100. yılında kırım halk cumhuriyeti, kurultay ve numan

159
100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu 23 – 24 Şubat 2018 İSTANBUL Bildiriler Kitabı Proceedings Book Сборник трудов Праці Книга ISBN: 978‐605‐84636‐0‐8

Upload: others

Post on 01-Nov-2021

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

 

 

 

 

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, 

Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın 

Şehadeti Uluslararası Sempozyumu 

23 – 24 Şubat 2018 

İSTANBUL 

 

 

 

Bildiriler Kitabı                                                    Proceedings Book 

Сборник трудов 

Праці Книга  

ISBN: 978‐605‐84636‐0‐8 

Page 2: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

İÇİNDEKİLER / INDEX / ИНДЕКС / ІНДЕКС

Açılış Konuşması (Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer) National liberation movement of the Crimean Tatar people in the interwar period (Prof. Dr.Volodymyr Komar) Kırım Hanlığı ve Osmanlı Kuzey Siyaseti (Prof. Dr.Yücel ÖZTÜRK) Kırım Hanliği’nin Yıkılışı ve Göç Süreci (Prof. Dr. Nuri KAVAK) Ağır Yükle Uzun Yol: Kırım'da Cedidizmden Milli Harekete (Prof. Dr. Kutluk Kağan SÜMER) Edebî, Sosyal ve Kültürel Faaliyetleriyle Kırımlı Süleyman Sûdî Bey

(Prof. Dr. Abdulkadir Emeksiz) 1944 Sürgününden Sonra Kırım Tatar Milli Mücadelesi (Prof. Dr. Kemal Özcan) Kırım Türklerinin Milli Mücadelesi (Prof. Dr. Giray Saynur Derman) Altın Orda Devleti’nin Çöküşü ve Kırım Hanlığı’nın Zuhuru (Doç. Dr. Serkan ACAR) Kırım Tatarlarının Yapay ve Gerçek İki Kimlik Arasında Var Oluş Mücadelesi (Dr. Ataalp PINARER) 1917 Kırım Tatar Milli Kurultayı: Tarih ve Günümüz (Doç. Dr. Gayana Yüksel) Bulgaristan’daki Kırımtatar Diasporası (Geçmişi ve Bugünü) (Cevat Tahiroğlu) Antlı Kurban Numan Celebi Cihan, Kırım Tatarları'nın İlk Cumhurreisi Şehadeti'nin 95. Yıl Dönümünde (Mubbeyyin Altan) Noman Çelebi Cihan’ın Ölüm yıldönümü ve ilk kurultayın 100. Yıl dönümü anma Sempozyumu, 23 Şubat 2018, İSTANBUL (Hasan KIRIMER)

1- 3 4- 14 15- 25 26- 40 41- 69 70- 80 81- 93 94-107 108-115 122-130 131-140 141-148 149-151 152

Page 3: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

 

 

 

 

 

 

 

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, 

Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın 

Şehadeti Uluslararası Sempozyumu 

 

 

23 – 24 Şubat 2018 İSTANBUL 

 

 

Bildiriler Kitabı  

Proceedings Book / Сборник трудов / Праці Книга 

 

 

ISBN: 978‐605‐84636‐0‐8 

 

 

 

Editör: Prof. Dr. Kutluk Kağan SÜMER 

 

 

Page 4: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

 

 

 

 

Kongre Koordinatörü: Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer 

 

KURULLAR 

 

Düzenleme Kurulu: 

Prof. Dr. Yücel ÖZTÜRK 

Prof. Dr. Nuri KAVAK 

Prof. Dr. Kutluk Kağan SÜMER 

Doç. Dr. Esra TEBERDAR GÜNEŞ 

 

Yürütme Kurulu: 

Celal İçten 

Emre Türedi 

Seher Türedi 

Ergün Sevimsoy 

Uğur Mertol 

  

 

 

  

 

 

Page 5: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

Bilim Kurulu: 

Prof. Dr. Yücel ÖZTÜRK 

Prof. Dr. Nuri KAVAK 

Prof. Dr. Kutluk Kağan SÜMER 

Prof. Dr. Saynur DERMAN 

Prof. Dr. Kemal ÖZCAN 

Prof. Dr. Abdulkadir EMEKSİZ 

Prof. Dr. Volodymr KOMAR 

Prof. Dr. Akhtem Dzhhelil 

Prof. Dr. Tahir KERİM 

Doç. Dr. Esra TEBERDAR GÜNEŞ 

Doç. Dr. Serkan ACAR 

Doç. Dr. Dinçer KOÇ 

Doç. Dr. Gülnar Seyitvaniyeva 

Doç. Dr. EniseAbibulla 

Doç. Dr. NariyeSeydahmetova 

Doç. Dr. LeniyaraCelilova 

Doç. Dr. RanettaGaffarova 

Doç. Dr. Galyana Yüksel 

Dr.Öğretim Üyesi Muzaffer ÜREKLİ 

Dr. İlyas KEMALOV 

Dr. Nikol KANÇAL 

Kemal GURULKAN 

Meryem Başkurt 

Safiye Olgun 

Bekir Mahmudov 

ShevketKaibullaiev 

ShevketMyemyetov 

ZelfiraShukurdzhiyeva 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 6: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

SEMPOZYUM PROGRAMI  

 

23 Şubat 2018 Cuma 

09:30 Kayıt  

10:00 12‐30 Açılış Oturumu 

Saygı Duruşu 

Milli Marşlar 

Protokol ve Dernek Başkanlarının Konuşmaları 

14:30 Altınordu ve Kırım Hanlığı Oturumu 

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Yücel ÖZTÜRK 

Prof. Dr. Azmi Özcan 

Prof. Dr. Nuri KAVAK 

Doç. Dr. Serkan ACAR 

Doç. Dr. Dinçer KOÇ 

Yrd. Doç. Dr. Muzaffer ÜREKLİ 

 

24 Şubat 2018 Cumartesi 

10:00‐13:00  Milli Devlet Milli Kurultay Oturumu I 

Oturum Başkanı : Prof. Dr. Nuri KAVAK 

Prof. Dr. Abdulkadir EMEKSİZ 

Prof. Dr. Volodymyr KOMAR 

Prof. Dr. İvan PATRILYAK 

Prof. Dr. Remzi Devletov 

Doç. Dr. RanettaGaffarova 

Doç. Dr. Gayana Yüksel 

Hulnara Seitvaniieva 

Cevdet Tahiroğlu 

 

24 Şubat 2018 Cumartesi 

14:00‐17:00 Milli Devlet Milli Kurultay Oturumu II 

Oturum Başkanı: Doç. Dr. Esra TEBERDAR GÜNEŞ 

Kemal GURULKAN 

Doç. Dr. Bekir Mahmudov 

ShevketKaibullaiev 

ShevketMyemyetov 

Meryem Başkurt 

Safiye Olgun 

Hande Gündüz 

Sema Aktaş 

Mehmet Kerim 

17:30 Kırım Türklerinin Vatan Mücadelesi Oturumu 

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kutluk Kağan SÜMER 

Prof. Dr. Saynur DERMAN 

Prof. Dr. Kemal ÖZCAN 

Prof. Dr. Toğrul İsmayıl 

Dr. Ataalp Pınarer 

Nejat Sali 

20:00 Kapanış Oturumu ve Deklarasyon  

 

Page 7: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Katılımcı Ülkeler ve Akademik Katılımcı Sayıları 

 

 

Türkiye          19 

Kırım             2 

Almanya           1 

Amerika Birleşik Devletleri     1 

Bulgaristan           1 

Rusya Federasyonu       1 

Romanya           2 

Ukrayna           6 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 8: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

1

Açılış Konuşması

Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer

23 Şubat 1918 yani tam yüz yıl önce Kırım Türklerinin liderlerinden Numan Çelebi Cihan şehit edildi…

Türklük davasına adanmış bir hayat Türklük davası için son buldu. Numan Çelebi Cihan, Türk dünyasında ve Kırım Türkleri arasında ‘ant’lı şehit olarak da bilinir. Onun meşhur dizeleri Kırım Türklerinin milli marşı olmuştur çünkü.

Ant etkenmen, söz bergenmen millet içün ölmege

Bilip, körüp, milletimniñ köz yaşını silmege.

Bilmey körmey, biñ yaşasam, kurultaylı han olsam,

Kene bir kun mezarcılar kelir meni kömmege.

Bu şiir bile kahramanın nasıl bir adanmışlık düzeyinde olduğunu göstermeye yetecektir. Şimdi şehadetinin 100. yılında Numan Çelebi Cihan’ı tanıyalım biraz.

Malum olduğu üzere 1783’de Rus işgaline maruz kalan Kırım Türklerinin esaret yılları böylece başlamıştır. Rusların hürriyetlerini ellerinden almak istemeleri, uyguladığı baskı ve imha politikaları sonucu Kırım Türkleri Osmanlı Devleti sınırları içindeki başka bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göçlerin büyük çoğunluğu dalgalar hâlinde Türkiye’ye, Romanya ya Bulgaristan’a yapılmıştır. En büyük göç dalgaları; 1792, 1860-1863, 1874-75, 1891-1902 seneleri arasında olmuştur. Bu göçler, Rusların imha ve iskân politikaları sonucunda Kırım’da Kırım Türklerinin nüfusları %35’lere kadar gerilemiştir.

1883 ile 1905 yılı arası uyanış devri olmuştur. Kırımlı büyük Türkçü Gaspıralı İsmail Bey’in 1883 yılında çıkarmaya başladığı Tercüman gazetesi ve diğer yayınlar ile Kırım Türkleri, gaflet uykusundan uyanmaya ve ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ parolası altında benliklerini bulmaya, eğitime sarılmaya, içtimaî, iktisadî sahalarda teşkilatlanmaya, okuma ve yardım dernekleri kurmaya, Avrupa fikir hareketleri hakkında bilgi sahibi olmaya başlamışlar ve böylelikle de terakki ve tekâmül yoluna girmişlerdir. 1904-1905 Rus-Japon Savaşı ve bunun sonucunda Rusya’nın mağlubiyeti, Rusya İmparatorluğu’ndaki değişikliklerin de temel taşını oluşturmuş, artık Çarlık rejimi çok büyük bir darbe almıştır. İmparatorluğun sömürge halkları ve tabii ki Rusya Müslümanları arasında Asya milletinin, yenilmez kabul edilen bir Avrupa Devleti’ni yenebileceğinin ispatı olarak yorumlanan bu mağlubiyet, siyasi hareketlerin de başlangıcı olmuştur.

Page 9: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

2

1912-1913 arası ‘Kurultaycılar Devri’ olarak adlandırılır ki bu devir, millî inkılap ve istiklal devridir. Millî temele dayanan siyasî teşkilatlanmaya ehemmiyet verilmiştir. Kırım’daki faaliyetlerle başta millî-medeni, sonra mülki ve nihayet istiklâl için mücadele edilmiştir. Çelebi Cihan ve Cafer Seydahmet’in önderliğini yaptıkları bu devrin gençliğinin bariz vasfı, idealist bir kadro ve teşkilât ile vatanın mukadderatı üzerinde aktif rol oynamaları ve Kırım Türklüğünün vatan ve millete ilişkin meseleleri kendi ellerine almış bulunmasıdır. Cafer Kırımer’in ifadesi ile “Kırım tarihinin bu mümtaz gençliğinin en önemli siması da Çelebi Cihan’dır.”

Yazmaya burada satırlar yetmez ama Çelebi Cihan önce Kırım’da sonra İstanbul’da daha sonra Petrograd’da tahsil görmüştür. Gerek Kırım’daki gerek İstanbul’daki gerekse Petrograd’daki tahsili esnasında devrin milliyetçi ve özgürlükçü aydınlarından tahsil almış gerekse bunlarla teşviki mesaide bulunmuştur. Buralarda kendisi gibi genç aydınlarla Kırım Talebe Cemiyeti, Vatan Cemiyeti gibi dernekler kurmuştur. Çelebi Cihan, Moskova ve Petrograd’da iken Rusya esiri Türklerin ileri gelen önderleri ile de tanışmıştır.

1917 Şubat’ında merkezde inkılabın başladığı haberlerinin gelmesi üzerine Cafer Seydahmet, Besarabya cephesinden ayrılarak Odesa’ya gelmiştir. Orada, gizli teşkilâtları tarafından bir hastaneye yerleştirilen Çelebi Cihan’ı bulmuş ve ikisi birlikte Halil Çapçakçı ve Ahmet Özenbaşlı ile birlikte durumu müzakere etmişlerdir. Kırım’dan vaziyeti sorduklarında Çelebi Cihan’ın Kırım müftülüğüne, Cafer Seydahmet’in de vâkıf işleri müdürlüğüne seçildiği cevabını almışlardır. Çelebi Cihan yalnız Kırım’ın değil, aynı zamanda Batı Müslümanları (Polonya, Litvanya) müftüsü olmuştur. Bilâhare bu sıfatları Rusya muvakkat hükümeti tarafından da tasdik edilmiştir. Aldıkları bu cevap üzerine Kırım’a gelmişlerdir.

Kırım’a döndüğünde Çelebi Cihan, bağımsız bir devlet yapılanması yolunda atılabilecek her türlü adımın sorumlusuydu. Üstelik Cafer Seydahmet, Hasan Sabri Ayvaz, Seyit Celil Hattat, Abdülhâkim Hilmi, Cafer Ablay, Şefika Gaspıralı, İlhamiye Tuktar, Ayşe İshaki gibi iyi yetişmiş, aydın ve inançlı bir kadroya da sahipti. KMMİK’nin Nisan 1917’de Rusya’nın bir Halk Cumhuriyeti esasında kurulmasını, topraklı millî muhtariyetlerin tanınmasını isteyen bildirisi, bütün Rusya’dan ses getirmişti. Kırımlı liderler, 1917 yılında Moskova’da toplanan ‘Bütün Rusya Müslümanları Birinci Kongresi’nde, ‘Federasyon’, ‘Kadın Hakları’, ‘Millî Şura’ gibi konularda çağdaş ve milliyetçi bir tutum sergilerken, Türkçü bir bakış açısıyla da Rusya’daki Türk toplulukları arasında iş birliği ve dayanışmadan yana olduklarını ortaya koymuşlardı. Çelebi Cihan ise, Kırım Başmüftüsü sıfatıyla Temmuz ayının ikinci yarısında Kazan’da toplanan ‘Müslüman Din Adamlarının Kongresi’ (Ulema Kongresi)’ne katılmış; aynı tarihlerde yine Kazan’da cereyan eden ‘Bütün Rusya Müslümanlarının İkinci Kongresi’ ile ‘Bütün Rusya Müslümanları Birinci Askerî Kongresi’nde temaslarda bulunma ve ilişkileri geliştirme fırsatını yakalamıştı.

Çelebi Cihan ve kadrosu, 1 Kasım’da Akmescit şehrinde Kırım Türklerinin II. Kongresi’ni toplayarak kurultay toplama kararını çıkartmışlardı. Ayrıca Kırım’da bulunan muhtelif milletlerin dinî, millî, siyasî haklarına hürmetle Kırım Halk Cumhuriyeti’ni kurmak için esaslar tespit edilmiş ve Kırım dışındaki askerlerin yurda getirilmesine karar verilmiştir. 17 Kasım 1917’de seçim yapılmış, kadınlar da seçme ve seçilme hakkı verilmiştir ki, 76 kişilik kurultay azaları içinde kadınlar da yer almıştır. Böylece bütün Türk âleminde daha 1917’de kadınlara da

Page 10: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

3

seçme ve seçilme hakkım tanıyan ve onların da sosyal işlere iştirakine imkân veren Kırım Türkleri olmuştur.

17 Kasım’daki genel seçimlerin ardından, 26 Kasım’da kurultay Bahçesaray’da toplanmıştır. Riyaset divanı Çelebi Cihan, Cafer Kırımer, Abdülhâkim Hilmi, Hacı Bedrettin ve Şefika Gaspıralı’dan oluşmaktaydı. Kurultay, kurucu meclis olarak 13/12/1917’ye kadar toplantısına devam etmiştir. Esasını Cafer Seydahmet’in hazırladığı, Çelebi Cihan ve Cafer Ablay ile müzakere ederek mutabık kaldıkları Kanunu Esasî, kurultay tarafından kabul edilmiştir. Ve bu anayasanın 3. maddesine dayanarak bir sene müddetle kendilerinin parlâmentoyu teşkil etmelerine de karar verilmiştir. Çelebi Cihan, kurultayın ilk gününde yapılan seçimlerde, Şefika Gaspıralı ile birlikte Başkanlık Divanı üyeliğine, akabinde de Kırım Anayasası’nın kabulü ve Kırım Halk Cumhuriyeti’nin ilânından ve de kurultayın Parlamento’ya dönüştürülmesinden sonra Millî Hükümet’in Başkanı (İdare-i Milliye Reisliği) ve Adalet Bakanı seçilmişti. Anayasa’da ‘Kırım Halk Cumhuriyeti’ esası kabul olunmakla Kırım, istiklâl yoluna girmiştir. Şiarı “Kırım Kırımlılarındır” olan kurultay, böylece bütün Kırım sakinlerinin himaye ve savunma mesuliyetini de üzerine almış bulunuyordu.

Bu Türk dünyasında modern şekilde tam demokratik ilk Cumhuriyet oldu. Onu nihayet yenileri izledi.

Maalesef sadece birkaç ay sonra 23 Şubat 1918 yani tam yüz yıl önce Kırım Türklerinin liderlerinden Numan Çelebi Cihan şehit edildi. Bu gün mezarı bile belli değil. Kırım’ın üzerinden yıllarca felaketler geçti. Kırım bu gün yine maalesef Rus işgalinde.

Kırım Türkleri yüz yıl önce manda himayeyi kabul etmemişlerdi. Ne Ukrayna’nın ne Rusya’nın bir parçası olmayı %35’lik nüfuslarıyla dahi kabul etmeyerek milli devletlerini ilan etmişlerdi.

Kırım Türklerinin milli devleti yüz yaşında. Numan Çelebi Cihan’ın da şehadetinin bu hafta 100. yılı. Ant ediyoruz ant içenin andını yaşatmaya.

Page 11: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

4

Volodymyr Komar (Ivano-Frankivsk, Ukraine)

National liberation movement of the Crimean Tatar people

in the interwar period

The completion of the First World War affected the collapse of the Russian Empire. The

October Revolution of 1917 became a catalyst for the national liberation movements of the

peoples of Russia, most of which were forcibly included in its composition. In the post-

revolutionary period, independent states were created on its vast expanses, in particular in the

Baltic Sea basin: Finland – December 6, 1917, Lithuania – February 16, 1918, Estonia –

February 24, 1918, Belarus – March 25, 1918, Poland – November 11, 1918, Latvia –

November 18, 1918. In the Black Sea-Caspian region proclaimed independence: Crimea –

December 16, 1917, Ukrainian People's Republic (UPR) – January 22, 1918, Northern

Caucasus – May 11, 1918, Georgia – May 26, 1918, Armenia – May 28, 1918, Azerbaijan –

May 28, 1918, Don – September 15, 1918 and Kuban – December 5, 19181.

Ukrainian-Crimean Tatar political relations were formed in the conditions of the

collapse of the Romanov empire and the birth of independent national powers. Significant role

in the reconstruction of the Crimean statehood belonged to a well-known public figure, writer,

one of the ideologues of the Crimean Tatar national movement – Jafer Seidamet. Already in

May 1917, he headed the Crimean delegation to the Congress of Muslims in Russia, where the

main political demands of the Crimean Tatars were presented, in particular the establishment

of a federal Russia and the declaration of the sovereignty of the Crimean Tatar people. The

main attention of the leaders of the Crimean Tatar movement was attracted by Ukraine. J.

Seidamet met with the chairman of the Central Council (Central Rada) Mykhailo Hrushevsky,

the head of the General Secretariat Volodymyr Vynnychenko and the General Secretary for

National Affairs Oleksandr Shulgin. The purpose of the meetings, among other things, was to

clarify the position of the Ukrainian side in relation to the Crimea. A trip to Kyiv in July 1917

convinced J. Seidamet that the Ukrainian national movement was useful for the Crimean Tatars

1 Biblioteka Uniwersztetu Warszawskiego (BUW), Rps. №1522, mikr.13286, k.2 (Memoriał p. t. “Sytuacja polityczna na Bliskim i Srednim Wschodzie (styczeń – marzec 1920 r.)” [Autor w 1919 r. przebywał w Szwajcarii, brał udział w konferencji partij socjalistycznych w Bernie i Lucernie w 1919 r.]).

Page 12: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

5

only in terms of Russia's confrontation. However, after the Central Rada adopted the

proclamation of the Ukrainian People's Republic (UPR), the idea of putting forward the slogan

"Crimea for the Crimeans!", which foresaw the state independence of the peninsula, emerges

among the leaders of the Crimean Tatars. J. Seidamet was convinced that the idea of

independence of the Crimea should be guarded not only from Russians, but also from

Ukrainians and at the same time counting on the support of the Ottoman Empire2.

Despite this, J. Seidamet participated in the Congress of Peoples, convened by the

Central Rada in Kyiv on September 8-16, 1917. The congress adopted decisions that largely

determined the policy of the Central Rada and the leadership of the Crimean Tatar national

movement in the period from the autumn of 1917 to January 1918. The main emphasis in the

resolutions of the congress was on the transformation of centralized Russia into a federation,

the convening of regional constituent assembly to the All-Russian, the formation of an army on

a national basis. Crimean Tatar delegates, with J. Seidamet among them, met with M.

Hrushevsky, V. Vynnychenko and O. Shulgin in the framework of the congress. J. Seidamet

noted that M. Hrushevsky and O. Shulgin understood the views of representatives of the

Crimean Tatar people for the future of the Crimean settlement. The delegates did not feel trust

to V. Vynnychenko, because he did not look like the person who without any hesitation would

use any means for national interests3.

The next meeting of J. Seidamet with the leaders of the Central Rada, in particular the

General Secretary of Military Affairs Simon Petliura, and also M. Hrushevsky and O.

Shulgin, took place in Kiev during the October Revolution in Petrograd in 1917. J. Seidamet

perceived it, not otherwise, as the Bolshevik a coup, condemned and called a criminal incident4.

From Ukrainian figures, J. Seidamet received a promise that in the universal of the Central

Council Crimea will not enter to Ukraine. The terms of the arrangement were met. In the Third

Universal of the Central Rada on November 7 (20), 1917, which proclaimed the creation of the

2 V. G. Zarubin, A. A. Zarubina, Jafer Seidamet. Strokes to the portrait, "Historical heritage of the Crimea", 2006, №12–13, access mode: http://a-pesni.org/grvojna/bel/a-sejdamet.php

3 A. Ivanets, Partnership of Ukrainians and Crimean Tatars in 1917, "Ukrainian Studies", 2008, №4, p. 82. 4 M. Hafarova, Jafer Seidamet, access mode: http://www.kitaphane.crimea.ua/dzhafer-seidamet.html

Page 13: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

6

Ukrainian People's Republic, three northern (continental) districts of the Tavriya province, but

"without the Crimea" were included in the UPR5.

The October events forced the Crimean political leaders to unite before the Bolshevik

threat. On December 26 (December 9), the Crimean Tatar Kurultai (congress) started its

activity, and on December 13 (26) formed a national government – the Directorate (Board of

Directors), which proclaimed the creation of the Crimean Democratic (People's) Republic and

approved its constitution – "Crimean Tatar Basic Laws"6. The Central Rada has recognized the

decision of the Kurultai. However, the Crimean Tatar movement due to the structural weakness

(the main thing – the Crimean Tatars were less than 30% of the total population of the Crimea)

could not self-hold the situation on the peninsula7. It was blocked by other anti-Bolshevik

forces of the region, united in the People's Representative Council (PRC). The basis of its armed

forces was Crimean Tatar armed forces, as well as Russian White Guard officers and Ukrainian

units. However, this coalition was weak and could not resist the prevailing forces of the Red

Army, which began fighting in Crimea in order to seize power. In such conditions, the Crimean

revolutionary headquarters, headed by the military director J. Seidamet, was called to defend

the peninsula from the Bolsheviks. The troops of the Crimean headquarters counted from 2 to

5 thousand soldiers, but they did not represent a serious obstacle to the Bolshevik expansion in

the Crimea8.

The young Crimean republic, shortly after adoption of the constitution and

proclamation of independence, suffered aggression on the part of the Bolshevik forces, which

entered the Crimea in early 19189. The seizure, the main role in what assigned to the sailors of

5 V. Zarubin, About the ethnoconfessional conflict in the Crimea (1918), access mode: http://www.kreho.info/index.php/uploads/4/a.rian.ru/economy/20110622/a.rian.ru/economy/20110622/index.php?name=News&op=article&sid=172 6 A. G. Zarubin, The Crimean Tatar national movement in 1917-1921. [Documents], "Issues of the development of the Crimea", (Scientific-practical discussion-analytical collection), Simferopol, 1996, edition 3, p. 24–27. 7 A. Ivanets, Partnership of Ukrainians and Crimean Tatars in 1917, "Ukrainian Studies", 2008, №4, p. 82. 8 R. R. Tokmedzhy, Jafer Seidamet and Milliy Firqa – the struggle for national freedom during the Bolshevik expansion, "Scientific notes of the Tavrida National V.I. Vernadsky University", Series "Legal Sciences ", vol.19 (58), №1, 2006, p.184–189. 9 R. Potocki, “Państo Krzymskie” w 1920 roku, “Przegląd Wschodni”, 1996–1997, t.VI, z. 4(24), s. 843-868.

Page 14: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

7

the Black Sea Fleet, took place in a similar scenario. The city approached the warships and put

guns on the central part of the city. The sailors went to the shore with separate units and mostly

easily overcame the resistance of the troops of the Crimean headquarters. So one after another

fell Yevpatoriya, Yalta, Feodosiya, Kerch, and, on January 13, the residence of the government

– Simferopol. The establishment of Bolshevik power in the Crimea was accompanied by mass

robberies and assassinations that affected all strata of the local population – from the

bourgeoisie to the workers. The Tatar population of Crimea, having not succumbed to

Bolshevik agitation, has undergone similar repressions. In addition, the Bolsheviks stirred up

national hatred on them by the Russian-speaking population. However, already in the spring of

1918, a wave of hatred against the Bolshevik authorities united all Crimeans10.

Under the terms of the Brest-Litovsk treaty between the UPR and the Central states, the

German troops occupied the territory of Ukraine, and later Crimea. If in the Ukrainian question

the German authorities sought to create a situation of long-term political and economic

dependence of Ukraine from Germany, in Crimea their interests were limited to temporary

military-political and strategic interests. General of the royal army, Muslim Masiy Suleiman

Sulkevich, who was by birth a Lithuanian Tatar, with the consent of the German authorities on

June 25, 1918, became prime minister of the government of the Crimean republic, which

included other Lithuanian Tatars11. In particular, Leon Nyman Mirza Krychinsky, who at the

same time was a deputy of the Crimean parliament, became head of the office of Prime Minister

M. Sulkevich12. Their appointment, to a large extent, became possible due to the ethnic origin

and the Muslim faith that linked them with the Crimean Tatars. For the German command, it

was important to avoid a conflict with the Crimean Tatar population and to create the visibility

of its self-organization under the guidance of the national leadership.

In the declaration of the Crimean government M. Sulkevich, who found the approval of

the German command, was proclaimed "the preservation of the independence of the peninsula

10 A. I. Denikin, Essays on the Russian turmoil: White movement and the struggle of the volunteer army. May-October 1918". (Memoirs, notes), Mn., 2002, p. 66. 11 Российский государственный военный архив (РГВА) (The Russian State Military Archives), ф.308/к, оп.3, д.34, л.3 (Referat Władysława de Bondy AIDE MEMOIRE w sprawie tatarów krymskich). 12 E. Charszkiewicz, Przebudowa Wschodu Europy. Materiały do polityki wschodniej Józefa Piłsudskiego w latach 1893–1921, “Niepodległość”, Londyn, 1955, t.5 (po wznowieniu), s.147.

Page 15: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

8

... and the restoration of legality and order." The hetman of the Ukrainian state, Pavel

Skoropadsky, has instead demanded the full merger of the Crimea with Ukraine. He claimed

for three northern Tver breeding districts and established an economic blockade of the

peninsula. In response to this, M. Sulkevich, through one of his ministers, Count V. Tatischev,

who was sent to Berlin, sought recognition of the independence of the Crimea and protection

of it from Ukraine. The German government did not consider it necessary to recognize the state

independence of the Crimea and advised to independently settle relations with representatives

of Hetman P. Skoropadsky's government13.

However, the search for foreign allies continued. M. Sulkevich appointed Asana Sabri

Aivazov as the ambassador to Constantinople, who on behalf of the government was authorized

to negotiate the exclusion of Crimea from Russia and its accession to the Ottoman Empire.

Minister for Foreign Affairs of the Crimea J. Seidamet presented to the German

government a statement from the Kurultai of July 21, 1918, which stated in particular that

"Crimean Tatars want to restore Tatar rule in Crimea, turning it into an independent neutral

khanate, relying on the German and Turkish policy"14.

Counting on the support of the German authorities in the Crimea was already too late.

November 11, 1918 Germany capitulated. In the conditions of the withdrawal of German troops

and the threat of re-Bolshevik occupation of Crimea, General M. Sulkevich November 15, 1918

handed over power to the Crimean regional government headed by Solomon Krym and was

forced to move to Azerbaijan. Two weeks later, a military squadron of 22 British, French,

Italian and Greek ships landed on the roads of Sevastopol. However, part of the Red Army

began a successful offensive against the interventionists, which in April 1919 ended with the

capture of almost the whole of Crimea, with the exception of the Kerch Peninsula15.

On April 28-29, 1919 the third Crimean Regional Party Conference in Simferopol

decided to create the Crimean Soviet Socialist Republic. However, the Soviet authorities this

time did not last for long. Until June 26, 1919, under the onslaught of the "Armed Forces of the

South of Russia", commanded by Lieutenant General Anton Denikin, the Bolshevik troops left

13 A. I. Denikin, Essays on the Russian turmoil: White movement and the struggle of the volunteer army. May-October 1918". (Memoirs, notes), Mn., 2002, p. 70. 14 Ibid., с. 71–72. 15 A. G. Zarubin, V. G. Zarubin, Without winners. From the history of the civil war in Crimea, Simferopol, 1997, p. 141–142.

Page 16: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

9

the Crimea. The Denikin administration in the Crimea has absolutely negated the desire of the

Crimean Tatars to become independent. The powers of the Kurultai and the Directory were

abolished and Crimea was included in the Tavriya province. However, on November 7, 1920,

the troops of the Bolshevik Southern Front entered a decisive offensive, which resulted in the

establishment of a Soviet power on the peninsula16.

During the retreat of General Peter Wrangel's troops from Crimea, J. Seidamet

emigrated to Turkey, and later to Switzerland. He had the authority among emigrants, especially

the Crimean Tatars, was a member of the governing bodies of some emigre organizations, and

was the leader of the People's Party of the Crimean Tatars "Milliy Firqa"17.

In emigration wanderings, ministers of the Crimean republic sought support from

Poland. May 17, 1920 J. Seidamet officially appealed to the League of Nations with the

requirement to transfer Crimea under the protectorate of Poland18. This statement was not a

surprise, since Poland and the Poles were an example for many peoples of the former tsarist

Russia in the struggle for independence. However, its unreality was dictated by other

circumstances. During this period, the territory of Crimea was occupied by the White Guard

troops of General P. Wrangel, who was recognized by the legitimate government of France,

because the Entente, in general, supported the idea of restoration of the Russian Empire.

Y. Pilsudski was ready to consider the proposal of the Crimean minister only on the

condition that such a decision would find support for the League of Nations and the power of

the Union UPR. In a reply from the League of Nations, it was pointed out that J. Seidamet's

proposal was submitted to the council members, but it was unlikely to separate the problem of

Crimea from the all-Russian issue. The Councilor of the Polish Embassy in Berne has officially

thanked J. Seidamet for his proposal, adding that his actions were a great moral support to the

Polish side.19.

16 M. N. Hubohlo, S. M. Chervonnaia, Crimean Tatar national movement, vol. 2, M., 1992, p. 279. 17 Sotskov L.F. An unknown separatism. On service of the SD and Abwehr. From secret files of the intelligence service. – Moscow, 2003. – p. 168. 18 T. Krymski, E. Wiśniowski Racja stanu Polski na Wschodzie, Pod znakiem odpowiedalności i pracy. Dzisięc wiczorów, pod redakcją A. Skwarczyńskiego, Warszawa, 1933, s. 225. 19 S. Mikulicz, Prometeizm w polityce II Rzeczypospolitej, Warszawa, 1971, s. 195.

Page 17: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

10

The leadership of the UPR declared readiness to give Crimea a broad autonomy, but no

more 20. The necessity for the Crimea to join the UPR was based on the Ukrainian politicians

as follows: "Ukraine is a country with great industrial potential in the future, the Crimean south

is the Riviera, climatic stations, vineyards and orchards, which will not manage, without the

Ukrainian products. The state symbiosis of the Crimean Tatars and Ukrainians is dictated by

nature itself, and we think that these reasons, as the most convincing, will be taken into account

by the Tatar politicians and will reach for the good of their native country – to an advantageous

for the Ukrainians and their mutual understanding"21. In spite of certain differences in views,

the Crimean question did not become a stumbling block between Y. Pilsudski and S. Petliura.

In November 1920, J. Seidamet achieved an audience in Belvedere with the Head of

State Marshal Y. Pilsudski. However, Poland at that time could only morally support the

national liberation aspirations of the Crimean Tatars. J. Seidamet's proposal was actively used

by Polish propaganda, especially during negotiations with representatives of Soviet Russia.

Despite the impossibility of the proposals of the Crimean Minister, since that time active

cooperation has begun with the smiths with the Crimean Tatar emigration.

During 1923-1926 in Poland's internal politics there were certain perturbations

connected with the change of the ruling coalition and the forced resignation of Y. Pilsudski

from the state public posts22. Government came to power in the country, which was influenced

by the ideology of national democrats and did not share Promethean ideas23. Expressing his

principled disagreement with the policy of the Governments of "Chjeno-Piast", Y. Pilsudski

severely left his office in the General Staff and left for Sulejowek. Thus began a new period in

the life of Y. Pilsudski, who received the name "Sulejowkovsky". In 1923, it seemed to

everyone that Y. Pilsudski forever departed from active politics and took with him the dream

of all life – the restoration of the former greatness and power of the Rzeczpospolita. However,

these illusions did not stand the test of time.

20 T. M. Simonova, "Prometheism" in the foreign policy of Poland. 1919-1924, "The New and Contemporary History", 2002, № 4, p. 58. 21 V. Serhiichuk, Ukrainian statesmen: Vsevolod Petriv, K.: PE Serhiichuk M. I., 2008, p. 94. 22 L. Aleksiievets, Poland: the establishment of an independent state 1918–1926, Ternopil, 2006, p. 358. 23 Centralne Archiwum Wojskowe (CAW), Oddział II Sztabu Głównego (Od. II Sz. Gł.), sygn. I.303.4.5776, k.1 (St. Siedlecki. Ruch “Prometejski” wśród narodów podrosyjskich na emigracji w Polsce).

Page 18: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

11

The phenomenal ability of Marshal Y. Pilsudski to unite around himself talented people

was manifested in the organization of the Promethean Front of Peoples, who found support for

certain figures of the state apparatus of power. In the General Staff (GS) and the Ministry of

Foreign Affairs (MFA), the concept of Prometheism, which was aimed at the collapse of the

Soviet Union, was not completely rejected, despite the provisions of the Treaty of Riga, 192124.

It from the highest levels of public administration has dropped to the level of department heads.

They adored Y. Pilsudski, considering him the creator of the Polish Army and the state25. Under

the auspices of the marshal in the Division II of the GS, T. Shettsel, V. Yenjeyevich, S.

Charnotsky, G. Sukhenek, and in the Ministry of Foreign Affairs Y. Lukasevich and R. Knoll

continued working. It was during this period that T. Golubko, who worked fruitfully with

emigrant non-governmental organizations, was involved in active work.

Almost all the leaders of the national emigration centers were in personal audiences at

Y. Pilsudski in Sulejowek. Among them are Georgians, Ukrainians, Crimean Tatars, in

particular their leader J. Seidamet26. The attention of the most influential man in the Polish state

to the representatives of the people who fought for independence, had for them also great moral

and political significance. So gradually formed a bloc of peoples from the former tsarist Russia,

who, in the person of their leaders, rallied around Y. Pilsudsky and his associates.

During this period, the emigration centers of Ukrainians, Georgians, Azerbaijanis, and

highlanders of the North Caucasus continued to operate in France, which in the beginning of

1926 were united in the Parisian society "Prometheus". One of the leaders of the Promethean

movement – Vladislav Pelts – in his memoirs categorically emphasizes that in Paris there was

no representation of Tatar emigration.27 It equally concerned the Crimean Tatars, led by J.

Seidamet and Volga Tatars under the leadership of Ayas Iskhaki. The place of residence of

most Crimean Tatars (including J. Seidamet) became Turkey. Contacts between J.

24 Ibid., sygn. I.303.4.5561, k.31–32 (Stosunki Polsko-Prometeuszowskie. Referat polityczny, obrazujący geneze sprawy, założenia ideologiczne i formy organizacyjne współdzialania Polsko-Prometeuszowskiego. 1939 r.). 25 L. Aleksiievets, Poland: the establishment of an independent state 1918–1926, Ternopil, 2006, p. 359. 26 CAW, Od. II Sz. Gł., sygn. I.303.4.5776, k.1 (St. Siedlecki. Ruch “Prometejski” wśród narodów podrosyjskich na emigracji w Polsce). 27 Biblioteka Polska w Paryżu (BPP), Akta Władysława Pelca (AWP), sygn.1, k.2 (Notatka o pracy Władysława Pelca jako Attache Ambasady RP w Paryżu. 1937–1944.).

Page 19: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

12

Seidamet, as a leader of the Crimean Tatars in exile, and the Polish diplomatic mission in

Turkey were carried out through Colonel GS and the Polish military attache in Constantinople

Bobitsky28. Taking into account the ultimate goal of implementing the policy of prometheism,

representatives of the Crimean Tatar emigration anticipated the collapse of the Soviet Union,

which opened the prospect of a revival of an independent Crimean republic.

With the approval of the power of the Pilsudskiite in Poland after the May 1926 coup,

attempts were made to implement the concept of Prometheism. For this purpose in Warsaw in

the end of 1928 the organization "Prometheus" was created. Its official name: "Prometheus

Club" – League of Assassinated Peoples of Russia: Azerbaijan, Don, Karelia, Georgia, Idel-

Ural, Ingram, Crimea, Komi, Kuban, Northern Caucasus, Turkestan and Ukraine"29. Since

1930, it has become the main ideological and organizational center of the entire Promethean

movement. From there came instructions for individual branches organized in France (Paris),

Finland, Turkey, Persia and China (Harbin), national centers and leaders of emigration: Noah

Jordania (Georgians); Andriy Livytsky (Ukrainians); Said Shamil (the highlanders of the North

Caucasus), J. Seidamet (Crimean Tatars), Ayas Iskhaki (Volga Tatars), Ignat Bilyi (Kuban

Cossacks); Mamed Emin Rasul-Zadeh, Mustafa Vekili, Mir Yakub Megtiev, Azer Tekin

(Azerbaijan)30.

Permanent discussions between Ukrainians and Crimean Tatars regarding the Crimean

future status were also held within the framework of the Promethean movement. The Ukrainian

position remained unchanged from the time of the Central Council: "Crimea is a land of

unusually mixed populations, where nobody has the majority – once was a stronghold of the

Crimean Tatars, our historic enemies, allies and contemporary friends. Ukraine has always

respected and will respect the national rights of the former state rulers of the Crimea, and we

are certain that in the struggle for freedom of the Crimea from foreign claims, Ukraine was and

28 РГВА, ф.308, оп.3, д.18, л.17 (Raport sytuacyjny attache Wojskowego Delegacji Rządu RPP w Konstantynopole za czas 15.08–15.09.1921 r.). 29CAW, Od. II Sz. Gł., sygn. I.303.4.5782, k.661 (Ideologia walki ciemieżonzch przez Rosje narodów zjednoczonych w organizacji “Prometeusz”: Azerbajdżan, Don, Gruzja, Idel-Urał, Ingria, Karelia, Komi, Krym, Kubań, Kaukaz Pólnocny, Turkiestan i Ukraina. 1936 r.). 30 Ibid., sygn.. I.303.4.5776, k.7. (B. Sen. St. Siedlecki. Referat Szulgina p.t. “Ruch Prometeuszowski” wsród narodów podrosyjskich na emigracji w Polsce. Warszawa, 14.I.1939 r.).

Page 20: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

13

will be the most reliable friend of the Tatars ... but we do not think that Crimea itself is

fragmented from Ukraine"31.

On this occasion, at the end of 1929, Ukrainian-Tatar negotiations took place32. They

did not bring anything new. Everyone remained in their positions. The Tatars stood on the

platform of restoration of the state independence of the Crimea. Ukrainians wanted to see the

Crimea as part of a revived Ukraine33. J. Seidamet, the leader of the Crimean Tatars, believed

that if Ukraine recognized the independence of the Crimea, then it should recognize its

sovereignty. He did not want to discuss the problem at the level of "Ukraine's strategic interest

in Crimea"34. The controversy in the press about the Crimean affiliation also unfolded between

Western Ukrainian politicians and Crimean Tatar people. The autonomy of the Crimea as part

of a united Ukraine, according to the Galician, was the only real opportunity for the

development of the Crimean Tatar movement35.

In the organization "Prometheus", which was founded in 1928, the peoples of

Azerbaijan, Don, Georgia, Idel-Urals Ingram, Karelia, Komi, Crimea, Kuban, Northern

Caucasus, Turkestan and Ukraine occupied an equal position. Instead, the "Friendship

Committee of the Caucasus, Turkestan and Ukraine" (Friendship Committee), which was set

up in Paris in 1934 as an elite club, emigrants were divided into two categories. The first was

the Caucasian peoples, Turkestans and Ukrainians, who in the 20's managed to create national

states. All others were deprived of the right to belong to the Friendship Committee and should

only be subject to the Prometheus organization with the center in Warsaw. The result of this

division was that the people of the so-called second category felt offended and insulted. They

lost their trust in leadership, and this threatened the loss of the unity of the Promethean front.

31 O. Shulhyn, No territory. Ideology and Order of the Government of U.P.R. in a foreign country, [With the preface Vyacheslav Prokopovich], Paris, 1934, p. 102. 32 РГВА, ф.461/к, оп.2, д.124, л.5. (Wyciąg z listu p. Gawrońskiego do p. Hołówki z dn. 14 grudnia 1929 r.). 33 Ibid, л.10. (The national question of the Turks of the former Russia. 1929). 34 CAW, Od. II Sz. Gł., sygn. I.303.4.5460, k.81 (Porozumienie ukraińsko-tatarskie. 17.XII.1929 r.). 35 РГВА, ф.461/к, оп.2, д.128, л.62. (W odpowiedzi Ukraińskim szowinistom. Wstęp XX-ta rocznica otwarcia Kurułtaja na Krymie i oddżwięki na łamach lwowskiego “Diła”.); Ibid, л.63 (Krym w latach 1917–1920.); The holiday of the statehood of Crimean Tatars, "Dilo", 1937, December 7; Crimea in 1917-1920, "Dilo", 1937, December 9.

Page 21: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

14

This condition was reflected not only in the relations between the Warsaw Prometheus and the

Friendship Committee in Paris, which until then were tense, but also in the Ukrainian-Crimean

Tatar relations.

In order to resolve the situation of the board of the organization "Prometheus" insisted

on the need to normalize relations and eliminate those obstacles that prevented the monolithic

Promethean movement. The proposal was to harmonize the principles of activity on the

platform of the Prometheus organization, that is, equalization of the rights of all Promethean

peoples, including the Ukrainian and Crimean Tatar. Also, the leadership insisted on co-opting

to the Paris Club representatives of other peoples and replacing the names on the "Committee

of friendship of Moscow's enslaved peoples". Given the fact that the Prometheus organization

subjugated all the emigrant organizations, created an ideological base and became the center of

the Promethean movement, then, according to the Polish leadership, it should have remained

so36.

Consequently, the Ukrainian-Crimean Tatar relations during the interwar period were

ambiguous. Anticipating the inevitable collapse of the Soviet Union and working in the

Promethean movement under the auspices of Poland, emigrants from the UPR and the Crimean

People's Republic pursued various political goals. Crimean Tatars were hoping for a revival of

an independent state. Instead, Ukrainians did not imagine independent Ukraine without the

Crimea, which was assigned the role of autonomy. The partnership and cooperation between

the Ukrainians and the Crimean Tatars ended where the question of determining the legal status

of the Crimea was discussed.

36 Archiwum Akt Nowych (AAN), Ministerstwo Spraw Zagranicznych (MSZ), sygn. 6692, k.130 (Memoriał Zarządu “Prometeusza”. 17.I.1938 r.).

Page 22: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

15

KIRIM HANLIĞI VE OSMANLI KUZEY SİYASETİ

Yücel ÖZTÜRK

Eski Çağ’daTavrida olarak bilinen ve Altınordu hakimiyeti zamanında Kırım adını alan

Kırım Yarımadası, mitolojik dönemler bir tarafa bırakılırsa, en azından Avrupa Hunlarından itibaren münferit kesintiler haricinde Türklerin ya tamamen ya da kısmen hakim oldukları bir toprak parçası idi.37

Hazar Hakanlığı’nın İtil’den Karpatlara kadar uzanan geniş coğrafyada gerçekleştirmiş olduğu hakimiyet, bu coğrafyayı ilk kez sosyo - politik, jeopolitik bir bütünlüğe kavuşturdu. Dönemin kaynaklarında genel olarak Hazarya olarak yer alan coğrafyanın jeopolitik merkezi Aşağı İtil olup Kiev’in dahil olduğu sosyo – kültürel ve sosyo ekonomik alan, bütün Özü sahası ile birlikte Aşağı İtil boyuna entegre olmuş idi. Türk, Rus, Fin, Ugor, Kafkasya’nın yerli halklarından meydana gelen pek çok etnik topluluğu federatif karakterde bünyesinde barındıran Paks Hazarika, Batı Deşt – i Kıpçak’ın ilk jeopolitik alt yapısını teşkil etmesi ve daha sonraki yapıların ortaya çıkmasına uygun zemin oluşturması bakımından hayati bir öneme sahiptir. Hazarların kurmuş olduğu uzun soluklu hakimiyet, Bizans’ı Baltık Havzası ile Karadeniz arasında cereyan eden ticari – iktisadî faaliyetlerin sağlayacağı büyük imkanlardan mahrum bırakarak gerileten temel faktör idi. Hazarya üzerinde yedinci yüzyıldan itibaren etkili olan Hazar Barışı’nın devam etmesi halinde Bizans’ın Kuzey Karadeniz ve Kafkasya’da etkili bir güç olması mümkün değildi. Bizans, nihayet, Peçenek, Uz, Kuman ve Kıpçaklardan oluşan yeni Türk Kabile birlikleriyle Hazarlar aleyhine gerçekleştirdiği ittifaklar sayesinde Baltık’tan Karadeniz’e uzanan tabii şose vaziyetindeki Özü Nehri ulaşım hattını kontrol altına alarak Hazarları saf dışı etmeyi başardı. Kuzey – güney hattını kontrol etme imkanını kaybeden Hazar İmparatorluğu, Araplarla girişmiş olduğu Kafkasya hakimiyeti mücadelesini de kaybettiği için zamanının küresel gücü olmaktan çıktı ve dağıldı.38

Prof. Dr. Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. [email protected] 37Taurice, Tavride ve daha başka şekillerde karşılaşılan terim, İskitlere dayanmaktadır. Bu kelimenin etimolojisi Taur, tour, tur varyantlarıyla eski kaynaklarda yer alan “Türk” terimi ile çok yakınlık arzetmektedir. Bkz. Yücel Öztürk, “FromTavrida to Crimea: TheTerms of Crimeaand Karaim in Historcal and Etymological Perspectives ”,Uluslararası Karay Çalışmaları Sempozyumu / International Symposium on theKaraiteStudies, Ed., Mehmet Alpargu, Yücel Öztürk, Bilal Çelik, Bilecik 2010, s. 113 vd. 38Türk kavimlerinin Kuzey Karadeniz coğrafyasında oynadığı tarihi rol hakkında temel kaynaklardan birisi Bizans tarihçisi ve imparatoru Constantine’dir. Bu kaynak genel olarak bütünüyle Türk kavimlerine ayrılmış değerli bir eserdir. Bkz. Constantine Porphyrogenitos, De AdministrandoImperio, Ed. Gy. Moravcsik, Trans. From Greek into English, R. J. H. Jenkins, Dumbarton Oaks Center for Byzantine Studies Trustees for Harvard University, Washington, District of Columbia 1967. Kırım’da Hazar hakimiyetinin gelişimi ve bitişi için bkz. Anthony Grant, Historical Sketch of Crimea, London 1855, s. 15 vd.

Page 23: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

16

Hazarların yıkılmasından sonra Kırım Yarımadası’nda Peçenek ve Kuman – Kıpçak hakimiyetleri ortaya çıktı. Ancak, Bizans, büyük tecrübesi ile kazanmış bulunduğu Özü ticari ve ulaşım hattını hiçbir surette kayıp etmedi. Kırım, X. Asırdan itibaren değişmeyecek bir şekilde İstanbul’a entegre oldu. Süreklilik arzeden bu tarihi vakıadan hareketle, Karadeniz ve kuzey ülkelerinin jeopolitik niteliği hakkında fikir geliştiren önemli araştırıcılar, jeopolitik bakımdan Kırım’ın değişmez bir şekilde İstanbul’a bağlı olduğunu iddia etmişlerdir.39

Moğolların gelişi öncesinde Latin şehir devletlerinden Ceneviz ve Venedik’in Bizans’ın hayat damarlarını işgal etmek suretiyle onu sömürgeleştirmeleri Kırım Yarımadası’nın tarihinde önemli değişikliklere yol açtı. Plano Karpini’nin Sudak ve civarını Kıpçak hakimiyet alanı olarak tanımlaması gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, XIII. yüzyıl başlarına kadar Kırım’da Kuman – Kıpçakların Bizans ile ortaklaşa bir hakimiyet sürdüğü ifade edilebilir. Bizans, Hersones adı verilen batı yakasında hakim iken Kıpçaklar takriben Yayla Dağlarının kuzey ve güney sahalarını ellerinde tutuyorlardı.40

Bu süreçte Yarımada’da Latinlerin nüfuzu ve faaliyet alanı genişledi. Karadeniz jeopolitiğini teşkil eden Ten, Özü, Turla ve Tuna ticaret havzaları birer birer Latin kontrolüne girerken, Bizans zayıflıyordu. Latin hakimiyetinin başlangıç safhasında Kafkasya, Kırım ve bütün Kuzey Rus alemini derinden sarsacak Altınordu devri başladı. Kırım Yarımadası bu sefer Altınordu hakimiyetine girdi. Altınordu hakimiyetine rağmen, Kırım’ın ticarî ve jeopolitik bakımdan İstanbul’a entegre olması değişmedi. Bu dönemde Yarımada’nın siyasî hakimiyeti Altınordu, ticarî – iktisadî hakimiyetinin ise Latinlerde olduğu ifade edilebilir.41

Altınordu hakimiyetinin Yarımada’da basit bir siyasî – askerî hakimiyet olarak değerlendirilmesi yanlış olur. Yarımada’da zamanla Tatar olarak genel bir isim altında toplanabilecek nüfus yoğunluk kazandı. Eskiden beri güney kesimlerde yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudilere ilaveten Kırım Yarımadası Altınordu hakimiyeti zamanında Türk nüfusu ile doldu. Kırım’ın bu dönemde Türkleştiğini ifade edebiliriz.42 Rus kaynaklarında Tatarya olarak anılan ve eski Hazarya’nın yerine kullanılan bozkır sahası, aslında Hazar sonrasında Arap coğrafyacıları tarafından Deşt – i Kıpçak olarak anılmıştır. Tatar teriminin modern, Anadolu’daki Türk teriminin bir paraleli gibi Kuzey Türklerini ifade etmek üzere kullanılmış olduğunu düşünüyoruz. Tatar nüfusunun Türk ve Moğol unsurlarının karışmasıyla meydana gelen yeni bir hamule olduğu genel görüşler arasındadır. Ancak, oldukça sınırlı Moğol askerî birlikleri haricinde Kafkasya veya İtil üzerinden büyük çaplı Moğol nüfusunun gelmemiş olduğu artık bilinmekte olup Tatar nüfusunun kahir ekseriyetinin Türk – Kıpçak unsurlardan meydana geldiğini kabul etmek gerekmektedir. Nihayet, Arap kaynaklarıyla birlikte Latin ve 39Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, I, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul 1989, s .60.; Eyüp Özveren, “The Black Sea World as a Unit of Analysis”, Polotics of the Black Sea: Dynamics of Cooperation and Conflict, Editör: Tunç Aybak, London – New York, 2001, s. 61. 40TheRev. Thos. Milner, M. A. F. R. A. S., The Crimea, its Encient and Modern History: the Khans, the Sultans, and the Czars, London 1855, s. 111 vd. 41Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe(1475 – 1600), İkinci Baskı, İstanbul 2014, s. 56 vd. 42 Yücel Öztürk, - Cercis İkiel, “Kırım’da Nüfus ve Yerleşmeye Genel Bir Bakış (16 – 19. Yüzyıl)”, Sakarya Üniversitesi Fen – Edebiyat Dergisi, Sayı: 1 – 2, (Adapazarı 2001), s. 69 vd.

Page 24: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

17

Bizans kaynaklarının Altınordu Devleti’ni Kıpçak Hanlığı olarak nitelendirmeleri bu gerçeği vurgulamaktadır.43

Kırım Hanlığı, siyasî bakımdan Altınordu’nun tabi olduğu Cengiz Hanedanı’nın bir cüzü olan Giray Hanedanı tarafından temsil edilirken, nüfus olarak büyük çoğunluğu Hazar bakiyesi olup Kıpçak ana grubuna katılan Türk oymaklarına dayanıyordu. Bu oymaklar, ilk dönemlerde Altınordu’da olduğu üzere dört ana boydan teşekkül ediyordu. Hakim boy Şirinler olup, diğerleri Argın, Barın ve Kıpçaklardan meydana geliyordu. Zamanla bu boyların sayılarında artış meydana gelecektir. Bu boyların beylerine Karaçi Beyleri deniyordu. Karaçi beyleri, Kırım idari sisteminde rol oynayan temel sosyo – politik güç idi.Yarımada Altınordu hakimiyetinde iken aslında gerçek hakimiyetin bu oymaklarda olduğu ifade edilebilir. Bilindiği üzere beylik, Asya Türk geleneğinde temel siyasî ve sosyal bir ünitedir. Beylik, konsensüs ile atanan bir bey tarafından temsil ve idare edilirdi. Kırım Yarımadası’nda Altınordu’nun yüksek hakimiyeti altında hüküm süren bu beylerin zaman ve şartlara göre siyaset geliştirdikleri bir vakıadır.44

Altınordu’nun XIV. yüzyılın ikinci yarısında taht kavgalarıyla zayıflaması sürecinde, Kırım Yarımadası isyancı prenslerin sığınağı haline gelmişti. XIV. yüzyılda Karadeniz istikametinden Latin hakimiyeti güçlenirken, Kuzey’den, Baltık sahasından Litvanya – Lehistan hakimiyeti güneye doğru sarkmaya, sınırlarını Karadeniz’e doğru zorlamaya başladı. Bu süreç, Altınordu’nun Özü Boyu’ndaki egemenliğini Litvanya – Lehistan kraliyetine kaptırmasıyla sonuçlandı.45

Kırım Yarımadası’nın kaderine hükmeden beylikler bu şartlarda yeni çözümler üretmek mecburiyetinde kaldılar. Altınordu’nun bütünüyle dağılarak birkaç hanlığa dönüştüğü XV. asrın ilk yarısında Yarımada’da Kırım Hanlığı teşekkül etti. Kırım Hanlığı’nın ortaya çıkışı, aslında bahis konusu bu beyliklerin aynı doğrultuda uzlaşmalarının bir ürünü idi. Bu kabile federasyonu güneyden Latin, kuzeyden Litvanya – Lehistan tehdidi karşısında Giray Hanedanı etrafında bütünleşerek varlığını idame ettirmeye çalıştı. Bütün Asya geleneğinde olduğu gibi, hanedan aslında sembolik bir değer olup gerçek hakimiyet bu beylerde bulunuyordu. Beyler

43 Bulgar ve Tatar tarihinin ilk büyük siması Mercanî, Tatarların Bulgar menşeine dayandığını kararlı bir şekilde iddia eder. Mercanî, iddiasını şahsi kanaatlerine değil, tarihi kaynaklara dayandıran bir kişidir. Mehazları İbn Fadlan gibi çağdaş Arap seyyahları ve bizzat kendisinin Bulgar mezar taşları üzerinde yaptığı karşılaştırmalardır. Tatar lisanının eski Bulgar lisanı ile aynı olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu görüşler, eserin giriş kısmını kaleme alan Y. G. Abdullin ile E. N. Hayrullin tarafından serdedilmiştir. Ancak, Şehabeddin –i Mercani’nin kendi tedkikinden de aynı sonuçlar hasıl olmaktadır. Girişin sahipleri, Mercani’ye ait bu iddianın bazı Sovyet ve başta gelen Tatar etnogrofları tarafından da benimsendiğini belirtiyorlar. Bunlar arasında tanınmış filolog ve etimolog Prof. M. Z. Zekiyev de bulunmaktadır. O’ndan şu alıntı yapılmıştır: “ Tatar halk dilinin bütün kaynakları İdil Bulgarların’nın dilidir.” Mercani,Bulgarlar ve Kıpçaklar arasında da temelde büyük bir etnik ayrılık görmemiştir. Bkz., Şehabeddin – i Mercanî, Müstefâdü’l – Ahbâr fî Ahvâl – i Kazan ve Bulgar, Nşr. E. N. Hayrullin, Ankara 2008, s. 17. 44 İnalcık, “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray döneminde Kırım Hanlığı”, Emel (Özel), Sayı: 135, (1983), s. 54 vd.; Beatrice Forbes Manz, “The Clans of the Crimean Khanate”, Harvard Ukrainian Studies, II / 3 (Cambridge 1978), s. 282. Şirin Kabilesi için ayrıca bkz. Mária Ivanics, “Die Şirin. Abstammungund Aufstiegeiner Sippe in der Steppe”, The Crimean Khanate between East and West (15th – 18th Century), Ed. Denise Klein, Harrassowitz Verlag - Wiesbaden 2012, s. 27 vd. 45 Öztürk, Özü’den Tuna’ya Kazaklar,İstanbul 2004, s. 188 vd.

Page 25: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

18

hanı kendi istedikleri politikayı uygulamaya mecbur ediyorlardı. Ordusu ve nüfusu itibariyle beyliklerden başka bir güç kaynağına sahip olmayan hanlar beyliklere mahkum idiler.46

XV. asrın son çeyreğine kadar Giray Hanedanı etrafında kenetlenen bu beylik federasyonu, Hacı Giray’ın vefatı sonrasında içine düştüğü siyasi krizi aşmaya çalışırken Latin menşeli Ceneviz’in sultasına maruz kaldı. Hanlığın buhran içine girmesinden istifade eden Ceneviz, Kefe’de kurmuş bulunduğu siyasî hakimiyetini bütün güney sahillerine yaygınlaştırdığı gibi, Kırım Hanlığı’nın iç siyasetine de hükmetmeye başladı. Ceneviz hakimiyetine yerli güçlerle karşı koyamayacağını anlayan bu beylik federasyonu, çareyi Osmanlıları davet etmekte buldu. Bu tarihlerde İstanbul’u fethetmiş, Boğazlar üzerinden Karadeniz’e doğru genişleyerek Latin hakimiyetini ortadan kaldırmaya yönelmiş bulunan Fatih Sultan Mehmet, Güney Karadeniz üzerindeki hakimiyetini sağladıktan sonra Kuzey Karadeniz’e yönelme aşamasında idi. Fatih Sultan Mehmet, Kırım Hanlığı ile XV. Asrın ortalarından itibaren temas halinde olup, Kırım’ın zaptedilmesi için uygun bir zemini bekliyordu. Fatih’in aradığı fırsat, bu Ceneviz sultasının beylik federasyonu nezdinde büyük tepki doğurması sonunda ortaya çıktı. Beylik federasyonunun o dönemdeki lideri Eminek Bey, Fatih Sultan Mehmet’i yardıma davet etti.47Beklediği fırsatın doğmuş olduğunu anlayan Fatih, derhal harekete geçerek Yarımada’nın fethedilmesi emrini verdi. Gedik Ahmet Paşa kumandasında büyük bir Osmanlı donanması 1475’te hareket ederek Kırım’ı fethetti.48

Kırım’ın fethini müteakip Gedik Ahmet Paşa ile Kırım hanı Mengli Giray arasında bir tabiiyet antlaşması aktedildiği bilinmekle birlikte bu antlaşmanın metni mevcut değildir. Ancak, Osmanlı – Kırım münasebetleri dikkate alındığında Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım Hanlığı’nı Erdel, Eflak, Boğdan gibi vassal bir statüye indirdiği açık bir şekilde belli olmaktadır.49

Osmanlıların Kırım’a girmesiyle Kırım Yarımadası’nın idaresi üçlü bir idarî yapıya büründü. Bunun birisi Giray Hanedanı’ndan çıkan bir han, ikincisi beylik federasyonu, üçüncüsü ise Osmanlı İmparatorluğu idi. Osmanlı – Kırım ilişkilerinin anlaşılmasında, Osmanlı merkezi idaresi ile bu beylik federasyonu arasındaki ilişkinin kavranması zorunludur. Aksi halde Osmanlı – Kırım ilişkileri kavranamaz.

Bu üçlü yapının hanlığı nasıl etkilediği, üzerinde durulması gereken bir husustur. Üçlü yapının, yani, Giray Hanedanı, beylik federasyonu ve Osmanlı metbuluğunun aslında birbirine zıt unsurlar olduğu ve nadiren ahenk içinde işlediği Kırım tarihi açısından bir vakıadır. Bu üç gücün hepsi hanlığın politik önceliklerini kendi müstakil çıkarlarına göre belirleme çabası içinde olduğu için karşılıklı çıkar çatışmaları kaçınılmaz olmakta idi. Her krallık, hanlık veya

46Bkz. sekizinci dipnot. 47 İnalcık,“Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, VIII / 30 (Nisan 1944), s. 205. 48 Kırım’ın zabtı ve müteakip süreç için bkz. Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe, (1475 – 1600), Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2014, s. 62 vd. 49 Söz konusu ahidname ve tahlili için bkz. İnalcık, Aynı makale, s. 223 vd.

Page 26: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

19

sultanlığın, devleti kendi mülkü halinde tasarruf etme eğiliminde olması Orta ve Yeniçağ anlayışında tabii bir olgu idi. Bu açıdan, hanlığın kendi otokratik gücünü en üst mertebeye çıkarma anlayışında olması söz konusudur. Diğer yandan, beylik güçleri, hanedanın temsilcisi olan hanın otokratik gücünden rahatsız olacaklar, hanın kendi hakimiyetlerinde olmasından azami ölçüde haz duyacaklardır. Bir metbu olarak Osmanlı İmparatorluğu da tabii olarak kendi kontrolünde bir Kırım Hanlığı tasavvur edecektir.

Kırım Hanlığı’nın asli sosyal ve nüfus gücünü meydana getiren kabile federasyonu da tam anlamıyla homojen, mütecanis bir yapı olarak düşünülmemelidir. Bu federasyonun hakim unsuru Şirinler olup diğer beyliklere karşı kendi gücünü korumak için daimi bir mücadele içinde idi. Hanlık içinde yeni bir beyliğin etki alanını Şirinlerin gücünün oranını sarsacak ölçüde genişletmesi sosyal dengeleri bozacak, toplumsal kaos ve huzursuzluk kaçınılmaz olacaktır. Kırım Hanlığı’nın politik ve toplumsal dengesi, bu kabile federasyonuna bağlı idi. Bu federasyon, kendi dengelerine müdahale etmedikleri sürece harici unsur olan Osmanlılarla uzlaşma içinde oldular. Kabile federasyonunu temsil eden aristokrasi hanın despota dönüşmesini en büyük tehlike olarak algılıyor, bu nedenle harici güç olan Osmanlılarla daimi bir ittifak içinde bulunuyordu.50 Osmanlılar bu federasyon içindeki dengelere riayet etmediği taktirde ona karşı baş kaldırmaktan da çekinmiyordu.

Kırım Hanları ile Osmanlı merkezi idaresi arasındaki zıtlık, bütün Kırım tarihi boyunca varlığını korumuş, hemen her olayda bu olgu tesirli olmuştur. Osmanlı anlayışına göre Kırım Hanlığı Kuzey politikasının uygulanmasını sağlayacak bir vasıta idi. Osmanlı Kuzey politikası Kırım Hanlığı üzerine bina edilmişti. Osmanlılar bu politikayı etkin şeklide uygulayabilmek için Kırım’ı kendi kontrollerinde tutmak mecburiyetinde idiler. Bu nedenle, vassallık statüsünü zorlayan hanlar Osmanlılar tarafından tereddütsüz bir şekilde tahttan indirilerek yerlerine daha itaatkar hanlar atamışlardır. Bu noktada, hemen hemen istisnasız şekilde Osmanlı idaresi ile beylik güçleri arasında bir çıkar uyuşması mevcut olmuştur. Zira, hanlığın despotizme dönüşmesi Osmanlılar kadar beylik güçlerini de tehdit eden bir olgu idi. Bu tür bir çıkar uyuşması, hanlığın kontrol edilmesinde Osmanlıların işini çok kolaylaştıran bir faktör idi. Osmanlılar bir hanı azledecekleri zaman eğer bir tehlike hissederlerse bu beylik aristokrasisinin hanlık içinde karşı konulmaz şekilde hakim bulunan gücünden istifade ederlerdi. Hanlar, beylik aristokrasisi ve Osmanlılar arasında sağlıklı olarak işleyen bu işbirliği karşısında daima aciz kalacaklar, tahtlarını kaybedeceklerdir.

Osmanlı idaresi ile beylik aristokrasisi arasındaki bu ittifakın en güzel örneği Sahip Giray Han’ın azledilmesidir. Sahip Giray Han, Kırım Hanlığı’nın yükselme çağını başlatan, Kırım Hanlığı’nın nüfuzunu Yarımada’dan İtil Havzası’na kadar uzatan, Moskova üzerinde baskı kuran, Litvanya – Lehistan Krallığı’na otoritesini kabul ettiren güçlü bir han idi. Sahip Giray, hanlığı göçebe nizamından yerleşik nizama doğru geliştirecek merkezi bir yapıya

50Kabile güçleri uzun süre içinde bazı istisnai dönemler hariç tutulursa, Osmanlılarla olan ittifaka bağlı kalmış, ancak Giray Hanedanı’na karşı sürekli tedbirli durmuştur. Kabile güçleri Osmanlı’yı kendi sosyal ve siyasi statülerinin garantörü olarak görmüş ve değerlendirmiştir.

Page 27: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

20

kavuşturma iradesine de sahipti. Bunun için saray otoritesini güçlendirecek devşirme sistemini geliştiriyor, Osmanlı’dan aldığı destekle orduda ateşli silah kullanımına yönelik adımlar atıyordu. Sahib Giray’ın bu hamleleri hem iç beylik aristokrasisini, hem de Osmanlı merkezi idaresini rahatsız etti. Çeşitli bahaneler bulunarak azledilip yerine Devlet Giray tayin edildi. Sahib Giray azledilmekle kalmayarak idam edildi. Bu hazin hadise, onun vakanüvisi ve sadık adamı Remmal Hoca tarafından etraflı bir şekilde tasvir edilmiştir. Özetle, Sahip Giray, bizzat kendi vüzerası ve beyleri tarafından hedef seçilmiş, Osmanlı merkezi örgütüne yapılan asılsız ihbarlarla halledilmesi sağlanmıştır.51

Bu hadise, istikrarlı bir güçlenme periyoduna girmiş olan Kırım Hanlığı’nın tarihinde tamir edilemez yaralar açacak, hanlık bir daha gerçek anlamda dengeyi kuramayacaktır. Devlet Giray, hem beylik aristokrasisi, hem de Osmanlı örgütünün uzlaşması ile seçilmiş olmasına rağmen, Osmanlı – Kırım ilişkilerinde tarihçilerin tespit ettiği gizli rekabetin ilk tesirlerini gösterdiği dönemdir. Devlet Giray Sahip Giray’ın azledilişinden gerekli dersi çıkarmış, Osmanlı merkezi örgütüyle açıktan bir ihtilafa düşmekten kaçınmıştır.

