bİ-polar korkular… · bİ-polar korkular 3 zihinsel faaliyetlerinin doğrultusunda değişerek...
TRANSCRIPT
Bİ-POLAR KORKULAR
1
birinci bölüm
bu bölüm ayrılık ve acı üzere kurulu...
Gerçek bir kaza hikayesiyhle baslayan hikaye akıl hastanesinde geçen günlerde ilerlemektedir.
Burada bunalım biraz abartılı ve arebesk bir dille anlatılmaktadır..
Bu durumu değiştirmek gerekmekte
ikinci bölüm
Burada rüyalar ve hayaller devreye gnirmektedir.
Hayat idealleri karşılamaya yetmmediğinde herzaman oldujğu gibi
Hayal alanı devreye girmektedir
Hayatın tabanında yer alan soyutların maddeye ustun geldiği rüyalar görmeye baslamıştır.
Bu dururm şaşırtıcı hıkayeler anolojileriyle anlatılır
Bu bölüm şaşırtıcılık üzerıne kuruludur.
üçüncü bölüm
üçüncü bölümde her şey benlik üzere kuruludur.
benliğin herşeye çözmeye yetebilecek bir algoritması vardır
bu algoritmanın şartı kendi anahtarına ulaşmasıdır
şi fre çözülünce zaman paradigması değişir,
artık sonsuzluğun kapıları açılır
ikinci b ölümde unutulan kadın burada yeniden sahneye çıkar
herşeyin anahtarı o dur
fakat azrail analojisi göstermektedir.
hayatı bititrir
hayattaki herşeyi elinden alır
ve fakat sonsuzluğu verir
Bİ-POLAR KORKULAR
2
Önsöz
Masum bebeklerin korkuları büyümekle aşılamayacak kadar derin ve
karanlık geçmişlerden geliyordu. Büyüyorken hayatla karşılaştıkça
daha da artan bu hal, annesinin kucağından indiğinden beri durmadan
yer değiştirmeye başlamıştı. Bir çekirdek gibi yaşadıkça açılarak
kocaman bir ağaç gibi hayatın merkezine yerleşmişti bütün korkuları.
Gençlik yıllarında olası çok yakın umutlar ekmişti hayatın içine.
Bütün korkularını bitirebilecek renkli çiçekler ve yeşil bir doğayla
içiçeydi bütün herşey. Umutlarının arasında küçücük böcekler gibi
gezen korkuları hiç önemli değildi artık. Hatta karıncalar gibi doğaya
yardım ediyorlardı.
Bazen bitlenen pirelenen umutları oluyordu. Derinden yıkanarak
kurtulmak gereken bu haller küçücük sinek ısırıkları gibi acılar
hissettiriyordu.
Her zaman yeni bir asalak korku barındırıyordu doğası.
Kargaşadan kurtularak büyüyen hayatında korkuları gibi insanlarda
yer değiştiriyordu. Küçükken emniyetine sarrıldığı sadık bir annenin
yerine, hiç te onun gibi dost olmayan bir kız geçmişti bir süre sora.
Sorumsuz günler açılmıştı hayatta. Sorumsuz ve hafifti her şey o
yıllarda. Sadece egoist isteklerin peşinde koşan bir genç çifttiler o
zamanlar.
Olası tersliklerin huzursuzluklarına yer yoktu ki…
Birlikte yaşayan her çift gibi gelecek zihinlerde şekillenmeye
başladığında ilk ortak kaygıların da tohumları hayata yerleşmeye
başlayacaktı.
Bİ-POLAR KORKULAR
3
Zihinsel faaliyetlerinin doğrultusunda değişerek gelişen kaygılar
hayatın ayrılmaz parçası olmak zorundaydı elbette. Bu durumun
psikolojide yaratabileceği gerginlikler ise genç ve sorumsuz insanların
enerjileri için önemsenemeyecek derecede küçük işlerdendi.
Artık sadece kendisine değil, eşine de kendisini kanıtlamak zorunda
kalan genç bir erkek için kaygılarla dolu bir oyundu bu hayat. İlk
zaferini ailesine başkaldırarak kazanmıştı. Oysa şimdi yeni b ir aile
hızla yaklaşıyorken olaylara birde erişkin olarak bakmak zorunda
olduğunun farkında bile değildi. Bu sefer hiçbir zaman tarafsız
olamayacak anne dostluğuna karşı değil, yabancıların düşmanlıklarına
karşı mücadele etmek zorunda kalacaktı. Bu durum kaygı vericiydi.
Fakat beraber olduğu kadına karşı çok savunmasızdı. Başlangıçta
annesi gibi dost olduğunu zannetiği hayatındaki bu yeni kadının
annelik güdüleriyle işi yoktu. Bu durum daha da kaygı vericiydi.
Güvenlik açıkları ciddi kaygılar yaratıyordu. Neyse ki bunların hepsi
bilinçaltının halleriydi. Tehdit deneyimleri bilinçaltı savunma
mekanizmalarını harekete geçiriyorken birazcık gerginlik yaratıyordu.
Oysa gençlerin önünde gün yeni başlıyormuşçasına açılıyordu hayat.
Sorunsuz ve sorumsuz günler birbiri ardına diziliyordu.
Kadın yazılımı doğası gereği yeni bir aile kurmak üzere bütün
donanımıyla bu genç adamın hayatındaki yerini alıyorken, yepyeni
kaygılar barındıran ekonomik başarılar zorunlu oluyordu artık.
Hertürlü rekabeti bir aile olarak aşmakta zorlanmıyorlarsa da,
taşıdıkları kaygılar adrenalin veren kaynaklar yaratarak derin ve
yepyeni öğretilerle hatlarını zenginleştiriyordu.
Güvenliklerine karşı oluşmakta olan tehditlerin farkında değillerdi…
Bu durum kaygı verici bir durumdu…
Hayata başlarken edinilen kaygılar arasında …
Bİ-POLAR KORKULAR
4
ANALOJİ
Tam ortasında etrafındaki patlama halkasıyla sınırlı küçük, çok küçük
bir top vardı ve o kadar soğuktu ki, nükleer patlamaları bile içine
sığdırıyor, emerek soğutabiliyordu. Küçük, beyaz ve inanılmaz
soğuktu bu minik top; koca dünyayı bir arada tutabilecek kadar da
ağırdı. Etrafını çevreleyen kabuk, arka arkaya atom patlamalarıyla
dev sıcaklıklar üretiyor, alev topları merkeze doğru o ağır beyaz top
içine soğuyarak emilirken dışarıya doğru fışkıran her şey bu küçük
parlak top içindeki yerçekimi tarafından dengeleniyordu…
Karanlık derin sulara bakarken onu merkeze doğru kuvvetle emen yer
çekimini hissedebiliyordu. Düşündükçe inanılmaz bir aydınlık içinde
ağırlıklardan eziliyor hissine kapılıyordu…
Korkunç sıcaklıkların en içinde böylesine küçük, soğuk ve aydınlık bir
merkezin varlığı inanılmazdı ve dışarıdan kapkaranlık görülüyordu.
Giderek ağırlaşan derinliklerden kurtulabilmek için hava
kabarcıklarını takip etmeye başlamıştı. O tarafa doğru giderse bu derin
karanlıktan kurtulabileceğini biliyordu. Ağırlık dibe doğru gidiyordu
bu derin sularda, hava hafifliğine uygun yerleri yukarılarda arıyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
5
Su altındayken kulağına gelen sesler çok tanıdık geliyordu. “De ja vu”
dedirten bu seslerden ürperiyor, böyle sesler arasında derinde
olmaktan korkuyordu… Sesleri nereden hatırladığını bir türlü
anlayamıyordu. Belki hayat suda başladığı için çok tanıdık geliyordu
su, belki de hayatın başlangıcı anne karnındaki suların sesleriydi
kulaklarına tanıdık gelen…
Kısa bir süre sonra anlamlı bir ışık huzmesi yakalamıştı gözlerini.
Vurgun yememek için yavaş çıkmalıydı yukarıya. Hayatın
başlangıcından geliyordu, o eski zamanların canlılarına bakmak için
indiği derin sularda ancak anne karnında duyulan seslerden sonra
giderek mavileşen denizin ötesinden güneş ışıklarına doğru yaklaşmak
ne kadar da anlamlıydı.
Dışarı çıkmak çok rahatlatıcıydı. Teknede dinlenmek için zamanı
olacaktı. Dalış takımlarından kurtuldu hızla. Sonra kısa bir süre
yıkamak için çırılçıplak vücudunu yeniden tuzlu sulara gömdü, bütün
vücuduyla hayatının ilk başlangıcını hissederek bir süre her şeyden
kopabilmişti... Ne hoş şeydi suyun içinde olmak yeniden. Bütün
sesleri suda filtreleyerek derin mavilere bakmak, derindeki
karanlıklardan korkarken güneşe doğru çevirmek bakışlarını…
Derin sulardan kurtulalı sanki milyon yıl olmuştu; oysa içindeki derin
karanlığa bakmak hiçte bu kadar kolay olmuyordu, dışarı bakarak
kaçamıyordu iç dünyasının karanlık diplerinden. Küçücük çocuklar
kadar cahil hissediyordu kendisini. Onların cevap aradıkları soruların
cevaplarını bunca yılda bulamamış olmasına rağmen ne kadarda
masum görülüyordu her şey ve her şeye rağmen yaşamak güzeldi.
İşte şimdi yine güzel bir sofra vardı önünde. Zihnini benliğinin
derinlerine çekmekte olan o ağır girdaplar kadının hiç umurunda değil
gibiydi. Belki farkında bile değildi ona neler olduğunun. Her zamanki
gibi sıradan günleri bile içinden fışkıran enerjisiyle güzelleştirmeye
çalışmak onların genlerine işlenmiş bir yazılım gibiydi. Erkek
dünyasının kirli oyunlarına bulaşmak zorunda kalmaları onların
Bİ-POLAR KORKULAR
6
yazılımlarını bozuyor olsa da her şeye rağmen bir kadına bulaşmış
olmaktan çok memnundu…
Benliğinin merkezinde hissettiği o derin beyaz ağırlık her şeyi içeri
çekmekteydi. Tıpkı dünyanın merkezi gibi; giderek ona karşı koymak
daha zor oluyordu. Derin iç patlamaları içinde soğutuyordu, dışarıda
ise kontrolden çıkan davranışlarla karşılaşmamak için bir oyun
oynanıyordu…
Soyut matematiğin sabitliği kesin olmalıydı.
Oysa madde inanılmaz derecede değişkendi,
İnsan hayata bakarken tam tersini algılıyordu...
Giderek süper simetrik bir matematik içinde yaşadığını fark ediyordu.
Buna karşılık hayat hiçte bu kadar simetrik değildi.
Asimetrik, yada belki daha çok izafi olarak görülüyordu.
Oysa bütün benlikler süper simetrik bir matematik yazılımla meydana
geliyor (id?), hayatla karşılaşınca maddi potansiyeller, fizik kimya ve
her şey bu mükemmel matematiği aşağılara doğru çekiyordu.(ego ?)
Matematik hata kabul etmiyordu…
Hayatın bütün alternatiflerini reddederek hiç durmadan insanların
yüzlerine geri atıyor, supersimetrik bir evren talep ediyordu.
(superego?)
Üstelik bu bi-polar evrende süper simetrik benlikler eşlerini hayatın
içindeki asimetride aramak zorunda kalıyorlar ve tabii ki aradıklarını
bulamıyorlardı.
Ne olabilirdi ki?
Bi-buluşma anı olsa içe dönük algılar değişebilirdi belki.
Bİ-POLAR KORKULAR
7
Şifreli kanal gibi bakılan hayatın görünürlüğü iki algı birleşebilse saf
bir netliğe bürünebilir ve belki bütün evren gerçek haliyle çırılçıplak
açılabilirdi insanın önünde…
Oysa hayattan önce kendi şifrelerini çözmeliydi, böylesine eksik
bakıyorken nasıl çıkabilirdi bu labirentin içinden?
Bu yüzden göremiyordu belki de, belki eksiği kendisiydi…
Kendisini bir türlü tamamlayamamıştı, girdaplar içindeki karışık
beyinler bunu yapamasa da, şifreleri çözebilenler belki de
beraberliklerindeki mükemmel tamamlayıcılık sayesinde çok rahat
yapabiliyorlardı bunu. Onlara baktığında aşkla yaşanan algıların
rahatlatan hafiflikleri çok ihtiyaç duyduğu haller olarak görülüyordu.
Varlığın aşkla görülebilen haline ihtiyaç duyuyordu herkes gibi, bu
yüzden ona nasılda sıkı sarılmıştı.
Egoların herhangi birini arayan hallerini aşıyordu hızla, ideallerin
sınırsız ufuklarında eksiklerini arıyordu artık. Egolarını aşabilen bütün
insanlar böyle yapıyorlardı. Eksiklerini onda bulduğunu sanıyordu
çoğu zaman; simetrisi eksik olsa da hayatı onunla anlamlandırmaya
çalışıyordu. Aslında onu görmüyordu bile, daha çok onunla hayata
bakıyor gibiydi. Bu durum bakışlarını yatıştırmaya yetmiyordu.
Varolmanın yarattığı etkileşimler benliklerin egoları aracılığıyla
birbirleriyle oynuyor gibiydiler. Görülen, işitilen, hissedilebilen her
şey egolara dokunabiliyordu…
Asimetrik potansiyellerle yaşanabilen egoist varlığı küçük
kaçamaklarla gayet rahat mutlu olabilen bir rahatlık içerisindeydi.
Oysa herkes gibi, derin benliğinde varlıkla tatmin olması mümkün
olmayan idealleri vardı. Soyut matematiğin akılla anlaşılabilen
varlıklara yaptıklarını izliyorken bile, üstün bir kusursuzlukla
maddeyle oynayan bu matematik karşısında yetersiz kalan akıl, aşkla
Bİ-POLAR KORKULAR
8
aşılıyor, çaresiz bakışları olanları büyük bir hayranlıkla izlemek
zorunda kalıyordu.
Aşk her şeyi bambaşka ufuklara taşıyordu…
Üstün bir evren var olmalıydı bir yerlerde…
Hayatı taşımakta yetersiz kalan bu asimetri kimselere yetmiyordu…
SONSUZA AÇILAN BOYUTLARI HİSSEDEBİLİYORDU
Üst evren sonsuz boyutlara açılmaktaydı. Bu durumu aklıyla
kavrayamasa da derinden hissedebiliyordu. Belki hayatın temelleri
yetersiz olduğu için bu hayatta cehennemi yaşıyordu insanlar. Ödül
olarak seçtikleri her şey; cehennemleri oluyordu. Ya da içlerine
bakmasını bilenler derin zorluklar içerisinde simetrik bir evreni
görebiliyorlardı.
İdealleri barındıran iç dünyası ile karşılaşmak asimetri içerisinde
gizlenmiş simetriyi keşfetmek gibiydi. Her şeyi değiştiren simetrik ve
mükemmel matematiğin asimetrik varoluşa ihtiyaç duymadığı açıkça
görülüyordu. Maddenin var olma serüveninden çok daha önce var
olduğu görülen bu matematik her şeyi değiştiriyor oluşuna rağmen hiç
değişmiyor, bütün simetrisi ile asimetrinin altında sapasağlam
duruyordu. Sonsuz seçenekleri ile geçmişi ve geleceği birbirine
bağlayan böylesine sağlam bir temelin üzerinde yaşanan bu kaygan ve
değişken hayata tutunmakta zorlanıyordu.
Bütün bu soyut matematiğin, zaman üzerine silinmemek üzere kayıtlı
olduğunu görüyor, bu gerçek onun için çok ürkütücü oluyordu. Her
şeyi algoritmalar halinde üzerinde barındıran zaman ve onun
Bİ-POLAR KORKULAR
9
değişmeyen yazılımı maddenin değişiminin tam aksine inanılmaz
şekilde sabit görülüyordu…
Sorunlu zamanlarda düşünceler döner insanın beyninde.
Yorgunluk bayıltana kadar gelişince rüyalar bir başka derinlik bulur.
Geceler ise daha uzun yaşanır böyle zamanlarda.
Rüyalar arasında kayboluyordu.
Rüyalarında garip bir oyun içerisinde olduğunu görüyordu.
Hiç tanımadığı insanlarla tanışıyor her şeyin çok yabancı olduğu bir
dünyada tekrarlayan zamanlar geçiriyordu. Uyuduğunda her defasında
aynı şehirde rüyalara açılıyor, çok tanıdık gelen mahallelerde gayet iyi
bildiği yollara çıkan bir evin bahçesinde etrafı görüyordu. Son derece
kararlı davranışlarla yollarında dolaştığı bu yerlere hiçte yabancı
olmadığı gibi, oradaki insanlar başka bir bilinç haliyle anlaşılır
olabiliyorlardı. Gündüzleri yaşadığı şehirde hiç var olmamış insanların
onunla ne işleri olabilirdi?
Fakat rüyalarda herkes onunla bi şekilde ilişkiliydi.
Hepsi onunla bi şekilde yakınlık kurmaktaydılar.
Bİ-POLAR KORKULAR
10
Roller anne, baba yer değiştirmiş, çok değişik…
Ve bi kadın ona sahip çıkmaya çalışmaktaydı hiç durmadan.
Uyandığında şaşkın bakışlarla gerçeğin hangisi olduğunu düşünerek
rüyalarla hayatı ayırmak için yatağında otura kalıyor, gözlerini
kocaman açarak etrafı iyice anlayana kadar öylece duruyordu.
Olanları bir türlü kavrayamıyor, her şey normal gibi davranmaya
çalışıyordu. Etrafında olanlara benzer şekilde yanıtlar üretmeye çalışsa
da başarılı olamıyor ve fakat içindeki derin şüpheleri yok edemiyordu.
Hayat her zamanki gibi kaldığı yerden devam ederken hiçte inandırıcı
gelmiyordu. Bütün olanların bir tür oyun olduğunu düşünmekteydi ve
bunu anlamak için çaba harcamalıydı artık…
Dışarıda normal gibi gözüken bir hayat belki de aslında her an
bozulabilecek bir oyundan ibaretti…
Gece yarısı toparlamaları
Uyandığında anlamlandıramadığı rüyalarını unutamamıştı. Kısa süre
sonra kendisini garip hallerde bulmuş, uzayan gecelerde düşüncelerini
toparlamaya çalışarak yaşama savaşına devam etmek zorunda
kalmıştı.
Şimdi zihni olanların üzerinden geçiyordu.
En son dalış günlerinden birini beraber geçirmeye karar vermişlerdi...
Deniz üzerinde sıcacık güneş ve derin maviliklerle karışan neşeli
başlangıç dalış esnasında meydana gelen bir vurgun yüzünden hızla
panik havasına bürünmüştü. Kimin başına ne geldiğini bile
anlayamadan geçen saatlerin sonunda acil müdahaleler bitmişti artık.
Bİ-POLAR KORKULAR
11
Neler olduğunu anlayamadan kendisini bir hastane bahçesinde
bulmuş, olanları anlama çabaları rüyalarına karışırken, umutla
umutsuzluk arasında gidip gelmeye başlamıştı.
Doğası bozulmamış yüzlerce dönümlük bir orman içerisinde, ağaçlar
arasındaki onlarca eski ve küçük taş binalarda yaşayanlar vardı. Akıl
hastanesi olduğunu biliyorsa da ortam hiç alışılmamış garip bir yerdi.
Şehrin böylesine içinde olduğu halde hayatın dışında yaşantılar
barındırıyordu. Bu insanların çok değişik davranışları oldukça dikkat
çekiciydi.
Görülenleri anlamakta aklın hiç işe yaramadığı bu yer için son derece
donanımsızdı, bu durum derin kaygılarla karışık ruh halleri ortaya
çıkarıyordu..
Aralarında zaman geçirdikçe onlarla yakınlıklar kurmaya başlamış ve
bu durumdan da rahatsız olmuştu. Onların hasta olduklarını düşünen
insanların, hatta doktorların davranışlarından da etkilenerek kendisine
yakın hissettiği bu insanların hasta oldukları teşhisini görmekten
kaçmaya başlamıştı. Hiç durmadan kendisini onların arsında bulduğu
için teşhisler onun ruhuna batıyordu.
Yakınlık kurabildiği bu insanlar dışarıya göre çok hastaydılar…
Süper simetrik ruhu bu durumu kabul edemiyordu; ideallerinde derin
esrarlar barındıran üstün varlıklar, melekler gibi onları da hayatın
üstüne taşıyordu. Ruhun sevgi denilen bakış aracı, öylesine engin
ufuklara taşıyordu ki, kusursuz hallerde görüyordu hastalarını. Onların
samimiyetlerinden yeni kişilikler üretirken bilinçaltının tanımlanamaz
hesaplamalarıyla karşılaşıyordu. Kavrayamasa da sahipleniyordu
onları. Saflıklarını, acizliklerini, dürüst olduklarını görüyordu…
Akıl hastenesi onu derinden etkiliyordu…
Bİ-POLAR KORKULAR
12
Onların durumlarını ne kabul edebiliyor, ne de unutabiliyordu…
Algıları davranışları çok farklı ama aynı zamanda çok gelişkindi…
Dayanamıyor oradakilerden; yada belki kendi halinden kaçıyordu.
Fakat dışarıda yaşamakta olan insanlarda çok farklı değillerdi…
Daha önce göremediği özellikler artık görünür oluyordu…
İçerdeki insanlarla dışarıdakiler yer değiştiriyordu hiç durmadan.
Kimlerin hasta, kimlerin sağlıklı olduğuna bir türlü karar veremez
olmuştu.
Derin rahatsızlık halleri yaşıyordu. Bu ruh hali ile ilgilenilecek zamanı
yoktu şimdilerde. Belki her şeyi bir kenara bırakıp ruh doktorlarına
teslim etmeliydi bedenini. Onlar bedeniyle ilgilenirlerken unutabilirdi
her şeyi.
Hastanede bir hastası olmasa bu derin rahatsızlıktan kurtulabilir; derin
bir gafletle hayatın üstesinden gelebilirdi. Oysa içerde hastası vardı ve
bedeniyle ilgilenenlerin beynini dolduranları anlamalarını beklemek
haksızlık olurdu. Ve üstelik ruhu, teslim olmak fikrine razı olamazdı.
Asimetrilerine ayar arayan egoların arasında dolaşırken, ruhların
simetrisini onlara teslim etmek mümkün değildi zaten.
Anlaşılamayacak kadar üstün boyutlara açılan ruhlar akıllarla
kavgalıydı belki de. Ya da belki sadece onun ruhu kendi egosuyla
kavgalıydı.
Giderek daha çok kaybolur olmuştu.
Değişik yerlerde uyanıyordu…
Kendisine geldiğinde düşünen adam heykeli önünde oturmaktaydı.
Heykelin tam karşısına oturmuş ona bakmaktan yorulmuştu. Farkına
bile varmadan onunla aynı biçimi almış, bu halde orada oturarak
oldukça uzun bir zaman geçirmişti. Zihni koca heykeli hafızasına
Bİ-POLAR KORKULAR
13
kazıyarak önüne eğdiği başının karşısına gelen yerde küçük bir sanal
heykel kopyası oluşturmuştu. Dışarıdan bakıldığında iki tane düşünen
adam karşılıklı oturuyor olarak görülüyordu. Heykele göre oldukça
küçük görülen adam taşıdığı düşüncelerle onu taşlaştıracak kadar ağır
yükler taşımaktaydı. Üstelik üçüncü bir heykelcik daha vardı ve o
sanal olduğu için diğerleri tarafından görülemiyordu. Düşünen adam
tarafından oluşturulan bu sanal biblo yine düşünen adam tarafından
oluşturulacak bir kaderi bekliyor gibiydi. Biblonun geleceği sadece
onu düşünen adamın zihninden geçeceklere bağlıydı. Oysa ona esin
kaynağı olan koca taş heykel çok daha önceleri biri tarafından
düşünülmüş, o halde taşlaştırılarak ne düşündüğü belirsiz halde
düşünebilen insanların hayal güçlerine bakan bir kaynak olmuştu.
Düşünülmüş taş heykel, düşünebilen canlısı ve düşünülebilen sanalı
küçük bir oyunun rollerini paylaşır oluvermişlerdi…
Tepesinden bakmakta olduğu düşünen sanal heykelciğe öylesine
yoğunlaşmıştı ki onu terletmeye başlamıştı. Düşünceleri ter haline
gelerek, alnından, saçları arasından, bütün bedeninde kaynamaktaydı.
Kadını az ötede kocaman çam ağaçlarının altındaki hastanenin yoğun
bakımındaydı. Bu durumda düşünceler onula doluyordu elbette. Bazen
ondan yola çıktığı halde kendi hallerini düşünür oluveriyordu, daha
çok haline acıyordu. Sonra kendi meselelerini hallederek kadına
dönüyordu düşünceler. Ona acıyordu…
Buram buram yoğun bakım kokuyordu terinde, yoğun bakımdaki
kadın fışkırıyordu vücudundan, her iki heykel ter içinde kalıyordu...
Etrafında hastalar vardı ve onlar her işlerini halletmiş görünüyorlardı.
Onlara özeniyordu bazen. Dışarıda bitmeyen işler vardı ve burada
sadece yaşıyordu insanlar.
Bİ-POLAR KORKULAR
14
ÇOKTAN UNUTMUŞTU
Derin denizler içinde vurgunlar barındırırlar. Her şey yolunda
gidiyorken unutulan her şey gibi bilinçaltını kirleten bu gerçek; bir
anda onları bulmuştu.
Sonu belirsiz günler, çam ağaçları, bi-sürü pavyon ve içlerinde ruh
hastalarıyla dolu bir dünya açılmıştı güneş dolu sahillerin ufuklarında.
Hayır; bahçe içindekilerin ruhları değil, akılları hastaydı,
Dışarıda ise sayısız akıllı insanlar vardı ve fakat ruhları…
Kocaman hastanenin devasa çam ağaçları arasında yaşanmakta olan
hayat bu koca ağaçların gölgeleri altında onları da yutmuştu işte...
İki kutuplu bir dünyada yaşadığını büyüyorken öğrenmişti aslında;
oysa şimdilerde gençlik günlerini bitiriyorlarken dünya onlara artık
Bİ-POLAR KORKULAR
15
eskisi kadar iyi davranmamaktaydı. Son günlerini geçirmekte olduğu
bu hastane bahçesi bütün yeşilliğine rağmen alışık olduğu lüksü ona
veremiyordu artık. Çok yıllar evvel hayata hazırlanırken, dünyaya ait
bütün güzelliklerle tanışmış olsa da kötü günlerin bu kadar da yakın
olabileceğini hiç düşünmemişti. İki kutuplu dünyanın zor taraflarını
yaşamaya başlayınca iki kutuplu bir kişilik halinde bulmuştu
kendisini. Bir tarafında hayatın bütün güzellikleri vardı; diğer yanı ise
ölüm korkusunu iliklerine kadar hissedebilmekteydi artık…
Sevgilinin vurgun sonrası bitkisel hayatta geçirdiği günler uzamış,
yorgun ve bakımsız bir adam hastane bahçelerinde ne yapacağını
bilemez hallerde, saç sakal uzamış bi-çareliklere bürünmüştü.
Daha önce yaşadığı güzel günleri unutmuştu artık. Annesinden
kaçmaya çalışan küçük çocuklar gibi hayatın bu tarafından
kaçabilmişti bu zamana kadar. O zamanlar bütün çocuklar gibi
büyüdüğünü ispat etmek için kaçardı annesinden, şimdi artık roller
değişmişti ve artık bütün büyükler gibi hayatın sert yüzünden
kaçamıyordu.
Bir tarafında iyiliklerle dolu yaşama isteği vardı herkes gibi ve diğer
yanını görmek bile istemediği ölüm duygusu kaplamıştı. Ölümcül bir
hastanın kaderini bekliyorken bazen çocuklar gibi oyuncaklarını
kırmak geliyordu içinden. Başkalarına saldırmak gerekiyordu beklide,
onlardan intikam almak. Hal bu ki bütün bu hırçınlıklara aldırış
etmiyordu hayat. Üstelik hiç ümidi kalmadığı böyle zamanlarda bile
içinden deliler gibi gülmek geliyordu. “Bu saçma oyuna
aldanmıyorum” diye haykırmak istiyordu boşluğa. İki kişilikli bir
hastalık haliyle ölümün kıyısında hayattan keyifler almak canını
yakıyordu bazen de.
Bazen etraftaki bitkilerden sızan ince kokular kaplıyordu heryanını.
Her şeyden bi haber, neşeli kuş sesleri duyuyordu kulakları…
Bİ-POLAR KORKULAR
16
Küçük bir cenneti andırıyordu bu çam ağaçları arasındaki kapalı
hayatın dengesi, insanlar onu bozmaya güç yetiremiyorlardı.
Korkuyorlardı akıl hastalarından, buralardan uzaklaşıyorlardı. Belkide
korkunç olan, yüzleşmekten kaçtıkları kendi hastalıklarıydı. Bu
yüzden burası böylesine sahipsiz, sakin ve doğal kalıyordu.
Bazen de böylesi umursamaz yaşam kıpırtıları arasında ölümün
kokusunu hatırlatan yalnızlıklar yaşanıyordu. Cehenneme dönüyordu
dünya…
Benliği böylesine bir yalnızlığı kabul edemiyordu. Geceleri, soğuk
terler içerisinde karabasanlarla doluyor, böylesi kabuslarının arkası bir
türlü gelmiyordu. Hayat bütün zorluklarıyla üzerine binmişti ve bu
ağırlık giderek artmaktaydı.
TEKRARLAYAN KABUSLAR
Zor günleri aşabilmek için aradığı gücü yaşadıklarında bulamadığı
zamanlarda, bütün diğerleri gibi hayaller kuruyordu durmadan. Bu
hayaller gelecekte yaşanacak güzel günler üzerine oluyordu elbette.
