“başkent Üniversitesi yaratıcılık...
TRANSCRIPT
“Başkent Üniversitesi
Yaratıcılık Ekosistemi”
Bilimsel Araştırma Projesi Sonuç Raporu
Araştırma Ekibi
Prof. Dr. Ahmet TOLUNGÜÇ Doç. Dr. Nihan Gider IŞIKMAN
Doç. Dr. Senem Gençtürk HIZAL Doç. Dr. Günseli BAYRAKTUTAN
Dr. Erman DEMİR
Bu araştırma projesi, Başkent Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından desteklenmiştir.
Ankara, Kasım 2017
2
İçindekiler
SUNUŞ ................................................................................................................................................. 3
1. Metodoloji: ....................................................................................................................................... 5
2. Bulgular ve Tartışma ..................................................................................................................... 8
2.a. Yaratıcılık ve İnovasyon kavramları ..................................................................................... 8
2.b. Yaratıcı Endüstriler Kavramı ............................................................................................... 13
2.c. Yaratıcılık ve Kaynaklar ....................................................................................................... 15
3. Kültürel İklim (Özgürlük ve Sınırlılıklar) ................................................................................... 22
3.a. Yükseköğretimde pedagojik açıdan kültür ........................................................................ 25
3.b.Bilimsel disiplinlere özgü yaklaşımlar ................................................................................. 33
3.c. Kurumsal Açıdan Kültür ve Başkent Üniversitesi ............................................................. 35
4. SONUÇ .......................................................................................................................................... 41
EKLER ................................................................................................................................................ 51
EK-1: PROJE İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME ............................................................................. 51
Birinci Duyuru Metni: ................................................................................................................ 51
İkinci Duyuru Metni: .................................................................................................................. 51
Duyuru Metnindeki Proje Bilgileri: .......................................................................................... 52
EK 2: BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ YARATICILIK EKOSİSTEMİ" ARAŞTIRMASI
GÖRÜŞME KATILIM FORMU .................................................................................................... 53
EK-3: BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ YARATICILIK EKOSİSTEMİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA
PROJESİ BİLGİLENDİRİLMİŞ GÖNÜLLÜ ONAM FORMU .................................................. 54
EK-4: İKİNCİ TUR E-POSTA ÖRNEĞİ ..................................................................................... 55
EK-5 : KODLAR ............................................................................................................................ 56
KAYNAKÇA ....................................................................................................................................... 57
3
Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi
Bilimsel Araştırma Projesi Sonuç Raporu
SUNUŞ Başkent Üniversitesi yaratıcılık ekosistemini anlamlandırabilmek adına yürütülen “Başkent
Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi” başlıklı araştırma projesi, Başkent Üniversitesi Bilimsel
Araştırma Projeleri (BAP) tarafından desteklenen bir çalışmadır. Özellikle son yıllarda
yaygınlaşan üçüncü kuşak üniversite yaklaşımı, üniversite – sanayi işbirliği olgularının
temelinde yatan yaratıcılık / inovasyon ve yaratıcı eğitim, disiplinlerarası çalışmalar, işbirliği
olanakları gibi konularda Başkent Üniversitesi mensuplarının düşünce ve yaklaşımlarını
tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bu araştırma Başkent Üniversitesi’nin stratejik planlarında
yer alan stratejik amaçlar ve hedeflerle, öğrenmeyi mükemmelleştirmeye yönelik stratejiler
ile de uyumludur.
Projeyi gerçekleştirebilmek için Prof. Dr. Ahmet Tolungüç, Doç. Dr. Senem Gençtürk Hızal,
Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman, Doç. Dr. Günseli Bayraktutan (üniversiteden ayrıldığı için
projeyi tamamlayamamıştır) ve Dr. Erman Demir’den oluşan bir proje ekibi oluşturulmuş,
Araş. Gör. Aslı Şahinkaya da çalışmalara destek vermiştir. Başkent Üniversitesi’nin tüm
akademik birimleri (Ankara, Konya, Adana, Kazan kampüsleri dahil) ve ilgili idari birimleri ile
(BİTTO, EKİN gibi) en az altı en çok onbir kişinin oluşturduğu gruplarla yoğun bir odak grup
görüşmesi süreci gerçekleştirilmiştir. Tıp ve Diş Hekimliği Fakülteleri ile ise bu fakültelerdeki
öğretim elemanlarının iş yoğunluğu nedeni ile teknik değişikliğine gidilerek derinlemesine
görüşmeler yapılmıştır.
Elde edilen veriler Nvivo programına girilmiş ve kodlamaların ardından analizler
gerçekleştirilmiştir. Bu rapor yapılan analizlerin yorumlanmasından ve önerilerin
geliştirilmesinden oluşmaktadır. Raporun ilk çıktıları düzenlenen uluslararası “Seminar on
Creative Cultural Industries and Higher Education” seminerinde İngiltere ve Slovenya’dan
gelen katılımcıların da katkısı ve deneyimleri ile tartışmaya açılarak değerlendirilmiştir. Bu
etkinlikle gelecekteki işbirlikleri olanaklarının temellerinin de atılması sevindiricidir.
Bu süreçte tam desteklerini esirgemeyen başta Rektör Prof. Dr. Ali Haberal olmak üzere,
Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Abdülkadir Varoğlu ve Prof. Dr. Nermin Özgülbaş’a; uzun odak
grup görüşmelerine katılarak görüşlerini paylaşma yoluyla destek veren tüm öğretim
elemanlarına ve idari kadroya teşekkürlerimizi sunarız.
Proje sürecinde hem odak grup görüşmelerinin organizasyonunda yardımlarını
esirgemeyen, hem araştırma çıktılarını yaygınlaştırmak adına düzenlenen uluslararası
seminerin bilim kurulunda yer alarak YAKEM’e gönülden katkı sağlayan yönetim kurulu
üyelerimiz Prof. Dr. Adnan Tepecik, Prof. Dr. Füsun Eyidoğan, Prof. Melik Ertuğrul
Bayraktarkatal, Prof. Dr. Simten Malhan ve Doç. Dr. Okan Yeloğlu’na da teşekkür ederiz.
Yaratıcılık ve inovasyon alanında çalışmamızın da ortaya koyduğu önemli sonuçlardan biri
olan disiplinlerarası çalışmaların temellerinin bu çerçevede tohumlarının atılıyor olması
YAKEM için önemlidir.
4
Odak grup görüşmelerinde katılımlarını esirgemeyen ama araştırma sonuçlarını göremeden
hayatlarını kaybeden Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden Ural Nadir’i ve İletişim Fakültesi’nden
Hüseyin Helvacıoğlu’nu da rahmetle anıyoruz.
Prof. Dr. Ahmet TOLUNGÜÇ
Proje Yürütücüsü
5
1. Metodoloji:
Nitel araştırma yönelimine sahip bu araştırma projesinde odak grup ve derinlemesine
görüşme teknikleri bir arada kullanılmıştır. Birinci teknik odak grup görüşmesidir. Schensul
vd. (1999: 51) yeni bir araştırma alanına yönelmek ve hipotezler geliştirmek için odak grup
görüşmelerinin faydalı olacağını ifade etmektedir.
Başkent Üniversitesi yaratıcılık ekosistemini anlamlandırabilmek adına yürütülen
araştırmada, öncelikli olarak araştırmaya gönüllülük esasına göre katılım sağlanması
hedeflenmiştir. Proje önerisinin kabulünden sonra bu doğrultuda, Proje Yürütücüsü Prof.
Dr. Ahmet Tolungüç imzasıyla akademik birim yöneticilerine proje hakkında bilgi içeren ve
katılımcıların projeye yönlendirilmesi istemini içeren bir e-posta (EK.1) 15 Kasım 2016
tarihinde gönderilmiştir hemen ardından bir Senato toplantısı öncesinde birim yöneticileri
ile tek tek görüşülerek destekleri istenmiştir. Bu e-postanın ardından ikinci bir e-posta
(EK.1) ise 21 Kasım 2016 tarihinde Başkent Üniversitesi’nin akademik e-postalarının
tamamına ve proje kapsamına dâhil edilen birimlerin çalışanlarına gönderilmiştir. İkinci e-
postada projeye dâhil olmak isteyen katılımcıların görüşme öncesinde altı sorudan oluşan
bir “Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi" Araştırması Görüşme Katılım Formu” (EK.2)
doldurulması istenmiştir. Bu soru formunda, katılımcılara, e-posta adresleri, adı, soyadı,
telefon numarası, mensup oldukları birim, bölüm, haftalık programlarına göre araştırmaya
katılmayı tercih ettikleri zaman dilimi sorulmuştur. Soru formunda, kişisel bilgilerin sadece
görüşme davetleri için kullanılacağı, araştırma sonuçlarının anonim olacağı, telefon
numaralarının e-posta dışında ulaşılması gereken durumlarda kullanılacağı belirtilmiş,
araştırmaya katılmayı tercih edilen zaman görüşme tarihlerinin belirlenmesi için
kullanılmıştır. Odak grup görüşmelerinde e-postalara yönelik beklenenin altında geri dönüş
olması üzerine ikinci e-postalama yapılmıştır. Ayrıca, Üniversite web sayfasında
duyurular/etkinlikler bölümünde de e-postanın içeriği 25 Kasım 2016 tarihinde
yayınlanmıştır. Ardından odak grup görüşmelerinde katılımı artırabilmek adına, proje ekibi
tarafından Üniversitenin internet sitesinde yer alan özgeçmişler incelenerek, konuya
öncelikli ilgi gösterebileceği düşünülen akademisyenlere ulaşılmıştır. Böylelikle gerek
doğrudan sistem üzerinden gerekse kartopu tekniği kullanılarak projeye katılım sağlanmaya
çalışılmıştır.
Birinci tur odak grup görüşmelerinin ilki 4 Kasım 2016 tarihinde İletişim Fakültesiyle pilot
BİTTO toplantı salonunda gerçekleştirilmiştir. Ardından Ticari Bilimler Toplantı Salonu’nda
tarih sırasıyla 12 Aralık 2016 tarihinde Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, 10
Ocak 2017 tarihinde Sağlık Bilimleri Fakültesi, 17 Ocak 2017 tarihinde Ticari Bilimler
Fakültesi, 24 Ocak 2017 tarihinde Devlet Konservatuvarı, 26 Ocak 2017 tarihinde Fen
Edebiyat Fakültesi, 3 Şubat 2017 tarihinde Hukuk Fakültesi, 10 Şubat 2017 tarihinde
Mühendislik Fakültesi, 13 Şubat 2017 tarihinde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 21 Şubat
2017 tarihinde Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, 24 Mayıs 2017 tarihinde Teknik
Bilimler Meslek Yüksek Okulu ile odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. 24 Ocak 2017
tarihinde İktisadi İdari Bilimler Toplantı Salonu’nda Eğitim Bilimleri Fakültesi, 13 Mart 2017
tarihinde Kazan Kampusu’nda Kazan Meslek Yüksek Okulu, 24 Mart 2017 tarihinde Hazırlık
Binası Self-Access odasında Yabancı Diller Yüksek Okulu, 31 Mart 2017 tarihinde Adana
6
Kampusu’nda Adana Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, 9 Mayıs 2017 tarihinde Konya
Kampusu’nda Konya Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu ve ile odak grup görüşmeleri
gerçekleştirilmiştir.
Konuyla doğrudan ilişkili olduğu proje ekibince değerlendirilen ve belirlenen BİTTO, EKİN,
UİK ve Akademik Değerlendirme Kurulu’nu içeren idari birimlerle de 23 Şubat 2017
tarihinde Ticari Bilimler Toplantı Salonu’nda odak grup görüşmesi yapılmıştır.
Araştırmada kullanılan ikinci nitel veri toplama tekniği derinlemesine görüşmedir. 3 Şubat
2017 tarihinde Tıp Fakültesi’nden ve 8 Şubat 2017 tarihinde Diş Hekimliği Fakültesi’nden
birer katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.
Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu ile 24 Şubat 2017 tarihinde Ticari Bilimler Toplantı
Salonu’nda yapılması kararlaştırılan odak grup görüşmesi ise hiçbir katılımcının gelmemesi
üzerine gerçekleştirilememiştir.
Araştırma projesinin planlanması aşamasında yurtdışı deneyimlerden de yararlanabilmek
amacıyla başta İngiltere olmak üzere, Almanya ve Slovenya’ya ziyaretler yapılması ve
oradaki muhataplarla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmesi hedeflenmiş iken,
birbirinden farklı noktalardaki insanlarla tekil görüşmeler yapmak yerine onları buraya
davet ederek tümüyle birden ortak bir seminer ve yuvarlak masa toplantısı yapılmasının
daha yararlı olabileceği düşünülmüş ve Rektörlüğün de onayı ile girişimler onların davet
edilmesi yönüne kaydırılmıştır. Bu çerçevede İngiltere’den Prof. Dr. Khalid Hafeez (The
University Of Abertay, Dundee), Dr. Nuno Arroteia (The University Of Abertay, Dundee),
Assoc. Prof. Jordan Berginc (Faculty Of Design, University of Primorska, Slovenia) ve Dr.
Alexandar Brkic (University of London, Institude For Creative and Cultural
Entrepreneurship, Goldsmiths) ile temasa geçilerek Türkiye’ye davet edilmişlerdir.
12 Ekim 2017 tarihlerinde Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampusunda Seminar On Creative
and Cultural Industries and Higher Education (Yaratıcı Kültür Endüstrileri ve Yükseköğretim
Semineri) dört oturum halinde bir seminer gerçekleştirilmiş, ilk iki oturumda “yaratıcı
sektörler” (Creative Sectors) diğerlerinde ise “yaratıcı ekosistem ve yaratıcı girişimcilik”
(Creative Ecosystem and Creative Entrepreneurship) konuları tartışılmıştır. Bu tartışmalara
yabancı konukların katkılarının yanı sıra Doç. Dr. Okan Yeloğlu (İİBF), Doç. Dr. Nihan Gider
Işıkman (İLEF), Prof. Dr. Füsun Eyidoğan (Eği. Fak.) sundukları tebliğleri ile katkıda
bulunmuşlardır.
13 Ekim 2017 tarihinde tek oturum olarak gerçekleştirilen Yuvarlak Masa Toplantısında ise
hem “Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi” araştırmasının bulguları, hem de bir
önceki gün gerçekleştirilen seminer boyunca ortaya çıkan noktalar tartışılarak
değerlendirilmiş, çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu iki günlük toplantılarının ses
kayıtlarının çözülmesi yoluyla bir yayın haline getirilmesi de kararlaştırılmıştır.
Odak grup ve derinlemesine görüşmelere en az bir kolaylaştırıcı (moderatör) ve bir
gözlemci eşlik etmiş ve katılımcıların yazılı izniyle gönüllü onam formu da doldurtularak
(EK.3) ses kaydı yapılmıştır. Görüşmeler 60-120 dakika arasında sürmüştür. Birinci tur
oturumlarda yarı yapılandırılmış sorular eşliğinde görüşmeler yapılmıştır. Odak grup
7
görüşmeleri, katılımcıların gönüllü onam formunu imzalamasının ardından kolaylaştırıcının
açılışıyla başlamıştır:
Saygıdeğer katılımcılar bu araştırmaya destek verdiğiniz ve kıymetli zamanınızı
ayırdığınız için teşekkür ederim. Odak grubun konusu Başkent Üniversitesi
öğretim elemanları ve ilgili idari personelinin yaratıcılık ve yenilik kavramları
üzerine gündelik deneyimler ve paylaşılan anlamlarını incelemektir. Odak
grubumuzda üç temel kural uygulamayı teklif ediyorum ve sizler de kabul
ederseniz bu kurallara uyulması için geri beslemeler vereceğim. Birinci kuralımız
mümkün olduğunca konuya odaklanan paylaşımlar yapılması, ikincisi tüm
katılımcıların her aşamaya sözlü katılım yapması ve son kuralımız da
katılımcıların bir önceki kuralı gerçekleştirecek şekilde konuşma sürelerini
sınırlamasıdır. Görüşme süresince ses kaydı yapılacaktır.
Bu açılışın ardından kolaylaştırıcı katılımcıların kendilerini kısaca tanıtmalarını istemiş ve
görüşmelerde sırasıyla şu açık uçlu sorular üzerinden ilerlenmiştir:
1. Yaratıcılık ve/veya yenilik hakkında ne söyleyebilirsiniz?
2. Bu kavramların kültür ile ilişkisi hakkında ne düşüyorsunuz?
3. Yaratıcılığın çalışma alanınızla ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz?
3.1. Pedagojik açıdan
3.2. Araştırma/çalışma açısından
3.3. Kurumsal süreçler açısından
4. Yaratıcı endüstriler kavramı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
5. Yaratıcılık ve yenilikçilik açısından bu tartışma boyunca dile getirilenler arasında en önemlisi hangisidir?
6. Bu tartışmada ele alınması gereken başka bir konu var mı?
Odak grup görüşmelerinin ardından Kasım 2016 tarihinde Üniversitemiz bünyesinde
kurulan Yaratıcı Kültür Endüstrileri Araştırma ve Uygulama Merkezi hakkında katılımcılara
bilgi verilmiş ve olası işbirlikleri değerlendirilmiştir.
Odak grupların önemli bir kullanım amacı katılımcılar arasındaki etkileşim tarzları ve
etkileşimin içeriğini ortaya çıkarmaktır (Barbour, 2008: 43). Bu nedenle araştırmanın ikinci
basamağında gerçekleştirilen odak grup tasarımında multidisipliner bakış açılarını
tartışmaya katacak çeşitliliğin sağlanmasına özen gösterilmiştir. Farklılıkların yönetilmesi
yoluyla doyurucu bir tartışma ortamı yaratarak (Bloor vd. 2002) ele alınan kavramların
incelenmesine yeterli olacak şekilde ikinci aşamada 4 - 6 adet odak grup yapılması
planlanmıştır. Araştırmanın birinci aşamasındaki bulgular ışığında ikinci aşamada ele
alınacak temalar belirlenmiştir. Birinci odak grup görüşmesine dâhil olan katılımcılar
arasından proje ekibi tarafından konuya ilgisi düzeyinde belirlenen 25 katılımcıya ikinci tur
odak görüşmeleri ile ilgili e-posta ile (EK.4) davet gönderilmiştir. Bu davete beş olumlu yanıt
8
alınabilmiş ve katılımın yeterli düzeyde olamaması nedeniyle ikinci turda sadece bir odak
grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. İkinci tur odak grup görüşmesinde:
1. Başkent Üniversitesi yaratıcılık eko sisteminin sürdürülebilirliği için;
1. Bireysel olarak kısa-orta-uzun vadede ne yapılmalı,
2. Kurumsal olarak kısa-orta-uzun vadede ne yapılmalı,
3. Ne yapacaksınız?
soruları yöneltilmiştir. İkinci oturumda, ilk turdaki bulgulara dayanarak katılımcıların bakış
açıları, beklentileri ve olası iş birliği olanakları tartışılmıştır.
Odak grup ve derinlemesine görüşmelerinde katılımcıların izniyle ses kaydı yapılmıştır. Bu
kayıtların transkripsiyonu hizmet alımı yoluyla sağlanmıştır. Dökümü yapılan görüşme
içeriklerinin analizi için yaygın ve alanda kabul gören nitel veri analizi yazılımı olan Nvivo,
proje kapsamında bütçeden satın alınmıştır. Proje kapsamında satın alınan iki dizüstü
bilgisayarlar da verilerin değerlendirilmesi sağlanmıştır.
Görüşme metinleri okunarak, görüşmelerin analiz edilebilmesi için proje ekibi tarafından
kodlar (nodes) (EK.5) belirlenmiştir. Görüşmeler ve belirlenen kodlar NVivo programına
yüklenmiş, detaylı okumalarla veriler oluşturulmuştur. Başkent Üniversitesi yaratıcılık
ekosistemini anlamlandırabilmek için elde edilen verilerin, alan yazınıyla da ilişkilendirilerek
analiz edilmiş ve bulgular oluşturulmuştur.
2. Bulgular ve Tartışma
2.a. Yaratıcılık ve İnovasyon kavramları
Yaratıcılık üzerine çokça düşünülmüş bir fenomen olarak oldukça fazla sayıda yorum ve
nüansı içinde barındırmaktadır. Yaratıcılığı bir bütün olarak değil sadece bazı dar boyutlarını
ampirik olarak tarif eden hipotezler kesin olarak doğrulanabilir ya da yanlışlanabilirdir.
Ayrıca, şartların nasıl tanımlandığına bağlı olarak yaratıcılık tanımları geçerli ya da geçersiz
olabilmektedir (Kozbelt vd. 2010: 23). Davranış bilimleri alanından kaynaklanan yaygın
tanımlama yaratıcılığı bireyin bir özelliği olarak ele almaktadır. Buna karşın yaşadığımız
dönemde yaratıcılık yeni fikir ve eylemlerin yaratıcı sonuçlar ürettiği “dinamik geri besleme
sisteminin bir parçasıdır” (Hartley vd. 2013: 67). Bu bakış açısı yaratıcılığı bireyin ötesindeki
etkileşimlerin sonucu olarak yeniden yorumlamaya girişmektedir.
Radikal yaratıcılık Nobel alan bir buluş gibi büyük çaplı etkileri olan başarı ve değişimlere
işaret eder. Tedrici (incremental) yaratıcılık ise gündelik yaşamdaki problem çözmeye
yakındır. Soruna yaklaşım yöntemlerini değiştirmeyi, görece basit görevler ile uğraşarak
uyum sağlamayı içerir. (Byron ve Khazanchi, 2015: 52). Bu açıdan bakıldığında
sosyoekonomik yaygın görüşün aksine “yaklaşım yöntemini” odağa alarak sonuçlardan
uzaklaştırır. Dünyanın önde gelen bilimsel ve teknolojik üretim odaklarının dışında kalan
bilim insanları için ikinci tanımlama çizgisinin öğrenme, birlikte çalışma ve üretme
9
ekseninde gelişmeyi tetikleyecek olumlu bir başlangıç sunduğu ifade etmektedirler. Bu
durum katılımcılar tarafından zaman zaman dile getirilmiştir. Bunun en belirgin ifadesi
“... büyük büyük uygulamalar ya da reel olarak elinizde olmasına gerek yok
bence bir şeyin yaratıcı olabilmesi için. Ama sanki hep böyle yaratıcılık deyince
dokunmak, hissetmek istiyormuşuz gibi geliyor bana.” (OG13).
Yaratıcı endüstriler politikaları ile öne çıkan İngiliz resmi kurumları açısından insana ait
yaratıcılık bilginin ve düşüncenin değer yarattığı her yerde bilim, sanayi ya da sanat ve
kültür alanında tek bir bütün olarak ele alınmalıdır. Aksine bilim ile kültür arasındaki eski
ayrımı sürdürmek gelişmenin önünde bir engel olarak tanımlanır (Galloway ve Dunlop,
2007: 19-20). Alan araştırmasında yaratıcılığın tanımlanmasında sanat ve teknolojik /
bilimsel olmak üzere ikili bir ayrımın gözetilmesi genel bir eğilim olarak görülmektedir. Bir
görüşmede bu ayrım
“Yaratıcılık deyince bana bir kere sanat çağrıştırıyor. İlk çağrıştırdığı şey o.
Çünkü her sanatın yaratıcı olması gerektiğini düşünüyorum. Her yaratıcılığın
altında da bir sanatsal ögenin olduğunu düşünüyorum... Bir de yaratıcılığın tabii
bilimsel kısmı da var. Teknoloji, bilimsel…” (OG9) şeklindeki ifadede
vurgulanmıştır.
