~ İlyas~ İlyas Üzüm o fikih. hz. peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuki...

6
üzerinde Ethem Ruhi birçok makale ve da günümüze kadar gelen mezheplerle ilgili bilgiler Mezhepleri eseri 1980, I 983, I 990; makaleleri için bk. Ethem Ruhi 'ya An- kara 2002). Ju- lius Die Religiös- politis- chen Oppositionsparteien imalten Is- lam ( Götti n gen 90 . Dev- rinde Dini Siyasi Muhalefet Partileri, tre. Fikret Ankara 989) eserinde siyasi mezheplerin ilgili bil- giler yer lgnaz Goldziher'in Vorlesungen über den (Hei- delberg I 9 I O; el-'AI):lde {i' lam, tre. Muhammed Yusuf Musa Beyrut 946) bölümü itikadi ve siyasi mezheplere tahsis miyet da bilgiler verilen Religion in the Middle East eserin (ed . A. John Arberry, Cambridge I 969) ll. cildinde Zeydiyye. Dürzilik ve Kadiyanilik gibi mezhepler makaleler bulun- W. Montgomery bilhas- sa The Formative Period of Islamic Thought eseri (London 973, Devri, tre. Et hem Ruhi Ankara 98 1) mezhepler ta- rihi önemli bir incelemedir. Wil- fred Madelung'un Matüridiyye, Mürcie. gibi mezhep- lerle ilgili makalelerini bir araya eserle (Religious Schools and Sects in Medievallslam, London 985) Josef van Ess'in ilk dönemlerindeki itikadi ve fikri hareketlere dair bilgiler ve- ren da ( Theologie und Gesellscha{t im 2. und 3. Jahrhundert Hidschra, Ber- lin 993) kayda Bunlardan birbiriyle birkaç mezhebi yahut tek bir mezhebi inceleme konusu yapan ve literatürünü ça- da oldukça Gittikçe zen- bu literatür ansiklopedi madde- leri, tez özel incelemelerde ve müstakil görülmektedir. Mezheplerin tas- nifi. temel metinle- rinden risalelerinin literatürü vb. konularda ve da birçok makale mezheplerle ilgili ansiklopediler de bu- Bu alanda meydana getiri- len ansiklopedilerin önemlileri Arif Tamir. ye (Beyrut 1990); Muhammed Cevad '1- (Beyrut 14 5/1995); Abdülmün'im ei-Hif- ni, ve'l-cemô.'ô.t ve'l- (Kahire 1413/ 993); ei-Arabi. 141 3/ 1993). : Mezhepler Farklar(trc. Ethem Ruhi Ankara 1991 , te rcüme ede- nin önsözü, s. XIII-XVII ; ibnü'n-Nedim, el-Fihrist (Teceddüd). s. 201-247; Mi{ta- 1, 322-324; Abdurrahman Bedevi, Me?ahibü '1-i sl amiyyin, Beyrut 1973, 1, 73-484; ll, 427-440, 516-546; W. Montgomery Watt. is- l am Devri (tre. Ethem Ruhi Ankara 1981, s. 1-7; Bekir Topa- K e lam ilmi: istanbul 1981, s. 23- 35, 125-138; Ethem Ruhi iMdiye'nin ve Ankara 1983, s. 9-18; a.mlf .. XIX, 26 1; M. Momen. An Introdu ction Shi'i Islam, London 1985, s. 345-361; Ali Abdülfettah 'l- keUimiyyetü '1-islamiyye, Kah i re 1407/ 1986, s. 278-284; Ali Ekber Ziyaf. Fihrisü Kum 1415,1, 8-50; ll, 9-161; Farhad Daftary. Mediaevallsma ' ili History and Thought, Cambridge 1996, s. 1- 17; Abdullah ei- Garifi. 1417/1997, s. 773- 828; Sönmez Kutlu, Türkler'in Sü- recinde Mürcie ve Tesirleri, Ankara 2000, s. 1- 18; a.mlf .. "Ebu Mansur el-Maturidi ve Ma turi- di Kültür Çevresiyle ilgili Bibliyografya", imam Maturidi ve Ma turidilik (haz. Sönmez Kutlu). Ankara 2003, s. 385-432; Amr Halife en-Nami. Dirasat (tre. Mihall HGri). Bey- rut 2001, s. 308-322; A. Bülent Ünal, "Türkiye'- de islam Mezhepleri Tarihi Ba- Ethem Ruhi 'ya Ankara 2002, s. 326-335; K. Lewinstein, Hanefi Üzerine Notl ar" (tre. Sönmez Kutlu- Muzaffer Tan). imam Ma turidi ve Matu- ridi/ik (haz. Sönmez Kutlu). Ankara 2003, s. 89- 118; H. Ritter, "Philologika III, Muhammeda- nische Haresiographien", Isi., XVIII ( 1929). s. 35-59; J. van Ess. "Biobibliographische Notizen zur Islamisehen Theologie", WO, XV I 1 1985). s. 128-135; Mustafa Öz. "Dürzilik", DiA,X, 47; a.mlf. -Mustafa Muhammed liyye" , a.e., XXIII, 132-133; Üzüm. "isna- (Literatür)", a.e., XXIII , 149-153. ÜzüM o FIKIH. Hz. Peygamber'in dini hayata ve hukuKi dair me- selelerin çözümü için ictihada sa da neticede bu çözümler vahyin kont- rolü bulunuyordu. Onun birlikte bu imkan sona gibi sebebiyle icti- hadi meselelerin önemli bir ar- ortaya ictihad faaliyeti ye- ni bir ivme Daha hayatta iken bile sahip bilinen ve ictihad hususunda te- MEZHEP mayüz bulunan sahabilerin bu dö- nemde sonuçlara tabii idi. Hz. Peygamber'in konulardaki söz- lerinin ve bir saha- binin bilgisi yahut ondan veya gördüklerini da sahabe ortaya sebep olabiliyordu . Müslüman nüfusun merkeziere alim sahabiler, bura- lardaki müslümanlara hem te- orik hem de olarak çok geçmeden, sadece meseleleri yetinmeyip mesailerini onlara ta- lebe olmaya hasreden, ve tahlil edilip rilmesi konusunda koruyan. aktaran ve tabii alimleri bulun- ilim merkezlerinde. kabul edilen sünnet malzemesi ve benimsenen ictihad yöntemleri kaza ve fetva ortaya konan sonuçlar ve toplu- mun pratikleri da malar görülüyordu (bk. FlKlH). Bu bir halini ve ll. (VII-VIII.) en belirgin ihti- laflar lrak(KOfe) ve Hicaz (Medine) alimleri meydana Hicaziyyun (Ehl-i Hicaz) ve (Ehl-i Irak) olarak daha ziyade, hüküm is- tinbat ederken hadise ve re'ye dayanma konusundaki ve bunlara birikimleri ifade ediyordu. Bu ekaller olsa da Hicaz'a tesiri daha fazla ve Medine ekolünün doktrin çok defa KGfe ekolünün gerisinde kal- Tebeu't-tabiin nesli alimleri ara- da öncelikle içinde ilim merkezlerinin biri- kimlerindeki Nitekim bu devirde Kufe'deki en önemli ilim sahip olan Ebu Hanife, bu- rada sahabe neslinden itibaren ve Medine'nin olarak Malik b. Enes de bu et- birikimi esas Ebu Ha- nife ve Malik b. Enes'in ilim ve faaliyet müstakil bir disiplin haline gelme süreci- ne gösteren özellikler ll. (VIII.) itibaren ve meseleleri yürüten Ebu Hani- fe, Süfyan es-Sevri. Leys b. Sa'd, Abdur- rahman b. Amr el-Evzai, Malik b. Enes, Muhammed b. Ahmed b. 537

Upload: others

Post on 25-Aug-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ~ İLYAS~ İLYAS ÜzüM o FIKIH. Hz. Peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuKi ilişkilere dair me selelerin çözümü için ictihada başvurul sa da neticede bu çözümler

üzerinde durmuştur. Ethem Ruhi Fığla­lı'nın, birçok makale ve çalışması yanın­da günümüze kadar gelen mezheplerle ilgili bilgiler verdiği Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri adlı eseri basılmıştır (İstanbul 1980, I 983, I 990; makaleleri için b k. Ethem Ruhi Fığla/ı 'ya Armağan, An­kara 2002).

Batı'da yapılan çalışmalar arasında Ju­lius Wellhausen'ın Die Religiös- politis­chen Oppositionsparteien imalten Is­lam ( Götti n gen ı 90 ı . İslamiyetin İlk Dev­rinde Dini Siyasi Muhalefet Partileri, tre. Fikret I şıltan, Ankara ı 989) adlı eserinde siyasi mezheplerin doğuşuyla ilgili bil­giler yer almaktadır. lgnaz Goldziher'in Vorlesungen über den Islam'ının (Hei­delberg I 9 I O; el-'AI):lde ve'ş-şeri."a {i' I-İs­

lam, tre. Muhammed Yusuf Musa v.dğr., Beyrut ı 946) beşinci bölümü itikadi ve siyasi mezheplere tahsis edilmiştir. İsla­miyet hakkında da geniş bilgiler verilen Religion in the Middle East adlı eserin (ed. A. John Arberry, Cambridge I 969) ll. cildinde İsnaaşeriyye. Zeydiyye. İbazıyye, İsmailiyye, Dürzilik ve Kadiyanilik gibi mezhepler hakkında makaleler bulun­maktadır. W. Montgomery Watt'ın bilhas­sa The Formative Period of Islamic Thought adlı eseri (London ı 973, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, tre. Et hem Ruhi Fığ! alı, Ankara ı 98 1) mezhepler ta­r ihi alanında önemli bir incelemedir. Wil­fred Madelung'un Matüridiyye, Mürcie. İmamiyye Şiası. İsmailiyye gibi mezhep­lerle ilgili makalelerini bir araya getirdiği eserle (Religious Schools and Sects in Medievallslam, London ı 985) Josef van Ess'in İslam'ın ilk dönemlerindeki itikadi ve fikri hareketlere dair geniş bilgiler ve­ren külliyatı da ( Theologie und Gesellscha{t im 2. und 3. Jahrhundert Hidschra, Ber­lin ı 993) kayda değer çalışmalardır.