Hayalleri hep geçmişte yaşanan güzel olaylarla başlıyordu. Olmadık
yerlerde başlayan geçmiş, bilinmedik bir geleceğe doğru havai fişekler
gibi atlayarak açılıyorsa da içinde bulunduğu zorluklar bu güzel
gösterileri çabucak bitiriveriyordu.
Hayat hayallerini bile sınırlandırıyordu çoğu zaman. Bilinmeyen sanal
alemlerden gelebilecek her türlü güzel düşünceler günahlarla dolu
saldırgan bedenlere bürünüyordu. Oysa başka boyutların sonsuz
güzellikleriyle dolu süper simetrilerine ne kadar da çok ihtiyacı vardı
hayatın. Ve adeta böyle bir simetrinin gölgesi gibiydi bu hayat. Her
yerde simetri ihtimalleri vardı ve hiçbiri bu hayata sığmıyordu.
Sanatçı ruhlu insanlar oralara gidebiliyorlardı her nasılsa, sesler
Bİ-POLAR KORKULAR
17
getiriyor oraları andıran müzikler yapıyorlardı. Tasarımların bir
tarafında hep mükemmele yakın simetriler, diğer yanda hayata
asimetrik geliyordu. Yiyeceklere şekiller veren ruhlar hep oralardan
besleniyor gibiydiler. Hayatın bir tarafı, belki temeli hep aynı
matematik simetriye dayalı gibi geliyorken, bitiveriyordu…
Asimetrik dertleriyle yüzleşmek zorundaydı işte yine hiç durmadan…
Sonra bir zor gün daha bitiyorken uyumak ihanet halini alarak baygın
düşüren yorgunluklarla bitiyor, kabus dolu soğuk terlemelerle
uyandıran geceler içinde buluyordu kendisini.
Her defasında hayata tutunabilmek için yeni umutlar arayarak güne
yeniden başlamak zorunda kalıyordu. Bu zor günler ve umut
arayışları bazen hayatın diğer kutubu olan yaşama sevincini de
rüyalarına taşıyabiliyordu. Ne de olsa hayat iki kutuptan oluşuyordu.
Günler geçtikçe yoğun bakımdaki kadının durumu değişmiyordu.
Onunla geçen güzel günler bazen rüyalarına giriyor, çoğu zamanda
hastane önünde geçen zamanlarına eşlik eden nostaljiler halinde geri
zamanlara dönüşler yaşanıyordu.
Sevgiliden ümit kesilen zamanlarda zihni bulanıyor ve onun ölümü
üzerine ihanet senaryoları biri iyi, diğeri kötü hayallerle ve rüyalarla
ihanet hissi veren arayışlara dönüşüveriyordu.
Umuda çok ihtiyaç duyduğu gecelerin rüyalarında yeni bir sevgili onu
bütün bu sıkıntılı olaylardan kurtarabilecek kadar cazip olabiliyordu.
İhtiyaç duyduğu, özlediği her şey böyle bir gecenin içinde çaresiz
yaşanabilirdi. Bu tür rüyalara direnebilecek gücü kalmamıştı artık.
Rüyalarına girebilen böyle bir kadına kolayca sarılarak onunla beraber
uzun bir zaman geçirebilirdi.
Her şeyi unutacak kadar bilincini kaybediyordu, rüyalar, hayaller ve
hayat birbirine karışıyordu. Hayatın gerçeği ile rüyaların süper
simetrik mükemmelliği dehşetli iç çatışmalara dönüşüyor, iki kişilik
Bİ-POLAR KORKULAR
18
kendi kendisiyle kavgalar içinde terleten arayışlar halinde durmadan,
zihni ile ruhu arasında gidip geliyordu.
Rüyaları bazen ruhlar alanına açılıyor, süpersimetrik bilinç halleriyle
doluyordu; hayalleri ise aklıyla sınırlıydı. Asimetriden cennetler
kurulabileceğini zannediyordu zavallı beyni.
Uykusu bir sürü kabuslarla da dolabiliyordu. Yeniden görmeye
korkulan asimetrik cehennemler aklına sığmıyor, ölüm korkuları
soğuk terlemelerle uyandırıyordu böyle zamanlarda.
İki duygu arasında yaşamaya başlamıştı. Bir yandan hayat devam
ediyordu, diğer yanda ise ölümü bekleyen birinin yoğun bakım
günlerini izlemek zorunda kalıyordu. Her şey bitmiş gibiydi.
Yaşanmış günler hastane duvarlarının arkasında, çok uzaklarda
kalmıştı. İçerde acı vardı, dışarıda ise kuşlar aynı seslerle hayata
çağırıyorlardı. Uyandığında yaşanan hayat gerçeğe daha yakın
duruyordu. Oysa geceleri yorgunluktan bayılıyordu, derin uykulara
daldığında çok mutlu rüyalara dalıyordu önce. Hemen sonra bunları
takip eden derin kabuslar başlıyordu. Terleten mücadeleler uykuyu
çekilmez hale getirdiğinde sıçrayarak uyanıyor, ne halde olduğunu
anlamak için çabalayarak yeniden güne başlamak zorunda kalıyordu.
Kirli ve perişan hallerden sonra uyumadan öncesine göre çok daha
yorgun bir halde uykudan hızla kurtulmuş, bu halden çıkmak için
büyük bir hızla yıkanıp temizlenip koşarak yoğun bakımın kapısına
ulaşmıştı. Vicdanı bu durumu bir türlü kabul edememekteydi. İşte
yine hayatın acı yüzü rüyalara galip gelmiş, yeniden onu uyandırmıştı.
Görevlilerin umursamaz tavırları arasında canhıraş çabalarla
kadınından haberler arayarak günün epey zamanını harcamış, hiçbir
olumlu haber alamadan düşünen adamlar arasında düşüncelere
boğulmuştu yeniden.
Bİ-POLAR KORKULAR
19
Rüyalarına giren güzellikler bile kabustu sanki…
Artık yaşamak ihanet gibi geliyordu.
Dünyaya ait bütün yaşanımlar baştan çıkarırcasına devam etmekte;
Ve her şey ihanet gibi gelen cazibelerle son bulmaktaydı…
2 BÖLÜM
birinci bölüm
bu bölüm ayrılık ve acı üzere kurulu...
Gerçek bir kaza hikayesiyhle baslayan hikaye akıl hastanesinde geçen günlerde ilerlemektedir.
Burada bunalım biraz abartılı ve arebesk bir dille anlatılmaktadır..
Bu durumu değiştirmek gerekmekte
ikinci bölüm
Burada rüyalar ve hayaller devreye gnirmektedir.
Hayat idealleri karşılamaya yetmmediğinde herzaman oldujğu gibi
Hayal alanı devreye girmektedir
Hayatın tabanında yer alan soyutların maddeye ustun geldiği rüyalar görmeye baslamıştır.
Bu dururm şaşırtıcı hıkayeler anolojileriyle anlatılır
Bu bölüm şaşırtıcılık üzerıne kuruludur.
üçüncü bölüm
üçüncü bölümde her şey benlik üzere kuruludur.
benliğin herşeye çözmeye yetebilecek bir algoritması vardır
bu algoritmanın şartı kendi anahtarına ulaşmasıdır
şi fre çözülünce zaman paradigması değişir,
artık sonsuzluğun kapıları açılır
ikinci b ölümde unutulan kadın burada yeniden sahneye çıkar
herşeyin anahtarı o dur
fakat azrail analojisi göstermektedir.
hayatı bititrir
hayattaki herşeyi elinden alır
Bİ-POLAR KORKULAR
20
ve fakat sonsuzluğu verir
BİLİNÇALINA GİRİŞ
Epeydir durum değişmeden devem ederken uyuyan kadın rüyalarına
girmektedir hiç durmadan; korkudan uyuyamaz çoğu zaman.
Uyuduğunda ise her defasında aynı kabus kaldığı yerden devam
etmektedir. Kadın gelir, onu bir ateş içerisine atar, ateşi hiç durmadan
alevleri artıracak en kuvvetli yakıtlarla beslemektedir. Cehennemde
gibidir işte yeniden. Her ikisi de durumun farkındadırlar. Kadın
olanları affetmez, durmadan cezalar verir adamına; kendisi de
yanmaktadır aynı ateşle ama hayır asla onu yakmaktan vazgeçebilecek
gibi değildir. İnanılmaz kavgalar yaşamaktadırlar rüyasında, onu
öldürmek için olmadık planlar yaparken bulur kendisini, ama
uyanınca o zaten yarı ölü halde az ilerdeki bir yatakta bitkisel
hayattadır. Hiç konuşmadan birbirlerini yakmaktadırlar...
Sonu gelmeyen mahkemeler kurulur, bazen yargıç olur biri diğeri
suçlu, roller değişir hiç durmadan aynı rüyalar hep kaldıkları yerden
devam ederek döner durur geceler içerisinde.
Adam erkek dürtüleri ile öldüren yazılımlara sahiptir doğal olarak,
şimdi bilinçsizce en korkunç işkencelerle kadınına saldırmanın
yollarını kurmaktadır kafasında; oysa kadın yazılımında korkuya yer
yoktur; yatalak bir kadının hayalini kontrol edebilmek için şiddetten
başka yol kalmamış gibidir. Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi
ona sahip olmanın yollarını aramaktadır. Çaresizlik bütün alternatifleri
elinden aldığında çıplak bir erkeksi şiddet kontrolsüzce ortalıkta
saldıracak hedef aramaktadır…
Bİ-POLAR KORKULAR
21
Dişi algoritmasında bunlara hiç yer yoktur. Kediler bile yavrularını
korumak için en vahşi köpeklere meydan okuyabilir, anne olmak
başka bir durumdu ve bunu öldürücü erkek algılarıyla anlamak
imkansızdı. Dişi yazılımının özeti gibiydi bu durum; bir kadın on tane
çocuğu olsa onların her birini her türlü ihtiyacıyla doğal olarak
kafasında taşır ve bütün donanımını onlara aktarmak için bütün
varlığını ortaya koyar. Belki bu yüzden erkekler kadınları çocuklara
yakıştırırlar, onların çocuk kadar basit algıları olduğu gibi bir tür
küçümseme algısıdır bu belki... Doğa bilimciler de bunun türün
devamı için doğanın kurduğu bir tür oyun gibi algılayabilirler...
Oysa burada daha derin bir incelik var gibidir; belki de her kadın bir
tür cumhuriyet gibi, kendisine ait olan her şeyi, herkesi, kalesi içine
dahil eder. Bilinçaltının derin algoritması sayesinde onların her türlü
ihtiyaçlarını karşılayacak çabalar onlar için çok kolaydır...
Oysa kadının en zor işi dünyanın en yırtıcı türü olan insanın vahşi
erkeklerini eğitmek gibi bir işi yazılımlarında barındırıyor oluşlarıdır.
Bu kadar gözü dışarıda olan yabani bir vahşi hayvanı evcilleştirmek
(?) hiçte küçümsenebilir bir iş değildir aslında...
O kadar vahşi ve kan dökücü yazılımlara sahiptirler ki; kadınların
yaşama sevinçleri onların ölümcül dürtülerini yenmeye yetmediği
zaman dünya savaşları bile erkeklerin egolarını bitirmeye
yetememiştir…
Ya aşk kazanır, ya da savaş…
Savaşların en şiddetlileri insanların kendi içlerinde yaşadıkları super
simetri için yaşanan asimetrik iç çatışmalardır. Eğer bu savaşı
kadınları sayesinde yenmeye güç yetiremezlerse, ya da doğru kadını
bulamamışlarsa, içlerindeki ölümcül dürtüleri ancak cinsiyet
değiştirerek bitirebileceklerini zannederler.
Böyle zamanlarda kadın şevkatine öylesine muhtaçtırlar ki, bazen o
huzuru bulmak için, içinde uyuyan dişi genlerini uyandırırlar;
Bİ-POLAR KORKULAR
22
hayallerindeki kadın derin iç çatışmaları bitirmeye yetecek sanarak
cinsiyet değiştirmek zorunda kalır bu vahşi yaratıklar. Oysa bunun da
ötesinde, en derinlerde son derece ince ayrıntılarına kadar özenle
çalışan super simetrik bir matematik yazılım vardır. Hayallerden bile
ince, sonsuzluktan bile büyük bir yazılımın iki ucunda potansiyel
dengesizlikler yaşanmaktadır. Kadını da bütün acziyle ona muhtaçtır.
İddiasız ihtimallerle klinik çareler arayan değişik yaklaşımlar sadece
çözümsüz hayalleri mümkün kılıyordu. Adam bütün genleriyle, bütün
dış görünümüyle erkek gibi görülüyordu. Sadece psikolojik nedenlerle
belli eşikleri aşmış, bilinçsizce yatan karısının sanal ruh haline teslim
olmuştu. Onun varlığıyla hayali arasında kalmıştı. İkisi aynı şey
değildi. İhtiyaç duyduğunu vurgulamak başka bir şey, gerçek bir kadın
ve onun yazılımı, içgüdüleri, donanımı bambaşka. Kadına böyle
olmalısın diye bakan adamın donanımı ise kendi içinde yok
olmaktaydı.
Tersine bakıldığında, kadının algısı onun için sorgulanabilir değildi...
Düşüncelerini toparlamaya çalıştıkça kendisi hakkında şimdiki
zamana kadar fark edemediği değişik nitelikleri görmeye başlıyordu.
Farkındalıkları arttıkça ihtiyaç duyduğu gerçek bir eşin özellikleri ister
istemez netlik kazanarak sıradanlıklarından ayrılıyor, çok özel bir
insanın varlığına doğru yeni arayışlara ihtimal dahi bırakmayan
matematik bir evreni mümkün kılıyordu…
Rastgele yaşanan beraberliklerin aldatan mutlulukları biterken,
asimetrik evreni düzene sokan bir kadın, hayata özgürce bakmasını
mümkün olmaktan çıkarılıyordu. Supersimetrik bir evrenin anahtarı
olan bu kadın şimdi bilinçsizce yatıyorken bambaşka bir paralel
evrene geçmenin anahtarı oluyordu.
Hayatın genleriyle oynayan bir canavar olmuştu hasta kadın.
Kadının cehennemin şartı oluşu, kaçılamaz oluşu çok korkunçtu.
Bİ-POLAR KORKULAR
23
Orada bi yerde bi çare yatıyorken adamına bu kadar hakim olabilmesi
yazılım açısından hiç zor değildi belki; ya da adamın içinde
bulunduğu halin bir halusinasyonuydu bu durum...
Böylesine tehlike altındaki bir kadın, en aciz halinde, dünyanın en
tehlikeli türünün erkeğine meydan okuyordu işte. Onu cehennemde
yakabilecek kadar da saldırgan bi-kadın çıkmıştı yoğun bakımın
ardından. Adamın onunla başa çıkması mümkün değildi. Çaresizce
düşünüyor, saldırsa dövse öldürse de kadın ona yenilmez geliyordu.
Çünkü yazılımı yenilmezdi.
Mecburen perişan ve üstelik artık yenik olan bu adam, mortidosounu
bilinçsizce kendisine çevip; ölümü düşünüyordu, intiharı bile...
kaçamıyordu işte…
Ve sonra o cehennemin sultanı olan uyuyan kadın ona yukardan
bakarak acıyordu sanki. Şimdi melankolik bi-hal alıyordu adam…
Libido çıkıyordu ortaya, cennet oluyordu heryer. Her ne kadar fiziksel
olarak ona eşlik edecek durumda olmasa da, kadın ruhu yardım
edicidir, şefkatlidir ve erkek güçlüdür, mücadelecidir... Şimdi barışma
zamanı canlanıyordu işte. Adam çaresizce yoğun bakımın kapısında
kadınından haber alma çabasıyla onun şefkat dolu ruhunu
hissetmekteydi... O hava içerisinde yeniden hayata dönüyordu.
O uyanmadan önce günahlarından kurtularak, onun karşısına dimdik
ve tertemiz çıkmak üzere rüyaların ikiyüzlülüğünü terk ederek
yeniden hayata sarılmak istiyordu. Yoğun bakımı düzenli olarak
ziyaret ederken biryaandan da temizlenir, belki bazen ibadet eder...
Ama bunların hayatta çokta anlamı yok gibidir. Hayat kendi
algoritmasıyla dönmektedir. Bu algoritma öylesine büyüktür ki, iç içe
sayısız algoritmalarla dopdoludur. En korkunç nükleer enerjileri
inanılmaz bir ustalıkla yönetebilecek kadar da güçlüdür. İşlerini hiç
Bİ-POLAR KORKULAR
24
aksatmadan yapan iç içe sayısız algoritmaları insandan başka
düşünebilecek bilinen herhangi bir canlı bulmak ise neredeyse
imkansızdır…
Bu da insansı bir yetersizlik işte, aşkı anlayamıyordu insan.
Donanımı buna uygun değil belkide…
Temel parçacığın algoritması bir üst boyutun alanını belirler.
O da bir üst boyutun, oda onun üstündeki boyutun…
Dallanarak üst üste çıkan sayısız boyutları düşünebilen, zamanın ve
mekanın sınırlarından kurtulmuş bir beyin için bile belki de her şeyin
anahtarı olduğu için aşk sorusu çok ağır gelmektedir…
VE AŞK AYRILIKLA BAŞLAR…
Aslında bütün hikayeler ayrılıkla başlar.
Çünkü buluşmak için çok sebep var olmasına rağmen insanın bu
durumu kabul etmesi çok zordur ve her şeyin sonudur buluşmak
aslında.
Biri gelecek ve her derdi bitirecek;
hep bilinçaltında var olan,
onunla karşılaşınca eli ayağına dolaşan,
ne yapacağını şaşıran insanların hikayelerini anlatan
pembe masallarla doludur kadınların hayatı…
Sonuç üretmek lazım belki ve buna gerek yok aslında...
BUNLAR ERKEK DÜNYASINA ÇO YABANCIDIR..
Bİ-POLAR KORKULAR
25
İnsan kaybettiklerinin kıymetini daha çok anlar ya...
Hayat böyle bir şeydi; ayrılık üzere başlar; doğarken eksik ve ihtiyaçlı
doğar her canlı... Yaşadıkça eksikleri tamamlarken birçok hata yapar.
Sonuç pek değişmez, geriye sadece deneyim kalır ve bu da öğrenmek
demek; işte bu kalıcıdır ve hayat eğitimine devam eder...
Düşününce elektriğe benzer, elektrik aslında + ve — ayrılığıdır, devre
tamam olmayınca ışıklar yanmaz. Bir yerde bir algının oluşması için
bu devrenin de tam olması gerekir. Ve biri fark ederse öbürüde fark
ediyordur. Ne de olsa devre tamadır artık ve başka türlüsü de mümkün
değildir.
Bİ-POLAR KORKULAR
26
RÜYALARI KUSURSUZ BİR EVRENE AÇILIYOR GİBİYDİ
OYSA BİLİNCİ SÜPERSİMETRİK BİR YAZILIM İÇERİYORDU
Sanal ortamlara yazılı matematik kişiliği gerçek dünya ile karşılaşınca
aradığını bulamıyordu.
Hayatın içinde yaşıyorken rastladığı her şeyi belki de bu yüzden
umutsuzca düzeltmek zorunda hissediyordu.
Oysa hayatla pazarlık yapmak çoğu kez mümkün olmuyor, şartların
dayattığı olaylar çoğu kez mecburen yaşanıyordu. Yaşadıkça
biriktirdiği tecrübeler günlük olaylarla başa çıkmasını giderek daha da
kolaylaştırıyordu. Oysa içindeki matematik bir türlü tatmin
olmuyordu. Böylesine asimetrik yaşıyor olmak çok rahatsız ediciydi.
Hal bu ki bir yerlerde gayet simetrik hayatlar yaşanıyor olmalıydı.
Küçükken böyle durumlarda annesine sığınırdı. Onun şüpheden uzak
yönlendirmeleri şefkat dolu uyumaları için güzel bir yatak olurdu.
Yorganı hayalleri, onu ısıtıverirdi kolayca. Elinde küçük
oyuncaklarıyla uykuya dalan o minik için evren bile dar gelirdi
rüyalarında. İstediği her şey avuçlarında mutlu bebekler mis kokulu
rüyalarda buluşurlardı kolayca.
Şimdi karşısında yabancı gibi duran kadınına dikmişti bakışlarını.
Onda arıyordu; annesinde kaybettiği o mutlu zamanların umutlarını.
Oysa bu kadın hiçte onun gibi güven veremiyordu, yorucu günlerin
Bİ-POLAR KORKULAR
27
arasında ona her döndüğünde aradığı huzurun yerinde yeni
tükenmişliklerle karşılaşıyordu.
İki kutuplu bi evrende yaşamaktaydı.
Dış kutuplar içe;
İç kutuplar dışa bakıyordu
Ve dışarıda birileri vardı…
Ve içerde de…
Psikanaliz –analojı
OYUNCAKLARIYLA OYNAMAYI BİLMEYEN ÇOCULAR;
BÜYÜKLER…
Bİ-POLAR KORKULAR
28
BÜYÜKLER OYUNCAKLARIYLA OYNAMAYI
BECEREMİYORLARDI
Küçük bir çocukken oyuncakları elinde parçalanıyordu. Bunu
hatırladığında hep çok üzülüyordu. Çok sevdiği oyuncaklar diğerlerine
göre çok daha önce bozulurdu hep. O zamanlar bunu bir türlü
anlayamazdı. Belki her oyuncağı o kadar sıkı tutmadığı için onları
daha çok hırpalıyordu; ya-da belki onlarla daha çok vakit geçirdiği
için onların her detayını hatırlıyor, ayrıntılardaki en küçük değişikleri
bile kısa zamanda fark edebiliyordu. Çoğu zaman oyuncaklarının
geçirdiği değişimleri önlemek için onları bir yerlere saklıyor, arada
gidip büyük özenle tekrar tekrar yeniden inceliyordu. O kadar çok
sevdiği oyuncak yoktu ki, hiç durmadan her şeyi bırakıp yeniden
sevdiği oyuncaklarla beraber buluyordu kendisini.
Oyuncaklarını incelemeye bayılıyordu. İncelemeleri gün geçtikçe daha
çok detay öğrenmesini gerekli kılıyor, merak ettiği her ayrıntı için
yeni gözlemler yaparken her çocuk gibi aslında hayatı öğreniyordu.
Büyüdükçe oyuncakların içine karşı meraklar geliştirmeye başlıyordu.
Onların nasıl yapıldıklarına dair düşünceleri oluşuyor, kapalı parçaları
açarak daha çok bilgi sahibi olarak büyüyüp duruyordu…
Doğa ise hep uzaklardaydı, büyüdükçe dışarıda olup bitenler ilgi
alanına girmeye başlayacaktı. Karıncalar, böcekler, solucanlar hatta
heyecan veren, korkutarak şaşırtan değişik köpek türleri ve çocukların
sevgilileri kediler birer birer ilgi alanındaki yerlerini almışlardı bile.
Fakat büyüyünce bir kadın bütün ilgilileri kıskanarak yok etmiş,
elinden almıştı işte. Birbirleriyle tanıştıkları günler hızla gelip geçmiş,
karşılıklı baş oyuncakları oluvermişlerdi beraberken. Öğrenme
süreçleri devam ediyordu, onun hakkında giderek daha çok öğreniyor,
onun da sırlarını elinden alan ilgisine mani olamıyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
29
Tıpkı oyuncaklar gibi gün geçtikçe içi açılıyordu. Kendi içinde asla
dolmayan kocaman boşluklara akıyordu. Onunla doluyordu bütün
zamanlar. Hatta geçmiş, yaşanmış bitmiş işler bile onunla yeniden
anlam buluyordu. Hatta geleceğin hiç yaşanmamış zamanları onunla
doluydu ve onunla doldurulmalıydı.
Onu diğer insanlardan ayıran neydi ki?
İşte şimdi bütün oyuncaklar gibi o da bozulmuştu ama, daha oyun
bitmemişti ki…
Bütün acizliğine ve hatta yokluğuna rağmen adamı bırakmıyordu.
Hayatı her şeyi terk etmeye hazırlandığı böyle bir zamanda bile
ruhunun bütün gücüyle adamına sarılmış, miras olarak duyguların ve
hayatın sırlarını ona yüklemekle meşkul bir bilgisayar gibi, yoğun
bakımın kablolarına sarılmıştı. Kablosuz bağlantılarla inanılmaz
veriler aktarıyordu durmadan. Bir yandan da karşılıklı olarak
birbirlerinin yazılımındaki virüsleri temizlemekle meşkul olmak
zorundaydılar. Zaman giderek daralıyordu.
Kurbaa hikayesi…
YAZILIM
Soyut yazlımlar arasında algoritmalar yaşar. Donanımı anlamlı kılan
DNA, yazılımların hayata çıkış kapısı olmak zorundadır. Oysa
öylesine mükemmel bir matematikle yazılmış olan soyut algoritma
etten ve kemikten meydana gelen bu donanımla anlamını
sınırlamaktan hiç hoşnut değildir aslında. Organizmanın doyumsuz
hazların peşinde olmasının aslında kendisiyle hiç alakası yoktur.
Genleri üzerindeki yazılım öylesine mükemmeldir ki; organik
Bİ-POLAR KORKULAR
30
donanımın potansiyelleri asla böyle bir matematiği tatmin etmeye
yetmemektedir.
Cenazesi çıkmış, etlerininden ve kemiklerinden sıyrılmış, saf bir
yazılım halindeki kadın bütün özgürlüğü ile şimdi etrafında
dolaşmakta, onunla adeta dalga geçmektedir. Belki final sınavını
veremediği için onun kadar özgür değildir bu adam. Hayata
yenilmiştir. Yeniden geri dönmek; o kadının aştığı sınavlar için
yeniden hayat çalışmak zorundadır.
Oysa o kadın onun kadını değimidir? Tabii onundu işte… Ve onun
için ayrılmıyordu ortalıktan. Bütün çıplaklığına rağmen hiç utanması
da kalmamıştı, gece gündüz gözü önündeydi.
Oysa adamın utancından yerin dibine giresi geliyordu içinden. Nasıl
soyunabilirdi böylesine? Durmadan etlerini hayatla örtmekle
meşkuldü; eşiyse sıyrılmış bütün korkulardan onunla dalga geçmekte.
Hal bu ki o hastayken ne kadar da çok korkmuştu onu kaybetmekten.
Şimdi hayretle görüyordu ki ayrılık diye bir şey yoktu hiç; hiç var
olmamış bir ayrılık için ayrılık korkuları çekmişlerdi, herkes gibi.
Oysa birbirlerini fark ediyor olmak bitirivermişti bütün ayrılıkları.
Hayata dönmüştü yeniden. Yazılım çalışmak için, yeni algoritmalar
üretmesi gerekmiyordu artık. Sayısız canlı türlerinin DNA ları arasına
gizlenmiş yazılımları topluyor, sayısız tekrarlarla yeniden
anlamlandırmaya çalışıyordu. Her defasında canlı hayat üzerinde
kalan yazlım parçaları kayalar üzerine kazınmış semboller kadar
yetersiz kalıyordu. Giderek daha çok anlamak için oyuncakların içini
Bİ-POLAR KORKULAR
31
açtığı çocukluk günleri yeniden yaşanıyor, her şeyin içinden başka bir
şey çıkıyordu durmadan, sonsuza kadar; her iç boyuttaki parçaların
algoritmaları arkeologlar kadar hassas olmaya çalışan bir meczuba
döndürüyordu onu.
Zaten onu kaybetmek yeterince perişan edici olmuştu. Oysa şimdi
yeniden hayata sarılıp başka kadınlarla ilgilenmesine yetecek kadar
madde birikimi yapmak için çalışıp durmaktaydı yeniden. Her çabanın
çaresiz kaldığı halisinasyonların arkasında kaybolmanın dayanılmaz
cazibeleri onu daha fazla meczup edemezdi elbette. Atom
algoritmalarının nasıl ki iç boyutu oluşturan parçaların algoritmalarına
ihtiyacı varsa; onun da içinde bambaşka algoritmalar çalışmaktaydı.
Ve bütün bu süper simetrik ölümsüz ve kararlı evrenin anlamlı
olmasını sağlayan sabit sayı onun için sadece şu karşısında mezarda
yatan kadından başkası değildi. Ölmek yok olmak olsaydı ondan
kurtulmuş olabilirdi. Oysa bedenden ayrıldığından beri kadının
algoritmaları çok daha iyi çalışır olmaya başlamıştı.
Bir türlü kabul edemediği düşüncelerle mücadele edecek gücü
bulamıyordu kendisinde. Hal bu ki kadınına teslim olsa onun
algoritması onu uçuracaktı. Her türlü kıskançlıktan kurtaracak bir algı
alanına girebilirdi. Oysa ölü bir kadının özgürlüğünü kıskanarak onun
algılarının kusursuz uyumundan mahrum olmak onun cehennemi
olmaktaydı, artık buna katlanmak zorunda kalıyordu.
Yetmiyordu işte hayat. Hiç kimseye yetemezdi. Süper simetrik bir
evrene duyulan sonsuz özlem asimetrik evrenin sonlu maddesine
sığamazdı. Tam tersini yapabilse süper simetrik algılarını
çalıştırabilseydi eğer; işte o zaman asimetrik madde bir buzun ateş
Bİ-POLAR KORKULAR
32
içerinde çıkardığı gibi seslerle haşırdayarak buhar olacaktı evrenden,
uçarak kaybolacaktı.
