanatçı dediğin sadece sanatıylauğraşmalı. Eylemim sanatıyla yap-malıydı. Aksi takdirde militandan nefarkı kalırdı ki sanatçının. Evet, evet.En doğrusu buydu. Bu düşüncelerlevicdanını rahatlatıp bir sonrakiseans için hazırlıklara koyuldu. Evet,evet militan değildi o. "O BİRSANATÇIYDI".

*

İdil de bir sanatçıydı. Dediğiniyapan, yaptığını savunan birsanatçı. Galatasaray'da, YükselCaddesi'nde, saçlarından sürükle-nen, coplanan, tekmelenen, kurtköpeklerine ısırtılan analarımız içinyazdığı son yazısında "sizin içindirenilir, sizin için ölünür" diyorduİdil. Dediğini yaptı. Halkıyla veyoldaşlanyla, yazdığı en son oyunuyine hep birlikte oynadılar.

Daha önce birçok oyunda rol

almıştı İdil. Fabrika önlerinde, işçigrevlerinde, ekmek kuyruklarında,gecekondu meydanlarında yoksul,emekçi insanların alkışlarıylaçınlamıştı kulakları. Her yer sahne,herkes seyirciydi onun için. Kapalısalonlardan çok, sokaklarda, mey-danlarda, halkın içinde oynamayısevmişti hep. Alkıştan yıkılan salon-lardan çok, oynadıktan sokaktaöfkeyle sıkılan bir yumruktu onuniçin önemli olan. Oynadığı heroyunda özellikle seyircinin yumruk-larına bakardı İdil. Yumruklarınöfkesine göre değerlendirirdi oyu-nun başarısını. Eğer hedefsiz yum-ruklara, küçük de olsa bir yön vere-bilmişse ondan mutlusu yoktu ozaman.

Her ne kadar kapalı mekanlarıpek sevmese de son oyununu etrafıtellerle çevrili bir sahnede,Çanakkale Hapishanesinde oynadıİdil. Ancak dört duvar arasında daolsa yalnız olmadığını, tüm halkınınonu izlediğini biliyordu O. Tam 66gün sürdü bu oyun. Ve 66 günboyunca ölümü düğün eyledi İdil.Temmuz güneşinde bir buz kalıbımisali çekildi teni. Hücre hücre,dirhem dirhem eritti bedenini. 26Temmuz akşamı saatler 16.44'ü gös-terdiğinde bir gülüş kondu İdil'inyüzüne. Bu onun son mimiği oldu.Oyun bittiğinde İdil hala gülümsüy-ordu.

*

Ömür boyu kendilerini salonlarakilitleyen "halkçı" sanatçılar anlaya-madılar onun bu gülüşünü.Anlayamadılar ölümün bir düğünedönüşünü. Ama İdil'le sokaklardan,meydanlardan tanışık olan emekçil-er kilometrelerce uzaklarda daolsalar tanımışlardı İdil'in yüzünde-ki o zafer gülüşünü. Ve o gün 26Temmuz'un akşamı saatler 16.44'ügösterdiğinde meydanlar, sokaklar,fabrika önleri, okul kampüsleribüyük bir alkış tufanıylayankılanıyordu. Tekrar tekrar sahn-eye çağırıyorlardı İdil'i.

Başucundaki yoldaşı İdil'in artıknabzı atmayan kolunu usulca yanabıraktı. O da duymuştu yankılananalkışları. Yaş dolu gözlerle eğilip kızılbantlı alnından öptü İdil'i. Alkışlardinmek bilmiyordu. O da duymalıbu alkışlan diye geçirdi içinden veelini uzattı yoldaşına. Yavaşçaseslenerek "hadi" dedi İdil'e. "Kalkartık. Oyun bitti. Yine çok güzeldin.Yaşar gibi oynadın yine. Ve oynargibi yaşadın. Hadi tut elimi ve kalk.Bak, bütün bu alkışlar sana. Emeğinboşa gitmedi İdil. Hadi kalk veselamla seyirciyi."

Alkışlar dindi. Her biri binlerce,onbinlerce yumruk olup havalandıgökyüzüne. Başucundaki yoldaştandönüpde gökyüzüne baktığındaİdil'in gülen yüzünü gördüler dal-galanan yumruklarda.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 30: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 30 SABANCI 26 Temmuz 1997

Sabancı Holding Merkezi Baskını Davası'nın İkinci Duruşması Yapıldı,

"İTİRAFÇI HAİNLER YERİN DİBİNE DE GİRSELERHALKIN ADALETİNDEN KURTULAMAYACAKLAR"

Sabancı Holding Merkezi baskınıyla ilgi-li davanın ikinci duruşması 24 Temmuz gü-nü İstanbul l No'lu Devlet Güvenlik Mahke-mesi'nde yapıldı. İtirafçı hain Mustafa Du-yar'ın da getirildiği ikinci duruşmada mah-keme salonu Ercan Kartal tarafından itiraf-çıların, halk düşmanlarının yargılandığı birkürsüye dönüştürüldü.

Hain Mustafa Duyar DHKC tarafındancezalandırılacağı korkusuyla yoğun güven-lik önlemleri altında duruşma salonuna ge-tirilirken, duruşma üç saat gecikmeyle saat17.00'da başladı.

önceki duruşmaya getirilmeyen haininilk sorgusu alınacaktı. Mahkeme heyeti ilksözü hain Mustafa Duyar'a verdi. Söyledik-lerine kendisinin de inanmadığı belli olanbir ses tonuyla konuşan hain, kontrgerillaşeflerinin kendisine ezberlettiği yalanlarınısöylemeye başladı. Düşmanın halka ve dev-rimcilere yönelik bilinen psikolojik saldırıyöntemleri şimdi hainin dilinden dökülensözlerde ifadesini buluyordu.

Hain sonradan "akıllandığını" söylüyor-du... Örgütü sonradan tanımış, örgütün üstdüzey yöneticilerinin nasıl rahat içinde ya-şadıklarını görmüş, bunun üzerine "düşün-müş" ve devrimciliğin ne kötü birşey oldu-ğunu anlamıştı!... Aslında o korkularının esi-ri olduğundan değil "gerçekleri" sonradananladığından itirafçılığı seçmişti!...

Örgüt liderlerinin lüks içinde yaşadığınıve diğer örgüt üyelerini sömürdüklerini vb.vb. anlatıyordu hain... Nedense halka malol-muş, kitlelerle kucaklaşmış bir örgütün ken-disi gibi birkaç onursuzun dışında "gerçekyüzünü" gören olmamıştı...

Duruşma salonunda bulunanları işte buyalanlara inandırmaya, basını etkilemeyeçalışıyordu hain Duyar.

Devrimcilerin yulardır işkence odaların-da duydukları ve hiç de yabancı olmadıklarıyalanları tekrarlıyordu aslında. Söyledikle-rinde bu yanıyla da yeni olan tek bir kelimeyoktu...

Kontrgerilla şefleri, papaz rolündeki iş-kenceciler ya da kendine farklı isimler verenhalk düşmanları da yıllardır aynı nakaratıtekrarlamışlardı... Devrimcilere "akıllı" ol-mayı nasihat edip "lüks içinde yaşayan yö-neticilere" hizmet etmemelerini anlatmış-lardı. Onlara göre "akıllı olmak" halkınınkurtuluşu uğruna sürdürülen mücadeleyiterk etmek ya da işkence görüp acı çekmek-tense onursuzluğu seçip halkına ihanet et-mekti... Polisle, MiT'le işbirliğini kabul et-

mek; itirafçı olmak; müca-deleyi bırakmaya söz ver-mek; yoldaşlarını, tanıdığı-bildiği insanları ele vermek;bildiklerini söylemek veyasöylenenleri kabul etmek...Herhangi biri seçilip "akıllı"olunabilirdi onlara göre...Fakat onur, namus diyerekinancını savunmak, düş-mana tek kelime vermemekişkence görmek, acı çek-mek yani "aptallık" anlamı-na geliyordu... Çünkü onlardevrimcinin bencil yanları-nı yakalamak, böylece hal-ka, örgütüne, yoldaşlarınaihaneti kabul etmesini sağ-

lamak istiyorlardı. "Ezdirme kendini boşu-na" "kendini düşün" diyorlardı... Ama hepaynı yalanlara başvuruyor, örgüt yöneticile-rini kötüleyerek devrimciyi onursuzluğu ka-bul etmesi için "ikna" etmeye çalışıyorlardı.

Aynı yalanlar kontrgerillanın kalemşör-lerinin yazdıklarıyla ya da sol görüntü altın-da halk düşmanlığı yapanlar tarafından dadaha önce yüzlerce, binlerce kez ifade edil-mişti.

Evet düşmanla işbirlikçilik, itirafçılık al-çalmanın en düşük mertebesiydi. İşte bunedenle kontrgerillanın dikte ettirdiği ya-lanlar hain Mustafa Duyar'ın ağzından birrobotun konuşması gibi dökülüyordu...

Hainin ağzından Parti-Cephe'ye, önder-liğe ve yöneticilere yönelik yalanlar dökül-meye başlar başlamaz Ercan Kartal "şeref-siz, hain, yalancı" diye bağırarak Duyar'ınkonuşmalarına müdahale etti ve haine doğ-ru hareketlendi. Bunun üzerine duruşmasalonundaki jandarmalar Ercan Kartal'ı tu-tarak ve ağzını kapatarak engellemeye çalış-tılar. Jandarmaların bu fiili müdahalesi sıra-sında duruşma salonunda bulunan ailelerarasında da bir hareketlenme oldu.

Bu gelişmeler sırasında çok sayıda aske-rin arkasında gizlenmesine rağmen tedir-ginliği gözle görülür şekilde artan hain Mus-tafa Duyar heyetin yeniden söz vermesi üze-rine yalanlarına devam ederken Ercan Kar-tal ise hainin yalanlarına birçok defa müda-halede bulundu.

Daha sonra Ercan Kartal söz aldı. Önce-likle hain Mustafa Duyar'ın halk düşmanıolduğunu, onursuzluğunu ve yalancılığımortaya koyan Ercan Kartal şunları söyledi:

"itirafçı Mustafa Duyar'ın, Parti-Cephe-mize, önderimize ve şahsıma yönelik söyle-diği şeyler kendine ait değildir. Kontrgerilla-nın demagojileridir, yalanlarıdır. Haine ez-berlettirdikleri şeylerdir. İtirafçı MustafaDuyar'ın kendine ait hiçbir şeyi kalmamış-tır; ne onuru, ne namusu, ne ahlakı... Söyle-dikleri tümüyle kontrgerillanın yalan ve de-magojilerinden ibarettir."

itirafçılığın ne anlama geldiğinin Susur-luk'taki kazadan sonraki gelişmelerle bir kezdaha açığa çıktığını ifade eden Ercan Kartal,itirafçıların işinin halklarımıza, devrimcilerekarşı suç işlemek olduğunu, halklarımızakarşı en aşağılık işlerde kullanıldıklarını, in-fazlarda, kayıplarda ve katliamlardaki rolle-rinin bilindiğini anlattı. İtirafçılığın ahlakiolarak da hiçbir temeli olmadığını ve suç ol-duğunu belirten Ercan Kartal, hain Mustafa

Duyar'ın yerin dibine de girse halkın adale-tinden kurtulamayacağını, cezalandırılaca-ğını ifade etti.

Ercan Kartal daha sonra diğer halk düş-manlarına yönelik konuşmasına başladı."ANASOL-D, MGK ve TÜSİAD'IN HÜKÜME-TİDİR" ve "ÖLÜM ORUCU ŞEHİTLERİMİ-ZİN HESABINI SORACAĞIZ" kontrgerilla-nın devrimci tutsakları ve kendisini hedefgöstermeye yönelik saldırılarına cevap ver-diği dilekçesini okudu. Kontrgerillanın ba-sın-yayın kuruluşları yoluyla yaydığı yalanhaberlere değinilen dilekçede şu sözler yeralıyordu:

"Kontrgerilla kaynaklı yalan haberlerinson örneği ise istanbul Emniyet Müdürlü-ğü'nün Vatan Caddesi'ndeki binasının 16.Haziran 1997 günü Devrimci Halk KurtuluşCephesi tarafından tahrip edilmesi eylemi-nin talimatının şahsım tarafından verildiğişeklindedir. Akşam ve Güneş gazetelerinin18 Haziran 1997 tarihli sayılarında kontrge-rilla kaynaklı bu yönde haberler yayınlan-mıştır. Ne var ki, istanbul'daki Harbiye Or-duevi'ne Devrimci Halk Kurtuluş Cephesisavaşçıları tarafından lav silahıyla yapılaneylemden sonra yine kontrgerilla kaynaklıolan haberler bu kez Semih Genç'e yönel-miş, Vatan Caddesi'ndeki İstanbul EmniyetMüdürlüğü'ne yapılan eylem ile HarbiyeOrduevi'ne yapılan eylemin talimatlarınınSemih Genç tarafından verildiği şeklindehaberler basında yer almıştır.

İşte tek başına bu çelişki bile kontrgeril-lanın acizliğinin açık bir göstergesidir. Bir ayönce bir eylemin talimatının şahsım tarafın-dan, bir ay sonra aynı eylemin talimatınınbaşka bir kişi tarafından verildiği haberleri-ni yayacak kadar acizdirler.

Bu Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi'ninhalkın olduğu her yerde olması gerçeğindenve faşizmin korkusundan kaynaklıdır. Parti-Cephemizin faşist devletlerim yıkacağındankorkan kontrgerilla işte böylesi çelişkileriçerisinde, çaresizlik içinde çırpınmaktadır.

Vatan Caddesi'ndeki İstanbul EmniyetMüdürlüğü binasına yönelik eylem de dahilolmak üzere, Sabancı Holding Merkezi'neyönelik eylem ve hakkımda iddialar bulu-nan diğer tüm eylemlerle ne talimat ne debir başka yönüyle herhangi bir ilişkim bu-lunmamaktadır. (...)"

Ercan Kartal daha sonra geçen yıl bu-günlerde ülkemizdeki onlarca hapishanede69 gün boyunca sürdürülen ve 12 şehit veri-len ölüm Orucu eylemi hakkında konuşmayaptı.

Faşizmin ANAYOL Hükümeti eliylehalklarımıza topyekün bir savaş açtığını veöncelikli olarak devrimci tutsaklara yöneldi-ğini, REFAHYOL Hükümeti tarafından dadevam ettirilen saldırıların MGK tarafındanyönetildiğini ve devrimci tutsakların ölümOrucu saldırısıyla cevaplandığını ifade edenErcan Kartal özet olarak şunları söyledi:

" (...) Yüzlerce devrimci tutsak bedenle-rini ölüme yatırdı. Devrim Kuşağının Kahra-manları Ölüm Orucu'nda kendilerini halkla-rımızın kurtuluşu için feda ettiler. (...)

Amaç açıktı... Önce devrimci tutsaklarteslim alınacak, sonra bu teslimiyet tümhalka yayılacaktı. Devrimci tutsaklara yöne-lik MGK güdümlü bu teslim alma saldırılarıkatliamcı, halk düşmanı yüzü bugün çok da-

ha açık görülen ve o dönem Adalet Bakanlı-ğı yapan Mehmet Ağar tarafından yürütül-dü.

İşte geçen yıl bugünlerdeki Ölüm Orucueylemi, 12 şehidimiz ve halklarımızın dev-rimci tutsakları sahiplenmesi ile bu saldınpolitikalarını püskürttü. Çünkü bu teslim al-ma saldırısının karşısında devrimci tutsak-ların yenilmez irade ve kararlılıkları vardı.Halk vardı. (...)

Ölüm Orucu eylemimizin birinci yılın-dayız...

Ölüm Orucu eylemimizin kahraman şe-hitleri ve yoldaşlarım Altan Berdan Kerim-giller, İlginç Özkeskin, Ayçe İdil Erkmen,Müjdat Yanat, Yemliha Kaya ile Aygün Uğur,Hüseyin Demircioğlu, Ali Ayata, Tahsin Yıl-maz, Hicabi Küçük, Osman Akgün ve Haya-ti Can'ı saygıyla anıyorum. (...)

Ölüm Orucu şehitlerimizin hesabını so-racağız. (...)"

Ercan Kartal'ın hazırladığı dilekçelerimahkeme heyetine vermesinin ardından ilkduruşmada Ümraniye Cezaevi'nden tahliyeolan ve tutuksuz olarak "yargılanmaya de-vam edilen Avukat Metin Narin söz aldı. Me-tin Narin de itirafçılardan ve suçlarındansöz ettiği konuşmasında, itirafçıları işkence-ciler tarafından kayıt edilmiş "boş bir teypkasedi"ne benzetti. Ne kaydedilirse onusöylediklerini belirtti. İtirafçıların halka kar-şı suç işlemek için kullanıldığını anlatan vebunun örneklerini veren Metin Narin, buhalk düşmanlarının avukatlara karşı da bi-linçli bir şekilde yönlendirildiğini ifade etti.Malatya Cezaevi'nde bunun örneğinin bel-gelendiğini ve bir avukatın, itirafçının ya-lanları üzerine tutuklandığını anlatan MetinNarin, itirafçı Mustafa Duyar'ın kendisiniSabancı Holding Merkezi baskınıyla ilişki-lendirmesinin de yalandan ibaret olduğunuanlattı. Metin Narin'in itirafçıların psikoloji-lerinin ve ruh hallerinin de korku üzerineşekillendiğini söyledi.

Daha sonra ise Ejder Güngör, MehmetGökmen, Ferhan Taş vo tutuksuz olan MelekAkkaya haklarındaki iddiaları cevapladılar.

Hain Mustafa Duyar, kendisine yardımettiklerini iddia ettiği Ejder Güngör'ün eşiNazlı Güngör söz aldığında bu kişinin adınıyanlış söyledi. Ayrıca evinde kaldığını iddiaettiği Mehmet Gökmen'i de tanımadığınıbelirtti. Tüm bunlar kontrgerilla şeflerininhaine rolünü ezberletmekte pek başarılı ol-madıklarını gösteriyordu. İlk duruşmaya ge-tirilmeyen hain bu süre içerisinde yalnızca"örgüt yöneticilerinin lüks içinde yaşadığı"yalanlarını ezberleyebilmişti...

Halkın Hukuk Bürosu avukatları EfkanBolaç ve Behiç Aşçı da duruşma sırasındasöz alarak suçlamaların ve itirafçının ifade-lerinin gerçek dışı olduğunu anlattılar.

Ailelerin de yoğun olarak katıldığı du-ruşma, altı saat kadar sürdü ve saat 23.00 ci-varında sona erdi. Mahkeme heyetinin tah-liye kararı vermediği dava 7 Ekim 1997 tari-hine ertelendi.

İtirafçı Mustafa Duyar duruşma sonun-da yine çok yoğun güvenlik önlemleriyle ka-çırılırcasına Kırklareli Cezaevi'ne götürülür-ken, İstanbul DGM'den ayrılan tutsaklar ise"Ölüm Orucu Şehitlerimiz Ölümsüzdür"sloganları attılar.

İlk duruşmasında işbirlikçi tekellerden,kontrgerilladan hesap sorulan davanın ikin-ci duruşmasında ise itirafçı halk düşmanla-rının gerçek yüzleri bir kez daha açığa çıkar-tıldı. Devrimciler yargılanan değil yine he-sap soran ve yargılayan oldu. Halk düşman-larının, itirafçı hainlerin yerin dibine de gir-seler halkın adaletinden kurtulamayacaklarıgerçeği haykırıldı... *

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 31: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 EĞİTİM 31

HALK SINIFIKONU:DevrimciEylem Tarzı VeAnlayışı

Önce Vatan'daki işkencehaneye,sonra Harbiye Orduevi'ne yöne-lik eylemler, gerçekten de tam

yerine oturdu. Tabii esas olarak da bizimgibi gecekondu bölgelerinde oturanlar se-vindi daha çok. Polisten en çok onlar çeki-yor, polisin pervasızlığını en çok onlar gö-rüyor çünkü. İnsanlar "sizinkiler yine vur-muş" diyor. Tabii bundan gurur da duyu-yoruz. Diğer siyasetlerden insanlar da ge-nellikle "hadi iyisiniz yine" falan diyor, ço-ğu durumda bizim ve halkın sevincini pay-laşıyorlar, ama işte sıra dergilerine gelincepek de öyle olmuyor. Tabii sohbetlerimiz"ah ulan, 30 santim daha yana gitseymiş"diye biraz yakınma da içeriyor. Ama aslın-da çok da önemli değil, öyle olsaydı dahaiyiydi ama, eylem böyle de vereceği mesajıveriyor zaten. Polisinin, generallerininmerkezi yerlerinde rahat oturamayacaklar.

Harbiye eylemi özellikle de yeni hükü-met açısından iyi oldu. Yeni hükümetin fo-yası, çok çabuk ortaya çıktı. MahalledekiCHP'liler, DSP'liler, yeni hükümet kurul-duğunda "Bakın işte şeriatçıları hükümet-ten düşürdük, bir de bizi beğenmezsiniz"diyorlardı. Ama şimdi onların diyeceği bir-şey de kalmadı. Bu kadarını da beklemi-yorlardı. Zamlar, memura yemin hikayele-ri... Bir de şimdi hapishaneleri hücre siste-mine geçirme işini araya sokuyorlar. SelimAbi bir çalışmada belirtmişti, "hapishane-ler rejimlerin aynasıdır" derlermiş, hücremeselesini uygulamaya yeltenirlerse işte ozaman Yılmaz hükümetinin endamı ayna-da tam olarak görülecek. Bizim CHP'lile-rin, hatta DSP'lilerin pek çoğunun ya oğlu,kızı ya da bir yakını hapishanelerdeler.Neyse, ortalık yine iyice karışacak anlaşı-lan. Tabii onların da kafası iyice karışacakya da belki nihayet aydınlanacak.

Aslında zamlara karşı falan büyük tepkivar. Henüz bu tepkiyi eyleme çeviremedik.Ama bunu hemen düşünmemiz gerek. Ta-bii meselenin yalnız zam meselesi olmadı-ğını da göstererek yapmalıyız bunu.

Biz özellikle bu noktada ne yapabilirizdiye konuşurken, Ömer'in uyarısıyla çalış-ma düzeni aldık. Bugün Selim Abi muhte-melen ya gelmeyecek ya da çalışmaya bi-raz geç katılacaktı. Bu ara sanki ek bazı gö-revler de üstlenmiş gibi, daha da yoğun.

— Evet arkadaşlar, konumuz, devrimcieylem ya da bu çalışmada daha fazla üze-rinde duracağımız yanıyla silahlı eylem.Amacı, işlevi, ilkeleri...

Silahlı mücadele üzerine daha önce ko-nuşmuştuk zaten. Bizim gibi, halkın talep-lerinin parlamenter yoldan kabul ettiril-mesinin hemen hemen imkansız olduğu,esas olarak da sömürüşüz bir düzeni barış-çıl yoldan kurmanın koşullarının ortadankaldırıldığı bir ülkede, halkın kendi iktida-rını kurmak için silahlı mücadeleyi temelalmaktan başka yolu yoktur.

Selma sen silahlı mücadele konusunuişlediğimiz çalışmadan sonra birşeyler çı-karmış ve "yani kısaca şöyle de ifade edebi-lir miyiz?" diye sormuştun. Onları bir oku-

yuver, özet olarak hatırlamış olalım:— Silahlı mücadele, kapitalizm ve fa-

şizm tarafından üretici güçlerin gelişimi-nin engellenmesi karşısında, tarihsel geli-şim doğrultusunda üretici güçlerin gelişi-minin önünü açmak için başvurulması ge-reken zorunlu bir yoldur.

Silahlı mücadele, bir halkın zulme vezulüm düzenlerine karşı tarihsel olarak enmeşru hakkı olan direnme ve isyan hakkı-nın kullanılmasıdır. Faşizm koşullarındasilahlı savaşı reddedenler, halkın direnmeve savaş hakkını da reddediyorlar demek-tir.

Silahlı mücadele, halkın kendi kaderinive geleceğini belirleme hakkının demokra-tik, barışçı yollardan kullanılmasınınmümkün olmadığı koşullarda, mevcut ik-tidarın alaşağı edilip halkın ik t idar ın ı kur-manın biricik yoludur.

Silahlı mücadele, mevcut faşist rejimiçinde adalet talebine cevap bulamayanhalkın, düşmanlarından hesap sorabilme-sinin mümkün olduğu tek araçtır.

—Yani kısacası, silahlı mücadele de ne-ticede bir araçtır, bir yoldur. Mesele halkıniktidarım kurmaktır. Bu "barışçı" yollardanmümkün olamadığı için, egemen sınıflarbunu engellediği, bunun yasal olanaklarınıtanımak bir yana, halkın iktidarını isteyenlere, bunun için mücadele edenlere karşıen vahşi biçimlerde zora, şiddete başvur-dukları için, halkın da silahlı mücadeledenbaşka seçeneği kalmamıştır.

Devrimci eylem sorununa da işte buçerçevede bakacağız. Bu noktada öncelikleşunu söyleyebiliriz:

Devrimci eylem de bir araçtır. Esas olanamaçtır. Aslında bunun böyle olması sonderece doğaldır. Başka türlü olamaz vebaşka türlüsü de düşünülemez. Ancaközellikle reformistler, sanki tersini savunanvarmış gibi, "eylem araç mı, amaç mı" diyeyıllardır tartışırlar bunu. Aslında onlar içinönemli olan araç mı, amaç mı tartışmasıda değildir, onlar genelde silahlı olsun, si-lahsız olsun yasaların ve düzenin icazeti-nin dışına çıkan her eyleme karşıdırlar.Dertleri budur.

Ancak bu tartışmanın dışında, zamanzaman kimi çarpık bakış açıları nedeniyleeylemin herşey yerine konulduğu da görü-lebilmektedir. Mesela her zaman, her dö-nem eylem beklentisi esasında böyle yan-lış bir kavrayışın sonucudur. Ya da işte, bir-birinden çok farklı konulardaki kampan-yalarda hep aynı türde hedeflere yönel-mek, aynı eylem biçimlerini tekrar edipdurmak da böyle eksik bir kavrayışın sonu-cudur. Mesela şu olabiliyor. Diyelim ki birkampanyanın konusu ne olursa olsun yada protesto edilen olay ne olursa olsun he-men sivil faşistlerin işyerleri ve bankalarayönelebiliyor. Böyle olunca esasında o ey-lemlerin o somut amaca yaran ya olmuyor,ya çok dolaylı yoldan olur. Ne olayın ken-disi açısından düşmana bir cevap oluyor,ne de halka o konuda kime, neye vurulma-sı gerektiğini gösteriyor. Eylemin gerek

güncel amacını, gerekse de nihai amacınıkafasında netleştiren insan ise, hem hedef,hem de eylemin biçimi konusunda çok da-ha yaratıcı davranacaktır.