Bunlardan başka birbiriyle ilişkili birkaç mezhebi yahut tek bir mezhebi inceleme konusu yapan ve literatürünü tanıtan ça­lışmalar da oldukça fazladır. Gittikçe zen­ginleşen bu literatür ansiklopedi madde­leri, tez çalışmalarıyla özel incelemelerde ve müstakil kitapların bibliyograflarında görülmektedir. Mezheplerin doğuşu. tas­nifi. kurucuları. gelişimi, temel metinle­rinden bazı risalelerinin neşri, literatürü vb. konularda İslam dünyasında ve Batı'­da yayımlanan birçok makale yanında mezheplerle ilgili ansiklopediler de bu­lunmaktadır. Bu alanda meydana getiri­len ansiklopedilerin önemlileri şunlardır: Arif Tamir. Mu'cemü'l-fıra]fı'l-İslô.miy-

ye (Beyrut 1990); Muhammed Cevad Meşkur. Mevsi'ı'atü '1-fıra]fı '1-İslô.miyye (Beyrut 14 ı 5/1995); Abdülmün'im ei-Hif­ni, Mevsi'ı'atü '1-fıra]f ve'l-cemô.'ô.t ve'l­me~ô.hibi'l-İslô.miyye (Kahire 1413/ ı 993); İsmail ei-Arabi. Mu'cemü'l-fıra]f ve'l-me~ô.hibi'l-İsldmiyye (Mağrib 141 3/ 1993).

BİBLİYOGRAFYA :

Bağdacti. Mezhepler Arasındaki Farklar(trc. Ethem Ruhi Fığlalı). Ankara 1991 , tercüme ede­nin önsözü, s. XIII-XVII; ibnü'n-Nedim, el-Fihrist (Teceddüd). s. 201-247; Taşköprizade . Mi{ta­f:ıu 's-sa'ade, 1, 322-324; Abdurrahman Bedevi, Me?ahibü '1-islamiyyin, Beyrut 1973, 1, 73-484; ll, 427-440, 516-546; W. Montgomery Watt. is­lam Düşüncesinin Teşekkül Devri (tre. Ethem Ruhi Fığ l alı). Ankara 1981, s. 1-7; Bekir Topa­loğlu , K e lam ilmi: Giriş, istanbu l 1981, s. 23-35, 125-138; Ethem Ruhi Fığl a lı . iMdiye'nin Doğuşu ve Görüşleri, Ankara 1983, s. 9-18; a.mlf .. " İbaz ıyye", DİA, XIX, 26 1; M. Momen. An Introduction Shi'i Islam, London 1985, s. 345-361; Ali Abdülfettah ei-Mağribi. el-Fıraku 'l­keUimiyyetü '1-islamiyye, Kah i re 1407/ 1986, s. 278-284; Ali Ekber Ziyaf. Fihrisü meşadiri'l-fı­

rakı'l-islamiyye, Kum 1415,1, 8-50; ll, 9-161; Farhad Daftary. Mediaevallsma 'ili History and Thought, Cambridge 1996, s. 1- 17; Abdullah ei­Garifi. et-Teşeyy u' , Dımaşk 1417/1997, s. 773-828; Sönmez Kutlu, Türkler'in islamtaşma Sü­recinde Mürcie ve Tesirleri, Ankara 2000, s. 1-18; a.mlf .. "Ebu Mansur el-Maturidi ve Ma turi­di Kültür Çevresiyle ilgili Bibliyografya", imam Maturidi ve Ma turidilik (haz. Sönmez Kutlu). Ankara 2003, s. 385-432; Amr Halife en-Nami. Dirasat 'ani'l-ibazıyye (tre. Mihall HGri). Bey­rut 2001, s. 308-322; A. Bülent Ünal, "Türkiye'­de islam Mezhepleri Tarihi Çalışmalarına Ba­kış", Ethem Ruhi Fığla/ı 'ya Armağan, Ankara 2002, s. 326-335; K. Lewinstein, "Doğu Hanefi Fırak Geleneği Üzerine Notlar" (tre. Sönmez Kutlu- Muzaffer Tan). imam Ma turidi ve Matu­ridi/ik (haz. Sönmez Kutlu). Ankara 2003, s. 89-118; H. Ritter, "Philologika III, Muhammeda­nische Haresiographien", Isi., XVIII ( 1929). s. 35-59; J. van Ess. "Biobibliographische Notizen zur Islamisehen Theologie", WO, XVI 1 1985). s. 128-135; Mustafa Öz. "Dürzilik", DiA,X, 47; a.mlf. -Mustafa Muhammed eş-Şek'a. "İsmai­liyye" , a.e., XXIII, 132-133; iıyas Üzüm. "isna­aşeriyye (Literatür)", a.e., XXIII, 149-153.

~ İLYAS ÜzüM

o FIKIH. Hz. Peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuKi ilişkilere dair me­selelerin çözümü için ictihada başvurul­sa da neticede bu çözümler vahyin kont­rolü altında bulunuyordu. Onun vefatıyla birlikte bu imkan sona erdiği gibi İslam coğrafyasının genişlemesi sebebiyle icti­hadi meselelerin sayısında önemli bir ar­tış ortaya çıktığından ictihad faaliyeti ye­ni bir ivme kazanmıştır. Daha ResCılullah hayatta iken bile farklı eğilimiere sahip olduğu bilinen ve ictihad hususunda te-

MEZHEP

mayüz etmiş bulunan sahabilerin bu dö­nemde farklı sonuçlara ulaşması tabii idi. Hz. Peygamber'in bazı konulardaki söz­lerinin ve uygulamalarının bir kısım saha­binin bilgisi dışında kalması yahut ondan duydukları veya gördüklerini unutmaları da sahabe arasındaki görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına sebep olabiliyordu . Müslüman nüfusun bulunduğu değişik merkeziere dağılan alim sahabiler, bura­lardaki müslümanlara İslamiyet'i hem te­orik hem de uygulamalı olarak öğretiyor­lardı. Bunların etrafında çok geçmeden, sadece karşılaştıkları meseleleri danış­ınakla yetinmeyip mesailerini onlara ta­lebe olmaya hasreden, nasların anlaşıl­ması ve olayların tahlil edilip değerlendi­rilmesi konusunda onların yaklaşımını koruyan. başkalarına aktaran ve öğreten tabii alimleri yetişmiştir. Bunların bulun­duğu ilim merkezlerinde. sağlam kabul edilen sünnet malzemesi ve benimsenen ictihad yöntemleri yanında kaza ve fetva alanında ortaya konan sonuçlar ve toplu­mun pratikleri bakımından da farklılaş­malar görülüyordu (bk. FlKlH). Bu farklı­laşmaların bir ekolleşme halini aldığı ı ve ll. (VII-VIII.) yüzyıllarda en belirgin ihti­laflar lrak(KOfe) ve Hicaz (Medine) alimleri arasında meydana gelmiştir. Hicaziyyun (Ehl-i Hicaz) ve lrakıyyun (Ehl-i Irak) olarak anılan ekolleşme daha ziyade, hüküm is­tinbat ederken hadise ve re'ye dayanma konusundaki farklı anlayışları ve bunlara dayalı fıkhi birikimleri ifade ediyordu. Bu ekaller arasında etkileşim olsa da Irak'ın Hicaz'a tesiri daha fazla olmuş ve Medine ekolünün doktrin bakımından gelişmesi çok defa KGfe ekolünün gerisinde kal­mıştır. Tebeu't-tabiin nesli alimleri ara­sındaki fıkhi ayrılıklar da öncelikle içinde yaşadıkları ilim merkezlerinin fıkhi biri­kimlerindeki farklılıklara dayanıyordu. Nitekim bu devirde Kufe'deki en önemli ilim halkasına sahip olan Ebu Hanife, bu­rada sahabe neslinden itibaren oluşan müktesebatı ve gelişen fıkhi düşünce tarzını, Medine'nin imamı olarak tanınan Malik b. Enes de bu şehirde teşekkül et­miş fıkhi birikimi esas almıştır. Ebu Ha­nife ve Malik b. Enes'in ilim halkaları ve gerçekleştirdikleri fıkhi faaliyet fıkhın müstakil bir disiplin haline gelme süreci­ne girdiğini gösteren özellikler taşır.

ll. (VIII.) yüzyılın ortalarından itibaren fıkıh kavramları ve meseleleri hakkında kapsamlı çalışmalar yürüten Ebu Hani­fe, Süfyan es-Sevri. Leys b. Sa'd, Abdur­rahman b. Amr el-Evzai, Malik b. Enes, Muhammed b. İdris eş-Şafii, Ahmed b.

