aykuri bir karadeniz albümü.pdf

2
“AYKURİ” BİR KARADENİZ ALBÜMÜ Bahçeye Hanımeli: Konulu Bir “Karadeniz” Albümü Yıllar sonra ilk kez mp3 çalarımın benim için yaptığı seçkiye razı gelmeyip, dönüp dönüp sırasıyla dinlemek istediğim, çıkar çıkmaz alıp kartonetinin her satırını heyecanla didiklediğim “kaset” tadında bir albüm elimde. Arkadaşım diye söylüyorum, Ayşenur (Kolivar) bizlere benzersiz bir “Karadeniz” albümü hazırladı: Bahçeye Hanımeli. Bu tırnak işaretleri tevekkeli değil, çünkü bu albümün içinde ne “hırçın dalgalar”, ne “yeşilin binbir tonu”, ne ay yıldızın gizli gölgesi, ne de bir fıkra malzemesi var. Ayşenur, bu albümle Karadeniz’i dünya haritasında bir yere yerleştiriyor bir kere, Güneydoğu Karadeniz’den şarkılar bunlar diyerekten. Böylece “yöresel sanatçı” olmaktan çıkıveriyor daha albümün jelatinini bile yırtmadan. Albümün kitabını (kartonet demek haksızlık olur yetmiş sayfaya) karıştırmaya başladığınızda fark ediyorsunuz ki bu albüm solist, derlemeci ve müzik yönetmeni olarak karşımıza çıkan Ayşenur’un yanında pek çok değerli kişinin katkılarıyla delice bir titizlikle hazırlanmış. Üstelik “konulu” bir albüm“Bahçeye Hanımeli”, hem de iki konulu: kadınlık halleri ve göç. Başka Türlü Bir Karadeniz Kadını Temsili Karadeniz ve kadın kelimeleri yan yana gelince altında “bir yandan eli silahlı, erkek gibi, tuttuğunu koparan güçlü bir kadın, öte yandan sırtında yük, kucağında çocuk, kahvede pinekleyen kocasının yerine bütün gün çalışmak zorunda kalan ezilmiş bir kadın”* resmi çıkar karşımıza. Oysa Ayşenur farklı bir resim gösteriyor bize, bu “siyah ve beyaz uçların arasında çok farklı renkleri barındıran hayat hikâyeleri”ne kulak veriyor çünkü o, yıllardır yaptığı gibi. Bu hikâyelerde mahpus oğlunun dönmesini bekleyen bir anne kadar düğününde horon etmesine izin verilmeyen bir gelinin ukdesine de yer var. Bilindiği gibi son yıllarda HES projelerinin odak noktası olan Karadeniz coğrafyası ekolojik muhalefetin de nesnelerinden biri oldu. Bu konuda da muhalefetini esirgemeyen albümde, kadın ağzı sözlerle düzenlenen “Lafun Aykurisi” bestesi ile kadınlar politik bir özne olarak lafı gediğine koyuyor. “Hafızalara taze, deltalara su”** Göç teması ise, Karadeniz söz konusu olunca dikenli bir bahçe. Zira göç dediniz mi peşinden sürgünler, kıyımlar, mübadele, gurbetlik, asimilasyon geliyor ki Karadenizlilerin çoğunun politik eğilimleri dolayısıyla genellikle hatırlamayı ve hatırlatılmasını istemedikleri şeyler bunlar. Ayşenur’un akademik geçmişini göz önünde bulundurduğunuzda haliyle dil meselesinin üzerinde önemle durulduğu göze çarpıyor. Albümde bu coğrafyada konuşulan neredeyse tüm dillerin temsilinin ötesinde akademide bile yeterince itibar görmeyen Türkçenin farklı diyalektlerine de yer var. Bu yüzden de sadece antropoloji, tarih, etnomüzikoloji değil dilbilim çalışmaları için de önemli bir kaynak olabilecek nitelikte bir eser bu. Bir müzik albümünden bahsedip müzikten söz etmeden geçmeyeceğim elbette. Parçaların düzenleme anlayışı da bugün “Karadeniz Müziği” olarak tanımlanan müzik tarzının dışına çıkıyor. Çünkü parçalar birbirinden sadece dil itibariyle değil düzenlemeler itibari ile de ayrışıyor, buna göre Lazca bir destan Lazca bir destan gibi, Rumca bir şarkı Rumca bir şarkı gibi düzenlenmiş, bu anlamda modern müzikal yorumların parçaların karakteristiğini bozmamasına özen gösterilmiş. Bunu söylerken muhafazakâr bir söyleme

Upload: iyotzin

Post on 08-Dec-2015

263 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

“AYKURİ” BİR KARADENİZ ALBÜMÜ Bahçeye Hanımeli: Konulu Bir “Karadeniz” Albümü

Yıllar sonra ilk kez mp3 çalarımın benim için yaptığı seçkiye razı gelmeyip, dönüp

dönüp sırasıyla dinlemek istediğim, çıkar çıkmaz alıp kartonetinin her satırını heyecanla didiklediğim “kaset” tadında bir albüm elimde.

