beylİkler dÖnemİ tÜrk denİzcİlİĞİ ve amİral …258 mînâ denilen bir mahallede ikamet...

11
255 BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL KARA MÜRSEL ALP Hüseyin KAYHAN * Giriş Sadece karalara hâkim olmakla, çevresi denizlerle kaplı bir yarımada görünümündeki Anadolu’yu uzun süre elde tutmanın imkânı yoktu. Bu durumu gören Selçuklular, 1176 yılında kazanılan Miryokefalon savaşı ile Bizans karşısında kesin başarıyı sağladıktan sonra siyasi ve ticari kaygılar sonucu denizciliği ön plana çıkardılar. Bu politikanın ilk uygulayıcısı olarak görünen II. Kılıç Arslan 1182 yılında doğu Akdeniz’deki önemli liman şehri Antalya’yı kuşatmış ise de fethedememişti. 1 Bu şehrin fethi Mart 1207 tarihinde Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından gerçekleştirildi. 2 Antalya, fetihten bir süre sonra iç ayaklanma ile tekrar Hıristiyanların eline geçmiş ise de, İzzeddin Keykâvus 1216 yılında bu şehri tekrar geri almayı başarmıştı. 3 Alâeddin Keykubâd, 1223 tarihinde Alâiye’yi fethederek doğu Akdeniz’de ikinci bir liman şehrine sahip olmayı başardı. 4 Karadeniz’de de önemli gelişmeler yaşandı: 1178 yılında alınarak, bir müddet hâkim olunduktan sonra Trabzon Rumlarına kaybedilen Samsun, 1194’ten az önce Rükneddin Süleymanşah tarafından tekrar geri alındı. 5 Ardından, İzzeddin Keykâvus 1214 yılında Sinop’u fethetti. 6 Sonuçta, XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye Selçukluları Akdeniz ve Karadeniz’deki önemli limanları hâkimiyetine almak suretiyle, XI. yüzyılın sonlarında geri çekildiği sahillere yeniden dönmüş oluyordu. Bu şehirlerde kurulan tersanelerde kısa sürede büyük donanmalar vücuda getirilerek Türk denizciliğinin yeniden ortaya çıkmasına zemin hazırlandı. Böylece, yüz yılı aşan bir zaman diliminden sonra denizle buluşan Türkler, bırakmış oldukları yerden, bu sefer daha güçlü bir şekilde tekrar başladılar. Antalya’nın ikinci defa fethi sırasında, şehrin aynı anda denizden de muhasara edildiği surların kitâbelerinde belirtilmektedir. 7 Bu da, o sırada Selçuklu donanmasının var olduğu anlamına gelir. Bu donanma muhtemelen ilk fetih sırasında şehrin tersanesinde ve bu fetihten iki yıl önce fethedilen Sinop tersanesinde yapılan gemilerden oluşmaktaydı. Alanya’da kurulan üzeri kapalı büyük tersane ise, büyük gemilerin emniyetli ve gizli bir Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, e-amil: [email protected] 1 O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul, 1984, 283. 2 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâ’iyye fî’l-Umûri’l-Alâ’iyye, çev. M. Öztürk, Ankara, 1996, I, 115-119. 3 İbn Bîbî, I, 162-167. 4 İbn Bîbî, I, 258-267. 5 C. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. E. Üyepazarcı, İstanbul, 2000, 62; A. Bryer, “A Byzantine Family: The Gabrates, c. 979 – c. 1653”, University of Birmingham Historical Journal, XII (1970), 170. 6 İbn Bîbî, I, 168-173. 7 A. Tevhid, “Antalya Surları Kitâbeleri”, TTEM, IX/86, 165-176.

Upload: others

Post on 10-Mar-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

255

BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL KARA MÜRSEL ALP

Hüseyin KAYHAN*

Giriş

Sadece karalara hâkim olmakla, çevresi denizlerle kaplı bir yarımada görünümündeki Anadolu’yu uzun süre elde tutmanın imkânı yoktu. Bu durumu gören Selçuklular, 1176 yılında kazanılan Miryokefalon savaşı ile Bizans karşısında kesin başarıyı sağladıktan sonra siyasi ve ticari kaygılar sonucu denizciliği ön plana çıkardılar. Bu politikanın ilk uygulayıcısı olarak görünen II. Kılıç Arslan 1182 yılında doğu Akdeniz’deki önemli liman şehri Antalya’yı kuşatmış ise de fethedememişti.1 Bu şehrin fethi Mart 1207 tarihinde Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından gerçekleştirildi.2 Antalya, fetihten bir süre sonra iç ayaklanma ile tekrar Hıristiyanların eline geçmiş ise de, İzzeddin Keykâvus 1216 yılında bu şehri tekrar geri almayı başarmıştı.3 Alâeddin Keykubâd, 1223 tarihinde Alâiye’yi fethederek doğu Akdeniz’de ikinci bir liman şehrine sahip olmayı başardı.4 Karadeniz’de de önemli gelişmeler yaşandı: 1178 yılında alınarak, bir müddet hâkim olunduktan sonra Trabzon Rumlarına kaybedilen Samsun, 1194’ten az önce Rükneddin Süleymanşah tarafından tekrar geri alındı.5 Ardından, İzzeddin Keykâvus 1214 yılında Sinop’u fethetti.6 Sonuçta, XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye Selçukluları Akdeniz ve Karadeniz’deki önemli limanları hâkimiyetine almak suretiyle, XI. yüzyılın sonlarında geri çekildiği sahillere yeniden dönmüş oluyordu. Bu şehirlerde kurulan tersanelerde kısa sürede büyük donanmalar vücuda getirilerek Türk denizciliğinin yeniden ortaya çıkmasına zemin hazırlandı. Böylece, yüz yılı aşan bir zaman diliminden sonra denizle buluşan Türkler, bırakmış oldukları yerden, bu sefer daha güçlü bir şekilde tekrar başladılar.

Antalya’nın ikinci defa fethi sırasında, şehrin aynı anda denizden de muhasara edildiği surların kitâbelerinde belirtilmektedir.7 Bu da, o sırada Selçuklu donanmasının var olduğu anlamına gelir. Bu donanma muhtemelen ilk fetih sırasında şehrin tersanesinde ve bu fetihten iki yıl önce fethedilen Sinop tersanesinde yapılan gemilerden oluşmaktaydı. Alanya’da kurulan üzeri kapalı büyük tersane ise, büyük gemilerin emniyetli ve gizli bir

∗ Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, e-amil: [email protected] O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul, 1984, 283.2 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâ’iyye fî’l-Umûri’l-Alâ’iyye, çev. M. Öztürk, Ankara, 1996, I, 115-119.3 İbn Bîbî, I, 162-167.4 İbn Bîbî, I, 258-267.5 C. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. E. Üyepazarcı, İstanbul, 2000, 62; A. Bryer, “A Byzantine Family: The

Gabrates, c. 979 – c. 1653”, University of Birmingham Historical Journal, XII (1970), 170. 6 İbn Bîbî, I, 168-173.7 A. Tevhid, “Antalya Surları Kitâbeleri”, TTEM, IX/86, 165-176.

