bakÜtam - veri tabanıisamveri.org/pdfdrg/d235354/2014/2014_bakkala.pdfbedreddîn simâvî...

27
Ekmelüddîn Bâbertî’yi Keşif Yolunda I. Ekmelüddîn Bâbertî Sempozyumu 28-30 Mayıs 2010 Editör Selçuk Coşkun BAKÜTAM Bayburt Kültürü ve Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi

Upload: others

Post on 12-Mar-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Ekmelüddîn Bâbertî’yi Keşif Yolunda

I. Ekmelüddîn Bâbertî Sempozyumu28-30 Mayıs 2010

EditörSelçuk Coşkun

BAKÜTAMBayburt Kültürü ve Tarihi Uygulama ve

Araştırma Merkezi

Page 2: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

© 2014 Bayburt Üniversitesi Rektörlüğü

Bu eserin tüm yayın hakları, Bayburt Üniversitesi Rektörlüğüne aittir.Yayıncının yazılı izni olmadan kısmen veya tamamen basılamaz, çoğaltılamaz veelektronik ortama taşınamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

Bu kitapta yer alan tüm yazıların dil, bilim ve hukuk açısından sorumluluğuyazarlarına aittir.

ESER ADI : Ekmelüddîn Bâbertî’yi Keşif YolundaI.Ekmelüddîn Babertî Sempozyumu

BAYBURT ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI NO : 5

ISBN NO : 978-605-61893-5-7

Tasarım : Muhammet S.KARACA

Baskı : Zafer OfsetYenikapı Caddesi No.125100 Yakutiye / ERZURUM0442 234 22 85

Page 3: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

OSMANLI BİLİM GELENEĞİNİN OLUŞMASINDA EKMELÜDDÎN BÂBERTÎ İLEMUHAMMED B. MÜBÂREKŞÂH’IN ÖNEMİ

Ali Bakkal1

GirişOsmanlı Devleti’nde ilk medrese, 1331 yılında Orhan Gazi tarafından

kurulan İznik Medresesi’dir. Bu medresenin başına tasavvufî düşünce açısındanİbnü’l-Arabî’nin yolunu takib eden Dâvûd-ı Kayserî getirilmişti.

İlk şeyhülislâmlık (Bursa Müftülüğü) makamına yine aynı mektebinmümessili durumunda olan Molla Fenârî (ö. 834/1431) tayin edilmişti.

Fatih’in kurduğu Sahn-ı Semân medreselerinin programını VezriazamMahmud Paşa, Molla Hüsrev ve Ali Kuşçu hazırlamıştı.

Molla Fenârî, babasından sonra ilk derslerini İznik’te almış, daha sonraSeyyid Şerif Cürcânî ile birlikte tefsir, lügat, edebiyat ve tıp âlimi olanCemâleddîn-i Aksarâyî (ö,791/1388-89)’den okumuştur. Bilâhare her ikisi deMısır’a giderek Bâbertî ve Muhammed b. Mübarekşah’ın öğrencisi oldular.

Molla Hüsrev (ö. 885/1480), Molla Fenârî’nin oğlu Yusuf Bâlî’den icazetalmış; ayrıca Molla Fenârî’nin öğrencisi olan Molla Yegan da ders okumuştur.

Sahn-ı Semân medreselerinin programının hazırlanmasında büyükemeği geçen Ali Kuşçu (ö. 879/1474), Uluğ Bey (796-853/1393-1449) veKadızâde-i Rûmî (ö. 844/1440’tan sonra)’nin öğrencisidir. Kadızâde-i Rumîde Molla Fenârî ile kelâmcı-matematikçi Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin öğren-cisidir.

Page 4: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Öğrenci-hoca ilişkisi açısından bakıldığında Bâbertî ile Muhammed b.Mübârekşah’ın Osmanlı bilim geleneğinin oluşmasında önemli bir yeri olduğuanlaşılmaktadır.

A. Osmanlı Biliminin Kurucu Âlimlerinin İki Büyük Hocası: Ek-melüddîn El-Bâbertî ve Muhammed B. Mübârekşah

Osmanlı bilim zihniyetinin tarihsel köklerine geçmeden önce Bâbertî,Muhammed b. Mübârekşah ve bu iki zatın öğrencilerinin kısaca tanıtılmasındafayda vardır.

1. Bâbertî (710-786/1310-1384)Bâbertî, fıkıh, usûl-i fıkıh, hadis, tefsir, kelâm ve mantıkla ilgili 40

dolayında eseri olan büyük bir bilgindir. Tıp ve fen bilimlerine dair herhangibir kitabı bize ulaşmamış olmakla birlikte, onun, bu alanlarda da önemli bil-gilere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bâbertî’nin hayatı ve ilmî kişiliği hakkındamüstakil tebliğler bulunduğu için biz bu tebliğde ayrıca onu tanıtmaya gerekduymadık.

2. Muhammed b. Mübârekşah (784/1382 sonrası)Mantık ve kelâm alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Mîrek Şemsüddîn

Muhammed b. Mübârekşâh el-Buhârî’nin hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur.Buhârî, Herevî ve Mantıkî nisbelerini taşımasından Buharalı olduğu, uzun süreHerat’ta kaldığı ve daha çok mantık çalışmalarıyla tanındığı anlaşılmaktadır.Kutbüddîn er-Râzî Rey’de iken onun yanında tahsiline devam etmiştir. HocasıKutbüddîn er-Râzî o sıralarda Herat’ta bulunan Sadrüşşerîa ile bir tartışmayagirmek ister, ancak böyle bir işe kalkışmadan önce kendisine rakip gördüğü bubilginin ilmî yeterliliğini anlamak üzere genç öğrencisi İbni Mübârekşah’ı Her-at’a gönderir. Sadrüşşerîa’nın derslerini takib eden İbni Mübârekşah, onun ge-leneğin aksine İbni Sînâ’nın el-İşârât ve’t-tenbîhât adlı eserini Fahreddîner-Râzî’nin veya Nasîrüddîn-i Tûsî’nin şerhlerine başvurmadan okuttuğunugörür; hocasına yazdığı mektupta Sadrüşşerîa’nın yakıcı bir ateş olduğunu,onunla tartışmaya girmenin başarısızlıkla sonuçlanabileceğini bildirir; bununüzerine Râzî de bu düşüncesinden vazgeçer.

Muhammed b. Mübârekşah’ın daha sonra Kahire’de müderrislik yaptığıve içlerinde hükümdar ailesi mensuplarının da bulunduğu geniş bir öğrencitopluluğuna ders verdiği bilinmektedir.

Ali Bakkal76

Page 5: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Ölüm tarihi hakkında kaynaklarda farklı bilgilerin verildiği Muhammedb. Mübârekşah’ın, 784/1382 yılından sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Eserleri:Muhammed b. Mübârekşah’ın felsefe, kelâm, usûl-i fıkıh ve astronomi

alanlarında önemli eserleri vardır. 1. Şerhu Hikmeti’l-‘âyn, Ali b. Ömer el-Kâtibî’nin fizik ve metafizik konu-

larını ele aldığı Hikmetü’l-‘âyn adlı kitabına yazmış olduğu bir şerhtir. Bu şerh,İbni Mübârekşah’ın ilmî ve felsefi liyakatini yansıtacak nitelikteki en önemlieseridir. İbni Mübârekşah bu çalışmasında Eflâtun, Aristo, Câlînûs ve Bat-lamyus gibi eski düşünürlerle Fârâbî, İbni Sînâ, Şehristânî, Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî, Fahreddîn er-Râzî, Nasîrüddîn-i Tûsî, Kutbüddîn-i Şîrâzî gibi İslâmdüşünürlerinin görüşlerini tartışmakta ve yer yer bunları ciddi bir şekildeeleştirmektedir. Osmanlı ve İran medreselerinde ders kitabı olarak okutulanesere birçok ünlü âlim hâşiye yazmıştır.

2. Şerhu Hidâyeti’l-hikme, Esîrüddîn el-Ebherî’nin müteahhirîn dönemikelâm anlayışı doğrultusunda İbni Sînâ ve Gazâlî sonrası ilim, felsefe ve kelâmmeselelerinin ele alındığı en güzel örneklerinden biri sayılan Hidâyetü’l-hikmeadlı eserin en fazla tutulan şerhlerinden biridir.

3. Medârü’l-fuhûl f î şerhi Menâri’l-uşûl, Ebü’l-Berekât en-Nesefî’ninMenârü’l-envâr f î usûli’l-fıkh’ına yazılmış bir şerh tir.

4. Şerhu Eşkâli’t-te’sîs, Şemseddîn Muhammed b. Eşref es-Semerkandî’yeait Eşkâlü’t-te’sîs’e yapılmış şerhtir.

5. Hâşiyetü’t-Tebsıra +’l-hey’e, Harakî’nin astronomiye dair et-Tebsıra f î‘ilmi’l-hey’e adlı eserinin şerhidir.

6. Tek nüshası Floransa’da bulunan bir zîcin Bizans ilim çevrelerindeyapılmış Rumca bir tercümesinde eserin müellifi Şems Buhârî karşılığı olarakSamps Bouchares şeklinde kaydedilmektedir.

7. Ma‘rifetü usturlâ bı şimalî, usturlaba dair bir eserdir.1

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 77

__________________________________________________________________________________________________________1 H. Bekir Karlığa, “Muhammed b. Mübârekşah”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi(DİA), İstanbul 2005, XXX, 559-60.

Page 6: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

B. Ortak ÖğrencilerMolla Fenârî (ö. 834/1431), Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413), Şeyh

Bedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve ŞâirAhmedî (ö. 816/1413) Bâbertî ile Muhammed b. Mübârekşah’ın ortak öğren-cilerindendir.

1. Molla Fenârî (751-834//1350-1431)Mantık ve İslâmi ilimlerin her alanında yetkin bir mevkiye sahip olan

ve asıl adı Şemseddîn Muhammed b. Hamza olan Molla Fenârî 751/1350yılında doğdu. Genellikle doğum yerinin Yenişehir ile İnegöl yakınlarındakiFenâr köyü olduğu kabul edilir.

