be§evl~r anıtarcı .. kureselleŞme,...

27
.. !Jhsan Çap A. O. ilahiyat Fakültesi - ULUS-DEVLET VE DiN Editörler GÜRS0Y - ihsan ÇAPCIOGLU ANKARA 2007

Upload: others

Post on 18-Oct-2020

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

..

!Jhsan Çap cıoğta A. O. ilahiyat Fakültesi

Be§evl~r - Anıtarcı

KURESELLEŞME, ULUS-DEVLET

VE DiN

Editörler

Şahin GÜRS0Y - ihsan ÇAPCIOGLU

ANKARA 2007

Page 2: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, DiN VE ULUS-DEVLET

Hüsnü Ezber BODUR

Giriş

Toplumlarm tarihsel gelişiminde gözlenen belli dönemle­ri vasıfHunak ve açıklamak üzere çeşitli kavramların ve teori­lerin üretildiği bilinmektedir.A3una göre küreselleşme elekt-

" ronik iletişimde ve uluslar ara'sı hızlı ulaşım alanındaki baş döndürücü gelişmelerin mümkün kıldığı, dünya ç.apındaki bağ­

lantılar, ortaklaşa fiil ve hareketler ve uluslararası kurumsal yapıların oluşturulması ve sürdürülıİıesine etki eden bir süreç

olarak tanımlanmaktadır/(Strenski, 2004: 631-632). Geride bıraktığımız yüzyılın son on yılı boyunca sosyal bilimciler, aka­demisyenler, kültür tarihçileri, girişimciler, politikacılar, gaze­te<:iler kısaca toplumun her katmanından birçok kimse arasın­

da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından şekillenen yeni bir dünyanın doğmakta olduğu yönünde bir anlayış yaygınlaşmıştır. Küreselleşme söz­cüğü, dünya ölçeğinde tecrübe edilen hızlı değişim ve dönü­

şüm süreçlerini tasvir etmek üzere kullanılmaya başlamıştır (Capra, 2003: 113).

. - 17-

Page 3: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY • iHSAN ÇAPCIOGLU

Modernleşme olgusunun· neden olduğu değişim konusu üzerinde bilimsel çalışmalar yapan Comte, Durkheim, Weber

ve Marx gibi klasik sosyologlar, teorik perspektiflerinde değişi­min gelecekteki yönü hakkında küreselleşme olgusuna zırnnen işaret etmişlerdir. Ancak iletişim ve bilişim teknolojilerinin dünya · ticareti ve üretim sistemlerini değiştirdiği, dünyayı küçülttüğü,

. onu küresel bir köye dönüştürdüğü çeşitli' ilişki ağları yoluyla toplumlar üzerinde önemli etkilere sahip olduğu görüşü, günü­müzde belli bir popülerlik elde etmiştir. Bu küresel dururnun en önemli özelliklerinden birini bireylerin, malların, fikirlerin, imajların, söylemlerin, bilginin, teknolojilerin, tekniklerin ve benzeri objelerin sürekli hareket halinde alİnaları ve dünyada sınır tanımayan akışkanlık içerisine girmeleri oluştUrmaktadır (Appadurai, 199.9: 229-238). Buna göre küreselleşme, ulusla­

rarası her türlü gelişmeyi içeren ve tarihte eşi benzeri görülme­miş bi'r hız, yaygınlık, genişlik ve etkinlikle daha önceki benzer­

lerinden ayrılan bir nitelik kazanmıştır. Her kavram ya da teorinin bilimsel yönüne ·ilaveten ideolo­

jik bir öze sahip olduğu da bir vakıadJI. Bu bakımdan küresel­leşme olgusu, bir yandan yaşadığımız dünyanın tecrübe ettiği

ciddi dônüşümleri asıklamak üzere geliştirilmiş bir kavram ol­masının yanında, bünyesinde ince bir telkin i ve yönlendiriciliği de barındırmaktadır. Küreselleşme, modern dünyada oldukça güçlü ve kapsamlı süreçlerden biri olarak algılanmak suretiyle elde ettiği popiliediği sayesinde belki de önüne geçilemeyen ve durdurulamayan bir eğilim· olarak lanse edilmiştir. Küreselleş-

. menin 90'lı yıllarda sosyal bilimler alanında giderek artan bir şekilde etkili bir konunia. sahip olmasının altında, kısmen mo-

• 18 -

Page 4: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

dernleşme perspektifinin bazı durumları açıklamadaki yetersiz­liğinin ve bu olgunun modernleşmenin yetersiz kaldığı düşü­nülen sorunlan çözebilme izlenimi vermesinin kısmen de dö­nemin ruh halini yansıtmasının ve bir moda eğilim olarak ken­disini cazip hale getirmesinin yattığı söylenebilir.

Küreselleşme hakkında gelişen literatüre dikkatli bakıldığında farklı bakış açılarını yansıtan eğilimiere göre bu konuya yakla­şıldığına şahit olunmaktadı~,!Bir grup araştırmanın meydana getirdiği birinci çizgide küreselleşme, gelişmiş ülkeler~n kendi ekonomik, siyasal ve kültürel yapılarını az geli§miş_ya da geliş­meı<teOf~Iere etnpoze etme UMaŞısı olarak değerlendiri­lebilir. Başka bir öbekte yer alan çalı;~ oluşturduğu eği­lfİİliÇerisinde küreselleşmenin örılenemez ve durdurul.;;az bir süreç ola;~gılarimasıyla bu gelişmelere ayak uydurmadan

· başkablı-""Çar~;;-~lrr!adı~-~gulanarak t~sli~iyetÇl-bir görü-- ----·- --· ··~·-·--· -·-· ---- ·--------- ··--şün izlerine rastlanır. Ayrıca küreselleşmenin olumsuzlukları-na vurgu yapılarak bütünüyle karşı çıkılınası gereken bir olgu olduğu yönündeki çalı~malar da bir başka kategoriyi oluşturur. Öte yandan karşı konulamaz bir güç olarak küreselleşme red­dedilmemekle beraber onun olumsuz yönlerine karşı çözüm üretmeyi öne süren anlayışın taraftarlan da hayli kabanktır.

Geride bıraktığımız yüzyılın son yıllarında küreselleşmenin ekonomik boyutu .ile ilgili ·çok geniş bir literatür doğmuştur. Ancak küreselleşmenin sosyo-kültürel yönü ve bilhassa dini alari­daki etkileri üzerinde yazılanların aynı yoğurılukta olduğunu söylemek zordur. Gerçi son zamanlarda bir dönem moda kav­ram haline gelen ve neredeyse yaşamın her alanını otomasye­nun emrine veren yeni teknolojilerin, yeni kurumsal yapının,

- 19-

Page 5: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

yeni kültürün ve yeni ekonominin şekillendirdiği bir dünyayı tasvir etmek üzere kullanılan küreselleşmenin, karşı konulamaz

bir giiç olduğu ve onun meydan okumalarına boyun eğmeden başka bir çarenin olmadığının ilan edilmesine karşın, bu olgu­nun sürdürülebilir olup olmadığı hususundaki tartışmalar da küreselleşmeyi hayli sorunlu hale getirmiştir. Bu bakımdan biz­

zat küresel aktörler, siyaşet adamları, bilim adamları, toplum önderleri küreselleşmenin ortaya çıkardığı sorunlan gidermek üzere değişik çabalar içerisine girmişlerdir.

