bora yıldırım - 1407724

13
T.C. BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü UIL5212 Avrupa Birliği ve Bütünleşme Dersi Proje Çalışması Avrupa Birliği’nin Ekonomik Krizi ve Son Yapılan Kurumsal Düzenlemeler Hazırlayan Bora Yıldırım Danışman Yrd. Doç. Dr. Selcen Öner İstanbul 2015

Upload: bora-yildirim

Post on 09-Feb-2017

202 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Bora Yıldırım - 1407724

T.C. BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

UIL5212 Avrupa Birliği ve Bütünleşme Dersi

Proje Çalışması

Avrupa Birliği’nin Ekonomik Krizi ve Son Yapılan Kurumsal

Düzenlemeler

Hazırlayan

Bora Yıldırım

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Selcen Öner

İstanbul 2015

Page 2: Bora Yıldırım - 1407724

1. Giriş: Avrupa Birliği Ekonomik Krize Giriş Süreci

Avrupa bütünleşmesi, 21. yüzyıla büyük başarılarla ve kapsamlı biçimde dönüşüm geçirerek girdi. İlk

olarak, Avrupa Birliği (AB) üyesi 11 ülke, ortak para birimi euroyu kullanmaya başladı. Euronun ortak

para birimi olarak tedavüle sokulması, ekonomik kazanımların çok ötesinde siyasi ve sosyolojik

mesajlar içeriyordu. Zira bir egemenlik simgesi olarak euro, federal Avrupa destekçileri tarafından,

ekonomik kazanımlarının ötesinde ortak bir siyasal yapılanma ve kimlik-inşa unsuru olarak

değerlendirildi.

Tek para birimi, pek çok uzmana göre, Maastricht Anlaşması ile 1990‟larda başlayan siyasallaşma

sürecini bir üst aşamaya taşıyan önemli bir basamaktı. AB‟nin diğer önemli başarısı, 2004 yılında

Birlik tarihinin en büyük genişlemesi olan Doğu Genişlemesi‟ni gerçekleştirmesiydi. Sovyetler

Birliği‟nin çözülmesinin ardından ekonomik ve politik rejimlerini kapsamlı bir dönüşüme tabi tutarak

Batı‟ya yönelen Doğu Avrupa ülkeleri, AB‟nin sert güç unsurlarına dayanmadan bir coğrafyayı

kapsamlı biçimde dönüştürmesindeki başarısı olarak literatüre geçmiş oldu. Yumuşak güç unsurlarıyla,

ilişkiye girdiği ülkeleri dönüştürebilme yeteneğinden yola çıkan Ian Manners gibi akademisyenler,

AB‟nin uluslararası sistemdeki reel-politik yapılanmaya alternatif oluşturabilecek “normatif güç” olma

yolunda ilerlediğini dahi iddia etmeye başladı.

Ancak, Avrupa bütünleşmesinin başarıları, gereken kurumsal dönüşümle desteklenmediğinden, kısa

sürede, kendi içinde yeni sorunları da biriktiren bir mekanizmaya dönüştü. İlk olarak, Anayasallaşma

sürecinin Fransa ve Hollanda‟daki referandumlar neticesinde kesintiye uğraması, AB‟yi varoluşsal bir

krizin içine itti. Yeni üyelerin Birlik işleyişini aksatmadan “hazmedilmesini” mümkün kılacak

kurumsal ve yasal değişimin gerçekleştirilememesi, genişleme yorgunluğunun yapısal bir karakter

kazanması sonucunu doğurdu. (Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 9, Say 33,ss. 3-22).

Böylece AB için asıl büyük sorun, 2007/2008 küresel ekonomik krizinin Avrupa‟ya da sıçrayarak kısa

sürede euro krizine dönüşmesiyle ortaya çıktı.

2008 yılının ikinci yarısında ABD‟nin finans sektöründe ortaya çıkan kriz, kısa sürede tüm dünyaya

yayılarak küresel çapta bir mali ve reel sektör krizine dönüşmüştür. Krizin olumsuz etkileri Avrupa

Birliği (AB)‟nde de büyük ölçüde hissedilmiş ve Euro Alanı 2009 yılında % 4,1 oranında küçülerek

tarihindeki en büyük daralmayı yaşamıştır. Yaşanan küresel kriz, AB ülkelerinde kamu açıkları ve

borç stoklarının ciddi boyutlarda artmasına ve birçok üye ülkede kamu maliyesinin

sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesine neden olmuştur. Nitekim 2006 yılında 7,1 trilyon Euro olan

Page 3: Bora Yıldırım - 1407724

AB hükümetlerinin borç yükü 2009 yılı sonunda kurtarma paketlerinin de devreye girmesi ile 8,6

trilyon Euro‟ya yükselmiştir. Euro Alanı ülkelerinin ekonomik performanslarında son yıllarda

gözlemlenen gerileme ekonomik krizle birlikte daha da belirgin bir hal almış ve bu durum Euro‟nun,

dolayısıyla Ekonomik ve Parasal Birliğin ve nihayetinde AB‟nin geleceğine dair endişeleri artırmıştır.