Page 2: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

256

şekilde inşa edilmesine müsait muazzam bir tesis idi.8

III. Aleksios (1195-1203) zamanında Bizans’ın sahil bölgeleri devamlı olarak korsanların yağma akınlarına uğramaktaydı. Çöküşün eşiğine gelen Bizans Devleti bu saldırıları önleyemiyordu.9 Dolayısıyla, doğu Akdeniz sahillerinde kazanılan Antalya ve Antakya gibi önemli limanlar, aynı zamanda Türk korsanlarının da merkezi durumuna gelmişti. Buralardaki Türk denizcileri, bölgenin yerli denizcileri ile birlikte ortak deniz seferlerine çıkarak doğu Akdeniz’de korsanlık faaliyetlerinde bulunmaktaydılar. 1204 yılında yaşanan IV. Haçlı Seferi sonucu İstanbul’un Latinlerin eline geçmesi ve yaklaşık yarım asır sürecek bir ara dönem sebebi ile denizler tamamen kaderine terk edilince, durumdan yararlanan Türkler, yerli denizcilerden gemi yapma teknikleri ve denizcilikle ilgili incelikleri öğrenerek doğu Akdeniz’in korkulu rüyası olmaya başladılar. Tarihi kaynaklara ve destanlara da yansıyan gâzilik idealleri ile dolu olan bu korsanlar, faaliyetlerini bütün Ege ve doğu Akdeniz’de sürdürdüler.

Venedik Cumhuriyeti ile Kıbrıs Krallığı gibi denizci ve tüccar devletler korsanlardan o kadar yılmışlardı ki, bunu Türkiye Selçukluları ile yaptıkları ticari ahid-nâmelerde gündeme getirmekteydiler. 1214 yılında Kıbrıs Krallığı ile yapılan antlaşmanın maddelerinden birisi bunu ihtiva etmekte, korsanların ele geçirdikleri gemilerin içindeki insanlar ve mallarla birlikte karşı tarafa teslimi istenmekteydi.10 Buna benzer hükümler 1220 tarihli Selçuklu-Venedik ticaret antlaşmasında da bulunmakta ve Venedikliler kendi ticari gemilerini içindeki insanlar ve mallarla birlikte denizde korsanlara karşı emniyet altına almaktaydılar.11

XIII. yüzyılın ortalarında Türkiye’nin Moğollar tarafından istilâsı olayı, her ne kadar Selçuklu Devletini etkisiz hale getirmiş ise de, denizlerdeki korsanlık faaliyetlerini durduramamış, Türk korsanlarının faaliyetlerini devam ettirmelerini önleyememişti.

İstanbul’un Latin hâkimiyetinden kurtarıldığı 1261 yılından sonra Venedik ile ilişkilerini sürdüren Bizans imparatorları, Ege Denizinde yapılan ve o sırada oldukça yaygınlaşmış bulunan bütün korsanlık faaliyetlerini desteklemeğe başladılar. Sadece onlar değil, aynı zamanda ileri gelen bütün Bizans aristokratları da bu korsanlık faaliyetlerine destek olmakta, hatta onlarla ortaklık kurmaktaydılar. Böylece, kimisi imparatorların ve Bizans aristokrasisinin emrinde çalışan, kimisi de bağımsız çapulculuk yapan bu korsanlar, XIV. yüzyılın ikinci yarısında bütün Ege’de, başta Venedik olmak üzere, İtalyan şehir devletlerinin ticaret gemileri için büyük tehdit oluşturdular. Bu korsanlar Rumlar, İtalyanlar ve Türklerden oluşmakta idiler.12

1278 yılında Efes’in güneyinde Ania’da üs kurmuş olan Salâheddîn (Saladinus) adlı, muhtemelen bir Türk korsan reisi yaptığı faaliyetler ile tanınmıştı. Türk korsanlarının saldırıları XIII. yüzyılın ikinci yarısında Kiklad adaları, Marmara ve Karadeniz’e kadar uzanmıştı.13 Bu dönemde doğu Akdeniz kıyılarında denizcilik faaliyetleri ve bununla ilgili olarak korsanlık faaliyetlerinin devam ettiğine en büyük delil olarak, bölgeden giden denizcilerin bu yüzyılın sonunda Muğla ve Milas’ı ele geçirerek Menteşe Beyliği’ni kurmalarını gösterebiliriz.14

XIII. yüzyıldaki Türk deniz korsanları arasından büyük amiraller çıkmadı. Bu durum onların denizlerdeki başarılarını etkilemiş ve faaliyetleri Rum ve İtalyan korsanlarının

8 S. Loyd, D. S. Rice, Alanya (‘Alā´iyya), çev. N. Sinemoğlu, Ankara, 1989, 18 (Resim 5).9 G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. F. Işıltan, Ankara, 1981, 372.10 O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1988, 112-113; Ş. Turan, 167.11 O. Turan, a.g.e., 127; Ş. Turan, Türkiye - İtalya İlişkileri I - Selçuklular’dan Bizans’ın Sona Erişine, Ankara, 2000, 170.12 Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), çev. Bilge Umar, İstanbul, 1999, 190-191.13 John H. Pryor, Akdeniz’de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş, çev. F. Tayanç, T. Tayanç, İstanbul, 2004, 166; C. H. İmber,

“Osman Gazi efsanesi”, ed. E. A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul, 2000, 105.14 P. Wittek, Menteşe Beyliği, çev. O. Ş. Gökyay, Ankara, 1986, 44 vdd.

Page 3: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

257

Hüseyin KAYHAN

gölgesinde kalmıştı. Doğu Akdeniz, Ege ve Marmara’da büyük başarılara imza atmaları ancak bu yüzyılın sonlarından itibaren Türklerin batı Anadolu’daki sahil şeridine hâkim olup, buralarda Teke, Menteşe, Aydın, Saruhan ve Karesi, Candar gibi bağımsız denizci beylikler kurmaları ile mümkün olabildi.

