8 mart dünya kadınlar günü - İzmir barosu · 2018. 4. 3. · 8 mart dünya kadınlar günü...

86

Upload: others

Post on 05-Sep-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu
Page 2: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

1

03 Nisan 2018

Page 3: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

2

Page 4: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Av. Aydın ÖZCAN

Uluslararası sözleşmelere ve ulusal politikalara rağmen dünyanın her yerinde kadınlar şiddete ve ayrımcılığa uğruyor; siyasette, karar mekanizmalarında, ekonomide, eğitimde erkeğe göre ikincil konumda kalmaya devam ediyor; medyada ve reklam dünyasında cinsel bir obje olarak kullanılıp istismar ediliyorlar. 8 Mart 1857 tarihinde 40.000 Amerikalı dokuma işçisinin hayatları pahasına başlattıkları iş, ekmek, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde her ulus ve inançtan kadınlar, sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamda söz sahibi olmak için; kadına yönelik şiddete, gerici, ayrımcı tutum ve uygulamalara son vermek için örgütleniyor, seslerini yükseltiyorlar.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve bu eşitsizliğe dayalı iş bölümü, kadınların önündeki en büyük engellerden biridir. Kamusal alana girebildiği ölçüde kadın özgürleşir ve kendi kişiliğini ortaya koyar. Evde temizlik yapan, çocuk doğuran, yemek pişiren, erkeğe hizmet eden, cinsel rolleriyle var olmayı sürdürdüğü müddetçe kadın ikincil olacaktır. Kamusal alanda eşitliğin sağlanması, cinsiyet ayrımına dayalı iş bölümüne son verilmesi, kadına eşit fırsatlar tanınarak desteklenmesi kamusal alanı erkek alanı olmaktan çıkaracak, teklikten kurtaracak ve yaşam kadın bakışıyla zenginleşecektir.

Daha yaşanabilir bir dünyanın ancak kadının etkinlik alanının güçlendirilmesi, eğitim, istihdam, sağlık, siyaset, hukuk vb. alanlarda fırsat ve olanaklardan eşit olarak yararlanması, kadın ve erkeğe verilen hakların, yüklenen sorumlulukların adil bir biçimde dağıtılması ile mümkün olacağı inancıyla 2011 yılında İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi açılmıştır.

Kadın Hakları Merkezimizde gönüllülük esasına göre birlikte çalışmalar yürüttüğümüz sevgili meslektaşlar sayesinde kadınların sesine ses olmak için çaba sarf ediyoruz; bir taraftan kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti davalarına müdahil olurken diğer taraftan şiddetin kaynağını oluşturan güç ilişkilerinin beslendiği ataerkil toplum yapısıyla ve kalıp yargılarla mücadele ederek kadın erkek eşitliğine yönelik farkındalık çalışmaları yürütüyoruz. Bu amaçla her 8 Mart’ta çıkardığımız bülten özel sayılarında yazılarıyla, çalışmalarıyla bültene hayat veren değerli meslektaşlarıma sonsuz teşekkür ederim. Saygılarımla.

İzmir Barosu Başkanı

3

Page 5: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Av. Seyide ULUDAĞ

Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu unsurudur. Kadının ilerlemesi sosyal adaletin bir şartı olmakla birlikte sadece bir kadın sorunu değildir. Bu konu, sürdürülebilir, adil ve kalkınmış bir toplumu inşa etmenin tek yolu olup, politik, sosyal, ekonomik, kültürel ve çevresel güvenliği başarmanın da ön koşuludur. Demokratik, ileri bir toplum için, kadınların güçlendirilmeleri, etkinlik alanlarının genişletilmesi, eğitim, istihdam, sağlık, siyaset, hukuk vb. alanlarda eşit fırsat ve olanaklardan faydalanabiliyor olmaları dolayısı ile büyük önem taşımaktadır. Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde, Kadınların, dünyanın her tarafında eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin kadınların özelliklerine göre, yeniden düzenlenmesi gibi konular; yani kısaca, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için mücadeleleri devam etmektedir.

Kadınlar fiziksel olarak narin yaradılışlarının altında engin bir dayanıklılık, üretkenlik ve derinlik var. Bu özelliklerinden dolayı, insanlığın kalbi de , duygusu estetiği de kadınlardır. Aslında hayatın temel anlamı, hissettiklerimiz ve duygularımızdır. Günlük hayatın koşuşturmacası sırasında aslında hayatın temelinin sevgiden ibaret olduğunu bizlere hatırlatan analarımız, kızlarımız, eşlerimiz yani bütün kadınlardır.

Dünyayı sevgi ile dolduran tüm kadınlarımızın 8 MART Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum.Sevgi ile dünyamızın güzelleşebilmesi için kadınlarımızın haksızlıklara uğramaması gerekir. Haksızlıklara uğrayan ve hakları ihlal edilen kadınlarımız ile birlikte olan, desteğini sunan İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi’nde çalışan avukatlarımızın üstün çabalarından ve katkılarından dolayı teşekkür ederim.

İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi’nden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi

4

Page 6: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

DOĞUŞAv. Rahile HORZUM

Bir bebek başlar dünyaya gelmek için ilk hamlelerine. Anadadır o, ana rahmine düşmüştür, anada gelişecektir.

1800 lü yıllarda düşer ana rahmine.

ABD de çok zor koşullar altında çalışmalarını sürdüren 40 bin tekstil işçisinin haykırışı direnişidir. Fazla değildir istenilen ya da inanılmaz veya ulaşılmaz da değildir. Yoksul semtlerden başlayarak zenginlerin oturduğu semte kadar boydan boya yürüyerek geçen işçilerin, acımasız polis saldırısı ile kırılan direnişleridir. Kırılsa da direnişler vazgeçmeyişleridir. Tekstil ve tütün sanayindeki grevler ilerleyişleri, güçlenişleridir. Düşük ücretlerle ve çalışma koşullarının düzeltilmesi taleplerini azimle dile getiren bu kadınların sesidir. Yansalar da ölseler de vazgeçmeyen kadınların sesi.

5

Page 7: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Günde 8 saatlik çalışma süresi vazgeçilmezdir. Hamile kadın işçilerin doğum öncesinde 8 haftalık doğum izni yaşamsal sürelerdir. Emziren kadınların süt izni yavruları içindir. 12 yaşından küçük çocukların çalıştırılması düşünülemez. Asla kabul edilmezleridir bu çalışmalar.

1900 lü yıllarda büyümeye başlar

İşte, tüm bu zorluklara gelişir. Bu dirençlere rağmen büyür, büyümesi bedendeki gelişiminden vazgeçmeyişidir. Susmayışıdır, mutsuz olmayışıdır yılmayışıdır. 1909 yılının 25 Kasımında yaklaşık 40 bin işçiyi istihdam eden, New York ve civarı, Philadelphia ve Baltimore’dan 600 gömlek fabrikasında çalışan, yüzde 80’i kadın, 20 bin gömlek işçisi greve çıkar. ABD tarihinde en büyük kadın grevi olarak adlandırılan bu grevde; alt işveren (o dönemdeki taşeronluk) uygulamasına son verilmesi; 52 saatlik haftalık çalışma süresi; günlük ücretsiz fazla mesainin 2 saati aşmaması; ücretlerde yapılan malzeme ve elektrik bedeli kesintilerine son verilmesi taleplerinin çoğu kabul edilir. Sadece bir şirket sözleşme imzalamayı reddeder: Triangle Gömlek Firması... Takvimler 1911’in 25 Mart’ını gösterirken. Triangle Gömlek Firması’ nın sekizinci katında kağıt ve kumaş artıklarıyla dolu atölyesinde çıkan yangın hızla yayılır ve önce dokuzuncu katı sonra onuncu katı sarar. Kaçışmalar başlar. Korku ve panik halde asansörlere koşulur, çalışan tek asansör vardır... Yangın merdivenine hamle yapılır oraya açılan kapılar izinsiz dışarı çıkmaları önlemek için kilitlenmiştir. Zaman alevlerden yanadır...Yanar işçiler, kavrulur kadınlar… Yok olan bedenlerdir zaman zaman, fikirlerle desteklenen umutlar asla… 1900 lü yılların devamında büyümeye devam eder O Dünya emekçi kadınlar mücadelesinde çok önemli izler bırakacak başka bir olay başlar Ocak 1912 de. Dünyanın en büyük tekstil fabrikasında çalışan, dünyanın her köşesinden kadınlar, çalıştıkları dönemde çıkan iş yasası ile çok sevinemezler. Oysa sevinmeliler; bu iş yasası ile haftalık çalışma saatleri 56 saatten 54 saate düşürülmüştür Sevinemezler ücretleri de çok büyük bir oranda düşürülmüştür. Greve başlarlar ‘’ eşit işe eşit ücret ‘’ cümlesinde özetledikleri taleplerini haykırırlar grevlerinde. Grev boyunca bildirileri tam 25 farklı dile çevrilir haykırışları. Sloganları ise üç sözcüktür. ‘’ Bread and Rose ‘’ Pain et Rose “ ” Brot und Rose “ “Pane e Rosa “ “Pan y Rosa” “ хлеб и роза “ yani EKMEK VE GÜL

Yürürken biz, yürürken günün güzelliğinde, Karanlık mutfaklara, gri fabrika kuytularına, Dokunur apansız çıkan güneşin tüm parlaklığı, Ve duyar insanlar bizim şarkımızı: Ekmek ve Güller! Ekmek ve Güller! Derken kadınlar hazırlanır doğuma, O da doğmaya !

Yalnız değildir kadınlar. Bencil de değildir.

Yürürken biz, yürürken, erkekler için de savaşırız, Çünkü kadınların çocuklarıdır onlar, ve biz analık ederiz yine onlara. Yaşamlarımız doğumdan ölüme kan ter içinde geçmeyecek;

Kalpler de ölür açlıktan bedenler gibi; ekmek verin bize, ama verin gülleri de

6

Page 8: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Diye haykırırlar.Ne geçmişi unutmuştur kadınlar ne de gelecekten vazgeçmiştir.

Yürürken biz, yürürken, sayısız ölü kadın da yürür bizimle Ve bizim şarkımızda duyulur yaşlı çığlıkları ekmek için. Küçük hünerleri, sevgiyi ve güzelliği bilirdi onların kahırlı ruhları. Evet kavgamız ekmek için, ama güller için de.

Çok zor da değildir istekleri, karşılanmaz ya da bulunmaz da değildir.Güzelliktir kadınlar, berraklık, saflık ve temizliktir genel adı.

Yürürken biz, yürürken, daha güzel günleri getiririz, Kadınların yükselişi insan soyunun yükselişi demektir. Köle gibi çalışma ve aylaklık yok, on kişinin çalışıp bir kişinin yattığı, Paylaşalım yaşamın görkemini: Ekmek ve güller, ekmek ve güller. Yaşamlarımız doğumdan ölüme kan ter içinde geçmeyecek; Kalpler de ölür açlıktan bedenler gibi; ekmek verin bize, ama verin gülleri de

1910 yılına kadar gelinmiştir. Ve doğum başlamıştır artık. Tüm dünya kadınları adına verilen mücadele karşılıksız kalmamıştır. Tam 66 yıl sonra doğar. Birleşmiş Milletlerin kabulü ile. Ve artık her yıl bir gün kadınların ekonomik ve politik haklarıyla ilgili uluslararası dayanışma ve mücadele günü olmalıdır. Adını Clara Zetkin koyar, Yaşamını işçi kadın mücadelesine adamış, yılmadan, yenilmeden, ezilmeden taleplerinin peşinde olan kadın Clara Zetkin. Ana ise tüm kadınlardır. Doğan emekçidir. O ekmektir. O güldür. Ekmek ve Gül’dür. O kadındır. O dünyadır.

O, 8 Mart Dünya Kadınlar Günüdür.

7

Page 9: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Kadının iş hayatında eşit şartlarda var olma mücadelesi yüzyıllardır sürmektedir. Kadınlar için hiçbir şey hiçbir zaman kolay olmamıştır. Var olma mücadelesinde tarih boyunca cesur ve yılmayan kadınlar, sırf diğer kadınlara değil ezilen hakkı yenen her insana örnek olmuşlardır. Bunlardan biri de 1800’lü yıllarda Amerika’da yaşanmıştır. Sanayi devrimi sırasında Amerika’daki tekstil sektöründe, yaşları 12-30 arasında değişen ve “Mills Girls” (Fabrika kızları) diye adlandırılan kadın işçiler çalışmaktaydı.

Lowell şirketi, 1813 yılında Massachusetts’teki Lowell kasabasında kurulur. 1840’lara gelindiğinde Lowellentegre tekstil fabrikalarında, çoğunluğu 16-35 yaş arası kadın olmak üzere 8000 kadar işçi çalışmaktadır. 1860’larda işçi sayısı 122.000’e kadar çıkacaktır. 

Ücretleri erkeklerinkinin yarısı kadar olan bu kadın işçiler, ilk kez babaları ya da

eşlerinden ekonomik olarak bağımsız hale gelmektedirler. Bu durum kaçınılmaz

olarak kadınların, endüstri devrimi boyunca gelişecek toplumsal

hareketlere katılımının da önünü açmış olur. Lowell fabrikalarındaki çalışma koşulları, Amerikan standartlarına göre daha ağırdır.

Haftalık çalışma süresi ortalama 73 saat olan fabrikalarda işçiler, genellikle sabah 05.00 ile akşam 19.00 saatleri arasında olmak üzere, günde 12 ila 14 saat çalışmaktadırlar. Fabrika sahasının bitişiğinde, her birinde 26 kadının kaldığı yüzlerce pansiyon inşa edilmiştir. Kadınlar, altışar kişilik odalarda, bu pansiyonlarda kirayla kalırlar. Genellikle erkeklerin

Fabrika Kızları ‘‘Mills Girls’’

Av. Figen ÖZLER MERDER

1830’LAR... LOWELL KADINLARININ EKMEK VE HAYSİYET MÜCADELESİ

8

Page 10: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

girmesine müsaade edilmeyen pansiyonlarda, gece 22.00’den sonra sokağa çıkma yasağı yaygın bir uygulamadır.

Fabrikalarda çalışanlar için evden uzaklara gitmek ise olanaksız gibidir. Sadece parça başı çalışmanın özelliğinden dolayı yarım günlük ya da daha kısa izinler mümkün olabilmektedir.

Her makine odasında 80 kadın işçi ile onların başında yönetmen olarak 2 erkek işçi bulunmakta; korkunç makine uğultuları, sıcak, iplik ve yün tozu içindeki atölyelerde, ablaları ya da anneleriyle birlikte gelen 10 yaşlarında kızlar bile çalışmaktadır. Sözleşmeler genellikle bir yıllığına yapılan işçilerin yaş ortalaması 24 civarında olup aynı işte çalışma süresi istatistiklerde yaklaşık dört yıl olarak geçer. 

KİLİSEYE GİTMEYENE İŞ YOK!

Kadın işçilere, ahlak ve din açısından çalışma yaşamının dayattığı rol ise en iyi bir kitapta ifadesini bulmuştur: Lowell’in 1848 yılı el kitabında, “kilise ibadetine katılmayan ve ahlaktan yoksun kadınların istihdam edilmeyeceği” yazmaktadır.

Bu zor çalışma koşullarına karşılık fabrika ortamı kadınlara aynı zamanda entelektüel işçi sınıfı kültürüne yakınlaşmalarını sağlayan bir ortam sunmaktadır. Kütüphaneler, tiyatro çalışmaları, seminerler işçi havzasında yeni bir işçi sınıfı kültürünün gelişmesine sebep olur. 1845’te yayınlanacak Endüstrinin Sesi dergisinde bir işçinin yazacağı gibi, “günde on dört

saatlik çalışma işçilere tarih, felsefe, bilim öğrenmeye fırsat vermemektedir.”

1834 LOWELL GREVİ VE İLK KADIN İŞÇİ BİRLİĞİ

1834’te Lowell patronları, işçileri 1 Mart’tan geçerli olmak üzere ücretlerde %15’lik indirime zorlarlar. Buna karşılık işçiler, toplu iş bırakma ve ardından grev kararı alırlar. Örgütsüzlük, deneyim eksikliği gibi nedenlerle grev başarısız olur. İşçilerin çoğu düşük ücretlerle işbaşı yapmak zorunda kalırlar. 

Yaşanan bu ilk grev tecrübesinden sonra 1836’da işçilerin pansiyon kiralarının arttırılmak istemesi karşısında Lowell fabrikaları, kadın işçilerin yeni protesto ve grevlerine sahne olur. İlk defa olarak fabrikada bir kadın, diğer kadın işçilerin şaşkın ve hayran bakışları altında, atölyedeki bir pompanın üzerine çıkarak ateşli bir konuşma yapar. Bu seferki grev, kira zammının geri alınmasıyla başarılı biçimde sona erecektir.

1845’te, bir dizi protesto ve grevin ardından, pek çok görevli bir araya gelerek Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışan kadınların ilk birliği olan Lowell Kadın İş Reform Örgütü’nü (The Lowell Female Labor Reform Association, LFLRA) kurar. Birlik, çalışma yaşamına ilişkin sert eleştirilerin yer aldığı Endüstrinin Sesi adlı bir yayın çıkartmaya başlar.

Tarih boyunca hak mücadelesi için kıvılcım çakan tüm kadınlara saygıyla…

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

9

Page 11: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Feminist hukuk teorisi, diğer feminist teorilerin gelişimiyle birlikte 20.yy sonlarında ortaya çıkmıştır.

Feminist hukuk teorisinin ortaya çıkışından günümüze yaklaşık 40 yıl geçmiş olsa da teorinin hukuk çevrelerinde yaygınlaşmadığı, hukuk fakültelerinin çoğunda bir ders olarak yer almadığı, bazı fakültelerde ise seçmeli ders olarak yer aldığı görülmektedir.

Hukuksal alanda kadın erkek fiili eşitliğinin sağlanması, yasa yapma sürecinde ve uygulamada erkek egemen bakış açısının ve eril dilin ortadan kaldırabilmesi için feminist hukuk teorisi konusunda

farkındalığın arttırılması gerektiği bir gerçektir. Bu çalışmada feminist hukuk teorisinin ortaya

çıkışı, evreleri ve öğeleri açıklanmaya çalışılarak teorinin üzerinde durduğu başlıca sorunlar ve çözüm önerileri

ile diğer feminist teoriler olan liberal, kültürel, radikal ve postmodern feminizm ile ilişkisi üzerinde durulacaktır.

Feminist Hukuk Teorisinin Ortaya Çıkışı

Seksenlerden sonra Batı’da hukuk felsefesi ve feminist teori alanlarında yeni bir düşünce akımı ortaya çıkmıştır. Bu akım diğer hukuk felsefesi

akımlarından farklı olarak kadın sorununu merkeze alan bir teori geliştirmektedir. Feminist Hukuk Teorisi kavramı ilk defa Amerika’da 1978 yılında Ann Scales tarafından kullanılmıştır. Scales söz konusu makalesinde jurisprudence kavramını hukuk teorisi anlamında kullanmıştır. Kavramın hukuk hayatındaki varlığı yaklaşık 40 yıl öncesine dayanmakla beraber içeriğine baktığımızda teorinin geçmişini feminist teorinin doğduğu dönemlere götürmek mümkündür.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Feminist Hukuk Teorisi

Av. Gülce MUTOĞLU KILAVUZ

10

Page 12: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Zira feminist teori ile dünyadaki kadın hakları mücadelesinin paralel geliştiği görülmektedir. (Gürgey, 2014, s.29)

Feminist hukuk, cinslerin ekonomik, siyasal ve toplumsal eşitliğini savunan bir hukuk felsefesidir. Feminist hukuk anlayışının farklı evreleri vardır. (Arat, 2006, s.55) Feminizmin kendi içinde farklı yaklaşımları içermesi ve tarihsel olarak geçirdiği dönüşüm, feminist hukukta da karşılığını bulur.

( Sever, 2016, s.18) 1960-1980 arasındaki evrede hukuk normlarını feminist bir perspektifle ele alan feminist hukuk çalışmaları, özellikle kültürel normların etkisiyle ataerkil bir sistemi kuran ve pekiştiren hukuk normlarının eleştirilmesine odaklanmıştır. Bu kapsamda kamusal-özel alan ayrımı doğrultusunda kadının hukuk normlarının temas etmediği bir alan olan özel alana hapsedilişi ve yasalardaki ataerkil değerler eleştirilmiş; bu tür normların ortadan kaldırılması ve eşit hak mücadelesi feminist hareket gibi hukukçuların da temel hedefi olmuştur.(Sever, 2016, s.18)

Yetmişlerin sonu ile 80’lerde egemen olan ikinci evrede ise bir yandan sosyal eşitsizliğin varlığı karşısında tarafsız görünen eşit düzenlemelerin fiilen yeterli olmadığı, diğer yandan da normun uygulanması aşamasındaki cinsiyetçilik konusu gündeme gelmiştir. Bu aşamada feminist hukuk çalışmaları feminist yasa yapma sürecine odaklanmıştır. Bu şekilde var olan ataerkil normlar karşısında hukuk normlarının görünüşte tarafsız olmasının eşitsizliği ortadan kaldırmadığı, sadece görünmez kıldığı, şekli eşitliğin yetersizliği nedeniyle var olan eşitsizliklere duyarlı bir yasa yapma sürecine ihtiyaç duyulduğu vurgulanmıştır. (Sever, 2016, s.19 ) Buna göre feminist hukuk teorisi iki ana öğeye sahiptir: Birincisi hukuk ve toplumsal cinsiyetin karşılıklı ilişkileri bağlamında kuramsal sorunların analizi ve sergilenmesidir. İkincisi ise feminist hukuk açısıyla hukuk alanında reformların gerçekleştirilmesidir.(Arat 2006, s.56)

Feminist Hukuk Teorisinin Temel Problemleri

Bütün feminist hukuk teorisyenlerini toplumun ve onun uzantısı olan hukukun ataerkil olduğu düşüncesinde birleşmektedirler. Ne kadınlar ne de feministler arasında tek bir bakış açısı olduğunu söylemek mümkün olmamakla birlikte tüm

feministler dünyanın ataerkil olduğu ve ataerkil dünyanın kadınlar için iyi olmadığı ön kabulüyle hareketlerine başlarlar. Feminist hukuk teorisyenlerinin hukukun ataerkil karakterine yaptıkları bu vurgu, onları diğer hukuk yaklaşımlarından ayırır. Çünkü; başka hiçbir hukuk teorisi ataerkil kurumlara ve yaklaşımlara yönelik eleştirileri, teorilerinin odak noktası olarak belirlememiştir. ( Ecevit ve Karkıner, 2011, s.160)Buradan hareketle hukuk üzerine çalışan feminist kuramcıların mevcut hukuka güvenmedikleri ve hukuk hakkında üç temel öncülde ortaklaştıkları görülür. Birincisi, bilinen hukuk doktrinleri erkek egemen toplumda erkekler tarafından geliştirilmiştir ve her ne kadar cinsiyetlere karşı tarafsız gibi görünseler de temel erkek önyargılarını taşırlar. İkinci olarak kadınların yaşamları erkeklerinkinden çok farklıdır ve bu nedenle erkekler tarafından üretilen kuramlar kadınların somut yaşamlarını karşılamamaktadır. Son olarak da feminist kuramların gelişmesi kadınların kendi deneyim ve perspektiflerinden üretilmesiyle olacaktır. Hem kamusal alanda hem de özel alanda egemen olan ve kamusal alandaki egemenlikleri hukukla da desteklenmiş olan erkekler, hukuk tarafından dışarıda bırakılan özel alanda ise egemenliklerini sınırlayacak hukukun müdahalesi olmadan sürdürmektedirler. Bunun sonucu olarak da kadınlar resmi çarelerden yoksun bırakılarak, erkeklere bağımlılıkları artırılmış hale gelmiştir. (Yükselbaba, 2016, s.129) Kadına yönelik şiddet suçlarının yargılamalarında erkek fail lehine işleyen haksiz tahrik kurumu bu duruma örnek verilebilir.

Hukuk alanında yaşanılan bir diğer sorun da kadınların yasa yapma sürecinde yer alamamasıdır. Kanun koyucu erkek egemen olduğundan hukuk dilinde de erkek egemen dil kullanılmaktadır. Kadınların özel yaşamlarında kendi başarısızlıkları saydıkları pek çok durum aslında, kamusal-özel alan ayrımınca da kurulan erkek egemen dil ve buna bağlı ideolojiyle ilgilidir. Feminist yöntem kadın deneyimlerine öncelik verir, kadınları dinlemek ve hikayelerine inanmak feminist yöntemin temelidir. (Yükselbaba, 2016, s.129)

Görüldüğü üzere feminist hukuk teorisi diğer teorilerden farklı olarak hayat deneyimlerinden yola çıkmakta ve diğer eleştirel yaklaşımlardan beslenmektedir. Teoriye kaynak teşkil eden hayat deneyimleri kadın gerçeklikleridir. Söz

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

11

Page 13: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

konusu gerçekliklerin farklılıkları teoriyi de çeşitlendirmektedir. (Gürgey, 2016, s.30.)

Feminist hukuk teorisi ayrıca hukukun toplumsal cinsiyet açısından sorunlu yönlerini irdeleyerek sonrasında sorunların çözümü için mücadele eder. Gürgey’e (2016) göre;Toplumsal cinsiyet sorunu genellikle hukuk içerisinde kadınların ve LGBTİ bireylerin yaşam

alanlarıyla ilişkili olarak ele alınmaktadır. Dolayısıyla aile hukuku ilişkileri ve ev-içi şiddet tartışmalarda temel sorun olarak göze çarpmaktadır. Ancak kadın hakları ve LGBTİ hak mücadelelerinin sonucunda söz konusu grupların kamusal alanda da görünür kılınmasıyla birlikte feminist hukuk teorisinin alanı da genişlemiştir. İş hukuku, sözleşme hukuku, şirketler hukuku, haksız fiil hukuku, ispat hukuku, medeni usul

hukuku gibi hukukun alanlarında da feminist hukuk teorisi çalışmalarına rastlamak

mümkündür. Hukukun her türlü alanı feminist analize açıktır ve bu analize ihtiyaç duymaktadır. Zira ataerkil sistem

çok yaygın bir biçimde toplumsal ilişkilere sızmış ve bu da hukukun teorisine, pratiğine ve normlarına sirayet etmiştir. Feminist hukuk teorisyenleri hukuku feminist bakış açısıyla analiz ederlerken, amaçları, hukukun içine yerleşmiş toplumsal cinsiyetçi anlayışları su yüzüne çıkarmaktır. Hukuk teorisindeki temel kavramlar da feminist hukuk teorinin eleştirel analizinden geçmiştir. Bunlardan en önemli hukuki eşitlik kavramıdır. Feminist hukuk teorisi içerisinde farklı feminist duruşlar, hukuki eşitlik kavramına yönelik farklı eşitlik yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. (s.30)

Feminist Hukuk Teorisinin Türleri

Tespit edilen sorunlar, farklı feminist bakış açısına sahip hukukçular tarafından farklı şekillerde ele alınmaktadır. Bu sebeple tek bir feminist hukuk teorisinin olduğunu söylemek hata olur. Feminist teoriler hukuk ve sosyal yaşam ilişkisiyle ilgili toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliklere getirdikleri açıklamalar bakımından farklılık gösterirler. Buna göre feminist hukuk teorisinde liberal, kültürel, radikal ve postmodern feminist akımlar olduğu söylenebilir. Bu yaklaşımlar da kendi içinde farklılaştırmaktadır.( Ecevit ve Karkıner, 2011, s.160) Liberal feminist hukuk teorisi, erkek egemen bakış açısına karşı çıkarak kadının kamusal alana çıkarak haklarını elde etmesi, erkekler için kamusal alan, kadınlar için özel alan ayrımının ortadan kaldırılması, kadına yönelik toplumsal ve hukuksal sınırlamaların yok edilmesi görüşünü savunur. Kadınların seçme ve seçilme hakkı, eşit eğitim, ekonomik yaşama etkin katılım, erkeklere eşit haklara sahip olmak temel ilkeleridir. (Arat, 2006, s.56)

Kültürel feminist hukuk teorisi, özellikle kadınların doğurganlığı ve sosyalizasyon sürecini üstlenme özellikleri gibi özellikler ile erkeklerden ayrıldığını belirterek kadın erkek ayrımına odaklanır ve bu ayrımları onaylar. (Arat, 2006, s.57) Kadının farklılıklarını yücelterek kadınların erkeklerden farklı hayat deneyimlerinin ve bu deneyimlerle gelen farklı bir dillerinin olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre erkek dili rekabete, bencilliğe ve saldırganlığa vurgu yaparken kadın dili ihtimam, bakım ve empatiye vurgu yapmaktadır. (Ecevit ve Karkıner, 2011, s.164)

Radikal feminist hukuk teorisi de liberal feminizm gibi eşitlik kavramı üzerinde durmakla birlikte

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

12

Page 14: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

radikal feminist hukuk teorisi, kadınları liberal feminizmin kabul ettiği gibi birey olarak değil, sınıf olarak ele almaktadır. Teori kadınları bir sınıf olarak başka bir sınıf olan erkeklerin tahakkümü altında olduğunu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, sistemli ikincilleştirmenin bir sonucu olduğu görüşünü savunur.Radikal feminist hukuk teorisi hukukta kadınları cinsel taciz, cinsel saldırı ve her türlü şiddetten koruyacak yasal düzenlemelerin oluşlturulması ve pornografinin yasaklanması gibi bir takım değişikliklerin yapılmasını talep ederek bu değişikliklerle eşitsizlik ve tahakkümün ortadan kalkacağını savunur. (Ecevit ve Karkıner, 2011, s.164) Feminist hukuk teorisi içinde postmodern feministlerin oluşturduğu hukuka ayrı bir yaklaşım olup olmadığı tartışmalı olmakla beraber birçok feminist hukukçunun çalışmalarında postmodernizme ait konuların incelendiği görülebilmektedir. Ancak bu kişilerin tamamıyla postmodern feminist kanat içerisinde yer aldığını söylemek güçtür.(Gürgey, 2016, s.35.) Postmodern hukuk teorisi kuramcılarına göre hukuk objektif veya tarafsız değildir; politik önyargılardan oluşan bu kurallara dayanmak ve bu kuralların uygulanması eşitsizlikleri pekiştirir. Hukuk erkek bedenini esas almış ve kadın bedenlerini dışlayarak, düzenlemeler yapmıştır. Ayrıca evlenme, cinsellik, annelik, istihdam vb. konularda kadın bedeni üzerine hukuksal normlar üreterek egemen kültürel pratiğinin kendini yenilemesini sağlar. (Yükselbaba, 2016, s.136)

SonuçHemen hemen her alanda olduğu gibi hukuk alanında da yasa yapma sürecinde, yasaların uygulanmasında, erkek egemen bakış açısı öne çıkmaktadır. Kadınlar aleyhine işleyen hukuk kurumları erkek failleri korurken kadınların adalete güvenini azaltarak hukuksal korumanın dışına itmektedir.

Yakın tarihte ortaya çıkan feminist hukuk teorisi kuramının öncelikle hukuk fakültelerinde bir ders olarak yaygınlaştırarak hukukçuların kadın-erkek fiili eşitliğini benimsemesi, hukukun eril dilden ve erkek egemen bakış açısından kurtarılması gerekmektedir. Bu durum özellikle kadına yönelik şiddet olaylarının her geçen gün arttığı, yargılamaların kadınlar aleyhine ilerlediği günümüzde büyük önem taşımaktadır.

Yararlanılan KaynaklarArat, N. (2006). Feminist Hukuk. Kadın Araştırmaları Dergisi , 53-65.Ecevit, Y., & Karkıner, N. (2011). Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.Gürgey, F. İ. (2014). “Feminist Hukuk Teorisi” Nedir? Hukuk Kuramı , 28-44.Sever, D. Ç. (2016, Mayıs-Haziran). Hukuk Eğitimine Feminist Bir Bakış ve Yöntem Arayışları. Hukuk Kuramı , s. 16-43.Yükselbaba, Ü. (2016). Feminist Perspektiften Hukuk. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 123-138

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

13

Page 15: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

SARI YAZMALI

Ya dertlisin, ya sevdalı…Eşsiz kalmış keklik misin?Uçamazsın, sekemezsin.Alan almış, satan satmışBeşik kertmesi başın bağlıBaşını alıp gidemezsin!Yavru kuşum, bu sendeki güzellikBaşlık mıdır, harçlık mıdır babana!Değerini biçen biçmişKız evlâtsın, eğeceksin boynunuŞerbetini içen içmişDavul zurna gideceksin yabana!Gelin değil yoz tarlada ırgatsın,Kadın değil, ana değil, kul köle.Kargacaklım, aybasanlım, malyaslım,Babandan mı miras sana bu çile?Bir çile ki soydan soya,Bir acı ki anadan kıza.Yari gider gurbet ele bekle, dur.Kiminin künyesi Kore’den gelir,Kiminin mektubu Almanya’dan,Kuşun kanadında gelir, okunur.Bir gece yarısı çalınır kapınAlıp götürürler erkeğini,Kaçak mıdır, kaçakçı mı bilmezsin,Yüreğine kızgın hançer sokulur.Uyku girmez kalan yaşlı gözüneGökte misin, yerde misinBekleyişin ezgi olur, açılır,Türkü olur yaprak yaprak dökülür:“Pancerelerde perde misin?”Kara kışta limon fidesi gibiIsıtırsın yetimini koynunda.Boynu bükük büyütürsün yavrunu.Avucu kınalı, özü sürmeli,Tabanı nasırlı, eli kazmalı,Kara toprak ellerinde un ufak…Ellerinde bir tek tohumDolu dolu, sarı sarı bir başak!Al paçalıklı sırtı küfeli,Başı çifte çifte sarı yazmalıSiler gibi alın terini çevreneBu kara yazıyı alnından silipKendi öz yazını, kendin yazmalı!

Rıfat ILGAZ

Küçük dağ istasyonlarında çocuk yüzlü çuvallar durur

elleri kucaklarındamormenevşe boyunlu

ve sapan demirinden geçmiş gibi etlerikadınlar durur

kadınlartürkü türkü

kadınlarağıt ağıt

kadınlar kinakış nakış

beklemelerden!

çığrışırlar yaramızdaçığrışırlar bıçak bıçak

çığrışırlar kurşun kurşunçığrışırlar fitil fitil

kadınlar!

bakışları niçin turna katarıbakışları neden demirparmaklık?

kapanmış bıçak yarasından da beter sanki ağızlarıkilitli kapılardan da beter

kadınlar!

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

14

Page 16: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Tarihin bilinen sayfalarına baktığımızda tarih hep erkekler tarafından yazılmış, savaş ve devrim neredeyse erkekle özdeşleşmiş kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısı ile devrim sürecinde kadınlar tarihin unutulan sayfalarında yer alan isimsiz kahramanlar olarak görmezden gelinmişlerdir. Ancak yanlış bilinen bu kanıların aksine tarih boyunca devrimlerde birçok kadın inandığı gerçekler uğruna savaşmış ve kadın hakları için mücadele etmişlerdir.    Devrim boyunca erkekle birlikte omuz omuza savaşan, cephede neredeyse yardımcı işlerin tamamını yerine getiren, savaşla birlikte kamusal alanda erkekten boşalan tüm idari ve ekonomik görevleri ziyadesi ile yerine getiren, geride kalan diğer aile fertlerini de koruyup kollayan ve evi çekip çeviren kadınlar; aynı zamanda birçok konuda devrimlere öncülük etmiş, kitleleri bağımsızlık ve özgürlük konusunda teşvik edici konuşmalar yapmış, kadın hakları mücadelelerinin haklılığını savunan yazılar ve bildiriler çıkartmış ve birçok örgütlü mücadele içerisine girişmişlerdir.

