13-15 ekim 2011 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d244901/2012/2012_siran.pdf · ayŞenursir verir....

17
V ALiLidi II. SEMPOZYUMU 13-15 Ekim 2011 I Editörler Doç. Dr. M. Murat ÖNTUG Gör. KALKINMA VAKFI

Upload: trinhkien

Post on 21-Apr-2019

220 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

UŞAK V ALiLidi

II. UŞAK SEMPOZYUMU

13-15 Ekim 2011 UŞAK

CİLT I

Editörler

Doç. Dr. M. Murat ÖNTUG

Arş. Gör. YusufİNEL

Uşak Tamtım Yılı Kapsamında

UŞAK VALİLİÖİ UŞAK İLİ KALKINMA VAKFI TARAFINDANYAYINLANMIŞTIR.

II. UŞAK SElvfPOZ"YUMU (UŞAK 1 13-15 EKİM 20 ll)

Editörler

Doç. Dr. M. Murat ÖNTUG

Aiş. Gör. Yusuf İNEL

ISBN 978-605-359-554-0 (CİLT I) 978-605-359-555-7 (CİLT Il)

~Tüm haklan saklıdır. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı yasawn hükümlerine göre, yazariann önceden izni olmaksızın elektronik,. ~ekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı

yapılabilir.

Yazışma Adresleri

Doç. Dr. M. M:urat Öl';ITUG . . . .

Uşak Üniversitesi, · ··· · · ; Fen-Edebiyat"Fakültesi - -~ Tanh Bölümü 1 ~ŞAI{';: . '.!

(0276) 221 21 34

[email protected]

Aiş. Gör. YusufİNEL

Uşak Üniversitesi, Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ABD 1 UŞAK

(0276) 221 21 30

[email protected]. tr

Q~4a İsmetpaşa Cad. Hoca Tahir Efendi Sk. 3/ A UŞAK .

Tel: 0(276) 224 44 64 Uşak, Mart 2012

HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYllilliDAN UŞAKLl MUSTAFA ÖZYÜREK HOCA EFENDİ HAYATI VE TASAVVUFI DÜŞÜNCELERİ

HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYIHINDAN UŞAK.LI MUSTA.[•·""'A ÖZYÜREK HOCA EFENDi HAYATI VE TASAVVUFİ DÜŞÜNCELERİ

Yrd. Doç. Dr. Ayşe Nur SIR*

ÖZET Mustafa Özyürek Hoca Efendi, Uşak'ta "Yakupzade" lakabıyla

tanınan ve Oğuzlar'ın Kayı boyundan bir aileye mensuptur. Medrese tahsili görmüş, dini ilimlere vakıfbir alim, Kuran-ı Kerim'i hıfz eylemiş bir hafız-ı kelam,Uşak'ın ileri gelen din büyüklerinden Yamalızade Hacı Ali Rıza Efendi'nin irşat ralılesinde yetişmiş bir arif zat, I. Dünya Savaşı' nda Kafkas Cephesi 'nde Ruslar' a karşı başanyla savaşmış bir Türk subay ıdır. Aynı zamanda yüzlerce yıl kült:ür hayatımıza tesir eden Türk-İslam tasavvuf tarihinin önemli kurumlarından birisi olan Şeyh Siraceddin Ömer b. Ekmelüddin el-Lahci el-Halveti tarafından kurulmuş Halveti tarikatının Şabaniyyekolunun postnişinlerindendir.

Bu makalede Uşak'ın manevi değerlerinden ilmin, irfarun, faziletin, bilgeliğinin en canlı ve seçkin örneklerinden olan Yakupzade Mustafa Efendi 'nin hayatı, kerametleri, tasavvu:fi duyuş-düşünüşlerive outk-ı şerifleri kaleme alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Mustafa Efendi, Halvetilik, tasavvuf, keramet, potnişin, outk-ı şerif

ABSTRACT

THE LIFE AND VIEWS OF MASTER MUSTAFA ÖZYÜREK FROM UŞAK, WHO WAS A FAMILY MEMBER OF HALVETİYYE-ŞABANİYYE

Mustafa Özyürek was a member of an honorableandnoblefamilyknown as 'Yakupzade' wbocamefrom OğuzlarKayı Boyu. Educated ina Madrasah, he was a scholar of scientificandreligioussciences. He evenmemorizedthewhole Koran. He wasalso a wisemanwhowastrained in Dergah by Hacı Ali Rıza Efendi, whoguid­edthewaytotherightrciad as a spiritualteacher. He was an armyofficerwhofoughtagain­stRussianssuccessfully in the First World War. He was a sheikh of Ş abaniyeLine of the Halveti Order of Dervisheswhichhaveaffectsourcultural life forcenturies. This­communitywasalso an importantinştitution of Turkish- IslamSufismHistoryfounded­bySheikhSiraceddin Ömer b. Elanelüddin el-Labci el-Halveti.

" Uşak Oniversilesi Fen-Edebiyat Fafailtesi, Tıirk Dili ve Edebiyat Bölıimıi.

ısı

AYŞENURSIR

Inthlsarticle, the life, thewisdom, thesuphlsticstanceandtheviewsandthefa­mousspeeches ofYakubzade Mustafa Ef~ndi, whowasone of themostdistinguished­figures of science, scholarshlp, wisdoınlorUşak's moral values, werediscussed.

KeyWords: Mustafa Efendi, Halvetilik, sufism, miracleworkedthrought­heagency of a saint, theofficial post oftheSheikh ina mysticalorder, discoursesnutk-ı şerif

GİRİŞ Asya ve Anadolu bütünlüğü içinde özellikle Horasan, Buhara, Semerkant

kültür ve medeniyetini esas alarak, Anadolu insanının gönlünde filizlenip yeşeren ve dünyaya yansıyan Türk-İslam sufizmi, Mevlana Celaleddin R11I1ll, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Az.iz Mahmut Hüdai, Pir Şahan-ı Veli gibi manevi­yat sahiplerince yaşanmış ve bu yaşayış sistemleri insanlığa arz olunmuştur.

Hz. Peygamber Efendimiz:"Ölmeden ·Önce ölünüz" badis-i şerifinin sırnna ulaşmış bu büyük zatlan sevgiyle anmak, onların ulaştığı manevi duygulan saygıyla kabul etmek, onların baUeriyleballenmek amacıyla onlan bilmek, tanımak ve tarutmak gerekir. Bir hadiste: "Allah dostlarının arnldığı yere rahmet yağar."buyrulur.

Biz hem onlan anmak, hem onlarda tecelli eden tevhidin manasını teneffus etmek için mana yolunun büyüiderinden Mustafa Özyürek Hoca Efendi'nin hayatını, hayat felsefesini, tasavvufi görüşlerini ve onda tecelli eden h~lleri -ihsan, merhamet, sevgi, saygı, alçakgönüllülük, hoşgörü gibi makalemizde ifade etmeye çalıştık.

