· harun yahya müstear ismini kullanan yazar adnan oktar, 1956 y›l›nda ankara'da do¤du....

445

Upload: lamngoc

Post on 08-Jul-2019

214 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 2:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 3:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 4:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

www.harunyahya.org - www.harunyahya.net

Birinci bask›: Haziran 2002 ‹kinci bask›: Aral›k 2005 Üçüncü bask›: Aral›k 2008

ARAfiTIRMA YAYINCILIKTalatpafla Mah. Emirgazi Caddesi

‹brahim Elmas ‹flmerkezi

A. Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul

Tel: (0 212) 222 00 88

Bask›: Seçil Ofset

100 Y›l Mahallesi MAS-S‹T Matbaac›lar Sitesi

4. Cadde No: 77 Ba¤c›lar-‹stanbul Tel: (0 212) 629 06 15

• Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer ayr›lmas›n›n nede-ni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini oluflturmas›d›r. Yarat›l›fl› ve dolay›s›ylaAllah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 140 y›ld›r pek çok insan›n iman›n› kaybetmesine ya dakuflkuya düflmesine neden olmufltur. Dolay›s›yla bu teorinin bir aldatmaca oldu¤unu gözler önü-ne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilmesiise zorunludur. Kimi okuyucular›m›z belki tek bir kitab›m›z› okuma imkan› bulabilir. Bu nedenleher kitab›m›zda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayr›lmas› uygun görülmüfltür.• Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yazar›n tüm kitaplar›ndaimani konular, Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta, insanlar Allah'›n ayetlerini ö¤renme-ye ve yaflamaya davet edilmektedir. Allah'›n ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiç-bir flüphe veya soru iflareti b›rakmayacak flekilde aç›klanmaktad›r. • Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n yediden yetmifle her-kes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili ve yal›n anlat›m sayesinde, kitaplar"bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymaktad›r. Dini reddetme konusunda kesinbir tav›r sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlat›lan gerçeklerden etkilenmekte ve anlat›lan-lar›n do¤rulu¤unu inkar edememektedirler.• Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabilece¤i gibi, karfl›l›kl›bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir grup okuyucu-nun kitaplar› birarada okumalar›, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine ak-tarmalar› aç›s›ndan yararl› olacakt›r.• Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›nmas›na ve okunmas›-na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r. Çünkü yazar›n tüm kitaplar›nda ispat ve ik-na edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bu ki-taplar›n di¤er insanlar taraf›ndan da okunmas›n›n teflvik edilmesidir.• Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin ise önemli sebeplerivard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤imiz özellikleri tafl›yan ve okumaktanhoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ayn› vas›flara sahip daha birçok eser oldu¤unu görecektir.‹mani ve siyasi konularda yararlanabilece¤i zengin bir kaynak birikiminin bulundu¤una flahitolacakt›r.• Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, yazar›n flahsi kanaatlerine, flüpheli kaynaklara daya-l› izahlara, mukaddesata karfl› gereken adaba ve sayg›ya dikkat edilmeyen üsluplara, burkuntuveren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükleyen anlat›mlara rastlayamazs›n›z.

Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›

"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.

OKUYUCUYA

Page 5:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

A-J

Page 6:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar AdnanOktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve liseö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakül-tesi'nde ve ‹stanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'ndeö¤renim gördü. 1980'li y›llardan bu yana, imani, bi-limsel ve siyasi konularda pek çok eser haz›rlad›.

Bunlar›n yan› s›ra, yazar›n evrimcilerin sahtekarl›kla-r›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwinizm'in kanl›

ideolojilerle olan karanl›k ba¤lant›lar›n› ortaya koyançok önemli eserleri bulunmaktad›r.

Harun Yahya'n›n eserleri yaklafl›k 30.000 resmin yer ald›-¤› toplam 45.000 sayfal›k bir külliyatt›r ve bu külliyat 60

farkl› dile çevrilmifltir.Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücadele

eden iki peygamberin hat›ralar›na hürmeten, isimlerini yadetmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluflturulmufltur.Yazar taraf›ndan kitaplar›n kapa¤›nda Resulullah'›n mührü-nün kullan›lm›fl olmas›n›n sembolik anlam› ise, kitaplar›niçeri¤i ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-› Kerim'in Allah'›n sonkitab› ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbi-

ya olmas›n› remzetmektedir. Yazar da, yay›nlad›¤› tüm çal›fl-malar›nda, Kuran'› ve Resulullah'›n sünnetini kendine rehber

edinmifltir. Bu suretle, inkarc› düflünce sistemlerinin tüm te-mel iddialar›n› tek tek çürütmeyi ve dine karfl› yöneltilen

itirazlar› tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyihedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal

sahibi olan Resulullah'›n mührü, bu son sözüsöyleme niyetinin bir duas› olarak kullan›lm›fl-t›r. Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef,Kuran'›n tebli¤ini dünyaya ulaflt›rmak,böylelikle insanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤ive ahiret gibi temel imani konular üzerin-de düflünmeye sevk etmek ve inkarc› sis-temlerin çürük temellerini ve sapk›n uy-

gulamalar›n› gözler önüne sermektir.Nitekim Harun Yahya'n›n eserle-

ri Hindistan'dan Ameri-ka'ya, ‹ngiltere'den

Endonezya'ya,Polonya'dan

YAZAR VE ESERLER‹ HAKKINDA

Page 7:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bosna Hersek'e, ‹spanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan ‹talya'ya, Fransa'dan Bulga-ristan'a ve Rusya'ya kadar dünyan›n daha pek çok ülkesinde be¤eniyle okunmak-tad›r. ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, ‹talyanca, ‹spanyolca, Portekizce, Urduca,Arapça, Arnavutça, Rusça, Boflnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli,S›rpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullan›l›yor), Hausa (Afrika'dayayg›n olarak kullan›l›yor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullan›l›yor), Danimarkaca ve ‹s-veçce gibi pek çok dile çevrilen eserler, yurt d›fl›nda genifl bir okuyucu kitlesi tara-f›ndan takip edilmektedir. Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insan›niman etmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflmesine vesile olmaktad›r. Kitap-lar› okuyan, inceleyen her kifli, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlafl›l›r ve sa-mimi üslubun, ak›lc› ve ilmi yaklafl›m›n fark›na varmaktad›r. Bu eserler süratli etkietme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri tafl›makta-d›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düflünen insanlar›n, art›k mater-yalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sapk›n görüfl ve felsefelerin hiçbirini samimi olaraksavunabilmeleri mümkün de¤ildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusalbir inatla savunacaklard›r, çünkü fikri dayanaklar› çürütülmüfltür. Ça¤›m›zdakitüm inkarc› ak›mlar, Harun Yahya külliyat› karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufllard›r.Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndan kaynaklan-maktad›r. Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içinde de¤ildir, yaln›zcaAllah'›n hidayetine vesile olmaya niyet etmifltir. Ayr›ca bu eserlerin bas›m›nda veyay›nlanmas›nda herhangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmediklerini görmele-rini sa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmas›n› teflvik etmenin de,çok önemli bir hizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›ran, fikri karmaflameydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kurtarmada güçlü vekeskin bir etkisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitaplar› yaymak ise, emek vezaman kayb›na neden olacakt›r. ‹man› kurtarma amac›ndan ziyade, yazar›n›n ede-bi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyece¤i aç›kt›r. Bukonuda kuflkusu olanlar varsa, Harun Yahya'n›n eserlerinin tek amac›n›n dinsizli¤içürütmek ve Kuran ahlak›n› yaymak oldu¤unu, bu hizmetteki etki, baflar› ve sami-miyetin aç›kça görüldü¤ünü okuyucular›n genel kanaatinden anlayabilirler. Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslümanlar›n çektikle-ri eziyetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulman›nyolu ise, dinsizli¤in fikren ma¤lup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konmas› veKuran ahlak›n›n, insanlar›n kavray›p yaflayabilecekleri flekilde anlat›lmas›d›r. Dün-yan›n günden güne daha fazla içine çekilmek istendi¤i zulüm, fesat ve kargafla or-tam› dikkate al›nd›¤›nda bu hizmetin elden geldi¤ince h›zl› ve etkili bir biçimde ya-p›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Aksi halde çok geç kal›nabilir.Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya külliyat›, Allah'›n izniy-le, 21. yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzur ve bar›fla, do¤rulukve adalete, güzellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile olacakt›r

Page 8:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 9:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 10:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAAbiyogenez (Abiyogenesis) teorisi...........13Aborijin yerlileri.......................................13Adaptasyon............................................15AL 288-1 ...............................................16AL 666-1 (Homo sapiens fosil kayd›).......16Alglerin kökeni........................................17Amfibiyen...............................................18Amino asit............................................. 20Analoji................................................... 23Analog organ........................................ 23Angiosperm........................................... 26 Anorganik evrim.................................... 27 Antibiyotik direnci................................. 28Antropoloji............................................ 30Ara geçifl formu (Ara türler)................... 31Arboreal teori........................................ 33Archæopteryx ...................................... 34Archæoraptor....................................... 39Afla¤› ›rk................................................ 40Atapuerca kafatas›................................. 40At›n kökeni............................................ 42Australopithecus.................................... 44Avien akci¤er......................................... 45

BBBakteri kamç›s›....................................... 47Bakterilerin kökeni................................. 48Bal›klar›n kökeni..................................... 51Balinalar›n kökeni................................... 53Bathybus Haeckelii (Haeckel çamuru)..... 58Behe, Michael J..................................... 58Bencil Gen kuram› (Selfish gene theory).. 59Befl parmakl›l›k homolojisi...................... 61Big Bang teorisi (Büyük Patlama)........... 63Bilgi teorisi............................................. 64Bireyolufl Soyoluflun Tekrar›d›r............... 67Bitki hücresinin kökeni........................... 69Biyogenetik Yasas›.................................. 72Biyogenez (Biyogenesis) görüflü............. 72Boudreaux, Edward............................... 72Böceklerin kökeni................................... 72Buffon, Comte de.................................. 74Burgess Shale........................................ 74Büyük Varolufl Zinciri............................. 76

C - ÇC - ÇCœlacanth............................................ 79Co¤rafi izolasyon görüflü.........................80(Allopatrik ‹zolasyon)Confuciusornis....................................... 82Crick, Francis......................................... 83Cro-Magnon adam›............................... 84Crossopterygian.................................... 84Cursorial teori........................................ 86Cuvier, Georges..................................... 87Çapraz çiftlefltirme................................. 87Çeflitlenme (varyasyon).......................... 87

DDDar popülasyon..................................... 89Darwin, Charles Robert.......................... 90Darwinizm............................................. 91Darwinizm ve Irkç›l›k.............................. 91Darwin, Erasmus.................................... 96Davran›fllar›n kökeni............................... 97Dawkins, Richard................................... 98Dawson, Charles.................................... 98DDT ba¤›fl›kl›¤›...................................... 98Denizden karaya geçifl tezi..................... 99Deniz memelilerinin kökeni.................... 99 Deniz sürüngenleri............................... 103Denton, Michael.................................. 104Devonian Dönemi bitki fosilleri............ 104(408-306 milyon y›ll›k)Dik yürümenin kökeni.......................... 104Dilin kökeni......................................... 106Dino-kufl fosili...................................... 106Dipneuma........................................... 106Diyalektik............................................. 107DNA ................................................... 108Dobzhansky, Theodosius..................... 110Do¤al seleksiyon (natural selection)......110(do¤al Seçilim, do¤al ay›klanma)Drosophila........................................... 111Dört ayakl›lar›n (tetrapodlar›n) kökeni..112Dura¤anl›k (stasis)............................... 112Düzenleyici gen (regulatory gene)....... 112Düzenli sistem..................................... 114

içindekileriçindekiler

Page 11:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

EEE-Coli bakterisi..................................... 117Elolulavis.............................................. 118Eldredge, Niles.................................... 118Embriyoloji.......................................... 119Embriyolojik evrim............................... 120Embriyolojik Rekapitülasyon................. 121Endosimbiosis Tezi............................... 121Endüstri melanizmi.............................. 123Entropi Kanunu................................... 126Eohippus......................................... 126Eusthenopteron foordi......................... 128Evrim mekanizmalar›............................ 128Evrimsel soya¤ac›................................ 129Evrim teorisi......................................... 129Evrimsel boflluk.................................... 130Evrimsel hümanizm............................. 131Evrimsel paganizm............................... 132Evrim zincirinin kay›p halkas›................ 133

FFFedakarl›k............................................ 135 Feduccia, Alan..................................... 138Filogeni............................................... 139Filum (Phylum, Phyla).......................... 139Fliermans, Carl..................................... 140Flor testi.............................................. 140Fosil..................................................... 141Fosil kay›tlar›........................................ 143Fotosentezin kökeni............................. 146Fox Deneyi.......................................... 149Fox, Sydney......................................... 151Futuyma, Douglas............................... 151

GGGalapagos Adalar›................................ 153Galton, Francis.................................... 153Gen..................................................... 153Gen frekans›........................................ 155Gen havuzu......................................... 155Genetik bilgi........................................ 156Genetik de¤iflmezlik............................. 156Genom Projesi (Genome Project)..........157Gish, Duane T...................................... 159 Gould, Stephen Jay.............................. 159

HHHaeckel, Ernst...................................... 161Hallucigenia......................................... 161Hayat hayattan gelir tezi...................... 162 Hayat a¤ac› (tree of life)....................... 162Heterotrof görüflü................................ 163Hipotez............................................... 164Hoatzin kuflu........................................ 164Homo antecessor................................. 165Homo erectus...................................... 166Homo ergaster.................................... 168Homo habilis....................................... 168Homo heilderbergensis........................ 170Homo rudolfensis................................ 170Homo sapiens...................................... 172Homo sapiens archaic.......................... 173Homoloji (Köken birli¤i)....................... 174Homolog organ................................... 175Hurda DNA......................................... 178Huxley, Julian...................................... 179Hücre.................................................. 179

I - ‹I - ‹Ichthyostega........................................ 185‹çgüdünün kökeni................................ 186‹ki ayakl›l›k........................................... 190‹lkel atmosfer....................................... 192‹lkel çorba........................................... 194‹lkel dünya.......................................... 194 ‹ndirgemecilik (Reductionism)............. 194‹ndirgenemez komplekslik................... 195(Irreduciblecomplexity)‹nsan›n Türeyifli (Charles Darwin)......... 197‹nsan›n Hayali Soya¤ac›...................... 198‹nsani ‹lke (Anthropic Principle)........... 199‹spinoz (Fringilla caelebs)..................... 200‹zolasyon (Yal›t›m)............................... 202

JJJava Adam›.......................................... 205Johnson, Phillip.................................. 206

Notlar................................................. 209

Page 12:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim teorisi canlıların, cansız maddelerden kendili¤inden ve tesa-düfler sonucunda olufltu¤unu iddia eder. Yıllardır bilim dünyasın-da yaygın bir kabul gören evrim teorisi, Allah'ın varlı¤ını ve ya-

ratılıflı kabul etmek istemeyen bilim adamları tarafından ısrarla ayakta tu-tulmaya çalıflılmaktadır. Oysaki bilimsel bulgular evrim teorisini destek-lemek bir yana, bu teorinin açmazlarını ve geçersizli¤ini her açıdan göz-ler önüne sermektedir. Özellikle son 20 yıl içinde paleontoloji, biyokim-ya, popülasyon geneti¤i, karflılafltırmalı anatomi, biyofizik gibi pek çokbilim dalında yapılan çalıflmalar, canlılı¤ın evrim teorisinin öne sürdü¤ügibi do¤al süreçler ve kör tesadüflerle açıklanamayaca¤ını göstermek-tedir.

Evrim teorisinin kurucusu, amatör bir do¤a gözlemcisi olan CharlesDarwin'e göre bütün canlılar kademeli de¤iflimler geçirerek birbirlerin-den türemifllerdir. Ancak, fosil kayıtları bu iddiayı bütünüyle yalanla-maktadır. Ortada Darwin'in olması gerekti¤ini iddia etti¤i hayali arageçifl canlılarının fosillerinden eser yoktur. Bugüne kadar ne yarım ka-natlı bir sürüngene ne de yarım ayaklı bir balı¤a rastlanmamıfltır. Aksi-ne her bulunan fosil, canlıların bir anda ve kusursuz sistemlerle "yara-tıldıklarını" göstermifltir.

Ayrıca, sözde evrimi sa¤ladı¤ı iddia edilen mutasyon, do¤al selek-siyon gibi mekanizmaların hiçbir evrimlefltirici etkisi olmadı¤ı anlaflıl-mıfltır. Sonuçta, konuyla ilgili bütün bilim dalları, evrim teorisini ka-nıtlamak flöyle dursun, tam aksine canlılı¤ın tesadüflerle, evrimle orta-ya çıkması mümkün olmayan ola¤anüstü kompleks tasarımlara sahipolduklarını gözler önüne sermifltir.

Tüm bunlara ra¤men evrim teorisinin hala belli kesimler tarafındanayakta tutulmaya çalıflılmasının nedeni bütünüyle ideolojiktir. Çünkücanlıların yaratılmadı¤ını ve rastlantılar sonucu ortaya çıktıklarını iddiaeden ateist ve materyalist düflünceler ve bu düflüncelerden kaynaklanankomünizm, faflizm, vahfli kapitalizm gibi çarpık ideolojiler sözde bilim-sel dayanak olarak evrim teorisini benimsemifllerdir. Do¤al olarak da busapkın ideolojilerin her kesimdeki mensupları evrim teorisini her ne pa-hasına olursa olsun yaflatmak istemektedirler.

Evrim teorisinin bilimsel açıdan geçersizli¤ini ve bilime ra¤men hangikesimler tarafından ve ne tür ideolojik amaçlarla ayakta tutulmaya çalıflıldı-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

GGiirriiflfl

Page 13:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

¤ını, evrimcilerin hiçbir bilimsel ve mantıksal temele, hiçbir geçerli delile ve bulguyadayanmadan nasıl göz boyamaya, gerçekleri çarpıtmaya çalıfltıklarını evrim teorisinikonu alan kitaplarımızda detaylı olarak açıkladık.

"Evrim Aldatmacası", "Hayatın Gerçek Kökeni", "20 Soruda Evrim Teorisinin Çö-küflü", "Evrimcilerin Yanılgıları", "Evrimcilerin ‹tirafları", "Evrimcilere Netcevap 1","Evrimcilere Netcevap 2", "Darwinizm Dini", "Darwinizm'in Sonu", "Darwinizm'in ‹n-sanl›¤a Getirdi¤i Belalar", "Darwinizm'in Karanlık Büyüsü" bu kitaplardan bazıları...Elinizdeki bu ansiklopedik çalıflma da bu eserlerden faydalanılarak hazırlanmıfltır. Böy-le bir çalıflmanın hazırlanmasındaki amaç ise evrimle ba¤lantılı her türlü konuya, oku-yucularımızın kolaylıkla ulaflarak bu konular hakkında en do¤ru bilgileri ö¤renmeleri-dir. Böylelikle okuyucu, basın ve yayın organlarında, dergilerde, kitaplarda, TV prog-ramlarında ve benzeri yerlerde evrim teorisi ile ilgili olarak geçen her türlü kavram veterim hakkında en pratik biçimde, en do¤ru ve güvenilir bilgiyi edinme imkanına sahipolacaktır. Ansiklopedi formatında alfabetik olarak sıralanmıfl konu bafllıkları altında, ev-rim teorisinin bu konulardaki iddialarını ve bu iddiaların bilimsel deliller ve bulgularıflı¤ında nasıl geçersiz kılındı¤ını açık bir flekilde görecektir. Bilimsel bulgular ve kanıt-lar flu de¤iflmez gerçe¤i ortaya koymaktadır: Canlılık, evrimcilerin öne sürdükleri gibibir raslantısal olaylar zincirinin sonucunda meydana gelmemifltir. Bilimin bugün göster-di¤i gerçek de herfleyin kusursuz bir plan üzerine yaratılmıfl oldu¤udur. Canlıların bir-birlerinden nasıl türediklerini açıklamak flöyle dursun, evrim teorisi daha ilk hücreninnasıl meydana geldi¤i sorusuna bile cevap verememektedir. Yapılan her yeni arafltırma,bulunan her yeni fosil evrim teorisine yeni bir darbe indirmektedir. Bilim, evrim teorisi-ni tarihe gömerken, Allah'ın kusursuz yaratmasının delillerini gözler önüne sermektedir.

AKILLI TASARIM yani YARATILIfi

Kitapta zaman zaman karfl›n›za Allah'›n yaratmas›ndaki mükemmelli¤i vurgulamakiçin kulland›¤›m›z "tasar›m" kelimesi ç›kacak. Bu kelimenin hangi maksatla kullan›ld›-¤›n›n do¤ru anlafl›lmas› çok önemli. Allah'ın tüm evrende kusursuz bir tasarım yaratmıflolması, Rabbimiz'in önce plan yaptı¤ı daha sonra yarattı¤ı anlamına gelmez. Bilinmeli-dir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yap-maya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür ek-sikliklerden münezzehtir. Allah'ın, bir fleyin ya da bir iflin olmasını diledi¤inde, onun ol-ması için yalnızca "Ol" demesi yeterlidir. Ayetlerde flöyle buyurulmaktadır:

Bir fleyi diledi¤i zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen olu-

verir. (Yasin Suresi, 82)

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir iflin olmasına karar

verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

Page 14:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 15:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAbbiiyyooggeenneezz

((AAbb››ooggeenneess››ss)) tteeoorriissii

Cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelerek canlı bir organizma olufltu-raca¤ına inanan görüfltür. Ortaça¤danberi süregelen batıl bir inanıfltır ve spon-tane jenerasyon teorisi olarak da bilinir.(bkz. Spontane je-nerasyon)

O r t a ç a ¤ ' d a ,böceklerin yemekartıklarından, güve-lerin yünden, fare-lerin bu¤daydanolufltu¤una yaygınolarak inanılıyordu.Hatta, bunu ispatlamak için ilginç de-neyler dahi yapılmıfltı. 17. yüzyıldayaflayan Belçikalı bir fizikçi olan J. B.Van Helmont, kirli insan gömle¤iylebu¤day tanelerini biraraya koydu¤unda,farelerin oluflaca¤ını sanmıfltı.1 Etlerinbir süre sonra kurtlanmasının da, hayatıncansız maddelerden türeyebildi¤ine birdelil oldu¤u zannediliyordu. Oysa dahasonraları, etlerin üzerindeki kurtlarınkendi kendilerine oluflmadıkları; sinek-lerin getirip bıraktıkları gözle görülme-yen yumurtalardan çıktıkları anlaflıldı.

Bu teori 19. yüzyılda, ünlü Fransızbilim adamı Louis Pasteur'ün yaptı¤ı de-neylerle tamamen çürütüldü. Pasteur,vardı¤ı sonucu flu cümle ile özetledi:

"Cansız maddelerin hayat oluflturabile-ce¤i iddiası artık kesin olarak tarihe gö-mülmüfltür."2

Bugün bilimsel olarak, "abiyogenez"de¤il; "hayat ancak hayattan gelir" görü-flünü savunan biyogenez teorisi (bkz. Bi-yogenez teorisi) geçerlidir. Ama evrimteorisini savunan çevreler, halen canlılı-

¤ın cansız maddelerin tesadüf-ler sonucunda biraraya gelme-

lerinden oluflabilece¤ini iddia et-mektedirler. Ne var ki bu iddi-

alarını ispatlamak için hiçbirbilimsel kanıt ortaya koyama-dıkları gibi bu bilim dıflı iddi-alarını ispatlamaya çalıfltıklarıtüm deneyler de baflarısızlıklasonuçlanmıfltır. (bkz. MillerDeneyi, Fox Deneyi)

AAbboorriijjiinn yyeerrlliilleerrii

Avrupalıların Avustralya'ya yerlefl-mesinden önce, Avustralya'nın tek halkı-nı oluflturan yerli halk toplulu¤udur.Yaklaflık 50 bin yıl önce Güneydo¤u As-ya'dan yola çıkarak Avustralya'nın kuzeykıyılarına ulaflan küçük bir toplulu¤unsoyundan gelen Aborijinler, zamanlaAvustralya'nın her yanına da¤ılmıfllardır.

1788'de, Avrupalıların Avustralya'yaulaflmasından önce, kıtada yaklaflık 300bin Aborijin yaflıyordu ve 500 kabilevardı. Kıtaya gelen Avrupalılar Aborijin-leri "ilkel insanlar" olarak gördüler vekıtada bir soykırım bafllattılar. Avrupalı-lar, son derece vahfli yöntemlerle Abori-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

13AB‹YOGENEZ TEOR‹S‹

Page 16:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

jinleri katletmeye baflladılar. Bu soykı-rımdan sonra bafllangıçtaki 500 kabile-den geriye çok azı kaldı. Bugün Abori-jinler, Avustralya nüfusunun yaklaflıkyüzde birini oluflturmaktad›rlar.3

Aborijinlerin Avrupalılar tarafından"ilkel insanlar" kabul edilerek katledil-meleri, Charles Darwin'in ‹nsanın Türe-yifli (bkz. ‹nsanın Türeyifli) isimli kitabı-nın yayınlanması ile büyük bir hız ka-zandı. Darwin kitabında, "yaflam müca-delesi"nin insan ırkları arasında da ge-çerli oldu¤unu, "kayırılmıfl ırklar"ın bumücadelede üstün geldiklerini öne sürü-yordu. Darwin'e göre kayırılmıfl ırklar,Avrupalı beyazlardı. Asyalı ya da Afri-kalı ırklar ise, yaflam mücadelesinde gerikalmıfllardı. Darwin daha da ileri gide-rek, bu ırkların, dünya üzerindeki "ya-flam mücadelesi"ni yakın zamanda tama-men kaybederek yok olacaklarını ilerisürmüfltü:

Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek ya-kın bir gelecekte, medeni insan ırkları,vahfli ırkları tamamen yeryüzünden sile-cekler ve onların yerine geçecekler. Öteyandan insansı maymunlar da… Kuflku-suz elimine edilecekler. Böylece insan ileen yakın akrabaları arasındaki bofllukdaha da geniflleyecek. Bu sayede ortadaflu anki Avrupalı ırklardan bile daha me-deni olan ırklar ve flu anki zencilerden,Avustralya yerlilerinden ve gorillerdenbile daha geride olan babun türü may-munlar kalacaktır.4

Görüldü¤ü gibi Darwin, Avustralyayerlilerini gorillerle bir tutuyordu. Dola-yısıyla Avustralya'da katliam yapan in-sanlar da gorile benzer hayvanları öldür-düklerini düflünmüfller, Aborijinleri in-san olarak kabul etmemifllerdir.

Darwin'den sonra bazı evrimciler de,"e¤er insan maymun ile ortak bir atadantüremiflse, dünyanın bazı köflelerinde ha-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ABOR‹J‹N YERL‹LER‹14

AAbboorriijjiinn yyeerrlliilleerrii

Page 17:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

la bu evrim sürecini tamamlamamıfl arageçifl formları (bkz. Ara geçifl formu),yani yarı maymun-yarı insanlar yaflıyorolabilir" iddiasını öne sürdüler. Aborijinyerlileri de, kafl çıkıntılarının Batılı ırk-larınkinden biraz daha büyük, çene yapı-larının içeri do¤ru e¤ik ve beyin hacim-lerininse biraz daha küçük olması nede-niyle, "evrimin yaflayan delilleri" olarakkabul edildiler. Evrimci paleontologlarve onlara katılan çok sayıda "fosil avcı-sı" da, insanın sözde evrimine delil önesürebilmek için Aborijinlerin mezarları-nı kazmaya ve elde ettikleri kafataslarınıBatı'daki evrimci müzelere götürmeyebaflladılar. Kafatasları, bir süre sonratüm Batılı enstitülere, okullara birer bi-rer da¤ıtılmaya ve evrimin en somut ka-nıtları olarak sunulmaya bafllandı.

Bir süre sonra, Aborijin mezarları ye-terli olmadı ve evrim teorisine delil bul-mak amacıyla Aborijin katliamı baflladı.Vurulan yerlilerin kafatasları çıkarılıyor,kurflun delikleri kapatılıyor ve kimyasalifllemlerle biraz eskitildikten sonra mü-zelere satılıyordu.

Bu insanlık dıflı uygulamalar ise, ev-rim teorisi destek alınarak meflru gösteri-liyordu. Örne¤in Tazmanya Royal Soci-ety'nin baflkanı olan James Barnard 1890yılında yaptı¤ı bir açıklamada, "Yok et-me ifllemi, evrim ve en uygunların yafla-ma kanununun bir aksiyonudur" dedi ve"Bu nedenle Avustralyalı Aborijinleri öl-dürme konusunda suçlamayı hak edenherhangi bir sebep yoktur" diye devametti.5

Günümüzde, Aborijinler artık Avust-ralya vatandaflı sayılıyorlar. Ancak bir-ço¤u hala ayrımcılıkla karflı karflıya vesosyal, ekonomik ve politik açıdan ezil-mekteler.

AAddaappttaassyyoonn

Bir canlının, bulundu¤u çevrede da-ha iyi yaflamasını ve üremesini sa¤layanözelli¤idir.

Aynı türden iki canlı birbirine tıpatıpbenzer de¤ildir. Büyüklük, renk, karaktergibi sahip oldukları her özellik farklılık-lar gösterir. Bu özellikleri do¤rultusundabazıları, bulundukları çevreye daha iyiadapte olurlar ve daha uzun yaflama vedaha çok üreme imkanına sahip olurlar.Bu, do¤al seleksiyon olarak bilinir.

Evrim teorisi, adaptasyon kavramınayeni bir anlam daha ekler ve içinde bu-lundu¤u koflullara adaptasyon sa¤layancanlıların zaman içinde tür de¤ifltirdikle-rini iddia eder.

Ancak evrimcilerin "koflulların de-¤iflmesi, canlının evrimleflerek tür de¤ifl-tirmesine neden olur" iddiası geçerli de-¤ildir. Bir tür, "genetik potansiyeli" ola-nak verdi¤i ölçüde bulundu¤u ortamdakide¤iflikliklere adapte olur. E¤er "genetikpotansiyeli" bu de¤iflikliklere adapte ol-masına imkan vermiyorsa, o zaman butür, de¤iflen koflullara adapte olamaz veyok olur. Ancak hiçbir zaman koflullaraadapte olarak baflka bir türe dönüflmez.Her zaman aynı türün bir bireyi olarakkalır. (bkz. Do¤al seleksiyon)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

15ADAPTASYON

Page 18:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AALL 228888--11

((AAuussttrraalloopp››tthheeccuuss

aaffaarreennss››ss ffoossiill kkaayydd››))

(bkz. Lucy)

AALL 666666--11

((HHoommoo ssaapp››eennss ffoossiill kkaayydd››))

1994 yılında Etiyopya Hadar'daAustralopithecus afarensis fosilleriyleberaber bulunan çene fosilidir. 2.3 mil-yon yıllık bir tarih konulan bu çene, ta-mamen Homo sapiens (insan) türüne aitözellikler göstermektedir.

AL 666-1 fosilinin çene yapısı, bera-

ber bulundu¤u Australopithecus afaren-sis ve 1.75 milyon yıl yaflındaki Homohabilis çenesinden çok farklıdır. Bu iki

türün çeneleri, dar ve dörtgen biçiminde-

ki yapılarıyla günümüz maymunlarının-

kinin benzeridir. AL 666-1 ise günümüz

insanınki ile benzer bir çene yapısına sa-

hiptir.

AL 666-1 fosilinin "Homo" (insan)

türüne ait oldu¤u kesin olmasına ra¤-

men, evrimciler bu fosil hakkında yorum

yapmaktan kaçınırlar. Çünkü bu çene

için hesapladıkları 2.3 milyon yıllık yafl,

"Homo", yani insan türü için belirledik-

leri yaflın çok üzerindedir.

AL 288-116

AALL 666666--11:: 22..33 mmiillyyoonn yy››llll››kk HHoommoossaappiieennss ((iinnssaann)) ççeenneessii

AALL 666666--11''iinn yyaannddaann ggöörrüünnüüflflüü

Page 19:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAllgglleerriinn kköökkeennii

Algler, denizden tatlı suya, çöl kum-larından kaynar yer altı kaynaklarına,hatta kar ve buz altına kadar her ortamdabulunan, fotosentez yapabilen organiz-malardır. Tek hücreli formlardan 60metreye kadar büyüyen dev kalp yosu-nuna kadar de¤iflen flekillere sahiptirler.Algler, yaptıkları fotosentezle atmosfer-deki oksijenin büyük bir kısmını üretir-ler.

Alglerin kökeni çok eski devirlerekadar uzanmaktadır; 3.4-3.1 milyar ya-flında fosilleflmifl alg kalıntıları bulun-maktadır. Alglerin ilk olarak nasıl olufl-tukları, evrimcileri açmazda bırakan ko-nulardan biridir. Evrimciler, ilk bitkihücresinin zaman içinde evrimleflerekalgleri oluflturdu¤unu öne sürerler. Bu-nun içinse algleri ilkel yapılı bitkiler ola-

rak tanımlarlar. Ancak bu açıklamalarınıgeçersiz kılan iki önemli nokta bulun-maktadır: Bunlardan birincisi, evrim te-orisinin ilk bitki hücresinin nasıl olufltu-¤unu dahi açıklayamamasıdır. ‹kincisiise, alglerin ilkel yapıya de¤il, aksinegünümüzde yaflayan örneklerinden fark-sız ve son derece kompleks bir yapıyasahip olmasıdır. Science News dergisin-de yayınlanan bir makalede, ilk algleringünümüz algleri ile benzerli¤i flöyleaçıklanmaktadır:

3.4 milyar yıl öncesine ait mavi-yeflil algve bakteri fosillerinin her ikisi de GüneyAfrika'daki kayalarda bulunmufltur. Da-ha da ilgi çekici olan, pleurocapsaleanalg ile günümüzdeki pleurocapsalean al-gin hemen hemen birbirlerine denk ol-duklarının ortaya çıkmasıdır.6

Alman bilim adamı profesör HoimarVon Ditfurth ise sözde "ilkel" alglerinkompleks yapısı hakkında flu yorumuyapar:

Harun Yahya (Adnan Oktar)

OOkkyyaannuussttaa sseerrbbeesstt hhaallddee yyüüzzeenn aallgglleerr

KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrriinnee aaiitt kk››rrmm››zz›› aallgg ffoossiilllleerrii..BBuu oorrggaanniizzmmaallaarr ggüünnüümmüüzzddeekkii kk››rrmm››zz››aallgglleerrllee aayynn››dd››rr..

ALGLER‹N KÖKEN‹ 17

Page 20:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bugüne kadar bulunabilmifl en eski fosil-ler, çekirdeksiz algler türünden mineral-ler içindeki fosilleflmifl cisimlerdir vebunların üç milyar yıldan daha uzun birgeçmiflleri vardır. Ne kadar ilkel olurlar-sa olsunlar, bunlar bile oldukça karma-

flık ve ustaca organize edilmifl yaflam bi-çimlerini temsil etmektedirler.7

Algler, hücre duvarlarını infla eder-ken do¤adaki en uzun organik poliaminzincirlerini kullanırlar. Alglerin hücreduvarlarını oluflturmak için kullandıklarıyapılar incelendi¤inde de, onların hiç debasit ve ilkel olmadıkları görülmektedir.Dokuların üretimi için kullanılan orga-nik poliamin, karmaflık bir kimyasalmaddedir ve birçok canlı tarafından kul-lanılmaktadır.

Bu canlılar fotosentez yapan karma-flık klorofil pigmentlerinin yanı sıra, al-tın sarısı bir renk veren "ksantofil pig-menti"ne de sahiptirler. Balıklardaki Dvitamininin en büyük kayna¤ı olan butek hücreli canlılar belirli bir amaç içinyarat›lm›fl kompleks yapılara sahiptir-ler.8

Sonuç olarak, evrimciler ilk bitkihücresinin kökenini açıklayamadıklarıgibi, bu bitki hücresinin nasıl olup günü-müz alglerinden farksız ve kompleks biryapıya sahip ilk algleri oluflturdu¤unu daaçıklayamazlar.

AAmmffiibbiiyyeenn

Hem karada hem de suda yaflayabi-len, omurgalılar sınıfından pulsuz hay-vanlardır. Yaklaflık 4.000 türü bulunur.

Kurba¤alar, kara kurba¤aları, semender-ler ve sesilyenler amfibiyendirler.

Amfibiyenlerin hem karada hem desuda yaflayabilmeleri, evrimcilerin bucanlıların sudan karaya geçiflte ara geçiflformu olduklarını iddia etmelerine ne-den olmufltur.

Evrimcilerin bu konudaki senaryosu-na göre, balıklar önce amfibiyenlere ev-rimleflmifller, amfibiyenler ise sürüngen-lere dönüflmüfllerdir. Ancak bu senaryo-nun hiçbir delili yoktur. Yarı balık-yarıamfibiyen bir canlının yafladı¤ını göste-ren tek bir fosil bile bulunamamıfltır.Omurgalı Paleontolojisi ve Evrim kitabı-nın yazarı olan ünlü evrimci Robert L.Carroll, bu gerçe¤i "erken amfibiyenler-le balıklar arasında ara form fosillerinesahip de¤iliz" diyerek ifade etmektedir.9

Evrimci paleontologlar Colbert veMorales, amfibiyenlerin üç sınıfı olankurba¤alar, semenderler ve sesilyenlerhakkında flu yorumu yaparlar:

Palezoik devir amfibiyenlerinin ortak

bir ataya sahip olduklarını gösterebile-

cek tek bir kanıt yoktur. Bilinen en eskikurba¤alar, semenderler ve sesilyenler fluan yaflamakta olan örneklerine son dere-ce benzerdirler.10

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

AMF‹B‹YEN18

TTrrooppiikk bbööllggeelleerrddee yyaaflflaayyaann bbiirr sseemmeennddeerr

Page 21:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Günümüzden yaklaflık 60 yıl öncesi-ne kadar, yaflı 410 milyon yıl olarak he-saplanan, soyu tükendi¤i zannedilenCœlacanth adlı bir balık fosili, birçokevrimci kaynakta balık-amfibiyen arasıbir ara geçifl formu olarak tanıtılıyordu.Ancak bu canlının Hint Okyanusu açık-larında defalarca yakalanması evrimcile-rin iddialarının geçersizli¤ini ortaya çı-kardı. (bkz. Cœlacanth)

Evrimcilerin senaryolarının ikinciaflamasında ise, amfibiyenlerin sürüngen-

lere evrimlefltikleri ve böylece sudan ka-raya geçiflin gerçekleflti¤i iddiası yer alır.Fakat bu iddiayı da destekleyecek hiçbirsomut bulgu yoktur. Aksine, amfibiyenlerile sürüngenler arasında çok büyük fizyo-lojik ve anatomik farklar bulunmaktadır.

Bunun bir örne¤i, iki farklı canlı gru-bunun yumurta yapılarıdır. Amfibiyenleryumurtalarını suya bırakırlar. Yumurta-lar su içindeki geliflim için uygun yapı-dadırlar; son derece geçirgen ve fleffafbir zara ve jölemsi bir kıvama sahiptir-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

AAmmffiibbiiyyeenn--ssüürrüünnggeenn eevvrriimmii sseennaarryyoossuunnuunnttuuttaarrss››zzll››kkllaarr››nnddaann bbiirrii ddee,, yyuummuurrttaallaarr››nn yyaa--pp››ss››dd››rr.. SSuu iiççiinnddee ggeelliiflfleenn aammffiibbiiyyeenn yyuummuurr--ttaallaarr››,, jjöölleemmssii bbiirr yyaapp››yyaa vvee ggeeççiirrggeenn bbiirr zzaa--rraa ssaahhiippttiirr.. OOyyssaa ssüürrüünnggeenn yyuummuurrttaallaarr››,, ssaa¤¤ddaakkii ddiinnoozzoorr yyuummuurrttaass›› rreekkoonnttrrüükkssiiyyoonnuunnddaaggöörrüüllddüü¤¤üü ggiibbii,, kkaarraa flflaarrttllaarr››nnaa uuyygguunn sseerrtt vvee ssuu ggeeççiirrmmeezz bbiirr yyaapp››ddaadd››rr.. BBiirr aammffiibbiiyyeenniinn""ssüürrüünnggeennlleeflflmmeessii"" iiççiinn yyuummuurrttaallaarr››nn››nn tteessaaddüüffeenn kkuussuurrssuuzz bbiirr ssüürrüünnggeenn yyuummuurrttaass››nnaaddöönnüüflflmmeessii ggeerreekkiirr.. OOyyssaa bbööyyllee bbiirr ddöönnüüflflüümm ss››rraass››nnddaakkii eenn uuffaakk bbiirr hhaattaa,, ccaannll››nn››nn nneess--lliinniinn ttüükkeennmmeessiinnee yyooll aaççaaccaakktt››rr..

AMF‹B‹YEN ve sürüngen

YUMURTALARIN›n FARKI

Page 22:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ler. Oysa sürüngenler karada yumurtlar-lar ve dolayısıyla yumurtaları da karada-ki kuru iklime uygun olarak yarat›lm›fl-t›r. "Amniyotik yumurta" olarak da bili-nen sürüngen yumurtasının sert kabu¤uhava geçirir, ama su geçirmez. Bu saye-de yavrunun ihtiyaç duydu¤u sıvı, yavruyumurtadan çıkıncaya kadar saklanır.

Amfibiyen yumurtaları e¤er karayabırakılacak olsa, kısa zamanda kuruya-cak ve içindeki embriyolar da ölecektir.Bu durum, sürüngenlerin kademeli ola-rak amfibiyenlerden evrimlefltikleriniöne süren evrim teorisi açısından açıkla-namayan bir sorundur. Çünkü karada ya-flam bafllayacaksa, amfibiyen yumurtası-nın tek bir nesil içinde amniotik yumur-taya dönüflmesi zorunludur. Bunun ev-rim mekanizmaları olarak öne sürülendo¤al seleksiyon ve mutasyon tarafındannasıl yapılmıfl olabilece¤i açıklanama-maktadır.

Öte yandan, fosil kayıtları da sürün-genlerin kökenini evrimci bir açıklama-dan yoksun bırakmaktadır. Ünlü evrimcipaleontolog Lewis L. Carroll, "Sürün-genlerin Kökeni Sorunu" bafllıklı maka-lesinde bu gerçe¤i flöyle kabul eder:

Ne yazık ki sürüngenlerin ortaya çıkıflıöncesinde var olan tek bir sürüngen atasıörne¤i yoktur. Bu ara formların olmayıflı,amfibiyen-sürüngen geçifli hakkındakiço¤u problemi çözümsüz bırakmakta-dır.11

Aynı gerçek Harvard Üniversitesi pa-leontologlar›ndan, evrimci Stephen JayGould tarafından da kabul edilmektedir.

Gould, "hiçbir fosil amfibiyen, tümüylekarada yaflayan omurgalıların (sürün-gen, kufl ve memelilerin) atası olarakgörünmüyor" demektedir.12 (bkz. Sudankaraya geçifl)

AAmmiinnoo aassiitt

Amino asitler, canlı hücrelerini olufl-turan proteinlerin yapıtaflı olan molekül-lerdir. Do¤ada 200 çeflidin üzerinde ami-no asit bulunur. Ancak bunların arasın-dan sadece 20 çeflit amino asit canlılarda-ki proteinleri oluflturur. 20 amino asit çe-flidinden "belirli amino asitler"in, "belirlisıralarda" dizilerek kimyasal ba¤larlabirbirlerine ba¤lanmaları sonucundafarklı fonksiyon ve özelliklere sahip pro-teinler oluflur. En basitleri yaklaflık 50amino asitten oluflan proteinlerin binler-ce amino asitten oluflan çeflitleri de var-dır. Proteinlerin yapılarındaki tek biramino asitin bile eksilmesi veya yerininde¤iflmesi ya da zincire fazladan bir ami-no asit eklenmesi, o proteini ifle yaramazbir molekül yı¤ını haline getirir. Bu ne-denle her amino asit, tam gereken yerde,tam gereken sırada yer almalıdır. Hayatınrastlantılarla olufltu¤unu öne süren evrimteorisi ise bu düzenlili¤in tesadüfen nasılolufltu¤unu kesinlikle açıklayamaz.

