aİlede hukukun gÖzetİlmesİnİ mÜcbİr bİr …. harun savut.51-83.pdf · ailede hukukun...
TRANSCRIPT
Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS)
Aralık 2015 December 2015
Yıl 8, Sayı XXIV, ss. 51-83. Year 8, Issue XXIV, pp. 51-83.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh797
AİLEDE HUKUKUN GÖZETİLMESİNİ MÜCBİR BİR ETKEN
OLARAK “HUDUDULLAH” KAVRAMI
Harun SAVUT
Özet
Toplumun temel taşı ailedir. Güçlü bir toplum aile kurumunun sağlam temeller
üzerine kurulması ve sağlıklı işlemesine bağlıdır. Kur’an’da aile kurumunun işleyişini
düzenleyen hükümler yer almaktadır. Aile kurumu ile ilintili olan bazı ayetlerde
hududullah ifadesi kullanılarak Allah’ın sınırlarına dikkat çekilir. Bu makalede
hududullah kavramının anlam aralığı ve hangi konular için kullanıldığı ele alınmıştır.
“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır” özel nitelemesinin yapıldığı konuların tamamı aile hukuku
kapsamındadır. Bu özel nitelemenin yapıldığı ayetlerle birlikte, ramazan gecelerinde
yeme içme ve eşler arası münasebetin sınırları belirlenmiştir. Eşlerin boşanması
durumunda takip edilmesi gereken prosedür beyan edilmiştir. Cahiliye uygulaması olan
ve boşamanın en ağır şekli olarak tanımlanan zıhâr yasaklanmıştır. Miras taksiminin
hangi ölçülere göre kimler arasında yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Kur’an, Aile, hududullah, miras, zıhâr, talak
Concept as a Forcing Factor in Observing Islamic Law in the Family Life:
"Hududullah"
Abstract
The family is the cornerstone of society. A strong community depends on
building the robust foundation of the family institution and its healthy functioning. The
provisions that govern the functioning of family institution are set in the Quran. In some
verses concerned with the family institition emphasize the bound of God by use of
“hududullah”. This article discusses the hududullah concept from the points of range of
its use and the variety of its meanings. Wherever a special mention of "These are God's
limits" made in the Quran they are all covered in the family law. Beside these special
references, it [hududullah] also refers to eating - drinking and partner relationships on
Yrd. Doç. Dr.,Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Harun Savut
[52]
Ramadhan nights. In case of divorce, the procedures need to be followed are determined
as well. “Zihar” which was one the customs of the Jahiliyye (ignorant) era and a kind of
the most severe divorce method is strictly prohibited. The ratios of the inheritance
sharing are also determined.
Keywords: Qur’an, family, hududullah, inheritance, zihar, divorce
Giriş
İnsan toplumsal bir varlıktır, yalnız yaşayamaz, hayatını sürdürmek,
temel ihtiyaçlarını gidermek ve dünya nimetlerinden istifade etmek için toplu
halde yaşamak zorundadır. İnsanın bu özelliği sebebiyle, Allah’ın vahiyle
bildirdiği emir ve yasaklar toplumsal hayata uygundur. Kur’an’daki ayetlerin
önemli bir kısmı da cemiyet ile ilgilidir ve toplumsal hayatı adalet ölçüsüne
göre yapılandırmayı esas alır.
Toplumun en küçük birimi ise ailedir. Ailelerin belli ahlaki ve hukuki
prensipler çerçevesinde bir araya gelmesiyle toplum oluşur. Fert ve toplum
hayatının sağlıklı ve düzenli bir şekilde devamı, aile müessesesinin sağlam
temeller üzerinde kurulması ile ilişkilidir. Toplumun hedeflediği huzur, sükûn,
sevgi ve merhamete kavuşabilmesi için toplumun en küçük yapı taşı olan bu
kurumun belirli sınırlar içerisinde bulunması gerekir.1 İslam’da toplumun
çekirdeği statüsündeki ailenin tesisi için erkek ve bayan arasında evlilik akdi
şart kılınmıştır. Evlilik akdiyle birlikte taraflara bazı sorumluluklar yüklenir ve
aile hukuku çerçevesinde değerlendireceğimiz haklar yürürlüğe girmiş olur.2
Yani evlilik akdiyle erkek ile kadın arasında mihr, nafaka, cinsellikten
faydalanma, nesep, güzel geçim, eşlerden birisinin erken ölümü durumunda
diğerinin mirasçı olma hakkı şeklinde özetleyeceğimiz hukuki durumlar ortaya
çıkmış olur.3 Bunun yanı sıra evliliğin meyvesi niteliğindeki çocuklar ile ilgili
haklar, evliliğin sonlandırılması gibi konular da aile hukukunun kapsamı
dâhilindedir.
Kur'an'da aile kurumu ve bu kurumun işleyişi ile ilgili düzenlemelere yer
veren yaklaşık 200 ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde, aile hukuku, detaylara
inilerek yapılandırılmış, aile kurumunda karşılaşılabilecek teferruat
1 Muhammed el-Behiy, Kur’an ve Toplum, çev. M. Bekir Eryarsoy, Bir Yayıncılık, İstanbul 1986,
s. 59. 2 2/el-Bakara, 228. 3 Orhan Çeker, İslam Hukukunda Akidler, Tekin Kitabevi, Konya 2014, s. 209-210; Osman
Kabakçılı, İslam Hukukuna Göre Evlilikte Kadının Hakları ve Görevleri, basılmamış yüksek
lisans tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 1993, s. 29-88.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[53]
kapsamındaki konular bile gündeme taşınarak çözümlenmiştir. Bu durum
konunun önemi ile birlikte Kur'an’ın meseleye ne derece ciddiyetle eğildiğini
göstermektedir.4 Kur’an’ın meseleyi ele alışı sadece hukuki bir düzlemde
değildir. Kalp, vicdan ve nefse hükmedilemeyen durumlarda insanları sadece
hukuk yoluyla kontrol altına almanın güçlüğü bilinen bir gerçekliktir. Bu
realiteyi göz önünde bulundurduğumuzda ailenin, vicdan ve ahlak bir tarafa
bırakılıp, sadece hukuk üzerinden yapılandırılması, aile kurumunun sağlıklı
işleyişini sağlamayacaktır. Salt hukuka dayalı bir sistemle aile kurumunun
korunması da mümkün olmayacaktır.5 Bu sebeple Kur`an’ın aile kurumuna
yönelik düzenlemeleri, hukukiliğin yanı sıra Allah korkusunu esas alan, ahlaki
erdemleri önceleyen düzenlemelerdir.6 Bu bağlamda aileyi konu edinen pek çok
ayette konunun ahlaki yönüne dikkat çekilmiş, muhatapların vicdanına
seslenilmiştir. Bazı ayetlerde ise Allah bildirdiği ahkâmı bizzat kendi sınırı
olarak tanımlamış, bu ahkâmın mutlak uygulanmasını istemiştir.
1. Allah’ın Sınırları/Hududullah
Sözlükte men etmek, engel olmak, iki şeyin birbirine karışmasını
engellemek için arasını ayırmak, arasını açmak,7 manasını içeren had kelimesi,
bu anlamların yanında bir şeyin en uç noktasını, yani sınır ve nihayetini de ifade
eder.8 İslam hukuk ıstılahında ise, kısas ve diyet dışındaki cezai müeyyideler
anlamında bir terim olan had kavramı, genellikle Allah’ın hakkı olarak
uygulanması gereken, miktar ve keyfiyeti nasla belirlenen9 cezalar için
kullanılır.10
İslam hukukçularına göre, had kapsamındaki cezaların ilgili suçların
işlenmesine engel teşkil etmeleri, engel ve sınır anlamındaki bu kelimenin söz
konusu cezalara isim olmasının nedenidir.11
Konu İslam hukuku açısından
44 İsmail Hakkı Ünal, “Kur’an’da Aile Kurumu”, Diyanet İlmî Dergi, 40/2 (2004) 7-20, s. 8-9. 5 Saffet Köse, Genetiğiyle Oynanmış Kavramlar ve Aile Medeniyetinin Sonu, Mehir Vakfı, Konya
2015, s. 211-213. 6 Hasan Tahsin Feyizli, “Kur’an’da Aile Hukuku”, Islamic University Europe Journal of Islamic
Research, 3 (2010) 41-59, s. 42. 7 Ebû Abdurrahman Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, tahk. Mehdi Mahzumî, Dâru Mektebeti’l-
Hilâl, by., ty., III. 19; Ebû Bekr Muhammed b. Hasen el-Ezdî, Cemheretü’l-Luğa, tahk. Remzi Münir Balebekî, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, Beyrut 1987, I. 95.
8 Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. El-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, thk. Muhammed Avz Murib, Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 2001, III. 269.
9 Ali Bardakoğlu, “Had”, DİA, İstanbul, 14 (1996) 547-551, s. 547. 10 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi,
İstanbul 1985, III. 187. 11 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Heyet, Risale, İstanbul 1992, VII. 319.
Harun Savut
[54]
değerlendirildiğinde had cezaları Allah'ın bir emri olarak yerine getirilir. Bu
cezaların kaldırılması veya arttırılması noktasında Allahtan başkasının bir
yetkisi olmadığı için12
bu tür cezaların uygulamasında fert veya toplumun
herhangi bir müdahalesi de söz konusu değildir.13
Haddin çoğulu olan hudud kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de dokuz ayette on
dört kez tekrar etmiştir.14
Kelime bu ayetlerde sadece bir kez Allah’ın Rasulü’ne
indirdiği vahye izafe edilirken15
on üç kez bizzat Allah’a izafe edilmiştir.
İndirilen vahyin sınırlarının bizzat Allah tarafından konulan sınırlar olduğu göz
önünde bulundurulduğunda hudud kelimesinin tüm kullanımlarının Allah’ın
sınırları anlamına gelen hududullahı işaret ettiğini söylemek yerinde bir tespit
olacaktır. Sözlüklerde Allah’ın helalliğini veya haramlığını açıkladığı şeyler
olarak tanımlanan16
hududullah kavramı, İslam hukukçularına göre Allah’ın
haram kıldığı şeylerin tamamını kapsar.17
Onlara göre haramlara yaklaşmak
bizzat kanun koyucu tarafından yasaklanmış, sınırlar belirlenmiş, böylelikle
haramların işlenmesi engellenmiştir.
Hudud ifadesinin geçtiği ayetler incelendiğinde, kelimenin, Kur'an’ı
Kerim’deki kullanımı ile İslam hukukunda kazandığı terminolojik manaların
birbirinden farklı olduğu anlaşılır. Kelime, Kur'an'da sadece “Allah tarafından
belirlenmiş sabit ceza, müeyyide” anlamını içermemektedir. Hudud, ceza
anlamının yanı sıra cezaya sürükleyen suçlar, hükümler ve mükellefiyetleri de
içine alan bir anlam genişliğine sahiptir.18
Yani hududullah terimi, Allah’ın
koyduğu dini, ahlaki ve hukuki ahkamı da içine alacak şekilde Allah'ın
belirlediği tüm ölçü, sınır, hüküm ve yasakları işaret eder. Dünyevi cezaların
yanında uhrevi müeyyideleri de kapsayan bir anlam genişliğine sahiptir.
12 Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, Ğarîbu’l-Hadîs, tahk. Abdullah Cebûrî,
Matbaatu’l-Ânî, Bağdad 1397, I. 222. 13 İbrahim Çalışkan, “İslam Hukukunda Ceza Kavramı ve Hadd Cezaları”, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1990 c. XXXI, ss. 368-397, s. 373. Hadler, bu özelliği sebebiyle kul hakkı olan kısastan, miktarının belli olması sebebiyle de miktarı tayin edilmemiş olan tazir
cezasından ayrılırlar. (Muhammed ibn Ahmed es-Serahsî, el-Mebsût, Dâru’l-Marife, Beyrut, 1993, IX. 36.)
14 2/el-Bakara, 187, 229, 230; 4/en-Nisâ, 13, 14; 9/et-Tevbe, 97, 112; 58/el-Mücâdele, 4; 65/et-Talâk, 1.
15 9/et-Tevbe, 97. 16 İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed, Lisânu’l-Arab, Dâru Sâdır, Beyrut, 1414, III.
140. 17 Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, III. 187. 18 Ali Bardakoğlu, “Had”, DİA, XIV. 547.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[55]
Hudud kelimesinin et-Tevbe suresinin şu ayetindeki kullanımı yukarıda
verdiğimiz anlamı teyit etmektedir: لموا حدود ما أنأزل در ألا يعأ راب أشد كفأرا ونفاقا وأجأ عأ الأ
على رسوله ,Bedevîler, küfür ve nifak yönünden daha şiddetlidirler. Allah’ın“ للاا
Rasulü’ne indirdiğinin sınırlarını bilmemeye de daha yatkındırlar.”19
Bu ayette
hududdan kastedilen Allah’ın farz kıldığı tüm ibadetler20
ve peygamberi
aracılığıyla gönderdiği tüm ahkamıdır.21
Yine et-Tevbe suresinin 111. Ayetinde Allah’ın müminlerden cennet
karşılığında mal ve canlarını satın aldığı bildirilir. Ardındaki ayette ise söz
konusu alışverişin tarafı olamaya hak kazanan müminlerin özellikleri sayılır. Bu
nitelikler arasında onların Allah’ın sınırlarını koruma konusundaki
hassasiyetlerine şöyle dikkat çekilmiştir: onlar Allah’ın“ والأحافظون لحدود للاا
sınırlarını koruyanlardır.”22
Bu ifade sahabe ve tabiin tarafından “O’na her
konuda tam itaat, O’nun tüm emirlerini ikame, O’nun tüm farzlarını yerine
getirip tüm yasaklarından sakınmak” şeklinde anlaşılmıştır.23
Bütün bunlar
hududullah kavramının Kur’an’daki anlam aralığının Allah’ın peygamberi
aracılığı ile indirdiği tüm ahkâmı kapsayacak genişlikte olduğunu
ispatlamaktadır.