Literatürdeki tartışmaya koşut olarak araştırmada yaratıcık ve inovasyon kavramları
üzerinde net bir ayrıma gidilemediği görülmüştür. Bu durum
“Yaratıcılığın içinde yenilik gibi de sanki ikisi birbirini kapsıyor, artık
bilemiyorum. İç içe geçmişlik. Çok da böyle çizgiyle ayırmak çok da kolay bir şey
değil sonuçta yaratıcılık da yenilik gibi, yeni bir şey ortaya koymak adına. İlla bir
ayrım olsa, mevcudu biraz daha revize etmek gibi yenilik bakımından.” (OG17)
ifadesinde öne çıkmaktadır. İşlevsel bir ayrıma göre yaratıcılık yeni ve faydalı fikirler
üretmeyi, inovasyon ise yaratıcı fikirlerin uygulanması ve yürütülmesini içerir. Yaratıcı
fikirlerin uygulanması en az üretilmesi kadar önemlidir. İnovasyon için yaratıcı fikirler
gerekli ancak yeterli değildir. Bu bakış açısına göre uygulamaya dökülmediği sürece fikirlerin
değer katmaktan uzak olduğu düşünülür. Bu nedenle organizasyonlar çalışanları hem
yaratıcı fikirler üretmek ve hem de bu fikirleri uygulamak için motive etmelidir (Byron ve
Khazanchi, 2015: 54). Başkent Üniversitesi özelinde yaratıcılık ve inovasyon kavramlarının
anlamlandırılmasında ‘uygulama’nın öne çıkarılmadığı görülmüştür. Bu açıdan bakıldığında
akademisyenlerin bilginin üretilmesi ve aktarılmasına odaklanarak entelektüel faaliyetlerin
toplumsal ya da ekonomik uygulamaları ile sınırlı düzeyde ilgilendikleri düşünülebilir. Bu
anlamlandırma pratiği aynı zamanda entelektüel üretime yoğunlaşan akademisyenlerin
uygulama aşamasında desteklenmesine duyulan ihtiyacı vurgulamaktadır. Bu durum
etkileşim temasında ele alınan talepler ile birlikte değerlendirildiğinde iletişim,
bilgilendirme ve uygulamanın kesiştiği pratik destek mekanizmalarının yaratıcılık ve
inovasyon kapasitesine olumlu etki yapacağı düşünülebilir. Bu açıdan bakıldığında
akademisyenlerin projeler ya da etkinliklerde daha aktif yer alması için sadece ‘sonuçlar’
(maddi kazanç, itibar vb.) ile değil sürece ilişkin destekler ile (deneyimli uygulayıcılar ile
10
birlikte çalışmak, üniversitede pratiğe odaklanmış birimleri desteği vb.) teşvik edilmelerinin
Başkent Üniversitesi inovasyon kapasitesine olumlu katkı yapacağı değerlendirilebilir.
Yaratıcılık ve inovasyon kavramlarının tanımlanmasına yönelik yapılan odak grup
görüşmelerinin teknoloji / bilim ekseninde işlevsellik üzerinde odaklandığı görülmektedir.
Araştırmada
“Yaratıcılık her halde var olmayan yeni bir şeyi ortaya koymak; sistem olabilir,
nesne olabilir. Ürün ya da hizmetin ortaya çıkarılması.” (OG17)
“... bir problem durumunda herkesin aklına gelen ilk cevabın ötesinde o
probleme ilişkin başka bir şeyi tanımlayabilmek, başka bir durumu, başka bir
çözüm önerisini tanımlayabilmek biraz yaratıcılık gibi geliyor. Yenilik de aslında
bunun bir uygulama alanı gibi geliyor bana.” (OG6)
“Topluma faydası olacağını düşündüğümüz ihtiyaçlarını, şimdiye kadar
karşılanmamış ihtiyaçlarını karşılayacak her hangi bir şeyin ortaya çıkarılması
yaratıcılık olarak aklıma geliyor.” (OG17)
ifadelerinde yaratıcılık öncelikli olarak işlevsellik üzerine kurulmaktadır. İşlevselliği
vurgulayan bir diğer ifade şu şekildedir:
“Teknolojide yaratıcılık için öncü olmamız gerekiyor. Bir ameliyat yapıyorsunuz,
ben bir cerrah olduğum için bunu ayrıca mesela daha sık hissediyorum. O
ameliyatlarda diyorsunuz ki, benim elimdeki alet, kullandığım alet bu değil de şu
olsa, ya da şöyle bir alet olsa ben bu işi çok daha rahat yaparım, diyorsunuz.
Zaten bu tip buluşlar, cihazlar, hep bu düşünceyle çıkmışlar. Ve daha da
çıkacaklar, çünkü bunun sonu yok. Her üretilen ürünün, her yaratıcılık sonucu
çıkmış malzemenin, daha iyisi ve daha güzeli çıkacak. Dolayısıyla meslekte bir de
bu var hani, biraz teknolojiyle el birliği içinde daha yaratıcı daha ergonomik daha
kullanışlı cihazlar üretmek. Tabii bir de sadece cihaz da değil ilaçlar da üretmek…”
(OG9).
İşlevselliği vurgulayan diğer ifadeler
“yaratıcılık ve yenilik denilince şöyle düşündüm, biraz daha öncesinden daha
farklı hayatı anlamlandıran, kolaylaştıran, keyif veren, farklı bir bakış açısı
sağlayan, sözüm ona, yenilik dediğimiz kavramlarla daha mutlu olmamızı
sağlayan şeyler geliyor aklıma.”,(OG8)
“yaratıcılık dendiği zaman daha önce örneği görülmemiş olan bir kavramın,
donanımın, yöntemin ortaya konmasını anlarım. Yenilik dediğiniz zaman da
güncelleme gibi bir şey aklıma gelir. Hemen aklıma gelen hepimizin cebindeki
cep telefonları. Edison zamanındaki ya da Graham Bell zamanından buraya
gelişini düşünelim. Her halde bunun en güzel örneği bu.” (OG8),
“Yenilik ise bence, hem görsel hem de zihinsel olarak farklı algılamamızı
sağlayan şey. O yüzden bence bu telefon bile her hangi bir şekilde icat edilmiş
11
artık, bir şekilde yaratıcı ve yeni hale gelip bu tekrar ifade edilebilir diye
düşünüyorum. O yüzden bir kavramla dolduramıyorum tam olarak, var olan
şeyin farklı şekilde ifade edilmesi diyebilirim. Bu yepyeni bir şeydi mesela şu an
yaratıcılık eklenmedi mi üzerine, eklendi. Demek ki yenilik ve yaratıcılık esasında
birbirini bütünleyen ve belki de bir miktar bizim farklı algılamamızı sağlanması
için içine yeni unsurlar konulan bir kavram gibi geliyor bana.” (OG4)
şeklindedir. Bu ifadeler yaratıcılık ve yeniliği tanımlarken görüşmelerde ağırlıklı olarak
günlük hayattaki yaygın kullanımı ve işlevselliği üzerinden ‘cep telefonu’ örneğini ele
alınmıştır. Cep telefonu örneğinin dikkate değer yanı üreten değil kullanan tarafın bakış
açısıyla yorumlamaya yatkınlığıdır. Gerek gündelik hayattaki yaygınlığı gerek gün geçtikçe
artan işlevleri nedeniyle öne çıkan cep telefonu örneği yanında elektronik belge yönetim
sistemi (OG1), web sayfası (OG5), Whatsapp (OG16), otomotiv (OG8) gibi gündelik
hayattaki teknolojik uygulamalar da dile getirilmiştir. Bu durum yukarıdaki çıkarıma koşut
bir şekilde gündelik yaşam uygulamaları ile akademisyenin entelektüel üretimi arasındaki
ayrıma da işaret etmektedir. Bu anlamlandırma pratiği aşağıdaki iki görüşme parçasında net
olarak ifade edilmiştir:
OG6_5: Dolayısıyla yaratıcılıkta illa problem olmalı mı?
OG6_2: Olmasına gerek var mı?
OG6_5: Emin değilim ben. Mesela sanatta yaratıcılıkta herhangi bir problem
olmasına gerek yok. Ya da demin OG6_2'nin verdiği örnekte resme baktığımda
resmi farklı görebilmek ya da farklı yapabilmek, sanat boyutuyla düşündüğümde;
o zaman herhangi bir problem söz konusu değil. Genelde ürün ve ihtiyaç
temelliyse hani oradaki uygulamalarda tamam, problem durumu olabilir ama her
zaman da gerekli mi bilemedim.
OG6_2: Belki öbürü de sanatçının kendi içindeki yeni bir şeye ulaşma problemi
gibi. Onun arayışı olabilir, doğrudan bir işlevsel problem gibi değil aslında. (OG6)
[...]
OG4_5: Bunun nedeni biraz işlevselliğe bakıyoruz toplum olarak. Ne kadar işime
yarıyor?
OG4_6: Hep sonuç odaklı.
OG4_5: Fikir kısmıyla çok ilgilenen yok. Kullanım düzeyine bakıyor, faydaya
bakıyor.
OG4_7: Ben kurtaracağım memleketi onun arkasında yatan o. (OG4)
Sonuçlara değil yaratıcı süreçleri desteklemeye odaklanan bir örgütsel iklim ile bireylerin
yaratıcı süreçleri öğrenmesini ve denemesini sağlamanın mümkün olacağı önerilmektedir
(Rigolizzo ve Amabile, 2015: 62). Yukarıdaki ifadeler işlevsel ve sonuç odaklı bakış açısının
yükseköğretime etkileri ile birlikte düşünüldüğünde akademisyenlerin eğitim ve araştırma
12
alanında yaratıcı süreçlere alan açma talebi olarak yorumlanabilir. Çünkü yaklaşan on
yıllarda yükseköğretimin temel ‘işletme modeli’ pazar lehine değişirken genel olarak
yükseköğretime fayda penceresinden ve işlevsellik talebiyle yaklaşılmaktadır (Mellow ve
Woolis, 2010: 308-315).
Üniversite açısından işlevsellik talebine karşı duruş atalet ile eş değer görülmemelidir.
Görüşmelerde yaygın olarak yaratıcılık ve yenilik bağlamında sonuç odaklılıktan uzak bir
süreç tanımlanırken eğitim ve araştırma bağlamındaki dinamizm vurgulanmıştır. Bu
ifadelerin bir örneği
“Bir eylem geliyor aklıma yani durağan bir şey değil de, dinamik. Ürün çıkmasa
da, bir eylem süreci mutlaka. Bunu düşünüyorum. Bunu da yapabilmesi için
insanın, zihnindeki önce engelleri aşması lazım. Bize verilen bakış açılarını
geçmesi lazım.” (OG6)
ifadesidir. Bu açıdan bakıldığında sonuç odaklı olmayan ancak kendi içerisinde ve doğasına
uygun dinamikler ile işleyen bir üniversite vurgusu öne çıkmaktadır. Günümüzde bilgi yerine
yapabilmeyi öne çıkaran devletin beceri odaklı yaklaşımı ile istihdam piyasası ve öğrenci
taleplerinin etkisindeki kitlesel öğretim sistemi bilimsel disiplinlerin eğitim içeriğini
belirleme gücünü sınırlamaktadır (Barnett, 2000). Bu gelişmeler öğrenci ve
akademisyenlerin bakış açılarını geliştirecekleri yaratıcı süreçlerin sonuçlar ile ilişkisini
sorunsallaştırmaktadır. Temelde inovasyon ve kalkınma için önemli bir başlık olarak görülse
de yaratıcılık için eğitim süreçleri içerisinde yeterli alan açılmamaktadır (Cropley ve Cropley,
2010). Bu nedenle Başkent Üniversitesi özelinde söz konusu küresel gelişmelerin
yükseköğretime etkilerinin gündeme getirildiği ifade edilebilir. Bu katkılar Başkent
Üniversitesi akademik topluluğunun günümüz bağlamında eğitimde yaratıcılığa önem
verdiği ve yaratıcı süreçlerin sonuç odaklılıktan kısmen korunması talebini dikkate
sunmaktadır.
Yaratıcılığın işlevsellik ötesindeki tanımlamaları “sonsuz bir süreç” (OG10), yeni olmanın ön
koşul olmadığını vurgulayan eskinin de göz önünde bulundurulması gerekliliği yönünde
“Eski bir şeyi ortaya çıkartmak da olabilir; mesela arşiv. Ben öyle şeyler
çalıştığım için ne bileyim, aslı gözden kaçan ya da işte çok fazla ilgi duyulmayan
bir şeyleri gün yüzüne, gün yüzüne değil de zaten varlarda,” (OG1),
“bilinenlerden yeni bir bilinmeyen ortaya koymaktır demek istiyorum. Özgün,
farklı, yeni…” (OG2),
“Yani biraz geçmiş ve gelecek arasında köprü kurmak gibi, yeni bir şey yaparken
yaratıcı bir şey yaparken. Geçmişi tamamen göz ardı etmemek ama geçmişe de
takılmadan yine de yeni bir şey kurmak gibi bir şey.” (OG1),
“aynı şeye eski ya da yeni olan şeye, başka bir bakış açısıyla bakmayı içerebilir
belki yaratıcı dediğimiz şey, daha önce bakılmayan şekliyle. Daha böyle belki
dibindekileri karıştırarak, tekrar bakarak, yorumlayarak ortaya çıkardığımız
şeyde yaratıcılığın kendisi olabilir.”
13
(OG1), “Günümüz değerleri, günümüz teknolojisi vesairesi açısından
değerlendirerek, eski bir şeyi belki yeniden ortaya koymak yeniden
yorumlamak.” (OG1)
söylemleri bu vurguyu taşımaktadır.
Yaratıcılık ve inovasyon kavramlarının genel olarak birlikte alındığı görüşmelerde inovasyon
üzerine yapılan tanımlamalar
“Yenilik belki mevcudu biraz daha revize ederek, farklı bir hale getirmek gibi.”
(OG9),
“Yenilik... Daha önceden mevcut olmayan bir şeyin ortaya çıkarılması ya da
mevcut olan bir şeyin farklılaştırılması, iyileştirilmesi geliyor aklıma. Her
alanda…” (OG8),
“Eskinin üstüne küçük bir şey koymak aslında.” (OG3),
“Yeniliği de ben aslında değer katmak olarak tanımlayabilirim. Aslında var olan
bir şeyin üzerine bir şeyler daha ekleyerek bambaşka bir hale getirmek. Ama
yaratıcılıktan tamamen farklı olduğunu düşünüyorum; yaratıcılık hiç olmayan
bir şeyi ortaya sürmektir, yenilik üstüne değer katarak servis etmektir diye
düşünüyorum.” (OG4) ,
“Yeniliğin, var olan bir şeyi biraz güncelleme var olanın sorunlarını ortadan
kaldırarak hani ilerleme olduğuna inanıyorum.” (OG6)
görüşleri çerçevesinde daha çok var olanın üzerinden ele alınmaktadır.
İşlevsel yaratıcılık ürün odaklıdır. Bu ürün denizaltı ya da işletme bilgi yönetimi sistemi gibi
karmaşık bir sistem ya da teknik, yöntem ya da hizmet şeklindeki süreçler olabilir (Cropley
ve Cropley, 2005: 174). Bu bakış açısı Burghardt’ın (1995: 4 akt. Cropley ve Cropley, 2005)
sanatsal yaratıcılığı işlevsel değil estetik amaçlar ile sınırlı gören yaklaşımına
dayandırılmaktadır. Mühendislik alanındaki yaratıcılık bir amaç ile yakından ilişkili görülür
ve amaç en geniş anlamıyla süreç, sistem ya da nesne şeklinde bir ürün ortaya çıkarmaktır.
Bu nedenle araştırmada ağırlıklı olarak sanat ve sosyal bilimler alanında olmak üzere
işlevden uzaklaşan yaratıcılık tanımlamalarının yoğunlaşması dikkate değerdir.
2.b. Yaratıcı Endüstriler Kavramı
Yaratıcı endüstriler küresel bilgi ekonomisinin en yeni ve dinamik parçası olarak gelişmekte
olan ülkeler için çekici bir seçenek olarak görülmektedir. Yaratıcılık, bilgi ve diğer maddi
olmayan kaynaklar üretici gücün önemli bileşenleridir. Yaratıcı endüstriler sadece kültürel
ve toplumsal işlevleri için yeğlenmez, aynı zamanda kalkınma için ekonomik bir araçtır
(Barrowclough ve Kozul-Wright, 2012: 3-4). Yaygın kabul gören İngiliz Kültür Medya ve Spor
Müdürlüğü tanımına göre (DCMS, 2001: 9) yaratıcı endüstriler “bireysel yaratıcılık ve
14
yeteneği barındırarak, fikri mülkiyete dayalı biçimde istihdam ve refah yaratan
endüstriler”dir.
Görüşmelerde genel olarak katılımcıların “yaratıcı endüstriler” ya da “yaratıcı kültür
endüstrileri” kavramları hakkında kuramsal tartışmalara yakın olmadıkları ortaya çıkmıştır.
Bu durum görece yeni olan bu kavramların ve ardındaki tartışmanın Türkiye’de henüz
yeterince dikkat çekmediği tespiti (Demir, 2014) ile uyumludur. Bilimsel disiplinler özelinde
akademik çalışmalara odaklanan akademisyenlerin yaratıcı endüstriler gibi ekonomi,
politika, iletişim çalışmaları, sanat ve işletme yazınının kesişme noktasındaki bu tartışmaya
zaman ayıramaması anlaşılır bir durumdur.
Bununla beraber, endüstri kelimesi ile yaratıcılık kavramının bir araya gelmesi yorumların
metalaşma ekseninde yoğunlaşmasına neden olmuştur. Yaratıcı endüstriler kavramı ile ilgili
görüşlerde endüstri kavramının devreye girmesiyle birlikte yaratıcılığın da kontrol altında
tutulması, metalaşması gibi sınırlamalar ortaya çıktığı vurgulanmaktadır. Örneğin
“yaratıcı endüstri dediğimiz şey aslında bence ikiyüzlü bir kavram. Çünkü şöyle
bir şey endüstri dediğiniz anda aslında bir patron bir sistemin aşağı doğru şey
yaptığı bir hiyerarşi var.” (OG1),
“aslında yaratıcılık bir endüstriye dönüştüğünde maddi kısıtlamalar dâhilinde
sanki veya tüketim amaçlı bir şeye dönüşmüş oluyor gibi geliyor. Yaratıcılığı
böyle satıyorsunuz ve üst taraftan elit bir kesimin bir kültürü topluma empoze
etmeye çalışması gibi aynen bu yaratıcı endüstrilerde elit bir kesim diyeyim yine
toplumu bu yaratıcılığı kendi yaratıcıklarını empoze etmeye çalışıyorlar,
kendileri yaratıp toplumu da tüketmeye yöneltiyorlarmış gibi bir izlenim
alıyorum yaratıcı endüstri deyince.” (OG1)
ifadeleri bu vurguyu taşır.
Bir başka açıdan inovasyon kavramına vurgu yapacak şekilde yeni ve farklı ürünlerin
üretildiği endüstriler olarak düşünülmektedir. Örnek olarak
“Belki yaratıcıyla endüstriyi bir değil de ayrı ayrı duymuşumdur o şekilde
yerleşmiş olabilir, onu çağrıştırdı çünkü direkt; fabrikalar, arabalar, üretim,
teknoloji, bir şeyler…” (OG6),
“Yaratıcı endüstri olarak, körlere yeni bir cihaz tasarlıyorum şu an. Bir başka
sistemi önümüzdeki hafta bitiriyoruz TEKMER'de.” (OG18)
“Ben diş protez ünitesinde bir uygulamaya rastlamıştım son zamanlarda,
yaklaşık bir yıl önce filan. Hayran oldum. ... bilgisayar aracılığıyla yapılıyor.
Bütün ölçümleriniz oradan alınıyor, ... Mesela ben böyle bir deneyim yaşadım ve
müthiş bir kolaylık oldu hayatımızda bu diye düşündüm.” (OG13)
ifadeleri verilebilir. Ancak kavramın bu şekilde yorumunun en belirgin ifadesi şu tartışma
parçasında ortaya çıkmıştır:
15
Araştırmacı: Yaratıcı endüstriler kavramı, daha önce duydunuz mu size ne
çağrıştırıyor?
[10 sn. kadar sessizlik.]
OG8_3: Endüstri deyince, bir şey çıkıyor ortaya...
OG8_4: Otomotiv sanayii geldi benim aklıma, yaratıcı endüstri denince birden.
(OG8).
Yaratıcı endüstriler tartışmalarının Türkiye gündeminde yer edinmesi ve yükseköğretime ve
çalışma yaşamına etki potansiyelinin doğru anlaşılması için bu kavramın akademinin
dikkatine sunulduğu daha fazla araştırma ve yayına ihtiyaç duyulduğu ifade edilebilir.
Görüşmelerde metalaşma ya da inovasyon ile ilişkisi üzerinden yaratıcılık kavramını
endüstriye eklemleyen bu yaklaşımın; yaratıcılığa atfedilen ekonomik ve sosyal değerin
ortaya çıkardığı genel eğilim (Miller, 2009: 93-95; Pareja-Eastaway ve Miquel, 2010),
üzerine tartışmalar ile zenginleştirilmesi Başkent Üniversitesi ve Türkiye’de özgün
yaklaşımların üretilebilmesi için önemli bir adım oluşturabilecektir.
2.c. Yaratıcılık ve Kaynaklar
Görüşmelerde “yaratıcılık aslında bilgi birikimi ve eleştirel düşünceye dayanıyor.” (OG1)
şeklinde de ifade edildiği üzere yaratıcılığın önemli kaynakları bilgi ve eleştirel düşünce
olarak görülmektedir. Bilgiyi var olanın üzerine yenilerini ekleme çerçevesinde bir diğer
görüşmede
“Önceki bilgileri kullanıyor hep, önceki bilgileri kullanırken bir sıçrama noktası
yakalıyor, bir atak yapıyor, o atak noktasını yakalamak önemli. Yoksa hiç kimse
sıfırdan bir bilgi üretmiyor.” (OG2),
“Yani hani alanıyla ilgili bir ürün ortaya koyarken de bir takım geçmişe sahip
olmak, o kültürün izlerini bilmek, ortaya koyacağı üründeki yaratıcılığını hep
arttırıyor. Biz hani yaratıcılığın, bilinenlerden bir bilinmeyen ortaya koymak
olduğunu savunduk ama bir de var olan bir takım kültürel izlerimizi de
taşımalıyız.” (OG2),
“kuram derslerinde gördüğüm çocuklar hakikaten hocam bu ne işimize
yarayacak diyorlar en başta, bir temel bilginiz olsun ondan sonra devam
edersiniz.” (OG1)
görüşleri dile getirilmiştir.
Bilgi ve eleştirel düşüncenin yaratıcılığın kaynakları arasında görülmesi Adriansen (2010) ile
uyumlu şekilde akademisyenlerin yaratıcı sürece entelektüel derinlik ile yaklaştığının ifadesi
olarak yorumlanabilir. Bu durumda kuramsal düzeyde yaratıcılık ve yaratıcılığın temel
kaynakları üzerine Başkent Üniversitesi genelinde uygun bir genel anlayışın bulunduğu
düşünülebilecektir.