Ancak Devrim sonrasında kadınların göstermiş oldukları bu çabalar ve fedakârlıklar zamanla görmezden gelinmiş ve kadınların asıl mücadelesini verdikleri siyasi ve ekonomik alana kayıtsız katılımları hiçbir devrimde hak ettiği yere ulaşamamıştır. Hatta

bazı devrimlerde kadının devrimden sonraki kamusal alana katılımı ve hakları daha da azalmış, kadın analık ve evle ilgili görevlerle bağdaştırılarak kadının devrim sırasında elde ettiği haklar elinden alınmıştır. Çoğu devrimde ise sadece erkek kılığına giren ve erkeksi yönleri vurgulanan kadınlar tarihin içerisinde ufak da olsa yer alabilmiş ve savaş sonrasında kahramanlık özellikleri de erkek özellikleri ile ilişkilendirilerek savaşın ve devrimin erkeğe özgü mücadeleler olduğu vurgulanmak istenmiştir. Ancak birçok devrimde kadınlar deyim yerindeyse ayaklarında topuklu ayakkabıları, üzerlerinde etekleri, elinin hamuruyla sokaklara çıkmış ve devrimlerde en ön safhalarda yer almışlardır. 

Bu çalışmada o dönemin şartlarında gerek İngiliz ve Fransızların birbiri ile olan savaşları ve sömürge mücadeleleri ile gerekse ortaya çıkan düşünce akımları ile birbirlerini etkileyen İngiliz, Amerikan ve Fransız Devrimlerinde kadının yeri ve önemi ele alınmaya çalışıp, devrim sonrasında kadının hak ettiği değeri elde edip etmediği irdelenecektir.

İNGİLİZ DEVRİMİNDE KADINLAR 

İngiliz devrimi öncesinde İngiliz kadını tüm dünyada olduğu gibi kamusal alanın dışına itilmiş ve özel

İngiliz, Amerikan ve Fransız Devrimlerinde

KADINLAR

Sedat ATAK

15

Page 17: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

alanda genellikle ev işleri, çocuk bakımı ve tarım işleri ile uğraşmakta; aynı zamanda kadının egemenliği babasının ya da evlendikten sonra kocasının hâkimiyetinde bulunmaktaydı (SURREY, 2011, s:3). Yani devrim öncesi İngiltere’sinde kadın erkek tarafından bir mülk gibi sahipleniliyor, evlendiğinde ise kadının mülkiyeti bir erkeğin elinden diğer bir erkeğin eline geçiyordu. Bu dönemde birçok ekonomik ve sosyal haktan yoksun olan İngiliz kadınları için siyasal haklardan söz etmek ise mümkün değildi. Birçok kadın iç savaşın yaşandığı bu dönemde, eşini, çocuklarını, kardeşlerini savaşa göndermek zorunda kaldığı gibi, birçok kadında bilfiil savaşın içersinde yer almıştı (SENCER, 1990, s:6).

Devrimle birlikte özellikle Eşitlik Hareketi içersinde İngiliz Kadınları da kendi haklarını gündeme getirmeye başlamış ve birçok mücadelenin içersinde yer almaya başlamışlardı. Özellikle eğitim haklarının elde edilmesi için büyük mücadeleler gerçekleştiren

kadınlar, parlamentoda temsil edilmeye kadar ulaşan bildirgeler yayınlayarak çok radikal

eylemler gerçekleştirmişlerdir. Bu dönemin en yaygın hak arayış şekli parlamentoya

gönderilen imza kampanyaları ve

dilekçeler olmuştur. Bu dönemin dilekçe ve bildirgeleri sadece bir metin olmanın ötesinde hak mücadelesi ve siyasi arenada yer almanın bir yolu olarak görülmekteydi (SURREY, 2011, s:4). Devrimin ortaya çıkışındaki en önemli etken olan dini de eleştiren eşitlikçi kadınlar bu bildirgede, Tanrının ve Hıristiyanlığın erkeğin çıkarlarını koruyan bir imaja dönüştürüldüğünü vurgulayarak, kadının özgürleşmesi için parlamentodan bir takım haklar talep etmişlerdir. Eğitimden yoksun olmalarını, boşanma konusundaki eşitsizliklerini ve çok eşlilikle ilgili şikâyetlerini kamuya açmaya çalışmışlardır. İngiliz kadınları bu dönemde sosyal haklarını elde edebilmek ve eşitlik mücadelesi adına birçok gösteri ve yürüyüşte düzenlemişlerdir (SCHWOERER, 1986, s:198). Tüm gruplar içersinde eşitlik ve adaletin sağlanmasını amaçlayan Eşitlik Hareketi içersinde parlamentoda temsil edilmek amaçlarını da dile getiren bu kadınlar, kendilerinden sonra ki oy hakkı için mücadele edecek olan süfrajet hareketine de yıllar öncesinden ilham vererek öncülük etmişlerdir (FOSTER, 2013, s:149).

16

Page 18: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

İngiliz devriminde kadınlar küçük kıvılcımlarla başlattıkları siyasi ve sosyal hareketlerini devrim sonrasında da devam ettirmişler, ilk kez örgütlü olarak başlattıkları mücadelelerini bugün bile elde edilemeyecek sayılarla destekleyerek meydanlara çıkmışlar ve o zamanın şartları ve imkânsızlıkları arasında birçok mücadeleye girişmişlerdir (TUZCUOĞLU, 1996, s:283). Devrimde savaş alanında gerek esaret altına alınan eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini kurtarmak için; gerek savaşın getirdiği açlık ve sefaletle mücadele etmek için meydanlara çıkan kadınlar, diğer yandan kamusal alanda yazdıkları bildiriler ve eserlerle de devrim mücadelesine öncülük etmişlerdir (SCHWOERER, 1986, s:198-200). Bu dönemde İngiliz kadınları kendilerinden beklenenin aksine atıldıkları kamusal alanda elde ettikleri başarılar ile daha sonraki süreçte de mücadelelerini arttırarak sürdürdükleri gibi, kendilerinden sonra gelen devrimde ki kadınlara ve diğer tüm dünyadaki feminist harekete de ilham vermişlerdir (FOSTER, 2013, s:150-151). Dönemin zor şartları ve kadının statüsü göz önünde bulundurulduğunda İngiliz kadınlarının devrim içersindeki özellikle örgütlü hareketleri ve yazılı basın kaynaklarını kullanmaları, devrim mücadelesi içersinde önemli yer kaplamaktadır. Yine kadınların bu dönemdeki krala yönelik tepkileri, parlamento üzerinde baskı kuran eylemlerde bulunmaları ve din ve kilise gibi toplum üzerinde önemli kontrol mekanizmaları haline dönüşen kurumları eleştirmeleri, İngiltere’de demokratikleşme ve cumhuriyet yönetimine geçiş aşamasında kadınların ne kadar etkin rol oynadıklarını göstermek açısından çok önemlidir. (SURREY, 2011, s:5)

AMERİKAN DEVRİMİNDE KADINLAR 

Amerikan Devrimi gerçekleşmeden önce Amerikan kadınları, birer öğrenci gibi ev içersinde sabahtan

akşama kadar belirli görevleri yerine getirmekle yükümlüydüler. Ayrıca Amerikalı Kadınlar çok az eğitim almakta ve bu eğitimler genellikle ev işlerinde kullanılmak amacıyla terzilik, aşçılık, çocuk bakımı, nezaket kuralları gibi özel alanı ilgilendiren konular üzerine olmuştur. Genç kızlar evlenme çağına gelene kadar ev işlerini öğrenmek ve baba evinde babalarının mutlak hâkimliği ve efendiliği altında iken, evlendiklerinde bu otorite bir başka erkeğe yani kocalarına teslim edilmekteydi. Kadınların o dönemdeki en büyük amacı iyi bir evlilik yapabilmek, çok sayıda çocuk doğurmak ve iyi bir anne olmaktı. O dönemde iyi bir kadın olmak; iyi yemek pişirmek, temizlik yapmak, çocuk bakmak, dikiş dikmek, hayvan yetiştirmek ve sağmak, peynir ve tereyağı yapmak gibi yeteneklerle ilişkilendirilmiştir. Bu özellikleri Amerikan Kadınlarını devrim sırasındada önemli hale getirmiş ve devrim sırasında savaşın yardımcı hizmetlerinin neredeyse tamamı kadınlarca yerine getirilmiştir (TRENNER, 2016, s:1-4)

Amerikan Devrimi İngilizlere karşı 13 Koloninin birlikte vermiş olduğu ve birçok farklı etnik kökenden kadın ve erkeğin omuz omuza verdiği mücadelenin sonucunda elde ettiği bir zaferdir. Amerikan Devriminin gerçekleşmesinde Kadınlar sadece savaştan etkilenen nüfusun yarısını oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda zaferin kazanılmasında da önemli bir rol oynamışlardır (ÖRNEK, 2015, s:107). Savaş esnasında yerine getirdikleri görevlerin dışında kadınlar, meydanlarda yaptıkları konuşmalarla bağımsızlık konusunda erkekleri cesaretlendirerek devrimin ön safhalarında yer almışlardır. Ayrıca Amerikan Devrimi sırasında kadınların düzenlemiş oldukları ve öncülük ettikleri birçok eylem gerçekleşmiştir. Amerikan Kadınları bilfiil savaşın içinde, cephenin gerisinde yardımcı işlerde ya da meydanlarda halk yığınlarına yaptıkları konuşmalar ile devrime hizmet etmişlerdir (NORTON, 1980, s:23)

Devrim içersinde Kadınların en büyük faaliyetlerini gerçekleştirdiği Özgürlüğün Kızları oluşumu birçok protesto, yardım ve para toplama eylemine öncülük etmiştir. Savaş için ordunun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yardımlar toplayan, bağışlarda bulunan, dul ve yetimlere yardım eden, erkekleri savaşa katılmaları konusunda cesaretlendiren, hemşirelik, aşçılık gibi yardımcı görevlerde bulunan, yazdıkları kitaplarda ya da eşlerine yazdıkları mektuplarda

17

Page 19: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

kadınların savaş içersinde ki rollerinden bahseden Özgürlüğün Kızları, devrim sırasında oluşturdukları kız kardeş oluşumunu savaş sonrasında da devam ettirerek devrim sırasında elde edemedikleri siyasi hakları devrim sonrasında elde edebilmek adına mücadelelerini sürdürmüşlerdir (NORTON, 1980, s:25-27). Bu mücadelede“Kadınlar onlara hiçbir hak tanımamış olan yasalara uymaya zorlanamaz” diyerek Amerikan kadının kadın hakları konusundaki kararlılıklarını dile getirmişlerdir (ÖRNEK, 2015, s:109).

Savaşın içersinde direk görev alan kadınlar da azımsanmayacak kadar fazladır. O dönemde kadınların askere alınması yasal olmadığı için birçok kadın erkek kılığına girerek ordunun içinde yer almışlardır. Ancak bunun dışında birçok kadın da eşinin yanında kamp takipçisi olarak yardımcı hizmetlerde görev almak üzere cephede yer almıştır. Sayıları çok az olsa da bazı kadınlar ise kadın kimliği ve görüntüleriyle ordunun içersinde bazı önemli görevlerde yer almışlardır. Bu kadınların bazıları halk arasında efsaneleştirilerek birkaç kadının özelliği tek bir kadına yüklenerek kahramanlaştırılmışlardır. Bir kısmı ise savaştan sonra devlet tarafından verdikleri hizmet dolayısıyla ödüllendirilmiştir (PEARSON, 2000, s:5-12). Ancak bu mücadele esnasında binlerce kadın savaşta can vermesine rağmen hiçbir zaman tarih sayfalarında ki yerini alamamışlardır.

Kadınlar bu dönemde erkekten boşalan alanları doldurabilmek ve geride kalan işleri yürütebilmek adına kamusal alana girmiş olsalar da, siyasi alanda çok fazla söz sahibi olamamış ve devrim sonrasında da hak ettikleri siyasi kazanımları elde edememişlerdir. (ÖRNEK, 2015, s:110) Bu kadınların çok az kısmı devrim sonrasında da hak ettikleri yeri almış ve devlet madalyası ya da gazi maaşı gibi ödüller ile mükâfatlandırılırken, 20 binden fazla kadın savaşta aktif olarak yer almalarına rağmen, devrim sonrasında isimsiz kahramanlar olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Devrim içersinde Amerikan Kadınlarının cesur adımları o dönemin şartlarında gerçekleşebilecek istekler olmasa da kendilerinden sonra gelen birçok kadını ve feminist hareketi

etkilemiş ve zamanla bir süfrajet hareketine dönüşmüş ve Seneca Falls Bildirgesine doğru

giden örgütlü bir mücadeleye öncülük etmişlerdir (PEARSON, 2000, s:12-13).

FRANSIZ DEVRİMİNDE KADINLAR 

Fransız devriminden önce Fransa da erkek kadın arasında erkeğin üstünlüğüne dayanan kesin bir ayrım bulunmaktaydı ve bunun sonucu olarak eşitsiz bir rol dağılımı söz konusuydu. Aile içinde, toplumda ve siyasi alanda hiçbir statüye sahip olmayan kadının birincil görevi erkeğe hizmet etmek ve onu memnun etmekti (BERKTAY, 2004, s:2). Dönemim aydınlanmacı insan hakları düşünürleri bile kadını biyolojik ve sosyal olarak güçsüz gördüğünden kamusal alanda erkekle eşit olamayacağı için aile ile ilgili işleri yapmakla yükümlü olduklarını savunmuşlardır. Bu dönemde erkekler nezdinde kadın olmak kötü bir imaja sahip olmakla eşdeğerdi. İkiyüzlülük ve diğer tüm erdemsizliğe dair özellikler kadınlarla ilişkilendirilen kavramlar olarak atfedilmiştir (BESSIERES ve NIEDZWIECKI, 1991, s:4). Bu dönemde önceki devrimlerin aksine sanayinin gelişmesiyle birlikte kadınların kamusal alana katılımı niteliksiz işlerde ve ucuz işgücü olarak çalışmasını ifade etmeye başlamıştır. Fransız Devrimi’nin öncesinde işçi, pazarcı, zanaatçı, çamaşırcı kadınlar büyük bir sefalet içindeydiler. Çocuklar açlık ve bakımsızlıktan ölüyor, kadınlar bir parça ekmek için bedenlerini satmak zorunda kalıyorlardı. Bütün bu gerçeklere rağmen işçi ve yoksul kadınlar, yalnızca açlığa, yoksulluğa, kıtlığa karşı mücadele etmiyorlardı (ÇAKMAK, s:727-732). Avusturya ile savaş gündeme geldiğinde, İspanyol ve İngiliz baskınları somut gerçekliğe dönüştüğünde işçi ve yoksul kadınlar, devrimi savunmaya hazır olduklarını ilan ederek harekete geçtiler. Ülkenin değişik kentlerinde “Amazon Taburları” kurulmaya başlandı. Binlerce kadın, askerler için üniforma dikiyor, bandajlar hazırlıyor, silah vb. araçları temizliyordu. İşçi ve kent yoksulu kadınları gerek ayaklanma sırasında gerekse devrimin diğer aşamalarında harekete geçiren temel etmen, yoksulluğa duydukları büyük öfkeydi (BESSIERES ve NIEDZWIECKI, 1991, s:5).

“Yoksulluğa, açlığa duydukları korkunç öfke ve diğer yandan özgürlüğe ve eşitliğe olan inanç 5 Ekim 1789 sabahı Versailles’e yürüyen kadınları bir araya getirmiş ve “Marie Antoinette’nin ekmek yoksa pasta yesinler sözlerini “ne zaman ekmeğimiz olacak?” haykırışlarıyla protesto etmeye başlamışlardır.” Bastille Ayaklanmasında erkeklerin başı çekmesine rağmen, 6 Ekim 1789’da Versailles’e yürüyen Parisli kadınlar, devrimin ilk kıvılcımını da çakmış oldular. Saraya doğru

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

18

Page 20: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

binlerce pazarcı, zanaatçı ve çamaşırcı kadınlar 6 saatlik bir yürüyüşün ardından sayıları giderek artarak Ulusal Meclise ulaşıp burayı basarlar. Versailles’e yürürken,  “Fırıncıyı, karısını ve çırağını bulalım” diye bağıran kadınlar, sarayı basıp kraliyet ailesini esir alırlar. Kraliyet ailesi yirmi bin kişilik kalabalığın içinde Paris’e doğru yol alırken kadınlar; “Fırıncıyı, fırıncının karısı ve çırağını geri getiriyoruz” diye haykırmaktadırlar.”Öfkeli kadınların ve kalabalığın baskısı ve Ulusal Meclis’in etkisiyle kral, hem İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni, hem de diğer genelgeleri kabul etmek zorunda kalmıştır.”(SEZGİN, 2016, s:1-3)

Devrim sürecinde örgütlü bir mücadele içersine giren, eylemlerinin ışığıyla aydınlanan, özgüveni gelişen, cinsler arası eşitliğe inanan Fransız kadınları devrim sırasında bütün potansiyellerini açığa çıkarmışlardır. Devrim süreci, kadınların bilinçlenmesinde önemli sıçramalara yol açmış ve değişik sınıflardan kadınlar, politik grup ve derneklere üye olmaya, kulüpler kurmaya başlamışlardır. Bu kulüp ve dernekler sayesinde dönemin devrimci gazeteleri ile tanışan kadınlar, bunları günlük yaşamlarının doğal bir parçası haline getirmişlerdir. Bu kulüplerde okuyan, tartışan, toplumsal sorunlara ve kadın erkek eşitliğine dair fikirler ortaya atan kadınlar büyük bir hızla politik yaşama müdahale etmeye başlamışlardır. Devrim sürecinde öne çıkan kadınların önemli bölümü kulüplerin kurulmasına da öncülük etmiştir (ÖZGÜL, s:3-4). “Bazı kulüp ve dernekler, kent yoksulu kadınlar ile orta sınıftan kadınları yan yana getirse de; kulüpler esas olarak burjuva sınıfa mensup kadınların öncülüğünde kurulup çalışmaktadırlar. Devrimci, cumhuriyetçi ve jakobenci olarak ayrılan kulüplerdeki kadınların ortak özelliği ise buralarda örgütlenen kadınların kendilerini yurttaş (citoyennes) olarak görmeleriydi.” (TRASK, 2007, s:5) Farklı ideolojilerden gelen gerek alt sınıftan yoksul kadınların, gerekse orta ve üst burjuva ve soylu sınıfların içersinde örgütlendikleri bu yapıların tek ortak özelliği kadının erkekle eşit haklara sahip olmalarını savunmalarıydı.

Kadınların kulüp ve derneklerde bir araya gelmeleri, toplumsal sorunlara ilgi göstermeleri, yasalar önünde erkekle eşit olma konusunda kimi taleplerini dilekçeler aracılığıyla dile getirmeleri, çıkardıkları gazetelerle yaymaya çalışmaları burjuva erkeklerini rahatsız etmiş ve devrim öncesinde meydanlara çıkarılmaya çalışılan kadının Fransız Devrimi sonrasında kamusal alandan çekilmesi için karşı

hareketler başlamıştır (ÖZGÜL, s:4). “Tüm direniş ve ayaklanmalarda kadınların ağırlığı tehlikeli bulunduğundan 23 Mayıs 1795 tarihinde, kadınların beşten fazla kişiden oluşan gruplar halinde toplanmaları yasaklanmış ve aksine davrananların tutuklanacağı duyurulmuştur.”(TRASK, 2007, s:7)

Kadınların erkeklerle birlikte insanlığı temsil ettiklerini ifade etme mücadelesinde Fransız  Devrimi bir dönüm noktası olmuştur. Kadının özgürlük mücadelesi Fransız Devrimi’nde tarih sahnesine çıkan kadınların açtığı yoldan ilerleyen kadınlarla ilerlemiştir. Fransız Devriminde İşçi sınıfından, Halk içindeki yoksul Kadınlara, Burjuva sınıfı içersindeki eşitlik arayan yazarlardan, örgütler kurmaya çalışan kadınlara kadar birçok sınıf içerisinden Kadın Fransız Devriminde mücadele etmişlerdir (BESSIERES ve NIEDZWIECKI, 1991, s:27).

Devrim yıllarında, devrim yanlısı kadınlar kendi siyasal kulüplerini kurmadan önce ve bu kulüplerin kapatılması sonrasında, kadınla ilgili siyasi konularda tartışmaktan hiç bir zaman vazgeçmediler (BERKTAY, 2004, s:2). Siyasi organların tartışmalarında yer alamasalar dahi, halka açık Meclis balkonlarında birçok kez kürsüye çıkarak Kadın hakları ile ilgili konuşmalar yapmış ve birçok kadını Dilekçe haklarını sonuna kadar kullanma yönünde teşvik etmişlerdir. “Eğer kadınların savaşmaya yetenekleri varsa, devleti yönetmeye de yetenekleri vardır” diyerek Kadınsız devrim giyotine benzetmişler ve Devrimin vaat ettiği eşitlik, kardeşlik, adalet kavramlarının kadını içermediğini eleştirerek kadınların haklarının tanınmaması, unutulması ya da göz ardı edilmesinin ve Erkeklerin kadınlar üzerindeki tiranlığının tüm eşitsizlik biçimlerinin kaynağı olduğunu öne sürmüşlerdir (TRASK, 2007, s:9).

Fransız Devrimi diğer devrimlerin aksine Kadının en görünür olduğu ve meydanlarda ön safhalarda yer aldığı ve erkeğe yardımcı konumda olmanın ötesinde erkekle eşit şekilde mücadelenin içinde yer aldığı bir devrimdir. Bu açıdan hem diğer devrimlere, hem diğer ülkelere, hem de daha sonraki kadınlara örnek olan ve ideolojisi içersindeki fikirlerin yüzyıllar boyunca birçok özgürlük mücadelesine esin kaynağı olduğu eşsiz bir devrimdir.

19

Page 21: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

SONUÇ

16.yüzyıldan itibaren dünya giderek değişen ve yeni kıtaların keşfedilmesi ile birlikte gelişen ve genişleyen bir hal almıştır. Devletler giderek birbirine bağımlı hale geldiği gibi sömürgecilikle birlikte ulus devlet anlayışının yerini uluslar arası devletler almaya başlamıştır. Birbirini etkileyen ve birbirine paralel olarak gelişen üç devrim öncesinde Kadınlar, özel alana hapsolmuş, gündelik işler ve çocuk bakımıyla uğraşan, eğitimden uzak, kamusal alandan dışlanmış erkeği mutlu etmekle görevli hizmetçiler olarak yer alıyordu. Yüzyıllar boyunca kadınlar erkekten farklı bir varlık olarak onun tamamlayıcısı görevini üstlenmişlerdi ve bunun bir anda Devrimle değişmesi çokta mümkün gözükmüyordu, ancak yinede bunu değiştirmeye çalışan Kadınlar her zaman var olduğu gibi özellikle Devrim zamanlarında fazlasıyla ön plana çıkmışlardır. Devrimlerle birlikte kamusal alana dâhil olan kadınlar, gerek başardıkları işlerle, gerekse kitleleri yönlendirme becerileriyle potansiyellerinin farkına varmış ve siyasal alana katılımı bir hak olarak görmeye başlamışlardır. Ancak Devrim sırasında yurttaş diye hitap ettikleri, savaşta her türlü çıkar uğruna kullandıkları, kendi yokluklarında boşluklarını doldurttukları Kadınları devrim sonrasında görmezden gelen Erkek egemen Burjuvazi, Kadın Hakları konusundaki vaatlerini de yok saymıştır.

Tarih hep erkeğin gözünden ve dilinden yazılmıştır ve bu hikâyede kadınlar hep dışlanmıştır. Ancak bilinenin aksine Devrimde kadınlar büyük mücadeleler vermişler gerek zafer elde edilmesinde gerek bazı hakların kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Devrimle birlikte Kadının hayatında birçok politik, sosyal ve ekonomik değişiklik gerçekleşmiş olsa da, Kadınların büyük çoğunluğunun günlük yaşantısı devrimden sonrada hemen hemen aynı kaldı. Devrimde hep ön sıralarda yer alan, savaşan, çalışan, direnen kadınlar, devrim sonrasında tekrar özel alana kapatılmaya çalışılmış; analık, fedakârlık, sadakat gibi olgularla ilişkilendirilerek kamusal alandan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.

Ancak Devrimle birlikte Kadınların hayatında birçok konuda köklü değişmeler de

olmuştur. Devrim sonrası

dönemde kadının hayatında ki geleneksel engeller yıkılmış ve kadının toplumdaki yerine ilişkin bilinci artmıştır. Böylece Kadın erkek arasındaki boşluk kapanmamış olsa da, kadının evi, mülkiyeti ve yaşamı üzerindeki otoritesi giderek artmıştır. Aynı zamanda eğitime daha fazla katılmaya başlayan kadınlar, devrim sonrasında siyaset ve hukuki haklar konusunda da bir hayli yol kat etmişlerdir.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

BERKTAY Fatmagül (2004); “Kadınların İnsan Haklarının Gelişimi ve Türkiye”, Sivil Toplum ve Demokrasi Dergisi, sayı:7, s:1-30

BESSIERES Yves ve NIEDZWIECKI Patricia (1991); Women in The French Revolution (1789)”, Commission of the European Communities, Institute for the Development of the European Cultural Area, sayı:33, s:1-34

ÇAKMAK Diren; “Fransız Devrimi’nde Kadın: Eksik Yurttaş”, Ege Akademik Bakış Dergisi, cilt:7, sayı:2, erişim: 20.11.2017, http://www.nationalarchives.gov.uk/education/resources/women-english-civil-wars/, s:727-745

FOSTER Donald W. ve Diğerleri (2013); “Women’s Works:1625-1650”, New York, Wicked Good Books, cilt:4, s:144-167

NORTON Mary B. (1980); “Liberty’s Daughters: The Revolutionary Experience of American Women 1750-1800”, Boston, Little, Brown, s:21-37

ÖRNEK Serdar (2015); “ABD’de Kadın Haklarının Gelişimi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (KOSBED), 2015, cilt:29, s:105-129 ÖZGÜL Belgin; “Büyük Fransız Devrimi’nde Kadınlar”, erişim: 11.12.2017, https://sosya.wordpress.com/2012/07/05/buyuk-fransiz-devriminde-kadinlar, s:1-7

PEARSON Jim (2000); “Women of the American Revolution”, National Center for History in the Schools University of California, Los Angeles, s:1-47

SCHWOERER Lois G. (1986); “Women and the Glorious Revolution”, Albion, A Quarterly Journal Concerned with British Studies, cilt:18, sayı:2, s:1-22

SENCER Muzaffer (1990); “İnsan Hakları açısından İngiliz Devrimi”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt:23, sayı:2, s:1-84

SEZGİN Ayda (2016); “Fransa’yı Devrime Götüren Süreç ve Devrimde Kadın”, Minerva Dergisi, sayı:20, s:1-3

SURREY Richmond (2011); “Women and the English Civil Wars”, The National Archieves, s:1-45

TRASK Scott (2005); Fransız Devrimi’nin Gerçek Sebebi Neydi? (Çev.: Bilal CANATAN), Liberal Düşünce Dergisi, no:37, s:1-9

TRENNER Kimberly (2016); “Daughters of Liberty: The Women Who Fought in the American Revolution”, Cowpens National Battlefield Special Issue, Saber and Scroll. Cilt: 5: sayı:3, , s:77-87

TUZCUOĞLU Ferruh (1996); “Demokratik Parlamenter Sistemin Beşiği İngiltere’nin Tarihinden İlginç Anekdotlar”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, cilt:1, sayı:1, s:280-295

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

20

Page 22: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Kadına Giyotine Çıkma Hakkı Tanınıyor, Öyleyse Kürsüye Çıkma Hakkı da Tanınmalıdır

Av. Hülya GÜLTEKİN

Fransız yazar ve aktivist Marie Olympe De Gouges 1748-1793 yılları arasında yaşamış 18. yy.da özellikle kadın haklarının savunulmasında büyük başarı sağlamıştır. Küçük bir burjuva ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Olympe De Gouges 1765 yılında kendinden 30 yaş büyük biriyle zorla evlendirilmiştir. Bu evlilikten bir oğlu olan Marie Olympe De Gouges doğumdan kısa bir süre sonra eşini kaybetmiştir.

Olympe De Gouges, erkek egemen sistemde kadın eşitliğinden yanaydı ve mücadelesi bu eşitsizliğe karşıydı. Temelde ise her türlü insan haklarına yönelik saldırının karşısındaydı. Fransız Devrimi’ni desteklemiştir. 1789 yılında devrimin gerçekleşmesi ile kadın hakları ve özgürlükler konusunda istediğini bulamayan Olympe De Gouges dönemin birçok ünlü kadınının da olduğu bir grup arkadaşıyla birlikte 1791 yılında kadınlar için eşitlik, politik ve yasal hakları talep eden Cerele Social’e katılmıştır. Burada kendini geliştiren Olympe De Gouges köleliğe ve ölüm cezasına karşı daha eşit bir toplum hayal etmiş ve zenginliklerin daha adil bir şekilde bölünmesini sağlamak için akıllı vergilendirme planları öneren oyunlar, edebi incelemeler ve romanlar yazmıştır. O döneme göre çok yeni fikirler savunan Olympe De Gouges sadece kadınlardan oluşan bir meclis hayal ediyor, ailede mülkiyet ortaklığını savunuyordu. Doğum ölümlerini azaltmak için devlet destekli doğumevleri açılmasını istiyordu. Savunduğu fikirleri

halka Mektup (Lettre au peuple) adlı bültende yayınlanıyordu. Bu bültendeki yazılarına bir örnek olarak aşağıdaki yazısı, onun ne kadar korkusuz bir aktivist olduğunu göstermektedir.

“… Ademoğlu senden adaletli olmaya cesaretin olup olmadığını soruyorum! Bunu bir kadın soruyor senden, hiç olmazsa soru sorma hakkımı elimden alamazsın!

21

Page 23: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Sen kadınları hor görme hakkını kimden aldığını söyle? Yaradana bak: Dünyanın kendi doğal halinde bile farklı cinsiyetlerin var olduğu gör. Aydınlanma ve akıl çağında diğer cinsiyet üzerinde hiçbir şekilde açıklanamayacak türden egemenlik kurmaya çalışıyorsun. Devrimden daha fazla adalet, eşitlik talep ederek aslında erkeklerin gücünü arttırmaya çalışıyorsun…”

Olympe De Gouges 1791 yılında meclis tarafından yayınlanan Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesine tepki olarak kaleme aldığı Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi büyük ses getirmiştir. Bu bildirgeden temel konular:

*Kadın özgür doğar ve erkeklerle eşit haklara sahiptir. Toplumsal farklılıklar yalnızca genel fayda üzerine kabul edilebilir.

*Her siyasal toplumun amacı, kadının ve erkeğin doğal ve devredilmez haklarını korumaktır. Bunlar; özgürlük, güvenlik, mülkiyet ve özellikle de baskıya karşı direnme hakkıdır.

*Birlikte ya da ayrı ayrı mülkiyet her cinsiyetin hakkıdır. Yasalarca belirlenmiş kamusal bir zorunluluk bunu açıkça gerekmedikçe, ayrıca adil ve peşin bir tazminat ödenmedikçe hiç kimse ulusun asli miras payından yoksun bırakılamaz.

Demokrasi konusundaki düşüncelerini açıkça ifade ettiği için Fransız Devrimi’nin son yıllarında iktidar tarafından tehlikeli bir körükleyici, ajitatör olarak düşünüldü. Devrimci Fransa’da bile feminist fikirleri radikal kabul edildi. Olympe De Gouges aynı yıl Rausseau’nun toplum sözleşmesine karşılık kendi toplum sözleşmesini kaleme alarak “Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı evliliği” savundu.

Dönemin yönetimini sert dille eleştirmesi ve son söz olarak yönetim biçimi olarak cumhuriyet, federalizm, anayasal monarşi arasında bir halk oylaması yapılmasını önermesi tutuklanmasına yol açmıştır. 3 ay tutuklu kalan Olympe De Gouges’e hukuksuz bir şekilde avukat tutma hakkı verilmemiş ve kendi savunmasını kendisi yapmak zorunda kalmıştır.

Bu savunması arkadaşlarının yardımıyla daha sonra yayımlanmıştır. Savunmaları ve sağlık sorunlarına rağmen 3 Kasım 1793 yılında giyotinle idam edilmiştir.

İdamı Le Moniteur Universal gazetesinde “Devlet adamı olmak istedi ve yasa onu cinsiyetine yakışan erdemleri unuttuğundan dolayı cezalandırdı.” Manşeti ile geniş yer almıştır.

Erkek tarihi, diğer kadın yazarlar gibi uzun süre Olympe De Gouges’u yok saydı. Kadın ve Yurttaş hakları Bildirgesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Evlilik, Zamore Et Mirza adlı tiyatro oyunu, birçok politik yazılar, manifestolar, edebi incelemeler gibi kalıcı eserler bırakan Olympe De Gouges 2013 yılında mezarının Pantheon’a taşınması ile kadın özgürlüğü yolunda mücadele etmiş kadınlar içinde en ön safta yerini aldı.

Artık tarihte onun bir adı vardı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

22

Page 24: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Doç. Dr. Rabia Bahar ÜSTE

Çağlar Boyunca Güçlü Kadınların Ontolojisive Demokrasi Mücadeleleri

Dokuz Eylül Üniversitesi İ.M.Y.O

I. ANTİK ÇAĞ, KADIN ve DEMOKRASİ MÜCADELELERİ

Dünyada demokrasi adına verilen mücadele ve savaşımlar uzun aynı zamanda karmaşık bir sarmalı karşımıza getirmektedir. Dünyayı yorumlayan ve yorumlarını çeşitli amaçlar adına pratiğe dökmeye çalışan bu aktörler dünü, bugünü şekillendirmişlerdir, kuşkusuz geleceği de şekillendireceklerdir. Tarih sahnesinde mücadele eden aktörlerin başında erkekler gelmektedir. Oysa, özellikle Antik Çağ gibi bir süreçte kadının siyasette rol alabilmesi az sayıda olsa da, demokrasi adına yapılan mücadelelerin başlangıcı ve öncü hareketleri olarak erkek egemen söylem içinde başarı hikayeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Avrupa’nın hikayesi MÖ 10.000 yılında değişen yapı ile ortaya çıkmaktadır. Doğada hayatta kalmayı başaran insan, kadın - erkek birlikte mücadele vermiştir. Avrupa’nın en eski neolitik yerleşimleri olan Yunanistan ve Balkanlar’da MÖ 5600’lerde kadın erkek tarımda birlikte çalışıp, ortak üretim yaptıkları arkeolojik kazılarla belgelenmiştir (Roberts, 1996:30-33).