2. Hududullah’ın öne çıkarıldığı konular
Hududullah kavramı altı ayette تلأك zamiri ile birlikte kullanılmıştır. Söz
konusu ayetlerde Bunlar, Allah’ın sınırlardır” denilerek bu“ تلأك حدود للاا
ifadeden önce bildirilen hükümlere vurgu yapılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de
“Bunlar, Allah’ın sınırlardır” vurgusunun yapıldığı ayetler oruç,24
talak,25
miras26
ve zıhâr27
konularındaki hükümleri içermektedir. Tüm Kur’an’daki on
19 9/et-Tevbe, 97. 20 Bk. Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyûn, tahk. Es-Seyyid b.
Abdulmaksud b. Abdurrahman, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ty., II. 393; Cemaluddin Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, tahk. Abdurrazzak el-Mehdî, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1422, II. 290.
21 Ebu’l-Hasen Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, tahk. Abdullah Mahmud
Şahata, Dâru İhyâi’t-Turâs, Beyrut 1423, II. 191. 22 9/et-Tevbe, 112. 23 Bk. Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, thk. Ahmed
Muhammed Şakir, Müessesetü’r-Risâle, b.y., 2000, XIV. 507-058; Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Esad Muhammed Tîb, Mektebetu Nezzar Mustafa el-Baz, Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 1419, VI. 1892.
24 2/el-Bakara, 187. 25 2/el-Bakara, 229, 230. 26 65/et-Talâk, 1.
Harun Savut
[56]
dört kez kullanılan hududullah ifadesinin on ikisi bu konuların işlendiği
ayetlerde geçmektedir.
2.1. Ramazan Gecelerinde Dikkat Edilmesi İstenen Sınırlar
Ramazan orucu hicretin ikinci yılında Bedir Gazvesinden önce farz
kılınmıştır.28
İslam’ın ilk dönemlerinde sahabe oruç tuttuklarında yatsı namazını
kılıncaya ya da uyuyuncaya kadar yiyip içer, eşleri ile münasebette
bulunabilirler, sonrasında ise söz konusu fiilleri yapamazlardı.29
Ramazan
orucunun bu ilk uygulama şekli, daha sonra indirilen 2/el-Bakara suresindeki şu
ayet ile hafifletilmiştir:
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, sizin
için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah nefislerinize hıyanet
edeceğinizi bildi de tövbelerinizi kabul edip, sizi bağışladı. Artık (oruç
gecelerinde de) eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş
olduğu şeyi arayın. Şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırt edilinceye (tan yeri
ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da orucu akşam oluncaya kadar
tamamlayın. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize
yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah,
sakınıp korunsunlar diye ayetlerini insanlara böylece açıklar.”30
Ayetten ramazan ve orucu müteallik hükümleri çıkarmak mümkündür.
Bu nedenle müfessirler bu ayetten hareketle ramazan ve orucu ilgilendiren pek
çok konuda fikir beyan etmişlerdir. Bunlar arasında orucun tanımı,31
oruçta
neshin olup olmadığı,32
orucun vaktinin nerden başlayıp nerde bittiği, orucun
farzları, orucu bozan ve bozmayan durumlar,33
iftardan sonra hangi hallerin
27 58/Mücâdele, 4. 28 İsmail b. Ömer b. Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, thk. Ali Şiri, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, 1988,
III. 311. 29 İsmail b. Ömer b. Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Sami ibn Muhammed Selâme, Dâru
Tîbe, 1999, I. 510. 30 2/el-Bakara, 187. 31 Ahmed b. Muhammed es-Sealebî, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân, thk. Ebû Muhammed
b. Âşûr, Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut 2002, II. 61-62. 32 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1420, V. 267-268. 33 Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Ahmed el-
Berdûnî, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye, Kahire 1964, II. 318-325.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[57]
helal olduğu, cünüp olarak sabahlayanın orucunun sahih olup olmayacağı,34
itikaf ve itikaf ile ilgili konuları35
sayabiliriz.
Fakat ayetin bağlamı göz önünde tutulduğunda ayette öne çıkan temel
vurgunun, oruç tutulan günlerde eşler arası münasebetlerin sınırlarının
belirtilmesi olduğu görülür. Ayette, iftardan sonra güneş doğuncaya kadar
uzatılan yeme içme müsaadesinin öncesinde ve sonrasında söz konusu sınırın
hududu çizilir. Ayet, oruç tutulan günlerin gecesinde cinsel ilişkinin helal
kılındığının bildirilmesi ile başlar, eşlerin birbirine olan ihtiyacı ve yakınlığı
vurgulanır. Cinsel ilişkinin helal kılınması bu gerekçeye bağlanır. Bunların
ardından iftardan sonra helal olan yeme içmenin de fecre kadar devam ettiği
bildirilir. Sonrasında ise itikaf niyeti ile mescitlerde bulunanların eşlerine
yaklaşmalarının helal olmayacağı haber verilir. Bütün bunların ardından تلأك حدود
.Bunlar, Allah’ın sınırlardır” vurgusu yapılır“ للاا
Kaynaklarda ayetin nüzul sebebi olarak iki olay zikredilir. Bu rivayetlerin
birisinde Kays b. Sirme Ramazanda oruçlu olarak akşama kadar tarlasında
çalışmış, evine geldiğinde iftar yapamadan uyuyakalmış, ertesi gün ise açlık
sebebiyle bayılmıştı. Kays’ın durumu Rasulullah’a (sas) anlatılmış bunun
üzerinde yukarıdaki ayetler indirilmişti.36
Ayetin indirilişine sebep olarak gösterilen bir diğer olay ise Hz. Ömer’in
başından geçmiştir. O bir ramazan gecesinde yatsı namazını kıldıktan sonra
eşiyle birlikte olmuş, sonrasında düştüğü hatadan pişmanlık duymuş, Allah
Resulüne gitmiş, olayı anlatarak tövbesinin kabulünü talep etmişti. Bu talep
karşısında Rasulullah (sas), Ömer’e yaptığının yakışmadığını söylemişti. Bu
olayın ardından ise mübaşerete fecre kadar müsaade eden el-Bakara suresinin
187. ayeti indirilmiştir.37
Bazı müfessirlerin kaydettiğine göre Hz. Ömer’in
34 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979, I. 674-675. 35 Hüseyin b. Mesud el-Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl fî Tefsîri’l-Kur’ân, thk. Abdurrezzak el-Mehdî,
Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut 1420, I. 232. 36 Bk. İsmail b. İbrahim el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, thk. Muhammed Züheyr ibn Nasır, by., Dâru
Turuku’n-Necat, 1422, Savm, 15; Muhammed b. İsa et-Tirmîzî, Sünenü’t-Tirmîzî, thk. Ahmed Muhammed Şakir, Şeriketü Mektebetü ve Matbaatü Mustafa, Mısır 1975, V. 210, hadis no: 2968; Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, Sünenü’d-Dârimî, thk. Hüseyin Selim Esed ed-Dârânî, Dâru’l-Muğnî, Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 2000, II. 1053, hadis no: 1735; Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel eş-Şeybanî, Musnedu el-İmâm Ahmed ibn Hanbel,
thk. Şuayb Arnaût, Müessesetü’r-Risâle, by., 2001, XXX. 573, hadis no: 18611; El-Beyhakî,
Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, IV. 337, hadis no: 7900.
37 Muhammed b. Abdulvahid el-Makdîsî, el-Ehâdîsü’l-Muhtâratu ev el-Müstehrecu mine’l-
Ehâdîsi’l-Müstârati Mimma Lem Yehrichu’l-Buhâriyyu ve Müslimu fi Sahîhîhima, thk.
Harun Savut
[58]
başından geçen olayı Allah Resulüne hikaye etmesinin ardından bazı sahabiler
kendilerinin de aynı hatayı yaptıklarını itiraf etmişlerdir.38
Buhârî de تانو أناكمأ كنأتمأ تخأ ن أنأفسكمأ علم للاا “Allah nefislerinize hıyanet
edeceğinizi bildi de tövbelerinizi kabul edip, sizi bağışladı.” lafzı hakkında şu
bilgiyi verir: “Ramazan orucu farz kılındığında Sahabe eşlerine ramazan
süresince yaklaşmazlardı. Bazıları nefislerine hıyanet edip eşleri ile birlikte
olurlardı.”39
Bu malumat eşiyle mübaşeret edenin sadece Hz. Ömer olmadığını,
başka sahabilerin de aynı zaafa düştüklerini işaret eder. Buhârî’nin yukarıdaki
açıklaması, müfessirlerin Hz. Ömer’in ardından bazı sahabilerin de özür
beyanında bulunduklarına yönelik verdikleri bilgiyi teyit eder.
Açıklamalarından anlaşılacağı üzere Buhârî, nefse hıyaneti, eşlerle
birlikte olmak şeklinde tevil etmiştir. Müfessirlerin ekserisi de ayetin bu kısmını
Buhârî ile aynı şekilde yorumlamıştır. Bazı müfessirler ise تان أناكمأ كنأتمأ تخأ ون علم للاا
ifadesinin delalet ettiği bu anlamı göz önünde tutarak nüzul sebepleri أنأفسكمأ
arasında tercih yapmışlardır. Onlar Hz. Ömer’in başından geçen olayı Kays b.
Sirme’nin kıssasının önüne geçirmişlerdir.40
Ayetin siyakı müfessirlerin nüzul
sebepleri arasındaki tercihlerini etkilediği düşünülebilir. Onlar ayetin temel
vurgusunun Ramazan gecelerinde eşler arası münasebetin sınırlarının
düzenlenmesi olduğunu düşünerek Kays b. Sirme olayından daha fazla Hz.
Ömer’in başından geçen hadise üzerinde durmuş da olabilirler.
Bu ayetlerde insanın nefsi ihtiyaçlarının da bir realite olarak kabul
edildiği ortaya çıkmaktadır. Ayette eşlerler arası mübaşeret, yeme içme ile
birlikte değerlendirilmiş adeta vücudun ihtiyaç duyduğu temel gereksinimler
arasına dahil edilmiştir. Elbise benzetmesi ile eşler arasındaki yakınlığa, eşler
arası bağın kuvvetine ve eşlerin birbirine olan ihtiyacına vurgu yapılmıştır.41
Zemahşeri’nin beyanına göre bu benzetme eşlerin birbirinden kaçınmalarının ne
kadar zor olduğunu da göstermektedir. Eşlerin birbirinden uzak durması
mümkün olmadığı için Allah tarafından Ramazan gecesinde cinsel birlikteliğe
Abdülmelik b. Abdillah, Dârû’l-Hadr li’t-Tıbâa ve’n-Neşr ve’t-Tevzî, Beyrut 2000, XIII. 54-55. Benzer rivayetler için bk. İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, III. 493-055; İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I. 316; Celaluddin es-Suyûtî, ed-Durru’l-Mensûr, Dâru’l-Fikr, Beyrut t.y., I. 475-477.
38 el-Hâzin, Alaaddin Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl fî Meâni’t-Tenzîl, thk. Muhammed Ali Şahin, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut 1415, I. 116.
39 el-Buhârî, Sahîh, Tefsîru’l Kur’an, 27. 40 el-Hâzin, Lübâbü’t-Te’vîl, I. 116. 41 Mehmet Vehbi, Hulâsat’ül Beyân fî Tefsîr’il Kur’an, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1968, I. 318.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[59]
izin verilmiştir.42
Bununla birlikte itikâfa niyetlenerek mescitlere çekilenlere bu
ruhsat verilmemiş, onların itikâf süresince eşleriyle cinsel ilişkisi
yasaklanmıştır. İtikâf yasağının ardından فل تقأربوها Bunlar, Allah’ın“ تلأك حدود للاا
sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın” denilerek ruhsat sınırının dayanacağı son
nokta belirtilmiş, aile içerisinde eşler baş başa kaldıklarında bile Allah’ın
koyduğu kuralları, O’nun hukukunu gözetmeleri onlardan istenmiştir.
