aİlede hukukun gÖzetİlmesİnİ mÜcbİr bİr …. harun savut.51-83.pdf · ailede hukukun...

33
Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS) Aralık 2015 December 2015 Yıl 8, Sayı XXIV, ss. 51-83. Year 8, Issue XXIV, pp. 51-83. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh797 AİLEDE HUKUKUN GÖZETİLMESİNİ MÜCBİR BİR ETKEN OLARAK “HUDUDULLAH” KAVRAMI Harun SAVUT Özet Toplumun temel taşı ailedir. Güçlü bir toplum aile kurumunun sağlam temeller üzerine kurulması ve sağlıklı işlemesine bağlıdır. Kur’an’da aile kurumunun işleyişini düzenleyen hükümler yer almaktadır. Aile kurumu ile ilintili olan bazı ayetlerde hududullah ifadesi kullanılarak Allah’ın sınırlarına dikkat çekilir. Bu makalede hududullah kavramının anlam aralığı ve hangi konular için kullanıldığı ele alınmıştır. “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır” özel nitelemesinin yapıldığı konuların tamamı aile hukuku kapsamındadır. Bu özel nitelemenin yapıldığı ayetlerle birlikte, ramazan gecelerinde yeme içme ve eşler arası münasebetin sınırları belirlenmiştir. Eşlerin boşanması durumunda takip edilmesi gereken prosedür beyan edilmiştir. Cahiliye uygulaması olan ve boşamanın en ağır şekli olarak tanımlanan zıhâr yasaklanmıştır. Miras taksiminin hangi ölçülere göre kimler arasında yapılacağı hükme bağlanmıştır. Anahtar kelimeler: Kur’an, Aile, hududullah, miras, zıhâr, talak Concept as a Forcing Factor in Observing Islamic Law in the Family Life: "Hududullah" Abstract The family is the cornerstone of society. A strong community depends on building the robust foundation of the family institution and its healthy functioning. The provisions that govern the functioning of family institution are set in the Quran. In some verses concerned with the family institition emphasize the bound of God by use of “hududullah”. This article discusses the hududullah concept from the points of range of its use and the variety of its meanings. Wherever a special mention of "These are God's limits" made in the Quran they are all covered in the family law. Beside these special references, it [hududullah] also refers to eating - drinking and partner relationships on Yrd. Doç. Dr.,Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Upload: doanhuong

Post on 22-Jun-2018

226 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS)

Aralık 2015 December 2015

Yıl 8, Sayı XXIV, ss. 51-83. Year 8, Issue XXIV, pp. 51-83.

DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh797

AİLEDE HUKUKUN GÖZETİLMESİNİ MÜCBİR BİR ETKEN

OLARAK “HUDUDULLAH” KAVRAMI

Harun SAVUT

Özet

Toplumun temel taşı ailedir. Güçlü bir toplum aile kurumunun sağlam temeller

üzerine kurulması ve sağlıklı işlemesine bağlıdır. Kur’an’da aile kurumunun işleyişini

düzenleyen hükümler yer almaktadır. Aile kurumu ile ilintili olan bazı ayetlerde

hududullah ifadesi kullanılarak Allah’ın sınırlarına dikkat çekilir. Bu makalede

hududullah kavramının anlam aralığı ve hangi konular için kullanıldığı ele alınmıştır.

“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır” özel nitelemesinin yapıldığı konuların tamamı aile hukuku

kapsamındadır. Bu özel nitelemenin yapıldığı ayetlerle birlikte, ramazan gecelerinde

yeme içme ve eşler arası münasebetin sınırları belirlenmiştir. Eşlerin boşanması

durumunda takip edilmesi gereken prosedür beyan edilmiştir. Cahiliye uygulaması olan

ve boşamanın en ağır şekli olarak tanımlanan zıhâr yasaklanmıştır. Miras taksiminin

hangi ölçülere göre kimler arasında yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Anahtar kelimeler: Kur’an, Aile, hududullah, miras, zıhâr, talak

Concept as a Forcing Factor in Observing Islamic Law in the Family Life:

"Hududullah"

Abstract

The family is the cornerstone of society. A strong community depends on

building the robust foundation of the family institution and its healthy functioning. The

provisions that govern the functioning of family institution are set in the Quran. In some

verses concerned with the family institition emphasize the bound of God by use of

“hududullah”. This article discusses the hududullah concept from the points of range of

its use and the variety of its meanings. Wherever a special mention of "These are God's

limits" made in the Quran they are all covered in the family law. Beside these special

references, it [hududullah] also refers to eating - drinking and partner relationships on

Yrd. Doç. Dr.,Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Harun Savut

[52]

Ramadhan nights. In case of divorce, the procedures need to be followed are determined

as well. “Zihar” which was one the customs of the Jahiliyye (ignorant) era and a kind of

the most severe divorce method is strictly prohibited. The ratios of the inheritance

sharing are also determined.

Keywords: Qur’an, family, hududullah, inheritance, zihar, divorce

Giriş

İnsan toplumsal bir varlıktır, yalnız yaşayamaz, hayatını sürdürmek,

temel ihtiyaçlarını gidermek ve dünya nimetlerinden istifade etmek için toplu

halde yaşamak zorundadır. İnsanın bu özelliği sebebiyle, Allah’ın vahiyle

bildirdiği emir ve yasaklar toplumsal hayata uygundur. Kur’an’daki ayetlerin

önemli bir kısmı da cemiyet ile ilgilidir ve toplumsal hayatı adalet ölçüsüne

göre yapılandırmayı esas alır.

Toplumun en küçük birimi ise ailedir. Ailelerin belli ahlaki ve hukuki

prensipler çerçevesinde bir araya gelmesiyle toplum oluşur. Fert ve toplum

hayatının sağlıklı ve düzenli bir şekilde devamı, aile müessesesinin sağlam

temeller üzerinde kurulması ile ilişkilidir. Toplumun hedeflediği huzur, sükûn,

sevgi ve merhamete kavuşabilmesi için toplumun en küçük yapı taşı olan bu

kurumun belirli sınırlar içerisinde bulunması gerekir.1 İslam’da toplumun

çekirdeği statüsündeki ailenin tesisi için erkek ve bayan arasında evlilik akdi

şart kılınmıştır. Evlilik akdiyle birlikte taraflara bazı sorumluluklar yüklenir ve

aile hukuku çerçevesinde değerlendireceğimiz haklar yürürlüğe girmiş olur.2

Yani evlilik akdiyle erkek ile kadın arasında mihr, nafaka, cinsellikten

faydalanma, nesep, güzel geçim, eşlerden birisinin erken ölümü durumunda

diğerinin mirasçı olma hakkı şeklinde özetleyeceğimiz hukuki durumlar ortaya

çıkmış olur.3 Bunun yanı sıra evliliğin meyvesi niteliğindeki çocuklar ile ilgili

haklar, evliliğin sonlandırılması gibi konular da aile hukukunun kapsamı

dâhilindedir.

Kur'an'da aile kurumu ve bu kurumun işleyişi ile ilgili düzenlemelere yer

veren yaklaşık 200 ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde, aile hukuku, detaylara

inilerek yapılandırılmış, aile kurumunda karşılaşılabilecek teferruat

1 Muhammed el-Behiy, Kur’an ve Toplum, çev. M. Bekir Eryarsoy, Bir Yayıncılık, İstanbul 1986,

s. 59. 2 2/el-Bakara, 228. 3 Orhan Çeker, İslam Hukukunda Akidler, Tekin Kitabevi, Konya 2014, s. 209-210; Osman

Kabakçılı, İslam Hukukuna Göre Evlilikte Kadının Hakları ve Görevleri, basılmamış yüksek

lisans tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 1993, s. 29-88.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[53]

kapsamındaki konular bile gündeme taşınarak çözümlenmiştir. Bu durum

konunun önemi ile birlikte Kur'an’ın meseleye ne derece ciddiyetle eğildiğini

göstermektedir.4 Kur’an’ın meseleyi ele alışı sadece hukuki bir düzlemde

değildir. Kalp, vicdan ve nefse hükmedilemeyen durumlarda insanları sadece

hukuk yoluyla kontrol altına almanın güçlüğü bilinen bir gerçekliktir. Bu

realiteyi göz önünde bulundurduğumuzda ailenin, vicdan ve ahlak bir tarafa

bırakılıp, sadece hukuk üzerinden yapılandırılması, aile kurumunun sağlıklı

işleyişini sağlamayacaktır. Salt hukuka dayalı bir sistemle aile kurumunun

korunması da mümkün olmayacaktır.5 Bu sebeple Kur`an’ın aile kurumuna

yönelik düzenlemeleri, hukukiliğin yanı sıra Allah korkusunu esas alan, ahlaki

erdemleri önceleyen düzenlemelerdir.6 Bu bağlamda aileyi konu edinen pek çok

ayette konunun ahlaki yönüne dikkat çekilmiş, muhatapların vicdanına

seslenilmiştir. Bazı ayetlerde ise Allah bildirdiği ahkâmı bizzat kendi sınırı

olarak tanımlamış, bu ahkâmın mutlak uygulanmasını istemiştir.

1. Allah’ın Sınırları/Hududullah

Sözlükte men etmek, engel olmak, iki şeyin birbirine karışmasını

engellemek için arasını ayırmak, arasını açmak,7 manasını içeren had kelimesi,

bu anlamların yanında bir şeyin en uç noktasını, yani sınır ve nihayetini de ifade

eder.8 İslam hukuk ıstılahında ise, kısas ve diyet dışındaki cezai müeyyideler

anlamında bir terim olan had kavramı, genellikle Allah’ın hakkı olarak

uygulanması gereken, miktar ve keyfiyeti nasla belirlenen9 cezalar için

kullanılır.10

İslam hukukçularına göre, had kapsamındaki cezaların ilgili suçların

işlenmesine engel teşkil etmeleri, engel ve sınır anlamındaki bu kelimenin söz

konusu cezalara isim olmasının nedenidir.11

Konu İslam hukuku açısından

44 İsmail Hakkı Ünal, “Kur’an’da Aile Kurumu”, Diyanet İlmî Dergi, 40/2 (2004) 7-20, s. 8-9. 5 Saffet Köse, Genetiğiyle Oynanmış Kavramlar ve Aile Medeniyetinin Sonu, Mehir Vakfı, Konya

2015, s. 211-213. 6 Hasan Tahsin Feyizli, “Kur’an’da Aile Hukuku”, Islamic University Europe Journal of Islamic

Research, 3 (2010) 41-59, s. 42. 7 Ebû Abdurrahman Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, tahk. Mehdi Mahzumî, Dâru Mektebeti’l-

Hilâl, by., ty., III. 19; Ebû Bekr Muhammed b. Hasen el-Ezdî, Cemheretü’l-Luğa, tahk. Remzi Münir Balebekî, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, Beyrut 1987, I. 95.

8 Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. El-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, thk. Muhammed Avz Murib, Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 2001, III. 269.

9 Ali Bardakoğlu, “Had”, DİA, İstanbul, 14 (1996) 547-551, s. 547. 10 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi,

İstanbul 1985, III. 187. 11 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Heyet, Risale, İstanbul 1992, VII. 319.

Harun Savut

[54]

değerlendirildiğinde had cezaları Allah'ın bir emri olarak yerine getirilir. Bu

cezaların kaldırılması veya arttırılması noktasında Allahtan başkasının bir

yetkisi olmadığı için12

bu tür cezaların uygulamasında fert veya toplumun

herhangi bir müdahalesi de söz konusu değildir.13

Haddin çoğulu olan hudud kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de dokuz ayette on

dört kez tekrar etmiştir.14

Kelime bu ayetlerde sadece bir kez Allah’ın Rasulü’ne

indirdiği vahye izafe edilirken15

on üç kez bizzat Allah’a izafe edilmiştir.

İndirilen vahyin sınırlarının bizzat Allah tarafından konulan sınırlar olduğu göz

önünde bulundurulduğunda hudud kelimesinin tüm kullanımlarının Allah’ın

sınırları anlamına gelen hududullahı işaret ettiğini söylemek yerinde bir tespit

olacaktır. Sözlüklerde Allah’ın helalliğini veya haramlığını açıkladığı şeyler

olarak tanımlanan16

hududullah kavramı, İslam hukukçularına göre Allah’ın

haram kıldığı şeylerin tamamını kapsar.17

Onlara göre haramlara yaklaşmak

bizzat kanun koyucu tarafından yasaklanmış, sınırlar belirlenmiş, böylelikle

haramların işlenmesi engellenmiştir.

Hudud ifadesinin geçtiği ayetler incelendiğinde, kelimenin, Kur'an’ı

Kerim’deki kullanımı ile İslam hukukunda kazandığı terminolojik manaların

birbirinden farklı olduğu anlaşılır. Kelime, Kur'an'da sadece “Allah tarafından

belirlenmiş sabit ceza, müeyyide” anlamını içermemektedir. Hudud, ceza

anlamının yanı sıra cezaya sürükleyen suçlar, hükümler ve mükellefiyetleri de

içine alan bir anlam genişliğine sahiptir.18

Yani hududullah terimi, Allah’ın

koyduğu dini, ahlaki ve hukuki ahkamı da içine alacak şekilde Allah'ın

belirlediği tüm ölçü, sınır, hüküm ve yasakları işaret eder. Dünyevi cezaların

yanında uhrevi müeyyideleri de kapsayan bir anlam genişliğine sahiptir.