537

Page 2: ~ İLYAS~ İLYAS ÜzüM o FIKIH. Hz. Peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuKi ilişkilere dair me selelerin çözümü için ictihada başvurul sa da neticede bu çözümler

MEZHEP

Hanbel. DavOd ez-Zahiri, E bO Sevr ve Mu­hammed b. Cerlr et-Taberi gibi fakihler, aynı zamanda kendi görüş ve çalışmala­rını düzenli biçimde takip ve kaydeden ilk ders halkalarına sahip kişilerdir. Bun­lar. kendi fıkhl faaliyetlerini tartışarak öğrenen ve fıkıhta derinleşmeyi hedefle­yen talebelere sahip olmanın yanı sıra bu­lundukları şehirlerin sınırlarını aşan şöh­

rete ulaşmış ve geniş kitleler tarafından fetvaları uygulanan müctehidlerdi. Bir süre sonra çoğu mezhep imamı olarak anılacak olan bu müctehidler, aynı za­manda fıkhl hüküm üretme sürecini be­lirlemek ve metodolajik bir düzene sahip kılmak amacıyla ilk sistematik çalışmaları gerçekleştirmişlerdiL Tabiln döneminde ortaya çıkan ehl-i hadis ve ehl-i re'y kav­ramları , kaynak ve metot anlayışına dair eğilimleri birbirlerine nisbetle ayrıştıran kavramlar olup belirli bir bölge veya top­luluğun çalışmalarına hakim metodoloji­leri ifade etmiyordu. Halbuki sözü edilen müctehidler kaynakların hücciyet değer­leri, bunlardan hüküm çıkarırken izlene­cek metotlar hakkında kapsamlı ve sis­tematik görüş ve anlayışları temsil edi­yorlardı. Bu müctehidlerin yaklaşımlarını esas alan talebeleri de olayların tabii akışı içinde bu temsil özelliğine ortak olmuş­lardır. Mesela EbO Hanife'nin talebesi Mu­hammed b. Hasan eş-Şeybanl Kitdbü'l­Aşar'ında sıkça, "Bu Eb O Hanife'nin görü­şüdür ve biz de onu kabul ettik" demek­teydi (1. 13. 14. 24. 34, 36, 43). Mezhep imamı olarak anılan müctehidlerin bazı talebeleri hocalarının halkasında ortaya çıkan fıkhl görüşleri kayda geçirmiş, ar­dından gelen neslin alimleri, bunları o dö­nemde teşekkül etmeye başlayan fıkıh usulünün dili ile yeniden ifade etmeleri yanında yeni gelişmeler ışığında değer­lendirmek suretiyle daha sonra ortaya çıkan meselelerle ilgili fetvaianna ve -kadı tayin edilenler- kaza! kararlarına yansıt­mışlardır.

Erken dönem fıkıh kaynaklarında ge­çen bazı ifadeler. ll. (VIII.) yüzyılın ikinci yarısında belirli bir fıkhl birikimi ve gele­neği temsil eden fakihler etrafında kü­melenerek bir fıkıh doktrinine mensubi­yetin teorik olarak dile getirilmeye baş­landığını göstermektedir (Ebu Yusuf, s. 43, 99, 101; Şafii, VII , 110, 170, 194,207,

230, 257, 275; Ahmed Hassan, s. 53-55).

II. yüzyılın ortalarından itibaren çeşitli fa­kihler etrafında oluşan bu zümreleşme sürecine sözlü ve yazılı tartışmalarda "as­habü Ebi Hanife", "ashabün mine'I-Ha­nefiyye", "Hanefiyyun" gibi ifadelerle atıf-

538

ta bulunulurken IV. (X.) yüzyıldan itiba­ren Hanefi, Maliki gibi kelimelere mez­hep kavramının izilfe edildiği ve artık ke­sin bir ayrışmanın gerçekleştiği görül­mektedir (örnek için bk. Ebu Ali et-Tenu­hl, I, 28; V, 212, 214, 230, 237; VI, 10, 36,

42 , 44, 66, 72; VII, 32, 46, 65). Fıkıh muh­tasarları yazılması, mezhep imamlarının eserleri üzerine kapsamlı şerhler yapıl­ması, küll1 kaidelere ulaşılması ve fıkıh usulü eserleri kaleme alınması, mezhep imamları ve talebelerinin fıkhl görüşleri­nin yeni meselelere uygulanması yöntem­lerinin belirlenmesi çalışmalarının ilk ör­neklerine rastlanan, yine aynı mezhebe bağlı fakihlerin reisi olarak nitelenen ilk sirnaların ortaya çıktığı bu yüzyılda, fıkıh mezheplerinin toplumla ilişkilerinin yeni bir döneme girdiği ve mezhebe intisap kavramının sınırlarının kesinliğe kavuş­

tuğu anlaşılmaktadır. Genellikle mezhep olgusunu izah eden arniller ile özellikle fıkıh mezhepleri bakımından önem taşı­yan ve baştan beri ictihad farklılıklarının temelini oluşturan ilmi gerekçeler yanın­da, müctehid imamların seçkin talebeleri tarafından onların ictihadlarını sistema­tik biçimde derleyip temeliendiren çalış­malar yapılması, hukuk emniyetinin sağ­lanması ihtiyacı ve bazı mezhepler arasın­daki rekabeti körükleyen siyasi, sosyal ve kültürel arniller fıkıh mezheplerinin ve mensuplarının kesin hatlarla ayrışması sürecini hızlandırmıştır.

Fıkıh mezheplerinin istikrar kazanma­sının temelinde yer alan en etkili se be bin ise hukuk güvenliğinin sağlanması oldu­ğu söylenebilir. Şöyle ki: Bilhassa Hz. Pey­gamber'in ictihadı teşvik eden söz ve ta­vırlarının etkisiyle baştan beri islam top­lumunda ictihad hürriyeti ilkesi benim­sendiğinden sahabe ve tabiln dönemle­rinde müslümanlar karşılaştıkları dini meseleler hakkında kendi bölgelerinde yaşayan alimierin verdikleri cevaplara gö­re hareket ediyor, hakimler de önlerine getirilen hukuki ihtililfları daha çok bu­lundukları bölgenin kaza! teamüllerine göre, bunun mümkün veya uygun olma­dığı durumlarda ya kendi ictihadları veya uydukları müctehidlerin ictihadları doğ­rultusunda çözüyorlardı. İctihad müesse­sesinin gelişmesi açısından olumlu ola­rak değerlendirilebilecek böyle bir uygu­lama sonunda bazan her yönden birbiri­ne benzeyen meseleler hakkında zıt hü­kümler verilebiliyordu. Özellikle tabiller­den sonra aynı anda ve aynı konu hakkın­da bir şehrin farklı mahallelerinde farklı hükümler verildiği oluyordu. Aslında, fark-

lı ülkelerde veya aynı ülkede olmakla be­raber farklı zamanlarda birbirine zıt hu­kuki hükümlerin herkese uygulanması halinde -taraflardan biri mahkeme kara­rını kendisi için ağır bulsa bile- söz konu­su hükümleri n kişilerin adalet duygularını rencide etmeden varlıklarını sürdürmesi mümkündür. Ayrıca bir meselede delil ve yorum farklılıgı sebebiyle birbirine zıt iki çözümü ilmi açıdan izah etmek de güç olmayabilir. Ancak aynı toplumda yaşa­yan fertlere aynı konuda farklı hükümle­rio uygulanması kısa süre içerisinde çe­şitli sakıncalar meydana getirir ve hukuk anarşisine yol açar. İslam toplumunda gö­rülen bu ictihad hürriyetinin hukuk gü­venliğini sarsınaması için daha Emeviler döneminde bir girişimde bulunulmuş, Basra'da Humeyd et-Tavli, Hal.ife Ömer b. Abdülazlz'e yargı birliği sağlamasını teklif etmiş, halife de görüş ayrılıklarının bulunmasını normal karşılamakla bera­ber yönetimi altındaki eyaletlere mektup­lar göndererek kendi bölgelerinin fakih­lerinin ittifak ettikleri hükümlere göre karar vermelerini emretmiştir (Da ri ml, "M u]5addime", 5 2). Böylece en azından şaz görüşler bir kenara bırakılmış ve her bölgenin en yaygın görüşü o bölgenin ic­maı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Fakat hukuki ihtililfların ülke genelinde hukuk birliği esasına göre çözülmesi sağ­lanamadığından kısa bir süre sonra Ab­bas! Halifesi EbO Ca'fer ei-Mansur'a bir rapor sunan İbnü'I-Mukaffa', birbirine zıt görüşlerin mahkemelerde hükme esas teşkil ettiğine ve bunun hukuk anarşisine yol açtığına dikkat çekip hukuk güvenli­ğinin sağlanması amacıyla devlet eliyle ictihadların derlenmesini ve aralarından en uygunu seçilerekyaptırım gücüne ka­vuşturulmasını teklif etmiştir (Ahmed Zeki Saffet, III, 39-41 ). Bunun üzerine ha­life imam Malik'in el-Muvatta'ını kanun metni haline getirmeye teşebbüs etmiş, ancak Malik ictihad hürriyetini kısıtlaya­cağı endişesiyle bu öneriyi kabul etme­miş ve halifeye çeşitli bölgelerde yaşa­yan insanların benimsediği hukuk kural­larına müdahale etmemesini önermiş­tir (Harunürreşld'in teklifiyle ilgili riva­yet için bk. Aclunl, I, 67-68). Ancak hu­kuk güvenliğine duyulan ihtiyaç zama­nın ilerlemesiyle kendini daha fazla his­settirmiş ve müslüman toplumlar hukuk birliğinin ve hukuk güvenliğinin sağlan­ması ihtiyacını. belirli bir fıkıh mezhebini esas alıp ona kanun misyonu yüklemek suretiyle karşılama yoluna girmiş, bu da mezheplerin yerleşmesi olgusunu orta-