Küreselle§menin Dini Yüzü

Amerika kıtasının Portekizliler ve İspanyollar tarafından keşfinden sonra, o zamana kadar bilinmeyen yerlllerin yaşam tarzları ve kültürleri hakkında Avrupa'ya yoğun bir bilgi akışı

. . olmuş, bunun yanında değişik kültürlerle temasların artması ·

sonucu, Batı dünyasının düşünce yapısında önemli değişiklik- .

ler meydana gelmeye başlamıştır. Bilhassa XVI. Yüzyıldan iti­

baren, İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerin takip ettikle­ri merkantilist ekonomi politikası çerçevesinde, Wallerstein'in ifadesiyle Kapitalist dünya sistemi şekillenmeye başlamış, mer­

kez olarak anılan bu ülkelerin dışındaki bağınili ülkeler, dünya ticaretine hakim olan ülkelere ucuz iş gücü, hammadde ve çe-. şitligıda malları sağlamak suretiyle "çevre" ülkeler haline gel­miştir.

Ticaretin evrenselleşmesi ya da· ilk ekonomik küreselleşme . diyebileceğimiz bu süreçte, dinin önemli bir rol oynadığı ve kurtuluşçu dünya dinlerinin misyonerlik çerçevesinde yayılma­cılığa do~ bir eğilimi bünyelerinde barındırdıkları belirtilmek-

- 20-

Page 6: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLE?ME, ULUS-DEVLET VE DiN

tedir. Bu bakımdan Hıristiyanlık gibi dünya dinlerinin evrensel­

ci karakteri, şüphesiz, bu ilk ticari küreselleşmenin itici güçle­rinden biri olmuştur. Her ne kadar bu ilk"küresel ticaret ve din ilişkisi" hakkında çok fazla çalışma olmasa da İspanyol Doini~i­kan Francisco de Vitoria ve Hallandalı Kalvinist Hugo Grotius gibi XVI. ve XVII. yüzyıl Hıristiyan tealoglan ve hukukçularının yazılannda ve· öğretilerinde bu küresel ekonomik faaliyetlerin açıkça. dini çerçevede meşrulaştınldığı görülmektedir.11 .

İspanyolların Yeni Dünya'daki politikalarını meşrulaştırma arayışları çerçevesinde "öteki" olarak kavramsallaştırdıklan top­lulukların nasıl davranmalan ile ilgili girişimleri, skolastik fel­

. sefe ve doğal hukuk teolojisi bağlamında Katalik gelenekleri kullanmalarına yol açmı.ştır. Aslında XIII. Yüzyılda Hıristiyan ilahiyatçı Aquinumlu Thomas'ın insanların tabii eğilimleri ile

ilgili doğal hukukun Hıristiyan versiyonunu geliştirdiğini bil­mekteyiz. Böylece XVI. Yüzyılda İspanya ve Portekiz dini çevre­

lerinde küresel ticaret kavramını Hıristiyan teolojisi çerçevesin­

de ele alan ve İspanyolların Yeni Dünya'daki emperyal politika­larını onaylayarak yerlileri "doğal köle" olarak sayan bir Hıristi­yan ilahiyatçı ve hukukçu zümresi var olmuştur (Strenski, 2004:

638). O halde, Hıristiyanlık temelinde doğal hukuk anlayışına dayalı liberal yönü ağır basan hukuki düzenlernelerin ilk eko­nomik küreselleşmede etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Bilindiği gibi Amerikan toplumu Weber'in kapitalizmin

doğuşunda oldukça etkili olduğuna inandığı Protestanlığın Kal~

ll Dinin ilk küreselleşme üzerindeki etkisi için bkz. I. Strenski, "The Reli­gion in Globalization", Journal of the American Academy of Religion, (September 2004), VoL 72, No. 3, ss. 631-652 .

. 21 -

Page 7: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

vinci kanadının güçlü etkisi altındadır. Sosyal ve siyasal şartla­rın, dini dünya görüşlerinin ·gelişmesine etki ettiğini ancak, bu­

nun insaniann yaşamlarının maddi düzenlemelerinin yan ürü­nü olarak da görülmemesi gerektiğini belirtmekte yarar vardır. Dini perspektiflerde meydana gelen değişmeler ve gelişmeler de kimi zaman ve şartlarda sosyal hayat üzerinde etkili olabil­

mektedir (Ring ve diğerleri, 1998: 240-255). Buna göre küre­selleşmenin bu iki sürecin · karşılıklı etkileşiminde önemli rol oynadıgı ve küresel güçlerin takip ettikleri dış politikalannda

· dinselliğin, görünürde olmasa da temelde etkili bir faktör oldu­

ğu ileri sürülmektedir. İlk küreselleşmenin aksine son yıllarda oldukça geniş alan- ·

da ·etkin bir süreç olarak gözlenen küreselleşme olgustİnda din­den çok tamamen seküler karakterdeki yeni kültürel ve bilhas­sa teknolojik güçlerin etkili olduğu ifade edilmektedir. Ancak Hıristiyan teologlann Evangelik kalıntıları hala yaşamaya de­vam etmekte ve bu süreçte meşrulaştıncı bır amil olarak bun­

dan yararlanılmaya çalışılm;ıktadır. Hatta Avrupa, XIV. Yüzyıl­dan itibarendinin temelinde yer aldığı bu ilk sömürgecilik tica­

ri evrenselleşme süreciyle, günümüzde hem küreselleşmenin hem de Avrupa Birliği gibi bloklaşmanın işaretini vermiştir.

Küreselleşmenin tez:nel belirtileri olarak dört yüzünden söz eden ve bunlardan biri olarak da Evangelik Protestanlığın üze­rinde duran din sosyologu Peter Berger'in çoğylcııhık, pazar --ekonomisi ve demokrasi yanlısı bir söylemUçe.LeıLb.u...analizi (Sarıbay, 2000: 10) kapitalist sistemin gelişmesinde üç farklı aşama belirleyip her bir endüstrileşme safhasının belli bir dini tepkiyi doğurduğunu belirten Halland ve Hendot'un açıklama-

- 22 -

Page 8: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

lanyla uyuşmaktadır (Hargrove, 1989: 305). Buna göre kapita­list ekonomik modelin giderek küreselleşmesiyle merkezin kendi

kültürel hegemonyasının bir aracı olarak çevreyi etkisi altına alma teşebbüsü çerçevesinde buna uygun dini değişimin mey­

dana geldiğinden söz edilmekted~. Bu manada küresel güçle­rin çevreyi kendi hegemonik kültürüne dahil etme girişimi kar­şısında zaman zaman geliştirilen projeler kaps~mında dini bo­yutta, tolerans ve hoşgörü temelinde bir çeşitliliği teşvik ettik-

. leri de anlaşılmaktadır. . Küreselleşmenin y~ da oluşturulmaya çalışılan küresel me­

deniyetin kendine özgü bir din anlayışının geliştirilmesi yön ün- . deki çabalar, küreselleşme literatüründe kendisine yer bulmaya başlarruştır. Bu. medeniyetin özünü oluşturacak ve onu biçim­lendirecek olan din anlayışını; dini farklılıklara karşı hoşgörülü olma, dini ifade ve kanaat özgürlüğünü benimseme, demokrasi ve piyasa ekonomisi yanlısı bir söyleme bağlı olma gibi unsurla­

n içermesi Evangelik Protestanlığa küresel bir misyon yükleme

izlenimi vermektedir. Nitekim tüm büyük dinlerin çeşitli top· lurnlardaki değişik yansunalarının aslında tek bir hakikatten kaynaklandiğını ifade ederek felsefi planda dini çoğulculuk pers­pektifi geliştiren John Hick, Wilfred Cantwell Smith ve Stephen Evans (159-184) gibi yazarlar, küresel medeniyetin temelini

oluşturacak dinin Judeo-Hıristiyan gelenek olduğunu zımnen ifade etmektedirler.