A.Antik Çağda Siyasal Alanda Mücadele Eden KadınlarAntik Çağ’da siyasal mücadelelerin etkin olduğu Çin, Roma ve Yunan Uygarlıkları, siyasal hakların anlatısını ahlak felsefesi ve etik anlayışla bütünleştirmişlerdir. Eski Yunan Uygarlığı’nda Solon tarafından ortaya konulan bir anayasa ile demokrasinin temelleri atılmaya çalışılmıştır (Kelly, 2015:19). Burada vurgulanması gereken iki önemli düşünür: Platon ve Aristoteles’tir. Platon rasyonalizm ideolojisine sahip olup yönetimin filozoflara verilmesinin yetkinlik açısından doğru tercih olacağını ve hükümdarların görevlerinin halka iyi bir yaşam sunmak olarak belirtir. Bu sistemi açıklamak için gemi metaforunu (Kelly, 2015:38) kullanan Platon, gemi sahibini filozof, halkı bilgisiz yolcular, denizcileri ise gemi sahibinin memnuniyetini kazanmak isteyen tayfalar olarak görmüştür. Burada filozof kralı, güç savaşının dışında, gücü elinde tutan kişi olarak nitelendirmiştir.

Aristoteles ise “insan doğası gereği politik bir hayvandır” söylemine sahip olup demokrasi ideolojisine sahiptir. Doğası gereği yaşamını sürdürmek için sosyal bir varlık olan

23

Page 25: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

insanın daha iyi yaşamak için şehir ve şehir devletlerinin oluşturduğunu, bu sebeple bu kurumlarda yaşamanın vahşilikten arınıp siyasi bir erdem gerektirdiğini savunur. Olumsuz bir demokrasinin toplumlar için tehdit oluşturacağını belirtirken, yönetsel ve toplumsal olaylarda kadının yerini tanımlamaz (Kelly, 2015:43).

B.Siyaset, Demokrasi ve Kadın Antik Yunan’da babanın biyolojik olarak cinsiyeti belirlemede baskın taraf olduğuna inanılması ve iyi bir hamilelik dönemi sonrasında doğacak çocuğun erkek, daha az sağlıklı bir hamilelik sonrasında doğacak çocuğun kız olacağı algısı yerleşmiştir. Antik Çağ’da bu anlayışla başlayan oluşum, kadını - erkekle eşitlik mücadelesinde dezavantajlı konuma getirmiştir. Kadınlar, evlendikleri andan itibaren evin belirli bölümlerinde yaşamak zorunda bırakılmış ve bu bölümleri terk etmeme gibi yaptırımlarla karşılaşmışlardır. Kadının yaşamı ile ilgili görüş bildirme ve istekte bulunma hakkı yok denebilecek kadar azdır. Hamilelik kadının toplumsal anlamda, eve tamamen bağlanması ile eş anlamlı kılınmıştır (Demiralp, 2015:5). Sosyal alana çıkamayan kadın, haklarını aramak için fırsat eşitliğine de sahip olamamıştır.

Bu çağda verilen demokrasi mücadelelerine bakıldığında, Miletli Aspasia birçok akademik çalışmada da yer almıştır. Gale, Aspasia’nın feminist tarihteki önemini şu şeklide anlatmıştır (Gale, 2000:361): “İlginç bir tarihi figür olmanın yanında Miletli Aspasia, susturulan zaferler ve gömülen seslere karşı yeniden yapılandırılan bir kimliktir”. Tarihte, kadın hakları için mücadele eden ilk kadın konuşmacı olma özelliği taşıyan Aspasia, Jarrat, Ong, Cheryl gibi birçok tarihçinin, Antik Yunan entelektüel dünyasının aktif katılımcısı ve sadece partneri olan Perikles’i değil, aynı zamanda Sokrates ve Platon’u da etkileyen ilk kadın düşünür olarak tanımladığı bir kişidir. Özellikle, kadınların toplumsal ve siyasal hakları için yaptığı konuşmalarının kadınlar üzerindeki etkisinin demokrasi yolunda bir çığır açtığı siyasal tarih düşünürleri tarafından kabul görmüştür (Jarrat ve Ong, 1991:22).

Bazı retorik kötülemelere rağmen, siyasal haklar için mücadele eden bir kadın figürü olan Aspasia hem feminist yazın hem de ataerkil gözlüklerin arkasına saklanan eril tarihi eleştiri adına büyük önem taşımaktadır. Bir hatip, düşünür ve söylem bilimci olarak tarihten silinmek istenen Aspasia 5. yüzyılda “kadın - erkek eşitsizliği” normlarına karşı çıkarak “cinsiyet sınırlarını” yıkan ilk kişi olarak, Antik Yunan’da yabancı uyruklu kadınların aşağı konumunu sorgulayan bir örnektir (Glenn, 1995:186). Hakkında birçok iddia bulunan Aspasia, “uygun patriarkal yöntemlerle kolonileştirilmiş ideal kadın” imajından tarihçilerin değerlendirmesi ile “demokrasi mücadelesinde önder kadın” kimliğine doğru evrilmiştir. Antik Çağ’da, siyasal ve entelektüel gelişim ve sorgulamayı öğrenmeleri için okul açan Aspasia “Perikles’in tahtının arkasındaki gücün sahibi” olarak nitelendirilmiştir (Glenn, 1995:34-35). Kadın, siyaset ve demokrasi üçgeninde en çok tartışılan ve kadınların demokrasi için nasıl mücadele verdiklerinin iyi bir örneği olarak kabul edilmiştir. Helenistik dünya içinde, krallıklara bakıldığında hanedan yönetimlerinde “kadınların” etkinliği çeşitli figürlerle resimlerde yer almıştır. Efsanelere konu olan Kleopatra, yönetimde ve siyasette yer alan güçlü bir kadın olarak Mısır’ın dışında Filistin, Kıbrıs ve Libya’da da Antik Çağ’ın son Mısır Hanedanlığı’nda kadının ne denli güçlü ve etkin olabileceğinin örneklerindendir (Roberts, 1996:72-73).

II. ORTA ÇAĞ, KADIN ve DEMOKRASİ MÜCADELELERİ

Orta Çağ’da ruhban sınıfının giderek güç kazanması ile birlikte ilahi yasa ve insanların yaptıkları yasalar arasındaki rekabetin güç dengeleri, ilahi yasalar ve kilise lehine

24

Page 26: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

değişmiştir. Bu çağ, baskı ve teokrasinin birarada örüntülendiği süreci işaret etmektedir. Kral John’un Baronları kendilerine yöneltilen zorba tutum ve maddi sömürüye karşılık kralı “Baronların Şartları” konulu bir sözleşmeyi imzalamaya zorlamış ve özgürlük yaklaşımı ile parlamentarizm görüşünün ilk örneklerinden biri olan ve “Magna Carta” olarak bilinen bu sözleşme siyasal haklar, hukuki haklar ve üstü kapalı olarak “mahkeme önüne kişilerin çıkarılması (habeas corpus)” gibi talepler taşımıştır (Kelly, 2015:60). Bakıldığında demokrasi ve özgürlükler için sürekli atıfta bulunulan bu sözleşmede “kadınların” hakları ele alınmamıştır.

A.Orta Çağda Siyasal Alanda Mücadele Eden KadınlarOrta Çağın genel özelliklerinden biri, kadınların yaşam alanlarının evle sınırlandırılmış olması, dini temellerle de desteklenen geleneksel rollerin öneminin vurgulanmasıdır. Önceki başlıkta söz edilen siyasi durum uyarınca dinle sınırlanan, sınırlara uyduğunda kutsanan aksi halde ölümle cezalandırılan kadının aile, eş ve çocukla ilgilenmek, evin düzenini sağlamak ve eşine yardımcı olmak dışında bir işlevi bulunmamaktadır. İstihdam, eğitim, siyasal katılım ve medeni haklara sahip olmayan kadın genellikle erkeğe boyun eğmeli ve onun verdiği haklarla yetinmelidir (Medieval Gender, 2015:6).

Orta Çağ, feodalite, skolastik düşünce ve siyasal yapılanma açısından Avrupa’nın kısıtlılığını göstermektedir. Feodal yapı içindeki efendi ve köle ilişkisi, kadın - erkek ilişkisinde de etkilerini göstermiştir. Feodal dönemin en önemli kurumu olan kilise özellikle X. yüzyılda kadınların değil siyasal bir hak ve güç elde etmelerini, toplumda erkekten sonra ikinci sınıf vatandaşlar olduklarını kabul etmiştir. 1073 yılında VII. Gregorius adıyla papa olan Hildebrand bu anlayışı desteklemiştir. Bu çağda din adamları başta olmak üzere “kadın”ın güçsüzlüğünü önceleyen açıklamaları ile toplumu yönlendirmişlerdir (Özipek, 2010:244-245).

B.Siyaset, Demokrasi ve Kadın Orta Çağ’da 12. yüzyılda, kadınların hakları ile mücadelelerinde oldukça zor bir dönemdir. Bu dönemde de, siyasal haklar başta olmak üzere mücadele veren güçlü kadınlar topluma örnek olmuşlardır. Bunlardan biri, Aquitaineli Alienor’dur. Aslan Yürekli Richard’ın annesi de olan Alienor, Aquitaine Düşesi ve Fransa Kraliçesi’dir. Bu dönemde birçok kadını örgütleyerek, kadınların savaşta ve barışta ne denli güçlü olduğunu siyasal haklar çerçevesinde verdiği mücadelelerle göstermeye çalışmıştır. Alienor, iki oğlu ile birlikte ülkesinin ve dünya siyasetine yön vermiş kadınlardandır. Alienor, feodal bir yapı da aile, anne ve eş kavramlarını tartışarak, siyasal haklar çerçevesinde kadının yönetimde söz sahibi olması gerektiğini ifade eden tarihe geçmiş bir kadındır (Pernoud, 2014:5-7). Tarihte iki ülkeye (Fransa ve İngiltere) kraliçe olmuş ve iki ülkenin siyasetine bu karanlık çağda aydınlanmaya yüzü dönük fikirler sunmuş bir kadın figürüdür. Tarihte gücü ve ataerkilliğe karşı duruşu ile tanınan Alienor, kadının zarafeti yanında akıl güzelliğinin temsili olarak ortaya çıkmış ve anılmıştır. Alienor, bu çağda, diplomatik güce sahip ve Orta Çağ’ın en güçlü kadınlarından biri haline gelmiştir. Birçok ülkedeki kraliçe ve düşese, attığı politik adımlarla örnek olan bir kadındır (Pernoud, 2014:8).

III. AYDINLANMA ÇAĞI, KADIN ve DEMOKRASİ MÜCADELELERİ

Aydınlanma felsefesi, kilisenin mutlak otoritesinin çeşitli teknik gelişmelerle birlikte yerini yeni bir toplum düzenine bırakmasını anlatır. Sömürgeciliğin ve savaşın dini sebeplerle meşru olamayacağını anlatan bir çağdır. Orta Çağ siyasal yapısını, modern devlet düzenine taşınması için uğraş verilen bir süreçtir. Toplum sözleşmelerinin etkinlik kazandığı bu

25

Page 27: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

dönemde, Hobbes ise baskı ve korku yaratıp bilinçsiz halkı frenleyen bir devlet olmaksızın savaş durumunun bitmeyeceğini savunarak, bu sözleşmelerde erkeklere tanınan hakları anlatmıştır. İlk liberal anlayışı savunan düşünür John Locke’dur. Locke’a göre insan rasyonel ve bağımsız bir varlık olarak korunmak ve kazanımlarda bulunmak için bir siyasi gruba dahil olur, siyasi bir grup olarak devletler özgürlüğü korumak ve genişletmek zorundadır (Kelly, 2015:99). Bu anlayış, toplum sözleşmelerinin, özgürlük adına herkesi kapsaması gerektiği bir anlayışa evrilmenin gerekliliğini göstermiştir.

A.Aydınlanma Çağında Siyasal Alanda Mücadele Eden KadınlarAydınlanma çağında kadın, tamamen erkeklerin sosyal konumu ve ismiyle tanımlanmakta olup, itaat ve çok çalışma ile ailesini onurlandıran bir kişi olarak kabul edilmiştir. Kadın, bu çizgilerin dışına çıkarsa, görev ve yapısına uygun olmayan davranışları sergilediği, şeytanla işbirliği yaptığı anlamı içerdiği kabul edilerek suçlanır ve cadı sıfatı ile adlandırılırdı. Cadılığın cezası işkence ve ölüm olarak belirlenmişti. Kadınlar, genellikle şiddete karşı direnme, yoksulluktan kaynaklanan hırsızlık, asilik, zina gibi suçlarla ve ilerleyen dönemde protesto eylemlerinde bulunmakla suçlanmış, onlar için hukuki kurumlarda yer alabilmenin tek aktif yanı sanık konumunda mümkün olabilmiştir. Bu dönemde yayınlanan bir çok temel eserde, (Six Levres de la Republique, The Lawes of Resolution of Women Rights v.b.) tüm hukuksal ve siyasal kuruluşların erkeklerin eseri olduğu ve onların denetiminde olması gerektiği, kadınların cehaletleri ile bu kurumlarda yapacak bir işe sahip olamayacakları vurgulanmıştır (Heritier, 2014:440-445). 1558 yılında Mary Tudor, Mary Stuart ve Catherine de Medeci ile karşı karşıya kalan İskoç Kalvenci John Knox, kadınların istediği ve desteklediği yönetim anlayışını “kadınların ucube yönetimi” ya da “doğal olmayan rejimi” olarak adlandırmıştır. Kadınlar, bir dizi işi yapabilmek için sözleşmelerle, hizmetçi, aşçı ve kumanyacı gibi işlerde çalışabilmiş ancak asla birine yeminli tanıklık edememişlerdir. O dönemde çok tartışılmasına rağmen, ne denli yetenekli olurlarsa olsunlar, noterlik ya da bakan sekreterliği yapamamışlardır. İstisnai bir durum, Westmoreland’ın şerifi “Anne Clifford” 17. yüzyıl İngiltere’sinde yerel mahkemeleri tek başına toplayan başarılı bir kadın olarak tarihteki yerini almıştır. Bu çağda görülen kadın iktidarlarının en dikkat çekici örneklerinden biri Kraliçe Elizabeth’in yönetimi ve ülkesi için yapmak istedikleridir (Heritier, 2014:162-164).

Kadınlar için temsil, derin ve siyasi bir tartışma konusu olmuştur. 17. yüzyılda, kral ve parlamento arasında gerçekleşen İngiliz İç Savaşı “temsil” sorunundan dolayı patlak vermiştir. Genel oy hakkı olarak değil, erkekler için temsil öngören yasal düzenlemeler yapılmıştır. Siyasal eşitlik için bu dönemde mücadele eden kadınlar genel oy hakkı için “bir kişi bir oy” sloganı ile önemini anlatmaya çalışmışlardır (Heywood, 2010:202).

B.Siyaset, Demokrasi ve Kadın Bu dönemde kadınlar özellikle “özgürlük” kavramı için mücadele vermeye başlamışlardır. 17. yüzyılda kurulan birçok mahkeme Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki kadınların idam cezasını onamıştır. İngiltere’de 1645 yılındaki yargılamalar sonucunda 18 kadın bir günde idam edilmiştir. Dönemin cadılardan sorumlu savcısı “Matthew Hopkins” yapılan yargılamada, Anne Alderman, Rebecca Morris, Mary Bacon, Mary Clowes ve diğer kadınlar sadece “kadına değişik alanlarda özgürlük” istedikleri için idam edilmiştir (Geins ve Bunn, 1997:13-16). 17. yüzyılın sonunda bilimsel olarak doğa üzerine araştırma yapan “Rose Cullender ve Amy Denny”, 15 çocuğa büyü yaparak öldürmekten yargılanmışlar ve idam edilmişlerdir. Amerikan kolonilerine de sıçrayan bu anlayış, cadı mahkemelerinin

kurulmasına ve özgürlük mücadelesi için kamusal alanda bulunan kadınların yargılanarak idamına neden olmuştur (Geins ve Bunn, 1997:30-33).

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

26

Page 28: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Catharine Macaulay, kadının siyasal hak elde edebilmesi için entelektüel olarak gelişimlerinin sağlanarak, “kadının kadına örnek olması” gerekliliğini ortaya koyan öncü kadınlardandır (Kerber, 2014:15). Macaulay, “kadın ve erkek arasında sosyal ilişkide eşitlik” anlayışı ses getirmiştir. Macaulay kadını öncülemezken, eşitlik üzerinde durmuş ve “eşitlik” ilkesinin kadını toplumsal olarak istediği yere getirebileceği inancını taşımıştır (Kerber, 2014:17).

SONUÇTüm çağlarda kadın, gücünün farkında olmasına rağmen önüne konulan engelleri aşabilmek için mücadele etmiştir. Bu mücadele alanlarının başında “siyasal haklar mücadelesi” gelmektedir. Kadın, erkekle birlikte özel ve kamusal alanda yer alan ve erkeği destekleyen bir özne olarak tarihteki yerini almıştır. Erkeği engellemek değil, erkekle birlikte güçlü bir dünyanın temellerini atabilmek için mücadelesinde, “kadın-erkek” eşitliğini vurgulamıştır. Eril söylemin konumu, “kadını kontrol altına almak” olmuş ve kadınların tepkileri ile karşılaşılmıştır.

Kadınlar, hak ararken haksızlığa uğradıklarında, çağlar boyunca mücadelelerinden vazgeçmemiş, özellikle “özgürlük” ve “eşitlik” için süregelen bir tutum sergilemişlerdir. Özel alanla kendilerine çizilen sınırları aşmak için, dünyadaki gelişen olaylara duyarlılıklarını cesurca göstermişlerdir. Çeşitli akımları ve süreçleri değiştirebilecek olayların sessiz kahramanları olmuşlardır. Ülkelerde, her çağda kontrol altına alınmak istenen kadın, olanak verildiği ölçüde “hak arama” ile ilgili çalışmalara katılmış ve yararlılıklar göstermiştir. Antik Çağ’da, Devrimler Çağı’nda ve Modern Çağlar içinde kadınlar demokrasi adına mücadele etmiş ve hatta erkekleri kendi başlattıkları hak arayışlarında arkalarından sürüklemişlerdir. Siyasal haklar, kadın - erkek için uzun ve zor süreçleri içeren aşamalarla doludur. Demokrasi mücadelesinin yoğunluk kazandığı, İdeolojiler Çatışması Çağı’ndan itibaren “İnsan Hakları” ile ilgili konularda kadın yerini bir “özne” olarak almıştır.

Çalışmada anlatılan her bir kadın, demokrasi adına savaşım veren ve mücadele sonucunda “siyasal haklardan birinin ya da birkaçının kazanımı için önderlik eden” kişilerdir. Genel retorik ve anlatı, siyasal literatürdeki epistemolojide “siyasal hakların kadınlara verildiği” ile ilgilidir. Oysa, kadınlar “siyasal haklar” için eşit olmayan şartlarda çağboyunca mücadele etmiş ve hakların elde edilmesinde yaşamlarını kaybetmişlerdir. Gelinen nokta eşitsizliği anlatmakta, eşitlik adına verdikleri mücadelelerinde çok zorlandıklarını ve zorlanmaya da devam edeceklerini göstermektedir.

Devrimci düşünceler çağı kadın ve demokrasi mücadeleleri, ideolojiler çatışması çağı kadın ve demokrasi mücadeleleri, 21. yüzyıl kadın ve demokrasi mücadelelerini konu alan başlıklar makalenin ikinci kısmı olarak 25 Kasım Bültenimizde yer alacaktır.

KAYNAKÇAAdler, C., (2015), Women Under Stalin, https://www.blogs.bu.edu/guidedhistory/russia-andits-empires/chelseaadleer.Akal, E., (1996), Women and Socialism in Turkey:Case of Progressive Women’s Organisation, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Akçagüner, Z. (2012), “Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin Kadınları”, Kadına Dair EKYAZ Söyleşileri, Konak Belediyesi Yayınları: İzmir.Aulette, J.R., Wittner, J., (2012), Gendered Worlds, Oxford University Press:United States of America. Bessieres, Y., Niedzwiecki, P., (1991), Women In The French Revolution (1789), https://www.aei.pitt.edu/34003/1A480.pdf.Bois, D., (1998), Distinguished Women of Past and Present Yaa Asntewaa, https://www.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

27

Page 29: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

distinguishedwomen.com.biographies/yaa-asantewaa.html.Cott, N.F., (1987), The Grounding of Modern Feminism, Yale University Press: New Haven / London.Çakmak, D., (2007), “Fransız Devriminde Kadın: Eksik Yurttaş”, Ege Akademik Bakış, https://www.onlinedergi.com/makaledosyalari/51/pdf.Demiralp, D., (2015), Eski Yunan Kültüründe Kadının Yeri, Academia, https://www.academia.edu./340322/ESK%c4%B0_YUNAN _KULTURUNDE_KADININ_YERI.Dubois, E.C., (1998), Woman Suffrage, Women’s Rights, New York University Press: New York / London. Friedman, E., (1995), “Women’s Human Rights: The Emergence of A Movement”, Women’s right’s, International Feminist Perspectives, Human Rights, Ed. Julie Peters / Andrea Wolper, Routledge: New York / London. Gale, X.L., (2000), Historical Studies and Postmodernism, https://www. Reresding Aspasia of Miletus.JSTR/DOI:10.2307/378936.pdf.Geins, G., Bunn, I., (1997), A Trial of Witches A Seventeenth Century Witchcraft Prosecution, Routledge: London &New York.Glenn, C., (1995), Rereading Aspasia: The Palimpest of Her Thoughts, Rhetoric, Culturel Studies and Literacy Hilsdale: Erlbaum. Harris, D., (2011), Black Feminist Politics From Kennedy to Obama, Publishedby Palgrave Macmillan:New York.Heritier, F., (2014), Kadınların En Güzel Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları: İstanbul. Heywood, A., (2010), Siyaset, Bekir Berat Özipek (Çev), Adres Yayınları: İstanbul. Jaffary, N., (2015), Womwn In World History: British Empire, https://www.chnm.gmu.edu/wwh/modules/lesson8/lesson8.php?s=0Jarrat, S., Ong, N., (1991), Rereading the Sophists: Classical Rhetoric Refigured, Capbondale: Southern Illinois. Kelly, R., (2015), Siyaset Kitabı, Alfa Basım Yayın: İstanbul.Kerber, L. K., Women of the Republic, Intellect & Ideology In Revoluatonary America, The University of North Carolina Press: United States of America. Kettler, S., (2015), Emmeline Pankhurst Biography, https://www.biograpy.com/people/emmeline-pankhurst-9432764#synopsis, erişim tarihi: 11.03.2016.Macciocchi, M. A., (1979), Faşizm Analizi, Cemal Süreyya (Çev), İz Yayınları: İstanbul.Marx K., Engels F., (2013), Kadın ve Aile, Arif Gelen (Çev), Sol Yayınları: Ankara. McGuire, D. L., (2011), At The Dark End Of The Street, Black Women, Rape, and Resistance –A New History of The Civil Rights Movement From Rosa Parks To The Rise Of Black Power, First Vintage Books Edition: United States of America.Medieval Gender, (2015), Feminity During Medieval Times, https://www. Medievalgender.org.uk/about.Okuducu, G., (2014), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türk Kadınının Kısa Tarihi, Kaynak Yayınları: İstanbul. Ömerci, O., (2010), “Amerikan Devrimi”, https://www.ydemokrat.blogspot.com.tr/amerikan-devrimi.html.Özipek, B.B. (2010), “Siyasal Kültür”, Siyaset, Hamit Emrah Beriş, Mustafa Dirik, H. Bahadır Türk ve Çağrı Ergin (Ed), Opus Yayınları:İstanbul.Pernoud, R., (2014), “Eleanor of Aquitaine”, https://www.global. Britannica.com/biography/Elenor-of-Aquitaine, erişim tarihi: 16.11.2015.Roberts, J. M., (1996), Avrupa Tarihi, Fethi Aytuna (Çev), İnkılap Yayınevi: İstanbul.Serebryakova, G., (1998), Fransız Devriminde Kadınlar, Evrensel Basım Yayım: İstanbul.Türk, D., (2011),”Orta Çağ ve Feodalite”, Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler, Mehmet Ali Ağaoğulları (Ed), İletişim Yayınevi: İstanbul. Wollstonecraft, M., (2013), Stanford Encyclopedia of Philosophy, https://www. Plato.stanford.edu/entries/wollstonecraft, erişim tarihi: 13.03.2016.Women (2016), Revolutionary Changes and Limitations, https://www.ushistory.org/us/13e.asp.Women’s Rights (2011), How far Have We Come anda re we there yet?, https://www.librarayschool.libguidescms.com/content.php?pid=19341&sid=1621701, erişim tarihi: 15.03.2016.Yousafazaı, M., (2015), I Am Malala, The Girl Who Stood Up For Education And Was Shot By The Taliban, Ed.Christina Lamb, Back Bay Books: New York / Boston/ London.

28

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Page 30: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Av. Zübeyde AKSAY

GirişKadının yüzyıllar boyunca süregelen görünür olma mücadelesi, sadece özel alanda değil kamusal alanda da oldukça çekişmeli bir şekilde süregelmektedir. Erkeğin iktidarına ortak olmayı ev içi alanda talep eden kadın, özellikle sanayileşmeyle birlikte haddini aşmış ve iş yaşamında da bu iktidarı paylaşmak istediğini dile getirmeye başlamıştır. Kadının kendinden beklenmeyen bu talepkar haliyle ilk bakışta sersemleyen eril dünya, önceleri kadının taleplerini karşılar görünse de zaman içinde iktidarını tehlikeye uğratmayacak uygulamalarını bir takım kavramlar altında gizleyerek sürdürmeye devam etmiştir.

Pozitif ayrımcılık kavramı da her ne kadar başlangıçta kadınlar yararına ve kadın için kullanılmaya başlansa da, bazı durumlarda, perde arkasına gizlenmeye bile gerek görmeyen erkeğin illüzyonuna aracılık etmektedir.

Bu çalışmada öncelikle kadınların işgücüne katılımları ve pozitif ayrımcılıkla ilgili genel bir bilgi verilecek, ardından Türk Hukuk Mevzuatında yer alan 1475 sayılı mülga İş Kanununun halen yürürlükte olan kıdem tazminatına ilişkin 14. Maddesi kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık uygulaması açısından değerlendirilecektir.

1. Kadının İşgücüne Katılımı ve Sosyal Devlet Kadın işgücünün tarihsel gelişimi konusunda sanayi devriminin, değişimlerin yaşandığı önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtmek gerekir (Bozkaya, 2013, s.71). Gerçekten de sanayi devriminin ilk yıllarında, kadın evinin kadını olarak eve, evdeki çocuklara ve evin yaşlılarına bakmakla “görevli” bir konumda yer almıştır. Kadının evin dışına çıkıp işgücü haline gelmesi hem toplumun aile kalıplarını bozmuş, hem de erkekleri ucuz emek karşısında zor duruma düşürmüştür. Bu nedenle kadınların ücretli çalışması, erkekler tarafından, yalnızca ücretleri düşüren bir rekabet unsuru olarak görülmemiş, aynı zamanda geleneksel kadın-erkek ilişkisinin bozuluyor olması nedeniyle korkutmuştur (Urhan, 2009, s. 85). Korkutmuştur çünkü Mendus’un da dediği gibi “Hiç kimse iki efendiye hizmet edemez”dir (Mendus, 2017, s. 161).

Erkek işçiler, kadınların emek piyasasına toptan girişine karşı direnmişler ve kadın iş gücüne yönelik kurallar getirerek yasal yoldan buna karşı koymaya çalışmışlardır. Öyle ki kadınlar sendikalar tarafından da dışlanmışlardır. İlk tepkilerin ardından kadın işgücünü ortadan kaldırmanın mümkün olmayacağını anlayan “erkek sendikalar” kadınların sendikalardan dışlanmasının stratejik olarak işçilerin çıkarlarına

Kadının İşgücüne Katılımına Yönelik Pozitif Ayrımcılık Uygulamalarının

Amaca Uygunluğu; Kıdem Tazminatı Örneği

29

Page 31: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

ters olacağını fark etmişlerdir. Çünkü işverenler bu sefer sendikal güçten yoksun ve örgütsüz olan kadınları istedikleri şartlarda ve çok daha ucuza çalıştırmaya başlamışlardır. Erkek işçi sınıfı, kadın ucuz işgücünü emek piyasasında istenmeyen bir rakip olmaktan çıkarıp, sermayeye karşı sadık bir müttefike dönüştürmekten başka çarelerinin olmadığını geç de olsa kavramıştır (Urhan, 2009, s. 85-86).

Kadını da içine alan ya da almak zorunda kalan bu çalışma yaşamına uygun olarak sosyal devlet anlayışında da bir takım değişiklikler olmuştur. Sosyal devlet bir toplumda daha fazla eşitlik yaratmak ya da varolan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için sosyal ve piyasa aktörlerinin olumsuz etkilerini yok etmeyi hedef alan bir devlet biçimi olarak tanımlanmıştır. Batılı ülkelerde geçen yüzyıl geliştirilen bu devlet anlayışı, işsizlik, sakatlık, emeklilik, hastalık, ölüm ya da aile reisinin olmadığı ya da yoksulluk durumlarında gelir güvencesi sağlayan sosyal güvenlik ve yardım programlarını içermektedir. Feministlerin de içinde olduğu analistler, bu güvenlik şemsiyesi altına ve refah devletinin tanımına çocuk bakımı, eğitim, sağlık ve ev yardımları gibi vatandaşların hayatını etkileyen hizmetlerin de eklenmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar (Dedeoğlu, 2009, s. 42).

Feminist yazarlar özellikle sosyal devletin kadınların ihtiyaçlarına ne ölçüde duyarlı olduğunu ölçmenin yollarını aramışlardır. Onlara göre bunu ölçmenin yollarından biri bakım için sağlanan olanakların hizmet mi, hizmeti satın alacak para desteği mi yoksa kadının evde kalması için para yardımı mı şeklinde yapıldığıdır (Dedeoğlu,2009, s. 44). Ancak her ne şekilde olursa olsun hedeflenen ölçütlere ulaşmak için bir takım düzenlemelere gidilmesi gerektiği açıktır. Bu kapsamda devletler çeşitli politikalar uygulamış ve yasal mevzuatlarında buna uygun olarak değişiklikler yapmışlardır. 2. Pozitif Ayrımcılık Pozitif ayrımcılık, bir toplumda dezavantajlı konumdaki insan gruplarının lehine geliştirilen politika, strateji, yöntem ve uygulamaların bütününe verilen isimdir. Pozitif ayrımcılık uygulamaları

adı geçen dezavantajlı kişilerin iş ve eğitim yaşamında ayrıcalıklı muamele görmeleri

amacına yönelir (Akbaş ve Şen, 2013, s. 167).

Hukuk teorisinde pozitif ayrımcılık olgusu eşitlik ilkesinin bir istisnası olarak ortaya çıkmaktadır. Yine aynı doğrultuda, ayrımcılık yasağı da eşitlik ilkesi ile aynı bağlamda kullanılan bir diğer kavramdır. Bir açıdan bakıldığında pozitif ayrımcılık eşitliğin özel bir görünümü olarak da kabul edilebilir (Akbaş ve Şen, 2013, s. 168). Sosyal devletin yukarıda saydığımız amaçlarını gerçekleştirebilmek için pozitif ayrımcılık ile bağlantılı ve/veya onunla karıştırılması mümkün olan hukuki yöntem ve önlemleri alması gerekmektedir. Örneğin Norveç’te siyasi partilerin milletvekili sayılarının önemli bir yüzdesinin kadın olması ya da Norveç Limited Şirketler Kanununun şirket yönetim kurulunda kadın ve erkeklerin en az %40’ar oranda temsil edilmesi gerektiğine yönelik düzenlemeler pozitif ayrımcılığa ilişkindir. Aynı şekilde Fransa’da da kadınların siyasal yaşamdaki etkinliklerini arttırabilmek için kota uygulamalarının getirilmiş olması da pozitif ayrımcılık örnekleri arasında gösterilebilir (Akbaş ve Şen, 2013).

Türkiye’de ise 1982 Anayasasının 10. maddesi “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” şeklindeki düzenleme yapılarak cinsiyete dayalı ayrımcılık yapılması yasaklanmıştır. 2004 yılında aynı madde de yapılan değişiklikle “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” ifadesi eklenmiştir. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle de pozitif ayrımcılık ilkesi güçlendirilerek, kapsamı genişletilmiştir. Maddeye “bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” cümlesi eklenmiştir.

Gelinen bu noktaya kadar yaşanan gelişmeler kadınların lehine gibi görünmekte, kadının ihtiyaçlarını karşılama amacı taşıyan, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik bir uygulama olan pozitif ayrımcılık kavramının yasal düzenlemelerle desteklenerek kamusal alana etki etmesi sağlanmaktadır. Ancak bazı durumlarda “pozitif ayrımcılık” adı altında düzenlenen bir takım düzenlemeler kadın aleyhine sonuçlar doğurabilmektedir. Bu uygulamalardan biri de kıdem tazminatına ilişkindir.

30

Page 32: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

3. 1475 Sayılı İş Kanununun 14. Maddesi; Kıdem TazminatıKadın işçinin evlendikten sonra bir yıl içerisinde iş akdini haklı sebeple feshedebileceğini düzenleyen 4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesinin yollamasıyla yürürlükte kalan 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin 1. Fıkrasında önce hangi hallerde kıdem tazminatına hak kazanacağı yazılmış ardından da;

“Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir” hükmü eklenmiştir.

Kıdem tazminatına ilişkin bu madde hala evlilik sonrası kadınların işten ayrılmalarını teşvik edici nitelikte olup, kendi istekleri ile evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde işten ayrılmaları halinde kıdem tazminatı hakkı tanımaktadır. Fakat aynı madde erkekler için geçerli değildir (Dedeoğlu, 2009, s. 50). Bu konuya ilişkin olarak İzmir 6. İş Mahkemesi, 1475 sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddesinin 4721 sayılı TMK ile evli kadın ve evli erkeğin çalışması eşit koşullara kavuşturulduğu halde erkek işçiye evlilik nedeniyle kıdem tazminatı hakkının tanınmaması sebebiyle kadın işçi ile erkek işçi arasında eşitsizlik yarattığı gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür (Gülseven, 2017, s. 194). Bu bağlamda itiraz mahkemesinin görüşlerinin konunun aydınlatılması amacıyla önemlidir:

Her ne kadar, toplumsal yapımızdan ve kız ve erkek çocuklarının yetiştirilmesindeki eski ve yanlış geleneklere bağlı aile içi ve dışı eğitim sistemindeki çarpıklıklardan ve buna bağlı olarak Türk ailesinin henüz mevcudiyetini koruyan geleneksel yapısından ötürü; evlilik içerisinde, erkek eşin kadın eşine karşı baskın olması ve uygulamada, yasalar ile getirilmeye çalışılan eşitliğin sağlanamamış olması sebebi ile erkeğin kadın üzerindeki baskısının devam ettiği bir gerçek ise de; yasa koyucunun ve uygulanan yasaların temel alması gereken esasların, mevcut yanlış uygulamalar olmayıp, olması gereken, doğru, hakkaniyete ve hukukun temel ilkelerine uygun düzenlemeler olması; yani toplumdaki yanlış uygulamaların yasalara yön vermesinin değil, yasalar ile getirilen hukuka uygun kuralların topluma yön

vermesi gerektiği; aksi halde toplumdaki yanlışlık ve eksikliklerin giderilmesinin mümkün olmadığı da bir gerçektir (Akbaş ve Şen, 2013).

