altaydan ankaraya damgaların gocu

61
Yapımcı-Yönetmen: Servet SOMUNCUOĞLU Koordinasyon: Sinan YAKA Görüntü Yönetmeni: Ahmet Veysel BABAN Kameramanlar: Cengiz KARADENİZ - Kamber KOYTAVİLOĞLU Kurgu: Şerife ERDOĞAN Jenerik : Kartal UZUN Danışmanlar: Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU - Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN - Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL - Prof. Dr. Yaşar ÇORUHLU - Doç. Dr. S. Yücel ŞENYURT - Doç. Dr. İsmail DOĞAN - Dr. Mustafa AKSOY Dr. Cengiz SALTAOĞLU - Öğr. Gör. Atakan AKÇAY Yerel Danışman: Cemil SÖYLEMEZOĞLU Metin Yazarı ve Fotoğraflar: Servet SOMUNCUOĞLU Ölçüm Ekibi: Atakan AKÇAY - Yunus EKİM - Tarık EMRE Seslendiren: Harun YÖNDEM Müzik Yönetmeni: Cengiz ÖZKAN Müzik Düzenleme: Engin ASLAN Tonmaister - Müzik Kayıt - Edit: Nazif İLTER Saha Çalışması Destek Ekibi: Osman TEMİZ - Osman ÖZDEMİR - Uğur SÖYLEMEZOĞLU Tasarım: Hüseyin Kozdibi 27 Ocak 2011 3-10 Şubat 2011 Saat: 21: 00 Üç Bölüm DAMGALARIN GÖÇÜ

Upload: lale-guevenc

Post on 06-Apr-2016

250 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Altay'dan Ankara'ya Damgaların Göçü Damgaların Göçü,Türklerin binlerceyıllık tarihini, Türkkültürünü, Türkdilini geçmişten bugüne getiren bir belgesel

TRANSCRIPT

Page 1: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

2

Yapımcı-Yönetmen: Servet SOMUNCUOĞLU

Koordinasyon: Sinan YAKA Görüntü Yönetmeni: Ahmet Veysel BABAN Kameramanlar: Cengiz KARADENİZ - Kamber KOYTAVİLOĞLU Kurgu: Şerife ERDOĞAN Jenerik : Kartal UZUN Danışmanlar: Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU - Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN - Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL - Prof. Dr. Yaşar ÇORUHLU - Doç. Dr. S. Yücel ŞENYURT - Doç. Dr. İsmail DOĞAN - Dr. Mustafa AKSOY

Dr. Cengiz SALTAOĞLU - Öğr. Gör. Atakan AKÇAY Yerel Danışman: Cemil SÖYLEMEZOĞLU Metin Yazarı ve Fotoğraflar: Servet SOMUNCUOĞLUÖlçüm Ekibi: Atakan AKÇAY - Yunus EKİM - Tarık EMRE Seslendiren: Harun YÖNDEM Müzik Yönetmeni: Cengiz ÖZKAN Müzik Düzenleme: Engin ASLAN

Tonmaister - Müzik Kayıt - Edit: Nazif İLTER Saha Çalışması Destek Ekibi: Osman TEMİZ - Osman ÖZDEMİR - Uğur SÖYLEMEZOĞLU

Tasarım: H

üsey

in Ko

zdibi

27 Ocak 2011

3-10 Şubat 2011

Saat: 21:00Üç Bölü

m

DAMGALARIN GÖÇÜ

Page 2: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

3

Yönetmen – Yapımcı : Servet SOMUNCUOĞLU

Koordinasyon : Sinan Şerif YAKA

Görüntü Yönetmeni : Ahmet Veysel BABAN

Kameramanlar : Cengiz KARADENİZ – Kamber KOYTAVİLOĞLU

Kurgu : Şerife ERDOĞAN – Kartal UZUN

Danışmanlar : Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU

Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN

Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL

Prof. Dr. Yaşar ÇORUHLU

Doç. Dr. Yücel ŞENYURT

Doç. Dr. İsmail DOĞAN

Dr. Mustafa AKSOY

Dr. Cengiz SALTAOĞLU

Öğr. Gör. Atakan AKÇAY

Yerel Danışman : Cemil SÖYLEMEZOĞLU

Metin Yazarı ve Fotoğraflar : Servet SOMUNCUOĞLU

Saha Tesbit ve Ölçüm Ekibi : Atakan AKÇAY - Yunus EKİM – Tarık EMRE

Müzik Yönetmeni : Cengiz ÖZKAN

Müzik Düzenleme : Engin ARSLAN

Tonmeister -Müzik Kayıt- Edit : Nazif İLTER

Saha Çalışması Destek Ekibi : Osman TEMİZ - Osman ÖZDEMİR

Uğur SÖYLEMEZOĞLU

künye

Damgaların Göçü Tanıtım Dergisi’nde kullanılan Fotoğraflar Servet Somuncuoğlu’na aittir. Derginin Tasarımı ATOKYAY- Hüseyin Kozdibi tarafından yapılmıştır. Baskı: Ege Basım Tanıtım Dergisi süreli veya süresiz yayın değildir, basını bilgilendirme amaçlıdır. Ücretsizdir.

Page 3: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

4

Bir yıldan bu yana ülkemizin turizm ve kültür değer-lerini tanıtmak için yayın yapan TRT Turizm ve Bel-gesel Kanalı yeni bir proje ile sizlere “merhaba”

diyor.

Özellikle “Merhaba” dedim, çünkü gerçek bir keşif ve bilimsel bir çalışma ile karşınızda olacağız. Anadolu’nun ortasında, başkentimize 80 km. Uzaklıktaki tarih öncesi dönemlere ait bir “Anıt Alan” TRT Belgesel ve Turizm Kanalı tarafından keşfedilmiştir, bu keşfi sizlerle paylaş-maktan onur duyuyor ve yaşadığımız coğrafya üzerinde el değmemiş birçok konuyu ekranlara getirme iddiamızı bir kere daha ortaya koyuyoruz.

Anadolu Türk tarihi açısından son derece önemli bir keşif olan “Damgaların Göçü” belgeseli aynı zamanda ülkemize yeni bir turizm alanını da katmış olacaktır. An-kara Güdül İlçesi Salihler, Adalıkuzu köyleri kırsalında yer alan Düdük Dağı ve çevresinde yer alan sekiz ayrı noktadaki kaya resimleri, eski Türk mezar geleneğine bağlı olarak yapılmış yüzlerce kurgan, Avrasya coğraf-yası içinde bugüne kadar tespit edilmiş 360 civarındaki kaya resmi alanı ile mukayese edildiğinde, ilk ona gi-recek özellikler taşımaktadır. Bu konuda uzun yıllardır araştırma yapan TRT Belgesel ve Turizm kanalı prodük-törlerinden Servet Somuncuoğlu, kaya resimleri konu-sunda dünyanın sayılı kişileri arasında yer almaktadır. Geniş bir danışman kadrosu ile hazırlanan belgesel, bü-tün danışmanların bizzat sahada çalışması ile belgesel-cilikte kendine has bir tarzı da ortaya koymaktadır.

TRT yayıncılık alanında her zaman ilklere imza atan bir kurum olmuştur ve yine bir ilkle karşınızdayız. 27 Ocak – 3 – 10 Şubat 2011 tarihlerinde, saat 21.00’de TRT Turizm ve Belgesel Kanalında buluşmak üzere saygıla-rımı sunuyorum….

sunuş

İBRAHİM ŞAHİNTRT GENEL MÜDÜRÜ

“... gerçek bir keşif ve bilimsel bir çalışma ile karşınızda olacağız.”

Page 4: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

5

yönetmen

Karlı Dağlardaki Sır belgeselinin Türk tarihçiliği açısından bir dönüm noktası olduğuna inanıyo-rum. Belgesel yayına girene kadar çok dar bir çer-

çevede ele alınan kaya resimleri, belgeselin yayınıyla birlikte birçok insanın gündemine girdi. Bunların için-de akademisyenler, üniversite öğrencileri, bürokratlar vardı ama asıl önemlisi bu kategorilerin dışında kalan insanların konuya ilgi duymasıydı. İşte bu ilginin sonu-cunda “Bizim burada da bu resimlerin benzeri var” diye Anadolu’nun birçok yerinden insan benimle irtiba-ta geçti. Bana gelen bilgiler doğrultusunda hemen he-men her yere ulaşarak resim olduğu iddia edilen alan-lara baktım. Uzun ve yorucu bir süreçti. Birçok alanda kayda değer bir şey yoktu ama Ankara Güdül Salihler köyünden Cemil Söylemezoğlu’nun beni götürdüğü alanlardaki kaya resimleri, çarpıcıdan öte, muhteşemdi. Cemil Söylemezoğlu ile 2008 yılı Nisan ayında başlayan araştırma ve çalışmalarımız 2010 yılı Nisan ayına kadar sürdü. Aralıklı olarak bölgede on ayrı araştırma gezisi yaptıktan sonra “Damgaların Göçü” belgeselinin proje-lendirmesi ile çekim süreci başladı.

01- 20 Haziran 2010 tarihlerinde yapılan çekimler, zor şartlar altında gerçekleştirildi. Bir patika yolun bile bulunmadığı, doğru düzgün adım bile atılamayan alan-larda çalışmamızı gerçekleştirdik. İnanıyorum ki böyle bir çalışmayı deneyimli TRT ekibinden başka bir ekibin gerçekleştirmesi çok daha zor olurdu.

Her insanın ya da her olayın kendine has bir hikâye-si vardır ve her hikaye kendince özeldir. Fakat hikâye-ler kişilere özeldir, benim için öncelikli olan hikâyeden doğan işin ortaya konulmasıdır. Belgeselde hiçbir şekil-de hikâyemizi anlatmadık, sadece gerçek bir keşfi dile getirmeye çalıştık. “Damgaların Göçü”, fırtınaları değil, limana giren gemiyi gösteren bir çalışma olarak ortaya

çıktı. Mutlaka çok şey söylenecek, olumlu ya da olumsuz eleştiriler yapılacaktır. Biz, yeni bir keşif hakkında ilk sö-zü söyleme cesaretinden yoksun değildik ve bunu söy-ledik…

Bu sözü söylerken yanımızda Cemil Söylemezoğlu ve Salihler Köyü halkı vardı. Ön çalışmaları yürütürken Kaptan Mustafa Can, Cevdet Erdem, Hakkı Kurtuluş sü-rekli destek oldular. Yusuf Yılmaz Araç, Cengiz Albayrak ve Sinan Yaka keşif çalışmalarında bizzat sahaya geldi-ler. Görüntü Yönetmeni Ahmet Veysel Baban, Kamera-man Cengiz Karadeniz, Kameraman Kamber Koytavi-loğlu çekim sürecinde olağanüstü bir özveri ile çalıştılar. Şerife Erdoğan ve Kartal Uzun kurgu aşamasında en küçük detayla bile uğraşmaktan kaçınmadılar. TRT Tu-rizm ve Belgesel Turizm Kanalı ile TRT İstanbul Televiz-yonu yöneticileri çalışmamı başından itibaren destekle-diler…

“Damgaların Göçü” belgeseli, Anadolu Türk tari-hinde yeni bir çığır açacaktır, işte bu çığırın açılmasına ise Danışman kadrosunda yer alan Prof. Dr. Yusuf Ha-laçoğlu, TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu, Doç. Dr. S. Yücel Şenyurt, Doç. Dr. İsmail Doğan, Dr. Mustafa Aksoy, Dr. Cengiz Saltaoğlu, Öğr. Gör. Atakan Akçay, Arkeolog Yunus Ekim, Tarık Emre belgesele katkıda bulundular, bizzat saha çalışmasına katıldılar.

Müzik Yönetmeni Cengiz Özkan, Müzik düzenlemele-rini yapan Engin Arslan, Müzik kayıtlarını gerçekleştiren Tonmaister Nazif İlter, saha çalışmasında özveri ile çalı-şan Osman Temiz, Osman Özdemir bilgilerini ve emek-lerini esirgemediler. Yeni birkaç sözü hep birlikte ekip olarak söyledik. Damgaların Göçü belgeseline emek ve-renlerin hepsine sonsuz teşekkürler ediyorum…

SERVET SOMUNCUOĞLUYAPIMCI YÖNETMEN

damgalarıngöçü

Page 5: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

6

Page 6: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

7

Page 7: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

8

Servet, Ankara yakınlarında bir kaya resmi alanından ve bunun da belgeselini yapmak

istediğinden bana bahsettiğinde 2008 yılı Mayıs ayıydı. “Karlı Dağ-lardaki Sır”rın prodüktörüne, nazik-çe savuşturulmaktan da alttan alta korkarak, ‘beni de götürürsen…’ de-dim, ‘öneriyi yazmana yardım ede-rim.’. ‘Gideriz moruk.’ dedi.

Gittik. Seyredeceğiniz belgesel, bir keşif belgeseli.

Ankara yakınlarında, açık alan-da, göz önünde, sadece karaçalıla-rın yırtıcı kollarının korumasında, bugüne kadar ‘gelmiş’ kaya resim-leri ve bu resimlerin oraya yapılma-sını gerektirmiş, oraya kaya resim-leri yapılması sonucunu doğurmuş insan yaşantıları bütününün diğer kalıntıları ile ilgili bir belge film.