Euro alanına dâhil olan Yunanistan‟ın iflas noktasına gelmesinin ardından, İrlanda ve Portekiz de

AB‟den yardım talebinde bulunmuş ve IMF‟nin de desteğiyle söz konusu ülkelere yönelik kapsamlı

mali yardım programları geliştirilmiştir. AB ülkelerinin hemen hemen tamamında krizin etkilerinin

bertaraf edilmesine yönelik tedbir paketleri uygulamaya konulmuş, ancak bu paketlerin

uygulanmasındaki başarı ve ekonomilerin buna verdiği yanıt her ülkede farklı olmuştur.

Bu makale de AB içinde ki aktörlerin krize verdiği tepkiler ve bu krizler sonrasında oluşan kurumlar

ve politikalara yer verilecektir. Bununla birlikte AB‟nin içindeki ilişkilerinin ne yönde değiştiğini ve

de ne yönde değişemediği hakkında bilgi verilecektir.

1.1 . Ekonomik Bütünleşme Aşamaları - Avrupa Birliği’nin Geçirdiği Süreçler

a. Tercihli Ticaret Anlaşması

Bu tür anlaşmalarda taraflar ya tek taraflı ya da karşılıklı olarak belirli mallar üzerndeki gümrük

tarifelerini indirirler. Tercihli ticaret anlaşmaları GATT sözleşmesinin 24‟üncü maddesinde

yasaklanmıştır. Bunun nedeni; terichli ticaret anlaşmalarında gümrük tarifeler ve kotaların tamamen

ortadan kaldırılmaması, dış ticaretin kısmi olarak serbestleştirilmesidir.

b. Serbest Ticaret Bölgesi

Bu birleşme türünde birliğe dâhil olan ülkeler, aralarındaki ticarette gümrük tarfileri ve miktar

kısıtlarını kadırmakta; bşrik dışında kalan ülkelere karşı kendi özel tarifelerini uygulamaktadırlar. En

başarılı örnekler EFTA, NAFTA.

c. Gümrük Birliği

Gümrük birliğine üye ülkeler arasındaticaretin tamamen serbest bırakıması; birliğe üye olmayan ülkere

karşı ortak bir gümbürük tarifi uygulanması söz konusudur. Gümrük birliğine üye ülkelerin serbest bir

dış ticaret politikası uygulaması sınıflandırılmıştır.

d. Ortak Pazar

Gümrük birliğinden daha ileri bir birleşim şeklidir. Gümrük birliğindeki kota ve tarifeler kalkmaktadır.

İş birliği dışındaki ülkelere ortak tarife uygulanır.

Page 4: Bora Yıldırım - 1407724

e. Ekonomik Birlik

İktisadi birleşme en ileri seviyede ki birleşme olarak görülmektedir. Ortak pazarın özelliklerine ilave

olarak, üye ülkeler arasında ekonomik ve mali poltikiların uygunlaştırlmasını söz konusundur. Böyle

bir bütünleşmenin geçilebilmesi için tek bir para birim, ortak bankacılık sistemi, ortak maliye poltikası

ve ülkeler üstü bir organın bulunması gerekir. Bu aşamların sonunda ise Siyasi Birlik oluşmaktadır.

Terichli Ticaret Anlaşması Tek taraflı ve karşılıklı olarak belirli mallar üzerinde

indirimler

Serbest Ticaret Bölgesi Üye ülkeler arasında gümrük vergilerinin kaldırılması ve

üçüncü ülkeye kendi gümrük tarifesini uygulaması

Gümrük Birliği Serbest bölge özelliklerini taşır ama üçüncü ülkeye ortak

gümrük tarifesi uygular

Ortak Pazar Gümrük Birliğine ilave olarak ülkeler arası; üretim

faktörlerinin serbest dolaşımı sağlanır

Ekonomik Birlik Ortak pazara ilave olarak üye ülkeler arası ekonomik ve

sosyal politikalar uyumlaştırılır

Siyasi Birlik Siyasi konularda ortak hareket etme

Avrupa Birliği, Gümrük Birliği ve Türkiye (Prof. Dr. Cihan Dura ve Prof. Dr. Hayriye Atik) Syf 8’den

alınmıştır

Ekonomik bütünleşme sürecinin aşamaları şu şekilde sıralanabilir: Serbest Ticaret Bölgesi-Gümrük

Birliği-Ortak Pazar-İktisadi Birlik-Ekonomik ve Parasal Birlik(Siyasi Birlik). Serbest Ticaret Bölgesi,

iki ya da daha çok ülke arasında malların ve hizmetlerin serbest dolaşımındaki engeller olan gümrük

tarifeleri ve miktar kısıtlamalarını kaldırılmasıdır. Gümrük Birliği üyeler arasında ticarete konu olan

her türlü engellerin (ithal ve ihraç yasakları, kota, gümrük vergisi vb.) kaldırılması, birlik dışı ülkelere

karşı da Ortak Gümrük Tarifesi‟nin uygulandığı aşamadır. Ortak Pazar, ekonomik entegrasyonlarda

gümrük birliğinden sonraki aşamadır. Ortak Pazar anlaşması üye ülkeler arasında iç ticarette tüm

tarifeleri ve diğer kısıtlamaları kaldırırken, ortak dış tarifeler koyar ve üye ülkeler arasına emek ve

sermaye ve bilgiyi içeren üretim faktörlerinin bölge içinde serbest dolaşımına olanak sağlar. İktisadi