Osmanlılarla Kırım Hanlığı’nın devlet bazında daima farklı çıkarlara sahip olduğu nokta, dış ilişkilerde öncelikli tehdit algılamasıdır. XVI. yüzyıl Osmanlı – Moskova arasında klasik dostluk dönemidir. 1492’lerde başlayan ikili ilişkiler daimî surette gelişerek XVI. yüzyıl boyunca doruk noktasına çıkacaktır. Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulmuş bulunan dış politika esaslarına göre, Rum Patrikhanesi, Osmanlıların Ortodoks ahali ile ilişkilerini yürüten büyük çapta resmî bir Osmanlı müessesesi haline getirildi. Bu çerçevede Anadolu ve Balkanlara ilaveten Osmanlılar Kuzey Karadeniz ülkelerinde yaşayan Ortodoks ahaliye de Ortodoks Patrikhanesi’nin dolaylı üyesi olarak bakacak, Balkanlı Ortodoksları himaye etme anlayışını Moskova’ya kadar genişletebilme imkanlarını kollayacaktır. Osmanlılar bu açıdan Moskova üzerinde gözle görülür bir himayeci politika gütmüşlerdir. Kırım Hanlığı ise Altınordu’nun mirasına sahip olmak ve bu mirastan Moskova’yı mahrum etmek için elinden gelen bütün imkanlara baş vurmaktadır. Osmanlı Devleti, bu tür Kırım – Moskova çatışmalarında XVI. yüzyıl boyunca Kırım’ı dizginlemek, Moskova’yı himaye etmek politikasını sürdürmüştür.52

Osmanlı ve Kırım’ın dış politik hedeflerinin en çok zıtlaştığı nokta, Kırım Hanlığı’nın Altınordu’nun dağılması sonrasında kendi hakimiyetinde addettiği topraklar üzerinde Osmanlıların hakim olmasından duyduğu rahatsızlıktır. Osmanlılar, aslında Kırım’ın arka bahçesi olan Taman, Azak, Kuzey Kafkasya, Kuban ve Ten boylarında hakimiyetlerini

51Bkz.KaysunizadeNidaiRemlal Hoca, Tarih – i Sahib Giray Han, (Nşr. Özalp Gökbilgin), Ankara 1973, s. 117 vd. 52 Osmanlıların Moskova’yı himaye etme politikaları özellikle Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanlarında doruk noktasına çıkmıştır. Bu dönemlerde Kırım Hanlarının Moskova’yı cezalandırmak için yaptıkları seferler Osmanlıların ikazlarına sebep olmuştur. Bkz.,Daniel Chester Matuszewski, Peresvetov:the Ottoman Example and the Muscovite State, Basılmamış Doktora Tezi, University of Washington 1972, s. 57 vd; İnalcık , “Powerrelationships between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as reflected in Titulature” , The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire , Essays on Economy and Society , İndiana University Turkish Studies and Turkish Ministry of Culture Joint Series , Volume 9, Bloomington 1993 , IV / s. 371 vd .

Page 28: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

21

genişlettikçe Kırım Hanlığı’nın hakimiyet alanlarını daraltmış oluyorlardı. Bu tür zıtlığın en üst seviyede bariz şekilde kendisini ortaya koyduğu hadise, 1569 Don – Volga Kanalı ve Astarhan Seferi’dir. Bu sefer hakkında gerçekleştirilen geniş çaplı tetkikler, seferin başarısızlıkla sonuçlanmasının temel sebebinin Kırım Hanı’nın örtülü bir şekilde muhalefet etmesi olduğunu ortaya koymuştur.53Mühimme defterlerinde yaptığımız araştırma, Osmanlı İdaresi’nin büyük masraf ve hazırlıklar sonunda gerçekleştirmiş olduğu Astarhan Seferi’nde başarısızlığa uğramış olduğunu göstermektedir. Bu kadar masraf ve hazırlığı boşa çıkaran temel sebep ise Kırım Hanı’nın bu seferin başarılı olmasını yukarıda bahsedilen mülahazalar çerçevesinde istememesidir. Osmanlı ordusu Ruslarla savaşmadan geri dönmüş, ordunun tamamına yakını yanlış kılavuzluk nedeniyle dönüş yolunda telef olmuştur.54

Osmanlı – Kırım dış politik hedeflerinde daimilik arzeden farklılık unsurlarından birisi de, Osmanlılar için öncelikli tehdit teşkil eden İran ve Avusturya cephelerinin Kırım için her hangi bir önceliğe sahip bulunmaması idi. Osmanlılar XVI. yüzyıl ve XVII. yüzyılın ilk yarısı boyunca hemen hemen kesintisiz surette güçlerini bu iki cepheye yöneltmiş, Kırım akıncı birliklerinin desteğini almışlardır. Osmanlılar dış politikada hedeflerini genişletiyor, ancak bu hedeflere ulaşmak için zorunlu olan askeri gücü daraltıyordu. Osmanlı merkezi gücü daralıp zayıfladıkça bu açığı Kırım birlikleriyle doldurma mecburiyeti duyuyordu. Bu bakımdan XVI ve XVII. yüzyıllar, Osmanlı merkezi idaresinin askeri bakımdan Kırım’a tam anlamıyla bağımlı hale geldiği bir periyottur. Kırım akıncı birliklerinin desteği olmaksızın Osmanlıların muharebe yapmaları hemen hemen imkansız idi. Kırım askeri gücü, bir cepheden diğerine koşarak Osmanlı dış politik hedeflerine ulaşılmasında etkili olmuştur.55 Ancak, bu olayların tamamı, aynı zamanda kendi zıtlıklarını ve iç gerilimlerini doğurmaktan geri kalmamıştır. Osmanlılar, Kırım’ın önceliklerine göre hareket ederek Osmanlı seferlerine katılmakta tereddüt gösteren, en ufak bir gevşeklik belirtisi gördüğü hanları hemen görevden almış ve yenilerini tayin etmiştir. Bu hadiseler Kırım’ın istikrarını önemli ölçüde zayıflatmıştır.56

Osmanlı merkezi idaresinin farklı tercih ve müdahalelerinin yarattığı diğer bir hadise, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren artık Şirinlerin yerine Nogayların geçmesi idi. Osmanlılar, nüfusça kalabalık ve savaş gücü bakımından etkili olan Nogayları Kırım beylik aristokrasisi içinde yükseltmiş ve Kırım’ın kuruluşundan beri değişmez bir denge unsuru olan Şirinlerin hakimiyetini sarsmıştır. Kırım bu sosyal dengelerin bozulması sürecinde daimi bir isyan halini yaşamıştır. Şirinler, Nogayların yükselmesine karşı Osmanlı idaresine karşı örtülü bir muhalefete geçmişlerdir. Bu muhalefet en açık şekilde Osmanlı Hotin Seferi’nde kendini gösterir. Osmanlı tarafından atanan Kırım hanına karşı Şirinlerin desteklediği büyük bir isyan ortaya çıkmış ve Osmanlılar Hotin cephesinde Kırım akıncılarının gerçek gücüyle vermiş

53Bkz. İnalcık, H. İnalcık, “Osmanlı – Rus rekabetinin menşei ve Don – Volga kanalı teşebbüsü (1569”, Belleten , C. 12 (1948), s. 363 vd. 54Astarhan Seferi’nin hazırlık safhası ve seyri için bkz., Öztürk, Kefe, s. 126 vd. 55Öztürk, “XVII. yüzyılın İkinci Yarısında Güç Dengeleri ve Kırım Hanlığı”, Uluslararası II. Türkoloji Kongresi Bildiriler, 22 – 24 Mayıs,TİKA, Kırım –Ukrayna 2008, s. 81. 56Bu konuda pek çok örnek için bkz. Öztürk, “Kırım Hanlığı”, Türkler, Ed. Hasan Celal Güzel – Kemal Çiçek – Salim Koca, Ankara 2002, s. 827 – 892.

Page 29: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

22

olduğu destekten mahrum kalmıştır. Mevcut Osmanlı tarihlerinde bu gerçekler üzerinde hemen hemen hiç durulmadığı için Hotin Seferi’ndeki başarısızlık henüz aydınlatılamamıştır.57

Kırım isyanı inceleyebildiğimiz kadarıyla XVII. yüzyılın ilk yarısı boyunca devam ederek Osmanlıların kuzeyde zayıflamasının başlıca sebebini oluşturmuştur. Kırım isyanı, Kazak – Kırım ittifakına dönüşmüş, 1624 -28 arasında Osmanlılar Kırım’daki hakimiyetlerini tamamen kaybetmiştir. Kırım’da tutunamayacağını anlayan Osmanlı idaresi, 1640’larda Şirinlerle nispi bir uzlaşma sağlayarak buhranı sona erdirebilmiştir.

Osmanlı – Kırım ilişkilerinde özellikle XVII. asrın ikinci yarısında ortaya çıkan yeni bir ihtilaf, Kazakların yükselişiyle birlikte milletlerarası boyuta tırmanan Ukrayna bağımsızlık hareketidir. Ukrayna istiklal hareketinin öncüsü ünlü Kazak lideri Bogdan Hemilnitski zamanında başlayan ve daha sonra farklı boyutlar kazanan Ukrayna bağımsızlık hareketinin ilk safhasında Osmanlı ile Kazaklar arasında ciddî bir yakınlaşma meydana gelmiş fakat Kırım hanının muhalefeti yüzünden bu yakınlaşma nihai sonuçlarına ulaşamamıştır. Bu kritik teşebbüs başarısız kalınca Kazak lideri Moskova himayesini kabul etmiştir. PereslavAntaşması (1654) bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bu antlaşma ile Kazaklar Moskova himayesine girmiştir.58

Kırım Hanlığı XVII. yüzyılda Lehistan’a bağlı bulunan Ukrayna arazisi ve nüfusunu kendi faaliyet alanı olarak görüyor, buranın Osmanlı himayesine girmesini kesinlikle kabul etmiyordu. Bunu yalnız yağmacı emellerle, yani, Kırım’ın kendi ordularını besleyebilmek için Ukrayna arazisini yağmalama alanı olarak görmesiyle izah etmek kanaatimizce yeterli değildir. Kırım’ın Osmanlı haricinde Lehistan, Ukrayna ve Moskova karşısında daima kendi siyaseti olmuştur. Kırım hanları fırsat buldukça bu gizli siyaseti takip etmişlerdir.59 Kırım, Astarhan Seferi’nden hangi gerekçeler yüzünden olmuşsa, Ukrayna’nın Osmanlı hakimiyetine girmesinden de aynı sebepler dahilinde rahatsız olmuştur.

Bu sosyal, siyasi, askeri hadiseler bir tarafa, Kırım, Osmanlı himayesinde bulunduğu yaklaşık 300 yıl boyunca Osmanlı kültür ve medeniyetinin hakim bulunduğu tipik Osmanlı ülkesi haline gelmiştir. Kırım’da klasik medrese geleneği Osmanlıların tamamen aynısı halinde mevcut idi. Zincirli Medrese, Bahçesaray merkezinde Kırım’ın eğitim ve öğretim faaliyetlerinin merkezi olmuştur.

57 Osmanlı – Kırım gerilimini üst düzeyde yansıtan bu süreç için bkz. Öztürk, Özü’den Tuna’ya Kazaklar, İstanbul 2004, s. 363 vd. 58Pereslav Antlaşması, hem Ukrayna tarihi, hem de Doğu Avrupa tarihi açısından dönüm noktası olacaktır. Moskova, Ukrayna üzerinde sahip olduğu himaye hakkını kullanarak tarihi süreç içinde Doğu Avrupa’daki üstünlüğünü inşa edecektir. Bkz. John Morrison, “Pereyaslav and after: The Russian – Ukrainian Relationship” International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944 - ), Vol. 69, No. 4, (Oct., 1993), s. 679 vd; Serhii Plokhy, “The Ghosts of Pereyaslav: Russa – Ukrainian Historical Debates in the Post – Soviet Era”,Europe Asia Studies,53 / 30 (May,2001), s. 489 vd. 59Kırım Hanlarının Omanlıdiplamasisini aşarak müstakil bir siyasete sahip olduğu görülüyor. Özellikle Kuzey ülkeleriyle bunu gerçekleştirdiği anlaşılıyor. Osmanlılar genellikle bundan haberdar bulunmuyordu. Bu konuda bkz. Porshnev, B. F. – Paul Dukes, MuscovyandSweden in theThirtyYears’ War 1630 – 1635, University of Aberdeen 2012, s. 131 vd.

Page 30: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

23

Kırım devlet teşkilatında merkezi hanedan unsuru ile beylik yapılanmaları bütünüyle Asya bozkır ananesine ait yapılar iken, medrese odaklı ve medrese ürünü olan bütün unsurlar Osmanlı ile aynı idi. Kadı, Osmanlıdaki bütün fonksiyonlarına Kırım’da da sahip idi. Kadıasker, yine yargının temel organı idi. Kırımda şeyhülislam yerine müftü bulunurdu. Kırım’da medeni alanda, kişi ve aile hukuku çerçevesinde şer’i hukuk kesin bir otorite idi.60

Bahçesaray İstanbul’un küçük bir kopyası olarak Kırım yüksek sosyetesinin merkezini oluşturuyordu. Kırım’da ticaret en ileri ve milletlerarası düzeyde cereyan ettiğinden, Kırım toplumu dünya ile bütünleşmiş bir toplumdu. Kırım’da, Bahçesaray’dan önceki başkent olan Çufut Kale’de meskun Karay cemaati, Hazar kültürünün yaşayan bakiyesini temsil ediyordu. Karay toplumu Kırım’ın kültür ve ticari hayatına başka bir renk katıyordu. Türk Karaylarının kültür ve nüfus dinamizmi bakımından en canlı merkezi Kırım idi.61

KAYNAKLAR Braudel, Fernand, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, I, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul 1989. Constantine Porphyrogenitos, De AdministrandoImperio, Ed. Gy. Moravcsik, Trans. from Greek into English, R. J. H. Jenkins, Dumbarton Oaks Center for Byzantine Studies Trustees for Harvard University, Washington, District of Columbia 1967. F. , Porshnev B.– Paul Dukes, Muscovy and Sweden in theThirty Years’ War 1630 – 1635, University of Aberdeen 2012. Grant, Anthony, Historical Sketch of Crimea, London 1855. İnalcık, Halil, “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray döneminde Kırım Hanlığı”, Emel (Özel), Sayı: 135, (1983), s. 51 – 73. İnalcık, Halil, “Osmanlı – Rus rekabetinin menşei ve Don – Volga kanalı teşebbüsü (1569)”, Belleten C. 12. (1948), s. 349 – 402. İnalcık, Halil, “Power relationships between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as reflected in Titulature” , The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire , Essays on Economy and Society , İndiana UniversityTurkish Studies and Turkish Ministry of Culture Joint Series , Volume 9, Bloomington 1993.

60 Bkz. Nuri Kavak,Karasu Kazası (1683-1744) Kırım Hanlığı’nda Bir Yerleşme Örneği, Öner Matbaacılık, Bursa 2014. 61Kırım Karayları için bkz.,Uluslararası Karay Çalışmaları Sempozyumu / International Symposium on theKaraiteStudies, Ed. Mehmet Alpargu – Yücel Öztürk, Bilal Çelik, Bilecik Üniversitesi 2010.

Page 31: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

24

İnalcık, Halil, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, VIII / 30 (Nisan 1944),s. 185 - 230. Kavak,Nuri Karasu Kazası (1683-1744) Kırım Hanlığı’nda Bir Yerleşme Örneği, Öner Matbaacılık, Bursa 2014. Kaysunizade Nidaî Remlal Hoca, Tarih – i Sahib Giray Han, (Nşr. Özalp Gökbilgin), Ankara 1973. Manz, Beatrice Forbes, “The Clans of the Crimean Khanate”, Harvard UkrainianStudies, II / 3 (Cambridge 1978). Matuszewski, Daniel Chester, Peresvetov:the Ottoman Example and theMuscovite State, Basılmamış Doktora Tezi, University of Washington 1972. Ivanics, Mária, “Die Şirin. Abstammung und Aufstiegeiner Sippe in der Steppe”, The Crimean Khanate between East and West (15th – 18th Century), Ed. Denise Klein, HarrassowitzVerlag - Wiesbaden 2012. Morrison, John, “Pereyaslav and after: The Russian – Ukrainian Relationship” International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944 - ), Vol. 69, No. 4, (Oct., 1993), s. 677 – 703. Öztürk, Yücel, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe(1475 – 1600), İkinci Baskı, İstanbul 2014. Öztürk, Y., Özü’den Tuna’ya Kazaklar, İstanbul 2004. Öztürk, Y. - İkiel, C., “Kırım’da Nüfus ve Yerleşmeye Genel Bir Bakış (16 – 19. Yüzyıl)”, Sakarya Üniversitesi Fen – Edebiyat Dergisi, Sayı: 1 – 2, (Adapazarı 2001), s. 69 – 74. Öztürk, Y., “From Tavrida to Crimea: The Terms of Crimea and Karaim in Historcal And Etymological Perspectives ”,UluslararasıKarayÇalışmalarıSempozyumu / International Symposium on the Karaite Studies, Ed., Mehmet Alpargu, YücelÖztürk, Bilal Çelik, Bilecik 2010, s.111 – 130. Öztürk, Y., “Kırım Hanlığı”, Türkler, Ed. Hasan Celal Güzel – Kemal Çiçek – Salim Koca, Ankara 2002, s. 827 – 892. Öztürk, Y.,“XVII. yüzyılın İkinci Yarısında Güç Dengeleri ve Kırım Hanlığı”, Uluslararası II. Türkoloji Kongresi Bildiriler, 22 – 24 Mayıs,TİKA, Kırım –Ukrayna 2008, s. 67 – 84. Öztürk, Yücel, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe, (1475 – 1600), Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2014.

Page 32: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

25

Özveren, Eyüp, “The Black Sea World as a Unit of Analysis”, Polotics of the Black Sea: Dynamics of Cooperation and Conflict, Editör: Tunç Aybak, London – New York, 2001. Plokhy, Serhii, “The Ghosts of Pereyaslav: Russa – Ukrainian Historical Debates in the Post – Soviet Era”,s. 489 – 505. Şehabeddin Mercanî, Müstefâdü’l – Ahbâr fî Ahvâl – i Kazan ve Bulgar, Nşr. E. N. Hayrullin, Ankara 2008. The Rev. Thos. Milner, M. A. F. R. A. S., The Crimea, its Encient and Modern History: The Khans, The Sultans, and the Czars, London 1855. Uluslararası Karay ÇalışmalarıSempozyumu / International Symposium on the Karaite Studies, Ed. Mehmet Alpargu – Yücel Öztürk, Bilal Çelik, Bilecik Üniversitesi 2011.

Page 33: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

26

KIRIM HANLIĞI’NIN YIKILIŞI VE GÖÇ SÜRECİ

Prof. Dr. Nuri KAVAK

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi

[email protected]

Özet

Osmanlı Devleti, XVII. yüzyıla adım atılırken ülke içinde ve dışında çözülmesi zor

büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığı bir tarihi sürece girmiştir. Sürekli iç isyanların ve siyasi

istikrarsızlığın vuku bulduğu, devlet yapısının yıprandığı, buna karşılık da reforme edebilme

çabalarının arttığı bir kaos dönemine girilmiştir. Bu cümleden olarak askeri sahada da aynı anda

birkaç cephede savaşmaktan galip gelmenin zorlaştığı, ağır mağlubiyetlerin yaşandığı, zaman

zaman toprak kayıplarının da meydana geldiği sıkıntılı bir devre doğru yol alınmıştır. Osmanlı

Devleti’nin gerilemeye başlaması giderek Kırım topraklarını daha da savunmasız hale

getirmiştir. Özellikle güçlenen Rusya ile bölgenin kaderi yeniden çizilmeye başlamıştır. Kırım

Hanlığı’nın Karadeniz’in kuzeyinde ayakta durabilmesi XVIII. Yüzyılda İstanbul’dan ziyade

Moskova’yla geliştirebileceği ilişkilere bağlı hale gelmiştir. Kırım Hanlığı’nın iç dinamikleri

Osmanlı cenahındaki gerilemeden dolayı oluşan yeni yapıyı değerlendirerek geleceklerini tayin

etmek için yeni bir strateji öne sürmeye başladılar. Bu konsepte göre, Osmanlı’nın Doğu

Avrupa sahasından uzaklaştığı buna karşılık ise Rusya’nın meydana gelen boşluğu

doldurduğunu kabul ederek Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğu gerçeği

üzerine inşa edilmeli idi. Fakat değişen politikalar değişen güç dengeleri Kırım’ın Rusya

tarafından işgalini değiştirmemiştir.

Anahtar Kelimeler: Kırım Hanlığı, Kırım Tatarları, Kırım Yarımadası, Osmanlı Devleti

Page 34: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

27

DEMOLITION OF THE CRIMEA KHANATE AND MIGRATION PROCESS

Summary

When the Ottoman Empire entered the XVII century, it entered into a historical period in which it faced big problems that were difficult to resolve in the country and abroad. There was a period of chaos in which constant internal revolts and political instability occurred, the state structure was eroded, and efforts to reform were increased. As a result of this, it has been a troubled period in which heavy defeats, which were difficult to win because of being fought on a few fronts, and the loss of lands from time to time. The decline of the Ottoman Empire has increasingly made the Crimean lands more vulnerable. The fate the region started to be re-drawn with Russia which begun to gain power. The Crimean Khanate's existence in the north of the Black Sea became dependent on the relations it could develop with Moscow rather than Istanbul in the XVIII century.

The internal dynamics of the Crimean Khanate began to put forward a new strategy to determine their future by evaluating the new structure of the Ottoman Empire. According to this concept, it should be built on the fact that the Ottomans had moved away from the Eastern European field and that Crimean Khanate needed to develop relations with Russia by accepting that Russia had filled the gap. But changing policies and changing power balances have not changed the occupation of Russia by Russia.

Key Words: Crimean Khanate, Crimean Tatars, Crimean Peninsula, Ottoman Empire

Giriş

Kırım Hanlığı, Karadeniz’in kuzeyindeki Altın Orda kalıntısı diğer Türk devletleri ve

kabilelerinin en büyüğü idi. Bunların en uzun ömürlüsü ve en son ortadan kaldırılanıdır62. Aynı

zamanda Kırım Hanlığı birçok bakımdan Altın Orda’nın devamı şeklinde olup, eski Türk-

Moğol teşkilat ve etnik özelliklerini korumuştur63. Ancak Osmanlı Devletinin himayesine

girmesiyle Osmanlı-Türk tesiri ağırlık kazanmıştır.

*Prof. Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eskişehir/TÜRKİYE 62 Gökbilgin, a.g.e., s.5. 63 Curt Alinge, Moğol Kanunları, Çev. Çoşkun Üçok, Ankara 1967, s.33.

Page 35: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

28

Osmanlı Devleti, Kırım Hanlığı’nı Müslüman-Türk olması nedeniyle ayrı bir statüde

eşit bir devlet gibi değerlendirmiştir64. Kırım topraklarının stratejik ve jeopolitik konumunun

hassasiyeti ile birlikte Karadeniz üzerindeki egemen güçlerin bitmek bilmeyen niyetleri, hem

Kırım’ı hem de Kırım Tatarları’nı sürekli ön plana çıkarmıştır. Bu nedenle tarih boyunca bu

coğrafya büyük mücadelelerin bir sahası olmuştur. 375 Kavimler Göçü ile başlayan Türklerin

batıya doğru yer değiştirmeleri Kırım topraklarının da etnik yapısını değiştirmeye başlamıştır.

Nitekim bölgede Hazar hakimiyetinin tesisi ile beraber Kıpçak Türkleri yerleşik bir hale

gelmiş65; Peçenekler, Kıpçaklar ve daha sonra Altın Orda Devleti bölgenin bir Türk yurdu

haline gelmesini sağlamıştır66.

Altın Orda Devleti hükümdarı Toktamış Han’ın, Timur’a üst üste iki kez yenilmesi

sonucu ülke birkaç kısma ayrılmıştır67. Bu parçalardan bir tanesini de Kırım Hanlığı

oluşturmuştur. Kırım, Altın Orda hanlarının iç mücadeleleri esnasında sığındıkları bir merkez

olduğundan dolayı, bölgede karışıklık uzun süre devam etmiştir. Cengiz soyundan gelen birçok

hanzadenin Kırım topraklarını da içine alan hakimiyet mücadelesi sırasında68, Kıpçak

bozkırından göç eden Şirin kabilesi Kırım’a yerleşmiştir. Altın Orda Hanı olan Seyyid Ahmed

Han’dan ziyade Kırım’ın denetimi Şirin Kabilesi Beyi Tekene’nin eline geçmiştir69. Tekene,

Cengiz soyundan Gıyaseddin Bey’in oğlu Hacı Geray’ı Kırım’a davet etmiştir.

Hacı Geray’ın Kırım’a gelmesi ile de bağımsız bir Kırım Hanlığı ortaya çıkmıştır

(1441)70. Hacı Geray’ın kurduğu ve sahip olduğu hanlığın sınırları, 1453 yılında sadece Kırım

yarımadasından ibaret olmayıp daha geniş alanları kapsıyordu. Bu alan; Kıpçak Bozkırı, Taman

ve Kabartay illeri, Azak Denizi’nden Dnyester nehrine kadar Nogay sahası, kuzeyde Don, Özü

ve Dnepr nehirleri arasındaki Don Kazak’larının toprakları içerisinde yer alan Belgorod’a kadar

olan coğrafyaları içine alıyordu.

64 Kocabaş, a.g.e., s.28. 65 Mirza Balâ, “Kırım”, İ.A., c. 6, 1955, s.745-746. 66 Fevzi Kurtoğlu, “ İlk Kırım Hanlarının Mektupları”, Belleten, c.I, 1937, s. 641-642 ; Özalp Özbilgin, 1532-1577 Yılları Arasında Kırım Hanlığının Durumu, Ankara, 1973, s. 5. 67 İsmail Aka, Timur Ve Devleti, Ankara, T.T.K.Yayınları, 1991, s. 13. 68 A.Yu. Yakubovskiy, Altın Orda Ve Çöküşü, Çev. Hasan Eren, Ankara, T.T.K.Yayınları, 1992, s. 149. 69 Nurettin Agat, “ Bağımsız Kırım Hanları I. Hacı Giray Han (Melek)”, Emel, Yıl:2, Sayı:11, c.1, Temmuz 1962, s. 19. 70 Hasan Ortekin, Kırım Hanlarının Şeceresi, İstanbul, Bürhaneddin Matbaası, 1938, s. 7; René Grousset, Bozkır İmparatorluğu Attila - Cengiz Han - Timur, Çev. M. Reşat Uzun, İstanbul, Ötüken Yayınları, 1980, s. 438-440 ; Abdullah Z. Soysal, “ Müstakil Kırım Hanlığının Kuruluşu Ve İlk Han’ı Hacı Giray”, Emel, Yıl:1, Sayı:2, c.1, Mart 1961, s. 22.

Page 36: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

29

A. Kırım Hanlığı’nın Yıkılışı

Osmanlı Devleti’nin XVII. Yüzyılda içeride ve dışarıda sürekli büyük sorunlarla

karşılaşması direkt veya dolaylı olarak Kırım Hanlığı’nı olumsuz olarak etkilemiştir. Kırım

orduları, Avrupa içlerinden İran çöllerine kadar çok geniş coğrafyalarda Osmanlı Devleti’nin

yanında sürekli bir savaşın içinde kendisini bulmuş ve her geçen gün yıpranarak güç

kaybetmiştir. Bu durum üzerine Rusya’nın, Kırım Hanlığı’nın güçsüzleşmesinden istifade

edeceği malum bir sonuç idi. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Lehistan’dan Podolya/Ukrayna

topraklarını alarak Kazaklar üzerinde himayesini tesis etmesi Rusya’yı tedirgin etmiştir.

Bu cümleden olarak Rusya, bu duruma sessiz kalmayarak bir taraftan Kazaklar üzerinde

hakimiyet kurmaya çaba gösterirken diğer yandan da Ukrayna sahasında yayılma teşebbüsünde

bulunmuştur. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve Kırım Hanı Murat Geray çıktıkları

sefer sonucunda Çehrin Kalesi fethedilerek Ruslara gözdağı verilmek istenmişse de istenilen

sonuç kalıcı olmamıştır.

Zira çok uzun süre geçmeden gerçekleşen II. Viyana kuşatması ve sonrası alınan

mağlubiyet kuzey topraklarındaki bütün kazancı adeta riske atmıştır. Maalesef Rusya ile imza

edilen İstanbul Antlaşmasıyla Azak gibi stratejik bir kale Rusya’ya verilmiştir. Halbuki Ruslar

Osmanlı Devleti’nden çok çekindiklerinden dolayı saldırmaya bu tarihe kadar cesaret

edememişlerdi. Şimdi ise Rusların sırasıyla Kırım, Karadeniz, Kafkasya ve daha sonra ise

Balkanlara doğrudan doğruya saldırıları başlamıştır.

Kırım Hanları Rusların yaptıkları kaleleri ve Azak’ta inşa ettikleri donanmayı İstanbul’a

ileterek tedbir almalarını sürekli ifade etmişlerdir. Nihayet II. Devlet Geray’ın telkinleri İsveç

Kralı XII. Karl’ın da eklenmesiyle netice verdiği görülmektedir. Prut Seferi Osmanlı Devletinin

galibiyetiyle sonuçlanmışsa da istenilen Rus tehdidini ortadan kaldırmaya yeterli olamamıştır.

İlerleyen tarihlerde Kırım ordularının Osmanlı Devleti’ne yardım maksadıyla Kırım

Yarımadası’nın dışında bulunduğu bir esna da Rus kuvvetleri General Münnich komutasında

ilk defa 1736'da Kırım yarımadasına girerek yağlamıştır. Kırım ileri gelenleri bu istila

Page 37: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

30

girişimden çok etkilenmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin de kendilerine artık eskisi gibi destek

olamadığını görmüşlerdir. Çok geçmeden Osmanlı Devleti Belgrat Antlaşmasıyla 1739’da

Prut’ta aldığı Azak Kalesini tekrar Ruslar’a geri vermek durumunda kalmıştır. Kırım tekrar Rus

tehdidine açık hale gelmiştir.

1768 -1774 yılları arasında süren Osmanlı-Rus Savaşı özellikle Kırım Hanlığı’nın

yıkılış sürecinin ilk başlangıcı olmuştur. Uzun süren savaş sonrası Osmanlı Devleti büyük bir

yenilgi alarak barış istemek zorunda kalmıştır. Küçük Kaynarca Antlaşması (21 Temmuz 1774)

adıyla yapılan barış antlaşmasının hükümlerinin her biri diğerinden ağır olmakla birlikte 3.

Maddesi Kırım Hanlığı’nın kaderini derinden etkileyen düzenleme idi. Buna göre: «Kırım,

Bucak, Kuban, Yedisan, Camboyluk ve Yediçkul (Yedicek) tatar ulusları... serbest ve tam

manası ile müstakil tanınacaklar, kendi rıza ve muvafakatleri ile Cengiz soyundan seçilerek

hanların hükmü altında olacaklar ve han her hangi bir yabancı devleti nazar-ı itibara almadan,

onları kendi kadîm kanun ve adetlerine göre idare edecek, bu sebep ile ne Rusya ve ne de

Babıali hiç bir suretle mezkur hanın intihabına ve tahta çıkışına karışmayacaklar... Kendi

kendilerini idare eden ve Allahtan başka kimseye tabî olmayan bütün diğer devletlere yapılan

aynı muameleyi yapacaklar; fakat tatarlar müslüman olduklarından ve sultan da İslamın halifesi

sayıldığından, bu uluslar kendisine şeriatın emrettiği şekilde muamele edecekler, bununla

beraber bu, onların yukarıda te'yit olunmuş siyasî ve mülkî hürriyetlerini tehlikeye

düşürmiyecek mahiyette olacaktır». Kırım Hanlığı sözde bağımsız bir devlet olarak tanınmış

oldu. Maalesef Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinin tek çare olarak gören zaman zaman da

Ruslarla görüşen bazı kabile reisleri ile mirzaların ağırlık kazanması bu maddenin

düzenlenmesinde etkisi olmuştur. Ancak Osmanlı Devleti’nin desteği olmadan Rusya

karşısında bağımsız olunamayacağı çok iyi düşünülerek tartışılmamıştır. Çünkü az bir süre

sonra Rus etkisi kendini artırmış ve Kırım’da adeta iç savaşı fitillemiştir.

Rus yanlılarının Kırım’daki etkisi hem içerideki kesimleri hem de Osmanlı Devleti’nin

rahatsız etmiştir. Buna rağmen Ruslar Şahin Geray üzerinden Kırım’a müdahele etmiştir.

Aynalı Kavak Tenkihnamesi (1779) ile Ruslar Kırım’dan çıkmışlardır ama Şahin Geray’ın

hanlığı da kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Çok geçmeden Rus ordusu General Potemkin

komutasında Kırım’a girerek adeta katliam yapmıştır (1783). Artık Rusya Şahin Geray’ı da bir

kenara atarak direkt Kırım’ı Rusya’nın bir parçası haline getirmişlerdir.

B. Kırım Tatarları’nın Göç Süreci (1774-1922)

Page 38: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

31

Rusya bir taraftan 1783 yılında Kırım Hanlığı’nı yıkarak bütün Kırım Yarımadası

üzerinde hakimiyetini yaygınlaştırırken diğer taraftan da dini, ekonomik ve beşeri her türlü

baskı yöntemlerini kullanarak Kırım Tatarları’nın anavatanlarını terk ederek göç etmesini

teşvik ediyordu. Mamafih Rus işgaliyle başlayan göç, ilk zamanlarda sayısal anlamda çok

olmadığından ötürü etkisi de az olmuştu. Ancak 1859 yılında giderek artan baskılar sonucu

başlayan Deşt-i Kıpçak bölgesindeki Nogayların yer değiştirmeleri kitlesel bir halde göç

hareketinin ortaya çıkmasını tetiklemiştir. Nitekim 1783-1922 yılları arasında tahmini

1.800.000 Kırım Tatarı anavatanlarını tamamen boşaltırcasına Osmanlı ülkesine göç etmiştir71.

Bahsedilen milyonlarca göçmen Romanya-Trabzon arasında yer alan birçok limana

ayak basar basmaz kalıcı iskan edilmek üzere Anadolu, Rumeli ve Suriye topraklarındaki

birçok vilayete nakledilerek yerleştirilmeye başlandı. Günümüzde Hakkari vilayeti haricinde

kalan bütün illerde Kırım Tatar yerleşmesi bulunmaktadır72. Rakam olarak 5 milyon sayısı

telaffuz edilmekle birlikte ilmi bir dayanağı yoktur73.

B.1.Kırım Harbi Öncesi Kırım Tatar Göçü

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1768-1774 yılları arasında süren savaşın sonucunda

Osmanlı Devleti, büyük bir mağlubiyet alarak barış istemek zorunda kalmış ve devamında da

çok ağır müeyyidelerine rağmen Küçük Kaynarca Anlaşmasını imza etmiştir74. Bahsedilen

anlaşma gereğince “Kırım Hanlığı” adıyla bağımsız bir devlet kurulmuştur75. Ancak görünürde

olmasa da fiiliyatta bu tarihten itibaren Kırım Hanlığı Rus güdümüne girmeye başlamıştır76.

71 Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, Çeviren: Bahar Tırnakçı, İstanbul 2003, s. 108-109. 72 Hakan Kırımlı, Türkiye’deki Kırım Tatar ve Nogay Köy Yerleşmeleri, Ankara 2012, s. 28-32. 73Willams, Brian Glyn; The Crimean Tatars: The Diaspora Experience And The Forging Of A Nation, Leiden 2001, s.215-219. 74 Osman Köse, “Osmanlı Devleti Tarafından Kırım ile İlgili Rusya’ya Verilen Resmi Belge “Sened” (1784)”, History Studies, Cilt: 2, Sayı: 2, Ankara 2010, s, 353-354. 75 Mehmet Saray, Türk-Rus Münasebetleri’nin Bir Analizi, İstanbul 1988, s.92-93 “Kırım, Kuban, Basarabya tatarlarının istiklali ve yalnız mezhebe ait maddelerde hilafet makamına yani Halife’ye tabiyyetleri” ; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c:VI, 5. Bsk., Ankara 1988, s.186-187. 76 Mehmet Maksudoğlu, Osmanlı Tarihi 1299-1922, İstanbul 1999, s.248-249.

Page 39: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

32

Bu cümleden olarak Kırım’da baş gösteren huzursuzluk, Osmanlı topraklarına küçük

sayılarda da olsa ilk göçlerin başlamasına neden olmuştur. Kırım’ın resmen Rus işgaline

uğradığı 1783 tarihine kadar göç edenlerin az olmasından ötürü mesele önemsenmemiştir.

Ancak Kırım’ı işgal eden Rus ordularının komutanı General Potemkin, 1784’de Kırım

Tatarlarına bir takım haklar vaad eden beyannamesinin henüz mürekkebi kurumadan “Dağlık

ve çöl olan mıntıkalardaki bütün Tatarların yarımadadan uzaklaştırılması” için bir günlük süre

tanımıştır77. İlhaktan beri Rus idaresinin amacının Kırım’ı bir Rus yurdu haline getirmek

olduğu, Tatarlara yöneltilen uygulamalardan anlaşılıyordu. Zira, Ruslara göre Tatarlar

“Düşman ve her an düşmanlık yapabilecek bir kavimdi.” 1785 sonrasında Kırım halkı, önce

sahillere ve sonra da Osmanlı Devleti’nin Rumeli, Anadolu ve bir miktar da Arap topraklarına

göç etmeye başladı. 1800 yılına kadar süren bu göç kafileleri az olmakla birlikte sürekli devam

etmiştir. Bu durum Kırım yarımadasında bir buçuk milyon Kırım Tatarının yaşamış olduğu

düşünülürse kısa zamanda 1/3’ünün yurdunu bırakıp gittiği anlamına gelmektedir78.

Rus yöneticiler kısa süre içinde Tatarların topraklarına el koyarak Rusya’da uygulanan

kölelik rejimini Kırım’da da tatbik etmek istediler. Köylüleri adeta köle haline getiren bu

sisteme özgür Kırım Tatar köylüsü karşı çıkmıştır. Lakin camilerin kiliseye çevrilmesi ve

eğitim sistemine müdahale edilmesi, bu toprak yağması kölelik rejimi ile birleşince, halk çareyi

göç etmekte buldu. Göç eden halkın yerine Ruslara yakın olarak tanımlanan Bulgarlar,

Kazaklar, Almanlar, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler getirilerek yerleştirildi. Bu ilk akından

sonra Çarlık idaresi kolonileştirmek amacıyla sıkıştırarak kaçırdığı Kırım Tatarlarının

topraklarını sistemli olarak Knezlere ve yüksek rütbelilere üleştirdi79. Rus yetkililerin

topraklara el koyma iştahı sonucunda göç etmek isteyenlere izin verilmesi, Kırım halkını

sevindiriyordu. Çünkü Çarlığın ekonomik ve sosyal politikaları halkı oldukça zor durumda

bırakmıştı. Diğer yandan 1828-1829 Osmanlı- Rus savaşı ile tekrar baskı altına giren Kırım

Tatarları, çareyi yine göç etmekte bulmuştu. Mallarını yok pahasına satıyor veya satmaya bile

fırsat bulamıyorlardı. Onlardan arta kalan topraklar yine Knezlere veya yerlerine getirilen

Ortodoks göçmenlere bırakılıyordu.

77 Abdullah Saydam, Kırım Ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Ankara 2010, s.18. 78 Müstecib Ülküsal, Kırım, Türk Tatarları ( Dünü- Bugünü- Yarını ), İstanbul 1980, s.134. 79 E. Fevzi Gözaydın, Kırım, Kırım Türklerinin Yerleşme ve Göçleri, İstanbul 1948, 78.

Page 40: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

33

Ayrıca Rusya hal-i hazırda Kırım’da yaşayanların topraklarını da değişik yöntemlerle

ele geçirmenin yollarını geliştirerek resmen Müslümanların topraklarını gasb etmekteydi.

Nitekim Rus yetkililerinin zorla el koyma yöntemlerinde takip ettikleri usulleri maddeler

halinde sıraladığımızda;

1.Hanların, Kalgay ve Nureddin Sultanların topraklarını, devlet toprakları sayarak el

konuldu.

2.Camilere, medreselere, tekkelere ve sair dini kuruluşlara ait vakıf topraklarını, bu

kuruluşların kapanmalarını sağladıkça, sahipsiz kaldıklarını ileri sürerek devletleştirdi,

hazineye mal etti.

3.Pek çok özel mülkleri tapusuz diyerek insanların ellerinden aldı.

4.Bir takım özel mülk sahiplerinin ellerinde bulunan senetleri yeterli görmeyerek

topraklarına el koydular.

5.Ruslar, Türk-Tatarlardan hile, tehdit ile satın alıp imzalattırdıkları senetlere dayanarak

aldıkları toprakları kendi malları saydı.

6.Gaspedilen haklarını aramak için Rus mahkemelerine başvuran Kırım Tatarları

mahkeme kapılarında yıllarca süründürüldükten sonra birçok masrafa boğduruldular ve sonra

da haksız çıkarılarak topraklarını kaybetmişler ve Rus adaletsizliğinin kurbanı olmuşlardır.

7.Öte taraftan maliye memurları, şişirilmiş veya asılsız vergi borçları için köylülerin

topraklarını satılığa çıkarmışlar ve ellerinden para ödemeden almışlardır.

Tavrida Genel Valisi, 1891 yılında yaptırdığı incelemeler sonucunda Kırım Tatarlarına

ait toprakların üçte ikisinin çeşitli hileli yollardan, sahte belgelerden yararlanılarak Rus

hazinesine devredildiği ve Rusların mülkiyetine geçirilmiş bulunduğunu tespit ettirmiş80. Ama

resmi kayıtlara bile giren usulsüzlüklere rağmen değişen bir şey olmadığından, bu gibi yollarla

topraksız kalan köylülerin ekonomik açıdan oldukça kötü durumda olmaları kaçınılmazdı.

Ancak Yalıboyu denilen sahil bandında yaşayan Tatarların, yıllardan beri yetiştirdikleri bağ ve

bahçelerin bakımında uzmanlaştıklarından ötürü üretimin devamı için göç etmeleri

yasaklanmıştır. Çünkü kısmen göç edilen bölgelerdeki bağ ve bahçelerin harap olduğu

görülünce böyle bir uygulamaya gidilmek zorunda kalınmıştır.

80 Ülküsal, a.g.e., s.128.

Page 41: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

34

Ruslar, sosyal ve ekonomik baskı ile birlikte, yoğun bir kültürel propaganda da

yapıyorlardı. Rus olmayan halklara Rus kültürü, Ortodoks kilisesi aracılığıyla benimsetilmeye

çalışılıyordu. Birçok cami kiliseye çevrildi; din adamları üzerindeki tazyik arttırıldı. Üstelik

bütün bunlar kendisini Müslümanların hamisi olarak gören “Orenburg Müslüman Ruhani

Meclisi” adını taşıyan ve merkezi Ufa’da olan teşkilatı kuran II. Katarina zamanında meydana

geliyordu81. Bu dini baskı da Müslümanları “Kafir Devlet” Rusya’dan “Aktoprak” Osmanlı

Devleti’ne göç etmelerinin başlıca sebeplerinden biriydi. Nitekim Rus baskısı, Kırım Savaşı

yıllarında ve sonrasında da artarak devam etti. Bu esnada Kırım, Osmanlı, İngiltere ve Fransa

müttefik devletleri tarafından Gözleve’ye asker çıkararak ele geçirilmiş ise de, sonunda yine

Rusya’ya tekrar bırakılmıştı. Muharebe sürdükçe güya, asaişi sağlama ve idame etmek için

kontrolsüz bir salahiyeti olan Kazaki Bölükleri; Kırım’ı baştan başa gezerken, düşmana

katılacaklarını bahane ederek avladıkları iş güç sahibi biçare Kırım Tatarlarından on ila elli

rubleye kadar para istiyorlardı. Verebilenler kurtulur, veremiyenler ise “kaçak, hain” diye

Divan-ı Harbe götürülürdü82.

Ruslar Kırım Savaşı sürerken Osmanlı ile Kırım Tatarları arasındaki işbirliğinin en

azından iş gücü ve yiyecek temini tarzındaki yardımların önüne geçmek maksadı ile Kırım

Tatarlarını kuzeydeki bölgelere sürgün ettiler. Gözleve bölgesine gönderilenleri kontrol altında

tutmak için Kırım Valisi Maksimoviç tarafından görevlendirilen askeri müfreze, halk üzerinde

aksi tesir meydana getirdi. Tatarların öldürüleceği söylentileri yayıldı. İzlenen metod onları

daha çok Osmanlı taraftarı haline getirdi83. Sürgün haberini alan Tatar ileri gelenleri,

Gözleve’den çekilmeye başlayan Osmanlı kuvvetleri ile birlikte gitmek istediklerini

bildiriyorlardı. Fakat buna karşılık Rus nişanını alan bazı Mirzalar ise halk arasında Rus

propagandası yaparak olabilecek göçü önlemeye çalışıyorlardı84. Fakat belgede görüldüğü

üzere adı geçen ahalinin gitme kararı verdiği ve İstanbul’a geldiği veya getirildiği ekleniyor.

Ruslar Kırım halkının yurt dışına göç etmesini ne kadar teşvik ediyorsa, Osmanlı Devleti de

göç edenlere o kadar kucak açıyordu. Göçmenlere her türlü yardım yapılıyor ve Osmanlı tebaası

81 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, Ankara, 1987, s.285. 82 Gözaydın, a.g.e., s.80. 83 Saydam, a.g.e., s.70. 84 İrade, Dahiliye, 22748 H. 12 Ramazan 1272/ M. 17 Mayıs 1856 tarihli ve Sadarete gelen yazıda; “Gözleve’ye Rusyalular gelup gitmekte olduğuna zir-i cenah-ı müstelzime’l felah-ı hazret-i padişahiye dehalet eden ahalinin nakl olunmakda olan asakir-i hazret-i şahane meyanında gitmekde oldukları havadis derhal Bahçesaray’a aks ederek taife-i tataranın büyüklerinden ve havasslarından Rusya nişanını alan kesanı niyyet-i hayriyelerinden döndürmek ve tarik-i müttaki’den çevirmek üzere …………….. hicret arzusunda bulunanları niyyet-i hasenelerinden döndürmüşler” deniliyordu.

Page 42: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

35

da bunu teşvik ediyordu. Osmanlı Devleti, Kırımlıları ve Kafkas Müslümanlarını kesinlikle

yurtlarından atmaya karar veren Rus Hükümeti’nin baskısı karşısında bu insanları sadece insani

maksatlarla kendi ülkesine kabul etmiştir85. Nitekim Osmanlı belgeleri incelendiğinde, ülkeye

yapılan göçlerin sadece Müslümanlarla sınırlı kalmadığı görülür. Kerç’den, Gözleve’den ve

diğer Kırım kentlerinden Yahudi, Ortodoks, Kazak ve Ermenilerin de Müslümanlarla birlikte

Osmanlı Devleti’ne göç ettiğini ve bunların da geri çevrilmeden ve ayrım yapılmadan kabul

edildiğini görüyoruz. Ayrıca ilave olarak gayr-i müslim göçmenler, cizye dahil pek çok

vergiden de muaf tutulmuşlardı.

B.2. Kırım Harbi Sonrası Kırım Tatar Göçü

1856-1857, 1860-1862, 1864-1865 yılları arasında büyük ivme kazanan göç hareketi,

diğer zamanlarda inişli çıkışlı seyretti. Bunun sebebi de, siyasi ve askeri olayların sonuçları,

insanların kararlarında etkili olmasıydı86. Bu yıllarda Osmanlı Devleti’ne göç edenlerden

isterlerse Silistire eyaletine yerleştirilecekleri söylenmiştir. Gözleve’den, ordu ile birlikte gelen

1500 kadar göçmenin Balçık’a yerleştirildiklerini 5 Mayıs 1856 tarihli (29 Şaban 1272) Silistire

Valisinden Sadarete gelen tahrirattan anlıyoruz87. Ancak, bu sadece göçün küçük bir kısmını

oluşturuyordu. Bunlardan başka, göç hazırlığı yapanlar da vardı. Göç etmek isteyen halk için

tüccar gemilerinin kiralanması yoluna gidildiği gibi, asker içine karışarak ordu ile gelenleri de

vardı88. Bu muhacirlerin bir kısmının doğrudan iskan bölgesine yerleştirildiği gibi, bir kısmının

İstanbul’a getirilip daha sonra iskan yerlerine gönderildiği de görülüyordu. “Kırım

muhacirlerinden olarak doğruca Der-saadete gelmiş ve şimdi Balçık tarafına azimet etmek

efkarında bulunmuş olan doksan altı nefer-i kesanın dahi suret-i tastip ve igramlarına dair89”

Ticaret Nazırının tezkeresinde bu kişilerin taşınması için vapur bulma işi Kaptan Paşa’ya havale

ediliyor ve her birine 150’şer guruş padişah hediyesi olarak ödeniyor.

Kırım Savaşı sonrasında Kırım’da kalanların sayısı azaldıkça baskının şiddeti daha da

artıyordu ve Kırım’da yaşam koşulları oldukça kötüleşiyordu. Geride kalanlar otlaklarında

otlayan hayvanları için ve bazen de içtikleri su için bile kira ödüyorlardı. Bütün bunların

yanında çiftlik sahiplerine yılın belli günlerinde angarya yapmak mecburiyeti içinde idiler.

85 Saydam, a.g.e., s.78. 86 Saydam, a.g.e., s.81. 87 İrade, Dahiliye, 22729. 88 Saydam, a.g.e., s.82. 89 İrade, Dahiliye, 23206.

Page 43: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

36

Tatarların hali esir Rus köylüsünün durumundan daha iyi değildi90. Tatarların toprakları

ellerinden alındığı için, Rus çiftliklerinde ırgat olarak çalışıyor ve ancak yaşamları için yetecek

miktarda para alıyorlardı. Özgür Kırım Tatar köylüsünün, öz yurdunda esir muamelesi görmesi,

göçü kaçınılmaz kılıyordu. Bunlara rağmen vatanlarında kalma taraftarı olanlar, bütün bu

zorluklara ve fedakarlıklara karşın sürgün ediliyor, hapse atılıyor ve eşkiyalık yapanlara karşı

mücadele ediyorlardı.

Bu derece aşağılanan Tatarlar, tek kurtuluş çaresi olarak Osmanlı Devleti’ne, Halifenin

toprağına göç etmeyi uygun görüyorlardı. Nitekim Rusların Kırım halkından asker almak

istemesi üzerine “Ak toprakta yaşayalım, kafire asker olmayalım” düşüncesi ile önce askerlik

çağındaki gençlerin, peşinden de ailelerin Osmanlı topraklarına hızla göç etmelerine neden

oldu. Bu göçlerle Kırım’ın nüfusu büyük ölçüde azalmış, pek çok köy insansız kalmıştı. Bunun

üzerine Rusya, göç işlemini belli kurallara bağladı. Herhangi bir suçtan aranmak, vergi borcu,

pasaport işlemleri vb. Bunlar dahi göçü durdurmadı, sadece yavaşlattı. Mart 1860’da merkezi

hükümet göçlere sınırlama getirerek, ancak halkın onda birinin göç edebileceğini bildirdi. Nisan

sonlarında göçlerin sadece deniz yoluyla ve belirli limanlardan yapılması gerektiği duyuruldu.

Bu dönemde de, her türlü zorluğa ve engellemeye karşın göç durmuyordu. 1860 yazında

göçmenlere pasaport verme işlemi yasaklandı. Çünkü sadece Nisan-Ağustos aylarında 100.000

kişi göç etmişti. Pasaport alımı birden bire yasaklanmıştı91; ancak yine de göçü durdurmaya

yeterli olamadı. İnsanlar bu sefer pasaportsuz olarak yollara döküldüler. Hayvanları bırakmaları

şartı ile bu insanlara, kara yoluyla göç etme izni verildi. Yaklaşık iki bin aile, buna da razı

olarak, tüm hayvanlarını bırakarak Kırım’dan çıktı. 1860, 1861 ve 1862 yıllarında Kırım

Tatarları büyük kitleler halinde göç ettiler. Tavrida Vilayet Müdürlüğü’nün ve Hazine

Dairesi’nin dosyalarından alınan rakamlara göre bu üç yıl içinde göçenler 101.605’i kadın,

126.022’si erkek olmak üzere 227.627 kişidir92.

Ticaret Nezareti’nden Sadarete gelen 19 Zilhicce 1272 / 21 Ağustos 1856 tarihli yazıda

“Kırım muhacirlerinden doğruca Dersaadet’e gelmiş olanlardan müttehil ve mücerret Balçık

tarafına azimet etmek efkarında bulunan 96 nüfusun şehremanati tarafından tahkikiyle esami-i

hak-pa-yi mikram kılınmıştır. …… ihsanvaye-i cenab-ı padişahide izafe-i hemem maali-nehem

90 Ülküsal, a.g.e., s.138. 91 Saydam, a.g.e., s.85. 92 Ülküsal, a.g.e., s.138.

Page 44: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

37

asafhaneleriyle emsallerine tevfikan behrine yüz ellişer guruş atiyye-i seniyye ihsanıyla nutube-

i igramlarını şan-ı merahim-i şan-ı ali icabından bulunmak …… icra-i icabına mübaderet

kılınmak üzere keyfiyetin saub-ı askeriye emr ve iş’arı ve irkabları içün iktiza eden vapur

hususunun Devletli Kapudan Paşa Hazretlerine izbarıyla Balçık tarafından diğer hemşehrileri

misillu suret-i iskanlarıyla emr-i inkasları esbabının istihzali zımanda Silistire Valisi Devletlü

Paşa Hazretleri Bendelerine hitaben bir kıta emirname-i sami-i vekaletpenahilerinin ıstarı

hususuna müsaade...93” edilmesi istenir. Bu göçmenler Balçık’a yerleştikleri zaman kendilerine

ev ve tarla verilmiştir.

Tatarlar göç ettikleri yerlerde ya eski nüfusunu tamamen ya da büyük oranda kaybetmiş

kasabalara yerleştirilmişler veya toprak verilerek yeni köy ve kasabalar kurulmuştur. “……

Kırım muhacirlerinin tavtin ve iskanı içun yapılacak köylere merkez ittihaz kılınmak üzere

Kırım Karasu kasabasının yerine inşası musammem olan kasabanın tersim olunan haritası

gönderileceğinden …...” Silistire Valisi’nden Sadarete gelen 27 Zilkade 1272/ 30 Temmuz

1856 tarihli tahrirattan94 anlaşılacağı üzere Kırım göçmenleri için yeni bir kasaba inşa

edilecekti. Kırım Savaşı’ndan sonra Mecidiye’nin kurulduğu Karasu bölgesinin eski bir

yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. 1856 yılında bölgede iskan memuru olarak çalışan

Numan Efendi buradan bahsederken “Dobrucanın vasatın da kain Karasu denilen mahal

vaktiyle bir şehr-i mamun olduğu asar binasından mümayan ve rivayet-i vakıaya göre 1203

(1878-1879) tarihinde vuku bulunan sefer-i hümayunda ahalisi perişan ...” demektedir95.

Devlet 1860’dan sonra gelenlere de ev, arazi, tohum gibi yardımlar yapmıştır. Ancak bu

gelenlere, sayıları oldukça fazla olduğundan ötürü daha az yardım yapılmıştır. Göçmenlerin

iskanı sırasında yerli Müslüman veya gayrimüslim halkın büyük ölçüde yardımcı olduğu

görülmüştür96.

1865’den sonra büyük kitle göçleri durmuş ve perakende göçler görülmüştür. Fakat

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra tekrar büyük göç dalgası olmuştur. Bu arada

93 İrade, Dahiliye, 23206. 94 İrade, Dahiliye, 23226. 95 Abdullah Saydam, “Tanzimat Devrinde Dobruca’da İskan Faaliyetleri”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim fakültesi Dergisi, Sayı:7, Samsun 1992, s.200. 96 Saydam, a.g.m., s.208-209.

Page 45: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

38

Kırım’da Gaspıralı İsmail Bey, “Dilde, fikirde, işte birlik” sloganı ile ortaya çıkmıştır. 23 Nisan

1883’de çıkarmaya başladığı Tercüman adlı gazetesiyle, göçe karşı durmuştur. Tercüman’da

“Aziz kardeşler! Satmak kolay, almak zordur. Gitmek kolay, kaytmak (dönmek) zordur.

Yıkılmak kolay, kalmak zordur.” Diyerek, halkı göçten vazgeçirmeye çalışmıştır. Bu yazılar ile

birlikte, Kırım’da başlayan milli uyanışın göçü yavaşlattığı ise bir gerçektir. Ne var ki 1914’de

başlayan I. Dünya Savaşı’na kadar göçler, az da olsa sürüp gitmiştir. Tatarların tümü Kırım’ı

terk etmiş değildi. Hatta bazı kentlerde hala nüfusun yarıdan fazlasını oluşturuyorlardı.

Bahçesaray, Karasubazar, Aluşta, Alupka, Gözleve, Perekop’da 1897 nüfus istatistiğine göre

Kırım yarımadasında temelli olarak yerleşik yaşayan etnik gruplar arasında Tatarlar birinci

sırada idiler97.

Tuna Muharebesinin olduğu 1877 senesine kadar Kırım Tatar göçmenlerin büyük bir

kısmı Osmanlı Devleti’nin Rumeli kıyılarındaki Köstence, Mangalya, Balçık, Varna ve Burgaz

şehirlerine çıkarılmış, oralardan da Balkan yarımadasının içlerine, hatta Vidin’e kadar Tuna

boyuna yayılmıştır. Bunların en mühim miktarı Dobruca’ya yerleştirilmiştir98. Tatar halkının

büyük kısmının Dobruca’ya yerleştirilmesinin nedeni Dobruca’nın stratejik bir mevki

olmasıdır. Burada Rusya’ya karşı, Osmanlı Sultanı’na bağlı bir toplumun oturması, Osmanlı

Devleti’nin stratejik bir tercihi idi99. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, Rusya’ya

bırakılan Dobruca’da yaşayan Tatarlar Rus baskısından yılarak daha doğuya çekilmişlerdir.

Varna ve Silistire’ye doğru ilerleyen Rus kuvvetlerinin önünden kaçarak, Şumnu ve

Osmanpazarı civarına gelmişlerdir. Aynı zamanda diğer bölgelerdeki ahali de Varna taraflarına

doğru göç etmeye başladılar. Tırnova ve Osmanpazarı’nın da Ruslar’ın eline geçmesi ile

buradaki insanlar tekrar Şumnu’ya doğru harekete geçtiler. Osmanlı askerlerinin kısa süreli

başarıları, bu göçmenlerin tekrar yurtlarına dönmelerine sebep olmuştu. Ancak buralarda hiç

asker bırakılmayacağı söylenince bu kez halk Filibe ve Edirne’ye doğru yola çıktı. Sofya’da bu

dönemde en çok göçmen karşılayan kentlerden biridir. Rusların bu kenti de kuşatması üzerine

Osmanlı askerleri ile birlikte kenti terkeden Müslüman ahalinin bir kısmı Üsküp’e ve bir kısmı

da Filibe ve Tatarpazarcık’a doğru yol aldı. Sofya, Türklerin şehirden çıkması üzerine 3 Ocak

97 Ülküsal, a.g.e., s.141-142. 98 Gözaydın, a.g.e., s.96. 99 Gözaydın, a.g.e., s.97’de Dobruca’nın Köstence ve Tulca Sancaklarında 3776 köyden 2338’i yani %64 –89’u Tatarlara aitti.

Page 46: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

39

1878 tarihinde Rusların eline geçti. Böylece Edirne ve çevresinden Tekirdağ, İstanbul, Gelibolu

ve Selanik’e doğru büyük bir muhacir akını başladı. Hatta Tekirdağ ve Gelibolu ahalisi de bu

göç kervanına katıldı. Sonuçta Ocak 1878’de, Rumeli Türk muhacirleri, Marmara kıyılarından

Anadolu’ya geçmeye başladılar100. Bu göçlerde etkili olan en büyük neden ise Ruslarla anlaşan

Bulgarların, Rumeli’deki Müslüman halka rahat vermemesi idi. Bulgarlar yerleşik olanlara

değil göç eden kafilelere bile saldırıyorlar ve Berlin Anlaşması ile bağımsız bir Bulgaristan

Emaneti ve ona bağlı olarak kurulan özerk Doğu Rumeli Vilayeti’ne göçmenlerin

yerleşmelerini engellemek istiyorlardı. Bunun üzerine pek çok göçmen Batı Trakya’dan ve

Makedonya’dan Anadolu’ya göç etti. Rumeli topraklarının değişik yerlerinden kopup

gelenlerle bu sayı bir milyona yaklaşmıştır101.

Anadolu’ya sevk edilen göçmenler ilk olarak Edirne, Aydın, Biga, İzmit, Hüdavendigar,

Kastamonu, Trabzon, Sivas, Konya, Adana, Ankara, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir,

Mamure’t-ül-Aziz’e yerleştirilmişlerdir. Örneğin Hüdavendigar vilayetinin Kütahya

Sancağı’na bağlı Eskişehir kazasına 7641 göçmen yerleştirilmiştir. İki Numaralı Eskişehir

Şeriye Sicili incelendiğinde, 1889-1891 yılları arasında Eskişehir’de pek çok göçmen Tatar

mahallesinin bulunduğu anlaşılır. Aksaklı, Tatar, Satılmışoğlu Çiftliği, Buzağı Tokatı,

Kalatafanlı, Sekiviran, Hamidiyeve Kalkanlı köyleri ile Ferahiye, Orta Mahalle, Yeni Mahalle,

İhsaniye Mahallesi, Akçağlan Mahallesi, Paşa Mahallesi, Hacı Ali Bey Mahallesi, Karapınar

Mahallesi, Tatarların yerleştirildiği yerlerdir102. Bunların çoğu da ilk göçlerde kurulmuş

köylerdir. Adı geçen bu köylerden başka kurulan Tatar köyleri de eklendiğinde toplam sayı

38’e ulaşmaktadır103.

Tüm bu göç hareketleri yaşanırken maalesef Osmanlı Devleti’nin belirli bir iskan

siyaseti yoktu. Göçmen işleri ile uğraşmak, ancak Meşrutiyet’in ilanından sonra bir düzene

bağlanmıştır. Bu dönemde göçmen işleriyle Dahiliye Nezareti’nin bir dairesi ilgileniyordu.

1913’de bir İskan-ı Muhacirin Nizamnamesi çıktı. Lozan Barışı’ndan sonra Türkiye’ye yine

birçok göçmen geldi. Özellikle 1934 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Krallığı

100 Nedim İpek, Anadolu’dan Rumeliye Türk Göçleri ( 1877-1890 ), Ankara 1994, s.28-29. 101 İpek, a.g.e., s.154. 102 Selahattin Önder, Eskişehir Şer’iye Sicili- 24 Zilhicce 1306-29 Şaban 1309 ( 21 Ağustos 1889 – 4 Nisan 1891 ), Eskişehir 1996, s.23, 73-74, 93, 194-195, 53, 54, 118-121, 159-160, 38, 55-56, 181, 76, 94, 156-158, 170-171, 175-176, 177. 103 Köy İşleri Bakanlığı, Eskişehir Köy Envanter Etütleri, Sayı: 97, Ankara 1968, s.166-183.

Page 47: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

40

arasında yapılmış olan Muhaceret Anlaşması’ndan sonra II. Dünya Savaşı’na kadar pek çok

Kırım Tatarı Türkiye’ye göçmüştür104. Bu durum, Cumhuriyet döneminde belirli bir iskan

politikasının izlenmesine sebep oldu. İskan, İmar ve Mübadele Vekaleti kuruldu; daha sonra bu

da, İskan Genel Müdürlüğüne çevrildi. 1934’de bir iskan kanunu yayınlanarak iskan

politikasının ana hatları çizilmiş oldu.

Sonuç

Kırım Hanlığı Karadeniz’in kuzeyinde yaklaşık 350 yıllık bir devlet olarak Türk

Tarihinin önemli bir halkasını oluşturmuştur. Karadeniz’in bir Türk gölü olması, Osmanlı

Devleti’nin kuzey siyasetinin en önemli aktörü olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Osmanlı

Devleti’nin gerilemesiyle beraber Kırım Hanlığı da gittikçe gerilemiş ve nihayetinde de Rus

işgaline maruz kalmıştır. Rus ilhakıyla birlikte başlayan göçdalgası uzun yıllar boyunca büyük

rakamlarla gerçekleşmiştir.

Kırım Tatar muhacirlerinin gerek dil olarak gerekse de gelenek ve görenek olarak yöre

insanından çok farklı olmamaları ve hatta tarım, zenaat ve birçok hizmet üretim metodlarını

biliyor olmaları bulundukları yerlere kolayca adapte olmalarını ve bölge insanıyla rahatlıkla

kaynaşmalarını sağlamıştır. Arşiv kayıtlarında yer alan belgelerdeki bilgiler içinde asaiş ve

uyumsuzluk gibi olumsuzluk içeren herhangi bir olaya rastlanılmamıştır. Bu cümleden olarak

Kırım Tatarları hiçbir milletin yaşamadığı en acımasız vatansızlaştırma olgusunu defalarca

tecrübe etmek durumunda olmuşlardır. Onlar neredeyse iki asırda birkaç kez evlerini, mallarını,

ailelerini ama her şeylerini bırakmak zorunda kalmışlardır.

104 Ülküsal, a.g.e., s.143.

Page 48: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

41

Ağır Yükle Uzun Yol: Kırım'da Cedidizmden Milli Harekete

Prof. Dr. Kutluk Kağan SÜMER* Cedidizm, Türkçülük, Milli hareket denince aklıma Hüseyin Nihal Atsız'ın yaşayan Türkçülere ağıdı gelir aklıma çünkü onların hayatları bu dizelerden farksızdır. Bir mahşere binlerce kader tutsağı gelmiş, Titrek ve metin cümle adımlar ona doğru… Gitmekte bütün kafile, meçhule yönelmiş, Nerden gelerek hangi karanlık sona doğru? Her şey kopuyor istemeden kendi yerinden; Herkes geliyor, sonra da herkes gidecektir, Milyonlar asır geçse de arzın üzerinden Bir kere giden bir daha ses vermeyecektir. Meçhul kaderin çizdiği yoldan gideceksin; Bilmem ki bu meçhulleri hep Tanrı mı yazmış? Öyleyse bırak, ruh bütün işkenceyi çeksin, Bin bir kere ölmeksizin insan yaşamazmış…105 Bu satırlardaki meçhule yönelmiş binlerce kader tutsağı bu Türkçülerdir. Onlar meçhul kaderin çizdiği yoldan dünyalık ve ruh işkencelerinin tamamını çekerek bin kere ölerek bir kere yaşamıştır. Çoğu gencecik yaşlarında şehadet şerbetini içmiş kalanlara onların şehadetleri binlerce ölüm olmuştur. Fakat bu felaketler, cezalar, işten çıkartmalar, sürgünler, hapisler, işkenceler, ölümler onların dimağlarında hiç bir etki bırakmamış, sinmeye, korkmaya çekilmeye sebep olmamış bin kere ölüp bin kere dirilmişlerdir. Delikanlılığımda doksanlı yaşlarında evinde muhtelif defalar ziyaret etme şerefine nail olduğum Müstecip Ülküsal bana "YOL UZUN! YÜK AĞIR! Kimseye kızmayacaksın. Kimseye gücenmeyeceksin. SEN YOLUNA DEVAM EDECEKSİN! Zaman zaman yanında insanlar olacak. Zaman zaman soğuğa, tipiye, rüzgara karşı tek başına yürüyeceksin! " demişti. Bir Türk milliyetçisine verilecek en güzel öğüttü bu bence. Yol vatan yolu; Turan yoluydu. Yük Türk milleti ve Türk tarihiydi. Kendisi de öyle yapmıştı. Ceditçilikle ilgili vereceğim ilk hayat hikayesi Av. Müstecip Ülküsal'ın.

* İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümü, [email protected] 105 Hüseyin Nihal ATSIZ; "Yaşayan Türkçülere Ağıt"

Page 49: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

42

Av. Müstecip ÜLKÜSAL: Vatansever, hürriyet aşığı gerçekçi bir yazar, hukukçu ve fikir adamıydı. Hayatı boyunca İsmail Gaspıralının izinden dil ve din birliğinin önemini vurgulamış, birlik ve beraberlik olmadıkça hiçbir yere ulaşılamayacağını görmüş, hürriyet ve istiklâle ancak kültür bütünlüğünü korumakla ulaşılacağına inanmış, öğrenim ve eğitimde yeniliği hedef göstermiş, dürüstlüğü, bilgiyi, erdemi, inancı ve çalışkanlığı rehber edinmiştir. Bütün bunlar bir araya toplandığında ceditçiliğin alfabesi bir arada kendisinde görülebilirdi. 1899 yılında Dobruca'da dünyaya gelmiş 19 yaşına kadar hiç görmediği Kırım'ın hürriyet ve istiklâline kavuşabilmesi mücadele etmiştir. İlk öğrenimini Dobruca'da, orta öğrenimini İstanbul'da yapmış; I. Dünya Savaşı başlayınca İstanbul'a dönemediği için iki yıl süreyle Köstence'de Mecidiye Müslüman Seminar'ına devam etmiştir. 1916'da Romanya'nın savaşa katılmasıyla Seminar kapanmış ve öğrenimi yarım kalmıştır. Bundan sonra üç Türk arkadaşıyla birlikte kendi köyünde öğretmenlik yapmaya başlamış, bu arada Tonguç adını verdikleri bir kültür ve spor derneği kurmuştur. 1918 yılında Kırım'daki Sulkiewicz hükümeti, Kırım kökenli aydınların yurda dönmeleri için çağrıda bulununca Ülküsal, bir Rus şilebiyle kaçak olarak Akyar limanına gitmiştir. Burada Almanlar tarafından yakalanmış ve kısa bir süre tutuklu kalmıştır. Serbest bırakılınca önce Bahçesaray'daki Kaytmaz Ağa Okulu'nda, daha sonra Fatisala ilkokulunda öğretmenlik yapmıştır. 1920 yılında Kırım'dan ayrılıp kaçak olarak bir Türk motoruyla Ereğli'ye geçmiştir. Türkiye'de lise öğrenimini tamamladıktan sonra, 1922 yazında Romanya'ya dönerek Bükreş Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydolmuştur. 1926 yılında mezun olup Avukatlık yapmaya başlayan Müstecip Ülküsal, derneklerde, okullarda "Türk birliği ve Türkçülük" konularında konferanslar vermiş, Türk gazetelerinde makaleler yazmıştır. 1930 yılının başında ise, Emel Mecmuası'nı yayımlamıştır.. Kırım Kurultay Hükümeti'nin eski Dışişleri Bakanı ve Kırım Milli Merkezi Başkanı Cafer Seydahmet Kırımer'in önerisi ve önderliği ile Emel Mecmuası, Kırım Türklerinin ve Kırım İstiklâl davasının resmi yayın organı ilan edilmiştir. Dobruca'da, Türkiye'de, Polonya'da, Bulgaristan'da yaşayan ve bu davayı benimseyenler, Emel'in hem yardımcısı, hem de destekleyicisi olmuşlardır. Bu gelişmelerden kuvvet alan avukat Ülküsal, arkadaşlarıyla birlikte Kırım Tatarlarının yaşadığı bütün şehir, kasaba ve köylerde Dobruca Türk Hars Birliği'ni kurmuş, Emel Mecmuası'nda birliğin tüzüğünü basarak, bütün şubelere göndermiştir.