Eylemin araç-amaç olması meselesindeçok yerinde bir formülasyon olarak şu söy-lenmiştir; "silahlar politikaya değil, politi-ka silahlara kumanda eder". Silahlarınpolitikaya kumanda etmeye başladığı nok-ta, bazen sol bir sapmaya ya da bazen biranarşizme denk düşer. Bu konuya ilişkindaha önce Mücadele sayılarında da pekçok yazı çıkmıştı. Mücadele Seçme Yazılarkitabından yeri geldikçe bölümler de oku-yabiliriz. Mesela araç-amaç meselesi içinşöyle deniyor:

"Devrimciler için eylem araçtır. Ama sı-nıf perspektifinin yitirildiği yerde eylemlergiderek politikanın araçları, sürdürülüş bi-çimleri olmaktan çıkıp amaçlaştırılabilir.Politika silahlara kumanda edeceği yerde,giderek, silahlar politikaya kumanda et-meye, herşey eyleme göre belirlenmeye baş-lar. O zaman, ne olursa olsun eylem yap-ma... mantığı eylem çizgisine egemen ol-maya başlar. Eylem amaçlaşır. Gerçek ama-cın yitirildiği, onun yerini eylemin aldığıkoşullarda ise devrimci bir sonuç yaratıla-mayacağı gibi, aksine daha önce kazanı-lanları da kaybetmek söz konusudur."

— Peki, eylemi doğru amaçlar doğrul-tusunda kullanmayı nelere göre belirleye-ceğiz?

— Serpil'in sorusuna sen cevap ver is-tersen Selma.

— Silahlı eylemin amaçlan, işlevleri çokyönlüdür; Şimdi çeşitli yazılarda geçtiğikadarıyla en belli başlı olarak şunları söy-leyebiliriz: Eylem örgütleyicidir, hesap so-randır, hedef gösterendir, mesaj iletendir,çağrı yapandır. Bir eylem bunların hepsiniiçerebileceği gibi, ağırlıklı olarak bunlar-dan herhangi birine de yönelik olabilir.Bunların dışında da daha özel amaç ve he-defler belirtilebilir. Örneğin düşman safla-rında moral bozukluğu yaratmak ya da ör-neğin düşmanın herhangi bir konudakiplanlarını bozmak için de çeşitli eylemlergündeme getirilebilir.

Devrimci eylem, yaşanan gelişmeleregöre iktidarların baskı politikalarına karşı,halkın tepkisini, öfkesini ve adaletini ifadeetmelidir. Özellikle baskılara doğrudan ce-vap olarak yapılan eylemler esasta halkınkendini savunmasıdır. Bu anlamda, dev-rimci eylemlerde halk kendi duygu ve dü-şüncelerini bulmalı, bu eylemlere sempa-tiyle yaklaşmalıdır. Yine bu boyutuyla söy-lersek, devrimci eylemler halkın moral vegüvenini artırmalı, düşmanda korku yarat-malıdır.

Tabii bütün bunların olabilmesi, dev-rimci eylemin hedefinin doğru seçilmesi-ne ve mesajında hiçbir bulanıklığa yer bı-rakmayacak biçimde örgütlendirilmesinebağlıdır.

Eylemin hedefi ve biçimi de dolayısıylabunlara göre belirlenir. Eylemin bir amaçolmayıp neyin aracı olduğu kafamızda çoknet olduğunda, kolaycı eylem biçimlerineyönelmek de, yanlış ya da uygunsuz hedef-lere yönelmek de engellenmiş olur.

- Bu noktada bu amaç ve hedeflerlebağlantılı olarak ilkeler meselesine geçebi-liriz. Devrimci eylemin belli ilkeleri var-dır. Bu tamamen bizim devrimci amaçları-mızla bağlantılı ilkelerdir. Bir eylemin ba-şarısı da esasında eylemin teknik anlam-daki başarısı kadar, bu ilkeler çerçevesindegerçekleşmiş olup olmamasına bağlıdır.

Bu ilkelerin kuşkusuz en önemlisi, he-defin amaca uygun olmasıdır. Silahlı ey-

KURTULUŞ

lemde namlunun hep halk düşmanlarınayönelik olmasıdır. Buna bağlı olarak bi-çimlenecek olan bir diğer ilke ise, eylemdehalka zarar verilmemesidir. Bu noktadaDevrimci Sol ve DHKP-C pratiği gerçektendünya çapında örnek bir pratiktir. Bu pra-tik sonucunda düşmana bile "Parti-Cephehalka zarar veren eylem yapmaz" dedirtil-miştir.

— Bu konuda ben size yine Seçme Yazı-lar'dan bir bölüm okuyayım:

"Devrimci eylemlerde dost ile düşmanhiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimdeayrılır. Devrimciler hiçbir zaman halka,mücadelenin müttefiklerine yönelmezlerve devrimci eylemde halka zarar gelmeme-si için azami özeni gösterirler.

(...) Düşmanın kuralsız oynaması, düş-manla aynı araçların kullanılmasını getir-mez, getirmemelidir. Karşı-devrimci provo-kasyon eylemleriyle arasındaki duvar. Çinşeddi kadar kalın olmazsa devrimci çizgigiderek belirsizleşmeye başlayacaktır. He-defini şaşıran şiddet kendini vurur. Dev-rimci tavır alış bu ilkeyi baştacı etmelidir."

— Bunlar doğru ancak, ülkemizde bu-nun tam ters ucunda yeralan eylem pratik-leri de var. Zaman zaman hep birlikte tartı-şıyoruz; öyle eylemler oluyor ki, devrimci-ler mi yapmış, kontrgerilla mı diye halklabirlikte biz de kuşku duyuyoruz. Tamambu onların işidir ya da değildir diyemiyo-ruz.

- Halka zarar vermeyen doğru bir ey-lem çizgisinde ısrarcı olmak, buna önemvermek ilkesel bir tutumdur. Ama bunarağmen istenmeyen durumlar da gerçekle-şebilir. Bu durumda da hata yapıldığını ka-bul etmek, halka özeleştiri vermek de ilke-sel bir tutum olmalıdır. Bu partimizin, cep-hemizin üzerinde hassasla durduğu bir ko-nudur. Bakın bu konuda neler söylenmiş:

"Bütün titizliğe, dikkate rağmen, dev-rimci eylemlerde, zaman zaman devrimci-lerin iradelerinin dışında istenmeyen so-nuçlar ortaya çıkabilir kuşkusuz. Bu du-rumlarda devrimciler bunun hesabım hal-ka vermelidir. Halka karşı açık olunmalı,ortaya çıkan durumun nedenleri izah edi-lerek, devrimcilerin hatası varsa özeleştiriverilmeli, halktan zarar görenlerin zararla-rı karşılanmaya çalışılmalıdır. Devrimcianlayışın doğal ürünü olan bu yaklaşım,halkın devrimcilere olan bağını güçlendi-rir, sempati yaratır ve devrimci adalet duy-gusuna olan güveni pekiştirir. Ama bu türdurumlarda ortaya çıkan sonuçlara "Sa-vaşta olur böyle şeyler", "Kurunun yanındayaş da yanar" mantığıyla yaklaşıp geçişti-rilmeye, üstü örtülmeye ya da yanlış anla-yış savunulmaya çalışıldı mı, halkın dev-rimcilere olan güveni sarsılır, inandırıcılıkortadan kalkar, devrimci hareket çekimmerkezi olma özelliği kazanamaz.

(...) Sınıf temeline oturmayan, ilkesiz,yanlış bir eylem çizgisi egemenler için bu-lunmaz bir malzeme oluşturur. Çünkü sı-nıfsal temele oturmayan, yanlış bakış açı-larına sahip anlayışlar, bunu eylem çizgile-rine de yansıtır. Eylemler bu sapma anla-yışların somut bir ifadesi olurlar. Neden vekim tarafından gerçekleştirildiği devrimcikamuoyunda anlaşılmayan, ilkesiz, inti-kamcı, kolaycı eylem anlayışı olumsuz bi-çimlerde ortaya çıkar. Egemenlerin çarpıt-maları, provokasyon ve demagojileri buyanlış eylemlerde kendilerine hayat alanıbulur, halk yığınlarını etkileme imkanınaulaşır."

— Devrimci eylemin bir de adaletle ilgi-li yanı var. Bu da önemli bir konu bence.Birincisi halka karşı işlenen suçlara cevap

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 32: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

32KURTULUŞ

verilemediğinde, giderek bu suçlar kanık-sanmaya başlıyor. Halfan düzenin mahke-melerine, yargı sistemine zaten güveni,ondan bir beklentisi yok; ama suç işleyen-lere karşı devrimciler de, devrimci bir ey-lem çizgisi geliştirmezse, halkta bu sefer de"Suç işleyen suçuyla kalıyor", "Bu düzenböyle gelmiş böyle gider" anlayışı yaygınla-şır, pekişir. Suçlan kanıksama başlayıncatepkiler de giderek zayıflar, körelir. Çürü-me, yozlaşma giderek toplumda daha dayaygınlaşmaya başlıyor.

— Şimdi ben burada birşey eklemek is-tiyorum, diye söze girdi Fatma abla. Söyle-dikleriniz doğru. Ama bir de eylem kararıalırken, cezalandırma yaparken de adaletliolmak lazım. Mesela bizim sokakta Habipisminde bir bakkal var. Geçen sene oportü-nist siyasetlerden biri muhbirlik yapıyordiye dükkanını molotofladı. Halbuki bizepey yalandan tanıyoruz öyle birşey yapa-cak durumu yok. Devrimci biri değil amafaşist gerici falan da değil, siyasetle pek il-gilenmeyen kendi halinde biriydi.

Sonra tabii araştırdık nereden onunböyle birşey yaptığı sonucuna varmışlardiye. Tek somut gerekçe bir polisin hemenher seferinde de resmi olarak, bakkala za-man zaman uğradığını görmeleriymiş.Halbuki o polis de bakkalın uzaktan bir ak-rabasıymış. Dükkanın önünden geçtikçehal hatır sormak için uğruyormuş. Şimdisormadan soruşturmadan sadece üç-beşkez dükkanına polis girdi diye birini muh-bir sayıp coplandırmak adaletli bir davra-nış olur mu? Tabii sokaktan hemen herkestepki gösterdi bu olaya.

— Doğrudur Fatma abla. Gerçekten buda önemli bir nokta. O konuda da çok şeysöylemişiz, bir tanesini okuyorum:

"Adalet devrimci eylemlerin üzerindeyükselir. Çünkü baskının, zulmün, zorbalı-ğın kol gezdiği, adaletin olmadığı bir ülke-de devrimciler halkın adalet arayışına dayanıt verir. 'Halkın Adaleti', cezayı hak et-miş, suçu halk nezdinde de açığa çıkmışolanlara yönelmelidir sadece... Ayrıca veri-lecek ceza suç ile orantılı olmalı, devrimciadalet konusunda kuşku bırakmamalıdır.Devrimci adaletin gereğini yerine getirme-yen ve adalet anlayışında çarpıklık olanlar,hangi durumda olursa olsun, halkın vicda-nına, adalet duygularına hitap edemez vehalkı kazanamaz."

Bu noktada hem hassas olmalı, hem deyaptığımız her eylemin haklılığını, gerekli-liğini halka anlatmaya, kavratmaya özel birönem vermeliyiz. '80 öncesi Devrimci Solyazılarında bu konuda bir örnek vardı. İs-tersen onu okuyalım bir Erdal (Bakınız,Not Defteri, ilk not.)

- Haktan, adaletten, savaştan sözedi-yoruz da, bir de bunlarla ilgisi olmayıp, dı-şında durup bol bol eşitlikten, özgürlüktenbahsedip "devrimcilik", "komünistlik" id-diasında olanlar var. Üstüne üstlük bir decanım ortaya koyup savaşanlara da diluzatıyorlar. Adeta düşman mı, dost güçleriçinde mi belli olmuyor.

— isterseniz bu konuda güncel bir ör-nek de verebiliriz. Geçtiğimiz günlerde bi-liyorsunuz iki law ortalığı bir hayli sarstı.Bakın şimdi, birileri bu eyleme ilişkin nedemiş? "ETA eyleminin, belediye otobüsümolotoflamak, duvar lavlamak ve banka-matik cezalandırmakla meşgul ülkemizETA'cılarına ders olması dileğiyle..." Bunabenzer ifadeleri Türkiye, Zaman, Günay-dın, Akşam gibi gazetelerde sık sık okumakmümkün tabii. Ama ne yazık ki benimokuduğum alıntı bu gazetelerden birindendeğil. Kendisine sol, devrimci, hatta

EĞiTiM 26 Temmuz 1997

komünist diyen bir gazeteden aldım busaurian. Adı da Emek. Ben okumuyorumaslında . Çünkü zaten gezetecilik diye bir-şey yok. Ama asıl olarak da ruhsuz birgazete. Meselenin bir law meselesi ol-madığını düşman biliyor, halk biliyor, amao bilmiyor. Elbette ateş edilirken hedefinduvar olmadığını biliyor, ama tam karşı-devrimci bir demagog gibi "duvar lav-lamak" diyor. Pekala duvara isabet et-meyip de o pencerelerden içeri girip üç-beş polisin hakkını avucuna vermiş olsay-dı, bu Emek yazarı o zaman eleştir-meyecek miydi? O halde duvar lavlamakgibi bir deyimi seçmesi neden?

Aslında iki neden var. Biri devrimciharekete düşmanlıkları. İkincisi silahlımücadeleye düşmanlıkları. Çünkü, işiniçinde silah oldu mu, savaş oldu mu rahat-ları bozuluyor. Silahlı mücadeleye düş-manlıkları da yeni değildir gerçi. Yıllardırkonuşurlar. Ama o eleştirdikleri mücadelepratiği olmasa, ortada siyaset yapabilecek-leri koşulları bile bulamayacaklardır.

— Silahlı eylem açısından özellikleönemli birkaç nokta daha var, onları davurgulayarak çalışmayı bitirelim. Bunlar-dan biri, aslında biraz önce belirttiğimizsilahlı eylemin örgütleyicilik işlevinin tamolarak yerine gelebilmesi için, eylem-lerimizin halkın, ya da işte bulunduğumuzalanın güncel, somut taleplerine, sorun-larına yönelik olması gerektiğidir. Bu ey-lemler, en geniş kesimler için daha somutbir etki yaratacak, tüm yönleriyle dahabenimsenecektir. Özellikle, bu yanıylasilahlı eylemin kitleler ve kitle hareketiüzerindeki etkisi son derece önemli vebelirleyicidir.

Bazen dile getirildiği gibi elbette silahlıeyleme "sihirli değnek" gibi bakamayız.Ama silahlı eylemsiz, silahlı mücadelesizolmayacağı da 'çok açıktır. KongreRaporu'nda bu son derece açık dile getiril-mişti:

"Türkiye koşullarında devrimci şiddeti,her bölge ve alanda devrimci örgütlen-menin önünü açan, halkın adaletini sağ-layan, sömürücülere, vurgunculara, tümhalk düşmanlarına yönelik eylemlerolarak örgütlemek zorundayız... Düş-manın silahlı güçlerine silahla karşı duranhalkın silahlı güçleri olmadan, hiçbir halkörgütlülüğü yoğun baskı ve terör karşısın-da uzun süre ayakta kalamaz, dağılmayave sindirilmeye mahkumdur. Halkın silah-lı güçleri, devrimci kitle hareketininkoruyucusu, dinamizmi ve onurudur.Halkın silahlı güçleri ve kitle hareketi bir-birini etkileyerek büyür ve gelişirler."(Kongre Belgeleri I, Sayfa: 269)

Aslında yaşadığımız süreçler de bunukanıtlıyor. Devrimci hareketin silahlımücadelesinin gerilemesi ya da yoğun-laşıp yaygınlaşması, sürekliliği doğrudanhalk hareketine, halkın ruh haline yan-sıyor. Bunu kendi ilişkilerimiz içinde,yaşadığımız yerlerde somut olarak görüy-oruz. Bu anlamda elbette demokratikmücadeleyi, demokratik hareketi geliş-tireceğiz, yasal, yarı yasal örgütlülüklerimeşruluk temelinde geliştireceğiz. Amatüm bunların uzun süreli olması, ayaktakalması ve devrime hizmet eden örgüt-lülüklere dönüşmesi askeri bir örgütlülükve silahlı mücadele olmaksızın mümkündeğildir. Biz silahlı savaşı geliştirdikçe,doğru, ülke çapında ya da bölge, alanözelinde yerinde hedeflere vurdukça, dev-rimci mücadele ivme kazanacaktır. Ül-kemizde devrimin anahtarı buradadır.*

OKUMA PARÇASI;

SiyasiMücadele

"... O günkü koşullarda (1974-75) genç-lik kitlesinin ekonomik-demokratik müca-delesini reddetmek kitlelerin mücadelesi-ni reddetmekle özdeşti.

Bize deniliyor ki, 'O dönemde asıl olma-sı gereken yetersiz ve eksik de olsa dar biryapı (yani foko) ile silahlı bir çizgi izlemek-ti.' Bizce bu anlayış pratikten, örgütten,Marksist-Leninist mücadele anlayışındanve siyasi mücadeleden hiçbir şey anlama-yan, partiyi bir foko ocağına, siyasi müca-deleyi ise birkaç bombalama ve kamulaş-tırma eylemine indirgeyen yanlış bir anla-yışın ürünüdür. O dönemde birçoklarınınyaptığı gibi pekala biz de böyle şeyler ya-pabilirdik. Ama bu tür yapılar ve onlarınzaman zaman yaptıkları eylemlerle bir ye-re varılamazdı. Bu, örgütün ne olduğunubilmeyen birkaç kişinin ortak ideolojinindışında başka etkenlerle biraraya gelmesive her gün bölünüp parçalanan örgütçük-ler dizisinin oluşmasının zemini hazırla-yacak bir adım olmaktan öteye gidemezdi.Nitekim bir MLSPB, bir HDÖ bundan fark-lı olmamıştır. Bunlara göre örgüt üç-beşkişinin biraraya gelmesidir, ideoloji vardır,

yapılması gereken pratik adım atmaktır.Böyle olunca da, her canı sıkılan gayrimemnun, kendi hareketinden ayrılandört-beş kişi de olsa, kendine bir isim bu-larak -sözüm ona 'silahlı propaganda' dayaparak- siyasi platformda yer almaya ça-lışmıştır. Böylece örgüt ve siyasi hareketdejenerasyonu başlamış ve THKP-C kari-katürize edilmiştir.

(...) Sol sapmanın kitle mücadelesindenkopuk kendiliğinden silahlı çizgisi ile sağsapmanın kitlelerin kendiliğindenci mü-cadelesini öne çıkaran çizgisi, bizlerinTHKP-C'yi öğrenme-kavrama süreciyleberaber gelişmiş ve bu süreç DS Hareketi-nin oluşum sürecini de karakterize etmiş-tir."

"Halk kitlelerinin mücadelesini yük-seltmeyen ve örgütü iktidar alternatifi birgüç haline getirmeye çalışmayan, kitlele-rin özgül çelişkilerinden hareketle onlarıpolitize etmeyen, halk kitleleri lehine siya-si sonuçlar yaratmayan bir siyasimücadele anlayışı kabul edilemez,"

(...) "Bağımsızlık, demokrasi ve sos-yalizm talepleri çerçevesinde emper-yalizm ve oligarşi ile çelişkisi olan tümsınıf ve katmanları, mücadele içerisindebaş çelişki etrafında birleştiren, devrimcişiddet temelinde çok yönlü bir siyasimücadele çizgisi hayata geçirilmelidir."(Dava Dosyası, Siyasi Mücadele KitlelerinTaleplerim Yansıtmalıdır, s. 400-400-406-407)*

"Faşizme karşı mücadele geliştikçeoligarşi de boş durmamakta ve dev-rimcileri avlamak için yoğun bir muh-bir ağı kurmaktadır. Bunları etkisiz ha-le getirmek elbette ki devrimci bir ha-reketin görevidir. Ama bu işi yaparkende amaç halk kitlelerini örgütlemektir.Bir bölgede muhbir olarak bildiğimizbir insanı cezalandırmadan önce, bir-kaç kez devrimci bir tarzda yazılı veyasözlü mutlaka ihtar yapılmalı ve suçla-rının ne olduğu, yaptığı muhbirlik işi-nin fame hizmet ettiği anlatılmalıdır.Bir sonuç alınmazsa, o kişinin ne görevgördüğü, kime hizmet ettiği ve nasılbir halk düşmanı olduğu kitlelere anla-tılmalıdır. Cezalandırma ise en son ya-pılacak iştir.

Kısaca, muhbir diye cezalandırdığı-mız insanı kitlelere anlatmamış vehaklılığımızı göstermemişsek, sonuçtamuhbirlerin cezalandırılması ne muh-birliği caydırıcı bir fonksiyon görür, nede kitleleri örgütleyen bir araç olur.Bunun için, yapacağımız her türlü işinhesabım çok açık bir şekilde halka ve-rici ve insanları kazanıcı bir perspekti-fe sahip olmak zorundayız."

(Halkın Çıkarlarına Zarar Verme-melidir, Dava Dosyası s. 308)

"Gerilla sadece ses getirmek içinneden ve niçin yapıldığı belli olmayan,sonuçları katlanılan riske değmeyenveya risksiz de olsa, sonuçlan açısın-dan olumluluklar doğurmayan eylem-liliklere başvurmaz. Gerilla, herhangibir eylem taktiğine başvurduğunda,hangi sonuçları alabileceğini hesap et-mek, eylemin halk güçleri ve düşmanüzerindeki etkilerim planlayarak, ha-reket etmek zorundadır. Her eylem,

zorundadır. Bölgemizdeki işbirlikçi ye-rel güçleri mi etkisizleştirmeye çalışı-yoruz, devlet güçlerini sürekli tacizedip, hareket etmesini mi önlemeyeçalışıyoruz, tüm düşman güçlerini ha-reket edemez hale getirip, bölgeden çı-kartmak mı istiyoruz? Ülke genelindeveya bölgesel düzeyde güncel bir olayamisilleme mi yapıyoruz vb. vb. çerçe-vesinde bütün eylemler belirli bir pla-na göre yapılmak zorundadır. Plansız,belli bir taktikten yoksun eylem, geril-lanın eylem tarzı olmamalıdır." (Kong-re Belgeleri I, Sayfa: 278)

"Gerek bölge ve alanlarda, gereksegenelde, halkın güncel taleplerini,şiddet temelinde sahiplenmesini bil-meliyiz. Elbette gerillanın, düşman he-deflerine yönelik, genel bir programıolacaktır. Ama esas olarak yerel silahlıgüçler, genelde ise gerilla özel ve geneldurumlarda, özellikle de halk kitleleri-nin çelişkilerinin yoğunlaştığı talepler-de devrimci şiddeti uygun taktik veyöntemlerle gündeme getirmesini bil-melidir." (Kongre Belgeleri I, Sayfa:270)

"SDB'lerle milislerin koordinesinisağlamak, şehirlerde her sokakta per-vasızca halka zulmeden resmi devletgüçlerini ve bunların uzantılarınısürekli taciz ederek, imha ederek, düş-man güçlerinin rahatça dolaşmasınıengellemek ve giderek merkezlerehapsederek, halk kitleleri içerisindedevrimci otoriteyi geliştirerek, dahageniş kitle örgütlenmelerinin önünüaçacak eylem tarzını hayata geçir-meliyiz. (Kongre Belgeleri I, Sayfa: 281)

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 33: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 MİLLİYETLER [33HALK İÇİN

GERÇEĞİMİZ

LAZLAR

"Temel bir gün..." diye başlayan fık-raları duymayanımız, bilmeyenimizyoktur elbette. Temel Türkiye'nin en ta-nınmış Laz'ıdır. Ve işin kötüsü çoğumu-zun aklına Laz deyince yalnız Temel ge-lir. Bize öğretilen Laz imajında bununyanında bir de "uzun bir burun", "ke-mençe"ve Karadeniz'lilik vardır. Kısaca-sı Lazlara ilişkin bilgilerimizin toplamıgenelde bundan ibarettir.

Bu bilgiler içerisinde doğruya en ya-kın olan Lazlar'ın burunlarının genelolarak büyük olduğudur. Ama bunundışında Lazlar'm ulus-milliyet gerçeğiniortaya koymak için bir yanlışı düzelte-rek başlayalım. Bilinenin, sanılanın ter-sine tüm Karadenizliler Laz olmadığı gi-bi, tüm Lazlar da Karadeniz'de bulun-muyorlar. Bu konuda biraz da mizahisayılabilecek bir benzetme yapılır: "İs-tanbul'daki halk Sinop'un ötesindekiKaradenizlilerin tümüne Laz der. Si-nop'lular Samsunlulara, SamsunlularTrabzonlulara, Trabzonlular da Rizelile-re Laz adını verirler. Ama Rizeliler de an-cak Hopa taraflarındakileri Laz olarakniteleyip kendilerini onun dışında gö-rürler." Çeşitli kaynaklarda Lazistan'ınsınırlan kuzeyde Karadeniz, kuzey-batı-da ve doğuda Çoruh nehri, güney ve gü-ney-batıda Samansu deresi ile çevrilialan olarak tarif edilmektedir. Ancakgöçlerden onlar da nasiplerini almışlar-dır. Bugün Lazların önemli bir kısmı daİstanbul, Sakarya, Zonguldak, Bolu,

Bursa, Kocaeli'nde yerleş-mişlerdir.Tabii Türkiye sınırları dı-şında yaşayan Lazlar davar. Önemli bir yoğunlukeski SSCB sınırlan içindeyaşamaktadır. SovyetlerBirliği döneminde Lazis-tan'ın Sovyet Cumhuriyetiiçinde kalan kısmı özerkbölge statüsündedir. Bu-gün de Gürcistan sınırlarıiçerisinde kalan bu özerkbölgede Lazlar kendi dil-

leriyle eğitim yapan okul-lara, kendi kurumlarınasahiptirler.Ülkemizdeki Lazların sayı-sı yoğun asimilasyon so-nucu bir hayli azalmıştır.