Birlik, iç tarife engellerinin kaldırılması, ortak dış engellerin konması ve faktörlerin serbest

dolaşımının yanı sıra birlik içinde ekonomik ve sosyal politikaların koordine edilip, uyumlaştırıldığı

aşamadır. Siyasi birlikte ise, ülkelerin para ve maliye politikalarını uyumlaştırmaları, ekonomik olarak

tek elden idare edilmelerine yol açacaktır. Ekonomik konularda birlikte hareket eden birlik, güvenlik

Page 5: Bora Yıldırım - 1407724

ve savunma gibi konularda da birlikte hareket edecektir. Bu aşamayı bir önceki aşamadan ayıran yön,

bu aşamada ulusal ekonomik bağımsızlığın büyük ölçüde kaldırılması ve bunun yerini bir uluslar üstü

otoritenin almasıdır. (Seyidoğlu, Halil; Uluslararası İktisat,ss.20-52)

Avrupa Birliği, daha kuruluşunda ekonomik entegrasyon amacı taşımaktadır.1957 yılında altı

ülke(Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, Lüksemburg) tarafından imzalanan ve Avrupa

Ekonomik Topluluğunu (AET) kuran Roma Antlaşması‟nda üye devletlerarasında önce bir gümrük

birliğinin, ardından da bir ortak pazarın kurulması öngörülmüştür. Bu çerçevede, öncelikle,1968

yılında üye ülkeler arasındaki ticarette gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarının kaldırılmasını

öngören Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir. Daha sonra,1987 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi

ile üretim faktörlerinin de serbest dolaşımının sağlandığı tek pazarın tamamlanması için 1992 yılı

hedefi kesinleştirilmiş ve 1993 yılının başında Avrupa Tek Pazarı yürürlüğe girmiştir. Tek Pazar,

Birlik içerisinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını öngören bu dört

temel özgürlüğü içermektedir.

Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB), Avrupa Birliği‟nin ekonomik bütünleşme sürecinin gümrük birliği

ve bütünleşmiş bir tek pazardan sonra en son ve en kapsamlı aşaması olarak nitelendirilebilir. EPB,

malların, hizmetlerin, kişilerin ve sermayenin serbest dolaşımının yanı sıra, üye devletlerin ulusal para

birimleri arasında sabitleştirilmiş kurlar ve nihai olarak da tek bir para biriminin kabulü anlamına

gelmekte olup, üye devletlerin daha önce ulusal nitelik taşıyan para politikası alanındaki yetkilerinin

ve bir anlamda egemenliklerinin de Avrupa Merkez Bankası‟na devredilmesini de içermektedir.

Bu hedeflere ulaşılabilmesi için başta maliye politikası olmak üzere ekonomi politikalarının

yakınlaştırılması da ekonomik ve parasal birliğin hedefleri arasında yer almaktadır.

EPB kapsamında para politikası, ulusal(bağımsız) merkez bankaları ile Avrupa Merkez Bankasından

(AMB) oluşan Avrupa Merkez Bankaları Sistemi tarafından yürütülmektedir. İlgili tüzüklerde, bu iki

kurumun hükümetlerden ve diğer Topluluk kurumlarından bağımsız oldukları belirtilmektedir

Ortak para politikası, yalnızca bağımsız ve uluslar üstü statüdeki AMB‟nin yetki alanında iken, diğer

ekonomi politikaları, özellikle de bütçe politikaları ile yapısal politikalar genel olarak ulusal aktörlerin

sorumluluğu altında kalmaya devam etmektedir.

1.2. Avrupa Birliği’nin Ekonomik Özellikleri ve Kritirleri

Bugün dünyanın en ileri ekonomik bütünleşme aşamasındaki bölgesel blok olan AB, kuruluşundan

bugüne kadar altı genişleme süreci yaşayarak 27 üyeli bir birlik haline gelmiştir. AB‟nin zaman içinde

gösterdiği performansla uluslararası ekonomide ulaştığı güç, diğer ülkeler için bu blok içinde yer

almayı cazip hale getirmiştir. Artan üyelik müracaatları, AB‟nin genişleme konusunda yeni stratejiler

Page 6: Bora Yıldırım - 1407724

geliştirmesine ve başlangıçta belirlenen AB‟ye katılım koşullarını gözden geçirerek ilave koşullar

getirilmesine neden olmuştur. Başlangıçta, AB‟ye tam üyeliğe kabul edilmek için Roma

Antlaşması‟nın 237. maddesine göre, sadece Avrupa Devleti olma koşulunu sağlamak yeterli iken,

Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinin (MDAÜ) üyelik müracaatı ile AB, üyelik koşullarının daha

ayrıntılı hale getirilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Nitekim üyelik koşulları, 1993 yılında yürürlüğe

giren Maastricht Antlaşması (MA)‟nın 49. maddesinde daha ayrıntılandırılmıştır. Bu koşullar Türkiye

gibi, MA yürürlüğe girmeden önce tam üyelik başvurusunda bulunmuş, ancak müzakerelere

başlamamış ülkelere de uygulanmaya başlamıştır. Söz konusu Antlaşma‟nın 49.maddesinde,