I. Beyliklerin Denizcilik Faaliyetleri

XIII. asrın ortalarında yaşanan Moğol istilâsı ile çöküşü başlayan Türkiye Selçukluları Devleti’nin bu yüzyılın sonlarında fiilen son bulması, özellikle batıdaki sınır bölgelerinde yaşayan güçlü Türkmen guruplarının, beylerinin idaresinde küçük devletler kurmalarına sebep oldu. Akdeniz’den Karadeniz’e kadar uzanan bütün Batı Anadolu bu şekilde kurulmuş çok sayıda “Beylik” denilen devletlerle doldu. Bunlar, bulundukları bölgede başta Bizans Devleti olmak üzere, Anadolu’da halen hatırı sayılır bir güç olan Moğollar ve kıyılarda Latin güçleri ile mücadeleler ettiler. Özellikle Marmara ve Ege kıyılarında kurulmuş bulunan Aydın, Saruhan, Karesi ve Osmanlı Beylikleri Bizans Devleti ile ilişkilerini yoğun bir şekilde devam ettirdiler. Bu ilişkiler, çoğu zaman Türk beyliklerinin topraklarını genişletmek için Bizans topraklarına saldırarak, onların şehirlerini ve diğer yerleşim yerlerini ellerine geçirmeğe çalışmaları şeklinde gelişmesine rağmen, bazen de Bizans taht mücadelelerinde taraf olarak taht iddiacılarına destek vermeleri siyasetine büründü.

Bizans imparatoru II. Andronikos’un uzun iktidarının (1282-1328) ortalarında batı Anadolu’da sahiller Türklerin eline geçerek buralarda denizci beylikler kurulmuştu. Kıyıların kolayca Türklerin hâkimiyetine girmesinin en belirgin sebeplerinden birisi, 1283 yılından itibaren Bizans donanmasının yüksek maliyetinden ötürü ortadan kaldırılması oldu. Büyük bir ekonomik kriz içinde olan Bizans Devleti, kendisi için hayati önemi olan donanmasını yüksek maliyetinden ötürü savaş dışı bırakmış, denizden gelebilecek olası bir tehdidi bağlaşığı Cenevizlerin donanması ile ortadan kaldıracaklarına inanmışlardı. Ege adaları İtalyanların ve korsanların insafına terk edilmiş, önem verilmemesi sebebiyle gittikçe zayıflayan ve bakımsız kalan gemileriyle eskinin büyük başarılarıyla avunmaktan başka bir şey yapamayan Bizans donanması ve gemicileri işsiz kaldıkları için İtalyanların ve Türklerin hizmetine girmişlerdi. XIV. yüzyılın başında Türklerin Ege kıyılarına ulaşarak donanmalar kurmaya başlamaları deniz gücünü yitiren Bizans için büyük darbe oldu.15

Ege’deki II. Andronikos, süratli yükselişlerini de önleyemediği önleyemedi. Türk ilerleyişini durdurmada aciz kaldığı için çareyi Avrupa’daki savaşçı unsurlardan yardım istemekte buldu. Bu amaçla Alan ve Katalan birlikleri Anadolu’ya getirilmek suretiyle Türklerin karşısına çıkarılmış ise de, bu silah bir müddet sonra geri teperek Bizans toprakları için tehdit oluşturmağa başlamıştı. Özellikle Katalanlar uzunca bir süre Bizans’ın ve denizlerde hâkimiyet kurmağa çalışan İtalyan cumhuriyetlerinin baş belası oldular. 1304’te Katalanlarla mücadele eden Türkler, 1311 yılı geldiğinde onlarla birlikte korsanlık yapmağa başladılar.16

Denizci beyliklerin en az bilinen yönleri ekonomik faaliyetleridir. Onların Suriye, Mısır, Venedikliler, Cenevizliler, Pisalılar ve Kıbrıs Krallığı ile yakın ticari ilişkileri oldu. Bu aktif ticaret sahillerde bu beyliklere ait bazı limanların uluslararası ticaretin merkezleri olmalarına sebep oldu. Güneyde Antalya ve Alanya limanları Suriye, Mısır, Kıbrıs Krallığı ve İtalyanlarla ticaretin yapıldığı yerlerdi. Antalya, çok sulak bir şehirdi ve çevresindeki bostanlarda her türlü meyve, turunç ve narenciye bol olarak yetiştirilmekteydi.17 Çok büyük bir liman şehriydi ve kalabalık Hıristiyan tüccarlar limanda, etrafı surlarla kaplı 15 Donald M. Nicol, 116.16 P. Wittek, 57. 17 Ebî’l-Fidâ, Kitâbu Takvîmu’l-Buldân, Nşr. M. Reinaud, G. de Slane, Paris, 1840, 378-379.

Page 4: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

258

Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında olduğu gibi, doğu Akdeniz’in bu önemli limanında yoğun ticaret yapmakta, biber, çivit, balmumu, şeker, bakır ve kalay getirip satmakta, karşılığında ise sabun, keten, pamuk, şap, kına, zift, ceviz, demir ve peynir almaktaydılar.18

Alanya, doğu Akdeniz’de Türkmenlerin yaşadığı önemli bir liman şehri idi ve Mısır’dan, Suriye’den gelen tüccarlar bu şehirde ticaret yaparlardı. Akdeniz bölgesindeki zengin orman varlığı ürünü kereste İskenderiye ve Dimyat limanlarına gönderilirdi.19 Ayrıca, Antalya’da olduğu gibi burada da özellikle İtalyan tüccarlar gemileriyle batı Avrupa’dan mal getirip, Anadolu’dan ihraç mallarını alarak geri dönmekte idiler. Nitekim İbn Batûta’yı Lazkiye’den Alanya’ya Cenevizli bir ticaret gemisi getirmişti.20

XIV. yüzyılın ilk yarısında batı Anadolu beyliklerinin Mısır ile ticaretleri çok canlı idi. Mısır Memlûk Devleti, Antalya ve Alanya limanlarından gemi yapımı için gerekli kereste, zift, Hıristiyan ve paganlardan erkek ve kadın köleler, ipek ve diğer ticari mallar alırken, buna karşılık Anadolu’daki Türklere Mısır’dan baharat, keten, şeker vb. satmaktaydılar.21

Büyük ansiklopedist el-Ömerî, Anadolu’da ticaretin çok yaygın ve gelişmiş olduğunu söyleyerek bunun sebebini çevresinin denizlerle kaplı olmasına bağlamaktadır.22 Hububat Anadolu’da fazla yetiştirildiği için Suriye ve Mısır’da üretilenlere göre çok daha ucuz idi.23 Anlaşıldığı kadarıyla, ihtiyaç fazlası hububat Antalya limanından batı Avrupa’daki Hıristiyan ülkelere ihraç edilmekteydi.