16
Yaratıcılığın ortaya çıkmasında / çıkamamasında özgürlükler ve sınırlılıklar temel
belirleyiciler olarak ifade edilmektedir. Örnek olarak:
“Güçlü presentlarımız, varlıklarımız var dolayısıyla bence o bakıma şanslıyız çünkü
yeni nesle baktığınız zaman biraz şey açısından kısıtlanıyorlar bence mesela
çocuklar ellerinde İpad’le büyüdükleri için daha az bir attentions bir daha az bir
dikkat şeyleri var ne derler konsantrasyon süreleri var. Veya mesela Lego örneğin,
Lego oyuncakları bizim dönemimizde inanılmaz büyük bir yaratıcılık şeyiydi yani
çünkü size böyle default bilmem kaç tane şekli olan kutu içinde oyuncaklar
veriyorlardı ve biz ondan uzay gemisi, çatı olan ev, at falan filan yapıyorduk. Şimdi
atı var, çatısı hazır, çatı için bir ne derler, bir taş çatı ya da araba için tekerlekler
var. Yani çocuklarının elinde ready made hazır yapılmış şeyler verip aslında
yaratıcılıklarını kısıtlıyoruz şu an. Yani böyle bir gelişme bence, Lego bunun için
çok güzel bir örnek çünkü aslında yaratıcılığı tamamen temsil eden bir oyuncak
olmasına rağmen, şu an mesela Lego Friends diye bir şey var kızlar için. Korkunç
şeyler oluyor aslında şu an. Dolayısıyla iki tarafında güzel yanları kullanılabilirsek
çok daha ne derler, yaratıcılık açısından ufkumuz açılır.” (OG1).
Bu ifade bir yandan yaratıcılığın önünü açan teknolojik gelişmelerin, oyun ve oyuncağın aynı
zamanda nasıl sınırlayıcılar da olabileceğini vurgulamakta, çocukların süreçteki yaratıcı
katkılarını kısıtladığı ifade etmektedir. Benzer şekilde
“kime, hangi topluma hizmet ettiği belli olmayan, bazen Twitter’a hizmet eden,
bazen Facebook’a hizmet eden böyle yaratımlar… Çünkü ne kadar çok like
alırsan o kadar pohpohlandığını o kadar beğenildiğini düşünmeye başlıyorsun.
İşte bütün kompozisyonlar, bütün dijital kompozisyonlar, dijital yaratımlar, selfie
çekimler, her şey bu yönde gitmeye başlıyor. İnsanlar o zaman o bireysel doyum,
yaratım noktaları vardı ya, tekrar etmeyeceğim onu, onları da o likelarla
değerlendirmeye başlıyorlar ki çok endişe verici bir durum bu.” (OG2)
görüşü teknolojik gelişmelerin, kültürü, kültürün yaratıcılığın tanımını nasıl etkilediğini
sorgulamaktadır. Teknolojinin mümkün kıldığı biçimsel etkileşim yoluyla değerini içsel
motivasyondan çok dış kaynaklı geri beslemelerden alan bir üretim süreci
tanımlanmaktadır. Bu durum yaratıcılığı örseleyen ve temel anlamında uzaklaştıran bir
gelişme olarak anlamlandırılmaktadır. Benzer şekilde başka bir görüşmede
“Ben teknoloji konusunda böyle çok emin değilim. Çünkü internetin ben
yaratıcılığı genişlettiğini değil, tam tersi körüklediğini düşünüyorum. Çünkü şu
an bile, öğrencileri ele alırsak bir ödev bir proje oluşturmaları gerektiğinde bir
kopyalama olayı söz konusu.” (OG6)
ifadesi de yaratıcılık ve yeniliğin bir koşulu olarak algılanan teknolojinin nasıl ket vurucu
olabileceğine değinmektedir.
Hazırın uygulayıcısı pozisyonuna indirgenen insanın yaratıcılığının sınırlandırılmasında hız,
rekabet ve sonuç odaklılık da yaratıcılık üzerindeki bir olumsuz etken olarak
17
değerlendirilmektedir. Hazır blok oyuncaklar üzerinden geliştirilen örnek üzerinden
açıklaması bu vurguyu taşımaktadır:
“Aslında rekabet kültürüyle de çok bağlantılı bir durum. Yani sonuç odaklı başarı
yani senin o Lego’yu bitirmen bir başarı. Çocuk, 4-5 yaşında, bunu öğreniyorsun
daha sonra sana tanımlanmış şekilde o görevi bitirmen de bir başarı oluyor bu
akademiye kadar gidiyor; şu konularda çalışırsan başarılısın fakat diğer
konuşlarda çalışırsan başarılı olmama ihtimalin var gibi... Yani ya da işte şey,
sektörle bağlantı kuracak alanlarla çalışırsan önün açılabilir gibi şeylere… Yani
bir rekabet kültürüne dayanıyor aslında bütün geldiğimiz tartışma.” (OG1)
Benzer görüşler diğer görüşmelerde de
“Sorgulayacak zamanımız yok, bir an önce bitmesi gerekiyor, lisede de, ilkokulda
da öyle. Sorgulayacak zamanları yok, paldır küldür çocukları belli bir sınava
dahil etmek zorunda hissediyoruz kendimizi. Belli bir başarıyı, sözde bir başarıyı
yakalama mecburiyetinde bırakıyoruz. Onlar da o düzene ayak uyduruyorlar,
bizim sorunumuz bu.” (OG8),
“Sistematik çalışma yok bizde. Bir de her şey acele oluyor.” (OG14),
“Mutlaka ona kattığı şey bir noktada yardımcı olacak ben eminim. Bu işte bir
sonuç görmeyeceğiz. Bence biz süreçte yaşamayı sevmediğimiz için böyle bir
toplumuz, sonuç sürekli ne olur, bırak sonucu, sonuç sende gelmeyecek öbür
adımda gelecek. Diğer yaşında gelecek belki sadece burada biz katmaya
çalışmalıyız hep bir sonuç istiyoruz.” (OG4)
ifadeleriyle dile getirilmiştir. İlerleyen bölümlerde pedagojik açıdan yapılan
değerlendirmelere benzer şekilde sonuç odaklı yaklaşımın, yaratıcı becerilerin gelişmesi
açısından olumsuz etkiler barındırdığı ifade edilmiştir.
Etkileşim yaratıcılık ve inovasyon için önemli bir kaynak olarak görülmektedir.
Görüşmelerde
“interdisipliner, multidisipliner; yani ikisini birlikte düşünüyorum. Herkes herkese
bir şey katar ve çok şey öğreniriz. Biraz bizim orada eksiğimiz var, şeyi bekliyoruz
oturayım, ben eğitimciyim çok da iyi bilirim bu işi, ben yapamıyorsam zaten
kimse yapamaz; yok öyle bir dünya! Başkaları çok farklı noktalardan bakar, bir
araya gelirsiniz hiç aklınıza gelmeyecek şeyler çıkar, orada bireysel hepimizin
eksiği var diye düşünüyorum ben.” (OG6),
“... burası bir üniversite, evrensel bilginin, kültürün alınıp verildiği bir yer ve siz
buradan mezun olduğunuzda mühendis olmayacaksınız, hukukçu
olmayacaksınız, evrensel kültürün değerlerinden de haberdar olan birer birey
olarak üniversite mezunu olacaksınız. Dünyanın öbür tarafında da böyle insanlar
var ve o insanlarla bir denklik oluşturmak zorunda üniversite. Bu yüzden de
sanatın niteliğini bilmemiz lazım. Sanat sizin kendi alanınıza sıradan bir birey
18
olarak mezun olmanızın önünü, sizin lehinize açma olasılığına sahip bir alan.
Çünkü yaratıcılığınızı besleyen bir alan.” (OG5),
“Üretim demek, sistematik çalışmayı gerektiriyor. Eğer tek kişi üretmeyeceksek,
bir araba yapacaksak, binlerce parça bir arada çalışacaksa burada çalışanı,
destek personeli, bütün satışını dikkate aldığınızda sistem gerekiyor. Yani futbol
takımı kurulması lazım. Biz ülke olarak oyuncu yetiştiriyoruz. Her bir oyuncu aynı
takımda olsa bile rekabete alışmış. Bir araya gelip de takım oluşturmayı
bilmiyoruz.” (OG18),
“... yaratıcı ürünler vermelerini beklerken, bunun içerisinde teknoloji de olsa yani
çağ neyi gerektiriyorsa, ne olursa olsun, farklı düşündürebilmek için eğitim
sürecinde çok yönlü düşünmelerine ve bunun içerisinde de sanat programlarına
bedenlerini ifade edebilecekleri programlara eğer imkân tanırsak, onların günün
birinde, kendi alanlarında onların sanatçı olması, sporcu olması gerekmiyor;
mühendis olabilir, mimar olabilir, doktor olabilir, kendi alanlarındaki başarılarını
da on kat ileri çekmiş oluruz, bunu gelişmiş ülkelerdeki bilim insanları ortaya her
yönüyle koymuştur.” (OG11)
görüşleri bu vurguyu taşımaktadır. Küresel ya da ulusal düzeyde yer alacağı profesyonel
ve/veya bilimsel bağlam ile etkileşim kuran bireylerin yaratıcılık açısından sahip olacağı
avantajlara değinen bu ifadeler bireysel potansiyel ve becerileri aşan bir yaratıcılık
anlamlandırmasına işaret etmektedir. Bu anlamlandırma pratiği yaratıcılık açısından
etkileşim ve iletişimi önemli bir etken olarak konumlandırmaktadır.
Fikirlerin değerlendirilmesi ve uygulanması yaratıcılığın son aşamasıdır. Fikirlerin
uygulamasının ilk bölümü yaratıcılığa ilişkindir. Tam kapsamlı bir uygulama ise inovasyon
alanı olarak görülmektedir. Yeni üretilen fikirlerden hangisinin uygulamaya değer
bulunduğunu anlamak için "hızlı hata" yaklaşımı uygulanmaktadır. Hızlı ve nesnel geri
besleme sayesinde pek çok fikir elden geçirilip uygulama değerleri belirlenebilir. Düşünceyi
bu kadar hızlı uygulamaya sokmak ve derin entelektüel süreçler ile sorgulamadan işlevsel
değeri üzerinden herhangi bir düşünceyi diğerlerine yeğlemenin akademik çalışma
pratikleri ile tam olarak örtüşmediği düşünülebilir. Fakat fon bulmak ya da Spin-of şirket
kurmak gibi bir atılım için uygulanabilir fikirleri hızla seçmek çok önemli bir ihtiyaçtır.
Rigolizzo ve Amabile’e göre (2015) bir fikrin potansiyel faydası ne kadar yüksek olursa olsun
mevcut bağlamda uygulanabilir değilse faydalı değildir. Bu zamanından önce ortaya çıkan
bir fikir için geçerlidir. Ancak bazen sosyal ve teknik koşullar fikrin uygulanmasına uygun
olsa da organizasyon, sanayi ya da dünya değişime hazır olmadığı için uygulanması mümkün
olmayabilir. Bu bakış açısına göre akademisyenler toplumdan ve sanayiden geri beslemeye
açık olmalı ve böylece bağlamın uzmanlık bilgilerinden üretilen yeni fikirlere hazırlık
düzeyini doğru değerlendirebilmelidir. Böylece deneyimli yol arkadaşları ile proje benzeri
süreçlerin yürütülmesi çok daha faydalı görünmektedir. Kendi uzmanlık alanında derinleşen
ve etkileşim kurmaya eğilimi az olan akademisyenler için oldukça önemli bir açılım
olabilecektir. Görüşmelerde ortaya çıkan anlamlandırma pratiği bu açıdan umut vericidir.
Başkent Üniversitesi öğretim elemanları etkileşime atfettikleri önemli rol nedeniyle üçüncü
nesil üniversite hedefine ulaştıracak çok disiplinli ve sektör bağlantılı çalışmalara olumlu
19
yaklaşmaktadır. Benzer hedeflerin ilgili idari birimler ile yapılan görüşmede de
vurgulanması üniversite genelinde bütüncül bir yaklaşıma işaret etmektedir. Ancak bu
yaklaşımın yeterli düzeyde pratiğe dökülmemesi kabul edilen genel bir eksikliktir.
Yaratıcılığın ve inovasyonun olabilmesi için maddi ve manevi koşullara yönelik vurgu da
görüşmelerde öne çıkmaktadır. Bir başka görüşmede refah kavramı üzerinden bu koşullar
genel olarak ifade edilmiştir:
OG3_6: ... yenilikçilik, yaratıcılık olması temelinde, biraz daha refah yatıyor
olması lazım. Yani yaratıcılık istiyorsak bilimsel anlamda, toplumsal anlamda,
kültürel anlamda biraz da refah içerisinde olmamız lazım.
OG3_9: [OG3_6’yı onaylıyor.] Canımızın derdinde olmamamız lazım mesela.
[Gülüyor.]” (OG3).
Maddi ve manevi koşullar olarak genellenen kaynakların neler olduğuna dair görüşmelerde
vurgulananlar;
“Çok büyük alt yapı, yatırım, sermaye yatırımı istiyor, insan yatırımı istiyor.”
(OG3),
“Yani bir biçimde, belki şey gerekir yani bu iş yüklerinin bir tartışılması
düzenlenmesinin herkese nefes aldırabileceğini ne nefes alan kişinin de yaratıcı
olabileceğini düşünüyorum.” (OG3),
“Ya yaratıcı olabilmemiz için, motivasyonumuzun çok yüksek olması lazım…
Motivasyon arttırıcı şeyler, mesela iş ortamı, bilgisayarlığınızın yavaşlığına
kadar…” (OG3),
“Maaşımızın yüksek olması lazım.” (OG3),
“... bilimsel araştırma özgürlüğü tabii ki var, isteyen istediğini araştırır yazar ve
buna kimse itiraz da edemez ama bizim gibi kaynakları ileri ülkelerden çok daha
sınırlı ülkelerde bu netice itibariyle bir bütçe ve kaynak meselesidir araştırma. Bir
öncelik sıralaması yapmak gerekir mi, konuları arka arkaya yazdığınız zaman
acaba o konu Türkiye açısından ne kadar öncelikli bir konudur diye de düşünmek
gerekebilir.” (OG8),
“Hayal gücü, çok önemli bir şey yaratıcılıkta. Benim gördüğüm, bizim
kültürümüzde biraz hayaller bastırılıyor. Yani hayal kurmak sanki insanı
gerçekten uzaklaştırıyor. Evet, fazlası uzaklaştırır, doğru. Ama hayalleri olduğu
sürece insanlar bir şeyler üretebilirler diye düşünüyorum ben.” (OG13),
“... yönetim yaratıcılığı motive etmek için ne yapıyor, öğrencileri buraya
heyecanla getiriyor mu, ders biter bitmez öğrenciler gidiyorsa burada bir eksiklik
var. Sanat fakültelerinde öğrenciler boşalmaz, ışıklar sönmez, stüdyoların kapısı
kilitlenmez. Tepeden gelen böyle bir otorite daima hissediliyor. Oysa tabandan
dürtü gelmeli, biz bunun önünü devamlı tıkıyoruz. Kusuruma bakmasın, her kim
20
üstüne alınacaksa böyle bir şey neredeyse bir dikta tadında. Yukarıdaki
otoritenin gücü daima üstümüzde hissedilen böyle bir ortam…” (OG2)
şeklinde görüşmelerde sıklıkla tekrar edilmiştir. Bu durumun belirgin ifadesi şu görüşme
parçasındaki etkileşimde de bulunabilir.
OG14_4: ..... [Bulunduğu konum] ayrı çünkü.
[...]
OG14_4: Kampüsle çok fazla şeyimiz yok bizim. Tamamen farklı bir yerdeyiz.
Bizim sıkıntımız...
Araştırmacı: O acaba bir avantaj mıdır diye de düşünmüyor değilim.
OG14_4: Yok avantaj değil, sıkıntılarımız var. Şehre uzak, işiniz olsa
gidemiyorsunuz şehre. Erişim sıkıntımız var.
OG14_7: Etkinliklere katılamıyoruz.
[Herkes onaylıyor.]
OG14_1: Biraz kültüründen uzak kalıyoruz. (OG14).
Çevre koşulların dair bir başka ifade
“Özellikle çevresel motivasyon, yaratıcılığın beslendiği çevresel etkilerin hâkim olduğu
boyutta ekosistem çok büyük önem arz ediyor.” (OG2)
bu durumun akademisyenlerin içsel motivasyonlarına olan etkilerini özetlemektedir. Bu
ifadeler maddi koşulların bireylerin içsel motivasyonunu etkileyen önemli bileşenler olarak
yorumlanması halinde çok önemli yaratıcılık kaynakları olduğunu düşündürmektedir. Daha
açık bir ifade ile maddi iyileştirmeler yaratıcılığın ön koşulu ya da bireylerin yaratıcı olmak
için bekledikleri karşılık değil, yaratıcı düşünsel üretim sürecin işletilmesini sağlayacak içsel
motivasyonun destekleyicileridir.
Otonomi algısı ve içsel motivasyon yaratıcılığı belirleyen öncüllerdir. Ödüllerin içsel
motivasyonu olumsuz etkileme nedenleri üç başlıkta toplanmıştır: Birincisi ödüller yapılan iş
ile sonuç arasında araç-amaç ilişkisi kurarak yapılan işten alınan keyfi ve özerkliği azaltma
etkisi yapabilir. İkincisi bireyin kendi çalışma yolunu seçme özgürlüğünden uzaklaştığı
duygusu yaratarak kontrol altında hissetmelerine neden olabilir. Son olarak ödül
sunulduğunda yaratıcı görevlerden alınan doyum yerine ödül ön plana çıkarak bireyi ödüle
odaklar. Sonuç olarak ödüllerin yaratıcılığı azalttığını savlayan görüşlere göre ödül bireyin
özerklik ve iç motivasyonunu olumsuz etkiler, dikkati ödüle odaklayarak göreve yöneltilen
dikkati dağıtır ve bireyin kontrol altında hissetmesine neden olur. Değerlendirmeler gibi
dışsal faktörler kontrol eden değil bilgi sağlayan bir hal aldıklarında yaratıcılığı artırır. Buna
göre yaratıcılığı artıran durum değerlendirme performans kriterleri koymak gibi kontrol
yöntemleri yerine performansı geliştirmek için objektif bilgi sağlamaktır (Byron ve
Khazanchi, 2015).
21
Bir başka görüşmede dile getirildiği üzere “o sorunları çözüp ondan sonra yaratıcılık ve
yenilik üstüne gitmemiz lazım diye düşünüyorum.” (OG8) yaratıcılık ve inovasyon bu
koşulların sağlanması karşısında ikinci plana itilebilir olarak görülmektedir. Bu yaklaşım
yaratıcılık için en uygun koşulları tasarlama ve onlara ulaşmak için sorun çözme süreci
olarak yorumlanırsa sorumluluk alan ve aktif bir yaklaşım olarak adlandırılabilir. Aksi
durumda olumsuz yorumlanırsa özellikle yeni nesiller için umut vermeyen bir durağanlığa
işaret ederek motivasyon kırıcı bir yaklaşım olarak adlandırılabilir. Başka bir görüşmede de
“Çocuğa bunu motive edici şeyler vermek lazım. Bir tek biz devamsızlığını mı
sayıyoruz, çocuk yarışmaya gitmiş derste yok yazmayalım. [Gülüşmeler.] Bir
grup eskiden birinci oldular, t-shirtlerini kendileri bastırdı. O zamanlar böyle bir
kültür yoktu. Küçümseniyordu böyle başarılar düşünün. Şimdi daha iyi konumda
Başkent öğrenciler için ama halen motive edilmiyor öğrenci. Niye çıksın ki
dışarıya? Ben olsam uğraşmam çünkü gideceksin cebinden para harcayacaksın,
yarışmada birinci olacaksın. Bunu okulun bürokrasisi engelliyor bu arada.
[Yarışmalarla ilgili konuşuyor.]” (OG11)
görüşü ile motivasyonu yaratmada dışsal unsurların çelişkili durumu ön plana çıkmaktadır.
Bu durum Byron’un (Byron ve Khazanchi, 2015) yukarıda belirtilen ifadeleri ile uyumludur.
Benzer bir şekilde
“Bir taraftan evin iaşesi ile bir taraftan yoğun çalışma temposuyla, bir taraftan
şurada karşıdan karşıya geçerken kim vurduya gitme tehdidiyle uğraştığımız bir
toplumda, oturup da bırakın bir makale yazabilmeyi, çalışma yapabilmeyi,
okuma anlamında bile sıkıntı yaşıyoruz. Yaratıcılık dediğimiz olay zaten bu
zeminin sağlanmasından sonra ortaya çıkar. Bu zemin sağlanmadan ne yaparız
bizim gibi üçüncü dünya ülkeleri toplumu; hazır alırız.” (OG17)
görüşü de bu çelişkili duruma dikkat çekmektedir. Kültürel olarak da değerlendirilebilecek
bu yaklaşımlar görüşmelerde genel olarak dile getirilse de eyleme geçmenin önünde engel
olarak anlamlandırılmaz. Çünkü başka noktalarda yapılması gerekene ilişkin tartışmalar
daha olumlu bir yaklaşım içermektedir. Bu durumun etkili bir örneği
“O yapmıyor ben de yapmayayım, nasıl olsa biri yapar mantığından yine biz
çıkacağız. Başka biri gelip de sistem hop oturup yukarıdan aşağı olmuyor hiçbir
şey. Aşağıdan yukarı olacak.” (OG4)
sözleriyle ortaya çıkmaktadır. Başka bir görüşmede
“Yoksa fiziki imkân, fiziki materyaller bir yere kadar, tasarımda da yaratıcılıkta
da. Bunu bir adım ileriye götürebilen de sadece insan faktörü. İnsan iyi yetişir ve
bakış açısı yaratıcı olursa, bir adım öteye gider; yoksa olduğumuz yerde
dururuz.” (OG2)
görüşü mekânın bir kaynak olarak etkisinin bir engele dönüşmesinin karşısında yer
almaktadır.
22
Yaratıcı endüstrilerde başarılı olmak için uygun bağlamın geliştirilmesi bir mecburiyetten
öte hayati bir meseledir. Çünkü rekabetçi avantajın kaynağı yaratıcılık olduğunda piyasa
kendi işleyiş mantığı içerisinde yaratıcı olmak için optimal bir çevre oluşturmamakta, daha
açık bir ifade ile yaratıcı olmak değil kopyacı olmak daha kolay yoldan sonuca ilerlemeyi
sağlamaktadır. Kopyalamayı engelleyen düzenlemeler olmadan yaratıcılığın baskın
ekonomik eylem olması mümkün görünmemektedir (Barrowclough ve Kozul-Wright, 2012:
3). Bu açıdan bakıldığında yönetsel düzeyde beklenecek en önemli katkı ‘oyunun kurallarını’
belirleyerek akademisyenlerin yaratıcı ürünlerini sonuca ulaştıracakları, adil ve liyakate
dayanan düzlemi belirlemektir. Bu yaklaşıma göre maddi koşulların iyileştirilmesi ikinci
önceliktedir. İlerleyen bölümlerde pek çok katılımcının dile getirdiği gibi Başkent
Üniversitesi öğretim elemanları arasında bilimsel yeterlilik ve liyakat vurgusu önemli bir
temeldir. Bu temel üzerine inovasyon ve yaratıcılık bağlamında uygulamaları mümkün
kılacak yönetsel düzenlemelerin inşa edilmesi mümkün görünmektedir.
3. Kültürel İklim (Özgürlük ve Sınırlılıklar)
Yaratıcılığı bireysel bir özellik olarak ele alan bilimsel paradigmalar (örn. Psikometrik,
psikodinamik ve erken bilişsel modeller) yaratıcılık üzerindeki toplumsal etkiler yeterince
önem vermezken son 30 yılda, yaratıcılığın ortaya çıkışına etkileşimin ve bağlamın rolü daha
fazla ilgi gören bir araştırma konusu olmuştur (Moran, 2010: 77). Yaratıcılığın teşvik
edilmesi neden önemli, hatta zorunludur sorusunu soran yazarlara göre yaratıcılık, yeni ve
faydalı fikirler üretmek iç motivasyondan kaynaklanan ve kendi içinde değerli bir süreç olsa
da sosyal ve çevresel koşullara çok fazla duyarlıdır ve yaratıcılık kolaylıkla boğulabilir.
(Rigolizzo ve Amabile, 2015: 61).