Page 3: ~ İLYAS~ İLYAS ÜzüM o FIKIH. Hz. Peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuKi ilişkilere dair me selelerin çözümü için ictihada başvurul sa da neticede bu çözümler

ya çıkarmıştır (Dönmez. lll, 232-233) . Ni­tekim V. (Xl.) yüzyıl alimlerinden Maver­di'nin aktardığına göre kadının müntesi­bi olduğu mezhebin dışında bir mezhebe göre hüküm veremeyeceğini iddia eden fakihler, bunu desteklemek üzere artık mezhepterin istikrara kavuştuğu ve ge­rek mezhep mensupları gerekse kendi­sine uyulan imamların belirli hale geldiği gerekçesine dayanmaktaydı (Edebü '1-~a­çii, ı. 185, 645; Kaya, s. 56-57). Her mezhe­be mensup fakihlerin kendi düşünce ve metodolojilerinde sistematik bütünlük ve tutarlılık kontrolü için yaptığı çalışma­ların bu sürecin pekişmesine katkı sağ­laması tabiidir. Öte yandan fıkhın sadece hukuk alanını değil kişinin Allah'a karşı veeibelerini de düzenlediği dikkate alınır­sa bir mezhebe bağlanmanın müslüman fertterin dini hayatlarında da (ibadet ve helal-haram konularında) kendi içinde tu­tarlı birtakım kurallar bütününü uygula­ma imkanı sağlama açısından önemi in­kar edilemez. Zira hukuk birliğinin olma­dığı bir ülkede farklı farklı hükümler uy­gulanarak bir hukuk anarşisi yaşanınası ne kadar rahatsız edici ise kişinin ikna edici haklılık gerekçeleri bulunmaksızın dini yaşantısını değişken veya herhangi bir ölçüden mahrum kurallara göre şe­killendirmesi de o kadar hatta -mahkeme kararlarında olduğu gibi dünyada olup biten bir hesaplaşma ile sınırlı olmadığı için- daha çok rahatsız edicidir. Dolayısıy­la fıkıh mezheplerinin yerleşmesinde bu arnilin etkisini dikkate almak gerekir (Dönmez, lll, 234).

Fıkhi mezhepler arasındaki farkların ilk dönemlerden itibaren birçok çalışma­ya konu edilmesine ve bu hususta bir te­lif geleneği meydana gelmesine karşılık (bk. HİLAF; İHTİLAF) fıkıh mezhebi kav­ramı özel bir incelemeye tabi tutulma­mıştır. Geç dönem müelliflerinden Şeha­beddin ei-Karafi, fıkıh mezhebini (sade­ce "mezhep" kelimesini kullanarak) "her­hangi bir müctehide has fürü ile ilgili ve ictihada dayalı şer'i hükümlerle yine ken­disine özgü olarak bunların gerçekleşme­sinde sebep, şart ve manii saydığı du­rumlar ve benimsediği ispat vasıtaları" şeklinde tanımlar ( ei-İf:ıkam, s. 200). Fıkıh mezhebi, bu tarifte görüldüğü gibi ge­nellikle bir müctehide ait fıkhi görüşlerin ve dayanaklarının toplamı şeklinde algı­lansa veya Batılılar'ın bazı çalışmalarında olduğu gibi fakihlerin oluşturduğu top­luluk şeklinde takdim edilse de gerçekte bu kavram müntesipleri, literatürü. fet­va, kaza ve fıkıh eğitimi alanlarındaki et-

kileri başta olmak üzere fert ve toplum içindeki yeri ve tarihiyle bu çerçeveyi ol­dukça aşan bir birikimi ve temelini fıkhi bilgi elde etme sürecinin teşkil ettiği çok boyutlu bir müesseseyi ifade eder (Kaya, s. 19-32). Bir fıkıh mezhebinin oluşması ve yaşaması için akademik şartların var­lığı yeterli olmayıp toplumsal tabanın ve desteğin bulunması da zaruridir. Nite­kim müstakil fıkıh doktrinine sahip bazı fakihler etrafında yeterli zümreleşme ve mensubiyet duygusu oluşmayınca bun­lar mezhep niteliğini kazanamamış. ba­zıları ise bu niteliğe sahip olduktan bir süre sonra sosyolojik tabanı eridiğinden hayatiyetini yitirmiştir.

Yayılış arnilieri çeşitli ve çok boyutlu ol­makla birlikte mezhepterin esasını teşkil eden mezhep imamı ve müctehid tale­belerinin fıkhi faaliyetlerini sürdürdükleri coğrafyanın bu yayılma sürecinde önce­likli bir role sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Nitekim Küfe fıkhını tevarüs eden Ebu Hanife ve talebelerinin çalışmaları üzerin­de oluşan Hanefi mezhebi, ll. (VIII.) yüz­yılda Irak bölgesinin hem kültürel hem toplumsal açıdan hinteriandı sayılan Ho­rasan ve Maveraünnehir'de, Medine fık­

hını tevarüs eden Malik b. Enes ve tale­belerinin çalışmaları üzerinde teşekkül eden Maliki mezhebi de Hicaz bölgesinin hinteriandı sayılan Kuzey Afrika ve Endü­lüs'te yayılmıştır. Bunlardan sonra ortaya çıkan Şafii ve Hanbeli fıkıh çevreleri mez­hepleştikleri zaman anılan coğrafyalar­da geniş kitlelere sahip olamamıştır. Bir mezhebin belirli dönemlerde devletin desteğini almış olması, bir mezhebin eği­lim ve ilkeleriyle belirli bir bölgenin kül­türünün ve sosyal yapısının uygunluk ar­zetmesi gibi sebeplerio mezhepterin tu­tunması ve yayılması arnilieri arasında önemli yer tuttuğu göz ardı edilmemeli­dir. IV. (X.) yüzyıldan günümüze kadar Sünni müslüman dünyasının büyük ço­ğunluğuna "dört mezhep" (mezah ib-i er­baa) diye meşhur olan ve sırasıyla Ebu Ha­nife. Malik b. Enes, Muhammed b. İdris eş-Şafii ve Ahmed b. Hanbel' e nisbet edi­lerek anılan Hanefi. Maliki. Şafii ve Han­beli mezheplerinin hakim olduğu. fetva. kaza ve eğitim müesseselerinin bu mez­heplerin etkisinde bulunduğu görülmek­tedir. Müslüman toplulukların giderek söz konusu dört mezhepten birine inti­sap etme sürecinde Evzaiyye, Zahiriyye ve Taberiyye gibi mezhepler çok dar sı­nırlar içinde olsa da varlığını sürdürmüş­tür. ll. (VIII.) yüzyılda geniş fıkıh halkala­rına sahip olan ve dönemlerinde belirli

MEZHEP

müslüman topluluk ve coğrafyalar üze­rinde etkili bulunan Süfyan es-Sevri. Leys b. Sa' d, Süfyan b. Uyeyne. İshak b. Rahu­ye gibi müctehidlerin çevresinde gelişen fıkıh çalışmaları ise mezhep haline gele­memiş. bunların ictihadları fakihler ara­sında tartışılan görüşler olarak kalmıştı r.

Sünni olmayan müslüman çevrelerde or­taya çıkan fıkıh mezhepleri de fıkhın kav­ramlaşması, sistematize edilmesi, lite­ratürünün gelişmesi, mezheple fert ve toplum arasındaki intisap ilişkileri bakı­mından Sünni mezheplerin geçirdiği sü­reçlerden geçmiş ve onlara benzer yapı­lar sergilemiştir. Bunlardan Zeyd b. Ali'ye nisbet edilen Zeydiyye, Ca'fer es-Sadık'a

nisbet edilen Ca'feriyye (imamiyye, i snaaşe­

riyye) ve Abdullah b. İbaz'a nisbet edilen İbazıyye mezhepleri günümüze kadar ha­yatiyetlerini devam ettirmişlerdir. Sünni fıkıh mezhepleri farklı kelam anlayışları üzerine inşa edilmiş fıkhi farklılıkları tem­sil etmez. Bu mezheplerin imamları ke­lam sahasında da görüş ve telakkilere sa­hip olmakla birlikte her mezhebi n men­suplarının aynı kelam mezhebine men­sup olduğu söylenemez. Nitekim tarih boyunca bütün Hanbeliler ehl-i hadisin akaid anlayışına. bütün Şafiiler Eş'ariliğe bağlı kalmamış, Mu'tezili ve Eş'ari Han­belller. yine Mu'tezili ve ehl-i hadis Sele­filiğine mensup Şafiiler de var olmuştur. Yine irca anlayışı ve IV. (X.) yüzyıldan son­ra Matürldilik. Hanefiler arasında yaygın­lık kazanmışsa da bu mezhebin önemli simaları içinde VII. (XIII.) yüzyılı kadar birçok Mu'tezili alime rastlanmaktadır (Kaya, s. 28) . Sünni olmayan fıkıh mez­hepleri ise büyük ölçüde Sünni olmayan bazı kelam mezhepleri üzerinde temel­lenmiş yapılardır. Nitekim Zeydi, İmaml. İbazi mezhepleri bu adla anılan ketarn mezhepleri çerçevesinde gelişmiş fıkhi tecrübeleri temsil eder.