HAYATI Mustafa Özyürek Hoca Efendi, yaşantısıyla örnek, dinl ve tasavvufi soh­

betleriyle rehber, hayat felsefesi ve İslam dinine yaklaşımıyla tasavvuf erbabı bir büyük zat; Halvetiyye - Şabaniyye tarikinin 1 postnişinlerinden2 Hacı Ali Rıza Efendi'nin3 yetiştirdiği Uşak'ın saygın ve seçkin din büyüklerindendir.

1888 yılında Uşak'ta doğmuştur. ''Yakupzade" lakabıyla tanınan ve Oğuzlar'ın Kayı boyundan geldiği bilinen bir aileye mensuptur. Annesi Alime Hanım, babası Mehmet Bey'dir. Mehmet Bey, eş dost arasında Mehmet Çavuş adıyla bilinir. Aile, iki kız bir erkek olmak üzere üç eviada vardır. Mustafa Efendi_, henüz çocukluk çağında anne ve babasım kaybeder. Kendisine en yakın akrabalarından olan teyzesi sahip çıkar. Evli olan kız kardeşi hastalanınca onun bakımıyla ilgilenen diğer kız kardeşi halk tarafından "ince hastalık" adı verilen verem olur ve kısa bir müddet

1 - Ha/vetiyye-Şaba11iyye, Halı•etiyye tarikııtmm Cemaliyye ko/ımdaıı ayni m ış ve Pir Şaban-ı Veli Hazret/eri'ne · nispet edilmişti!: 2 - pastnişiıı: tekke şey/ı i 3- Hacı Ali Rıza Efendi, Uşak~a "Yamalızade"lakabıyla tamnail biraileye meıı.suptırr. Onımiliği ve kerametleri ile bilinen bir mulıterenı zallır: Halvetiyye-Şabaniyye postnişiıılerindendir. Eskişehirli Şey/ı Sadık Efendi 'u i u irşaı ralılesinde yetişmiş/ir:

152

HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYlliiNDAN UŞAKLI MUSTAFA ÖZYÜREK HOCA EFENDİ HAYATI VE TASAWUF! DÜŞÜNCELERİ

sonra vefat eder. A.kabinde diğer kardeşi de bayata gözlerini yumar. Ailenin fertlerini bir bir kaybeden Mustafa Efendi, çocukluk ve ilk gençlik

yıllannı teyze oğlu Mustafa Sallanh ile paylaşır. Hafızlığa beraber başlarlar. Sesiniİı güzelliği ve okuduğu naat-ı şerlflerle tanınır.

Mustafa Efendi, ı 7- ı 8 yaşlannda iken Rukiye Hanım ile bayahnı birleştirir. Bu evlilikten Ahmet (Özyürek), Mehmet (Özyürek), Nurettin (Özyürek), Hatice (Kayahan), Ulviye (A.ksekili), ve Alime (SaUanh)4 adlarında evlatlan dünyaya gelir. Rukiye Hanım, Uşak'ta "Çınarlar" lakabıyla bilinen soylu ve köklü bir ailenin kızıdır. Güzel ve alımlı olduğu kadar akıllı ve zeki bir hanım, müdebbir ve münevver bir Osmanlı banımefendisidir. Onun asıl meziyeti, balı dokurken sergilediği beceridir. Zira halıcılık, ileriki yıllarda bu aileye sadece maddi yönden katkı sağlamakla be­raber bu k sanahn, yayılmasında, desen ve motiflerin geliştirilmesinde de önemli bir rol oynamışhr. Bugün bala Yakupzade ailesinin fertlerinden bazılan, bu balıcılıkla iştigal etmektedir.5

Mustafa Efendi, eşinin desteği ile bir taraftan aile bab~sı olarak ailesine sahip çıkarken bir taraftan da Uşak'ın en büyük medresesi olan Ayıntabi Medresesi'nde6

eğitim ve öğretimine devam eder. ilim tahsil etmede gösterdiği azim, karar, istek, sabır onun medrese tahsili boyunca başanlı ve sevilen bir taleb e olmasında en büyük etken olur. Medresenin son sınıfında kur'a imtibanlan7 olan alhncı imtibanı başanyla

4- Mustafa Efendi'nin Alime (Sallantı) Hamnı hariç bı7tfin çocuklarıımı adı ve dağıını tarihleri Oryıirek ailesine ait ~?itıiğıinde tespit edilmiştir. Kayıtlara göre evlatlarıımı doğıım tarihi: Alunet Bey 1909, Mehmet Bey 1912, Hatice Hamm/915, Nurettin Bey 1921, Ulviye Hamm/925. 5- Mustafa Efendi'nin larıımı Uğıır (0zyiirek) ve yeğeni Aydm (0ryfirek) Ya~11prade iş hamnda ticare/i ile ilgilen­mekle birlikte bu sanolm gelişmesinde de kat~?da bulumna~1adırlaı: Aydm Bey 'in babası Musrafa Be;: ve Uğıır Bey Melınıer (6zyıirek) Bey'in oğı1llarıdır. 6- Aymtabi Medresesi, Necari Bey tarafından Sa balı Malıallesi 'ne tek karlı inşa edilen medresenin yeri bugünkü Orhan Dengiz Anadolu Lisesi binasınm yerinde bıdımma~1aydı. Asıl Necatiye olanmedresenin adıımılıtemelen daha sonra mıiderrisiniıı şölıreıinden dola;;ı, Aııtebi veya Aymtôbi olarak değişmiştir. 30 odası olan medresenin müderrisi Aymtôbizôde hacı Ahmer Efeııdi idi. Bu zat, Amep ~e Eminödeler diye lamnan ailedendir. Bu ôlim Had­imi Hoca 'dan feyz almış, medrese tahsilini tamamladı~tan sonra /835 yılmda Uşak 'o gelmiştir. Aymtabi Medre­sesi öğrenci sayısı bakrmmda11 Uşak'm en biiyük medresesi olmakla birli~1c 1900'/ıi yıliann başmda medresenin öğrenci sayısı 150 civarmdadır (bkz. Tutsak, 2009: 10; Ontıığ, 2001: 60). O yıllarda medreseilin elvaniıda oturall malıaile sa!..illlerinde/1 Saadet Nebioğlu, bumedre.seııi11 Jıalk arasmda "Anlepli Medresesi" olarak bilindiğini ve bugıiıı bıımedreseden hatıra sadece A11tepli Çeşmesi'ni11 kaldığım ve birm11sluğıı akan bıı çeşmenin suyımım old11kça soğı1k olduğıı, özellikle yaz gülllerinde s11 doldurmak içi11 sıra oldııklarım söyleı: 7- İkinci Meşmtiyet'i11 ilanıııdan önce medrese öğrencileri askerli~1en muaf idi. Askerlik ~11r'ası çıkall medrese öğı·encisi, yetkili askeri makamlara mfiden·isliğill onayladığı şalıadetnamelerini gösteriyorlar ve bu onlara askerlikten mııafıyet sağlıyordı!. Bu a;'rıcalık, askerden kaçmak isteyenlerin medrese/ere lıiicımı ermesine, orayı bu kaçaklar yı1zı7nden 6-7 yıl dalıa ıızım askerlik yapmak zonmda kalıyor/ardı. Bazı "talebe-iulıim" askerlik yaş sm mm geçr geçmez, öğretimin hangi kademesillde olursa olsımmedre.seyi terk ediyorlardı: Bu dunım karşısmda Harbiye Nezôreti, "medreselerde talebe arkasmda11 koşma;•a" karar verdi. Asker kaçaklarım medreselerdenlem­izlemek ve yeni asker kaçaklarıımı buralara gimıeleri11i önlemek içi11 çeşitli önlemler alma;•a başladı. B ımfardatı biri "kur 'aimrilıanlan "dır (bkz. Ergii11, 1996: 337).