Buna karşın Anayasa Mahkemesi, “kadınların aile ve toplum yaşamında üstlendiği sorumluluk” ve “kimi sosyal gerçekler” e dayanarak hükmün Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir (Gülseven, 2017, s. 194).

Yasa koyucuyu bu şekilde bir düzenleme yapmaya iten şey nedir? Yasal düzenlemeler de kadınların asli görevlerinin ev içinde anne ve eş olmak olduğunu ve kadınların ancak bu alanlarda korunması ideolojisi üzerine kurulmuştur. Bu yasal düzenlemeler kadınları istihdam dışına itmekle kalmamakta ve onların istihdam dışında kalmalarını da teşvik etmektedir (Dedeoğlu, 2009).

Yargıtay bu konuya ilişkin olarak önüne gelen iş akdini evlilik nedeniyle fesheden kadın işçinin kısa bir süre sonra başka bir işte çalışmaya başlamasına ilişkin yaptığı yorumlarda ; Kadın işçinin iş sözleşmesini evlilik nedenine dayalı olarak feshine rağmen başka bir işte çalışmaya başlamasının yasal hakkın kötüye kullanımı olup olmadığı her bir somut olay yönünden ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Evliliğin kadına yüklediği toplumsal sorunluluğun bir gereği olarak yasada belirtilen fesih hakkı tanınmıştır. şeklinde görüş bildirmektedir.

Bir başka yorumunda da; Anayasal temeli olan çalışma hak ve hürriyetinin ortadan kaldırılması düşünülemez. Kadın işçinin evlilik nedenine bağlı feshinin ardından kısa bir süre sonra yeniden çalışmasının gerekleri ortaya çıkmış olabilir. Hatta kadın işçi evlilik nedenine dayalı feshin ardından ara vermeksizin başka bir işyerinde çalışmaya başlayabilir ve bu durum evliliğin kadına yüklediği görevlerin yerine getirilmesi noktasında daha olumlu sonuçlar doğurabilir (Yargıtay 9. HD, 19.02.2009 tarih, 2007/36367 E- 2009/3048 K; 05.10.2011 tarih, 2009/20934 E. – 2011/35239 K., Yargıtay 7. HD, 21/01/2016 tarih, 2015/5355 E. – 2016/597 K.).şeklinde görüş bildirmiştir. Görüldüğü üzere Yargıtay, cinsiyete dayalı işbölümünü tümüyle kabul etmiş, evliliğin kadına yüklediği toplumsal sorumluluğun yasanın gerekçesi olduğunu

31

Page 33: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

ifade etmiştir. Yargıtay yasa koyucuyla aynı fikirdedir: Aile birliğinin korunması ve kadının aile ile ilgili görevleri sebebiyle, kadın, çalışma hayatını evlilikle birlikte gereği gibi yürütemez. Diğer taraftan Yargıtay, kadının iş akdini evlenme sebebiyle feshetmesinden sonra başka bir işyerinde çalışmaya başlamasının, evliliğin kadına yüklediği görevlerin yerine getirilmesi noktasında daha olumlu sonuçlar doğurabileceğini belirtmektedir. Ancak bu olumlu sonuçların neler olabileceği konusunda bir açıklama getirmemiştir (Gülseven, 2017, s. 193).

Kadınlar ve erkekler arasında eğitim ve işgücüne katılım alanlarındaki eşitsizlik, toplumsal cinsiyet rollerini doğrudan etkilemektedir. Kadınların işgücüne katılımı düşük oldukça, kadın erkek eşitliği konusunda kağıt üzerindeki kazanımların hayata geçirilmesi zorlaşmakta, ekonomik sorumluluk erkeğin üzerinde kalmakta, diğer bir ifadeyle bu erkeğin ekonomik özgürlüğünü kadınınsa ekonomik bağımlılığını artırmaktadır. Oysa ki geleneksel rollerin değişiminde ekonomik bağımlılık en önemli engeldir (Gülseven, 2017, s. 192-193).

Sonuç Kadın, dünya üzerinde gelmiş geçmiş tüm medeniyetlerin en kadim ve en büyük projesidir. Sanayileşme öncesi fiziksel güç üzerine inşa edilen bu medeniyetlerin sanayileşme ile birlikte projelerinde oluşan çatlaklar, teknolojinin de gelişmesi ile birlikte her geçen gün derinleşmektedir. Durumun farkında olan eril iktidar sahipleri ile durumun farkına varan kadınlar arasındaki bu dengenin hiçbir zaman eski konumuna gelmeyeceği artık aşikardır. Ancak uysal, itaatkar ve pasif olmaya programlanan ve yüzyıllarca eğitimden yoksun bırakılan kadınların, saldırgan, zorba ve kurnaz bu düşünceye karşı rehavete kapılmaması gerekmektedir.

Bu noktada kadının sorununa tümelden tikele doğru çözüm aramak uygun olacaktır. Varolan bu eril düzenin alaşağı edilmesinin öncelikli yolu, kadının daha fazla kamusal alana çıkmasından geçmektedir. Kadının kamusal alana katılımının arttırılması ise kadının erkeklerle eşit düzeyde eğitim

olanaklarına ulaşabilmesinde yatmaktadır. Ancak kamusal alana bir şekilde ulaşabilen

kadın hayal ettiğinin aksine, kendisine biçilen geleneksel kadın rolünün dışına çıkamamaktadır. Buna rağmen

mücadeleye devam eden kadını aldatmak da bu seviyeden sonra daha önemli hale gelmektedir.

Günümüzde eril düşünce kadını, bir takım kavramları kullanarak yatıştırmaya ve iktidarından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Pozitif ayrımcılık kavramı da bunlardan biridir. Kadınlar, sorunlarına çözüm olarak sunulan bu kavramları kullanmayı tümden reddetmemeli ancak ne ölçüde amaca uygun kullanıldığını da daima sorgulamalıdırlar. Türk Hukuk Sistemi’nde örnekleri görülen pozitif ayrımcılık kavramının bilinen düzenlenmelerinden biri de evlenen kadının evlenme tarihinden itibaren bir yıl içinde kıdem tazminatını alabilmesine ilişkindir. Kadına böyle bir hak tanınıyor oluşu başlangıçta kadın adına pozitif ayrımcılık gibi görünse de kadının ikincilliğinin altını çizmekten öteye gitmemektedir. Yasa koyucu bile kadının yerinin evi olduğunu sadece kanun maddesi ile değil, kendisinden bu kanun maddesinin denetlenmesini istendiğinde işaret ettiği gerekçe ile de göstermektedir. Kıdem tazminatı bu aldatmacalardan sadece biridir. Kız çocuklarının yaşları ne olursa olsun evlenmemişlerse ve kendileri sigortalı değillerse anne ve/veya babalarından aylık alması, Gebe ve Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik ile getirilen işverene kreş açma şartı için gereken sayıya erkek işçilerin dahil edilmemesi gibi uygulamalar bunlardan bazılarıdır. Tüm bu düzenlemelerin arka planında yatan düşünce kadının kamusal alanda uğradığı haksızlıkları önlemek ve eşitliği sağlamak mı yoksa kadının kamusal alana çıkışını önlemek mi olduğunun ayırt edilmesi büyük önem taşımaktadır. Kaynakça Akbaş, K., & Şen, İ. G. (2013). Türkiye’de Kadına Yönelik Pozitif Ayrımcılık: Kavram, Uygulama ve Toplumsal Algılar. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Hukuk Özel Sayısı, 13, 165-189

Bozkaya, G. (2013). Kadınların İşgücüne Katılımını Belirleyen Faktörler: Türkiye Üzerine Bir Analiz. Sosyal Bilimler Dergisi, 3(5), 69-89.

Dedeoğlu, S. (2009). Eşitlik mi Ayrımcılık mı? Türkiye’de Sosyal Devlet, Cinsiyet Eşitliği Politikaları ve Kadın İstihdamı. Çalışma ve Toplum, 2(21), 41-54.

Gülseven, A.S. (2017). Türk Aile Hukukunda Toplumsal Cinsiyet Rolleri. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2017 (132), 183-230

Mendus, S. (2017). Kant; “Dürüst Ama Dar Kafalı Bir Burjuva mı?” H.Çörekçioğlu (Çev.). Kant Felsefesinin Politik Evreni (155-184). ed. H. Çörekçioğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, Kasım 2017

Urhan, B. (2009). Görünmezlerin Görünür Olma Mücadeleleri: Çalışan Kadın Örgütlenmeleri. Çalışma ve Toplum, 2, 83-110.

32

Page 34: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Aile toplumsalın en çekirdek kurumu, başat değeri, sistemin devamlılığı için olmazsa olmaz koşulu olarak günümüze kadar önemini koruyarak devam edegelmiştir. Yüzyıllardır toplumlar ve hükümetler ailenin devamlılığı, korunması ve ilerlemesi için çok önemli girişimlerde bulunmuşlar ve çaba göstermişlerdir. Ancak tarihsellikten bağımsız bir toplumsal kurum düşünülemeyeceği için, ailenin de tarihsel süreçlerde hangi kırılma noktalarından geçtiğini tartışmak önem arz etmektedir.

Evlilik, cinsellik, mahremiyet, çocuk sahibi olma, evlat edinme gibi bir dizi konuyu içeren aile, günümüze gelene kadarki dönemde birçok anlamda gizli, üzeri örtülen, toplumsal alanda çok konuşulmayan konuların başında gelmektedir. Mahremiyet kelimesi bile başlı başına bu temel kurumun neden tartışmaya açılmadığını göstermektedir. Örneğin Türkiye’de sosyolojik bir konu olarak “ensest” hala üzeri örtülen, akademik çevrelerde çalışılmayan (resmi verilere ulaşmanın zorluğu/imkansızlığı açısından) çalışması zor olan sorunların başında gelmektedir. Yine de özellikle dünya genelinde 1970 sonrası oluşmaya başlayan “yeni dünya düzeni”, birçok kurum gibi ailenin de mahremiyet alanından sıyrılıp tartışmaya açılmasını sağlamıştır.

Bu tartışmaların akabinde aile’nin tekil değil çoklu bir yapıda olduğu kanıtlanmaya çalışılmıştır. 1980 sonrasında tüm dünyada hızla dönüşen kurumlar, kapitalizmin hükümranlığı, politik sistemlerin ve buna bağlı kurumsal yapıların değişimi, toplumsal cinsiyetin dünya gündemine biyolojik cinsiyetten sonra yeni bir “keşif” olarak girmesi, sivil toplumculuğun bu dönemde tüm dünyada “yeni bir dünya mümkün” şiarıyla gençlik ve öğrenci hareketlerinin destekleyiciliği gibi birçok önemli gelişme “aile” üzerinde de etkili olmuştur. Modern toplumların temel belirleyicilerinden biri olan çeşitlilik ve farklılıkların da devreye girmesiyle aile, önemli bir kurumsal dönüşüme de sahne olmuştur. Yine aynı şekilde cinsellik ve mahrem algısındaki dönüşüm de aile kurumu üzerinde önemli etkilerde bulunmuştur. Artık çoğu kadın ve erkek, evliliğe yanlarında önemli miktarda cinsel deneyim ve bilgi stoklarıyla adım atmaktadırlar. Bugün tüm dünyada yeni evli eşler çoğunlukla cinsel olarak deneyimliler. Evlenen bireyler daha önce birbirleriyle birlikte yaşamamış olsa bile, evliliğin ilk evrelerinde cinsel anlamda bir çıraklık dönemi yaşamıyorlar (Giddens, 2010:17).

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Yard.Doç.Dr. Çağlar ÖZBEK

Aileye Alternatif Yaklaşımların Mümkünlüğü:

Listag Örneği

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

33

Page 35: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Gelenekselliğin hakim olduğu dönemden sonra, tüm dünyada geleneksel-modern aile, çekirdek-geniş aile, monogami-poligami tartışması yerini sayısız çoklukta ailelere bırakmıştır. Bugün eşcinsel evlilikler, tek ebeveynli aileler, bekar kalma, birlikte yaşama, açık ilişkiler (open relationship) yeniden evlilikler, üvey aileler, koruyucu aileler gibi kategoriler “aile” kategorisi altında görmeye alıştığımız türler haline gelmişlerdir.

Doğum kontrolü ve tüp bebek yöntemleri, cinsiyet değiştirme gibi tıp alanındaki gelişmeler insanlara cinsel kimlikleri, cinsel yönelimleri, çocuk sahibi olup olamayacakları, kiminle ve kaç tane çocuk sahibi olacakları ve çocuklarının nasıl yetiştirileceği konusunda çok çeşitli seçenekler sunmaktadır. Yine aynı şekilde, farklı evliliklerden olan çocukların tam zamanlı ya da yarı zamanlı olarak birlikte ve yeni aileleriyle yaşadıkları daha yaygın olarak görülmeye başlamıştır (Gittins, 2014:30).

Günümüzde ailenin geçirdiği kurumsal dönüşüm; sadece aile bireylerinin ve çocukların sayısı, çiftlerin cinsiyeti, evliliği tercih edip etmemeleri ya da alternatif yollar ile çocuk sahibi olma gibi faktörlerin ötesine geçerek sosyal, iktisadi, politik ve hatta varoluşsal bir eylem alanı halini almıştır. Öyle ki, aileyi tekil bir yapıdan sıyırıp farklı tipolojilere dönüştüren bu faktörler, sanayileşmenin doğuşundan bu yana tek tip aile modeli savunucuları ile farklı tipteki aile ve aile bireylerini tam da bu eylem alanında karşı karşıya getirmiştir.

Küreselleşme, başlangıcından günümüze kadar geçen süreçte, öncelikle iktisadi ve politik olsa da, etkilerini toplumun hemen hemen tüm kurumlarında göstermiş ve aile de bu dönüşümden etkilenmiştir. Yeni ekonomi politiğin toplumsal ve bireysel götürülerine karşıt, özellikle kadın hareketinin güçlenmesine paralel olarak yaşanan dönüşümlerin aile üzerindeki etkileri oldukça önemlidir. Öyle ki OECD’nin raporuna göre (2011: 18) özelikle son otuz yılda kadınların eğitim olanaklarının ve işgücüne katılım oranlarının keskin bir biçimde artması, kadınların yaşam beklentilerinde değişikliğe neden olmuş,

bu da aile yapısının değişime uğramasında başat bir rol üstlenmiştir. Kadın hareketine

ek olarak, LGBTİ hareketin de giderek güç kazanması, ailenin bilindik yapı taşlarını sarsmıştır. Hatta eşcinselliğin

politikleşmesini sağlayan en önemli unsur, “aile” eleştirisindeki en radikal kopuşun bu kanattan gelmesidir. Eşcinsel hareketlerin önemli bir kısmı aileyi sermayenin emek kaynağı ihtiyacını ve devletin tabi kılma ihtiyacını karşılayan bir heteroseksüellik fabrikası olarak görmektedir (Connell, 1998:64). Dolayısıyla eşcinsellik, heteroseksüel kültüre göre hem erkekliğe hem de kurumsal düzeyde aileye karşı bir tehdit oluşturuyordu (Özbek, 2016). Ataerkiden beslenen heteroseksist kültürün karşısında durduğu eşcinsel kültür, özellikle 1980 sonrası oluşan yeni dünya düzeninde sesini daha hızlı bir şekilde duyurmaya başlamış ve hak mücadelesi bu tarihten sonra ivme kazanmıştır. Yine aynı süreçle birlikte teknoloji ve telekomünikasyon alanında yaşanan gelişmeler, başta aile yapısını çeşitlendirecek faktörleri ortaya çıkarmakla birlikte, yeni aile tiplerinin görünür kılınma mücadelesini verecekleri eylem alanlarını da arttırmıştır. Aileyi yeniden üretim ve sosyalizasyon alanı olan bir kurum olarak tanımlayan (Devreux, 2015: 33) Parsons’ın işlevsel kalıbından çıkararak günümüz yeni aile modellerini tanımak/tanımlamak ve bu bağlamda onların eylem alanına dâhil olabilmek oldukça önemlidir.

Alternatif Bir Aile Örgütlenmesi Deneyimi: LİSTAG

Çapa’nın onkoloji bölümündeki bir banka oturdum ve saatlerce ağladım.

16 yaşında delikanlı bir oğlumu kaybettim, toprağa verdim orada.

Böğüre böğüre ağladım. 16 yaşında kocaman bir kızım doğdu o bankın üstünde.1

Türkiye’de LGBTİ hareket önceleri tamamen hak mücadelesi ve görünürlük üzerinden yürüttüğü mücadelesini, özellikle hareketin 1990 sonrası sahip olduğu profesyonelleşmeyle birlikte yerini ayrışmış ve uzmanlaşmış alt başlıklara/alanlara/konulara bıraktığı söylenebilir. Türkiye’de LGBT hareket bugün aile, hukuk, insan hakları, toplumsal cinsiyet, nefret suçları, şiddet, tıbbi yaklaşımlar, psikoloji, psikiyatri, psikanaliz, cinsiyet değiştirme, hormon kullanımı, çalışma hayatı, eğitim, medya, edebiyat, sanat, feminizm ve feminist hareket, heteroseksizm, 1 LİSTAG (2013) “LGBT Ailesi Olmak”, Başkaldıran Bedenler-Tür-kiye’de Transgender, Aktivizm ve Altkültürel Pratikler, haz. B. Şeker, İstanbul: Metis Yayınları.

34

Page 36: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

patriyarka, queer teori, sol ve homofobi, İslam ve eşcinsellik, militarizm, vicdani red gibi farklılaşmış ve çeşitlenmiş bir tartışma alanı içerisinde gelişmektedir (Özbek, 2015).

Eşcinselliğin aileye karşı bir tehdit oluşturduğu savı homofobinin en yaygın ideolojik ifadelerinden biridir. Bu ideolojinin altında yatan temel neden toplumsal cinsiyet kalıplarıyla ilgilidir. Bu görüşe göre heteroseksüel normdan sapmak bir tehdit olarak görülmektedir, çünkü kişi, cinsiyetini, cinsel tercihlerini ve genel olarak kadınların ve erkeklerin toplumdaki rolünü belirleyen geleneksel kurallara meydan okumaktadır (Baird, 2004:79). Dolayısıyla karşıt görüştekilerin iddia ettiği gibi eşcinsellerin aile kurması üzerine yürütülen bütün kampanya, temelde toplumsal cinsiyet rollerinin deformasyonuna tepki üzerinedir. Bu da heteroseksizmin ve ataerkinin yeniden üretilmesi anlamına gelmektedir. Burada eleştirilen sadece eşcinseller değil, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine uymayan kadınlardır aynı zamanda.

Bütün bu eleştirilere rağmen, Batı’da LGBTİ topluluklarının evlilik konusundaki örgütlenme düzeylerinin önemli bir noktaya ulaştığını, özellikle 2000 sonrası eşcinsellere evliliği yasal bir hak olarak tanıyan ülkelere bakarak anlayabiliriz. Ancak Türkiye, daha önce de bahsedildiği gibi eşcinsel bireylerin eşitlik mücadelesine ve daha öncelikli konularına eğildiği için, evlilik talebi yoğun bir şekilde gündeme taşınmamıştır. LGBTİ örgütlerinin uzunca bir süre gündeme taşımadığı evlilik ve aile konuları, 2008 yılında kurulan LİSTAG2 (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Grubu) örgütlenmesiyle farklı bir noktaya taşınmıştır. Çocuklarının LGBTİ olması dolayısıyla yaşadıkları zorlukları ve deneyimlerini paylaşma ihtiyacı duyan ailelerin birbirine destek olmak amacıyla kurdukları LİSTAG3, kısa zaman diliminde gerçekleştirdikleri etkinliklerle örgütlenme konusunda önemli bir yol kat etmişlerdir. İlk başlarda Lambda İstanbul, CETAD (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) gibi çeşitli LGBTİ örgütleriyle etkileşimde bulunan

2 LİSTAG ilk olarak Lambda İstanbul Aile Grubu sonra LGBT Aileleri İstanbul Grubu ve son olarak da Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Grubu adlarını almıştır. LİSTAG’ın tarihselliği ve amaçları için bkz; Tarhan, M. (2013) “Koskoca Siyasete Sığdırılamayan ‘Benim Çocuğum’”, Radikal, http://www.radikal.com.tr/sinema/koskoca-siyasete-sigdirilamayan-benim-co-cugum-1122708/, erişim tarihi: 27.07.2017.3 https://listag.org/, erişim tarihi: 27.07.2017.

LİSTAG, sonraları etkileşim ağını genişletmiş ve Türkiye’nin birçok ilinde etkinlikler düzenleyerek örgütlülüğünü güçlendirme çabası içine girmiştir. 2013 yılında yönetmenliğini Can Candan’ın üstlendiği, LİSTAG’lı yedi ebeveynin çocuklarıyla olan deneyimlerini aktardıkları “Benim Çocuğum” belgesel filmi birçok sinema salonunda ve özel etkinliklerde seyirciye ulaşmıştır. Görsel bir materyal olması nedeniyle, Türkiye’nin birçok yerinde birçok insana hızlıca ulaşan bu belgesel, örgütlülüğü bir adım ileriye taşımış ve LİSTAG amaçlarını ve deneyimlerini birçok insanla paylaşma fırsatı bulmuştur4. Böylelikle temel değeri birleştirici/kapsayıcı olmak üzerinden kurulan “aile”, ayrışmaya karşı duruşunu eşcinsel ailelerin çocuklarının yanında olduğunu duyurması üzerinden yeniden hatırlamaya çalışmıştır.

Touraine, Yeni Bir Paradigma isimli çalışmasında “keşke azınlıkların kültürel haklarının savunulmasına yönelik bütün hareketler, önce gay’lerin ve lezbiyenlerin, şimdi de uzun zaman önemini görmezden geldiğimizi transseksüellerin ve travestilerin başarıyla gerçekleştirdiği kadar görünür olsa” der (2007:231). Deneyim aktarımının esas olduğu LİSTAG örgütlenmesinde, ebeveynlerin LGBTİ çocuklarının görünürlüğünü arttırmayı amaçladığı söylenebilir. Çocuklarının kamusal alanda diğer bireyler gibi yer almalarını talep eden aileler, çocuklarıyla beraber bu mücadelenin içinde aktif bir şekilde yer almayı tercih ederek sadece Türkiye’de değil, dünyada da önemli bir örgütlenme modeline örnek olmuşlardır. Bu ve benzeri aile örgütlenmeleri, aynı zamanda LGBTİ’lerin toplumsal olarak varlıklarını da güçlendirmektedir. Aile hiç kuşkusuz hala toplumsalın ve siyasetin en temel kurumudur. Dolayısıyla LGBTİ’lerin ailelerinden destek görmesi, onların toplumsalın ve siyasetin alanını da dönüştüreceği anlamına gelmektedir. LGBTİ’lerin kamusal alandaki varlığını güçlendirmenin temel koşullarından biri hiç kuşkusuz aile desteğidir. Bu konuda 50 yılı aşkın bir zamandır faaliyet gösteren Amerika Birleşik Devletleri merkezli PFLAG5 (Parents, Families and Friends of Lesbians and 4 LİSTAG’lı aileler bu belgesel film sayesinde Türkiye’nin birçok şehrinde içlerinde üniversiteler, belediyeler, kent meclisleri gibi kurum-ların da destek verdiği etkinlikler düzenlemişlerdir. Belgesel gösterimi ardından deneyim aktarımı ve bilinç yükseltmenin hedeflendiği, paneller ve toplantılar gibi etkinlikler düzenlenmiştir. Film 2013 yılının Aralık ayında DVD olarak satışa sunulmuştur. 5 https://www.pflag.org/

35

Page 37: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Gays) ile ENP (European Network of Parents of LGBTQI Persons) gibi oluşumlar, LGBTİ örgütlenmelerini bir adım öteye taşıyarak, aile örgütlenmeleri konusunda önemli adımlar atmışlardır.

Dünya genelinde yukarıdaki örgütlenmelere benzer birçok aile grubu bulunmakla birlikte, LİSTAG Türkiye özelinde bir aile örgütlenmesi modeli olarak öne çıksa da, 2016 yılında LİSTAG gönüllüsü bir grubun ayrılmasıyla kurulan LADEG+6 (LGBTIQ+ Aile ve Yakınları Destek Grubu) ve Ankara Gökkuşağı Aile Grubu da mücadele içindeki yerini almıştır. 21. yüzyılın gelenekselliğe hapsolmuş “tek bir aile modeli” üzerinden değil, “aileler” üzerinden ilerleyeceği gün geçtikçe kabul gören bir düşünce olmaktadır. “Marjinal” ifadesiyle görünmez kılınmaya çalışılan tüm bu modeller, günümüz toplumunun gerçeklerini oluşturmaktadır. Aile, sadece bir kadın ve erkeğin doğal yollarla çocuk sahibi olduğu ve toplumsal ya da hukuki altyapısının salt ataerkil ideolojiyle şekillendiği bir kurumun çok ötesindedir. Toplumdaki -irili ufaklı- onlarca grup ve kurumu, sanki üreme ve çoğalma fonksiyonlarına sahipmişçesine Biz Bir Aileyiz! metaforuyla çevreleyen zihinsel yapının diğer yandan tek başına annelik-babalık yapan bir kadın ya da erkeği, farklı yollardan anne olmayı seçmiş bir kadını ya da gey ve lezbiyenleri aile olamamakla eleştirmeleri fonksiyonalist bir yaklaşımın ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Butler’ın ifadesiyle (2014:241) yapmamız gereken, hâlihazırda mevcut olan ama kültürel olarak idrak edilemez veya imkânsız addedilen kültürel alanlarda mevcut olan imkânları yeniden betimlemektir. Bu betimleme için, tek tek alternatif bir modelin içinde yer alan bireylere ve/veya LİSTAG örneğinde görüldüğü gibi örgütlenmiş gruplara ihtiyaç vardır. Geleneksel aile anlayışının barındırdığı heteroseksist ve ataerkil kültürün dönüşümü ancak bu ve bunun gibi örneklerle gerçekleşecektir.

6 http://www.ladeg.org/

KAYNAKÇABaird, Vanessa (2004) Cinsel Çeşitlilik-Yönelimler, Politikalar, Haklar ve İhlaller, çev. H. Doğan, İstanbul: Metis Yayınları. Butler, Judith (2014) Cinsiyet Belası, çev. B. Ertür, İstanbul: Metis YayınlarıConnell, R. W. (1998) Toplumsal Cinsiyet ve İktidar, çev. C. Soydemir, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Devreux, Anne Marie (2015) “Aile”, Eleştirel Feminizm Sözlüğü, çev. G. Acar-Savran, Ankara: Dipnot Yayınları. Giddens, Anthony (2010) Mahremiyetin Dönüşümü-Modern Toplumlarda Cinsellik, Aşk ve Erotizm, çev. İ. Şahin, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Gittins, Diana (2014) “Aile”, Kaos GL Dergi-Dosya: Aile, Kasım-Aralık 2014. Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Grubu-LİSTAG https://listag.org/, erişim tarihi: 27.07.2017. LİSTAG (2013) “LGBT Ailesi Olmak”, Başkaldıran Bedenler-Türkiye’de Transgender, Aktivizm ve Altkültürel Pratikler, haz. B. Şeker, İstanbul: Metis Yayınları.OECD (2011) “Families Are Changing”, Doing Better for Families, https://www.oecd.org/els/soc/47701118.pdf , erişim tarihi: 22.07.2017Özbek, Çağlar (2016) “Modernite-Postmodernite İkiliğinde Cinsiyeti Yeniden Kurgulamak”, AURUM-İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1(2):51-61. Özbek, Çağlar (2015) Demokrasinin “Yeni” Aktörleri: Ekolojik, Feminist ve LGBT Hareketleri Bağlamında Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Muğla. Tarhan, Mehmet (2013) “Koskoca Siyasete Sığdırılamayan ‘Benim Çocuğum’”, Radikal, http://www.radikal.com.tr/sinema/koskoca-siyasete-sigdirilamayan-benim-cocugum-1122708/, erişim tarihi: 27.07.2017. Touraine, Alain (2007) Yeni Bir Paradigma, çev. O. Kunal, İstanbul: YKY.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

36

Page 38: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Av. Uluğ İlve YÜCESOY

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin

Kadın ve Çocuğa Bakışı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 1 1 sözleşme uygulaması ve bireysel başvuru hakkını yer, konu, zaman, kişi açısından belirlemektedir. “Herkes”in bireysel başvuru yapma hakkı var olduğu kabul edilmektedir. İçtihatlarla gelişen madde 1’in kapsamı “kadın ve çocukları” da kapsamaktadır. Kadın ve çocukların da sözleşme ile korunması ve bireysel başvuru hakkına sahip olması sözleşmede ayrıca düzenlenen ayrımcılık yasağını düzenleyen madde 14’ün2 de bir getirisidir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Avrupa Birliği’nin de yasal mevzuatı olduğundan Avrupa’da yeknesak bir İnsan Hakları Hukuku oluşturulmak istenmiştir.Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki 1 AİHS MADDE 1 İnsan haklarına saygı yükümlülüğü Yüksek Sözleş-meci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleş-me’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanma-larını sağlarlar2 AİHS MADDE 14 Ayrımcılık yasağı Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır. http://www.echr.coe.int/Documents/Convention_TUR.pdf, ayrıca Avrupa Konseyi, “Handbook on European law relating to the rights of the child”, 2015,http://www.echr.coe.int/Documents/Handbook_rights_child_ENG.PDF (30.10.2017)

çocuk tanımı ve kavramından 3 esinlenilen, 18 yaş altı her insanı çocuk olduğu yaklaşımı, Avrupa’da da kabul görmektedir4. Yeni doğmuş bir bebek de 17 yaşında bir genç de çocuk olarak kabul edilmektedir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde çocuk tanımı olmasa da madde 14’te düzenlenen ayrımcılık yasağı da çocukların sözleşme kapsamında olmasını sağlamaktadır. Çocuğa karşı (fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik) şiddet, cinsel istismar, eğitim hakkının engellenmesi, aile yaşamına saygı, aile olmaktan kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, çalıştırılması gibi konularda sözleşme kapsamındaki koruma alanına girmektedir. 5 Çocuğa karşı işlenen suçları sadece dar aile anlamında değil geniş aile olarak düşünmek gerekmektedir. Geniş ailenin içine, evlat edinmiş aile, üvey baba, kardeşler, teyze amca gibi diğer aile bireyleri de girmektedir. 3 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sitesi “a child means every human being below the age of eighteen years”. Convention on the Rights of the Child article 1 http://www.ohchr.org/EN/Profes-sionalInterest/Pages/CRC.aspx (30.10.2017) 4 Avrupa Konseyi, “Handbook on European law relating to the rights of the child”, 2015,http://www.echr.coe.int/Documents/Handbook_rights_child_ENG.PDF (30.10.2017) sayfa 175 A.g.e. ( http://www.echr.coe.int/Documents/Handbook_rights_child_ENG.PDF) (30.10.2017) sayfa 23

37

Page 39: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Çocuğa karşı işlenen suçlarda aileyi tıpkı kadına karşı işlenen suçlardaki gibi dar aile değil geniş anlamda

düşünmek gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aile içinde çocuğa karşı işlenen suçlarda Madde 2, madde 3, madde 4, madde 6, madde 7, madde 8, madde 10, madde13, madde 14 gibi maddelerden 6ihlal kararları vermiştir. Mahkeme, ülkemiz için de çok sayıda ihlal kararına hükmetmiştir.

Aile içinde çocuklara karşı işlenen suçlarda ulusal mevzuatımızda (01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren, 26.09.2004 kabul tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Yasası kapsamında ) ağırlaştırıcı hükümler olmasına karşın; ülkemizde kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suçlar artmaktadır. Özellikle de aile içi cinsel istismar ve aile içi şiddet konusunda ülkemiz ile ilgili verilmiş ihlal kararları vardır ve ihlaller artmaktadır.

Z. ve diğerleri v. Birleşik Krallık (2002) kararı 7Başvurusunda ise dört kardeşin aileleri tarafından duyusal istismara maruz kalmalarından dolayı yaşadıkları psikolojik zararlardan madde 3 işkence, insanlık dışı muamele yasağı ile madde 13 etkili başvuru hakkının kullanamamasından dolayı ihlal kararı vermiştir.

D.P. ve J.C. v. Birleşik Krallık (2002 )8

Bir kızkardeş ve bir oğlan kardeşin üvey baba tarafından cinsel tacizi sonrası yapılan bir başvuru ile ilgilidir. Ulusal otoritelerin koruma ve sosyal hizmet verme konusunda, tacizden haberdar edilmelerine rağmen, yetersiz kalmaları nedeniyle, mahkeme etkili başvuru hakkının (madde 13) kullanamamaktan dolayı ihlal kararı vermiştir.

Kontrova v. Slovakya (2007) 9 kararında ise; başvurucu kendisine elektrik kablosu ile şiddet uygulayan ve iki çocuğunu öldüren kocasını şikayet etmiştir. Daha sonra yaptığı başvuruda; yerel makamların yaşam hakkını korumadaki yetersizliğinden dolayı madde 2’deki yaşam hakkının ihlal edildiği ve etkili başvuru

6 MADDE 2 Yaşam hakkı , MADDE 3 İşkence yasağı, MADDE 4 Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, MADDE 6 Adil yargılanma hakkı, MADDE 8 Özel ve aile hayatına saygı hakkı, MADDE 10 İfade özgürlüğü, MADDE 13 Etkili başvuru hakkı, MADDE 14 Ayrımcılık yasağı 7 Application no. 29392/95 8 Application no. 38719/97 9 Application no. 7510/04

hakkı madde 13’ün ihlal edildiği kararı çıkmıştır.Juppala v. Finlandiya (2008)10 Kararında ise; torununun, oğlu tarafından dövüldüğünden şüphelenen bir büyükannenin başvurusu ile ilgilidir. Burada mahkeme madde 10’da yer alan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kararını vermiştir. Herkesin, bir çocuğun istismarı durumunda bunu yetkililere bildirme hakkı olduğunu ve bu özgürlüğü kullanma hakkı olduğundan yola çıkarak; çocuk istismarı söz konusu olduğunda herhangi bir çekince tereddüt yaşamadan bildirimin yapılması gerekmektedir. Özetle, belli istisnai haller dışında demokratik toplumun gerekliliklerden biri de, ifade özgürlüğü olup sosyal ihtiyaç gereksinimi böylesi bir istismar vakası olduğunda bunun ifade edilmesi gerekmektedir.11

C.N. ve V. v. Fransa (2012)12

Bu başvuru ise, Burundi’den akrabaları tarafından getirilen ve zorla gereksiz ev işlerinde çalıştırılan annesiz babasız iki kız kardeşin başvurusu sonrası, madde 4 ve madde 3 ‘e aykırılıktan ihlal kararı verilmiştir. Söderman v. İsveç (2013) kararı13; üvey babası tarafından çıplakken gizlice filme çekilen bir kız çocuğunun, İsveç hukukunun bir kişiyi izinsiz filme çekme eylemini yasaklamamış olması sonucu, kişisel bütünlüğünün zarar görmesinden dolayı başvurması üzerine verilmiştir. Mahkeme burada başvurucunun küçük olması ve olayın evde geçmesinden dolayı başvurucunun evde yaşarken güvenme hakkının olması ve korunması gerektiğinden özel hayata saygı ilkesinin (madde 8 ) ihlal edilmesinden dolayı karar vermiştir.