Kadın süper simetrinin onun için tek anahtarıydı ve ölmüştü. Ama ne
var ki yok olmamış; tam tersine bütün gücüyle adamın asimetrik
algılarını dengelemek için her zerresiyle inanılmaz bir sanal savaş
başlatmıştı. O onun tek sabitiydi, beraberlikleri ise büyük evrene
açılıyordu; bütün asimetrik evreni çözüyor buharlaştırarak yok
ediyordu…
Ne var ki adamın bütün varlığı asimetrik maddelerden oluşan bir
bedene bağlıydı hala…
Çözmeden ayrılmak anlamsız,
anlamdan çözmek imkansız
ve her şeyin sabiti o…
Hayat devem ediyorken uykuyla uyanıklık arasında gidip gelen biri
için başka pencereler açılmıştı bu ölümün ardından. İnanılmaz
sonsuzlukta boyutlar ve sayısız boyutlar için sayısız iç boyutlarla dolu
sonsuzluklar vardı.
Kadın sabitinde vakum olup içine çeken böyle bir uzaya doğru karşı
konulamaz çabalar arasında normalleşmeye çalışan zavallı
görüntüsünün ardında yenilmesi mümkün olmayan beyaz atlı bir
prensin yumuşak ve rahat yüzü, tek şart olan sabitine teslim olmadan
asla gülemezdi…
Ve beraber gidilecek çok yollar vardı…
İşte yine beraberdiler; zaten hiç ayrılmamışlardı ki…
Evrende teklik vardı ve başka bir ihtimale hiç yer bırakmıyordu…
Bİ-POLAR KORKULAR
33
AYSBERK ANALOJİLERİ…
AKIL HASTANESİNDE GEÇEN GÜNLER
Sabah olup uyandığında gecenin puslu rüyaları unutulur. Hayat
kaldığı yerden devam etmeye başlamış gibidir. Oysa uyuyanların
dışında hayat bütün enerjisiyle akmaya devam etmiştir. Zihin unutulan
tüm rüyaların etkileri ile dopdolu olsa da bilinçaltına itilen bütün bu
karanlık faaliyetler gün içerisinde yaşanacak olaylara yapışık bir
aysbergin sualtında kalan parçası gibidir.
Geceler zannedilenlerden çok daha uzundurlar aslında. Küçücük
rüyaların içerisinde ömürler doldurabilecek kadar çok yoğun olaylar
döner zihinlerde. Gün boyu biriktirilen çözümsüz ömürlerle
karşılaşmalar vardır hayatın içinde. Bu karşılaşmalarda oyalanmamak
için, algılar hemen bilinçaltı depolarda biriktirilmek zorundadır. Ve bu
ağır bir iştir.
Öylesine çok biriktirmişti ki; akıl hastalarının amansız çırpınışlarıyla
dolmuştu zihni. Biriktirdiği insan halleri geceleri zihnine çıkıyorlardı.
Gözleri dış dünyaya kapandığında, içeriye doğru yeni ufuklar
açılıyordu. Rüyalar dış dünyanın bütün gerçekliğini hiçe sayarak adeta
dalga geçercesine kendi dünyalarıyla bütün zihnini teslim alıyorlardı.
Bu iç dünya bütün gerçekliği ile gün içerisinde varsıdıklarının dışını
kaplayan o soyut evrenin, maddenin enerjisine olan hakimiyetini
gösteriyorlardı.
Tıpkı aysbergler gibi…
Hayatın içinde gerçekler vardı ve suyun altında onları görünür kılan
devasa bir soyut cüsse…
Bİ-POLAR KORKULAR
34
Hayat ve hayal aysbergin iki parçası oluyordu durmadan.
Zannediyordu ki; hayallerine hükmedebilir, oysa hayalleri suların
altında biriktirdiği devasa algılarının taşıyabileceği o küçücük
cüsseden fazlasına izin vermiyordu. Ağır olan kısım hep su altında
kalıyordu, bilinçler altına itiliyor, küçük ve hafif hayat ise hep göz
önünde varlık alanını dolduruyordu. Ve rüyalar her şeyin altında
bambaşka bir algı alanıyla bütün bu bilinç faaliyetlerinin uçsuz
bucaksız derinliklerine (flashback) geri dönen sahneler açıyordu.
Sabahları gecenin terleten bilinçaltı eforlarının çözümsüz
kokularından kurtulmak için suyun altına giriyordu. Uzun sularda
yıkanırken derin düşünceler bilince kapalı depolarda yerlerini alıyor,
derin şüphelerle geceden kurtulmaya çalışan bu adam, deniz altının
derinliklerinde hayata dair saklanan bütün o bilinç altı buz kütlesinin
ürküten bir güvenle hayatına hakim olduğuna inanıyordu.
Her şeyi unutarak temizleniyordu her sabah yeniden. Gecenin
simetrisindeki sonsuzluğa rağmen varlığını sürdürebilen asimetrik
hayatı her sabah yeniden kaldığı yerden devam edebiliyordu işte…
Simetri ve asimetride aynı aysbergin su altı, su üstü buz parçaları gibi
aynı sudan oluşuyor gibiydi yeniden. Gündüz varlık alemine
dalınıyordu, geceler ise suyun altında saklanıyordu.
Yollar potansiyellerle doluyordu, evden çıkıp gideceği yere doğru
yöneldiğinde. Hedefinde ona ihtiyacı olan birinin kapısının önünde
beklemek olmasa, bütün hayatını değiştirebilecek sayısız seçenekler
kolaylıkla yoldan çıkmasına neden olabilirlerdi. Su, aysberg kütleleri
gibi hayatın derinlerinde duruyordu bütün alternatifleriyle. Yol
boyunca her biri başka boyutlardan gizli teklifler sunan vitrinlerin
önünde oyalanmadan hızlı adımlarla yürümek zorunda kalıyordu.
Hedefine ulaştığında yolda yakalanabileceği göz önünde duran
yanlarından çok o seçeneklerin derinlerdeki cüsseleri bilinçaltında
birikiyordu. Bütün benliğini yönlendiren bilinç halleri su üstünde
kalan kısımlarıyla çok hafif, küçük ve su altında ise dev büyüklükte
Bİ-POLAR KORKULAR
35
ağırlıklarla hayatına akıveriyordu. Suyun üç hali gibiydi hayatı, her
şey onda yüzüyordu, küçük bir parçası görülen hayatın içine doğru
yukarıda dik duruyorken, aynı suyun ağır ve büyük olan kısmı
deriliklerde saklanıyordu.
Akıl hastanesinde gördüğü hastaların davranışlarının dışa bakan
yanlarının altında yatan derinlikleri dolduran yanlarını görmezden
geliyordu herkes gibi. Zaman geçtikçe bilinçaltı parçalarını
biriktiriyordu bir yandan. Bütün bu evrenin bilinçaltını dolduran
devasa soyut bilinçaltında ona ait algıların toplandığı bir aysberg
vardı; o da küçücük potansiyeli ile gerçek zannettiği hayatın içinde
görünür oluveriyordu bir an için. Ve suyun altında kalan soyut varlığı,
her şeyden bağımsız bambaşka bir evrene bakıyordu. Bu evren
sevgiliden önce belki hiç tanımadığı, ya da belki asimetrik gözlerle
ancak dengesiz bakabildiği için anlamlandıramadığı bir alandı. Oysa
asimetriyi kaybettirten bakışlarla bakmalıydı.
Öylesine derin bakmıştı ki içine, kör karanlıklar cana gelmişti. Ancak
simetrisine anlam verebilecek ölçülerle görülebilen ışıl ışıl bir uzaya
açılıyordu içi. Hayatın içinde eriyorken, süpersimetride her şeyi
görmesine ölçü olmuştu…
Asimetrik evren suyun üstünde, derinlerde onu taşıyan süpersimetri…
Ve aşk…
Suyun üstünde basit, hafif, kolay sorumsuz…
Derinlerinde onu taşıyan varoluş srlar…
Aysbergler gibi…
AKIL HASTANESİ DE
HAYATIN TAM DA KENDİİSİ GİBİ…
Bİ-POLAR KORKULAR
36
HASTA GÖRÜLENLER SUYUN ÜSTÜDE…
ASIL HASTALAR ONLARIN ALTINDA;
ÇOK DERİNDELER…
VE HASTALIKLARDA
AZI YUKARADA
ÇOĞU DERİNLERDE…
( KURBAĞA hikayesine bi varyasyon, daha komik olmalıydı…)
Kurbağaları öpen küçük kız ailesi tarafından uyarılır. Onların mikrop
taşıdıkları, hasta olabileceği uzun uzun anlatılır. Oysa küçük kız
okumayı öğrenir öğrenmez diğer kızlardan bu hikayeyi duymuş,
büyük bir iştahla bikaç kez okumuştu. Rüyalarına giren hayallerine
hitap eden böylesine güzellikleri büyüklerin anlayamamaları ona garip
gelmemiş, olacakların gerçekliğini onlara ispatlamaktan hayatının
sonuna kadar da hiç vazgeçmemişti…
Hep aynı şeyi denemişti, belki sonunda acaba başarabilmiş
olabilirmiydi?
Bİ-POLAR KORKULAR
37
Prensesler kurbağalarını ararlar. Yazılımlarında onları prense
dönüştürmek yatar ya, belki de bunun için her prensesin bir kurbağa
bularak onu prense dönüştürmek gibi bilinçaltı bir yazılımı vardır. ..
Eşini kurbağam diye çağırıyordu. Amorf bir adamı şekle sokmak için
bütün cazibesini kullanıyor, bu çabaları sonuçsuz kaldığında ise asla
yılmadan yeni şirinlikler bulmaya çalışıyordu. Adamın olanlardan bir
şeyler anlaması neredeyse imkansızdı. Kadının etrafında anlamsız
dönüp dolaşmalarını anlamsız gözlerle yıllarca izleyip durmuştu.
Şimdi onun ölümünün ardından eşyalarına bakıyordu, ona göre çok
anlamlı olmasalar da ondan izler taşıdıkları için öylesine elden
geçiriyordu, işte incili boncuklu bir sürü garip nesneleri…
Bu nesneler arasında bir de günlük vardı. Eline geçtiğinde öylesine
bakmış, anlamsız sayfalar arasında bazen gülünç ama çoğu zaman
garip yazınlarla vakitler geçirmişti. Yazılar arasında kurbağayı öpen
prensesin hikayesiyle ilgili karısının genç kızlığında yazıldıkları ve
onun arkadaşlarının şakalarına ait bölümleri gene hafif gülerek göz
gezdirmiş ve ciddiye bile almadan sayfaları kapamıştı…
Onu kurbağam diyerek çağırıyordu. Günlükte okudukları yavaş yavaş
bu hitapla örtüşüyor, her defasında gülüp geçerek “ciddi olamaz “
diyordu. Zaman geçtikçe kadın algoritmasının temel içgüdülerinden
biriyle karşı karşıya kaldığını bilinçaltı da olsa hissetmeye başlıyordu.
Gene de bir erkek için böylesine derin bir içgüdüyü anlamak kolay
değildi, kabul etmek ise neredeyse imkansız geliyordu. Tabii ki bu
konu hakkındaki direncini kıramayacaktı. Metafizik bir genç kız
serabı olmalıydı. Belki de anlamsız olduğunu düşünmek işine
geliyordu. Bütün hayatı boyunca beraberliklerini güzelleştiren, bir
Bİ-POLAR KORKULAR
38
nebze olsun çekilir kılan böylesi bir derin içgüdüyü o ölünceye kadar
anlamlandıramamış olması şaşırtıcı değildi. O bir erkekti ve
algoritmalar farklıydı… Oysa bu içgüdüden ne kadar da çok
yararlanmıştı. Taşlar yerine oturdukça onu da bunun için yapmış,
bunu da buradan çıkarmış ve her şey bir kurbağayı prens yapmak
içinmiş diye kafasına oturtmaya başlamıştı.
Bir süre sonra beraber yaşadıklarını kurbağa hikayesi ile açıklamaya
başlamış, kendisini garip hallerde bulmaya başlamıştı “her şey bir
kurbağa içinmiş” diyerek gülerken her şeyi yeniden hatırlıyordu.
Dalış serüveni de bu yüzden mi yaşanmıştı? Kadınlar küçücük
böceklerden bile korkarken, koca engin denizlerin dibine dalacak
cesareti bu kadın nereden bulmuş olabilirdi? Onunla beraber daldığı
için kendisini çok mu güvende hissetmişti?
Hayır, hayır; hayır…
O hep korkmuştu derin sulardan. Buna rağmen her kadın gibi,
bilinçaltı görevlerle donanmış bir kadın olarak kurbağayı adam etmek
için onun ayak izlerini takip etmişti. O her nereye giderse kadını onu
takip etmiş, onunla ilgili her ayrıntıyı kendince bir formülle zihnine
yerleştirmişti. Bunları öğrendiği yöntemlerle değil, doğasından gelen
içgüdülerle gayet rahat yapabilmişti. En kuvvetli ajanlara taş çıkaran
yöntemler, onların sahip olduğu her şey bu temel içgüdü için oyuncak
gibiydi…
Sonunda hikayeyi okumaya karar verecekti…
Kurbağa hikayesini okuması için bu yaşına gelmesi gerekmişti. Oysa
kız çocuklarının en popüler masallarından biri buydu. Onlar okumayı
öğrenince en önce buna benzer pembe masalların varlığını fark
ederlerdi, oysa erkekler okumak yerine yarışmalı, kavgalı oyunları
tercih ederlerdi.
Bİ-POLAR KORKULAR
39
Neden öpmüştü ki bu kız, bu kurbağayı?
Ben kurbağa olarak mutluydum diye düşünüyordu. Bazen de hangisi
olsa aynı şeyi yapar, nede olsa içgüdü diye düşünüyordu.
Neden bu kurbağayı seçmişti?
Gayet sıradan bir seçimdi bu; olasılıklardan bir olasılık.
Neden bu kadar bulaşmışlardı birbirlerine?
Bu da gayet sıradandı.
Oysa içinde başka haller vardı ve bunları benliğinden çıkarıp(İD)
dünyaya koyduğunda koca hayata sığdıramıyordu. Her şey bu kadar
sıradan olamazdı, olmamalıydı; bir şeyler hakikaten özel olmalıydı.
Oysa medeni beraberlikler ne kadar da kolay gözüküyordu dışarından
bakıldığında(EGO). Benliğinde, ölen kadının ne cesedi nede ölümü
yer bulamıyor, kabul edilemiyordu. Her şeyin tanımlı olduğu simetrik
ve çok katı bir matematik, yaşanan hayatın asimetrik sebep ve
sonuçlarıyla bir türlü tatmin olamıyordu.
Gülüyordu hiç durmadan. İçindeki serseri ruh biliyordu, hesap
etmeye gücü yetmese de, asla değerini kaybetmeyen bitmeyen
beraberlikler içerisinde buluyordu kendisini. Süper simetrik bir evren
çok güçlü vakumlarla bilincini emiyordu. Asimetrik evren böylesine
güçlü vakumlara direnebilecek yer çekimlerine sahip olmadığı için
hızla gözlerinin önünden buhar olarak uçmaktaydı.
Şimdi yeniden hayat geri dönüyordu. Akıl hastanesinde geçirdiği
günlerde orada tanıdığı, birer isimleri, aileleri, bireysel her özellikleri
var olduğu halde hasta olarak tanımlanan insanlara her gün biraz daha
yakın hissediyordu kendisini. Deliler gibi gülüyordu bu hayatın
asimetrisine. Aklı olduğunu zanneden insanların takıntılarının onları
tasmalar gibi bağladığını görüyordu sokaklarda. “Delirdim galiba”
diyerek kendisiyle dalga geçiyor, bu tür halisinasyonlara da
takılmıyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
40
Bu kız beni neden öptü?
Ne bileyim ben; vardır bir bildiği.
Onların yaptıklarında erkek mantığı aranmaz.
Keşke bütün bu olanlara beraber gülebilselerdi hayattayken. Oysa o
zamanlar hiç bu kadar beraber olmamışlardı ki… Akıllarından
yakalanmışlardı hayata. Hal bu ki kadının hiç suçu yoktu, o sadece
adamının peşinden gidiyordu. Her şeyi onun hoşuna gitsin diye
yapıyordu. Aslen sadece adam aklından yakalanmıştı ve bu kadın
onun peşindeydi…
Ne de olsa kurbağaydı işte, kadın onu adam etme peşinde…
Komik geliyordu ona her şey ve artık çok geçti hayat için.
Oysa beraber olmak için ölmek mi gerekmişti?
Onun ruhu adama mı yüklenmişti? Nasılda rahat çalışıyordu, hala bir
kurbağadan adam çıkarmaya çabalıyorken. Bunlar aklından yakalanan
insanlardan saklanmalıydı.
Ölülerin ardından gülünmez; ağlanırdı…
Yaşarken anlanamayanlar, ölümle anlanılırdı…
Ve her şeyden geçilirdi, yardan geçilmezdi…
TASARIMIN GELECEĞİ
Yazılımın dehşetli baskısını hissediyordu, insan uygarlığı üzerine
bütün ağırlığıyla yüklenen kusursuz matematik düzensizlikleri düzene
Bİ-POLAR KORKULAR
41
çeviren yönelimlere yol açıyor, hayatı çokta kolaylaştıramasa da bir
nebze olsun çekilebilir olmasını sağlayan değişiklikler sayısız detaylar
içeriyordu…
Sadeleştirmeye çalıştığında, hayatta ihtiyaçlara dayalı bir tür simetriye
doğru giden geleceğin kurulmakta olduğunu görüyordu. Yazılımın
detaylara olan baskısı kusursuz bir simetriye ihtiyaç duyuyor gibiydi.
Hastaneden çıkmış, zengin ve geniş bir cadde üzerindeki dükkanları
anlamsız gözlerle izleyerek yürüyordu. Acıkmış, bir şeyler yemek için
çıktığı yol giderek daha da uzamaya başlamıştı. Yiyecek satmaya
çalışan dükkanlar ona daha çok keyfi yerinde olan insanlar için
tasarlanmış gibi geliyordu. Yorgundu, bir an önce aç karnını
doyurması gerektiği halde gene de yürümekten kurtulamıyor, gördüğü
mekanların hiçbirisinde oturmak içinden gelmiyordu.
Caddeler gezilirken tek olmak belki de böyle bir şeydi. Yoğun bakıma
bağımlı bir kadına bu kadar bağımlı olmasa, ya da o, onun yanında
olsa muhtemelen böylesine kararsız kalmayacaktı. Şimdi ona ihanet
gibi gelen bir güzel mekanda tek başına bir birey olarak ne kadar
keyifle oturulabilirdi ki?
Şimdi göz önünde iki cadde beliriyordu, karşılıklı böylesine terk
edilmiş halde hiç tad vermeyen alelade taşlardan yapılmış basit bir yol
vardı bir tarafında ve hemen paralelinde içi içe geçmiş halde bir sürü
mağaza beraber gezdikleri güzel günlerin neşesiyle zihninde üst üste
biniyordu. Algıları birbirinden ayırmanın mücadelesi yüzünden
açlığını unutuyor, gene de bu ikilemlerin girdaplarından
kurtulamıyordu.
Kadınlar önce severler, sonra ilgilenirler. Eğer sevmemişlerse
görmezler bile. Ve sevmek için ne kadar da çok çaba harcarlar, o
muhteşem mağazalar uzun uzun gezilirken beğenilecek bir şeyler
aranır belki, ya da belki de her nesnenin fiyatından önce cazipliklerine
Bİ-POLAR KORKULAR
42
bakarak onların her biri zamanın nasıl geçtiği unutularak kadınlar
tarafından özenle puanlanır…
Bir kendi algısına dalıyordu; birde onun ilgi alanına giren yerleri
görüyordu onun gözleriyle. Birey olmak çok daha büyük bir
özgürlüğü beraberinde getirmeliydi aslen; oysa şimdi onun algılarının
ruhunda böylesine amansız çalışıyor oluşu çok şaşırtıcıydı. Tek başına
gördüğü bütün yol boyunu kaplayan o en şatafatlı ürünler ve dış
tasarımlarıyla içindeki ürünleri kıskandıran mağazalar beş para
etmiyordu böyleyken; beraberken sokak kedileri bile anlamlarını
taşıyamayacak kadar güzeldiler…
Ve mağazalar bir başka evrenden mesajlar taşıyor gibiydiler. Sanki
bilinmeyen bir yerlerde, ya da hemen her şeyin içine koku gibi sinmiş
paralel ve mükemmel bir evren var gibiydi. Öylesine mükemmel ve
üstün boyutları olan böyle bir evrende her hastalıktan kurtulmuş
insanlar yaşıyor gibiydi. Kediler bile zihinlerinde bu dünyayı
kıskandıracak kadar üstün bilinçle hissediyorlardı her şeyi. Bütün bu
hayatın sunumları böylesine aşkın bir varoluş biçimini sadece taklit
ediyor; hatta bu evren taklit bile etmekten aciz kaldığı için sadece o
mükemmel varoluş biçimine çarpıp yansıyan sonsuz küçüklükteki
parçacıklarla oralardaki varlıkların indirgenmiş yansımalarından ibaret
kalıyordu…
Ya da içindeki asi ve kusursuz matematiğin yansımalarıydı bu
yanılsamalar…
Şimdi evren gözüne taklit bir yer olarak görülüyordu, tasarımcılara
gelen ilhamlar vardı ve bu ilhamlar hemen hepimizin içine sinmiş olan
o mükemmel paralel evrenden geliyordu işte; gözünün önündeydi her
şey…
Bir terslik dışında…
Bu ilham nereden geliyordu ki?
Bİ-POLAR KORKULAR
43
Maddenin içine sığabilecek, onun zerreleri arasına sızabilecek paralel
bir evrenden mi?
Hayır, tabii ki hayır…
Öylesine sıkı, öylesine mükemmel öylesine üstün, öylesine ağırdı ki o
taraf… hayır, orası sonsuz boyutlara açılan bir yerdi. Eğrelti
temellerle yapılmış bu çok katlı yapıların sonsuz katlar taşımaya
temellerinin gücü yetmediği gibi, yapı taşları da o evreni taşıyamazdı.
O evrenin içinde hissediyordu kendisini; çünkü sevdiği orada ne kadar
da sağlıklı ve güzel duruyordu. Orası asıl olandı, burası o sonsuzluğun
küçücük bir iç yansımasından ibaretti… ve küçücük bir zamanda bir
var bir yok olandı her şey…
Tek anlaşılamayan her şey, sevgililer için bilinebileceklerin çok
ötesinde anlamlarla doluydu ve bu hayat sevgiliyi bulamadan
kaybedenler için hep yoz kalacaktı. Ne çok insan sevmişti; biri
sevgilisiydi ve o her şeyi sevmenin anahtarı gibiydi. Sonsuzluğu
akıtan bir kaynağın sevgisini içinde barındırabiliyor olmak ne büyük
lütuftu. Bir yaratıcı var olmalıydı, bu sevgiyi ona veren her neyse, o
onu sevmek istiyordu; oysa o onu sevgiliye gönderiyor, ona
bağlıyordu. Her şeyin anahtarı o, ölçüsü o… böylesine hacimlerin
küçücük bedeninde var olabilmesi şaşırtıcıydı… belki de başka bir
hacmin yansımalarını algılayan basit bir araçtı bedeni. Şimdilik iki
kutup için algılarla doluyordu, hasta kadın da yattığı yerden değil de
onun bedeninden hayata tutunuyordu belki…
Yorgundu yürüyorken…
Kaybettikleri geliyordu aklına.
Yemiyordu.
Yiyemiyordu ama yaşadığı anlar için çok mutluydu.
Bİ-POLAR KORKULAR
44
Geçmiş için mutluydu.
Gelecek ise daha yeni başlayan bir umut oluyordu.
Başka türlü besliyordu artık hayat onu.
Bildikleriyle değil hiç bilmediği tatlarla karşılaşıyordu durmadan…
Ve artık hiç kaybetmeyen bir boyut vardı hayatında…
DENKLİKLER – DENKLEMLER…
Bir yanına ağırlık koyuyordu, terazi ağırlaşmaya başlıyor, o yana
yatıyordu. Hemen biraz sonra bir hayalet terazinin diğer kefesine
karşılık ağırlığı bırakıveriyor, teraziyi destekleyerek bir denge
oluşturuyordu.
Teraziye koyduğu algıların neler olduğuna bakıyor, bunun
dengelenmesini sağlayan karşılıklı ağırlıkları bir türlü anlayamıyordu.
Teraziyi dengeleyen kefeyi görünmez kılan sır perdelerini
tanımlayamıyor ardında saklanan birinin güçlü varlığını
hissedebiliyordu. Zihninin karşılıklılığı ürkütüyordu onu…
Henüz kendisini tanımlayamadığı zamanlarda ne olduğunu bilmeyen
bir genç kıza böylesine müptela oluşu ağır bir durumdu. Yıllar sonra
kendisi hakkında öğrendiği her şeyde bu kızın katkılarının olduğunu,
onun onu bilinçsizce içgüdüleriyle eğittiğini bir türlü kabul
edemiyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
45
Kişiliği oturmamış insanların henüz eğitimlerini tamamına
erdirmemişken her şeyden önce eş hayalleri kuruyor oluşları ilginçti.
Bu yaşananlardan sonra öğrendiği her şey onu eski yıllara götürüyor,
o güzel günlerde birlikteliklerin kıymetini bilemiyor oluşları canını
acıtıyordu. Şimdi o yıllara baktığında hayat ne kadar da acımasız
geliyordu. Bilselerdi hayatın bu kadar çabuk fırtınalara döneceğini, o
havaları biraz daha derin çekmezler miydi içlerine? Mutlu günlerin
daha çok farkında olmak gerekmez miydi? Serhoştular işte o
zamanlarda, yeller eserdi başlarında, ne kadar da şuursuz bakarlardı
birbirlerine ve belki her şeye…
Şimdi anlam vardı geçen onca olayların ardında, asimetrik bir derin
yalnızlık sarmıştı işte artık etrafını ve her şeye ters orantıda bir şuurla
yaşanıyordu içinde algılar, derin bir beraberlik hali ruha hakim…
Ve ne beraberliktir ki maddeye ihtiyaçsız, yaşanmayanları yaşayan iki
saf bilinç zamanın ve mekanın ötesine uçmakta umarsız. Sayısız
bilinçlerin terk ettikleri gibi terk ederek asimetriyi, soyut bir
simetrinin sonsuz ufuklarına yelken açan sevgililerle beraberler.
Bilinmeyen uçsuz bucaksız mekanlarda maddeyle dalga geçen yeni
evrenler keşfetmekteydiler. Boyutlar kareleriyle aşılırken en ufak bir
dirençle karşılaşmadan sonsuza doğru gidiyordu ortak bilinçler.
Giderek daha çok içine kapanıyordu, takıntılar artık pürüz
yaratamayacak kadar çok zımparalanmış, hastanede geçen günler yeni
anlamlara kapılar açmıştı. Sürtünmesiz ve pürüzsüz yollarda anlamlar
ötesine bilinmeyen yolculuklara çıkmıştı. İnsanlardan kaçmaya bile
ihtiyaç duymuyordu. Onların içe bakmayı bilmediklerini görüyor, hiç
küçümsemeden maceralarının devamında kendi iç gerçekleriyle bir
gün herkesin karşılaşacağından emin olabiliyordu.
Dalga geçiyordu artık delikanlılığında mahkum olduğu aşkıyla. Onun
da ona şuursuzca bağlandığından emin olmanın rahatlığıyla
kurtuluyordu kıskançlıklarından.
Bİ-POLAR KORKULAR
46
Kartezyen denklem?????
Terazi denkleminin zaman içerisinde değişen anlamlara nasıl cevap
verdiğini kavrayamıyordu. Matematiğin bütün evrenin maddesini
üstün boyutlara taşımak için harcadığı enerjinin asimetrinin yetersiz
potansiyelleri yüzünden hızla bozulduğuna şahit oluyordu. Bu da
hayatın mevsimlerinden başka bişey değildi belki de. Beraberliklerle
anlam bulan evrenin dengelemelerindeki eşitsizliğin can acıtan
yanlarının da bir sonraki mevsimde çokta anlamı kalmıyordu ne de
olsa. Yeni mevsimler, yeni döngüler yeni anlamlarla bilinci başka
yerlere taşıyordu. Çok korkutucu gelen yalnızlık fikri de anlamını
kaybediyor, beraberliğin bir bilinç hali olduğu gerçeğiyle karşılaşan
her varlık için sadece madde değişirken anlam hep var oluyordu.
Üstelik başka boyutlarda büyüyen çocuklar gibi şimdi hep daha da
büyüme eğilimine girmişti. Çaresizce yeni boyutları istiyor, üstelik
beraberliğin kaçınılmaz olduğunu giderek daha çok hissederek, asla
ayrılması mümkün olmayan eşliklerinin tadını çıkararak yeni
manzaralarda keşif yolculuklarının ardından gene hep aynı insanda
huzur buluyordu…
Onu özel kılan neydi?
Sahip olduğu bedenle ve her maddi kazanımla mutlu olan asimetri
içerisinde bir türlü tanımlayamıyordu. Hangi parçasını düşünse o, o
değildi işte; hangi elementin neresine baksa ondan bir iz bulamıyordu.
O sadece kendisine tanımlı bir bireydi belki; ya ada belki ikisi
birbirlerine anlam oluyorlardı. Bedeni oluşturan kimyanın tamamı onu
gösteriyor gibiydi, oysa bütünden kopan her parça anlamını yitiriyor,
hiç sadakat izi göstermeden asimetri içerisinde dağılarak
kayboluyordu…
O hem her şeydi, hem de hiçbirşey…
Bİ-POLAR KORKULAR
47
Öylesine tanımsızdı maddeler arasında ve manası sapasağlam,
ölümsüzce yaşıyordu iç içe her şeyle.
Mezarda terk edilen sadece maddeydi belki.