Molla Fenârî, ilk öğrenimini babasının yanında tamamladıktan sonraİznik’te Alâeddîn Ali Esved’in derslerine devam etti. Hocasıyla arasında geçenilmî bir tar tışma yüzünden oradan ayrıldı ve Amas ya’ya gitti. Amasya’daCemâleddîn Aksarâyî’nin öğrencisi oldu ve 778/1376 yılın da kendisindenicazet aldı. Ardından Seyyid Şerîf el-Cürcânî ile birlikte gittiği Kahire’de aklîilimleri Muhammed b. Mübârekşah’tan, dinî ilimleri ise Ekmelüddîn el-Bâbertî’den okudu. Bâbertî’den icazet aldıktan sonra Bursa’ya döndü. YıldırımBayezid tarafından Manastır Medresesi müder risliği ve bunun yanı sıra795/1393’te Bursa kadılığı ile görevlendirildi. Bu vazi fesini on yıl kadarsürdürdü. Ankara Savaşı’nın ardından Timur’un askerleri Bursa’yı ele geçirince,daha önce Yıldırım Bayezid’in esir alıp hapsettirdiği Karamanoğlu AlâeddînBey’in iki oğlu II. Mehmed Bey ve Ali Bey hürriyetine kavuşmuş ve Timurtarafından Karamanlı ülkesinin yö netimine getirilmişti. Molla Fenârî demuhtemelen Mısır seyahati dönüşünde Konya ve Karaman’a uğradığında tanış -tığı Mehmed Bey’le Karaman’a gitti. Ora da on yıldan fazla bir müddet dersverdi. 817/1414’te Bursa’ya döndü ve Çelebi Sultan Mehmed devrinde818/1415 yı lında ikinci defa Bursa kadılığına getiril di. 822/1419 yılında çıktığıhac seyahatinden dönerken Kahire’ye uğradı ve el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî’nin isteğiyle bir süre orada kaldı. Kahire’de bulundu ğu sırada döne-min önde gelen âlimleriyle ilmî müzakerelerde bulundu ve ders ver di. 823/1420yılında Mısır’dan ayrılan Molla Fenârî, Kudüs’e uğradıktan sonra Bursa’yadöndü ve eski görevine devam etti. II. Murad tarafından 828/1425 yılındamüftülük vazifesine tayin edildi. Bu un vanı taşıyan kimsenin diğer ulemâyanisbetle önemli bir mevki işgal ettiği bilin mekle birlikte bazı kaynaklardaFenârî’nin ilk şeyhülislâm olarak anılması, payi taht müftülük makamının XVI.yüzyılın ortalarında ulaştığı kurum hüviyetiyle ke limenin kazandığı “devletin

Ali Bakkal78

Page 7: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

bütün ilmiye sınıfının resmî mercii” anlamında düşü nülmemelidir. 833/1430 yılında yaptığı ikinci hac yol culuğunda da Kahire’ye uğrayan

Molla Fenârî buradaki âlimlerle ilmî görüşme ler yaptı. Döndükten kısa bir süresonra 1 Receb 834 tarihinde Bur sa’da vefat etti. Hüseyin Hüsâmeddîn, bazıvakıf kayıtlarına ve kitabelere dayana rak Molla Fenârî’nin 838/1434-35 yılındaöl düğünü kaydeder. Cenazesi kendi yaptırdığı cami nin hazîresine defnedildi.

Gerek devlet erkânının gerekse halkın saygı gösterdiği ve maddî durumuiyi ol masına rağmen sade bir hayat yaşadığı nakledilen Molla Fenârî geçiminisağlamak için ipekçilikle meşgul olmuştur. Taşköprizâde, Fenârî’nin vefat et-tiğinde 10. 000 ciltlik bir kütüphane bıraktığına dair bir rivayet kaydeder. MollaFenârî, Kudüs’te bir medrese ile Bursa’da üç mescid ve bir medrese yaptırmış,833 (1430) tarihli vakfiyesiyle bunlara birçok emlâkini tahsis etmiştirOğullarından Mehmed Şah Fenârî de (ö. 839/1435) âlim olup çeşitli eser lertelif etmiş, Yûsuf Bâlî ise (ö. 840/14 36-37) müderrislik ve kadılık görevlerindebulunmuştur. Osmanlı Devleti’nde ilmiye sınıfına tanınan imtiyazlar ilk defaII. Murad tarafından Molla Fenârî ailesine ve rilmiş, daha sonra bütün ilmiyeailelerine teşmil edilmiştir.

Öğrencileri ara sında oğlu Mehmed Şah Fenârî, Şehâbeddîn İbniArabşah, Kadızâde-i Rûmî, Kutbüddînzâde İznikî, Kâfiyeci, Emîr Sultan,Molla Yegân ve İbni Hacer el-Askalânî gibi âlimler bulunmaktadır.

Eserleri:Molla Fenârî’nin tefsir, kelâm, tasavvuf ve mantıkla ilgili 30 dolayında

eseri vardır. Bunların en meşhurları Fâtiha suresi’nin işârî tefsirinden ibaretolan ‘Aynü’l-a‘yân adlı eseri, usûl-i fıkha dair geniş kapsamlı bir eser olanFusûlü’l-Bedâyi’i ve Esîrüddîn el-Ebherî’nin Îsâgûcî adlı mantık kitabına yazılanşerhlerin en meşhurlarından biri olan el-Fevâidü’1-Fenâriyye adlı eseridir. Buson eser Osmanlı medreselerin de son zamanlara kadar ders kitabı olarak oku-tulmuştur Bu şerh üzerine birçok hâşiye yazılmıştır.

Düşüncesi:Molla Fenârî, Osmanlı Devleti’nde ta savvufa ilgi duyan ilmiye mensu-

plarının önde gelenlerindendir. Tasavvuf kültürü ne olan yakın ilgisi bazı eser-lerinde açık ça görülür. Tasavvufî düşüncelerinin şe killenmesinde Muhyiddînİbnü’l-Arabî’nin tesiri vardır ve İbnü’l-Arabî’ye nisbet edilen Ekberiyye mek-

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 79

Page 8: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

tebinin görüşlerini Anadolu’da temsil eden âlimler arasında yer almaktadır.Babasından Sadreddîn Konevî’nin Miftâhu’l-gayb’ını okumuş, daha sonra bueseri şerhetmiştir. Fenârî ayrıca hem Miftâhu’l-gayb’ı hem de İbnü’1-Arabî’ninFusûsu’l-hikem’ini okut muştur. Kaynaklarda ayrıca Ebheriyye (Evhadiyye) veRifâiyye tarikat larından hilâfet aldığı ve Zeyniyye tarika tına da intisap ettiğikaydedilmektedir. Diğer taraftan Fahreddîn er-Râzî ekolü ne bağlı olupRâzî’nin geliştirdiği İbni Sînâcı sistemin Osmanlı geleneğine taşın masındaönemli rol oynamıştır.2

Molla Fenârî’nin düşüncesi genel olarak mantık, tefsir usûlü, fıkıh usûlüve metafizikle ilgili eserlerinde ifâdesini bulmuştur. İslâm düşünürlerinin yenisentezlere yöneldiği hareketli bir dö nemde yaşayan Fenârî, Moğol istilâsı veHaçlılar sonrası İslâm dünyasının yeniden toparlanmaya çalıştığı ilmî ve fikrîorta mın güçlü bir temsilcisidir. Muhakkikler (muhakkikûn) olarak bilinenâlimlerin ye tiştiği bu ortamda fikirleri teşekkül eden Fenârî dinî ve lisanî ilim-leri, Fahreddîn er-Râzî’nin metafiziğini ve Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nintasavvuf metafiziğini bir büyük sentezde uyumlu hale getirmeyi dene miştir.Onun ilmî kişiliği, Anadolu’da filiz lenmeye başlayan ve giderek Osmanlı ilimzihniyetinin temelini oluşturacak olan medrese-tekke bütünlüğünü kendindetemsil etmiş ve mutasavvıf-âlim tipinin Dâvûd-i Kayserî’den hemen sonrakiörneklerinden birini ortaya koymuş olması bakımından da önem arzetmektedir.Molla Fenârî’nin ilmî projesinde mantık, din ilimleri metodolojisi ve tasavvufmetafizi ği birbiriyle çelişmeden ilişki içine sokul muştur. Usûl ilmi mantıklabütünleştiği gibi tasavvuf da şer’î ilimlerle tam bir uz laşma halindedir. Ayrıcabu ilim anlayışın da vahdet-i vücûd metafiziğinin de man tık yöntemlerine dayalıbir ifâdeye bürün dürülmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla onun düşüncesindeklasik İslâm düşüncesinin beyân (dinî bilgi), burhan (aklî kanıt) ve ir fan(tasavvuf metafiziği) şeklinde isimlen dirilen araştırma alanları birbirinibütünleyen bakış açılarını ifâde etmektedir.3

Ali Bakkal80

__________________________________________________________________________________________________________2 Taşköprizâde İsâmeddin Ahmed Efendi, Keşfü’z-zunûn ʻan esâmî’l-kütüb ve’l-fünûn, MilliEğitim Basımevi, İstanbul, 11, I, 184, 647, 648, 867, 882; II, 1299, 1655,1894; Mecdî MehmedEfendi, Şakaik-ı Nuʻmaniye ve Zeyilleri: Hakaiku’ş-Şakaik, (neşr: Abdülkadir Özcan), ÇağrıYayınları, İstanbul, 1989, I, 47-53; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ʻârif în esmâü’l-müellif în veâsârü’l-musannif în, (neşr: İbnülemîn Mahmud Kemal – Avni Aktuç) İstanbul 1951-55, Tahran1387/1967, II, 188-189; Abdülhak Adnan Adivar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1943, s.3-4; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965, s. 228-229; Abdülkadir Altunsu,Osmanlı Şeyhülislâmları, Ankara 1972, s. 1-3; Hakkı Aydın, İslâm Hukuku ve Molla Fenârî,İstanbul 1991; Recep Cici, Osmanlı Dönemi İslâm Hukuku Çalışmaları: Kuruluştan Fatih De-vrinin Sonuna Kadar, Bursa 2001, s. 109-121; İbrahim Hakkı Aydın, “Molla Fenârî ”, DİA,XXX, 245-47; Karlığa, H. Bekir, “Muhammed b. Mübârekşah”, DİA, XXX, 559.3 Tahsin Görgün, “Molla Fenârî –Düşüncesi”, DİA, İstanbul 2005, XXX, 247.

Page 9: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

2. Seyyid Şerif Cürcânî (740-816/1340-1413)Kelâm, felsefe, mantık, tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, Arap dili ve edebiyatı

ile astronomi alanlarında yetkin eserler vermiş olan Ebü’l-Hasen Alî b.Muhammed b. Alî es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî el-Hanefî, 740/1340 tarihin -de Cürcân yakınlarındaki Takü’de doğ du. Deylem’deki Zeydî imamlarındanolup Hz. Peygamber’in soyundan gelen dâî Muhammed b. Zeyd’in (ö.287/900) on üçüncü göbekten torunu olduğu için Sey yid Şerîf unvanıylatanınır.