Batı Anadolu’da Ayasuluği ile Balat Levant ticaretinin iki büyük merkezi idi. XIV. yüzyıl ortalarında bu iki şehre Venedik konsolosları yerleştiler. Ayasuluğ’da Türklerin tepede kurdukları şehir asıl ticaret merkeziydi. Buraya dünyanın her tarafından tüccar gelmekteydi.24 Marko Polo, buranın önemli bir ticaret merkezi olduğunu, ülkenin diğer bölgelerinde imal edilen malların bu limana getirilerek, buradan yabancı ülkelere ihraç edildiğini, dolayısıyla ülkenin dışa açılan büyük bir pazarı olduğunu belirtir. Ona göre, Venedikli ve Cenevizli tüccarlar mal almak için buraya gelmektedirler. Hatta ülkeyi ziyaret etmek isteyenler bile ilkin buraya uğrayıp, daha sonra ülkenin iç bölgelerine geçmektedirler. Burası Batı’ya açılan tek liman olarak gösterilmektedir.25

XIV. yüzyılın ikinci yarısında yazılmış La Relation Rhénane sur L’Orient adlı eserden, Ayasuluğ’da çok sayıda Hıristiyan tüccarın bulunduğunu, bu şehrin bütün dış dünyayla ticaret yaptığını, Tataristan ve başka ülkelerden de buraya ticari eşyaların geldiğini öğrenmekteyiz.26

Yapılan antlaşmalara rağmen, Aydınoğulları Beyliği İtalyanlarla yapılan ticarî işlemleri kolaylaştırmak için Ayasuluğ’daki darphanede Anjou hanedanı prensleri tarafından Napoli’de bastırılmış Gigliati paralarının aynısı olan gümüş sikkeler bastırmaktaydı ve bu durum Venedik’in protestolarına sebep olmaktaydı.27

Ayasuluğ aynı zamanda önemli bir gemi yapım merkezi idi. Aydınoğulları Beyliği Ayasuluğ ve İzmir’de tersaneler inşa ettirerek, buralarda yaptıkları gemilerle denizlerde 18 Francesco Balducci, Pegolotti, La Pratica Della Mercatura, ed. A. Evans, Cambridge, Massachusetts, 1936, 58.19 İbn Batûta, I, 402. 20 İbn Batûta, I, 400.21 Marino Sanudo Torsello, The Book of the Secrets of the Faithful of the Cross, Eng. tr. Peter Lock, Farnham, Ashgate,

2011, 59; W. Heyd, Yakın – Doğu Ticaret Tarihi, çev. E. Ziya Karal, Ankara, 1975, 612.22 İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâliku’l-Ebsâr fî Memâliki’l-Emsâr, nşr. Kâmil Salman el-Cubûrî, Beyrut, 1971, III, 230-

231.23 İbn Fazlullah el-Ömerî, III, 230-231.24 Halil İnalcık, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”,Türkler, ed. H. C. Güzel - K. Çiçek - S. Koca, Ankara, 2002,IX, 74.25 Marko Polo Seyahatnâmesi, çev. Filiz Dokuman, İstanbul (Tarihsiz), I, 20.26 Theodor Benfey, Orient und Occident, insbesondere in ihren gegen seitigen Beziehungen, I, Göttingen, 1862, 637.27 W. Heyd, Yakın – Doğu Ticaret Tarihi, çev. E. Ziya Karal, Ankara, 1975, W. Heyd, I, 609.

Page 5: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

259

Hüseyin KAYHAN

Hıristiyan unsurlarla mücadele etmişlerdi. Her ne kadar 1344 yılında kıyı İzmir ile birlikte, buradaki tersanelerini de kaybetmiş iseler de Ayasuluğ’daki tersaneleri onların bu yöndeki ihtiyaçlarını karşılamağa devam etmiştir.

Evliyâ Çelebi’nin anlattıklarına göre, ham ipek gibi gayet güzel bir yapıda olan Tire ipliği çok meşhur olup, binlerce yük halinde Bozdağ Yaylası’na getirilerek, buradaki temiz kaynak sularında yıkanır ve tüccarlar tarafından çevre vilâyetlere götürülürdü.28 Balyambolu kasabasında üretilen pamuk ipliği ve bundan üretilen pamuk bezi ile dimisi çok meşhurdu.29 Birgi, Tire tarafına doğru bağ ve bahçelerle kaplıydı.30 Tire’de imal edilen havlular ve yastıklar çok ünlüydü.31 Ayasuluğ’un keten ve keneviri çok meşhurdu.32

Balat, Menteşe beylerinin hâkimiyetine girdikten sonra ticarî ve fizikî yönden gelişmesini sürdürdü. Bu sıralarda Anadolu’nun malları için bir ihraç limanı durumundaydı. Safran, susam, bal, balmumu, halı, mazı, şap, hububat, üzüm gibi Anadolu malları Balat’a getirilir oradan Mısır’a ve İtalya limanlarına sevk edilirdi. Özellikle Sakız Adası’nda yaşayan Cenevizliler bu ticarette önemli bir rol oynuyorlardı. Aldıkları malları Mısır’a götürüyorlar, karşılığında Balat’a kumaş, sabun, kalay ve kurşun getiriyorlardı. Aslında şehir, limanın dolması sebebiyle denizden biraz uzakta kalmakla birlikte, gemiler nehir ağzından girerek buraya kolayca ulaşabiliyorlardı.33

Böylece Balat, XIV. yüzyılda Batı ile ticarî münasebetlerin arttığı sırada müstahkem kalesinin koruması altında bir ticaret merkezi olarak önem kazandı. Cenevizliler yanında Venediklilerde Menteşe beyleri ile sıkı ticarî münasebetler kurdular. Venedik’in Kandiye Dukası Marino Morosini’nin faaliyetleri sonucu Menteşe Beyliği ile yapılan 13 Nisan 1331 tarihli antlaşmayla Venedik tüccarına Balat’ta oturma hakkı tanındı ve ticaret yapabilecekleri bir yer ayrıldı. Ayrıca bir konsolos bulundurma izni verildiği gibi St. Nicolas Kilisesi de tahsis edildi. 1335’te iki taraf arasındaki münasebetler bozulduysa da 1337’de yapılan yeni bir antlaşma ile Venedikliler Balat’ta yeniden ticari haklar elde ettiler; hatta yeni binalar yapma hakkına da sahip oldular. İzmir’in Hıristiyan müttefik güçlerin eline geçmesi üzerine buraya yerleşen Rodos şövalyelerine karşı Balat Beyi İbrahim’in savaş hazırlıklarında bulunması, öte yandan Hıristiyan müttefiklerinin Balat’ı tehdit etmesi, ticarî menfaatlerini korumak isteyen Venedik’i,1351-1352’de donanmasını Balat ve Ayasuluğ’a gönderme zorunda bıraktı. Venedik ile 1352’de başlayıp altı yıl süren görüşmeler sonunda 1358 Ekim ayında yeni bir antlaşma yapıldı. 1337 antlaşmasını yenileyen bu antlaşma için Girit dukasının elçisi Bentiregna Traversario Balat’a gelmişti.34