Belki anlamı yaşayacaktı hayatının sonuna kadar onunla beraber, belki
de anlamı değişerek yeni varoluşlara evrilecekti.
Mezarlıkta kokular vardı. Toprak kokuları ceset kokularına karışıyor,
yağmurlardan sonra buhar olarak dünyaya dağılıyordu. Ziyaretler
gerekiyordu maddi varlığını hatırlamak için, oysa onu tanımlı kılan
benlik çok daha bilinçli ve hiç yaşlanmayan varlığıyla peşinden hiç
ayrılmıyordu. Ölmüş gibi değil de, sanki tırnağını kesip mezarına
atmış gibi umursamaz varlığıyla göz önündeydi bir yanıyla.
Mahallelerde dolaşan kendi ölümlü bedeni sanki bir mezar
arıyormuşçasına evinin yolunu buluyor, bilinmeyen evrenlere açılan
uykularında küçük ölümlerde huzur buluyordu. Uyanınca mezarlıklar
kadar ölü binalar arasında cesetlerle karşılaşıyor, ceset kokuları
arasında canlı birilerini arayarak ölümlü bedeninin ihtiyaçları peşinde
anlamsız zamanlar geçiriyordu. Toprak kokusu ceset kokusundan daha
cazip olduğu yorgun zamanlarda bir mezar gibi ölümün huzuru
yatağında yeniden yaşanıyordu.
Derin rüyalara dalarak bilinmeyen evrenlere açılıyor, her türlü
hissedişlerini aşan hazlar yaşıyordu. Rüyalar çoğu zaman hayatın
kendisinden daha cazip geliyordu. Uyandığında hayatın içinde var
olmayan sevgiliyi uykular arasında bırakmış olmanın acısını
unutamıyor, günlük koşturmalar arsında hiç umulmadık yerlerde onun
varlığıyla karşılaşan hatıralara boğuluyordu. Beraber her şey ne kadar
da kolaydı. Varlığıyla anlamlanan hayatı dışarıdan bakıldığında yarı
hayal, yaşıyor gözüküyordu. Zaman zaman hayallerle rüyaları
hayattan ayırmak mümkün olmuyor, zorlandığı zamanlarda herkesten
kaçarak simetrik özlemlerle dolu nostaljilere boğuluyordu…
Bİ-POLAR KORKULAR
48
Hayatın içinde rüyalara ve hayallere ne kadar da az yer bulabiliyordu
insanlar. Oysa oralarda inanılmaz matematiklerde dengelerini bulmuş
sembollerle mükemmel evrenler kuruyorlardı. Bu evrenlerin çabucak
bozulabilen asimetrik varlıklarla kıyası mümkün gelmiyordu ona çoğu
zaman. Gerçek olan böyle bir süpersimetri içerisinde hayat daha çok
kabusa benziyordu. Böylesine mükemmel bir alanı terk edebilmek
nasıl mümkün olabilirdi. Sadece normal olabilmek için gerçeklerden
kaçan yığınlar arsında var olabilmek için saklıyordu artık algılarını.
Belki de deliriyordu yavaş yavaş; ya da yetrince hazır olunca terk
edecekti bu asimetriyi; bilemiyrodu neler olduğunu işte yine…
Hayatın gerçeği içinde hayal aleminde yaşıyor gibi değildi;
mükemmel bir matematiğin gerçekliği içinde kabuslar yaşıyordu…
Yorulduğunda sevgiliye sarılıyordu…
Potansiyel asimetri arızalarının sonu gelmiyordu şimdilik, ama
simetriye çok kalmamıştı…
Hayatın sonuna karşı merak uyanmıştı artık, algıları ölümün çok
ötesinde ufuklara dalmıştı…
Ve bu algı sonsuza kadar tanımlayamadığı bir sevgiliyle beraberdi
işte, bu beraberlik algılarını sınırsızca sonsuz boyutlara taşıyordu…
ne olduğunu dahi tanımlayamadığı, adını varlığını gerçekle
bağdaştıramadığı meçhul bir sevgili, algısının alanını her alanda
genleştirmeye devam ediyor, sonsuza taşıyordu. Zihninin bu kadar
sınırsız oluşu üzerine inanılmaz yükler yüklüyordu. Tek başına
aşılamaz olan sonsuzluğun ağırlığı için tek gerçek yardım sadece
maddi varlığını bir türlü tanımlayamadığı sevgilinin varlığının
şifrelerini çözen matematik sabitinden gelebiliyordu. Varlığın
kaynağından sınırsız uzaklarda hissediyordu kendisini, kaynağın
sırlarıyla dopdolu bir evrende hakikatla bu kadar iç içe olmak şaşırtıcı
geliyordu, ancak birtek sabitin çözebildiği kriptolarla evren artık
Bİ-POLAR KORKULAR
49
okumaya çalıştığı pasif sembollerden sıyrılarak adeta dile geliyor, her
lisanın ötesinde canlı ve cansız her varlık tarafından işitilebilen aktif
ve becerikli bir lisanla geleceğin haritalarında yer alan henüz
tanışılmamış yeni varoluş biçimlerinden derin haberler anlatıyordu…
Hayatın sınırlı varlık alanlarında labirentlerde kayboluyorken bir anda
ortaya yeni bir bilinç çıkmıştı, sonsuzluğun süper simetrik matematik
alanında kaybolmayacak kadar yetkin olarak süper boyutlardan
geçiyor, boyuttan boyuta yollar alıyordu artık. Hayat dar geliyordu
bedenine sıkışan varlığına. Bu beden kendisini tanımlaması için
yetersizdi artık. Asimetri sıkıyordu her yandan, içindeki simetri
patlatıyordu asimetrik varlığını kaybederken, ışık hızının misliyle
yeni yeni boyutlarda yol alıyordu sevgililerle beraber.
Ve hayat bi şekilde biliyordu nereye gitmesi gerektiğini ve gidiyordu
hiç durmadan.
Yolcularını taşıyorken bir yerlere çocuklar şen şakrak büyüyor,
büyüyenler olanlara şaşıyorlardı…
UZAY– ANOLOJİ
Derin sessizliler içerisinde ağır ağır atan kalbinin ağır ritmiyle
gözlerini açtı. Zifiri karanlığa rağmen görme algılarını cevapsız
Bİ-POLAR KORKULAR
50
bakışlarla etrafta dolaştırdığında çok uzaklara giden bakışlar hiçbir
yerden anlam bulamıyordu.
Boş ve karanlık odada vücudunun ağırlığını yerden kaldırmaya gücü
yetmiyor, zihni derin karanlıklardan gelen boşluğun siyahlığı
içerisinde arayışlarının cevapsızlığına rağmen olması geren bir şeyleri
hissedebiliyordu. Boş karanlığa bakan boş bakışların ardındaki beyni
vücudunun ağırlığı ile baş edebilecek iradeye ulaştığında önce başını
yerden kesti; sonra vücudunu yere yapıştıran yerçekimini yenebildi;
ve nihayet dimdik duran bedeni ile boşluk içerisinde gidilebilecek bir
yön aramaya başladı…
Rüyalarına giren bu başlangıç hep aynı noktada bitiveriyordu…
Karanlık ve boşluk içerisindeki ağır bedeni siyahlıklar ardındaki kara
duvarda küçücük bir ışık huzmesi görünce hemen o anda
uyanıyordu…
Soğuk terlemeleri her defasında yatağını sırılsıklam ediyor,
kabuslardan kurtulmanın rahatlığı içerisinde derin düşüncelere dalarak
yatağın içerisinde öylece otura kalıyordu…
Düşünmekten korktuğu rüyaları belirli aralıklarla hiç durmadan kedini
tekrarlıyor, her defasında bilinç altına itilerek unutulan bu hikaye
orada da rahat durmuyordu. Her defasında beynine giden bütün
damarları adeta tıkayarak şiddetle atan damarlarından derin baş
ağrıları olarak bilinç düzeyine geri geliyordu…
Küçücük bir ışık huzmesi vardı karanlık odanın bilinmeyen
duvarlarının derin ardlarında ve ya o ışığa doğru gitmeliydi, ya da
daha korkunç olarak ışık hızıyla aydınlıklar geliyordu ona doğru; ve
fakat içi dopdolu bu enerji bulutunun aydınlığı neler taşıyor olabilirdi
ki?
Defalarca bunları gördü rüyalarında;
Uzun gecelerde her defasında daha da uzadı…
Bİ-POLAR KORKULAR
51
Ve hep bastırıldı bu rüyalar; hiç düşünülmediler…
Baş ağrıttılar hep bu yüzden…
Ve merak galip geldiğinde devamı gelecekti…
Korkular bi şekilde bitirilecekti…
Düşünmeye başladığında, derin karanlığın içindeki o küçücük ışık
huzmesi ışık hızlarıyla bölünerek büyüyor etrafa yayılıyor; bütün
dünyasını kolaylıkla çabucak aydınlatıveriyordu…
İçi ışık hızlarıyla, ışık enerjileriyle dopdolu olduğu net olarak
görülüyor ve asimetrik varlığıyla algılanamayacak kadar çok hareketli
geliyordu.
İsterse rüyaların kabuslarını kolaylıkla bitirebiliyordu, burası böyle
zamanlarda genç kızların pembe hayallerindeki masallar kadar
güzelleşerek rengarenk insanlarla doluveriyordu bir anda.
Işıklar gelince karanlıklara boğulu odanın içerisindeki ağırlıklar yok
oluyor, vücutları bağlayan ağırlıklardan kurtulan herkes boşlukta
uçmaya başlıyorlardı. Sonrasında havalanan bedenin dönmeye
başladığı, hareketlerinin ışık hızını hızla geçmesiyle beraber bedenini
kaybederken etrafında yepyeni ve bambaşka bir evren görünür
oluyordu.
Artık yeni bir yer vardı etrafta; yeni bir varoluş içindeydi o da, ışıktan
varlıklar arasında ışıklar içinde ve tarifsiz algılar…
Yerçekimini aşan varlığı hızla ışık halini almıştı; karanlık duvardaki
ışık huzmesi içinde başka ışık huzmelerinin içerisine doğru hızla
emilerek çekilmeye devam etmekteydi.
Bİ-POLAR KORKULAR
52
Bir başka hacme ait boyutlara doğru gitmekte olduğunu hisseden
varlığı artık asimetriye ait bütün ağırlıklardan kurtulmuştu. En öce
maddi varlığını yitirmişti, kokular sesler ve sonunda ışıklar bile
etrafından süzülerek buharlaşmış, pürüzsüz bir aydınlık bütün
şeffaflığı ile giderek etrafında somutlaşmaya başlamıştı. Çabucak
büyüyordu, her şey netti ve ışık somuttu artık…
Asimetrik alanda tanımlayamadığı herkes asimetrilerinden kurtulmuş
birer somut ışın halinde, kusursuz tanımlayıcı ışınsal varlıklar olarak
ortadaydılar artık. Asimetride bildiği ve bilmediği herkes oradaydı,
ışıl-ışıllardı orada, kusursuz varlıklarıyla mutlak tanımlı oldukları
açıkça görülüyordu artık.
Kişiliklerin kusursuzluğu çok güzeldi ve göz alıcıydı her şey…
Bakmaya doyamıyordu…
Şimdi herkesin gerçek yüzüyle karşı karşıyaydı…
Sevgilinin gerçeğiyle;
Kendisi de oradaydı;
O da oradaydı işte ayna arıyordu, merak ediyordu…
Acaba kendisi nasıl bir ışık saçıyordu?
Her şey daha yeni başlıyordu…
Ve asimetri buradan ne kadar net görülüyordu…
Oysa…
Oradayken burası yok oluyordu…
Bİ-POLAR KORKULAR
53
Hayır, orası buraya yetmiyordu…
Ve her şey nasılda birbirine sımsıkı bağlıydı…
Buradaki simetri, asimetriyi nasıl da dimdik tutuyor,
Asimetriyi nasıl küçültüyordu…
UZAY-ZAMAN ANALOG
Zamana dokunmaya çalıştıkça onun dokunulmazlığı karşısında
mağlup oluyordu her kez gibi. Sonsuza giden bir geçmiş vardı geriye
baktığında ve o hiç yok gibiydi sonsuzdan gelen bu geçmiş
zamanlarda. Bir an var olduğu hissine kapılmıştı, fakat bu durum hızla
geleceğe giden sonsuz zamanlarda buhar olup uçuvermişti. Ne kadar
küçük bir andı yaşadığı her şey. Şimdi ışıklar içerisindeki yeni varlığı
ile baktığında geçmişin asimetrisinde kaybolan her şeye, ne büyük
lütuftu sevgilinin asimetriden kurtaran o dokunuşu. Adeta bir
kurbağaya hayat vermişti. İşte şimdi onun bu dayanılmaz varlığı
Bİ-POLAR KORKULAR
54
simetriye döndürmüştü her şeyi. Üstelik yolculuk daha yeni başlıyor
gibiydi.
Sevgiliyle yeniden buluşma zamanı gelmişti artık. Bu buluşma
asimetride yaşanan aldatıcı beraberlikler gibi olmayacaktı elbette.
Kadınları aldatmaya programlanmış yazılımlarıyla var olabilen
potansiyel erkekler ve onların yalanlarına bire bin katarak inanmaya
hazır kadınlar vardı geçmişin potansiyel evreninde. Bu evrenin
simülasyonlarını yok eden matematikler bitirivermişti aşırı enerji
birikimleriyle var ola bilen kutupların potansiyellerini. Zaman
içindeyken ne kadar yavaş akardı, oysa ne kadar da küçük bir nokta
gibiydi bu simetriden, böylesine yukardan bakarken o aşağıda
olanlara.
Ve artık hazırdı yeniden mutlak beraberliğin gerçekleşmesi için, her
şey bu an için hazırlanmış gibiydi. Düğün günü gibi, herkes merasim
için hazır…
Ya o nasıldı, şimdi yeniden hayat bulacak olan, dünyada bir yerlerde
bir hastanede bıraktığı hayat dolu kadının cesedine benzemeyecekti
buradaki kusursuz ışınsal varlığı; ya ruhu? Ona simerinin kapılarını
açan o fedakarlığı tanıyacak mıydı onu yeniden? Bilmeden neler
yaptığını, kaybolup giden etrafından bir anda, şimdi yeniden
buluşmaya hazır olacak mıydı?
Neden bilmesin ki? Belki de bilerek yapmıştı her şeyi. Onun önünde
sonsuzluğun kapısını açmıştı. Bir kurbağayı gerçek bir bireye
dönüştürmüştü. Sihir gibi, büyü gibi değil, bir kutsal ruh la da değil…
Gayet doğal olarak kendisini koymuştu ortaya. Her şeyini ona vererek
varlığından vazgeçmiş, fakat asla da yok olmamıştı. Sadece asimetriyi
kaybederken beraberliklerini süper bir simetrinin üstün boyutlarına
taşımışlardı. Sonsuzluğun sırları çözülmüştü beraberlikleriyle.
Bİ-POLAR KORKULAR
55
Nasıl bir bilinç haliydi bu? Yeniden düğün sofraları kurulmuştu
etraflarında, herkes pırıl pırıldı orada. Sonsuza kadar dolmayacakmış
gibi gelmesine rağmen çiftler hala salonu doldurmaktaydı, ve herkes
çok mutlu görülmekteydi...
Karşılaşma anının hesaplaşmalarıyla baş edememekteydi. Acaba
kadını hakikaten bu kadar bilinçle mi yapmıştı her şeyi? Yoksa
şuursuz içgüdüleriyle rastgele mi olmuştu her şey? İkisi çok farklı
durumlar olarak gözüküyordu.
Oysa dünyadaki hataların ağırlığı bir türlü izin vermiyordu o
zamanlarda bu boyutları düşünmeye. Hala bedeni dünyanın
asimetrisine sarılmış, korkuyordu ipin ucunu bırakmaya. Bir bıraksa
anında simetrik evrene geçebilirdi.
Acaba sevgili affedecek miydi onu?
Yoksa cehennemlerde yakacak mıydı?
Onun gerçeğiyle yüzleşmeye gerçekten korkuyordu. Çünkü onun
gerçeği kendi gerçeğine öylesine sıkı bağlarla bağlıydı ki; sonunda
kendi rezillikleriyle karşılaşacaktı belki de. Belki de her şeyin gerçek
hali gelecekti karşısına, nasılda yamuk yumuk gördüğünü görecekti.
Hayatı mahveden insansı hataların eşsizlikten gelen dengesizlikler
yüzünden dünyaya yayıldığı fikriyle yüzleşmek zorunda kalacaktı.
Ve ne acıdır ki bunları anlamak için kaybetmekten başka yol
kalmamıştı asimetride, tek farkedilebilir potansiyel bir şeylerin
eksikliği, ya da eksiklerin aramakta oldukları fazlalara sahip olma
halleriydi.
Şimdi simetride gerçekle yüzleşme zamanıydı, asimetriyi terk
etmekten korkuyor oluşu bundandı.
Bİ-POLAR KORKULAR
56
Gene gece uzamıştı, asimetrik kabuslar arasında simetri arayarak
sabaha yaklaşmıştı. Gerçek olan asimetrik hayattı belki; oysa buradan
bakıldığında cennet gibi görülen simetri çok ulaşılmaz, çok uzak, çok
üstün gibiydi. Bütün asimetrik dostlar onu yaşatacak potansiyel
farklarının yangınına körük tutmaktaydılar…
Oysa ne bilsinler di ki; asimetri geçince başlayan simetri öylesine
parlak, şeffaf ve üstün yapısıyla ipek gibi sarmaktaydı bütün varlığı…
Simetrik varlığa ulaşmanın dengesi için gereken kutuplar biribirini
fark edince bilincin ulaştığı doruklardan bakınca; koca dünyayı yutan,
sonsuz gibi görünen evren bir anda kum taneleri kadar küçülerek
değerini hiç kaybetmeyen, bir mücevher gibi saklanılabilen ayrıntılar
haline geliveriyordu. Şimdi şaşkın bakıyordu böylesine asimetrik bir
gerçekliğe esir olduğu günlere; simetri mi gerçek asimetri mi?
Anlayamıyordu…
Asimetrik dostlara yalan söyleyerek geçen günlerin son bulduğu,
sevgiliye söylediği yalanların yüzüne vurulacağı o an hızla
yaklaşıyordu.
Hiç aldanmayan bilinç halleri ile çıkılacak yolculuklar için hazırlıktan
ibaretti asimetride kalan günleri. Bavullar hazırlanmış yolculuk halleri
gözleri önüne gelmekte, sevgilinin şen halleri yolculuklarda ve
kokular tütmekte burnunda manzaralar durmadan değişirken.
Gün bir batar bir doğar serseri ruhlu tatil havaları eserken başlarında.
Yarı baygın asimetriye tutunan adamın simetriye çeken vakumlara
dayanacak gücü kalmamıştı. Sevgiliden korkuyordu belki, ya da
Bİ-POLAR KORKULAR
57
günahları yüzünden Tanrı”dan kaçmaya çalışıyordu. Gücü giderek
düşerken, hatıralar zihninde hızlanmaktaydı.
Asimetrik mağlubiyetlerden bıkmıştı.
Simetride galip olmak için dua etmekten başka yol da kalmamıştı…
ALGORİTMA NEYDİ ??
Davranışlarını etkileyen her şey algoritma tarafından cevaplar
bulunabilecek olaylardı aslında. Oysa insan zekasının seçenekleri
sadece asimetrik sonuçlar üretebiliyordu. Benliğin derinliklerindeki
inanılmaz hassas matematik varlık böyle izafi çözümlerle hiç
doyurulamayacak kadar aç olduğu anlaşılıyordu…
Olayların gerçekliği bakış açılarına göre değişiyordu elbette. Kaybı
zor kabul edilebilen insanların ardından herkez gibi o da kalbinde
yaşatabileceği bir varlık biçimi olarak onu taşıyabilirdi. Bu durum
benliğinde parçalanmalara yol açıyordu. İç dünyasında asla ayrılığa
izin vermeyen bir varoluş biçimi oluşmuştu. Derin simetrik bir
dünyada asimetrik alandan soyutlanmış seçme insanlar, harika
tasarımlar, en güzel yaşanımlar saflaştırılmış ışınlar halinde giderek
daha da son-mutlaşmaktaydılar. Benliğini böyle bir evrende yeniden
keşfetmeye başlıyor oluşu artık geride kalan dünyaya ait acı veren
hayatın içerisine sığamıyordu. Benliğin kendi içindeki
parçalanmasından oluşan iki kişilikten biri soyuttu ama gerçek olan
işte tam bu soyut varlığıydı ona göre.
Çatışmalar giderek şiddetini artıracak gibi geliyordu çoğu zaman, oysa
asimetrik varlık alanı simetriye dayanabilecek temel taşlarından
Bİ-POLAR KORKULAR
58
yoksundu ve simetrinin çok üstün enerjileri karşısında hızla
buharlaşarak yok olmaktaydı.
Böyle zamanların hayatında kapladığı hacim giderek artıyor,
asimetrinin kaybettiği çatışmaların ardından şeffaf görüş alanlarının
sınırsız ufukları duyu organlarının her türlü lezzet ihtiyacını fazlasıyla
tatmin ediyordu bir yandan; diğer yandan hiç tanımadığı renkler,
kokular, sesler ve tadlar var oluyordu hızla… Giderek daha somut
olduğu gözlenen sevgilinin varlığı asimetrik zamanların ıstıraplarının
çok ötesine geçiyor, hiç tanımadığı özelliklerini ona bir yandan ilk
defa gösteriyorken, diğer yandan beraberliğin hiç yaşanılmamış
yanlarının olabileceğini ispatlarcasına çılgın ufuklarda yollarda
buluyordu kendisini.
Halbuki asimetrinin ağırlığını üzerinde hissettiği günlerdeki
beraberlikleri şimdi buradan bakınca ne kadar da düşmanca
yaşanılıyor olarak görülüyordu. Eşler beraberliklerindeki
dengesizlikler yüzünden nasılda zarar veriyorlardı biribirlerine. Ve
böylersine ağırlıklarla dolu hayatların sonuçsuz kalan yaşanımlarının
ardında yaşanabilecek işbirliklerinin üstün boyutları o zamanları aşan
boyutlarla var oldukları halde, nasılda gözden kaçabiliyordu. Ne de
olsa yetmiyordu karıncaların gözleri fillerin ufuklarına. Evrene
bakmak için yapılmış merceklerin içinde bulundukları boyutları
aşamıyor oluşları şaşırtmıyordu artık…
Dostlukların ötesindeki işbirlikleri için gereken simetri huzur
veriyordu. Gerçeğin içinde olduğundan çok emin oluyor, hasretini
bitiren sevgilinin o güne kadar tanıdığı kadından ne kadar farklı
olduğuna da inanamıyordu…
Gerçek ne olursa olsun, onlar tam da ortasındaydılar gerçekliklerin.
Ve fakat hep içinde oldukları bu şey şimdi artık çırılçıplaktı
karşılarında. Beraber bakıyorlardı sonsuzluğa…
Bİ-POLAR KORKULAR
59
Artık gerçek hangisi diye bir ileri bir geri gitmiyordu simetri ile
asimetri arasında; kapsama alanı geniş olan simetri küçücük bir an için
asimetriye göz kırpmıştı sadece. Artık acıtmıyordu geride kalan
dengesizlikler. Dengesiz varlık çok geride kalmamış olsa da öylesine
küçülmüştü ki, simetri içerisindeki varlığının anlamı tartışmasız
yokluk derecesine yaklaşıyordu hızla. Artık acıtamıyordu…
Korku yoktu bundan sonra, sonsuza giden yollar yoramazdı böylesine
aşkla yaşanıyorken.
Ve hayatın içindeki beraberliklerinin küçük güzellikleri, içinden
geldikleri o insan toplulukları, analar, babalar, kardeşler ve herkezler,
başka kimliklere bürünüyorlardı yeniden. Hiç tanımadıkları üstün
varlıklar olarak yeniden tanışılıyordu hayatla.
O sahilde oturulan banklar meğer nerelerden gelirlermiş onlara o
anları yaşatmaya, taşlar kayalar anlamlarını hiç anlamadıkları enerji
yoğun matematik sembollerini şimdi yeniden düşündürmekteydiler.
Kolunun altındaki sevgilinin ona neler verebileceğine dair hiç fikri
yokmuş meğer.
Pastanalerdeki muhallebiler buradan taklit birer replika olmakta hızla.
Ah simetri, ne özlemler çektirmişti bu gariplere asimetrik
potansiyeller. Ve hepsinin gerçeği…
Mükemmel tasarımların simetrisi asimetrilerle nasıl anlatılır..
Gördükleri sonsuza giderken zamanın şimdiki zamanda çakılı olduğu
gerçeğiyle yüzleşemiyordu.
Artık asimetrinin şimdiki zamanını yaşayamazdı.
Gerçeğe geri dönmek için kendisini zorluyor, ama asla şimdiki zamanı
yaşayamıyordu. Ya geçmiş ya gelecek zamandaydı zihni. Bedeni
şimdiki zamanı gösteriyor gibi görülüyordu dışarıdan bakınca, oysa
görmesini bilenler kimin hangi zamanı yaşadığına bakıyorlardııı…
Bİ-POLAR KORKULAR
60
VARSIMA
Oturduğu yerden kalktığında hala tadı damağında kalan kahvenin
acılığını emiyordu ağzının içinde bir yandan, diğer yandan kalabalık
masalardaki insanları rahatsız etmeden aralarından geçmeye
çalışıyordu. Rüzgarın esintisi etraftaki unlu yiyecekler üzerindeki
kırıntıların yarı yanık kokularını taşıyordu, bu kokular beyni içinde
bilinmeyen yollardan geçerek hafızasındaki eski zamanların
hikayelerini canlandırıyordu. Etrafı hızla değişiyordu, semtin insanları
ince rüzgarların üzerine kokular gibi oturuyordu eski zamanlarda,
şimdilerde yelkenlerine aldıkları havaların önünde uzak ufuklarda
kokuyorlardı. Burada var olan yabancı kalabalık insanların oturmaları
ise hiç değişmemişti. Başka başka omurgalar aynı kıvrımlarla
karşılıklı eğimler gösteriyorlardı her zaman. Şen kahkahalardaki
riyalar aynı sonlar için tuzaklar kuruyorlardı birbirlerine. Ve
sandalyeler hep aynı şekilde konuyorlardı karşı karşıya, hepsi bir
tuzak oluyordu kader ağlarını örmek için. Yerdeki karoların
desenlerinde bile değişik izler var gibiydi. Üzerine basılan
zamanlardan kalan izler paspaslarla silinmeyen anılar bırakıyordu
taşlar üzerine. Taşlar ayaklar altında erirken zaman geçtikçe kokular
tekrar tekrar aynı anıları getiriyordu uzun zamaların içinden. Eğilip
bükülerek geçilebilen sıkışık masaların ardından gelen bir sevgili
yoktu belki yanında, ama zihninde taşıdığı beraberlik hissinin ayrılık
hali onun kokularını takip ederek bulabiliyordu yolunu. Rüzgarla dans
eden keman konçertosunun ince sesi değişik geliyordu her zaman,
oysa taşıdığı anlamları gizlercesine fısıldıyorken kalabalık sesler
Bİ-POLAR KORKULAR
61
arasında sevgilinin sesi varmışçasına ince anlatımlarla oynuyordu
algılarıyla.
Böylesine güçlü varsımalarla beraber olduğu birinin yanında olmayışı
canını yakmıyordu elbette. Ne de olsa etraftaki tomurcuk kokulu genç
aşıkların gelecek arayışları koca hayatı oturumlarla dolduruyorken
tuzakların önünü görmelerine izin vermiyordu. Aşkın ve cinselliğin
varsımaları biribirini iterek ayrışma eğilimine girdiğinden beri gerçek
olanla algıları dolduranlar rüzgarların şiddetine göre bayraklar gibi
dalgalanıyordu benliklerinde. Ve sevgilinin dik duran omurgasının
karşısında eğilip bükülmeleri kelimelere sığmayan hikayelerde
anlatımlarını bitirmiyordu bir türlü. Belki şimdi biraz daha yol alabilse
onu beklediği zamanlardaki gibi yeniden beraber olacaklardı. Belki
sadece ne tarafa gitmesi gerektiğini bilebilse; sağa sola değil de içeri,
çok derinlerine gidebilse benliğine doğru; ya da onu soyabilse, etten
tenden geçerek en derin kimliğine kadar saflaştırabilse…
Şimdi yürüdüğü her adımda var olanlarla karşılaşılanlar arasında
anlam çatışmaları gibi hastalıklı ruh halleri arasında varsıma
seçenekleri geliyordu karşısına. Bir masadan gelen kahkahalar
arsında çıkan küçücük bir ses keman eşliğinde dans ederek sevgiliyi
hatırlatıyordu. Beraberken bu kadın hiç böyle şeyler anlatmazdı
aslında, oysa böylesine yokken varlığının taşıyamadığı anlamları ona
getiriyordu. Etrafına şüphelerle bakan hastalıklı haller arasında
kalıyor, yoruluyordu. Omurgasını kıvrımlarla şekilden şekle sokarak
olmadık rahatsız denemler etraftan dikkat çekmeye başlayacak
korkusuna kapılarak bedenini donduran, yüksek basınçlarla sıkıştıran
benliği sanki bedeniyle değil de bambaşka bir varlık halinde, başka
boyutlardan gelen ziyaretçi bir yabancı kadar şaşkın kalıyordu…
Var olanlarla varsımalar yan yana geldiklerinde hep varsımalarını
seçmek istiyordu. İki yoldan varsıma olan, iki sesten, ,iki kokudan…
Oysa sevgiliden iki tane olunca işin tadı kaçıyordu biraz.