2.2. Talak
İslam evliliğin karşılıklı sevgi ve saygı sınırları içerisinde sürdürülmesini
istemiş, evliliğin devamı için tarafları azami ölçüde gayrete teşvik etmiş,43
boşanmayı “Allah’ın buğzettiği helal”44
olarak nitelemiş, sevgi ve saygı
sınırlarının korunmasının mümkün olamayacağı, evliliğin sürdürülemeyeceği
durumlarda ise boşanmaya müsaade etmiştir.45
Yani geçimin sağlanamadığı
aileler için talakı meşru bir çözüm yolu olarak belirlemiştir. Çünkü evlilik akdi
ile kadın ve erkeğin faydası hedeflenir. Fakat nikâh faydanın değil de fesadın
sebebi olur ve eşler arası uyumun yerini nefret alırsa bu taktirdenikâh, buğz,
düşmanlık, birbirinden tiksinme, kin gibi kötü duyguların kaynağı olur.46
Taraflar evlilikle hedeflediklerine ulaşamadıkları gibi, evliği sürdürmelerinde
herhangi bir fayda da kalmaz. Bunun neticesinde ortaya çıkan tüm
olumsuzlukları sonlandırmanın talaktan başka bir çaresi de bulunmamış olur.47
Ailede sevgi, nefrete dönüşüp ayrılık kaçınılmaz olduğunda, ayrılığın
nasıl gerçekleştirileceği sorusu Kur’an-ı Kerim’de cevabını bulur. Kur’an,
önemli bir sebep olmadan keyfi gerekçelerle evliliğin sonlandırılmasını tasvip
etmemiş,48
evliliği medeni bir şekilde sonlandırmayı çiftlere zorunlu kılmıştır.
Zulme sapan, merhametten yoksun, engel çıkarıcı ve kaba bir şekildeki
42 Carullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki Ğavâmidi’t-
Tenzîl, Dâru’l-Kutubi’l-Arabî, Beyrut 1407, I. 230. 43 Hayrettin Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku 2, Ensar Neşriyat, İstanbul 1990, s. 108. 44 Ebû Davud Süleyman b. Eşas, Sünen, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mektebetü’l-
Asriyye, Beyrut, ty., II. 255, hadis no: 2178; İbn Mâce Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünenü İbn Mâce, tahk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâru İhyâi Kütübi’l-Arabî, by., ty., I. 650, hadis no: 2018.
45 H. İbrahim Acar, “Talak”, DİA, İstanbul, 39 (2010) 496-500, s. 496. 46 Abdullah b. Mahmud el-Mevsılî, el-İhtiyâr li Talîli’l-Muhtâr, Pamuk Yayınları, İstanbul, ty.,
468. 47 Alauddin Ebû Bekr b. Mesud el-Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâî fî Tertîbi’ş-Şerâî, Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye, by., 1986, III. 112. 48 4/en-Nisâ, 19.
Harun Savut
[60]
ayrılıkları yasaklamıştır.49
Evlilik Kur’ân-ı Kerim’de ميثاقا غليظا sağlam bir
misak/teminat olarak nitelenmiştir.50
Katade, bu ifadenin kocanın karısını
iyilikle tutacağı ya da iyilik yaparak bırakacağına yönelik nikahla birlikte
vermiş olduğu söz anlamına geldiğini söyler.51
Buna göre sağlam bir teminat
olarak nitelenen evlilik anlaşması sona erdirilecekse daha önceki teminat göz
önünde bulundurularak Allah’ın koyduğu sınırlar aşılmamalıdır.
Talak kelimesi, bağını çözmek/kaldırmak,52
salıvermek, serbest
bırakmak,53
bağından kurtarmak,54
terk etmek55
manalarına gelmektedir. Fıkıh
literatüründe ise nikah akdinin sona erdirilmesi,56
evlilik sonucu ortaya çıkan
bağın kaldırılması57
anlamında kullanılan bir terimdir.
Evliliğin sonlandırılması konusu tarihten günümüze dinleri ve hukuk
sistemlerini meşgul etmiştir. Bu hususta toplumların dini ve kültürel yapılarına
bağlı olarak farklı yaklaşımlar sergilenmiştir.58
İslam öncesi Arap toplumunda
da boşama fiili için talak, zıhâr ve îla gibi yöntemler kullanılmıştır. İmam
Şafiî’nin bildirdiğine göre İslam bu yöntemlerden sadece talakı ikrar etmiştir.59
Cahiliye döneminde boşanmada herkesi bağlayan hukuki bir
düzenlemeden bahsetmek mümkün değildi. Erkeğin kadın üzerinde keyfiliğe
varan mutlak hükümranlığı söz konusuydu. Boşama erkek tarafından kadına
karşı bir tehdit, baskı ve intikam alma yöntemi olarak kullanılmaktaydı.60
Cahiliye döneminde talakın sayısında bir sınırlama da yoktu,61
koca eşini yüz
kez boşamış olsa da ona tekrar dönme hakkına sahipti.62
Bu hak anlayışı
49 Muhammed Ebû Zehre, Bir İ’caz Delili Olarak Kur’an Hukuku, çev. Muhammet Yılmaz, STS
Yayınları, Rize 2015, s. 43-44. 50 4/en-Nisâ, 21. 51 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 127. 52 Ömer b. Muhammed En-Nesefî, Tılbetü’t-Talebe, Matbaatu’l-Âmire, Bağdat 1311, I. 51. 53 el-Ezdî, Cemheretu’l-Luğa, II. 922. 54 Ebû Mansûr El-Ezherî, Tehzîbu’l-Luğa, IX. 18. 55 İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, X. 226. 56 Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, IX. 275. 57 Kaşif Hamdi Okur, “İslam Hukuku’nda Boşama Yemini (Talâka Yemin) Meselesi”, Hitit
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8/15, (2009) 5-30, s.7. 58 Menderes Gürkan, “İslam Aile Hukukunda Karıya Tanınan Boşama Yetkisi: Tefvîzü’t-Talâk”,
İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18 (2011) 275-310, s. 277. 59 Ahmed b. Ali İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bâri bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Dâru’l-Marife,
Beyrut 1379, IX. 433. 60 Hasan Ali Görgülü, “Cahiliye Devrinde Boşanma Çeşitleri ve İslam'ın Boşanmada Örfe İtibar
Etmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 6 (1999) 111-126, s. 122. 61 Ebû Zehre, Kur’an Hukuku, s. 34. 62 İbn Kesîr, Tefsîr, I. 610.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[61]
haksızlıklara yol açmaktaydı. Karısına kızan kocalar, eşlerine tuzak kurmak,
onların başkasıyla evlenmesine engel olmak, onların kadınlık onurlarını
zedelemek kastıyla eşlerini boşar, sonra boşadıkları eşlerine iddetleri bitmeden
döner, daha sonra ise tekrar onları boşarlardı. Bu işlem defalarca tekrar ederdi.63
Kur’an-ı Kerim’de boşama konusundaki ayetler incelendiğinde, bu ayetlerin
yeni hükümler getirmekle birlikte cahiliyeden kalma bu tür uygulamaları da
eleştirdiği görülmektedir. Buna bağlı olarak erkeklere boşanma konusunda
adalet ve hakkaniyetten ayrılmamaları, zulme sapmamaları emredilmektedir.
Talak ile ilgili ayetlerde dikkat çeken hedeflerden birisi de, cahiliye
döneminden kalma adaletsizliklerin ıslahı, tarafların mağduriyetinin
önlenmesidir.64
Talakta yukarıda da değindiğimiz gibi, evlilik anlaşmasından doğan tüm
haklarla birlikte ülfet ve muhabbetin kesilmesi vardır. Bu durum talakın doğal
ve kaçınılmaz sonucudur. Eşleri ayrılığa götüren süreçte tarafların birbirini
yıpratması kaçınılmaz bir olgudur. Hele hele boşanma süreci yanlış yönetilirse,
ortaya çıkan durumdan sadece eşler yıpranmayacaktır. Çiftin yanı sıra çocuklar,
eşlerin anne babaları, içinde yetiştikleri ailelerin tüm bireyleri anlaşmazlık ve
kavganın tarafı haline dönüşebilecektir. Boşanma sürecinde sağlam kriterlerle
hareket edilmez, hakim olan duygu Allah korkusu olmazsa, gücü yetenin
diğerine zulmetmesi kaçınılmaz bir sonuç olur. Bu ise toplumun temelini
oluşturan aile müessesinin güvenilirliğini tartışmaya açar. Topluma travmalar
yaşatır, toplumda onarılmaz yaralara sebep olur, adeta toplumu cahiliye
dönemine döndürür. Bunun için Kur’an boşama konusunda bir prosedür
belirlemiş ve bu prosedürün titizlikle uygulanmasını emretmiştir.
Kur’an, evlilik birliğinin sonlandırılmasını salt hukuki bir olgu olarak
değerlendirmemiştir. Kur’an’ın müsaade ettiği talakta ahlaki ve vicdani
sorumluk ön plandadır. Bunun için talak konusunun vurgulandığı ayetler
Allah’ın sınırlarının üzerine basa basa, tekrar tekrar vurgulandığı ayetlerdir. Bu
ayetlerde, Allah’ın belirlediği hukukun çiğnenmemesi, hukuka titizlikle riayet
edilmesi gerekliliği vurgulanır. Böylelikle öfkenin ve intikam duygularının
zirvede olabileceği ayrılık anlarında bile, çiftler kendi sınırlarının nereye kadar
uzandığı, bu sınırlar dahilinde yapabileceklerinin neler olduğu gösterilmiştir.
63 Ebû Zehre, Kur’an Hukuku, s. 34-35. 64 Tuncer Namlı, “Kur’an Hükümlerinin Hukuk Sosyolojisi Açısından Değerlendirilmesi-
Boşanma Örneği”, Eskiyeni/Anadolu İlahiyat Akademisi Araştırma Dergisi, 26 (2013) 121-150,
s. 129.
Harun Savut
[62]
Kur’an’da boşama hakkı kocaya verilmiş,65
kadının ise hakim aracılığı ile
boşanmasına imkan sağlanmıştır.66
Boşama kocanın bir tasarrufu olarak kabul
edilirken, kocadan Kur’an’da belirlenen prosedüre bağlı kalması, Kur’an’daki
prensip ve kaidelere uyması vurgusu yapılarak istenmiştir. Bu تلأك حدود للاا
vurgunun yapıldığı talak ayetleri 2/el-Bakara ve 65/et-Talak surelerinde
geçmektedir. Boşamanın ne zaman yapılacağını ve sonrasında nasıl
davranılması gerektiğini bildiren 65/et-Talak suresindeki ayet şöyledir:
ر ة واتاقوا للاا صوا الأعدا تهنا وأحأ قوهنا لعدا رجوهنا منأ ياأيها النابي إذا طلاقأتم النساء فطل باكمأ ل تخأ
ن إلا رجأ فقدأ لم نفأسه ل بيوتهنا ول يخأ ومنأ يتعدا حدود للاا وتلأك حدود للاا مبين أنأ يأتين بفاح
را دث بعأد ذلك أمأ يحأ ري لعلا للاا تدأ
“Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman, iddetlerini gözeterek
(iddetleri içinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah’tan korkun. (Eşleriniz)
Apaçık bir fuhuş yapmadıkları takdirde siz onları hemen evlerinden çıkarmayın,
kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim de Allah’ın
sınırlarını aşarsa, kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin belki de Allah, bundan
sonra yeni bir iş ortaya çıkarır.”67
Bu ayette eşlerini boşayacak erkeklerin onların adet günlerini hesap
ederek boşamaları, kocaların boşadıkları eşlerini, iffetsizlik gibi meşru bir
gerekçe yokken evlerinden çıkarmamaları emredilmektedir. Bu ayeti referans
gösteren fakihlere göre boşama, kadının hayız görmediği ve son hayzından
itibaren cinsel ilişkide bulunulmadığı bir dönemde yapılmalıdır. Ayrıca talak bir
kez olmalı üç talak birden verilmemelidir.68
Bu şekilde yapılan talak sünnete
65 Boşama yetkisinin erkeğe verilmesinin hikmetleri hakkında İslam alimlerinin ileri sürdükleri
gerekçelerden bazıları şunlardır: Kadınlar erkeklere nazaran daha duygusaldır, olaylardan daha çabuk etkilenirler bu özellikleri sebebiyle basit sebeplerden dolayı bu hakkı etraflıca düşünmeden çok çabuk kullanabilirler. (M. Selim Arık, “Boşanma (Talak) Konusunda Bazı Yanlış Algılamalar”, Diyanet İlmi Dergi, 40/1 (2004) 101-112, s. 103.) Erkeğin mihr ve ailenin nafakası gibi maddi sorumlulukları vardır. Sorumluluk gereği büyük maddi harcamalar yapar. Erkek talak yetkisini kullanmadan önce uğrayabileceği tüm maddi zararı da göz önünde bulunduracaktır. Bu ise erkek için caydırıcı bir etkendir. Aksi durumda ise böyle bir sorumluluğu olmayan birisinin boşanması kolay olacak hem de erkek mağdur duruma
düşecektir. (Ebû Zehre, Kur’an Hukuku, s. 48). Yetkinin iki tarafa verilmesi durumunda yuvanın dağılma ihtimali iki misline çıkacaktır. Boşama yetkisinin hakime verilmesi durumunda ise, aile sırlarının açığa çıkması, haklı haksız ithamların dillenmesinin yolu açılabilecek, boşanan eşlerin yeniden yuva kurmaları güçleşecektir. (Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku 2, s. 109).