Page 50: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

43

29 Mayıs 1934'te birliğin ilk kurultayı toplanmış, Müstecip Ülküsal bu birliğin başkanlığına getirilmiştir. 1936 yılında evini ve matbaayı Köstence'ye taşıyan Müstecip Ülküsal, 20 Şubat 1936'da arkadaşlarıyla birlikte Dobruca'da yaşayan Kırım Türklerinin karşılaştığı zorlukların Romenler tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için Halk-Poporul adıyla bir sayfası Türkçe, bir sayfası Romence haftalık küçük bir gazete çıkarmıştır. 1940 yılı Temmuz'unda maddi sıkıntıya düştüğü için eşi ve çocuğunu Çankırı'ya bırakarak geri dönmüş, Emel Mecmuası'nı çıkarmaya devam etmiştir. Aynı yılın Eylül ayında derginin kapanmasına karar vererek Türkiye'ye gelmiştir. 1941 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'nde fark sınavlarını vererek diploma almış ve hakim adaylığı stajına başlamıştır. Kırım Milli Merkezi Başkanı Cafer Seydahmet Kırımer ve arkadaşlarının aldığı karar uyarınca, Almanya'da Kırım Türk Milli Teşkilatı kurmak, Kırım kökenli mülteci, işçi ve esirlerin Kırım'a dönmesini sağlamak, Kırım'da yeniden kurulacak Milli Hükümet ile işbirliği yapmak üzere görevlendirilen Ülküsal, Dr. Edige Kırımal ile birlikte Berlin'e gitmiş ve 9 ay orada kalmıştır. Yaptığı girişimler neticesinde Kırım'a gitme izni alamayınca Türkiye'ye dönmüştür.1960 yılında Ankara'da yayın hayatına yeniden başlayan Emel Dergisi'nde 1986 yılına kadar yazdığı makaleleriyle Kırım Türklerinin Milli davasını dünya kamuoyuna duyurmaya çalışmıştır. Bir asra yakın ömrünün 70 yılını bilfiil Kırım Türklerinin İstiklâl Mücadelesine ve Türk Dünyasına hizmet etmekle geçirmiştir. Romence, Fransızca, Almanca bilen, Kırım ve Kazan Tatarcası ile Türkçenin birçok lehçesine vakıf olan Müstecip Ülküsal'ın Emel Mecmuası'nda, Romanya'da 103; Türkiye'de 214 makalesi yayımlanmıştır. Müstecib Ülküsal'ın "Dobruca ve Türkler", "Kırım Türk Tatarları", "II.Dünya Savaşında 1941-42 Berlin Hatıraları ve Kırım'ın Kurtuluş Davası", "Dobruca'daki Kırım Türklerinde Atasözleri ve Deyimler" adlı eserlerinin yanısıra "Gagauzların Aslı" ve "Üç Bozkırlı Atilla-Cengiz-Timur" adlı neşredilmiş tercüme eserleri vardır. 1993 Kasımında çok sevdiği, iyi eğitim görmüş, mücadelesinde hep yanında olmuş, Kırım'da doğan eşi Emine Ülküsal'ı kaybeden Müstecib Ülküsal 10 Ocak 1996'da İstanbul'da vefat etmiştir.

Müstecip Ülküsal'ın Rüzgar'ın, fırtınanın, tipinin karşısında durmaktan ne demek istediğini; sonra sırtındaki ağır yükle ne kadar uzun bir yol yürünebileceğini doksanlı yaşlarına kadar olabildiğince kısaltarak verdiğim hayat hikayesinde gördük. Müstecip Ülküsal'dan sonra vereceğim hayat hikayesi bir başka ceditçinin Yaşlavlı öğretmen Safiye Nezetli'nin. Bu iki ihtiyar insan bende Kırım idealini yaklaşık bir asır boyunca canlı tutmanın; hiç durmadan Kırım, bağımsızlık, Türklük ateşi ile nasıl bir dakikasını bile boş geçirmeden yanılacağının göstergesi olarak derin tesir uyandırmıştır. Kıymetli ağabey'im Zafer Karatay Bahçe Saray Dergisinin 42. sayısında aynı hassasiyetle değerlendirmiş. Makalenin adı: “Kündigimnin kanı tamgan topragımda öleyim” Bu tabir 20.yüz yılın önemli Kırım Tatar şairlerinden Eşref Şemizade'ye ait yüreğime şiirinin son sözleri. Bu günkü Türkiye Türkçesiyle "Göbek bağımın kanının damladığı toprağımda öleyim" şiir şöyle:

Page 51: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

44

“Küçün yetse, toktamay tur, dayan yüregim dayan! Hor halkımnın vatanına yerleşkenin köreyik! Cemi halknen biz de asret yurtumızga kavuşıp, Kündigimnin kanı tamgan topragımda öleyim...” Türkiye Türkçesine tercüme edecek olursak: Gücün yetse durmadan dur, dayan yüreğim dayan! Hor halkımın vatanına yerleştiğni görelim! Bütün halkla bizde hasret yurdumuza kavuşup Göbek bağımın kanının damladığı toprağımda öleyim... Safiye Nezetli bana bu şiiri ezberleterek bir Kırım Gecesinde okutmuştu şiir çok etkileyiciydi etkileyici olmasına fakat bende Safiye Nezetliyle birleşti ve kök saldı. Seksen yaşında parkinson hastası neredeyse elini düz tutamayan bir kadın düşünün 1989-1990 döneminde Rusça öğretmek bahanesiyle her çarşamba beni evine davet eder; her gidişimde o nurlu ve titreyen elleriyle ikramından da geri durmazdı. Ben ise Rusça öğrenmeye direnirdim. Aslında Rusça öğrenmeye değil de Safiye Teyzeye yarenlik etmeye giderdim her çarşamba. Her konuda konuşurduk, Kırımdan, Türk milliyetçiliğinden, sanattan, edebiyattan. Karşımda Rusça, Ukraince, Polence, İngilizce, Almanca ve İspanyolca bilen bir 20. yüzyıl aydını vardı. Oysa benim gözümde bir milli kahraman. Hatta Cengiz Dağcını anneme mektuplarındaki Safiye hoca hanım. Ben onu hep manevi bir aşk ile sevdim. Evlatlarıma örnek gösterdiğim kadın oldu Safiye Nezetli... 1991 yılının Mart ayında senelerce süren hasretten sonra İsmail Gaspıralı Konferansına beraber gitmek kısmet oldu ardından Kırım Tatar Milli Meclisinin 19.. dan sonraki ve Kırım Tarlarının vatana dönüşlerine ilk yaptıkları 1991 yılı Kurban Bayramındaki 2. Kırım Tatar Milli Kurultayına. Paylaştığım resimlerden ilki 1991 yılı mart ayına ait bu taşın yerinde şimdi İsmail Bey Gaspıralının heykeli var. İkinci resim rahmetlinin kabri. Şimdi kısaca hayat hikayesini Zafer Karatay'dan alarak anlatmaya çalışalım.

Safiye NEZETLİ: Alime Bulgakova ve Kadir Yaşlavlı'nın kızları Safiye Nezetli 1918/19 yılında Vatan Kırım'da Gözleve’de doğdu. Çilesi çocukluk yıllarında başlamıştı. 6 aylık bir bebekken Yaşlav kabilesinin son beyi olan babası Kadir, 1919 yılında Bolşevikler tarafından kurşuna dizilerek öldürüldü. Çok geçmeden annesini kaybetti. Annesini ve babasını hiç tanıyamadı. Anneannesi Selma Bulgakova büyüttü. Okul çağına geldiğinde köy, köy kasaba, kasaba okul değiştirmek zorunda kaldı. Akrabalarının yanında başka adlarla

Page 52: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

45

yaşayan ve zorlukla okuyan Safiye Nezetli Karasubazar'da öğretmenlik yaparken 2.Dünya Savaşı patlak verdi. Almanlar Kırım'ı işgal etti. Savaş esnasında tercümanlık yaptı ve Naziler Kırım'dan çekilirken pek çok Kırım Tatarı gibi onu da Almanya'ya çalışma kampına götürdüler. Çalışma kampında iken vatandaşı Hüseyin Nezetli ile evlendi. Kamptan kaçarak Paris’e gelip, Paris Büyükelçiliğine müracaat etmiş, Türkiye Büyükelçisi Numan Menemencioğlu’nun yanında arşiv ve kütüphane görevlisi olarak bir süre çalışmıştır. Burada çalışırken Brezilya’ya göç eden bir grup Almanla birlikte birkaç Kırım Tatar ailesini de yanlarına alarak Brezilya’ya göç etmişler. Brezilya’nın kervan geçmez kuş konmaz bir bölgesinde bir küçük kasabaya yerleşiyorlar. Arjantin sınırında Parana eyaletinin Curitiba şehri şimdi 1.500.000 nüfuslu bir şehir. Yeniden hayata başladıkları bu kasabada sadece kendi dünyalarıyla meşgul olmuyorlar. Her zamanki gibi cemiyet hayatında da öncü görevini başarıyla yerine getiriyorlar 1960'lı yıllara gelindiğinde eşi Hüseyin Nezetli adına bir cadde, Safiye Nezetli adına Müslüman Cemiyet binası Curitiba kasabasında ortaya çıkıyor. Kasabayı yapımında büyük katkıları olan bir cami de çok geçmeden kasabayı süslüyor. Sadece bunlar bile kendilerine tamamen yabancı bir ülkede sıfırdan bir hayata başlayıp nasıl başarılı olduklarının bir göstergesi... Ne muhteşem bir irade… Ne muhteşem bir mücadele… Vatan Kırım’dan bu kadar uzakta, Türk Dünyasının tamamen dışında bir yerde yaşasa da asla ondan kopmamıştır. Uzun yolculuklarla İstanbul’a geldiğinde, İstanbul’da Kırım gecelerindeki şarkıları, savaş yıllarında sağda solda tek tük kalmış Kırım’da yapılmış plakları kaydedip, Brezilya’da plak yaptırıp tanıdığı bildiği Kırım Türklerine göndererek, onalardaki Kırım ruhunu canlı tutmaya çalışmıştır. Kırım Türk Müzik tarihi için bu yaptığı çok önemlidir. Beyazıt'ta Abdullah düğün salonundaki gecede söylenen şarkıları ve Kırım oyun havalarını plak haline getirmesi bir ilktir.

Page 53: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

46

1983 yılında Brezilya’da her şeylerini satıp İstanbul’da yeniden yeni bir hayata başladılar eşiyle. Ama eşini İstanbul’da 1984’te kaybeder. Ömür arkadaşı Hüseyin Nezetli’ye yaptırdığı mezar taşı da ilklerinden biriydi sanırım. Kırım haritalı, Tarak tamgalı mezartaşı...Vatan Kırım’a hasretin, kündüklerinin kanı tamgan yerlerin özleminin ifadesiydi. “Kündigimnin kanı tamgan topragımda ölmek” fikri o kadar öne çıktı ki bütün mal ve mülkünü kurucularından olduğu Emel Vakfına bağışlamış olduğu halde müsaade isteyerek İstanbul'daki evini satarak onun parasıyla Kırımda bir ev almış ve onu da yine Emel Vakfına bağışlamış. 3 Ağustos 2000 tarihinde İstanbul Kırım Derneği ve Emel Vakfı olarak özel bir uğurlama tertip edilmiş. Burada Celal İçten, Zafer Karatay ve Niyazi Elitok'u anmadan olmaz. Yanında olmayı çok isredim malesef bu esnada Viyana'da doktoramı yapmaktaydım. 6 Ağustos 2000 günü Vatan Kırım’da büyük bir törenle karşılanmış. Vatan Kırım’da yeni bir hayata başlamış. Ömrünün sonunu dilediği gibi vatanında geçirmiş. 4 Kasım 2001 tarihinde Kündüklerinin kanı tamgan topragında vefat etmiş. Kabrinde Ayyıldızlı bayrak ile tarak tamgalı bayrak beraber.

Tanıma şerefine nail olduğum iki cedit mektebleri talebesi eğitimciyi size anlatmaya çalıştım. Üçüncüsünü ben şahsen tanımadım ama belki öz amcalarımdan ve dayılarımdan daha iyi tanıyorum. Cengiz Dağcı bu isimde millete mal olmuş, hemen hemen her Türk aydınının tanıdığı bir isim. Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam hangimiz Kırımlı Cengiz olmadık, hangimiz Sadık Turan olmadık, hangimiz cepheden cepheye koşmadık hangimiz erimedik kızıl yıldızla gamalı haç arasında, hangimiz umutsuzca yurdumuzu kurtaracağımızı sandık yabancı orduların bizim için özel hazırlanmış kurt başlı, Semerkant camili üniformalarımızla hangimiz yabancılaşmadık dağlarda kalpağında kızıl yıldızla öz vatanımızın dağlarında partizanlık yapan öz kardeşimizle. Onlar da İnsandı ve Ölüm ve Korku Günleri,O Topraklar Bizimdi, Kolhozda Hayat, Dönüş de hepimizin Kırım Tatar köylüsü olup NEP (Yeni Ekonomik Politika) ve kolhozizasyonla mücadele etmedik vatan toprağı için. Kırılmadık mı binlerce on binlerce vatan toprağı uğruna. Anneme Mektuplarda Gurzufu, Kızıltaşı paylaşır annesiyle seneler sonra yazdığı mektuplarda. okulu, öğretmen Safiye Akimovayı paylaşır annesiyle itiraf vari. Annesinin idealize ettiği Haluk olamayışını anlatır, Kah Haluk olur, kah Cengiz, Kah Saf, iyeye aşık olur. Bütün ayrıntılarda Kırım, Akmescit, Gurzuf, Kızıltaş, Çıfıtkala, Bahçesaray.Kırımın aşkıyla aşkını karıştırır annesine itiraflarında. Sonra Safiye hanımın vefat haberini aldığı gün eve gelen bir askerlik celbiyle ayrılır vatanından, annesinden ve Safiye hanımdan.

Page 54: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

47

Yansılar I,II,III,IV de Stefen Zwieg ın "Dünün Dünyası"ndaki gibi vatanına özlemi örer hatıralarında ama önemli bir farkla hayatına son vermez tüm yaşadıklarına rağmen. Hatta bunu aklından bile geçirmez. Dünün dünyasının vatanının insanlarının geri dönmeyeceğini bile bile. Bu günün gerçeklerini dünün hayalleriyle yaşar. Hayalle gerçek karışır okuyucu kah Gurzufdadır artık, kah Kızıltaşta, kah Ayudağına bakar Kızıltaştan kah Gelinkaya, kah Akmescittedir kah Salgırın boyunda. Kırıma gitmeden Kırımı görür gibi olursunuz. O hayal dünyasına aşık olursunuz. Yansıların sonunda "Yurdunu Kaybeden Bir Adamın Zamansız Çilesi" isimli bir ek öykü vardır. Bu öyküden o zaman o kadar etkilenmiştim ki. Çapa Öğretmen Anadolu Lisesinde öğrenci bir gurup çocukla Tiyatroya çevirip oynamıştık bir 18 Mayısta... Belki Kırım'a gitmeden en etkilendiğim 18 Mayıstı. Bir salon dolusu insan göz yaşlarıyla çıkmıştı salondan.

Yıllar sonra Kırım'a gittiğimde hiç yabancılık çekmedim. Sanki bendim oralarda yıllarca yaşayan. O kadar iyi tanıyordum ki coğrafyayı sanki yıllarca önce orada yaşamış gibi gezdim yalı boyunu Aluştayı, Alupkayı, Gurzufu, Kızıltaşı, Ayudağını, Gelinkayayı, Yaltayı. Son seyahatimde 2012 Ekiminde Dağcının Kızıltaştaki kabrine düştü yolum. kavuşmak Kırım'a kısmetmiş üstat Cengiz Dağcıyla bir salkım üzüm kopardım babasının kolhoz tarafından el konulan bağından (Yurdunu Kaybeden Adamda Salih Turan'ın babası dedesinin-babasının kolhozlaştırılan bağından bir salım üzüm kopardığı için bir ay hapsedilir) gözümde sicim gibi yaşlarla bir Fatiha yolladım yurdunu kaybeden adamın ruhuna. Bu üç aydınlanmacı (cedidci) 80 li yaşlarına ulaşabilenledi. Ya ulaşamayanlar? Numan Çelebi Cihan lar, Cafer Seydahmet ler, Veli İbrahim ler, Mustafa Çokay lar, Celal Muin ler, Hüseyin Baliç ler, Seyit Celil Hattat lar, Hasan Sabri Ayvaz lar, Süleyman Badraklı lar, Yahya Bayburtlu lar , Emir Ali ler , Abdurrahman Hüsnü ler , adını dahi unuttuklarımız? Soyu dahi kalmayanlar ? Bu çalışmada onların Bahçesaray'da başlayan daha sonra Türklerin yaşadığı her yerde yaşayan ideallerinden bahsetmeye çalışacağız. O binlerce kader tutsağını meçhul kaderin çizdiği yoldan götüren ve Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletiyle ete kemiğe bürünen kutsal

Page 55: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

48

ideallerinden. Tabiki bu ideallerin karşısında kadimciler de olacak yabancı devletler satılmış satılık vicdanlarda. Cedidizm ve ceditçilerden bahsetmek için cedidizmin en önemli öncülerinden büyük Türk milliyetçisi İsmail Gaspıralıdan söz etmek gerekir. İsmail Gaspıralı bu kavrama isim veren Usül-ü Cedid okullarının kurucusu ve yılmaz savunucusudur. Cedidçiler İsmail Gaspıralının eserleridir demek aslında pek de yanlış olmaz. İSMAİL GASPIRALI: İsmail Bey Gaspıralı (İsmail Mirza Gasprinskiy) 20 (eski takvime göre, 8) Mart 1851'de Bahçesaray yakınlarındaki Avcıköy'de doğdu. Annesi Fatme Sultan köklü bir mirza ailesinin kızıydı. Babası Mustafa Alioğlu Gasprinskiy de Çarlık ordusundan emekli teğmen rütbesini taşıdığı için küçük İsmail zadegân sınıfına mensuptu. Öğrenim hayatına mahallî Müslüman mektebinde başlayan İsmail, tahsilini bir Rus okulu olan Akmescit Erkek Gimnazyumu'nda sürdürdü. Bunu müteakip, önce Voronej'deki, daha sonra da Moskova'daki Harbokulu'na kaydoldu. Özellikle Moskova'daki askerî tahsil yıllarında genç İsmail dönemin Rus fikir hayatını ve aydınlarını yakından tanımak imkânını buldu. Burada tanıştığı Rus aydınlarına derin saygı duymakla birlikte, o yılların Moskovası'nın anti-Türk karakterdeki Pan-Slavist atmosferi onda aksi tesir doğurdu. O yıllarda devam etmekte olan Girit isyanında Rum asilere karşı mücadele eden Osmanlı askerlerine katılmak arzusuyla yakın arkadaşı Mustafa Mirza Davidoviç ile birlikte gizlice Türkiye'ye geçmeye teşebbüs ettiyse de, Odesa'dayken yakalandı. Çarlık Rusyası'ndaki askerî talebelik kariyeri bu şekilde sona eren Gaspıralı, 1868'de Bahçesaray'a dönerek, buradaki ünlü Zincirli Medrese'de Rusça muallimliğine başladı. Bu arada kendisini yoğun bir şekilde Rus edebî ve felsefî eserlerini okumaya verdi. 1872'de Kırım'dan ayrılan Gaspıralı İstanbul, Viyana, Münih ve Stuttgart üzerinden Paris'e gitti. Paris'de geçirdiği iki yıl içinde ünlü Rus yazarı İvan Turgenyev'e asistanlık yapmak da dahil çeşitli işlerle hayatını kazandı. Kırımlı (2001) 1874'de öteden beri içinde yatan Osmanlı zâbiti olma arzusuyla İstanbul'a geldi. Türk Harp Okulu'na girmek için büyük bir gayret gösterdi, fakat Rus büyükelçisi İgnatiyev bunu öğrendiğinde Sadrazam Mahmud Nedim Paşa üzerinde nüfuzunu kullandı ve bu teşebbüsü engelledi. Sonunda bir yıl boş yere bekleyen İsmail, Kırım'a geri döndü. İstanbul'da bulunduğu sırada St. Petersburg ve Moskova'da çıkan bazı Rusça gazetelerde Doğu hayatını tanımlayan, siyasî olmayan makaleler yayımladı. Togan (1965) 1878'de Bahçesaray Belediye Başkan Yardımcısı seçilen İsmail Bey, ertesi yıl Belediye Başkanlığı'na getirildi ve 1884 yılına kadar bu görevde kaldı. Gaspıralı'nın gerek Kırım'da, gerekse çeşitli dış ülkelerde geçirdiği yıllar ona büyük çoğunluğu kabuğuna çekilmiş bir halde yaşayan diğer Kırım Tatarlarından çok farklı tecrübeler kazandırmıştı. Mevcut problemleri yakından müşahede ettiğinden, yabancı hakimiyeti altında yaşayan soydaş ve dindaşlarını uyandırmak, onların seslerini duyurmak arzusuyla yayın yoluyla faaliyete geçmek istedi. İlk teşebbüs olarak, Akmescit'de çıkan Rusça Tavrida gazetesinde "Rus İslâmı" (Russkoe Musulmastvo) başlıklı sonradan risale olarak da yayınlanan bir dizi yazı yazdı. Burada, Rusya ile onun Müslüman tebası arasındaki ilişkilere değinerek, bu kadar çok sayıda Müslümanı içinde bulunduran Rusya'nın bir Ortodoks Hristiyan devleti olduğu kadar aynı bir Müslüman

Page 56: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

49

devleti sayılmasının da doğru olacağını savundu. Ona göre, imparatorluğun bu iki ana unsuru birbirini daha iyi tanımalı ve Ruslar çağa uygun bir maarif sisteminden ve bilimden mahrum bir halde bulunan Müslümanların buna kavuşmasına engel olmamalıydı. Kırımlı (2001) 1883'te Tercüman adlı bir gazete yayımlamak için izin aldı. Gazetenin Rusça adı "Perevodçik"ti ve ilk sayılarında Rusça kısmı daha önemli idi. Batı medeniyetinin, Rusya Müslüman toplumu arasında yayılması hususunda gazetenin bir tercüman rolü oynaması gerektiğini açıkladı. Türkçe kısmı giderek genişledi ve daha önemli hâle geldi. Daha sonra l890'da Tercüman "politika, öğretim-eğitim ve edebiyatla ilgili millî bir gazete" oldu. 1905'ten sonra Tercüman-i Ahval-i Zaman adını aldı ve gazetenin başlığına "Dilde, Fikirde İşte Birlik" sloganı yerleştirildi. Sonunda Rusça kısım tamamen terkedildi ve gazete Rus imparatorluğundaki Müslüman toplumun gayelerinin ve düşüncelerinin tercümanı oldu. Kazan, Kafkasya, Türkistan ve Sibirya'da yaşayan bütün Türkler, Tercüman' ı onların millî ideallerini genişçe yayan bir gazete olarak kabul ettiler. Togan (1965) İsmail Bey, Kazan soylularından ve sanayici Akçurin alilesine mensup olan Zehra Hanım'la evlendi. Bu evlilik sebebiyle O'nun Kazan Türkleriyle bağları kuvvetlendi. O, Azerbaycan Türk yazarları Hasan Bey Melikov, Ünsizade, Topçubaşı ve diğerleriyle sürekli temas hâlinde idi. Togan (1965) Moskova Askerî Lisesi'nde kendisiyle birlikte okumuş ve Bahçesaray'a yerleşip orada 25 yıl belediye reisliği yapmış olan Litvanya Müslümanlarından Mustafa Davidoviç, İsmail Bey'in en çok meşgul olduğu, Rusya Müslümanları için ilkokullar yaratmak, bunlar için ders kitapları yayımlamak gibi bütün teşebbüslerinde O'na yardım ediyordu. Togan (1965) İsmail Bey, ayrıca Bahçesaray ve diğer yerlerde öğretmen kursları açarak modern öğretim metodlarını yerleştirmek ve Rusya'nın Müslüman toplumu içerisinde bu tip okulların açılmasını sağlama bağlamak istedi. Togan (1965) Taşkent, Buhara ve Sibirya da dahil olmak üzere bu toplumun her parçasını bizzat ziyaret etti. O, kendi matbaasını şahsen kurdu ve Hoca-i Sibyan, Malumat-i Nafia ve ilkokullar için neşrettiği diğer eserleri kendi matbaasında bastı. Togan (1965) 1905 ihtilalinden sonra özellikle "edebî dil" ve öğretim problemlerini hâlletmek üzere tasarlanmış bir program tasarladı. Bu plân ilkokul öğretiminde ilk üç yılda mahallî Türk lehçelerinin kullanılmasını öneriyordu. Sonraları "ortak edebî dil", öğretimin umumî dili olacaktı. O'nun orijinal "ortak edebî dil" ideali, temelde Tatar olan bir dile Osmanlıca'nın ilâvesiydi, fakat kendisiyle çalışan kişilerin de etkisiyle Osmanlıca tesiri arttı ve neticede Rusya Müslümanları tarafından anlaşılabilen basit bir Osmanlıca oldu. Togan (1965) İsmail Bey, İslâm'ı önce Türklerin kendi kimliklerini korumada yararlı olarak değerlendirdi, fakat "Çep Kuran'ı"ndan başka dinî yayınlara çok yer vermedi. 1905 ihtilâlinden sonra Kazan ve Bakû'da görülmeğe başlayan, Komünizm ve Sosyalizmin karşıt sonuçlarını görerek, Rusya Müslümanlarının dağınık siyasî kuruluşlarına karşı çıkan ve yalnızca Rus sosyalist partilerine sadakat talep eden ve Rusça'yı edebî bir dil olarak empoze etmek için gelişigüzel çaba harcayan bu hareketler ve özellikle bu gibi neşriyat karşısında korkmaya başladı. Togan (1965)

Page 57: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

50

Tercüman'da İştirakiyyun başlığı altında yayımladığı makaleler serisinde kolayca görülebilen bir şekilde sağa kaydı ve İslam milletleri arasında kültürel bir birlik oluşturmak hakkında düşünmeye başladı. Bu maksatla 1907'de Mısır'da umumî bir Müslüman kongresi toplamak istedi. Bizzat oraya giderek, hatta Abdullah Taymas'la birlikte En-Nahda adlı Arapça bir gazete yayımlamağa başladı. Bu çabayla da yetinmeyip o ayrıca Hindistan'a da bir seyahat yaptı, fakat bu gayretler O'nun ümit etmiş olduğu sonuçları vermeyince, Bahçesaray'daki eski faaliyetlerine geri döndü. Togan (1965) İsmail Bey, çabalarının olumlu neticelerini görerek hayatının son yıllarında Batılılaşmayı, Rusya'daki Müslümanlar ve diğer Türkler için manevî bir intihar olarak gören aşırı eğilimlere karşı mücadele etti, I. Dünya Savaşı sırasında ümitlerle coştuktan sonra 11 Eylül 1914'te Bahçesaray'daki evinde öldü ve oraya defnedildi. Togan (1965) Cenazesi bile Türk dünyası aydınları kurultayı gibiydi. Türk dünyasının dört bir yanından aydınlar cenazeye iştirak etti. Hatta kendiside bir cedid okulu mezunu olan daha sonra Azerbaycan Sovyetinin başına geçen Neriman Nerimanov dahi burada bir konuşma yapmıştır. Ardından Türkistanlı cedidçilerin önderi Mahmudhoca Behbudî, Özbek edebiyatının görkemli temsilcisi Hamza ve sırasıyla diğerleri duygularını beyan ettiler. Nagayev (1994) İsmail bey Gaspıralı Türk dünyasının dört bir yanına seyahatler yaparak gerek Tercüman gazetesi gerekse usül-ü cedid okulları hakkında faaliyet göstermiştir. Bu esnada bir çok Türk aydını ile temas etmiştir. Gerek bu seyahatler gerek Tercüman Gazetesi gerekse Usul-ü Cedid okulları Türk dünyasına binlerce Türk milliyetçisi aydın yetiştirmiştir. Meşhur Türkçülüğün esaslarının yazarı, Atatürkün yakın arkadaşı Türkiye Cumhuriyetinin kurucularından Prof. Dr. Yusuf Akçura hem eşi tarafından akrabası hem de yakın kalem arkadaşıydı.

İsmail Gaspıralının Cenazesi

Yusuf Akçura ve İsmail Gaspıralı

Page 58: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

51

CEDİÇİLİK (CEDİDİZM): Kelime manası olarak yenilikçilik manasına gelmektedir106. İlk Türk aydınlanma hareketi olan Ceditcilik adı verilen reform hareketi, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısının başlarında dil, eğitim-öğretim ve dinle ilgili alanlarda bir yenileşme hareketi olarak başlamıştır. Bu hareketin önde gelenlerinden Abdülnâsır Kursâvi (1770-1814), Şihâbeddin Mercâni (1815-1889), Abdulkayyum Nasır (1824-1907) ve Hüseyin Feyizhâni (1826-1866) sayılabilir. Bu hareket genelde Rusya'daki Türk halklarında meydana gelen iktisadi değişikliklerin sonucunda ve bunların etkisi ile canlanan bir uyanış, yenilik hareketidir. Daha sonra Usul-ü Cedit hareketi Türk dünyasının tümüne yayılma yolları aramıştır. Devlet (1990) Ceditçilik (Reformizm) hareketi İsmail Gaspıralı’nın 1884’te şahsen açtığı ilk Cedit okuluyla hız kazanarak hareketlenmiştir. Kısa bir süre sonra da bu hareket, Münevver Kari’nin 1901’de Taşkent’te ilk Usul-i Cedit okulunu açmasıyla Türkistan’da yayılmaya başladı. İki yıl sonra da Mahmud Hoca Behbudi, Semerkand’da yeni metotla eğitim yapan ilkokulu açmaya muvaffak oldu. Türkistan aydınlarının çoğunluğunun desteklediği Ceditçilik, ilk önce kültürel bir yenileşme hareketi olarak ortaya çıkmış ve daha sonra içine Türkistan halkının ortak değerlerini oluşturan İslam-Türk temalarını alması sonucu siyasi yönü, kültürel yönünden daha ağır basan bir yenilik hareketi halini almıştır. Ceditçilik hareketi Türkistan’da, 1890’lı yıllarda, Buharalı İbrahim Kari Abdurraşid’in çalışmalarıyla hem bir yenileşme hareketi; hem de milli istiklal mücadelesi halini almıştır. Ceditçilikte ilk hedef milli eğitim kurumlarının Avrupalılaştırılması olmuştur. Bunun için Gaspıralı İsmail Bey’in çalışmalarından da etkilenerek, Avrupa tarzında eğitim-öğretim yapmak maksadıyla, XX. yüzyılın ilk yıllarında Fergana ve Semerkand’da Usul-i Cedit okulları açılmaya başlanmıştır. Daha sonra bu okullar bütün Türkistan’a yayılmıştır. Ceditçiler, fikirlerini daha iyi yaymak için 1906’dan itibaren çeşitli gazete ve dergiler çıkarmışlar, muhtelif derneklerle teşkilatlanmışlar ve Türkistan’ın gelişimi için siyasi mücadelede bulunmuşlardır. Bu hareket ilk önce eğitim alanında yenilikler getirmeyi amaçlamıştır. Tatar okullarında yeni bir okuma metodunun benimsenmesi tartışmalarıyla birlikte eski metodu savunan "kadimciler" ile yenisini savunan "ceditciler " arasında bir mücadele başlamıştır. Bu yeni metodu savunan hareket de bu nedenden dolayı "Usul-ü Cedit" adını almış, daha sonra bu mücadeleden yenilikçilerin zaferle çıkması, Cedit hareketine de yeni bir ivme kazandırmıştır. Landau ceditçiliğin bir çok strateji ve kavramı Pan-Slavizmden aldığını ve Tatarların bu hareket içinde önemli yeri olduğunu, belirtmekte ve Rus yönetiminin bir çok topluluğu baskı altına almasına rağmen, Tatarların Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırma yönünde büyük baskılara maruz kalmasının bu sonucu doğurduğunu söylemektedir. Fakat asıl olan bir diğer kavram ise ceditcilerin panislamist olmaktan çok Türkçülük düşüncesine sahi olduğunu yine Landau tarafından nakledilmektedir. Landau (1995) Türk milli bilincinin gelişiminde çok önemli yeri olan Türk milliyetçiliği düşüncesi iki büyük grup tarafından formüle edilmiş ve yayılmıştır. Bunlardan ilki Osmanlı aydınları ikincisi de

106 Saraylı Seyf,Gülistan Tercümesi[1391], (Toparlı et. al. Kıpç Sözl. içinde).

Page 59: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

52

Rusya'dan Osmanlı Devletine gelen aydınlardır. Rus Çarı'nın Rusya Müslümanları hareketini baskı altına almasından sonra, Kırımlı, Tatar, Azeri aydınlardan oluşan bir aydın grubu Türkiye'ye gelmiş, Jön Türk hükümeti de kendilerini iyi bir şekilde karşılamıştır. 1908 Devriminden bir kaç ay sonra, İstanbul'da Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Abdürreşid İbrahimov, Hüseyinzade Ali, Ayaz İshaki Halim Sabit gibi aydınlara rastlanmaktadır.Bu aydınlar tarafından İstanbulda çeşitli milliyetçi teşkilatlar kurulmuştur. Uzun(2001) NEDEN CEDİD OKULLARI ? Mektep ve medreseleri, gelişmiş milletlere göre geri kalmış olan Türkistan Müslümanlarını birleştirerek çağdaşlaştırmak isteyen İsmail Gaspıralı, çağdaş dünya şartlarına uygun Müslüman toplumunun oluşması için yapılması gereken yeniliklere ilk olarak ilkokullardan (mektep) başlanması gerektiğini düşünerek, bu konuda ilk adımını halkın eğitimi konusunda attı. İsmail Gaspıralı, halka bu ihtiyacın sadece sözlü olarak anlatılmasının güç olduğunu daha önce bu konuda çaba sarf eden Türkistan Müslüman âlimleri Kursavi, Mercani, Buhara Emiri Muzaffereddin ve Buhara’da yetişmiş İslam âlimlerinden tecrübe edinmişti. Bu sebeple bizzat kendisi yeni okulları açıp uygulamalı olarak yeniliğin faydalarını halka göstermek istedi. Bu maksatla Bahçesaray’ın Kaymaz-Ağa semtinde bir mektep açarak tedrisata başladı (1884). Bu mektepte İsmail Gaspıralı’nın ortaya koyduğu metotla 40 gün gibi kısa bir sürede öğrenciler harfleri eksiksiz öğrenip, yazmayı, hızlı okumayı, yüze kadar hesap yapabilmeyi öğrenip, İslam tarihini genel bir şekilde öğrenip, Kur’an’dan sure ezberlenebileceğini gösterdiler. İsmail Gaspıralı’nın ortaya koyduğu metodun temeli, harfleri ezberlemeden, ses sistemiyle harfler tanındıktan sonra heceleyerek okuma oluşturuyordu. Gaspıralı İsmail Bey, kısa sürede etrafına topladığı öğretmenlere Usulu-i Cedit’i anlatarak gittikleri yerlerde Usul-i Cedit mektepleri açmalarını istedi. Bunun yanında, İsmail Gaspıralı, Türkistan’da Cedit okullarının yayılmasına özel bir önem veriyordu. Bunun için Gaspıralı, 1893 Mayısında Buhara’ya, Buhara Emiri Abdulahad ile görüşmek amacıyla gelmiştir. Bu gelişinde Türkistan’daki eğitim kurumlarını yakından inceleme imkanı bularak, bölgedeki âlimlerle istişarelerde bulunmuştur. Emirle görüşmesinden istediği sonucu alamayan Gaspıralı, tekrar Kırım’a dönmüştür. Rusların Gaspıralı’yı desteklememesinin yanında, onu Çarlık yönetimi için tehlikeli olarak görmeleri ve Buhara’nın o günkü siyasi ve sosyal durumu, Buhara Emirinin Gaspıralı’ya destek vermesini engellemiştir. Zaten Türkistan’da, öğrenciler ve halk arasında eski usul mektep ve medreselerin durumu biliniyor ve halk bu kurumlardan neredeyse bir şey beklemiyordu. Yani bölgede eğitim konusunda eski usule bir güvensizlik duyuluyordu. Bu da bölgede, bu alanda bir boşluk ortaya çıkarmıştı. İsmail Gaspıralı’nın fikirlerine destek veren yerli eğitimciler, Türkistan’da yeni usulde mektepler açmaya, eski medreseleri reforma tabi tutmaya başlamışlardı. Böylelikle Usul-i Cedit okulları, Rusların ve Kadimcilerin engellemelerine rağmen, XIX. yüzyılın son çeyreğinde Kırım’da, Volga boylarında, Azerbaycan’da, XIX. yüzyılın 90’lı yıllarından sonra Kazan, Ufa, Orenburg vilayetlerinde ve XX. yüzyılın ilk yıllarında bu bölgelere gelen Tatar aydınlarının tesiriyle tüm Türkistan’a yayıldı. Kırgızistan’da ise Usul-i Cedit okulları, 1901–1902 yıllarında Tokmok, Prejival’sk, Pişpek ve daha sonra Oş şehirlerinde açıldı. USUL-İ CEDİT OKULLARINDA EĞİTİM SİSTEMİ: Türkistan’da açılan Cedit okullarının en büyük ve temel özelliği, eski mektep ve medrese eğitiminin tedrisatını yenileyerek, dinî eğitimin yanında dünyevi ilimlere de yer verilmesiydi.

Page 60: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

53

Yeni usul mekteplerde öğrenciler, eski usulde olduğu gibi öğrenim arasında okula kabul edilmeyecek, eğitim başlarken ilkbaharda ve eğitimin ortasında kışın olmak üzere öğrenci yılda iki defa mektebe kabul edilecekti. Gaspıralı’nın eğitim sisteminde, ses sistemiyle alfabenin harfleri, sadece isimleri ile değil, tekabül ettikleri ses ile de öğrenciye tanıtılıyordu. Ayrıca, çocuklar doğrudan cümleleri öğrenmeye başlamıyor, ilk önce hecelerden başlayarak, öğrendikçe kelime ve cümlelere geçiyorlardı. Usul-i Cedit sisteminin getirdiği temel yeniliklerden biri de, mektebin milli hale getirilmesidir. Daha önce çocuklar, Arapça olarak okuma yazma öğrenmeye çalışıyorlardı. Yeni sistem hem okuma yazmanın, hem de diğer bütün derslerin öğreniminde Arapçanın yerine ana dili ikame etmiştir. İsmail Gaspıralı’nın geliştirdiği bu sistem, tüm Türkistan tarafından benimsenerek, 1905–1906 yıllarında Nijniy Novgorod’daki Rusya Müslümanları Kurultaylarında son halini aldı. Buna göre Usul-i Cedid mekteplerinde ve medreselerinde eğitim programı şu şekilde olacaktı: 1. İlkokul yerine geçen mektep, medrese eğitimi için bir hazırlık safhasıydı. Medresenin ilk tahsil devresini altı sene devam eden Rüştiye kısmı teşkil ediyordu. 2. Lise: Bu medrese eğitiminde ikinci basamağı teşkil ediyor ve Rüştiye gibi altı sene devam ediyordu. 3. Medrese tahsilinin son üç yılını teşkil eden ve Galiye adı verilen yüksek tahsil kısmı da Medresenin üçüncü bölümünü oluşturuyordu. Öğrenciler, medrese tahsilleri sırasında bu üç kısımdan hangisini bitirirlerse ve şayet isterlerse, medreseden ayrılabilirlerdi. Yine öğrenci, medresenin muhtelif basamaklarında yaptığı tahsile göre, ya mekteplere öğretmen, ya medreselere müderris veyahut da yüksek seviyede din adamı olabilirdi. Yeni metot medreselerinde okutulacak dersler ise, bölgelere göre küçük farklılıklar olmakla birlikte genel olarak şu şekilde tespit edilmişti: Dinî ilimler (Hadis, Fıkıh, Kelâm v.b), Türk dili ve edebiyatı, Arap dili ve edebiyatı, İslam tarihi, tarih felsefesi, umumî tarih, coğrafya, tabiat bilgisi, matematik, fizik, kimya, psikoloji, pedagoji, sağlık bilgisi, hat, Rusça ve Fransızcaydı. Türkistan’da açılan Cedit okulları, eski usuldeki okullara göre daha az sayıdaydı. Ancak, Rus-Yerli okullarına göre daha çok açıldı ve öğrenci sayısı daha yüksekti. Cedit okullarının giderleri, halktan toplanan yardımlardan karşılanıyordu. Kurulan okullarda eski sistem okullarda olmayan öğretmen ve öğrenciler için masa ve sandalyeler, yazı tahtaları, haritalar ve eğitim için gerekli bilumum malzemeler bulunuyordu. Dersler ağırlıklı olarak Tatar Türkçesi ve yerli halkın dilinde anlatılıyordu. Rusça, Arapça ve hatta müzik dersi de derslerin arasında yer alıyordu. Yeni usul mekteplerde dinî derslere eklenen dünyevi dersler, öğrencilerin dinin taassubuna kapılmadan günlük hayatla iç içe zihinlerini açık tutulmasını sağlıyordu. Cedit mekteplerinde öğrenciler, sınıflara ayrılarak dört yıl eğitim alıyorlardı. Bir haftada yirmi saatlik dersin yaklaşık on saati, Kur’an’ı, İslam tarihi ve başka dinî kitapları okumaya, kalan saatler yazmaya, matematik, coğrafya, Rusça ve diğer dünyevi derslere ayrılıyordu. Yeni usuldeki okullarda eğitim 3 sınıfa ayrılarak 4 yıla yayılıyordu. 1. sınıf bir yıldan oluşuyor, sesli okuma metoduyla okumaya başlama ve yazma, Arapça tekstleri okumak için Arap alfabesi, Alfabeye Giriş

Page 61: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

54

kitabından okutuluyordu. Bundan sonra Tarbiyalı Bala (Terbiyeli Çocuk) ve İbadat İslamiya (İslam’ın İbadeti) kitapları okutulup, matematikten yüze kadar yazma öğretiliyordu. 2. sınıfta öğrencilere, İslam’ın İbadeti isimli kitaba devam edilip, temiz ve hızlı yazmaya özen gösteriliyor, matematikte dört ve daha fazla basamaklı sayılarda dört işlem öğretiliyordu. Bunlardan sonra Raabar-ı Sibyan adlı kitap, kıraati ile anlayarak okutulup, Kur’an’ı doğru okumaya dikkat edilerek coğrafya dersine giriş yapılıyordu. 3. sınıf 2 yıldan oluşup bu sınıfın programında, dikte yazma, okuduğunu anlama ve anlatma, Kur’an’ı tecvitli okuma, İslam tarihi dersi, yerli halkın tarihi, coğrafya, mantık dersine giriş, mimari, Arap edebiyatı, geometri, sağlık bilgisi dersleri yer almaktaydı. Okula uzaktan gelen öğrenciler okulun yurdunda yaşıyorlardı. Okulu bitirenlere Tatarca diploma veriliyordu. Müzik derslerinde, önceleri Kur’an’dan alınan kesit parçalar ilahi şeklinde söylenirken, daha sonraları yerini milli ve vatanseverlik şiirleri almıştır. USUL-Ü CEDİD MEKTEPLERİ AÇMA GİRİŞİMLERİ İsmail Gaspıralı, 1884 yılında Bahçesaray’da kırk gün içinde okuma-yazma öğretecek bir mektebin açılacağını gazetesi Tercümandan duyurdu. Gaspıralı bu yeni mektebin hocası olacak şahsa eğitimi doğrudan kendi verdi. Gaspıralı aynı zamanda ilk “Usul-ü Cedid” mektebi olacak olan bu okulun kitabını, “Hoca-i Sıbyan”, da kendisi yazdı. Somuncuoğlu (2006) Mektep gün geçtikçe daha fazla öğrenciyi çekmeye başladı. Mektepler Usul-ü Cedid olarak anılıyordu ve zamanla bu mekteplerde çalışanlara ve yaymak isteyenlere de “Ceditçi” denmeye başlandı. Böylece Rusya’da yaşayan Türk Toplumu içinde yeni bir aydın zümresi doğmaya başladı. Artık eski usul bilim üretme etkinliği kendisini yeni bir sınıfın alışkanlıklarına bırakmaya başlamıştı. Osmanlı ile uzlaşma içinde, Rus diline ve kültürüne soğuk bakmayan ve geleneksel tüm yapılara karşı eleştirel bir tavır takınan bu aydın kesim, Türk toplumu içinde bulunduğu ataletten çıkaracak ve medeni kurumları yerleştirecek tarzda eğitimin verilmesi gerektiği hususunda çağdaş fikirlere sahipti. Gaspıralı’dan daha önce eğitimde reform yapılması gerektiği fikrini ortaya atan pek çok Türk aydını olmuştu, fakat Gaspıralı, bu düşünceyi pratik sahaya taşıyan kişi olarak bu akımı somutlaştırabilme başarısına sahip oldu. USUL-Ü CEDİD MEKTEPLERİNİN MÜFREDATI Genel olarak Kırım, Kazan, Ufa ve Orenburg’daki mekteplerin eğitim kalitesi bakımından yüksek bir seviyeye sahip oldukları bilinmektedir.Eshenkulova (2007) Cedid mektepleri çoğunlukla dört yıllıktır. Ancak içlerinde altı yıllık olanları da vardır. Okulların takip ettiği eğitim yapısı basit bir sistem üzerinde yürütülmüştür. Yüksek mekteplerde matematik, temel fizik, tarih, coğrafya ve tabiat bilimi gibi dersler okutulmaktadır. Temelde tek tip Cedid okullarından bahsetmek imkânsızdır; üç farklı kanaldan beslenen Cedid Okulundan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi ilk dönem Cedidizm hareketinin ideolojik çerçevesini de benimseyen kişiler tarafından açılan Yeni Usul Mekteplerdir. Bu görüşün beslendiği kaynak, Rusya’daki Türk Topluluklarının siyasi birliğini ve Gaspıralı’nın koymuş olduğu “dilde, fikirde ve işte birlik” uhdesi doğrultusunda özetlenebilir. İkinci grup okullar, Yeni Usul Mekteplerin yapısını ve müfredatını desteklediği halde ideolojik olarak hiçbir bağı olmayan kimseler tarafından açılan mektepleri kapsamaktadır. Son olarak da eski Usul mekteplerde eğitim veren mollaların, halkın Yeni Usul Mekteplere göstermiş olduğu

Page 62: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

55

sempatinin etkisiyle kendi okullarının müfredatlarını Cedid okullarınınki gibi yeniden yapılandırması ile oluşan mektepler oluşturmaktadır. Aşağıdaki tabloda Yeni Usul Mektebin Ders Programı gösterilmektedir.

Yeni Usul Mekteplerdeki ders programları incelendiğinde dini derslerin hala müfredatta önemli ölçüde bulunduğu görülebilir. O dönemin şartları içinde her ne kadar Yeni Usul Mektepler modern ve çağdaş bir eğitimi öngörüyor olsa da toplumun genel tarzından bağımsız ve dini bilgiden muaf bir ders programı hazırlama imkânı olmadığı görülmektedir. USUL-Ü CEDİD OKULLARIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER Eski Usul Mekteplerde eğitim öğretim klasik yöntemlerle verilmekteydi. Hoca her öğrenciyi karşısına alarak dersini ezberden okutmakta ve bu şekilde sınıftaki tüm öğrencilerle kısıtlı miktarda ilgilenebilmekteydi. Gaspıralı’nın getirdiği yeni usul yöntemle öğretmen öğrencilerle tek tek değil fakat grup halinde ilgilenerek onlarla daha fazla zaman geçirebilecek şekilde eğitim verebilecekti. Bu şekilde sınıf içi bireysel başarıdan kaynaklanan dengesiz ilerleme hızı ortadan kaldırılarak, toplu halde ilerleme sağlanabilinecek ve öğretmenin öğrencilerle geçirdiği vakit artmış olacaktı. Eski Usul Mekteplerde eğitim bilindiği üzere bireysel olarak gelişiyordu. Ortak takip edilmesi gereken bir ders programı olmadığı için tüm öğrencilerin de aynı anda eğitim–öğretime başlaması gibi bir zorunluluk da yoktu. Ancak Cedid Okullarında öğrenciler sınıf sistemine göre yerleştikleri için tüm öğrencilerin aynı anda eğitime başlaması gibi bir zorunluluk vardı. Zira ortak bir müfredat takip ediliyordu ve sonradan gelen öğrencinin diğerlerine yetişmesi imkân dâhilinde değildi. Cedid okullarının getirdiği bir diğer yenilik de eğitimin hangi metotla verileceği üzerine idi. Zira eski usul yöntem öğrencilerin okuma yazmayı öğrenmesini cümlelerin ezberlenmesinden yola çıkarak başlattığı halde, yeni yöntem alfabedeki harflerin karşılık geldiği sesler ve bu

Yeni Usul Mektebin Ders Programı Numara 1. Yıl 2. Yıl 3. Yıl 4. Yıl

1 İlk Okuma Kitabı 11 - -2 Okuma 4 2 - 23 Yazma 2 3 4 44 Kuran - 6 5 45 Din Dersi 3 3 4 26 Peygamberler Tarihi - 3 -7 İslam Tarihi - - 4 68 Türk Halkları Tarihi - - - 19 Aritmetik 3 4 3 6

10 Tabiat Bilimi - - 4 -11 Coğrafya - - 4 312 Hijyen 2 2 2 2

Toplam 23 23 30 30 Somuncuoğlu (2006)

Page 63: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

56

harflerinde kısmen aşamalı bir şekilde öğretilmesini hedefliyordu. Somuncuoğlu (2006) Bu tarz okulların sağladığı bir diğer yenilik de, bekli de en önemlisi, eğitime milli bir karakter kazandırmasıdır. Zira eski usul yöntemde eğitim Arapça ile yapılıyordu. Yeni sisteme göre eğitim çocukların ana dilinde olacaktı. Böylece Rusya’daki Türk Topluluklarına milli bilinç kazandırılmış olacaktı. Gaspıralı’nın öncülüğünü yaptığı bu yeni sistem sayesinde eğitim yolu ile Türk toplulukları kendi bilinçlerini kazanacak ve şuurlu hale geleceklerdi. Bu okulların yapmış olduğu en büyük katkılardan birisi budur mutlaka. CEDİD OKULLARININ TÜRKİSTAN’DA YAYGINLAŞMASI Gaspıralı, Bahçesaray’da açtığı mektebin başarıları sayesinde o bölgedeki insanlardan çok büyük destek almıştı. Ancak Gaspıralı, bu okulların Rusya’nın batısındaki Müslümanlarla sınırlı kalmasını istemiyordu. Buradan hareketle Türkistan Genel Valisi’ne bir mektup göndererek sisteminin başarılarından söz ederek bu okulların Türkistan’da da açılmasını talep etti. Teklifi reddedilince Gaspıralı, 1893 yılında Türkistan’a gitti. Gaspıralı’nın Türkistan’da ilk durağı Buhara oldu. Oradan Taşkent’ e geçen Gaspıralı, burada da umduğunu bulamayarak Semerkand’a geçmiştir. Gaspıralı, Semerkant’daki temaslarında beklentisini karşılayacak bir gelişme sağlayamasa da bir tane Cedid Okulu açabilmeyi başarmıştır. Gaspıralı’nın Türkistan’a yaptığı bu ilk seyahat somut olarak pek başarılı sonuçlar doğurmamıştır. Ancak kendisi ile aynı fikirde olan insanlarla da arasında bir bağ kurarak sonraki yıllarda Türkistan’a yapacağı ikinci seyahati için bir zemin hazırlamıştır. Nitekim sonraki dönemlerde Türkistan’da Cedid Okulları gittikçe artarak eğitimde önemli bir noktaya gelmiş olacaktır. USUL-Ü CEDİD MEKTEPLERİNE KARŞI OLUŞAN MUHALEFET a. Rus Yönetiminin Muhalefeti Usul-ü Cedid Mektepleri, zamanla artarken aynı zamanda kendisine karşı da bir muhalefetin oluşmasına ortam hazırlamıştır. Bu mekteplere yönelik temel anlamda iki kutupta toplanmıştır; İlki Kadimciler tarafından yöneltilen eleştiriler, diğeri de Rus yöneticiler tarafından Gaspıralı’nın açtığı okulların Rusya’nın bölgedeki halkı asimile etme hedefini sekteye uğratacağı noktasında ortaya atılan eleştirilerdir. Zira Ruslar Türk Topluluklarına daha önce de eğitim verecek kurumlar açmışlardı. Özellikle İlminsky yöntemi ile açılan mektepler, bu anlamda önemli bir yere sahiptir. Ancak bu okullar da Rus idarecilerin eleştirilerine maruz kalmışlardır.

Page 64: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

57

Rusların ve özellikle İlminsky’nin Usul-ü Cedid Okullarına yönelttiği eleştirinin temelinde bu okullarda verilen müfredatın milli karakterde olmasıdır. Eski Usul Mekteplerde bilindiği üzere eğitim öğrencilerin alışık olmadığı bir dil olan Arapça ile verilmekteydi. Yeni Usul Mekteplerde eğitim ana dilde yapılmaktaydı. Bu durum mekteplerden mezun olacak çocukların milli hassasiyeti yüksek şahıslar olarak yetişmelerini sağlıyordu. Doğal olarak bu durum Rus idarecilerinin arzu ettiği bir durum değildi. İlminsky ve Gaspıralı arasındaki muhalefetin kaynağında Gaspıralı’nın Rusya’daki Türk Topluluklarını milli hüviyetlerini kaybetmekten alıkoyacak şekilde ortak bir edebi dil yaratarak Türklerin birliğini garanti altına alma kaygısına rağmen İlminsky’nin Türk Topluluklarının her birinin kendi ana dilinde eğitim verilerek aralarında birlik kurulmasını engelleyecek nitelikte bir karaktere sahip olan yöntemi yer alıyordu. Daha net bir ifadeyle Rus İdaresi her topluluğun ayrı bir dil kullanmasını desteklemekteydi. b- Kadimciler ve Cedit Okulları Cedidciler ve Kadimciler arasındaki tartışma çok uzun zamandır devam eden bir vakıadır. Bunun en önemli nedeni olarak Kadimcilerin Cedidcilere karşı duydukları şüphedir. Kadimciler ve Cedidciler arasındaki muhalefet ilk Cedid okulunun açılışından yaklaşık 10 sene sonra belirgin olarak ortaya çıkmıştır. İlk etapta iki kesim arasındaki anlaşmazlığın sebebi eğitim yöntemimi üzerindeki farklı görüşler iken daha sonraki senelerde ayrılık daha geniş tabanlı bir zemine yayılmıştır. Her iki grubunda dünyaya bakış açıları ve ideolojileri birbirinden tamamen bağımsız bir istikamette seyretmeye başlamıştır. Kanlıdere(2010) Kadimciler geleneklerin ve klasik eğitim yöntem ve metotlarının muhafazasını savunmuşlardır. Bunun dışında özellikle Yeni Usul Mekteplerin müfredatlarında önemli bir yere sahip olan Rusça öğretimine de Türk Topluluklarının Ruslaştırılması olarak gördükleri için tamamıyla karşı çıkmışlardır. Kadimciler, Cedid okullarının öğrencilerinin dini hassasiyetlerini zayıflattığını düşünmekteydiler. Her ne kadar Cedid Okullarında da din dersleri mevcut olsa da Kadimciler bunların da yanlış dini fikirler ihtiva ettiklerini iddia ederek, karşı çıkmışlardır. Genel olarak ifade etmek gerekirse Kadimciler ve Cedidler arasındaki ihtilafın kökenlerinde eski usul bilim üretme faaliyetinin etkisini kaybedince oluşan boşluğu Rusya kanalıyla Batı tarzı kültür modeli ile doldurmak isteyen Cedidciler ve statükoyu muhafaza etmek suretiyle güç paylaşımına yanaşmak istemeyen Kadimciler arasındaki mücadele oluşturmaktadır. 1884'den sonra modernleşmeci okullarının popülerliğinin artmasıyla (geleneksel bir medresedeki 8 yıllık öğrenimin ardından mezun olanların genellikle başaramadıkları, basitçe, öğrencilerinin birkaç ay içinde okuma-yazmayı öğrenmelerine dayalı olan) birlikte, Gaspıralı kendini, okullarını Kırımlı Müslüman topluluğun kimliğine sapkın bir tehdit olarak gören muhafazakâr mollalarla sürekli bir kavganın içinde buldu. Hattâ, kadimci (gelenekçi) bakış açısını temsil eden bir molla "Allah'a ve Muhammed'e inanan bir kişinin modernlik yanlılarına düşman olması gerekir" diyecek kadar ileriye gitti. "Onlar için şeriat ölüm cezasını talep ediyordu." Williams (2001) İşte Gaspıralı'yı Kırımlı Müslüman halkı Ruslaştırmaya azmeden bir Rus ajanı şeklinde resmeden bir kampanya başlatanlar bu eleştiricilerdi. Talihin garip bir cilvesidir, bir yandan İslâmcı gelenekçiler tarafından bir Ruslaştırmacı olarak itham edilirken, diğer yandan Rus bürokrasisinin memurlarının çoğu da Gaspıralı'yı "kendi milletini savunmak için Rus

Page 65: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

58

kültürünün tüm avantajlarını kullanmaya çalışan" şu Müslümanlardan biri olabileceği şüphesiyle bir tehdit olarak görüyordu. Williams (2001) GASPIRALIDAN SONRA CEDİDİZM VE CEDİTÇİLER Gerek muhafazakâr din adamlarının gerekse şüpheci Rus yetkililerin direnişine rağmen, sayısız Kırım Tatar genci Gaspıralı'nın okullarına yazılmıştı ve Rus Devriminin arifesinde coğrafya, tarih, fen, edebiyat, vb. ders konularını görmüş koca bir nesil yetişmişti. Bu yeni nesil için eğitim öylesine önemli bir hale gelmişti ki "okul görmek insana mutluluktur" deyişi hâlâ revaçtaki bir Kırım Tatar atasözüdür. Eğitim yoluyla geleneksel sınırlarından kurtulma sürecindeki çoğu Kırım Tatar genci, tıpkı başöğretmenleri gibi, "kitlesel göç veya cehalet kabuğu içinde ümitsizce tecrit olma gibi, bir topluluğun geleneksel kendini koruma biçimlerinin gerçekte çözülme sürecini hızlandırdığı" sonucuna vardılar. Bu kavrayış, savunmacı İslâmın kendini modern, laik terimler içinde görmeye başlayan bu yeni nesil için Kırım Tatar kimliğinin tanımlayıcı unsuru olmaktan çıkmasındaki ilk önemli adımdı. Williams (2001) Gaspıralı'nın Kırım Tatarları ve Çarın diğer Türk uyrukları arasında daha sonraki milliyetçi kimlik oluşumunun şekillenmesindeki önemi küçümsenemez. Gaspıralı'nın milleti İslâmî de olsa (Rusya İmparatorluğundaki Müslüman olmayan Türk kavimlerden (etnilerden) Gagauzlar veya Krışenler meselâ bu milletin bir parçası olarak tahayyül edilmiyordu), söz konusu topluluk, ilk kez olarak, dine değil, öncelikle Türk etnisitesi ve diline dayandırılıyordu. Rusya İmparatorluğundaki Türk halklarının grup kimliğinin yegâne tanımlayıcı unsuru olarak İslâmın rolünün giderek azalmasıyla birlikte (kısmen Gaspıralı'nın Usul-ü Cedid okulları ve gazetesi aracılığıyla İslâmî eski düzene meydan okumasının doğrudan bir sonucu), Rusya Müslümanlarının grup kimliğinin tanımlayıcı unsurları olarak belirleyici rolü dil ve etnisite oynamaya başladı. 1917 yılı itibariyle artık Çarın Müslüman uyrukları (özellikle elit) giderek artan biçimde kendilerini önce etnik Azerbaycanlı, Kazak, İdil Tatarı, Kırım Tatarı, vs., sonra Müslüman olarak tanımlamaya başlamışlardı. Williams (2001) Gaspıralı'nın çalışmaları Kırım'ın Müslüman nüfusunun daha sonraki etnikleşmesinin temelini ve entelektüel atmosferini yarattı ve Yaş Tatarlara, Vatan Cemiyeti'ne ve Millî Fırka'ya Rusya'nın Tavrida eyaletinde yaşayan siyaseten pasif bir Müslüman grubu bir Kırım Tatar milletine dönüştürme sürecini başlatma imkânını verdi. Yeni bir elite Müslüman köylülerden oluşan cemaatlerini şimdi etnik bir vatan olarak inşa edilen bir toprak üzerinde hakları bulunan etno-dilsel bir millet olarak tahayyül etme yolunda bir platform sağlayan onun eski İslâmî düzene karşı başarılı meydan okuması ve Türk etnisitesi üzerindeki vurgusuydu. Williams (2001)

Page 66: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

59

1905 yılına kadar her hareketi Rusların kendi meselesi olarak gören ve sonuçta mutlaka kendilerinin sıkıntıya düşeceğini düşünen Kırım Tatarlarının büyük bir çoğunluğu, siyasetle ilgilenmemişlerdir. İsmail Gaspıralı ve talebeleri olan Hasan Sabri Ayvazov, Mahmut Refat, Osman Akçokraklı, İsmail Lömanov, halkı aydınlatmaya ve Usûl-i Cedid hareketini yaymaya çalışmışlarsa da, 1905’e doğru Kırım Tatarları arasında Usûl-i Cedid ve Rus-Tatar okullarında yetişen gençlerden toplum, edebiyat ve maarif meseleleriyle diğer entelektüel konularda faal olan bir grup teşekkül etmişti. Yüksel (2003)

1905’te inkılâp fırtınaları eserken genellikle Akmescitteki Tatar öğretmen okulundan mezun olan gençlerin Kırım Türklerine ait bir millîinkılâpçı hareket oluşturmak maksadıyla meydana getirdikleri gruba “Genç Tatarlar” (Kırım Türkçesiyle “Yaş Tatarlar”)” adı verilir. Zaman zaman Rus inkılâpçı gruplarıyla beraber çalışmış olmakla birlikte, Genç Tatar hareketi sosyalist fikirleri pek benimsemez. Genç Tatarlar 1905 yılının Aralık ayında yapılan Bütün-Kırım Müslümanları toplantılarında halkın karşısında fikirlerini ortaya koyarlar. Oldukça keskin bir inkılapçı uslûpla yapılan konuşmalar halkı ürküttüyse de, Hasan Sabri Ayvazov ve Reşit Mediyev gibi lider durumunda bulunan isimlerin meseleleri daha millî perspektif içinde tutarak ele almaları; Hasan Sabri Ayvazzov’un yaptığı konuşmada Çarlığın Kırım Tatar halkına uyguladığı siyasetin acı sonuçları ve Kırım Türklerinin inkâr edilen millî hakları üzerinde durması, mutlakiyete karşı inkılâpçı mücadele gereğini vurgulayarak hürriyet talebinde bulunması halka daha sıcak gelir. Genç Tatarlar, Kırım Tatar halkının aydınlatılması, mekteplerde Usûl-i Cedid’in desteklenmesi, bütün halk ve özellikle de kadınlar arasında tahsilin yaygınlaştırılması, şehir ve köylerdeki Kırım Tatarları arasında millî kadroların yetiştirilmesi, dinî hurûfatla mücadele ve Çarlık hükümetinin zulmüne karşı kuvvet hazırlanması gibi gayelere yönelmişti. Mehdiyev, Bahçesaray’daki Celal Muin, Hüseyin Baliç, Seyit Celil Hattat, Hasan Sabri Ayvaz, Süleyman Badraklı, Yahya Bayburtlu, Emir Ali, Abdurrahman Hüsnü ile görüşmek maksadıyla istasyona gidince tutuklanır ve hapse atılır. Yüksel (2003) Kasımda ise Akmescit hapishanesinin kapıları halk tarafından zorlanarak açılır ve bütün siyasî mahkumlar serbest bırakılır. Mehdiyev artık bir inkılâp kahramanı olmuştur. 3 Mayıs 1906 tarihli Tercüman gazetesinde verilen habere göre, 1 Mayıs 1906’da Karasubazar’da “Vatan Hadimi” gazetesi çıkmaya başlar. 5 Mayıs 1906 tarihli Tercüman’da ise, Vatan Hadimi gazetesinin çıkarılmasından dolayı tebrik yazısında gazetenin müdürünün muallim Abdürreşit Mehdiyev, neşredenin de Seydahmet Çelebi olduğu; Tercüman gibi millet için çalışacağı ve dilinin oldukça sade bir Türkçe olduğu belirtilir.

Numan Çelebi Cihan Abdülreşit Mehdiyev Süleyman Sulkuyeviç Veli İbrahim

Page 67: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

60

Gaspıralı’yı pasif olmakla suçlayan Genç Tatarlar, Gaspıralıyı umûmî Türk-Müslüman meselelerine fazla dalarak bizzat Kırım Türklerine ait meseleleri ikinci plâna attığı gerekçesiyle eleştirmektedirler. Önde gelen Genç Tatarlardan biri ve aynı zamanda Gaspıralının eski ve müstakbel çalışma arkadaşı olan Hasan Sabri Ayvazov, Vatan Hadimi’nin kapalı olduğu dönemde 1906 yılında Bakû’de yayımlanan Füyuzat isimli derginin 6. sayısında “Kırımlılar Ne İçün Tenkid Edilmiyor?” isimli yazısında Tercüman gazetesinin uzun yıllar boyunca yaptığı hizmetleri teslim etmekle birlikte, Kırım meselelerine karşı ilgisiz kalmasını tenkid etmektedir. Bu tür tenkid ve tartışmalara bakarak bu iki grubun arasında çok kesin çizgilerin bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Tam tersine Tercüman ile Vatan Hadimi gazetesinin fikri yapısı ve faaliyet alanları arasında farklılıktan daha çok benzerlik bulunmaktadır ki, Gaspıralı’nın taraftarları ile Genç Tatarları her zaman ayırdetmek pek de kolay olmamaktadır. Ayrıca iki grubun içinde de yer alanların sayısı da azınsanmayacak kadar çoktur. Üstelik bu grupların Rus idaresi ve gelenekçi-muhafazakâr yapıda olan Kırım Türkleri ile olan farklılıkları çok daha fazla ve derindir. Bu bakımdan Vatan Hadimi gazetesinin kapatılmasından sonra, başta Hasan Sabri olmak üzere gazetenin yazarlarının Tercüman’da yazmaya devam etmeleri şaşırtıcı görünmemelidir. Kaderin cilvesi olarak Tercüman’ın Vatan Hadimi’nden temel ayrılıklarından biri olan ılımlı ve temkinli tutumu Tercüman’ın yayın hayatına devamına ve Vatan Hadimi’nin eski yazarlarına imkân verebilmekteydi. 1916 yılında I. Dünya Savaşı’nın bütün hızıyla devam ettiği günlerde bütün Üniversite öğrencilerinin Praporşçik (Yedek subay) okuluna alınmaları emri üzerine Cafer Seydahmet Moskova Yedek Subay Okulu’na ve oradan da Besarabya cephesine giderken, Çelebi Cihan da Gözleve’ye gider. Eğitim sonrası Çelebi Cihan’ın görev yeri, Akmescit’tir. 1917 Şubatında Çarlık merkezinde ihtilalin başladığı haberlerinin gelmesi üzerine, Cafer Seydahmet de Besarabya’daki birliğinden ayrılarak Odesa’da gizli teşkilat yardımıyla hastaneye yerleştirilen Çelebi Cihan’ın yanına gelir. Halil Çapçakçı ve Ahmet Özenbaşlı’nın da iştirakiyle durumu müzakere etmeye ve bundan sonrası için atılacak adımları belirlemeye, öte yandan da Kırım ile irtibat kurarak yeni gelişmeler hakkında bilgi almaya çalışmaktaydılar. Rusya’daki inkılâp hareketlerinden yararlanan Kırım Türkleri, Kırım genelinde 1913’ten beri faaliyette bulunan gizli faaliyetlerinin neticesinde 25 Mart 1917’de demokratik bir seçim neticesinde kendi temsilcilerini seçtikten sonra Milletin birliğini ve kalkınmasını temin etmek, millî hakları ele almak, Kırım’ın geleceğine ait siyasi gelişmeleri kuvvetlendirmek gayesiyle, ”Kırım Müslümanları Merkez İcra Komitesi”ni meydana getirdiler. Böylelikle Kırım Tatarları mukadderatlarını kendi ellerine almış oluyorlardı. Merkez İcra Komitesi’nin oybirliği ile aldığı kararla, Çelebi Cihan Kırım Müftülüğü’ne, Cafer Seydahmet ise, Vakıf İşleri Müdürlüğü’ne seçildi. Çelebi Cihan, yalnız Kırım’ın değil, aynı zamanda Batı Müslümanları (Polonya ve Litvanya) müftüsü olarak seçilmiş ve bu unvanı da Rusya Hükümeti tarafından onaylanmıştı. Bu olumlu gelişmelerin üzerine, Odesa’da meraklı bir bekleyiş içersindeki Çelebi Cihan ve Cafer Seydahmet Kırım’a gelirler. Çelebi Cihan, Kırım’da Başmüftülük makamında vazifesine dört elle sarılmış, vakit geçirmeden dini işleri yoluna koymaya gayret sarf ederek; müftü ve kadılar ile hatip ve imamlar arasında ehliyeti olmayanların görevlerine son vermiş, millete hizmet edebilecek bilgili genç ve aydın kimseleri bu mevkilere getirmiştir. Çelebi Cihan, okullarda da aynı yöntemleri tatbik ederek kısa zamanda millî okulları da belli bir hizaya getirmesini bildi. Bütün bu hareketlerin neticesinde, Kırım genelinde ileride atılacak çok daha önemli adımlar hususunda Kırım Tatarlarının nezdinde önemli bir taban teşkil edilmiş ve halkının desteği sağlanmış olmaktaydı.