Erken dönem fıkıh çevrelerinde ve ar­dından teşekkül eden mezhepterin ders halkalarında yetişen öğrenciler yaşadık­

ları bölgelerin bir yandan fetva ve kaza makamlarında bulunmuşlar. öte yandan yüksek hukuk kültürünü şekillendirmiş­lerdir. Fıkıh fert ve toplum hayatının he­men her alanını kapsadığından fıkıh mez­heplerinin İslam toplumu üzerindeki et­kileri siyasi, itikadi ve tasawufi zümre­leşmelere nisbetle daha güçlü olmuştur. Hatta fıkıh mezheplerinin bazı konular­daki görüş ayrılıklarının bunların hakim olduğu müslüman topluluklarının farklı­laşmasında önemli rol oynadığı, mesela Hanefi mezhebinin yaygın olduğu coğ-

539

Page 4: ~ İLYAS~ İLYAS ÜzüM o FIKIH. Hz. Peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuKi ilişkilere dair me selelerin çözümü için ictihada başvurul sa da neticede bu çözümler

MEZHEP

rafyadaki vakıf müesseselerinin Maliki mezhebinin yaygınlaştığı yerlerdekilere göre farklı tezahürleri bulunduğu ve bu­nun da söz konusu bölgelerdeki bayın­dırlık hizmetlerini ve ekonomik yapıyı et­kilediği görülmektedir. Fıkıh mezhepleri mensuplarının hukuki, siyasi ve coğrafi bakımdan etki alanlarını genişletme is­teklerinin çok defa mezhepler arası barış ortamını zedeleyerek ilişkilerin gerginleş­mesine sebebiyet verdiği bir gerçek ol­makla birlikte bu mezheplerin islam ta­rihi boyunca gerek ferde gerekse toplu­ma en baskın kimliği sağlayan kurumlar olduğu ve diğer toplumsal kimlikleri de belirlediği göz ardı edilmemeli, dolayısıy­la farklı mezhep mensupları arasındaki bütün çekişmelerin fıkhl görüş ayrılıkia­rına dayandığı sanılmamalıdır. özellikle Haçlı seferleri ve Moğol istilası öncesinde fıkıh mezheplerine intisabın sık sık top­lumsal bölünme ve çatışmaların konusu haline gelmesi ve farklı fıkıh mezhepleri­ne bağlı grupların bazan silahlı mücade­leye varan kavgaları ilk bakışta mezhep taassubunun tezahürleri olarak görünse de aslında bu bölünme ve çatışmalar fıkhl ihtilaflardan kaynaklanmamış. fıkıh mez­heplerine intisabın islam medeniyeti ta­rihinde itikadl mezhepleri aşarak ferdi ve toplumu tanımlayan en önemli kimlik ol­masından ötürü birçok çatışmada taraf­lar mensup oldukları fıkıh mezhepleriyle tanımlanmıştır. Mesela Hanefi ve Şafiiler arasında IV. (X.) yüzyıldan VI. (XII.) yüzyı­la kadar Nlşabur şehrinde süren meşhur mücadelenin ardında fıkhl ihtilaflar yat­mıyordu. Bu dönemde Nlşabur'daki Ha­nefiler itikadda Neccariyye fırkasına men­sup. islam'a nisbeten daha önce girmiş ailelerden gelen. şehrin birçok idari ve kaza! makamını elinde tutan kişilerden müteşekkil iken Şafiiler itikadda Eş'ariy­ye mezhebine mensup, islam'a daha son­ra girmiş ailelerden gelen kişilerden olu­şuyordu (a.g.e., s. 22-23). Nlşabur'daki

bu çatışmanın taraflarını aynı zamanda şehrin özerk idaresini destekleyenlerle Selçuklu merkezi idaresini destekleyen­ler olarak ayırt etmek de mümkündür. öte yandan müfredatının temelini fıkıh eğitiminin teşkil ettiği medreselerin or­taya çıkışının bazı fıkıh mezheplerinin müntesipleri arasındaki mücadele ile ya­kından ilişkili olduğu bilinmektedir. Nite­kim Bağdat Nizarniye Medresesi'nin ku­ruluşu bu şehirdeki Hanbelller ile Şafiiler arasındaki mücadelenin bir parçası ola­rak görülmüştür. Hangi gerekçe ile olursa olsun, islam tarihinde yaşanan mezhep

540

kavgaları müslümanların iç bünyelerin­de büyük zafiyetlere yol açmış ve bu du­rum islam medeniyetinin duraklamasıila sebep olmuştur ( Hanbelller'le Şafii- Eş-· arTler arasındaki bazı olaylar ve tartı şma­lar için b k. İbn Asa kir, s. 4 ı 3; Ebü'I-Ferec · ibnü'I-CevzT. Vlll, 305, 307, 312, 326; XV, 347; XVI, 2 I I; İbnü'I-Eslr, X, 36, 37, 614;

Sı bt ibnü'I-Cevzt, s. 187- I 88, I 94, 217; Ha­nefller'le Şafit- Eş'artler arasında yaşanan

bazı olaylar için bk. Ebü'I-Ferec ibnü ' I­Cevzt, VIII, I 58; IX, 102; X, 107, 160; Ra­vendt, ı. 82; Yakut, ı, 247; ııı, 132-1 33; ib­nü'I-Eslr, VII, !04; X, 2!, !50, 210; Sübkl, ll, 270, 279; lll, 86; IV, 304; V, 340-344).

islam tarihinde siyası iktidarlar umu­miyetle hakim oldukları topraklarda mer"i hukuk haline gelen mezhepleri tanımış ve desteklemiştir. Nitekim Endülüs ve Kuzey Afrika'ya hakim devletlerin Maliki mezhebini. Maveraünnehir'e hakim dev­letlerin Hanefi mezhebini desteklediği görülmektedir. Hatta Şii Fatımller gibi islam'ın belirli bir yorumunun temsilcisi olan iktidarlar bile Sünni fıkıh mezheple­rinin varlığına ve toplum tarafından uy­gulanmasına engel olamamışlardır. Fıkıh ve tarih kaynakları. özellikle V (Xl) ve VI. (XII.) yüzyıllarda Irak ve Horasan gibi bir­den fazla mezhebin bir arada yaşadığı bölgelere hakim olan iktidar sahiplerinin bir mezhebe karşı diğer bir mezhebi des­tekledikleri ne dair bilgilere yer vermekle beraber söz konusu desteğin başta siyasi mücadele olmak üzere fıkıh dışındaki se­beplerle gerçekleştiği söylenebilir. Nite­kim söz konusu asırlarda Selçuklu vezir­leri Kündürl'nin Horasan'da Hanefiler'i ve Nizamülmülk'ün Irak'ta Şafiller'i destek­lemesi, buna karşılık Abbas! halifelerinin Selçuklu idaresine karşı Bağdat'taki Han­belller'le ilişki içinde olması hadiselerin­de. adı geçen kişilerin fıkhl saiklerle ha­rekete geçerek nasları anlama ve fıkhT meselelere çözüm getirme hususunda destekledikleri mezhepleri diğer Sünni fıkıh mezheplerinden üstün gördüklerin­den dolayı bir mücadele başlattıklarını ileri sürmek hayli zordur.

Topluma hakim olan dört Sünni fıkıh mezhebini eşit derecede meşrü kabul eden anlayışın giderek yaygınlaşması ve kururnlaşması neticesinde özellikle VI. (XII.) yüzyıldan sonra siyasi iktidarların bir mezhebin aleyhine faaliyetleri büyük ölçüde azalmıştır. Memlükler devri Mı­sır'ında dört mezhepten her biri için bir mahkeme kurulması. Moğol istilasının ardından siyasi iktidarlarla mezheplerin arasındaki ilişkinin keyfiyetini göstermek-

tedir. Aynı dönemde başta Mescid-i Ha­ram ve M escid-i NebevT olmak üzere Şam Emeviyye Camii gibi birden fazla mezhep mensubunun yaşadığı merkezlerde dört mezhebin her biri için tayin edilmiş imam­larla ayrı cemaatler halinde namaz kılın­ması ve yine her bir mezhep için tahsis edilmiş bölümlerin bulunduğu medrese­lerin inşa edilmesi. farklı mezheplere mensup topluluklar arasındaki ilişkinin kavuştuğu istikrarı gösteren dikkat çe­kici misaller arasındadır.

islamiyet'le ilk tanışmaları Em eviler dö­nemine rastlamakla beraber müslüman Arap ordularıyla birlikte 751 yılında Çin­liler'e karşı yaptıkları Talas Savaşı'ndan sonra Türkler arasında islamiyet hızla ya­yılmaya başlamış ve müslüman olan Türk­ler'in büyük çoğunluğu Hanefi mezhebi­ni benimsemiştir. 940 yılında islam'ı res­ml din olarak kabul eden ilk Türk devleti Karahanlılar'ın Buhara. Semerkant. Üs­rüşene. Soğd ve Ser ah s gibi büyük şehir­leri birer islami ilimler merkezi haline ge­tirmeleri bu bölgelerde Hanefiliğin kuv­vetlenınesi yanında doğunun ve özellikle Maveraünnehir geleneğinin bir bütün ola­rak Hanefi mezhebi içerisinde açık haki­miyetini sağlamıştır. Bu dönemde Türk­ler arasında istikrar bulan Hanefi anlayış ve uygulaması Selçuklular tarafından de­vam ettirilmiştir. Selçuklu sultanlarının Hanefi mezhebine mensup olmaları se­bebiyle devlet öncelikli olarak Hanefiler'e, ardından Selçuklu coğrafyasında ikinci büyük kitleyi oluşturan ve bürokraside büyük ağırlığa sahip bulunan Şafiller'e eğitim ve yargı faaliyetleri. bürokratik görevlere yapılan tayinler ve cami inşası gibi konularda her türlü desteği sağla­mıştır.