“Antlaşmanın 6. maddesinde yer alan ilkeleri sağlayan her Avrupa Devleti, Birliğe üye olmak için

başvurabilir…” hükmü yer almaktadır. Antlaşmanın 6. maddesinde ise, “Birlik, üye ülkelerde ortak

olan özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ilkeleri ve hukuk devleti ilkesi

üzerine kurulur” ifadesine yer verilmiştir. Böylece 1993 yılından beri, AB blokuna dâhil olmak isteyen

bir ülkenin sadece Avrupa devleti olması yeterli olmamakta, aynı zamanda bu ülkenin bir hukuk

devleti olması, demokrasiyi garanti altına alması, insan hakları ve temel özgürlüklere saygılı bir

kurumsal yapıya da sahip olması gerekmektedir. MA‟nın onaylanmasının ardından AB, Haziran

1993‟te gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesinde AB‟ye katılmak isteyen ülkelerin, liberal doktrin

bağlamında belirlenen bazı kriterleri yerine getirmelerini kararlaştırmıştır. Kopenhag kriterleri olarak

adlandırılan bu kriterler, siyasi, ekonomik ve uyum kriterleri olmak üzere üç grupta toplanmaktadır;

-Siyasi kıstas: Üyelik, aday ülkenin hukuk devletini, insan haklarını, azınlıklara saygı gösterilmesi ve

korunmasını ve demokrasiyi garanti altına alan bir kurumsal istikrarın gerçekleştirilmesini

gerektirmektedir.

-Ekonomik kıstas: Üyelik, hem işleyen bir piyasa ekonomisinin hem de Birlik içerisindeki piyasa

güçleri ve rekabetçi baskıyla başa çıkacak bir kapasitenin varlığını gerektirmektedir.

-Uyum kıstas: Üyelik, siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına bağlı kalmayı içeren, üyelik

yükümlülüklerini üstlenme gücü gerektirmektedir.

Ayrıca, 1995 yılında yapılan Madrid Zirvesi ile aday ülkelerin idari yapılarını ıslah ederek AB‟ye

entegrasyonu için uygun koşulları yaratması gerektiğinin altı çizilmiştir. Yani, Avrupa Topluluk

mevzuatının ulusal mevzuata aktarılmasının öneminin yanında, daha da önemlisi aday ülke tarafından

mevzuatın, uygun idari ve hukuki yapılar aracılığıyla efektif şekilde uygulamaya konmasının

gerekliliği vurgulanmıştır. Bu koşul, AB‟ye üyeliğin gerektirdiği karşılıklı güven ön koşuludur.

AB‟nin aday ülkelerin tam üye olabilmek için yerine getirmeleri gereken Kopenhag kriterlerinin

yanında, hâlihazırda AB üyesi olan ülkelerin de yerine getirmeleri gereken başka kriterler vardır. MA

ile getirilmiş olan bu kriterler, AB üyesi ülkelerin ekonomik bütünleşmenin daha ileri aşamasına

Page 7: Bora Yıldırım - 1407724

geçerek Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) alanına dahil olabilmek için yerine getirmeleri gereken

kriterlerdir. Bu kriterlerle, üye ülkenin ekonomik ve parasal birliğe ilişkin yükümlülüklerini yerine

getirmede sağladığı ilerlemenin, ülke mevzuatı ve belirlenen ekonomik göstergeler bağlamında

değerlendirilmesi yapılmaktadır. EPB alanına dahil olmak isteyen üye ülkelerin, ulusal paralarından

vazgeçerek ortak parayı kullanmaları, eurosisteme dahil olmaları, para ve döviz kuru politikalarını

ulusal belirleme yetkilerini Avrupa Merkez Bankasına devretmeleri, döviz kuru mekanizmasına

katılmaları ve ulusal mevzuatlarının tüm bunları yapabilmek için uygun olması gerekmektedir. Buna

göre EPB alanına dahil olmak isteyen üye ülkenin Kopenhag kriterleri gibi üç grupta toplanan

(Maastricht yakınlaşma kriterleri, Mevzuata uygunluk kriteri ve diğer kriterler) kriterleri yerine

getirmesi beklenmektedir; Maastricht ekonomik kriterleri, ATKA‟nın 121. Maddesinde belirtilen, fiyat

istikrarı, faiz oranı, devletin mali durumu (bütçe ve borç kriteri) ve döviz kuru kriteri olmak üzere dört

kriterden oluşmaktadır. Bu kriterlerin üçü (enflasyon, faiz, döviz kuru kriterleri) parasal disiplini, diğer

kriter (devletin mali durumu) mali disiplini sağlamaya yöneliktir. Bu dört yakınlaşma kriterine,

ATKA‟nın eki olan 21 numaralı Yakınlaşma Kriterlerine İlişkin Protokolde detaylı olarak yer

verilmiştir. Bu kriterlerin belirlenmesinde, büyük ölçüde “…Almanya etkili olmuştur. Örneğin, „aşırı

açık prosedürü‟ Almanya tarafından sunulan bir görüştür…”. Böylece Birlik üyesi ülkelerin, yıllardır

disiplinli para ve maliye politikası uygulayan uzun vadeli fiyat istikrarını sağlamış olan Almanya‟nın

standartlarını sağlamaları amaçlanmıştır. Üye ülkeler, para ve maliye politikalarının belirme

aşamasında Birlik normlarına uyum sağlama hedefini gözetmek durumunda kalacaklar ve EPB‟ye

katıldıktan sonra yukarıda sıralanan şartları yerine getirmedikleri takdirde, nitelikli çoğunluk ile

MA‟da yer alan dört yaptırımdan bir tanesi veya hepsi uygulanacaktır. Bu yaptırımlar; üye ülkelerin

bonolarının sağlıksız olduğu yönünde bildiri yayımlanması, Avrupa Yatırım Bankasının ilgili ülkeye

borç vermemesi, Avrupa Birliğine faizsiz depozito yatırılması zorunluluğu ve para cezası şeklindedir.

