09 gazzalİ'de tefekkÜr ve hİkmet kavramlarigazzali'de tefekkür ve hikmet kavramları...

25
Gazzali' de Tefekkür ve Hikmet Cevdet KILIÇ Yrd. Doç. Dr. , Ü. Fakültesi Gazzall, boyunca dini merkezli bir ortaya koymaya ça- ve kültürüne sokulmaya mü- cadele ve en az kendinden önceki fil o- zotlar kadar tesiri bulunan Gazzall, aleminin önemli ve bir o ka- dar da parlak biridir. Özellikle, her türlü fikri hüküm bir ictima! ortamcia sebebiyle kendisini her ön- ce iman problemiyle Bu nedenle döneminin iman meselelerini savunmacia ve yöneltilen hücum ve tehlike- lere durrnada yetersiz ve Gazzall'nin ele onun tefekkür safhala- kesin çizgilerle mümkün olmamakla beraber, önce sonra Felsefe'ye ve daha sonra da Tasavvuf'a odak- Bu yaparken onun sadece eser göz önüne zamanda fikr:l da göz bu- lundurarak böyle bir gitmeyi uygun bulduk. Eserlerinde Aristo ve Eflatun gibi ilk Farabi ve gibi müslüman fllozoflara tenkitlerle özgün için çaba kayda bir niteliktedir. Ne var ki Gazzall' nin filozoflara tenkit- l er, hücum ve felsefeyi çekilerek, fel- sefi Bunun sonucu olarak bir Gazzall, ''akll ve ilmi faaliyetleri sekteye ve hür 1 Gazzali, Ebu min ' ed- Dal/il , Resail (J- VII) inde> 1994 s. 38 vd 2 Orman, Sabri, <ia=alf, 1986, s.l19.

Upload: others

Post on 01-Jan-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Gazzali'de Tefekkür ve Hikmet Kavramları

Cevdet KILIÇ

Yrd. Doç. Dr. , Fırat Ü. İlahiyar Fakültesi

Giriş

Gazzall, hayatı boyunca dini merkezli bir düşünme tarzı ortaya koymaya ça­lışmış, İslam dü~ ,.ince ve kültürüne sokulmaya çalışılan yıkıcı akımlara karşı mü­

cadele etmiştir. Doğu ve Batı düşünce dünyasına en az kendinden önceki filo­

zotlar kadar tesiri bulunan Gazzall, İslam aleminin yetiştirdiği önemli ve bir o ka­dar da parlak simalarından biridir. Özellikle, her türlü fikri kargaşalığın hüküm

sürdüğü bir ictima! ortamcia yetişmiş olması sebebiyle kendisini her şeyden ön­ce iman problemiyle karşı karşıya bulmuştur. Bu nedenle döneminin kelamcıla­

rını iman meselelerini savunmacia ve İslam'a yöneltilen çeşitli hücum ve tehlike­

lere karşı. durrnada yetersiz bulmuş ve onları eleşrirmiştir. '

Gazzall'nin şahsiyeti ele alındığında onun geçirmiş olduğu tefekkür safhala­rı, kesin çizgilerle ayrılması mümkün olmamakla beraber, sırasıyla önce Kel<1ına ,

sonra Felsefe'ye ve daha sonra da Tasavvuf'a yönelmiş olduğu noktasında odak­lanmaktadır. Bu sıralamayı yaparken onun sadece eser verdiği sıralamayı göz önüne almadık , aynı zamanda fikr:l açıdan geçirdiği sathaları da göz önfınde bu­lundurarak böyle bir sıralamaya gitmeyi uygun bulduk.

Eserlerinde Aristo ve Eflatun gibi ilk çağ, Farabi ve İbn sına gibi müslüman

fllozoflara yönehtiği tenkitlerle özgün İslami düşüncenin oluşması için sarfettiği çaba kayda değer bir niteliktedir. Ne var ki Gazzall'nin filozoflara yaptığı tenkit­

ler, hücum niteliğinde anlaşılmış ve felsefeyi reddettiği nokrasına çekilerek, fel­

sefi düşüneeye karşı olduğu zannedilıniştiJ! Bunun sonucu olarak bir kısmı

araşurmacı tarafından Gazzall, ''akll ve ilmi faaliyetleri sekteye uğrattığı ve hür

1 Gazzali, Ebu Haınid, e/-Mımkızu min ' ed-Dal/il, (Mecnıuat-u Resail el-İmam Gaızall (J- VII)

içinde> Beyruı, 1994 s. 38 vd 2 Orman, Sabri, <ia=alf, İst., 1986, s.l19.

ı 18 Jasaı.Jt>ıif

düşünceyi engellediği" gerekçesiyle eleştirmiştir. Müsteşriklerio bir kısmırun da

düşüncesi bu yönde olmakla beraber T]. De Boer bu görüşe karşı çıkar ve şun­

ları söyler: "Fakat bu iddiayı ne ilim ve ne de düşünce tarihi teyid eder. Omm

devrinden sonra da doğuda felsefenin yüzlerce öğreticisi ve hinlen;e talebesi

uardır. "' Gazzall'nin ;Hunkızı incelendiğinde günümüz ilim ve fikir dünyasına sundu­

ğu çok önemli birkaç metotla karşılaşırız. Bunlardan biri, bilimler karşısınd<ı in­

sanın tavrının ne olması gerektiği hakkındaki merodudur .

.. İim-f kelamı bitirdikten sonra felsej(ye başladım. Şunu kesin olarak emta­

dım ki bi1' itme son haddine kadar vakf/ olamayan kimse o ilimdeki bozul?.lu­

'~a vak~f olamaz. O derece vak.'if olmalı ki, o ilirnde en büyük alim sayılan kim­

s~ve eşit olmakla kalmayıp, onun derecesini geçme/i ve onun kavrayaınadığ1 derin nokta/cm, gaileleri kavrcmıalıdır·. '"

İşTe Gazzall ilmi bir tavır olaral·c t.enkit edilecek her hangi bir ilim dalının de­

rinlemesine incelenmesi gerektiği hususunda önemli bir metodunaltım çizınek­

Ledir. Çünkü bir ;ıme tamamen vakıf olmadan onu kökünden reddetmek yanlış­

ur. Hakikat kimden gelirse gelsin alınmalıdır. Bu konuda Gazzall'nin serzenişi

ise dikkat çekicidir.

"Bir sözü onların büyük tanıdığı bir adama isnat etsen, hatıl dahi oLça he­

men kabul ededer. Fena, değersiz bildikleri bir kimseye isnat etsen clottru da ol­

sa reddederler. Daima hakkı adamla ölçer/er; adamı haktan tarumazlar. llu çok bl~yük bir dalii.lettir. ,;

Gazzali'nio genç yaşt.a dikkati çeken üstün zekası ve araştıncılık ruhu, ona sı­

nırsız: bir düşünme ve ara.ştııma cesareti vermişti O bu hususu dile getiJiıken lıt:r

konuya derinlemesine daldığıru, her ınüşkülü yenmeğe çalıştığını , her tirkarun

<tkidesini dikkatle araştırıp sırlanm keşfe uğr<ıştığını söylemekteydi. Bunu yapar­

kt:n filozofun f<.:,sefesini, keh'imcının sözünün ve mücadelesinin gavesinj, slıflnin

iç temizliğinin sırımı öğrenmeye gayret ettiğini ve bunları Kitap ve Sünnet çerçe­vesinde değerlendirdiğini ifade ermekteydi. Böylece yakin! bilginin yollarını ara­

yan Gazzall, aynı zamancl-ı çeşitli il im dallannda derinlemesine bilgi sahibi olmak­taydı.. Fakat yin<'1 çle bu dunım onutatınin etmiyor, içindeki şüpheyi yeneıniyordu .

iki seneye yakın bir süre felsefi ilimleıi derinliğine araştırmış, bir yıl da bu konular üzerinde düşünmüştür. Daha sonra filozofların fikirlerinin Kitap ve Sünnet'c uy­

ımlyan yönlerini ortaya koyarak halkı bunların kötü resiünden korumak için kitap­

lar yazınaya başlamıştır. Onun felsefi düşünce karşısmcl-ı ortaya koyduğu tavrı n i ki

önemli hedefi olduğu oıtaya çıkmaktadır. Hirincisi, felsefi olup, nazari aklın yeter-

3 De l\ot!r, T.j.. i.;ftim 'da Fef.,(ı/e Tarihi, çev. Yaşar Kuıluay, Ankara 1960, s. 120.

4 Gaz:ı:<Hi. ei-.Mı nıkız., s 3S. 5 Aynı C'S<>r. s. 46.

p,cızziillae wfekıkiir Ul bikmet /:.>aı:rmnlon 119

~izJiğini ortaya koyarak akla dayanan felsefi bilginin yakıni bilgiyi temin edemeye­

ceği hususudur. Çünkü onun felsefesinde yakini bilginin değeri, fe!sel! bilginin

değerinelen daha üstünclü .'' Bu da onun nasıl bir felsefi bilgiye cephe a ldığını ona­

ya koymaktadır Böylece felsefi düşünceyi geniş kitlelere yayan ve belirli bir felse­

ll seviye kazandrrmayı başaran Gazzali, felsefi düşüncede neyin alınıp neyin aula­

cağının metodunu da göstem1iş oluyordu . İkincisi ise, İslaın'a zarar veJebilccek

tehlikeli görüşlen;; karşı savunulması yanı vardı; bu nedenle ha lkın bu gibi fikirle­

re kapılıp imanlarını kaybetme endişesinden dolayı pek çok eser kaleme alınışur.

NiL-ımiye Medresesi'nde kelam müdenisliği yaptığı yıllarda geçirmiş olduğu şüp­

he ve iç bunalım sonucu meslek hayarını ve ailesini terk ederek Şam, Kudüs, İsken­

deıiyye ve Kahire'yi dolaşıp oradan .Mekke ve Medine'ye ulaşınıştır. Yaşadığı bu fır­

tınalı süreç esnasında. özellilde Nizamiye .Medresesi'ndeki tedrisini terk edip seyaha­

te çıktıktan sonı-cı ı.amamıyb tasavvufa yönelmiş ve hemen hemen bütünüyle ta~av­

vutl eserler veımeğe başlamıştır. Onun kendi döneminde sünni düşüncede bile so­

ğuk tavırlarta uz;.ık dun.ılan tasavvufa karşı, tekrar yakın ve sıcak ilişki kuıulına.sına

büyük katkısı olmuştur. Çünkü eserlerinin büyük bir kısmında ele aldığı marifet ko­

nusu, sezgiyi de bilginin yollarından biri olarak kabul etmesi ve bilginin değeri ko­

nusundaki tasavvufi yonımlan onun daha çok ilgiyle izlenınesine yol açmıştır." Onun

artık bundan somaki hayatında yapmaya çalıştığı, tasavvufu müslümanların di."ışün­

ce dünyasında meşrülaştırmak ve yüceltmek olmuştur. Bu konuda da büyük ölçüde

amacına ulaşan GazzaJJ, tasavvufı tlkirleıin ve hayatın İsl~hn 'a uygun olduğunu gös­

terme ç,·abasına girmiş , yaptığı yorumlarta şeıiatJ tasavvufa yaklaştırınıştır. 1:3ilincliği gi­

bi kendisinden kısa bir süre önce aynı bölgede yaşayan AbdüJkerim el Kuşeyrl ( 986-

1072} de meşhur eseri er-Risct!dsinde tasavvuf alanında yaşanan olurnsuzluklar yi.i­

L.ünclen gerçek suilliğin kaybolmaya yüz rı.muğunu belirtmiş, bu nedenle süfileri şe­

riata uymaya çag.rarak tasavvufla şeıiatı birbirine yaklaştHmak için çaba harcanuştır.~

Gazzatl'nin yaptığı hizmeti dile getiren Nicholson şu ifadelere yer veımektedir:

"Bugünkü şekliyle sünnflik, hir sufi olan Gazzülf:ye çok şey borçludur.

Orum eseri ve sı?jiyaııe örnekli.ği sayesinde islam. 'ın Tasauuufi yorumu. hiç de küçümsenmeyqcçk derecede akıl ve nakli-n iddialarıyla hemahenk kılınmıştır. Fakat işte bundan dolayı Gazzalf, sufiliğin esasta ne olduğunu bilmek isteyen­

ler için katıksız sujtlerden daha az değerli değildir. ""'

6 Waıı, W. Momgoıııeıy, Mı"is/t"iman Aydın, çev.; Hanili Özcan, i zmir 1989. s . 126. 1

7 Bu konuda şu eserleri örnek verebil iriz: ei-Kıstasu'l Mustakinı, Mizanıı"l Aınul. İ lcaıııu'l Ava nı

an İlmi'l Keliiın. ei-Madn\ımı bih ala Gayri Ehlih, el-Munkı:w ın in'ed-Dalal. Kimya'yı Sa'adeı.