İlk tahsilini memleketinde tamamlayan Cürcânî, Kutbüddîn er-Râzî’ninmantığa dair Şerhu’ş-Şemsiyye ve Şerhu’1-Metâli‘ adlı eserlerini bizzat kendisin-den okumak için muhtemelen 1362 yılından önce Herat’a gider. Bir müddetsonra yaş lılığı sebebiyle öğretim faaliyetini sürdü remeyen hocası kendisine,Mısırda ika met etmekte olan tanınmış mantık âli mi ve talebesi Kutbüddîn er-Râzî’nin yanına gidip ondan okumasını tavsiye eder. Mı sır yolculuğu sırasındaAnadolu’da şöh retini duyduğu Cemâleddîn Aksarâyî’nin talebesi olmakarzusuyla onun memle ketine giderken yolda Aksarâyî’nin Şerhu’l-Îzâh’ını in-celeme fırsatı buldu. Ese ri başarısız görerek Aksarâyî’den istifâde edemeyeceğikanaatine vardıysa da görüştüğü bazı kimselerden, onun öğ retimde teliftendaha başarılı olduğunu öğrenince yoluna devam etti. Ancak Ak saray’avardığında hocanın vefat ettiği ni öğrendi. Bu sırada tanıştığı Aksarâyî’nintalebesi Molla Fenârî ile birlikte Mısır’a gitti. Yaklaşık on yıl kaldığı Mı sır’daŞeyh Bedreddîn Simâvî, şair Ahmedî, hekim Hacı Paşa gibi arkadaşla rıyla bir-likte aklî ilimleri Mübârekşah’tan, naklî ilimleri de Ekmelüddîn el-Bâbertî’denokudu. Bu arada Kutbüddîn er-Râzî’nin Şerhu Metâli‘i’l-envâr’ına bir hâşiyeyazdı.

Taşköprizâde’nin aktardığı bilgilere göre ise Seyyid Şerîf, Kutbüddîn er-Râzî’nin Şerhu’1-Metâli‘ini on altı defa okuduğu halde anlayamaz ve o sıradaHerat’ta bu lunan müellifin yanına giderek eseri ondan okumak ister. Ancakgözleri artık görmeyen yaşlı Râzî kendisine ders vere meyeceğini, bunun içinMısır’da müderrislik yapan öğrencisi Muhammed b. Mü bârekşah’ın yanınagitmesini tavsiye eder. Kahire’ye giden Sey yid Şerîf, İbni Mübârekşah’tan dersal mak isteyince o da vaktinin olmadığını, ancak eşraftan birinin çocuğunaverdiği dersleri dinleyebileceğini, fakat soru so ramayacağını ve tartışmalarakatılamayacağını bildirir. Medresenin bitişiğinde ki evinden zaman zaman gelipöğrencile rinin kendi aralarında ders takrirlerini iz leyen İbni Mübârekşah birdefasında Sey yid Şerif ’in arkadaşlarıyla ders müzakere ederken, “Şârih (Kut-büddîn er-Râzî) böyle diyor, üstat (İbni Mübârekşah) şöyle diyor, ben ise şu

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 81

Page 10: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

şekilde anlıyorum” tarzında açıklamalarda bulunduğunu işitir ve onun yorum-larını beğenerek derslerinin tama mına katılmasına izin verir.

Tahsilini tamamladık tan sonra Bursa’ya uğrayarak ülkesine dönen SeyyidŞerif, Şîraz’da Sa‘deddîn et-Teftâzânî onu ülkenin hükümdarı Şah Şücâ‘atakdim etti ve oradaki Dârüşşifâ Medrese si müderrisliğine tayin edildi. On yılkal dığı bu medresede öğretim faaliyetleri yanında telif çalışmalarını da sürdür-erek İran’da özellikle aklî ilimlerde büyük bir şöhret kazandı. Timur’un Şîraz’ızap tetmesi üzerine kendisi istemediği hal de Semerkant’a götürüldü(789/1387). Burada on sekiz yıl müddetle başmüderrislik yaptı ve bu süre içindepek çok eser telif etti; ayrıca Mâverâünnehir âlimleriyle, özellikle Teftâzânî ileilmî müna zaralarda bulundu. Bu münazaralarda gösterdiği başarı hem Timurhem de meslektaşları nezdinde itibarını arttırdı. Semerkant’ta tanıştığı HâceAlâeddîn Attâr vasıtasıyla tasavvufa karşı ilgi duya rak Nakşibendiyye tarikatınagirdi. Mevlânâ Nizâmeddîn Hâmûş ile de dostluk kurarak onun tasavvufî so-hbetlerine ka tıldı. Timur’un ölümünden (807/1405) sonra fitne ve kargaşanınhâkim oldu ğu Semerkant’tan ayrılarak Şîraz’a dön dü ve ömrünün geri kalankısmını bu rada ilmî faaliyetlerle geçirdi. 816/1413 yılında Şîraz’da vefat etti vecenazesi Atik Camii ci varındaki Vakîb Mezarlığı’na defnedildi.

Ye tiştirdiği talebeler arasında ünlü mate matikçi Kadızâde-i Rûmî,Fethullah eş-Şirvânî, Fahreddîn-i Acemî gibi isimler yer alır.

Eserleri:Kelâm, tasavvuf, fel sefe, mantık, astronomi, aritmetik, mü nazara, sarf-

nahiv, belagat, tefsir, ha dis, fıkıh, tasavvuf gibi değişik ilimlere dair irili ufaklı100 civarında eser kale me almış olan Cürcânî’nin en çok okunan ve etki yapaneserleri Adudüddîn el-Îcî’nin el-Mevâkıf adlı eserine ya ptığı Şerhu’l-Mevâkıfadlı şerhi, Nasîrüddîn et-Tûsî’nin akaid kitabına Şemseddîn el-İsfahânî tarafın-dan yapılan şerhin hâşiyesi olan ve Hâşiyetü’t-Tecrîd adıyla şöhret bulan kitabı,Ali b. Ömer el-Kâtib’in eserine Muhammed b. Mübârekşah tarafından yapılanşer hin Hâşiye ‘alâ Şerhi Hikmeti’l-‘ayn adlı hâşiyesi, Esîrüddîn el-Ebherî’ye aitkitaba Muhammed b. Mübârekşah’ın yap tığı şerhin Hâşiye ‘alâ Şerhi Hîdâyeti’l-hikme isimli hâşiyesi, Çağmînî’nin astronomiye dair el-Mülahhas +’l-hey’e adlıeserine yaptığı Şerhu’l-Mülahhas +’l-hey’e adlı şerhi, meşhur bir terimler sözlüğüolan et-Ta‘rîfât’ı, İbnü’l-Hâcib’in fıkıh usulüne dair eserine Adudüddîn el-Îcîtarafından yazılan şerhin Hâşiye ‘alâ Şerhi Muhtasari’l-müntehâ adlı hâşiyesi,Sadrüşşerîa Ubeydullah b. Mes‘ûd el-Buhârî’ye ait Tenkihu’1-usûl adlı esereTeftâzânî tarafından yapılan şerhin Hâşiye ‘ale’t-Telvîh adlı hâşiye sidir.4

Ali Bakkal82

__________________________________________________________________________________________________________4 Taşköprizâde, Keşfü’z-zunûn, I, 193, 346, 448, 720, 851, II, 1177; Mecdî Mehmed Efendi,

Page 11: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Düşüncesi:Cürcânî, yaşadığı döneme kendi dam gasını vuran ve sonraki yüzyıllarda

bir otorite olarak etkisini devam ettiren çok yönlü birkaç âlimden biridir.Başlıca ilgi alanı kelâm, Arap dili ve edebiyatı olmak la beraber felsefe, mantık,astronomi, matematik, mezhepler tarihi, fıkıh, ha dis, tefsir, tasavvuf gibi dinîve aklî ilim lerin hemen hepsine dair telif, şerh ve hâşiye türünde eserler vermiş,bundan dolayı “allâme” unvanını almaya hak ka zanmıştır. Kaynaklar onun zeki,müdekkik, muhakkik, derin anlayışlı, fesahat ve belâgat sahibi, münazaradamahir bir âlim olduğunda ittifak eder. Cürcânî’nin bilhassa Arap dili, ferâiz vekelâmla il gili eserleri medreselerde nesilden nesile intikal ederek el kitabı halinegel miş, kendisi ulemâ arasında büyük bir itimat kazanarak otorite sayılmışgörüşleri medreselerin ilmî ve fikrî haya tında asırlarca süren tesirler meydanagetirmiştir. Anadolu, İran, Türkistan ve Hindistan’da yetişen âlimlerden bir kıs-mının icazetnamesinin ilmî silsile itiba riyle Cürcânî’ye, bir kısmınınTeftâzânî’ye bağlı olması bu hususu teyit eder mahiyettedir. Ayrıca Cürcânî’denitiba ren İslâm âlimlerinin uzun süre “Cürcâ nî ekolü” veya “Teftâzânî ekolü”nebağlı gösterilmek suretiyle iki gruba ayrılmış bulunması, Cürcânî ile Teftâzânîarasındaki görüş ayrılıklarında taraflardan bi rini savunmak için et-Tavdü’1-münîf +’1-intisâr li’s-Sa‘d ‘ale’ş-Şerîf (Şevkânî), Mesâlikü’l-halâs f î tehâlüki’l-havâs(Taşköprizâde Ahmed Efendi), İhtilâfü’s-Seyyid ve’s-Sa‘d (Mescizâde Ab dullahEfendi) vb. eserlerin telif edilmiş olması, Cürcânî’nin XV. yüzyıldan itiba renİslâm düşüncesi tarihinde önemli bir yer işgal ettiğini gösterir. Eserlerinin ço -ğu şerh ve hâşiye niteliğinde olmasına rağmen ulemâ bu eserleri diğer şerh vehâşiyeler gibi teferruat saymak yerine asıl metinler kadar, hatta çoğunlukla on-lardan daha önemli görmüştür.

Felsefî kelâm hareketinin yaygın ol duğu bir dönemde yetişen Cürcânîselefleri Fahreddîn er-Râzî, Seyfeddîn el-Âmidî ve Kâdî Beyzâvî gibi felsefeninte siri altında kalmış, kelâm sisteminde se leflerine nisbetle felsefeye daha fazlaağırlık vermiştir. Nitekim kelâma dair en hacimli eseri olan Şerhu’l-Mevâkıf ’tafelsefî konuların akaid konularından çok fazla yer tutması (kitabın üçte ikisikadar) bunu açıkça göstermektedir. Ba zı araştırmacılar, Cürcânî’yi İbni Sînâfelsefesine bağlı bir düşünür olarak gösterirlerse de böyle bir hükme varmakoldukça güçtür. Zira o hem kendisinden önceki kelâmcıların, hem de İslâmfilozoflarının görüşlerini tartıştıktan sonra genellikle Eş‘arî kelâmcılarının, özel-

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 83

__________________________________________________________________________________________________________Şakaik-ı Nuʻmaniye ve Zeyilleri: Hakaiku’ş-Şakaik, I, 41-42; Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, s. 19;Hilmi Ziya Ülken, İslâm Felsefesi, İstanbul, 1983, s. 114,118, 124-125, 129-171, 178, 181;Sadreddin Gümüş, “Cürcânî, Seyyid Şerif ”, DİA, İstanbul 1993, VIII, 134-36;Karlığa,“Muhammed b. Mübârekşah”, DİA, XXX, 559.