153

AYŞENURSIR

verir. Ancak o yıllarda I. Dünya Savaşı'nın çıkması ve Osmanlı devletinin savaşa katılmasıyla diğer medrese talebelen gibi o da cepheye gönderilmek üzere askeıi eğitim alır. Savaşla birlikte hayatında meydana gelen bu ani değişildiği kendileri biz­zat şöyle ifade ederler: "Bu sırada Birinci Cihan Harbi ilan edilince bizim gibileri o zamanın Sultaniye Mektebi (şimdiki lise mezunlan) derecesine sayarak taliıngaha (şimdiki harbiye) sevk ettiler."8

1 Temmuz 1915 tarihinde üçüncü ordu emrine Kafkas Cephesi 'ne gönderilir. Ordudaki vazifelerini layılayla yaptığı için teğmen rütbesine yükselir. Harp cephe­lerinde bölük komutanı olarak Rus birliklerine karşı gösterdiği muvaffakiyet üst rütbedeki subayların dikkatini çeker. Kendisi başanlarından dolayı savaş sonunda madalya ve büyük harp zammıyla onurlandırılır. Yedek piyade teğmen olarak üç yıl devam eden ordudaki görevini tamamlar ve memleketine geri döner. 9

Kafkas Cephesi'nde ya~ananlar, milli tarihimizde ayrı bir sayfadır. Orada şehit düşen Türk askerinin her biri sadece Ruslada değil, açlıkla, çaresizlikle, şiddetli soğukla, yoğun kar yağışıyla da savaşmış; büyük bir mücadele ve,rmi.ştir.

Mustafa Efendi 'nin osıkıntılıgünlere ait hanralarını dinle'yen torunu Uğur Özyürek Bey'den bir hatırasını nakletmeye çalışalım:"Büyükbaba, Kafkasya Cephesi'nde subay olarak Ruslada çarpışırken bir tepeden üç arkadaşı ile biilik­te etrafı kollamaktadır. Tam o sırada karşıdan birateş topu gelir. Ateş topu sadece yanındaki iki suba)!a isabet eder ve orada gözü önünde ikisi de şehit düşerler. ~endisi bir sıynk bile almaz." . ·

Mustafa Efendi, Uşak'a döndükten sonra yün ticaretiyle meşgul olur. Bir taraftan ticari hayatı devam ederken bir taraftan da Uşak Tahtalı Camii' de imarnet

\ görevini üstlenir. Bıu cami, adını sadece tahtadan yapılmasına istinaden almıştır. Za-manla yıkılınaya mail olunca yerine bugün Yeşil Camii adıyla bilinen cami yapılır. Caminin yapımı sırasında Işık Malıailesi'ndeki Aliağa Camii'de hem imamlık hem de hatiplik görevini yerine getirir. Yeşil Camii 'nin inşası tamamlat:).ınca vazifesini ifa etmek üzere tekrar bu camideki görevine döner ve 1966 yılına kadar devam eder.

Mustafa Efendi, vaaz ve hitabetindeki güçlü ve akıcı yöni,iyle bilinir. Dini öğretileri kazandırmada somut olaylara yer verişi bunlan ayet, hadis ve kıssalarla bağlayışı, sosyal konulara ve bu konularla ilgili doğan problemlere temasında çözüm üretici ve aydırılatıc ı yönüyle cemaatin beğenisini, sevgisini kazanır. Böylece Uşak'ta aranan, sevilen ve sayılan din adamlan arasında yerini alır. . ·

Resmi ve geleneksel açılışlar, onun hayır dualarıyla yapılır. ÖzelliJde Ulu Camii civarında salı günleri lamılan İp Pazan 'nda eğirilen ipler satışa sunulmadan önce Mustafa Efendi 'nin sabah namazından sonra pazara teşrif etmesi, bereket duası yapması ardından h~yırlı kazançlar dileyip pazan açması kendisinden beklenir.

8- bkz. Ino/11 belge 9- bkz.Iuo/11 belge

154

HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYIHINDAN UŞAKLI MUSTAFA ÖZ'YÜR.EK HOCAEFENDi HAYATI VE TASAVVUFI DüŞüNCELERi

Mustafa Efendi'nin dini-manevi hayatının şekillenmesinde önemli bir role sahip olan zat, Uşak'ın din büyüklerinden Yarnalizade Hacı Ali Rıza Efendi'dir. Onun manevi terbiyesinin ışığında yetişen Mustafa Efendi 'nin evren insan, yokluk varlık, birlik çokluk, dünya aliiret, yaratılış ortaya çılana, hayat ölüm ilişkisindeki duyuş ve düşünüşlerinde derinlik ve incelik görülür. Ona göre evren çıplak gözle gördüğümüıle sınırlı değildir. Güneş, ay yıldız; deniz, dağ, ova; rüzgar, yağmur, kar; ağaç, çiçek, böcek; çocuk, kadın, erkek daha ne varsa onun bakış ve algılayışında başka bir renk, başka bir şekil kazamr. _

Hacı Ali Rıza Efendi'nin vefatından sonra hocasımn icazetiyle Halvetiyye­Şabaniyye tarikinin postuişini olarak irşat görevini üstlenir. Yaşantısı, hal ve tavırlan, söz ve sohbetleriyle sadece manevi terbiyesinde ve ralıle-i tedrisinde bulunan tale­belerinin değil, onu tamyan onun dilli bilgilerinden, öğretilerinden ve nasihatlerinden istifade etmek isteyen herkesin gönlünde bir ışık olmuştur.

HAYAT FELSEFESi VE TASAVVUFİ GÖRÜŞLERİ Kuran-ı Kerim'de buyrulan: "Veltekunminkurnummetunyed'uneilellıayri ve

ye'muriine bil ma'rfıfi ve yenhevneanilmunker ve ulaikehumulmuflihün"10 "Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve marufla emretsin, ve münkerdennehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felaba erenlerdir." Tasavvuf ebli bu ayeti mealini şöyle verir: "Toplumların içirıden toplumlan hayra davet eden, iy­ilikleri emreden, kötülükleri yasaklayan uyarıcı, irşat edici kamil insanlar yetişir. İşte onlar, izlerinden gidilecek, sözleri tutulacak toplumlan kemale erdirecek gerçekten kurtuluşa ermiş insanlardır."(Dumlu, 2005:39) ayetinin ışığında Mustafa Efendi yük­sek ruh eğiticisi, ahlak öğreticisi vasfıyla yaşadığı toplumdaki insanlan bayırlara, iy­iliklere ve güzelliklere sevk etmiş; onlara insan olmanın onurunu öğretmiştir. Bu yol­da Uşak'ta, çevre kaza ve vilayetlerde olgun, ergin ve yetkin insanlar yetiştirm.iştir.