8 Waıı . aR c., s. 96; Ülken, Hilmi Ziya. Gazzali ve Felsefe. A.iiJF. Der., A n k. 1955, t98- l21) c.

.IV. s 107

9 ı\bdullcerinı. Kuşeyri. K11Şeyı·i Rislilesi, çev.; Siikyıııan Uhı d:ığ. İsı. 1991 . s. 589

10 Nicholson. Heyno ld A .. islam Sı1jflcri, çev., Melınıeı Dağ, Kemal Işık. E. Ruhi Fığlalı. Abdulka·

elir Şent"r. Rami !\yas, İsınet Kay:ıoğlu, An k. 1978, s. 21

120 u:ısar>mif

Gazzall'nin düşünce sisteminde tefekkür kavramının önemli bir yeri vardır.

Onun fikirlerinde tefekkür deyince, bu kavramın bilgi ve aksiyon boyuttı karşı ­

mıza çıkar. Evve lii tefekkür, Gazzill'nin düşünce sisteminde bilgi fenomeninin

bir unsuıudur. Aynı zamanda tefekkürün, hikmet ve metaflzikle de yakın ilişki­

si mevcuttur. Gazzall Allah'ın mutlaklığı ve aşkınlığı konusunu incelerken, tefek­

kür ve hikmet kavramlarını çok kullanımştır. Aynı zamanda, Allah'ın varlığın ı n i­zam ve gaye delili çerçevesinde ispatlama yönünde, öncelil<Je O'nun y:uatuğı

vatlıklar üzerinde düşünmek ve yaratılışlarındaki hikmeti anlamak gerektiği üze­

rinde durur. Kur'an! bir çizgide tefek.kür ve hikmet konusuna eğilen Gazzall,

bu iki kavranu iç içe kullanarak, bir yandan bilgi fenomeni olarak ele alırken, di­

ğer yandan metafizik boyutunu da önemle vurgulamıştır."

ı. Tefekkür Kavramı ve Fazileti

Akıl sahibi varlık olan insana Ilitab eden Kur'an-ı Kerim, tefekküre çok büyük

önem vermiştir Düşünmeyen, aklını ve kalbini kullanmayan gafiller, varlıklar için­de en aşağı derecede olanlarla bir kabul edilmektedir. 1 ı Kur'an-ı Kerim'de tefekkür

kavramı, tedebbür, tezekkür, akletme ve nazar etme gibi kavramlarla eş anlamlı ,. olarak kullanılmıştır. Bir hususta görüş ileri sünnek ve aklı kullanmak gibi bir ma-

naya gelen tefekhir1~ ve yakın anlamları olan diğer kavramlar ile ilgili ayetler

Kur'an-ı Kerim'de bir hayli fazladır. Bir fikir veımesi açısından zikredecek olmsak,

Tefekkür 18, Nazarve rnüştaldarı 128, Tedebbür 4, Ulü'l-elbab 16, akı l ve rnüştak­

lan 49, ilim ve müştakları ise yüzlerce yerde geçmektecür. Yine bir tiltir verınesi

açısından fıkıh ve islam hukuku ile ilgili açık ayetlerin 150 civarında olduğu

Kur'an-ı Kerim'dc, ilim ve düşünceyi teşvik eden ayetle1·in 750 yi geçmesi gerçek­

ten düşünen insanlar için önemli bir ipucu olarak karşınuzda durmaktadır. ''

Hz. Peygamber'in hadisleri ise, tefekkürün önemini daha da artıımaktadır. '' Ay­nca ilk Kur'an-ı Kerim müfessiri olarak Hz. Peygamber, akıl, refekkür ve mnhake­

meye büyük önem vermiştir. Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerin1'in manasını insanlara an­

latırken azar azar ve anlama kabiliyer ve kapasitelerine göre açı..klayıp anlatmışur.

11 Şeyh M. Said, '·Gazzali'' mad. <Islam Dt1ş. Tar. içinde, edı.: .M.M. Şerif) çev. : Mustafa Armağan ,

İst. , 1990, c . II, s. 243; özeıvadı M. Sait, "Gazzali" ınad. , TDV1A, isı. , 1996, c.Xlll, s. 508; Ülken.

a.g. nı., c. IV, (99-121) s. 114

12 A'ra f, 7/179.

13 Bolay, S. Hayri, Felsefi Doktri.nler ııe Terimle r Sözlı'iftı/, Ank .. 1997, s. 129; Hançerlioğlu Or­

ha n, Felsefe Sözlüg~ii, İst. 1989, s. 73

14 Çetin Mustafa, "Kur'iiıı'da Tefekkür Kavramı", D.E.ü: i.F. D. iznıir 1994, sa. Vlll, ( 43-59) s . 45

15 "Allah'm yaranıkla rı üzerinde tefekkür ed iniz. Zatı hakkında tefe kkür etmeyiniz. Zira s iz

O'nun zaunın ın:l.lı iyeıini bilemezsiniz." Suyüt1, ci-Cami'us-Sağfr, Mısır ıs., c .. 1, s . 136; Ac!Onl, Keşjiıl

Ha:fa ve Mizanıı 'J.-1/.bas, Kahire. ts ., c. 1., s. 371 ; "Bir saat Tefekkür, bir sene ibadette"ıı daha hayırlı·

dır. " Adüni, a .g .e. c . I, s. 370.

fSCızzlilf'de tefekkii1' t>e hikmet kaıwam./cm 121

Kur'an-ı Kerim, tefekkürü iki önemli noktaya yöneltmekteclir. Birincisi; bizzat Kur'an-ı Kerim lL::erinde tefekh.'iir, ikindsi; başka varlıklar üzerinde tefekkürdür.

Kur'an-ı Kerim üzerinde tefekkür; Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle onu doğru ola­

rak anlamak, ortdan yararlanmak, gösterdiği yoldan gitmek demektir.'" Başka varlıklar üzel'inde tefekkür konusunda, Kur'an-ı Kerim; Allah'ın yok­

tan var ettiği hiçbir şeyi boşuna yaratmadığını ,ı- yaratılanların mutlaka bir sebep ve hi kınete mebn1 olarak yaratıldığını, '~ canlı ve cansız birçok varlığın insanın hizmetine ve onun emrine verildiğini ifade etmektedir. l'J Burada Gazzall'nin de

ifade ettiği gibi Allah'ın yarattıkları üzerinde düşünmek ve hikmetini ortaya koy­mak gerektiği anlaşılınaktadır

Gazzall, tefekkürün iki önemli hususiyeti üzerinde dum1aktadır: Biri; Al­

lah 'ın zatı hakimıda düşünmenin caiz olmadığı, diğeri; Bir saat trqfekkı'hün bir

sene ibadetten hayırlı olduğudur.

Gazzali, İhyau Ulürni'd-Din isimli eserinin son bölümü olan ' 'Münciyaı·· bölü­münde Tefekkür KitabJ,uı ismiyle ayrı bir bölüm açıp "tefekkürün fazileü", "te­

fekkürün hakikati ve meyvesi", •·tefekkürün ınecralan" ve "Allah'ın Mahlüku

Hakk1J1da N ası! . Düşünülür?" isimli başlıklada toplam dört ana konu üzerinde dunmıştur. Ayrıca müstakil olarak kaleme aldığı "ei-Hikmetu Fi Mahlükarillahi

Azze ve Celle" isimli eserinde Allah 'ın yarartığı varlıklar üzerindeki hikmetini te­fekkü.r etmek gerektiğini belirtmiştir. Jı

Gazzall'nin düşünce sisteminde lılkmet ve tefek.kür kavramlan iç içedir ve

bu iki kavram arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu nedenle bazen bu kavram­Iann birbirinin yerine kullanıldığı farkedilir . Gazzali'nin eserlerinde hikmet re­

fekkürü , tefekkör de hikıneti kapsamakta ve ayrılmaz bir bütün olarak karşınu­

za çıkmaktadır. Hikmetin ilk şartı düşürunedir. Bu da temiz bir kalp ve temiz bir akı l ile olur. Allah'ın verdiği aklı şehvan1 arzulann peşinde kullananlar, ne ken­

di iç dünyalanndaki ilhamlan, ne de dış dünyada olup biten ibretli sahneleri dü-

16 Nahl 16/ 43-44. ''Ey Mıı lıamınedl Doğrusu senden önce de kendiJerine kiıaplar ve belgel<'rie vahyettiğimiz bir takım adamlar gönderdile Bilmiyorsanız k itapl ılar.ı so run. Sana da, insanla ra gö n­

derileni açıklasın diye Kur'an'ı indirdik. Belki düşünürler.' '

Sa'd , 38/ 29. '·Ey .Muhammed! Sana indirdiğinıiz bu Kitap nıübarekt ir; ayetle rin i di.işünsünler. ::ık­

lı olan lar da öği.it alsınlar. "

Muhanınıed 47/ 24. "Bıınlai Km'in ' ı düşünnıezler mi? Yoksa kalpleri kilitli midir?" Ayrıca bkz.

Mü 'nıinün 23/ 68, l-i iııu-an . 3/7, Kamer 54/17, 32.

17 Al-i iınran , ~/191

18 Mu 'minfın, 23/llS.

19 B:ıkara, 2/29. ''0, Yerde ne varsa sizin için yarattı. Sonra kendine has bir şekilde seın~ya dö ­

nüp doğruldu ve onu yedi kat o larak sağiamca tesviye ve tanzim etti o her şeyi hakkıyla bilencl ir. "

Aynen bkz Bakara. 2/219, 266; Rum, 30/ 21 , 24, 50; Tarık. 86/6; Ankebut. 29/43. 20 Gazzali, lhya, Münciyaı Bölümü IX. Kiıap. c. XV, s. 2802.

21 Bkz., Mecnıtia' .. . c. ı, s. 3-54.

122 tasm·r•t(/

şi.'ınüp anlayam"•zlar, kavrayamazlar." Hikmetsiz tdekküıiin manası ve faydası

yokLUr. Tefekkür ise, zaten insan zihnini ister istemez varlığın hikmetini kavra­

maya götürür. Yani kısaca , tdekkür hikmete, hikmet de insanı düşünce. söz ve

amelinde isabetli ka ra bu verip uygulamaya götürür."·'

Gazzall, Nahl süresi; ·'Ey Muhamnıed! Rabbinin yoluna, hikmet/e, güz el

öğütle çağu; onlarla en güzel şekilde tcwtı.ş .. . ,,ı. ayetini açıklarken, hikmetin:

''Eşyc~yı ye-rli yerine koynıaktw" diye tanımı nı yaparak, bundan kastın , şüpheyi

giderici , aç ık . doğru söz olduğunu ifade etmektedir."

Gazza ll Ilikıneti bir başka yönüyle de, şükrün eelası ohuak e le alır. Allah 'a

karşı şü ~..::ür , Alla lı 'ın nimetlerini O'nun sevdiği yerlerde kullaıunaktır. Bunun il{i yolu vardır. Birincisi kulak, ikincisi, kalptir. Bu ikincisinin manası. eşyaya ibreı

gözüyle bakmak demektir. Onun he r yarattığı mevcudana _AJiah'ın hikmetini id­

rak e tmektir. Zira t\llalı aleınde her ne ki yaratınışur o nda bir hikmet vardı r, o

Ilikınelin altıncin bir maksat vardu·, o maksana Allah'ın sevdiği dir. ı"

Kainatta Allalı'ın yarattığı her türlü rnahlükatı , yerli yerinde hıllarunaınak, Ilikıne­

te aykırı hareker etmek olur. Çünkü, insana verilen tüm nimetierin yaratılışındaki ga­

ve, insanoğlunun Allah'a vaımak hususunda onlardan yardım gönnesi içindir.'- G<ı l.­

zt111 Lefekkür konusunda insanların anlayışlannın yanlış olduğunu ve düşünınc::nin

yollanndan habersiz olduklannı ifade eder. O , bu durumu şu tespiderle cülc getirir.

'"Cenah-ı Hak kitabında çokça düşünce, ibret cl/ma, bakma vefikre insan­

im· reşı'ik edilmiştir·. Şıı bit· aşikardır ki, düşünme, nıırlcmn cmahtcm, basin!lirı

l.? Yazı r, Elın~l ı b Mıı lıaııııııed Haındi. Hak D ini [(uı·'iin Dili, sad. lıey<:> t. isı., 1992. c. rı. s. 20'i ·

205: Yazır Ayn cu. ila kara süresinin 269. Ayeıi o lan "Kime Hii<Jııeı Verilmişse o , mu hakkak ki b irç·ok

lı:ıvr:ı erdirilınişıir'' :iyeıin iıı telsirinde Hikme t kavramının 23 ·çeşil manasını zikredcr. Bu ııı:ıııabrd:ı n

bir kaçını önemine binaen biz d e burada zikretıneyi u ygun bulıııakıayız. 1· Sözd e ve fıil de doğrıı yı ı

mnurına. 2· Bilgi ve davranJş, 3· İliııı ve fıkıh , 4- Varlıkların ö zünde ki ına n:ıları a nlama. 5· Allah'ın

eınrini a nlaın:ık. 6- Varlık d üze yinde her şeyi yerl i yerinde koyma k. 7· Giiı.el ve doğrıı işlert· yönd· ıııek. S· Al lah'ın t\hliikı ile ahl::lkla nıııak. 9- Bütü n hallerde hakkı tanık tutma k, 10-Leclünnf i l i ııı ...