Page 12: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

likle de Âmidî’nin gö rüşlerini benimser görünmektedir. Cür cânî fıkıhta Hanefîmezhebine bağlıdır; itikadî konularda ise çoğunlukla Eş’arîler’in görüşlerinibenimser.5

3. Bedreddîn Simâvî (ö. 823/1420)İlk Osmanlı fakih ve mutasavvıflarından bir olduğu kadar önemli bir

isyan ve ihtilal hareketinin de başlatıcısı olan Simavna Kadısı6 Oğlu ŞeyhBedreddîn Mahmud, Edirne yakınlarında, bugün Yunanis tan topraklarındabulunan Simavna ka sabasında doğdu.7 Doğum yılı olarak 740/1339 ile 770-1368 arasında değişen çeşitli tarihler gösterilir.

İlk tahsiline babasının yanında başla yan Bedreddîn daha sonra Şâhidîadlı bir hoca ile Mevlânâ Yûsuf ’tan sarf-nahiv ve fıkıh okudu. Ko ca Efendidiye bilinen Bursa Kadısı Şeyh Mahmud’un Edirne’ye gelmesi üzerine ondanders almaya başladı. Daha sonra Koca Efendi’nin ona Konya’ya gitmesinitavsiye etmesi üzerine bazı arkadaşlarıyla birlikte Konya’ya gitti ve oradaMevlânâ Feyzullah’tan mantık ve astronomi okudu. 1381 yılında Şam’a gittiysede veba salgını yüzünden çok geçmeden Kudüs’e geçerek Mescid-i Aksâ’da İbniHacer el-Askalânî’den hadis okudu. Bir Türk beyi olan Ali Keşmîrî’nin himaye -sinde Berkuk’un saltanatı döneminde Kahire’ye gitti. Orada Muhammed b.Mübârekşah’ın gözde öğrencileri arasına girdi. Bu arada Bedreddîn’in Bâbertî’-den de fıkıh ve usûl-i fıkıh dersleri aldığı anlaşılmaktadır.

İbni Mübârekşah 1383’te hac için Mekke’ye giderken Bedreddîn’i deyanına almıştı. Bedreddîn Mekke’den Medine’ye geçti ve orada çok kalmadanSeyyid Şerif ’in bir mektubu üzerine tekrar Kahire’ye döndü. Burada Bedred-dîn’in başarısını öğrenen Sultan Berkuk, oğlu Ferec’i eğit mesi için onu sarayınadavet etti; Bed reddîn üç yıl bu görevde kaldı.

Sultan Berkuk’un sarayında tertip et meyi âdet haline getirdiği ilmîsohbet lerden birine Bedreddîn Simâvî de katıldı ve burada Mısır’ın önde gelenâlimleriyle tartışma imkânı buldu. Sultan, kendisinin hocası olan Ahlatlı ŞeyhSey yid Hüseyin ile Bedreddîn Simâvî’nin bu tartışmalardaki başarılarındanson de rece memnun oldu; Bedreddîn’i cariye lerinden Câzibe ile, Ahlatlı Hüsey-

Ali Bakkal84

__________________________________________________________________________________________________________5 S. Gümüş, “Cürcânî, Seyyid Şerif”, DİA, VIII, 135.6 Babasının Simavna kadısı mı, yoksa gazi mi olduğu tartışmalıdır. Arapçadaki yazılış şekilleribirbirine benzediğinden bazı araştırmacılar babasının kadı değil, gazi olduğu kanaatindedir. 7 Bursalı Mehmed Tâhir ise Kütahya/Simav’da doğduğunu yazar. Ancak bu bilgi doğru değil-dir.

Page 13: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

in’i de onun kardeşi Meryem ile evlendirdi. Bu evlilik onun ilmî ve fikrî hay-atında bir dönüm noktası oldu. Zira önceleri tasav vufun aleyhinde olan Bedred-dîn baldızı Meryem’le yaptığı tasavvufî sohbetler üzerine tavrını değiştirerekAhlatlı Şeyh Hüseyin’e intisap etti. Fakat bu ani de ğişiklik üzerine hastalanarakyemeden içmeden kesildi. Durumundan endişele nen şeyhi ona doğuya seyahateçıkma sını tavsiye etti. Bu vesileyle muhteme len 1402 veya 1403’te gittiğiTebriz’de Timur’un otağında İranlı âlimlerle yap tığı tartışmalardaki başarısıylaTimur’un takdirini kazandı. Bir rivayete göre Ti mur onu kızıyla evlendirip şey-hülislâm yapmak istemişse de o bir an önce şey hi Ahlatlı Hüseyin’e dönmekistediğin den Timur’un bu arzusunu yerine geti rememiştir.

Tekrar Kahire’ye dönen Bedreddîn Si mâvî şeyhinin gözetiminde çilesinidol durdu ve onun ölümü üzerine şeyhlik makamına geçti. Ancak Kahire’dekidiğer şeyhlerle arası açıldığından altı ay sonra memleketi olan Edirne’ye dön-meye karar verdi. Filistin, Sam ve Halep üzerinden Konya’ya geldi. BuradanTire’ye geçe rek orada halk arasında Dede Sul tan diye anılan Börklüce Mustafaile ta nışmıştı.

Şehzadeler mücadelesinde Yıldırım Bayezid’in oğullarından MûsâÇelebi’nin tarafını tutmuş o da Bedreddîn’i kazaskerliğe tayin etmiş; böyleceaktif siyasî hayata girmiş oldu. Daha sonra Mû sâ Çelebi kardeşi MehmedÇelebi kar şısında yenik düşünce Şeyh Bedreddîn 1413’te ailesiyle birlikteİznik’e sürü lerek göz hapsine alındı; kendisine 1000 akçe de maaş bağlandı.Ancak siyasî ih tirasları sebebiyle bu durumu kabullen medi ve görünüşte dinî-tasavvufî, ger çekte ise siyasî teşkilâtlanmayı sağla mak üzere harekete geçti.Arkasından yoğun bir propaganda faaliyetine giriş ti; kısa zamanda çevresindegeniş bir mürid ve sempatizan kitlesinin oluşma sını sağladı. Bu arada Tire’detanıştığı Börklüce Mustafa’yı Aydın ve civarında propaganda faaliyetiylegörevlendirdi. Börklüce Aydın ve Karaburun’da binler ce sempatizan topladı.Ancak onun bu faaliyetleri sebebiyle kendisinin sorum lu tutulacağındankaygılanan veya bu gelişmelerin bir isyan hareketi başlat ma imkânı hazır-ladığını düşünen şeyh, göz hapsinde olmasına rağmen muhte melen 1416’daİznik’ten kaçmayı başar dı, Kastamonu’ya gidip İsfendiyar Bey’e sığındı. NiyetiTatar iline ulaşmaktı. Fakat bura da umduğu desteği bulamayınca Sinop Li-mani’ndan gizlice bir gemiye binerek Rumeli yakasına geçti. Önce Zağra’ya,oradan da Silistre, Dobruca ve Delior man’a giderek burada yerleşti. Şeyhin buyerlerdeki taraftarlarının sayısı hız la artıyordu. Deliorman’dan her tarafaadamlar göndererek propaganda alanı nı genişletti.

Şeyh Bedreddîn ve müridlerinden Börk lüce Mustafa, Torlak Kemal gibiihtilâl cilerin başarılarından kaygılanan Çelebi Sultan Mehmed şeyhin üzerine

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 85

Page 14: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

büyük bir kuvvet göndererek onu mağlup etti ve yakalattı. Şeyh, o sıralardaSerez’de bulunan padişa hın huzuruna götürüldü. Padişah, onun aynı zamandabir din âlimi olduğunu ve hareketinin de bir yönüyle dinî nitelik taşıdığını gözönüne alarak hakkında hüküm vermek üzere ilim adamlarından bir heyet ku-rulmasını emretti. Bu heyet şeyhin faaliyetlerinin ve görüşlerinin di nî hüküm-lerle bağdaşmadığına, isyan sayıldığına, malı ve ailesi korunmak şar tıylakendisinin idam edilmesi gerekti ğine karar verdi. Heyet üyelerinden MevlânâHaydar Acemî tarafından açıklanan bu kararın isabetli olduğunu bizzat şey -hin de kabul ettiği rivayet edilir. Bu fetvâ üzerine Bedreddîn Simâvî 1420’deSerez’de idam edilerek burada defnedildi.

Eserleri:Letâifü’l-işârât isimli eseri, onun fıkhî me selelere vukufunu ve müctehid

derece sinde bir fakîh olduğunu göstermesi ba kımından büyük önem taşır. İh-tiva etti ği ictihadlar dolayısıyla hem takdir hem de tenkit edilmiştir. Bedreddînbu eserini, daha iyi anlaşılması için et-Teshîl adıyla şerhetmiştir. Bedreddîn bueserinin mukaddimesin de, akıllı ve zeki ilim adamı için ilimde rivayetleri ezber-leyip aktarmak tan çok şahsî görüş ve ictihadlarını or taya koyması gerektiğineinandığı için eserde nakilcilikle yetinmeyerek kendi görüşlerine ağırlık verdiğiniaçıklamış tır. Muhammed Birgivî yaygın kanaatin aksine et-Teshîl’in muteberolmadığını savunmuştur.

Câmi‘u’l-fusûleyn, Bedreddîn’in Edirne’de kazaskerliğe tayin edildiktensonra telif ettiği, kaza ve mahkemeyle il gili konuların ağırlıkta olduğumuamelâta dair meşhur bir fıkıh kitabıdır.

Şeyh Bedreddîn’in en önemli eseri İznik’te veya Rumeli’de verdiği der-slerden oluşan felsefî, tasavvufî, kelâmî ve diğer fikrî konulara dair önemli bil-gileri ihtiva eden Vâridât adlı eseridir. Bu eserdeki birçok görüşleri yoğuntartışmala rın yapılmasına yol açmıştır.

Bedreddîn Simâvî’nin bu önemli ve çok tanınmış eserlerinden başkaçeşitli kaynaklarda tasavvufa dair Meserretü’l-kulûb, sarf ve nahive dair ‘Un-küdü’l-cevâhir ile Çerâgu’l-fütûh ve tefsirle ilgili Nûru’l-kulûb adlı eserlerininbulunduğu kaydedilmektedir.

Düşüncesi:Bedreddîn Simâvî İslâmî ilimlerden bil hassa fıkıh ve tasavvufta temayüz

etmiştir. Gerek eserleri gerekse hakkında yazılmış diğer kaynaklar onun fıkıhta

Ali Bakkal86

Page 15: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

sadece ansiklopedik bilgi sahibi ve bir aktarıcı olmayıp aynı zamanda müctehidderecesinde bir âlim olduğunu göster mektedir. Fakat Simâvî asıl ününü siya sîfaaliyetleri yanında tasavvufî ve fel sefî görüşleriyle yapmıştır. Zikir, riyazet,mücahede vb. tasavvufî uygulama lara büyük önem vermiş. Mısır’da ta savvufaintisap etmesinden sonra ken disi de böyle bir hayat yaşamaya itina göstermiştir.Vâridât’taki bilgilere göre o tasavvufî keşfin ancak Allâh’a yönel me, kalbinarındırılması ve peygamber lerin yolundan gitmekle gerçekleşebile ceğini belirtir.

