bİ-polar korkular… · bİ-polar korkular 3 zihinsel faaliyetlerinin doğrultusunda değişerek...

118
-POLAR KORKULAR 1 birinci bölüm bu bölüm ayrılık ve acı üzere kurulu... Gerçek bir kaza hikayesiyhle baslayan hikaye akıl hastanesinde geçen günlerde ilerlemektedir. Burada bunalım biraz abartılı ve arebesk bir dille anlatılmaktadır.. Bu durumu değiştirmek gerekmekte ikinci bölüm Burada rüyalar ve hayaller devreye gnirmektedir. Hayat idealleri karşılamaya yetmmediğinde herzaman oldujğu gibi Hayal alanı devreye girmektedir Hayatın tabanında yer alan soyutların maddeye ustun geldiği rüyalar görmeye baslamıştır. Bu dururm şaşırtıcı hıkayeler anolojileriyle anlatılır Bu bölüm şaşırtıcılık üzerıne kuruludur. üçüncü bölüm üçüncü bölümde her şey benlik üzere kuruludur. benliğin herşeye çözmeye yetebilecek bir algoritması vardır bu algoritmanın şartı kendi anahtarına ulaşmasıdır şi fre çözülünce zaman paradigması değişir, artık sonsuzluğun kapıları açılır ikinci b ölümde unutulan kadın burada yeniden sahneye çıkar herşeyin anahtarı o dur fakat azrail analojisi göstermektedir. hayatı bititrir hayattaki herşeyi elinden alır ve fakat sonsuzluğu verir

Upload: others

Post on 08-Oct-2019

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Bİ-POLAR KORKULAR

1

birinci bölüm

bu bölüm ayrılık ve acı üzere kurulu...

Gerçek bir kaza hikayesiyhle baslayan hikaye akıl hastanesinde geçen günlerde ilerlemektedir.

Burada bunalım biraz abartılı ve arebesk bir dille anlatılmaktadır..

Bu durumu değiştirmek gerekmekte

ikinci bölüm

Burada rüyalar ve hayaller devreye gnirmektedir.

Hayat idealleri karşılamaya yetmmediğinde herzaman oldujğu gibi

Hayal alanı devreye girmektedir

Hayatın tabanında yer alan soyutların maddeye ustun geldiği rüyalar görmeye baslamıştır.

Bu dururm şaşırtıcı hıkayeler anolojileriyle anlatılır

Bu bölüm şaşırtıcılık üzerıne kuruludur.

üçüncü bölüm

üçüncü bölümde her şey benlik üzere kuruludur.

benliğin herşeye çözmeye yetebilecek bir algoritması vardır

bu algoritmanın şartı kendi anahtarına ulaşmasıdır

şi fre çözülünce zaman paradigması değişir,

artık sonsuzluğun kapıları açılır

ikinci b ölümde unutulan kadın burada yeniden sahneye çıkar

herşeyin anahtarı o dur

fakat azrail analojisi göstermektedir.

hayatı bititrir

hayattaki herşeyi elinden alır

ve fakat sonsuzluğu verir

Bİ-POLAR KORKULAR

2

Önsöz

Masum bebeklerin korkuları büyümekle aşılamayacak kadar derin ve

karanlık geçmişlerden geliyordu. Büyüyorken hayatla karşılaştıkça

daha da artan bu hal, annesinin kucağından indiğinden beri durmadan

yer değiştirmeye başlamıştı. Bir çekirdek gibi yaşadıkça açılarak

kocaman bir ağaç gibi hayatın merkezine yerleşmişti bütün korkuları.

Gençlik yıllarında olası çok yakın umutlar ekmişti hayatın içine.

Bütün korkularını bitirebilecek renkli çiçekler ve yeşil bir doğayla

içiçeydi bütün herşey. Umutlarının arasında küçücük böcekler gibi

gezen korkuları hiç önemli değildi artık. Hatta karıncalar gibi doğaya

yardım ediyorlardı.

Bazen bitlenen pirelenen umutları oluyordu. Derinden yıkanarak

kurtulmak gereken bu haller küçücük sinek ısırıkları gibi acılar

hissettiriyordu.

Her zaman yeni bir asalak korku barındırıyordu doğası.

Kargaşadan kurtularak büyüyen hayatında korkuları gibi insanlarda

yer değiştiriyordu. Küçükken emniyetine sarrıldığı sadık bir annenin

yerine, hiç te onun gibi dost olmayan bir kız geçmişti bir süre sora.

Sorumsuz günler açılmıştı hayatta. Sorumsuz ve hafifti her şey o

yıllarda. Sadece egoist isteklerin peşinde koşan bir genç çifttiler o

zamanlar.

Olası tersliklerin huzursuzluklarına yer yoktu ki…

Birlikte yaşayan her çift gibi gelecek zihinlerde şekillenmeye

başladığında ilk ortak kaygıların da tohumları hayata yerleşmeye

başlayacaktı.

Bİ-POLAR KORKULAR

3

Zihinsel faaliyetlerinin doğrultusunda değişerek gelişen kaygılar

hayatın ayrılmaz parçası olmak zorundaydı elbette. Bu durumun

psikolojide yaratabileceği gerginlikler ise genç ve sorumsuz insanların

enerjileri için önemsenemeyecek derecede küçük işlerdendi.

Artık sadece kendisine değil, eşine de kendisini kanıtlamak zorunda

kalan genç bir erkek için kaygılarla dolu bir oyundu bu hayat. İlk

zaferini ailesine başkaldırarak kazanmıştı. Oysa şimdi yeni b ir aile

hızla yaklaşıyorken olaylara birde erişkin olarak bakmak zorunda

olduğunun farkında bile değildi. Bu sefer hiçbir zaman tarafsız

olamayacak anne dostluğuna karşı değil, yabancıların düşmanlıklarına

karşı mücadele etmek zorunda kalacaktı. Bu durum kaygı vericiydi.

Fakat beraber olduğu kadına karşı çok savunmasızdı. Başlangıçta

annesi gibi dost olduğunu zannetiği hayatındaki bu yeni kadının

annelik güdüleriyle işi yoktu. Bu durum daha da kaygı vericiydi.

Güvenlik açıkları ciddi kaygılar yaratıyordu. Neyse ki bunların hepsi

bilinçaltının halleriydi. Tehdit deneyimleri bilinçaltı savunma

mekanizmalarını harekete geçiriyorken birazcık gerginlik yaratıyordu.

Oysa gençlerin önünde gün yeni başlıyormuşçasına açılıyordu hayat.

Sorunsuz ve sorumsuz günler birbiri ardına diziliyordu.

Kadın yazılımı doğası gereği yeni bir aile kurmak üzere bütün

donanımıyla bu genç adamın hayatındaki yerini alıyorken, yepyeni

kaygılar barındıran ekonomik başarılar zorunlu oluyordu artık.

Hertürlü rekabeti bir aile olarak aşmakta zorlanmıyorlarsa da,

taşıdıkları kaygılar adrenalin veren kaynaklar yaratarak derin ve

yepyeni öğretilerle hatlarını zenginleştiriyordu.

Güvenliklerine karşı oluşmakta olan tehditlerin farkında değillerdi…

Bu durum kaygı verici bir durumdu…

Hayata başlarken edinilen kaygılar arasında …

Bİ-POLAR KORKULAR

4

ANALOJİ

Tam ortasında etrafındaki patlama halkasıyla sınırlı küçük, çok küçük

bir top vardı ve o kadar soğuktu ki, nükleer patlamaları bile içine

sığdırıyor, emerek soğutabiliyordu. Küçük, beyaz ve inanılmaz

soğuktu bu minik top; koca dünyayı bir arada tutabilecek kadar da

ağırdı. Etrafını çevreleyen kabuk, arka arkaya atom patlamalarıyla

dev sıcaklıklar üretiyor, alev topları merkeze doğru o ağır beyaz top

içine soğuyarak emilirken dışarıya doğru fışkıran her şey bu küçük

parlak top içindeki yerçekimi tarafından dengeleniyordu…

Karanlık derin sulara bakarken onu merkeze doğru kuvvetle emen yer

çekimini hissedebiliyordu. Düşündükçe inanılmaz bir aydınlık içinde

ağırlıklardan eziliyor hissine kapılıyordu…

Korkunç sıcaklıkların en içinde böylesine küçük, soğuk ve aydınlık bir

merkezin varlığı inanılmazdı ve dışarıdan kapkaranlık görülüyordu.

Giderek ağırlaşan derinliklerden kurtulabilmek için hava

kabarcıklarını takip etmeye başlamıştı. O tarafa doğru giderse bu derin

karanlıktan kurtulabileceğini biliyordu. Ağırlık dibe doğru gidiyordu

bu derin sularda, hava hafifliğine uygun yerleri yukarılarda arıyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

5

Su altındayken kulağına gelen sesler çok tanıdık geliyordu. “De ja vu”

dedirten bu seslerden ürperiyor, böyle sesler arasında derinde

olmaktan korkuyordu… Sesleri nereden hatırladığını bir türlü

anlayamıyordu. Belki hayat suda başladığı için çok tanıdık geliyordu

su, belki de hayatın başlangıcı anne karnındaki suların sesleriydi

kulaklarına tanıdık gelen…

Kısa bir süre sonra anlamlı bir ışık huzmesi yakalamıştı gözlerini.

Vurgun yememek için yavaş çıkmalıydı yukarıya. Hayatın

başlangıcından geliyordu, o eski zamanların canlılarına bakmak için

indiği derin sularda ancak anne karnında duyulan seslerden sonra

giderek mavileşen denizin ötesinden güneş ışıklarına doğru yaklaşmak

ne kadar da anlamlıydı.

Dışarı çıkmak çok rahatlatıcıydı. Teknede dinlenmek için zamanı

olacaktı. Dalış takımlarından kurtuldu hızla. Sonra kısa bir süre

yıkamak için çırılçıplak vücudunu yeniden tuzlu sulara gömdü, bütün

vücuduyla hayatının ilk başlangıcını hissederek bir süre her şeyden

kopabilmişti... Ne hoş şeydi suyun içinde olmak yeniden. Bütün

sesleri suda filtreleyerek derin mavilere bakmak, derindeki

karanlıklardan korkarken güneşe doğru çevirmek bakışlarını…

Derin sulardan kurtulalı sanki milyon yıl olmuştu; oysa içindeki derin

karanlığa bakmak hiçte bu kadar kolay olmuyordu, dışarı bakarak

kaçamıyordu iç dünyasının karanlık diplerinden. Küçücük çocuklar

kadar cahil hissediyordu kendisini. Onların cevap aradıkları soruların

cevaplarını bunca yılda bulamamış olmasına rağmen ne kadarda

masum görülüyordu her şey ve her şeye rağmen yaşamak güzeldi.

İşte şimdi yine güzel bir sofra vardı önünde. Zihnini benliğinin

derinlerine çekmekte olan o ağır girdaplar kadının hiç umurunda değil

gibiydi. Belki farkında bile değildi ona neler olduğunun. Her zamanki

gibi sıradan günleri bile içinden fışkıran enerjisiyle güzelleştirmeye

çalışmak onların genlerine işlenmiş bir yazılım gibiydi. Erkek

dünyasının kirli oyunlarına bulaşmak zorunda kalmaları onların

Bİ-POLAR KORKULAR

6

yazılımlarını bozuyor olsa da her şeye rağmen bir kadına bulaşmış

olmaktan çok memnundu…

Benliğinin merkezinde hissettiği o derin beyaz ağırlık her şeyi içeri

çekmekteydi. Tıpkı dünyanın merkezi gibi; giderek ona karşı koymak

daha zor oluyordu. Derin iç patlamaları içinde soğutuyordu, dışarıda

ise kontrolden çıkan davranışlarla karşılaşmamak için bir oyun

oynanıyordu…

Soyut matematiğin sabitliği kesin olmalıydı.

Oysa madde inanılmaz derecede değişkendi,

İnsan hayata bakarken tam tersini algılıyordu...

Giderek süper simetrik bir matematik içinde yaşadığını fark ediyordu.

Buna karşılık hayat hiçte bu kadar simetrik değildi.

Asimetrik, yada belki daha çok izafi olarak görülüyordu.

Oysa bütün benlikler süper simetrik bir matematik yazılımla meydana

geliyor (id?), hayatla karşılaşınca maddi potansiyeller, fizik kimya ve

her şey bu mükemmel matematiği aşağılara doğru çekiyordu.(ego ?)

Matematik hata kabul etmiyordu…

Hayatın bütün alternatiflerini reddederek hiç durmadan insanların

yüzlerine geri atıyor, supersimetrik bir evren talep ediyordu.

(superego?)

Üstelik bu bi-polar evrende süper simetrik benlikler eşlerini hayatın

içindeki asimetride aramak zorunda kalıyorlar ve tabii ki aradıklarını

bulamıyorlardı.

Ne olabilirdi ki?

Bi-buluşma anı olsa içe dönük algılar değişebilirdi belki.

Bİ-POLAR KORKULAR

7

Şifreli kanal gibi bakılan hayatın görünürlüğü iki algı birleşebilse saf

bir netliğe bürünebilir ve belki bütün evren gerçek haliyle çırılçıplak

açılabilirdi insanın önünde…

Oysa hayattan önce kendi şifrelerini çözmeliydi, böylesine eksik

bakıyorken nasıl çıkabilirdi bu labirentin içinden?

Bu yüzden göremiyordu belki de, belki eksiği kendisiydi…

Kendisini bir türlü tamamlayamamıştı, girdaplar içindeki karışık

beyinler bunu yapamasa da, şifreleri çözebilenler belki de

beraberliklerindeki mükemmel tamamlayıcılık sayesinde çok rahat

yapabiliyorlardı bunu. Onlara baktığında aşkla yaşanan algıların

rahatlatan hafiflikleri çok ihtiyaç duyduğu haller olarak görülüyordu.

Varlığın aşkla görülebilen haline ihtiyaç duyuyordu herkes gibi, bu

yüzden ona nasılda sıkı sarılmıştı.

Egoların herhangi birini arayan hallerini aşıyordu hızla, ideallerin

sınırsız ufuklarında eksiklerini arıyordu artık. Egolarını aşabilen bütün

insanlar böyle yapıyorlardı. Eksiklerini onda bulduğunu sanıyordu

çoğu zaman; simetrisi eksik olsa da hayatı onunla anlamlandırmaya

çalışıyordu. Aslında onu görmüyordu bile, daha çok onunla hayata

bakıyor gibiydi. Bu durum bakışlarını yatıştırmaya yetmiyordu.

Varolmanın yarattığı etkileşimler benliklerin egoları aracılığıyla

birbirleriyle oynuyor gibiydiler. Görülen, işitilen, hissedilebilen her

şey egolara dokunabiliyordu…

Asimetrik potansiyellerle yaşanabilen egoist varlığı küçük

kaçamaklarla gayet rahat mutlu olabilen bir rahatlık içerisindeydi.

Oysa herkes gibi, derin benliğinde varlıkla tatmin olması mümkün

olmayan idealleri vardı. Soyut matematiğin akılla anlaşılabilen

varlıklara yaptıklarını izliyorken bile, üstün bir kusursuzlukla

maddeyle oynayan bu matematik karşısında yetersiz kalan akıl, aşkla

Bİ-POLAR KORKULAR

8

aşılıyor, çaresiz bakışları olanları büyük bir hayranlıkla izlemek

zorunda kalıyordu.

Aşk her şeyi bambaşka ufuklara taşıyordu…

Üstün bir evren var olmalıydı bir yerlerde…

Hayatı taşımakta yetersiz kalan bu asimetri kimselere yetmiyordu…

SONSUZA AÇILAN BOYUTLARI HİSSEDEBİLİYORDU

Üst evren sonsuz boyutlara açılmaktaydı. Bu durumu aklıyla

kavrayamasa da derinden hissedebiliyordu. Belki hayatın temelleri

yetersiz olduğu için bu hayatta cehennemi yaşıyordu insanlar. Ödül

olarak seçtikleri her şey; cehennemleri oluyordu. Ya da içlerine

bakmasını bilenler derin zorluklar içerisinde simetrik bir evreni

görebiliyorlardı.

İdealleri barındıran iç dünyası ile karşılaşmak asimetri içerisinde

gizlenmiş simetriyi keşfetmek gibiydi. Her şeyi değiştiren simetrik ve

mükemmel matematiğin asimetrik varoluşa ihtiyaç duymadığı açıkça

görülüyordu. Maddenin var olma serüveninden çok daha önce var

olduğu görülen bu matematik her şeyi değiştiriyor oluşuna rağmen hiç

değişmiyor, bütün simetrisi ile asimetrinin altında sapasağlam

duruyordu. Sonsuz seçenekleri ile geçmişi ve geleceği birbirine

bağlayan böylesine sağlam bir temelin üzerinde yaşanan bu kaygan ve

değişken hayata tutunmakta zorlanıyordu.

Bütün bu soyut matematiğin, zaman üzerine silinmemek üzere kayıtlı

olduğunu görüyor, bu gerçek onun için çok ürkütücü oluyordu. Her

şeyi algoritmalar halinde üzerinde barındıran zaman ve onun

Bİ-POLAR KORKULAR

9

değişmeyen yazılımı maddenin değişiminin tam aksine inanılmaz

şekilde sabit görülüyordu…

Sorunlu zamanlarda düşünceler döner insanın beyninde.

Yorgunluk bayıltana kadar gelişince rüyalar bir başka derinlik bulur.

Geceler ise daha uzun yaşanır böyle zamanlarda.

Rüyalar arasında kayboluyordu.

Rüyalarında garip bir oyun içerisinde olduğunu görüyordu.

Hiç tanımadığı insanlarla tanışıyor her şeyin çok yabancı olduğu bir

dünyada tekrarlayan zamanlar geçiriyordu. Uyuduğunda her defasında

aynı şehirde rüyalara açılıyor, çok tanıdık gelen mahallelerde gayet iyi

bildiği yollara çıkan bir evin bahçesinde etrafı görüyordu. Son derece

kararlı davranışlarla yollarında dolaştığı bu yerlere hiçte yabancı

olmadığı gibi, oradaki insanlar başka bir bilinç haliyle anlaşılır

olabiliyorlardı. Gündüzleri yaşadığı şehirde hiç var olmamış insanların

onunla ne işleri olabilirdi?

Fakat rüyalarda herkes onunla bi şekilde ilişkiliydi.

Hepsi onunla bi şekilde yakınlık kurmaktaydılar.

Bİ-POLAR KORKULAR

10

Roller anne, baba yer değiştirmiş, çok değişik…

Ve bi kadın ona sahip çıkmaya çalışmaktaydı hiç durmadan.

Uyandığında şaşkın bakışlarla gerçeğin hangisi olduğunu düşünerek

rüyalarla hayatı ayırmak için yatağında otura kalıyor, gözlerini

kocaman açarak etrafı iyice anlayana kadar öylece duruyordu.

Olanları bir türlü kavrayamıyor, her şey normal gibi davranmaya

çalışıyordu. Etrafında olanlara benzer şekilde yanıtlar üretmeye çalışsa

da başarılı olamıyor ve fakat içindeki derin şüpheleri yok edemiyordu.

Hayat her zamanki gibi kaldığı yerden devam ederken hiçte inandırıcı

gelmiyordu. Bütün olanların bir tür oyun olduğunu düşünmekteydi ve

bunu anlamak için çaba harcamalıydı artık…

Dışarıda normal gibi gözüken bir hayat belki de aslında her an

bozulabilecek bir oyundan ibaretti…

Gece yarısı toparlamaları

Uyandığında anlamlandıramadığı rüyalarını unutamamıştı. Kısa süre

sonra kendisini garip hallerde bulmuş, uzayan gecelerde düşüncelerini

toparlamaya çalışarak yaşama savaşına devam etmek zorunda

kalmıştı.

Şimdi zihni olanların üzerinden geçiyordu.

En son dalış günlerinden birini beraber geçirmeye karar vermişlerdi...

Deniz üzerinde sıcacık güneş ve derin maviliklerle karışan neşeli

başlangıç dalış esnasında meydana gelen bir vurgun yüzünden hızla

panik havasına bürünmüştü. Kimin başına ne geldiğini bile

anlayamadan geçen saatlerin sonunda acil müdahaleler bitmişti artık.

Bİ-POLAR KORKULAR

11

Neler olduğunu anlayamadan kendisini bir hastane bahçesinde

bulmuş, olanları anlama çabaları rüyalarına karışırken, umutla

umutsuzluk arasında gidip gelmeye başlamıştı.

Doğası bozulmamış yüzlerce dönümlük bir orman içerisinde, ağaçlar

arasındaki onlarca eski ve küçük taş binalarda yaşayanlar vardı. Akıl

hastanesi olduğunu biliyorsa da ortam hiç alışılmamış garip bir yerdi.

Şehrin böylesine içinde olduğu halde hayatın dışında yaşantılar

barındırıyordu. Bu insanların çok değişik davranışları oldukça dikkat

çekiciydi.

Görülenleri anlamakta aklın hiç işe yaramadığı bu yer için son derece

donanımsızdı, bu durum derin kaygılarla karışık ruh halleri ortaya

çıkarıyordu..

Aralarında zaman geçirdikçe onlarla yakınlıklar kurmaya başlamış ve

bu durumdan da rahatsız olmuştu. Onların hasta olduklarını düşünen

insanların, hatta doktorların davranışlarından da etkilenerek kendisine

yakın hissettiği bu insanların hasta oldukları teşhisini görmekten

kaçmaya başlamıştı. Hiç durmadan kendisini onların arsında bulduğu

için teşhisler onun ruhuna batıyordu.

Yakınlık kurabildiği bu insanlar dışarıya göre çok hastaydılar…

Süper simetrik ruhu bu durumu kabul edemiyordu; ideallerinde derin

esrarlar barındıran üstün varlıklar, melekler gibi onları da hayatın

üstüne taşıyordu. Ruhun sevgi denilen bakış aracı, öylesine engin

ufuklara taşıyordu ki, kusursuz hallerde görüyordu hastalarını. Onların

samimiyetlerinden yeni kişilikler üretirken bilinçaltının tanımlanamaz

hesaplamalarıyla karşılaşıyordu. Kavrayamasa da sahipleniyordu

onları. Saflıklarını, acizliklerini, dürüst olduklarını görüyordu…

Akıl hastenesi onu derinden etkiliyordu…

Bİ-POLAR KORKULAR

12

Onların durumlarını ne kabul edebiliyor, ne de unutabiliyordu…

Algıları davranışları çok farklı ama aynı zamanda çok gelişkindi…

Dayanamıyor oradakilerden; yada belki kendi halinden kaçıyordu.

Fakat dışarıda yaşamakta olan insanlarda çok farklı değillerdi…

Daha önce göremediği özellikler artık görünür oluyordu…

İçerdeki insanlarla dışarıdakiler yer değiştiriyordu hiç durmadan.

Kimlerin hasta, kimlerin sağlıklı olduğuna bir türlü karar veremez

olmuştu.

Derin rahatsızlık halleri yaşıyordu. Bu ruh hali ile ilgilenilecek zamanı

yoktu şimdilerde. Belki her şeyi bir kenara bırakıp ruh doktorlarına

teslim etmeliydi bedenini. Onlar bedeniyle ilgilenirlerken unutabilirdi

her şeyi.

Hastanede bir hastası olmasa bu derin rahatsızlıktan kurtulabilir; derin

bir gafletle hayatın üstesinden gelebilirdi. Oysa içerde hastası vardı ve

bedeniyle ilgilenenlerin beynini dolduranları anlamalarını beklemek

haksızlık olurdu. Ve üstelik ruhu, teslim olmak fikrine razı olamazdı.

Asimetrilerine ayar arayan egoların arasında dolaşırken, ruhların

simetrisini onlara teslim etmek mümkün değildi zaten.

Anlaşılamayacak kadar üstün boyutlara açılan ruhlar akıllarla

kavgalıydı belki de. Ya da belki sadece onun ruhu kendi egosuyla

kavgalıydı.

Giderek daha çok kaybolur olmuştu.

Değişik yerlerde uyanıyordu…

Kendisine geldiğinde düşünen adam heykeli önünde oturmaktaydı.

Heykelin tam karşısına oturmuş ona bakmaktan yorulmuştu. Farkına

bile varmadan onunla aynı biçimi almış, bu halde orada oturarak

oldukça uzun bir zaman geçirmişti. Zihni koca heykeli hafızasına

Bİ-POLAR KORKULAR

13

kazıyarak önüne eğdiği başının karşısına gelen yerde küçük bir sanal

heykel kopyası oluşturmuştu. Dışarıdan bakıldığında iki tane düşünen

adam karşılıklı oturuyor olarak görülüyordu. Heykele göre oldukça

küçük görülen adam taşıdığı düşüncelerle onu taşlaştıracak kadar ağır

yükler taşımaktaydı. Üstelik üçüncü bir heykelcik daha vardı ve o

sanal olduğu için diğerleri tarafından görülemiyordu. Düşünen adam

tarafından oluşturulan bu sanal biblo yine düşünen adam tarafından

oluşturulacak bir kaderi bekliyor gibiydi. Biblonun geleceği sadece

onu düşünen adamın zihninden geçeceklere bağlıydı. Oysa ona esin

kaynağı olan koca taş heykel çok daha önceleri biri tarafından

düşünülmüş, o halde taşlaştırılarak ne düşündüğü belirsiz halde

düşünebilen insanların hayal güçlerine bakan bir kaynak olmuştu.

Düşünülmüş taş heykel, düşünebilen canlısı ve düşünülebilen sanalı

küçük bir oyunun rollerini paylaşır oluvermişlerdi…

Tepesinden bakmakta olduğu düşünen sanal heykelciğe öylesine

yoğunlaşmıştı ki onu terletmeye başlamıştı. Düşünceleri ter haline

gelerek, alnından, saçları arasından, bütün bedeninde kaynamaktaydı.

Kadını az ötede kocaman çam ağaçlarının altındaki hastanenin yoğun

bakımındaydı. Bu durumda düşünceler onula doluyordu elbette. Bazen

ondan yola çıktığı halde kendi hallerini düşünür oluveriyordu, daha

çok haline acıyordu. Sonra kendi meselelerini hallederek kadına

dönüyordu düşünceler. Ona acıyordu…

Buram buram yoğun bakım kokuyordu terinde, yoğun bakımdaki

kadın fışkırıyordu vücudundan, her iki heykel ter içinde kalıyordu...

Etrafında hastalar vardı ve onlar her işlerini halletmiş görünüyorlardı.

Onlara özeniyordu bazen. Dışarıda bitmeyen işler vardı ve burada

sadece yaşıyordu insanlar.

Bİ-POLAR KORKULAR

14

ÇOKTAN UNUTMUŞTU

Derin denizler içinde vurgunlar barındırırlar. Her şey yolunda

gidiyorken unutulan her şey gibi bilinçaltını kirleten bu gerçek; bir

anda onları bulmuştu.

Sonu belirsiz günler, çam ağaçları, bi-sürü pavyon ve içlerinde ruh

hastalarıyla dolu bir dünya açılmıştı güneş dolu sahillerin ufuklarında.

Hayır; bahçe içindekilerin ruhları değil, akılları hastaydı,

Dışarıda ise sayısız akıllı insanlar vardı ve fakat ruhları…

Kocaman hastanenin devasa çam ağaçları arasında yaşanmakta olan

hayat bu koca ağaçların gölgeleri altında onları da yutmuştu işte...

İki kutuplu bir dünyada yaşadığını büyüyorken öğrenmişti aslında;

oysa şimdilerde gençlik günlerini bitiriyorlarken dünya onlara artık

Bİ-POLAR KORKULAR

15

eskisi kadar iyi davranmamaktaydı. Son günlerini geçirmekte olduğu

bu hastane bahçesi bütün yeşilliğine rağmen alışık olduğu lüksü ona

veremiyordu artık. Çok yıllar evvel hayata hazırlanırken, dünyaya ait

bütün güzelliklerle tanışmış olsa da kötü günlerin bu kadar da yakın

olabileceğini hiç düşünmemişti. İki kutuplu dünyanın zor taraflarını

yaşamaya başlayınca iki kutuplu bir kişilik halinde bulmuştu

kendisini. Bir tarafında hayatın bütün güzellikleri vardı; diğer yanı ise

ölüm korkusunu iliklerine kadar hissedebilmekteydi artık…

Sevgilinin vurgun sonrası bitkisel hayatta geçirdiği günler uzamış,

yorgun ve bakımsız bir adam hastane bahçelerinde ne yapacağını

bilemez hallerde, saç sakal uzamış bi-çareliklere bürünmüştü.

Daha önce yaşadığı güzel günleri unutmuştu artık. Annesinden

kaçmaya çalışan küçük çocuklar gibi hayatın bu tarafından

kaçabilmişti bu zamana kadar. O zamanlar bütün çocuklar gibi

büyüdüğünü ispat etmek için kaçardı annesinden, şimdi artık roller

değişmişti ve artık bütün büyükler gibi hayatın sert yüzünden

kaçamıyordu.

Bir tarafında iyiliklerle dolu yaşama isteği vardı herkes gibi ve diğer

yanını görmek bile istemediği ölüm duygusu kaplamıştı. Ölümcül bir

hastanın kaderini bekliyorken bazen çocuklar gibi oyuncaklarını

kırmak geliyordu içinden. Başkalarına saldırmak gerekiyordu beklide,

onlardan intikam almak. Hal bu ki bütün bu hırçınlıklara aldırış

etmiyordu hayat. Üstelik hiç ümidi kalmadığı böyle zamanlarda bile

içinden deliler gibi gülmek geliyordu. “Bu saçma oyuna

aldanmıyorum” diye haykırmak istiyordu boşluğa. İki kişilikli bir

hastalık haliyle ölümün kıyısında hayattan keyifler almak canını

yakıyordu bazen de.

Bazen etraftaki bitkilerden sızan ince kokular kaplıyordu heryanını.