2.'1 Hiknıeı kavmıııın ı b iz, yayuna hazır olan "Kur'iin ve Hikmet'' isimli ça lışına ınızda üç ka ı ego·

ride clcğcrlendinııeye çalışı ık.

l·Sözd e h ikme t. insanı düşü ııdü reıı , dognı oldıığıın ıı kab ul euireıı ve iş itilen bu sö :t. uzun si'ıre

iıısanııı zihnin i meşgu l eı nıesi, il.deıa şimşefderin çakıııas ına sebep ohn ve insanın zihıı'iıı i uy:ı ııdıraıı

ve o sö ze göre davranış sergileme eğilime girmesi.

2-Fiiliya tta hiknıeı; b ir kişi veya k~iler ıarafından s ergile nen davranışı gö ren k.,rşısınd:ıki insan·

d a uyandırdığı il k iı .• ;ba ve bu davran ışı kendine ıııode.l o larak seçme ha lidir.

3- Zihn iyeııe h ikmer; söze ve fiile dökü lmeye n zihıı i faa liyederin veya düşüncenin lıakb ve lıa·

kikaı:a u ygu nluk arz e tmesi hal i.

24 Nahl, 16/125.

25 G"zz:ili. e/-Kıstasttl Mll.<ta/.>im, (Resail içindel ç lll , s. lı; Ayrıca Bkz .. Cebecioğhı Etlwııı. Ta ­

srn·ı,II/Terimleri. t '(' Deyinıleri Sözltl/! t'i, "Hikme t" ıııad., Ank., 1997. s. :360.

26 Gazz:lll, İbya, c XV, s. 2226.

27 Aynı eser, s. 2227.

başlungıcı ilimierin ağı, mari/et ve anlayışların tuzağıdır. JnsarıLcınn çol{u dü­

şüncenin fazilet ve rıtthesini bildiler. Fakat onu.n hakikatini, meyvesini, lıay­

ncığıru, uamcağ1 noktayı. nıecrasmı , yolunu., keyfl:yetini hilmecliler. Nasıl dü­

şü.nüleceğini, nerede ue niçin düşünüleceğini, düşünceden ııe /:;.astedildif?ini

bi.Lmediler. Düşünce, acaba zcıtı için mi olacaktır, yo/:;.sa düşünceden elde edi­

len bir meyve için m i kastediliyor? Eğer bir meyve içinse acaba o meyve nedir? Acaba ilimlerden midir yoksa hallerden midir?'"''

Al-i imran sOresinde geçen:: "O l:ıimseler ki, ayakta iken, otururl<.erı ue yaturken

daima Allcıh 'ı cmarlar. Göklerin ve yerin yaratıhşı hal<.kında Allab 'ın uarlıi?ını is­

pat için iyice düşı'i.nür!er ve şöyle derle1:· Ev Rabbimiz sen bunları lx>şıma yarat­

madınl . . . " ayetınden yola çıkarak~<' pek çok hadis, sahabi sözü ve islam büyülde­rinin rnenkıbeleriyle tefekkürün fazileti hakkında bilgi veren Gauitll, ÖJ..ellikle AJ­

Ialı' ın zatı hakkında tefekkürün caiz olmadığı hususu üzelinde önemle durur. özellikle Al-i imran süresinin yukarıda geçen ayeti üzerinde düşünmeyle il­

gili I Iz. Peygamber'den verdiği bir misaile tefel<l<i.irün önemi üzerinde daha çok durmuş(Ur: '"Azap o l<.inıseye olsun ki, bu c~veti okudu ve nıaııasım dzlsı'inme­

di. ··"' Bu hadisin manası Evzai'den sorı.ılmuş ve cevabında , bu ayetleri okuyacak ve ayetlerde geçen nesneleri düşünecektir demiştir.~'

Yine Gazzall, tefekkür konusundaki açıklamalarını sürchirürken, şu bilgilere yer vermiştir. Hz. İsa 'ya lıavariler; ·'Ey Allah 'tc.m gelen Ru.b, "Bugün yelyüzün­

de senin [!.ibi kimse var mı?" diye sorduk larında Hz. İsa; "Euet, !<.im ki, konus­ması zikir, sus.,tşu .fi'kir. hakışı i b ret ise, o benim gibidir" diye cevap vermişt ir ...

Hasan Basri'den naklen: ·xim ki, konuşması hikmet değilse onun lıorwşma­

SI hoş/ur. Kim ki sıısuşu düşünce değilse onun susuşu unutk!cmlıktır. Kim ki ha-kışi ihret değilse onun hakışı ji.tzuliliktir. "'~ ; ,

Gazzali tefekküri.in diğer kavramlarla ilişkisini kunnaya çalışırken iki öncüi­den hareket ederek neticeye varmayı hedeflemektedir. Bu öncüilere bal<ıldığın­

da Gazzall'nin insan düşüncesini kendi iç dünyasına yönelttiği anlaşılmakladır.

Bu öncüllerin ilki; daha baki olan seçilmeye daha evl:'idıJ. İkincisi; Ahiret, dün­yadan daha bak!dir, dolayısıyla ahireri seçmek daha doğru bir yoldur. Sonuç: ahiretin dünyaya tercih edilmesi dalıa iyidir. Bu sonuca varılabilmesi ilk iki ön­dilürı bilinmesinden geçer. Bu iki öncülün ka Ipte zuhur ermesi vasıtasıyla tefek-kür, tedebbür, ı .. zckkür ve teeınmül hasıl olur. •.. , ..

Gazza!i'ye göre tedebbür, teemmül ve refekkür aynı manalara gelen eş kavraın­lardır. Tezeldcür, itibar ve nazar kavramlannın ise, yüklendiği manalar değişi.ktir.

28 G:ızz51i, ihl'a, c. XV . .s. 2803.

29 Al-i İııırarı , 3/ 191. 30 Bu H adisin iz:ı h i icin b kz. jbya, c. XV, s . 2804.

31 Gazzili, aKe., c. XV, s. 2805.

32Aym .wı-.

N azar biıinci öncüle, tefekkür ikinci öndHe dayamr. Bu iki öncüiden hareketle so­

nucu istemeyen bir kimseye nazır adı verilmez. Öyleyse Gazzall'nin düşüncesine göre, her mütefekkir mütezekkirdir, ancak her mütezekkir mütefekkir değildir.

Tefeklti'ır ve tezekki.ir birbirinden farklı olup etkileri de değişiktir. Tezekkü­

rün insana faydası, kalpte yerleşip silinmesin diye kalbin üzerinde maıifeıleri tekrar etmektir. Tefekküriin faydası ise, mevcut olmayan bir marifeti celp edip il­mi çoğaltmaktır.''~

., Tefekl<ürün meyvesinin ilimler, haller ve am eller olduğunu u·ade eden Gaz­zali, ilmin tefekkürün özel meyvesi olduğunu belirtir. Gazzali'ye göre ilmin kalp­le ilişkisi ise başka bir şeydir. Şöyle ki; ilim kalbe gelince kalp değişir, kalp deği­şince azalar ve azaların davranışları da değişu·. Böylece davraruşlar kalbe gelen

hallere, hal de itme, ilim de tefekküre tabi olup aralarında bir zincirin halkaları

gibi bir ilişki vardır. O halde tefekkür bütün hayırların anahtarıdır. '' '

Gazzall''ye göre tefekkür, zikirden ve azaların yapacak olduğu bütün arnel­lerden daha üstündür. Onun bu kanaate, "Bir saatlik tefekleı/.r bi-r yıllı.k ibadet­

ten bayırhdır" hadisine dayannrak vardığııu düşünmekteyiz . Tefekki.ir sayesin­de insan çirkinliklerden sevilen şeylere rağbete, harislil<ten zahidliğe, kanaate, müşahede ve takvaya götüren bir yola girmiş olur.

Kalp, refekltiir merhalesinin başlangıç noktasına gelmeden evvelki halinde, dünyayı sevmek, ona meyletmek ve alıiretten kaçmak veya ona çok az meyletınek gibi halleri buluıunaktaydı. Ancak tefekkürle birlikte bu istekler ve meyiller de de­

ğişmiştir. Böylece tefekkürün meyvesi ortaya çıkmıştır. O da dünyadan yüz çevirip ahirete meyil ve ahiret arnellerine yönelmektir. Bunlar beş mertebede gerçekleşir.

1-Tezekkür merbalesi; İl<i marifeti kalpte hazır bulundurmak (dünyanın ge­çiciliği ve ahiretin ebed!liği düşCmcesi).

2-Tefek.k.ür ınertebesi; kalpte hazır bulundurulan iki marifetin sonucunun ta­leb edilmesi (ahiret seçilmeye daha evladır) .

3-İstenilen marifetin varlığı ve kalbi nurlandırması.

5-Marifet nurunun kalpte değişiklikler meydana getirmesi ve eski vaziyetinin değişmesi.

5-Azalann kalpte meydana gelen hallere göre davranması.~;

2. Tefekkör-Bilgi ilişkisi f,

Her çeşit bilgi fenomeninde birbirinden ayrılınası mümkün olmayan biri bilen, · diğeri de bilinen şey olmak üzere daima iki tarafın varlığı söz konusudur. Bilin di-

33 Gazzall. JJ.~va, C:)(V, s. 2807.

34 Aynı &ser, C: XY, s. 2808.

35 Aynı eser, c. XV,s. 2809.

liazzalf'de tejekNir m hikmeılıaı·ıtnnlcm 1.6

ği gibi bütün bilgiler bu iki unsura ve bunlar arasındaki aktiara dayanır:~· Özne bil­ginin yapıcısı ve taşıyıcısıdır. Buna göre dışsal olanınkarşısında içsel bir yapı olan

bilinçliliği ifade etriği gibi, bilinçli varlığı, başkalanndan ayıran kendinde bilme gücü taşıyan kendisini, kendisi olmayan (ben)in karşısında bulan nesneye bilme amacıyla yönelen insan anlaşılmaktadır.1• ]aspers'in deyimiyle özne, dünyanın

kendisine göıi\ndüğü gözdür. ıs Nesne ise, önümüzde olup biten, düşünüp taşın­dığımız , göıiinüş yada görüş halinde sahip olduğumuz, karşımızda bulduğumuz,

arzu ve düşüncemize bağlı olmaksızın belli bir nitelik ile arz olunan kendi başına ayakta duran şeydir:w Nesneye öznenin ilgisiz kalınası mümkün değildir. Onu kavramak istediği andan itibaren, aralannda ister istemez bir ilişki ktınılımıştur. '''

Gazzall, bilen taraf olarak suje'yi; akıl, kalp, nefs. ruh gibi ranımlamalarla ifa­de etmeye çalışmaktadır. Ancak bu varlıklar bir bütünlük içerisinde ele alındı­ğında insarun konu edildiği ortaya çıkmaktadır. Bilinen raraf veya bilinmek iste­nen taraf ise sujeden ayrı, onun karşısına konan ve bilgiye konu olan şeyi gös­tennektedir. Gazzall'ye göre etrafunızdaki nesneler dünyasın ı bir Jwnuda birbir­leriyle ortak, başka konularda ise, tamamıyla farklı durumda olduklannı görü­rüz. Canlı varlıklar üç boyutlu cisim olma özelliklerini taşımacia birbirleriyle ay­m iken, sözgelimi algı ve hareket. konusunda farklı olduklan gözden kaçmamak­tadır. Eğer bu varlıklar sadece cisim olma özelliklerini korusalardı , o zaman can­lılar arasında fark olmamalıyclı. O halde bunları ortak noktada bnluşttıran bir

başka fenomen mevcuttur. Bu ise n~fstir. Bitkisel cisimlere bakıldığında onların

kendilerine ait farklı özellikleri olduğu ortaya çıkar. Mesela; beslenme, gelişme, yerine nesiller bırakma gibi hususlar bitkisel varlıkların özellilderini oluşturur­ken, diğer canlılara bakıldığında bitkilerin özelliklerine ilaveten duyum salıibi olup iradeleriyle hareket ettiklerine şahit olunur. İnsana bakıldığında ise, bütün

36 Mengüşoğlu, Takiyeılin, Felsefeye (iiriş, İst. 1958, s 34. 37 İsınail Fenni, Wgatçe-i Felsefe, "objet" ıııad. , İsı. 1341 , s. 467; Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri

S/Jzl,.lğıl, "Bilgi Kuramı", ınad, !st. 1988, s.35; S. Hayri Bolay, FeL"i!fi Dnktrinl.er ı re Teı"iınkrr Sözlılğı'l,

·Bilgi" ınad , Ank. 1997. s. 50-51. 38 Jaspers, Karl, Felsefi' Dı'işiinı'işün Kı'içı'ik Oku/11, çev.: Seclaı llınran. isı. 1995. s. 46.