66 Hayrettin Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku 2, s. 107. 67 65/et-Talak, 1. 68 Bk. Ahmed b. Ali el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kurân, tahk. Muhammed Sadık el-Kamhâvî, Dâru
İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut 1405, II. 73-83; es-Serahsî, el-Mebsût, VI. 3-14; el-Kâsânî,
Bedâiu’s-Sanâi, III. 89; Muhammed b. İdris eş-Şafiî, el-Ümm, Dâru’l-Marife, Beyrut 1990, V.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[63]
uygun anlamında sünni talak olarak isimlendirilmiştir. Kadını adet/regl
döneminde boşamak veya temizlik döneminde cinsel ilişkide bulunduktan sonra
boşamak ya da ister adet döneminde isterse temizlik döneminde olsun, birden
çok talakı bir kerede vermek caiz değildir.69
Böyle bir davranış güzel ahlaka da
uygun olmaz.70
Bu tür boşamaya ise bidî talak ismi verilir.71
Ayette تهنا onları iddetlerini gözeterek boşayın” ifadesini tefsir“ فطلقوهنا لعدا
eden müfessirler, fakihler ile benzer görüşler ileri sürmüşlerdir.72
Allah
Resulünün (sas) adet döneminde eşleri boşamayı yasaklayan hadislerini de bu
görüşlerini temellendirmede kullanmışlardır.73
Bu rivayetlerden en çok dikkat
çekeni, eşini hayız/regl döneminde boşayan Abdullah b. Ömer (ra) hakkındadır.
Hz. Ömer (ra) Resulullah’a (sas), Abdullah’ın eşini hayızlı iken boşadığını
haber verip bu konu hakkında soru sorunca, Resulullah (sas), Abdullah’ın eşine
dönmesini hayızdan temizlenene kadar eşini tutmasını, sonrasında tekrar hayız
görüp temizlenmesini beklemesini, bunun ardından isterse evliliği devam
ettirmesini, isterse de eşini boşamasını söylemiştir. Allah Resulü bu sözlerinin
sonunda “Allah’ın kadınları boşamada emrettiği iddet budur” buyurmuştur.74
Bu
rivayet Kur’an’ın hükümlerine uygun boşamanın nasıl ve ne zaman yapılması
gerektiğini göstermektedir.
Ayette iddet konusunda vurgulanan bir diğer nokta da iddetin sayılması
ve kadınların bu süreyi evlerinde geçirmesidir. Müfessirlerin beyanına göre,
ayette صوا الأع داة وأحأ “iddeti sayın” ifadesi boşamanın ardından beklenecek iddet
192, 193; Abdulmelik b. Abdillah el-Cüveynî, Nihâyetü’l-Matlab fî Dirâyeti’l-Mezheb, tahk. Abdülazim Mahmud ed-Dîb, Dâru’l-Minnhâc, by., 2007, XIV. 5-7; Muvaffakuddîn İbn Kudâme
el-Makdisî, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmâm Ahmed, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, by., 1994, III. 107; Ahmed b. Ğânim Şihabuddin en-Nefrâvî, el-Fevâkihu’d-Devânî alâ Risâleri İbn Ebî Zeyd el-Kayravânî, Dâru’l-Fikr, by., 1995, II. 31-33.
69 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 5047. Bk. Selahattin Eroğlu, “Talak Hakkında Kur’an-ı Kerim’in Genel Tutumu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 28 (1986) 159-165, s. 162.
70 Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah en-Nemerî, el-Kâfî fî Fıkhi Ehli’l-Medîne, tahk. Mumammed Muhammed Uhayd, Mektebetü’r-Riyâd el-Hadîse, Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suudiyye 1980,
II. 571. 71 Ahmet Yaman, İslam Aile Hukuku, İfav, İstanbul 2015, s. 88, 89. Bk. El-Kurtûbî, el-Câmiu li
Ahkâmi’l-Kurân, III. 87-88. 72 Et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXIII. 431-436. 73 Bk. İbn Kesîr, Tefsîr, VIII. 142, 143. 74 Buhârî, Sahîh, Talak 1; Müslim, Sahîh, Talak 1; Ebû Davud, Sünen, II. 255, hadis no: 2179; et-
Tirmîzî, Sünen, III. 470, hadis no: 1175; en-Nesâî Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, tahk. Abdulfettah Ebû Ğudde, Mektebetü’l-Metbûâtü’l-İslamiyye, Haleb 1986, VI. 138, hadis
no: 3391; İbn Mâce, Sünen, I. 651, hadis no: 2019.
Harun Savut
[64]
süresi konusunda Allah’ın koyduğu hukuka riayeti işaret etmektedir.75
Bu süre,
Bakara suresinde “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız müddeti
beklerler”76
ayetiyle belirlenmiştir.77
İddetin vurgulanmasından sonra ise
“Rabbiniz Allah’tan korkun” buyrulmuş, hemen bunun ardından da “(Eşleriniz)
Apaçık bir fuhuş yapmadıkları takdirde siz onları evlerinden çıkarmayın, onlar
da evlerinden çıkmasınlar” emri gelmiştir. Bu emirden anlaşılmaktadır ki, evler
kocalara ait olsa da, iddet bitene kadar kadınların oturmaları için tahsis
edilmeleri78
sebebiyle onların mülkleri gibidir ve boşanmış kadınların bu
evlerde oturması koca tarafından bahşedilen bir lütuf değildir. Yani kadınların
kocalarıyla birlikte oturduğu ve ayrılığın gerçekleştiği evde iskana devam
etmeleri Allah’ın bir emridir.79
Bu emre uymak da bir zorunluluktur.80
Bunun
için kocanın, öfkesinden dolayı boşadığı eşini iddet müddeti bitmeden evinden
çıkarma hakkı da yoktur. Koca, eşinin oturduğu evi boşaltması için ihtiyaç veya
başka bir bahane göstermeye kalksa da bu gerekçeler kabul edilmez.81
Bu
durumun tersi de caiz değildir. Yani kadınların kocalarına kızarak veya başka
bir sebeple başına buyruk davranıp evlerini terk etmeleri de Kur’an’ın müsaade
ettiği bir tutum değildir.82
Ayette boşamada iddeti ve bu iddetin evlerde geçirilmesini zorunlu kılan
emrin hemen akabinde ifadesi ile bu emirlerin Allah’ın sınırları تلأك حدود للاا
olduğu vurgulanır. Sınırların aşılması, Allah’ın hukukunu gözetmeyenin
zararına sonuçlar doğuracağı için de “Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, kendine
zulmetmiş olur.” denir.83
Yani Kur’an’ın vazettiği prensiplere aykırı yapılan
boşamalarda, koca sadece Allah’ın belirlediği mübah sınırını aşmakla kalmaz,
75 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XXX. 559. 76 2/el-Bakara, 228. 77 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 5054. 78 Nizamuddin Hasan b. Muhammed el-Kummî, Ğarâibu’l-Kur’ân ve Rağâibu’l-Furkân, tahk.
Zekeriyya Amirat, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1416, VI. 313. 79 İddet müddeti süresince kocanın ödemesi gereken nafaka hakkında bk. Recep Çetintaş, “İslam
Hukukunda Evlenmeden Doğan Haklar Bağlamında Nafaka”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 24 (2014) 185-203, s. 192-197.
80 Abdullah b. Ömer el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Tevîl, tahk. Muhammed Abdurrahman el-Maraşlî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1418, V. 220.
81 Zemahşerî, el-Keşşâf, IV. 554. 82 Ebu’s-Suûd Muhammed b. Muhammed, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm,
Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabî, ty., VIII. 260. 83 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 5058.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[65]
kendine tanınan yetkiyi aşarak zulme sapmış olur.84
Allah’ın koyduğu ve iki
tarafın hukukunu koruyan kurallar, duygusallık, öfke benzeri nefsani hislerle
kadınların aleyhine bir durum doğuracak şekilde çiğnenir. Bu duruma düşenler
Allah’ın yasalarını bozdukları için basit bir ceza ile değil, doğrudan zalimler
hakkında bildirilen akıbet ile tehdit edilmişlerdir.
Düşünmeden, kızgınlıkla, sınırlar gözetilmeksizin ve fütursuzca verilen
kararların doğuracakları sonuçlar sebebiyle insanın zarara uğraması
kaçınılmazdır. Bu sebeple Kur’an yukarıda da değindiğimiz sürecin takibini
emretmiştir. Kur’an’ın izlenmesini istediği süreç sayesinde kişi, hem öfkenin
kendisini sürükleyeceği hatalardan korunur, hem de hayatının ileriki evrelerinde
karşısına çıkabilecek yeni durumları değerlendirme imkânı yakalar. Önceki
kararları yanlışsa bunları düzeltebilir. Hz. Ali’nin şu sözleri de buna işaret eder:
“İnsanlar talakın sınırlarına riayet etselerdi boşadıkları eşleri konusunda pişman
olmazlardı. Onlar eşlerini ilişkiye girmedikleri temizlik günlerinde boşarlardı.
Sonrasında dönmek isterlerse eşlerine döner, ayrılmak isterlerse ayrılırlardı.”85
Kur’an’ın gösterdiği prosedürün takip edildiği durumlarda boşama işi
aceleye getirilmez, söz konusu süreçte boşama lafzının söylenmesi için bile bir
süre geçmesi gerekir. Çünkü hanımın regl döneminde olmaması, talakın cinsel
ilişkide bulunulmayan temizlik döneminde verilmesi şarttır. Bu durum ise
insana kararlarını tekrar gözden geçirme fırsatı vermektedir. Kararından
vazgeçmeyerek eşini boşayan erkekler için ise, eşini boşadıktan sonraki üç aylık
iddet müddeti, ortaya çıkan problem ve kararları tekrar etraflıca gözden
geçirebilecekleri ikinci bir şanstır. Artık bundan sonra isterse rici talak ile
boşadığı eşine iddet bitmeden döner. Böylece Allah o kişiye kararını feshetme
imkanı bahşetmiş olur. İstemez ise talak bain hükmü kazanır ve ayrılık
gerçekleşir.86
Talakın bain hükmü kazanıp evliliğin kesin olarak sona erdirilmesi
durumunda tarafların tekrar evliliklerinin önü büsbütün kapatılmamış, yeni bir
nikah ve yeni bir mihir şartıyla eşlerin yeniden evlenmelerine imkan
sağlanmıştır. Bununla birlikte, türü ne olursa olsun talakın sayısına ayetle
sınırlama getirilmiştir. Böylece hem taraflar korunmuş hem de talakın bir silah
gibi kullanılmasının önüne geçilmiştir. Zira yukarıda da değindiğimiz üzere,
84 Selahattin Eroğlu, “Talak Hakkında Kur’an-ı Kerim’in Genel Tutumu”, A. Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, s. 165. 85 Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, by., ty., III. 460. 86 Bk. Taberi, Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXIII. 435.
Harun Savut
[66]
cahiliye döneminde talakın sayısı konusunda kocaları sınırlayan bir kural yoktu.
Onlar da eşlerine karşı boşama yetkisini bir silah gibi kullanmaktan çekinmez,
eşlerini boşar, sonra onlara iddetleri bitmeden döner, daha sonra tekrar
boşarlardı. Bu durum defalarca tekrar ederdi. Talakı sınırlayan ayetler inip söz
konusu cahili uygulama yürürlükten kaldırılıncaya kadar İslam’ın ilk
dönemlerinde de bu nihayetsiz boşama cari idi.87
Tirmîzi’nin rivayet ettiği şu
olay bahsi geçen hükmün hicret sonrasına kadar devam ettiğini göstermektedir.
Ensardan bir sahabi eşine öfkelenmiş ve ona “Vallahi seni boşayacağım, beni
karşında göreceksin ama seninle de yatmayacağım.” demişti. Eşi ise “bu nasıl
olacak?” diye sorunca “Seni boşayacağım iddetin bitmek üzereyken sana
döneceğim. Ardından seni tekrar boşayacağım.” Cevabını vermişti. Sahabi
hanım Allah Rasulünün evine gidip durumu anlattıktan sonra el-Bakara
suresindeki talakı sınırlandıran ayetler inmiştir.88
“Talak iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle
salıvermektir. Onlara verdiklerinizden bir şeyi, almanız size helal olmaz. Ancak
erkek ve kadının Allah’ın (evlilik hakkındaki) sınırlarını
koruyamayacaklarından korkmaları durumu müstesnadır. Siz de onların,
Allah’ın sınırlarını ayakta tutamamalarından korkarsanız, o zaman kadının
fidye vererek boşanmasında ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın
sınırlarıdır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, işte onlar,
zalimlerin ta kendileridir. Eğer erkek, karısını (üçüncü kez) boşarsa, bundan
sonra kadın başka bir erkekle evlenmedikçe ona helal olmaz. O (ikinci koca) da
bunu boşarsa, Allah’ın sınırları içinde duracaklarına inandıkları takdirde,
tekrar birbirlerine dönmelerinde bir günah yoktur. İşte, bunlar, bilip anlayan
bir topluluğa Allah’ın açıkladığı sınırlardır.”89
Hududullah ifadesinin en sık kullanıldığı ayetler bunlardır. Bu iki ayette
hududullah lafzı altı kez tekrar edilir. İslam hukuku açısından
değerlendirildiğinde bu ayetlerde talakın sayısı sınırlandırılmış ve karşılıklı
anlaşma ile boşanma/muhâla’a hükme bağlanmıştır. Bu ayetlerde evliliğin
sonlandırılmasının Allah’ın koyduğu kurallara göre yapılmasına dikkat
çekilirken, evliliğin devamında da Allah’ın koyduğu sınırların gözetilmesi
gerektiğine vurgu yapılmıştır. “Talak iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle
tutmak veya güzellikle salıvermektir” buyrularak boşamaların zulüm aracına
87 Et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, IV. 538. Bk. Ebû Davud, II. 259, hadis no: 2195. 88 et-Tirmîzî, Sünenü, III. 489, hadis no: 1192. 89 2/el-Bakara 229, 230.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[67]
dönüştürülmesi engellenmiştir. Boşamanın ardından gerçekleşen geri dönüşteki
hedefin, cahiliyedeki gibi karşı tarafa zarar vermek değil, taraflar arasını ıslah
etmek olduğu işaret edilmiştir.90
Müfessirlerin verdiği bilgiye göre, bu ayet
evliliklerin hak/hukuk sınırları içerisinde sürdürülmesinin farziyyetini işaret
etmiştir.91
Yine bu ayet ile talakın ardından eşlerine dönen kocalardan eşlerine
iyi davranmaları, önceki sorunların etkisinde kalarak eşlerine eziyet etmemeleri
istenmiştir. Geçimin mümkün olmadığı durumlarda ise mihrlerini eksiksiz
vererek onlardan güzellikle ayrılmaları tavsiye edilmiştir.92
Evlilikte konu edilen mihr, erkeğin kadına verdiği mal veya paradır.