Talpis v. Italya (2017) 14

Bu kararda da oğlunun ölümü kendisinin de öldürülme teşebbüsü sonrası yapılan başvuruda; çocuğun ölümünden dolayı madde 2’deki yaşam hakkı ihlali kararı verildiği gibi. Başvurucunun yaşadığı ev içi şiddet ile yaşamak zorunda olması ve yargısal 10 Application no. 18620/0311 Kaldı ki İstanbul Sözleşmesinden esinlenilen 6284 sayılı Yasa uya-rınca da şiddetin bildirim yükümlülüğü mevzuattır.12 Application no. 67724/0913 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bilgi sayfası (Küçüklerin Korun-ması) 2017 Ekim http://www.echr.coe.int/Documents/FS_Domestic_vio-lence_ENG.pdf (29.10.2017) (Application no. 5786/08)14 Aplication no. 41237/14 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bilgi sayfası (Aile İçi Şiddet) 2017 Ekim http://www.echr.coe.int/Documents/FS_Domestic_violence_ENG.pdf ( 29.10.2017)

38

Page 40: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

pasiflikten dolayı madde 3’te düzenlenen insanlık dışı muamele ve işkence yasağından dolayı ihlal kararı getirmiştir. Ayrıca, madde 2 ve madde 3 ile bağlantılı olarak madde 13’de düzenlenen ayrımcılık yasağından ihlal kararı verilmiştir. Başvurucunun kadın olması ayrımcılık yasağı ihlali için bir sebeptir.

Aile içinde çocuğa karşı işlenen suçlarla ilgili olan son kararlardan D.M.D. v Romanya (2017) 15 ise; çocuğun ebeveyn tarafından şiddete maruz kalması ile ilgilidir. Mahkeme burada Madde 3’ün ve madde 6’nın ihlaline karar vermiştir.

Türkiye için de G.U. v. Türkiye(2016) 16kararı mevcut olup; mahkeme madde 3’e ve madde 8‘e aykırı durumlardan dolayı ihlal kararı vermiştir. İhlal gerekçesinde ise; mahkeme madde 3’e ve madde 8’e aykırı ihlal hallerini ulusal makamların görevleri dahilinde olup da yapmadıkları ve yaptıklarındaki eksiklikleri sıralayarak açıklamıştır.

İsminin gizli tutulmasını isteyen G.U. üvey babası tarafından tecavüz edilmesi ile ilgili bireysel başvuru yapmıştır. Başvurucu madde 3’un etkin bir yargılama yapılmadığını ileri sürerek ihlal olduğunu iddia etmiştir. Bunun yanısıra Ağır Ceza Mahkemesinin hakkaniyete uygun yargılama yapmadığından bahisle adil yargılama hakkının (madde 6) ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Yine başvurucu “cezasız kalan bir suçun mağduru olduğu için şikâyet etmekte ve huzurlu olabilmesi için devletin etkin koruma sağlama pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini iddia etmektedir”. Bundan dolayı da madde 8’i düzenleyen özel yaşama saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu Ağır Ceza Mahkemesinde kapalı oturum talep ettiği halde, açık oturumun yapıldığını, Adli Tıp raporunda suç konusu eyleme razı geldiğine dair bir ifadenin olduğunu ve davanın seyrinin madde 8’i ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Mahkeme madde 3 ve madde 8 kapsamında inceleme yapmıştır. Mahkemenin esas aldığı AİHS maddeleri şunlardır; AİHS 3. Madde “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleye veya cezaya tabi tutulamaz.” AİHS 8. Madde“1. Herkes özel (…) hayatına (…) saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.”

15 Application no. 23022/1316 Başvuru No. 16143/10

Mahkeme sözleşmenin 1. ve 3. Maddesinde sözleşmeci tarafların egemenlik alanları içinde sözleşmede tanımlanan hak ve özgürlüklerini güvence altına alma yükümlülüğü olduğu, her kim yaparsa yapsın (bireyler dahi olmak üzere) kimsenin kötü muamelelere tabi tutulmaması ve tutulmaması için gereken tedbirleri alması gerektiğini belirtmiştir. Hatta daha önceden vermiş olduğu bazı kararlara atıfta bulunmuştur. 17Bu korumanın cezai konularda düzenlemeler getirmesi ve uygulanması ile kişilerin madde 3’e aykırılık teşkil eden hallerden uzak kalması gerekmektedir. Devletin etkin bir biçimde koruma yükümlülüklerini hayata geçirmesi gerekmektedir. Mahkeme, Türk mevzuatını inceledikten sonra bu konularda yasal düzenleme ve uygulama şart olduğunu belirtmiştir. 18

Madde 3’e aykırı bir hal iddiası var ise ulusal makamlar nezdinde ileri sürülmesi, vaka-olguların tespiti, sorumluların tespiti ve cezalandırılmasına ilişkin etkin bir soruşturmanın olması gerekmektedir. Madde 3’e aykırı eylemlere bireyler dahi sebep olsa etkin bir başvuru ve soruşturma mümkün olması gerekmektedir. Kovuşturma evresine geçildiğinde de madde 3’un usuli gereklilikleri yargılamada dahi gözetilmesi gerekmektedir. Yürütülen soruşturmanın etkili olması için kapsamlı, nesnel olması, hızlı ve özenli olması gerektiği gibi delil toplanmasında da bu kriterler gözetilmesi gerekmektedir. Cezasız kalan durumlar dahi olsa yargılama süresince ulusal makamlar bu konudaki eylemlerin cezasız kalmasını istiyormuş gibi bir intiba yaratmamaları gerekmektedir. “Yetkili makamların eylemsiz kalması nedeniyle ceza davalarının zaman aşımına uğraması Mahkeme’nin, Devletin pozitif yükümlülüklerine riayet etmediği kanaatine varmasına neden olabilmektedir” 19

Bunun yansıra madde 8 uyarınca kişinin vücut bütünlüğünü korumak bir pozitif yükümlülük olduğu kadar cinsel istismar ve tecavüz gibi eylemlerde de etkin cezai hükümlerin olması gerektiğini belirtmiştir. Bu yükümlülüğün cezai soruşturma etkinliğine kadar gideceğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun çocuk olması da düşünüldüğünde ulusal hukukun etkili 17 Ayrıntılı Bilgi için G.U. v. Türkiye Kararında bahsedilen ilgili kararlar;A./Birleşik Krallık, 23 Eylül 1998, M.C./Bulgaristan ve S.Z./Bulgaristan, No. 29263/1218 Ayrıntılı bilgi için a.g.k.(G.U. v. Türkiye Kararı) , M.N./Bulgaristan, Karar no 3832/0619 A.g.k., bahsedilen Stoev ve diğerleri/Bulgaristan Kararı

39

Page 41: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

bir şekilde bu eylemlerin cezalandırılması, cezai hükümler koymak, etkili soruşturma ve kovuşturma gibi görevleri olduğu açıktır. Ceza yasamızda tecavüz, cinsel istismar gibi eylemler suç kabul edilmekle birlikte, yasal düzenlemelerin gerektiği gibi etkin uygulanıp uygulanmadığı mühimdir.

Mahkeme ulusal organların şikayet sonrası derhal soruşturma açtığını, sağlık muayenesi, olay ile ilgili kişilerin ifadelerinin alındığını, ithamda bulunulan kişi için dava açıldığını tespit edilmiştir. Dava sonunda da ağır ceza mahkemesi iddiaların doğru olmadığını tespit edip beraat kararı vermiştir. AİHM, ulusal mahkemelerin iddia üzerine açılan bu dava ile ilgili karar verirken mağdurun beyanlarının dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Ancak olayda mağdurun ifadesi tek bir duruşma sırasında alınmış olup özenli davranılmadığını düşünülmektedir.

Soruşturma sırasında ve kovuşturma sırasında yeterli özen gösterilmediği düşünülmektedir. Mağdurun tek celsede, açık oturumda alınan beyanının yanısıra yüzleştirme gibi yöntemlerin, ifadelerin karşılaştırılmadığı tespit edilmiştir. Yine gerekçesiz bir şekilde başvuranın ifadesini ulusal mahkeme güvenilir bulmadığını belirtmiştir. Ulusal mahkeme çocuğun(başvurucunun) ifadesini neden güvenilir bulmadığı tespitini gerekçelendirmemiştir. Mahkemenin soruşturma ve kovuşturma evresinde bir kız çocuğunun tecavüze uğradığı iddiası olmasına rağmen erkek polisler tarafından ifadesinin alınması gibi hallerin yargılama ve soruşturma aşamasında sorun olabileceği yönünde tespiti vardır. Mağdur kız çocuğu olup yaşadığı travma etkisi ile zor bir dönemden geçtiği halde başvurucunun(mağdur) içinde bulunduğu durum gözetilmemiştir. Çocukların dezavantajlı bir grup olması ve korumaya daha çok muhtaç olmasından dolayı ulusal makamlar burada daha dikkatli davranması gerekmektedir. Ayrıca suçun cezasız kalması konusunda ulusal makamların duyarsız kaldığına dair bir intiba yaratılmaması gerekmektedir. Davada heyet değişikliği de yaşadığı için ifade kısımları oldukça

önemlidir.

Mahkeme, “Sözleşme’nin 3. ve 8. maddeleri uyarınca Devletlerin sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin,

bu gibi durumlarda, çocuğun yüksek yararına riayet edilmesini gerektirdiğini vurgulamak istemektedir. Şiddetlerin mağduru bir çocuk ise, ruhsal bütünlüğün ve insan onurunun korunması hakkı özel bir dikkat gerektirir. Söz konusu yükümlülük, mağdur veya tanık olarak sömürülme veya istismarla karşı karşıya kalan çocukların özel hassasiyetinin göz önünde bulundurulacak şekilde yargılamaların yapılmasına ve Devletlerin çocuğun ifadesini güvence altına alacak ve koruyacak usul kurallarını getirmesinin çok önemli olduğunun altının çizildiği Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nden doğmaktadır “ 20

“Mahkeme tecavüz konusunda, eski Ceza Kanunu’nun 414 ve 416. maddelerinde mağdurun fiziksel mukavemette bulunmasını gerektirdiğinin belirtilmemesine rağmen üvey baba ve başvuranın fiziksel yapılarının tecavüz iddialarının reddedilmesine yönelik iddialardan birisi olduğunu da tespit etmektedir. Ağır Ceza Mahkemesi bu nedenle Adli Tıp Kurumundan, başvuranın fiziksel yapısı göz önünde bulundurulduğunda, sanığın başvuranın zorla ırzına geçebilecek durumda olup olmadığını araştırmasını istemiştir. Adli Tıp Kurumu bu talebe herhangi bir cevap vermemiştir. Akabinde Ağır Ceza Mahkemesi kararında, başvuranın suçlu olmadığını belirtmek için diğer unsurların yanı sıra sanığın ve mağdurun fiziksel yapılarına da atıfta bulunmuştur. Mahkemeye göre, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Adli Tıp Kurumuna sorulan soru ve karardaki fiziksel yapı ibaresinin, Ağır Ceza Mahkemesinin, üvey babanın suçsuzluğunu yürürlükteki kanunda yer almayan kavramlara dayanarak ve şaşkınlık durumunun, bazı cinsel şiddet eylemlerini beraberinde getirebileceği ve mağdurun tepki vermemesinin nedeninin olabileceğini dikkate alarak desteklemeye çalıştığını göstermektedir”21.

Mahkeme nedense sanığın iktidarsız olduğuna dair düzenlenen rapora rağbet etmiş ve cezasızlık için dayanak olarak görmüştür. AİHM ise şu yorumda bulunmaktadır; olaydan çok sonra düzenlenen bir rapor ile sanığın suçu işlediği dönemde de iktidarsız olduğunu mahkeme varsaymıştır. Oysa anne de iki üç ayda bir cinsel ilişki yaşadıklarını beyan etmektedir. Mahkeme salt tecavüz eylemine odaklandığı gibi, kovuşturmanın cinsel saldırı suçundan açıldığı halde bu konuya dikkat etmemiştir. Ulusal mahkeme

20 Başvuru No. 16143/1021 Başvuru No. 16143/10

40

Page 42: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

yargılamayı uzun tuttuğu gibi sanığın cinsel gücüne ilişkin raporu dört yıl sonra alınmasına karar vermiştir. Bunun yanısıra cinsel saldırı suçunun zamanaşımına uğramasına sebep olan temyiz süresi dört buçuk yılı bulmuştur. Mahkeme bu nedenlerle yetkili makamların ellerindeki imkanları kullanmadıklarını, Devletin pozitif yükümlülüklerine ilişkin görevini yapmadıklarını görüşündedir.

Bundan dolayı da mahkeme madde 3 ve madde 8’in ihlali kararını vermiştir.

AİLE İÇİNDE KADINA KARŞI İŞLENEN SUÇLARDA AİHM’İN BAKIŞI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aile içinde kadına yönelik işlenen suçlarla da ilgili çok sayıda ihlal kararı vermiştir.

Madde 2 Yaşam hakkına dair verdiği kararlardan bir tanesi de 2017’de vermiş olduğu Talpis v. Italya kararıdır.

2016 yılında vermiş olduğu Civek v. Turkiye kararı22 ise;

Başvurucular babalarının öldürdüğü anneleri için, yerel otoritelerin annelerinin yaşamını korumadaki yetersizliği üzerine, bir başvuru olmuştur. Mahkeme, ulusal otoritelerin annenin defalarca tehdit aldığını bilmelerine rağmen annenin yaşam hakkının ihlal edildiği kararını vermiştir.

Mahkeme, “Sözleşme’nin 2. maddesinin 1. fıkrasının, Devlete yalnızca kasten ve yasaya aykırı şekilde ölüme sebebiyet verilmesini engelleme zorunluluğu getirmekle kalmayıp, aynı zamanda Devlete kendi yargı yetkisi altında bulunan kişilerin yaşamını korumaya yönelik gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B./Birleşik Krallık, 9 Haziran 1998, § 36, Karar ve Hükümler Derlemesi 1998III).

Bu bağlamda, kişiye karşı suçların işlenmesini engellemek için ilgili hükümlerin ihlalini önleme, bastırma ve cezalandırma için tasarlanmış olan bir yaptırım mekanizmasının desteklediği etkili bir ceza mevzuatı düzenleyerek yaşam hakkını güvence altına almak Devlete düşen birincil yükümlülüktür (Denizci

22 Başvuru No. 55354/11

ve diğerleri/Kıbrıs, No. 25316-25321/94 ve 27207/95, § 375, AİHM 2001V).

Sözleşme’nin 2. maddesi, belirli koşullarda, devletler için, başkalarının suç eylemleri nedeniyle yasamı tehdit altında olan kişiyi korumak üzere koruyucu tedbirler almak yönünde pozitif bir yükümlülük de içermektedir (Osman/Birleşik Krallık, 28 Ekim1998, § 115, Derlemeler1998VIII, Mahmut Kaya/Türkiye, No.22535/93, § 85, AİHM 2000III, Kılıç/Türkiye, No. 22492/93, § 62, AİHM 2000III ve yukarıda anılan Opuz/Türkiye kararı, § 128).”23

Mahkemeye göre ; ulusal makamların yaşam hakkını korumak için neler yaptığı, ne gibi tedbirler aldığı, gereken özeni gösterip gösterilmediğinin incelenmesi ilk önce yapılması gerekendir. Ancak mahkeme de yaşam hakkı ihlali ile ilgili bir incelemede aile içi şiddet kavramını önemsemektedir. Avrupa için kaygı verici ,ancak ülkemiz için neredeyse milli güvenlik sorunlarından biri halini alan aile içi şiddetin faili de mağduru da toplumdur. “Aile “ adı altında şiddet peçelense de toplumun mikro hali olan ailedeki şiddet vakaları toplum için de bir ayna olmaktadır.

Ne yazık ki öldürülmeden önce defalarca şiddete maruz kalan bir kadın vardır. Yetkililer şiddeti bilmektedir. Çünkü başvurucuların annesi hem ölüm tehditlerini hem de kendisine uygulanan şiddeti defalarca bildirmiştir. Sema Civek’in ölümcül bir saldırıya maruz kalacağı öngörülebilinirken ; ulusal makamlar bunun önlenmesi için ne yapmıştır? Hükümet çocuklar, Civek ve sanık için gereken, uygun bulunan koruyucu, önleyici tedbirler aldığını ileri sürmüş AİHM de bunu tespit etmiştir.

Civek’i öldüren kişi için alınan tedbirlerden bir tanesi de tutuklama kararı idi. Koca serbest kaldıktan sonra Civek’i rahatsız etmeye, ölümle tehdit etmeye devam etmektedir. Ulusal makamlar cinayetin önlenmesi için yapılması gerekenler için somut bir şekilde hareket etmemiştir. Çünkü Civek’i rahatsız edilmeye, ölümle tehdit edilmeye devam edilmekte idi. Bu da ulusal makamlara bildirilmiştir. Yetkililer tedbir almayı düşünmeyip mağdurun ifadesini kayda alıp koca için hiçbir şey yapılmamıştır. Öldüren kişinin(koca) daha önceki eylemleri hakkında cıkan tedbir kararları olduğu halde yetkililerin daha sonraki umursuzlukları ölüme davetiye çıkarmıştır.

23 Başvuru No. 55354/11

41

Page 43: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Civek yeniden şikayetçi olduğunda iddianame hazırlanması dışında bir şey yapılmamıştır. Oysa korumak devletin görevidir. Koca 22 bıcak darbesi ile Civek’i öldürmüştür. Ulusal makamlar bu kadar şikayete ve öldürenin(koca) mütemadi bir hal almış tehditlerine rağmen serbest kalmasından sonra bir şey yapmamıştır. Mahkeme bu somut olayın koşullarına göre gerçek ve yakın bir riskin gerçekleşmesini önlemek amacıyla makul önlemlerin alınmamasından dolayı sözleşmenin 2. Maddesinin ihlal edildiği kararını vermiştir.

E.M. v Romanya(2017) 24 kararında ise ev içi şiddete maruz kalıp, şikayetçi olduğu halde yerel makamların süreci etkin bir şekilde çalıştırmaması ve sonuç alınamamasından dolayı Madde 3 insanlık dışı muamele ve onur kırıcı muamele yasağından ihlal kararı vermiştir.

v. Hırvatistan kararı25 ise başvurucu eski kocası tarafından yıllar süren psikolojik şiddet, ölüm tehditi ,bedenen zarar görmesi, kızı önünde istismar edilmesinden dolayı; yerel makamlardan eski kocasının kendisini araması ve rahatsız etmesinin engellenmesini istemiştir. Yerel makamlar hayatına dair bir tehlike olmadığı için bu talebi reddetmiştir .Bunun üzerine AİHM madde 8’den ihlal kararı vermiştir.

Madde 14’te düzenlenen Ayrımcılık Yasağına ilişkin çok sayıda karar mevcut olup Opuz v. Türkiye26 kararı oldukça önemlidir. Bunun yanısıra M.G. v. Türkiye Kararı27 da bir diğer ile içi şiddet ile ilgili ihlal kararına örneklerdendir. Başvurucu evliliği boyunca şiddet görmüş ,boşanma sonrası da tehditlere devam eden kocası için hukuki süreçten memnun olmaması ile ilgilidir. AİHM madde 3 ihlali ve madde 3ile bağlantılı olarak madde 14’den ayrımcılık yasağı ihlali kararı vermiştir.

24 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bilgi sayfası (Aile İçi Şiddet) 2017 Ekim http://www.echr.coe.int/Documents/FS_Domestic_violence_ENG.pdf (29.10.2017)25 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bilgi sayfası (Aile İçi Şiddet) 2017 Ekim http://www.echr.coe.int/Documents/FS_Domestic_vio lence_ENG.pdf (29.10.2017) 26 Başvuru no: 33401/02 27 Başvuru No. 646/10

Halime Kılıç v. Türkiye (2016) 28Kararı ise Opuz örneğindeki gibi başka bir ayrımcılık yasağının ihlali kararıdır.

Başvurucu kızının yaşam hakkına ayırımcı bir müdahale yapıldığını iddia ettiği gibi, aile içinde yaşadığı şiddet ve kötü muamele, yargı organlarının hakkaniyetten yoksun karar vermesi ve etkili başvuru hakkını kullanamamasından dolayı madde 2, madde 3 madde 6 ve madde 13’ün ihlallerinden dolayı başvurmuştur.

Başvurucunun kızı, kocası tarafından öldürülmüş ve kocası da akabinde intihar etmiştir. Kızının ölümü üzerine yedi çocuk annesiz kalmıştır. Başvurucunun kızı ve torunları maruz kaldıkları şiddet eylemlerinden dolayı defalarca suç duyurusunda bulunmuşlardır. Ulusal makamlara şiddet uygulayan daha sonra da öldüren kocanın akli dengesinin yerinde olmadığını; ancak yerel otoritelerin bunu araştırmak istememişlerdir. Defalarca yapılan başvurulardan öldürülen kadın ve torunların hayatının tehlikede olduğunun çok net olmasına rağmen gereken önlemler alınmamış ve süreç işletilmemiştir.

Başvurucu, kızının son şikayeti üzerine yapılan işlemlerde, adresinin tutanaklarda yer almasının cinayete davetiye çıkarmak olduğunu belirtmektedir. Kızı ve yedi çocuk için sığınma evine gitme hakkı olduğu halde bu konuda yerel otoritelerin ilgisiz kalması da cinayette etkili olduğunu beyan etmiştir. Damadı, kızını polis karakolunda dahi tehdit etmeye devam etmiştir. Türkiye’de kadına karşı şiddette yerel otoriteler tolerans göstermektedir. İlk şikayet ile ölüm arasında üç buçuk aylık süre vardır. Üç buçuk ay boyunca beş defa şikayet etmiştir. Aile mahkemesi tarafından verilen tedbirler olmasına rağmen bunlar kontrol edilmemiştir. Damadı ilk tedbir kararına uymadığı halde gereken süreç başlatılmamıştır. Salt kanun değil ayrıca bunun uygulamasının da olması gerekmektedir.

Başvurucu CEDAW Komitesine sunulmak üzere hazırlanan bir rapora ve İnsan Hakları Örgütünün hazırladığı raporlara atıfta bulunmuştur. Başvurucu yargı mensupları, kolluk kuvvetlerinin oldukça yetersiz kaldığını ileri sürmektedir. Başvurucu kanunların

28 Başvuru no: 22492/93

42

Page 44: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

uygulanmasında ayrımcılık yapıldığını, şikayetlerin incelenmesi, tedbir kararlarının uygulanmasında yetersiz ve isteksiz kalındığını ifade etmiştir. AİHM madde 2 ve madde 2 ile birlikte madde 14’ün ihlal edildiğine karar vermiştir.

AİLE İÇİ SUÇLAR VE AİLE İÇİ ŞİDDET BAĞLANTISI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aile içinde çocuk ve kadına karşı işlenen suçlar ile ilgili yapılan bireysel başvurularda; ülkemiz için verilen kararlarda suçun işlenmesinden önce aile içi şiddet olgusu yer almaktadır. İster çocuğun cinsel istismarı, isterse kadın cinayetlerinde aile içi şiddet vardır.

Kadın cinayetlerinde annenin yanısıra çocuklar da aile içi şiddete maruz kalmakta, hatta kadının diğer akrabaları dahi bu şiddete maruz kalmaktadır. Opuz v. Türkiye Kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çocukları da şiddet mağduru olarak kabul etmektedir. “...Fiziksel veya psikolojik şiddetten sözlü saldırıya kadar çeşitli türleri olan aile içi şiddet ... üye devletlerin tamamını ilgilendiren ve genelde şahsi ilişkilerde veya kapalı çevrelerde yaşandığı için her zaman su yüzüne çıkmayan genel bir problemdir ve etkilenenler yalnızca kadınlar değildir. Mahkeme, erkeklerin ve çocukların da, doğrudan veya dolaylı olarak, aile içi şiddetten mağdur olabileceklerini kabul eder. ...”29

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 30 cinsel şiddet; kadınlara yönelik uzun ve kısa vadede fiziksel,mental,üreme ve cinsel sağlığı ile ilgili sonuçlar doğuran halk sağlığı ve insan hakları sorunu olarak tanımlamıştır. Ayrıca cinsel şiddeti ister geniş aile ister partner (eş, sevgili) isterse de toplumda yaşansın mağdura acı yaşatan ,ağır bir ihlal içermektedir.

İstanbul Sözleşmesi 31de kadına karşı şiddet, aile 29 Başvuru no: 33401/0230 Sexual violence is a serious public health and human rights problem with both short- and long-term consequences on women's physical, men-tal, and sexual and reproductive health. Whether sexual violence occurs in the context of an intimate partnership, within the larger family or community structure, or during times of conflict, it is a deeply violating and painful experience for the survivor, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu http://www.who.int/reproductivehealth/topics/violence/sexual_violence/en/ https://rm.coe.int/1680462545, 01.11.2017 31 Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesine ve Bunlarla Mücadele Edilmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, https://rm.coe.int/1680462545 , (01.11.2017)Madde 3 – Tanımlar Bu Sözleşme maksatlarıyla: a “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda

içi şiddet, toplumsal şiddet, “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin tanımlarını yapmıştır. Kadın terimini 18 yaş altı kız çocuklarına da teşmil etmiştir.

Devletin yükümlülükleri ve titizlikle yapması gereken inceleme ve araştırmalarını düzenleyen madde 5’ün birinci fıkrası ise 5/1 “Taraflar 1. fıkrada yer alan hükümlerin aynı zamanda iç hukukta kabul edilmiş olan, eski veya mevcut eşlere veya birlikte yaşayan bireylere karşı gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli olmasının temin edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”32 Diyerek amacı çizmiştir.

İstanbul Sözleşmesinde, İngilizcede 4P ilkesi olarak anılan Önleme (Prevention), Koruma (Protection), Kovuşturma (Prosecution) ve Politika (Policy) ilkeleri yer almaktadır.

SONUÇAile içi kadın ve çocuğa karşı işlenen suçlar ile mücadelede ilk alanın şiddet ile mücadele olduğu açıktır. Aile içi şiddetin önlenmesi ve cezalandırılması için ulusal mekanizmanın çok önemli olduğu ,ulusal anlamda şiddet ile mücadelede mevzuatın yanı sıra şiddetin önlenmemesinde sorumluluğu tespit edilen kamu görevlileri için hukuki süreç konusunda ulusal bir politika şarttır. Şiddetin açığa çıkması için ihbar ve şikayet bilincinin gelişmesinde farkındalık çalışmaları gerekmektedir. Şikayeti ya da ihbarı alan soruşturan ve kovuşturan devlet görevlilerinin somut olaydaki tavırları önemli olduğundan kolluk, yargı ve

meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilme-si sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır; b “aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır; c “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davra-nışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır; d “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkile-yen şiddet olarak anlaşılacaktır; e “mağdur”, a ve b fıkralarında belirtilen davranışlara maruz kalan herhangi bir şahıs olarak anlaşılacaktır; f “kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.

32 A.g.s. ( Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesine ve Bunlarla Mücadele Edilmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, https://rm.coe.int/1680462545 (01.11.2017)

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

43

Page 45: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

diğer idari görevlilerin farkındalığı konusunda hizmet içi eğitim gereklidir. Bu eğitimler demokratik kitle örgütleri ile de işbirliği halinde olmalıdır.

KAYNAKÇAAvrupa Konseyi, “Handbook on European law relating to the rights of the child”, 2015,http://www.echr.coe.int/Documents/Handbook_rights_child_ENG.PDF (30.10.2017)

Candan DUMRUL ,Huriye KARABACAK DANACI ,İnsan Hakları Ortak Platformu’nun (İHOP) “Cezasızlıkla Mücadele Programı” kapsamında hazırlanan Kadın ve Kız Çocuklarına Karşı İşlenen Cinsel Şiddet Suçlarında Cezasızlık Sorunu Raporu ,İnsan Hakları Ortak Platformu Adına Kapasite Geliştirme Derneği Yayını, http://www.ihop.org.tr/wp-content/uploads/2015/06/CinselSiddetSuclarindaCezas%C4%B1zl%C4%B1k.pdf (30.10.2017)

İnsan Hakları İzleme Örgütü, “Kocandır, Sever de ,Döver de” Türkiyede Aile içi Şiddet ve Korumaya Erişim Raporu,Mayıs 2011, http://bianet.org/files/doc_files/000/000/223/original/hrw_%C5%9Fiddet_raporu.pdf, 28.10.2017

Umut Vakfı, Silahlı Şiddet Raporu Kadın Cinayet Vakaları Haritası, Umut Vakfı Basın Bülteni http://www.umut.org.tr/umut-vakfi-2-silahli-siddet-raporu-kadin-cinayet-vakalari-haritasi/ (30.10.2017)

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Resmi sitesi http://www.mfa.gov.tr/insan-haklari-ve-avrupa-konseyi.tr.mfa erişim tarihi ( 29.10.2017)

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü ensest gerçeğini CNN Türk’e anlattı,http://cacav.net/tr/haber/turkiye-kadin-dernekleri-federasyonu-tkdf-baskani-canan-gullu-ensest-gercegini-cnn-turke-anlatti/ (30.10.2017)

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadın Cinayetleri,Çocuk istismarı Verileri, https://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/kategori/veriler .(30.10.2017)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sitesi http://www.echr.coe.int/Pages/home.aspx?p=home (30.10.2017)Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi http://www.echr.coe.int/Documents/Convention_TUR.pdf (30.10.2017)Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sitesi http://www.ohchr.org/EN/ProfessionalInterest/Pages/CRC.aspx (30.10.2017)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bilgi sayfası (Aile İçi Şiddet) 2017 Ekim http://www.echr.coe.int/Documents/FS_Domestic_violence_ENG.pdf (29.10.2017)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemes, Bilgi sayfası, Küçüklerin Korunması, http://www.echr.coe.int/Documents/FS_Minors_ENG.pdf, 2017 Ekim (29.10.2017)

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu http://www.who.int/reproductivehealth/topics/violence/sexual_violence/en/ https://rm.coe.int/1680462545 (01.11.2017)

Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesine ve Bunlarla Mücadele Edilmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, https://rm.coe.int/1680462545 (01.11.2017)

Atıf yapılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları ; http://www.echr.coe.int/Pages/home.aspx?p=home Application no. 5786/08, Application no. 29392/95,Application no. 7510/04, Application no. 18620/03, Aplication no. 41237/14 , Application no. 67724/09, 38719/97 Application no. 23022/13, Başvuru No. 16143/10, Başvuru No. 16143/10, Başvuru No. 55354/11, Başvuru no: 33401/02, Başvuru no: 22492/93,

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

44

Page 46: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Av. Cem KOÇ

45

Page 47: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Zordur bu topraklarda kadın olmak. Hele birde okumuş bir dâhinin yanı başında yetişen ve taze Cumhuriyetin senden çok şey bekleyen bir rol modeliysen.

Evet size Cumhuriyetimizin en aydın ve çalışkan kadınlarından biri olan Afet İnan hanımefendiden bahsetmek istiyorum.1908 yılında Yunanistan da doğdu. Aile Osmanlının toprak kaybından dolayı Anadolu’ya göç etmek durumunda kaldı. Yedi yaşında annesini kaybetti. Anneanne ve babaannesi tarafından büyütüldü. Aile en sonunda Alanya’ya yerleşti. Bütün bu savaş ve zorlu koşullara rağmen 14 yaşında öğretmenlik sınavını verdi ve başöğretmen olarak atandı.Babası ve ailesi ile birlikte önce Aydın’a sonra Bursa ve en sonunda İzmir’de öğretmen olarak çalıştı.

İzmir de yeni göreve başladığı sırada Mustafa Kemal ile bir toplantıda tanışma fırsatı buldu.

Balkanlar doğumlu olduğunu duyunca nereden ve kimlerden olduğunu sordu. Bu konuda derinlemesine bilgisi olmadığı

için ailesine sorma gereği hissetti. Aynı zamanda daha da okuma arzusunda olduğunu belirtti. Atatürk ertesi günü babası ve anneannesi ile görüşmek istedi. Ve 2. Meşrutiyet zamanı anneannesinin dayısının çiftliğinden zor durumdayken yardım aldığını Atatürk öğrendi. Vefa borcu hissetmiş olacak ki bu genç kızı himayesine aldı ve İsviçre’nin Lozan şehrine Fransızca öğrenmesi için gönderdi.

Mustafa Kemal Atatürk özel olarak bu genç kızın eğitimi ile ilgilenmişti. İsviçre’de yüksek öğretimden sonra Ankara’da tarih öğretmenliği yapmaya başladı. 1930 yılında Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşuna katıldı. Atatürk’ün bizzat başında olduğu tarih çalışmalarında değişmez isim oldu. Atatürk onu hiç yanından ayırmadı ve yurt içi gezilerinde daima yanında götürdü. Bunun amacı Türk kadınına örnek bir rol model yaratmaktı. Kadın hakları konusunda da birçok çalışma yapar ve yurt dışı konferanslarda da ülkesini en iyi şekilde temsil eder. O zamanki adı Afet Uzmay’dır.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Av. Fecir ERGÜN TURAN

Bir Öncü Kadın;

AFET İNAN

46

Page 48: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Atatürk öldüğünde 30 yaşındadır. Atatürk öldükten iki sene sonra Dr. Rıfat İnan ile evlenir. Bu evlilikten Arı ve Demir isimlerinde iki çocuğu olur. 1950 yılında 42 yaşında profesör olur. Ölünceye kadarda kadın hakları, tarih alanlarında çalışmalarına devam etti. 8 Haziran 1985 günü kalp krizi geçirerek hayata veda etti.

Oldukça mütevazi bir kişiliği olduğunu Arı İnan annesi için hazırlamış olduğu kitapta detaylarıyla bahseder, annesinin kendisine hayatını okuyup araştırmaya harcaması gerektiğini öğütlediğini söyler. Avrupa’da yaşarken bile yeni kurulan Cumhuriyetin kısıtlı imkanları ile okuduğunun bilincinde ve üzerindeki sorumluluğu bilerek oldukça sade bir hayat yaşar. Bir genç kız olarak elbise ve takı dükkanlarının nerede olduğunu dahi bilmez.

Ben siyah beyaz 1981 yılında siyah beyaz TRT döneminde Nazmi Kal ile yapmış olduğu bir röportajı hatırlarım. Tayyör giymiş ve incilerini takmış 70 yaşlarında bir hanımefendiydi ekrandaki. Çocuk gözümle çok hanımefendi bir görüntüydü karşımdaki. Ve kadınlara seçme ve seçilme hakkının nasıl verildiğini anlatıyordu. O kadar büyük bir saygı uyandırmıştı ki bende anlatamam. Bütün ömrünü tarihe ve bilime Atatürk ışığında adadığı belliydi. Çok da özgüvenli görünmüştü bana. Atatürk ile yetişmek ve ölünceye kadar onun sağ kolu olup yanı başında olmak. Ayrıca Atatürk’ün rol model olarak kadınlara örnek gösterdiği biri olmak ne büyük bir sorumluluktur.