39 Akarsu, "Nesne", ıııad. , a.g .e, s. 135. 40 Felsefi düşünce<le nesneleri iki şekilde belirlemek ıni.iınkündür. Birincisi varlık ol ınaları ~çısııı­

dan gerçek lreal) nesneler olup şu ya da. bu şekilde be.ş duyu ile elde edilebilen nesnelerdir. Blınlarda kendi içlerinden fiziksel. ruhsal ve tarihsel nesneler diye ayırmak mümkündür. Fiziksel nesneler, mad­

di yani cisimsel nesnelerdir. Bu tür nesnelerin özelliği zaman ve mekan içinde buluonıalarıdır. Ruhsal nesneler zaman içinde ortaya çıkan nesnelerdir. Sevinç üzüntü iki nesne arasında karşılaştırma yapma gibi , tarihsel nesneler ise, insan gurupları ve sosyal birlikler arasında olup biten olaylar alanıdır.

Real olmayan İdea l nesnelere gelince bunlar da birkaç çeşinir. Bu türden olan nesneler, ya belli

alanda zihnin üreuiği bir nesne ya da kendine özgü bir varlık alan ı içinde bulunan bir nesnedir. Ma­ıeıııetiksel nesneler buna misal olarak verilebilir. İkinci nesne alanına ise verilecek misal, filozofların

ifade eniideri idea lar, akıllar, veya Tanrı gibi varlıklardır. Bu nesneler için zaıııan ve mekan söz konu­su değildir. Bkz. Ernesı Von Aster. Bilgi TeQrisi ve Mtmtık, çev. Maciı Gökberk, isı. 1972, s. 2-3.

bu özelliklere ilave olarak duyumdan farklı şeyleri kavradığını görürCız. Yani in­

san hem tek tek nesneleri, hem de ı:ümel anlamları kavramaktadır." Gazzall'ye göre, nesnelerle kurulan bağlantı üç ögeyi içerir. Bağlanuyı yapan

özne, kendisiyle bağlantı kurtılan nesne ve bu ikisi arasındaki bağlantının ürünü olan bilgidir. Gazzall'nin ifadesiyle bilginin ilk ögesi olan özne, kendi belirleni­

mini yapmış chıruındadır. Bu belirlenim nesneyi her hangi bir şekilde bilme ey­lemidir. Öznenin konumu, bir nesneyle bağlantı kurma ve nesnenin örneğini al­ınadı.r. Gazzall' )'ı_: göre özne, kalp, nefs. ruh, akıl gibi varlıklardır. Her bir terimin çeşitli disiplinlerde ayrı yeri ve anlamı olsa da bilgi söz konusu olduğunda aynı

anlamı ifade etlikleri için, bu terimler birbirlerinin yerine de kullanılırlar. Bu an­lam insanın, bilen, algılayan, tanıyan, kuşatan, tasarıınlayan, bir varlık olduğunu ifade eder.'" Gazzali:, İhya 'da ''Nefc;, Ruh. Ka/b, ve Aklın Manaları ve Bu T!.Jı·im­

lerle Amaçlanem Hakikat/ar" başlığını açarak geniş açıklamalarda bulunur. ,; Gazzall'ye göre, bilginin komıstı olan nesne varlıktır. Varlıktan hiçbi r şekilde

şüplıe edilmediği gibi, varlıkran daha genel b<ışka bir şey yokwr. "On;ı göre ,.<ır­

lık, on ayrı kategoıicle ifade edilebilir. Bunlar Aristo zatnarundan beri bilinen ka­tegorilerdir. Gazzall bunları şu şekilde sıralar: Cevher, nicelik, nitelik, görelilik. mekan, zaman, konum, iyelik, etki ve edilgi. ''s

Burada Ga7 ;.;'lll' nin bilgi aıılayışını derinlemesine ele almadan ziyade obje­nesne ilişkisi içerisinde düşünme aktıru tefekkür boyutuyla ele alınaya çalışaca­ğız . Gnzall nesneyi, önce cevher ve araz diye ikiye ayırmakm, cevheri uzamlı ve uzamsız diye değerlendirmel<tedir. Cevherleri de mürekkep olanlar ve olmayan­

lar diye ele a lmaktadır. Mürekkep olanlara cisim, mürekkep olmayıp varlıkl<ın cisimlere bağlı olanlara araz ismini vermektedir. "'

41 G;ızz:.ili, .Mearicu1-Rutl.<, çev.; Seflcaıı Özburun. isı .. 199). s . . ?3. '11 G:ızzali'ıı in yaptığı ıanıınlaımıJarda , Kalp; iki anlaıııda kııllanıl ır, "Göğsüıı sol tara fına konul­

muş olan çaın kozala ğı şeklindeki et parçasıdır. " İk inci :ınlaını, "bu cisinıli kalbe ilgisi olan nı lı:lni.

rabbiinibir latifE>d ir." Hu laıife. insanın algılayan , bilen ve tanıyan gerçE>kliğicl ir. Ruh d;ı iki anl:ı ıııcla

kullanılır. Birincisi kaynağı. cisiınl i kalbin boşluğunda blılunan latif c isiınci ir. İkiiKi anlaın<hı isC'. b l­

bin an ia nıları içinde açıkhınan insanın algılayan bilen latifesid ir, Nefse gelince. buımn da iki aıı l:ı mı

vard ır. ilirinçisi. bizinı ::ını;ıcıınızı ilgilendirnıektedir- Bununla insandaki öfke ve arzu gücliııii ıopl:ı­

)'~" an b nı l><ı.sıedilınekıedir. Bu kullanım. ı:ısaVV\ıf d ılinin çok kulkındığı anlaındır. ikinci :ınla ıı ı is<·

gerçekte insanda ibarc·t olarak zikreııiğiıniz laı ifedir. Bu hnife insan ın kendis i ve- özüdiıı Ak ıl is('

farkl ı :ınlaııılar::ı sahip uyımkh bera.ber, iki önemli özell iğini zikreınwk yerinci€' olacakrır. Birincis i.

bununla nesnelerin gerçekliğini bilme kasıedilir. İkincisi ise, bilgileri :ı!gı!ayandır. Bıı da k:ılpri r. Bkz.

Gazzali, İhyii, c VIII.,,s. l 349; Meciı'ic, s. 39-42: Mişkcu. s 23, 26: Ranriolll 't-Tali hi n (l\llt•cınu 'a iç i rıdt:> ).

c. ll. s. 31-.'$4: Ri.<alcuu'I-Ledılıın~yye <Mecıııu:ı içinde ı. c. ırr. s 59.

43 Gazzali, ibya, di, s. 1349: Meaı'ic, s 15- 21, 95. 127.

44 Gazzali, e/ .. fktisad Fl'l itik.crd, Beyruı 1983, s . 19. 16 Ga;ı;zaJi. M(ym11 '1-İ/m.(S. Diinya neşril. Kalı ire 1961. s. 228-229; Krş. Alfred W eber, Fdsq/(• Ta ­

rihi, çev.; Vehbi E r:ıl p. isı. 1991. s.76: S. H~yri Bol:ıy, A1'istn Mt>IC{(izijJ.i ile c:azziill Meutfi:z.iiJ.iııin Knr­

şılaştırtlması. lsı. 1993. s. 130.

46 Gazziili. ;'tlf~ırat; s . 230: lktisfll, s . 19: Mearic, s . 117

G::ızzall nesneleri, duyulur nesneler ve düşünü!Cır nesneler diye iki)'C cıv ı r­

ınaktadı r. Duyulur nesneler, duyunun algılaınasıyla ilgili olarak, bir cluvu tanıh ı1 -

dan kavranan nesnelerdir. Bu nesneler belli bir şekilde belirlenmiş, duyutarla al­

gılanan evrenin tamamı olup, bireyselliklerinde birbirleriyle ortak değillerdir. ,­

Duyulur nesne, belli bir nicelit ve belli bir nitelilde sonltı olduğu için zaman ve

mekan içinde yer alır.

Düşünühir nesnelere gelince; AJlah'ı bu k<ıtegoriderı sayınakla birlikte, Allalı

dışındaki di.işünülür diye nitelediği nesneleri ele :ılır. Bu nesnelere Gazzall, ruh­

sal dünya (el-leımı'r-Rtıhanll, yüce dünya (ei-Aiemu'I-Uivl), görünmeyen dünya

(eJ-Alemu'I-Gayb), akılsal dünya (ei-Aleınu'I-Aidl), genel durumlar <ei-Uınunı'l­

Amme); tümeller (ei-Külliyyat) gibi isimler kullanır. '"

Düşünülür nesneler ile duyulur nesneler arasında bir ilişkinin var olduğunu

söyleyen Gazzall, düşünülür nesnelerin, duyulur nesnelerin ilk örneği ve varlı.k­

sal bakımından onların illeesi gibi olduğunu söyler. Bu iki nesne arasındaki ilişki ,

kişi ile gölgesi, neden ile sonuç arasındaki ilişki gibi bir ilişkiye benzetilebilir.,.,

Gazzali özne ile nesne arasındaki bilgi aktJannı algı. düşünme, :ınlaımı ve

açıklama aktiarı olarak dört karegeride açıklar.'" Gazzali'ye göre algı aktı, F<lr~bi

ve İbn Sina gibi .kendinden önceki filozot1arın da ifade ettiideri gibi bir rür soyur­

lama olup, alanı duyulardır. sı Düşünme aktı ise; inançta hak ve batılı , ifadelerde

doğru ve yanlışı , davranışlarda iyi ve çiJkin olaru ayırd etme, gülme ve ağlama

gibi insana ait sanatlan ortaya koyma, oluş ve bozuluşa tilbi durumlarla ilgili ya­

salan tespit etme gibi eylemlerin ilkesini ortaya koyar.;ı Aynı zamanda, yazı ve

süslemecilik gibi sanat alanlarında bir takım eserler üretme, nesnelerle ilgili ola­

rak çıkanında bulunma, nesnelerin mahiyetine dair bilgi edinme, felse fe, k~sin

bilgi, eşyaı10ı gerçekliğini kuşatma ve eşyayı olduğu üzere tanıma , bütün varlığı

bilgi ile kuşatma , bilgi ve eelii i ile diğer yaratılmışların önüne geçme, ;:ırzu ve öf­

kesine boyun eğmekten bağımsız olma, arzul::n, iffet, kanaat, zühd gibi belli bir

dengede turma, insanın kendini ve çeşitli niteliklerini bilmesi, algı aktında veri­

len nesnelere yeniden dönme veya hatırlaına, hafızadaki biçim ve anlamlardan

yeni ürünler ortaya koyma veya hayal ve benzeri gibi melekeler elde eder.'5

Gazzüll, bilgi meselesinele zaman zaman nefs veya kalbin fonl<siyomı üzerin­

de de durarak makulleri elde etmek için fikir gücünün ([efekkür) önemi üzerinde

durur. Vasırasız elde eelilen bilginin en makul ve en şeretli bilgi olduğunu söyle-

47 Ga:tziill, Mi;yar, s . M; Mişktıl, s . 126

48 Gaızall, Mtşka1, s. 152; Cemhint ·t Kur'an, Beyn ı t 1981. s. 28.

49 Gazzall. Ceııabiı·. 28.

SO Geniş Bilgi için Bkz., Cilı:ın , A. Kanıil, İhıı Sina IlC Gazzciftdl' 131/p,i Pmhbııi. isr 1998. s. 110.

51 Fıl:i'.hırralım~ın , "ibn Sinir' nnd. Us!ôm Diiş. Taribi içinde). çev.: Osman Bilen. c. ll, s. 1l2. 52 Gazzall, Mearic, s. 59. 53 Gazziil1, ibyr<, c. VUI, s . 1364; Miyar. s. 61. ·

128 IC/SC/11/111/

yen Gazz~m, ,, Rabbanl öğrenme yollarından biıi olarak gördüğü tefekkürü er-Ri­

satetu 'l-Ledünniyye isimli eserinde; "Nr~fsin küllf ~fsten isti/ade etnıesidi1·"';; diye

tarif eder. Bunun sebebini de şöyle açıklar: "Çünkü küllf nqjs, bütün alim ve dü­

şünürk.>rden daha çok tesir eder ve daha çabuk öğretit·. Düşünce kapısı nqfSe açı­

lınca, nefıs, düşü.nmenin ve sezgi ile istenene ulaşmanm keyfiyelini bilir. '»'•

Görüldüğü gibi düşünme aku insan bilgisini kuşatır ve hayaDnın hemen he­men her alarunda kendini gösterir. Bu da gösteriyor ki düşünme aktı, bilgi akt­Iarı içerisinde alaru itibarı ile en geniş alan olup, zorunlu ve imkansız alanlarda da kendini gösterdiğinden dolayı her hangi bir sınırlamaya tabi olmaz. Bu ne­denle düşünme aktı sadece zaman ve mekanla sırurlanan nesneleri düşünmekle kalmaz, zamansız ve mekansız nesneler alanına da nüfuz e[mektedir.'''