Neo-liberal yapılanmanın duayenierinden olan ekonomist Friedrick Hayek ve sosyolog Peter Berger gibi kapitalist ekono­mik formlar!J!. kültür üzer~deki etkilerini inceleyenler siyasal vatandaşlığın büyük ölçüde dayanağını oluşturan özgeciliğin

- 23 -

Page 9: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

(altruizm) ilk kazanıldığı yerin aile olduğu noktasında hemfi­

kirdirler. Yine neo-liberal teorisyenler kapitalist toplumlarda

bireye aidiyet ve kimlik kazandıran kururnlara olan ihtiyacı vur­

gulamışlardır. Bu çerçevede Hayek, aile değerlerini ve ortak

amaçlar etrafında oluşturulan topluluksal değerleri onaylama­

yan bireyciliğin sahte olduğundan söz etmektedir. Berger de

KapitalistDevrim isimli kitabında bireysel otoneminin özgür­

lükler ve sorumluluklar arasındaki nazik dengeye dayandınl­

masının gereği üzerinde durmuştur (Müller, 1989: 1-7).

Küreselle§me ve Dini Çoğulculuk

Ekonomik küreselleşme ile ilgili analizlerde bulunan sos- ·

yal bilimciler, bu sürecin temel eğilimlerinden biri olarak çoğul­

culuktan söz etmişlerdir (Warburg, 2001). Kitle iletişim tekno­

lojilerindeki-devrim niteliğindeki gelişmeler, dinlerin kendi bil­

gi ve mesajlarını biİ" yandan kendi taraftariarına bir yandan da

tüm insanlığa iletmelerine katkıda b~lunmuştur (Küçükcan,

2006). Bu bakımdan "küreselleşme ve din" konusuna doğru­

dan veya dolaylı atıfta bulunan çalışmalarda, küreselleşmenin

dini alan· üzerindeki yansımalarİ, dini çoğulculuk ve köktendin­

ci eğilimlerin gelişip güçlenmesi biçiminde olmuştur.

Küreselleşme teorisyenlerinden biri olan Robertson (bkz.

1989: 63-77), bu olgunun bir yandan homojenlik ve evresellik

yönündeki eğilimden oluşan boyutu yanında partikülaristik ve

heterojenliğe doğru eğilimi içeren bir diğer unsur olmak üzere iki ana bileşenden meydana geldiğini vurgulamaktadır. Çeşitli ·

yönleriyle küreselleşme konusunu ele alan çalışmaların temel referanslarından biri haline gelen bu bakış açısına göre küresel-

1

- 24-

Page 10: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DIN

leşrne kültürleri bütünleştiediği kadar dini hareket ve cernaat­leşrne de dahil yerelliği artırmakta ve bu dinsel oluşumları kü­resel ölçekte bir şebekeleşrneye sok..rnaktadır. Bu bağlarnda bir­çok dinsel grup küreselleşmenin temel karakteristiklerinden biri

olan iletişim ve ulaşım sistemlerinin gelişmelerinden yararla­narak faaliyet çeşitliliği ile bu süreci kendi çıkarları yönünde

kullanmaya başlamışlardır. İngiltere, İtalya ve İspanya gibi sanayileşmiş birçok batılı

neredeyse devletin kurumsallaşmış kilise üzerindeki gözetim, denetim ve hakirniy~ti korunmuştur. Bu arada geleneksel dini bünye içerisinde farklı dini oluşumlardan yeni dini hareketler~ kadar geniş bir yelpazenin meydana getirdiği dini alanda çeşitli hareket ve oluşumiar da yaygınlaşmaya başlamıştır. Bütün bu gelişmelere rağmen genelde çoğunluğun bağlı alçiuğu resmi

kiliselerin devlet desteğinde varlıklarını sürdürmeleri dini plü­ralizrnden çok belki sınırlı bir çoğulcuğu yansıtıyor gözükmek­tedir. Glenn Vernon, din sosyolojisi kitabında sanayileşmiş ül­

kelerde kilise ve devlet arasındaki ayırırnın gelişmesiyle bera­

ber din-devlet ilişkisi bağlamında: a) devletin bir dini de~tekle­rnesi; b) devletin genelde dini desteklemesi ancak herhangi bir

dine karşı tercih belirtrnernesi; c) devletin genel olarakdini red­detmesi ve dalaylı ya da dolaysız olarak dini toplumdan silme­

ye yönelik faaliyetlerin içinde yer alması şeklinde üç ana ilişki tipinden söz etmektedir. 12 Buna göre, Wilson, Berger ve Luck­

rnann gibi birçok din sosyologu yeni dini hareket ve cemaatle-

12Din ve devlet arasındaki ilişki ile ilgili ana tipler hakkında bkz. G. Ver­non, Sociology of Religion, McGraw-Hill, New York, 1962, ss. 251-263.

- 25-

Page 11: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

rin çoğalmasıyla inanç birliğinin zedeleneceğine ve formal di­nin etkisinin giderek zayıflayacağına vurgu yapmaktadır (Ha­

ralambos, 1995: 487-488). Dini çoğulculuk bağlamında Berger, dinin birleştirici sem­

boller ve dünya görüşü sağlayıcı fonksiyonunun kaybolacağın­

dan bahsederek dünya görüşlerinin çoğulculuğunun tüm dün­ya görüşlerinin nisbileşmesine yol açacağını belirtmekte, bun­ların üzerinde bir şüphenin oluşacağını bu durumun da bireyde anomi duygusu yaratarak krize neden olacağı ihtimalini dile getirmektedir (Roberts, 2003: 30~305). Böylece_Berger, ortak­

laşa paylaşılan inançların, değerlerin ve sembollerin toplumsal bütünlüğü sağlamadaki fonksiyon':lna dikkat çekerek dj.ni plü­ralizmin toplumun istikrarına ve işleyişine ciddi tehdit. Ôluştu­

rabileceğini belirtmektedir. Bilhassa gençler arasında yayılma istidadı gösteren yeni dini hareketler ve cemaatlerin her birinin yalnızca kendilerinin temsil ettiği d inin doğru, diğerlerinin yanlış olduğunu vurgulamalarının ve aynı zamanda çok az sayıdaki

taraftarlaorun inançlarını meşrulaştırİnalanrtın, toplumda bir

çatı~maya neden olabileceği, aynı zamanda da formal dinin top­lumsal dayanışmayı sürdürme yönündeki fo~iyonunun kay­bolmasına neden olacağı ifade edilmektedir.