Uşak'ın yetiştirdiği bu büyük zat, her zaman makul ve marrtıldı olam ter­cih eden bir tabiata sahiptir. İnsanların körü körüne bir inanca bağlanmalannı ya da bir düşüncenin peşinde koşmalannı istemez. Daima inceden ineeye düşünmeyi, araştırmayı, incelerneyi yani müdekkik olmayı önermiş; batı! inançların, hurafelerin ve yobazlığın karşısında olmuştur. Aşınlıktan, gösterişten kaçmış, Hz.Peygamber Efendimiz' in de buyurduğu üıere her işin ortasını benimsemiş ve sohbetine katılanlara orta yolu tavsiye etmiştir.

Mustafa Efendi'nin adım yad ettirecek olan da onun hayata bakışı, İslam di­nine tasavvufi açıdan yaklaşımı, topluma ilim ve irfan noktasında kazandırdıklan dır. Onun hayat felsefesinde "İncinme-incitme" düshıru üzerine kurulmuş bir cengin rengini görmek mümkündür. O, görkemli bir yolun derin yollarında yürürken insana­evrene, zamana-mekana, geceye-gündüze, karanlığa-nma Türk-İslam tasavvu:fu pen­ceresinden bakmıştır.

I O -il-i İmnin Su resi, I 04

155

AYŞENURSIR

Kuşadalı İbrahim Halveti Hazretleri'nin: Veeh-i yare duş olanlar alemde seyran istemez Varını dilda1:eteslfm eyleyen can istemez

Bu 1nisafirhaneninfanfliğinfehm eyleyen Hane-i kalbinde Hakk'dan gayrı milıman istemez

sözlerinde buyurduğu gibi Mustafa Efendi bayatının sırrınıkeşfedenlerdendi. Nutk-ı

şeriflerinde bu sına vakıf olan vahdet zümresinin ballerinden bahsetmiş tir:

Hakk'a doğmdur öziimiiz secdede daim yiiziimiiz Yalan değildir sözümüz saklıdır bu namazım ız

Her nefeste erkammız cemal-i Hakkdidarımız Zahit bilmez esrarmıız acayiptir seyriimm ız.

Yetmiş bin hicab 11 geçeriz Hakk'ı/ıer şeyde sezeriz Her dem mirac biz ederiz kinis~ gönnez miracımız

Derviş Mustafa 'dır./ıdım Hakk'a vardım adım adım Dersimi Ali'den aldım Muhammed'dir serdarımız

Mustafa Efendi, intisap ettiği tarikin usulü v~ icabına göre irşat rablesinde­ki evlatlannı yetiştirrnek için yılda birkaç defa onlann ikamet' ettiği beldelere ve şehirlere teşrif eder. Özellikle Kütahya'ya sık gittiği, henüz sağlığında yetki verdiği Mehmet Durolu Hoca Efendi'nin haneterinde· konakladığı ve şehirdeki türbeleri sabah narnazına müteakip ziyaret ettiği bilinmektedir.

Kütahya 'ya bir teşrifl.erinde Halvetiyye-Şabaniyyemeşayıhın9an Şeyh Salih Efendi'nin Kütahya'daki türbesini ziyaret ettikten sonra şu outk-ı şerifleri okuyarak kitabe şeklinde yazılmasını emir buyururlar:

/

ll -lıicôb: perde. Tasawııf elıliııe göre saliAiıı manevi seyrinde karşısma çıkall bu perdeler ya11i e11gel/er otuz beşi zulma11i otuz beşi nurani olmak üzere yetmiş bindir.

156

HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYIHINDAN UŞAKLI MUSTAFA Ö2YÜREK HOCA EFENDi HAYATI VE TASAWUFi DÜŞÜNCELERİ

I.Kitabe:

Bende-i Şabôn-ı Veli ôrifibillôh idi Kalb-i şerfjı anın sonsuz bir de1yô idi Kerômôtı vasfa gelmez cümlece ayôn12 idi Aş ıkiina feyz s açar h immeti vôlô13 idi Her umurda14 salôh ister öyle bir Şeyh Salih idi

II.Kitabe:

Ey ziiir!15 Sen !.:i bunda gelip duô edersin Sadokat/e Hakk'a boyun eğersin Sanma bundan melitlmahzfin dönersin Mw·iidların hôsıl o/ıp ağlar 1ken gülersin Girip Pirdevs-i alôya ·cemôli seyredersin Akıbetkevseri Şeyh Sôlih elinden içersin16

HAYATINDAN KESiTLER İnsan, hayatı boyunca acı tatlı, kederli mutlu, hüzünlü sevinçli günleri yaşar.

Kimisi yaşayanın ruhunda derin izler bırakırken kimisi hayal meyal zihinlerde kalır yahut silinip gider. İster kalsın ister silinsin her biri bir hatıradır. Yaşayanın kalbi duyuşlan, çarpıcı düşünüşleri gizlidir·içinde. Anlatıldıkça zamanı aşan anlatanın da dinieyenin de zihnini ve kalbini çok gerilere götüren bir sihirli güç vardır hatıra larda. Hatıratann insan hayatındaki yeti ve önemine istinaden Mustafa Efendi'nin manevi hayatının portresini çizmeye çalışırken hatıra tarından bazılannı kaleme almak iste-d~. .

Bu hatıra, Kütahya'da "Çansızlar" lakabıyla tanınanaileye mensup Sabahat Hanım'dan17 menkuldür.

"Görümcem M üzeyyen Hamm'ın tatlı dilli, güler yüzlü, temiz kalpli, inançlı, abdestinde namazında, hiç kimse hakkında kötü zanda bulunmayan bir nezaket sa­hibi bir hammefendiydi. Bir gün Uşak'a gitmek ve ismini sıkça ~lerine katıldığını

12- ayôn: belli, açık, meydanda 13 - vôlô: yilksek, yı1ce 14- umfir: işler I 5- zair: ziyaret eden I 6- Yiıkımda zikredilen Illitk-ı şerifier. Jıalifesi Mehmet Dımı/u Haca Efendi tarafindan kaydedilmiş ve J.itabe haline getirilmiştir. Memıer ka ide iizerine naleşedilen nutuklar. bugı711tı7rbe-i şerifie, sa11duka11m sağ tarafındaki dm•arda asılıdrr.

I7- Sabalıat Hamm, 80-85 Ytlflannda Kütalıyalı bir aileni11 kızıdır. Yıllar önce Mustafa Efendi'nin irşat ralılesinde btıiladığı manevi eğitimine, Kı7talıyalı Mehmet Dıımlıı Hoca Efendi'nin ralılesinde devanı emıiştir.