Atatürk onu yanı başından hiç ayırmadı ayrıca dert ortağı da yaptı. Atatürk’ü devrimleri yaptığı süreçte anlayan ve dinleyen o kadar azdı ki bir gün Afet Hanıma ne kadar yalnız olduğunu dahi söylemiştir. Atatürk’e o kadar yakın bir insandır sonuç olarak. Yurtiçi gezilerinde de sürekli yanındadır. Atatürk kadın haklarını ve yapılması gerekenleri Afet Hanımla ilk elden paylaşmış ve fikrini almıştır. Afet Hanımın gelişimini de takip etmiştir.

Gelelim geçen sene yaşanan hadiseye… Bir televizyon kanalında yakışıksız ithamlarla Afet Hanımın Çankaya’nın isimsiz first lady si olduğu söylendi. Bu ne kadar yakışıksız bir karalamadır. Atatürk ve çevresindeki önder kişiliklere sataşmak son yıllarda moda oldu. Burada amaç aydınlanma dönemine ve bilimselliğe çamur atmaktır. Kadınların toplum yaşantısında rol almasını önlemeye çalışmaktır. Bunun bilinçli ve örgütlü olarak yapıldığına inanan gruptayım. Acı olan da Cumhuriyet Savcılarının bu konuda ciddi bir soruşturma yapmamış olmalarıdır. Yaptılarsa da ben duymadıysam bu konuda ben özür dilerim.

Atatürk’ün rol modeli olarak Türk kadınına örnek olarak sunduğu hayatını araştırma ve bilimselliğe adamış bu öncü kadını saygıyla anıyor, o kuşakta yetişen o ve onun gibi öncü kadınların hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

47

Page 49: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

GİRİŞ

Antik çağdan bu yana değişen ve gelişen tarihsel süreç içinde uygarlıkların değişmesiyle kadının da toplumsal, sosyal ve siyasi yeri değişime uğramıştır. Bu bağlamda, eski çağ medeniyetlerinde kadın konusu üzerinde de birçok araştırma yapılmakta ve yapılmaya da devam etmektedir. Arkeolojik çalışmaların ışığında yapılan araştırmalardan elde edilen bulgularla antik çağda kadının yeri hakkında fikir edinebiliyoruz. Tarihte öne çıkan yönetici, şair, filozof, bilim insanı gibi istisnaları olsa da genel olarak kadının ikinci sınıf insan hatta köleden sadece bir adım önde olduğunu, ev işleriyle ilgilenen kamusal alandan tamamen soyutlanmış, ev içinde domestik bir yaşam sürdüren ve sadece soyun devamı için ihtiyaç duyulan varlık olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Antik çağda kadın yaşamı tamamen ev ile sınırlı ve evleninceye kadar babasının evlendikten sonra ise eşinin koruması altındadır. Antik çağ boyunca kadın olarak doğmakla başlayan bu tahakküm serüveni evlilikle biçim değiştirmiş ve kadının bitmeyen köleliği ölünceye kadar devam etmiştir. Çalışmamızda, Eski Çağ tarihinde en önemli medeniyetler arasında yer alan Yunan, Roma ve Mısır Medeniyetlerinde kadının toplumsal ve siyasi yerini inceleyeceğiz.

Yapılan araştırmalara göre aynı tarihsel dönem içinde olmalarına rağmen kadının

öneminin ve sahip olduğu konumun uygarlıklara göre farklılıklar gösterdiğini söyleyebiliriz. Hatta aynı uygarlığa ait

olmasına rağmen bölgesel yönetimin değişmesiyle kadının konumunun da değiştiğini görmekteyiz. Örneğin Atina demokrasisinde kadının hayatı tamamen evle sınırlı iken Sparta kadınlarının kamusal alana çıkabildiklerini hatta kısmen de olsa yönetimde etkin olduklarını söyleyebiliriz. Yine antik Romanın kadına atfettiği değerin yunan kadınına oranla daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Antik Mısıra bakıldığında ise kadının hem sosyal hem de siyasi alanda oldukça etkin olduğu söylenebilir.

1. ANTİK ÇAĞDA KADIN YAŞAMI

Antik çağda erkek çocukları savaşçı birer yurttaş olarak yetiştirilirken kız çocukları olabildiğince güzel ve iyi olmalı anlayışıyla yetiştirilmişlerdir. Eski çağlarda “en iyi kadın kendinden söz ettirmeyendir” felsefesi hâkimdir. Bu da kadının yaşamını sadece

Antik Çağ’da KADIN

Duriye Sonnur ÇETİNKAYA

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

48

Page 50: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

evle sınırlandırılmasına ve erkek iktidarının her alanda pekişmesini sağlamıştır. Antik çağda kadınların eğitim görebildikleri tek yer Häteren* okullarıydı ve bu okullarda okuyan kadınlara fahişe olarak bakılmaktaydı.1

Antik dünyada kadınların da erkekler gibi eğitim alabildiği ya da okuma yazma öğrendiği kurumlar yoktur. Birçok önemli düşünür ve filozofun yetiştiği antik Yunan’da kadın imgesi, muhafazakârdır. Kadın, ortalıkta bulunmayan, erkeğin ayağına da dolaşmayan yani kendisinden söz ettirmeyecek kadar erdemli olmalıdır. Kadın erkek eşitliğinin hiçbir bicimde hayal dahi edilemediği bu demokraside; varlıklı ve soylu kadın, tam anlamıyla harem yaşamı sürmektedir. Dahası görünmez olmak, yalnız erkeklerin memnuniyetini belirtmemektedir; aynı zamanda bunu başarabilmek bir erdem olarak değerlendirilmektedir.2

2. ANTİK YUNAN’DA KADIN

Antik Yunan sözünü ettiğimiz uygarlıklar içerisinde kadını en geri planda tutmuş olan uygarlıktır

1 * Mabetlerde yaşayan, çoğu seçkin ailelerden gelen genç kadınlar. Ma-rit RULLMAN ,”Kadın Filozoflar Antik Çağdan Aydınlanmaya Kadar”, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1996, s.242 Rukiye AKKAYA KİA ,” Atina’daki Demokrasiden Orta Çağ’a Kadı-nın Dünyası Ve Kadın Filozoflar” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 2015, s.9

diyebiliriz. Marit Rullman da Atina kültürünün tersine Yunan’dan önceki Akdeniz kültürlerin de örneğin mısır da kadınların çok daha iyi bir durumda olduklarını söyler. Rullman eski Mısır ya da Girit kültüründe kadınların daha bağımsız ve daha özgür olduklarını belirtir. Antik Yunan’da kadın, sadece evlilik ve doğum yoluyla sitenin nüfusunu besleyen bir araçtır ve kadına başka bir değer atfedilmemiştir.3 Kadın, kendi iradesine, mal varlığına ve bugün anladığımız gibi bir özgürlüğe sahip değildir. Babasının, kocasının, en büyük erkek çocuğunun o da yoksa en yakın erkek akrabasının koruması altındadır. Bu kadın ne kadar soylu ve varlıklı olursa olsun, siyasal yaşama katılabilme hakkını elde edememiştir. Bu açıdan kadınlar, Atina’daki demokratik yönetimin en küçük ama ebedi azınlığını oluşturmaktadırlar.4 Atinalı erkeklerce yazılan birçok kaynak, Atinalı kadınların tamamının evlerinde inzivaya çekildiklerini ileri sürer. Bir kadının ten rengi farklılığının göstergesiydi. Çiftliklerde işleri paylaşan kadınlar, çalışmak için evden çıkmak ve kendileri için su getirmek zorunda kalan kadınların alt sınıftan oldukları, güneş yanığı tenlerinden anlaşılırdı. Trajik dramada bile olsa, konuştukları zaman erkeklerin sesiyle konuşurlardı. Sophokles’in oyunlarından bir parça bu deneyimi şöyle anlatır:3 AKKAYA KİA, a. g. m., s.84 AKKAYA KİA, a. g. m., s.7-8

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

49

Page 51: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

“Bana soracak olursanız, çocuk saflıkları her zaman güven ve mutluluk içinde korunduğu için, evlenmemiş kızlar babalarının evinde ölümlülerin tadabileceği en tatlı yıllarını geçirirler. Fakat ergenliğe eriştiğimizde ailelerimizden ve atalara ait tanrılarımızdan zorla alınıp çok uzaklara satıldığımızı anlarız. Bazılarımız ilk defa gördüğümüz erkeklerin evlerine, bazılarımız yabancı erkeklere, bazılarımız neşesiz evlere ve bazılarımız da düşmanlığa gideriz. Ve ilk geceyle kocalarımızın boyunduruğu altına girdiğimiz zaman, övgüye ve her şeyin güzel olduğunu söylemeye zorlanırız”.5

Sophokles’in oyunundaki sözlerinden de anlaşıldığı gibi kadının satılabilecek bir varlık olduğu anlayışıyla biçimlenmiş bir tahakküm söz konusudur. Ancak aynı uygarlığa ait farklı sitelerde kadının rolünün de farklılaştığını görebiliriz. Spartalı kadınlar Atinalı kadınlara göre çok daha özgür bir yaşamın tadını çıkarıyorlardı (ya da dışarıdan bakınca öyle görünüyordu). Kocaları askeri eğitimle meşguldü ve çoğunlukla savaştıkları için dışarıdaydılar; bu durum kadınların gündelik hayatlarında daha fazla söz sahibi olmalarını sağlamış olabilir. Yine Spartalı kadınların kendi çeyizlerine sahip olmaları, aynı zamanda toprak sahibi olmalarına da olanak tanımış olabilir. (Aristoteles ülke topraklarının beşte ikisinin kadınlara ait olduğunu iddia etmiştir.) Fakat hiç kuşku yok ki, devletin gözünde kadının asli görevi erkek çocuk doğurmaktı. Bu görevi daha iyi yapabilmeleri için onlardan güçlü olmaları ve antrenman yapmaları beklenirdi. (Çıplak idman yaptıkları için diğer Yunanlılar onları ayıplarlardı.)6

3. ANTİK ROMA’DA KADIN

Antik Roma’daki kadın imgesi Yunan kadınına göre daha iyi durumda olsa da kadına atfedilen değer soyun devamını sağlayan varlıktan öteye gitmemiştir. Freeman Romalıların da ideal bir kadınlık anlayışına sahip olduklarını belirtir ve şöyle der: “Çiftçi ve asker karısı olarak kadınlardan, dayanıklı ve tutumlu ev hanımları ve geleceğin vatandaşlarının anneleri olmaları bekleniyordu. Sadece kocasıyla birlikte olan ve onun ölümünden sonra hiç evlenmeyen Univira,

cinsel acıdan ideal kadındı; bu durum en kısa biçimiyle ve muhtemelen diğer kadınlara bir

5 Charles FREEMAN ,”Mısır, Yunan ve Roma Akdeniz Uygarlıkları”, Dost Kitabevi, Ağustos 2003, Ankara, s.209 6 FREEMAN, a. g. e. , s.214

iffetsizlik örneği oluşturması için, son Roma kralının oğlu tarafından tecavüze uğrayan ve onursuz bir yaşam sürmek yerine kendisini öldürmeyi seçen Lucretia'nın dramıyla özetlenmişti. Aynı zamanda kadınlardan kocalarına mutlak suretle sadık kalmaları beklenirdi.”7 Yine de Freeman eskiden beri Romalıların, kadınların kamusal hayatta ortaya çıkışlarına Yunanlılardan çok daha fazla yumuşak bir tavır takındıklarını belirtir:” Kadınlar kocalarıyla birlikte yemek yiyebilir; hatta kadın erkeklerin bir arada bulunduğu yemeklere ev sahibesi olarak başkanlık edebilirlerdi. Zengin sınıflara mensup kadınlar için, örnek oluşturacak nitelikte başka roller de mevcuttu. Roma’nın savaş kahramanlarının eşleri, kendi konumlarının parıltılı bir uzantısı olarak devletin içinde yüksek mevkilere getirmelerinin yerinde olduğunu iddia edenler olmuştu.” Bununla birlikte Freeman savaşlar sayesinde erkek tahakkümünden kurtulan kadının özgürleşmesinin kolaylaştığını ifade eder :” Buna paralel bir gelişme de, savaşlar yüzünden çok sayıda kadının dul kalmış olmasıydı; böylece güçlü ve bağımsız kadın ortaya çıktı”8

Freemanın söylediğinden de anlaşıldığı gibi kadın kamusal alana çıkabilse de eğitim ve kamusal alan aristokrat aileden gelen kadınlarla sınırlıdır. “Birinci yüzyıla gelindiğinde, iyi eğitim görmüş birkaç aristokrat kadın da bulunuyordu. Pompeius’un karısı Cornelia’yla ilgili olarak Plutarkhos şöyle demiştir:“Gençliğinden ve güzelliğinden başka bu genç kadın daha pek çok çekici niteliğe sahipti. Edebiyat, lir çalma ve geometri konusunda epey bilgisi vardı ve felsefe derslerinin düzenli, zeki dinleyicilerinden biriydi”9 Plutarkhos’un Cornelia hakkında söylediklerinden kadının edebiyat, müzik, felsefe ve aynı zamanda matematikle de ilgilenebildiğini anlaşılmaktadır.

Roma kadınının Antik Yunan kadınına görece şanslı olduğu söylenebilir. Nitekim Roma’da kadın kamusal alana sınırlı da olsa çıkabilmiş, eğitim görebilmiş ve sanatla ilgilenebilmiştir. Hatta aile içinde karar almada kadına da söz hakkı tanınmıştır. Kadın boşansa bile miras hakkına sahiptir ve boşanmayı kendi talep edebilmiştir. Erkek egemen bir dünyada bile olsa, kadınlara bağımsız bir hayat sürdürebilecekleri bazı hakların verildiğine ilişkin kanıtlar bulunuyor. Kadınların aile içinde alınan kararlara katıldıkları acıktır. Bir anneden, kız çocuğunun evliliği için gereken 7 FREEMAN, a. g. e. , s.4388 FREEMAN, a. g. e. , s.4399 FREEMAN, a. g. e. , s.439

50

Page 52: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

düzenlemeler konusunda istişare etmesi beklenirdi.10 Sadece bazı konularda örneğin çocuğunun evliliği konusunda alınan kararlara katılmasının kadın için bağımsız bir hayat olarak nitelendirildiği bir çağı düşünürsek siyasi anlamda kadından çok söz edilmeyişine şaşırmamak gerekir.

Roma’da evlilik de yunan uygarlığının -köle ya da mal olarak görülen kadın- aksine duygu, sadakat ve bağlılık içerdiğini söyleyebiliriz11. Kadınların sosyal faaliyetlerde bulundukları da bilinmektedir. Freeman Roma kadınlarının çeşitli festival ve kültler düzenlediklerini savaş dönemlerinde kadınların, devletin iyiliği adına ortaklaşa olarak kurban kestiklerini ifade eder.12

4. ANTİK MISIR’DA KADINAntik uygarlıkların hemen hepsinde kadına atfedilen değer soyun devamını sağladığı için olsa da Mısır kadını iyi bir toplumsal konuma sahipti. Mısır’da da kadın ev işlerinde en önemli rolü üstlenmekteydi. Kadın, çocuklarına bakar, yemek yapar, çamaşır yıkar ve kocasına işlerinde yardımcı olurdu ancak yunan ve Roma’nın aksine Mısır medeniyetinde kadınların siyasi veya idari aktivitelerde bulunmalarının herhangi bir engeli yoktu. Eski Mısır’daki toplumsal yapı sınıflardan oluşmasına rağmen, her toplum katındaki kadınlar ve erkekler hemen hemen eşit haklara sahiplerdi. Mısır’ın siyasi sistemine göre kadınların tahta çıkma hakkı da vardı. Bu nedenle Eski Mısır 10 FREEMAN, a. g. e. , s.44011 FREEMAN, a. g. e. , s.44112 FREEMAN, a. g. e. , s.441

tarihi boyunca birçok kadının tahta çıktığı da görülmektedir. Mısır medeniyeti kadına hayatın farklı alanlarına katılma hakkı tanımıştır. Diğer antik çağ medeniyetlerinin aksine eski Mısır kadınları, daha geniş haklara, hukuk sitemi içerisinde yere ve hürriyete sahiplerdi. Kadına miras ve boşanma gibi haklar verilmiş ve bu haklar yazılı kanun haline getirilmiştir. Mısır kadını siyasi haklardan bakımından da diğerlerine kıyasla oldukça ileri bir seviyedeydi. “Eski Mısır’ın hükümdarlık sisteminde kadının tahta çıkma hakkı bulunmaktaydı. Tarihi devirlerden önce Mısır’daki veraset sistemi kadınlar üzerinden devam ederdi. Tarihi devirlerde de kadının siyasi hayata katılması konusunda hiçbir engel yoktu.13 Eski Mısır’da kadının ülke yönetiminde

üstlendiği rol aynı dönemdeki pek çok medeniyetle kıyaslandığında oldukça ileri bir seviyedeydi. Hanedan üyesi kadınların tahta çıkma hakları vardı. Mısır kraliçeleri eşlerine Mısır’ın idaresi için yardım etmekteydiler. Kralın pasif kaldığı zamanlarda kraliçeler yönetimi ellerine almışlardır.14

5. ANTİK ÇAĞIN GÜÇLÜ KADINLARI

Kadınların hiçbir değerinin olmadığı bir çağda erkek egemen anlayışa direnen isimlerini bilmediğimiz çok sayıda kadın vardır. İsimleri görmezden gelinse de günümüze kadar ulaşan kaynakların pek çoğunun, felsefe dağarcığının en önemli parçalarının onlar sayesinde

korunduğunu hatırlamak gerekir. Bu kadınlar okul kurmamışlardır; ama Antik felsefenin düşünce dünyasına her birinin farklı kapılardan girdiği görülmektedir. Epikür okulundan Leontium, Stoacılardan Porcia, Kiniklerden Hpparchia, yeni Plâtoncu’lardan Hypatia ve Sokrat’a ilham veren Aspasia.15

Aspasia M.Ö 460 – 401 yılları arasında yaşamış Miletos’ta yaşayan Aspasia, Axiochus’un kızıdır ve çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim görür. Felsefeye ilgilidir. Yaklaşık yirmili yaşlarında Atina’ya, felsefenin en parlak kentine gelir. Fakat Eski Atina’da

13 Muhsin Haji Azeez BABİLA,”Eski Mısır’daKadın”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi,2016,S.1014 BABİLA , a. g. m. , s.1315 AKKAYA KİA, a.g.m. , s.4

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

51

Page 53: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

felsefe erkeklere özgü bir bilimdir ve kadınlar bunun olabildiğince dışında tutulur.16 Aspasia Atina’da ilk kez zamanın etki sahibi erkeklerinin sonraları da onların eşilerinin devam ettiği ve kendi adını taşıyan bir salon açmıştı. Aspasia’nın Atina’daki evi, felsefe, sanat ve diğer bilimlerle ilgilenen tüm kadınların toplanma ve yardımlaşma için sığınağı olmuştur. Bu ev Eski Atina’daki kadınların yanı sıra birçok erkek sanatçı, devlet adamı ve filozofa da ev sahipliği yapmıştır. Örneğin Sokrates, Sophokles, Anaxagaras gibi ileri gelenler de burada bulunmuşlardır.17 Bazı araştırmacılara göre Platon ondan öylesine etkilenmiştir ki, Symposion eserindeki Mantinealı Diotima karakterini Aspasia’dan örnek almıştır.18 Aspasia bazı komedi yazarları tarafından fahişe olarak küçültülüp alaya alınırken Aspasia için Sokrates, Platon’un diyaloglarında Diotima’dan başka bir kadının daha kendisinin hocası olduğunu söyler. Aischines, onu en iyi felsefe hocası olmakla yüceltir. Aspasia’nın etkisi bütün aydınlanma felsefesine yeni bir hayat getirmiş, Atina toplumunda ilk kez bir kadın tinsel hayatta böyle bir atılım gerçekleştirmiştir.”19

Antik çağ dünyasında kadın sadece felsefe alanında değil edebiyat, matematik, bilim ve devlet yönetiminde de görülmüştür. Örneğin Sappho edebiyat alanında önemli bir isimdir. Antik dünyanın şairi olan Sappho, M.Ö. 630 - M.Ö. 612 yılları arasında aristokrat bir ailenin kızı olarak Lesbos (Midilli) adasında doğdu. Aşkını, acısını, sevincini, hüznünü açıklıkla belirten ilk ozanlardan biri olan Sappho, şiirlerini lyra eşliğinde okunmak üzere yazdığı için lyrik bir ozandır. Sappho iyi bir şair olmanın yanında, kendi duygu ve düşüncelerini hiç çekinmeden dile getirme yolunda adım atan ilk eğitmen kadınlardandır.20 İskenderiyeli Hypatia ise M.S 370 – 415 yılları arasında yaşamıştır. İskenderiye Üniversitesi’nde matematik hocası olan Theon’un kızı ve eserleri günümüze dek ulaşmış en eski kadın matematikçi, bilim insanı olarak tanıyoruz. Babası tarafından bilimin, sanatın ve felsefenin en zengin kaynaklarınca beslenip büyütülmüştür.21

16 Pelin ŞEN , “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını”, http://arkeofili.com/antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15.11.2107)17 Marit RULLMAN ,”Kadın Filozoflar Antik Çağdan Aydınlanmaya Kadar”, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1996,s.4518 Pelin ŞEN, “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını”, http://arkeofili.com/ antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15.11.2107) 19 RULLMAN, a.g. e. , s.45 20 Konak Belediyesi, İzmir Kadın Müzesi,“Tarihte Kadın lar”, http://www.konak.bel.tr/sayfa/izmir-kadin-muzesi/ tarihte-kadinlar (18.11.2017) 21 Pelin ŞEN , “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını “, http://arkeofili.com/antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15.11.2017)

Yıllar sonra gittiği Roma ve Atina gezilerinde Yeniplatonculuk’ tan yoğun olarak etkilenmiştir. Döndüğünde İskenderiye’nin o zamanki üniversitesi Museion’ da matematik, felsefe ve astronomi dersleri vermeye başlamıştır.22 Ne var ki İskenderiye’nin değişim yolunda gittiği dönemlerin çalkantılı dünyasına şekil veren Hypatia, hıristiyanlığın hızla yayıldığı dönemde yaşamıştır. Dönemin hıristiyan grupları Hypatia’yı bir dinsiz, cadı ve değersiz öğretilerle dolup taşan bir kadın olarak nitelendirip, öldürülmesi için halkı kışkırtmışlardır. Bilime ve felsefeye böylesine gönül vermiş olan Hypatia’nın ölümü çok hazin biçimde olmuştur. Saçlarından sürüklenerek kiliseye taşınan Hypatia, çırılçıplak soyularak bedeni parçalara ayrılmış, sokaklarda sergilenip ardından yakılmıştır.23 Hatşepsut; Antik Mısır Uygarlığı’nın 18. Hanedan döneminde hüküm sürmüş tarihteki ilk kadın firavundur. İlk kadın firavun diyoruz; çünkü Antik Mısır’da firavunlar daima erkeklerden seçilirlerken, Hatşepsut tüm kadınsal hissiyat ve fiziksel ihtiyaçlarını bir köşeye bırakarak erkek rolünü üstlendi. Eşi yani Firavun II. Tutmosis’ in erken yaşta ölümü, Hatşepsut’un tahta geçmesine sebep olmuştur. Kısa süreliğine tahta naip olan Hatşepsut; güçlü karakteri başta olmak üzere barışçıl ve akılcı siyaset anlayışıyla 25 yıl Antik Mısır’a tek başına hükmetti. Kendi döneminde kadın Firavun’ anlayışına çok sert bakan ve Hatşepsut’u kabul etmeyen ya da onu tahttan indirmeye çalışan birçok baskın güçlerle mücadele eden Hatşepsut’un iktidarı, M.Ö 1445 yılında III. Tutmosis’in iktidara geçişiyle son bulmuştur. Antik çağ’da devlet yönetme fırsatı bulan iktidardayken birçok heykel, resim ve anıt eser yaptırmıştır. Kendini eril olarak nitelediğinden midir bilinmez heykellerini ve resimlerini her zaman sakallı ve firavun giysisiyle bir erkek gibi resmettirmiştir.24 Bir başka kadın yönetici olan Nefertiti M.Ö 1370-1330 yılları arasında yaşamıştır. Antik Mısır’da önemli bir siyasi konuma sahip Nefertiti, firavun olan eşiyle eşit saygıyla anılıyordu. Öyle ki firavunun uygulaması gereken yeni yasaları ve değişiklikleri bile uygulayabilme yetkisine sahipti. Zaman içerisinde Nefertiti, Firavun ile birlikte ülkenin binlerce yıllık inanç geleneği üzerinde radikal bir değişiklik yaparak ‘Aton dini’ni * yaymaya çalışmıştı.25

22 RULLMAN, a.g. e. , s.6723 Pelin ŞEN , “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını “, http://arkeofili.com/antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15.11.2017)24 Pelin ŞEN, “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını “, http://arkeofili.com/antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15. 11. 2107)25 Pelin ŞEN, “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını “, http://arkeofili.com/antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15. 11. 2107)

52

Page 54: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Zenobia 240-274 yılları arasında Palmira kentinde doğdu. Bugünkü Suriye, Filistin, Lübnan, Mısır ve Anadolu’nun bir kısmını içine alan Palmira İmparatorluğu’na hükmeden Kral Septimius Odaenathus’la ikinci karısı olarak evlendi. Fakat kocası 267 yılında bir suikastle öldürülünce, Zenobia yönetimi eline aldı. Arap aristokrasisi içerisinde büyüyen Zenobia, güçlü, zeki ve güzel bir kadın olarak tanınırdı. Tahta çıktıktan kısa süre sonra Palmira topraklarını genişletmeye başladı. 269 yılında Palmira ordusu Zenobia komutasında Mısır topraklarına girdi. Kendisini “Mısır Kraliçesi” ilan etti. Zaman içerisinde Anadolu’nun Ankara ve Kalkedon yakınlarına kadar ilerleyerek bu toprakları ele geçirdi. Hemen arkasından Suriye, Filistin ve Lübnan’ı tamamen hükmü altına aldı.

274 yılına kadar süren saltanatı sonrasında, Romalı askerler tarafından yakalandığı ve Roma’ya altın zincirlerle götürüldüğü bilinir. Zerafeti ve güzelliğiyle herkesi etkileyen Zenobia, Roma İmparatoru’nun kendisine sunduğu iyi hayat koşullarında bir Roma Senatörü ile evlenerek, filozof ve saygı duyulan eski bir hükümdar olarak yaşadı.26

M.S 60 dolaylarında yaşayan Boudica, Kuzey Britanya’nın Norfolk bölgesine yerleşmiş Iceni kabilesinin kraliçesiydi. Fakat kocası Ptasutagus öldüğünde krallığını Roma’ya miras bırakmak yerine, ailesine yani karısı Boudica ile çocuklarına bıraktı. Roma kanunlarına göre kadınların yönetimde ya da devlette varis olamıyorlardı. Bunun üzerine Romalı Catus Decianus, Boudica’nın tüm mülkünü elinden aldı ve bu krallığı Roma İmparatorluğu’na kattı. Tüm bunların yanısıra Boudica türlü işkencelere uğradı, çocuklarına tecavüz edildi.

Boudica 61 yılında Roma valisinin sefere çıkmasını fırsat bilerek, bir ordu kurdu ve kendi liderliğini yaptığı bir ayaklanmayla bugünkü Colchester, Londra ve St Albans şehirlerini talan etti. Bu üç şehirde, o zamanki nüfusla neredeyse 70,000-80,000 civarında insan öldü. Yine de Roma askerinin ağır disiplin ve savaş kabiliyeti, Britonların yenilmesine neden oldu. Boudica’nın, esir düşmemek adına, kendini zehirleyerek öldürdüğü bilinir. Yüzyıllar geçmesine rağmen Boudica, cesur ve savaşçı ruhu ile Keltlerin

*Tarihte ilk soyut tek tanrı inanışını içeren tek tanrılı din.26 Pelin ŞEN, “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını “, http://arkeofili.com/antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15. 11. 2107)

tarihinde önemli bir ikon olarak yerini almıştır.27

SONUÇAntik çağlarda kadının yerinin uygarlıklara göre farklılaştığını söylesek de kadına atfedilen değer eve ait, sessiz ve görünmeyenden öteye gitmemiştir. Kadının doğduğu evde başlayan tahakküm serüveni evlenmesiyle birlikte kocasının iktidarına devretmiştir. Kadın ev kadını, köle ve fahişe olarak sınıflandırılmıştır. Her anlamda fırsat eşitliğinden yoksun bırakılan kadın eğitim alamamış, hukuki haklarından yoksun bırakılmış, evlenirken bile kararı sorulmamıştır. Günümüzde demokrasinin Yunan’dan geldiği söylense de bir yanılgı olduğu ortadadır. Çünkü gerçek demokrasi herkesimi içinde barındırabilen demokrasidir. Ancak Antik Yunan’a baktığımızda kadının siyasi anlamda söz hakkının olması bir yana toplumda birey olarak kabul görmemiş ve soyun devamını sağlayan bir ihtiyaç olmaktan öteye gidememiştir. Yunan uygarlığında Sparta kadınının nispeten kamusal alana girebildiği bilinse de erkek iktidarının savaş ve askeri eğitimle meşgul olduğundan kadının toplumsal yeriyle ilgilenecek zamanı bulunmadığı için Saprta kadının kamusal alanda görülebildiği anlaşılmaktadır. Roma kadını yunan kadınına göre hukuki haklar anlamında daha ileri durumda olsa da onun da yetkilerinin özel alanla sınırlı olduğunu söyleyebiliriz. Antik medeniyetler içinde kadına en çok önem atfeden Mısır medeniyetidir. Kadın kutsaldır. Annelik görevinin yanında kadın hem kamusal alana çıkabilmiştir hem de yönetimde söz sahibi olabilmiştir. Eski Mısır’da, kadını sahip olduğu hukuki haklar ve özgürlükler bakımından aynı dönemde yaşayan Yunan ve Roma gibi medeniyetlerin kadınlarından daha ileri durumdadır.

Genel çerçeveden bakıldığında kadının ön plana çıkması yine eril bir güce bağlı olarak gerçekleşmiştir. Ya bir filozofun kızı ya da imparatorun karısı olarak tarih sahnesine çıkan kadınlar sonraları yaptıkları işlerle ön planda kalmayı sağlamışlardır. Eğitim alan kadınların daha çok aristokrat ailelerden geldiklerini görmekteyiz. Ancak dâhil olduğu sınıf ne olursa olsun kamusal alana çıkan bir kadın “fahişe, cadı ve kötü kadın” olarak tanımlanmış ve toplum tarafından kabul görmemiştir.

27 Pelin ŞEN, “Antik Dünyanın 10 Güçlü Kadını “, http://arkeofili.com/antik-dunyanin-en-guclu-10-kadini (15. 11. 2107)

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

53

Page 55: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Osmanlıdan Cumhuriyete kadın haklarına bir bakış…

Bütün uluslararası belgeler ile anayasalarda ve kanunlarda eşitlilik ilkesi esas alınmış olmakla beraber, bu eşitlik teorik alanda kalmıştır. Bu nedenle her zaman kadın haklarının ayrı bir konu olarak incelenmesi zorunluluğu doğmuştur.

Osmanlı döneminde bütün tebaa arasında eşitlik ilkesini, ilk defa 3 Kasım 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nda görüyoruz. Ancak bu eşitlik daha ziyade Müslüman ahali ile diğer dinlerden ve ırklardan olan tebaa arasındaki eşitliktir.

Gülhane Hattına dayanılarak 28 Şubat 1856 tarihinde ilân edilen Islâhat Fermanı ise, Türk tarihinde ilk defa bir belgede “cinsiyet” bakımından bir sınıfın başka bir sınıftan aşağı tutulmasını gerektiren bütün tabirleri, sözleri ve ayırımları resmî yazışmalardan ilelebet kaldırmaktadır.

Gülhane Hattı ile Islâhat Fermanı ve 1875 tarihli Ferman-ı Adalet birlikte ele alındığında, genel olarak cinsiyet bakımından aşağılamanın terkedileceğinin ve can, ırz, namus ve mal bakımlarından eşit hukuka sahip olacaklarının bu belgelerde kabul edilmiş bulunduğunu görmekteyiz.

Böyle olmakla beraber Gülhane Hattı bu eşitliğe (hükmü şer’î iktizasınca) çekincesini koyarak istisna getirmiştir. Yani eşitlik din kurallarına göre olacaktır. Bu durumda kadının o zamana kadar uygulana gelen medenî haklarında bir değişiklik olmamakta, eşitlik tamamen teorik alanda kalmaktadır. Çünkü medenî haklar bakımından şer’î hukuka göre kadın:

— Evlenme hakkındaki rızasını, kendisi değil erkek vekili bildirir.

— Kocasının çok evliliğine karşı çıkamaz.

— Çocukları üzerinde velayet hakkına sahip değildir.

Av. Figen ÖZLER MERDER

İki İleri Bir Geri

54

Page 56: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

— Boşanma hakkı yoktur.

— İki kadının tanıklığı, bir erkeğin tanıklığına eşittir.

— Mirastan erkeğe oranla daha az pay alır. Ancak Tanzimat döneminde Arazi Kanunnamesi ile kadının durumu, kısmen düzeltilmiştir.

1854 yılında cariyelik ve kölelik kaldırılmış, bu suretle kadın, satılıp alınan mal olmaktan çıkmıştır.

Tanzimat döneminden itibaren, özellikle Balkan ve Birinci Dünya Savaşları sonunda çalışan erkek nüfus azaldıkça kadınların hastahanelerde, laboratuvarlarda, posta ve tekel idarelerinde çalışma olanakları artmıştır.

23 Aralık 1876 tarihli ilk Anayasamıza göre bütün Osmanlılar kanun önünde din ve mezhepten doğan konular dışında hak ve ödevler bakımından eşittirler.

Osmanlı devletinin uyruğunda bulunan bütün insanlara hangi din ve mezhepten olursa olsun Osmanlı denir.

Bu hükümlerde erkek-kadın ayırımı yapılmadığına göre, yine hak ve ödev bakımından Osmanlı kadın ve erkekleri eşit gibi görünmektedir. Hâlbuki medenî haklar bakımından kadın, eskisi gibi şer’î hukuka tâbidir.

1876 Anayasa’sının kadınlar bakımından en büyük özelliği 114. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre bütün Osmanlılar için ilköğretim mecburîdir.

Aslında kadınlar için eğitim konusu daha önceleri ele alınmıştır. Gerçekten de Tanzimat’a kadar kızların eğitimi, kendilerine basit bir din bilgisi verilmesinden ibaret iken, Tanzimat döneminde 1842’de Ebelik Kursu, 1858’de Kız Rüştiyesi, 1869’da Kız Sanayi Okulu, 1870’de Kız Öğretmen Okulu açılmıştır.