Küreselleşmeyle ilintili olarak gelişen dini çoğulculuk pers­

pektifinin yayılma alanı bulduğu ve bunun dünya ölçeğinde gerçekleştirilmesine demokratikleşme çerçevesinde önem vere­rek politik hedef haline getiren ABD'nin dini hayatında bu ba­kış açısının rolünü tetkik edebiliriz. Aslında ABD'nin dini man­zarası yakından incelendiğ,inde çoğulculuk yönündeki gelişme­leri besleyen anlayışların, Amerikan toplumunun kendine. özgü

- 26-

Page 12: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ·uLUS-DEVLET VE DiN

şartlannın bir sonucu olarak ortaya çıktığı görülür. Yakın za­

manlara kadar Protestan ve Katalikler gibi Hıristiyanlık içeri­sindeki rnezheplerle Hıristiyan olmayan diğer dini oluşurnlar arasındaki kanlı çatışmaların rnevcudiyeti, toplumsal bütünlü­

ğü sağlamada sosyal bilirncileri yeni model arayışlarına yönlen­dirrniştir. Protestan kültürün ağırlığına rağmen ABD'de devle­

tin resmi dini statüsünü elde etmiş geniş bir taraftar kitlesine sahip dini bir gelenek olamamıştır (Çaha, 2003: 31-38). Yani

ABD'de din ve devlet arasındaki i.J,işki tipi devletin genelde dini desteklernesi ancak herhangi bir din lehinde bir tercih belirt­ıriernesi şeklindedir (Vernon, 257). Ancak, dini çoğulculukreto­riği bağlamında Berger'in küreselleşmenin dört belirtisinden biri ·alarak kavramsallaştırdığı "Evangelik Protestanlık"ın13 (Sarı­bay, 2000: 10) veya daha kapsayıcı olan yeni Hıristiyan sağın

\

toplumu Hıristiyanlaştırrrıa projesine yönelik faaliyetlerinin var-lığı ve etkinliği, burada dalı! dini çoğulculuk kavramına yüzey­

sel bir bağlılığın ifadesi olarak göiiilebilir. Küreselleşmenin dini alan üzerindeki yansımalarının dini

çoğulculuk ve köktenci eğilimlerin gelişip güçlenmesi biçimin- · · de oluştuğunu belirtmiştik. Bu bağlarnda küresel ekonominin

önemli finanslll kurumlarından biri olan Dünya Bankasının spon­sorluğunda tertip edilen "Küreselleşme ve Ahlak" konulu bilim­sel toplantılar (Strenski, 2004: 632), küreselleşmenin s"ürd ürü­lebilir hale getirilmesi yönünde ekonomi politikasının oluştu­rulmasında ahlak ve manevi değerlerin hesaba alınması; yani

13 Evaİıjelik Protestanlık hakkında bkz. R. B. Fowler, "Modern Amerikan Toplumunda Din ve Siyasal Kültür",Liberal Düşünce, (Bahar-Yaz 2003), Yıl 8, Sayı 30-31, ss. 53- 57.

- 27-

Page 13: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY • iHSAN _ÇAPCIOGLU

liberal ahlakiliğin gereğini vurgulayan girişiml~r olarak görüle­bilir. ABD'de Evanjelik Protestanlık ya da Ahlaki Çoğunluk ha­

reketinin söylemleri; neo-liberal doktrin çerçevesinde G-7 Ül­keleri tarafından kuralları oluşturulan yeni kapitalist ekonomi ile örtüşmektedir. Bu nedenle liberal söylemli, ılırnan görünüş­lü dini oluşurnlara kimi zaman köktendinci radikal gruplara,

d_ini motifli siyasal yapılanmalara dini çoğulculuk konsepti içe­risinde fırsat tanındığı, ya da bu tür dinsel hareket veya cema­atlerin küresel güçler tarafından kayrıldığı anlaşılmaktadır.

Taraftarların sayısının birkaç yüz ya da bini geçmediği çok

sayıdaki dini grubun_faaliyetlerine bilhassa ABD veya diğer sa­nayileşmiş ülkelerde izin verilmesi, bir yandan, bunların neo­

liberal ekonomik modelin olumsuz sonuçlarını hafifletme ama­cına yönelik forilcsiyon icra ettiğine inanılması, diğer yandan da

!

rekabeti temel paradigma haline getiren küreselleşme söylemi şartları altında seçme özgürlüğünün pratiği olarak belirtilmek­tedir (Bkz. Roberts, ·204-310; Çaha, 2003: 15-44). Ancak ser­best piyasa ekonomisi mantığı çerçevesinde dini tercihin yapıl­

ması anlayışı, hem dini grubun taraftariarına ya da senipati­zanlanna uygun dini dünya görüşünün üretilmesi ve hem de

bu gruba ·mensup olan bireyleriri kendi dini anlayışlarının ve dünya görüşlerinin meşru olup diğerlerinin yanlış olduğu şek­lindeki düşünceleri bir aynıncılığa yol açarak toplumda bir ça­tışma nedeni olabilecektir. Böylece kutsallıkla ilgili farklı yo­

rumların yol açtığı inanç karmaşası, birey ve toplum sağlığını tehdit etmek suretiyle sosyal düzeni ve istikrarı bozma potansi­yeli taŞımaktadır. Aslında çeşitli dini hareket _ve cemaatlerin medyadan eğitim faaliyetlerine kadar global ölçekte değişik fa-

- 28-

Page 14: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS-OEVLET VE DiN

aliyet ağlarıyla kendi kapalı alanlarında ürettikleri kutsallıkları (Bkz. Göle, 2000: 10-17) kamusal hayata taşıyarak hem meş­

rulaştırma yollarını aradıkları hem de toplumu dönüştürmeyi amaçladıklan anlaşılmaktadır. Ayrıca bu tür dini oluşumların

toplumda dizentegrasyona yol açtığı, kültürel gelişmeye hiçbir katkısının olmadığı ve bu surette bunların birer sivil toplum

organizasyonu olarak da görülmemesi gerektiği ifade edilmek­tedir.

Küreselleşme sürecinin yol açtığı dört eğilimden söz edil-, mektedir. Buna göre Karıter'in yaklaşımındaki mobilite, eşza­

manlılık, by pass ve çoğulculuk gibi küreselleşme trendlerin­den (Warburg, 2001: 5) sonuncusu dini organizasyonların işle­yişi hakkında bize fikir verebilecek durumdadır. Kanter, bir za­manların egemen çoğunluk kültürünün gürıümüz dünyasında

artık etkin olmadığını belirterek dini ve etnik çoğulculuktan söz etmektedir. Bu bağlamda, küreselleşme trendlerinden olan dini çoğulculukla ilgili anlayış ve gelişmeleri, ülkemizde faaliyetle­rini gizli sürdüren kimi dini oluşumların söylem ve yaklaşımla­

rında görmekteyiz. Her şeyden evvel dini hareket ve cemaatlerin kendi bünye­

lerinde bir pluralizmden ve sivillikten söz etmek mümkün de­ğildir. Demokratik kültürden oldukça uzak, merkeziyetçi bir organizasyon tipiyle karakterize olan bu tür oluşumlarda grup içi tüm faaliyetler liderin onayı ile gerçekleşirken, hareketin

genişlemeye yönelik tüm faaliyetleri ~e ilgili kararlar merkez­den alınmaktadır. Ayrıca grup üyeleri, ... tutum ve davranışların­

da özgür olmadıklarından kendilerini, grup liderlerinin din da­hil her alandaki açıklamalarının ve yorumlarının tek doğriı ola-

- 29-

Page 15: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

rak kabullenmek mecbtiriyetihde hissetmektedirler. Bu müna­sebetle liderin dini konulardaki yaklaşım ve açıklamalan tama­

men grubun.çıkarla~na yÖnelik olmasından dolayı tekyanlılığı içermektedir.