Diğer kriterler kapsamında, EPB alanında ekonomik entegrasyon ve yakınlaşmayı etkileyen,

Maastricht kriterlerinin dışında kalan ekonomik unsurlar yer almaktadır. Bu unsurlar, ürün ve mali

piyasaların entegrasyonunu, dış ödemeler bilançosundaki gelişmeleri ve işgücü birim maliyetlerinde

gelişmeleri ve diğer fiyat istatistiklerindeki gelişmeleri kapsamaktadır. Aslında bu kriterler de

ekonomik göstergeleri içermektedir. Görüldüğü gibi AB‟nin ekonomik kriterlerinden Kopenhag

ekonomik kriterleri AB‟ye tam üyelik için gerekli kriterler iken Maastricht yakınlaşma kriterleri

AB‟nin üyesi olan ülkelerin EPB alanına katılabilmeleri için gerekli kriterlerdir.(AKÇAY, B. Avrupa

Birliği‟nin Ekonomik Kriterleri ve Türkiye)

Page 8: Bora Yıldırım - 1407724

2. Avrupa Ekonomik Krizi

Euro krizinin ilk ortaya çıktığı andan itibaren üye ülkeler arasında “suçlama yarışı” baskın kriz

yönetme stratejisi haline gelmiş ve sorunun çözümü konusunda başta Yunanistan olmak üzere çevre

ekonomilerine koşulluluk esasına dayalı kurtarma paketleri önerilmiş olsa da asıl sorun, euro

bölgesinin mimarisindeki yapısal asimetrilerdir. (Atik, Hayriye; Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği

ss:90) Buna göre, ortak para birimini kullanan üye ülke ekonomileri neoliberal küreleşmenin

dinamosunu oluşturduğu derin finansal bütünleşmeye ek olarak, ortak bir müktesebat geliştirerek,

ekonomik bütünleşme sürecini bir adım daha derine götürmeyi başarmıştır. Kapitalist Batı

ekonomilerinde 1980‟lerle birlikte yükselişe geçen yeni liberal küreselleşme süreci ile birlikte, finansal

serbestleşme, hızla artan özelleştirmeler ve devletin ekonomide azalan düzenleyici ve denetleyici rolü

Avrupa ekonomilerini de derinden etkilemiştir. Küresel politik ekonomideki bu değişimlere ek olarak,

Avrupa bütünleşmesi bir adım daha ileri gitmiş, ilk olarak Tek Senet (1987) ile birlikte mal ve hizmet

piyasaları üzerindeki her türlü engeli kaldırmıştır.(Akçay, Belgin; Avrupa Birliği ss;51) 1990‟lar

boyunca ise Birlik ‟in gündemi, Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) kurmak suretiyle tek para birimine

geçmek olmuştur. 1999‟da tek para birimi kullanmaya başlayan üye ülkeler arasındaki ekonomik

bütünleşme derinlik kazanmış, dünyadaki seyrine nispetle Euro bölgesi üyeleri arasında karmaşık bir

ekonomik ve finansal bütünleşme ortaya çıkmıştır.

Euro bölgesinin inşası ile birlikte üye ülkeler, para politikası ile ilgili her türlü tasarruf haklarını

topluluk düzeyine -yani ulus-üstü seviyeye- devretmiştir. Bu kapsamda, Avrupa Merkez Bankası

(AMB), tüm üyeler adına para politikası konusunda karar verme gücünü tekeline almıştır. Para

politikasının Birlik düzeyine devredilmiş olması, ekonomik bütünleşme konusunda Avrupa‟yı en üst

düzeyde ortaklığa taşıyan bir gelişme olmuştur. Ancak EPB, mimarisi itibarıyla asimetrik bir

yapılanmadır. Zira para politikasıyla uyumlu bir yetki transferi maliye politikası alanında

gerçekleştirilememiş, euro kullanan üye ülkeler başta vergi politikası, iş gücü piyasasının

düzenlenmesi ve rekabet politikaları olmak üzere, maliye politikasına ilişkin pek çok alanda ulus-

devlet düzeyinde yetkilerini kullanmaya devam etmiştir. Örneğin bu dönemde, Yunanistan, İspanya

gibi euro bölgesinin “çevre grubu” ülkeleri, tek bir para politikası nedeniyle “merkez grubu” ülkelerle

aynı politikaya tabi olmuşlar, ancak dış ticaret, iş gücü piyasası ve kamu borçlanma politikaları

açısından farklılaşan pratikler geliştirmişlerdir. Tek para birimine geçilirken para politikası ve maliye

politikası arasındaki potansiyel uyumsuzluğun yıkıcı etkileri olabileceğini öngören karar alıcılar, ulus-

devletlerin egemenliğini doğrudan kırmanın mümkün olmadığını gördükleri için maliye politikası

alanında, devletler-arasında eşgüdümü sağlayacak birtakım tedbirler almak yoluna gitmiştir. Bu

girişimin sonucunda her bir üye ülkenin maliye politikalarını disipline edeceği düşünülen İstikrar ve