Evlilik akdiyle doğan bir haktır. Bu hak ayetlerle güvence altına alınmıştır.93
Kur’an’da kadınlara verilen mihrler ne kadar çok olursa olsun ayrılık
durumunda bunlardan hiçbir şeyin geri alınmaması emredilmiş,94
verilen
mihrleri kısmen veya tamamen almak için kadınların zorlanması, sıkıştırılması
yasaklanmıştır.95
Zira cahiliye döneminde karısını boşanmak isteyen koca,
karısına eziyetler ederek onun üzerinde baskı kurar onu hayatından bezdirirdi.
Böylelikle daha önce verdiği mihri tamamen veya kısmen geri almayı
amaçlardı. Kadından bir miktar mal almadan onu boşamaz hatta kadını
hapsederdi. Zulümden usanan kadın ise dayanamaz malını özgürlüğüne karşılık
kocasına verirdi.96
Bu ayetlerde bir taraftan verdikleri mihrden kocaların bir şey talep
edemeyecekleri, böyle bir talebin helal olmayacağı bildirilmiş, diğer taraftan
ise, bizzat ayetle güvence altına alınan mihr hakkından vaz geçilerek nikâhın
sonlandırılmasının hangi koşulda mümkün olacağı açıklanmıştır. Ayette
“Allah’ın sınırlarını koruyamama korkusu” bunun koşulu olarak sunulmuştur.
Yani Allah’ın sınırlarının aşılıp Allah’ın hukukunun çiğneneceği, haramların
işleneceği, fesadın baş göstereceği durumların önüne geçmek için karşılıklı
anlaşma yolu ile boşanmanın yolu açılmıştır. Söz konusu riskin belirginleşmesi
90 El-Kummî, Ğarâibu’l-Kur’ân, I. 630. 91 El-Kurtûbî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kurân, III. 84. 92 Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, I. 150. 93 4/en-Nisâ, 4, 24. 94 4/en-Nisâ, 20. 95 4/en-Nisâ, 19. 96 Mehmet Vehbi, Hulâsatü’l-Beyan, II. 865.
Harun Savut
[68]
halinde, evlilik anlaşması ile kadının kendi hakkı sayılan ve geri alınması haram
olan mihrin erkeğe iadesi, kadının rızası şartıyla mubah kılınmıştır.97
Yukarıda da değindiğimiz gibi bu ayetlerde boşama hakkının kötüye
kullanılmasını engellemek için boşamaya üç talak sınırı getirilmiştir. Üçüncü
boşamanın ardından eşlerin birliktelikleri ağır şartlara bağlanmıştır. Buna göre
kadının başka bir erkekle sahih bir nikâhla evlenmesi, bu evliliğin de cinsel
birlikteliğin gerçekleştiği gerçek bir evlilik olması gerekir. Eğer bu ikinci
evlilik, anlaşmalı bir nikâh olmayıp, normal yollarla sona ermişse ki bu
durumda da daha önce anlattığımız ayrılık prosedürü gündemde olur. Bunun
ardından kadının önceki kocasına dönmesinin yolu açılır. Ayette bütün
bunlardan sonra eşlerin bir araya gelmesi için إنأ ناا أنأ يقيما حدود للاا “Allah’ın
sınırları içinde duracaklarına inandıkları takdirde” şartı zikredilmiştir.
Görülmektedir ki ele aldığımız ayetlerde konulan hükümler ifadesi تلأك حدود للاا
ile Allah’ın hududu olarak nitelenirken, hududullahın gözetilmeme korkusu
evliliğin anlaşmalı olarak sonlandırılmasının gerekçesi kabul edilmiş, diğer
taraftan üçüncü talaktan sonra yuvanın tekrar kurulabilmesi de Allah’ın
hududunun uygulanması şartına bağlanmıştır. O halde ayette zikredilen
hududullah/Allah’ın sınırları ifadesinden kastedilen nedir?
Allah’ın sınırlarını korumaktan kastedilenin ne olduğunu anlamak için;
Sabit b. Kays’ın karısı Habibe’nin Rasulullah’a (sas) gelip kocasından kendisini
boşamasını istemesini konu edinen hadislere bakmak faydalı olacaktır. O, “Ya
Rasulallah Sabit b. Kays’ı dini ve ahlakı yönüyle kınayamam. Fakat ona
tahammül edemiyorum. İslam’dan sonra inkara düşmekten korkuyorum” demiş.
Bunun üzerine Rasulullah (sas) mihr olarak kocasından aldığı hurma bahçesini
iade etmesini teklif etmiş, Sabit’in bu şartla ayrılığı kabulüyle de onları
boşamıştır.98
Hadisin farklı tariklerden gelen rivayetlerinde Sabit ile eşi
arasındaki geçimsizlik sebebiyle Sabit’in eşi ile kavga ettiği ve onu hırpaladığı
bilgileri de yer almaktadır.99
Bazı kaynaklarda ise Sabit’in sert mizaçlı olduğu
bilgisine yer verilmiştir.100
Bununla birlikte Habibe, kocası Sabit’ten ayrılma
isteğini onun mizacının sertliğine, ya da aralarında geçen kavgaya
bağlamamıştır. Kocasını dinini ya da ahlaki yönden bir kusurla da
kınayamayacağını özellikle vurgulamıştır.
97 Muhammed b. İdris eş-Şafiî, Tefsîru İmam eş-Şafiî, tahk. Ahmed b. Mustafa el-Ferran, Daru’t-
Tedmiriyye, Memleketü’l-Arabiyyetu’s-Suudiyye 2006, I. 360. 98 Buhârî, Sahîh, Talak 12. 99 Ebû Davud, Sünen, II. 269, hadis no: 2228; Nesâî, Sünen, VI. 186, hadis no: 3497. 100 Bk. İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, IX. 399.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[69]
Problemin nereden kaynaklandığının daha net tespiti için hadisin farklı
rivayetlerine de müracaat etmek faydalı olacaktır. İbn Mâce’nin naklettiği
rivayette Sabit’in yaratılış olarak çirkin olduğu bu sebeple Habibe’nin “Ya
Rasulallah, vallahi Allah’tan korkmasam yanıma geldiğinde onun yüzüne
tükürürüm”101
dediği bilgisine yer verilir. Taberî’nin tefsirine aldığı rivayette ise
“Ya Rasulallah onunla beni hiçbir şey asla birleştiremez. Evimin yanında
durdum ve onun bir grup adamla birlikte geldiğini gördüm. Sabit onların en
siyahı, boyca en kısası, yüzü en çirkiniydi”102
demektedir.
Bu rivayetlerden Habibe’nin eşinden neden ayrılmak istediği tam olarak
anlaşılmaktadır. Buna göre Habibe, eşinin yaratılış özellikleri sebebiyle ondan
soğumuş, ona olan sevgi ve saygısını kaybetmiştir. Habibe’ye göre kendisinde
oluşan buğz ve soğukluğun düzelmesi mümkün değildir. Onun kocasını başka
erkeklerden çok daha aşağıda görmesi bunun bir işaretidir. O, kocasına karşı
duyduğu olumsuz hislerin kendisini evlilik hukukunu gözetmemeye
sürüklemesinden, bu sebeple de İslam’a uymayan davranışları yapmaktan, hatta
küfürle nitelenebilecek hatalara düşmekten korkmuştur.103
Ayetlerin tefsirinde istihdam edilen bu rivayet, hududullahtan
kastedilenin evlilik anlaşmasıyla doğan hukuk olduğunu işaret etmektedir.
Eşlerin birbirine duydukları sevgi bu hukukun gözetilmesinde temel etkendir.
Sevginin herhangi bir sebeple ortadan kalktığı durumlarda ise söz konusu
hukukun gözetilmesi, korunması ve muhafazası iki taraf için de zora girecektir.
Evlilik hukukunu korumanın imkânsızlaştığı ortamlarda erkek ve kadın Allah’ın
diğer yasaklarını çiğnemekten, emirlerini yapmamaktan da
çekinmeyeceklerdir.104
2.3. Zıhâr
Sırt, arka, art, üst kısım, yüzey gibi sözlük anlamları bulunan105
zahr
kelimesinden türetilen zıhâr, iki şey arasında bir benzerlik veya mutabakat
101 İbn Mâce, Sünen, I. 663, hadis no: 2057. 102 Taberi, Câmiu’l-Beyân, IV. 552. 103 Mahmud b. Ahmed Bedruddîn el-Aynî, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-
Türâsi’l-Arabî, Beyrut, ty., XX. 263. 104 Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, I. 195. 105 el-Ezdî, Cemheretü’l-Luğa, II. 764; Ebû Mansûr, Tehzîbu’l-Luğa, VI. 134; Ebû Nasr İsmail b.
Hammad el-Cevherî, es-Sıhâhu Tâcü’l-Luğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye, tahk. Ahmed Abdulğafur
Attar, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1987, II. 730.
Harun Savut
[70]
oluşturmak manasını içermektedir.106
Kelime fiil kalıbıyla Kur’an’da el-Ahzâb
ve el-Mücâdele surelerinde üç kez tekrar edilir.107
Fıkıh ıstılahında zıhâr,
erkeğin kendisine haram kılmak amacıyla karısını, annesi veya evlenmesi dinen
yasak olan bir mahremine benzetmesi anlamına gelmektedir.108
Zıhâr, cahiliye döneminde boşamanın bir şekli olarak uygulanırdı.
Erkekler eşlerine kızdıklarında onları cezalandırmak için eşlerine “Sen bana
annemin sırtı gibisin” diyerek zıhâr yaparlardı. Genellikle bu ifadenin
kullanılması sebebiyle söz konusu boşama çeşidine zahr kelimesinden türetilen
zıhâr ismi verilmiştir.109
Özellikle sırtın zikredilmesinden kastın ne olduğu
konusunda farklı yorumlar yapılmıştır. Cinsel beraberlikten istiare olduğu veya
geçimsiz ve kocasına itaat etmeyen kadına kocanın sırtını dönmesi, ona iltifat
etmemesini işaret ettiği için sırt kelimesinin kullanıldığı ileri sürülmüştür.110
Zıhâr uygulamasıyla kızgın kocalar eşleri ile bir araya asla
gelmeyeceklerini ilan etmiş olurlardı. Zıhâr cahiliye döneminde her ne kadar bir
boşama sayılsa da, eşler arasında tam bir ayrılık gerçekleşmezdi. Öfkeli koca
karısını ne tam olarak boşar, ne de karısıyla bir araya gelirdi. Annesine
benzettiği karısıyla cinsel ilişkiyi kendisine yasaklardı. Böylece kadın ne
başkası ile evlenebilecek şekilde serbest kalır ne de başında kocası bulunurdu.111
Evs b. Samit ile hanımı Havle b. Salebe arasında geçip el-Mücâdele
suresindeki zıhâr ayetlerinin inmesine sebep olan hadise şöyledir: Evs bir şeye
kızarak eşi Havle’ye zıhâr yapmıştı. Havle haksızlığa uğradığı gerekçesiyle
Hazreti Peygambere başvurmuş ve kendisini düştüğü durumdan kurtaracak bir
çözüm yolu göstermesini istemişti. Rasulullah (sas), Havle’ye kendisinin
kocasına haram olduğunu, henüz konuyla ilgili bir vahiy gelmemesi sebebiyle
de bir şey yapamayacağını söylemiştir. Havle ise Rasulullah ile kendi durumu
hakkında mücadeleye girişmişti. Rasulullah’ın ayet inmedikçe bu konuda bir
şey yapamayacağını anlayan Havle durumunu Allah’a şikayet etmiş ve
kendisini içine düştüğü durumdan kurtaracak ayet indirmesini O’ndan istemişti.