Evliyâ Çelebi, Balat’ın Menderes Nehri’nin denize döküldüğü yerden bir top atımı uzakta sağlam bir kale olduğunu, içinde 200 tane toprak örtülü ev ve bir hanın bulunduğunu bildirir. Kalenin çevresinde oldukça fazla bağlar ve bahçeler vardır. Havası çok ağır olduğu için sağlıklı bir yer değildir ve halkı soluk benizlidir. Kalede Menteşe Beyliği zamanından kalma olduğu anlaşılan bir câmi vardır. Tire, Manisa, Aydın ve Saruhan kasabaları mallarını buradan Akdeniz’e göndermektedirler. Balat kalesi sahilden biraz uzakta olduğu için çevreden gelen gemiler Menderes Nehrinden içeri girerek şehre ulaşırlar ve alış-veriş yaparak geri dönerlerdi. Burada çok kaliteli meyankökü yetişir ve Mısır’a ihraç edilirdi. Bu, halkın en önemli geçim kaynağı idi.35 İbn Fazlullah el-Ömerî, Evliyâ Çelebi’nin verdiği bu bilgileri doğrulamaktaydı. Onun anlattığına göre, gemiler ve kayıklar Menderes Nehri’nin 28 Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, Yay. Haz. Mümin Çevik, VIII, İstanbul, (tarihsiz),VIII, 566.29 Evliyâ Çelebi, VIII, 567.30 Evliyâ Çelebi, VIII, 567.31 Evliyâ Çelebi, VIII, 563.32 Evliyâ Çelebi, VIII, 553.33 W. Heyd, I, 608; B. Darkot, “Balat”, İA, II, 272-273.34 W. Heyd, I, 608-609; P. Wittek, 70; F. Emecen, “Balat”, DİA, TDVİA, 5.35 Evliyâ Çelebi, VIII, 554.

Page 6: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

260

yukarısına ve aşağısına devamlı seferler yapmakta idiler ve ırmaktan Ege Denizi’ne, denizden de Menderes Nehri’ne geçilebiliyordu. Menderes Nehri’nin geçtiği Menteşe Beyliği, Denizli Beyliği, Aydın Beyliği ve Germiyan Beyliği’ne ait topraklardan tüccarlar ve savaşçılar bu ırmağın sahilinde bulunan rıhtımları kullanarak Anadolu içerisinden Ege Denizi’ne gemileriyle ticarî ve askerî seferlerde bulunmakta idiler.36

II. Amiral Kara Mürsel Alp ve Osmanlı Deniz Gücünün Oluşturulması

Osmanlı deniz gücünün kurucusu sayılan Kara Mürsel Alp’in ne zaman ve nerede doğduğu hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte hayatının sonraki dönemlerine ait ipuçları ve bazı ufak bilgiler vardır. Bunlardan birisi onun kimin yanında yetiştiğidir. XVI. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Hoca Sadeddin Efendi, Kara Mürsel’in Akça Koca’nın yetiştirdiği komutanlardan birisi olduğunu yazar.37 Bu bilgiye inanmamamız için bir sebep yoktur. Akça Koca’nın tarihî şahsiyetini hatırladığımızda onun Ertuğrul Gâzi’nin komutanlarından bir Türkmen beyi olduğu, Osman Gâzi ve Orhan Gâzi’ye de büyük hizmetlerde bulunduğu, özellikle de İzmit yöresine akınlarda bulunduğu görülmektedir. O, 1328 yılında öldüğü zaman askerleri Kara Mürsel’in yanında toplanmışlardı.38 Bu durum Kara Mürsel’in onun varisi olduğunu ve onunla Kara Mürsel arasındaki ilişkilerin derinliğini, dolayısıyla da Hoca Sadeddin Efendi’nin verdiği bilginin doğruluğunu göstermektedir. Kara Mürsel Alp’in Karesi Beyliği komutanlarından birisi olduğu yönündeki tahmini bilgilerin temelsizliği de böylece ortaya konulmuş bulunmaktadır. Yani Kara Mürsel’in Karesi Beyliği ile ilgisi bulunmamaktadır.

Muahhar olmakla birlikte verdiği sağlam bilgilerle dikkati çeken Osmanlı tarihçisi Müneccimbaşı ve yine önemli bir Osmanlı düşünürü ve tarihçisi olan Gelibolulu Mustafa Âlî Kara Mürsel’i Osman Bey’in komutanları arasında göstermektedirler.39 Onun, son yıllarında Akça Koca’nın adamları arasına katıldığını sanmak yanlış olur. Aralarında uzun yıllar devam eden dostluk ilişkilerinin bulunduğunu varsaymak daha uygun görünmektedir. Bu cümleden olarak, Kara Mürsel’in Ertuğrul Bey’e olmasa bile onun oğlu Osman Bey’e hizmet ettiği ve komutanlarından birisi olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Onun Bursa’dan başlayarak İzmit’e kadar uzanan alanlarda askerî faaliyetlerde bulunduğunu, özellikle de Akça Koca ile birlikte bunu yürüttüğünü varsayabiliriz. Âşıkpaşazâde, İzmit ve İznik’e ilk saldırıların 705/1305-1306 tarihinde Orhan Bey tarafından gerçekleştirildiği yönünde bir bilgi vermektedir40 ki, muhtemelen bahsi geçen sistemli akınlar bu tarihten itibaren başlamış ve buraların fethedildiği 1330’lu yıllara kadar devam etmiş olmalıdır.

Kara Mürsel’in üne kavuşması ise Orhan Bey zamanındaki ilk büyük fetihlerde görev alması ile olmuştur. Bunlar sırasıyla 1326’da Bursa’nın ve Yalova’nın, 1331’de İznik’in ve 1337’de İzmit’in fethidir. Özellikle İznik’in fethi ile birlikte Bizans donanmasının saldırılarından korunmak için Marmara sahillerinin güvenliğinin Kara Mürsel’in korumasına bırakıldığı anlaşılmaktadır. O, askerleri ile burada sağlam bir deniz gücü oluşturmuş ve Bizanslıların bölgeye denizden gelebilecek tehditlerini önlemiştir.41 Ona bu görevinde Gemlik ve muhtemelen Mudanya’nın birkaç kilometre batısında yer alan Zeytinbağı

36 İbn Fazlullah el-Ömerî, III, 243-244.Yazar, ayrıca burada klimatoloji bilimiyle ilgili çok önemli bir tespitte bulunarak, ırmağın geçtiği yerlerde iklimi değiştirerek havayı ısıttığını söylemektedir.

37 Hoca Sadeddin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Haz. İ. Parmaksızoğlu, Ankara, 1979, I, 63.38 Âşık Paşaoğlu Tarihi, Haz. Nihal Atsız, İstanbul, 1992, 40; Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihan-Nümâ,Neşrî Tarihi, Yay. F. R.

Unat, M. A. Köymen, Anakara, 1995, I, 153; İbn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman II. Defter, nşr. Ş. Turan, Ankara, 1991, 28, 41; F. Emecen, “Akça Koca”, TDVİA, II, 224.