55

Page 57: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

İkinci Meşrutiyet’in ilânı ile yeniden 1876 Anayasasının yürürlüğe girmesi hakkındaki 19 Temmuz 1908 tarihli Hatt-ı Hümayun’da “… tebeanın hangi mezhep ve ırktan olursa olsun özgürlüğüne sahip ve ülkenin hak ve yükümlülüklerinde eşit olduğu” belirtilerek teorik eşitlik tekrarlanmaktadır. Çünkü kadınlar İkinci Meşrutiyet döneminde de medenî haklar bakımından Tanzimat döneminden daha farklı bir düzeye gelmemistir. Ancak 1917 de yayınlanan Aile Kararnamesi ile evlilik kontrol altına alınmış ve eğitim alanlarında gözle görülür ilerlemeler kaydedilmiştir.

1911’de kızlar için idadî ve kız liseleri, 1914’de Yüksek Kız Öğretmen Okulu açılmış, 1920’de üniversitede okumalarına, 1921’de de erkeklerle birlikte derslere girmelerine izin verilmiştir.

Siyasî haklar bakımından ise durum daha farklıdır. Çünkü monarşik idarenin hüküm sürdüğü Osmanlı döneminde Birinci Meşrutiyete kadar, yalnız kadının değil, erkeğin de seçme ve seçilme hakkı yoktu.

Siyasî haklar ilk defa 1876 Anayasasında yer aldı. İki meclisten oluşan bir sistem getirildi ve Heyet-i Mebusan’ın, yani milletvekillerinin üye sayısı her elli bin erkek nüfus için bir milletvekili olmak üzere hesap edildi.

Görüldüğü gibi kadın nüfus hiç yokmuşçasına bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Hâlbuki aynı anayasanın 68. maddesi milletvekilliğine seçilmesi caiz olmayanları on şıkta toplamış ve bunlar arasında kadınları saymamıştır. Ayrıca yalnız erkeklerin seçilebileceğine dair özel bir hüküm de koymamıştır. Bu maddeye göre kadınların milletvekili seçilmelerine bir engel yoktur. Ancak ilk Meclis-i Mebusan’da herhangi bir kadın üye görmemekteyiz. Çünkü gerçekte 1876 Anayasasının mantığında, siyasî haklar bakımından kadın nüfus mevcut değildir. Bu haklar sadece erkek tebaaya aittir. Bu bakımdan milletvekili seçilecekler arasında kadınların sayılmamış olması, onların milletvekili seçilebilecekleri anlamına gelmemektedir.

Kadınlar Osmanlı İmparatorluğu’nda 1877 yılında yapılan ilk seçimlere seçmen olarak katılmadıkları gibi, yine 1877 deki ikinci seçim ile İkinci Meşrutiyet döneminde yapılan 1908, 1912, 1914, 1919 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi için yapılan 1920 ve 1923 seçimlerinde, Cumhuriyetin ilânından sonra da 1927 ve 1931 seçimlerinde de seçimlere katılmadıkları gibi, milletvekillerini seçecek nüfusun hesabında da dikkate alınmamışlar, yalnız Türk erkeği seçmek-seçilmek hakkına sahip olmuştur.

20 Ocak 1921 Anayasası ise yalnızca anayasal kurumları düzenlemekte ve haklarla ilgili herhangi bir hükmü içermemektedir.

Cumhuriyetin ilânından sonra ilk Anayasamız 20 Nisan 1924 tarihli anayasadır.

Bu anayasada medenî haklar bakımından kadın ve erkekler görünürde eşittir. Fakat henüz Mecelle yürürlükte olduğu için şer’î hükümler uygulanmakta ve eşitlik anayasa metninde kalmaktadır.

Atatürk,1923 yılında İzmir’de, Türk kadınlarına gösterilen ilgisizliğin toplumumuzun başarısızlığının sebebi olduğunu vurguladıktan sonra “Bir sosyal toplumun bir organı

faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse, bu sosyal toplum felçlidir” demiştir.

56

Page 58: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

21 Mart 1923 de de Konya’da “Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlâkî, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak” gerekir diyerek kadın hakları alanındaki inkılâbın temelinde yatan gerçek düşüncelerini ortaya koymuştur.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Atatürk bu görüşleri doğrultusunda sosyal alanda büyük bir inkılâp olan 17 Şubat 1926 tarihli Türk Medenî Kanunu’nun kabulünü sağlamakla, kadınlara ileri düzeyde medenî haklar tanımıştır.

— Tek kadınla evlenme ilkesi getirilmiştir.

— Evlenebilmek için yaş sınırı konulmuştur.

— Evlenmede medenî nikâh asıldır, imam nikâhı resmî nikâh sayılmamaktadır.

—Evlenecek kadın, evlenmeye ait rızasını bizzat kendisi evlenme memuruna açıklamaktadır.

— Velayet hakkı kadına da tanınmıştır.

— Erkeğin kadını serbestçe boşama hakkı kaldırılmış, erkek ve kadın, eşit şekilde ve ancak dava açarak belli sebeplerin varlığı halinde mahkeme kararı ile boşanmak hakkına sahip olmuştur.

— Kadınla erkek aynı oranda miras almaktadırlar.

— Mahkemede tanıklık yapabilmek bakımından kadınla erkek arasında bir fark yoktur.

1924 Anayasasında siyasî haklar açısından yine kadınla erkek eşit değildir.

Milletvekili seçimine katılabilmek hakkı, 18 yaşını dolduran erkeklere ve milletvekili seçilmek hakkı 30 yaşını bitiren erkeklere tanınmıştır.

57

Page 59: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Kadınların seçme ve seçilme hakkı yoktur.

1927’de İstanbul’da Kadınlar Birliği, tüzüğünde değişiklik yaparak kadınlar için siyasî haklar sağlamağa çalışılacağını gösteren bir madde eklemiştir.

O zaman basında yankılar uyandıran bu istek ve davranışlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de tartışılmış ve nihayet 3 Nisan 1930’da kabul edilen Belediye Kanunu’nda evvelce yalnız erkeklere ait olan seçmek ve seçilmek hakkı kadınlara da tanınmıştır.

Anayasada gerekli değişiklik yapılır ve 5 Aralık 1934’de kadınlarımıza milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınır, 1 Mart 1935 tarihinde de ilk kadın milletvekillerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girerler.

1961 ve 1982 Anayasaları insan hakları bakımından önceki anayasalarımıza göre çok daha kapsamlıdır.

1961 Anayasası’nın; Türk toplumunun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden devrim kanunlarının bu anayasanın kabulü tarihinde yürürlükte bulunan hükümlerinin anayasaya aykırı olduğu şekilde anlaşılamayacağına ve yorumlanamayacağına ilişkin 153. maddesinin 4 numaralı bendi, konumuz bakımından çok çarpıcı bir özellik taşımaktadır. Bu bende göre: Türk Medenî Kanunu’nun evlenme akdinin evlendirme memuru tarafından yapılacağına dair medenî nikâh esası ile evlenme kâğıdı ibraz edilmeden evlenmenin dinî merasimi yapılamayacağına ve evlenmenin tamamlanmasının dinî merasimin yapılmasına bağlı bulunmadığına dair hükümleri korunacak devrim kanunlarındandır. Aynı hüküm 1982 Anayasasının 174. maddesinin 4. bendinde de yer almıştır.

Ancak Atatürk döneminden itibaren anayasal açıdan her alanda kadınlar erkeklerle eşit haklara sahip oldukları halde, pozitif hukukta eşitlik ilkesine aykırı olan bazı hükümler kaldırılamayarak kadın erkek ayırımını bugün de sürdürmektedirler. Kamu hizmetlerine girme bakımından eşitliğe gelince: 1876 Anayasasına göre bütün Osmanlılar yetenek ve becerilerine göre uygun memuriyetlere girebilirler. Kadınlar bu hakkı Meşrutiyet döneminde yeterli eğitim düzeyine henüz gelmemiş olmaları ve geleneklerin baskısı nedeniyle kullanamamışlardır.

Ancak Cumhuriyet dönemindedir ki, Atatürk’ün önderliğinde Türk kadını, erkeğin girdiği her kamu hizmetinde başarı ile görev yapmıştır.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

58

Page 60: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Türkiye’de her çeşit kamu hizmeti gören kadına, kaymakamlık mesleğine girme hakkı tanınmamış ve Danıştay, idarenin bu tasarrufunu haklı bularak Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı görmemiştir.

Yapılan araştırmalara göre kamu yönetiminde üst kademelerde kadınlara az rastlanmaktadır. Nedeni de geleneksel toplum yargısıdır.Kadınlar genellikle yaratıcı olmaktan çok yardımcı nitelik taşıyan ve idarî hiyerarşinin alt düzeylerinde yer alan uğraşlarda çalıştırılmaktadırlar. Yine kadınlara idarî hiyerarşide en üst konumlar ile en aşağı düzeyler kapalı sayılır.

Müslüman ülkeler içinde, kadın haklarının ilk önce ve en geniş şekilde Türkiye tarafından tanınmasında, kadınların İslâmiyetten önceki Türk toplumunda oynadığı rolün, işgal ettiği mevkinin ve sahip olduğu hakların büyük etkisi vardır.

İslâmiyetten önce tek kadınla evlilik vardır. Kadın aile hayatında erkekle eşit durumdadır ve aynı haklara sahiptir. Hakanın eşi, devlet işlerinde söz sahibidir.

Kadının eğitimi kadar önemli diğer bir nokta da süregelmekte olan erkeğin üstünlüğü geleneğinin giderilmesidir. Bu da kadın haklarının, Türk erkeğine insan hakları olarak benimsetilmesiyle mümkündür. Aslında kadın hakları deyimi bile kadın erkek eşitsizliğini ortaya koymaktadır. Çünkü özellikle bu çağda asıl olan erkek veya kadın hakkı değil, insan haklarıdır.

Kadın hakları konusunda tarihe kısa bir bakış bile göstermektedir ki, bir yasayla verilen, diğer yasa ile işlevsiz kılınmış veya uygulama da yok edilmiştir.İki ileri bir geri dahi olsa kazanımları kaybetmemek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini tam anlamıyla sağlamak için mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.

KAYNAKÇA.Aydoğan Özman, İnsan Hakları ile İlgili Temel Metinler, Ankara 1967, Birleşmiş Milletler İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Sağlama ve Koruma Türk Gurubu Yayınlarından, s. 28 ve s. 32.Şeref Gözübüyük, age., s. 14-18.Tezer Taşkıran, age., s. 40-42; Nermin Abadan-Unat, “Toplumsal Değişme ve Türk Kadını”, Türk Toplumunda Kadın a.g. derleme, s. 31,

59

Page 61: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Siz Aşk’tan N’anlarsınız Bayım?Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaAlt katında uyumayı bir ranzanınÜst katında çocukluğum…Kâğıttan gemiler yaptım kalbimdenKi hiçbiri karşıya ulaşmazdı.Aşk diyorsunuz,limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyuncaHavı dökülmüş yerlerine yüzümünBüyük bir aşk yamadımHayırYüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayımGözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardıTesbih tanelerim bitse gözyaşlarım…Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.Aşk diyorsunuz yaBen istemenin Allahını bilirim bayım!

DİDEM MADAK

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

60

Page 62: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Dilek GABBİ

MemleketinNAMUSU

Türkiye’nin çakılı gündemleri vardır.

Başlıklar kimi zaman değişse de bazı konular değişmez, azalmaz, Kadına şiddet, tecavüz olayları bu değişmezliğin başında gelir.

Alınan ya da görüntüde alındığı izlenimi veren önlemlere rağmen kadınların, çocukların yaşadığı dramlar değişmiyor. Sadece unutuluyorlar. İlk birkaç günün isyanı, tepkileri diniyor bir başka haber hayatımıza girinceye kadar.

Hepsini tek tek unutuyoruz. Ayşe Paşalı vardı mesala, yüzü gözü mor. Şikayetinin ertesi günü öldürdü kocası. Bir süre sonra onu da unuttuk.

Ne de olsa hayat gailesi.

Hoş, dünya barışı için ülkeleri dolanan İtalyan aktivist Pippa Bacca’ya bile tecavüz edip öldürmüşlüğümüz vardır. Onu da unutmuşuz, ne de olsa şehvetliydi üzerine giydiği barış gelinliği!

* Mesala bizler, medeni çağdaş dirayetiyle tanına İzmir dahi kadına şiddette, ölüm olaylarında başı çekiyor. Ankara’yı solladık, İstanbul’un ardından en fazla kadın cinayeti işlenen 2’nci iliz. Ne acı!

61

Page 63: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Yaşariye U., Yonca D., Fatma A., Yasemin Y., Gülseren S. ve daha yüzlerce kadını hunharca kaybettik ve kaybetmeye devam ediyoruz.

2017 yılında en fazla kadın cinayetinin yaşandığı 5 şehir İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Antalya ve Gaziantep.

Modernliği ile tanınan, ‘Küçük Avrupa’ olarak anılan İzmir’de dahi durum bu!

Geceleri merkezden çık, on metre ötesine gidemezsin.Saat 20.00’den sonar İkiçeşmelik, Basmane, Agora çevresinde dolaşmak ateş çemberinin içinde olmak gibidir.

Ailelerin oturduğu semtlere Yeşilyurt, Gültepe, Yeşilova, arka sokaklarında yanında erkek olmadan dolaşana seslenilir, “Nereye gidiyorsun güzelim”Yaşının başın da önemi yok, kadınsan ve o saatten sonra oralardaysan, aranıyorsundur.*Boşuna demiyoruz eğitim ve laiklik diye.

Ne ilgisi var diyenlere keşke daha iyi anlatabilsek…

‘Dinle devlet işlerini birbirinden ayırmak’ diye ezberlemek yerine, ‘insana sadece insan olduğu için değer veren, kadını erkeği eşdeğer gören bir zihniyet’ diye akıllara kazıyabilsek.

Kadını şehvet veren evde oturup en az üç çocuk yapacak nesne olarak görmek yerine ‘senle ben eşit, eşdeğer iki varlığız’ demekten bu kadar korkmasak.Kendi yarattığımız, doğurdumuz çocuklarımızdan ürktüğümüz bir hayat algısını keşke yerle bir edebilsek. O yüzden şiddete HAYIR dediğimiz kadar bıkmadan usanmadan çözümlere EVET diyelim.

Tecavüzcülere hücrede müebbete EVET,

Şiddet cezalarının iki kat ağırlaştırılmasına EVET,

Sığınma evlerinin sayısının artmasına EVET,

Ve hatta suçu sabitleşen çocuk tecavüzcülerini periyodik enjeksiyonla hadım cezasını tartışmaya da EVET

Yeter ki artık unutmayalım. Toplumsal kaosların binlerce nedeni olabilir ama şiddetin ve cinayetin nedeni, hafifleştirici cezası yok.

Topyekün çözümlere kitilenme zamanı. Katmerleşen acılar ancak böyle azalır. Çoğu namus cinayeti ya yaşananların. Şimdi asıl mesele bizlerde.

Bakalım şiddet gören kadınlara namus borcunu memleket nasıl ödeyecek?

62

Page 64: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Giriş

Modern tiyatronun en önemli isimlerinden olan, ortaya koyduğu eserlerle toplumsal sorunlara değinen, içinde bulunduğu toplumda farkındalık yaratan Henrik Ibsen’in eserlerinin izleyiciyi ve/veya okuyucuyu derinden etkilemesini Ibsen’in yaşadığı dönemde şaşkınlıkla ve hatta nefretle karşılanan kadının toplumdaki yeri ve kadın-erkek eşitliği konularını cesurca işlemesidir demek yerinde bir söylem olacaktır. Bu çalışmada Ibsen’in Hedda Gabler, Hortlaklar ve Nora: Bir Bebek Evi eserlerini incelenecektir ve bu eserler üzerinden Ibsen’in tiyatro oyunlarında kadının nasıl işlendiğini değerlendirilecektir.

Henrik Ibsen’in yaşadığı dönemde toplumun genel ahlak dayatmalarına, dini bağnazlığa, cinsiyet eşitsizliğine ve bireyler üzerinde dayatılan hemen hemen bütün toplumsal normlara eleştiriler getirmiştir. O dönemde Ibsen’in bu tutumu özellikle erkek yazarlar, düşünürler ve sanatçılar arasında çok yaygın değildi. Bu nedenle bu tutumu onu dönemi için ayrıksı kılıyor diyebiliriz. Kadınlar ise en çok baskılanan bireyler oldukları için zaman zaman bu duruma eleştiri getirip o yönde eserler verseler de bu eserler ne tiyatrolarda sergileniyordu ne de romanlar yayın evleri tarafından basılıyordu. Fakat yine de bazı kadın yazarlar eserlerini erkek isimleri ile yayımlatabiliyorlardı. Bu dönemin baskıcı ve bireyin özgürlüğünü kısıtlayan tutumunu daha iyi anlamak için öncelikle Viktoryan dönemden bahsedilecektir, ardından Ibsen’in biyografisine, tiyatro anlayışına ve son olarak da Hedda Gabler, Hortlaklar ve Nora: Bir Bebek Evi tiyatro eserlerinin incelemesine yer verilecektir.

2. Viktoryan Dönem Genel Özellikleri

“A man is lucky if he is the first love of a woman. A woman is lucky if she is the last love of a man.”; Viktoryan dönemin en önemli yazarlarından biri olan Charles Dickens’a aittir bu

Serhat EKENÖğrenci, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı, Tezli Yüksek Lisans Programı

Henrik Ibsen Tiyatro Eserlerinde Kadın; Hedda Gabler, Hortlaklar ve

Nora: Bir Bebek EviWomen in Henrik Ibsen’s Plays; Hedda Gabler, Ghosts and

Nora: A Doll’s House

63

Page 65: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

söylem (The Mystery of Edwin Drood, kapak). Sırf bu söyleme baktığımızda dahi Viktoryan döneminin kadın ve erkek için belirlenen toplumsal rollerinin temelini görebiliyoruz aslında. Bir kadından evleneceği erkeğin onun ilk kez birlikte olacağı erkek olması beklenirken, erkeğin evlenmeden önce (deyim yerindeyse) hovardalık yapması, kadınlarla gönül eğlendirmesi gayet normal karşılanmaktadır. Fakat yine de kadınlar için belirlenen katı kurallar kadar olmasa da erkekler için de o dönemde cinsellik adeta açılmaması gereken pandora kutusuydu. Kötülüklerin kaynağı, şeytanın icadı bir kutu.

O dönemde İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa’da kadınlara hâlihazırda dayatılan toplumsal roller daha da şiddetlenmiş ve katı bir biçim almıştır. Orta sınıf ideolojisinin hakim olduğu bu dönemde kadının her zaman toplumdaki yerini bilmesi, kocasına ve ailedeki diğer erkeklere hizmet etmesi, çocuklarıyla ve ev işleriyle ilgilenmesi, ‘iffetini’ koruması ve dini görevlerini yerine getirmesi istenmiştir. Hatta öyle ki kadınların (ve bazı durumlarda erkelerin) kitaplara ve eğitime erişimi yalnızca din adamları ve aile reisi olan erkekler tarafından belirlenen kitaplarla sınırlandırılmıştır.

Bu dönemde dayatılan kadın ve erkek rollerini dönemin hemen hemen bütün eserlerinde görmekteyiz. Bunlara en iyi örneklerden biri de Bram Stoker’ın “Dracula” adlı eseridir. Stoker, Dracula da dönemin toplumsal normlarının kadın ve erkek üzerinde dayatmalarını çarpıcı bir biçimde bizlere gösterir ve bunu karakterler arasındaki keskin farklılıklar ve onların karşı cinse ve cinselliğe tutumu ile ustaca aktarır. Örneğin kitapta Mina, Viktoryan dönemin idealize ettiği ‘iyi kadın’ı simgeler (tabi sonradan bu kadına dönüşür), hatta Dr. Abraham Van Helsing onun için şöyle der “She is one of God’s women, fashioned by his own hand to show us men and other women that there is a heaven. So true, so sweet, so noble, so little an egoist” (s, 52). Tanrının elinden çıkmış gibidir Mina; saftır, akıllıdır, güzeldir, toplumdaki yerini bilir ve anaçtır. Viktoryan dönemde kadınlara dayatılan bir diğer rol de anneliktir. Bir kadın anne olmalıdır, çocuk doğurmasa bile anaç bir yapıya sahip olmalıdır. Örneğin Dracula’da Mina şunları söyler: “We women have something of the mother in us that makes us rise above smaller matters when the mother-spirit is invoked.” (s, 59). Kitabın ilerleyen bölümlerinde kırılgan, tahakküm altına alınmış, daha feminen kadına dönüşen (Viktoryan dönemi kadını olan) Mina’nın zıttı olan Dracula’nın üç kızı ise, bir kadının sahip olmaması gereken özelliklere sahiplerdir; erkeğin aklını çelme, cinselliğini kullanma, bir kadına göre fazla göz önünde bulunma ve erkeklik taslama. Bu kadınlar dinen ve toplumsal olarak kabul görmez, ki zaten Dracula kitabında da akıbetleri beklenenin ötesine gitmez. Cinsellik kadınlar için o kadar tabudur ki bu dönemde kadının cinsel ilişkiden haz alması söz konusu bile değildir ve kadının cinsel hazza ulaşması düşünülemez, kadın cinselliği sadece ‘erkeği’ istediği için ve anne olabilmek, üremek için yaşamalıdır. Kitapta sadece kadınların özellikle cinsel anlamda sınırlandırılmış ve baskılanmış olduğunu vurgulamaz Stoker, erkeklerin de oldukça katı kurallarla cinsellikten uzak tutulduğunu bize gösterir. Örneğin Jonathan karakteri kendini baştan çıkarmaya çalışan kadınlardan (üç kız kardeş) oldukça etkilenmesine rağmen gözlerini kapatır. Onları ve olacakları görmek istemez. Burada dönemin toplumsal ahlak anlayışının bireyin bilinçaltında bıraktığı korkuyu da görüyoruz. Her ne kadar cinsellik ‘yasaklanmış’ olsa da o dönemde fuhuş ve yasak ilişkiler azımsanmayacak kadar çoktu. Özellikle Avrupa’da cinsel hastalıklar yaygın olarak görülmekteydi. Robert Anson Heinlein’in “Each generation thinks it invented sex; each generation is totally mistaken. Anything along the line today was commonplace both in Pompeii and in Victorian England; the differences lie only in the degree of coverup - if any.” diyerek muhafazakar geçinen Viktoryan dönemi bu konuda yermiştir (Cliff and the Calories, in

Expanded Universe,s 355).

64

Page 66: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Bu dönemdeki bir diğer konu ise kadın ve erkeğe dayatılan cinsiyet rollerinin değişimidir. Bu dönemde bir kadının erkeğe biçilen bazı rolleri taklit etmesi (zekice davranması, mantıklı kararlar vermesi, silah kullanabilmesi) kadına olumlu bir imaj verirken erkeğin kadına biçilen rollerin bazılarını sergilemesi erkeği acınası, zayıf ve aciz gösterir. En azından toplumsal olarak bu şekilde değerlendirilir.

Bu dönemde ayrıca kadınların mülkiyet hakkı da bulunmamaktadır. Kadına miras kalması söz konusu değildir. Genel felsefi anlayışa göre mülkiyet sahibi olmayan bireyler toplumda söz hakkına sahip değildir ve hatta aktif vatandaş bile sayılmazlar. Dolayısıyla kadın ne kadar aktif, kültürlü veya eğitimli olursa olsun hiçbir zaman aktif vatandaş konumuna gelemez. Bu konuda dönemin ünlü düşünürü Immanuel Kant toplumda mülkiyet sahibi olmayan üyelerin (kadınlar ve hizmetçiler gibi) bütün temel politik haklardan mahrum olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kadın hiç bir şeyin efendisi olamaz, kendisinin bile. Kant “Teori ve Pratik” adlı kitabında aktif ve özgür bir vatandaş olmak için kişinin kendisinin efendisi olması gerektiği ve devletten başka bir kişi ya da kuruma hizmet etmemesi gerektiğini ve kadının ‘doğası gereği’ her zaman bir erkeğe bağlı olduğunu savunur. Bunu da ‘intihardan bile daha kötü olan cinsel doyumun’ yaşanmayacağı ve üreme gereksinimlerinin karşılıklılık (kadın ve erkek için) talebiyle garanti altına alınacağı, kadının toplumun iyiliği için özgürlüğünden feragat edip ev içi hâkimiyetini elde edeceği evlilik kurumuna temellendirir. Yani kadının aktif vatandaş olma ihtimali olmadığını ima eder. Susan Mendus’un “Dürüst ama dar kafalı bir burjuva mı?” makalesinde Kant’ın, kadın doğası gereğince bilgili kadınların varlığını inkâr ettiği ve entelektüel kadınların kitaplarını saat gibi kullandığını söylediğinden bahsedilir. Çalışmayan, güneşe göre ayarlanmış, gösteriş için kullanılan saatler (Kant Felsefesinin Politik Evreni, 155-185, 2017). Bu dönemde kadınların yapabileceği meslekler de sınırlıydı. Genelde erkekler dışarıda çalışır, kadınlar ise evde çocuk bakımı ve ev işlerini üstlenirdi. Kadının yapabileceği en fazla öğretmenlik ve hemşirelik gibi işlerdi.

Sonuç olarak Viktoryan döneminin cinsiyet rollerini şu şekilde özetleyebiliriz; kadın evine sadık, erkeğine sadık, anaç, kendine verilen emir ve görevlere uyan, çocuk yetiştiren, ikinci sınıf vatandaş olmaktan memnun bir birey olmalı, erkek ise cesur, mert, sert ama koruyucu, mantıklı, çocuklarına ve karısına sözünü geçiren bir birey olmalıdır.

3. Henrik Ibsen Biyografisi

Ibsen 20 Mart 1828 tarihinde Norveç’te dünyaya gelmiştir. 5 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğudur. Sanatçı kişiliğinin gelişmesinde annesinin tiyatro, resim ve piyanoya olan sevgisi etkili olmuştur. Aynı zamanda başarılı bir tüccar olan babasının işleri sonradan kötüye gidince yaşadıkları kasabadan köhne bir çiftlik evine taşınmak zorunda kalan Ibsen burada zamanını okuyarak ve resim çizerek geçirmiş, bunun sonucunda sanatla daha fazla uğraşma fırsatı bulmuştur. 15 yaşında okulu bırakmış ve 6 yıl çalışacağı bir eczanede çıraklığa başlamıştır. Burada çalışırken kısıtlı zamanını şiir yazarak ve resim çizerek geçirmiştir. 1849 yılında ise ilk tiyatro eseri Catilina’yı yazmıştır. Bu oyunu yazarken Shakespeare’den esinlendiğini belirtmiştir. 1850 yılında Oslo’ya (o zamanlar Christiania olarak biliniyor) taşınmış ve orada birçok yazar ve tiyatrocuyla tanışmıştır. Arkadaşı Ole Schulerud’un yardımıyla Catilina’yı bastırmış fakat fazla dikkat çekememiştir. 1851 yılında kemanist ve tiyatro yönetmeni olan Ole Bull ile tanışmış ve onun teklifiyle Brgen’deki Norveç Tiyatrosu’nda çalışmaya başlamıştır. Burada tiyatro yazarlığı ve yönetmenliği yapmıştır. 1857 yılında Oslo’ya başka bir tiyatroda çalışmak için gelen Ibsen burada başarısız olmuş ve birçok kişi tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Fakat burada yaşadığı tüm zorluklara rağmen 1862 yılında evlilik kurumunu eleştirdiği Love’s Comedy eserini yazabilmiştir. Eserinin tepki görmesi üzerine

65

Page 67: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

aradığı serbest yazım alanını ülkesinde bulanmayacağını anlayan Ibsen aynı yıl Norveç’ten ayrılmış ve 5 perdelik oyunu Brand’i (1865) yazacağı İtalya’ya taşınmıştır. Bu eserinde ise dine aşırı bağlılığı eleştirmiştir. Brand ile başarıyı yakalayan Ibsen 2 yıl sonra da Peer Gynt eserini yazmıştır. 1868 yılında ise Almanya’ya taşınmış ve orda The Pillars of Society oyunuyla kariyerinde başarıyı yakalamış ve sonrasında kadının toplumdaki yerini ve kadına dayatılan toplumsal cinsiyet rolünü eleştirdiği A Doll’s House (1879) oyununu yazmıştır. Bu eseriyle Ibsen toplumsal normalrı ele almıştır ve izleyicisini bu konuda düşünmeye itmiştir. Daha sonra yine Roma’ya dönmüştür. 1881 yılında ise ensest ilişkiyi ve cinsel hastalıkları konu edindiği Ghosts oyununu kaleme almıştır. Toplumsal tabulara o kadar değinmiştir ki oyun 2 yıl boyunca sergilenmemiştir. 1883 yılında An Enemy of the People oyununu yazmıştır ve eleştirmenler Ghosts’ a verilen tepkilere cevap niteliğinde yazdığını düşünmektedir. 1888 yılında ikilem arasında kalan bir kadını anlattığı The Lady From the Sea oyununu yazmıştır. Burada yine evlilik, özgürlük ve aşk konularına değinmiştir. Norveç’e döndükten sonra tiyatronun en kötü karakterlerini barındıran Hedda Gabler (1890) oyununu yazmıştır. Ibsen 1891 yılında Norveç’e dönmüş ve adeta bir kahraman gibi karşılanmıştır. Çünkü başarısız olarak gittiği ülkesine uluslararası ün kazanmış bir yazar olarak dönmüştür. Bu yıllarda yazdığı eserler daha çok kendisini anlatır niteliktedir ve başkahramanları genellikle geçmişiyle yüzleşen ve gençliğinde verdiği kararların sonuçlarını yaşayan yaşlı karakterlerdir. Bunlara başkarakterin geçmişinden bir kadınla karşılaşıp eski günlerini düşündüğü The Master Builder (1893) ve eski yaratıcılığını arayan bir heykeltıraşı anlattığı When We Dead Awaken (1899) örneklerini verebiliriz. 1900 yılında birkaç kez felç geçiren Ibsen artık yazamaz hale gelmiştir. 1906 yılında ise hayata gözlerini yummuştur. Ibsen’in ölüm döşeğinde iken son sözleri onun hayatının bir özeti niteliğindedir, «Tam tersine»… Gerçekten de birçok çağdaşının aksine Ibsen toplumsal konulara değinmiş, toplumun kendini sorgulamasını sağlamış, toplumsal cinsiyet rollerini ve genel ahlak anlayışını eleştirmiştir.

Hatta James Joyce onun hakkında şöyle demiştir; ‘ Ibsen, şimdiye kadar yaşamış herhangi birinden daha fazla eleştiri sunmuş ve daha fazla tartışmayı öne sürmüştür’.

Özel hayatında ise Ibsen, eşi Suzannah Daae Thoresen ile mutlu bir birliktelik sürdürmüş ve çift Sigurd adında bir çocuk sahibi olmuşlardır. Oğlu Sigurd da bir yazardır. Ayrıca çırak olarak çalıştığı yıllarda yaşadığı bir ilişkisinden de bir çocuğu olsa da, çocuğunu asla görmemiştir. Fakat maddi olarak onu her zaman desteklemiştir Ibsen.

26 tiyatro oyunu ve şiirlerinin bulunduğu bir de koleksiyon basılmıştır. 300’e yakın şiir yazdığı söylenmektedir. Ibsen birçok eleştirmen tarafından modern tiyatronun öncüsü olarak kabul edilir. Kadınlara yönelik baskılar hakkında yazması ile feminist düşünürler tarafından saygıyla karşılanır.

4. Henrik Ibsen ve Tiyatro

Henrik Ibsen, birçok tiyatro eleştirmeni tarafından modern tiyatronun öncüsü ve bir tiyatro devrimcisi olarak nitelendirilmiştir ancak Ibsen’in kimlerden en çok etkilendiği, bu tiyatro devrimini nasıl yarattığı, hangi yazın akımını veya akımlarını temsil ettiği konuları oldukça tartışmalıdır. Norveç asıllı eleştirmen Toril Moi, Henrik Ibsen and the Birth of Modernism (Henrik Ibsen ve Modernizm’in Doğuşu) başlıklı kitabında Ibsen’in bugüne dek ya romantizmi içine alan idealizmi temsil ettiğinin ya da gerçekçi bir yazar olduğunun

savlandığını söyler (Özdemir, 2009). Ibsen’in idealist mi yoksa realist mi olduğu en çok tartışılan konulardan biridir. Toplumsal sorunlara dikkat çekmesi, kimsenin cesaret

66

Page 68: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

edemediği konulara değinmesi ve romantizm unsurlarını eserlerine yansıtması onun idealist bir bakış açısına sahip olduğunu gösterebilir; aynı zamanda oyunlarında gerçekçi bir dil kullanması, gerçek karakterlere yer vermesiyle de realist bakış açısıyla yazdığı da savunulabilir. Ayrıca Nutku’ya göre Ibsen, başı doğalcılıkta elleri gerçekçilikte olan bir yazardır. Uygarlığın önemli bir geçiş döneminde ortaya çıkan bu yazar, bazen bir devrimci, bazen anarşist, bazen ütopist, bazen de neye başkaldırdığını bilmeyen bir reformist olarak değerlendirilmiştir (2001).

Modern tiyatronun kaynağını Ibsen olarak gösteren John Fletcher ve James McFarlane, modernist tiyatronun en belirleyici öğesinin meta-tiyatro/meta-drama olduğunu söylerler (1976). Meta-tiyatro için en genel tanım olarak, öz yansıtma diyebiliriz fakat bu yansıtma yapılırken izlenen gerçekçilikten yola çıkılarak gerçek yaşamın da tiyatroya benzediğine dikkat çekilir (Karacabey, 2003). Bu gerçeklik Rönesans öncesi dramalarda da hayatın bir sahne olduğu düşüncesine de dayandırılabilir. John Fletcher ve James McFarlane, Ibsen’in tiyatroya getirdiği yenilik için şunları söylerler;

1. Ibsen’in toplumsal sorunları oyunlarında tartışma konusu etmiştir.

2. Ibsen’in biçim yeniliği diyalogda yarattığı incelik, derinlik ve imleme özelliğiyle düzyazıya aşıladığı şiirselliktir

Birçok eleştirmen Ibsen’in tiyatrodaki en büyük yeniliğinin, yarattığı karakterlerin bilinç ve bilinçaltı derinliklerine inerek içsellik ve öznelliği tiyatroya sokması olduğunu savunur. Bu yenilik aslında edebiyat alanında 18. yy sonlarında kendini göstermiş olsa da modern tiyatroya girişi Ibsen ile olmuştur. Terry Hodgson, Ibsen’in bu yeniliği yalnızca simgesel bir dille ve dramatik kurgularla değil, beden dili ve davranışların bilinçaltı itkileri dışa vurmasıyla da sezdirdiğini söyler (Özdemir, 2009). Ibsen’in bu başarısı birçok yazarı etkilemiştir. Hatta James Joyce onun oyunlarını aslından okuyabilmek ve ona mektup yazabilmek için Norveççe öğrenmiştir.