Amerikalı jeolog William Stokes, birevrimci olmasına ra¤men, Essentials ofEarth History (Yeryüzü Tarihinin Esas-lar›) adlı kitabında bu gerçe¤i kabulederken, "e¤er milyarlarca yıl boyunca,milyarlarca gezegenin yüzeyi gerekli

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

AM‹NO AS‹T20

Page 23:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAmmiinnoo aassiittlleerr,, aammiinnoo ggrruubbuu,, kkaarrbbookkssiill ggrruubbuu vveeyyaann zziinncciirr ggrruubbuu ddiiyyee aaddllaanndd››rr››llaann üüçç aattoomm ggrruu--bbuunnuunn bbiirr kkaarrbboonn ggrruubbuunnaa bbaa¤¤llaannmmaass››yyllaa mmeeyy--ddaannaa ggeelliirrlleerr..

HH

HH22 NN

RR

CC CC OO OO HH

aammiinnoo aassiitt

ggrruubbuu

yyaann zziinncciirr ggrruubbuu

AAMM‹‹NNOO AASS‹‹TTLLEERR‹‹NN YYAAPPIISSII

OO

HHOO

CC CC

HH

NN

HH HH

aassiitt ggrruubbuu aammiinnoo ggrruubbuu

TTeemmeell aammiinnoo aassiitt ppaarrççaass››

BBuurraaddaann ççeeflfliittllii RR

ggrruuppllaarr››nnaa bbaa¤¤llaann››rr..

ÖÖRRNNEEKKLLEERR

OO

HHOO

CC HH

HH

CC

NN22

OO

HHOO

CC

HH

CC

NN22

CCHH

CCHH33

CCHH33

HH

CCHH33

CCHH

CCHH33

CCHH33

CCHH22

CCHH22

CCHH22

CCHH CCHH22

CCHH33

CCHH33

CCHH22CCHH22

CCHH22

CC

NNHH22

OO

kkaarrbbookkssiill ggrruupp

PPrrootteeiinnlleerr aammiinnoo aassiittlleerrddeenn oolluuflfluurrllaarr..AAmmiinnoo aassiittlleerr pprrootteeiinnlleerree ggöörree ççookk ddaahhaakküüççüükk mmoolleekküülllleerr oollmmaallaarr››nnaa rraa¤¤mmeenn,,ssoonn ddeerreeccee kkoommpplleekkss yyaapp››llaarr›› vvaarrdd››rr..

gglliissiinn

aallaanniinn

vvaalliinn

ffeenniill

aallaanniinn

llöössiinn

aassppaarraajjiinn

iizzoollöössiinn

Page 24:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

amino asitleri içeren sulu bir konsantretabakayla dolu olsaydı bile yine (prote-in) oluflamazdı" diye yazar.13

Science News dergisinin Ocak 1999

sayısında yayınlanan bir makalede ise,

amino asitlerin nasıl olup da proteinleri

oluflturdu¤una hala hiçbir açıklama geti-

rilemedi¤i flöyle belirtilmektedir:

Hiç kimse flimdiye kadar nasıl olup da

genifl çapta da¤ılmıfl yapıtafllarının pro-

teinlere dönüfltü¤ünü tatmin edici bir fle-

kilde açıklayamamıfltır. ‹lkel dünyanın

varsayılan koflulları amino asitleri yalı-

tılmıfl bir yalnızlı¤a do¤ru sürükleyecek

flekildedir.14

Laboratuvar koflullarında, bilinçli

müdahalelerle yapılan deneylerde dahi,

proteinler için gerekli olan amino asitler

üretilememektedir. Bu konuda yapılan

deneyler ya baflarısızlıkla sonuçlanmıfltır,

ya da Miller Deneyinde oldu¤u gibi de-

ney esnasında birçok geçersiz metoda

baflvurulmufltur. Miller, deneyinde, ilkel

atmosferde bulunmayan maddeleri kul-

lanmıfl ve ilkel atmosferde bulunmayan

ortamlar oluflturmufltur. Bunun sonucun-

da oluflan amino asitler de, canlıların pro-

teinlerinin yapısında bulunmayan sa¤-el-

li amino asitlerdir. (bkz. Miller Deneyi)

Daha amino asitlerin tesadüfen nasıl

olufltuklarını açıklayamayan evrimciler,

bu amino asitlerin ilkel dünya koflulların-

da tesadüfen olufltuklarını ve tesadüfen

en do¤ru amino asitlerin, en do¤ru sayı-

da, en do¤ru sıralama ile dizilerek prote-

inleri meydana getirdiklerini iddia eder-

ler. Bu konu evrim teorisinin en büyük

açmazlarından biridir. (bkz. Protein)

HHüüccrreeççeekkiirrddee¤¤ii

PPrrootteeiinn zziinncciirrii

RRiibboozzoomm

AAmmiinnoo aassiitt

ttRRNNAA

mmRRNNAAPPrrootteeiinnlleerriinn yyaapp››llaarr››nnddaakkii tteekk bbiirr

aammiinnoo aassiittiinn bbiillee eekkssiillmmeessii vveeyyaa yyeerriinniinnddee¤¤iiflflmmeessii yyaa ddaa zziinncciirree ffaazzllaaddaann bbiirraammiinnoo aassiitt eekklleennmmeessii,, oo pprrootteeiinnii iiflflee

yyaarraammaazz bbiirr mmoolleekküüll yy››¤¤››nn›› hhaalliinnee ggeettiirriirr..

22 AM‹NO AS‹T

Page 25:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAnnaalloojjii

Evrimciler canlılar arasındaki birta-kım benzerliklere dayanarak, aralarındaata-torun iliflkisi kurmaya çalıflırlar. An-cak bir kısım canlılar vardır ki, fonksi-yon bakımından benzer organlara sahipolmalar›na ra¤men, aralarında hiçbir ev-rimsel ba¤ kurulamaz. Bu tür bir benzer-li¤e "analoji", böyle organlara da "ana-log organlar" denir. Analog organlar yapıve geliflme bakımından farklı, fakatfonksiyonları aynı olan organlardır.15

Örne¤in kuflların, böceklerin, memeliolan yarasaların kanatları fonksiyon ola-rak benzer olmalarına ra¤men, araların-da sözde evrimsel bir iliflki yoktur.

Dolayısıyla evrimciler, araların-da evrimsel bir akrabalık ba¤ı kura-madıkları bu benzer organların, ayrıayrı evrimleflmenin ürünü oldu¤unusöylemek zorunda kalırlar. Örne¤inkanatın kufllarda, böceklerde, meme-li olan yarasalarda ayrı ayrı "tesadüf-lerle" ortaya çıkması gerekmektedir.Bu durum sadece benzerliklere da-yanarak evrimsel ba¤ kurmaya çalı-flan evrimciler açısından büyük birçeliflki oluflturur. Çünkü evrimciler,örne¤in kanatlar gibi son derecekompleks yap›lar›n tesadüfen nas›lolufltu¤unu bir kez bile aç›klayamaz-

ken bunu farkl› canl›lar için ayr› ayr›aç›klamal›d›rlar. (bkz. Homoloji; Homo-log organ) Bu konu ile ilgili evrimcileriçıkmaza sürükleyen daha pek çok örnekbulunmaktadır. (bkz. Analog organ)

AAnnaalloogg oorrggaann

Yüzeysel benzerlikleri olan ve he-men hemen aynı görevi yapan organlar-dır. Örne¤in bir kelebe¤in kanadı ile ku-flun kanadı uçmayı, bir sine¤in baca¤ı ilekedinin baca¤ı yürümeyi sa¤lar. Fakatbunların genetik yapıları incelendi¤indebirbirlerinden tamamen farklı olduklarıgözlenir. Çünkü bu tür benzerlikler yü-zeyseldir.16

Darwin, benzer (yani "homolog") or-ganlara sahip canlıların birbirleriyle ev-rimsel bir ba¤lantısı oldu¤unu ve bu or-ganların ortak bir ataya sahip olmalarıgerekti¤ini öne sürmüfltür. Oysa hiçbir

Harun Yahya (Adnan Oktar)

23ANALOJ‹

AAmmiinnoo aassiittlleerr,, bbiirrbbiirrlleerriinnee ffaarrkkll›› bbaa¤¤llaanntt››yyeerrlleerriinnddeenn bbaa¤¤llaannaarraakk,, pprrootteeiinniinn üüçç bboo--yyuuttlluu yyaapp››ss››nn›› mmeeyyddaannaa ggeettiirriirrlleerr.. BBuuöözzeelllliikk,, pprrootteeiinnlleerriinn ddaahhaa ddaa kkoommpplleekkssbbiirr yyaapp›› kkaazzaannmmaallaarr››nnaa nneeddeenn oolluurr..

Page 26:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

delile dayanmayan, yalnızca dıfl görü-nüfllerden yola çıkılarak ortaya atılmıflbu yüzeysel varsayım, Darwin'den günü-müze kadar hiçbir somut bulgu tarafın-dan da do¤rulanmamıfltır. Bu durum kar-flısında, evrimciler bu organların "homo-log" (yani ortak bir atadan gelen) organ-lar de¤il, "analog" (aralarında evrimseliliflki olmadı¤ı halde birbirine çok ben-zeyen) organlar oldu¤unu söylerler.(bkz. Morfolojik homoloji)

Evrimcilerin, aralarında hiçbir ev-rimsel ba¤lantı kuramadıkları türlerinde, birbirlerine çok benzeyen (homolog)organları vardır. Kanat, bunun en bilinen

örne¤idir. Bir memeli olan yarasada ka-nat vardır, kufllarda kanat vardır, sinek-lerde ve di¤er çeflitli böcek türlerinde dekanat vardır. Fakat evrimciler, birbirin-den farklı bu sınıflar arasında hiçbir ev-rimsel ba¤ ve akrabalık kuramamakta-dırlar.

Evrim teorisine göre, kanatlar birbi-rinden ba¤ımsız olarak dört kez "tesadü-fen" ortaya çıkmıfltır: Böceklerde, uçansürüngenlerde, kufllarda ve uçan meme-lilerde (yarasada). Do¤al seleksiyon-mu-tasyon mekanizmalarıyla açıklanamayankanatların dört kez ayrı ayrı oluflmaları,hem de oluflan bu kanatların birbirine

benzer yapılar sergilemeleri, evrimcibiyologlar için ciddi bir açmaz olufltu-rur.

Bu konuda evrimci tezi çıkmazasürükleyen en somut örneklerden biride, memeli canlılarda ortaya çıkar.Ça¤dafl biyolojinin ortak kabulünegöre, tüm memeliler iki temel katego-riye ayrılır; plasentalılar ve keseliler(marsupials). Evrimciler, bu ayrımınmemelilerin henüz ilk bafllangıcındado¤du¤unu ve her iki kategorinin bir-birlerinden tamamen ba¤ımsız olarakayrı birer evrim tarihi yafladı¤ını var-sayarlar. Ancak ne ilginçtir ki, bu ikikategoride birbirlerinin neredeyse ay-nı olan "çiftler" vardır. Kurtlar, kedi-ler, sincaplar, karınca yiyenler, köste-bekler ve fareler, hem plasentalılarkategorisine, hem de keseliler katego-risine birbirlerine çok benzer yapıla-rıyla girmektedirler.17 Yani evrim te-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ANALOG ORGAN24

BBiirr uuççaann ssüürrüünnggeenniinn,, bbiirr kkuuflfluunn vvee bbiirr yyaarraassaann››nn kkaannaattllaarr››.. AArraallaarr››nnddaa hhiiççbbiirreevvrriimmsseell iilliiflflkkii kkuurruullaammaayyaann bbuu kkaannaattllaarr,,bbeennzzeerr yyaapp››llaarraa ssaahhiippttiirr..

Page 27:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

orisine göre, birbirlerinden tamamen ba-¤ımsız mutasyonların, bu canlıları ikiflerkez "tesadüfen" üretmifl olmaları gerek-mektedir! Elbette böyle bir olayın ger-çekleflmesi mümkün de¤ildir.

Plasentalı ve keseli memeliler arasın-daki ilginç benzerliklerden biri de, Ku-zey Amerika kurdu ile Tazmanya kurduarasındadır. Bu canlılardan ilki plasenta-lılar, ikincisi ise keseliler sınıflamasınadahildir. (Avustralya kıtasının ve çevre-

sindeki adaların Antartika'dan ayrılma-sından itibaren, keseli ve plasentalı me-melilerin iliflkilerinin kesildi¤i varsayılırve bu dönemde hiçbir kurt türü yoktur.)Ancak ilginç olan, Tazmanya kurdu ileKuzey Amerika kurdunun iskelet yapıla-rının neredeyse tamamen aynı olmasıdır.Özellikle kafatasları yukar›daki flekildegörüldü¤ü gibi, birbirlerine ola¤anüstüderecede benzerdir.

Evrimci biyologların "homoloji" ör-

TAZMANYA KURDU VE GÜNEY AMER‹KALI BENZER‹

KKeesseellii mmeemmeelliilleerr iillee ppllaasseennttaall›› mmeemmeelliilleerraarraass››nnddaa ""iikkiizz"" ttüürrlleerriinn bbuulluunnmmaass››,, hhoommoo--lloojjii iiddddiiaass››nnaa ççookk bbüüyyüükk bbiirr ddaarrbbeeddiirr.. ÖÖrrnnee--¤¤iinn üüsstttteekkii kkeesseellii TTaazzmmaannyyaa kkuurrdduu iillee KKuu--zzeeyy AAmmeerriikkaa''ddaa yyeettiiflfleenn ppllaasseennttaall›› kkuurrtt,,bbiirrbbiirrlleerriinnee oollaa¤¤aannüüssttüü ddeerreecceeddee bbeennzzeerr--ddiirr.. YYaannddaa,, bbuu iikkii ccaannll››nn››nn bbiirrbbiirrlleerriinnee ççookkbbeennzzeeyyeenn kkaaffaattaassllaarr›› yyeerr aall››yyoorr.. HHiiççbbiirr ""eevv--rriimmsseell aakkrraabbaall››kk"" öönnee ssüürrüülleemmeeyyeenn iikkiiccaannll›› aarraass››nnddaa bbuu ddeennllii bbeennzzeerrlliikk oollmmaass››,,hhoommoolloojjii iiddddiiaass››nn›› tteemmeellssiizz bb››rraakkmmaakkttaadd››rr..

Page 28:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ne¤i olarak kabul edemedikleri bu gibiola¤anüstü benzerlikler, benzer organla-rın, ortak atadan evrimleflme tezine deliloluflturmadı¤ını göstermektedir.

AAnngg››oossppeerrmm

Çiçekli bitkilere verilen isimdir. Yer-yüzünde en fazla sayıda bulunan bitki-lerdir. 230.000'in üzerinde türü vardır.Okyanuslardan çöllere kadar çok farklıkoflullarda yetiflebilmektedirler.

Bitkilerin evrimi iddiasını en açıkbiçimde reddeden fosil bulguları, angi-ospermlere aittir. Angiospermler, 43 ay-rı familyaya bölünmüfllerdir ve bu 43farklı familyanın her biri, arkalarındahiçbir ilkel "ara form" izi bulunmadanfosil kayıtlarında aniden ortaya çıkar.Bu gerçek, 19. yüzyılda da fark edilmiflve hatta bu nedenle Darwin, angios-permlerin kökenini "rahatsız edici bir

sır" olarak tanımlamıfltır. Darwin'den buyana yapılan tüm arafltırmalar, bu bitki-lerin kökenine dair evrimsel bir açıkla-ma getirememifltir. Evrimci paleobota-nikçi N. F. Hughes, Paleobiology of An-giosperm Origins adlı kitabında flu itiraf-

ta bulunur:

Karadaki bitkilerin en bask›n grubu olanangiospermlerin evrimsel kökeni, bilimadamlarını 19. yüzyılın ortalarından beri

114400 mmiillyyoonn yy››ll yyaaflfl››nnddaakkii AArrcchhææffrruuccttuuss ttüürrüü--nnee aaiitt bbuu ffoossiill,, bbiilliinneenn eenn eesskkii aannggiioossppeerrmm((ççiiççeekkllii bbiittkkii)) kkaall››nntt››ss››dd››rr.. BBuuggüünnkküü bbeennzzeerrllee--rriinnddeenn ffaarrkk›› oollmmaayyaann bbiittkkii,, ççiiççeekklleerrii vvee mmeeyy--vveessii iillee kkuussuurrssuuzz bbiirr yyaapp››yyaa ssaahhiippttiirr..

26 ANGIOSPERM

Page 29:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

flaflırtmaktadır... Detaylardaki birkaç is-tisna dıflında, bu soruna tatminkar bircevap bulunamayıflı devam etmektedir vesonunda ço¤u biyolog bu sorunun fosilkayıtlarıyla çözülmesinin imkansız oldu-¤u sonucuna varmıfltır.18

Daniel Axelrod ise, The Evolution ofFlowering Plants, in The Evolution Life(Evrimsel Süreçte Çiçekli Bitkilerin Ev-rimi) adlı kitabında, çiçekli bitkilerin kö-keni konusunda flu yorumu yapar:

Angiospermlere, yani çiçekli bitkilere yolaçan ilkel grup, fosil kayıtlarında henüztespit edilmemifltir ve yaflayan hiçbir an-giosperm böyle bir ba¤lantıya iflaret et-memektedir.19

Bilim adamlarının yukarıda belirtilenaçıklamalarında da görüldü¤ü gibi, angi-ospermler fosil kayıtlarında, hiçbir ev-rimsel ataya sahip olmadan aniden belir-mifllerdir. Çiçekli bitkiler gibi son derecekompleks canlıların birdenbire ortayaçıkmaları, onların yaratıldıklarının birgöstergesidir.

AAnnoorrggaanniikk eevvrriimm

Anorganik evrim, canlılı¤ın ortayaçıkıflından evvel, evrenin ve dünyanınoluflumunu tesadüfi süreçlerle açıklama-ya çalıflır. Herfleyi evrimle açıklamayaçalıflan kimseler materyalizmin öngör-dü¤ü gibi evrenin sonsuzdan beri var ol-du¤unu, yani yaratılmadı¤ını ve evrendehiçbir tasarım, plan ve amaç olmadı¤ını,herfleyin tesadüf ürünü oldu¤unu savu-nurlar. Ancak 19. yüzyıl materyalistleri-nin, o dönemin ilkel bilim düzeyi içindebüyük hararetle savundukları bu iddi-alar, 20. yüzyıldaki bilimsel bulgular ta-rafından yıkılmıfltır.

Önce, evrenin sonsuzdan beri var ol-du¤u iddiası tarihe karıflmıfltır. 1920'liyıllardan itibaren evrenin yapısı hakkın-da elde edilen bilgiler, evrenin belirli birzaman önce bir "Büyük Patlama" (BigBang) ile yoktan var oldu¤unu ispatla-mıfltır. Yani evren sonsuz de¤ildir, yok-tan yaratılmıfltır. (bkz. Big Bang teorisi)

20. yüzyılın ilk yarısında yazdı¤ı ki-taplarla materyalizmin ve Marksizm'inünlü bir savunucusu haline gelen Geor-ges Politzer, Felsefenin Bafllangıç ‹lkele-

27ANORGAN‹K EVR‹M

Page 30:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ri adlı kitabında, "sonsuz evren" modeli-nin geçerlili¤ine güvenerek yaratılıflaflöyle karflı çıkıyordu:

Evren yaratılmıfl bir fley de¤ildir. E¤eryaratılmıfl olsaydı, o takdirde, evreninAllah tarafından belli bir anda yaratıl-mıfl olması ve evrenin yoktan var edilmiflolması gerekirdi. Yaratılıflı kabul edebil-mek için, herfleyden önce, evrenin var ol-madı¤ı bir anın varlı¤ını, sonra da, hiç-likten (yokluktan) bir fleyin çıkmıfl oldu-¤unu kabul etmek gerekir. Bu ise biliminkabul edemeyece¤i bir fleydir.20

Politzer, yaratılıfla karflı sonsuz evrenfikrini savunurken, bilimin kendi tara-fında oldu¤unu sanıyordu. Oysa bilim,çok geçmeden, Politzer'in "e¤er öyle ol-sa, bir Yaratıcı oldu¤unu kabul etmekgerekir" dedi¤i gerçe¤i, yani evrenin birbafllangıcı oldu¤u gerçe¤ini ispatladı.

AAnnttiibbiiyyoottiikk ddiirreennccii

Bakteriler, belli bir antibiyoti¤e sü-rekli maruz kaldıklarında, o antibiyoti¤ekarflı direnç göstermeye bafllarlar ve birsüre sonra antibiyoti¤in o bakteri türüüzerindeki etkisi yok olur. Evrimciler,

bazı bakterilerin antibiyotiklere karflı di-renç göstermelerini evrime delil olarakgösterirler. Bu direncin bakterilerdemeydana gelen mutasyonlar sonucundageliflti¤ini iddia ederler. Oysa bakteriler-de meydana gelen direnç, onların mutas-yon sonucunda sonradan gelifltirdikleribir özellik de¤ildir. Çünkü bakteriler buözelli¤e antibiyoti¤e maruz kalmadanönce de sahiptirler. Scientific Americandergisi, evrimci bir yayın olmasına kar-flın, Mart 1998 sayısında bu konuda flöy-le bir açıklamaya yer vermifltir:

Çok sayıda bakteri, daha ticari antibiyo-tikler kullanılmaya bafllamadan önce dedirenç genlerine sahipti. Bilim adamlarıbu genlerin neden evrimlefltiklerini vevarlıklarını sürdürdüklerini kesinliklebilmiyorlar.21

Görüldü¤ü gibi, direnç sa¤layan ge-netik bilginin, antibiyotiklerden öncevar olması, evrimciler tarafından açıkla-namayan ve teorinin iddiasını geçersizkılan bir gerçektir.

Dirençli bakterilerin, antibiyotiklerinkeflfinden yıllarca önce mevcut oldu¤u,ciddi bir bilimsel yayın olan MedicalTribune dergisinin 29 Aralık 1988 tarihli

DDiirreennççllii bbaakktteerriilleerr aannttiibbiiyyoottiikklleerriinn kkeeflflffiinnddeenn öönnccee ddee vvaarrdd››.. BBaakktteerriilleerr ssoonnrraaddaann aannttiibbiiyyoottii¤¤ee mmaarruuzz kkaall››nnccaa ddiirreennçç öözzeellllii¤¤ii ggeelliiflflttiirrmmeemmiiflfllleerrddiirr..

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ANT‹B‹YOT‹K D‹RENC‹28

AANNTT‹‹BB‹‹YYOOTT‹‹KKKKEESS‹‹LL‹‹RR

DD‹‹RREENNÇÇLL‹‹ NNÜÜFFUUSS

HHAASSSSAASS NNÜÜFFUUSSÖÖLLÜÜ HHÜÜCCRREELLEERR

Page 31:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

sayısında da, ilginç bir olay aktarılarak

flöyle belirtilmektedir:

1986'da yapılan bir arafltırmada, 1845

yılında bir kutup keflfi sırasında hastala-

narak hayatını kaybeden denizcilerin

buzda korunmufl cesetleri bulunmufltur.

Bu cesetlerin üzerinde 19. yüzyılda yay-

gın olan bazı bakteri çeflitleri tespit edil-

mifl ve bunlar test edildi¤inde, 20. yüzyıl-

da üretilmifl pek çok modern antibiyoti¤e

karflı direnç özellikleri taflıdıkları hayret-

le saptanmıfltır.22

Bu tür direnç özelliklerinin penisili-

nin icadından önce de birçok bakteri tü-

ründe mevcut oldu¤u, tıp dünyasında bi-

linen bir gerçektir. Dolayısıyla bakteri-

lerdeki direnç özelli¤inin evrimsel bir

geliflme gibi öne sürülmesi kesinlikle

yanlıfl bir iddiadır.

Günlük dilde "bakterilerin ba¤ıflıklık

kazanması" denen süreç gerçekte flöyleoluflur:

Bakterilerin kendi türleri içinde sayı-sız varyasyonları (çeflitleri) vardır. Buvaryasyonların bir kısmı, yukarıda belir-tildi¤i gibi, bazı ilaçlara karflı direnç sa¤-layacak genetik bilgiye sahiptir. Bakteri-ler belli bir ilacın etkisine maruz kaldık-larında, ilaca dayanıksız varyasyonlaryok olur; dirençliler ise hayatta kalır vedaha fazla ço¤alma imkanına kavuflurlar.Belli bir zaman sonra tamamen yok olandirençsiz bakterilerin yerini, hızla ço¤a-lan bu dirençli bakteriler doldurur. Birsüre sonra, aynı bakteri türü yalnızca sözkonusu antibiyoti¤e dirençli olan birey-lerden oluflmufl bir koloni haline gelir veartık aynı antibiyotik o bakteri türünekarflı etkisiz olur. Ancak bakteri yine ay-nı bakteri, tür yine aynı türdür. Herhangibir evrim yaflanmamıfltır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

BBaakktteerriilleerr,, ddiirreennçç ggeennlleerriinnii bbiirrbbiirrlleerriinnee aakkttaarraarraakk aannttiibbiiyyoottiikklleerree kkaarrflfl›› kk››ssaa ssüürreeddee bbaa¤¤››flfl››kkll››kk kkaazzaann››rrllaarr..

29ANT‹B‹YOT‹K D‹RENC‹

Page 32:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bakterilerdeki Direnç Aktarma Mekanizmaları

Bakteriler antibiyotiklere karflı di-renç özelli¤ini, geçmifl dirençli jeneras-yonlarından genetik miras olarak edin-dikleri gibi, di¤er bakterilerdeki dirençgenlerini kendilerine transfer etme yo-luyla da elde edebilirler.

Direnç genleri genellikle "plas-mid"ler aracılı¤ıyla di¤er bakterilere ta-flınırlar. Plasmidler, bakterideki küçükDNA halkacıklarıdır ve direnç genlerisıklıkla bu plasmidlerde kodlu bulunur.Bu direnç genleri, bakterinin, bulundu¤uortamdaki çeflitli zararlı maddelere karflıdayanıklı hale gelmesini sa¤lar. Dirençgenleri aynı zamanda bakterideki kro-mozomal DNA'da da bulunabilir. Kro-mozom, bakteri hücresindeki plasmid-lerden çok daha büyük ve hücrenin ço-¤almasını ve fonksiyonlarını yöneten birDNA molekülüdür.

Antibiyotiklere karflı ba¤ıflıklık geni-ne sahip olan bir bakteri, sahip oldu¤ubu genetik bilgiyi, di¤er bir bakteriyeplasmid transferi yaparak ulafltırabil-mektedir. Direnç genleri bazen virüsleraracılı¤ıyla da transfer edilir. Bu durum-da virüs, bir bakteriden aldı¤ı direnç ge-nini bir baflka bakteriye aktarır. Ayrıcabir bakteri öldü¤ünde ve içindeki hücreparçaları ortama da¤ıldı¤ında, bir baflkabakteri ortamda serbest halde bulunandirenç genini kendine aktarabilir.

Dirençsiz bir bakteri, bu flekildeedindi¤i bir direnç genini kolaylıkla ken-di DNA molekülleri arasına katabilir.Çünkü direnç genleri genellikle "trans-

pozon" adı verilen küçük DNA ünitelerifleklindedir ve kolaylıkla baflka DNAmolekülleri arasına dahil olabilir.

Bu gibi mekanizmalar sayesinde birtek dirençli bakteriden çok kısa bir süreiçinde dirençli bir bakteri kolonisi ortayaçıkabilir. Bu olgunun evrimle bir ilgisiyoktur; çünkü bakterilere direnç sa¤layangenler, mutasyonlar sonucunda sonradanoluflmamaktadır. Sadece, zaten var olangenler bakteriler arasında birbirlerine ak-tarılmaktadır.

AAnnttrrooppoolloojjii

Antropoloji, insanın kökenini, biyo-lojik özelliklerini, toplumsal ve kültürelyönlerini inceleyen bilim dalıdır. Bu bi-lim dalı önceleri, insanlık tarihini ö¤ren-mek giriflimi olarak bafllamıfltı. Gerçek-ten de Yunanca'dan gelen bu sözcü¤ünanlamı "insanın incelenmesi"dir. 19.yüzyılda Charles Darwin'in, canlılarıngeliflme ve de¤iflim sürecine iliflkin ev-rim kuramını ortaya atmasından sonrabilim adamları bu alana ilgi duydu ve in-sanın sözde evrimi hakk›nda yeni yenigörüfller öne sürmeye baflladılar.

Bilim adamlar› insan topluluklarınınnasıl büyüdü¤ünü ve ne yönde de¤iflikli-¤e u¤radıklarını, siyasal örgütlenmele-rin, sanatın ve müzi¤in nasıl do¤du¤unuö¤renmek istiyorlardı. Bütün bu çabala-rın sonucunda antropoloji biliminde in-sanlık tarihinin de¤iflik alanlarını incele-yen uzmanlık dalları ortaya çıktı: Fizik-sel antropologlar, kültürel antropolog-lar... Fakat evrim teorisinin ortaya atıl-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ANTROPOLOJ‹30

Page 33:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

masından sonra kültürel antropoloji, in-sanı kültürlü bir hayvan olarak; fizikiantropoloji ise insanı biyolojik bir orga-nizma olarak ele aldı. Bu çarpık zihniye-tin sonucunda antropoloji, evrimci bilimadamlarının çalıflma sahası olarak pekçok gerçek dıflı ve taraflı yoruma maruzkalmıfltır.

AArraa ggeeççiiflfl ffoorrmmuu

((AArraa ttüürrlleerr))

Evrim teorisinin iddiasına göre, yer-yüzünde yaflayan ve geçmiflte yaflamıfltüm canlı türleri birbirlerinden türeyerekortaya çıkmıfllardır. Türlerin birbirlerinedönüflümü ise, evrim teorisine göre, ya-vafl yavafl ve kademe kademe olmufltur.Dolayısıyla, bu iddiaya göre iki canlı tü-rü arasındaki geçifl dönemini yansıtan veher iki türden bazı özellikler taflıyan bir-takım canlıların yaflamıfl olması zorunlu-dur. Örne¤in, balıklar karaya çıkıp sü-rüngenlere dönüflene kadar mutlaka yarısolungaçlı yarı akci¤erli, yarı yüzgeçliyarı ayaklı türden bazı canlıların milyon-larca yıl boyunca yaflamıfl olmaları gere-kir. Evrimciler, geçmiflte yaflamıfl olduk-larına inandıkla-rı bu hayali can-lılara "ara geçifl formu"adını verirler.

E¤er evrim teorisido¤ru olsaydı, bu tür canlı-ların geçmiflte yaflamıfl ol-maları ve bunların sayılarınınve çeflitlerinin milyonlarca hatta milyar-larca olması gerekirdi. Ve bu ucube can-

lıların kalıntılarına fosil kayıtlarındarastlanması gerekirdi. Ancak, bugünekadar fosil kayıtlarında tek bir ara geçiflformu fosiline dahi rastlanmamıfltır. Ni-tekim evrim teorisinin kurucusu CharlesDarwin, Türlerin Kökeni kitabının "Te-orinin Zorlukları" (Difficulties on The-ory) adlı bölümünde flöyle yazmıfltır:

E¤er gerçekten türler öbür türlerden ya-vafl geliflmelerle türemiflse, neden sayısızara geçifl formuna rastlamıyoruz? Nedenbütün do¤a bir karmafla halinde de¤il de,tam olarak tanımlanmıfl ve yerli yerinde?Sayısız ara geçifl formu olmalı, fakat ni-çin yeryüzünün sayılamayacak kadar çokkatmanında gömülü olarak bulamıyo-ruz... Niçin her jeolojik yapı ve her taba-ka böyle ba¤lantılarla dolu de¤il? Jeolojiiyi derecelendirilmifl bir süreç ortaya çı-karmamaktadır ve belki de bu, benim te-orime karflı ileri sürülecek en büyük iti-raz olacaktır.23

Evrimci paleontologlar, Darwin'in busözlerine dayanarak 19. yüzyılın ortasın-dan bu yana dünyanın dört bir yanındafosil arafltırmaları yaptılar ve bu ara ge-çifl formlarını aradılar.

Tüm çabalara ra¤men sözkonusu formlara hiçbir za-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

31ARA GEÇ‹fi FORMU

FFoossiill kkaayy››ttllaarr››nnddaa DDaarrwwiinn''iinn öönnggöörr--ddüü¤¤üü ggiibbii kkaaddeemmeellii bbiirr ddee¤¤iiflfliimm

yyookkttuurr.. FFaarrkkll›› ccaannll›› ttüürrlleerrii kkeennddiilleerrii--nnee hhaass yyaapp››llaarr››yyllaa bbiirr aannddaa oorrttaayyaa çç››kkaarr--llaarr.. BBuunnuu kkaabbuulllleenneemmeeyyeenn eevvrriimmcciilleerr iidd--ddiiaallaarr››nn›› yyaannddaakkii rreessiimmddeekkii ggiibbii tteemmeellssiizz

vvee ssppeekküüllaattiiff ççiizziimmlleerrllee ddeesstteekkllee--mmeeyyee ççaall››flfl››rrllaarr..

Page 34:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

man rastlanamadı. Yapılan kazılarda vearafltırmalarda elde edilen bütün bulgu-lar, evrim teorisinin öngörülerinin aksi-ne, canlıların yeryüzünde birdenbire, ek-siksiz ve kusursuz bir biçimde orta-ya çıktıklarını gösterdi.Ünlü ‹ngiliz paleonto-log (fosil bilimci)Derek W. Ager,evrim teorisini be-nimsemesine kar-flın bu gerçe¤i flöylekabul eder:

Sorunumuz fludur:Fosil kayıtlarını de-taylı olarak incele-di¤imizde, türler yada sınıflar seviye-sinde olsun, sürekliolarak aynı gerçekle karflılarız; kademelievrimle geliflen de¤il, aniden yeryüzün-de oluflan gruplar görürüz.24

Bir baflka evrimci paleontolog MarkCzarnecki ise flu yorumu yapar:

Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündekibüyük bir engel, her zaman için fosil ka-yıtları olmufltur... Bu kayıtlar hiçbir za-man için Darwin'in varsaydı¤ı araformların izlerini ortaya koymamıfltır.Türler aniden oluflurlar ve yine anidenyok olurlar. Ve bu beklenmedik durum,türlerin yaratıldı¤ını savunan argümanadestek sa¤lamıfltır.25

Ünlü biyolog Francis Hitching de,The Neck of the Giraffe: Where DarwinWent Wrong adlı kitabında flöyle demek-tedir:

E¤er fosiller buluyorsak ve e¤er Dar-

win'in teorisi do¤ruysa, o halde kayala-rın belirli bir grup yaratı¤ın, daha komp-leks bir baflka grup yaratı¤a do¤ru küçükkademelerle evrimleflti¤ini gösteren ka-lıntılar ortaya çıkarması gerekir. Bu ne-

silden nesile ilerleyen "küçük ge-liflmelerin" son derece iyi

korunmufl olması gere-kir. Ama durum hiçde böyle de¤ildir. As-lında, bunun tam ter-

si do¤rudur. Dar-win'in "sayısız ara formolmalı, ama bunları ne-den yeryüzünün sayısızkatmanında bulamıyo-ruz" derken yakınmıfl ol-du¤u gibi. Darwin, fosilkayıtlarındaki bu "ola-¤anüstü eksikli¤in" sa-

dece daha fazla fosil kazısı yapmakla il-gili oldu¤unu düflünmüfltür. Ama her nekadar yeni fosil kazısı yapılırsa yapılsın,bulunan türlerin neredeyse hepsinin, is-tisnasız, bugün yaflamakta olan hayvan-lara çok benzedi¤i ortaya çıkmıfltır.26

Fosil kayıtları, canlı türlerinin hembir anda ve tamamen farklı yapılarda or-taya çıktıklarını, hem de çok uzun jeolo-jik dönemler boyunca de¤iflmeden sabitkaldıklarını göstermektedir. HarvardÜniversitesi paleontologlar›ndan ve ünlüevrimci Stephen Jay Gould, bu gerçe¤iflöyle kabul eder:

Fosilleflmifl türlerin ço¤unun tarihi, ka-demeli evrimle çeliflen iki farklı özellikortaya koymaktadır:

1. Dura¤anlık: Ço¤u tür, dünya üzerindevar oldu¤u süre boyunca hiçbir yönsel de-

FFaarrkkll›› ccaannll›› ss››nn››ffllaammaallaarr››,, kkeennddiilleerriinneebbeennzzeeyyeenn aattaallaarr›› oollmmaaddaann aanniiddeenn oorr--ttaayyaa çç››kkmm››flflllaarr vvee yyüüzz mmiillyyoonnllaarrccaa yy››llbbooyyuunnccaa hhiiçç ddee¤¤iiflfliimm ggeeççiirrmmeeddeenn,,dduurraa¤¤aann bbiirr bbiiççiimmddee kkaallmm››flflllaarrdd››rr..

ARA GEÇ‹fi FORMU32

Page 35:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

¤iflim göstermez. Fosil kayıtlarında ilk orta-ya çıktıkları andaki yapıları ne ise, kayıtlar-dan yok oldukları andaki yapıları da aynı-dır. Morfolojik (flekilsel) de¤iflim genelliklesınırlıdır ve belirli bir yönü yoktur.

2. Aniden ortaya çıkıfl: Herhangi bir lokalbölgede bir tür, atalarından kademeli fark-lılaflmalara u¤rayarak aflama aflama orta-ya çıkmaz; bir anda ve "tamamen flekillen-mifl" olarak belirir.27

Ayrıca flunu da belirtmek gerekir ki, ev-rimciler genellikle "ara geçifl formu" kav-ramını kasıtlı olarak gerçek anlamının dı-flında kullanırlar. Evrim teorisinin öngör-dü¤ü ara formlar, iki canlı türü arasında ka-lan, eksik ve yarım organlara sa-hip canlılardır. Ancak bazen araform kavramı yanlıfl algılanmak-ta ve gerçekte ara form özelli¤i olufl-turmayan canlı ya-pıları, ara form gi-bi düflünülmektedir.Örne¤in bir canlı grubu-nun di¤er canlı grubuna aitözellikler barındırması, bir ara tür özelli-¤i de¤ildir. Buna bir örnek, Avustralya'dayaflayan Platypus'tur. Bu canlı, bir memeliolmasına ra¤men sürüngenler gibi yumurt-layarak ço¤alır. Ayrıca kufllara benzer birgagası bulunur. Bilim adamları Platypusgibi canlılara "mozaik canlı" ismini verir-ler. Mozaik canlıların ara form sayılamaya-ca¤ı, Stephen J. Gould ve Niles Eldredgegibi önde gelen evrimci paleontologlar ta-rafından da kabul edilmektedir.28 (bkz.Platypus)

AArrbboorreeaall tteeoorrii

Kara canlısı olan sürüngenlerin nasılolup da uçmaya baflladıkları konusundaöne sürülen iki evrimci teoriden biridir.Arboreal teoriye göre kuflların atalarıa¤açlarda yaflayan sürüngenlerdir ve bun-lar zamanla "daldan dala atlayarak kanat-lanmıfllardır". (Di¤er görüfl de kufllarınyerden yukarı do¤ru havalandıklarını sa-vunan Cursorial teoridir.) Söz konusu te-ori tamamen hayalidir ve teoriyi destekle-yen hiçbir bilimsel kanıt yoktur.

Nitekim Cursorial teoriyi öne sürenJohn Ostrom, her iki hipotezi savunanla-rın ancak spekülasyon yapabildiklerini iti-raf ederek flöyle der:

Benim 'cursorial predator' teorim gerçek-ten de spekülatiftir. Fakat arboreal teori de

aynı flekilde spekülatiftir.29

Ayrıca bu teorinin iddi-asına göre, geçmiflte dünya

üzerinde "yaflamıfl olması"gereken ara geçifl formları-

na da (bkz. Ara geçiflformu) hiçbir za-

man rastlanma-mıfltır. (bkz. Cur-

sorial teori; Kufllarınkökeni)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

33ARBOREAL TEOR‹

EEvvrriimmcciilleerriinn uuççuuflfluunn kköökkeenniinnii aaçç››kkllaammaakk iiççiinn oorrttaa--yyaa aatttt››kkllaarr›› tteeoorriilleerrddeenn bbiirrii ssüürrüünnggeennlleerriinn ""ddaallddaannddaallaa aattllaarrkkeenn kkuuflfl hhaalliinnee ggeellddiikklleerriinnii"" ssaavvuunnuurr..OOyyssaa nnee yyaavvaaflfl yyaavvaaflfl kkaannaattllaannaann ccaannll››llaarraa ddaaiirrffoossiilllleerr vvaarrdd››rr,, nnee ddee bbuunnuu ssaa¤¤llaayyaabbiilleecceekk ddoo¤¤aallbbiirr ssüürreeçç......

Page 36:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

140 milyon yıl önce, Jurassic dönem-de yaflayan ve daha sonra soyu tükenenbir kufl türüdür. Archæopteryx'in günü-müz kufllarından biraz daha farklı özel-liklerinin olması, evrimcilerin bu kuflusözde dinozor atalarından ayrılan ve ye-ni uçmaya bafllayan bir ara tür olarakgöstermelerine neden olmufltur. Evrimteorisine göre, Velociraptor veya Dro-meosaur ismi verilen küçük yapılı dino-zorların bir kısmı evrim geçirerek kanat-lanmıfllar ve uçmaya bafllamıfllardır.Archæopteryx ise, bu iddiaya göre, yeniyeni uçmaya bafllayan bu kuflların atası-dır.

Oysa Archæopteryx fosilleri üzerindeyapılan son incelemeler, bu anlatımın bi-limsel bir temeli olmadı¤ını göstermek-tedir. Bu canlı, iyi uçamayan bir ara ge-çifl formu de¤il, sadece günümüz kuflla-rından farklı bazı özelliklere sahip, soyutükenmifl bir kufl türüdür. Son bulgularve incelemeler sonucunda Archæopteryxhakkında elde edilen sonuçlar flunlardır:

• Bu canlının "sternum" ad›ndaki gö-¤üs kemi¤inin olmaması, canlının uça-mayaca¤ının en önemli kanıtı olarakgösterilmekteydi. (Gö¤üs kemi¤i, uçmakiçin gerekli olan kasların tutundu¤u gö-¤üs kafesinin altında bulunan bir kemik-tir. Günümüzde uçabilen veya uçamayantüm kufllarda, hatta kufllardan çok ayrıbir familyaya ait olan uçabilen memeliyarasalarda bile bu gö¤üs kemi¤i vardır.)