157

AYŞENURSIR

topluluktaki hanımlardan sıkça duyduğu Mustafa Efendi'nin manevi terbiyesine girmek istedi.

Bu yol, zorlu olmakla birlikte yolun verdiği manevi neşeyi, eaşkuyu ve zevki yaşamak kalbi türlü endişe ve vehimlerden uzak tutmak bir salikiçin büyük bir mut­luluktu. Ancak o yıllarda muıtaassıplık daha fazlaydı. Bir bayanın tek başına başka bir şebre gitmesi uygun görül.mezdi. Üstelik Kütahya' d~ Efendi 'nin Hanım ihvanla 18

ilgilenmesi için görevlendirdiği rouhterem bir hanım vardı. Sıdıka Hanım. Yolun tea­mülü kendilerine valide derdile

Biz, Sıdıka Hanım'a Hacı Anne diye lıitap ederdik. Görümeemin bu isteğini kendilerine açtık. Bizi sevgiyle kucakladı, memnuniyetini dile getirip dualar etti. Birkaç gün sonra Uşak'a varmak üzere Hacı Anne, Müzeyyen Hanım, Doktor Tah­sin Bey' in eşi Emine Hanım ve ben Kütahya'dan şimendifere binip Uşak'a gittik. Otomobilin nadir görüldüğü faytqnun bulunduğu o günlerde şimendifere binrnek bi­zim için bir lükstü. Uşak'a geldiğimizde şimendiferden indik, Efendi'nin hanelerine gitmek için demiryolu yakınında bulunan faytonlardan birine bindik. Faytoncu, biz biner binrnez bize nereye gidip gitmeyeceğimizi sormadan hareket etti ve Efendi Hazretleri'nin hanesinin bulunduğu yola girdi. Hepimiz şaşırdık ve birbirimizin yüzüne baktık Faytoncu, biziD:J. gideceğimiz yeri bile sormadan gitmek istediğimiz yere bizi götürüyordu. Kendi kendimize: ''bunda bir iş olsa gerek'' deyip şaşkınlık ve hayretle faytoncuya.seslendik: . .

-Hu, hu kardeş! Sen bizim nereye gideceğimizi oiliyor musun ki bize sor-madan yola koyuldun?

F.aytoncu bize dönerek kendinden emin bir t~vırla: -Mustafa Efendi Hazretlerine gitmiyor musunuz? dedi. Hayretirniz bir kat daha arttı. Oysa biz yabancıyız ve şimendiferden de biraz

önce inmiştik. Uşak'ta herhangi bir yere gidebilirdik. Faytoncu, bizim hayretimizi görünce:

-Efendi Hazretleri, sizi bekliyor dedi. Artık hayretimizi daha fazla gizleyememiş olmalıyız ki hep birden Allah Allah dediğimizi hatırlıyorum."

S abahat Hamm, bir hatırasını daha bizlerle paylaşmak istedi: "Mustafa Efendi'ye ait şu batıraını ·da unutamam. Bugün yaşanmış gibi

hatırlıyorum. Uzun yıllar ihvan arasında beş lira deyip onun bu kerameti birbirimize hatırlatırdık.

Kütahyalı ihvan arasmda Hediye Hanım ve eşi İbrahim Bey aşk ve sa.dakatle bu manevi yola kendilerini adamışlardı. Uşak'a. gidileceği ve s·ohbetin yapılacağı günü diğer ilivan gibi ip le çekerlerdi. Aşk bu, ferman dinlemez.

Efendi Hazretleri 'nin huzurunda onun sohbetini dinlerken bizde ne gam ne keder ne de endişe kalırdı. Di.nl ve tasavvufi sohbetlerinin verdiği coşkunluk ile ken­dirnizden geçerdik. Yine bir gün Kütabyalı ihvan, Efendi Hazretlerini ziyaret etmek

18 - ilıvan: aymtarikata mensup olanlar

158

HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYIHINDAN UŞA.KLI MUSTAFA ÖZ YÜREK HOCA EFENDi HAYATI VE TASAVVUFİ DÜŞÜNCELERİ

ve onun sohbetinde bulunmak üzere Uşak'a gitmek için hazırlandı ve hep birlikte yola çıktık. Ancak İbrahim Bey, bizimle gelernemiş bundan dolayı da üstüne bir malı­zunluk çöla:nüştü. Son anda içindeki Efendi 'ye duyduğu özlem onun aniden karar değiştirmesine sebep olmuş olinalı ki apar topar trene binmiş. Zaten bilet almaya vakti kaldığını sanmıyorum. Kondüktör yanına gelip bileti sorunca ne yapacağını bilemez. Artık cezalı olarak bilet ücretini o beş lirayı verecek. Vermesine verecek de ama cebinde beş lirası yok. Ceplerine bakar aranır durur, ama bir türlü o beş lirayı bulamaz. Nihayet param yok diyecekken ayağının yanında bir beş lira bulur, eğilir, parayı alır ve kondülctöre uzatır. Efendi Hazretleri'nin hlızuruna varınca diğer man­evi evlatlan gibi katılır. Sohbet sırasında bir ara Efendi Hazretleri İbrahim Bey'e dönerek:

-İbrahim, bir daha böyle delilik yapma! Ya o beş lira olmasaydı, buyurur. Diğer bir hatıramız, bugün Uşak'ta yaşayan ve dede yadigan halıcılık ti­

caretiyle uğraşantorunu Uğur Özyürek Bey'den menkuldür: . "Büyükbabam.la sohbet etmeyi sevdiği kadar ona birbiri ardınca sorular

sormayı da severdim. Benim sorulanın meraktan kaynaklanır, çıkmaz bir sokağa da­lan ve bir türlü bu çıkmazdan kurtulamayan kişinin zihnindeki bir çıkışı olmadığını düşündüğü cevaplanmamış, gerçek ve tatmin edici bilgiye ulaşamamış sorulanydı.

O, bunca densizliğiiDe karşı sabırlı ve temkinli davranır; irfanın verdiği neza­ket! e bana yaklaşır. Ancak bazen onun da sabn taşar, işte o zaman sert bir taşa çarpan bir kazazede misali büyükbabam tarafından beklemediğim. bir tepkiyle karşılaşırdım. Yirie onu fazlaca ÜZIDÜŞ olmabyım ki bana:

-Evlat, sen her şeye muhalifsiri, hep retten geliyorsun, dedi. Bu cevap, babaanneyi hüZünlendirmiş olmalı ki büyükbabama seslendi: -Çocuğa ne kızıyorsun, kafasında birçok cevaplanacak sorular var. Hem o

Nurettin'e benziyor, tersten, geliyor, dedi. Bu, sözün üzerine büyükbabam: -Ben, ona kızınıyorum sadece lafın biri bitmeden henüz sorduğu sorunun

cevabını almadan başka bir soruya geçmesine, böyle sabırsızca davranmasına celal­leniyorum, dedi.

Malumdur ki elılullahhazaratındaki öfke ve kızgınlık yoktur. Onlarda gördüğünü sandığunız, kızgınlık değildir celaldir."