Araştırmada özgürlükler ve sınırlıklar öncelikle kültürel açıdan toplumsal düzeyde
yorumlanmaktadır. Yaratıcılığın ve inovasyonun önünde geleneksel değerleri, uygulamaları
koruma güdüsü de kültürel bir bariyer oluşturmaktadır:
“… şey gibi galiba bizde rahatsızlık yaratmasının bir şeyi şu gibi sanki. Sanki el
emeği göz nuru gibi bir takım şeylerin yok olup gidiyor olması, yenilikçilik
karşısındaki bir algı olabilir. Adobe’nin de animasyon, hiçbir program bilmenize
gerek yok, el emeğine gerek yok bunu okumuş olmanıza bile gerek yok,
hareketleri seçiyorsun pıt diye animasyonla işte bugün kitap okudum bilmem ne
vermek istediğiniz mesajı bir reklam bile çekebiliyorsunuz şurada iki dakikada
bile yapabiliyoruz bunu. Dolayısıyla onca emek onca okuma el emeği el becerisi
gitti yani, gerek yok.” (OG1)
ifadesi bu vurguyu taşımaktadır. Farklı disiplinlere yansıyan bu görüş bir başka görüşmede
de
“hukukumuzu sürekli değiştirelim, yenileyelim diyoruz, Batı toplumları çok daha
eski kanunlarını, çok daha eski hikâyelerini anlamlandırırken biz hala gerçek
düzenini oturtamadığımız için hiçbir şeyimizin, hep bir bocalama, hep bir
değiştirme, hep bir farklılaştırma çabası içindeyiz. Kendimizi farklılaşıyoruz,
yenilikten anladığımız bu aslında. Yenilendiğimizi zannediyoruz, başkalarına
23
benziyoruz, farklılaştığımızı zannediyoruz bir adım öteye gidemiyoruz. En büyük
sorunlardan biri bu bence. Yenilik algısı farklı, farklılaşma olarak anlıyoruz ama
o farklılaşmış şey de biz değiliz aslında.” (OG8)
görüşü ile ortaya çıkmaktadır.
Özgürlüğü vurgulayan diğer ifadeler ise
“... yaratıcılığın ortaya çıkması için kesinlikle özgür bir ortam gerekiyor bence.
Biz de ne yazık ki öyle olmadığı için yaratıcı bir toplum değiliz diye düşünüyorum
açıkçası. Tamamen birbirinden ayırmadım, tanımıma sadığım, bir sıkıntı yok.
Pek de bir şey aklıma gelmiyor, çünkü özgür bir ortamda değiliz. Düşünmeye
sevk etmiyor bizi bazı şeyler, tam tersine bastırılıyoruz, sindiriliyoruz. Bu da
yaratıcılığımızı etkiliyor kültürel boyutta.” (OG4),
“... yaratıcılığın doğuştan geldiğine inanıyorum. Her bireyin içerisinde bir
potansiyel var. Hiçbirimiz bir şey üretemeyecek insanlar olduğumuzu
düşünmüyorum. Tamamen büyürken çevresel etmenlerle; aile olsun, arkadaş
olsun, teknoloji, medya neyse hani etkilendikleri şeylerden köreldiğini
düşünüyorum bir süre sonra.” (OG6)
görüşleri ile yerel bağlamda kültür - yaratıcılık, inovasyon ilişkisi yorumlanmaktadır.
Bu bağlamda bazı deyişlerin de pek çok görüşmede tekrarlanarak yerel kültürlerin yaklaşımı
çerçevesinde önemli bir örnek teşkil etmiştir:
“... depremden sonra travma odaklı çok sayıda terapi yöntemlerin Türkiye’ye
hocaları gelmeye başladı ve eğitimler vermeye başladı. İlk duyulduğunda,
psikoloji dünyası büyük oranda; “Şarlatanlık” dedi. Şimdi hepsi o eğitimleri aldı
ve yapıyor. Ama bir direnç ilk anda, anlamaya çalışmadan bir direnç oluştu.
Bizler de öyledir hani, “İcat çıkarma!” diye bir lafımız vardır. Çocuk yeni bir şey
yapınca, değişik bir şey yapınca; “Otur yerinde, icat çıkarma!” deriz hani.” (OG3)
görüşünde “icat çıkarma” ifadesi ile betimlenen bu durum birçok görüşmede gündeme
gelmiştir, Örneğin
“bizim şeye getiriyor kültürel engellerimize sebep oluyor. “İcat çıkarma, farklı
açıdan bakma, hayal etme!” değil mi?” (OG10),
“Bunun sonsuz bir süreç olduğunun herkes bilincinde, bu kültüre sahip olan
insanların sayısı bizde de arttıkça daha bir yere geleceğiz herhalde. Sonsuzluk
bizim önümüzdeki yol. Bu işin sonu yok, zaten sonu olsaydı Yaratan’a da
yakışmazdı, bizim hayatımız da çekilmez bir hale gelirdi. Ama şimdi bu teoride
olan kısım, ülkemizde olan kısma gelince maalesef tamamen, bunların
uygulama yeri olmadığı gibi, arkadaşlarımızda ifade etmeye çalıştılar, "İcat
çıkarma." sözü bunun en güzel özetidir.” (OG8),
24
“İcat çıkartma. Dolayısıyla böyle bir, [gülüyor.] böyle bir ifadelerimizin olduğu
bir toplumun içerisinde o yaratıcılık kültürüyle ilgili var olan sıkıntının ben
ilerleyen süreçte de devam edeceğini düşünüyorum.” (OG6)
şeklinde pek çok farklı görüşmeci tarafından yinelenmektedir.
Özgürlük ve sınırlılıklar açısından
“Yenilik ve yaratıcılık önündeki en büyük engel de din gerekçeli şeylerdir. Hele ki
bugün ki ortamda bu arkadaşlarımdan herhangi birisi bir şey yazsın, gündeme
gelsin derhal bireysel olarak hedef haline dönüştürüyorlar ve sizi canınızdan
bezdiriyorlar.” (OG8)
şeklinde ifade edildiği üzere, dine atfedilen bazı yorumlamaların yaratıcılık ve inovasyon
önünde bir engel teşkil ettiği düşündürmektedir. “Yaratıcılık Allah’a mahsus” söylemiyle bu
durum farklı görüşmelerde vurgulanmıştır. Örneğin
“Bir de benim aklıma gelen bu ortaokuldaydı sanırım, din kültürü öğretmeni sanırım,
sürekli yaratıcı kelimesini kullanmaya şey yapardı, yaratmak Allah'a mahsustur falan.
Mesela resim yapıyorum ben, ne kadar yaratıcı diyorlar, öyle denmez falan derdi.
Türkiye'de büyük kültürde de, küçük alandaki kültürde de hoş karşılanmayan, yabancı
kalan kelime bence yaratıcılık. Dilimize bile girememiş” (OG2),
“Aslında bilinenlerden yeni bir bilinmeyen, yaratıcılık. Hiç olmayan bir şeyi yaratmak
Allah’a mahsus olarak geçiyor.” (OG2),
“Kültür deyince din de biraz etkiliyor gibi geldi. Yaratıcılık genellikle aslında mesela
ben derslerde obje yaratmaktan, nesne programlamada bahsediyorum, öğrenciler şey
diyor, "Hocam, yaratmak Allah'a mahsus." falan şeklinde geçiyor. Obje oluşturuyoruz
falan şeklinde yumuşatarak söylüyorum. İnsanlar biraz yaratmak kelimesi gerçekten
eğer yoktan var etmekse Tanrı'ya has bir şey olarak görüyorlar, ben de öyle
görüyorum. Yoktan var etme ama genellikle, biz yoktan var etmiyoruz, bazı şeyleri
alıyoruz birleştiriyoruz, farklı bir formata sokuyoruz veya buluyoruz.” (OG4)
şeklinde yinelenen görüşler bu vurguyu ortaya çıkarmaktadır.
İş çevresinin nasıl algılandığı örgütün yaratıcılık düzeyi ile yüksek düzeyde ilişkilidir.
Örgütlerin çalıştırdıkları bireylerin beceri ve kişisel özellikleri inovasyon ve yaratıcılığı
belirleyen önemli bir etken olmaya devam etse de yaratılan çalışma iklimi bu bireylerin
yaratıcı potansiyelinin nasıl ortaya çıkarılacağını etkilemektedir (Amabile vd. 1996).
Organizasyonlardaki önemli iş görme beceri setleri arasında yer alan “uyum sağlayabilme”
(adaptibility) becerisi iki temel beceri ile ilişkilidir: Yaratıcılık ve problem çözme.
Disiplinlerarası ve karmaşık sorunları çözmek, bilgiyi yenilikçi yöntemler ile kullanmak gibi
yaratıcılık ile ilişkili temel becerilerin organizasyonların başarısındaki rolünün artmasının
nedeni toplumun değişen ihtiyaçları ve değişimin temposunun artmasıdır.
Organizasyonların uyum sağlayabilmesi için esnek, belirsizliğe tahammülü yüksek ve hayal
kurabilen; kısacası yaratıcı çalışanlara sahip olmaları gerekir (Puccio ve Cabra, 2010: 146-
147).
25
Araştırmada özgürlük ve sınırlılıklar ile ilgili ortaya çıkan genel resim ilgi çekicidir. Bu durum
genel olarak katılımcıların yaratıcılığın yoktan bir şey var etmek yerine var olanları
birleştirmek ya da var olanda küçük değişiklikler yapmak olarak anlamlandırması ile ilişkili
görülebilir. Bu bakış açısına göre araştırma yoluyla bilgi ve yenilik üretirken yaratıcılık
kullanma rolü ile toplumsal bağlamdaki yaratıcılık anlayışını uzlaştırmak için bir
meşrulaştırma stratejisi kullanıldığı ifade edilebilir. Psikolojik brikolaj anlayışına göre yeni ve
farklı çözümler her zaman var olan fakat ilişkisiz düşüncelerin birleştirilmesi ile gerçekleşir.
Bu ilişkisiz düşünceler bir bireyin dimağında yer alabileceği gibi, birden fazla bireyden de
gelebilir. Sanchez ve Burks’a göre (2015) psikolojik brikolaj bir yaratıcılık sürecidir. Bireyler
ayrık hatta çatışma halindeki sosyal kimlikleri bütünleştirmeleri halinde brikolaj
kolaylaşacaktır. Bu açıdan bakıldığında Başkent Üniversitesi öğretim elemanlarının
akademik kimlikleri ile inovasyon süreçlerindeki diğer roller arasındaki uyum algılarının
artırılması üçüncü nesil üniversite hedeflerine ulaşmak açısından olumlu etkiler yapacaktır.
3.a. Yükseköğretimde pedagojik açıdan kültür
Literatürde eğitim ve yaratıcılık konusunun ironiler barındırdığı ifade edilir. Yaratıcılık yeni
ve önceden belirlenemeyeni içerirken eğitimin genel hedefi gelecekte uygulanmak üzere
öğrenilmiş ve kestirilebilir davranışlar geliştirmektir. Yüksek düzeyde yaratıcı düşünce
gerektiren bir dünyada eğitim sistemleri daha az yaratıcı kişiler üreten süreçleri
barındırmakta olabilir (Jordan ve Carlile, 2013). Ken Robinson okulların yaratıcılığa zarar
verdiği tezinden hareketle yeni bir eğitim anlayışı önermektedir. Ona göre endüstriyel okul
metaforunun terk edilmesi gerekmektedir. Endüstriyel metafora göre eğitim doğrusaldır ve
çıktılara yoğun şekilde odaklanmıştır. Önceden belirlenmiş bir seri becerinin kazandırılması
amaçlanır (Robinson ve Aronica, 2015). Bu açıdan bakıldığında eğitim ve yaratıcılık
arasındaki ilişkiyi sorgulayan katkıların dünya genelinde tartışılan bu konu başlığı ile
uyuştuğu ifade edilebilir.
Anlayışlı ve destekleyen ebeveynlik tarzı ile yaratıcılık düzeyi arasında olumlu ilişki vardır
(Lim ve Smith, 2008). Bir başka boylamsal çalışmada ise yetişkin yaratıcılığı ile erken
yaşlardaki aile içi anlaşmazlıklar arasında olumlu ilişki bulunmuştur. Bu sonuç yaratıcılığın
gelişmesi için güvende olma psikolojisinin önemine vurgu yapan varsayımlara ters
düşmektedir. Yazarlara göre güven duygusunu engellese de aile içi çatışma iç kontrol
odağının gelişmesi, deneyime açıklık ve düşünceler ile oyun oynama gibi özellikleri teşvik
ederek yaratıcılığı desteklemektedir (Koestner vd. 1999). Bu ve benzeri çalışmalar
yaratıcılığın ideal koşullarını oluşturan bir aile ortamını tanımlamanın mümkün olmadığını
düşündürmektedir.
Genel olarak görüşmelerde temel eğitime, aile etkisine yönelik olumsuz bir eleştiri ile
karşılaşılmıştır. Bu
“her şeyin temelinde bir şekilde oraya gelinceye kadar kafanızda bilimsel bir alt
yapının aile, okul, liseden oluşturulmuş olması gerekiyor.” (OG10),
“Türkiye şartlarında hiç bunu motive edici bir eğitimden geçilmiyor. Ne yazık ki,
kalıplara ve ezberlere yönelik.” (OG11),
26
“Aslında biz sorgulamadıkça, düşünmedikçe ya da buna sevk edilmedikçe
yaratıcılığı körüklemiyoruz, bırakıyoruz. Bu böyle bir durum. Burada aile önemli
bir faktör. Gençler her şeyi hazır bulmaya alışmışlar, çok seviyorlar. Kendileri
ister istemez başta ailevi kökenli olarak köreliyor.” (OG4),
“çocuk büyürken anne babasının bir sorun karşısında, kabullenip oturduğunu ve
her gün ağladığını bilişsel olarak geviş getirdiğini görüyorsa; kendi de
muhtemelen başka bir şeye farklı bir gözle bakmayı düşünemeyecektir. Ama
sürekli olarak sorunlar karşısında hep başka bir tarafa kayıldığını, sürekli bir
hareketli zemin olduğunu gören bir çocuksa, ‘Bunu burada kullanmam işe
yaramadı ama bir de şurada deneyeceğim, öbüründe de deneyeceğim, pes
etmeyeceğim’ gibi bir düşünsel yapıyla gelişiyor. O yüzden kültürle çok ilişkili, iç
içe kavramlar…” (OG6),
“Şimdi bakıyorum, liseyi bitirene kadar hatta üniversitenin ilk iki yılına kadar,
bizim ailelerimizde, çocuk yetiştirme biçimimizde her şeyi çocuk adına anne
baba düşünür aslında. Hani ödev yapılacaksa onu alır, çok tartışılan şey vardır,
portfolio ödevler, proje ödevleri vardır daha ilkokuldan itibaren onun adına anne
babalar yapar.” (OG6),
“Türkiye'de. O da ta en başta, onun okul öncesindeki bir yerlerinden geliyor diye
düşünüyorum ben. O kalıntısı vardır, aile biraz farklıdır, dolayısıyla aileler
standart, okul standart, servise biniyorsan standart davranacaksın. Yani temel
yaşam, hep oraya geliyorum aslında, temel yaşam ihtiyaçlarını ya da
gereksinimlerini net yapmak bizim tanımız. O tanımı yaptığımız sürece de ne
yaratıcı kültürden ne yenilikten, bence tabii, bahsedemeyiz.” (OG6),
“Üniversitede verimli bir yenilikçi ve yaratıcı bir ortam yaratabilmenin bir ön
koşulu da, ilk ve orta öğretim. Milli eğitim. Orada çözümlenmiş olması gereken
pek çok boyut var. Ama bizde ilk ve orta öğretim son derece uysal, her şeyi
kabullenmeye hazır, hiçbir konuda itiraz ve eleştiride bulunmayan bir toplum
profili öngörmüştür ve başarmıştır.” (OG8),
“Yaratıcılık yani sonuçta düşünmeye bağlı ama bizim eğitim sistemimizin buna
çok uygun olmadığını düşünüyorum açıkçası. Bizim genel öğrencilerimiz yıllardır
alışmışlar, işte hoca anlatacak, burası önemli diyecek, not tutturacak,
ezberleyecekler, benzeri bir şey çıkacak... Tabii burada eğitimcilerin de belki
katkıları önemli. Ama hepimiz aynı sitemden gelmişiz, ezbere dayalı, özellikle
test çözmeye dayalı bir sistemle gelmişiz. Dolayısıyla hiçbir zaman ve yani farklı
fikirler söylediğinizde hiç dikkate alınmamış, ayrıştırılmışsınız…” (OG12)
bir diğer görüşmede de benzer bir şekilde
“Yani bizlerinde aslında, eğitim camiasının bir temsilcisi olarak söylemek
gerekirse çok böyle tabularımız var yıkamadığımız; hep kendi tarafımızdan,
öğretmen tarafından, kurum tarafından eğitime bakıyoruz. Bakış açısını
şartlandırmadan bakmak lazım, o anlamda hani yaratıcılık ve yenilikçilik biraz
27
zor, bizler için. Kendi adıma söyleyeyim. Çünkü öncelikle kendi tabularına sahip
çıkıp onları savunuyorsunuz belli bir dereceye gelene kadar akademik hayatta.
Sonra onları kırmak iyice zorlaşıyor bizim için.” (OG6)
sözleriyle ifade edilmektedir. Bu konu üzerine sorumluluğu sisteme yükleyen pasif bir duruş
yerine aktif bir pozisyon almak üzerine şu ifade dikkate değerdir
“... ayrık otları, o kadar farklı çocuklar çıkıyor ki. Önemli olan onları
desteklemek. Bir tane, iki kişiyi doğurur, üç kişiyi doğurur cesaretlendirir. Sistemi
şu an ben düzenleyemem ama sistem kötü diye de sistem bir şeye müsaade
etmiyor diye de oturup da beklenmemeli, bir şeyler yapmalıyız… Hala çok geç
değil bence üniversite ya. Üniversiteye kadar gelmedi diye n’apalım o zaman,
kaybetmemiz lazım. Hayır, burada vizyon verebiliriz, farklı bir bakış açısı
kazandırabiliriz çocuklara çünkü çok farklı...” (OG4)
görüşü dile getirilmiştir. Diğer görüşmelerde
“eğer yenilik insanlar tarafından gerçekten farklılıklarıyla ortaya çıkacak bir şey
olacaksa onun içerisinde yaratıcılığa ihtiyaç var. O da dönüp dolaşacağız, bir
taraftan eğitimle olan bir şey. Evet, doğuştan yaratıcılık kapasitesi yüksek, yani
farklı görebilme kapasitesi yüksek olan insanlar olabilir ama eğitim bu
kapasiteyi ya da hiç buna sahip olmayanların kapasitesini arttırma gücüne
sahiptir diye düşünüyorum. Çünkü burada şey var, görünenin dışındaki
alternatifler görebilmek demek, düşünmekle ilgili bir şey. Siz düşünebildiğiniz
sürece, kafa yorduğunuz sürece ya da bir alternatifin olduğuna ilişkin fikriniz
olduğu sürece o alternatifi ararsınız.” (OG6),
“Kültürden ziyade bence eğitim daha etkili yaratıcılık üzerinde. Yani eğitim
düzeyi düşük olan toplumlarda yaratıcılık biraz daha geri planda kalıyor.
Sonuçta insanın vizyonu ne kadar gelişirse, yaratıcılığı o kadar artar. Bunun için
de okuması, kendini geliştirmesi gerekiyor. Kültürün etkisinden ziyade ben
eğitim düzeyinin yükselmesiyle beraber insanların yaratıcılığının ve yeniliklere
daha açık olabileceği düşüncesindeyim.” (OG16)
görüşleri ise bir yandan da yaratıcılık ve inovasyon için eğitimin taşıdığı potansiyeli göz ardı
etmemeyi vurgulamaktadır. Yine bu noktada da bir sistem sorunu gündeme gelmektedir ki
“Biz yaratıcı öğretmenler yetiştirmeyi hedefliyoruz, ne kadar yaratıcı oluyor bu
birinci sorun. İkinci sorun da o öğretmenler nasıl yaratıcı bireyler yetiştirebiliyor
bu da bir başka sorun.” (OG6)
görüşü bu soruna dayanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında akademisyenlerin görüşleri,
yaratıcılık kavramı ve bu kavramın günümüz sosyo-ekonomik bağlamında kazandığı vurguyu
konu alan eğitici eğitimlerine duyulan ihtiyacı ortaya çıkarır.
Pedagojik formasyonda yaratıcılığın sağlanmasında uygulama yoluyla deneyimin artırılması
yaratıcılığın önemli bir kaynağı olarak görülmektedir. Bir görüşmede
28
“uygulama yaptırttığım için daha rahatım, istediğim şeyi yaptırabiliyorum onlar
da istedikleri şeyi yapabiliyorlar aslında hani bireysel olarak kendi ilgili alanları
kendi istedikleri hikâyeleri üretebildikleri zaman kendileri de heyecanlanıp yine
yaratıcılık konusu hani.” (OG1)
şeklinde ifade edilen görüş farklı pek çok görüşmeci tarafından da desteklenmiştir.
Alan çalışması ile sağlanan deneyimin yaratıcılığa etkisi
“Şimdi orada, klinikte de çalıştığım için, hemşirelerin böyle yenilik gerektiren,
yaratıcılık gerektiren durumları fark etmeleri çok önemli. Ve gerçekten çok odak
noktadalar. Bir şeyler ters gidiyor olabilir, yanlış bir şeyler olabilir ya da ihtiyaç
olabilir. O yüzden orada hemşireler fark edebiliyorlar. Tabii yaratıcılık deyince,
böyle yeni bir icat, kocaman bir şey düşünmemek de lazım ki herkes zaten aynı
fikirde.” (OG3),
“Sürekli çocuklara haftada bir simülatif sınavlar yapılıyor burada artık. Hani
çocuk bir hafta bir şeyler görüyor hemen onun sınavına giriyor. Bir pratik
uygulama görüyor, hemen sınavına giriyor. Pratik uygulamalar tabii çok
değişti.” (OG9),
“Çünkü biz teorik derslerimizden sonra bütün günümüzü birlikte geçiriyoruz, tüm
çalışmamız; usta, çırak ilişkisi, hasta diyalogu, kendi meslek grubundan,
ameliyathane, yoğun bakım. Sürekli yanımızdalar, bu nedenle de bizden de çok
fazla görerek de öğreniyorlar. Manipülasyonlara da katılıyorlar, birazcık hep
söylenen usta çırak ilişkisi tıpta daha fazla gibi görünüyor.” (OG16)
şeklinde ifade edilmiştir. Bir başka görüşmedeki
“hemen eğitime dönelim; gerçek olayların yaşandığı ya da içerisinde gerçek
nesnelerin bulunduğu mekânlarda, yaratıcı güçleri daha fazla uyarılıp daha
meraklı ilgili olup öğrenme daha kalıcı olur, diyoruz.” (OG2),
“Mezun olduğun zaman, öğretmensen, iç mimarsan her neyse, ilk göreve
başladığında sudan çıkmış balık gibi oluyoruz. Yani eğitim aşamasında teori artı
uygulama, hele o uygulamanın işin mutfağında yapılmasının önemi çok büyük.”
(OG2),
“Steve Jobs yetiştirmek istiyorsak biz öyle sıra dışı insanları yetiştirmek
istiyorsak, yani sıra dışı eğitim ve öğretim metotları kullanmalıyız. Öğrenciyi çok
da işin içine katan. Mesela biz burada probleme dayalı öğrenme diye bir yöntem
kullanıyoruz. Çok sıra dışı bir eğitim yöntemi. Çocuğa ders anlatmıyoruz biz
burada. Üç hafta sürüyor bu. Çocuğun eline senaryo veriyoruz, o senaryoyu
okuyor ne öğreneceğine karar veriyor, tartışıyor kendi arasında siz sadece
dinliyorsunuz. Gidiyor, öğreniyor sonra geliyor birbirlerine anlatıyorlar falan.