Şeyh Bedreddîn vahdet-i vücûd’çu bir mutasavvıftır. Ayrıca bedenlerinyeniden dirileceği inancına karşı çıkmış ve bu yüzden kendisini eleştirenler ol-muştur. Ona göre beden çürüyüp toprağa karış tıktan sonra parçaları daha önceolduğu gibi yeniden teşekkül etmeyecektir. Esasen o beden-ruh ayırımına dataraf tar değildir. Çünkü insan bedeni aslın da ruh, daha doğrusu hak olup suret-lerin birikmesiyle yoğunluk kazanmıştır. Suretler ortadan kalktıkça insan be-deni letâfet kazanır ve nihayet bir olan ve ortağı bulunmayan Hakk’ın kendisika lır.

Şeyhin bilhassa âhiret ile cismanî ha şir hakkındaki te’vil ve yorumlarıbirçok tenkide uğramış ve bazı âlimlerce tek fir edilmesine sebep olmuştur.Nitekim saray çevresine yakınlığıyla tanınan Aziz Mahmud Hüdâyî I. Ahmed’eyazdığı tez kirede ondan “asılmış olan ve Allâh’ın gazabına uğramış bulunanŞeyh Bed reddîn” diye söz etmiştir. Şeyhin eleştirilmesine yol açan sebep lerdenbiri de kendi eserlerinde açıkça görülmemekle birlikte, başta Börklüce Mustafaolmak üzere taraftarlarının özel mülkiyeti reddetmeleri, her türlü mül künhalkın ortak malı olduğunu savun maları, kadın erkek bir arada sazlı içki li âyin-ler düzenlemeleri ve umumiyetle ibâhîliği savunmalarıdır. Ancak şeyhin ma-sumiyetini savunan kaynaklar bu tür görüş ve uy gulamaların onuntaraftarlarınca ihdas edildiğini ve şeyhin günahsız olduğunu, hatta ihtilâlhevesinde dahi olmadığını belirtmişlerdir. Taşköprizâde de onun masumiyetineinandığı ndan Şeyh hakkında “. . . yakalandı ve haksız yere öldürül dü” şeklindebir ifâde kullanmıştır. Bursalı Mehmed Tâhir ise şeyhe yöneltilen ithamla rınVâridât’ı iyi anlayamamaktan kay naklandığına işaret etmektedir. Şeyh’in sem-patizanlarından olup “Bedreddîn sûfîleri” diye anılan bir züm re zamanla Alevî-kızılbaş kesime karı şarak erimiştir. Bu nunla birlikte şeyhin Şiîlik ve Alevîlik’lehiçbir ilgisi olmamıştır.8

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 87

__________________________________________________________________________________________________________8 Taşköprizâde, Keşfü’z-zunûn, II, 1173, 1551, 1676; Mecdî Mehmed Efendi, Şakaik-ı Nuʻ-maniye ve Zeyilleri: Hakaiku’ş-Şakaik, I, 71; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müelli%eri, İstanlul1333 h., I, 39-40; Karlığa, “Muhammed b. Mübârekşah”, DİA, XXX, 559. Bilal Dindar, “Bedred-din Simâvî”, DİA, İstanbul 1992, V, 331-34.

Page 16: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

4. Hekim Hacı Paşa (ö. 820/1417 civarı)Cemâlüddîn Hızır b. Hoca Ali b. Murad el-Hattab el-Konevî el-

Felekâbâdî el-Aydınî Konya’da doğdu. Aydın’da yetişti. Hemşehrisi olan ŞeyhBedreddîn Simâvî’den etkilendi. Anadolu’da Cemâleddîn-i Aksarâyî’den,Kahire’de Muhammed b. Mübârekşah ve devrin ileri gelen fakihlerinden Ek-melüddîn el-Bâbertî’den okudu. Kalavun Hastahânesi’nde başhekim olarakçalıştı. Sonra Aydın’a dönerek Aydınoğlu İsâ b. Mehmed Bey’in (1365-1390)hekimi oldu. Daha sonra Birgi’ye yerleşerek tedris ile uğraştı. AydınoğullarıBeyliği’ndeki kargaşalar üzerine 791/1389’da Konya’ya gitti. Uzun süre buradakaldıktan sonra tekrar Birgi’ye döndü ve 820/1417 civarında burada vefat etti.Kabri Birgi’de Hıdırlık mevkiindedir.

Tıbba dair günümüze on dört eseri ulaşmıştır. Tefsir üzerine KâdîBeyzâvî’nin (ö. 1286) Tavâli’u’l-envâr adlı eserine şerh yazmış, âdâbü’l-bahsüzerine Şemdüddîn Muhammed b. Eşref es-Semerkandî’nin Risâle f î Âdâbi’l-bahs adlı eserini, tasavvuf üzerine el-Cîlî’nin (ö. 1100 civarı) Levâmi‘u’l-en-vâr’ını şerhetmiştir.9

5. Şâir Ahmedî (735-816/1334-1413)Asıl adı Tacüddîn İbrahim b. Hızır olan Ahmedî, ilk Osmanlı şair ve

ediplerinin en büyüklerindendir. 735/1334 senesi civarında doğduğu tahminedilmektedir. Germiyanlı, Amasyalı, Uşaklı ya da Sivaslı olduğuna dair çeşitlirivayetler vardır.

İlk tahsilini Anadolu’da gördükten sonra Molla Fenârî, BedreddînSimâvî ve Hacı Paşa ile birlikte Mısır’a gitti. Ekmelüddîn el-Bâbertî’den dinîilimleri, Muhammed b. Mübârekşah’tan aklî ilimleri okudu. Mısır’da iken diğerâlimlerden de istifâde etti.

Anadolu’ya geri döndükten bir müddet sonra Aydınoğulları’nın, ardın-dan Germiyanlı Süleyman Şah (1363-1388)’ın hizmetine girdi. GermiyanlıBeyliği’nin Osmanlı Beyliği’ne ilhakıyla Osmanlı hizmetine geçti. 1402 AnkaraSavaşı’nın ardından bir müddet Timur’un yanında bulundu. Onun Anadolu’yuterk etmesinin ardından Yıldırım Bayezid’in oğlu Emîr Süleyman (1402-

Ali Bakkal88

__________________________________________________________________________________________________________9 Mecdî Mehmed Efendi, Şakaik-ı Nuʻmaniye ve Zeyilleri: Hakaiku’ş-Şakaik, I, 74; Bursalı Meh-med Tâhir, Osmanlı Müellifleri, III, 211-213; Ekmeleddin İhsanoğlu – Ramazan Şeşen – M.Serdar Bekar – Gülcan Gündüz – Veysel Bulut, Osmanlı Tıbbî Bilimler Tarihi Literatürü, İs-tanbul 2008, I, 18-33.

Page 17: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

1410)’a intisab ederek uzun müddet meclisinde yer aldı. Onun ölümüyle SultanI. Mehmed (1402-1421)’e intisab etti. Divan kâtipliğinde bulundu. 816/1413yılında Amasya’da vefat etti.

Şâir Ahmedî, XIV. yüzyılın en büyük divan şairidir. Dîvân’ı yanında,daha çok İskendernâme ve Cemşîd ü Hurşîd adlı mesnevileriyle tanınmıştır. Bun-ların dışında Hayratü’l-‘ukalâ, Kasîde-i Sarsarî Şerhi ve Mirkâtü’l-âdâb gibiTürkçe manzum eserleri bulunan Ahmedî’nin Osmanlı şiirinin temel-lendirilmesinde önemli bir yeri vardır.

Tıbba dair Tervîhu’l-ervâh adlı bir eser yazan Ahmedî bu eseri önceYıldırım Bayezid’in oğlu Emîr Süleyman adına yazmış, daha sonra bazı ilavel-erle Çelebi Sultan I. Mehmed’e sunmuştur. Bazı kaynakla Hacı Paşa’nın Müte-habü’ş-şifâ adlı eseri de Ahmedî’ye isnad edilmektedir.10

C. Osmanlı Bilim Zihniyetinin Tarihsel KökleriSiyasî ve içtimâî açıdan Osmanlı Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti’yle

Beylikler’in tabiî bir devamı olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Özellikle Moğolbaskısı sonucunda medenî seviyesi yüksek olan yerleşik nüfusun Batı Anado-lu’ya doğru hareket etmesiyle başta Osmanlı Beyliği olmak üzere Batı Anadolubeylikleri tarımla uğraşan nisbeten kültürlü bir tabana sahip olmuştur. XII. yüz-yılın ikinci yarısından itibaren şehirleşen Anadolu Selçuklu Devleti’nde XIII.yüzyıldan itibaren ilmî faaliyetin başladığı görülmektedir.

Osmanlı ilim zihniyeti Anadolu Selçuklu, dolayısıyla İslâm medeniyeti-nin bir devamı olduğundan bir kuruluş veya başlangıç dönemine sahip değildir.Fakat yeni fethedilen coğrafyada kurumsallaşma ve toplumsallaşma bakımın-dan farklı zaman dilimleri başlangıç noktaları olarak ele alınabilir. Bu açıdanBursa ile Edirne ya da Balkanlar ile İstanbul farklı tarihlere sahip olacaktır.Klasik dönem Osmanlı ilim zihniyeti, kendisinden önceki İslâm medeniyetininbütün renklerini ihtiva eden, ancak farklı zamanlarda değişik görüşlerin önplana çıktığı bir dönemdir.11

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 89

__________________________________________________________________________________________________________10 Mecdî Mehmed Efendi, Şakaik-ı Nuʻmaniye ve Zeyilleri: Hakaiku’ş-Şakaik, I, 70-71; BursalıMehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, II, 73-74; Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul1982, s. 26; Ekmeleddin İhsanoğlu – Ramazan Şeşen – M. Serdar Bekar – Gülcan Gündüz –Veysel Bulut, Osmanlı Tıbbî Bilimler Tarihi Literatürü, İstanbul 2008, I, 16-18; İskender Pala,“Osmanlılar-Edebiyat”, DİA, İstanbul 2007, XXXIII, 557.11 İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlılar – İlim ve Kültür”, DİA, İstanbul 2007, XXXIII, 548.