Ancak 1992 yılında bulunan yedinciArchæopteryx fosili bu argümanın yanlıfl

oldu¤unu gösterdi. Bu fosilde evrimcile-rin çok uzun zamandır yok saydıklarıgö¤üs kemi¤i vardı. Nature dergisindeyeni bulunan bu fosil flöyle anlatılıyor-du:

Son bulunan yedinci Archæopteryx fosili,uzun zamandır varlı¤ından flüphe edilen,ama hiçbir zaman ispatlanamayan birdikdörtgensel gö¤üs kemi¤inin varlı¤ınaiflaret ediyor. Bu canlının uzun mesafe-lerde uçufl yetene¤i hala spekülasyonadayalı, ama gö¤üs kemi¤inin varlı¤ı,

güçlü uçufl kaslarının oldu¤unu gösteri-

yor.30

Bu bulgu, Archæopteryx'in tam uça-mayan bir yarı-kufl oldu¤u yönündeki id-diaların en temel dayana¤ını geçersizkıldı.

• Ayrıca Archæopteryx'in günümüzkufllarınınkinden farksız olan asimetriktüy yapısı, canlının mükemmel olarakuçabildi¤ini göstermektedir. Ünlü pale-ontolog Carl O. Dunbar'ın belirtti¤i gibi,"tüylerinden dolayı bu yaratık tam birkufl özelli¤i gösteriyordu".31

• Archæopteryx'in tüylerinin ortayaçıkarmıfl oldu¤u bir baflka gerçek, bucanlının sıcakkanlı olufludur. Bilindi¤igibi sürüngenler ve dinozorlar so¤uk-kanlı, yani vücut ısılarını kendileri üret-meyen, çevrenin sıcaklı¤ının vücut ısıla-rını etkiledi¤i canlılardır. Kufllarda bulu-nan tüylerin en önemli fonksiyonların-dan bir tanesi, kuflun vücut ısısını koru-masıdır. Archæopteryx'in tüylü olması,bu kuflun dinozorların aksine sıcakkanlı

AArrcchhææoopptteerryyxx

Page 37:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBeerrlliinn''ddee sseerrggiilleennmmeekkttee oollaanneenn üünnllüü AArrcchhææoopptteerryyxx ffoossiillii

Page 38:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

oldu¤unu, yani vücut ısısını korumayaihtiyacı olan gerçek bir kufl oldu¤unugösteriyordu.

• Evrimci biyologların Archæop-teryx'i ara geçifl formu olarak gösterirkendayandıkları en önemli iki nokta ise, buhayvanın kanatlarının üzerindeki pençe-leri ve a¤zındaki diflleridir.

Archæopteryx'in kanatlarında pençe-leri ve a¤zında diflleri oldu¤u do¤rudur,ancak bu özellikleri, canlının sürüngen-lerle herhangi bir flekilde ilgisi oldu¤unugöstermez. Zira günümüzde yaflayan ikitür kuflta, Touraco corythaix ve Opistho-

comus hoatzin'de de dallara tutunmayayarayan pençeler bulunmaktadır. Ve bucanlılar, hiçbir açıdan sürüngen özelli¤itaflımayan, tam birer kufltur. DolayısıylaArchæopteryx'in kanatlarında pençelerioldu¤u ve bu sebeple de bir ara form ol-du¤u yolundaki iddia geçersizdir.

Archæopteryx'in a¤zındaki diflleri deyine canlıyı bir ara form kılmaz. Evrim-ciler bu difllerin bir sürüngen özelli¤i ol-du¤unu öne sürerek yanılmaktadırlar.Çünkü difller sürüngenlerin tipik birözelli¤i de¤ildir. Günümüzde bazı sü-rüngenlerin diflleri varken bazılarının

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

AArrcchhææoopptteerryyxx''iinn aannaattoommiissii üüzzeerriinnddee yyaapp››llaann iinncceelleemmeelleerr,, ccaannll››nn››nn eekkssiikkssiizz bbiirr uuççuuflfl yyeetteennee¤¤ii--nnee ssaahhiipp,, ttiippiikk bbiirr kkuuflfl oolldduu¤¤uunnuu oorrttaayyaa kkooyymmuuflflttuurr.. AArrcchhææoopptteerryyxx''ii ssüürrüünnggeennlleerree bbeennzzeettmmeeççaabbaass›› ttaammaammeenn ddaayyaannaakkss››zzdd››rr..

Page 39:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yoktur. Daha da önemli olan nokta, difllikuflların Archæopteryx'le sınırlı olmama-sıdır. Günümüzde diflli kuflların yaflama-dıkları bir gerçektir, ancak fosil kayıtla-rına baktı¤ımız zaman gerek Archæop-teryx ile aynı dönemde gerekse dahasonra, hatta günümüze oldukça yakın ta-rihlere kadar "diflli kufllar" olarak isim-lendirilebilecek ayrı bir kufl grubununyaflamını sürdürdü¤ünü görürüz.

Ayrıca, Archæopteryx'in ve di¤er difl-li kuflların difl yapıları, bu kuflların sözdeevrimsel ataları olan dinozorların difl ya-pılarından çok farklıdır. Martin, Stewartve Whetstone gibi ünlü kuflbilimcilerinyaptıkları ölçümlere göre, Archæop-teryx'in ve di¤er difl-li kuflların diflleri-nin üstü düzdür vegenifl kökleri vardır.Oysa bu kuflların atasıoldu¤u iddia edi-len theropod di-nozorlarının diflle-rinin üstü testere gibi çıkın-tılıdır ve kökleri de dardır.32

• Son dönemlerde bulu-nan bazı fosiller, Archæop-teryx'le ilgili evrimci senaryonun geçer-sizli¤ini baflka yönlerden de ortaya koy-mufltur.

1995 yılında Çin'de Omurgalılar Pa-leontolojisi Enstitüsü'nde arafltırmalaryapan Lianhai Hou ve Zhonghe Zhouadlı iki paleontolog, Confuciusornis ola-rak isimlendirdikleri yeni bir fosil kuflkeflfettiler. Archæopteryx ile aynı yafltaki

(yaklaflık 140 milyon yıllık) bu kuflundiflleri yoktu, gagası ve tüyleri ise günü-müz kufllarıyla aynı özellikleri göster-mekteydi. ‹skelet yapısı da günümüzkufllarınınkiyle aynı olan bu kuflun ka-natlarında, Archæopteryx'te oldu¤u gibipençeler vardı. Kuyruk tüylerine destekolan "pygostyle" isimli yapı bu kuflta dagörülüyordu. Kısacası, evrimciler tara-fından tüm kuflların en eski atası sayılanve yarı–sürüngen kabul edilen Archæop-teryx'le aynı yaflta olan bu canlı, günü-müz kufllarına çok benziyordu. Bu ger-

çek, Archæopteryx'in bü-tün kuflların ilkel atası

oldu¤u yönündekievrimci tezlerle

çelifliyordu.33

Çin'de Kasım1996'da bulunan bir

baflka fosil,ortalı¤ı daha

da karıfltırdı. 130milyon yaflındaki

Liaoningornis isimli bu kuflunvarlı¤ı Hou, Martin ve AlanFeduccia tarafından Science

dergisinde yayınlanan bir maka-leyle duyuruldu. Liaoningornis, günü-müz kufllarında bulunan uçufl kaslarınıntutundu¤u gö¤üs kemi¤ine sahipti. Di¤eryönleriyle de bu canlı günümüz kuflla-rından farksızdı. Tek farkı, a¤zında difl-lerinin olmasıydı. Bu durum, diflli kuflla-rın, hiç de evrimcilerin iddia ettikleri gi-bi ilkel bir yapıya sahip olmadıklarınıgösteriyordu.34

Harun Yahya (Adnan Oktar)

37ARCHÆOPTERYX

BBiirr AArrcchhææoopptteerryyxxiillllüüssttrraassyyoonnuu..

Page 40:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Nitekim Alan Feduccia,Discover dergisinde yayın-

lanan yorumunda, Liaonin-gornis'in, kuflların kökeninin

dinozorlar oldu¤u iddiasınıgeçersiz kıldı¤ını belirtmiflti.35

Archæopteryx'le ilgili ev-rimci iddiaları çürüten bir baflka

fosil ise Eoalulavis oldu.Archæopteryx'ten 30 milyon yıl

daha genç, yani 120 milyon ya-flında oldu¤u söylenen Eoalula-

vis'in kanat yapısının aynısı, gü-nümüzdeki bazı uçan kufllarda

görülüyordu. Bu da 120 mil-yon yıl önce, günümüzdekikufllardan birçok yöndenfarksız canlıların göklerdeuçmakta olduklarını ispat-lıyordu.36

Archæopteryx 'in sü-rüngenlerle kufllar arasın-da ara geçifl formu olma-

dı¤ına dair bir delil de, 2000yılında Çin'de bulunan bir kufl fosiliile geldi. Longisquama ismi verilenbu canlının 220 milyon yıl önce OrtaAsya'da yafladı¤ı belirtildi. Science veNature gibi ünlü bilim dergileri veBBC televizyonu bu fosil hakkında flubilgileri verdi:

Orta Asya'da bulunan ve günümüzden220 milyon yıl önce yafladı¤ı anlaflılansöz konusu fosilin tüm vücudunun tüylerlekaplı oldu¤u, kuflların atası oldu¤u iddiaedilen Archæptoryx'de ve günümüz kuflla-rında oldu¤u gibi bir lades kemi¤ine sa-AArrcchhææoopptteerryyxx''ee

aaiitt bbiirrrreekkoonnssttrrüükkssiiyyoonn

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 41:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

hip oldu¤u ve tüylerinde içi bofl saplarınbulundu¤u tespit edildi. Bu ise, Archæop-teryx'in kuflların atası oldu¤u iddialarınıgeçersizlefltiriyor. Çünkü bulunan fosilArchæopteryx'ten 75 milyon yıl daha yafl-lı; yani kuflların atası oldu¤u iddia edilencanlıdan 75 milyon yıl önce de tüm özel-likleriyle tam bir kufl yaflıyordu.37

Böylece Archæopteryx ve di¤er arka-ik kuflların birer ara geçifl formu olma-dıkları kesin bir biçimde ispatlanmıfl ol-du. Fosiller, farklı kufl türlerinin birbirle-rinden evrimlefltiklerini göstermiyorlar-dı. Aksine, günümüz kufllarının veArchæopteryx benzeri bazı özgün kufltürlerinin beraberce yafladıklarını ispatlı-yorlardı.

Kısacası Archæopteryx'in birtakımözellikleri, bu canlının bir "ara form" ol-madı¤ını göstermektedir. Nitekim bugünevrim teorisinin ünlü savunucularındanHarvard paleontologları Stephen JayGould ve Niles Eldredge de, Archæop-teryx'in farklı özellikleri bünyesinde ba-

rındıran bir "mozaik" canlı oldu¤unu,ama asla bir ara form olmadı¤ını kabuletmektedirler.38

AArrcchhææoorraappttoorr

Çin'de "bulundu¤u" iddia edilen, an-cak 2001 yılında sahte olarak üretildi¤ianlaflılan bir fosil.

Archæoraptor'un sahte bir fosil oldu-¤u, arafltırmacıların yaptıkları detaylı ana-lizler sonucunda anlaflıldı. ‹ncelemeyi ya-pan bilim adamları, yapılan sahtekarlı¤ıNature dergisinde flöyle açıkladılar:

Archæoraptor fosili kayıp halka olarakduyuruldu ve kuflların belirli bir cins di-nozordan evrimleflti¤ine dair en iyi delilolma iddiasındaydı... Fakat Archæorap-tor'un bir kuflun ve uçamayan bir droma-eosaurid dinozorunun kemiklerinin

Harun Yahya (Adnan Oktar)

39ARCHÆORAPTOR

BBiirr kk››ss››mm mmeeddyyaa kkuurruulluuflflllaarr››,, eevvrriimm tteeoorriissiinniissoorrgguussuuzz ssuuaallssiizz kkaabbuulllleennmmeekkttee vvee bbuulluunnaann

hheerr yyeennii ffoossiillii,, eevvrriimm tteeoorriissiinnee bbiilliimmsseell bbiirrddeesstteekkmmiiflfl ggiibbii kkaammuuooyyuunnaa ssuunnmmaakkttaadd››rrllaarr..

ÖÖrrnnee¤¤iinn AArrcchhæoorraappttoorr iissiimmllii ffoossiill,, 11999999yy››ll››nnddaa ""kkaannaattll›› ddiinnoozzoorr"" oollaarraakk ggaazzeetteelleerr

aarraacc››ll››¤¤››yyllaa ttüümm ddüünnyyaayyaa eemmppoozzee eeddiillmmiiflflttiirr..OOyyssaa yyaakkllaaflfl››kk iikkii yy››ll ssoonnrraa,, ssöözz kkoonnuussuu

ffoossiilliinn yyeennii bbiirr eevvrriimm ssaahhtteekkaarrll››¤¤›› oolldduu¤¤uuoorrttaayyaa çç››kkmm››flfl vvee bbuu kkeezz aayynn›› ggaazzeetteelleerr ""ddiinnoo--

kkuuflfluunn"" ""ppaallaavvrraa"" oolldduu¤¤uunnuu kkaabbuull eettmmeekkzzoorruunnddaa kkaallmm››flflllaarrdd››rr..

Page 42:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

birlefltirilmesiyle oluflturulan bir sahte-karlık oldu¤u gösterilmifltir... ‹skeletaçıkça birçok kırık parçadan yenidenbirlefltirilmiflti ve iskelet, difller, tüyler,Archæopteryx'ten daha iyi uçabilen birkanat ve uçmayan bir dinozorun kuyru¤uda dahil eflsiz bir kombinasyona sahipti...Archæoraptor'un iki ya da daha fazla tü-rü temsil etti¤i ve en az iki, muhtemelenbefl ayrı örnekten birlefltirildi¤i sonucunavardık... Bu, bilim adına bir kayıptır. Pa-leontoloji zaten bugüne kadar PiltdownAdamı sahtekarlı¤ı ve Johann Berin-ger'in 'duran taflları' ile oldukça zarargörmüfltür ve birçok fosil bilmeden ya dakasıtlı olarak yanıltıcı konstrüksiyonlarakonu olmufltur.39 (bkz. Piltdown Adamı)

AAflflaa¤¤›› ››rrkk

(bkz. Darwinizm ve ırkçılık)

AAttaappuueerrccaa kkaaffaattaass››

1995 yılında, Madrid Üniversite-si'nden üç ‹spanyol paleoantropolog, ‹s-panya'da "Atapuerca" adı verilen bölge-deki Gran Dolina ma¤arasında bir fosilbuldular. Fosil, günümüz insanıyla tama-men aynı görünüme sahip 11 yaflındakibir çocu¤a ait bir insan yüzü parçasıydı.Ancak çocuk öleli tam 800 bin yıl ol-mufltu. Bu, evrimciler açısından flaflırtıcıbir bulguydu; çünkü bu kadar eski birdönemde henüz Homo sapiens'in (günü-müz insanı) yafladıklarını ummuyorlardı.(bkz. ‹nsanın hayali soya¤acı)

Discover dergisi, Aralık 1997 sayı-sında konuya genifl yer verdi. Bu fosil,Gran Dolina arafltırma ekibinin baflı Ar-suaga Ferreras'ın bile insanın evrimi

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹‹ssppaannyyaa''ddaa bbuulluunnaann yyüüzz kkeemmii¤¤ii,, bbiizziimmllee aayynn››yyüüzz yyaapp››ss››nnaa ssaahhiipp iinnssaannllaarr››nn 880000 bbiinn yy››llöönncceessiinnddee ddee yyaaflflaadd››kkllaarr››nn›› ggöösstteerriiyyoorrdduu..

40 AfiA⁄I IRK

Page 43:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

hakkındaki inançlarını sarsmıfltı. Ferre-ras flöyle diyordu:

Büyük, genifl, fliflkin, yani anlayaca¤ınızilkel bir fleyle karflılaflmayı umuyorduk.800 bin yıl yaflındaki bir çocuktan bek-lentimiz, Turkana Çocu¤u gibi bir fley ol-masıydı. Ama bizim buldu¤umuz bütü-nüyle modern bir yüzdü... Bunlar sizisarsan türden fleyler: Fosil bulmak de¤il,tamam fosil bulmak da beklenmedik vegüzel bir olay. Fakat en etkileyici olanı,bugüne ait oldu¤unu düflündü¤ünüz birfleyi geçmiflte bulmanız. Bu, bir anlamda,Gran Dolina'da kasetçalar bulmak gibibir fley. Böyle bir fley çok flaflırtıcı olurduelbette. Alt Pleistosen tabakalarındateypler, kasetler bulmayı beklemiyoruz,

ancak 800 bin yıllık "modern" bir yüzbulmak da bunun gibi bir fley. Onu gör-dü¤ümüzde çok flaflırmıfltık.40

Bu fosil, Homo sapiens'in tarihinin800 bin yıl kadar geriye götürülmesi ge-rekti¤ine iflaret ediyordu. Ama evrimci-lerin hayali evrim soya¤acına göre, 800bin yıl önce Homo sapiens'in yaflamamıflolması gerekti¤i için, evrimciler bu fosi-lin baflka bir türe ait oldu¤una karar ver-diler. Bu yüzden Homo antecessor adlıhayali bir tür oluflturdular ve Atapuercakafatasını bu sıralamaya dahil ettiler.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

AAttaappuueerrccaa''ddaa bbuulluunnaann ffoossiillddeenn yyoollaa çç››kk››llaarraakk yyeenniiddeenn iinnflflaa eeddiilleenn kkaaffaattaass›› ((ssoollddaa)) iilleeggüünnüümmüüzz iinnssaann››nnaa aaiitt kkaaffaattaass›› ((ssaa¤¤ddaa)) oollaa¤¤aannüüssttüü ddeerreecceeddee bbeennzzeerrddiirr..

41ATAPUERCA KAFATASI

Page 44:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAtt››nn kköökkeennii

"Atın evrimi"ni sembolize etti¤i id-dia edilen flemalar, yakın bir zamana ka-dar, evrim teorisine kanıt olarak gösteri-len fosil sıralamalarının en baflında gel-mekteydi. Oysa bugün pek çok evrimci,atın evrimi senaryosunun geçersizli¤iniaçıkça kabul etmektedir. Kasım 1980'deChicago Do¤a Tarihi Müzesi'nde 150evrimcinin katıldı¤ı, dört gün süren vekademeli evrim teorisinin sorunlarınınele alındı¤ı bir toplantıda söz alan ev-rimci Boyce Rensberger, atın evrimi se-naryosunun fosil kayıtlarında hiçbir da-yana¤ı olmadı¤ını ve atın kademeli ev-rimleflmesi gibi bir sürecin hiç yaflanma-dı¤ını flöyle anlatmıfltır:

Yaklaflık 50 milyon yıl önce yaflamıfl dörttırnaklı, tilki büyüklü¤ündeki canlılardanbugünün daha büyük tek tırnaklı atınabir dizi kademeli de¤iflim oldu¤unu önesüren ünlü atın evrimi örne¤inin geçer-siz oldu¤u uzun zamandır bilinmektedir.

Kademeli de¤iflim yerine, her türün fosil-leri bütünüyle farklı olarak ortaya çık-makta, de¤iflmeden kalmakta, sonra dasoyu tükenmektedir. Ara formlar bilinme-mektedir.41

Atın evrimi flemalarının sergilendi¤i"‹ngiltere Do¤a Tarihi Müzesi"nin yöne-ticilerinden ünlü evrimci paleontologNiles Eldredge de, hala müzenin alt ka-tında duran bu flema hakkında flunlarısöyler:

Hayatın do¤ası hakkında her biri birbi-rinden hayali bir sürü kötü hikaye vardır.Bunun en ünlü örne¤iyse, belki 50 yıl ön-ce hazırlanmıfl olan ve hala alt katta du-ran atın evrimi sergisidir. Atın evrimi,birbirini izleyen yüzlerce bilimsel kaynaktarafından büyük bir gerçek gibi sunul-

mufltur. Ancak flimdi, bu tipiddiaları ortaya atan kiflile-rin yaptıkları tahminlerinyalnızca spekülasyon olduk-larını düflünüyorum.42

Hiçbir bilimsel deliltarafından desteklenme-mesine ra¤men atın evri-mi senaryosu, Hindistan,

42 ATIN KÖKEN‹

Page 45:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Güney Amerika, Kuzey Amerika ve Av-rupa'da de¤iflik zamanlarda yaflamıfl,farklı tür canlılara ait fosillerin, evrimci-lerin hayal güçleri do¤rultusunda, küçük-ten büyü¤e do¤ru dizilmesiyle oluflturu-lan flemalarla ortaya atılmıfltır. Farklıarafltırmacıların öne sürdükleri 20'denfazla atın evrimi fleması vardır. Hepsi debirbirinden farklı olan bu soya¤açlarıhakkında evrimciler arasında da görüflbirli¤i yoktur. Bu sıralamalardaki tekortak nokta, 55 milyon yıl önceki Eo-

sen devrinde yaflamıfl Eohippus (Hyra-cotherium) adlı köpek benzeri bir canlı-nın atın ilk atası oldu¤una inanılmasıdır.(bkz. Eohippus) Oysa atın milyonlarcayıl önce yok olmufl atası olarak sunulanEohippus, halen Afrika'da yaflayan ve at-la hiçbir ilgisi ve benzerli¤i olmayanHyrax isimli hayvanın hemen hemen ay-nısıdır.43

‹‹nnggiilltteerree DDoo¤¤aa TTaarriihhii MMüüzzeessii''nnddee yyeerr aallaann ""aatt››nn eevvrriimmii sseerrggiissii"".. BBuu vvee bbeennzzeerrii ""aatt››nn eevvrriimmii""flfleemmaallaarr››,, ffaarrkkll›› ddeevviirrlleerrddee,, ffaarrkkll›› ccoo¤¤rraaffyyaallaarrddaa yyaaflflaamm››flfl bbaa¤¤››mmss››zz ccaannll›› ttüürrlleerriinniinn,, ssoonn ddeerreecceettaarraaffll›› bbiirr bbaakk››flfl aaçç››ss››yyllaa bbiirrbbiirrlleerrii aarrdd››nnaa ddiizziillmmeessiiyyllee oolluuflflttuurruulluurr.. GGeerrççeekkttee ""aatt››nn eevvrriimmii""nnee ddaa--iirr hhiiççbbiirr bbiilliimmsseell bbuullgguu yyookkttuurr..

43ATIN KÖKEN‹

Page 46:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Atın evrimi iddiasının tutarsızlı¤ı,her geçen gün ortaya çıkan yeni fosilbulgularıyla daha açık olarak anlaflıl-maktadır. Eohippus ile aynı katmanda,günümüzde yaflayan at cinslerinin de(Equus nevadensis ve Equus occidentalis)fosillerinin bulundu¤u tespit edilmifltir.44

Bu, günümüzdeki at ile onun sözde ata-sının aynı zamanda yafladı¤ını göster-mektedir ve atın evrimi denen sürecinhiçbir zaman yaflanmadı¤ının kanıtıdır.

Evrimci yazar Gordon R. Taylor,Darwinizm'in açıklayamadı¤ı konularıele alan The Great Evolution Mysteryadlı kitabında at serileri efsanesinin aslı-nı flöyle anlatır:

Darwinizm'in belki de en ciddi zaafiyeti,paleontologların, büyük evrimsel de¤i-fliklikleri gösterecek olan akrabalık iliflki-lerini ve canlı sıralamalarını ortaya ko-yamamalarıdır... At serisi genellikle bukonuda çözüme kavuflturulmufl olan ye-gane örnek gibi gösterilir. Ama gerçekfludur ki, Eohippus'tan Equus'a kadaruzanan sıralama çok tutarsızdır. Bu sıra-lamanın, giderek artan bir vücut büyük-lü¤ünü gösterdi¤i iddia edilir, ama aslın-da sıralamanın ileriki aflamalarına ko-nan canlıların bazıları (sıralamanın enbaflında yer alan) Eohippus'tan daha bü-yük de¤il, daha küçüktürler. Farklı kay-naklardan gelen türlerin bir araya getiri-lip ikna edici bir görüntüye sahip olanbir sıralamada arka arkaya dizilmelerimümkündür, ama tarihte gerçekten bu sı-ralama içinde birbirlerini izlediklerinigösteren hiçbir kanıt yoktur.45

Tüm bu gerçekler, evrimin en sa¤lamdelillerinden birisi gibi sunulan atın evri-

mi flemalarının, hiçbir geçerlili¤e sahip

olmayan hayali sıralamalar olduklarını

ortaya koymaktadır. Di¤er türler gibi at-

lar da, evrimsel bir ataya sahip olmadan

var olmufllardır.

AAuussttrraalloopp››tthheeccuuss

‹nsanın hayali evrim flemasındaki ilk

kategori olan Australopithecus, "güney

maymunu" anlamına gelir. Bu canlıların

ilk olarak Afrika'da 4 milyon yıl kadar

önce ortaya çıktıkları ve 1 milyon yıl ön-

cesine kadar da yafladıkları sanılmakta-

dır. Australopithecus türlerinin tümü

[Australopithecus aferensis, Australopit-hecus africanus, Australopithecus bo-isei, Australopithecus robustus (Zin-janthropus)], günümüz maymunlarına

benzeyen soyu tükenmifl maymunlardır.

Tümünün beyin hacimleri, günümüz

flempanzelerininkiyle aynı veya daha kü-

çüktür. Ellerinde ve ayaklarında günü-

müz maymunlarındaki gibi a¤açlara tır-

manmaya yarayan çıkıntılar mevcuttur

ve ayakları dallara tutunmak için kavra-

yıcı özelliklere sahiptir. Boyları kısadır

(en fazla 130 cm.) ve aynı günümüz

maymunlarındaki gibi erkek Australo-pithecus diflisinden çok daha iridir. Ka-

fataslarındaki yüzlerce ayrıntı; birbirine

yakın gözler, sivri azı diflleri, çene yapı-

sı, uzun kollar, kısa bacaklar gibi birçok

özellik, bu canlıların günümüz maymun-

larından farklı olmadıklarını gösteren

delillerdir.

Bu konuda evrimcilerin ortaya attı¤ı

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ATIN KÖKEN‹44

Page 47:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

iddia ise, Australopithecuslar'ın, tam birmaymun anatomisine sahip olmalarınara¤men, di¤er tüm maymunların aksine,insanlar gibi dik yürüdükleridir. Amapek çok bilim adamı, Australopithe-cus'un iskelet yapısı üzerinde sayısızarafltırma yapmıfl ve bu iddianın geçer-sizli¤ini ortaya koymufltur. ‹ngiltere veABD'den dünyaca ünlü iki anatomist,Lord Solly Zuckerman ve Prof. CharlesOxnard'ın, Australopithe-cus örnekleri üzerinde yap-tıkları çok genifl kapsamlıçalıflmalar, bu canlıların ikiayaklı olmadıklarını, günü-müz maymunlarınınkiyleaynı hareket flekline sahipolduklarını göstermifltir. ‹n-giliz hükümetinin deste¤iy-le, befl uzmandan oluflan birekiple bu canlıların kemik-lerini 15 yıl boyunca ince-leyen Lord Zuckerman, kendisi de birevrimci olmasına ra¤men, Australopit-hecuslar'ın sadece sıradan bir maymuntürü oldukları ve kesinlikle dik yürüme-dikleri sonucuna varmıfltır.46

Bu konudaki arafltırmalarıyla ünlüdi¤er evrimci anatomist Charles E. Ox-nard da Australopithecuslar'ın iskeletyapılarını günümüz orangutanlarınınki-ne benzetmektedir.47

Australopithecus'un insanın atası sa-yılamayaca¤ı, son dönemde evrimcikaynaklar tarafından da kabul edilmek-tedir. Ünlü Fransız bilim dergisi Scienceet Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu

kapak yapmıfltır. Australopithecus afa-rensis türünün en önemli fosil örne¤i sa-yılan Lucy'i konu alan dergi, "AdieuLucy" (Elveda Lucy) bafllı¤ını kullana-rak Australopithecus türü maymunlarıninsanın soy a¤acından çıkarılması gerek-ti¤ini yazmıfltır. St W573 kodlu yeni birAustralopithecus fosili bulgusuna daya-narak yazılan makalede, flu cümleler yeralmaktadır:

Yeni bir teori Australopithecus cinsinininsan soyunun kökeni olmadı¤ını söylü-yor... St W573'ü incelemeye yetkili tek ka-dın arafltırmacının vardı¤ı sonuçlar, in-sanın atalarıyla ilgili güncel teorilerdenfarklı; hominid soy a¤acını yıkıyor. Böy-lece bu soy a¤acında yer alan insan vedo¤rudan ataları sayılan primat cinsi bü-yük maymunlar hesaptan çıkarılıyor...Australopithecuslar ve Homo türleri (in-sanlar) aynı dalda yer almıyorlar, Homotürlerinin (insanların) do¤rudan ataları,hala keflfedilmeyi bekliyor. .48

AAvv››eenn aakkccii¤¤eerr

(bkz. Kufl akci¤erlerinin kökeni)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

45AUSTRALOPITHECUS

AAuussttrraallooppiitthheeccuuss

ttüürrlleerrii,, kkaaffaattaassllaarr››nn››nn

yyaann›› ss››rraa iisskkeelleett yyaapp››llaarr››

yyöönnüünnddeenn ddee ggüünnüümmüüzz

mmaayymmuunnllaarr››nnaa bbüüyyüükk

bbeennzzeerrlliikk ggöösstteerriirrlleerr..

Page 48:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 49:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBaakktteerrii kkaammçç››ss››

Bakteri kamçısı, bazı bakterilertarafından sıvı bir ortamda hareket ede-bilmek için kullanılır. Organ, bakterininhücre zarına tutturulmufltur ve canlı, rit-mik bir biçimde dalgalandırdı¤ı bu kam-çıyı bir palet gibi kullanarak diledi¤i yönve hızda yüzebilir.

Bakterilerin kamçısı uzun zamandırbilinmektedir. Ancak son 10 yıl içindekigözlemler, bu kamçının detaylı yapısınıortaya çıkarınca bilim dünyası flaflkınadönmüfltür. Çünkü kamçının, öncedensanıldı¤ı gibi basit bir titreflim mekaniz-masıyla de¤il, çok karmaflık bir "organikmotor" ile çalıfltı¤ı ortaya çıkmıfltır.

Bakterinin hareketli motoru, elektrikmotorlarıyla aynı mekanik özelli¤e sa-hiptir. ‹ki ana bölüm söz konusudur: Birhareketli kısım (rotor) ve bir dura¤an kı-sım (stator).

Bu organik motor, mekanik hareket-ler oluflturan di¤er sistemlerden farklıdır.Hücre, içinde ATP molekülleri halindesaklı tutulan hazır enerjiyi kullanmaz,zarından gelen bir asit akıflından aldı¤ıenerjiyi kullanır. Motorun kendi iç yapı-

sı ise ola¤anüstü derecede komplekstir.Kamçıyı oluflturan yaklaflık 240 ayrıprotein vardır. Bunlar kusursuz bir me-kanik tasarımla yerlerine yerlefltirilmifl-tir. Bilim adamları, kamçıyı oluflturan buproteinlerin motoru kapatıp açacak sin-yalleri gönderdiklerini, atom boyutundaharekete imkan sa¤layan mafsallar olufl-turduklarını ya da kırbacı hücre zarınaba¤layan proteinleri hareketlendirdikle-rini belirlemifllerdir. Motorun iflleyiflinibasitlefltirerek anlatmak amacıyla yapı-lan modellemeler bile sistemin karma-flıklı¤ının anlaflılması için yeterlidir.

Sadece bakteri kamçısının bu komp-leks yapısı dahi evrim teorisini çökert-mek için yeterlidir. Çünkü kamçı hiçbirflekilde basite indirgenemeyecek bir ya-pıdadır. Kamçıyı oluflturan molekülerparçaların tek bir tanesi bile olmasa, yada kusurlu olsa, kamçı çalıflmaz ve dola-yısıyla bakteriye hiçbir faydası olmaz.Bakteri kamçısının ilk var oldu¤u andanitibaren eksiksiz olarak ifllemesi gerek-mektedir. Bu gerçek karflısında evrim te-orisinin "kademe kademe geliflim" iddi-

BBuu bbiirr eelleekkttrriikk mmoottoorruudduurr.. AAmmaa bbuu eelleekkttrriikkmmoottoorruu bbiirr eevv aalleettiinnddee yyaa ddaa ttaaflfl››ttttaa ddee¤¤iill,,bbiirr bbaakktteerriinniinn üüzzeerriinnddee yyeerr aall››rr.. BBaakktteerriilleerrmmiillyyoonnllaarrccaa yy››lldd››rr ssaahhiipp oolldduukkllaarr›› bbuu mmoottoorrssaayyeessiinnddee ""kkaammçç›› aadd›› vveerriilleenn oorrggaannllaarr››nn››hhaarreekkeett eettttiirriirr vvee ssuu iiççiinnddee yyüüzzeerrlleerr.. BBaakktteerrii kkaammçç››ss››nn››nn mmoottoorruu 11997700''lleerrddeekkeeflflffeeddiillmmiiflfl vvee bbiilliimm ddüünnyyaass››nn›› flflaaflflkk››nnaa ççee--vviirrmmiiflflttiirr.. ÇÇüünnkküü yyaakkllaaflfl››kk 225500 aayyrr›› mmoolleekküü--lleerr ppaarrççaaddaann oolluuflflaann bbuu ""iinnddiirrggeenneemmeezzkkoommpplleekkss"" oorrggaann››nn DDaarrwwiinn''iinn öönnee ssüürrddüü¤¤üürraassttllaanntt›› mmeekkaanniizzmmaallaarr›› iillee aaçç››kkllaannmmaass››iimmkkaannss››zzdd››rr..

47BAKTER‹ KAMÇISI

Page 50:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

asının anlamsızlı¤ı bir kez daha açıkçaortaya çıkmaktadır. Nitekim bugüne ka-dar hiçbir evrimci biyolog, bakterininkamçısının kökenini açıklamayı dene-memifltir bile.

Bakteri kamçısı, evrimcilerin "en il-kel canlılar" saydı¤ı bakterilerde dahiola¤anüstü tasarımlar bulundu¤unu gös-teren önemli bir gerçektir.

BBaakktteerriilleerriinn kköökkeennii

Bilinen en eski fosiller, yaklaflık 3.5milyar yıl önce yaflamıfl olan bakteriler-dir. Bu nedenle evrimciler, cansız mad-delerin ilk olarak tek hücreli bakterilerimeydana getirdiklerini iddia ederler. ‹d-dialarının devamında ise ilk bakterilerinzaman içinde, yavafl yavafl çok hücrelicanlılara dönüfltüklerini, bu canlıların da

günümüzdeki son derece kompleks bitkive hayvanların ataları olduklarını öne sü-rerler. Ancak bu iddialarının bilimselhiçbir delili olmadı¤ı gibi, evrimcilercansız maddelerin nasıl olup da bakteri-leri oluflturdu¤unu açıklayamamaktadır-lar.

Bakteriler, birçok bilim adamı tara-fından yakın zamana kadar basit canlılarolarak bilinmekteydi. Ancak yapılan de-taylı arafltırmalar, bu canlıların çok kü-çük ve tek hücreli olmalarına ra¤men ol-dukça kompleks bir yapıya sahip olduk-larını gösterdi.

Hemen hemen bütün bakteri türlerikoruyucu bir katman olan hücre duvarıile çevrilidir. Hücre duvarı bakteriye flek-lini verir ve bakterinin çok farklı ortam-larda yaflayabilmesini sa¤lar. Bazı türbakterilerde kapsül adı verilen ve hücre

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

BAKTER‹LER‹N KÖKEN‹48

EEvvrriimmcciilleerr,, ccaannll››ll››¤¤››nn,,tteessaaddüüfflleerr ssoonnuuccuunnddaammeeyyddaannaa ggeelleenn iillkkeell bbiirrbbaakktteerriiddeenn oolluuflflttuu¤¤uunnuuöönnee ssüürreerrlleerr.. AAnnccaakk ssoonnyy››llllaarrddaa bbaakktteerriilleerriinnkkoommpplleekkss yyaapp››llaarr››nn››nnaannllaaflfl››llmmaass›› iillee bbuuiiddddiiaallaarr›› kkeessiinn oollaarraakkyyaallaannllaannmm››flfltt››rr..

RRiibboozzoomm ((pprrootteeiinn sseenntteezzii))

SSiittooppllaazzmmaaKKrroommoozzoomm ((kkaall››tt››mm))

KKaappssüüll ((kkoorruummaa))

MMeezzoozzoomm((hhüüccrree bbööllüünnmmeessii))

HHüüccrree zzaarr››((ttaaflfl››mmaa))

HHüüccrreedduuvvaarr››

KKaammçç››((hhaarreekkeett))

TTüüyyccüükk((bbaa¤¤llaanntt››nnookkttaass››))

Page 51:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

duvarını dıfltan saran ince bir katman dabulunmaktadır. Tüm bakterilerin hücreduvarlarının içinde, elastik yapıdakihücre zarı vardır. Küçük yiyecek mole-külleri bu zarın üzerindeki gözenekler-den hücrenin içine girer, ancak büyükmoleküller buradan geçemezler.

Zarın içinde yumuflak, jöle benzeribir yapısı olan sitoplazma bulunur. Si-toplazmada, "enzim" adı verilen protein-ler bulunur. Enzimler yiyecekleri parça-layarak hücre için gerekli hammaddeyisa¤larlar.

Di¤er tüm canlı hücreleri gibi bakterihücreleri de DNA içerir. DNA, bir hüc-renin büyümesini, üremesini ve di¤eraktivitelerinin tamam›n› kontrol eder.Bakteri hücresinde DNA sitoplazmadaserbestçe dolaflır. Prokaryotlar, yani çe-kirdeksiz hücreler dıflındaki tüm canlıhücrelerinde DNA, sitoplazmadan birzarla ayrılan çekirde¤in içinde bulunur.

Ayrıca, bu küçük hücrelerin içerisin-de yeryüzünde yaflamın süreklili¤inisa¤layan çok önemli biyokimyasal olay-lar gerçekleflir. Bakteriler, yeryüzündekido¤al ekolojik sistemin iflleyiflinde çokönemli görevleri yerine getirirler. Örne-¤in bazı bakteri türleri, ölü bitki ve hay-van kalıntılarını parçalayarak, bunlarıcanlı organizmalar tarafından tekrar kul-lanılmak üzere temel kimyasal maddele-re dönüfltürürler. Bazıları topra¤ın ve-rimlili¤ini artırırlar. Bunlardan baflka;sütü peynire dönüfltürmek, zararlı bakte-rilere karflı antibiyotik üretmek, vitaminsentezi yapmak gibi çok önemli görevle-ri de yerine getirirler.

Bunlar, bakterilerin yerine getirdikle-ri sayısız görevden sadece birkaç tanesi-dir. Bütün bunları yapan bakterilerin ge-netik yapıları derinlemesine incelendi-¤inde hiç de basit olmadıkları görülür.

Bir bakterinin DNA's› bile oldukçakomplekstir. Hepsi çok kesin ve anlaml›bir dizilimle s›ralanm›fl olan en az 3 mil-yon birim içermektedir.49

Bakteri, sahip oldu¤u yüzlerce de¤i-flik özelli¤in yan› s›ra üstün yarat›l›fl›sergileyen bir DNA'ya sahpitir. Bilinenen küçük bakteri olan

theta-x-174'ün DNA's›nda 5375 nükle-otid bulunmaktad›r. (Nükleotidler, canl›-larda kal›tsal özelliklerin tümünü denet-leyen nükleik asitlerin yap› tafllar›d›r.)Normal boyutlardaki bir bakteride isenükleotid say›s› 3 milyon kadard›r.50

1900'lü y›llar›n bafl›ndan beri, üzerindeçeflitli çal›flma ve araflt›rmalar yap›lanba¤›rsak bakterisi Escherichia coli'ninise tek bir kromozomunda 5.000 gen bu-lunmaktad›r. (Genler bir organa veya birproteine ait olan DNA üzerindeki parça-lar›n oluflturdu¤u özel bölümlerdir.)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

49BAKTER‹LER‹N KÖKEN‹

BBaakktteerriilleerr ççookk kküüççüükk vveetteekk hhüüccrreellii oollmmaallaarr››nnaa

rraa¤¤mmeenn,, oolldduukkççaakkoommpplleekkss bbiirr yyaapp››yyaa

ssaahhiippttiirrlleerr..

Page 52:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Her bir bakterinin DNA's›nda kod-lanm›fl bu bilgiler, bakterinin yaflamas›için gereklidir ve bu bilgilerdeki herhan-gi bir de¤ifliklik, bakterinin tüm çal›flmasistemini bozacak kadar önemlidir. 2-3mikron büyüklü¤ündeki bu hücreniniçinde bilgi tafl›yan bu sarmal›n uzunlu-¤u ise 1.400 mikrondur.51 (1 mikron,0.001 mm.dir) Özel bir dizayn ile bumüthifl bilgi zinciri, kendisinden binlercekat küçük bir organizman›n içine s›¤d›-r›lm›flt›r.

Görüldü¤ü gibi bakterilerin gen flif-relerinde en ufak bir aksaklı¤›n olmasıya da çalıflma sistemlerinin bozu lması,bakterilerin yaflayamamaları ve nesilleri-ni devam ettirememeleri anlamına gelir.Bunun sonucunda da ekolojik denge zin-cirinin çok kritik bir halkası kopmufl vecanlılar alemindeki bütün dengeler altüst olmufl olur. Bu kompleks özelliklergöz önüne alındı¤ında, evrim teorisininiddia etti¤i gibi, bakterilerin ilkel hücre-ler olmadıkları anlaflılmaktadır.

Dahası evrimcilerin iddiasındaki gi-bi, bakterilerin evrimleflerek bitki vehayvan hücrelerine (ökaryotik hücrelere)dönüflmesi de her türlü biyoloji, fizik vekimya kuralına aykırı bir olaydır. Evrimteorisinin savunucuları bu imkansızlı¤ıaçıkça bilmelerine ra¤men, bu tutarsıziddiayı savunmaktan vazgeçmezler. Ör-ne¤in, ünlü evrimcilerden Prof. Ali De-mirsoy, ilkel oldu¤u iddia edilen bakterihücrelerinin ökaryotik hücrelere dönüfle-meyece¤ini flu sözleriyle itiraf eder:

Evrimde açıklanması en zor olan kademe-lerden biri de, bu ilkel canlılardan nasılolup da organelli ve karmaflık hücrelerinmeydana geldi¤ini bilimsel olarak açıkla-maktır. Esasında bu iki form arasında ger-çek bir geçifl formu da bulunamamıfltır.Bir hücreliler ve çok hücreliler bu karma-flık yapıyı tümüyle taflırlar, herhangi birflekilde daha basit yapılı organelleri olanya da bunlardan birinin daha ilkel oldu¤ubir gruba veya canlıya rastlanmamıfltır.Yani taflınan organeller her haliyle gelifl-mifltir. Basit ve ilkel formları yoktur.52

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

AABBDD BBaatt›› OOnnttaarriioo''ddaa bbuulluunnaann 11..99 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbaakktteerrii ffoossiilllleerrii.. BBuu ffoossiilllleerr bbuuggüünn yyaaflflaayyaann

bbaakktteerriilleerrllee aayynn›› yyaapp››ddaadd››rrllaarr..

BAKTER‹LER‹N KÖKEN‹50

Page 53:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBaall››kkllaarr››nn kköökkeennii

Evrimciler Kambriyen devrinde or-taya çıkan omurgasız deniz canlılarının,on milyonlarca yıllık bir zaman dilimiiçinde balıklara dönüfltü¤ünü iddiaederler. Ancak Kambriyen devri omur-gasızlarının hiçbir atası olmadı¤ı gibi,bu omurgasızlar ile balıklar arasında birevrim oldu¤unu gösterebilecek hiçbirara geçifl formu da yoktur. (bkz. Kamb-riyen devri) Oysa iskeletleri olmayan vesert kısımları vücutlarının dıfl kısmındayer alan omurgasızların, sert kısımlarıvücutlarının ortasında yer alan kemiklibalıklara evrimleflmesi çok büyük birdönüflümdür ve çok sayıda ara form fo-sili bırakmıfl olması gerekir. Halbukitüm farklı balık kategorileri, fosil kayıt-larında bir anda ve hiçbir ataları olma-dan ortaya çıkarlar.