12 Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, Ğarîbu’l-Hadîs, tahk. Abdullah Cebûrî,

Matbaatu’l-Ânî, Bağdad 1397, I. 222. 13 İbrahim Çalışkan, “İslam Hukukunda Ceza Kavramı ve Hadd Cezaları”, Ankara Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1990 c. XXXI, ss. 368-397, s. 373. Hadler, bu özelliği sebebiyle kul hakkı olan kısastan, miktarının belli olması sebebiyle de miktarı tayin edilmemiş olan tazir

cezasından ayrılırlar. (Muhammed ibn Ahmed es-Serahsî, el-Mebsût, Dâru’l-Marife, Beyrut, 1993, IX. 36.)

14 2/el-Bakara, 187, 229, 230; 4/en-Nisâ, 13, 14; 9/et-Tevbe, 97, 112; 58/el-Mücâdele, 4; 65/et-Talâk, 1.

15 9/et-Tevbe, 97. 16 İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed, Lisânu’l-Arab, Dâru Sâdır, Beyrut, 1414, III.

140. 17 Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, III. 187. 18 Ali Bardakoğlu, “Had”, DİA, XIV. 547.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[55]

Hudud kelimesinin et-Tevbe suresinin şu ayetindeki kullanımı yukarıda

verdiğimiz anlamı teyit etmektedir: لموا حدود ما أنأزل در ألا يعأ راب أشد كفأرا ونفاقا وأجأ عأ الأ

على رسوله ,Bedevîler, küfür ve nifak yönünden daha şiddetlidirler. Allah’ın“ للاا

Rasulü’ne indirdiğinin sınırlarını bilmemeye de daha yatkındırlar.”19

Bu ayette

hududdan kastedilen Allah’ın farz kıldığı tüm ibadetler20

ve peygamberi

aracılığıyla gönderdiği tüm ahkamıdır.21

Yine et-Tevbe suresinin 111. Ayetinde Allah’ın müminlerden cennet

karşılığında mal ve canlarını satın aldığı bildirilir. Ardındaki ayette ise söz

konusu alışverişin tarafı olamaya hak kazanan müminlerin özellikleri sayılır. Bu

nitelikler arasında onların Allah’ın sınırlarını koruma konusundaki

hassasiyetlerine şöyle dikkat çekilmiştir: onlar Allah’ın“ والأحافظون لحدود للاا

sınırlarını koruyanlardır.”22

Bu ifade sahabe ve tabiin tarafından “O’na her

konuda tam itaat, O’nun tüm emirlerini ikame, O’nun tüm farzlarını yerine

getirip tüm yasaklarından sakınmak” şeklinde anlaşılmıştır.23

Bütün bunlar

hududullah kavramının Kur’an’daki anlam aralığının Allah’ın peygamberi

aracılığı ile indirdiği tüm ahkâmı kapsayacak genişlikte olduğunu

ispatlamaktadır.

2. Hududullah’ın öne çıkarıldığı konular

Hududullah kavramı altı ayette تلأك zamiri ile birlikte kullanılmıştır. Söz

konusu ayetlerde Bunlar, Allah’ın sınırlardır” denilerek bu“ تلأك حدود للاا

ifadeden önce bildirilen hükümlere vurgu yapılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de

“Bunlar, Allah’ın sınırlardır” vurgusunun yapıldığı ayetler oruç,24

talak,25

miras26

ve zıhâr27

konularındaki hükümleri içermektedir. Tüm Kur’an’daki on

19 9/et-Tevbe, 97. 20 Bk. Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyûn, tahk. Es-Seyyid b.

Abdulmaksud b. Abdurrahman, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ty., II. 393; Cemaluddin Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, tahk. Abdurrazzak el-Mehdî, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1422, II. 290.

21 Ebu’l-Hasen Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, tahk. Abdullah Mahmud

Şahata, Dâru İhyâi’t-Turâs, Beyrut 1423, II. 191. 22 9/et-Tevbe, 112. 23 Bk. Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, thk. Ahmed

Muhammed Şakir, Müessesetü’r-Risâle, b.y., 2000, XIV. 507-058; Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Esad Muhammed Tîb, Mektebetu Nezzar Mustafa el-Baz, Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 1419, VI. 1892.

24 2/el-Bakara, 187. 25 2/el-Bakara, 229, 230. 26 65/et-Talâk, 1.

Harun Savut

[56]

dört kez kullanılan hududullah ifadesinin on ikisi bu konuların işlendiği

ayetlerde geçmektedir.

2.1. Ramazan Gecelerinde Dikkat Edilmesi İstenen Sınırlar

Ramazan orucu hicretin ikinci yılında Bedir Gazvesinden önce farz

kılınmıştır.28

İslam’ın ilk dönemlerinde sahabe oruç tuttuklarında yatsı namazını

kılıncaya ya da uyuyuncaya kadar yiyip içer, eşleri ile münasebette

bulunabilirler, sonrasında ise söz konusu fiilleri yapamazlardı.29

Ramazan

orucunun bu ilk uygulama şekli, daha sonra indirilen 2/el-Bakara suresindeki şu

ayet ile hafifletilmiştir:

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, sizin

için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah nefislerinize hıyanet

edeceğinizi bildi de tövbelerinizi kabul edip, sizi bağışladı. Artık (oruç

gecelerinde de) eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş

olduğu şeyi arayın. Şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırt edilinceye (tan yeri

ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da orucu akşam oluncaya kadar

tamamlayın. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize

yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah,

sakınıp korunsunlar diye ayetlerini insanlara böylece açıklar.”30

Ayetten ramazan ve orucu müteallik hükümleri çıkarmak mümkündür.

Bu nedenle müfessirler bu ayetten hareketle ramazan ve orucu ilgilendiren pek

çok konuda fikir beyan etmişlerdir. Bunlar arasında orucun tanımı,31

oruçta

neshin olup olmadığı,32

orucun vaktinin nerden başlayıp nerde bittiği, orucun

farzları, orucu bozan ve bozmayan durumlar,33

iftardan sonra hangi hallerin

27 58/Mücâdele, 4. 28 İsmail b. Ömer b. Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, thk. Ali Şiri, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, 1988,

III. 311. 29 İsmail b. Ömer b. Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Sami ibn Muhammed Selâme, Dâru

Tîbe, 1999, I. 510. 30 2/el-Bakara, 187. 31 Ahmed b. Muhammed es-Sealebî, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân, thk. Ebû Muhammed

b. Âşûr, Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut 2002, II. 61-62. 32 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1420, V. 267-268. 33 Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Ahmed el-

Berdûnî, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye, Kahire 1964, II. 318-325.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[57]

helal olduğu, cünüp olarak sabahlayanın orucunun sahih olup olmayacağı,34

itikaf ve itikaf ile ilgili konuları35

sayabiliriz.

Fakat ayetin bağlamı göz önünde tutulduğunda ayette öne çıkan temel

vurgunun, oruç tutulan günlerde eşler arası münasebetlerin sınırlarının

belirtilmesi olduğu görülür. Ayette, iftardan sonra güneş doğuncaya kadar

uzatılan yeme içme müsaadesinin öncesinde ve sonrasında söz konusu sınırın

hududu çizilir. Ayet, oruç tutulan günlerin gecesinde cinsel ilişkinin helal

kılındığının bildirilmesi ile başlar, eşlerin birbirine olan ihtiyacı ve yakınlığı

vurgulanır. Cinsel ilişkinin helal kılınması bu gerekçeye bağlanır. Bunların

ardından iftardan sonra helal olan yeme içmenin de fecre kadar devam ettiği

bildirilir. Sonrasında ise itikaf niyeti ile mescitlerde bulunanların eşlerine

yaklaşmalarının helal olmayacağı haber verilir. Bütün bunların ardından تلأك حدود

.Bunlar, Allah’ın sınırlardır” vurgusu yapılır“ للاا

Kaynaklarda ayetin nüzul sebebi olarak iki olay zikredilir. Bu rivayetlerin

birisinde Kays b. Sirme Ramazanda oruçlu olarak akşama kadar tarlasında

çalışmış, evine geldiğinde iftar yapamadan uyuyakalmış, ertesi gün ise açlık

sebebiyle bayılmıştı. Kays’ın durumu Rasulullah’a (sas) anlatılmış bunun

üzerinde yukarıdaki ayetler indirilmişti.36

Ayetin indirilişine sebep olarak gösterilen bir diğer olay ise Hz. Ömer’in

başından geçmiştir. O bir ramazan gecesinde yatsı namazını kıldıktan sonra

eşiyle birlikte olmuş, sonrasında düştüğü hatadan pişmanlık duymuş, Allah

Resulüne gitmiş, olayı anlatarak tövbesinin kabulünü talep etmişti. Bu talep

karşısında Rasulullah (sas), Ömer’e yaptığının yakışmadığını söylemişti. Bu

olayın ardından ise mübaşerete fecre kadar müsaade eden el-Bakara suresinin

187. ayeti indirilmiştir.37

Bazı müfessirlerin kaydettiğine göre Hz. Ömer’in

34 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979, I. 674-675. 35 Hüseyin b. Mesud el-Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl fî Tefsîri’l-Kur’ân, thk. Abdurrezzak el-Mehdî,

Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut 1420, I. 232. 36 Bk. İsmail b. İbrahim el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, thk. Muhammed Züheyr ibn Nasır, by., Dâru

Turuku’n-Necat, 1422, Savm, 15; Muhammed b. İsa et-Tirmîzî, Sünenü’t-Tirmîzî, thk. Ahmed Muhammed Şakir, Şeriketü Mektebetü ve Matbaatü Mustafa, Mısır 1975, V. 210, hadis no: 2968; Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, Sünenü’d-Dârimî, thk. Hüseyin Selim Esed ed-Dârânî, Dâru’l-Muğnî, Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 2000, II. 1053, hadis no: 1735; Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel eş-Şeybanî, Musnedu el-İmâm Ahmed ibn Hanbel,

thk. Şuayb Arnaût, Müessesetü’r-Risâle, by., 2001, XXX. 573, hadis no: 18611; El-Beyhakî,

Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, IV. 337, hadis no: 7900.

37 Muhammed b. Abdulvahid el-Makdîsî, el-Ehâdîsü’l-Muhtâratu ev el-Müstehrecu mine’l-

Ehâdîsi’l-Müstârati Mimma Lem Yehrichu’l-Buhâriyyu ve Müslimu fi Sahîhîhima, thk.

Harun Savut

[58]

başından geçen olayı Allah Resulüne hikaye etmesinin ardından bazı sahabiler

kendilerinin de aynı hatayı yaptıklarını itiraf etmişlerdir.38

Buhârî de تانو أناكمأ كنأتمأ تخأ ن أنأفسكمأ علم للاا “Allah nefislerinize hıyanet

edeceğinizi bildi de tövbelerinizi kabul edip, sizi bağışladı.” lafzı hakkında şu

bilgiyi verir: “Ramazan orucu farz kılındığında Sahabe eşlerine ramazan

süresince yaklaşmazlardı. Bazıları nefislerine hıyanet edip eşleri ile birlikte

olurlardı.”39

Bu malumat eşiyle mübaşeret edenin sadece Hz. Ömer olmadığını,

başka sahabilerin de aynı zaafa düştüklerini işaret eder. Buhârî’nin yukarıdaki

açıklaması, müfessirlerin Hz. Ömer’in ardından bazı sahabilerin de özür

beyanında bulunduklarına yönelik verdikleri bilgiyi teyit eder.

Açıklamalarından anlaşılacağı üzere Buhârî, nefse hıyaneti, eşlerle

birlikte olmak şeklinde tevil etmiştir. Müfessirlerin ekserisi de ayetin bu kısmını

Buhârî ile aynı şekilde yorumlamıştır. Bazı müfessirler ise تان أناكمأ كنأتمأ تخأ ون علم للاا

ifadesinin delalet ettiği bu anlamı göz önünde tutarak nüzul sebepleri أنأفسكمأ

arasında tercih yapmışlardır. Onlar Hz. Ömer’in başından geçen olayı Kays b.

Sirme’nin kıssasının önüne geçirmişlerdir.40

Ayetin siyakı müfessirlerin nüzul

sebepleri arasındaki tercihlerini etkilediği düşünülebilir. Onlar ayetin temel

vurgusunun Ramazan gecelerinde eşler arası münasebetin sınırlarının

düzenlenmesi olduğunu düşünerek Kays b. Sirme olayından daha fazla Hz.

Ömer’in başından geçen hadise üzerinde durmuş da olabilirler.

Bu ayetlerde insanın nefsi ihtiyaçlarının da bir realite olarak kabul

edildiği ortaya çıkmaktadır. Ayette eşlerler arası mübaşeret, yeme içme ile

birlikte değerlendirilmiş adeta vücudun ihtiyaç duyduğu temel gereksinimler

arasına dahil edilmiştir. Elbise benzetmesi ile eşler arasındaki yakınlığa, eşler

arası bağın kuvvetine ve eşlerin birbirine olan ihtiyacına vurgu yapılmıştır.41

Zemahşeri’nin beyanına göre bu benzetme eşlerin birbirinden kaçınmalarının ne

kadar zor olduğunu da göstermektedir. Eşlerin birbirinden uzak durması

mümkün olmadığı için Allah tarafından Ramazan gecesinde cinsel birlikteliğe

Abdülmelik b. Abdillah, Dârû’l-Hadr li’t-Tıbâa ve’n-Neşr ve’t-Tevzî, Beyrut 2000, XIII. 54-55. Benzer rivayetler için bk. İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, III. 493-055; İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I. 316; Celaluddin es-Suyûtî, ed-Durru’l-Mensûr, Dâru’l-Fikr, Beyrut t.y., I. 475-477.