Page 18: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Osmanlı’da, devletle toplumu kaynaştıran en temel unsur İslâm’dı. Os-manlılar, Selçuklular’dan Sünnî İslâm anlayışını devralıp bu anlayışın liderliğinidevam ettirme kararlılığında olmakla birlikte, devletin takip ettiği denge siya-seti gereğince din ve mezhep farklılıklarını toplumsal bir çatışma sebebi ol-maktan çıkarıp birlikte yaşama zeminini oluşturmaya çalışmışlardır. Osmanlıbilim anlayışında da Sünnî İslâm ve denge politikası belirleyici bir rol oyna-mıştır.

Osmanlı’da din, bilim, sosyal hayat, siyaset, edebiyat ve san’at iç içe un-surlardı. Bunun bir neticesi olarak Osmanlı’da din ile bilimi birbirinden ayır-mak mümkün değildi. Osmanlı’da bilim zihniyetini oluşturan dört önemliunsur vardı: Vahdet-i vücutçu tasavvuf düşüncesi, Hanefî fıkhı, Felsefî kelâmanlayışı ve Merâga matematik-astronomi okulu, Semerkant matematik-astro-nomi okulu.

1. Vahdet-i Vücutçu Tasavvuf DüşüncesiTasavvufta vahdet-i vücut anlayışını ilk olarak teorileştiren kişi Muh-

yiddîn İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240)’dir. Bu düşüncenin ondan sonraki en önemlitemsilcisi ise, üvey oğlu ve öğrencisi Sadreddîn Konevî (ö. 673/1274)’dir. Kon-evî, İbnü’l-Arabî’nin ölümüne kadar onun yanından ayrılmamıştı. MevlânaCelâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) ise Şam’da Muhyiddîn İbnü’l-Arabî ile uzunmüddet sohbet ettiği gibi, Sadreddîn Konevî’nin de yakın dostu idi. XIII. yüz-yılın ikinci yarısından sonra Selçuklu başşehri Konya’da Sadreddîn Konevî ileMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin tasavvuf alanındaki eserleri hem Anadolu’yahem Anadolu’nun dışına ciddî etkilerde bulunmuş; bu dönemde yetişen dinâlimlerinin büyük çoğunluğu vahdet-i vücut görüşünü benimsediklerini açık-lamışlar veya bu görüşe karşı çıkmamışlardır.

Osmanlılar’da ilk medrese 1331 yılında İznik’te kurulmuş ve başına daMuhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin görüşlerini benimseyen Ekberiyye mektebininönemli temsilcisi Dâvûd-i Kayserî (ö. 751/1350) getirilmişti.12 Davûd-i Kay-serî’nin en önemli hocaları Sadreddîn Konevî’den tasavvuf öğrenmek içinKonya’ya gelen Abdürrezzâk el-Kaşânî (ö. 1329) ile Ahmed Eflâkî’nin “Aklîve naklî bütün ilimlerde ikinci bir Şâfi’î idi”13 sözüyle takdir ettiği Siracüddînel-Urmevî (ö. 682/1283) idi.14 Böylece Osmanlılar, dengeli yönetim anlayışları

Ali Bakkal90

__________________________________________________________________________________________________________12 Mehmet Bayraktar, “ Dâvûd-i Kayserî”, DİA, İstanbul 1994, IX, 33.13 Mustafa Çağrıcı, “Sirâceddîn el-Urmevî”, DİA, İstanbul 2009, XXXVII, 262.14 Bütün kaynaklarda felsefe, mantık, cedel, kelâm, fıkıh ve fıkıh usûlü, tefsir, hadis gibi aklî venaklî ilimlerde dirayetli bir âlim olduğu ifade edilen Sirâceddîn el-Urmevî, Mevlânâ’nın yaşadığı

Page 19: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

sayesinde tekke çevreleriyle medrese çevrelerinin yakınlaşmasını sağlamış vetasavvuf düşüncesini Osmanlı medrese kültürü bünyesine sokmuş bulunuyor-lardı. İlk şeyhülislâmlık makamına15 da yine aynı mektebin mümessili duru-munda olan Molla Fenârî (ö. 834/1431) tayin edilmişti. Devletin bu tercihitoplumda mutasavvıf âlim tipinin yaygınlaşmasını sağlamıştır.16

Ancak bu ifâdelerden Molla Fenârî’nin tam tamına İbnü’l-Arabîçizgisinde bir vahdet-i vücut görüşüne sahip olduğunu çıkarmamak gerekir.Çünkü o, kendisinden önce usûl ilmi ile mantık ilmi bütünleştirildiği gibi, şer’îilimlerle tasavvuf ilminin uzlaşmasını sağlamak istiyordu. Bu yüzden o, vahdet-i vücut metafiziğinin mantıkî yöntemlerle açıklanabilecek bir şekle bürünmesiçabası içerisindeydi. Molla Fenârî’nin mantık, kelâm ve usûl ilminde dersarkadaşı Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin fikirlerine değil, vahdet-i vücutçu çizgiyekarşı duran Teftâzânî’ye ağırlık vermesinin17 temelinde bu düşünce yatmaktadır.

2. Hanefî FıkhıOsmanlılar’da mahkeme uygulamaları, medrese müfredatı ve dinî ku-

rumlar ağırlıklı biçimde Sünnî-Hanefî anlayışa göre düzenlenmiştir. İlmiyeteşkilatını bu şekilde düzenleyip yerleştiren kişi de Molla Fenârî olmuştur. Budüzenlemeye göre Hanefî mezhebi, devletin resmî mezhebi olmakla birlikte,başka mezheplere mensup olan bölgelerde o bölge halkının mezhebine görefetvâ verilir ve medrese eğitimi yapılırdı. Nitekim doğu medreselerinin çoğundaŞâfii fıkhı tedris ediliyordu. Osmanlı fıkıh anlayışı Molla Fenârî – Bâbertî –Kakî yoluyla Ebû Yusuf ’a kadar yükselir.

3. Felsefî Kelâm AnlayışıOsmanlı, Sünnî kelâm ekolünün takipçisi olmuştur. Sünnî kelâmın

mütekaddimîn dönemi Eş’ariyye’de Gazzâlî (ö. 505/1111), Mâtürîdiyye’deEbü’l-Mu‘în en-Nesefi (ö. 508/1115) ile sona erer. Müteahhirîn devri kelâm

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 91

__________________________________________________________________________________________________________dönemde Konya kadısı idi. Konya’nın ileri gelen bazı âlimleri kendisine gelerek haram olmasınarağmen halkın rebaba ve semâ âyinine rağbet etmesinden, özellikle Mevlânâ’nın ilim ve faziletteüstün bir mertebede olduğu halde bu bid’atların yayılmasına öncülük etmesinden yakınmışlar,kadıdan bunu önlemesini istemişler, ancak Urmevî, Mevlânâ’nın zahir ilimlerindeki mertebesinihatırlatıp aleyhte hüküm vermekten kaçınmıştır. Mevlânâ’nın ölümünde de cenaze namazınıUrmevî kıldırmıştır (Mustafa Çağrıcı, “Sirâceddîn el-Urmevî”, DİA, XXXVII, 262-63).15 Fenârî’nin ilk şeyhülislâm olarak anılması, payi taht müftülük makamının XVI. yüzyılın or-talarında ulaştığı kurum hüviyetiyle ke limenin kazandığı “devletin bütün ilmiye sınıfının resmîmercii” anlamında düşünülmemelidir. 16 Reşat Öngören, “Osmanlılar – Tasavvuf ve Tarikatlar”, DİA, İstanbul 2007, XXXIII, 541.17 İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlılar –İlim ve Kültür”, DİA, İstanbul 2007, XXXIII, 549.

Page 20: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

ekolünü başlatan Gazzâlî, ilk önce klasik mantığı İslâm ilimleri arasına aldı,sonra akaidle örtüşmeyen felsefî görüşleri eleştirmek amacıyla bu disipline ağır-lık verdi ve tasavvufla kelâmı uzlaştırmaya çalıştı. Fahreddîn er-Râzî, Seyfeddînel-Âmidî ve Kâdî Beyzâvî gibi Gazzalî’den sonra gelen kelâmcılar onun başlat-tığı yenilikleri benimseyip bunları daha ileri boyutlara taşıyarak kelâm ilmindeyeni felsefi bahisler açtılar ve kelâm ilmini felsefîleştirdiler. 18

İslâm akaidini kesin delillerle kanıtlayıp muhalif görüşleri reddetmeyipeygamber mesleği olarak gören Râzî, özellikle tabiat ilimlerine ait konulardaİbni Sînâ’nın etkisinde kalmış ve felsefe ile kelâmın konularını birleştirip felsefîkelâm dönemini başlatmıştır. Tasavvufa da ilgi duyan Râzî, aynı dönemdeyaşamış olan İbnü’l-Arabî’nin kendisini tasavvuf yoluna girmeye davet edenmektuplar yazdığı da bilinmektedir. Dolayısıyla Gazzâlî’deki tasavvufî eğilim,Râzî’de de devam etmiştir. Taşköprizâde, onun Necmeddîn-i Kübrâ’ya intisapedip müşahede ehli arasına giren bir sûfi olduğunu dahi kaydetmiştir.

Kutbüddîn el-Mısrî, Zeynüddîn el-Keşşî, Şerefeddîn el-Herevî, Esîrüd-dîn el-Ebhehrî, Tâcüddîn el-Urmevî ve Şemseddîn Hüsrevşâhî onunyetiştirdiği ünlü kişilerdendir. Cemâleddîn Aksarâyî ve Musannifek ise onunsoyundan gelen âlimler arasında yer alır. Râzî, itikatta Eş’arî, amelde Şâfi’îmezhebine mensuptu. 19

Esasen Osmanlı kelâmı kesintisiz olarak ansiklopedik bir İslâm bilginiolduğu kadar bir felsefe, mantık, matematik, astronomi ve tip âlimi de olanKutbüddîn-i Şîrazî (634-710/1236-1311)’ye dayanmaktadır. Kutbüddîn’inbabası Şehabeddîn es-Sühreverdî’nin müridi olan bir tabipti. Din, tıp vetasavvufla ilgili ilk derslerini babasından aldı, on dört yaşında onun elindenhırka giydi. Nasîrüddîn-i Tûsî’nin ders halkasına katıldı ve Merâgarasathanesinde Zîc-i İlhânî’nin hazırlanmasına katkıda bulundu. Bir müddetBağdat Nizâmiye Medresesi’nde hocalık yaptı. 670/1271 yılı civarındaKonya’ya yerleşti ve Mevlâna Celaleddîn-i Rûmî ile görüşmeleri oldu. Bu aradaSareddîn-i Konevî’nin derslerine katıldı. Malatya’da kadılık, Sivas Gökme-drese’de hocalık yaptı. Hülâgû’nun oğlu Ahmed Teküder kendisini Mısır Mem-lûk Sultanı Kalavun’a elçi gönderdi. Bir müddet burada kaldıktan sonramemleketi Şîrâz’a döndü ve ömrünün son yıllarını bir mutasavvıf gibi yaşayarakburada vefat etti. Şîrâzî, Gazzâlî’nin yönelttiği eleştiriler le ilmî otoritesi genişölçüde sarsılan fel sefe geleneğini canlandırmaya çalışan dü şünürler kuşağın-dandır. Onun felsefî ça lışmaları, Şehâbeddîn es-Sühreverdî’nin eserleriyle sis-

Ali Bakkal92

__________________________________________________________________________________________________________18 Yusuf Şevki Yavuz, “Kelâm”, DİA, Ankara 2002, XXV, 200.19 Yusuf Şevki Yavuz, “Fahreddin er-Râzî”, DİA, İstanbul 1995, XII, 89-91.