106 Ö. Nasuhi Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, II. 179. 107 Bk. 33/el-Ahzâb, 4; 58/el-Mücâdele, 2-3. 108 Ahmed b. Faris el-Kazvînî, Mücmelü’l-Luğa, tahk. Züheyr Abdülmuhsin Sultan,
Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1986, s. 603. 109 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IX. 456. 110 Ahmet Yaman, “Zıhâr”, DİA, İstanbul, 44 (2013) 387-390, s. 387. 111 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IX. 456.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[71]
Bunun üzerine el-Mücâdele suresinin zıhârı düzenleyen ayetleri nazil
olmuştu.112
“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan
(kadın)ın sözünü elbette işitmiştir. Allah zaten ikinizin karşılıklı konuşmanızı
işitiyordu. Çünkü Allah hakkıyla işitendir, görendir. Sizden eşlerine zıhâr
yapanlar (bilsinler ki) o kadınlar, onların anneleri değildir. Onların anneleri,
ancak kendilerini doğuranlardır. Onlar, çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar.
Muhakkak ki Allah çok affedendir, çok bağışlayandır. Kadınlarına zıhâr yapıp,
sonra da söylediklerinden geri dönenlerin birbirleriyle ilişkiye girmeden önce
bir köle azat etmeleri gerekir. İşte size, bununla öğüt veriliyor. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır. Buna imkan bulamayan, birbirleriyle ilişkiye
girmeden önce iki ay peş peşe oruç tutsun. Buna da güç yetiremezse, altmış
yoksulu doyursun. Bu Allah’a ve Rasulüne iman edesiniz diyedir. Bunlar
Allah’ın sınırlarıdır. Kafirlere ise acıklı bir azap vardır.”113
Zıhârı hükme bağlayan bu ayetler, bahsi geçen çirkin benzetmenin
boşama sayılmayacağını, fakat kocanın söylediği söz sebebiyle eşine de
yaklaşamayacağını işaret eder. Yani bu ayetlerden zıhârın kocanın karısına el
sürmesine engel bir günah olduğu ortaya çıkar.114
Bu günahtan pişmanlık duyup
eşine dönmek isteyenlerin ise keffaret şartıyla tekrar eşlerine dönebilecekleri
anlaşılır. Buna göre zıhâr yapan kocanın eşi ile ilişkiye girmeden önce gücüne
göre üç aşamalı kefaretten birisini yerine getirmesi gerekir.115
Ayette zıhâr, “çirkin ve yalan bir söz” olarak tanımlanmıştır. Elmalılı,
zıhâr yapılırken söylenen sözler ile kadının gönlünün kırılıp, hukukunun
çiğnendiğini söyler. Ayrıca bu sırada kişi annesinin veya mahreminin bakılması
haram olan bir uzvunu ağzına almıştır. Bunların yanında bir de kişi, Allah’ın
helal kıldığı bir şeyi kendisine haram kılarak Allah’ın hukukunu tecavüz etmiş
olur.116
Bu sebeplerden zıhâr yapan kişi günaha düşmüş olur.
112 Konu ile ilgili rivayetler için bk. Buhârî, Sahîh, Tevhid 9; Ebû Davud, Sünen, II. 266, hadis no:
2214; Nesâî, Sünen, VI. 168, hadis no: 3460; İbn Mâce, Sünen, I. 67, hadis no: 188, I. 666, hadis no: 2063; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XL. 228, hadis no: 24195, XLV. 300, hadis no: 27319; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VII. 628-639, hadis no: 15242, 15243, 15244, 15246, 15274; Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXIII. 219-227; İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm, X. 3342; İbn Kesîr, Tefsîr, VIII. 34-37.
113 58/el-Mücâdele, 1-4. 114 Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VII. 631, hadis no: 15255. 115 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 4780-4782. 116 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VII. 4779.
Harun Savut
[72]
Ayette geçen ifadesi ile öncesinde bildirilen ahkâmın Allah’ın تلأك حدود للاا
sınırları olduğu anlaşılır. Bu ayetlerdeki emirler sadece hududullah olarak
nitelenmekle bırakılmamış, aynı zamanda iman ile de ilişkilendirilmişlerdir.
“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır” denilerek bildirilen ahkama dikkat çekilmezden
önce “Bu Allah’a ve Resûlü’ne iman edesiniz diyedir” denilerek daha şiddetli
bir vurgu yapılır. Hududullah vurgusunun ardından ise “Kafirlere ise acıklı bir
azap vardır” buyrulur. Devamındaki ayette de sakındırma devam eder. Burada
da Allah’ın sınırlarının aşılması küfür ile ilişkilendirilir. Müfessirlere göre
cahiliye döneminde boşamanın en şiddetli uygulaması zıhâr idi. Telafisi de
mümkün değildi. Kadın kocasından zıhâr yoluyla ayrılınca bir araya gelmeleri
artık mümkün olmazdı.117
Zıhâr ile ortaya çıkan haramlık ancak Kur’an’ın
koyduğu hükümlerle kaldırılmıştır. Kur’an’ın hükümlerinin icrası için ise
Allah’a ve Rasulüne iman gerekir.118
Çünkü müminler Allah’ın bildirdiği
hududa riayet eder, O’nun sınırları dışına çıkmaz ve sınırların gereklerini
titizlikle uygularlar. Kâfirler ise Allah’ın sınırlarını tanımayıp onları aşar ve o
sınırların gereklerini yerine getirmezler.119
Bu sebeple ayetlerde tebyin edilen
öğreti ve hükümlere imanın tezahürü de cahiliye döneminde cari olup Allah ve
Rasülü tarafından yasaklanan adetlerin terkidir.120
Bunun için ayette bildirilen
ve cahiliyede en ağır boşama şekli olan zıhâr uygulamasına dönülmemesi,121
zıhâr yapılmışsa da kefaretler yerine getirildikten sonra evliliğin devam
ettirilmesi gerekir. Allah’ın emrettiği bu ahkâm hak ile batılın birbirine
karışmasına mani engel ve sınırlardır.122
Evlilikte ortaya çıkabilecek hak
ihlallerinin önüne geçmek için bu sınırların gözetilmesi kaçınılmaz bir
gerekliliktir. Allah’ın koyduğu kuralların tanınmaması ve aşılması durumunda
ise karşılaşılacak azabın hatırlatılması, muhatabın kararlarını Allah’ın razı
olacağı yönde almasını icbar eder.
117 Şemsettin Işık, Kur’an-ı Kerim’e Göre Evlenme ve Boşanma, Ahsen Matbaa, Ankara 2004,
s.101-102. 118 Kurtûbî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kurân, XVII. 287, 288. 119 Ebû Cafer Ahmed b. İbrahim es-Sekafî, Milâku’t-Tevîli’l-Kâtı bi Zevi’l-İlhâd ve’t-Tatîl fî
Tevcîhi’l-Müşâbeş’l-Lafz min Âyi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ty., II. 470. 120 Mehmet Vehbi, Hulâsat’ül Beyân, XIV. 5807. 121 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, XXIX. 487. 122 Muhammed b. Muhammed Ebû Mansûr el-Mâturîdî, Tevîlâtu Ehli’s-Sünne, tahk. Mecdî
Bâslûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, IX. 565.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[73]
2.4. Miras
Cahiliye Arap toplumunda “mızraklarıyla çarpışmayan ve yurdu
savunmayanlar varis olamaz” denilir, kadınlara ve ister kız isterse erkek olsun
çocuklara mirastan hak verilmezdi.123
Miras yetişkin erkekler arasında
bölüştürülürdü. Kadınlar mirastan men edilmekle kalmaz, bunun ötesinde bir
eşya gibi miras olarak varislere intikal ederlerdi.124
Kadının kocası öldüğünde,
kadının üvey oğlu veya ölen kocanın başka bir erkek akrabası ya da yakın
arkadaşı gelir kadının üzerine bir örtü artar, “malına mirasçı olduğum gibi
karısına da mirasçıyım” diyerek kadına sahip olurdu. İsterse yeni bir mihr
vermeksizin, ölenin kadına verdiği mihr ile kadını nikâhlar, isterse de kadını
başkasıyla evlendirir, kadının alması gereken mihre el koyardı.125
Yani bu kişi
varis olduğu malda nasıl tasarruf ederse, kadın üzerinde de öylece tasarruf
ederdi.126
Onur kırıcı bu davranışı kadınların engellemesi mümkün olamazdı.127
Bir diğer uygulama ise, samimi dostlar karşılıklı olarak “kanım kanındır,
yıkılmam senin yıkılmandır, sen bana varis ol ben de sana varis olayım” der ve
arkadaşlar birbirini halef tayin ederlerdi. Arkadaşlardan hangisi önce ölürse
diğeri ona mirasçı olur, ölenin malından hak alırdı.128
Tefsirlere konu olan
rivayetlerde bildirildiğine göre bu miras geleneği, cahiliye döneminde
Medine’de yaygın olarak uygulanırdı.129
Kur’an cahiliyede cari olan, adalete dayanmayan, gücü kutsayan bütün bu
uygulamaları tedricen kaldırmıştır.130
Mirasa hak kazanmada erkek-kadın,
büyük-küçük, akıllı-sefih, güçlü-zayıf ayrımına son vermiştir. Allah miras
ayetlerinde veresenin adalete uygun olarak nasıl taksim edileceğini bildirmiştir.
Söz konusu taksimatın zikredildiği yerlerden birisi en-Nisâ suresi on birinci
ayettir. Burada ölenin çocukları ve ebeveyninin miras payları şu şekilde tayin
edilmiştir:
“Allah, size çocuklarınız hakkında şöyle emrediyor: erkeğe iki kadın/kız
payı vardır. Onlar (çocuklar) ikiden fazla kız iseler, terekenin üçte ikisi
123 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VII. 597-599. 124 Bk. Buhârî, Sahîh, Tefsîr, Suretü’n-Nisâ 6; Ebû Davud, Sünen, II. 230, hadis no: 2089. 125 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 104-108. 126 Ahmet Efe, “İslam Miras Hukukunda Kadın-Erkek Hisselerinin Farklı Oluşu Üzerine Bir
Değerlendirme”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18 (2011) 157- 68, s. 160. 127 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 108. 128 Hamdi Yazır, Hak Dini, II. 1299. 129 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII. 107-108; İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm, III. 903; el-
Hâzin, Lübâbü’t-Te’vîl, I. 346. 130 Bk. el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kurân, III. 2-13.
Harun Savut
[74]
onlarındır. (Çocuk) bir tek kız ise, (mirasın) yarısı onundur. (Ölenin) çocuğu
varsa, ebeveynden her birine terekeden altıda bir vardır. Çocuğu olmayıp da
ona yalnız ebeveyni mirasçı olursa, üçte biri anasınındır. Ölenin kardeşleri de
varsa, anasına altıda bir vardır. (Bunlar, ölenin) yaptığı vasiyet veya
borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan fayda bakımından hangisi
size daha yakındır bilemezsiniz. (Bütün bunlar) Allah tarafından konulmuş
farzlar/paylardır. Allah, hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.”131
Eşlerin birbirinin mirasından alacakları payların, çocuğu ve babası
bulunmayanların miraslarının hangi esaslara göre taksim edileceğinin hükme
bağlandığı on ikinci ayet ise şöyledir:
“Çocukları yoksa hanımlarınızın bıraktıklarının yarısı sizindir; çocukları
varsa bıraktıklarından dörtte biri, yaptıkları vasiyet ve borçtan (bunların
ödenmesinden) sonra sizindir. Sizin de, çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte
biri onların; çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri yaptığınız vasiyet ve
borçtan (bunların ödenmesinden) sonra onlarındır. Eğer erkek veya kadının,
(çocuğu ve babası bulunmadığı halde) kelâle olarak mirasına konuluyorsa ve
(ana bir) bir erkek veya bir kız kardeşi varsa, onlardan her birine altıda bir
vardır. Bundan fazla iseler, mirasçılara zarar vermeyen vasiyet ve borçtan
sonra kalan üçte bire ortaktırlar. Bunlar Allah’dan bir emir/vasiyettir. Allah
hakkıyla bilendir, halimdir.”132
Miras paylarının düzenlendiği bu iki ayet, Allah size“ يوصيكم للاا
vasiyet/emreder” ile başlamış, bunlar Allah tarafından konulmuş“ فريض من للاا
farzlar/paylardır” ile devam etmiş, من للاا Bunlar Allah’dan bir“ وصيا
vasiyet/emirdir” ifadesi ile bitirilmiştir. Böylece taksimatın bizzat Allah’a ait
olduğu tekit edilerek bildirilmiştir. Yani Allah miras taksimini Peygambere
bırakmamış doğrudan Kur’an ile kendisi hükme bağlamıştır. Böylece
uygulamada en çok geçen mirasçıların yani çocukların, ebeveynin, eşlerin,
erkek ve kız kardeşlerin mirasçılığı ve payları Kur’an ile tespit olunmuştur.133
Bunlar dışında kalan diğer mirasçıların ve paylarının tespiti ise Hazreti
Peygamber tarafından yapılmıştır. Temel mirasçılar konusu içtihada gerek
kalmayacak şekilde vuzuha kavuşturulmuştur.134
131 4/en-Nisâ, 11. 132 4/en-Nisâ, 12. 133 Şakir Berki, “İslam Hukuku Miras Sistemi ile Medeni Kanunun Miras Sistemi Arasındaki
Farklar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 23 (1978) 1-16, s. 2. 134 Bk. Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, X. 318.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[75]
Yukarıda payları takdir edenin bizzat Allah olduğunu vurgulayan
ifadelerden, ayetlerde belirtilen ölçülere göre miras taksiminin vucubiyeti
anlaşılır. Bununla birlikte bu ifadeler, konulan hükümlerin tarafsızlığını da
işaret eder. Çünkü Allah kimsenin tarafı değildir ve kimseye iltimas etmez,
O’nun kimseyle akrabalığı bulunmadığı için kimseyle çıkar ilişkisi de yoktur.