38 el-Hâzin, Alaaddin Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl fî Meâni’t-Tenzîl, thk. Muhammed Ali Şahin, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut 1415, I. 116.

39 el-Buhârî, Sahîh, Tefsîru’l Kur’an, 27. 40 el-Hâzin, Lübâbü’t-Te’vîl, I. 116. 41 Mehmet Vehbi, Hulâsat’ül Beyân fî Tefsîr’il Kur’an, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1968, I. 318.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[59]

izin verilmiştir.42

Bununla birlikte itikâfa niyetlenerek mescitlere çekilenlere bu

ruhsat verilmemiş, onların itikâf süresince eşleriyle cinsel ilişkisi

yasaklanmıştır. İtikâf yasağının ardından فل تقأربوها Bunlar, Allah’ın“ تلأك حدود للاا

sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın” denilerek ruhsat sınırının dayanacağı son

nokta belirtilmiş, aile içerisinde eşler baş başa kaldıklarında bile Allah’ın

koyduğu kuralları, O’nun hukukunu gözetmeleri onlardan istenmiştir.

2.2. Talak

İslam evliliğin karşılıklı sevgi ve saygı sınırları içerisinde sürdürülmesini

istemiş, evliliğin devamı için tarafları azami ölçüde gayrete teşvik etmiş,43

boşanmayı “Allah’ın buğzettiği helal”44

olarak nitelemiş, sevgi ve saygı

sınırlarının korunmasının mümkün olamayacağı, evliliğin sürdürülemeyeceği

durumlarda ise boşanmaya müsaade etmiştir.45

Yani geçimin sağlanamadığı

aileler için talakı meşru bir çözüm yolu olarak belirlemiştir. Çünkü evlilik akdi

ile kadın ve erkeğin faydası hedeflenir. Fakat nikâh faydanın değil de fesadın

sebebi olur ve eşler arası uyumun yerini nefret alırsa bu taktirdenikâh, buğz,

düşmanlık, birbirinden tiksinme, kin gibi kötü duyguların kaynağı olur.46

Taraflar evlilikle hedeflediklerine ulaşamadıkları gibi, evliği sürdürmelerinde

herhangi bir fayda da kalmaz. Bunun neticesinde ortaya çıkan tüm

olumsuzlukları sonlandırmanın talaktan başka bir çaresi de bulunmamış olur.47

Ailede sevgi, nefrete dönüşüp ayrılık kaçınılmaz olduğunda, ayrılığın

nasıl gerçekleştirileceği sorusu Kur’an-ı Kerim’de cevabını bulur. Kur’an,

önemli bir sebep olmadan keyfi gerekçelerle evliliğin sonlandırılmasını tasvip

etmemiş,48

evliliği medeni bir şekilde sonlandırmayı çiftlere zorunlu kılmıştır.

Zulme sapan, merhametten yoksun, engel çıkarıcı ve kaba bir şekildeki

42 Carullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki Ğavâmidi’t-

Tenzîl, Dâru’l-Kutubi’l-Arabî, Beyrut 1407, I. 230. 43 Hayrettin Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku 2, Ensar Neşriyat, İstanbul 1990, s. 108. 44 Ebû Davud Süleyman b. Eşas, Sünen, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mektebetü’l-

Asriyye, Beyrut, ty., II. 255, hadis no: 2178; İbn Mâce Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünenü İbn Mâce, tahk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâru İhyâi Kütübi’l-Arabî, by., ty., I. 650, hadis no: 2018.

45 H. İbrahim Acar, “Talak”, DİA, İstanbul, 39 (2010) 496-500, s. 496. 46 Abdullah b. Mahmud el-Mevsılî, el-İhtiyâr li Talîli’l-Muhtâr, Pamuk Yayınları, İstanbul, ty.,

468. 47 Alauddin Ebû Bekr b. Mesud el-Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâî fî Tertîbi’ş-Şerâî, Dâru’l-Kütübi’l-

İlmiyye, by., 1986, III. 112. 48 4/en-Nisâ, 19.

Harun Savut

[60]

ayrılıkları yasaklamıştır.49

Evlilik Kur’ân-ı Kerim’de ميثاقا غليظا sağlam bir

misak/teminat olarak nitelenmiştir.50

Katade, bu ifadenin kocanın karısını

iyilikle tutacağı ya da iyilik yaparak bırakacağına yönelik nikahla birlikte

vermiş olduğu söz anlamına geldiğini söyler.51

Buna göre sağlam bir teminat

olarak nitelenen evlilik anlaşması sona erdirilecekse daha önceki teminat göz

önünde bulundurularak Allah’ın koyduğu sınırlar aşılmamalıdır.

Talak kelimesi, bağını çözmek/kaldırmak,52

salıvermek, serbest

bı‎rakmak,53

bağından kurtarmak,54

terk etmek55

manalarına gelmektedir. Fıkıh

literatüründe ise nikah akdinin sona erdirilmesi,56

evlilik sonucu ortaya çıkan

bağın kaldırılması57

anlamında kullanılan bir terimdir.

Evliliğin sonlandırılması konusu tarihten günümüze dinleri ve hukuk

sistemlerini meşgul etmiştir. Bu hususta toplumların dini ve kültürel yapılarına

bağlı olarak farklı yaklaşımlar sergilenmiştir.58

İslam öncesi Arap toplumunda

da boşama fiili için talak, zıhâr ve îla gibi yöntemler kullanılmıştır. İmam

Şafiî’nin bildirdiğine göre İslam bu yöntemlerden sadece talakı ikrar etmiştir.59

Cahiliye döneminde boşanmada herkesi bağlayan hukuki bir

düzenlemeden bahsetmek mümkün değildi. Erkeğin kadın üzerinde keyfiliğe

varan mutlak hükümranlığı söz konusuydu. Boşama erkek tarafından kadına

karşı bir tehdit, baskı ve intikam alma yöntemi olarak kullanılmaktaydı.60

Cahiliye döneminde talakın sayısında bir sınırlama da yoktu,61

koca eşini yüz

kez boşamış olsa da ona tekrar dönme hakkına sahipti.62

Bu hak anlayışı

49 Muhammed Ebû Zehre, Bir İ’caz Delili Olarak Kur’an Hukuku, çev. Muhammet Yılmaz, STS

Yayınları, Rize 2015, s. 43-44. 50 4/en-Nisâ, 21. 51 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 127. 52 Ömer b. Muhammed En-Nesefî, Tılbetü’t-Talebe, Matbaatu’l-Âmire, Bağdat 1311, I. 51. 53 el-Ezdî, Cemheretu’l-Luğa, II. 922. 54 Ebû Mansûr El-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, IX. 18. 55 İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, X. 226. 56 Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, IX. 275. 57 Kaşif Hamdi Okur, “İslam Hukuku’nda Boşama Yemini (Talâka Yemin) Meselesi”, Hitit

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8/15, (2009) 5-30, s.7. 58 Menderes Gürkan, “İslam Aile Hukukunda Karıya Tanınan Boşama Yetkisi: Tefvîzü’t-Talâk”,

İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18 (2011) 275-310, s. 277. 59 Ahmed b. Ali İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bâri bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Dâru’l-Marife,

Beyrut 1379, IX. 433. 60 Hasan Ali Görgülü, “Cahiliye Devrinde Boşanma Çeşitleri ve İslam'ın Boşanmada Örfe İtibar

Etmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 6 (1999) 111-126, s. 122. 61 Ebû Zehre, Kur’an Hukuku, s. 34. 62 İbn Kesîr, Tefsîr, I. 610.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[61]

haksızlıklara yol açmaktaydı. Karısına kızan kocalar, eşlerine tuzak kurmak,

onların başkasıyla evlenmesine engel olmak, onların kadınlık onurlarını

zedelemek kastıyla eşlerini boşar, sonra boşadıkları eşlerine iddetleri bitmeden

döner, daha sonra ise tekrar onları boşarlardı. Bu işlem defalarca tekrar ederdi.63

Kur’an-ı Kerim’de boşama konusundaki ayetler incelendiğinde, bu ayetlerin

yeni hükümler getirmekle birlikte cahiliyeden kalma bu tür uygulamaları da

eleştirdiği görülmektedir. Buna bağlı olarak erkeklere boşanma konusunda

adalet ve hakkaniyetten ayrılmamaları, zulme sapmamaları emredilmektedir.

Talak ile ilgili ayetlerde dikkat çeken hedeflerden birisi de, cahiliye

döneminden kalma adaletsizliklerin ıslahı, tarafların mağduriyetinin

önlenmesidir.64

Talakta yukarıda da değindiğimiz gibi, evlilik anlaşmasından doğan tüm

haklarla birlikte ülfet ve muhabbetin kesilmesi vardır. Bu durum talakın doğal

ve kaçınılmaz sonucudur. Eşleri ayrılığa götüren süreçte tarafların birbirini

yıpratması kaçınılmaz bir olgudur. Hele hele boşanma süreci yanlış yönetilirse,

ortaya çıkan durumdan sadece eşler yıpranmayacaktır. Çiftin yanı sıra çocuklar,

eşlerin anne babaları, içinde yetiştikleri ailelerin tüm bireyleri anlaşmazlık ve

kavganın tarafı haline dönüşebilecektir. Boşanma sürecinde sağlam kriterlerle

hareket edilmez, hakim olan duygu Allah korkusu olmazsa, gücü yetenin

diğerine zulmetmesi kaçınılmaz bir sonuç olur. Bu ise toplumun temelini

oluşturan aile müessesinin güvenilirliğini tartışmaya açar. Topluma travmalar

yaşatır, toplumda onarılmaz yaralara sebep olur, adeta toplumu cahiliye

dönemine döndürür. Bunun için Kur’an boşama konusunda bir prosedür

belirlemiş ve bu prosedürün titizlikle uygulanmasını emretmiştir.

Kur’an, evlilik birliğinin sonlandırılmasını salt hukuki bir olgu olarak

değerlendirmemiştir. Kur’an’ın müsaade ettiği talakta ahlaki ve vicdani

sorumluk ön plandadır. Bunun için talak konusunun vurgulandığı ayetler

Allah’ın sınırlarının üzerine basa basa, tekrar tekrar vurgulandığı ayetlerdir. Bu

ayetlerde, Allah’ın belirlediği hukukun çiğnenmemesi, hukuka titizlikle riayet

edilmesi gerekliliği vurgulanır. Böylelikle öfkenin ve intikam duygularının

zirvede olabileceği ayrılık anlarında bile, çiftler kendi sınırlarının nereye kadar

uzandığı, bu sınırlar dahilinde yapabileceklerinin neler olduğu gösterilmiştir.

63 Ebû Zehre, Kur’an Hukuku, s. 34-35. 64 Tuncer Namlı, “Kur’an Hükümlerinin Hukuk Sosyolojisi Açısından Değerlendirilmesi-

Boşanma Örneği”, Eskiyeni/Anadolu İlahiyat Akademisi Araştırma Dergisi, 26 (2013) 121-150,

s. 129.

Harun Savut

[62]

Kur’an’da boşama hakkı kocaya verilmiş,65

kadının ise hakim aracılığı ile

boşanmasına imkan sağlanmıştır.66

Boşama kocanın bir tasarrufu olarak kabul

edilirken, kocadan Kur’an’da belirlenen prosedüre bağlı kalması, Kur’an’daki

prensip ve kaidelere uyması vurgusu yapılarak istenmiştir. Bu تلأك حدود للاا

vurgunun yapıldığı talak ayetleri 2/el-Bakara ve 65/et-Talak surelerinde

geçmektedir. Boşamanın ne zaman yapılacağını ve sonrasında nasıl

davranılması gerektiğini bildiren 65/et-Talak suresindeki ayet şöyledir:

ر ة واتاقوا للاا صوا الأعدا تهنا وأحأ قوهنا لعدا رجوهنا منأ ياأيها النابي إذا طلاقأتم النساء فطل باكمأ ل تخأ

ن إلا رجأ فقدأ لم نفأسه ل بيوتهنا ول يخأ ومنأ يتعدا حدود للاا وتلأك حدود للاا مبين أنأ يأتين بفاح

را دث بعأد ذلك أمأ يحأ ري لعلا للاا تدأ

“Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman, iddetlerini gözeterek

(iddetleri içinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah’tan korkun. (Eşleriniz)

Apaçık bir fuhuş yapmadıkları takdirde siz onları hemen evlerinden çıkarmayın,

kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim de Allah’ın

sınırlarını aşarsa, kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin belki de Allah, bundan

sonra yeni bir iş ortaya çıkarır.”67

Bu ayette eşlerini boşayacak erkeklerin onların adet günlerini hesap

ederek boşamaları, kocaların boşadıkları eşlerini, iffetsizlik gibi meşru bir

gerekçe yokken evlerinden çıkarmamaları emredilmektedir. Bu ayeti referans

gösteren fakihlere göre boşama, kadının hayız görmediği ve son hayzından

itibaren cinsel ilişkide bulunulmadığı bir dönemde yapılmalıdır. Ayrıca talak bir

kez olmalı üç talak birden verilmemelidir.68

Bu şekilde yapılan talak sünnete

65 Boşama yetkisinin erkeğe verilmesinin hikmetleri hakkında İslam alimlerinin ileri sürdükleri

gerekçelerden bazıları şunlardır: Kadınlar erkeklere nazaran daha duygusaldır, olaylardan daha çabuk etkilenirler bu özellikleri sebebiyle basit sebeplerden dolayı bu hakkı etraflıca düşünmeden çok çabuk kullanabilirler. (M. Selim Arık, “Boşanma (Talak) Konusunda Bazı Yanlış Algılamalar”, Diyanet İlmi Dergi, 40/1 (2004) 101-112, s. 103.) Erkeğin mihr ve ailenin nafakası gibi maddi sorumlulukları vardır. Sorumluluk gereği büyük maddi harcamalar yapar. Erkek talak yetkisini kullanmadan önce uğrayabileceği tüm maddi zararı da göz önünde bulunduracaktır. Bu ise erkek için caydırıcı bir etkendir. Aksi durumda ise böyle bir sorumluluğu olmayan birisinin boşanması kolay olacak hem de erkek mağdur duruma

düşecektir. (Ebû Zehre, Kur’an Hukuku, s. 48). Yetkinin iki tarafa verilmesi durumunda yuvanın dağılma ihtimali iki misline çıkacaktır. Boşama yetkisinin hakime verilmesi durumunda ise, aile sırlarının açığa çıkması, haklı haksız ithamların dillenmesinin yolu açılabilecek, boşanan eşlerin yeniden yuva kurmaları güçleşecektir. (Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku 2, s. 109).