Moğol istifasından sonra yeniden şe­killenen isiarn toplumunda ortaya çıkan Osmanlı Devleti de dönemin diğer islam devletleri gibi hakimiyeti altındaki Sünni toplulukların kendi mezheplerini tedrls ve tatbik etmelerine müdahale etmemiş­tir. Devletin merkez bölgeleri olan Ana­dolu ve Rumeli'de gerek toplumda ve yüksek kültürde gerekse kaza ve fetva müesseseleriyle medrese müfredatların­da Hanefi mezhebinin hakim olmasına ve uzun bir süre bu mezhebin Osmanlı Dev­leti'nin resmi mezhebi sayılmasına rağ­men başka mezheplere mensup olan böl­gelerde o bölge halkının mezhebine göre fetva verildiği ve medrese eğitimi yapıl­dığı da göz ardı edilmemelidir. Osmanlı Devleti bu bölgelere Hanefi kadılar tayin etmekle birlikte davalara bölgenin mez-

Page 5: ~ İLYAS~ İLYAS ÜzüM o FIKIH. Hz. Peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuKi ilişkilere dair me selelerin çözümü için ictihada başvurul sa da neticede bu çözümler

hebine mensup kadı nilibieri tarafından bakılmış ve Hanefıler'in tayin edildiği ka­dılık makamları daha ziyade idari bir gö­rev olarak kalmıştır. Osmanlı Devleti'nde hakimler. şer'! hukuk sahasına giren ih­tilafları daha çok Hanefi mezhebine men­sup Osmanlı alimlerinden Molla Hüs­rev'in Dürerü'l-]J.ükkô.m ve İbrahim ei­Halebl'nin Mülte~a'l-eb]J.ur adlı kitap­ları ile çeşitli fetva mecmualarında yer alan fetvalar ışığında çözmeye çalışıyor­lardı. Fıkıh kitaplarında bulunan şer'! hü­kümler. uygulamada kolaylık olması için bazan padişahlar tarafından tedvin edi­lerek kanun haline getirilmekteydi. Örfi hukuk kapsamında sayılabilecek bu ted­vin faaliyeti sırasında şer'! hükümler fı­kıh kitaplarında yazıldığı şekliyle aynen alındiğı gibi özüne dakunulmadan kıs­men değiştirildiği de oluyordu. İslam dünyasında modernleşme sürecinde or­taya çıkan fıkha dayalı kanuniaştırma hareketleri çerçevesinde genellikle farklı mezhepterin görüşlerinden yararlanılmış­tır. Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye'nin hazır­

lanmasında Hanefi mezhebine bağlı ka­lınmışsa da ardından gelen kanunlaştır­ma hareketleri farklı mezhepterin görüş­lerinin eklektik olarak bir araya getirildi­ği metinler ortaya çıkarmıştır. Bunların ilk örneğini 1917 yılında çıkarılan Hukük- ı

Aile Kararnamesi oluşturur.

Fıkıh mezheplerinin yerleşmesinden önce fertterin dini yaşantılarında tek mezhebe bağlı kalmaları gibi bir zorunlu­luktan söz edilmezken mezhepterin özel­likle eğitim ve yargı teşkilatı yoluyla ku­rumsallaşmasından sonra bu mesele et­rafında yoğun tartışmalar cereyan et­miştir. Mezheple ilişkisi açısından müs­lümanlar fakihler ve mukallitler diye ikiye ayrılmış ve fıkıh usulünde mezheple ilgili hemen her mesele bu ayırım gözetilerek yapılmıştır. Fakat V. (Xl.) yüzyıldan itiba­ren bu ayırım zenginleştirilip mezheple müslüman ferdin ilişkisi hakkında yeni kategoriler ihdas edilmiştir. Bazı alimler, mukallit konumundaki kimsenin bir mez­hebe uymakla artık ona bağlı kalmayı kendisi için bir veeibe haline getirmiş ola­cağı, dileyenin dilediği gibi davranması­nın keyfiliklere yol açacağı gibi gerekçe­lerle belirli bir mezhebe bağlı kalma zo­runluluğunu, hatta bazıları mezhebin­den ayrılan kimsenin cezalandırılması ge­rektiğini savunurken diğer bir grup, ge­rek naslarda gerekse sahilbe ve tabiinin uygulamalarında bunu destekleyen bir delil bulunmadığını ileri sürerek bu gibi kimselerin sürekli biçimde belirli bir mez-

hebe bağlanmatarının vacip olmadığını ve ehliyetine güvendikleri alimlerden alacak­ları cevaplara göre amel edebileceklerini söylemişlerdir. Mezhebe bağlılık açısın­dan bu tartışmalar yapılsa da mukallit konumundaki kimsenin tercihinin dini ve ilmi bir değerinin bulunmadığını ve fetva gerektiren durumlarda müftünün sözü­ne uymak durumunda bulunduğunu be­lirtmek üzere, "Avamın mezhebi olmaz; onların mezhebi kendilerine fetva veren müftünün mezhebinden ibarettir" sözü fakihler arasında yaygınlık kazanmıştır (Seyfeddin el-Amid'i. IV, 451-454; İbnü'l­Hilcib, ll, 306; İbn Kayyim el-Cevziyye, IV, 234-235; İbnü'l-Hümilm, VI. 360). Bunun­la bağlantılı olan mezhep değiştirme me­selesinde de olumlu ve olumsuz görüş ileri sürenler bulunmakla beraber uygu­lamada gerek bir bölgenin savaş ve göç­ler gibi sebeplerle demografik yapısının değişmesi sonucu bölgesel çapta (mese­la bk. Yilküt, lll, I 32-133; ayrıca b k. İA, IX, 723). gerekse kişisel tercih sonucu fert­ler düzeyinde mezhep değiştirme olayia­rına sıkça rastlanır; kişisel tercihiyle mez­hep değiştirenler arasında Tahilvl, Hatlb ei-Bağdadl, İbn Berhan, Ebü'l-Muzaffer es-Sem'anl ve Ebü'l-Kasım el-Ukberl gibi birçok ünlü alim de bulunmaktadır.

Fakihler. ictihad ehliyetine sahip bir müftünün ihtiyaç veya zaruret olmaksı­zın kendi mezhebi dışındaki mezhepterin görüşleriyle amel edebilmesi hususunda farklı kanaat belirtseler de ihtiyaç veya zaruret sebebiyle bu yola başvurabileceği noktasında ittifak etmişlerdir (Seyfed­din el-Amid!, IV, 457). Teorik plandaki bu olumlu yaklaşıma rağmen uygulamada müftülerin bağlı bulunduğu mezhepten başka mezheplerden yararlanmaları na­dir olmuştur. İstikrar ve güven unsuruna ağırlık verilmesi ve mezhep taassubunun baskın gelmesi gibi arnillerin yanında bunlarla yakından ilgili olan mezhebin sistematik tutarlılığını koruma gayreti ve bu çerçevede geliştirilen yöntemler de başka mezheplerden yararlanma yolları­

nı kapatıcı bir etki yapmıştır. Mesela Ha­nefi usuleülerinden Ebü'l-Hasan el-Ker­hl'nin, bir nassın mezhep görüşüne aykırı görülmesi halinde mezhep imamlarının nesih sebebiyle onu dikkate almadığını veya te'vil yoluyla o sonuca ulaştığını ka­bul etmek gerektiği yönündeki meşhur ifadesi bu anlayışı açık biçimde ortaya koymaktaydı (Risale fi'l-usul, s. 267-270). Başka mezheplerden istifade konusu tar­tışılırken dört mezhebin dışına çıkıp çıkı­lamayacağı üzerinde de durulmuş. bazı

MEZHEP

illimler, dört mezhep dışındaki mezhep­terin tedvin edilerek bilimsel değerlendir­meye tabi tututmadığı gerekçesiyle bun­ların taklit edilemeyeceğini ileri sürerken diğer bir grup, bu konuda Kitap ve Sün­net'e aykırı olmamak kaydıyla daha isa­betli olduğu kanaatine ulaşılırsa dört mezhep dışındaki mezheplere göre de fetva verilebileceğini savunmuştur (Ne­vevl, s. 76-77; İbn Hamdan, s. 73; İbn Tey­miyye, XXXlll, 133-134). Bu bağlamda da­ha çok, "birden fazla ictihadl görüşün bu görüşlerin sahibi olan müctehidlerin hiç­biri tarafından kabul edilmeyecek biçim­de bir araya getirilmesi" anlamında kulla­nılan telfik kavramı etrafındaki tartışma­lar önemli bir yere sahiptir (bk. TELFİK).