39 Müneccimbaşı Ahmet Dede, Sahaifu’l-Ahbar fî Vekayii’l-A’sâr, çev. İsmail Erünsal, İstanbul, (tarihsiz), I, 79; Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, Dördüncü Rükn: Osmanlı Tarihi, I. Tıpkıbasım, Ankara, 2009, varak 12; Hammer Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi, çev. Mehmet Ata Bey, İstanbul, 2010, I, 76.

40 Âşık Paşaoğlu Tarihi, 31-32.41 Âşık Paşaoğlu Tarihi, 39; Mehmed Neşrî, I, 153; Oruç Bey Tarihi (Osmanlı Tarihi 1288-1502), Haz. Necdet Öztürk,

İstanbul, 2007, 16; Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman, (F. Gieze Neşri), Haz. N. Azamat, İstanbul, 1992, 16; Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512), Haz. Necdet Öztürk, İstanbul, 2000, 18.

Page 7: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

261

Hüseyin KAYHAN

tersânelerinde yaptırdığı kendi adıyla anılan gemileri yardımcı olmuştur. Burada başarılı olmasının en büyük göstergesi de bu tarihten sonra sahil şehirlerinin fethinin artmış olması ve Rumeli’ye geçişin gündeme gelmesidir.

Kara Mürsel ile ilgili tarihi olayları en teferruatlı şekilde nakleden XVI. yüzyıl Osmanlı tarihçisi İbn Kemal olmuştur. O, Kara Mürsel’in İzmit çevresi, İznik, Yalova ve Koyunhisar kalelerinin alınmasındaki rolünü uzun uzadıya anlatmaktadır. Onun anlattıklarına göre, Kara Mürsel İzmit’e saldırarak çevresinde büyük tahribatlarda bulunmuştu. İlk saldırılarda Yalova bu saldırıların dışında kalmış,42 sonradan buraya kadar yayılmıştı. Kara Mürsel, İzmit ile İznik arasındaki bölgede bulunan ormanlar, bağlar ve bahçelerin hepsini tahrip etmişti. Yaşadıkları yerlerde barınamayan Bizans halkı topraklarını bırakarak kaçmışlardı. Kara Mürsel bundan sonra Yalova’nın üzerine yürümüştü. Şehir var gücüyle Türk saldırılarına karşı kendini korumaya çalışmış ise de başarıya ulaşamamıştı. Bu kanlı savaşlar sonunda müdafiler aman dileyerek Yalova’yı Kara Mürsel’e ve askerlerine teslim etmişlerdi. Kara Mürsel, bundan sonra Koyunhisar’ı kuşatmış ve çetin savaşlardan sonra ele geçirmeyi başarmıştı. Bu son seferini de tamamladıktan sonra zengin ganimetlerle kalesine dönmüş ve Orhan Bey’e elçiler göndererek zaferini muştulamıştı. Orhan Bey de onun bu başarılarına karşılık olarak aldığı kaleleri kendisine tımar olarak vermiş, fethettiği yerler bundan sonra onun adı ile anılmaya başlanmıştı. O ve gâzileri bundan sonra asli görevleri olarak Yalova çevresindeki limanları Bizans gemilerinin saldırılarından başarıyla korumuşlardı.43

Kara Mürsel’in denizciliği ve gemi inşa tekniklerini nereden öğrendiği konusu tam aydınlığa kavuşmuş değildir. Bizans tarihçisi Pachymeres, 1300’lerin başlarında Türklerin boğazı geçip gemilerini terk ederek tehlikeye neden olmalarının an meselesi olduğundan bahsetmektedir.44 1304’te Bizans imparatorunun hizmetine girerek sonradan amiral unvanı alan Cenevizli korsan Andre Morisco, 1305 tarihinde Çanakkale Boğazı’nda gemileriyle devriye gezerek Türklerin Gelibolu’ya geçmesine engel olmaktaydı.45 Gemileriyle Bizans’ın Avrupa yakasındaki topraklarını tehdit eden bu Türkler kimlerdi? Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nin Anadolu yakasındaki bazı bölümlerinde hâkim olan Karesi Beyliği, sahillerdeki egemenliğini en son 1306’da Assos (Behramkale)’u alarak tamamlamıştı.46 Sahillerde henüz gemiler yüzdürecek birikime sahip değildi. Her ne kadar o tarihlerde Menteşe Beyliği limanlarından gelen bazı gemilerin Marmara’ya kadar sokulduğu yönünde bilgiler mevcut ise de bu gemilerin burada uzun süre kalarak karşı sahillere asker indirip oralarda fetihler yapabilecek lojistik destekleri yoktu. El-Ömerî, 1330’lu yıllarda Menteşe Beyliği, Denizli Beyliği, Aydın Beyliği ve Germiyan Beyliği’ne ait topraklardan geçen Büyük Menderes Nehri’nde gemilerin ve kayıkların nehir boyunca kurulmuş olan rıhtımlardan hareketle bir uçtan diğerine devamlı seferler yaptıklarını belirtmektedir. Bu beyliklere ait tüccarlar ve savaşçılar bu rıhtımlardan hareket ederek nehir boyunca ilerleyip Ege Denizi’ne çıkmakta, doğu Akdeniz limanlarından ta Karadeniz’e kadar uzanan geniş alanlarda ticaret ve askerî seferler yapmaktaydılar.47 Bu gemilerin Bizans’ın Avrupa yakasındaki sahillerini tehdit ettiklerini varsaysak bile, bu sahillere asker çıkararak oraları fethe girişeceklerini düşünmek çok doğru gibi görünmemektedir.

O halde Bizans kıyılarını tehdit eden bu Türk gemiciler kimlerdi? Bunlar yakın bir bölgeden gelen lojistik desteğe sahip Türk gemiciler olmalıydı. Muhtemelen, Kastamonu ile Sinop arasındaki Batı Karadeniz’de hâkim olan ve XIII. yüzyılın başlarından beri gemicilik alanında iyice ustalaşan Çobanoğulları Beyliği’ne ait limanlardan gelmiş olmalıydılar.

42 İbn Kemal, II, 6.43 İbn Kemal, II, 36-42.44 Georges Pachymeres, Bizanslı Gözüyle Türkler, çev. İ. B. Barlas, İstanbul, 2009, 80.45 Georges Pachymeres, 96, dipnot 158, 159; Donald M. Nicol, 142.46 P. Wittek, 20.47 İbn Fazlullah el-Ömerî, III, 243-244.