"Anadil" ve "ikinci dil" soru ve cevap-larının olduğu 1945 genel nüfus sayım-larında Lazca konuşanların sayısı yakla-şık 50 bin, 1965 nüfus sayımında iseanadili Lazca olanlar 30, ikinci dili Laz-ca olanlar ise yaklaşık 60 bin olarak tes-pit edilmiştir. Daha kapsamlı araştırma-larda ise Lazca konuşanların sayısı 250-300 bin olarak belirtilmektedir.

Nerede yaşadıkları, ne kadar oldukla-rını belirttik. Peki kim bu Lazlar? Onla-rın da bir tarihi var doğallıkla. Bu tarihbinlerce yıl öncesine uzanıyor. Bir dev-letleri var. Tarihçiler milattan önce vebirinci yüzyıl civarında bugünkü Trab-zon Abhazya arasındaki Karadeniz sahilşeridinde kurulmuş Lazika Krallığı'nıkaydediyorlar. Lazlar'ın tarihteki ilkdevletleridir bu. Ancak Lazlar'ın tarihi-nin bu döneminin pek de parlak olduğusöylenemez. Lazika Krallığı bu dönem-de kah Bizans İmparatorluğu'nun, kahPers Krallığı'nın adeta sömürgesi gibiyaşamıştır. Laz kralları kah Bizanslarakarşı Perslerle, kah Perslere karşı Bi-zanslılarla işbirliği yapmışlardır. Tabiihangisine yanaşılırsa onun çeşitli baskı-larıyla da iç içe yaşıyorlar, her ikisi deLazika topraklarını kendi sınırları içinekatmak istiyordu. Lazlar o tarihte bü-yük çoğunlukla Hıristiyandılar. Dönemdönem gündeme gelen Pers işgalindeise Persler Lazları kendi dinleri olan"Mazdeizm"e zorluyorlardı. PerslerleBizanslılar arasındaki bu savaştan Bi-zanslılar galip çıktılar. Tarihler 689'ugösterdiğinde artık Lazika krallığı orta-da yoktu. Krallık parçalanmış, büyükbölümü Binans topraklarına katılmış,bir kısmı da Pers-Arap işgaline uğramış-tı. Lazistan uzun dönem Bizans yöneti-mi altında kaldı.

Lazistan'daki Bizans egemenliği Os-manlılar'ın İstanbul'u alıp, Bizans İm-paratorluğu'nu yıkmasıyla sona erdi. İs-tanbul'un fethinden kısa bir süre sonra,1461 yılında Osmanlılar Trabzon'u ken-di topraklarına kattılar. O zaman Lazla-rın başında bulunan son Kral David,Trabzon kıyılarına dayanan Osmanlı or-dusuna karşı koyacak cesareti göstere-meyerek ülkesini savaşsız Osmanlıyateslim etti. Tabii Trabzon'u ve Laz Krallı-ğı'nı teslim aldıktan sonra Fatih SultanMehmet'in ilk işi de Kral David ve sekizoğlunu boğdurup ortadan kaldırmak ol-du.

Ortaokul ve lisede bize okutulan ta-rih kitaplarında Osmanlının işgal ettiğitopraklardaki halkların "diline, dininehiç dokunmadığı" yazılırdı hep. Oysa

elbette gerçek bu değildir. Lazların Os-manlı işgalinden bugüne yaşadığı süreçve geldiği nokta da aslında bunun birkanıtıdır. Osmanlı'yla birlikte İslamlaş-tırma ve Türkleştirme süreci de başla-mış oldu. İslamı kabul etmeyenlere ağırvergiler yüklenip, ekonomik ve toplum-sal bir baskı uygulanmaktaydı. Bu süreçaşama aşama ilerlemiş, Hıristiyan isim-ler Müslüman isimleriyle değiştirilmiş-tir. Bu dönemde Lazların bir kısmı dabunu kabul etmeyip Gürcistan'a göç et-miştir.

Lazistan'da Osmanlı yönetiminin ku-rulmasından sonra Laz toprakları 11idari bölgeye ayrıldı. Başlangıçta yöne-tim Laz işbirlikçi derebeyleri aracılığıylagerçekleştirilirken giderek merkezdenatama ve müdahaleler ağır basmayabaşladı. Bölgelere Osmanlının topraksistemi içinde yöneticiler atandı. 1850-'60'lı yıllarda Lazlara yönelik asimilas-yon bir adım ileri götürülerek Laz top-raklarına Avşarlar, Müslüman Ermeni-ler, Kürtler yerleştirilmeye başlandı.Lazların bir kısmı daAnadolu'nun değişikbölgelerine sürüldü.

1877 yılındaki Os-manlı Rus Savaşı'nınsonunda Lazistan'ınbir bölümü Rus'lar-da kaldı. Yani Lazlarbu kez iki ayrı ülketoprağına bölünmüşoldular.

1900'lerin başın-dan itibaren artıkLazlar'da Lazca ya da Gürcüce isimlererastlanmamaya başlanır. İsimler Türkçeisimlerle yer değiştirmişlerdir. Örneğin,"Kurdianiler Kürdoğlu, MargianilerMargoğlu, Mariamidzeler ise Miroğlubiçimine sokulmuş"tur. Bu tarihlerdezaten Laz dilinin devlet dairelerinde,toplu yerlerde kullanılması, "padişahbuyruğuyla" yasaklanmıştı. Tabii bu sü-rede ulusal kimliği, dili korumaya yöne-lik çabalar da yok değildir. Mesela1910'da Lazistan'da bir grup Laz aydınıkendi dilleriyle eğitim yapmayı amaçla-yan bir girişim başlatırlar. Yine bu dö-nemde bir Laz alfabesi oluşturulmasıiçin girişimlerde bulunulur ancak, bugirişimi yapanlar Sultan Hamid'in em-riyle zindana atılırlar.

inkarcılık ve asimilasyon TC'nin ku-rulmasından sonra da sürdürülmüştür.1925'e kadarki, haritalarda Çoruh Vadi-sinden Trabzon'a kadar uzanan bölge La-zistan olarak gösterilmekteydi. Daha ön-ceki bir yazımızda da söz ettiğimiz gibi

Bir fıkra

Sirke Vergisiİstanbul'da, Padişah sarayındaki mut-

fakta sirke küpleri devrilmiş, sirkelerdökülüp ziyan olmuş. Padişah bunedenle buyruk çıkarmış:

"- Halka sirke vergisi yükleyin. Zararıböylece giderelim" demiş. Çhala köylüsüLaz'dan vergi istenince çok gücünegitmiş bu. Doğruca İstanbul'a gitmiş.Saray bahçesine girip cins köpeklerdenbirini yakalamış. Basmış odunu köpeğe.Köpeğin cıyaklamasını işiten padişahbalkondan bakmış. Bakmış ki ne görsün?Adamın biri habire köpeği sopalıyor.

LAZ DEYİŞLERİ'NDEN"Ateşin zorini kazan bilur.""Beyuk olup da ahmak olacağuna,

ufak ol da çakmak ol.""Huyuni bilmeduğun atun arduna

geçme.""Ne doğrarsan çanağuna o gelur

kaşuğuna.""Yemem deyen sofra kurutur, otur-

mam deyen iskemleyi çürütür."

l KURTULUŞ

ilk meclislerde Lazistan temsilcileri devardı. Sonraki dönemlerde şovenist dilyasakları Lazlar için de geçerli olmuş,ama Laz kimliğine, kültürüne yönelikbaskılar bununla da sınırlı kalmamıştır;örneğin şapka devrimi sırasında Lazlarınkendilerine özgü kalpak, kabalak gibibaşlıkları kullanmaları da yasaklanmıştır.1931 yılında da Türkçe olmayan soyadlarkonulması yasaklanmıştır.

Bugün artık Türkçe kelimeler kullan-maksızın Lazca konuşmak hemen he-men mümkün değildir. Lazca ancak çoksınırlı bir kesimde kullanılmaktadır ve dilolarak da alabildiğine fakirleşmiştir.Trabzon'daki bir köy adının geçirdiği ev-rim bu süreci de çarpıcı biçimde ortayakoymaktadır. Köyün Lazca adı Noğe-di'dir. 17. yüzyılda Osmanlı köyün adınıMakriali olarak değiştirmiştir. Bugünseköyün adı Kemalpaşa'dır.

Halk olarak geleneksel olarak sürdür-dükleri bazı özellikleri vardır. Mesela ta-rih boyunca Lazların en büyük geçim

kaynaklarını denizci-lik ve ticaret oluştu-rur. Lazlar, usta gemiinşaatçılarıdır. Os-manlı deniz askerle-rinin dörtte üçünüLazlar oluştururmuş.Toprağı işlemede deustadırlar... Bu günü-müzde de geçerlidir.Bugün Türkiye'nindiğer illerine yayılanLazlar arasında da

balıkçılar, gemi yapım ustaları ve inşaatustaları ilk sırayı almaktadır.

Lazların toplumsal yaşamında imece-nin oldukça önemli bir yeri vardır. Evyapma, mısır ekme, capalama, toplamavb. işler köylerde genellikle imece usûlüyapılırdı. Köylerde iş günlerinde imecegünleri açıklanır ve bu nöbetleşe olarakhemen herkesin işi bitinceye kadar sür-dürülürdü. Yer yer bu geleneğin izlerinede rastlamak mümkündür.

Gelinen noktada Lazlar ulusal, kültü-rel kimliklerini büyük ölçüde kaybetmişbir halk durumundadır. Son yıllarda Laz-ca dergi çıkarma ve benzeri girişimler ol-muş, ancak bunlar bu seyri değiştiren birrol oynayamamışlardır. Tüm halklar gibiLazlar da ulusal kimliklerini istemelidir-ler. Bu onların doğal hakkıdır. Ancak Laz-lar açısından kendiliğinden böyle bir di-namiğin ortaya çıkması koşulları da yokdenecek kadar zayıftır. Böyle bir müca-dele ancak devrimcileşerek verilebilecekbir mücadeledir. Bu mücadeleye de an-cak devrimcileşen Lazlar öncülük ede-bilir. Bunu sağlayabilecek başka birdinamik yoktur.*

"- Bre herif ne istersin o masum hay-vancağızdan" diye azarlamış onu. Laz dalafını geciktirmemiş:

"- Çhala'daki ayılar bağımızıbostanımızı mahvettiler. Bu burada yangelmiş yatıyor" demiş. Buna sinirlenenpadişah:

"- Bre zındık, senin Çhala'nda ayılarzarar açtı diye İstanbul'daki köpeğin nesuçu var" demiş. Laz taşı gediğinekoymuş hemen:

"- Peki senin İstanbul'daki sarayındasirke küpü devrildi diye Çhalalı Laz'dansirke vergisi alıyorsun. Onun ne suçuvar?" demiş.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 34: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

KURTULUŞ 34 BASIN 26 1997

Basın Bayramı ve TGC Ödülleri

Basma sansürün kaldırı-lışının 89. yıldönümü24 Temmuz günü kutla-

nıyor. Ve Türkiye Gazeteciler Ce-miyeti (TGC) her yıl olduğu gibibu yılda geleneksel "Basın özgür-lüğü Ödülleri" dağıtıyor. Hem deDolmabahçe sarayında. Ülkegündeminin belirlenmesinde ol-sun, halkın gerçekleri öğrenme-sinde olsun basın önemli biraraçtır. İşte bu nedenden dolayıher dönem egemenlerin ellerin-de tutmak, bunu yapamadığındakarşısına almamak gibi bir hedefivardır. Ve "basın özgürlüğü" vb.demagojileri hep basın emekçile-rini, kamuoyunu aldatma amaç-lıdır.

Kendisini basın emekçilerininörgütlülüğü olarak ifade edenTGC bu yıl ödülleri dağıtırkentam olarak bir şirin gözükme, ya-ranma mantığıyla hareket ediyor.Bunu neden söylüyoruz. Çünkü"basın özgürlüğünden yana tutu-mundan" dolayı cumhurbaşkan-lığı ödüle "layık" görülmüştür.

Gerçekten merak ediyoruz,bu Varan verirken cumhurbaş-kanlığının hangi politikalarını,hangi tutumunu esas almışlarYoksa "dün dündür bugün bu-gündür" sözünü felsefesi yapmışgünün gerektirdiği konuşma ney-se onu ustalıkla yapabilen Demi-rel'in söylediklerine mi aldandıTGC. Yoksa Metin Göktepe'yi, İr-fan Ağdaş'ı ve daha onlarca basın

emekçisini katleden bir devletinbasına başka kaygılarla mı ödülveriliyor. Ki böyle yapıyorsa baş-tan bunu bilmeli ki, dayandığıgüçler yönetenler, zülmedicilerolduğu sürece basın emekçileri-nin örgütlülüğü olamadığı gibionun karşısında bir kurum olma-ya da hizmet edecektir.

Her ne kadar TGC Cumhur-başkanlık kurumuna "ödül" versede anlaşılan kendi içi de rahat de-ğil ki, "basın özgürlüğünden yanafaaliyetleri" vb. somut bir yakla-şımdan bahsedemiyor. Sadece"basın özgürlüğünden yana tutu-mundan" dolayı diyebiliyor. Buülkede birileri hep birşeylerdenyana tutum belirler zaten. Bu"demokrat" olmanın "tarafsız" ol-

manın bir gereği gibi düşünülür.Pratikte ise tutum farklıdır. Bu ül-kede kaybedilen, katledilen, iş-kence gören basın emekçilerinin,bombalanan basın kuruluşla-rının faillerinin devlet olduğuözellikle Susurluk sonrası ayanbeyan ortaya çıkmıştır. Bu dev-letin en baş kurumlarından birisi,cumhurbaşkanlığıdır. Dolayısıylafaillerin başındadır cumhurbaş-kanlığı.

İşte bundan dolayı TGC basınemekçilerine yönelen baskıya or-tak olmaktadır. Basın özgür-lüğünün olmadığı bir ülkede"Basın Bayramı" kutlamamalı vesallarını basın emekçilerindenyana belirlemelidir. *

Basın EmekçilerindenUyarı Eylemi

Adana'da yayınlanangünlük yerel gazete "GüneyHaber"in beş çalışanı uyarıamacıyla bir günlük iş bırakmaeylemi yaptı. Basın emekçileri23 Temmuz'da yaptıkları birbasın açıklamasıyla basınemekçilerini örgütlenmeyeçağırdılar. Yapılan açıklamada"Bir buçuk aydır maaşlarımızıalamıyoruz. Haftalık izinkullanamıyoruz. Bizim gibibirçok arkadaşımız asgari

ücretin altında çalışıyor. İştenatılma korkusuyla da sesleriniçıkaramıyorlar" dediler.Medya-Sen de yaptığı biraçıklamayla Anadolubasınında çalışan basınemekçilerini Medya-Sen'deörgütlenmeye çağırdı. AdanaMedya-Sen eyleminin Anadolubasınına örnek olduğununsöylenmesinden sonrabitirildi.*

Gültepeli çocuklaryarınları için yürüyorlar

Gültepeli çocuklar sağlıklı bü-yümek, oyun oynamak istiyorlar.Fakat oyun oynarken veya sokak-larda koşarkenaraba çarpabi-leceğini dü-ş ü n m ü ş l e ronun için demahallelerinepark yapılma-sını istiyorlar.Biliyorlar ki sa-dece istemekleelde edemeye-cekler bu istek-lerini. İmzatopluyor, in-sanlara anlatı-yorlar nasıl ka-zanacaklarını.Kendilerini an-latan sloganla-rını atarak yü-rüyorlar. Ve inletiyorlar sokakları"Çocuğuz Haklıyız Kazanacağız"

Gültepeli Çocuklar 23 Tem-muz günü bir basın açıklamasıyaparak topladıkları yaklaşık binimzayı Kağıthane Belediyesine

verdiler. Park yaptırma eylemi ço-cukların Ortabayır mevkiinde bi-raraya gelmeleriyle başladı. Bira-

raya gelen 100'ü aşkın çocuk Ka-ğıthane Belediyesine doğru yürü-yüşe başladılar. Ellerinde "Çocu-ğuz Haklıyız Kazanacağız", "Eğ-lenme Hakkımız engelenemez","Bağımsız Demokratik Bir Ülkede

Yaşamak İstiyoruz" dövizlerini ta-şıyan çocuklar "Çocuğuz HaklıyızKazanacağız" sloganını tüm güç-leriyle söylüyorlardı.

Belediyenin önüne geldiktensonra bir basın açıklaması yapançocuklar daha sonra yine slogan-larla mahallelerine doğru yürüdü-ler. Büyüklerinin şaşkın bakışlarıarasında imza topladıkları mahal-

lenin köşesi-ne geldiler.Çocuklardanbiri elindekidövizi yerebırakarak so-ruyor "SenKurtuluş'tanmı geldin?""evet" diyen-ce, "Kurtuluşdevrimcileria n l a t a ngazete değilmi? İşte ben-de o devrim-cilerdenim"diyor. Erkenb ü y ü y e nç o c u k -

larımızla yaptığımız sohbettensonra parkın yapılması için her-şeyi yapacaklarını söylediktensonra dağıldılar. Bizlerin çocuk-lardan öğreneceği çok şey olduğukonusunda şüphe yok.*

BAS

EMEKÇİLERİNDEN

Ölüm Orucu DirenişininYıldönümünde Basın1996 yılında yaşanan Ölüm Orucu direnişinin 1. yıl-

dönümü sürecini yaşıyoruz. Geriye dönüp şöyle bir ba-kalım. Direnişin ilerleyen günlerinde günlerdir suskunkalan burjuva basın ve medya ölümler olmaya başlayın-ca direnişi yansıtmaya başlıyor. Bir iki istisna dışındahemen hepsi direnişin ilerleyen günlerine kadar sus-kunluklarını korumaya, direnişi görmezden gelmeye veyansıtmamaya çalıştılar.

Ancak direniş öyle bir güç taşıyordu ki yerinde otu-ranı ayağa kaldırdı. Evet tüm dünya kamuoyu ayaktagözlerini Türkiye'ye, Türkiye hapishanelerinde zulmünkarşısına bedenlerini barikat yapan direnişçilere çevir-mişti. Bunun karşısında medya ve basın elbette "duyar-sız" kalamayacaktı ve kalamadı. Direniş sansür duvarla-rını parçalayıp geçti. Tüm insanlığın sorunu haline gel-di. Ve ayağa kalkan dünyayı ne zaman yerine oturtacak-larına yine direniş ve irade karar verdi.

Bugün Ölüm Orucu direnişinin yıldönümünü yaşı-yoruz. Düşmanın en pervasız saldırılarına, engellemele-rine rağmen halk evlatlarını anıyor. O büyük direnişi birkez daha selamlıyor.

Önemli tarihsel olayların, dünyayı etkileyen geliş-melerin yıldönümlerinde genel olarak basın cephesindede bu konuya ilişkin yazılar yazılır, programlar yapılır.Buna ilişkin onlarca, yüzlerce örnek vardır. Ancak tıpkıdirenişin başlarında olduğu gibi bugün yine direnişinyıldönümünü dile getirmeme konusunda bilinçli birpolitika izliyor. Bu konuda istisna teşkil eden örneklerielbette ayrı tutuyoruz. Amaç bellidir. MGK devletininisteği doğrultusunda bellekler köreltilmeye, direnişunutturulmaya çalışılıyor. Hem de yeni hükümetin"hücre cezaevi" politikasını gündeme getirmeye çalıştı-ğ> bir süreçte yapılıyor. Ancak unutulan birşey var ki,Ölüm Orucu direnişi sadece yaşandığı dönemi etkile-yen, belirleyen bir direniş değil, halkların kurtuluş umu-dunun sürdüğü sürece unutulmayacak, belleklerde can-lı kalacak, yürekleri sorgulatacak bir direniştir. Bundandolayı her zaman kendi sansür duvarını aşacaktır. Bugü-ne kadar yaşananlarından taşıdığı farklılıklarla da gün-deme gelmeye devam edecektir. 12 devrimcinin ölümüyenmesiyle gündeme gelecektir, ilk kadın Ölüm Orucuşehidi, aydın ve sanatçı onurunun temsilcisi İdil ile gün-deme gelecektir.

Bunu engellemeye hiçbir medya patronunun gücüyetmeyecektir. Direniş yıllar geçse de kendi sesini duyu-racak araçları her zaman yaratacaktır. Ancak bunu söy-lerken duyarlı, basın emekçilerine düşen sorumlulukla-rın üzerinden atlayamayız. Herşeyden önce tüm dünya-ya mal olmuş bir direnişi, insanlığa verdiği mesajlar bo-yutuyla, insan olmanın onurunun nasıl korunduğu,herşeyin çıkarlar üzerine kurulduğu bir düzende inanç-ları ve halkın geleceği için ölümü kucaklayan insanlarolması boyutuyla basın emekçileri bu direnişe sahipçıkmalı ve verilen mesajın belleklerde canlı tutulması-nın araçlarını devreye sokmalıdır. Bu herşeyden öncedürüst basın emekçisi için bir sorumluluktur. Yeni saldı-rıların hapishanelerdeki hastaların önünü almak, yeniölümlerin olmamasını sağlamak Ölüm Orucu direnişinibugün tekrar gündeme çıkarmakla da yakın ilişkilidir.Bu sayede kamuoyu hapishanelere yönelik saldırı poli-tikalarına karşı daha duyarlı olacak ve bu da mevcut ik-tidarı "hücre cezaevi" gibi politikalarını tespit ederken bir-kaç defa düşünmek zorunda bırakacaktır. Özgür tutsak-ların kendi yaptırım güçlerine saldırılar önünde kurduk-ları barikata, irade savaşındaki üstünlüklerine kalem-lerimizle, kameralarımızla destek olalım. Hiçbir engel-leme bunu yapmamızın önüne geçememeli.

Ölüm Orucu direnişinin yıldönümünde onuru-muza, geleceğimizin yol göstericisi direnişimize sahipçıkalım.*

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 35: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 ANKET 35 HALK İÇİN

KURTULUŞ

HALKANAYASASI

ANKETİ

HALK, İLK KEZ KENDi ANAYASASINI KENDiSi YAPIYOR!

SEN DE KATIL!

HALKIN ANAYASASI İÇİN

BİRLEŞELİM, MÜCADELE

EDELİM!

ınun musunuz?1- Bugünkü düzendeO Evet O Hayır

2- Bugünkü TBMM ve içindeki vekiller halkı temsil ediyor mu?O Evet O Hayır

3- TBMM ve meclisteki partiler halkın sorunlarını çözebilir mi?O Evet O Hayır

4- Bu meclis, Susurluk soruşturmasını sonuçlandırıp suçluları cezalandırabilir mi?O Evet O Hayır

5- Ülkemizde Kürt ulusu ve diğer azınlıklar üzerinde bir baskı var mıdır?O Evet O Hayır

6- Halk temel hak ve özgürlüklerden yararlanabiliyor mu?O Evet O Hayır

7- Ülkemizde işkence yapılıyor mu?O Evet O Hayır

8- Ülkemizde düşünce, basın ve inanç özgürlüğü var mıdır?O Evet O Hayır

9- Mevcut anayasa demokratik midir? Halkın taleplerini karşılamakta mıdır?O Evet O Hayır

10- 1982 Anayasası hakkında ne düşünüyorsunuz?O Tümden kaldırılmalıdır

O Kısmi değişikliklerle düzeltilebilir

O Değişmesine, kaldırılmasına gerek yoktur

EPLERİNİ, ÖZLEMLERİNİ KAT BU ANAYASAYA!

11- IMF, NATO, Dünya Bankası gibi kuruluşlarla ilişkiler, ülkemizin ulusal çıkarlarınauygun mudur? Bu kurumlarla ilişkiler konusunda düşünceleriniz?

O Bu kurumlarla ilişkiler olduğu gibi sürdürülmelidir. O Bu kurumlardan derhal çıkılmalıdır.

12- Aşağıda belirtilen kurum ve yasalar hakkındaki düşünceleriniz nedir?Devlet Güvenlik Mahkemeleri

O Kaldırılsın O Devam etsin

Anti-Terör Yasası

O Kaldırılsın O Devam etsin

Milli Güvenlik KuruluO Kaldırılsın O Devam etsin

Olağanüstü Hal Bölge ValiliğiO Kaldırılsın O Devam etsin

13- Eğitim ve sağlık paralı mı olmalıdır?O Evet O Hayır

14- Herkesin çalışma, konut hakkı devlet güvencesinde olmalı mıdır?O Evet O Hayır

15- Herkesin anadilinde eğitim hakkı olmalı mıdır?

O Evet O Hayır

16- Kadın ile erkek, ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel tüm alanlarda hak eşitliğine sahip olmalı mıdır?O Evet O Hayır

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 36: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

36 ANKETKURTULUŞ

17- Toprak reformu yapılmalı mıdır?O Evet O Hayır

18- İşkenceciler ve halk düşmanları dışındaki siyasi, adli tutuklu ve hükümlüler

özgürlüklerine kavuşturulmalı mıdır?

O Evet O Hayır

19- İş ve çalışma hayatının düzenlenmesine ilişkin neler düşünüyorsunuz?Grev hakkı sınırlanmalı mı? O Evet

Lokavt olmalı mı? O Evet

işsizlik sigortası olmalı mı? O Evet

Memurlara grev ve sendika yasağı olmalı mı? O Evet

20-Yargı mekanizması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Mevcut yargı mekanizması bağımsız mıdır?

Bugünün adaleti kimin adaletidir?

Halk yargıya katılmalı mıdır?

Yargı paralı mı olmalıdır?

26 Temmuz 1997

O Hayır

O Hayır

O Hayır

O Hayır

O Evet O Hayır

O Halkın O Burjuvazinin

O Evet ö Hayır

O Evet O Hayır

SORUNLARIMIZI ÇÖZECEK ANAYASAYI, KİM NASIL YAPACAK?

21- Ülkemizi emperyalizme bağımlı hale getiren, demokrasiyi engelleyen, 6 milyon kişinin işsiz

kalmasına yolaçanlar, katliamların, kayıpların, zamların, enflasyonun, göçlerin sorumlusu

kimlerdir? (Birden fazla şıkkı işaretleyebilirsiniz)

O Tekelci Burjuvazi O MGK O TBMM O Toprak Ağalan O İşçiler O Gecekondulular O Halk

O Mafyacılar O Kontrgerilla O Öğrenciler O Faşistler O Devrimciler O Düzen Partileri

O Sendikalar

22- Susurluk'tan bu yana açığa çıkan pislik nasıl temizlenir?