Bunun için Allah’ın koyduğu kurallar adildir135
ve herkese eşit mesafededir.
O’nun yasalarında peygamberler de dahil kimseye ayrıcalık verilmemiştir.
Rahmet sıfatının tecellisi olarak O’nun kullarına yakınlığı, kullarının menfaatini
gözetmesi ve şefkati insanların kendi aralarındaki yakınlık ve şefkatten daha
fazla ve daha kuvvetlidir.136
Bu sebeple söz konusu taksim herkese eşit
mesafededir. İnsanların arzularına, olumsuz duygu ve menfaatlerine
dayanmayan, beşeri zaaflardan uzak, eksikliği, noksanı, hatası olmayan ilahi
ölçülerdir. Tüm tarafların menfaatini hedeflemektedir.137
Ayetteki şu ifade
kanaatimizi desteklemektedir. “Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda
bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.” Buna mukabil insan
zaaflarla maluldür, insanın zaaflarını göz ardı edip, miras gibi dünyevi bir
konuda tam anlamıyla tarafsız bir adalet standardını yakalaması da mümkün
olamamıştır. Yanlış uygulama örnekleri, yukarıda da değindiğimiz gibi, cahiliye
toplumunda fazlasıyla görülmüştür. Dünyevi hırslara yenik düşen kişiler aile
bağlarını göz ardı etmiş, en yakınlarını dünyevi hırslarla ezmekten
çekinmemişlerdir. Haksızlık ve zulüm yaparak onların mallarına el
koymuşlardır.
135 Allah’ın belirlediği paylarda dikkat çeken genel özellik kadınların mirastan aldıkları hakkın
erkeklerin aldıklarının yarısı kadar olmasıdır. Bu taksimin hikmeti üzerinde duran müfessirler konuya çeşitli açıklamalar getirmişlerdir. Bu açıklamalar Kur’an’ın ailede ekonomik yönden de adaleti gözettiği ortak noktasında birleşmektedir. Ailenin nafakası erkeğin sorumluluğuna verildiği için, çocukların ve kadının ihtiyaçlarını da kapsayacak şekilde ailedeki tüm harcamaları erkek yapar. Ayrıca erkeğin evlilik akdi sırasında kadına mihr vermesi bir mecburiyettir. Buna karşın ailede kadının mali yönden bir yükümlülüğü yoktur. Yani kadın kendisine kalan mirastan veya kocasından aldığı mihrden ya da kazandıklarından kocasına ve çocuklarına harcama
yapmak zorunda değildir.( bk. M. Hamdi Yazır, Hak Dini, II. 1302-1305.) Kur’an ona böyle bir görev yüklememiştir. Dul veya bekar kadınların masrafları ise sırasıyla babası, oğlu veya erkek kardeşi tarafından karşılanır. Bu sistem içerisinde erkekle kadının aynı hakkı alması bir haksızlığa yol açacağı için mirastan kadına düşen pay erkeğin hissesine düşenin yarısı kadardır. (bk. Hayrettin Karaman, Ana Hatlarıyla İslam Hukuku 2, s. 163.)
136 Harun Savut, “Hikmet ve Fıtrat Ekseninde Adaletin Temelleri” Turkish Studies, 9/11 (2014) 455-478, s. 461.
137 Şemsüddin Muhammed b. Ahmed el-Hatîb, es-Sirâcü’l-Münîr fi’l-İâneti alâ Marifeti Ba’di
Meâni Kelâmi Rabbina’l-Hakîmi’l-Habîr, Matbaatü Bûlâk, Kahire 1285, I. 286.
Harun Savut
[76]
Dünyalık talebiyle zulmedilen kişiler genellikle ya ana-babalar ya evlatlar
ya da kardeşler, yani birinci derece akrabalardır. Bu durumda ölümün ortaya
çıkardığı sıkıntı ve sarsıntıya bir de aile içindeki güçlülerin zayıflara karşı
takındıkları zalimane tutumlar eklenir. Bu ise aile bağları açısından ölüm
olayından daha büyük bir yıkıma sebep olur. Ölümün açtığı yara zamanla
iyileşebilecekken zulmün açtığı yara zamanla daha da büyür, aileyi ve tüm
toplumu olumsuz yönce etkiler. Haksızlıklar aile içerisinde gerçekleştiği için
çekinme, korku ve mahremiyet gibi duygular mazlumların hak taleplerinin
önüne geçebilmektedir. Toplumların yapı taşı olan aile içerisinde ortaya çıkan
haksızlıklar çözülmedikleri takdirde toplumu içten içe kemiren hastalıklara yol
açabilir. Bunun için mirasın kimler arasında nasıl bölüştürüleceğini bildiren
ayetlerin ardından bu taksimin Allah’ın sınırları olduğu vurgulanmıştır.
“Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Allah’a ve Peygamberine itaat edenleri
Allah, alt tarafından ırmaklar akan cennetlere koyar ki; onlar orada ebedi
kalacaklardır. Bu en büyük kurtuluştur. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan
eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı ateşe sokar. Onun
için alçaltıcı bir azap vardır.”138
Ayetler, hudullahın gündeme getirildiği diğer ayetler gibi teşvik ve
tehditlerle birlikte öncesinde çizilen sınırların, tebyin edilen ahkâmın
aşılmamasını emretmektedir. Bu ayetlerin hemen öncesinde ise miras almaya
kimlerin hakkı bulunduğu ve hak sahiplerinin payının ne kadar olduğu hükme
bağlanmıştır.139
Bu ayetlerde, anne, baba ve yakın akrabanın bıraktığı maldan
erkeklerin hakları gibi kadınların da haklarının olduğu bildirilmiştir.140
Kalan
malın az veya çokluğuna bakılmaksızın, yaşı ne olursa olsun ayette sayılan
kişilere taksimi istenmiştir.141
Miras konusunda belirlenen bu hakların bizzat
Allah tarafından takdir edildiği vurgulanmıştır. Yaşlarının küçüklüğü sebebiyle
mallarını koruyamayacak yetimler konusunda Müslümanlar uyarılmıştır.142
Bu
ayetlerle daha önce cahiliyede cari olan miras uygulaması sonlandırmıştır.
İnsanların zaaflarına yenilerek cahiliye adetlerini çağrıştıran hatalarını her
dönemde sergilemeleri mümkündür. Bütün bu olumsuzluklara mani olacak,
138 4/en-Nisâ, 13, 14. 139 4/en-Nisâ, 11, 12. 140 4/en-Nisâ, 7. 141 Varislerin mirastan haklarının oranı hakkında bk. Muhammed Muhiddin Abülhamid,
Ahkâmu’l-Mevârîs fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyyeti alâ Mezâhibi’l-Eimmeti’l-Erbeati, Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 1991, s. 105-151.
142 4/en-Nisâ, 4-10.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[77]
güçlülerin zulme sapmalarını önleyecek tek engel ise Allah korkusudur. Bunun
için miras taksiminin Allah tarafından yapıldığı tekrar tekrar vurgulandıktan
sonra bunlar Allah’ın sınırlarıdır” denilerek muhataplar“ تلأك حدود للاا
uyarılmaktadır. Kendilerinden geçici dünya menfaatlerine aldanarak Allah’ın
sınırlarını aşmamaları istenmektedir. Allah’ın miras konusunda taksimine razı
olmayanlar, Allah’ın sınırlarını aşarak O’nun bu konuda belirlediği emirlere
isyan edenler ebedi kalmak üzere cehennem ile tehdit edilir. Tehdit öylesine
büyüktür ki, İbn Abbas’ın beyanına göre bu ayetlerdeki masiyet, inkâr
kapsamındadır. Allah’ın hükmünü kabul etmemek, O’nun taksimini inkâr
etmektir. Allah’ın sınırı olan yasakları helal sayarak çiğnemiştir.143
Bunun için
yukarıda mealini verdiğimiz en-Nisâ suresinin on dördüncü ayetinde Allah’ın
sınırlarını aşanlar cehennemde ebedi kalmakla tehdit edilmişlerdir.
Sonuç
Hududullah kelimesinin Kur’an’daki kullanımı, kelimenin terminolojik
manasından farklıdır. Kelime Kur’an’da ıstılah anlamını çağrıştıran manalardan
daha çok, Allah’ın koyduğu tüm hükümleri içeren bir anlamda kullanılmaktadır.
Hududullah ifadesi, oruç, talak, zıhar ve miras hakkındaki bazı hükümlerden
sonra bunlar Allah’ın sınırlarıdır” şeklinde geçmektedir. “Bunlar“ تلأك حدود للاا
Allah’ın sınırlarıdır” özel nitelemesi ile tanımlanan ahkâmın daha önce cari olan
ve genelde cahiliye toplumunun örfü şeklinde tezahür eden uygulamaları
kaldırdığı anlaşılmaktadır. Söz konusu örfün bir kısmı tedricen kaldırılırken, bir
kısmı İslam’ın ilk dönemlerinde uygulanmıştır. Bazı hükümlerin değiştirilmesi
ise ancak bisetten yıllar sonra mümkün olmuştur. Bu değişim karşısında direnen
ve Allah’ın tayin ettiği sınırları aşanlar, cahiliyedeki adetleri devam ettirmiş
olurlar. Bu ise, haktan sonra batıla, imandan sonra küfre meyletmek anlamına
gelmektedir. Hakkın önüne batılı, imanın önüne küfrü geçirmek şeklinde de
anlaşılabilecek bu tavır sebebiyle muhataplar, ebedi azapla tehdit edilmişlerdir.
Bunlar Allah’ın sınırlarıdır” ifadesinin kullanıldığı ayetlerin“ تلأك حدود للاا
ortak yönü, bu ayetlerin tamamı aile hukuku kapsamına giren ahkamı
düzenlemiş olmalarıdır. Hadler veya diğer ahkâmın hükme bağlandığı ayetlerde
değil de aile hukuku kapsamındaki ayetler sonrasında hududullahın
hatırlatılması, ailenin toplumun yapı taşı olmasından kaynaklanabilir. Toplumun
temeli olan aile ne kadar sağlam ise toplumlar da o kadar sağlamdır. Bunun için
ailede adalet tesis edilirse tüm toplumda da adalet tesis edilebilecektir. Aile
143 el-Hâzin, Lübâbü’t-Te’vîl, I. 353.
Harun Savut
[78]
hukukun gözetildiği, bireylerin birbirinin haklarına riayet ettikleri bir yapıya
kavuşursa toplumda da hukukun üstünlüğünden bahsetmek mümkün olacaktır.
Başkalarının muttali olamayacağı kendi mahrem alanlarında bile başkalarının
haklarını gözeten, hukuka saygılı, adalet timsali erdemli bireyler erdemli
toplumları oluşturacaklardır.
Hukuk yapısı itibariyle resmi ve soğuktur. Doğasında sınırları kesin
hatlarla belirleme vardır. Sınırların aşılması durumunda ise hukukun doğasında
zor kullanma vardır. Halbuki aile ortamı doğası gereği sevginin, paylaşımın
fedakarlığın hâkim olduğu bir yapıdır. Orada resmiyete, hiyerarşik bir ilişkiye
aile fertleri arası katı sınırlara yer yoktur. Ayrıca aile ortamı kişilerin mahremini
ifade eden bir alandır. Aile içerisinde ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda
hukukun işletilmesi için tarafların haklılığını ispat edecekleri delilleri sunmaları
bir gerekliliktir. Bu durum, duygular etrafında şekillenen aile bağlarını
zedeleyebilecek, aile mahremiyetinin çiğnenmesine yol açabilecek tehditleri
içinde barındırır. Ayetlerde Allah’ın sınırlarına vurgu yapılmasıyla problemlerin
büyütülmeden çözülmesinin yolu açılır. Böylelikle söz konusu riskler en aza
inmiş olur.
Allah’ın sınırlarının hatırlatıldığı meselelerde öfke, kızgınlık, dünyalık
hırsı, cinsel arzu gibi dürtüsel duyguların kişiyi etkisi altına alma riski vardır.
Bu duygulara kapılmak her şeyi yapabilme hakkını kendinde görmeye neden
olabilir. Bu menfi yaklaşım ise onarılması imkânsız hataların işlenmesinin
yolunu açar. Yapılan hatalar aile ortamında meydana geldiği için fecaat daha
büyür. Buna karşılık sınırların netleştirilmesi, mantıklı kararların alınmasını
sağlar.