Page 8: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

262

Zira, Batı Anadolu sahillerinin fethinden çok daha önce Sinop-Kastamonu arasındaki bölge Çobanoğulları Beyliği’nin hâkimiyetinde idi ve bölgede Türkler açısından denizciliğin faal olduğu en yakın yer burası idi. Buradaki Türk denizcilik faaliyetlerinin yüzyıllarca devam ettiği ve özellikle gemi yapım teknolojilerinde ilerlemeler yaşandığı görülmektedir. Buna delil olarak XVIII. yüzyılın başlarına kadar Karadeniz’in Türkiye sahillerinde kırk dört farklı yerde gemi tezgâhının varlığını gösterebiliriz. Bunlardan Ereğli, Bartın, Amasra, İnebolu ile Gerze Batı Karadeniz’de bulunuyordu.48 Bunların Osmanlı hâkimiyetinden önce de faaliyette olmaları kuvvetle muhtemeldir. Anlaşılıyor ki, burada XIII. yüzyılın başlarından itibaren güçlü bir Türk denizcilik kültürü ve geleneği oluşmuş, bunun sonucu olarak gemiler inşa edilmiş, denizcilik yapılmıştır. Kara Mürsel’in burada yetiştiğini ve sonradan Osman Bey’in komutanları arasına katıldığını kabul etmek daha uygun olacaktır.

Batı Karadeniz’in bir yüzyıl önceki tarihinde I. Alâaddin Keykubad’ın 1224 tarihinde Kastamonu emîri Meliku’l-Umera Hüsameddin Çoban’ı Sinop’ta kurduğu donanmayla Kırım’ın Suğdak şehrini fethetmekle görevlendirdiğini görüyoruz. Bu fethi başarıyla gerçekleştiren Hüsameddin Çoban, Batı Karadeniz’de kendi adıyla anılan bir uç beyliğinin de kurucusu olmuştu. Onun soyundan gelenler Selçuklu Devleti’nin kuzey-batısında Bizans sınırlarındaki uçlarda beylerbeyi unvanı ile görev yaptılar. Ertuğrul ve Osman Beyler Söğüt civarında yaşadıkları devirde Bizans sınırının korunması görevi Kastamonu-Sinop arasında hâkim olan bu Çobanoğulları Beyliği’ne aitti. Osman Bey’in tâbi olduğu bu beylikten koparak uçta liderliği ele alıp Bizans topraklarına karşı gazâ faaliyetine başlaması 1291’den sonra mümkün olabilmişti.49

Kara Mürsel Alp’ın adının Bursa ile İzmit arasındaki birçok yerleşim yerlerine ve cemaatlere verildiği Osmanlı arşiv vesikalarında görülmektedir. Bu cümleden olarak, 166 Numaralı 937/1530 tarihli Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri’nde Koca-ili Livâsı ile ilgili verilen tahrir bilgilerinde Gebze Kazasında Mürsel Mezrası,50 Kandıra Kazası’nda Mürsellü Köyü,51 Yalak-âbâd (Yalova) Kazası’nda Mürsellü Köyü52 vardır. Yine aynı defterde Koca-ili Livâsı’nda Mürsel adlı cemaatten bahsedilmektedir.53 Buna ek olarak, yine 166 Numaralı 937/1530 Tarihli Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri’nde Hüdâvendigâr Livâsı ile ilgili tahrir bilgilerinde Bursa Nâhiyesi’nde Mürseller-i Buzurk Köyü,54 aynı nahiyede Mürsel Çiftliği,55 Kite Kazasında Mürseller-i Küçük Köyü,56 Ak-Hisâr Kazası’nda Mürsellü Köyü57 bulunmaktadır. Günümüzde ise Bursa Mudanya merkezde Mürsel Köyü, Bursa merkezde ise Mürseller Köyü vardır.58

Görüldüğü üzere, Bursa, İzmit ve Yalova’nın değişik yerlerinde Kara Mürsel’in adı ile anılan köyler, mezralar ve çiftlikler ile bir cemaat bulunmaktadır. Bütün bunlar Kara Mürsel’in Bursa’nın fethinde rol aldığını ortaya koyduğu gibi, ta İzmit’e kadar uzanan alanlarda yapılan sistemli fetih hareketlerinde de önemli görevler üstlendiğini göstermektedir.

Her ne kadar Osmanlı kaynaklarında belirtilmese de, Kara Mürsel’in Türkmen kahramanı tecrübeli bir “Alp” olduğu anlaşılmaktadır. Büyük Selçuklular ve takipçileri Harizmşahlar devrinde alpın resmi bir unvan olarak kullanıldığı ve büyük emîrlerin bu 48 “Karadeniz-Tarih”, DİA, XXIV, 388.49 Yaşar Yücel, “Çoban Oğulları Beyliği”, AÜDTCF Dergisi, XXIII/1-2 (1965), 68, 71.50 Vr. 789.51 Vr. 770.52 Vr. 807.53 Vr. 789.54 Vr. 8.55 Vr. 10.56 Vr. 136.57 Vr. 86, 88.58 T. C. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü, Köylerimiz, 1 Mart 1968 Gününe Kadar, Ankara, 1968, 417.

Page 9: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

263

Hüseyin KAYHAN

unvanı taşıdıkları görülmektedir.59 Kuruluş döneminde Osmanlı Beyliği’nde de durum farklı değildi. Anadolu’daki Türkmenlerin atlılarından oluşan ve savaşlarda uyguladıkları askerî taktikleri ile Osmanlı fetihlerinde başlıca rolü üstlenen askerî topluluğa ait gâzilerden olan alpler,60 Osman Bey’in ve Orhan Bey’in tecrübeli komutanları idiler ve fethedilen yeni toprakların yönetimi genelde bunlara verilmekteydi. Osmanlı fetihleri İslâmiyet’in sınırlarını Balkanların içerisine doğru genişletince “Alplar Devri” diyebileceğimiz bu devrin bütün özellikleri orada da aynı şekilde devam etti.61

Kara Mürsel’in ne zaman öldüğü kaynaklarda belirtilmemektedir. 1337 yılında gerçekleşen İzmit’in fethinden sonra artık Kara Mürsel’den bahsedilmektedir. 1351’de Gelibolu Yarımadası’na geçiş ve takiben gerçekleşen fetih hareketlerinde artık Kara Mürsel’den hiç bahsedilmemektedir. Bu da gösteriyor ki, bu tarihten önce o hayatını kaybetmiştir. Yani, 1337-1351 yılları arasında ölmüş olmalıdır.

Sonuç

Türkler, ekonomik sebeplerle lağvedilen Bizans donanmasının yokluğundan yararlanarak Ege ve Marmara sahillerinde kolayca hâkim olduktan sonra donanmalar kurarak denizlerdeki boşluğu doldurdular. XIII. asrın başlarından itibaren Antalya –Alanya ile Sinop – Kastamonu arasındaki yerlerde denizcilik gelenekleri oluşturan Türkler, bu birikimlerini sahillerde kurdukları beyliklerde kullanma şansı buldular. Teke, Menteşe, Aydın, Saruhan, Karesi ve Candaroğulları Beylikleri bu tecrübelerin sonucunda güçlü donanmalar kurarak bir taraftan Hıristiyan denizcileri ile mücadele ettiler, diğer taraftan da Alanya, Antalya, Balat, Ayasuluğ ve Sinop gibi limanları önemli ticaret merkezleri haline getirdiler.