Page 68: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

61

1917 yılının Nisanında Çelebi Cihan, Seyitcelil Hattat, Ahmet Özenbaşlı ve Cafer Seydahmet tarafından bir nizamname hazırlanarak yürürlüğe kondu. Mayıs başlarında, Akmescit’te toplanan ”Öğretmenler Kongresi”nde Müslümanları Ruslaştırmak gayesiyle Pobedonotsef tarafından açtırılan Rus-Tatar Öğretmen Okulu’nun ele geçirilmesine, millî gayelere uygun hale getirilmesine ve öğretmen kadrosunun da Kırım Tatarlarınca tayin edilmesine karar verildi. Alınan kararlar kongrenin hemen ardından uygulamaya konuldu. Kırım genelinde yoğun bir biçimde önemli merkezlere nüfuz etme ve ele geçirme ve örgütlenme çalışmaları devam ederken, diğer taraftan da Kongrenin verdiği kararları savunmak ve halkı aydınlatmak maksadıyla Abdülhakim Hilmi tarafından 20 Haziran 1917′de ”Kırım Ocağı” kuruldu. 27 Haziran’da Komite’nin resmi yayın organı olarak Millet ve Temmuz ayında da Halit Çapçakçı ve Ali Badaninski tarafından Golos Kırım-Tatar Sedası gazeteleri yayımlanmaya başlandı. İlerleyen günlerde bunlara, Gökbayrak, İşçi Halk ve Albayrak gazeteleri de eklendi. Kırım Tatarlarının siyasî faaliyetlerinin giderek kuvvetlenmesi, Ruslarda derin bir rahatsızlık yaratmaktaydı. Kerenski Hükümeti’nin Tavrida Eyaleti komiseri Bogdanov, bu hareketi baltalamak için, 20 Temmuz 1917′de Kırım Türkleri’nin başı durumundaki Çelebi Cihan’ı tutuklattı. Bu hareket Kırım genelinde çok büyük tepkiyle karşılandı ve her yerde mitingler düzenlendi. Aynı zamanda Rusya genelindeki bütün Müslüman Türk Teşkilatları da Rus Hükümeti nezdinde protestolarda bulundular. Tepkilerin giderek artması üzerine, Akyar’da tutuklu bulunan Çelebi Cihan, 23 Temmuz’da serbest bırakıldı. Tutuklamayı yapan Bogdanov ve yardımcısı Biyanski tepkiler üzerine bu görevlerinden istifa etti ve Tavrida Eyaleti İnkılâp Heyeti Reisi Novitskiy resmen Çelebi Cihan’ı ziyaret ederek özür dilemek zorunda kaldı. Özellikle bu son olaylar Kırım genelinde halkın morali üzerine, çok olumlu tesir yapmıştır. 30 Ekim 1917′de bizzat Cafer Seydahmet tarafından Kırım Erkan-ı Harbiyesi (Savunma Bakanlığı) kuruldu. Cafer Seydahmet, özellikle Kırım dışında Ukrayna cephesindeki Kırım Tatar Süvari bölüklerinin geri getirilmesine çalışmaktaydı. Planlı bir çalışma ve örgütlenme içersindeki Komite birbiri peşi sıra önemli adımlar atmaya devam etmekteydi. Kasım başlarında Gaspıralı Öğretmen Okulu, Hüner ve Sanayi Mektebi ve Hansarayı’nda Millî Müze açıldı. Göndere Gökbayrağın çekildiği Hansaray’daki Millî Müze’nin açılış merasiminde Çelebi Cihan şöyle diyordu; ” … Kurultayı (Hansaray’ı göstererek) onun içinde bulundurmaya karar verdik. Millî gök bayrağımızı da onun üzerine dikmeğe ant ettik. O bayrak ki, şimdiden sonra, karalarda, denizlerde hatta semalarda bile yükselecektir. Yaşasın Gökbayrak. Kırım’ın mamur ve abadan, medenî ve zengin bir memleket olması için çalışmalı ve Kırım için yaşanmalıdır . Bir buçuk asır edebiyatsız, ilimsiz, sanatsız, ticaretsiz ve siyasetsiz olarak mahkumiyetler ve mahrumiyetler içinde yaşadık. Milletimiz, Kurultayı yalnız kendisi hüküm sürmek için açmıyor. Milletimiz adildir. 0, yalnız kendisini düşünenlerden, kendi saadetini temine çalışanlardan değildir, Milletimiz, başka milletleri dahi kendi omuzlarına almaya karar verdi.

Page 69: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

62

Kurultay, Müslümanların emel ve maksatları ile beraber, kendileri ile yan yana yaşayan Kırım’daki umum milletlerin amalini yaşatacaktır.” 1 Kasım 1917′de Kırım Türklerinin komitelerinin seçtikleri temsilciler Akmescit’te bir araya gelerek Kurultay’ı topladılar. Kurultay’ın gayesi, Kırım’da bulunan çeşitli milletlerin dinî, millî ve siyasî haklarına hürmetle Kırım Halk Cumhuriyeti’ni kurmak için esasları belirlemekti. Bu gayeyle toplanan Kurultay’da aynı zamanda Kırım dışındaki askerlerin yurda getirilmesine de karar verildi. Erkan-ı Harbiye Reisi Cafer Seydahmet, özellikle Kırım dışındaki Kırım Süvari Bölüklerini Ukrayna cephesinden Kırım’a geri getirebilmek için büyük bir çalışma içerisindeydi. Zor şartlar altında Kiev’e giden Cafer Seydahmet, binbir zorluğa rağmen süvari alaylarını Kırım’a sevk etmeye başladı. Fakat Romanya cephesindeki Müslüman ve Tatar askerlerden teşkil edilen 28.000 kişilik ordunun Kırım’a sevki imkansızlıklar ve mesafenin uzaklığı yüzünden mümkün olamamış, ancak cüz’î bir kısmı geç de olsa Kırım’a gelebilmiştir. Milli Hükümet: 17 Kasım 1917′de Kırım genelinde seçim yapıldı. Kadınların da seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu seçimler sonucunda içlerinde kadınların da bulunduğu 76 kişilik Kurultay delegeleri belirlendi. Delegeler arasında kadınlar da vardı. Dolayısıyla 1917 yılı itibariyle bütün Türk Dünyası genelinde ilk kez kadınlara da seçme ve seçilme hakkını ve sosyal işlere iştirakine imkan veren Kırım Tatarları olmuştur. 9 Aralık 1917′de Kurultay seçilen delegeleriyle Bahçesaray’da debdebeli törenlerle toplandı. Han Camiinde topluca öğle namazı kılındıktan sonra delegeler Divan-ı Âli Odasına doğru hareket ettiğinde, Kurultay delegelerinin geçeceği yola dizilen askerler komutanlarının emriyle selâm dururken, bir yandan da askeri mızıka “Hürriyet” marşını çalmaktaydı.Bu günleri görebilmenin sevinciyle coşan halk, medrese talebeleri ve askerler coşkun tezahüratlarda bulunmaktaydılar. Kırım Müslümanları İcra Komitesi adına Kurultay’ın açış konuşmasını yapan Numan Çelebi Cihan konuşmasında; “Bu gün bir buçuk asırdan beri kapanmış olan tarih-i siyasiyyemiz tekrar açılıyor. Bugün bu Bâb-ı Divan’da toplanan Kırım Kurultayı meclisi Rusya hükümet-i mutlakası tarafından öldürülen Tatar İrade-i Millîyyesini yeniden canlandırıyor. Bugün Tatar milleti yeniden doğuyor….” demekteydi. Seçilen delegelerin en yaşlısı olan Kapishorlu Hacı Ali Efendi’nin başkanlığında ilk oturumu açılan Kurultay’da Riyaset Divanı da Çelebi Cihan, Cafer Seydahmet, Abdülhakim Hilmi, Hacı Bedrettin ve Şefika Gaspıralı’dan teşkil edildi. 13 Aralık’a kadar devam eden toplantıları neticesinde, Cafer Seydahmet’in hazırladığı ve Çelebi Cihan ile Cafer Ablay’ın müzakere ederek son şeklini verdiği Anayasa, Kurultay tarafından oylanarak kabul edildi. Kabul edilen Anayasa’nın 3. maddesinin 1. bendine dayanarak Kurultay parlamentoya çevrildi. Artık istiklâl yoluna giren Kırım Tatarları, kendi Millî Parlamentosunu da teşkil etmelerinin ardından, kurdukları Millî Hükümetin başına Numan Çelebi Cihan’ı getirdiler. 26 Aralık akşamı Çelebi Cihan başkanlığında teşkil edilen ve hararetli münakaşalar sonucunda güvenoyu alan hükümet şu isimlerden oluşmaktaydı;

Page 70: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

63

-Hükümet Reisi ve Adliye Müdürü ; Çelebi Cihan Efendi -Harbiye ve Hariciye Müdürü ; Cafer Seydahmet Efendi -Din İşleri Müdürü ; Ahmet Şükrü Efendi -Maarif Müdürü ; İbrahim Özenbaşlı Efendi -Maliye ve Maarif Müdürü ; Seytcelil Hattat Efendi Hükümetin meclisten güvenoyu almasının ardından Kırım dışındaki askerlerin geri getirilmesi hususunda hummalı bir çalışma başlatıldı. Özellikle Romen cephesinde teşkil edilmiş bulunulan Müslüman Kolordusunun Kırım’a getirilmesine çalışılmaktaydı. Bu maksatla gelecek birliklerin kalacakları kışlaların hazırlanmasına bile başlanmıştı. Kırım’da Kırım Tatarları tarafından resmen bir devletin teşkil edilmiş olması, Bolşeviklerin hiç işine gelmemekteydi. Gerilimin adım adım yükselmeye başladığı Kırım’da, yer yer silahlı çatışmalar da başlamıştı. Acilen silahlanmanın gerektiği bu ortamda, Gözleve’de bulunan iki vagon dolusu silah, Bolşevik ihtilâl komiserinin iadelerini talep etmelerine rağmen, Akmescit’e getirildi. Bolşeviklerin saldırganlığının giderek arttığı bu günlerde Bolşeviklere karşı olan Rus subayları (Menşevikler) da Kırım Tatar askerlerinin saflarına geçmişlerdi. Bu günlerde yaşanan gerginlikler halkın maneviyatını da olumsuz etkilemekteydi. Kırım Tatar halkına moral vermek ve bütün askeri kuvvetleri bir araya toplayabilmek maksadıyla Harbiye Nazırı Cafer Seydahmet’in nezaretinde Akmescit’te şaşaalı bir askeri geçit tertip edildi. Artık an be an gerginlik tırmanmaktaydı. Hemen hemen her taraftan Kırım Tatar Millî Hükümeti askerleri ile Bolşevikler arasında çatışma haberleri gelmekteydi. Sevastopol’dan 10 bin civarında Bolşevik askerinin Akmescit’e sevk edilmesi üzerine, olaylar oldukça kritik bir hale gelmiş oldu. Akmescit-Sevastopol arasında Belbek İstasyonu civarında meydana gelen çatışmalarda kendilerinden çok daha üstün Rus kuvvetlerini mağlup eden Kırım Millî Ordusu, Rus birliklerini Sevastopol’a kadar sürdü. Ancak elde yeterince cephanenin olmaması yüzünden, birlikler kat’i netice alamadı ve Sevastopol’ün alınmasına az bir şey kala dağılmaya mecbur kaldılar. Çatışmalar bütün hızıyla devam ederken, Akmescit’te ciddi bir kriz yaşanmaya başlandı. Millî Hükümet’in Narodnıy Dom (Halkevi) binasını almak istemesi ve Ruslar tarafından bunun reddedilmesi üzerine Millî kuvvetler tarafından bina işgal edildi. Bu hareket Ruslarda büyük bir infiale sebep oldu. Kırım’ın dört bir yanından Rus halkı Narodnıy Dom’daki karakolların kaldırılması isteğiyle Akmescit’e akmaya başladı. Böylesine nazik bir ortamda toplanan Millî Hükümet Bakanlar Kurulu Narodnıy Dom’dan ayrılmaya karar verince Çelebi Cihan da görevinden istifa etti. Milli Hükümet parlamento azalarını Akmescit’e davet ederken, Bolşevikler de yavaş yavaş şehri istila etmeye başladılar. Pek çok Kırım Tatar askerin şehit edildiği çatışmaların neticesinde Numan Çelebi Cihan, Bolşeviklerin Başkanı Miller tarafından tutuklanarak otomobille Sivastopol’e sevk edildi. 26 Ocak 1918’de Bolşevikler Kırım’ı tamamen işgal ederler. Tutuklandığında Çelebi Cihan’ın çerçevesindekilere şu sözleri söyledi; “Kırım Hükümet-i Millîyyesi ve Kırımlılar mutlaka tekrar yaşayacaklardır.” Sevastopol’de diğer Kırım Tatar mücahitleriyle beraber zindana atılan Çelebi Cihan, insanlık dışı bir muameleye ve vahşete maruz bırakıldı. Kurşuna dizilmek suretiyle şehit edilen Numan Çelebi Cihan ve dava arkadaşlarının naaşları kimse bulamasın diye Karadeniz’e atıldı.

Page 71: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

64

Daha sonra bu hükûmet yerini 21 Mart 1918’de Bolşevikler tarafından kurulan Tavrid Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bırakır. Bu hükûmette İbrahim İbrahimov, Süleyman İdrisov, Ali Bodanskiy gibi Kırım Türkleri de yer alır. 16 Nisan 1918’de Almanların Kırım’ı işgal etmelerinden sonra 25 Nisan 1918’de General Süleyman Sülkeviç başkanlığında Kırım Ülke hükûmeti kurulur. Ayvazov bu dönemde İstanbul’a büyük elçi olarak gönderilir. 16 Kasım 1918’de Beyaz Rus Ordusu, 11 Kasım 1920’de ise Kızılordu Kırım’ı işgal etmiş ve Sovyet hâkimiyeti Kırım’a tam olarak yerleşmiştir. Kırım ceditçileri milli ve kızıl olmak üzere ikiye ayrılır. Kızıl Ordu millicilere karşı kapsamlı bir imha hareketine girişir. Bu Kırım Cedicilerinin birinci kırılma dalgasıdır. Kırım’da ise 1921 yılında Lenin’in kardeşi Ulyanovski başkanlığında Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulur. Daha sonra Vrangler’in Kırım’ı tekrar ele geçirmesiyle bu hükümet yıkılır. Üşümezsoy (2010) Bunu takip eden dönemde de Bolşevikler Bela-Kun başkanlığında Kırım’da Bolşevik karşıtı kampanyayı bastırmak adına bir harekata girişir. Bu harekata karşı daha önce Denikin ve Vrangler’e karşı dağlarda çetecilik yaparak mücadele eden Milli Fırka’nın sol kanadı, Bela-Kun’a karşı da silahlı mücadeleyi sürdürür. Lenin’in talimatıyla Milli Fırka’nın sol kanadıyla yapılan ittifak ve anlaşma Milli Fırka’yı legal bir hale getirir. Hapishanelerdeki Milli Fırka üyeleri serbest bırakılır. Sultan Galiyev’in ve Firdevs’in milli komünistlerin desteğinde Lenin’in deyimiyle “Doğu’nun yıldızı olan” Kırım Muhtar Sosyalist Cumhuriyeti, 1921 yılı Ekim ayında ilan edilir. Bu Lenin’in hem Doğu halklarına hem de Türk Kurtuluş Savaşı’na verilen bir mesajı olarak görülür. Veli İbrahim’in başkanlığında ve Tatar kimliği öne çıkan bu hükümet Ankara’da Mustafa Kemal’in meclisiyle bağlantı kurar. Bu da Lenin’in sosyalist ütopyasının Doğu uluslarının kurtuluşu olarak görüldüğü dönemdir. Bu dönemde Sultan Galiyev ve arkadaşları Kazan’da, Başkırdistan’da yönetimdedir. Ve Türkiye’de Başkırt-Kazan temsilcileri görev yapmaktadır. Üşümezsoy (2010) Savaş komünizmi döneminde Kırım’daki açlık ve kırımlar yerini Veli İbrahimov’un NEP dönemindeki politikalarına bırakır. Rus işgalcilerin elindeki Kırım toprakları topraksız Tatar köylüye dağıtılır. Ve Kırım’daki açlık döneminin yaraları kapanır. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla paralel giden Kırım’da bir Türk cumhuriyeti olan bir cumhuriyet söz konusudur. Mustafa Suphi’nin de bu dönemde Kırım’da Yeni Dünya’yı basması anlamlı politik bir harekettir. Üşümezsoy (2010) Diğer Türk bölgelerinde de durum farklı değildir. Türkistan'da Bolşeviklerin iktidara gelmesi ve Buhara Emirliği ile Kadimcileri işbirliği içinde olması Ceditçileri bu süreçte sağ ve sol olarak iki gruba ayırır. Kazakistanda kurulan “Alaş-Orda”nın öncüleri önce “Çarcı Rusların” başkanı Kolçak tarafından sonra kızıllar tarafından saldırıya uğradılar.

Page 72: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

65

Kazak, Kırgız ve Özbek ceditler Afganistan, Türkiye ve Pakistan’a kaçmak zorunda kalırlar, Enver Paşa’nın başına geçtiği Türkistan İstiklal Mücadelesi’ni destekleyecek, Basmacılarla aynı safta vuruşacaklardır. İdil Ural'da milliciler kırılırken Sultan Galiyev ve Arkadaşları milli komünizm kavramına tutunmaya çalışır., Türkistanda sol Ceditler Buhara komünist Partisinden Özbekistan Komünist Partisi’ne giden bir süreçte parti üyesi olacaktır. Azerbaycan'da Neriman Nerimanov 28 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan Askeri Konseyi Başkanı ve Başbakan (Halk Komiserler Başkanı) oldu. 1922’de Güney Kafkas Federasyonu Başkanı ve SSCB Merkezi Yönetim Komitesi Dönem Başkanı görevine getirildi. 1923’de Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi oldu. Ardından, Dışişleri Bakanlığı Doğu Bölümü Başkanlığı’na atandı. Neriman Nerimanov Siyasi nedenlerle partiden çekildi. Fakat Azerbaycan’da çok sevildiğinden dolayı doğrudan tutuklanamadı.19 Mart 1925 tarihinde resmi belgelerde bildirildiğine göre bir kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Ama hiçbir rahatsızlığı olmamasından dolayı son yıllarda ölümünün politik bir suikast olduğu da sıkça gündeme getirilmektedir. 1924 yılında Lenin'in ölümünden sonra Stalin ve Troçki arasındaki çekişme bir kör dövüşü haline geldi bu dönemde çok sayıda aydın Bolşevik karşıtı ceditçi ve basmacı denilerek 1927 -1928 yıllarında Ural dağlarına sürgün edilecek ve kurşuna dizilecektir. Maalesef bu ceditçilerin ikinci kırılma dalgasıdır. Kırım’da tüm Veli İbrahimov kadroları kurşuna dizildiği gibi Veli İbrahim tarafından dağıtılan toprakların sahipleri kulak olarak nitelenir ve Sibirya’ya sürülür. Kırım’ın dramı 1928 yılında yeniden başlar. Kısa dönemli bu 8 yıllık sosyalist rüya Stalin’in karşı devrimci darbesiyle sona erer. Bu yalnız Kırımda değil Volga-Ural’da da, Kazakistanda da dramatik şekilde gerçekleşir. Stalin’in sol ve sağ sapmalar üzerine yaptığı konuşmada ismi geçen tüm Sultan Galiyevci kadrolar; Galiyev, Firdevs, Turar Rıskulov, Hocayev gibi milli komünizm kahramanları kurşuna dizilir. Bu kurşuna dizişteki çizgi milliyetçi sapmanın mahkum edilmesi, zengin köylülüğün tasfiye edilmesi ve sosyalist iktidarın pekiştirilmesi için proletarya diktatörlülüğünün gerçekleştirilmesi gibi sosyalist terminolojide yer alan ama hepsi insanca olmayan zebani uygulamalardır. Üşümezsoy (2010) Kırımda Hasan Sabri Ayvazov, 1930’lu yıllara girerken önce iş verilmeme cezasına çarptırılır. Gazete ve dergi çıkarmada, yazı yazmada bu kadar üretken bir yapıya sahip olan Ayvazov’un 1930’lu yıllara ait tek bir yazısı bile yoktur. Bu büyük işkencenin arkasından 1938 yılında 60 yaşındayken kurşuna dizilerek öldürülür İster kızıl ister sol densin ceditçilerin hemen hepsi özellikle de önde gelen harekette liderlik, rehberlik edenler 1937 kanlı tavsiyesinde “Pan-Türkist” ve “Türkçü” suçlaması ile toplu olarak kurşuna dizileceklerdir. Maalesef bu ceditçilerin üçüncü kırılma dalgasıdır.

Page 73: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

66

Mirseyit Sultan

Galiyev İdil Ural Sovyeti

Neriman Nerimanov Azerbaycan Sovyeti

Çolpan Özbek Şair

1938 yılında kurşuna dizildi…

Mağcan Cumabayev Büyük Kazak Edebiyatçıs

Turan fikrini savunduğu için 1938 yılında Stalin tarafından kurşuna dizilerek idam

CEDİDİZMDEN TÜRKÇÜLÜĞE VE TÜRKİYE CUMHURİYETİNE İsmail Gaspıralı'nın Tercüman gazetesi ve neşriyatları bütün Türk dünyasında olduğu gibi İstanbul'da da önemli okuyucu bulmaktaydı. Devleti Aliye'nin her tarafında milliyetçilikler patlak vermekte fakat Türk milleti Osmanlı tebalığından veya Ümmeti Muhammed olmaktan öteye geçememekteydi. Hatta çeşitli azınlıklar ve devşirmelerden çeşitli hakaretlere uğramaktaydı. Eğitim sistemi Tanzimat fermanından sonra bira iyileştirilmişti fakat hala benzer problemler devam etmekteydi. İsmail Gaspıralı'nın Tercüman gazetesi ve diğer neşriyatları Türkçülük kavramını İstanbul'da da gündemde tutmaktaydı. Öte yandan usül-ü cedid mekteplerinden yetişen Türk aydınları yüksek tahsilleri için istanbula gelmeye başladılar. Bunların kurduğu cemiyetlerde özelliklede Türk Ocağında Türk Milliyetçiliği ve Türkçülük fikri yaygın gündem bulmaya başladı. Osmanlı yüz yıllardır unuttuğu ve unutmak istediği kayıp Türklerle yüzleşmekteydi. Devasa bir coğrafyada yayılan osmanlı tebası olmayan Türkler. Ziya Gökalp'in eserleri bu döneme denk gelmektedir. Ardı ardına gelen Balkan ve I. Dünya savaşı bozgunları bu milliyetçi fikir hareketlerinin daha da yayılıp güçlenmesine sebep olmuştu. Bu esnada Rus Çarlığı yıkılmış ve Türk Dünyasının her tarafında bağımsızlık rüzgarları esmekteydi. Kırım'da, Kazan'da, Azerbaycan'da, Buhara'da, Başkurdistan'da, Türkistan'da birer ikişer Ceditçiler tarafından milli devletler hatta cumhuriyetler kurulmaktaydı. Birinci dünya savaşı bozgunu ardından Anadolu'nun ve İstanbul'un işgalleri son Osmanlı Mebuslar Meclisinin milli misak'ı ilan ederek dağılması, gerek İstanbul'da gerekse Anadolu'da Osmanlı tebası olma ve İslam ümmeti olma kavramlarını önemli ölçüde geri plana itmekteydi. Anadoludaki milli hareket Türk milliyetçiliği esaslarına göre hareket etmekteydi. Anadolu

Page 74: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

67

Hareketine Türk dünyasındaki milli devletlerden yardımlar toplanmakta ve her türlü maddi ve manevi destek verilmekteydi. Buhara Cumhuriyeti’nin hazinesinden yollanan 100 Milyon Ruble altın milli mücadelenin en zor zamanlarında Ankara'ya yetişmişti. Türkistan’dan Gönderilen Üç Kılıç İstiklal Savaşı devam ederken, Buhara Halk Cumhuriyetinden bir heyet diplomatik temaslar yapmak üzere 17 Ocak 1921’de Ankara’ya gelir. Heyet, beraberinde getirdiği üç adet altın işlemeli kılıç ile Timur’a ait bir Kuran-ı Kerim’i Mustafa Kemal’e hediye eder. Sakarya Zaferini tebrik amacıyla gönderilen bu hediyeler karşısında müteessir olan Mustafa Kemal Paşa, meclis kürsüsünden duygu dolu bir konuşmayı yapar: “Buhara ahalisinin Türkiye’deki Türk ve Müslüman kardeşlerine hediye olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim ile Türkiye Halk Ordusuna nişane-i takdir ve tebrik olarak irsal eylediği kılınç, Hak din ile hayat-ı hidame-i kuvveti temsil eden fevkalade muazzam ve kıymetdar iki yadigârdır. Bu emanetleri elinizden alır iken kalbim heyecan ile doldu. Halkımız ve ordumuz uzaklardaki kardeşlerimizden gelen teşebbüsat ve tebrikat nişanelerinden, şüphesiz, çok mütehassis ve mesrur olacaklardır. Dindaş ve karındaş Buhara halkının arzusunu yerine getirmek, bu Kitab-ı Mukaddes’i millete, seyf-i azizi de İzmir fatihine teslim edeceğim. Allah’ın inayeti ile İnönü ve Sakarya muzafferiyetlerini kazanan milli ordumuz, İnşallah pek yakında bu kılıncı da kazanmış olacaktır. Heyet-i muhteremenize de Türkiye ahalisi ve ordusu, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti namına teşekkür ederim.” (Hakimiyeti Milliye, 8 kanunusani (Ocak) 1922.) Kılıçlardan biri Mustafa Kemal Paşa’ya, diğeri Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, üçüncü kılıç,9 Eylül sabahı İzmir’e girerek Hükümet Konağına Türk bayrağını çeken İkinci Süvari Tümeni 4. Alayında Bölük Komutanı olan Yüzbaşı Şerafettin Bey’e verilmiştir. İsmet paşa taşıdığı kılıcı hak etmediğini 1944 yılında, "Milli Şef" döneminde Azerbaycan'dan kaçarak Türkiye'ye sığınan 144 Ceditçi Azerbaycan Türkü aydının Stalin'e geri verilerek öldürüldükleri "Boraltan Köprüsü Vakası" nda ispat etmiştir. Giderek güçlenen Sovyetler Birliği ceditçiler tarafından kurulan milli cumhuriyetleri birer ikişer yutmuştur. Bu cumhuriyetlerden kaçabilen ceditçi aydınlar Atatürk'ün dehasıyla yeni kurulan Türk Devletine kazandırılmıştır. Bu isimler yeni Türkiye Cumhuriyetinin eğitim ve medeniyet temellerini atan aydınlar olmuştur.

Mehmed Emin Resulzade

Prof. Dr. Zeki Velidi Togan

Sadri Maksudi Arsal

Osman Kocaoğlu

Page 75: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

68

(Azerbaycan Demokratik

Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk

Cumhurbaşkanı)

(Başkurdistan Cumhurbaşkanı)

(İdil Ural Devleti Başkanı)

(Buhara Cumhuriyeti

Cumhurbaşkanı)

Yusuf Akçora (İdil-Ural Türkü

Siyasi Tarih profesörü

İstanbul Mebusu)

Ağaoğlu Ahmetbey (Azerbaycan Türkü Türk siyaset adamı,

hukukçu, yazar, gazeteci)

Kırım Cumhuriyeti(Harbiye ve Hariciye

Bakanı)

Mustafa Çokay (Kazak Yazar)

Cedidizm yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel felsefesi olmuştur. Hepsinin Ruhları Şad olsun... Kaynakça: http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3480; <Çevrimiçi>; 19.02.2013 KIRIMLI Hakan; Müstecib Ülküsal ve Kırım Hatıraları KARATAY Zafer; Müstecib Ülküsal’a Mektup http://www.vatankirim.net/yazi.asp?yazino=152; <Çevrimiçi>; 19.02.2013 KARATAY Zafer; “Kündigimnin kanı tamgan topragımda öleyim”; Bahçesaray; Sayı:42 ŞEMİZADE Eşref Yüregime şiiri, , Emel Dergisi No 177 Mart Nisan 1990 ss10,11. SOMUNCUOĞLU, B. Tümen, Türkistan’da Eğitim (1865-1917) Ve Çarlık Rusya’sının Sosyo-Politik Açıdan Eğitime Yaklaşımı, , T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2006 SARAY, Mehmet, Gaspıralı İsmail Bey’den Atatürk’e Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993 DEVLET Nadir, İsmail Bey Gaspıralı, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1990,s. 9.

Page 76: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

69

LANDAU Jacop M.,Pan Turkism: From Irredentism to Cooperation,Hurst Comp., London, 1995, s.1. UZUN Turgay; İlk Türk Aydınlanma Hareketi: Ceditcilik ve İsmail Gaspıralı; http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/tuzun.htm, 2001 KANLIDERE, Ahmet,“The Trends Of Thought Among The Tatars And Bashkırs: Religious Reformism And Secular Jadidism Vs. Qadimism (1883-1910), Uluslar Arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, Cilt 5, Sayı 9, Ankara, 2010. ESHENKULOVA, Kishimjan, Modern Bilimlerin Türkistan’a Girişi(1800-1917), Yayınlanmış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2007. GÜNEŞ Bilal; 19. Yüzyıl Çarlık Rusyasında Türk Topluluklarının Eğitim Sistemi KIRIMLI Hakan; İsmail Bey Gaspıralı; Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi Yayınları, 2004 KIRIMLI Hakan; İsmail Bey Gaspıralı (Gasprinskiy) - 1851-1914; 2001; http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/hkirimli01.htm; <Çevrimiçi>; 19.02.2013 KIRIMLI Hakan, TANATAR Bülent, v.d.; İsmail Bey Gaspıralı İçin; Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi Yayınları No:9; Ekim 2004 WILLIAMS Brian G. Çeviren : TANATAR Bülent ; İsmail Gaspıralı'nın Mirasını Yeniden Yorumlamak. Kırım'ın Atatürk'ü mü, Rus İşbirlikçisi mi Yoksa Rusya İmparatorluğuna Pan-Türkçü Bir Tehdit mi?; 2001; http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/bwilliams.htm; <Çevrimiçi>; 19.02.2013 TOGAN Zeki Velidi, "The Encyclopaedia of Islam", New Edition, V.II, l965, Leiden, E. J. Brill, p. 979-81 ( EI, 2 (l965) 2; 979-981); Çev. Prof. Dr. Yavuz AKPINAR; http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/zvtogan.htm; <Çevrimiçi>; 19.02.2013 NAGAYEV Safter ; Kardaş Edebiyatlar, Ocak-Mart, 1994, Sayı: 26, s. 8-14'ten Aktaran: Bayram Orak; http://www.ismailgaspirali.org/yazilar/snagayev.htm; <Çevrimiçi>; 19.02.2013 KIRIMLI Hakan, Kırım Türklerinde Millî Kimlik ve Millî Hareketler, Ankara 1996, s:64. YÜKSEL Zuhal; Kırım Tatar Millî Hareketi ve Hasan Sabri Ayvazov ; Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi; 13. Sayı; 2003; http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s13/yuksel.pdf; <Çevrimiçi>; 19.02.2013 ÜŞÜMEZSOY Şener; Milli Komünizm, Milli Fırka ve Kırım Muhtar Sosyalist Cumhuriyeti; Türk Solu; Sayı 265; 2010 ; http://www.turksolu.org/265/usumezsoy265.htm; <Çevrimiçi>; 19.02.2013

Page 77: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

70

Edebî, Sosyal ve Kültürel Faaliyetleriyle Kırımlı Süleyman Sûdî Bey

Prof. Dr. Abdulkadir Emeksiz*

Süleyman Sûdî Bey107, 1890 yılında Kırım–Bahçesaray’da doğmuştur. Bahçesaray

eşrafından Süleymanzâde Abdullah Efendi’nin oğludur. Bahçesaray Rüşdiyesi’ni, Simferepol

Rus Akademisi’ni108 ve İstanbul’a geldikten sonra da Vefa İdadisi’ni bitirmiştir.

Süleyman Sûdî Bey, “Cemiyet Kitabhanesi”nde tezgâhtarlık yaparak çalışma ve ticaret

hayatına başlamıştır. Komisyonculuktan fotoğraf malzemelerine, likör satışından

kırtasiyeciliğe, değirmen makinalarından çocuk oyuncaklarına kadar pek çok alanda ithalat ve

ihracat yaparak ticaretle meşgul olmuştur. Ticari faaliyetlerinin yanı sıra Süleyman Sûdî Bey’in

siyasi ve fikri faaliyetleri, derleme ve telif eserlerin yayımlanması çalışmaları olmuştur109.

Kitabhane-i Sûdî’nin kurucusu olan Süleyman Bey, 1908’den 1933 senesine kadar bu

müesseseyi güçlü ve büyük bir yayınevi halinde yaşatmayı başarmıştır. 1914 yılı, yayınevinin

en aktif olduğu yıl olarak dikkat çekmektedir.

Süleyman Sûdî Bey, yazarlık hayatına Çapanoğlu’nun verdiği bilgiye göre Cemiyet

Kitabhanesi’nin çıkardığı küçük roman serisine Şefika adlı bir roman yazarak başlamıştır110.

Sûdî Bey, Tokmak adlı mizah dergisinin başyazarı olmuş, Fatih isimli, dört sayfalık bir akşam

gazetesi de yayımlamıştır111.

Süleyman Sûdî Bey’in çok sayıda eserde isminin yer almış olduğunu ve bunu

gerçekleştirirken de oldukça fazla sayıda müstear isim kullandığını görmekteyiz. Himmetzâde

*Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, [email protected] 107 Kırımlı Süleyman Sudi ile biyografileri ve eserleri birbirine karıştırılan, aynı adla anılan başka şahıslar da vardır. Defterdarlık, Muhasebe ve Varidat kalemlerinde hizmet vermiş, Osmanlı mâlî tarihine dair ilk eser olan Defter-i Muktesid’in yazarı Galatalı Süleyman Sudi Bey ( Galata /1835-1896 ) ile sonradan Acarbay soyadını almış olan, İttihat ve Terakki Fırkasından istifa ederek Meşrutiyetin parlamento içinde kurulmuş ikinci muhalefet partisi olan Ahali Fırkasının da kurucuları arasında yer alan ve Birinci TBMM Bayezit (Ağrı) milletvekilliği yapan Süleyman Sudi Bey (Bayezit / 1866 – Bayezit / 7 Ocak 1928) için bk.: Süleyman Sudi, (yay. haz. : Mehmet Ali Ünal) , Osmanlı Vergi Düzeni (Defter-i Muktesid), Isparta, 1996, s. 3-4; Kaya Bayraktar, “Osmanlı Maliyesi Üzerine Yapılan Çalışmalar” Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Yıl: 2003, s. 121-122, Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler 1859-1952, İstanbul, 1952, s. 533, 536; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler C. 1, İkinci Meşrutiyet Dönemi, 2. bs., İstanbul, Hürriyet Vakfı Yayınları, 1988, s. 234-235, 244-245; https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/bitstream/handle/11543/2018/199908195.pdf?sequence=1&isAllowed=y 108 Mehmed Zeki – Mahmud Paçacı, Türkiye Terâcim-i Ahval Ansiklopedisi Terâcim-i Ahval Kamusı, C. : 1, İstanbul 1928, s. 169. 109 Emin Nedret İşli, “Kitabhane-i Sûdî Tarihçesi ve Süleyman Sûdî Bey ( Bir Deneme )”, Müteferrika, S. : 4, Kış 1994, s. 33-35, 37. 110 Emin Nedret İşli, ilk eserini İtalya Cengi’nin Akıbeti olarak kaydeder. bk.: Emin Nedret İşli, agm., s. 34. 111 Münir Süleyman Çapanoğlu, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, Garanti Matbaası, İstanbul, 1970, s. 84.

Page 78: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

71

imzasıyla on tane halk hikâyesi ve letâif kitabı türünde eser yayımlamış olan Süleyman Bey’in

halk edebiyatı sahasında yaptığı yayımların çok ilgi gördüğü, çoğu eserin ikinci, hatta Bekri

Mustafa örneğinde olduğu gibi üçüncü baskısını yaptığı anlaşılmaktadır.

Süleyman Sûdî Bey, eserlerinde şu müstear imzaları kullanmıştır: Himmetzade,

Himmetzade S. Abdullah, -kelime oyunu yaparak adının tersten okunuşuyla- İdus Nemyelüs,

Kırımlı, S. Abdullah, S. Abdullah Himmetzade, S. Sûdî, S. Süleymanof, S.S., Sûdî

Himmetzade, Sûdî Süleymanof, Sûdî Süleymanof Kırımlı, Süleymanof, Süleymanof Kırımlı,

Ydos Namiles. Şah Kasım Hikâyesi’nde yazarın kullandığı isim, Himmetzâde S.

Abdullah’tır.

Süleyman Sûdî, adını Moralızâde Vassaf Kadri ile birlikte neşrettikleri Milli Cinayat

Kolleksiyonu’nu oluşturan on kitaplık seri yayım başta olmak üzere başka eserlerinde de

kullanır112. Ölümü hakkında bugün için bilgi edinemediğimiz Süleyman Sûdî Bey’in adının,

müstear adlarının bulunduğu tespit edilen eserlerin sayısının kırktan fazla olduğu

görülmektedir113.

Süleyman Sûdî Bey’in adı veya takma adıyla yayımlanan eserler:

1- S[üleyman] S[ûdî], Küçük Gülnaz’ın Hikâyesi ( Millî Masallardan ), İstanbul, Neşreden Kitabhane-i Sûdî, Kadınlar Dünyası Matbaası, ty.

2- Süleyman Sûdî [Sûdî Himmetzade imzasıyla], İtalya Cenginin Akibeti, İstanbul, Manzume-i Efkar Matbası, 1327 (1911), 29 S.

3- Sûdi Süleymanof Kırımlı, Şefîka, İstanbul, Mesai Matbaası, 1330 (1914), 45 S. 4- Sûdi Süleymanof Kırımlı, Şefîkanın Nedameti, İstanbul, Mesaî Matbaası, 1330

(1914), 44 S. 5- Süleyman Sûdî [Süleymanof], Damat Beyim, İstanbul, Vcnüs Matbaası, 1330

(1914), 55 S. 6- Süleyman Sûdî [Süleymanof], Aşub-ı Dil, İstanbul, Mesaî Matbaası, 1330 (1914). 55

S. 7- Süleyman Sûdî [S. Süleymanof], Çilingirin Esrarı114, İstanbul, Mesaî Matbaası,

1330 (1914), 43 S. 8- Süleyman Sûdî [S. Süleymanof], Katina, İstanbul, Hürriyet Matbaası, 1330 (1914)

47 S. 9- Süleyman Sûdî [Sûdî Süleymanof], Mihriban (Kumar felaketlerinden), İstanbul, Asır

Matbaası, 1330 (1914), 47 S.

112 Vassaf Kadri ile birlikte neşrettikleri eserde Süleyman Bey’in bir tek satırının bile olmadığı, öteki kitaplarının da şair A. Rıfkı tarafından yazıldığı da iddia edilmektedir. bk.: Münir Süleyman Çapanoğlu, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, İstanbul, Garanti Matbaası, 1970, s. 84. 113 İkinci ve üçüncü basımların ayrı bibliyografik künyelerle verilmesini dikkate alarak ve yazar adına kayıtlı başka eserlerin ortaya çıkabileceğini değerlendirip “kırktan fazla” ifadesi kullanılmıştır. 114 Furkan Gökhan Atlas tarafından yayıma hazırlanmıştır.

Page 79: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

72

10- Süleyman Sûdî [Sûdî Süleymanof], Saliha Hanım, İstanbul, Hürriyet Matbaası 1330 (1914). 40 S.

11- Süleyman Sûdî [Sûdî Süleymanof], Sevda Mektupları, İstanbul, yy. 1330 (1914), 47 S.

12- Süleyman Sûdî [Süleymanof], Sevgilimde Bir Gece115, İstanbul Mesaî Matbaası, 1330 (1914), 52 S.

13- Süleyman Sûdî [Sûdî Süleymanof], Sevgilimde Bir Gece, 2. Bs.. İstanbul, Manzume-i Efkâr Matbaası, 1330 (1914), 48 S.

14- Süleyman Sûdî [Kırımlı], Sofya’da Osmanlı Sancağı Osmanlılar İleri Daima İleri, İstanbul, Hürriyet Matbaası, 1330 ( 1914 ), 22 S.

15- Süleyman Sûdî [Ydos Namiles imzasıyla], Üçünün En Bahtiyarı, İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, 1330 (1914), 16 S.

16- Süleyman Sûdî [İdus Nemyelüs imzasıyla], Fındıkçı Karı, İstanbul, Mcsaî Matba-ası, 1330 (1914), 15 S.

17- Süleyman Sûdî-Vassaf Kadri, Kanlı Peri, İstanbul, Manzume-i Efkâr Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu116 1. Kitap, 1330 (1914), 54 S.

18- Süleyman Sûdî-Vassaf Kadri, Kara Cadı, İstanbul, Manzume-i Efkâr Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 2. Kitap, 1330 (1914), 47 S.

19- Süleyman Sûdî-Vassaf Kadri, Siyah Pençe, İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 3. Kitap, 1330 (1914), 46 S.

20- Süleyman Sûdi-Vassaf Kadri Ani Felaket, İstanbul, Tcvsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 4. Kitap, 1330 (1914), 48 S.

21- Süleyman Sûdî-Vassaf Kadri, Görülmemiş Bir Aşk, İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 5. Kitap, 1330 (1914). 48 S.

22- Süleyman Sûdî -Vassaf Kadri (Moralızade), Yer Altı Şehrinde Bir Cinayet, İstan-bul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 6. Kitap, 1330 (1914), 48 S.

23- Süleyman Sûdî - Vassaf Kadri, Çın Guguklu Saat, İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 7. Kitap, 1330 (1914), 47 S.

24- Süleyman Sûdî - Vassaf Kadri, Kanlı Perinin Son Aşkı, İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 8. Kitap, 1330 (1914), 47 S.

25- Süleyman Sûdî - Vassaf Kadri, Esrarengiz Bir Düğün, İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 9. Kitap, 1330 (1914), 48 S.

26- Süleyman Sûdî - Vassaf Kadri, Dirilen Cenaze, İstanbul, Tevsi-i Tıbaat Matbaası, Milli Cinayat Kolleksiyonu 10. Kitap, 1330 (1914), 40 S.

115 Furkan Gökhan Atlas tarafından yayıma hazırlanmıştır. 116 Bu yayım serisiyle ilgili daha fazla bilgi için bk.: Üyepazarcı, Erol, “Türkiye’de Polisiye Romanın 129 Yıllık Öyküsü ‘Korkmayınız Mister Sherlock Holmes” / The 129 Year Story of Detective Novels in Turkey ‘Fear Not Mister Sherlock Holmes” , Skylife Aralık 1999, s. 102; A. Ömer Türkeş, “Biz Bu Romanı Okumamış mıydık?”, Virgül, Ekim 2001, S. 44, s. 64; Ayşe Altınbaş Balcı, Türklerin Sherlock Holmes’ü Amanvermez Avni, Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Disiplini Yüksek lisans tezi ), Ankara, 2005 s. 26. ; Dr. Didem A. Büyükarman, “Moralızade Vassaf Kadri ve Süleyman Sûdî’nin Ortak Ramanları Milli Cinayat Koleksiyonu” A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 40, yıl: 2009, s. 190-208. Gece Kuşları romanının kahramanı Nâhid Sâmi’ye bağlı olarak eserin yazıldığı dönem ve şartlarını değerlendiren bir çalışma için bk.: Şahin, Seval, “Nâhid Sâmi: Yirminci Asrın Kibar Hırsızı - Süleyman Sûdî ve E. Âli’nin Gece Kuşları Romanı Üzerine, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Modern Turkish Literature Researchs, S. : 1, Ocak - Haziran 2009, s. 179 – 188. “Milli Cinayat Kolleksiyonu” üst başlığıyla on ayrı kitap olarak basılan –yukarıdaki numaralandırmada 17-26. sıra numaraları arasında künyelerini verdiğimiz- bu seri de yayımlanmış olan eserler arasındadır. İlgili yayın için bk.: Süleyman Sudi-Vassaf Kadri (yay. Haz. : Didem Ardalı Büyükarman), Milli Cinayat Kolleksiyonu, İstanbul, Labirent, 2013.

Page 80: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

73

27- Süleyman Sûdî [Süleymanof] - E. Ali, Gece Kuşları, İstanbul, Hürriyet Matbaası, 1330 (1914), 224 S.

28- S[üleyman] Sûdî, 1339 Sene-i Maliyesine Mahsus Rehber-i Sâl Aile Takvimi I. Sene, İstanbul, Necm-i İstikbal Matbaası, 1331 (1915) 193+2 S.

29- S[üleyman] Sûdî, Kendi Kendine Rusça Yahut Mükemmel Rusça Elifba, İstanbul, Nef’iset Matbaası, 1333 (1917), 16 S.

30- Süleyman Sûdî [Himmetzade S. Abdullah imzasıyla], Arzu ile Kanber, İstanbul, Hikmet Matbaa-i İslâmiyesi, 1332 (1916), 42 S.

31- Süleyman Sûdî [S. Abdullah Himmetzade imzasıyla], Elif ile Mahmud, İstanbul, Sada-yı Millet Matbaası, 1332 (1916), 75+4 S.

32- Süleyman Sûdî [S. Abdullah Himmetzade imzasıyla], Derdi Yok ile Zülfisiyah, İstanbul, t. y., 63 S.

33- Süleyman Sûdî [S. Abdullah Himmetzade imzasıyla], Derdi Yok ile Zülfisiyah 2. Bs., İstanbul, Hikmet Matbaa-i İslâmiyesi, 1332 (1916), 64 S.

34- Süleyman Sûdî [Himmetzade S. Abdullah imzasıyla nakleden], Şah Kasım Hikâyesi, İstanbul, Orhaniye Matbaası, 1333 ( 1917), 48 S117.

35- Süleyman Sûdî [S. Abdullah Himmetzade imzasıyla nakleden], Şahmaran Hikâyesi118, İstanbul, Çavuşoğlu Matbaası, 1333 (1917), 102 S.

36- Süleyman Sûdî [Süleymanof], Damad Beyim, 2. Bs., İstanbul, Kader Matbaası, 1334 (1918), 48 S.

37- S[üleyman] Sûdî, Şık mı?, İstanbul, Kader Matbaası, 1334 (1918), 77 S. 38- Süleyman Sûdî [Himmetzade imzasıyla], Letâif-i Ebu Nüvas, İstanbul, 1921, 92+3

S. 39- Süleyman Sûdî [Himmetzade imzasıyla], Bekri Mustafa, İstanbul, Mahmud Bey

Matbaası, 1337 (1921), 94 S. 40- Süleyman Sûdî [Himmetzade imzasıyla çeviren], Dağ Kralı, İstanbul, Necm-i

İstikbal Matbaası, 1922, 172 + 3 S. 41- Süleyman Sûdî [Himmetzade imzasıyla nakili], Yedi Alim Hikayesi, İstanbul,

Orhaniye Matbaası, 1338 / (1922), 80 S. 42- Süleyman Sûdî [Himmetzade imzasıyla], Bekri Mustafa119, 2. Bs., İstanbul, Necm-i

İstikbal Matbaası, 1338 (1922), 94 S. 43- Süleyman Sûdî [Himmetzade imzasıyla nakleden], Alâattin ve Sihirli Lâmba, 2. Bs.

(Onuncu Bin), İstanbul, Orhaniye Matbaası, 1340 (1924), 68 S. 44- Süleyman Sûdî [Himmetzade imzasıyla], Bekri Mustafa, 3. Bs., İstanbul, İkdam

Matbaası, 1927, 94S120.

117Bu kitabın metni ve incelemesiyle ilgili olarak bk.: Abdulkadir Emeksiz, Dede Korkut’un Paltosu Bamsı Beyrek Boyu ( İnceleme – Çeşitlemeler – Şah Kasım Hikâyesi Metni ), İstanbul, Boğaziçi, 2016. 118 Gizem Ünsal’ın Şahmaran Kitabı Kazak Tilinde Adlı Eser Üzerine Mukayeseli Bir İnceleme konulu olarak danışmanlığımızda devam eden doktora tez çalışmasında Şahmaran Hikâyesi, metin olarak kullanılmaktadır. 119 Bu kitabın metni ve incelemesiyle ilgili olarak bk.: Dr. Abdulkadir Emeksiz, Bir İstanbul Kahramanı Bekri Mustafa ( inceleme – metin ), İstanbul, Mühür, 2010. 120 Emin Nedret İşli, “Kitabhane-i Sûdî Tarihçesi ve Süleyman Sûdî Bey ( Bir Deneme )”, Müteferrika, Kış 1994, S. : 4, s. 42-44.

Page 81: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

74

Kırımlı Süleyman Sûdî Bey’in Yayın Faaliyetleri

Dönemlere ve şartlara bağlı olarak kısmî inkıtalar olsa da tarih boyunca Türk boyları

arasında edebî, ilmî, sosyal ve kültürel ilişkilerde bir süreklilik olduğunu söyleyebiliriz.

Osmanlı Türklüğü ile İdil Ural Türklüğü açısından konuya yaklaşacak olursak görülmektedir

ki Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) zamanında Kırım Hanlığı’nın alınmasıyla birlikte İdil

Ural Türklüğü ile, yani Tatarlar ve Başkurtlar ile Osmanlı Türklüğü komşu olmuştur ve

Osmanlı eserleri sürekli olarak Kazan’a gitmiş, el yazması olarak çoğaltılmıştır121.

Kırım’ın 1475’te ilhakından XVI. asrın sonlarına kadar Osmanlı etkisi belirginleşmiş,

Kırım’ın Ruslar tarafından işgal edilmesinden, 1783’ten sonra, hac yolu olarak İstanbul

üzerinden seyahat edilmesi ve İstanbul’da matbaacılık işinin gelişmiş olması bu etkinin değişen

nedenleri arasında dikkat çekicidir122.

“XIX. asrın ortalarına kadar Türkistan’ın her yerinde, Batı ve Doğu Türkistan’da, Kazak

ve Kazan ülkelerinin hepsinde umumî edebî Çağatay dili kullanılıyordu. Türk hükümetlerinin,

hanların, beylerin ve ahalinin iş ve muamele dili bu idi.123”

XIX. yüzyılın ortalarına gelince Türk dünyasının birbiri ile münasebetinde bilim yolunun

daha işler duruma geldiği görülmektedir. Meşrutiyet yıllarında doğrudan doğruya İttihatçıların

verdiği burslarla Türkiye’de, İstanbul’da okuyan öğrenciler vardır124.

XX. yüzyılın ilk çeyreği Türk dünyası fikriyatı ile ilgili yayımlar bakımından oldukça

dikkat çekici bir dönemdir ve ayrıca incelemeye değerdir. Biz çalışmamızın sınırları

bakımından sadece Kırımlı Süleyman Sûdi Bey’in yayım faaliyetlerinden bazılarından söz

edeceğiz.

Kırımlı Süleyman Sûdî Bey’in yayın faaliyetlerinin birçok cephesi vardır. Sûdî Bey bir

yandan idareci olarak kitap basım işleri ve dergi yayıncılığı ile bir yandan takma adlarla

hazırlanmış kitapların basımı ile meşgul olmuştur. 1913 yılının Ekim ayında kurulmuş olan

Umur-ı [İskân-ı] Aşâir ve Muhacirin Müdüriyeti’nin125 yayım faaliyetlerinde Kitabhane-i Sudi

121Ahmet Bican Ercilasun, “Osmanlı Devleti ile Türk Dünyasının Dil ve Kültür İlişkileri”, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, S. 4, Yıl: 2000, s. 14. 122 A. Zeki Velidî Togan, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve yakın Tarihi, Cilt: I, 2.bs., İstanbul, 1981, s.487. 123 A. Zeki Velidî Togan, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve yakın Tarihi, Cilt: I, 2.bs., İstanbul, 1981, s.486. 124 Ahmet Bican Ercilasun, “Osmanlı Devleti ile Türk Dünyasının Dil ve Kültür İlişkileri”, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, S. 4, Yıl: 2000, s.15. 125 Aşâir ve Muhâcirîn Müdiriyet-i Umûmiyesi ile ilgili olarak bk.: Ufuk Erdem, “Aşâir ve Muhâcirîn Müdiriyet-i Umûmiyesi (1913-1922)”, ZfWT, C. 9, S. 1, Yıl: 2017, 57-80.

Page 82: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

75

de yer almıştır126. Bu yayınlardan biri Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyet-i Umûmiyesi’nin ikinci

neşriyatı Türkmen Aşiretleri, Muharriri: Doktor Frayliç ve Mühendis Ravlig, Almancadan

tercüme edilmistir. Tab' ve naşiri: Kitabhâne-i Sudi, İstanbul 1334, Matbaa-yi Orhaniye, 36 S.

künyeli olanıdır127.

Birinci Dünya Savaşı’nın iç göç olaylarını tetiklemesi ve içerideki gayr-i Müslim

unsurların bir takım karışıklıklar çıkarmaları, Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyetinin

sorumluluğunu daha da artırmıştır. Bu sorumluluk artırımı, beraberinde yetki artırımını da

getirmiş, müdüriyetin teşkilât şeması değiştirilerek Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyet-i Umûmiyesi

şeklinde ifade edilen genel müdürlük haline dönüştürülmüştür. Yetki artırımı ile birlikte

Müdüriyet-i Umûmiyenin mesuliyetindeki nüfusun yelpazesi genişlemiş ve etnik olarak farklı

gruplar da sorumluluk kapsamına girmiştir. Farklı grupların sevk, iskân ve iaşeleri konusu

Müdüriyet-i Umûmiyenin çalışma sahası olmuştur. İskân-ı Aşâir ve Muhacirin Müdürü Şükrü

Bey’in Kırım Savaşı’ndan beri devletin muhacir işleriyle iştigal ettiğini belirterek ve kısa bir

muhacir komisyonu tarihçesi anlatarak Aşiretler ve Muhacirler Müdürlüğünün, genel müdürlük

şeklinde yapılanması çalışmaları sırasında oldukça etkili bulunduğu değerlendirilebilir.128

Kırımlı Süleyman Sûdî Bey’in kitaplarla ilgisi sadece ticari hayatıyla sınırlı olmayıp idari

sahayı da içine almaktadır. Matbuat Dâhiliye Müdiriyeti’nden verilen izin belgesine göre

imtiyaz sahibi olduğu ve sorumlu müdürü bulunduğu on beş dergi vardır. Bu dergilerden;

Haber, Kırım Mecmuası, Musavver Çocuk Postası ve Sûdî’nin bizzat kendi yönetimi altında

yayımlandığı anlaşılmaktadır129.

Kırım Mecmuası’nın bütün bu yayım çalışmaları içinde ayrı bir yeri ve özel bir önemi

vardır. Kırım Mecmuası, Kırımlılar Cemiyet-i Hayriyesi’nin yayın organı hüviyetindedir. Bu

cemiyetin öncelikli hedefi ve çalışmaları İstanbul’da eğitim gören öğrenciler başta olmak üzere

126 Müdürlük tarafından gerçekleştirilen çalışmalar altı ayrı kitap olarak yayımlanmıştır ve bu kitapların üçü Kitabhane-i Sudi tarafından neşredilmiştir. 127 Bu kitabın muharriri olarak Doktor Frayliç ve Mühendis Ravlig gösterilmektedir. Bazı kayıtlarda kitabın Almanca’dan tercümesinin Habil Adem tarafından yapıldığı ifade edilmektedir. Kitap, bu adı geçen şahıslara ait değildir. Habil Adem de gerçek isim değildir. Habil Adem, Naci İsmail (Pelister)’in pek çok telif ve tercüme eserinde kullandığı müstear isimdir. Tıpkı Kırımlı Süleyman Sudi Bey’in, İdus Nemyelüs şeklinde adının tersten okunuşunu takma ad olarak kullanması gibi Habil Adem de Prof. Libah müstear adıyla da yazmıştır. İttihat ve Terakki ile müstear isim kullananları ilgileri ve bu denli farklı takma ad kullanmanın nedenleri başlı başına bir araştırma konusudur. Habil Adem takma adıyla gerçekleştirilen yayım faaliyetleri, sosyal ve siyasî faaliyetleriyle ilgili olarak daha fazla bilgi için bk.: Mustafa Şahin-Yaşar Akyol, “Habil Adem ya da Nam-ı Diğer Naci İsmail (Pelister) Hakkında…”, Toplumsal Tarih, Cilt: 2, Sayı: 11, Kasım 1994, s. 6-14; Mustafa Şahin-Yaşar Akyol, “Habil Adem ya da Nam-ı Diğer Naci İsmail (Pelister) Hakkında-II, Toplumsal Tarih, Cilt: 2, Sayı: 12, Aralık 1994, s. 17-23. 128 Ufuk Erdem, Aşâir ve Muhâcirîn Müdiriyet-i Umûmiyesi (1913-1922), ZfWT, C. 9, S. 1, Yıl: 2017, s. 77. 129 Emin Nedret İşli, agm., s. 39.

Page 83: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

76

Osmanlı ülkesindeki Kırım muhacirlerine yardımcı olmak ve Kırım Türklerinin milli

meselelerine destek bulabilmek için Osmanlı kamuoyunu ve devlet büyüklerini

aydınlatmaktır130. Kırım Mecmuası, 2 Mayıs 1918 tarihinden itibaren Mayıs 1919’a kadar 23

sayı yayımlanabilir.

Yazar kadrosu içinde Ömer Seyfeddin, Hamdullah Suphi, Hüseyin Cahid gibi dönemin

meşhur Osmanlı aydınlarının da bulunduğu Kırım Mecmuası’nda, Kırım’ın yanı sıra Türk

dünyası ile ilgili ilmi, edebi, dini ve içtimai konular da işlenmiştir131. Ömer Seyfeddin Kırım

Mecmuası’nda “İctimaiyyat” başlıklı yazıya “Büyük Türklüğü Parçalayan Kimlerdir?”

sorusuyla başlar ve bu soruyu şu şekilde cevaplandırır: “Eskiden Türk milletini parçalayan iki

kuvvet vardı. 1- Rus pençesi, 2- Milli gaflet. Birinci kuvvet artık kırıldı. Fakat ikinci kuvvet

hâlâ duruyor. Bu kuvvete karşı uğraşmak bugün bütün milliyetini idrak etmiş Türkler için bir

farzdır.132”

Kırım Mecmuası, İstanbul’da yayımlanan ve yürekleri eski yurt Kırım’a ağlayan

insanların Türk birliği için mücadele zemini olarak bir araya geldikleri mecmuadır133.

Mecmuanın ilk sayısında “Tuttuğumuz Yol” başlığı altında Büyük Turan Mefkûresine göre

hareket edileceği ilan ve Osmanlı Türkleri ile Rusya Müslümanlarının ilmî ve kültürel

rabıtasına çalışılacağı beyan edilmiştir. “İttihad-ı İslâm’a Doğru”, “Çarizm’in Hortlaması

İhtimali” başlıklı yazılar yayımlanmıştır. Tercüman’ın faaliyetinin 25. senesi münasebetiyle

Bahçesaray’da düzenlenen toplantı ve İsmail Gaspıralı Bey’in Türk gençliği için

gerçekleştirdiği çalışmalarla ilgili hatıralar da mecmuanın ilk sayısında yer almıştır134.

Kırım Mecmuası’nın 16 Mayıs 1918 tarihli ikinci sayısında Kırım’da milli kurultayın

toplanması ve devlet ilanı ile ilgili bilgilerin verildiği “Kurultay Kânun-ı Esâsisi ve Hükûmet-i

130H. Murat Arabacı, “Türkiye’de Kurulan İlk Kırım Türk Teşkilatları” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal Of International Social Research, Volume 1/2, Winter 2008. s. 62-63; Kırım Mecmuası’nda ayrıca “Kırım Yararına Müsamere” ilanından “Macaristan’a Talebe İ’zamı’na kadar pek çok konunun işlendiği görülmektedir. Kırım Mecmuası’nın tanıtımı ile ilgili olarak bk.: Hatem Türk, “Kırım Mecmuası”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 18, Yaz 2008, s.71-81. 131 H. Murat Arabacı, agm., s. 63. 132 Ömer Seyfeddin, “İctimaiyyat”, Kırım Mecmuası, Yıl: I, Sayı: 1, 2 Mayıs (1334/ 1918), s.3. İsmail Gaspıralı’nın Türklük ile ilgili İstanbul’daki faaliyetleri ile ilgili olarak bk.: Sezai Balcı, “İsmail Bey Gaspıralı Döneminde (1851-1914) İstanbul’da Bulunan Kırım Uleması”, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi Prof. Dr. Yılmaz Kurt Armağanı, C. :1, Ankara, Akçağ, 2016, s.165-183. 1917 Bolşevik İhtilalinden sonra Türkiye’ye gelen aydınlar, Türkistan coğrafyasının bağımsızlık mücadelesinde öncü olmuşlardır. Bu dönem ve yayım faaliyetleriyle ilgili olarak bk.: Rasim Bayraktar, “Türkistanlı Aydınların Siyasi ve Yayın Mücadelesi: Mustafa Çokayoğlu ve Etrafındakiler”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 39, Erzurum 2013, s. 307-336; Kırım Sözü gazetesi hakkında da bilgiler içeren ve Kazak Türklerinin bağımsızlık düşüncesini diri tutan yayım olarak Kazak Gazetesi hakkında bk.: Vahit Türk, “Kazak Gazetesi”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı: 19, Yıl: 2005, s. 131-138. 133 Hatem Türk, “Kırım Mecmuası”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 18, Yaz 2008, s.72. 134 Kırım Mecmuası, Yıl: I, Sayı: 2, 16 Mayıs (1334/ 1918).

Page 84: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

77

Milliye” başlıklı yazı, “Osmanlı Tarihinde Kırım” örneğinde olduğu gibi tarihle “Türklük-

Tatarlık” başlığı altında kavramlar ve yaklaşımlarla ilgili yazı, “Türk Birliği Yolunda” ve

“Kırım’ın İstiklali” örneklerinde olduğu gibi Türk gençliği için yol gösterici yazılar

yayımlanmıştır. Kanaat Kitabhanesi yayımı olarak “Köprülüzâde Mehmed Fuad Bey’in

eseridir” bilgisi verilip içeriği hakkındaki malumat ile Nasreddin Hoca – Manzum Hikâyeler

ve Kitabhane-i Sudi yayımlarından Türkmen Aşiretleri kitaplarının tanıtımı, Kırımlılar

Cemiyet-i Hayriyye’nin tertip ettiği müsamerenin duyurusu da yine Kırım Mecmuası’nın ikinci

sayısında yer almıştır135.

Sonuç ve Değerlendirme

Kırım’da doğmuş olan Süleyman Sûdî Bey, hem Bahçesaray’da hem de İstanbul’da

eğitim görmüş, hayatının büyük bir kısmını İstanbul’da ticaret ve yanı sıra yayın faaliyetleriyle

geçirmiştir. Kırımlı Süleyman Sûdî Bey’in, kurucusu olduğu Kitabhane-i Sûdî vasıtasıyla

yayınevi çalışmaları, mecmuaların idaresinde bulunmak suretiyle yönetim çalışmaları, adı veya

takma adlarıyla-kimi zaman da başyazar olarak- yayınlar gerçekleştirmesiyle yazar olarak pek

çok farklı cephesiyle kitap ve dergilerle ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

Sûdî Bey, roman, halk hikâyesi, fıkra gibi türler başta olmak üzere edebiyat sahasındaki

yayımlarda kendi adı veya takma adına yer vermiştir. Yayınevi olan Kitabhane-i Sûdî’de-Hâbil

Adem takma adıyla- yayımlananlar başta olmak üzere İttihat ve Terakki devrinin kurumlarının,

sosyal, siyasî, hatta ideolojik konuları işledikleri çalışmalarını yayımlamıştır. İdaresinde

bulunduğu mecmualar vasıtasıyla da Türklük adına önemli hizmetler gerçekleştirmiştir.

Süleyman Sûdî Bey’in yönetiminde yayımlanan Kırım Mecmuası, dünyanın neresinde

yaşamakta olursa olsun Türkler için birleştirici, millî varlık ve birliğin korunması için yol

gösterici faaliyetlerde bulunan bir yayın organı olarak dikkat çekmiştir. Dilde, fikirde ve işte

birlik sağlama hedefinin gerçekleşmesi için önemli bir vasıta olarak değerlendirebileceğimiz

Kırım Mecmua’sının yeniden yayımlanması ve hakkında çalışmalar yapılması lazım, hatta

elzemdir.

Pek çok bakımdan “ilk” olma özelliği gösteren, kendi devrinde faydalı olmuş ve

zamanımıza da fayda sağlayabilecek faaliyetler gerçekleştirmiş olan Kırımlı Süleyman Sûdî

135 Sözü edilen yazılar ve duyurular için bk.: Kırım Mecmuası, Yıl: I, Sayı: 2, 16 Mayıs (1334/ 1918).

Page 85: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

78

Bey’in hayatının ve sosyal çevresinin daha etraflıca araştırılması, edebiyat tarihi kadar sosyal

ve siyasî tarih bakımından da önemli sonuçlar ortaya çıkarabilecektir.

Kaynakça

Arabacı, Dr. H. Murat , “Türkiye’de Kurulan İlk Kırım Türk Teşkilatları” Uluslararası Sosyal

Araştırmalar Dergisi The Journal Of International Social Research, Volume 1/2 Winter 2008,

s. 47 - 65.

Balcı, Ayşe Altınbaş, Türklerin Sherlock Holmes’ü Amanvermez Avni, Bilkent Üniversitesi

Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Disiplini Yüksek lisans tezi, Ankara,

2005.

Bayraktar, Kaya, “Osmanlı Maliyesi Üzerine Yapılan Çalışmalar” Türkiye Araştırmaları

Literatür Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Yıl: 2003, s. 115-145.

Bayraktar, Rasim, “Türkistanlı Aydınların Siyasi ve Yayın Mücadelesi: Mustafa Çokayoğlu ve

Etrafındakiler”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 39, Erzurum 2013, s.

307-336.

Balcı, Sezai, “İsmail Bey Gaspıralı Döneminde (1851-1914) İstanbul’da Bulunan Kırım

Uleması”, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi Prof. Dr. Yılmaz Kurt Armağanı, C. :1,

Ankara, Akçağ, 2016, s.165-183.

Büyükarman, Dr. Didem A. “Moralızade Vassaf Kadri ve Süleyman Sûdî’nin Ortak Ramanları

Milli Cinayat Koleksiyonu” A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 40, yıl: 2009,

s. 190-208.

Çapanoğlu, Münir Süleyman, Basın Tarihimizde Mizah Dergileri, İstanbul, Garanti

Matbaası, 1970.

Emeksiz, Abdulkadir Bir İstanbul Kahramanı Bekri Mustafa ( inceleme – metin ), İstanbul,

Mühür, 2010.

Emeksiz, Abdulkadir Dede Korkut’un Paltosu Bamsı Beyrek Boyu ( İnceleme –

Çeşitlemeler – Şah Kasım Hikâyesi Metni ), İstanbul, Boğaziçi, 2016.

Ercilasun, Ahmet Bican, “Osmanlı Devleti ile Türk Dünyasının Dil ve Kültür İlişkileri”, Ege

Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, S. 4, Yıl: 2000, s. 11-16.

Erdem, Ufuk, “Aşâir ve Muhâcirîn Müdiriyet-i Umûmiyesi (1913-1922)” , ZfWT, C. 9, S. 1,

Yıl: 2017, s. 57-80.

Page 86: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

79

https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/bitstream/handle/11543/2018/199908195.pdf?sequence=

1&isAllowed=y

İşli, Emin Nedret, “Kitabhane-i Sûdî Tarihçesi ve Süleyman Sûdî Bey ( Bir Deneme )”,

Müteferrika, Kış 1994, S. : 4, s. 33- 44.

Kırım Mecmuası, Yıl: I, Sayı: 1, 2 Mayıs (1334/ 1918).

Kırım Mecmuası, Yıl: I, Sayı: 2, 16 Mayıs (1334/ 1918).

Mehmed Zeki - Mahmud Paçacı, Türkiye Terâcim-i Ahval Ansiklopedisi Terâcim-i Ahval

Kamusı, C. : 1, İstanbul, 1928.

Ömer Seyfeddin, “İctimaiyyat”, Kırım Mecmuası, Yıl: I, Sayı: 1, 2 Mayıs (1334/ 1918) s.3-5.

Süleyman Sudi, (yay. haz. : Mehmet Ali Ünal) , Osmanlı Vergi Düzeni (Defter-i Muktesid),

Isparta, 1996.