O Mevcut hükümetin değişmesiyle d Halkın iktidarıyla

23- Sizce halk kendi kendini yönetebilir mi?

O Evet O Hayır

24- Bağımsızlığı, demokrasiyi, ulusların haklarını, tüm hak ve özgürlükleri içeren, halkın çıkarlarını

esas alan yeni bir anayasa yapılmalı mıdır?

O Evet O Hayır

25- Böyle bir Halk Anayasası nasıl kabul ettirilebilir?

o Seçimler yoluyla TBMM'de kabul ettirebiliriz.

O Böyle bir anayasayı bu meclis kabul etmez, ve kimse bahşetmez.

Halk olarak örgütlenmeli, mücadele etmeli, almasını bilmeliyiz.

26- Halk Anayasası nasıl uygulanabilir?

O Mevcut partiler ve kurumlar üzerinde baskı yaparak uygulatabiliriz.

O Bu anayasanın uygulanabilmesi için iktidarda halkın kendisi olmalıdır.

27- Bağımsız, demokratik bir ülke istiyor musunuz?

O Evet D Hayır

28- Böyle bir ülke sizce nasıl mümkün olur?

ö Düzen partilerini ikna ederek. ö Halkın mücadele edip iktidara gelmesiyle.

. :

* Belirtilen bu soruların kapsamı dışında anayasada olmasını istediğiniz talepleriniz, istekleriniz nelerdir?

Mesleğiniz:..

Yaşınız:

Cinsiyetiniz:.

Milliyetiniz: ................Üye olduğunuz parti, dernek,

Doğduğunuz Şehir: .......... oda ya da sendika var mı?

Yaşadığınız Şehir: Varsa hangileri?

Not. Doldurduğunuz anketi aşağıdaki gazetemizin adresine ve Haklar ve Özgürlükler Bülteni 'nin adresine ve faksına gHaklar ve Özgürlükler Bülteni: Himae-i Etfal Sk. Kredi Han No:8 Kat:4 Daire:12 Cağaloğlu/İstanbul Tel: O 212 511 64 02

kurtuluşHAFTALIK SİYASİ GAZETE

l Sayı: 104 Fiyatı: 2500 TL(KDV Dahil)

Halk İçin Kurtuluş Gazetesi Sahibi: Nisan Yayıncılık LTD ŞTİ adına Murat İlkYazıişleri Müdürü: AytenÖZTÜRK Adresi: Alemdar Mah. Çatalçeşme Sk. No: 50/4Cağaloğlu/İstanbul Baskı: Serler Matbaacılıkİrtibat için telefon: (O 212) 527 2 l 94 -

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 37: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 Medya 37HALK İÇİN

KURTULUŞ

yanlışı

rusu

Karanlık ve Esrarengiz BirşeyYok: 17 Temmuz tarihli ÖzgürPolitika'da, Şanar Yurdatapan imzalıbir yazıda şu bölüm geçiyor:

"KORGENERAL iSMAiL SELEN:(Ölüm tarihi: 24 Mayıs 1991) Bitlis'ingörüşlerini paylaştığı söylenenKorgeneral, istifa ederek emekliliğiniistiyor. Fakat çok geçmeden esrarengizşekilde ölüyor ve öldürülüyor!?"

"MİT ve Emniyet istihbaratıarasında uzun yıllardan bu yana'yeraltında' süren çatışma, sonundapolis onbaşı Sarmusak'ın ordudan'çaldığı' bir belgeyle su yüzüne çıktı.(...) Yakında tıpkı JİTEM'in kurucusuCem Ersever ve Hiram Abas'ın karanlıkcinayetlere kurban gitmesiyle başlayanaleni çatışmanın yenidenbaşlamasından korkuluyor." 15Temmuz tarihli Hürriyet'te de ErsinKalkan böyle yazmış.

YANLIŞTIR! Ne Hiram Abas'ınölümünde "karanlık" bir yan, ne deİsmail Selen'in ölümünde "esrarengiz"bir şekil yoktur. Her ikisi deDEVRiMCi SOL tarafındancezalandırılmış, cezalandırmalarANINDA tüm kamuoyuna yapılanaçıklamalarla üstlenilmiştir.

Hürriyet muhabirinin yine de"karanlık" vb. diye yazması bir yerekadarı anlaşılabilirdir. Ancak devrimciyayınları takip ettiğinden kuşkubulunmayan Şanar Yurdatapan'ınböyle yazması anlaşılır değildir. İtirafçıajanlarla fazla içli dışlı olmak kafasınıkarıştırmış anlaşılan ki, devrimci birörgütün açıklamasına inanmayıpkomplo teorisyenliğinesoyunmaktadır.

Hükümlü Gazeteciler; 15Temmuz tarihli Milliyet gazetesinde"Gazetecilerden Özür" başlığı altındayeralan habere göre cezaevlerinde 22"hükümlü" gazeteci var. HaberdeMücadele Gazetesinden "içeride"yalnızca Yasemin Okuyucu'nunbulunduğu belirtiliyor.

YANLIŞTIR; Gerek Mücadele,gerekse de Kurtuluş'tan 40'ı aşkınmuhabir, yazar ve yazı işleri müdürücezaevlerindedir. Bunlardan önemlibir kısmı da "hükümlü"dür.Kontrgerilla düzenine karşı basınmevzisinde en büyük bedelleriödeyenlerin adlarının atlanması,düzeltilmesi gereken bir yanlıştır.

Grup Yorum Katılmamıştır; 6Temmuz'da bazı televizyonkanallarında şu haber okundu; "ÖDPİstanbul İl örgütü tarafındandemokrasiye çağrı amacıyla bir şölendüzenlendi. Şölende ilk olarakKızılırmak grubu sahne aldı. Ardından

protest müziğin yasaklı grubu GrupYorum, Ferhat Tunç, BulutsuzlukÖzlemi, Ahmet Kaya... şarkıları vetürküleriyle binleri coşturdular."

YANLIŞTIR; Grup Yorum'un böylebir konsere katılması sözkonusudeğildir.

işaretler; 17 Temmuz tarihliHürriyet'te "İŞARETİME BAK, NESÖYLEDİĞİMİ ANLA!" başlıklı biryazıda "ingilizce'de zafer anlamınagelen victory'in ilk harfini simgeleyenzafer işaretini Türkiye'de kullananpartiler şunlar; HADEP, SİP, ÖDP,EMEP, CHP, DBP" denilmektedir.

YANLIŞTIR! Hem de iki açıdan:Türkiye'de o zafer işaretini kullanansiyasi hareketlerin, partilerin sayısıorada belirtilenden oldukça fazladır.Devrimci Halk Kurtuluş Partisitaraftarları da, Cepheliler de düşmanakarşı zafer işaretini onurla, gururlakullanmaktadırlar. İlk yanlış budur.ikinci yanlış ise, sözü edilen partilerinçoğu, bu işareti pek dekullanmamakta, kullanabilecekleri birortama, kavgaya da

ortak Değil, Ayrı Anma; ÖncüPartizan Dergisi'nin Temmuz '97tarihli sayısında Sivas katliamınınprotesto eylemleri belirtilirken,Zincirlikuyu'da Asım Bezirci'ninmezarı başında yapılan anmanınhaberi "Haklar ve ÖzgürlüklerPlatformu ve EMEP tarafındanyapılan bir dakikalık saygı duruşu ilebaşladı" şeklinde yazılmıştır.

YANLIŞTIR; Haklar ve özgürlüklerPlatformu'nun anması ile, EMEP'inanmaları birbirinden ayrı olarak, ayrısaatlerde yapılmıştır.

"Cumartesi Anneleri"; Hementüm burjuva gazetelerde olduğu gibi,devrimci, sosyalist dergilerde decumartesi günleri Galatasaray Lisesiönünde yapılan kayıp ve tutsakyakınlarının eyleminden "Cumartesiannelerinin eylemi" olarak; kayıp vetutsak yakınlarından da "Cumartesianneleri" olarak sözedilmektedir.

YANLIŞTIR! Esasında bu kavram neeylemin, ne de eylemigerçekleştirenlerin niteliğine ilişkinhiçbir şeyi belirtmeyen bir kavramdır.Burjuvazinin bunu kullanması buanlamda doğaldır. Ancak devrimcibasının hala bu kavramda ısrar etmesianlaşılmazdır. Onlar Cumartesianneleri değil, kayıp evlatlarını arayankayıp yakınlarıdır. Devrimciler,demokratlar, bu kavram yanlışını biran önce düzeltmeli ve kamuoyunezdinde de düzeltilmesi içinçalışmalıdırlar.*

Tayfun Talipoğlu, Sen Niye Kaygılanıyorsun?

DHKP-C Senin Değil,

Düzenin Bam-Teli'ne Basıyor

"Tokat, Niksar, Mesudiye hattındabirşeyler oluyor. '80'li yılların başında,'Güneydoğu'da düşülen yanılgıya' dü-şülmemeli.

Çünkü burada oynanan oyun dahatehlikeli. Resmi kaynaklar DHKP-C vePKK'nın birlikte hareket ettiğini songünlerde meydana gelen vur-kaç ey-lemlerinin bu birlikteli-ğin eseri olduğunu söy-lüyor.

(...) Ordu'nun yayla-larında 'tedirginlik' var.7 Temmuz günü Nik-sar'da gerginlik had saf-haya varmış olacak ki;komando taburu önün-de asker ve polis, iste-meyerek de olsa birbiri-ne ateş açtı.

(...) Güvenlik güçlerioperasyonlarını sürdü-rüyor. Bildik oyunun 'son perdesi' debu aşamada açılıyor. Açıkça ifade edil-mese de teröristlerin Alevi köylerindendestek aldığı görüşü, güvenlik güçle-rinde yoğunlaşıyor.

(...) Tokat Milletvekilleri; işinizi, gü-cünüzü bırakıp köy köy dolaşın berice.Yarın geç olabilir. Oyun bozulmazsa'ikinci Güneydoğu vakası' yaşanabi-lir."

(Tayfun Talipoğlu Temmuz,Yeni yüzyıl)

Evet Tayfun Talipoğlu, böyle yaz-mışsın geçen günkü köşende.

Kontrgerillanın direktifiyle yazılmışve daha önce yüzlerce benzeri çıkmışyazılarla öylesine aynıydı ki, yakıştıra-madık. Aynı tarihleri taşıyan gazeteleribir tara istersen, Türkiye'de, Zaman'da,Akit'te devlete benzer uyanların yapıl-dığı pek çok yazı hemen gözüne çarpa-caktır.

DHKP-C'den niye kaygılanıyor-sun? Bırak ondan halk düşmanları, iş-kenceciler, bu ülkeyi soyan, talan edenparababaları korksun. Sen işkenceyapmamışsın, sen zulüm yapmamış-sın, sen sömürmemişsin, niye korku-yorsun? DHKP-C'nin halka karşı bildi-ğin tek bir eylemi, tavrı var mı? O za-man neye dayanarak yazıyorsun bun-ları?

Karış karış geziyorsun ülkeyi. Halkı-mızın yokluğunu, yoksulluğunu, acıla-rını getiriyorsun ekrana. Yaptığınınyanlışı yok. Düzenin bam teline bası-yorsun gerçekten. Çünkü halkımızınyoksulluğu, yaşadığı acılar, işsizlik,çöplüklerden ekmek arayan insanlar,evet bunlar düzenin bam telidir. Tambu noktaya bastın mı düzenin sesi da-ha vahşi çıkar.

Ama unutma! Bunları yazdığı, bun-ları söylediği için bu ülkede binlerceinsan işkencelerden geçmiş, hapisha-nelerde yatmıştır. Gazetelerdeki işle-rinden olmuştur. Senin programınıhala gecenin bilmem kaçma niye ko-yuyorlar sanıyorsun? Ne yapabiliyor-sun buna karşı? Eğer sen bunları yinede yazıp gösterebiliyorsan bu on yıllar-dır sürdürülen mücadele sayesindedir.

Bu yollar çetindir gerçekten ve ilk ge-çen sen değilsin, sen açılan yoldan ge-liyorsun.

Düzen halkın mücadelesini kendikanallarında boğmak için "demokra-sicilik oyunu" oynuyor. Ve bazen de ki-milerine bu oyunun gereği olarak yaz-dırıp çizdiriyor. Bu yüzden de, meseletabii tek başına bam teline basmak dadeğildir. Nasıl, ne için basıyorsun bamteline? Ve ikincisi, bunca acının, yok-sulluğun, haksızlığın ve adaletsizliğinnasıl çözüleceğini düşünüyorsun?

Evet, gösterdiğin herşe-yin sorumlusu bu dü-zendir. Ve sen tüm bun-ların sorumlusu olandüzenden bunların çö-zümünü bekliyorsan fe-na halde yanılıyorsundemektir. Yok hayır, ya-nılmıyor, bu düzeninbunları çözemeyeceğinibildiğin halde insanlarıçözümü düzenden bek-lemeye yöneltiyorsan,halkı oyalamaya, kan-

dırmaya ortak oluyorsun demektir.Karış karış dolaşıyorsun toprakları-

mızda. Köy köy, sokak sokak halkımızıdinliyorsun. Ne sonuç çıkardın bun-lardan? Bunca şey gördüğün haldeeğer hala yukarıdaki saurian yazıyor-san, bugüne kadar boşuna dolaşmış-sın!

Programlarında insanlar devlettenşikayet ediyor, ilgisizliğe, adaletsizliğeisyan ediyorlar. Kuşkusuz sen ekranla-ra yansıttığından fazlasına tanık ol-dun. Peki DHKP-C'den şikayetçi olankaç kişiye rastladın?

"Resmi kaynaklar DHKP-C vePKK'nın birlikte hareket ettiğini söylü-yor"muş! Aydın resmi kaynakların söy-lediğiyle mi yetinir? DHKP-C'ninPKK'yla neyi birlikte yaptığı, neyi eleş-tirdiği, herkesin ulaşabileceği yayın or-ganlarında çok açık bir biçimde yazıl-makta, kamouyuna açıklanmaktadır.Sen bir aydın olarak sorumluluk du-yup bunun ne olup olmadığını araştır-dın mı ki, bunları yazıyorsun?

"Bu oyun bozulmazsa" diyorsun.Bu ülkede onyıllardır halka karşı oyun-lar tertip edenler kimler? Bunu bilmi-yor olamazsın? l Mayıs 77'yi, Gazi'yiÇorum'u, Maraş'ı, Sivas'ı devrimcilermi tezgahladı? Bozulması gerekenoyun bu değil mi? Hangi oyundan sö-zediyorsun?

DHKP-C, ne Tokat'ta, ne de başkabir yerde hiçbir oyun peşinde değildir.DHKP-C halkımızın kurtuluşu için buülkenin her ilinde, ilçesinde, kentlerin-de ve kırlannda mücadele etmektedir.Bunun için büyük bedeller ödemekte-dir. Ama tüm bunlara rağmen bugünekadar namlularım hiçbir zaman halkayöneltmemiş, namluları yalnız halkdüşmanlarına dönük olmuştur. Halkı-mızın gerçeği görmesi için onu örgüt-lemeye çalışmıştır.

Yazarken düşün Tayfun Talipoğlu.Araştır. Gördüklerin, tanık olduklarınüzerine bir kez daha düşün. O zamanoynanan oyunu, kimin oynadığını,kimlerin hangi rolleri üstlendiğini da-ha açık göreceksin. Ve göreceksin ki,bu yazı sana değil, bir kontra muhabi-rine yakışır!*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 38: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 38 DEVRİMLER TARİHİ 26 Temmuz 1997

FİLİSTİNBirleşmiş Milletlerin 29 Kasım 1947'de

aldığı 181 No'lu kararla Filistin'in bölünme-si planı kabul edildi. Karar Filistin toprakla-rının yüzde 56'sının İsrail'e verilmesini veKudüs'te egemenliğin ortak kullanılmasınıöngörüyordu. Emperyalizmin bu açık des-teğini alan Siyonist Yahudiler Filistin köyle-rine saldırarak katliamlar gerçekleştirmeyebaşladılar. Aynı süreçte ingiliz orduları aşa-ma aşama Filistin'i boşaltıyor, boşalttığıyerlere Yahudileri yerleştiriyordu.

Yahudiler 14 Mayıs 1948'de İsrail devle-tinin kuruluşunu ilan etmeleriyle 1. Arap-İsrail savaşını başlatmış oldular. Savaşınilerleyen aşamalarında emperyalizmindesteği ile güç kazanan israil, Arap Birli-ği'nin dağılmasıyla birlikte Filistin toprak-larının yüzde 77'sini ele geçirdi. Arap ülke-leriyle yapılan ateşkes antlaşmaları sonu-cunda Gazze Mısır'a, Batı Şeria ise Ürdün'ebırakıldı.

Yenilgiyle sonuçlanan 1. İsrail-Arap sa-vaşının ardından Arap milliyetçiliği tekrargüçlenmeye başladı. Arap devletlerinin birkısmında halklarının gözünde iyice teşhirolan ve itibarlarını yitiren emperyalizmleişbirliği içindeki yönetimler askeri darbe-lerle devrilerek ilerici rejimler kuruldu.

Bu gelişmeler üzerine ingiliz ve Fransızemperyalizminin israil'i yönlendirmesiyle29 Ekim 1956'da 2. Arap-İsrail savaşı başla-tıldı. Bu savaş ABD ve BM'nin müdahale-siyle kısa sürdü ve 3 Kasım'da ateşkesle so-nuçlandı.

Bu yıllarda aynı zamanda Filistinlileriçinde de ulusal bilinç giderek güçlenmek-tedir. Arap devletleri yönetimlerinin inisi-yatifi dışında ulusal kurtuluş mücadelesinihedefleyen Filistin örgütleri kurulmayabaşlar.

EL-FETİH'İN KURULUŞU1958 yılında Kuveyt'te çoğu mühendis,

memur ve öğretmen olan küçük-burjuvaaydın bir grup tarafından kuruldu. İlk ku-rulduğunda da kurucuları arasında ideolo-jik bir netlik yoktur. İçlerinde "solcu" olarakbilinen de, eskiden "Müslüman Kardeş" ör-gütüne üye olanlar da vardı. Hemfikir ol-dukları ortak nokta israil'in yıkılarak ba-ğımsız bir Filistin'in devletinin kurulmasıve bunun da ancak silahlı mücadele ilemümkün olabileceğiydi. El-Fetih'in kuru-luşundan bu yana sahip olduğu sadeceulusal kurtuluş mücadelesini temel alan buküçük burjuva milliyetçi çizgisi ileride onaFilistin burjuvazisi ve Arap devletlerinindesteğini almada avantaj sağlarken aynızamanda bu devletlerin etkisi altına girme-sine ve uzlaşmacı bir çizgiye yönelmesine

Dünya Devrimlerinden

BİRLİK CEPHEİKTİDAR

7

Filistin halkı 40 yıldır savaşıyor. Busavaş boyunca Filistin kurtuluşmücadelesine önderlik iddiasıylaonlarca örgüt kurulmuştur. Süreç buörgütler arasında kurulan, bozulanonlarca ittifaka tanıklık etmiştir.Kuşkusuz ittifak sorunu açısındanüzerinde en fazla durmaya değerörgütlenme FKÖ'dür.

'70'li yılların ortalarından itibarengiderek daha da uzlaşmacı bir noktayasürüklense de FKÖ bugün halaFilistinlilerin en geniş kesiminindesteğine sahip örgütlenme duru-mundadır. Bu destek kendiliğindenoluşmamıştır. Tüm eksiğine, gediğine,zaaflarına rağmen FKÖ halkın günlükyaşamına inebilmiş, hemen her konudasorunlarına, mücadelesine çözüm ola-

bilecek halk örgütlülüklerini yaratma-da ileri adımlar atabilmiştir. Elbette bune tek başına FKÖ'nün, ne de FKÖiçinde yer alan bir ya da birkaçörgütün başarısıdır. Başarının asılmimarı başta işgal altında yaşayanlarolmak üzere Filistin balkınındır.

Bu basan kendini asıl olarak da heralana, her kesime yayılmış halkörgütlülüklerinde somutlamıştır. Eğerbugüne kadar İsrail'in çok üstün silahgücüne ve vahşi, acımasızpolitikalarına rağmen direnişsürdürülebilmişse bunu önceliklehalkın direniş içinde oluşturduğukomite, sendika, birlik vb. örgütlen-melerinde aramak gerekir. Filistinmücadelesi tüm bu açılardan izlenm-eye değer bir örnektir.

de yol açtı.1959 yılında Ürdün Komünist Parti-

si'nden ayrılan bir grupla birlikte "FALAS-TİNUNA" (Filistinliniz) isimli gazeteyi çı-karmaları, Ürdün, Suriye ve Lübnan'da El-Fetih hücrelerinin örgütlenmesini hızlan-dırdı. Kurulduğu ilk günlerden itibaren fa-aliyetlerini uzun yıllar büyük bir gizlilikiçinde yürüttü.

El-Fetih'in örgütlenme şekli şöyleydi;Mülteci kamplarında Mülteci Komitele-

ri vardı ve bu komiteler Hareketin BölgeKomitelerine bağlıydı. Her Bölge Komitesitemsilcisini Merkez Komitesi'ne gönderi-yordu. Merkez Komitesi'nin yönetim orga-nı El-Fetih Polit Büro'sudur. Hareketin as-keri kolu El-ASSİFA'dır ve politik örgüte

eğitimi konusunda yardım sağlaması geril-la mücadelesinin gelişmesine hizmet etti.

FKÖ'NÜN KURULUŞUVE EL-FETİH'İN SİLAHLIEYLEMLERE BAŞLAMASIEl-Fetih'in örgütlenmesi ve hızlı gelişimi

Mısır'ın Devlet Başkanı NASIR'ın dikkatiniçekiyor ve kendi denetimi dışında örgütle-nen bu gücü engellemeye çalışıyordu. Na-sır'ın çağrısı üzerine Ocak 1964'de yapılantoplantıda Arap Birliği'nde Filistin temsil-ciliğine Nasır'ın desteklediği Ahmad Şu-kayri seçildi. Şukayri'ye Filistinlileri temsiledecek bir siyasal örgüt kurma görevi veril-di.

bağlıdır.1962 yılında Cezayir Ulusal Kurtuluş Sa-

vaşı'nın başarıya ulaşması, silahlı mücade-lenin önemini göstermesi yanında Cezayiryönetiminin El-Fetih kadrolarına gerilla

Filistin mücadelesini denetimleri altın-da tutmak isteyen Arap devletlerinin oluş-turduğu Filistin Ulusal Konseyi 2 Haziran1964'te Kudüs'te Filistin Kurtuluş Örgütü(FKÖ)'nün kuruluşunu ilan etti. Filistin

Ulusal Konseyi Mısır, Suriye, Ürdün, Katar,Kuveyt ve Irak hükümetleri tarafından se-çilmiş olan 242 üyeden oluşuyordu. Baş-kanlığına Ahmad Şukayri'nin seçildiğiFKÖ'ye bağlı olarak, Eylül ayında toplananArap Zirvesinde, Arap ordularında görevyapan Filistinlilerden Filistin Kurtuluş Or-dusu kurulması kararı alındı.

Filistin Kurtuluş Ordusu'nu oluşturandört tugay Mısır, Irak ve Suriye'de bulun-maktaydı. Bu Tugaylar bulundukları Arapülkeleri tarafından eğitilip silahlandırılmış-tı. FKÖ bu tugayları bulundukları Arap ül-kelerinden izin almadan kullanamamak-taydı.

Arap ülkeleri ve NASIR'ın Filistin müca-delesini kendilerine bağımlı kılmayı amaç-layan bu politikaları üzerine, El-Fetih kad-roları silahlı mücadeleyi başlatma kararıalarak 1964 yılı sonunda Ürdün nehrininBatı yakasına (Batı Şeria)'ya yerleşti. l Ocak1965'de İsrail'in Ürdün nehrinin yatağınıdeğiştirmek için inşa ettiği tesislere yönelikilk saldırısını gerçekleştirerek silahlı müca-deleyi başlattı.

Suriye'nin bu dönemde topraklarınıkullanma izni vererek El-Fetih'i destekle-mesi, gerillanın etkinliğini kısa sürede art-ırdı.

El-Fetih'in yürüttüğü gerilla mücadelesinin Filistin ve Arap halkı arasında sempa-tiyle karşılandığı bu dönemde Haziran1967'de, Arap ülkelerinin büyük bir yenilgialdığı Altı Gün Savaşı yaşandı. İsrail GazzeŞeridi, Sina yarımadası ve Batı Şeria'nın tü-münü kontrolü altına aldı. Suriye'nin Go-lan tepelerini ilhak etti.

Bu savaş sonunda teknik açıdan güçlü,ABD emperyalizminin desteğindeki İsra-il'in, düzenli Cephe savaşıyla ve kendi ör-gütlerini kurmuş Filistinlilerin katkısı ol-madan yenilemeyeceği gerçeği netleşmişti.

Böylece o güne kadar El-Fetih'e karşıolan NASIR, Arafat ile yakınlaşmaya başla-dı. Altı gün savaşından sonra El-Fetih sa-vaştan önceki sınırlarda eylemlerini yo-ğunlaştırırken ilk kez bildirilerinde kendiismini kullanmaya başladı. Bildirisinde"Bugün Filistin halkı kendi kaderini elleri-ne almaya karar vermiştir." diyordu.

FİLİSTİN HALKKURTULUŞ CEPHESİ(FHKC)George Habbaş ve Nayıf Havatme gibi

önder kadroların bizzat katıldığı Yemen içsavaşının da etkisiyle Arap Milliyetçi Hare-keti hızla radikalleşerek sola yaklaştı. 1962yılında Arap Milliyetçi Hareketi'nin NA-SIR'ın etkisinden çıkmasıyla Hareket içindeçeşitli örgütlenmeler ortaya çıktı. Bunlar-dan en önemlisi Arap Milliyetçi Hareketiiçinde yer alan Geriye Dönüş Yiğitleri ileSuriye'de kurulmuş olan Filistin Kurtuluş

ı

Page 39: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 DEVRİMLER TARİHİ 39 HALK İÇİN

[KURTULUŞ

Cephesi'nin birleşerek Filistin Halk Kurtu-luş Cephesi'ni kurmalarıdır.

Filistin Kurtuluş Cephesi ingiltere'deeğitim görmüş Filistinli bir subay olan Ah-met CİBRİL tarafından Suriye'de 1959'dakurulmuş ve 1961 yılında gerilla eğitiminebaşlamıştı.