Büyüme Paktı (Stability and Growth Pact) devreye sokulmuştur. Ancak söz konusu girişim iki

Page 9: Bora Yıldırım - 1407724

nedenden dolayı başarılı olamamıştır. İlk olarak, İstikrar ve Büyüme Paktı, ekonomik büyümeyi

yavaşlatan önemli bir engele dönüşmüştür. Bu nedenle ekonomik rekabetçilik ve yenilikçilik

konusunda ciddi sıkıntılar çeken AB üyesi ülkeler tarafından şiddetle eleştirilmiştir. İkincisi, zaten

AB‟nin önde gelen ülkeleri İstikrar ve Büyüme Paktı‟nı defalarca ihlal etmiş, bu ortamda Yunanistan

gibi çevre ekonomilerin konulan kurallara hiçbir dönemde riayet etmemesine imkân tanınmıştır.

Örneğin 2000–2007 döneminde Paktın kurallarını Almanya dört, Fransa üç kere ihlal etmiş,

Yunanistan ise hiçbir yıl kurala uygun bütçe ve borçlanma politikası izlememiştir.

Karşılaştırmalı bütünleşme literatürü açısından tarihsel bir perspektif ile konuya yaklaşıldığında

görülmektedir ki, euro bölgesi derinliğinde ekonomik bütünleşmeye giden ve ortak para birimi

kullanan her oluşum, başarılı olabilmek için “derin ekonomik bütünleşmesini” tamamlayacak “siyasi

bütünleşme” sürecine girmek durumundadır. Üst düzey ekonomik bütünleşmesini, buna karşılık

gelecek siyasi mekanizmalarla desteklemeyen girişimlerin dağılmayla sonuçlandığı da tarihsel

tecrübeler ışığında sabittir. Gelinen noktada euro bölgesinin içinde bulunduğu paradoks tam olarak

budur: Euro bölgesi ekonomileri derin bir ekonomik ve finansal bütünleşme sürecine girdikleri halde,

siyaseten ulus-devletlerin hâkim olduğu bir politik mimariye sahiptir. Söz konusu paradoksu ortadan

kaldırarak siyaseten daha federal bir Avrupa fikirini hayata geçirmeye yönelik her türlü adım ulus-

devletler ve onların halkları tarafından şiddetle reddedilmektedir. (Öniş, Z. ve Kutlay, M. “Ekonomik

Bütünleşme/Siyasal Parçalanmışlık Paradoksu: Avro Krizi ve Avrupa Birliği‟nin Geleceği”,

Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, Sayı 33;Mayıs 2012, ss. 3-22)

Euro bölgesindeki krizin beklenenden çok daha uzun sürmesi ve alınan tedbirlerin yetersiz kalması da

özünde bu paradoksun türevleri olarak değerlendirilmelidir. Eğer ekonomik bütünleşmeye paralel bir

siyasi bütünleşme gerçekleşmiş olsa idi karar alma süreçleri şu anki kadar yavaş işlemeyecek,

Optimum Para Bölgesi teorisinde öngörülen “kaynak transferi” sorunu, gerekli siyasi mekanizmalar

marifetiyle çok daha hızlı bir biçimde çözülmüş olacaktı. Ancak mevcut tabloda euro bölgesinin siyasi

parçalanmışlık içinde olması, başta Yunanistan olmak üzere, çevre ekonomilerin uzun süre krizle

kendi başlarına mücadele etmek zorunda kalmalarına neden olmuştur. Örneğin, Almanya halkının

yalnızca yüzde 20-30‟unun kurtarma paketlerine destek vermesi, buna mukabil toplam kurtarma

paketlerinin yüzde 25‟inin Almanya tarafından finanse edilmesi Alman halkına, “ötekinin” krizden

çıkmasını üstlenmek görevinin niçin Almanlara düştüğünü sorgulatmıştır. Euro bölgesinin sahipsiz

kaldığı hissine kapılan piyasaların tepkisi ise Avrupa‟daki krizin etkisini derinleştiren bir negatif

besleme sürecine ortam hazırlamıştır.