Gerçekçilikle yaşanan hayatın tadı tuzu olan kavga gürültü bile
Bİ-POLAR KORKULAR
62
varsımalarda anlam bulamıyordu. Şimdi caddelerde geziyorken
basılan her adımını takip edebilen bir gölgenin varsmasının
gerçekliğini tartışmanın ne anlamı olabilirdi?
Bedenini sınırlayan omurganın kıvrımlarının hayatın bu halinde dik
duramayacağı kadar ince kıvrımlarla hareket edebilen yumuşak yapılı
varlığının sınırsız hızlarına, böylesi sınırlı varoluş biçimlerini
taşımaya çalışarak harcanan zamanların ziyan olduğunu görebiliyordu
artık. Beraber olmanın hallerinden her biri için geçerli olan hız
limitleri elbette yaşanabilecekler için de sınır oluyordu. Yada daha çok
yaşananların gerçekliğiyle ilgili varsımalar çatıştığında, hızla sınırsız
yaşanabilen bir alan gerçek diye bilinen bütün o sınırları yıkıp
atabiliyordu kolaylıkla. Hayallerin gidebildiği bütün ufuklar anında
gerçek oluverebiliyordu bu dünyada bir anda…
Ve bu hal hastalıklı bir haldi elbette..
Bu hale ayak uydurabilecek birinin var olabilme ihtimalini
hesaplayabilmek için gereken matematik; bu hal varsımasını
güçlendirdiğinden beri gereksiz olmuştu işte bir anda.
Dalış günlerinde deniz altıyla ilgili seminerlerin tehlikeri anlatan
bölümlerinin hesaplamaları vurgun yiyen biri için geçersiz olmuştu
artık. Bir trafik kazası olmadan gün geçirme ihtimalinin imkansız
olmadığı dünyada pek çok insan kazasız yaşıyor gibiydi; oysa kaza
geçirenlerin bunlarla ilgileri yok gibiydi… ve tabii ki aynı kazayı iki
kere yaşayan kimselerde yoktu ortalarda…
Şimdi olan olmuş, anlam arayışları giderek hayatın geri kalanına
yönelmişti.
3.BÖLÜM
birinci bölüm
bu bölüm ayrılık ve acı üzere kurulu...
Gerçek bir kaza hikayesiyhle baslayan hikaye akıl hastanesinde geçen günlerde ilerlemektedir.
Burada bunalım biraz abartılı ve arebesk bir dille anlatılmaktadır..
Bu durumu değiştirmek gerekmekte
Bİ-POLAR KORKULAR
63
ikinci bölüm
Burada rüyalar ve hayaller devreye gnirmektedir.
Hayat idealleri karşılamaya yetmmediğinde herzaman oldujğu gibi
Hayal alanı devreye girmektedir
Hayatın tabanında yer alan soyutların maddeye ustun geldiği rüyalar görmeye baslamıştır.
Bu dururm şaşırtıcı hıkayeler anolojileriyle anlatılır
Bu bölüm şaşırtıcılık üzerıne kuruludur.
üçüncü bölüm
üçüncü bölümde her şey benlik üzere kuruludur.
benliğin herşeye çözmeye yetebilecek bir algoritması vardır
bu algoritmanın şartı kendi anahtarına ulaşmasıdır
şi fre çözülünce zaman paradigması değişir,
artık sonsuzluğun kapıları açılır
ikinci b ölümde unutulan kadın burada yeniden sahneye çıkar
herşeyin anahtarı o dur
fakat azrail analojisi göstermektedir.
hayatı bititrir
hayattaki herşeyi elinden alır
ve fakat sonsuzluğu verir
Benliğini hissedebiliyordu artık, kaybettikçe kazanan bir tarafı vardı.
Ayrılık uzadıkça varlığını daha çok hissederek, yalnız olmadığından
emin oluyordu. Kendisini tanımlayan biriyle beraber olmak için
benliği dışında başka hiçbir şeye ihtiyaç duymuyordu. Varoluşun sırrı
buydu belki de…
Evren ikililerden oluşan bir sır deposuydu şimdiye dek, farkındalık
geliştikçe manzaralar açılıyordu zihninde. Şimdiye kadar anlayışını
kafatasına sıkıştırmıştı, oysa artık benliği beynin dışına taşmış,
evrenin tamamında farkındalıklar oluşturuyordu.
Huzur doluyordu içi. Aradığı huzuru süpersimetrik benliğinde
bulmuştu nihayet. Asimetri içersinde varolduğu yıllar giderek daha
çok küçülüyorken gözleri önünde, süpersimetrik varoluşlar içerisinde
buluyordu kendisini, huzur doluydu her yer. Süpersimetride başka ne
Bİ-POLAR KORKULAR
64
aranabilirdi ki? İşte buydu aranan, huzur; her şeyin huzur içerisinde
olduğu bir yer. Umutların sonunda buna ulaşınca gerçeklik hisleri
değişiyordu. Sonsuza açılan bir algı alanı ve herşeyin mükemmel
karşılığı sonu gelmeyen dengeli ve çok hızlı açılımlarla önündeydi
artık…
Korkuyordu.
Şimdi önünde açılan bu alanda beraber huzur bulduğu bu sanal insan
ya gerçek dışı bir sığınak ise? Ya o bilinçtı benliğinin ürettiği sanal bir
halusinasyondan ibaret ise? Sadece korktuğu için, o korkutucu
yanlızlık fikrini bitirmek için üretilmiş bir sanal hayale kapılmışsa…?
Korkularını dengeleyen bir algının zihnine böylesi bir oyun oynadığı
fikri çıldırtıyordu onu. Her şeye rağmen bu sanal beraberlik algı
alanını o kadar genişletiyordu ki, düşünceleri büyük bir ustalıkla
evrenin her yerinde uçarak var olabiliyordu artık. Bu algı üstlendiği işi
fazlasıyla yapıyordu, işte bundan hiç şüphe duymuyordu.
Bu ruh haliyle etrafındaki beraberlikleri inanılmaz detaylarla görebilir
oluyordu bir anda. İnsanların bedensel varlık alanı içinde, asimetrik
beraberliklerde bilinç hallerini hepten yitirmiş olduklarına şahit
oluyordu. Anlam yitimini öylesine maddeleştiren varsımalar içerisinde
farkındalıktan uzak eriyip yok olan benliklerle doluydu işte etrafı.
Madii gerçekliklerin şuursuzluk dumanları ile sarpa sarmış bir hayatı
doldurduğu sisli bir hayatın içerisinde kendi algı alanını çeviren
süpersimetrik varsımalar her şeye galip geliyordu kolaylıkla…
Hayatın sırrı açılmış gibiydi önünde; bu hayatta kendisinin farkına
varamamış X ve Y lerden oluşan sıradan insanların arasında
başlayabilecek rasgele ilişkilerin sonu hep aynı olmak zorunda
kalacaktı elbette. Sıradan olan herbir yeni ilişki bir zaman sonra aynı
şuursuzluk dumanları içinde kalacaktı. Bu şuursuzluk dumanı
tarafından sadece sarılarak değil aynı zamanda emilerek
dumanlaştırılacaktı tarifsiz ve tanımsız hayatlar.
Bİ-POLAR KORKULAR
65
Şuursuzluk dumanını böylesine büyüten anlamını yitirmiş benliklerin
arasında kendisini farkedebilen biri nasıl böylesine buharlaşabilirdi
ki? Buharlaşmamıştı hayatını kaybeden sevgilisi, tam tersine giderek
daha da kristalize olarak süpersimetrik bir varlık halinde onu bu
anlamsızlık varsımalarının arasından çekip almıştı. Giderek daha da
güçleniyordu varsımaları, ve bakışlarının keskinliği daha da artıyordu.
Farkındalıklı bir evren açılıyordu önlerinde. Ne kadar da güzeldi böyle
bir varoluşun varsımaları.
Asimetrik alanın çok bilinmeyenli denkliklerindeki sayısız
bilinmeyenler yerleri doldukça süpersimetrik bir evrende kuşkuya yer
bırakmayan yepyeni düzenlere evriliyordu hızla. Değişkenlerden
oluşan asimetrik alanın labirentler oluşturan kaotik, fraktal, alternatif
varoluşlarına karşılık süpersimetrik sonsuzluklarda düzenlerin var
olduğunu fark eder oluyordu hiç durmadan.
Çok bilinmeyenli sıradan varoluşlar asimetri içerisinde yaşamaya
mahkumdular. Bu kısa süreli asimetrik varoluşun süpersimetrik bir
çıkışının var olabileceği gerçeği ise hayatın en büyük sürprizi olmuştu
işte.
Asimetriyi bitirebilen böyle birinin var olabilmesi ise benliğinin
bunca tekillikten kurtulabilmesinin tek şansı olabilirdi ancak. Sadece o
hariç herkesle sıradandı hayatı. Hatta onunla beraberken bile onun
farkında değildi uzun zaman. Kaybettiğini sandığı bir zamanda
kaybetmenin mümkün olmadığını farkedecekti.
İşte her şey böylesine değişkendi o hayattayken, ve sonra;
Asimetriyi bitiren, simetriye çıkış olabilen biri haline gelmişti o…
Ve daha önemlis farkındalıktı…
Asimetriyi bitiren sadece farkındalıktı, yoksa herkes için böyle biri
vardı zaten.
Simetri; farkındalık demkti. Süpersimetri, süper farkındalık…
Bİ-POLAR KORKULAR
66
Asimetrik alanda ise herşey yer değiştirebiliyor, herşey yanlış
anlaşılabiliyordu…Anlamın buhar olduğu bir sis perdesinden ibaretti
asimetrik varlık alanı…
Onu özel kılan ne olabilirdi?
Sahip olunan hiçbir şey bu beraberlik biçimlerini tanımlamaya
yetemiyordu. Asimetrik sahip olma halleriyle ulaşılamayan bir
farkındalık halinden ibaretti artık algı alanı.
Bedenini oluşturan kimyanın tamamını ayırıyordu artık benliği.
Herşeyden soyulmuş halde var olabilen bir birey halindeydi artık
varlığı. Çırılçıplak kaldığında bile sınırsız tanımlı bir varlık olarak
kendisinden emin olabiliyordu artık. Bedenine ait hiçbir maddenin
benliğe katkısı kalmamış gibiydi.
Ona baktığında artık toprak altında kalan bedeni gelmiyordu aklına.
Onun benliği öylesine kendi benliğine tanımlıydı ki, böyle bir
matematiğin asimetrik alanın değişken maddeleriyle tarifi imkansız
geliyordu. Benliklerinin birbirine matematik bağlarla bağlı oluşları,
böylesine süpersimerik bir matematik için nasılda anlam alanını
sonsuza taşıyordu. İki benlik birbirini tanımlıyor gibiydi. Çırılçıplak
matematik tanımlarla birbirini anlamlandırıyorlardı. Bütün diğer
benliklerin kusursuz tanımlarını görebiliyordu artık. Ve böylesine
mükemmel bir görüş alanını farkedemeyen şuursuz bakışlar arasında
asimetrik bir hayat içerisinde bunları görebiliyor olmak, hayatın dışına
atıyordu onu…
O hem her şeydi, hem de hiçbirşey…
Öylesine tanımsızdı asimetrik madde arasında.
Oysa matematiği kusursuz bir sağlamlıkla ölümsüzce yaşıyordu.
Her şeyle iç içe, bi yanı asimetrik ve tanımsız; bi yanı ise tanımdan
ibaret, süpersimetrik, kusursuz ve elbette sonsuz…
Bİ-POLAR KORKULAR
67
Asimetrisini mezarlıkta terketmişti. Oysa anlamı gayet sıhatli bir
varlık halinde devam ediyordu. Kendi içerisinde onun varlığını
yaşattığının farkındaydı elbette. Oysa kendi varlığının da böylesine
soyut var olamaya devam edeceği varsıması giderek benliğinde
güçlenmeye devam ediyordu hiç durmadan.
Beraberlikleri yeni varoluşlara evriliyordu işte. Bu varsımalar
gerçekliğini hiç kaybetmeyen sonsuz bir kinetikle anlamlara yeni
boyutlar vermeye devam ediyordu. Eğlenceli ve coşkulu özelliklerle
bakıyordu artık hayata, ironik te olsa serüveni yeni pencerelerle
açılıyordu hiç durmadan.
Mezarlık kokuları birbirine karıştırıyordu. Topraktaki hayat kokuları,
ceset kokularına karışıyordu. Yağmurlar bunları ıslattığında buhar
olup dünyaya karıştırıyordu bütün hepsini.
Benliklerden soyutlanmış herşey anlamlarını kaybediyordu elbette. Ve
benliğin tekilliğini tarif etmeye aciz kalıyordu bütün bu kokular.
Buhar olarak sis gibi görülüyordu süpersimetrik tekil varlığın
anlamından uzaklaşan maddeler. Simetrisini kaybetmiş anlamsız ve
uçuk bir asimetri içinde kalıyordu yeniden.
Yeni varoluşlara açılıyordu algıları, şimdi ironik beraberlikleri
simetrik eksiklerini çok rahat tamamlayabiliyordu. İroni olsa da
anlama inanılmaz bir kinetik kazandırmıştı bu yeni beraberlik fikri.
Eğlenceli ve coşkulu anlamlar arasında uçuyor gibiydi. Kendi
kendisine eklediği anlamlandırmalar birazcık asimetri gösterseler
kolaylıkla yok edilebilirlerdi.
Oysa sevgili asimetrik varlığıyla hayattayken bunca yılda; bu kadar
kısa bir ana eklediği anlamların küçücük bir kıırıntısını bile
verememişti.
Kadın hayattayken içgüdüsel olarak her türlü ihtiyaçlara karşı son
derece duyarlıydı. Bütün kadınlar gibi eşinin ve ailesinin ihtiyaçlarını
Bİ-POLAR KORKULAR
68
bilinçsizce ama büyük bir titizlikle takip etmekteydi. Sıradan günlük
yaşantılar içindeki güncel meseleleri takip etmek bir yana, çok daha
derin hislerle benliklerin ihtiyacı olan duygusal çalkantılar da onların
matematik algoritmalarının kontrolleri altındaydı. Bütün kadınlar
aynıydı; ailenin bilinçli ve bilinçsiz hertür faaliyetlerini büyük bir
titizlikle takip ediyordu herbiri.
Bu çabalar onlar için ne kadar da kolaydı…
Oysa onu farklı kılan birşeyler vardı. Her kadın aynı olamzdı ki…
Benliğini ele geçirmiş gibiydi. Truva’nın atı gibi kalesinin içine
girmişti. Benlik; insanın en özel uzvuydu aslında. Çok ağır, son derece
kalın, yüksek surlarla çevrili bir kalenin içinde, en ağır, en sağlam
çelik kasalar içinde saklanan her insanın kendisine ait matematik
sabitiydi benlik. Öylesine sağlam kaleler içinde, bilinmezliklerle örülü
labirentlerden geçilen, sağlam çelik kasalar içinde saklı bilinçaltı
sabitine bu kadın nasıl bu kadar kolay ulaşabilmişti?
Truva’nın atı gibi kale kapısından girmişti içeri. Karmakarışık
labirentleri bilinçsizce aşmış, çelik kasanın elektronik şifrelerini
doğasında içerdiği korsan yazılımlarla çözmüştü çoktan. Sayısız
anahtarları da kopyalamıştı her nasılsa, kasa açılmış, benliğinin tekil
sabiti ele geçirilmişti. Artık kadın her şeye sahipti. Onun herşeyi
sadece bu kadın için hazırlanmış değersiz bir oyuncağa dönmüştü.
Oysa kendi kalesinde kraldı bu adam, dünyasındaki askerler ve herkes
çok korkardı ondan. Ülkesinde sözü kanun olurdu, herkes fermanlarını
yerine getirmek için yarışır olmuştu çoktan. Oysa bu kadın her türlü
sırlarını pespaye birer kırpıntıya çevirmişti. Kalenin ve sarayın
prensesiydi artık o. Ondan habersiz kıl kıpırdamaz olmuştu. Adam
herşeyden vazgeçmişti aslında çoktan; oysa kadın doymuyordu,
benliğine saldırıyor ve onu dahi kolaylıkla ele geçiriebiliyordu.
Bu mücadelede yapılabilecek hiçbir şey kalmamıştı çoktan…
Bİ-POLAR KORKULAR
69
Kadın yenilmez ve ölümsüzdü, işte…
Ölmüştü çoktan, ve ölümsüzdü artık. Başka bir formda adamın benliği
içinde yaşar oluvermişti. Herşeyin anlamını tamamlayan bir sabit
halinde adamına yerleşivermiş, gizli ve güçlü bir prenses olarak
saltanatını yönetmekteydi.
Adam annesini bile ondan önce anlamadığını farketmişti. Babasının
çaresizliklerini farketmişti onunla ve kendi hallerini görmüştü bir
anda. Evlatlarına nasıl kopmayan bağlar kurduğunu farketmişti
kadının. Ve zavallı çocukların anneleri elinde kafesteki kuşlar kadar
çaresiz çırpınışlarına şahit olur olmuştu…
Çünki, kadının da bir benliği vardı işte. Görebildiği, tanımlayabildiği
her ihtiyaç kendi kişisel algı becerileriyle sınırlıydı aslında. Algı
sınırları içerisinde kalan her türlü varsımaları hayata yansıtmasına
imkan sağlayan yetenekleri ile tanımlıydı.
Ve bütün bunlar ne kadar da kişiseldi. Diğer her kese karşı aciz kalan
bir kadın benliğine tanımlı biri için kabus olabiliyordu işte. Onu
kolayca çözebiliyor, ele geçirerek onunla yeni ve çok daha üstün
veroluş biçimlerine geçebiliyordu. Bunu sadece kendisi için değil;
aynı zamanda eşi için, çocukları için, gelecek için ve hatta sonsuzluk
için yapıyor gibiydi.
Yapılabilir olan her şeyi amacı için şuursuzca kullanıyordu şimdi bu
ölü kadın. Oysa aslında hiç te şuursuz değil gibiydi; son derece derin
bir bilinç hali ile işliyor gibiydi bütün zihni. Sadece tanımlı olduğu
biri için böylesine büyük bir bilinçle sonsuzluğun anahtarı oluvermişti
işite.
Bİ-POLAR KORKULAR
70
Algı sınırı içinde kalan ortak ihtiyaçlar sadece özel olanla tanımlıydı..
Oysa erkek dünyası ne kadar da asimetrikti.
Böylesine süper simetrik çalışan kadın algısının tam aksine bütün
erkek dünyası süper asimetrik güçler üretmek üzere kurguluydu…
Kadın demek simetri demek gibiydi. Asimetrik bir kadın ne kadar da
çekilmez ise, simetri arayan bir adam da kadınlarca o denli itici olarak
algılanıyordu.
Hayat işte tamda bu algoritmalar ile çalışıyordu…
Oysa dişi algoritmanın en zorlandığı iş asimetrik erkek dünyasına
simetri kazandırma çabalarıydı. Son derece yırtıcı erkek algoritmaları
içerisinde yaşamak zorunda kalan narin ve hassas kadınlar ve onların
sahip çıkmak zorunda oldukları çocukarı, anneleri babaları; işte bütün
bu kırılgan yaşam içerisinde yırtıcı eril algoritmanın dengelenmesi
şarttı…
Halbuki onların algoritmaları bütün bu kirli erkek dünyasını
temizlemeye, birazcık olsun çekilebilir ve düzenli bir simetriye
taşımaya çok ta yeterliydi aslında. Bütün bu algoritmalarının
gereklerini yerine getirirken onlara engel olan ise, asimetriyi, kirliliği
düzensizlği artıran erkek dünyasının toplumsal baskılar kurarak işlerin
tadını kaçırıyor oluşuydu.
Dünyadaki canlıların en vahşi türünün erkeklerini eğitmek onların
yazılımında zaten doğal olarak mevcuttu. Onlara göre ise en zor şey
dünyadaki canlıların en yırtıcı türü olan insanın vahşi erkeklerini
eğitmek gibi bir işi yazılımlarında barındırıyor olmaları değil de;
uygarlık tarihi boyunca, ortam zorlamalarıyla, kadının doğal
Bİ-POLAR KORKULAR
71
yazılımına zorla eklenen yapay yazılım ekleriyle uğraşmak zorunda
kalmalarıydı.
Bu kadar gözü dışarda olan yabani bir vahşi hayvanı evcilleştirmek
hiçte küçümsenenebilir gibi değildi…
Diğer yandan hayvanları evcilleştirmek, bitkileri, doğayı, yönetmek
insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılamak, korunmasını sağlamak için
başlatılan, önü alınamaz, sonuçları amacını aşmış bir süreç iken,
erkeği evcilleştirmek bir zafer olarak nasıl öne sürülebilirdi? Erkeği
evcilleştirme sanatı içinde başarıya ulaşmak için koşarken, kendi
anlamını kaybetmek ise anlamını yitirenler için nasıl bir zavallılıktı.
Hayatın ikilemleri arasıda gidip gelen bir adam için kaybettiği bir
kadın nasıl da yeni ufuklara pencereler açıyordu. Bazen azraili oluyor,
henüz hayattayken onu bu asimetrik bedenler arasına cansız dolaşan
bir zombiye çevirebiliyordu. Bütün hikaye ayrılıkla başlıyor gibiydi.
Daha önce hiç farkedemediği işleri farkedebiliyor oluyordu. Tarihin
sayfalarında devasa başarılarıyla hatırlanan nice krallar dahi kadın
algoritmasından kurtulamamışlardı. Arkalarında her zaman onları
adam etmeye çalışan bir kadın vardı. Çoğu hiç hatırlanmasalar da her
bir saltanatın arkasında gerçek bir dişi sultan olmak zorundaydı. Bu
küçük adamın sultanı da ölü bir kadının ayrımlanamaz algoritmasıyla
bütün ağırlığı ile haytındaydı işte…
Hayatın özeti gibi; kralları bile değiştirmek mi gerekiyordu?
Trajikomik bir ek yazılımdı belki de bu…
Bütün hikayeler bir ayrılıkla başlıyordu belki, belki birini bulmak için
harcanan bütün çabaların en başında kocaman bir ayrılık travması
olmak zorundaydı. Anneyi, babayı kaybetme korkularıyla geçen
çocukluk yıllarının sonunda bütün bu kaygıları dindirebilecek bir eş
Bİ-POLAR KORKULAR
72
aramak fikri belki bütün bu algoritmaların kökündeki derin varoloşun
temellerini oluşturuyordu.
Belki büyük bir kurtuluş arayışının sonucu olarak birinin, çok özel
birinin var olması gerektiği gibi bir yanılsamaydı, aşk denilen ortak
algoritma. Yada belki daha korkunç olarak aşk hayatın sırrıydı; ve onu
bulamamak cehennem demekti. Sonsuzluğun anahtarı olabilecek
birini ıskalamış olmak basit bir ayrılık olabilirdi; ama daha korkuncu
böyle bir ayrılık gerçek bir yanılsama olabilirdi…
Asla ayrımlanamayan eşler, sonsuza dek biribirlerinin cenneti, yada
belki cehennemi oalabilirlerdi. Bunun için metafizik bir varoluşa hiç
ihtiyacı yoktu bu adamın. Aynı kadın daha yaşarken azraili olmuştu
işte, kendisi ölmüştü ve dokunlamaz oluvermiti. Oysa adamıyla çok
rahat oynayabiliyor, dünyanın bütün güzelliklerine duyarsız bir ölüye
çevirebiliyordu onu; tıpkı azrail diye tanımlanan o metafizik metafor
gibi…
Oysa bütün ölülüğüne rağmen çok canlı varsımalar yaratarak
matematik bir denkliğin değişkenlerini sabite döndürüyordu. Bazen
cennetin kapılarını açıyordu sonsuza bakan, bazende korkunç
cehennemlerde yaşatıyordu onu. Kararsız bir asimetri içerisinde gidip
geliyordu adam. Erkek dünyasının asimetrik kazanımlarının anlamları
bitiyordu hızla. Kararlılık arayışları bitiyorken, denge sabitini bulan
bir denklemin işlemleri devam ediyordu. Sonunda sonsuzluğun
kapıları açılacaktı. Uzak ve bilineyen bir ülkeye tek yön bileti vardı
elinde, eşini gönderdiği bir yere gidecekti. Ölüm şimdi artık açık
tarihli bir uçak bieti gibi elindeydi. Bütün bu asimetri bittiğinde
karşılaşılacak yeni ve bakir bir varoluş içerisinde huzur arıyordu
şimdiden. Kadın ortak algoritmanın tek gerçeği olmuştu. Sadece yeni
beraberliklerinin cenneti ve cehennemi aynı anda vardı hala. Uçmak
zamanı gelinceye kadar holografik bir simulasyonun matematik
işllemlerini bitirmiş olmak zorunda hissediyordu kendisini. Gidilecek
Bİ-POLAR KORKULAR
73
yerin matematiğine ulaşamazsa cehennemlerde kalacaktı çünki;
asimetri içerisinde yaşamanın acılarından kurtaran süpersimetrik bir
matematiğin dayanılmaz hafifliğini özlüyordu.
Kaybetmenin acısını yaşamıştı asimetrinin başında, eksik ve yetersiz
bir varoluşun varsımalarını erişkinlikle aşabileceğini zanneden
çocukalardan biriydi şimdiye kadar. İnsan kaybetiklerinin kıymetini
daha çok anlarya, oysa ölüm ona kaybetmenin mümkün olmadığını
öğretmişti. Kadın ölümüyle bile eğitmişti onu, ve yok olmuyordu…
Oysa kadın yazılımı hiçte böyle işlemiyordu. Onların özlemeleri,
doğru zamanda yapmaları gerekenleri algoritmaları sayesinde
kolaylıkla bulmalarına yetiyordu. Üstelik sadece kaybedildiğinde
değil, her zaman neler yapılması gerektiğini düşünebiliyorlardı. Bu
yüzden “ah keşke” leri yoktu onların, erkek dünyasının yalancı ve
yabancı “ah keşke” lerine inanmıyorlardı. Kandırılamıyorlardı. Sadece
kendi varsımalarının peşinde, simetrilerini kaybedebilirledi…
Gerçekten de farkındalığı olan biri gerekeni yepmak zorunda değil
middir? Farkında olmayanlar ise yok gibi, hiç gibi değersizleşirler.
Var olabilseler bile kıymetsiz bir parya oluverirler.
Erkekler de bu farkındalığın algoritması gereği eşleri için ölümü göze
alabilirler kolaylıkla. Asimetrilierinin her zerresini bu uğurda
harcayabilirler kolaylıkla.
Hayatın aşk sırrı gibi, sırdı algoritmalar.
HAYATTA AH KEŞKE DEMEYE YER YOKTU
Bİ-POLAR KORKULAR
74
Karmaşık algoritmaların çalışmakta olduğu bilinçaltı hızla geçmişe
kilitleniyordu. Yaşadıklarını düşündüğünde, olanlar arasında es
geçilmiş, ertelenmiş bir sürü işleri geride bıraktığını da görebiliyordu.
Şimdi artık çok geçti bütün bu yarım kalmış yaşanımlar için.
Kaybedilmiş birinin ardında bıraktığı bir sürü hatıra mirasların en
ağırı oluyordu. Onun geride kalan yarım işlerini de şimdi tamamlamak
mı gerekiyordu? Bu mümkün değildi ki…
Herşeyi yeniden yerine yerleştirdiğinde algoritmalar yeniden hep aynı
çalışıyordu. Geçmişi soyut bir zeminde, aynı algoritmalarla, aynı
insanlarla, aynı şehirde yeniden ve yeniden yerlerine koyuyordu hiç
durmadan. İlişkiler hep aynı yollardan geçerek aynı sonuçlara
ulaşıyordu. Oysa ayrıntılarda hiç farkına varılmamış detaylar ortaya
çıkıyordu. Asimetrik içerikler arasında yaşadığı günler geride kalsa
da, aynı şehrin sokaklarına beraberliğinin yeni ve çok daha simetrik
algılarıyla baktığında derin ayrıntılarla karşılaşıyordu. Bu durum yeni
ve süpersimetrik algılarla bakılan hayatın oluşturduğu eğitici bir
süreçten ibaretti. Bu süreç onu değiştirmişti elbette. Bir şiiri yeniden
okur gibi her defasında farklı açılır oluyordu yaşananlar, her defasında
yeniden okunan bir şiir gibi yeni çağrışımlarla doluyordu.
Yapayanlız kalınmış bir evde tek başına yaşamak zorundaydı. Evin
duvarları gecenin karanlığında yada gündüzün renkli ışıklarında hiç
durmadan üzerine geliyordu.
Oysa ki, hazin bir kayıptan ibaret hale gelen hayatı hiçte bu duruma
uygun düşmeyen neşeli hayat cıvıltılarıyla doluyordu. Geçmişteki
yaşanımların görüntüleri birer sanatsal fotoğraf halini alarak zihninde
yeniden canlanıyordu hiç durmadan. Birer yağlı boya tablo imajına
bürünen geçimiş zaman imajlarıyla doluydu zihni, geçmiş zaman
galerileri her defasında farklı duygular yaşatan yeni algılarla dönüp
duruyordu asimetrik hayatın içindeki beyninde. Ve hayatın soyut
temellerinden gelen sesler ekleniyordu bu geri dönüşlere. Daha iyi
Bİ-POLAR KORKULAR
75
anlıyor değildi elbette, sadece geriye baktığında çok sesli, çok renkli,
çok boyutlu soyut gerçekliklerle karşılaşıyordu.
Sesiyle, kokusuyla, maddeler yeniden vücut buluyordu soyut varlık
alanındaki temel varsımalarında. Yepyeni olgularla ve özellikle
bezeniyordu algıları. Şaşırıyordu, soyutun somuta galip geldiği bu
varsımalar nasıl da kusursuz bir varlık alanı oluşturuyordu.