Yüzlerce ve belki birkaç bini aşan yıldır, orada, bozkırın ortasın-da duran taştan mektuplar; köylü-ler, köyün çobanları bunlardan ha-berdar ama o kadar uzun zaman-dır oradalar ki bu taşlar, taşların üzerindeki bu çizgiler, ‘artık’ önemli değiller. O kayaların üstündeki, yer-leri ve gündoğumuna göre konum-ları ‘gözetilmiş’ o ‘kutsal’ resimler, o kadar zaman, bu zamanı beklediler.

Oraya ilk vardığımızda; inana-madım, bu keşfin bu zamana kaldı-ğına. Bir yandan da sevindim, tanık

olduğuma. Ama hala anlamış deği-lim, bu tavukkarasını, bu ‘derya iç-re olup deryayı bilmemek’ hallerini, bu ‘bu kadar uzun sürmüş çocuksu-luğu’. …

Serengeti’de ne zaman yağmur yağdığını, yağmur mevsiminin an-tiloplar ve timsahlar üzerindeki et-kilerini biliyoruz. Belki zamanla ilgi duyarız kendi coğrafyamıza da, bize yazılmış ‘ata’ mektuplarına da, kim-bilir? Belki ‘komodo ejderi’nin yakın bir akrabasının Urfa’da yaşadığını öğreniriz, TRT belgesellerinden. Ya da Fatih zamanının ‘ağaç erleri’ hakkında bir fikrimiz olur yakın za-manda. Servet Somuncuoğlu’nu tam zamanında tanımışım. Yol açtı-ğı zincirleme reaksiyonun en azın-dan bir kısmının yakın tanığıyım. Bu bakımdan şanslıyım.

Şanslısınız, haddinden fazla il-ginç bir keşfin neredeyse eş zaman-lı tanığı olacaksınız. Tarih, biz ona bakarken değişecek.

Haziran 1992 de tanıştığım te-levizyon kamerasının gün gelip de bir çekimde bana

bu kadar ağır geleceğini, beni bu kadar yoracağını doğrusu hiç aklı-ma bile getirmemiştim. Yanına yak-laşmanın bile çok zor olduğu sarp kayaların ucundaki bu resimleri ve yazıtları görüntülemek 18 yıllık meslek hayatımın en zor işiydi. İn-sanlar o dönemlerde bu coğrafya-da nasıl yaşamışlardır bilemiyorum ama biz en büyük çabayı üzerinde resim bulunan taşların yanına yak-laşmaya çalışırken verdik. Bölgenin Ankara’ya bu kadar yakın olduğu halde bugüne kadar keşfedilmeme-sinin sebebi de zannediyorum bu zor arazi koşulları ve konunun çok fazla insan tarafından bilinmeme-si...

Onlar buralarda yaşamışlar, ya-şadıklarını taşların üzerine çizmiş-

ler, yazmışlar, birer belge haline ge-tirmişler. Bizler sadece bu belgeleri arazinin izin verdiği imkânlar ölçü-sünde görüntülemeye çalıştık. Bel-geselin yayınından sonra üzerinde çok konuşulacak bu görsel tarih malzemesini en doğru biçimde te-levizyon izleyicisinin gözleri önüne sermek için titiz bir çalışma gerçek-leştirdik. İzleyicilerinde ekibimizle beraber kameramızın arkasında olduğunu, o kayalık arazide bizim-le beraber dolaştığını düşündük ve kameramızı onların gözüymüş gibi hareket ettirdik. Estetik kaygı-larımızın önemli kısmını bir kenara bırakıp herkes her şeyi dosdoğru görebilsin diye çabaladık. Dikkati-mizi hiçbir resmi atlamamaya ve hiçbir detayı kaçırmamaya verdik. Bizim için bu resim ve yazıtları bel-gelemek büyüleyiciydi, sanıyorum televizyon izleyicisi de etkilenecek-

tir. Binlerce yıl öncesinde çizilen bu resimler tarihe ışık tutacak gerçek birer belgedir. “Damgaların Göçü” ekibi olarak bizler de bu belgele-ri televizyon izleyicisinin karşısına koyarak gerçek bir belgesel yaptığı-mızı düşünüyoruz.

sır kayalar

taşlar dile gelinceSİNAN ŞERİF YAKAPRODÜKTÖR

AHMET VEYSEL BABANGÖRÜNTÜ YÖNETMENİ

kamera arkası

Page 8: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

9

taşların dili

tarihe bakış

karlıdağlardaki sır

CENGİZ KARADENİZKAMERAMAN

KAMBER KOYTAVİLOĞLUKAMERAMAN

ŞERİFE ERDOĞANKURGU

KARTAL UZUNKURGU

Mesleki hayatım boyunca çok farklı yerler gördüm, birçok ilginç olay, insan ve nesne

görüntüledim ancak “Karlı Dağlar-daki Sır” belgeseli çekimleri beni daha önce yaşamamış olduğum bir heyecan ve keşif duygusu ile tanıştırdı. Taşın dilini çözme, çizdiği görünmeyen yolu takip ederek yine kendime, kendi kültürüme dönme-nin heyecanını, çektiğim karelerle de bu taşların gizlediği sırları baş-ka insanlara paylaşmanın keyfini yaşadım. Bizim yaptığımız çalışma-nın “Damgaların Göçü” belgeselini doğurması ise benim için ayrı bir sevinç oldu. Tarihimizi anlatma yö-nünde benzer belgesellerin çoğala-cağını umuyorum.

Ve gizlendikleri yerden çık-maya karar verdiler. Bizi de şahit yazdılar…Benim için son derece ilginç bir

kurgu süreciydi. Daha önce hiç ilgilenmediğim, hatta itiraf

etmeliyim ki ilgimi çekmeyen bir ko-nu üzerine çalışmak başlarda beni biraz endişelendirmişti. Fakat kurgu ilerledikçe, damgaları, taşları, şekil-leri, resimleri çözmeye başladıkça benim için çok keyifli bir çalışma haline geldi.

kamera arkası

Servet Somuncuoğlu ile ilk tanışıklığımız Turhan Özkan ile mon-taj yaptıkları günlere dayanır. Bana bölüm montajlarını yapa-lım dediğinde, bugüne kadar bildiğim tarih bilgilerinin yıkılaca-

ğı hiç aklıma gelmemişti. Karlı Dağlardaki Sır belgeselinde Türklerin aslında 1071’ den yüzyıllar önce de Anadolu’da yaşayan halklardan biri olduğunu öğrenince hem şaşırdım hem de inanamadım. Ama Rusya’nın Güney Sibirya bölgesinde yer alan Altay, Tuva, Hakasya, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan’daki taşlara çizilen şekillerle Anadolu’dakilerin aynı olduğunu kesin kanıtlarıyla görünce bu işte çalıştığıma çok sevindim. Çünkü artık ben de çok bilmişlik ya-pıp her yerde bunu söylemeye başladım. Damgaların Göçü ile artık inkâr edilemez bir şekilde Türklerin Anadolu’nun eski halklarından bir olduğu kanıtlanıyor ve ben bu işte ucundan da olsa çalıştığım için çok mutluyum. Bölümleri montaj esnasında defalarca izlememe rağ-men TRT belgesel kanalında bir kez daha izleyeceğim…

Page 9: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

10

damgaların göçü

Kağan Panosunda kalıp alma çalışması çekimleri.

Page 10: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

11

damgaların göçü

Page 11: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

danışmanlar

12

Page 12: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

13

Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu ta-rihinin yeni bir gözle incelenerek, mukayeseli bir bakış açısıyla yeniden ele alınması gerekmektedir.

Bu gerekçe Anadolu’nun değişik yerlerinde mevcut ka-ya resimleri ve kurgan adını verdiğimiz mezar yerleridir. Anadolu’nun değişik yerlerinde mevcut kaya resimle-ri, ilginçtir ki Asya’daki kaya resimleriyle eşdeğerlik ve benzerlik göstermektedir. Keza kurgan türü mezarlıklar bulunmaktadır ve bunlar da Anadolu’nun değişik yerle-rinde yaygın olarak mevcuttur.

Bunlardan biri de şu an bulunduğumuz yörede, ya-ni Ankara’nın Beypazarı ile Güdül arasındaki dağlarda gördüğümüz kaya resimleridir ve gerçekten de biz tarih-çilerin, alışageldiğimiz tarih araştırıcılığından ayrılarak Anadolu tarihini yeni bir gözle değerlendirmemiz ve ye-niden yazmamızın gerektiğini ortaya koymaktadır. M.Ö . 3000-5000 yılları arasında tarihlenen bu kaya resimleri, o tarihte yaşamış insanların yaşayış biçimlerini, inançları-nı ve kendileriyle ilgili bir takım gerçekleri gözler önüne sermektedir.

Aslında bu kayalar genellikle doğuya bakar ve sa-bah gün ışımıyla birlikte çok net ve güzel bir görüntü ve-rir. Yani sabah ışığıyla baktığımızda bu kaya resimlerini daha net olarak görmemiz ve değerlendirmemiz müm-kündür. Bu önünde durduğumuz panoda, insan figürleri, süvariler, at üzerinde avlanma, hükümdarlık alâmetleri yer almaktadır. Zannediyorum ki konun uzmanı bilim adamları bütün bunları değerlendirdiğinde Anadolu ta-rihinde çok farklı bir sayfa açılacaktır. Ve bu sayfa, belki de dünya tarihinin yeniden yazılması için yeni bir baş-langıç teşkil edecektir. Üzerinde bulunduğumuz coğraf-ya, görüldüğü gibi yüksek bir vadidir ve hayvancılığa da elverişli bir bölgedir. Ayrıca çok sayıda kurgan olarak nitelendirilen mezar yerleri mevcuttur. Bunların benzer örnekleri Asya’da Tuva’da, Yakutistan’da ve Sibirya’da da görülmektedir ve oradaki kaya resimleriyle kıyasla-nabilecek niteliktedir.

Bugün Türkiye’de bir çok bölgede bu türden kaya resimlerinin olmasının ötesinde, Kurgan dediğimiz es-ki Türk mezar yerleri mevcuttur ve sadece Doğu Ana-dolu bölgemizde tesbit edilmiş 1000 civarında kurgan bulunmaktadır. Bunlardan biri Hakkâri’de Prof.Dr. Veli Sevin başkanlığında açılmış olup, M.Ö. 1200 yıllarına aittir ve eski Türk mezarlarının en önemli özellikleri-ni taşımaktadır. Mezarda çıkan Balballar, Asya’daki Balballarla aynı özellikleri göstermektedir. Hatta kurgan mezar geleneği çoğu Alevi vatandaşlarımız tarafından devam ettirilmiş, son yıllara kadar mezar taşları Balbal şeklinde yapılmıştır. En son örnekleri Sivas bölgesinde 1959 tarihlidir. Unutulmamalıdır ki mezarlıklar, o toplu-mun orada yaşadığının kanıtıdır ve mezarlıklarınızın bü-yüklüğü ve dağılımı, o alanda nüfusunuzun ölçüsüdür. Dolayısıyla bir Türk mezarı olarak bilinen Kurganların Anadolu’daki varlığı ve zamanı, Türklerin Anadolu coğ-rafyasındaki tarihini ortaya koyacak en önemli unsur-lardandır. Bu bakımdan Türk tarihçilerinin bu konuları alışageldikleri ölçünün dışına çıkarak, Anadolu tarihini yeniden farklı bir biçimde ele almak ve Türk tarihinin 1071’de başladığı tezinden sıyrılıp, yeni araştırmalara imza atmak durumundadırlar. Ancak zengin Anadolu tarihini yeniden yazabilmenin o kadar kolay bir iş olma-dığı da bilinmelidir. Bunun için değişik disiplinlerden bi-lim adamlarının bir araya gelmesi gerekiyor. İşte bu ta-rihin araştırılmasında en ilgi çekici konulardan bir tanesi de tamgalardır. Çünkü tamgalar Türk tarihinin âdeta ya-zılı kaynakları olup, kilimlerde, halılarda, kayalarda yer almakta ve toplumun her birinin hangi yörelerde, hangi coğrafyalarda yaşadıklarını ve kültürlerinin devamını gösteren en önemli unsurlardan biri olarak görülmek-tedir.Damgaların göçü belgeseli zannediyorum ki, yu-karıda belirttiğimiz gibi, Türklerin hangi coğrafyalarda yaşadığını ortaya koyacak ve Anadolu tarihinin yeniden yazılmasının gerektiğine dair en önemli belgesellerden birisi olacaktır.

PROF. DR. YUSUF HALAÇOĞLUGAzİ ÜNİvERsİTEsİ sTRATEjİK ARAşTIRMALAR MERKEzİ BAşKANI

tarihe yenidenbakmak

danışmanlar

Page 13: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

14

Buradaki kaya resimleri Tom nehri kıyısında gördüğüm kaya resim-lerine çok benziyor. Bir fark var, ben oradaki kaya resimlerinde yazı görememiştim harfler yoktu. Ama burada harfler var ve bu harfler

Orhun Abideleri’nde kullanılmış olan Göktürk yazısına çok benziyor. Hatta bazı harfler bire bir aynı. İşte ‘’D’’ harfinin, ‘N’’ harfinin, ‘’K’’ harfinin aynen burada olduğunu görüyoruz. Gerçekten çok ilgi çekici, geniş bir coğrafyada Orhun Abideleri’nde kullanılan harflerin, Göktürk harflerinin kullanılmış ol-ması Türk kültürünün yaygınlık alanını bize gösteriyor.