Süleyman Sudi-Vassaf Kadri (yay haz. : Didem Ardalı Büyükarman), Milli Cinayat

Kolleksiyonu, İstanbul, Labirent, 2013.

Şahin Mustafa -Yaşar Akyol, “Habil Adem ya da Nam-ı Diğer Naci İsmail (Pelister)

Hakkında…”, Toplumsal Tarih, Cilt: 2, Sayı: 11, Kasım 1994, s. 6-14.

Şahin, Mustafa -Yaşar Akyol, “Habil Adem ya da Nam-ı Diğer Naci İsmail (Pelister) Hakkında-

II, Toplumsal Tarih, Cilt: 2, Sayı: 12, Aralık 1994, s. 17-23.

Şahin, Seval, “Nâhid Sâmi: Yirminci Asrın Kibar Hırsızı - Süleyman Sûdî ve E. Âli’nin Gece

Kuşları Romanı Üzerine, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Modern Turkish Literature

Researchs, S. : 1, Ocak - Haziran 2009, s. 179 – 188.

Togan, A. Zeki Velidî, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve yakın Tarihi, Cilt: I, 2.bs., İstanbul,

1981.

Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler 1859-1952, İstanbul, 1952.

Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler C. 1, İkinci Meşrutiyet Dönemi, 2. bs.,

İstanbul, Hürriyet Vakfı Yayınları, 1988.

Türk, Hatem, “Kırım Mecmuası”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 18, Yaz 2008, s. 71-81.

Türk, Vahit, “Kazak Gazetesi”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı: 19, Yıl: 2005, s.

131-138.

Türkeş, A. Ömer, “Biz Bu Romanı Okumamış mıydık?”, Virgül, Ekim 2001, S. 44, s. 62- 66.

Page 87: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

80

Üyepazarcı, Erol, “Türkiye’de Polisiye Romanın 129 Yıllık Öyküsü ‘Korkmayınız Mister

Sherlock Holmes” / The 129 Year Story of Detective Novels in Turkey ‘Fear Not Mister

Sherlock Holmes” , Skylife, Aralık 1999, s. 94-105.

Page 88: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

81

1944 SÜRGÜNÜNDEN SONRA KIRIM TATAR MİLLİ MÜCADELESİ

Prof. Dr. Kemal Özcan A. Mücadele Sürecinin Oluşumu II. Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yer alan Kırım, Almanların

işgaline uğramış, savaşın sonlarına doğru ise Sovyet ordusu tarafından Almanlardan geri alınmıştı. Savaş sırasında, yüzyıllardır Kırım’da yaşayan Tatar Türklerinin büyük bir kısmı Sovyet Kızılordusu saflarında ve partizan hareketi bünyesinde Almanlara karşı savaşmışlardı. Bunun yanında, Çarlık döneminden itibaren Sovyet rejiminde de artarak devam eden baskı ve zulümlerden rahatsız olan ve esaretten kurtulmak isteyen bir takım Kırım Tatarı Almanlarla işbirliği yolunu tercih etmişlerdi. Bunların sayısı esir kamplarından zorla toplanan Kırım Tatarları ile birlikte yaklaşık 10 bin kişi idi. Sovyet ordusunun Kırım’ı tekrar ele geçirmesinin ardından, Sovyet idarecileri Kırım Tatarlarının Almanlarla yapmış oldukları bu işbirliğini fırsat bilerek, işgalden önce gerçekleştirmeyi düşündükleri Kırım Tatarlarını anavatanlarından topluca sürgün operasyonunu tatbike koyuldular. Stalin tarafından ilan edilen bir kararname ile Kırım Tatarları 18 Mayıs 1944 gecesi topyekun vatanlarından çıkarılarak Özbekistan başta olmak üzere Sovyetler Birliği’nin çeşitli yerlerine sürgüne gönderildiler136.

Bu operasyon sürgünden ziyade adeta bir milletin soykırımına dönüşmüştü. Yaklaşık 15 gün süren sürgün yolculuğu sırasında binlerce Kırım Tatarı, açlık, susuzluk, havasızlık, hastalık vb. sebeplerle hayatını kaybetmişti. Ölenlerin cesetleri verilen molalarda yol kenarlarına bırakılmış, defnedilmelerine müsaade edilmemiş, kurda kuş yem edilmişlerdi. Sürgün yerlerine vardıktan sonra da çok ağır şartlar altında hayata tutunmaya çalışan Kırım Tatarlarından çok sayıda vefat eden olmuştu. Bu şekilde sürgünün ilk yılında hayatını kaybedenlerin sayısı, sürgüne maruz kalanların %46,2’sini teşkil etmişti137.

Kırım’dan ne kadar Tatarın sürgün edildiğine dair farklı bilgiler mevcuttur. SSCB Halk Komiserleri Sovyeti Devlet Komisyonunun verilerine göre 188.626 kişi138, Kırım Tatarlarının sürgünden sonra kendi aralarında 1966 yılında yaptığı gayr-i resmi nüfus sayımı sonuçlarına göre ise 238.500 kişinin sürgüne maruz kaldığı iddia edilmektedir139.

Yaklaşık 12 yıl boyunca ağır sürgün şartları altında hayatta kalma mücadelesi veren Kırım Tatarları için, Sovyet lideri Stalin’in ölümünden ve yerine Hruşçev’in Devlet Başkanı olmasından sonra (1953) yeni umutların yeşerebileceği bir dönem başlayacaktı. 1956 yılında yapılan KP XX. Kongresinin ardından, 1943-1945 yılları arasında ülkede yaşayan birçok topluluğun topraklarından çıkarılarak sürgün edilmeleri farklı şekillerde eleştirilmişti. Bunun bir yansıması olarak da bu uygulamaya maruz kalan bazı topluluklar, çeşitli tarihlerde yayınlanan resmî kararnamelerle affa uğramışlardı. Bunlardan bir kısmı sürgünden önce sahip olduğu bütün haklara sahip olurken, bir kısmı ise daha önce yaşadıkları yerlere dönme hakkını elde edemeden, sadece sürgünden doğan kısıtlamalardan kurtulmuşlardı. İkinci kısma dahil olanlar arasında Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri ve Volga Almanları yer almışlardı. Sürgünde geçen on iki yıl boyunca, Stalin döneminin mağdurları olan bu topluluklardan hiç biri daha önce yaşadıkları topraklara dönme ve sahip oldukları diğer hakları elde edebilme uğruna ferdî veya toplu hareketlere teşebbüs etmemişti. 136 Kemal Özcan, Kırım Dramı, İstanbul 2010, s. 19-63. 137 A. Avtarhanov, “İmperiya Kremlya. Sovyetskiy Tip Kolonializma”, Drujba Narodov,No.: 1-5, Moskva, 1991, s. 206. Ayrıca bkz. E. Allworth, “The Crimean Tatar Case”,Tatars of the Crimea: Their Struggle for Survival, ed. E. Allworth, Durham, Duke University Press, 1988, s. 6. 138 V.M. Broşçcevan,“Deportatsiya Jiteley Krıma”, Krımski Tatarı:İstoriya i Suçasnit, s. 28. 139 Guboglo-Çervonnaya, Krımskotatarskoye Natsional’noye Dvijeniye, C. I, Rossiyskaya Akademiya Nauk, Tsentr po İzuçeniyu Mejnatsional’nih Otnoşenii, İnstitut Etnologii i Antropologii im. N.N. Mikluho-Maklaya, Moskva, 1992, s. 80-81.

Page 89: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

82

Stalin döneminin baskıcı ve halkı sindirmeye yönelik siyaseti, onların bu tür hareketlere tevessül etmemelerinin en önemli sebeplerinden birini oluşturmuştu140. Ancak bu durum, sürgüne uğrayan toplulukların kaderlerine rıza gösterip hayatlarını yeni yerleşim yerlerinde sürdürmek arzusu içinde oldukları anlamına da gelmemelidir. Özellikle Kırım Tatarlarının, uzun bir müddet sebebini dahi anlayamadıkları sürgün hadisesinin oluşturduğu korku, şaşkınlık ve ümitsizliği üzerlerinden atmalarını müteakip millî kimliklerini ve şuurlarını ayakta tutabilmek için asırlara varan bir geçmişe sahip kendi iç dinamiklerini harekete geçirdiler. XX. Kongrenin ardından, ülke genelinde önceki döneme nazaran daha ılımlı bir ortamın ortaya çıkmasının da bir sonucu olarak, 28 Nisan 1956 kararnamesi ile sürgün hayatından kurtulan, ancak yurtlarına dönme hakkı elde edemeyen Kırım Tatar halkı, maruz kaldıkları uygulamalara karşı tepkilerini dile getirmek üzere bir takım faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Bu faaliyetlerin organize bir şekilde yapılması için, aralarında eski KP üyeleri, sürgün öncesinde devlet kademelerinde görev yapmış kişiler, II. Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu ve partizan hareketi saflarında yer alan askerler ile, çeşitli alanlarda çalışan işçilerin yer aldığı “aksakal” olarak da anılan Kırım Tatar toplumunun ileri gelenleri tarafından Taşkent’te Teşebbüs Grubu adında bir teşkilat oluşturuldu141.

Kırım’da Alman ordusuna karşı mücadele eden partizan hareketinin komuta kademesinde yer almış olan Mustafa Selimov, yine aynı hareketin istihbaratçısı olarak şöhret kazanmış Bekir Osmanov, yazar Şamil Alyadinov, Kızıl Ordu’nun eski subaylarından Yüzbaşı Veli Murtazayev, General İsmail Bulatov ve Ablakim Gafarov, savaşta gösterdiği yararlılıklardan dolayı iki kere Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı ile mükafatlandırılan Ahmet Han Sultan, Sovyetler Birliği Kahramanları Üzeyir Abdurahmanov, Seyitnafe Seyitveliyev gibi şahıslar bu teşkilatın kuruluşunda önemli rol oynamışlardı142. Teşebbüs Grubu’nun amacı, Kırım Tatarlarının toplu bir şekilde, düzenli olarak çıkarıldıkları topraklara geri dönebilmesi ve sürgün öncesi sahip oldukları hukukî haklar ile özerk cumhuriyetlerinin yeniden tesis edilmesi olarak açıklanmıştı143. Teşebbüs Grubu’nun en önde gelen faaliyetleri arasında, teşkilat üyeleri tarafından, özellikle 1956 yılında çıkarılan kararname hükümlerini eleştirir mahiyette, başta Sovyetler Birliği KP Merkez Komitesi olmak üzere yüksek makamlara çok imzalı dilekçe ve mektuplar yazılarak sürgünden kaynaklanan problemlerinin bir an önce adil olarak çözülmesi talebinde bulunulması geliyordu. Bunun bir örneği, 1956 yılında Sovyetler Birliği KP Merkez Komitesi Sekreterliğine yazılan ve Kırım Tatar toplumuna sürgünden önce sahip olduğu hakların geri verilmesinin talep edildiği bir mektupta görülüyordu. Ayrıca, aynı yılın Eylül ayında teşkilatın kurucularından Selimov’un Moskova’ya gidip, burada yaşayan Hasanov, Gaffarov ve diğer bazı Kırım Tatarları ile görüşerek teşkilatın faaliyetlerine destek olmalarını, birlikte hareket etmelerini istemesi de bir KGB raporunda belirtiliyordu144. Bunun yanında Teşebbüs Grubu üyeleri, KP XX. Kongresinde alınan kararların Sovyet toplumunun demokratikleşmesine yardımcı olacağı inancını taşıyarak, partinin gönüllü propagandacıları ile birlikte bu kararları halka anlatmak için çalışmışlardı. Teşebbüs Grubu üyelerinin bu tür faaliyetler içerisinde yer almalarını, ülkenin demokratikleşmesi halinde kendilerinin de maruz kaldığı bir takım haksızlıkların ortadan kaldırılacağı ihtimaline matuf olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Onların bu tür duygu ve düşünceler içinde olmalarının bir tezahürü

140 Broşçevan-Tıgliyants bu sessiz kalışı, halkın yıllarca siyasî propagandanın etkisi altında kalması, savaş ve sonrası yılların ortak vatanseverlik coşkusunu arttıran pozitif eğitimle açıklamaktadır. Bkz. Broşçevan, V.- P. Tıgliyants, İzgnaniye i Vozvraşçeniye, Tavrida, Simferopol, 1994, s. 112. 141 “1957-1975 Senelerinde Kırım Tatarlarının Millî Hareketi”, Emel, Vol. 1,Sovyet Rusyadaki Kırım Tatar Milli Hareketi Organı, New York, Kırım Tatar Milli Merkezi, 1978, s. 19. 142 A. Seyitmuratova, Natsional’noye Dvijeniye Krımskih Tatar: Sobıtiya, Faktı, Dokumentı, Simferopol (Akmescid), 1997, s. 9. 143 “1957-1975 Seneleri...”, s. 24. 144 TsDAGO Ukraini (Ukrayna Merkezi Devlet Arşivi), f. 1, L. 24, d. 6166, y. 50-55.

Page 90: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

83

olarak, Teşebbüs Grubu mensupları millî meselelerinin çözülmesi ricasıyla, halka hiç çekinmenden parti ve meclis organlarına müracaat etmelerini tavsiye etmişlerdi145.

Ülkede meydana gelen bazı değişikliklerin de tesiriyle halkta KP ve devlete karşı bir nebze de olsa güven duygusunun hasıl olması sonucunda, yapılan müracaatlar oldukça “itaatkar” ve rica edici bir mahiyette, hatta hayli “sakin” ve “komünist” bir içerikle kaleme alınmışlardı. Mektup ve dilekçe şeklinde yapılan başvurularda genellikle Lenin’in ve yaşayan diğer komünist liderlerin eserlerine de atıflar yapılmıştı146. Bu şekilde, yazılan dilekçelerin altına daha fazla imza toplanması sağlanmıştı. Genelde uzun yazılan mektup ve dilekçelerde umumiyetle 1944 yılından önce Kırım Tatar toplumunun Sovyet yönetiminden gördüğü iyilikler anlatılarak, onların Sovyet rejimine olan sadakatlerinden bahis olunmuştu147. Müracaat sahipleri, bu tür başvurular neticesinde Sovyet Hükümeti Kırım Tatar halkının sürgün edildikleri topraklara geri dönme konusundaki samimiyetini görerek, onların Kırım’a geri dönmelerine izin verecekleri düşüncesini taşımışlardı. Bu vesileyle, Kırım’a dönebilmek uğruna bütün halkın ne kadar samimi olduğunu göstermek üzere, devlet makamlarına yazılan dilekçe ve mektupların altına mümkün olduğunca çok imza toplanmıştı148. Bu şekilde yazılan ilk mektubun altında 6 bin kişinin imzası bulunuyordu. 1957 yılı Haziran ayında Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet (Meclis)’e gönderilen mektupta, Kırım Tatar halkının içinde bulunduğu durumun “Leninist milliyetler politikası ışığı altında” iyileştirilmesi ve Kırım’a dönüş hakkı talep ediliyordu149. Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet Prezidyumu Sekreteri A.F. Gorkin’in Yüksek Sovyet’te yaptığı bir konuşmada, KP XX. Kongresinde de dile getirilen toplulukların sürgünü hadisesinin, Sovyet Devleti tarafından Lenin milliyet siyaseti ilkelerinin kaba bir şekilde ihlali olduğunu belirtmesinin150, böyle bir mektubun kaleme alınmasında etkili olduğunu söylemek mümkündür. Teşebbüs Grubu üyeleri ilk mektubun ardından, Mart 1958’de 16.000 ve Ağustos 1958’de 12.000 kişi tarafından imzalanan mektupları ilgili makamlara gönderdiler151. 1966 yılına gelindiğinde, mektupların altına atılan imza sayısında önemli derecede artış olduğu, aynı yıl Sovyetler Birliği KP XXIII. Kongresine gönderilen bir mektupta toplam 120.000 kişinin imzasının yer aldığı görülmektedir152. Halkın da geniş oranda desteğini alan Teşebbüs Grubu’nun yapısı 1960’lı yılların başına doğru daha da belirgin bir hal almıştı. İleride Kırım Tatar Millî Hareketi’nin çekirdeğini meydana getirecek olan bu grup, Kırım Tatarlarının yaşadığı her sokak, köy, rayon ve bölgelerde teşkilatlanarak, aktif şekilde faaliyette bulunacak kişileri bünyesine katmıştı. Hemen her bölgede oluşturulan Teşebbüs Gruplarının koordine merkezi (Merkezi Teşebbüs Grubu = Tsentral’naya İnitsiativnaya Gruppa), cumhuriyet genelinde yapılan istişare toplantıları olmuştu153. Teşebbüs Gruplarının başlıca görevleri arasında, teşkilatın bulunduğu bölgede toplantılar yaparak, hükümete sunulacak mektupların içeriği hakkında katılanlarla istişare etmek, yazılan mektuplara halkın imzalarıyla katılımını sağlamak, Kırım Tatarları adına Sovyet yetkilileriyle görüşecek heyetin masraflarını 145 L. Aleksiyeva, İstoriya İnokomıslya v SSSR, Khronika Press, Vermont, 1984.s. 112. 146 Mustafa Cemilev, “Natsional’no-Osvoboditel’noye Dvijeniye Krımskih Tatar”, Krımski Tatarı: İstoriya i Suçasnit (Do 50 Riççya Deportatsii Krımskotatarskogo Naroda), Materiali Mijnarodnoy Naukovoy Konferantsii (Kiyiv 13-14 Travnya 1994), Institute Natsional’nih Vidnosin i Politologi NAN Ukraini, Kiyiv, 1995, s. 10. 147 L. Aleksiyeva, gös. yer. Mustafa A. Kırımoğlu, 1991 yılında yaptığı bir konuşmada, bu şekilde yazılan dilekçelerin ve yapılan müracaatların bir eleştirisini yapmakta, o dönemin şartları içinde, yalancı ve ikiyüzlü bir hükûmet altında yaşayan insanların çoğunlukla ister istemez yalan söylemek ve ikiyüzlü olmak mecburiyetinde kaldıklarını ifade etmektedir. Ayrıntı için bkz. “Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı Başkanı Mustafa A. Kırımoğlu’nun Kırım Tatar Kurultay’ında 26 Haziran 1991 Günü Yaptığı Konuşma”, Emel, S. 184, 1991, s. 5-7. 148 L. Aleksiyeva, gös. yer. 149 A., Fisher, The Crimean Tatars, Hoover Institution Press, California,1978, s. 176. 150 “Vstupleniye Sekretera Prezidiuma Verhovnogo Soveta SSR A.F. Gorkina v Verhovnom Sovete”, İzvestiya, 12 Şubat 1957. 151 G., Simon, “Kırım Tatarlarının Milli Hareketleri”, çev. M. N.,Emel, S. 101, s. 8. 152 “Obraşçeniye Krımskotatarskogo Naroda k XXIII Syezdu KPSS”, Natsional’nıy Vopros v SSSR: Sbornik Dokumentov, Sostavitel’: R. Kupçinskiy, Kiyiv, Suçasnist’, 1975, s. 288-326. 153 A. Seyitmuratova, a.g.e., 11.

Page 91: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

84

karşılamak amacıyla halktan para toplamak gibi hususlar yer almıştı154. Teşebbüs Gruplarında her şeyin kanunlara uygun yapıldığı, bütün faaliyetlerin kayıt altına alınması ve belgelendirilmesinden anlaşılıyordu. Mesela, teşkilata üye olanların isimleri listeler halinde ilgili makamlara takdim ediliyor, Moskova’ya gönderilen heyetin Kırım Tatar toplumu adına Sovyet yetkilileri ile görüşerek yazılan mektupları gerekli yerlere teslim etmeye vekil kılındığını gösteren belgeler veriliyordu. Heyet ayrıca Moskova’daki faaliyetleri hakkında sorumlu oldukları bölgenin Teşebbüs Grubu yetkililerine bir rapor verdikten sonra, KP Merkez Komitesi’ne de ayrıntılı bir rapor hazırlıyordu155. Teşebbüs Grubu’nun, Sovyet devlet ve toplum geleneğinde örneği pek fazla görülmeyen böylesine iyi organize olması, oldukça çok katılım sağlanan faaliyetler içinde bulunması, ayrıca ülkedeki siyasî yumuşama dönemine rast gelmesi, katı Sovyet polisinin müdahalesiyle karşılaşmamasının da birer neticesi olarak, bu grubun fikirleri Kırım Tatarlarının büyük çoğunluğu tarafından kabul gördü. Bu arada Sovyet Devleti, rejim için bir tehdit unsuru olarak gördüğü bu hareketin daha fazla büyümesine mani olmak için bazı tedbirler almaya başladı.

1- Teşebbüs Gruplarının Faaliyetleri Karşısında Sovyet Devleti’nin Tepkisi Tarihî süreç içerisinde Rusların Kırım Tatarlarına yönelik tutumları dikkate alındığı

zaman, Sovyet Hükümeti’nin Kırım Tatarlarının vatanlarına geri dönmek ve millî haklarına yeniden kavuşabilmek gayesiyle oluşturdukları teşkilatı hoşgörüyle ve demokratik yaklaşımlar içerisinde kabul etmesini düşünmenin abesle iştigal olduğunu söyleyebiliriz. 1956 kararnamesi ile sürgün statüsünden kurtulan, ancak Kırım’a dönme hakkı elde edemeyen Kırım Tatarlarından bir kısmının, daha önce Sovyet Hükümeti’nin çıkardığı özel kararnamelerle buraya gelip yerleşen yakınlarını ziyaret ettikleri, bu ziyaretleri sırasında ise bulundukları yerlerdeki Teşebbüs Gruplarının faaliyetleri hakkında halka bilgi verdikleri anlaşılmaktadır. Bu şekilde Kırım’a gelenler arasında, Taşkent Yazarlar Birliği üyeleri Şamil Seyitoviç, Alyadinov ve Eşref Şem’i-zâde gibi devrin tanınmış yazarları da bulunmaktaydı. O dönemde Kırım’a dışarıdan gelen bütün Kırım Tatarlarının devlet görevlileri tarafından sıkı kontrol altında tutuldukları, onların Kırım’da yaptıkları bütün faaliyetlerin raporlar halinde yetkili makamlara bildirildikleri tespit edilmektedir. Nitekim 25 Ağustos 1958’de Kırım KP Bölge Komitesi Sekreteri Komyakov tarafından Ukrayna KP Merkez Komitesi Birinci Sekreteri Podgorniy’e sunulan bir raporda, Kırım Tatarları tarafından yürütülen faaliyetlerin artık Sovyet Hükümeti’ni iyice rahatsız etmeye başladığı belirtilmektedir. Komyakov raporunda, Kırım’a gelen Türklerden ve burada yaptıkları faaliyetlerden bahsetmektedir. Haziran 1958’de Kadıyeva soyadlı Kırım Tatarı bir kadının Taşkent’ten Kırım’a gelerek, daha önce Sovyet mahkemeleri tarafından kendisine Kırım’da ikamet izni verilen kardeşi Mahmut Gafaroviç Umerov’un yanında kaldığı, onun, burada Teşebbüs Gruplarının faaliyetlerini anlattığı zikredilmektedir. Söz konusu rapordan, Teşebbüs Grubu’nun Moskova’daki faaliyetlerini uzun zamandan beri Kırım Tatarlarının önemli yazarlarından merhum Irgat Kadirov’un eşinin yanında yaşayan bir Kırım Tatar kadınının koordine ettiği de öğrenilmektedir156. Ukrayna KP Merkez Komitesi I. Sekreteri Podgorniy, kendisine sunulan bu raporda yer alan bilgileri, yazdığı bir mektupla Sovyetler Birliği KP Merkez Komitesi’ne iletmişti. Podgorniy de kendisine sunulan rapordaki iddialara benzer görüşleri dile getirmekle beraber, Teşebbüs Grubu’nun yapmış olduğu faaliyetler hakkındaki sıkıntılarını beyan etmişti. O, özellikle Özbekistan’da yaşayan Kırım Tatarlarının milliyetçi unsurları kullanarak yaptıkları faaliyetlerin siyasî ihanetle eşdeğer anlam 154 “1957-1975 Seneleri...”, s. 25 155 “1957-1975 Seneleri...”, s. 26 156 Kırım Tatarlarından birkaç kişinin Kırım’daki faaliyetleri hakkında KP Kırım Bölge Komitesi tarafından Ukrayna KP Merkez Komitesi Birinci Sekreteri Podgorniy’e yazılan rapor (25 Ağustos 1958) için bkz. TsDAGO Ukraini, f.1, L. 24, d. 4740, y. 7380.

Page 92: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

85

taşıdığı kanaatindeydi. Bu sebeple, Kırım Tatarları tarafından yürütülen bu tür eylemlerin durdurulması için gerekli tedbirlerin acil olarak alınmasını, yetkili kurumların bu işle görevlendirilmesini talep ediyordu. Ayrıca, Podgorniy’i rahatsız eden bir diğer hususun ise, Özbekistan Yazarlar Birliği’nde Kırım Tatar Edebiyatına ait bir bölümün varlığı olduğu anlaşılmaktadır. Bu birliğe üye olan bazı Kırım Tatarlarının Kırım’a dönüş mücadelesinde aktif rol oynamaları, bu rahatsızlığın en önde gelen sebebi olarak ortaya çıkmaktadır157. Muhtemelen bu raporların da tesiriyle, 1950’li yılların sonlarında Sovyet Hükümeti tarafından Teşebbüs Grubu üyelerine karşı giderek artan baskı ve yıldırma faaliyetleri hız kazandı. Kırım Tatar Millî Hareketi bünyesinde faaliyet gösterenlere yönelik yürütülen bu tür baskıların bir sonucu olarak, hareket mensuplarına karşı ilk tutuklamalar 1959 yılında başladı158. Sovyet Hükümeti’nin KGB’nin denetimi altında yürüttüğü ve Kırım Tatarlarını vermekte oldukları mücadeleden vaz geçirmeye yönelik girişimleri, Teşebbüs Grubu’nun en yaygın mücadele aracı olan mektupların altında imzaları bulunan kişilere değil, o mektupları hazırlayanlara yöneltildi. KGB yetkilileri tarafından tespit edilerek sorgulanmak üzere merkeze çağrılan, evleri aranan, iki haftalık gözetim altına alınan, çalışma kamplarına gönderilen Kırım Tatarlarının sayısı 1973 yılına kadar 5 bin kişiye ulaştı159. 1959’da gerçekleşen ilk tutuklama hadisesinden sonra, ilk yargılama 11 Ekim 1961’de Teşebbüs Grubu mensuplarından Enver Seferov ile Şevket Abdurrahmanov’a karşı yapıldı. Taşkent Bölge Mahkemesi’nde yapılan duruşma sonunda Seferov 7 yıl, Abdurrahmanov ise 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı160. Bu dönemde Sovyet Hükümeti’nin Teşebbüs Grubu mensuplarını sindirmeye yönelik uygulamaları yanında, bunun gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almayan devlet yetkilileri de çeşitli cezaî yaptırımlara maruz kalmışlardı. Kırım Tatarları arasında böyle bir hareketin oluşması ve zamanında gerekli tedbirlerin alınamamış olmasında, KP tarafından yürütülen enternasyonal eğitim çalışmalarının yetersizliğinin etkili olduğu ileri sürülmüştü. Bu durum 25 Mart 1959’da KP Taşkent Bölge Komitesi Birinci Sekreteri S. Nurittinov ile birlikte ikinci Sekreter Abdalin ve Yerel Parti Komitesi Sekreteri Mirzabekov’un görevlerinden alınmalarına yol açmıştı.

2- “Vatana Dönüş için Kırım Tatarları Gençlik Birliği” Kurma Teşebbüsleri Teşebbüs Grubu tarafından yürütülen faaliyetlerin Kırım Tatarları arasında özellikle genç

nüfusun büyük ilgisini çekmiş, milliyetçi duyguların kabarmasıyla da bu gençler kendi halkının kültür ve tarihine merak salmaya başlamışlardı. Bu gençlerden biri olan Mustafa Cemiloğlu da, 1962 yılının Şubat ayında Taşkent’teki Nevai Halk Kütüphanesi Nadir ve Eski Eserler bölümünde Kırım ve Kırım Tatarları tarihi hakkındaki kitapları karıştırırken, bir gün kütüphanede aynı konuyla ilgilenen iki genç Kırım Tatarı ile tanıştı. Gençler arasında geçen kısa bir konuşmadan sonra Kırım Tatar halkının tarihi hakkında bir konferans düzenlenmesi kararlaştırıldı, konuşmacı olarak ise Cemiloğlu seçildi. Belirlenen günde 30-40 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bu küçük konferansta, Kırım Tatarlarının tarihteki öneminden bahsedilerek, o zamana kadar Sovyet tarih kitaplarında “barbar”, “hain” ve Ruslara karşı sürekli mağlup olan bir topluluk olarak tasvir edilen Kırım Tatarlarının tarihteki başarıları anlatıldı. Bu 157 Ukrayna KP Merkez Komitesi Birinci Sekreteri Podgorniy’in Sovyetler Birliği KP Merkez Komitesi’ne Kırım Tatar milliyetçilerinin faaliyetleri hakkındaki mektubu (9 Ekim 1958) için bkz. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 4740, y. 71-72. 158 A. Sheehy, “Kırım Tatarları”, Emel, S. 69, 1972, s. 23. 159 “Vsenarodniy Zapros Krımskotatarskogo Naroda v Politbyuro TsK KPSS”, Samizdat Belgesi, Nr. 1884, Dekabr 1973, s. 4-5 (Yunus Kandımov’un özel arşivinden alınmıştır). 160 Mahkeme kararında şu ifadeler yer alıyordu: “... Enver Seferov Tatarların millî hislerinden faydalanarak Sovyet karşıtı bildiriler hazırlamış, çoğaltmış ve dağıtmıştır... Bu bildiriler Çirçik, Namengan, Fergana ve Suhumi’de kendince malum adreslere gönderilmiş ve gönderdikleri kişilerden bu bildirilerin çoğaltılarak dağıtılmasını talep etmiştir. Şevket Abdurrahmanov 1961 yılında bu bildirilerle Seferov vasıtasıyla tanışmış, daha sonra ondan Leninabad şehrinde yaşayan Kırım Tatarlarına dağıtmak üzere 7 nüsha bildiri almıştır...”. Bkz. Taşkentskiy Protsess: Sud Nad Desyat’yu Predstavitelyami Krımskotatarskogo Naroda, (1 İyulya - 5 Avgusta 1969 g.). Sbornik dokumentov s illustratsiyami,Fond im. Gertsena, Amsterdam, 1976, s. 57.

Page 93: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

86

cümleden olmak üzere, Rus ordusunun 1711’de Prut Nehri’nde Türk ordularınca şiddetli bir şekilde hırpalandığını; Kırım Tatarlarının birkaç kere Moskova’yı istila ederek burayı hakimiyeti altına aldığını ve Kırım Tatarlarının 500 yıl önce bir yüksek öğretim kurumuna sahip olduğunu duymak salonda bulunanların çok hoşlarına gitti. Cemiloğlu’nun konuşmasının ardından, orada bulunan gençlerden biri tarafından Kırım Tatar Gençlik Birliği’nin kurulması fikri ortaya atılarak, katılımcıların görüşüne sunuldu. “Lenin ilkelerine” bağlı olması, bütün faaliyetlerinin anayasal kurallar çerçevesinde yürütülmesi esası üzerinde durularak, birliğin kurulması için resmî makamlara müracaat edilmesi kararlaştırıldı. Başlangıçta teşkilatın adı “Kırım Tatar Gençlik Birliği” olarak tasarlandı. Ancak, daha sonra bu ibarenin başına bir de “Vatana Dönüş için” ifadesi eklendi161.

Cemiloğlu’nun “hemen hemen Sovyetler Birliği KP ilkeleriyle aynı” ifadesini kullandığı teşkilatın tüzüğüne göre, birlik içerisinde finans, tarih, iletişim ve özel birimden müteşekkil birkaç bölüm teşkil olunacaktı. Özel birimin görevi, teşkilat üyelerinin güvenliğini sağlamak ve provokatörlerin teşkilata sızmasını önlemekti. Cemiloğlu bu bölümde yer almak istemesine rağmen, tarih birimini idare etmekle görevlendirildi. Kırım Tatar gençlerinin bu teşebbüsüne, toplantıda bulunanlardan yaşça biraz daha büyük olan Velit Gaziyev isimli bir Kırım Tatarı, bütün bu yapılanların gereksiz olduğunu ve herkesi hapse sürükleyeceğini söyleyerek itiraz etti. Onun konuşmaları salonda bulunan diğerleri arasında da huzursuzluğa yol açtı. Cemiloğlu da Gaziyev’in bu tür konuşmalarına tepki göstererek, onun bir daha aralarına alınmaması gereken bir bozguncu olduğunu belirtti. Gaziyev’in sözlerinin de gençler üzerinde oluşturduğu etkiyle toplantı sonunda hiçbir şey kabul edilmedi ve teşkilatın kuruluşu ertelendi162. Adı geçen toplantıdan birkaç gün sonra iştirakçilerden bir kısmı KGB tarafından gözaltına alındı. Bunlar Marat Ömerov163, Refat Gocenov164, Seyit Hamza Ömerov165 ve Ahmet Hasanov166 isimli gençlerdi. Emniyet yetkilileri tarafından bu şahısların evlerinde yapılan aramalarda yazılı her türlü belgeye el konuldu.

Kırım Tatar gençleri, kendilerine yöneltilen bu operasyonların ardında bir “hain” aramışlar, birbirlerinden şüphe etmeye başlamışlardı. Arkadaşlarının tutuklanmasının ardından üç gün geçmesine rağmen serbest bırakılmadığını gören gençler, KGB binasının önünde bir protesto gösterisi yapmaya karar vermişlerdi. Yaklaşık 50 kişilik bir kalabalıkla toplanan Kırım Tatar gençleri, Özbekistan KGB şefi General Naymuşin tarafından kabul edilmişlerdi. Arkadaşlarının serbest bırakılacağını düşünen gençler, General tarafından alaylı bir şekilde karşılanmış ve kabaca azarlanmışlardı167. Gözaltına alınan gençlerden Refat Gocenov ile Ahmed Hasanov kısa süre sonra delil yetersizliğinden serbest bırakılmış, Marat Ömerov ile Seyit Hamza ise Sovyet karşıtı teşkilat kurma, propaganda ve ajitasyon yapma suçlarından mahkemeye sevk edilmişlerdi. Bu olaylardan sonra toplantıya katılanların bir kısmı okullarından, bir kısmı da işlerinden atılmıştı. Bunlardan Seyran Kubedov Tıp Fakültesi’nden, İskender İbrahimov Taşkent Üniversitesi’nden, Cemiloğlu da çalıştığı fabrikadan çıkarılmışlardı168. Görüldüğü gibi, Kırım Tatar gençlerinin belki hiç görmedikleri, ancak doğdukları andan itibaren ana-babalarından sürekli dinledikleri ve sevgisiyle büyüdükleri ata toprakları olan Kırım’a geri dönme mücadelesi vermek amacıyla kurmak istedikleri gençlik

161 A.P. Grigorenko, A Kogda Mı Vernyomsya, Crimea Foundation,New York, 1977, s. 11-13. 162 a g.e., s. 14. 163 Taşkent’te traktör montaj fabrikasında vardiya şefi. 164 Taşkent Üniversitesi Fizik Fakültesi öğrencisi. 165 Taşkent Üniversite Hukuk Fakültesi öğrencisi. 166 Toplantının yapıldığı evin sahibi. 167 a.g.e., s. 18. 168 Marat ile Seyit Hamza’nın mahkemesi 10 Ağustos 1962’de başlamış ve 4 gün sürmüştü. Mahkeme Marat Ömerov’u 4 yıl, Seyit Hamza’yı ise 3 yıl “katı rejimli” çalışma kamplarında hapis cezasına çarptırmıştı. Bkz. A.P. Grigorenko, a.g.e., s. 22-24. Ayrıca Broşçevan-Tıgliyants, a.g.e., s. 113.

Page 94: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

87

örgütü, Sovyet Devleti’nin baskılarına boyun eğmiş, birçok Kırım Tatar genci açısından da ağır sonuçlar doğurmuştu. Ancak böylesi bir teşebbüs içerisinde yer alanların, muhtemel her türlü sonuca katlanabilecek güce sahip oldukları, ileride de devam edecek mücadelede aktif olarak yer almalarından anlaşılmaktadır.

3- Oluşum Safhasındaki Teşebbüs Grubu Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi Kırım Tatarlarının önde gelen şahısları tarafından, ülkede meydana gelen yumuşama

sürecini de göz önüne alarak 1944’te sürüldükleri topraklarına geri dönebilmek ve sürgün öncesi sahip oldukları haklara yeniden kavuşabilmek amacıyla oluşturulan hareketin özünü ve temel ilkelerini tespit ederken, onun önde gelenlerinin veya üyelerinin çeşitli çıkar hesapları içinde olduklarını düşünmenin bahis konusu olamayacağı kanaatindeyiz. Hareket ilk başlarda sürgün hadisesini, sürgün rejiminde halkın önüne konulan şartları, milletin tarihi geçmişinin yok edilmesini protesto etmek gayesini taşımaktaydı. Daha sonraları ise kendilerine yöneltilen “vatan haini” suçlamalarının kaldırılması, topluca ve düzenli bir şekilde vatan Kırım’a geri dönmelerine izin verilmesi ile millî özerkliklerinin yeniden tesis edilmesi için mücadele etmeye yöneldi. Hareketin ortaya çıkışından itibaren, kendi millî devlet ve topraklarına sahip olup sürgüne maruz kalmayan Baltık Cumhuriyetleri, Moldovya, Ukrayna, Gürcistan, Beyaz Rusya halklarının teşkil ettiği millî hareketlerden ayrı olarak bir takım özelliklere sahip olduğu da dikkat çekmektedir.

Teşebbüs Grubu’nun esas ideolojisini, stratejisini ve metodunu da teşkil eden vatana dönüş, vatandaşlık hakları ve millî özerklik gibi taleplerin bu farkı ortaya çıkardığı düşünülmektedir. Halkın Kırım’a dönüşü, sürgün sırasında kendilerinden zorla alınan maddi varlıkların iadesi ve 1921-1944 döneminde var olan Kırım ÖSSC modelinin yeniden kurulmasının Kırım Tatar Millî Hareketi tarafından kayıtsız şartsız ve vaz geçilmez bir çözüm olarak kabul edilmesi, hareketin temel ilkeleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda Kırım Tatar toplumunun geleceğinin herhangi başka bir toprakta veya başka devlet yapıları içinde tasavvur edilmesi hareketin ortaya çıkış amacına ters düşmektedir. Nitekim ileride Kırım Tatarlarını Sovyetler Birliği içerisinde başka cumhuriyetlere yerleştirerek, milletin başka topraklarda kök salmasını sağlayacak girişimlerin şiddetle reddedildiği görülmektedir. Buna bağlı olarak hareketin temel ideolojisinde Kırım’ın “tarihî vatan” ve Kırım Tatarlarının yeryüzündeki tek “millî toprağı” olduğu inancı yerleşmiştir. Belki de eski Sovyetler Birliği topluluklarına ait millî hareketlerin hiç birinde “millî toprak, millî devlet” ana fikri böyle tavizsiz ve kesin bir şekilde ifade edilmemiştir. Kırım Tatar Millî Hareketi’nin ilk safhasını oluşturan bu dönemde, yaşanan çeşitli zorluk ve sıkıntılara rağmen çok önemli adımların atıldığı, hareketin geleceği açısından büyük başarıların kazanıldığı inkar edilemez bir vakıa olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında yapılan faaliyetlerde bazı eksiklikler ile hatalı davranışların da bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Hareketin eksiklikleri olarak kabul edilen hususları şöyle sıralamak mümkündür:

a. Metot açısından eksiklikler: Hareketin önde gelenlerinin XX. Kongre kararlarına ve “Leninist Millî Politika” sloganına can-ı gönülden inanmaları, meselenin dilekçelerle ve Moskova’ya heyet göndermekle çözüleceğinin sanılması bir yanılgı olarak kabul edilmektedir.

b. Stratejik eksiklikler: Yapılan girişimler sonucu meydana gelen durumun tahlil edilmeden, millî meselenin çözümü yolunda ağır ve uzun bir yola çıkılması gereğinin göz önüne alınmaması da stratejik açıdan eleştirilmektedir. Teşebbüsçülerin yapmış oldukları faaliyetlerin sadece Sovyet Devleti’nin işine geldiği, dış dünya ile Sovyet kamuoyunun bu hareketten haberdar edilmemesinin hata olduğu belirtilmektedir.

c. Teşkilat içindeki eksiklikler: Teşebbüs Grupları yaptıkları faaliyetler hakkında birbirlerine hesap verme gibi disiplinli

bir tutum sergilemelerine rağmen, bazı üyeler arasında disiplinin tam olarak sağlanamadığı

Page 95: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

88

görülmektedir. Bu durumun ise, farklı ideolojilere sahip kişilere değişik gruplar kurdurup hareketi içerden çökertme yoluna giden KGB’nin işini kolaylaştırdığı iddia edilmektedir.

d. Malî eksiklikler: Delegeler için toplanan paraların nerelerde ve nasıl sarf edildiği göz önüne alınarak,

hareketin malî politikasının da önünü görmekten yoksun olduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca bu konuda, gelecekte muhtemel bir başarısızlık karşısında herhangi bir tedbir alınmaması da eksiklik olarak belirtilmektedir. Nitekim bu tür eksikliklerin yaşandığı harekette, 1964 yılından itibaren bir durgunluğun baş gösterdiği dikkatleri çekmektedir. Bu durumun sadece hareketin aktif üyelerine karşı uygulanan şiddet ve takibatla ilgisi olduğunu düşünmek zayıf bir ihtimaldir. Bunun yanında, bir çok hareket mensubunun Kırım Tatarlarının meselelerine herhangi bir çözüm bulma niyetinde olmadığını düşündükleri Hruşçev’e olan güvenlerinin kalmadığı, bu itibarla artık ricacı ve itaatkar tarzda dilekçelerle bir yere varılamayacağına inandıkları anlaşılmaktadır169. Bu düşünce içinde olan kişiler büyük bir gayretle, hareketi yeni bir mecraya sokmaya muvaffak olmuşlardı.

B. Kırım Tatar Millî Hareketinde Yeni Bir Sayfa “Ekim Darbesi” olarak da adlandırılan Sovyetler Birliği KP Merkez Komitesi Ekim

toplantısında Hruşçev’in görevden uzaklaştırılması (1964), Kırım Tatar Millî Hareketi’nin yeni bir safhaya geçişi olarak kabul edilmektedir. Hareketin oluşum safhasında, millî meselelerine çözüm bulacağı düşünülen Sovyet Hükümeti’ne karşı yaşanan hayal kırıklığından sonra, yeni gelen yönetimin Kırım Tatarlarının sorunlarına yaklaşımı ve Hruşçev zamanında yapılan bir takım yanlış uygulamaları düzeltmesi karşısında Kırım Tatar toplumunda umutların yeniden yeşerdiği müşahede edilmektedir. Meydana gelen bu değişikliklerin 1960’ların ortasında Kırım Tatar Millî Hareketi’nin yeniden aktif hale gelmesinde belirleyici bir rol oynadığı bilinmektedir170. Ancak bu durumun fazla uzun sürmediği ve zamanın kısa süre sonra Brejnev başkanlığındaki Sovyet yönetimine beslenen umutları da boşa çıkarmakta gecikmediği anlaşılmaktadır. Üstelik Kırım Tatar Millî Hareketi’ne karşı daha sert baskıların uygulanmaya başlandığı, buna rağmen Kırım Tatar Millî Hareketi’nin yakaladığı yükseliş trendini kaybetmediği müşahede edilmektedir. Kırım Tatarlarının millî şuurlarını ayakta tutan ve güçlendiren tarihî mirasa duyulan yoğun ilginin, hareketin saflarına yeni güçler katılmasında oldukça etkili rol oynadığı malumdur.

Sovyet Hükümeti’nin artan baskılarına rağmen, hareket Özbekistan’ın yanı sıra Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kuzey Kafkasya’da yaşayan soydaşları arasında da süratle yayılmış ve nihayet Kırım’a sıçramıştır. Bu dönemde hareketin protesto tarzında da değişiklikler olduğu göze çarpmaktadır. Çok sayıda imzalı mektuplara yine devam edilmekle birlikte, mektuplardaki üslubun değişikliğe uğradığı dikkat çekmektedir. Kırım Tatarlarının artık talepkâr olmayı bir yana bırakarak, 1964 yılından sonra hükümetin kendilerine uyguladığı millî politikaya karşı eleştirel yaklaşımlarda oldukları görülmektedir. Üstelik daha sert tonlar kullanılarak Sovyet Devleti’nin 1944’te bütün bir topluluğun sürgün edilmesi jenosit (soykırım) olarak ifade edilmektedir171. Hareketin gelişme ve değişme gösterdiği alanlardan biri olarak da on binlerce kişinin katıldığı belirtilen kalabalık mitingler ile toplantıların tertip edilmesi gösterilmektedir. Bu gösterilerin Kırım Tatarları tarafından önemli addedilen tarihlerde düzenlendiği dikkat çekmektedir. Kırım ÖSSC’nin kuruluş yıldönümleri

169 “1957-1975 Seneleri...”, s. 28-29. 170 Guboglo-Çervonnaya, a.g.e., C. I, s. 106. 171 L. Aleksiyeva, a.g.e., s. 114. Özellikle Kırım Tatar heyeti tarafından 1966 yılındaki KP XXIII. Kongresine gönderilen 120.000 imzalı dilekçe ile 1944-1945 yıllarında Kırım Tatar halkının % 46’ya varan ölüm oranını gösteren 7 ciltlik belgeler topluluğunun Merkezi Komiteye takdim edilmesinin Sovyet üst makamlarında büyük etki yaptığı bilinmektedir. Bu konuda bkz. A. Sheehy, a.g.m., s. 24.

Page 96: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

89

(18 Ekim), Lenin’in doğum günleri (21 Nisan) ile Kırım Tatarlarının sürgün edildiği (18 Mayıs) tarihler, Kırım Tatarları için bir araya gelme ve seslerini duyurma vesilesi olurdu172.

Özellikle sürgünün yıldönümlerinde Kırım Tatarları büyük bir kalabalık halinde toplanır, sürgünün ilk yıllarında hayatını kaybedenlerin defnedildiği mezarlıklar ziyaret edilir, dualar okunur, ruhları yâd edilirdi. O gün birçok yerde matem bayrakları asılırdı. Kırım Tatarlarının önde gelenleri tarafından iletişime verilen önemin harekete farklı bir ivme kazandırdığı, başarılarının artmasına etki eden en önemli faktörlerden biri olduğu hakkı teslim edilmesi gereken bir vakıadır. Kırım Tatarları kendi tarihlerini, 1944 yılından beri içinde bulundukları durumun sebeplerini, Kırım Tatar Millî Hareketi’nin önde gelenleri tarafından 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren yaygın bir şekilde yazılan, çoğaltılıp dağıtılan “samizdat”173 yayınları sayesinde öğrenme imkanı buluyorlardı. Öncelikle Özbekistan’a komşu toplulukların önde gelen şahıslarına, Sovyet aydınlarına gönderilen bu yayınlar öylesine büyük yankılar uyandırdı ki, yabancı basın organlarında dahi yer aldı.

Bu yayınların da etkisiyle, Sovyet yönetimi artık bütün dünya tarafından duyulan Kırım Tatar Millî Hareketi’ni yok sayamayacağını anlamaya başladı. Bu tür bildiriler vasıtasıyla Kırım Tatar Millî Hareketi liderleri dış dünya ile irtibat sağlamayı da başardı. Kırım Tatarlarının bu tür faaliyetlerinden Sovyet yöneticilerinin bir hayli rahatsız olduğu, üst makamlara gönderilen raporlardan anlaşıldı. Bu rahatsızlıkların kaynağını ortadan kaldırabilmek amacıyla Sovyet Devleti, Kırım Tatarlarının yaşadıkları cumhuriyetlerin ceza kanunlarına ek maddeler konulmasını sağladı. 1966 sonbaharında Rusya Federasyonu SSC ceza yasasında yer alan 190/1 (Sovyet düzenini karalama), 190/2 (Arma ve bayrağa hakaret) ve 190/3 (Kamu düzenini bozma) maddeleri benzer şekillerde Özbekistan ile diğer cumhuriyetlerin ceza yasalarına dahil edildi. Kırım Tatarlarının önde gelenleri parti teşkilatlarına ve emniyet merkezlerine çağrılarak durum kendilerine bildirildi, yasalara aykırı davranışlarda bulunmamaları yönünde uyarıldılar174. Özbekistan’da ve Kırım Tatarları arasında “Nasrettinova Kanunu” olarak ün salan bu kanunlara karşı, Ekim 1967’de Kırım Tatar kadınları, gençleri ve çocukları tarafından kaleme alınan bir protesto bildirisi ile tepkiler ortaya kondu ve vermiş oldukları mücadelenin önüne geçmek için Parti tüzüğü, Marksizm ve devrim kanunlarıyla örtüşmeyen metotlara tevessül edilmesi eleştirildi175. Nitekim Sovyet yönetimin bu tür ikazları hareketin gelişimine sekte vuramadığı gibi, bilakis Kırım Tatarlarının yaşadığı her yere yayılmasına mani olamadı.

Sadece Özbekistan’da değil, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kuzey Kafkasya’da da imza kampanyaları düzenlendi, protesto mitingleri yapıldı. Bu tür gösteriler aynı zamanda yüksek devlet organlarını ziyarete giden Kırım Tatar delegasyonu tarafından Moskova’da da gerçekleştirildi. Moskova’daki Kırım Tatar heyetinin sayısı Sovyet Hükümeti’nin baskılarına rağmen giderek artış gösterdi. Heyet üyelerinin tutuklanması halinde, her üyenin yeri üç yeni üye ile dolduruldu. Böylece azalması beklenen heyetin sayısı daha da çoğaldı. Bu heyetin mevcudu 1967 ortasında 400 kişiye kadar ulaştı176. Kırım Tatarları bu etkili faaliyetleri neticesinde 1957’de SSCB içişleri Bakanı Mikoyan tarafından olduğu gibi, Ağustos 1965’te yine Mikoyan, Mart 1966’da SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu Sekreteri Georgadze, Temmuz 1967’de ise KGB Başkanı Andropov, SSCB Başsavcısı Rudenko ve Kamu Düzenini

172 Guboglo-Çervonnaya, gös. yer. 173 “Kendi basım” anlamına gelen Samizdat, Sovyetler Birliği’nin yasakçı ortamında, rejim karşıtı hareketler ile haklarını arayan sivil toplum örgütlerinin seslerini duyurabilmek amacıyla gizlice basıp dağıttıkları bildiri, broşür tarzı yayınlara verilen genel addır. 174 L. Aleksiyeva, a.g.e., s. 115. 175 Bütün Kırım Tatar kadınları, gençleri ve çocuklarının Büyük Ekim Sosyalist Devriminin 50. yıldönümü münasebetiyle SSCB topluluklarının ailelerine eşit haklar sağlanması hakkındaki başvurusu (Ekim 1967) için bkz. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6321, y. 56-74. 176 A. Fisher, a.g.e., s. 178.

Page 97: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

90

Koruma Bakanı Şçelekov tarafından kabul edildiler177. Görüşmelerde Andropov politbüronun olağanüstü toplantısı öncesinde Kırım Tatar toplumunun iade-i itibarları hakkında bir karar aldığını açıklayarak şu ifadelerde bulundu: “Biliyoruz ki Kırım Tatar toplumu vatanına dönmeyi ve kendi millî bütünlüğünün, dilinin, okullarının ve kültürünün korunmasını arzu ediyor. Sizler Sovyet kanunları çerçevesinde meselelerinizin tam ve kesin olarak çözülmesi için gerekli haklara sahipsiniz”178. Bunun yanında, Georgadze ve Andropov’un kabulde, Kırım Tatarlarının siyasî itibarlarının tamamen iade edildiğini ve çok yakında bu konuda SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu tarafından özel bir kararname çıkarılacağını söyledikleri de rivayet edildi179.

Bu görüşmelerin ardından delegelerin yakında elde edecekleri hakları soydaşlarına haber verebilmeleri için Özbekistan’da toplantılar düzenlenmesine de izin verildi. Ancak devlet yetkilileriyle görüşüp “iyi haberlerle” Özbekistan’a dönen Kırım Tatar Millî Hareketi temsilcileri, görüşmenin sonuçlarını sadece kendilerini dinlemek için orada toplanan kalabalık halka duyurmak isteyince Özbek polisi tarafından tutuklandı. “Kamu düzenini bozdukları” gerekçesiyle tutuklanan yaklaşık 130 Kırım Tatarından 18’i iki ila üç yıl hapis cezasına çarptırıldı180. Bu dönemde Kırım Tatarlarının yasak olmasına rağmen Kırım’da da faaliyetlerine hız verdikleri anlaşılmaktadır. Resmî makamların tespitleri, özellikle Ağustos 1965’te Kırım Tatarlarının tatillerini Kırım’da geçirmelerine izin verilmesinin ardından, daha önce Kırım’dan sürgün edilen Türklerin bilhassa geri dönüş için gerekli imkan ve şartları tetkik amacıyla bu bölgeye ziyaretlerinin arttığını göstermektedir. Kırım Tatarlarının bu ziyaretlerinde, daha önce vatanlarına dönüp yerleşme imkanı bulan vatandaşlarıyla temasa geçerek, onlara Teşebbüs Grubu’nun faaliyetleri hakkında bilgi verdikleri belirtilmektedir. Ayrıca bu kişilerin, Moskova’ya gönderilecek heyete verilmek üzere her aileden bir miktar para topladıkları ifade olunmaktadır. Kırım’a ziyaret maksadıyla gelen bu şahıslar arasında II. Dünya Savaşı’nda “iki Kere Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanını kazanan Ahmet Han Sultan ile, jet uçakları projesinin sahibi olarak tanınan Veliyev de yer almaktaydı.

Bunun yanında, görünüşte tatil amacıyla gelen Kırım Tatarlarının, ilk olarak sürgün öncesi yaşadıkları evleri kontrol etmeleri yöneticileri son derece rahatsız etmiş görünmektedir181. Bu dönemde, Kırım Tatarları tarafından dile getirilen geri dönüş ve millî özerkliklerinin yeniden tesisi yönündeki talepler, Ukrayna ile Kırım’daki Sovyet yöneticilerin ısrarlı tutumlarının da etkisiyle “kabul edilemez” bir istek olarak telakki edilmişti. Buna gerekçe olarak ise, Kırım’ın daha fazla nüfusu kaldıracak kapasitede olmaması gösterilmişti. Kırım’ın yönetici kademesinde yer alanlar bu bölgenin “halen burada yaşayan insanların emekleri sayesinde zenginleşti”ğini iddia ederek, Kırım Tatarlarının eski yerleşim yerlerine dönmeleri ve buna paralel olarak buradaki nüfusun büyük kısmının bölgeden çıkarılmasıyla devletin çıkarlarına ağır bir darbe vurulacağını, halen burada yaşamakta olan yüz binlerce kişiye de haksızlık yapılacağını beyan etmişlerdi. Bunun yanında Özbekistan’da yaşamakta olan Kırım Tatarlarının Özbek ekonomisi ve kültürü ile bütünleşerek, kendilerinin orada çalışması, eğitimlerini sürdürmesi vb. için gerekli bütün şartların sağlandığı öne sürülerek, onların Kırım’a

177 Broşçevan-Tıgliyants, a.g.e., s. 113. A. Fisher’e göre “Sovyet tarihinde emsali olmayan taktiklerle hükümeti taciz eden” Kırım Tatarlarının üst düzey yetkililerce kabulü Sovyet Devleti tarafından yapılan büyük bir taktik hataydı. Bkz. A. Fisher, “Kırım Tatarlarının Hayatta Kalma Mücadelesi”, çev. E.B. Özbilen, Emel, S. 121, 1980, s. 8. 178 A. Nekriç, Nakazannıye Narodı, Khronika, New York, 1978, s. 157. 179 27 Temmuz 1967’de Sovyetler Birliği KP üyesi üç Kırım Tatarının KP Yalta rayon komitesini ziyareti hakkında Kırım Bölge Komitesi’nin Ukrayna KP Merkez Komitesi’ne verdiği malumat (29 Temmuz 1967) için bkz. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6321, y. 30, 31. Ancak G. Simon, Andropov’un “Kırım’a dönüş” ile ilgili sorulara cevap vermekten kaçındığını belirtmektedir. Görüşmede ayrıca Kırım Tatarlarına isnat edilen bütün ağır cezai davaların yeniden gözden geçirileceğinin ifade edildiği bildirilmektedir. Bkz. G. Simon, a.g.m., S. 101, s. 10. 180 A. Fisher, gös.yer. 181 TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6166, y. 50-55. Ayrıca Ukrayna KP Merkez Komitesi Sekreteri P. Şelest’in 1965 yılında Tatarların Kırım’ı ziyaretleri hakkında Sovyetler Birliği KP Merkez Komitesi’ne verdiği bilgi (12 Kasım 1965) için bkz. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 5991, y. 207-208.

Page 98: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

91

yerleştirilmelerinin hem yaşadıkları bölgelerin ekonomisini, hem de kendi refahlarını olumsuz şekilde etkileyeceği de belirtilmişti182.

Sovyet yöneticilerinin bu düşüncelerine rağmen Kırım Tatarları, sahip oldukları imkanları bir kenara bırakarak her fırsatta ata topraklarına dönmenin yolarını aramaya devam ettiler. Ancak onların bu gelişleri sürekli olarak resmî makamların engellemeleriyle karşılaştı. Eylül 1965’te Özbekistan’ın Andican şehrinden Kırım’ın Bahçesaray rayonu Sokolin köyüne gelen Rabil Bikmatov adlı Kırım Tatarı, diğer Kırım Tatarlarını kapsayan oturum izni kısıtlamalarından bir şekilde muaf olarak adı geçen köyde yaşaması için gerekli izni almıştı. Bikmatov yaklaşık bir ay sonra Andican’dan beraber geldiği, ancak oturum izni alamadığı için Kırım’a komşu Zaporojye Bölgesi’nde yaşayan Liliya Saliyeva ile evlendi. Ne var ki bu evlilikten sonra bile Liliya Saliyeva’ya eşiyle birlikte Kırım’da yaşayabilmesi için gerekli oturum izni verilmedi. Benzer şekilde Temmuz 1966’da eşleri ve çocuklarıyla Kırım’a gelen Ahmet İsmailov ile Esedullah Mirzayev de oturum talebinde bulunmuşlar, ancak onların da bu müracaatları kabul edilmemişti183.

Kırım Tatarları oturum için yaptıkları girişimlerin olumsuz sonuçlanmasına rağmen, taleplerini ısrarla sürdürmüşlerdi. Ukrayna Kamu Düzenini Koruma Bakanlığı’nın verilerine göre, 1965-1967 yılları arasında Kırım Kamu Düzenini Koruma İdaresi’ne oturum izni almak için 343 adet müracaat yapılmış, bunlardan sadece üçü kabul edilmişti. Sürgün kısıtlamasının kaldırılmasında sonra (1956) istisna olarak Kırım Tatarlarından sadece 15 kişiye oturum izni verildi. Yine aynı bakanlığın yayınlamış olduğu istatiksel bilgilerden anlaşıldığına göre, 1 Ocak 1967 itibariyle Kırım’ın nüfusu 1.630.939 kişiden ibaretti. Bu rakamın milletlere göre dağılımı ise şu şekildeydi:

Ruslar 957.273 Ukraynalılar 453.651 Beyaz Ruslar 23.632 Yahudiler 28.411 kişi184. 1956 kararnamesinin yayınlanmasından sonra, Kırım hariç Sovyetler Birliği’nin her

yerinde yaşama hakkına sahip olan Kırım Tatarlarının, yerleşim yeri tercihlerini anavatanlarına en yakın yerlerde kullandıkları görülmektedir. Nitekim 29 Temmuz 1969 tarihi itibariyle Kırım dışındaki Ukrayna SSC topraklarında toplam 247 Kırım Tatarının yaşadığı tespit edilmiştir. Bunlardan 200 kişi Zaporojye, 18 kişi Odessa, 16 kişi Donetsk ve 13 kişi Harkov’da yaşamaktaydı. Ukrayna KP Herson Bölge Komitesi tarafından hazırlanan 31 Ocak 1972 tarihli bir başka rapora göre, Kırım’a sınır olan Genik rayonuna 1968’de 351 kişi (94 aile), 1969’da 409 kişi (119 aile), 1970’te 470 kişi (129 aile) ve 1971’de 280 kişi (98 aile) gelmişti185.

KAYNAKÇA

“1957-1975 Senelerinde Kırım Tatarlarının Millî Hareketi”, Emel, Vol. 1, Sovyet Rusyadaki Kırım Tatar Milli Hareketi Organı, New York, Kırım Tatar Milli Merkezi, 1978, s. 1-50. “Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı Başkanı Mustafa A. Kırımoğlu’nun Kırım Tatar Kurultay’ında 26 Haziran 1991 Günü Yaptığı Konuşma”, Emel, S. 184, 1991, s. 4-13. 182 Ukrayna KP Merkez Komitesi Sekreteri P. Şelest’in Kırım Tatarlarının Kırım’a dönmelerinin engellenmesi hususunda Sovyetler Birliği KP Merkez Komitesi’ne yazdığı mektup (22 Haziran 1966) için bkz. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6166, y. 1-4. 183 Ukrayna Kamu Düzeni Bakanlığının 1944’te Kırım’dan sürgün edilen Bikmatova, İsmailov ve Hüseyinova hakkındaki raporu (20 Şubat 1967) için bkz. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6166, y. 56-58. 184 TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6321, y. 12-15. 185 1939 nüfus sayımı verilerine göre Kırım’daki Rusların nüfusunun 399.824, Ukraynalıların 300.173, Beyaz Rusların 16.919 kişi artarken, Yahudilerin ise 36.901 kişi azaldığı görülmektedir. Gös.yer.

Page 99: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

92

“Obraşçeniye Krımskotatarskogo Naroda k XXIII Syezdu KPSS”, Natsional’nıy Vopros v SSSR: Sbornik Dokumentov, Sostavitel’: R. Kupçinskiy, Kiyiv, Suçasnist’, 1975, s. 288-326. “Vsenarodniy Zapros Krımskotatarskogo Naroda v Politbyuro TsK KPSS”, Samizdat Belgesi, Nr. 1884, Dekabr 1973, s. 4-5 (Yunus Kandımov’un özel arşivinden alınmıştır). “Vstupleniye Sekretera Prezidiuma Verhovnogo Soveta SSR A.F. Gorkina v Verhovnom Sovete”, İzvestiya, 12 Şubat 1957. Aleksiyeva, L., İstoriya İnokomıslya v SSSR, Khronika Press, Vermont, 1984. Avtarhanov, A., “İmperiya Kremlya. Sovyetskiy Tip Kolonializma”, Drujba Narodov,No.: 1-5, Moskva, 1991, s. 203-207. E. Allworth, “The Crimean Tatar Case”,Tatars of the Crimea: Their Struggle for Survival, ed. E. Allworth, Durham, Duke University Press, 1988. Broşçcevan, V.M., “Deportatsiya Jiteley Krıma”, Krımski Tatarı:İstoriya i Suçasnit. Broşçevan, V.- P. Tıgliyants, İzgnaniye i Vozvraşçeniye, Tavrida, Simferopol, 1994. Cemilev, Mustafa, “Natsional’no-Osvoboditel’noye Dvijeniye Krımskih Tatar”, Krımski Tatarı: İstoriya i Suçasnit (Do 50 Riççya Deportatsii Krımskotatarskogo Naroda), Materiali Mijnarodnoy Naukovoy Konferantsii (Kiyiv 13-14 Travnya 1994), Institute Natsional’nih Vidnosin i Politologi NAN Ukraini, Kiyiv, 1995, s. 5-20. Fisher, A., The Crimean Tatars, Hoover Institution Press, California,1978. Grigorenko, A.P., A Kogda Mı Vernyomsya, Crimea Foundation,New York, 1977. Guboglo-Çervonnaya, Krımskotatarskoye Natsional’noye Dvijeniye, C. I, Rossiyskaya Akademiya Nauk, Tsentr po İzuçeniyu Mejnatsional’nih Otnoşenii, İnstitut Etnologii i Antropologii im. N.N. Mikluho-Maklaya, Moskva, 1992. Nekriç, A., Nakazannıye Narodı, Khronika, New York, 1978. Özcan, Kemal Kırım Dramı, İstanbul 2010. Seyitmuratova, A., Natsional’noye Dvijeniye Krımskih Tatar: Sobıtiya, Faktı, Dokumentı, Simferopol (Akmescid), 1997. Sheehy, A., “Kırım Tatarları”, Emel, S. 69, 1972, s. 15-32. Simon, G., “Kırım Tatarlarının Milli Hareketleri”, çev. M. N., Emel, S. 101, s. 5-13. Taşkentskiy Protsess: Sud Nad Desyat’yu Predstavitelyami Krımskotatarskogo Naroda, (1 İyulya - 5 Avgusta 1969 g.). Sbornik dokumentov s illustratsiyami,Fond im. Gertsena, Amsterdam, 1976, s. 57. TsDAGO Ukraini (Ukrayna Merkezi Devlet Arşivi), f. 1, L. 24, d. 6166, y. 50-55. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 4740, y. 71-72. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 5991, y. 207-208. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6166, y. 1-4. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6166, y. 50-55. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6166, y. 56-58.

Page 100: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

93

TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6321, y. 12-15. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6321, y. 30, 31. TsDAGO Ukraini, f. 1, L. 24, d. 6321, y. 56-74. TsDAGO Ukraini, f.1, L. 24, d. 4740, y. 7380.

Page 101: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

94

KIRIM TÜRKLERININ MİLLİ MÜCADELESİ

Prof. Dr. Giray Saynur Derman

Özet Kırım yarımadasının yerli halkı olan Kırım Türklerinin Sovyet Hükümeti tarafından

tasfiyesi ve vatanları Kırım’dan uzaklaştırılmaları, gerçekte sadece uzun bir tarihî sürecin son

safhasıdır. Bu süreç, Çariçe II. Yekaterina'nın 1774’te Kırım’da Rus himayesi tesis etmesi ve

1783'de de ilhakı ile başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte bütün Rusya

Türklerinde olduğu gibi Kırım Türklerinde de esaretin sonlanması ve bağımsızlık yolunda bir

umut başlamıştır. Kırım’da Vatan Cemiyeti üyeleri arasında, Rusya’da er ya da geç

gerçekleştirecekleri inkılabın yaklaştığına dair ümit uyanmıştır. Nitekim Kırım’daki milliyetçi

teşkilatlanmanın tesir gücü ve boyutları 1917 Bolşevik İhtilali’nin oluşmasında da etken

olmuştur. 1917 Bolşevik İhtilali, Kırım Türkleri için bağımsızlık yolunda yeni bir devrin

başlangıcı olmuştur. Bu çalışmanın amacı Milli Mücadele ve Sovyet İhtilali döneminde Kırım

Türklerinin siyasi faaliyetleri ve ihtilalin sonuçlarının Kırım Türklerine etkisini analiz etmektir.

Çalışmada nitel yöntemle tarama, veri toplama ve veri analizi ile araştırma sonuçları

oluşturulmuştur. Tarihsel inceleme metoduyla tarama tekniği kullanılmıştır.

Anahtar kelimeler; Milli Mücadele, Rusya, Bolşevik İhtilali, Kırım, Kırım Türkleri, Numan

Çelebi Cihan

THE NATIONAL STRUGGLE OF THE CRIMEAN TURKS

Abstract The clearance and the removal of the Crimean Turks, the indigenous people of the

Crimean peninsula, from their homeland by the Soviet Government, in fact could only be

considered as the last phase of a long historical process. This process started with Tsarina II.

Yekaterina’s establishment of Russian patronage in Crimea in 1774 and later annexation of it

in 1783. With the beginning of the First World War, a hope for the end of the captivity and

independence roused among the Crimean Turks as happened to be among the other Turks living

Marmara Üniversitesi -İletişim Fakültesi -Kişilerarası İlişkiler Bölümü, [email protected]

Page 102: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

95

in Russia. The expectancy of realizing a revolution in the near future in Russia arose among the

Vatan Community members in Crimea. As a matter of fact, the influence power and scope of

the nationalist organizations in Crimea affected the formation of the 1917 Bolshevik

Revolution. The 1917 Bolshevik Revolution has been the beginning of a new era in the way of

independence for the Crimean Turks. The aim of this study is to analyze the political activities

of the Crimean Turks during the First World War and the impact of the Soviet Revolution on

the Crimean Turks. In this study, the results of the research are generated by qualitative

research, data collection and data analysis methods. Historical review method is used as a

screening technique.