Tuz gibi eriyordu asimetrik varlık alanın maddeleri, okyanus oluyordu
zihninin dışını kaplayarak. Soyut temelli hayat su gibi kaplıyorken her
yeri, içindeki maddenin tadını alıyordu sadece, kadını buz gibi sularda
tuzlu bir tad bırakmıştı geride.
Süper simetrik sularda tuz kadar azdı asimetri. Suda erimiş bir tuz gibi
soyutlarda çözünmüştü bütün madde. Eğer sular buharlaşsa bütün
çeşitliliğini kaybederek çökecekti tıpkı tuzlar gibi.
Hayat işte böylesine bir çözeltiden ibaret görünüyordu artık gözüne.
Soyut ve süpersimetrik matematik, asimetrik maddeyi çözen bir suya
benziyordu. Asimetrik bedenler onlara anlam veren soyut temelleri
buharlaşınca çok anlamsızlaşıyordu.
Oysa kadın ölerek maddesini kaybetmişti, soyutu ise hala adamı
çözmekteydi. Soyut bir kadın somut bir adamın anlam denizi olmuş,
tuz gtibi eritmişti onuda.
Varsımalar yansıyordu hiç durmadan. Güneşin ışıkları gibi yeni
anlamlarla renklendiriyordu iç dünyasını. Yeniden kuş sesleri
geliyordu odasının dışarı bakan pencerelerinden. Karanlık duvarlara
yapışmış eski zamanların gölgeleri canlanıyordu yeniden.
Kirlenmiş hissediyordu kendisini, ihanet gibi gelen bu hikayelerden.
Bİ-POLAR KORKULAR
76
Ayrılık üzere başlayan hayatı bitiren bir beraberlikten sonra hala eski
yılların varsımalarına dönmenin verdiği rahatsızlıklara izin
vermiyordu süpersimetrik algıları. Asimetrik varoluşun bitmeyen
eğlenceli hatalarıyla dolu varlık alanları yetemiyordu artık. Yaşadıkça
eksikleri tamamlarken biçok hata yapıyor; var olan birşeyleri de
kaybediyordu insanlar.
Ama sonuç asla değişmiyordu. Geriye sadece deneyimler kalıyordu,
bu da öğrenmekten ibaretti. Çok şey öğrenmişti herkes gibi
hatalarından.
Aslında potansiyeller tıpkı elektrik gibi eşler ayrılığından baretti.
Elktrik + ve – yüklerin ayrılığından ibaret değilmiydi? İşte eşler
ayrılmıştı, potansiyeller büyüktü artık. Evet elektrik sadece bir enerji
türüydü belki; ama hayat türü farklı olsa da sayısız enerjilerden
ibaretti.
Hayatın kaynağı olan enerjiler bütün çeşitlilikleriyle yayılmıştı evrene.
Birleştiklerinde ise iş yapıyorlardı. Her tür potansiyel bunun için eş
arıyordu hayat içinde. Ayrılık her ne kadar eşler ayrılığı demek ise,
beraberlikler de iş demekti. Her beraberlik kendi türünden işler çıkarıp
duruyordu ortaya.
Asimetrik devrelerden asimetrik işler…
Süpersimetrik devrelerden ise başka evrenler var oluyordu.
İçinden geldiği gibi düşünebiliyordu artık. Hayatı toparlamak,
günlerinin akışını düzenlemek dert değildi. Yaşama savaşları yaşama
sanatına dönüyordu giderek. Hayatın asimetrisi, içinde erimekte
olduğu süpersimetrinin baskısı arttıkça daha da tadını kaybediyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
77
Bambaşka tatların algılarıyla dolu süpersimetri denizlerinde çözülerek
kayboluyordu hiç durmadan.
Karakalem karalamalar gibi yaşanan asimetrik alan kuralsız ve
dağınık geliyordu giderek. Çok renkli, çok boyutlu süpersimetrik bir
hologram tarafından giderek daha çok çözülüyordu hiç durmadan.
Simetri arayışlarıyla geçen asimetri günleri geride kalıyordu. İradesini
aşan bir dış akılla bütünleşiyor, dağılarak eriyordu bir yandan. Süper
simetri içinde bir tuz kjristali olmuş, bütün ağırlıklarını kaybetmişti…
HER ŞEY GÖZÖNÜNDEYDİ ARTIK
Aslında herşey herkesin gözü önünde durmaktaydı. Derinliklerinde
bağlantıları olan, insanlar ve tüm doğayı içinde çözerek yüzdüren koca
bir hayat vardı. Ve bu hayat koca bir bütün halinde ölenlerle
öldürenleri aynı soyut sıvı süpersimetri içine homojenize etmekteydi.
Bütün canlılar ve onların yapı taşı olan madde hayatın içinde bir bütün
olduklarının farkında bile değildiler.
Göz önündeki hayat varoluşun tek biçimi olmak zorunda da değildi.
Muhtemelen sayısız varoluş biçimleri vardı hem asimetrik, hemde
süpersimetrik ve çok boyutlu oluşumlarla kıpırkıpırdı herşey.
Metafizik çevrede ilgi alanına hiç girmeyen kim bilir daha neler vardı
ve girmiyor oluşları sadece asimetrik yetileriyle ilgiliydi. Bu adamın
Bİ-POLAR KORKULAR
78
ve onun soyuta evrilen sevgilisinin de bütün bunlarla olan ilgileri
farkındalıktan çok uzaktı elbette. Ama birbirlerinin farkına varmış
olmaları, ölümü aşmış olmaları, ayrılığı bitirebilmiş olmaları; çok
uzak varoluş biçimlerinin ilhamların taşıyordu asimetri içerisine.
Yepyeni tatlar alıyordu bu karşılıklı hayattan ve bütün bunları
asimetrik varoluşlarıyla taşımaya güç yetiremiyorlardı. Bütün herkes
gibi onlarda asimetriden başka varoluş bilmiyor, derin özlemlerle
simetrinin hasretini çekiyorlardı.
İçinde bulundukları evrenin süpersimetri içerisindeki çözeltisinden
şimdi yeni ve süpersimetrik anlamlar varsıyorlardı beraberce.
Varoluşun bağlantılarını görmeye çalışıyordu adam, yanlızlık
içerisindeki asimetrisinde. Süpersimetrik tekil tanımlı benliğinde (İD)
ise asimetriyi aşan boyutlar cirit atıyordu. Görmek belki en zor iş de
değildi; zor olan bütün bunları kısacık ömürle, yetersiz ve asimetrik
donanımla anlamlandırma çabalarıydı…
Dağınık bıraktığında ise sadece her şeyin dayanılmaz tadını çıkarmak
kalıyordu geriye. O zaman yaşıyor sanıyordu kendisini…
Anlamlandırmanın şartı olarak ölçülendirme ve kıyaslamalar yapmayı
metod olarak kullanmak zorunda kalıyordu. Analojiler görmeye
yardımcı olabiliyorsa da, asimetriyi bitirmeye yetmiyordu bunlar. İlkel
hayat formlarının termodinamik, yada gravitasyon yasalar içide oluşu
gibi, her şey sayısız soyut kanunlar içerisinde çözünmüştü. Denizde
olduğu halde suyun ne demek olduğunu bilmeyen tuz kristaleri kadar
pasifti bu koca hayatınniçinde her şey…
Oysa kadın herşeyin ölçü birimi olmuştu hayattayken, sonrada ölerek
yeni ufuklar açmıştı. Değerlendirmelerinde, iyide ve kötüde uznluk,
yada ağırlık birimi gibi benliğin birimi olmuştu. İd, benlik gibi tanımlı
kişilik, ideal o benliğe tanımlı ölçülerle elde edilen sonuçlardı artık.
Bİ-POLAR KORKULAR
79
Ve buradan bakıldığında birbirini tekilleştiren bir çift herşeyin
yeniden yapılandırıldığı bir algı alnı açıyordu doğal olarak.
Çarpıcı olan her ne kadar romantik bir üzüntü hali içerisinde olsada
bilincinin son derece açık olmasıydı. Anlamlandırma çabaları estetik
kaygılarla hiç durmadan romantizme doğru kayıyordu. Hayatı ve
sevgiliyi hep güzel hatırlamak zorunda olduğunu sanıyordu. Oysa
asimetrik alan hiçbirzaman o kadar da estetik olmamıştı. Bi tarafı çok
güzel olsada, diğer taraftan onu karşılayan eşliklerin asimetrisi ile
şaşırtıcıydı bu yaşam formu.
Halbuki son derece mantıklı bakış açıları vardı etrafta. Onları tercih
etmiyor, kaçınılmaz olarak potansiyeli etkileyen manyetik alanlarda
sürükleniyorudu hiç durmadan.
Asimetrik manyetik alanlarda, travmatik potansiyel etkileşimler
yaşıyordu hiç durmadan…
BÖYLESİNE ALGORİTMALARLA DOLUYDU SOKAKLAR
Canlıların her birinin kendine özgü genetik algoritmaları vardı. Her
canlı bu algoritmayı kullanarak varoluş alanında bilinçsiz, yada yarı
bilinçli, yada bilinçli bazı devinimler yaparak zamanını geçiriyordu.
Her canlı biçeşit bilinç demekti. Bunu ölümle tanışana kadar
anlayamamıştı.
İnsan bilincinin sınırsızlığı şaşırtıcı değil miydi?
İnsan kendisini sınırlayan algoritmaların dışına çıkabilirmiydi???
Bİ-POLAR KORKULAR
80
Bunları düşünerk dolaşıyordu aynı şehirdeki aynı sokakları. Hiçbirşeyi
eskisi gibi görmüyordu artık. Şehrin her sabah yeniden başlayan
kavgalarına baktığında potansiyellerin simetri arayan yanlarına şahit
oluyordu. Bütün bu şehri kaplayan simetrinin hiç farkında değildi
etrafında dolaşan insanlar. Simetrinin içerisinde, asimetrilerle var
olabiliyorlardı. Kavgalarının ardındaki asimetriler, simetrinin farkında
olmadıkları için içlerinde patlamalar meydana getiriyordu. Oysaki ne
kadar da içindeydiler aradıkları simetrik matematiğin…
Yaşalanmak korkutuyordu…
Böylesine bilincini kaybetmiş insanların arasında yaşarken
yaşlandığını farkediyor, varsımalarının önünde açtığı algılarını
amacına ulaştıramadan hayatını kaybetmekten derin endişeler
duyuyordu.
Bir an için yaşlanmayı durdurabilse, işte böyle bir zaman her şeyi
anlaması için yeterli olabilir diye düşünüyordu.
Fakat o zaman her şey duruyordu. Düşünceler bile zaman durduğunda
duruyordu. Bir an için olsun zihninde böyle bir dinginlik oluştuğunda
korkarak yeniden çırpınmaya başlıyordu düşünceleri. Öyle ki bu bitür
yok oluş demekti. Yaşamak istiyordu herkes gibi, o halde hayat bi
şekilde akmak zorundaydı.
Oysa yaşlanırken bilinç alanın genişlemekteydi. Bu durum yaşlılığı
bile çekilebilir kılıyordu onun için. Öyle bir bilinç haline geçiyordu ki
insanlar yaşlanırken, bu bilinç hastalıkları, insansı ahlaksızlıkları,
yaşlılık dahil her şeyi tahammül edilebilir hale getiriyordu…
Hatta neredeyse hayatı daha yaşanılır kılması beklenir oluyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
81
Başlarına gelen korkunç dalış kazası ilk travmayı yaşatmıştı; İkinci
travma adamın bu durumla yüzleşme çabaları içinde girdiğinde
yaşanmaya başlamıştı. Bu durum her şeyi değiştiren algı alanlarına
açılmasına yol açıyordu.
Travmaların yarattığı geri dönüşler birçok problem yaratıyordu…
Düşünceleri kontrolsüzce geriye gitme eğilimine girmişti. Zihnindeki
her şey geriye doğru akma eğilimdeydi.
Giderek bilincini yitiren adam, adeta çocukluğuna doğru yaşamaya
başlamıştı. Dünya ile bağları giderek zayıflıyordu. Soyut alanda
giderek artan algıları ile başa çıkamamaktaydı. Bu durumu
dengelemek için iki farklı kişilik geliştirmekteydi. Bazen sevinç
patlamaları, bazende derin hüzünlerle melankolik haller yaşar
olmuştu. Fakat düşünceleleri kontrolden çıkmış, ufuk sınırlarını
çoktan aşmıştı.
Zihni, geçmişe doğru akıtıyordu hayatı. Sona yaklaşırken gelişen
bilinç halleri zayıflıyordu bu yeni akış yönünde. Bütün birikimlerini
kaybetmeye başlıyor, pani halinde buluyordu kendisini. Korkularla
karışık bakışları asimetrik sokaklarda kayboluyordu herkes gibi…
Dengeleri bozuluyordu.
Çocukluğa doğru giden bir bilinç halindeyken bilgeliğini, birikimlerini
kaybetmekteydi. Giderek küçülen varsımaları sonunda yok olmaya
başlamıştı. Nasılki yaşlanarak ölmenin yarattığı travma fark edilir
olabiliyorsa; geriye gidiş ufuklarında yok olma fikri belirdiğinde
yaşlılık travmasının tersi bir travma belirmeye başlamıştı.
Bu hal bilinç alanlarında biriktirdiği şeylerin önemini göstermekteydi.
Başlangıçta belki kaybettiği sevgiliyi yeniden bulabilmek için iç
yolculuğu başlatmıştı, oysa geri gittikçe o sevgilinin geçmişte bir
yerlerde yeniden yok olduğunu görmekteydi…
Bİ-POLAR KORKULAR
82
Bu yolculuk sürdürülemezdi, çocukluğa dönüş zihnini fakirleştiriyor,
fakat yoklukla karşılaşmaktan kurtarmıyordu…
Çabucak toparladı düşüncelerini, yeniden yaşının kaldığı yerden
sonsuz geleceğe bakmaya başlamıştı. Birikimlerini çok değerli birer
mücevher gibi saklamak zorundaydı. Geriye döndüğünde çöp evlere
dönmüş depolarındaki bütün birikimler ayıklandı ve çoğu atılarak geri
kalanlar özenle yeniden düzenlendi.
Biriktirdiği en değerli algılar hep benliği ile ilgili olanlardı.
Eşyaları, etrafındaki insanlar ve etkilediği her şey, onun potansiyeline
tutunacak bir dal bulabilenler arsından seçilmişlerdi ve buda benlik ile
alakalıydı. Genetik kimya ile tanımlanan algoritmanın yarattığı
elektrik, etrafındaki manyetik alanla gayet uyumluydu(ego?). Oysa
benliğini(id) ifade etmekte böylesine yetersiz kalan kuantum
örgülerini aşan soyut düşünebilme yeteneği zamanı ve mekanı aşan
öngörülerle asimetrik alanı kolaylıkla paramparça edebiliyordu…
İç dünyada eksiklerin var oluşu ise benliğin tekil oluşundandı. Göz
varsa görüntü aramak gibi, aradığı ya da ihtiyaç duyduğu her şey
varlığında bir yerlere tutunmak zorundaydı. Benliğin tek oluşu da
sıradan cevaplarla geçiştirilemeyecek mutlak bir yanıtın var olmasını
gerekli kılıyordu. Bu yer ancak ölen bir kadın tarafından
doldurulabiliyordu. Her ne kadar başka cevaplarla durumu
değiştirmeyi denemiş olsaydı dahi, bu durum değişmezdi. Bunu
şuursuzca hissedebilirdi herkes. Herşeyin değişken olduğu bir yerde
tek olan her benlik için, tek geçerli çözüm mutlak tekil olan bir başka
benlik olabilirdi ancak.
Buralardan yola çıkan düşünceleri, bir yandan soyut bir alanda
tutunacak sabitler aramakta, maddenin ve soyutun akışkanlığı
karşısında her defasında umutlarını kaybederek çaresizlikler içerisinde
kıvranmaktaydı.
Bİ-POLAR KORKULAR
83
Bulunabilecek tek gerçek sabit kendi benliğiydi. Evrendeki her şey
böylesine tekil benliklerle tanımlanmış olsa da, hiçbir sabit kendi
benliği kadar ona tanımlı olamazdı. Evrendeki sıradanlıkların
arasından tekilliğin mutlak anlamına açılan tek çıkış yolu da kişinin
kendisine ait bu tekil özelliği keşfetmesine bağlıydı.
Bu tespiti yaptığında aynı zamanda kendi tekil kişilğiyle karşılaşmış
oluyordu. Fakat karşılaşılan ne kadarda yabancı birşeydi. O güne
kadar kendisini tanımladığı herşeyden çok uzaktı.
Bütün bu hayatı yaşanır kılan algoritmalar ise sadece maddeye ait
kuantum örgüyü değil, aynı zamanda benlikleride sınırlamaktaydı.
Benlikler böylesine değişkenlerle çalışan asimetrik alanın değişkenleri
arsında, onlarla karışık ve anlamlarına çok uzak eşliklerle yaşamak
zorunda kalıyorlardı.
Asimetrik varlıklar alanı bu algoritmaların sınırlamaları ile ortaya
çıkıyordu. Oysa benliklerin varolabilmek için asimetrik algoritmalara
hiç ihtiyaçları yoktu, onların algoritmalarıda tıpkı kendileri gibi
süpersimetrikti. Tam tersine böylesine sınırlı varoluş biçimlerinin
değişken eşleşmelriyle derin kavgalar içerisindeydi benlikler.
Öylesine tekil, öylesine kesin eşliklerle tanımlı oldukları için, süper
simetrik varoluşlarına uygun eşlerini bulmak üzere bütün bu asimetrik
sınırları yıkmak üzere çırpınıp durmaktaydı bütün gerçek kişilikler.
Hayat asimetrik sınırlara sığmayan derin süpersimetrisi ile okyanuslar
gibi dalgalanıp durmaktaydı. Asimetriyi çözerek süpersimetri
mertebelerine ulaşmaya çalışıyordu bütün varsımalar.
Dünyada tanımlamaların herbiri iki kutup üzerine kuruluydu, buna
rağmen asimetrik madde bütün değişken eşliklerini terkediyordu
süpersimetride. Kuantumun kutupları da kendi içinde asimetrik
örgüler yapabiliyordu; ama asıl olan hep süpersimetrik örgülerden
oluşan o sonsuz boyutlara ulaşmak olabilirdi.
Bİ-POLAR KORKULAR
84
Hayatın içinde sadece asimetrik varsımaların asimetrik yansımaları
yaşanıyordu. Oysa asimetri dahi süpersimetrinin iç yansımasından
ibaretti.
Süpersimetrik id”lerin üzerine giydirilen madde ego”olarak orta
çıkıyordu. Oysa böylesine mükemmel kişilikli id”ler ego”ile tatmin
olmuyor, süperogo”larını arıyordu.
GİDEREK KENDİSİNE YAKLAŞIYORDU
Oysa kendisi; değişmeyen kişisel bir sabit olarak giderek göz önüne
daha da yaklaşmakta, giderek büyümekteydi. Ve kendi sabiti ile
bakmaya başladığında, asimetrik alanda karşılaştığı her şeyi yeniden
yapılandıran süper simetrik bir algı alanı ile karşılaşmaktaydı.
Bu durumu ancak tamamlayıcı bir başka algoritmanın varlığı ile
açıklayabilmekteydi. Süpersimetri içindeki varlık alanını oluşturan
asimetrik temel enerjiyi dönüştürerek onu asimetriden kurtarabilecek
mükemmelikte yazılımlarla iç içeydi şimdi. Bu yazılımlar arasında
kendisini yeniden yapılandırmak için çırpınıyordu ve evren
asimetriyle sınırlı değildi artık. Bu asimetriye o da mahkum olmuştu
herkes gibi, ama artık bir çıkış umudu belirmişti.
Her ne kadar gerçeğin ne olduğunu bilemese de, artık bir çıkış umudu
görünür olmuştu. Bu durum kendi içinde yeni tartışmalar meydana
getiriyordu elbette.
Bu kadar değişken olan asimetrik kuantal alanın kendi kendisini
tanımlayan duyularının algısı dışında kalan her şey simetrikmiydi? Bu
algı son derece eğlenceli geliyordu; ve o alanın simetrisi, içinde
yaşattığı ütopyaları aşan bir alan açmaya devam ediyordu. Şimdi birde
yeni süpersimetrik algoritması vardı elinde.
Asimetrik alanda gerçeksenen varsımalarla; süpersimetrik bir alandan
geldiğine inandığı ilhamların arasında kalıyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
85
Gerçek olan hangisi olabilirdi ki…?
Sonra bu simetrik alanda hastalıklardan uzak bir varlık biçimi içinde
yeniden varoluş gibi değil de; zaten var olan her şeyin farkına varmak
şeklinde bir uyanış hali penceresi açılıyordu önünde. Süpersimetrik
algoritmalarla polarize maddenin ilham ettiği her şey yeniden fakat
bu kez süpersimetrik olarak kurgulanıyordu kendiliğinden.
Bi yabancı sevgiliye macera arayan hayatların tam aksine, çok tanıdık
ve benliğe sımsıkı bağlı bir eşle, ancak onunla girilebilen bir simetri
alanı kolaylıkla kurulabiliyordu. Maddenin, enerjinin, simetrinin
kusursuz olduğu biryerde boyutların açılma hızı da sonsuza
yaklaşıyordu. Öylesine büyük hızlarla ufukların ötesine taşınıyordu
her şey. Bütün bu hızların aşılabilir oluşunun tek açıklaması ise ancak
herşeyin gerçek eşiyle beraber olmasında gizliydi.
Birbirini var eden bu iki kişilik aslında tekbir benliğin iki kutubu
gibiydiler. Tek öz, iki kutup; beraber olduklarında ise sadece kendi
asimetrilerini değil, bütün asimetrik alanı yok etmekteydiler…
Döngüler bir türlü durmuyordu. Olaylar ışık hızını aşıyordu kendi
etrafında dönerken, sora başka olayarın etrafında dönmeye başlıyordu
her şey. Hem kendi çevresinde hemde birbirbirleri etrafında ışıktan
çok daha hızlı dönerlerken asimetriyi aşmalarına yetecek kadar
süpersimetrikti algoritmaları.
Asimetrik beyinle, asimetrik kaotik manyetik alanda, süpersimetrik
maddelerin süpersimetrik algoritmalarla oluşturdukları kusursuz
düzeni anlamaya yetmiyordu çabaları. Oysa evren bu pencereyi
açmıştı önünde ve bu durum durdurulamazdı artık.
Devam eden devinimler çok uzak bi yolculuk için hazırlandığı uçuştan
önce amacına ulaşacaktı…
Bunu biliyordu; şimdi sadece keyfini sürmak kalıyordu geriye…
Bİ-POLAR KORKULAR
86
HAYATA BAKARKEN
Küçücük toz parçalarının oluşturduğu bu hayatı ne kadar da çok
büyütmüştü gözünde. Fakat her nerede yoğunlaşsa bakışları, derinlere
çeken girdaplarıyla sınırsız mikroskobik detaylarda boğuluyordu.
Evinden çıkıp yollarda geziyorken hayatın detaylarına takılıyordu hiç
durmadan. Yolları dolduran kalabalıkların hızlarına ayak uydurarak
gidilecek hedeflere ulaşmakta zorlanmıyordu. Onların içinde
yaşadıkları şehir çok eski zamanların tanıdık şehrinden hiç uzak
değildi. Oysa artık dışardan bakıldığında kalabalıkların arasında yalnız
Bİ-POLAR KORKULAR
87
yaşanan çarşılar görüyordu, içinde ise öylesine beraberdi ki her şeyle,
hiç yalnızlık çekmiyordu.
Şehrin sokaklarındaki her taş bir tür zerresel hafıza ile zaman içinde
yaşanan her şeyi kayıt altına alıyor gibiydi. Dondurulan geçmiş
zamandan geçerek girilebilen şimdiki zaman, hızla gelen gelecek
tarafından eskitilerek akmaya devam ediyordu. Kütüphaneleri
dolduran sembolik işaretlerle yazılmış durağan bilgilerle dolu
kitapların tam aksine, adeta akan bir bilgi kaynağı tarafından oluşan
sele kapılmış sürükleniyordu bütün bu hayat. Böylesine hızla gözünün
önünden uçuyorken herşey, artık bu asimetri korkutamazdı onu. Ne de
olsa simetri bütün soyutluğuna rağmen asimetriyi içinde barındıran
kararlı bir evren açmıştı zihninde.
Sokaklarda yürüyorken sadece asimetriyi taşımaya çalışan kararsız
insanları değil, taşlara, toprağa, suya, havaya iz bırakarak oralarda
zaman geçirmiş olan tarihin derinliklerinde yerleşik insanların soyut
sabitlerini hissedebiliyordu. Kimbilir hangi detaylarla oyalanmışlardı,
oysa detaylar ne olursa olsun aynı derin algoritmalar tarafından
yönetilmişlerdi hepsi. Sadece kendilerine kayıtlı olan derin benlikleri
kalmıştı geriye.
Su kadar akışkan olan bu hayatın içinde bir an için tuz gibi kristalize
olarak varlıklarının farkına varmışlarsa da, bu ne kadar da kısa
sürmüştü. Hızla çözülmüştü hepsi.
Şimdi geçmişin içine daldığında, suda eriyik bütün bu kristallerin
tadını alabiliyordu.
Sokak aralarında sörf yapıyormuşçasına geziyorken bir film gibi
açılıyordu bütün geçmiş. Anlamaya zaman yetiremiyordu, hızla yer
değiştiriyordu geçmişin derinliklerindeki her şey. Kalabalık
sıradanlıkların içinde derin anlamlar demirliydi. Deniz gibi dalgalı
zamanlar, dev dalgalar gibi peşpeşe fırtınalar koparıyordu bazen.
Bazen de tam aksine durgun sularda inanılmaz manzaralar
görülüyordu. Korkuyordu.
Belirli yerlere, geçmişin kayıtlarına yöneliyordu her defasında.
Bİ-POLAR KORKULAR
88
İstemekten korkuyordu, istediği herşey kayıtlıydı biryerlerde. Her
şeye kolayca ulaşabileceğini hissediyordu çoğu zaman. Süpersimetrik
sabitlerin şifrelerini çözmeye başlamış olan benliği, elde edilebilecek
hiçbir asimetriyle tatmin olabilir gibi değildi. Durmadan yeni taleplere
açılan kapıların sonu bir türlü görülemiyordu. İçinde yaşadığı
toplumun bütün fertleri asimetri içerisinde mümkün olan
varsımalardan bir kısmına ulaşmışlar, ve asla durmamışlardı. Bütün bu
toplumlar sınırsız tarihleriyle hafızasında dönerek çaresizliklerini
beyan ediyorlardı. Bir laboratuardaki kobaylar gibi, hayat deneyiminin
labirentlerinde çaresiz devinimler gözünden kaçmıyordu artık.
Bu taleplerin varlığı simetri açısından hiçbir problem çıkaramıyordu.
Asimetrik alanda ölümcül savaşlara neden olan insansı çabalar böyle
bir bakış açısıyla son derece sığ ve kokuşmuş birer bataklık olmak
derecesinden öteye geçemiyorlardı. Oysa insanlar sadece birazcık
simetriye susamışlardı aslında belkide.
HIZ VE ZAMAN
Aranan her şey insanın hücrelerinde, atomlarında yada belki atom altı
parçalarında bilgi olarak kayıtlıydı bir şekilde. Fakat bu bilgi durağan
değil, tam aksine son derece hareketliydi. O yüzden kimse hızına ayak
uyduramıyordu.
Kafasının içindeki kuruntuların esiri olmuştu. Hayatın içerisinde
gördüğü bütün çabalar yavaş kalıyordu bu bilgi için, o bunu
görüyordu insanların acımasız yaşam savaşlarına baktığında. Herşeye
rağmen yaşanıyordu bu hayat, uğruna ölümler yaşanan bütün istekler
zamanla eskiyerek anlamsızlaşıyor, değerini kaybediyordu.
Asimetrik yaşamın zıtlıkları bazen dans oluyordu adeta, oysa çoğu
zaman savaş içinde yaşanıyordu her şey. Eşler arasında da danslar
Bİ-POLAR KORKULAR
89
savaşlarla karışık görülüyordu, hiç dostça değildi yaşananlar ve hiçte
simetrik olamıyordu.
Ne de olsa kadın yada erkek herkes asimetrik bedenlerle var
olabiliyorlardı. İsteklerle enerjiler zamanın ve hızın esaretinde adeta
savrulurcasına yaşanmak zorundaydı. Herkesin acelesi vardı bu
yüzden. Yaşanacakların kaçırılmaması gerekiyordu.
Oysa fiziksel beraberliklerin çok ötesinde algı alanları vardı. İnsanlar
arasında birde algı beraberliği yaşanıyordu. Bütün canlıların arasında
bir çeşit algı birlikteliği görülebiliyordu. Oysa insansı algı
birliktelikleri bunların çok üstünde ufuklara açılmaktaydı.
İşte şimdi beraberliğinin fiziksel yanını kaybetmesine rağmen onu
eşine bağlayan bu kuvvetli bağın daha çok farkına varıyordu. Beraber
yaşadıkları günlerde neredeyse hiç farkına varmadığı bir özelliği
keşfetmişti. Bazen herkes bunu seziyor, fakat hiç te önemsemiyordu.
O da herkes gibi hayatın fiziksel, yada kimyasal uyarıları arasında bu
durumu unutmuştu. Aralarda biryerlerde sıkışmış kalmıştı bilinç
altının algoritmaları. Cinsellik ve maddi kazanıların ardından
yaşanabilen birkaç huzurlu tatil günleri de birazcık konfor sağlıyordu.