Page 21: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

temleşen İşrâkıyye ekolü nün temel fikirleriyle yönlendirilmiştir. Sühreverdî ileMolla Sadra arasında ge çen dört yüzyıl boyunca etkili olmuş filozoflar içindeŞîrâzî, hocası Nasîrüddîn-i Tûsî’den sonraki en önemli felsefî şahsiyetlerdenbiri sayılmaktadır. İslâm felse fe ve bilim tarihindeki şöhreti, esas itiba riylebirçok disiplinde uzman olup her biri hakkında çok önemli eserler ortaya koy -masından kaynaklanmaktadır. Nitekim Şîrâzî’nin Müslüman hakîm idealiniilmî şahsiyetinde gerçekleştirmek isteyen çok yönlü bir düşünür olduğugörülmektedir. Filozofun Dürretü’t-tâc adlı Farsça eseri, İbni Sînâ felsefesinitasavvufî ve dinî me seleler eşliğinde yeniden entelektüel ilgilerin gündeminetaşımıştır. Sadreddîn Konevî’nin öğrenciliğini yapmış olduğu göz önünealındığında dü şünürün İbni Sînâ – Sühreverdî – İbnü’l-Arabî üçgenini kendifelsefî şahsiyetinde birleştirdiği söylenebilir. Şîrâzî’nin din ilimlerinin de dâhiledildiği böyle bir sen teze yönelmesi. XIII. yüzyıldan itibaren özellikle İran’dabaşlayan ve daha sonra ki dönemlerde Osmanlı ülkesinde devam edecek olan,çeşitli ekolleri tek bir bilgi sisteminde bütünlemeye yönelik fikrî ara yışlar içinanlamlı bir model teşkil etmiş tir.

Kemâleddîn el-Fârisi, Tâcüddîn Ali b. Abdullah et-Tebrîzî, KutbüddînMuhammed b. Muhammed el-Büveyhî, Nizâmeddîn en-Nîsâbûrî, Mahmûdb. Abdurrahman el-İsfahânî ve Adudüddîn el-Îcî onun önde gelen öğrenci-lerindendir.20 Bunlar arasında Adudüddîn el-Îcî’nin ayrı bir önemi vardır.

Kâdî Beyzâvî’nin talebelerinden Çârperdî ve büyük kelâmcı Kutbüddîn-i Şîrâzî’nin öğrencisi olan Adudüddîn el-Îcî (ö. 756/1355) hem kelâm hemfıkıh usulü alanın da aklî unsurları sem‘iyyâtla mezc ettiği için kendidüşüncesinde felsefeye müs takil bir yer bırakmamıştır. Burada özel likle işaretedilmesi gereken husus, onun her ne kadar felsefî unsurları kullansa da ken-disini bunlara bağımlı hissetmeyen, ancak düşüncesini açıklarken başkaları nıngörüşlerine başvurmayı gerekli gören bir üslûbu tercih etmesidir. Bu husus onufelsefî birikimine rağmen felsefeye ba ğımlı olmaktan kurtarmış ve kelâmî çer -çeveyi aşmasını engellemiştir. Nitekim kelâmcılarla filozoflar arasında cereyaneden tartışma ve ihtilâf noktalarında Îcî genellikle kelâmcıların tarafında yeral mış, ancak kelâmcılar içinde herhangi bir kimsenin görüşüne bağımlıkalmayıp ken di tavrını geliştirmiştir. İslâm düşüncesi ve özellikle Osmanlı ilimanlayışı üzerinde kalıcı bir tesir bıra kan Îcî’nin eserleri, asırlarca ders kitabıolarak okutulduğu gibi kendisi de Cürcânî ve Teftâzânî ile birlikte Osmanlıulemâ sının ideal âlim modelini oluşturmuştur.21

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 93

__________________________________________________________________________________________________________20 Azmi Şerbetçi, “Kutbüddin-i Şîrâzî”, DİA, Ankara 2002, XXVI, 487-88.21 Tahsin Görgün, “Îcî, Adudüddin”, DİA, İstanbul 2000, XXI, 411-12.

Page 22: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Osmanlı medreselerinden yetişen ulemaya aklî ilimler alanında verilenicâzetnâmelerde hemen bütün silsilelerin Seyyid Şerif Cürcânî – Muhammedb. Mübârekşah – Kutbüddîn er-Râzî şeklinde sıralanması bu isimler arasındakihoca-talebe ilişkisini göstermektedir. 22 Bu silsileye göre Kutbüddîn er-Razî (ö.766-1365), Muhammed b. Mübarekşah’ın hocası sayılmalıdır. 1362 yılındanönce Seyyid Şerif Cürcânî Herat’a gidip bir müddet Kutbüddîn er-Razî’ninyanında kalmış olsa da yaş lılığı sebebiyle öğretim faaliyetini sürdüremeyen Razîkendisine, Mısırda ika met etmekte olan tanınmış mantık âli mi ve talebesiMuhammed b. Mübârek Şah’ın yanına gidip ondan okumasını tavsiye et-miştir.23

İbni Sînâ geleneğine mensup mantık, felsefe ve din bilgini olan Kutbüd-dîn er-Râzî, Şîî el-Hıllî, Kutbüddîn-i Şîrâzî, Adududdîn el-Îcî, Şemseddîn el-İsfahânî gibi hocalardan ders almıştır. Öyle anlaşılıyor ki aradaki yaş farkısebebiyle kelâm ve felsefe ilimlerinde Kudbüddîn-i Şîrâzî’den daha çok el-Îcî’-den istifâde etmiştir. Muhammed b. Mübârekşah, Sa‘deddîn Teftâzânî, HacıPaşa, Seyyid Şerif Cürcânî, Muhammed b. Ebû Muhammed et-Tebrizî,Takıyyüddîn Abdullah b. Yusuf ed-Dımaşkî ve Şehîd-i Evvel ŞemseddînMuhammed b. el-Mekkî el-Âmulî (şîî) gibi âlimler ise onun önde gelen öğren-cileri arasında yer almaktadır. 24

Fizik, felsefe, kelâm, mantık, fıkıh usûlü ve astronomi alanlarında eserleriolan Muhammed b. Mübârekşah (ö. 784/1382 sonrası), Kutbüddîn er-Râzî’ninönde gelen öğrencisi olup Osmanlı biliminin kurucu âlimlerini yetiştiren ho-caların başında gelmektedir. Molla Fenârî, Seyyid Şerif el-Cürcânî, ŞeyhBedreddîn Simâvî, Hekim Hacı Paşa ve Şâir Ahmedî, onun ve Bâbertî’ninortak öğrencelerindendir.

Hoca – Talebe SilsilesiIKutbüddîn-i Şîrazî (634-710/1236-1311)IAdudüddîn el-Îcî (ö. 756/1355)IKutbüddîn er-Razî (ö. 766-1365)I

Ali Bakkal94

__________________________________________________________________________________________________________22 H. Bekir Karlığa, “Muhammed b. Mübârekşah”, DİA, İstanbul 2005, XXX, 559.23 Sadreddin Gümüş, “Cürcânî, Seyyid Şerif”, DİA, İstanbul 1993, VIII,134.24 Hüseyin Sarıoğlu, “Kutbüddin er-Razî”, DİA, İstanbul 2007, XXXIV, 485-86.

Page 23: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Muhammed b. Mübârekşah (ö. 784/1382 sonrası)IMolla Fenârî, Seyyid Şerif el-Cürcânî, Şeyh Bedreddîn Simâvî, Hekim

Hacı Paşa, Şâir Ahmedî

4. Merâga Matematik-Astronomi OkuluOsmanlı biliminin tarihî köklerinden biri de Merâga matematik-as-

tronomi okulu idi. İlhanlı hükümdarı Hülâgû’nun, Bağdat’ı aldıktan bir senesonra, bugün İran toprakları içinde bulunan Merâga şehrinde 1259 yılındaNasîrüddîn-i Tûsî’ye kurdurduğu rasathâne, İslâm rasathânelerinin gelişimindeönemli bir adımı temsil etmektedir. Bu kurum, gözlem aletlerinin zenginliğive rasathanede çalışan bilim adamlarının sayısı ve seçkinliği bakımından dahaönce kurulmuş olan rasathânelerden çok ileriydi. Burası sadece bir rasathânedenibaret olmayıp içerisinde sayısı dört yüz bin cilt civarında kitap içeren zenginbir kütüphanesi, konferans salonu, çeşitli sınıf ve atölyeleri bulunan bir külliye,bir üniversite idi. Nasîrüddîn-i Tûsî’nin başkanlığında faaliyet gösteren burasathânede Müeyyedüddîn el-Urdî, Muhyiddîn b. Ebü’ş-Şükr el-Mağribî,Kutbüddîn-i Şîrâzî, Esîrüddîn el-Ebherî, Necmeddîn Debîrân ve Fahreddînel-Ahlâtî, Rükneddîn b. Şerefeddîn el-Âmulî, Ali b. Ömer el-Kazvînî bilginlerçalışıyordu.