Gazzali'ye göre düşünmenin birbirinden farklı biçimleri vardır. Düşünme; maddeden her yönüyle soyut olan düşünülürü kavradığında akletme (taak­ku]),sK zihnin duruluğundan ve gücünden dolayı nesnelere dair lı:>ir ilişkiyi, fikir ve nazara ihtiyaç duymadan ortaya çıkarırsa sezgi (hads),"' bilinen bir konudan başka bir konuyu bilmeye geçiş olduğunda düşürune (tefekkür),"' hafızadaki ti ­

kel manalan çok kısa sürede hazır hale getirme ise hatırlama, serbest hali üze­re işlerse hayal, a lgı aktında verilenleri yeniden canlandırma olursa talıayyül veya tasavvur aduu alır. r.ı

Sonuç olarak GazziHI'nin düşünce sisteminde düşünme tefekkür veya tedeb­bür, bilginin özne ile nesne arasındaki aktiardan biridir. Dolayısıyla bilgiyi elde etmede alanı en geniş kapsamlı olan bir akt olup, hem duyu! m dünyayı hem de düşünülür dünyayı kapsayan geniş ve sınırsız bir alanı vardır. Bu alanda düşün­

me aktı, objenin sanattan edebiyata, siyasetten ahlaka kadar sayılamayacak pek çok teorik ve pratik alanda faaliyet sahasın1 kapsamaktadır.

S4 Gazzall, Risaletll '1-I.echinn~yye (Mecınua içinde), c. III. s. 70 . . 55 Gazzali, Ris: .. <! .. . , s. 67. 56 Aynı eseı~ s. 70. 57 Gazzali', Mişkaı, 121.

58 Gaı:zall. Mearlc, 59. 59 Aynı eser, 6o. 60 Gazzitll'ye göre dllşünnıe kimi zaman bilinen bir konudan başka bir konuya geçiş biçiminde

gerçekleşir Gazzall bu düşünme biçimine tefekkür, itibar, istibsar veya islidial adını verir. Ona gcire ıefekkü r çok geniş bir kavramdır. Bunun anlamı öznenin, herhangi bir bilgiden bir başka bilgiye geç­

mesidir. Bu geçiş, her hangi bir durumun sonuna veya akıbeıirıe vakıf olmak içinse ıedebbür aciın ı

alır. Yine bu geçiş bir başka bilgiye veya güçlü bir kanaare ulaşmak içinse b~ı dun.ımda o, nazar adı­

nı alır. Yine bu geçiş, bir ilişkinin farkına varılmasıyla, araşıırılan bir konudan başka bir konuya ge­çiş ise bu du rtıında o, itibar adını alır. Yine bu geçiş araşurnıa hususunda bir gayrete sıkıntı ve me­

şakkate kati anınayı gerekıiriyorsa bu durumda o, içtihad adını alır. Şayet araştmııa talep edilen ko­nuya ulaşmış ise. blı du runıda o, isıinbat adını alır. Bkz. Gazzali, Esast1'l-Kıyas, nşr. Fehd b. M. Es­

Sedhan, Riyad 199.3, s. 105-HJ6; İbya, c. II. s. 2807. 61 Gazzali, Mearlc, 66; al-Must<ısja min ilmi'I-Usı/.1(1-11), Beyrı.ıt trs, c. ı. s. 34.

gazzalf'de 1<'/akNir· 1-e bikmel kruwamlan 129

3. Tefekkürün Boyutları

Gazziill'ye göre tefekkür, dininemriyle ilgili olduğu gibi, dinin emri olm;ıyan

şeylerle de ilgili olabilmektedir. Dini olan tefekkürde metod, üç ana merhalede gerçekleşir.

Birincisi; insanın kendi nt:tfsiyle muhasebesi diyebileceğimiz ve davranışları­

nı ilgilendiren dunıınhınn Allah'ın katmda sevilip sevilmediği hususundaki te­

fekkürüdür. İkincisi; Allah 'ıyla ı:tgili tefekkürü olup, insan, Allah'ın zat, sıfat, esma ve

ef'alini tefekkürdür. Üçüncüsü; Yaratılan varlıklar; mülk, meleküt, gökler, yer ve aralanndaki

bütün nesneler lı:ı kkındaki tefekkürdür.1'2

a- Tr:t/ekkz'i.rün lVejı:s Muhasebesi Boyutu: Tefekkürün nefis muhasebesi boyutuyla ilgili yönünde GazziHi'nin düşünce­

leri ramamiyle elinin emir ve yasaklan ile insan davranışlan arasındaki ilişkiye dayanmaktadır.

Gazzall'ye göre insan, bu konuda şu dört hususta tefekküre dalmalıdır. 1- Ta­

atlar, 2- Günahlar, 3- Helak edici sıfatlar, 4- Kurtarıcı s.ı.fatlar.

1- Günahlar: İnsan, azalarını her gün teftiş etmelidir. Diline bakarak, yalan.

gıybet, alay, nefsini tezkiye, tartışma, mizah, malayani gibi konularda her hangi

bir şey yapıp yapmadığı hususunda tefekküre dalmalı, şayet böyle bir şey vukü buldu ise hemen telafi yoluna gitmelidir. Sonra kulağını düşünecekrir. Kulak

verdiği şeyler gıybet, yalan, lehv ve bid'at mıd.ır, değil midir? Sonra karnını düşü­

necektir. Yediklerini helalinden mi yiyip içtiğini, helalinden dv 'ı l ~a <;ok ımı yok­sa az mı yediğinı tefekkür etmelidir.

2- Taatlar: İnsan evvela farz ibadetlerini tefekhir etmelidir. Onlan zaman ın­

da eda edip etmediği veya eksiksiz yerine getirip getirmediği lıususunda düşü­

necektir. Sonra azalarına yönelecek ve gözüyle kainata bakacakur. Onun bakışı bir ibret nazarı olflcakttr ve gözüyle Kur'an ve Sünnet'in mütaHiasıyla meşgul ola­

cak, onlan tefekkür edecektir. Kulak, kalpleri Allah aşkıyla dolu insanların oku­duldan Kur'an'ı ve anlatt.ıkları güzel şeyleri dinlemekle meşgul olacaktır. Dil, in­

sanlara hayrı söylemek için kullanılacaktır. İnsanların gönlünü almak ve sevin­

dinnek için tatlı söz söyleyeceklir. Ve bunları yapmanın yollarını tefekkür ede­

cektir. Mal hakkında da tefekküre dalacaktır. Ben şu veya şu malımı falanca fa­kire tasadduk edebilirim, diye düşünecektir. Bunu yaparken, Allah verdiğimden

kat kat fazlasını bana verecektir, diye düşünıneyi de ihmal etmeyecektir.

62 Gazzali. ihyr1, c.XV, s. 2810.

130 ıasawıif

3- Merkezi Kalp Olan HeHik edici Sıfatlar Haldunda Tefekkür: Şehvet, öfke, cimrilik, böbürlenme, kendini beğenme, riya, hased, sfı-i zan, gat1et, gurur ve di­ğer kötü sıfatlar. İnsan kalbinde bu kötü sıfatları araştıracaktır.6" Eğer kalbi bun­lardan uzak ise, o zaman nefsini deneyecektir. Burada Gazzali'nin tavrı, insan çarşıdan odun sırtiayıp gezecektir diye bir yol da önermektedir.

4- Kurrancılar Üzerinde Tefekkür: Tevbe, günahlar üzerinde pişmanlık duy­mak, belalara sabır, ni'metlere karşı şükür, korku, ümid, dünyada zahid olmak, raatlarda doğruluk ve ih1iis, Allab'a muhabbet ve tazim, fiilierine rıza göstermek, ona karşı iştiyakh olmak, huşü, tevazü üzerinde tefekkürdür.1

··•

h- Tefekkürün Allah Boyutu. Allah'ın celali, azameti ve kibriyası hakkında düşünmektir. Bu tefekkür iki

çeşittir. Birincisi, en yüce makam olan zatı hakkında düşlinmektir; halbuki bu çeşic tefekkür şekli yasaklanm1ştır. Bunun sebebi, akılların bu makamları l<avra­makta kabiliyeili olmadıklanndandır. Çünkü, Zat-ı İlaili'ye bakmak hayret, deh­şet ve akla ızdırap verir. Akı!Jann çoğu buna tahanuuül edemez. Ancak Gazza­ll'ye göre bu makamları kavrayabilenler sıddıklar olmakla beraber onların da da­imi bakmaya güçleri yetmez.'''

İkincisi ise, Allah'ın fiillerine, kaderinin mecrasına, san'atının acaipliklerine, yaradılış hakkındaki emrinin garipliklerine bakmaktır. Çünkü bunlar Allah'ın ce­laline, kibriyasına , kudsiyer ve yüceliğine ilim ve hikmetinin kemaline, meşiyet

ve kudretinin nafiz oluşuna delalet eder. Buna göre Gazzall, Allah'ın sıfatlannı veya zatını direkt tefekkür etmeyi değil, onun sıfatlarının eserlerini tefekkür et­meyi salık vermektedir.('" Yer yüz'i.'ındeki mevcfıdatın hepsi Allah'ın kudretinin eserlerinden bir eserdir. Zatının nurundan bir mırdur. Gazzall, varlık sahnesine çıkınaınayı en Luyük zulınet kabul ederken, varlık sahnesine çıkan ve oluşa ka­tılan her şeyi belirgin bir nur olarak addetınektedir.

Tefekküri.in üçüncü ve son boyutuna gelince, varlıkta Allah'tan başka her ne varsa onun Allah'ın fiili ve mah.lüku olduğunu düşünınek ve yarattığı her şeyin bir sebebe mebni olduğUnun hikmetini kavramaya çalışmaktır. Bunu son bö­lümde ele almay~ çalışacağız.

c- T~j'ekkürün Varlık Boyutu

İmam Gazziil'i, h.ikmetin iki anlama geldiğini ifade eder. 1- Eşyanın düzeni ile .:>nların ince ve yüksek manalarını mutlak olarak kavramak ve istenilen gayenin

' ', 63 Gazzali, İh_ya, c. IX, s . 1643, 1760: c. X, s 1836, 1938,

64 Gazzali, İbya, (türkçe tercümesi) çev. Mehmet A. Müftüoğlu, Ist 1988, c. IV, .s. S, 92, 131, 322,

349, 395, 731, 886-892. 65 Gazzaü, a.g.e., s. 898

66 Aynı eser, s. 900

gazzaltd.e tqfekkı'i.t• ııe hikmet kavramlan nı

tamamlanması için gerektiği gibi onlar üzerinde; hükmetme, 2-Birinci manaya tertip ve düzen meydana getirmek, iyi ve sağlam kılmak üzere kudretin isnad edilmesidir.''7 Bu tanımlardan hareketle Gazzali, eşyanın yaratılış gayesi, düzeni, var olmasının hikmetleri, ince manaların kavraomasi açısından ve idrak yönün­den varlıkları ikiye ayırır:

Birincisi; aslı bilinmeye.n, hakkında düşünme imkanına saltip olunmayan, ni­telikleri bilinmeyen varlıklardJJ. Gazz5J1, burada Allah'ın Kur'an-ı Kerim'inde, "Sizin hilmediğinizi yaratır'M ve "Kılıklarmızı değiştirmeye ve bilemeyeceğin.iz bir SUrette Sizi yaratmaya güCÜmÜZ yeter. >I>'J ayetlerini misal Vermekte, fakat keyfiyerini belinmemektedir. İkincisi ise; aslı bilinen varlıklardır. Bu kategoriye giren varlıklar da, gözle idrak edilemeyen varlıklar ile, aslı bilinen ve gözle de id­rak edilen varlık türü olmak üzere iki çeşittir.

Gözle idrak edilemeyen varlıklar, melekler, cinler, şeytanlar, arş, kürsi ve benzerleridir. Bu eşyalar hakkındaki tefekkür, Gazzall'ye göre oldukça dar ve gizlidir.

İkincisi; gözle göriilen ve idrak edilen varlıklardır. Bu tefeklüirün asıl hikmet boyutunu bu nokta oluşturınaktadJJ. Duyu organlarıyla idrak edilen varlıklar olarak; yedi kat gök ve yer ile bu ikisi arasında bulunan bütün varlıklardır. Bu varlıklar hakkında Gazzall'nin u·adesi gerçekten Allah'ın yaratınası ve yaratılış hikmetini ortaya koymak açısından önemlidir:

'' .. . Gökler yı/.dızlarıyla, güneş, ay, hareket, çıkış ve hatışındaki dolaşmas~yla görünü1·. Yer de dağlanyla, maden, ınnak, deniz, bayvanlar ve bitkilertyle müş~ hede edilir. Gök ile yer arasındaki boşluk, bulutlanyla, yağmur, kar, şimşek. gök gürültüsü, yıldınmlar, ateş ve şiddetli rüzgarlanyla müşahede edilmektedir .. .