Bahsi geçen ayetlerle aile içerisinde de hukuka işlerlik kazandırılmış
böylece aile içi zulmün önü alınmıştır. Örfi hukukta zulme uğrayan kesimlerin
menfaatine düzenlemeler yapılmıştır. Erkeğe göre daha zayıf konumdaki
kadınlar, çocuklar, yetimlerin hakları Allah tarafından ayetlerle teminat altına
alınmıştır. Ayetlerde Allah korkusu öncelenerek aile içerisinde uygulanması
gereken hukuk kuralları beyan edilmiştir. Böylelikle muhatapların manevi
hisleri harekete geçirilmiş, onlardan iman amel dengesini gözetmeleri
istenmiştir. Ailede gücü elinde tutup hegemonya kurmak isteyen bireylere ise
sınırları hatırlatılmıştır. Bu sınırların aşılması durumunda ise hasmın bizzat
Allah olacağı ilan edilmiştir. Netice olarak sınır ihlaline yelteneceklere meydan
okunmuş, hatta had bildirilmiştir.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[79]
Kaynakça
Abülhamid, Muhammed Muhiddin, Ahkâmu’l-Mevârîs fi’ş-Şerîati’l-
İslâmiyyeti alâ Mezâhibi’l-Eimmeti’l-Erbeati, Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut
1991.
Acar, H. İbrahim, “Talak”, DİA, İstanbul, 39 (2010) 496-500.
Arık, M. Selim, “Boşanma (Talak) Konusunda Bazı Yanlış Algılamalar”,
Diyanet İlmi Dergi, 40/1 (2004) 101-112.
el-Askalânî, Ahmed b. Ali İbn Hacer, Fethu’l-Bâri bi Şerhi Sahîhi’l-
Buhârî, Dâru’l-Marife, Beyrut 1379.
el-Aynî, Mahmud b. Ahmed Bedruddîn, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-
Buhârî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, ty.
Bardakoğlu, Ali, “Had”, DİA, İstanbul, 14 (1996) 547-551.
el-Beğavî, Hüseyin b. Mesud, Meâlimu’t-Tenzîl fî Tefsîri’l-Kur’ân, thk.
Abdurrezzak el-Mehdî, Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut 1420.
el-Behiy, Muhammed, Kur’an ve Toplum, çev. M. Bekir Eryarsoy, Bir
Yayıncılık, İstanbul 1986.
Berki, Şakir, “İslam Hukuku Miras Sistemi ile Medeni Kanunun Miras
Sistemi Arasındaki Farklar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 23
(1978) 1-16.
el-Beydâvî, Abdullah b. Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Tevîl, tahk.
Muhammed Abdurrahman el-Maraşlî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut
1418.
el-Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. Hüseyin, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk.
Muhammed Abdülkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu,
Bilmen Yayınevi, İstanbul 1985.
el-Buhârî, İsmail b. İbrahim, Sahîhu’l-Buhârî, thk. Muhammed Züheyr
ibn Nasır, by., Dâru Turuku’n-Necat, 1422.
el-Cessâs, Ahmed b. Ali, Ahkâmu’l-Kurân, tahk. Muhammed Sadık el-
Kamhâvî, Dâru İhyai’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut 1405.
el-Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hammad, es-Sıhâhu Tâcü’l-Luğa ve
Sıhâhu’l-Arabiyye, tahk. Ahmed Abdulğafur Attar, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn,
Beyrut 1987.
el-Cüveynî, Abdulmelik b. Abdillah, Nihâyetü’l-Matlab fî Dirâyeti’l-
Mezheb, tahk. Abdülazim Mahmud ed-Dîb, Dâru’l-Minnhâc, by., 2007.
Harun Savut
[80]
Çalışkan, İbrahim, “İslam Hukukunda Ceza Kavramı ve Hadd Cezaları”,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 31 (1990) 368-397.
Çeker, Orhan, İslam Hukukunda Akidler, Tekin Kitabevi, Konya 2014.
Çetintaş, Recep, “İslam Hukukunda Evlenmeden Doğan Haklar
Bağlamında Nafaka”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 24 (2014) 185-203.
ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman, Sünenü’d-
Dârimî, thk. Hüseyin Selim Esed ed-Dârânî, Dâru’l-Muğnî, Memleketü’l-
Arabiyyetü’s-Suûdiyye 2000.
Ebû Davud, Süleyman b. Eşas, Sünen, thk. Muhammed Muhyiddin
Abdulhamid, Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, ty.
Ebu’l-Ferec, Cemaluddin Abdurrahman b. Ali el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî
İlmi’t-Tefsîr, tahk. Abdurrazzak el-Mehdî, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1422.
Ebu’s-Suûd, Muhammed b. Muhammed, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ
Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm, Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabî, by., ty.
Ebû Zehre, Muhammed, Bir İ’caz Delili Olarak Kur’an Hukuku, çev.
Muhammet Yılmaz, STS Yayınları, Rize 2015.
Efe, Ahmet, “İslam Miras Hukukunda Kadın-Erkek Hisselerinin Farklı
Oluşu Üzerine Bir Değerlendirme”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18
(2011) 157- 68.
Eroğlu, Selahattin, “Talak Hakkında Kur’an-ı Kerim’in Genel Tutumu”,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 28 (1986) 159-165.
el-Ezdî, Ebû Bekr Muhammed b. Hasen, Cemheretü’l-Luğa, tahk. Remzi
Münir Balebekî, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, Beyrut 1987.
el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed, Tehzîbu’l-Luğa, thk.
Muhammed Avz Murib, Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 2001.
Feyizli, Hasan Tahsin, “Kur’an’da Aile Hukuku”, Islamic University
Europe Journal of Islamic Research, 3 (2010) 41-59.
Görgülü, Hasan Ali, “Cahiliye Devrinde Boşanma Çeşitleri ve İslam'ın
Boşanmada Örfe İtibar Etmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 6 (1999) 111-126.
Gürkan, Menderes, “İslam Aile Hukukunda Karıya Tanınan Boşama
Yetkisi: Tefvîzü’t-Talâk”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 18 (2011) 275-
310.
el-Hatîb, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed, es-Sirâcü’l-Münîr fi’l-İâneti
alâ Marifeti Ba’di Meâni Kelâmi Rabbina’l-Hakîmi’l-Habîr, Matbaatü Bûlâk,
Kahire 1285.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[81]
el-Hâzin, Alaaddin Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl fî Meâni’t-Tenzîl,
thk. Muhammed Ali Şahin, Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye, Beyrut 1415.
Işık, Şemsettin, Kur’an-ı Kerim’e Göre Evlenme ve Boşanma, Ahsen
Matbaa, Ankara 2004.
İbn Ahmed, Ebû Abdurrahman Halil, Kitâbu’l-Ayn, tahk. Mehdi
Mahzumî, Dâru Mektebeti’l-Hilâl, by., ty.
İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed, Tefsîru’l-
Kur’âni’l-Azîm, thk. Esad Muhammed Tîb, Mektebetu Nezzar Mustafa el-Baz,
Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 1419.
İbn Faris, Ahmed el-Kazvînî, Mücmelü’l-Luğa, tahk. Züheyr
Abdülmuhsin Sultan, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1986.
İbn Hanbel, Ahmed eş-Şeybanî, Müsnedu el-İmâm Ahmed ibn Hanbel,
thk. Şuayb Arnaût, Müessesetü’r-Risâle, by., 2001.
İbn Kesîr, İsmail b. Ömer, el-Bidâye ve’n-Nihaye, thk. Ali Şiri, Dâru
İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, 1988.
………, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Sami ibn Muhammed Selâme,
Dâru Tîbe, by., 1999.
İbn Kudâme, Muvaffakuddîn el-Makdisî, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmâm Ahmed,
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, by., 1994.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, Ğarîbu’l-Hadîs, tahk.
Abdullah Cebûrî, Matbaatu’l-Ânî, Bağdad 1397.
İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünenü İbn Mâce, tahk.
Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâru İhyâi Kütübi’l-Arabî, by., ty.
İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed, Lisânu’l-Arab, Dâru
Sâdır, Beyrut 1414.
Kabakçılı, Osman, İslam Hukukuna Göre Evlilikte Kadının Hakları ve
Görevleri, basılmamış yüksek lisans tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Bursa 1993.
Karaman, Hayrettin, Anahatlarıyla İslâm Hukuku 2, Ensar Neşriyat,
İstanbul 1990.
el-Kâsânî, Alauddin Ebû Bekr b. Mesud, Bedâiu’s-Sanâî fî Tertîbi’ş-
Şerâî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, by., 1986.
Köse, Saffet, Genetiğiyle Oynanmış Kavramlar ve Aile Medeniyetinin
Sonu, Mehir Vakfı, Konya 2015.
Harun Savut
[82]
el-Kummî, Nizamuddin Hasan b. Muhammed, Ğarâibu’l-Kur’ân ve
Rağâibu’l-Furkân, tahk. Zekeriyya Amirat, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut
1416.
el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu li Ahkâmi’l-
Kur’ân, thk. Ahmed el-Berdûnî, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye, Kahire 1964.
el-Makdîsî, Muhammed b. Abdulvahid, el-Ehâdîsü’l-Muhtâratu ev el-
Müstehrecu mine’l-Ehâdîsi’l-Müstârati Mimma Lem Yehrichu’l-Buhâriyyu ve
Müslimu fi Sahîhîhima, thk. Abdülmelik b. Abdillah, Dârû’l-Hadr li’t-Tıbâa
ve’n-Neşr ve’t-Tevzî, Beyrut 2000.
el-Mâturîdî, Muhammed b. Muhammed Ebû Mansûr, Tevîlâtu Ehli’s-
Sünne, tahk. Mecdî Bâslûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005.
el-Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, en-Nüketu ve’l-Uyûn, tahk.
Es-Seyyid b. Abdulmaksud b. Abdurrahman, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,
ty.
el-Mevsılî, Abdullah b. Mahmud, el-İhtiyâr li Talîli’l-Muhtâr, Pamuk
Yayınları, İstanbul, ty.
Mukâtil b. Süleyman, Ebu’l-Hasen, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, tahk.
Abdullah Mahmud Şahata, Dâru İhyâi’t-Turâs, Beyrut 1423.
Namlı, Tuncer, “Kur’an Hükümlerinin Hukuk Sosyolojisi Açısından
Değerlendirilmesi-Boşanma Örneği”, Eskiyeni/Anadolu İlahiyat Akademisi
Araştırma Dergisi, 26 (2013) 121-150.
en-Nefrâvî, Ahmed b. Ğânim Şihabuddin, el-Fevâkihu’d-Devânî alâ
Risâleri İbn Ebî Zeyd el-Kayravânî, Dâru’l-Fikr, by., 1995.
en-Nemerî, Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah, el-Kâfî fî Fıkhi Ehli’l-Medîne,
tahk. Mumammed Muhammed Uhayd, Mektebetü’r-Riyâd el-Hadîse,
Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye 1980.
en-Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, tahk. Abdulfettah
Ebû Ğudde, Mektebetü’l-Metbûâtü’l-İslamiyye, Haleb, 1986.
en-Nesefî, Ömer b. Muhammed, Tılbetü’t-Talebe, Matbaatu’l-Âmire,
Bağdat 1311.
Okur, Kaşif Hamdi, “İslam Hukuku’nda Boşama Yemini (Talâka Yemin)
Meselesi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8/15, (2009) 5-30.
er-Râzî, Fahruddîn, Mefâtihu’l-Ğayb, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut
1420.
Savut, Harun, “Hikmet ve Fıtrat Ekseninde Adaletin Temelleri” Turkish
Studies, 9/11 (2014) 455-478.
Ailede Hukukun Gözetilmesini Mücbir Bir Etken Olarak “Hududullah” Kavramı
[83]
es-Sealebî, Ahmed b. Muhammed, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-
Kur’ân, thk. Ebû Muhammed b. Âşûr, Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî, Beyrut
2002.
es-Sekafî, Ebû Cafer Ahmed b. İbrahim, Milâku’t-Tevîli’l-Kâtı bi Zevi’l-
İlhâd ve’t-Tatîl fî Tevcîhi’l-Müşâbeş’l-Lafz min Âyi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye, Beyrut, ty.
es-Semerkandî, Ebu’l-Leys, Bahru’l-Ulûm, by., ty.
es-Serahsî, Muhammed ibn Ahmed, el-Mebsût, Dâru’l-Marife, Beyrut,
1993.
es-Suyûtî, Celaluddin, ed-Durru’l-Mensûr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, ty.
eş-Şafiî, Muhammed b. İdris, el-Ümm, Dâru’l-Marife, Beyrut 1990.
………, Tefsîru İmam eş-Şafiî, tahk. Ahmed b. Mustafa el-Ferran,
Daru’t-Tedmiriyye, Memleketü’l-Arabiyyetu’s-Suudiyye 2006.
et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-
Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şakir, Müessesetü’r-Risâle, by., 2000.
et-Tirmîzî, Muhammed b. İsa, Sünenü’t-Tirmîzî, thk. Ahmed Muhammed
Şakir, Şeriketü Mektebetü ve Matbaatü Mustafa, Mısır 1975.
Ünal, İsmail Hakkı, “Kur’an’da Aile Kurumu”, Diyanet İlmî Dergi, 40/2
(2004) 7-20.
Vehbi, Mehmet, Hulâsat’ül Beyân fî Tefsîr’il Kur’an, Üçdal Neşriyat,
İstanbul 1968.
Yaman, Ahmet, İslam Aile Hukuku, İfav, İstanbul 2015.
………, “Zıhâr”, DİA, İstanbul, 44 (2013) 387-390.
Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979.
ez-Zemahşerî, Carullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an
Hakâiki Ğavâmidi’t-Tenzîl, Dâru’l-Kutubi’l-Arabî, Beyrut 1407.
Zuhaylî, Vehbe, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, çev. Heyet, Risale, İstanbul
1992.