Bir dağ keçisi motifi görülüyor açıkça, oraya kadar yapılmış. Bunlar belki farklı dönemlerde de yapıldı, çünkü ince çizgilerle yapılmış olanlar da var burada. Belki bu, bunun taklidini yapmaya çalışan kişinin eseridir.

Bir başka kaya önündeyiz, yine şekiller var. Bu ehlileştirilmiş bir at çünkü üstünde binicisi var. Burada da bir yıldız işareti görülüyor. Evet, yıldız ve ay da çizilmiş çok ilgi çekici. Bir ‘’M’’ harfi var sanki. Göktürk yazısındaki harf var. Evet, buraya bir damga yapılmış şurada da sanki harfler var.

Ankara ilimize bağlı Güdül ilçesi yakınlarında kaya resimlerinin bulun-duğu bu alanda ilk gördüğümüz şey, burada yer alan kaya resimlerinin Sibirya’dan başlayıp Türkistan’a oradan Kafkasya’ya kadar uzanan geniş alandaki bir geleneğin yansıtılmış olmasıdır.

Ben 1992 yılında Rusya Federasyonu’nda Kemerova eyaletindeki Tom Nehri kıyısındaki kaya resimlerini gördüm, inceledim. O kaya resimleri ile buradaki kaya resimleri çok büyük benzerlikler gösteriyor. Hatta şunu söyle-yebilirim ki orada şu vadinin olduğu bölümde Tom Nehri akıyordu. Burada da kaya resimleri vardı. Buradaki tek eksiklik bir akarsu. Ama benim tahmi-nim burada geçmişte de bir akarsu vardı, bu kaya resimleri de bu bölgeye yapıldı. Bu kaya resimlerinin Türklerin eseri olduğunu gösteren bir takım kanıtlar var elimizde.

Her şeyden önce Sibirya’da başlayıp Türkistan’a kadar, Türkistan coğraf-yasına yayılan bu eserler arasında benzerlikler var. Bunları buradaki kaya resimlerinde de görüyoruz.

İkinci önemli kanıt, çeşitli Türk damgalarının bu kaya resimlerinin ara-sında yer alması. Örneğin Kayı boyunun damgasını, Kınık boyunun damga-sını, Avşar boyunun damgasını, Yüreğir boyunun damgasını burada görü-yoruz. Bu damgalar Kâşgarlı Mahmud’un Divanu Lügati’t-Türk’ünde bizlere

PROF. DR. ŞÜKRÜ HALUK AKALINTDK BAşKANI

Damgaların Göçü, Türklerin binlerce yıllık tarihini, Türk kültürünü, Türk dilini geçmişten bugüne getiren bir belgesel.

Kültür coğrafyamız ve damgalar

yazıtlar

danışmanlar

Page 14: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

15

tanıttığı 22 Oğuz boyundan 21’inin damgasıyla çok bü-yük benzerlikler gösteriyor.

Bir başka önemli kanıt, bu resimlerde atla insanın iç içe olduğunu, binicilerin bulunduğunu görüyoruz. Tarih-te Türkler atla özdeşleşmiş bir toplum olarak karşımıza çıkıyor. Türklerin atla birlikte olmasından dolayı bu kaya resimlerinde atın yoğun bir biçimde kullanılmış olduğu-nu hatta binicilerle birlikte bu kaya resimlerinde atların tasvir edildiğini görüyoruz.

Orhun Yazıtları’nda kullanılan Göktürk alfabesi de-diğimiz veya kimilerine göre Runik alfabe diye adlan-dırılan alfabedeki harflerin de bu resimlerin arasına serpiştirilmiş olduğunu, hatta kimi bölümlerde bir cümle oluşturacak kadar, bir yazıt oluşturacak kadar, küçük bir yazıt oluşturacak kadar metinlerin bu resimler arasına serpiştirildiğini görüyoruz.

Tom kıyısındaki o Kemerova’daki kaya resimlerinde runik yazı ile ilgili herhangi bir kanıt görememiştim, ama buradaki resimler arasında Göktürk alfabesindeki harf-leri görebiliyoruz.

Kaya resimlerinin daha sonra resim yazı dediği-miz biçime dönüşmesi, ondan sonra hece yazısına dö-nüşmesi ki bu dönem aslında damgalaşma dönemidir. Şekillerin bir damgaya dönüşmesi ve ondan sonra da harflere dönüşmesi uzun bir süreç… Biz burada bunun hepsini birden görebiliyoruz. Bunlar aynı zaman dilimi içerisinde yapılmış olabilir, farklı zaman dilimleri içeri-sinde yapılmış olabilir.

Ama bütün bu kanıtlar bize kaya resmi geleneği-nin Sibirya’dan başlayıp Türkistan’a, Türkistan’dan Kafkasya’ya, Anadolu’ya ve hatta Doğu Avrupa’ya ka-dar uzanan geniş alanda Türk sanatının yaygınlığını, Türk kültürünün genişliğini göstermesi bakımından son derece ilgi çekici bir örnektir.

Kaya resimlerinde dikkatimizi çeken bir özellik atın ehlileştirildiği zaman ile birlikte bu resimlerin yapıldığını gösteriyor. Çünkü insanoğlu var atın üzerinde, atın üze-rinde bir binici olarak karşımıza çıkıyor.

Bu resimlerde tarih öncesi dönemlere ait hayvanlar yok. Mesela mamutları burada göremiyoruz. Gerçi bu coğrafyada da yaşayıp yaşamadığını bilemiyorum ama daha çok insanoğlunun doğaya hükmetmeye başladığı dönemden itibaren o döneme ait ondan sonraki bu güne gelene kadarki dönemi içeren resimler olduğunu görü-yoruz.

Bu resimler bize şunu kanıtlıyor Türklerin Anadolu’ya gelişi 1071 Malazgirt zaferi ile değil ondan çok daha ön-celere uzanıyor. Bununla ilgili çeşitli kanıtlar var. Bu ka-ya resimleri de Türklerin Anadolu’da çok çok daha önce var olduğunu ortaya koyan önemli kanıtlar.

Resimler içerisinde öyleleri var ki çok daha eski dö-nemlere ait olduğu kanıtlanacak resimler bulunuyor. Örneğin buradaki kaya resimlerinde değil ama diğer alandaki kaya resimlerinde Tom Nehri kıyısındaki şekil-lerle bire bir benzer olan, şekil bakımından benzer ama boyut bakımından belki biraz küçük olan pek çok benzer şekil gördüm. Bu da Türklerin yaşadığı bu coğrafyadaki kültür yayılımını, kültür genişliğini göstermesi bakımın-dan son derece önemli kanıtlardır.

danışmanlar

Page 15: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

16

PROF. DR. AHMET TAŞAĞILMİMAR sİNAN GÜzEL sANATLAR ÜNİ. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTEsİTARİH BÖLÜM BAşKANI

kaya resimleri, geçmişten

günümüze miras

Türklerin tarihinin Avrasya coğrafyasında çok geniş bir alana yayıldığını yakından takip edebi-liyoruz. Bu kadar geniş bir alana dağılma ancak

uzun süreli büyük göçler sayesinde mümkün olmuştur. Türkler, anayurt olan Güney Sibirya bölgesinden, yani Abakan’dan dünyanın değişik yerlerine gerçekleştirdik-ler göçler vasıtasıyla yayıldılar.

Bu göçleri M.Ö. büyük 7 göç, M.S. ise 13 büyük göç olarak tespit edebiliyoruz. Bunların hepsi kitleler halinde yayılma idi. Söz konusu yayılmalar neticesinde Kuzey Çin, Moğolistan, Kırgızistan, Tanrı Dağları, Doğu Türkis-tan, Hindistan, Batı Türkistan dediğimiz bölge, Harezm, Ural Dağları, Avrasya’nın batı bozkırları, Balkanlar Türk-leşti. Daha sonraki asırlarda da Anadolu’nun hatta Ön Asya’nın Türkleştiğini görüyoruz. Bunların hepsi göçler sayesinde gerçekleşti. Türk’ler gittikleri yerlerde kendi damgalarını da bıraktılar. Bu damgaları bilinen tarihî devirlerde mimarî eserlerde görebiliyorduk; ama bizi esas heyecanlandıran, ilk göçler esnasında Türk’lerin gittikleri yerlerdeki kayaların üzerine kendi hatıralarını bırakmış olmalarıdır.

Bunlar nedir? Bunlar, dünya hayatının her yönü-nü anlatan kaya resimleridir. Doğum, evlenme, üreme, ölüm... Hatta kayalara inançla ilgili resimler de çizilmiş-tir. Böylece biz Türk tarihini kaya resimlerinden de öğ-renme imkânına kavuşmuş olduk.

Buradan yola çıkarak şöyle bir teori geliştirmek mümkündür: Türk’ler nerede çok yoğunlukta yaşadılar-sa, orada çok fazla kaya resmi bıraktılar. Abakan, Al-taylar, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’ın bir kısmı, Azerbaycan ve Anadolu olmak üzere pek çok mekânda bunun örneklerini görüyoruz. Bunlar yoğun bir şekilde kaya resimlerinin meydana getirildiği alan-lardır. Anadolu’nun büyük kesiminde bulunan Türk’lere

ait kaya resimleri M.Ö.’ki çağlardan itibaren M.S.’ki de-virlerde Anadolu’nun nasıl Türkleştiğini ispat etmektedir.

Böyle bir açıdan bakıldığında yazılı tarih ile kaya resimleri üzerindeki tarihi birleştirerek yeni bir tarih teorisini ortaya rahatça koyabiliriz. Bunun yanında kaya resimlerinin teker teker analitik, üslup, sitil, sa-nat ve diğer açılardan değerlendirmeleri de yapılmalı, bunlar hakkında yüzlerce, binlerce çalışma meydana getirilmelidir. Bir başka önemli husus, bütün bu kaya resimlerinin yapıldığı yerlerde anıt alanların bulunma-sıdır. Bu anıt alanlar, Türk’lerin resmî olarak, ya da hal-kın belli zamanlarda gidip, göğün atalarına ve göğün ruhuna kurban sundukları, tören yaptıkları yerlerdir. Böylece Türk tarihinde tören alanları kavramı da açığa çıkmaktadır. Ki bu, bizi kültür tarihi açısından çok farklı noktalara da götürür. Bu açıdan da bence çok ilginçtir ve mutlaka değerlendirilmelidir.

Diğer yandan açıkça ifade etmek gereken husus, Mı-sırlıların papirüse. Çinlilerin ipeğe, Sümer, Asur vs. top-lulukların kil tabletler üzerinde yaptıkları işaretleri, Eski Türkler kayalar üzerine yapıyorlar; bu şekilde gelecek nesillere miras bırakıyorlardı. İşte, bırakılanın değeri hiçbir şeyle ölçülemeyecek şekilde kayalara nakşedil-miştir. Dolayısıyla günümüze ulaşabilmeyi başaran ka-ya resimleri Türk tarihinin eşsiz hazinesidir.

danışmanlar

Page 16: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

17

danışmanlar

Kaya resimleri, sanat tarihinin en önemli alanlarından olduğu gibi Türk sanat tarihinin de en önemli alanlarındandır. Bugün burada gördüğü-müz birkaç bölgedeki resimler, birkaç üslup gösteren resimlerdir. Bun-

lar, birkaç tekniği birlikte kullanan örnekler olarak, aynı zamanda bize kaba-ca kronolojiyi de sunmaktadır, göstermektedir.

Bunların bir kısmı bereket kültleriyle ilişkilidir. Özellikle bu yanında gördü-ğümüz sahne de bir erotik sahne de bunu zaten bize ifade ediyor. Diğerlerin-de ise dinsel danslar söz konusudur. Oysaki bundan önce görmüş olduğumuz iki alanda figürler hem daha küçüktür, hem de farklı teknikler kullanılmıştır. Orada kullanılan tekniklerde bir derin; ama ince hatları kesmek, oymak su-retiyle figürü meydana getirmiştir. Bir diğer şekilde, noktalı vuruş dediğimiz teknikle küçük küçük noktalar halinde konturlar teşkil ederek figürleri meyda-na getirmek söz konusu olmuştur. Ve yine daha önce görmüş olduğumuz eser-lerde hayvan figürleri de oldukça yoğun bir biçimde yer almaktaydı. Bunlar arasında dağ keçileri ve geyikler başta gelmekteydi. Aynı zamanda at tasvir-leri de yoğun bir biçimde hem burada, hem oradaki alanlarda görülüyor idi.

Söylemiş olduğum tekniklerin tümü, İç Asya ve Orta Asya’daki Türklerin yayılmış olduğu alanlardaki kaya resimlerinde de kullanılmıştır. Dolayısıyla bunları çok rahatlıkla, bu resimleri çok rahatlıkla iç Asya’dan Anadolu’ya doğru gelen bazen de Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya gelip oradan Anadolu’ya doğru gelen hat üzerinden yayılmış olan kaya resimlerine bağ-lıyoruz.