Her şeyden bi haber, neşeli kuş sesleri duyuyordu kulakları…

Bİ-POLAR KORKULAR

16

Küçük bir cenneti andırıyordu bu çam ağaçları arasındaki kapalı

hayatın dengesi, insanlar onu bozmaya güç yetiremiyorlardı.

Korkuyorlardı akıl hastalarından, buralardan uzaklaşıyorlardı. Belkide

korkunç olan, yüzleşmekten kaçtıkları kendi hastalıklarıydı. Bu

yüzden burası böylesine sahipsiz, sakin ve doğal kalıyordu.

Bazen de böylesi umursamaz yaşam kıpırtıları arasında ölümün

kokusunu hatırlatan yalnızlıklar yaşanıyordu. Cehenneme dönüyordu

dünya…

Benliği böylesine bir yalnızlığı kabul edemiyordu. Geceleri, soğuk

terler içerisinde karabasanlarla doluyor, böylesi kabuslarının arkası bir

türlü gelmiyordu. Hayat bütün zorluklarıyla üzerine binmişti ve bu

ağırlık giderek artmaktaydı.

TEKRARLAYAN KABUSLAR

Zor günleri aşabilmek için aradığı gücü yaşadıklarında bulamadığı

zamanlarda, bütün diğerleri gibi hayaller kuruyordu durmadan. Bu

hayaller gelecekte yaşanacak güzel günler üzerine oluyordu elbette.

Hayalleri hep geçmişte yaşanan güzel olaylarla başlıyordu. Olmadık

yerlerde başlayan geçmiş, bilinmedik bir geleceğe doğru havai fişekler

gibi atlayarak açılıyorsa da içinde bulunduğu zorluklar bu güzel

gösterileri çabucak bitiriveriyordu.

Hayat hayallerini bile sınırlandırıyordu çoğu zaman. Bilinmeyen sanal

alemlerden gelebilecek her türlü güzel düşünceler günahlarla dolu

saldırgan bedenlere bürünüyordu. Oysa başka boyutların sonsuz

güzellikleriyle dolu süper simetrilerine ne kadar da çok ihtiyacı vardı

hayatın. Ve adeta böyle bir simetrinin gölgesi gibiydi bu hayat. Her

yerde simetri ihtimalleri vardı ve hiçbiri bu hayata sığmıyordu.

Sanatçı ruhlu insanlar oralara gidebiliyorlardı her nasılsa, sesler

Bİ-POLAR KORKULAR

17

getiriyor oraları andıran müzikler yapıyorlardı. Tasarımların bir

tarafında hep mükemmele yakın simetriler, diğer yanda hayata

asimetrik geliyordu. Yiyeceklere şekiller veren ruhlar hep oralardan

besleniyor gibiydiler. Hayatın bir tarafı, belki temeli hep aynı

matematik simetriye dayalı gibi geliyorken, bitiveriyordu…

Asimetrik dertleriyle yüzleşmek zorundaydı işte yine hiç durmadan…

Sonra bir zor gün daha bitiyorken uyumak ihanet halini alarak baygın

düşüren yorgunluklarla bitiyor, kabus dolu soğuk terlemelerle

uyandıran geceler içinde buluyordu kendisini.

Her defasında hayata tutunabilmek için yeni umutlar arayarak güne

yeniden başlamak zorunda kalıyordu. Bu zor günler ve umut

arayışları bazen hayatın diğer kutubu olan yaşama sevincini de

rüyalarına taşıyabiliyordu. Ne de olsa hayat iki kutuptan oluşuyordu.

Günler geçtikçe yoğun bakımdaki kadının durumu değişmiyordu.

Onunla geçen güzel günler bazen rüyalarına giriyor, çoğu zamanda

hastane önünde geçen zamanlarına eşlik eden nostaljiler halinde geri

zamanlara dönüşler yaşanıyordu.

Sevgiliden ümit kesilen zamanlarda zihni bulanıyor ve onun ölümü

üzerine ihanet senaryoları biri iyi, diğeri kötü hayallerle ve rüyalarla

ihanet hissi veren arayışlara dönüşüveriyordu.

Umuda çok ihtiyaç duyduğu gecelerin rüyalarında yeni bir sevgili onu

bütün bu sıkıntılı olaylardan kurtarabilecek kadar cazip olabiliyordu.

İhtiyaç duyduğu, özlediği her şey böyle bir gecenin içinde çaresiz

yaşanabilirdi. Bu tür rüyalara direnebilecek gücü kalmamıştı artık.

Rüyalarına girebilen böyle bir kadına kolayca sarılarak onunla beraber

uzun bir zaman geçirebilirdi.

Her şeyi unutacak kadar bilincini kaybediyordu, rüyalar, hayaller ve

hayat birbirine karışıyordu. Hayatın gerçeği ile rüyaların süper

simetrik mükemmelliği dehşetli iç çatışmalara dönüşüyor, iki kişilik

Bİ-POLAR KORKULAR

18

kendi kendisiyle kavgalar içinde terleten arayışlar halinde durmadan,

zihni ile ruhu arasında gidip geliyordu.

Rüyaları bazen ruhlar alanına açılıyor, süpersimetrik bilinç halleriyle

doluyordu; hayalleri ise aklıyla sınırlıydı. Asimetriden cennetler

kurulabileceğini zannediyordu zavallı beyni.

Uykusu bir sürü kabuslarla da dolabiliyordu. Yeniden görmeye

korkulan asimetrik cehennemler aklına sığmıyor, ölüm korkuları

soğuk terlemelerle uyandırıyordu böyle zamanlarda.

İki duygu arasında yaşamaya başlamıştı. Bir yandan hayat devam

ediyordu, diğer yanda ise ölümü bekleyen birinin yoğun bakım

günlerini izlemek zorunda kalıyordu. Her şey bitmiş gibiydi.

Yaşanmış günler hastane duvarlarının arkasında, çok uzaklarda

kalmıştı. İçerde acı vardı, dışarıda ise kuşlar aynı seslerle hayata

çağırıyorlardı. Uyandığında yaşanan hayat gerçeğe daha yakın

duruyordu. Oysa geceleri yorgunluktan bayılıyordu, derin uykulara

daldığında çok mutlu rüyalara dalıyordu önce. Hemen sonra bunları

takip eden derin kabuslar başlıyordu. Terleten mücadeleler uykuyu

çekilmez hale getirdiğinde sıçrayarak uyanıyor, ne halde olduğunu

anlamak için çabalayarak yeniden güne başlamak zorunda kalıyordu.

Kirli ve perişan hallerden sonra uyumadan öncesine göre çok daha

yorgun bir halde uykudan hızla kurtulmuş, bu halden çıkmak için

büyük bir hızla yıkanıp temizlenip koşarak yoğun bakımın kapısına

ulaşmıştı. Vicdanı bu durumu bir türlü kabul edememekteydi. İşte

yine hayatın acı yüzü rüyalara galip gelmiş, yeniden onu uyandırmıştı.

Görevlilerin umursamaz tavırları arasında canhıraş çabalarla

kadınından haberler arayarak günün epey zamanını harcamış, hiçbir

olumlu haber alamadan düşünen adamlar arasında düşüncelere

boğulmuştu yeniden.

Bİ-POLAR KORKULAR

19

Rüyalarına giren güzellikler bile kabustu sanki…

Artık yaşamak ihanet gibi geliyordu.

Dünyaya ait bütün yaşanımlar baştan çıkarırcasına devam etmekte;

Ve her şey ihanet gibi gelen cazibelerle son bulmaktaydı…

2 BÖLÜM

birinci bölüm

bu bölüm ayrılık ve acı üzere kurulu...

Gerçek bir kaza hikayesiyhle baslayan hikaye akıl hastanesinde geçen günlerde ilerlemektedir.

Burada bunalım biraz abartılı ve arebesk bir dille anlatılmaktadır..

Bu durumu değiştirmek gerekmekte

ikinci bölüm

Burada rüyalar ve hayaller devreye gnirmektedir.

Hayat idealleri karşılamaya yetmmediğinde herzaman oldujğu gibi

Hayal alanı devreye girmektedir

Hayatın tabanında yer alan soyutların maddeye ustun geldiği rüyalar görmeye baslamıştır.

Bu dururm şaşırtıcı hıkayeler anolojileriyle anlatılır

Bu bölüm şaşırtıcılık üzerıne kuruludur.

üçüncü bölüm

üçüncü bölümde her şey benlik üzere kuruludur.

benliğin herşeye çözmeye yetebilecek bir algoritması vardır

bu algoritmanın şartı kendi anahtarına ulaşmasıdır

şi fre çözülünce zaman paradigması değişir,

artık sonsuzluğun kapıları açılır

ikinci b ölümde unutulan kadın burada yeniden sahneye çıkar

herşeyin anahtarı o dur

fakat azrail analojisi göstermektedir.

hayatı bititrir

hayattaki herşeyi elinden alır

Bİ-POLAR KORKULAR

20

ve fakat sonsuzluğu verir

BİLİNÇALINA GİRİŞ

Epeydir durum değişmeden devem ederken uyuyan kadın rüyalarına

girmektedir hiç durmadan; korkudan uyuyamaz çoğu zaman.

Uyuduğunda ise her defasında aynı kabus kaldığı yerden devam

etmektedir. Kadın gelir, onu bir ateş içerisine atar, ateşi hiç durmadan

alevleri artıracak en kuvvetli yakıtlarla beslemektedir. Cehennemde

gibidir işte yeniden. Her ikisi de durumun farkındadırlar. Kadın

olanları affetmez, durmadan cezalar verir adamına; kendisi de

yanmaktadır aynı ateşle ama hayır asla onu yakmaktan vazgeçebilecek

gibi değildir. İnanılmaz kavgalar yaşamaktadırlar rüyasında, onu

öldürmek için olmadık planlar yaparken bulur kendisini, ama

uyanınca o zaten yarı ölü halde az ilerdeki bir yatakta bitkisel

hayattadır. Hiç konuşmadan birbirlerini yakmaktadırlar...

Sonu gelmeyen mahkemeler kurulur, bazen yargıç olur biri diğeri

suçlu, roller değişir hiç durmadan aynı rüyalar hep kaldıkları yerden

devam ederek döner durur geceler içerisinde.

Adam erkek dürtüleri ile öldüren yazılımlara sahiptir doğal olarak,

şimdi bilinçsizce en korkunç işkencelerle kadınına saldırmanın

yollarını kurmaktadır kafasında; oysa kadın yazılımında korkuya yer

yoktur; yatalak bir kadının hayalini kontrol edebilmek için şiddetten

başka yol kalmamış gibidir. Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi

ona sahip olmanın yollarını aramaktadır. Çaresizlik bütün alternatifleri

elinden aldığında çıplak bir erkeksi şiddet kontrolsüzce ortalıkta

saldıracak hedef aramaktadır…

Bİ-POLAR KORKULAR

21

Dişi algoritmasında bunlara hiç yer yoktur. Kediler bile yavrularını

korumak için en vahşi köpeklere meydan okuyabilir, anne olmak

başka bir durumdu ve bunu öldürücü erkek algılarıyla anlamak

imkansızdı. Dişi yazılımının özeti gibiydi bu durum; bir kadın on tane

çocuğu olsa onların her birini her türlü ihtiyacıyla doğal olarak

kafasında taşır ve bütün donanımını onlara aktarmak için bütün

varlığını ortaya koyar. Belki bu yüzden erkekler kadınları çocuklara

yakıştırırlar, onların çocuk kadar basit algıları olduğu gibi bir tür

küçümseme algısıdır bu belki... Doğa bilimciler de bunun türün

devamı için doğanın kurduğu bir tür oyun gibi algılayabilirler...

Oysa burada daha derin bir incelik var gibidir; belki de her kadın bir

tür cumhuriyet gibi, kendisine ait olan her şeyi, herkesi, kalesi içine

dahil eder. Bilinçaltının derin algoritması sayesinde onların her türlü

ihtiyaçlarını karşılayacak çabalar onlar için çok kolaydır...

Oysa kadının en zor işi dünyanın en yırtıcı türü olan insanın vahşi

erkeklerini eğitmek gibi bir işi yazılımlarında barındırıyor oluşlarıdır.

Bu kadar gözü dışarıda olan yabani bir vahşi hayvanı evcilleştirmek

(?) hiçte küçümsenebilir bir iş değildir aslında...

O kadar vahşi ve kan dökücü yazılımlara sahiptirler ki; kadınların

yaşama sevinçleri onların ölümcül dürtülerini yenmeye yetmediği

zaman dünya savaşları bile erkeklerin egolarını bitirmeye

yetememiştir…

Ya aşk kazanır, ya da savaş…

Savaşların en şiddetlileri insanların kendi içlerinde yaşadıkları super

simetri için yaşanan asimetrik iç çatışmalardır. Eğer bu savaşı

kadınları sayesinde yenmeye güç yetiremezlerse, ya da doğru kadını

bulamamışlarsa, içlerindeki ölümcül dürtüleri ancak cinsiyet

değiştirerek bitirebileceklerini zannederler.

Böyle zamanlarda kadın şevkatine öylesine muhtaçtırlar ki, bazen o

huzuru bulmak için, içinde uyuyan dişi genlerini uyandırırlar;

Bİ-POLAR KORKULAR

22

hayallerindeki kadın derin iç çatışmaları bitirmeye yetecek sanarak

cinsiyet değiştirmek zorunda kalır bu vahşi yaratıklar. Oysa bunun da

ötesinde, en derinlerde son derece ince ayrıntılarına kadar özenle

çalışan super simetrik bir matematik yazılım vardır. Hayallerden bile

ince, sonsuzluktan bile büyük bir yazılımın iki ucunda potansiyel

dengesizlikler yaşanmaktadır. Kadını da bütün acziyle ona muhtaçtır.

İddiasız ihtimallerle klinik çareler arayan değişik yaklaşımlar sadece

çözümsüz hayalleri mümkün kılıyordu. Adam bütün genleriyle, bütün

dış görünümüyle erkek gibi görülüyordu. Sadece psikolojik nedenlerle

belli eşikleri aşmış, bilinçsizce yatan karısının sanal ruh haline teslim

olmuştu. Onun varlığıyla hayali arasında kalmıştı. İkisi aynı şey

değildi. İhtiyaç duyduğunu vurgulamak başka bir şey, gerçek bir kadın

ve onun yazılımı, içgüdüleri, donanımı bambaşka. Kadına böyle

olmalısın diye bakan adamın donanımı ise kendi içinde yok

olmaktaydı.

Tersine bakıldığında, kadının algısı onun için sorgulanabilir değildi...

Düşüncelerini toparlamaya çalıştıkça kendisi hakkında şimdiki

zamana kadar fark edemediği değişik nitelikleri görmeye başlıyordu.

Farkındalıkları arttıkça ihtiyaç duyduğu gerçek bir eşin özellikleri ister

istemez netlik kazanarak sıradanlıklarından ayrılıyor, çok özel bir

insanın varlığına doğru yeni arayışlara ihtimal dahi bırakmayan

matematik bir evreni mümkün kılıyordu…

Rastgele yaşanan beraberliklerin aldatan mutlulukları biterken,

asimetrik evreni düzene sokan bir kadın, hayata özgürce bakmasını

mümkün olmaktan çıkarılıyordu. Supersimetrik bir evrenin anahtarı

olan bu kadın şimdi bilinçsizce yatıyorken bambaşka bir paralel

evrene geçmenin anahtarı oluyordu.

Hayatın genleriyle oynayan bir canavar olmuştu hasta kadın.

Kadının cehennemin şartı oluşu, kaçılamaz oluşu çok korkunçtu.

Bİ-POLAR KORKULAR

23

Orada bi yerde bi çare yatıyorken adamına bu kadar hakim olabilmesi

yazılım açısından hiç zor değildi belki; ya da adamın içinde

bulunduğu halin bir halusinasyonuydu bu durum...

Böylesine tehlike altındaki bir kadın, en aciz halinde, dünyanın en

tehlikeli türünün erkeğine meydan okuyordu işte. Onu cehennemde

yakabilecek kadar da saldırgan bi-kadın çıkmıştı yoğun bakımın

ardından. Adamın onunla başa çıkması mümkün değildi. Çaresizce

düşünüyor, saldırsa dövse öldürse de kadın ona yenilmez geliyordu.

Çünkü yazılımı yenilmezdi.

Mecburen perişan ve üstelik artık yenik olan bu adam, mortidosounu

bilinçsizce kendisine çevip; ölümü düşünüyordu, intiharı bile...

kaçamıyordu işte…

Ve sonra o cehennemin sultanı olan uyuyan kadın ona yukardan

bakarak acıyordu sanki. Şimdi melankolik bi-hal alıyordu adam…

Libido çıkıyordu ortaya, cennet oluyordu heryer. Her ne kadar fiziksel

olarak ona eşlik edecek durumda olmasa da, kadın ruhu yardım

edicidir, şefkatlidir ve erkek güçlüdür, mücadelecidir... Şimdi barışma

zamanı canlanıyordu işte. Adam çaresizce yoğun bakımın kapısında

kadınından haber alma çabasıyla onun şefkat dolu ruhunu

hissetmekteydi... O hava içerisinde yeniden hayata dönüyordu.

O uyanmadan önce günahlarından kurtularak, onun karşısına dimdik

ve tertemiz çıkmak üzere rüyaların ikiyüzlülüğünü terk ederek

yeniden hayata sarılmak istiyordu. Yoğun bakımı düzenli olarak

ziyaret ederken biryaandan da temizlenir, belki bazen ibadet eder...

Ama bunların hayatta çokta anlamı yok gibidir. Hayat kendi

algoritmasıyla dönmektedir. Bu algoritma öylesine büyüktür ki, iç içe

sayısız algoritmalarla dopdoludur. En korkunç nükleer enerjileri

inanılmaz bir ustalıkla yönetebilecek kadar da güçlüdür. İşlerini hiç

Bİ-POLAR KORKULAR

24

aksatmadan yapan iç içe sayısız algoritmaları insandan başka

düşünebilecek bilinen herhangi bir canlı bulmak ise neredeyse

imkansızdır…

Bu da insansı bir yetersizlik işte, aşkı anlayamıyordu insan.

Donanımı buna uygun değil belkide…

Temel parçacığın algoritması bir üst boyutun alanını belirler.

O da bir üst boyutun, oda onun üstündeki boyutun…

Dallanarak üst üste çıkan sayısız boyutları düşünebilen, zamanın ve

mekanın sınırlarından kurtulmuş bir beyin için bile belki de her şeyin

anahtarı olduğu için aşk sorusu çok ağır gelmektedir…

VE AŞK AYRILIKLA BAŞLAR…

Aslında bütün hikayeler ayrılıkla başlar.

Çünkü buluşmak için çok sebep var olmasına rağmen insanın bu

durumu kabul etmesi çok zordur ve her şeyin sonudur buluşmak

aslında.

Biri gelecek ve her derdi bitirecek;

hep bilinçaltında var olan,

onunla karşılaşınca eli ayağına dolaşan,

ne yapacağını şaşıran insanların hikayelerini anlatan

pembe masallarla doludur kadınların hayatı…

Sonuç üretmek lazım belki ve buna gerek yok aslında...

BUNLAR ERKEK DÜNYASINA ÇO YABANCIDIR..

Bİ-POLAR KORKULAR

25

İnsan kaybettiklerinin kıymetini daha çok anlar ya...

Hayat böyle bir şeydi; ayrılık üzere başlar; doğarken eksik ve ihtiyaçlı

doğar her canlı... Yaşadıkça eksikleri tamamlarken birçok hata yapar.

Sonuç pek değişmez, geriye sadece deneyim kalır ve bu da öğrenmek

demek; işte bu kalıcıdır ve hayat eğitimine devam eder...

Düşününce elektriğe benzer, elektrik aslında + ve — ayrılığıdır, devre

tamam olmayınca ışıklar yanmaz. Bir yerde bir algının oluşması için

bu devrenin de tam olması gerekir. Ve biri fark ederse öbürüde fark

ediyordur. Ne de olsa devre tamadır artık ve başka türlüsü de mümkün

değildir.

Bİ-POLAR KORKULAR

26

RÜYALARI KUSURSUZ BİR EVRENE AÇILIYOR GİBİYDİ

OYSA BİLİNCİ SÜPERSİMETRİK BİR YAZILIM İÇERİYORDU

Sanal ortamlara yazılı matematik kişiliği gerçek dünya ile karşılaşınca

aradığını bulamıyordu.

Hayatın içinde yaşıyorken rastladığı her şeyi belki de bu yüzden

umutsuzca düzeltmek zorunda hissediyordu.

Oysa hayatla pazarlık yapmak çoğu kez mümkün olmuyor, şartların

dayattığı olaylar çoğu kez mecburen yaşanıyordu. Yaşadıkça

biriktirdiği tecrübeler günlük olaylarla başa çıkmasını giderek daha da

kolaylaştırıyordu. Oysa içindeki matematik bir türlü tatmin

olmuyordu. Böylesine asimetrik yaşıyor olmak çok rahatsız ediciydi.

Hal bu ki bir yerlerde gayet simetrik hayatlar yaşanıyor olmalıydı.

Küçükken böyle durumlarda annesine sığınırdı. Onun şüpheden uzak

yönlendirmeleri şefkat dolu uyumaları için güzel bir yatak olurdu.

Yorganı hayalleri, onu ısıtıverirdi kolayca. Elinde küçük

oyuncaklarıyla uykuya dalan o minik için evren bile dar gelirdi

rüyalarında. İstediği her şey avuçlarında mutlu bebekler mis kokulu

rüyalarda buluşurlardı kolayca.

Şimdi karşısında yabancı gibi duran kadınına dikmişti bakışlarını.

Onda arıyordu; annesinde kaybettiği o mutlu zamanların umutlarını.

Oysa bu kadın hiçte onun gibi güven veremiyordu, yorucu günlerin

Bİ-POLAR KORKULAR

27

arasında ona her döndüğünde aradığı huzurun yerinde yeni

tükenmişliklerle karşılaşıyordu.

İki kutuplu bi evrende yaşamaktaydı.

Dış kutuplar içe;

İç kutuplar dışa bakıyordu

Ve dışarıda birileri vardı…

Ve içerde de…

Psikanaliz –analojı

OYUNCAKLARIYLA OYNAMAYI BİLMEYEN ÇOCULAR;

BÜYÜKLER…

Bİ-POLAR KORKULAR

28

BÜYÜKLER OYUNCAKLARIYLA OYNAMAYI

BECEREMİYORLARDI

Küçük bir çocukken oyuncakları elinde parçalanıyordu. Bunu

hatırladığında hep çok üzülüyordu. Çok sevdiği oyuncaklar diğerlerine

göre çok daha önce bozulurdu hep. O zamanlar bunu bir türlü

anlayamazdı. Belki her oyuncağı o kadar sıkı tutmadığı için onları

daha çok hırpalıyordu; ya-da belki onlarla daha çok vakit geçirdiği

için onların her detayını hatırlıyor, ayrıntılardaki en küçük değişikleri

bile kısa zamanda fark edebiliyordu. Çoğu zaman oyuncaklarının

geçirdiği değişimleri önlemek için onları bir yerlere saklıyor, arada

gidip büyük özenle tekrar tekrar yeniden inceliyordu. O kadar çok

sevdiği oyuncak yoktu ki, hiç durmadan her şeyi bırakıp yeniden

sevdiği oyuncaklarla beraber buluyordu kendisini.

Oyuncaklarını incelemeye bayılıyordu. İncelemeleri gün geçtikçe daha

çok detay öğrenmesini gerekli kılıyor, merak ettiği her ayrıntı için

yeni gözlemler yaparken her çocuk gibi aslında hayatı öğreniyordu.

Büyüdükçe oyuncakların içine karşı meraklar geliştirmeye başlıyordu.

Onların nasıl yapıldıklarına dair düşünceleri oluşuyor, kapalı parçaları

açarak daha çok bilgi sahibi olarak büyüyüp duruyordu…

Doğa ise hep uzaklardaydı, büyüdükçe dışarıda olup bitenler ilgi

alanına girmeye başlayacaktı. Karıncalar, böcekler, solucanlar hatta

heyecan veren, korkutarak şaşırtan değişik köpek türleri ve çocukların

sevgilileri kediler birer birer ilgi alanındaki yerlerini almışlardı bile.

Fakat büyüyünce bir kadın bütün ilgilileri kıskanarak yok etmiş,

elinden almıştı işte. Birbirleriyle tanıştıkları günler hızla gelip geçmiş,

karşılıklı baş oyuncakları oluvermişlerdi beraberken. Öğrenme

süreçleri devam ediyordu, onun hakkında giderek daha çok öğreniyor,

onun da sırlarını elinden alan ilgisine mani olamıyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

29

Tıpkı oyuncaklar gibi gün geçtikçe içi açılıyordu. Kendi içinde asla

dolmayan kocaman boşluklara akıyordu. Onunla doluyordu bütün

zamanlar. Hatta geçmiş, yaşanmış bitmiş işler bile onunla yeniden

anlam buluyordu. Hatta geleceğin hiç yaşanmamış zamanları onunla

doluydu ve onunla doldurulmalıydı.

Onu diğer insanlardan ayıran neydi ki?

İşte şimdi bütün oyuncaklar gibi o da bozulmuştu ama, daha oyun

bitmemişti ki…

Bütün acizliğine ve hatta yokluğuna rağmen adamı bırakmıyordu.

Hayatı her şeyi terk etmeye hazırlandığı böyle bir zamanda bile

ruhunun bütün gücüyle adamına sarılmış, miras olarak duyguların ve

hayatın sırlarını ona yüklemekle meşkul bir bilgisayar gibi, yoğun

bakımın kablolarına sarılmıştı. Kablosuz bağlantılarla inanılmaz

veriler aktarıyordu durmadan. Bir yandan da karşılıklı olarak

birbirlerinin yazılımındaki virüsleri temizlemekle meşkul olmak

zorundaydılar. Zaman giderek daralıyordu.

Kurbaa hikayesi…

YAZILIM

Soyut yazlımlar arasında algoritmalar yaşar. Donanımı anlamlı kılan

DNA, yazılımların hayata çıkış kapısı olmak zorundadır. Oysa

öylesine mükemmel bir matematikle yazılmış olan soyut algoritma

etten ve kemikten meydana gelen bu donanımla anlamını

sınırlamaktan hiç hoşnut değildir aslında. Organizmanın doyumsuz

hazların peşinde olmasının aslında kendisiyle hiç alakası yoktur.

Genleri üzerindeki yazılım öylesine mükemmeldir ki; organik

Bİ-POLAR KORKULAR

30

donanımın potansiyelleri asla böyle bir matematiği tatmin etmeye

yetmemektedir.

Cenazesi çıkmış, etlerininden ve kemiklerinden sıyrılmış, saf bir

yazılım halindeki kadın bütün özgürlüğü ile şimdi etrafında

dolaşmakta, onunla adeta dalga geçmektedir. Belki final sınavını

veremediği için onun kadar özgür değildir bu adam. Hayata

yenilmiştir. Yeniden geri dönmek; o kadının aştığı sınavlar için

yeniden hayat çalışmak zorundadır.

Oysa o kadın onun kadını değimidir? Tabii onundu işte… Ve onun

için ayrılmıyordu ortalıktan. Bütün çıplaklığına rağmen hiç utanması

da kalmamıştı, gece gündüz gözü önündeydi.

Oysa adamın utancından yerin dibine giresi geliyordu içinden. Nasıl

soyunabilirdi böylesine? Durmadan etlerini hayatla örtmekle

meşkuldü; eşiyse sıyrılmış bütün korkulardan onunla dalga geçmekte.

Hal bu ki o hastayken ne kadar da çok korkmuştu onu kaybetmekten.

Şimdi hayretle görüyordu ki ayrılık diye bir şey yoktu hiç; hiç var

olmamış bir ayrılık için ayrılık korkuları çekmişlerdi, herkes gibi.

Oysa birbirlerini fark ediyor olmak bitirivermişti bütün ayrılıkları.

Hayata dönmüştü yeniden. Yazılım çalışmak için, yeni algoritmalar

üretmesi gerekmiyordu artık. Sayısız canlı türlerinin DNA ları arasına

gizlenmiş yazılımları topluyor, sayısız tekrarlarla yeniden

anlamlandırmaya çalışıyordu. Her defasında canlı hayat üzerinde

kalan yazlım parçaları kayalar üzerine kazınmış semboller kadar

yetersiz kalıyordu. Giderek daha çok anlamak için oyuncakların içini

Bİ-POLAR KORKULAR

31

açtığı çocukluk günleri yeniden yaşanıyor, her şeyin içinden başka bir

şey çıkıyordu durmadan, sonsuza kadar; her iç boyuttaki parçaların

algoritmaları arkeologlar kadar hassas olmaya çalışan bir meczuba

döndürüyordu onu.

Zaten onu kaybetmek yeterince perişan edici olmuştu. Oysa şimdi

yeniden hayata sarılıp başka kadınlarla ilgilenmesine yetecek kadar

madde birikimi yapmak için çalışıp durmaktaydı yeniden. Her çabanın

çaresiz kaldığı halisinasyonların arkasında kaybolmanın dayanılmaz

cazibeleri onu daha fazla meczup edemezdi elbette. Atom

algoritmalarının nasıl ki iç boyutu oluşturan parçaların algoritmalarına

ihtiyacı varsa; onun da içinde bambaşka algoritmalar çalışmaktaydı.

Ve bütün bu süper simetrik ölümsüz ve kararlı evrenin anlamlı

olmasını sağlayan sabit sayı onun için sadece şu karşısında mezarda

yatan kadından başkası değildi. Ölmek yok olmak olsaydı ondan

kurtulmuş olabilirdi. Oysa bedenden ayrıldığından beri kadının

algoritmaları çok daha iyi çalışır olmaya başlamıştı.