Arap Milliyetçi Hareketi içinde Filistinkolu olarak George HABBAŞ tarafından ör-gütlenen "Geriye Dönüş Yiğitleri" ise1962'de kendilerini M-L ilan etmişlerdi.1966'da gerilla mücadelesi ve silahlı savaşıtemel alan bir çizgiyi benimseyen örgüt ey-lemlere başlama karan aldı ancak, HAB-BAŞ'ın Mısır'a yaptığı ziyarette NASIR'ınönerisiyle bir sene gerilla eylemlerini erte-ledi.

Altı Gün Savaşı'ndan sonra ise bu ikigrup birleşerek FHKC'yi kurdu.

6 Ekim 1967'de ilk silahlı eylemini ger-çekleştiren FHKC kuruluşunu 21 Aralık'tayayınladığı bir bildiri ile Filistin halkına du-yurdu.

FHKC, El-Fetih'ten farklı olarak UlusalKurtuluş mücadelesini sınıfsal temeleoturtmayı, bağımsızlık mücadelesinin top-lumsal dönüşümü sağlayacak bir sosyaldevrimi de içermesini savunmakta ve Filis-tin'in kurtuluşu sorununu Ortadoğu devri-minin bir parçası olarak görmekteydi. Bubakış açısıyla siyonizme karşı mücadeleninemperyalizme ve gerici Arap rejimlerinekarşı mücadeleden ayrı olmadığını savun-maktadır. FHKC'nin ideolojisi ve stratejisikısaca şöyledir;

• Cephe'nin içerisinden çıkacak olanpartinin Cephe'ye önderlik etmesi,

• Partinin politik-askeri liderliğin birliğiilkesini yerine getirmesi,

• Parti içi işleyişte demokratik merkezi-yetçilik, eleştiri, özeleştiri ve kolektif lider-lik anlayışının hakim kılınması,

• İşci-köylü-aydın ve küçük burjuvazi-nin ittifakının gerçekleştirilmesi,

•Tüm Filistin örgütlerini kapsayan or-tak bir Cephe'yle Filistin'in kurtuluşununsağlanması

• Filistin Ortak Cephe'sinin işçi sınıfıönderliğinde olması,

• Filistin özgürlüğünü kazandıktansonra sosyalizmi savunan her Yahudi'ninFilistin devleti içerisinde kalabilmesi.

FHKC'DE BÖLÜNMELERFHKC'nin kuruluşundan yaklaşık l yıl

sonra mücadeleyi kendiliğindenci ve saltaskeri bakış açısının hakim olduğu bir tar-za indirgeyen Ahmet CİBRİL, FHKC'den ay-rılarak Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Ge-nel Komutanlık (FHKC-GK) adıyla kendiörgütünü kurdu.

1969'da ise Nayıf HAVATME öncülüğün-deki grup da ayrılarak Filistin DemokratikHalk Kurtuluş Cephesi (FDHKC)'ni kurdu.

Tüm ayrışmalara ve eleştirilere karşınHABBAŞ Filistin halkı ile birleşmek, onlarayabancılaşmamak, Ulusal Kurtuluş Sava-şı'na önderlik etmek, Kurtuluş Hareketi'ningereksinim duyduğu askeri desteği eldetutmak için küçük burjuva kesimlerle ittifa-kı geliştirmeyi ve ilerici Arap rejimleri ile birilişkinin gerekliliğini savundu. AncakFHKC'nin yönetici kadrolarının M-L'lerdenoluşması görüşünde ısrar etti.

FİLİSTİN DEMOKRATİKHALK KURTULUŞ CEPHESİ(FDHKC)1969 yılında Nayıf HAVATME'nin öncü-

lük ettiği bir grup Beyrut'ta yayınlanan "ALHURRİYAH" isimli dergide FHKC'yi küçükburjuva entelektüel bir örgüt olmakla eleş-tiren bir bildiri yayınladıktan sonra ayrıla-rak, iki hafta sonra FDHKC'yi kurduklarınıaçıkladılar.

FDHKC Filistin devriminde işçi-köylü it-tifakını savunuyor ve küçük burjuvaziyidevrimin müttefiki olarak kabul etmiyordu.Oluşturulacak bir Ulusal Cephe'de Arap re-jimleri tarafından veya kişisel çıkar ve çeliş-kiler sonucu kurulan örgütlerin olmaması-nı, yalnızca savaşan örgütlerin yer almasınısavunuyordu.

HABBAŞ'ı küçük burjuva ideolojisi ileuzlaşmak ve Arap rejimleriyle iyi geçin-mekle eleştiriyor; ilerici, gerici tüm Arap re-jimleri ile hangi düzeyde olursa olsun ilişkikurmayı reddederek Ürdün Komünist Par-tisi, revizyonist SBKP ve Varşova Paktı ülke-leri ile yakın ilişki kurmayı tercih ediyordu.

FKÖ ve FKÖ önderliğini de yüksek eko-nomik kazanç ve edindiği siyasi gücü nede-ni ile bürokratik ve ayrıcalıklı olmakla de-ğerlendiriyor ve eleştiriyordu.

FDHKC tüm eleştirileri, değerlendirmeve önerileri bir broşürde toplayarak açıkla-dı. Bu broşürde Birleşik Ulusal KurtuluşCephesi program önerisini de yayınladı.Belli başlı görüşleri şöyleydi:

- Filistin halkının tüm ulusal gruplarıylabirlikte tek temsilcisi Cephe'dir.

- Cephe ulusal eylemin en etkili biçimiolarak silahlı halk savaşı ilkesine bağlıdır.

- Cephe barışçı çözüm yollan önerenAraplar arası ve uluslararası tutumları red-deder.

- Filistin halfanın mücadelesinin amacıisrail devletinin varlığını, araçlarını vemevcut organlarını parçalayıp dağıtmaktır.

- Filistin halkının savaşının asıl hedefiABD liderliğindeki emperyalizmdir.

- Cephe, işçi, köylü, öğrenci, kadın, gençve meslek sahiplerinden oluşacak bağımsızörgütler kurulmasına destek olacak, işgalaltındaki topraklarda Cephe tarafındanoluşturulan örgütlenmeler Cephe'ye bağlıtüm örgütlerin eşit biçimde temsil edilebi-leceği şekilde kurulacak, diğer bölgelerdedemokratik seçimlerle oluşturulacak.

- Cephe Filistin'de bulunan Yahudileride Siyonist hareketin yönetiminden ve de-netiminden kurtarmayı amaçlar.

- Cephe içinde kararlar, ulusal progra-mın maddelerine uygun olarak oybirliğiylealınır.

- Cephe'ye katılan her örgüt örgütsel, as-keri ve düşünsel bağımsızlığını koruma vebağımsız siyasal tavırlar takınma hakkınasahiptir. Bu durumlarda bu örgütlerin Cep-he programına ve kararlarına bağlılıkları yi-ne devam edecektir.

FKÖ'NÜN SAVAŞANGÜÇLERİN ÇEPHESİ'NEDÖNÜŞMESİ VE FİLİSTİNHALKININ MEŞRUTEMSİLCİSİ OLARAKKABUL EDİLMESİArap rejimleri tarafından Filistin müca-

delesini denetim altında tutmak amacıylakurulmuş olan Filistin Ulusal Konseyi veFKÖ'nün yürütme organlarında AŞRAFtemsilcileri ile Arap rejimlerine yakınlıklarıile bilinen burjuvazinin temsilcileri eşitağırlıkla temsil edilmekteydi.

Başlattığı silahlı mücadeleyle Filistinli-ler ve Arap halkları içinde büyük prestijtoplamaya başlayan El-Fetih 1967'deki Altı

FHKC'NİN SİYASAL ÖRGÜTLENMESİFHKC'nin siyasi örgütlenmesi için gerekli kadrolar, siyasi kadro okulunda yetiştir-

ilmektedir. Cephe üyesi olup herhangi bir bölge ya da birimde çalışma yapanlar hücretipinde örgütlenirler ve her cephe üyesi bu hücre içerisinde çalışır. Hücreler bir hiyer-arşi içerisinde bulunmaktadır. Her alan ve birimdeki çalışmaya en üst örgütlenmeolan Merkez Komite yön vermektedir. Her hücre haftada bir toplantı yapmak zorun-dadır. Ayrıca genel programa göre çalışmalarını değerlendirip rapor haline getirir.Haftalık çalışma raporları bir üst komite tarafından denetlenir ve siyasi büroyasunulur. Siyasi büro her rapora gerekli cevabı verir.

Cephe'nin en üst organı Siyasi Genel Komite'dir. Bu komitenin içerisinde GeorgeHabbaş da yer alır. Bu Genel Komite'nin altında altı ayrı bölgeyi temsil eden altı siyasibüro vardır. (Filistin, Lübnan, Suriye, Arap ülkeleri ve dış ülkeler siyasi büroları) Bütünsiyasi büroların kolektif çalışması ile haftalık yayın organı çıkarılmaktadır. Siyasi büro-larda çalışan sorumlular her türlü askeri eğitimden geçirilmiştir. Herhangi bir çalışmaiçin Genel Komite'den gelen öneriler, ortaya atılan tezler siyasi bürolarca incelenir.Tekrar Genel Komite'ye gönderilir. Uygulanacak taktik ve programlar tekrar ince-lenerek yayınlanacak duruma getirilir.

Filistin halkının yaşadığı her mülteci kampında FHKC'nin siyasi alt büroları bulun-maktadır. Bu siyasi bürolar sosyal, örgütsel, ideolojik, politik çalışmayı birlikteyürütürler.

FHKC'NİN ASKERİALANDAKİ ÇALIŞMALARIFHKC'nin askeri alandaki çalışması, siyasi alandaki çalışmadan ayrı olarak

örgütlendirilmiştir. Tüm askeri program ve planlar askeri bürolar ve askeri sorumlulartarafından hazırlanır. Ancak tüm bu çalışmalar FHKC'nin siyasi çalışmalarına bağlı,onun denetimi ve kumandası altında FHKC'nin siyasi üst örgütlenmesi tarafındanyürütülür. Askeri alanda çalışan Cephe üyeleri, içinde bulunduktan hücrelerde haf-talık toplantılar yaparak raporları o bölgeyle ilgili siyasi büroya iletirler.

FHKC komşu ülkelerde diğer Filistin örgütleri gibi israil içine baskın yapmak içinüstlenmiş baskın grupları yerleştirmiştir. Baskınlar israil içindeki Yahudi yerleşim bir-imlerini hedeflemektedir. Baskınlarla elde edilmek istenen amaç Yahudilerin göçezorlanması ve yeni gelen Yahudilerin bu bölgelere yerleştirilmesinin engellenmesidir.Bu baskınlar için gerillalar birlik içerisinden gönüllü olarak seçilirler, zaten tüm geril-lalar bu işe gönüllü olmaktadır. Bu nedenle seçim genelde kura usulü ile yapılır.

FHKC, Filistin davasını dünyaya tanıtmak için Filistin ve israil dışındaki ülkelerdebu tür eylemlerine son verdiği 1973'e kadar uçak kaçırma vb. 16 eylem gerçekleştirdi

Gün Savaşı'ndan sonra Arap devletlerinindenetiminde olan Filistin Ulusal Konse-yi'ne katılarak kontrolü ele geçirme kararıaldı.

Temmuz 1967'de toplanan Konsey'deEl-Fetih'in ağırlığını koymasıyla KonseyBaşkanlığı'na Şukayri'nin yerine "komü-nist" olmakla suçlandığı için Ürdün'e so-kulmayan avukat Yahya Hummuda seçildi.

Bu tarihten sonra silahlı eylemlerini yo-ğunlaştıran El-Fetih'e karşı geniş bir ope-rasyon başlatan israil ordusu El-Kanememülteci kampına saldırdı. El-Fetih saldınkarşısında geri çekilmedi. Kampta yaşayansivillerin de desteğini alarak israil'e karşıdirendi. Bir gün süren savaş sonucunda İs-rail ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. El-Fetih'in gösterdiği bu basan Filistin ve Araphalkları arasındaki prestijini ve desteğinidaha da büyüttü.

El-Fetih'in basanlarını gören Arap dev-letleri de Filistin üzerindeki etkilerini koru-mak için kendi denetimlerinde gerilla ör-gütleri kurmaya başladılar. Suriye, HalkKurtuluş Savaşı öncüleri örgütü ve onunaskeri örgütlenmesi olan Saika (Yıldı-rım)'yı; 1968 yılında Ürdün, Batı Yakası, Su-riye ve Kuveyt'ten Baas temsilcileri topla-narak Baas Partisi'nin Birleşik Filistin ör-gütü'nü; Irak Baas yönetimi ise Arap Kur-tuluş Cephesi'ni kurdu.

Şubat 1969'da toplanan Filistin UlusalKonseyi'ne gerilla örgütleri de katıldı. Top-lantıda artık Filistin Ulusal Meclisi göreviniüstlenecek olan örgütte temsilcilik oranlanbelirlendi. Buna göre, 105 kişi olan mecli-sin 33 üyesinin El-Fetih, 12'sinin FHKC,12'sinin Saika, l1'inin FKÖ'nün eski yürüt-me kurulu, beş'inin FKÖ'nün askeri örgüt-lenmesi Filistin Kurtuluş Ordusu, bir'ininFKÖ'nün Ulusal Fonu, üç'ünün öğrenci, iş-

çi ve kadın örgütlerinin temsilcilerinden,28'inin ise bağımsızlar arasından seçilme-sine karar verildi.

Bu temsil sistemine itiraz eden FHKCbütün örgütlerin eşitlik temeli üzerindetemsil edilmesi gerektiğini savunmuş vemeclise girmeyi reddetmiştir. Fakat çoğudurumda toplantılara katılmıştır. BöyleceUlusal Meclis, Filistin Parlamentosu niteli-ğinde ancak büyük oranda temsili bir or-gan işlevi gören yapıya bürünmüş oldu.

Aynı toplantıda Ulusal Meclis Yasar Ara-fat'ı da FKÖ başkanlığına seçti.

FKÖ'NÜN YENİDENYAPILANMASIGerilla örgütlerinin FKÖ içinde yer al-

masıyla FKÖ'nün eski yapısı da değişerekArap devletlerinin doğrudan denetimi al-tından çıkmış oldu.

Kasım 1973'de Cezayir'de toplanan ArapZirvesi, FKÖ'yü Filistin halkının tek meşrutemsilcisi kabul eden bir karar aldı. ÜrdünKralı Hüseyin bu karan tanımadı.

Ekim 1974'te bu kez Rabat'ta toplananArap Zirvesi'nde Kral Hüseyin de ikna edi-lerek FKÖ Filistin halkının tek meşru tem-silcisi olarak kabul edildi. Böylece Arafat'aBirleşmiş Milletler'in kapısı da açılırken El-Fetih bu tarihlerden itibaren gerilla eylem-lerine son verdi ve Arafat Filistin sorunu-nun çözümünü diplomasi masalarındaaramaya başladı.

FKÖ'nün en üst organı Filistin Parla-mentosu'na eş değer olan Ulusal Kon-sey'dir. Ulusal Konsey silahlı örgütlerin,mesleki örgütlerin, yaşamın her alanındaönde gelen Filistinlilerin, Filistin Birlikleri-nin katılımı ile oluşturulur. Doğrudan se-çimler aracılığıyla oluşturulmasa da buKonsey ile hedeflenen Filistin halkının

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 40: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 40 DEVRİMLER TARİHİ 26 Temmuz 1997

mümkün olan en geniş temsilinin sağlan-masıdır. Konsey;

- FKÖ'nün politika ve programlarını be-lirleyen en üst organdır.

- Ulusal Konsey'in üye sayısı ilk üç top-lantıda 400 iken çalışma koşullarının kolay-laştırılması amacıyla daha sonra 100 ve180'e düşürülmüştür.

-1973 yılında FKÖ önderliğine danışmagörevi üstlenen Merkez Konsey oluşturul-muştur. Merkez Konsey'in yapısı UlusalKonsey'in bileşimini yansıtmaktadır. Mer-kez Konsey'de El-Fetih'den dört, SAİKA,FHKC, FDHKC, Arap Kurtuluş Cephe-si'nden iki'şer, Sendika ve Mesleki Birlikler-den altı ve Bağımsızlardan beş temsilci var-dır.

- Ulusal Konsey Bakanlar Kurulu işlevi-ni yerine getiren Yürütme Kurulu'nu seçer.

FKÖ Yürütme Kurulu, üyeleri ve alt ku-rumları ile kamplarda ve çeşitli Arap ülke-lerinde yaşayan Filistin halkının eğitim,ekonomik, sağlık, haberleşme vb. sorunla-rını çözmek için önemli adımlar atmıştır.

Bunlardan;Halk örgütlenmeleri; Filistinli işçi ve

meslek sahiplerinin günlük sorunlarıyla il-gilenir. Sendikalar kurar. Sendikalar kon-seyde temsil edilir. Ekonomik ve politikalanda mücadeleye yardımcı olur.

Sağlık Hizmetleri; Filistin Kızılhaç Der-neği (FHKD) kurulmuştur. Çeşitli Arap ül-kelerinde tam donanımlı hastaneler, köy-lerde klinikler, mülteci kamplarında en azbir klinik kurulmuştur.

Eğitim; Filistinli çocuklar için eğitimprogramlan hazırlanmıştır. Okul çağındaki

Filistinli çocukların %38'ine makul fiyatlar-la eğitim olanakları sağlanmıştır. Filistinli-lerin eğitimi ve eğitim malzemelerinin sağ-lanması için FKÖ planlama merkezi eğitimbölümü kurulmuştur. Çocuk yuvalan inşaedilmiştir.

Haberleşme; Filistin Devrimi isimli birgazete, haber ajansı, araştırma merkezi (ki-taplık, arşiv ve Filistin ile ilgili çalışma böl-gelerinin bulunduğu bir kurum) vardır. Ki-tap basar, aylık Filistin Olayları isimli ente-lektüel bir dergi yayınlar.

FKÖ şehit çocuklarının sorumluluğunuda yüklenmiştir. SAMED vakfı aracılığı ileyetimlere, ailesi bulunmayan çocuklaramesleki eğitim vermektedir. Kamplarda ya-şayanlara eşya, elbise vb. yardımlar sağlar.

Kadınların örgütlendiği ve 15 000'danfazla üyesi olan Filistinli Kadınlar GenelBirliği, Filistin parlamentosunda 12 üye iletemsil edilmektedir. FKÖ'nün mücadelesi-nin her alanında kadınlar etkin bir rol oy-narlar. Tüm dünyadaki kadınlarla ilgili top-lantılara katılmaktadırlar.

FKÖ bir örgüt olarak devlet olma aşa-masına gelmiş bir yapı görünümündedir.

Kurum, üyeleri ve örgütlülükleriyle Fi-listin ve dışındaki kitlelerin sorunlarıyla il-gilenip çözümler üretmekte, kararlar al-maktadır. Örgütlülüklerin olmadığı alan-larda örgütlenmeler kurup halkı örgütle-mektedir.

EL-Fetih'in FKÖ içinde en büyük ve or-ganize güç olması FKÖ'nün politikalarınınbelirlenmesine de yansımıştır. Küçük bur-juva milliyetçi çizgi FKÖ içinde politikalarıbelirleyen hakim çizgi olmuştur. Farklı çiz-gi lerden değişik örgüt ler in biraraya gelme-si zaman zaman FKÖ'yü bölünmenin eşiği-ne kadar getirmiştir. Arafat'ın uzlaşmacıçizgisine karşı devrimci bir muhalefet herzaman varolmuştur. Ancak FKÖ içinde Ara-fat'ın belirleyiciliğini aşmak bugüne kadarmümkün olamamıştır. Önderliği küçük

burjuva milliyetçi olmasına rağmen yine deFKÖ belli bir sürece kadar savaşan örgütle-rin cephesiydi. Bu pratikte böyle şekillen-mekteydi.

İNTİFADA, YURTSEVERBİRLEŞİK ÖNDERLİKVE HALKÖRGÜTLÜLÜKLERİ1987 Aralık ayında işgal altındaki top-

raklarda israil askerlerinin provokasyonusonucunda başlayan İNTİFADA öncedenplanlanmış bir eylem değildi. 20 yıllık acıla-nn birikiminin, özgüvenin, yıllara yayılan,bir yaşam biçimine dönüşen mücadele se-ferberliğinin sonucudur. Kendiliğindenbaşlayan ayaklanma birçok yerde kurulanhalk komiteleri ve sendikalarca süreklileş-tirilmiş ve bu komiteler aracılığıyla yönetil-miştir.

YURTSEVER BİRLEŞİKÖNDERLİK (YBÖ)Ayaklanmayı kendiliğindencilikten kur-

taran, ona önderlik eden, halk komiteleriniyönlendiren, genel yönetimi belirleyen,FKÖ ile bağlantı kurup, uyum sağlayanYurtsever Birleşik önderlik (YBÖ) işgal al-tındaki topraklarda İNTİFADA'nın önderli-ği durumundadır.

YBÖ işgal altındaki topraklarda 1986 yılıortalarında kuruldu. (İNTİFADA'dan 1,5 yılönce). El-Fetih, FHKC, FDHKC, FKP (Filis-tin Komünist Partisi) arasında oluşturulanbir güç birliğidir. (Çeşitli kaynaklarda farklıfarklı belirtilmiş olsa da daha sonra İslamiCihad'ın da bu güç birliğine katıldığı veyakatılmasa bile kararlara uyduğu görülüyor.)

Bu güç birliği ilk kurulduğunda kendisi-ni "Uyum Kurulu" olarak adlandırdı.Amaçlan içinde, dağınık kitleler arasındaeşgüdüm sağlamak, eylem anında tüm yı-ğınları kavgaya hazırlamak bulunmaktadır.En önemli başarısı dışarıdaki Filistin hare-ketinin birleşmesi için baskı yapması vebunu sağlamış olmasıdır.

YBÖ'NÜN ÖZELLİKLERİ:Bu "Uyum Kurulu" daha sonra YBÖ'ye

dönüştü. Güvenlik nedeni ile yönetiminüye sayısı dörde düşürüldü. (Bir başka kay-nakta Filistin Türkiye temsilcisi YBÖ'de 12temsilci olduğunu, içerisinde sağcısındansolcusuna tüm halk kesimlerinin temsilci-lerinin olduğunu belirtmiştir. Bu röportaj'90'lı yıllarda yapılmıştır).

Günlük görevler veren, hedefleri belirle-yen YBÖ bir yeraltı örgütlenmesidir.

YBÖ, örgütlerin sorumlularının güvenli-ğini sağlamak, örgüte süreklilik kazandır-mak ve YBÖ'nün gizliliğini güvence altınaalmak için örgütlerin ikinci dereceden so-rumlularından oluşmuştur. "Nöbetleşe ön-derlik" yöntemi benimsenmiştir.

YBÖ çok büyük bir halk desteğine sahipolmasına rağmen eylem alanlarında tekel-ciliğe kaçmamış, mücadeleye katkıda bulu-nan herkese fırsat tanımış, inisiyatiflerinikullanmalarına olanak sağlamıştır.

YBÖ içindeki örgüt temsilcileri alınankarar kendi örgütünün kararlarına tersdüşse bile uymak zorundadır. Alınan bumerkezi kararlan örgütler pratikte kendiyöntemleriyle hayata geçirmektedir.

YBÖ'nün uzun vadeli hedefi kurulacakbağımsız bir Filistin'in toplumsal ve ekono-mik alt yapısını mücadele ve eylemlilik (İN-TİFADA) sürecinde inşa etmektir.

YBÖ esas olarak genç yaştaki insanlar-

dan oluşmuş bir yapıdır.Bunu israil ordusu pratikte bizzat gör-

müştür. İNTİFADA başlayıp yayıldığı za-man ilk önce cezaevinden çıkan veya dos-yası bulunan kişileri araştıran İsrail ordusu,yakaladığı Filistinli gençlerin hiçbirinin ad-li-siyasi kaydının bulunmadığını görünceçaresizleşiyordu.

YBÖ'nün çizgisi FKÖ'nün çizgisidir. İN-TİFADA'nın genel politik çizgisini ve hedef-lerini belirleyen FKÖ'dür. Fakat işgalci güç-ler ile yüz yüze olan Filistin halkı ve YBÖ ol-duğundan günlük eylem biçimleriYBÖ'nün sorumluluğu ve inisiyatifindedir.

YBÖ'NÜN MÜCADELEVE ÖRGÜTLENMEBİÇİMLERİFilistin'de hafta başı Cuma'dır. YBÖ bu-

nu yeni bir mücadele haftasının başlangıcısayar ve bir bildiri yayınlayarak görevleribelirler. Üç önemli mücadele biçimi vardır;

1- Kavga günü: Bugünde bir kent, köy yada kamptaki tüm Filistinliler sokağa çıkar-lar, gösteri, miting veya yürüyüş yaparlar,işgalci birlikle taşlı-sopalı çatışmalar olur.Barikatlar kurulur, sloganlar atılır, Filistinbayrakları uygun yerlere asılır,

2- Genel Grev günü3- Kısmi Grev günü

SENDİKALARO dönemde işgal altındaki bölgelerde

savaşan örgütlerin üyelerinin, günlük yaşa-mı devam ettirmek için komiteler dışındasendikal örgütlenmeler vardır.

İşçi sendikaları İsrail hükümetinin tümbaskı ve sınırlayıcı yasalarına rağmen poli-tik alanda tavır almış, halkın işgal güçlerinekarşı her pratik tavır alışında mücadeleniniçinde olmuştur. Açıklamalarıyla, fiili eylemörgütlemesiyle tepkilerini göstermiştir.

HALK KOMİTELERİİNTİFADA'nın örgütsel yapısı yatay bir

çizgide seyrettiğinden, Halk Komiteleri ileYBÖ arasında hiyerarşik bir ilişki bulunma-maktadır. YBÖ'ye hiyerarşik olarak bağlı ol-mamakla birlikte Halk Komiteleri YBÖ'nünkararlarına tabi olarak hareket ederler.

Komiteler* işgal altındaki günlük işleriYBÖ'nün yayınladığı bildiriler doğrultu-sunda yürütürler. Komiteler arasında sü-rekli kendisini yenileyen etkin ve geniş biriletişim ağı bulunmaktadır.

Böylesi yaygın örgütlenme, her ayaklan-mada yakalanan önderlerin alternatifleriniçıkarmayı ve yerini doldurmayı mümkünkılmaktadır.