Esasında bu tabi bizim Avrasya sanat üslubu dediğimiz ve başlıca yürü-tücüsünün, yönlendiricisinin Türk halkları, Türk devletleri olmuş olduğu sanat alanıdır ve bu kaya resimlerini de üslupsal olarak bunlara bağlayabiliyoruz.

Dolayısıyla buradaki örneklere kronolojik olarak baktığımız zaman, benim düşünceme göre bu resimlerde, M.Ö. 3000’lerden başlayıp erken orta çağlara, M.S. 6. -7. yy.lara kadar gelen ve birbirleriyle bağlantılı örnekler söz konusu-dur.

Aynı ve benzeri aşamalar Orta ve İç Asya’daki - gerek Sibirya’daki gerek Kazakistan’daki gerek Moğolistan’daki- çeşitli kaya resim merkezleriyle uyuş-ma içerisindedir. Buradaki kaya resimleriyle paralellik arz etmektedir. Dolayı-sıyla burada bu resimleri yapan insan toplulukları muhakkak ki bozkır kültür çevresiyle ilişkili olan topluluklardır.

sessiztanıklar

PROF. DR. YAŞAR ÇORUHLUMİMAR sİNAN GÜzEL sANATLAR ÜNİ. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTEsİsANAT TARİHİ BÖLÜMÜ

Buradaki örneklere kronolo-jik olarak baktığımız zaman, benim düşünceme göre bu resimlerde, M.Ö. 3000’lerden başlayıp erken orta çağlara, M.S. 6. -7. yy.’lara kadar gelen ve birbirleriyle bağlantılı ör-nekler söz konusudur.

Page 17: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

18

Kağan Kurganı çekimleri ve kaya resimlerinden örnekler...

Page 18: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

19

Page 19: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

20

Avrasya bozkırlarında yaşayan eski halklar 5 bin yıl öncesinden beri ölülerini kurgan denilen yığ-ma mezarlara gömerlerdi. Kafkas ötesinde ve

Karadeniz’in kuzeyinde yüz binlercesi vardır bu mezar-ların. Anadolu coğrafyasında pek bilinmez bu kurgan terimi. Bizim insanımız “yığma” der sadece ve çoğu onların birer mezar olduğunu dahi bilmez. Türkçemiz-deki “korumak” veya daha da halk ağzıyla söylersek “horumak” eylemi “kurgan” adının kökenini oluşturur aslında. Üzerine yığılan toprak veya taşlar ölü bedeni dışarıya karşı korur. Korusun diye yığılır onca toprak veya taş kurganlar üzerine.

Arkeolojik kazı ve araştırmalara göre kurganlar Anadolu’da daha çok Kars, Ağrı ve Iğdır civarından bilinmektedir. Anadolu içlerinde ise kurgan olarak ifa-de edilen mezarlardan bahsedilmemiştir hiç. Ölülerini kurganlara gömenler her ne hikmetse geçmemişler bu taraflara… Öyle mi acaba !!!

Ankara’nın batısında, Güdül’ün Salihler Köyü ya-kınları… Sadece hayvancılık ve avcılık için uygun dağlık bir alan... Anadolu içlerinde daha önce hiç gör-mediğimiz, belki de şimdiye dek fark edemediğimiz çok önemli bir bulguyla karşı karşıyayız. Avrasya’dan tanı-dığımız irili ufaklı onlarca kurgan… Benzerlerini, Orta Asya’da, Tuva’da, Orhun’da, Altay Dağları eteklerinde gördüğümüz, çoğumuzun literatürden, yayınlardan ve

belgesellerden bildiği, Türk dünyasında, Avrasya coğ-rafyasında kurgan olarak adlandırılan mezarlar bura-da… Ankara’da. Türk Tarihi ve Anadolu Arkeolojisi için çok büyük bir keşif…

İlk defa burada tespit ettiğimiz kurganlar ve hemen onların yakın çevresindeki kayalıkların doğu yüzlerin-de yer alan kaya resimlerindeki Avrasya bozkırların-dan bildiğimiz at tasvirleri, runik yazı örnekleri ve çeşitli Türk boylarına ait damgalar, bu alanın Hun ve Göktürk dönemlerine ait olabileceğini göstermekte.

Yuvarlak veya oval planlı bu taş yığınları aslında birer kurgan, yani Türk mezarıdır. Bunlar, kazılar yoluy-la açıldığında bilim âlemi Anadolu’daki Türk varlığı-nın ne kadar eskilere gittiğini yakından görecek. Orta Asya’da kaya resmi alanlarının aynı zamanda birer su-nu alanı, kurban törenlerinin gerçekleştirildiği bir kült alanı olduğunu bilmekteyiz. Buradaki kaya resimleri ve runik yazıların oluşturduğu bu sunu alanı bu an-lamda Anadolu’da tespit edilen ilk örnek. Muhtemeldir ki, burada yeni yıl törenlerinde ya da ölü törenlerinde, bereket kültü törenlerinde çeşitli dinsel aktiviteler ger-çekleştiriliyordu. Çevredeki kurganların yoğunluğu da bu kült alanıyla ilişkili olmalıdır.

Tespit edilen kurganlardan birinin çapı yaklaşık 25 metre. Orta ve iri boydaki taşlarla yığılmış kurgan için-de gömülü olan kişinin statüsünün bir bey veya prens olabileceğini akla getiriyor. Bu büyük kurgan muhte-melen bir Hun prensine ait olmalı. Bu kurgan ve çev-redeki irili ufaklı yüzlerce kurgan ile vadinin karşı ya-macındaki kaya resimleri ve runik yazıtlar bu alanın Anadolu’nun o dönemdeki yarı göçebe ve savaşçı bir kavmi tarafından bir kült alanı, bir kutsal alan olarak seçilmiş olduğunu göstermektedir. Bu alanda yapıla-cak arkeolojik kazı çalışmaları hem kurganlar ve hem de söz konusu kült alanı ile ilgili daha önemli ve kesin bilimsel veriler sunacaktır.

DOÇ. DR. S. YÜCEL ŞENYURTGAzİ ÜNİvERsİTEsİ ARKEOLOjİBÖLÜM BAşKANI

kurganların tanıklığı

danışmanlar

İlk defa burada tespit ettiğimiz kurganlar ve hemen onların yakın çevresindeki kayalıkların doğu yüzle-rinde yer alan kaya resimlerindeki Avrasya bozkır-larından bildiğimiz at tasvirleri, runik yazı örnekle-ri ve çeşitli Türk boylarına ait damgalar, bu alanın Hun ve Göktürk dönemlerine ait olabileceğini gös-termekte.

Page 20: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

21

İnsanoğlu yükseklere daima saygı ve ürperti ile bak-mış, buralardan hem korkmuş hem de medet um-muştur. Bilhassa Türkler yükseklere, dağlara kutsal

gözle bakmışlardır. Onun için dağlara “Tanrı Dağları, Han Dağları, Pamir dağları, Allah-u Ekber Dağları, Süb-hanallah Dağları” gibi adlar vermişlerdir.

Özellikle İslamiyet öncesi Tanrı dini diye adlandıra-bileceğimiz dine inananlar ibadetlerini yüksek yerlerde yaparlardı. Yılın belirli mevsimlerinde, belirli günlerde, yılda en az 2 ya da 4 sefer yüksek yerlere çıkar, ibadet-lerini yapar, kurbanlarını keserler, dualar edip giderler-di. Karaçay Malkar bölgesindeki Humara Kale adlı yer, Bulgaristan’da Preslav ve Plişka antik yerlerindeki iba-det mekânları buna örnek gösterilebilinir. Bunlar zaman içerisinde adak kurbanı veya yağmur duası olarak da ic-ra edilirdi. Bugün Anadolu’da benzeri uygulamaları gö-rebiliriz. Ordu Mesudiye Yeşilce Beldesi Eriçok Tepesi bu ritüellerin yapıldığı yere örnektir. Bu inanışa sahip top-lulukların cenaze törenleri de yüksek yerlerde yapılırdı.

Bu dine inanan Türklerin de yaşadığı her yerde, yük-sek yerlerde siz benzeri resimleri görebilirsiniz. Bu an-layış yani yüksek yerlerde ibadet etme ve resim yapma daha doğrusu yapılan töreni ölümsüzleştirme adına çi-ziktirme de diyebiliriz. Bu uygulama bugün adına Türk dediğimiz kavmin anlayışıdır, yaşantısıdır hayata bakış tarzını yansıtış biçimidir.

Büyük panoda görünen resimler aslında bir fikir yazı-sıdır, düşünce yazısıdır. Buna idogram da deniliyor; ama Türkçesi düşünce yazısıdır. Panoramadaki yazılar adeta bir seremoniyi, burada yapılan belki bir adağı, bir tö-reni, bir şöleni anlatıyor. Benzerlerini başka yerlerde ol-duğu gibi Kafkasya’da Hasaut Deresinde, Zelençuk’te ve Sibirya’da da görebiliyorsunuz.

Bu resimleri kim veya kimler çizmişler? Haliyle Sibirya’dakini kim yapmışsa, Kafkasya’dakini kim yap-mışsa, bu kültürü kim yaşatmışsa bunları da onlar yap-

mıştır. Ne yazık ki bunlar şimdiye kadar pek görülmedi, araştırılmadı. Bu bizim Anadolu’ya 1071’de ilk kez gel-mediğimizi, bilakis Anadolu’da bizim daha önce var olduğumuzu göstermektedir. Şimdiye kadar tarihimizin hakkıyla yazılmadığını da söyleyebiliriz. Belki, saklandı, savsaklandı. Ama yazılıp söylenenlerin zıddına ve ina-dına tarihimizi bu kaya resimleriyle kazımışız, buralara çizmişiz. Ben bir bilim adamı olarak hem fikir yazısı olan bu panoramayı, hem de bu panoramanın etrafında olan diğer yazıları şu şekilde değerlendiriyorum: Bu yazılar “diğer dediğimiz Türk yazısı veya Göktürk yazısı diye anılan yazıdır” ki, Türk’ün kendi yazısıdır. Bu panorama ve yazılar en az 5000 yıl öteden başlayıp günümüze ka-dar gelen kültürün devamlılığını gösteren belgelerdir.

dağlar vekültürümüz

DOÇ. DR. İSMAİL DOĞANORDU ÜNİvERsİTEsİFEN EDEBİYAT FAKÜLTEsİÖĞRETİM ÜYEsİ

danışmanlar

Ben bir bilim adamı olarak hem fikir yazısı olan bu panoramayı, hem de bu panoramanın etrafında olan diğer yazıları şu şekilde değerlendiriyorum: Bu yazı-lar “diğer dediğimiz Türk yazısı veya Göktürk yazısı diye anılan yazıdır” ki, Türk’ün kendi yazısıdır. Bu panorama ve yazılar en az 5000 yıl öteden başlayıp günümüze kadar gelen kültürün devamlılığını göste-ren belgelerdir.

Page 21: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu
Page 22: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

23

Damgaların Göçü belgeselinin gerek çekim öncesi keşif çalışmalarının önemli bir bölümüne gerek-se de danışman olarak çekimine katılma şansı

ve mutluluğuna sahip oldum. Bu çerçevede şunları söy-lemek isterim ki Salihler Köyü kırsalındaki sekiz kaya resimleri ve yazıtlar alanında da bir konu bütünlüğü ve tarihsel süreklilik görmekteyiz. Bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, bunun Asya’daki Eski Türk kaya resimleri ve yazıtları geleneğinin bir devamı olduğunu söyleyebiliriz. Ankara Güdül Salihler Köyü kaya resimle-ri alanında bizim açımızdan en dikkat çekici yönlerden birisi Eski Türk runik alfabesiyle yazılmış yazıtların bu-lunması. Bunlar Eski Türk runik alfabesinin iki ayrı de-ğişkesiyle yazılmış yazıtlar. Bunlardan birisi, Batı Türk runik alfabesiyle yazılmış olanlar. Ötekisi ise, Doğu Türk runik alfabesi de diyebileceğimiz ve daha çok ta-nınan Orhun-Yenisey alfabesiyle yazılmış olanlar. Batı Türk Runiği bizde pek fazla bilinen, tanınan bir Türk runik alfabesi çeşidi değil. Batı Türk runik alfabesinin daha çok Kafkasya, Karadeniz’in kuzeyi ve Doğu Avrupa’da kulla-nılmış olduğu biliniyor. Ancak Anadolu’daki örneklerine ilk kez olarak Ankara Güdül Salihler Köyü kaya resimleri alanlarında ve benzerlerine de yine Ordu Mesudiye Esatlı köyü kaya resimleri alanında rastlıyoruz.