Bir türlü kabul edemediği düşüncelerle mücadele edecek gücü

bulamıyordu kendisinde. Hal bu ki kadınına teslim olsa onun

algoritması onu uçuracaktı. Her türlü kıskançlıktan kurtaracak bir algı

alanına girebilirdi. Oysa ölü bir kadının özgürlüğünü kıskanarak onun

algılarının kusursuz uyumundan mahrum olmak onun cehennemi

olmaktaydı, artık buna katlanmak zorunda kalıyordu.

Yetmiyordu işte hayat. Hiç kimseye yetemezdi. Süper simetrik bir

evrene duyulan sonsuz özlem asimetrik evrenin sonlu maddesine

sığamazdı. Tam tersini yapabilse süper simetrik algılarını

çalıştırabilseydi eğer; işte o zaman asimetrik madde bir buzun ateş

Bİ-POLAR KORKULAR

32

içerinde çıkardığı gibi seslerle haşırdayarak buhar olacaktı evrenden,

uçarak kaybolacaktı.

Kadın süper simetrinin onun için tek anahtarıydı ve ölmüştü. Ama ne

var ki yok olmamış; tam tersine bütün gücüyle adamın asimetrik

algılarını dengelemek için her zerresiyle inanılmaz bir sanal savaş

başlatmıştı. O onun tek sabitiydi, beraberlikleri ise büyük evrene

açılıyordu; bütün asimetrik evreni çözüyor buharlaştırarak yok

ediyordu…

Ne var ki adamın bütün varlığı asimetrik maddelerden oluşan bir

bedene bağlıydı hala…

Çözmeden ayrılmak anlamsız,

anlamdan çözmek imkansız

ve her şeyin sabiti o…

Hayat devem ediyorken uykuyla uyanıklık arasında gidip gelen biri

için başka pencereler açılmıştı bu ölümün ardından. İnanılmaz

sonsuzlukta boyutlar ve sayısız boyutlar için sayısız iç boyutlarla dolu

sonsuzluklar vardı.

Kadın sabitinde vakum olup içine çeken böyle bir uzaya doğru karşı

konulamaz çabalar arasında normalleşmeye çalışan zavallı

görüntüsünün ardında yenilmesi mümkün olmayan beyaz atlı bir

prensin yumuşak ve rahat yüzü, tek şart olan sabitine teslim olmadan

asla gülemezdi…

Ve beraber gidilecek çok yollar vardı…

İşte yine beraberdiler; zaten hiç ayrılmamışlardı ki…

Evrende teklik vardı ve başka bir ihtimale hiç yer bırakmıyordu…

Bİ-POLAR KORKULAR

33

AYSBERK ANALOJİLERİ…

AKIL HASTANESİNDE GEÇEN GÜNLER

Sabah olup uyandığında gecenin puslu rüyaları unutulur. Hayat

kaldığı yerden devam etmeye başlamış gibidir. Oysa uyuyanların

dışında hayat bütün enerjisiyle akmaya devam etmiştir. Zihin unutulan

tüm rüyaların etkileri ile dopdolu olsa da bilinçaltına itilen bütün bu

karanlık faaliyetler gün içerisinde yaşanacak olaylara yapışık bir

aysbergin sualtında kalan parçası gibidir.

Geceler zannedilenlerden çok daha uzundurlar aslında. Küçücük

rüyaların içerisinde ömürler doldurabilecek kadar çok yoğun olaylar

döner zihinlerde. Gün boyu biriktirilen çözümsüz ömürlerle

karşılaşmalar vardır hayatın içinde. Bu karşılaşmalarda oyalanmamak

için, algılar hemen bilinçaltı depolarda biriktirilmek zorundadır. Ve bu

ağır bir iştir.

Öylesine çok biriktirmişti ki; akıl hastalarının amansız çırpınışlarıyla

dolmuştu zihni. Biriktirdiği insan halleri geceleri zihnine çıkıyorlardı.

Gözleri dış dünyaya kapandığında, içeriye doğru yeni ufuklar

açılıyordu. Rüyalar dış dünyanın bütün gerçekliğini hiçe sayarak adeta

dalga geçercesine kendi dünyalarıyla bütün zihnini teslim alıyorlardı.

Bu iç dünya bütün gerçekliği ile gün içerisinde varsıdıklarının dışını

kaplayan o soyut evrenin, maddenin enerjisine olan hakimiyetini

gösteriyorlardı.

Tıpkı aysbergler gibi…

Hayatın içinde gerçekler vardı ve suyun altında onları görünür kılan

devasa bir soyut cüsse…

Bİ-POLAR KORKULAR

34

Hayat ve hayal aysbergin iki parçası oluyordu durmadan.

Zannediyordu ki; hayallerine hükmedebilir, oysa hayalleri suların

altında biriktirdiği devasa algılarının taşıyabileceği o küçücük

cüsseden fazlasına izin vermiyordu. Ağır olan kısım hep su altında

kalıyordu, bilinçler altına itiliyor, küçük ve hafif hayat ise hep göz

önünde varlık alanını dolduruyordu. Ve rüyalar her şeyin altında

bambaşka bir algı alanıyla bütün bu bilinç faaliyetlerinin uçsuz

bucaksız derinliklerine (flashback) geri dönen sahneler açıyordu.

Sabahları gecenin terleten bilinçaltı eforlarının çözümsüz

kokularından kurtulmak için suyun altına giriyordu. Uzun sularda

yıkanırken derin düşünceler bilince kapalı depolarda yerlerini alıyor,

derin şüphelerle geceden kurtulmaya çalışan bu adam, deniz altının

derinliklerinde hayata dair saklanan bütün o bilinç altı buz kütlesinin

ürküten bir güvenle hayatına hakim olduğuna inanıyordu.

Her şeyi unutarak temizleniyordu her sabah yeniden. Gecenin

simetrisindeki sonsuzluğa rağmen varlığını sürdürebilen asimetrik

hayatı her sabah yeniden kaldığı yerden devam edebiliyordu işte…

Simetri ve asimetride aynı aysbergin su altı, su üstü buz parçaları gibi

aynı sudan oluşuyor gibiydi yeniden. Gündüz varlık alemine

dalınıyordu, geceler ise suyun altında saklanıyordu.

Yollar potansiyellerle doluyordu, evden çıkıp gideceği yere doğru

yöneldiğinde. Hedefinde ona ihtiyacı olan birinin kapısının önünde

beklemek olmasa, bütün hayatını değiştirebilecek sayısız seçenekler

kolaylıkla yoldan çıkmasına neden olabilirlerdi. Su, aysberg kütleleri

gibi hayatın derinlerinde duruyordu bütün alternatifleriyle. Yol

boyunca her biri başka boyutlardan gizli teklifler sunan vitrinlerin

önünde oyalanmadan hızlı adımlarla yürümek zorunda kalıyordu.

Hedefine ulaştığında yolda yakalanabileceği göz önünde duran

yanlarından çok o seçeneklerin derinlerdeki cüsseleri bilinçaltında

birikiyordu. Bütün benliğini yönlendiren bilinç halleri su üstünde

kalan kısımlarıyla çok hafif, küçük ve su altında ise dev büyüklükte

Bİ-POLAR KORKULAR

35

ağırlıklarla hayatına akıveriyordu. Suyun üç hali gibiydi hayatı, her

şey onda yüzüyordu, küçük bir parçası görülen hayatın içine doğru

yukarıda dik duruyorken, aynı suyun ağır ve büyük olan kısmı

deriliklerde saklanıyordu.

Akıl hastanesinde gördüğü hastaların davranışlarının dışa bakan

yanlarının altında yatan derinlikleri dolduran yanlarını görmezden

geliyordu herkes gibi. Zaman geçtikçe bilinçaltı parçalarını

biriktiriyordu bir yandan. Bütün bu evrenin bilinçaltını dolduran

devasa soyut bilinçaltında ona ait algıların toplandığı bir aysberg

vardı; o da küçücük potansiyeli ile gerçek zannettiği hayatın içinde

görünür oluveriyordu bir an için. Ve suyun altında kalan soyut varlığı,

her şeyden bağımsız bambaşka bir evrene bakıyordu. Bu evren

sevgiliden önce belki hiç tanımadığı, ya da belki asimetrik gözlerle

ancak dengesiz bakabildiği için anlamlandıramadığı bir alandı. Oysa

asimetriyi kaybettirten bakışlarla bakmalıydı.

Öylesine derin bakmıştı ki içine, kör karanlıklar cana gelmişti. Ancak

simetrisine anlam verebilecek ölçülerle görülebilen ışıl ışıl bir uzaya

açılıyordu içi. Hayatın içinde eriyorken, süpersimetride her şeyi

görmesine ölçü olmuştu…

Asimetrik evren suyun üstünde, derinlerde onu taşıyan süpersimetri…

Ve aşk…

Suyun üstünde basit, hafif, kolay sorumsuz…

Derinlerinde onu taşıyan varoluş srlar…

Aysbergler gibi…

AKIL HASTANESİ DE

HAYATIN TAM DA KENDİİSİ GİBİ…

Bİ-POLAR KORKULAR

36

HASTA GÖRÜLENLER SUYUN ÜSTÜDE…

ASIL HASTALAR ONLARIN ALTINDA;

ÇOK DERİNDELER…

VE HASTALIKLARDA

AZI YUKARADA

ÇOĞU DERİNLERDE…

( KURBAĞA hikayesine bi varyasyon, daha komik olmalıydı…)

Kurbağaları öpen küçük kız ailesi tarafından uyarılır. Onların mikrop

taşıdıkları, hasta olabileceği uzun uzun anlatılır. Oysa küçük kız

okumayı öğrenir öğrenmez diğer kızlardan bu hikayeyi duymuş,

büyük bir iştahla bikaç kez okumuştu. Rüyalarına giren hayallerine

hitap eden böylesine güzellikleri büyüklerin anlayamamaları ona garip

gelmemiş, olacakların gerçekliğini onlara ispatlamaktan hayatının

sonuna kadar da hiç vazgeçmemişti…

Hep aynı şeyi denemişti, belki sonunda acaba başarabilmiş

olabilirmiydi?

Bİ-POLAR KORKULAR

37

Prensesler kurbağalarını ararlar. Yazılımlarında onları prense

dönüştürmek yatar ya, belki de bunun için her prensesin bir kurbağa

bularak onu prense dönüştürmek gibi bilinçaltı bir yazılımı vardır. ..

Eşini kurbağam diye çağırıyordu. Amorf bir adamı şekle sokmak için

bütün cazibesini kullanıyor, bu çabaları sonuçsuz kaldığında ise asla

yılmadan yeni şirinlikler bulmaya çalışıyordu. Adamın olanlardan bir

şeyler anlaması neredeyse imkansızdı. Kadının etrafında anlamsız

dönüp dolaşmalarını anlamsız gözlerle yıllarca izleyip durmuştu.

Şimdi onun ölümünün ardından eşyalarına bakıyordu, ona göre çok

anlamlı olmasalar da ondan izler taşıdıkları için öylesine elden

geçiriyordu, işte incili boncuklu bir sürü garip nesneleri…

Bu nesneler arasında bir de günlük vardı. Eline geçtiğinde öylesine

bakmış, anlamsız sayfalar arasında bazen gülünç ama çoğu zaman

garip yazınlarla vakitler geçirmişti. Yazılar arasında kurbağayı öpen

prensesin hikayesiyle ilgili karısının genç kızlığında yazıldıkları ve

onun arkadaşlarının şakalarına ait bölümleri gene hafif gülerek göz

gezdirmiş ve ciddiye bile almadan sayfaları kapamıştı…

Onu kurbağam diyerek çağırıyordu. Günlükte okudukları yavaş yavaş

bu hitapla örtüşüyor, her defasında gülüp geçerek “ciddi olamaz “

diyordu. Zaman geçtikçe kadın algoritmasının temel içgüdülerinden

biriyle karşı karşıya kaldığını bilinçaltı da olsa hissetmeye başlıyordu.

Gene de bir erkek için böylesine derin bir içgüdüyü anlamak kolay

değildi, kabul etmek ise neredeyse imkansız geliyordu. Tabii ki bu

konu hakkındaki direncini kıramayacaktı. Metafizik bir genç kız

serabı olmalıydı. Belki de anlamsız olduğunu düşünmek işine

geliyordu. Bütün hayatı boyunca beraberliklerini güzelleştiren, bir

Bİ-POLAR KORKULAR

38

nebze olsun çekilir kılan böylesi bir derin içgüdüyü o ölünceye kadar

anlamlandıramamış olması şaşırtıcı değildi. O bir erkekti ve

algoritmalar farklıydı… Oysa bu içgüdüden ne kadar da çok

yararlanmıştı. Taşlar yerine oturdukça onu da bunun için yapmış,

bunu da buradan çıkarmış ve her şey bir kurbağayı prens yapmak

içinmiş diye kafasına oturtmaya başlamıştı.

Bir süre sonra beraber yaşadıklarını kurbağa hikayesi ile açıklamaya

başlamış, kendisini garip hallerde bulmaya başlamıştı “her şey bir

kurbağa içinmiş” diyerek gülerken her şeyi yeniden hatırlıyordu.

Dalış serüveni de bu yüzden mi yaşanmıştı? Kadınlar küçücük

böceklerden bile korkarken, koca engin denizlerin dibine dalacak

cesareti bu kadın nereden bulmuş olabilirdi? Onunla beraber daldığı

için kendisini çok mu güvende hissetmişti?

Hayır, hayır; hayır…

O hep korkmuştu derin sulardan. Buna rağmen her kadın gibi,

bilinçaltı görevlerle donanmış bir kadın olarak kurbağayı adam etmek

için onun ayak izlerini takip etmişti. O her nereye giderse kadını onu

takip etmiş, onunla ilgili her ayrıntıyı kendince bir formülle zihnine

yerleştirmişti. Bunları öğrendiği yöntemlerle değil, doğasından gelen

içgüdülerle gayet rahat yapabilmişti. En kuvvetli ajanlara taş çıkaran

yöntemler, onların sahip olduğu her şey bu temel içgüdü için oyuncak

gibiydi…

Sonunda hikayeyi okumaya karar verecekti…

Kurbağa hikayesini okuması için bu yaşına gelmesi gerekmişti. Oysa

kız çocuklarının en popüler masallarından biri buydu. Onlar okumayı

öğrenince en önce buna benzer pembe masalların varlığını fark

ederlerdi, oysa erkekler okumak yerine yarışmalı, kavgalı oyunları

tercih ederlerdi.

Bİ-POLAR KORKULAR

39

Neden öpmüştü ki bu kız, bu kurbağayı?

Ben kurbağa olarak mutluydum diye düşünüyordu. Bazen de hangisi

olsa aynı şeyi yapar, nede olsa içgüdü diye düşünüyordu.

Neden bu kurbağayı seçmişti?

Gayet sıradan bir seçimdi bu; olasılıklardan bir olasılık.

Neden bu kadar bulaşmışlardı birbirlerine?

Bu da gayet sıradandı.

Oysa içinde başka haller vardı ve bunları benliğinden çıkarıp(İD)

dünyaya koyduğunda koca hayata sığdıramıyordu. Her şey bu kadar

sıradan olamazdı, olmamalıydı; bir şeyler hakikaten özel olmalıydı.

Oysa medeni beraberlikler ne kadar da kolay gözüküyordu dışarından

bakıldığında(EGO). Benliğinde, ölen kadının ne cesedi nede ölümü

yer bulamıyor, kabul edilemiyordu. Her şeyin tanımlı olduğu simetrik

ve çok katı bir matematik, yaşanan hayatın asimetrik sebep ve

sonuçlarıyla bir türlü tatmin olamıyordu.

Gülüyordu hiç durmadan. İçindeki serseri ruh biliyordu, hesap

etmeye gücü yetmese de, asla değerini kaybetmeyen bitmeyen

beraberlikler içerisinde buluyordu kendisini. Süper simetrik bir evren

çok güçlü vakumlarla bilincini emiyordu. Asimetrik evren böylesine

güçlü vakumlara direnebilecek yer çekimlerine sahip olmadığı için

hızla gözlerinin önünden buhar olarak uçmaktaydı.

Şimdi yeniden hayat geri dönüyordu. Akıl hastanesinde geçirdiği

günlerde orada tanıdığı, birer isimleri, aileleri, bireysel her özellikleri

var olduğu halde hasta olarak tanımlanan insanlara her gün biraz daha

yakın hissediyordu kendisini. Deliler gibi gülüyordu bu hayatın

asimetrisine. Aklı olduğunu zanneden insanların takıntılarının onları

tasmalar gibi bağladığını görüyordu sokaklarda. “Delirdim galiba”

diyerek kendisiyle dalga geçiyor, bu tür halisinasyonlara da

takılmıyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

40

Bu kız beni neden öptü?

Ne bileyim ben; vardır bir bildiği.

Onların yaptıklarında erkek mantığı aranmaz.

Keşke bütün bu olanlara beraber gülebilselerdi hayattayken. Oysa o

zamanlar hiç bu kadar beraber olmamışlardı ki… Akıllarından

yakalanmışlardı hayata. Hal bu ki kadının hiç suçu yoktu, o sadece

adamının peşinden gidiyordu. Her şeyi onun hoşuna gitsin diye

yapıyordu. Aslen sadece adam aklından yakalanmıştı ve bu kadın

onun peşindeydi…

Ne de olsa kurbağaydı işte, kadın onu adam etme peşinde…

Komik geliyordu ona her şey ve artık çok geçti hayat için.

Oysa beraber olmak için ölmek mi gerekmişti?

Onun ruhu adama mı yüklenmişti? Nasılda rahat çalışıyordu, hala bir

kurbağadan adam çıkarmaya çabalıyorken. Bunlar aklından yakalanan

insanlardan saklanmalıydı.

Ölülerin ardından gülünmez; ağlanırdı…

Yaşarken anlanamayanlar, ölümle anlanılırdı…

Ve her şeyden geçilirdi, yardan geçilmezdi…

TASARIMIN GELECEĞİ

Yazılımın dehşetli baskısını hissediyordu, insan uygarlığı üzerine

bütün ağırlığıyla yüklenen kusursuz matematik düzensizlikleri düzene

Bİ-POLAR KORKULAR

41

çeviren yönelimlere yol açıyor, hayatı çokta kolaylaştıramasa da bir

nebze olsun çekilebilir olmasını sağlayan değişiklikler sayısız detaylar

içeriyordu…

Sadeleştirmeye çalıştığında, hayatta ihtiyaçlara dayalı bir tür simetriye

doğru giden geleceğin kurulmakta olduğunu görüyordu. Yazılımın

detaylara olan baskısı kusursuz bir simetriye ihtiyaç duyuyor gibiydi.

Hastaneden çıkmış, zengin ve geniş bir cadde üzerindeki dükkanları

anlamsız gözlerle izleyerek yürüyordu. Acıkmış, bir şeyler yemek için

çıktığı yol giderek daha da uzamaya başlamıştı. Yiyecek satmaya

çalışan dükkanlar ona daha çok keyfi yerinde olan insanlar için

tasarlanmış gibi geliyordu. Yorgundu, bir an önce aç karnını

doyurması gerektiği halde gene de yürümekten kurtulamıyor, gördüğü

mekanların hiçbirisinde oturmak içinden gelmiyordu.

Caddeler gezilirken tek olmak belki de böyle bir şeydi. Yoğun bakıma

bağımlı bir kadına bu kadar bağımlı olmasa, ya da o, onun yanında

olsa muhtemelen böylesine kararsız kalmayacaktı. Şimdi ona ihanet

gibi gelen bir güzel mekanda tek başına bir birey olarak ne kadar

keyifle oturulabilirdi ki?

Şimdi göz önünde iki cadde beliriyordu, karşılıklı böylesine terk

edilmiş halde hiç tad vermeyen alelade taşlardan yapılmış basit bir yol

vardı bir tarafında ve hemen paralelinde içi içe geçmiş halde bir sürü

mağaza beraber gezdikleri güzel günlerin neşesiyle zihninde üst üste

biniyordu. Algıları birbirinden ayırmanın mücadelesi yüzünden

açlığını unutuyor, gene de bu ikilemlerin girdaplarından

kurtulamıyordu.

Kadınlar önce severler, sonra ilgilenirler. Eğer sevmemişlerse

görmezler bile. Ve sevmek için ne kadar da çok çaba harcarlar, o

muhteşem mağazalar uzun uzun gezilirken beğenilecek bir şeyler

aranır belki, ya da belki de her nesnenin fiyatından önce cazipliklerine

Bİ-POLAR KORKULAR

42

bakarak onların her biri zamanın nasıl geçtiği unutularak kadınlar

tarafından özenle puanlanır…

Bir kendi algısına dalıyordu; birde onun ilgi alanına giren yerleri

görüyordu onun gözleriyle. Birey olmak çok daha büyük bir

özgürlüğü beraberinde getirmeliydi aslen; oysa şimdi onun algılarının

ruhunda böylesine amansız çalışıyor oluşu çok şaşırtıcıydı. Tek başına

gördüğü bütün yol boyunu kaplayan o en şatafatlı ürünler ve dış

tasarımlarıyla içindeki ürünleri kıskandıran mağazalar beş para

etmiyordu böyleyken; beraberken sokak kedileri bile anlamlarını

taşıyamayacak kadar güzeldiler…

Ve mağazalar bir başka evrenden mesajlar taşıyor gibiydiler. Sanki

bilinmeyen bir yerlerde, ya da hemen her şeyin içine koku gibi sinmiş

paralel ve mükemmel bir evren var gibiydi. Öylesine mükemmel ve

üstün boyutları olan böyle bir evrende her hastalıktan kurtulmuş

insanlar yaşıyor gibiydi. Kediler bile zihinlerinde bu dünyayı

kıskandıracak kadar üstün bilinçle hissediyorlardı her şeyi. Bütün bu

hayatın sunumları böylesine aşkın bir varoluş biçimini sadece taklit

ediyor; hatta bu evren taklit bile etmekten aciz kaldığı için sadece o

mükemmel varoluş biçimine çarpıp yansıyan sonsuz küçüklükteki

parçacıklarla oralardaki varlıkların indirgenmiş yansımalarından ibaret

kalıyordu…

Ya da içindeki asi ve kusursuz matematiğin yansımalarıydı bu

yanılsamalar…

Şimdi evren gözüne taklit bir yer olarak görülüyordu, tasarımcılara

gelen ilhamlar vardı ve bu ilhamlar hemen hepimizin içine sinmiş olan

o mükemmel paralel evrenden geliyordu işte; gözünün önündeydi her

şey…

Bir terslik dışında…

Bu ilham nereden geliyordu ki?

Bİ-POLAR KORKULAR

43

Maddenin içine sığabilecek, onun zerreleri arasına sızabilecek paralel

bir evrenden mi?

Hayır, tabii ki hayır…

Öylesine sıkı, öylesine mükemmel öylesine üstün, öylesine ağırdı ki o

taraf… hayır, orası sonsuz boyutlara açılan bir yerdi. Eğrelti

temellerle yapılmış bu çok katlı yapıların sonsuz katlar taşımaya

temellerinin gücü yetmediği gibi, yapı taşları da o evreni taşıyamazdı.

O evrenin içinde hissediyordu kendisini; çünkü sevdiği orada ne kadar

da sağlıklı ve güzel duruyordu. Orası asıl olandı, burası o sonsuzluğun

küçücük bir iç yansımasından ibaretti… ve küçücük bir zamanda bir

var bir yok olandı her şey…

Tek anlaşılamayan her şey, sevgililer için bilinebileceklerin çok

ötesinde anlamlarla doluydu ve bu hayat sevgiliyi bulamadan

kaybedenler için hep yoz kalacaktı. Ne çok insan sevmişti; biri

sevgilisiydi ve o her şeyi sevmenin anahtarı gibiydi. Sonsuzluğu

akıtan bir kaynağın sevgisini içinde barındırabiliyor olmak ne büyük

lütuftu. Bir yaratıcı var olmalıydı, bu sevgiyi ona veren her neyse, o

onu sevmek istiyordu; oysa o onu sevgiliye gönderiyor, ona

bağlıyordu. Her şeyin anahtarı o, ölçüsü o… böylesine hacimlerin

küçücük bedeninde var olabilmesi şaşırtıcıydı… belki de başka bir

hacmin yansımalarını algılayan basit bir araçtı bedeni. Şimdilik iki

kutup için algılarla doluyordu, hasta kadın da yattığı yerden değil de

onun bedeninden hayata tutunuyordu belki…

Yorgundu yürüyorken…

Kaybettikleri geliyordu aklına.

Yemiyordu.

Yiyemiyordu ama yaşadığı anlar için çok mutluydu.

Bİ-POLAR KORKULAR

44

Geçmiş için mutluydu.

Gelecek ise daha yeni başlayan bir umut oluyordu.

Başka türlü besliyordu artık hayat onu.

Bildikleriyle değil hiç bilmediği tatlarla karşılaşıyordu durmadan…

Ve artık hiç kaybetmeyen bir boyut vardı hayatında…

DENKLİKLER – DENKLEMLER…

Bir yanına ağırlık koyuyordu, terazi ağırlaşmaya başlıyor, o yana

yatıyordu. Hemen biraz sonra bir hayalet terazinin diğer kefesine

karşılık ağırlığı bırakıveriyor, teraziyi destekleyerek bir denge

oluşturuyordu.

Teraziye koyduğu algıların neler olduğuna bakıyor, bunun

dengelenmesini sağlayan karşılıklı ağırlıkları bir türlü anlayamıyordu.

Teraziyi dengeleyen kefeyi görünmez kılan sır perdelerini

tanımlayamıyor ardında saklanan birinin güçlü varlığını

hissedebiliyordu. Zihninin karşılıklılığı ürkütüyordu onu…

Henüz kendisini tanımlayamadığı zamanlarda ne olduğunu bilmeyen

bir genç kıza böylesine müptela oluşu ağır bir durumdu. Yıllar sonra

kendisi hakkında öğrendiği her şeyde bu kızın katkılarının olduğunu,

onun onu bilinçsizce içgüdüleriyle eğittiğini bir türlü kabul

edemiyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

45

Kişiliği oturmamış insanların henüz eğitimlerini tamamına

erdirmemişken her şeyden önce eş hayalleri kuruyor oluşları ilginçti.

Bu yaşananlardan sonra öğrendiği her şey onu eski yıllara götürüyor,

o güzel günlerde birlikteliklerin kıymetini bilemiyor oluşları canını

acıtıyordu. Şimdi o yıllara baktığında hayat ne kadar da acımasız

geliyordu. Bilselerdi hayatın bu kadar çabuk fırtınalara döneceğini, o

havaları biraz daha derin çekmezler miydi içlerine? Mutlu günlerin

daha çok farkında olmak gerekmez miydi? Serhoştular işte o

zamanlarda, yeller eserdi başlarında, ne kadar da şuursuz bakarlardı

birbirlerine ve belki her şeye…

Şimdi anlam vardı geçen onca olayların ardında, asimetrik bir derin

yalnızlık sarmıştı işte artık etrafını ve her şeye ters orantıda bir şuurla

yaşanıyordu içinde algılar, derin bir beraberlik hali ruha hakim…

Ve ne beraberliktir ki maddeye ihtiyaçsız, yaşanmayanları yaşayan iki

saf bilinç zamanın ve mekanın ötesine uçmakta umarsız. Sayısız

bilinçlerin terk ettikleri gibi terk ederek asimetriyi, soyut bir

simetrinin sonsuz ufuklarına yelken açan sevgililerle beraberler.

Bilinmeyen uçsuz bucaksız mekanlarda maddeyle dalga geçen yeni

evrenler keşfetmekteydiler. Boyutlar kareleriyle aşılırken en ufak bir

dirençle karşılaşmadan sonsuza doğru gidiyordu ortak bilinçler.

Giderek daha çok içine kapanıyordu, takıntılar artık pürüz

yaratamayacak kadar çok zımparalanmış, hastanede geçen günler yeni

anlamlara kapılar açmıştı. Sürtünmesiz ve pürüzsüz yollarda anlamlar

ötesine bilinmeyen yolculuklara çıkmıştı. İnsanlardan kaçmaya bile

ihtiyaç duymuyordu. Onların içe bakmayı bilmediklerini görüyor, hiç

küçümsemeden maceralarının devamında kendi iç gerçekleriyle bir

gün herkesin karşılaşacağından emin olabiliyordu.

Dalga geçiyordu artık delikanlılığında mahkum olduğu aşkıyla. Onun

da ona şuursuzca bağlandığından emin olmanın rahatlığıyla

kurtuluyordu kıskançlıklarından.

Bİ-POLAR KORKULAR

46

Kartezyen denklem?????

Terazi denkleminin zaman içerisinde değişen anlamlara nasıl cevap

verdiğini kavrayamıyordu. Matematiğin bütün evrenin maddesini

üstün boyutlara taşımak için harcadığı enerjinin asimetrinin yetersiz

potansiyelleri yüzünden hızla bozulduğuna şahit oluyordu. Bu da

hayatın mevsimlerinden başka bişey değildi belki de. Beraberliklerle

anlam bulan evrenin dengelemelerindeki eşitsizliğin can acıtan

yanlarının da bir sonraki mevsimde çokta anlamı kalmıyordu ne de

olsa. Yeni mevsimler, yeni döngüler yeni anlamlarla bilinci başka

yerlere taşıyordu. Çok korkutucu gelen yalnızlık fikri de anlamını

kaybediyor, beraberliğin bir bilinç hali olduğu gerçeğiyle karşılaşan

her varlık için sadece madde değişirken anlam hep var oluyordu.

Üstelik başka boyutlarda büyüyen çocuklar gibi şimdi hep daha da

büyüme eğilimine girmişti. Çaresizce yeni boyutları istiyor, üstelik

beraberliğin kaçınılmaz olduğunu giderek daha çok hissederek, asla

ayrılması mümkün olmayan eşliklerinin tadını çıkararak yeni

manzaralarda keşif yolculuklarının ardından gene hep aynı insanda

huzur buluyordu…

Onu özel kılan neydi?