66 Hayrettin Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku 2, s. 107. 67 65/et-Talak, 1. 68 Bk. Ahmed b. Ali el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kurân, tahk. Muhammed Sadık el-Kamhâvî, Dâru

İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut 1405, II. 73-83; es-Serahsî, el-Mebsût, VI. 3-14; el-Kâsânî,

Bedâiu’s-Sanâi, III. 89; Muhammed b. İdris eş-Şafiî, el-Ümm, Dâru’l-Marife, Beyrut 1990, V.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[63]

uygun anlamında sünni talak olarak isimlendirilmiştir. Kadını adet/regl

döneminde boşamak veya temizlik döneminde cinsel ilişkide bulunduktan sonra

boşamak ya da ister adet döneminde isterse temizlik döneminde olsun, birden

çok talakı bir kerede vermek caiz değildir.69

Böyle bir davranış güzel ahlaka da

uygun olmaz.70

Bu tür boşamaya ise bidî talak ismi verilir.71

Ayette تهنا onları iddetlerini gözeterek boşayın” ifadesini tefsir“ فطلقوهنا لعدا

eden müfessirler, fakihler ile benzer görüşler ileri sürmüşlerdir.72

Allah

Resulünün (sas) adet döneminde eşleri boşamayı yasaklayan hadislerini de bu

görüşlerini temellendirmede kullanmışlardır.73

Bu rivayetlerden en çok dikkat

çekeni, eşini hayız/regl döneminde boşayan Abdullah b. Ömer (ra) hakkındadır.

Hz. Ömer (ra) Resulullah’a (sas), Abdullah’ın eşini hayızlı iken boşadığını

haber verip bu konu hakkında soru sorunca, Resulullah (sas), Abdullah’ın eşine

dönmesini hayızdan temizlenene kadar eşini tutmasını, sonrasında tekrar hayız

görüp temizlenmesini beklemesini, bunun ardından isterse evliliği devam

ettirmesini, isterse de eşini boşamasını söylemiştir. Allah Resulü bu sözlerinin

sonunda “Allah’ın kadınları boşamada emrettiği iddet budur” buyurmuştur.74

Bu

rivayet Kur’an’ın hükümlerine uygun boşamanın nasıl ve ne zaman yapılması

gerektiğini göstermektedir.

Ayette iddet konusunda vurgulanan bir diğer nokta da iddetin sayılması

ve kadınların bu süreyi evlerinde geçirmesidir. Müfessirlerin beyanına göre,

ayette صوا الأع داة وأحأ “iddeti sayın” ifadesi boşamanın ardından beklenecek iddet

192, 193; Abdulmelik b. Abdillah el-Cüveynî, Nihâyetü’l-Matlab fî Dirâyeti’l-Mezheb, tahk. Abdülazim Mahmud ed-Dîb, Dâru’l-Minnhâc, by., 2007, XIV. 5-7; Muvaffakuddîn İbn Kudâme

el-Makdisî, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmâm Ahmed, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, by., 1994, III. 107; Ahmed b. Ğânim Şihabuddin en-Nefrâvî, el-Fevâkihu’d-Devânî alâ Risâleri İbn Ebî Zeyd el-Kayravânî, Dâru’l-Fikr, by., 1995, II. 31-33.

69 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 5047. Bk. Selahattin Eroğlu, “Talak Hakkında Kur’an-ı Kerim’in Genel Tutumu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 28 (1986) 159-165, s. 162.

70 Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah en-Nemerî, el-Kâfî fî Fıkhi Ehli’l-Medîne, tahk. Mumammed Muhammed Uhayd, Mektebetü’r-Riyâd el-Hadîse, Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suudiyye 1980,

II. 571. 71 Ahmet Yaman, İslam Aile Hukuku, İfav, İstanbul 2015, s. 88, 89. Bk. El-Kurtûbî, el-Câmiu li

Ahkâmi’l-Kurân, III. 87-88. 72 Et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXIII. 431-436. 73 Bk. İbn Kesîr, Tefsîr, VIII. 142, 143. 74 Buhârî, Sahîh, Talak 1; Müslim, Sahîh, Talak 1; Ebû Davud, Sünen, II. 255, hadis no: 2179; et-

Tirmîzî, Sünen, III. 470, hadis no: 1175; en-Nesâî Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, tahk. Abdulfettah Ebû Ğudde, Mektebetü’l-Metbûâtü’l-İslamiyye, Haleb 1986, VI. 138, hadis

no: 3391; İbn Mâce, Sünen, I. 651, hadis no: 2019.

Harun Savut

[64]

süresi konusunda Allah’ın koyduğu hukuka riayeti işaret etmektedir.75

Bu süre,

Bakara suresinde “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız müddeti

beklerler”76

ayetiyle belirlenmiştir.77

İddetin vurgulanmasından sonra ise

“Rabbiniz Allah’tan korkun” buyrulmuş, hemen bunun ardından da “(Eşleriniz)

Apaçık bir fuhuş yapmadıkları takdirde siz onları evlerinden çıkarmayın, onlar

da evlerinden çıkmasınlar” emri gelmiştir. Bu emirden anlaşılmaktadır ki, evler

kocalara ait olsa da, iddet bitene kadar kadınların oturmaları için tahsis

edilmeleri78

sebebiyle onların mülkleri gibidir ve boşanmış kadınların bu

evlerde oturması koca tarafından bahşedilen bir lütuf değildir. Yani kadınların

kocalarıyla birlikte oturduğu ve ayrılığın gerçekleştiği evde iskana devam

etmeleri Allah’ın bir emridir.79

Bu emre uymak da bir zorunluluktur.80

Bunun

için kocanın, öfkesinden dolayı boşadığı eşini iddet müddeti bitmeden evinden

çıkarma hakkı da yoktur. Koca, eşinin oturduğu evi boşaltması için ihtiyaç veya

başka bir bahane göstermeye kalksa da bu gerekçeler kabul edilmez.81

Bu

durumun tersi de caiz değildir. Yani kadınların kocalarına kızarak veya başka

bir sebeple başına buyruk davranıp evlerini terk etmeleri de Kur’an’ın müsaade

ettiği bir tutum değildir.82

Ayette boşamada iddeti ve bu iddetin evlerde geçirilmesini zorunlu kılan

emrin hemen akabinde ifadesi ile bu emirlerin Allah’ın sınırları تلأك حدود للاا

olduğu vurgulanır. Sınırların aşılması, Allah’ın hukukunu gözetmeyenin

zararına sonuçlar doğuracağı için de “Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, kendine

zulmetmiş olur.” denir.83

Yani Kur’an’ın vazettiği prensiplere aykırı yapılan

boşamalarda, koca sadece Allah’ın belirlediği mübah sınırını aşmakla kalmaz,

75 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XXX. 559. 76 2/el-Bakara, 228. 77 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 5054. 78 Nizamuddin Hasan b. Muhammed el-Kummî, Ğarâibu’l-Kur’ân ve Rağâibu’l-Furkân, tahk.

Zekeriyya Amirat, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1416, VI. 313. 79 İddet müddeti süresince kocanın ödemesi gereken nafaka hakkında bk. Recep Çetintaş, “İslam

Hukukunda Evlenmeden Doğan Haklar Bağlamında Nafaka”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 24 (2014) 185-203, s. 192-197.

80 Abdullah b. Ömer el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Tevîl, tahk. Muhammed Abdurrahman el-Maraşlî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1418, V. 220.

81 Zemahşerî, el-Keşşâf, IV. 554. 82 Ebu’s-Suûd Muhammed b. Muhammed, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm,

Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabî, ty., VIII. 260. 83 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 5058.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[65]

kendine tanınan yetkiyi aşarak zulme sapmış olur.84

Allah’ın koyduğu ve iki

tarafın hukukunu koruyan kurallar, duygusallık, öfke benzeri nefsani hislerle

kadınların aleyhine bir durum doğuracak şekilde çiğnenir. Bu duruma düşenler

Allah’ın yasalarını bozdukları için basit bir ceza ile değil, doğrudan zalimler

hakkında bildirilen akıbet ile tehdit edilmişlerdir.

Düşünmeden, kızgınlıkla, sınırlar gözetilmeksizin ve fütursuzca verilen

kararların doğuracakları sonuçlar sebebiyle insanın zarara uğraması

kaçınılmazdır. Bu sebeple Kur’an yukarıda da değindiğimiz sürecin takibini

emretmiştir. Kur’an’ın izlenmesini istediği süreç sayesinde kişi, hem öfkenin

kendisini sürükleyeceği hatalardan korunur, hem de hayatının ileriki evrelerinde

karşısına çıkabilecek yeni durumları değerlendirme imkânı yakalar. Önceki

kararları yanlışsa bunları düzeltebilir. Hz. Ali’nin şu sözleri de buna işaret eder:

“İnsanlar talakın sınırlarına riayet etselerdi boşadıkları eşleri konusunda pişman

olmazlardı. Onlar eşlerini ilişkiye girmedikleri temizlik günlerinde boşarlardı.

Sonrasında dönmek isterlerse eşlerine döner, ayrılmak isterlerse ayrılırlardı.”85

Kur’an’ın gösterdiği prosedürün takip edildiği durumlarda boşama işi

aceleye getirilmez, söz konusu süreçte boşama lafzının söylenmesi için bile bir

süre geçmesi gerekir. Çünkü hanımın regl döneminde olmaması, talakın cinsel

ilişkide bulunulmayan temizlik döneminde verilmesi şarttır. Bu durum ise

insana kararlarını tekrar gözden geçirme fırsatı vermektedir. Kararından

vazgeçmeyerek eşini boşayan erkekler için ise, eşini boşadıktan sonraki üç aylık

iddet müddeti, ortaya çıkan problem ve kararları tekrar etraflıca gözden

geçirebilecekleri ikinci bir şanstır. Artık bundan sonra isterse rici talak ile

boşadığı eşine iddet bitmeden döner. Böylece Allah o kişiye kararını feshetme

imkanı bahşetmiş olur. İstemez ise talak bain hükmü kazanır ve ayrılık

gerçekleşir.86

Talakın bain hükmü kazanıp evliliğin kesin olarak sona erdirilmesi

durumunda tarafların tekrar evliliklerinin önü büsbütün kapatılmamış, yeni bir

nikah ve yeni bir mihir şartıyla eşlerin yeniden evlenmelerine imkan

sağlanmıştır. Bununla birlikte, türü ne olursa olsun talakın sayısına ayetle

sınırlama getirilmiştir. Böylece hem taraflar korunmuş hem de talakın bir silah

gibi kullanılmasının önüne geçilmiştir. Zira yukarıda da değindiğimiz üzere,

84 Selahattin Eroğlu, “Talak Hakkında Kur’an-ı Kerim’in Genel Tutumu”, A. Ü. İlahiyat Fakültesi

Dergisi, s. 165. 85 Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, by., ty., III. 460. 86 Bk. Taberi, Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXIII. 435.

Harun Savut

[66]

cahiliye döneminde talakın sayısı konusunda kocaları sınırlayan bir kural yoktu.

Onlar da eşlerine karşı boşama yetkisini bir silah gibi kullanmaktan çekinmez,

eşlerini boşar, sonra onlara iddetleri bitmeden döner, daha sonra tekrar

boşarlardı. Bu durum defalarca tekrar ederdi. Talakı sınırlayan ayetler inip söz

konusu cahili uygulama yürürlükten kaldırılıncaya kadar İslam’ın ilk

dönemlerinde de bu nihayetsiz boşama cari idi.87

Tirmîzi’nin rivayet ettiği şu

olay bahsi geçen hükmün hicret sonrasına kadar devam ettiğini göstermektedir.