İlhanlılar döneminde burada yetişen âlimlerin Anadolu’ya gelmesi neti-cesinde başta Sivas, Kayseri, Tokat, Aksaray olmak üzere Anadolu’nun pek çokşehrinde nazarî ilimler sahasında üst seviyede bir eğitim verilmeye başlanmış,ilimler tarihi açısından önemli eserler kaleme alınmıştır. Bu hareketin merke-zinde Merâga matematik-astronomi okulunun kurucusu Nasîrüddîn-i Tûsî’ninöğrencisi Kutbüddîn-i Şîrâzî bulunmaktaydı. Kutbüddîn-i Şîrâzî’nin Anado-lu’daki istikrarsızlık yüzünden Tebriz’e Gâzân Han’ın kurduğu Şenb-i GâzânKülliyesi’ne gitmesi, uzun yıllar bulunduğu Anadolu ile İran bölgesindeki öğ-renciler arasında bir bağ kurulmasına vesile oldu; Safevî Devleti’nin ortaya çı-kışına kadar Anadolu-İran coğrafyası ile Türkistan arasında ilmî ve fikrî birbirliktelik oluşturdu. Merâga okulu mensuplarının ilmî çalışmaları ve farklı dü-şünce çevrelerinin faaliyetleri de Anadolu’daki ilmî hayatı besledi. Osmanlılar’ınİznik’te kurduğu ilk medresenin başmüderrisi olan Dâvûd-i Kayserî böyle birortamda yetişti; özellikle Tokat Niksar’daki Nizâmiye Medresesi’nde Merâgamatematik-astronomi okulunun ikinci kuşak temsilcisi Çobanoğlu İbni Ser-tâk’ın talebesi oldu. İbni Sertâk’ın yüksek seviyede bir matematik âlimi olduğuve Sarakusta Emîri Yûsuf b. Ahmed el-Mü’temen el-Hûdî’nin el-İstikmâl f i’l-

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 95

Page 24: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

hendese adlı eserini el-İkmâl f î usûli’l-hendese adıyla tahrîr ederek okuttuğu dü-şünülünce öğrencisi Dâvûd-i Kayserî’nin hem Merâga hem Endülüs ilim ha-yatını şahsında birleştirmiş bir âlim olduğu söylenebilir. Osmanlı ilim hayatının,merkezinde Merâga matematik-astronomi okulunun bulunduğu Anadolu Sel-çuklu ve Beylikler döneminden gelen alt yapısı, başta Mısır, Suriye, Irak, İranve Türkistan olmak üzere klâsik İslâm coğrafyasına tahsil için gidip eğitiminitamamladıktan sonra dönenlerle bu coğrafyalara mensup âlimler tarafındanzenginleştirildi.25 Matematik, astronomi, felsefe ve kelâm bilgileri Nasîrüddîn-i Tûsî (ö. 672/1274) - Kutbüddîn-i Şîrâzî (ö. 710/1311) - Ali Şah (14. yüzyılınilk çeyreği) - Sadüşşerîa es-Sânî Ubeydullah b. Mes‘ûd (ö. 747/1346) - Adu-düddîn el-Îcî (ö. 756/1355) - Kutbüddîn er-Râzî (ö. 766-1365) - Muhammedb. Mübârekşah (ö. 784/1382 sonrası) - Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413)silsilesiyle Osmanlı bilginlerine ulaştı.

5. Semerkant Matematik-Astronomi OkuluOsmanlı bilimini besleyen önemli kaynaklardan biri de Semerkant

Rasathanesi’dir. Bu Rasathâne, Timur’un torunlarından Uluğ (Bey) Gürgân(796-853/1394-1449) tarafından Semerkant’ta kurulmuştur. Rasathaneninidaresi önce Gıyâseddîn Cemşîd el-Kâşî (ö. 832/1429)’ye verilmişti. Rasathâ-nesi’nin ikinci idarecisi ise aslen Bursalı olan Kadızâde-i Rûmî (ö. 844/1440’tansonra) idi.

Kadızâde-i Rûmî, dinî ve aklî ilimleri dedesin den ve Molla Fenârî’denokudu. Ardından dedesinin öğrencilerinden Bedreddîn Simâvî ile birlikteKonya’ya giderek Müneccim Feyzullah’tan astronomi dersleri aldı. Anadolu’-daki hocalarından biri de Saferşah er-Rûmî’dir. 1400’lü yılların başların da ailefertlerinin karşı çıkmasına rağmen hocası Molla Fenâri’nin teşvikiyle, Merâgamatematik-astronomi okulunun ilmî mirası çerçevesinde canlılığını koruyanMâverâünnehir ve Horasan bölgesine giderek 814/1411yılından itibaren Se-merkant’ta, dönemin önde gelen âlimlerin den kelâmcı-matematikçi SeyyidŞerif el-Cürcânî’nin derslerine devam etti.

Semerkant’ta Uluğ Bey ile tanışan Ka dızâde kısa zamanda hükümdarınsevgi ve saygısını kazanarak özel hocası oldu; ardından Uluğ Bey Medresesi’ninbaşhocalığına ve Cemşîd el-Kâşî’den sonra o dö nemde inşa edilen SemerkantRasathânesi’nin başına getirildi.

Ali Bakkal96

__________________________________________________________________________________________________________25 İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlılar – İlim ve Kültür”, DİA, XXXIII, 548-49.

Page 25: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Kadızâde-i Rûmî hayatta iken kendi ülkesine hizmet edememiş olsa da,talebelerine Osmanlı ülkesine gitmeleri için telkinde bulunmuş, Ali Kuşçu veFethullah eş-Şirvânî onun yönlendirmesiyle Anadolu’ya gelirken Semerkantmatematik-astrono mi okulunun zengin birikimini de birlikte getirmişlerdir.Ayrıca Kadızâde’nin geometriyle ilgili Şerhu Eşkâ-li’t-te’sîs’i ile astronomiyedair Şerhu’l-Mülahhas f î ‘ilmi’l-hey’e’si, Osmanlı medreselerinde orta seviyededers kita bı olarak okutulmuştur.26

Fethullah eş-Şirvânî (ö. 891/1486), Ali Kuşçu (ö. 879/1474), Bircendî(ö. 934/1527-28) gibi âlimler ve öğrencileri Osmanlı ilim hayatını besledi. Se-merkant’tan gelen eserler yeniden üretilerek Osmanlı ilim hayatında yerini aldı.Türkistan ve İran coğrafyasından gelen göç Safevî Devleti’nin kurulmasıyla 16.yüzyılın ilk yarısında yoğunlaştı ve bu yüzyılın sonlarına kadar devam etti. Mus-lihiddîn-i Lârî örneğinde görüldüğü üzere Hint kıtasından Osmanlıcoğrafyasına ilmî seyahatler oldu. Endülüs’ün düşmesi ve Kuzey Afrikacoğrafyasında vuku bulan istikrarsızlık bölgedeki Müslüman ve gayri Müslimilim adamlarını başta İstanbul olmak üzere Osmanlı coğrafyasına çekti. Mem-lûk Devleti’nin yıkılmasıyla pek çok âlim Osmanlı merkezine gelerek ilmî hay-ata katkıda bulundu.27

XVI asrın sonuna kadar Osmanlılar’da bilim devletin yükselişine paralelolarak hızla yükseldi. Fakat bu asrın sonundan itibaren gerileme başladı. Bi-limde kırılma İstanbul Rasathânesi’nin yıkılmasıyla oldu ve ondan sonra bi-limde arzu edilen toparlanma bir türlü gerçekleşmedi. Aşağıdaki tabloOsmanlı’da bilimin yükseliş ve düşüşünü son derece net bir şekilde göstermek-tedir:28

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 97

__________________________________________________________________________________________________________26 Fazlıoğlu, “Kadızâde-i Rûmî”, DİA, İstanbul 2001, XXIV,98-99.27 Fazlıoğlu, “Osmanlılar – İlim ve Kültür”, DİA, XXXIII, s. 549.28 Bu tablo, Ekmeleddin İhsanoğlu’nin editörlüğünde her biri yetkin bir bilim heyeti tarafındanhazırlanmış ve IRCICA tarafından yayımlanmış olan Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, Os-manlı Matematik Literatürü Tarihi, Osmanlı Tabiî ve Tatbikî Bilimler Literatürü Tarih, OsmanlıTıbbî Bilimler Literatürü Tarihi, Osmanlı Coğrafya Literatürü Tarihi adlı eserlerde yer alan özelalanlarla ilgili tabloların birleştirilmesinden elde edilmiştir.

Page 26: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

Çeşitli Bilim Dallarında Osmanlı’da Asırlara Göre Eserlerin Dağılımı

Eser konusundaki benzeri durumun yetişen müellifler açısından dageçerli olduğunu söyleyebiliriz. 16. yüzyılda Matematik alanında 44 müellifeser verirken 17 asırda bu sayı 41’e, Tabiî ve Tatbikî Bilimler alanında 35’ten34’e, Coğrafya alanında 29’dan 20’ye düşmüştür. Astronomi alanında müellifsayısının 85’ten 100’e ve Tıp alanında ise 73’ten 84’e yükseldiğini görüyoruz.Fakat müellif sayısının artması eser sayısının artması anlamına gelmemektedir.16. asırda 85 astronomi bilgini 300 eser yazarken, 17 asırda 100 müellif ancak190 eser yazmıştır. Neredeyse 17 asırdaki müelliflerin verimliliği % 50azalmıştır. Aynı durum tıp alanında da geçerlidir. 16. asırda 73 tabip 179 esertelif ederken, 17. asırda 84 tabip ancak 140 eser telif etmiştir. Tıp alanında daverimliliğin % 50’ye yakın düştüğünü görüyoruz. Aklî bilimler alanında enproblemli alanın Astronomi olduğu müşahede edilmektedir. 19. asrın başındanitibaren diğer bilim alanlarında bir sıçrama olduğu halde Astronomi alanındahiçbir zaman bir sıçrama yaşanmamış, bilakis 18. asırda bu alanda 344 eseryazılırken, 19. asırda ancak 267 eser verilebilmiştir. Bunun en büyük sebebi İs-tanbul Rasathânesi’nin yıkılmasından (980/1980) sonra bu alanın yeni gözlem-lerle desteklenememesi ve aslî gelişme kaynağından mahrum kalınmasıdır.

Ali Bakkal98

Page 27: BAKÜTAM - Veri Tabanıisamveri.org/pdfdrg/D235354/2014/2014_BAKKALA.pdfBedreddîn Simâvî (823/1420), Hacı Hekim Paşa (ö. 820/1417 civarı) ve Şâir Ahmedî (ö. 816/1413) Bâbertî

SonuçÂlimlerin bilgi düzeyi ve yetkinliği genellikle eserlerinden anlaşılmakla

birlikte, bu hususun tespiti için tek kriter eser değildir. Fıkıh, usûl-i fıkıh, hadis,tefsir, kelâm ve mantık alanlarında verdiği eserler, Bâbertî’nin bu alanlardaoldukça yetkin bir âlim olduğunu göstermektedir. Ancak bu durum onun eservermediği alanlarda zayıf olduğu anlamına gelmez. Muhammed b. Mübârekşahile arkadaşlığı ve Molla Fenârî, Seyyid Şerif el-Cürcânî, Şeyh BedreddînSimâvî, Hekim Hacı Paşa ve Şâir Ahmedî gibi bilginlerin hocası olması, onunfelsefe, matematik ve astronomi gibi alanlarda da üst düzeyde bilgi sahibiolduğunu gösterir. Bâbertî’nin yaşadığı dönemde matematik, astronomi, felsefegibi ilimleri bilmenin âlimler için arzu edilen ve kendilerinden beklenen birdurum olması da bunu gerektirir.

Bâbertî ve Muhammed b. Mübârekşah’ın yetiştirdiği öğrenciler, Osmanlıbilim hayatının temelini oluşturan âlimlerdir. Doğrudan olmasa bile dolaylıolarak bu iki bilim adamının Osmanlı bilim geleneğinin oluşmasında büyükönemi vardır.

Osmanlı Bilim Geleneğinin Oluşmasında Bâbertî ile Mübârekşâh 99