. . .Göklerde ve yerde cemadat, bitkiler, hayvan, felek ve yıldızlardan her IJangi bir zerre kendi başına kıpırdanmaz. Meğe,. ki onu kıpırdaıan Allah ola. Onun kıpırdatılmasında bir veya iki, on veya bin hikmet vardır. Bütün bunlar Allah 'm vahdaniyetine şahid, onun celal ve kibriyasına deliüet edicidir. . "7

''

4. Tefekkül-ün Hikmet Boyutu

1- İnsanın Yaratılışındaki Hikmet/er: Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde "O'nun Ayetl,erindendir" ifadesiyle baş­

layan ve insan zihnini yaratılışa ve varhğa yöneiten ayetler bulunmaktadır."'

67 Gazzali, el-ikti$ad fi 'l-l 'tikad, önsöz ve Notlarla haz. İ. Agah Çubukçu, ve Hüseyin Atay, Ank. 1962, s, 165. .

68 Nalıl, 16/8 69 Vakı'a, 56/61. 70 Gazzall, İhya, c. XV, s. 2822.

71 Kur'an-ı Kerim'de ll yerde bu ifade ile başlamaktadır. Rum, 30/ 20, 21, 22, 23, 24, 25, 46; fus­sileı, 41/37, 39; Şura , 42129, 32.

132 tasaı>tlll/

.. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile günclüzü n birbiri ardınca gelip gi­dişinde akl-·ı selfm sahipleri için gerçekten ihretter va.rdır. n ?J

.. And olsun kı:, insanı süzme çamurdan yamttık. Sonra onu nutfe batinde

sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nıtffeyi kan pıhtısma çev irdik, kan pıhtısım

bir çip,nemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemik/ere ele el

giydirdik. Sonra onu. başka bir yaratık yaptık. Yaratanlarm en güzeli olan Al­

lah ne uludur! Sizler, bütün bunlardan sorıra öliirsünüz. Şüphesiz lvoıyamet gü­nü tekrar diriltilirsirıiz. ,m

Allah'ın ayetlerinde insanın meniden yaratılması, ceninin anne karnında ge­

çirdiği safhalar, kirli bu· suyun kan haline gelmesi, kanın et parçasına , el parça­

sının insan haline gelmesi anlatılmaktadır. Sin.irler, daınarlar, kalp, mide, ciğer.

dalak. k<tlın b<t~, r.sak, rahim, mesane ve bağırsaklardan ibaret olan karnın azala­

n nası l yaratılıruştu·? Belki bu, insanın yeryüzüne ayak basmasından günümüze

kadar daima gündemde olan bir sorudur. Gazzall, insanın bu hayret verici yara­

tılış serüvenini bilgisi ölçüsünde dile getirir. Sonra da uzuvlann rümünü tek rek

ele alarak, onlaı~n insan vücudundaki güzelliğini ve ahengini ortaya koymaya

çahşu·. Eserlerinde tek tek Li.im azaların yaralllış hikmetlerini z i krerriği bölümler.!

burada uzun uzadıya ele almak mümkün göıiinmemektedir. Ancak yine de Cin­

zali'nin fikirlerini ve metodunu ortaya koymaya ışık tutması açısından kısaca ba­zı azaların yaratılış hikmetleıini zikretmek yerinde olacaktır.

Gözde tabakaların bulunması, görmesi veya görememesi, gözün bir çulnının

içine yerleştirilerek kaşlann ve kirpikierin etrafında dizilmesi ve bu sayede zarar­

lı maddelerden konınabilmesi, bu uzvun yaratılış hikmetleridir.

Bedende yaratılan kemikterin ölçülü ve ahenkli bir şekilde vücuttabelirli ~a ­

yıda yerleşlirilıneleri, hareketi sağlayan azalann yaratılışı, matsalların şekli, baş

kemiğinin yapısı, beyinin yapısı , ağız ve dişierin yapısı, dişierin ağız içindeki

fonksiyonu, çürüyüp dökülmemesi için tek parça kemikten değil de çeşit çeşit

ve parçalar halinde, her birisinin ayrı görevleri olması, bu uzuvlarla ilgili hikmet­

lerdir. Dudaklar, konuşmaya yaradığı gibi insanın ağzından suların akmaması

için konlı:ol mekanizması olması ve insanda meydana gelebilecek çirkinlikleri

önlemesi yine yaratılış hikmetlerindendir. Bunların yanı sıra dil, bir yandan ko­

mışmaya yararken, diğer yandan ağıza alınan lokmanın yutulınaya hazır hftle ge­

tirilmesi için icra ettiği fonksiyon, tat alma duygusu hep insanın yaratılışmdaki

lükmeri ortaya koymaktadır.

Boyun, omuz, bel kemiği, baldırlar, kuynık sokumu ... daha nice azaların vü­

cuttaki yerini ve fonksi yonunu zikretmek yerine vücuttaki ahengini, güzelliğini.

7l Al-i imran. 3/ 190 .

..,3 Mii 'ıııinun . 23/12-16.

gaz2lilf'de tq/ekktlr t:e bikmet ka11ramltm 1.3:3

terkibini aralanndaki ilişkiyi tefekkür etmek gerekir.

"Gerçekten biz insanı katışık bir nu(f'eden yaratmışızdır. Onu imtihan ede­lim diye kendisini işitir ve görür kıldık. "74

insan vücudundaki en ufak fazlalık veya noksanlık sakatlık getirir. işte bütün

bunlardaki hikmet, Allah'ın gören göze, duyan kalbe ibret olsun, yüceliğine ve

yaratıcılığındaki eşsizliğine bir deill olsun diye bunları gözler önüne sermiştir.-'

Kulak kıvrımlannın içine yerleştirilen acı bir salgı sayesinde, kulağa girebile­

cek böceklerden, toz ve dumandan konınmuş olmaktadır. Burnun içindeki tüy­

lerin, ko ku alma duygusunun insan yüzünün tam ortasında yerleştirilmesi ve bu­

nun güzel görünmesi, hep insanı Yaratanımn hikmetli işlerini tefekkür etmeye davet etmektedır.

Eller, dış dünyadaki her türlü eşya ile ilk irtibata geçen uzvumuzdur. Tüm

geçmiş ve gelecek alimler dizilseydi, baş parm<ığı ve diğer parmakları kolun

ucuna bu kadar güzel ve ahenkli bir şekilde yerleştiremezlerdi . Baş parmak ise

diğer paımaklara nazaran insan vücudunda daha önemli bir yere yerleştirilmiŞ,­

tir. Ayrıca diğer parmaklara nazaran insan vücudunda çok daha önemli bir fonk­

siyon i.cra etmektedir. Tırnaklann vücut için ne kadar önemli olduğunu zikret­

ınek gerekirse, özellikle eşyayı tutup kavramak ve vücuttaki 1\aşıntılan başkab­

rından yardım almadan yapabilmek için sen olmaları gerektiği Allah'ın hikmel­

lerindendir.-''

İnsan iki ayağı üzerinde dunıp yürüyebilmesi, bunun bir ahenk içinde ger­

çekleştirilmesi, uturuşunun da bir ahenk ve güzeliline olması, hayvanlar gibi yü­

züstü veya dört ayak üzerine olmaması tefekkür edilmesi gereken konulardır. '

Anne karnında beslenen yavrunun zamanı geldiğinde rahmi terkederek dün­

yaya gelişi, belli bir yaşa kadar anne sütüyle beslen.işi, anne süüinün yapısı, me­

me uçlarının öz~lliği, bir şefkat ve merhamet nişanesi olarak anne ve evlat ara­

sındaki ilişki, anne ve babadaki şefkat ve merhametin sonucu evhklını devamlı

bir şekilde konıma ve kollamaları bütünüyle insanı Ilikmete ve tefekkür e tmeye d<ıvet etmektedir_--

Gaaali insanm anatomik yapısından ve iç organların fonksiyonlanndan da

bahsetmektedir. Kemiklerin sayısı, kalbin yapısı, ciğer, dalak, böbrek vb büri.in

organlan su·alamaktadır.

Cinsel birleşme, cinsel birleşme öncesi eşler arasındaki sevgi ve şelıvetin

özelliği , cinsel organlan ve mıtfenin rahme ulaşıp orada belirli süre kalması, ora-

74 insan, 76/ 2.

7; Gazzali, el-1-likmelıl FiMahlılkatillabi Azze Ve Celle, (Mecmuatt'i Resaitimam (;azzf.ıl~ 1-VlB nşr., Darı.ı'l -Kunıbi'l-İlıııiyye, Beyrı.ıt 1994, c. 1, s. 18

76 G~zzall, ibya, c xv. s.2824. 77 Aynı eser, s.2S24.

134 rasawıif

da geçen süre içinde insan organlannın oluşması ve sonra dışarı çıkması, üzerin­

de düşünülmesi gereken konulardır. İnsan uzuvlarının bazılarının çift yaratılma­sı , bazı uzuvlann da tek yaratılması, yaratılan her şeyin mutlaka bir ihtiyaca bi­naen yaratılması ve başıboş, lüzuınsuz hiçbir hücrenin yaratılmaması O'nun hik­

metlerindendir. 7"

Bütün bunların yanı sıra insanda var olup diğer canlılarda olmayan hafıza, unutma, utanma ve benzeri duygular yine insanın yaratılışındaki Allah'ın hik-ı:ıederidir. '~'l · • • . . • • • , ,;

Görülüyoı- ki Gazz~m. insanın bir damla kirli sudan nasıl mükemmel bir var­ltk haline geld;.f;ini belirtmeye çalışmaktadır. Bunun zanırl bir sonucu olarak

Gazzall, insanoğlunun yaratılış hikmetine bakarak dünyada sürdüğü ömür müd­detince haddini bilmesi ve aslmı unutmaması için devamlı bu konuların tefekkür edilmesini ve hjkmetinin iyi kavranmasını istemektedir.

2- Kainatın Yaratılışındaki Hikmetler

Gazzall'ye göre tefek.kür edilmesi ve hikmetlerinin bulunup ortaya çıkanlma-sı gereken bir başka varlık da kainattır. · .. , .. .,

Gazzall kainatın yaratılış hikmetleri ile ilgili kaleme aldığı El Hikmetü Fi Muh­

lı1kutilluhi Azze ve Ce/le isimli küçük bit risalesinde, Allah'ın yarattıkları içerisin­de duyu organiarımızla hissedebileceğimjz bu varlıkların üzerinde dun.ıp çokça düşünmeyi ve lıikınetlerini kavramayı tavsiye etmekte, böylece gafletten kurtul­ınanın mümkün olacağını belirtınektedir.80 Buradan anlaşılan Gazzali'nin, insa­

nın varlıklar üzerinde tefekkür ederek Halık'ının yoluna girmesi gerektiği, llik­met fızerine lwı-ulu tefekkürü, gafletten kurtUlmak için bir vesile olarak gördüğü

sonucu ortaya ~ı_kmaktadır.