Sahip olduğu bedenle ve her maddi kazanımla mutlu olan asimetri

içerisinde bir türlü tanımlayamıyordu. Hangi parçasını düşünse o, o

değildi işte; hangi elementin neresine baksa ondan bir iz bulamıyordu.

O sadece kendisine tanımlı bir bireydi belki; ya ada belki ikisi

birbirlerine anlam oluyorlardı. Bedeni oluşturan kimyanın tamamı onu

gösteriyor gibiydi, oysa bütünden kopan her parça anlamını yitiriyor,

hiç sadakat izi göstermeden asimetri içerisinde dağılarak

kayboluyordu…

O hem her şeydi, hem de hiçbirşey…

Bİ-POLAR KORKULAR

47

Öylesine tanımsızdı maddeler arasında ve manası sapasağlam,

ölümsüzce yaşıyordu iç içe her şeyle.

Mezarda terk edilen sadece maddeydi belki.

Belki anlamı yaşayacaktı hayatının sonuna kadar onunla beraber, belki

de anlamı değişerek yeni varoluşlara evrilecekti.

Mezarlıkta kokular vardı. Toprak kokuları ceset kokularına karışıyor,

yağmurlardan sonra buhar olarak dünyaya dağılıyordu. Ziyaretler

gerekiyordu maddi varlığını hatırlamak için, oysa onu tanımlı kılan

benlik çok daha bilinçli ve hiç yaşlanmayan varlığıyla peşinden hiç

ayrılmıyordu. Ölmüş gibi değil de, sanki tırnağını kesip mezarına

atmış gibi umursamaz varlığıyla göz önündeydi bir yanıyla.

Mahallelerde dolaşan kendi ölümlü bedeni sanki bir mezar

arıyormuşçasına evinin yolunu buluyor, bilinmeyen evrenlere açılan

uykularında küçük ölümlerde huzur buluyordu. Uyanınca mezarlıklar

kadar ölü binalar arasında cesetlerle karşılaşıyor, ceset kokuları

arasında canlı birilerini arayarak ölümlü bedeninin ihtiyaçları peşinde

anlamsız zamanlar geçiriyordu. Toprak kokusu ceset kokusundan daha

cazip olduğu yorgun zamanlarda bir mezar gibi ölümün huzuru

yatağında yeniden yaşanıyordu.

Derin rüyalara dalarak bilinmeyen evrenlere açılıyor, her türlü

hissedişlerini aşan hazlar yaşıyordu. Rüyalar çoğu zaman hayatın

kendisinden daha cazip geliyordu. Uyandığında hayatın içinde var

olmayan sevgiliyi uykular arasında bırakmış olmanın acısını

unutamıyor, günlük koşturmalar arsında hiç umulmadık yerlerde onun

varlığıyla karşılaşan hatıralara boğuluyordu. Beraber her şey ne kadar

da kolaydı. Varlığıyla anlamlanan hayatı dışarıdan bakıldığında yarı

hayal, yaşıyor gözüküyordu. Zaman zaman hayallerle rüyaları

hayattan ayırmak mümkün olmuyor, zorlandığı zamanlarda herkesten

kaçarak simetrik özlemlerle dolu nostaljilere boğuluyordu…

Bİ-POLAR KORKULAR

48

Hayatın içinde rüyalara ve hayallere ne kadar da az yer bulabiliyordu

insanlar. Oysa oralarda inanılmaz matematiklerde dengelerini bulmuş

sembollerle mükemmel evrenler kuruyorlardı. Bu evrenlerin çabucak

bozulabilen asimetrik varlıklarla kıyası mümkün gelmiyordu ona çoğu

zaman. Gerçek olan böyle bir süpersimetri içerisinde hayat daha çok

kabusa benziyordu. Böylesine mükemmel bir alanı terk edebilmek

nasıl mümkün olabilirdi. Sadece normal olabilmek için gerçeklerden

kaçan yığınlar arsında var olabilmek için saklıyordu artık algılarını.

Belki de deliriyordu yavaş yavaş; ya da yetrince hazır olunca terk

edecekti bu asimetriyi; bilemiyrodu neler olduğunu işte yine…

Hayatın gerçeği içinde hayal aleminde yaşıyor gibi değildi;

mükemmel bir matematiğin gerçekliği içinde kabuslar yaşıyordu…

Yorulduğunda sevgiliye sarılıyordu…

Potansiyel asimetri arızalarının sonu gelmiyordu şimdilik, ama

simetriye çok kalmamıştı…

Hayatın sonuna karşı merak uyanmıştı artık, algıları ölümün çok

ötesinde ufuklara dalmıştı…

Ve bu algı sonsuza kadar tanımlayamadığı bir sevgiliyle beraberdi

işte, bu beraberlik algılarını sınırsızca sonsuz boyutlara taşıyordu…

ne olduğunu dahi tanımlayamadığı, adını varlığını gerçekle

bağdaştıramadığı meçhul bir sevgili, algısının alanını her alanda

genleştirmeye devam ediyor, sonsuza taşıyordu. Zihninin bu kadar

sınırsız oluşu üzerine inanılmaz yükler yüklüyordu. Tek başına

aşılamaz olan sonsuzluğun ağırlığı için tek gerçek yardım sadece

maddi varlığını bir türlü tanımlayamadığı sevgilinin varlığının

şifrelerini çözen matematik sabitinden gelebiliyordu. Varlığın

kaynağından sınırsız uzaklarda hissediyordu kendisini, kaynağın

sırlarıyla dopdolu bir evrende hakikatla bu kadar iç içe olmak şaşırtıcı

geliyordu, ancak birtek sabitin çözebildiği kriptolarla evren artık

Bİ-POLAR KORKULAR

49

okumaya çalıştığı pasif sembollerden sıyrılarak adeta dile geliyor, her

lisanın ötesinde canlı ve cansız her varlık tarafından işitilebilen aktif

ve becerikli bir lisanla geleceğin haritalarında yer alan henüz

tanışılmamış yeni varoluş biçimlerinden derin haberler anlatıyordu…

Hayatın sınırlı varlık alanlarında labirentlerde kayboluyorken bir anda

ortaya yeni bir bilinç çıkmıştı, sonsuzluğun süper simetrik matematik

alanında kaybolmayacak kadar yetkin olarak süper boyutlardan

geçiyor, boyuttan boyuta yollar alıyordu artık. Hayat dar geliyordu

bedenine sıkışan varlığına. Bu beden kendisini tanımlaması için

yetersizdi artık. Asimetri sıkıyordu her yandan, içindeki simetri

patlatıyordu asimetrik varlığını kaybederken, ışık hızının misliyle

yeni yeni boyutlarda yol alıyordu sevgililerle beraber.

Ve hayat bi şekilde biliyordu nereye gitmesi gerektiğini ve gidiyordu

hiç durmadan.

Yolcularını taşıyorken bir yerlere çocuklar şen şakrak büyüyor,

büyüyenler olanlara şaşıyorlardı…

UZAY– ANOLOJİ

Derin sessizliler içerisinde ağır ağır atan kalbinin ağır ritmiyle

gözlerini açtı. Zifiri karanlığa rağmen görme algılarını cevapsız

Bİ-POLAR KORKULAR

50

bakışlarla etrafta dolaştırdığında çok uzaklara giden bakışlar hiçbir

yerden anlam bulamıyordu.

Boş ve karanlık odada vücudunun ağırlığını yerden kaldırmaya gücü

yetmiyor, zihni derin karanlıklardan gelen boşluğun siyahlığı

içerisinde arayışlarının cevapsızlığına rağmen olması geren bir şeyleri

hissedebiliyordu. Boş karanlığa bakan boş bakışların ardındaki beyni

vücudunun ağırlığı ile baş edebilecek iradeye ulaştığında önce başını

yerden kesti; sonra vücudunu yere yapıştıran yerçekimini yenebildi;

ve nihayet dimdik duran bedeni ile boşluk içerisinde gidilebilecek bir

yön aramaya başladı…

Rüyalarına giren bu başlangıç hep aynı noktada bitiveriyordu…

Karanlık ve boşluk içerisindeki ağır bedeni siyahlıklar ardındaki kara

duvarda küçücük bir ışık huzmesi görünce hemen o anda

uyanıyordu…

Soğuk terlemeleri her defasında yatağını sırılsıklam ediyor,

kabuslardan kurtulmanın rahatlığı içerisinde derin düşüncelere dalarak

yatağın içerisinde öylece otura kalıyordu…

Düşünmekten korktuğu rüyaları belirli aralıklarla hiç durmadan kedini

tekrarlıyor, her defasında bilinç altına itilerek unutulan bu hikaye

orada da rahat durmuyordu. Her defasında beynine giden bütün

damarları adeta tıkayarak şiddetle atan damarlarından derin baş

ağrıları olarak bilinç düzeyine geri geliyordu…

Küçücük bir ışık huzmesi vardı karanlık odanın bilinmeyen

duvarlarının derin ardlarında ve ya o ışığa doğru gitmeliydi, ya da

daha korkunç olarak ışık hızıyla aydınlıklar geliyordu ona doğru; ve

fakat içi dopdolu bu enerji bulutunun aydınlığı neler taşıyor olabilirdi

ki?

Defalarca bunları gördü rüyalarında;

Uzun gecelerde her defasında daha da uzadı…

Bİ-POLAR KORKULAR

51

Ve hep bastırıldı bu rüyalar; hiç düşünülmediler…

Baş ağrıttılar hep bu yüzden…

Ve merak galip geldiğinde devamı gelecekti…

Korkular bi şekilde bitirilecekti…

Düşünmeye başladığında, derin karanlığın içindeki o küçücük ışık

huzmesi ışık hızlarıyla bölünerek büyüyor etrafa yayılıyor; bütün

dünyasını kolaylıkla çabucak aydınlatıveriyordu…

İçi ışık hızlarıyla, ışık enerjileriyle dopdolu olduğu net olarak

görülüyor ve asimetrik varlığıyla algılanamayacak kadar çok hareketli

geliyordu.

İsterse rüyaların kabuslarını kolaylıkla bitirebiliyordu, burası böyle

zamanlarda genç kızların pembe hayallerindeki masallar kadar

güzelleşerek rengarenk insanlarla doluveriyordu bir anda.

Işıklar gelince karanlıklara boğulu odanın içerisindeki ağırlıklar yok

oluyor, vücutları bağlayan ağırlıklardan kurtulan herkes boşlukta

uçmaya başlıyorlardı. Sonrasında havalanan bedenin dönmeye

başladığı, hareketlerinin ışık hızını hızla geçmesiyle beraber bedenini

kaybederken etrafında yepyeni ve bambaşka bir evren görünür

oluyordu.

Artık yeni bir yer vardı etrafta; yeni bir varoluş içindeydi o da, ışıktan

varlıklar arasında ışıklar içinde ve tarifsiz algılar…

Yerçekimini aşan varlığı hızla ışık halini almıştı; karanlık duvardaki

ışık huzmesi içinde başka ışık huzmelerinin içerisine doğru hızla

emilerek çekilmeye devam etmekteydi.

Bİ-POLAR KORKULAR

52

Bir başka hacme ait boyutlara doğru gitmekte olduğunu hisseden

varlığı artık asimetriye ait bütün ağırlıklardan kurtulmuştu. En öce

maddi varlığını yitirmişti, kokular sesler ve sonunda ışıklar bile

etrafından süzülerek buharlaşmış, pürüzsüz bir aydınlık bütün

şeffaflığı ile giderek etrafında somutlaşmaya başlamıştı. Çabucak

büyüyordu, her şey netti ve ışık somuttu artık…

Asimetrik alanda tanımlayamadığı herkes asimetrilerinden kurtulmuş

birer somut ışın halinde, kusursuz tanımlayıcı ışınsal varlıklar olarak

ortadaydılar artık. Asimetride bildiği ve bilmediği herkes oradaydı,

ışıl-ışıllardı orada, kusursuz varlıklarıyla mutlak tanımlı oldukları

açıkça görülüyordu artık.

Kişiliklerin kusursuzluğu çok güzeldi ve göz alıcıydı her şey…

Bakmaya doyamıyordu…

Şimdi herkesin gerçek yüzüyle karşı karşıyaydı…

Sevgilinin gerçeğiyle;

Kendisi de oradaydı;

O da oradaydı işte ayna arıyordu, merak ediyordu…

Acaba kendisi nasıl bir ışık saçıyordu?

Her şey daha yeni başlıyordu…

Ve asimetri buradan ne kadar net görülüyordu…

Oysa…

Oradayken burası yok oluyordu…

Bİ-POLAR KORKULAR

53

Hayır, orası buraya yetmiyordu…

Ve her şey nasılda birbirine sımsıkı bağlıydı…

Buradaki simetri, asimetriyi nasıl da dimdik tutuyor,

Asimetriyi nasıl küçültüyordu…

UZAY-ZAMAN ANALOG

Zamana dokunmaya çalıştıkça onun dokunulmazlığı karşısında

mağlup oluyordu her kez gibi. Sonsuza giden bir geçmiş vardı geriye

baktığında ve o hiç yok gibiydi sonsuzdan gelen bu geçmiş

zamanlarda. Bir an var olduğu hissine kapılmıştı, fakat bu durum hızla

geleceğe giden sonsuz zamanlarda buhar olup uçuvermişti. Ne kadar

küçük bir andı yaşadığı her şey. Şimdi ışıklar içerisindeki yeni varlığı

ile baktığında geçmişin asimetrisinde kaybolan her şeye, ne büyük

lütuftu sevgilinin asimetriden kurtaran o dokunuşu. Adeta bir

kurbağaya hayat vermişti. İşte şimdi onun bu dayanılmaz varlığı

Bİ-POLAR KORKULAR

54

simetriye döndürmüştü her şeyi. Üstelik yolculuk daha yeni başlıyor

gibiydi.

Sevgiliyle yeniden buluşma zamanı gelmişti artık. Bu buluşma

asimetride yaşanan aldatıcı beraberlikler gibi olmayacaktı elbette.

Kadınları aldatmaya programlanmış yazılımlarıyla var olabilen

potansiyel erkekler ve onların yalanlarına bire bin katarak inanmaya

hazır kadınlar vardı geçmişin potansiyel evreninde. Bu evrenin

simülasyonlarını yok eden matematikler bitirivermişti aşırı enerji

birikimleriyle var ola bilen kutupların potansiyellerini. Zaman

içindeyken ne kadar yavaş akardı, oysa ne kadar da küçük bir nokta

gibiydi bu simetriden, böylesine yukardan bakarken o aşağıda

olanlara.

Ve artık hazırdı yeniden mutlak beraberliğin gerçekleşmesi için, her

şey bu an için hazırlanmış gibiydi. Düğün günü gibi, herkes merasim

için hazır…

Ya o nasıldı, şimdi yeniden hayat bulacak olan, dünyada bir yerlerde

bir hastanede bıraktığı hayat dolu kadının cesedine benzemeyecekti

buradaki kusursuz ışınsal varlığı; ya ruhu? Ona simerinin kapılarını

açan o fedakarlığı tanıyacak mıydı onu yeniden? Bilmeden neler

yaptığını, kaybolup giden etrafından bir anda, şimdi yeniden

buluşmaya hazır olacak mıydı?

Neden bilmesin ki? Belki de bilerek yapmıştı her şeyi. Onun önünde

sonsuzluğun kapısını açmıştı. Bir kurbağayı gerçek bir bireye

dönüştürmüştü. Sihir gibi, büyü gibi değil, bir kutsal ruh la da değil…

Gayet doğal olarak kendisini koymuştu ortaya. Her şeyini ona vererek

varlığından vazgeçmiş, fakat asla da yok olmamıştı. Sadece asimetriyi

kaybederken beraberliklerini süper bir simetrinin üstün boyutlarına

taşımışlardı. Sonsuzluğun sırları çözülmüştü beraberlikleriyle.

Bİ-POLAR KORKULAR

55

Nasıl bir bilinç haliydi bu? Yeniden düğün sofraları kurulmuştu

etraflarında, herkes pırıl pırıldı orada. Sonsuza kadar dolmayacakmış

gibi gelmesine rağmen çiftler hala salonu doldurmaktaydı, ve herkes

çok mutlu görülmekteydi...

Karşılaşma anının hesaplaşmalarıyla baş edememekteydi. Acaba

kadını hakikaten bu kadar bilinçle mi yapmıştı her şeyi? Yoksa

şuursuz içgüdüleriyle rastgele mi olmuştu her şey? İkisi çok farklı

durumlar olarak gözüküyordu.

Oysa dünyadaki hataların ağırlığı bir türlü izin vermiyordu o

zamanlarda bu boyutları düşünmeye. Hala bedeni dünyanın

asimetrisine sarılmış, korkuyordu ipin ucunu bırakmaya. Bir bıraksa

anında simetrik evrene geçebilirdi.

Acaba sevgili affedecek miydi onu?

Yoksa cehennemlerde yakacak mıydı?

Onun gerçeğiyle yüzleşmeye gerçekten korkuyordu. Çünkü onun

gerçeği kendi gerçeğine öylesine sıkı bağlarla bağlıydı ki; sonunda

kendi rezillikleriyle karşılaşacaktı belki de. Belki de her şeyin gerçek

hali gelecekti karşısına, nasılda yamuk yumuk gördüğünü görecekti.

Hayatı mahveden insansı hataların eşsizlikten gelen dengesizlikler

yüzünden dünyaya yayıldığı fikriyle yüzleşmek zorunda kalacaktı.

Ve ne acıdır ki bunları anlamak için kaybetmekten başka yol

kalmamıştı asimetride, tek farkedilebilir potansiyel bir şeylerin

eksikliği, ya da eksiklerin aramakta oldukları fazlalara sahip olma

halleriydi.

Şimdi simetride gerçekle yüzleşme zamanıydı, asimetriyi terk

etmekten korkuyor oluşu bundandı.

Bİ-POLAR KORKULAR

56

Gene gece uzamıştı, asimetrik kabuslar arasında simetri arayarak

sabaha yaklaşmıştı. Gerçek olan asimetrik hayattı belki; oysa buradan

bakıldığında cennet gibi görülen simetri çok ulaşılmaz, çok uzak, çok

üstün gibiydi. Bütün asimetrik dostlar onu yaşatacak potansiyel

farklarının yangınına körük tutmaktaydılar…

Oysa ne bilsinler di ki; asimetri geçince başlayan simetri öylesine

parlak, şeffaf ve üstün yapısıyla ipek gibi sarmaktaydı bütün varlığı…

Simetrik varlığa ulaşmanın dengesi için gereken kutuplar biribirini

fark edince bilincin ulaştığı doruklardan bakınca; koca dünyayı yutan,

sonsuz gibi görünen evren bir anda kum taneleri kadar küçülerek

değerini hiç kaybetmeyen, bir mücevher gibi saklanılabilen ayrıntılar

haline geliveriyordu. Şimdi şaşkın bakıyordu böylesine asimetrik bir

gerçekliğe esir olduğu günlere; simetri mi gerçek asimetri mi?

Anlayamıyordu…

Asimetrik dostlara yalan söyleyerek geçen günlerin son bulduğu,

sevgiliye söylediği yalanların yüzüne vurulacağı o an hızla

yaklaşıyordu.

Hiç aldanmayan bilinç halleri ile çıkılacak yolculuklar için hazırlıktan

ibaretti asimetride kalan günleri. Bavullar hazırlanmış yolculuk halleri

gözleri önüne gelmekte, sevgilinin şen halleri yolculuklarda ve

kokular tütmekte burnunda manzaralar durmadan değişirken.

Gün bir batar bir doğar serseri ruhlu tatil havaları eserken başlarında.

Yarı baygın asimetriye tutunan adamın simetriye çeken vakumlara

dayanacak gücü kalmamıştı. Sevgiliden korkuyordu belki, ya da

Bİ-POLAR KORKULAR

57

günahları yüzünden Tanrı”dan kaçmaya çalışıyordu. Gücü giderek

düşerken, hatıralar zihninde hızlanmaktaydı.

Asimetrik mağlubiyetlerden bıkmıştı.

Simetride galip olmak için dua etmekten başka yol da kalmamıştı…

ALGORİTMA NEYDİ ??

Davranışlarını etkileyen her şey algoritma tarafından cevaplar

bulunabilecek olaylardı aslında. Oysa insan zekasının seçenekleri

sadece asimetrik sonuçlar üretebiliyordu. Benliğin derinliklerindeki

inanılmaz hassas matematik varlık böyle izafi çözümlerle hiç

doyurulamayacak kadar aç olduğu anlaşılıyordu…

Olayların gerçekliği bakış açılarına göre değişiyordu elbette. Kaybı

zor kabul edilebilen insanların ardından herkez gibi o da kalbinde

yaşatabileceği bir varlık biçimi olarak onu taşıyabilirdi. Bu durum

benliğinde parçalanmalara yol açıyordu. İç dünyasında asla ayrılığa

izin vermeyen bir varoluş biçimi oluşmuştu. Derin simetrik bir

dünyada asimetrik alandan soyutlanmış seçme insanlar, harika

tasarımlar, en güzel yaşanımlar saflaştırılmış ışınlar halinde giderek

daha da son-mutlaşmaktaydılar. Benliğini böyle bir evrende yeniden

keşfetmeye başlıyor oluşu artık geride kalan dünyaya ait acı veren

hayatın içerisine sığamıyordu. Benliğin kendi içindeki

parçalanmasından oluşan iki kişilikten biri soyuttu ama gerçek olan

işte tam bu soyut varlığıydı ona göre.

Çatışmalar giderek şiddetini artıracak gibi geliyordu çoğu zaman, oysa

asimetrik varlık alanı simetriye dayanabilecek temel taşlarından

Bİ-POLAR KORKULAR

58

yoksundu ve simetrinin çok üstün enerjileri karşısında hızla

buharlaşarak yok olmaktaydı.

Böyle zamanların hayatında kapladığı hacim giderek artıyor,

asimetrinin kaybettiği çatışmaların ardından şeffaf görüş alanlarının

sınırsız ufukları duyu organlarının her türlü lezzet ihtiyacını fazlasıyla

tatmin ediyordu bir yandan; diğer yandan hiç tanımadığı renkler,

kokular, sesler ve tadlar var oluyordu hızla… Giderek daha somut

olduğu gözlenen sevgilinin varlığı asimetrik zamanların ıstıraplarının

çok ötesine geçiyor, hiç tanımadığı özelliklerini ona bir yandan ilk

defa gösteriyorken, diğer yandan beraberliğin hiç yaşanılmamış

yanlarının olabileceğini ispatlarcasına çılgın ufuklarda yollarda

buluyordu kendisini.

Halbuki asimetrinin ağırlığını üzerinde hissettiği günlerdeki

beraberlikleri şimdi buradan bakınca ne kadar da düşmanca

yaşanılıyor olarak görülüyordu. Eşler beraberliklerindeki

dengesizlikler yüzünden nasılda zarar veriyorlardı biribirlerine. Ve

böylersine ağırlıklarla dolu hayatların sonuçsuz kalan yaşanımlarının

ardında yaşanabilecek işbirliklerinin üstün boyutları o zamanları aşan

boyutlarla var oldukları halde, nasılda gözden kaçabiliyordu. Ne de

olsa yetmiyordu karıncaların gözleri fillerin ufuklarına. Evrene

bakmak için yapılmış merceklerin içinde bulundukları boyutları

aşamıyor oluşları şaşırtmıyordu artık…

Dostlukların ötesindeki işbirlikleri için gereken simetri huzur

veriyordu. Gerçeğin içinde olduğundan çok emin oluyor, hasretini

bitiren sevgilinin o güne kadar tanıdığı kadından ne kadar farklı

olduğuna da inanamıyordu…

Gerçek ne olursa olsun, onlar tam da ortasındaydılar gerçekliklerin.

Ve fakat hep içinde oldukları bu şey şimdi artık çırılçıplaktı

karşılarında. Beraber bakıyorlardı sonsuzluğa…

Bİ-POLAR KORKULAR

59

Artık gerçek hangisi diye bir ileri bir geri gitmiyordu simetri ile

asimetri arasında; kapsama alanı geniş olan simetri küçücük bir an için

asimetriye göz kırpmıştı sadece. Artık acıtmıyordu geride kalan

dengesizlikler. Dengesiz varlık çok geride kalmamış olsa da öylesine

küçülmüştü ki, simetri içerisindeki varlığının anlamı tartışmasız

yokluk derecesine yaklaşıyordu hızla. Artık acıtamıyordu…

Korku yoktu bundan sonra, sonsuza giden yollar yoramazdı böylesine

aşkla yaşanıyorken.

Ve hayatın içindeki beraberliklerinin küçük güzellikleri, içinden

geldikleri o insan toplulukları, analar, babalar, kardeşler ve herkezler,

başka kimliklere bürünüyorlardı yeniden. Hiç tanımadıkları üstün

varlıklar olarak yeniden tanışılıyordu hayatla.

O sahilde oturulan banklar meğer nerelerden gelirlermiş onlara o

anları yaşatmaya, taşlar kayalar anlamlarını hiç anlamadıkları enerji

yoğun matematik sembollerini şimdi yeniden düşündürmekteydiler.

Kolunun altındaki sevgilinin ona neler verebileceğine dair hiç fikri

yokmuş meğer.

Pastanalerdeki muhallebiler buradan taklit birer replika olmakta hızla.

Ah simetri, ne özlemler çektirmişti bu gariplere asimetrik

potansiyeller. Ve hepsinin gerçeği…

Mükemmel tasarımların simetrisi asimetrilerle nasıl anlatılır..

Gördükleri sonsuza giderken zamanın şimdiki zamanda çakılı olduğu

gerçeğiyle yüzleşemiyordu.

Artık asimetrinin şimdiki zamanını yaşayamazdı.

Gerçeğe geri dönmek için kendisini zorluyor, ama asla şimdiki zamanı

yaşayamıyordu. Ya geçmiş ya gelecek zamandaydı zihni. Bedeni

şimdiki zamanı gösteriyor gibi görülüyordu dışarıdan bakınca, oysa

görmesini bilenler kimin hangi zamanı yaşadığına bakıyorlardııı…

Bİ-POLAR KORKULAR

60

VARSIMA

Oturduğu yerden kalktığında hala tadı damağında kalan kahvenin

acılığını emiyordu ağzının içinde bir yandan, diğer yandan kalabalık

masalardaki insanları rahatsız etmeden aralarından geçmeye

çalışıyordu. Rüzgarın esintisi etraftaki unlu yiyecekler üzerindeki

kırıntıların yarı yanık kokularını taşıyordu, bu kokular beyni içinde

bilinmeyen yollardan geçerek hafızasındaki eski zamanların

hikayelerini canlandırıyordu. Etrafı hızla değişiyordu, semtin insanları

ince rüzgarların üzerine kokular gibi oturuyordu eski zamanlarda,

şimdilerde yelkenlerine aldıkları havaların önünde uzak ufuklarda

kokuyorlardı. Burada var olan yabancı kalabalık insanların oturmaları

ise hiç değişmemişti. Başka başka omurgalar aynı kıvrımlarla

karşılıklı eğimler gösteriyorlardı her zaman. Şen kahkahalardaki

riyalar aynı sonlar için tuzaklar kuruyorlardı birbirlerine. Ve

sandalyeler hep aynı şekilde konuyorlardı karşı karşıya, hepsi bir

tuzak oluyordu kader ağlarını örmek için. Yerdeki karoların

desenlerinde bile değişik izler var gibiydi. Üzerine basılan

zamanlardan kalan izler paspaslarla silinmeyen anılar bırakıyordu

taşlar üzerine. Taşlar ayaklar altında erirken zaman geçtikçe kokular

tekrar tekrar aynı anıları getiriyordu uzun zamaların içinden. Eğilip

bükülerek geçilebilen sıkışık masaların ardından gelen bir sevgili

yoktu belki yanında, ama zihninde taşıdığı beraberlik hissinin ayrılık

hali onun kokularını takip ederek bulabiliyordu yolunu. Rüzgarla dans

eden keman konçertosunun ince sesi değişik geliyordu her zaman,

oysa taşıdığı anlamları gizlercesine fısıldıyorken kalabalık sesler

Bİ-POLAR KORKULAR

61

arasında sevgilinin sesi varmışçasına ince anlatımlarla oynuyordu

algılarıyla.

Böylesine güçlü varsımalarla beraber olduğu birinin yanında olmayışı

canını yakmıyordu elbette. Ne de olsa etraftaki tomurcuk kokulu genç

aşıkların gelecek arayışları koca hayatı oturumlarla dolduruyorken

tuzakların önünü görmelerine izin vermiyordu. Aşkın ve cinselliğin

varsımaları biribirini iterek ayrışma eğilimine girdiğinden beri gerçek

olanla algıları dolduranlar rüzgarların şiddetine göre bayraklar gibi

dalgalanıyordu benliklerinde. Ve sevgilinin dik duran omurgasının

karşısında eğilip bükülmeleri kelimelere sığmayan hikayelerde

anlatımlarını bitirmiyordu bir türlü. Belki şimdi biraz daha yol alabilse

onu beklediği zamanlardaki gibi yeniden beraber olacaklardı. Belki

sadece ne tarafa gitmesi gerektiğini bilebilse; sağa sola değil de içeri,

çok derinlerine gidebilse benliğine doğru; ya da onu soyabilse, etten

tenden geçerek en derin kimliğine kadar saflaştırabilse…

Şimdi yürüdüğü her adımda var olanlarla karşılaşılanlar arasında

anlam çatışmaları gibi hastalıklı ruh halleri arasında varsıma

seçenekleri geliyordu karşısına. Bir masadan gelen kahkahalar

arsında çıkan küçücük bir ses keman eşliğinde dans ederek sevgiliyi

hatırlatıyordu. Beraberken bu kadın hiç böyle şeyler anlatmazdı

aslında, oysa böylesine yokken varlığının taşıyamadığı anlamları ona

getiriyordu. Etrafına şüphelerle bakan hastalıklı haller arasında

kalıyor, yoruluyordu. Omurgasını kıvrımlarla şekilden şekle sokarak

olmadık rahatsız denemler etraftan dikkat çekmeye başlayacak

korkusuna kapılarak bedenini donduran, yüksek basınçlarla sıkıştıran

benliği sanki bedeniyle değil de bambaşka bir varlık halinde, başka

boyutlardan gelen ziyaretçi bir yabancı kadar şaşkın kalıyordu…

Var olanlarla varsımalar yan yana geldiklerinde hep varsımalarını

seçmek istiyordu. İki yoldan varsıma olan, iki sesten, ,iki kokudan…

Oysa sevgiliden iki tane olunca işin tadı kaçıyordu biraz.