Evrimciler bu hayali formları bul-mak için 140 yıldır fosil tabakalarını altüst etmektedirler. Milyonlarca omurga-sız fosili, milyonlarca balık fosili bulun-masına ra¤men, hiç kimse tek bir tanebile ara form fosili bulamamıfltır. Ev-

rimci paleontolog Gerald T. Todd, "Ke-mikli Balıkların Evrimi" bafllıklı maka-lesinde, bu gerçek karflısında evrimcile-rin çaresizli¤ini gösteren flu soruları sı-ralar:

Kemikli balıkların her üç sınıfı da, fosiltabakalarında aynı anda ve aniden orta-ya çıkarlar... Peki ama bunların köken-leri nedir? Bu denli farklı ve kompleksyaratıkların ortaya çıkmasını ne sa¤la-mıfltır? Ve neden kendilerine evrimselbir ata oluflturabilecek canlıların izle-rinden eser yoktur?53

Fosil kayıtları, di¤er canlı sınıflama-ları gibi balıkların da yeryüzünde anidenve farklı yapılarıyla ortaya çıktı¤ını gös-termektedir. Balıklar, arkalarında hiçbir"evrim" süreci olmadan, kusursuz ana-tomileriyle bir anda yaratılmıfllardır.Allah üstün güç sahibi Yarat›c›m›z'd›r.

MMeezzoozzooiikk ddeevvrree aaiitt bbaall››kk ffoossiillii.. FFoossiill kkaayy››ttllaarr››,, ddii¤¤eerr ccaannll›› ss››nn››ffllaammaallaarr›› ggiibbiibbaall››kkllaarr››nn ddaa yyeerryyüüzzüünnddee aanniiddeenn vvee ffaarrkkll››

yyaapp››llaarr››yyllaa oorrttaayyaa çç››kktt››¤¤››nn›› ggöösstteerrmmeekktteeddiirr..

51BALIKLARIN KÖKEN‹

Page 54:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBaalliinnaallaarrttaammaammeenn kkeennddiilleerriinnee

öözzggüü ssiisstteemmlleerree ssaahhiippttiirrlleerr..‹‹ççiinnddee bbuulluunndduukkllaarr›› oorrttaammaa

eenn uuyygguunn öözzeelllliikklleerreessaahhiipp oollaarraakk

yyaarraatt››llmm››flflllaarrdd››rr..

Page 55:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Balinalar ve yunuslar, "deniz meme-lileri" olarak bilinen canlı grubunu olufl-tururlar. Bu canlılar memeli sınıflaması-na dahildir, çünkü aynen karadaki me-meliler gibi do¤urur, emzirir, akci¤erlenefes alır ve vücutlarını ısıtırlar. Denizmemelilerinin kökeni ise, ev-rimciler tarafından açıklan-ması en zor olan konulardanbirisidir. Ço¤u evrimci kaynakta,ataları karada yaflayan denizmemelilerinin, uzun bir ev-rim süreci sonucunda denizortamına geçifl yapacak bi-çimde evrimlefltikleri önesürülür. Buna göre, sudankaraya geçiflin tersine biryol izleyen deniz memelile-ri, ikinci bir evrim sürecininsonucu olarak tekrar su orta-mına dönmüfllerdir. Oysa bu teori hiçbirpaleontolojik delile dayanmaz ve man-tıksal yönden de çeliflkilidir.

Memeliler evrim basamaklarının enüst kısmında yer alan canlılar olarak ka-bul edilirler. Durum bu iken, önceliklebu canlıların neden deniz ortamına geç-tiklerinin açıklanması çok güçtür. Birsonraki soru ise bu canlıların deniz orta-mına nasıl olup da balıklardan bile dahaiyi adapte olduklarıdır. Çünkü katil bali-

nalar, yunuslar gibi memeli ve dolayısıy-la akci¤erli canlılar, suda solunum yapanbalıklardan bile daha mükemmel bir fle-kilde yafladıkları ortama uyum göster-mektedirler.

Son yıllarda bu konudaki evrimciçıkmaza çözüm gibi öne sürülen bazı fo-

siller ise, gerçekte evrim teorisinehiç bir fley kazandırma-

maktadır. Söz konusu fosil-

lerin ilki, Pakicetusinachus'tur. Bu soyutükenmifl memeliyeait fosiller, ilk kez

1983 yılında gündeme geldi. Fosilibulan P. D. Gingerich ve yardımcıları,canlının sadece kafatasını bulmufl olma-larına ra¤men, hiç çekinmeden onun bir"ilkel balina" oldu¤unu iddia ettiler. Oy-

sa fosilin "balina" olmakla yakından-uzaktan bir ilgisi yoktu. ‹skeleti, bildi¤i-miz kurtlara benzeyen dört ayaklı bir ya-pıydı. Fosilin bulundu¤u yer, paslanmıfldemir cevherlerinin de bulundu¤u vesalyangoz, kaplumba¤a veya timsah gibikara canlılarının da fosillerini barındıranbir bölgeydi; yani bir deniz yata¤ı de¤ilkara parçasıydı.

Peki dört ayaklı bir kara canlısı olanbu fosil, neden "ilkel balina" olarak ilanedilmiflti? Evrimci bir kaynak olan Nati-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

53BAL‹NALARIN KÖKEN‹

Page 56:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

onal Geographic dergisinde bu sorununcevab› flöyle verilmektedir:

Di¤er kara memelilerinde hepsi bir ara-da bulunmayan, fark edilmesi zor, küçükipuçları; azı difllerindeki difl uçlarınındüzeni, orta kulakta yer alan bir kemikte-ki kıvrım ve kulak kemiklerinin kafatasın-daki konumu...54

Oysa bu özellikler, Pakicetus ile ba-linalar arasında bir iliflki kurmak için ka-nıt olamaz:

• Öncelikle, National Geographic'in"Di¤er kara memelilerinde hepsi birara-da bulunmayan özellikler" ifadesini kul-lanırken dolaylı olarak da belirtti¤i gibi,söz konusu özellikler baflka kara meme-lilerinde de vardır.

• Dahası, söz konusu özelliklerin hiç-birisi, bir evrimsel akrabalık iliflkisinindelili olamaz. Canlılar arasında anato-mik benzerliklerinden yola çıkılarak ku-rulmak istenen bu gibi teorik iliflkilerinço¤unun son derece çürük oldu¤unu ev-

rimciler de kabul etmektedirler. Pakice-tus da farklı anatomik özellikleri bünye-sinde barındıran özgün bir cinstir. Nite-kim omurgalı paleontolojisinin otoritele-rinden Carroll, Pakicetus'un da dahiledilmesi gereken Mesonychid ailesinin"garip karakterlerden oluflan bir kombi-nasyon gösterdi¤ini" belirtmektedir. Butip "mozaik canlı"ların evrimsel bir araform sayılamayaca¤ını, Gould gibi öndegelen evrimciler de kabul etmektedir.

Bilim yazarı Ashby L. Camp, "TheOverselling of Whale Evolution" (BalinaEvriminin Abartılı Propagandası) bafllık-lı makalesinde, Pakicetus gibi kara me-melilerinin de dahil oldu¤u Mesonychid-ler sınıfının, Archæoceteaların, yani so-yu tükenmifl balinaların atası oldu¤u yö-nündeki iddianın çürüklü¤ünü flöyleaçıklar:

Evrimcilerin Mesonychidlerin, Archæo-cetealara dönüfltü¤ü konusunda kendile-rinden emin davranmalarının nedeni,gerçek soy ba¤lantısında yer alan bir türtanımlayamamalarına ra¤men, bilinenMesonychidler ve Archæocetealar ara-sında bazı benzerlikler olmasıdır. Ancakbu benzerlikler, özellikle de (iki grup ara-

54 BAL‹NALARIN KÖKEN‹

Page 57:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

sındaki) büyük farklılıklar ıflı¤ında, birata iliflkisi iddia etmek için yeterli de¤il-dir. Bu gibi karflılafltırmaların oldukçasubjektif olan do¤ası, flimdiye kadar pekçok farklı memeli ve hatta sürüngengrubunun balinaların atası olarak önesürülmüfl olmasından bellidir. 55

Balina evrimi flemasında Pakice-tus'tan sonra gelen ikinci fosil canlı, Am-bulocetus natans'tır. ‹lk kez 1994 yılındaScience dergisinde yayınlanan bir maka-leyle duyurulan bu fosil de, evrimcilertarafından zorlama yöntemiyle "balina-lafltırılmak" istenen bir kara canlısıdır.

Ambulocetus natans terimi, Latinceambulate (yürümek), cetus (balina) venatans (yüzmek) kelimelerinin birlefl-mesiyle oluflturulmufltur ve "yürüyen veyüzen balina" anlamına gelir. Canlınınyürüdü¤ü aflikardır, çünkü tüm di¤erkara memelileri gibi onun da dört aya¤ı,hatta bu ayaklara ba¤lı genifl pençelerive arka pençelerinin ucunda toynaklarıvardır. Ancak canlının bir taraftan dasuda yüzdü¤ü, daha do¤rusu yaflamınıhem karada hem de suda (amfibi fle-kilde) sürdürdü¤ü iddiasının, evrim-cilerin önyargıları dıflında, hiçbir da-

yana¤ı yoktur. Gerçekte ne Pakice-tus'un ne de Ambulocetus'un balinalarlabir akrabalıkları bulundu¤una dair hiç-bir kanıt yoktur. Bunlar sadece, teorile-rine göre deniz memelileri için karadayaflayan bir ata bulmak zorunda olanevrimcilerin, bazı sınırlı benzerlikler-den yola çıkarak belirledikleri "ataadayları"dır. Bu canlıların, kendileriyleçok yakın bir jeolojik devirde fosil ka-yıtlarında ortaya çıkan deniz memelileriile iliflkileri bulundu¤unu gösteren hiç-bir kanıt bulunmamaktadır.

Hayali evrim flemasında Pakicetusve Ambulocetus'un ardından bazı ger-çek deniz memelilerine geçilmekte veProcetus, Rodhocetus gibi Archæocetea(soyu tükenmifl balina) türleri sıralan-maktadır. Söz konusu canlılar gerçektende suda yaflayan soyu tükenmifl meme-lilerdir. (‹lerleyen bölümlerde bunlarada de¤inece¤iz.) Ancak Pakicetus veAmbulocetus ile bu deniz memelileriarasında çok büyük anatomik farklılık-

lar vardır:

55BAL‹NALARIN KÖKEN‹

Page 58:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

• Dört ayaklı bir kara memelisi olanAmbulocetus'ta omurga, le¤en (pelvis)kemi¤inde bitmekte ve bu kemi¤e ba¤lıgüçlü bacak kemikleri uzanmaktadır. Butipik bir kara memelisi anatomisidir. Ba-linalarda ise omurga kuyru¤a do¤ru ke-sintisiz devam eder ve le¤en kemi¤i bu-lunmaz. Nitekim Ambulocetus'tan 10milyon yıl kadar sonra yafladı¤ı düflünü-len Basilosaurus aynen bu anatomiye sa-hiptir. Yani tipik bir balinadır. Tipik birkara canlısı olan Ambulocetus ile tipikbir balina olan Basilosaurus arasında isehiçbir "ara form" yoktur.

• Basilosaurus'un ve kaflalotun omur-galarının alt kısmında, omurgadan ba-¤ımsız küçük kemikler yer alır. Bazı ev-rimciler bunların "küçülmüfl bacaklar"

oldu¤u iddiasındadır. Oysa sözkonusukemikler Basilosaurus'ta "çiftleflme ko-numunu almaya yardımcı olmakta", ka-flalotta ise "üreme organlarına destek ol-makta"dır.56 Zaten oldukça önemli birfonksiyon üstlenmifl olan iskelet parçala-rını, bir baflka fonksiyonun "körelmifl or-ganı" olarak tanımlamak, evrimci önyar-gıdan baflka bir fley de¤ildir.

Sonuçta, deniz memelilerinin, karamemelileri ile aralarında bir "ara form"olmadan, özgün yapılarıyla ortaya çık-tıkları gerçe¤i açıktır. Ortada bir evrimzinciri yoktur. Robert Carroll, bu gerçe¤iistemeden ve evrimci bir dille de olsa,flöyle kabul eder: "Do¤rudan balinala-

ra uzanan bir Mesonychid çizgisi ta-

nımlamak mümkün de¤ildir."57

EEoocceenn ddeevvrriinnee aaiitt bbiilliinneenn eenneesskkii bbaalliinnaallaarr››nn ttiippiikk bbiirr öörrnnee¤¤ii,,ZZyyggoorrhhiizzaa kkoocchhii BBaalliinnaallaarr››nn aattaass››

kkoonnuussuu eevvrriimmcciioottoorriitteelleerr aarraass››nnddaa

ttaarrtt››flflmmaa kkoonnuussuudduurr..AAnnccaakk bbaazz››llaarr››,, eesskkii

bbiirr eettoobbuurr mmeemmeelliiggrruubbuu oollaann

ccrreeooddoonnttllaarrddaa kkaarraarrkk››llmm››flfltt››rr.. YYaannddaa,,

ccrreeooddoonnttllaarr››nn ttiippiikk bbiirrttüürrüü oollaann SSiinnooppaa..

YYuukkaarr››ddaa bbiilliinneenn eenn eesskkii bbaalliinnaa vvee oonnuunn eevvrriimmcciilleerree ggöörree eenn yyaakk››nn aattaass››nn››nn ffoossiilllleerrii ggöörrüüllmmeekktteeddiirr.. GGöörrüüllddüü¤¤üü ggiibbii bbuu ccaannll››llaarr aarraass››nnddaa hhiiççbbiirr bbeennzzeerrlliikk bbuulluunnmmaammaakkttaadd››rr.. EEvvrriimmcciilleerriinn bbaalliinnaann››nn aattaass›› oollaarraakk ggöösstteerrddiikklleerrii ffoossiill bbuu ddeennllii iillggiissiizz bbiirr ccaannll››yyaa aaiittttiirr..

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

56 BAL‹NALARIN KÖKEN‹

Page 59:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Biraz daha tarafsız bilim adamlarıise, evrimci kaynakların "yürüyen bali-na" olarak göstermek istedikleri canlıla-rın gerçekte balinalarla ilgisi olmayan,özgün bir canlı grubu oldu¤unu açıkçakabul etmektedir. Balinalar konusundaünlü bir uzman olan Rus bilim adamı G.A. Mchedlidze, bir evrimci olmasınakarflın, Pakicetus, Ambulocetus natansve benzeri dört ayaklı "balina atası aday-ları"nın bu flekilde tanımlanmasına katıl-mamakta ve onları tamamen izole birgrup olarak tarif etmektedir.58

Bu noktaya kadar, deniz memelileri-nin kara canlılarından evrimleflti¤i yö-nündeki evrimci senaryonun geçersizli-¤ini özetledik. Bilimsel bulgular, bazıevrimcilerin bu senaryonun bafllangıcınayerlefltirdi¤i iki kara memelisi (Pakice-tus ve Ambulocetus) ile deniz memelileriarasında hiçbir ba¤ bulunmadı¤ını gös-termektedir.

Senaryonun geri kalan kısm›nda daevrim teorisi açmazdadır. Teori, bilimselsınıflamada Archæocetea (arkaik, yanieski balinalar) olarak bilinen soyu tüken-mifl özgün deniz memelileri ile, yaflayanbalina ve yunuslar arasında bir akrabalıkiliflkisi kurma çabasındadır. Oysa ger-çekte konunun uzmanları farklı düflün-mektedirler. Evrimci paleontolog Barba-ra J. Stahl flöyle yazar:

Bu Archæoceteaların kıvrak formdaki vü-cutları ve kendilerine özgü testere diflleri,bunların muhtemelen herhangi bir bali-nan›n atası olamayaca¤ını açıkça ortayakoymaktadır.59

Deniz memelilerinin kökeni konu-

sundaki evrimci senaryo, moleküler bi-

yolojinin bulguları açısından da çıkmaz

içindedir.

Klasik evrimci senaryo, balinaların

iki büyük grubunun, yani diflli balinaların

(Odontoceti) ve balenli balinaların

(Mysticeti) ortak bir atadan evrimleflti¤i-

ni varsayar. Ama Brüksel Üniversite-

si'nden Michel Milinkovitch yeni bir te-

oriyle bu görüfle karflı çıkmıfl, anatomik

benzerli¤e göre kurulan söz konusu var-

sayımın moleküler bulgular tarafından

çürütüldü¤ünü flöyle vurgulamıfltır:

Cetaceanların (balinaların) büyük grup-ları arasındaki evrimsel iliflkiler, morfo-lojik ve moleküler analizlerin çok farklısonuçlara varması nedeniyle, daha daproblemlidir. Morfolojik ve davranıflsalbulgu bütünlerine bakılarak yapılan ge-leneksel yorumlama, ekolokasyona sahipdiflli balinaların (yaklaflık 67 tür) ve filtresistemiyle beslenen balen balinaların (10tür) iki ayrı monofilotik (kendi içinde tekkökenden gelen) grup oldu¤unu varsa-yar… Öte yandan, DNA üzerinde yapılanfilogenetik (evrimsel akrabalık) analizle-ri… ve amino asit karflılafltırmaları…uzun zamandır kabul edilen bu sınıflan-dırmayla çeliflmektedir. Diflli balinalarınbir grubu, yani sperm balinaları, morfo-lojik yönden kendilerinden oldukça uzakolan balen balinalarına di¤er odontocet-lerden (diflli balinalardan) daha yakıngözükmektedirler.60

Kısacası, deniz memelileri, kendileri-

nin yerlefltirilmek istendi¤i hayali evrim

flemalarının her birini yalanlamaktad›rlar.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

BAL‹NALARIN KÖKEN‹ 57

Page 60:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBaatthhyybbuuss HHaaeecckkeell››››

((HHaaeecckkeell ççaammuurruu))

Darwin zamanında canlı hücresininkompleks yapısı bilinmiyordu. Bu ne-denle dönemin evrimcileri, canlılı¤ın na-sıl ortaya çıktı¤ı sorusuna "rastlantılarve do¤al olaylar" cevabını vermenin çokikna edici oldu¤unu sanmıfllardı. Darwinilk hücrenin "küçük, ılık bir su birikinti-sinde" kolaylıkla oluflabilece¤ini önesürmüfltü. Darwin'in destekçilerindenAlman biyolog Ernst Haeckel ise, birarafltırma gemisi tarafından okyanus di-binden çıkartılan bir çamur karıflımınımikroskop altında incelemifl ve bununcanlıya dönüflen cansız bir madde oldu-¤unu iddia etmiflti. Bathybus Haeckelii(Haeckel Çamuru) olarak anılan bu söz-de "canlanan çamur", evrim teorisini or-taya atan kiflilerin canlılı¤ı ne denli basitbir olgu olarak gördüklerinin bir ifade-siydi.

Oysa canlılı¤ın en küçük detayınakadar inen 20. yüzyıl teknolojisi, hücre-nin insano¤lunun karflılafltı¤ı en komp-leks sistem oldu¤unu ortaya çıkardı.(Ayrıca bkz. Hücre; DNA)

BBeehhee,, MM››cchhaaeell JJ..

ABD'deki Lehigh Üniversitesi'ndeünlü bir biyokimyacı olan Michael J.Behe "indirgenemez komplekslik" kav-ramını bilim dünyasının gündemine taflı-yan en önemli isimlerden biridir. Behe,1996 yılında yayınlanan Darwin's Black

Box: The Biochemical Challange toEvolution (Darwin'in Kara Kutusu: Evri-me Karfl› Biyokimyasal Zafer) adlı kita-bında, canlı hücresinin ve di¤er bazı bi-yokimyasal yapıların indirgenemezkompleks yapısını incelemekte ve bunla-rın evrimle açıklanmasının imkansız ol-du¤unu belirtmektedir.

Amerikalı biyokimyacı Prof. Micha-el J. Behe, materyalist bakıfl açısının et-kisinde olmayan ve açık bir yargı ile dü-flünen bir bilim adamı olarak, bir Yaratı-cının varlı¤ını hiç tereddüt etmeden ka-bul etmektedir. Canlılardaki "tasarımın",yani yaratılıflın varlı¤ını kabul etmemek-te direnen bilim adamlarını ise flöyle an-latmaktadır:

Son kırk yıl içinde, modern biyokimya,hücrenin sırlarının önemli bir bölümünüortaya çıkardı. On binlerce insan, bu sır-ları bulmak için yaflamlarını laboratu-varlardaki uzun çalıflmalara adadılar...Hücreyi arafltırmak için gerçeklefltirilentüm bu çabalar, çok açık bir biçimde, ba-¤ıra ba¤ıra, tek bir sonucu veriyordu:

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

BATHYBUS HAECKELII58

PPrrooff.. MMiicchhaaeell JJ..BBeehhee vvee kkiittaabb››DDaarrwwiinn''iinn KKaarraaKKuuttuussuu

Page 61:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

"Tasarım!" Bu sonuç o denli belirgindiki, bilim tarihindeki en önemli bulufllar-dan biri olarak görülmeliydi... Ama aksi-ne, hücrede keflfedilen kompleks yapıkarflısında, utangaç bir sessizlik hakimoldu... Peki neden? Neden bilim dünyası,keflfetti¤i büyük gerçe¤e sahip çıkmıyor?Çünkü, bilinçli bir tasarımı kabul etmek,ister istemez Allah'›n varlı¤ını kabul et-tirmeyi ça¤rıfltırıyor onlara.61

Yukar›da görüldü¤ü gibi, Prof.Michael Behe canlılardaki mükemmeltasarımın Allah'›n varl›¤›n›n delillerinisergiledi¤ini ifade etmektedir.

BBeenncciill GGeenn kkuurraamm››

((SSeellff››sshh GGeennee tthheeoorryy))

Canlılarda görülen fedakar davranıfl-lar, evrimciler tarafından açıklanamayanönemli bir konudur. (bkz. Fedakarlıkbölümü) Örne¤in, erkek ve difli pengu-enler, yavrularını adeta "ölümüne" ko-rurlar. Erkek penguen, yavrusunu 4 ayayaklarının arasında hiç ara vermedentutar. Bu süre içinde yemek de yiyemez.Difli penguen ise bu sırada denize gide-rek yavrusu için yemek arar ve topladı¤ıyiyecekleri kursa¤ında taflır. Do¤adaçok sayıda örne¤i görülen bu tür fedakardavranıfllar evrim teorisinin temel iddi-alarını geçersiz kılmaktadır.

Nitekim ünlü evrimci Stephen JayGould, do¤adaki fedakarlı¤ın evrim için"can sıkıcı bir problem"62 oldu¤unu ifa-de eder. Evrimci Gordon R. Taylor da

Harun Yahya (Adnan Oktar)

59BENC‹L GEN KURAMI

EErrkkeekk vvee ddiiflflii ppeenngguueennlleerr,, yyaavvrruullaarr››nn›› aaddeettaa""ööllüümmüünnee"" kkoorruurrllaarr.. DDoo¤¤aaddaa ççookk ssaayy››ddaa öörr--nnee¤¤ii ggöörrüülleenn bbuu ttüürr ddaavvrraann››flflllaarr eevvrriimm tteeoorriissii--nniinn tteemmeell iiddddiiaallaarr››nn›› ggeeççeerrssiizz kk››llmmaakkttaadd››rr..

Page 62:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

canlılardaki fedakarlık için: "evrim te-orisine büyük engel teflkil etmektedir"diyerek evrimcilerin karflı karflıya olduk-ları çıkmazı dile getirir. Çünkü do¤anınfedakarlık, flefkat gibi bütünüyle maneviö¤eler içermesi, tüm do¤ayı maddeninrastlantısal etkileflimleri olarak görenmateryalist bakıfl açısına kesin ve net birdarbe vurmaktadır.

Ancak, evrim senaryolarının geçer-sizli¤ini kabullenmek istemeyen bazı ev-rimciler, "Bencil Gen Kuramı" diyeisimlendirdikleri bir iddia ortaya atmıfl-lardır. Öncülü¤ünü evrim teorisinin gü-nümüzdeki en ateflli savunucularındanRichard Dawkins'in yaptı¤ı bu iddiayagöre, canlıların fedakarlık gibi görünendavranıflları aslında "bencillik"lerindenkaynaklanmaktadır. Çünkü bu hayvan-lar, evrimcilere göre fedakarlık yapar-ken, yardım ettikleri canlı veya canlılarıde¤il, genlerini düflünmektedirler. Yanibir anne yavrusu için canını feda eder-ken, aslında kendi genlerini korumayıamaçlamaktadır. Yavrusu kurtulursagenlerini sonraki nesillere aktarabilmeimkanı daha fazla olacaktır. Bu anlayıflagöre, insan da dahil olmak üzere, tümcanlılar birer "gen makinası"dır. Ve hercanlının en önemli görevi, genlerini birsonraki nesle aktarabilmektir.

Evrimciler, canlıların nesillerini de-vam ettirme, genlerini gelecek nesillereaktarma iste¤ine programlı olduklarınıve bu nedenle bu programlarına uygundavranıfllara sahip olduklarını söylerler.Afla¤ıdaki alıntı, evrimcilerin hayvan

davranıflları için yaptıkları klasik açıkla-maya bir örnek teflkil etmektedir:

Kendini tehlikeye atan bir davranıflın ne-deni ne olabilir? Bazı fedakar davranıfl-lar bencil genlerden kaynaklanırlar. Ken-dini periflan edene kadar yavruları içinyiyecek arayan canlılar büyük bir ihti-malle genetik olarak programlanmıfl dav-ranıfllar sergiliyorlar bunlar, ebeveynle-rin yavrularda bulunan genlerinin birsonraki nesle aktarılmasını sa¤layandavranıfllardır. Do¤ufltan ve içgüdüselolarak düflmana yönelik verilen bu karflı-lıklar, arafltırmacılara bir amaca yönelikdavranıfllar gibi görünebilir. Ancak bun-lar aslında koku, ses, görüntü ve di¤eripuçları tarafından devreye sokulan dav-ranıfl programlarıdır.63

Sonuç olarak evrimciler, canlılarındavranıfllarının ilk bakıflta maksatlı gibigörünebilece¤ini; fakat aslında canlınınbunları bilerek, düflünerek bir amaca yö-nelik olarak de¤il, programlanmıfl olarakyaptı¤ını söylemektedirler. Ama buprogramın kayna¤ı olarak gösterilengenler, kodlanmıfl bir bilgi paketindenibarettir ve genlerin düflünme gibi bir ye-tenekleri de yoktur. Dolayısıyla e¤er bircanlının geninde, onu fedakarlı¤a yönel-ten bir komut varsa, bu komutun kayna-¤ı genin kendisi olamaz.

Bir canlının genlerinin, neslini de-vam ettirmek için fedakar davranıfllardabulunmaya programlanmıfl olması da, bucanlının genlerini bu flekilde programla-yan akıl ve bilgi sahibi bir Gücün varlı-¤ını, dolayısıyla Allah'›n varlı¤ını açıkçagösterir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

BENC‹L GEN KURAMI60

Page 63:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBeeflfl ppaarrmmaakkll››ll››kk hhoommoolloojjiissii

Evrimle ilgili hemen her kitapta "tet-rapodlar"ın, yani karada yaflayan omur-galıların el ve ayak yapısı homolojiyeörnek gösterilir. Tetrapodların, ön ve ar-ka ayaklarında befler parmak bulunur.Bunlar her zaman tam bir parmak görü-nümünde olmasa da, kemik yapısı itiba-riyle "befl parmaklı" (pentadactyl) sayı-lır. Bir kurba¤anın, kertenkelenin, sinca-bın ya da maymunun el ve ayakları buyapıdadır. Hatta kuflların ve yarasaların

kemik yapıları da bu temel tasarıma uy-gundur. Evrimciler tüm bu canlıların tekbir ortak atadan geldiklerini iddia etmek-tedirler ve beflparmaklılık olgusunu dauzun zaman buna delil saymıfllardır. Buiddianın bilimsel bir geçerlili¤i olmadı¤ıise günümüzde anlaflılmıfl durumdadır.

Evrimciler bile, aralarında hiçbir ev-rimsel iliflki kuramadıkları farklı canlıgruplarında befl parmaklılık özelli¤i ol-du¤unu kabul etmektedir. Örne¤in ev-

KKaarraaddaa yyaaflflaayyaann oommuurrggaall›› ccaannll››llaarr››nn hheemmeenn hheeppssiinniinn eell vvee aayyaakkllaarr››nnddaa bbeeflfl ppaarr--mmaakkll›› bbiirr kkeemmiikk yyaapp››ss››nn››nn bbuulluunnuuflfluu,, eevvrriimmccii yyaayy››nnllaarrddaa oonn yy››llllaarrdd››rr ""DDaarrwwiinniizzmm''iinnbbüüyyüükk kkaann››tt››"" oollaarraakk ggöösstteerriillmmeekktteeddiirr.. OOyyssaa ssoonn aarraaflfltt››rrmmaallaarr bbuu kkeemmiikk yyaapp››llaarr››--nn››nn ççookk ffaarrkkll›› ggeennlleerr ttaarraaff››nnddaann kkoonnttrrooll eeddiillddii¤¤iinnii oorrttaayyaa çç››kkaarrmm››flfltt››rr.. BBuu nneeddeennlleebbuuggüünn ""bbeeflfl ppaarrmmaakkll››ll››kk hhoommoolloojjiissii"" vvaarrssaayy››mm›› ççöökkmmüüflfl dduurruummddaadd››rr..

Harun Yahya (Adnan

61BEfi PARMAKLILIK HOMOLOJ‹S‹

Page 64:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rimci biyolog M. Coates, 1991 ve 1996yıllarında yayınladı¤ı iki ayrı bilimselmakaleyle, befl parmaklılık (penta-dactyl) olgusunun, birbirinden ba¤ımsızolarak iki ayrı kez ortaya çıktı¤ını belirt-mektedir. Coates'e göre, befl parmaklıyapı, hem Anthracosaurlarda hem deamfibiyenlerde birbirinden ba¤ımsızolarak ortaya çıkmıfltır.64 Bu bulgu, beflparmaklılık olgusunun "ortak ata" varsa-yımına delil oluflturamayaca¤ının birgöstergesidir. (bkz. Ortak ata)

Evrimci tezi bu konuda zora sokanbir di¤er nokta da, söz konusu canlılarınhem ön hem de arka ayaklarının beflerparmaklı olmasıdır. Oysa evrimci litera-türde ön ve arka ayakların tek bir "ortakayak"tan geldikleri öne sürülmemektedirve ayrı ayrı gelifltikleri varsayılmaktadır.Dolayısıyla ön ve arka ayakların yapısı-nın da, farklı rastlantısal mutasyonlar so-nucu, farklı olması beklenmelidir. Mic-hael Denton bu konudan flöyle söz eder:

Gördü¤ümüz gibi karada yaflayan tümomurgalıların ön ayakları aynı penta-dactyl (befl parmaklı) dizayna sahiptir vebu da evrimci biyologlar tarafından, bucanlıların ortak bir atadan geldikleri flek-linde yorumlanmaktadır. Ancak arkaayaklarda da yine aynı pentadactyl tasa-rım vardır ve gerek kemik yapıları gerekseembriyolojik geliflimleri yönünden önayaklara çok benzerler. Ancak hiçbir ev-rimci, arka ayakların ön ayaklardan gel-di¤ini ya da arka ve ön ayakların ortakbir kaynaktan evrimleflti¤ini savunma-maktadır... Aslında, biyolojik bilgi arttık-ça, canlılardaki benzerlikleri ortak ata-

dan geldikleri varsayımı ile açıklamak dadaha zayıf hale gelmektedir... Evrim adınaöne sürülen di¤er pek çok "dolaylı delil"gibi, homolojiden gelen deliller de iknaedici de¤ildir, çünkü çok fazla anormallik-le, çok sayıda karflı-örnekle ve kabul edil-mifl (evrimsel) tablo içine sı¤dırılamayanpek çok olguyla karflılaflılmaktadır.65

Befl parmaklılık homolojisi konusun-daki evrimci iddiaya asıl darbe ise, mo-leküler biyolojiden gelmifltir. Evrimciyayınlarda uzunca bir zaman savunulan"beflparmaklılık homolojisi" varsayımı,bu parmak yapısına sahip (pentadactyl)olan farklı canlılarda, parmak yapıları-nın çok farklı genler tarafından kontroledildi¤i anlaflıldı¤ında çökmüfltür. Ev-rimci biyolog William Fix, beflparmaklı-lık hakkındaki evrimci tezin çöküflünüflöyle anlatır:

Evrim konusunda homoloji fikrine sıkçabaflvuran eski ders kitaplarında, farklıhayvanların iskeletlerindeki ayakların ya-pısı üzerinde özellikle duruluyordu. Dola-yısıyla bir insanın kolunda, bir kuflun vebir yarasanın kanatlarında bulunan pen-tadactyl (beflparmaklı) yapı, bu canlılarınortak bir atadan geldiklerine delil sayılı-yordu. E¤er bu de¤iflik yapılar, mutasyon-lar ve do¤al seleksiyon tarafından zamanzaman modifiye edilmifl aynı gen-komp-leksi tarafından yönetiliyor olsalardı, buteorinin de bir anlamı olacaktı. Ama neyazık ki durum böyle de¤ildir. Homologorganların, farklı türlerde tamamen farklıgenler tarafından yönetildi¤i artık bilin-mektedir. Ortak bir atadan gelen benzergenler üzerine kurulmufl olan homolojikavramı çökmüfl durumdadır. 66

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

BEfi PARMAKLILIK HOMOLOJ‹S‹62

Page 65:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

1199..yüzyıl materyalistleri, odönemin ilkel bilim düzeyiiçinde büyük hararetle, ev-

renin sonsuzdan beri varoldu¤unu, ya-ni yaratılmadı¤ını ve evrende hiçbir ta-sarım, plan, amaç olmadı¤ını, herfle-yin tesadüf ürünü oldu¤unu savun-mufllardır. Fakat bu iddiaları 20. yüz-yıldaki bilimsel bulgular tarafından yı-kılmıfltır.

1929 yılında Amerikalı astronom Ed-win Hubble'ın ortaya koydu¤u 'evreningeniflledi¤i' gerçe¤i, yeni bir evren mo-delini do¤urdu. Evren geniflledi¤inegöre, zamanda geriye do¤ru gidildi¤in-de çok daha küçük bir evren, daha dageriye gitti¤imizde "tek bir nokta" orta-ya çıkıyordu. Yapılan hesaplamalar,evrenin tüm maddesini içinde barındı-ran bu "tek nokta"nın, korkunç çekimgücü nedeniyle "sıfır hacme" sahipolaca¤ını gösterdi. Evren, sıfır hacmesahip bu noktanın patlamasıyla ortayaçıkmıfltı. Bu patlamaya "Big Bang"(Büyük Patlama) adı verildi ve bu teoride aynı isimle tanındı.

Big Bang'in gösterdi¤i önemli birgerçek vardı: Sıfır hacim "yokluk" an-lamına geldi¤ine göre, evren "yok"iken "var" hale gelmiflti. Bu ise, evre-nin bir bafllangıcı oldu¤u anlamınageliyor ve böylece materyalizmin "ev-ren sonsuzdan beri vardır" varsayımı-nı geçersiz kılıyordu. 1920'li yıllardanitibaren evrenin yapısı hakkında eldeedilen bilgiler, evrenin belirli bir za-man önce bir "Büyük Patlama" (BigBang) ile yoktan var hale geldi¤ini is-

patlamıfltır. Yani evren sonsuz de¤il-dir, Allah evreni yoktan yaratm›flt›r.

Fakat bu gerçek pek çok materyalistbilim adamının hiç hofluna gitmemifltir.Ünlü ateist felsefeci Anthony Flew, bukonuda flunları söylemektedir:

‹tiraflarda bulunmanın insan ruhunaiyi geldi¤ini söylerler. Ben de bir iti-rafta bulunaca¤ım: Big Bang modeli,bir ateist açısından oldukça sıkıntıvericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklartarafından savunulan bir iddiayı is-pat etmifltir: Evrenin bir bafllangıcıoldu¤u iddiasını. Ben hala ateizmeinanıyorum, ama bunu Big Bangkarflısında savunmanın pek kolay verahat bir durum olmadı¤ını itiraf et-meliyim.67

Big Bang'in di¤er bir önemi ise pat-lamanın ardından ortaya çıkan mü-kemmel düzenden kaynaklanmakta-dır. Evreni inceledi¤imizde; evreninyo¤unlu¤u, geniflleme hızı, yıldız sis-temlerinin ve galaksilerin tasarımı, çe-kim güçleri, yörüngeleri, hareket bi-çimleri, hızları, içerdikleri madde mik-tarı ve daha sayısız detayın son dere-ce ince hesaplar ve hassas dengelerüzerine kurulu oldu¤unu görürüz. Aynıflekilde evrende yer alan Dünyamız,çevresini saran atmosfer, insanın ya-flamına en uygun yapıdaki yeryüzü,bunların tümü ola¤anüstü bir tasarı-mın örnekleridir. Bu hesaplarda vedengelerdeki çok ufak bir oynama,tüm evrenin ve Dünya'nın darmada¤ınolmasına yeterlidir.

Page 66:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bilindi¤i gibi patlamalar düzen de¤il,düzensizlik, da¤ınıklık ve yıkım meyda-na getirirler. Big Bang de bir patlama ol-du¤una göre, beklenmesi gereken, bupatlamanın ardından maddenin uzaybofllu¤unda "rastgele" da¤ılması olacak-tır. Fakat büyük patlamanın ardındanböyle rastgele bir da¤ılma olmamıfl vemadde evrenin belirli noktalarında biri-kip galaksileri, yıldızları, yıldız sistem-lerini, Günefl'i, Dünya'yı ve üzerindekibitkileri, hayvanları, insanları olufltur-mufltur. Bu durumun tek bir açıklamasıvardır: Big Bang gibi bir patlamanın ar-dından böyle bir düzenin meydana gel-mesi ancak olayın her anını yönlendirenbilinçli bir müdahale sonucunda gerçek-leflebilir. Bu da evreni yoktan var edenve onun her anını kontrolü ve hakimiyetialtında bulunduran Allah'ın kusursuz ya-ratmasıdır.

BBiillggii tteeoorriissii

Bilgi teorisi, evrendeki bilginin yapı-sını ve kökenini arafltırır. Bilgi teoris-yenlerinin uzun arafltırmaları sayesindevarılan sonuç ise fludur: "Bilgi, madde-den ayrı bir fleydir. Maddeye asla indir-genemez. Bilginin ve maddenin kayna¤ıayrı ayrı arafltırılmalıdır."

Örne¤in bir kitap ka¤ıttan, mürek-kepten ve içindeki bilgiden oluflur. Fa-kat, ka¤ıt ve mürekkep maddesel birerunsurdurlar. Kaynakları da yine madde-dir: Ka¤ıt selülozdan, mürekkep ise çe-flitli kimyasallardan yapılır. Ama kitapta-

ki bilgi, maddesel bir fley de¤ildir vemaddesel bir kayna¤ı olamaz. Her kitap-taki bilginin kayna¤ı, o kitabı yazmıflolan yazarın zihnidir.

Dahası bu zihin, ka¤ıt ve mürekkebinnasıl kullanılaca¤ını da belirler. Bir ki-tap, önce o kitabı yazan yazarın zihnindeoluflur. Yazar zihninde mantıkları kurar,cümleleri dizer. Bunları ikinci aflamadamaddesel bir flekle sokar. Yani bir dakti-lo ya da bilgisayar kullanarak zihnindekibilgiyi harflere dönüfltürür. Sonra da buharfler matbaaya girerek ka¤ıt ve mürek-kepten oluflan kitaba dönüflürler.

Buradan da flu genel sonuca varabili-riz: "E¤er bir madde bilgi içeriyorsa, ozaman o madde, söz konusu bilgiye sa-hip olan bir akıl tarafından düzenlenmifl-tir. Önce bir akıl vardır. O akıl, sahip ol-du¤u bilgiyi maddeye dökmüfl ve ortayabir tasarım çıkarmıfltır."

Canlıların DNA'larında da son dere-ce kapsamlı bir bilgi bulunur. Milimetre-nin yüz binde biri kadar küçük bir yerde,bir canlı bedeninin bütün fiziksel detay-larını tarif eden adeta bir "bilgi bankası"vardır. Dahası canlı vücudunda bir de bubilgiyi okuyan, yorumlayan ve buna gö-re "üretim" yapan bir sistem bulunur.Bütün canlı hücrelerinin DNA'sında bu-lunan bilgi, çeflitli enzimler tarafından"okunur" ve bu bilgiye göre protein üre-tilir. Vücudumuzda her saniye ihtiyacauygun olarak milyonlarca protein üreti-lir. Bu sistem sayesinde, ölen göz hücre-lerimiz yine göz hücreleri, kan hücreleri-miz yine kan hücreleri ile yenilenirler.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

B‹LG‹ TEOR‹S‹64

Page 67:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

65B‹LG‹ TEOR‹S‹

DDNNAA''ddaakkii bbiillggiinniinnrraassttllaanntt››llaarrllaa vvee ddoo¤¤aall

ssüürreeççlleerrllee oorrttaayyaa çç››kkmmaass››iimmkkaannss››zzdd››rr..

Page 68:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

20. yüzyılda yapılan bütün bilimselarafltırmalar, bütün deney sonuçları vebütün gözlemler, DNA'daki bilginin,materyalistlerin iddia etti¤i gibi, madde-ye indirgenemeyece¤ini ortaya çıkarmıfl-tır. Bir baflka deyiflle, DNA'nın sadecebir madde yı¤ını oldu¤u ve içerdi¤i bil-ginin de maddenin rastgele etkileflimleriile ortaya çıktı¤ı kesinlikle reddedilmek-tedir.