Gazzali eserleıinde, gök yüzünden yer yiizüne kadar insanın ilk anda etrafına

baktığında gördüğü her şeyin yaraulışının hikmetleri üzerinde duımaktadır. Ger­çekten Gazzall, yaşadığı dönemin ilmi gelişmelerinden haberdar olmuş biri olarak biyoloji, tıp, astronomi, coğrafya ve daha pek çok alanda çeşitli bilimsel ve teknik bilgiler vermekte ve dikkat çekici yonlinlar getiımektedir. Bunların arasında, Ön­ce göğün ve yerin yaratılışının hikmetleri üzerinde durarak, gökteki varlıklardan

güneş, ay ve yıl : ı.Zların yaraulışlarını zikreder. Sonra da, yeryüzünün yaratılış lük­ınetleri üzerinde durur. Deniz, su, hava, areş, insan, kuşlar, hayvanlar (özellikle an, kannca, örümcek, ipek böceği ve sinek), baltklar, ınadenler (özellikle ı·uz) ve bit­

kilerin yarauhş hikmetlerini geruşçe ele alır. Gazzall sonuçta şunları söyler: "Şunu iyi bil,ki; -bu alem, içinde muhtaç olduğun her şey bulurımı bir evgi-

78 Gazzali', e/-1-likme, s. 25

79. Aynı eser, s. 2S 80 Aynı ese~; s. 52.

gazziili'd.e tifek.kür ve hikmet kavmmları 135

hidir. Gök tavan gibi yükseltilmiştir. Yeryüzü yaygı gibi uzanmıştır. Yıldızlar

kandiller gibi asılmıştır. Macienter hazineler gibi saklanmıştır. Bunlardan her biri keyfiyeline göre insanlar ·için hazırlcmnııştır. insan ise eski bir evin sahibi

gibidir. Bu evde bulunan çeşitli bitkiler, hayvanlar, insanın ıhtiyacınt karşıla­mak içindir. "11

3~ Göğün Yaratılışındaki Hikmetler Gazzali'ye göre gökyüzü en güzel renklerle bezenmiştix. İnsan gözüne en uy­

gun renk olan ınavi renkte yaratılmıştır. Eğer daha parlak veya beyaz olsaydı muhakkak insanın gözü bozulacaktı . Bu durum insanın ve yeryüzünde yaşayan tüm canlıların zararına olacaktı. İnsan semayı temaşa ederken onun genişliğin­

den ve zevk verici renginden dolayı ferahlık duyacaktır.112

Güneşin yaratılış hikmetlerinin başında onun hareketlerinden gece ve gündü­zün meydana gelmesidir.8ı İnsanların dini veeibelerini yerine getirmeleri için ge­ce veya gündüzün sürekli olmadığı bir oıtam gerekliydi. Sırf karanlık olsaydı in­sanlar birbirlerini göremez, hayati ihtiyaçlanm karşılayamaz olürlardı. Alınan gı­

dalann güneş ışınları sayesinde insan vücuduna faydalı hale geldiğini belirten Gazz~m. mevsimlerin oluşumu, gece ve gündüzlerin uzayıp kısalması gibi olayla­rın güneşin hareketlerinden kaynaklandığını beliıtmektedir. s.ı Şayet gece gündü­ze, gündüz geceye dolarırnasaydı, mevsimler oluşup sıcaklıklar artıp eksilmescy­di, yeryLizünde yaşayan canlılann hayatları, bitkilerin büyüyüp gelişmesi, meyve

ve sebze gibi insanların asli ihtiyaçlarının insanlara faydalı bir şekilde gıda depo­lamalan mümkün olrnayacaktı.85 Bu arada güneşi ve bazı yıldızları dünya ile kı­yaslama yaparak, güneşin dünyanın yüz altmış katı büyüklüğünde olduğunu be­

lirtmiş ~e dönenlin astronomi bilgilerine yabancı olmadığını ortaya koymuştur.oc'

Ay ve yıldızların yaratılış lukmederine bakıldığ\.nda, Cenab-ı Hakkın; "Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınla"tan ay'ı yaratan Allah, yü­ce/erin. yücesid.ir. i b-ret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gün-.

81 Gazzali, lbya, c. XY, s. 2843.

82 Gazıall'ye göı-:: göğe bakmanın lO faydası vardır: 1· Üzlintii ve kederleri azaltır, 2- Kalplerdeki

vesveseleri azaltır, 3· Korku ve endişeyi yok eder, 4- Cenab-ı Hald<'ı hatırlatır, 5- Kalbe Allah' ın büyOk­

lliğünü yerleştirir, 6- Gönüllerde olan adi fıkirleri kalduır, 7- Aşk hastalığına müptela olanlara şifa verir,

9· Sevenlere arkadaş olur, 10- Allahü Teala'ya yalvaraniann el açtığı dergalıur Bkz. ei-Hikme, s. 5.

83 Gazziili, ihya., c. XV, 2226; ei-Hikme, s. S

84 Buradaki bilgi , Gazziili'nin yaşadığı dönemin ilmi gelişmelerinin vardığı sonucu ortaya koy­

nıaktadu·. Bilindiği gibi gece ile gündüz veya mevsimler güneşin hareketleriyle değil, dünyanın gü­

neş etrafında elips şeklindeki yörüngesiııde dönerek meydana gelmektedir. Bkz. Kırca, Celil,

Km·'fin-ı Kerim'de Fen Bilimleri, isı. 1989, s.87 vd.

85 Gazziil1, ihya, c. XV, s., 2842; el-Hikme, s. 5.

86 Gerçek ölçümlere göre ise güneş, dünyanın 1 300 000 katı kadardır. Bkz. Taşkııı Tuna, G'ıı­neş Sistemi, İsı. 1988, s. 46.

düzü birbiri ardmcagetiren O'dur. '"7 ayetinde beyan edildiği vechile, gece dün­yayı veya yaşadığımız coğrafyayı aydınlatan ayın ve yıldızların yaratılış hikmetle­

ri Gnzall'ye göre. "~1dece bir zifıri karanlık olarak yaratılmamış olan gecenin. bu varlıklar sayesinde aydınlanmasıdır. Aynca, geceyi Allah si.ikün ve istiraha ı için yaratmıştır. Aynı z<~ınanda ay ışığı mutedil olduğundan, yeryüzündeki tiim canlı­ların islirahatları için en müsait vakittir. Yıldızlar, ay ışığı kadar parlak olmamakla beraber gökyüzünün süsleri olduklan için onlara gözünü çevirenler, içlerinde bir feralılık lıissederler. Aynca yolcu olanlar, yıldızlar sayesinde geceleyin yollarını ve yönlerini doğnı olarak tespit edebilınekte ve yollarına devam etmektedirler.""

4- Yetyüzünün Yaratılış Hikmetleri

Yeryüzü, insanın ihtiyaçlarını giderebileceği, her türlü imkanların mevcut ol­duğu bir mekandır. Hatta insan veya başka bir canlı öldüğünde onun kokusu duyulmasın diye çukur açılıp içine gömülmesi için çukurların yaratılması bile in­sanın iht iyacını gidenneye mebni hik.metli bir iştir."';

.;Göğü, gücümüzle bt'z !?.urduk; şüphesiz biz onu genişletic~yiz. Yeıyz'izünii

bizyc~vıp döşedik; Ne güzel döşeyiciyizl"x' . , ,

.. Yeryüzünü., s-ize boyun eğdiren O 'dur; öyleyse yerin sıt·tlarırıdcı dolaş m, Al­

lah 'm verdiği nzıktan yiyin; sonunda dönüş O'naclt.ı· . . m

Ölii olan küıTe-i a rzın, mevsimi gelince nasıl dirildiğini tefekküretmek gere­kir. Üzerinde çeşitli bitkilerin yetişmesi, çeşit çeşit hayvanların yaşaması , suların

fışkınnası, ıımakların kupkunı topraktan süzi.ilüp çıkması, ağaçların dal ve yap­raklanyla yer iisLünde, kökleriyle yerin derinliklerine doğru kök satarak gövde­

siyle bir ahenk kurması, bitkilerden çeşitli tat, koku ve şekillerde meyvelerin ve sebzelerin yetişmesi, aynı su ve toprak ile yetişen bu bitkilerin farldı tatlarda ol­ması gibi hususlarda devamlı bir şekilde tefekkür etmek gerekir.'"

Yeryüzündeki bitkilerin yaratılış hikmetteri ise sayılamayacak kadar çoknır. Onların renldcıi , ratlan, kokulan, lezzetleri hep düşünOlmeye değer şeylerdir.

"Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, biı· alJacmı bi·

le bitinneye gücünüzün yetmediği, güzel güzel bahçeler meydana getiren me /ll­lah 'm yanında başka bir tanrı mı? Hayır; onlm·tajJtıklcmn·ı Allah'a eşit tutan bir

millettir. Yoksa yeri, yamttıklarının oturmasına elverişli kılan ve aralarında ır­

maklar meydana getiren, yeryüzüne sçıbit dağlar yer/eş/iren, iki deniz arasma

87 Furkan. 25/61-62.

88 En':ını, 6/ 97; "0. yıld ızları kara ve denizin kar:.ınlıklarıııda }'Ol bıı lasın ız d iy(' :;i; in için. var

t>dendir. Bilen nıiller için ayetleri uzun ıızadıya açıi<iadıl•.''

89 Gazzali, ei-Hil?mc, s. 9; İbya, c . . XV, s. 2831. 90 Zariyaı, 51/ 4.7·48.

91 Mülk, 67/ 15.

92 ei-Hikme, s . 9. İbya, c .. XV, s. 2831- 2840.

gazzf.Uf'de !efek.kiir 1-e bil.mu.?l /.uwrmnlan 137

engel koyan mı? Allah 'ın yanında başka bir tarırı mı? Hayır; çoğu bilmez/er.'''-'

İnsanların faydası için yetişen her §ey, meyveleıin ve mahsullerin tanesinden yüzlerccsi çıkmal<t<t , kışın ölü halde iken bahar geldiğinde bütün bitkiler ve ağaç­lar tekrar canlanmakta. yüzlerce meyve ya da mahsul vennektedir. Bunlar da ürün verebilmeleri için çeşitli gıdalara ve bakuna muhtaçtırlar. Köklerinden emelikieri suyun uzunluğu metreleri bulan ağaçların en uç nokrasma bile ihtiyaç duyulduğu kadar suyun gitmesi, çekirdeklerinde kocaınan bir ağacın , meyvenin veya sebze­nin şifrelerinin saklı bulunması, her birinin kendine has renk, koku ve ta rta olma­sı, her meyvenin, sebzenin veya yerden biten diğer bitkilerin insanların faydası için birilerine şifa olurken, bir diğerine hastalık yapması, çeşitli hastalıklara şifa ve­

ya zararlı olması , bütün bunlar Allahü Teala.'nın sonsuz lı.ikmetlerindendir.<}•

Tabiattaki madenlerin, özellikle demirin ve tuzun önemi üzerinde duran

Gazzall, bu iki madenin oluşumu, kullanımı ve kıymet derecelerine göre maden­Ierin çıkanlması ve işlenmesi konusunda tefekküredilmesi gerektiğini ve bunla­rırı da boşuna yaraulmadığını belirtmektedir.'"

Hayvanların yaratılışından bahsederek ve çeşitlerini sınıflandmuak hayvanlar alemindeki acaiplikleri gördükçe Yaradan'ın azametinde ve kudretinde zerre k<1·

dar şüphenin k.' mayacağını beliıtir. Özellikle sivrisineğin, karıncanın , arının ve örüınceğin yaratılışındaki hikmetleri ve yaşayışhtn ile rızık arayışlarındaki acaipJü;­

le ri i.izeıinde durarak insanın bunlar karşısında "resubhanellah" demekten geri durmayacağını halbuki insanın bu vadıldardan daha acaip olduğunu vı.ırgular. 'Y ·

Suyun yaratılış hikıneti sayılamayacak kadar çoktur. İnce , latif, akıcı, ıslafıcı

ve parçalan birbirine bitişik bir cisimdir. Yeryüzünde can taşıyan insan, hayvan ve bitkilerin ha yan suya bağlıdır. ·inkar edenler, gökler ve yer yapışıkken onla­rı ayırdığımızı ve bütün canlılan sudan m<..ydana getirdiğimizi bilmezler mi? lnanm~yorlar nu:>''''

Allah suyu yaratmasıyla yeryüzünün en büyük nimetini yaratmıştır. Çiinkii, eğer insan su içmeye muhtaç olur da suyu bularnazsa veya su içmekten men edi­lirse karşılığında dünyanın bütün mülkünü suyu elde etmek için feda edecektir. Aynı zamanda içıldikten sonra dışarı atılamaması dun.ımunda da yine insanı, bü­tiin varını yoğunu feda etmeye götürecektir. O halde insan bir damla su karşısın­da bu kadar aciz iken, yaratılış hikmetini çok iyi kavraması gerektiği hususunda Gazzall gereldi uyanlarını yapmaktadır.

Buna bağlı olarak denizierin ve okyanuslann yanıtılışı , orada hayvanların ba­

nnınası , inci mercan gibi değerli madenierin denizlerde bulunması, insaniann

93 Nemi, 27/ 6o-61

94 Gazziili, ei-Hikme, s. 11, 47; ibya, c. XV, s. 2832. 95 Du han, 44/ 38; "Biz gökleri. yeri ve ikisinin ~nsında bultınanları oyun olsun diye yara ııııadık.

:$9. Biz onları, ancak ve ancak gerektiği gibi yaramk, aına insanların çoğu bilnıezler.'·

96 Gazzali, a .11.e. , s 2833. 97 Enbiya, 21/30.

138 tasaı.~.Jt((

kHadan kıtaya taşınması ve yüklerini taşıyabilıneleri için denizlerden ve gemiler­

den istifade etmeleri, bu gemilerin sadece ağaçtan değil demirden de yapılması ve denizin üzerinde özgül ağırlıkları sebebiyle batması gerekirken batınaınaları

denizlerio yaratıbşındaki Allah 'ın hikmetlerindendir. Denizlerde ve okyanuslarda yaşayan türlü türiü canlılar yine ibret alınmaya

ve hi kıneti düşüni.ilmeye değer varlıklardır. Allah onların sularda yaşarnaları için akciğer ve ayaklar vermemiştir ama, bunların yerine yüzmeleri ve denizin derin­liklerine dalıp nzık aramalan için kuvvetli yüzgeçler yaratmıştır. Deniz hayvan­larının üremeleri, kuyruklarındaki yüzgeçleri sayesinde hızlı hareket etmeleri, kabukluların kendilerini sert kabuklar içinde saklamaları, yiyecek temin etme hususunda aralanndaki dengeli dayanışına hep Allah'ın hikmetlerindendir.