Gerçekçilikle yaşanan hayatın tadı tuzu olan kavga gürültü bile

Bİ-POLAR KORKULAR

62

varsımalarda anlam bulamıyordu. Şimdi caddelerde geziyorken

basılan her adımını takip edebilen bir gölgenin varsmasının

gerçekliğini tartışmanın ne anlamı olabilirdi?

Bedenini sınırlayan omurganın kıvrımlarının hayatın bu halinde dik

duramayacağı kadar ince kıvrımlarla hareket edebilen yumuşak yapılı

varlığının sınırsız hızlarına, böylesi sınırlı varoluş biçimlerini

taşımaya çalışarak harcanan zamanların ziyan olduğunu görebiliyordu

artık. Beraber olmanın hallerinden her biri için geçerli olan hız

limitleri elbette yaşanabilecekler için de sınır oluyordu. Yada daha çok

yaşananların gerçekliğiyle ilgili varsımalar çatıştığında, hızla sınırsız

yaşanabilen bir alan gerçek diye bilinen bütün o sınırları yıkıp

atabiliyordu kolaylıkla. Hayallerin gidebildiği bütün ufuklar anında

gerçek oluverebiliyordu bu dünyada bir anda…

Ve bu hal hastalıklı bir haldi elbette..

Bu hale ayak uydurabilecek birinin var olabilme ihtimalini

hesaplayabilmek için gereken matematik; bu hal varsımasını

güçlendirdiğinden beri gereksiz olmuştu işte bir anda.

Dalış günlerinde deniz altıyla ilgili seminerlerin tehlikeri anlatan

bölümlerinin hesaplamaları vurgun yiyen biri için geçersiz olmuştu

artık. Bir trafik kazası olmadan gün geçirme ihtimalinin imkansız

olmadığı dünyada pek çok insan kazasız yaşıyor gibiydi; oysa kaza

geçirenlerin bunlarla ilgileri yok gibiydi… ve tabii ki aynı kazayı iki

kere yaşayan kimselerde yoktu ortalarda…

Şimdi olan olmuş, anlam arayışları giderek hayatın geri kalanına

yönelmişti.

3.BÖLÜM

birinci bölüm

bu bölüm ayrılık ve acı üzere kurulu...

Gerçek bir kaza hikayesiyhle baslayan hikaye akıl hastanesinde geçen günlerde ilerlemektedir.

Burada bunalım biraz abartılı ve arebesk bir dille anlatılmaktadır..

Bu durumu değiştirmek gerekmekte

Bİ-POLAR KORKULAR

63

ikinci bölüm

Burada rüyalar ve hayaller devreye gnirmektedir.

Hayat idealleri karşılamaya yetmmediğinde herzaman oldujğu gibi

Hayal alanı devreye girmektedir

Hayatın tabanında yer alan soyutların maddeye ustun geldiği rüyalar görmeye baslamıştır.

Bu dururm şaşırtıcı hıkayeler anolojileriyle anlatılır

Bu bölüm şaşırtıcılık üzerıne kuruludur.

üçüncü bölüm

üçüncü bölümde her şey benlik üzere kuruludur.

benliğin herşeye çözmeye yetebilecek bir algoritması vardır

bu algoritmanın şartı kendi anahtarına ulaşmasıdır

şi fre çözülünce zaman paradigması değişir,

artık sonsuzluğun kapıları açılır

ikinci b ölümde unutulan kadın burada yeniden sahneye çıkar

herşeyin anahtarı o dur

fakat azrail analojisi göstermektedir.

hayatı bititrir

hayattaki herşeyi elinden alır

ve fakat sonsuzluğu verir

Benliğini hissedebiliyordu artık, kaybettikçe kazanan bir tarafı vardı.

Ayrılık uzadıkça varlığını daha çok hissederek, yalnız olmadığından

emin oluyordu. Kendisini tanımlayan biriyle beraber olmak için

benliği dışında başka hiçbir şeye ihtiyaç duymuyordu. Varoluşun sırrı

buydu belki de…

Evren ikililerden oluşan bir sır deposuydu şimdiye dek, farkındalık

geliştikçe manzaralar açılıyordu zihninde. Şimdiye kadar anlayışını

kafatasına sıkıştırmıştı, oysa artık benliği beynin dışına taşmış,

evrenin tamamında farkındalıklar oluşturuyordu.

Huzur doluyordu içi. Aradığı huzuru süpersimetrik benliğinde

bulmuştu nihayet. Asimetri içersinde varolduğu yıllar giderek daha

çok küçülüyorken gözleri önünde, süpersimetrik varoluşlar içerisinde

buluyordu kendisini, huzur doluydu her yer. Süpersimetride başka ne

Bİ-POLAR KORKULAR

64

aranabilirdi ki? İşte buydu aranan, huzur; her şeyin huzur içerisinde

olduğu bir yer. Umutların sonunda buna ulaşınca gerçeklik hisleri

değişiyordu. Sonsuza açılan bir algı alanı ve herşeyin mükemmel

karşılığı sonu gelmeyen dengeli ve çok hızlı açılımlarla önündeydi

artık…

Korkuyordu.

Şimdi önünde açılan bu alanda beraber huzur bulduğu bu sanal insan

ya gerçek dışı bir sığınak ise? Ya o bilinçtı benliğinin ürettiği sanal bir

halusinasyondan ibaret ise? Sadece korktuğu için, o korkutucu

yanlızlık fikrini bitirmek için üretilmiş bir sanal hayale kapılmışsa…?

Korkularını dengeleyen bir algının zihnine böylesi bir oyun oynadığı

fikri çıldırtıyordu onu. Her şeye rağmen bu sanal beraberlik algı

alanını o kadar genişletiyordu ki, düşünceleri büyük bir ustalıkla

evrenin her yerinde uçarak var olabiliyordu artık. Bu algı üstlendiği işi

fazlasıyla yapıyordu, işte bundan hiç şüphe duymuyordu.

Bu ruh haliyle etrafındaki beraberlikleri inanılmaz detaylarla görebilir

oluyordu bir anda. İnsanların bedensel varlık alanı içinde, asimetrik

beraberliklerde bilinç hallerini hepten yitirmiş olduklarına şahit

oluyordu. Anlam yitimini öylesine maddeleştiren varsımalar içerisinde

farkındalıktan uzak eriyip yok olan benliklerle doluydu işte etrafı.

Madii gerçekliklerin şuursuzluk dumanları ile sarpa sarmış bir hayatı

doldurduğu sisli bir hayatın içerisinde kendi algı alanını çeviren

süpersimetrik varsımalar her şeye galip geliyordu kolaylıkla…

Hayatın sırrı açılmış gibiydi önünde; bu hayatta kendisinin farkına

varamamış X ve Y lerden oluşan sıradan insanların arasında

başlayabilecek rasgele ilişkilerin sonu hep aynı olmak zorunda

kalacaktı elbette. Sıradan olan herbir yeni ilişki bir zaman sonra aynı

şuursuzluk dumanları içinde kalacaktı. Bu şuursuzluk dumanı

tarafından sadece sarılarak değil aynı zamanda emilerek

dumanlaştırılacaktı tarifsiz ve tanımsız hayatlar.

Bİ-POLAR KORKULAR

65

Şuursuzluk dumanını böylesine büyüten anlamını yitirmiş benliklerin

arasında kendisini farkedebilen biri nasıl böylesine buharlaşabilirdi

ki? Buharlaşmamıştı hayatını kaybeden sevgilisi, tam tersine giderek

daha da kristalize olarak süpersimetrik bir varlık halinde onu bu

anlamsızlık varsımalarının arasından çekip almıştı. Giderek daha da

güçleniyordu varsımaları, ve bakışlarının keskinliği daha da artıyordu.

Farkındalıklı bir evren açılıyordu önlerinde. Ne kadar da güzeldi böyle

bir varoluşun varsımaları.

Asimetrik alanın çok bilinmeyenli denkliklerindeki sayısız

bilinmeyenler yerleri doldukça süpersimetrik bir evrende kuşkuya yer

bırakmayan yepyeni düzenlere evriliyordu hızla. Değişkenlerden

oluşan asimetrik alanın labirentler oluşturan kaotik, fraktal, alternatif

varoluşlarına karşılık süpersimetrik sonsuzluklarda düzenlerin var

olduğunu fark eder oluyordu hiç durmadan.

Çok bilinmeyenli sıradan varoluşlar asimetri içerisinde yaşamaya

mahkumdular. Bu kısa süreli asimetrik varoluşun süpersimetrik bir

çıkışının var olabileceği gerçeği ise hayatın en büyük sürprizi olmuştu

işte.

Asimetriyi bitirebilen böyle birinin var olabilmesi ise benliğinin

bunca tekillikten kurtulabilmesinin tek şansı olabilirdi ancak. Sadece o

hariç herkesle sıradandı hayatı. Hatta onunla beraberken bile onun

farkında değildi uzun zaman. Kaybettiğini sandığı bir zamanda

kaybetmenin mümkün olmadığını farkedecekti.

İşte her şey böylesine değişkendi o hayattayken, ve sonra;

Asimetriyi bitiren, simetriye çıkış olabilen biri haline gelmişti o…

Ve daha önemlis farkındalıktı…

Asimetriyi bitiren sadece farkındalıktı, yoksa herkes için böyle biri

vardı zaten.

Simetri; farkındalık demkti. Süpersimetri, süper farkındalık…

Bİ-POLAR KORKULAR

66

Asimetrik alanda ise herşey yer değiştirebiliyor, herşey yanlış

anlaşılabiliyordu…Anlamın buhar olduğu bir sis perdesinden ibaretti

asimetrik varlık alanı…

Onu özel kılan ne olabilirdi?

Sahip olunan hiçbir şey bu beraberlik biçimlerini tanımlamaya

yetemiyordu. Asimetrik sahip olma halleriyle ulaşılamayan bir

farkındalık halinden ibaretti artık algı alanı.

Bedenini oluşturan kimyanın tamamını ayırıyordu artık benliği.

Herşeyden soyulmuş halde var olabilen bir birey halindeydi artık

varlığı. Çırılçıplak kaldığında bile sınırsız tanımlı bir varlık olarak

kendisinden emin olabiliyordu artık. Bedenine ait hiçbir maddenin

benliğe katkısı kalmamış gibiydi.

Ona baktığında artık toprak altında kalan bedeni gelmiyordu aklına.

Onun benliği öylesine kendi benliğine tanımlıydı ki, böyle bir

matematiğin asimetrik alanın değişken maddeleriyle tarifi imkansız

geliyordu. Benliklerinin birbirine matematik bağlarla bağlı oluşları,

böylesine süpersimerik bir matematik için nasılda anlam alanını

sonsuza taşıyordu. İki benlik birbirini tanımlıyor gibiydi. Çırılçıplak

matematik tanımlarla birbirini anlamlandırıyorlardı. Bütün diğer

benliklerin kusursuz tanımlarını görebiliyordu artık. Ve böylesine

mükemmel bir görüş alanını farkedemeyen şuursuz bakışlar arasında

asimetrik bir hayat içerisinde bunları görebiliyor olmak, hayatın dışına

atıyordu onu…

O hem her şeydi, hem de hiçbirşey…

Öylesine tanımsızdı asimetrik madde arasında.

Oysa matematiği kusursuz bir sağlamlıkla ölümsüzce yaşıyordu.

Her şeyle iç içe, bi yanı asimetrik ve tanımsız; bi yanı ise tanımdan

ibaret, süpersimetrik, kusursuz ve elbette sonsuz…

Bİ-POLAR KORKULAR

67

Asimetrisini mezarlıkta terketmişti. Oysa anlamı gayet sıhatli bir

varlık halinde devam ediyordu. Kendi içerisinde onun varlığını

yaşattığının farkındaydı elbette. Oysa kendi varlığının da böylesine

soyut var olamaya devam edeceği varsıması giderek benliğinde

güçlenmeye devam ediyordu hiç durmadan.

Beraberlikleri yeni varoluşlara evriliyordu işte. Bu varsımalar

gerçekliğini hiç kaybetmeyen sonsuz bir kinetikle anlamlara yeni

boyutlar vermeye devam ediyordu. Eğlenceli ve coşkulu özelliklerle

bakıyordu artık hayata, ironik te olsa serüveni yeni pencerelerle

açılıyordu hiç durmadan.

Mezarlık kokuları birbirine karıştırıyordu. Topraktaki hayat kokuları,

ceset kokularına karışıyordu. Yağmurlar bunları ıslattığında buhar

olup dünyaya karıştırıyordu bütün hepsini.

Benliklerden soyutlanmış herşey anlamlarını kaybediyordu elbette. Ve

benliğin tekilliğini tarif etmeye aciz kalıyordu bütün bu kokular.

Buhar olarak sis gibi görülüyordu süpersimetrik tekil varlığın

anlamından uzaklaşan maddeler. Simetrisini kaybetmiş anlamsız ve

uçuk bir asimetri içinde kalıyordu yeniden.

Yeni varoluşlara açılıyordu algıları, şimdi ironik beraberlikleri

simetrik eksiklerini çok rahat tamamlayabiliyordu. İroni olsa da

anlama inanılmaz bir kinetik kazandırmıştı bu yeni beraberlik fikri.

Eğlenceli ve coşkulu anlamlar arasında uçuyor gibiydi. Kendi

kendisine eklediği anlamlandırmalar birazcık asimetri gösterseler

kolaylıkla yok edilebilirlerdi.

Oysa sevgili asimetrik varlığıyla hayattayken bunca yılda; bu kadar

kısa bir ana eklediği anlamların küçücük bir kıırıntısını bile

verememişti.

Kadın hayattayken içgüdüsel olarak her türlü ihtiyaçlara karşı son

derece duyarlıydı. Bütün kadınlar gibi eşinin ve ailesinin ihtiyaçlarını

Bİ-POLAR KORKULAR

68

bilinçsizce ama büyük bir titizlikle takip etmekteydi. Sıradan günlük

yaşantılar içindeki güncel meseleleri takip etmek bir yana, çok daha

derin hislerle benliklerin ihtiyacı olan duygusal çalkantılar da onların

matematik algoritmalarının kontrolleri altındaydı. Bütün kadınlar

aynıydı; ailenin bilinçli ve bilinçsiz hertür faaliyetlerini büyük bir

titizlikle takip ediyordu herbiri.

Bu çabalar onlar için ne kadar da kolaydı…

Oysa onu farklı kılan birşeyler vardı. Her kadın aynı olamzdı ki…

Benliğini ele geçirmiş gibiydi. Truva’nın atı gibi kalesinin içine

girmişti. Benlik; insanın en özel uzvuydu aslında. Çok ağır, son derece

kalın, yüksek surlarla çevrili bir kalenin içinde, en ağır, en sağlam

çelik kasalar içinde saklanan her insanın kendisine ait matematik

sabitiydi benlik. Öylesine sağlam kaleler içinde, bilinmezliklerle örülü

labirentlerden geçilen, sağlam çelik kasalar içinde saklı bilinçaltı

sabitine bu kadın nasıl bu kadar kolay ulaşabilmişti?

Truva’nın atı gibi kale kapısından girmişti içeri. Karmakarışık

labirentleri bilinçsizce aşmış, çelik kasanın elektronik şifrelerini

doğasında içerdiği korsan yazılımlarla çözmüştü çoktan. Sayısız

anahtarları da kopyalamıştı her nasılsa, kasa açılmış, benliğinin tekil

sabiti ele geçirilmişti. Artık kadın her şeye sahipti. Onun herşeyi

sadece bu kadın için hazırlanmış değersiz bir oyuncağa dönmüştü.

Oysa kendi kalesinde kraldı bu adam, dünyasındaki askerler ve herkes

çok korkardı ondan. Ülkesinde sözü kanun olurdu, herkes fermanlarını

yerine getirmek için yarışır olmuştu çoktan. Oysa bu kadın her türlü

sırlarını pespaye birer kırpıntıya çevirmişti. Kalenin ve sarayın

prensesiydi artık o. Ondan habersiz kıl kıpırdamaz olmuştu. Adam

herşeyden vazgeçmişti aslında çoktan; oysa kadın doymuyordu,

benliğine saldırıyor ve onu dahi kolaylıkla ele geçiriebiliyordu.

Bu mücadelede yapılabilecek hiçbir şey kalmamıştı çoktan…

Bİ-POLAR KORKULAR

69

Kadın yenilmez ve ölümsüzdü, işte…

Ölmüştü çoktan, ve ölümsüzdü artık. Başka bir formda adamın benliği

içinde yaşar oluvermişti. Herşeyin anlamını tamamlayan bir sabit

halinde adamına yerleşivermiş, gizli ve güçlü bir prenses olarak

saltanatını yönetmekteydi.

Adam annesini bile ondan önce anlamadığını farketmişti. Babasının

çaresizliklerini farketmişti onunla ve kendi hallerini görmüştü bir

anda. Evlatlarına nasıl kopmayan bağlar kurduğunu farketmişti

kadının. Ve zavallı çocukların anneleri elinde kafesteki kuşlar kadar

çaresiz çırpınışlarına şahit olur olmuştu…

Çünki, kadının da bir benliği vardı işte. Görebildiği, tanımlayabildiği

her ihtiyaç kendi kişisel algı becerileriyle sınırlıydı aslında. Algı

sınırları içerisinde kalan her türlü varsımaları hayata yansıtmasına

imkan sağlayan yetenekleri ile tanımlıydı.

Ve bütün bunlar ne kadar da kişiseldi. Diğer her kese karşı aciz kalan

bir kadın benliğine tanımlı biri için kabus olabiliyordu işte. Onu

kolayca çözebiliyor, ele geçirerek onunla yeni ve çok daha üstün

veroluş biçimlerine geçebiliyordu. Bunu sadece kendisi için değil;

aynı zamanda eşi için, çocukları için, gelecek için ve hatta sonsuzluk

için yapıyor gibiydi.

Yapılabilir olan her şeyi amacı için şuursuzca kullanıyordu şimdi bu

ölü kadın. Oysa aslında hiç te şuursuz değil gibiydi; son derece derin

bir bilinç hali ile işliyor gibiydi bütün zihni. Sadece tanımlı olduğu

biri için böylesine büyük bir bilinçle sonsuzluğun anahtarı oluvermişti

işite.

Bİ-POLAR KORKULAR

70

Algı sınırı içinde kalan ortak ihtiyaçlar sadece özel olanla tanımlıydı..

Oysa erkek dünyası ne kadar da asimetrikti.

Böylesine süper simetrik çalışan kadın algısının tam aksine bütün

erkek dünyası süper asimetrik güçler üretmek üzere kurguluydu…

Kadın demek simetri demek gibiydi. Asimetrik bir kadın ne kadar da

çekilmez ise, simetri arayan bir adam da kadınlarca o denli itici olarak

algılanıyordu.

Hayat işte tamda bu algoritmalar ile çalışıyordu…

Oysa dişi algoritmanın en zorlandığı iş asimetrik erkek dünyasına

simetri kazandırma çabalarıydı. Son derece yırtıcı erkek algoritmaları

içerisinde yaşamak zorunda kalan narin ve hassas kadınlar ve onların

sahip çıkmak zorunda oldukları çocukarı, anneleri babaları; işte bütün

bu kırılgan yaşam içerisinde yırtıcı eril algoritmanın dengelenmesi

şarttı…

Halbuki onların algoritmaları bütün bu kirli erkek dünyasını

temizlemeye, birazcık olsun çekilebilir ve düzenli bir simetriye

taşımaya çok ta yeterliydi aslında. Bütün bu algoritmalarının

gereklerini yerine getirirken onlara engel olan ise, asimetriyi, kirliliği

düzensizlği artıran erkek dünyasının toplumsal baskılar kurarak işlerin

tadını kaçırıyor oluşuydu.

Dünyadaki canlıların en vahşi türünün erkeklerini eğitmek onların

yazılımında zaten doğal olarak mevcuttu. Onlara göre ise en zor şey

dünyadaki canlıların en yırtıcı türü olan insanın vahşi erkeklerini

eğitmek gibi bir işi yazılımlarında barındırıyor olmaları değil de;

uygarlık tarihi boyunca, ortam zorlamalarıyla, kadının doğal

Bİ-POLAR KORKULAR

71

yazılımına zorla eklenen yapay yazılım ekleriyle uğraşmak zorunda

kalmalarıydı.

Bu kadar gözü dışarda olan yabani bir vahşi hayvanı evcilleştirmek

hiçte küçümsenenebilir gibi değildi…

Diğer yandan hayvanları evcilleştirmek, bitkileri, doğayı, yönetmek

insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılamak, korunmasını sağlamak için

başlatılan, önü alınamaz, sonuçları amacını aşmış bir süreç iken,

erkeği evcilleştirmek bir zafer olarak nasıl öne sürülebilirdi? Erkeği

evcilleştirme sanatı içinde başarıya ulaşmak için koşarken, kendi

anlamını kaybetmek ise anlamını yitirenler için nasıl bir zavallılıktı.

Hayatın ikilemleri arasıda gidip gelen bir adam için kaybettiği bir

kadın nasıl da yeni ufuklara pencereler açıyordu. Bazen azraili oluyor,

henüz hayattayken onu bu asimetrik bedenler arasına cansız dolaşan

bir zombiye çevirebiliyordu. Bütün hikaye ayrılıkla başlıyor gibiydi.

Daha önce hiç farkedemediği işleri farkedebiliyor oluyordu. Tarihin

sayfalarında devasa başarılarıyla hatırlanan nice krallar dahi kadın

algoritmasından kurtulamamışlardı. Arkalarında her zaman onları

adam etmeye çalışan bir kadın vardı. Çoğu hiç hatırlanmasalar da her

bir saltanatın arkasında gerçek bir dişi sultan olmak zorundaydı. Bu

küçük adamın sultanı da ölü bir kadının ayrımlanamaz algoritmasıyla

bütün ağırlığı ile haytındaydı işte…

Hayatın özeti gibi; kralları bile değiştirmek mi gerekiyordu?

Trajikomik bir ek yazılımdı belki de bu…

Bütün hikayeler bir ayrılıkla başlıyordu belki, belki birini bulmak için

harcanan bütün çabaların en başında kocaman bir ayrılık travması

olmak zorundaydı. Anneyi, babayı kaybetme korkularıyla geçen

çocukluk yıllarının sonunda bütün bu kaygıları dindirebilecek bir eş

Bİ-POLAR KORKULAR

72

aramak fikri belki bütün bu algoritmaların kökündeki derin varoloşun

temellerini oluşturuyordu.

Belki büyük bir kurtuluş arayışının sonucu olarak birinin, çok özel

birinin var olması gerektiği gibi bir yanılsamaydı, aşk denilen ortak

algoritma. Yada belki daha korkunç olarak aşk hayatın sırrıydı; ve onu

bulamamak cehennem demekti. Sonsuzluğun anahtarı olabilecek

birini ıskalamış olmak basit bir ayrılık olabilirdi; ama daha korkuncu

böyle bir ayrılık gerçek bir yanılsama olabilirdi…

Asla ayrımlanamayan eşler, sonsuza dek biribirlerinin cenneti, yada

belki cehennemi oalabilirlerdi. Bunun için metafizik bir varoluşa hiç

ihtiyacı yoktu bu adamın. Aynı kadın daha yaşarken azraili olmuştu

işte, kendisi ölmüştü ve dokunlamaz oluvermiti. Oysa adamıyla çok

rahat oynayabiliyor, dünyanın bütün güzelliklerine duyarsız bir ölüye

çevirebiliyordu onu; tıpkı azrail diye tanımlanan o metafizik metafor

gibi…

Oysa bütün ölülüğüne rağmen çok canlı varsımalar yaratarak

matematik bir denkliğin değişkenlerini sabite döndürüyordu. Bazen

cennetin kapılarını açıyordu sonsuza bakan, bazende korkunç

cehennemlerde yaşatıyordu onu. Kararsız bir asimetri içerisinde gidip

geliyordu adam. Erkek dünyasının asimetrik kazanımlarının anlamları

bitiyordu hızla. Kararlılık arayışları bitiyorken, denge sabitini bulan

bir denklemin işlemleri devam ediyordu. Sonunda sonsuzluğun

kapıları açılacaktı. Uzak ve bilineyen bir ülkeye tek yön bileti vardı

elinde, eşini gönderdiği bir yere gidecekti. Ölüm şimdi artık açık

tarihli bir uçak bieti gibi elindeydi. Bütün bu asimetri bittiğinde

karşılaşılacak yeni ve bakir bir varoluş içerisinde huzur arıyordu

şimdiden. Kadın ortak algoritmanın tek gerçeği olmuştu. Sadece yeni

beraberliklerinin cenneti ve cehennemi aynı anda vardı hala. Uçmak

zamanı gelinceye kadar holografik bir simulasyonun matematik

işllemlerini bitirmiş olmak zorunda hissediyordu kendisini. Gidilecek

Bİ-POLAR KORKULAR

73

yerin matematiğine ulaşamazsa cehennemlerde kalacaktı çünki;

asimetri içerisinde yaşamanın acılarından kurtaran süpersimetrik bir

matematiğin dayanılmaz hafifliğini özlüyordu.

Kaybetmenin acısını yaşamıştı asimetrinin başında, eksik ve yetersiz

bir varoluşun varsımalarını erişkinlikle aşabileceğini zanneden

çocukalardan biriydi şimdiye kadar. İnsan kaybetiklerinin kıymetini

daha çok anlarya, oysa ölüm ona kaybetmenin mümkün olmadığını

öğretmişti. Kadın ölümüyle bile eğitmişti onu, ve yok olmuyordu…

Oysa kadın yazılımı hiçte böyle işlemiyordu. Onların özlemeleri,

doğru zamanda yapmaları gerekenleri algoritmaları sayesinde

kolaylıkla bulmalarına yetiyordu. Üstelik sadece kaybedildiğinde

değil, her zaman neler yapılması gerektiğini düşünebiliyorlardı. Bu

yüzden “ah keşke” leri yoktu onların, erkek dünyasının yalancı ve

yabancı “ah keşke” lerine inanmıyorlardı. Kandırılamıyorlardı. Sadece

kendi varsımalarının peşinde, simetrilerini kaybedebilirledi…

Gerçekten de farkındalığı olan biri gerekeni yepmak zorunda değil

middir? Farkında olmayanlar ise yok gibi, hiç gibi değersizleşirler.

Var olabilseler bile kıymetsiz bir parya oluverirler.

Erkekler de bu farkındalığın algoritması gereği eşleri için ölümü göze

alabilirler kolaylıkla. Asimetrilierinin her zerresini bu uğurda

harcayabilirler kolaylıkla.

Hayatın aşk sırrı gibi, sırdı algoritmalar.

HAYATTA AH KEŞKE DEMEYE YER YOKTU

Bİ-POLAR KORKULAR

74

Karmaşık algoritmaların çalışmakta olduğu bilinçaltı hızla geçmişe

kilitleniyordu. Yaşadıklarını düşündüğünde, olanlar arasında es

geçilmiş, ertelenmiş bir sürü işleri geride bıraktığını da görebiliyordu.

Şimdi artık çok geçti bütün bu yarım kalmış yaşanımlar için.

Kaybedilmiş birinin ardında bıraktığı bir sürü hatıra mirasların en

ağırı oluyordu. Onun geride kalan yarım işlerini de şimdi tamamlamak

mı gerekiyordu? Bu mümkün değildi ki…

Herşeyi yeniden yerine yerleştirdiğinde algoritmalar yeniden hep aynı

çalışıyordu. Geçmişi soyut bir zeminde, aynı algoritmalarla, aynı

insanlarla, aynı şehirde yeniden ve yeniden yerlerine koyuyordu hiç

durmadan. İlişkiler hep aynı yollardan geçerek aynı sonuçlara

ulaşıyordu. Oysa ayrıntılarda hiç farkına varılmamış detaylar ortaya

çıkıyordu. Asimetrik içerikler arasında yaşadığı günler geride kalsa

da, aynı şehrin sokaklarına beraberliğinin yeni ve çok daha simetrik

algılarıyla baktığında derin ayrıntılarla karşılaşıyordu. Bu durum yeni

ve süpersimetrik algılarla bakılan hayatın oluşturduğu eğitici bir

süreçten ibaretti. Bu süreç onu değiştirmişti elbette. Bir şiiri yeniden

okur gibi her defasında farklı açılır oluyordu yaşananlar, her defasında

yeniden okunan bir şiir gibi yeni çağrışımlarla doluyordu.

Yapayanlız kalınmış bir evde tek başına yaşamak zorundaydı. Evin

duvarları gecenin karanlığında yada gündüzün renkli ışıklarında hiç

durmadan üzerine geliyordu.

Oysa ki, hazin bir kayıptan ibaret hale gelen hayatı hiçte bu duruma

uygun düşmeyen neşeli hayat cıvıltılarıyla doluyordu. Geçmişteki

yaşanımların görüntüleri birer sanatsal fotoğraf halini alarak zihninde

yeniden canlanıyordu hiç durmadan. Birer yağlı boya tablo imajına

bürünen geçimiş zaman imajlarıyla doluydu zihni, geçmiş zaman

galerileri her defasında farklı duygular yaşatan yeni algılarla dönüp

duruyordu asimetrik hayatın içindeki beyninde. Ve hayatın soyut

temellerinden gelen sesler ekleniyordu bu geri dönüşlere. Daha iyi

Bİ-POLAR KORKULAR

75

anlıyor değildi elbette, sadece geriye baktığında çok sesli, çok renkli,

çok boyutlu soyut gerçekliklerle karşılaşıyordu.