Mesela bu muhteşem bir aktif eğitim öğretim metodu. Bu tarz, öğrenciyi çok
daha işin içerisine çekebilecek modern sıra dışı yöntemlerle, anca bunlar
olabilir.” (OG12)
29
görüşleri uzmanlık alanına ilişkin öğrenme sürecinin bizzat işe ilişkin ortamda ve uygulama
yaparak deneyimleme boyutuna verilen öneme dikkat çekmektedir.
Eğitimde sınırlar çizmektense sınırları kaldırmak önemli görülmektedir. Bu yöndeki
araştırma sonuçlarına değinmeden önce dünya çapında son 30-40 yıldır öğretmenlerin
yaratıcılığı olumlu gördükleri ve eğitim ortamında yaratıcılığın desteklenmesi gerektiğini
ifade etmelerine karşın Avustralya, Almanya, Nijerya, Polonya, Singapur, Türkiye, İngiltere
ve ABD'de yapılan bazı araştırmalar öğretmenlerin yaratıcı öğrencilere karşı ilgisiz hatta
karşıt olduklarını gösterdiği ileri sürülmektedir. Aynı eğilimin yükseköğretim açısından da
görüldüğünün altını çizmek gerekir. Örneğin ABD'de mühendislik eğitiminde yaratıcılığı
destekleme hedefine hizmet eden çok az eylem bulunur. Son yıllarda gelişme olsa da
yaratıcılık üzerine sağlıklı bir eğitim verilemediğine işaret eden raporlar yayınlanmaktadır
(Cropley ve Cropley, 2010: 353). Bu durumda devam edilen ifadeler Türkiye ya da Başkent
Üniversitesine özgün bir sorun alanın ifadesi yerine daha geniş erimli bir sorunun kurum
özelindeki yansımaları olarak okunmalıdır. Buna karşın asıl dikkat çekici olan katılımcıların
bu sorunun yerel olduğu yönündeki algılama biçimleridir. Bu durumun en belirgin ifadesi
aşağıdaki görüşme parçalarında bulunabilir.
OG2_3: [Öğrenci niteliklerinden bahsedilirken] … bütün hocalar, ...’da çalışan
veya ...’da çalışan, hocalar, [Ankara’daki vakıf üniversitelerinden ikisi]
“Öğrencilerimiz böyle maalesef.” Diyorlar. Ve oralarda jürilere katıldığım zaman
da görüyorum yani; profil, beş aşağı beş yukarı aynı.
OG2_4: O zaman jenerasyon problemi yani.
[OG2_3 ve OG2_OG4 üst üste konuşuyorlar.]
OG2_3: Jenerasyon, diğer fakültelerde durum nasıl onu bilmiyorum.
OG2_4: Milli bir problem. (OG2).
Benzer şekilde pedagojik açıdan yaratıcılık tartışılırken ülkemizin durumu özgün
görülmektedir:
“Ama tabii bizim ülke olarak, üniversite olarak istediğimiz, insanları günlük
hayatında bir takım problemleri aştıkları yaratıcılıklar değil sanırım. Daha
sektörel belki üretime dayalı, belki kar getirecek bir takım yaratıcılık ve
yeniliklerle öne çıkmaya çalışıyoruz.” (OG6).
Bu anlamlandırma pratiğinin zamanda bir an (geçmiş) ya da mekânda bir yer (ideal eğitimin
uygulandığı Batı) karşısında ülkemizdeki durumu mitleştirme eğilimi olarak yorumlanabilir.
Tüm dünya eğitim alanında bu bölümün başında ifade edilen yaratıcılık-eğitim çelişkisini
tartışmakta; buna karşın bu çelişkiyle ilişkilendirilebilecek zorunlar ülkeye ya da kuruma
özgü yorumlanmaktadır.
Benzer bir durum bir başka görüşmede de
30
“... sunumunda özgün olacaksın dedim. Yılsonunda topluyorum maalesef ki,
yılsonunda toplanınca geldik baktık, hepsi standart Başkent Üniversitesi kapağı
koyulmuş, bitirme projesi formatı gibi. Bizim bu arada yurt dışından öğrenciler
gelmeye başladı. Bir tane öğrenci vardı, Pakistan'dan tek o öğrenci, aslında kötü
o öğrencinin ortalaması. Ama tek o öyle bir formatta sundu ki, tek o farklıydı, bu
da çok ilginç.” (OG11)
dile getirilmiştir. Bu yaklaşım karşısında daha olumlu bir perspektifle yaratıcılık için elverişli
alanlar kurulabileceğine ilişkin ifadeler de öne sürülmüştür. Örneğin:
“Ne kadar alt sınır verilirse o kadar zorlaşıyor yapmanız gereken şey. O kadar
serbest o kadar da şeyi yaratmak zorlaşıyor ama ortaya çıkan şeyler çok daha
başarılı oluyor. Mesela OG1_5’in dediği gibi 150 kare doldurun hikâyesi neyle
doldurduğunu söylemeyeceksin biri renk kullanır mesela, bu bence yaratıcılığı en
çok ölçen şey, olabildiğince az kuralla bir ödev verdiğiniz zaman öyle çocuk
yakanıza yapışıp ama ne ama ne istiyorsunuz hocam derken [gülüyorlar] işte
yine o noktada onun ötesine geçebildiğin noktada yap istediğini dediğinde bir
şey getirebildiği noktada aslında yaratıcıdır. Çıkan sonuç iyi kötü fark etmez
ama bu sınırlamalar olmadan bir şey yapıp size getirebiliyorsa bu bence yaratıcı
düşünebildiğini gösteriyor çocuğun ya da en azından ona adım atmaya
başladığını gösteriyor.” (OG1)
şeklinde ifade edilmiştir.
“gençler daha iyi üretsin diyorsak, biz dayatmalardan öte, günün koşullarında
onlara ne verebiliriz diye düşünmemiz gerekiyor, bir hoca olarak. Benim aklıma
bunlar geliyor. Bunu kültür dayatıyor diye, gençlere bunu dayatmamamız
gerekiyor. Gençlere biraz daha özgür bırakıp, eğitim vererek mesleğini öğreterek
ama onların geri bildirimiyle de onları çok rahat bırakmamız gerekiyor. Onları
rahat bıraktığımız zaman en vasat öğrenciden bile çok değerli başarılar elde
edebiliyoruz.” (OG18)
şeklinde ortaya çıkmıştır. Eğitim alanında yaratıcılığı teşvik etmek için serbest bir alan ve
etkileşim ihtiyacına değinen katılımcıların ifadeleri Ken Robinson’un eğitimin odağına
karşılıklı bağımlılıkları alan ekolojik eğitim savı ile benzerlikler taşımaktadır. Buna göre
eğitimin odak noktasına sağlık, ekoloji, adalet ve ilgi gelmelidir. Bu temel sayesinde
esneklik, dinamizm ve karşılıklı bağımlılık ağırlıklı bir eğitim anlayışına ulaşılır. (Robinson ve
Aronica, 2015)
Yaratıcılık üç içsel bileşene ve bir dış bileşene dayanır. İç bileşenler alan ile ilişkili beceriler,
yaratıcılık ile ilişkili süreçler ve görev motivasyonudur. Alan ile ilişkili beceriler eldeki soruna
çözüm getirecek görev alanına giren yetenekler, bilgi ve teknik uzmanlıktır. Yaratıcılıkla
ilişkili süreçler belirsizliğe karşı tolerans gibi kişilik özellikleri ve fikir üretme esnekliği gibi
bilişsel tarz özellikleri ve vaz geçmeden çözüm için enerjiyi sürdürmek gibi çalışma tarzından
oluşur. Görev motivasyonu iç ya da dış kaynaklı olabilir. Son bileşen dış kaynaklıdır. Dış
sosyal çevre her üç iç bileşeni de etkiler. Öğrenme fırsatları, yeni beceriler elde etmek için
fırsatlar alan ile ilişkili becerileri doğrudan etkiler. Yaratıcılıkla ilişkili süreçler düşünce
31
üretme teknikleri eğitimi, daha yaratıcı çalışanları gözlemlemek ve onlarla iş birliği içinde
çalışmak yoluyla geliştirilebilir. Sonuçlara değil yaratıcı süreçleri desteklemeye odaklanan
bir iklim bireylerin yaratıcı süreçleri öğrenmesini ve denemesini sağlar (Rigolizzo ve
Amabile, 2015: 62).
Yaratıcılığın ve inovasyonun en temel kaynakları olarak bilgi ve eleştirel düşünce
tanımlandığında, yükseköğretim kültürüne dair dile getirilen
“Akademik merak çok çok az. Bir şeyler yazıyoruz ama üç beş kişi okuyor,
kaldırılıyor, atılıyor ne yazık ki, Böyle bir şey kültürümüzde yok. Sorgulama
olmadığı için yaratıcılığın olmasını da beklemek bence çok komik bir durum.”
(OG8)
görüşü ve akademisyenler boyutuyla da
“Eski öğretim üyesi, araştırma görevlisi ilişkisiyle, şimdi ki sanıyorum; şimdi ki
bana biraz olumsuz geliyor. Hocayla bağı koparmış vaziyetle. Bu iş neticede iyi
bir hocanın yanında yetişme... Usta çırak ilişkisi gibi bir sistem varken şimdi bu
yüksek lisans ve doktora eğitimi dolayısıyla arkadaşların üstlendiği bir
sorumluluk var başka kurumlara ve kişilere karşı... Ben kendi araştırma
görevlimin ne zaman, nerede olduğunu bilmiyorum. Ama güvenmek
zorundayım, burada değilse mutlaka kendisiyle ilgili bir şey yapıyordur, öyle var
sayıyorum. Eski düzen bana daha sağlam geliyor. Araştırma yürütme dâhil,
öğretim üyesinin araştırma görevlisinden bu maksatla takım çalışması
anlamında yararlanma olanağı yok diyebilirim.” (OG8)
görüşü temel bir probleme işaret etmektedir. Bu etkileşimin kurulamamasına
“Benimdir, seni katmam seni katmam. Ya da ben katılacağım zaman da şu, niye
onun olan bir şeye ben gideyim de o kadar emek harcayayım? O zaman
kendiminkini yapayım gibi... Ben genelde böyle düşündüğümüzü,
düşünüyorum... Kolektif bilinci oluşturamadık hocam maalesef.” (OG13)
görüşü kültürel bir boyut da katmaktadır. Başka bir görüşmede ise öğrenci akademisyen
etkileşimine eleştirel bir yaklaşımla
“Neden sorusu çok önemli bizim için. Kendi öğrencilerimle ilgili bir şeyler
söyleyebilirim. Sınıfta eğitimle ilgili hiç yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarmak çok
zor. [...] İşte ezberleme, şunu okuyayım geçeyim hiç düşünmeyeyim, neden bu
böyle olmuş bu sorular sorulmuyor çok fazla. Bizim nasıl oluyor? Sınıfa giriyoruz,
soru soruyoruz, cevap yok. Katmaya çalışıyorsun çok zor oluyor yani kişilerin de
isteği çok önemli, öğrencilerin o sürece katılma isteği. Sen istediğin kadar uğraş
bir yerde tıkanıyor. O yüzden biraz eğitim sistemiyle de ilgili sıkıntımız var, o
yüzden tam öğrenme gerçekleşemiyor ya da yaratıcı düşünceyi tam ortaya
çıkaracak zemini hazırlayamıyoruz.” (OG4)
görüşü dile getirilmiştir. Benzer bir şekilde
32
“Öğrenci popülasyonu ne kadar açık sormaya? Sormuyorlar, okumuyorlar.
Okumayan, sormayan birisi nasıl olacak da yaratıcı ve yenilikçi bir algıya sahip
olarak bir şeyler talep edecek, söz konusu değil.” (OG5)
şeklinde ifade edilmiştir. Akademisyenler arasında, akademisyen-öğrenci, akademi-sektör /
farklı kurumlar arasındaki etkileşim de tarafların akademik merakları çerçevesinde
yaratıcılık ve inovasyonu beslemektedir:
“Yenilik anlamında da işte gelen her nesil, beni de şekillendiriyor. Çünkü sistemi
değiştirmem gerekiyor, anlatış tarzımı değiştirmem gerekiyor, kullandığım
materyali değiştirmem gerekiyor. O yüzden belli seviyelerde etki ediyor.
Uygulamaya da çalışıyorum.” (OG17),
“eğitim verdiğiniz grubun motivasyonu da sizi etkiliyor. Onlar ne kadar istekli,
ilgili olurlarsa, sizin motivasyonunuz o kadar yüksek oluyor. Daha farklı projeler
ortaya çıkabiliyor, yeni şeyler ortaya çıkabiliyor. İki tarafın aslında motivasyonu
herhalde bu yenilik ve yeni projeler üretmekte önemli diye düşünüyorum...
Onlarla farklı sosyal etkinliklerde de bulunuyoruz. Başka şeyler de yapıyoruz
ama çalışma ortamında da bence çok iyiler.” (OG16),
“mesela benim öğrenciliğimde olmadığı kadar artık, hocalar, asistanlar ve
öğrenciler yakınlaşmış durumdalar. Mesela çok güzel kongreler düzenliyorlar,
bizim yaptığımızdan daha iyi yapıyorlar. Konuşmacılar çağırıyorlar, onları
çağırırken son derece özgürler, sadece titre ve hiyerarşiye göre çağırmıyorlar
yani.” (OG10)
şeklinde bu etkileşimin etkisi dile getirilmiştir. Benzer şekilde
“bizim üniversitelerimizin öğrencilerinin de başka üniversitelerin öğrencileriyle
bir arada olabileceğini, çalışma yapabileceğini, sosyal faaliyetlerde
bulunabileceğini... itmek yerine başka üniversitelerle çalışmak, o biraz
heterojeniyle sağlanacak bir şey. Bu herhangi bir sosyal faaliyetler olabilir...
Gerçi bu yaz etkinlikleri var ama belki onlara bilimsel etkinlikleri katmak, ortak
etkinlik alanları oluşturmak falan başka üniversitelerin öğrencileriyle.” (OG11)
görüşü kurumlararası etkileşime ve bunda öğrencilerin de aktif aktörler olarak yer
almalarının önemine vurgu yapmaktadır. Öğretmen odaklı klasik eğitim anlayışı öğrenen
odaklı yaklaşıma dönüşürken yükseköğretim eğitme rolü yerine öğrenmenin üretildiği yer
olma rolüne bürünmektedir (Barr ve Tagg, 1995).
Bu açıdan bakıldığında Başkent Üniversitesi öğretim elemanlarının öğrenmeyi
gerçekleştirmek için etkileşime alan açacak yenilikçi yöntemlere olumlu yaklaştıkları ifade
edilebilir.
Pedagojik açıdan kurum ya da bireylerin eğitim programlarında yaratıcılık ve inovasyonun
öne çıkarılması için yapabileceklerinin karşısında makro düzeydeki sınırlamalar belirleyici
faktörler olarak yorumlanmaktadır;
33
“Mesela güzel sanatlardan filan daha fazla şeyi çocuklara katmamız lazım. Ama
biz bir ikilem içindeyiz yani. Biz çıktıyı sadece iyi hekim olarak kurgulayamıyoruz
ki, biz çıktıyı TUS’da çok soru çözen çocuk olarak kurgulamak durumundayız bir
yandan da yani. Maalesef. Bir soru fazla çözdüğü zaman o çocuk uzmanlığa
girebiliyor, göz ihtisası yapabiliyor, çözemediği zaman pratisyen kalıp
Çemişgezek’de mecbur hizmete gidebiliyor. Yani bu kadar ince bir sınırda bu
işler giderken benim bu çocuğa eğitimi içinde bir yandan da tıp ve sinema
mesela Doktor Jivago’yu seyret mutlaka filan gibi şeyleri hani elimden geldiğince
yapıyorum ama kişisel olarak nereye kadar yapabilirim, bir çelişkimiz var tıp
eğitimiyle ilgili.” (OG9)
görüşü buna isabetli bir örnek teşkil etmektedir. Aynı görüşmede
“Bir üniversite sınavı var, insanlar puanlarına göre, çoğunlukla istemese bile,
benim puanım buna yetti diye giriveriyorlar ya da anne baba istedi diye
giriveriyorlar tıbba … ben lisede daha önceki yıllarda daha fazla müzik yapmış,
resim yapmış, spor yapmış; Türkçe konuşmayı iyi bilen; iletişim yetenekleri iyi
olan çocuklar girseler ama giremiyorlar, kesinlikle Tıp Fakültesi’nde daha çok
başarılı olacaklarını düşünüyorum. Çünkü bizim Tıp Fakültesi’nde öyle
matematik, hesap kitap kısmı eğitimimizde de, mesleki icraatımızda da çok
büyük bir şey tutmuyor. Bizim mesleki icraatımızın aslında çoğu bilgiye açık
olmak, öğrenmek, iletişim kurmak, yaratıcı düşünebilmekle ilgili ve biraz da
sanatsal el becerisi filan gibi şeylerle ilgili. Biz bunları ölçmüyoruz ki girerken”
(OG9)
ifadesiyle üniversite giriş sınavı, meslek seçimi, eğitim programlarının oluşturulması sistem
çerçevesinde eleştirilmektedir.
3.b.Bilimsel disiplinlere özgü yaklaşımlar
Bilimsel disiplinlerden kaynaklanan özgün yaklaşımlar olup olmadığı araştırmanın öncelikli
sorularından biridir. Katılımcılar tarafından etkileşim ve disiplinlerarası iş birliğine atfedilen
önem nedeniyle bu farklılıklar daha fazla önem kazanmaktadır. Bir görüşmede
“… mesleki kültürel birikimin işe yaradığını, yaratıcılığı desteklediğini
söyleyebilirim. Çünkü aynı eğitim sürecinden ve aynı tecrübelerden geçmiş bir
birimin, bir topluluğun, pardon, bir takım mesleki kurallara bağlı kalmak
koşuluyla ki kalacaklardır böyle bir ortak kültür oluştuysa; o zaman bu, o
bireylerin yaratıcılığını destekler. Neden? Bir, hekimler arası dayanışma diye bir
kültürel kavram var. Hekimler birbirini korur, dayanışma olur. Çünkü aynı
koşullardan geçip, aynı zorluklardan geçip… Bu her meslek örgütü için vardır.
Dolayısıyla bu danışma bir iletişim sağlıyor. İşte tabipler birliği var, meslek
kuruluşları var. Alt dal kuruluşları var, mesela ürolog, üroloji derneği birlikleri,
kardiyoloji dernekleri, birlikleri gibi. Böyle alt birimlerin birbirleriyle olan
iletişimi, bir kere kültürel yapı, meslektaşlık diye bir şey. Hepimiz bir yemin
34
ediyoruz, ortak bir yemin, Hipokrat yemini… Bu yeminin de getirdiği kültürel bir
şey var, onu da açarım. Ama hani bu dayanışma iletişimin sağlanması, hekimler
arası iletişimin kuvvetlenmesi… İşte filanca yerde bir hekimin yaptığı yenilikten
diğerinin haberi olması ve onun da onu yapması… Mesleki kültür bizde iletişimin
daha iyi sağlanması ve o meslek adına ettiğimiz yeminin kriterleri nedeniyle,
daha yapıcı ilerleyici ve yenilikçi yaklaşım içinde olmamızı gerektirir.” (OG9)
ifadesi ile Tıp alanının kendine özgü yaklaşımını ortaya çıkarmaktadır. Benzer şekilde
“bu kültür, eğitim kültürümüz, ülkemizdeki şey, eğitim belki de, hocamdan çok
şey bekliyorum ama hakikaten de en dirençli alanlardan bir tanesi diye
düşünüyorum. Öte taraftan, dediğim gibi, yenilikçilik ve yaratıcılığı da mesela
nedir, ne değildir diye bilmek lazım yani eğitim fakültesinde dersler alıyoruz ama
bir öğrenci hareketi, bir projesi, bir çözümü bulması değerlendirilmeli. Yenilikçilik
ve yaratıcılık anlamında öğretmen ne yaparsa bu kulvara girer, ne yaparsa
affedersiniz "Hoca delirdi." derler yani bu ince çizgi mi var arasında? Ben
yöntem olarak bir şey yaptığım zaman, zarar mı veriyorum çocuğa yoksa
yaratıcılık anlamında önünü mü açıyorum. Bu riskler de var. Bu risklerden dolayı
sanırım herkes biraz daha kendi kabuğunun içerisinde kalmayı tercih ediyor,
diye düşünüyorum.” (OG6)
ifadesi alana özgü temkinli yaklaşımı sergilemektedir.
Bir diğer görüşmede
“Akademik yaratıcılık anlamında da bence hukuk çok sınırlı. Olan şeyi,
mevzuatta yazılı, bu budur, şu şudur demekten öteye geçmiyoruz çok. Yorum
getirmek çok hoş karşılanmayan da bir durum. Yeni yeni böyle şeyler var,
çalışmalar var yapılan” (OG8),
“Kala kala bu konu mu kaldı. Veya yerleşik anlayışın yanlış olduğunu
görüyorsunuz kendi alanınızda, böyle bir şey olmaz, sonu yok. Bunu söylediğiniz
zaman çok kolay damgalanırsınız. Çok önemli sınırlayıcı etkendir bu. Bizim
alanlarımızdaki yaratıcılık açısından.” (OG8)
görüşleri ise hukuk alanındaki sınırlayıcı yapıyı vurgulamaktadır.
Disiplinlerarasındaki özgünlük ve farklılık bir başka görüşmede şu şekilde ifade edilmiştir:
“Ya bu dersten derse de değişiyor, bölümden bölüme de değişiyor. Yani
öğrenciyle çok daha etkileşim içinde olan mesela İletişim Tasarımın’da zaten
yaratıcı olmak zorundasınız diye düşünüyorum. Hani böyle mot a mot… Mesela
biz istatistik dersinde bir müfredat vardır, o müfredatı izlemek zorundasınızdır
çünkü konular zaten birbirine çok bağlıdır yani siz orada kendi bilginizi aktarmak
zorundasınızdır.” (OG4).
35
Bu ifade öğretim üyesinin çalışma alanının kendine özgü yapısının yanı sıra çalışma
alanındaki sınırlamaların yorumu olarak da ele alınabilir. Benzer bir şekilde bir diğer
görüşmede de
“Ben kendi adıma, sağlık alanında öğrencilerimle işte teorik eğitimlerini
yapıyorum. Ödev veriyorum, araştırma neyse. Fakat uygulamaya
geçiremediğimiz bir eğitim sistemimiz var. Bu beni çok mutsuz eden bir şey.
Pratik yapacak yeterli mekan ve yer olmadığı için, bir laboratuvar branşı
olmasına rağmen öğrenciye laboratuvarda materyali eline verip
çalıştıramadığım için onlardan bir şey beklerken çok sıkıntı içinde oluyorum.
Daha burada kesilen bir şeyin, daha ileri yaratıcı bir eğitime dönüşmesi de çok
güç oluyor.” (OG13)
ifadesi ile uygulamalı alanlardaki yaratıcılık potansiyeli ve bunu harekete geçirmek için
gerekli maddi koşullara dikkat çekilmektedir.