Dini hareket ve cemaatler kendi içerisinde plüralistik sivil ·

bir yapılanınayı be~imsemeyerek demokratik ~ültürden olduk-. ça uzak, hayli merkeziyetçi bir organizasyôn tipiyle karakterize olmaktadır. Bu çerçevede eğitimden sağlığa kadarher türlü -or­ganizasyon biçimiyle çeşitli faaliyetlerin hayata geçirilmesi, hep liderin onayıyla gerçekleşirken, hareketin genişleme sürecinde­

ki en ince ayrıntıya kadar her türlü kararlar da merkezden alın­maktadır. Bu cümleden olarak ülkemizde popüler dini cemaat­lerden biri olarak görülen E Gülen Cemaati'nin lideri her ne ka­dar ılımlı İslamcı bir portre sunmuş olsa ve bazı çevrelerce ge­niş görüşlü ve modern b~r lider olarak takdim edilse de bizzat kendisi cemaat oluşumu içerisinde bireysel düşüncelerin geli­şeİneyeceğini kabul etmektedir (Sevindi, 2000: 131-136). Yine aynı cemaatle ilgili değerlendirmelerde _bulunan bir çalışmada

da Gülen'in söylemlerinde sivil toplum kavramiarına çok sık yer verilmesine karşılık bu cemaatin sivil toplum ·örgütü olmadığı­nın altı 'çizilmektedir (Başkan, 2000: 273-293).

Ekonomik küreselleşmeye denk düşen liberal teolojiler çer­

çevesinde ülkemizde dini çoğulculuk, hoşgörü, diyalog gibi kav­· ramların bazı dini hareket ve cemaatler tarafından her türlü çatışmayı önleyen sihirli formül olarak takdim edildiğine şahit olunmaktadır. Aslında bu tür söylemlerin kullanılması, dini olu-

. şumların faaliyetlerini meşrulaştırma amacına yöne'lik araçsal girişimler olarak görülebilir. Öte yandan, küresel iletişim ağla-

-30-

Page 16: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS·DEVLET VE DIN

rının sağladığı imkanlardan yararlanarak bu hareketlerin rne­

sajlarını küresel boyuta taşıma gayreti içinde oldukları anlaşıl­maktadır. Bu bakımdan özünde partikülaristik ve ayrırncı eği­limleri barındıran ve etrafında topladığı az sayıdaki insanı, şah­

si çıkarları için dini değerleri kullanıp mobilize etmeye çalışan

şeyh ve hoca efendi gibi isimlerle anılan ~arikat ve tarikat ben­zeri oluşumlar, dini motifli hareket ve cemaatler söylernlerinde bu tür kavrarnlara yer vererek gerçek niye~erini gizlerneye ça­

lışmaktadır.

Aslında bu kavrarnlar batı merkezli tek yanlı bir yaklaşımın üiünü olarak empoze edildiklerinden (Akyürek, 2003) Hıristi­yan medeniyetinin dışındakiler, zımnen çatışma kaynağı olarak

görülmektedir .. Medeniyetler arası hoşgörü ve diyalog çağrılan Hıristiyan değerlerin aktanlmasında önemli araçlar olarak kü­reselleştirilrnekte~ir. Nitekim '1998 Şubatında Dinler Arası Di­yalog Toplantılannda Papa ile görüşen Gülen Cemaatinin lide­

ri~ bu tür etkinliklerde yer alarak bir yandan Batı kamuoyunda belli bir ün elde etmeye; bir yandan da mesajını küresel ölçeğe

taşımaya çalışmaktadır.

Küreselleşmenin köktendinci eğilimlerin bilhassa siyasal

İslam'ın gelişip güçlenmesinde de etkili olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda küreselleşmenin ve bununla birlikte günümüzde­

ki sosyal değişim süreçlerinin İslam coğrafyası üzerindeki etki­si, dışsal bir faktör olarak, İslam'ın genişleme ve yoğun toplum­sal nüfuzu biçimindeki eski iç dinamik kıilıplarını harekete ge­çirmek şeklinde görülmektedir. Bu bağlamda, eski iç dinamik­lerin yanında bu siyasal etki, evrensel değerlere ve kurumlara ka~şı, "İslami bilimden", "İslami insan haklarına" kadar reaktif

- 31 -

Page 17: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN _GÜRSOY • iHSAN ÇAPCIOGLV

İslami alternatifin ve karşıt evienseiliğin üretilmesi CArjomand, 2004: 10) biçiminde olmuş ve bu gelişmeler de fundamentalist eğilimleri içererek siyasal İslam'a yol açmıştır.

Temel küreseki aktörler, yeni küresel ekonominin, daha çok

gelişmekte olan hatta dördüncü dünya denilen (Capra, 2003: •

1 27) sanayileşmiş ülkelerdeki yoksul halk üzerindeki tehlikeli

· sonuçlarının iyice gün.yüzüne çıkmaya başiamasıyla, bu süreci din dahil çeşitli meşrulaştırma araçlanndan yararlanarak haklı­

landırmaya çalıştıklan gözden kaçmamaktadır. Bu perspektif­ten yola çıkarak, gelişmiş ülkeler, zaman zaman Avrasya ve Orta Doğu kavşağında bulunan ve jeo-stratejik önemi haiz bulunan ülkemiz için ılımlı İslam ülkesi modeli şeklinde bir rol biçmek­

tedir. Böylece laik, Çağdaş, demokratik, hukuk devleti olan Tür­kiye Cumhuriyeti, Orta Doğu'nun halkının çoğunun Müslüman olduğu Arap_ ülkeleriyle aynı konuma getirilmek istenmektedir. Şüphesiz böyle biı; modele dayalı yaklaşımın, hem ülke bütün­

lüğümüz açısından hem de bölge barışı bakımından tehlikeli olabilecek sonuçlar doğurabileceğini söyleyebiliriz.

Bu türden yapay rol tanımlarnalarına karşı Türk ulusu, la­

ikliği S<?SYal dokusunun temeline yerleştirmiş ve bu değeri i~­selleştirmiş olarak, laik, çağdaş, demokratik tavır ve duruşuyla en güzel cevabı vermektedir. Ancak ülkemizde sayıları çok faz­

la olmamasına rağmen yine de bu türden ılımlı islam modeli yakıştırmasını gönüllü sahiplenecek dini oluşurnlar da yok de­ğildir. Nitekim bazı akademisyenlerin, politikacıların ve basın mensuplarının çeşitli saiklerin etkisiyle ılımlı İslam'ı temsil etti-

. ği söylenen cemaat ve hareketlerin faaliyetlerini destekleyerek halk k~tında pek fazla itibar görmeyen küresel değerlerin, dini

-32-

Page 18: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

söylemlerle popülerleştirilrnesini sağlamak suretiyle küresel

güçlerin çıkarlarına hizmet edeceğini belirtmekte yarar vardır.

Küreselleşme ve Ulus-Devlet

Bilindiği gibi ''yeni ekonomi" olarak isimlendirilen küresel kapitalizmin kuralları, geride bıraktığımız yüzyılm son onlu yıl­

lannda hayli ilerlemiş iletişim ve e~ormasy~n teknolojilerin­deki gelişmeler yoluyla küresel finansal ağlar etrafında yaygın-

Jaşmıştır. Toplumlar arasında gözlenen sosyal ve kültürel fark­lılığa rağmen bugünün_ dünyası, tarihte ilk defa bir dizi ortak kurallara göre organize olmaya zorlanmaktadır. Bu çerçevede ekonomik gelişmenin, küreseileşmenin dışında kalarak ya da bu sürecin egemen aktörlerine boyun eğerek mümkün olama­yacağı noktasında neredeyse bir konsensüs oluşmuştur. Küre-

. selleşme etrafında ulus-devletin geleceği hakkındaki tartışma­

lar, günümüzde bu tür siyasi yapılanmaların öneminin arttığını

göstermektedir.