Ensardan bir sahabi eşine öfkelenmiş ve ona “Vallahi seni boşayacağım, beni

karşında göreceksin ama seninle de yatmayacağım.” demişti. Eşi ise “bu nasıl

olacak?” diye sorunca “Seni boşayacağım iddetin bitmek üzereyken sana

döneceğim. Ardından seni tekrar boşayacağım.” Cevabını vermişti. Sahabi

hanım Allah Rasulünün evine gidip durumu anlattıktan sonra el-Bakara

suresindeki talakı sınırlandıran ayetler inmiştir.88

“Talak iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle

salıvermektir. Onlara verdiklerinizden bir şeyi, almanız size helal olmaz. Ancak

erkek ve kadının Allah’ın (evlilik hakkındaki) sınırlarını

koruyamayacaklarından korkmaları durumu müstesnadır. Siz de onların,

Allah’ın sınırlarını ayakta tutamamalarından korkarsanız, o zaman kadının

fidye vererek boşanmasında ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın

sınırlarıdır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, işte onlar,

zalimlerin ta kendileridir. Eğer erkek, karısını (üçüncü kez) boşarsa, bundan

sonra kadın başka bir erkekle evlenmedikçe ona helal olmaz. O (ikinci koca) da

bunu boşarsa, Allah’ın sınırları içinde duracaklarına inandıkları takdirde,

tekrar birbirlerine dönmelerinde bir günah yoktur. İşte, bunlar, bilip anlayan

bir topluluğa Allah’ın açıkladığı sınırlardır.”89

Hududullah ifadesinin en sık kullanıldığı ayetler bunlardır. Bu iki ayette

hududullah lafzı altı kez tekrar edilir. İslam hukuku açısından

değerlendirildiğinde bu ayetlerde talakın sayısı sınırlandırılmış ve karşılıklı

anlaşma ile boşanma/muhâla’a hükme bağlanmıştır. Bu ayetlerde evliliğin

sonlandırılmasının Allah’ın koyduğu kurallara göre yapılmasına dikkat

çekilirken, evliliğin devamında da Allah’ın koyduğu sınırların gözetilmesi

gerektiğine vurgu yapılmıştır. “Talak iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle

tutmak veya güzellikle salıvermektir” buyrularak boşamaların zulüm aracına

87 Et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, IV. 538. Bk. Ebû Davud, II. 259, hadis no: 2195. 88 et-Tirmîzî, Sünenü, III. 489, hadis no: 1192. 89 2/el-Bakara 229, 230.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[67]

dönüştürülmesi engellenmiştir. Boşamanın ardından gerçekleşen geri dönüşteki

hedefin, cahiliyedeki gibi karşı tarafa zarar vermek değil, taraflar arasını ıslah

etmek olduğu işaret edilmiştir.90

Müfessirlerin verdiği bilgiye göre, bu ayet

evliliklerin hak/hukuk sınırları içerisinde sürdürülmesinin farziyyetini işaret

etmiştir.91

Yine bu ayet ile talakın ardından eşlerine dönen kocalardan eşlerine

iyi davranmaları, önceki sorunların etkisinde kalarak eşlerine eziyet etmemeleri

istenmiştir. Geçimin mümkün olmadığı durumlarda ise mihrlerini eksiksiz

vererek onlardan güzellikle ayrılmaları tavsiye edilmiştir.92

Evlilikte konu edilen mihr, erkeğin kadına verdiği mal veya paradır.

Evlilik akdiyle doğan bir haktır. Bu hak ayetlerle güvence altına alınmıştır.93

Kur’an’da kadınlara verilen mihrler ne kadar çok olursa olsun ayrılık

durumunda bunlardan hiçbir şeyin geri alınmaması emredilmiş,94

verilen

mihrleri kısmen veya tamamen almak için kadınların zorlanması, sıkıştırılması

yasaklanmıştır.95

Zira cahiliye döneminde karısını boşanmak isteyen koca,

karısına eziyetler ederek onun üzerinde baskı kurar onu hayatından bezdirirdi.

Böylelikle daha önce verdiği mihri tamamen veya kısmen geri almayı

amaçlardı. Kadından bir miktar mal almadan onu boşamaz hatta kadını

hapsederdi. Zulümden usanan kadın ise dayanamaz malını özgürlüğüne karşılık

kocasına verirdi.96

Bu ayetlerde bir taraftan verdikleri mihrden kocaların bir şey talep

edemeyecekleri, böyle bir talebin helal olmayacağı bildirilmiş, diğer taraftan

ise, bizzat ayetle güvence altına alınan mihr hakkından vaz geçilerek nikâhın

sonlandırılmasının hangi koşulda mümkün olacağı açıklanmıştır. Ayette

“Allah’ın sınırlarını koruyamama korkusu” bunun koşulu olarak sunulmuştur.

Yani Allah’ın sınırlarının aşılıp Allah’ın hukukunun çiğneneceği, haramların

işleneceği, fesadın baş göstereceği durumların önüne geçmek için karşılıklı

anlaşma yolu ile boşanmanın yolu açılmıştır. Söz konusu riskin belirginleşmesi

90 El-Kummî, Ğarâibu’l-Kur’ân, I. 630. 91 El-Kurtûbî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kurân, III. 84. 92 Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, I. 150. 93 4/en-Nisâ, 4, 24. 94 4/en-Nisâ, 20. 95 4/en-Nisâ, 19. 96 Mehmet Vehbi, Hulâsatü’l-Beyan, II. 865.

Harun Savut

[68]

halinde, evlilik anlaşması ile kadının kendi hakkı sayılan ve geri alınması haram

olan mihrin erkeğe iadesi, kadının rızası şartıyla mubah kılınmıştır.97

Yukarıda da değindiğimiz gibi bu ayetlerde boşama hakkının kötüye

kullanılmasını engellemek için boşamaya üç talak sınırı getirilmiştir. Üçüncü

boşamanın ardından eşlerin birliktelikleri ağır şartlara bağlanmıştır. Buna göre

kadının başka bir erkekle sahih bir nikâhla evlenmesi, bu evliliğin de cinsel

birlikteliğin gerçekleştiği gerçek bir evlilik olması gerekir. Eğer bu ikinci

evlilik, anlaşmalı bir nikâh olmayıp, normal yollarla sona ermişse ki bu

durumda da daha önce anlattığımız ayrılık prosedürü gündemde olur. Bunun

ardından kadının önceki kocasına dönmesinin yolu açılır. Ayette bütün

bunlardan sonra eşlerin bir araya gelmesi için إنأ ناا أنأ يقيما حدود للاا “Allah’ın

sınırları içinde duracaklarına inandıkları takdirde” şartı zikredilmiştir.

Görülmektedir ki ele aldığımız ayetlerde konulan hükümler ifadesi تلأك حدود للاا

ile Allah’ın hududu olarak nitelenirken, hududullahın gözetilmeme korkusu

evliliğin anlaşmalı olarak sonlandırılmasının gerekçesi kabul edilmiş, diğer

taraftan üçüncü talaktan sonra yuvanın tekrar kurulabilmesi de Allah’ın

hududunun uygulanması şartına bağlanmıştır. O halde ayette zikredilen

hududullah/Allah’ın sınırları ifadesinden kastedilen nedir?

Allah’ın sınırlarını korumaktan kastedilenin ne olduğunu anlamak için;

Sabit b. Kays’ın karısı Habibe’nin Rasulullah’a (sas) gelip kocasından kendisini

boşamasını istemesini konu edinen hadislere bakmak faydalı olacaktır. O, “Ya

Rasulallah Sabit b. Kays’ı dini ve ahlakı yönüyle kınayamam. Fakat ona

tahammül edemiyorum. İslam’dan sonra inkara düşmekten korkuyorum” demiş.

Bunun üzerine Rasulullah (sas) mihr olarak kocasından aldığı hurma bahçesini

iade etmesini teklif etmiş, Sabit’in bu şartla ayrılığı kabulüyle de onları

boşamıştır.98

Hadisin farklı tariklerden gelen rivayetlerinde Sabit ile eşi

arasındaki geçimsizlik sebebiyle Sabit’in eşi ile kavga ettiği ve onu hırpaladığı

bilgileri de yer almaktadır.99

Bazı kaynaklarda ise Sabit’in sert mizaçlı olduğu

bilgisine yer verilmiştir.100

Bununla birlikte Habibe, kocası Sabit’ten ayrılma

isteğini onun mizacının sertliğine, ya da aralarında geçen kavgaya

bağlamamıştır. Kocasını dinini ya da ahlaki yönden bir kusurla da

kınayamayacağını özellikle vurgulamıştır.

97 Muhammed b. İdris eş-Şafiî, Tefsîru İmam eş-Şafiî, tahk. Ahmed b. Mustafa el-Ferran, Daru’t-

Tedmiriyye, Memleketü’l-Arabiyyetu’s-Suudiyye 2006, I. 360. 98 Buhârî, Sahîh, Talak 12. 99 Ebû Davud, Sünen, II. 269, hadis no: 2228; Nesâî, Sünen, VI. 186, hadis no: 3497. 100 Bk. İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, IX. 399.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[69]

Problemin nereden kaynaklandığının daha net tespiti için hadisin farklı

rivayetlerine de müracaat etmek faydalı olacaktır. İbn Mâce’nin naklettiği

rivayette Sabit’in yaratılış olarak çirkin olduğu bu sebeple Habibe’nin “Ya

Rasulallah, vallahi Allah’tan korkmasam yanıma geldiğinde onun yüzüne

tükürürüm”101

dediği bilgisine yer verilir. Taberî’nin tefsirine aldığı rivayette ise

“Ya Rasulallah onunla beni hiçbir şey asla birleştiremez. Evimin yanında

durdum ve onun bir grup adamla birlikte geldiğini gördüm. Sabit onların en

siyahı, boyca en kısası, yüzü en çirkiniydi”102

demektedir.

Bu rivayetlerden Habibe’nin eşinden neden ayrılmak istediği tam olarak

anlaşılmaktadır. Buna göre Habibe, eşinin yaratılış özellikleri sebebiyle ondan

soğumuş, ona olan sevgi ve saygısını kaybetmiştir. Habibe’ye göre kendisinde

oluşan buğz ve soğukluğun düzelmesi mümkün değildir. Onun kocasını başka

erkeklerden çok daha aşağıda görmesi bunun bir işaretidir. O, kocasına karşı

duyduğu olumsuz hislerin kendisini evlilik hukukunu gözetmemeye

sürüklemesinden, bu sebeple de İslam’a uymayan davranışları yapmaktan, hatta

küfürle nitelenebilecek hatalara düşmekten korkmuştur.103

Ayetlerin tefsirinde istihdam edilen bu rivayet, hududullahtan

kastedilenin evlilik anlaşmasıyla doğan hukuk olduğunu işaret etmektedir.

Eşlerin birbirine duydukları sevgi bu hukukun gözetilmesinde temel etkendir.

Sevginin herhangi bir sebeple ortadan kalktığı durumlarda ise söz konusu

hukukun gözetilmesi, korunması ve muhafazası iki taraf için de zora girecektir.

Evlilik hukukunu korumanın imkânsızlaştığı ortamlarda erkek ve kadın Allah’ın

diğer yasaklarını çiğnemekten, emirlerini yapmamaktan da

çekinmeyeceklerdir.104

2.3. Zıhâr

Sırt, arka, art, üst kısım, yüzey gibi sözlük anlamları bulunan105

zahr

kelimesinden türetilen zıhâr, iki şey arasında bir benzerlik veya mutabakat

101 İbn Mâce, Sünen, I. 663, hadis no: 2057. 102 Taberi, Câmiu’l-Beyân, IV. 552. 103 Mahmud b. Ahmed Bedruddîn el-Aynî, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-

Türâsi’l-Arabî, Beyrut, ty., XX. 263. 104 Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, I. 195. 105 el-Ezdî, Cemheretü’l-Luğa, II. 764; Ebû Mansûr, Tehzîbu’l-Luğa, VI. 134; Ebû Nasr İsmail b.

Hammad el-Cevherî, es-Sıhâhu Tâcü’l-Luğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye, tahk. Ahmed Abdulğafur

Attar, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1987, II. 730.

Harun Savut

[70]

oluşturmak manasını içermektedir.106

Kelime fiil kalıbıyla Kur’an’da el-Ahzâb

ve el-Mücâdele surelerinde üç kez tekrar edilir.107

Fıkıh ıstılahında zıhâr,

erkeğin kendisine haram kılmak amacıyla karısını, annesi veya evlenmesi dinen

yasak olan bir mahremine benzetmesi anlamına gelmektedir.108

Zıhâr, cahiliye döneminde boşamanın bir şekli olarak uygulanırdı.

Erkekler eşlerine kızdıklarında onları cezalandırmak için eşlerine “Sen bana

annemin sırtı gibisin” diyerek zıhâr yaparlardı. Genellikle bu ifadenin

kullanılması sebebiyle söz konusu boşama çeşidine zahr kelimesinden türetilen

zıhâr ismi verilmiştir.109

Özellikle sırtın zikredilmesinden kastın ne olduğu

konusunda farklı yorumlar yapılmıştır. Cinsel beraberlikten istiare olduğu veya

geçimsiz ve kocasına itaat etmeyen kadına kocanın sırtını dönmesi, ona iltifat

etmemesini işaret ettiği için sırt kelimesinin kullanıldığı ileri sürülmüştür.110

Zıhâr uygulamasıyla kızgın kocalar eşleri ile bir araya asla

gelmeyeceklerini ilan etmiş olurlardı. Zıhâr cahiliye döneminde her ne kadar bir

boşama sayılsa da, eşler arasında tam bir ayrılık gerçekleşmezdi. Öfkeli koca

karısını ne tam olarak boşar, ne de karısıyla bir araya gelirdi. Annesine

benzettiği karısıyla cinsel ilişkiyi kendisine yasaklardı. Böylece kadın ne

başkası ile evlenebilecek şekilde serbest kalır ne de başında kocası bulunurdu.111

Evs b. Samit ile hanımı Havle b. Salebe arasında geçip el-Mücâdele

suresindeki zıhâr ayetlerinin inmesine sebep olan hadise şöyledir: Evs bir şeye

kızarak eşi Havle’ye zıhâr yapmıştı. Havle haksızlığa uğradığı gerekçesiyle

Hazreti Peygambere başvurmuş ve kendisini düştüğü durumdan kurtaracak bir

çözüm yolu göstermesini istemişti. Rasulullah (sas), Havle’ye kendisinin

kocasına haram olduğunu, henüz konuyla ilgili bir vahiy gelmemesi sebebiyle

de bir şey yapamayacağını söylemiştir. Havle ise Rasulullah ile kendi durumu

hakkında mücadeleye girişmişti. Rasulullah’ın ayet inmedikçe bu konuda bir

şey yapamayacağını anlayan Havle durumunu Allah’a şikayet etmiş ve

kendisini içine düştüğü durumdan kurtaracak ayet indirmesini O’ndan istemişti.