Kaya resmi alanlarındaki yazıtlar yalnızca Anadolu’ya özgü değil. Benzer biçimde Asya’nın çeşitli yerlerindeki kaya resmi alanlarında da yine runik yazıtlarla karşılaşı-lıyor. Burada ilgi çekici ve daha doğrusu, Türk tarihi açı-sından önemli olan nokta, kaya resmi alanlarında karşıla-şılan yazı türünün hemen tümüyle eski Türk runik alfabesi olması. Bu da bu kaya resmi alanlarının Türk kültürüne, Türk kimliğine aitliği yönünde önemli bir veri bizim açı-mızdan. Kaya resmi alanlarındaki yazıtların genel içeriği bunların dua ve dilek metinleri olması, bu da bizi şaşırtmı-yor. Çünkü kaya resmi alanlarının genellikle birer inanç ve ibadet alanı olduğunu biliyoruz. Buralar daha çok zi-yaret yerleri niteliğinde, yani insanların türbeleri ya da

değişik kutsal alanları günümüzde de ziyaret edip orada çeşitli etkinliklerde bulunmaları gibi, geçmişte de bu kaya resmi alanlarını ziyaret edip, buralarda kurban keserek, dua ederek çeşitli sıkıntıları, hastalık gibi çeşitli dertleri için yardım ve destek aradıkları, Tanrıyla iletişim kurma-ya çalıştıkları alanlar, ki bu bilgiyi bu alanlarda yer alan runik yazıtlar üzerinde yaptığım okuma çalışmalarıyla da bizzat doğrulama olanağına sahip olmuş bulunuyorum.

Ankara Güdül Salihler Köy’ünde bulunan yazıtlar Es-ki Türkçe döneminin başlarına ait. Bunun önemi şurada: Türk dilinin tarihsel gelişimi belli dönemlere ayrılarak inceleniyor ve bunlar belli bir kronolojik sıralama içinde ele alınıyor. Bu bağlamda, Eski Türkçe dönemi M.S. 500 ile 900’lü yıllar arasına yerleştiriliyor. Nitekim, bu Salih-ler köyü kaya resmi alanlarında bulunan yazıtlar da Eski Türkçe dönemine ait olmakla tarih açısından M.S. 500 ile 900’lü yıllar arasına rahatlıkla yerleştirilebilir. Ancak bu-rada bizim açımızdan bir başka nokta var. O da, buradaki yazıtlar dil özellikleri yönünden Orhun-Yenisey yazıtların-dan biraz daha eski. Bu nedenle, Eski Türkçe döneminin başlarına ait olduklarını düşünmek daha mantıklı. O da M.S. 500’lü yıllara karşılık geliyor. Yani 500’ler, 600’ler di-yebiliriz tarihlendirme için. Ancak bu tarihlendirme yal-nızca yazıtlar için geçerli, yani, bu yazıtların da içinde bulunduğu, parçası oldukları bu kaya resmi alanlarının bir bütün olarak tarihlendirmesi değil. Çünkü bizler bili-yoruz ki resim yazıdan daha eskidir ve buradaki yüzler-ce kaya resmi yazıtlar için yaptığımız tarihlendirmeden, kuşkusuz çok daha eski dönemlere ait. Gerek belgesel öncesindeki keşif çalışmalarında gerekse de belgesel çe-kimleri sırasında Ankara Güdül Salihler Köyü kırsalındaki kaya resmi alanlarında saptanan runik yazılı belgeler Türklerin Anadolu’daki çok eski varlığı ve sahipliğinin birer doğrudan kanıtı ve tapu senedi konumundadırlar. Bu yazıtlar kuşkusuz, Türklerin 1071 yılından çok daha ön-celeri de Anadolu’da bulunmuş ve yerleşmiş olduklarına ilişkin doğrudan birer kanıt oluşturmaktadırlar.

ankara türk yazıtları

DR. CENGİZ SALTAOĞLUARAşTIRMACI

danışmanlar

Page 23: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

24

Anadolu tarihini yeniden yaz-manın gerekliliğini ortaya koyacak yeni arkeolojik ke-

şiflerle beraberiz. Bölgede sayıları 1000’e yaklaşan taş yığma kurgan-ların yanında kayalar üzerinde hem bizlerin neolitik dönem öncesinden bildiğimiz avcı-toplayıcı dönem in-sanlarının yansıtan kaya resimleri hem de runik Göktürk harfleriyle yazılmış yazıtlar bulunmakta. Bun-lardan şimdiye kadar gördüklerimi-zin en eskisi şu an önünde durdu-ğumuz pano. Pano dövme tekniği ile yapılmış. Panodaki figürler bir kağan veya hakanın hayatı boyun-ca başından geçenleri anlatan bir yaklaşımla yapılmış. Şu an bölgede hem bu yazıtların hem de kaya re-simlerinin karbon tekniği ile kayala-ra ve dokuya hiçbir zarar vermeden planlarını ve eskizlerini çıkarmaya çalışıyoruz. Yetkililerin bir an önce bölgeye gelip karbon ve mülaj kâğıt üzerine aldığımız eskizlerini onay-lamaları ve bölgenin bir arkeolojik alan olarak tescillenmesi için çalış-malarımıza devam ediyoruz.

ATAKAN AKÇAYGAzİ ÜNİvERsİTEsİ ARKEOLOjİ

BÖLÜMÜ ÖĞRETİM GÖREvLİsİ

Ben dağları çok severim. Fırsat bulduk-ça köyümün çevresindeki dağlara gezmeye giderim. “Çizikli kayalar”

diye çocukluğumdan beri kaya resimlerinin varlığını bilirim. Bu resimler bizim için “Karlı Dağlardaki Sır” belgeselini seyredinceye ka-dar sır olarak kaldı. O belgeseli seyredince, Yapmcı ve Yönetmen Servet Somuncuoğlu ile irtibata geçtim.

Köyümüze geldi ve resimlere gittik. Gör-düklerine o da inanamamıştı; “Cemil, çok önemli bir keşif ile karşı karşıyayız, bu resim-ler Orta – Asya’dakilerle aynı…” dediğinde ben de çok şaşırdım. İki yıl boyunca defalar-ca köyümüze geldi, hep dağlara gittik. İşte bu keşif böyle ortaya çıktı ve bizim için de dağlardaki çiziklerin sırları, dağların sırları çözülmüş oldu…

CEMİL SÖYLEMEZOĞLUYEREL REHBER

yeni bir tarih

dağlarınsırrı

danışmanlar

Page 24: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

25

Page 25: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

26

Page 26: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

27

Page 27: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

28

kamera arkası

Ankara-Güdül- Salihler Köyü

2009 Temmuz çalışması

Page 28: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

29

kamera arkası

Kamp kurulurken

Asmalıyatak’ta ölçüm çalışmaları...

Page 29: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

30

kamera arkası

Çekim çalışmalarından

Hatıraları saklamak gerek bazen...

Page 30: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

31

kamera arkası

Hergün bize yemek servisi yapan Bilal Dayı...

Sahada yemek vakti...

Page 31: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

32

En zor çekimlerimizden biri...

Page 32: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

33

Page 33: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

34

kamera arkası

Çekim çalışmalarından...

Deliklikaya genel görünüm.

Page 34: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

35

Page 35: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

36

DAMGALARIN GÖÇÜ

TRT Turizm ve Belgesel Kanalı’nın ezberleri bozduracak projesi DAMGALARIN GÖÇÜ, dünya gösterimi ile TRT Belgesel ekranlarında. Damgaların Göçü, “Türkler Anadolu’ya ne zaman geldi?” sorusuna, bugüne kadar gün yüzüne çıkarılmamış bulgularla, dünya tarihini yeniden yazdıracak bir cevap veriyor. Kalabalık ve

alanında son derece yetkin danışman grubu eşliğinde Ankara civarında yürütülen çalışma, yaklaşık iki yıl boyunca tüm ayrıntıları ile kayıt altına alındı.

Damgaların Göçü Basın Tanıtım Dergisi Dekon İnşaat - Cevdet Erdem’in Desteği ile Hazırlanmıştır.

Page 36: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Ankara Güdül'de Göktürk izleri

Moğolistan'da Gobi Çölü'nden başlayıp Anadolu'ya uzanan taştaki izlerin en ilginç örneklerindenbazıları da Salihlerobası köyü yakınlarında. Buradaki kaya resmi alanında, Orta Asya'dakilerleçarpıcı benzerlikler taşıyan figür ve damgalar bulunuyor. Geyik ve dağkeçisi figürleri, daha çokdamga niteliği taşıyor.

Gizemli Yazıtlar VadisiGüdül ilçesinde, Salihlerobası köyünün engebeli arazisi yer yer derinleşen bir vadiyi barındırıyor.

Anadolu Kaya Resimleri 1 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 37: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Bu vadi, Anadolu tarihinin en gizemli eserlerine ev sahipliği yapıyor. Vadinin sağ ve sol yanındakikayalıklarda yazı ve resimler yer alıyor. Varlığı bugüne dek bilinmeyen bu kaya resimleri şimdiincelenmeyi bekliyor. Ancak, define arayıcılara karşı, vadinin acilen korumaya alınması gerekiyor.

Kaya resimleri arasında soyut anlatıma dayalı çizimlere çokça yer verilmiş. Bol bol geyik vedağkeçisi çizimi var. Buradaki geyik çizimi, Altay Dağları'nda bulunan bir çizimle benzerliktaşıyor.

Erzurum, Karayazı Cunni Mağarası, Ordu, Mesudiye-Esatlı köyü kaya resmi alanlarında görülen'yön damgası' burada da var.

Anadolu Kaya Resimleri 2 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 38: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Kaya resimleri kazıma ve dövme tekniği ile yapılmış. Resimdeki 'at' dövme-kazıma tekniğiyleoluşturulmuş. Figürlerin iyice küçülmesi ise yazı ile birlikte kaya resminin yapıldığı dönemlereişaret ediyor.

Yoğun resimlerin bulunduğu panodan yaklaşık kırk metre kadar uzaklıkta 'güneş kültü' resmibulunuyor. Güneş kültü, Orta Asya'daki hemen bütün kaya resmi alanlarında karşımıza çıkıyor veeski Türk kültürünün temel öğelerinden sayılıyor.

Anadolu Kaya Resimleri 3 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 39: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Yaklaşık kırk civarında resmin bulunduğu panoda birbirine benzer ama tamamen ayrıdönemlerde yapıldığı sanılan resimler var. Resimler arasındaki farklılıklar, sanki kuşaklararasındaki değişimi yansıtıyor.

Birbirine benzer ama hepsi farklı insanların elinden çıkmış, tamamen stilize çizgiler bunlarıyapanların ruh dünyasına, inançlarına, korkularına ve sevinçlerine işaret ediyor. Muhtemelenbaşta ölüm töreni olmak üzere, törenleri de resmediyorlar.

Anadolu Kaya Resimleri 4 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 40: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Kaya resimlerinin tam karşısında bulunan bu alanların kurgan (mezar) olması çok büyük ihtimal.Kazı çalışması ve tam bir saha araştırması yapmadan kesin bir şey söylemek mümkün değil.Fakat ilk bakışta kurgan izlenimi veriyorlar.

İkinci kaya resmi panosunda da resim, yazı, damgalar bir arada yer alıyor.

Anadolu Kaya Resimleri 5 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 41: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Yaklaşık dört metrekarelik panonun en çarpıcı kısmı ise dört satırlık yazı. İncelendiğinde bununresim ya da damgalardan farklı olduğu anlaşılıyor. Uzmanlar yazıdaki işaretlerin runik niteliğinedikkat çekiyor. Göktürk yazıtlarıyla kıyaslama yapıldığında aynı işaret veya harflerin kullanılmışolabileceği üzerinde duruluyor.

Kaya resmi alanlarının en önemli özelliği aynı alanda 'kurgan' yani 'anıtmezar'ların bulunması.Ankara, Güdül, Salihlerobası köyündeki kaya resmi alanında da benzer bir görünüm var.(Fotoğrafın ön planındaki taş yığın.) Ancak bu mezarların hiçbiri henüz araştırılmış değil.

Anadolu Kaya Resimleri 6 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 42: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Yaklaşık beş kilometrekarelik bir yörenin içinde ikinci bir kaya resmi alanı var. Yeni alandakiçizimler de yine runik harfli yazıtları andırıyor.

Karadeniz'de Göktürk izleri Salı, 03 Kasım 2009 03:52 TaRiH HaBeR SiTeSi

Araştırmacı-yazar Servet Somuncuoğlu da, "Sibirya"dan Anadolu"ya Taştaki Türkler" kitabında,Esatlı köyündeki yazıtların runik karakterli Göktürk alfabesi ile yazıldığını kaydetti.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. NecatiDemir, Mesudiye ilçesi Esatlı köyündeki kaya üstü resimlerinin dünya üzerindeki benzerleri ilekarşılaştırıldığında M.S. I. veya II. yüzyılları işaret ettiğini belirtti. Kaya resimlerindeki resim,figür ve damgaların Türk kültürünün unsurları olduğuna dikkat çeken Demir, "Esatlı köyündekikaya üstü resimleri, yazıtlar ve burada bulunan resim ve kitabelerin, 'Gök Tanrı' inancına bağlıPeçenek Türklerinden kaldığı tahmin ediliyor. Bunun en önemli delili, kaya üzerinde nakşedilmişongunlardır. Esatlı köyü kaya üstü resim ve kitabelerinin Türk karakterli olduğu, Türk kültürününbir parçası olduğu hiç tartışılmayacak kadar açıktır. Esatlı köyü kaya üstü resim ve kitabelerihakkında şimdiye kadar arkeolojik bir araştırma yapılmamıştır. Ancak kitabelerin vücut bulduğudil özelliklerinden anlaşıldığına göre, M.S. I. veya II. yüzyılda yazılmış olabileceğidüşünülmektedir. Dolayısıyla kitabeler, Orhun Abideleri'nden çok daha önce, yaklaşık 500 yıldaha önce yazılmıştır. Burada yer alan kitabelerin diğer bir özelliği de Orhun Yazıtları'ndan sonramuhteva açısından ikinci büyük yazıt olmasıdır" dedi.