Sanayileşmiş G-7 ülkele~i ve onların Dünya Bankası, IMF ve D.ünya Ticaret Örgütü g~bi finansal kurumları tarafından ser­best ticaret etrafında kuralları oluşturulan yeni küresel ekono­

minin sürdürülür olup olmadığı hususunda tartışmalar giderek yoğurıluk kazanmaktadır. Bu nedenle, sayıları her geçen gün artan pek çok bilim adamı, siyasetçi, gazeteci ve kamuoyu ön­derleri, ye~i ekonomik düzenin yoksulluğu ve işsizliği artırma­sı, gelir dağılımını bozması, sosyal eşitsizliğe ve yabancılaşma­ya yol açması gibi birbiri ile ilişkili çok sayıdaki menfi sonuçla­rına dikkat çekmeye başlamalarıyla bu sürecin sürdürülemez olduğunu ifade etmişlerdir. Hatta oldukça başarılı küresel fi-

- 33-

Page 19: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

nansal spekülatör olan G~orge Soros, "ekon<?mik küreselleşme­nin dayandığı pea-liberal doktrini piyascı fundamentalizmi" (Capra, 2003: 137) olarak değerlendirmiş, bunun köktendinci­liğin her çeşidi gibi oldukça tehlikeli olduğunu vurgulamış ve

küresel e~onominin bu haliyle sürdürülemez olduğunu pelirte- · rek teqbirler alınması gereğini ifade etmiştir.

Küreselleşmenin sosyal ve kültürel alandaki yansınialan da bu sürecin oldukça tehlikeli sonı,ıçlara yol açabileceği ~erçe~i gözler önüne seqnektedir. Küre~el qktörlerin norm ve değerle­rinin hayli gelişmiş kitle iletişim vı;ısıtaları yoluyla yayılması,

ulusal kttltürler üzerinde rnenfi etki yapmaya b~şlamıştır. Küre­selleşmenin ulus~ kültürler üzerindeki yıpratıcı etkisi ulus-dev­

letin ö~emirıi, beklentilerin aksine artİrmıştır. Bu ·çerçevede, küresel finansal ağlar yoluyla sermayenin küreselleşqıesine kar­

~ılık emeğin lokal kalara.k eski gücünü de yitirdiği söylenqıiştir. Bu bakımdan küreselleşmenin sosyal alandaki tehlikeli sonuç­larından biri, işçi' sınıfının yapısı üzerinde etkili olarak toplum­sal huzursuzlu~a neden olabilme potansiyeli taşıması şeklinde

görülmektedir. Küreselleşme, sanat, bilgi, eğlence ve diğer kültürel ifade­

ler üzerinde etlqli olmaktadır. Enformasyon alanındaki devrim niteliğindeki teknolojik gelişmelerden etkilenen kültür, ciddi bir

dönüşüme nıaruz kalmaktadır. Bu nedenle bilhassa küresel ha­ber ağları yoluyla sosyo-kültürel değerlerde meydana gelen aşın­

ma, toplumsal entegrasyonda oldukça fonksiyonel olan değer konsensüsünü olumsuz etkileyerek, kaosa, düzensizltğe ve ano­

miye yol açmaktadır. Böylece otomasyon~ dayanan küreselleş­menin sosyo-kültürel yansımaları, insani değerleri reddetme ya

- 34-

Page 20: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESEllEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

da görmezlikten gelme biçiminde gözlenmektedir. Kültür eroz­yonunun olumsuz toplumsal etkileri, hatta toplumda dizenteg­

rasyona yol açabilecek tehlikeli sonuçları karşısında ulusal de­ğerlerin bilhassa çeşitli mekanizmalada yeni yetişen kuşaklar­

da içselleştirilinesini sağiamak ~lus-devletin14 önemini daha da ~rmaktadır.

. Bilindiği gibi modern, laik, ulus-devlet modelinde Türkiye Cumhuriyetini kuran· Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'nin ay­

·dınlanma çağı olarak değerlendireceğimiz reformları ivedi­likle uygulamaya sokmuş, bu çerçevede tekke ve zaYiyelerin

faaliyetlerine son vererek eğitimde birliği sağlamıştır. Bazı Orta DoğU ülkelerinde kimi liderler de zamcın zartıan reform dene­melerinde bulunmuş, ancak başarılı olamamışlardır. Mesela Mısır'da reformİst çabalar çerçevesinde oluşturulan yeni kurum-

. lar, eskilerini_ortadan kaldırinayarak bir arada faaliyetlerini sür­dürmek suretiyle dual bir yapı meydana getirmişlerdir. Bu ta­

rihsel arka plan, her fırsatta yönetimi ele geçirmek isteyen İs­

lamcı grupların sayilarının artmasına neden olmuş, her tfulü başarısızlıktan modern ·yapı ve kurumlar sorumlu tutulmuştur

. (Dessouki, i981: 359-374). Hatta halkının çoğu-Müslüman olan

ülkelerde sayıları çok az da olsa şiddete başvuranların ve bunu küresel boyuta· taşımak isteyenlerin insanlık ve din dışı eylem­lerine bakarak baı:ı'şı, sevgiyi ve saygiyı temeline yerleştiren İs­lamiyet'i her vesile ile terörle özdeşleştirmeye çalışanlara fırsat verenler, büyük ölçüde bu tür geleneksel kurumlardan beslen­mişlerdir (Günay, 1998: 69-71).

14 Geniş bilgi için bkz. S. Kili, "Cumhuriyet, Atatürkçülük ve Küreselleş­me", Cumhuriyet ve Küreselleşme, Ankara, 2002, ss. 177"-199.

- 35-

Page 21: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY • iHSAN ÇAPCIOGLU

Kısmen demokratikleşmenin yol açtığı özgür ortamda, kıs­men de küreselleşmenin plüralistik biçimde tezahürü sonucu bu tür cemaatlerin hoşgörü, çoğulculuk ve diyalog gibi küresel

kavramlan söylemleri içerisinde sık kullanarak bunları benim­semiş gözülaneteri cemaatlerinin aktivitelerini meşrulaştırma vasıtaları olarak değerlendirilebilir. Aslında sevgi, saygı, orta

· yol, hoşgörü ve uzlaşma gibi temel değerler Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş Veli ve Mustafa Ke­mal Atatürk gibi şahsiyerlerin fikir süzgeçlerinden geçip zen­ginleşerek Türk toplumunun inşasında son derece önemli ol.! rnuşlardır. Bu bakımdan özünde "partikülarjstik" eğilimleri ba­rındıran ve bu özelliğinden dolayı çeşitli faktörleri_n etkisiyle

etrafında topladıkları az sayıdaki insanlan mobilize eden şeyh, hoca efendi gibi isimlerle anılan bu tarikat benzeri oluşumlar ve cemaat liderlerinin, kendi çıkarları doğrultusunda her türlü m.odem kavr~lan kullanma eğiliminde oldukları anlaşılmak­tadır.