Deniz ve güneşle geçiriliyordu yıllık tatiller. Hafta sonları birazcık
renk aramakla geçiyordu ve hemen arkasında koşturmacalı iş günleri
vardı modern hayatın kanunlarında.
Oysa benliklerin bilinç altı birbirini tamamlamaya çalışan iki
süpersimetrik benliğin sonsuzluğu arayan huzur dolu günlere bakan
mücadeleleriyle asimetriye savaş açmış gibiydi. Asimetrik cinsellikle
geçiştirilemeyecek aşklar yaşanıyordu bilinçaltlarının platonik
devinimlerinde. Süperegoların asimetriye isyanları egoist baskılarla
bastırılıyordu.
Bütün bu olanlar bir kayıt okuyucu tarafından canlılarca okunup
duruyordu. Adeta internet gibi yayınlar yapıyordu bütün benlikler.
İnsanların talepleri bu yayınlar arasında biryerlerde karşılık
bulabilirdi. Nasılki bedeni oluşturan her hücre bir şekilde ihtiyaçlarını
karşılama çabasıyla beyine sinyaller gönderiyorsa, benliklerde boşluğa
haykırıp duruyorlardı. Bunları fiziksel tamlık içinde görmez olmuştu
Bİ-POLAR KORKULAR
90
insanlık. Kör olmuştu bütün bu yalancı berberlikler. Oysa eşinin
fiziğine ulaşması imkansız hale gelen bu adam onun ruhunun
kendisiyle dans etmekte olduğunu hissetmekteydi artık. Ne de olsa
fiziksel olarak birlikte olmaları imkansızdı. Onun gözlerinde
evrendeki herşeyin bütün zıtlıklarıyla dans eden asimetrik enerjileri
vardı artık.
SÖYLENEN BÜTÜN SÖZLER SEVGİLİ İÇİNDİ ASLINDA
Oysa sözler ne kadar da kifayetsizdi. Yaşanıları arasında kaybolmuştu
ona söyledikleri. Hiç söyleyememişti içinden geçenleri. Onun
söylediklerini de duyamamıştı. Fiziksel beraberliklerin dengesizliğine
rağmen, ruhları hep çok dengeliydi oysa. Bunu yeterince
paylaşamamışlardı o hayattayken. Herkesle karışıp sulandırmışlardı
hayatlarını. Gereksiz ayrıntılara boğulmuştu evlilik. Söylenesi ne çok
şey bırakmıştı karşılıklı yanlızlık. Oysa şimdi yoklukta buluşmuştu iki
benlik. Dans ediyorcasına geziyorlardı sonsuz ufukları.
Gece yarısı yanlızlıklarında beraberdiler işte yeniden.
Dalış günleri geliyordu aklına. Etrafta pervane gibi dönen kadını.
Olacaklardan habersiz denize dalış. Ve o çaresiz çırpınışların sonunda
düşünen adam heykeli önünde buluyordu kendisini..
Tam karşıdaki heykel sanki bu hikaye için kederliydi böylesine. Ona
bakmaktan yorulmuş, ikisi birbirinden daha yorgun, bilinç kaybolmuş
gibi. Karşılıklı konmuş iki ayna gibi birbirini kopyalamaktaydılar.
Sonsuz sayıda düşünen adam ve onların soyut kadınlarıyla dolmuştu,
yoklukta açılan sonsuz soyut yansımalar. Benlikler kaybolmuştu.
Tarifsiz ve tanımsız kopya yansımalar hep birbirinin takliti olmuş,
soyut bir evrende sonsuza gidiyor gibiydiler.
Oysaki yaşayan her canlının kendisine tanımlı bir ruhı vardı. Tekillik
korkutan soyut bir sabit olarak vardı hayatın içinde. İnsanlar
yokmuşçasına birbirini taklit etmeye çalışsalarda asla değişmeyen bu
sabitlerinin derin demirleriyle gerçeğe bağlıydılar.
Bİ-POLAR KORKULAR
91
HAYAT UZADIKÇA UZUYORDU
Milenyum ağaçları vardı eski bir bahçede. Gölgelerinde binlerce yıllık
hatıraları saklıyorlardı. Hayatın içinde kaybolmuş benliklerin
dikkatinden saklanıyordu bu derin anlamlar o ağaçların altında...
İKİ DEĞİŞİK BOZUKLUK YAŞIYORDU HERKES,
Bir yanlarında asimetrik hayatı,
diğer yanda supersimetrik gerçeklikler.
Hangisine yönelseler diğer yanları ihmal edilmiş. Küskün, anlamını
yitirmiş oluyordu. Biri gerçek olunca diğeri hayal, biri yaşanınca öteki
ölüm oluyordu.
Bir yanında yaşama sevinciyle dolu insanlar arasında renkli bir dünya
vardı. Aynı insanların arasında bazen de ölüm korkusuyla
dolabiliyordu. Korkulara kapıldığı zaman her yer cehhenneme
dönüyordu. Sonra bitkisel hayatta geçen günler geliyordu aklına.
İçerde bir insan can çekişiyordu, kimbilir zihninden neler geçeiyordu
o hareketsiz yaşam mücadelesi sırasında. Oysa hemen birkaç metre
ötede hayat hala bütün cazibesiyle devam etmekteydi.
Bu durum hasta bekleyen her çaresiz insanı çıldırtabilirdi. Oysa ne
kadar da iki yüzlü yaşıyordu insanlar. Birtaraf ölüm, birtaraf hayat ve
herkes duruma gayet iyi uyum sağlıyor gibiydi. Adam da gayet
uyumluydu. Sadece gelgitler yaşıyor, suçluluk çekiyordu.
EGE BATININ SONUYDU ARTIK..
Beraber çıktıkları yaz tatillerinde egenin tuzlu sularına bayılırlardı.
Oralarda geçirilen serseri zamanlar deniz güneş ve balıkla dolu olsa da
çabucak biterdi her yıl. Kadının sonu gelmeyen istekleri yüzünden
yeniden hızla iş hayatına dönülürdü. Adamın deniz tutkusu hayatın
gerçeklerine yenilirdi hep.
Bİ-POLAR KORKULAR
92
Hastanede geçen günler uzadıkça kapı dışında beklemekten sıkılmıştı.
İşlerin daha uzun süreceğini anladığında, bir fırsatını bulup egedeki
antik şehirlerin herhangi birine ait kalıntılara yakın evlerine kaçmıştı.
Eşi hayattayken bir türlü zaman ayıramadığı bu yeri toparlamaya
başladı. Bahçesini her kazdığında küçük bir seramik kırıntısı, yada
değersiz gibi görülen eski bir yontulmuş tahta parçası yada bi başka
şey çıkıyordu karşısına. Bazen antika olabilcek bir şey bulduğunu
sanarak heyecanlanıyor, müzeye koşarak uzmanları bıktırana kadar
onlara bulduklarınıgösteriyordu. Her defası hayal kırıklığı yaşayarak
Evinin yolunu tutmak zorunda kalıyordu.
Şimdi sahilde bağladığı tekne son dalışın acil sonlandırılması
nedeniyle yan yatmış, bakımsız ve perişan görünüyordu. Üstelik
birşeyler kayıptı belki. Ama umrunda bile değildi. Tekneye yaklaşmak
bile gelmiyordu içinden. Zaten buralar yazbitiği bu günlerde o kadar
sessiz ve ıssız oluyordu ki, kim gelecek tekneyi soyacaktı ki…
Diğer yandan içinden derin bir yenilenme hissi geçiyordu. Tekneye
yapılması gerekenler, evde eksikler batıp duruyordu gözüne.
Karısıyla yaşıyorken istediği gibi yapamamıştı buraları.
Halbu ki ne kadar da heveslenerek almışlardı. Tatil için geldikleri bir
yaz mevsiminde kısacık yürüme mesafesindeki eski pansiyonda
kalmışlardı. Etrafı geziyorken sahile tepeden bakan zeytin bahçesi
üzerindeki satılık levhasını görmüşlerdi. Henüz cep telefonları yaygın
olmayan günlerde, bu ilanı koyan şahsı sora soruştura bulmuşlardı güç
bela. Satışı yapan köylü zeytinliği satıyormuşçasına değil de adeta
cennetten bir bahçeyi anlatıyormuşçasına ağzını doldura doldura bir
güzel anlatmıştı onlara. Şurada su kuyusu, burada eski taş bina
kalıntısı, burda çit, denize beş dakika…
Bİ-POLAR KORKULAR
93
Üstelik fiyatı da çok ucuzmuş, bedavadan biraz çok…
O yaz orada kaldıkları her gün uğramışlardı zeytinliği görmek için.
Yaz çabuk geçmiş, hayalleriyle beraber toparlanıp hızla şehir
hayatının kargaşasına gömülmüşlerdi.
Eve döndüklerinde koşturmalı günlerde burası oradayken olduğundan
çok daha cazip hale gelmişti. Egenin bütün zeytinlikleri bitmiş, birtek
o yer kalmılştı hafızalarında. Birkaç günlük tatilde görmek için
ayırdıkları birkaç saat uzamış, aylarca üzerine hayaller kurulan
detaylarla dolmuştu.
Planladıkları her ayrıntı konuşmaları sırasında karşılıklı abartılarak
çoğaltılıyor, herşey olduğundan daha güzel görülür oluyordu. Bu
konuşmalarda hiç rekabet yoktu. Biri bir şey isterse eşi onu onun
istediği gibi yaparız diyor, buna karşılık diğeri de onun isteklerine
katkıda bulunuyordu.
Gerçekte var olan zeytinlik artık onlar için başka bir yer olmuştu.
Hiçbir sıkıntı barındırmayan bir hayatın temel şartıydı artık orası.
Halbu ki bahçeyi kışın zor günlerinde görmemişlerdi. Herşeyin
yolunda gittiği bir yaz mevsimide sadece umdukları haliyle varsımış,
bu nedenlede mecburen ilk fırsatta giderek, hiçkimse uyanmadan
sessizce bitirivermişlerdi bu işi.
Satın almak için gittikleride mevsim o kadar da yaz değildi elbette. Ne
de olsa yazın bi sürü paralı insan talip olabilirdi buraya. Üzerine
böylesine kurgular yapılan biryer başkalarının insafına bırakılamazdı.
Fakat mevsim bahçeyi biraz değiştirmişti elbette. Satın aldıklarında
yeniden orayı görmeye gitmişlerdi hemen. İkisinin de içlerinde
kuşkular vardı, birbirlerine sezdirmemeye çalışsalar da sessizce derin
bir kaygı daha o ilk gün içlerine oturuvermişti…
Bİ-POLAR KORKULAR
94
Herşeye rağmen maceraları için gerekliydi bu yer. Artık derin
simetrilerin ilhamları gerçek olmalıydı. Bu hislerle hevesli çabalar
içine girmişlerdi. Nihayet tadilata başlayabilmişlerdi.
Taş bir evin duvarları yeniden ayağa kaldırılıyordu. Dağlardan
sökülen taşlar doğal oldukları kadar, aynı zamanda son derece
dayanıklıydılar. Kimbilir kaç yüzyıl evvel sökülerek buralara
getirilmişlerdi. Oysa sökülmeden milyonlarca yıl evvel başlamıştı
sertleşmeleri.
Taşlar milyonlarca yılın soğuk ve sıvcak bütün çağlarına dayanarak
sağlamlıklarını kanıtlamış olsalar da, duvarın üzerine konuldukları
günlerden sonra meydana gelen depremler ve heyelanlar onların
yerlerini değiştirmişti. Bu na rağmet kayalar yerlerinde çok sağlam
duruyorlardı. Daha çok orada yaşamış insanlar bu kesme taşların
yerlerini değiştirmişlerdi. Kimbilir kaç defa bir harabeden diğerine
taşınmış, birsürü insanın arzularına göre defalarca yeni yapılarda
görev almışlardı. İşte şimdi yeniden sahbi değişen bu yıkıntının duvar
taşlarıda yeni sahiplerinden emirler almak için hiçte acele etmeden
bekliyorlardı.
Duvar ustaları binayı onların istedikleri gibi yapmak için gereken
parayı aldıkları için ne söylerlerse yapmaya razı olabilirlerdi. Oysa
daha inşaatın başında ev sahiplerinin fikir ayrılıkları başlamıştı. Henüz
saygılarını kaybetmedikleri için birbirlerini idare etmek zorunda
kalıyorlarsa da, ufak tefek farklı istekler ustaların ve taşların kafasını
karıştırıyordu.
O gün başlayan eşler arası rekabet yoğun bakım günlerinde artık sona
ermiş gibiydi. Adam tek başına oradan kaçabilmiş, bu bahçeyi ilk
yaptıkları güne göre epey eskitmiş oldukları halde hala yarım kalmış
halde bulmuştu. Şimdi evi bahçeyi yeniden gezdiğinde yanında eşi
yoktu. Yapılması gerekenleri derin bir özgüvenle tespit etti tektek.
Bİ-POLAR KORKULAR
95
Beraberken bu bahçeden ve evden neredeyse kaçardı. Kadın bütün
arsızlığıyla eve sahip çıkmış, her konuda adama galip gelmişti. Hatta
öylesine tatlı dilliydi ki adamın ona karşı çıkacak hiç şansı da
olmamıştı. Evde galip o, hayyatta da, oysa şimdi yoktu…
Adam o zamanlar kendisini denize atabilmişti ancak. Sonraları bu
güzel ahşap tekneyi almıştı. Şimdi nihayet teknenin yanına
gidebilecek cesareti toplayabilmişti. Tekne de öksüz kalmış gibiydi.
Dalış için açıldıkları gün giydikleri kıyafetler, şnorkel, yiyecek dolabı
herşey kokuşmuş halde teknen içinde darmadağındı.
Toparlamaya başladı bir yandan, diğer yandan hatıralar bilinmez
ufuklara bakıyordu. Yıllarca yaşadığı bu yer, bu tekne, bu bahçe bir
başka açılıyordu şimdi. Varsımalar nesnelerin anlamlarını nasılda
savurabiliyordu bu kadar?
Diğer yanda yoğun bakımdaki kadının umutsuzluğuyla doluydu her
yan. Öylesine çaresiz orada yatıyorken buradaki her detayı adeta
koruyormuşcasına sahipleniyor gibiydi. Evdeki işlere başlayamamıştı
adam. Evin sahibi hala o kadındı…
Dokunduğu her yerde ondan izler vardı; eşyalar hala onun emrinde
gibiydiler: şu burda, bu şurda, şu böyle, bu böyle…
Kadının sesi kayıtlıydı evde, onu rahat bırakmıyordu.
Oysa evin taşlarında binlerce yıllık insanların sesleri kayıtlıydı,
herbirinin bin haliyle yaşanan her şeyin izleri ağırlaştırıyordu bu
taşları… bunları da seziyor gibiydi.
Deliliğine vererek uzaklaşıyordu buradan…
Bİ-POLAR KORKULAR
96
Mecburen tekneyle oyalanmak zorundaydı. Tekne deniz üzerindeki
özgürlüğü demekti. Derin mavilikler öylesine özgürdü ki; sınırsızca
yaşanabiliyordu her şey. Her türlü sırları saklayan sadık bir dostluk
hissettiriyordu güven veren mavilikler. Derinliklerine bakınca içinde
sakladığı ağırlıkları hissedebiliyordu. Korkutucu bir derinlik her şeyi
yutmaya hazır onu bekliyor gibiydi. Derin bir aynada kendi içindeki
karanlıkları göryordu istemeden. İçindeki sınırsız karanlık deniz
kadar çok sır saklıyor gibiydi. Böylesine kontrolsüz birikimler
şaşırtıyordu onu.
Ve acıtan bir ihanet hali vardı derin benliğinde…
Bu ev yeniden yapılacaktı, bu tekne onarılacak, şehirdeki herşey terk
edilerek buralara gelinecekti…
Soğuktu bu hayat ve yalnız kalmamalıydı, belki de…
Yada bilinçaltınadaki herşey bi başka kadın içindi …
Ve derin bir direnç vardı yoğun bakımdaki bağlarında…
NİHAYET HABER GELMİŞTİ…
Yoğun bakımın kararsız günleri bir anda bitivermişti. Beklenen sonla
karşılaşılmış, cenaze toprağa verilene kadar yaşanan karmaşalar kısa
bir süre sonra yorgun ve huzursuz halleride beraberinde götürerek
ortalıktan kaybolmuştu. Uzunca uyudu önceleri. Yaşamak zorunda
olduğu bu sıkışık şehirden sıkılıyordu. Herkesi yormuş, bitirmişti bu
kargaşa. Kalabalıklar içerisindeki yanlızlığı hissetti yeniden. Artık
herşeyden kurtulmanın zamanı gelmişti.
Geriye bakarak yaşamak istemiyordu. Bazen şehrin kalabalıkları
içerisinde eşinin silüetini görüyordu. Bir otobüs durağında yada
kalabalık içinde yürüyen bir kadının görüntüsünde bilinçaltıyla onu
arıyordu. Oysa o yoktu hiçbiryerde. Bunu bütün bilinciyle biliyordu.
Bilinçaltının ise varsımaları için bu görüntülere hiç ihtiyacı yoktu. O
Bİ-POLAR KORKULAR
97
üçboyutlu bir yazıcı gibi kendi varoluşlarını hafıza içerisinde gayet
rahat oluşturabiliyordu. Zaten soyut alanın bedenlere hiçbir sadakatleri
yoktu. Bütün soyutluklarına rağmen gerek matematik gerekse fizik
kanunlarla herhangi bir bedene ihtiyaç duymadan kocabir evreni
yönetebiliyorlardı. Yerçekimi kadar kesin bir temel kanunla benlikleri
tarif ediyordu soyutlar. Kesinlikle kusursuz bir matematik, bütün bu
eskimeye mahkum maddeyi fırtınalar içerisindeki hafif toz zerreleri
gibi savuruyordu hiç durmadan. Bunu yaparken en küçük bir
matematik hata meydana gelmiyordu. Bunun için soyutlara bilim
dünyasında kanun tanımı yakıştırılıyordu. Her varlık en küçük detaya
kadar hatasız olarak algılanıyordu. En küçük bir haksızlık yapılmadan
her şey fiziğin ve matematiğin kanunlarıyla kolayca kontrol altında
tutulabiliyordu.
Benliği işte bu kanunların kontrolündeydi. Kurtuamıyor, takılıyordu
hiç durmadan. Derinlerdeki sezgilerin yeterince farkında olamıyordu.
Ölümle yakınlaşmış, acı ile ihanet arasında gidip gelen bilinçli varlığı,
bilinçaltının baskılı varsımalarına ümitsizce karşı çıkmaya çalışıyordu.
Bütün bu derin varoluşları göremiyordu. Çok boyutlu maddi varlığı,
derinlerde herşeyi yöneten kanunları farketmediği için, o temel yasalar
üzerine üst üste giydirilmiş belki bin katlı madde sarmalını tek gerçek
olarak duyumsuyordu.
Sanıyordu ki: Sadece madde vardı ve onun maddesi yok olmuştu.
Hayır; madde toprak altında yok olmakta…
hayır,,, dönüşmekteydi… hızla yeniden toprak oluyordu…
Diğer yandan varsıması, hiç te yok olmuyordu onun benliğinde. Hatta
giderek daha çok varlığını hissetirir oluyordu. Onun gerçek halini tam
anlamıyla çırılçıplak görebiliyordu. Sadece o olabilirdi. Sadece onun
olduğundan emin olduğu bir karakter son derece berrak bir varlık
olarak hayatındaki yerini koruyordu işte…
Bİ-POLAR KORKULAR
98
Ve kendi benliğini hissediyordu bedeninden sıyrılmış bu bukadının
net varlığı karşısında. Tekil bir kişilik olduğunu hissetiriyordu bu arı
ruh. Adam oluyordu bu bilinçle yeniden. Onun oluyordu ister
istemez…
Halbu ki ne kadar da kolay gözüküyordu her şeye bir başkasıyla
başlamak. O bilinç hali olmasa hayatın tadını çıkararak yaşayabilirdi.
Sanki kapalı kapılardadan herhangi biri açılacak ve o geri gelecekti.
Kapalı kapılardan korkar olmuştu. Nerde bir güzel kadın görse suçlu
hissdiyordu kendisini. O saf ruh hep onunla beraberdi. Herşeyi
görüyordu belki bi başka gözle, ne de olsa onu izliyordu.
Bu bilinç hali herşeyi hiç haline dönüştürüyordu. Bambaşka bir zevk
hali kaplıyordu benliğini. Sanki ölmeden önce ölümü yaşıyor gibiydi.
Ruhu derin bir denge hali kazanmış, bütün dengesizliklerini
kaybederek hayata bakıyordu şimdi yeniden. Tam olarak çözemesede
matematik ve fizik temel kanunları tıkırtıkır işlediğine şahit oluyordu;
işte orada sabitler arasında temel yasalar kadar kesin insanlar vardı...
Hiç oluyordu her şey hızla. Derin bir hiçliğe gömülüyordu. Ve bu
kadar hiçin arasında çok daha derin bir benlik halinde dönüşüyordu
hiç durmadan. Bu benlik bütün bu hayatı meydana getiren hiçliklerin
arasında gerçek benliklerden oluşan ölümsüzlükle karşılaşıyordu.
Herşeyin hiçliğinden kurtularak gerçeğin doğasına kavuşmalıydı…
Sahilde yaşamanın rahatlığı bir başkaydı. Ölüm haberini aldığında bu
yerler bir anda bütün anlamını kaybederek derin bir hiçliğe
bürünmüştü.
Bİ-POLAR KORKULAR
99
HİÇLİK
Doğaya yakın yaşamaya başlamıştı. Etrafındaki sayısız yaşam
kırıntıları arasında giderek varlığını kaybediyor gibiydi. Bütün bu
bitkiler börtü böcek onu hiç umursamadan kendi algoritmaları
içerisinde kıpırkıpır yaşamaya devam ediyorlardı. Sadece egodan
oluşan bu yaşam katmanları onu giderek daha ada hiçleştireceklerdi.
İnsan egosuyla dolu kalabalık şehirlerde yaşamak zorunda olduğu
günler geride kaldığı için rahatlamış görünüyordu. Burada ise başka
algoritmalar vardı ve bu algoritmalar onu hiç umursamıyorlardı. Tam
bir hiçlik haliydi bu. Şehir hayatının yapay düzenlerine direnmek
zorunda değildi burada. Doğada yaşayan canlıların hiç te böyle yapay
iradelerle işleri yoktu. Herşey yaşamak içindi burada. Her canlı
sevdiği yerlere yakın, sevdikleriyle beraber gizli kanunlar gibi çalışan
derin algoritmalarla sofistike bir varoluş halindeydi. Her bir
karıncanın, bitkilerin ve böceğin gizli görevleri vardı. Hiçbir şeyi
umursamadan her şeye rağmen görevleriyle başbaşa mutluydular
onlar. Ego alanının hakkını vererek yaşamaya devam ediyorlardı bir
yandan, diğer yandan başka dünyalar için hazırlıyorlardı bu asimetrik
hayatı. Bir yanlarıyla da süpersimetriye bağlıydılar derinden.
Aralarında bir hiç olarak yaşamaktan mutluydu. Oysa böylesine ilgisiz
kalmak onu hiç durmadan benliğinin derinliklerine çekmekteydi. Onu
umursamayan canlıların arasında kendisiyle ilgilenmek zorunda
kalıyordu. Başka kimse yok gibiydi onunla ilgilenecek; sadece içinde
bi kadın vardı ona bakan. O bakışları anlamlandıramıyordu. İki ayna
gibi karşılıklı duruyordu gözleri. Aynalar gibi iç içe görüntüler
oluşuyordu benliklerinde. Ego alanında yok olan bir kadın ideal olarak
yaşamaya devam ediyordu. Üstelik gerçekliğe müdahaleleri
varsımaları ego alanından çıkarıyordu. Egoyu bütünüyle hiçleyen
bakışları derinlere doğru yeni ufuklar açıyordu hiç durmadan.
Bİ-POLAR KORKULAR
100
Bir başka evren vardı artık içinde. Kadının algoritması onun
algoritmasıyla birleşince şifreler çözülmüş ve bu yeni alan görünür
olmaya başlamıştı. Ego alanına taşımaya gücü yetmese de aklıyla
görmekten büyük mutluluk duyuyordu. Bedenine ağır gelen soyutların
evreniydi burası. Matematiğin ve tüm doğayı döngüleriyle yöneten
algoritmaların somut hallerini taşıyan bir başka varoluş biçimiyle karşı
karşıyaydı. Burada kendi idealiyle beraber herşeyin ideal halleri vardı
sadece. Ego alanı giderek önemini yitiriyor, ama yok olmuyordu.
Belki hayatta olmak, belki de burası yanılgıydı; buna karar
verebilecek bir iradesi yoktu artık. Sadece derin varsımalar
içerisindeydi.
İçinde yaşadığı zeytinliğin egoist sakinleri olarak gördüğü ağaçlarla
otlar arasındaki bütün yaşam algoritmaları hiçbir kaygıya yer
vermeyen berrak zihinleriyle bu ideal alanı bir şekilde yaşıyorlardı.
Nasılda hiçleştiriyorlardı onu. Bütün halleriyle insan beyninin ürünü
olan yanılsamalarla dalga geçiyorcasına hiç muamelesi yapıyorlardı
bütün bu kadim uygarlıklara. Yerlere bastığında oradaki yaşam
biçimlerinde meydana gelen değişiklerin bile onlara zarar vermesini
umursamıyorlardı. Adamın yaptığı hiçbirşeyi önemsemiyordu hiçbiri.
Utanıyordu onların karşsında olmaktan. İnsansı zamanların içinde hiç
farketmediği renkler ve sesler vardı işte etrafında, hiçbir katkısını
umursamadan derin bir ideli yaşıyorlardı bütün hepsi. Ve zavallı bir
savaşçı erkek onların arasıda varlığını sorgular oluyordu giderek.
Uygarlıklar tarafından terkedilmiş bu yerlerin süpersimetriye bu kadar
yakın olduklarını hiç düşünmemişti. Hatta bu yerleri hiç gerçek haliyle
görememişti o zamanlar. Bu bağların ve bahçelerin sakinleri olan
insanlar da olan bitenin farkında değil gibiydiler. Daha çok büyük
şehirlerin başdöndüren hayatına bakıyordu uzaklardaki her kes gibi.
Bİ-POLAR KORKULAR
101
Ve kadın algoritmasıda aynı yanılsamaların parçasıydı şimdiye kadar.
Çocuklar beraber büyüyorken bazen yalan söylüyorladı birbirlerine,
bazen yalancı oyunlar kuruyorlardı, ama sonunda kendi kurgularının
içinden çıkılmaz labirentlerinde hayatın gerçekleriyle karşılaşılıyordu
bir şekilde. İnkar edilen her gerçeklik asimetriyi güçlendiren enerjiler
oluşturuyordu. Oysa asimetri temel kanunu itibariyle yıkılmaya
mahkumdu. Her şeyi taşıyan gerçek bir simetriden başkası yoktu.
Oysa asimetriden bakılınca yumurta tavuk paradoksu gibiydi bu
durum.
Süpersimetrik matematikten asimetrik evren çıkmıştı;
Ya da; asimetrik evrenden süpersimetrik matematik oluşmuştu…
Kadının asimetrisiyle beraberken onun bir ruhu olduğunu biliyordu
elbette; ama bu ruhun onu bu kadar ilgilendirdiğinden hiç haberi
yoktu. O zamanlar nasılda inkar etmişti her şeyi. Gerçek diye gördüğü
herşey değişken asimetrilerden ibaretti. Oysa şimdi bu kadının
asimetrisi yok olduğu halde simetrik benliği onun ayrılmaz bir parçası
olmuş gibiydi. Hiç durmadan birbirine bakan iki ruh, iki ideal halide
saflaşmış gibiydi. Koca dünyayı hiçleştiren simetrik bir evren
açılmıştı önlerinde. Konuşmaya gerek kalmamıştı. Herkes herşeyin
farkındaydı bu alanda.
Ve bir tekillik çıkıyordu varlık alanına, bu kadın başka hiçkimsenin
yapamayacağı şekilde özelleşiyordu hiç durmadan. Onun için ondan
başkası olamazdı artık. Böylesine belirgin bir tekil kişiliğin ortaya
çıkyor oluşu adamı da tekilleştiriyordu. Hiç kimse onların ne
yaşadıklarını anlayamazdı. Çünki her kes en az onlar kadar tekildi…
bu yüzden de diğerleri hiçleşmişleri artık. Her kes kendi içinde özel
ikililer oluşturuyor, dışarıya karşı da hiçleşiyordu. Bunca yıl sıradan
olarak görülen insan katmanları hızla tek tek özele doğru gidiyordu
artık. Simetrisi görülemeyen her şey özel tanımlı anlamıyla önünde
Bİ-POLAR KORKULAR
102
açılıyorken, için için gülen herşeyin farkında oldukaları belli kadınlar
ve erkekler çıkıyordu ortaya. Zavallı adam hayata kendi gafletiyle
bakıyorken, herkesin böyle bir gafletle baktığını sanıyordu.
Ölmeden önce bütün bunların farkındamıydı bu kadın? O özelin
farkındamıydı ki ölmeden önce? Bir türlü cevap bulamadığı kadınsı
içgüdülerin bir tür bilinç hali olduğuna hiç şüphe yoktu. Oysa
farkındalık içgüdülerden farklı bir durum olmalı değilmiydi?
Asimetride ayrıldıklarından beri ilişkileri çok daha gerçekçi bir hal
almıştı. Hayatın içinde biribirini avutan çiftlerden biri olmuşlardı.
Şimdi sadece kendilerine değil bütün hayata başka boyutlardan
bakabilir olmuşlardı. Bildiği herşey hiç olmuştu artık. Hayatın
içindeki asimetrik varlığa şüpheyle bakıyordu her defasında. Daha çok
yok sayarak geçiyordu herşeyden. O artık bir hiçti, herşey hiçlikten
ibaretti. Bununla beraber var olan ne olabilirdi ki?