Anadolu Kaya Resimleri 7 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 43: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Hakkari Trişin Yaylası Kaya Resimleri Sunday, January 8, 2012 8:28:08 AM

Anadolu Kaya Resimleri 8 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 44: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Hakkari Bölgesi’nin önemli kaya resimleri bölgesi hiç şüphesiz Trişin Yaylası’dır Trişin YaylasıVan-Hakkari sınırında bulunmakta olup, yaklaşık denizden yüksekliği 2600-2850 m dir. Kayaresimleri üç bölgede toplanmıştır. Bunlar; Kahn-ı Melikan (2850 m), Taht-ı Melih (2650m) veTaht-ı Melih’in doğusu (2600 m) dur. Bu merkezlerin her biri diğerinden bir-bir buçuk saatuzaklıktadır. Trişin yaylasında bulunan kaya resimleri çok geniş, sarp ve çıplak araziye yayılmışdurumdadır ve dünyanın zengin kaya resimleri merkezlerinden birisidir. Kahn-Melikan’daki kayaresimlerinde; dağ keçileri, dairevi sopa biçiminde Cin figürü, geyik, bizon (Manda), boğa, elineköpek bağlı bir insan figürü, yakaran insan figürü, tuzak ve yılan figürleri de bulunmaktadır.Taht-ı Melik’te yer alan kaya resimlerinde geyik, at üstünde insan (süvari), cin, dans eden insan,tekerlek üzerinde adam figürleri bulunmaktadır. Ayrıca S. Akok, tarafından Hypsilophodos olaraktanımlanan uzun boyunlu hayvan ve yavrusudur. Taht-ı Melik’te yaklaşık 4000’i aşkın kaya üstüresmi bulunmaktadır. Taht-ı Melik’in doğusunda yer alan resimler ise, bir su arkı çevresindebulunan kaya resimleridir. Bu resimlerde insan figürleri ön plana çıkmaktadır. En dikkat çekicikaya resimleri ise dans eden 12 adam kayasıdır. Trişin Yaylası kaya resimleri kronolojik olarakMezolotik Çağ’ın başından (MÖ 7000) itibaren Neolitik Çağ, Kalkolitik Çağ ve Eski Tunç Çağı’ndayapılmış olduğu iddia edilmektedir. Uyanık, ayrıca bu resimleri değerlendirirken şu ifadeyikullanmaktadır. “Ayrıca Şamanizm de ciddi surette incelenmelidir. Resimlerin halk sanatlarındanasıl devam ettiği (çömlek süslemelerinde, kilimlerde ve çömlek mühürlerinde, taşçı işaretlerindevs.) araştırılmalıdır.”

Doğu Anadolu’da ki Türk tarihinin aydınlatılması açısından kaya resimlerinin önemi hiç şüphesizgün geçtikçe daha iyi anlaşılacaktır. Kaya resimleri ile birlikte yapılan gerek damgalar, gerekserunik harfler Türk tarihinin mühürleri olarak Anadolu ya damgasını vurmuştur. Doğu AnadoluBölgesi, Türk kültürünün Erken Dönem’den günümüze kadar varlığının kuvvetle hissedildiği birbölgedir.

Doç. Dr. Alpaslan Ceylan’ın“Doğu Anadolu’da Kaya Resimlerinin Türk Tarihi Açısından Önemi” makalesinden

Resimler : gezitour.com dan.

Anadolu Kaya Resimleri 9 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 45: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Van Kızların Mağarası ve Kaya Resimleri Sunday, January 8, 2012 8:24:05 AM

Anadolu Kaya Resimleri 10 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 46: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Yedi Salkım kaya resimleri Van İli’nin 76 km güneydoğusunda bulunan, Yedi Salkım Köyü’nünbatısında uzun bir kanyonun içinde yer alan mağaralarda bulunmaktadır. Kanyonun batısınıyayvan bir şekilde uzanan Başet Dağı kapatmaktadır. Başet Dağı (3684 m) üzerinde bulunanyatır, yöre halkı tarafından kutsal kabul edilmekte ve ziyaret edilmektedir.

Bölgenin coğrafi konumu hayvancılık ve avcılık için elverişlidir. Kaya resimlerinin keşfi 1971yılında O. Belli tarafından yapılmıştır. Kalyonun kuzey ve güney yamaçları üzerinde yer alan50-60 mağaradan yalnızca dört tanesinde boyalı duvar resimleri bulunmaktadır. Resimlimağaraların yerden yüksekliği 20 m ile 78 m Arasında değişmektedir. Resimli Mağraların üçünderesimler hem sayı yönünden az hem de doğa koşullarından dolayı büyük ölçüde silinmiştir. Bu üçmağranın duvarlarına kırmızı boya ile dağ keçisi resimleri yapı lmıştır. Diğer mağara resimleri isehem renk hem de konu olarak diğerlerinden ayrılmaktadır. Bu mağara duvarlarındaki dans edentanrıça figürlerinden dolayı, halk burayı “Kızların Mağarası” olarak adlandırılmıştır. Bu mağara,yan yana iki ayrı mağaradan oluşmaktadır. Birincisinde 30-35 adet olan resimlerin tümü kırmızıbir boya ile yapılmıştır. Resimlerden 10 tanesi kar ve yağmur suları ile doğal koşulların etkisiyleaşınarak silindiğinden ne oldukları kesin olarak belli olmamaktadır. Belirgin olarak görülenresimler stilize edilmiş insan figürleri, avda uygulanan tuzak sahneleri, kalçaları abartılarakyapılan tanrıça figürleri, geyik üzerinde ayakta duran insan figürü, çok sayıda erkek yaban keçisive geyikten oluşmaktadır. İkinci mağarada altmışa yakın resim yapılmıştır. Mağarada 4 insanresmi yapılmış ve bu resimler dansçılar panosu olarak adlandırılmıştır. Mağaranın güneybatıduvarı üzerine yapılan resimler ise büyük pano olarak adlandırılan alanda; insan figürleri, kollarıyukarıya kalkık kalça ve bacakları abartılarak gösterilen çok sayıda ana tanrıça figürleri, hayvanüzerinde duran ve yine kalçaları abartılarak gösterilen ana tanrıça figürü, avda uygulanan tuzaksahnesi,yaban erkek keçileri, güneş motifleri ve türleri anlaşılamayan çeşitli hayvan resimleribetimlenmiştir. Kızlar mağarasındaki resimler herhangi bir düzen içerisinde yapılmamıştır.Mağara resimlerinin büyüsel amaçla yapıldığı ifade edilmiştir.O. Belli, Kızlar Mağarası’nda kiresimleri kronolojik olarak günümüzden 10.000-7.000 yılları arasında yapılmış olduğunubelirtmektedir.

Anadolu Kaya Resimleri 11 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 47: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Doç. Dr. Alpaslan Ceylan’ın“Doğu Anadolu’da Kaya Resimlerinin Türk Tarihi Açısından Önemi” makalesinden

Anadolu Kaya Resimleri 12 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 48: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Dipçe :

Cunni Mağarası ve Kadim Türkler Sun 08 Jan 2012 09:47:55 AM EET

Erzurum, Karayazı Cunni Mağarası’nda Oğuz damgalarının yanında çeşitli resimler de var.Bunların en çarpıcısı da hiç şüphesiz süvari resmi. Hemen hemen bütün alanların ortak resmiolan süvari, burada da kendini gösteriyor.

(Resim : Servet Somuncuoğlu – Açıklama : Atlas Dergisi )

Erzurum’un güneydoğu ilçelerinden Karayazı’nın Salyamaç Köyü’nün 6 km. kuzeydoğusundabulunan Cunni Mağarası; Türk iskân izlerinin tespiti noktasında önemli bir merkez olarak

Anadolu Kaya Resimleri 13 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 49: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

karşımıza çıkmaktadır. Cunni Mağarası’nda yapmış olduğumuz incelemede mağaranın erkendönemlerden itibaren kullanılmış olduğu gözlemlenmiştir. Mağaranın iki bölümünün ilkindeapsisli bir Orta Çağ kilisesi, doğuya bakan büyük bölümde ise erken dönemde kullanılan vedamgalarla tasvirlerin yer aldığı bölüm kullanılmaktadır. Bu bölümde yer alan 50 adet damga,işaret ve tasvirlerde Oğuz Boyları’ndan 12 boyun, 29 çeşit damgası, runikharşer ile süvari, dağkeçisi motişeri belirlenmiştir. Cunni Mağarası’nda tespitedilen bu Oğuz boyları şunlardır:

Üç Oklardan, Gök-Han’a bağlı; Peçenek- Çuvaldır / Çuvaldar- Çepni, Dağ-Han’a bağlı; Saldur-Eymur Ula-Yundlu (Alayuntlu), Demir-Han’a bağlı; İğdir (Yigdir)- Bügdüz, Boz Oklar’dan,Yıldız-Han’a bağlı; Afşar (Avşar), Ay-Han’a bağlı; Yigır (Yazır) ve Gün-Han’a bağlı; Bayat- Kayı.

Doç. Dr. Alpaslan Ceylan’ın “Doğu Anadolu’da Kaya Resimlerinin Türk Tarihi Açısından Önemi”makalesinden

Tarihin başlangıcı: ‘Saymalıtaş-Gökyüzü Atları’ Cumartesi, 07 Mayıs 2011 22:04

Yorulmak bilmeden arı gibi çalışan Servet Somuncuoğlu bu, “Saymalıtaş-Gökyüzü Atları” kitabıyla bilim adamlarına selam göndermeye devam ediyor. Aslında elimizdeki esere kitapdemek de doğru değildir. Zira 1500’e yakın muhteşem kaya resimlerine bakınca buna, belki de“albüm-kitap” demek daha doğru olacaktır. Bu eserden öğrendiğimize göre; Tanrıdağları’nın3500 rakımına kadar serpilmiş olan ve “Saymalıtaş-Gökyüzü Atları” adı verilen kayalara çizilmişmotiflerin tarihi MÖ.7 bin yıl önceye kadar gitmektedir. İnsanlar, sayıları 100 bine kadar çıkarılanbu çizimlerle, herhalde bizlere bir şeyler anlatmak istiyorlar.En zor tarihi metinler, Göktürk Yazıtları, Sümer yazıları nasıl okunduysa, bu şekillerin de bir günçözülmesi mümkün olabilir. O zaman insanlık tarihi adına kim bilir neler öğreneceğiz?Saymalıtaş’taki şekiller karşısında akla gelen ilk soru: Mekân olarak neden bu kadar yüksekyerler seçilmiştir? Bu seçim her türlü tahribattan korunmak için mi, yoksa motiflerin bir kısmınındini özellikler taşıması dikkate alınarak, Tanrı’ya daha yakın olma düşüncesinden mikaynaklanıyor? Yine Albüm-Kitap üzerinde kaba bir değerlendirme yapıldığında çizimlerin; damgalar, at, atabinen insan, tekerlek, araba, ok-yay, dağ keçisi, geyik, güneş, dans eden insan (ayin yapan) ve neanlama geldiği anlaşılamayan pek çok soyut çizimler ve şekillerden oluştuğu görülmektedir.Damgaların aidiyet (mülkiyet)’i belirlemek için kullanıldığını söyleyebiliriz. Bunların bir kısmınınTürklerde kullanılanlarla, hatta zamanımıza kadar gelen bazı damgalarla benzerlikler taşıdığını

Anadolu Kaya Resimleri 14 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 50: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

söyleyebiliriz.Çizimlerde at, ata binilmesi, tekerlek ve araba gibi araçların bulunması, insanlık ve medeniyettarihi bakımından büyük önem taşımaktadır. Hakim görüşe göre atı ilk ehlileştirenler Türklerdir.Esasen atın ehlileştirilmesi, geniş Türkistan coğrafyasına yayılmış olan Türkler için bir zaruret,büyük bir ihtiyaçtı.Buna göre, başta güvenlik olmak üzere tarım, hayvancılık ve avcılık alanında,at gibi devrin en hızlı ulaşım aracına duyulan ihtiyacın önemi ortadadır. Böyle olmalı ki, dahasonraki asırlarda Türkler Bozkır medeniyetine geçmişlerdir.Atın ehlileştirilme tarihi olarak da, araştırmacılar MÖ. 2500-2000 yıllarını işaret etmektedirler. Tekerlek ve arabaya gelince. İnsanlık tarihinin en önemli keşiflerinden sayıldığı malumdur. Buaraçlara ilk defa MÖ. 3000 yılında yaşayan Sümer medeniyetinde rastlıyoruz. Bu medeniyeti ise,Türklerin de içinde yer aldığı doğulu milletlerin ortaklaşa meydana getirdiği ileri sürülmektedir.Bir başka dikkat çeken sembol ise; dağ keçisi ve geyiği resimleridir. Son zamanlardaki arkeolojikkazılarda elde edilen bilgilere göre, Türkler bozkurt gibi, hatta daha çok bu sembolleri kullanmışlardır. Bozkurt, dağ keçisi ve geyiğinin ortak özelliği ise, özgürlüğüne düşkünlüğü vemücadeleci karakterde olmalarıdır.Kaya çizimleri arasında ok ve yayın muhtelif şekillerde ve çokça yer alması önemlidir. ZiraTürklerin, bu savaş silahıyla ne ölçüde bütünleştiğini iyi biliyoruz. Mete Han’ın meşhur ıslık çalanokları gibi.Bu kısa ve kaba işaretlerin, Saymalıtaş’ın geniş Türkistan coğrafyasında bulunması; at, araba,tekerlek gibi bütün unsurların kullanılma tarihiyle örtüşmesi, bizim için dikkat çekici ve oldukçaanlamlıdır. Şimdi de, Albüm-Kitaptan bazı başlıklara bakalım: “Saymalıtaş Türklerin Bilinç Altı- Saymalıtaş-Anlamlandırma-Karlı Dağların Ülkesi Kırgızistan-Gökyüzü Atları-Tarih Saymalıda Başlar-İmgelerin Dünyasında-Tanrı Dağları’nın Gizemi ve Zamanİçinde Yolculuğu (Prof. Dr. Ahmet Taşağıl)-Tabiat Taklit Resimler-İnsan İnanç İlişkisi-KayaResimlerindeki Cinsellik-İnsan, İnanç, Kozmoloji- Soyu, Somut Karma Resimler-StilizeResimler-Soyut Resimler ve Damgalar- Damgalar-Harita” Saymalıtaş Albüm Kitabını eline alıp inceleyen her araşmacının, Türk coğrafyasında bulunan buelemanları görünce, heyecanlanmaması mümkün değil. Gönül ister ki, Servet Somuncuoğlu’nunidealist bir ruhla, her zorluğu aşarak hazırladığı bu çalışma öksüz kalmasın!