Uğur Bey, Mustafa Efendi ile ilgili hatıralarını anlatırken dervişlerin

halvet çıkarmalan konusuna temas etti. D~desiriin evinin bahçesinde bulunan me­truk bir yeri halvethane halirie getirdiğini ve halvete giren dervişiri burada halvetirıi tamamladıktan sonra törenlerle nasıfhalvethaneden çıkanldığını anlattı:

"Eski evin bahçesinde odun kömür koyduğumuz metruk bir yer vardı. Büyük­babam halvetteki dervişini her gün ziyaret ederdi. Su yerine pekmezli su, yiyecek olarak da bir kase mercimek çorbası verirdi. Derviş gün gün boyunca oradan çıkmaz, başka insan yüzü görmezdi. Dervişiri halvetten çıkışı törenle gerçekleşirdi. ihtişamlı bir tören yapılırdı. Bu törene bazen Naleşibendi tarikirıin büyükleri de iştirak ederdi.

159

AYŞENURSIR

Kırkıncı günün gecesi bütün dervişler ellerinde meşalelerle çift sıra olurdu. Tekbir sesleri, ilahilerle derviş büyükbabarom kolunda balvethaneden çıkardı.

Büyükbabamın dervişlerinden Şerif Ali'yi balvetten çıkanşını bugün gibi hatırlıyorum. Meşaleterin zifiri karanlığı meydan okurcasına nasıl aydınlattığını, tekbir seslerinin nasıl gökyüzünde yankılandığını unutamam. Hatta nurani yüzlü bu zatın manevi mertebesinde yükselme bekleyen büyükbabamın bu zatı halvetten çıkardıktan bir gün sonra babaannemle olan konuşmasına şahit oldum:

-Rukiye Hanım, maalesef Şerif Ali mertebesinde aşama kaydedemedi, demişti.

Hz. Mevlana'nın: 'Mana yolu iğne deliği gibi dardır. Ben o dar yerden ben yalın k.ılınç geçtim."Buyurduğu gibi bu yol zorludur. Kolay kolay insan manevi yolda istenilen mesafeyi aşamayabilir."

Zikir ve balvet konusunda Mustafa Efendi'nin torunu Şükriye Alak19 da bir batırasını bizimle paylaştı: ·

"Dedemin balvetleri çok olurdu.Üç_aylar girdimidedem dervişlerini kon­trolü altında balvete koyardı. Genellikle on ya da kırk günlük balvete girerlerdi. Çıkışlan ise merasimle gerçekleştirilirdi. .

O günlerde zikirler, toplantılar gizli yapılırdı. Dervişler, dedemin Işık Mahallesi'ndeki hanesinde toplanırdı. İlahiler söylenir, kasideler, naatlar okunu:i-du. Yine bir gün Uşak'ta!9 ve çevresindeki dervişlerle zikir yapıldı. Yukanda Mehmet Dayım, yüksek sesten tedirgin olmuş olmalı ki dedemin yaıiına gidip: ·

-Baba, ses ayyuka çıkıyor, yapmayın; başına bir iş gelecek diye korkuyorum demiş.

Dedem, sükılt edip muhabbete, zikirlere, il~hilere devam etmiş. Mehmet Dayım, dışanda eve açılan pencereye yaklaşıp sese kulak vermiş. Vermesine vermiş de bir şey duymamış. Şaşırmış ve kendi ke_ndine:."Bu ne iştir. Yukarıda zikir sesinden duramadım, dışarı~a hiçbir--ses duyulmuyor. Bundan sonra babama bunun hakkında bir şey demeyeceğim, diye bayı.fl.anrnış." ·

"Küllü nefsin zôikatiilmevt"20 "Bütün nejisler ölüm zevkini tadacaktır. "ay­etinin ışığında insanoğlu bu alemden göçecektir. Mustafa Efendi de kendisine verilen ömrü o günün şartlan çerçevesinde değerlendirip ardında nice güzellikler bıraktı ve 30 Mart 1973 tarihinde dar-ı beka eyledi.

Uğur Bey, dedesinin vefatını şöyle nakleder: "1973 senesiydi. Büyükbabam hastalandı. RuhiAmca ile birlikte onu İzrnir'e

götürmek üzere yola çıktık. Yunus Emre tesisleriny vardığımızda ·izrnir yolu-üzerin­deki vadi boyunca bütün etrafımızın sarıklı cü b beli zatlada çevrili olduğunu gördüm. Gördüklerimi kimseye anlatmadırn. Sustum, bu sım yıllarca sakladım.

19 - Şü/.:riyeAiak: Mustafa Efendi'ninl.:-ızı Alime Hamm 'm kızıdır. Uşak~a ikame/ etme/..tedir. 20 - Al-i /mr611 Suresi, 185, Enbiya Suresi 35, Ankebüt Suresi, 57.

160

HALVETiYYE-ŞABANİYYE JVlEŞAYlHINDAN UŞAKLI MUSTAFA ÖZYÜREK HOCA EFENDi HAYATI VE TASAWUFİ DÜŞL'NCELERi

İzınir'e geldiğimiz zaman büyükbabamı Tepecik Hastanesi'ne yatırdık. Başında Halime Halarn kaldı. Hastanede büyükbabamın hastalığının teşhisi için ge­rekli işlemler yapılıyor, ancak tam bir teşhis koyulamıyordu. Bu dururodan sadece balam değil ben de oldukça mustariptim. Büyükbabam nefes almakta güçlük çekiyor­du, onu oksijen tüpüne bağladılar. Buna rağmen onun yüzünde tebessüm, gözlerinde ışıltı vardı. Sanki asli vatana dönüşün sevincini yaşıyordu. Büyükbabam, bu ahval içinde halama İzmir'den Uşak'a dönmek için ısrar eder durur. Halarn da duıumu bana anlattı. Ben, büyükbabamın bu ısrarında bir hikmet, bir roana olduğuna inaruyordum. Bu sebeple dok:tonıyla konuştum. -- · ·

Doktor ise, henüz tahlillerinin devam ettiğini henüz bir teşhis koyamadıklannı ve hastaneden çıkmasına izin veremeyeceğini söyledi. Üzüldüm, büyükbabamın isteğini mi yerine getirmeliyim yoksa dok:torun teşhisini ardından onu tedavi etme­sini mi beklemeliyim, diye hayıfl.andım. Sonunda. büyükbaba rm hastanede bir müd­det daha kalması için ikna etmeye kara verdim.

Büyükbabam, bu ısrar üzerine: -Oğlum, burası tamam. Vakit geldi, beni Uşak'a götür, dedi.

Büyükbabamın bu sözü, o an içimde onulmaz bir yara açtı. Burası demelde dünyayı kastediyor, yolcu olduğuna işaret ediyordu. Her ne kadar bu gerçeği kabul etmek benim için zor olsa da onun isteğini yerine getirmek istedim. Belki de o zaman bu isteğİn bir emir olduğunu düşündüm. Torunlan içinde büyükbabanun yanında en fa­zla ben bulunmuş tum. Onun ne ~üşündüğünü anlıyor, ne duyduğunu hissediyordum. Doktor Bey'le yeniden konuştum. Hastaneden çıkarmamaleta ısrarlı olmasına rağmen direnince mesuliyeti kabul ettiğimi beyan eden belgeyi imzalarnam karşılığında çıkarabileceğini söyledi. İmzaladım. Bu arada Ruhi Ağabey' e telefon ettim, büyük­babamla birlikte Uşak'a geri döneceğimizi söyledim.