Küreselleşme olgusunun çeşitli dini oluşurn!ann ortaya çık­

masında önemli bir etken olduğunu belirtmiştik. Bu çerçevede sözgeli~ kilisenin kurtuluşu, bireysel ruhlada ilgili görmeyip sosyal, siyasal ve ekonomik düzenin dönüşümüne yönelik ça­balar biçiminde değerlendirmesi, bununla ilişkili olarak yeni

taraftar kazanma usulleri ve metotları kısa zaman içerisinde ile­tişim ve enformasyon teknolojilerindeki yoğun gelişmelerin te­siriyle başka toplumlarda da görülmüştür. Bu yüzden çeşitli dini hareket ve cemaatterin medyadan eğitim faaliyetlerine, sağlık­tan finans kuruluşların.a kadar kültürel, fin~nsal . ve eğitimsel çeşitli faaliyet alanlarıyla ve değişik propaganda usulleriyle glo-

- 36-

Page 22: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

bal ölçekte şebekeleşerek genişleme faaliyetleri gözden kaçma­maktadır. Taraftar kitlesi itibariyle çok fazla olmayan ancak is­tatistiksel olarak sayıları hayli kabaran yeni tarikat ve cemaat

tipi organizasyonlar, faaliyet zenginlikleriyle kendi kapalı alan­

larında ürettikleri kutsallıkl~ı kamusal hayata taşıyarak bir yandan kendilerini meşrulaştırma yollarını aramakta; bir yan­dan da toplumu dönüştürmeyi amaçlamaktadır (Göle, 2000:

10-ı 7). Böylece kutsallıkla ilgili farklı yorumların yol açacağı

inanç karmaşası hem birey hem de toplum sağlığını tehdit et­mek suretiyle sosyal düzen ve istikrarı bozma potansiyeli taşı­yacaktır

Günümüzde yaşanan neo-sekülerleşme diyebileceğimiz

süreç .içerisin~e ~asik sosyolojik teorilerin toplumun gelişme­siY.le dinin öneminin giderek kaybelacağı şekllndeki öngörüle­rinin pek doğrulanamadığı görülmektedir (Mert, ı 994: 87-100).

Parsons ve Beli~ gibi sosyologların sekülerleşme ile ilgili yo­

rumları dinin toplumsal otoritesinin kaybolmasından çok onun

evrim süreci içerisinde değişik tarzlarda kendisini yeniden ifa­de etmesi şeklindedir (Roberts, 2003: 307). Şüphesiz dinin modern sanayi toplumlarında değişik yüzlerle ortaya çıkması

bu olgudan yararlanmak isteyen birçok insanın iştahını kabart­mış ve bu alanda çeşitli faaliyet yoğunluğu gözlenmiştir. Doğ­

ruyu yalnızca kendilerinin temsil ettiğine inanan dini hareket ve cemaatler diğerlerini dışiayarak aiıa dini bünye ile ve onun içinde meydana çıkan diğer gruplarla ya çatışmaya girmişler ya da çatışma potansiyeli taşıyarak toplumların varlıklarını sürdü­rebilmelerinin ön gerekliliklerinden biri olarak görülen_sosyal dayanışmayı ve entegrasyonu tehdit etmişlerdir.

-37-

Page 23: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN. GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

Ünlü Amerikalı fonksiyonalist Talcott Parsons, bir topltım­

da değerler üzerinde bir konsensüsün olmaması ya da dinin ürettiği değerlerin genel değerler olarak payiaşılamaması du­

rumunda yeni dini hareketlerin sayısında ciddi artışların ol­masının kaçınılmazlığından söz etmektedir (Haralambos, 1995: 485). Sosyolojinin öncülerinden olan burkheim'in İnti-

. har isimli çalışması da inanç birli~inin toplumsal istikrarı sağ­lamadaki rolüne vurgu yapmaktadır. Bu bakımdan inanç birli­

ğinin tesis edilmesinde ulus-devletin rolü yadsınamaz. Küre­selleşen dünyada dini geleneğin modern bilimsel bulgularla ve diğer hümanistik değerlerle uyumlu olacak şekilde yeni­den formüle edilmesi ancak aydın tealoglar tarafından müm­kün olabilecektir.

Medeniyetler arası diyalog ve hoşgörü, her türlü çatışmayı önleyen sUıirli birer formül olarak takdim edilmektedir: Aslın­d~ bu kavramlar bati merkezli tek yanlı bir yaklaşımın (Akyü­

rek, 2003) ürünü olarak empoze edildiklerinden Hıristiyan

medeniyetinin dışındakiler, mesela İslam medeniyeri zunnen çatışma kaynağı olarak görülüp hoşgörü ve diyalog yoluyla bun­lara ba_tılı değerlerin aktarılması istenmektedir. Nitekim 1998

Şubatında "Dinler Arası Diyalog Toplantısı" adı altında pa pa ile görüşen Fethullah Gülen'in bu giiişimini, bu kavramların arka­sına sığınarak ismini duyurma ve böylece hareketini küresel boyuta taşıma amacına yönelik girişimler arasında değerlendi­

rebiliiiz. Ayrıca Mesih olduğUnu iddia eden Ahmediye Hareke­tinin kurucusu Mirza Gulaİn Ahmed de küreselleşmenin sağla­dığı her fırsattan yararl~arak hareketini küresel ölçekte temsil edebilmenin yollarını aramaktadır (Djajasugita, 2002: 3-7).

- 38-

Page 24: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

Ülkeler arasında giderek daha çok yakınlaşmaya sebebiyet

verdiği belirtilen küreselleşmenin, bilhassa küresel aktörlerle karmaşık bağımlılık sistemlerinin oluşmasına yol açtığı ifade edilmektedir. Bu bağlılık ilişkileri üzerinde kontrolü çok az olan

veya hiç olamayan ülkeler, ekonomik güçlere bağımlı olmaya i tilmişler ve kendi işlerini kontrol edebilme kabiliyederini iyice

kaybetrnişlerdir. Bu yüzden bir hayat tarzı olarak benimsenen ve ortak bir noktada buluşma kültürünü geliştiren demokrasi­nin güvence altına alındığı istikrarlı bir kurumsal yapıyı oluş-

. turmak gereklidir. ~aiklik temelinde demokrasi kültürünün gi­derek hayatın her alanında kendini hissettirmesiyle tutum ve davranışlarda karşılıklı sevgi ve saygı, birbirine güven ve ta­hammül ~uygusu gelişmiş olacaktır.

Küreselleşme çağında değişen ekonomik, sosyal, siycısal ve kültürel şartlara bakarak kendimizi tarihimizden, örf ve adetleri­mizden ve benliğimizden uzaklaştırma gayreti içinde olmama­

mız gerekmektedir. Ancak bu süreç kendimize çekidüzen verme­yi ve bazı revizyonlar yapmayı da gerekli kılmaktadır. Bu anlarn­

da devletin saygınlığını yeniden kazanması, Türk toplumunun dayanışmacı erdemlerinin vurgulanması, güçlü bir bağWık ve aidiyet duygusunun geliştirilmesi, zayıflayan sosyal bağiann ye­niden güçlendirilmesi, küreselleşmenin neden olduğu problem­

Ierin çözümünçle ciddi katkılar sağlayacak değerler arasındadır.