Azarbaycan, Gobustan Ön Türk Eserleri ve ÖG Damgaları

Anadolu Kaya Resimleri 15 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 51: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Azarbaycan Gobustan Ön Türk Eserlerinde ÖG Damgaları

Azarbaycan Gobustan Ön Türk Eserlerinde ÖG Damgaları

Anadolu Kaya Resimleri 16 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 52: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Azarbaycan Gobustan Ön Türk Eserlerinde OZ Damgası

Çatalhöyük eseri, Gobustan Eserleri İle Banzerliğe Dikkat-Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Tarihi Kaynaklar Mustafa Aksoy

Anadolu Kaya Resimleri 17 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 53: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Runik harfli Türk alfabelerindenörnekler

Sovyetler Bilirliği zamanında DoğuSibirya’da yapılan araştırmalarda

Türkler arasında tespit edilendamgalar.1

Sovyetler Bilirliği zamanında1960’larda Doğu Sibirya’da yapılan

araştırmalarda Türkler arasındatespit edilen damgalar. 2

Sovyetler Bilirliği zamanında1960’larda Doğu Sibirya’da yapılan

araştırmalarda Türkler arasındatespit edilen damgalar. 3

Sovyetler Bilirliği zamanında1960’larda Doğu Sibirya’da yapılan

araştırmalarda Türkler arasındatespit edilen damgalar.4

Sovyetler Bilirliği zamanında1960’larda Doğu Sibirya’da yapılan

araştırmalarda Türkler arasındatespit edilen damgalar.5

Sovyetler Bilirliği zamanında1960’larda Doğu Sibirya’da yapılan

araştırmalarda Türkler arasındatespit edilen damgalar.6

Sovyetler Bilirliği zamanında1960’larda Doğu Sibirya’da yapılan

araştırmalarda Türkler arasındatespit edilen damgalar.7

Sovyetler Bilirliği zamanında1960’larda Doğu Sibirya’da yapılan

araştırmalarda Türkler arasındatespit edilen damgalar.8

Altaylar bölgesinde yapılan kazılardabulunan, milattan öncesine ait koç

mezar taşları.

Pazırık kurgannda bulunan koçbaşları.

Pazırıkta buluna at terkiliği.

Pazırık halısında bir detay, yukarıdakidamganın adını Hun gülü ve atıneyerindeki koç başı damgaları.

Pazıkrıkta bulunan kumaşardan birdetay.

Kazakistan’da bulunan arkeolikeserlerdeki damgalar. 1

Kazakistan’da bulunan arkeolikeserlerdeki damgalar.2

Kazakistan’da bulunan arkeolikeserlerdeki damgalar.3

Kazakistan’da bulunan XVIII. yüzyılaait halıların üzerindeki damgalardan

örnekler.

Anadolu Kaya Resimleri 18 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 54: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Kırgızistan/Talas’da bulunan runikalfabeli bir yazıttaki damgalar.

Çuvaşistan’da tarihi bir halı. Çuvaşistan’da etnografik bir eser.

Çuvaşistan’da etnografik bir giysi Türkmenistan’da milattan öncesineait dukumalar üzerine baskı yapmak

için kullanılan bir eser. Bununbenzerleri hala Tokat yöresinde

kullanılmaktadır.

Tokat’ta kullanılan bir baskı aracı.

Tokat’ta kullanılan bir başka baskıaracı.

Güran Erbek ve eşi Mine Erbek ilebenzerlerinin fikirlerini özetleyenanlayış. Bu bilgi Güran Erbek’in

Anadolu Motifleri Sergisi adlıeserinden alınmıştır. 1

Güran Erbek’in eserinden.2

Fars düğümü Türk düğümü, bilindiği gibi Pazırıkhalısıda bu düğümle dokunmuştur.

Güran Erbek’in eserinden.3

Mogolistan’da Orhun abidelerininolduğu bölgede bir balbal. Servet

Somuncuoğlu’nun arşivinden

Mogolistan’da Orhun abidelerininolduğu yerde bir koç heykeli ve

arkasındaki damga.ServetSomuncuoğlu’nun arşivinden.

Barnaul ve Minusinsk müzesindekikoç başlı mezar taşlarının çizimi.Altaylar/Rusya BORİSENKO ve

KHUDYAKOV’un eserinden.

Anadolu Kaya Resimleri 19 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 55: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Karasuk kültür dönemi ne ait olup,Minusinsk müzesindeki koç başlı

mezar taşının çizimi. KarasukKültürü, (MÖ 1200- MÖ 700) adınıYenisey ırmağının kollarından biri

olan Karasuk nehrinden almıştır. İskitve Hun kültürünün temelini

oluşturmuştur.

Karlı (Karlu) Köyü (Hafik/Sivas).Köylülerin inancına göre köy halkı

Oğuzların Karluk boyuna mensup veköyün kuruluş tarihi 1200’lerdir. Köy

meydanındaki çeşmedeki taştakidamga da köylüleri doğrulamaktadır.

Çünkü bu damga Moğolistan’danBalkanlar’a kadar Türk kültürcoğrafyasında en çok görülen

damgalardan biridir. (Fotoğraf SayınBaki Pek’in arşivinden olup,

kullanmama izin verdiği için teşekkürederim.)

Anadolu Kaya Resimleri 20 of 20 01/30/2012 02:27 PM

Page 56: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun ART’de canlı yayımlanan programı Ceviz Kabuğu, Batı’nın Türkiye’ye yaptığı “Siz sonradan geldiniz” propagandalarının gerçek dışı olduğunu kanıtladı. Prof. Dr. Ekrem Memiş, Türklerle ilgili 4-5 bin yıllık çivi yazısı tabletleri ortaya çıkardı.

Dr. İlham Enveroğlu ve Prof. Ekrem Memiş, Ceviz Kabuğu’nun stüdyo konuklarıydı.

Bilim adamları açıkladı: Anadolu 10 bin yıldır Türk vatanıTürkleri Anadolu’dan atmak, tarihsiz bırakmak ve kendi yazdıkları tarih senaryolarına inandırma uğraşı verenlere, bilim, tarihi bir tokat attı. Bilim insanları yaptıkları araştırmaların sonuçlarını Ceviz Kabuğu’nda kamuoyuna açıkladılar

GİRİŞ Onyıllardır “bilimsel soykırım” yapan, tarihimiz hakkında emperyalist yalanlara

başvuranların yalanları ortaya çıktı. “Siz Anadolu’ya sonradan geldiniz, bizi yurdumuzdan ettiniz. Medeniyetten uzak barbar ve vahşisisiniz” propagandaları yerle bir oldu. Biliminsanları, Türklerin 10 bin yıldan fazla Anadolu’da yaşadığını belgeleriyle ortaya koydular. Türkleri Malazgirt zaferi ile 1071’de Anadolu’ya gelmiş gibi bin yıllık kısa bir tarihe sıkıştırma çabaları iflas etti. Türklerin gerçek tarihi Ceviz Kabuğu’nda bir kez daha masaya yatırıldı. Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Memiş, Türklerin en az 10 bin yıldır Anadolu’da var olduklarını söyledi. Usta Gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun ART televizyonunda canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu programında bu hafta, Batılı güçlerin Türkiye üzerinde oynadığı oyunları bozacak bilgi ve belgeler açıklandı. Türkiye’den toprak talep edenlere “Anadolu sizin değil, buraya sonradan geldiniz. Çıkın, gidin!” diye dayatanlara Prof. Dr. Ekrem Memiş’ten tokat gibi cevap geldi: “Anadolu en az 10 bin yıllık Türk vatanı!”

Haber: Neslihan GÜRSOY Türklerin Anadolu’ya gelişinin 1071’den çok önce olduğunu açıklayan Prof. Dr.

Ekrem Memiş, “Bizim elde ettiğimiz bilgi ve belgelere göre Türklerin Anadolu’daki varlığı ile ilgili en eski yazılı kaynak M.Ö. 2250 yılına ait bir çivi yazısı tablet” dedi. Memiş, bu tabletin Akad Kralı tarafından yazıldığını ve Anadolu’ya yaptığı seferleri anlattığını söyledi.

Tablette adı geçen Türki Krallığı’nın bilinen en eski Türk krallığı olduğunu açıklayan Prof. Dr. Ekrem Memiş, “Türk adının geçtiği en eski kaynak da bu tablet” dedi. Memiş, tabletteki bilgiler hakkında şunları aktardı:

4250 yıllık tablet ‘Türk’ adı yazan en eski kaynak “Bugün Türklerin yaşamadığı yer yok. Bundan binlerce yıl önce de böyleydi. Yazı

Mezopotamya’da Sümerlerle ortaya çıkar. M. Ö. 3200’lerde... Aynı dönemde Mısır’da da hiyeroglif keşfedilmiş. Fakat Anadolu’ya yazı Mezopotamya’daki Asurlu tüccarlarla 1200 yıl sonra geliyor. Ama bundan önce dolaylı olarak 3. bin yıldan sonrası için

Page 57: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Anadolu hakkında bilgi veren belgeler var. Bunların en eskisi Akadların bıraktığı belgeler. Akadlar dünya tarihindeki ilk imparatorluk. Akadlar dışarıya seferler düzenliyorlar. Anadolu’yla da ilgileniyorlar. Bu seferlerin anlatıldığı bir metin bu elimizdeki. Mısır, Babil, Hattuşaş... İlk kez Türklerden söz eden bir metin bu. Anadolu’nun siyasi, ekonomik, etnik, sosyal yapısıyla ilgili bilgi veriyor. Metnin 15. satırında Türki Krallığı adı geçiyor. Bu metin M. Ö. 2250 yılına ait. Tek belge bu da değil... Bu, Anadolu’ya 1071’de geldiler fikri, ithal bir fikirdir. Sovyetler birliği dağılınca ortaya çıkan milletlere Türki Cumhuriyetler deniyor. Metinlerdeki de bu anlamdadır. Bunları teyit eden binlerce metin var. ’Turukkular’diye geçiyor bir tanesinde. Bir metne dayanarak böyle bir iddiada bulunmamız mümkün değil. Anadolu’da Türkler var zaten. 1071 de gelenler Müslüman Türkler.” Akadlardan kalma çivi yazı tablet dışında daha pek çok kaynağın da olduğunu vurgulayan Ekrem Memiş, bu durumun bizim olduğu kadar Batılılar için de önemli olduğunun altını çizerken, bulunan arkeolojik kalıntıların da tablette yazılanları doğruladığını söylüyor:

Arkeolojik kalıntılar belgeleri destekliyor “Bunlarda Akad Kralı 17 milleti mağlup ettiğini anlatıyor. Hurrileri yendiğini,

aldığı ganimetleri anlatıyor. Gümüşten ve bakırdan yapılmış malzemelerden söz ediyor.” Hurriler’in Türklerle akrabalığı olduğunu ifade eden Memiş, Hurrilerin yaşadığı yerin bugünkü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Kuzey Irak’a kadar gittiğini belirtti. Ekrem Memiş, buralarda yapılan kazılarda Hurrilerin Anadolu’daki varlıklarının M.Ö. 6 binlere kadar gittiğini bu sürede de çanak çömlek yapıları, ölü gömme şekilleri ve mimarinin hiç değişmediğini söyledi.