HALK KOMİTELERİ'NİNKURULUŞUişgal altındaki bölgelerde 1948'den bu

yana süren küçük çaplı ayaklanmalarda,gösterilerde, israil birliklerinin uyguladığısıkı yönetim ve sivil Yahudilerin saldırılarıkarşında Filistin halkı savunma amaçlı veihtiyaçlarını karşılayabilmek için çeşitli ko-miteler kurmaktaydı. Bu komitelerin kuru-luşuna Üniversite gençliği ve cezaevindençıkan kadrolar öncülük ediyorlardı.

İNTİFADA'nın temeli olan Halk Komite-teri'nin oluşum süreci ise '85-'86 yıllarınadayanır ve geçmişte kurulan komitelerindeneyimleri üzerinde şekillenir.

BALATA Kampındaki pratik bu açıdaniyi bir örnektir.

Batı Şeria'da bulunan BALATA Kam-pı'nda kamp gençliği ilk önce "Gençlik Ku-lübü" kurmuşlardı. İsrail işgal güçleri bu

YBÖ İÇİNDEKİ ÇATIŞMALARYBÖ içerisindeki tartışmalardan en

önemlisi FKP (Filistin Komünist Partisi)ile İNTİFADA'nın niteliği üzerineyürütülen tartışmalardır. FKP, YBÖ'yübaşlangıçta bürokratik bir yöntem, El-Fetih'in sinsi bir taktiği, maceracı biryapı olarak nitelendirdi. Buna rağmenayaklanmaya ilgisiz kalmadılar ve YBÖiçerisinde yer aldılar. İNTİFADA'dadüşmana karşı şiddet kullanılmasınıarttırmayı öneren FHKC'ye ise süreklikarşı çıktılar.

Ayaklanma yayıldıkça, büyüdükçehalka kendi birimlerine, gösterilerekatılma çağrısı yaptılar. Fakat gösteriler-ine yüzleri maskeli kimseyi almadılar.Taş ve molotof atmadılar. İsrail'in tümbaskı ve şiddetine rağmen barışçıl bireylem çizgisi izlediler. Bunu da "İsrail'ikışkırtmamak" adına yapmaktaydılar. Bupolitika halkın FKP'ye olan güveninisarstı ve halk FKP'yi suçlamaya başladı.

kulübü kapattı. Bunun üzerine gençler"Genç Çalışma Kurulları" isimli yeni biroluşum kurdular. Amaçlan halka yardımcıolmaktı. İlk hedef olarak işbirlikçileri ve ka-rakolları vasıtasıyla israil'in denetimininkırılması seçildi. Geceleri kamp gençliğimaskeli ve sopalı olarak dolaşmaya başladı."Maskeli Devriyeler" olarak bilinen bugruplar ajanların yanı sıra uyuşturucu vekadın satıcılarının da korkulu rüyası idi.

Kısa sürede halk tarafından benimse-nen bu yapılar, halka hizmet eden komite-lere dönüşerek, israil'in kamp üzerindekidenetimini zayıflattılar.

El-Fetih üyesi ve sempatizanı bu gençle-rin çalışmaları ile örgütlenmesini her tarafayaydı. Diğer sol örgütler de hızla bu tür ko-miteleri oluşturmaya yöneldi.

Başlangıçta bu komiteler alt yapı sorun-larını çözüyorlardı. Gençlerin futbola karşıilgisi değerlendirilerek, futbol sahaları as-keri-siyasi eğitim alanına dönüştürüldü.Mezar, şehit aileleri ziyareti, kültürel çalışmalar, birlik ve dayanışma ruhunu güçlen-diriyordu.

Örgütlenme oturup güçlendikçe İsrailgüçlerine ve karakollarına geceleri taşlı-so-palı saldırılar düzenleyerek, İsrail birlikleri-nin denetimini zayıflatmaktaydı. İsrail güç-leri özel birliklerle kampa girebiliyor fakatörgütlenmeyi sekteye uğratamıyordu.

İşte bu komiteler İNTİFADA sırasındaYBÖ ile hiyerarşik bir bağ oluşmamasınarağmen bizzat YBÖ'yü oluşturan örgütlertarafından kurulup, yönlendirilen Halk Ko-miteleri'nin temeli oldu. İNTİFADA öncesive sonrasında da gelişerek kurtuluş müca-delesinin alt yapısını oluşturdular.

İNTİFADA sırasında iki türlü Halk Komi-tesi bulunmaktadır.

1- İşgalci birliklerle hergün karşı karşıyagelen, direnen güçleri yönlendiren önder-lik durumundaki komiteler. İsimleri kimiyerde "Vurucu Güçler" kimi yerde ise "Ge-zici Maskeliler"dir. Kavgaya dayanıklı, heran her türlü araç ile eylem yapmaya hazırolan güçleri kapsamaktadır.

Yerleşik olarak bir yerde sürekli bulun-mazlar. YBÖ'nün talimatları doğrultusundamücadele ederler. Eylemleri, gösterileriyönlendirmek ve saldırılara karşı savunmahazırlamak ve yönetmek de bu komiteleringörevidir. Tüm bölgeyi çok iyi tanırlar.Kamplar ve bölgeler arası sürekli gezmek-tedirler.

2- Ayaklanmanın sürekliliği için gerekliolan toplumsal, ekonomik ve insani gerek-

OLUM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 41: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 DEVRİMLER TARİHİ 41 HALK İÇİN

KURTULUŞ

sinimleri karşılamak üzere oluşturulmuşkomiteler.

Bu komiteler hayatın her alanında ihti-yaçları karşılayabilmektedir. Kurulacakolan bir Filistin devletinin çekirdeğini oluş-turmayı hedefler. Bu devletin alt ve üst ya-pısını, özellikle ekonomik kurum ve kuru-luşlarını oluşturmak görevleri arasındadır.

Bu komitelerin bilinen 12 tanesi şunlar-dır:

1- Beslenme Komiteleri2- İlk Yardım Komiteleri3- Ticaret Komiteleri4- Enformasyon Komiteleri5- Destek Komiteleri6- Gözlem Komiteleri7- Kadın Komiteleri8- Tarım Komiteleri9- Demirci Komiteleri10- Nöbetçi Komiteleri11- Gönüllü İş Komiteleri12- Araştırma, Soruşturma KomiteleriAyrıca çeşitli Arap ülkelerinde İNTİFA-

DA için bağış toplayan birçok halkKomitesi kurulmuştur.Bu komiteler ayaklanmanın sürekliliği-

ni, diriliğini kalıcı kılacak altyapının yara-tılmasını, kavgaya hazır, mücadeleye ka-rarlı ve fedakarlık yapmayı göze alan herinsanın örgütlenmesini, ayaklanmaya et-kin bir biçimde katılan ergen ve hatta ço-cukların yetiştirilerek kadrolaşmasını he-defler ve buna uygun pratikleri hayata ge-çirir.

İNTİFADA'NINMÜCADELE BİÇİMLERİl- Grevler ve Boykotlar: İNTİFADA sıra-

sında iki türlü greve gidiliyor.

a- Genel Grev. O gün işgal alandaki tümyaşam felce uğratılır. İşe gidilmez, işyeri vedükkanlar açılmaz. Bölgeye ölü toprağı ser-pilmiş gibi olur.

b- Kısmi Grev: Esnaf belirli yerlerde,bölge bölge üç saatliğine dükkanını açar.

Genel Greve göre disipline edilmesi da-ha zor görülse de halkın inisiyatifi ile başa-rılı bir biçimde hayata geçirilmektedir.

2- Hainlere Karşı Mücadele: Bu müca-deleyi YBÖ iradi olarak ikiye ayırmıştır.

a-Küçük işbirlikçi hainlere karşı müca-dele: Bu sınıfa işgalci israil devletinin ku-rumlarında çalışan, ona boyun eğen Filis-tinliler girmektedir. YBÖ bunları tecrit veteşhir ederek çalıştıkları kurumlardan istifaettirebileceği tespitini yaptı. Öyle de oldu.1988 Haziran'ına kadar bunların %70'i isti-fa etti.

YBÖ bunlara karşı mücadele de genelolarak şiddet uygulamıyordu. Yalnızca bi-reysel olarak belli bir kesimi temsil eden if-lah olmaz ele başlarına karşı şiddet uygulu-yordu. Ancak zaman zaman YBÖ'nün ira-desi dışında da kitlelerin yoğun öfkesi so-nucu şiddet kullanılabiliyordu. Bu kişilerinişyerlerine, arabalarına ve evlerine zararverme biçiminde cezalandırma yapılır.

b- Büyük İşbirlikçi ve Hainlere KarşıMücadele: İsrail istihbarat ve güvenlik güç-leri ile işbirliği yapan ajan ve muhbirleri busınıfa koyan YBÖ, bu kategoriye girenleriönce bu işten vazgeçmeleri için uyarıyor,ardından ikna yöntemini kullanıyor, sonuçalamazsa aşamalı bir biçimde şiddete baş-vuruyordu.

Bu süreç şu ajanslardan oluşuyordu;"Vurucu Müfrezeler" bu haini tutuklar vesorgular. Suçlarını itiraf ve tövbe edene ka-

dar gözaltında tutar. Hainler, istihbaratadına çalıştıkları bölgelerde dolaştırılarak,halk arasında teşhir edilirler. Halk bu ajan-ları tanıdıktan sonra, itirafları doğrultusun-da da onaylarsa, pişmanlık aşaması başlar.Bu aşamada suçlu Müslüman ise Cami'de,Hıristiyan ise Kilise'de yemin ederek "Hal-ka karşı suç işledim, bundan sonra Filistin'ehizmet edeceğim" diyerek hoparlörlerdenbağışlanmasını ister. İsrail'in bir daha buajandan yararlanmaması ve yanlışlıkla ma-sum insanların cezalandırılmaması içinherşey halka açık yapılır.

Ajan oldukları kesin biçimde kanıtlan-dığı halde suçlarını kabul etmeyenler ya dapişman olmayı reddedenler idam edilirler.Hainin tutuklanması olanaksız ise can vemal kaybını hedefleyen saldırılar düzenle-nir.

3- Bağımsızlığın İnşaası: YBÖ bir yan-dan işgalcilere karşı mücadeleyi ve eylem-lilikleri yürütürken aynı süreçte işgalci dev-letin tüm kurumlarıyla ilişkilerini keserekbağımsız Halk İktidarı'nın yaratılması içingerekli ortamı yaratacak mücadele yön-temlerine de yönelmiştir.

Ekonomik anlamda bağımsızlığın altyapılarını İNTİFADA sırasında oluşturmayıhedefleyen YBÖ bu konuda da bir eylemprogramı belirledi. Ve Filistin halkına birbildiri ile açıkladı. Bunlar:

a- Vergi ödememek,b- Filistinlilerce benzeri üretilen İsrail

mallarının alınmaması,c- israil içinde (Yeşil Hat) bulunan atöl-

ye, işyeri ve fabrikalarda üretim mekaniz-masının durdurulması,

d- Filistinli sermaye sahipleri, zengin vedurumu iyi olanların katkısının sağlanma-

sı,e- Tarımda üretimi ve verimi artırmak

için her türlü olanağın ve yaratıcılığın se-ferber edilmesi,

f- Ulusal üretim günleri düzenlenmesi,g- Ulusal İMECE günleri düzenlenip, bu

günlerde toplu işgücü kullanılarak yakılıp,yıkılan evlerin yeniden yapılması.

Ayrıca YBÖ tüm Filistinlilere, Filistinlile-rin sahip olduğu tüm işyeri, bina, arsa vedükkanlara kira verilmemesi ve alınmama-sı, mahkemelerde bulunan bu konulardakianlaşmazlıkların geri çekilmesi çağrısı yap-tı. "Toplumsal Devrimci Kefillik" rolünüüstlenerek bu tür sorunları çözeceğini vaatetti.

4- Alternatif Eğitim: İNTİFADA'nın tır-manmasıyla İsrail, Filistinlilerin eğitim ku-ruluşlarına büyük bir saldın başlattı ve tümokulları kapattı. YBÖ bu gelişmenin yarata-cağı olumsuzlukları görerek alternatif üret-meye başladı.

önce okulların açılması ve okullara de-vam etme çağrısı yaptı. Bu girişim İsrail ta-rafından şiddetle bastırıldı. Bu tarihtensonra YBÖ okul dışında eğitimin sürdürül-mesi için gizli bir örgütlenme yarattı. Eği-tim Komiteleri oluşturuldu. Bu komitelerher tarafa yayılarak toplayabildikleri öğ-rencilere tek tek ya da toplu olarak gönüllüöğretmenler vasıtasıyla evlerin kuytu köşe-lerinde, çatı katlarında, cami ve kiliselerdetemel derslerin öğrenilmesini esas alan bireğitim programını hayata geçirdi.

İlk önce gizli eğitime katılan herkesi tu-tuklayan İsrail, bu şekilde başa çıkamayın-ca '88 yılında karşı önlem alarak okullarıaçtı. Ve bu deneyimin son bulmasını sağ-ladı. Fakat bu eğitim iki ay ile sınırlandı.*

FİLİSTİN KURTULUŞ Ö R G Ü T Ü N Ü N YAPISIFİLİSTİN ULUSAL KONSEYİ

Genel Konsey(aradanışma konseyi

Filistinli Birlik.

ve Sendikalar-

Filistinli Birlik veSendikalarFilistinli Gazeteci veYazarlar Birliği

Bağıms . : _l_ ı.

savaşçı örgütlere bağımlıo[maya]' lar)

'

Fi istin dışındaki Savaş anFilistin Toplulukları Örgütler

Yürütme KomitesiSekreteri

Yürütme Komitesi(Bakanlar Kurulu)

Filistinli işçilerGenel BirliğiFilistinli KadınlarGenel BirliğiFilistinli öğrenciler SiyGenel Birliği BölFilistinli Öğretmen-ler Genel Birliği

asium

Filistinli FKÖMühendisler Genel Temsilcilikleri

Filistinli Hukukçular (Dünyada 83Genel BirliğiFilistinli DoktorlarGenel BirliğiFilistinli Ressam veSanatçılar GenelBirliğiFilistinli Köylüler GenBirliği ve S

._ . . "

Halk ÖBöli

çlikpor

YüksekKonseyi

EğiBöl

YükKon

Okull

tim Saümü Böl

sekDeışeyi

ar veHastYuvalarve Kl

rgütleriimü

ğlık Enformümü Ulusal R

Böl

neği Enform

Merkezaneler /T~I- »(Filistinikler Tav

Yaba

Yavrukurt ve SağlıkÇiçek Öncü- Ocaklarıleri Örgütü

Filistin

asyon veehberlikimü

Filistin(Mali)

Ulusal Fone Bölümü)

u UlusalİlişkilerBölümü

SAMED Sosyal Hizmetasyon (FKÖ ve Refah

Ekonomik EnstitüsüOrgan Organı

ra) T-T FilistinÜretim De

J?™ .asyon Bölümleri Yaralımü Toplı

HaberYar

OrganıTiyatro

veHalk Sanatları

BirliğiSinenna Ve

ı Körler•neği

ar içinunsaldim

El-Fetih FHKCFDHKC SAİKAArap Kurtuluş CephesiFHKC-GKFilistin Kurtuluş CephesiFilistin Halk Muhalefet Cephesi

işgalAlımdakiYurt işleriBölümü

FilistinliMahkumları

Savunma

İşgal AltındaYurt Ulusal

Cephesi

Şehit AilelerineToplumsal Yardım

Fotoğraf

AskBöl

F

????ÖrKuvv

Milis Öı

erlikümü

gütlerietleri

•gütleri

PlanlamaMerkezi

AraştırmaMerkezi

Hemşireler

Radyo istasyonu

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 42: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 42 YURTDIŞI 26 Temmuz 1997

12 TEMMUZVE ÖLÜM ORUCUŞEHİTLERİ ANILDI

ALMANYA Hagen12-14 Temmuz 1991'de İstanbul ve Ankara'da şehit düşen 12

Devrimci Sol savaşçısıyla, 1996 Ölüm Orucu'nda şehit düşendevrim kuşağının 12 kahramanını anmak amacıyla 20 TemmuzPazar günü bir piknik düzenlendi.

Piknik alanında "Şehitlerimiz... Sizlerle Umut Olduk, Parti Ol-duk" pankartı asılıydı.

Devrimci Halk Güçleri'nin organize ettiği ve 300'ü aşkın in-sanın katıldığı piknik şehitler için bir dakikalık saygı duruşuylabaşladı. Şehitlerin "mücadele ve yaşam üzerine söylediği sözler"alkışlarla karşılanırken; kitle "Yasasın ölüm Orucu Direnişimiz","Devrim Şehitleri ölümsüzdür", "Yaşasın Devrimci Halk KurtuluşPartisi Cephesi", "Kim vuruyor? Cephe, Kim için? Halk için"sloganlarını attı.

Yapılan konuşmalarda şehitlerin, özgür vatan ve devrim içinbir çağrı olduğu üzerinde durularak, onların mirasını en sonzafere dek devam ettirmenin anlamı vurgulandı. "Onlar orada el-lerindeki tek şeyleri olan canlarını verdiler, peki biz buradaneyimizi veriyoruz?" sorusundan hareketle şehitlere layık ol-manın önemi belirtildi.

Yerel ozanların türküleri, şiirler ve davul zurna eşliğindeçekilen halaylarla süren piknik süresince Halk Anayasası Taslağıüzerine canlı tartışmalar yapılıp, Halk Anayasası Anketleri dol-duruldu.

AVUSTURYA Viyana20 Temmuz günü 12 Temmuz ve Ölüm Orucu Şehitlerini an-

mak üzere Anadolu Halk Kültür Derneği'nde bir toplantı gerçek-leştirildi.

1996 ölüm Orucu Direnişi'nin görüntülerini içeren "DevrimKuşağının Kahramanları" isimli video kaseti izlendikten sonratüm devrim şehitlerinin anısına saygı duruşu yapıldı. Daha son-ra 12 Temmuz'un öğrettikleri ve Ölüm Orucu'nun anlamınıiçeren yazıların okunmasının ardından anmaya katılanlar daşehitler üzerine konuşmalar yaptılar. *

Graz Halk MeclisiAna Tüzüğü'nden:Halk Meclisi'nin tanımı:Halkı ilgilendiren her konuda görüşen, tartışan ve genel çı-

karları gözeten; üyelerin eşit söz hakkına dayalı olarak kararlaralıp, kararların yine karan alanlar yani halk tarafından hayatageçirildiği; yöre, milliyet, din, mezhep ve siyasal görüş farkıgözetmeksizin, düzenle ilişkisi olup ama halka karşı suç iş-lememiş bütün halktan ve uluslardan insanların katılıp oluş-turduğu; gizli olmayan ve demokratik bir işlerliği esas alanaçık, meşru, sivil bir halk kurumudur.

Halk Meclisi'nin amacı, ilgi alam ve yürüteceği faaliyetler:Farklı meslek, din, mezhep, uluslara ait halkın yine farklı

ekonomik, kültürel koşulları olan çok çeşitli kesimleri arasındadayanışmayı sağlamak.

Meclis bölgesinde haksızlığa, sömürüye, zulme karşı olantüm örgüt, kurum, kuruluş ve tek tek kişilerin birliğini sağ-lamak.

Halkın mahalli, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve ahlakisorunlarını dayanışma içerisinde çözmeye çalışmak.

Halkın bugününe, yarınına ve geleceğine ilişkin söz vekarar hakkını kullanmasını ve kendi kendini yönetmesini öğ-renmesini sağlamak.

Halk Meclisi'nde kimler yer alabilir (üyelik):Her türlü haksızlığa, sömürü ve zulme karşı adaletten, eşit-

likten, özgürlükten yana olan,Vatanını ve halkını seven, satılmayan, zalimlere hizmet et-

meyen, halka karşı suç işlememiş olan,Sorunlar için mücadele etmek isteyen,Halkın çıkarlarını savunan ve halkın iradesine uyacak,

namuslu, dürüst, Hiçbir dil, din, ırk, mezhep şartı aranmak-sızın emeği ve onuruyla yaşayan herkes.*

Uymamak en iyisiAvrupa'ya uymak... Halk de-

yimimizle "El alemin oğlu" yıllar-dır bizi kendilerine uyum sağla-maya dayattılar. Tabii işbirlikçile-ri de hep yanlarında oldu. Güm-rük duvarlarında uyum, ithalat,ihracat, yatırımda uyum, politikkurallarda uyum... Kültür, mede-niyet dersen, zaten akla batı ge-lir, onlar gibi olacaksın. Silahlan-ma, savunma sistemlerinde, tat-bikatlara kadar onlarca anlaşmaile bizim gibi yeni sömürgelerikatıksız bir "askeri uyum" altınaalmışlardır. Kısaca dışarıya uy-durulmamış hiçbir şeyi yokturbizim memleketin. Bilirsiniz hat-ta bunlar için yapılmış "uyum ya-saları" bile var.

Tabi herşey burada bitmiyor.Birkaç onyıldan beri belki bir-çoklarımıza biraz masumca ge-len üzerinde pek düşünülmeyenbaşka bir uyum meselesi dahavar.

"Avrupa'da yaşayan yabancı-ların, Avrupa'ya uyum sorunu"...Onlar böyle diyor. Yani örneğinyurtdışındaki Türklerin, Kürtle-rin Avrupa'ya uyumunu istiyorlarve buna çalışıyorlar. Elbette dert-lerinin dünya nimetlerini bizler-le eşit paylaşmak olmadığı açık.Bakanlıklar, yabancılar daireleri,T.C. Konsolosluklarından sayısızikili örgütlere kadar koca bir me-kanizma bunun için kurulmuşdurumda. Özü nedir? Bir düşü-nün. Sosyal haklarda, hukukta,özgürlükte bizim insanlarımızınikinci sınıf olmaya alışmamızı is-temeleri de aslında talidir. Veyaen azından sonuçtur. Gözümü-zün önündeki perdeleri aralarsaközü şudur: Özü, bir halkın beyni-ni kendi vatanından koparmak-tır, isteyerek yapıp yapmamalarıönemli değil. Avrupa yaşamına,kültürüne uydurulmuş, dahaaçıkçası kaybedilmiş üç buçukmilyon Kürt ve Türk sonuçta üçbuçuk milyon beyni kendi vatan-larından, o vatanın özlemlerin-den, acı, sevinç ve geleneklerin-den koparmak demektir.

O halde ne için onlara uya-lım?

Dillerini, hukuklarını öğrene-lim, her meslekten, yaştan mil-yonlarca Avrupalı dosta sahipolalım, tamam... Yine de bunlar"Avrupa'ya uymamız" anlamınagelmiyor.

Kendine ve halkına güvenduyan insanlar olarak ve iktidarkafasıyla düşündüğümüzde ce-vap, bize gösterilenin tam tersyerinde duruyor: Avrupalılarauymak zorunda değiliz; bizler bucoğrafyada bir ülkeyi dolduracakkadar geniş bir nüfusa sahipolan, vatanında dağı taşı kurtu-luş ateşleriyle yanan halkların in-sanlarıyız. Aksine bizim rüzgarı-mız Avrupa'yı etkilemelidir. Ka-famız böyle çalışmalı, bizim in-sanımız böyle düşünmelidir. Burüzgarda yoksul halkların özlemduyduğu, adalet, gerçek özgür-

lük, sömürüsüz, eşit, insanca ya-şama savaşı vardır. Ne Avrupa'damehter takımıyla temsil edilenaptal bir milliyetçilik, ne de her-şeyimizi sömürgeleştiren, kişilik-sizleştiren, batı hayranlığı bizedayatılamaz. Aslında biri faşizm,diğeri emperyalizmden başkabirşey değildir, ikiz kardeştirler.Avrupa'da ağ gibi yayılan yüzler-ce faşist dernekler, federasyon-lar, şeriatçı kurumlar, tarikatlarınkorunmaları, milyarlarca markvb. açık devlet yardımı almalarışaşırtıcı değildir. Yabancılar mec-lislerinde, kamu yararına statülükurumlarda temsil edilmeleri te-sadüf değildir. Sokakta sarı yıl-dızlı tişörtle dolaşanlara saldırıpüzerindekileri soyan Alman Dev-leti kendi sınırları içinde şeriatdevleti tabelası ve bayrağı asansarıklı taifesine son derece hoş-görülüdür. Avrupa Çatlılar, SamiHoştanlar, Horzumlar, SerdarÇelebiler gibi sürülerce mafya vefaşist çeteler için yasal cennetmekandır. Sahte milliyetçilik,sahte müslümanlık, Avrupa em-peryalistlerinin "uyum" aldatma-caları elbirliği halindedir. Em-peryalizm önemli olan beyinlerizaptetmektir; faşist, şeriatçı veyauyuşturucu müptelası hangi kılı-ğa girdiği önemli değildir. Bunla-rı size zaten kendisi veriyor. Yeterki beyin onun olsun.

özetle bunu bir savaş hattakuşatma olarak görmek gerekir.Emperyalistler ve uşakları ülkedeve yurtdışında halkımızı kuşat-ma altına almıştır. Kuşatmayı bu-günden yarmak, güç kazanmak,kuşatanları kuşatmak ellerimiz-dedir.

Bize karşı kullanılan, sahteolan herşeyi tersine çevirmeliyiz.İnsanlarımızın Avrupalıya uyumsağlamasını mı istiyorlar? Hayırdiyeceğiz tersine çevireceğiz, on-lar bize uysun diye düşüneceğiz.Milliyetçilik yaptığımızdan değil,tersine sınıfsal hatta enternasyo-nalist düşündüğümüzden böyleyapacağız.