Ibsen oyunlarında oldukça eleştirel bir yapı da kullanarak izleyici düşündürür ve kendini ve toplumsal değerleri sorgulamasını sağlar. Örneğin Toplumun Direkleri ve Halk Düşmanı’nda Ibsen kapitalist sisteme körü körüne boyun eğmeyi sert bir biçimde eleştirir. Bunun dışında Toplumun Direkleri’nde kentsoylu ahlakını eleştirir ve bu ahlak anlayışının akıl ve özgürlüğe dayalı bireyselleşme, kadın-erkek eşitliği, modern çağa ayak uydurma gibi çok gerekli olguların önündeki en büyük engel olarak bizlere gösterir. Ibsen sadece bu oyunda değil bir çok oyununda dini değerler ışığında şekillenen ahlaka, modernitenin ortaya çıkardığı kentsoylu çekirdek ailenin feodal toplum yapısından kalma ataerkil tutumuna, kadına bir damızlık kız gibi çocuk doğurma/üreme aracı olmanın dışında toplumsal bir rol verilmemesine ve ev içi alana kapatılıp düşünce ve üretkenlikten yoksun bırakılmasına karşı çıkar.

Kadınların toplumda ikinci plana atıldığını ve kendilerini ifade etmelerinin engellendiğini Ibsen şöyle ifade eder: “A woman cannot be herself in the society of the present day, which is an exclusively masculine society, with laws framed by men and with a judicial system that judges feminine conduct from a masculine point of view.”. Ibsen’in bu sözünden ataerkil sistem içerisinde kadının özgürleşmesinin mümkün olmadığını, bunu mümkün kılmak için önce ataerkil sistemin aşılması gerektiğini çıkarımlayabiliriz. Ayrıca Ibsen Toplumun Direkleri’nde erkeklerin kapitalist sistem içinde yozlaşmasını, Biz Ölüler Uyanınca’da kapitalizmle değişen ve ticarileşen sanat anlayışını eleştirerek modernliğin olumsuz

67

Page 69: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

yanlarını da sergilemiştir. Hedda Gabler, Nora: Bir Bebek Evi, Hortlaklar ve Denizden Gelen Kadın oyunlarında ise Ibsen toplumsal cinsiyet rollerini, ‘bad woman’ ya da ‘mad woman’ olarak adlandırılan toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıkan kadını, ahlaklılık-ahlaksızlık kavramlarını irdeler.

5. Hedda Gabler, Hortlaklar ve Nora: Bir Bebek Evi Oyunlarının Genel İncelemesi

Ibsen’in tartışma konusu ettiği “kadın” aslında 19. yüzyılda modernliğin en temel sorunlarından biri olarak ele alınmaya başlamıştı. Çünkü kadınlar aydınlanma ve kapitalist liberalizmin erkeğe sunduğu hak ve özgürlüklere sahip değildi. Toplumun Direkleri, Nora: Bir Bebek Evi, Denizden Gelen Kadın ve Hedda Gabler’de kadının bireysel varlığını ve iç dünyasını öne çıkarır Ibsen. Yukarıda bahsettiğim Ibsen’in biçimsel yenili diyaloglardaki incelik ve derinlikse bu bireysellik ve bilinçaltının sonucudur. Nora: Bir Bebek Evi ve Hedda Gabler kadının bireyselleşme sorunu ve iç dünyasının en yoğun şekilde çatıştığı oyunlardır. Nora: Bir Bebek Evi’ndeki gerçekçi özelliklerden biri, Nora’nın kocası tarafından ona biçilen rolü oynamasıdır, aslında burada kocasının ondan beklediği rol toplumun beklentilerinin kocası üzerinden Nora’ya yansımasıdır. Nora’nın kocası da aslında kendine biçilen toplumsal rolü oynamaktadır. Bir erkek olarak çalışır, evine ekmek getirir, karısına harcama yapmayı öğretir, karısından yardım alacak kadar küçülmez... Nora birkaç yıl önce ağır hasta olan kocası Torvald’ın yaşamını kurtarabilmek için, ölmekte olan kendi babasından aldığını söyleyerek ve senet yaparak gizlice borç para almıştır. Bunun bir bölümünü gizlice çalışarak, bir bölümünü harcamalardan kısarak ödemeye çalışır; hala da borcu vardır. Nora’nın kovası Torvald, müdür olarak atandığı bankada çalışan ve önceden tanıdığı Krogstad’ı işten çıkarıp yerine kendinden iş istemeye gelen Nora’nın arkadaşı Cristine’yi almak ister. İşinden olma korkusu taşıyan ve Nora›nın bu borç sırrını ve hatta babasının yerine imza attığını bilen Krogstad Nora’ya şantaj yapmaya başlar: Kocasını kararından caydıramazsa Nora’nın sahte imzayla borç aldığını ona açıklayacağını ve kendine karşı da dava açılabileceğini söyler.

Nora, Krogstad’ın şantajından sonra kendini sevdiği eşi, aşkı için kurban eden kadın olarak görür ve gururlu davranır. Torvald ise Nora’nın sırrı ortaya çıkınca önce yalancılık, düzenbazlık, ikiyüzlülükle suçlar ama daha sonra Krogstad’ın şantajdan vazgeçtiğini bildirdiği ikinci mektubunu okur ve Nora’yı “bağışlar”. Üstüne üstlük bu “bağışlayıcılığın” kendine kattığı erkekçe güven duygusunu şöyle dile getirir: “Tam da bu kadınca çaresizlik seni benim gözümde iki kat çekici kılmasaydı bana da erkek mi denirdi”. Torvald’ın erilci (masculinist) estetik anlayışına göre kadının güçsüzlüğü güzelliğine, bunların toplamı da onun “iyiliğine,” yani erkeğe bağımlılığına denktir. Çünkü güzelliği kendi eril ben’ine yontan estetik duygusuyla kadını ideal bir nesneye indirgeyen idealist ahlak anlayışı birbirinden ayrılamaz: Torvald’a göre Nora’nın güzelliğinin, çekiciliğinin en canalıcı öğesi, kocası olarak bu güzelliğe “sahip” olması ve onun gözünde Nora’nın güçsüz, bütünüyle kendine bağımlı, çocuktan farksız olmasıdır (Özdemir, 2009). Oyunda Nora’nın “tarantella” dansı değişimin sembolüdür. Italyan kltürüne ait tarantella dansının ruhu ve kişiliği yenilediğine inanılır. Oyunda da danstan sonra Torvald’la yüzleşmesinde Nora bireyselliğini ortaya koyabilen ve bağımsızlığını ne pahasına olursa olsun elde etmeye kararlı biri olmuştur. Bu anlamda oyun başındaki Nora’dan oldukça farklıdır.

Nora’nın oyunun başında ve sonunda izleyicide çok farklı iki karakter gibi görünmesinin nedeni baştan beri kendine biçilen belli bir rolü oynayan Nora’nın son sahnede bu rolün maskesini atıp “kendi benliğiyle” kalmasıdır. Aslında bu bağımsızlık isteği Cristine ve

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

68

Page 70: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Krogstad ile konuşmalarında, gizlice yaptığı işlerle de oyun başından beri bellidir; fakat oyun sonunda keskinleşir. Varoluşçu düşünürlerin de dediği gibi insan özgür olmak için her daim çabalar fakat bunu dışarıya vurmanın yolunu bulmalıdır. Bu da insanın benliğini savunması, öznellik kazanmasıyla mümkündür. Örneğin Nora’nın Tolvard’e olan başkaldırısı ile uyması beklenen toplumsal ahlak ve rolleri eleştirir ve benliğini ön plana koyar. Nora, Tolvard üzerinden aktarılan kadının toplumdaki yerini şu sözlerle reddeder;

“NORA: Benim kutsal görevlerimden neyi kastediyorsun?

TOLVARD: Bunu sana ben mi söyleyeceğim! Kocana çocuklarına karşı görevlerin değil mi bunlar?

NORA: Onlar kadar kutsal başka görevlerim de var. Bizzat kendime karşı görevlerim.” (97)

Nora kadın-erkek eşitliğinin gerekliliğini anlamıştır; gerçekçi- psikolojik bir oyun olarak değerlendirilen Hedda Gabler’deki Hedda karakteri ise bir erkek olmak ister. Babası tarafından erkek gibi yetiştirilen Hedda silahlarla oynayarak ve ata binerek büyümüştür. Oyundaki boğucu evlilik ortamı vardır ve Hedda kendini sınıfsal olarak daha üstün gördüğünü hissettirir. Örneğin Jörgen Tesman’la evli olduğu halde oyunun başlığındaki soyadı evlenmeden önceki soyadıdır, oyun içinde de ona Hedda Gabler diye seslenir diğerleri. Uzun balayından yeni gelmiş olan Hedda ve Jörgen’i ilk gördüğümüz andan beri Hedda’nın mutsuzluğunu, manipülatif kişiliğini ve taahküme alınamayacak bir kadın olduğunu hissederiz. Üst tabakadan gelen Hedda, Tesman gibi iyi yürekli, saf fakat sıradan ve sönük bir koca ile evli olmasından dolayı hapishaneye düşmüş gibi hisseder, ayrıca cinsellikten ve anne olma düşüncesinden nefret eder. Tesman’ın teyzesi sürekli çocuk imasında bulunduğu için ona kötü davranır. Hatta annelikten o kadar nefret eder ki, Lövborg’un taslağını ateşe atarken “İşte yakıyorum, işte yakıyorum çocuğu” der, Lövborg ve Mrs. Elvsted’in çocuğunu. Hedda kadın rol ve kimliğinde hapsedilmiş olmaktan oldukça mutsuzdur. Her ne kadar anne ve sırada eş olmayı istemese de hamile kalmıştır. Hedda Nora’nın aksine çok daha saldırgan ve yıkıcı bir sinire sahiptir.

Hedda’nın okul arkadaşı Mrs. Elvsted, önceden alkolik olan, Hedda’nın eskiden ilişki yaşadığı Lövborg’un içkiyi bırakıp kendini bilimsel çalışmaya adamasını sağlamış, başarı ve ün elde etmesinde büyük rol oynamıştır. Hedda Mrs. Elvsted›in Lövborg üzerindeki “gücünü” o kadar kıskanır ki, şeytanca bir dürtüyle, Lövborg’un Mrs. Elvsted›e duyduğu güveni sarsıp onu yeniden içmeye iter. Hatta Mrs. Elvsted ile Lövborg›un birlikte hazırladığı kitabın taslağını yakar. Oyunda Hedda nevrotik bir karakter olarak tasvir edilir ve en başından beri ‘iyi kadın’ imgesine uymaz, toplumsal ahlak unsurlarını taşımaz, anneliği kabul etmez ve çevresindekileri manipüle ederek yıkıma sürükler. Örneğin duygusal çöküntü yaşayan Lövborg’a kendini vurması için babasından kalan tabancasını verirken “güzelce yap bu işi” der.

“LÖVBORG: Hiç bir yol. Bu hikâyeye bir son vermek istiyorum artık. Ne kadar erken olursa o kadar iyi...

HEDDA: Lövbor, bakın bana. Bu işin güzellikle yapılabileceğini görmüyor musunuz ? ‘‘Oyunun sonunda Hedda kendini şakağından vurunca Hedda’nın bu sözle neyi kastettiğini anlarız.

Fakat Lövborg’un sarhoşken ve taslağı ararken kendini kazayla karnından vurduğunu duyunca düş kırklığına uğrar. Hatta Mrs. Elvsted ve Jörgen’in Lövborg için endişelenmesine sinir olur. Ve tabii Brack’ın, Lövborg’a tabancasını vererek onu intihara teşvik ettiğini

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

69

Page 71: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

açıklayacağını ima etmesi Hedda’yı köşeye sıkıştırır. Oyunun sonunda da Lövborg’a yaptıramadığını kendi yapar Hedda. Erkek gibi güçlü olamadığı, özgürce yaşayamadığı, istedikleri olmadığı için kendine erkekçe bir son hazırlar Hedda ve oyunun sonunda kendini vurur. Bu Lövborg›a yapmasını söylediği şekilde «güzel» bir ölümdür, erkekçe ve mertçe... Hedda yaşamına son vermesinin nedenleri hayatında hissettiği dayanılmaz boşluk, toplumun ondan beklentisi olan çocuk doğurmayı istememesi ve tahakküm altına girmeyi istememe duygusundan diyebiliriz izleyici olarak, ölümünü tabancayla gerçekleştirmesi ise onun ölümüne eril güç kazandırmıştır. Bu şekilde en azından ölümünde güçlüdür, çünkü artık umutsuzdur ve istediği gibi bir yaşamı olmayacaktır. Hedda, umutsuzluktan kurtulabilmek için yaşamına son verir. Ancak bireyselliğini geliştirmek için hiç çaba harcamamıştır, aksine hemen pes etmiştir. Hedda toplumsal normlar ile savaşmak yerine kolay olanı seçip bireysel varlığının sorumluluğundan kaçmıştır.

İbsen’in 1881’de yazdığı olduğu “Hortlaklar” oyunu da herhangi bir akıma körü körüne bağlı değildir. Fakat dönemin sorunlarını yine ustalıkla işler Ibsen bu oyunda. Ibsen Nora: Bir Bebek Evi’nde olduğu gibi Hortlaklar’da da ekonomik ve toplumsal statü açısından gelişme gösteren bireyin aile, din ve toplumsal cinsiyet rolleri ile çatışması kapitalist ve ataerkil sistemi eleştirerek irdeler. Oyunda Bayan Alving dul bir kadındır. Ölen kocasının adını ve anısını yaşatmak için yetimhane açmak ister. Açılıştan iki gün önce de yıllardır evden uzak olan oğulları Oswald döner. Ancak Oswald gittiği günkü kadar sağlıklı değildir, frengi hastalığına yakalanmıştır. İbsen, hastalığı bir metafor olarak kullanmış, babalarının günahlarıyla doğan bir neslin artık masum olamayacağını vurgulamıştır. Tabi burada babaların günahı ile kastedilen aslından toplumsal normlar ve ahlaktır. Dönemi için ensest, ötenazi, yasak ilişki gibi fazlasıyla cesur konulara değinir Hortlaklar. Hatta şuan bile cesur denebilecek “insanın hiçbir zaman temiz olamayacağı“ gibi bir önerme barındırır (Saban, 2015).

Oyunun diğer karakterlerinden rahip Manders Bayan Alving’in vekilidir, yetimhane konusunda ona yardım eder. Oyundaki insanları “ahlak” yolunda “bağlayıcı” olan rahip, hizmetçi Regina ve babası Engstrand’ın arasını bulmaya çalışır çünkü kız alkolik ve sorumsuz olan marangoz babasıyla görüşmek istememektedir. Oyunda metaforik olarak bireyin toplumsal rollere olan kayıtsız bağlılığını ve gizlenmişliğini temsil eden yetimhane günün akşamında yanar. Bu olaydan sonra oyunun çoğunluğu insanların yüzleşmesi, sırların ortaya çıkarılması, özeleştiri ve arınmaya çalışmayı kapsar. Yani burada Ibsen karakterler üzerinden toplumun benimsediği riyakârlığı, ikiyüzlülüğü ve tahammülsüzlüğünü gözler önüne seriyor. Oyunda sonradan ortaya çıkan üç büyük sır ikiyüzlülükleri besliyor. Sırlar şöyle ortaya dökülüyor; dürüst, ahlaklı, evine ve eşine bağlı aile babası gibi görünen yüzbaşının aslında çapkın, dünya zevklerine düşkün, gözü dışarıda bir erkektir aslında. Ardından gelen en büyük sır da zaten yine onunla alakalıdır; Regina aslında marangozun değil, Yüzbaşı Alving’in hizmetçiden olan kızıdır. Üçüncü sır ise, rahip Manders ile Bayan Alving’in yıllar önce birbirlerine duydukları ilgi. Bu noktada oyun içerisinde eleştirilen bir diğer riyakârlık da rahibin bu ilgiyi hatta “ilişkiyi” kabul etmemesi.

Rahip Manders dini temellendirmeler ile bireyi kısıtlayan toplumsal anlayışın temsilidir. Örneğin ona göre sanatçılar erdemsiz ve ahlaksız insanlar. Bu düşüncesi onun, dolayısıyla toplumun, kesinlikle önyargılı olduğunu ve kendinde her şeyi eleştirme hakkını bulduğunu gösteriyor. Ayrıca rahip yine dine dayandırarak kadının görevinin kocasına kayıtsız şartsız bağlı olması olduğunu söylüyor. Ona kadın cinsi erkeklerin yaşadığı dünyada olabildiğince

pasif ancak konu “onların” her türlü işlerini görmeye geldiğinde herkesten daha aktif olmalıdır. Hatta şöyle der Bayan Alving’e;

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

70

Page 72: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

“Evinizin kadını olmak size yetmiyordu; bu yüzden kocanızı terk ettiniz. Daha sonra annelik göreviniz de sizi usandırdı; bu defa yaptığınız şey Oswald’ı yaban ellere göndermek oldu.”.Bayan Alving ise ikiyüzlülük ve riyakârlıktan, yalanlardan bıkmış bir bireyi temsil eder. Yani toplumun dayatmasına karşı koymaya başlayan bireydir. Örneğin Bayan Alving papaz Manders’in din ve ahlak altında dayattığı toplumsal baskılara boyun eğmez ve bu baskıların altında ezilen, toplumsal dayatmalara uymak zorunda kalan bireyleri “hortlaklar” olarak niteler.

“Bayan Alving: Hortlaklar. Odadan Regina ve Oswald’ın sesini duyunca hemen önümde bir çift hortlak görmüş gibi oldum. Yavaş yavaş hepimizin birer hortlak olduğunu düşünüyorum, Bay Manders. Anne ve babalarımızın ruhları bizim içimizde yaşamakla kalmıyor, bunun yanı sıra öldü sayılan her türlü inanç ve düşünce de yeniden ortaya çıkıyor. Bunlar içimizde uykuya yatmış gibi; varlıklarından haberdar bile değiliz; ama yine de kurtulamıyoruz. Ne vakit bir gazete alıp okusam satır aralarından kayıp giden hortlaklar görüyorum sanki. Hortlaklar bütün dünyayı sarmış… Her yerde… Kum gibi kaynıyorlar. Bizse aydınlıktan öyle korkuyoruz ki, hepimiz.”

Ibsen daha önce de bahsedildiği gibi tiyatroyu gerçekliğin yansıması olarak gördüğü için Hortlaklar oyununda da yine karakterlerini gerçekçi bir dil ile konuşturmuştur ve kendisi de tiyatro yönetmenliği yaptığı için oyunun sahneleneceği tiyatronun yönetmeni August Lindberg’e mektupla, “İzleyiciler gerçek hayatta olan bir şeyi oturup izliyormuş gibi hissetmek zorundalar” yazmıştır. Bundaki amacı şüphesiz izleyicinin sahnede yaşanan gerçekliğin sadece bir kurmaca olduğunu düşünmemesini sağlamaktır, aksine izleyici kendisini ve toplumsal normları sorgulamalıdır. Ibsen›i hiç bir akıma veya kurala sokamayabiliriz ama şu bir gerçektir ki Ibsen her daim toplumsal değişime katkıda bulunmak ve modern dünyada bireysel ve toplumsal eksikliklerin, bozulmaların ve hataların düzeltilmesine katkı sağlamak istemiştir. Bu konuda Ayşegül Yüksel “Ibsen insanın varlığını ‘anlamlı’ kılabilmenin yollarını arıyordu” der (2007).

6. Sonuç

Bu oyunlardaki kahramanlar sürekli olarak toplumsal ahlak normlarıyla, aile kavramıyla, toplumsal cinsiyet rolleriyle, dinle ve ataerkil kültürel yapıyla çatışır. Fakat bu çatışmaların toplumda var olduğunu dönem araştırması yaptığımızda görebiliyoruz. Toplumsal normlardan bunalan ve özgürlüğü kısıtlanan bireyler her zaman olduğu gibi Ibsen’in yaşadığı dönemde de vardı. Ibsen kendi deneyimlerinden ve toplumda gördüğü olaylardan yola çıkarak eserlerini oluşturmuştur. Karakterlere arasındaki uzun diyaloglar dinledikçe günümüzde bile geçerliliğini koruyan cinsel, ahlaki ve toplumsal normları sorgulatır. Gerek kendi dönemindeki gerekse günümüz eleştirmenleri Ibsen’in eserlerinin evrenselliği ve zamanının ötesinde olduğu konusunda hemfikirdir. Özellikle kadın erkek ilişkileri üzerine derinlemesine analizler yapan Ibsen, bundan 100 yıl önce kadının toplumda göz ardı edildiği hükmüne varmıştır. Bu hükme varırken aynı zamanda ataerkil sistemde benliği yoğurulan kadının çoğu zaman bu ezilmişlikten habersiz bir şekilde yaşadığı ve hatta kimi zaman bu durumdan hoşnut olduğunu da söylemiştir. Ibsen›e göre kadın ve erkeğin modern düşünce ve modern yaşam içerisinde kapitalist ve burjuvazist ataerkil sistem içerisinde toplumun kendisine biçtiği rolleri kabullenmesi, bireyin öznelliğini zedelemekle kalmaz zaman içerisinde tüm benliklerini sindirir. Bu nedenledir ki eserleri tıpkı bir ayna gibi günlük yaşamda oldukça sık görebileceğimiz karakterleri ve olayları yansıtır. Sonuç olarak söyleyebiliriz ki Henrik Ibsen oyunları bu bağlamda son derece gerçekçidir. Bu şekilde Ibsen çarpıcı bir şekilde izleyiciyi düşünmeye ve sorgulamaya yöneltir.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

71

Page 73: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

KAYNAKÇA

BASTEM, Nuriye, Ülker Köksal’ın Sacide ve Henrik Ibsen’in Nora Adlı Tiyatro Eserlerinde Kadının Kendini Gerçekleştirmesi, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), Sayı:53, Erzurum, 2015, Sayfalar:75-91

ÇÖREKÇİOĞLU, Hakan, “ Kant Felsefesinin Politik Evreni ”, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2017

FLETCHER, John ve James McFarlane, Modernist Drama: Origins and Patterns, “Modernism : 1890-1930”, Penguin, 1976, New York , Sayfalar: 499-513

HEINLEIN, Robert Anson, “Cliff and the Calories”, Expanded Universe, Senior Prom Dergisi, 1950

IBSEN, Henrik, Toplu Oyunları 2: Nora, Bir Bebek Evi ve Hedda Gabler, Çevirmen: T. Yılmaz Öğüt, Mitos Boyut, Istanbul, 2011

IBSEN, Henrik, “Hayaletler (Genspenster)”, Çevirmen: T. Yılmaz Öğüt, Mitos Boyut, Istanbul, 2011

KARACABEY ÇELİK, Süreyya, Modern Sonrasında Dramatik Metinler, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı:15, Ankara, 2003, Sayfalar: 36-95

NUTKU, Özdemir, “Dram sanatı”, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2001

ÖZDEMİR, Erinç, Henrik Ibsen›in Modernizmi, DTCF Dergisi, Cilt 49, Sayı 1, Ankara, 2009, Sayfalar: 119-143

SABAN, Nedim, Gerçeğe Sığmayan Hortlaklar Ve Ibsen Tiyatrosu, Haliç Üniversitesi Yüksek Lisans «Sanat Felsefesi» ders materyali, İstanbul, 2015

STOKER, Bram, «Dracula», Çevirmen: Niran Elçi, İTHAKİ Yayınları, İstanbul, 2015

YÜKSEL, Ayşegül, İbsen’den Beckett’e: Yıkım Öncesi Ve Sonrası, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Sayı:23, İstanbul, 2007, Sayfalar: 25-34

72

Page 74: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

Dünya Kadınlar Günü de dense, Dünya Emekçi Kadınlar Günü de dense kadın her yerde emekçidir, kadın her yerde kadındır. Tüm kadınların birlikte anılacağı bir gündür 8 Mart. Belli bir günde olması, kadın sözcüğü ile tamlanması değildir bu günü önemli kılan. İnsan hakları temelinde tüm kadın hakları ile birlikteliğidir. İç içeliğidir ve ayrılmazlığıdır.

Takvimin bir günüdür 8 Mart. Uzun yıllar süren çabaların sonunda belirlenmiş olsa da bir gün adı. Önemli bir gün adıdır.

İşte bu günde, sadece bu günde kadınları anmak, gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda sürekli bu günü vurgulamak değildir bu günü önemli kılacak olan.

Bu gün, kadınların yıllarca önce başlattıkları ve yıllarca süren ‘’eşit işe eşit ücret’’ “iyi çalışma koşulları” ‘’çalışma saatlerinde yaşama uygun düzenleme ‘’ “süt izninin verilmesi” gibi taleplerinin, her şeyden önce eşitlik halinin uygulandığının görüldüğünde değerlidir, önemlidir,

Kadınlar sadece bu günde emekçi değildir, her günde emekçidir.

Sadece bu günde eşittir ya da eşit olmalıdır söylemlerinin dışında kalmalı, gerçekten tüm uygulamalarla eşitliğin tam ortasında olmalıdır kadın.

Kadın, kayıt dışı çalışmak yerine sosyal güvencesinin gücü ile çalıştığında,

Hem kamuda hem de özel sektörde karşılaştığı engeller ortadan kaldırılarak yönetici olabilmesi sağlandığında,

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk imzacısı olduğu ‘’ Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme, yani İstanbul Sözleşmesi lafzıyla ve ruhuyla

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

8 MART BASIN AÇIKLAMASI

KADIN YAŞARSA İNSANLIK VARDIR

73

Page 75: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

uygulamaya geçtiğinde, önemini ve değerini anlayacaktır kadın. İşte 8 Mart kutlamasını yapabilecektir tüm umutlarıyla, sevinçleriyle.Yoksa ; 8 Mart, küçük yaştaki kadının imamın da kıyabileceği nikahla genişletilen uygulama ile evlendirilip, omuzlarına kaldıramayacağı ağırlıktaki yükle yaşarken kutlayacağı gün değildir.

Kadınların Medeni Kanunla elde ettiği bir çok hakkının ortadan kaldırılmasına yol açabilecek nitelikte bir gelişmedir müftü nikahı. Değişen Nüfus Kanununda müftüye verilen bu yetki, görevlendireceği kişilerle, imamlar tarafından da kullanılır haldedir.

Bu nikahla kadın çocuk yaşta eştir, çocuk yaşta annedir. Çocuk yaştan itibaren de eğitimsiz…

8 Mart, kadını eve erken yaşta kapatıp dünyadan bi haber yaşatıldığı gün yerine, tüm haklarının kavranması, istenmesi uğruna her tür mücadeleyi verebilmesi için istisnasız tüm kadınların eğitimden yararlandığı, eğitimin amacına ulaşıldığı gündür.

Bu eğitimlerdir ki; kadınların, istihdamda daha etkin olduğu, sadece anne ve eş olarak değil, erkeklerle eşit koşullarda olması gerektiğinin bilincine ulaşmasıdır.

Kadınların bu bilince ulaşabilmesi için eğitim zorunludur. Ancak eğitimden daha zorunlu olan, kadının yaşamasıdır. Her gün bir yenisini duyduğumuz erkek şiddeti ile katledilmiş bir kadın haberinin olmadığı gündür ancak 8 Mart.

Kadın yaşarsa güzeldir dünya. Kadın yaşarsa insanlık vardır. Kadın yaşarsa umut vardır. Kadın, içinde barındırır sevgiyi, umudu, barışı, emeği.

Ne kadar da zor olsa, ne kadar da imkânsıza yakın görünse de asla umut yok olmaz, olmamalıdır.

Bir ana olan kadının, çocuğunun cinsel istismara uğradığını görmediği yaşamadığı bir gündür 8 Mart.

Hele de hızla artan 3-4 yaşına kadar çocuğa uygulanabilir hale gelmiş, cinsel istismar vahşetinin yok edilmesi çalışmalarına geç de olsa başlanmış olduğu günlerde, bu çalışmalara ‘’ zina’’ hadım’’ ‘’idam kavramları ile toplumu tatmine yönelik çabalar yerine köklü çözümlerle, güçsüzlerin korunabileceğine inandığı gündür kadının.

Ve 8 Mart Kadın emeğinin, kadının sömürüsüz bir dünyada varoluşu gerçekleştiğinde önemlidir.

İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi olarak diyoruz ki ; Kadınların ‘’ insanca yaşamasını sağlamak adına yine tüm gücümüzle yılmadan çalışacağız. Ve yine diyoruz ki ; ‘’Bir ülkenin yarısı ayaklarından toprağa zincirlendikçe, geri kalanı yükselemez! ‘’

Saygılarımızla.07.03.2018 İzmir Barosu Başkanlığı

74

Page 76: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

ETKİNLİKLERİMİZve

BASINDA KADIN HAKLARI MERKEZİ

75

Page 77: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

İzmir Barosu ve İzmir Kadın Kuruluşları Birliği tarafından, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanmasının yıldönümü dolayısıyla

“Kadın, Yasalar ve Siyaset” başlıklı bir konferans düzenlendi.

İzmir Barosu ve İzmir Kadın Kuruluşları Birliği tarafından, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazanmasının yıldönümü dolayısıyla “Kadın, Yasalar ve Siyaset” başlıklı bir konferans düzenlendi. 4 Aralık 2017 günü İzmir Barosu ev sahipliğinde düzenlenen konferansın moderatörlüğünü Av. Hülya Gültekin yaparken, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Dönem Sözcüsü Av. Nazan Moroğlu ile ekonomist, akademisyen ve siyasetçi Selin Sayek Böke konuşmacı olarak katıldılar.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği’nin ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ kapsamında başlattığı ’Dünyayı Turuncuya Boyayalım’ etkinlikleri çerçevesinde İzmir Barosu’nun kadın yöneticileri ve kadın çalışanları turuncu tişörtler giyerek

‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Birleşin’ mesajı verdiler.

76

Page 78: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi tarafından “Kadın İşçinin İş Hukukundan Doğan Hakları, Korunması ve Mobbing”

başlıklı bir konferans düzenlendi.

Oturum Başkanlığını Yargıtay Daire Başkanı Ömer Hicri Tuna’nın yaptığı konferansa, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi Başkanı Yargıç Ayşe Yeşim Akçelik, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erhan Birben ve İzmir Barosu Üyesi Av. Meliha Yaman Yurdugül konuşmacı olarak katıldılar.

İzmir Barosu ve Türk Kadınlar Birliği tarafından Medeni Kanun’un kabulünün 92. yılı nedeniyle bir konferans düzenlendi

İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Av. Sema Kendirci Uğurman ve İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi Av. Rahile Horzum’un konuşmacı olarak katıldıkları konferansa, İzmir Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Tülin Eraslan, Tülay Aktaş Gönüllü Kuruluşlar Güç Birliği Başkanı Fatoş Dayıoğlu, Türk Kadınlar Birliği Aliağa, Aydın, Bayraklı, Bergama, Bornova, Buca, Denizli, Foça, Güzelbahçe, İzmir, Karşıyaka, Konak, Kuşadası, Manisa, Menemen, Söke ve Urla şubelerinin yönetici ve üyeleri ile İzmir Barosu üyesi meslektaşlarımız ve vatandaşlar dinleyici olarak katıldılar.

77

Page 79: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi tarafından 9 Mart 2018 tarihinde düzenlenen “ Farklı Bakış Açıları ile Kadın Olmak” panelinde Merkezimizi Av.Zübeyde Aksay, Av.Gülce Mutoğlu Kılavuz

ve Av.Aytül Arıkan temsil etti

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

TÜBAKKOM Yürütme Kurulu ve Genel Üye toplantılarına, İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezini temsilen

Av.Seyide Uludağ, Av.Aytül Arıkan, Av. Figen Özler Merder ve Av. Nilgün Şentuna katıldı.

İzmir Barosu ile İzmir Büyükşehir Belediyesinin “Çocuk İhmal ve İstismarı” ile “Kadına Yönelik Şiddet” konulu Kiraz ve Ödemiş İlçelerinde

gerçekleşen eğitim çalışmalarında Kadın Hakları Merkezinden Av. Seda Şen Çavuş, Av.Banu Kızılılgın, Av.Fecir Ergün Turan ve Av. Öniz Özsoy görev aldı.

78

Page 80: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

İzmir ve Plovdiv (Filibe) Baroları kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarıyla mücadele için İzmir’de buluştu. İlki Kasım ayında Selanik Barosu ev sahipliğinde Selanik’te yapılan toplantının üçüncüsü ise Mart 2018’de Plovdiv’de (Filibe) yapılacak.

İzmir Barosu Resim Grubu’nun Kadın ve Çocuk Hakları temalı eserlerinden oluşan bir serginin de açılışının yapıldığı etkinliğe Plovdiv (Filibe) Barosunu temsilen Av. Georgi Dimitrov Bozkhov, İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi üyesi Av. Bedriye Kurtuluş Türk, İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezinden Av. Uluğ İlve Yücesoy katıldılar.

14 Şubat 2018, Ege Kadın Buluşmasının Ege Kars Dernekleri Federasyonu Kadın Kolları’na yönelik kadına yönelik şiddet ve başvurulacak hukuki yollar üzerine düzenlediği eğitim çalışmasına merkezimizi temsilen Av.Öniz Özsoy katıldı.

İzmir Kadın Kuruluşları Birliği Toplantılarında, Merkezimizi Av.Rahile Horzum ve Av. Seda Banu Akyüz temsil etmiştir.

79

Page 81: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneğinin eğitim çalışmaları, Kadın Hakları ve Çocuk Hakları Merkezlerimize üye avukatlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bayraklı Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği arasında yapılan protokol ile Bayraklı Belediyesine bağlı, 22 okulda gerçekleşecek Değişim Kadınla Başlar Projesinin eğitim çalışmaları Baromuzun Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi ile Çocuk Hakları Merkezi üyesi avukatlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) ile her ay düzenlenen toplantılarda kadına yönelik şiddet vakalarına kurumlararası yaklaşımla hukuksal destek sağlanmaktadır.

80

Page 82: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonun “Kadın Erkek Eşitliğine İlişkin Uluslararası Normlar Işığında Türkiye’de Kadına karşı Şiddetle Mücadele Yeni ve Güçlü Bir Enstrüman Olarak İstanbul Sözleşmesi” projesi kapsamında Türkiye’nin dört bir tarafında yürütülen eğitim çalışmalarını uzmanlar alt

çalışma grubunda yer alan Kadın Hakları Merkezi avukatları tarafından gerçekleştirilmiştir.

25-26 Kasım 2017 tarihinde Adıyaman Barosunda gerçekleşen Çocuk Adalet Sistemi ve Kadın Hakları konulu seminerde eğitimler; İzmir Barosundan Av.Uluğ İlve Yücesoy, Av.Öniz Özsoy, Av.Bedriye Kurtuluş Türk ile İzmir 2.Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Sabri Usta’nın katılımı ile gerçekleştirilmiştir.

2 Mart 2018 tarihinde Maltepe Üniversitesinden Yrd.Doç.Dr. Mehmet Bozok’un moderatörlüğünde “Türkiye’de Erkekliklerin Kültürel ve Sosyal Boyutu” konulu atölye çalışması düzenlendi.

81

Page 83: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

82

Page 84: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

83

Page 85: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu

84

Page 86: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü - İzmir Barosu · 2018. 4. 3. · 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Av. Seyide ULUDAĞ Kadın toplumun en etkili, yönlendirici, birleştirici ve koruyucu