Alman Federal Fizik ve TeknolojiEnstitüsü'nün yöneticisi Prof. Dr. Wer-ner Gitt, bu konuda flunları söyler:

Bir kodlama sistemi, her zaman için zi-hinsel bir sürecin ürünüdür. Bir noktayadikkat edilmelidir; madde bir bilgi koduüretemez. Bütün deneyimler, bilginin or-taya çıkması için, özgür iradesini, yargı-sını ve yaratıcılı¤ını kullanan bir aklınvar oldu¤unu göstermektedir... Maddeninbilgi ortaya çıkarabilmesini sa¤layacakhiçbir bilinen do¤a kanunu, fiziksel süreçya da maddesel olay yoktur... Bilgininmadde içinde kendi kendine ortaya çık-masını sa¤layacak hiçbir do¤a kanunu vefiziksel süreç yoktur.68

Werner Gitt'in sözleri, aynı zamanda,son 20-30 yıl içinde geliflen ve termodi-nami¤in bir parçası olarak kabul edilen"Bilgi Teorisi"nin vardı¤ı sonuçlardır.Evrim teorisinin yaflayan en önde gelensavunucularından biri olan George C.Williams, ço¤u materyalistin ve evrimci-nin görmek istemedi¤i bu gerçe¤i kabuleder. Williams, materyalizmi uzun yıllarboyu katı bir biçimde savunmasına ra¤-men 1995 tarihli bir yazısında, herfleyin

madde oldu¤unu varsayan materyalist(indirgemeci) yaklaflımın yanlıfllı¤ınıflöyle ifade eder:

Evrimci biyologlar, iki farklı alan üzerin-de çalıflmakta olduklarını flimdiye kadarfark edemediler; bu iki alan madde vebilgidir... Bu iki alan, "indirgemezcilik"olarak bildi¤imiz formülle asla birarayagetirilemezler... Genler, birer maddeselobje olmaktan çok, birer bilgi paketçi¤i-dir... Biyolojide genler, genotipler ve genhavuzları gibi kavramlardan söz etti¤i-nizde, bilgi hakkında konuflmufl olursu-nuz, fiziksel objeler hakkında de¤il... Budurum, bilginin ve maddenin varolufluniki farklı alanı oldu¤unu göstermektedirve bu iki farklı alanın kökeni de ayrı ayrıarafltırılmalıdır.69

Evrimciler yazılarında bazen çaresiz-liklerini itiraf ederler. Bu konudaki açıksözlü otoritelerden biri, ünlü Fransız zo-olog Pierre Grassé'dir. Grassé, bir mater-yalist ve evrimcidir, ancak Darwinist te-orinin çıkmazlarını açıkça itiraf eder.Grassé'ye göre Darwinci açıklamayı ge-çersiz kılan en önemli gerçek, hayatıoluflturan bilgidir:

Herhangi bir canlı organizma, inanılmazderecede büyük bir "akıl" içerir. Bu, in-sanların en büyük mimari eserleri olankatedralleri infla etmek için kullandıkla-rından çok daha büyük bir akıldır. Bugünbu akla "bilgi" (enformasyon) diyoruz,ama anlam hala aynıdır. Bu bilgi bir bil-gisayarda programlanmamıfltır, ama bil-gisayardakinden çok daha dar bir yere,DNA'daki kromozomlara ya da her hüc-redeki farklı organellere sıkıfltırılmıfltır.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

B‹LG‹ TEOR‹S‹66

Page 69:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bu "akıl", hayatın "olmazsa olmaz" flartı-dır. Peki ama bunun kayna¤ı nedir?...Bu, hem biyologları hem de filozofları il-gilendiren bir sorudur ve bilim bunu aslaçözemeyecek gibi durmaktadır.70

Pierre Grassé'nin, "bilim bu soruyuasla çözemeyecek gibi durmaktadır"fleklindeki ifadesinin aksine,yapılan bü-tün bilimsel çalıflmalar materyalist felse-fenin varsayımlarını geçersiz kılmaktave bir Yaratıcının yani Allah'›n apaç›kvarlı¤ını ispatlamaktadır.

BBiirreeyyoolluuflfl SSooyyoolluuflfluunn

TTeekkrraarr››dd››rr ((OOnnttooggeennyy

RReeccaapp››ttuullaatteess PPhhyyllooggeennyy))

tteeoorriissii

Evrimci biyolog Ernst Haeckel'in 19.

yüzyılın sonlarında ortaya attı¤ı teoridir."Rekapitülasyon" terimi, bu teorininözet olarak ifade ediliflidir. Haeckel, can-lı embriyolarının geliflim süreçleri sıra-sında sözde atalarının geçirmifl olduklarıevrimsel süreci tekrarladıklarını iddiaediyordu. Örne¤in insan embriyosununanne karnındaki geliflimi sırasında öncebalık, sonra sürüngen özellikleri göster-di¤ini, en son olarak da insana dönüfltü-¤ünü öne sürüyordu. Oysa ilerleyen yıl-larda bu teorinin tamamen hayal ürünübir senaryo oldu¤u ortaya çıkmıfltır. Ev-rimciler de bunu kabul ederler. Ameri-can Scientist'te yayınlanan bir makaledeflöyle denmektedir:

Biyogenetik yasası (Rekapitülasyon Te-orisi) artık tamamen ölmüfltür. 1950'liyıllarda ders kitaplarından çıkarıldı. As-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

67B‹REYOLUfi SOYOLUfiUN TEKRARIDIR

Page 70:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lında bilimsel bir tartıflma olarak 20'liyıllarda sonu gelmiflti.71

Ernst Haeckel, ortaya attı¤ı reka-pitülasyon teorisini desteklemek içinsahte çizimler yapmıfl; balık ve insanembriyolarını birbirine benzetmeyeçalıflmıfltır. Sahtekarlı¤ının ortaya çık-masından sonra yaptı¤ı savunma ise,di¤er evrimcilerin de benzeri sahte-karlıklar yaptı¤ını belirtmekten baflkabir fley olmamıfltır:

Bu yaptı¤ım sahtekarlık itirafındansonra kendimi ayıplanmıfl ve kınanmıflolarak görmem gerekir. Fakat benimavuntum fludur ki; suçlu durumda yan-yana bulundu¤umuz yüzlerce arkadafl,birçok güvenilir gözlemci ve ünlü bi-yolog vardır ki, onların çıkardıkları eniyi biyoloji kitaplarında, tezlerinde vedergilerinde benim derecemde yapıl-mıfl sahtekarlıklar, kesin olmayan bil-giler, az çok tahrif edilmifl, flematizeedilip yeniden düzenlenmifl flekiller bulu-nuyor.72

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

B‹REYOLUfi SOYOLUfiUN TEKRARIDIR68

HAECKEL'‹N EMBR‹YOLARI:SAHTEKARLIK YEN‹DENKEfiFED‹LD‹

ÜÜnnllüü bbiilliimm ddeerrggiissii SScciieennccee,, 55 EEyyllüüll11999977 ttaarriihhllii ssaayy››ss››nnddaa,, HHaaeecckkeell''iinneemmbbrriiyyoo ççiizziimmlleerriinniinn bbiirr ssaahhtteekkaarrll››kküürrüünnüü oolldduu¤¤uunnuu aaçç››kkllaayyaann bbiirr mmaakkaalleeyyaayy››nnllaadd››.. MMaakkaalleeddee eemmbbrriiyyoollaarr››nn ggeerr--ççeekkttee bbiirrbbiirrlleerriinnddeenn ççookk ffaarrkkll›› oolldduu¤¤uuaannllaatt››ll››yyoorrdduu..

HHaaeecckkeell''iinn ssaahhttee ççiizziimmlleerrii

Page 71:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBBBiiii ttttkkkk iiii hhhhüüüüccccrrrreeeessss iiiinnnn iiiinnnn kkkköööökkkkeeeennnn iiii

BBBBitkilerin ve hayvanların hücreleri, "ökaryot" olarak bilinen hücre tipi-ni oluflturur. Ökaryot hücrelerin en belirgin özellikleri, bir hücre çe-kirde¤ine sahip olmaları ve genetik bilgilerini kodlayan DNA mole-

külünün de bu çekirde¤in içinde yer almasıdır. Öte yandan bakteriler gibi ba-zı tek hücreli canlıların ise hücre çekirde¤i yoktur ve DNA molekülü hücreiçinde serbest haldedir. (bkz. Bakteri) Bu ikinci tip hücrelere "prokaryot" hüc-re adı verilir. (bkz. Hücre) Bu hücre yapısı, bakteriler için ideal bir tasarımdır;çünkü bakteri popülasyonlarının yaflamları açısından son derece önemli birifllem olan "plasmid transferi" (hücreden hücreye yapılan DNA aktarımı),prokaryot hücrenin serbest DNA yapısı sayesinde mümkün olur.

Evrim teorisi ise, canlılı¤ı "ilkelden geliflmifle" do¤ru bir sıralamaya yer-lefltirmek zorunda oldu¤u için, prokaryotların "ilkel" hücreler oldu¤unu, ökar-yotların ise bu hücrelerden evrimleflti¤ini varsaymaktadır.

Bu iddianın tutarsızlı¤ına geçmeden önce, prokaryot hücrelerin hiç de "il-kel" olmadı¤ını belirtmekte yarar vardır. Bir bakterinin 2.000 civarında genivardır. Her bir gen ise 1.000 kadar harf (flifre) içerir. Bu da bakterininDNA'sındaki bilginin en az 2 milyon harf uzunlu¤unda olması demektir. Buhesaba göre tek bir bakterinin DNA'sının içerdi¤i bilgi, her biri 100 bin keli-melik 20 romana denktir. 73

‹flte her bir bakterinin DNA'sında kodlu bu bilgilerdeki herhangi bir de¤i-fliklik, bakterinin tüm çalıflma sistemini bozabilir. Bu durum, bakterinin ölümüanlamına gelir.

Rastlantısal de¤iflikliklere karflı koyan bu hassas yapı yanında, bakterilerile ökaryot hücreler arasında hiçbir "ara form" bulunmayıflı da, evrimcileriniddiasını temelsiz kılmaktadır. Evrimci Prof. Ali Demirsoy, bakteri hücreleri-nin ökaryot hücrelere ve bu hücrelerden oluflan kompleks canlılara dönüfl-mesi senaryosunun temelsiz oldu¤unu flu sözleriyle itiraf eder:

Evrimde açıklanması en zor olan kademelerden biri de bu ilkel canlılar-dan, nasıl olup da organelli ve karmaflık hücrelerin meydana geldi¤ini bi-limsel olarak açıklamaktır. Esasında bu iki form arasında gerçek bir geçiflformu da bulunamamıfltır. Bir hücreliler ve çok hücreliler bu karmaflık ya-pıyı tümüyle taflırlar, herhangi bir flekilde daha basit yapılı organelleriolan ya da bunlardan birinin daha ilkel oldu¤u bir gruba veya canlıyarastlanmamıfltır. Yani taflınan organeller her haliyle geliflmifltir. Basit veilkel formları yoktur.74

Page 72:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bakteri hücresi ile bitki hücresiarasındaki büyük yapısal farklılıklarabakıldı¤ında, böyle bir dönüflümünimkansızlı¤ı da açıkça görülmektedir:

1) Bakteri hücresinin hücre duvarı,polisakkarid ve proteinden oluflurken,bitki hücresinin hücre duvarı bunlar-dan tamamen farklı bir yapı olan selü-lozdan oluflur.

2) Bitki hücresinde zarla çevrili,son derece kompleks yapılara sahippek çok organel varken, bakteri hücre-sinde hiç organel yoktur. Bakteri hüc-resinde sadece serbest halde dolaflançok küçük ribozomlar vardır. Bitkihücresindeki ribozomlar ise daha bü-yüktür ve zarlara ba¤lıdır. Ayrıca heriki ribozom tipi de farklı yollarla pro-tein sentezi gerçeklefltirir.75

3) Bakteri hücresindeki ve bitkihücresindeki DNA'ların yapıları bir-birlerinden farklıdır.

4) Bitki hücresindeki DNA mole-külü çift katlı bir zarla korunurken,

bakteri hücresindeki DNA molekülühücre içerisinde serbest durmaktadır.

5) Bakteri hücresindeki DNA mo-lekülü biçim olarak kapalı bir ilmikgörünümündedir, yani daireseldir. Bit-ki hücresindeki DNA molekülü isedo¤rusal biçimdedir.

6) Bakteri hücresindeki DNA mo-lekülü tek bir hücreye ait bilgiler taflır-ken, bitki hücresindeki DNA molekü-lü, bitkinin tümüne ait bilgileri taflır.Örne¤in meyveli bir a¤acın kökleri,gövdesi, yaprakları, çiçekleri ve mey-vesine ait tüm bilgiler, a¤acın tümhücrelerinin her birinin çekirde¤indekiDNA'da ayrı ayrı bulunmaktadır.

7) Bazı bakteri türleri fotosentetik-tir, yani fotosentez yaparlar. Ancakbitkilerden farklı olarak bakteriler hid-rojen sülfit ile sudan ziyade, baflka bi-leflikleri kırar ve oksijen gazı salmaz-lar. Ayrıca fotosentetik bakterilerde(örne¤in cyano bakterisinde) klorofilve fotosentetik pigmentler, kloroplast

PPrrookkaarryyoott hhüüccrreelleerriinn ((ssoollddaa)),, zzaammaann iiççiinnddee öökkaarryyoott hhüüccrreelleerree ((ssaa¤¤ddaa)) ddöö--nnüüflflttüü¤¤üü yyöönnüünnddeekkii eevvrriimmccii vvaarrssaayy››mm,, hhiiççbbiirr bbiilliimmsseell tteemmeellee ssaahhiipp ddee¤¤iillddiirr..

Page 73:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

YYeerryyüüzzüünnddee yyaaflflaamm››nn tteemmeelliinniibbiittkkiilleerr oolluuflflttuurruurr.. BBiittkkiilleerrhheemm bbeessiinn üürreettmmeelleerrii,, hheemmddee aattmmoossffeerrddeekkii ookkssiijjeennii ssaa¤¤--llaammaallaarr›› nneeddeenniiyyllee,, ccaannll››ll››¤¤››nnvvaazzggeeççiillmmeezz flflaarrttllaarr››nnddaanndd››rr..

içinde bulunmazlar. Bunlar hücreniniçinde çeflitli zarların içine gömülüolarak da¤ılmıfllardır.

8) Bakteri hücresi ile bitki/hayvanhücresindeki mesajcı RNA'ların biyo-kimyasal yapıları birbirlerinden olduk-ça farklıdır.76

Hücrenin yaflayabilmesinde mesaj-cı RNA son derece hayati bir görevüstlenmifltir. Ancak mesajcı RNA hemökaryot hem de prokaryot hücrelerdeaynı hayati görevi üstlenmifl olmasınara¤men, biyokimyasal yapıları birbir-lerinden farklıdır. Science dergisindeyayınlanan bir makalesinde Darnellkonuyla ilgili olarak flöyle yazar:

Mesajcı RNA oluflumunun biyokimya-sında ökaryotlar ve prokaryotlar kı-yaslandı¤ında fark o kadar büyüktürki, prokaryot hücreden ökaryot hücre-ye evrim olası de¤ildir.77

Yukarıda birkaç örne¤ini verdi¤i-miz bakteri ve bitki hücreleri arasında-ki büyük yapısal farklılıklar, evrimcibiyologları büyük çıkmaza sokmakta-dır. Bazı bakterilerin ve bitki hücrele-

rinin sahip oldukları ortak yönler ol-masına ra¤men, bu yapılar genel ola-rak birbirlerinden oldukça farklıdır.Bu farklılıklar ve hiçbir fonksiyonel"ara form"un mümkün olmaması, bitkihücresinin bakteri hücresinden evrim-leflti¤i iddiasını bilimsel yönden ge-çersiz kılmaktadır.

Nitekim Prof. Ali Demirsoy da,"karmaflık hücreler hiçbir zaman ilkelhücrelerden evrimsel süreç içerisindegeliflerek meydana gelmemifltir" diye-rek bu gerçe¤i kabul eder.78

GGüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann bbeennzzeerrlleerriinnddeenn ffaarrkkss››zzbbiirr yyaapp››ddaa oollaann 2255 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbiittkkii ffoossiillii..

Page 74:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBiiyyooggeenneettiikk YYaassaass››

(bkz. Bireyolufl Soyoluflun Tekrarıdırteorisi)

BBiiyyooggeenneezz

((BB››ooggeenneess››ss)) ggöörrüüflflüü

Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kita-bını yazdı¤ı dönemde, bakterilerin can-sız maddelerden oluflabildikleri inancı,bilim dünyasında yaygın bir kabul görü-yordu. (bkz. Abiyogenez görüflü) OysaDarwin'in kitabının yayınlanmasındanbefl yıl sonra, ünlü Fransız biyolog LouisPasteur, evrime temel oluflturan bu inan-cı kesin olarak çürüttü.79 Pasteur, yaptı¤ıuzun çalıflma ve deneyler sonucundavardı¤ı sonucu flöyle özetlemiflti:

Cansız maddelerin hayat oluflturabilece-¤i iddiası artık kesin olarak tarihe gö-mülmüfltür.80

Pasteur'ün "hayat ancak hayattan ge-lir" görüflü, biyogenesis olarak ifade edi-lir.

Evrim teorisinin savunucuları, Paste-ur'ün bu bulgularına karflı uzun süre di-rendiler. Ancak geliflen bilim, canlı hüc-resinin karmaflık yapısını ortaya çıkar-dıkça, hayatın kendili¤inden oluflabile-ce¤i iddiası giderek daha büyük bir çık-maz içine girdi.

BBoouuddrreeaauuxx,, EEddwwaarrdd

New Orleans Üniversitesi'nde kimyaprofesörü. Evrim teorisinin bilim d›fl› bir

iddia oldu¤unu kabul eden Edward Bo-udreaux, 5 Temmuz 1998'de Bilim Arafl-tırma Vakfı'nın düzenledi¤i "Evrim Te-orisinin Çöküflü: Yaratılıfl Gerçe¤i" bafl-lıklı uluslararası bir konferansa katılmıfl-tır. Bu konferansta yaptı¤ı "KimyadakiDizayn" bafllıklı konuflmasında, yaflamınortaya çıkabilmesi için gerekli olan kim-yasal elementlerin yaratılıflla düzenlen-mifl olduklarından söz etmifl ve flöyle de-mifltir:

‹çinde yafladı¤ımız dünya ve bu dünyanınkanunların›, biz insanların yaflamalarınaen uygun biçimde Allah yaratmıfltır.81

BBööcceekklleerriinn kköökkeennii

Evrimci biyologlar kuflların kökeniy-le ilgili olarak, "ön ayakları ile sinek av-lamaya çalıflan bazı sürüngenlerin kanat-lanarak kufllara dönüfltü¤ünü" iddiaederler. "Cursorial teori" olarak bahsedi-len bu spekülatif teoriye göre, söz konu-su sürüngenler sinek avlamaya çalıflır-ken ön ayakları zamanla kanatlara dö-nüflmüfltür. (bkz. Cursorial teori) Hiçbirbilimsel bulguya dayanmayan bu teoriy-le ilgili en önemli nokta ise, zaten uç-makta olan sineklerin nasıl kanatlandık-larıdır. Sinekler sınıflamasını da içinealan böcekler bu bakımdan evrimcileraçısından bir çıkmaz daha oluflturur.

Böcekler, canlı sınıflamasında, arth-ropodlar (eklem bacaklılar) filumununiçinde yer alan Insecta alt-filumunuolufltururlar. En eski böcek fosilleri, De-vonian devrine aittir. Daha sonraki

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

B‹YOGENET‹K YASASI72

Page 75:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

332200 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbuu hhaammaamm bbööccee¤¤ii ffoossiillii iillee ggüü--

nnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann öörrnneekklleerrii aarraass››nnddaa ffaarrkk yyookk--

ttuurr.. SSaa¤¤ddaa iissee 114455 mmiillyyoonn yy››llll››kk ssiinneekk ffoossiillii..

Pennsylavanian devrinde ise çok sayıdafarklı böcek türü bir anda ortaya çıkar.Örne¤in hamamböcekleri aniden ve bu-günkü yapılarıyla belirir. Amerikan Do-¤a Tarihi Müzesi'nden Betty Faber, "350milyon yıl öncesine ait hamamböce¤i fo-sillerinin bugünkülerle aynı oldu¤u-nu" bildirmektedir.82

Örümcek, kene ve kırkayak gibicanlılar gerçekte böcek de¤ildir, amaço¤unlukla böcek olarak anılır."American Association for the Ad-vancement of Science"ın 1983'tekiyıllık toplantısında, bu canlılarla ilgi-li çok önemli fosil bulguları sunul-mufltur. Örümcek, kene ve kırkayak-lara ait olan 380 milyon yıllık bu fo-sillerin en ilginç özelli¤i ise, yaflayanörneklerinden farksız olufludur. Bul-guları inceleyen bilim adamlarındanbiri, fosiller hakkında "sanki dün öl-müfl gibiler" yorumunu yapmıfltır.83

Kusursuz tasarıma sahip bu can-lıların, yeryüzünde bir anda ortayaçıkmalarının elbette evrimle açıklan-ması imkansızdır. (bkz. Sineklerin

kökeni) Bu nedenle evrimci bir bilimadamı olan Paul Pierre Grassé, "böcekle-rin kökeni konusunda tam bir karanlıkiçindeyiz" demektedir.84 Sonuç olarak,böceklerin kökeni, açıkça yaratılıflı do¤-rulamaktadır.

AAmmbbeerr ((rreeççiinnee)) iiççiinnddee kkaallaarraakk ffoossiilllleeflflmmiiflfl 3355 mmiillyyoonn yy››ll--ll››kk ssiinneekk.. BBaalltt››kk DDeenniizzii yyaakk››nnllaarr››nnddaa bbuulluunnaann bbuu ffoossiill ddeeyyiinnee ggüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann öörrnneekklleerriinnddeenn ffaarrkkss››zzdd››rr..

73BÖCEKLER‹N KÖKEN‹

Page 76:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBuuffffoonn,, CCoommttee ddee

Fransız evrimcilerden Comte de Buf-fon, 18. yüzyılın en tanınan bilim adam-larından biriydi. 50 yıldan fazla bir süreParis'teki kraliyete ait Botanik bahçeleri-nin müdürlü¤ünü yürüttü. Darwin,teorisinin temelini büyük ölçüdeBuffon'un eserlerine dayandır-mıfltı. Buffon'un 44 ciltlik kap-samlı çalıflması Histoire Na-turelle'de Darwin'in kullan-dı¤ı ö¤retilerin ço¤unarastlamak mümkündür.

"Büyük Varolufl Zinci-ri" (Aristo'nun türleri basit-ten karmaflı¤a do¤ru sıralama-sı; di¤er adıyla Scala Naturae) ise gerekBuffon'un gerekse Lamarck'ın evrimcisistemleri için bafllangıç noktası teflkil et-mifltir. Amerikalı bilim tarihçisi D. R. Ol-royd, bu iliflkiyi flöyle tanımlamaktadır:

Histoire Naturelle'in ilk cildinde Buffonkendisini "Büyük Varolufl Zinciri" doktri-ninin yorumlayıcısı olarak açıklamakta-dır… Lamarck ise eski Büyük VaroluflZinciri doktrininin yeni bir versiyonunusavunuyordu… Fakat bu zincir katı, du-ra¤an bir yapı gibi kabul edilmiyordu.Ortamın ihtiyaçlarını karflılamak içinmücadeleleriyle ve "kazanılmıfl özellikle-rin sonraki nesle aktarılması" prensibininyardımıyla organizmalar zincirin yukarı-larına do¤ru yavaflça hareket edebiliyor-lardı. Baflka bir deyiflle mikroptan insanado¤ru… Ayrıca zincirin en altında, spon-tane jenerasyon (ani oluflum) yoluylainorganik (cansız) maddeden ortaya çı-kan yeni yaratıklar sürekli olarak beliri-

yordu. Zincirin yukarısına do¤ru sürekliolarak kompleksleflen bir süreç iflliyor-du…85

Bu bakımdan bugün "evrim teorisi"dedi¤imiz kavram, gerçekte eski

bir Yunan efsanesi olan BüyükVarolufl Zincirinin günümüze

taflınmasıyla do¤mufltur. Dar-win'den önce de birçok evrimci

vardı ve onların evrimci fi-kirleri ve sözde delilleri-nin ço¤unun orijinali Bü-yük Varolufl Zinciri'nde

zaten yer alıyordu. Buffonve Lamarck'la birlikte Bü-

yük Varolufl Zinciri yeni bir kılıfla bilimdünyasına sunuldu, oradan da Darwin'eetki etti.

BBuurrggeessss SShhaallee

Kanada'nın British Columbia eyale-tinde yer alan Burgess Shale Bölgesinde,ça¤ımızın önemli paleontolojik bulgula-rından biri sayılan bir fosil yata¤ı bulun-maktadır. Bu bölgedeki fosil canlılarınözelli¤i, çok farklı türlere ait olmaları veönceki tabakalarda hiçbir ataları olma-dan, bir anda ortaya çıkmalarıdır.

Oysa bilindi¤i gibi evrim teorisi, tümcanlı türlerinin, daha önce yaflamıfl baflkatürlerden kademeli olarak evrimlefltikle-rini iddia etmektedir. Burgess Shale fo-silleri ve benzeri paleontolojik bulgularise, farklı canlı türlerinin, bu iddianıntam aksine, yeryüzünde hiçbir ataları ol-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

CCoommttee ddee BBuuffffoonn

74 BUFFON, COMTE DE

Page 77:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

BBuurrggeessss SShhaallee ffoossiillyyaattaa¤¤››nnddaa bbuulluunnaann iillggiinnççffoossiill ccaannll››llaarrddaann bbiirrii::MMaarrrreellllaa

madan bir anda ve kusursuz biçimde or-taya çıktıklarını göstermektedir.

Ünlü bilim dergisi Trends in Genetics(TIG), fiubat 1999 tarihli sayısında, Dar-winizm'in önündeki bu büyük paleonto-lojik sorunu flöyle ifade eder:

Küçük bir mekanda bulunmufl olan bu fo-sillerin, evrim biyolojisindeki bu büyüksorunla ilgili kızgın tartıflmanın tam mer-kezinde yer alması oldukça garip gözüke-bilir. Fakat bu hararetli tartıflmalara ne-den olan fley, Kambriyen devrinde yafla-yan hayvanların fosil kayıtlarında flaflırtı-cı bir bollukta ve birdenbire belirmeleri-dir. Radyometrik tarihlendirmelerin dahakesin sonuçları ya da giderek artan yenifosil bulguları ise, sadece bubiyolojik devrimin anili¤inive alanını keskinlefltirmifltir.Yeryüzünün yaflam potasın-daki bu de¤iflimin büyüklü¤übir açıklama gerektirmekte-dir. fiu ana kadar birçok tezileri sürülmüfl olsa da, genelfikir, hiçbirinin ikna edici ol-madı¤ıdır.86

TIG dergisi bu konuda ikiünlü evrimci otoriteden söz

eder: Stephen J. Gould ve Simon Con-way Morris. Her ikisi de Burgess Sha-le'deki "aniden ortaya çıkıflı", evrime gö-re açıklayabilmek için birer kitap yaz-mıfllardır; Gould'un kitabı Wonderful Li-fe (Muhteflem Hayat), Morris'inki iseThe Burgess Shale and the Rise of Ani-mals (Burgess Shale ve Hayvanlar›nYükselifli)dir. Ancak bu iki otorite de,TIG dergisinin vurguladı¤ı gibi, ne Bur-gess Shale fosillerini ne de genel olarakKambriyen devrine ait di¤er fosil kayıt-larını bir türlü açıklayamamaktadır.

Fosil kayıtlarının ortaya koydu¤u ger-çek sonuç fludur: Fosiller, canlıların yer-yüzünde bir anda ve kusursuz bir biçimde

BBuurrggeessss SShhaallee ffoossiill yyaattaa¤¤››nnddaa bbuulluunnaann ddiikkeenn ffoossiillii

75BURGESS SHALE

Page 78:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ortaya çıktıklarını göstermektedir. Kambriyen devri fosillerinin ortaya

koydu¤u bu tablo, evrim teorisinin var-sayımlarını reddederken, bir yandan da,canl›lar›n do¤aüstü bir yaratılıflla var ol-duklarını gösteren çok önemli bir delil-dir. Evrimci biyolog Douglas Futuyma,bu gerçe¤i flöyle açıklar:

Canlılar dünya üzerinde ya tamamenmükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortayaçıkmıfllardır ya da kendilerinden öncevar olan bazı canlı türlerinden evrimle-flerek meydana gelmifllerdir. E¤er eksik-siz ve mükemmel bir biçimde ortaya çık-mıfllarsa, o halde üstün bir akıl tarafın-dan yaratılmıfl olmaları gerekir.87

Dolayısıyla fosil kayıtları, canlıların,evrimin iddia etti¤i gibi ilkelden gelifl-mifle do¤ru bir süreç izlediklerini de¤il,bir anda ve en mükemmel halde ortayaçıktıklarını göstermektedir. Bu ise, can-lılı¤ın bilinçsiz do¤al süreçlerle de¤il,

üstün bir yaratılıflla var oldu¤una kanıtoluflturmaktadır. Evrimci paleontologJeffrey S. Levinton, Scientific Americandergisine yazdı¤ı "Hayvan EvrimininBig Bang'i" bafllıklı bir makalesinde bugerçe¤i istemeden de olsa kabul etmekteve "Kambriyen devrinde çok özel ve gi-zemli bir yaratıcı gücün varlı¤ını görü-yoruz" demektedir.88

BBüüyyüükk VVaarroolluuflfl ZZiinncciirrii

((GGrreeaatt CChhaa››nn ooff BBee››nngg))

Yunan felsefeci Aristo'ya göre türlerbasitten karmaflı¤a do¤ru giden bir hiye-rarfliye sahiptir ve tıpkı bir merdiveninbasamakları gibi do¤rusal bir çizgi üze-rinde sıralanmaktadır. Aristo bu tezine"Scala Naturae" adını verir. Aristo'nunbu fikri 18. yüzyıla kadar batı düflüncehayatını çok derinden etkileyecek ve da-ha sonra da "Evrim Teorisi"ne dönüfle-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrriinnee aaiitt bbiirr ffoossiill

BÜYÜK VAROLUfi Z‹NC‹R‹76

Page 79:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

cek olan Büyük Varolufl Zinciri (GreatChain of Being) inancının da kökenidir.

Darwinizm'in temelini oluflturan tümcanlıların cansız maddelerden evrimle-flerek geliflti¤i inancı ilk olarak "BüyükVarolufl Zinciri" adı altında Aristo'nunanlatımlarında karflımıza çıkar. BüyükVarolufl Zinciri evrimsel bir inanıfltır veAllah'ın varlı¤ını inkar eden felsefecilertarafından çok ra¤bet görmüfltür.

Söz konusu görüfle göre canlılar ken-dili¤inden oluflmufltur ve herfley; mine-rallerden organik maddeye, ilkel canlı-lardan hayvanlara, bitkilere ve insanlara,buradan da sözde "tanrılara" evrimlefl-mifltir. Bu ak›l d›fl› inanca göre yeni or-ganlar da canlının ihtiyacına göre kendi-li¤inden oluflmaktadır.

Hiçbir bilimsel dayana¤ı olmayan,aksine tüm bilimsel gerçeklerle çeliflen,sadece soyut mantık yürütmeye dayananbu inanıfl, son olarak da "evrim teorisi"adıyla öne sürülmüfltür.

Büyük Varolufl Zinciri ilk bafllardatamamen felsefi bir görüfl olarak ortayaatılmıfltır ve herhangi bir bilimsellik id-diasında da bulunmamıfltır. Ancak canlı-ların oluflumuna yaratılıfl gerçe¤i dıflındasözde bir cevap bulmaya çalıflanlar içinBüyük Varolufl Zinciri adeta can simidiolmufltur ve bu amaçla da bilimsel birhavaya sokulmufltur. Bu canlıların bir-birlerine nasıl dönüfltü¤ü ise büyük birmuammadır. Çünkü bu zincir, bilimselbir gözleme de¤il, soyut ve yüzeysel birmant›k yürütmeye dayanmaktad›r. Yaniilkça¤ felsefecilerinin masa baflında otu-rup hiçbir bilimsel arafltırma yapmadan

ortaya attıkları bir masaldan ibarettir. Günümüzdeki materyalist ve ateist

felsefelerin temelini oluflturan evrim te-orisiyle, eski pagan maddeci felsefelerinhayat kayna¤ını oluflturan Scala Naturaeve Büyük Varolufl Zinciri arasındaönemli bir paralellik söz konusudur.(bkz. Evrimsel paganizm) Bugün mater-yalizm evrim teorisiyle hayat bulurken,geçmiflteki maddeci anlayıfl Büyük Va-rolufl Zincirini kendine temel dayanakalmaktaydı.

Darwin bu kavramdan oldukça etki-lenmifl, hatta teorisini bu ana mantıküzerine kurmufltu. Loren Eiseley, Dar-win's Century (Darwin'in Yüzy›l›) isimlikitabında Darwin'in, Türlerin Kökeniisimli kitabının birçok bölümünde 18.yüzyılın bu varolufl merdiveninden man-tıklar kullandı¤ını, özellikle de organikmaddelerin zorunlu olarak mükemmelli-¤e do¤ru ilerledikleri fikrinin buradando¤du¤unu vurgulamıfltır.89

Dolayısıyla Darwin yeni ve bilimselbir teori ortaya atmamıfltı. Darwin'inyaptı¤ı, kökleri eski Sümer'deki putpe-rest efsanelere dayanan ve asıl eski Yu-nan'ın pagan inançları içinde geliflen birbatıl inancı, ça¤dafl bilimsel terimlerikullanarak ve çarpıtılmıfl birkaç gözlem-le destekleyerek yeniden ifade etmektenbaflka bir fley de¤ildi. Bu batıl inanç, ön-ce 17. ve 18. yüzyılda yaflamıfl bazı bi-lim adamları tarafından yeni eklemelerlezenginlefltirildi, sonra da Darwin'in Tür-lerin Kökeni isimli kitabında "bilimsel"bir görüntü kazanarak bilim tarihinin enbüyük yanılgısı olarak ortaya çıktı.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

BÜYÜK VAROLUfi Z‹NC‹R‹ 77

Page 80:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 81:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

CCœœllaaccaanntthh

Cœlacanth, evrimin sözde "canlıla-rın sudan karaya geçifli" tezine delil ola-rak öne sürdü¤ü bir balık türüdür. Cœla-canth sınıfına dahil olan balıklar, bir za-manlar balıklar ve amfibiyenler arasındayaflamıfl çok güçlü bir ara form delili sa-yılıyorlardı. Evrimci biyologlar, bu can-lının fosillerinden yola çıkarak, canlınınvücudunda ilkel (tam ifllev görmeyen)bir akci¤er bulundu¤unu ileri sürmüfller-di. Bu, pek çok bilimsel kaynakta anlatı-lıyor, hatta Cœlacanth'ı denizden karayaçıkarken gösteren çizimler yayınlanıyor-du.

Ancak 22 Aralık 1938'de Hint Okya-nusu'nda çok ilginç bir keflif yapıldı.Yetmifl milyon yıl önce soyu tükenmiflbir ara geçifl formu olarak tanıtılanCœlacanth ailesinin Latimeria türüne aitcanlı bir üyesi okyanusun açıklarında elegeçti! Cœlacanth'ın "kanlı-canlı" bir ör-

ne¤inin bulunması, evrimciler açısındanbüyük bir floktu kuflkusuz. Evrimci pale-ontolog J. L. B. Smith, "yolda dinozorarastlasaydım, daha çok flaflırmazdım"demiflti.90 ‹lerleyen yıllarda baflka bölge-lerde de 200'den fazla Cœlacanth yaka-landı.

Bu balıkların yakalanmasıyla bera-

EEvvrriimmcciilleerr CCœœllaaccaanntthh''››nn ffoossiilliinnee ddaayyaannaarraakk bbuu--nnuunn ssuuddaann kkaarraayyaa ggeeççiiflfltteekkii aarraa ggeeççiiflfl ffoorrmmuu ooll--dduu¤¤uunnuu ssööyyllüüyyoorrllaarrdd››.. AAnnccaakk iillkkii 11993388 yy››ll››nnddaaoollmmaakk üüzzeerree bbuu bbaall››¤¤››nn ccaannll›› öörrnneekklleerriinniinn ddeeffaa--llaarrccaa yyaakkaallaannmmaass››,, eevvrriimmcciilleerriinn ssppeekküüllaassyyoonn--llaarrddaa nnee kkaaddaarr iilleerrii ggiiddeebbiilleecceekklleerriinnii ggöösstteerrddii..

79CŒLACANTH

Page 82:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ber, bu canlılar üzerinde yapılan spekü-

lasyonların temelsizli¤i de anlaflılmıfl ol-

du. Cœlacanth, iddiaların aksine ne ilkel

bir akci¤ere, ne de büyük bir beyne sa-

hipti. Evrimci arafltırmacıların ilkel akci-

¤er oldu¤unu düflündükleri yapı, balı¤ın

vücudunda bulunan bir ya¤ kesesinden

baflka bir fley de¤ildi.91 Dahası, "sudan

çıkmaya hazırlanan bir sürüngen adayı"

olarak tanıtılan Cœlacanth'ın, gerçekte

okyanusun en derin sularında yaflayan ve

180 m derinli¤in üzerine hemen hiç çık-

mayan bir dip balı¤ı oldu¤u anlaflıldı.92

Bunun üzerine, Cœlacanth'ın evrimci

yayınlardaki popülaritesi bir anda yok

oldu. Peter Forey adlı evrimci paleonto-

log, Nature dergisinde yayınlanan bir

makalede bu konuda flöyle bir itirafta bu-

lunmufltur:

Cœlacanth'ların tetrapodların atasına

yakın oldu¤una dair uzun süredir payla-

flılan bir görüfl oldu¤u için, Latimeria'nın

(canlısının) bulunmasıyla birlikte, balık-

lardan amfibiyenlere geçifl hakkında do¤-

rudan bilgilerin elde edilece¤i ümit edil-

miflti... Ama Latimeria'nın anatomisi ve

fizyolojisi üzerinde yapılan incelemeler,

bu iliflki varsayımının sadece bir temenni-

den ibaret oldu¤unu ve Cœlacanth'ın bir

"kayıp ba¤lantı" olarak gösterilmesinin

bir dayana¤ı olmadı¤ını ortaya koydu.93

Yukarıdaki itiraftan da anlaflıldı¤ı gi-

bi balıklar ve amfibiyenler arasında hiç-

bir ara form yaflamamıfltır. Evrimcilerin

tek ciddi ara form olarak gösterdikleri

Cœlecanth da gerçekte evrim ile ba¤lan-

tısı olmayan bir balık türüdür.

CCoo¤¤rraaffii iizzoollaassyyoonn ggöörrüüflflüü

((AAllllooppaattrriikk ‹‹zzoollaassyyoonn)Efleyli üreyen canlılar bir kara parça-

sının çökmesi veya kıtaların birbirindenayrılması gibi nedenlerden dolayı birco¤rafi ayrıma (izolasyona) u¤rayabilir-ler. Bu durumda iki ayrı bölgedeki canlı-lar kendi içlerinde bir genetik özellikolufltururlar. Di¤er bir deyiflle co¤rafi en-geller popülasyonları birbirinden ayırmıflolur. Örne¤in kara hayvanları büyük çöl-ler ve sularla ya da yüksek da¤larla birbi-rinden ayrılabilirler.94 E¤er bir popülas-yon co¤rafi olarak iki ya da daha fazlabölgeye (birime) ayrılırsa, aralarındakifark gittikçe artacak ve bir zaman sonrabu ayrı bölgelerdeki canlılar farklı co¤ra-fi ırkları meydana getirecektir.95 Bu ay-rım popülasyonlar arasında gen akıflınıönleyecek düzeye geldi¤inde, bir zaman-lar birbirine benzer özellik taflıyan bir tü-rün farklı varyasyonları arasındaki ben-zerli¤in arası açılmıfl olur.

Bu konu ile ilgili evrimcilerin yanıl-gısı flöyledir: Evrimciler ayrı kıtalarda yada ortamlarda yaflamak durumunda kalancanlıların farklı birer türe dönüfltükleriniöne sürerler. Halbuki farklı bölgelerdeortaya çıkan farklı özelliklerdeki canlılarpopülasyon farklılıklarından baflka birfley de¤ildir. O bölgede çiftleflmeye zo-runlu kalan canlıların genetik kombinas-yonu sınırlı kalmakta ve genlerindeki be-lirli özellikler daha ön plana çıkmaktadır.Yoksa yepyeni bir tür oluflumu söz konu-su de¤ildir.

Aslında aynı durum insanlar için de

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

CO⁄RAF‹ ‹ZOLASYON GÖRÜfiÜ80

Page 83:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

söz konusudur. Yeryüzündeki farklı ırk-lar, co¤rafi izolasyon aracılı¤ıyla farklıırk özelliklerine sahip olmufllardır. Birgrup insanda siyah derililik özelli¤i bas-kın çıkmıfl, bunlar aynı bölgede yafladık-ları ve kendi içlerinde ço¤aldıkları içinsiyah derili bir ırk meydana gelmifltir.Çekik gözlü Uzakdo¤u ırkları da aynıflekildedir. E¤er co¤rafi izolasyon olma-saydı, yani dünyadaki tüm ırklar asırlar-dır birbirleriyle sürekli karıflık evlilikleryapıyor olsalardı, o zaman herkes "me-

lez" olurdu; zenciler, beyazlar,çekik gözlüler olmaz, insanlarıntümü bir "ortalama"da buluflurdu.

Bazen, co¤rafi nedenlerdenötürü birbirinden ayrı kalan var-yasyonlar yeniden biraraya geti-rildiklerinde, kimi zaman birbir-leri ile çiftleflmezler. Çiftleflme-dikleri için de, modern biyoloji-nin "tür" tanımlamasına göre, "alttür" olmaktan çıkıp, "ayrı türler"haline gelmifl olurlar. Buna "tür-leflme" (speciation) adı verilir.

Evrimciler ise, bu kavramıalıp hemen flu çıkarımı yaparlar:"Do¤ada türleflme var, yani yenicanlı türleri do¤al mekanizmalar-la olufluyor, demek ki tüm türlerbu flekilde oluflmufl". Oysa bu çı-karımda çok büyük bir aldatmacagizlidir.

Aldatmacanın iki önemli nok-tası vardır:1) Birbirlerinden izole olmufl olanA ve B varyasyonları, birarayageldiklerinde çiftleflmiyor olabilir-

ler. Ama bu durum ço¤u zaman "çiftlefl-me davranıflı"ndan kaynaklanır. Yani Ave B varyasyonuna ait bireyler, di¤er var-yasyon kendilerine yabancı göründü¤üiçin, onu "kendilerine yakın bulmadıkla-rı" için çiftleflmezler. Ancak çiftleflmele-rini engelleyecek bir genetik uyumsuzlukyoktur. Dolayısıyla aslında genetik bilgiaçısından hala aynı türe aittirler. (Nite-kim bu nedenle "tür" kavramı biyolojidetartıflma konusu olmaya devam etmekte-dir.)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

81CO⁄RAF‹ ‹ZOLASYON GÖRÜfiÜ

YYeerryyüüzzüünnddeekkii ffaarrkkll›› ››rrkkllaarr,, ccoo¤¤rraaffii iizzoollaassyyoonn aarraacc››ll››--¤¤››yyllaa ffaarrkkll›› öözzeelllliikklleerree ssaahhiipp oollmmuuflflllaarrdd››rr.. BBiirr ggrruupp iinn--ssaannddaa ssiiyyaahh ddeerriilliilliikk öözzeellllii¤¤ii bbaasskk››nn çç››kkmm››flfl,, bbuunnllaarraayynn›› bbööllggeeddee yyaaflflaadd››kkllaarr›› vvee kkeennddii iiççlleerriinnddee ççoo¤¤aall--dd››kkllaarr›› iiççiinn ssiiyyaahh ddeerriillii bbiirr ››rrkk mmeeyyddaannaa ggeellmmiiflflttiirr..

Page 84:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

2) Asıl önemli nokta ise, söz konusu"türleflme"nin, bir genetik bilgi artıflı de-¤il, aksine genetik bilgi kaybı anlamınagelmesidir. Ayrıflmanın nedeni, varyas-yonlardan birinin veya her ikisinin yenibir genetik bilgi edinmifl olmaları de¤il-dir. Böyle bir genetik bilgi eklenmesiyoktur. Örne¤in iki varyasyondan her-hangi biri yeni bir proteine, yeni bir en-zime, yeni bir organa kavuflmufl de¤ildir.Ortada bir "geliflme" yoktur. Aksine, da-ha önceden farklı genetik bilgileri aynıanda barındıran popülasyon (örne¤in,hem uzun hem de kısa tüy özelli¤ini,hem koyu hem de açık renk özelli¤inibarındıran popülasyon) yerine, flimdi ge-netik bilgi yönünden daha fakirleflmifliki popülasyon vardır.