Arkadaşım diye söylüyorum, Ayşenur (Kolivar) bizlere benzersiz bir “Karadeniz” albümü hazırladı: Bahçeye Hanımeli. Bu tırnak işaretleri tevekkeli değil, çünkü bu albümün içinde ne “hırçın dalgalar”, ne “yeşilin binbir tonu”, ne ay yıldızın gizli gölgesi, ne de bir fıkra malzemesi var.

Ayşenur, bu albümle Karadeniz’i dünya haritasında bir yere yerleştiriyor bir kere, Güneydoğu Karadeniz’den şarkılar bunlar diyerekten. Böylece “yöresel sanatçı” olmaktan çıkıveriyor daha albümün jelatinini bile yırtmadan.

Albümün kitabını (kartonet demek haksızlık olur yetmiş sayfaya) karıştırmaya başladığınızda fark ediyorsunuz ki bu albüm solist, derlemeci ve müzik yönetmeni olarak karşımıza çıkan Ayşenur’un yanında pek çok değerli kişinin katkılarıyla delice bir titizlikle hazırlanmış. Üstelik “konulu” bir albüm“Bahçeye Hanımeli”, hem de iki konulu: kadınlık halleri ve göç.

Başka Türlü Bir Karadeniz Kadını Temsili Karadeniz ve kadın kelimeleri yan yana gelince altında “bir yandan eli silahlı, erkek

gibi, tuttuğunu koparan güçlü bir kadın, öte yandan sırtında yük, kucağında çocuk, kahvede pinekleyen kocasının yerine bütün gün çalışmak zorunda kalan ezilmiş bir kadın”* resmi çıkar karşımıza. Oysa Ayşenur farklı bir resim gösteriyor bize, bu “siyah ve beyaz uçların arasında çok farklı renkleri barındıran hayat hikâyeleri”ne kulak veriyor çünkü o, yıllardır yaptığı gibi. Bu hikâyelerde mahpus oğlunun dönmesini bekleyen bir anne kadar düğününde horon etmesine izin verilmeyen bir gelinin ukdesine de yer var.

Bilindiği gibi son yıllarda HES projelerinin odak noktası olan Karadeniz coğrafyası ekolojik muhalefetin de nesnelerinden biri oldu. Bu konuda da muhalefetini esirgemeyen albümde, kadın ağzı sözlerle düzenlenen “Lafun Aykurisi” bestesi ile kadınlar politik bir özne olarak lafı gediğine koyuyor.

“Hafızalara taze, deltalara su”** Göç teması ise, Karadeniz söz konusu olunca dikenli bir bahçe. Zira göç dediniz mi

peşinden sürgünler, kıyımlar, mübadele, gurbetlik, asimilasyon geliyor ki Karadenizlilerin çoğunun politik eğilimleri dolayısıyla genellikle hatırlamayı ve hatırlatılmasını istemedikleri şeyler bunlar.

Ayşenur’un akademik geçmişini göz önünde bulundurduğunuzda haliyle dil meselesinin üzerinde önemle durulduğu göze çarpıyor. Albümde bu coğrafyada konuşulan neredeyse tüm dillerin temsilinin ötesinde akademide bile yeterince itibar görmeyen Türkçenin farklı diyalektlerine de yer var. Bu yüzden de sadece antropoloji, tarih, etnomüzikoloji değil dilbilim çalışmaları için de önemli bir kaynak olabilecek nitelikte bir eser bu.

Bir müzik albümünden bahsedip müzikten söz etmeden geçmeyeceğim elbette. Parçaların düzenleme anlayışı da bugün “Karadeniz Müziği” olarak tanımlanan müzik tarzının dışına çıkıyor. Çünkü parçalar birbirinden sadece dil itibariyle değil düzenlemeler itibari ile de ayrışıyor, buna göre Lazca bir destan Lazca bir destan gibi, Rumca bir şarkı Rumca bir şarkı gibi düzenlenmiş, bu anlamda modern müzikal yorumların parçaların karakteristiğini bozmamasına özen gösterilmiş. Bunu söylerken muhafazakâr bir söyleme

kaçtığım düşünülmesin, altını çizmek istediğim nokta her parçanın “Karadeniz” üst başlığı altında erimeden varolabilmesi.

Hemen bütün Karadenizli müzisyenler asi, hırçın Karadeniz dalgalarıyla özdeşleştirilirler ya hani, işte bu albüm her açıdan politik olarak pek çoğundan çok daha “aykuri” bir yerde duruyor. Kısaca Ayşenur, müziğin dili ile anlattığı insan hikâyeleri sayesinde slogan atmadan siyaset yapmayı başarıyor.

* Editörlüğünü Ayşenur’un yaptığı Fadime Kimdir adlı kitabın önsözünden.

(Heyamola Yayınları, 2000) ** Şair Anita Sezgener'in editörlüğündeki kadınlara mahsus fanzinin mottosu.