Binlerce kilometre uzakta aynı sanat tarzı Ceviz Kabuğu’nun diğer stüdyo konuğu Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar

Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. İlham Enveroğlu da o döneme ait arkeolojik bulgularla Orta Asya’da ve Azerbaycan’da bulunan çanak çömlekler, silahlar ve bunların işleniş biçimlerinin birbiri ile aynı olduğunu söyledi. Bunun o dönemden sonra medeniyetlerin hiç kopukluk olmadan arka arkaya sürdüğü anlamına geldiğini belirten Enveroğlu, şöyle devam etti: “Ünlü bir Alman tarihçisinin dediği gibi ‘ bir milletin fiziki yenilgiden sonra asla alınamayan tek kalesi sanatıdır.’ Yazıdan önce de insanlar iletişim kuruyorlardı. Sanat tarihçilerine göre bu resimle oluyordu. Kars Kağızman, Moğolistan’daki kaya çizimlerine bakalım. Bunların arasında 8-9 bin kilometre mesafe var ama sanki ikisi de aynı elden çıkmış gibi. Üslupları birebir. Anadolu’daki kaya çizimlerini takip ettiğimizde bu durum M.Ö. 10-12 binlere kadar gidiyor.”

Türklerin gerçek tarihi masaya yatırıldı Ceviz Kabuğu’nun bu haftaki konukları olan Prof. Dr. Ekrem Memiş ile Yrd. Doç.

Dr. İlham Enveroğlu ile programa telefonla katılan bilim adamları,usta gazeteci Hulki Cevizoğlu’na önemli açıklamalar yaptılar.

Page 58: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Anadolu’daki Türk izleri yazıtlarda bas bas bağırıyor Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Türkolog Doç. Dr. Cengiz

Alyılmaz da telefon konuğu olduğu Ceviz Kabuğu’nda tarihteki Türk izlerini bir bir sıraladı. Somut belgelere dayanarak yapığı çalışmalarını anlatan Alyılmaz , “Türklere bir senaryo yazılmış ve ’siz göçebesiniz, barbarsınız’denmiş. Bunu kabullenince yapacak bir şeyiniz kalmıyor. Bir kan dökme barbarlık varsa başroldesiniz ama yerleşik, çanak çömlek bulunuyorsa figüransınız bölgede” dedi. Alyılmaz tarihteki Türk izlerini şöyle sıraladı: “Yazıtlarda bas bas bağırıyor atalarımız Anadolu’da Türk izleri olduğunu. Kaya üstü tasvirler bir dönemin yazısıydı. Göktürk yazısının temelini bu oluşturuyor. Bu tasvirler damgaları, damgalar alfabeyi getirdi. Ve Türkler bunları Avrupa’ya yaydılar.

Damgalar yazıtlarımızdaki damgalarla aynı Anadoluda insanımızın yüzünde süs olarak kullanılan damgalar

yazıtlarımızdakilerle birebir aynıdır. İskitlere, Göktürklere, Hunlara ait mumya ve iskeletlerin üzerlerindeki damgalar bizim yazıtlarımızdaki damgalarla aynıdır. Mimari eserler, çanak-çömlek, giyiniş, inanış tarzları aynı. Göçebeysek biz bunca mimari eseri nasıl meydana getirdik. Yerleşik hayata geçtikten sonra bu damgalar halıya kilime işlemişiz. Çin kaynaklarında Türklerin ağaç, taş ve maden işçiliği olarak üç mesleği olduğu söyleniyor... Altay ve Tanrı dağlarından eriyen kar sularını karız kanalları ile getiriyorlar ve bağ bahçe sulayıp tarım yapıyorlar. Atık su kanalları, apışlar yapıyorlar... Cam kullanılıyor ki aşınması çok zordur camın... Çayı biliyorlar o zamanda ve çay kaşığının bir tarafını kaşık bir tarafını süzgeç olarak tasarlıyorlar... Mezarlar yapılıyor... Gerçek mezar tepelere kimselerin ulaşamayacağı yerlerde yapılıyordu. Sahte mezarlar bu mezarlara ulaşmak isteyenlere tuzaktı. Anıt mezar da devlet büyüklerine sahip çıktığının göstergesi olarak yapılıyordu.” Alyılmaz, bu açıklamalarının ardından Türkiye’de yaptıkları çalışmalara ilgi gösterilmediğinden yakındı ve şunları söyledi:

Batılılar ekibimize girmeye çalışıyorlar“ Batılı bilim adamları bizim ortaya koyduğumuz bilgilerle Türklerle ilgili

kanaatlerini değiştirdiler. Onlar bizim ekiplerimize girmeye çalışıyorlar şimdi ama önceden biz onlardan bir kelime öğrenebilmek için uğraşıyorduk. Onların fark ettiği bu durum ülkemizde de fark edilsin istiyoruz.”

‘Medeniyetler Savaşı’nın ilki Troya Prof. Dr. Ekrem Memiş M. Ö. 1240-1230 yılları arasında yaşanan Troya

Savaşları’nın Doğu ve Batı arasındaki tarihteki ilk medeniyetler çatışması olduğunu söyledi. Memiş, “Troyalılar bugünkü Çanakkale civarında yaşamış bir Anadolu kavmi. Akalarla yaptıkları Troya savaşları Doğu ile batıyı karşı karşıya getiren bizim Çanakkale savaşından önce ilk savaştır. Troyalılar Anadolu’yu, Akalar batıyı temsil ediyor. Sonuçta Troya hile ile bilinen ‘tahta at’ ile düşer.” Bu savaşta Troya’dan kaçarak İtalya’ya giden Troyalıların Roma’ya yerleştiğini belirten Ekrem Memiş, onların burada bir öntürk (Etrüsk) kültürünü oluşturduğunu belirterek, “Roma aslında yeni

Page 59: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Troyadır. Etrüskler Anadolu’ya göç eden Troyalılarla İskitlerin birleşmesiyle oluşmuş. İtalyanlar da buna karşı çıkmışlardı ama sonra bilimsel olarak ispatlanınca onlar da kabul ettiler ve bilimsel ortamlarda açıkça söylüyorlar” dedi. Hulki Cevizoğlu da, binlerce yıl öncesinden gelen bu “Truva atı” hilesinin bugünlerde de Türkiye’ye karşı uygulanmaya çalışıldığını ve AB’nin, ABD’nin truva atı taktiğini uyguladığını, en son olarak Türkiye ile Azerbaycan arasına yeni bir truva atı hilesi sokulmaya çalışıldığını vurguladı.

Göçler kuraklık nedeniyle olamaz Prof. Dr. Ekrem Memiş, Orta Asya’dan Anadolu’ya göçlerin kuraklık nedeniyle

yapıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını savundu. Kuraklığın göçün temel nedeni olamayacağını düşünen Memiş, bu düşüncesinin sebebini ve kendine göre göçün nedenini şöyle açıkladı: “Bir iç denizin kuruması nedeniyle göç edilmiş olamaz. Kuraklık nedeniyle olması da söz konusu değil. Çünkü o su zaten ne içme ne de sulama suyu olarak kullanılabilirdi. Bunun nedeni bence Türkler hayvancılıkla uğraşıyordu. Bunların zamanla o coğrafyaya sığmamış olabileceğini düşünüyorum ben. Kuraklıkla ilgili ifadeler zaten birer kurgu. Eğer bu kadar büyük bir kuraklık olsaydı oradaki bütün Türkler göç ederdi. Oysa, göç etmeyip orada yaşamaya devam eden Türkler vardır. Göçün gerçek nedeni belli değil. Bunu anlatan belgeler yok. Benim tahminim de bu yönde.” Türkolog Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz da kuraklığın göç nedeni olamayacağını, yazılı kaynaklarda o bölgede böyle bir durumun olmadığını söyledi.

Bütün eserlerin lazer kayıtlarını tutuyoruz Ceviz Kabuğu’na telefonla katılan Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden

Yrd. Doç. Dr. Osman Mert, daha önce buldukları bazı belgelerin sonradan ortadan kaybolduğuna dikkat çekti. Mert, yaptıkları çalışmaların kalıcılığını sağlamak amacıyla teknolojiden yararlanarak, Türk kültür ve medeniyetine ait bütün eserlerin GPS kayıtlarını ve uydu vasıtasıyla üç boyutlu çözümlerini ve lazer kayıtlarını tuttuklarını kaydetti. Türklerin göçebe olduğu iddialarına da yanıt veren Osman Mert, bu iddiayı yine kaynaklara dayanarak çürüttü: “Kaya tasvirlerinin büyük çoğunluğu kutsal mekanlarda ve yüksek dağ tepelerindedir. Günlük iletişimle alakası yoktur. Bunun için de yerleşik olmak gerekir. Evet, göç var ama bu iki taraflı bir göç. Anlatılan yönün tersine de bir göç var.”

Türk Tarihi Yazılıkaya'da

Türkiye, başından beri Türk vatanıdır. Biz bu topraklara 1071'de Malazgirt'ten sonra gelmedik. Ondan önce de burada vardık. En büyük delillerinden bir tanesi de işte bu anıttır. Eskişehir'in Yazılıkaya köyünde, atalarımıza ait yüzlerce tarihî mirastan sadece biri olan 24 metre yüksekliğinde, 20 metre enindeki 3 bin 200 yıllık 'kaya anıt' önünde AYTAŞ Türk Dünyası Kültür Merkezi ve M. Turgay Tüfekçioğlu tarafından bir toplantı düzenlendi.

Page 60: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

Anıt üzerindeki yazılar, tarih araştırmacısı Kazım Mirşan tarafından aynı gün Türkçe olarak okundu.

Orta Anadolu'da atalarımıza ait yüzlerce tarihi mirasımız olan anıttan sadece birisi olan, YAZILIKAYA'nın hâlâ Yunanca "MİDAS" adıyla anılması, anıtı yapan ve üstüne de Türkçe yazan atalarımıza yapılan en büyük haksızlıktır. Toplantıda Türklerin Anadolu'ya Malazgirt Savaşı'yla değil, en az 3 bin yıl önce geldikleri tarihi gerçeklerle ortaya konuldu.

Kafkas halk oyunları gösterisi ile başlayan toplantıda ilk konuşmayı Tüfekçioğlu yaptı. Göktürk Alfabesi olarak tanınan Türk Runik Alfabesi'nin, Orta Asya'da gelişimini tamamlayıp, sonuçta Talas - Açıktaş'ta ilk Türk yazısı halini aldığını hatırlattı.

"Türkler, göçlerle sahip oldukları medeniyeti ve yazılarını da her gittikleri yere taşımışlardır. Bu göçlerdeki en önemli bir kol da, Etrüskler denilen koldur. Etrüskler, M.Ö. 1600'lerden itibaren İtalya'nın Toskara bölgesinde büyük bir medeniyet meydana getirmişlerdir. Etrüks yazısı olarak bilinen Türk yazıtları bugünkü Avrupa yazısının temelini oluşturmaktadır. Etrüksler'in bir kolu da Anadolu'ya İsa'dan binlerce yıl önce gelen Anadolu Etrüksleri'dir, yani Türklerdir. Bu yüksek medeniyeti sahip halkın yerleştiği topraklar, bugünkü Limni Adası'ndan başlayan Eskişehir, Ankara, Afyon ve Uşak'ı kapsayan Orta Anadolu topraklarıdır.

Anadolu başından beri Türk vatanıdır. Biz bu topraklara 1071'de Malazgirt'ten sonra gelmedik. Ondan önce de burada vardık, en büyük delillerinden bir tanesi de işte burada" dedi. Yazılıkaya anıtı üzerindeki yazıları çözerek Anadolu Türk Tarihinde yeni bir sayfa açan Kazım Mirşan bir konuşma yaptı. Anıt üzerindeki yazıları Türkçe olarak okuduktan sonra,

"Anadolu Etrüsklerindeki bütün kelimeler öz Türkçe'dir. Bunlar o kadar öz Türkçedir ki, hemen hemen tamamı bugün de bu coğrafyada konuşulmaktadır" dedi. Yazılıkaya üzerine kazınmış kelimelerin Türkçe olduğunu örneklerle açıkladı. Mirşan, YAZILIKAYA'nın hâlâ Yunanca "MİDAS" adıyla anılmasının, anıtı yapan ve üstüne de Türkçe yazan atalarımıza yapılan en büyük haksızlık olduğunu belirtti.

Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Namık Kemal Zeybek ise yaptığı konuşmada; "Avrupalı bilim adamları bir türlü bu yazıtların üzerini okuyamıyorlar. Şimdiye kadar okunamadı. Neden okunamadı? Çünkü kendilerine mal etmeye çalışıyorlar fakat bir türlü başaramıyorlar. Onun için okuyamıyorlar. Ne yazık ki, bizde de cesaretle, Avrupa bilmediği halde biz bilebiliriz diyen bilim adamı da bugüne kadar çıkmadığı için bu Türk yazıları okunamamıştır. Şimdi Kazım Mirşan bu yazıları okudu. Kazım Mirşan edebiyat yapmıyor, varsayım ortaya koymuyor. Kazım Mirşan okuyor. .....Atatürk bu gerçeği, Kazım Mirşan beyden de, başkalarından da önce

Page 61: Altaydan Ankaraya Damgaların Gocu

söylemişti. ...... kendisinin kurduğu ve temeline bilimi, Türk kültürünü koyduğu bu Cumhuriyet'te yetişen nesiller, bunları bilim yoluyla okusunlar. Hayır olmadı. Ne yazık ki, biz bu anlayışı Atatürk'den sonra terk ettik. Ama şimdi Atatürk'ün büyük vasiyetini yerine getiren Kazım Mirşandır" dedi. (ek kaynak:http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=1497)