Keywords; National Struggle, Russia, Bolshevik Revolution, Crimea, Crimean Turks,

Numan Çelebi Cihan

Giriş

Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında ve ihtilafın büyümesinde Rusya’nın ciddi bir

etkisi olmuştur. Rusya’nın İstanbul ve Çanakkale Boğazı’nı ele geçirme fikri, tarihi bir emeli

gerçekleştirme fırsatı olarak görülmekteydi. Bunun yanı sıra, Avusturya-Macaristan

İmparatorluğu içinde yaşayan Slav halklarını koruma ve bu şekilde yarar sağlama şansı

çabasındaydı.186 Rusya’nın amacı Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nu tamamıyla yıkmak

değil, Çeklerin statüsünü yükseltip Avusturya-Macaristan-Çekistan oluşumunu yerine getirmek

ve de Bosna ve Hersek’i de içine alan Yugoslavya’yı oluşturmaktı. Harbin çıkması aslında

Çarlık için bulunmaz bir ortam oluşturmuştu. Bolşevikler dışında, toplumda bulunan bütün

gruplar savaş esnasında Çar’a destek olmaya çalışıyordu.187 Şehirlerde, kasaba ve köylerde

savaşın kazanılması ve hükümete yardım edilmesi için gösteriler yapıldı.188 Patriyotik heyecan,

sevinç ve zafer kanaati herkesçe paylaşılmaktaydı. Rus işçileri o süreçteki tüm grevlerini ve

protestolarını iptal edip, Almanya’ya karşı savaşı destekleyeceklerini belirtmişlerdi. Yalnızca

Bolşevikler bu dönemde savaş aleyhine tavır almışlardı.189 Bunun sebebi ise Bolşeviklerin

lideri Lenin’in savaşı, emperyalistlerin savaşı olarak görmesi ve bu savaş sonucunda nicelik

186 John Keegan, The First World War, New York 1998,s.32. 187 Alan Fisher, The Crimean Tatars, California, Hoover Institution, 1978, s.21. 188 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi: Başlangıçtan 1917'ye Kadar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010, s.443. 189 Alexander Rabinowitch,The Bolsheviks in Power: The First Year of Soviet Rule in Petrograd,Indiana University 

Press, 2008, s.47. 

Page 103: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

96

olarak işçi sınıfının daha fazla kayıp vereceğini düşünmesiydi. 190

Lenin’in Devrimdeki Rolü

Bolşevik Devriminin lideri olan Lenin, proleter devrim için kullanmak amacıyla

milliyetçiliğin gücünün farkındaydı ve yerel milliyetçi hareketlerle işbirliği yapılmasının

gerekli olduğunu düşünüyordu. 191

Lenin

Lenin’e göre, esasında milliyetçilik ve ayrılıkçılık doğal ve kaçınılmaz bir olgu değildi;

sadece emperyalizmin milletler üzerindeki baskısı neticesinde ortaya çıkmıştı. Milliyetçilik

sadece burjuva sınıfının çıkarlarının yansımasıydı ve proleterlerin gerçek çıkarları ise

uluslarüstücülükteydi. Sömürgeciliğin ortadan kalkması ile milliyetçi duyguların etkisini

azaltacaktı. Lenin, İmparatorluğun bütünlüğünü sağlamak için kuvvet kullanılmasına prensip

olarak karşıydı ve Çarlık idaresinin baskısı altında yaşayan tüm milletlerin Rusya’dan ayrılma

hakkı olmasına ilişkin düşüncelerini açık bir şekilde ortaya koymuştu. Devrimin ideallerine

zorla değil, ancak gönüllülükle ve işçilerin isteği ile ulaşılabileceği iddiasındaydı. Ancak 1917

başlarında bu yaklaşımını biraz yumuşatarak bölgesel otonomi garantisine indirgemişti.

Savaşın Kırım’daki Etkileri

Ağustos 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi Kırım’da Vatan Cemiyeti

üyeleri arasında, Rusya’da gerçekleştirecekleri inkılabın yaklaştığına dair ümit uyandırdı.

Kırım’daki milliyetçi eğilimindeki çeşitli grupları birleştirme ve daha iyi organize etme

190 Adam B. Ulam, The Bolsheviks: The Intellectual and Political History of the Triumph of Communism in Russia, Macmillan Publishing Company; 1st edition1965, s.327. 191 Adam B. Ulam, The Bolsheviks: The Intellectual and Political History of the Triumph of Communism in Russia, Macmillan Publishing Company; 1st edition1965, s.337.

Page 104: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

97

yönündeki çabalar hız kazandı.192 İlk olarak Odesa’daki Kırım Türkleri teşkilatlandı. Bilahare

İstanbul, St. Petersburg ve Moskova’daki Kırım Türkleri de Kırım’ın Akmescit şehrinde bir

araya geldiler ve Kırım’daki gizli teşkilatlanma faaliyetleri için toplantı yaptılar.193 Toplantıya

katılanlar arasında Numan Çelebi Cihan, Cafer Seydahmet, Ahmet Özenbaşlı, Abdülhakim

Hilmi, Halil Çapçakçı ve başkaları da vardı. 194

Cafer Seydahmet

Halka Çarlık rejiminin Kırım Türklerinin dini ve milli varlıklarına karşı olumsuz

politikaları ve ona alet olan mirza ve mollalara karşı da mücadele etmenin zarureti izah

edilecekti. Çarlık yıkılırsa Ruslaştırma politikaları ve vatanını zorla göçe terk ettirme

politikaları195 sona erecekti.196

Eylül 1914’de İsmail Gaspıralı’nın vefatıyla Hasan Sabri Ayvazov Tercüman

gazetesinin yazı işleri müdürü oldu197 ve O’nun izniyle Vatan Cemiyeti üyeleri Tercüman

gazetesinin sayfalarını milli hareketleri için propaganda aracı olarak kullanmaya başladılar.198

192 Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1996, s.235. 193 Mirza Bala, “Rusya İhtilâlinde Türkler”, Dergi, III, 9, 1957, s. 13. 194 Cafer Seydahmet Kırımer, “Bazı Hatıralar”, Emel, No.14,1963, s.100. 195 Ahmed Özenbaşlı, Çarlık Hakimiyetinde Kırım Faciası, Akmescid: 1925. 196 Cafer Seydahmet Kırımer, “Nurlu Kabirler-Antlı kurban”, Emel, No.3, 1961, s.17-22. 197 Giray Saynur (Bozkurt) Derman, “İsmail Bey Gaspıralı ve Eğitim Reformu”, İsmail Bey Gaspıralı İçin, Hakan Kırımlı (Derleyen), Kırım Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Yayınları No:9, Ankara 2004, ss. 298.. 198 Giray Saynur (Bozkurt) Derman, Rusya Müslümanlarının Siyasi Kimlik Arayışı, Doğu Kütüphanesi, İstanbul 2008, s.67.

Page 105: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

98

İsmail Gaspıralı  

29 Ekim 1914’te eski Alman savaş gemisi olan Yavuz ve Midilli’nin yer aldığı Osmanlı

filosu Yalta, Sivastopol, Kefe ve Odessa’yı bombardıman etti199 ve Rus gemilerini batırdı.

Böylece Rusya artık Osmanlı İmparatorluğu ile savaşa resmen girmiş oldu.200

1905’ten beri Pan-Türkizm ve Pan-İslamizm endişesinde olan Rusya bu savaş sonrası

Kırım Türklerinin Türkiye ile siyasi bağlantılarından son derece rahatsız oldu. 31 Ekim 1914’te

İçişleri Bakanı Nikolay Alekseyeviç Maklakov gubernatörlere (vali) bir sirküler göndererek

Müslüman tebaa arasındaki Pan-İslamistlere, Pan-Türkistlere ve Türk ajanlarına karşı en kararlı

ve kesin tedbirlerin alınmasını emretti. Çar’a bağlı görev yapan Kırım Müftüsü Adil Mirza

Karaşayskiy de bütün Müslüman ahaliye Çar’a sadık kalmaları ve Türkiye’yi düşman olarak

görmeleri yönünde beyanname yayınladı. Bütün bu olumsuz propagandalara rağmen Kırım

Türklerinin büyük çoğunluğu savaşta Türkiye’ye sempati duydular ve Osmanlı tebaası şahısları

sürgünden kurtardılar. 1915 yılına kadar Avusturya-Macaristan’daki esir kamplarında bulunan

Kırım Türk savaş esirleri gönüllü olarak Türkiye’ye gitme talebinde bulundular. Almanya’daki

kamplarda bulunan Rus ordusu mensubu Müslüman Türk savaş esirleri de gönüllü olarak

Osmanlı ordusuna katıldılar. Asya taburu olarak adlandırılan bu tabur Irak Cephesi’nde

savaştı.201

199 Krım: Proşloye i Nastayaşçeye, Ed. S.G. Agacanov, A.N. Saharov, Moskva, Mısl, 1988, s.87. 200 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2014), Der Yay., İstanbul 2014, s.221. 201 Edige Kırımal’ın, Der Nationale Kampf der Krimtürken mit besonderer Berucksichtigung der Jahre 1917-1918 (Kırım Türklerinin Millî Mücâdelesi), Emsdetten/Wesfalen, Verlag Lechte/Emsdetten (Westf.), 1952, s.57.

Page 106: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

99

Asya Taburu

Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’da bulunan Kırım Tatar mülteci grupları 1915

yılında teşkilatlanmaya gittiler ve toplantılar yaptılar. İttihat ve Terakki Komitesi ve Teşkilat-ı

Mahsusa’nun teşebbüsleriyle “Rusya’daki Müslüman Türk-Tatarların hukukunu müdafaa ve

kendi kaderlerini tayin haklarını milletlerarası platformlarda dile getirmek” maksadıyla komite

kurdular.202 Komiteye bağlı Türk-Tatar heyeti İttifak devletlerinin başkentlerini ziyaret etmek

üzere Avrupa’ya gittiler.203 Heyet İdil-Ural, Kafkasya, Kırım ve Türkistan Türklerini temsilen

Yusuf Akçura, Hüzeyinzade Ali Mahmud Esad Çelebizade ve Mukimeddin Begcan’dan

oluşmaktaydı. Türk-Tatar heyeti Avrupa’da akademik çevrelerde temaslarda bulundu ve

konferanslar verdi.204

Yusuf Akçura

1916 Bahar’ında İsviçre’de Rusya’nın Yabancı Halklar Birliği kuruldu ve ilk faaliyet

olarak da ABD Başkanı Wilson’a Rus politikalarında şikayetlerini yansıtan müracaatlarını

yolladılar. Rusya’nın Yabancı Halklar Birliği’nin en önemli faaliyeti 1916 Haziran ayının

sonlarında Lozan’da yapılması kararlaştırılan Milliyetler Birliği Üçüncü Kongresi’ne hakim

202 M. N. Guboglo, -S.M. Çervonnaya, Krımskotatarskoye Natsional’noye Dvijeniye, C. II, Moskva, Rossiyskaya Akademiya Nauk, Tsentr po İzuçeniyu Mejnatsional’nih Otnoşenii, İnstitut Etnologii i Antropologii im. N.N. Mikluho-Maklaya, 1992, s.49. 203 Edige Kırımal, “Kırım Türklerinin Milli Mücadelesi (XVIII)”, (Çev. Eşref B. Özbilen), Emel, XXXVI, 149, Temmuz-Ağustos 1985, s. 41. 204 H. Kırımlı, a.g.e., s.246.

Page 107: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

100

olmaya yönelik başarılı teşebbüsleriydi. Lozan Kongresi kayda değer yankı uyandırmış ve

Rusya Türkleri ilk defa Avrupa’da milletlerarası bir kongreye katılıp seslerini duyurmuştu. 205

Kırım Türklerinin iştiraki dolaylı ve sınırlı olmakla birlikte Kırım Tatar milli meselesinin ve

taleplerinin milletlerarası platforma taşınmasının ilk emsali idi.206

1917’de Kırım’ın hemen her köyünde Vatan cemiyeti ile bağlantılı en az bir inkılapçı-

milliyetçi hücre teşkil etmiş durumdaydı. Kırım’daki milliyetçi teşkilatlanmanın tesir gücü ve

boyutları Mart 1917’deki ihtilalin çıkmasında su yüzüne çıktı. İdare-i Ruhaniye ve Vakıf

Komisyonu gibi kilit idareler Kırım Türklerinin kontrolüne geçti. Kırım’ın her şehir ve köyünde

mahalli Müslüman inkılap komitelerinin teşkilatlanması tamamlandı ve bu komiteler Kırım

Müslümanları İcra Komitesi’ne Merkezi İcra Komitesi’ne bağlı faaliyet göstermekteydiler.

Ülke çapında başarılı bir şekilde gerçekleştirilen milli teşkilatlanma Vatan Cemiyeti’nin ve

diğer gizli milliyetçi teşkilatların inkılap öncesinde hazırladıkları alt yapı sayesinde mümkün

olabilmişti.207

Kırım Türklerinin en büyük şansı ise, Gaspıralı İsmail Bey gibi bir entellektüel öndere

sahip olmasıydı. Tercüman gazetesi yoluyla yalnız Kırım’da ve diğer Rus esiri Türk

topluluklarında değil, tüm Türk Dünyasında Türklük ve milli bilinci, dayanışma ruhunu

uyandıran; liderlik ettiği eğitim reformu ile çağdaşlaşma ve batılılaşma yolunu açan; legal ve

illegal siyasal kongrelerle Türk Dünyasının örgütlenme sürecini başlatan; Türk kadının

toplumsal ve siyasal hayata katılımına katkı sağlayan Gaspıralı İsmail Bey, başlı başına Rus

asimilasyonuna direnişin adeta sembolüydü.208

7 Nisan 1917’de Akmescit’te Bütün Kırım Müslümanları Kongresi toplandı.209

Seyitcelil Hattat, İbrahim Tarpi, Abdülhakim Hilmi ve Hasan Sabri Ayvazov gibi çoğunluğu

Vatan Cemiyeti üyesi olan milliyetçilerin hakimiyetindeki kongre Kırım Müslümanları

Merkezi İcra Komitesini belirledi.210

Çelebi Cihan, Kırım Türklerinin müstakil hür bir devlet olması için atılabilecek her türlü

205 Edward Allworth, “The Crimean Tatar Case”, Tatars of the Crimea: Their Struggle for Survival, Ed. E. Allworth, Durham, Duke University Press, 1988, s. 13. 206 Ayaz İshaki,”Lozan Kongresi’nin 20 Yıllığı”, Yana Milli Yul, No.12 (105), Berlin, Aralık 1936, s.4. 207 H. Kırımlı, a.g.e.,s.250. 208 Giray Saynur (Bozkurt) Derman, “İsmail Bey Gaspıralı ve Eğitim Reformu”, İsmail Bey Gaspıralı İçin, Hakan Kırımlı (Derleyen), Kırım Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Yayınları No:9, Ankara 2004, ss. 299. 209 Hakan Kırımlı, a.g.e., s.250. 210 Necip Hablemitoğlu, Çarlık Rusya’sında Türk Kongreleri (1905-1917), (Ankara: Ankara Üniversitesi Mat.,Kırım Dergisi Yay., 1997, s. 89-111.

Page 108: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

101

adımın sorumlusuydu. Üstelik, Cafer Seydahmet, Hasan Sabri Ayvaz, Seyit Celil Hattat,

Abdülhakim Hilmi, Cafer Ablay, Şefika Gaspıralı, İlhamiye Tuktar, Ayşe İshaki gibi iyi

yetişmiş, aydın ve inançlı bir kadroya da sahipti. “Kırım Müslümanları Merkezi İcra

Komitesi”’nin 25 Nisan 1917’de Rusya’nın bir Halk Cumhuriyeti esasında kurulmasını,

topraklı-milli muhtariyetlerin tanınmasını isteyen bildirisi, bütün Rusya’dan ses getirmişti

Çelebi Cihan211 Kırım Müftüsü ve İcra Komitesi Başkanı seçildi. “Kırım Kırımlılarındır

“prensibi kabul edildi. Kırım Tatar Milli Kurultayı 9 Aralık 1917’de Bahçesaray’da toplandı.

211 Kırım Türklerinin ünlü lideri ve şehidi Çelebi Cihan, 1885’de Kırım’da (Canköy’e bağlı Sonak köyünde) doğdu. Kırım’daki medrese eğitimi sonrasında İstanbul’a gitti. Liseyi (Mercan İdadisi) bitirdikten sonra bir süre Hukuk ve İlahiyat eğitimi aldı. 1906’da İstanbul’da eğitim gören Kırımlı öğrencilerle gizli olarak faaliyet gösteren “Vatan Cemiyeti”ni kurdu. 1912’de Kırım’a döndükten sonra Petersburg’da eğitimini sürdürdü ve 10 Şubat 1918’de (yeni takvimle 23 Şubat) Bolşevikler tarafından kurşuna dizilinceye kadar tüm mesaisini özgür ve bağımsız Kırım için sarf etti. Bkz. A. Bozgöz, “İki Hususun Açıklanması”, Emel, XIX, 112, Mayıs Haziran 1979, s. 27-28.

Page 109: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

102

İlk Kırım Tatar Hükümetinin Başkanı Numan Çelebi Cihan ve Harbiye Bakanı Cafer

Seydahmet idi. 26 Aralık 1917’de Kırım Anayasası ve Kırım Demokratik Cumhuriyeti ilan

edildi. Bolşevik İhtilali, Kırım yarımadasının yerli halkı olan Kırım Türkleri için bağımsızlık

yolunda yeni bir devrin başlangıcı olmuştur;212 Ancak bu durum fazla sürmemiştir.

13 Aralık 1917’de, Numan Çelebi Cihan Başkanlığı’nda Kırım Millî Hükümeti’nin

kurulmasından kısa bir süre sonra, Kırım Yarımadası Bolşeviklerin hakimiyeti altına girmiş213

ve Numan Çelebi Cihan Bolşevikler tarafından şehit edilmiş;214 akabinde, de Kırım, Nisan

1918’de, Almanlar tarafından işgal edilmiştir. 215

Bahtsız Kırım’ın, tarihine lâyık bir hayat süren ve bu Türk yurdunun istiklâli için

hayatının son dakikasına kadar mücadele eden Kırım Türklerinin büyük evlâtlarından biri olan

Çelebi Cihan, davası uğrunda şehit oldu.

Çelebi Cihan’ın katledilmesine ilk tepki, İdil-Ural Türklerinden gelmişti. Kısa süre

içinde İstanbul’dan Türkistan’a kadar tüm Türk Dünyasından protesto sesleri yükselmişti.

Protestolar, Şefika ve Rıfat Gaspıralı’nın yönetimindeki Tercüman’da aynen yayınlanmıştı.

212 Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara 1985, s.207. 213 Kırım’daki Milli Hükûmetin “Milli Ordu”nun teşkili kararının ardından, 18 Ocak 1918’den itibaren Bolşevik saldırıları başlamıştı. Yaklaşık 30.000 Bolşevik bahriyeli, piyade ve milisinin yürüttüğü kitle terörüne yönelik saldırılar kapsamında, çok sayıda Türk askeri ve sivili şehit düşmüş; esir düşen bir o kadarı da işkenceyle öldürülmüştü. Kırım’daki Milli Hükûmetin “Milli Ordu”nun teşkili kararının ardından, 18 Ocak 1918’den itibaren Bolşevik saldırıları başlamıştı. Yaklaşık 30.000 Bolşevik bahriyeli, piyade ve milisinin yürüttüğü kitle terörüne yönelik saldırılar kapsamında, çok sayıda Türk askeri ve sivili şehit düşmüş; esir düşen bir o kadarı da işkenceyle öldürülmüştü. Tutuklananlar arasında Çelebi Cihan da bulunmaktaydı. Aluşta yolunda Bolşevikler tarafından tanınarak tutuklanan Çelebi Cihan, önce Akmescit Belediye Binasına hapsedilmiş, oradan da Akyar’daki Bolşevik Askeri Garnizonu içindeki hapishaneye getirilmişti. Çelebi Cihan ile birlikte Akyar’da tam 300 tutuklu işkence gördükten sonra vahşice öldürülmüştü. Çelebi Cihan’ın şehadet haberi, tüm Türk Dünyası’nda sert tepkilere yol açmış; Bolşevik makamları nezdinde protestolar yağmıştı: Bkz. Necip Hablemitoğlu Arşivi, Kurultay Dosyası, Z.1.B.5; Aziz Bozgöz, “New York’ta Çelebi Cihan Günü Münasebetiyle”, Emel, XIX, 114, Eylül-Ekim 1979, s. 11 214 H. Kırımlı, a.g.e. s.251. 215 Ülküsal,a.g.e., s.128.

Page 110: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

103

Tepkilerin yoğunlaşması üzerine, Kırım’daki Bolşeviklerin sesi konumundaki “Al Bayrak”

gazetesi, bu cinayeti kınamak gereğini duymuştu.

Çelebi Cihan’ın yakın mücadele arkadaşı Cafer Seydahmet Bey, O’nun aziz hâtırasına

saygı olarak bir hikâyesine “Antlı Kurban” adını verirken, merhumun “And Etkemen” şiiri216

de ebediyete kadar Kırım Türklerinin “Milli Marşı” olarak hafızalara kazınacaktı.217

Sonuç

1783-1883 Kırım’da Rus Hâkimiyetinin ilk yüzyılıdır. 1883 yılını takiben yalnızca

Kırım Türklerini değil tüm Rusya Türklerini içine alacak bir “milli uyanış ve modernleşme”

hareketi başlamıştır. 1905 yılına gelindiğinde Kırım Türklerinin siyasi, sosyal ve kültürel

haklarını kazanmayı amaçlayan milliyetçi teşkilatlar ortaya çıkmıştır.218

1910’ların başından itibaren yeraltı hücreleri teşekkül eden gizli faaliyet gösteren Kırım

Türkleri Vatan Cemiyeti ile bağlantılı olarak 1914’ten sonra diğer milliyetçi gruplarla Kırım

Tatar milli hareketine katılmıştır.219 Milli hareket Kırım’ın bilfiil her köşesine ulaşan bir teşkilat

ağı kurmayı başarmıştır.220

I. Dünya Savaşı ve merkezi otoritenin çöktüğü 1917 Rus Bolşevik İhtilali neticesinde

Çarlık Rusya’nın yıkılmasıyla, Kırım Türklerinin de milli-kurtuluş hareketleri başlamış ve

giderek hızlanmıştır. Bu dönemde “Dilde Fikirde İşte Birlik” şiarıyla özdeşleşen Kırımlı büyük

lider Gaspıralı İsmail Bey, tüm Türk Dünyasıyla bütünleşmeyi başarırken; Kırım Halk

Cumhuriyeti’nin liderleri, Çelebi Cihan ve Cafer Seydahmet, sağcı solcu demeden tüm Kırım

Türkleri ile kenetlenmiştir.

216 Ant etkemen Tatarların yarasını sarmağa, Nasıl bolsun bu zavallı kardaşlarım çürüsün; Onlar içun ökünmesem, kaygumasam, yaşasam, Yüregimde kara kanlar kaynamasın kurusun! Ant etkemen şu karangı yurtka şavle serpmege, Nasıl bolsun eki kardaş birbirini körmesin. Bunu körüp buvsanmasam, mugaymasam, canmasam, Közlerimden akkan yaşlar derya deniz kan bolsun! Ant etkemen, söz bergemen bilmek içun ölmege, Bilup, körup milletimin köz yaşını silmege Bilmi, körmi bin yaşasam Kurultay’lı Han bolsam Yine bir kün mezarcılar kelir beni kömmege 217 Necip Hablemitoğlu Arşivi, Kurultay Dosyası,.Z.1.B.5; 218 Edige Kırımal, “Kırım Türkleri”, Dergi, S. 59, 1970, s. 3-22. 219 Konstantin Symmons-Symonolewicz, Nationalist Movement A Comparative View, New York 1970, s.13. 220 Giray Saynur Derman, Müstecib Ülküsal Hayatı ve Faaliyetleri, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enst. Yay. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1995,s.28.

Page 111: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

104

1917 yılına gelindiğinde ise Kırım Tatarları milli muhtariyetlerini ve hatta istiklallerini

ilan edebilme noktasına gelmişlerdi. Kırım Tatar toplumu bir millet olarak kendi kaderini

belirleme noktasında nihai şeklini almış; siyasi bağımsızlığı kısa sürede olsa elde etmeyi

başarmıştır. Bu anlamda 1917’de Kırım Tatar milli hareketinin iç dinamikleri itibariyle milli

hareketlerin genel evrim trendinin en üst seviyesine ulaşmış olduğunu söyleyebiliriz.

1917 İhtilâli gerçekleştiğinde, başta Kırım olmak üzere Rus esiri Türk toplulukları,

kendi geleceklerini belirlemek amacıyla bir dizi yerel ve genel nitelikte kongre

gerçekleştirmişlerdi.221 Sonuçta, müşterek hareket yerine her Türk topluluğunun kendi

bağımsızlığını kurtarma çabası içine girmesiyle, başta Kırım, Azerbaycan, Türkistan, İdil-Ural

ve İç Rusya bölgelerinde ayrı ayrı cumhuriyet ve muhtar hükûmetler kurulmuştu.

Ekim ihtilâli ile Bolşeviklerin Rusya’daki iktidara el koymasından sonra, komünist

liderler, ilk etapta eski Çarlığın siyasal sınırlarına sahip olabilmek için ikiyüzlü bir siyaset

güdüp Rusya Türklerine göstermelik “barış eli” uzatmışlardı.222

Lenin ve Stalin tarafından kaleme alınan 15 Kasım 1917 tarihli beyannamede,

Rusya’daki ulusların eşitlik, egemenlik ve bağımsız devlet kurma hakkından söz edilmekteydi.

Ancak bu hak, sadece proleterya (işçi) sınıfına tanınıyordu. Halbuki Rusya Türklerinin yaşadığı

geçmişte kasıtlı olarak geri bırakıldığı, sanayileşmesine izin verilmediği için işçi sınıfına sahip

değillerdi. Dolayısıyla da söz konusu haktan mahrum bırakılıyorlardı. Bir anlamda Sovyet

komünizmi Çarlık faşizminden hiç de farklı değildi. Kısa süre sonra bütün gerçekler açığa çıktı

ve Kırım’da bunun ilk kurbanı Çelebi Cihan oldu. Başta Çelebi Cihan İsmail Gaspıralı, Cafer

Seydahmet olmak üzere Kırım Türk aydınları için Sovyet esareti altında ulusal kimliği

korumak, her şeyin başında gelmekteydi. Onca baskıya rağmen, politik hayattan çekilmediler.

Sovyet sisteminin kurallarına göre oynamayı, bütünüyle mahvolmamak için de Kırım’ın

yönetiminde ağırlıklarını koymayı yeğlediler. Nitekim, başlangıç itibariyle başarılı da oldular.

Bolşevik yönetimi kurulduktan sonraki ilk yıllar, istenmeyen etnik unsurların ortadan

kaldırıldığı kanlı bir dönem olmuştur.

1920’lerin ikinci yarısında Stalin’in Sovyetler Birliği’nde iktidarı ele geçirmesinden

sonra durum değişmiş ve soykırımın yaşandığı döneme kadar giden süreçte büyük kayıplar

verilmiştir.

221 Hablemitoğlu, “Rusya Türklerinin Milli Şûrası”, Kırım, IV, 16, Tem.-Ağus.-Eylül 1996, s. 8-11. 222 Hablemitoğlu, a.g.e., s.89-111.

Page 112: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

105

25 Haziran 1918’de General Süleyman Sülkeviç Başkanlığı’nda Kırım Millî Hükümeti

kurulmuştur. 1918 yılından 1920 yılına kadar olan bu dönemde, Kırım, önce General Denikin

kumandasındaki Beyaz Ruslar, daha sonra Bolşevikler, ardından General Vrangel

komutasındaki Beyaz Ruslar tarafından işgal edildikten sonra Kasım 1920’de üçüncü ve son

kez Bolşevikler tarafından işgal edilmiş ve işgal sırasında 60-70 bin kadar Kırım vatandaşı

kurşuna dizilmiştir. Kırım halkı, galeyana gelerek silahlı mukavemete başlamıştır.223

Vladimir İliç Ulyanov Lenin, bir yandan Kırım halkının mukavemetini kırmak, bir

yandan da Rusya’daki bütün Müslümanların sempatisini kazanmak için yaptığı planın bir

gereği olarak 18 Ekim 1921 günü, Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurmuş.

Akabinde de Kırım Türklerinin millî muhtariyetini tanıyan bu Cumhuriyet Rusya’ya

bağlanmıştır. Devletleştirmeyi amaçlayan Bolşevizm rejimi gereği, özel mülkiyet kaldırılmış

ve nüfusun büyük bir kısmını teşkil eden köylülerin yetiştirdiği ürüne devlet tarafından el

konulması öngörülmüştür.224 Bu maksatla çiftçilerin devlete verecekleri ürün miktarı için

kotalar tespit edilmiş ve kotalara uygun ürünü teslim edemeyenler ise ağır cezalara

çarptırılmıştır. Rusya’nın Kırım’daki Türklere uyguladığı baskı ve imha politikaları, çeşitli

ahlak dışı ve insanlık dışı metotları kullanarak Kırım Türklerini kendi vatanlarından atma ve

Kırım’da hâkimiyetini sağlama çalışmaları, Kırım Türklerini Osmanlı İmparatorluğu sınırları

içerisindeki başka bölgelere göçe zorlamıştır. Kırım Hanlığı döneminde milli unsur olan Kırım

Türkleri, Çarlık döneminin sonlarına doğru yürütülen politikalar sonrasında azınlık durumuna

düşmüştür.

18 Ekim 1921’de Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte

Rus dili ve Kırım Tatar dili de devletin resmi dili olarak kabul edilmiştir. Fakat 1930’lardaki

Stalin’in devlet teröründen Kırım Tatarları da paylarını almıştır. Özellikle 1944 Kırım

Tatarlarının topyekün sürgünü en büyük soykırımlardan biri olarak tarihe geçmiştir. Stalin

döneminin ünlü baskıcı ve totaliter anlayışı, Kırım Tatarları aydınlarının da kaderlerinde önemli

rol oynamıştır.225 Milli düşünce yapısına sahip Kırım Tatarları aydınlarının birçoğu ya sürgün

kamplarında hayatlarını kaybetmiş, ya da cezaevlerinde ömürleri sona ermiştir.

223 Giray Saynur (Bozkurt) Derman, “Ukrayna-Özerk Cumhuriyeti’nde Yaşayan Kırım Tatarlarının/Türklerinin Sosyo-Ekonomik Kültürel Statü Sorunları ve Alternatif Çözümler”, Türk Dünyasının Problemleri ve Çözüm Önerileri, Necdet Öztürk-Ali Satan (ed.), IQ-Kültür Sanat Yay., İstanbul 2007, ss.221. 224 Müstecip Ülküsal, Kırım Türk-Tatarları (Dünü-Bugünü-Yarını), İstanbul, Baha Matbaası, 1980,s.79. 225 Giray Saynur (Bozkurt) Derman, “Kırım Tatarları ve Sürgün”, Stalin ve Türk Dünyası, Emine Gürsoy Naskali ve Liaisan Şahin (ed.), Kaknüs Yay., İstanbul 2007, ss.225.

Page 113: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

106

Kaynakça

Adam B. Ulam, The Bolsheviks: The Intellectual and Political History of the Triumph of

Communism in Russia, Macmillan Publishing Company; 1st edition1965.

Ahmed Özenbaşlı, Çarlık Hakimiyetinde Kırım Faciası, Akmescid: 1925.

Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi: Başlangıçtan 1917'ye Kadar, Türk Tarih Kurumu Yayınları,

Ankara 2010.

Alan Fisher, The Crimean Tatars, California, Hoover Institution, 1978.

Alexander  Rabinowitch,  The  Bolsheviks  in  Power:  The  First  Year  of  Soviet  Rule  in 

Petrograd,Indiana University Press, 2008. 

Ayaz İshaki,”Lozan Kongresi’nin 20 Yıllığı”, Yana Milli Yul, No.12 (105), Berlin, Aralık 1936,

s.4.

Aziz Bozgöz, “New York’ta Çelebi Cihan Günü Münasebetiyle”, Emel, XIX, 114, Eylül-Ekim

1979, s. 11-12.

Aziz Bozgöz, “İki Hususun Açıklanması”, Emel, XIX, 112, Mayıs Haziran 1979, s. 27-28. Cafer Seydahmet Kırımer, “Bazı Hatıralar”, Emel, No.14,1963, s.100.

Cafer Seydahmet Kırımer, “Nurlu Kabirler-Antlı kurban”, Emel, No.3, 1961, s.17-22.

Edige Kırımal, Der Nationale Kampf der Krimtürken mit besonderer Berucksichtigung der

Jahre 1917-1918 (Kırım Türklerinin Millî Mücâdelesi), Emsdetten/Wesfalen, Verlag

Lechte/Emsdetten (Westf.), 1952.

Edige Kırımal, “Kırım Türklerinin Milli Mücadelesi (XVIII)”, (Çev. Eşref B. Özbilen), Emel,

XXXVI, 149, Temmuz-Ağustos 1985, s. 41-47.

Edward Allworth, “The Crimean Tatar Case”, Tatars of the Crimea: Their Struggle for

Survival, Ed. E. Allworth, Durham, Duke University Press, 1988, s. 13.

Giray Saynur (Bozkurt) Derman, Rusya Müslümanlarının Siyasi Kimlik Arayışı, Doğu

Kütüphanesi, İstanbul 2008.

Giray Saynur (Bozkurt) Derman, “Ukrayna-Özerk Cumhuriyeti’nde Yaşayan Kırım

Tatarlarının/Türklerinin Sosyo-Ekonomik Kültürel Statü Sorunları ve Alternatif Çözümler”,

Türk Dünyasının Problemleri ve Çözüm Önerileri, Necdet Öztürk-Ali Satan (ed.), IQ-Kültür

Sanat Yay., İstanbul 2007, ss.221-268.

Page 114: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

107

Giray Saynur (Bozkurt) Derman, “Kırım Tatarları ve Sürgün”, Stalin ve Türk Dünyası, Emine

Gürsoy Naskali ve Liaisan Şahin (ed.), Kaknüs Yay., İstanbul 2007, ss.221-232

Giray Saynur (Bozkurt) Derman, “İsmail Bey Gaspıralı ve Eğitim Reformu”, İsmail Bey

Gaspıralı İçin, Hakan Kırımlı (Derleyen), Kırım Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği

Yayınları No:9, Ankara 2004, ss. 289-302.

Giray Saynur (Bozkurt) Derman, Müstecib Ülküsal Hayatı ve Faaliyetleri, Marmara

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enst. Yay. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1995.

Hakan Kırımlı, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), Türk Tarih

Kurumu Yayınları, Ankara 1996.

John Keegan, The First World War, New York 1998.

Konstantin Symmons-Symonolewicz, Nationalist Movement A Comparative View, New York

1970.

Krım: Proşloye i Nastayaşçeye, (Ed. S.G. Agacanov, A.N. Saharov), Moskva, Mısl, 1988.

Mirza Bala, “Rusya İhtilâlinde Türkler”, Dergi, III, 9, 1957, s. 13-16.

Müstecip Ülküsal, Kırım Türk-Tatarları (Dünü-Bugünü-Yarını), İstanbul, Baha Matbaası,

1980.

M. N. Guboglo, -S.M. Çervonnaya, Krımskotatarskoye Natsional’noye Dvijeniye, C. II,

Moskva, Rossiyskaya Akademiya Nauk, Tsentr po İzuçeniyu Mejnatsional’nih Otnoşenii,

İnstitut Etnologii i Antropologii im. N.N. Mikluho-Maklaya, 1992.

Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara 1985. Necip Hablemitoğlu, Çarlık Rusya’sında Türk Kongreleri (1905-1917), (Ankara: Ankara

Üniversitesi Mat.,Kırım Dergisi Yay., 1997, s. 89-111.

Necip Hablemitoğlu, “Rusya Türklerinin Milli Şûrası”, Kırım, IV, 16, Tem.-Ağus.-Eylül 1996,

s. 8-11

Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2014), Der Yay., İstanbul 2014.

Page 115: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

108

ALTINORDADEVLETİ’NİNÇÖKÜŞÜVEKIRIMHANLIĞI’NINZUHURU

Doç. Dr. Serkan ACAR

1241-1502 yılları arasında hüküm sürüp Doğu Avrupa ve Deşt-i Kıpçak tarihini

idarî, iktisadî ve kültürel açıdan etkileyen Altın Orda Devleti’nin Rusya üzerinde izleri

silinemeyecek derin tesirler bıraktığı malûmdur. Berke Han devrinde (1257-1266) İslam

dininin kabulüyle birlikte Türk-Moğol yönetim tarzının yanı sıra Ortadoğu idare usûlü ile

kurumlarının da tedricen benimsendiğini müşahede ettiğimiz bu siyasî teşekkülün İlhanlı

Devleti’ne karşı Mısır’da hüküm süren Memlûkler ile işbirliğine giriştiğini belirtmek

yerinde olur. Dolayısıyla Altın Orda Devleti’nin sadece Karadeniz’in kuzeyinde değil

bilakis Ortadoğu’da da bir dereceye kadar müessir olduğu açıktır.

Altın Orda Devleti’ne ikbal devrini yaşatan Özbek Han (1312-1340) vefat ettikten

kısa bir süre sonra, bölünmüş parçalar halinde varlıklarını sürdüren Rus knezliklerinde,

çekişmeli ve sancılı olmasına rağmen, birleşme yönünde bir hareketliliğin ilk emareleri

görülür. Filhakika, zorluklara karşı yüksek tahammül, sabır ve ketumiyet gibi değerler ile

yoğrulan Rus toplumunun Türk-Tatar boyunduruğu altında yaşarken dahi bağımsızlık

elde etmek emeliyle istikbale matuf büyük hayaller kurduğu ve en nihayetinde muvaffak

olduğu anlaşılıyor.

1371 yılından itibaren Rus knezleri Altın Orda Devleti’nin payitahtı olan Saray

şehrine gelerek bağlılıklarını bildirip vergi ödemekten imtina etmeye başladılar. Moskova

Knezi Dimitri Donskoy (1359-1389) 1380 yılında vukua gelen Kulikovo Savaşı’nda bazı

küçük kazanımlar elde etti fakat Toktamış Han (1379-1396) tarih sahnesine çıkınca Altın

Orda Devleti’nde beklenmedik bir canlanma görüldü. Ruslar, Türk-Tatar devletinin artık

eski kudretinde olmadığını idrak etmişlerdi ancak kısa süre sonra yaşanan gelişmeler, bir

anda bağımsızlıklarını elde edemeyeceklerini gözler önüne serdi226.

Dâhilî sorunlarını çözüp Deşt-i Kıpçak’ı yeniden Altın Orda Devleti’ne tâbi kılmayı

amaçlayan Toktamış Han, Knez Dimitri Donskoy’u sindirmek için 1382 yılının Ağustos

ayında Moskova’yı kuşattı. Türk-Tatarlar şehre girerek kısmen tahribatta bulunup

binlerce insanı kılıçtan geçirdiler. Zikredilen tecziye seferinden sonra Rus knezliklerine

Doç. Dr., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı. 226 Rene Grousset, SteplerİmparatorluğuAttila,CengizHan,Timur, Çev. Halil İnalcık, Ankara 2011, s. 404.

Page 116: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

109

yeniden boyun eğdirildi ve tamamı senevî vergiye bağlandı. Merkezî Rusya’da bazı

bölgelere akınlar düzenleyen Toktamış Han, payitahtı Saray şehrine muzaffer olarak

avdet ettikten sonra Knez Dimitri Donskoy da kaçmış olduğu Kostroma şehrinden

Moskova’ya dönebildi227. Altın Orda hanının elde ettiği bu galibiyet Kulikovo Savaşı’nda

Ruslar tarafından kazanılan cüzî muvaffakiyetlerin bazı tarihçiler tarafından haddinden

fazla abartıldığını göstermesi bakımından mühimdir.

Ruslara karşı kazandığı zaferden sonra Toktamış Han’ın kendine olan güveni daha

da arttı ve gözünü Harezm ile Azerbaycan’a dikti, hatta Harezm’de kendi adına sikke dahi

kestirdi (1383). Hâlbuki Deşt-i Kıpçak sahasına Timur Beg’in yardımları sayesinde hâkim

olabilmişti. Nitekim Altın Orda hanını ahde vefasızlıkla suçlayan Şerefüddin Ali Yezdî’nin

deyimi ile: “Hak Teâlâ Toktamış Han’ın kaderini ezelden kötü yazmış ki, Sahipkıran’ın

onca iyiliklerini unutup, Kırım ve Kefe’den Rus, Çerkez, Bulgar ve Kıpçakları, Azak’tan

Alanlardan oluşan Cuci ordusunu başına toplayarak düşmanlık yolunu tercih etti”228.

1391 ve 1395 yıllarında Toktamış Han ile giriştiği savaşlardan galip ayrılan Timur

Beg, Deşt-i Kıpçak sahasını iktisadî yönden tamamen çökerttiği gibi, noksanlıklarına

rağmen Altın Orda Devleti tarafından tesis edilen nispi siyasî istikrarı da yeniden inşa

edilemeyecek biçimde tahribata uğrattı. Dönemin müelliflerinden İbn Arabşah, Timur Beg

tarafından mağlup edilen Toktamış Han’ın ordusu ile çok ağır bir darbe yiyen Altın Orda

Devleti’ndeki ahvâli şu cümlelerle ifade etmiştir: “Ortalığı kaplayan toz duman yatışınca

Toktamış ordusunun yenildiği ve arkasını dönüp kaçtığı anlaşıldı. Toktamış’ın ordusu

ciddi şekilde bozulmuştu. Timur’un ordusu ise Deşt-i Kıpçak’a dağıldı ve birçok kabileyi

itaat altına aldı. Timur canlı ve cansız ne varsa hepsine hâkimiyetini kabul ettirdi.

Ganimeti toplayıp, yakalanan esirleri taksim etti. Ayrıca yağma ve esir almaya izin verdi.

Böylece askerler nice ocaklar söndürüp, nice dili konuşamaz ettiler ve insanların

organlarının şeklini değiştirdiler. Timur, gücü yettiği kadar ganimet ve eşya alıp gitti.

Ordusunun öncü birlikleri Azak Denizi’ne kadar vardı. Saray, Saraycık, Hacı Tarhan

(Astarhan) ve civarını harabeye çevirdi”229.

227 Bu sefer Rus yıllıklarında bütün tafsilatıyla anlatılmıştır. Bkz. PSRLXILetopisnıy Sbornik İmenuemıy

PartiarşeyiliNikonovskoyLetopisyu, Moskova 2000, s. 71-80; ayrıca bkz. Mustafa Kafalı, “Toktamış”, İA, XII/1, s. 414.

228 Şerefüddin Ali Yezdî, EmîrTimur(Zafernâme), Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul 2013, s. 172. 229 İbni Arabşah, Acâibu’l‐Makdûr(BozkırdanGelenBela)Acâibu’l‐MakdûrfîNevâib‐iTimûr, Çev. D. Ahsen

Batur, İstanbul 2012, s. 141-142.

Page 117: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

110

Timur Beg’in vurduğu bu ağır darbeden sonra Altın Orda Devleti bir daha asla

toparlanamadı ve çöküş süreci hızlandı. Toktamış Han’ın evvelce kendisine yardım eden

ve bazı kabahatlerini görmezden gelen hamisine düşmanlık beslemesinin sebepleri

sadece siyasî ve iktisadî değildi. Bu âmillerle birlikte, birtakım psikolojik nedenler de

vardı. Zira Altın Orda hanı, Timur Beg tarafından “bağışlanmanın burukluğunu”230 hiçbir

zaman içinden atamamış, tahkir ve terzil edildiğini düşünerek hırslarına yenik düşmüş ve

dahi bu durum kendi sonunu hazırlamıştı.

Timur faciasından birkaç yıl sonra Altın Orda Devleti fiilen parçalanmaya başladı.

Cengiz Han soyunun farklı şubelerine mensup asilzadeler birbirlerinin peşi sıra Deşt-i

Kıpçak arazisinin muhtelif bölgelerinde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu suretle Kazan

(1437), Kırım (1441), Kâsım (1445), Sibir (1464) ve Astarhan (1502) hanlıkları ile Nogay

Orda teşekkül etti. İsmini zikrettiğimiz bu Türk-Tatar hanlıkları, menfaatleri mucibince

kimi zaman kendi aralarında çarpıştılar. Moskova Knezliği, Lehistan-Litvanya Krallığı,

Cenevizliler ve daha sonra Osmanlı Devleti’nin de dâhil olduğu bu hâkimiyet

mücadelesinde doğal olarak bazı ittifaklar kuruldu. Karadeniz’in kıyısında bulunması,

stratejik önemi ve yüksek ticaret potansiyeli sebebiyle en fazla ehemmiyet atfedilen bölge

ise hiç şüphe yok ki Kırım Yarımadası idi.

Filvaki Karadeniz’in kuzeyine hâkim olmak ve hassaten Karadeniz ticaretini

kontrol etmek isteyen her devlet Kırım’ın taşıdığı öneme vâkıftı. Ayrıca Cenevizlilerin

Kırım’a yapmış oldukları iktisadî ve ticarî yatırımlar da malûmdu. Hâl böyle iken, Altın

Orda Devleti’nin otoritesi kaybolduğundan, bölge tam bir kargaşaya sürüklenmiş ve

düzen bir türlü sağlanamamıştı. Bu kaotik dönem Kırım Hanlığı’nın resmen kurulduğu

tarih olan 1441 yılının öncesinde yaşanmıştı. Adeta bir mayalanma devrini temsil eden

1419 ile 1436 yılları arasındaki zaman diliminde cereyan eden siyasî çekişmeler ve

hâkimiyet mücadelesi son yıllara kadar muğlaklığını koruyordu. Ancak 1420-1428 yılları

arasında kayda geçirilen Cenevizlilere ait vesikalar, bahis konusu karanlık veya müphem

dönemin aydınlatılması babında belirleyici olmuştur231.

Filhakika, zikrettiğimiz dönemde Kırım’a muvakkaten hâkim olan hanların devr-i

saltanatları kronolojik olarak tespit edilememişti. Sunulan teklifler ise karmaşık ve

230 Jean Paul Roux, AksakTimurİslamınKutsalSavaşçısı, Çev. Ali Rıza Yalt, İstanbul 1994, s. 101. 231 Serkan Acar, “XV. Yüzyılda Deşt-i Kıpçak’ta İktidar Mücadelesi”, TürkTarihiAraştırmalarıDergisi,

C. 2, S. 2, 2017, s. 30.

Page 118: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

111

yanlıştı. Ancak Andrey Leonidoviç Ponomarev, yukarıda belirttiğimiz tarihler arasında,

Kefe şehrinde tutulan Cenevizlilerin hazine dairesinin muhasebe defterleri kayıtlarına ve

nümismatik verilere istinaden bahis konusu karmaşık dönemde hüküm süren hanların

saltanat sürelerini tespit etmeyi başarmıştır232.

Siyasî istikrarın bir türlü sağlanamadığı bu yıllarda Kırım sahasına gelerek talihini

arayan Altın Orda asilzadelerinden birisi de 1437 yılında İtil boyuna çekilerek Kazan

Hanlığı’nı kuracak olan Uluğ Muhammed Han idi. Önceleri payitaht Saray şehrine hâkim

olmaya çalışan ancak muvaffak olamayınca Kırım’a gelen bu zatın bir süre faaliyetlerine

burada devam ettiği anlaşılıyor. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Kırım gerçekten pek çok

ikbalperest hanzadenin ilgisini çeken bir yurttu. Nitekim V. D. Smirnov’un da haklı olarak

vurguladığı gibi: “Kırım, Altın Orda tahtını ele geçirmeye can atan Türk-Tatar asilzadeleri

için bir hazırlık okulu, bir sıçrama taşı idi”233.

Kırım’da böylesine yoğun bir hareketlilik yaşanırken, yeniden toparlanması

neredeyse imkânsız hale gelen Altın Orda Devleti’ndeki iç rekabet ve harpler şiddetlendi

ve yeni yurt arayan boylar ağırlıklı olarak ya Türkistan’a ya da Kırım’a yöneldiler. Belli

başlı boy beyleri ile Şirin beyi de Kırım’a gelerek Hacı Giray isimli bir asilzadeye iltihak

ettiler. Hanlığı tesis eden kurucu zümre özellikle İtil boyunda yaşayan Türk-Tatarları

Kırım’a çekmek ve bölgeye nüfus akışını sağlamak için çaba harcadı. 1441 yılında adına

sikke kestiren Hacı Giray Han ise konumunu güçlendirmek maksadıyla Altın Orda

Devleti’ne karşı Moskova Knezliği ile ittifak yaptı. Bununla birlikte, İstanbul’un fethinden

sonra boğazlara mutlak surette hâkim olan Osmanlı Devleti ile Kırım Hanlığı ortak

menfaatleri gereği Cenevizlilere karşı cephe aldılar. Osmanlı-Kırım müttefik güçleri 1454

yılında, hem denizden hem de karadan, Kefe’yi kuşatarak Cenevizlileri yıllık vergiye

bağladı234.

Kırım Hanlığı’nın müessisi Hacı Giray Han 1466 yılında vefat edince çocukları

arasında iktidar mücadelesi başladı. Özellikle Cenevizliler tarafından körüklenen taht

232 Bu hanların listeleri için bkz. Andrey Leonidoviç Ponomarev, “Pervıe Hanı Kırıma: Hronologiya Smutı

1420-h Godov v Sçetah Genuezskogo Kaznaçeystva Kaffı”, ZolotoordınskoeObozrenie, No. 2, Kazan 2013, s. 182; İlya Zaytsev, “Obrazovanie Krımskogo Hanstva”, İstoriyaTatar sDrevneyşihVremen,Tom IVTatarskieGosudartvaXV‐XVIII.vv., Kazan 2014, s. 132; Serkan Acar, a.g.m., s. 30.

233 V. D. Smirnov, OsmanlıDönemiKırımHanlığı, Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul 2016, s. 141. 234 Halil İnalcık, KırımHanlığıTarihiÜzerineAraştırmalar1441‐1700, İstanbul 2017, s. 4.

Page 119: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

112

kavgalarının en iddialı aktörleri Nur Devlet, Mengli Giray ve Haydar olsalar da asıl çekişme

ilk ikisi arasında yaşandı. Başlangıç safhasında Nur Devlet muvaffak oldu ancak daha

sonra Kırım boy aristokrasisinin desteğini sağlayan Mengli Giray 1467 yılında hanlığa

egemen olmayı başardı. Nur Devlet, aşağıda da temas edileceği üzere, önce kısa bir

süreliğine Kırım’a hâkim olacak, ilerleyen yıllarda ise Kâsım Hanlığı tahtına oturacaktı235.

Cenevizlilerin menfaatleri icabı Türk-Tatar asilzadeleri arasındaki taht kavgalarını

sürekli olarak körüklemeleri ve Kırım’dan İstanbul’a gönderilen şikâyet mektupları Fatih

Sultan Mehmed’in Kırım sahillerine doğrudan müdahale etmesine olanak sağladı. Gedik

Ahmed Paşa 1475 yılında Kefe şehrinin yanı sıra Cenevizlilere ait bütün limanları ele

geçirdi. Hapisten çıkarılan Mengli Giray, Osmanlı sultanının yüksek hâkimiyetini kabul

ederek tahta oturdu. Fakat bir yıl sonra 1476 yılında Altın Orda Hanı Seyyid Ahmed, Kırım

Hanlığı’nı zapt etti. Osmanlı sultanının tehdidi üzerine Kırım’dan ayrılarak memleketine

döndü ancak bu kez Kırım tahtına Osmanlılardan icazet alan Nur Sultan oturdu. Mengli

Giray ise İstanbul’a getirilerek tutsak edildi. Esasen boy beylerinin desteğini almadan

Kırım tahtında tutunabilmek çok zordu. Nitekim Kırım aristokrasisinin başı Eminek

Mirza, Nur Devlet Han’a karşı cephe alarak Fatih Sultan Mehmed’e müracaat etmiş ve

1478 yılında Mengli Giray’ın İstanbul’dan han olarak gönderilmesine muvaffak

olmuştur236.

Halil İnalcık’a göre; bir dönem Cenevizliler tarafından desteklenen Kırım Hanı

Mengli Giray’ın hangi şartlar altında Osmanlı himayesine girdiği hususu çok net

değildir237. Fakat kısa süre önce transkripsiyonu tamamlanan Es‐Seb‘ü’s‐SeyyârfîAhbâr‐ı

Mülûki’t‐Tatar isimli mufassal Kırım tarihinde hanın “kefere taifesi” ile ittifak yaparak

Osmanlı Devleti’ne karşı kusur işlediği için cezalandırıldığı ve daha sonra bağışlandığı

kayıtlıdır. Metinde geçen “küffar” sözcüğü ile kimin kastedildiği çok açık değilse de bu

devirde Kırım asilzadeleri arasına, daha önce de belirtildiği gibi, Cenevizliler tarafından

nifak sokulduğu ve kimilerinin bunlara meylettiği malûmdur. Dolayısıyla burada

kastedilen “kefere taifesi” Cenevizlilerdir. Bundan başka, söz konusu devirde Kırım

Hanlığı’nın Moskova Knezliği ile iyi ilişkiler içerisinde olduğu hatta Altın Orda hanlarına

235 Serkan Acar, “Kırım Hanlığı'nın Erken Devirlerine Kısa Bir Nazar”, UluslararasıOsmaneliSosyalBilimler

Kongresi12‐14Ekim2016Bilecik.Osmaneli’den21.YüzyılıOkumakBildirilerKitabı, Bilecik, 2016, s. 27. 236 Halil İnalcık, a.g.e., s. 5-6. 237 Halil İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”,

Belleten, C. VIII, S. 30, Ankara 1944, s. 187-188.

Page 120: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

113

karşı Ruslarla ittifak yaptığı hakikati de göz ardı edilmemelidir. Hülasa, Mengli Giray

Han’ın Osmanlı himayesine girmesinde daha başka âmillerin yanı sıra siyasî rakiplerine

karşı üstünlük sağlama arzusu da vardır.

Son derece ağdalı bir üslupla kaleme alınan ve anlaşılması epey güç olanEs‐Seb‘ü’s‐

Seyyâr fî Ahbâr‐ıMülûki’t‐Tatar adlı eserde Mengli Giray Han hakkında ilginç bilgiler

kayıtlıdır: “Zafer ve fethin hafif esintisi ile Mengli Giray’ın iktidarı kâfirlerin şiddetli ve

yıkıcı tesirinden kurtulup salim oldu. Günahlarına tövbe edip hak yoluna dönerek, yedi

iklim padişahının temiz eteğine kondu. Osmanlı Devleti’ne bağlılığını bildirerek itaat

süsünü kulağına ziynet olarak taktı. O zümrenin başkanı ve ulular topluluğunun reisi olup,

asrın padişahının baktığı iltifat penceresinden kendisine nazar edildi. Halel getiren

kendini beğenmişlik perdesinin önlemini alarak, sabrın, zaferin bineği olduğunu gördü.

Marifet kırbacıyla doru atını çabucak kamçılayarak bozkırda sürdü. İhtiyatsız davranmayı

bırakarak Kırım yurdunda mevcut olan Tatar askerleri ile İtil Irmağı sahilindeki Taht İli

(Saray şehri) memleketini zapt edip ele geçirerek helak etti”238.

Bu kayıttan da anlaşıldığı üzere, Mengli Giray Han artık Cenevizlilerle ilişkisini

kesmiş ve Osmanlı Devleti’nin yörüngesine girerek mutlak surette itaat etmişti. Nitekim

Kırım hanı 1484 yılında Osmanlı ordusu ile birlikte Akkirman Seferi’ne katılarak bağlığını

bildirmiştir ki, düzenlenen bu askerî harekât Osmanlı-Kırım müttefik güçlerinin ortaklaşa

tertip ettikleri ilk seferdir.

Söz konusu sefere ilişkin kayıtları Osmanlı kaynaklarından takip edebilmemiz

mümkündür: “Kili Kalesi alınıp, ülke kapıları açıcı padişahın eline girip, Osmanlı

topraklarına katılınca, ülkeler alıcı Hudavendigâr Hazretleri çağıltısı büyük denizleri

andıran askerleriyle bu kez Akkirman Kalesi’ni ele geçirmeye niyet etti. Eflâk askeri ve

Kefe yönünden Mengli Giray Han, Tatar askeriyle gelip katıldılar. Adı geçen hisarı

denizden ve karadan kuşattılar. Derin hendeğini doldurduktan sonra, on beş gün kadar

savaş ve dövüş, vuruş ve kırış yapıldı. Sonunda Yüce Allah’ın yardımı ile aynı yılın 10

238 Metnin orijinali ise şu şekildedir: “Bâd-ı nesîm-i feth ü zafer ile dâmen-i iktidâr-ı Mengli Girây hâr u

hâşâk-i mevâni-i küffârdan reste vü sâlim olıcak dest-i inâbetin nihâde-i zeyl-i tâhir-i pâdişâh-ı heft-kişver idüp halka-i ubûdiyyet-i mülûk-i Osmâniyânı zîver-i gûş-ı itâat itmekde ol zümrenin pîşvası ve ol fırka-i celîlenin muktedâsı olup revzene-i iltifâtdan manzûr-ı nigâh-ı pâdişâh-ı asr olmağın dîde-i rey ü tedbîrin gışâve-i enâniyyet-i halel-pezir itmegin es-sabru matiyyetü’z-zafer kümeyt-i hüner-mendin tâziyâne-i isticâl ile rânde-i beyâbân-ı nesy ü gaflet idüp hıtta-i Kırım’da mevcûd olan cünûd-ı Tatar ile sevhil-i nehr-i İtil’de vâki Taht İli memleketin zabt u teshîrde tehâlük itmegin…”. Seyyid Mehmed Rıza, Es‐Seb‘ü’s‐SeyyârfîAhbâr‐ıMülûki’t‐Tatar(TenkitliMetinNeşri,İnceleme), Basılmamış Doktora Tezi, Haz. Yavuz Söylemez, İzmir 2016, s. 110.

Page 121: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

114

Ağustos’unda amanla (yani anlaşma yoluyla) verildi, İslâm sancakları ve fırsat bayrakları

dikilip ele geçirildi. Ondan sonra Hudavendigâr, sayıları yıldızlara denk askerleri ile

saltanat merkezi İstanbul’a doğru yola koyuldu”239.

Velhâsıl-ı kelam, XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Deşt-i Kıpçak sahasında iki

büyük ittifak yapılmış ve saflar da belli olmuştu. Bir tarafta Osmanlı himayesindeki Kırım

Hanlığı ile Moskova Knezliği, diğer tarafta ise Altın Orda Devleti ile Lehistan-Litvanya

Krallığı vardı. Kulikovo Savaşı’ndan tam yüzyıl sonra, 1480 yılında vukua gelen Ugra

Savaşı’nda Rusların galip gelmesi Altın Orda Devleti’nin mukadderatını kesin olarak tayin

etti. Nihayet 1502 yılına gelindiğinde Mengli Giray Han, soydaşları tarafından idare edilen

ve tabiî ömrünü tamamlayan Türk-Tatar devletine son darbeyi vurdu. Yaklaşık iki buçuk

asır Doğu Avrupa’ya hükmeden bu devlet tarih sahnesinden silinince, gerek Kırım Hanlığı

gerekse Moskova Knezliği, Altın Orda mirası olan Kazan, Kâsım ve Astarhan gibi hanlıklar

üzerinde hak iddia ettiklerinden, aralarında uzun yıllar devam edecek zorlu bir iktidar

mücadelesi başladı.

BİBLİYOGRAFYA

Acar, Serkan, “Kırım Hanlığı'nın Erken Devirlerine Kısa Bir Nazar”, UluslararasıOsmaneli

SosyalBilimlerKongresi12‐14Ekim2016Bilecik.Osmaneli’den21.Yüzyılı

OkumakBildirilerKitabı, Bilecik, 2016, s. 25-32.

Acar, Serkan, “XV. Yüzyılda Deşt-i Kıpçak’ta İktidar Mücadelesi”, TürkTarihiAraştırmaları

Dergisi, C. 2, S. 2, 2017, s. 22-34.

Grousset, Rene, SteplerİmparatorluğuAttila,CengizHan,Timur, Çev. Halil İnalcık, Ankara

2011.

İbni Arabşah, Acâibu’l‐Makdûr(BozkırdanGelenBela)Acâibu’l‐MakdûrfîNevâib‐iTimûr,

Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul 2012.

239 Matrakçı Nasuh, Tarih‐iSultanBayezid, Haz. Reha Bilge, Akt. Mertol Tulum, İstanbul 2015, s. 57-58. Bu

kayıtların orijinali şöyledir: “Çün kal’a-i Kili feth olup, pâdişâh-i memleket-güşânın teshîrine girüp, memalik-i Osmâniyye[ye] mülsak oldı, Hazret-i Hûdavendigâr-i memalik-sitân, cüyûş-i hurûş-i ummân-nişân ile girü Akkirmen kal’ası fethine azm idüp, Eflâk leşkeri ve Kefe cânibinden Menli Girây Hân, Tatar askeri-yile gelüp, mülâki oldılar. Zikr olan hisârı bahrden ve berden kuşadup, handak-ı amîkın memlû kılduklarından sonra, on beş gün mikdârı üzerine ceng ü cidâl ve harb ü kıtal olınup, âhır bi-ınâyeti’llah Teâlâ ınâyet-i Hak ile sene-i mezbûre Receb’inün on altısında emân-ile virilüp, İslâm sancakları ve fursat bayrakları dikülüp, zabt olındı. Andan sonra Hudâvendigâr, asâkir-i encüm-şümâr ile dârü’s-saltane Konstantıniyye’ye müteveccih oldı”. Bkz. Matrakçı Nasuh, a.g.e., s. 175-176.

Page 122: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

115

İnalcık, Halil, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve

Ahidname Meselesi”, Belleten, C. VIII, S. 30, Ankara 1944, s. 185-229.

İnalcık, Halil, KırımHanlığıTarihiÜzerineAraştırmalar1441‐1700, İstanbul 2017.

Kafalı, Mustafa, “Toktamış”, İA, XII/1, s. 412-420.

Matrakçı Nasuh, Tarih‐iSultanBayezid, Haz. Reha Bilge, Akt. Mertol Tulum, İstanbul 2015.

Ponomarev, Andrey Leonidoviç, “Pervıe Hanı Kırıma: Hronologiya Smutı 1420-h Godov v

Sçetah Genuezskogo Kaznaçeystva Kaffı”, ZolotoordınskoeObozrenie, No. 2,

Kazan 2013, s. 158-190.

PSRLXILetopisnıySbornikİmenuemıyPartiarşeyiliNikonovskoyLetopisyu, Moskova 2000.

Roux, Jean Paul, AksakTimurİslamınKutsalSavaşçısı, Çev. Ali Rıza Yalt, İstanbul 1994.

Seyyid Mehmed Rıza, Es‐Seb‘ü’s‐Seyyâr fî Ahbâr‐ıMülûki’t‐Tatar (TenkitliMetinNeşri,

İnceleme), Basılmamış Doktora Tezi, Haz. Yavuz Söylemez, İzmir 2016.

Smirnov, V. D., OsmanlıDönemiKırımHanlığı, Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul 2016.

Şerefüddin Ali Yezdî, EmîrTimur(Zafernâme), Çev. D. Ahsen Batur, İstanbul 2013.

Zaytsev, İlya, “Obrazovanie Krımskogo Hanstva”, İstoriyaTatarsDrevneyşihVremen,Tom

IVTatarskieGosudartvaXV‐XVIII.vv., Kazan 2014, s. 130-146.

Page 123: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

116

AYŞE SEYİTMURATOVA’NIN KIRIM TÜRKLERİNİN MİLLÎ HAREKETİNDEKİ ROLÜ

Hande GÜNDÜZ*

ÖZET Kırım Türkleri, 18 Mayıs 1944 gecesi “vatana ihanet” ettikleri gerekçesi ile ata

topraklarından Özbekistan’a sürgün edilmişlerdir. Stalin, en ağır sürgün acısını Kırım Türklerine yaşattığı sırada sürgünde bulunan bazı kişilerin ileride itibarlarını ve vatanlarını en güçlü şekilde savunarak verdikleri mücadeleyi kazanacaklarının hesabını yapmamıştı. Sürgün esnasında yedi yaşında olan Kırım Türk Millî Hareketinde en ön saflarda yer alan ve Kırım Türklerinin “Kahraman Kızı” olarak bilinen Ayşe Seyitmuratova, hem halkının itibarı hem de vatanı için vermiş olduğu mücadele ile örnek kadın tipinin temsilcisi olmuştur. Bu çalışma ile Seyitmuratova’nın, Kırım Türklerinin Millî Hareketindeki rolü ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Stalin, 18 Mayıs 1944, Kırım Türkleri, Sürgün, Ayşe Seyitmuratova. ABSTRACT Crimean Turks exiled to Uzbekistan from their motherland by accuse of “High Treason” in

18 May 1944 night. Stalin got Crimean Turks experience exile pain the wast, nevertheless he didn't consider that someone between their would win the fight by defending their prestige and motherland in the future. Ayşe Seyitmuratova who was seven years old in time of exile, is forefront of Crimean Turks freedom movement. She is known as heroine girl of Crimean Turks and she becomes representative morein person.

Key Words: Stalin, 18th of May 1944, Crimean Turks, Deportation, Ayşe Seyitmuratova. GİRİŞ Kırım Yarımadası, II. Dünya Savaşı’nda iki ayrı milletin (Alman-Rus) mücadele sahasını

oluşturmaktaydı. Alman orduları 1942 yılının Temmuz ayında Kırım’ı hâkimiyetleri altına aldıkları zaman bir kısım Kırım Türkü tarafından “kurtarıcı” olarak görülmüşler ve savaş esnasında Kırım’da Almanlar tarafından Sovyet partizanlarına karşı mücadele etmek için kurulan “Gönüllü Nefsi Müdafaa Taburları”na bazı kişiler zoraki bir şekilde kayıt ettirilmişlerdir240. 10 Nisan 1944 günü Kızıl Ordu Birlikleri Almanları mağlup ederek Kırım’ı ele geçirdikten241 yaklaşık bir ay sonra Kırım Türklerini “vatana ihanet” ettikleri gerekçesiyle Kırım’dan sürgün etmişlerdir.

KIRIM TÜRKLERİNİN SÜRGÜN EDİLMELERİ VE ÖZBEKİSTANA VARIŞ XX. yüzyıla gelindiği zaman Stalin, Montreux Mütarekesinin eskimiş olduğunu ve

Boğazların statüsünün Sovyetlerin çıkarlarına göre yeniden şekillenmesi gerektiğine kendince kanaat getirmişti242. Bu amaçla Boğaz kontrolünün önünde engel teşkil eden ve Türkiye’ye yakınlıkları ile bilinen Kırım Türkleri bölgeden sürülmeliydiler243. 10 Mayıs 1944 günü SSCB * Yüksek Lisans Öğrencisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Bölümü, [email protected] 240 Kemal Özcan, “II. Dünya Savaşı Sırasında Kırım Türklerinin Almanlarla İlişkileri Meselesi Üzerine”, Karadeniz Araştırmaları, Ed.: Osman Karatay, S: 4, Çorum 2005, s. 72. 241 Hakan Kırımlı, “Rus İdaresi Döneminde Kırım”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, c. XXV, İstanbul 2002, s. 461. 242 Kemal Özcan, Kırım Türklerinin Varoluş Mücadelesi Kırım Dramı, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2010, s. 81-82. 243 İsmail Aydıngün, “Sürgün, Vatana Dönüş ve Kültürel Canlanma: Kırım Tatarlarında Kültürel Melezlik”, Karadeniz Araştırmaları, Ed.: Osman Karatay-Mehmet Seyfettin Erol, S: 42, Ankara 2014, s. 53.

Page 124: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

117

İçişleri Halk Komiseri Beriya tarafından Stalin’e sunulan raporda Kırım Türklerinin, Almanlarla işbirliğine girerek “hain” oldukları “vatana ihanet” ettikleri gerekçesi ile Kırım’dan çıkarılmaları ve Özbekistan’a sürülerek orada kendilerine ayrılan topraklarda çalışmaları gerektiği teklifi yapılmıştır. Sürgün teklifinin yapıldığı 10 Mayıs 1944 tarihli raporda sürgün operasyonunun tarihi 20-21 Mayıs olarak belirlenmiş ve sürgün işleminin 1 Temmuz’a kadar neticeleneceğinin bilgisi verilmiştir244. 11 Mayıs 1944 günü Stalin’in imzasını taşıyan “çok gizli” ibareli kararnamede Kırım Türklerini vatanlarından sürme kararı alınmış ve 20 Mayıs olarak belirlenen sürgün operasyonunun tarihi iki gün öne alınarak 18 Mayıs 1944’te gerçekleştirilmiştir245.

Gece saat 03.00 sıralarında Kırım Türklerinin kapıları Sovyet askerlerince çalınmış ve gerekli eşyalarını almaları için kendilerine sadece 15 dakika süre verildiği söylenmiştir246. Gece yarısı uykularından uyandırılan, meydanlarda bekletilen ve nereye niçin gittiklerini bilmeyen Kırım Türkleri daha önce Çeçen-İnguşların sürgününde kullanılan hayvan ve yük vagonlarına bindirilerek yola çıkarılmışlardır. Kırım’ın “Sovyet karşıtı” unsurlardan arındırılması işlemi 4 Temmuz 1944 günü sona ermiş ve 183.155 kişiyle Kırım Türkleri bu sürgün operasyonunda Kırım’dan çıkarılan en kalabalık topluluk olarak ilk sırada yerlerini almışlardır247.

18 Mayıs 1944 sürgününü yaşayanlardan biri de 11 Şubat 1937 Kerç Yarımadası Acı Eli Köyü doğumlu olan Ayşe Seyitmuratova’dır. Kendisinin sürgün esnasında bir Sovyet askerinin kendilerinin haline acıyarak annesine para verdiğini belirtmesi aslında sürgünün ne kadar ağır şartlar altında gerçekleştirildiğinin de göstergesidir248. Ayrıca Seyitmuratova’nın, yakınlarından bazılarını köprüden geçtikleri sırada açlıktan başları dönerek suya düşüp ölmelerini görmesi de çok acı bir tablo olsa gerekir249. Açlığa dayanamayan insanların akıllarını yitirmelerine sebep olan bu eziyetli sürgün yolunda hayatlarını kaybedenler daha çok yaşlılar ve çocuklardan oluşmaktaydı. Yolculukta vagon kapılarının açılmamasından ötürü insanlar yakınlarının cesetlerini dahi defnedememiş ve onları ancak tren durduğu zaman yol kenarlarına bırakmakla yetinmişlerdir250.