Banş içerisinde karşıiıkıı sevgi ve saygı temelinde tartışma ve müzakere için ortak zeminler oluşturulmalı, kültürler arası çatış­mayı sürekli hale getiren ön yargılardan uzaklaşılmalı, öz eleşti­riyi ve karşılıklı işbirliğirıi geliştirici sekiller entegre edici meka­nizmalara ağırlık verilm.elidir. Ulusal, kültürel araştırmalar ala-

-39-

Page 25: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY • iHSAN ÇAPCJOGLU

n ında entelektüel birikim ve ekipman geliştirilmesine ihtiyaç var­dır. Toplumda nedenselliği ve bilimsel düşünce sürecini esas alan,

yenilik ve yaratıcılığı teşvik eden bir eğitim ve kültür politikasi uygulanmalıdır. Bu cümleden olarak, küreselleşmenin değişen

şartlarıyla baş edebilecek yeni yaklaşırnlar inşa etme becerisine sahip donanımlı bireylerin yetiştirilmesi önem arzetmektedir . .

Bir yaşam biçimi ve bir davranış yöntemi olarak demokra­sinin kökleşmesi ve kururnlaşması onun içerik ve niteliğini be­

lirleyen değer, norm ve davranış kalıplarının toplum tarafın­dan özümsenmesiyle mümkündür. istenen bilgiye ulaşabilme gücüne sahip teknik donanımlı uzmanlar arasında tesis edilen yakın işbirliği ile siyasal ve çıkar gruplannın baskısın~~n uzak, o ton om bir yapıya kavuşturolmuş bir b ürokrasi yardımıyla ulus­devletin, stratejik düzenleyici ve yeniden dağıtırncı bir role ka­

vuşturulması önem arz etmekt~dir (Bkz. Öniş, 1998: 383-386). Ul~slararası arenada küreselleşmenin temel aktörleri, yani ge­lişmiş ülkeler, kendi varlıklarını sürdürebilmek için diğer ulus­

devletleri riske sokabilecek tarzda hareket etmektedir. Bu çer­çevede ulus-devletlerin devamlılığı, biraz da küresel düzeyde

geliştirilen araç ve yöntemleri ulusal değerlerle uyumlu hale getirebilme becerisine bağlıdır. Bu bakımdan sanayileşme ve kalkınma sosyal politikalarla desteklenerek orta tabakanın eri­mesi önlenmeli, üst ve alt tabakalar arasındaki uçurumun yol açtığı sosyal problemler bütünleştirici politikalarla çözülmeye

çalışılmalıdır. Öte yandan ~ürk kültüründe izleri bulunan ve kar gayesi gütmeyen gönüllü birliktelikler olan sosyal sektör

organizasyonlannın geli.ştirilmesiyle sağlıklı bir toplumsal ya­pıya kavuşmanın yolları aranmalıdır.

-40.

Page 26: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

KÜRESELLEŞ.ME, ULUS-DEVLET VE DiN

Bütün siyasi ve hukuki varlığımızın temelinde ulus kavra­mı vardır. Türk ulusu etnik bir birliktelikten ziyade sosyal, eko­nomik, tarihi, siyasi, hukuki ve kültürel bir bütünlük olarak yer­leşik kurumlarıyla tarih içinde var olmuş bir gerçekliktir. Büyük

· Atatürk'ün ifadesiyle Türkiye Cumhuriyetini kuran tüm grupla­rın Türk kimliğini oluşturduğunu, dolayısıyla bunların birer halklar mozaiği olarak görülüp yan yana yaşayan kültür kabile­leri' şeklinde değerlendirilmesinin son derece yanlış olacağının altını çizmek isterim. Bütün bunların uluslaşma sürecini güç­lendiren ve ulusal birliğimize katkıda bulunan temel unsurlar olarak görülmesi, Curİıhuriyetimizin temel kazanımlarındandır. Küreselleşmenin meydan okumalart çerçevesinde bu kazanım­ları riske sokmaya yönelik çabalar karşısında, güçlü bir ulus­devlet yapılanmasına ihtiyaç vardır.

Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan laiklik ilkesinin temel oluşturuculanndan biri olan din ve vicdan hürriyeti, kamu sağlığını tehdit edici boyutlara ulaştığında devletin dini hayat

üzerine müdahale hakkı söz konusu olabilmektedir. Küreselleş­me bilhassa maddi-kü~türel unsurları zorladığından, ulus-dev­letler kültürel bağl<,ınndan koparılması ihtimaline karşı kendi kültürünü güçlendirerek muhtemel çözülmelere karşı koyabil­melidir. Toplumsal farklılaşmanın ortaya çıkarabileceği çözül­me ihtimaline yeni milliyetçilik anlayışı modern seküler bütün­leştirici mekanizmalardan biri olarak görülebilir. Uzlaşma ve toplumsal barışa vurgu yapan bir söylemin gelişebilmesi, dina­mik toplum temelli-bir milliyetçilik modelinin oluşturulması ile mümkün olabilecektir.

Küresel korku ve krizleri yenınede atılacak önemli adımlar arasında; yönetim, kurum, sivil ve siyasal özgürlükler, sosyal

- 41 -

Page 27: Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME, ULUS-DEVLETisamveri.org/pdfdrg/D186852/2007/2007_BODURHE.pdf · da, yeni teknolojiler, yeni sosyal yapılar, yeni kültür ve yeni ekonomi tar~fından

ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

güvenlik, eğitim alaİıında tamamlayıcı ulusal düzenlemeler, plan­lar ve programlar sayılabilir (Rodrik, 1997). Her şeyden evvel siyasetin, yargının, bürokrasinin kalitesini yükseltmek ve yolsuz­

lukların kökünü kazımak, güçlü bir devlet aygıtının varlığıyla . mümkündür. Küreselleşmenin tehlikelerinden ve olumsuz yön­lerinden korunabilmek için bu alanlardaki güvenilirliği artıran

ve şeffaflığa önem veren politikalarla iyi yetişmiş bilgili ve dona­nımlı elemanlara ihtiyaç vardır. Güçlü ve istikrarlı bir siyasi ya­pıyla ve sosyal taraflar arasındaki işbirliği yoluyla küresel enteg­rasyonun ortaya çıkarabileceği endişeler hertaraf edilebilir. Sos­

yal güvenlik sistemlerinin iyileştirilmesi, küreselleşmenin olum­suz sosyal sonuçlanna karşı bir tampon işlevi görebil~. Bu ba­kımdan küreselleşmenin toplumda çatışmalan beslem~ potansi­yeline karşı güçlü kurumsal yapılaı:ın oluşturulması gereklidir.

İslam dini, özü itibariyle laiklikle uyuşmasına rağmen asır­lardır Müslüman toplulukların tecrübeleri, bu toplumlan kut­sal" toplum tipine yaklaştırmış ve bu çerçevede din, toplumsal

hayatın her alanını düzenler hale gelmiştir. Böyle bir dini kül­

türün egemen olduğu toplumsal yapılarda her türlü dini oluşu­mun diz~ntegrasyona yol açarak toplum sağlığını tehlikeye so­kacak tehditler içerdiğinden söz edilebilir. Bu bakımdan sağlık­lı bir din politikası oluşturup bunu hayatiyete geçirecek güçlü

bir ulus-devlet yapısı gerekli olmaktadır. Elbette dünyadaki ge­lişmelere kayıtsız kalarak kendi içine kapanık bir şekilde yaşa­manın zor olduğu bir dönemde, değişen sosyal, siyasal, ekono­mik ve kültürel şartlara göre hareket edebilme gücü ve potansi­yeline sahip bireylerin yetiştirilmesinde Atatürk milliyetçiliği çerçevesinde ulus-devlet modeli önemini ko~maktadır .

. 42.