Son tahlilde, euro bölgesindeki krizin temelinde “ekonomik bütünleşme/siyasi parçalanmışlık” sorunu

bulunmaktadır. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte, üye ülkelerin politika tercihleri ne olursa olsun,

mevcut paradoks çözülmedikçe euro bölgesinin geleceğinden emin olmamak gerekir. Ubide‟nin

Page 10: Bora Yıldırım - 1407724

vurguladığı gibi; Avrupalı liderler artık çok açık bir tercih yapmak durumundalar. Euronun varlığını

sürdürebilmesi için ya devam edip Ekonomik ve Parasal Birliki tamamlayacaklar ya da euro bölgesinin

mevcut haliyle çökmesi riskini kabul edeceklerdir. Euro krizinin geleceğine yönelik tartışmalarda

“iktisat” perspektif ağır basmakta, sorunun çözülmesi adına hâkim iktisadi değerler dizisi çerçevesinde

çözümler üretilmektedir. Hâkim iktisat perspektif ne göre üye ülkelerin ticari açıklarını azaltmaları,

kamu borçlarını ve bütçe açıklarını yönetilebilir düzeye indirmeleri gerekmekte, tüm bu süreçte ise

diğer üye ülkeler ve IMF zor durumdaki ülkelere kurtarma paketleri ile koşulluluk esasına dayalı

yardımda bulunmalıdır. “Koşulluluk” parametresi çerçevesinde öne çıkan maddeler, özelleştirme,

sosyal devlet anlayışında kesintilere gitme ve iş gücü verimliliğini arttırma olarak sıralanabilir. Hâkim

paradigmayı oluştursa da bu bakış açısı, euro bölgesinin politik ekonomisini anlamak açısından dar bir

bakış açısını temsil etmektedir. Euro bölgesindeki asıl sorun iktisaden hangi politikaların uygulanması

gerektiği noktasında değil, bu politikaların siyaseten uygulanabilir olup olmadığında

düğümlenmektedir. Dolayısıyla ortaya konulan “ekonomik bütünleşme/siyasi parçalanmışlık”

paradoksu ve bu paradoksa euro bölgesi liderlerinin verecekleri cevap euro bölgesinin geleceğini

belirleyecektir. Bir başka deyişle, “federalist Avrupa” fikri ile “Uluslar Avrupası” fikrinin iki farklı ucu

oluşturduğu bir eksende oluşacak politik ekonomi dengesi, euro bölgesindeki krizin çözümüne ilişkin

sürecin dinamiklerini oluşturacaktır. (Öniş, Z. ve Kutlay, M. “Ekonomik Bütünleşme/Siyasal

Parçalanmışlık Paradoksu: Avro Krizi ve Avrupa Birliği‟nin Geleceği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 9,

Sayı 33;Mayıs 2012, ss. 3-22)

2.1 Avrupa Birliği Krizden Çıkma Çabaları

Ulusal düzeyde ABD‟den sonra ilk kurtarma paketini açıklayan ülke İngiltere olmuştur. Avrupa'nın

ikinci büyük ekonomisi olan İngiltere 691 milyar dolar tutarında bir kurtarma paketi açıklamış ve

bunun sekizde biri yani 87,8 milyar doları bankalara sermaye enjeksiyonu olarak kullanılmıştır: Bu

tutarın da yarısı hisse veya sabit getirili menkul kıymetlerin iktisabı için kullanmıştır. Devlet,

bankalarının kısa ve orta vadede borçlanabilmesi için 439 milyar dolarlık bir garanti tesis etmiştir.

İngiltere Merkez Bankası, ihale yöntemiyle bankalara 351 milyar dolar borç vermiş ve böylece likidite

sıkıntısını önlemiştir.

Uluslararası Para Fonu (IMF), AB ile Mayıs 2010‟da Yunanistan'ın krizden kurtarılması amacıyla

finansal yardım yapılması konusunda anlaşmaya varmış olup, toplamda 110 milyar Euro (yaklaşık 145

milyar dolar) tutarındaki paket kabul edilmiştir. Yunanistan ekonomisinin yeniden canlandırılması ve

modernizasyonu açısından önem taşıyan finansal yardım paketinin yaklaşık 30 milyar Euro „lük kısmı

IMF tarafından karşılanırken geriye kalan 80 milyar Euro lük büyük bölümünün ise Avrupa Birliği

tarafından finanse edilmesi kararlaştırılmıştır. (Bugün Gazetesi (2010); Avrupa‟daki Ekonomik Krizle

İlgili Korkutan Tahmin)

Page 11: Bora Yıldırım - 1407724

8-9 Aralık 2011‟deki AB Liderler Zirvesinde daha sıkı mali denetim getirecek anlaşmanın

imzalanmasında Almanya ve Fransa önemli pay sahibidir. Anlaşmaya göre bütçe açığı %3‟ün üzerine

çıkan ülkelere otomatik yaptırım uygulanacak, kamu borçlarının GSYH'ye oranı %60 ile

sınırlanacaktır. Ayrıca krizden en çok etkilenen devletleri kurtarmak için yapılacak yardım miktarının

arttırılması öngörülmektedir. İngiltere ve Çek Cumhuriyeti haricindeki üye ülkeler 2 Mart 2012‟de söz

konusu mali disiplin anlaşmasını imzalamıştır.

3. Sonuç

Avrupa Birliği bulunduğu ekonomik şartlardan dolayı kendini sürekli yenileyebilmeyi hedeflemiştir.

Kuruluş aşamasında aldığı Marshall yardımları birliğin kurulmasını sağladıysa aynı şekilde ABD‟de

çıkan bir kriz Avrupa Birliği‟nin geleceğini olumsuz bir şekilde etkilemiştir.