Yaklaşık üç hafta süren yolculuktan sonra sürgün bölgelerine ulaşan Kırım Türklerine “hastalıklı”, “vatan haini” gözü ile bakılmış ve tek başlarına bırakılmışlardır. Sürgün bölgesinde Seyitmuratova ve ailesi Özbekistan’ın Semerkant Eyaletine yerleştirilmiştir251. Burada Seyitmuratova, bir yıl Rusça eğitim görmüş ve 1946 yılında bir Rus okulunda öğrenimine başlamıştır252. 1956 yılında okulunu bitiren ve üniversiteye girme zamanı gelen Seyitmuratova, Stalin’in ölümünden sonra yerine gelen Hruşçev hükümeti tarafından “Üniversite daha sonra.” denilerek iki yıl çalışma zorunluluğuna tabi tutulmuştur253.

MİLLÎ HAREKET SAFHASININ OLUŞUM SÜRECİ Sürgünde geçen on iki yıl boyunca Stalin’in baskı ve zulmüne karşı gerek şahsi gerekse toplu

olarak bir faaliyet gerçekleştirilememiştir. Artık Stalin’in bu politikasından bıkan Kırım Türkleri, toplu halde harekete geçmeye başlamışlardır. Özellikle de sürgün hayatından kurtulan ancak yurtlarına dönme hakkını elde edemeyen Kırım Türkleri bu uygulamalara tepki göstermek adına birtakım faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır254. 244 Özcan, a.g.e., s. 67. 245 A.g.e., s. 68-69. 246 Şaziye Mamutova, “Sürgünlik Aqqında Şaatlıq”, (Çevrimiçi) http://www.surgun.org/?p=85, 16.02.2017. 247 Özcan, a.g.e., s. 83. 248 Hasan Kırımer, Ayşe Seitmuratova, Aktüel Ofset, Eskişehir 2015, s. 33. 249 A.g.e., s. 1. 250 Özcan, a.g.e., s. 87. 251 Kırımer, a.g.y. 252 A.g.e., s. 36. 253 A.g.e., s. 2. 254 Özcan, a.g.e., s. 144.

Page 125: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

118

İlk olarak 1956 yılında öncülüğünü Mustafa Selimov, Şamil Alyadinov, Bekir Osmanov, Ahmet Han Sultan’ın yaptığı Teşebbüs Grubu kurulmuştur255. Teşebbüs Grubu üyeleri itibarlarını yeniden elde ederek Kırım’a dönüp Özerk Cumhuriyetlerini kurmak amacıyla ilk başlarda Sovyetler tarafından pek de dikkate alınmayan çok imzalı dilekçeler ile haksızlığa uğradıklarını belirtmeye başlamışlardır256.

Teşebbüs Grubu üyelerinin yürüttüğü faaliyetler neticesinde Kırım Türk gençleri de kendi halklarının kültür ve tarihine sahip olma arzusu ile teşkilatlanmaya başlamışlardır. 1962 yılının Şubat ayında Kırım Türklerinin millî lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Nevai Halk Kütüphanesinde çalışırken iki gençten Kırım Türkleri ile ilgili yapılacak olan konferansa konuşmacı olarak katılması teklifini almıştır. 30-40 kişinin katılımı ile neticelenen konferansta Kırım Türk Gençlik Birliği’nin kurulması fikri katılımcıların görüşüne sunulmuştur. Toplantıya katılanlardan Velit Gaziyev’in, böyle bir girişimin gereksiz olduğunu ve kendilerini hapse sürükleyeceğini söylemesi üzerine Gençlik Birliği’nin kuruluşu ertelenmiştir257. Birliği kurma teşebbüsleri sırasında Kırımoğlu başta olmak üzere birçok kişi ya işlerinden ihraç edilmiş ya da gözaltına alınmıştır.

AYŞE SEYİTMURATOVA’NIN MİLLÎ HAREKETTEKİ ROLÜ Seyitmuratova’nın, Millî Harekete katılma isteği üniversitede okuduğu sırada 1961 yılında

girmiş olduğu bir spor müsabakası neticesinde dereceye girmesinin ardından kendisine tatilde ödül olarak Kırım’a gitme teklifi ile mümkün olmuştur. Yirmi dört günlüğüne Kırım’ın Aluşta şehrine giden Seyitmuratova’ın bu sırada millî duyguları perçinleşmiş ve halkına nasıl hizmet etmesi gerektiğinin yollarını düşünmeye başlamıştır258.

1963 yılında Tarih Fakültesini iyi bir derece ile bitiren Seyitmuratova, Doktora yapmak için Moskova İlimler Akademisi’ne başvurmuş ancak Kırım Türkü olduğu için okula kabul edilmemiştir259. Kendisine burada Özbekistan İlimler Akademisi’nin Tarih Enstitüsü’ne gitmesi tavsiye edilmiş fakat orada da “Öz kadrolarımız var.” denilerek geri çevrilmiş ve en sonunda bitirdiği üniversitede iş bularak çalışmaya başlamıştır260.

1964 yılında Seyitmuratova, Kırım Türk vekillerinin Moskova’daki faaliyetlerinden haberdar olmuş ve kendisine teşkilata girmesi önerilmiştir. Seyitmuratova, hareketin faal liderlerinden Asan Eminov, İlyas Mustafayev, Aya Arifov gibi önemli isimler ile tanışma fırsatı bularak Millî Harekete iştirak etmiştir261. Milletinin kader davasına gönül veren Seyitmuratova, Millî Hareket süresince bilgi ve belge toplayarak her önemli gelişmeden Aksakallıları haberdar etmiştir. Döneminde Sovyetler Birliği herkesi yazı stilinden tanıyıp kendilerine aleyhte olanları cezalandırma yolunu tuttuğundan Seyitmuratova, derlediği bilgileri başka kişilere vermiş ve onlar da tüm yazı tarzlarını kullanarak tek tip yazı stilinin önüne geçmişlerdir262.

Seyitmuratova, sürgün bölgesindeyken yaşadıkları yerden ayrılmamaları gerektiğini aksi takdirde ya hapis cezasına ya da sürgüne gönderileceklerini bildiği halde dava arkadaşları ile birlikte gruplar kurmuş, kütüphanelerden bilgiler toplamış ve civar köylerdeki akrabalarına, arkadaşlarına ulaşarak onları kutlu davaları hakkında bilgilendirmiştir263. Seyitmuratova’nın bu

255 A.g.y. 256 A.g.e., s. 154. 257 A.g.e., s. 151-153. 258 Kırımer, a.g.e., s. 5. 259 A.g.y. 260 A.g.e., s. 36-37. 261 A.g.e., s. 37. 262 A.g.e., s. 5. 263 “Ayşe Seyitmuratova Kırım Sürgününü Anadolu Ajansına Anlattı”, Qırım Haber Ajansı, (Çevrimiçi) http://qha.com.ua/tr/toplum/ayse-seyitmuratova-kirim-surgununu-anadolu-ajansi-na-anlatti/130105/, 20.02.2017.

Page 126: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

119

faaliyetlerinden haberdar olan Sovyet yetkilileri 14 Ekim 1966 günü kendisini milletler arasında kavga çıkarma, iftiralı vesika çoğaltma ve dağıtma suçundan yargılayarak Seyitmuratova’yı hapishaneye atmışlardır. Seyitmuratova kendisine yapılan suçlamalardan ötürü mahkemede verdiği ifadesinde babasının Sovyet Hükümetini müdafaa etmek için 1941 yılında askere alındığını ve bir daha da kendisinden haber alınmadığını, Sovyet yetkililerin ise o babanın eşini ve yedi çocuğunu yargıladığını sert bir dille ifade etmiştir264. Seyitmuratova, 24 Ekim 1966 yılında girmiş olduğu hapishaneden 7 ay sonra 20 Mayıs 1967 yılında serbest bırakılmıştır 265.

Millî Mücadele süresince Seyitmuratova, Kırım Türklerinin Millî Hareketine gönül veren Andrey Saharov, Yelena Bönner, Pyötr ve Zinaida Grigorenko, Tatyana Ösipova, Sergev Kovalöv, Vladimir Maksimov gibi birçok insan hakları savunucusu ile tanışmıştır266. Millî Hareket döneminde KGB’nin “Saharov ile dost olmayın, size Karasu Bazar’da iki odalı bir ev verelim.” teklifine karşılık Seyitmuratova, “Ben iki göz ev için dostlarımı satmam. Siz bize “hain” dediniz ama değiliz. Sovyet’i bırakırım ama dostlarımı bırakmam.267” diyerek dava arkadaşlarının yanında yer almıştır. KGB’nin yapmış olduğu bu tekliften Kırım Türklerini insan hakları savunucularının desteğinden mahrum bırakarak Millî Hareketin gücünü kırmak istedikleri anlaşılmaktadır.

Sovyet yönetiminin Kırım Türklerini yıldırma ve gücünü kırmaya dayalı olan baskıları onları her geçen gün birbirlerine daha çok kenetlendiriyordu. Özellikle de Kırım Türklerinin, Özbekistan’a sürgün edilmiş olmaları birlikte yaşamanın verdiği avantaj ile kolayca koordine olmalarını sağlıyordu268. 1967 yılında artık Millî Hareket günden güne güçlenmekteydi ve imza kampanyaları sadece Özbekistan’da toplanmakla kalmıyor; Kırım Türklerinin davalarına gönül verenlerin bulunduğu her yerde (Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Kuzey Kafkasya...) Millî Harekete destekçi katılıyordu. Hatta millî gaye uğrunda tutuklanan her üyenin yerini üç yeni üye doldurarak kırılması beklenen hareketin gücü günden güne arttırılıyordu269.

21 Temmuz 1967 günü halk vekillerinin Moskova’da tertip ettiği görüşmelere Seyitmuratova ile birlikte KGB başı Yuriy Andrapov, SSCB Başsavcısı R. Rudenko, İçişleri Bakanı N. Şçölokovnen iştirak etmiştir. Gerçekleştirilen toplantıda Andrapov, en yakın zamanda Kırım Türklerini aklayan bir kararın ilan edileceğini açıklamış olsa da neticede farklı fikirlere sahip olan büro üyelerinin bir mutabakata varamamaları üzerine olumlu bir karar alınamamıştır270.

5 Eylül 1967 günü Yüksek Şûra Prezidyumu’nun “Eskiden Kırım’da Yaşayan Tatar Milletine Mensup Vatandaşlar Hakkında271” ki kararını Seyitmuratova, Moskova’da yaşayan ve Millî Harekete destek verdiği için yargılanan Doktor Enver Mametov’dan öğrenmiştir. Seyitmuratova hemen bir kütüphaneye giderek Özbekistan gazetelerinden birinde yayınlanan kararı bulup okumuştur. Kararnameye göre önceden Kırım’da yaşayan Kırım Türklerinin üzerlerindeki suçlama kaldırılmış ama onların sürgün bölgelerinde yaşamaları öngörülmüştür272. Bu karar vatan Kırım’a dönmek için faaliyet yürüten Kırım Türklerini tek vücut haline getirmiş ve çalışmalara hız verilerek Millî Hareket liderlerinin öncülüğünde Kırım Türklerinin, Kırım’a göçü teşvik edilmiştir. 264 Kırımer, a.g.e., s. 5. 265 A.g.e., s. 38. 266 A.g.e., s. 42. 267 A.g.e., s. 3. 268 Bilal Koçak, “Özel Röportaj: Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu”, Ekovitrin, S: 159, İstanbul 2013, s. 61. 269 “1967 yılının ortalarına gelindiğinde Kırım Türk Heyetinin kişi sayısı 400’e ulaşmıştı.” Özcan, a.g.e., s. 159-160. 270 A.g.e., s. 41. 271 Ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Özcan, Sovyet Belgelerinde Kırım Dramı, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul 2007, s. 77-82. 272 Kırımer, a.g.y.

Page 127: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

120

1974 yılında Millî Hareketin öncü ismi olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu faaliyetlerinden ötürü üçüncü defa tutuklanmış ve Sibirya’ya ağır şartlı çalışma kampına gönderilmiştir. Cezasının bitimine üç ay kala akrabalarına ve arkadaşlarına yazdığı mektuplarda Sovyet Hükümetine karşı propaganda yaptığı gerekçesiyle hakkında yeni bir dava açılmış ve o da tepkisini 303 gün sürecek olan açlık grevi ile göstermiştir. Saharov ve Grigorenko, Kırımoğlu’nun başlatmış olduğu açlık grevini Birleşmiş Milletlere, dünya kamuoyuna ve İslam âlemine haber verirlerken; Seyitmuratova da İngiliz dilinde bir kitapçık yazıp yayınlayarak Kırımoğlu’nun serbest bırakılmasını talep eden evrakları Viyana Kongresi’nde bulunan 35 devlet temsilcisine dağıtmıştır273. Saharov, Grigorenko ve Seyitmuratova’nın birlikte yürüttükleri çalışmalar neticesinde Kırımoğlu, açlık grevini Şubat 1976’da sonlandırmıştır.

Seyitmuratova, 1979 senesinde Sovyetler Birliği’nden çıkarılmış ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı müracaat neticesinde ABD vatandaşlığına kabul edilerek New York şehrinde yaşamaya başlamıştır274. ABD’de bulunduğu süre zarfında Seyitmuratova, “Amerika’nın Sesi”, “Özgürlük” radyolarında çalışarak halkının savunucusu olmuş ve 13 yıl içerisinde 130 radyo yayını yapmıştır275. Kendisi tüm programlarında Kırım Türklerinin görmezden gelinmesine şu şekilde tepki göstermiştir276: “Dünyada yılan, kurt, nesli tükenmekte olan böcekleri korumak için komiteler kurulmakta ama sürgünlükte nesli tükenme tehlikesi altında bulunan Kırım Tatarlarından hiç kimse bir kelime dahi söz etmemektedir.” Yapacağı işin maddi kaynağını kendisi oluşturan Seyitmuratova, Amerika’da topladığı paralar ile satın aldığı üç arabayı ABD’de geçen 11 yıllık yaşamdan sonra Özbekistan Millî Hareket teşkilatına bağışlamış ve birçok soydaşının vatan hasretine böylelikle son vermiştir277.

Nihayet 1980’li yıllar Millî Hareketin “zafere” ulaşmasında bir dönüm noktasını teşkil etmekteydi. 1985 yılında Sovyetler Birliği yönetiminde meydana gelen değişiklikler neticesinde Mihail Gorbaçev, SBKP Merkez Komitesi seçilerek ülke yönetiminin başına geçmiştir. Onun yönetime geçmesi ile birlikte Sovyetler Birliği başta olmak üzere bütün Doğu Bloğu ülkelerinde birçok değişikliklerin yaşanmasına vesile olan “Perestroyka=Yeniden Yapılanma” ve “Glasnost=Açıklık” politikaları Kırım Türklerinin Millî Hareketlerine de etki etmiştir278. 14 Kasım 1989’da SSCB Yüksek Sovyeti, Kırım Türklerinin vatan hasretine son vererek haksızlığa uğrayan Kırım Türklerinin haklarını iade eden deklarasyonu yayınlayarak onların Kırım’a dönmelerinde bizzat organizatör olmuştur279.

1991 yılında vatanına dönen ve gençliğinde Millî Harekete katılarak vatan davasına sadık kalan Seyitmuratova, “Bizler görüşmeler yapıp, hapishanelerde bulunup, talep ettiğimiz amaçları yerine getirdik, halkımız Kırım’a döndü.” diyerek hem kendisinin hem de diğer dava arkadaşlarının Millî Hareketteki emeklerini belirtmektedir280. Kendisi şu an Kırım’da bulunmakta ve halkının Millî Mücadelesini anlatan yazılar kaleme alarak Kırım Türklerini gerek yerel gerekse uluslararası platformlarda layıkıyla temsil etmektedir.

SONUÇ Millî Hareket süresince 18 Mayıs 1944 sürgününün acısını yüreğinde taşıyan Kırım

Türklerinin sembol isimlerinden olan Ayşe Seyitmuratova, hem toprağı hem de milleti için mücadelesinden hiçbir zaman ödün vermemiştir. Hatta Tarihte Doktora yapmak istemesine rağmen sırf Kırım Türkü olduğu ve milletinin haklarını savunduğu için bir türlü istediği çalışma

273 A.g.e., s. 44. 274 A.g.e., s. 8. 275 A.g.e., s. 59. 276 Zera Bekirova, “Bütün Ömür Milliy Arekette”, Yañı Dünya Gazetası, 14.02.2017. 277 Kırımer, a.g.e., s. 25. 278 Özcan, a.g.e., s. 227. 279 A.g.e., 247-248. 280 Bekirova, a.g.m.

Page 128: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

121

alanına ulaşamamıştır. Kırım’ın kendilerinin tek vatan olduğunun bilincinde olan Seyitmuratova, kendi halkını Vatan Kırım’a döndürmek için elinden geleni yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.

KAYNAKÇA Aydıngün, İsmail, “Sürgün, Vatana Dönüş ve Kültürel Canlanma: Kırım Tatarlarında

Kültürel Melezlik”, Karadeniz Araştırmaları, Ed.: Osman Karatay-Mehmet Seyfettin Erol, S: 42, Ankara 2014, s. 53-67.

“Ayşe Seyitmuratova Kırım Sürgününü Anadolu Ajansına Anlattı”, Qırım Haber Ajansı, (Çevrimiçi) http://qha.com.ua/tr/toplum/ayse-seyitmuratova-kirim-surgununu-anadolu-ajansi-na-anlatti/130105/, 20.02.2017.

Bekirova, Zera, “Bütün Ömür Millîy Arekette”, Yañı Dünya Gazetası, 14.02.2017. Koçak, Bilal, “Özel Röportaj: Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu”, Ekovitrin, S: 159, İstanbul

2013. Kırımer, Hasan, Ayşe Seitmuratova, Aktüel Ofset, Eskişehir 2015. Kırımlı, Hakan, “Rus İdaresi Döneminde Kırım”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, c.

XXV, İstanbul 2002, s. 458-465. Mamutova, Şaziye, “Sürgünlik Aqqında Şaatlıq”, (Çevrimiçi)

http://www.surgun.org/?p=85, 16.02.2017.

Özcan, Kemal, “II. Dünya Savaşı Sırasında Kırım Türklerinin Almanlarla İlişkileri Meselesi Üzerine”, Karadeniz Araştırmaları, Ed.: Osman Karatay, S: 4, Çorum 2005, s. 65-78.

Özcan, Kemal, Sovyet Belgelerinde Kırım Dramı, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul 2007.

Özcan, Kemal, Kırım Türklerinin Varoluş Mücadelesi Kırım Dramı, Babıâli Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2010.

Page 129: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

122

KIRIM TATARLARININ YAPAY VE GERÇEK İKİ KİMLİK ARASINDA

VAR OLUŞ MÜCADELESİ

Dr. Ataalp PINARER* JEOPOLİTÜRK, Jeopolitik Araştırmalar Merkezi

Türkiye

ÖZET

Sovyet ideolojisi, geniş devlet imkan ve mekanizmalarıyla, sosyal yapılandırmacılığın en ütopik örneklerinden birini denemiştir. Bu hiçbir tarihsel gerçeğe dayanmayan Sovyet İnsanı yaratma deneyimidir. Yapay kimliğe dayalı bu dayatmanın hedefi, Rus işgali altındaki Türk toplumlarıydı. İnsanlık için utanç vesilesi bir yalan olan bu kimlik dayatma zorbalığının en çok etkilediği Türk toplumu ise Kırım Tatarları olmuştur. Kırım Tatarları bu dayatmaya karşı, kendi tarihsel gerçekliklerine dayanan kimliklerini, tarihsel olarak tekrar bulmak, öğrenmek, öğretmek ve yaymak suretiyle mücadele etmişlerdir.

Bu mücadelenin ilk başlatıcıları İsmail Gaspıralı, Numan Çelebi Cihan gibi hem bir tarih ve kültür araştırmacısı, hem öğretmen, hem de toplumsal ve siyasi liderler olmuş idealist öncülerdir. Bu mücadele Kırım Tatar Milli Hareketi’nin milli toplumsal teşkilatlanması kanalıyla, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu liderliğinde halen devam etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kırım Tatarları, İsmail Gaspıralı, Numan Çelebi Cihan, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Sosyal Yapılandırmacılık

1. KURAMSAL GİRİŞ:SOSYALYAPILANDIRMACILIK (SOCİAL CONSTRUKTİVİZM)

Epistomoloji, Türkçesiyle bilgi sosyolojisi, "sosyal çevredeki farklı tipler, bu tiplerin farklı olarak vurgulanan formları, bilginin farklı sistemleri (bu tiplerin hiyerarşileri), ve öte yandan küresel toplumlar, sosyal sınıflar, belirli gruplaşmalar ve toplumsallaşmanın çeşitli tezahürleri (mikro-sosyal elementler) arasında kurulan fonksiyonel ilişkilerin incelenmesidir."281

Bilgi sosyolojisi genel olarak bilgi ile toplumda mevcut diğer faktörler arasındaki ilişkiyi inceleyerek sosyal realitenin belirlenmesini sağlar.

Bilgi sosyolojisinin konusu toplumda üretilen -sosyal olarak şekillenmiş- bilgi ile sosyal yapı arasındaki ilişkidir.

Gerçeklik toplumsal olarak oluşturulur ve bilgi sosyolojisinin, bu konudaki süreçleri analiz etmesi gerekir. "Gerçek" kendi irademizden bağımsız bir varlık olduğumuzu kabul eden olgulara bağlı olarak, sahip olduğumuz bir nitelik olarak tanımlanabilir. “Bilgi” ise, olgunun gerçek olduğunun ve belirli özelliklere sahip olduğunun kesinliği olarak tanımlanır.282

Tüm insan "bilgisi" sosyal ortamlarda geliştirilip, iletilip yayıldığı ve muhafaza edildiğinden, bilgi sosyolojisi, verili olan bilginin "gerçekliğinin” sokaktaki alelade bir insan için kristalize olup katılaşması, netleşmesi sağlanacak şekilde; bunun gerçekleştirildiği süreçleri anlamaya çalışır. Başka bir deyişle, bilgi sosyolojisi, gerçeğin sosyal olarak inşasının analizi ile ilgilidir.283

* (E) Dz. Kur. Alb. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktoru, JEOPOLİTÜRK Kurucu Başkanı

281 G. Gurvitch, The Social Frameworks of Knowledge. M. ve K. Thompson (trans. by), Harper & Row Publishers, N. Y., 1971, s. 16-7.

282 Berger, Peter L.; Luckmann, Thomas. The Social Construction of Reality: A Treatise in the Sociology of Knowledge (p. vi). Open Road Media. Kindle Edition, s. vi.

283 Berger, Peter L.; Luckmann, Thomas. The Social Construction of Reality: A Treatise in the Sociology of Knowledge. Open Road Media. Kindle Edition, s.3.

Page 130: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

123

Bilgi sosyolojisinin konusu ile ilgili son yaklaşım, bilgi sosyolojisinde kimlik konusudur. Kimlik, pek çok disiplin tarafından değişik şekillerde ele alınmaktadır. Kimliği gerek ferdî gerekse toplumsal bir düşünce sistemi olarak ele alırsak284 bu konu doğrudan bilgi sosyolojisi sahasına girmiş olur. Sosyal yapı içinde fert, kim olduğunu düşünmekte ve belli bir tarzda hareket sergilemektedir. Gerek ferdî gerekse toplumsal düşünce sistemi olarak kimlik, sosyo-kültürel çevre tarafından yaratılmaktadır.285

Gerçeğin hâkim devlet ideolojisi tarafından yeniden yapılandırılması, kimliğin yeniden inşası gibi devlet eliyle yapılandırmacı (konstruktivist) denemeler dünya tarihinde özellikle son iki yüzyıldır sıklıkla görülmüştür. Bu bildiride, ihtilalden sonra Sovyet Yönetimi’nin binlerce yıllık bir tarih süzgecinden geçerek var olmuş; etnik ve kültürel somut olgulara dayalı kimlikleri yok sayarak, ideolojik bir ütopyaya dayanan, yapay kimlik ve kültür üretme ve benimsetme denemesi ile bunun yol açtığı trajediler Kırım Tatarları örneğinde ortaya konulmaktadır.

2. SOVYET KİMLİK İDEOLOJİSİ

Sovyetler döneminde uygulanan milletler politikası söylem ve uygulamalarda büyük çelişkiler taşıyordu. Bir taraftan diğer milletlerin her türlü haklarına saygı temelinde bir anlayış vurgulanırken; uygulamada, millî hak arama taleplerinin yok edilmesi ve devlet tarafından yukardan aşağıya, en radikal tedbirlerle uygulanan bir millet inşa edilmesi (yeni Sovyet insanı inşası -Sovyetizasyon) süreci işletiliyordu. Bu Sovyet insanı yaratma anlayışı, büyük oranda “Ruslaştırma” anlamına geliyordu. “konstruktivist” anlayış olarak nitelendirilebilecek bu inşa sürecinde, Rus dilinin teşvik edilmesi, eski kültürel bağların koparılması ve bu bağlamda eski kitap ve eserlerin yok edilmesi, alfabelerin değiştirilmesi, topluma liderlik eden aydın, öğretmen, yazar, şair, gazeteci gibi insanların hapsedilmesi, çalışma kamplarına yollanması veya çoğunlukla infaz edilmesi gibi yöntemler yanında; halkların kitlesel sürgünü de İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonlarında uygulanmış radikal ötesi yöntemlerdi.

2.1. SOVYET İNSANI YARATMA DENEMESİ

Uygulanan etnisite politikasının temelinde, 1861’den sonra Kazan Üniversitesi’nde Türk dilleri profesörü olan Nikolay İlminski’nin görüşleri bulunmaktadır. İlminski özellikle Tatarların ve Müslüman halkların Ortodoksluğa döndürülmesini savunurken, bu işin esas olarak yerel ulusal dil ve kültürlere dayanılarak gerçekleştirilmesini istemişti. İnsanların iç dünyalarına etki etmenin en iyi yolu kendi kelimelerini kullanmaktı. Burada amaç, yerel dili kullanarak daha geniş kitlelere daha etkin bir şekilde ulaşarak ideolojik açıdan daha iyi Ruslaştırmak ve/veya Ortodokslaştırmaktı. Ruslaştırmanın, din ve kültür değişikliğinin kendiliğinden gelişen bir sonucu olacağı öngörülüyordu. İlminski aynı zamanda misyoner okullarında, Hristiyanlığa dönmüş yerli eğitimcilerin kullanılması taraftarıydı. Sovyetler Birliği zamanında “Ortodokslaştırma” yerini “ideolojik kaynaşma” veya “Sovyet insanı yaratma” idealine bıraktı. Ancak uygulanan bu politikalar nihai sonuca ulaşamamış, bununla beraber yerel etnik kimliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Sovyet Rejiminin uyguladığı milliyetler politikası üç unsura dayanmaktaydı:

“1. 19. yüzyıl antropolojisi ve Marksist anlayışın mirası olan, sonradan Sovyet etnografya ekolü olarak adlandırabileceğimiz yaklaşım tarafından sistemleştirilen bir “halk” kavramlaştırmasından hareketle Stalin tarafından geliştirilen bir kuramsal bütün,

2. Toprağa bağlı kılmaya ve dilin statüsüne dayanan idari ve siyasal bir sınıflandırma,

3. İlk iki ilkeyle ilgisi olmayan, ama onların terminolojisi içinde biçimlenen siyasal ve stratejik bir mantıktan hareketle, insan topluluklarının ve toprakların gerçekten de bölünüp birbirinden ayrılması”.286

Sistem içindeki etnik grupların kültürel ve politik olarak kendilerini koruma altında görmeleriyle etnik düşmanlıkların yok olacağına dayanan, görünüşte son derece adil gözüken Sovyet politik yaklaşımı, ardında karmaşık bir etnikleştirme ile kontrol mekanizması barındırıyordu. Her devlet, özerk devlet ve etnisite kendi

284 W. J. H. Sprott, Science and Social Action, Watts, London, 1954, s.141

285 James E. Curtis ve John W. Petras, (Ed. by), "Introduction", The Sociology of Knowledge: A Reader, Preager Publishers, London, 1970, s. 25.

286 Roy Olivier, “Yeni Orta Asya’da Ulusların İmal Edilişi”, Çeviren Moralı Mehmet, Metis Yayınları, İstanbul, 2009,s.101; Aksakal, Hasan. “Stalin ve İkinci Dünya Savaşı

Bağlamında Milliyetleri Politikası” Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 21, Bahar 2009, s.23-30.

Page 131: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

124

yöresel kimliğini farklılaştırarak geliştirecekti. Ancak sonuçta, temel olarak millî olmayan, zayıf, küçük ve içinde bulundukları Rus kültür dairesinin etkilerine karşı son derece zayıf yapıların oluşması öngörülüyordu.

Sovyet politikalarının, bir yandan etnikleştirici diğer yandan ise homojenleştirici, kendi içinde temel bir ikileme dayanan bir yöntemle, tek tip bir “Sovyet insanı” oluşturmak adına son derece otoriter bir rejim yaratmış olduğu genel olarak kabul edilmektedir.287

Sovyet sistemindeki merkezileşmenin Çarlık döneminden çok daha katı olarak uygulandığı da ileri sürülebilir. Anayasal olarak hükümetler tüm cumhuriyetlerde aynı prensiplere dayanarak faaliyet gösteriyor olmalarına karşın, pratikte hükümet politikaları cumhuriyetten cumhuriyete önemli değişiklikler gösteriyordu. Örneğin; 1953 yılında Ukrayna diğer birçok Rus olmayan cumhuriyetlere göre, çok daha iyi siyasî ayrıcalık ve güvenlik imkânlarına sahipken, Slav olmayan cumhuriyetlerden çok daha sistemli şekilde dilsel ve kültürel Ruslaştırma politikalarına konu oluyordu.288

Sovyetler Birliğinde çeşitli milletlerin, Sovyet cumhuriyetlerinden, özerk yapılara ve diğer alt bölgelere uzanan idari bölümlenmesinin asıl mantığı stratejik ve siyasal hesaplara dayanıyordu. Olivier Roy bu durumu şu cümlelerle açıklamaktadır: “Rus milliyetçiliğini dizginlemenin dışında, bu bölümlemenin en önemli amacı Panislamist ve Pantürkist kadroları parçalamak, yani etnik grupları birbirinden farklılaştırmak ve onları Çarlık yönetiminin son döneminde etkin olan etnikleştirme mantığı içinde bir ulus-devlet çerçevesine yerleştirmekti... Bu bölümlemenin ardında başka bir stratejik düşünce daha vardı: Sınır ötesi hesaplar. Milliyetler ikili birer köprübaşı olarak algılandı. Düşünülen, başka ülkelerde SSCB’nin köprübaşı olabilecek etnik grupları kayırırken, SSCB topraklarında başka bir güce köprübaşı görevi yapabilecek olanları “kırmak”tı.”289

Sovyetlerin uyguladığı milliyetler politikasının bir ayağı da uygulanan eğitim sistemi olmuştur. Temel politikayı desteklemek adına tarih değiştirilmiş ve/veya yeniden yazılmış, Marksizm ve Rusça zorunlu ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Etnik, dini ve kültürel farklılıkların ortadan kaldırılarak bir Sovyet insanı yaratılması amacıyla Rus kültürünün yaygınlaştırılması bir yöntem olarak kullanılmıştır. Aslında arka planda uygulanan Rus milliyetçiliğine yönelik politikalar olmuştur.290

Kırım Tatarlarının takriben Sovyet Devrimi’nden sonra özerk Kırım Cumhuriyeti tesisi ertesinde, nispeten rahat yılları, Veli İbrahim ve çalışma arkadaşlarının 1928 yılında tasfiyesi ile sona erdi. 1928 Ocak ayında “burjuva milliyetçiliği” ile suçlanan Veli İbrahim, 9 Mayıs 1928'de idam edildi. Bu olayı 3.500 kadar Tatar yerel hükümet yetkilisi ile aydınının idamı, hapse atılması veya Sibirya'ya sürgüne yollanması izledi.291 Tüm Kırım'da “sovyetizasyon”, “dekulakizasyon” ve “kollektivizasyon” politikaları uygulanmaya başlandı.292 Tarımdaki kollektivizasyon sonucu Tatarların elindeki bağlar, bahçeler ve hayvancılık büyük zarar gördü. Uygulanan bu politikalar sonucu 1931-1933 yıllarında Kırım'da çeşitli milletlerden 100.000 insanın ölümüne neden olan büyük bir kıtlık yaşandı.293 1930’lu yılların ikinci döneminde yönetim Kırım’da millîleştirme politikasını (koranetziya) kesin olarak terketti ve Kırım Tatarlarına doğrudan bir baskı politikası uygulamaya başladı. Kırım Tatar kültür kurumları kapatılmaya başlandı. 1935-1938 yılları arasında 23 Kırım Tatar yayınının 14’ü kapatıldı.294

Yeni bir “Sovyet İnsanı” ve kültürü yaratılması anlamına gelen “Sovyetizasyon” esas olarak Kırım'ın Ruslaştırılması faaliyetinden başka bir şey değildi. Bu amaçla, Kırım Tatar millî okulları kapatıldı ve Rus eğitim sistemi zorunlu hale getirildi. Geleneksel Arap alfabesi 1928'de Latin alfabesi ile değiştirildi. On yıl

287 Aksakal, Hasan. “Stalin ve İkinci Dünya Savaşı Bağlamında Milliyetleri Politikası” Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 21, Bahar 2009, s.23-30.

288 Lieven Dominic, “The Russian Empire and the Soviet Union as Imperial Polities”, Journal of Contemporary History, Vol.30, No.4 (Oct. 1995), ss.607-636

289 Roy, a.g.e. s.107

290 Sağır Adem, “Sürgün Sosyolojisi Bağlamında Göçün Sosyopolitiği: Sovyet Rusya Örneği”, Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), I/1, 2012, s.372

291 Fisher, “Kırım Tatarları”, Çevirin Eşref Özbilen, Selenge Yayınları, İstanbul, 2009,s.202, Cohen Ariel, “Russian Imperialism Development and Crisis”, Westport

Connecticut Londra, 1996, s. 84

292 Sovyetizasyon: Yeni Sovyet insanı yaratma amaçlı uygulanan sosyal ve kültürel politikalar; Dekulakizasyon: 1929-1932 yıllarında zengince veya daha iyi durumdaki

köylü ailelere yönelik, sınıf düşmanlığı suçlaması ile baskı, tutuklama, sürgün ve infazlara dayanan yok etme politikası; Kollektivizasyon: Toprak ve tarımsal işgücünü büyük

ölçekli kollektif çiftlikler halinde organize etme politikası.

293 Pohl J. Otto, “Ethnic Cleansing in the U.S.S.R, 1937-1949, Greenwood Press, Londra, 1999, s. 111; Magocsi, P.R., “A

History of Ukraine”, Toronto,1996, s.580

294 Pohl J. Otto, a.g.e., s.111

Page 132: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

125

sonra 1938'de ise, bu sefer Latin alfabesi kaldırılarak Kiril alfabesi yürürlüğe kondu. Böylesine hızlı alfabe değişimleri ve diğer kültürel baskılar, yeni neslin eski edebiyat ile bağlantısının kopmasına neden olduğu gibi, Kırım Tatarlarının kültürel gelişimine de büyük bir darbe indirmiş oluyordu.

3. KÜLTÜREL SOYKIRIM

Kırım Tatarlarına yönelik kültürel soykırım sürgünden sonra Kırım Tatarca yazılmış kitapların yakılması, tarihi eserlerin tahribi, mezarlıkların ortadan kaldırılması, Kırım Tatar yerleşim ve coğrafi yer adlarının Rusçaları ile değiştirilmesi ile hız kazandı. Ancak tüm bu saldırıların belki de en vahşi olanı ise, bir kültürün yaşaması, gelişmesi ve yeni kuşaklara aktarılması için çok önemli bir rol oynayan aydınların yok edilmesiydi. Kırım Tatarları, 1933-1938 döneminde ve özellikle 1937-38 yıllarında, geride kalan Tatar aydınlarının kitlesel denebilecek şekilde imhası vahşetine maruz kaldı.295 Kırım Pedogoji Ensititüsü'ndeki birçok yönetici ve öğretmen idam edildi. Tavrida Üniversitesi Tatar Dili ve Kültürü Fakültesi kapatıldı ve yönetici ve öğretmenleri idam edildi. İdam edilenler arasında tarihçi Hilmi Akçokraklı, Türkolog Bekir Sıtkı Çobanzade, Abdullah Özenbaşlı, Hasan Sabri Ayvazov, Lüman, Odabaşlı, Cemalettin ve Tanabaylı; Tıp profesörleri Osman, Abdullah ve Ömer, Üniversite ve Enstitü direktörleri Hasan Çeşmeci, Aleksandrovich, Şumin ve Bekir; gazeteci Sükuti, Turpçu ve Murgaza; şair ve yazar Biranbay, Latifzade, Şemizâde, Kadir, Camanaklı, ve Cavtobelli vardı. Tatar kültürüne karşı başlatılan saldırı bununla da kalmadı ve Müslüman din adamlarına da ulaştı. Din adamları ya hapsedildiler, ya makamlarından mahrum edildiler, ya Orta Asya'ya, ya da yurt dışına gitmeye zorlandılar.296 Bu olay gelecekteki büyük sürgünün sanki habercisi gibiydi.

Stalin dönemindeki vahşi “temizlik” harekâtının kurbanları yalnızca Kırım Tatarları değildi elbette. Bu yıllarda yürütülen bu korkunç faaliyetten öncelikle Ruslar etkilenmişti.

Tüm Sovyetler Birliği çapında düşünüldüğünde, asıl felaket yılları 1937-38 yıllarıydı. 1930-1953 dönemine ilişkin kaynaklara göre, tutuklananların sayısını 3.778.000, kurşuna dizilenlerinkini 786.000 olarak vermektedir.”297

Stalin, iktidarı sırasında, öncelikle Leninizm’in tasfiyesini, parti içinde olabilecek her türlü muhalefetin sindirilmesini, temizlik hareketleri ile parti ve toplum içindeki tüm muhalefetin yok edilmesini ve adeta Çarlık ideolojisine benzer bir şekilde, milliyetçi ve bir bakıma emperyal büyük güç ideolojisinin tekrar benimsenmesini içeren uygulamaları ile tüm Sovyet topraklarını adeta bir açık hava hapishanesi ve zulüm merkezine çevirmişti.298

Sonuçta, Kırım Tatarlarının “kötü kaderi” ihtilalden sonra da devam etmiş, Tatarlar bu zaman zarfında, Rus Çarlığı devrinde maruz kaldıkları zulüm ve baskıları kat kat aşan vahşet ve kıyımlara uğramışlardır. Alan Fisher “Kırım Tatarları” adlı kitabında 1917 ile 1933 yılları arasında Kırım Tatarlarının % 50'sine tekabül eden 150.000 kişinin ya öldürüldüğünü ya da Kırım'ı terk etmeye mecbur bırakıldığını yazmaktadır.299

4. BİLFİİL SÜRGÜN KATLİAM VE SOYKIRIM

Modern tarihteki toplu cezalandırma ve etnik temizlik hareketlerinin en uç örneklerinden biri olan300 sürgünün gerçek nedeninin Nazilerlerle işbirliği olmadığına ilişkin genel bir kanaat hemen tüm Batılı yazarlarda bulunmaktadır. Williams, sürgünün asıl nedeninin Stalin'in Türkiye'ye yönelik işgal planı olduğunu ve bu nedenle, Rus Ana Deniz Üssü'nün bulunduğu Kırım'daki Kırım Türkleri ile Kafkasya'daki Türkiye sınırına yakın geçiş yollarındaki Müslüman veya Türk asıllı Karaçay, Balkar, Mesket ve Çeçenlerin muhtemel Türkiye yanlısı tutumları nedeniyle sürgün edildiklerini belirtmektedir.301 Yine aynı yazar, kitlesel hainlik suçlamasının “Sovyetlerin sınır bölgelerindeki Slav olmayan, çoğunlukla Müslüman halkların etnik temizliğine bir bahane” olduğunu vurgulamaktadır.302 Greta Uehling'e göre ise, sürgün; Kırım'ın Türk Boğazları'na yönelik Sovyet planlamaları kapsamında, Sovyet askeri stratejisinde önemli bir yer işgal etmesi

295 Pohl J. Otto, a.g.e. s.112

296 Kırımal Mustafa Edige, “Kırım Türklerinin Milli Mücadelesi”, (Der Nationale Kampf Der Krimtürken), Verlag Lechte/Emsdetten (Westf), 1952, s.257; Fisher, a.g.e.,

s.208-209, Pohl J. Otto, a.g.e., s. 112

297 Lewin Moshe, “Sovyet Yüzyılı”, Çeviren Akman Renan, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011, s.140

298 Lewin Moshe, a.g.e., s.186

299 Fisher, a.g.e., s.207.

300 Pohl J. Otto, a.g.e., s. 118

301 Williams, B.G., “Hidden ethnocide in the Soviet Muslüm borderlands: the ethnic cleansing of the Crimean Tatars, Journal of Genocide Research (2002), 4(3), s.358

302 Williams, B.G., “The Crimean Tatar Exile in Central Asia: a Case Study in Group Destruction and Survival”, 1998, Central Asian Survey 17(2), s. 294

Page 133: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

126

nedeniyle, yarımadanın Türklerle akraba ve potansiyel olarak “güvenilmez” bir halktan temizlenerek, Kırım'da kesin bir kontrol sağlama isteğinden kaynaklanmıştı.303

Tüm bu yorumlara dayanarak Kırım'ın jeopolitik ve stratejik önemi nedeniyle, Sovyet hükümetlerinin, Kırım ve Kırım Tatarlarına yönelik uyguladığı politikalarda Çarlık dönemindeki “anlayış” ve “refleksler”i sürdürdüğü görülmektedir. Bu politikaların asıl maksadı hep “Tatarsız bir Kırım” fikri olmuştur.

Kırım Tatarları 18 Mayıs 1944'te, resmi yasal gerekçeyi oluşturan “Kırım Tatarlarına İlişkin” Devlet Kurulu Kararı No.5859'a dayanarak kitle halinde sürülmüşlerdir. Dokümana göre, Almanlarla işbirliği yaparak “vatana ihanet” suçu işledikleri ettiği iddia edilen Kırım Tatarları, Özbekistan'daki özel yerleşkelere (spetsposeleniye) tekrar yerleştirileceklerdi.304 Eşyalarını toplamak üzere 15-20 dakika zaman verilen Tatarlar, Sovyet ordusu ve yerel güvenlik güçleri tarafından hayvan vagonlarına tıka basa doldurularak Kırım'dan topluca sürülmüştür.

Sürgün sırasında, çoğu yaşlı ve çocuklardan oluşan insanların vagonları terk etmelerine haftalar sonra, Orta Asya'ya varmalarının ardından izin verilmiştir. Hatta sürgünlerin yolculuk sırasında ölenlerinin gömülmesine yönelik talepleri reddedilmiş, vagonlardan atılan ölülerden mezarları bile esirgenmiştir. Sürgün sırasındaki bu insanlık dışı koşullar ve sürgünü takip eden 18 ay içinde açlık, hastalık gibi nedenlerle 110.000 bin Kırım Tatarı ölmüştür. Sürgün edilenler Kırım Tatar nüfusunun % 46'sını oluşturmaktadır.305 Sadece Özbekistan’daki sürgün yerlerindeki sağlıksız koşullar, temiz su yokluğu ve aşırı kalabalığa bağlı olarak çıkan tifüs salgınında, 21 Mayıs 1944 ile 1 Haziran 1946 yılları arasında 26.772 kişi ölmüştür.306 Kayıplara yönelik bazı tahminler 150.000'e çıkmaktadır.307

Sürgünden sonra Kırım Muhtar Sovvyet Sosyalist Cumhuriyeti 30 Haziran 1945'te yayımlanan bir kararname ile ortadan kaldırıldı. Hemen akabinde yarımadadaki yer isimleri toptan değiştirildi, daha doğrusu Ruslaştırıldı. Örneğin; Küçük Özen, Maloriçens'koye, Demirci, Luçiste, Karasubazar, Belogorsk, İslam Terek, Kirovsk olarak değiştirildi. Kırım'da Tatarlardan kalan ne varsa yok edilmeye başlandı. Sadece insanlardan “kurtulmak” rejimi tatmin etmiyordu. Onların geride bıraktıkları tüm tarihi ve kültürel eserler, hatta mezarlık ve mezar taşları bile yok edilmeliydi ve öyle yapıldı. Tarihi el yazmalarından, yeni yazılanlara, hatta komünizm hakkında olsa bile, Kırım Tatarcası ile yazılmış ve basılmış eserler yakıldı. Kırım'ın yazılı tarihi baştan sona yeniden Sovyet anlayışına göre yazıldı.308 Kütüphaneler, tiyatrolar, okullar kapatıldı. Kırım Tatarlarının kültürlerini hatırlamaları, yaymaları, zenginleştirmelerini önlemek için kültürel bir soykırım uygulandı.

İsmail Gaspıralı’nın mezarı da bu kültürel katliamdan kurtulamadı. Gaspıralı'nın mezarı 1944 yılında Kırım Tatarlarının topyekûn sürgün edilmelerinden sonra tahrip edildi ve ortadan kaldırıldı. O adeta yaşarken bunu hissetmiş ve şu dizeleri yazmıştı.

“Doğmuşum ben Avcıköy'de bin sekiz yüz elli birde.

Mekânımdır Bahçesaray mezarım kim bilir nerde.”

5. KIRIM TATAR KİMLİK MÜCADELESİ

Milletlerin uyanışında, akademik çevreler ve aydınlarda tutkulu bir ilgi, aktivistler ve milliyetçi liderler önderliğinde millî bilincin millet bünyesinde kök salarak yayılması ve millî bilinç ve mücadele ruhunun halk nezdinde geniş bir biçimde benimsenmesi ve kitleselleşmesi olarak tasnif edebileceğimiz belirli merhalelerin mevcut olduğu kabul görmektedir.

303 Uehling, G.L., “The Crimean Tatars' in Encyclopedia of the Minorities, 2002, Chicago:Fitzroy Dearborn. Http://www.iccrimea.org/scholarly/krimtatars.html

304 Kararın tam metni için bakınız: "Postanovleniye gosudarstvennogo Komiteta Oborony

SSSR o krymskikh tatarakh, 11 May 1994", Avdet Gazetesi, 16 May 1991, s. 2,4.

305 Sheehy, A., Nahaylo, B., “The Crimean Tatars, Volga Germans and Meskhetians: Soviet Treatment of Some National Minorities”, 1980, Minority Rights Group Report

16. London, s.8

306 Pohl J. Otto, a.g.e., s. 115

307 Abdulganiyev, Kurtmolla, “Kırım Tatar Millî Hareketinin Kurumsal Gelişimi”, Milliyetler Üzerine Çalışma Kurumu (Association for the Study of Nationalities)'nun

Columbia Üniversitesi, New York'ta 12 Nisan 2002 tarihinde icra edilen yıllık toplantısında, “Kırım Tatar Milletini İnşa Etmek” konulu panelde sunulmuştur.

308 Fisher, A., a.g.e., ss.245-247; Hablemitoğlu, N., “Yüzbinlerin Sürgünü, Kırım'da Türk Soykırımı”, ss. 82-84

Page 134: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

127

Hintli sosyolog ve siyaset bilimci Chatterjee’ye göre, Batı nüfuz ve hâkimiyetine karşı koymak üzere sömürge karşıtı milliyetçilik mücadele alanını iki parçaya bölmüştür. Bu alanların birincisi, Batı’nın üstünlüğünün kabul edildiği, ekonomi, bilim ve teknolojiden oluşan materyal alandır. Diğeri ise kültürel kimliğin millî öğelerinden oluşan, milliyetçiliğin kendi egemenlik sınırları içinde ilan ettiği ve sömürgeci gücün karışmasını reddettiği manevi alandır.309

Milliyetçi düşünce kalkış, manevra ve varış olmak üzere üç zorunlu ideolojik evreden geçerek paradigmatik biçime kavuşmaktadır.

Kalkış evresi bir milliyetçi bilincin Aydınlanma sonrası rasyonalist düşünce tarafından yaratılan bilgi çerçevesiyle karşılaşması anıdır. Bu evrede milliyetçi düşünce, Batı’nın üstünlüğünün, onun bilimi, teknolojisi ve ilerleme arzusu ile oluşturulan kültürünün maddiliğinde yattığını savunan bir savunma geliştirir. Oysa doğulu veya Avrupalı olmayan milletler manevi yönden üstündür. Bu ezilmiş ve geri kalmış toplumlar gerçek modernlik ve ilerlemeye, Batı’nın üstün maddi kültürü ile Doğu’nun büyük manevi kültürünün sentezinden doğacaktır.310 Bu kültürel sentez ancak elit bir kesim tarafından manevra evresinde gerçeğe dönüştürülebilir. Varış evresi ile milliyetçi düşünce gelişimini tamamlayarak iktidarın düzen ve örgütlenme söylemi haline gelir.311

Milliyetçilik çalışmalarında ekonomik değişim yerine, Umut Özkırımlı tarafından toplumsal kültürel alanda yaşanan değişikliklere odaklanan gruplama çerçevesinde ele alınan Miroslav Hroch’un görüşlerinden de bahsetmek Kırım Tatar milli kimlik gelişim evresini anlamak açısından faydalı olacaktır. Çünkü Hroch özellikle etnik topluluklardaki millî hareketlere odaklanmıştır.

Milliyetçiliğin farklılaşmış toplumsal sınıfları kendi safına katan, karmaşık ve evrimli bir süreç olduğunu ileri süren Hroch’a göre, 19 uncu yüzyılda çoğu çok etnikli imparatorluklar bünyesinde dağılmış durumda yaşayan etnik gruplar, kendilerinden olmayan farklı etnik gruba mensup seçkinler tarafından yönetiliyorlardı. Bir süre sonra bu grupların bazı üyeleri veya seçkinleri etnik kökenlerinin bilincine varmış, kendilerini potansiyel bir millet olarak görmeye başlamışlar ve bu amaçla kendi gruplarını bilinçlendirerek harekete geçirmek için çalışmaya başlamışlardı. Bazı gruplarda hareketlenme erken devrelerde başlarken bazılarında geç dönemlerde başlamıştı.

Hroch, bir milletin tüm niteliklerine kavuşma maksadını taşıyan teşkilatlı çalışmaların oluşturduğu süreci ‘millî hareketler’ olarak niteler.312 Bu hareketler ilk aşamalarda milliyetçi olmasa da bünyelerine milliyetçilik sonradan egemen olur. Millî hareketlerin programlarında genelde görülen üç temel istek; yerel dil temelinde millî bir kültür oluşturulması ve eğitim, yönetim ve ekonomik hayatta kullanılması, eğitimli seçkinler, girişimci tüccarlar ile işçi ve köylüleri içeren kapsamlı bir toplumsal yapı oluşturulması ve kendi kendini yönetme hakkının elde edilmesidir.313

Hroch bir millî hareketin başlamasından nihaî hedeflere varılması arasında üç yapısal evre belirler. Hroch’un ‘A Evresi’ adını verdiği ilk evrede grubun kültürünün ve varlığının keşfedilerek diğer grup üyelerine yayılması çalışmaları gerçekleştirilir. Bu evre bir bakıma millî harekette ilk kıvılcımların ortaya çıktığı zamandır. İkinci evre olan ‘B Evresi’nde aktivistlerin çalışmaları ile etnik grup içinde artık netleşmiş düşünceler doğrultusunda millî kimliğin kitlesel olarak benimsenmesi ve harekete katılma gerçekleştirilir. Ancak bu evreden sonra üçüncü evre olan ‘C Evresi’nde eksiksiz bir toplumsal yapı oluşturulabilir.314

Hroch çalışmalarında, az sayıda entelektüel seçkinin etnik kültürlerine duydukları ilginin neden ve nasıl duygusal bir bağlılığa dönüşerek kitlelere yayıldığının, bu hareketleri başarıya ve kitlesel desteğe kavuşturan koşulların neler olduğunun cevabını aramaktadır.

Kırım’da doğmuş, farklı ülke ve kültürler içinde aldığı eğitim ile çok boyutlu entelektüel bir kişilik geliştirmiş, keskin gözlem yeteneği ve içindeki lider, girişimci ruh ve millet sevgisine dayanan çalışma arzusu

309 Chatterjee Partha, “Whose Imagined Community, Gopal Balakrishnan, Mapping the Nation” (Londra, Verso, 1996) ss. 217-218, Özkırımlı Umut, “Milliyetçilik

Kuramları Eleştirel Bir Bakış”, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1999, ss.181-182

310 Chatterjee Partha, “Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası”, Çev. Sami Oğuz, İletişim Yayınları, İstanbul,1996, ss. 99-100

311 Chatterjee, 1996, a.g.e., s. 100

312 Hroch Miroslav, “Avrupada Milli Uyanış, Toplumsal Koşulların ve Toplulukların Karşılaştırmalı Analizi”, Çeviren Ayşe Özdemir, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011,

s.45

313 Özkırımlı Umut, “Milliyetçilik Kuramları”, ss.184-185

314 Hroch, a.g.e., ss. 49-51; Özkırımlı, a.g.e., s. 185

Page 135: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

128

ile milletinin uyanışını gerçekleştirmek adına, Türk ve Müslüman üst kimliği çerçevesinde ifade edilebilecek bir millî bilincin oluşması için gerekli temelleri kurmak üzere, tüm hayatı boyunca çalışmış olan Gaspıralı ile başlayan Kırım Tatar kültürel uyanışını bu düşünceler paralelinde ‘A Evresi’ olarak adlandırmak mümkündür. Genç Tatarlar ve Vatan Cemiyeti dönemi, millî fikirlerin Kırım Tatar toplumu bünyesinde kitleselleştiği bir dönem olduğundan bu dönemi de ‘B Evresi’ olarak niteleyebiliriz. Ancak Kırım Tatar millî hareketi Sovyetler döneminde uygulanan aşırı sert uygulama ve politikalar ve özellikle toplu sürgün nedeniyle hiçbir zaman son evresine ulaşamamıştır.

Bir diğer açıdan, Anthony Smith tarafında ortaya konan perennializm ve modernizm arasındaki bir pozisyonda bulunan Etno-sembolist yaklaşımda; elitler ve milli önderler tarafından toplumun yaşadığı coğrafi alanın, tarihinin, kaderinin ve diğer milletler arasındaki yerinin belirlenmesi ve tekrar inşa edilen topluluğa, mevcut nesillere ilham kaynağı olması için moral değerler aşılanması stratejilerinin uygulandığı ileri sürülmektedir.315 Millî duygular ve manevi değerler, anavatan ve oradaki doğal güzellikler gibi duygusal bağlar hissedilen ve sembolik değerleri olan öğelerin işlenmesi yoluyla veya tarihin ve bu anlamda özellikle geçmişteki “altın çağların” kullanılması ile geliştirilebilir. Kırım Tatarları’nda özellikle sürgünden sonra tam da bu kapsamda, tarihi anavatan, vatan özlemi, onun adeta kutsal doğası ve güzellikleri kavramları ile tarihteki gerçekliklerinin yani, Kırım Hanlığı’nın “Altın Çağları”nın işlendiğini görmek mümkündür. Bu durum, Sovyet yönetimince benimsetilmeye çalışılan, yalana dayanan gerçekliğe karşı, tarihsel gerçekliğin mücadelesinden başka bir şey değildi.

Gaspıralı’nın düşünce ve yönlendirmeleri sonucu, kitlesel bir hamleye dönüşen eğitim çalışmaları sonucunda milli düşünce Kırım Tatar Türkleri nezdinde kitlesel bir yaygınlık kazanmıştır. Bu sosyal hareket; halkın bizzat kendisi tarafından, Çarlık ve Sovyet rejimlerine karşı reaksiyoner bir biçimde gerçekleştirilmiştir.

Gaspıralı çalışmaları ile halkının kültürel ve milli uyanışını gerçekleştirmek için, öncelikle halkının okuryazar hale gelerek, cehaletten kurtulmasına çalışmıştır. Böylelikle yetişecek entelektüel nesiller, okuma yazma oranı yükselmiş olan topluma kitap ve her türlü matbuat vasıtasıyla, tarihsel gerçeği, milli kültürlerini öğretme ve aktarma şansını bulacaklardı.

Kimliğin tabandan inşası adına, Gaspıralı modern anlamda bir millet tanımını yapmış ve bu tarihsel ve sosyolojik tespitini gazetesi Tercüman’da yayımlanan makaleleri, kitapları, konferansları ile yaymaya çalışmıştı. Ona göre “Millet”, dil, kültür, soy ve tarih bağlarıyla entegre olmuş sosyal bir bütünlüktü.

Kimliğe ait değerlerin tarihten çıkarılması, yeniden öğrenilmesi ve topluma aktarılmasına dönük çalışmalar sonraki yıllarda, Genç Tatarlar ve Vatan Cemiyeti yıllarında artarak devam etti.

Vatan Cemiyeti mensupları öncellerinin yolunu izleyerek, Tatarların Kırım üzerindeki haklarının tarihi meşruiyetini ortaya koyabilmek için, kendi tarihleri yani Kırım Hanlığı tarihiyle ilgileniyorlardı.316 Böylelikle coğrafi ve sosyolojik bir tarihi devamlılığı ortaya koyacak olan, Kırım Tatar kimliğinin sembollerini tekrar gün yüzüne çıkarmış, başka bir deyişle gerçeği tekrar yapılandırmışlardı.

Tarak Tamga’nın tarihi araştırmalar sonucu milli bir sembol olarak, tekrar benimsenmesi, kültür ve tarih çalışmalarının en belirgin örneğiydi. Belirledikleri bayrak zeminindeki gök rengi de eski Türk tarihinden aldıkları bir semboldü. “Tarak Tamgalı Gök Bayrak” artık Kırım Tatarlarının milli bayrağı haline gelmiş, tüm Kırım Tatar toplumuna mal olmuş, dünyaca kabul görmüş, bir sosyal gerçekliktir.

Ayrıca yine milli mücadele ve bağımsızlık için önemli bir sembolün üretilmesi de Vatan Cemiyeti döneminde gerçekleştirildi. Vatan Cemiyeti Lideri, ilk Kırım Cumhuriyeti hükümet başkanı, Numan Çelebi Cihan’ın yazdığı “Ant Etkenmen” şiiri daha sonra bestelenerek Kırım Tatar Milli Marşı haline geldi.

Sovyet devrinde toplu sürgünden sonra milli mücadele liderliğini ele alan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, verilen kimlik ve varoluş mücadelesine yeni bir ruh ve dinamizm kazandırdı. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu resmi Sovyet modeline karşı “Kırım Tatarları Tarihi” kavramını geliştirip, bu kavram temelinde Kırım Tatar Milli Hareketi için bir platform oluşturdu.

Sovyet tarihçileri ve sosyal bilimcilerinin yaptığı çalışmalarda Kırım Tatarları ve Kırım hakkında adil bir bilgi yoktu. Tam tersi yalana, iftiraya ve yeniden kurmacaya dayanan bir yaklaşım mevcuttu. Örnek olarak P. Nadinski Kırım’ın ezelden beri Rus toprağı olduğunu ve “Kırım’ın Rusya’ya katılması” (işgal ve ilhak 315 Smith Anthony, “Milli Kimlik”, Çeviren Bahadır Sina Şener, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994,s. 105-109

316 Kırımlı Hakan, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler, Türk Tarih Kurumu 2010, s.233

Page 136: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

129

diyemiyor) yabancı toprakların ele geçirilmesi olarak görülemeyeceğini iddia ediyordu. Yine başka bir tarihçi V. Vetlina da; 1783 yılındaki ilhaktan “tarihi adaletin yerini bulması” olarak bahsediyordu.317

Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Kırım Tatar tarihi üzerindeki düzeltme ve yenileme çalışmaları, Sovyet sözde tarihçilerinin ürettiği uydurma ve yapay bilgilerin, Kırım Tatarlarının milli bilinçleri üzerinde yapmış olduğu tahribatı onardı. Bir halkın var oluş mücadelesinin tamamen barışçıl yöntemlerle sürdürülmesi, bir evrensel hukuk ve insan hakları hareketi olarak, insan hakları savunucularıyla birlikte dünya kamuoyuna tanıtılması onun sayesinde mümkün olabildi.

SONUÇ

Sovyetler Birliği zamanında uygulanan politikalar sonucu, Kırım Tatarları yoğun bir şekilde Rus dili ve Rus kültürünün etkisinde kalmış olmalarına, rejim tarafından tüm devlet imkânları kullanılarak yukarıdan dayatılan “Sovyet Kimliğinin” zorla benimsetilmesi saldırısına maruz kalmış olmalarına rağmen; bu durum kendi milliyetçiliklerinin, milli kültürlerinin ve milli bilinçlerinin gelişimini yavaşlatmamıştır. Sürgün sonrası neredeyse yok olan millî hareket daha sonra tekrar filizlenerek, milli mücadeleye devam etmiştir. Milli mücadelede önemli bir zafer olan vatana geri dönüş başarılmıştır. Kırım Tatarları, Sovyetler Birliği’nin dağılması döneminde Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu liderliğinde önemli bir başarıya ulaşmış; milli varoluşta kritik bir engeli aşmış; vatanlarına kitlesel geri dönüşü gerçekleştirebilmiştir.

23 yıl boyunca Ukrayna’ya bağlı özerk Kırım Cumhuriyeti çatısı altında, yine mücadele içinde, ancak nispeten huzurlu bir dönem geçiren Kırım Tatarları için; 2014 yılında gerçekleşen, her türlü hukuka, evrensel insani vicdana ve insan haklarına aykırı Rus işgalinin ardından, tekrar zorlu mücadele yılları başlamıştır.

Kırım Tatarları halen Kırım’a girmeleri yasaklanmış olan milli hareketin liderleri ve önde gelenleri öncülüğünde Ukrayna’da ve tüm bir halk olarak, Rus işgalinde olan Kırım’da, kültürel ve siyasi bir milli mücadele yürütmektedir. Milli mücadelenin devamı ve başarısı, kitlesel bir şekilde gösterilecek olan, milli kimlik ve kültüre tutunma refleksine ve milli teşkilatın toplum bünyesinde daha da kökleştirilerek, sürdürülmesine bağlı olacaktır.

KAYNAKÇA 1. Abdulganiyev, Kurtmolla, “Kırım Tatar Millî Hareketinin Kurumsal Gelişimi”, Milliyetler Üzerine Çalışma Kurumu (Association for the Study of

Nationalities)'nun Columbia Üniversitesi, 12 Nisan 2002, New York

2. Aksakal, Hasan. “Stalin ve İkinci Dünya Savaşı Bağlamında Milliyetleri Politikası” Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 21, Bahar 2009

3. Allworth Edward A., “The Tartars of Crimea, Return to the Homeland”, Bölüm 10, “Mustafa Jemiloglu, His Character and Conviction” Ludmilla Alexeyeva,

Duke University, 1998

4. Berger, Peter L.; Luckmann, Thomas. The Social Construction of Reality: A Treatise in the Sociology of Knowledge

5. Chatterjee Partha, “Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası”, Çev. Sami Oğuz, İletişim Yayınları, İstanbul,1996

6. Chatterjee Partha, “Whose Imagined Community, Gopal Balakrishnan, Mapping the Nation” (Londra, Verso, 1996)

7. Fisher, “Kırım Tatarları”, Çevirin Eşref Özbilen, Selenge Yayınları, İstanbul, 2009 8. G. Gurvitch, The Social Frameworks of Knowledge. M. ve K. Thompson (trans. by), Harper & Row Publishers, N. Y., 1971

9. Hroch Miroslav, “Avrupada Milli Uyanış, Toplumsal Koşulların ve Toplulukların Karşılaştırmalı Analizi”, Çeviren Ayşe Özdemir, İletişim Yayınları, İstanbul,

2011

10. James E. Curtis ve John W. Petras, (Ed. by), "Introduction", The Sociology of Knowledge: A Reader, Preager Publishers, London, 1970

11. Kırımal Mustafa Edige, “Kırım Türklerinin Milli Mücadelesi”, (Der Nationale Kampf Der Krimtürken), Verlag Lechte/Emsdetten (Westf), 1952

317 Allworth Edward A., “The Tartars of Crimea, Return to the Homeland”, Bölüm 10, “Mustafa Jemiloglu, His Character and Conviction” Ludmilla Alexeyeva, Duke

University, 1998, s. 208

Page 137: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

130

12. Kırımlı Hakan, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler, Türk Tarih Kurumu 2010

13. Lewin Moshe, “Sovyet Yüzyılı”, Çeviren Akman Renan, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011

14. Lieven Dominic, “The Russian Empire and the Soviet Union as Imperial Polities”, Journal of Contemporary History, Vol.30, No.4 (Oct. 1995)

15. Özkırımlı Umut, “Milliyetçilik Kuramları Eleştirel Bir Bakış”, Sarmal Yayınları, İstanbul, 1999

16. Pohl J. Otto, “Ethnic Cleansing in the U.S.S.R, 1937-1949, Greenwood Press, Londra, 1999 17. Roy Olivier, “Yeni Orta Asya’da Ulusların İmal Edilişi”, Çeviren Moralı Mehmet, Metis Yayınları, İstanbul, 2009

18. Sağır Adem, “Sürgün Sosyolojisi Bağlamında Göçün Sosyopolitiği: Sovyet Rusya Örneği”, Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), I/1, 2012

19. Sheehy, A., Nahaylo, B., “The Crimean Tatars, Volga Germans and Meskhetians: Soviet Treatment of Some National Minorities”, 1980, Minority Rights Group

Report 16. London

20. Smith Anthony, “Milli Kimlik”, Çeviren Bahadır Sina Şener, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994

21. Uehling, G.L., “The Crimean Tatars' in Encyclopedia of the Minorities, 2002, Chicago:Fitzroy Dearborn

22. W. J. H. Sprott, Science and Social Action, Watts, London, 1954

23. Williams, B.G., “Hidden ethnocide in the Soviet Muslüm borderlands: the ethnic cleansing of the Crimean Tatars, Journal of Genocide Research (2002), 4(3)

24. Williams, B.G., “The Crimean Tatar Exile in Central Asia: a Case Study in Group Destruction and Survival”, 1998, Central Asian Survey 17(2)

Page 138: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

131

Doç. Dr. Gayana Yüksel Volodimir Vernaskiy adina Tavriya Milli Üniversitesi,

Slav Filoloji ve Gazetejilik Enstitüsü (Kiev, Ukrayna)

1917 KIRIM TATAR MİLLİ KURULTAYI: TARİH VE GÜNÜMÜZ

20. yüzyılın başında Kırım Tatarları, eski Rusya İmparatorluğu’nun milli-

yurtsever hareketlerinin en parlak örneklerinden biri olan, kendi devletçiliğini

kurma çabasında bulundular ve aynı zamanda siyasi kültürleri, ulusal bilinçleri ve

halkı ile vatan Kırım’ın geleceği için sorumluluklarının yüksek düzeyde olduğunu

sergilediler. 1917 Kırım Tatar Milli Kurultayı’nın düzenlenmesinin 100. yıl

dönümü vesilesiyle tebrik etmek ve Kurultayın Kırım Tatar ve Türk halkının

tarihinde önemli olaylardan biri olduğunu belirtmek istiyorum.

1917-1918 senesinde olayların gelişmesi

St. Petersburg’da 1917 Şubat Devrimi’nden sonra Rusya

İmparatorluğu’ndaki sosyo-siyasi durumun değişmesinin, Kırım Tatar milli

hareketinin oluşması ve gelişmesinde büyük etkisi oldu. Rusya’da 1917 Şubat

Devrimi sonrasında başlayan siyasi ilerleme sonucunda öz düzenlenme ve

Kırım’da askeri çatışmaları önleme konusu, Kırım Tatar yönetim elitinin önünde

bir öncelik olarak ortaya çıktı. Seçim hakkına dayanan demokratik ilkelerin

rehberliğinde, yüksek düzey disiplin ve öz düzenleme sergileyerek ilerici Kırım

Tatar aydınları yarımadadaki durum için sorumluluk üstlendiler.

25 Mart 1917 tarihinde Akmescit’te bölgenin farklı yerlerinden 500’e yakın

Kırım Tatar temsilcinin katıldığı Kırım Kongresi başlıyor. Kongre çalışmalarının

sonucunda Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi (GKMİK) kuruluyor.

Page 139: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

132

Komitenin başkanlığına milli siyasi elitin parlak temsilcisi Noman Çelebicihan

getiriliyor. Siyasi istikrarsızlık durumunda Komite, bölgenin geçici yönetimini

üstleniyor ve Kurultayın düzenlenmesine hazırlık çalışmalarına başlıyor.

Kırım Tatar Milli Kurultayı delege seçimleri 17 Kasım 1917 tarihinde

yapıldı. 4’ü kadın 79 Kırım Tatarı Kurultay delegesi olarak seçildi.

Birinci Kırım Tatar Milli Kurultayı 9 Aralık (26 Kasım) 1917 tarihinde

açıldı. Kurultaya yarımadanın genelinden 10 bin Kırım Tatarı katıldı. Kırım’da

yaşayan farklı halkların temsilcileri, Ukrayna Sovyetleri Halk Cumhuriyeti

temsilcileri, Letonyalı kuruluşların temsilcileri bu adımı alkışladı, Rusya’daki

Türk halklarından çok sayıda tebrik telgrafları alındı.

Kurultay’a katılan misafirler arasında Ukrayna askeri örgütleri ve Merkez

Rada (Parlamento) temsilcisi Yosip Pereverzev Rozsuda da bulundu. Kurultaya

tebrik telgrafı yollayanlar arasında Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin askeri işler

genel sekreteri Petlyura ve Ukrayna Komitesi de yer aldı.

18 gün süren Kurultayın sonuçlarına göre, Kırım Tatar Milli Kurultayı

başkanlığına ve aynı zamanda Müftü görevine 32 yaşındaki Noman Çelebicihan

seçildi.