Ruhi Ağabey, bizi Uşak'a götürmek üzere İzınir'e geldi. Basınane'den Kordon 'a çıkıp denizi seyrederek gideriz. Büyükbabam, dünya gözüyle son defa den­izi gÖrür, diye düşündüm.

Büyükbabam, buna karşı çıktı: · -Ne Basmanesi ne Kordon'u! Kısa yoldan hemen Uşak'a gidelim, dedi. Yola çıktık. Turgutlu civarındaydık. Tam orayı geçmek üzere iken karşımıza

soldan bir kamyon çıktı. Kurtulınamız imkansız görünüyordu. Ya biz kamyona, ya kamyon bize çarpacaktı. O anda bir mucize oldu. Sanki araba ışınlandı. Ne kamyon bize çarptı, ne de biz kamyona çarptık. Nasıl birbirimizle çarpışmadan geçtik bilrni­yonım.

Biz yolda iken büyükbabamın manevi evlatlarından olan Gediz'in köylerin­den birinde ikamet eden Şerif Ahmet Bey' e bir harum:

· -Şerif Ahmet21 , Şerif Ahmet! Uşak'ta kara bulutlar dolaşıyor, sen bala ne

21 - Şerif Ahmet Be;\ Miıstafa Hoca Efendi'nin yetiştirdiği halifelerinden biri kômil bir zallu: Ancak kendisine irşal görevi verilmemişti/: Ralıle-i tedris için Kütahya/ı Mehmet Dımı/u Hoca Efendi ) •e icazel verilmiş/it:

161

AYŞENURSIR

diye buralarda dolaşıyordun? demiş. O da bu söz üzerine köyünden kalkıp Işık Malıallesi 'ndeki lıanemize gelmiş.

Misafir odasına girip ibadetle meşgul olmuş. Eve geldiğimizde gözyaşlan içinde bizi karşıladı. O gün bizde kaldı.

O günün gecesi babaannemin aniartığına göre büyükbabam, lıelalleşmek için babaannemi yanına çağırmış :

-Bir pazar sen annene gitmek istemiştin, ben de izin vermedim. Sen ısrar edince gençliğin verdiği düşüncesizlikle sana bir tokat attım. Hanım, sen lıaklıydın. Hakkını lıelal et, demiş.

Bu konuşmanın ardından annem Latife Hanım' dan bir leğenle ibrik istemişler. Büyükbabam abdest tazelemiş, yatağına uzanıp son nefesini vermiş.

Büyükbabamın Hakk' a yürümesinden üç yıl sonra 197 6 yılının Aralık ayında babaannem de göçtü. Oysa babaannem büyükbabamın hayattan geçmesinden beş-altı yıl önce lıastalanmış ve yatağa düşmüştü. Biz, babaannem için öldü ölecek diye üzül-ürken büyükbabam birden annerne seslenerek: ,

-Latife Hanım Klzım, bana bir fincan su, bir kaşık getir dedi. Annem, suyu ve kaşığı getirir. Büyükbabam, suya nefes etti, şifa ayetleri

okudu ve bu sudan birkaç kaşık babaannerne içirdi. Bir müddet sonra öldü ölecek dediğimiz hasta kendini topladı, iyileşti, yüzüne renk geldi.

Büyükbabam~·babaanneme dönerek: -Rukiye Hanım, önce ben yürüyeceğim sonra seni alacağım, dedi." Mustafa Efe~di Hazretleri 'nin bayatından sunduğumuz kesitler bizimle

paylaşılanlarm sadece birkaçıdır. Her biri anlatılmaya. değer, her biri bir kerametine işarettir.

SONUÇ .-Mevlana Hazretleri: " Ben dostlarımı ne kalbim/e ne de aklımla severim.

Olur ya kalp durıo; akıl unutur. Ben, dostlarımı ruhumla severim. Ruh ne durur ne de unutur çünkü ... " buyurur. Mustafa Efendi de bizleri ruhuyla sevdi, kucakladı. Onun vefat tarihi 1973 olarak bilinse de o bizim gönlümüzde sevgisiyle, düsturuyla, sözleriyle yaşıyor. Zira Allah dostlan, Hak aşıklan, Tann erieri ölmez . .

Mevliina Celaleddin Rumf Hazretleri 'nin Divôn-z Kebfr 'inde ifade ettiği gibi:

Hakikatten haberdar olarak ölen aşık/m; sevgilinin huzurunda şeker gibi erirle1; tatlı tatlı öliirle1:

Elest hitabından Cib-ı hayôt içerler de bir başka şiveyle ölürler hasılı. Hepsi de Cişıktzrlar, aşk alanında topl~nmışlardu; onun için şu .insan

toplulukları gibi ölmez onla1: Letafette melekleri.bile geçmişlerdiı: İnsanlar gibi öimek, onlardan uzaktır

artık.

Sen aslanlar da köpekler gibi kapı dışında mı ölürler scmırsın?

162

HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYllllNDAN UŞA.KLI MUSTAFA ÖZYÜREK HOCA EFENDi HAYATI VE TASAVVUFI DÜŞÜNCELERİ

Aşıkla/; yolculukta öldüler mi can padişahı, onları karşılamaya çıkm: Aşıkla/; gayb gözlerini açar/m: Aşık olmayaniarsa kö1; sağır bir halde can

verirle1: Hepsi de güneş gibi aydın bir hale gelirle1: Çünkü on/m; o ayın ayakları

ucunda ö/ürle1: Birbirlerinin canı olan aşıklarm hepsi de birbirlerinin aşkıyla can verirle1: Hepsinin de ciğerinde aşk suyu vardu; hepsi de su gibidir; ciğer içinde ölür­

ler adeta. Aşıkla/; gökyüzüne uçarla/: Miinkirlerse celıennemin ta dibinde geberirle1: Geceleri korkudan uywnazlardı, onun için hepsi de korkıtdan, tehlikeden

emin olarak öliirle1: Fakat burda ota, yiyeceğe tapanlar zaten öküz kesilmişlerdil; elbette eşek

gibi ölürler onlm: Bugün o bakışı arayan la/; neşeli bir halde, gülerek canlarını o bakışa feda

ederle1: Padişah, onları lütufkıtcağma alır. Onlar öyle hor hakir bir halde ölmezle1: Mustafa 'mn huyunu arayan aşık/m; Ebi/ Bekir gibi Ömer gibi ölürle1: Ölüm uzaktır onlardan amma, bu sözleri şayet ölürlerse diye söyledim. Ey padişa/ı, ey Şemseddin! Senin münkirlerin, ölüm anında bile gerçekten

habersiz, ölüp giderle1: " Mustafa Efendi, aşık ve sadık bir derviş, hikmet sahibi bir kamil insan,

yaşantısıyla örnek muhterem bir zat, yaptıklanyla adı daima zikredilecek bir velidir. Kendini insan nev' inin hayrına a4ayan digerkamlığı22 ile örnek olan, ardından hoş bir seda bırakan kişilerin ne adları, ne şanlan ne dehatıralan unutulmaz.