Dolayısıyla söz konusu "türlefl-me"nin evrim teorisini destekler hiçbiryönü yoktur. Çünkü evrim teorisi, canlıtürlerinin hepsinin basitten kompleksedo¤ru rastlantılar yoluyla türedi¤i iddi-asındadır. Dolayısıyla bu teorinin dikka-te alınabilmesi için, "genetik bilgiyi artı-rıcı mekanizmalar" gösterebilmesi gere-kir. Gözü, kula¤ı, kalbi, akci¤eri, kanat-ları, ayakları veya di¤er organ ve sis-temleri olmayan canlıların bunları nasılkazandıklarını, bu organ ve sistemleritanımlayan genetik bilginin nereden gel-di¤ini açıklayabilmesi gerekir. Zaten varolan bir canlı türünün genetik bilgi kay-bına u¤rayarak ikiye bölünmesi, kuflku-suz evrimle hiç ilgisi olmayan bir du-rumdur.

CCoonnffuucc››uussoorrnn››ss

1995 yılında Çin'de Omurgalılar Pa-leontolojisi Enstitüsü'nde arafltırmalaryapan Lianhai Hou ve Zhonghe Zhouadlı iki paleontolog, Confuciusornis ola-rak isimlendirdikleri yeni bir fosil kuflkeflfettiler. Evrimciler tarafından tümkuflların en eski atası sayılan ve yarı–sü-rüngen kabul edilen Archæopteryx'le ay-nı yaflta (yaklaflık 140 milyon yıl) olanbu canlı, günümüz kufllarına çok benzi-yordu. Bu kuflun diflleri yoktu, gagası vetüyleri ise günümüz kufllarınınkiyle aynıözellikleri göstermekteydi. ‹skelet yapısıda günümüz kufllar›yla aynı olan bu ku-flun kanatlarında, Archæopteryx'te oldu-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

CONFUCIUSORNIS82

AArrcchhææoopptteerryyxx ii llee yyaakkllaaflfl››kk oollaarraakk aayynn››ddöönneemmddee yyaaflflaamm››flfl oollaann CCoonnffuucciiuussoorrnniissggüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann kkuuflflllaarrllaa ççookk bbüüyyüükkbbeennzzeerrlliikk ggöösstteerriirr..

Page 85:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

¤u gibi pençeler vardı. Kuyruk tüylerinedestek olan "pygostyle" isimli yapı bukuflta da görülüyordu. Bu gerçek, do¤alolarak Archæopteryx'in bütün kufllarınilkel atası oldu¤u yönündeki evrimcitezleri de çürütüyordu.96

Sonuç olarak günümüz kufllarına çokbenzeyen Confuciusornis, evrimcilerinon yıllardır kuflların evrimi senaryosu-nun en büyük delili olarak gösterdi¤iArchæopteryx'in geçersizli¤ini de ortayakoymufl oldu.

CCrr››cckk,, FFrraanncc››ss

Canlılı¤ın kökenini rastlantılarlaaçıklama çabasındaki evrim teorisi, hüc-redeki en temel moleküllerin varlı¤ınabile tutarlı bir açıklama getirememiflken,

genetik bilimindeki ilerlemeler venükleik asitlerin, yani

DNA ve RNA'nın kefl-fi, teori için yepyeni

problemler do¤ur-du. 1955 yılındaJames Watson veFrancis Crick

adlı iki bilim adamının çalıflmaları,DNA'nın inanılmaz derecedeki komp-leks yapısını ve tasarımını gün ıflı¤ına çı-kardı.

Vücuttaki 100 trilyon hücrenin herbirinin çekirde¤inde bulunan DNA adlımolekül, insan vücudunun eksiksiz biryapı planını içerir. (bkz. DNA)

Uzun yıllar moleküler evrim teorisinisavunan Francis Crick bile DNA'yı kefl-fettikten sonra, böylesine kompleks birmolekülün tesadüfen, kendi kendine, birevrim süreci sonucunda oluflamayaca¤ı-nı flöyle itiraf etmifltir:

Bugünkü mevcut bil-gilerin ıflı¤ında dü-rüst bir adam ancakflunu söyleyebilir:Bir anlamda hayatmucizevi bir flekildeortaya çıkmıfltır.97

83CRICK, FRANCIS

FFrraanncciiss CCrriicckk''iinn DDNNAA''yy›› kkeeflflffii,, DDNNAA''nn››nnoollaa¤¤aannüüssttüü kkoommpplleekkss yyaapp››ss››nn››

ggüünn ››flfl››¤¤››nnaa çç››kkaarrdd››..

FFrraanncciiss CCrriicckk

Page 86:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

CCrroo--mmaaggnnoonn aaddaamm››

Cro-Magnon sınıflaması, 30.000 yıl

önceye kadar yafladı¤ı tahmin edilen Av-

rupalı bir insan ırkıdır. Kubbe fleklinde

bir kafatasına, genifl bir alna sahiptir.

1.600 cc.'lik kafatası hacmi, günümüz

insanının kafatası hacmi ortalamasından

fazladır. Kafatasında kalın kafl çıkıntıları

ve arka kısımda kemiksi çıkıntı bulun-

masından ötürü bir ara geçifl formu oldu-

¤u öne sürülmüfltür.

Fakat Cro-Magnon kafatasının yapısı

ve hacmi, günümüzde Afrika ve tropik

iklimlerde yaflayan bazı ırklarınınkine

fazlasıyla benzemektedir. Bu benzerli¤e

dayanarak, Cro-Magnon'un Afrika kö-

kenli eski bir ırk oldu¤u tahmin edilir.

Di¤er bazı paleoantropolojik bulgular,

Cro-Magnon ve Neandertal ırklarının

birbirleri ile kaynaflarak, günümüzdeki

bazı ırklara temel oluflturduklarını gös-

termektedir. Dahası günümüzde Cro-

Magnon ırkına benzer etnik gruplarınAfrika kıtasının farklı bölgelerinde veFransa'nın Salute ve Dordonya bölgele-rinde hala yafladı¤ı kabul edilmektedir.Polonya ve Macaristan'da da aynı özel-liklere sahip insanlara rastlanmıfltır.

Tüm bunlar göstermektedir ki Cro-Magnon evrimcilerin iddia ettikleri gibiinsanın sözde evrimsel atası de¤ildir.Söz konusu fosillerin günümüz Avrupa-lılarından farkı, bir eskimo ile bir zenciya da bir pigme ile bir Avrupalı arasın-daki farktan daha büyük de¤ildir. Sonuçitibariyle, Cro-Magnon tarih içinde ya-flamıfl, di¤er ırklara karıflıp asimile ola-rak ya da soyları tükenip yok olarak tarihsahnesinden çekilmifl özgün bir insan ır-kını temsil etmektedir.

CCrroossssoopptteerryygg››aann

Evrim teorisinin dört ayaklıların kö-keni hakkındaki varsayımı, bu canlılarınsuda yaflamakta olan balıklardan evrim-leflti¤i yönündedir. Oysa bu iddia, hemfizyolojik ve anatomik yönlerden çelifl-kilidir, hem de fosil kayıtları yönündentemelsizdir. Evrimcilerin tesadüfler so-nucu gerçekleflti¤ini iddia ettikleri, -söz-de- suda yaflayan canlıların karaya uy-gun özellikler kazanmaları, denizde ya-flayan bir canlı için hiçbir avantaj olufl-turmayacaktır. Dolayısıyla bu özellikle-rin do¤al seleksiyon vas›tas›yla seçilerekolufltu¤unu ileri sürmenin hiçbir mantık-lı temeli yoktur. Aksine, do¤al seleksi-yon yoluyla "ön-adaptasyon" geçiren bir

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

CRO-MAGNON ADAMI84

CCrroo--MMaaggnnoonn kkaaffaattaass››

Page 87:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

canlın›n elenmesi gerekir, çünkü bu can-lı karada yaflamaya uygun özellikler ka-zandıkça denizde dezavantajlı hale gele-cektir. Kısacası, "denizden karaya geçifl"senaryosu tümüyle çıkmaz içindedir. Ni-tekim evrimci biyologların bu konudaortaya koyabildikleri tutarlı bir fosil ka-nıtı da yoktur.

Evrimci do¤a tarihçileri, dört ayaklı-ların atası olarak genellikle Rhipidistianya da Cœlacanth sınıflarına ait balıkları

sayarlar. Bunlar, "Crossopterygian" takı-mına ait balıklardır ve evrimcileri umut-landıran tek özellikleri, yüzgeçlerinin di-¤er balıklara göre "etli" olufludur. Oysabu balıklar birer ara form de¤ildir ve am-fibiyenlerle aralarında anatomik ve fiz-yolojik olarak çok büyük temel farklılık-lar vardır. Bütün arafltırmalara ra¤menbu bofllu¤u doldurabilecek bir tek fosilbile bulunamamıfltır.98 (bkz. Sudan kara-ya geçifl tezi)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

CCœœllaaccaanntthh''››nnyyüüzzggeeccii

IIcctthhyyoosstteeggaa''nn››nnaayyaa¤¤››

CCœœllaaccaanntthh

IIcchhtthhyyoosstteeggaa

EEvvrriimmcciilleerriinn,, CCœœllaaccaanntthh vvee bbeennzzeerrii bbaall››kkllaarr›› ""kkaarraa ccaannll››llaarr››nn››nn aattaass››"" oollaarraakk hhaayyaall eettmmee--lleerriinniinn aass››ll nneeddeennii,, bbuu bbaall››kkllaarr››nn yyüüzzggeeççlleerriinniinn kkeemmiikkllii oolluuflfluudduurr.. BBuu kkeemmiikklleerriinn zzaammaannllaaaayyaakkllaarraa ddöönnüüflflttüü¤¤üünnüü vvaarrssaayyaarrllaarr.. AAnnccaakk bbuu bbaall››kkllaarr››nn kkeemmiikklleerrii iillee IIcchhtthhyyoosstteeggaa ggiibbiikkaarraa ccaannll››llaarr››nn››nn aayyaakkllaarr›› aarraass››nnddaa ççookk tteemmeell bbiirr ffaarrkk vvaarrdd››rr.. CCœœllaaccaanntthh''ddaa kkeemmiikklleerr,, 11nnoo''lluu flfleekkiillddee ggöörrüüllddüü¤¤üü ggiibbii ccaannll››nn››nn oommuurrggaass››nnaa bbaa¤¤ll›› ddee¤¤iillddiirr.. AAnnccaakk IIcchhtthhyyoosstteeggaa''ddaakkeemmiikklleerr,, 22 nnoo''lluu flfleekkiillddee ggöösstteerriillddii¤¤ii ggiibbii ddoo¤¤rruuddaann oommuurrggaayyaa bbaa¤¤ll››dd››rr.. DDoollaayy››ss››yyllaa,, bbuuyyüüzzggeeççlleerriinn yyaavvaaflfl yyaavvaaflfl aayyaakkllaarraa ddöönnüüflflttüükklleerrii iiddddiiaass›› ttaammaammeenn tteemmeellssiizzddiirr.. DDaahhaass››,,CCœœllaaccaanntthh''››nn yyüüzzggeeççlleerriinnddeekkii kkeemmiikklleerriinn yyaapp››ss›› iillee IIcchhtthhyyoosstteeggaa''nn››nn aayyaakkllaarr››nnddaakkiikkeemmiikklleerriinn yyaapp››ss›› ddaa,, 33 vvee 44 nnoo''lluu flfleekkiilllleerrddee ggöörrüüllddüü¤¤üü ggiibbii ççookk ffaarrkkll››dd››rr..

YÜZGEÇ ‹LE AYAK ARASINDAK‹ FARK

11 33

4422

CROSSOPTERYGIAN 85

Page 88:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

''DDiinnoozzoorrllaarr››nn ssiinneekk aavvllaammaayyaa ççaall››flfl››rrkkeenn kkaannaattllaann››pp kkuuflfl oolldduukkllaarr››'' kkoommeeddii ttüürrüünnddee bbiirr hhiikkaayyeeddee¤¤iill,, eevvrriimm tteeoorriissyyeennlleerriinniinn kkuuflflllaarr››nn kköökkeennii kkoonnuussuunnddaakkii ssöözzddee eenn ""cciiddddii"" tteezziiddiirr..

CCuurrssoorr››aall tteeoorrii

Kara canlısı olan sürüngenlerin nasılolup da uçmaya baflladıkları konusundaevrimcilerin öne sürdükleri belli bafllı ikiaçıklamadan biridir. Bu teoriye göre sü-rüngenler yerden yukarı do¤ru havalan-mıfllardır. Teorinin temel argümanı, bazısürüngenlerin böcek avlamak için önkollarını uzun süre ve sık sık çırptıklarıve zaman içinde de bu ön kolların kanat-lara dönüfltü¤ü fleklindedir. Kanat gibison derece kompleks bir organın, sinekyakalamak için birbirine çırpılan ön kol-lardan nasıl meydana geldi¤i hakkında

ise hiçbir açıklama yapılmamaktadır.Cursorial teorinin önde gelen savunucu-su John Ostrom, her iki hipotezi savu-nanların ancak spekülasyon yapabildik-lerini itiraf ederek flöyle der: "Benim'cursorial predator' teorim gerçekten despekülatiftir. Fakat arboreal teori de ay-nı flekilde spekülatiftir".99 (bkz. Arborealteori)

Ayrıca herhangi bir mutasyonun birsürüngenin ön ayaklarında belirsiz birde¤iflime neden oldu¤unu varsaysak bile,bunun üzerine yeni mutasyonlar eklene-rek "tesadüfen" bir kanat oluflmufl olabi-

86 CURSORIAL TEOR‹

Page 89:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lece¤ini öngörmek tamamen akıl dıflıdır.Çünkü ön ayaklarda meydana gelecekbir mutasyon, canlıya çalıflır bir kanatkazandırmadı¤ı gibi, onu ön ayakların-dan da mahrum bırakacaktır. Bu ise, bucanlının, di¤er türdefllerine göre dahadezavantajlı (yani sakat) bir bedene sa-hip olması anlamına gelir. Evrim teorisi-nin kurallarına göre de, do¤al seleksi-yon vas›tas›yla bu sakat canlı elenecek-tir. Kaldı ki, biyofizik arafltırmalara gö-re, mutasyonlar çok nadir gerçekleflende¤iflimlerdir. Dolayısıyla, bu sakat can-lıların milyonlarca yıl eksik ve güdükkanatlarının küçük küçük mutasyonlarlatamamlanmasını beklemeleri, her yön-den imkansızdır.

CCuuvv››eerr,, GGeeoorrggeess

Paleontolojinin kurucusu sayılanFransız Georges Cuvier (1769-1832) ay-nı zamanda bir jeolog ve karflılafltırmalıanatomistti. Omurgalı ve omurgasızlarınzoolojisi ve paleontolojisinde çok geniflçalıflmalar yapmıfl ve bilim tarihini kale-me almıfltı. Cuvier, aynı zamanda geç-miflteki canlıların neslinin tükendi¤i ger-çe¤ini kesin olarak ortaya koymufl vebuna iliflkin teoriyi evrim teorisine tersdüflecek flekilde açıklamıfltı.100

Ayrıca Cuvier, ilgili sınıfları filumla-ra gruplandırarak Linnaeus'un sınıflan-dırma tablosunu geniflletti. (bkz. Linna-eus, Carolus) Ve bu sistemi fosillere deuygulayarak nesli tükenmifl hayvanlarınorganik kalıntılarını tespit etti. Cuvier

hayvanların belli sabit ve do¤al özellik-leri oldu¤una inandı¤ı için hem evrim te-orisine hem de Lamarck'ın 'kazanılmıflözelliklerin kalıtım yoluyla aktarılmasıteorisi'ne karflı çıkmıfltı.101

ÇÇ

ÇÇaapprraazz ççiiffttlleeflflttiirrmmee

(bkz. Krossing-over)

ÇÇeeflfliittlleennmmee ((vvaarryyaassyyoonn))

(bkz. Varyasyon)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

87CUVIER, GEORGES

GGeeoorrggeess CCuuvviieerr

Page 90:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 91:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDaarr ppooppüüllaassyyoonn

Sıçramalı evrim savunucularının or-taya attıkları görüfllerden biri, "dar popü-lasyonlar" kavramıdır. Bununla, yeni türoluflumunun, sayıca son derece az hay-vanı ya da bitkiyi barındıran topluluklar-da oldu¤unu ifade ederler. Bu iddiayagöre, çok sayıda hayvanı barındıran po-pülasyonlar evrimsel bir geliflme göster-mezler ve "stasis" (dura¤anlık) halinikorurlar. (bkz. Dura¤anlık) Ancak bu po-pülasyonlardan bazen küçük gruplar ay-rılır ve bu "izole" gruplar sadece kendiiçlerinde çiftleflir. (Bunun ço¤u zamanco¤rafi flartlardan kaynaklandı¤ı varsa-yılır.) Kendi içlerinde çiftleflen bu küçükgruplarda makromutasyonlar etkili olurve çok hızlı bir "türleflme" yaflanır.

Sıçramalı evrim savunucularının darpopülasyonlar kavramı üzerinde durma-larındaki sebep, fosil kayıtlarındaki araformların yoklu¤una dair bir "açıklama"getirebilmektir. "Evrimsel de¤iflikliklerçok dar popülasyonlarda ve çok hızlı ge-liflti ve dolayısıyla geriye yeterince fosilizi kalmadı" fleklindeki anlatımlarını bunedenle ısrarla vurgularlar.

Oysa son yıllarda yapılan bilimseldeney ve gözlemler, dar popülasyonlarıngenetik yönden avantajlı de¤il, dezavan-tajlı oldu¤unu ortaya koymaktadır. Darpopülasyonlar, yeni bir tür oluflumunayol açacak flekilde geliflmek bir yana,aksine ciddi genetik bozukluklar ortayaçıkarmaktadır. Bunun nedeni, dar popü-lasyonlarda, bireylerin sürekli dar bir ge-netik havuz içinde çiftleflmeleridir. Bu

yüzden normalde "heterozigot" olan bi-reyler giderek "homozigot" haline gel-mektedir. Bunun sonucunda da, normal-de çekinik (resesif) olan bozuk genlerbaskın (dominant) hale gelmekte ve böy-lece popülasyonda giderek daha fazlagenetik bozukluk ve hastalık ortaya çık-maktadır.102

Bu konuyu incelemek için, tavuklarüzerinde 35 yıl süren bir çalıflma yapıl-mıfltır. Gözlemlerde, dar bir popülasyoniçinde tutulan tavukların giderek genetikyönden zayıf hale geldi¤i belirlenmifltir.Tavukların yumurta üretimi %100'den%80'e düflmüfl, üreme oranı da %93'ten%74'e inmifltir. Ancak insanların bilinçlimüdahalesiyle, yani baflka bölgelerdengetirilen tavukların popülasyona karıfltı-rılmasıyla, bu genetik gerileme durmuflve tavuklar normalleflme e¤ilimine gir-mifltir.103

Bu ve benzeri bulgular, sıçramalı ev-rim savucularının sı¤ındıkları "dar popü-lasyonlar evrimsel geliflmelerin kayna¤ı-dır" fleklindeki iddianın bilimsel bir ge-çerlili¤i olmadı¤ını açıkça göstermekte-dir. (bkz. Sıçra-malı evrimmodeli)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

89DAR POPÜLASYON

Page 92:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DARWIN, CHARLES ROBERT90

DDaarrww››nn,, CChhaarrlleess RRoobbeerrtt

Bugünkü savunuldu¤u flekliyle evrimteorisini ortaya atan kifli, amatör bir ‹ngi-liz do¤abilimci olan Charles Robert Dar-win'dir.

Darwin hiçbir zaman gerçek bir biyo-loji e¤itimi almamıfltı. Do¤a ve canlılarkonusunda sadece amatör bir ilgiye sa-hipti. Bu ilgisinin bir sonucu olarak, 1832yılında ‹ngiltere'den yola çıkan ve befl yılboyunca dünyanın farklı bölgelerini ge-zen H.M.S. Beagle adlı resmi keflif gemi-sinde gönüllü olarak yer aldı. Darwin, bugezi sırasında gördü¤ü farklı canlı türle-rinden, özellikle de Galapagos Adalarında

gördü¤ü farklı ispinoz türlerinden çok et-kilenmiflti. Bu kuflların gagalarındakifarkların, çevreye uyum sa¤lamalarındankaynaklandı¤ını düflündü. Bu düflüncedenhareketle canlılardaki bütün çeflitlili¤inkökeninde "çevreye uyum" kavramınınoldu¤unu varsaydı. Darwin bu varsay›m›ile bilimsel gerçekleri göz ard› ederek,canl› türlerini Allah'›n yaratt›¤› gerçe¤inekarfl› ç›km›fl ve canl›lar›n ortak bir atadangelerek, do¤a flartlar› sonucunda birbirle-rinden farkl›laflt›klar›n› öne sürmüfltü.

Darwin'in bu varsayımı hiçbir bilim-sel bulgu ya da deneye dayanmıyordu.Ancak Darwin, dönemin ünlü materyalistbiyologlarından aldı¤ı destek ve teflvik-lerle, bu varsayımlarını zamanla iddialıbir teori haline getirdi. Bu teoriye görecanlılar tek bir ilkel atadan geliyorlardıama çok uzun bir süreç içinde küçük kü-çük de¤iflimlere u¤ramıfllar ve böylecefarklılaflmıfllardı. Ortama en iyi flekildeuyum sa¤layanlar özelliklerini geleceknesillere aktarıyor, böylece bu yararlı de-¤iflimler zamanla birikerek bireyi, atala-rından tamamen farklı bir canlıya dönüfl-türüyordu. (Bu "yararlı de¤iflimler"in kö-

keninin ne oldu¤u ise meçhuldü.) Dar-win'e göre insan da, bu hayali mekaniz-manın en geliflmifl ürünüydü.

Darwin hayal gücünde canlandırdı-¤ı bu mekanizmaya "do¤al seleksiyon-

la evrim" adını verdi. Artık, "türlerin kö-keni"ni buldu¤unu düflünüyordu: Bir tü-rün kökeni baflka bir türdü. Sonunda bufikirlerini 1859 yılında yayınlanan Türle-rin Kökeni adlı kitabında açıkladı. MMooddeerrnn bbiilliimmsseell

bbuullgguullaarr ttaarraaff››nnddaannyyaallaannllaannaann eevvrriimmtteeoorriissiinniinn kkuurruuccuussuuCChhaarrlleess DDaarrwwiinn..

Page 93:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Darwin teorisini "do¤al seleksiyon"kavramı üzerine kurmufltu. Do¤al selek-siyon, do¤adaki yaflam mücadelesinde,güçlü veya ortamın flartlarına uygun olancanlıların hayatta kalması anlamına ge-lir. Darwin'in teorisini ortaya koydu¤ukitabının bafllı¤ında bile vurgulanan id-dia budur: Türlerin Kökeni, Do¤al Se-leksiyon Yoluyla.

Darwin'in temelsiz mantı¤ı flöyledir: Bir canlı türü içinde do¤al ve rastlan-

tısal farklılıklar olmaktadır. Örne¤in ba-zı inekler daha büyük, bazıları daha ko-yu renklidir. Bu de¤iflikliklerin hangisiavantajlı ise, o özellik do¤al seleksiyonvas›tas›yla seçilecektir. Böylece söz ko-nusu avantajlı özellik, o hayvan toplulu-¤una hakim hale gelecektir. Bu özellik-lerin uzun zaman içinde birikmesiyle de,ortaya yeni bir tür çıkacaktır.

Ancak Darwin'in ortaya attı¤ı bu"do¤al seleksiyonla evrim" teorisi, dahailk aflamada en temel soruları cevapsızbırakıyordu. fiayet canlılar Darwin'in id-dia etti¤i gibi kademe kademe evrimlefl-mifl olsalardı, bu durumda çok sayıda"ara tür" yaflamıfl olmalıydı. Ancak fosilkayıtlarına bakıldı¤ında bu teorik canlı-lardan -hayali ara geçifl formlarından-hiçbir eser yoktu. Darwin bu sorun üze-rinde çok kafa yormufl ve sonuçta "bu fo-siller ileride bulunabilir" demek zorundakalmıfltı. Ancak aradan 150 y›l geçmesi-ne ra¤men umulan fosiller bulunamad›.

Darwin, canlıların sahip olduklarıgöz, kulak, kanat gibi kompleks organla-rı do¤al seleksiyonla açıklama konusun-da da çaresizlik içindeydi. Çünkü tek bir

dokuları bile eksik olsa hiçbir ifle yara-mayacak olan bu organların, kademe ka-deme geliflmifl olduklarını savunmak im-kansızdı. (bkz. ‹ndirgenemez kompleks-lik) Nitekim Darwin, teorisiyle ilgili ya-fladı¤ı sıkıntıları Türlerin Kökeni adlı ki-tabında kendisi de belirtmek zorundakalmıfltı. (bkz. Türlerin Kökeni) Tümbunların öncesinde, Darwin'in "tüm can-lıların ortak atası" dedi¤i ilk canlı orga-nizmanın nasıl olufltu¤u konusu tam birmuammaydı. Çünkü cansız maddelerin,do¤al süreçlerle canlı hale gelmesimümkün de¤ildi. ‹lerleyen bilim ve tek-noloji ise çok kısa bir süre içinde Dar-win'in ilkel bilim anlayıflının ürünü olanteorisini temelinden yıktı.

DDaarrww››nniizzmm

(bkz. Evrim teorisi)

DDaarrww››nniizzmm vvee IIrrkkçç››ll››kk

Günümüzdeki Darwinistlerin ço¤u,aslında Darwin'in ırkçı olmadı¤ını, ancakırkçıların kendi görüfllerini desteklemekamacıyla Darwin'in fikirlerini taraflı ola-rak yorumladıklarını iddia ederler. Türle-rin Kökeni kitabının alt bafllı¤ında yeralan "Kayırılmıfl Irkların Korunması Yo-luyla" ifadesinin ise sadece hayvanlar içinkullanıldı¤ını iddia ederler. Ancak bu id-diaların sahiplerinin gözardı ettikleri fley,Darwin'in ‹nsanın Türeyifli isimli kitabın-da, insan ırkları için söyledikleridir.

Darwin'in bu kitapta ortaya koydu¤ugörüfllere göre, insan ırkları evrimin

Harun Yahya (Adnan Oktar)

91DARWIN‹ZM

Page 94:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

farklı basamaklarını temsil ediyordu vebazı insan ırkları, di¤er insanlara göredaha çok evrimleflmifl ve ilerlemifllerdi.Bazıları ise, neredeyse hala maymunlar-la aynı düzeydeydi.

Darwin, "yaflam mücadelesi"nin in-san ırkları arasında da geçerli oldu¤unuöne sürmüfltü. (bkz. Yaflam mücadelesi)"Kayırılmıfl ırklar" bu mücadelede üstüngeliyorlardı. Darwin'e göre kayırılmıflırklar, Avrupalı beyazlardı. Asyalı ya daAfrikalı ırklar ise, yaflam mücadelesindegeri kalmıfllardı. Darwin daha da ileri gi-derek, bu ırkların dünya üzerindeki "ya-flam mücadelesi"ni yakın zamanda tama-men kaybederek yok olacaklarını ilerisürmüfltü:

Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek ya-kın bir gelecekte, medeni insan ırkları,vahfli ırkları tamamen yeryüzünden sile-cekler ve onların yerine geçecekler. Öteyandan insansı maymunlar da… kuflku-suz elimine edilecekler. Böylece insan ileen yakın akrabaları arasındaki bofllukdaha da geniflleyecek. Bu sayede ortadaflu anki Avrupalı ırklardan bile daha me-deni olan ırklar ve flu anki zencilerden,Avustralya yerlilerinden ve gorillerden

bile daha geride olan babun türü may-munlar kalacaktır.104

Darwin, yine ‹nsanın Türeyifli isimlikitabının baflka bir bölümünde, afla¤ıırkların yok olmaları gerekti¤ini ve ge-liflmifl insanların onları yaflatmak ve ko-rumak için çalıflmalarının gereksiz oldu-¤unu iddia etmifl ve bu durumu damızlıkhayvan yetifltiricileri ile karflılafltırmıfltı:

Yabanıl insanların vücutça ve kafaca za-yıf olanları eleniverir ve sa¤ kalanlar,ço¤unlukla, gerçekten sa¤lıklı kimseler-dir. Öte yandan biz uygar insanlar, elen-me sürecini engellemek için elimizdengeleni yaparız; geri zekalılar, sakatlar vehastalar için bakımevleri kurarız; yok-sulları koruma yasaları çıkarırız; tıp uz-manlarımız, her hastayı yaflatmak için enson ana dek bütün ustalıklarını göste-rir… Böylece uygarlaflmıfl toplumlarınzayıf bireyleri kendi soylarını sürdürmek-tedir. Evcil hayvan yetifltiricili¤i yapmıflhiç kimse bunun insan ırkına büyük birzarar verece¤inden kuflku duymaz.105

Üstteki alıntılarda görüldü¤ü gibiDarwin, Avustralya yerlilerini ve zenci-leri gorillerle aynı seviyede görmüfl vebu ırkların yok olacaklarını ileri sürmüfl-tü. Di¤er "afla¤ı" gördü¤ü ırkların ise ço-¤almalarının engellenmesi ve böylecebu ırkların yok edilmeleri gerekti¤ini sa-vunmufltu. ‹flte günümüzde halen kalın-tılarına rastladı¤ımız ırkçı ve ayrımcıuygulamalar, Darwin tarafından bu fle-kilde onaylanmıfl ve meflrulafltırılmıfltır.

Darwin'in bu ırkçı fikirlerine göre"medeni insana" düflen görev, bu evrim-sel süreci biraz daha hızlandırmaktı. Budurumda zaten yok olacak olan geri kal-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DARWIN‹ZM VE IRKÇILIK92

KKöölleelleeflflttiirriilleenn AAffrriikkaall›› yyeerrlliilleerr..

Page 95:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

mıfl ırkların flimdiden yok edilmelerinin"bilimsel" açıdan hiçbir sakıncası kal-mamıfltı!

Darwin'in ırkçı yönü, birçok yazısın-da ve tespitlerinde de etkisini göstermifl-tir. Örne¤in, 1871'de çıktı¤ı uzun gezidegördü¤ü Tierre del Fuego'lu yerlileri ta-nımlarken de ırkçı ön yargılarını açıkçaortaya koymufltur. Yerlileri, "çırılçıplak,boyalara batmıfl, yabanıl hayvanlar gibine yakalayabilirse yiyen, yönetimsiz,kendi kabileleri dıflındakilere karflı acı-

masız, düflmanlarına iflkence yapmaktanzevk alan, kanlı kurbanlar sunan, çocuk-larını öldüren, efllerine köle gibi davra-nan, a¤ır batıl inançlarla dolu" canlılarolarak tasvir etmiflti. Oysa aynı bölgeyi,ondan on yıl önce gezen W.P. Snowisimli arafltırmacı, aynı yerlileri "güzel,güçlü, çocuklarına düflkün, bazı özgün elsanatlarına sahip, bazı eflyalarda özelmülkiyeti tanıyan, en yafllı birkaç kadı-nın otoritesini kabul etmifl" insanlar ola-rak anlatmıfltı.106

93DARWIN‹ZM VE IRKÇILIK

KKöölleecciilliikk,, ››rrkkççll››¤¤››nn çç››kk››flfl nnookkttaass››yydd››.. BBeeyyaazz aaddaamm,, AAffrriikkaa''ddaann zzoorrllaa ttooppllaayy››ppzziinncciirrlleeddii¤¤ii yyeerrlliilleerrii bbiirreerr hhaayyvvaann ggiibbii ççaall››flfltt››rrdd››.. DDaarrwwiinniizzmm,, bbuu vvaahhflfleetteeiiddeeoolloojjiikk ddaayyaannaakk ssaa¤¤llaayyaaccaakktt››..

Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 96:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bu örneklerden de anlaflıldı¤ı gibi

Darwin tam bir ırkçıydı. Nitekim WhatDarwin Really Said (Darwin Gerçekte

Ne Söyledi) kitabının yazarı Benjamin

Farrington'ın ifadesiyle de, Darwin ‹nsa-nın Türeyifli kitabında "insan ırkları arası

eflitsizli¤in apaçıklı¤ı" hakkında birçok

yorum yapmıfltır.107

Ayrıca Darwin'in teorisinin Allah'ın

varlı¤ını inkar ediyor olması, insanın

Allah'ın yarattı¤ı bir varlık oldu¤u ve

her insanın birbirbiriyle eflit olarak yara-

tıldı¤ı gerçe¤inin de gözardı edilmesine

neden oldu. Bu da ırkçılı¤ın yükseliflini

ve dünyada kabul görmesini hızlandıran

etkenlerden biriydi. Amerikalı bilim a-

damı James Ferguson, yaratılıflın redde-

dilmesinin ırkçılı¤ın yükselifli ile do¤ru-

dan ba¤lantılı oldu¤unu flöyle açıklar:

19. yüzyıl Avrupası'nda geliflen yeni ant-

ropoloji, insanın kökeni hakkındaki iki zıt

düflünce ekolünün savafl alanı haline gel-

di. Bunların daha eski ve köklü olanı,

"tek kökenlilik"ti. Bu görüfl, tüm insano¤-

lunun renk ve özellik farkı olmadan, do¤-

rudan Adem'in soyundan geldi¤i ve Tan-

rı'nın tek bir fiili ile yaratıldı¤ı inancına

dayanıyordu. Ancak bu dönemde "çok

kökenlilik" olarak bilinen ve dini inanca

karflı koyufltan do¤an rakip bir teori (ev-

rim teorisi) geliflti. Çok kökenlilik, farklı

insan ırklarının farklı kökenleri oldu¤u-

nu savunuyordu."108

Hintli antropolog Lalita Vidyarthi,

Darwin'in evrim teorisinin, ırkçılı¤ı sos-

yal bilimlere nasıl kabul ettirdi¤ini flöyle

açıklar:

Darwin'in ortaya attı¤ı 'en güçlülerin ha-yatta kalması' düflüncesi, insano¤lununkültürel bir evrim sürecinden geçti¤ineve en üst kademenin Beyaz Adam'ın me-deniyeti oldu¤una inanan sosyal bilimci-ler tarafından coflkuyla karflılandı. Bu-nun bir sonucu olarak, 19. yüzyılın ikinciyarısındaki Batılı bilim adamlarının çokbüyük bir kısmı ırkçılı¤ı fliddetle benim-sediler.109

Darwin'den sonra gelen birçok Dar-winist, onun ırkçı görüfllerini ispatlamaçabası içine girdi. Bu u¤urda birçok bi-limsel çarpıtma ve sahtekarlık yapmaktançekinmediler. Çünkü bunu ispatladıklarıtakdirde, kendi üstünlüklerini ve di¤erırkları ezme, sömürme ve hatta gerekti-¤inde yok etme "haklarını" bilimsel ola-rak ispatlamıfl olacaklarını düflünüyorlar-dı.

Stephen Jay Gould da bazı antropo-logların, beyaz ırkın üstünlü¤ünü kanıt-lamak için verileri çarpıttıklarını belirt-mektedir. Gould'un belirtti¤ine göre, ençok baflvurdukları yöntem, bulduklarıkafatası fosillerinin beyin hacimleri ko-nusunda çarpıtmalar yapmaktır. Gouldkitabında, birçok antropolo¤un, do¤rubir ölçü olmamasına ra¤men, beyin hac-mini zeka ile ilintili gösterdiklerini vebuna ba¤lı olarak, özellikle Kafkasyalı-ların beyin hacimlerini abarttıklarını vezencilerle kızılderililerin kafataslarınıolduklarından daha küçük gösterdikleri-ni anlatmaktadır.110

Gould, Darwinistlerin bazı ırkları afla-¤ı bir tür olarak göstermek için girifltikleriakıl almaz iddiaları da flöyle açıklar:

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DARWIN‹ZM VE IRKÇILIK94

Page 97:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Haeckel (Alman Darwinist) ve çalıflmaarkadaflları da, Kuzey Avrupalı beyazla-rın ırksal üstünlü¤ünü göstermek için re-kapitülasyon teorisini (yinelemeli oluflumteorisi) kullandı. ‹nsan anatomisi ve dav-ranıflına iliflkin bulgula-rı tarayarak, beyinler-den göbek deliklerinekadar bulabildikleriherfleyi kullandılar.Herbert Spencer flöyleyazdı: '‹lkellerin zihin-sel özellikleri (…) uy-garların çocuklarındagörülen özelliklerdir.'Carl Vogt 1864'te aynıfleyi daha güçlü bir fle-kilde ifade etti: 'Büyü-müfl zenci, zihinsel ye-tiler yönünden çocu-¤un do¤asını paylaflır.(…) Bazı kabileler ken-dilerine özgü organi-zasyonlara sahip dev-letler kurmufllardır.Ama geri kalanlarabakarak, bu ırkın geç-miflte ya da günümüz-de, insanlı¤ın ilerleyi-fline hizmet etmifl ya dakorunmaya de¤ecekhiçbir fley yapmadı¤ınıçekinmeden söyleyebi-liriz.' Fransız tıbbianatomi bilgini Etien-ne Serres gayet ciddi bir flekilde, siyaherkeklerin ilkel oldu¤unu çünkü göbekdeliklerinin seviyesinin düflük oldu¤unuileri sürmüfltü.111

Fransız Darwinist antropolog Vacherde Lapouge ise, Race et Milin Social Es-sais d'Anthroposociologie adlı yapıtındabeyaz olmayan sınıfların, uygar yaflamauyum sa¤layamamıfl vahflilerin çocukları

ya da kanı bozulmufl sı-nıfların soysuz temsilci-leri oldukları görüflünüortaya attı. Paris'in afla¤ıve yukarı sınıflarınınmezarlıklarındaki kafa-taslarını ölçerek sonuç-lar çıkarmıfltır. Bu so-nuçlara göre; insanlarkafataslarına göre zen-gin, kendilerine güvenli,özgürlük e¤ilimli iken,di¤er kısmı tutucu, azlayetinen, iyi uflak niteli¤itaflıyan kimseler oluyor-lardı; sınıflar toplumsalayıklanmanın ürünleriy-di; toplumun yüksek sı-nıfları yüksek ırklarlaçakıflıyordu; zenginlikderecesi ile kafatası en-deksi orantılı gidiyordu.

Özetle, Darwin'in te-orisinin ırkçı yönü 19.yüzyılın ikinci yarısındakendine çok elveriflli birzemin buldu. Çünkü o

dönemde Avrupalı "beyaz adam", tam daböyle bir teorinin kendi suçlarını meflru-lafltırmasını bekliyordu.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

95DARWIN‹ZM VE IRKÇILIK

SStteepphheenn JJaayy GGoouulldd vvee DDaarrwwiinn''iinn››rrkkçç››ll››¤¤››nn›› aannllaatttt››¤¤›› kkiittaabb››..

Page 98:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDaarrww››nn,, EErraassmmuuss

Charles Darwin'in büyükbabası Eras-mus Darwin, bugün "evrim teorisi" dedi-¤imiz düflüncenin ilk temel önermeleriniortaya koyan kiflilerden biriydi. ErasmusDarwin'e göre canlılar ayrı türler olarakyaratılmamıfllardı. Aksine hepsitek bir atadan geliyorlardı; ihti-yaçlarına göre biçimleniyor,de¤iflikli¤e u¤ruyor veçeflitleniyorlardı. Bufikirler daha sonraCharles Darwin ta-rafından ele alındıve detaylandırıldı.Canlıların tesadüf-ler sonucu birbirle-rinden türedikleriniöne süren teori, Dar-win'in Origin of Species(Türlerin Kökeni) adlı kitabında evrimteorisi olarak tarihteki yerini aldı.

Charles Darwin uzun bir din e¤itimigörmüfltü, ama Beagle adlı gemiyle yol-culu¤una çıkmadan bir yıl önce de, Hı-ristiyan inancının bazı temellerinden ke-sin olarak vazgeçmiflti. Çünkü o sıralarözellikle biyolojiye merak sarmıfltı vekarflılafltı¤ı "paradigma", dini inançlarlahiçbir biçimde uyuflmuyordu. GençCharles Darwin'i din-dıflı ve hatta din-karflıtı yapan en önemli etken, büyükba-bas› Erasmus Darwin'di.112

Erasmus Darwin, aslında "evrim" fik-rini ‹ngiltere'de ortaya atan ilk kifliydi.Fizikçi, psikolog ve flair sıfatlarını üze-rinde taflıyordu ve oldukça da "sözü din-lenir" bir insandı. Hatta bibliyografyasını

yazan Desmon King-Hele'ye göre, "onse-kizinci yüzyılın en büyük ‹ngilizi"ydi.113

Erasmus Darwin'in en önemli özelli-¤iyse, ‹ngiltere'nin en önde gelen birkaç"natüralist"inden biri olmasıydı. (Natüra-

lizm, evrenin varlı¤ının özünün do-¤ada oldu¤una inanan, bir Yaratı-cın›n varl›¤›n› kabul etmeyen vebizzat do¤ayı Yaratıcı sayan dü-

flünce akımıdır.) ErasmusDarwin'in natüralist çalıfl-

maları, Charles Darwin'ehem ideolojik hem deörgütsel olarak yönvermiflti. Bir yandankurdu¤u sekiz dö-nümlük botanik bah-

çede yaptı¤ı arafltırmalarlaDarwinizm'e temel teflkil

edecek argümanları gelifltirmifl ve bunla-rı The Temple of Nature (Do¤a Tapına¤ı)ve Zoonomia adlı kitaplarında toplamıfl,öte yandan da 1784 yılında, bu fikirlerinyayılmasına öncülük edecek bir dernekkurmufltu: Philosophical Society. Nite-kim gerçekten de Philosophical Society,onyıllar sonra Charles Darwin tarafındanortaya atılan kuramın en büyük ve atefllidestekçilerinden biri olacaktı.114

Kısacası, Charles Darwin'in gördü¤üteoloji ö¤renimine ra¤men hızla diniinançlarını yitirerek materyalist-natüra-list felsefeyi benimsemesinde ve sonrada bu felsefe adına büyük bir misyonyüklenerek Türlerin Kökeni adlı kitabınıyayınlamasındaki en önemli etken, Eras-mus Darwin'di.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DARWIN, ERASMUS96

EErraassmmuuss DDaarrwwiinn

Page 99:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDaavvrraann››flflllaarr››nn kköökkeennii

Evrimciler tüm hayvanların ve insan-ların davranıflında belirli bir evrimselköken oldu¤unu, sahip oldukları özellik-leri ilk hücreden bugünkü hallerine gele-ne kadarki süre zarfında, sözde ataların-dan aldıklarını kabul ederler. Yine ev-rimcilere göre hayvanlardaki en eskidavranıfl flekli, besin bulmak için yapılansavafltır ve bu davranıfl ilk hücrelerdeninsana kadar tüm canlılarda ortaktır. Ya-flamını sürdürme ve soyunu devam ettir-me dürtüleri ise bu davranıfltan dahasonra ortaya çıkmıfltır. Yine evrimcileregöre tüm davranıflların bir kökeni, birnedeni vardır ve çevreye uyum sa¤lanır-ken, bu davranıfllar da uygun flekilde de-¤iflmelere u¤ramıfltır.

Fakat davranıflların evrimi gibi biraçıklamanın gerçeklerle ba¤daflan hiçbiryönü yoktur. Çünkü canlıların denemeyanılma yaparak ö¤renecek, sonra bun-ları genlerinde bir davranıfl modeli ola-rak kaydedecek ve gelecek nesillere ak-taracak akıl, fluur ve yetenekleri yoktur.Onlar yaflamlarını kurtaran savunma fle-killeri, yuva kurma modelleri gibi davra-nıfl biçimlerine do¤ufltan sahip olurlar.