Emperyalist Avrupa geri bı-raktırılmış ulusları boyun eğdir-meye, köklerinden koparmayaçalışacak... Bizse, halklarımızındevrimci savaşının bütün mane-vi, ideolojik, kültürel değerleriylemilyonlarca Avrupalıyı etkileye-ceğiz. Biliyoruz ki savaşımız, busavaşın moral sonuçlan onlarıeğitecek, dönüştürecek emper-yalizme karşı bir güç haline geti-recektir. Biliyoruz ki yitirilmemişTürk, Kürt kimlikleri yanında ka-zanılmış bir Avrupa kamuoyubinlerce dayanışma grupları, ku-rumları ve örgütlü olanaklarıylaemperyalizmin göğsüne saplan-mış binlerce kama demektir. BirCepheli böyle düşünmeli. "Dün-yayı da eğitme" işinde bu neden-le iradi olmalıdır. Bizim devrimi-mize ilgi gösteren geniş bir Avru-palı çevre var. Bunlar, birlikte ça-lışma fırsatını buldukları, inan-

dıkları anda dilimizi, kültürümü-zü bile öğreniyorlar. Gettolarımı-zın çevresi bu insanlarla doludur.İnsanın şöyle diyesi geliyor. EyCepheliler kaldırın kafanızı çev-renize bakın çevremizde senindevrimine kol, göz olacak, silaholacak sayısız Avrupalı var. Bunugörmeyecek kadar lükse mi sahi-biz, öngürüden mi yoksunuz?Haydi biraz daha hırslı ol, halkı-na karşı biraz daha sorumlulukhisset. Kabuğundan çık. Onlarladostluklar kur, örgütle, hareketegeçir. Üç buçuk milyon Türk veKürdü kazanmak bizim açımız-dan Avrupa alanında ne kadarstratejikse, devrimimize dost vebizimle çalışan sayısız enternas-yonal mevzi yaratmak da o denlistratejiktir.

Geçen hafta Annie JanssenKurtuluş'taki köşesinde "Komü-nist olmamız için hayati, fabrika-lardaki mücadeleyi ve gecekon-duları tanımamız gerekiyor.Üçüncü dünya ülkelerindeki hal-kın sömürüldüğünü ve direnişiöğrenmeliyiz. Her devrimci bi-reyleşmeyi önlemeli ve hayatinipartinin, işçi sınıfının ve devri-min hizmetine sunmalıdır...Devrim zaferine ulaşmak içinhırslı olmalıyız." diyordu. Bunla-rı hissettiren, harekete geçirenbizim emekçi halklarımızın mü-cadelesi ve güzellikleridir. Bu in-sanlar dünyanın en anlamlı göz-yaşlarını Ölüm Orucu direnişçi-lerinin karşısında döküyorlar.Hiç duymadıkları heyecanları,Gazilerde, l Mayıslarda yaşaya-rak öğreniyorlar. Gerçek, temiz,çıkarsız dostlukların sadece bir-kaç insan arasında değil kalaba-lıklar arasında da yaşanabilece-ğini görüyorlar. Böylece kapita-lizmin unutturduğu, çok bilmiş"en komünistlerin" beyinlerin-den silinen halk sevgisi, inanç,fedakarlık, bedel ödemek, kahra-manlık da ete kemiğe bürünüyor.Avrupalı bize uyum sağlasın der-ken kastettiğimiz budur, bu dev-rimci kültürdür.

Dünya açısından ülkemizdedevrimin beşiği sallanıyor. Bukaynaktan herkesin beslenmesiiçin çalışmamız sadece cömert-lik değil iktidar sorumluluğu ta-şıyan bir halkın evlatlarının esasolarak da görevidir. Avrupalı "ya-bancı" diye burun kıvırmak ken-di kabuğunda yaşamaktan hoş-nut olmak veya Avrupalı aydınözentiliği -aslında hepsi aynı ka-pıya çıkıyor- burnunun ucunda-ki gerçeği görmemektir.

O gerçek şudur ve bize şöylediyor: Cepheli arkadaş, uyuma!Etrafın dostlar ve düşmalarla do-lu, görevin cepheyi genişletmek-tir. Her ülkede, her şehirdeki ör-gütlülüğümüzün bir ayağı da Av-rupalı dost demokratlara yönelikprogramlı çalışmadır. Bunu anla-mazsan, görmezsen değil ulusla-rarası alanda bir güç olmak, ya-rın şimdi tutunduğun alanlardabile barınamazsın...*

ÖLÜM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 43: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 TARİHİMİZDEN 43 KURTULUŞ

GECEKONDULAR AYAKTA

1990'nın yazındaIstanbul emekçi halkı

"su" için, kondularınıyıktırmamak için ayaktaydı.

Esenler halkı 25 Temmuz'da,Devrimci Sol Güçler'in önderliğinde6000 kişilik bir kitleyle yollan trafiğekeserek bir yürüyüş düzenlediler.Polisin saldırısı üzerine yollara barikatkuran kitle polis ve jandarmayı semt-ten kovdu. Eylem sonrasında Esenler'esu verilmeyebaşlandı.

Aynı gün SultanÇiftliği halkı "VaatDeğil Su istiyoruz"pankartıyla AnakentBelediyesi'neyürüdü.

Halkalı'da"Su

yaklaşık bir saat süren bir eylemgerçekleştirdi.

8 Ağustos'ta Sultanbeyli halkıBaşaran Mahallesi'ne gelen yıkım ekip-lerini taşlı direnişleriyle püskürttüler.Aynı gün yıkımları protesto içinSultanbeyli Belediyesi'ne düzenlenenyürüyüşte Başkanla görüşmek içinbelediyeye giren bir kadının belediyememurlarınca dövülmesi sonucu, halk,belediye binasını taşlarla saldırarak

"İLK"LERDENTürk Demir Döküm

Fabrikası'nda İşgalSilahtar'daki Türk Demir Döküm

Fabrikası'nda Maden-İş üyesi 2300 işçisözleşme görüşmelerinin bitirilmemesi üzerine

fabrikayı işgal ettiler. 5 Ağustos'ta polisin işgalci işçileri fab-rikadan çıkartmak istemesi üzerine çatışma çıktı, 64 polis ve14 işçi yaralandı. İşgalci 2300 işçi askeri birliklerin gelmesiüzerine gece fabrikayı terk ettiler. 13 Ağustos'ta direnişlerinedevam eden Demir Döküm işçileri 19 Ağustos'ta Maden-İşSendikası ile Koç Holding arasında protokol imzalanmasıylaişbaşı yaptılar. *

Ayrıcalık İstemiy-oruz" pankartıylayürüyen kitleye jan-darma saldırdı.Eylem beş saatsürdü.

Gazi halkı 30Temmuz'da AnakentBelediyesi önünde

tahrip etti.Alibeyköy

ve Küçükköyhalkı 5 Eylül'de açıktan akan ve içinekanalizasyon ve fabrika atıkları kansan

derenin kapatılması, çocuk parkıyapılması talepleriyle KüçükköyBelediyesi önüne yürüdüler.

Ankara Mamak'ta, Dutluk, Şirintepe,Tepecik mahallelerinde meydana gelen

heyelandan sonra evsiz kalanhalk sorunlarıyla ilgilenilmey-ince, sorunlarını Belediye'ninboş lojmanlarını işgal ederekçözdüler. 5 Eylül'de evleresaldıran zabıtalar halkındirenişiyle püskürtüldü.İstanbul Mahmut Şevket PaşaMahallesi'nde 31 Ağustos'ta"Gecekondulardaki polisterörüne" karşı gösteri düzen-lendi.Küçükarmutlu'da 3000 kon-dunun yıkılıp yerine uçak-savar bataryaları yerleştir-ilmek istenmesi, 2000 kişilikbir gösteriyle protesto edildi.26 Eylül'de Küçükköy halkıyıkımlara karşı eylemdeydi*

EKONDULERİNDE

E R S P E K T İ F

Haklar Örgütlü MücadeleyleKazanılır ve KorunurHalk artık eski halk değil. Halkta önemli değişmeler var. 12

Eylül faşizminin sindirdiği, hakkını arayamaz hale getirdiğihalkın, yapılan haksızlıklara ve adaletsizliklere, baskı vesömürüye tahammülü kalmadı.

Devrimci $ol Güçler su sorununa ilişkin eylemliliksürecinin başlamasıyla birlikte hızla harekete geçerek, susorununun yoğun olarak yaşandığı Sultançiftliği, Okmeydanı,Piyalepaşa, örnektepe ve Halkalı bölgelerinde halkın tepkiler-ine öncülük etmeyi bildiler. Çünkü su sorunu... halkı sorun-larının çözümü için harekete geçirmede önemli bir manive-laydı. Yaşananlar bir kez daha, devrimcilerin halkı iyideğerlendirmesi ve potansiyel tepkilerini açığa vurabileceğinoktalan yerinde ve zamanında yakalaması gerekliliğini ortayakoydu. Devrimci Sol Güçler halkın günlük, somut sorunlarınakayıtsız, duyarsız kalmama tavrını su sorununda da gösterdil-er. Halkın hak arayışı eylemlerine örgütlülük ve mücadele bil-incini taşıdılar.

... Direnme, hak arama dinamiklerinin güçlenmesini iyikavramak zorundayız. Halkın tepkilerini devrimci mücadele-den ve eylemlerimizden etkilenerek, çoğu kez örgütlü ya daörgütsüz de olsa açığa vurması, hak arama eylemlerinegirişmesi, direnmesi önemli olaylardır. Perspektifimizörgütlülüklerimizi, mücadele biçim ve araçlarımızı geliştirici,zenginleştirici olmalıdır. Gelişen kitle mücadelesi zengin der-slerle dolu. Mücadele en iyi öğretmendir. Mücadele içindeöğrenmeye ve öğretmeye tüm gücümüzle devam edelim.(Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Mücadele, 15 Ağustos1990, Sayı: 2) *

EKONDUMLERlNDEGÜTLÜLÜK

Düzen partileri hep boş vaatlerle halkı oyaladılar.Sözde yıkım yapmayacaklardı. Ama sonuç değişmedi...

Devrimciler halka sahip çıktı. Halkın güçlüklerinipaylaştı. Evlerinin yeniden yapımına ve korunmasınadestek verdi. GEYAD (Gecekondu Halkıyla YardımlaşmaDerneği) kuruldu. Halk artık örgütlüydü. SorunlarınıGEYAD'la konuşup tartışıyor, çözmeye çalışıyordu. Halkıörgütleyen, çıkar hesaplarını bozan GEYAD artık faşistmafya bozuntularının, polisin boy hedefiydi.

Ama bu saldırılar kar etmedi. GEYAD ye gecekonduhalkı yılmadı. Polis çareyi GEYAD'ı kapatmakta buldu.GEYAD kapatılmıştı ama yarattığı direnme gelenekleri,sorunları halkla birlikte çözme anlayışı halkın içindeyaşıyordu.

Devrimci Sol Güçler, bu dönemde hemen her semttehalkın örgütlenmelerinin yaratılmasına önderlik ettiler.Demokratik mevziler saldırılara rağmen yaygınlaştırıldı.O süreçte yaratılan derneklerin kısa bir listesi, örgütlen-mede atılan adımların ve demokratik alanda yürütülenbu kavganın çapını bir boyutuyla gösteriyor.

AKAD - AlibeyköyBAHKAD - BakırköyBEYKAD - OkmeydanıBİKAD - BeykozÇİHKAD - Bağcılar ÇiftlikEKAD - EsenlerGAZİ-DER - GaziGOPKAD - GaziosmanpaşaGÜLKAD - GültepeHAKAD - Haliç

KAR-DER - KartalKKDD - KadıköySULKAD - SultançiftliğiSKDD - ŞamandıraÜM-DER - ÜmraniyeYEN-DER-YenibosnaEMEKAD- BeyazıtMAK-DER - Ankara MamakALKAD - Ankara AltındağESKAD - EskişehirBEMEKAD - Bursa

DEVRİMCİ BASINCEPHESİNDE İKİ MEVZİ

Halkın Gücü bir alana, mahallibölgelere, Özgür Çukurova ise birbölgeye, Akdeniz bölgesine yönelikolarak yayın hayatına başladı.Bulundukları alanda, bölgede kav-ganın sesi olmak için çıktılar.

Halkın Gücü, çıkarken yazısında"... devrimcilik yapmanın hiçte kolaybirşey olmadığını, kararlılık,gözüpeklik, davaya bağlılık veinatçılık gibi niteliklerle donan-mamız gerektiğinin farkındayız" diy-ordu. Hem Özgür Çukurova, hemHalkın Gücü, oligarşinin baskılarınafazlasıyla hedef oldular. Bürolarıonlarca kez basıldı, muhabirlerigözaltına alındı. Ama kavganınsesinin alan alan, bölge bölgeyayılmasına engel olamadılar.Kavganın sesi işçi alanından, memuralanına, Karadeniz'den Sivas'a kendikanallarını, basın mevzilerini yarattı.Bu mevzilerde "Kararlılık,gözüpeklik, davaya bağlılık veinatçılık"la direnildi.

4 28 Temmuz 1992-Tarlalarına uzunsüre su verilmeyen

Denizli'ye bağlıÇeltikli köylüleri Denizli

Valiliğinin önünde oturmaeylemi yaptı.

4 28 Temmuz 1993 - Tüm YARGI-SEN'e üye 100 gardiyan SağmalcılarCezaevi'nde grev hakkı için grevyaptı.

4 28 Temmuz 1993 - ÖzgürGündem gazetesinin Bitlis muhabiriFerhat Tepe kontrgerilla tarafındankaçırıldı ve katledildi.

4 30 Temmuz 1991 - AnkaraÖZGÜR-DER kuruldu.

4 31 Temmuz 1952 - Türk-İş kurul-du.*

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 44: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

KURTULUŞ• •

KÜLTÜR SANAT 26 Temmuz 1997

ÖyküAnıŞiirDeneme

Zafer rotasıBu bir maratondu. Zaferin uzun soluklu

maratonu.Yüzlerce kızıl kanatlı şahin havalandı,

kanat çırptı, yıkıldı demir duvarlar.Çığlık çığlığa bir uçuştu bu. Her kanat

çırpışta kasırgalar koptu.Durma vakti değildi. Savaş ve ölüm vak-

tiydi. Maratonun en hızlı koşucuları gökle-ri yırtarak uçuyorlardı.

Şimdi bu göklerde bedenlerden başkasilah yoktu savaşacak

Bedenlerini silah yaptılar, açlığı, ölümüsürdüler namluya. Çağrıldı hep bir ağızdankapkara gözlü, kalın dişli, sivri pençeli ça-kallar;

"Gelin, gelin de teslim alın hadi!"

Bir yandan savaş sürüyor, bir yandanhalaylar, marşlar.

Şafak söküyor. Ama sancılı bir şafak.Adeta doğmaya direniyor, ışıklarını mı sa-kınıyor, korusunun sancılarını mı yoksa.

Güneşin sancısı anlaşıldı çok geçme-den. Bir direnişçiyi alıyor koynuna. Uğurlu-yoruz gidenimizi. Biraz buruk, daha çokgururla ama. Yumruklar sıkılı, sloganlar,yumruklar ası l ı kalıyor havada. Ayçe İdilşimdi sırasını bekliyor. Daha bir sabırsız,daha bir cüretkar. Artık onun için de zaferçok yakın.

- Mitralyözden sonra, diyor- Kim mitralyöz? Sen misin?- Evet!Mitralyöz zaferin, kurtuluşun simgesi,

halkın umudu mitralyöz. Çetinleştikçe kav-ga, mitralyöz daha çok kurşun sıkıyor düş-mana.

Nabzı yükseliyor idil'in.140,160,200...

Şimdi onlar için, ezilen halklarımız için,tüm insanlığın onuru, namusu için... ölü-me yatıyorsun.

"...Özü öz,sözü söz,Som altından değerli insanlarErim erim erirken yaz sıcağında..." dize-

leriyle birlikte düşünüyorum seni. Sana ba-kıyorum yine espriler yapıyorsun. "İçimde-ki" diyerek mideni gösterip küçük "burju-vaziyi yeneceğim" diyorsun. Yüzünde o herzamanki sıcak gülüşün var. Temmuz sıcağıda düşman bize diyoruz. Sürekli çıkardığıniçin sıcak daha çok etkiliyor. Yatakta mideniçin hep aynı pozisyonda yatıyorsun, şimdikemiklerin de batıyor. Kemikler de düşmanbize. Ama şimdilik söz dinlediklerini söylü-yorsun. Bizden olmayan bir tek midem di-yorsun. Yine espri yapıyoruz. Ne zamansaflarımıza geçecek, kaç yıl emek vermiş-sin, 26 yıl yediğin, içtiğin ayrı gitmemiş, nenankör bir miden var diyoruz. Sonra gülü-şüyoruz. Miden bir ara rahatladı. Karşı-devrimcilikten vazgeçip saflarımıza geçti."Onu örgütlemeyi başardım" diyordun.Eee... kolay mı o kadar emek harcadın. Herçıkardığında midene inat yeniden yenideniçiyordun, hiç bırakmadın. Çıkaracağını bi-liyordun, mide kramplarının artacağım bi-le bile "su almam gerekir" diyerek su içiyor-dun. Şimdi biraz daha rahatladın ve böylezamanlarda hemen bizimle konuşuyorsun.Günlük yoklaman başlıyor, gözlerin gör-mediğinden odadakileri soruyorsun. Kim-ler olduğunu söylüyoruz. O gün hiç konuş-madıklarını çağırıp konuşuyorsun.

"... Dolaşırken akşam bulutlarıaşarak bentlerikırıp parçalayarak duvarlarıkızıla bulanmış bir bıçaksaplandı yüreğimize..."İlk ölüm haberini aldık. Sen oldukça za-

yıfsın. Zayıf bacakların bütün vücudunu ta-şımakta zorlanıyor. Güçsüz kolunla Aygüniçin son görevini yerine getiriyorsun ve saygıduruşunda bütün iradeni zorlayarak ayağakalkıyorsun. Dimdik ayakta yumruğun sıkılıduruyorsun. Yumruğunda düşmana olan ki-nini, öfkeyi görüyoruz. Gözlerin görmüyorama yüz ifaden herşeyi anlatıyor. Yoldaşımı-za dayanarak ayaktasın, saygı duruşundansonra oturuyorsun. Ondan sonrasını hatırla-mıyorsun. Günler ağır, günler ölüm haberle-riyle geliyor" ama sen Aygün'den başkasınıbilmiyorsun. Bilincin kapanıyor. Ama bilin-çaltın hep eyleme dair şeyler söyletiyor sana.Adalet Bakanı Kazan açıklama yapıyor, sanahaberleri anlatıyoruz. Duymuyorsun amasanki duymuş gibi bilinçaltından sayıklıyor-sun. "Eylemimiz Sürecek" diyorsun. Bu sözdüşmanın beyninde patlayacak, böyle sa-vaşçılarımız oldukça düşman diz çökmeyemahkum diyoruz... Yine sayıklıyorsun "MİT-RALYÖZDEN SONRA". Soruyoruz "mitralyözkim İdil, sen misin?" "EVET" diyorsun. Mit-ralyöz mevzi savaşlarında kullanılan ağır si-lahlardan biri. Ölüm Orucu da mevzi sava-şıydı, karşılıklı iradelerin çarpışmasıydı. Vesen direnişinle mitralyözü sırtlayıp siperdekiyerilir alıp, kurşun yatağına yüreğini sürüp

basıyorsun tetiğe... Temmuz ayında bir ak-şam üstü o mitralyözün sesiyle uyanacak in-sanlık...

OKM'den faks geldi. Okuyoruz sana, algı-lamıyorsun. Ama bilincin kapanmadan öncegelen fakslan birlikte okumuştuk. O zamangelen bir faksa çok kızmıştık, Sana "güle gü-le" demişlerdi o faksta. Bu kadar erken nasıldiyebilmiş biz seni bu kadar erken gönder-meyeceğiz diyoruz. Sen "o sizden daha cesa-retli" demiştin. Evet o yoldaş bizden cesaret-liydi. Ama bizim söylemeye dilimiz varmadı.Belki bencildik, belki duygusaldık. Hep bi-zimle olmanı istedik, ama bu konuda duygu-sal olmaya hakkımız var diye düşündük. Senöyle değildin, bencil değildin, duygusallığındevrime duyduğun sevdadan yanaydı. Buyüzden gülerek yattın ölüme. Sancın, acınolduğunda bir kere bile "of" demedin. Heprahattın. Bu yüzden de gülüşün hep aynıydı.

Her sabah, "Günaydın" deyip temizlikişiyle başlıyoruz güne. "Temizlik" deyincegözlerin ışıl ışıl oluyor. Arada bir "kokuyormuyum" diyordun. Kokmuyorsun, aksinebebekler gibisin. Ağzındaki mendili de hiçeksik etmiyorsun "ağız kokum sizi rahatsızeder" diyorsun. İnanmıyordun ama ağız ko-kun bile gelmiyordu. Suları hazırlıyoruz, birbez, sabun ve havlu. Açıkta kalıp üşütmeye-sin diye iki elden yayıyoruz. Önce gövdeni,şimdi sıra sırtında. Oturuyorsun. Kolların birçocuğun kollan kadar güçlü ancak. Boynunasarılıyorsun nöbetçi yoldaşın. Sırtını o za-man gördüm. Göz göz morartılar olmuş gö-rünce şaşıyorum. Acısın istemiyorum. Sanabelli etmeden işimi bir an önce bitirmek isti-yorum. Tutamıyorum kendimi. Birkaç damlasüzülüyor gözlerimden, anlayacaksın diyeödüm kopuyor. Neyse ki arkan dönük. Herdokunuşumda soruyorum, "acıyor mu" diye."Yok" diyorsun, belli ki acıyor. Ama yine deyok diyorsun, bizi üzmemeye çalışıyorsun.Böyle bir anda bile yoldaşlarını düşünüyor-sun. Yoldaş kavramının en yücesini gösteri-yor, öğretiyorsun... Kararlısın, düşmana dizçöktürecek, ölümü rezil edecektin. Bir savaş-

çının silahı, onun için neyse, senin için de kı-zıl bandın aynı anlamdaydı, bu yüzden deher çarpışmada alnındaki onurun, adaletin,namusun simgesi olan kızıl bandının hiçdüşmemesini istiyordun. Bu nedenle de araara soruyorsun hep "takılı mı, düzgün mü"diye.

Nefes alış-verişlerin derinleşti. Kesik ke-sik, hırıltılı alıyorsun. Ağzından iltihap akıyorsürekli. Siliyoruz. Parmakların morarmayabaşlıyor. Ayak parmakların aynı. Sürekli ma-saj yapıyoruz. Değişiyor, bir an sıcaklaşıyor.Termos koyuyoruz ayak ucuna. Sürekli sıcakolsun istiyoruz. Ama sadece termosu koydu-ğumuz yerler sıcak. Diğer yerler Temmuz sı-cağında buz gibi. Direnişin 47. günüydü. Ha-va sıcaklığı 38 derece. Sen ayaklarına bakı-yorsun "bugün hava soğuk galiba ayaklarımısınmıyor" diyorsun. Yoldaşlarla göz göze ge-liyoruz. O an birşey demiyoruz ama gözleri-mizden damlalar süzülürken sen görmeye-sin diye gözlerimizi senden kaçırışımızı ha-tırlıyorum da, o zaman gülmüştün. Şimdi degülümsüyorsun. Derin bir nefes alıyorsun.Sonra bekliyoruz. Nefes almıyorsun. Nabzınatmıyor. İnanamıyoruz. Nefes alıyor gibi ge-liyorsun. Yoldaşlar bakın gülümsüyor bize.Nefes alıyor, bakın vücudu sıcak. Kalp masa-jı... Birşeyler yapalım... Yaşıyor... İki kere bas-tınyor sorumlu yoldaş, ciğerlerine hava do-luyor. Hadi İdilcan, ver nefesini. Hadiidil'imiz zorla kendini. Dön aramıza. Bu ka-dar erken gitme. Bizi terk etme diyoruz. Oy-sa sen dört gün komada bütün organlarınsana isyan etmişken, sen isyan bayrağı çekenorganlarına inat yoldaşlarınla kalıyorsun.Otopsinde "isyankar" organlarının bir zar gi-bi kaldığım öğrendik. Hepsini son hücreleri-ne kadar direnişe katmıştın... Yüzüne bakı-yoruz, gülümsüyorsun. Bir an uyuyorsun sa-nıyoruz. Alnında kızıl bandın, gülümseyendudaklarında son yolculuğuna uğurlarkenalnından öpüvoruz seni, hala sıcaksın.

Sonra odaya geliyorlar. Yoldaşlarımız, si-per yoldaşlarımız, dostlarımız. Hepsi buradabaşucunda. Onlar da inanamıyorlar. Amaşaşkın hepsi. Bu gülen kızın ölümü reziledişine tanıklık edenler, her gün gün gün,saat saat, dakika dakika, saniye saniye özen-le işlediğin direnişine tanıklık edenler, hepsibaşucunda. Herkes sana bakıyor. Gözler yaş-lı. Gözlerde kin. Gözlerde öfke. Gözlerdeacı... Herşey, herşey var. Yumruklar silah.Yumruklarda sorulacak hesabın kararlılığıvar.

"... Zafer ve ölüm gene cenge tutuştubedenimde.

Derim kemiklerimle kenetlendi.Dans ediyorum şimdi,ve kazananların şarkısı dilimde.Ölüm kaybetti,ben hep söyleyeceğim ölümsüzlüğü..."Nefes alsan sesini duyacağın bir sessizlik

var. Koridorun başında yanan lamba katafal-kının olduğu yere loş bir ışık olarak ulaşıyor.Üzerinde karanfiller ve sen bayrağınla, al-nında kızıl bandınla gülerek uyuyorsun.Çevrende tüm devrimciler var. Hep birlikteolmayı isterdin. Şimdi hep beraber başucun-dayız. Siper yoldaşlığının en güzelini budirenişte yaratacağız demiştin ve öyle oldu.Şimdi herkes suskun başucunda. Direnişinkarşısında saygıyla eğiliyorlar ve nöbetlerinitutuyorlar.

Çanakkale böyle bir düğünü hiç görmedidemiştik. Şimdi bu düğünün sofrasındasın.Siper yoldaşlarımızla bu sofrada ölümü payetmiştiniz aranızda. Payını almışsın. Uğur-luyorlar seni. Baştan aşağı kızıla kesen sof-radan kalkıyorsun. Üstünde kızıl gelinliğinleuzaklaşıyorsun. Zılgıtlar, alkışlar, patlayanbombalar. Söylemeye dilimiz varmıyor ama,güle güle yoldaş diyoruz. Güle güle yoldaş,hesabım soracağız. Güle güle, mitralyöz hiçsusmayacak...*

Beni ölümlerin biteviliğinde aramayınBulamazsınız hüzünlü gözyaşlarının

kahreden acısındaKaranlık hücrelerin dehlizlerinde

aramayın boşunaBulamazsınız kararan gözlerin

körlüğündeTıkanan nefeslerin darlığında...Puslanmış beyinlerin sığlığına

bakmayın;Taşlanmış yüreklerin korkak atışlarına

sormayın beni.Işıklı ve aydınlık bir geleceğe uzattım

ben ellerimiOnurlu, namuslu bir kavgaya sundum

bedenimiisyankar, boyun eğmez bir dirence

sürdüm.