Ziya Paşa'nın sözlerinde ifade ettiği gibi: Nev-i insanhaşre dek tazfm ederler adına Kim ki feda-yınefs ed e cinsinin imdadma

22- digerkônı: başkalanna kendini adaypn

163

AYŞE NUR Sffi.

KAYNAKLAR

DEVELLİOGLU, Ferit (2008), Osmanlrca-Tiirkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kita­bevi, Ankara. DUtviLU, Melımet (2005). Batmayan Güneş Devam Eden Gölge/ei; Haz. Ayşe Nur Su, İrfan Yayıncılık, İstanbul. ERGÜN, Mustafa (1996). İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri (1908-1914), OcakYayınlan,Ankara. Kur 'an-ı Kerim Meali (2005). Diyanet İşleri Yayınları, Ankara. SADIK VİCDANI (1995). Tarikatlar ve Silsele/eri (Tomar-r Turuk-ı Aliyye). Haz. İrfan Gündüz, Endenın Kitabevi, İstanbul. TUTSAK, Sadiye (2009). Sadrk Karahaıı ve Uşak~a Eğitim (1930-1950), Yeniçağ

Yayınları, Uşak. ÖNTUG, Murat (2001). "Osmanlı Dönemi Uşak Medreseleıi", Türk Diinyasr Araştırmalan Dergisi, Sa. 133, Türk Dünyası Araştmnalan Vakfı Yayın lan, İstanbul.

/

Resim: HALVETİYYE-ŞABANİYYE MEŞAYIHINDAN MUSTAFA ÖZYÜREK HOCA EFENDi

164

HALVETIYYE-ŞABANİYYE MEŞAYIHINDAN UŞAKLI MUSTAFA ÖZYÜREK HOCA EFENDi HAYATI VETASAVVUFIDÜŞÜNCELEru

I Nolu Belge

·.

· ,· . J!dqıı fl9"'' ' '11 tuı . .ı ıın~f. tuu .,~ h~tJpiJfj, ·v.u~·r•n•n~ -t·l'J ııtlli,;I!Ja, 1.1.14• . P.llJ.ııdJ"j. ;t,!!JJ, by nısHı; J'fiı1111,Y~t ııl•l~(\~ UFLtll olifb8~, Ul! IllillL l.'l•ıiu~J ı< ~•Y.+!Mıı)f ;'AP.ı:Lm.9Ul' • . U.l-J-.ı'Jk! b~rı Ci 61ıtı•ll)l" l'Whıllll>lltl\ ililll 11111t. fıııda .H~IU.

- · -• nııııl'•lı &tfi1,!f·-v'i o · unarııır':t.ııy.rıı ıtıtUho.fiJ.Uı "ıu, s:ı.tı fıll'l. 'l.r•'Ul!.hl'l-l ı t•ııt !i~u• .. · · VtJPst. Y!} . t,uclilca!;f;ı;ıı Y.ÜII _,~.l.lP.!! U)} t,ııt$.h,llU9 l'tl'l.\ilı!' 4'1ıHit.ltll ht1J~, fl;ı UI'AU

lı1 rJ '113}, r.:!.il"ll lav!JI Hlıi ·.41H Mııııo lılf1~ ~1bı.lul •ri ll(İibn• rı llıı!.un1yA ıullc•li~ ı·~ .... : C' ·~ııı.H)fJ. ..Upo- •}T.ül.llnüUJJ!<r~ ?._l}.l,ıı!t9 UY\1'1lc ~dt.PJKI ht ( ljtt!ıtl lfl lınlı l.fl )

lif~ 6tU'l'ıiıı: D!ı;i,;9CI.IfııU,i b1i~U 'ıi~Uiıt.ıHl §fJ111'6 IJ?tlllııiJ lll'tlıı ~~~~~'"~ 6~1Ji10.H" d.l.1>; JHıt ff,ıv>~•i-hi't lf'.l•ut;iıfhhlf.Ptll tlıU .11.UiaJ'lnıli ( ;\ lidit. ) jffo PIJlrtUr.lf ı}l&l, wı.1~d,ltt •rnJ.rot;r.-ııjııı. ll:IJ.~ nı:ıiJi.Yl~ yıırıtı tıııt J.!)l•ı Ciıht11111.~ ':AJOI'i &tıtt'l!, llii ı.ıı.kuı y-u!. r~'·•rJıııJ, tı.!'fl ııı;ııht!tl"intlt tıllllllr lı'lwıuun' 'hl'elf Hdl •tM-ı~~ v& 111! 1t n<~• ~~~ ;arıııı:ıı».ıı ıt/.bJ. lllr u!ldtı, n !JflyUıc ııuu h"!J1\n4 U rı ı- ~i!l'lilnU• . , · Bil ~~rıımts bU.'fl,4- ~Hh~:.m• M.~r.ıtt l!tl$n Yt tnavi'unt Yli t.Ht.ilı•tt.Mı f.t~tUıttı ~f.~l911U\ V9 lut h ,_,ıli'U~Ifln lsiU ~11<11ll'9fJ. •1.11111• ~'<'! lllilA ll lHi!ll'l lfi.lıl &ftlll<~ııı U lt o\o.ı ı =»•4-'JR<ı t•'fS.YuJ.tıdt ııua•ııh ı:I1PPII •t. n i ııt.tlıA ııvnn tııırıJ ,ı ın

··.vtpd,u:ı t4tltt.t •• ıtanıın• Hlnn ııl4viin fUplı• ıı!allrll" bJtt 'ı!l"l~lı~lP. 6~7 ~'I!Lk 1ttf~nt!" l&DUIJUII& t.Urt t JiRdl •~ak!ilıU~ aynııwtk f8 illa

ti.llik&,.U ,1o~pa.buı trHUiıv.ffı !il!Jıi!uıl.&llt dUIJI811•~~n fdifV\ılÔ li'WHUU~ Ub&ii'" hvı:lfl' !hlt/l- i"ütl!ln Sn/lli:hn•uın1 'f6 IJ"•lf~l ı,ıoı.ıın tıuıu iJIJU, 1.itııl•uun. ~'' v•~ı~~J ,n~~ ~d~vi•J . ~o.ıo . t??O

'~-· · ~ · · .. · - • · ,. ·. · I10ilT~ıııA IJııitıuıı Yt~~1~iif~""""~- - ~~ ....... ~..,... • .

... ,~L _. · . ·. ,., "" ~. • o ·u • ...ı.· . . ..

. Z AMt K••~J;•ın-.u~,., ~· l~Y,t. 1-'•ıoı

,:, ... : ..

, "' . " •·-..... • ··-J•

-· - ..

-.... -..,

165