Allah her canlıyı kendine has özel-liklerle ve davranıfl flekilleriyle yarat-maktadır. Örne¤in bir kelebe¤in hayattakalabilmek için kendini daha iyi kamuf-le edebilece¤i kuru bir yaprak görünü-müne sahip olmayı kendi kendine düflü-nüp, bunu vücudunda bir de¤iflikli¤e dö-nüfltürmesi mümkün de¤ildir. Ya da birkunduzun akarsu yata¤ında suyun akıflı-

nı kesebilece¤i ileri derecede mühendis-lik hesapları gerektiren bir baraj inflaedebilmesi ve ilk do¤du¤u andan itiba-ren bunu yapabilmesi kuflkusuz ö¤renmeile ya da do¤al seleksiyon gibi bilinçsizmekanizmalarla açıklanabilecek bir du-rum de¤ildir. Evrimciler, bazen de orta-ya flöyle bir iddia atarlar: "Hayvanlartecrübe yoluyla bazı davranıflları ö¤re-nirler ve bu davranıflların iyi olanları do-¤al seleksiyon tarafından seçilir. Dahasonra bu iyi olan davranıfllar kalıtım yo-luyla bir sonraki nesle aktarılır."

Fakat canlıların bu davranıfl flekilleri-ne sahip olmadıklarında hayatlarını sür-dürebilmeleri mümkün de¤ildir; dolayı-sıyla bunları zaman içinde ö¤renebile-cekleri vakitleri de yoktur. Canl› bu dav-ranıfllara do¤du¤u andan itibaren sahipolmalıdır. Dolayısıyla bu davranıfllarınseçilmesi gibi bir iddia ise en bafltan çe-liflkilidir. Çünkü evrimcilerin kabullerin-de bu seçimi yapabilecek bilinç sahibibir varlık yoktur. Canlılar, yaratıldıklarıilk andan itibaren kendilerini koruyabi-lecekleri birtakım özellik ve davranıfl bi-çimlerine sahip olarak do¤arlar.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

97DAVRANIfiLARIN KÖKEN‹

KKuurruu yyaapprraa¤¤aa bbeennzzeeyyeenn bbiirr kkeelleebbeekk

Page 100:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDaawwkk››nnss,, RR››cchhaarrdd

‹ngiliz biyolog Richard Dawkins,Darwinizm'in dünya çapındaki en öndegelen savunucularından biridir. FakatProf. Dawkins, bir yandan da hararetlesavundu¤u evrim teorisinin içine düfltü-¤ü imkansızlı¤ı ifade etmektedir:

‹nceledi¤imiz türden bir olay o kadarkorkunç derecede ihtimal dıflı olacaktırki, evrenin herhangi bir yerinde gerçekle-flebilme ihtimali, her yıl milyar kere mil-yar kere milyarda bir kadar az olacaktır.

E¤er bu yalnızca, ev-renin herhangi bir ye-rindeki tek bir geze-gende gerçeklefltiyse,bu gezegenin bizim ge-zegenimiz olması ge-rekmektedir, çünkü bizburada bu konuda ko-nuflmaktayız.115

Evrimin en ünlüotoritelerinden biri-

nin bu yaklaflımı, teorinin üzerine kuruluoldu¤u mantık bozuklu¤unu çok açık birbiçimde yansıtmaktadır. Dawkins'inClimbing Mount Improbable (‹mkansız-lık Da¤ını Tırmanmak) adlı kitabındayer verdi¤i yukarıdaki ifadeleri, evrimci-lerin klasik, "biz buradaysak demek kievrim de gerçekleflmifltir" fleklindeki,hiçbir açıklama içermeyen kısır döngümantı¤ının çarpıcı bir örne¤idir.

DDaawwssoonn,, CChhaarrlleess

Ünlü bir doktor ve aynı zamanda daamatör bir paleontolog olan CharlesDawson, 1912 yılında, ‹ngiltere'de Pilt-down yakınlarındaki bir çukurda, bir çe-ne kemi¤i ve bir kafatası parçası buldu-¤u iddiasıyla ortaya çıktı. Çene kemi¤imaymun çenesine benzemesine ra¤men,difller ve kafatası insanınkilere benziyor-du. "Piltdown Adamı" adı verilen ve 500bin yıllık bir tarih biçilen bu fosil insanınevrimine kesin bir delil olarak sunuldu.

Fakat 1949-1953 yılları arasında ya-pılan kronolojik arafltırmalar sonucunda,kafatasının 500 yıl yaflında bir insana,çene kemi¤ininse yeni ölmüfl bir orangu-tana ait oldu¤u anlaflıldı. Ayrıca difller,insana ait oldu¤u izlenimini vermek içinsonradan özel olarak eklenmifl ve sıra-lanmıfl, eklem yerleri de törpülenmiflti.Daha sonra da bütün parçalar, eski gö-rünmeleri için potasyum-dikromat ile le-kelendirilmiflti. Piltdown Adamı, böyle-ce bilim tarihinin en büyük skandalı ola-rak tarihe geçmifl oldu. (bkz. PiltdownAdamı)

DDDDTT bbaa¤¤››flfl››kkll››¤¤››

Evrimciler, böceklerdeki DDT ba¤ı-flıklı¤ını evrimin delili olarak gösterme-ye çalıflırlar. DDT ba¤ıflıklı¤ı bakterile-rin antibiyotik direnciyle aynı mantıktageliflir. (bkz. Antibiyotik direnci) OrtadaDDT'ye karflı sonradan kazanılmıfl birba¤ıflıklık yoktur. Böceklerin bazıları za-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DAWKINS, RICHARD98

RRiicchhaarrdd DDaawwkkiinnss

Page 101:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ten her zaman DDT ba¤ıflıklı¤ına sahip-tir. DDT icat edildikten sonra, bu kimya-sal maddeye maruz kalan böceklerdenba¤ıflıklık mekanizması olmayanların ne-silleri tükenmifltir. Baflta az sayıda olanba¤ıflıklık sahibi bireyler zamanla ço¤al-mıfllardır. Bunun sonucunda aynı böcektürü, tamamen ba¤ıflıklık sahibi olan bi-reylerden oluflmufl bir topluluk halinegelmifltir. Do¤al olarak bütün popülasyonba¤ıflıklık sahibi bireylerden oluflunca,DDT artık o böcek türüne etki etmemeyebafllamıfltır. Halk arasında bu olay "bö-ceklerin DDT'ye ba¤ıflıklık kazanması"fleklinde yorumlanmaktadır.

Evrimci biyolog Francisco Ayala,"böcek zehirlerinin en kapsamlı türlerinekarflı gösterilen ba¤ıflıklık, bu insan-ya-pımı maddeler böceklere uygulandı¤ın-da, o böcek türünün çeflitli genetik var-yasyonlarında açıkça vardı" diyerek bugerçe¤i kabul eder.116

Gerçekte evrimci kaynaklar bu konu-da açık bir yanıltmaca sergilemektedirler.Özellikle de bu konuyu bazı popüler bi-lim dergilerinde zaman zaman gündemegetirerek, evrimin çok büyük bir kanı-tı gibi sunmaktadırlar. Oysa böcek-lerdeki DDT ba¤ıflıklı¤ının evri-me delil sa¤ladı¤ı iddiasının hiç-bir bilimsel temeli yoktur.

DDeenniizzddeenn kkaarraayyaa ggeeççiiflfl tteezzii

(bkz. Sudan karaya geçifl tezi)

DDeenniizz mmeemmeelliilleerriinniinn kköökkeennii

Balinalar ve yunuslar, "deniz memeli-leri" olarak bilinen canlı grubunu olufltu-rurlar. Bu canlılar memeli sınıflamasınadahildir, çünkü aynen karadaki memelilergibi do¤urur, emzirir, akci¤erle nefes alırve vücutlarını ısıtırlar. Deniz memelileri-nin kökeni, evrimciler tarafından açıklan-ması en zor olan konulardan birisidir. Ço-¤u evrimci kaynakta, ataları karada yafla-yan deniz memelilerinin, uzun bir evrimsüreci sonunda deniz ortamına geçifl ya-pacak biçimde evrimlefltikleri anlatılır.Buna göre, sudan karaya geçiflin tersinebir yol izleyen deniz memelileri, ikincibir evrim sürecinin sonucu olarak tekrarsu ortamına dönmüfllerdir. Oysa bu teorihiçbir paleontolojik delile dayanmaz vemantıksal yönden de çeliflkilidir.

Memeliler evrim basamaklarının enüst kısmında yer alan canlılar olarak ka-bul edilirler. Durum bu iken, öncelikle bucanlıların neden deniz ortamına geçtikle-rinin açıklanması gerekir. Bir sonraki so-ru ise, bu canlıların deniz ortamına nasılolup da balıklardan bile daha iyi adapte

olduklarıdır. Çünkü katil balinalar, yu-nuslar gibi memeli ve dola-

yısıyla akci¤erli

Harun Yahya (Adnan Oktar)

99DEN‹ZDEN KARAYA GEÇ‹fi TEZ‹

Page 102:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

canlılar, suda solunum yapan balıklardanbile daha mükemmel bir flekilde yafla-dıkları ortama uyum göstermektedirler.

Deniz memelilerinin hayali evrimi-nin mutasyon ve do¤al seleksiyon aracı-lı¤ıyla açıklanamayaca¤ı son dereceaçıktır. Geo dergisinde yayınlanan birmakale, deniz memelilerinden mavi ba-linanın kökeninden söz ederken Darwi-nizm'in bu konudaki çaresizli¤ini flöyleifade eder:

Mavi balinalar gibi, denizde yaflayan di-¤er memeli hayvanların da vücut yapılarıve organları balıklarınkine benzer. Bun-ların iskeletleri de balıklarınkiyle ben-zerlik gösterir. Balinalarda bacaklar di-yebilece¤imiz arka uzuvlar tersine gelifl-me göstererek güdük kalmıfltır. Ancak buhayvanların flekil de¤ifliklikleri hakkındaelde en ufak bir bilgi bile mevcut de¤il-dir. Denize geri dönüflün Darwinizm'iniddia etti¤i gibi uzun süreli yavafl bir ge-çiflle de¤il, anlık sıçramalar halinde ol-du¤unu kabul etmek zorundayız. Paleon-tologlar günümüzde balinanın hangi me-meli hayvan türünden geldi¤i konusundayeterli bilgiye sahip de¤ildir.117

Karada yaflayan küçük bir memelihayvanın, evrim süreci sonucunda nasılolup da 30 metre boyunda 60 ton a¤ırlı-¤ında bir balinaya dönüfltü¤ünü düflün-mek gerçekten de çok zordur. Darwinist-lerin bu konuda yapabildikleri tek fley,National Geographic dergisinde yayın-lanan afla¤ıdaki anlatımda oldu¤u gibi,hayal güçlerini zorlayarak senaryo üret-mektir:

Balinanın do¤uflu, bundan 60 milyon yılönce, dört ayaklı, kıllı memelilerin yiye-cek aramak için denize girmeleriyle bafl-ladı. Ça¤lar geçtikçe, yavafl yavafl de¤i-fliklikler olufltu. Arka ayaklar kayboldu,ön ayaklar yüzgeçlere dönüfltü, kıllar yokolarak kalın, yumuflak, silgimsi balinaderisine yol açtı, burun delikleri baflın te-pesine hareket etti, kuyruk geniflleyerekbalinanın fırçamsı kuyru¤una dönüfltü vebeden, suyun içinde giderek büyüyüpdevleflti.118

Öte yandan solunum için akci¤erleri-ni kullanan memeli bir canlının deniz or-tamında geçirmesi gereken adaptasyon-lar dikkate alındı¤ında, böyle bir geçifliçin "imkansız" kelimesinin bile yetersizkaldı¤ı görülür. Böyle bir geçiflte evrimsüreci içinde ara basamaklardan herhan-gi bir tanesinin bile eksikli¤i, canlınınyaflamasına izin vermeyecek ve evrimsürecini durduracaktır.

Deniz Memelilerinin Özgün Yapıları:Deniz memelilerinin su ortamına ge-

çerken sahip olmaları gereken adaptas-yonlar flöyle sıralanabilir:

1- Suyun Korunmas›: Deniz meme-lileri su ortamında yaflamalarına ra¤mensu ihtiyaçlarını balıklar gibi, yani tuzlusudan faydalanarak gideremezler. Yafla-mak için tatlı suya ihtiyaçları vardır. De-niz memelilerinin su kaynakları pek iyibilinmemesine ra¤men, su ihtiyaçlarınınbüyük kısmını, okyanustaki tuz oranının

100 DEN‹Z MEMEL‹LER‹N‹N KÖKEN‹

Page 103:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

üçte biri kadar tuz içeren canlıları yiye-rek sa¤ladıkları düflünülmektedir. Bu ka-dar kıt su kaynaklarına sahip deniz me-melileri için, suyun azami derecede ko-runması ve tasarruf edilmesi son dereceönemlidir. ‹flte bu nedenle deniz memeli-leri, develerde görülen su koruması me-kanizmalarına sahiptir. Aynı develer gibideniz memelileri de terlemez. Böbrekler,üreyi insanlarınkinden çok daha iyi birflekilde konsantre ederek onlara su ka-zandırır. Böylece su kaybı en aza indiril-mifl olur. Sudan tasarruf en küçük detay-larda bile kendini gösterir. Örne¤in annebalina yavrusunu peynir kıvamındakiçok yo¤un bir sütle besler. Bu süt insansütünden on kez daha ya¤lıdır. Sütün buderece ya¤lı olmasının birtakım kimya-sal sebepleri vardır. Ya¤, yavru tarafın-dan vücuda alındıktan sonra ifllenirkenyan ürün olarak su açı¤a çıkar. Böyleceanne, en az su kaybıyla yavrusunun suihtiyacını gidermifl olur.

2- Görme ve Haberleflme: Denizmemelilerinin gözü ile kara canlılarınıngözü arasındaki farklar flaflırtıcı derecededetaylıdır. Karada gözü bekleyen tehli-keler fiziksel darbeler ve tozdur. Bu ne-denle kara hayvanlarının göz kapaklarıvardır. Su ortamında ise en büyük tehli-keler tuz oranı, derinlere dalarken mey-dana gelen basınç ve deniz akıntılarınınoluflturdu¤u hasarlardır. Akıntılarla do¤-rudan temas olmaması için gözler kafa-nın yan taraflarındadır.

Ayrıca derin dalıfllarda gözü basıncakarflı koruyan sert bir tabaka vardır. Do-kuz metre derinlikten sonra denizin dibikaranlık oldu¤u için, su memelileriningözü, karanlık ortamlara uyum sa¤laya-bilmeyi sa¤layan birçok özellikle dona-tılmıfltır. Lens bir daire biçimindedir. Iflı-¤a hassas olan çubuk hücreleri, renklereve detaylara duyarlı olan koni hücrele-rinden daha fazladır. Dahası, gözlerdeözel bir fosforlu tabaka vardır. Bu sebep-le deniz memelilerinin karanlık ortam-lardaki görüflleri kuvvetlidir.

101DEN‹Z MEMEL‹LER‹N‹N KÖKEN‹

Page 104:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Yine de deniz memelilerinin birincilalgıları görme de¤ildir. Kara memelileri-nin aksine, onlar için duyma çok dahaönemlidir. Görme ıflık gerektirir, amaduyma için böyle bir ihtiyaç yoktur. Bir-çok balina ve yunus, deniz dibindeki ka-ranlık bölgelerde bir tür do¤al "sonar"sayesinde avlanır. Özellikle diflli balina-lar ses dalgaları aracılı¤ıyla "görebilir".Ses dalgaları, aynı görmede oldu¤u gibi,odaklanır ve bir noktaya gönderilir. Ge-riye dönen dalgalar hayvanın beynindeanaliz edilir ve yorumlanır. Bu yorum,hayvana karflısındaki cismin biçimini,büyüklü¤ünü, hızını ve konumunu açık-ça belli eder. Bu canlılardaki (sonar) sis-tem son derece hassastır. Örne¤in bir yu-nus suya atlayan bir kiflinin "içini" de al-gılayabilir. Ses dalgaları yön bulmanınyanı sıra haberleflme için de kullanılır.Birbirinden yüzlerce kilometre uzaktakiiki balina ses kullanarak anlaflabilir.

Bu hayvanların haberleflmek ve yönbulmak için çıkarttıkları sesi nasıl üret-tikleri sorusu hala cevapsızdır. Ancak bi-linenler arasında, yunusun vücudundakiçok flaflırtıcı bir ayrıntı dikkat çeker:Hayvanın kafatası yapısı, beyni bile tah-rip edecek kadar sürekli ve fliddetli birbiçimde yaydı¤ı ses bombardımanındankorunmak için ses yalıtımlıdır.

Deniz memelilerinin sahip olduklarıtüm bu flaflırtıcı özelliklerin, evrim teori-sinin yegane iki mekanizması, yani mu-tasyon ve do¤al seleksiyon kanalıylaoluflmufl olma ihtimali ise kesinlikleyoktur. Balıkların sularda "tesadüfen"

olufltuklarını, sonra yine tesadüfler yar-dımıyla karaya çıkıp sürüngen ve meme-lilere evrimlefltiklerini, sonra da bu me-melilerin yeniden suya dönerek suda ya-flam için gerekli olan özellikleri yine te-sadüfen kazandıklarını öne sürenler, buaflamaların hiçbirini açıklayamamakta-dırlar.

Nitekim fosil kayıtları da bizlere, ba-linaların ya da di¤er deniz memelilerininyeryüzünde bir anda ve ataları olmadanortaya çıktıklarını göstermektedir. Pale-ontoloji alanındaki büyük otoritelerdenbiri olan Edwin Colbert, bu gerçe¤i flöy-le açıklar:

Bu memelilerin kökeni çok eskiye dayanı-yor olmalıdır, çünkü fosil kayıtlarındabalinalar ile ataları sayılan Cretaceousdevri plasentalıları arasında hiçbir araform yoktur. Aynı yarasalar gibi balina-lar da erken Tertiriyen döneminde anidenortaya çıkarlar ve son derece özelleflmiflyaflam biçimleri için gerekli her türlüadaptasyona sahiptirler. Aslında balina-lar di¤er memelilerle olan iliflkileri yö-nünden yarasalardan bile daha izole du-rumdadırlar; tamamen ayrı ve kendi bafl-larına durmaktadırlar.119

Kısacası, tüm di¤er temel canlı grup-larında oldu¤u gibi, deniz memelilerindede "evrim" iddiasını destekleyebilecekhiçbir bulgu yoktur. Bu canlıların sözdeataları olan kara memelilerinden rastlan-tısal mutasyonlar sonucunda evrimlefl-meleri hem imkansızdır, hem de böylebir evrim yaflandı¤ını gösterebilecek hiç-bir ara form fosili yoktur.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DEN‹Z MEMEL‹LER‹N‹N KÖKEN‹102

Page 105:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

SStteennoopptteerryyggiiuuss ttüürrüünnee aaiitt,, yyaakkllaaflfl››kk 225500 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbiirr IIcchhtthhyyoossaauurr ffoossiillii..

DDeenniizz ssüürrüünnggeennlleerriinniinn kköökkeennii

Deniz sürüngenlerinin büyük bölü-münün soyları tükenmifltir, deniz kap-lumba¤aları ise bu grubun halen yaflayanbir cinsidir. Bu canlıların kökeni, evrim-ci bir yaklaflımla açıklanamaz durumda-dır. Bilinen en önemli deniz sürüngeni,Ichthyosaur olarak bilinen canlıdır. Ed-win Colbert ve Michael Morales, bucanlıların kökeni hakkında evrimci biryorum yapılamayıflını flöyle kabul eder-ler:

Deniz memelilerinin pek çok yönden enözelleflmifl türü olan Ichthyosaur, erkenTriasik devirde ortaya çıkmıfltır. Sürün-genlerin jeoloji tarihine giriflleri son de-rece ani ve dramatik bir flekilde olmufl-tur; Triasik öncesi devirlere ait fosil ya-taklarında, Ichthyosaurların muhtemelatalarına ait hiçbir iz yoktur... Ichthyosa-ur iliflkileri hakkındaki en temel sorun,bu sürüngenleri bilinen baflka herhangibir sürüngen takımına ba¤layabilecekhiçbir sonuca götürücü delilin bulu-namayıflıdır.120

Bir baflka omurgalı tarihi uzmanıAlfred Romer ise flöyle yazmaktadır:

(Ichthyosaur hakkında) hiçbir ilkel formbilinmemektedir. Ichthyosaur yapısınınkendine özgü özellikleri, geliflmek içinçok uzun bir zaman dilimi gerektirmekte-dir ve dolayısıyla bu canlıların çok eskibir kökene sahip olmalarını gerektirir.Ama bu canlıların atası olarak kabul edi-lebilecek hiçbir Permiyen devri sürünge-ni bilinmemektedir.121

Kısacası sürüngenler sınıflamasıiçinde yer alan farklı canlılar, aralarındaevrimsel bir iliflki olmadan yeryüzündeortaya çıkmıfltır. Bu durum ise, tümcanlıların yaratılmıfl ol-duklarının çok açıkbir bilimsel ka-nıtını olufltur-maktadır.

YYaakkllaaflfl››kk 220000 mmiillyyoonn yy››llll››kk

bbiirr IIcchhtthhyyoossaauurr ffoossiillii

103DEN‹Z SÜRÜNGENLER‹N‹N KÖKEN‹

Page 106:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDeennttoonn,, MM››cchhaaeell

Avustralya'daki OtegaÜniversitesi'nden molekü-ler biyolog olan MichaelDenton, 1985 yılında ya-yınlanan Evolution: A The-ory in Crisis (Evrim: Kriz‹çinde Bir Teori) adlı kita-

bında, evrim teorisini farklı bilim dalla-rının ıflı¤ı altında incelemifl ve Darwi-nizm'in canlılı¤ı açıklamaktan uzak ol-du¤u sonucuna varmıfltır. Ayrıca kitabın-da evrim teorisi ile bilimsel bulgular kar-flılafltırıldı¤ında ortaya çok büyük bir çe-liflki çıktı¤ını; hayatın kökeni, popülas-yon geneti¤i, karflılafltırmalı anatomi,paleontoloji ve biyokimyasal sistemlergibi pek çok farklı alanda, evrim teorisi-nin "kriz" içinde oldu¤unu ifade etmifl-tir.122

DDeevvoonn››aann DDöönneemmii

bbiittkkii ffoossiilllleerrii

((440088--330066 mmiillyyoonn yy››llll››kk))

Bu döneme ait olan bitki fosillerinebaktı¤ımızda, günümüz bitkilerinde bu-lunan pek çok özelli¤i taflıdıklarını görü-rüz. Örne¤in stoma, kütikül, rhizoid vesporangialar bu bitkilerde bulunan yapı-lardan birkaçıdır.123 Bir kara bitkisininkarada yaflayabilmesi için mutlaka kuru-ma tehlikesinden korunması gerekir. Kü-tiküller bitkileri kurumaya karflı koru-yan, gövde-dal ve yaprakları kaplayanmumsu yapılardır. E¤er bitki, yapısındakurumayı önleyecek kütiküllere sahip

de¤ilse, evrimcilerin iddia ettikleri gibikütikül oluflmasını bekleyecek vaktiyoktur. Kütikül varsa bitki yaflar, yoksakurur ve ölür. ‹flte ayrım bu kadar nettir.

Bitkilerin sahip oldukları tüm yapı-lar, tıpkı kütikül gibi, bitki için son dere-ce hayati öneme sahiptir. Bir bitkinin ya-flayabilmesi ve ço¤alabilmesi için tıpkıbugünkü gibi kusursuz iflleyen sistemle-rin hepsine sahip olması gerekir. Dolay›-s›yla bu yap›lar kademe kademe gelifle-mezler. Bulunmufl olan tüm bitki fosille-ri de bitkilerin yeryüzünde ilk ortayaçıktıklarından bu yana, aynı kusursuzyapılara sahip olduklarını do¤rulamakta-dır.

DDiikk yyüürrüümmeenniinn kköökkeennii

‹nsanın iki aya¤ı üzerinde dik yürü-mesi, baflka hiçbir canlıda rastlanmayan,çok özel bir hareket fleklidir. (bkz. ‹kiayaklılık) Di¤er bazı hayvanlar ise ikiayaklı olarak sınırlı bir hareket kabiliye-tine sahiptirler. Ayı ve maymun gibi hay-vanlar ender olarak (örne¤in bir yiyece-¤e ulaflmak istediklerinde) iki ayaklarıüzerinde kısa süreli hareket edebilirler.Normalde öne e¤ik bir iskelete sahiptir-ler ve dört ayakla yürürler.

‹nsanın hayali soya¤acına göre yapı-lan birtakım sınıflandırmalarda Austra-lopithecus ve Homo habilis sınıflamala-rına dahil edilen maymunların dik yürü-dükleri iddia edilmifltir. Fakat bu iddiala-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DENTON, MICHAEL104

Page 107:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rın geçersizli¤i, birçok bilim adamı tara-fından fosillerin iskelet yapısı üzerindeyapılan arafltırmalarla ortaya konmufltur.

Söz konusu "dik yürüme" iddiası,Richard Leakey, Donald Johanson gibievrimci paleoantropologların on yıllardırsavundukları bir görüfltür. ‹ngiltere veABD'den dünyaca ünlü iki anatomistLord Solly Zuckerman ve Prof. CharlesOxnard'ın Australopithecus örnekleriüzerinde yaptıkları çok genifl kapsamlıçalıflmalar, bu canlıların iki ayaklı olma-dıklarını, günümüz maymunlarınınkiyleaynı hareket flekline sahip olduklarınıgöstermifltir. ‹ngiliz hükümetinin deste-¤iyle, befl uzmandan oluflan bir ekiple bucanlıların kemiklerini 15 yıl boyunca in-celeyen Lord Zuckerman, kendisi de ev-rim teorisini benimsemesine ra¤men,Australopithecuslar'ın sadece sıradan birmaymun türü oldukları ve kesinlikle dikyürümedikleri sonucuna varmıfltır.124 Bukonudaki arafltırmalarıyla ünlü bir di¤erevrimci anatomist Charles E. Oxnard da

Australopithecus'un iskelet yapısını gü-nümüz orangutanlarınınkine benzetmek-tedir.125

Son olarak 1994 yılında ‹ngiltere'de-ki Liverpool Üniversitesi'nden FredSpoor ve ekibi, Australopithecus'un is-keleti ile ilgili kesin bir sonuca varmakiçin kapsamlı bir arafltırma yapmıfltır.Bu çalıflmada, Australopithecus fosille-rinin iç kulak yapıları incelenmifltir. ‹n-sanların ve di¤er karmaflık yapılı canlı-ların iç kulaklarında, vücudun yere görekonumunu belirleyen "salyangoz" isimlibir organ bulunur. Bu organın ifllevi,uçakların dengesini sa¤layan "jiroskop"isimli cihazın ifllevinin aynısıdır. FredSpoor, insanın atası olarak gösterilencanlıların iki ayakları üzerinde dik ola-rak yürüyüp yürümediklerini bulmakiçin, iflte bu "salyangoz" organı üzerindeincelemeler yapmıfltır. Spoor'un vardı¤ısonuç, Australopithecus'un dört ayaklıoldu¤udur.126

‹ç kulaktaki denge merkezlerini kar-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

105D‹K YÜRÜMEN‹N KÖKEN‹

AAuussttrraallooppiitthheeccuuss vvee HHoommoo hhaabbiilliiss ss››nn››ffllaammaallaarr››nnaa ddaahhiill eeddiilleenn mmaayymmuunnllaarr››nn ddiikk yyüürrüüddüükklleerriiyyöönnüünnddeekkii iiddddiiaa,, FFrreedd SSppoooorr''uunn yyöönneettiimmiinnddee yyaapp››llaann iiçç kkuullaakk aannaalliizzlleerrii ttaarraaff››nnddaann yyaallaannllaann--mm››flfltt››rr.. SSppoooorr vvee eekkiibbii,, iiçç kkuullaakkttaakkii ddeennggee mmeerrkkeezzlleerriinnii kkaarrflfl››llaaflfltt››rraarraakk yyaapptt››kkllaarr›› iinncceelleemmeelleerr--ddee,, hheerr iikkii ss››nn››ffllaanndd››rrmmaann››nn ddaa ggüünnüümmüüzz mmaayymmuunnllaarr››nnaa bbeennzzeerr bbiirr hhaarreekkeett bbiiççiimmiinnee ssaahhiipp ooll--dduu¤¤uunnuu ggöösstteerrmmiiflflttiirr..

Page 108:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

AAkkccii¤¤eerrllii bbaall››kkllaarr,, ""ggeeççiiflfl""oolluuflflttuurruupp ssoonnrraa ddaa yyookk oollmmuuflflffoorrmmllaarr ddee¤¤iill,, ççookk eesskkiizzaammaannllaarrddaann bbeerrii yyaaflflaammaakkttaaoollaann oorriijjiinnaall bbiirr ""ttüürr""ddüürrlleerr..

flılafltırarak yapılan incelemeler sonu-

cunda, Homo habilis sınıfına dahil edi-

len maymunların da dik de¤il, e¤ik yürü-

dükleri ortaya çıkmıfltır.127

DDiilliinn kköökkeennii

Dilin kökeni konusunda iki farklı gö-

rüfl vardır. Birinci görüfl, insanın "bofl"

bir zihinle do¤du¤u ve konuflmayı sade-

ce çevresinden görüp ö¤rendi¤i fleklin-

dedir. Oysa ünlü dil bilimci Noam

Chomsky, bilimsel verilerle, istatistik ve

gözlemlerle çok farklı bir sonuç ortaya

koymufltur. Buna göre insan "bofl" bir zi-

hinle do¤mamaktadır. ‹nsan zihninde, dil

ö¤renmeye ve konuflmaya yönelik özel

bir e¤ilim bulunmaktadır. Bu özel e¤ili-

min nedeni ise, insanın önceden "prog-

ramlanmıfl" olması, yani özel bir yaratı-

lıfla sahip olmasıdır.128

Dünya üzerindeki tüm bebeklerin or-

tak sesler çıkarmaları, hepsinin, konufl-

maya, söz söylemeye yönelik özel bir il-

hamla do¤duklarını göstermektedir. ‹n-

sanın, do¤adaki di¤er canlıların hiçbirin-

de olmayan bu farklı özellikle yaratılmıfl

olması, Allah'ın bir ilmidir.

DDiinnoo--kkuuflfl ffoossiillii

(bkz. Archæoraptor liaoningensis)

DD››ppnneeuummaa

Evrimciler, sudan karaya geçifl tezle-rini çürüten canlıların bulunmasıyla bir-likte, bu konuda baflka teorilere sarıldı-lar. (bkz. Cœlecanth) Bazı evrimcilerise, kara canlılarının ataları olarak akci-¤erli balıkları kabul ettiler. Solungaçları-na ek olarak akci¤erlerini de kullanabi-len bu balıklara verilen genel ad "Dipne-uma"dır. Bu balıkların Amerika, Afrikave Avustralya denizlerinde yaflayan üçayrı türü bulunmaktadır.

Bu balıkların ilkel amfibiyenlere ev-rimlefltikleri, aslında 1850'li yıllardanberi düflünülmekteydi. 1950'li yıllara ge-lindi¤inde ise bunlar, çok istisnai bir ör-nek olmaları sebebiyle ara geçifl formuolarak kabul görmekten uzaklafltılar. Butarihte bunların kara canlılarının atalarıoldukları düflüncesini artık hiç kimsedesteklemiyordu.129

Evrimci Maria G. Lavanant bu duru-mu flöyle açıklar:

1930'lardan sonra Dipneumalar varsayı-mı yavafl yavafl bir yana bırakıldı. 1950'li

106 D‹L‹N KÖKEN‹

Page 109:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yılların sonunda yayınlanan bir paleon-toloji klasi¤i yıllı¤ında çift solunumluhayvanlar grubu, dört ayaklıların kökeniolamayacak kadar özel bir durum olarakniteleniyordu.130

Ayrıca bu hayvan kalıntılarının 350milyon yıllık olduklarının kabul edilme-si ve bu süre içerisinde hiçbir de¤iflikli¤eu¤ramamıfl olmaları, bunları ara geçiflformu statüsünden tamamen uzaklafltır-dı. Bu hayvanlar, iki tür arasında "geçifl"oluflturup sonra da yok olmufl formlarde¤il, çok eski zamanlardan beri yafla-makta olan orijinal bir "tür"düler.

DDiiyyaalleekkttiikk

Komünizmin fikir babaları KarlMarx ve Friedrich Engels, materyalistfelsefeyi "diyalektik" adı verilen yeni biryöntemle açıklamaya çalıfltılar. Diyalek-tik, evrendeki tüm geliflmenin çatıflmasayesinde elde edildi¤i varsayımıdır.Marx ve Engels, bu varsayıma dayana-rak tüm dünya tarihini yorumlamaya gi-rifltiler. Marx, insanlık tarihinin bir çatıfl-madan ibaret oldu¤unu, mevcut çatıflma-nın iflçiler ve kapitalistler arasındageçti¤ini ve yakında iflçilerin ayakla-nıp komünist bir devrim yapacaklarınıiddia ediyordu. (bkz. Komünizm)

Ancak Marx'ın ve Engels'in geniflbir kitleyi etkileri altına alabilmeleriiçin ideolojilerine bilimsel bir görü-nüm vermeleri gerekiyordu. 19. yüz-yılda Darwin'in Türlerin Kökeni adlıkitabında öne sürdü¤ü temel iddialar,Marx ve Engels'in fikirlerine sözde bi-

limsel bir dayanak oluflturdu. Darwin,canlıların "yaflam mücadelesi" sonucun-da, yani "diyalektik bir çatıflma"yla orta-ya çıktıklarını iddia ediyordu. (bkz. Ya-flam mücadelesi) Dahası, yaratılıflı inkarederek dini inançları da reddediyordu.Bu durum, Marx ve Engels için bulun-maz bir fırsattı.

Marx ve Engels, Darwin'in evrim ku-ramının kendi ateist dünya görüfllerinebilimsel bir destek oluflturdu¤unu zanne-derek sevinmifllerdi. Ancak evrim teorisi,19. yüzyılın bilim açısından ilkel orta-mında ortaya atıldı¤ı için kabul görebil-mifl, hiçbir bilimsel delili olmayan, yanıl-gılarla dolu bir teoriydi. 20. yüzyılınikinci yarısında geliflen bilim, evrim te-orisinin geçersizli¤ini ortaya çıkardı. Bu,Darwinizm için oldu¤u kadar materyalistve komünist düflünce için de çöküfl anla-mı taflıyordu. Ancak materyalist görüflesahip bilim adamları, Darwinizm'in çö-küflünün kendi ideolojilerinin de çöküflüdemek oldu¤unu bildiklerinden, Darwi-nizm'in çöküflünü insanlardan gizlemekiçin her türlü yönteme baflvurdular.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

107D‹YALEKT‹K

KKoommüünniizzmmiinn ffiikkiirr bbaabbaallaarr›› KKaarrll MMaarrxx vvee FFrriieeddrriicchh EEnn--ggeellss,, DDaarrwwiinn''iinn eevvrriimm tteeoorriissiinniinn kkeennddii aatteeiisstt ddüünnyyaaggöörrüüflfllleerriinnee bbiilliimmsseell bbiirr ddeesstteekk oolluuflflttuurrdduu¤¤uunnuu zzaann--nneeddeerreekk sseevviinnmmiiflfllleerrddii..

Page 110:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDNNAA

Canlılı¤ın kökenini rastlantılarlaaçıklama gayretin-deki evrim teorisi,hücredeki en temelmoleküllerin varlı-¤ına bile tutarlı bir izahgetirememiflken, genetikbilimindeki ilerlemelerve nükleik asitlerin, yaniDNA ve RNA'nınkeflfi, teori içinyepyeni çık-mazlar olufltur-du. 1955 yılında JamesWatson veF r a n c i sCrick adlı ikibilim adamının çalıflmaları, DNA'nıninanılmaz derecedeki kompleks yapısınıve tasarımını gün ıflı¤ına çıkardı.

Vücuttaki 100 trilyon hücrenin herbirinin çekirde¤inde bulunan DNA adlımolekül, insan vücudunun eksiksiz biryapı planını içerir. Bir insana ait bütünözelliklerin bilgisi, dıfl görünümünden içorganlarının yapılarına kadar, DNA'nıniçinde özel bir flifre sistemiyle kayıtlıdır.

D N A ' d a k ibilgi, bu

molekü lüoluflturan dört

özel molekülün di-zilifl sırası ile kod-

lanmıfltır. Nükleotid(veya baz) adı verilenbu moleküller, isimle-

rinin bafl harfleri olanA, T, G, C ile ifade edilir-

ler. ‹nsanlar arasındaki tüm yapısal

farklar, bu harflerin dizilifl sıralamaları-nın birbirinden farklı olmasından kay-naklanır. DNA'daki harflerin dizilifl sıra-sı, insanın yapısını en ince ayrıntılarınadek belirler. Boy, göz, saç ve cilt rengigibi özelliklerin yanı sıra vücuttaki 206kemi¤in, 600 kasın, 10.000 iflitme siniria¤ının, 2 milyon optik sinir a¤ının, 100milyar sinir hücresinin ve 100 trilyonhücrenin planları tek bir hücreninDNA'sında mevcuttur. E¤er DNA'dakibu genetik bilgiyi ka¤ıda dökmeye kalk-sak, yaklaflık 500'er sayfalık 900 cilttenoluflan dev bir kütüphane oluflturmamızgerekir. Ama bu inanılmaz hacimdekibilgi, DNA'nın "gen" adı verilen parça-larında flifrelenmifltir.

Bir geni oluflturan nükleotidlerdemeydana gelecek bir sıralama hatası, o

DNA108

BBiirr ggeennii oolluuflflttuurraann flfliiffrreelleerrddeenn tteekk bbiirriinniinnbbiillee hhaattaall›› oollmmaass››,, oo ggeennii ttaammaammeenn iiflfleeyyaarraammaazz hhaallee ggeettiirreecceekkttiirr.. ‹‹nnssaann vvüüccuu--dduunnddaa bbuulluunnaann 4400 bbiinn ggeennii oolluuflflttuurraann mmiill--yyoonnllaarrccaa nnüükklleeoottiiddiinn ddoo¤¤rruu ss››rraallaammaaddaa ttee--ssaaddüüffeenn oolluuflflaabbiillmmeelleerrii iimmkkaannss››zzdd››rr..

Page 111:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

geni tamamen ifle yaramaz hale getire-cektir. ‹nsan vücudunda 40 bin gen bu-lundu¤u düflünülürse, bu genleri olufltu-ran milyonlarca nükleotidin do¤ru sıra-lamada tesadüfen oluflabilmelerinin ke-sinlikle imkansız oldu¤u görülür. Evrim-ci bir biyolog olan Frank Salisbury buimkansızlıkla ilgili olarak flunları söyler:

Orta büyüklükteki bir protein molekülüyaklaflık 300 amino asit içerir. Bunukontrol eden DNA zincirinde ise yaklaflık1.000 nükleotid bulunacaktır. Bir DNAzincirinde 4 çeflit nükleotid bulundu¤uhatırlanırsa, 1.000 nükleotidlik bir dizi41000 farklı flekilde olabilecektir. Küçükbir logaritma hesabıyla bulunan bu ra-kam, aklın kavrama sınırının çok ötesin-dedir.131

41000'de bir, "küçük bir logaritma he-sabı" sonucunda, 10620'de bir anlamınagelir. Bu sayı 1'in yanına 620 sıfır eklen-mesiyle elde edilir. 1'in yanında 11 tanesıfır 1 trilyonu ifade ederken, 620 tanesıfırlı bir rakamın kavranması gerçektende mümkün de¤ildir. Nükleotidlerin te-sadüfen bir araya gelerek RNA veDNA'yı oluflturmasının imkansızlı¤ını,evrimci Fransız bilim adamı Paul Augerde flöyle ifade etmektedir:

Rastgele kimyasal olaylar sayesinde nük-leotidler gibi karmaflık moleküllerin orta-ya çıkıflı konusunda bence iki aflamayı netbir biçimde birbirinden ayırmamız gere-kir; tek tek nükleotidlerin üretilmesi -ki bubelki mümkün olabilir- ve bunların çoközel seriler halinde birbirine ba¤lanması.‹flte bu ikincisi, olanaksızdır.132

Evrimci Prof. Dr. Ali Demirsoy da,DNA'nın meydana gelmesi hakkında fluitirafı yapmak zorunda kalır:

Bir proteinin ve çekirdek asitinin (DNA-RNA) oluflma ihtimali tahminlerin çokötesinde bir olasılıktır. Hatta belirli birprotein zincirinin ortaya çıkma ihtimaliastronomik denecek kadar azdır.133

Evrim teorisi, moleküler düzeydegerçekleflti¤i iddia edilen evrimsel olu-flumlardan hiçbirisini ispatlayabilmifl de-¤ildir. Bilimin ilerlemesi bu sorulara ce-vap üretmek bir yana, soruları daha dakompleks ve içinden çıkılamaz hale ge-tirmekte ve yaratılıflı do¤rulamaktadır.

Ama evrimciler, yaratılıflı kabul et-memek için kendilerini flartlandırmıfllar-dır ve bu durumda imkansıza inanmak-tan baflka seçenekleri yoktur. Avustralya-lı ünlü moleküler biyolog Michael Den-ton, Evolution: A Theory in Crisis (Ev-rim: Kriz ‹çinde Bir Teori) adlı kitabındabu durumu flöyle anlatır:

Yüksek organizmaların genetik program-larının yapısı, milyarlarca bit (bilgisayarbirimi) bilgiye ya da 1.000 ciltlik küçükbir kütüphanenin içindeki tüm harflerindizilimine eflde¤erdir. Bu denli kompleksorganizmaları oluflturan trilyonlarcahücrenin geliflimini belirleyen, emredenve kontrol eden sayısız kompleks ifllevintamamen rastlantıya dayalı bir süreç so-nucunda olufltu¤unu iddia etmek ise, in-san aklına yönelik bir saldırıdır. Ama birDarwinist, bu düflünceyi en ufak bir flüp-he belirtisi bile göstermeden kabuleder!134

109DNA

Page 112:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDoobbzzhhaannsskkyy,, TThheeooddooss››uuss

Evrimin ünlü teorisyenlerinden Rusbilim adamı Dobzhansky, canlılar veDNA'ları arasındaki kuralsız iliflkininevrimin açıklayamadı¤ı büyük bir sorunoldu¤unu flöyle ifade etmektedir:

Daha kompleks organizma-ların genelde basit olanlaragöre hücrelerinde daha fazlaDNA'ları vardır. Fakat bukuralın dikkat çeken istisna-ları vardır. Amphiuma (amfi-biyen), Propterus (bir akci-

¤erli balık) ve hatta sıra-dan kurba¤alar ve karakurba¤aları tarafından ge-

çilen insan ise, liste baflı olmaktan çokuzaktır. Neden bu durum bu kadar uzunzamandır bir bilmece olarak kaldı?135

Ayrıca Theodosius Dobzhansky, ev-rim teorisinin 20. yüzyılın ilk çeyre¤indekeflfedilen genetik kanunları karflısındatam anlamıyla bir açmaza girmesiylebirlikte, Darwinizm'e yeni bir "yama"olarak öne sürülen neo-Darwinizm'inmimarları arasında yer alır.