Sesiyle, kokusuyla, maddeler yeniden vücut buluyordu soyut varlık

alanındaki temel varsımalarında. Yepyeni olgularla ve özellikle

bezeniyordu algıları. Şaşırıyordu, soyutun somuta galip geldiği bu

varsımalar nasıl da kusursuz bir varlık alanı oluşturuyordu.

Tuz gibi eriyordu asimetrik varlık alanın maddeleri, okyanus oluyordu

zihninin dışını kaplayarak. Soyut temelli hayat su gibi kaplıyorken her

yeri, içindeki maddenin tadını alıyordu sadece, kadını buz gibi sularda

tuzlu bir tad bırakmıştı geride.

Süper simetrik sularda tuz kadar azdı asimetri. Suda erimiş bir tuz gibi

soyutlarda çözünmüştü bütün madde. Eğer sular buharlaşsa bütün

çeşitliliğini kaybederek çökecekti tıpkı tuzlar gibi.

Hayat işte böylesine bir çözeltiden ibaret görünüyordu artık gözüne.

Soyut ve süpersimetrik matematik, asimetrik maddeyi çözen bir suya

benziyordu. Asimetrik bedenler onlara anlam veren soyut temelleri

buharlaşınca çok anlamsızlaşıyordu.

Oysa kadın ölerek maddesini kaybetmişti, soyutu ise hala adamı

çözmekteydi. Soyut bir kadın somut bir adamın anlam denizi olmuş,

tuz gtibi eritmişti onuda.

Varsımalar yansıyordu hiç durmadan. Güneşin ışıkları gibi yeni

anlamlarla renklendiriyordu iç dünyasını. Yeniden kuş sesleri

geliyordu odasının dışarı bakan pencerelerinden. Karanlık duvarlara

yapışmış eski zamanların gölgeleri canlanıyordu yeniden.

Kirlenmiş hissediyordu kendisini, ihanet gibi gelen bu hikayelerden.

Bİ-POLAR KORKULAR

76

Ayrılık üzere başlayan hayatı bitiren bir beraberlikten sonra hala eski

yılların varsımalarına dönmenin verdiği rahatsızlıklara izin

vermiyordu süpersimetrik algıları. Asimetrik varoluşun bitmeyen

eğlenceli hatalarıyla dolu varlık alanları yetemiyordu artık. Yaşadıkça

eksikleri tamamlarken biçok hata yapıyor; var olan birşeyleri de

kaybediyordu insanlar.

Ama sonuç asla değişmiyordu. Geriye sadece deneyimler kalıyordu,

bu da öğrenmekten ibaretti. Çok şey öğrenmişti herkes gibi

hatalarından.

Aslında potansiyeller tıpkı elektrik gibi eşler ayrılığından baretti.

Elktrik + ve – yüklerin ayrılığından ibaret değilmiydi? İşte eşler

ayrılmıştı, potansiyeller büyüktü artık. Evet elektrik sadece bir enerji

türüydü belki; ama hayat türü farklı olsa da sayısız enerjilerden

ibaretti.

Hayatın kaynağı olan enerjiler bütün çeşitlilikleriyle yayılmıştı evrene.

Birleştiklerinde ise iş yapıyorlardı. Her tür potansiyel bunun için eş

arıyordu hayat içinde. Ayrılık her ne kadar eşler ayrılığı demek ise,

beraberlikler de iş demekti. Her beraberlik kendi türünden işler çıkarıp

duruyordu ortaya.

Asimetrik devrelerden asimetrik işler…

Süpersimetrik devrelerden ise başka evrenler var oluyordu.

İçinden geldiği gibi düşünebiliyordu artık. Hayatı toparlamak,

günlerinin akışını düzenlemek dert değildi. Yaşama savaşları yaşama

sanatına dönüyordu giderek. Hayatın asimetrisi, içinde erimekte

olduğu süpersimetrinin baskısı arttıkça daha da tadını kaybediyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

77

Bambaşka tatların algılarıyla dolu süpersimetri denizlerinde çözülerek

kayboluyordu hiç durmadan.

Karakalem karalamalar gibi yaşanan asimetrik alan kuralsız ve

dağınık geliyordu giderek. Çok renkli, çok boyutlu süpersimetrik bir

hologram tarafından giderek daha çok çözülüyordu hiç durmadan.

Simetri arayışlarıyla geçen asimetri günleri geride kalıyordu. İradesini

aşan bir dış akılla bütünleşiyor, dağılarak eriyordu bir yandan. Süper

simetri içinde bir tuz kjristali olmuş, bütün ağırlıklarını kaybetmişti…

HER ŞEY GÖZÖNÜNDEYDİ ARTIK

Aslında herşey herkesin gözü önünde durmaktaydı. Derinliklerinde

bağlantıları olan, insanlar ve tüm doğayı içinde çözerek yüzdüren koca

bir hayat vardı. Ve bu hayat koca bir bütün halinde ölenlerle

öldürenleri aynı soyut sıvı süpersimetri içine homojenize etmekteydi.

Bütün canlılar ve onların yapı taşı olan madde hayatın içinde bir bütün

olduklarının farkında bile değildiler.

Göz önündeki hayat varoluşun tek biçimi olmak zorunda da değildi.

Muhtemelen sayısız varoluş biçimleri vardı hem asimetrik, hemde

süpersimetrik ve çok boyutlu oluşumlarla kıpırkıpırdı herşey.

Metafizik çevrede ilgi alanına hiç girmeyen kim bilir daha neler vardı

ve girmiyor oluşları sadece asimetrik yetileriyle ilgiliydi. Bu adamın

Bİ-POLAR KORKULAR

78

ve onun soyuta evrilen sevgilisinin de bütün bunlarla olan ilgileri

farkındalıktan çok uzaktı elbette. Ama birbirlerinin farkına varmış

olmaları, ölümü aşmış olmaları, ayrılığı bitirebilmiş olmaları; çok

uzak varoluş biçimlerinin ilhamların taşıyordu asimetri içerisine.

Yepyeni tatlar alıyordu bu karşılıklı hayattan ve bütün bunları

asimetrik varoluşlarıyla taşımaya güç yetiremiyorlardı. Bütün herkes

gibi onlarda asimetriden başka varoluş bilmiyor, derin özlemlerle

simetrinin hasretini çekiyorlardı.

İçinde bulundukları evrenin süpersimetri içerisindeki çözeltisinden

şimdi yeni ve süpersimetrik anlamlar varsıyorlardı beraberce.

Varoluşun bağlantılarını görmeye çalışıyordu adam, yanlızlık

içerisindeki asimetrisinde. Süpersimetrik tekil tanımlı benliğinde (İD)

ise asimetriyi aşan boyutlar cirit atıyordu. Görmek belki en zor iş de

değildi; zor olan bütün bunları kısacık ömürle, yetersiz ve asimetrik

donanımla anlamlandırma çabalarıydı…

Dağınık bıraktığında ise sadece her şeyin dayanılmaz tadını çıkarmak

kalıyordu geriye. O zaman yaşıyor sanıyordu kendisini…

Anlamlandırmanın şartı olarak ölçülendirme ve kıyaslamalar yapmayı

metod olarak kullanmak zorunda kalıyordu. Analojiler görmeye

yardımcı olabiliyorsa da, asimetriyi bitirmeye yetmiyordu bunlar. İlkel

hayat formlarının termodinamik, yada gravitasyon yasalar içide oluşu

gibi, her şey sayısız soyut kanunlar içerisinde çözünmüştü. Denizde

olduğu halde suyun ne demek olduğunu bilmeyen tuz kristaleri kadar

pasifti bu koca hayatınniçinde her şey…

Oysa kadın herşeyin ölçü birimi olmuştu hayattayken, sonrada ölerek

yeni ufuklar açmıştı. Değerlendirmelerinde, iyide ve kötüde uznluk,

yada ağırlık birimi gibi benliğin birimi olmuştu. İd, benlik gibi tanımlı

kişilik, ideal o benliğe tanımlı ölçülerle elde edilen sonuçlardı artık.

Bİ-POLAR KORKULAR

79

Ve buradan bakıldığında birbirini tekilleştiren bir çift herşeyin

yeniden yapılandırıldığı bir algı alnı açıyordu doğal olarak.

Çarpıcı olan her ne kadar romantik bir üzüntü hali içerisinde olsada

bilincinin son derece açık olmasıydı. Anlamlandırma çabaları estetik

kaygılarla hiç durmadan romantizme doğru kayıyordu. Hayatı ve

sevgiliyi hep güzel hatırlamak zorunda olduğunu sanıyordu. Oysa

asimetrik alan hiçbirzaman o kadar da estetik olmamıştı. Bi tarafı çok

güzel olsada, diğer taraftan onu karşılayan eşliklerin asimetrisi ile

şaşırtıcıydı bu yaşam formu.

Halbuki son derece mantıklı bakış açıları vardı etrafta. Onları tercih

etmiyor, kaçınılmaz olarak potansiyeli etkileyen manyetik alanlarda

sürükleniyorudu hiç durmadan.

Asimetrik manyetik alanlarda, travmatik potansiyel etkileşimler

yaşıyordu hiç durmadan…

BÖYLESİNE ALGORİTMALARLA DOLUYDU SOKAKLAR

Canlıların her birinin kendine özgü genetik algoritmaları vardı. Her

canlı bu algoritmayı kullanarak varoluş alanında bilinçsiz, yada yarı

bilinçli, yada bilinçli bazı devinimler yaparak zamanını geçiriyordu.

Her canlı biçeşit bilinç demekti. Bunu ölümle tanışana kadar

anlayamamıştı.

İnsan bilincinin sınırsızlığı şaşırtıcı değil miydi?

İnsan kendisini sınırlayan algoritmaların dışına çıkabilirmiydi???

Bİ-POLAR KORKULAR

80

Bunları düşünerk dolaşıyordu aynı şehirdeki aynı sokakları. Hiçbirşeyi

eskisi gibi görmüyordu artık. Şehrin her sabah yeniden başlayan

kavgalarına baktığında potansiyellerin simetri arayan yanlarına şahit

oluyordu. Bütün bu şehri kaplayan simetrinin hiç farkında değildi

etrafında dolaşan insanlar. Simetrinin içerisinde, asimetrilerle var

olabiliyorlardı. Kavgalarının ardındaki asimetriler, simetrinin farkında

olmadıkları için içlerinde patlamalar meydana getiriyordu. Oysaki ne

kadar da içindeydiler aradıkları simetrik matematiğin…

Yaşalanmak korkutuyordu…

Böylesine bilincini kaybetmiş insanların arasında yaşarken

yaşlandığını farkediyor, varsımalarının önünde açtığı algılarını

amacına ulaştıramadan hayatını kaybetmekten derin endişeler

duyuyordu.

Bir an için yaşlanmayı durdurabilse, işte böyle bir zaman her şeyi

anlaması için yeterli olabilir diye düşünüyordu.

Fakat o zaman her şey duruyordu. Düşünceler bile zaman durduğunda

duruyordu. Bir an için olsun zihninde böyle bir dinginlik oluştuğunda

korkarak yeniden çırpınmaya başlıyordu düşünceleri. Öyle ki bu bitür

yok oluş demekti. Yaşamak istiyordu herkes gibi, o halde hayat bi

şekilde akmak zorundaydı.

Oysa yaşlanırken bilinç alanın genişlemekteydi. Bu durum yaşlılığı

bile çekilebilir kılıyordu onun için. Öyle bir bilinç haline geçiyordu ki

insanlar yaşlanırken, bu bilinç hastalıkları, insansı ahlaksızlıkları,

yaşlılık dahil her şeyi tahammül edilebilir hale getiriyordu…

Hatta neredeyse hayatı daha yaşanılır kılması beklenir oluyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

81

Başlarına gelen korkunç dalış kazası ilk travmayı yaşatmıştı; İkinci

travma adamın bu durumla yüzleşme çabaları içinde girdiğinde

yaşanmaya başlamıştı. Bu durum her şeyi değiştiren algı alanlarına

açılmasına yol açıyordu.

Travmaların yarattığı geri dönüşler birçok problem yaratıyordu…

Düşünceleri kontrolsüzce geriye gitme eğilimine girmişti. Zihnindeki

her şey geriye doğru akma eğilimdeydi.

Giderek bilincini yitiren adam, adeta çocukluğuna doğru yaşamaya

başlamıştı. Dünya ile bağları giderek zayıflıyordu. Soyut alanda

giderek artan algıları ile başa çıkamamaktaydı. Bu durumu

dengelemek için iki farklı kişilik geliştirmekteydi. Bazen sevinç

patlamaları, bazende derin hüzünlerle melankolik haller yaşar

olmuştu. Fakat düşünceleleri kontrolden çıkmış, ufuk sınırlarını

çoktan aşmıştı.

Zihni, geçmişe doğru akıtıyordu hayatı. Sona yaklaşırken gelişen

bilinç halleri zayıflıyordu bu yeni akış yönünde. Bütün birikimlerini

kaybetmeye başlıyor, pani halinde buluyordu kendisini. Korkularla

karışık bakışları asimetrik sokaklarda kayboluyordu herkes gibi…

Dengeleri bozuluyordu.

Çocukluğa doğru giden bir bilinç halindeyken bilgeliğini, birikimlerini

kaybetmekteydi. Giderek küçülen varsımaları sonunda yok olmaya

başlamıştı. Nasılki yaşlanarak ölmenin yarattığı travma fark edilir

olabiliyorsa; geriye gidiş ufuklarında yok olma fikri belirdiğinde

yaşlılık travmasının tersi bir travma belirmeye başlamıştı.

Bu hal bilinç alanlarında biriktirdiği şeylerin önemini göstermekteydi.

Başlangıçta belki kaybettiği sevgiliyi yeniden bulabilmek için iç

yolculuğu başlatmıştı, oysa geri gittikçe o sevgilinin geçmişte bir

yerlerde yeniden yok olduğunu görmekteydi…

Bİ-POLAR KORKULAR

82

Bu yolculuk sürdürülemezdi, çocukluğa dönüş zihnini fakirleştiriyor,

fakat yoklukla karşılaşmaktan kurtarmıyordu…

Çabucak toparladı düşüncelerini, yeniden yaşının kaldığı yerden

sonsuz geleceğe bakmaya başlamıştı. Birikimlerini çok değerli birer

mücevher gibi saklamak zorundaydı. Geriye döndüğünde çöp evlere

dönmüş depolarındaki bütün birikimler ayıklandı ve çoğu atılarak geri

kalanlar özenle yeniden düzenlendi.

Biriktirdiği en değerli algılar hep benliği ile ilgili olanlardı.

Eşyaları, etrafındaki insanlar ve etkilediği her şey, onun potansiyeline

tutunacak bir dal bulabilenler arsından seçilmişlerdi ve buda benlik ile

alakalıydı. Genetik kimya ile tanımlanan algoritmanın yarattığı

elektrik, etrafındaki manyetik alanla gayet uyumluydu(ego?). Oysa

benliğini(id) ifade etmekte böylesine yetersiz kalan kuantum

örgülerini aşan soyut düşünebilme yeteneği zamanı ve mekanı aşan

öngörülerle asimetrik alanı kolaylıkla paramparça edebiliyordu…

İç dünyada eksiklerin var oluşu ise benliğin tekil oluşundandı. Göz

varsa görüntü aramak gibi, aradığı ya da ihtiyaç duyduğu her şey

varlığında bir yerlere tutunmak zorundaydı. Benliğin tek oluşu da

sıradan cevaplarla geçiştirilemeyecek mutlak bir yanıtın var olmasını

gerekli kılıyordu. Bu yer ancak ölen bir kadın tarafından

doldurulabiliyordu. Her ne kadar başka cevaplarla durumu

değiştirmeyi denemiş olsaydı dahi, bu durum değişmezdi. Bunu

şuursuzca hissedebilirdi herkes. Herşeyin değişken olduğu bir yerde

tek olan her benlik için, tek geçerli çözüm mutlak tekil olan bir başka

benlik olabilirdi ancak.

Buralardan yola çıkan düşünceleri, bir yandan soyut bir alanda

tutunacak sabitler aramakta, maddenin ve soyutun akışkanlığı

karşısında her defasında umutlarını kaybederek çaresizlikler içerisinde

kıvranmaktaydı.

Bİ-POLAR KORKULAR

83

Bulunabilecek tek gerçek sabit kendi benliğiydi. Evrendeki her şey

böylesine tekil benliklerle tanımlanmış olsa da, hiçbir sabit kendi

benliği kadar ona tanımlı olamazdı. Evrendeki sıradanlıkların

arasından tekilliğin mutlak anlamına açılan tek çıkış yolu da kişinin

kendisine ait bu tekil özelliği keşfetmesine bağlıydı.

Bu tespiti yaptığında aynı zamanda kendi tekil kişilğiyle karşılaşmış

oluyordu. Fakat karşılaşılan ne kadarda yabancı birşeydi. O güne

kadar kendisini tanımladığı herşeyden çok uzaktı.

Bütün bu hayatı yaşanır kılan algoritmalar ise sadece maddeye ait

kuantum örgüyü değil, aynı zamanda benlikleride sınırlamaktaydı.

Benlikler böylesine değişkenlerle çalışan asimetrik alanın değişkenleri

arsında, onlarla karışık ve anlamlarına çok uzak eşliklerle yaşamak

zorunda kalıyorlardı.

Asimetrik varlıklar alanı bu algoritmaların sınırlamaları ile ortaya

çıkıyordu. Oysa benliklerin varolabilmek için asimetrik algoritmalara

hiç ihtiyaçları yoktu, onların algoritmalarıda tıpkı kendileri gibi

süpersimetrikti. Tam tersine böylesine sınırlı varoluş biçimlerinin

değişken eşleşmelriyle derin kavgalar içerisindeydi benlikler.

Öylesine tekil, öylesine kesin eşliklerle tanımlı oldukları için, süper

simetrik varoluşlarına uygun eşlerini bulmak üzere bütün bu asimetrik

sınırları yıkmak üzere çırpınıp durmaktaydı bütün gerçek kişilikler.

Hayat asimetrik sınırlara sığmayan derin süpersimetrisi ile okyanuslar

gibi dalgalanıp durmaktaydı. Asimetriyi çözerek süpersimetri

mertebelerine ulaşmaya çalışıyordu bütün varsımalar.

Dünyada tanımlamaların herbiri iki kutup üzerine kuruluydu, buna

rağmen asimetrik madde bütün değişken eşliklerini terkediyordu

süpersimetride. Kuantumun kutupları da kendi içinde asimetrik

örgüler yapabiliyordu; ama asıl olan hep süpersimetrik örgülerden

oluşan o sonsuz boyutlara ulaşmak olabilirdi.

Bİ-POLAR KORKULAR

84

Hayatın içinde sadece asimetrik varsımaların asimetrik yansımaları

yaşanıyordu. Oysa asimetri dahi süpersimetrinin iç yansımasından

ibaretti.

Süpersimetrik id”lerin üzerine giydirilen madde ego”olarak orta

çıkıyordu. Oysa böylesine mükemmel kişilikli id”ler ego”ile tatmin

olmuyor, süperogo”larını arıyordu.

GİDEREK KENDİSİNE YAKLAŞIYORDU

Oysa kendisi; değişmeyen kişisel bir sabit olarak giderek göz önüne

daha da yaklaşmakta, giderek büyümekteydi. Ve kendi sabiti ile

bakmaya başladığında, asimetrik alanda karşılaştığı her şeyi yeniden

yapılandıran süper simetrik bir algı alanı ile karşılaşmaktaydı.

Bu durumu ancak tamamlayıcı bir başka algoritmanın varlığı ile

açıklayabilmekteydi. Süpersimetri içindeki varlık alanını oluşturan

asimetrik temel enerjiyi dönüştürerek onu asimetriden kurtarabilecek

mükemmelikte yazılımlarla iç içeydi şimdi. Bu yazılımlar arasında

kendisini yeniden yapılandırmak için çırpınıyordu ve evren

asimetriyle sınırlı değildi artık. Bu asimetriye o da mahkum olmuştu

herkes gibi, ama artık bir çıkış umudu belirmişti.

Her ne kadar gerçeğin ne olduğunu bilemese de, artık bir çıkış umudu

görünür olmuştu. Bu durum kendi içinde yeni tartışmalar meydana

getiriyordu elbette.

Bu kadar değişken olan asimetrik kuantal alanın kendi kendisini

tanımlayan duyularının algısı dışında kalan her şey simetrikmiydi? Bu

algı son derece eğlenceli geliyordu; ve o alanın simetrisi, içinde

yaşattığı ütopyaları aşan bir alan açmaya devam ediyordu. Şimdi birde

yeni süpersimetrik algoritması vardı elinde.

Asimetrik alanda gerçeksenen varsımalarla; süpersimetrik bir alandan

geldiğine inandığı ilhamların arasında kalıyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

85

Gerçek olan hangisi olabilirdi ki…?

Sonra bu simetrik alanda hastalıklardan uzak bir varlık biçimi içinde

yeniden varoluş gibi değil de; zaten var olan her şeyin farkına varmak

şeklinde bir uyanış hali penceresi açılıyordu önünde. Süpersimetrik

algoritmalarla polarize maddenin ilham ettiği her şey yeniden fakat

bu kez süpersimetrik olarak kurgulanıyordu kendiliğinden.

Bi yabancı sevgiliye macera arayan hayatların tam aksine, çok tanıdık

ve benliğe sımsıkı bağlı bir eşle, ancak onunla girilebilen bir simetri

alanı kolaylıkla kurulabiliyordu. Maddenin, enerjinin, simetrinin

kusursuz olduğu biryerde boyutların açılma hızı da sonsuza

yaklaşıyordu. Öylesine büyük hızlarla ufukların ötesine taşınıyordu

her şey. Bütün bu hızların aşılabilir oluşunun tek açıklaması ise ancak

herşeyin gerçek eşiyle beraber olmasında gizliydi.

Birbirini var eden bu iki kişilik aslında tekbir benliğin iki kutubu

gibiydiler. Tek öz, iki kutup; beraber olduklarında ise sadece kendi

asimetrilerini değil, bütün asimetrik alanı yok etmekteydiler…

Döngüler bir türlü durmuyordu. Olaylar ışık hızını aşıyordu kendi

etrafında dönerken, sora başka olayarın etrafında dönmeye başlıyordu

her şey. Hem kendi çevresinde hemde birbirbirleri etrafında ışıktan

çok daha hızlı dönerlerken asimetriyi aşmalarına yetecek kadar

süpersimetrikti algoritmaları.

Asimetrik beyinle, asimetrik kaotik manyetik alanda, süpersimetrik

maddelerin süpersimetrik algoritmalarla oluşturdukları kusursuz

düzeni anlamaya yetmiyordu çabaları. Oysa evren bu pencereyi

açmıştı önünde ve bu durum durdurulamazdı artık.

Devam eden devinimler çok uzak bi yolculuk için hazırlandığı uçuştan

önce amacına ulaşacaktı…

Bunu biliyordu; şimdi sadece keyfini sürmak kalıyordu geriye…

Bİ-POLAR KORKULAR

86

HAYATA BAKARKEN

Küçücük toz parçalarının oluşturduğu bu hayatı ne kadar da çok

büyütmüştü gözünde. Fakat her nerede yoğunlaşsa bakışları, derinlere

çeken girdaplarıyla sınırsız mikroskobik detaylarda boğuluyordu.

Evinden çıkıp yollarda geziyorken hayatın detaylarına takılıyordu hiç

durmadan. Yolları dolduran kalabalıkların hızlarına ayak uydurarak

gidilecek hedeflere ulaşmakta zorlanmıyordu. Onların içinde

yaşadıkları şehir çok eski zamanların tanıdık şehrinden hiç uzak

değildi. Oysa artık dışardan bakıldığında kalabalıkların arasında yalnız

Bİ-POLAR KORKULAR

87

yaşanan çarşılar görüyordu, içinde ise öylesine beraberdi ki her şeyle,

hiç yalnızlık çekmiyordu.

Şehrin sokaklarındaki her taş bir tür zerresel hafıza ile zaman içinde

yaşanan her şeyi kayıt altına alıyor gibiydi. Dondurulan geçmiş

zamandan geçerek girilebilen şimdiki zaman, hızla gelen gelecek

tarafından eskitilerek akmaya devam ediyordu. Kütüphaneleri

dolduran sembolik işaretlerle yazılmış durağan bilgilerle dolu

kitapların tam aksine, adeta akan bir bilgi kaynağı tarafından oluşan

sele kapılmış sürükleniyordu bütün bu hayat. Böylesine hızla gözünün

önünden uçuyorken herşey, artık bu asimetri korkutamazdı onu. Ne de

olsa simetri bütün soyutluğuna rağmen asimetriyi içinde barındıran

kararlı bir evren açmıştı zihninde.

Sokaklarda yürüyorken sadece asimetriyi taşımaya çalışan kararsız

insanları değil, taşlara, toprağa, suya, havaya iz bırakarak oralarda

zaman geçirmiş olan tarihin derinliklerinde yerleşik insanların soyut

sabitlerini hissedebiliyordu. Kimbilir hangi detaylarla oyalanmışlardı,

oysa detaylar ne olursa olsun aynı derin algoritmalar tarafından

yönetilmişlerdi hepsi. Sadece kendilerine kayıtlı olan derin benlikleri

kalmıştı geriye.

Su kadar akışkan olan bu hayatın içinde bir an için tuz gibi kristalize

olarak varlıklarının farkına varmışlarsa da, bu ne kadar da kısa

sürmüştü. Hızla çözülmüştü hepsi.

Şimdi geçmişin içine daldığında, suda eriyik bütün bu kristallerin

tadını alabiliyordu.

Sokak aralarında sörf yapıyormuşçasına geziyorken bir film gibi

açılıyordu bütün geçmiş. Anlamaya zaman yetiremiyordu, hızla yer

değiştiriyordu geçmişin derinliklerindeki her şey. Kalabalık

sıradanlıkların içinde derin anlamlar demirliydi. Deniz gibi dalgalı

zamanlar, dev dalgalar gibi peşpeşe fırtınalar koparıyordu bazen.

Bazen de tam aksine durgun sularda inanılmaz manzaralar

görülüyordu. Korkuyordu.

Belirli yerlere, geçmişin kayıtlarına yöneliyordu her defasında.

Bİ-POLAR KORKULAR

88

İstemekten korkuyordu, istediği herşey kayıtlıydı biryerlerde. Her

şeye kolayca ulaşabileceğini hissediyordu çoğu zaman. Süpersimetrik

sabitlerin şifrelerini çözmeye başlamış olan benliği, elde edilebilecek

hiçbir asimetriyle tatmin olabilir gibi değildi. Durmadan yeni taleplere

açılan kapıların sonu bir türlü görülemiyordu. İçinde yaşadığı

toplumun bütün fertleri asimetri içerisinde mümkün olan

varsımalardan bir kısmına ulaşmışlar, ve asla durmamışlardı. Bütün bu

toplumlar sınırsız tarihleriyle hafızasında dönerek çaresizliklerini

beyan ediyorlardı. Bir laboratuardaki kobaylar gibi, hayat deneyiminin

labirentlerinde çaresiz devinimler gözünden kaçmıyordu artık.

Bu taleplerin varlığı simetri açısından hiçbir problem çıkaramıyordu.

Asimetrik alanda ölümcül savaşlara neden olan insansı çabalar böyle

bir bakış açısıyla son derece sığ ve kokuşmuş birer bataklık olmak

derecesinden öteye geçemiyorlardı. Oysa insanlar sadece birazcık

simetriye susamışlardı aslında belkide.

HIZ VE ZAMAN

Aranan her şey insanın hücrelerinde, atomlarında yada belki atom altı

parçalarında bilgi olarak kayıtlıydı bir şekilde. Fakat bu bilgi durağan

değil, tam aksine son derece hareketliydi. O yüzden kimse hızına ayak

uyduramıyordu.

Kafasının içindeki kuruntuların esiri olmuştu. Hayatın içerisinde

gördüğü bütün çabalar yavaş kalıyordu bu bilgi için, o bunu

görüyordu insanların acımasız yaşam savaşlarına baktığında. Herşeye

rağmen yaşanıyordu bu hayat, uğruna ölümler yaşanan bütün istekler

zamanla eskiyerek anlamsızlaşıyor, değerini kaybediyordu.

Asimetrik yaşamın zıtlıkları bazen dans oluyordu adeta, oysa çoğu

zaman savaş içinde yaşanıyordu her şey. Eşler arasında da danslar

Bİ-POLAR KORKULAR

89

savaşlarla karışık görülüyordu, hiç dostça değildi yaşananlar ve hiçte

simetrik olamıyordu.

Ne de olsa kadın yada erkek herkes asimetrik bedenlerle var

olabiliyorlardı. İsteklerle enerjiler zamanın ve hızın esaretinde adeta

savrulurcasına yaşanmak zorundaydı. Herkesin acelesi vardı bu

yüzden. Yaşanacakların kaçırılmaması gerekiyordu.

Oysa fiziksel beraberliklerin çok ötesinde algı alanları vardı. İnsanlar

arasında birde algı beraberliği yaşanıyordu. Bütün canlıların arasında

bir çeşit algı birlikteliği görülebiliyordu. Oysa insansı algı

birliktelikleri bunların çok üstünde ufuklara açılmaktaydı.

İşte şimdi beraberliğinin fiziksel yanını kaybetmesine rağmen onu

eşine bağlayan bu kuvvetli bağın daha çok farkına varıyordu. Beraber

yaşadıkları günlerde neredeyse hiç farkına varmadığı bir özelliği

keşfetmişti. Bazen herkes bunu seziyor, fakat hiç te önemsemiyordu.

O da herkes gibi hayatın fiziksel, yada kimyasal uyarıları arasında bu

durumu unutmuştu. Aralarda biryerlerde sıkışmış kalmıştı bilinç

altının algoritmaları. Cinsellik ve maddi kazanıların ardından

yaşanabilen birkaç huzurlu tatil günleri de birazcık konfor sağlıyordu.