AB‟ye giriş önceliklerini tamamen karşılanmayan ülkelerin topluluğa alınması topluluk içinde

sorunların çıkmasına sebebiyet vermiştir. Sorumluluklarını yerine getiren merkez ve getirmeyen çevre

olarak 2 kutuplu hale gelmesini sağlamıştır. Ortak işlenen politikaların aslında tüm üye ülkelere aynı

şekilde uygulanmaması gerektiğini ve “Çoklu Vitesli” sistemin ülkelerin kalkınmalarına yardım

edeceği konusunda daha verimli bir politika uygulanabileceği görülmüştür.

AB‟nin hazmetme kapasitesinin ülkelere göre değişkenlik gösterdiğini ve Avrupa Kıtası içinde

bulunan ülkelerin buna dahil olduğu görülmüştür. Avrupa birliğinin genişleme politikasının ekonomik

anlamda başlarda başarılı olduğu fakat tam üyelik şartlarını sağlamayan bazı ülkelerin sadece siyasi

sebeplerden dolayı alınmasının hatalı olduğunu göstermiştir.

AB içinde bulunduğu ekonomik krizlere yardım paketleri ve İMF ile çözmeyi hedeflemiştir. Bu durum

günümüzde halen devam etmektedir. AB‟nin kriz geçiren ülkeler için uyguladığı uzlaştırmacı

politikalar süper rasyonel olarak karar almasını sağlamak ve ekonomik birliği tamamlayıp siyasi

birliğe geçmeyi amaçlamıştır. Fakat ülkelerin ulus-devlet anlayışlarına buna izin vermemektedir.

Bununla birlikte Avrupa Birliği‟nin dağılma tehlikesiyle karşılaşabileceği ihtimalini yükseltmektedir.

Fakat merkez grupların uzlaşmacı tavırları yapılan yardımlar bu tehlikeyi biraz daha ertelemiş

göstermektedir.

Avrupa Birliği‟nin geleceği; politika üreten, birlik için de daha çok söz sahibi olan, uzlaşmacı ve

bütünleştirici ülkelerin ekonomik birliğin sağlanmasına bağlıdır. Bu bağlılığın tam olarak

gerçekleştirilmesinden sonra siyasi birliği gerçekleştirme düşüncesi hız kazanacaktır. Fakat ülkelerde

çıkan krizler bu birliğin tam olarak hazır olmadığına işaret etmektedir.

AB mimarisine ilişkin tartışmalar avro krizinden çok daha önce ortaya atılmıştır. Hatta konuya ilişkin

hacimli sayılabilecek bir literatürün oluştuğunu dahi belirtmek mümkündür. Ancak bu literatüre temel

Page 12: Bora Yıldırım - 1407724

oluşturan görüşler, “çok vitesli Avrupa” fikri hariç, bugüne kadar somut uygulama alanı bulabilmiş

değildir. Avro bölgesi ve Schengen uygulaması açısından bakıldığında her ne kadar “içeride” ve

“dışarıda” olan üyeler bulunsa da, hukuki/kurumsal açıdan her bir üyenin belirtilen şartları

sağladığında bu alanlara dâhil olacağı öngörülmüştür. Bu nedenle, değişik Avrupa mimarisine ilişkin

tartışmalar bugüne kadar fi kir seviyesinde kalmış, bu fi kirleri somuta teşmil edecek kırılma noktaları

oluşmamıştır. Bu nedenle, avro krizinin mevcut fikirlerin zeminde yansıma bulabileceği ve hatta

bunun politik ekonomi açısından bir gereklilik olduğu konjonktürel sürecin içinden geçtiğimizi

belirtmek gerekir. Bu açıdan avro krizi, değişken mimarili Avrupa fikrinin inşası açısından önemli bir

kırılma ve yeniden inşa sürecine işaret etmektedir

Page 13: Bora Yıldırım - 1407724

Kaynakça;

Akçay, B. (2008, Temmuz). Avrupa Birliği’nin Ekonomik Kriterleri, Maliye Dergisi, Say 155, ss. 3-5.

Dura, Cihan ve Hayriye Atik (2007). Avrupa Birliği, Gümrük Birliği ve Türkiye; İstanbul: Nobel Yayınları.

Gilpin, R. (2011). Uluslararası ilişkilerin Ekonomi Politiği; (Murat Duran, Çev.) Ankara: Kripto.

Kardaş, Şaban. ve Ali Balcı. (2014). Uluslararası İlişkilere Giriş; İstanbul: Küre Yayınları.

North, D. (2010). Kurumlar, Kurumsal Değişim ve Ekonomik Peformans; (Gül Çağalı Güven, Çev.), İstanbul;

Sabancı Üniversitesi Yayınları.

Öniş, Ziya ve Mustafa Kutlay, (Bahar 2012). Ekonomik Bütünleşme/Siyasal Parçalanmışlık Paradoksu: Avro Krizi

ve Avrupa Birliği’nin Geleceği, Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, Sayı 33, s. 3-22.

Öniş, Ziya, Liberal Demokrasiler Tehlikede, Akşam Gazetesi, 17 Ekim 2011,

http://www.aksam.com.tr/liberaldemokrasiler-tehlikede--73628h.html, (Erişim Tarihi: 13 Kasım 2015).

Seyidoğlu, H. Uluslararası İktisat Teori Politika ve Uygulamaları; İstanbul: Güzem Can Yayınları.

www.ab.gov.tr

www.abhaber.com