Benî;Titreyen seslerin cılız haykırışlarıyla

anlatmayınGür olmalı sesim, yeri göğü inleten...Ki duysunlar; bedenlerimiz

parçalanırkenEt kemikten ayrılırkenNasıl misliyle parçaladığımızı, tutsaklık

zinciriniKi bilsinler;Nasıl büyüyüp yürek yürekTürküler söylediğimizi hücre hücre

eriyerekölüm bu denli yakınımızdaSoluğu her an ensemizdeykenSavrulup gidiyorsa korkusundanBu denli yakınından tutup şah

damarınıVe gülüyorsak yüzüne karşı ölümlerin...Yaşamı sevmediğimizden değil elbetTersine; uğrunda ölecek kadar

sevdiğimizden

Zor değil bulmak,Onur yüklü tariheVe o tarihten bugüne bakmak yeter,Bulacaksınız onlarca beni, yüzlerce

beniMilyonlarca beniHer karanfil açışında Haziran sabahlanVe nice karanfiller boy verişindeTemmuzun kavurucu güneşinde,

çarpışan iradedeVe öfkeyle mayalanmış yüreklerin

kesin zaferindeBeni ve bizleri bulacaksınız

Ama hüzünsüzAma tereddütsüzAma umut akarken ırmakçasına

damarlarımızdanHiç eksilmeyen gülüştenHiç eksilmeyen nefestenSönmeyen direnç ateşindenÖzgürlük bayrağınınYıldızlı yüzünden tanıyacaksınız bizi.

Göz bebeklerimiz donmaksızınBir kez olsun umarsızca bakmaksızın

dünyayaHoşçakalsız,Merhaba diyen."Kazanacağız" diyen selamımızı

alacaksınız.Adı ölümsüzlük olan zafer halayına

duracağız hep birlikteElimizde, ölüm Oruçlarının kan

kırmızı mendiliyle

Selamlayacağız özgür

vatanı...

OLUM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 45: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 KÜLTÜR SANAT 45HALK İÇİN

KURTULUŞ

Erkan Oğur ve İsmail H. Demircioğlu Konseri İdilKültürMerl

Geçtiğimiz günlerde ikili oluşturan Erkan Oğur ve İsmail H. Demircioğlu19 Temmuz 1997 Cumartesi akşamı İdil Kültür Merkezi-Hasan Hüseyin Kork-mazgil Sahnesi'nde bir konser verdiler. Oğur ve Demircioğlu, yaklaşık üç saatiaşan konserlerinde 30'dan fazla türkü seslendirerek dinleyenlere adeta bir tür-kü şöleni sundular. Elazığ, Erzurum, Ege, Karadeniz ve Rumeli türkülerindenoluşan konserde Erkan Oğur'un kimliğiyle özdeşleşen perdesiz gitarı, kendiyaptığı ve perdesiz bir bas gitar olan ve oldukça ilginç seslere sahip enstrüma-nı, kopuzu İsmail H. Demircioğlu'nun divan bağlamaları dinleyenlere türkü-lerle dolu üç saat yaşattı.

Bu yıl istanbul Caz Festivali'nde bir konser gerçekleştiren Erkan Oğur, İs-mail H. Demircioğlu ile birlikteydi. 19 Temmuz'da İdil Kültür Merkezi'nde din-leyenleriyle birlikteydi.*

- Fotoğraf sanatçısı İsa Çe-lik tarafından düzenlenen'Nazım Hikmet Kitap Kapak-ları' fotoğraf sergisi açıldı. Na-zım Hikmet Kültür ve SanatVakfi'nda açılan sergide 227adet resim bulunuyor, 31 Tem-muz'a kadar açık kalacakolan sergi, Pazar günleri dı-şında lıergün 13.00, 18.30 sa-atleri arasında gezilebilir.

Adres: Sı-raselvilerCad. No: 110Kat: 2 Taksimİstanbul(CHP İl Baş-kanlığı'nınbulunduğubum)

İdil Kültür Merkezi'nde PanelArkadaşları İdil'i Anlattı20 Temmuz Pazar günü İdil Kültür

Merkezi'nde Ölüm Orucu şehidi Ayçe İdilErkmen'in yaşamını ve kişiliğini konu alan"Arkadaşları Ayçe İdil Erkmen'i Anlatıyor"isimli bir söyleşi gerçekleştirildi. SöyleşiyeGrup Yorum'dan Kemal Sahir Gürel veUfuk Lüker, Fotoğraf ve SinemaEmekçilerinden de Sadık Çelik katıldı.Söyleşide İdil'in mücadele öncesi yaşamı,mücadeleye katılışı ve mücadele içindeyaptıkları çeşitli örnekler verilerekanlatıldı.

Konuşmacılar İdil'in küçük-büyük işayınım yapmaksızın her konuda gösterdiğiduyarlılığa, emekçiliğine, mücadele içindeöğrencilikten öğretmenliğe, yöneticiliğeuzanan hızlı gelişimine vurgu yaptılar.

İDİL KÜLTÜR MERKEZİ AĞUSTOS AYI ETKİNLİKLERİ

Film:Schindlerin Listesi

Yön: Steven Spielberg4-5-6 Ağustos'97film:

NIXONAnthony Hopkins-Joan Allen-Ed

HarrisYön: Oliver Stone

7-8-9 Ağustosfilm:

JFKKaevin CostnerYön: Oliverstone

10-11-12 Ağustos'97Film:

Babam içinDaniel Day-Lewis, Emma

Thompson, John LynchYön: Jim Sheridan

13-14-15 Agustos'97film:

Robin HoodKevin Cotner-Morgan Freeman-

Christian SlaterYön: Kevin Cotner

16 Agustos'97Konser:

Koma AmedSaat: 18:00

"

16-17-18 Ağustos'97Film:

Işıklar SönmesinBerhan Şimşek-Tarık

Tarcan-Sermin Karaali-Tuncel KurtizYön: Reis Çelik

19-20-21 Ağustos'97Film:

Full Metal JacketYön: Stanley Kubrick

22-23-24 Ağustos'97Film:

Yağmurdan önceRade Serbedzıja-Katrin

Cartlıdge- Labına-Mıtevska-GrogoıreColın

Yön: Mılcho Manchevskı25-26-27 Agustos'97Film:

Beyaz DişEser: Jack LondonYön: Randal KleierYapım: Walt Disney

28-29-30-31 Ağutos'97Film:

ETHenry Thomas-Dee Walace-

Peter Coyote-Robert MacnaughtonYön: Steven Spielberg

Satışnoktalan:

İdil KültürMerkezi,

Okmeydanı HalkKültür Sanat

Merkezi vekitapçılar.

GÜNEYYEMEN

KURTULUŞMÜCADELESİ

KitaplardanYazarlardan

K urtuluş mücadelelerini anlatan herkitap bir zenginliktir. Çünkü,devrimlerin dünyanın hemen her

köşesinde karşılaşabileceği sorunlarınçözümüne ilişkin, dünya devrimcilerininbirbirinden öğreneceği çok şey var. GüneyYemen kurtuluş mücadelesini anlatankitabı okurken de bunu somut olarakgörmek, yaşamak mümkün.

ingiliz sömürgeciliği karşısındabağımsızlık mücadelesi veren Güney Yemenhalkı ve devrimcileri, 1950-'60'lara kadar biranlamda çeşitli mücadele biçimlerinisınamış oldular. Kurtuluşu sağlamak içinçoğunlukla çeşitli barışçı mücadeleyöntemlerine başvurdular. Ancak sonuçalamadılar.

1960'ların başında ise Çin, Cezayir, Kübasilahlı mücadele deneyimlerinden etkilenenbazı örgütler silahlı mücadele düşüncesinibenimsedi. Bunu bir Cephe'ninoluşturulması ve pratik hazırlık izliyor:

"1963 Mayıs'ında Sanaa'daki ArapUlusçular Hareketi ve diğer gizli siyasalörgütler arasında... anlaşmaya varılarakişgal altındaki Güney Yemen UlusalKurtuluş Cephesi Kuruldu."

"Silahlı mücadele yolunda ilerlemedenönce yaygın bir siyasal ve askeri hazırlıkyaptık. Askeri eylemlerde sorumlulukalacak unsurları ulusal cepheninkuzeyindeki kamplarda yetiştirdik. Bununyanı sıra gizli yerlerde silah depoladık. Vebaskın eylemlerinde görev yapacak küçüktimler oluşturduk."

Bu küçük baskın timlerinin gerillatarzında gerçekleştirdiği eylemler halkınuzun yıllar sömürgecilere karşı duyduğukinin, kurtuluş özleminin ilk işaretleri oldu.Halk bunun için eylemleri sempatiylekarşılayarak Ulusal Cepheden yardımlarınıesirgemedi. Ulusal Cephe giderek halkamalolmaya, genişlemeye başladı. Silahlımücadelenin yanı sıra diğer mücadelebiçimleriyle de halkta silahlı mücadeleyeyönelik sempati giderek güçlendi. Budurum halkta şöyle ifadesini buldu;

"Halk kitlelerinin yaşantısı içinde silahlımücadeleyi bir gelenek haline getirmeyiamaçladık. Devrimin ilk yıllarında silahlımücadele, siyasal hayatı etkileyebilecek enönemli ve en yaygın mücadele biçimi olduve ülkelerinin ulusal kurtuluşuna inanantüm toplumsal güçleri kendine çekti."

Bu gelişme kitle örgütlerinde deyansımasını bulmakta gecikmedi.

"İşçi sınıfı üzerinde etkin rolü olan altısendikayı denetim altına aldık. Aynışekilde işçi hareketini Ulusal Kurtuluşmücadelesi içinde denetim altınaalabildik. Öğrenci Birliği, Kadın Birliği,Spor Dernekleri vb. kitle örgütlerinesızabildik. Oportünist ve gerici önderleritasfiye edebildik."

Bu örgütleri denetim altına alan UlusalCephe, birlikler, komiteler oluşturaraksiyasal mücadeleyi yaygınlaştırıyor. Örneğinkadınlar broşür dağıtıyor, kuryelik göreviüstleniyor, kırlarda silahların taşınmasına

yardımcı oluyorlar vb.Hemen her ülkede yaşanan

sorunları Güney Yemenliler deyaşıyor.

Ulusal Kurtuluş Cephesi'ninsilahlı mücadelesi bir anlamdadene-yanıl politikasıylayürütülüyor. Olanaksızlariçinde ve zor koşullardasürdürülen silahlı mücadeleyişöyle anlatıyor kitap;

"Silahlı mücadele deneyikonusunda kaydedilecek en belirgin yanelde hemen hemen hiçbir şey olmadanmücadeleye başlanılmasıydı. (...) Silahkullanımı ve askeri eğitim konusundabilgiye sahip değildik. Bazı üyelerimizisilah kullanma konusunda yetiştirmek içinalanlara seferler düzenlediğimizihatırlıyorum. Bu unsurlar Aden'dekibaskın eyleminin çekirdeğinioluşturacaktı. İlk başlarda silahadokunmak ve mermi yakmak, bu unsurlararasında macera duygusunu ve silahtaşıma zevkini uyandırdı. Bu maceraduygusuyla hayatlarını sakınmadan ileriatmaya hazırdılar. Vatan sevgisi ve onunkurtulması sımsıkı silaha sarılmalarınayol açıyordu."

Mücadele sadece kırlarda değilşehirlerde de yaygınlaşmalı, bunun içinkadrolar yetiştirilmeliydi. Nasıl başarılacaktıbu?

Çünkü gerillaların çoğu henüz düşmanlakarşılaşmamıştı. Deneyime sahip değillerdi.Kaldı ki gerilla kuşkuyla hareket ediyordu.Her an ingiliz ajanlarınca takip edildiklerinisanıyorlar ve yakalanacağı korkusunakapılıyorlardı. Bu da Ulusal KurtuluşHareketinin önünde aşması gereken birsorundu. Çünkü bu duygu bir savaşörgütünde var olursa gerilla eylemyapamaz, harekete geçemezdi. Peki nasılaşılacaktı?

ikincisi basılacak bölgelerde düşmandenetimi çoktu ve bazı bölgelerin tek çıkışıolduğundan gerilla kaygıyla hareketediyordu. Gücüne güvenmiyordu. Bu damücadelenin önündeki engellerdenbirisiydi. Ve aşılmadıkça savaş gelişmezdi.

Tüm bu sorunlara ilişkin teorikyaklaşımlar, tahliller kitapta önemli bir yertutuyor. Ama halk komiteleri, meclisleri gibipratik-örgütsel çözümler, eylem örnekleride var:

"İngiliz hizmetindeki önemliadamlardan birini, Fadle Halil uşağınıöldürmeyi planladık. Eylemingerçekleştirileceği yer krater pazarınınortasındaki bir işyeriydi ve bu haindenolağan bîr randevu alınacaktı. Yapılanplana göre maskeli gerillalar sahte plakalıbir arabayla Fadle Halil'in durduğu yereyanaşarak makinalı tüfeklerle kurşunyağdıracaklardı. Kargaşa içinde pazarkalabalığının gerillaların yüzünü teşhisetmek için onların çevresinde birikeceğimuhakkaktı. Kaçabilmek için bir el sisbombası atılacak. Böylece kalabalıkdağılacak ya da atılanın el bombasıolduğunu sanarak kendini yere atacaktı."

Kitapta Güney Yemen KurtuluşMücadelesi'nin bu zorlukları savaş içindekendi deneyimleriyle nasıl alt ettikleri,hangi yöntemlerle nasıl savaştıklarıayrıntılarıyla anlatılıyor. Kısacası, GüneyYemen Kurtuluş mücadelesi, yaratıcılıkörneğiyle dolu bir mücadele tarihinin nasılzafere taşındığının anlatımı olaraközetlenebilir. *

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ

Page 46: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

HALK İÇİN

KURTULUŞ 46 MİZAH 26 Temmuz 1997

"Güven

mek

iyidir,

ama

kontrol

etmek

daha

iyidir."

(Atasözü)

Duydunuz mu

Gördünüz mü

^ ı '~

wm>.^^

KORKUNUN 6.456 ÇEŞİDİDuydunuz mu, araştırmalara göre

korkunun kırk değil, binbir türlü de-ğil, tam 6456 türlüsü varmış. Meselabakın bunların içinde neler var:

Makerofobi: Sivri ve keskin şeyler-den duyulan korku; o kadar korkuyor-sunuz ki, utanmasanız tırnağınızı bilekesmeyeceksiniz.

Siderodromofobi: Geç kalmak kor-kusu, mesela korkudan trenin kalk-masına beş saat kala istasyona dikili-yorsunuz.

Logofobi: Konuşma korkusu; ağzı-nı açıp da iki kelime söyleme cesareti-niz yok.

Kenofobi: Geceleri bile başucu-nuzda lamba yanıyor; karanlık sizinen büyük korkunuz.

Fotofobi: Drakula gibi karanlıktayaşamak zorundasınız; Işıktan nefretediyorsunuz.

Ancak liste yine de bize bir haylieksik geldi. Çok sık duyduklarımızı,gördüklerimizi ekleyerek listeyi ta-

mamlayalım dedik:Kavşakfobi: Araçla seyir halindey-

ken kavşaklarda durma ya da yavaşla-madan duyulan korku. Çoğunluklaeski MİT'çilerde, işkencecilerde görü-lür.

25. Kat Fobisi: Gökdelenlerin 25.katını uğursuz sayar. O katta asansörbile durdurmazlar. Genellikle gökde-lenlerin sahiplerinde görülür.

Sospatfobi: Tam açılımı sosyal pat-lama fobisidir. Tekelci sermayedarlararasında yaygındır. Bu korku bazıla-rında öyle ileridir ki, bir gecekondudatüp patlasa, telefon edip ABD'ye gi-den ilk uçakta yer ayırtırlar.

Sorufobi: Kendisine adres, kimlikvb. soru sorulması karşısında duyulanmüthiş korku. Çoğunlukla asker, poliskesiminde görülür. İleri derecede psi-kolojik vakalarda, hasta adres sorul-masını kendisinin ölüm ilanı olarakalgılamaya başlar.

Cepfobi: Cep hecesiyle başlayanherşeyden duyulan korku. Polis şefle-ri ve bazı polis muhabirleri arasındayaygındır. Bu yüzden Cep, Cepken,Cephane gibi kelimeleri kullanmak-tan korkar. İlk hecesi onda kalp çar-pıntısı yaratır. Sık sık kullanılması ih-tiyaç arzeden Cephe gibi kelimelerikullanmak yerine de "malum"demeyi tercih ederler.

Yılmaz'ın Üç Hedefi!"Başbakan Mesut Yılmaz, dün İs-

parta'ya giderken uçakta öncelikliüç hedefini açıkladı: "istihbarattakikargaşa, bürokrasideki tahribat veSusurluk dosyası."

İstihbarattaki kargaşa; Ayrıştın-lacak. Hangi itin kimi ısırdığı belli

olacak. Bazı itlerin ağzına gem vu-rulacak.

Bürokrasideki tahribat; Onarıla-cak. Her kademeye kendi yiyicileriyerleştirilecek.

Susurluk dosyası; Kapatılacak.Üstüne Susurluk ayranı içilecek.

"TÜRK-İŞ, TOBB, TİSK, DİSK VE TESK temsilcileri, Başbakan MesutYılmaz'ı ziyaret ederek 55. Hükümete desteklerinin sürdüğünü bildirdiler."(Basından)

MGK HÜKÜMETİNEDESTEK = HALKA İHANET

BASINDAN

Aç Yaşarız AmaDüşmansız YaşayamayızTürk milleti aç yaşar ama

düşmansız yaşayamaz.

Bizi idareeden büyükler-imiz Ulu Türk milletini birarada tut-mak ve iç düşmanları bastırmak içinher zaman abartılı bir düşmanimajıyla karşımıza dikiliyorlar.

Ulu Türk milleti taleplerini dilegetirmek için tehlikenin geçmesinibekliyor.

Tehlike ise hiçbir zaman geçmiyor.Bir düşman bitmeden beşi ortaya

çıkıyor.Memleket, iç düşman, gafil, hain,

namussuz, kaynıyor.Neredeyse kelle başına iki düşman.22 Temmuz, Türkiye, Ahmet Sağırlı

HortumlarCep DeğiştirirkenŞimdi niye iktidar değişti...Hortumlar el mi değiştirecek?Yoksa kesilip atılacak mı?Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit,

Hüsamettin Cindoruk geçmişte üçüde devlete hortum döşemiş partilerinyöneticileri olarak yüzlerce olayatanık olmuşlardır.

Şimdi ne yapacaklar?(...)Somut bir program var mı?

.... . . . . Devletin hizmetkalitesini

_ artıracak,çalışmayan

memura "güle güle arkadaş" diyecek,çalışan memura ise çok yüksekücretler ödeyecek bir program.

Varsa görelim...Yoksa...Eski hortumcudan...Ne köy olur, ne kasaba...

18 Temmuz, Sabah, Necati Doğru

SABAH

KÖYÜN EKONOMİSİ'NDEN

"İhracata Özal döneminde olduğu gibi büyük teşvikler geliyorözellikle son iki yılda artış trendi yavaşlayan ihracatı. 50 milyar dolarataşımak..." (22 Temmuz Sabah)

HAYALİ İHRACATÇILAR İŞBAŞINA!

"İktidarın ekonomi kurmaylarının açıklamasına göre; ekonomi dokuzayda kurtulacak!"

ZOR DOĞUM"Ekonomi, zam, iç borç, özelleştirme ve dış borçla "dengeye" oturtula-

cak." (20 Temmuz, Sabah)

BUNUN İÇİN EKONOMİST OLMAYA GEREK YOK Kİ!

HOLDİNG SAHİBİ OLMAYI DÜŞLEYEN"ESKİ"LER İÇİN KÖTÜ HABER!"İÇİŞLERİ Bakanlığı'nca 2886 sayılı Devlet İhale Yasası'nda ye

değişiklik için hazırlanan tasarıya göre, 3713 sayılı Terörle Mücakapsamına giren suçlardan hüküm giyenler, devlet ihalelerine gi(22 Temmuz, Milliyet)

FOT

BU İKİ RESİM ARASINDAKİ FARK NEDİR

3jg8 eunŞmı<n| ıcpıpn dnpjq a((VHVdr^} -joAuiisiSap uoA aaoâ eŞıâı dnrcq 3NÜO jarpuuıg :dVA33

OLUM ORUÇLARINDA UMUDA GÜVEN

Page 47: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

26 Temmuz 1997 ÖLÜM ORUCU 47 HALK İÇİN

1984-1996 ÖLÜM ORUCU

LM YENENLERE

SİZLERE BAĞIMSIZDEMOKRATİK BİR ÜLKE

ARMAĞAN E D E C E Z[i J il .IH

HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER BÜLTENİ ÖZEL SAYI:S7 FİYATI: 2500 TL (KDV DAHİL) ŞAHİDİ VE YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ: MURAT İLK TEL, FAX: O 212 511 64 02 ADRES: HİMAYE-İ ETFAL SOKAK KREDİ HAN N0:8 KAT:4 DAİRE:12 CAĞALOĞLU-İST BASKI: SİSTEM OFSET

HALK İÇİNkurtuluşSahibi:(Nisan Yay.Ltd. Stadına)Murat ilkYazıişleri Müdürü:Ayten ÖZTÜRKGenel Yayın Yönetmeni:Hamdi KAYISIFiyatı: 100.000 TL. ram: 15 FF(KDV Dahil) isviçre: 5 SFAlmanya: 5 DM Hollanda: 5 f L

Yönetim ve Yazışma Adresi:Alemdar Mah. Çatalçeşme Sok. 50/4Cağaloğlu/istanbulTelefonlar: fax: 527 21 94Baskı: Serler MatbacılıkHesap No: Ayten Öztürk adına AkbankNuruosmaniye Şb. 25534/01-9İngiltere: £2Belçika: 100BFAvusturya: 35 ÖS

Yurtdışı okurlarımıza...Gazetemizle ilericim kurmak için Zafer Yolu'nda Kurtuluş Gazetesi'ninAlmanya Kolu Bürosu' nun adresi ve telefonu aşağıdadır.Kalkarer Str.2 50733 Köln.№0049221760 76 80- 0049 221 760 76 50

AçıklamaYayını durdurulan Kurtuluş Gazetesi ile Dayanışmak amacıylabu gazetenin; "Bu Tarih Bizim". "Kürdistan'da Tek YolDevrim", "Birleşelim, Savaşalım, Kazanalım". "Yoldaşlar BiziAşın" adlı köşe yazılarını yayınlıyoruz. .

| INTERNET: http: //www. kurtulus.com

BÜROLARIMIZinönü Cad. 7. sok. Kızılayişhanı Arkası Özkan Apt.47/A Kat: 1/10(322) 351 97 25ANKARAizmir Cad. 3/10 Can Han.• Kızılay(312) 230 53 00ANTAKYAinönü Cad. Asi Sk.Osmanağa Pasajı No: 9(326)213 56 06

Koruyucu İşhanıKat: 5 Daire: 248HeykelELAZlĞicadiye Mah. Yakup ŞevkiCad. No:10 Kat:2ESKİŞEHİREsnaf Sarayı Kat: 3 No:B/122 (222) 231 16 44G.ANTEPKaratarla Mah. Yeniçeri Sk.No: 27/5 No 10

(342) 233 18 59853 Sk Bilen işhanı No:27/501 Konak(232) 441 95 86KAYSERiSivas Cad. Stad işhanı Kat:6 No:609(352) 23) 50 54KOCAELiistiklal Cad. Haliz Şerit Sk.Oemirsoy işhanı Kal: 4

(262) 325 75 35KONYAAbattın Cad.MazharBabalık Sk. Cihanİşhanı Kat:3/304(332) 353 49 58MALATYAPak Kazanç İşhanı Kat: 4No: 121/122(422) 325 28 45Atatürk Cad İmar işhanı

Kat:4 No:13(324) 237 «3 77SAMSUN19 Mayıs Mah. TalimhaneCad. Bozacıoğlu işhanıKat:3(362) 435 59 81SiVASAfyon Sok. Uğur İşhanıKat:5(346) 225 18 81TOKATYeşilırmak Mah. Ticaret

Lisesi KarşısıHuzur Apt. altı No:15(356) 214 98 75TRABZONKunduracılar Cad. KemerKayaman Dedeoğlu Sk.Pustular İşhanı Kat: 2/33(462) 321 59 93ZONGULDAKMerkez Mah. DemircilerSok. No:6/2Kozlu(372) 266 56 70

ZAFERE GÜVEN BÜYÜTÜLDÜ j

Page 48: BİR KADIN BİR SANATÇI BİR CEPHELİ...1997/07/26  · * istihbarat kuruluşlarını merkezi-leştirmek * Memurlar için yemin uygulaması-nı getirmek * Cezaevlerinde hücre sistemini

İAD POLİTİKALARI

HER YENİ HÜKÜMET,

BU ÜLKEDE

DEMOKRATLARIN,

DEVRİMCİLERİN,

TÜM YOKSUL HALKIN,

MÜCÂDELE ETMEKTEN

BAŞKA YOLUNUN OLMADIĞINI

BİR KEZ DAHA GÖSTERMEKTEDİR.

MÜCADELENİN SONUÇ ALMASI İSE, ANCAK

HALKIN İKTİDARINI HEDEFLEMEKLE MÜMKÜNDÜR.

BUNUN DIŞINDAKİ TÜM YOLLAR,

TÜM TAKTİK VE POLiTiKALAR,

NE YAPARSANIZ YAPIN,

DÜZENİN SAHİPLERİNİN İŞİNE YARAMAKTA,

HALKI KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI TERCİHLERİNİN

BİRİNDEN ÖTEKİNE GÖTÜRMEKTEDİR.

MGK-TÜSİAD-EMPERYALİZMİN

MESUT YILMAZ HÜKÜMETİ

HERKESE AÇIKÇA GÖSTERiYOR;

ADALET; HALK İKTİDARIYLA

TEMİZLİK; HALK İKTİDARIYLA

BAĞIMSIZLIK; HALK İKTİDARIYLA

İNSANCA YAŞAMAK; HALK İKTİDARIYLA

MÜMKÜNDÜR!

HALK İKTİDARI, BUGÜN HALK OLARAK.

İSTEMEMİZ GEREKEN TEK ŞEYDİR!