Deniz ve güneşle geçiriliyordu yıllık tatiller. Hafta sonları birazcık

renk aramakla geçiyordu ve hemen arkasında koşturmacalı iş günleri

vardı modern hayatın kanunlarında.

Oysa benliklerin bilinç altı birbirini tamamlamaya çalışan iki

süpersimetrik benliğin sonsuzluğu arayan huzur dolu günlere bakan

mücadeleleriyle asimetriye savaş açmış gibiydi. Asimetrik cinsellikle

geçiştirilemeyecek aşklar yaşanıyordu bilinçaltlarının platonik

devinimlerinde. Süperegoların asimetriye isyanları egoist baskılarla

bastırılıyordu.

Bütün bu olanlar bir kayıt okuyucu tarafından canlılarca okunup

duruyordu. Adeta internet gibi yayınlar yapıyordu bütün benlikler.

İnsanların talepleri bu yayınlar arasında biryerlerde karşılık

bulabilirdi. Nasılki bedeni oluşturan her hücre bir şekilde ihtiyaçlarını

karşılama çabasıyla beyine sinyaller gönderiyorsa, benliklerde boşluğa

haykırıp duruyorlardı. Bunları fiziksel tamlık içinde görmez olmuştu

Bİ-POLAR KORKULAR

90

insanlık. Kör olmuştu bütün bu yalancı berberlikler. Oysa eşinin

fiziğine ulaşması imkansız hale gelen bu adam onun ruhunun

kendisiyle dans etmekte olduğunu hissetmekteydi artık. Ne de olsa

fiziksel olarak birlikte olmaları imkansızdı. Onun gözlerinde

evrendeki herşeyin bütün zıtlıklarıyla dans eden asimetrik enerjileri

vardı artık.

SÖYLENEN BÜTÜN SÖZLER SEVGİLİ İÇİNDİ ASLINDA

Oysa sözler ne kadar da kifayetsizdi. Yaşanıları arasında kaybolmuştu

ona söyledikleri. Hiç söyleyememişti içinden geçenleri. Onun

söylediklerini de duyamamıştı. Fiziksel beraberliklerin dengesizliğine

rağmen, ruhları hep çok dengeliydi oysa. Bunu yeterince

paylaşamamışlardı o hayattayken. Herkesle karışıp sulandırmışlardı

hayatlarını. Gereksiz ayrıntılara boğulmuştu evlilik. Söylenesi ne çok

şey bırakmıştı karşılıklı yanlızlık. Oysa şimdi yoklukta buluşmuştu iki

benlik. Dans ediyorcasına geziyorlardı sonsuz ufukları.

Gece yarısı yanlızlıklarında beraberdiler işte yeniden.

Dalış günleri geliyordu aklına. Etrafta pervane gibi dönen kadını.

Olacaklardan habersiz denize dalış. Ve o çaresiz çırpınışların sonunda

düşünen adam heykeli önünde buluyordu kendisini..

Tam karşıdaki heykel sanki bu hikaye için kederliydi böylesine. Ona

bakmaktan yorulmuş, ikisi birbirinden daha yorgun, bilinç kaybolmuş

gibi. Karşılıklı konmuş iki ayna gibi birbirini kopyalamaktaydılar.

Sonsuz sayıda düşünen adam ve onların soyut kadınlarıyla dolmuştu,

yoklukta açılan sonsuz soyut yansımalar. Benlikler kaybolmuştu.

Tarifsiz ve tanımsız kopya yansımalar hep birbirinin takliti olmuş,

soyut bir evrende sonsuza gidiyor gibiydiler.

Oysaki yaşayan her canlının kendisine tanımlı bir ruhı vardı. Tekillik

korkutan soyut bir sabit olarak vardı hayatın içinde. İnsanlar

yokmuşçasına birbirini taklit etmeye çalışsalarda asla değişmeyen bu

sabitlerinin derin demirleriyle gerçeğe bağlıydılar.

Bİ-POLAR KORKULAR

91

HAYAT UZADIKÇA UZUYORDU

Milenyum ağaçları vardı eski bir bahçede. Gölgelerinde binlerce yıllık

hatıraları saklıyorlardı. Hayatın içinde kaybolmuş benliklerin

dikkatinden saklanıyordu bu derin anlamlar o ağaçların altında...

İKİ DEĞİŞİK BOZUKLUK YAŞIYORDU HERKES,

Bir yanlarında asimetrik hayatı,

diğer yanda supersimetrik gerçeklikler.

Hangisine yönelseler diğer yanları ihmal edilmiş. Küskün, anlamını

yitirmiş oluyordu. Biri gerçek olunca diğeri hayal, biri yaşanınca öteki

ölüm oluyordu.

Bir yanında yaşama sevinciyle dolu insanlar arasında renkli bir dünya

vardı. Aynı insanların arasında bazen de ölüm korkusuyla

dolabiliyordu. Korkulara kapıldığı zaman her yer cehhenneme

dönüyordu. Sonra bitkisel hayatta geçen günler geliyordu aklına.

İçerde bir insan can çekişiyordu, kimbilir zihninden neler geçeiyordu

o hareketsiz yaşam mücadelesi sırasında. Oysa hemen birkaç metre

ötede hayat hala bütün cazibesiyle devam etmekteydi.

Bu durum hasta bekleyen her çaresiz insanı çıldırtabilirdi. Oysa ne

kadar da iki yüzlü yaşıyordu insanlar. Birtaraf ölüm, birtaraf hayat ve

herkes duruma gayet iyi uyum sağlıyor gibiydi. Adam da gayet

uyumluydu. Sadece gelgitler yaşıyor, suçluluk çekiyordu.

EGE BATININ SONUYDU ARTIK..

Beraber çıktıkları yaz tatillerinde egenin tuzlu sularına bayılırlardı.

Oralarda geçirilen serseri zamanlar deniz güneş ve balıkla dolu olsa da

çabucak biterdi her yıl. Kadının sonu gelmeyen istekleri yüzünden

yeniden hızla iş hayatına dönülürdü. Adamın deniz tutkusu hayatın

gerçeklerine yenilirdi hep.

Bİ-POLAR KORKULAR

92

Hastanede geçen günler uzadıkça kapı dışında beklemekten sıkılmıştı.

İşlerin daha uzun süreceğini anladığında, bir fırsatını bulup egedeki

antik şehirlerin herhangi birine ait kalıntılara yakın evlerine kaçmıştı.

Eşi hayattayken bir türlü zaman ayıramadığı bu yeri toparlamaya

başladı. Bahçesini her kazdığında küçük bir seramik kırıntısı, yada

değersiz gibi görülen eski bir yontulmuş tahta parçası yada bi başka

şey çıkıyordu karşısına. Bazen antika olabilcek bir şey bulduğunu

sanarak heyecanlanıyor, müzeye koşarak uzmanları bıktırana kadar

onlara bulduklarınıgösteriyordu. Her defası hayal kırıklığı yaşayarak

Evinin yolunu tutmak zorunda kalıyordu.

Şimdi sahilde bağladığı tekne son dalışın acil sonlandırılması

nedeniyle yan yatmış, bakımsız ve perişan görünüyordu. Üstelik

birşeyler kayıptı belki. Ama umrunda bile değildi. Tekneye yaklaşmak

bile gelmiyordu içinden. Zaten buralar yazbitiği bu günlerde o kadar

sessiz ve ıssız oluyordu ki, kim gelecek tekneyi soyacaktı ki…

Diğer yandan içinden derin bir yenilenme hissi geçiyordu. Tekneye

yapılması gerekenler, evde eksikler batıp duruyordu gözüne.

Karısıyla yaşıyorken istediği gibi yapamamıştı buraları.

Halbu ki ne kadar da heveslenerek almışlardı. Tatil için geldikleri bir

yaz mevsiminde kısacık yürüme mesafesindeki eski pansiyonda

kalmışlardı. Etrafı geziyorken sahile tepeden bakan zeytin bahçesi

üzerindeki satılık levhasını görmüşlerdi. Henüz cep telefonları yaygın

olmayan günlerde, bu ilanı koyan şahsı sora soruştura bulmuşlardı güç

bela. Satışı yapan köylü zeytinliği satıyormuşçasına değil de adeta

cennetten bir bahçeyi anlatıyormuşçasına ağzını doldura doldura bir

güzel anlatmıştı onlara. Şurada su kuyusu, burada eski taş bina

kalıntısı, burda çit, denize beş dakika…

Bİ-POLAR KORKULAR

93

Üstelik fiyatı da çok ucuzmuş, bedavadan biraz çok…

O yaz orada kaldıkları her gün uğramışlardı zeytinliği görmek için.

Yaz çabuk geçmiş, hayalleriyle beraber toparlanıp hızla şehir

hayatının kargaşasına gömülmüşlerdi.

Eve döndüklerinde koşturmalı günlerde burası oradayken olduğundan

çok daha cazip hale gelmişti. Egenin bütün zeytinlikleri bitmiş, birtek

o yer kalmılştı hafızalarında. Birkaç günlük tatilde görmek için

ayırdıkları birkaç saat uzamış, aylarca üzerine hayaller kurulan

detaylarla dolmuştu.

Planladıkları her ayrıntı konuşmaları sırasında karşılıklı abartılarak

çoğaltılıyor, herşey olduğundan daha güzel görülür oluyordu. Bu

konuşmalarda hiç rekabet yoktu. Biri bir şey isterse eşi onu onun

istediği gibi yaparız diyor, buna karşılık diğeri de onun isteklerine

katkıda bulunuyordu.

Gerçekte var olan zeytinlik artık onlar için başka bir yer olmuştu.

Hiçbir sıkıntı barındırmayan bir hayatın temel şartıydı artık orası.

Halbu ki bahçeyi kışın zor günlerinde görmemişlerdi. Herşeyin

yolunda gittiği bir yaz mevsimide sadece umdukları haliyle varsımış,

bu nedenlede mecburen ilk fırsatta giderek, hiçkimse uyanmadan

sessizce bitirivermişlerdi bu işi.

Satın almak için gittikleride mevsim o kadar da yaz değildi elbette. Ne

de olsa yazın bi sürü paralı insan talip olabilirdi buraya. Üzerine

böylesine kurgular yapılan biryer başkalarının insafına bırakılamazdı.

Fakat mevsim bahçeyi biraz değiştirmişti elbette. Satın aldıklarında

yeniden orayı görmeye gitmişlerdi hemen. İkisinin de içlerinde

kuşkular vardı, birbirlerine sezdirmemeye çalışsalar da sessizce derin

bir kaygı daha o ilk gün içlerine oturuvermişti…

Bİ-POLAR KORKULAR

94

Herşeye rağmen maceraları için gerekliydi bu yer. Artık derin

simetrilerin ilhamları gerçek olmalıydı. Bu hislerle hevesli çabalar

içine girmişlerdi. Nihayet tadilata başlayabilmişlerdi.

Taş bir evin duvarları yeniden ayağa kaldırılıyordu. Dağlardan

sökülen taşlar doğal oldukları kadar, aynı zamanda son derece

dayanıklıydılar. Kimbilir kaç yüzyıl evvel sökülerek buralara

getirilmişlerdi. Oysa sökülmeden milyonlarca yıl evvel başlamıştı

sertleşmeleri.

Taşlar milyonlarca yılın soğuk ve sıvcak bütün çağlarına dayanarak

sağlamlıklarını kanıtlamış olsalar da, duvarın üzerine konuldukları

günlerden sonra meydana gelen depremler ve heyelanlar onların

yerlerini değiştirmişti. Bu na rağmet kayalar yerlerinde çok sağlam

duruyorlardı. Daha çok orada yaşamış insanlar bu kesme taşların

yerlerini değiştirmişlerdi. Kimbilir kaç defa bir harabeden diğerine

taşınmış, birsürü insanın arzularına göre defalarca yeni yapılarda

görev almışlardı. İşte şimdi yeniden sahbi değişen bu yıkıntının duvar

taşlarıda yeni sahiplerinden emirler almak için hiçte acele etmeden

bekliyorlardı.

Duvar ustaları binayı onların istedikleri gibi yapmak için gereken

parayı aldıkları için ne söylerlerse yapmaya razı olabilirlerdi. Oysa

daha inşaatın başında ev sahiplerinin fikir ayrılıkları başlamıştı. Henüz

saygılarını kaybetmedikleri için birbirlerini idare etmek zorunda

kalıyorlarsa da, ufak tefek farklı istekler ustaların ve taşların kafasını

karıştırıyordu.

O gün başlayan eşler arası rekabet yoğun bakım günlerinde artık sona

ermiş gibiydi. Adam tek başına oradan kaçabilmiş, bu bahçeyi ilk

yaptıkları güne göre epey eskitmiş oldukları halde hala yarım kalmış

halde bulmuştu. Şimdi evi bahçeyi yeniden gezdiğinde yanında eşi

yoktu. Yapılması gerekenleri derin bir özgüvenle tespit etti tektek.

Bİ-POLAR KORKULAR

95

Beraberken bu bahçeden ve evden neredeyse kaçardı. Kadın bütün

arsızlığıyla eve sahip çıkmış, her konuda adama galip gelmişti. Hatta

öylesine tatlı dilliydi ki adamın ona karşı çıkacak hiç şansı da

olmamıştı. Evde galip o, hayyatta da, oysa şimdi yoktu…

Adam o zamanlar kendisini denize atabilmişti ancak. Sonraları bu

güzel ahşap tekneyi almıştı. Şimdi nihayet teknenin yanına

gidebilecek cesareti toplayabilmişti. Tekne de öksüz kalmış gibiydi.

Dalış için açıldıkları gün giydikleri kıyafetler, şnorkel, yiyecek dolabı

herşey kokuşmuş halde teknen içinde darmadağındı.

Toparlamaya başladı bir yandan, diğer yandan hatıralar bilinmez

ufuklara bakıyordu. Yıllarca yaşadığı bu yer, bu tekne, bu bahçe bir

başka açılıyordu şimdi. Varsımalar nesnelerin anlamlarını nasılda

savurabiliyordu bu kadar?

Diğer yanda yoğun bakımdaki kadının umutsuzluğuyla doluydu her

yan. Öylesine çaresiz orada yatıyorken buradaki her detayı adeta

koruyormuşcasına sahipleniyor gibiydi. Evdeki işlere başlayamamıştı

adam. Evin sahibi hala o kadındı…

Dokunduğu her yerde ondan izler vardı; eşyalar hala onun emrinde

gibiydiler: şu burda, bu şurda, şu böyle, bu böyle…

Kadının sesi kayıtlıydı evde, onu rahat bırakmıyordu.

Oysa evin taşlarında binlerce yıllık insanların sesleri kayıtlıydı,

herbirinin bin haliyle yaşanan her şeyin izleri ağırlaştırıyordu bu

taşları… bunları da seziyor gibiydi.

Deliliğine vererek uzaklaşıyordu buradan…

Bİ-POLAR KORKULAR

96

Mecburen tekneyle oyalanmak zorundaydı. Tekne deniz üzerindeki

özgürlüğü demekti. Derin mavilikler öylesine özgürdü ki; sınırsızca

yaşanabiliyordu her şey. Her türlü sırları saklayan sadık bir dostluk

hissettiriyordu güven veren mavilikler. Derinliklerine bakınca içinde

sakladığı ağırlıkları hissedebiliyordu. Korkutucu bir derinlik her şeyi

yutmaya hazır onu bekliyor gibiydi. Derin bir aynada kendi içindeki

karanlıkları göryordu istemeden. İçindeki sınırsız karanlık deniz

kadar çok sır saklıyor gibiydi. Böylesine kontrolsüz birikimler

şaşırtıyordu onu.

Ve acıtan bir ihanet hali vardı derin benliğinde…

Bu ev yeniden yapılacaktı, bu tekne onarılacak, şehirdeki herşey terk

edilerek buralara gelinecekti…

Soğuktu bu hayat ve yalnız kalmamalıydı, belki de…

Yada bilinçaltınadaki herşey bi başka kadın içindi …

Ve derin bir direnç vardı yoğun bakımdaki bağlarında…

NİHAYET HABER GELMİŞTİ…

Yoğun bakımın kararsız günleri bir anda bitivermişti. Beklenen sonla

karşılaşılmış, cenaze toprağa verilene kadar yaşanan karmaşalar kısa

bir süre sonra yorgun ve huzursuz halleride beraberinde götürerek

ortalıktan kaybolmuştu. Uzunca uyudu önceleri. Yaşamak zorunda

olduğu bu sıkışık şehirden sıkılıyordu. Herkesi yormuş, bitirmişti bu

kargaşa. Kalabalıklar içerisindeki yanlızlığı hissetti yeniden. Artık

herşeyden kurtulmanın zamanı gelmişti.

Geriye bakarak yaşamak istemiyordu. Bazen şehrin kalabalıkları

içerisinde eşinin silüetini görüyordu. Bir otobüs durağında yada

kalabalık içinde yürüyen bir kadının görüntüsünde bilinçaltıyla onu

arıyordu. Oysa o yoktu hiçbiryerde. Bunu bütün bilinciyle biliyordu.

Bilinçaltının ise varsımaları için bu görüntülere hiç ihtiyacı yoktu. O

Bİ-POLAR KORKULAR

97

üçboyutlu bir yazıcı gibi kendi varoluşlarını hafıza içerisinde gayet

rahat oluşturabiliyordu. Zaten soyut alanın bedenlere hiçbir sadakatleri

yoktu. Bütün soyutluklarına rağmen gerek matematik gerekse fizik

kanunlarla herhangi bir bedene ihtiyaç duymadan kocabir evreni

yönetebiliyorlardı. Yerçekimi kadar kesin bir temel kanunla benlikleri

tarif ediyordu soyutlar. Kesinlikle kusursuz bir matematik, bütün bu

eskimeye mahkum maddeyi fırtınalar içerisindeki hafif toz zerreleri

gibi savuruyordu hiç durmadan. Bunu yaparken en küçük bir

matematik hata meydana gelmiyordu. Bunun için soyutlara bilim

dünyasında kanun tanımı yakıştırılıyordu. Her varlık en küçük detaya

kadar hatasız olarak algılanıyordu. En küçük bir haksızlık yapılmadan

her şey fiziğin ve matematiğin kanunlarıyla kolayca kontrol altında

tutulabiliyordu.

Benliği işte bu kanunların kontrolündeydi. Kurtuamıyor, takılıyordu

hiç durmadan. Derinlerdeki sezgilerin yeterince farkında olamıyordu.

Ölümle yakınlaşmış, acı ile ihanet arasında gidip gelen bilinçli varlığı,

bilinçaltının baskılı varsımalarına ümitsizce karşı çıkmaya çalışıyordu.

Bütün bu derin varoluşları göremiyordu. Çok boyutlu maddi varlığı,

derinlerde herşeyi yöneten kanunları farketmediği için, o temel yasalar

üzerine üst üste giydirilmiş belki bin katlı madde sarmalını tek gerçek

olarak duyumsuyordu.

Sanıyordu ki: Sadece madde vardı ve onun maddesi yok olmuştu.

Hayır; madde toprak altında yok olmakta…

hayır,,, dönüşmekteydi… hızla yeniden toprak oluyordu…

Diğer yandan varsıması, hiç te yok olmuyordu onun benliğinde. Hatta

giderek daha çok varlığını hissetirir oluyordu. Onun gerçek halini tam

anlamıyla çırılçıplak görebiliyordu. Sadece o olabilirdi. Sadece onun

olduğundan emin olduğu bir karakter son derece berrak bir varlık

olarak hayatındaki yerini koruyordu işte…

Bİ-POLAR KORKULAR

98

Ve kendi benliğini hissediyordu bedeninden sıyrılmış bu bukadının

net varlığı karşısında. Tekil bir kişilik olduğunu hissetiriyordu bu arı

ruh. Adam oluyordu bu bilinçle yeniden. Onun oluyordu ister

istemez…

Halbu ki ne kadar da kolay gözüküyordu her şeye bir başkasıyla

başlamak. O bilinç hali olmasa hayatın tadını çıkararak yaşayabilirdi.

Sanki kapalı kapılardadan herhangi biri açılacak ve o geri gelecekti.

Kapalı kapılardan korkar olmuştu. Nerde bir güzel kadın görse suçlu

hissdiyordu kendisini. O saf ruh hep onunla beraberdi. Herşeyi

görüyordu belki bi başka gözle, ne de olsa onu izliyordu.

Bu bilinç hali herşeyi hiç haline dönüştürüyordu. Bambaşka bir zevk

hali kaplıyordu benliğini. Sanki ölmeden önce ölümü yaşıyor gibiydi.

Ruhu derin bir denge hali kazanmış, bütün dengesizliklerini

kaybederek hayata bakıyordu şimdi yeniden. Tam olarak çözemesede

matematik ve fizik temel kanunları tıkırtıkır işlediğine şahit oluyordu;

işte orada sabitler arasında temel yasalar kadar kesin insanlar vardı...

Hiç oluyordu her şey hızla. Derin bir hiçliğe gömülüyordu. Ve bu

kadar hiçin arasında çok daha derin bir benlik halinde dönüşüyordu

hiç durmadan. Bu benlik bütün bu hayatı meydana getiren hiçliklerin

arasında gerçek benliklerden oluşan ölümsüzlükle karşılaşıyordu.

Herşeyin hiçliğinden kurtularak gerçeğin doğasına kavuşmalıydı…

Sahilde yaşamanın rahatlığı bir başkaydı. Ölüm haberini aldığında bu

yerler bir anda bütün anlamını kaybederek derin bir hiçliğe

bürünmüştü.

Bİ-POLAR KORKULAR

99

HİÇLİK

Doğaya yakın yaşamaya başlamıştı. Etrafındaki sayısız yaşam

kırıntıları arasında giderek varlığını kaybediyor gibiydi. Bütün bu

bitkiler börtü böcek onu hiç umursamadan kendi algoritmaları

içerisinde kıpırkıpır yaşamaya devam ediyorlardı. Sadece egodan

oluşan bu yaşam katmanları onu giderek daha ada hiçleştireceklerdi.

İnsan egosuyla dolu kalabalık şehirlerde yaşamak zorunda olduğu

günler geride kaldığı için rahatlamış görünüyordu. Burada ise başka

algoritmalar vardı ve bu algoritmalar onu hiç umursamıyorlardı. Tam

bir hiçlik haliydi bu. Şehir hayatının yapay düzenlerine direnmek

zorunda değildi burada. Doğada yaşayan canlıların hiç te böyle yapay

iradelerle işleri yoktu. Herşey yaşamak içindi burada. Her canlı

sevdiği yerlere yakın, sevdikleriyle beraber gizli kanunlar gibi çalışan

derin algoritmalarla sofistike bir varoluş halindeydi. Her bir

karıncanın, bitkilerin ve böceğin gizli görevleri vardı. Hiçbir şeyi

umursamadan her şeye rağmen görevleriyle başbaşa mutluydular

onlar. Ego alanının hakkını vererek yaşamaya devam ediyorlardı bir

yandan, diğer yandan başka dünyalar için hazırlıyorlardı bu asimetrik

hayatı. Bir yanlarıyla da süpersimetriye bağlıydılar derinden.

Aralarında bir hiç olarak yaşamaktan mutluydu. Oysa böylesine ilgisiz

kalmak onu hiç durmadan benliğinin derinliklerine çekmekteydi. Onu

umursamayan canlıların arasında kendisiyle ilgilenmek zorunda

kalıyordu. Başka kimse yok gibiydi onunla ilgilenecek; sadece içinde

bi kadın vardı ona bakan. O bakışları anlamlandıramıyordu. İki ayna

gibi karşılıklı duruyordu gözleri. Aynalar gibi iç içe görüntüler

oluşuyordu benliklerinde. Ego alanında yok olan bir kadın ideal olarak

yaşamaya devam ediyordu. Üstelik gerçekliğe müdahaleleri

varsımaları ego alanından çıkarıyordu. Egoyu bütünüyle hiçleyen

bakışları derinlere doğru yeni ufuklar açıyordu hiç durmadan.

Bİ-POLAR KORKULAR

100

Bir başka evren vardı artık içinde. Kadının algoritması onun

algoritmasıyla birleşince şifreler çözülmüş ve bu yeni alan görünür

olmaya başlamıştı. Ego alanına taşımaya gücü yetmese de aklıyla

görmekten büyük mutluluk duyuyordu. Bedenine ağır gelen soyutların

evreniydi burası. Matematiğin ve tüm doğayı döngüleriyle yöneten

algoritmaların somut hallerini taşıyan bir başka varoluş biçimiyle karşı

karşıyaydı. Burada kendi idealiyle beraber herşeyin ideal halleri vardı

sadece. Ego alanı giderek önemini yitiriyor, ama yok olmuyordu.

Belki hayatta olmak, belki de burası yanılgıydı; buna karar

verebilecek bir iradesi yoktu artık. Sadece derin varsımalar

içerisindeydi.

İçinde yaşadığı zeytinliğin egoist sakinleri olarak gördüğü ağaçlarla

otlar arasındaki bütün yaşam algoritmaları hiçbir kaygıya yer

vermeyen berrak zihinleriyle bu ideal alanı bir şekilde yaşıyorlardı.

Nasılda hiçleştiriyorlardı onu. Bütün halleriyle insan beyninin ürünü

olan yanılsamalarla dalga geçiyorcasına hiç muamelesi yapıyorlardı

bütün bu kadim uygarlıklara. Yerlere bastığında oradaki yaşam

biçimlerinde meydana gelen değişiklerin bile onlara zarar vermesini

umursamıyorlardı. Adamın yaptığı hiçbirşeyi önemsemiyordu hiçbiri.

Utanıyordu onların karşsında olmaktan. İnsansı zamanların içinde hiç

farketmediği renkler ve sesler vardı işte etrafında, hiçbir katkısını

umursamadan derin bir ideli yaşıyorlardı bütün hepsi. Ve zavallı bir

savaşçı erkek onların arasıda varlığını sorgular oluyordu giderek.

Uygarlıklar tarafından terkedilmiş bu yerlerin süpersimetriye bu kadar

yakın olduklarını hiç düşünmemişti. Hatta bu yerleri hiç gerçek haliyle

görememişti o zamanlar. Bu bağların ve bahçelerin sakinleri olan

insanlar da olan bitenin farkında değil gibiydiler. Daha çok büyük

şehirlerin başdöndüren hayatına bakıyordu uzaklardaki her kes gibi.

Bİ-POLAR KORKULAR

101

Ve kadın algoritmasıda aynı yanılsamaların parçasıydı şimdiye kadar.

Çocuklar beraber büyüyorken bazen yalan söylüyorladı birbirlerine,

bazen yalancı oyunlar kuruyorlardı, ama sonunda kendi kurgularının

içinden çıkılmaz labirentlerinde hayatın gerçekleriyle karşılaşılıyordu

bir şekilde. İnkar edilen her gerçeklik asimetriyi güçlendiren enerjiler

oluşturuyordu. Oysa asimetri temel kanunu itibariyle yıkılmaya

mahkumdu. Her şeyi taşıyan gerçek bir simetriden başkası yoktu.

Oysa asimetriden bakılınca yumurta tavuk paradoksu gibiydi bu

durum.

Süpersimetrik matematikten asimetrik evren çıkmıştı;

Ya da; asimetrik evrenden süpersimetrik matematik oluşmuştu…

Kadının asimetrisiyle beraberken onun bir ruhu olduğunu biliyordu

elbette; ama bu ruhun onu bu kadar ilgilendirdiğinden hiç haberi

yoktu. O zamanlar nasılda inkar etmişti her şeyi. Gerçek diye gördüğü

herşey değişken asimetrilerden ibaretti. Oysa şimdi bu kadının

asimetrisi yok olduğu halde simetrik benliği onun ayrılmaz bir parçası

olmuş gibiydi. Hiç durmadan birbirine bakan iki ruh, iki ideal halide

saflaşmış gibiydi. Koca dünyayı hiçleştiren simetrik bir evren

açılmıştı önlerinde. Konuşmaya gerek kalmamıştı. Herkes herşeyin

farkındaydı bu alanda.

Ve bir tekillik çıkıyordu varlık alanına, bu kadın başka hiçkimsenin

yapamayacağı şekilde özelleşiyordu hiç durmadan. Onun için ondan

başkası olamazdı artık. Böylesine belirgin bir tekil kişiliğin ortaya

çıkyor oluşu adamı da tekilleştiriyordu. Hiç kimse onların ne

yaşadıklarını anlayamazdı. Çünki her kes en az onlar kadar tekildi…

bu yüzden de diğerleri hiçleşmişleri artık. Her kes kendi içinde özel

ikililer oluşturuyor, dışarıya karşı da hiçleşiyordu. Bunca yıl sıradan

olarak görülen insan katmanları hızla tek tek özele doğru gidiyordu

artık. Simetrisi görülemeyen her şey özel tanımlı anlamıyla önünde

Bİ-POLAR KORKULAR

102

açılıyorken, için için gülen herşeyin farkında oldukaları belli kadınlar

ve erkekler çıkıyordu ortaya. Zavallı adam hayata kendi gafletiyle

bakıyorken, herkesin böyle bir gafletle baktığını sanıyordu.

Ölmeden önce bütün bunların farkındamıydı bu kadın? O özelin

farkındamıydı ki ölmeden önce? Bir türlü cevap bulamadığı kadınsı

içgüdülerin bir tür bilinç hali olduğuna hiç şüphe yoktu. Oysa

farkındalık içgüdülerden farklı bir durum olmalı değilmiydi?

Asimetride ayrıldıklarından beri ilişkileri çok daha gerçekçi bir hal

almıştı. Hayatın içinde biribirini avutan çiftlerden biri olmuşlardı.