Tüm görüşmelerde disiplinler ya da disiplinler içerisindeki belirli dersler özelinde uygulamalı
çalışmaların ağırlığı ile yaratıcılık arasında olumlu ilişki öngörülmektedir. Başka bir ifade ile
teorik bilginin ağırlığı yaratıcılığa sağlanan alanı kısıtladığı düşünülmektedir. Literatürde
benzer bir durum şu şekilde ifade edilmiştir: eğitim alanındaki yaygın bir varsayıma göre
yaratıcılık akademik başarının tam tersini oluşturur. Bir kişi akademik olarak başarılı,
bilimsel çalışmalara yatkın olabilir ya da bunlardan yoksun ise sanat vb. alanlara yönelerek
yaratıcılığını kullanır. Yazarlara göre eğiticilerin bu varsayımın sona ermesi için çalışması
gerekmektedir. (Taylor ve Littleton, 2016: 121-123, 141)
3.c. Kurumsal Açıdan Kültür ve Başkent Üniversitesi
Kurumsal açıdan ele alındığında bireyin iç motivasyonu ile kurumsal koşul ve politikaların
ilişkisi gündeme gelmektedir. Yaratıcılığın kaynaklarında ele alındığı üzere rekabet kurum
kültüründe yeniliğe yönelik itici bir güç olarak algılanmaktadır. Bir görüşmede bu durum
“Rekabet. Bizi yenilenmeye itiyor. Mecburuz buna. 17 sene, 20 sene önce tutup
da üniversiteyi [Başkent Üniversitesi’ni kast ederek.] pazarlamıyorduk ama
şimdi buna mecburuz. Yenilenmeye mecburuz. Daha iyisine, çıtayı hep üste
koymaya mecburuz.” (OG3)
şeklinde ifade edilmiştir.
Yaratıcılığın ve inovasyonun özgün kültürel değerler açısından daima değişimi değil belirli
geleneksel değerleri koruma amacıyla da kullanılabileceği dile getirilmektedir.
OG3_5: Kimi zaman yenilenme direniş getirebilir, kültürden dolayı. Onu bir
takım insanlar kabul etmeyebilir. İşte, yenilikçi gruplar daha çabuk
benimseyebilir de gelenekseliler belki çok zor kabullenecektir. Bu direniş
olabilir.
36
Araştırmacı: Sizin bu anlamda deneyimleriniz var mı acaba?
OG3_5: Mesela bizim hocamız [OG3_2’ye yönelerek] bazen öyle direniş
yapıyor, bizim yeniliklerimize karşı.
[Herkes yüksek sesle gülüyor.]
OG3_2: Statükoyu korumak için, evet. (OG3)
Bu ifadelerde mizahi bir tonla ifade edilen statükoyu koruma vurgusu, rekabet bağlamında
gelişmeyi hedeflerken bir yandan da kültürel değerleri gözetmenin altını çizmektedir. Bu
açıdan bakıldığında Başkent Üniversitesi çalışmak ve üretmek için korunaklı bir ortam
olarak adlandırılmaktadır. Daha önce kamu kurumunda çalışırken istifa ederek gelen bir
görüşmeci
“Burada ben nefes alabiliyor muyum, alabiliyorum. Yani nasıl alabiliyorum,
örneğin daha steril bir ortam, daha böyle kendimi ifade edebileceğim…
Korunaklı bir ortam var yani o bana iyi hissettiriyor.” (OG3)
sözleriyle çalışma ortamının önemini vurgulamaktadır. Benzer bir şekilde başka bir
görüşmede
“Başkent’ten hiçbir şey yok o açıdan yani herhangi bir baskı, herhangi bir
yönlendirme yok. Çok özgür bırakıyorlar, o bakımdan yani o destek açısından
öğrenciler üzerinde çok olumlu etkiler var.” (OG10)
sözleriyle çalışma ortamının özgür yapısının akademisyenler ve öğrenciler açısından da
önemini vurgulamaktadır.
Kurum yapısında öğrencinin de etkin bir aktör olmasının sağlanmasına yönelik bir ifade
“Parsy Cafe'nin tasarımıyla ilgili oradaki karakterin filan neden dediler biz
burada öğrenciyiz ve tasarım okuyoruz neden öğrenciler arasında bir şey
yapmıyoruz. Yarışma veya işte neden böyle çalışmaları bize yaptırmıyorlar,
neden bizim burada bir öğrencinin maskotu orada olmasın hani.” (OG1)
şeklindedir. Öğrencinin kurumun yaratılıcılığı ve inovatif yapısı çerçevesindeki önemi göz
önünde tutularak bazı öğrencilerin tutumuna yönelik eleştiriler bazı görüşmelerde
sıralanmıştır. Bu daha önceki bölümde ele alınan temel eğitim, aile, kültürel yapıdaki
eleştirilerin bir devamı olarak da okunabilir:
“Adam öğretim için ödediği ücreti, diplomanın taksiti zannediyor. Sorumluluk
duygusu yok, ilgi yok. Böyle bir grupla hiçbir konuyu tartışmanız, interaktif bir şeye
girmeniz mümkün değil.” (OG8)
sözleriyle bu eleştiri dile getirmiştir.
Kurum bünyesinde kurulan kurul ve koordinatörlüklerin etkin işlemesi yaratıcılık ve
inovasyonun önünü açıcı bir etken olarak görülmektedir. Bir görüşmede bu
37
“Tecrübeme dayanarak, çünkü yenilik ve yaratıcılıkla ilgilidir bu, sorumluluğu
dağıtmak veya belirsiz hale sokmak mekanizmalarıdır bunlar. Batı'daki
düzenlerde bir imzayla iş yapılır, aksilik olduğu zaman da hesabı ondan sorulur.
Bizde bütün bu kurullar falan sorumluluğu dağıtmak, belirsiz hale sokmak
neticede kimsenin başına bir şey gelmemesini sağlamaktan ibarettir.” (OG8)
şeklinde ifade edilmiştir. Bu noktada
“Hiç kimse ben bildiğim kadarıyla, bilmediğim olabilir EKİN'in kapısını çalıp,
bizim buradaki hocalarımızdan ben de dâhil, "Ne yapabilirim? Ben öğrenci
grubumu getirsem şöyle farklı üç beş öğrencim var, şöyle bir sınıfım var." diyen
kimse de yok. Bakın burada ekonomik bir şey yok karşımızda bizim. Bu tamamen
bizim içsel motivasyonumuzla, merakımızla vs. ile ilgili.” (OG13)
görüşü eleştirel bir bakış açısıyla yenilik ve yaratıcılık odaklı kurumsal yapıların işlerliğinde iç
aktörlerin sorumluluğunu vurgulamaktadır. Başka bir görüşmede
“Bütün stratejiyi de ona göre yazdık. Adımlar belirledik, bunlardan haberiniz var
mı? Çoğumuzun yok. Neden yok, çünkü biz orada bir şeyler yapıyoruz aşağıda
kimsenin haberi yok... Onun için kurumsal iletişim mekanizması işlemediği
sürece, bunu kendi üniversitemiz için söylüyorum, diğer kurumlar için de aynı.
İşletmeler içerisinde çalışanın yaratıcılığı, yeniliği bunların fark edilme ihtimali
yok.” (OG4)
görüşü kurul / koordinatörlüklerin işlevlerinin tam sağlanamamasını kurum içi iletişim
eksikliği boyutuna taşımaktadır.
Kurum içi iletişim ile ilişkili bazı ifadelerde yaratıcılık ekosistemi ile ilgili olarak etkileşim ve
iletişime vurgu yapıldığı görülmektedir. Örneğin
“Bir internet ağımız bile yok, bir portalımız yok. Bana geçen biri sordu.
Başkent'in kaç bin tane personeli var. Araba alıp satmak için kendi portalları var
içeriden hallediyorlar.” (OG4),
“İç girişimcilere ihtiyacımız var benim isteğim mühendislik fakültesiyle ortaklaşa
bir proje geliştirmek, sistematik olarak. İşte, okulda her şey var. Un var, şey var,
helva yok. Bir helvayı yapan olursa gerçek yaratıcı olacak hocam.” (OG4),
“Şey ortamları çok önemlidir, sohbet ortamları, çay saatleri, öğrencilerle
birlikte... Bu böyledir hani, ben hadi oturayım da bugün de şimdi yaratıcılık
yapalım gibi olmayacak.” (OG11)
sözleriyle vurgulanmıştır. Bir başka görüşmede
“Aslında bu tür, şimdi yaptığımız çalışma sayesinde mesela sizi tanıdık, siz bizleri
tanıdınız. Demek ki bu tür bir şeyler devam etmesi gerekiyor ya da ortak
çalışmalar belki olması gerekiyor ki insanlar birbirini tanısın ya da belki bir
sosyal ortamların daha yaratılması gerekiyor olabilir... Toplu davetler belki.
38
Eskiden öyle davetler olurdu değil mi, hamsi günleri falan... Neden olmasın?
Yılbaşı yemeği gibi hani öyle bir toplantı gibi… Çok fazla sosyal aktivitemiz yok
bizim üniversite olarak... Masraf olması sebebiyle belki kısıtlanmış olabilir öyle
bir bütçe. O genel ruhu teşvik edecek şeyler bunlar, güzel şeyler. Örgütsel
bağlılığı, örgütsel adanmışlığa çok ciddi katkısı olan şeyler, işte ritüeller,
akademik şeyler olabilir, bir takım gelenekselleşmiş toplantılar olabilir. Öğrenci-
hoca, öğrenci-öğrenci ilişkileri de önemli... Yani öğrenciler hocalarıyla bir araya
gelip belki daha geniş şeyler paylaşacağı yine akademik veya sosyal ortamlar
çok önemli bence.” (OG15)
görüşü hem etkileşimi arttırmak hem kurum aidiyetini arttırmak adına ortak etkinliklerin
önemini vurgulamaktadır.
Etkileşimin uluslararası boyuta taşınmasında kurumun desteğinin önemi:
“Bence uluslararası düşünmek lazım. Yapıyoruz, uğraşıyoruz, ben Başkent'te bir
hareketlilik görüyorum. Çok pozitif özellikle şu çalışmalar bile bence bunun bir
göstergesi ama bunlar uzun soluklu işler, toplumun içinden sivrilmek de her
zaman kolay olmuyor.” (OG18)
görüşü ile dile getirilmiştir. Bir başka görüşmede
“Bilgiye ulaşma adına da, ulaşılan bilgiyi projeye döndürme, bu proje için de
gerekli desteği alma adına da ben şu anda bir sıkıntımız olduğunu
düşünmüyorum. Yani gerek klinik uygulamalar, gerek hayvan laboratuvarları
deneysel çalışmalar, oradaki gereklilikler açısından, donanım olarak burada bir
eksikliğimiz olduğunu düşünmüyorum. Tek eksikliğimiz zaman gibi gözüküyor.”
(OG9)
görüşü de projeler boyutunda olumlu bakış açısını taşımaktadır. Bir başka görüşmede de
“Ama kurum hakikaten bunun farkında, bazı kapıları çok da yeni yeni de olsa
açılıyor. Bu da çok güzel, en azından kendi adıma söyleyeyim, benim için bir
heyecan yaratıyor ki ben merkezden uzakta çalışıyorum. Dolayısıyla bazı şeylerin
bize artçıları gelebiliyor belki ama o bile bir heyecan uyandırmaya yetiyor, ben
daha da iyi olacağını düşünüyorum kurumum adına. Biraz böyle Başkent'i çok
seven biriyim ben o yüzden inanıyorum ki daha iyisi olacak fırsatlar sunulacaktır.
Ama keşke hızı daha iyi olsa.” (OG17)
kurumsal aidiyetle akademik çalışmalara yönelik destekleri olumlarken, sadece dışardaki
birimlerden olma kaynaklı sıkıntıları ve artışın gerekliliğini vurgulamaktadır. Bir diğer
görüşmede ise
“Başkent Üniversitesi'nin desteği yönünden güzel, gerçekten hocaları
destekliyor, yurt içi yurt dışı yani. İmkânlar sunuyor işte akademik unvanınıza
bağlı olarak farklı şekillerde. İkincisi TÜBİTAK projeleri kapsamında okul destek
sunuyor, hem hocalara, hem de teşvik ediyor o projelere girilmesi konusunda.
Üçüncüsü de bizim okulumuzda adı TEKMER'di zannedersem, teknoloji merkezi.
39
Yani bu bir kuluçka merkezi işlevini gören bir yer. Bir fikri olan bir kişiyi,
başlangıç noktasında desteklemek için, bu inovasyona destek olmak için kurulan
bir merkez. Fakat dünya genelinde üniversitelere baktığımızda bu yaratıcılık vs.
kısmının arkasında büyük oranda teknokentler yatıyor yani. O tür yapı bence
bizim üniversitemizde eksik. Burada kurulması planlanıyor. Bence onun bir an
önce hayata geçirilmesi, bu üniversite çapındaki inovasyonda bir artış
yaratacağını ben değerlendiriyorum.” (OG14)
görüşü benzer olumlu bakışı taşımaktadır. Bir diğer görüşmede
“Yaratıcılık açısından her zaman herkes kurumda motive edilmiştir; eğer bir
fikirle gittiyse, bir şekilde mutlaka desteklenmiştir. Ben buraya geldiğim de çok
şaşırmıştım, posterler yapılıyor, şimdi çok kullanmıyoruz ama matbaayı
kullanıyorsunuz, Ankara'dan yardım alınıyor. Bir şekilde çünkü benim geldiğim
bir kurumda hiç görmediğimiz bir şeydi bu açıkçası belki başka üniversitelerde
vardır ama. Burada bir fikirle ortaya çıktıysanız, şunu yapacağım dediyseniz,
desteği mutlaka görürsünüz. Hem yerel kurum yönetimi açısından hem de
merkezden. O nedenle yenilik ve yaratıcılık için Başkent'in her zaman mutlu edici
olduğunu düşünüyorum ben.” (OG16)
olumlu ifadesi yer almıştır.
Yaratıcılığın kaynakları olarak daha önceki bölümde ele alındığı şekliyle farklı görüşmelerde
yinelenen maddi / manevi koşullara dair kurum özelinde de getirilen eleştiriler / öneriler
vardır. Örneğin
“çalıştığım alandaki laboratuvarların maliyetleri çok yüksek. Ve biz onun, benim
şu an herhangi bir teçhizatım yok üniversitede. Deneysel bir çalışma yapacağım
hiçbir çalışma yok. Türkiye'deki birçok üniversitenin gerisindeyiz şu an. Diğer
üniversitelerde de bakıyorsunuz, akademik yayınlarına; üniversitenin bütün
uygulama alanları, farklı uzmanlık alanlarında çalışan öğretim üyelerinin hepsi
bilgisayar ortamında simülasyon yapıyor.” (OG18),
“bilgisayar konusunda çok fazla mağdur olduğumuz için, 15 16 senedir
buradayım bilgisayar hep problem. Yani bir sene bir fakültenin bilgisayarlarını
güncellemek zor bir şey değil. Bilgisayar o programı kaldırmıyor artık o
derecedeyiz. Bilgisayar inanılmaz problem benim için...Teknik cihazların yenilik
ve yaratıcılık üzerine… Normal işler yapılmayınca da yaratıcılık yenilikçilik yok
zaten.” (OG12)
görüşleri ekipman eksiklerini vurgulamaktadır. Bir diğer görüşmede
“O yüzden ben kültür değil de bu sağlandığı zaman o güvenlik durumu
sağlandığı zaman, iş tanımını bildiği, Türkiye'de olan genel kaygılar olmadığı
sürece siz zaten oturup şey yapabiliyorsunuz hani daha bir kere rahat
çalışabiliyorsunuz.” (OG11)
güvenlik duygusunu ön plana çıkarmaktadır. Benzer bir şekilde
40
“o biri gider biri gelir, her sene sözleşme yenilerken acaba maddi manevi
kaygılarımızı giderebilecekler mi, aidiyet duygusu gelişecek mi diye beklerken
her defasında hayal kırıklığı.” (OG8),
“... asgari şeyi karşılamıyorsa da, manevi bağlılığı da azalıyor... Motivasyonu
azaltıyor ve akademiyi böyle gören akademisyenlerin buraya gelmesine neden
oluyor. Nitelik de azalıyor.” (OG8),
“ne yazık ki, üniversitenin belki işleyişinden, öğrenci işlerinin bir buçuk ay
boyunca işlerini yaptım. Saat 10'da 11'de okuldan çıktım, mesai yaptım ama eve
gittiğimde akademik çalışıyorum hissine kapılmadım. O zaman benim adım
araştırma görevlisi değil de, öğrenci işleri uzmanı, şu olsun. Ben zaruri şartlar
altında illa ki yapacağım, idari bir şey varsa yapacağım ama bunu yapması
gereken birim, ayrı bir birimdir.” (OG8),
“Sonuçta akademik hayat bir memuriyet hayatı gibi değil. Mesai saati baskıları
altında biraz yaşıyoruz. Bizim burada olmamız lazım, çünkü öğrencilerin bizi
bulması lazım. Bu bile aslında başlı başına bir baskı unsuru. Biz bilmiyoruz nasıl
bu baskı unsurunu yumuşatabiliriz. Belki idareciler biraz daha müsamahalı
olabilirler gerçekten.” (OG11),
“Hani bazen aylak aylak düşünmek çok yaratıcıdır ya öyle aylak aylak
düşünürken, yürürken aklınıza bir şey gelir. Zaman ayırmak lazım... Bizim tıp ve
diş hekimliğinde, yani, çok rahat değil o. Çünkü çok hastamız var, çok hastamız
var.” (OG10)
görüşleri kurum işleyişindeki bazı eksikliklere dikkat çekmektedir.
Mekâna dair öğrencinin de algısını vurgulayan
“Okulu da sadece bir istasyon gibi görüyorlar. Geliyor, derse giriyor, bazıları
girmiyor zaten. Yemeği bile dışarıda yemek üzere, hemen kaçıyorlar.”,
“ölü bir kampüste yaşıyoruz. Bu kampüs ölü. Akşam beş, bitmiştir hayat. Ben
yıllardır bunu dile getiriyorum üst yönetime, neden bu kampüs canlı tutulmasın?
Acaba bilinçli bir irade mi var, öyle olması istenmiyor mudur bilmiyorum. Ama
öyle. İnsanlar burada gerek akademik kadro, gerek öğrenci işi biten tüyüyor.
Çünkü burada yapacağı bir şey de yok aslında.” (OG5)
görüşleri bu eleştirileri taşımaktadır. Mekâna dair eleştiriler farklı görüşmelerde, topluluk
odalarının olmaması, dersliklerin öğrenciye her daim açık olamaması, öğrencinin / bölümün
kendinden izler taşıyacak şekilde dersliklerini şekillendirememesi gibi görüşlerle devam
etmektedir. Bir görüşmede
“Başkent Üniversitesi’ni canlandırmak adına, bu yaratıcılığı motivasyonu
tetiklemek adına, hem personelin hem öğrencinin hem de dışarıdan insanların
kullanabileceği aslında tesisler yapılsa, spor merkezleri olabilir. Ya da geniş
alanımız var, ODTÜ’de olduğu gibi, biraz daha canlı, dinamizm, dinamik olan bir
41
alan yaratsak, yürüyüş parkurları, bisiklet yolları olsa, biz de aslında burada
yaşadığımız iş yükünü, stresi atıp daha yaratıcı olabiliriz, diye düşünüyorum.”
(OG3)
ifadesi mekânsal bir öneri getirmektedir. Ders yüklerine dair Mühendislik Fakültesi
görüşmesinde
“Sanki fiks bir yükümüz var, İstersen on tane araştırma projen olsun, o yükü
doldurmak zorundasın. Bundan kaçmaları lazım. İnovasyonda 49'da kalmak bile
zor olacak ben size söyleyeyim. Orada kalmak istiyorsak, mutlaka araştırma
yapanların ayrı bir şey olması lazım. TÜBİTAK projesi olan, başka projesi olana
ayrıcalık yapılması lazım.” (OG11)
önerisi söz konusudur.
Performans ile yaratıcılık arasında ödüller ile aracılanan bir ilişki öngörülmektedir. Bunun en
belirgin ifadesi
“Bir üniversite düşünün, bu üniversite öğretim üyelerinden kişisel performans
bekliyor. Kişisel performansı bir yaratıcılık ve inovasyon bağlamında bir ölçüt
olarak düşünmeliyiz. Bunun ödüllendirilmesi lazım, teşvik görmesi lazım. Doğru
mudur, doğrudur.” (OG5)
sözleridir. Bireyin özerklik, ilişki kurma ve yetkin olma ihtiyaçlarını karşılayan ödüller ya da
dışsal faktörler dış motivasyon faktörlerinin içselleştirme ve bütünleştirme yoluyla
yaratıcılık ve iç motivasyonu artırabilir. Amabile’e (1993: 193) göre bu dış faktörler "içselin
hizmetindeki dışsal" faktörlerdir.
Organizasyonlar yeni süreç, ürün ya da çözümler için ya da inovatif bir girişime dönüşecek
bir fikrin ortaya çıkarılması ekiplere ihtiyaç duyar. Bu nedenle organizasyonlar sadece
bireysel yaratıcılığın değil ekiplerin yaratıcılığını da artırmalıdır. Örgütsel (prosedürel) adalet
algısı problem çözme süreçlerine katkı düzeyini olumlu düzeyde etkilediği ve yöneticinin
adil, saygılı ve dürüst davrandığı çalışanların daha yaratıcı oldukları çeşitli araştırmalarda
bulgulanmıştır (Byron ve Khazanchi, 2015: 53-54). Bu açıdan bakıldığında Başkent
Üniversitesi özgür bir düşünce ortamı ve liyakate dayalı bir sistem içerdiği için yaratıcılık ve
inovasyon açısından avantajlı bir konumdadır.
4. SONUÇ
Araştırmada genel olarak yaratıcılık kavramı ve bu kavrama atfedilen değer açısından kısmi
bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Buna karşın inovasyon ile yaratıcılık kavramları arasındaki ilişki,
yaratıcılık ile işlevsellik arasındaki gerilimler ve öğretim bağlamında yaratıcı süreçler
açısından yürütülen tartışmalar daha derinlikli sonuçlara ulaşmıştır. Genel olarak Başkent
Üniversitesi öğretim elemanlarının yaratıcılık ve inovasyona olumlu değerler atfettikleri
ancak bu kavramların kendi çalışma alanlarıyla ilişkilendirilmesi konusunda ise pratiğe sahip
42
olmadığı ifade edilebilir. Bu durum Başkent Üniversitesi’nin Üçüncü Nesil Üniversite olma
hedefinin yaygın olarak kabul gördüğü ancak bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda daha
fazla destekleyici ve aracı mekanizmalara ihtiyaç duyulduğu şeklinde yorumlanabilir. Başka
bir ifadeyle kurumsal strateji öğretim elemanları tarafından düşünsel düzeyde benimsenmiş
olsa da uygulama düzeyinde bütünlüklü ve disiplinlerarası pratiklere ihtiyaç duyulmaktadır.
Yaratıcılık ile inovasyon farklarını vurgulayan anlamlandırma pratikleri yaratıcılığın
tanımlanmasında öne çıkmaktadır. Sanatsal ve bilimsel yaratıcılıkların farklarına vurgu
yapan bu anlamlandırma pratiği yaratıcılığı sanata daha yakın konumlandırmakta ve
teknolojik gelişmeler ile ilişkisini ikincil hale getirmektedir. Yaratıcılık kimi zaman duyusal
ve duygusal etkilenim süreçlerini içeren daha geniş bir perspektifle ele alınmaktadır.
“... yaratıcılık deyince dokunmak, hissetmek istiyormuşuz gibi geliyor bana.”
(OG13).
“Yaratıcılık deyince bana bir kere sanat çağrıştırıyor.” (OG9).
Bu benzeri ifadeler yaratıcılığın öncelikli olarak sanat ile ilişkilendirildiğini göstermektedir.
Bu anlamlandırma pratikleri ışığında literatürdeki yaratıcılık açısından bilim ile kültür
arasındaki süregelen ayrımın (Galloway ve Dunlop, 2007: 19-20) Başkent Üniversitesi
öğretim elemanlarındaki yansıması olarak yorumlanabilir. Bu ayrım günümüzdeki dinamik
yaratıcı ekonomi bağlamında anlamlı görünmemektedir. Çünkü inovasyonu destekleyen
yaratıcı iklim teknolojik, bilimsel ve sanatsal bağlamların içiçe geçtiği işbirliği bağlamında
oluşabilmektedir.