Hayatın içinde herşeyin ıspatı kendi cinsinden di. Birbirini aldatan
oyun kurucu çocuklar gibi bütün asimetrik varlık alanı kendi kendisini
yanılsamalarla tanımlar durumdaydı. Asimetriden çıkışın şartı olan
eşlikler, gerçek kimliği ile ideal benliklerin ayrımlanamaz şekilde
beraber olduğunu farkettiği gün herşey yerini simetrik bir evrene
bırakmıştı. Kendi simetrisini bulan düşünceler bütün asimetriyi
hiçleştirmişti önce; sonra onun yerine her şeyin simetrik
yapıtaşlarından yeni bir evren kurulmuştu zihni içerisinde.
Bu durum tıpkı duymak ve konuşmak gibiydi. Şimdiye kadar sadece
görüyordu. Oysa gördüklerinden farklı bir yansıma oluşturabileceğini
bilmiyordu. Tıpkı sesleri duyup taklit etmek gibi görüntüleri de taklit
ediyordu insan beyni. Kafatasının içinde üçüncü bir göz
gördüklerinden yansıyan yeni bir görüntü oluşturuyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
103
İnsanların gerçek dünyanın dışında, ruhlarına açılan çok daha büyük
bir dünyaları vardı anlayış alanlarında. Bu dünyalar ideallere bakan
farklı bir varlık alanına bağlıydılar. İşte burası süpersimetrik bir evren
demekti. Şimdi artık burada, matematiğin anavatanındaydı.
Antik çağlardan beri bütün bilgelikler matematik lisanıyla yaşanan bu
yerlerden getirilirek yalancı asimetrileriyi biraz olsun katlanılabilir
kılmak üzere egoist insanlara ilaç olarak sunulurlardı.
İşte bu bilgeler, hiçlikten bahsederelerdi kendi aralarında. Onlar neyin
hiç olduğunu bildikleri kadar gerçeğin ne olduğunu da gayet iyi
bilirlerdi. Ve bilirlerdi ki her çocuk büyüyünce oyun oynamak yerine
yaşmayı tercih ederdi.
Şimdi daha düne kadarki bütün haytı çocukluk olmuştu. Hatta bugün
de çocouktu ve hatta yarın büyümesi de pek mümkün değil gibiydi.
Bir gün büyüyecekti; ve fakat simetri her şeyi öylesine hızlandırıyordu
ki, bir anda milyonlarca yılda oluşan boyutların binlercesini aşmıştı.
Artık zamanda yolculuk yapmanın bir anlamı kalmamış, süpersimetrik
bir macera çoktan başlamıştı.
Asimetrinin ahlak kuralları sadece asimetrinin yıkımlarını
durdurabilirdi. Süpersimetri koca asimetriyi savurup atmışken hiçbir
yalanın yaşamadığı gerçekliler vardı artık.
O artık bir hiçti. Her şey hiç olmuştu. Olanı bilmek nasıl mümkün
olabilirdi ki; hiçlikle varlık nasıl anlamlandırılabilirdi? Ve bütün bu
olanlar başkalarına nasıl anlatılabilirdi? Varlık yokluğa sığmıyordu
artık. Yoklara varlık anlatmak mümkün değildi. Elbette bunları
Bİ-POLAR KORKULAR
104
anlayanlar da vardı etrafta. Gafletin içinde yığınlar ve onların içinde
farkındalıklarla tam bir kaostu asimetrik alan.
Simetrinin dili olan matematiği öğrendiği gün aslında bu
süpersimetrik evreni hissetmişti. Ve fakat böyle bir alana dam sız
girilemeyeceğini bilemezdi. Çocuklar gibiydi işte ozamanlar.
Şimdi insanların buradan esinlenerek dünyada yapmaya çalıştıkları
her şeyin gerçek hali oluşuyordu o hiçliklerin yerinde. Yepyeni site ler
oluşuyordu boşlukları dolduran. O sitelerin sakinleri egolarından
kurtulmuş çiftlerden oluşuyorlar. Matematik lisanıyla konuşuyorlar.
Böyle bir oluşum inanılmaz yolculuklarıyla somutlaşmaya devam
ediyordu. Asimetriye yakın ilk zamanların şüpheci sorgulamaları
yerini huzura bırakıyordu hızla…
Şüpheli ve şüpheci insanlar gerçek kimlikleriyle huzur içerisindeydi
artık. Böyle bir yer önceleri cennet diye anlatılan o yere çok benziyor
sanmıştı. Oysa sonsuzluğun içinde olduğunu bildiği için bu soyut
alanın orası olmadığını farkediyordu hızla. Bu soyut alan doğa
kanunlarını koruyan bir tür temel gibi bütün asimetrinin dayandığı
sabitlerden oluşmaktaydı. Asimetrinin yüzdüğü simetri okyanusu
burasıydı ve o da bu simetri içerindeydi işte. Bütün değişkenliklerin
dibindeki sabitler buradaydılar.
BÜTÜN KORKU GEÇMİŞTİ ARTIK
Bİ-POLAR KORKULAR
105
İki ayna gibi karşılıklı bakıyorlardı birbirlerine. Ona baktığında
kendisini görüyordu. Acizlikerini gösteriyordu karşıdaki hayali. Derin
kaygılarını bitiren iki ayna bütün varsımalarını dolduran görüntülerle
dolduruyordu bütün hayatı. Sadece onun değil karşısındaki kadının
hayatınıda aynı yansımalar oluşuyordu.
Şimdi artık sadece cennet değil cehennem de içiçe bu geçmiş zaman
yansımaları arsında biryerlerdeydi.
Kusursuz matematiğin ana vatanında kendisini yaşıyorken kopmuştu
gerçek hayattan. Olsun, ne farkeder ki; buradada bir benliği vardı ve
iki hayat vardı aslında içiçe geçmiş halde. Şimdi artık herşeyin denk
olduğu bu yerde var olduğunu görüyorken o asimetrik hayatın
eksillerine üzülüyor olduğu günlerin çok ta anlamı yok gibiydi.
Birbirini bitiren asimetrilerin yerlerini paraler gerçekliklerin eksiksiz
doyumunda bulmuştu. Her türlü hastalığı bitiren beraberliklerle
doluydu etrafı. Her asimetrinin kökünde yatan simetrik hesapların
arasındaydı işte.
Evinden çıktı. Sabahın en erken saatlerinde kalkıp işe gitmeye alışık
bedeni bilinçaltı dürtülerle onu uyandırmıştı. Gündoğumuna
bakıyordu. Bu yeşilyerde masmavi gökler altındaki ciddi mavilikler
hayat dolu olmanın verdiği ağırlıklarla ona bir ayna gibi bakıyorlardı.
Egenin derin mavileri içinde saklı hayatların arasında kendisini
görmek o kadar da zor değildi artık. Herşey iç içe sırlar arasında
saklıydı. Onun içinde de sırlar vardı. Bu sırlar hem dışa hem içe
bakıyorlardı. Dıştan saklanmaları çok doğal olan bu sırlar ne yazık ki
içte de saklıydılar. Bu derin gaflet demekti. İçine baktığında yine aynı
ayna ile karşılaşır oluyordu. Kendi kendisine iki ayna gibi bilinçaltı ve
bilinci karşılıklı duruyor, görülenlerin içine doğru sonsuza giden
görüntüler oluşturuyorlardı.
Bİ-POLAR KORKULAR
106
Bütün bunların sebebi ona doğru bakan bir kadının ayna hayaliydi. Bu
kadın asimetri içindeki bütün kadınlardan farklıydı. Çok simetrik
görünüyordu. Öylesine simetrik bakıyordu ki, gördüklerine
bakmakürkütücüydü. Bilemiyordu; kadın da onu öylesine simetrik
göryormurdu acaba? Birbirlerine böylesine simetrik baktıkları için, iç
içe görüntülerle bütün evren bakışları içinde çözülmeye başlamıştı..
Etrafta gözükebilen insan çiftlerinin her biri aynı kaşılıklı ayna
yansımalarıyla keni içlerine bakıyorlardı. İçleri çözülüyordu. Varlıkla
yokluk artık bir aradaydı. Şuur la şuursuzluk arsında hiç fark
kalmamış, zaman çözülmüştü. Ve var olanın yanında, yok olanların
anlamı da yoktu. Hayat ve ölüm anlamını kaybetmişti. Ölü bir kadın
öylesine bilinçlenmişti ki, hayatta olmadığının bir önemi yoktu…
Şimdi herşey karşılıklı duruyordu. Bakılması gereken herşey, gerçek
karşılığına bakar halde görülüyordu. Gerçeklten bakması gerekeni
gören herşey karşısında kendi iç dünyasına açılan bir sonsuzluk kapısı
bulabiliyordu. Buradan açılan süpersimetri dayanılmaz hazlar
verebiliyor; yada bazen acı veriyordu görülenler. Böylesine simetri
içerisinde asimetrik durumlar cana batıyordu.
Ve bu asimetrinin hiç önemi yoktu. Çünki asimetrinin anlamı yoktu;
anlam simetriden başka bişey değildi ki...
Denize yukarıdan bakan uçurumun kıyısında kocaman bir simetrik
manzaradan yus yuvarlak dünyaya bakarken gülüyordu. Aslında her
şey ne kadar da simetrik diye geçirdi içinden. Şimdi nereye baksa ona
karşılık veren bir simetrik bakışla karşılaşır oluyordu. Böylesine
simetrik bir kürenin üzerinde yaşayan insanların, bu simeriyi fark
edemiyor oluşları durumu değiştirmiyordu. Asimetride bakılan sadece
asimetriden ibaretti. Oysa aynı insanlar simerik varlıklarıyla soyut
denizlerinde vardılar aslında. Balıklar gibi, denizin içinde oldukları
halde kendi simetrilerinin farkında bile değillerdi. Herbiri ayrı ayrı
aynı simetriyi arayıp duruyorlardı. Halbu ki simetrik bakabilseler ne
kadar da kolaydı farketmek.
Bİ-POLAR KORKULAR
107
İnsanlar asimetrik bakıyorlardı.
Asimetriye bağımlı yaşamak zorunda olduklarını sanıyorlardı her
halde. Yada belki sadece bu adam böylesine tekbaşına ve asimetrik
yaşamıştı bütün hayatını. Ne de olsa akıl hastanesinde geçirdiği günler
ona akıl hastalarına ne kadar benzediğini göstermişti. Şimdi eşini
kaybettiğinde kapıldığı o büyük yalnız kalma korkusunun içinden
böyle bir simetri çıkmıştı ortaya. Belki hastalığı yalnızca bu asimetrik
bakışından ibaretti.
Ve bi kadın onu bu asimetrinin içinden çekip çıkarmıştı işte. Beraber
yaşadıkları günlerin asimetrik varlığı çok uzaklarda kalmıştı. Fiziksel
varlığından uzak olsada onu artık çok daha simetrik bakışlarla
görebiliyordu. Doğru açıyla karşısına koyuyordu sürreel varlığını,
sonsuza açılan içiçe varsımalarla gerçek bir evren açılıyordu önünde.
Birlikte baktıkları her şey aynı karşılıklarla bakan eşlikler halinde
onlara bambaşka sonsuzlukların simetrisini armağan ediyorlardı.
Kadın sırlarını miras olarak bırtakıp gitmişti. Bu miras sonsuzluğun
kapılarını açmış, bütün hayatı değiştirmişti. Oysa adam hayatta
kalmanın şartı olan asimetrik bedeniyle baktığında ona kızıyordu.
Neden onu birakıp gitmişti? Hayttayken hiç böyle simetrik
bakmamıştı ona. Beraberlerken hep kapris yapan, uzakları özleyen,
yeni eşyaları, değişiklikleri arayan herhangi bir kadın olarak
görmüştü onu.
Asimetrik düşünceler asimetrik hayatın ürünleri olarak her zaman var
olmak zorundaydılar. Oysa ki simetriyi fark edenler için sorun
olamazdı bu durumlar. Dar bakış açıları yüzünden asimetriden
çözülemeyecek büyüklükte dengelerle örülüydü bu evren.
Bütün bu kızgınlıklar, kıskançlıklar, şiddet hep asimetrik yaşantıların
bakış açıların yanılsamalarından ibarettiler.
Bİ-POLAR KORKULAR
108
Şimdi eşini kaybetmişti. Ama sorun bu değildi. Kadın simetrisini
kaybetmiyordu bir türlü. O sadece asimetrik evrene ait bedenini
kaybetmişti. Simetri alanında bütün ihtişamıyla vardı işte. Artık
adamına asimetrik bakması mümkün de değildi.
Şimdi artık sadece adam ikleminde kararsız kalabilirdi. Asimetrik
varlığı gerçek hayatın içinde olsada simetrik matematiği artık çok
daha önemli oluyordu. Matematiğin ana vatanındaki kusursuzluk
karşısında bu asimetrinin dayanacak gücü kalmıyordu.
Şimdi bütün özgürlüğüyle egeye bakıyırdu. Batının sonuna gelmişti.
Tek olmanın verdiği bu özgürlüğü sanal alemde yaşayan o kusursuz
varlıkların umursadıkları da yok gibiydi. Oysa bu asimetrinin eğri
büğrü kuvetlerle böylesine bir evreni taşıamaları mümkün değildi.
Simetri bütün cömertliğiyle asimetrinin kuvvetlerini beslemeye devam
etmese her şey bir anda çökerek yok olur giderdi.
Şimdi kendi egoist asimetrik benliğinin arkasındaki bütün bu simetri
desteğini rahatlıkla görebiliyordu. Bu egoist alandaki varlığı simetrik
kuvvetler içindeydi. Bir simetri okyanusu içindeki küçücük, asimetrik
elementer bir kristaldi herkes gibi. Simetri olmasa çöker yok olurdu
bütün hayatları.
Şimdi benliğinin simetrik tarafıyla bakmak zorunda olduğu simerik bir
eşle başbaşaydı. Yaşayan insanların anlamlandıramayacakları
gerçekliklerin arasında hiçbir lisana sığmayacak muhabetlerle
sonsuzluğun simetrisinde kaybolmak işten bile değildi artık.
Bedenindeki benliği egeye bakabiliyordu, oysa ruhunun ufuklarına
sınır yotu. Ve bu kadın bütün bilinciyle durması gerektiği yerde en
doğru açıyla ona bakmaktaydı.
Hiçkimse görmüyor, hiçkimse bilmiyordu.
Bir birlerinin sırlarıydılar.
Bİ-POLAR KORKULAR
111
Dünya biterken sonsuzluğun anlamı değişmişti çoktan.
Şimdi oluşan bu yeni hali hayatla anlamlandırmalya çalışıyordu
önceleri. Bu mümkün değildi. Haytın içindeki kaygılar ve
korkular çok geride kalmıştı. Artık uzun uzun baktığı halde
göremediği gerçeklikler varsımalara değil, şüphelere hiç yer
bırakmayan fenomenler olarak direkt karşısındaydılar. Görmek
için göze gerek bırakmayan farkındalıklardan ibaretti her yer.
Duyulacak seslerin nitelikleri arasında potansiyel farklarının
asimetrisi yoktu artık. Hissetmek için asimetriye gerek yoktu.
Bİ-POLAR KORKULAR
112
Şüpheler geçmiş zamana gömülmüşlerdi. Düşünceler yerlerini
şüpheye yer bırakmayan farkındalıkların mükemmeliklerine
bırakmışlardı.
Asimetri çok uzaktı artık…
Ayrılık yoktu. Beraberlik hayatı bitirmişti. Azrail işini gayet
kusursuzca yerine getirmişti. Asimetrik eşliklerin düşmanca
beraberliklerinin yerini birbirine teslim olmuş kusursuz eşler
almışlardı. Asimetrik varsımaların azraili olmuşlardı buradaki herkes
gibi. Dengesizlikleri çözerek dengeye dönüştürmüşlerdi.
Hayat bitmiş fakat sonsuzluk başlamıştı.
Artık eski yazılımları işe yaramıyordu. Şimdi yeni varoluş biçimde
özlemlere de yer yoktu. Ne bir kaybeden olabilirdi, ne de kaybedilen
biri. Düşüncelere yer yoktu artık, neler yapabileceğini görmek için
zihinsel yada fiziksel hiçbir deneye gerek yoktu. Herhangi birşeye
ulaşmak için harcanabilecek çabalara ihtiyaç kalmamıştı. Artık
gelecekle geçmiş arsında fark ta kalmamıştı. Zaman çok farklı çalışır
olmuştu. Asimetrik alanda bütün yaşanan zamanlar, onun şartlarını
belirleyen bu varoluş alanı içindeki sonsuzluğun içindeki bir an içine
sığabilmişti. Şimdi artık o geçmişte yaşanmış doğrular kadar yapılmış
hatalarda önemini yitirmişti. Farkındalık cennet de değildi,
cehennemde değildi. Şimdi daha önce algılanmamış her şey yerini
kusursuz bir bilinç haline bırakmıştı. Potansiyel farklarıyla varolabilen
her şey artık sadece zatlarıyla varlık alanındaydılar. Potansiyel
olabilirlikler yoktular. Herkesin elinde sadece gerçek sonuçlar
kalmıştı.
Şimdi hızla mutlak benliğine bürünmüştü her şey.
Artık yazılımlar eskisi gibi olamazdı.
Bİ-POLAR KORKULAR
113
Asimetrik alanın bütün yasamalarının işlemesi için gerekli olan iki
kutup arasında mutlak denklikler olmak zorundaydı. Bir eşitliğin
öncesindeki sembollerle o eşitliğin karşısındakiler arasında matematik
denge her zaman sabitti. Dengenin bir tarafına eklenen her işlem karşı
tarafı değiştirmek zorundaydı.
Asimetrideki değişkenler şimdi bu yerde yerlerini mutlak değer olarak
sabitlere bırakmışlardı. Arayışların sonuydu bu. Bütün değişkenler
sabitlenmişlerdi. Burada eşlerin birbirlerinden kaçma şansları
kalmamıştı artık.
Artık buraya yerleşmişti.
Hızla mutlak benliğini keşfediyordu. Sınırsız veriler büyük hızlarla
gerçek benliği tarafından alınarak kişiselleştiriliyordu. Artık yazılımı
tekbaşına işlemiyordu, beraberlikleriyle kusursuzlaştırılyordu algılar.
Sonuçlara ulaşmak çok kolay oluyordu bu yüzden.
Ego alanına ait egoist çözümlemelerinin yarattığı şüphelere yer
bırakmayan ideal çözümler idal benlikleriyle hızla yeni bir varoluş
biçiminde bulmuşlardı kendilerini. Bütün arayışların doğru cevaplarla
bittiği bir soyut alandaydılar. Ne cennet ne cehennem; ara varlıklarının
farkındalığıydı bu durum. Bütün o ego alanını taşıyan ideal benliklerin
oluşturdukları somut bir alandı burası. Ego alanı için soyut
kalıyorlardı, oysa şimdi buradan bakıldığında küçücük bir an için var
olunmuş o zamanlara göre çok daha gerçekti burası.
Varlık alanında varolamadıkları halde işleyişleriyle farkedilebilir olan
matematik kanunlar burada gerçek yapılarıyla tanınabiliyorlardı. Oysa
hiçbir varlık buradaki enerjiye ve matematiğe güç yetiremiyordu.
Herşey hızla çözülüyordu.
Şimdi artık mutlak varlık alanlarının kapısındaydılar. Maddeyi
oluşturan sabitlerin üzerine kurulu sonsuz boyutlara çımak üzere
aktarma istasyonunda yeni halin bilinciyle eğitimleri devam ediyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
114
Bu ara alanda var olan her ideal benlik gibi kusursuz eşlikler halinde
ortak çalışan algoritmalarıyla tam bir huzur halindeydiler.
Sayısız algoritmalar arsında hiçbir çatışma yaşanmıyordu. Şimdi artık
asimetrinin kaygıları anlamlarını bulmuştu. Potansiyel farklarının
enerjileri, tek başına kalanları yakabilirdi. Oysa tekillik asimetrideki
bir yanılsamadan ibaretti. Burada bulunmanın temel şartı asimetriden
kurtulmuş olamaktı. Buda kusursuz bir eşleşme demekti. İnsansı
asimetrilerle çözülemeyecek yepeni bir varoluşun içindeydiler.
Ödüller ve cezalar önemini kaybetmişti.
Herkes ödülünü ve cezasını bulmuştu çoktan.
Asimetri cezasından daha ağırı yoktu artık.
Kendi simetrisinden kaçanlar benliklerinde dengesiz kalan enerjiler
tarafından yakılıyorlardı. Seçilmiş eşler ya cehenemde ceza yada
cennette temel şarttı ve olmazsa olmazlardandı. Ödüller ceza, cezalar
ödüldüldü asimetrilerde.
Burası ne cennet ne de cehennem değildi aslında.
Sadece asimetrik alanın taban yapısını oluşturuyordu.
Süpersimetrik bir potansiyel alandı. Asimetriden tek fark buradaki
eşliklerin kusursuz oluşlarıydı. Cennet ve cehennem farklı yasaların
çalıştığı öngörülemez boyutların metafizik alanında kalıyorlardı. Oysa
süpersimetrik alanda son derece fiziksel kanunların matematği
hakimdi. Hatta asimetriyi içinde barındıran matematik buradaydı.
Sadece temel yapıtaşının potansiyeli nedeniyle olası değişkenlerle
doluydu asimetrik alan. Ve işte bu simetrinin küçük bir parçasıydı
herşey.
Şimdi asimetrik beden yok olunca simetrik varlığı yok olmamıştı.
Simetrik kişiliği her şeye yeniden bakıyordu. Asimetriden başka
hayatı olmamış gibiydi. Oysa asimetriden çok önce bu süpersimetrinin
var olduğunu ve eksiksiz olduğunu görebiliyordu.
Bİ-POLAR KORKULAR
115
Asimetrideki günleride sadece temel yasaların süpersimetrik olduğunu
zannediyordu. Şimdi bu simetri içerisinde bireylerin tanımlı oluşunu
hiç yatsımamıştı. Herkes görülebilen sabitleriyle etraflarındaydılar.
Benliklerinin tekil oluşu eşliklerin izfiyetini bitiriyor, böylelikle
süpersimetriyi mümkün kılıyordu. Eğerki sabitleri olmasaydı o zaman
asimetri dışında hiçkimse var olamazdı. Hatta süpersimetrik bir
evrenin temel şartı var olabilen her şeyin tekil tanımlı olabilmesine
bağlıydı. Eğerki varlık alanı asimetriden ibaret olsa tanım var olamaz,
tanımlar eşsiz mutlaklar olsa asimetri var olamazdı.
Bu durum birbiri içine geçen iki ayrı evreni zorunlu kılıyordu. Maddi
varlık alanı olan potansiyel evren, asimetrisi nedeniyle ego alanını
oluşturuyordu. Burada bireyler mutlak tanımlı, eşler ise izafi
olabiliyordu. Oysa ideal evrende potansiyellerin kaynağını oluşturan
süpersimetrik orjinalleri vardı. İdeal kişiliklerin eşliklerini barındıran
bu ideal evren bir an için eşlik simetrisini kaybedince asimetrik ego
alanı ortaya çıkmıştı.
Mutlaklarla değişkenler aynı anda var olamıyorlardı. Ego alanının
sayısız bireyleri, mutlak tanımlı benlikleri olduğu halde, permütasyon
hesaplarıyla durmadan değişken eşlikler deneyip durarak hayat
denilen devinime yol açıyorlardı. Burada ihtimal dahilinde olan her
şey denemelerinin sonunda yok olmak zorundaydı. Her beraberlik
hızla son buluyordu bu yüzden. Ve bu durum korkuları ortaya
çıkarıyordu. Karşılıksızlık ihtimali ideal benlilklere ürkütücü
geliyordu. Süpersimetrik eşlikler için ise asimetrik zihinler yetersiz
kalıyor, böyle bir evrenin varlığına ihtimal veremiyorlardı.
Bu yüzdan egolar ve idler bütün asimetrik hayat biçimlerinde
birbirleriyle hiç durmadan çatışıyorlardı. Egoistler, idealleri yok
ederek asimetrilerini yaşatabileceklerini zannediyorlardı. Asimetrinin
kısa ömürlü potansiyellerini eziyetlerle dolduran bu yaklaşımlar basit
birer yanılsamadan başka bir şey değillerdi.
Simetride yaşanan küçücük bir an bütün bu asimetrik problemleri
çözmeye yetmişti. Dev dalgalar yaratan fırtınanın ortasında kalan her
denizci bu durumu yaşamıştı aslında. Asimetrinin sonu geldiğinde
Bİ-POLAR KORKULAR
116
simetriden başka ihtimal olmadığını anlamak için böyle fırtınalar
yaşamak şart değildi. Düşmekte olan bir uçaktaki yolcular asimetrinin
biteceğini sandıkları küçücük bir anda bütün hayatlarını göz önünden
geçirebilirler. Yada bir trafik kazası, bir deprem insanı bir anda
azraille başbaşa getiren her hangi bir an; sınırsız düşünce hızlarına
ulaşan insana bu simetriden başka bir ihtimal olmadığını göstermeye
yeter.
Şimdi bütün kaygılardan uzak simetriye teslim olmuş bir adam, huzur
içerisinde eşine bakmaktaydı. Diğer bütün ihtimalleri yok eden
böylesi ideal bir kadınla gidilecek çok yol vardı önlerinde. Şimdi
bütün benliğiyle ona teslim olmuştu. Kadında aynı şekilde bütün
hırçınlıklarından kurtulmuş, simetriye teslim olmuştu. Saf bilinçler
halinde asimetriyi bitiren saf ve çıplak iradeler halinde beraberdiler.
Simetriden başka bir ihtimal kalmamıştı onlar için. Artık birbirinden
kaçmak zorunda olan eşlerden değildiler. Böylesine üstün bir irade
adeta büyük bir lutuftu. Bu iradeyi değil kendileri, hiç kimsenin
orataya koyabileceğine inanamıyorlardı. Bu ancak üstün bir gücün
lutfu olabilirdi. Ayrılıkların cehennem olan asimetrisi nasılda
bitivermişti.
Bu simetriyi farkedenler nasıl olurda asimetriye razı olabilirlerdi?
İşte bu bir fark yaratıyordu. Simetrinin farkında olan her şey ona
teslim olamak gerektiğini düşünebilirdi; oysa böyle bir eşleştirmeyi
yapabilecek zihinsel kapasite herkese verilmiyordu. Hatta zihinsel
kapasitelerin bu tür bir evreni gerçekleştirebilecek temel yasalara
müdahale şansları da yoktu. Matematik lisanıyla adeta konuşan bütün
bu yasalar simetrik bir varlık alanına aittiler. Bu yüzden de asimetrik
müdahalelere kapalıydılar. Bütün bunları karşılıklı olarak farkediyor
oluşları çok büyük bir lutuftan iberreti.
Süpersimetri teorisinin süpersimetrik denkleminin doğal bir sonucu
olarak her bilinç hali kendisiyle beraber aynı anda eşini de meydana
çıkarıyordu. Adamın bilincinde ortaya çıkmış olan her farkındalık
aynı anda eşindede varolmak zorundaydı. Her şeyin simetrik olma
Bİ-POLAR KORKULAR
117
zorunluluğu asimetrik alanın temel yasalarının tek ortak değişmez
kanunuydu. Her kanun bir eşitlikle ifade edilirdi.
Asimetri işte bu yüzden geçici olmak zorundaydı…
Varoluşlar küçücük bir an için simetriden uzaklaşıyor, potansiyelini
dengelemek için bütün enerjisiyle çabalayıp duruyordu.
Ve bu sonların sonunda simetriden başkası yoktu.
Sayısız asimetri ihtimallerini azrail gibi bitiren sadece simetriydi…
Gidilecek ufuklar ise sonsuzluğu gösteriyordu.
Gereken irade simetrinin kaynağında zaten vardı.
Başka ihtimallere gerek bırakmayan müthiş bir simetri iradesi bütün
çıplaklığıyla farkındalıklara bakmaktaydı. Herhangi bir isme ihtiyaç
duymayan kocaman bir gerçeklik herşeyi hızla dödürüp durmaktaydı.
Bu asimetrinin böylebir enerjiye karşı zaten hiçbir şansı olamazdı.
Üstelik iradelerinde farkındalıkların götürebileceği başka bir kapı
bulunmuyordu. Hep aranan simetri herşeye bu denli hakimken
asimetrik cehennemlerde kalmak çok yakıcı olurdu. Farkında olanlar
için başka bir kapı olamazdı ve yoktu artık işte.
Egenin zeytin bahçelerinde hiçleşmeye başladığından beri ilk kez
varlığını doyumsamaya başlamıştı. Orada onu yok eden topraklar yok
olmuşlardı. Bütün asimetriyi besleyen madde hızla simetri tarafından
emiliyordu şimdi.
İkisi bir var olamazdı. Asimetri ,içinde zaten var olan simetri doğal
olarak galipti işte.
An bu an.
Zaman hep aynı an.
Galip olan hep galip.
Asimetri bir sanrı.
Pek çabuk biten bir ayrılık hali.
Bİ-POLAR KORKULAR
118
Ve hep beraberlik.
Uzun yollar, uzun ufuklar var önlerde;
Diledikleri kadar da hızlanabilirler artık.
Aşılacak engel kalmamış, boyutlar sıralanmış ard ada…
Koca hayat;
Bir anlık bir aradan ibaret.
Ayrılık korkusuyla beraberliği anlatan;
Küçük bir gülümsemeden ibaret.
Beraberlik aşktan da güzeldi.
Ayna da, göz de gerekti…