Sahillerin ötesinde iç bölgelerde kurulan Osmanlı Beyliği çeyrek asır sonrasında İzmit sahillerine hâkim olarak burada ilk deniz gücünü oluşturmayı başardı. Bunda Kara Mürsel Alp’ın büyük katkısı oldu. O yaptırdığı bir buçuk direkli, sivri üçgen yelkenli, yarım güverteli olduğu tahmin edilen küçük teknelerle Osmanlı sahillerinin korunmasını üstlendi.

59 Orhan F. Köprülü, “Alp”, TDVİA, II, 525.60 Gallotta, A., “ Oğuz efsanesi ve Osmanlı Devleti’nin Kökenleri: Bir İnceleme”, ed. E. A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği

(1300-1389), İstanbul, 2000, 54.61 M. F. Köprülü, “Alp”, İA, I, 382, 383.

Page 10: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

264

KAYNAKLAR166 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (937/1530),Hüdâvendigâr, Biga, Karesi, Menteşe, Teke ve AlâiyeLivâları, Dizin ve Tıpkıbasım, Ankara, 1995.

Anonim Osmanlı Kroniği (1299-1512), Haz. Necdet Öztürk, İstanbul, 2000.

Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman, (F. Gieze Neşri), Haz. N. Azamat, İstanbul, 1992.

Âşık Paşaoğlu Tarihi, Haz. Nihal Atsız, İstanbul, 1992.

Bostan, İdris, “Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği”, Türkler, ed. H. C. Güzel- K. Çiçek - S. Koca, Ankara, 2002, X, 122-123.

Bryer, A., “A Byzantine Family: The Gabrates, c.979 – c.1653”, University of Birmingham Historical Journal, XII (1970), 164-187.

Cahen, C., Osmanlılardan Önce Anadolu, çev. E. Üyepazarcı, İstanbul, 2000.

Darkot, B., “Balat”, İA, II, 272-273.

Emecen, F., “Akça Koca”, DİA, II, 224.

Emecen, F., “Balat”, DİA, V, 4-7.

Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, Yay. Haz. Mümin Çevik, VIII, İstanbul, (tarihsiz).

Gallotta, A., “Oğuz Efsanesi ve Osmanlı Devleti’nin Kökenleri: Bir İnceleme”, ed. E. A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul, 2000, 41-61.

Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, Dördüncü Rükn: Osmanlı Tarihi, I. Tıpkıbasım, Ankara, 2009.

Georges Pachymeres, Bizanslı Gözüyle Türkler”, çev. İ. B. Barlas, İstanbul, 2009.

Heyd, W., Yakın – Doğu Ticaret Tarihi, çev. E. Ziya Karal, Ankara, 1975.

Hoca Sadeddin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Haz. İ. Parmaksızoğlu, 5 cild, Ankara, 1979.

İbn Batûta, İbn Batûta Seyahatnâmesi, çev. A. Sait Aykut, 2 cild, İstanbul, 2000.

İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâ’iyye fî’l-Umûri’l-Alâ’iyye, çev. M. Öztürk, Ankara, 1996.

İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâliku’l-Ebsâr fî Memâlik’l-Emsâr, nşr. Kâmil Salman el-Cubûrî, 27 cild, Beyrut, 1971.

İbn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman II. Defter, nşr. Ş. Turan, Ankara, 1991.

İmber, C., “Osman Gazi Efsanesi”, ed. E. A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul, 2000, 68-77.

İnalcık, Halil, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Türkler, ed. H. C. Güzel- K. Çiçek - S. Koca, Ankara, 2002, IX, 66-88.

İnalcık, Halil, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul, 2010.

“Karadeniz-Tarih”, TDVİA, XXIV, 386-388.

Köprülü, Orhan F., “Alp”, TDVİA, II, 525.

Köprülü, M. F., “Alp”, İA, I, 379-384.

Loyd, S., Rice, D. S., Alanya (‘Alā´iyya), çev. N. Sinemoğlu, Ankara, 1989.

Marko Polo Seyahatnâmesi, çev. Filiz Dokuman, 2 cild, İstanbul (Tarihsiz).

Mehmed Neşri, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, Neşrî Tarihi, Yay. F. R. Unat, M. A. Köymen, 2 cild, Anakara, 1995.

Müneccimbaşı Ahmet Dede, Sahaifu’l-Ahbar fî Vekayii’l-A’sâr, çev. İsmail Erünsal, 2 cild, İstanbul, (tarihsiz).

Nicol, Donald M., Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), çev. Bilge Umar, İstanbul, 1999.

Oruç Bey Tarihi (Osmanlı Tarihi 1288-1502), Haz. Necdet Öztürk, İstanbul, 2007.

Ostrogorsky, G.,Bizans Devleti Tarihi, çev. F. Işıltan, Ankara, 1981.

Öden, Z. G., Karası Beyliği, Ankara, 1999.

Özdemir, Erdoğan, Kaptan-ı Derya Kara Mürsel, İzmit, 2004.

Pryor, John H., Akdeniz’de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş, çev. F. Tayanç, T. Tayanç, İstanbul, 2004.

Purgstall, Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, çev. Mehmet Ata Bey, 10 cild, İstanbul.

T. C. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü, Köylerimiz, 1 Mart 1968 Gününe Kadar, Ankara, 1968.

Page 11: BEYLİKLER DÖNEMİ TÜRK DENİZCİLİĞİ VE AMİRAL …258 Mînâ denilen bir mahallede ikamet etmekte idiler. Özellikle İtalyan tüccarlar Ege’de Balat ve Ayasuluğ limanlarında

265

Hüseyin KAYHAN

Tevhid, A., “Antalya Surları Kitâbeleri”, TTEM, IX/86, 165-176.

Theodor Benfey, Orient und Occident, insbesondere in ihren gegenseitigen Beziehungen, I, Göttingen, 1862.

Turan, O., Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul, 1984.

Turan, O., Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara, 1988.

Turan, Ş., Türkiye - İtalya İlişkileri I - Selçuklular’dan Bizans’ın Sona Erişine, Ankara, 2000.

Wittek, P., Menteşe Beyliği, çev. O. Ş. Gökyay, Ankara, 1986.

Yücel, Y., “Çoban Oğulları Beyliği”, AÜDTCF Dergisi, XXIII/1-2 (1965), 61-73.

Yücel, Y., XIII-XV. Yüzyıllar Kuzey-Batı Anadolu Tarihi Çoban-Oğulları Candar-Oğulları Beylikleri, Ankara, 1980.

Zachariadou, E. A., “Karesi ve Osmanlı beylikleri: İki rakip devlet”, ed. E. A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul, 2000, 243-255.