Bir diğer önemli anlamlandırma pratiği inovasyon ile yaratıcılık arasındaki sınırların
belirsizleşmesine işaret etmektedir. Yaratıcık ve inovasyon kavramları arasında net bir
ayrım gözetilmediği, bu kavramların sıklıkla birbirlerinin yerine kullanıldığı dikkat çekmiştir:
“... sanki ikisi birbirini kapsıyor, artık bilemiyorum. İç içe geçmişlik.” (OG17)
ifadesinde ve benzerlerinde öne çıkan bu yaklaşım yükseköğretim perspektifinde eğitim ile
sonuç odaklı araştırma ve projeler arasında ayrışmaya neden olabilecektir. Pedagoji
ekseninde de değerlendirilebileceği gibi bu durum inovasyon süreçlerinde başarıyla yer
alacak yaratıcı bireylerin yetiştirilmesi için gerekli özgür alanı oluşturulmasını olumsuz
etkileyebilir. Sektör bağlamında başarılı inovasyon öykülerinin temel bileşenlerinden biri
yaratıcılıktır. Yükseköğretim yaratıcılığın serpilip geliştiği ortam olsa da yükseköğretimde
inovasyon, ekonomik değer ve yenilik vurgusu ile doğrudan ilişkili değildir. Bu açıdan
bakıldığında düşünce ve eylem düzeyinde yaratıcı ve inovatif süreçler arasındaki ayrımın
belirginleşmesi önemli görülmektedir. Özellikle inovasyon kavramının ekonomik değer
vurgusu ile yaratıcılığın örtüşmesini sağlayacak çalışmalar yapılmalıdır.
Benzer şekilde yaratıcılığı ekosistemin önemli bir bileşeni olarak daha geniş anlamlandırmak
yerine, inovasyon sisteminde bir adım halinde görüldüğü bir anlamlandırma pratiği de
ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşıma göre yaratıcılık kısıtlı bir alanda ve bir başlangıç itici gücü
olarak konumlanır. Bunun en belirgin görüldüğü ifadelerden biri
43
“... başka bir çözüm önerisini tanımlayabilmek biraz yaratıcılık gibi geliyor.
Yenilik de aslında bunun bir uygulama alanı gibi geliyor bana.” (OG6)
şeklindedir. Bu durumda inovasyon süreçlerinin her aşamasında bireylerin potansiyellerini
ortaya çıkarmak ve sorunlara etkili çözümler üretmek için ihtiyaç duyacakları yaratıcı
düşünme ortamı ve araştırma ikinci plana itilebilmektedir. Çünkü yaratıcılık ilk fikri bulurken
başvurulan geçici ve kısıtlı bir yetenek olarak tanımlanmaktadır. Yaratıcılık kurumsal
ve/veya kültürel iklimi genel olarak etkileyen daha genel bir öncül olarak ele alındığında,
bireysel düşüncenin ve sonuçların güvence altına alındığı özgür bir entelektüel üretim
ekosistemini ortaya çıkartabilir.
Yukarıdaki anlamlandırma pratikleri yanında yaratıcılığın işlevsellik ötesindeki tanımlamaları
süreç vurgusu taşımaktadır. Bu şekildeki ifadeler yaratıcılığı:
“sonsuz bir süreç” (OG10),
“Eski bir şeyi ortaya çıkartmak” (OG1),
“… bilinenlerden yeni bir bilinmeyen ortaya koymak” (OG2),
“... geçmiş ve gelecek arasında köprü kurmak” (OG1),
“… aynı şeye eski ya da yeni olan şeye, başka bir bakış açısıyla bakma(k)” (OG1)
şeklinde tanımlanmıştır. Yaratıcılığı sadece yeni, verimli, etkili gibi işleve vurgu yapan
sıfatlar yerine yaşamın içerisindeki değişimin doğal parçası olarak gören bu yaklaşım
yaratıcılığın süreç olarak anlamlandırması şeklinde yorumlanabilir. Yaratıcı süreç düşüncesi
yukarıda ifade edilen özgür entelektüel üretim bağlamını mümkün kılma potansiyeli
taşımaktadır. Benzer şekilde
“mevcudu biraz daha revize ederek, farklı bir hale getirmek” (OG9),
“mevcut olan bir şeyin farklılaştırılması, iyileştirilmesi” (OG8)
“Eskinin üstüne küçük bir şey koymak” (OG8),
“değer katmak… varolan bir şeyin üzerine bir şeyler daha ekleyerek bambaşka
bir hale getirmek” (OG4),
“varolan bir şeyi biraz güncelleme var olanın sorunlarını ortadan kaldırarak hani
ilerleme” (OG6)
ifadeleri inovasyonun sürecin parçası olarak anlamlandırıldığına işaret etmektedir. Bu
yaklaşıma göre yaratıcılık ve inovasyon bir “an”ı tanımlayan bir özellik değil genel akışın
tanımı haline gelmektedir. Bu durumda sonuç odaklı sektörel anlayışa yeterli mesafede
durarak yükseköğretim bağlamında inovasyonu mümkün kılan örgütsel iklimin
oluşturulması sağlanabilecektir.
Yaratıcılığın süreç olarak anlamlandırılması pedagojik açıdan yorumladığında önemli
içerimler barındırmaktadır. Öğretim elemanları arasında yaygın görülen bu yaklaşıma göre
44
ekonomik kalkınma hedefleri ile yükseköğretim arasında doğrusal ilişki kurulmamalıdır.
Çünkü işlevsel bakış açısı yaratıcılığı öğrenme fırsatlarını içeren bir süreç yerine, yeni ya da
farklı olduğu için yararlı görülen bir sonuca odaklanılmasına yol açmaktadır. Bu yaklaşıma
göre sonuç odaklı olamamak ataleti beraberinde getirmemektedir. Yaratıcı bireylerin
yetişmesi için gereken öğrenme alanlarını geliştirmek için sonuca ilişkin performans
beklentisi dışında alanlar tanımlanmalıdır. Bu süreç pedagojik açıdan devingen ve faydalıdır:
“Bir eylem geliyor aklıma yani durağan bir şey değil de, dinamik. Ürün çıkmasa
da, bir eylem süreci mutlaka.” (OG6).
Yaratıcılık ve inovasyonu süreç odaklı anlamlandırma pratiği özellikle yükseköğretim
bağlamında öğrenmenin gerçekleşmesi için yeterli alanı tanımlamaya fırsat vermektedir. Bu
yaklaşım öğrencilere deneme yanılma yoluyla ve kendi inisiyatifleri ile öğrenme için fırsatlar
sunarken, sınıf ortamındaki etkileşimi ve kurumsal eğitim kalitesini olumlu etkileyecek
dinamizmi sağlayabilecektir.
Görüşmelerde yaratıcılığın kaynakları olarak adlandırılabilecek genel bir tema ortaya
çıkmıştır. Yaratıcılığın kaynakları açısından ilk ve öncelikli bileşen bilgi ve eleştirel düşünme
olarak ifade edilmektedir:
“Yaratıcılık aslında bilgi birikimi ve eleştirel düşünceye dayanıyor.” (OG1).
Bu durum entelektüel süreçlere ve alan uzmanlığına atfedilen önem açısından faydalı
görülebilir. Cropley ve Cropley’nin (2010: 354) ifadesiyle yarı-yaratıcılığın olgularla ilişkisiz
orijinallik hali eleştirisine koşut olarak, Başkent Üniversitesi akademik topluluğunun
uzmanlığa dayanan yaratıcı süreçlere değer atfettiğine işaret etmektedir. Bu durumda
alana ilişkin teorik ve/veya uygulamalı bilgi seviyesi o alanda yaratıcı ürünler (ekonomik
değerinden bağımsız olarak) ortaya çıkarmak için önemli bir bileşendir. Bilgileri öğrenmek
ve bunları verili kabul etmeden eldeki durumda sorgulayabilmek, sürekli öğrenmeye açık
bireyler yetiştirme ihtiyacını tanımlamaktadır. Bu anlayışa göre öğrenci veya
akademisyenlerin kendi kendine bilgi edinebilen, bu bilgileri sahiplenmek yerine çeşitli
süreçlerde kullanarak geliştiren, değiştiren bireyler olarak tanımlanması mümkündür.
Bir diğer önemli yaratıcılık kaynağı maddi koşullar ve özellikle bu koşulların etkisi ile
şekillenen motivasyon düzeyidir. Bu maddi koşullar ofis teknolojileri, bütçeler, alana özel
laboratuvarlar, stüdyolar ve mekânların daha etkin kullanılabilir olmasını içermektedir. Bazı
durumlarda bu maddi koşullar yaratıcılık için bir ön koşul olarak tanımlanırken, bu bakışa
göre önce koşullar iyileştirilmeli daha sonra yaratıcılık ya da inovasyon beklenmelidir.
Bunun tam aksine başka bir yaklaşıma göre koşulların iyileştirilmesi için yukarıdan aşağıya
bir hareket beklemek yerine eldeki kaynaklar ile küçük çaplı da olsa başarılar elde
edilebilecektir. Böylece tabandan tavana doğru bir hareket ile yaratıcılık ekosistemi
gelişebilecektir. Her iki durumda da yaratıcılık doğrudan maddi koşullar ile
ilişkilendirilmemelidir. Bununla birlikte maddi koşulların yaratıcı süreçlerin önemli temel
bileşenlerinden olan içsel motivasyonu artırarak yaratıcı ekosistemi geliştirdiği söylenebilir,
ancak tek koşul değildir.
45
Yaratıcılığın anlamlandırılması açısından sınırlara sıkça değinilmiştir. Yaratıcılığın ortaya
çıkabilmesi için özgür bir alanın var olması önemli görülmektedir. Bu bakış açısına göre
verimli olmayı ya da belirli bir sonucu hedefleyen süreçler yaratıcılığı biçimsel çerçeveler
içerisine alarak kısıtlamaktadır. Özelikle önceden belirlenmiş standart şablonlara göre
kurulan oyuncaklar ya da ulaşılacak sonucun normatif olarak tanımlandığı etkinlikler
(örneğin anaokulu çocuğuna güneşi yeşil çizemezsin demek) yaratıcılığı geliştirmekten uzak
olarak görülmektedir. Verimlilik baskısı altında işletilen her tür faaliyetin yaratıcı olmak ve
süreç yerine sonucu ön plana çıkardığı görüşmelerde vurgulanmıştır. Sınırlar ve yaratıcılık
arasındaki karşılıklı ilişkiyi anlamlandırırken bu sınırların Türkiye’ye özgü olduğu
düşüncesinden yola çıkılması dikkate değerdir. Kültürlerarası etkileşimlerin özendirilmesi
yoluyla böylesi bir verili zihinsel bariyer kabulü aşılabilir.
Kültürel bağlam ile yaratıcılık ilişkisi açısından kültürün yaratıcılığı ne ölçüde etkilediği
tartışmasına grup görüşmelerinde oldukça fazla zaman ayrılmış ve önem atfedilmiştir.
Katılımcılar arasında toplumsal kültürün bazı yerleşik normları ile yaratıcılık arasındaki
olumsuz ilişkiyi öne çıkaran genel eğilim görülmüştür. Özellikle “icat çıkarma” deyişi sıklıkla
dile getirilmiş ve statükoyu korumaya atfedilen değer kültürel etki çerçevesinde
vurgulanmıştır. Bu bağlamda yaratıcı faaliyetlerin olumsuz tepkiler alabileceği endişeleri
dile getirilmiştir. Benzer şekilde dine atfedilen bazı yorumların yaratıcılık kavramı üzerine
çalışmayı zorlaştırdığına değinilmiştir. Kültürel bağlama atfedilen bu olumsuz çerçeve ile
ilişkili olarak yaratıcılığın küçük değişiklikler şeklinde anlamlandırılması daha derinlemesine
yorumlanabilir. Bu yoruma göre öğretim üyelerinin söz konusu kültürel bağlam içinde
yaratıcılığı meşrulaştırmak adına küçük çaplı ve var olan üzerinden ile ilişkili bir yaratıcılık
anlamı ürettikleri düşünülebilir.
İşlevsel yaratıcılık ile ilişki kurma pratikleri açısından yaratıcılığın kullanıcı perspektifinden
yorumlanması da ön plana çıkmıştır. Ağırlıklı olarak günlük hayattaki yaygın kullanımı ve
işlevselliği üzerinden ‘cep telefonu’ örneği verilirken, elektronik belge yönetim sistemi
(OG1), web sayfası (OG5), Whatsapp (OG16), otomotiv (OG8) gibi gündelik hayattaki
teknolojik uygulamalar da dile getirilmiştir. Bu ifadeler gündelik yaşam uygulamaları ile
akademisyenin entelektüel üretimi arasındaki ayrıma dikkat çekmektedir. Bu durum
öğretim elemanlarının işlevsel yaratıcılığa ya da yaratıcı fikirlerin uygulama aşamasına
mesafeli oldukları şeklinde yorumlanabilir. Başkent Üniversitesi üniversite sanayi işbirliği
stratejisi, yaratıcılığı kullanıcı yerine geliştirici perspektifinden yorumlanmasını gerektirir.
Buna bağlı olarak üniversite sanayi işbirliği hedefini gerçekleştirmek için yaratıcılık
kavramına atfedilen anlamlar üzerinde çalışılması sektörün ihtiyaçlarına uygun çalışan
yetiştirmekten daha öncelikli görülmelidir. Çünkü yaratıcılığa yüklenen anlamların geliştirici
perspektifinden ve daha üretken hale dönüşmesi, bireylerin inisiyatiflerine bağlı olarak
uygulamaları da dönüştürecektir.
Disiplinlerarası farklar genellikle pratik ya da teori odaklı olma seviyesi üzerinden
anlamlandırılmaktadır. Daha fazla teorik bilgi yükü olan bölümler daha az yaratıcı
görülmektedir. Bu sonuç Taylor and Littleton’un (2016) araştırma serisindeki bulgular ile
benzeşmektedir. Tüm birimlerin yaratıcı ekosistemin içinde kendini konumlandırması
açısından yaratıcı etkinliklere katılımlarının ve katkılarının artırılmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
46
Yenilik odaklı girişimler açısından yaratıcılığın son aşaması fikirlerin değerlendirilmesi ve
uygulanmasıdır. Fikirlerin uygulamaya döküldüğü ilk adım yaratıcılık, daha kapsamlı
uygulama ise inovasyon alanı olarak görüldüğü saptanmıştır. Yeni üretilen fikirlerden
hangisinin uygulamaya değer bulunduğunu anlamak için "hızlı hata" yaklaşımı tavsiye edilir.
Hızlıca uygulamaya sokulan fikirler elde edilen ilk sonuçlarına göre elden geçirilir ve
uygulama değerleri belirlenir (Rigolizzo ve Amabile, 2015). Bu yaklaşım üniversitenin
değişime açık ve hızlı olmasını teklif etmektedir. Araştırmada sosyal bilimler ve fen bilimleri
alanlarından benzer ifadeler gündeme gelmiştir.
“Yani yaratıcılık ve iletişim falan ama bence en önemli şey değişime sadece açık
olmak değil değişimi bir parçası yapmak kurumu. Yani, üniversite olarak sürekli
olarak tamam ben değişiyor, sürekli değişmesi lazım artık durmak diye bir şey
yok bu devirde ve bunu nasıl diyeyim içselleştirilmesi lazım hani, değişik bir şeyi
başardık diye değil evet değişiyoruz çok normal bir şey gibi algılanması lazım ve
tüm yapısını değiştirerek bir değişebilirlik üzerine kurması lazım.” (OG1).
[...]
“Eğitim odaklı üniversite çok yanlış bir kavram... Bir üniversite eğitim odaklı
olamaz...” (OG11).
Düşünceyi hızla uygulamaya sokmak ve derin entelektüel süreçler ile sorgulamadan işlevsel
değeri üzerinden herhangi bir düşünceyi diğerlerine yeğlemek akademik çalışma pratikleri
ile tam olarak örtüşmemektedir. Bu açıdan bakıldığında değeri ne kadar yüksek olursa olsun
mevcut bağlamda uygulanabilir olmayan fikirleri değerli görmeyen girişimci yaklaşım
(Rigolizzo ve Amabile, 2015: 70) girişimci üniversite hedefi açısından çok önemli bir duruma
işaret etmektedir. Girişimci üniversite toplumun ve sanayinin geri beslemesine açık olmalı
ve böylece uzmanlık bilgileri ile ürettikleri entelektüel ürünleri bağlamın (çevre, kültür,
sektör vb.) hazırlık düzeyi ışığında yeniden değerlendirmelidir. Günümüzde üniversitelerin
girişimci üniversiteye doğru evrilmesi nedeniyle temel sorunun üniversite anlayışını aşmak
ve genişletmek olduğunu ifade eden Barnett’e göre (2013) üniversite düşüncesi ve
biçimindeki kapanma aşılmalıdır. Bu yaklaşımın üniversiteyi verili bir kurum olarak
değerlendirmek yerine güncel dinamikler ile etkileşimi yönlendiren eyleyen, eylemini
değerlendiren ve dönüşen bir aktör olarak tasarladığı ifade edilebilir.
Bu açıdan bakıldığında uzmanlık alanlarını etkileşime açan disiplinlerarası çalışmalar, sektör
işbirlikleri ya da projeler önemli fırsatlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bilimsel disiplinlerin
uzmanlık bilgisi saha deneyimi olan (sektör bilgisi, proje deneyimi vb.) paydaşlar ile somut
projelere yönlendirildikçe etkileşim düzeyi artacak ve üniversitenin kaynaklara erişimi de
sağlanacaktır. Akademisyenlerin kendi uzmanlık alanında derinleşmeye eğilimi olduğu ve bu
nedenle farklı iç ve dış paydaşlarla etkileşim kurma fırsatlarının azaldığı varsayılırsa bu
durum girişimci üniversite hedefini gerçekleştirmek için oldukça önemlidir. İlk bakışta
bunun araştırmada dile getirilen eğitim ve araştırmada yaratıcılığı geliştirmek için sonuç
yerine sürece odaklanma ihtiyacı ile uyumlu görülmeyebilir. Ancak dünyadaki başarılı
örnekler ışığında bahse konu etkileşimi gerçekleştiren üniversitelerin akademisyen ve
47
öğrencilerine yaratıcılığı geliştirmek için daha geniş alan sunabildiği (zaman, mekân ya da
kaynaklar açısından) iddia edilebilir.
Araştırma sürecinde Başkent Üniversitesi öğretim elemanlarının yaratıcı ekosistemi
geliştirmek için etkileşime önem atfettikleri görülmüştür. Bu durumda Üçüncü Nesil
Üniversite vizyonu ile öğretim elemanlarının konuya yaklaşımlarının uyumlu olduğu ifade
edilebilir. Bu konuda dikkate değer olan şey etkileşime atfedilen önemin pratikteki
karşılığıdır. Katılımcıların büyük çoğunluğu önemine değinmekle birlikte yeterli düzeyde
etkileşim kurul(a)madığını ifade etmişlerdir. Bu noktada işbirliği ve paylaşımı teşvik eden
kurumsal stratejilere ve bu stratejilerin işlerliğini sağlayacak paydaşlara, etkinliklere ihtiyaç
duyulduğu görülmektedir.
Aşağıdaki görüşme parçası bu işbirliklerinin ortak çalışma kültürünü ve tanışmayı teşvik
edecek etkinlikler ile başlatılabileceğini düşündürmektedir:
OG15_4: Aslında bu tür, şimdi yaptığımız çalışma [Odak grup görüşmesini ve
BAP Projesini kast ederek] sayesinde mesela sizi tanıdık, siz bizleri tanıdınız.
Demek ki bu tür bir şeyler devam etmesi gerekiyor ya da ortak çalışmalar belki
olması gerekiyor ki insanlar birbirini tanısın ya da belki bir sosyal ortamların
daha yaratılması gerekiyor olabilir.
OG15_2: Toplu davetler belki. Eskiden öyle davetler olurdu değil mi, hamsi
günleri falan. (OG15).
Disiplinler ve birimler arasındaki işbirliği kadar akademisyenlerin eğitim, araştırma, idari ya
da girişimci rolleri arasındaki uyum da önemli görülmelidir. Araştırma boyunca bazı öğretim
elemanlarının özellikle inovasyon süreciyle kendi profesyonel kimlikleri arasında ilişki
kurmadıkları görülmüştür. Bu durum kısmen inovasyonun sadece teknik alan ile ilişkili
yorumlanmasından kaynaklansa da profesyonel kimliğe atfedilen anlamlarla da yakından
ilişkilidir. Sanchez-Burks ve arkadaşlarının (2015) çok disiplinli profesyonel kimlikleri olan
akademisyenler üzerine yaptıkları bir çalışma kimlik bütünleşmesi (identikte integralin) ile
yaratıcı üretim arasındaki ilişkiye işaret eder. Doktora derecesini aldığı disiplin dışında bir
disiplinde kadro alan akademisyenlerden kimlik bütünleşme düzeyi yüksek olanlar düşük
olanlardan daha fazla yayın yapmıştır. Mensup olduğu disiplin kimliklerini uyumlu görenler,
bu kimlikler arasında çatışma algılayanlardan daha fazla yayın üretmektedir. Bu çalışma
kimlik bütünleşmesi ile yaratıcılık arasındaki ilişkiye işaret ederken akademik disiplin
mensubiyetini dışa kapalı algılama halinin entelektüel üretime ve araştırma performansına
olumsuz etkileri olabileceğini göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında akademik kimlikleri
inovasyon süreçleri ya da alan dışı araştırmalardan uzak görme eğiliminin azalması üçüncü
nesil üniversite hedefine olumlu etki edebileceği ileri sürülebilir.
Bu bakış açısına göre akademisyenler toplumdan ve sanayiden beslenmeye açık olmalı ve
böylece bağlamın uzmanlık bilgilerinden üretilen yeni fikirlere hazırlık düzeyini doğru
değerlendirebilmelidir. Böylece deneyimli paydaşlar ile proje benzeri süreçlerin yürütülmesi
çok daha faydalı görülmektedir. Kendi uzmanlık alanında derinleşen ve etkileşim kurmaya
eğilimi az olan akademisyenler için oldukça önemli bir açılım olabilecektir. Görüşmelerde
ortaya çıkan anlamlandırma pratiği bu açıdan umut vericidir. Başkent Üniversitesi öğretim
48
elemanları etkileşime atfettikleri önemli rol nedeniyle üçüncü nesil üniversite hedefine
ulaştıracak çok disiplinli ve sektör bağlantılı çalışmalara olumlu yaklaşmaktadır. Benzer
hedeflerin ilgili idari birimler ile yapılan görüşmede de vurgulanması üniversite genelinde
bütüncül bir yaklaşıma işaret etmektedir. Ancak bu yaklaşımın yeterli düzeyde pratiğe
dökülmemesi kabul edilen genel bir eksikliktir. Çalışma alanı ile ilişkili kurum dışı pratiklere
dâhil olabilme imkânlarının artırılması bu genel eksikliği gidermede etkili olabilecektir.
Bu genel durum, yaratıcılık kavramı ve bu kavramın günümüz sosyo-ekonomik bağlamda
kazandığı vurguyu konu alan eğitici eğitimlerine duyulan ihtiyacı ortaya çıkarmakta; eğitici
eğitimleri ile ilişkili olarak öne sürülen ifadeler inovasyon ve yaratıcılık kavramları üzerine
daha fazla zaman ve emek ayrılması gereğine işaret etmektedir.