106 Ö. Nasuhi Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, II. 179. 107 Bk. 33/el-Ahzâb, 4; 58/el-Mücâdele, 2-3. 108 Ahmed b. Faris el-Kazvînî, Mücmelü’l-Luğa, tahk. Züheyr Abdülmuhsin Sultan,

Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1986, s. 603. 109 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IX. 456. 110 Ahmet Yaman, “Zıhâr”, DİA, İstanbul, 44 (2013) 387-390, s. 387. 111 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IX. 456.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[71]

Bunun üzerine el-Mücâdele suresinin zıhârı düzenleyen ayetleri nazil

olmuştu.112

“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan

(kadın)ın sözünü elbette işitmiştir. Allah zaten ikinizin karşılıklı konuşmanızı

işitiyordu. Çünkü Allah hakkıyla işitendir, görendir. Sizden eşlerine zıhâr

yapanlar (bilsinler ki) o kadınlar, onların anneleri değildir. Onların anneleri,

ancak kendilerini doğuranlardır. Onlar, çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar.

Muhakkak ki Allah çok affedendir, çok bağışlayandır. Kadınlarına zıhâr yapıp,

sonra da söylediklerinden geri dönenlerin birbirleriyle ilişkiye girmeden önce

bir köle azat etmeleri gerekir. İşte size, bununla öğüt veriliyor. Allah

yaptıklarınızdan haberdardır. Buna imkan bulamayan, birbirleriyle ilişkiye

girmeden önce iki ay peş peşe oruç tutsun. Buna da güç yetiremezse, altmış

yoksulu doyursun. Bu Allah’a ve Rasulüne iman edesiniz diyedir. Bunlar

Allah’ın sınırlarıdır. Kafirlere ise acıklı bir azap vardır.”113

Zıhârı hükme bağlayan bu ayetler, bahsi geçen çirkin benzetmenin

boşama sayılmayacağını, fakat kocanın söylediği söz sebebiyle eşine de

yaklaşamayacağını işaret eder. Yani bu ayetlerden zıhârın kocanın karısına el

sürmesine engel bir günah olduğu ortaya çıkar.114

Bu günahtan pişmanlık duyup

eşine dönmek isteyenlerin ise keffaret şartıyla tekrar eşlerine dönebilecekleri

anlaşılır. Buna göre zıhâr yapan kocanın eşi ile ilişkiye girmeden önce gücüne

göre üç aşamalı kefaretten birisini yerine getirmesi gerekir.115

Ayette zıhâr, “çirkin ve yalan bir söz” olarak tanımlanmıştır. Elmalılı,

zıhâr yapılırken söylenen sözler ile kadının gönlünün kırılıp, hukukunun

çiğnendiğini söyler. Ayrıca bu sırada kişi annesinin veya mahreminin bakılması

haram olan bir uzvunu ağzına almıştır. Bunların yanında bir de kişi, Allah’ın

helal kıldığı bir şeyi kendisine haram kılarak Allah’ın hukukunu tecavüz etmiş

olur.116

Bu sebeplerden zıhâr yapan kişi günaha düşmüş olur.

112 Konu ile ilgili rivayetler için bk. Buhârî, Sahîh, Tevhid 9; Ebû Davud, Sünen, II. 266, hadis no:

2214; Nesâî, Sünen, VI. 168, hadis no: 3460; İbn Mâce, Sünen, I. 67, hadis no: 188, I. 666, hadis no: 2063; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XL. 228, hadis no: 24195, XLV. 300, hadis no: 27319; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VII. 628-639, hadis no: 15242, 15243, 15244, 15246, 15274; Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXIII. 219-227; İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm, X. 3342; İbn Kesîr, Tefsîr, VIII. 34-37.

113 58/el-Mücâdele, 1-4. 114 Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VII. 631, hadis no: 15255. 115 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 4780-4782. 116 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 4779.

Harun Savut

[72]

Ayette geçen ifadesi ile öncesinde bildirilen ahkâmın Allah’ın تلأك حدود للاا

sınırları olduğu anlaşılır. Bu ayetlerdeki emirler sadece hududullah olarak

nitelenmekle bırakılmamış, aynı zamanda iman ile de ilişkilendirilmişlerdir.

“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır” denilerek bildirilen ahkama dikkat çekilmezden

önce “Bu Allah’a ve Resûlü’ne iman edesiniz diyedir” denilerek daha şiddetli

bir vurgu yapılır. Hududullah vurgusunun ardından ise “Kafirlere ise acıklı bir

azap vardır” buyrulur. Devamındaki ayette de sakındırma devam eder. Burada

da Allah’ın sınırlarının aşılması küfür ile ilişkilendirilir. Müfessirlere göre

cahiliye döneminde boşamanın en şiddetli uygulaması zıhâr idi. Telafisi de

mümkün değildi. Kadın kocasından zıhâr yoluyla ayrılınca bir araya gelmeleri

artık mümkün olmazdı.117

Zıhâr ile ortaya çıkan haramlık ancak Kur’an’ın

koyduğu hükümlerle kaldırılmıştır. Kur’an’ın hükümlerinin icrası için ise

Allah’a ve Rasulüne iman gerekir.118

Çünkü müminler Allah’ın bildirdiği

hududa riayet eder, O’nun sınırları dışına çıkmaz ve sınırların gereklerini

titizlikle uygularlar. Kâfirler ise Allah’ın sınırlarını tanımayıp onları aşar ve o

sınırların gereklerini yerine getirmezler.119

Bu sebeple ayetlerde tebyin edilen

öğreti ve hükümlere imanın tezahürü de cahiliye döneminde cari olup Allah ve

Rasülü tarafından yasaklanan adetlerin terkidir.120

Bunun için ayette bildirilen

ve cahiliyede en ağır boşama şekli olan zıhâr uygulamasına dönülmemesi,121

zıhâr yapılmışsa da kefaretler yerine getirildikten sonra evliliğin devam

ettirilmesi gerekir. Allah’ın emrettiği bu ahkâm hak ile batılın birbirine

karışmasına mani engel ve sınırlardır.122

Evlilikte ortaya çıkabilecek hak

ihlallerinin önüne geçmek için bu sınırların gözetilmesi kaçınılmaz bir

gerekliliktir. Allah’ın koyduğu kuralların tanınmaması ve aşılması durumunda

ise karşılaşılacak azabın hatırlatılması, muhatabın kararlarını Allah’ın razı

olacağı yönde almasını icbar eder.

117 Şemsettin Işık, Kur’an-ı Kerim’e Göre Evlenme ve Boşanma, Ahsen Matbaa, Ankara 2004,

s.101-102. 118 Kurtûbî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kurân, XVII. 287, 288. 119 Ebû Cafer Ahmed b. İbrahim es-Sekafî, Milâku’t-Tevîli’l-Kâtı bi Zevi’l-İlhâd ve’t-Tatîl fî

Tevcîhi’l-Müşâbeş’l-Lafz min Âyi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ty., II. 470. 120 Mehmet Vehbi, Hulâsat’ül Beyân, XIV. 5807. 121 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XXIX. 487. 122 Muhammed b. Muhammed Ebû Mansûr el-Mâturîdî, Tevîlâtu Ehli’s-Sünne, tahk. Mecdî

Bâslûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, IX. 565.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[73]

2.4. Miras

Cahiliye Arap toplumunda “mızraklarıyla çarpışmayan ve yurdu

savunmayanlar varis olamaz” denilir, kadınlara ve ister kız isterse erkek olsun

çocuklara mirastan hak verilmezdi.123

Miras yetişkin erkekler arasında

bölüştürülürdü. Kadınlar mirastan men edilmekle kalmaz, bunun ötesinde bir

eşya gibi miras olarak varislere intikal ederlerdi.124

Kadının kocası öldüğünde,

kadının üvey oğlu veya ölen kocanın başka bir erkek akrabası ya da yakın

arkadaşı gelir kadının üzerine bir örtü artar, “malına mirasçı olduğum gibi

karısına da mirasçıyım” diyerek kadına sahip olurdu. İsterse yeni bir mihr

vermeksizin, ölenin kadına verdiği mihr ile kadını nikâhlar, isterse de kadını

başkasıyla evlendirir, kadının alması gereken mihre el koyardı.125

Yani bu kişi

varis olduğu malda nasıl tasarruf ederse, kadın üzerinde de öylece tasarruf

ederdi.126

Onur kırıcı bu davranışı kadınların engellemesi mümkün olamazdı.127

Bir diğer uygulama ise, samimi dostlar karşılıklı olarak “kanım kanındır,

yıkılmam senin yıkılmandır, sen bana varis ol ben de sana varis olayım” der ve

arkadaşlar birbirini halef tayin ederlerdi. Arkadaşlardan hangisi önce ölürse

diğeri ona mirasçı olur, ölenin malından hak alırdı.128

Tefsirlere konu olan

rivayetlerde bildirildiğine göre bu miras geleneği, cahiliye döneminde

Medine’de yaygın olarak uygulanırdı.129

Kur’an cahiliyede cari olan, adalete dayanmayan, gücü kutsayan bütün bu

uygulamaları tedricen kaldırmıştır.130

Mirasa hak kazanmada erkek-kadın,

büyük-küçük, akıllı-sefih, güçlü-zayıf ayrımına son vermiştir. Allah miras

ayetlerinde veresenin adalete uygun olarak nasıl taksim edileceğini bildirmiştir.

Söz konusu taksimatın zikredildiği yerlerden birisi en-Nisâ suresi on birinci

ayettir. Burada ölenin çocukları ve ebeveyninin miras payları şu şekilde tayin

edilmiştir:

“Allah, size çocuklarınız hakkında şöyle emrediyor: erkeğe iki kadın/kız

payı vardır. Onlar (çocuklar) ikiden fazla kız iseler, terekenin üçte ikisi

123 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VII. 597-599. 124 Bk. Buhârî, Sahîh, Tefsîr, Suretü’n-Nisâ 6; Ebû Davud, Sünen, II. 230, hadis no: 2089. 125 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 104-108. 126 Ahmet Efe, “İslam Miras Hukukunda Kadın-Erkek Hisselerinin Farklı Oluşu Üzerine Bir

Değerlendirme”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18 (2011) 157- 68, s. 160. 127 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 108. 128 Hamdi Yazır, Hak Dini, II. 1299. 129 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 107-108; İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm, III. 903; el-

Hâzin, Lübâbü’t-Te’vîl, I. 346. 130 Bk. el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kurân, III. 2-13.

Harun Savut

[74]

onlarındır. (Çocuk) bir tek kız ise, (mirasın) yarısı onundur. (Ölenin) çocuğu

varsa, ebeveynden her birine terekeden altıda bir vardır. Çocuğu olmayıp da

ona yalnız ebeveyni mirasçı olursa, üçte biri anasınındır. Ölenin kardeşleri de

varsa, anasına altıda bir vardır. (Bunlar, ölenin) yaptığı vasiyet veya

borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan fayda bakımından hangisi

size daha yakındır bilemezsiniz. (Bütün bunlar) Allah tarafından konulmuş

farzlar/paylardır. Allah, hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.”131

Eşlerin birbirinin mirasından alacakları payların, çocuğu ve babası

bulunmayanların miraslarının hangi esaslara göre taksim edileceğinin hükme

bağlandığı on ikinci ayet ise şöyledir:

“Çocukları yoksa hanımlarınızın bıraktıklarının yarısı sizindir; çocukları

varsa bıraktıklarından dörtte biri, yaptıkları vasiyet ve borçtan (bunların

ödenmesinden) sonra sizindir. Sizin de, çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte

biri onların; çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri yaptığınız vasiyet ve

borçtan (bunların ödenmesinden) sonra onlarındır. Eğer erkek veya kadının,

(çocuğu ve babası bulunmadığı halde) kelâle olarak mirasına konuluyorsa ve

(ana bir) bir erkek veya bir kız kardeşi varsa, onlardan her birine altıda bir

vardır. Bundan fazla iseler, mirasçılara zarar vermeyen vasiyet ve borçtan

sonra kalan üçte bire ortaktırlar. Bunlar Allah’dan bir emir/vasiyettir. Allah

hakkıyla bilendir, halimdir.”132

Miras paylarının düzenlendiği bu iki ayet, Allah size“ يوصيكم للاا

vasiyet/emreder” ile başlamış, bunlar Allah tarafından konulmuş“ فريض من للاا

farzlar/paylardır” ile devam etmiş, من للاا Bunlar Allah’dan bir“ وصيا

vasiyet/emirdir” ifadesi ile bitirilmiştir. Böylece taksimatın bizzat Allah’a ait

olduğu tekit edilerek bildirilmiştir. Yani Allah miras taksimini Peygambere

bırakmamış doğrudan Kur’an ile kendisi hükme bağlamıştır. Böylece

uygulamada en çok geçen mirasçıların yani çocukların, ebeveynin, eşlerin,

erkek ve kız kardeşlerin mirasçılığı ve payları Kur’an ile tespit olunmuştur.133

Bunlar dışında kalan diğer mirasçıların ve paylarının tespiti ise Hazreti

Peygamber tarafından yapılmıştır. Temel mirasçılar konusu içtihada gerek

kalmayacak şekilde vuzuha kavuşturulmuştur.134

131 4/en-Nisâ, 11. 132 4/en-Nisâ, 12. 133 Şakir Berki, “İslam Hukuku Miras Sistemi ile Medeni Kanunun Miras Sistemi Arasındaki

Farklar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 23 (1978) 1-16, s. 2. 134 Bk. Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, X. 318.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[75]

Yukarıda payları takdir edenin bizzat Allah olduğunu vurgulayan

ifadelerden, ayetlerde belirtilen ölçülere göre miras taksiminin vucubiyeti

anlaşılır. Bununla birlikte bu ifadeler, konulan hükümlerin tarafsızlığını da

işaret eder. Çünkü Allah kimsenin tarafı değildir ve kimseye iltimas etmez,

O’nun kimseyle akrabalığı bulunmadığı için kimseyle çıkar ilişkisi de yoktur.