Şimdi sadece kendilerine değil bütün hayata başka boyutlardan

bakabilir olmuşlardı. Bildiği herşey hiç olmuştu artık. Hayatın

içindeki asimetrik varlığa şüpheyle bakıyordu her defasında. Daha çok

yok sayarak geçiyordu herşeyden. O artık bir hiçti, herşey hiçlikten

ibaretti. Bununla beraber var olan ne olabilirdi ki?

Hayatın içinde herşeyin ıspatı kendi cinsinden di. Birbirini aldatan

oyun kurucu çocuklar gibi bütün asimetrik varlık alanı kendi kendisini

yanılsamalarla tanımlar durumdaydı. Asimetriden çıkışın şartı olan

eşlikler, gerçek kimliği ile ideal benliklerin ayrımlanamaz şekilde

beraber olduğunu farkettiği gün herşey yerini simetrik bir evrene

bırakmıştı. Kendi simetrisini bulan düşünceler bütün asimetriyi

hiçleştirmişti önce; sonra onun yerine her şeyin simetrik

yapıtaşlarından yeni bir evren kurulmuştu zihni içerisinde.

Bu durum tıpkı duymak ve konuşmak gibiydi. Şimdiye kadar sadece

görüyordu. Oysa gördüklerinden farklı bir yansıma oluşturabileceğini

bilmiyordu. Tıpkı sesleri duyup taklit etmek gibi görüntüleri de taklit

ediyordu insan beyni. Kafatasının içinde üçüncü bir göz

gördüklerinden yansıyan yeni bir görüntü oluşturuyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

103

İnsanların gerçek dünyanın dışında, ruhlarına açılan çok daha büyük

bir dünyaları vardı anlayış alanlarında. Bu dünyalar ideallere bakan

farklı bir varlık alanına bağlıydılar. İşte burası süpersimetrik bir evren

demekti. Şimdi artık burada, matematiğin anavatanındaydı.

Antik çağlardan beri bütün bilgelikler matematik lisanıyla yaşanan bu

yerlerden getirilirek yalancı asimetrileriyi biraz olsun katlanılabilir

kılmak üzere egoist insanlara ilaç olarak sunulurlardı.

İşte bu bilgeler, hiçlikten bahsederelerdi kendi aralarında. Onlar neyin

hiç olduğunu bildikleri kadar gerçeğin ne olduğunu da gayet iyi

bilirlerdi. Ve bilirlerdi ki her çocuk büyüyünce oyun oynamak yerine

yaşmayı tercih ederdi.

Şimdi daha düne kadarki bütün haytı çocukluk olmuştu. Hatta bugün

de çocouktu ve hatta yarın büyümesi de pek mümkün değil gibiydi.

Bir gün büyüyecekti; ve fakat simetri her şeyi öylesine hızlandırıyordu

ki, bir anda milyonlarca yılda oluşan boyutların binlercesini aşmıştı.

Artık zamanda yolculuk yapmanın bir anlamı kalmamış, süpersimetrik

bir macera çoktan başlamıştı.

Asimetrinin ahlak kuralları sadece asimetrinin yıkımlarını

durdurabilirdi. Süpersimetri koca asimetriyi savurup atmışken hiçbir

yalanın yaşamadığı gerçekliler vardı artık.

O artık bir hiçti. Her şey hiç olmuştu. Olanı bilmek nasıl mümkün

olabilirdi ki; hiçlikle varlık nasıl anlamlandırılabilirdi? Ve bütün bu

olanlar başkalarına nasıl anlatılabilirdi? Varlık yokluğa sığmıyordu

artık. Yoklara varlık anlatmak mümkün değildi. Elbette bunları

Bİ-POLAR KORKULAR

104

anlayanlar da vardı etrafta. Gafletin içinde yığınlar ve onların içinde

farkındalıklarla tam bir kaostu asimetrik alan.

Simetrinin dili olan matematiği öğrendiği gün aslında bu

süpersimetrik evreni hissetmişti. Ve fakat böyle bir alana dam sız

girilemeyeceğini bilemezdi. Çocuklar gibiydi işte ozamanlar.

Şimdi insanların buradan esinlenerek dünyada yapmaya çalıştıkları

her şeyin gerçek hali oluşuyordu o hiçliklerin yerinde. Yepyeni site ler

oluşuyordu boşlukları dolduran. O sitelerin sakinleri egolarından

kurtulmuş çiftlerden oluşuyorlar. Matematik lisanıyla konuşuyorlar.

Böyle bir oluşum inanılmaz yolculuklarıyla somutlaşmaya devam

ediyordu. Asimetriye yakın ilk zamanların şüpheci sorgulamaları

yerini huzura bırakıyordu hızla…

Şüpheli ve şüpheci insanlar gerçek kimlikleriyle huzur içerisindeydi

artık. Böyle bir yer önceleri cennet diye anlatılan o yere çok benziyor

sanmıştı. Oysa sonsuzluğun içinde olduğunu bildiği için bu soyut

alanın orası olmadığını farkediyordu hızla. Bu soyut alan doğa

kanunlarını koruyan bir tür temel gibi bütün asimetrinin dayandığı

sabitlerden oluşmaktaydı. Asimetrinin yüzdüğü simetri okyanusu

burasıydı ve o da bu simetri içerindeydi işte. Bütün değişkenliklerin

dibindeki sabitler buradaydılar.

BÜTÜN KORKU GEÇMİŞTİ ARTIK

Bİ-POLAR KORKULAR

105

İki ayna gibi karşılıklı bakıyorlardı birbirlerine. Ona baktığında

kendisini görüyordu. Acizlikerini gösteriyordu karşıdaki hayali. Derin

kaygılarını bitiren iki ayna bütün varsımalarını dolduran görüntülerle

dolduruyordu bütün hayatı. Sadece onun değil karşısındaki kadının

hayatınıda aynı yansımalar oluşuyordu.

Şimdi artık sadece cennet değil cehennem de içiçe bu geçmiş zaman

yansımaları arsında biryerlerdeydi.

Kusursuz matematiğin ana vatanında kendisini yaşıyorken kopmuştu

gerçek hayattan. Olsun, ne farkeder ki; buradada bir benliği vardı ve

iki hayat vardı aslında içiçe geçmiş halde. Şimdi artık herşeyin denk

olduğu bu yerde var olduğunu görüyorken o asimetrik hayatın

eksillerine üzülüyor olduğu günlerin çok ta anlamı yok gibiydi.

Birbirini bitiren asimetrilerin yerlerini paraler gerçekliklerin eksiksiz

doyumunda bulmuştu. Her türlü hastalığı bitiren beraberliklerle

doluydu etrafı. Her asimetrinin kökünde yatan simetrik hesapların

arasındaydı işte.

Evinden çıktı. Sabahın en erken saatlerinde kalkıp işe gitmeye alışık

bedeni bilinçaltı dürtülerle onu uyandırmıştı. Gündoğumuna

bakıyordu. Bu yeşilyerde masmavi gökler altındaki ciddi mavilikler

hayat dolu olmanın verdiği ağırlıklarla ona bir ayna gibi bakıyorlardı.

Egenin derin mavileri içinde saklı hayatların arasında kendisini

görmek o kadar da zor değildi artık. Herşey iç içe sırlar arasında

saklıydı. Onun içinde de sırlar vardı. Bu sırlar hem dışa hem içe

bakıyorlardı. Dıştan saklanmaları çok doğal olan bu sırlar ne yazık ki

içte de saklıydılar. Bu derin gaflet demekti. İçine baktığında yine aynı

ayna ile karşılaşır oluyordu. Kendi kendisine iki ayna gibi bilinçaltı ve

bilinci karşılıklı duruyor, görülenlerin içine doğru sonsuza giden

görüntüler oluşturuyorlardı.

Bİ-POLAR KORKULAR

106

Bütün bunların sebebi ona doğru bakan bir kadının ayna hayaliydi. Bu

kadın asimetri içindeki bütün kadınlardan farklıydı. Çok simetrik

görünüyordu. Öylesine simetrik bakıyordu ki, gördüklerine

bakmakürkütücüydü. Bilemiyordu; kadın da onu öylesine simetrik

göryormurdu acaba? Birbirlerine böylesine simetrik baktıkları için, iç

içe görüntülerle bütün evren bakışları içinde çözülmeye başlamıştı..

Etrafta gözükebilen insan çiftlerinin her biri aynı kaşılıklı ayna

yansımalarıyla keni içlerine bakıyorlardı. İçleri çözülüyordu. Varlıkla

yokluk artık bir aradaydı. Şuur la şuursuzluk arsında hiç fark

kalmamış, zaman çözülmüştü. Ve var olanın yanında, yok olanların

anlamı da yoktu. Hayat ve ölüm anlamını kaybetmişti. Ölü bir kadın

öylesine bilinçlenmişti ki, hayatta olmadığının bir önemi yoktu…

Şimdi herşey karşılıklı duruyordu. Bakılması gereken herşey, gerçek

karşılığına bakar halde görülüyordu. Gerçeklten bakması gerekeni

gören herşey karşısında kendi iç dünyasına açılan bir sonsuzluk kapısı

bulabiliyordu. Buradan açılan süpersimetri dayanılmaz hazlar

verebiliyor; yada bazen acı veriyordu görülenler. Böylesine simetri

içerisinde asimetrik durumlar cana batıyordu.

Ve bu asimetrinin hiç önemi yoktu. Çünki asimetrinin anlamı yoktu;

anlam simetriden başka bişey değildi ki...

Denize yukarıdan bakan uçurumun kıyısında kocaman bir simetrik

manzaradan yus yuvarlak dünyaya bakarken gülüyordu. Aslında her

şey ne kadar da simetrik diye geçirdi içinden. Şimdi nereye baksa ona

karşılık veren bir simetrik bakışla karşılaşır oluyordu. Böylesine

simetrik bir kürenin üzerinde yaşayan insanların, bu simeriyi fark

edemiyor oluşları durumu değiştirmiyordu. Asimetride bakılan sadece

asimetriden ibaretti. Oysa aynı insanlar simerik varlıklarıyla soyut

denizlerinde vardılar aslında. Balıklar gibi, denizin içinde oldukları

halde kendi simetrilerinin farkında bile değillerdi. Herbiri ayrı ayrı

aynı simetriyi arayıp duruyorlardı. Halbu ki simetrik bakabilseler ne

kadar da kolaydı farketmek.

Bİ-POLAR KORKULAR

107

İnsanlar asimetrik bakıyorlardı.

Asimetriye bağımlı yaşamak zorunda olduklarını sanıyorlardı her

halde. Yada belki sadece bu adam böylesine tekbaşına ve asimetrik

yaşamıştı bütün hayatını. Ne de olsa akıl hastanesinde geçirdiği günler

ona akıl hastalarına ne kadar benzediğini göstermişti. Şimdi eşini

kaybettiğinde kapıldığı o büyük yalnız kalma korkusunun içinden

böyle bir simetri çıkmıştı ortaya. Belki hastalığı yalnızca bu asimetrik

bakışından ibaretti.

Ve bi kadın onu bu asimetrinin içinden çekip çıkarmıştı işte. Beraber

yaşadıkları günlerin asimetrik varlığı çok uzaklarda kalmıştı. Fiziksel

varlığından uzak olsada onu artık çok daha simetrik bakışlarla

görebiliyordu. Doğru açıyla karşısına koyuyordu sürreel varlığını,

sonsuza açılan içiçe varsımalarla gerçek bir evren açılıyordu önünde.

Birlikte baktıkları her şey aynı karşılıklarla bakan eşlikler halinde

onlara bambaşka sonsuzlukların simetrisini armağan ediyorlardı.

Kadın sırlarını miras olarak bırtakıp gitmişti. Bu miras sonsuzluğun

kapılarını açmış, bütün hayatı değiştirmişti. Oysa adam hayatta

kalmanın şartı olan asimetrik bedeniyle baktığında ona kızıyordu.

Neden onu birakıp gitmişti? Hayttayken hiç böyle simetrik

bakmamıştı ona. Beraberlerken hep kapris yapan, uzakları özleyen,

yeni eşyaları, değişiklikleri arayan herhangi bir kadın olarak

görmüştü onu.

Asimetrik düşünceler asimetrik hayatın ürünleri olarak her zaman var

olmak zorundaydılar. Oysa ki simetriyi fark edenler için sorun

olamazdı bu durumlar. Dar bakış açıları yüzünden asimetriden

çözülemeyecek büyüklükte dengelerle örülüydü bu evren.

Bütün bu kızgınlıklar, kıskançlıklar, şiddet hep asimetrik yaşantıların

bakış açıların yanılsamalarından ibarettiler.

Bİ-POLAR KORKULAR

108

Şimdi eşini kaybetmişti. Ama sorun bu değildi. Kadın simetrisini

kaybetmiyordu bir türlü. O sadece asimetrik evrene ait bedenini

kaybetmişti. Simetri alanında bütün ihtişamıyla vardı işte. Artık

adamına asimetrik bakması mümkün de değildi.

Şimdi artık sadece adam ikleminde kararsız kalabilirdi. Asimetrik

varlığı gerçek hayatın içinde olsada simetrik matematiği artık çok

daha önemli oluyordu. Matematiğin ana vatanındaki kusursuzluk

karşısında bu asimetrinin dayanacak gücü kalmıyordu.

Şimdi bütün özgürlüğüyle egeye bakıyırdu. Batının sonuna gelmişti.

Tek olmanın verdiği bu özgürlüğü sanal alemde yaşayan o kusursuz

varlıkların umursadıkları da yok gibiydi. Oysa bu asimetrinin eğri

büğrü kuvetlerle böylesine bir evreni taşıamaları mümkün değildi.

Simetri bütün cömertliğiyle asimetrinin kuvvetlerini beslemeye devam

etmese her şey bir anda çökerek yok olur giderdi.

Şimdi kendi egoist asimetrik benliğinin arkasındaki bütün bu simetri

desteğini rahatlıkla görebiliyordu. Bu egoist alandaki varlığı simetrik

kuvvetler içindeydi. Bir simetri okyanusu içindeki küçücük, asimetrik

elementer bir kristaldi herkes gibi. Simetri olmasa çöker yok olurdu

bütün hayatları.

Şimdi benliğinin simetrik tarafıyla bakmak zorunda olduğu simerik bir

eşle başbaşaydı. Yaşayan insanların anlamlandıramayacakları

gerçekliklerin arasında hiçbir lisana sığmayacak muhabetlerle

sonsuzluğun simetrisinde kaybolmak işten bile değildi artık.

Bedenindeki benliği egeye bakabiliyordu, oysa ruhunun ufuklarına

sınır yotu. Ve bu kadın bütün bilinciyle durması gerektiği yerde en

doğru açıyla ona bakmaktaydı.

Hiçkimse görmüyor, hiçkimse bilmiyordu.

Bir birlerinin sırlarıydılar.

Bİ-POLAR KORKULAR

109

Kendi kendilerinin de; …

bir boş sayfa açılmıştı artık…

Bİ-POLAR KORKULAR

110

Bİ-POLAR KORKULAR

111

Dünya biterken sonsuzluğun anlamı değişmişti çoktan.

Şimdi oluşan bu yeni hali hayatla anlamlandırmalya çalışıyordu

önceleri. Bu mümkün değildi. Haytın içindeki kaygılar ve

korkular çok geride kalmıştı. Artık uzun uzun baktığı halde

göremediği gerçeklikler varsımalara değil, şüphelere hiç yer

bırakmayan fenomenler olarak direkt karşısındaydılar. Görmek

için göze gerek bırakmayan farkındalıklardan ibaretti her yer.

Duyulacak seslerin nitelikleri arasında potansiyel farklarının

asimetrisi yoktu artık. Hissetmek için asimetriye gerek yoktu.

Bİ-POLAR KORKULAR

112

Şüpheler geçmiş zamana gömülmüşlerdi. Düşünceler yerlerini

şüpheye yer bırakmayan farkındalıkların mükemmeliklerine

bırakmışlardı.

Asimetri çok uzaktı artık…

Ayrılık yoktu. Beraberlik hayatı bitirmişti. Azrail işini gayet

kusursuzca yerine getirmişti. Asimetrik eşliklerin düşmanca

beraberliklerinin yerini birbirine teslim olmuş kusursuz eşler

almışlardı. Asimetrik varsımaların azraili olmuşlardı buradaki herkes

gibi. Dengesizlikleri çözerek dengeye dönüştürmüşlerdi.

Hayat bitmiş fakat sonsuzluk başlamıştı.

Artık eski yazılımları işe yaramıyordu. Şimdi yeni varoluş biçimde

özlemlere de yer yoktu. Ne bir kaybeden olabilirdi, ne de kaybedilen

biri. Düşüncelere yer yoktu artık, neler yapabileceğini görmek için

zihinsel yada fiziksel hiçbir deneye gerek yoktu. Herhangi birşeye

ulaşmak için harcanabilecek çabalara ihtiyaç kalmamıştı. Artık

gelecekle geçmiş arsında fark ta kalmamıştı. Zaman çok farklı çalışır

olmuştu. Asimetrik alanda bütün yaşanan zamanlar, onun şartlarını

belirleyen bu varoluş alanı içindeki sonsuzluğun içindeki bir an içine

sığabilmişti. Şimdi artık o geçmişte yaşanmış doğrular kadar yapılmış

hatalarda önemini yitirmişti. Farkındalık cennet de değildi,

cehennemde değildi. Şimdi daha önce algılanmamış her şey yerini

kusursuz bir bilinç haline bırakmıştı. Potansiyel farklarıyla varolabilen

her şey artık sadece zatlarıyla varlık alanındaydılar. Potansiyel

olabilirlikler yoktular. Herkesin elinde sadece gerçek sonuçlar

kalmıştı.

Şimdi hızla mutlak benliğine bürünmüştü her şey.

Artık yazılımlar eskisi gibi olamazdı.

Bİ-POLAR KORKULAR

113

Asimetrik alanın bütün yasamalarının işlemesi için gerekli olan iki

kutup arasında mutlak denklikler olmak zorundaydı. Bir eşitliğin

öncesindeki sembollerle o eşitliğin karşısındakiler arasında matematik

denge her zaman sabitti. Dengenin bir tarafına eklenen her işlem karşı

tarafı değiştirmek zorundaydı.

Asimetrideki değişkenler şimdi bu yerde yerlerini mutlak değer olarak

sabitlere bırakmışlardı. Arayışların sonuydu bu. Bütün değişkenler

sabitlenmişlerdi. Burada eşlerin birbirlerinden kaçma şansları

kalmamıştı artık.

Artık buraya yerleşmişti.

Hızla mutlak benliğini keşfediyordu. Sınırsız veriler büyük hızlarla

gerçek benliği tarafından alınarak kişiselleştiriliyordu. Artık yazılımı

tekbaşına işlemiyordu, beraberlikleriyle kusursuzlaştırılyordu algılar.

Sonuçlara ulaşmak çok kolay oluyordu bu yüzden.

Ego alanına ait egoist çözümlemelerinin yarattığı şüphelere yer

bırakmayan ideal çözümler idal benlikleriyle hızla yeni bir varoluş

biçiminde bulmuşlardı kendilerini. Bütün arayışların doğru cevaplarla

bittiği bir soyut alandaydılar. Ne cennet ne cehennem; ara varlıklarının

farkındalığıydı bu durum. Bütün o ego alanını taşıyan ideal benliklerin

oluşturdukları somut bir alandı burası. Ego alanı için soyut

kalıyorlardı, oysa şimdi buradan bakıldığında küçücük bir an için var

olunmuş o zamanlara göre çok daha gerçekti burası.

Varlık alanında varolamadıkları halde işleyişleriyle farkedilebilir olan

matematik kanunlar burada gerçek yapılarıyla tanınabiliyorlardı. Oysa

hiçbir varlık buradaki enerjiye ve matematiğe güç yetiremiyordu.

Herşey hızla çözülüyordu.

Şimdi artık mutlak varlık alanlarının kapısındaydılar. Maddeyi

oluşturan sabitlerin üzerine kurulu sonsuz boyutlara çımak üzere

aktarma istasyonunda yeni halin bilinciyle eğitimleri devam ediyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

114

Bu ara alanda var olan her ideal benlik gibi kusursuz eşlikler halinde

ortak çalışan algoritmalarıyla tam bir huzur halindeydiler.

Sayısız algoritmalar arsında hiçbir çatışma yaşanmıyordu. Şimdi artık

asimetrinin kaygıları anlamlarını bulmuştu. Potansiyel farklarının

enerjileri, tek başına kalanları yakabilirdi. Oysa tekillik asimetrideki

bir yanılsamadan ibaretti. Burada bulunmanın temel şartı asimetriden

kurtulmuş olamaktı. Buda kusursuz bir eşleşme demekti. İnsansı

asimetrilerle çözülemeyecek yepeni bir varoluşun içindeydiler.

Ödüller ve cezalar önemini kaybetmişti.

Herkes ödülünü ve cezasını bulmuştu çoktan.

Asimetri cezasından daha ağırı yoktu artık.

Kendi simetrisinden kaçanlar benliklerinde dengesiz kalan enerjiler

tarafından yakılıyorlardı. Seçilmiş eşler ya cehenemde ceza yada

cennette temel şarttı ve olmazsa olmazlardandı. Ödüller ceza, cezalar

ödüldüldü asimetrilerde.

Burası ne cennet ne de cehennem değildi aslında.

Sadece asimetrik alanın taban yapısını oluşturuyordu.

Süpersimetrik bir potansiyel alandı. Asimetriden tek fark buradaki

eşliklerin kusursuz oluşlarıydı. Cennet ve cehennem farklı yasaların

çalıştığı öngörülemez boyutların metafizik alanında kalıyorlardı. Oysa

süpersimetrik alanda son derece fiziksel kanunların matematği

hakimdi. Hatta asimetriyi içinde barındıran matematik buradaydı.

Sadece temel yapıtaşının potansiyeli nedeniyle olası değişkenlerle

doluydu asimetrik alan. Ve işte bu simetrinin küçük bir parçasıydı

herşey.

Şimdi asimetrik beden yok olunca simetrik varlığı yok olmamıştı.

Simetrik kişiliği her şeye yeniden bakıyordu. Asimetriden başka

hayatı olmamış gibiydi. Oysa asimetriden çok önce bu süpersimetrinin

var olduğunu ve eksiksiz olduğunu görebiliyordu.

Bİ-POLAR KORKULAR

115

Asimetrideki günleride sadece temel yasaların süpersimetrik olduğunu

zannediyordu. Şimdi bu simetri içerisinde bireylerin tanımlı oluşunu

hiç yatsımamıştı. Herkes görülebilen sabitleriyle etraflarındaydılar.

Benliklerinin tekil oluşu eşliklerin izfiyetini bitiriyor, böylelikle

süpersimetriyi mümkün kılıyordu. Eğerki sabitleri olmasaydı o zaman

asimetri dışında hiçkimse var olamazdı. Hatta süpersimetrik bir

evrenin temel şartı var olabilen her şeyin tekil tanımlı olabilmesine

bağlıydı. Eğerki varlık alanı asimetriden ibaret olsa tanım var olamaz,

tanımlar eşsiz mutlaklar olsa asimetri var olamazdı.

Bu durum birbiri içine geçen iki ayrı evreni zorunlu kılıyordu. Maddi

varlık alanı olan potansiyel evren, asimetrisi nedeniyle ego alanını

oluşturuyordu. Burada bireyler mutlak tanımlı, eşler ise izafi

olabiliyordu. Oysa ideal evrende potansiyellerin kaynağını oluşturan

süpersimetrik orjinalleri vardı. İdeal kişiliklerin eşliklerini barındıran

bu ideal evren bir an için eşlik simetrisini kaybedince asimetrik ego

alanı ortaya çıkmıştı.

Mutlaklarla değişkenler aynı anda var olamıyorlardı. Ego alanının

sayısız bireyleri, mutlak tanımlı benlikleri olduğu halde, permütasyon

hesaplarıyla durmadan değişken eşlikler deneyip durarak hayat

denilen devinime yol açıyorlardı. Burada ihtimal dahilinde olan her

şey denemelerinin sonunda yok olmak zorundaydı. Her beraberlik

hızla son buluyordu bu yüzden. Ve bu durum korkuları ortaya

çıkarıyordu. Karşılıksızlık ihtimali ideal benlilklere ürkütücü

geliyordu. Süpersimetrik eşlikler için ise asimetrik zihinler yetersiz

kalıyor, böyle bir evrenin varlığına ihtimal veremiyorlardı.

Bu yüzdan egolar ve idler bütün asimetrik hayat biçimlerinde

birbirleriyle hiç durmadan çatışıyorlardı. Egoistler, idealleri yok

ederek asimetrilerini yaşatabileceklerini zannediyorlardı. Asimetrinin

kısa ömürlü potansiyellerini eziyetlerle dolduran bu yaklaşımlar basit

birer yanılsamadan başka bir şey değillerdi.

Simetride yaşanan küçücük bir an bütün bu asimetrik problemleri

çözmeye yetmişti. Dev dalgalar yaratan fırtınanın ortasında kalan her

denizci bu durumu yaşamıştı aslında. Asimetrinin sonu geldiğinde

Bİ-POLAR KORKULAR

116

simetriden başka ihtimal olmadığını anlamak için böyle fırtınalar

yaşamak şart değildi. Düşmekte olan bir uçaktaki yolcular asimetrinin

biteceğini sandıkları küçücük bir anda bütün hayatlarını göz önünden

geçirebilirler. Yada bir trafik kazası, bir deprem insanı bir anda

azraille başbaşa getiren her hangi bir an; sınırsız düşünce hızlarına

ulaşan insana bu simetriden başka bir ihtimal olmadığını göstermeye

yeter.

Şimdi bütün kaygılardan uzak simetriye teslim olmuş bir adam, huzur

içerisinde eşine bakmaktaydı. Diğer bütün ihtimalleri yok eden

böylesi ideal bir kadınla gidilecek çok yol vardı önlerinde. Şimdi

bütün benliğiyle ona teslim olmuştu. Kadında aynı şekilde bütün

hırçınlıklarından kurtulmuş, simetriye teslim olmuştu. Saf bilinçler

halinde asimetriyi bitiren saf ve çıplak iradeler halinde beraberdiler.

Simetriden başka bir ihtimal kalmamıştı onlar için. Artık birbirinden

kaçmak zorunda olan eşlerden değildiler. Böylesine üstün bir irade

adeta büyük bir lutuftu. Bu iradeyi değil kendileri, hiç kimsenin

orataya koyabileceğine inanamıyorlardı. Bu ancak üstün bir gücün

lutfu olabilirdi. Ayrılıkların cehennem olan asimetrisi nasılda

bitivermişti.

Bu simetriyi farkedenler nasıl olurda asimetriye razı olabilirlerdi?

İşte bu bir fark yaratıyordu. Simetrinin farkında olan her şey ona

teslim olamak gerektiğini düşünebilirdi; oysa böyle bir eşleştirmeyi

yapabilecek zihinsel kapasite herkese verilmiyordu. Hatta zihinsel

kapasitelerin bu tür bir evreni gerçekleştirebilecek temel yasalara

müdahale şansları da yoktu. Matematik lisanıyla adeta konuşan bütün

bu yasalar simetrik bir varlık alanına aittiler. Bu yüzden de asimetrik

müdahalelere kapalıydılar. Bütün bunları karşılıklı olarak farkediyor

oluşları çok büyük bir lutuftan iberreti.

Süpersimetri teorisinin süpersimetrik denkleminin doğal bir sonucu

olarak her bilinç hali kendisiyle beraber aynı anda eşini de meydana

çıkarıyordu. Adamın bilincinde ortaya çıkmış olan her farkındalık

aynı anda eşindede varolmak zorundaydı. Her şeyin simetrik olma

Bİ-POLAR KORKULAR

117

zorunluluğu asimetrik alanın temel yasalarının tek ortak değişmez

kanunuydu. Her kanun bir eşitlikle ifade edilirdi.

Asimetri işte bu yüzden geçici olmak zorundaydı…

Varoluşlar küçücük bir an için simetriden uzaklaşıyor, potansiyelini

dengelemek için bütün enerjisiyle çabalayıp duruyordu.

Ve bu sonların sonunda simetriden başkası yoktu.

Sayısız asimetri ihtimallerini azrail gibi bitiren sadece simetriydi…

Gidilecek ufuklar ise sonsuzluğu gösteriyordu.

Gereken irade simetrinin kaynağında zaten vardı.

Başka ihtimallere gerek bırakmayan müthiş bir simetri iradesi bütün

çıplaklığıyla farkındalıklara bakmaktaydı. Herhangi bir isme ihtiyaç

duymayan kocaman bir gerçeklik herşeyi hızla dödürüp durmaktaydı.

Bu asimetrinin böylebir enerjiye karşı zaten hiçbir şansı olamazdı.

Üstelik iradelerinde farkındalıkların götürebileceği başka bir kapı

bulunmuyordu. Hep aranan simetri herşeye bu denli hakimken

asimetrik cehennemlerde kalmak çok yakıcı olurdu. Farkında olanlar

için başka bir kapı olamazdı ve yoktu artık işte.

Egenin zeytin bahçelerinde hiçleşmeye başladığından beri ilk kez

varlığını doyumsamaya başlamıştı. Orada onu yok eden topraklar yok

olmuşlardı. Bütün asimetriyi besleyen madde hızla simetri tarafından

emiliyordu şimdi.

İkisi bir var olamazdı. Asimetri ,içinde zaten var olan simetri doğal

olarak galipti işte.

An bu an.

Zaman hep aynı an.

Galip olan hep galip.

Asimetri bir sanrı.

Pek çabuk biten bir ayrılık hali.

Bİ-POLAR KORKULAR

118

Ve hep beraberlik.

Uzun yollar, uzun ufuklar var önlerde;

Diledikleri kadar da hızlanabilirler artık.

Aşılacak engel kalmamış, boyutlar sıralanmış ard ada…

Koca hayat;

Bir anlık bir aradan ibaret.

Ayrılık korkusuyla beraberliği anlatan;

Küçük bir gülümsemeden ibaret.

Beraberlik aşktan da güzeldi.

Ayna da, göz de gerekti…