“... onları geçmiş, bugün, gelecek bağlamında daha sağlıklı yönlendirebilmemiz
için bizim de kendimizi yenilememiz, bizim de hizmet içi eğitim kurslarına tabii
tutulmamız, bu alanın uzmanları... Yani öğrenmenin yaşı yoktur hele
eğitimciysek…” (OG2).
“... sistem bunu [yaratıcılığı desteklemeyi] bilmiyor. Biz eğitim sisteminde çok
yaratıcı ve yenilikçi öğrencinin önünü açan bir sistemimiz yok… Özgür bırak
derken, ‘İstediğini yap ve bana bir ürünle dön.’ değil, ona adımlarını göstermek
lazım. Yaratıcılığa giden adımlar var çünkü.” (OG6).
Eğiticilerin yaratıcılık kavramı ve yaratıcı süreçleri öğrenmesi kadar kurumun işleyiş
kurallarının da önemli olduğu ifade edilebilir. Yaratıcı endüstrilerde başarılı olmak için
uygun politik çerçevenin geliştirilmesi gelişmekte olan ülkeler için bir mecburiyetten öte
hayati görülmelidir. Çünkü rekabetçi avantajın kaynağı yaratıcılık olduğu halde piyasanın
kendi işleyiş mantığı içerisinde yaratıcı olmak için optimal bir çevre oluşmaz. Basitçe ifade
etmek gerekirse kopyalamak yaratıcı olmaya baskın gelir. (Barrowclough ve Kozul-Wright,
2012: 3-4) Bu açıdan bakıldığında üniversitelerin özgün ve yenilikçi çalışmaları ile sanayinin
buluşturulduğu düzlemlerin uygun politikalar ve destekler ile şekillendirilmesi önemli bir
alan olarak görülmektedir. Bu yaklaşıma göre üniversite yönetimi yaratıcı süreçler ve
inovasyon girişimleri için yeterli alan açarken bir yandan da kurallarını belirlemesi ve
hassasiyetle uygulaması önemli bir ihtiyaçtır. Çünkü serbest düşünce ortamı yönetilmeyen
bir bağlama işaret etmez. Aksine mensuplarının eylemlerini çok dikkatli kontrol edilen bir
bağlam gerektirir. Böylece yeni ve farklı bir başarıya imza atarak üniversite stratejisine
katkıda bulunan akademisyenlerin elde ettikleri başarılı sonuçların kopyalanması ya da bir
sonraki dönemde bir güç mücadelesine konu olması engellenebilecektir. Bu açıdan Başkent
Üniversitesinin dâhil olduğu kalite süreçleri ve sürdürülebilir mükemmellik bağlamında
kuruluşun kendini değerlendirmesi ve organizasyon yapısını güncelleyerek çalışanların
yaratıcılığını cesaretlendirme, yetkilendirme, önerilerin gerçekleştirilmesi için mali destek
sağlama adımları dinamikleştirilmelidir.
Bu açıdan bakıldığında yönetsel düzeyde beklenecek en önemli katkı ‘oyunun kurallarını’
belirleyerek akademisyenlerin yaratıcı fikirlerini gerçekleştirecekleri düzlemi oluşturmaktır.
Bu yaklaşıma göre maddi koşulların iyileştirilmesi ikinci önceliktedir. Pek çok katılımcının
dile getirdiği gibi Başkent Üniversitesi öğretim elemanları arasında bilimsel yeterlilik ve
49
liyakat vurgusu önemli bir temeldir. Bu güçlü temel üzerine inovasyon ve yaratıcılık
bağlamında uygulamaları mümkün kılacak yönetsel düzenlemelerin inşa edilmesi mümkün
görünmektedir. Katılımcıların ifade ettiği gibi özgür bir düşünce ortamı ve liyakate dayalı bir
sistem içeren Başkent Üniversitesi yaratıcılık ve inovasyon açısından avantajlı bir
konumdadır.
Raporun tüm çıktıları “Seminar on Creative Cultural Industries and Higher Education” seminerinin ikinci gününde gerçekleştirilen yuvarlak masa toplantısında uluslararası katılımcılarla tartışmaya açılmıştır. Toplantıda öncelikle yaratıcılık ve inovasyon kavramları üzerine yapılan bu çalışmanın önemli görüldüğü ifade edilmiştir.
“Her eğitim aşamasına iki açıdan yaklaşmalıyız. Birincisi etkileşim kurmak ve konuşmak için öğrenen kişiyi cesaretlendirmek çok önemlidir. İkincisi ise öğrenen kişinin içsel motivasyonudur. Genel olarak Türkiye'de tasarım düşüncesinin eksik olduğu [Katılımcı 14 ay süreyle Türkiye'deki bir AB Projesinde görev yapmıştır.] ve bunun bütünlükten uzak ve amaçları belirgin olmayan eğitim deneyimlerine neden olduğunu söyleyebiliriz.”
Bu görüş yaratıcı düşüncenin resmi eğitim bağlamında sınırlandığını kabul etmek ile beraber uygun ortam sağlanması, teşvik edilmesi ve desteklenmesi halinde yaratıcılık için asla geç kalınmayacağı vurgusunu taşır ki bu Başkent Üniversitesi ekosistemi araştırmasının bulgularıyla da paralellik taşımaktadır.
“Yaratıcılığın öğretilebileceği iddiası liberal işlevsel eğitim anlayışına uygundur. Oysa eğitim bağlamında elde edilen sonucun gerçek dünyada başarıyı garanti etmediği öncelikle kabul edilmelidir. Bu nedenle yaratıcılık için önce bu sisteme göre öğrenilenleri unutmak gerekir. Daha yıkıcı (disruptive) bir yaratıcılık anlayışına alan açmak gerekir. Genel olarak kültürü değiştirmek çok büyük bir hedeftir. Bunun yerine küçük çalışma grupları ya da alanlar açılmalıdır. Sitemin kendi içinde yaratılan küçük sistemler ile değiştirilmesi mümkün olabilir. Kendi küçük üretken ve keyifli çalışma alanınızı kurmak iyi bir başlangıçtır.”
Katılımcının bu görüşü, yaratıcılık eğitim ilişkisi ile kültürel bariyerlerin aşılmasına yönelik bir öneri olarak kabul edilebilir. Başkent Üniversitesi bünyesinde yürütülen araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda disiplinlerarası çalışma, etkinliklerle tanışıklıkların ve işbirliği olanaklarının arttırılması önerileriyle paralellik taşımaktadır. “Farklı geçmişlerden gelen kişilerin karşılaştığı alanlar kurulması çok önemlidir. Farklılıkların birbiri ile buluştuğu noktayı oluşturmanız gerekir.” görüşü de disiplinlerarası çalışmalarla yaratıcı ve inovatif ekosistemin yaratılabilirliği vurgusunu taşır.
“Sistem tedricen değişir. Her yerde sınırlılıklar var. En özgür olduğumuz alan sınıfta eğitim vermek. Yaratıcı Endüstriler düşüncesi bir eritme potasıdır. Ürünün ortaya çıkmasını sağlar. Değişim ancak aşağıdan yukarı olabilir. Farklı alanlardan ve yurt dışından akademisyenler ile çalışmak yaratıcılık düzeyine olumlu etki ediyor. Kültüre uyumlu alanlarda değişim daha kolay gerçekleşiyor (Dubai Free Zones örneği). Uygulamalı yaklaşım ile eğitim yaratıcılık açısından çok önemlidir.”
Bu görüşte de belirtildiği gibi uluslararası çalışmalar hem kültürel bariyerlerin aşılması, hem de kendine özgülük anlayışının kırılmasını sağlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Tüm eğitim süreçleri ile birlikte, uluslararası projelerde de uygulamalı çalışmalar süreç içindeki öğrenmeyi hem akademisyenler açısından mümkün kılacak,
50
hem de iç ve dış paydaşlarla etkileşimlerle yaratıcı endüstrilerin değişim ve dönüşümüne etki edebilecektir.
“Sektörün getirdiği sorunlar üzerine çalışmak öğrencileri motive ediyor.” görüşü uygulamalı çalışmaların yanı sıra sektör-üniversite ilişkilerinin uluslararası düzeyde bir konu olduğunu, üniversite sektör ilişkisini sonuç odaklı olmaktan çıkarıp bir süreç olarak ele alarak yaratıcılığa da daha geniş anlamda bir bakış açısının geliştirilebilmesini sağlayacağını vurgulamaktadır.
Araştırma bulguları doğrultusunda, yaratıcı endüstriler tartışmalarının kurum gündeminde
yer edinmesi ve yükseköğretime ve çalışma yaşamına etki potansiyelinin doğru anlaşılması
için bu kavramın akademinin dikkatine sunulduğu daha fazla araştırma ve yayına ihtiyaç
duyulduğu ifade edilebilir. Görüşmelerde metalaşma ya da inovasyon ile ilişkisi üzerinden
yaratıcılık kavramını endüstriye eklemleyen bu yaklaşımın; yaratıcılığa atfedilen ekonomik
ve sosyal değerin ortaya çıkardığı genel eğilim (Miller, 2009: 93-95; Pareja-Eastaway ve
Miquel, 2010), üzerine tartışmalar ile zenginleştirilmesi Başkent Üniversitesi ve Türkiye’de
özgün yaklaşımların üretilebilmesi için önemli bir adım oluşturabilecektir.
51
EKLER
EK-1: PROJE İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME
Birinci Duyuru Metni:
Sayın …………………………………………………….,
Üniversitemiz Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında desteklenen ve Başkent Üniversitesi
araştırmacı topluluğunun inovasyon ve yaratıcılık kavramlarına ilişkin görüş ve
yaklaşımlarını öğrenmeyi hedefleyen “Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi” başlıklı
araştırma projesine değerli katkı ve katılımlarınız büyük önem taşımaktadır. Biriminizdeki
öğretim elemanlarının konuyla ilgili bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi hususunu ekte yer
alan dokümanlar eşliğinde bilgilerinize sunar, iyi çalışmalar dilerim.
Proje Yürütücüsü
Prof. Dr. Ahmet Tolungüç
İkinci Duyuru Metni:
Başkent Üniversitesinin Değerli Akademisyenleri,
Üniversitemiz Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında desteklenen ve Başkent Üniversitesi
araştırmacı topluluğunun inovasyon ve yaratıcılık kavramlarına ilişkin görüş ve
yaklaşımlarını öğrenmeyi hedefleyen “Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi” başlıklı
araştırma projesine değerli katkı ve katılımlarınız büyük önem taşımaktadır.
Nitel araştırma yönelimine sahip bu araştırma projesine katılım akademik birimler özelinde
gönüllülük ve gizlilik esasına göre odak grup görüşmeleri ile gerçekleştirilecektir. Bu odak
grup görüşmelerine katılarak katkı vermek isteyenlerin …………………… tarihine kadar
bağlantıda sunulan formu (6 soruluk) doldurmaları hususunu bilgilerinize sunar, iyi
çalışmalar dilerim.
Proje Yürütücüsü
Prof. Dr. Ahmet Tolungüç
52
Duyuru Metnindeki Proje Bilgileri:
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ YARATICILIK EKOSİSTEMİ
BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJESİ
Sizi Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü tarafından
yürütülen “Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi” başlıklı araştırmaya davet ediyoruz.
Bu araştırmanın amacı Başkent Üniversitesi araştırmacı topluluğunun inovasyon ve
yaratıcılık kavramlarına ilişkin anlamlandırma pratiklerini ve örüntüleri ortaya çıkarmaktır.
Bu proje ile üniversitemizin akademik ve konu ile ilgili idari birimlerinde yaratıcılık ve
inovasyon kavramlarına ilişkin yaklaşımların ve farklı bakış açılarının ortaya çıkarılması;
buna ilişkin bir anlam haritasının oluşturulması amaçlanmaktadır. Buna bağlı olarak proje
ile Başkent Üniversitesi kapsamında yaratıcı endüstriler alanına ilişkin destek ve altyapıya
katkı sağlanması hedeflenmektedir. Bu araştırmanın Başkent Üniversitesi özelinde
yürütülmesi, akademik bilgi üretiminin yanı sıra inovasyon ve yaratıcılık kavramlarının nitel
araştırma yaklaşımıyla ele alınması yoluyla girişimci ve yenilikçi üniversite endeks
çalışmalarının metodolojik temellerine ve pratik uygulamasına özgün katkı sağlamayı
hedeflemektedir. Bununla birlikte, proje Başkent Üniversitesindeki paydaşların inovasyon
ve yaratıcılık kavramlarına yönelik örtük bilgisini ve bu kavramlara ilişkin anlamlandırma
pratiklerini ortaya çıkararak Üniversitenin stratejik hedeflerinin gerçekçi eylemlere
dönüşmesi adına gereken bilgi birikimine de katkı sağlayacaktır. Ayrıca, proje modelinin
farklı kurumlara adaptasyonu ile araştırmanın yaygınlaştırılarak yeni araştırmalara Başkent
Üniversitesi olarak öncülük edilmesi mümkün hale gelecektir. Nitel araştırma yönelimine
sahip bu araştırma projesinde Başkent Üniversitesi bünyesindeki 11 fakülte, bir devlet
konservatuvarı, bir yüksekokul, altı meslek yüksekokulu ile konuyla doğrudan ilişkili
birimlerde (TEKMER, BİTTO, EKİN, UİK ve Akademik Değerlendirme Kurulu) toplam 20 adet
odak grup uygulanması planlanmıştır. Odak grup görüşmelerinin tahminen 90-120 dakika
sürmesi beklenmektedir. Bu çalışmaya katkılar gönüllülük ve içtenlik esasına
dayanmaktadır. Bu çalışmadan elde edilecek bilgiler tamamen araştırma amacı ile
kullanılacak olup kişisel bilgileriniz gizli tutulacaktır; ancak veriler anonimleştirilerek yayın
amacı ile kullanılabilir.
Araştırma ile ilgili bilgiye ihtiyaç duyarsanız [email protected] e-posta adresi veya +90
(312) 246 51 53 numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz.
Üniversitemizde ve ülkemizde gerçekleştirilen bilimsel çalışmalara verdiğiniz destek için
teşekkür ederim.
Araştırma Yürütücüsü
Prof. Dr. Ahmet Tolungüç
53
EK 2: BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ YARATICILIK EKOSİSTEMİ"
ARAŞTIRMASI GÖRÜŞME KATILIM FORMU
54
EK-3: BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ YARATICILIK EKOSİSTEMİ BİLİMSEL
ARAŞTIRMA PROJESİ BİLGİLENDİRİLMİŞ GÖNÜLLÜ ONAM FORMU
Sizi Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü tarafından yürütülen “Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi” başlıklı araştırmaya davet ediyoruz. Bu araştırmanın amacı Başkent Üniversitesi araştırmacı topluluğunun yenilik ve yaratıcılık kavramlarına ilişkin anlamlandırma pratiklerini ve örüntüleri ortaya çıkarmaktır. Araştırmada sizden tahminen 90-120 dakika ayırmanız istenmektedir. Bu çalışmaya katkılarınız gönüllülük ve içtenlik esasına dayanmaktadır. Bu formu okuyup onaylamanız, araştırmaya katılmayı kabul ettiğiniz anlamına gelecektir. Ancak, çalışmaya katılmama veya katıldıktan sonra herhangi bir anda çalışmayı bırakma hakkına da sahipsiniz. Bu çalışmadan elde edilecek bilgiler tamamen araştırma amacı ile kullanılacak olup kişisel bilgileriniz gizli tutulacaktır; ancak verileriniz anonimleştirilerek yayın amacı ile kullanılabilir. İletişim bilgileriniz ise sadece izninize bağlı olarak ve farklı araştırmacıların sizinle iletişime geçebilmesi için kullanılacaktır. Araştırma ile ilgili bilgiye ihtiyaç duyarsanız araştırma süresince sorabilir veya [email protected] e-posta adresi veya 234 10 39 veya 246 66 52 numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz.
Yukarıda yer alan ve araştırmadan önce katılımcıya verilmesi gereken bilgileri okudum ve katılmam istenen çalışmanın kapsamını ve amacını, gönüllü olarak üzerime düşen sorumlulukları anladım.
Bu koşullarda söz konusu araştırmaya kendi isteğimle kabul ediyorum.
Katılımcının
Adı-Soyadı : İmzası :
Fakülte/Yüksekokul/Bölüm/Birim :
İletişim Bilgileri :
e-posta:
Telefon :
Araştırma Yürütücüsü
Prof. Dr. Ahmet Tolungüç
YAKEM Müdürü
55
EK-4: İKİNCİ TUR E-POSTA ÖRNEĞİ
Başkent Üniversitesinin Değerli Akademisyenleri,
Üniversitemiz Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında desteklenen ve Başkent Üniversitesi
araştırmacı topluluğunun inovasyon ve yaratıcılık kavramlarına ilişkin görüş ve
yaklaşımlarını öğrenmeyi hedefleyen “Başkent Üniversitesi Yaratıcılık Ekosistemi” başlıklı
araştırma projesine 1. etap odak grup görüşmelerindeki katkınız için teşekkür ederiz.
14 Haziran Çarşamba günü saat 10:00’da Ticari Bilimler Fakültesi Toplantı Salonu’nda(B220)
yapacağımız 2. etap odak grup görüşmesine katılımınızla, Başkent Üniversitesi Yaratıcılık
Ekosisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak adına bireysel ve kurumsal boyutta neler
yapılabileceğini hep birlikte tartışmayı hedefliyoruz.
Katılım durumunuzla ilgili bu e-mail adresine geri dönüş yapabilirseniz katılımcı sayısını
tespitimiz mümkün olabilecektir.
Görüşmek dileğiyle.
Proje Yürütücüsü
Prof. Dr. Ahmet Tolungüç
Müdür, YAKEM (Yaratıcı Kültür Endüstrileri Araştırma ve Uygulama Merkezi)
56
EK-5 : KODLAR
Başkent Üniversitesi
Ben
Bilgi
Biz
Çalışma Koşulları
Deneyim
Eğitim
Eleştiri
Etkileşim
Farklılık
Gereklilik
İletişim
İnovasyon
İşlevsellik
Kültür
Kaynak
Mekân
Motivasyon
Özgürlük
Rekabet
Teknoloji
Türkiye
Yaratıcılık
57
KAYNAKÇA
Adriansen, H. K. (2010). How criticality affects students’ creativity. In C. Nygaard, N.
Courtney ve C. Holtham (Eds.), Teaching creativity–creativity in teaching (pp. 65-
84). London: Libri Publishing.
Amabile, T. M. (1993). Motivational synergy: Toward new conceptualizations of intrinsic
and extrinsic motivation in the workplace. Human Resource Management Review,
3(3), 185-201.
Amabile, T. M., Conti, R., Coon, H., Lazenby, J. ve Herron, M. (1996). Assessing the work
environment for creativity. Academy of management journal, 39(5), 1154-1184.
Barbour, R. (2008). Doing Focus Groups. London: SAGE Publications Ltd.
Barnett, R. (2000). Supercomplexity and the Curriculum. Studies in Higher Education, 25(3),
255-265. doi:10.1080/03075070050193398
Barnett, R. (2013). Imagining the University: Routledge.
Barr, R. B. ve Tagg, J. (1995). From Teaching to Learning: A New Paradigm for
Undergraduate Education. Change(6), 12.
Barrowclough, D. ve Kozul-Wright, Z. (Eds.). (2012). Creative Industries and Developing
Countries: Voice, Choice and Economic Growth. London: Routledge.
Bloor, M., Frankland, J., Thomas, M., ve Robson, K. (2002). Focus Groups In Social
Research. London: SAGE Publications.
Byron, K. ve Khazanchi, S. (2015). Rewards relationship to Creativity innovation and
entrepreneurhip. In M. A. Hitt, J. Zhou ve C. E. Shalley (Eds.), The Oxford Handbook
of Creativity, Innovation, and Entrepreneurship (pp. 47-60). New York: Oxford
University Press.
Cropley, D. ve Cropley, A. (2005). Engineering creativity: A systems concept of functional
creativity. Creativity across domains: Faces of the muse, 169-185.
Cropley, D. ve Cropley, A. (2010). Recognizing and fostering creativity in technological
design education. International Journal of Technology and Design Education, 20(3),
345-358.
DCMS. (2001). Creative industries mapping document. Retrieved from London:
Demir, E. M. (2014). Yaratıcı Endüstriler. İLEF Dergi, 1(2), 87-107.
Galloway, S. ve Dunlop, S. (2007). A Critique of Definitions of the Cultural and Creative
Industries in Public Policy. International Journal of Cultural Policy, 13(1), 17-31.
doi:10.1080/10286630701201657
58
Hartley, J., Potts, J., Cunningham, S., Flew, T., Keane, M. ve Banks, J. (2013). Key Concepts
in Creative Industries. London: SAGE Publications.
Jordan, A. ve Carlile, O. (2013). Approaches To Creativity: A Guide For Teachers: McGraw-
Hill Education.
Koestner, R., Walker, M. ve Fichman, L. (1999). Childhood Parenting Experiences and Adult
Creativity. Journal of Research in Personality, 33(1), 92-107.
doi:http://dx.doi.org/10.1006/jrpe.1998.2240
Kozbelt, A., Beghetto, R. A. ve Runco, M. A. (2010). Theories of Creativity. In J. C. Kaufman
ve R. J. Sternberg (Eds.), The Cambridge Handbook of Creativity (pp. 20-47).
Cambridge: Cambridge University Press.
Lim, S. ve Smith, J. (2008). The Structural Relationships of Parenting Style, Creative
Personality, and Loneliness. Creativity Research Journal, 20(4), 412-419.
doi:10.1080/10400410802391868
Mellow, G. O. ve Woolis, D. D. (2010). Teetering between eras: higher education in a global,
knowledge networked world. On the Horizon, 18(4), 308-319.
Miller, T. (2009). From Creative to Cultural Industries. Cultural Studies, 23(1), 88-99.
doi:10.1080/09502380802326660
Moran, S. (2010). The Roles of Creativity in Society. In J. C. Kaufman ve R. J. Sternberg
(Eds.), The Cambridge Handbook of Creativity (pp. 74-90). Cambridge: Cambridge
University Press.
Pareja-Eastaway, M. ve Pradel i Miquel, M. (2010). New economy, new governance
approaches? Fostering creativity and knowledge in the Barcelona Metropolitan
Region. Creative Industries Journal, 3(1), 29-46. doi:10.1386/cij.3.1.29_1
Puccio, G. J. ve Cabra, J. F. (2010). Organizational Creativity: A Systems Approach. In J. C.
Kaufman ve R. J. Sternberg (Eds.), The Cambridge Handbook of Creativity (pp. 145-
173). Cambridge: Cambridge University Press.
Rigolizzo, M. ve Amabile, T. (2015). Entrepreneurial creativity: The role of learning
processes and work environment supports. In M. A. Hitt, J. Zhou ve C. E. Shalley
(Eds.), The Oxford Handbook of Creativity, Innovation, and Entrepreneurship (pp.
61-78). New York: Oxford University Press.
Robinson, K. ve Aronica, L. (2015). Creative schools: Revolutionizing education from the
ground up: Penguin UK.
Sanchez-Burks, J., Karlesky, M. J. ve Lee, F. (2015). Psychological bricolage: Integrating
social identities to produce creative solutions. In M. A. Hitt, J. Zhou ve C. E. Shalley
59
(Eds.), The Oxford Handbook of Creativity, Innovation, and Entrepreneurship (pp.
93-102). New York: Oxford University Press.
Schensul, J. J., LeCompte, M. D., Natasi, B. K., ve Borgatti, S. P. (1999). Enhanced
Ethnographic Methods: Audiovisual Techniques, Focused Group Interviews, and
Elicitation Techniques. Plymouth, UK: Altamira Press.
Taylor, S. ve Littleton, K. (2016). Contemporary Identities of Creativity and Creative Work:
Taylor ve Francis.