Bunun için Allah’ın koyduğu kurallar adildir135

ve herkese eşit mesafededir.

O’nun yasalarında peygamberler de dahil kimseye ayrıcalık verilmemiştir.

Rahmet sıfatının tecellisi olarak O’nun kullarına yakınlığı, kullarının menfaatini

gözetmesi ve şefkati insanların kendi aralarındaki yakınlık ve şefkatten daha

fazla ve daha kuvvetlidir.136

Bu sebeple söz konusu taksim herkese eşit

mesafededir. İnsanların arzularına, olumsuz duygu ve menfaatlerine

dayanmayan, beşeri zaaflardan uzak, eksikliği, noksanı, hatası olmayan ilahi

ölçülerdir. Tüm tarafların menfaatini hedeflemektedir.137

Ayetteki şu ifade

kanaatimizi desteklemektedir. “Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda

bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.” Buna mukabil insan

zaaflarla maluldür, insanın zaaflarını göz ardı edip, miras gibi dünyevi bir

konuda tam anlamıyla tarafsız bir adalet standardını yakalaması da mümkün

olamamıştır. Yanlış uygulama örnekleri, yukarıda da değindiğimiz gibi, cahiliye

toplumunda fazlasıyla görülmüştür. Dünyevi hırslara yenik düşen kişiler aile

bağlarını göz ardı etmiş, en yakınlarını dünyevi hırslarla ezmekten

çekinmemişlerdir. Haksızlık ve zulüm yaparak onların mallarına el

koymuşlardır.

135 Allah’ın belirlediği paylarda dikkat çeken genel özellik kadınların mirastan aldıkları hakkın

erkeklerin aldıklarının yarısı kadar olmasıdır. Bu taksimin hikmeti üzerinde duran müfessirler konuya çeşitli açıklamalar getirmişlerdir. Bu açıklamalar Kur’an’ın ailede ekonomik yönden de adaleti gözettiği ortak noktasında birleşmektedir. Ailenin nafakası erkeğin sorumluluğuna verildiği için, çocukların ve kadının ihtiyaçlarını da kapsayacak şekilde ailedeki tüm harcamaları erkek yapar. Ayrıca erkeğin evlilik akdi sırasında kadına mihr vermesi bir mecburiyettir. Buna karşın ailede kadının mali yönden bir yükümlülüğü yoktur. Yani kadın kendisine kalan mirastan veya kocasından aldığı mihrden ya da kazandıklarından kocasına ve çocuklarına harcama

yapmak zorunda değildir.( bk. M. Hamdi Yazır, Hak Dini, II. 1302-1305.) Kur’an ona böyle bir görev yüklememiştir. Dul veya bekar kadınların masrafları ise sırasıyla babası, oğlu veya erkek kardeşi tarafından karşılanır. Bu sistem içerisinde erkekle kadının aynı hakkı alması bir haksızlığa yol açacağı için mirastan kadına düşen pay erkeğin hissesine düşenin yarısı kadardır. (bk. Hayrettin Karaman, Ana Hatlarıyla İslam Hukuku 2, s. 163.)

136 Harun Savut, “Hikmet ve Fıtrat Ekseninde Adaletin Temelleri” Turkish Studies, 9/11 (2014) 455-478, s. 461.

137 Şemsüddin Muhammed b. Ahmed el-Hatîb, es-Sirâcü’l-Münîr fi’l-İâneti alâ Marifeti Ba’di

Meâni Kelâmi Rabbina’l-Hakîmi’l-Habîr, Matbaatü Bûlâk, Kahire 1285, I. 286.

Harun Savut

[76]

Dünyalık talebiyle zulmedilen kişiler genellikle ya ana-babalar ya evlatlar

ya da kardeşler, yani birinci derece akrabalardır. Bu durumda ölümün ortaya

çıkardığı sıkıntı ve sarsıntıya bir de aile içindeki güçlülerin zayıflara karşı

takındıkları zalimane tutumlar eklenir. Bu ise aile bağları açısından ölüm

olayından daha büyük bir yıkıma sebep olur. Ölümün açtığı yara zamanla

iyileşebilecekken zulmün açtığı yara zamanla daha da büyür, aileyi ve tüm

toplumu olumsuz yönce etkiler. Haksızlıklar aile içerisinde gerçekleştiği için

çekinme, korku ve mahremiyet gibi duygular mazlumların hak taleplerinin

önüne geçebilmektedir. Toplumların yapı taşı olan aile içerisinde ortaya çıkan

haksızlıklar çözülmedikleri takdirde toplumu içten içe kemiren hastalıklara yol

açabilir. Bunun için mirasın kimler arasında nasıl bölüştürüleceğini bildiren

ayetlerin ardından bu taksimin Allah’ın sınırları olduğu vurgulanmıştır.

“Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Allah’a ve Peygamberine itaat edenleri

Allah, alt tarafından ırmaklar akan cennetlere koyar ki; onlar orada ebedi

kalacaklardır. Bu en büyük kurtuluştur. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan

eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı ateşe sokar. Onun

için alçaltıcı bir azap vardır.”138

Ayetler, hudullahın gündeme getirildiği diğer ayetler gibi teşvik ve

tehditlerle birlikte öncesinde çizilen sınırların, tebyin edilen ahkâmın

aşılmamasını emretmektedir. Bu ayetlerin hemen öncesinde ise miras almaya

kimlerin hakkı bulunduğu ve hak sahiplerinin payının ne kadar olduğu hükme

bağlanmıştır.139

Bu ayetlerde, anne, baba ve yakın akrabanın bıraktığı maldan

erkeklerin hakları gibi kadınların da haklarının olduğu bildirilmiştir.140

Kalan

malın az veya çokluğuna bakılmaksızın, yaşı ne olursa olsun ayette sayılan

kişilere taksimi istenmiştir.141

Miras konusunda belirlenen bu hakların bizzat

Allah tarafından takdir edildiği vurgulanmıştır. Yaşlarının küçüklüğü sebebiyle

mallarını koruyamayacak yetimler konusunda Müslümanlar uyarılmıştır.142

Bu

ayetlerle daha önce cahiliyede cari olan miras uygulaması sonlandırmıştır.

İnsanların zaaflarına yenilerek cahiliye adetlerini çağrıştıran hatalarını her

dönemde sergilemeleri mümkündür. Bütün bu olumsuzluklara mani olacak,

138 4/en-Nisâ, 13, 14. 139 4/en-Nisâ, 11, 12. 140 4/en-Nisâ, 7. 141 Varislerin mirastan haklarının oranı hakkında bk. Muhammed Muhiddin Abülhamid,

Ahkâmu’l-Mevârîs fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyyeti alâ Mezâhibi’l-Eimmeti’l-Erbeati, Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1991, s. 105-151.

142 4/en-Nisâ, 4-10.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[77]

güçlülerin zulme sapmalarını önleyecek tek engel ise Allah korkusudur. Bunun

için miras taksiminin Allah tarafından yapıldığı tekrar tekrar vurgulandıktan

sonra bunlar Allah’ın sınırlarıdır” denilerek muhataplar“ تلأك حدود للاا

uyarılmaktadır. Kendilerinden geçici dünya menfaatlerine aldanarak Allah’ın

sınırlarını aşmamaları istenmektedir. Allah’ın miras konusunda taksimine razı

olmayanlar, Allah’ın sınırlarını aşarak O’nun bu konuda belirlediği emirlere

isyan edenler ebedi kalmak üzere cehennem ile tehdit edilir. Tehdit öylesine

büyüktür ki, İbn Abbas’ın beyanına göre bu ayetlerdeki masiyet, inkâr

kapsamındadır. Allah’ın hükmünü kabul etmemek, O’nun taksimini inkâr

etmektir. Allah’ın sınırı olan yasakları helal sayarak çiğnemiştir.143

Bunun için

yukarıda mealini verdiğimiz en-Nisâ suresinin on dördüncü ayetinde Allah’ın

sınırlarını aşanlar cehennemde ebedi kalmakla tehdit edilmişlerdir.

Sonuç

Hududullah kelimesinin Kur’an’daki kullanımı, kelimenin terminolojik

manasından farklıdır. Kelime Kur’an’da ıstılah anlamını çağrıştıran manalardan

daha çok, Allah’ın koyduğu tüm hükümleri içeren bir anlamda kullanılmaktadır.

Hududullah ifadesi, oruç, talak, zıhar ve miras hakkındaki bazı hükümlerden

sonra bunlar Allah’ın sınırlarıdır” şeklinde geçmektedir. “Bunlar“ تلأك حدود للاا

Allah’ın sınırlarıdır” özel nitelemesi ile tanımlanan ahkâmın daha önce cari olan

ve genelde cahiliye toplumunun örfü şeklinde tezahür eden uygulamaları

kaldırdığı anlaşılmaktadır. Söz konusu örfün bir kısmı tedricen kaldırılırken, bir

kısmı İslam’ın ilk dönemlerinde uygulanmıştır. Bazı hükümlerin değiştirilmesi

ise ancak bisetten yıllar sonra mümkün olmuştur. Bu değişim karşısında direnen

ve Allah’ın tayin ettiği sınırları aşanlar, cahiliyedeki adetleri devam ettirmiş

olurlar. Bu ise, haktan sonra batıla, imandan sonra küfre meyletmek anlamına

gelmektedir. Hakkın önüne batılı, imanın önüne küfrü geçirmek şeklinde de

anlaşılabilecek bu tavır sebebiyle muhataplar, ebedi azapla tehdit edilmişlerdir.

Bunlar Allah’ın sınırlarıdır” ifadesinin kullanıldığı ayetlerin“ تلأك حدود للاا

ortak yönü, bu ayetlerin tamamı aile hukuku kapsamına giren ahkamı

düzenlemiş olmalarıdır. Hadler veya diğer ahkâmın hükme bağlandığı ayetlerde

değil de aile hukuku kapsamındaki ayetler sonrasında hududullahın

hatırlatılması, ailenin toplumun yapı taşı olmasından kaynaklanabilir. Toplumun

temeli olan aile ne kadar sağlam ise toplumlar da o kadar sağlamdır. Bunun için

ailede adalet tesis edilirse tüm toplumda da adalet tesis edilebilecektir. Aile

143 el-Hâzin, Lübâbü’t-Te’vîl, I. 353.

Harun Savut

[78]

hukukun gözetildiği, bireylerin birbirinin haklarına riayet ettikleri bir yapıya

kavuşursa toplumda da hukukun üstünlüğünden bahsetmek mümkün olacaktır.

Başkalarının muttali olamayacağı kendi mahrem alanlarında bile başkalarının

haklarını gözeten, hukuka saygılı, adalet timsali erdemli bireyler erdemli

toplumları oluşturacaklardır.

Hukuk yapısı itibariyle resmi ve soğuktur. Doğasında sınırları kesin

hatlarla belirleme vardır. Sınırların aşılması durumunda ise hukukun doğasında

zor kullanma vardır. Halbuki aile ortamı doğası gereği sevginin, paylaşımın

fedakarlığın hâkim olduğu bir yapıdır. Orada resmiyete, hiyerarşik bir ilişkiye

aile fertleri arası katı sınırlara yer yoktur. Ayrıca aile ortamı kişilerin mahremini

ifade eden bir alandır. Aile içerisinde ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda

hukukun işletilmesi için tarafların haklılığını ispat edecekleri delilleri sunmaları

bir gerekliliktir. Bu durum, duygular etrafında şekillenen aile bağlarını

zedeleyebilecek, aile mahremiyetinin çiğnenmesine yol açabilecek tehditleri

içinde barındırır. Ayetlerde Allah’ın sınırlarına vurgu yapılmasıyla problemlerin

büyütülmeden çözülmesinin yolu açılır. Böylelikle söz konusu riskler en aza

inmiş olur.

Allah’ın sınırlarının hatırlatıldığı meselelerde öfke, kızgınlık, dünyalık

hırsı, cinsel arzu gibi dürtüsel duyguların kişiyi etkisi altına alma riski vardır.

Bu duygulara kapılmak her şeyi yapabilme hakkını kendinde görmeye neden

olabilir. Bu menfi yaklaşım ise onarılması imkânsız hataların işlenmesinin

yolunu açar. Yapılan hatalar aile ortamında meydana geldiği için fecaat daha

büyür. Buna karşılık sınırların netleştirilmesi, mantıklı kararların alınmasını

sağlar.