13 Aralık 1917’de çalışma sonuçlarına göre ulusal Kırım Tatar

Parlamentosu kuruldu, arma, bayrak onaylandı, faaliyetlerin temel yönleri

belirlendi.

Son çalışma günü olan 26 Aralık (13 Ocak) 1917’de Kırım Tatar Milli

Kurultayı, asıl belgeyi, Anayasayı kabul etti. Belge 18 maddeden oluşuyordu. Bu

maddelerde “tüm halkların” kendi kaderini tayin etme hakkı tanındı, demokratik

şekilde seçilen Kırım Tatar Parlamentosu ve ulusal hükümetin var olması, söz

konusu organların çalışma düzeni ve yapısı, yasama, yürütme ve adli yönetimin

yetkilerinin ayrılığından söz edildi, bölgenin yönetim tarzı meselesinin çözülmesi

için Kırım Kurucu Meclisi’nin toplanması gerektiği belirtildi.

Page 140: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

133

Kurultay kendisini bir yıl süreyle Parlamento olarak ilan etti. Başkanlık

Divanı üyeleri olarak Asan Sabri Ayvazov, Ablâkim İlmi, Cafer Ablayev, devlet

sekreterleri olarak Seyitumer Tarakçi ile Ali Bodaninskiy seçildi.

Ardından Kırım Tatar Milli Hükümeti Yönetim Kurulu (kısaca Kırım Tatar

Milli Hükümeti, Müdüriyet) seçildi. Hükümet Başkanlığı ve adalet bakanlığına

Noman Çelebicihan, Dışişleri ve Askeri İşler Bakanlığına Cafer Seydamet,

Maliye ve Vâkıflar Bakanlığına Seitcelil Hattatov, Diyanet İşleri Bakanlığına

Ahmet Şukri, Eğitim Bakanlığına da İbraim Özenbaşlı seçildi.

1917 yılında Kırım Tatar halkının siyasi eliti bu yenilikleri getirerek,

yüksek düzeyde siyasi kültür, siyasi bilinç ve en önemlisi sorumluluk gösterdi.

Kurultayın hazırlanması ve düzenlenmesi esnasında seçim hakkı, Kırım

bölgelerinin temsili, yapılacak seçimlerin açıklığı ve görüşülmesi, diyaloga

hazırlık, yarımadada yaşayan halkların haklarının sağlanması, cinsiyet temsili ve

başka meseleler olmak üzere demokratik sistemin tüm unsurları göz önündeydi.

Konunun araştırılmasının zorluğu

Kırım Tatar Milli Kurultayı konusu, eskiden olduğu gibi, en araştırılmamış

konular arasında kalmaya devam ediyor. Kırım Tatar halkının kültürel mirası ve

fikri mülkiyeti olan bilgi kaynakları olmadığından dolayı çeşitli zorluklar

doğuyor. Bunun sebebi, kültürel mirasın ve fikri mülkiyetin önce Rusya

İmparatorluğu tarafından sonrasında ise Sovyet totaliter rejim tarafından düzenli

olarak yok edilmesi veya gasp edilmesi oldu.

En önemli kaynaklardan biri olarak İstanbul’da İsmail Otar’ın arşivi

değerlendirilebilir, arşivin temelini Cafer Seydamet’in arşivi ve kişisel eşyaları

oluşturuyor.

Kırım Tatar Milli Kurultayı belgelerinin de yer aldığı Ukrayna Güvenlik

Servisi (SBU) arşivi de araştırmacılarının dikkatini çekebilir. Örneğin, SBU’nun

arşivindeki belgelerden biri, 160 sayfalık Kurultay protokolüdür. Günümüzde

Page 141: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

134

belgenin 30 sayfasını deşifre edebildik, bu çalışmayı Kırımlı bir genç araştırmacı

yapıyor. Aralık 1917’de yapılan toplantı esnasında yazılan Kırım Tatar Milli

Kurultayı protokolünün ilk sayfasını dikkatinize sunmak istiyorum. Belgenin ilk

kısımlarında Kurultay’da Kırım Tatar Milli Kurultayı Başkanı seçim sürecinin ele

alınması anlatılıyor.

Kırım Tatar Milli Kurultayı ile ilgili birkaç belgenin yer aldığı Ukrayna

milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun arşivi de çok değerli. Bunları

dikkatinize sunmak istiyorum, belgelerin bir kısmı bilimsel dolaşıma ilk kez

sunuluyor.

Örneğin bu 1917 Kırım Tatar Milli Kurultayı’nın üyeleri listesi. Listede

Noman Çelebicihan, Amet Özenbaşlı, Seitcelil Hattat ve diğerlerinin isimlerini

görüyoruz.

Bunun dışında burada 1917 Müdüriyeti’nin mühür ve pulları var, aralarında

Yalta, Aluşta, Baydarı köyü, Dereköy Şuraları ve diğerlerinin mühür ve pulları

bulunuyor. Bunların hepsi, Kırım Tatar milli hareketi üyeleri tarafından muazzam

bir hazırlık çalışmasının yapıldığını kanıtlıyor.

Ayrıca arşivde 1918 yılında yapılan Kırım Müslümanları İcra Komitesi

toplantılarının protokolleri, harcamaların yansıtıldığı muhasebe belgeleri yer

alıyor. Söz konusu protokoller Ocak 1918 olayları, Bolşeviklerin iktidarı ele

geçirmesi, Noman Çelebicihan’ın kurşunlanmasından sonra düzenlendi.

Basılı kaynaklar arasında ilk önce Kırım Tatar Milli Kurultayı gazeteleri

yer alıyor. Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi tarafından 1917 yılında

Kırım Tatarca olarak “Millet”, “Kırım Ocağı” gazeteleri, Rusça “Golos Tatar”

(Tatarların Sesi) gazetesi ve 1918 yılında da “Kırım” gazetesi basıldı.

Gazetelerin Milli Fırka siyasi hareketinin farklı gruplarının temsilcilerine

ait olmasına rağmen onları ulusal özerklik ve Müslümanlık olmak üzere ortak

sosyo-siyasi tutum birleştiriyordu. Gazeteler bölgede, yarımadada yaşayan tüm

halkların temsilcilerinin çıkarlarının yansıtılmasına, barışçıl nüfusa yönelik anarşi

Page 142: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

135

ve siyasi keyfiliğin önlenmesine dayanan demokratik özyönetimin kurulması için

mücadele ediyorlardı.

Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi’nin resmi basın organı, 27

Haziran 1917 tarihinde Milli Fırka siyasi teşkilatının üyesi Asan Sabri

Ayvazov’un yönetimi altında basılan “Millet” gazetesi oldu. Eylül 1920’de

gazetenin başkanlığına bilim adamı ve politikacı Osman Murasov geldi. Farklı

dönemlerde gazetenin geçici olarak değiştirilmesini Cafer Seydamet, Amet

Özenbaşlı, Abdulla Lâtif-zade üstlendi.

Gazetenin esas amaçları, Kırım Tatar milli hareketi fikrinin propagandası

ve yayılması, kan içindeki dünyanın ve yarımadadaki durumun

istikrarsızlaştırılmasını önlemek oldu. 1917-1920 yıllarında gazetenin 400’e

yakın sayısı basıldı. Gazete bölgede, Kırım’da yönetimin Kırım nüfusuna ait

olduğu demokratik özyönetim ilkelerini savunuyordu. Bunun dışında “Millet”

ulusal eğitim ve kültür alanlarında değişikliklerin yapılması gerektiğini

savunuyordu.

Bu gazete de günlük olarak A3 formatında, 4 sayfa ve Arap alfabesiyle

Kırım Tatarca olarak basılıyordu.

Abibulla Odabaş, Cafer Seydamet, Asan Sabri Ayvazov, Ablâkim İlmi,

Mamut Refatov, Cemil Kermençikli, Amet Özenbaş, Osman Akçokraklı dâhil

olmak üzere neredeyse tüm Kırım Tatar aydınları Millet gazetesinin mensubuydu.

Milli Fıkra teşkilatının sol kol temsilcileri, Azatlık grubunu oluşturarak

“Kırım Ocağı” gazetesini bastı.

Arapça alfabenin kullanıldığı Kırım Tatarca olarak basılan Kırım Ocağı’nın

ilk sayısı, 30 Haziran 1917 tarihinde basıldı. Gazetenin sahibi M. Vecdi’yken,

başkanlığı Ablâkim İlmi ve M. Kuriyev üstlendi.

Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi tarafından basılan 3. gazete

“Golos Tatar” (Tatarların Sesi) gazetesi oldu. Rusça olarak basılan gazetenin ilk

sayısı 22 Temmuz 1917 tarihinde basıldı. Yarımadanın Rusça konuşan nüfusu

Page 143: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

136

arasında tanıtım amaçlı faaliyetler, İcra Komitesi’nin önemli görevlerinden

biriydi: “Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi’nin kurulmasının ilk

günlerden beri Rusça olarak basılan bir yayının gerektiği, yani sayfalarında Kırım

Tatarlarının ulusal, siyasi, sosyo-ekonomik, kültürel ve eğitim amaçları başta

olmak üzere siyasi programını yansıtan kendi basın organımızın olması gerektiği

hissediliyordu.”

Gazetenin başkanlığına İbraim Özenbaşlı, Ali Bodaninskiy, Halil Çapçakçi

geçti. Ruhulla Ahundov, Osman Akçokraklı, Üsein Baliç, İ. Celâlov, D.

Yeletskiy, M. Kurtiyev, İ. Lyomanov, S. Seydamet, H. Tinçerov, S. Caşmatov

gazeteyle işbirliği yapmayı kabul etti.

“Tatarların Sesi” gazetesinin siyasi tutumu, yukarıda söz edilen Geçici

Kırım Müslümanları İcra Komitesi tarafından basılan 2 gazeteyle aynıydı. Gazete,

tüm milletlerin çıkarlarının dikkate alındığı Kırım toplumunun yeni sosyo-siyasi

düzeninin propagandasını yapıyordu, Avrupa, Batı Ukrayna, Volga bölgesi, Ural

bölgesi ve Orta Asya’da meydana gelen dönüşümleri dikkatle takip ediyordu.

Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi tarafından basılan “Kırım”

gazetesinin ise ayrı bir yeri vardı. Gazete kendisini “Kırım Tatar parlamentosu

üyelerinin doğrudan katılımıyla Akmescit’te basılan sosyo-siyasi ve edebi gazete”

olarak tanımlıyordu. Ocak 1918’de Kırım’a gelen Bolşevikler, yerli nüfusa

yönelik toplu katliam gerçekleştirdi. Kırım Tatar Milli Parlamentosu dağıtıldı,

başkanı Noman Çelebicihan öldürüldü, 60’dan fazla kişi baskıya uğrayarak

kurşunlandı.

Yarımada kısa bir süreliğine Bolşevik çetelerinden temizlendiğinde Milli

Parlamento’nun faaliyetlerini yenileme girişiminde bulunuldu ve ilk iş gazetenin

yenilenmesi oldu. Gazetenin başkanlığına Asan Sabri Ayvazov getirildi.

Böylece 1917 devriminden sonra basılan Kırım Tatar yayınların esas

amacı, önce Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi, sonradan ise Kırım Tatar

Milli Parlamentosu’nun faaliyetlerini yaygınlaştırmaktı. Gazete barış, karşılıklı

Page 144: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

137

saygı ve Kırım’daki tüm milletlerin çıkarlarının dikkate alındığı hoşgörülü ilişki

ilkelerini savundu, eğitim, kültür, bilim alanında dönüşümler için mücadele etti.

Komitenin siyasi tutumunu anlatan, yeni yasa tasarıları ve kararları tartışarak

yorumlayan, ülkede ve yurtdışındaki olayları analiz eden yayımcılar hem Kırım

Tatar halkı hem de yarımadanın Slav nüfusunun desteğini ve anlayışını

kazanmayı arzuladılar.

Kırım Tatar yayınlarının enformasyon içeriği, aydınlatılan olayların

konusu, enformasyonun kalitesi, çeşitliği ve hızlılığına bağlı oldu.

Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi’nin basınında bölgedeki sosyal

yaşam ve olaylar hakkında bilgi veriliyordu, ayrıca kararlar, talimatlar

yorumlanıyordu, resmi siyasi olaylar, askeri operasyonlar, eğitim ve kültür

alanındaki faaliyetler de anlatılıyordu. Haberler 2 ila 4 sayfalık gazetenin 2’nci

veya 3’ncü sayfasında yer alıyordu.

Kırım Tatarları ve Ukrayna

Kırım Tatarları ve Ukrainler arasında işbirliği ve karşılıklı destek daha

Rusya Devriminin başlangıç aşamalarında mevcuttu. Ukrayna özerkliğinin ilk

evrenselliğinde Merkez Radası ile Genel Sekreterliğinin kurulması ve yazın

1917’de Ukrayna devrim temsil organının ulusal azınlık temsilcileriyle

tamamlanmasından sonra yeni aşamaya geçti.

Kırım Tatar milli hareketi ve Ukrayna Merkez Radası ile Genel Sekreterliği

arasında ilk görüşmeler Ağustos (Temmuz) 1917’de yapıldı. O dönemde Cafer

Seydamet ve Amet Özenbaşlı, Ukrayna Merkez Radası Başkanı Mihail

Gruşevskiy, Merkez Radası Genel Sekreterliği Başkanı Vladimir Vinniçenko ve

Etnik İlişkiler Genel Sekreteri Aleksandr Şulgin ile iki halk arasındaki ilişkilerin

güncel konularını ele aldı. Görüşmelere ilişkin hem basında hem çağdaş bilim

adamları arasında çelişkili fikirler paylaşıldı, ama Taviya Müftüsü Noman

Page 145: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

138

Çelebicihan Ekim 1917’de söz konusu görüşmeden sonra iki milli hareket

arasında ilişkilerin hayli yakın olduğunu söyledi.

Ukrain ve Kırım Tatar milli hareketinin yönetim merkezleri arasında ilişki

kurulmasından sonraki önemli adım, Kırım Tatar temsilcilerinin Kiev’de

düzenlenen Halklar Kongresi’ne (Syezd Narodov) katılmaya davet edilmesi oldu.

9 Eylül (27 Ağustos) 1917 tarihinde Akmescit’te Geçici Kırım

Müslümanları İcra Komitesi binasında 15 kişinin katıldığı Müslüman komiteler

temsilcileri toplantısı yapıldı. Toplantı katılımcıları Halklar Kongresi’ne 5 bölge

Müslüman komitesinden birer temsilci, merkez komite, askeri teşkilat ve kadınlar

kolundan ikişer temsilci göndermeye karar verdi. Ukraynalı tarihçi Andrey

İvanets’in yazdığına göre Halklar Konseyi’nin (Sovet Narodov) basını olan Özgür

Birlik (Svobodnıy Soyuz) gazetesi Kırım Tatar heyetinin üye listesini, çoğunun

hangi parti ve teşkilat üyesi olduğuna dair bilgileri yayınladı. Böylece heyette

Cahangir Gamzayev, Bek Muhammed Cianşayev, Ayşe İshakova ve Emine

Hanım Şabarova olmak üzere iki kadın temsilci, ayrıca Süleyman İdrisov, Yusuf

Muzafarov, Ahmet Özenbaşlı, Cafer Seydamet, Ali Settarov ve Osman Murza

Çelebiyev yer aldı.

Heyet Cafer Seydamet’in başkanlığı altındaydı.

Halklar Kongresi’nin çalışmaları 21-28 (8-15) Eylül tarihleri arasında

Kiev’deki Pedagoji Müzesi’nde devam etti. Kongreye en az 15 halkın 93 (başka

verilere göre 92) temsilcisi katıldı. Kırım Tatar heyeti, etkinliğe katılan en büyük

heyetlerden biri oldu.

Geçici Kırım Müslümanları İcra Komitesi temsilcileri Cafer Seydamet,

Amet Özenbaşlı ve Süleyman İdrisov kongrede ateşli konuşmalar yaptı.

Kırım Tatar kadın temsilcilerinin konuşma yapması, Halklar Kongresi

katılımcılarının aklında kaldı. Onlar, Kırım’ın Müslüman ümmeti içerisinde

kadınların özgürleşmesindeki ilerlemenin görsel kanıtı oldu. Kongreye katılan

heyetlerin çoğunda hiç kadın üyelerin olmaması, Kırım Tatar heyetinde kadınların

Page 146: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

139

olmasını daha gösterişli yaptı. Halk öğretmeni Ayşe İshakova’nın yaptığı

konuşma birçok kez alkışlarla bölündü. Geçici Kırım Müslümanları İcra

Komitesi’nin bastığı Rusça gazete “Tatarların Sesi”nin bildirdiğine göre Kırım

Tatar Öğretmenleri Birliği temsilcisi Ayşe İshakova, tüm halkların kendi kaderini,

ülkelerinin yönetimini eline alma zamanı geldiğini kaydetti.

Kongre’nin Fahri Başkanı Mihail Gruşevskiy de Kırım Tatar temsilcileri şu

sıcak sözlerle anmıştı: “Kırım’dan gelen (Kırım Tatarlarının) büyük heyeti Ukrain

hareketine katıldı ve olumlu karşılandı.” Gruşevskiy, Müslümanların

konuşmasıyla başlayan 23 (10) Eylül 1917 toplantısının Kongrenin doruk noktası

olduğunu ifade etti.

Günümüzdeki anlamı

Kırım Tatar Milli Kurultayı, Kırım yarımadasının işgalinin 4.

yıldönümünün yaklaştığı günümüzde özel bir önem kazanıyor. Türkiye

Cumhuriyeti dâhil tüm uygar dünya, Kırım’ı Rusya Federasyonu’nun toprağı

olarak tanımadı, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Parlamentosu ve diğer

uluslararası kurumlarda yapılan oylamalar da bunu kanıtlıyor. Kırım Tatar milli

hareketi, bağımsız bir devletin topraklarını yasa dışı olarak işgal eden totaliter

işgalci rejim ile tekrar mücadele ediyor.

Günümüzde Ukrayna’da Ukrayna Anayasası’nın 10. Maddesinde

değişiklikler yapılması ve Kırım Tatar Ulusal Özerkliği’nin kurulması için

hazırlık çalışmaları sürüyor. Anayasa Komisyonu’na bağlı olarak Kırım Tatar

Milli Meclisi üyeleri, Ukrayna milletvekilleri, sivil toplum aktivistleri ve

hukukçuların yer aldığı bir çalışma grubu kuruldu. 40’tan fazla toplantı yapılarak

değişiklikler için 6 seçenek hazırlandı, aralarından bir tanesi seçilerek Anayasa

Komisyonu’na sunulacak. Söz konusu belgede, Kırım Tatar halkının kendi

kaderini tayin etme hakkının, yönetim organlarında Kırım Tatar temsilinin (üçte

Page 147: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

140

biri), tüm alanlarda Kırım Tatar dilinin kullanılmasının, milli eğitim hakkının

özerkliğin temeli olduğu belirtildi.

Anayasa Komisyonu tarafından onaylanmasından sonra belge, oylama için

Parlamento’ya sunulacak. Belgenin kabul edilmesi için 300 oy alması gerekiyor.

Ardından tasarı Anayasa Mahkemesi’ne geçecek ve bundan sonra yasal gücü

olacak ve değişiklikler icra edilecek.

Kırım Tatar halkının tarihi deneyimi ve devletçilik gelenekleri, 1917

yılında yapılan Kırım Tatar Milli Kurultayı sırasında bir kez daha sergilenmişti.

Page 148: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

141

Bulgaristan’daki Kırımtatar Diasporası (Geçmişi ve Bugünü)

Cevat Tahiroğlu Bulgaristan

Özet Kırımtatarlar Bulgaristan nüfusunun içinde çok küçük bir orandır. Farklı sebeplerden dolayı sayıları yirminci yüzyılda yüzde doksan azalmıştır. Bugün yok olmanın eşiğine gelmelerine rağmen demokrasi ortamında tatarlık ruhu yükseliş yaşamaktadır. Konu, beş zaman çerçevesi içinde incelenmiştir: Osmanlı öncesi, Osmanlı dönemi, Bulgaristan dönemi, sosyalist rejim dönemi ve demokratik dönem. Osmanlı öncesi döneminde tatarlar, ilk olarak XIII. Yüzyılda (1242-1243) Tuna ovasına akınlar yapmışlar ve yerleşmeye başlamışlar. Osmanlı döneminde göçler ve yerleşimler sistematik ve düzenli olmıştır. Bu dönemde Bulgaristan’da Kırım sultanları olarak tanımlanan Giray Han sülalesine mensup prensler de var. Kırımtatarları, bu dönemin sonunda değişen Osmanlı coğrafyasında Bulgaristan’ı terk etmek zorunda kalıyorlar. Bu süreç bağımsız Bulgaristan döneminde devam ediyor. Sosyalist rejimi ideolojik nedenlerden dolayı ilk yıllarında etnik grupların özgürlük alanlarını daha geniş tutsa da demografik sebeplerden dolayı müslüman azınlıklar üzerine bulgarlaştırma (Yeniden doğuş, 1985 y.) ve etnik temizleme (Büyük gezi, 1989 y.) insanlık dışı kampanyaları gerçekleştiriyor. Bu araştırma ile ilgi yapılanlar: konu ile ilgili Bulgaristan’da yayınlanan yazılar taranmış; saha araştırmalar yapılmış; son dönemde ise olaylara bizzat katılıp ve/veya tanıklık edilmiştir. Kırımtatarlar – göçler ve yerleşimler Günümüzde Bulgaristan’daki kırımtatarlar küçük ve Bulgaristan toplumunda bile yeterince bilinmeyen etnik azınlık. Fakat zor koşullar altında yaşam sürdürseler de etnik kimliğine bugüne kadar korumaya başarmışlar, kendi kültürünü öğrenmeye ve geliştirmeye ellerinden geldiği kadar çaba ve gayret göştermişler. Kırımı Anavatan veya tarihi Vatan olarak bilmekteler ve sevmekteler. Osmanlı döneminde kırımtatarların nüfusu daha fazla olduğundan dolayı geniş coğrafyada yaşasalar da günümüzde azalan kırımtatarlar Bulgaristan’da üç ilde - Dobriç, Rusçuk ve Silistre belli yoğunlukta yaşamaktalar. 2001 yılında yapılan nüfus sayımına göre kırımtatar sayısı 1803. Çoğunluk köylerde yaşamaktadır. Bu nüfus sayımının ilginç sonuçu kendilerini kırımtatarı olarak kayıt edenlerin sayısından daha fazla insan ana dili kırımtatarca olduğunu belirtmişler./ Karahasan-Çınar 2005 -193 / Bulgaristan’daki kırımtatarlar Kırım’ı Anavatan olarak tanımlamaktadırlar ve bu bilinçı canlı tutmaktalar. Kırımtatarlar farklı zamanlarda ve değişik nedenlerden dolayı Vatanları Kırım yarımadasından göç etmek zorunda kalmışlar ve günümüzdeki Bulgaristan topraklarına yerleşmişler. Kırım ve Kırım hanlığından göçleri iki döneme ayırabiliriz- Osmanlı öncesi ve Osmanlı dönemi. Ortaçağı Bulgar devleti ile tatarların ilk siyasi temas 1241 yılında gerçekleşmiştir. Bu dönemde tatar kavramı Cengiz han varislerinin ordularına mensup olanlara verilen isimdir. Somut bir etnisite anlamı taşımamaktadır./Antonov S. 2004:37/ Osmanlı döneminden önce 1241-1396 yıllar arasında tatarlar, Tuna ovasına akınlar yapmışlar daha sonra da Bulgar Çarlığı ile ilişkiler kurmuşlar ve sonuç olarak bu topraklara yerleşmeğe başlamışlardır. Tatarlar, ilk olarak XIII. Yüzyılda (1242-1243) Doğu Tuna ovasında görünmeğe başladılar. Batu Han, Macaristan ve Dalmaçya 'dan dönerken, Bulgaristan çarlığın toprakları olan Tuna ovasına daldılar ve tahrip ettiler. Kısa bir süre sonra Doğu Tuna ovasına Tatarlar yerleşmeğe başladılar, hatta buralarını ele geçirdiler. İvaylo'nun isyanı (1277-1280) geçici bir sure için Tatarların Tuna ovasına girmelerini engelledi. Fakat çok geçmeden 1285 yılında Bulgar topraklarına yeniden giren tatarlar bulgar devletine de hakim oldular. Bulgar tahtına kendi

Page 149: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

142

adamları olan Smilets’i koydular. Daha sonra Georgi Terter ( Bulgar çarı ) Nogay Hanın önderliğindeki Tatarların egemenliğini tanımak zorunda kaldı. Terter’in oğlu Svetoslav 'ı Nogay in yanında tutsak olarak; kızını da Nogay 'ın oğlu Çaka 'ya verdi. Çok geçmeden Çaka (1288-1300) yılında Bulgar tahtına oturdu. Fakat kısa bir süre sonra Çaka 'nın hasmı, rakibi Han Toktu, Svetoslav 'ın da yardımıyla Çaka 'yı ortadan kaldırarak, hayatına son verdi. / Ulusoy E. :51 / Bu dönemde ( 1274-1300 ) Bulgar devleti tatar hegemonya altında ve tatarların bu topraklara gelip yermeşmesi konusunda tahmin edilse de belgelenmiş yerleşim XIV yüzyılların başında gerçekleşiyor. Altın Ordu’da iktidar mücadelesi sonuçu buralara üç komutan ve 3000 asker geliyor. /Antonov 2004:37/ 1300-1321yıllar arasında bulgar tahtına Svetoslav Terter oturdu. Ancak Bulgar hükümdarları Tatarların Bulgar topraklarına yerleşmelerine engel olamadı. Daha doğrusu kendileri onları davet ediyorlardı. XIV. yüzyılın 20 yıllarında Bulgar tahtına Asen sülâlesinden Mihail Şişman geçti (1323-1330). Bu hükümdar gücünü ona sadık olan Tatar müfrezelerinden alıyordu./ Ulusoy E. :51 / Osmanlı döneminde ( 1396-1878) Kırım’dan ve çevresinden tatar göç ve yerleşimler daha yoğun ve Kırım hanlığının Osmanlı devletine bağlanması (1475y.) ile göçler daha düzenli bir nitelik kazanıyor. İlk kitlesel göç XIV yüzyılın başında gerçekleşiyor - Aktau emiri 10 000 kişi ile Dobruca’ya girip yerleşiyor. Daha sonra sultan I.Mehmed döneminde Minnet beg tatarları denizden getirilip Filibe civarında iskan ediliyor. /Antonov 2004:37/ Bu şekilde göçler devam ediyor ve göç eden tatarlar Osmanlı devletinde askeri, idari v.b. görevler üstleniyorlar. Osmanlı devleti onlara vergi v.b. imtiyazlar sağlıyor. En yoğun tatar nüfusu Dobruca bölgesindedir. 1677 yılında Polonya büyükelçisi Yan Glinski seyahat notlarında Dobruca’da 200 tatar köyün varolduğunu yazıyor. Bulgar türkolog Mariya Mihaylova-Mrıvkarova bunabartılı olduğunu tahmin ediyor. /Mihaylova-Mrıvkarova 2013:12/ Kırımtatar nüfusunun dağılımı geniş coğrafik alan kapsamaktadır. Bu yerlerde kırımtatarı kendine özgü yer isimleri isimler bırakmışlardır. Onlardan en önemlisi tamamen tatarlar tarafından kurulan şehir Tatar Bazarı. Daha sonra isim Tatar Pazarcık ve gününüzde (1900 yılından sonra ) sadece Pazarcık. Bugün, Filibe’nin batısındaki ilin merkezidir. Şehrin kuruluşu ile ilgili iki hipotez var: birinci, daha popüler hipoteze göre Akkerman (kırım) tatarları Sultan II. Bayazid ( 1481-1512) tarafından Filibe bölgesine iskan ediliyor ve 1485 yılında onlar şehrin temellerini atıyorlar; İkinci hipotez ise daha az biliniyor, fakat bu teze göre şehrin kurucuları Merkez Anadolu’nun İskilip civarında Sultan I. Mehmet tarafından sürülen Minnet Bey tatarları şehrin kurucuları olduğunu öne sürmektedir. /Boykov G.2008: 2/ Büyük göç Kırım hanlığının Rusya tarafından işgal edildiğinden sonra gerçekleşiyor (1783 y.). Bu dönem göç yeni özellik taşımaktadır. Göç edenler Kırım hanları Giraylar soyundandır. Bulgaristan’da Giray hanedanından prensler Kırımlı sultanlar adı ile bilinmektedir. Onlar Osmanlı devleti tarafından unvanlarına göre saygı ve itibar görmektedir ve Osmanlı’nın iktidar yerarşi sisteminde en yüksek yer almakta. Bir dönemYambol’lu Kırımlı sultan Osmanlı iktidarında dönemin sultanından sonra ikinci konuma yükselmiştir. Kırımlı sultanlara merkezi Osmanlı iktidarından Slivne, Yanbolu, Karnobat, Şunmu bölgelerinden köyler ve çiflikler veriliyor. Saraylar kuruluyor. Bunlardan Şumnu bölgesi Vırbitsa kasabasındaki Giray’lardan günümüze kadar kalan sarayın temeli ve duvar harabeleri mevcuttur. /Yordanov Y. 2006/ Günümüzde bu saraydan kalan izler geçmişteki ihtişamını gösterir niteliktedir. Sarayın son varisleri 20. yüzyılın ellili yıllarında Türkiye’ye göç etmek zorunda kalıyorlar. Vırbitsa’da

Page 150: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

143

Kırım sultanların mezarlığı ( 2015 yıl) bakımsız kalmasına rağmen ayakta kalmaya başaran önemli bir anıttır. En büyük göç kitlesi Kırım savaşından sonra Bulgaristan’a geliyor. Bugün Bulgaristan kırımtatar azınlığını oluşturanlar ve kendilerine tatarım diyenler bu göçmenlerinin torunlarıdır. 1877-1878 Osmanlı- rus savaşından sonra Bulgaristan Osmanlı yönetiminden çıkıyor. Göçlerin yönü Anadolu, Ak topraklar oluyor. Bu dönemde Bulgaristan’dan yoğun müslüman göçü yaşanıyor, fakat Kırım savaşından sonra göç eden kırımtatarların önemli kısmı zor şartlara rağmen Bulgaristan’da kalıyorlar . 1878-1944 yıllar arasında yüzyıllar sonra yeniden kurulan Bulgar devleti zor dönemden geçiyor - var olmağa mücadelesi, iç iktidar kavgaları, savaşlar, yoksulluk vs. Rusya’nın hegemonyasında kurulan Bulgar devletinin öncelikli hedefi Osmanlı dönemin etkisinden acilen kurtulmak. Bunun için etkin etnik politikaya ihtiyaç var. Bu politikanın uygulaması müslüman halklarını azaltmak amaçlıyor. Uygulanan yöntemler ise göçe zorlamak ve asimilasyon. Hedef kitleyi,sayısal çoğunluğundan dolayı türkler ve pomaklar oluşturuyor. Kırımtatarlar da bundan nasibini alıyor. Bu karmaşık sosyopolitik ortamda kırımtatarlar kendi kültürünü ve benliğini koruyup geliştirmek için üstün çaba harcıyorlar. Kendi mekteplerini ve camileri kendi imkanları ile kuruyorlar. Kapalı toplum hayatı sürdürmekteler. Kırım’da sahip oldukları örf adet, manevi değerleri bu şekilde muhafaza ediyorlar. Kırımtatar camilerinin yapısında islami mimarisinin ana hatlarını barındırmakla birlikte Kırım’a özgü çizgileri de bulunduruyor. Camilerde Kırım’dan getirilen Kuran ve tarak tamga dikkat çekiyor. /Mihaylova-Mrıvkarova 2013:84/ Kırımtatar kültür, sanat, edebiyat gelişmesi için en elverişli dönem 1918-1940 yılları arası sayılır. Birinci dünya savaşı sonuçu Kuzey ve Güney Dobruca Romanya egemenliği altında birleşmiştir. Daha önce kendilerini sınır ayıran kırımtatarlar bir araya gelerek milli ruhun yükseldiği ve Kırımda mili devlet heyecanı kısa sürede yanıp sönmesine rağmen yeni yaratıcıklık coşkusu ile yeni edebi, fikir ve sanat eserleri ortaya koymuşlar. Dönemin entelektuel merkezinde Necip Hacı Fazıl, Mestecip Hacı Fazıl ( Ülküsal ), Mehmet Niyazi, Ali Osman Hacıveli Ayrantok/Toktamaz v.b. ziyalılar bulunmakta. Bu aydınlar (ziyalılar) takımı 1 ocak 1930 yılında Emel mecmuasını çıkarmaya başlıyorlar. Hacıoğlu Pazarcık ( Tolbuhin ve günümüzün Dobriç) kırımtatar kültür, sanat ve fikir merkezi oluyor. Müstecip Ülküsal’ın evi bugün de ayakta olduğunu iddia edenler var. Emel mecmuası ve onun etrafında toplanan kırımtatar aydınları kırımtatarların kültürel hayatında büyük başarılara imza atıyorlar. Necip Hacı Fazıl tarafından kaleme alınnan ve Emel mecmuasının 1934 yılında yayınladığı 3. kitabında yer alan Milliyet fikrinin temelleri bir konferans konuşması kırımtatarların siyasi ve kültürel varolama mücadelesinin manifesto niteliği taşımaktadır ve bugün de güncelliğini korumaktadır./Fazıl 2011, 44-62/ Kültür ve sanat alanında önemli adımlar atılmıştır - amatör tiyatro, dans gurupları, halk şenlikleri ve benzeri faaliyetler kırımtatarların kültürel ve toplumsal gelişmesinde büyük katkı vermiştir. Tarihsel perspektifden bakıldığında bu dönem Dobruca’daki kırımtatarların sosyal ve kültürel hayatında iktidar güçleri tarafından kırımtatar azınlığına en az siyasi ve idari baskı uygulanan ve sorun yaratılan dönem olarak söylenebilir. Bunun nedenleri ise:

1. Romanya, kırım tatarlara karşı Bulgaristan’a nazaran her zaman daha hoşgörülü davranışı

2. Birleşen Kuzey ve Güney Dobruca’da Kırımtatar nüfusun artması 3. Rusya’daki Ekim devrimi ve Kırım Ahali Cumhuriyet’in kurulmasının yarattığı milli

coşku ve özgür Vatan umudu.

Dobruca’daki kırımtatarlar için olumlu sosyopolitik ortam 1940 yılına kadar sürüyor ve Güney Dobruca yeniden Bulgaristan egemenliğine giriyor. Dobruca’nın ikiye bölünmesi

Page 151: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

144

kırımtatar topluluğu için yeni sorunlara sebep oluyor. Dobriç, kültür ve fikir merkezi olmaktan uzaklaşıyor. Emel mecmuasının etrafındaki kültürel elit dağılıyor. Bulgaristan’da kalanların arasında Ayrantok ve Toktamaz takma adı ile kırımtatar edebiyatına değerli eserler veren Ali Osman Hacıveli bulunuyor. Sosyalizım dönemde (1944-1989 ) komunistler tarafından uygulanan azınlık politikasında dini ibadetlerin kısıtlanması ve yerine tanrısızlık ( ateizim ) dünya görüşü aşılamak yeni politikanın ana eksenini oluşturmaktadır. Hedef bulgar etnisite ekseninde birleşik sosiyalist ulus yaratmak. Hedefe giden yol müslüman etnik azınlıkları kendi etnik ve kültürel kimliğinden asimilasiyon yolu ile vazgeçmesi ve/veya zorla vazgeçtirilmesinden geçiyor. Bunun masum örneği 1956 yılında nüfus sayım anket listesinde tatar cevabın silinmesi ve tatarlar diğerler’e veya vatandaşın kendisinin tatar olduğunu beyanına bırakılıyor. Bu kırımtatarların istatistik ölümünü hazırlamaktır. Diğer örnek-Türkiye ve Bulgaristan arasında varılan göç anlaşması (1968 y.) ne kadar insani amaçlar için imzalansada bunu müslüman etnik azınlıkların Bulgaristan azınlıklar politikasına uygun olmayanlarından kurtulma için kullanılmıştır. Asimilasyon politikasının uygulaması ılımlı metotlardan başlayarak insanlık dışı şiddet içeren metotlara kadar geniş diyapazonu kapsamaktadır. Sosyalist sistemin yetmişli yıllarda ekonomik kriz belirtileri göstermesi toplumda sosyal kutuplaşmasını da hızlandırıldı. Toplumun geniş sosyal katmanlarında memnuniyetsizlik kısa süre sonra dışa vurmaya başlaması ile iktidardakiler bunlara karşı tedbiren farklı propaganda ve şiddet yöntemleri uygulasa da biriken sorunlara bir türlü çözüm üretemedi. Bu koşullar altında rejim etnik sorunları sebep göstererek ve onları körükleyerek durumu örtbas etmek için en vahşi siyasi projelere başvurmak zorunda kaldı. Bu projeler “Yeniden doğuş” ve “Büyük gezi” adlar altında tarihe geçtiler. “Yeniden doğuş” projesinin ( 1984-1985 yılların kış ayları) kapsamında yüzbinlrce Bulgaristan vatandaşı müslüman oldukları için adları ve etnik kimlikleri bulgarlaştırıldı. Kırımtatarlar istisna tutulmadı. Bulgarlaştırma kampanyasının sözde bilimsel dayanağa – müslümanların Osmanlı döneminden önce bulgar oldukları ve Osmanlı döneminde müslümanlığı ve türklüğü zorla kabul edenleri yeniden bulgar bilincine kavuşturmaktan ibaret olduğu iddiası. Bu iddianın bir tutarlı tarafı olmadığı gibi bulgarların tatarlığa geçtiğine dair hiç bir belge yoktur. Katı ve acımasız uygulanmasına rağmen kampanya komunist rejim beklediği sonucu alınmadı. Ayni zamanda Bulgaristan’nın ekonomik potansiyeli daha fazla zarar gördü. İkinci proje “Büyük gezi”, etnik temizlik projesi, başlandı (1989 y.). Bu projenin amacı müslüman nüfusunu ağır şartlarda göçe zorlayarak ve bu şartlardan dolayı dönenlere bulgarlığı geri dönülmez şekilde kabul ettirmekti. Bu müslüman halkı için büyük bir trajediydi. Fakat ayni zamanda rejimin de sonunu hazırladı. “Büyük gezi” 2. dünya savaşından sonra Avrupa’da en büyük göç dalgası yaşandı. Başta Türkiye olmak üzere farklı ülkelere yarım milyondan fazla insan zorla göç ettirildi. Belli bir süre sonra 350 000 yakın Bulgaristan müsülmanı Türkiye’de kaldı ve Türkiye cumhuriyeti vatandaşılığına alındılar. Bu sayıya kırımtatarları dahil. Totaliter rejimin 1989 yılında son bulması ile demokrasiye geçiş süreçi başladı. Demokrasi, özgürlük alanlarının genişletmesi ile kırımtatar halkına mensup olanları konsolide etmek, kültürel değerlere dönüşü, zamanla soydaşlar arasında akraba ve kardeşlik ilişkileri yeniden inşa edilmesi ve canlandırılması için kırımtatar aktivistler kültür, eğitim ve yardımlaşma derneklerini kurdular. İlk olarak Asabay derneği (1991 y.) kuruldu, merkezi Silistre, sonra Dobriç ve şimdi Vetovo’da bulunuyor. Navrez derneği 2001 yılında Dobriç’te kuruldu. Kurulan dernekler kırımtatarları bir araya getirme, insanların arasında birliği ve beraberliği sağlamak için Tepreş organizasyonu uygun gördü. İlk yıllarda bu etkinliklere halk büyük heyecan ve coşku gösterdi. Daha önce bir araya gelemeyen farklı yerlerde yaşayan kırımtatarlar yeni dostlar ve akrabalarını keşfettiler. Bulgaristan’da ekomonik hayat şartlarının

Page 152: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

145

ağırlaşmasına paralel olarak bu tür etkinliklerinin düzenlemesi için dernekler kaynak bulmak problemi ile karşılaştı. Derneklerin diğer çok önemli girişimi - kültür ve eğitim alanında gerçekleşti. Unutulmakta olan örf adetlerimizi yeniden canlandırılması, tarih ve kültürümüz hakkında bilgi eksiklerinin gidermesi için yeni imkanlar ve bilgi kaynaklara ihtiyaç olduğu aşikardı. Bu konuda İstanbul Kırımtatar Derneği’nin yardımlarına başvuruldu. Bulgaristan’daki kırımtatar okurları Bahçesaray dergisine abone oldular ve kısa süre sonra Emel dergisinin aboneleri arasında da yer aldılar. İstanbul Derneğin çök değerli katkısı kuşkusuz kırımtatar dilinde kendi yayınladığı kitapların Bulgaristan derneklerine bağışlaması oldu. Kitapların yazarları Dobruca kökenli ve Dobruca ağızı yazılmış olması bu eserlere ilgi büyük oldu. Kırımtatarların öz kültürünü, dilini ve tarihini öğrenmek için başvurduğu bulgar kaynaklarda vardı. Kırımtatar konusu bulgar bilimadamlarının da dikkatinde olmasına rağmen onların yayınladığı eserler sosyalist rejim şartlarında kırımtatarlara ulaşması son derece sınırlı olmuştur. Bu engelleri aşmak için dernek yöneticileri bu eserlere halkımızın ulaşması için girişimlerde bulundular ve başarlı da oldular. Kimi bulgar yazarların kitaplarını satınalarak onlara erişimi sağladılar veya basılmayan eserleri kendi imkanları basılmasını gerçekleştirdiler. Bulgaristan’da kırımtatar dili konusunda en büyük uzmanlardan birisi türkolog Prof. Emil Boev. Uzun yıllar kırımtatar diyalektolojisi üzerinde çalışmalar yapmış, kırımtatar dilin soylu ve sağlam köklü dil olduğunu tespit etmiştir. Bulgaristan’da tatarlığını ve dili koruyanlar Kırım savaşından sonra göç edenlerdir. Boev’e göre bu göçün önemli özelliği kitlesel olması ve göç edenler göç ettikleri yerlerin dil özelliklerini de bozmadan, yeni yerlere taşımaları. Kırımtatarların başına gelen büyük facia,1944 yılı toplu sürgünü, Kırımtatar dili üzerinde büyük tahribatlara yol açmıştır. Bulgaristan kırımtatar dili hakkında prof. Boev’in bu olumlu tespiti geçen yüzyılın 60’lı ve 70’lı yılları için geçerliliğini korumaktaydı. Fakat daha sonraki yıllarda Kırımtatar dilinin kullanım alanı gittikce daraldı ve ‘Yeniden doğuş’ kampanyasında kamu alanında tamamen yasaklandı. Etnolog Stoyan Antonov’un araştırmaları kırımtatar etnolojisi ve etnografisi üzerindedir. Kapsamlı bir araştırma /Antonov St. 2004 / olması ona tarihi belge niteliği kazandırmaktadır. Kırımtatar tarih, kültür, sanat, örf adet, folklor konularında toplanan bilgiler kırımtatar yaşam tarzına ışık tutmaktadır. Kitabın basılması tamamen Navrez derneği tarafından finanse edilmiştir. Dobruca’daki farklı diasporaları kapsayan Yelis Erolova’nın etnolojik çalışmasında /Erolova Y. 2010/ Kuzey ve Güney Dobruca’daki kırımtatarların yaşam, kültür, eğitim v.s. konularda karsılaştırmalı analizi için değerli bilgiler bulmak mümkün. Günümüzde ne kadar Bulgaristan ve Romanya Avrupa Birliği üyesi olsalar da azınlıklara karşı siyasi ve hukuki normların uygulanmasında farklılıklar görmekteyiz. Kuzey’de ve Güney’de kırımtatarlarının toplumsal organizasyon seviyesi Kuzey Dobruca kırımtatarların lehine olduğu görünmektedir. Ayni soydan olan iki ülke toplulukların arasında işbirliğinin ve dayanışmanın artması Bulgaristan’daki kırımtatarların kültürel gelişmesinde katkı yapmakla birlikte etnik özgüvenini de yükseltmektedir. Gülser Canay’ın folklor çalışması / Djanay 2012 / Güney Dobruca’da kırımtatar halkının yarattığı eserleri - türkü, şın, maane, masal, atasözü,bilmece ve diğerleri- toplanması, gelecek nesiller için saklanmasına yazarın verdiği emek çok anlamlı ve değerlidir. Bu çalışmanın önemi bununla sınırlı değildir. Araştırmacı yazarımız kırımtatar halk eserlerini,onların şiirselliğinden ödün vermeden, bulgarcaya tercüme ederek Bulgaristan kültür hazinesinde kırımtatar kültürünün de varlığını belgelemiş oldu.Verilen mesaj, Bulgaristan kültüründe biz de varız. Bulgaristan Bilimler Akademisi Yayınevi tarafından kitabın basılması ise çalışmanın yüksek bilimsel seviyesinde olduğunun ispatıdır.

Page 153: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

146

Mariya Mihaylova-Mrıvkarova E. Boev’in tez danışmanlığında kırımtatar dili Balçık yöresinin ağızı konusunda 1961 yılında lisans diplom tezi hazırlıyor. Diplom tezinin büyük bir kısmı Balçik yöresinin kırımtatar ağızının sözlüğülünü oluşturuyor. Zamanla yapılan ilavelerle sözlük kitap halini aldı /Mihaylova-Mrıvkarova M. 2012/. Diğer sözlüklerden farklı olarak yazılı kaynaklardan sözcuk kümesi yerine canlı konuşulan dilden elde edilen sözcüklerden oluşması. Mihaylova’nın uzun yıllar arşiv çalışmasının neticesinde kuzeydoğu Bulgaristan kırımtatarları üzerine yazılan önemli ikinci eserinin yayınlanması Navrez derneğin katkıları ile gerçekleşti. /Mihaylova-Mrıvkarova M. 2013/ Bu kitapların bulgarca çıkması hem kırımtatarlar kendi kültürü ve tarihi hakkında bilgi sahibi oldular hem Bulgaristan toplumunda kırımtatarlarının diğer kişisel ve toplumsal muhataplarını kendi kültürü ve tarihi hakkında bilgilendirmekte faydalı olmuştur. Derneklerin diğer çalışma alanları Kırım’da ve diğer ülkelerde yaşayan soydaşlarla ilişkileri geliştirmek olmuştur. Kırımtatar Milli Meclisi ile irtibat, Kırım’da sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapmak v.s. Sonuç olarak kırımtatar bilinci, Kırım’ın tarihi Vatan olduğu bilincini, kültür ve tarih bilgisi yükseltikçe kırımtatar milli mücadelesine de Bulgaristan kırımtatar diasporası sınırlı da olsa siyasi ve manevi katkı verebilecek seviyeye ulaştı. Kırımtatarın milli faciası – 18 mayıs 1944 yılındaki korkunç toplu sürgün - yıldönümlerinde sürgün kurbanların ruhuna camide dua okutuluyor ve Rusçuk’taki Rusya Federasyonu Başkosolosluğunun önünde protesto mitingleri düzenli yapılıyor . Fakat yapılan tüm olumlu adımlar, Bulgaristan kırımtatarları önce kendileri arasındaki ve sonra diğer ülkelerde yaşayan soydaşlarla ilişkiler kursalar da, günümüzün dinamik siyasi, ekonomik ve kültürel ortama uygun organizasyon olgunluğuna ve seviyesine henüz ulaşmamış olması üzüntü sebebidir.

Bulgaristan’daki kırımtatar Sorunun Kısa Sosyopolitik Analizi

Önce sorunun tespitini ortaya koyalım – bugün Bulgaristan kırımtatarları azınlık olarak varolmakla, yok olmak arasında bulunuyor. Bu duruma gelinmesi konusunda tarihi, siyasi, demografik , sosyal, ekonomik v.s. sebepler gösterilebilir. Bu etkenlerin çoğunda etkili olan kurum devlet kurumudur. Sorunun çözümünde de büyük röl gene devlet kurumuna ve kamuoyuna düşmektedir. Nasıl bir etkili gündem oluşturmak gerekiyor,ki bu kurumlar Bulgaristan’daki Kırımtatar azınlığın lehine harekete geçsinler? Uzun yıllar Bulgaristan vatandaşı sıfatı ile kırımtatarların içinden birisi olarak sosyal ve kültürel faaliyetlerinin nasıl sınırlandırıldığını ve Bulgaristan azınlık politikasında gelişmeleri gözlemleme imkanlarım oldu. Bu tecrübeye dayanarak kırımtatar azınlığın Bulgaristan toplumun içinde konumu ile birkaç tespit yapılması mümkünve faydalıdır. Bulgaristan kamuoyunda kırımtatar azınlığı yeterice bilinmiyor ve yok olma eşiğine geldiği gerceği hiç bilinmiyor. Tarihsel sebeplerden dolayı kırımtatarlar türk azınlığı gibi görülmüştür. Bulgaristan’da ve Balkanlarda islam dinine mensup olan türk olarak algılanması normaldir. Siyasi sebeplerden dolayı toplumda tatarlığı vurgulamak, arzu edilmeyecek yorumlara yol açabilir tedirginliği hep varolmuştur. Kırımtatarlar etnik kimliğini toplumsal ve kişisel ilişkilerde susmakla geçiştirmek alışkanlık halini almıştır. Kırımtatar azınlığı Bulgaristan toplumuğuda görülmüyor, önplanda kendi temsilcileri - milletvekili, siyasetçi, sporcu v.s. mediatik kişiler olmadığından görsel dünyada kırımtatarlar görüntü verememişler ve fon oluşturmakla yetinmişler. Kırımtatarlar kendi hayatlarını devam ettirebilmesi için devlete ve topluma sorun yaratmadan temin etmeleri kamuoyunda, medyada, insanlara arasında olumlu veya olumsuz sohbetlere, konuşmalara, tartışmalar neden olmamışlardır. Bunun negativ örneği romanlar-

Page 154: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

147

hırsızlık, dilencilik, yardım talepleri v.s. sebeplerle medyayı, günlük hayatta insanlar arası konuşmalara da sebep oluyor, gündem oluşturuyor. Diğer tespit - fark edilmemek. Kırımtatarlarının davranışlarında, giyimlerinde, yaşam kültüründe, ev düzeni, antropolojik özelliklerinde bile Bulgaristan diğer vatandaşlardan ayrıt etmek çok zor. Kırımtatarlar, Bulgaristan toplumunda orta ve alt sosyal standart normlarında yaşayan, etnik kimliklerini ön plana çıkarmayan ( veya çıkarmaktan sakınan), devlet ve toplumun diğer kesimleri tarafından etnik kimlikleri fark edilmeyen vatandaş profili çizmektedir. Mesela bir roman vatandaşı toplumda giyim, davranış ve antropolojik özelliklerden dolayı kolaylıkla fark edilebiliyor. Farklığın üzerinden farklı sosyal ilişkiler ve münasebetler kuruluyor toplumda. Eğer bir etnisitenin toplum tarafından fark edilmiyorsa toplumun ona sağlaması gereken farklı yaklaşım gerçekleşmiyor. Özel yaklaşım yerine genel yaklaşım görüyor. Yapılan tespitlere dayanarak Bulgaristan’daki Kırımtatar azınlığı ülkenin toplumu tarafından bilinmeyen, farkedilmeyen saklı bir etnisite, kriptoetnisite olduğunu söyleye-biliriz. Sorunun çözümü için yukarıda altı çizilen göztergelerin kesinlikle düzeltilmesi gerekmektedir.

Sonuç

Günümüzün dinamik siyasi ve ekonomik yaşam akışı içinde kimi sorunlar önemsiz görelebiliyor. Bulgaristan kırımtatar azınlık sorunu ise başka mertebeden - yarın varolmak veya yok olmak. Fakat bu sorunun ne Bulgaristan devleti ve sivil toplumu farkında, ne kırımtatar azınlığı farkında. Bu tespit kimileri tarafından aşırı bir görüş olarak görülebilir. Fakat bu olumsuz gelişmenin süresini uzatmak ve kısaltmakla ilgilidir, ana trendi değiştirmez. Bulgaristan siyasi ve entelektuel elitlerine kırımtatar sorununa evrensel siyasi ve manevi değerler üzerinden muhtemel çözüm bulunması için yapılacak çağrı nasıl bir sonuç verir tahmin etmek çok zor. Güncel siyasi ve ekonomik sorunlar içinde kıvranan Bulgaristan halkı diğer sorunları arka plana itmektedir. Bu soruna ilaç olcak kesin yapılması gereken birşey varsa o da Bulgaristan kırımtatar aktivistleri diğer kırımtatar diasporalarının da desteğini alarak acilen sorumluluk üstlenerek ve inisiyatif kullanarak Bulgaristan, Avrupa Birliği ve dünya kamuoyuna sorunun tüm gerçekçiliği ile ortaya koymaktan geçiyor. Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Avrupa Birliği, milletlerarası sözleşmelerden kaynaklanan azınlıklar ve insan hakları ile ilgili mevzuatında öngörülen haklar çerçevesi içinde soruna çözüm arama platformu oluşturulabilir. Bulgaristan’da bu sorun devamlı gündemde tutulmalı. Eğer 20. yüzyı1da kırımtatar azınlığı 10 misli azaldığı ise 21. yüzyılda ne olur?

Kaynakça Antonov St. 2004, Tatarite v Bılgariya, Navrez Dobriç Boev E. 2116, Tatarite i tatarskite govori v Bılgariya, Regionalen istoricheski muzey-Dobrich Boykov Gr. 2008, Tatar Pazardjik - ot osnovavaneto na grada do kraya na XVII vek, Amicitia, Sofiya Erolova Y. 2010, Dobrudja – granitsi i identichnosti, Paradigma, Sofiya Fazıl H. N. 2011 , Qırım, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Djanay G. 2012, Doshlite s ogınya si, Akademichno izdatelstvo Prof. Marin Drinov, Sofiya Yordanov Y. 2006, İstoriya na gr. Vırbitsa – chast vtora Karahasan-Chinar İ. 2005, Etnicheskite maltsinstva v Bılgariya- İstoriya, kultura, religiya, obreden kalendar, LİK Sofiya

Page 155: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

148

Mihaylova-Mrıvkarova M. 2012, Krimskotatarsko-bılgarski rechnik – Balchishki govor, Avangard Prima Mihaylova-Mrıvkarova M. 2013, Za krimskite tatari ot severoiztochna Bılgariya, Avangard Prima Ulusoy E. 2010, Emel dergisi Sayı: 231 nisan-mayıs-haziran 2010

Page 156: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

149

ANTLI KURBAN NUMAN CELEBİ CİHAN, KIRIM

TATARLARI'NIN İLK CUMHURREİSİ ŞEHADETİ'NİN 95ci YIL DÖNÜMÜNDE

Mubbeyyin Altan

23 Şubat 1918 de vahşice katledilen Kirim'in ilk cumhurreisi Numan Celebicihan Kının Tatar tarihi'nin en kritik devirlerinden olan 1910larda beraberce Kirim'in geleceği, Kının Tatar halki'nin yeni kurulmakta olan bir dünya düzeninde hak ettiği yeri alabilmesi yolunda bütün imkansızlıklar içinde hayatlarını feda bahasina da olsa büyük bir özveri ve cesaretle mücadele eden genç Kırım Tatarlari'nin lideri idi. Bilgisi, cesareti ve ileri görüşü ile arkadaslari'nin ve halkının saygısını ve güvenini kazanmıştı. Tarihi ilk Kırım Tatar Kurultayını kurma başarısını göstermiş ve bu Kurultay da ona olan sevgi ve saygısını Celebicihani Kının Tatarlari'nin ilk cumhurreisi olarak seçmişti. Halkı için en faydalı olacağı bir zamanda Bolşevikler tarafından Akyar (Sivastopol)da hunharca kursuna dizilmiş ve cesedi parçalanarak Karadeniz' in soğuk sularına atılmıştı. Bu konuda yillardanberi yazılar yazılmış, konuşmalar yapılmış ve anma törenleri ile bu korkunç gün, bu facia defalarca tekrar yaşanmış ve yaşanacaktır. Bu yıl ki anma günün de Celebicihani en yakından tanıyan dava arkadaşı, Kının Tatarlari'nin ilk Hariciye

Page 157: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

150

Bakanı Cafer Seydamet Kirimer'in kaleme aldığı "Nurlu Kabirler"* adlı 11 hikayeyi içeren eserinde Celebichani'in sehadetini dile getiren "Antli Kurban" dan bölümler sunmak niyetiyle bu satırları yazıyorum. "Nurlu Kabirler- Antlı Kurban" basligiyle Cafer S. Kirimer Kurt Veli adiyle Celebicihan'in şehit edildiği günü güzel bir usluple yazmış. Bolseviklerin zulmüne karşı mücadele etmek için Kırım dağlarına sığınan Kırım Tatarları arasında Kurt Veli (Cafer Seydamet Kirimer) nin 23 Şubat gecesinde Antlı Kurban'i (Celebicihan) nasıl gördüğünü ilginç şekilde anlatıyor. Antlı Kurban'in gökte melekler ve Kırım Tarihi'nin önemli simalarinca nasıl karşılandığını tasvir ederek bu olayın önemini belirtiyor Cafer Seydamet. Gelin Antlı Kurban'in önemli kısımlarını beraber okuyalım :

"1918 yılı Şubatının 23ncu gecesi Kurt Veli dağa çıkıyordu. Bolseviklerin Kırımı kana, ateşe bogmaga başladıkları gündenberi o kaç defa dağlara, yaylalara çıkmıştı. Kırımın her faciasını, daglarimiz, yaylalarimiz ve inlerimiz de hissetmişlerdir. Onlar da halkımızın yüreğinden taşan

izdiraplarla inlemislerdir ... işte bu karanlık Şubat gecesinde o (Kurt Veli) gene acele acele yaylanın dar bir geçidine tırmanıyor ve şiddetli rüzgarla boğuşarak ilerlemeğe calisiyordu ... Yay/anin ortalarına geldiği sırada, Akyar 'dan birdenbire kuwetli, yüksek bir nur sütununu yükseldiğini gördü ve bütün kuwetiyle bağırdı: 'Antli Kurban! Antlı Kurban! ... Gözleri kararmış, boğazı tıkanmış, dizleri çözülmüş ve olduğu yere kapaklanıp kalmış, gözlerinden yaşlar boşanmıştı. Yarım saat bu vaziyette hıçkırıkları ile başbaşa kalan Kurt Veli birdenbire kosmaga başladı. O koşmuyor yuvarlanıyordu ve mütemadiyen bağırıyordu: 'Antli Kurban! Antlı Kurban! ... Bu sesin geldiği tarafa koşan birkaç genç Kurt Veliyi bir çukurdan kaldırarak sırtlarına almışlar ve barındıkları mağaraya getirmişlerdi .. Kürt Velinin gözyaşları yeniden tasmaga bas/adi ... Kurt Velinin (biraz sonra) vücudu yeniden titremege , çeneleri birbirine vurmaga bas/adi ... yuzu bembeyaz ve gözleri kapalı olduğu halde kendi kendine konusmaga başladı : 'Antlı Kurban! işte melekler onun etrajina saf saf dizi/misler •.. İste kır bir ata bindi ... Kırmızı çehresi şimdi nekadar daha nurlu ... Geliyorlar ... Bu tarafa geliyorlar ... İste Çadır Dagi'nin üstünde durdular ... İste Gaspıralı İsmail Bey, işte Abduresit Mehdi. işte şanlı Kırım ordusu ... hepsi kılıçlarını çektiler. Antlı Kurbanı selamliyorlar .•. İste Kırım Hanligini kuran beyaz sakallı Hacı Giray ... Antli Kurbanın tam karşısına geldi durdu onu kucakladı gözlerinden optu ... bakin ne diyor:

'Halkin saadetine temel o/su'! diye kurduğum devletiyikanlardan, zavallı halkımızı zulumleriyle mah veden/erden, onları cennet kadar güzel olan yurdumuzdan zelil ve sefil bir halde dört bir bucaga kaldırıp atanlardan intikam alacak yiğiti biz ecdadın tam yüz otuz dört yıldır bekledik •.. Yarim asirdanberi yurdumuzda ilim yolunda yuruyenleri, milletin hakkını savunan/an gördükçe ümitlerimiz artiyordu ..• Senin Anti'nin manasını anlamistik ••• Sizin bütün halkımızı han sarayına toplamanızı, hele Kurultayı orada açmanızı, askerlerimize orada geçit resmi yaptirmanizi ... ne kadar sevinçle ve ümitle selamlamistik .•. Yuz otuz dört yıl esirlikten sonra halkımızı davasını kanla savunabilecek bir halde düşmana karşı çıkarabilmek ne kadar büyük bir isti ••• Yenildiniz, yurdu kurtaramadiniz •• .fakat bu yolda şehiJ düşmekle tarihimizin bu yeniden en/anma safhasinin en sağlam temelini kurdunuz .•• "

Antlı Kurban(Celebicihan) birden Hacı Giray 'in ellerine sarılarak öptü. Tıpkı sağlığında yaptığı gibi başını kaldırdı, kaşlarını catti ... :

'Huzurunuza bir tek imanla geldim. Bu söz/eri söylemekte bir bana kanaat tek cesaret verdi. Kırımı kana boğabilir/er, yurdu ateşe verebilirler, herseyimizi mahvedebüirler. Fakat bunlar '

Page 158: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

151

Kirimlilarin istiklal imanlarını yıkmak değil, onu kuvvetlendirmege yarayacak/ardır. Tarih 'in ergec yazacagi sey: Mustakil ve mes'ut Kirimdir ••• işte ben bu büyük günün mujdejisi oldum ... " (Emel Dergisi, lci Sayı, Kasım 1960. sahife 31-35) Celebicihan (ve arkadaslari) bütün uğraşılarına rağmen kendinden kat kat üstün olan Bolseviklere yenildi, belki "vatani kurtaramadı. Fakat canından çok sevdiği Kırımı ve Kının Tatarlarini kurtarma yolunda şehit düşerek Kının Tatar tarihi 'nin yeniden canlanması için gerekli temeli kurmuş oldu.

Kırım Tatar milli iradesi Numan Celebicihan'in şehadetinden bugüne kadar geçen 95 yıldan beri ayakta kalabilmisse bunu büyük liderimizin attığı sağlam milli temele borçluyuz. Evet, Bolseviklerin varisleri Sovyetler Birliği 1 7 Nisan 193 8 da milletimizin bütün aydınlarını kursuna dizmekle "Kirimi kana boğdular." Evet, Stalin 18 Mayıs 1944 de bir gece de tüm Kırım Tatar nüfusunu hayvan vagonlarında anavatanlarindan sürerek "Kirimi ateşe verdi. " Evet, çilekeş milletimize anavatanlarına dönme müsadesi venniyerek onları Sürgün yerlerinde tutmakla "herseyimizi mahvetti."

Evet, 23 Şubat 1918de, kelimenin tam manasiyle efsanevi liderimiz olan Celebicihan canını vatani ve milleti uğruna feda etmişti. Onun başlattığı, fakat tamamlama imkanı verilmediği Milli Mücadelemiz bütün güçlüklere rağmen devam ediyor. Zorbalıkla elimizden alınan insan ve milli haklarımız halen iade edilmedi. Celebicihan'in şehadetinden 95 yıl sonra halen anavatana dönemeyen yüzbinlerce Kırım Tatari var. Antlı Kurban' in bir nur sütunu olarak Akyar' dan göğe yükselişinden 95 yıl sonra Kınının yerli halkı olduğumuzu kabul etmedikleri gibi anavatanda sayıları 300.000 i geçen halkımızı "Kirim Tatarlarının en büyük diasporasi" diye dışlayan bir Basbakan'in idaresine mahkum olmuş durumdayız. Celebicihan'in bize emanet ettiği vatanimizda bugün "İstiklal imanimizi'' yok etme faaliyetleri bütün gücüyle devam etmektedir ve Kırım Tatar halkı bu faaliyetleri durduracak güce maalesef erişemedi . "Antli Kurban" da Hacı Giray' in Antlı Kurbana(Celebicihan) su sözlerini tekrar hatırlayalım: " .. . zavalli halkımızı zulumleriyle mahveden/erden, onları cennet kadar güzel olan yurdumuzdan zelil ve sefil bir halde dört bir bucaga kaldırıp atanlardan intikam alacak yiğiti biz ecdadın tam yüz otuz dört yıldır bekledik ... " Kirim'a dönebilen, halen sürgün yerlerinde yaşayan vatandaşlarımız ve bütün Kırım Tatar diyasporası "istiklal imanlari" kuvvetlenmesine rağmen Celebicihan'in attığı sağlam kurtuluş temeli üzerine kurulacak "Mustakil ve Mes'ut Kirim"i kurma yolunda halen başarılı olamadık. Antlı Kurban'in başlattığı mücadelemiz devam ediyor.

Bu acı günde efsanevi liderimiz, ilk cumhurreisimiz Numan Celebichani hürmetle anıyor, aziz ruhu önünde saygı ile eğiliyorum. Bir nur sütunu olarak yukseldigin Cennette nur içinde yat büyük insan!

Allah Rahmet Eylesin!

Mubeyyin Batu Altan

ClRİC

NewYork

Page 159: 100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan

100. Yılında Kırım Halk Cumhuriyeti, Kurultay ve Numan Çelebi Cihan'ın Şehadeti Uluslararası Sempozyumu

23-24 Şubat 2018 İstanbul

152

Noman Çelebi Cihan’ın Ölüm yıldönümü ve ilk kurultayın 100. Yıl dönümü anma

Sempozyumu, 23 Şubat 2018, İSTANBUL. Hasan KIRIMER

Sayın Başkanlarım, sayın Hazirun hepiniz hoş geldiniz. Kırım Tatar halkının sahip olduğu böyle bir liderin 100. ölüm yıldönümü ve Birinci Kırım Tatar kurultayının 100. Yılı anma töreninde hepinizi burada görmekten çok mutluyum. Tarihimizi unutmadığımız, ölmüş büyüklerimizi andığımız, yolbaşçılarımızı hatırladığımız, birbirimize destek olduğumuz sürece Kırım ve Kırım Tatarı sonsuza dek yaşayacaktır. Ben 18 Mayıs 1944 tarihinde sürgünü yaşayan ailemin bir ferdiyim. Babaannem, amcalarım ve yeğenlerim Urallara, bazıları Özbekistan’a sürülmüşlerdir. Bu kişilerden bazıları Urallarda bazıları Özbekistan’da hayatını kaybetmişlerdir. Bugün bile aile birliğini sağlamak mümkün olmamaktadır. Aile fertlerinden bir kısmı halen St. Petersburg’ta, bir kısmı Özbekistan’da, bir kısmı Kırım’da, birazı Türkiye’de, bir tanesi Sibirya’da yaşamlarını sürdürmekteler. Kırım Tatarları yüzyıllar önce orta Asyadan Ukrayna’nın güneyine gelip bazı devletçikleri, sonrada Altın Orda devletini ve en son olarak da 1441 yılında Kırım hanlığını kurmuşlardır. Her zaman ayakta kalmış bir milletiz. Ruslar bizi tarihten silmek için çok uğraşmışlardır. 1783 yılındaki ilhak ve işgal sonrası Tatar halkını silmek, kaybetmek için her yolu denemişlerdir. Elinden malını mülkünü almış, toprağını almış, uzayıp sonuçlanmayan mahkemelere verilmiş, her türlü işkence yapılmış ve sonuçta öldürülmüşlerdir. Ruslar göçlere ve sürgünlere destek olmuşlardır. Osmanlı devleti vilayeti Romanya’ya yapılan ilk göçte yola çıkan 500.000 kişilik kafilenin ancak 300.000 kişisi hedefine ulaşmıştır. Her şeye rağmen çok şükür kaybolmadık, dünya durdukça da kaybolmayacağız. Bütün bu olayların sonunda İsmail bey Gaspıralı isimli bir yolbaşçı ortaya çıkıyor. Bahçe Saraydaki matbaasında bastığı dergi ve kitaplarla halkı uyarıyor. İstidatlı, zeki, atak ve kültürlü gençleri etrafına topluyor. Rahmetle andığımız Noman Çelebi Cihan bu gençlerden birisidir, Allah gani gani rahmet eylesin. İstanbul’da yaşadığı, okuduğu zamanlarda bile önce talebe cemiyetini sonrada vatan cemiyetini kurarak Kırım halkının hizmetine girmiştir. Kırıma döndükten sonra çok büyük hizmetler yapmıştır. 1917 yılında Bolşevik ihtilali sonrası Kırım halkından Tatar olup olmadığına bakılmaksızın 1500 kişilik bir delege grubunu topluyor. Bu toplantıda kurultay ve seçim kararlarını aldırıyor. Aldırdığı kararlar arasında dünya da daha adı geçmeyen “ kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan “ karar da vardı. Böyle bir liderle 14 Aralıkta birinci kurultay toplanıyor. Kurultay sonrası alınan karar gereği olarak 26 Aralık’ta başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendiriliyor. İki aylık bir ayrılık sonrası tekrar Kırıma dönen Bolşevikler Noman Çelebi Cihanı yakalıyor ve Alman asıllı bir katil tarafından 23 Şubat’ta Akyar hapishanesinde kurşuna dizilerek katlediliyor. Bunu yeterli görmeyerek cesedini Karadeniz’in azgın sularına atarak şehit ediyorlar. Şu andaki yolbaşçımız Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu 75 yaş civarında olup o da bir fanidir, Allahın verdiği ömrün vadesi dolduğunda o da ölecektir. Halkımız, hocalarımız, liderlerimiz yeni yolbaşçı veya yolbaşçıları yetiştirecektir. Halkımız her şeye rağmen Tatar kanını sonsuza kadar yaşatmayı başaracaktır. Bu sempoyumu hazırlayan İstanbul Kırım dernek başkanı Celal İçten ve İstanbul Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer’e çabaları için teşekkür ederim.