·Taze et yerrıeniz, takındığınız süsleri edinrrıeniz ve Allah'ın bol nimetin­denfaydalanmanız için den ize -ki gemilerin onu yara yara gittiğini gön'Jrsün­

boyun eğdiren de O'du.r. Artık belki şükredersiniz. ,m

Kainatı kuşatan hava tabakası olmasaydı kara, hava ve denizlerde y~ayan tüm canlılar helak o.'urdtı. Hava sayesinde kara hayvanlan vücut ısılannı dcngede tura­

bilınektedi rler. Bulutların hareketi rüzgarlar sayesindedir. Yoksa yağmurlar yağ­

maz, bulutlar yerinde sabit kalırlardı. Yelkenli gernilerin suda seyretmeleri, maila­nn ve insanların yelkenli gemiler sayesinde nakledilmeleri hep havanın faydala­nndandır. Hava~n lerafeti, ternizleyiciliği sayesinde pis kol<ular yeryüzünden kay­bolınaktadır. Yağmurun gökyüzünden damlalar halinde inmesinin sebebi havadır. Yoksa kütleler htilinde yere inecek, toprağa ve canlılara zarar verecekti.

Allah bazen semavl ve arazi aferler gönderir. Bunların sebepleri hakkında Gazza.\i şu yonımu yapar:

"Zaman zaman bir kısım insanlara semavf oe arazi ilahf musibetlerin ge­lişi Allabit Teala 'nın nimetleri, fazlve keremine karşı isyanda olanlan uyaT­mak ve onları :c;,tlüm ve isyan gibi kötü yollardan alıkoymak içindir. Zira son­suz kud,-et ve tasarrufancak Allahü Teala'ya mahsustur. Allahü Tealtı 'nın hil?.­metı: hudutsu.zdu.r. Görmez misin hasta bir adam, ağzını bu.ru.şturan, kötü ko­kulu iltıçlan sıhhati için nasıl içer. İşte ara sıra vu.kua gelen ilahf C!feıler· de böyledir. ,w

Ateş ile aydınlanmanın sağlanması, yemeklerio pişirilmesi, kirli sulann kay­natılarak temizlenmesi gibi hilunetli yönünün yanı sıra, ateş sayesinde madenler eritilerek faydalı aletler yapılmaktadır. ''"'

Hayvanların yaratılış hikmetine bakılınca Allah onları insanların faydası için yaratmıştır. "Sizin için atları., kalırlan ve merl?ebleri biııek ve süs hayvanı ola-

98 Nahl, 16/ 14. ·• ' · 99 Gazzall, ei-Hikmc, s. 16. 100 Aynı ;ver.

p,az:ziilf'de tefekkı'iı· ı'f.! bikm.et ka11ımnlan 1:)9

rak yaratmıştır. Bilmediğiniz daba nice şeyleri de yaratır. •J/01 ayetinde buyunıl­

duğu gibi hayvanlardan istifade etmeyi insanlara öğretıniştir. Hayvanların derile­rinin yapıları , onların kan, et, sinir ve kemik yapıları çok mükemmel olup hepsi

bir hi kınete mebıudir. Allah hayvanlara, insanlar güçlerinden faydalanmaları için

göz lwlak gibi uzuvlar verirken, yine insanlara itaat etm.eleri için akll ve zihin vermemiştir. Bu nedenle Allah'ın hayvanları insanların emrine tahsis etmesi bü­

yük bir hikmet-i ilahldir. Buna karşılık Allah her sınıf hayvana kendine has kabi­liyetler tahsis etmiştir. Bir kısım hayvanların et yiyici, bir kısmının ot yiyici bay­van olmaları, bir kısmının yırtıcılıkları, bir kısmııun avcılıkları, O'nun hikmetle­rindendir. Özellikle, köpeğin sahibine sadakati, uçan hayvanların tiiylerinin ve kanatlannın yapısı, yuticı hayvanların pençeleri, uzun ayaklı hayvaniann uzun

boyunlan, fili.n hortumu, zürafanın yaratılışı, tilkinin özellikleri, bal ansının çi­çekJerden topladığı özlerle kovanlarda insanlara şifa olan balı yapmaları, öıiim­

ceğin avlaıunak için ağ örmesi, ipek böceğinin kendi hayatı pahasına da olsa in­

sanlara değerli l.umaş olan ipeği üretmesi, karasineğin kendine yiyecek arama­sı ve benzeri daha pek çok hayvanın yeryiizünde yaşamaları, yiyecek aramaları ,

fiziki yapıları Gazzall'nin dikkatinden kaçmayan ve Hikmet-i İlahinin tefekkür edilmesini gerektiren hususlardır. '"'

Gazzall hay~<uıiar ~Hemindeki hikmetli yaratılışı incelerken Allah'ın ilminin ve kudretinin sııursız olduğunu ifade ederek şöyle der. ''Allahü Teala, bu hay­vanlan güzelce yarattı, uzuvlannı. takdir etti, onlara menfaatlerini ve zarar­

larını düşünecek kadar ilim ve marifet ihsan etti. Bütün bunlar, Allahü Te­tila'nın i/mine, kudretine ve sonsuz hikmetine delillerdir. u li(l

Sonuç olarak ,bu kısa araştırmamızda Gazzall'nin tefekkür ve hikmet anlayı­şını ortaya koymaya çalıştı k. Kur'an-ı Kerim'in; "Gökleri yedi kat üzerine yara­tan O 'dur. Rabman 'ın bu yaratmasında bir düzensizlik hulanu:ızsın . Gözünü

bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin? Bir aksak/ık bulmak için gözünü tek­rar tekrar çevir bak; ama göz umduğu nu. bulamayıp bitkin ve yorgun düşer. ""'4

ayetlerinde ifade edildiği gibi, Gazzal1, önce insanın elikkarlerini dış dünyaya çekmiştir. Ewela, Allah'ın yokluktan varlık sahnesine çıkardığı hiçbir şeyin, ba­

şıboş, düzensiz ve asla lüzumsuz olmadığı gözler önüne senniştir. Buna bağlı olarak hikmet ve tefekkür yoluyla ikinci aşamada insanın iç dünyasının derinlik­

lerine doğru yola çıkmıştır. Bu seıiivene "tefekkür" diyen Gazzall, hikmetsiz yo­

la çıkılamayacağının uyarısını da yaparak, İnsaıun iç dünyasınm ancak hikmet

yoluyla aydınlanabileceğine inanınaktadır. Bu nedenle ilme, hikınete ve dolayı-

101 Nalıl, 16/8.

102 Gazzall, ei-Hikme, s. 35.

103 Aynı eser, s. 45.

104 Mülk, 67/ 3-4.

sıyla Allah'a davet eden Kur'an-ı Kerim ayetlerini kendimize rehber edinerek, le­

fekküre götüren yolların kapuarını aralaınak gerelmıektedir. Bunu bir emir ve

görev tela kki eden müslüman topluluklar tarih akışının belirli döneminde ilme

ve hikınete sahip olduklan için ilmi, irfanı, gücü ve kudreti ellerinde tutmayı ba­

şannışlarclır. Bugün, o günlere sadece özlem duymakla bir yere vanlamayacağ ı

ımıhakkaktır. Yapılacak şey, ilmi ve ilikıneti nerede bulursak almanın ve o ilmi

daha ileriye götürmenin mücadelesini vermek olmalıdır.

Yazımızı GazziHI'nin saymaya çalıştığı hikmederin karşısında hayretini gizle­

yemeyip kullandığı şu ifade ile bitirmek istiyoıuz;

"Cenab-ı Hakkın yaratmış oLduğu varlıklardan bir tekinin hikmetleriyle ki­taplar doldurmak istesek kqfi gelmezdi. Ve insan bunları tam manasıyla an­

/atmaktan aciz kalırdı. H et· cinsten bizim zikrettiğinıiz bir uyarmcıdır. Bu mu­ctzzc.mı esere bir işaretten ibarettir. "'"'

BtBLiYOGRAFYA

ABDULKERİM. Kuşeyrl, K11şeyrf Ristılesi. çev. Süleyman Uludağ, İst. 1991 ACLUNİ, J<eş(ııl F1ajCi tX' Mizanu 'l-llhas, Kalıire ts. AKARSU. Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, "Bilgi Kuramı", ınad, İst. 1988.

ALFRED. Weber, Felsefe Tarihi, çev.: Vehbi Eralp, İst. 1991. BOLAY, S. H:ıyıi, Aristo Metafiziği ile Gazzalf Metafiziğinin Karşllaşnnlması,

Tst.l993. ---,S. Hayri, Fel~efi Doktrinler ue Terimler Sözlüğü, Ank. 1997. CEBECİOGU.J, Etheııı, Tasawı~f Terimlet'i tJe Deyimleri Sözlüğü, "Hikmeı ·· macJ.,

Ank. 1997

CiHAN. A. Kamil, İbn Sfna ue Gazzalf'de Bilgi Problemi. İst. 1998.

· ÇETİN, Mustafa, "Kur'an'da Tefekkür Kavramı", D.E.ti.i.F.D . İzmir 1994, S. VIII, (.43-

59>. D E BOER, 'T.J., İc:liım'da Felo;;e_fe Tarihi, çev. Yaşar Kuth.ıay, Ankara 1960. ·: :-· ·· ··

: · El{NEST, Von Aster, Bil[?t' Teorisi ve Mant-ık, çev. M::ıcit Gökberk, İst. 1972. :·i·, ..

FAZLURRAI-lı\IIAN, ·'ibn Sina" nıad. <islam Düş. Taribi içinde), çev. Osman Bilen.

GAZZALİ, el-Mustasja min ilmi 'l-UsıU (I-In, Beyn.ıt trs. - --, ei-Mımkızu min'ed-Daltll, <Mecmuat-u Resai/i el-İmam el-<:azzalf <1-VI[l

içinde) Beyruı. 1994. --- , ei-Hikmetu Fi Mahlılkatil/abi Azze Ve Ce/le, <Mecınua!t'i Resaif imam (/az.

zalf. i -VIl > nşr. , DMu'I-Kutubi'I-.İiıniyye, Beynıt 1994

- --, el-İktisad Fi'l İtikad, Beynıt 1983. - --. cl-İktisad.fi 'l-hikad. Önsöz ve Norlarla lı::ız. : i. Agiih Çubukçu ve HClsevin

105 Gazziili, ci-Htlmıe, s. 47.

~?,azztiJf'de tefdıkli.ı·ı'<! hikmet kcwramlan 1'11

At.:ıy, Ank. 1962. - --, ei-Kıst(lsu 'l Mustakim (l?esafl içinde>.

---. 1:\nsu 'l-Kıyas, nşr. Fehd b. M. Es-Sedhan, Riyacl 1993.

- --. 1/•m. <Türkçe tercümesi ı çev. Mehmet A. Müftüoğlu , isı. 1988.

- - -. lhyciıt f!lıJ.mı'd-Dfn, İsı. 1986.

- --. ;Hearicu '1-Kud.~, çev.; Serkan Özbudun, İst. 1995. - - -, Mişl.;:at, s. 152; Cevahiru '/ Kur't?n, Beyn.H 198J.

- - -, Mi_yaru 'I-lim($. Dünya neşri), Kahire 1961.

- - -. Ravdatu't-Talibin (Mecmu'a içinde ı .

--- , Risale ru 'I-Ledlınniyye (Mecmua içinde ı.

HANÇERLİOGLU, Orhan, Felw~(e Sözltiğü, İst. 1989

İSMAİL, Fenni, Uigatçe-i Fel~e(e. İst. 1341.

_IASPERS, Karl , Felw~ft Düşünüşün Küçük Okulu. çev.Sedat Umran. İst 1995.

KlRCA, Celal, Kur'an-ı Kerim 'de Fen Bilimleri, isı. 1989.

MENGÜŞOGLU, Takiyettin, felçejeye (,'iriş, ist. 1958.

NJCHOLSON, Reynold A., Nam Sı(ftleri, çev. Mehmet Dağ, Kemal Işık, E.Ruhi f-ığl::ı-

lı. Abdulkadir Şener, Rami Ayas, İsmet Kayaoğlu, Ank. 1978.

ORMAN, Sabri, (,'azztilı~ İst. 1986.

ÖZER V ARLI, M. Sait, "Gazzali" ma d., 77)\IİA , İst. 1996.

SUYUTİ, ei-Camiu :<-Sağfr, Mısır ts.

ŞEYH M. Said, ''Gazzall" ınad . (iç/am Düş. Tar. İçinde, edt.: M.M. Şerif> çev. Musı :ı üı Armağan. lst. 1990

TUNA, Taşkın, Uü.neş Sistemi, İsı. 1988

ÜLKEN. Hilıni Ziya, Gazzatf ve Felsefe, A.Ü.i.F.D., Ank. 1955, (98-12 1> \1(!ATf, W. Montgoıııery, Müslüman Aydın, çev. Hanifı Özcan, İzmir 1989

YAZ!R, Elnıa lılı Muhammed Haıııdi, Hak Dini Kur'an Dili, sad. heyet, isı. 1992.