Bahsi geçen ayetlerle aile içerisinde de hukuka işlerlik kazandırılmış

böylece aile içi zulmün önü alınmıştır. Örfi hukukta zulme uğrayan kesimlerin

menfaatine düzenlemeler yapılmıştır. Erkeğe göre daha zayıf konumdaki

kadınlar, çocuklar, yetimlerin hakları Allah tarafından ayetlerle teminat altına

alınmıştır. Ayetlerde Allah korkusu öncelenerek aile içerisinde uygulanması

gereken hukuk kuralları beyan edilmiştir. Böylelikle muhatapların manevi

hisleri harekete geçirilmiş, onlardan iman amel dengesini gözetmeleri

istenmiştir. Ailede gücü elinde tutup hegemonya kurmak isteyen bireylere ise

sınırları hatırlatılmıştır. Bu sınırların aşılması durumunda ise hasmın bizzat

Allah olacağı ilan edilmiştir. Netice olarak sınır ihlaline yelteneceklere meydan

okunmuş, hatta had bildirilmiştir.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[79]

Kaynakça

Abülhamid, Muhammed Muhiddin, Ahkâmu’l-Mevârîs fi’ş-Şerîati’l-

İslâmiyyeti alâ Mezâhibi’l-Eimmeti’l-Erbeati, Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut

1991.

Acar, H. İbrahim, “Talak”, DİA, İstanbul, 39 (2010) 496-500.

Arık, M. Selim, “Boşanma (Talak) Konusunda Bazı Yanlış Algılamalar”,

Diyanet İlmi Dergi, 40/1 (2004) 101-112.

el-Askalânî, Ahmed b. Ali İbn Hacer, Fethu’l-Bâri bi Şerhi Sahîhi’l-

Buhârî, Dâru’l-Marife, Beyrut 1379.

el-Aynî, Mahmud b. Ahmed Bedruddîn, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-

Buhârî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, ty.

Bardakoğlu, Ali, “Had”, DİA, İstanbul, 14 (1996) 547-551.

el-Beğavî, Hüseyin b. Mesud, Meâlimu’t-Tenzîl fî Tefsîri’l-Kur’ân, thk.

Abdurrezzak el-Mehdî, Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut 1420.

el-Behiy, Muhammed, Kur’an ve Toplum, çev. M. Bekir Eryarsoy, Bir

Yayıncılık, İstanbul 1986.

Berki, Şakir, “İslam Hukuku Miras Sistemi ile Medeni Kanunun Miras

Sistemi Arasındaki Farklar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 23

(1978) 1-16.

el-Beydâvî, Abdullah b. Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Tevîl, tahk.

Muhammed Abdurrahman el-Maraşlî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut

1418.

el-Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk.

Muhammed Abdülkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003.

Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu,

Bilmen Yayınevi, İstanbul 1985.

el-Buhârî, İsmail b. İbrahim, Sahîhu’l-Buhârî, thk. Muhammed Züheyr

ibn Nasır, by., Dâru Turuku’n-Necat, 1422.

el-Cessâs, Ahmed b. Ali, Ahkâmu’l-Kurân, tahk. Muhammed Sadık el-

Kamhâvî, Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut 1405.

el-Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hammad, es-Sıhâhu Tâcü’l-Luğa ve

Sıhâhu’l-Arabiyye, tahk. Ahmed Abdulğafur Attar, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn,

Beyrut 1987.

el-Cüveynî, Abdulmelik b. Abdillah, Nihâyetü’l-Matlab fî Dirâyeti’l-

Mezheb, tahk. Abdülazim Mahmud ed-Dîb, Dâru’l-Minnhâc, by., 2007.

Harun Savut

[80]

Çalışkan, İbrahim, “İslam Hukukunda Ceza Kavramı ve Hadd Cezaları”,

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 31 (1990) 368-397.

Çeker, Orhan, İslam Hukukunda Akidler, Tekin Kitabevi, Konya 2014.

Çetintaş, Recep, “İslam Hukukunda Evlenmeden Doğan Haklar

Bağlamında Nafaka”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 24 (2014) 185-203.

ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman, Sünenü’d-

Dârimî, thk. Hüseyin Selim Esed ed-Dârânî, Dâru’l-Muğnî, Memleketü’l-

Arabiyyetü’s-Suûdiyye 2000.

Ebû Davud, Süleyman b. Eşas, Sünen, thk. Muhammed Muhyiddin

Abdulhamid, Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, ty.

Ebu’l-Ferec, Cemaluddin Abdurrahman b. Ali el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî

İlmi’t-Tefsîr, tahk. Abdurrazzak el-Mehdî, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1422.

Ebu’s-Suûd, Muhammed b. Muhammed, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ

Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabî, by., ty.

Ebû Zehre, Muhammed, Bir İ’caz Delili Olarak Kur’an Hukuku, çev.

Muhammet Yılmaz, STS Yayınları, Rize 2015.

Efe, Ahmet, “İslam Miras Hukukunda Kadın-Erkek Hisselerinin Farklı

Oluşu Üzerine Bir Değerlendirme”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18

(2011) 157- 68.

Eroğlu, Selahattin, “Talak Hakkında Kur’an-ı Kerim’in Genel Tutumu”,

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 28 (1986) 159-165.

el-Ezdî, Ebû Bekr Muhammed b. Hasen, Cemheretü’l-Luğa, tahk. Remzi

Münir Balebekî, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, Beyrut 1987.

el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed, Tehzîbu’l-Luğa, thk.

Muhammed Avz Murib, Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 2001.

Feyizli, Hasan Tahsin, “Kur’an’da Aile Hukuku”, Islamic University

Europe Journal of Islamic Research, 3 (2010) 41-59.

Görgülü, Hasan Ali, “Cahiliye Devrinde Boşanma Çeşitleri ve İslam'ın

Boşanmada Örfe İtibar Etmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, 6 (1999) 111-126.

Gürkan, Menderes, “İslam Aile Hukukunda Karıya Tanınan Boşama

Yetkisi: Tefvîzü’t-Talâk”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18 (2011) 275-

310.

el-Hatîb, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed, es-Sirâcü’l-Münîr fi’l-İâneti

alâ Marifeti Ba’di Meâni Kelâmi Rabbina’l-Hakîmi’l-Habîr, Matbaatü Bûlâk,

Kahire 1285.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[81]

el-Hâzin, Alaaddin Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl fî Meâni’t-Tenzîl,

thk. Muhammed Ali Şahin, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut 1415.

Işık, Şemsettin, Kur’an-ı Kerim’e Göre Evlenme ve Boşanma, Ahsen

Matbaa, Ankara 2004.

İbn Ahmed, Ebû Abdurrahman Halil, Kitâbu’l-Ayn, tahk. Mehdi

Mahzumî, Dâru Mektebeti’l-Hilâl, by., ty.

İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed, Tefsîru’l-

Kur’âni’l-Azîm, thk. Esad Muhammed Tîb, Mektebetu Nezzar Mustafa el-Baz,

Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 1419.

İbn Faris, Ahmed el-Kazvînî, Mücmelü’l-Luğa, tahk. Züheyr

Abdülmuhsin Sultan, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1986.

İbn Hanbel, Ahmed eş-Şeybanî, Müsnedu el-İmâm Ahmed ibn Hanbel,

thk. Şuayb Arnaût, Müessesetü’r-Risâle, by., 2001.

İbn Kesîr, İsmail b. Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihaye, thk. Ali Şiri, Dâru

İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, 1988.

………, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Sami ibn Muhammed Selâme,

Dâru Tîbe, by., 1999.

İbn Kudâme, Muvaffakuddîn el-Makdisî, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmâm Ahmed,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, by., 1994.

İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, Ğarîbu’l-Hadîs, tahk.

Abdullah Cebûrî, Matbaatu’l-Ânî, Bağdad 1397.

İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünenü İbn Mâce, tahk.

Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâru İhyâi Kütübi’l-Arabî, by., ty.

İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed, Lisânu’l-Arab, Dâru

Sâdır, Beyrut 1414.

Kabakçılı, Osman, İslam Hukukuna Göre Evlilikte Kadının Hakları ve

Görevleri, basılmamış yüksek lisans tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Bursa 1993.

Karaman, Hayrettin, Anahatlarıyla İslâm Hukuku 2, Ensar Neşriyat,

İstanbul 1990.

el-Kâsânî, Alauddin Ebû Bekr b. Mesud, Bedâiu’s-Sanâî fî Tertîbi’ş-

Şerâî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, by., 1986.

Köse, Saffet, Genetiğiyle Oynanmış Kavramlar ve Aile Medeniyetinin

Sonu, Mehir Vakfı, Konya 2015.

Harun Savut

[82]

el-Kummî, Nizamuddin Hasan b. Muhammed, Ğarâibu’l-Kur’ân ve

Rağâibu’l-Furkân, tahk. Zekeriyya Amirat, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut

1416.

el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu li Ahkâmi’l-

Kur’ân, thk. Ahmed el-Berdûnî, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye, Kahire 1964.

el-Makdîsî, Muhammed b. Abdulvahid, el-Ehâdîsü’l-Muhtâratu ev el-

Müstehrecu mine’l-Ehâdîsi’l-Müstârati Mimma Lem Yehrichu’l-Buhâriyyu ve

Müslimu fi Sahîhîhima, thk. Abdülmelik b. Abdillah, Dârû’l-Hadr li’t-Tıbâa

ve’n-Neşr ve’t-Tevzî, Beyrut 2000.

el-Mâturîdî, Muhammed b. Muhammed Ebû Mansûr, Tevîlâtu Ehli’s-

Sünne, tahk. Mecdî Bâslûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005.

el-Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, en-Nüketu ve’l-Uyûn, tahk.

Es-Seyyid b. Abdulmaksud b. Abdurrahman, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,

ty.

el-Mevsılî, Abdullah b. Mahmud, el-İhtiyâr li Talîli’l-Muhtâr, Pamuk

Yayınları, İstanbul, ty.

Mukâtil b. Süleyman, Ebu’l-Hasen, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, tahk.

Abdullah Mahmud Şahata, Dâru İhyâi’t-Turâs, Beyrut 1423.

Namlı, Tuncer, “Kur’an Hükümlerinin Hukuk Sosyolojisi Açısından

Değerlendirilmesi-Boşanma Örneği”, Eskiyeni/Anadolu İlahiyat Akademisi

Araştırma Dergisi, 26 (2013) 121-150.

en-Nefrâvî, Ahmed b. Ğânim Şihabuddin, el-Fevâkihu’d-Devânî alâ

Risâleri İbn Ebî Zeyd el-Kayravânî, Dâru’l-Fikr, by., 1995.

en-Nemerî, Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah, el-Kâfî fî Fıkhi Ehli’l-Medîne,

tahk. Mumammed Muhammed Uhayd, Mektebetü’r-Riyâd el-Hadîse,

Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 1980.

en-Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, tahk. Abdulfettah

Ebû Ğudde, Mektebetü’l-Metbûâtü’l-İslamiyye, Haleb, 1986.

en-Nesefî, Ömer b. Muhammed, Tılbetü’t-Talebe, Matbaatu’l-Âmire,

Bağdat 1311.

Okur, Kaşif Hamdi, “İslam Hukuku’nda Boşama Yemini (Talâka Yemin)

Meselesi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8/15, (2009) 5-30.

er-Râzî, Fahruddîn, Mefâtihu’l-Ğayb, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut

1420.

Savut, Harun, “Hikmet ve Fıtrat Ekseninde Adaletin Temelleri” Turkish

Studies, 9/11 (2014) 455-478.

Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı

[83]

es-Sealebî, Ahmed b. Muhammed, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-

Kur’ân, thk. Ebû Muhammed b. Âşûr, Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut

2002.

es-Sekafî, Ebû Cafer Ahmed b. İbrahim, Milâku’t-Tevîli’l-Kâtı bi Zevi’l-

İlhâd ve’t-Tatîl fî Tevcîhi’l-Müşâbeş’l-Lafz min Âyi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-

İlmiyye, Beyrut, ty.

es-Semerkandî, Ebu’l-Leys, Bahru’l-Ulûm, by., ty.

es-Serahsî, Muhammed ibn Ahmed, el-Mebsût, Dâru’l-Marife, Beyrut,

1993.

es-Suyûtî, Celaluddin, ed-Durru’l-Mensûr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, ty.

eş-Şafiî, Muhammed b. İdris, el-Ümm, Dâru’l-Marife, Beyrut 1990.

………, Tefsîru İmam eş-Şafiî, tahk. Ahmed b. Mustafa el-Ferran,

Daru’t-Tedmiriyye, Memleketü’l-Arabiyyetu’s-Suudiyye 2006.

et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-

Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şakir, Müessesetü’r-Risâle, by., 2000.

et-Tirmîzî, Muhammed b. İsa, Sünenü’t-Tirmîzî, thk. Ahmed Muhammed

Şakir, Şeriketü Mektebetü ve Matbaatü Mustafa, Mısır 1975.

Ünal, İsmail Hakkı, “Kur’an’da Aile Kurumu”, Diyanet İlmî Dergi, 40/2

(2004) 7-20.

Vehbi, Mehmet, Hulâsat’ül Beyân fî Tefsîr’il Kur’an, Üçdal Neşriyat,

İstanbul 1968.

Yaman, Ahmet, İslam Aile Hukuku, İfav, İstanbul 2015.

………, “Zıhâr”, DİA, İstanbul, 44 (2013) 387-390.

Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979.

ez-Zemahşerî, Carullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an

Hakâiki Ğavâmidi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kutubi’l-Arabî, Beyrut 1407.

Zuhaylî, Vehbe, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Heyet, Risale, İstanbul

1992.