Modernleşme süreciyle birlikte birçok müslüman düşün ür ictihad kapısının ye­niden açılması gerektiğini ve İslam dün­yasının içerisine düştüğü ilmi, iktisadi ve siyası gerilik ve sömürge şartlarından an­cak bu yolla kurtulabileceğini savunma­ya başlamış, bu dönemde müslümanla­rın mezheple ilişkisinin geçmişten farklı olması gerektiğini vurgulamıştır. Fakat bu ilişkinin keyfiyeti hakkında mezhep­ler arasında intikal ve telfikin işletilmesi­nin gerekliliğinden, ilmi yetkinliğine ba­kılmaksızın her müslümanın Kur'an ve Sünnet çerçevesinde herhangi bir fıkhl mesele hakkında karar verme özgürlüğü­ne sahip olduğuna kadar çok farklı görüş­ler ileri sürülmüştür. M. Reşld Rıza'nın "orta mezhep" (el-mezhebü'l-vasat) adını verdiği, bütün müslümanlar için ortak bir mezhep teşkiline yönelik teşebbüsler de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Ancak bu görüşleri savunan bilgin ve düşünür­ler, önerdikleri yeni evrensel fıkıh mez­hebinin nasıl oluşturulması gerektiğine dair düşünce ve tasawurlarını tam olarak belirginleştirememişlerdir (Wild, s. 674-689). öte yandan XX. yüzyılda çeşitli et­kenlerle müslüman olmak isteyen bazı gayri müslimlerin hangi fıkıh mezhebine bağlanacakları meselesi gündeme geldi­ğinde bu konuda da tartışmalar olmuş. bazı alimler bu kimselerin belirli bir mez­hebe bağlanmatarının gerekli olmadığını savunmuşlardır. Mezhepterin varlığına veya İslam tarihindeki bazı tezahürlerine karşı oluşan bu ve benzeri tavırlar İslam dünyasında kısa sürede mukabil bir tav­rm gelişmesine sebep olmuştur. Mez­heplere muhalefetin ilmi özgürlük an­lamına gelmediğini vurgulayan M. Za­hid Kevserl gibi illimler, bu muhalefetin İslam ile kişi ve toplum arasındaki irtiba­tın ortadan kalkması gibi vahim sonuç-

541

Page 6: ~ İLYAS~ İLYAS ÜzüM o FIKIH. Hz. Peygamber'in sağlığında dini hayata ve hukuKi ilişkilere dair me selelerin çözümü için ictihada başvurul sa da neticede bu çözümler

MEZHEP

lar doğuracağını ileri sürmüşlerdir. Gü­nümüzde aynı tezi savunan ünlü sima­Iardan biri M. Said Ramazan ei-BCıtl'dir. Modern çağda ortaya çıkan birçok fıkhl meselenin mezheplerin kendi arasındaki ihtilaf sahası ile doğrudan ilgili olmama­sının da etkisiyle modernizm süreciyle birlikte ortaya çıkan bu çerçevedeki tar­tışmaların hızının önemli ölçüde kesilmiş olduğu söylenebilir.

BİBLİYOGRAFYA :

Dariml. "'MuJ5addime", 52; Ebu Yusuf. Kita­bü ' l-ljarac [nşr. Muhibbüddin el-Hatlb), Bulak 1302, s . 43, 99, !Ol; Muhammed b. Hasan eş­Şeybani. Kitabü 'i-Aşar (nşr. Ebü'l-Vefa el-Efga­~1). Beyrut 1413/1993, 1,13, 14, 24, 34, 36, 43; Şafii. el-Üm, vıı, ı ı o, 170, 194, 207, 230, 257, 275; Ebü"I-Hasan ei-Kerhl. Risale fl'l-usül [tre. Ferhat Koca, EbO Zeyd ed-Deb0s1, Mukayeseli islam Hukuk Düşüncesinin Temeliendirilmesi içinde), Ankara 2002, s. 267-270; Ebu Ali et­Tenuh1. Nişvarü '1-muf:ıaçlara [nşr. AbbOd eş-Şa­lec1), Beyrut 1971-73, 1, 28; V, 212, 214, 230, 237; VI, 1 O, 36, 42, 44, 66, 72; VII, 32, 46, 65; Maverdl. Edebü '1-kaçlf[nşr. Mu h yi Hilal es-Ser­han). Bağdad 1391/1971, 1, 185, 645; Nizamül­mülk. Siyasetname [nşr. Mehmet Altay Köy­men), Ankara 1999, s. 47, 69 , 115, 126; İbn Asakir, Tebyfnü ke;;:ibi'l-müfter~ s. 108, 413; Ebü"I-Ferec İbnü"I-Cevzi. el-Munta?am [i tevarf­l]i'l-mütak ve'l-ümem [nşr. Süheyl Zekkar), Beyrut 1415/1995, VIII, 158, 267, 305, 307, 312, 326; IX, 102, 160; X, 107, 160; XV, 347; XVI, 211, 249; Ravendl. Rahatü's-sudur[Ateş) ,

1, 18-19, 82; Yaküt. Mu'cemü'l-büldan (Cün­d1), ı, 247; lll, 132-133; İbnü"I-Esir. el-Kamil [nşr. Ebü'I-Fida Abdullah el-Kadi), Beyrut 14071 1987, VII, 104; X, 21, 36, 37,150, 210, 614, 625; Seyfeddin ei-Amidi, el-if:ıkam ff uşuli 'l­af:ıkam[nşr. İbrahim ei-AcOz), Beyrut 1405/ 1985, IV, 450-454, 457; İbnü"I-Hacib. Mul]­taşarü '1-munteha, Beyrut 1403/1983, ll, 306; Sıbt İbnü"I-Cevzi. Mir'atü'z-zaman [nşr. Ali Se­vim), Ankara 1968, s. 44,177, 187-188,194, 217; Nevevi. Adabu ' /-fetva ve 'l-müftf ue'l-müs­te{tf, Beyrut 1411/1990, s . 75-77; Şehabed­din el-Kararı. el-İf:ıkam [nşr. Abdülfettah E bO Gudde). Halep 1387/1967, s. 200; İbn Ham­dan. Ş1{atü '/-fetva ve '1-mu{tf u e' 1-müsteftf ( nşr. M. Nasıruddin ei-Eibanl), Beyrut 1404/1984, s. 39, 71-73; İbn Teymiyye. Mecmu'u fetava, XXXIII, 133-134; İbn Kayyim ei-Cevziyye. İ'la­mu'l-muvai!:i!:l'fn [nşr. Ta ha Abctürrauf Sa'd), Beyrut 1973, 1, 61, 66; IV, 234-235; Sübk1. Ta­bai!:at[nşr. Mahmud M. Tanahi -Abdülfettah M. el-Hulv), Kahire 1413/1992, ll, 270, 279; lll, 86; IV, 234-235, 304; V, 340-344; VI , 30, 335-346; VII, 161-162, 274; İbnü"I - Hümam. Fet­t:ıu'l-i!:adfr, Beyrut, ts. [Daru ihyai 't-türasi 'I-Ara­bi), VI, 360; Aclunı. Keşfü'l-l]afa', ı, 67-68; Şah Veliyyullah ed-Dihlevi. lqdü '1-cfd Risalesi [tre. Hayreddin Karaman, İslam Hukukunda Mez­hebler içinde). İstanbul 1971, s. 136, 177-179, 187; a .mlf. , el-insaffi beyani sebebi'l-ihtilaf (tre. Şükrü Özen, Mezhep/erin Doğuşu ve içti­had Tartişmasi içi nde), İstanbul 1987, s . 52 -55, 62-63; Ahmed Teymur Paşa . Na{:ra tarfl]iy­ye fi f:ıuduşi'l-me;;:ahibi'l-erba'a, Kahire 1351 , s. 5-41; Ahmed Zeki Safvet. Cemheretü resa'i-

542

li'l-'Arab [i 'uşiiri'l-'Arabiyyeti'z-zahire, Beyrut, ts . (ei-Mektebetü'l-ilmiyye), lll , 39-41; Hacvi. el­Fikrü 's-sami {1 tarfbi '1-fli!:hi'l-islami ( nşr. Ey­men Salih Şa'ban). Beyrut 1416/1995,1,231-236; ll, 281-284, 353-372, 374-384; Barkan. Kanun/ar; s. XIII-XIV, XX, 296; a.mlf .. Türkiye­de Sultaniann Teşrif S1fat ue Salahiyetleri ue Kanunnameler, İstanbul 1947, s. 716; a.mlf .. "'Osmanlı imparatorluğu Teşkilat ve Müesse­selerinin Şer'iliği Meselesi", İÜ Hukuk Fakül­tesi Mecmuasi, Xl/3-4 , İstanbul 1945, s . 205-206; a .mlf .. "'Kanünname" , İA, VI, 185-193; M. Sultan ei-Hucendi. Heli'l-müslimü mül­zemün bi'H1ba'i me?hebin mu'ayyenin mi­ne'l-me;;:ahibi'l-erba'a, Kahire 1368/1949; Hüseyin Emin. Taril]u'l-'lrak fi'l-'aşri 's-Selcii­

i!:i, Bağdad 1385/1965, s. 227 -244; J. Schacht. The Origins of Muhammadan Jurisprudence, London 1967, s. 5-20; a.mlf .. islam Hukukuna Giriş[trc. Mehmet Dağ-AbdülkadirŞener), An­kara 1977, s. 39-51, 64, 69; a.mlf .. "'Eski Hu ­kuk Mekteplerinde Hadisler"' [tre. Selahaddin Eroğlu). AÜİFD, XXVlll [1986). s . 143-158; Ya­şar Kutluay. Tarihte ve Günümüzde İslam Mez­hep/eri, Ankara 1968, s. 151-158; N. J. Coulson. Con{licts and Tensions in lslamic Jurispruden­ce, London- Chicago 1969, s . 20-25; M. ld e l-Abbas!, el-Me?hebiyy ü ' l-muta'aşş1be hi­ye'l-bid'a ev bid'atü 't-ta'aşşubi'l-me;;:hebi ve aşaruhe'l-l]a(ire fi cumudi'l-fikr ve 'n-nehçta­ti'l-müslimin, [baskı yeri yok[ 1390/1970 [Da­rü'l-va·yi'l-Arabl) : W. Madelung. "' The Spread of Maturidism and the Turks"', Actas do IV Con­gresso de Estudos Arabes e lslamicos, Coim­bra-Usboa 1968, Leiden 1971 , s. 109-168; a .mlf .. "'The Early Murji"a in Khurasan and Transoxania and the Spread of Hanafısm", Isi. , LIX (ı 982). s . 32-39; Hayreddin Karaman. islam Hukukunda ictihad, Ankara 1975, s. 51, 61-67,85-87, 101, 203,217-229; a.mlf .. islamHu­kuk Tarihi, İstanbull989, s. 109-113, 118-120, 163-166, 174-175, 227-238, 254-256; a.mlf .. "İslam Tarihinde Mezheb Kavgaları", Diyanet Dergisi, XIV/1, Ankara 1975, s. 47-51; Yusuf Ziya Kavakçı. Xl ve XII. Asirlarda Karahanlllar Devrinde Mavara' al-Nahr islam Hukukçu/an, Ankara 1976, s. 6-8, 25-297, 305-306; H. Lam­mens. Islam Beliefs and lnstitutions [tre. E. D. Ross). London 1979, s. 82-91; S. Wild. "Muslim und Madhab", Die lslamishe W e lt Zwischen Mittelalter und /'{euzeit [ed . U. Haarmann- P. Bachmann). Beirut 1979, s. 674-689; G. Makdisi. The Rise of Colleges: lnstitutions of Learning in Islam and the West, Edinburgh 1981, tür.yer.; a.mlf .. "'Muslim lnstitutions of Learning in Eleventh-Century Baghdad"' , BSOAS, XXIV/1 (ı 96 ı). s. 1-56; I. Goldziher. Introduction to Is­lami c Theology and Law (tre. Andras- Ruth Hamori). NewJersey 1981, s.47-52, 167-171; a.mlf .. "'Zur Literatur des Ichtilaf al-madha­hib" , ZDMG,XXXVI!l [ 1884). s. 669-682; "'Zur Geschichte der Hanbalitischen Bewegungen", a .e., LXII [1908). s . 1-28; a.mlf .. "'Fıkıh" , İA, IV, 601-608; M. Akif Aydın . İslam-Osmanli Aile Hukuku, İstanbul 1985, s . 209 -210; a.mlf .. is­lam ve Osmanli Hukuku Araşt1rmalan, İstan­bul 1996, s. 177-189; Ahmet Akgündüz, Os­

manlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlil/eri, İstanbul 1990, ı, 51, 66-69; M. Zahid el-Kevseri. Makalat, Kahire 1414/1994, s. 219-227; M. Said Ramazan el-Buti. Mezhepsizlik İslam Şe­riatini Tehdit Eden En Tehlikeli Bid'attir [tre.

Süleyman Çelik). İstanbul 1995, s. 104-141; S. A. Jackson. lslamic Law and the State: The Constitutional Jurisprudence of Shihab al­Din ai-Qara{i, Leiden 1996, tür.yer.; M. İb­rahim Ahmed Ali. "'el-Me:(:heb 'inde'l-J:!ane­fiyye", D irasat {i'l-fıi!:hi'I-İslamf, Mekke, ts. [Merkezü'l-bahsi'l-ilmi), tür.yer.; Christopher Melchert, The Formatian of the Sunni Schools of Law, 9'h. JO'h Centuries C. E., Le iden 1997, s. XIII-XXVIII, 1-18; a.mlf., "How Hanafısm Came to Originate in Kufa and Traditionalism in Ma­di na" , lslamic Law and Society, Vl/3, Leiden 1999, s. 318-347; Ahmed Hassan. islam Huku­kunun Doğuşu ve Gelişimi [tre. Ali Hakan Ça­vuşoğlu- Hüseyin Esen). İstanbul 1999, s . 50-55; Eyyüp Said Kaya, Mezhebierin Teşekkülün­den Sonra F1klıi İstid/al [doktora tezi, 200 I), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; Ferhat Koca, "'Selçukluların islam Hukuk Mezhepleri­ne Bakışı", 1. Uluslararasi Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler; Konya 2001, ll , 29-52; a.mlf., İslam Hukuk Tarihinde Selefi Söylem: Hanbeli Mezhebi, Ankara 2002, s. 11-29, 200-206; The Islami c School of Law: Evolution, Devolution and Progress [ed. P. Bearman v.dğr.). Cambridge 2004, tür. yer.; Ali Hakan Çavuşoğlu. Irak Maliki Ekolü (lii.-V./IX.­XI. yy.) [doktora tezi. 2004). MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Mehmed Şerefeddin. "'Selçuklu Dev­rinde Mezahib", TM, ı ( 1925), s. 101-118 ; R. Levy. "'The Nizamiya Madrasa at Baghdad"', JRAS (ı 928). ll, 265-270; Halil İnalcık. "'Os­manlı Hukukuna Giriş: örti-Sultani Hukuk ve Fatih'in Kanunları", SBFD, Xlll/2 [ı 958), s. 103; Mahmud eş-Şerkavı. "el-Me~hebiyye ve't-tal5-lid", ME, X [1960). s. 1124-1130; Ali el-Hafif, "el-ictihad ve neş'etü ' l-me~ahibi'l-fıl5hiyye " , Mecelle tü '1-ma'hedi '1-buf:ıiiş ve 'd-dirasati'l­'Arabiyye, 11, Kahire 1390/1971, s. 211-239; Ethem Ruhi Fığlalı. "'Mezheplerin Doğuşuna Tesir Eden Sebepler", AÜ ilahiyat Fakültesi İslam İlim/eri Enstitüsü Dergisi, IV, Ankara 1980, s . 115-131; Abdülkadir Şener. "'İslamda Mezhebler ve Hukuk Ekolleri", AÜİFD, XXVI (ı 983). s. 371-406; A. Azmeh, "' Orthodoxy and Hanbalite Fideism" , Arabica, XXXV/3, Leiden 1988, s. 260-266; Sönmez Kutlu. "'Horasan ve Maveraünnehir'de İlk Mürcie ve Hanefiliğin Yayılışı", AÜİFD, XXXIII [I 992). s. 239-247; M. Ebü"I-Ecfan. "Münaşaratü'l-me~heb ve eşeruhe ' l-'ilmi" , Mecelle W Cami'ati'z-Zey­tiine,sy. !,Tunus 1412-13/1992, s. 129-161; Abdal Hakim Murad. "The Problem of Anti­Madhhabism", Islami ca, 11/2, London 1995, s. 31-39; L. Wiederhold. "'Legal Doctrines in Conflict: The Relevance of Madhhab Bound­aries to Legal Reasoning in the Light of an Unpublished Treatise on Taqlid and ljtihad", Islami c Law and Society, 111/2 (I 996). s. 234-304; N. Hurvitz. "Schools of Law and His to ri­cal Context: Re-examining the Formatian of the Hanbali Madhhab", a.e., Vll/1 [2000), s. 37-64; Mustafa öz. "'Mezhep Kavramı Üzerine", islami Araştırmalar, XV /1-2 , Ankara 2002, s. 304-308; Wael Hallaq. "Min Me~ahibi'l-emşar ve'l-e~lim ile'l-me:(:ahibi'l-fıl5hiyyeti'ş-şa\}şıy­

ye"', el-ictihad, XV/57-58, Beyrut 1424/2003, s . 33-67; V. Minorsky. "'Rey", İA, IX, 723 ; M. Hashim Ka mali. "Madhhab", ER, IX, 66-70; İb­rahim Kafi Dönmez. "'Mezhep" , İslam'da inanç, ibadet ve Günlük Yaşay1ş Ansiklopedisi, İs­tanbul 1997, lll, 232-238. fAl

~ FERHAT KoCA