DDoo¤¤aall sseelleekkssiiyyoonn

((ddoo¤¤aall sseeççiilliimm,, ddoo¤¤aall aayy››kkllaannmmaa))

((nnaattuurraall sseelleecctt››oonn))

Do¤al seleksiyon, do¤ada daimi biryaflam mücadelesi oldu¤u ve bu müca-delede hayatta kalanların hep "güçlü vedo¤al flartlara uygun" canlılar olaca¤ıvarsayımına dayanır. Örne¤in yırtıcı

hayvanların tehdidi altında olan bir ge-yik sürüsü içinde, do¤al olarak hızlı ka-çabilen geyikler hayatta kalacaktır. Do-¤al olarak da bir süre sonra bu geyik sü-rüsü hızlı koflabilen geyiklerden ibarethale gelecektir.

Dikkat edilirse bu süreç, ne kadaruzun sürerse sürsün, geyikleri bir baflkacanlı türüne dönüfltürmez. Zayıf geyiklerelenir, güçlüler hayatta kalır; sonuçta ge-yiklerin genetik bilgisinde bir de¤ifliklikolmadı¤ı için bir "tür de¤iflimi" gerçek-leflmez. Geyikler ne kadar seleksiyonau¤rarlarsa u¤rasınlar, geyik olarak yafla-maya devam ederler.

Geyik örne¤i tüm türler için geçerli-dir. Do¤al seleksiyon vas›tas›yla sadecebir popülasyon içindeki sakat, zayıf yada çevre flartlarına uymayan bireylerinay›klanmas›na vesile olur; yeni canlı tür-leri, yeni genetik bilgi ya da yeni organ-lar ortaya çıkmaz. Yani do¤al seleksiyonvas›tas›yla canl›lar evrimleflmez. Darwinbu gerçe¤i "faydalı de¤ifliklikler oluflma-dı¤ı sürece do¤al seleksiyon hiçbir fleyyapamaz" diyerek kabul etmifltir.136

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DOBZHANSKY, THEODOSIUS110

GGeeyyiikk ffoossiillii

DDoobbzzhhaannsskkyy TThheeooddoossiiuuss

Page 113:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Do¤al seleksiyon, Darwin'den öncekibiyologlar tarafından da bilinen, ancak"türlerin bozulmadan sabit kalmalarınısa¤layan bir mekanizma" olarak tanım-lanan bir do¤al süreçtir. ‹lk kez Darwin,bu sürecin evrimlefltirici bir gücü oldu¤uiddiasını ortaya atmıfl, tüm teorisini debu iddiaya dayandırmıfltır. Kitabına ver-di¤i isim, do¤al seleksiyonun Darwin'inteorisinin temeli oldu¤unu gösterir:"Türlerin Kökeni, Do¤al Seleksiyon Yo-luyla"

Günümüzün en ünlü evrimcilerindenStephen Jay Gould Darwinizm'in bu bü-yük yanılgısı hakkında flunları söyler:

Darwinizm'in özü tek bir cümleye daya-nır: Do¤al seleksiyon evrimsel de¤iflimdeyaratıcı güçtür. Kimse do¤al seleksiyo-nun zayıf olanın elenmesindeki rolünü in-kar etmez. Ancak Darwin teorisi do¤alseleksiyonun uygun olanı yaratmasını daistemektedir.137

Evrimci C. Loring Brace, AmericanScientist dergisinde yayınlanan bir ma-kalesinde, Darwinizm'in bilimsel bulgu-lar tarafından reddedildi¤ini ve do¤al se-leksiyonu da türleri oluflturan bir meka-nizma olarak göremeyece¤imizi flöyleaçıklar:

American Scientist okuyucuları, biyoloji-nin büyük bir kısmının ve paleontolojinintamamının Darwin'in organik evrim hak-kındaki görüfllerini reddetti¤ini fark et-miyor olabilirler. Do¤al seleksiyon sade-ce "ince ayar" olarak görüldü¤ü için red-dediliyor, adaptasyon ise pratikte kesin-likle geçerli görülmüyor.138

DDrroossoopphh››llaa

(bkz. Meyve sinekleri)

GGeeyyiikklleerr nnee kkaaddaarr sseelleekkssiiyyoonnaa uu¤¤rraarrllaarrssaauu¤¤rraass››nnllaarr,, hheepp ggeeyyiikk oollaarraakk kkaall››rrllaarr..

111DO⁄AL SELEKS‹YON

Page 114:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDöörrtt aayyaakkll››llaarr››nn

((tteettrraappooddllaarr››nn)) kköökkeennii

Dört ayaklılar (tetrapodlar), karadayaflayan omurgalı canlıların geneline ve-rilen isimdir. Bu sınıflama içinde amfibi-yenler, sürüngenler ve memeliler yeralır. Evrim teorisinin dört ayaklıların kö-keni hakkındaki varsayımı ise, bu canlı-ların suda yaflamakta olan balıklardanevrimleflti¤i yönündedir. Oysa bu iddia,hem fizyolojik ve anatomik yönlerdençeliflkilidir, hem de iddianın fosil kayıt-ları yönünden hiçbir temeli yoktur.

Bir balı¤ın karada yaflamaya uygunhale gelmesi için onun, solunum sistemi,boflaltım mekanizması, iskelet yapısı gi-bi farklı yönlerden çok büyük de¤iflimlergeçirmesi gerekir. Solungaçlar akci¤eredönüflmeli, yüzgeçler vücut a¤ırlı¤ını ta-flıyacak biçimde ayak özelli¤i kazanma-lı, vücut artıklarını arıtmak için böbrek-ler oluflmalı, deri sıvı kaybetmeyi engel-leyecek bir yapı kazanmalıdır. Tüm bude¤iflimler gerçekleflmedi¤i sürece, birbalık karaya çıktı¤ında en fazla birkaçdakika yaflayacaktır. (Ayrıca bkz. Sudankaraya geçifl tezi)

DDuurraa¤¤aannll››kk ((ssttaass››ss))

Ço¤u tür, dünya üzerinde var oldu¤usüre boyunca hiçbir yönden de¤iflimgöstermez. Fosil kayıtlarında ilk ortayaçıktıkları andaki yapıları ne ise, kayıtlar-dan yok oldukları andaki yapıları daodur. Morfolojik (flekilsel) de¤iflim ge-nellikle sınırlıdır ve belirli bir yönü yok-tur. Fosil kayıtları, canlı türlerinin hembir anda ve tamamen farklı yapılarda or-taya çıktıklarını, hem de çok uzun jeolo-jik dönemler boyunca de¤iflmeden sabitkaldıklarını göstermektedir.

E¤er gerçekten bir evrim yaflanmıfl ol-saydı, canlıların yeryüzünde küçük kade-meli de¤iflimlerle ortaya çıkmaları ve za-man içinde de de¤iflmeye devam etmelerigerekirdi. Oysa fosil kayıtları bunun tamaksini gösterir. Farklı canlı sınıflamaları,kendilerine benzeyen ataları olmadan ani-den ortaya çıkmıfllar ve yüz milyonlarcayıl boyunca hiç de¤iflim geçirmeden du-ra¤an bir biçimde kalmıfllardır.

DDüüzzeennlleeyyiiccii ggeenn

((rreegguullaattoorryy ggeennee))

Mutasyonların evrimsel bir geliflmesa¤lamadı¤ı açık bir gerçektir. Bu ger-çek hem neo-Darwinizm'i hem de sıçra-malı evrim teorisini çıkmaza sürükle-mektedir. (bkz. Mutasyon; Sıçramalı ev-rim modeli) Mutasyon bir tahrip meka-nizması oldu¤una göre, sıçramalı evrimsavunucularının sözünü ettikleri makro-mutasyonlar, canlılar üzerinde "makro"

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DÖRT AYAKLILARIN KÖKEN‹112

TTeettrraappoodd ffoossiillii

Page 115:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAmmbbeerr iiççiinnddee bbuulluunnmmuuflfl 2255 mmiillyyoonn yy››llll››kk tteerrmmiitt ffoossiilllleerrii..

GGüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann tteerrmmiittlleerrddeennttüümmüüyyllee ffaarrkkss››zzllaarr..

FOSİL KAYITLARINDA DURAĞANLIK

OOrrddoovviikkyyeenn ddeevvrriinnee aaiitt ""aatt tt››rrnnaa¤¤›› yyeennggeeccii"" ffoossiillii.. BBuu 445500 mmiillyyoonn yy››llll››kk ffoossiill ddee,,ggüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaannöörrnneekklleerriinnddeenn ffaarrkkss››zzdd››rr..

115500 mmiillyyoonn yy››llll››kk sseemmeennddeerr ffoossiillii.. BBuuggüünnhheerrhhaannggii bbiirr oorrmmaannddaa ggöörreeccee¤¤iimmiizz

sseemmeennddeerrlleerrddeenn ffaarrkkss››zz..

OOrrddoovviikkyyeenn ddeevvrriinnee aaiitt iissttiirriiddyyee ffoossiilllleerrii,,yyaaflflaayyaann iissttiirriiddyyeelleerrddeenn ffaakkss››zz..

Page 116:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

düzeyde tahribatlar oluflturacaktır. Kimievrimciler, DNA'daki "düzenleyici gen-ler" (regulatory genes) üzerinde oluflanmutasyonlara umut ba¤lamaktadır. Amadi¤er mutasyonlar için geçerli olan tah-rip edici özellik, bu mutasyonlar için degeçerlidir. Sorun, mutasyonun rastgelebir de¤iflim olması sorunudur; genetikbilgi gibi kompleks bir yapı üzerindekiher türlü rastgele de¤iflim zararlı sonuç-lar verir.

Genetikçi Lane Lester ve popülasyongenetikçisi Raymond Bohlin, söz konu-su mutasyon çıkmazını flöyle ifadeetmektedirler:

… Makromutasyonların komplekslik artı-flı sa¤lamasının (genetik bilgiyi gelifltir-mesinin) ise izi bile yoktur. E¤er yapısalgen mutasyonları (küçük mutasyonlar)gerekli de¤iflimleri oluflturmakta yetersizkalıyorlar ise, düzenleyici genler üzerin-deki mutasyonlar daha da ifle yaramazolacaktır, çünkü adaptasyon sa¤lamayanve hatta yıkıcı etkiler oluflturacaktır...139

Gözlem ve deneyler, mutasyonlarıngenetik bilgiyi gelifltirmedi¤ini ve canlı-ları tahrip etti¤ini gösterirken, sıçramalıevrim savunucularının mutasyonlardanbüyük "baflarılar" beklemeleri, açık birtutarsızlıktır.

DDüüzzeennllii ssiisstteemm

Evrim teorisi, fizi¤in en temel ka-nunlarından biri olan termodinami¤inikinci kanunu (entropi kanunu) ile açık-ça çeliflmektedir. (bkz. Termodinami¤in‹kinci Kanunu) Deneysel olarak ispat-

lanmıfl olan bu teoriye göre evrende ken-di haline, do¤al flartlara bırakılan tümsistemler, zamanla do¤ru orantılı olarakdüzensizli¤e, yıpranmaya, bozulmayau¤rarlar.

Evrimciler iflte bu bilimsel gerçekleters düflmemek için birtakım kavramlarıyanıltıcı olarak kullanırlar. Sürekli ola-rak madde ve enerji girifl-çıkıflı olan sis-temlerde (açık sistemler) belli bir düze-nin oluflabilece¤ini öne sürerler.

Örne¤in rüzgar, tozlu bir odaya gir-di¤inde daha önce yere tek düze olarakyayılmıfl toz tabakası, odanın belli birkenarına toplanabilir. Bu yine termodi-namik anlamda eskisine göre daha dü-zenli bir ortamdır, fakat toz parçacıklarıhiçbir zaman rüzgarın enerjisiyle 'kendikendilerine organize olarak' odanın taba-nında bir insan resmi oluflturamazlar.

Aynı flekilde tekrarlardan oluflan dü-zen, bir daktilonun klavyesindeki "a"harfinin üzerine bir cisim düfltü¤ü için(yani içeri giren enerji akımı ile) yüzler-ce kere "aaaaaaaa..." yazabilir. Fakat"a"ların bu flekilde tekrarlı bir düzen içe-risinde olması ne bir bilgi içerir, ne deherhangi bir komplekslik. Bilgi içerenkompleks bir harf sıralaması (yani an-lamlı bir cümle, paragraf ya da kitapyazmak) için mutlaka bir akla ihtiyaçvardır.

Sonuç olarak do¤al süreçlerle hiçbirzaman kompleks ve organize sistemlermeydana gelemez. Ancak zaman zamanyukarıdaki örneklerdekine benzer basitdüzenlemeler oluflabilir. Bu düzenleme-ler de belli sınırların ötesine geçemezler.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

DÜZENL‹ S‹STEM114

Page 117:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Ne var ki evrimciler bu flekildeki do-¤al süreçlerle kendili¤inden ortaya çıkandüzenlenme (self-ordering) olaylarınıevrimin çok önemli bir kanıtı gibi sun-makta ve bunları sözde "kendi kendiniorganize etme" (self-organization) ör-nekleri gibi göstermektedirler. Bu kav-ram kargaflası sonucunda da, canlı sis-temlerin do¤al olaylar ve kimyasal reak-siyonlar sonucunda kendili¤inden mey-dana gelebilece¤ini öne sürmektedirler.

Halbuki organize sistemlerle düzenlisistemler birbirlerinden tamamen farklıyapılardır. Düzenli sistemler basit sırala-malar, tekrarlar fleklinde yapılar içerir-ken, organize sistemler içiçe geçmifl sonderece kompleks yapı ve ifllevler içerir-ler. Ortaya çıkmaları için mutlaka bilinç,bilgi ve tasarıma ihtiyaç vardır. Ilya Pri-gogine de bu kasıtlı kavram kargaflasınabaflvurmufl ve içeri do¤ru enerji akıflı sı-rasında kendi kendine düzenlenen mole-küllerin örneklerini, "kendili¤inden or-ganize olma" fleklinde ifade etmifltir.Amerikalı bilim adamları Thaxton,Bradley ve Olsen, The Mystery of Life'sOrigin (Canlılı¤ın Kökeninin Sırrı) adlıkitaplarında bu durumu afla¤ıdaki gibiaçıklarlar:

... Her durumda sıvının içerisindeki mo-leküllerin rastgele hareketlerinin yerini,anında son derece düzenli bir davranıflalmaktadır. Prigogine, Eigen ve di¤erleribuna benzer bir 'kendi kendine organizeolma'nın organik kimyanın esası olabile-ce¤ini ileri sürerler ve bunun da canlısistemler için gerekli olan son derecekompleks molekülleri açıklayabilme po-tansiyeline sahip oldu¤unu iddia ederler.

Fakat bu paralellikler hayatın kökeni so-rusuyla alakasızdır. Bunun ana nedeni,bunların düzen ve kompleksli¤i ayırt et-meyi baflaramamalarıdır.140

Yine aynı bilim adamları, bazı ev-rimcilerin öne sürdükleri "suyun buz ha-line gelmesi, biyolojik düzenlili¤in ken-dili¤inden ortaya çıkabilece¤ine örnek-tir" fleklindeki mantı¤ın yüzeyselli¤inive çarpıklı¤ını flöyle açıklarlar:

Suyun kristalize olup buza dönüflmesiyle,basit bir monomerin milyonlarca yıl için-de polimer halinde birleflerek DNA veprotein gibi kompleks moleküllere dönüfl-mesi arasındaki benzetme sık sık tartıflıl-maktadır. Her durumda benzetme açıkçayanlıfltır… Isı alçaltılarak termal etki ye-terince küçültüldü¤ünde, atomları birbi-rine ba¤layan güçler, su moleküllerinidüzenli kristalize bir dizilime sokarlar.Amino asit gibi organik monomerler iseherhangi bir ısıda, de¤il düzenli bir or-ganizasyona, birleflmeye dahi tamamenkarflı koyarlar.141

Tüm kariyerini termodinami¤i evrimteorisiyle ba¤dafltırmaya adamıfl olanPrigogine dahi, suyun kristalize olma-sıyla kompleks biyolojik yapıların orta-ya çıkıflı arasında bir benzerlik bulunma-dı¤ını kabul etmifltir:

Burada belirtilmesi gereken, izole olma-yan (açık) bir sistemde, yeterli düflük sı-caklıklarda düzenli ve düflük-entropi içe-ren yapıların oluflma ihtimalidir. Bu dü-zenleme prensibi, kristaller gibi düzenliyapıların oluflumundan ve maddenin halde¤iflimlerinden sorumludur. Maalesefbu prensip, biyolojik yapıların oluflumu-nu açıklayamaz.142

Harun Yahya (Adnan Oktar)

115DÜZENL‹ S‹STEM

Page 118:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 119:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

EE--CCooll›› bbaakktteerriissii

fiimdiye kadar do¤al seleksiyon vemutasyon mekanizmaları sonucunda ev-rim geçiren hiçbir canlı yoktur. Bunakarflılık evrimci biyologlar kimi zaman"do¤al seleksiyon ve mutasyon meka-nizmalarının evrimlefltirici etkisini göz-lemleyemiyoruz, çünkü bu mekanizma-lar ancak çok uzun zaman içinde etkiliolur" gibi bir açıklama öne sürerler. Oy-sa bu da hiçbir bilimsel temeli olmayanbir avuntudan baflka bir fley de¤ildir.Çünkü meyve sinekleri ya da bakterilergibi yaflam süreleri çok kısa olan ve do-layısıyla tek bir bilim adamının binlerceneslini gözlemleyebildi¤i canlılarda dahiçbir "evrim" gözlemlenmemektedir.Pierre-Paul Grassé, bakterilerin evrimigeçersiz kılan de¤iflmezli¤i hakkında daflunları söyler:

Bakteriler... çok sayıda üremeleri nedeniy-le, en çok mutant (mutasyon geçirmifl can-lı) ortaya çıkaran canlılardır. Ancak bak-teriler... kendi türlerine çok büyük bir sa-dakat gösterirler. Escherichia coli bakteri-sinin mutantları çok dikkatli bir biçimdeincelenmifltir ve bu konuda çok iyi bir ör-nektir. Okuyucular da kabul edecektir ki,evrimi kanıtlamak ve mekanizmalarınıkeflfetmek için örnek olarak seçilen bucanlının bir milyar yıldır hiçbir de¤iflimeu¤ramamıfl olması son derece flaflırtıcıdır.E¤er evrim-sel bir de¤i-flim meyda-na getirmi-yorlarsa, bu can-lıların geçirdikleri bun-ca mutasyonun ne anla-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

EEvvrriimmcciilleerr

ttaarraaff››nnddaann

eevvrriimmii

kkaann››ttllaammaakk vvee

ssöözzddee

mmeekkaanniizzmmaallaarr››nn››

kkeeflflffeettmmeekk iiççiinn

öörrnneekk oollaarraakk

sseeççiilleenn EE--ccoollii

bbaakktteerriissii,,

bbeekklleennttiilleerriinn

aakkssiinnee bbiirr mmiillyyaarr

yy››lldd››rr hhiiççbbiirr

ddee¤¤iiflfliimmee

uu¤¤rraammaamm››flfltt››rr..

EE--ccoollii bbaakktteerriissii

117E-COLI BAKTER‹S‹

Page 120:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

mı vardır? Sonuçta, bakterilerin ve virüs-lerin geçirdikleri mutasyonel de¤iflimle-rin, belirli bir genetik ortalamanın etra-fında dönüp dolaflan kalıtsal dalgalan-malardan baflka bir fley oluflturmadıklarıortaya çıkmaktadır; biraz sa¤a, biraz so-la dalgalanma olmakta, ama nihai birevrimsel de¤iflim yaflanmamaktadır. Ha-mamböcekleri de, ilk ortaya çıktıklarıPermiyen devrinden bu yana en az Dro-sophila kadar çok mutasyon geçirmifller,ama hiçbir de¤iflim yaflamamıfllardır.143

Kısacası, canlıların evrim geçirmiflolmaları mümkün de¤ildir, çünkü do¤a-da onları evrimlefltirebilecek bir meka-nizma yoktur. Nitekim fosil kayıtlarınabaktı¤ımızda da, bir evrim süreci ile de-¤il, aksine evrime tümüyle ters bir tabloile karflılaflırız.

EElloolluullaavv››ss

Elolulavis, Archæopteryx'le ilgili ev-rimci iddiaları çürüten ve kufllarla dino-zorlar›n aras›nda evrimsel bir ba¤ olma-dı¤ını gösteren fosillerden biridir. Arc-hæopteryx'ten 30 milyon yıl daha yafllıolan Elolulavis'in kanat yapısının aynısı,günümüzde yavafl bir flekilde uçan kufl-larda görülmektedir. Bu özellik, kuflunmanevra kabiliyetini önemli ölçüde ar-tırmakta, kalkarken ve konarken kufla ekkontrol olana¤ı sa¤lamaktadır. Bununanlamı, Archæopteryx'ten 30 milyon yıldaha yafllı sayılan bir kuflun, çok "pro-fesyonel" bir biçimde uçabildi¤idir.144

Bu bilgi, Archæopteryx veya onabenzeyen di¤er kuflların birer ara geçiflformu olmadıklarını ispatlamıfltır.

EEllddrreeddggee,, NN››lleess

Ünlü evrimci paleontolog Niles Eld-redge, 1970'lerin baflında ortaya çıkan"kesintiye u¤ratılmıfl denge" (punctuatedequilibrium) adı verilen neo-Darwinistmodelin, di¤er bir deyiflle "sıçramalı ev-rim" modelinin savunucularının baflındagelir. (bkz. Kesintiye u¤ratılmıfl denge(punctuated equilibrium)) Bu teoriye gö-re evrim kademeli küçük de¤iflikliklerlede¤il, ani ve büyük de¤iflikliklerle olufl-maktadır. Evrimin temel iddiasına tersdüflen böyle bir açıklama yapılmasındakisebep ise, canlı türlerinin yeryüzü kat-manlarında bugünkü mükemmel halle-riyle, aniden ortaya çıkmıfl olmalarıdır.

Bu yüzden Niles Eldredge, kendisiile aynı görüflü paylaflan Stephen JayGould ile birlikte evrimin kademeli kü-çük de¤iflikliklerle de¤il, ani ve büyükde¤iflikliklerle olufltu¤u iddiasında bu-lundular. Bu model de aslında tamamenhayal ürünü bir iddiayı yansıtmaktaydı.

Ayrıca bu teori, 1930'larda Avrupalıpaleontolog Otto Schindewolf tarafındanortaya atılmıfl olan "Hopeful Monster"(Umulan Canavar) teorisinin de¤iflik birhaliydi. Bu teoriye göre ilk kufl tesadü-fen meydana gelen dev de¤ifliklikle birsürüngen yumurtasından çıkmıfl, bazıkara hayvanları ise geçirdikleri ani vekapsamlı bir de¤ifliklikle birdenbire devbalinalara dönüflmüfl olabilirlerdi. Bu te-ori çok kısa zamanda terk edildi.

Niles Eldredge ve S. J. Gould da te-orilerine "bilimsel" bir kimlik kazandıra-bilmek için, "ani evrimsel sıçrayıfl"lar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ELOLULAVIS118

Page 121:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

için bir tür mekanizma gelifltirmeye ça-lıfltılar. Fakat bu iddiadaki çeliflkiler te-orinin sahiplerini de kısa bir zaman için-de düflündürmeye baflladı. Niles Eldred-ge "canlıların evrimle ilerlemesi" fikri-nin mantıksal olarak hatalı oldu¤unu fluifadelerle dile getiriyordu:

Gerçekten de bitki ve hayvan türleri bü-yü¤e ve komplekse do¤ru geliflerek kendi-lerini daha iyi ve güzel mi yapmıfl olur-lar? E¤er böyleyse sünger gibi basit vede¤iflmemifl hayat formlarını evrimselbaflarısızlıklar olarak mı kabul etmeli-yiz?... "‹lerleme kaçınılmazdır" fleklinde-ki evrimsel sloganın yerine "neden may-mun baflarılı" sloganı konulmalıdır.145

EEmmbbrriiyyoolloojjii

Canlıların döllenmeyle oluflan zigotevresinden (döllenmifl yumurta halin-den) eriflkin bir canlı oluncaya kadar ge-çirdi¤i geliflim aflamalarını inceleyen bi-

lim dalıdır. Fakat embriyoloji kavramı,daha çok hayvan embriyolarının geliflimi-ni inceleyen biyoloji dalı olarak kullanılır.

18. yüzyıla kadar embriyoloji, bilgi-den çok spekülasyona dayanıyordu. Bu-nun nedeni, genetik biliminin henüz kefl-fedilmemesi ve hücrenin daha tanınma-masıydı. O dönemde genel olarak teoriflöyle kabul ediliyordu: Bafllangıçta hay-vanın tümü bütün organlarıyla bir min-yatür halindeydi ve bunun sadece bir çi-çek gibi açılmaya ihtiyacı vardı. Birçoknatüralist bu bafllangıç halinin kadınınüreme hücresi olan yumurtada bulunma-sı gerekti¤ini savundular. Fakat mikros-kobun erkek üreme hücresi olan spermiortaya çıkarmasından sonra, bir kısımbilim adamları 1677'de dölü spermin ta-flıdı¤ı hipotezini gelifltirdiler.

Çok önceleri Aristo tarafından da or-taya atılan bu teori, bireyin özelleflmiflyapılarının, yumurtada önceden özellefl-memifl olanlardan kademe kademe gelifl-

119EMBR‹YOLOJ‹

KKaattllaannmmaallaarr

GGöözz

DDiiflfllleerrKKaallppKKooll

OOmmuurrggaaBBeessiinn kkeesseessii

BBaaccaakk

GGööbbeekk kkoorrddoonnuu

SAHTE Ç‹Z‹M DO⁄RU Ç‹Z‹M

ÜÜssttttee,, HHaaeecckkeell''iinn iinnssaann eemmbbrriiyyoossuunnuunn bbaall››kk eemmbbrriiyyoossuuyyllaa bbeennzzeerrlliikk ggöösstteerrddii¤¤iinnii iiss--ppaattllaammaakk iiççiinn ççiizzddii¤¤ii ssaahhttee rreessiimm yyeerr aall››yyoorr.. GGeerrççeekk iinnssaann eemmbbrriiyyoossuuyyllaa kkaarrflfl››llaaflfltt››rr››lldd››--¤¤››nnddaa oorrggaannllaarr››nn bbüüyyüükk bbööllüümmüünnüünn kkaass››ttll›› oollaarraakk çç››kkaarr››llmm››flfl oolldduu¤¤uu ggöörrüüllüüyyoorr..

Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 122:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ti¤ini öne sürmekteydi.146 Bundan sonra

da embriyoloji alanında yapılan çalıflma-

lar daha çok evrime delil olarak öne sü-

rüldü. Fakat yapılan çizimlerin ve yo-

rumların bir sahtekarlık oldu¤unun anla-

flılması ile günümüzde durum tersine

dönmüfltür ve embriyolojik incelemeler

de canlıların birbirine uyumlu olarak

mükemmel bir sistemle yaratıldıklarını

göstermektedir. (bkz. Rekapitülasyon;

Embriyolojik evrim)

EEmmbbrriiyyoolloojjiikk eevvrriimm

Embriyolojik geliflme, memeli bir

canlının anne karnında gösterdi¤i geli-

flim sürecini ifade eder. Canlılardaki

embriyolojik geliflimin evrimin kanıtı

oldu¤u iddiası ise evrimci literatürde

"Rekapitülasyon teorisi" olarak adlandı-

rılır. (bkz. Rekapitülasyon teorisi) Bu-

gün birtakım evrimci yayınlarda ve bazıders kitaplarında, çok önceden bilim li-teratüründen çıkarılmıfl olan "Rekapitü-lasyon" teorisi, bilimsel bir gerçek gibigösterilmeye çalıflılmaktadır.

Rekapitülasyon terimi, evrimci biyo-log Ernst Haeckel'in 19. yüzyılın sonla-rında ortaya attı¤ı "Bireyolufl SoyoluflunTekrarıdır" (Ontogeny RecapitulatesPhylogeny) teorisinin kısa bir ifade biçi-midir. Embriyolojik rekapitülasyon te-orisini ortaya atan Ernst Haeckel, hayaliteorisini desteklemek için çizim sahte-karlıklarına baflvurmufltur. (bkz. Haec-kel, Ernst) Kendilerini evrim teorisinisavunmaya flartlandırmıfl olan bir kısımçevreler ise bu sahte çizimleri öne süre-rek "embriyolojik evrim" oldu¤u izleni-mi vermeye çalıflırlar.

Haeckel tarafından öne sürülen buteoriye göre, canlı embriyoları geliflimsüreçleri sırasında, canlılardaki evrimsel

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

EMBR‹YOLOJ‹K EVR‹M120

SSoonn yy››llllaarrddaa yyaapp››llaann ggöözzlleemmlleerr,, ffaarrkkll›› ccaannll››llaarr››nn eemmbbrriiyyoollaarr››nn››nn hhiiçç ddee HHaaeecckkeell''iinn ggöösstteerrddii¤¤ii ggii--bbii bbeennzzeerr oollmmaadd››kkllaarr››nn›› oorrttaayyaa kkooyymmuuflflttuurr.. ÜÜsstttteekkii mmeemmeellii,, ssüürrüünnggeenn vvee yyaarraassaa eemmbbrriiyyoollaarr››aarraass››nnddaakkii ffaarrkkll››ll››kk,, bbuunnuunn aaçç››kk bbiirr öörrnnee¤¤iiddiirr..

Page 123:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

süreci tekrarlıyorlardı. Örne¤in insanembriyosu, anne karnındaki geliflimi sı-rasında önce balık sonra sürüngen özel-likleri gösteriyor, en son olarak da insa-na dönüflüyordu.

Oysa ilerleyen yıllarda bu teorinintamamen hayal ürünü bir senaryo oldu¤uortaya çıkmıfltır. ‹nsan embriyosunun ilkdönemlerinde ortaya çıktı¤ı iddia edilensözde "solungaçların", gerçekte insanınorta kulak kanalının, paratiroidlerinin vetimüs bezlerinin bafllangıcı oldu¤u anla-flılmıfltır. Embriyonun "yumurta sarısıkesesi"ne benzetilen kısmının da gerçek-te bebek için kan üreten bir kese oldu¤uortaya çıkmıfltır. Haeckel'in ve onu izle-yenlerin "kuyruk" olarak tanımladıklarıkısım ise, insanın omurga kemi¤idir vesadece bacaklardan daha önce ortayaçıktı¤ı için "kuyruk" gibi gözükmekte-dir.

Bunlar bilim dünyasında herkesinbildi¤i gerçeklerdir. Evrimciler de bunukabul ederler. Neo-Darwinizm'in kuru-cularından George Gaylord Simpson,"Haeckel evrimsel geliflimi yanlıfl bir fle-kilde ortaya koydu. Bugün canlılarınembriyolojik geliflimlerinin geçmiflleriniyansıtmadı¤ı artık kesin olarak bilini-yor" diye yazmaktadır.147

Konunun daha da ilginç bir baflkayönü ise, Ernst Haeckel'in ortaya attı¤ıRekapitülasyon teorisini desteklemekiçin yaptı¤ı çizim sahtekarlıkları hakkın-da flunları söylemesidir:

Bu yaptı¤ım sahtekarlık itirafından sonrakendimi ayıplanmıfl ve kınanmıfl olarakgörmem gerekir. Fakat benim avuntum

fludur ki; suçlu durumda yan yana bulun-du¤umuz yüzlerce arkadafl, birçok güve-nilir gözlemci ve ünlü biyolog vardır ki,onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitap-larında, tezlerinde ve dergilerinde benimderecemde yapılmıfl sahtekarlıklar, kesinolmayan bilgiler, az çok tahrif edilmifl fle-matize edilip yeniden düzenlenmifl flekil-ler bulunuyor.148

EEmmbbrriiyyoolloojjiikk

RReekkaappiittüüllaassyyoonn

(bkz. Bireyolufl Soyoluflun Tekrarıdırteorisi)

EEnnddoossiimmbbiioossiiss TTeezzii

Bu tez, 1970 yılında Lynn Margulistarafından ortaya atılmıfltır. Margulis,bakteri hücrelerinin ortak ve asalak ya-flamları sonucunda bitki ve hayvan hüc-relerine dönüfltüklerini iddia etmifltir. Buteze göre bitki hücreleri, bir bakteri hüc-resinin bir baflka fotosentetik bakteriyiyutmasıyla ortaya çıkmıfltır. Fotosentetikbakteri ana hücrenin içerisinde sözde ev-rimleflerek kloroplast haline gelmifltir.Son olarak ana hücrede, her nasıl olduy-sa, çekirdek, golgi cisimci¤i, endoplaz-mik retikulum ve ribozomlar gibi sonderece kompleks yapılara sahip organel-ler evrimleflmifltir. Böylece bitki hücre-leri oluflmufltur.

Bu tez, hayal ürünü olan bir senaryo-dan baflka bir fley de¤ildir. Nitekim, ko-nu hakkında otorite sayılan pek çok bi-lim adamı tarafından da çok yönlü ola-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

121EMBR‹YOLOJ‹K REKAP‹TÜLASYON

Page 124:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rak elefltirilmifltir: Bu bilim adamlarınaörnek olarak D. Lloyd149, Gray ve Do-olittle150, Raff ve Mahler verilebilir.

Endosimbiosis tezinin dayandırıldı¤ıözellik, hücre içerisindeki kloroplastla-rın ana hücredeki DNA'dan ayrı olarakkendi DNA'larını içermesidir. Bu özel-likten yola çıkarak bir zamanlar mito-kondri ve kloroplastların ba¤ımsız hüc-reler oldukları ileri sürülür. Ne var kikloroplastlar detaylı olarak incelendi¤in-de, bu iddianın tutarsızlı¤ı ortaya çık-maktadır.

Endosimbiosis tezini geçersiz kılannoktalar flunlardır:

1) E¤er kloroplastlar iddia edildi¤igibi geçmiflte ba¤ımsız hücreler iken bü-yük bir hücre tarafından yutulmufl olsa-lardı, bunun tek bir sonucu olurdu; o da,bunların ana hücre tarafından sindirilme-si ve besin olarak kullanılmasıdır. Çünküsöz konusu ana hücrenin dıflarıdan besinyerine yanlıfllıkla bu hücreleri aldı¤ınıvarsaysak bile, ana hücre sindirim en-zimleriyle bu hücreleri sindirirdi. Tabiibu durumu bazı evrimciler "sindirim en-zimleri yok olmufltu" diyerek geçifltire-bilirler. Ama bu, açık bir çeliflkidir. Çün-kü e¤er sindirim enzimleri yok olmufl ol-saydı, bu kez ana hücrenin beslenemedi-¤i için ölmesi gerekirdi.

2) Yine, tüm imkansızl›kların ger-çekleflti¤ini ve kloroplastın atası oldu¤uiddia edilen hücrelerin, ana hücre tara-fından yutuldu¤unu varsayalım. Bu kezkarflımıza baflka bir problem çıkar: Hüc-re içerisindeki bütün organellerin planıDNA'da flifre olarak bulunmaktadır.

E¤er ana hücre yuttu¤u di¤er hücreleriorganel olarak kullanacaksa, onlara aitbilgiyi de DNA'sında flifre olarak önce-den bulunduruyor olması gerekirdi. Hat-ta yutulan hücrelerin DNA'ları da anahücreye ait bilgilere sahip olmalıydı.Böyle bir fley ise elbette imkansızdır;hiçbir canlı kendisinde bulunmayan birorganın genetik bilgisini taflımaz. Anahücrenin DNA'sıyla, yutulan hücrelerinDNA'larının birbirlerine sonradan"uyum sa¤lamaları" da mümkün de¤il-dir.

3) Hücre içinde çok büyük bir uyumvardır. Kloroplastlar ait oldukları hücre-den ba¤ımsız hareket etmez. Kloroplast-lar protein sentezlemede ana DNA'yaba¤ımlı olmalarının yanında ço¤almakararını da kendileri almaz. Bir hücredebulunan kloroplastlar›n ve mitokondrile-rin sayıları birden fazladır. Tıpkı di¤erorganellerin yaptı¤ı gibi bunların sayıla-rı hücrenin aktivitesine göre artar ya daazalır. Bu organellerin kendi bünyelerin-de ayrıca bir DNA bulunmasının özellik-le ço¤almalarında çok büyük faydasıvardır. Hücre bölünürken, çok sayıdakikloroplast da ayrıca ikiye bölünerek sa-yılarını 2'ye katladıkları için, hücre bö-lünmesi daha kısa sürede ve seri olarakgerçekleflir.

4) Kloroplastlar bitki hücresi için sonderece hayati önemi olan güç jeneratör-leridir. E¤er bu organeller enerji ürete-mezlerse, hücrenin pek çok fonksiyonuiflleyemez. Bu da canlının yaflayamamasıdemektir. Hücre için bu derece önemliolan bu fonksiyonlar kloroplastlarda sen-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ENDOS‹MB‹OS‹S TEZ‹122

Page 125:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

tezlenen proteinlerle gerçeklefltirilir. An-cak kloroplastların bu proteinleri sentez-lemek için kendi DNA'ları yeterli de¤il-dir. Proteinlerin büyük ço¤unlu¤u hücre-deki ana DNA kullanılarak sentezlenir.151

Böyle bir uyumun deneme-yanılmametoduyla elde edilmesi ise kesinlikleimkansızdır. Bir DNA molekülünün üze-rinde meydana gelebilecek herhangi birde¤ifliklik kesinlikle canlıya yeni birözellik kazandırmaz, aksine sonuç zararlıolur. Mahlon B. Hoagland, "HayatınKökleri" adlı kitabında bu durumu flusözleriyle açıklamaktadır:

Hatırlayacaksınız, hemen hemen her za-man bir organizmanın DNA'sında bir de-¤iflikli¤in olması onun için zararlıdır;baflka bir deyiflle yaflamını sürdürebilmekapasitesinde azalmaya yol açar. Bir ben-zetme yapalım: Shakespeare'in oyunları-na rastgele eklenen cümlelerin onları da-ha iyi yapması pek olası de¤ildir... Teme-linde DNA de¤ifliklikleri ister mutasyon-la, ister bizim dıflarıdan bilerek ekledi¤i-miz yabancı genlerle olsun, yaflamı sür-dürebilme ihtimali azaltma özelliklerin-den dolayı zararlıdır.152

Evrimcilerin öne sürdükleri iddialarbilimsel deneylere ve bu deneylerin so-nuçlarına dayanılarak ortaya atılmamıfl-tır. Çünkü bir bakterinin baflka bir bakte-riyi yutması gibi bir olgu hiçbir flekildegözlenmemifltir. Moleküler biyologWhitfield, bu durumu flöyle ifade etmek-tedir:

Prokaryotik endosimbiosis (yutma) belkide tüm endosimbiotik teorinin dayandı¤ıhücresel mekanizmadır. E¤er bir prokar-

yot bir di¤erini içine alamaz ise, endo-simbiosisin nasıl kuruldu¤unu tahmin et-mek güçtür. Maalasef, endosimbiosis te-orisi için hiçbir modern örnek yoktur.153

Amerikalı biyolog L. R. Croft ise bukonuda flu yorumu yapar:

Bir bakterinin baflka bir bakteriyi yutmasıhiçbir flekilde gözlemlenmemiflken, böylebir iddiada bulunmak hiçbir flekilde bi-limsel de¤ildir. Kaldı ki kloroplast, ribo-zom, mitokondri, lizozom gibi organellerhücre dıflına alınarak birbirlerinden ay-rıldıklarında yaflayamamaktadır.154

EEnnddüüssttrrii mmeellaanniizzmmii

18. ve 19. yüzyıllarda önce ‹ngilte-re'de daha sonra da di¤er Batı Avrupa ül-keleri ve Amerika'da endüstri alanındabüyük bir de¤iflim yaflandı. Özellikle ‹n-giltere'de yaflanan endüstri devrimi son-rasındaki hava kirlili¤i sebebiyle bir kı-sım canlı popülasyonlarında renk farklı-lıkları gözlenmiflti. Endüstri melanizmide buradan yola çıkarak hayvanların da-ha iyi kamufle olmalarını sa¤layan renkde¤iflikliklerini ifade etmektedir.

Evrimciler, hayvanlarda görülen burenk farklılıklarını "ortam flartlarının vedo¤al seleksiyonun neden oldu¤u evrim"olayı olarak açıklamaya çalıflırlar. Ger-çekte bu durum, gözlemlerin tamamenyanlıfl yorumlanmasından kaynaklan-maktadır.

Bu durum bir evrimci kaynakta flöyleifade edilir:

Bu yönlendirilmifl seçime ça¤ımızdaki ençarpıcı örnek, Oxford Üniversitesi'nden

Harun Yahya (Adnan Oktar)

123ENDÜSTR‹ MELAN‹ZM‹

Page 126:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

FORD ve KETTLEWEL adlı iki arafltır-

macının gösterdi¤i koruma renklerinin

evrimidir. ‹ngiltere'nin çok sayıda fabri-

ka bacası bulunan bölgelerinde yaflayan

bir çeflit kelebe¤in di¤er bölgelerdekine

göre daha koyu renkli oldu¤unu bulmufl-

lardır. Bu bölgelerden daha önce topla-

nan (sanayileflme ça¤ından önce) örnek-

lerin açık renkli oldu¤u koleksiyonlardan

bilinmektedir. Açık olanlar sanayi bölge-

lerinin dıflında a¤açların gövdelerinin

dıflında bulunan beyaz ve açık renkli li-

kenlerin üzerinde yafladıkları için çevre-

ye iyi bir uyum yapmıfllar ve bunları av-

layan kuflların bakıfllarından kurtulmufl-

lardır. Sanayileflmifl bölgelerde, bacalar-dan çıkan kurum, bu likenleri koyulafltır-dı¤ı için beyaz renkli kelebekler belirginolarak görünmeye bafllamıfllardır. Bunakarflın, koyu renkliler daha iyi uyum yap-mıfllardır. Kufllar, beyaz renkli olanlarıavladıkları için, koyu renkli olanlar ya-flam üstünlü¤ü kazanmaya bafllamıfl vebunların içerdikleri genotip, popülasyon-da artmaya bafllamıfltır. Bugün ‹ngilte-re'de hava kirlili¤i temizlenmifl olan böl-gelerde beyaz formların tekrar baflat du-ruma geçti¤i görülmektedir.155

Burada dikkat edilmesi gereken nok-ta, ‹ngiltere'deki endüstri devriminin

ENDÜSTR‹ MELAN‹ZM‹124

DDoo¤¤aall sseelleekkssiiyyoonn iillee ddoo¤¤aaddaa vvaarr oollmmaayyaann bbiirr ccaannll›› ttüürrüü oorrttaayyaa çç››kkaammaazz,, ddoo¤¤aall sseelleekkssiiyyoonnvvaass››ttaass››yyllaa ssaaddeeccee ccaannll›› ttüürrlleerriinnddeekkii ssaakkaatt yyaa ddaa zzaayy››ff oollaann bbiirreeyylleerr aayy››kkllaann››rr.. SSaannaayyii ddeevv--rriimmii kkeelleebbeekklleerriinniinn dduurruummuu bbuu kkoonnuuddaa iiyyii bbiirr öörrnneekkttiirr.. SSaannaayyii ddeevvrriimmii iillee bbiirrlliikkttee aa¤¤aaççllaa--rr››nn rreennkklleerrii kkooyyuullaaflflmm››flfltt››rr.. DDoollaayy››ss››yyllaa bbuu aa¤¤aaççllaarrddaa yyaaflflaayyaann kkeelleebbeekklleerrddeenn aaçç››kk rreennkklliioollaannllaarr kkuuflflllaarr iiççiinn ddaahhaa kkoollaayy ggöörrüünnüürr hhaallee ggeellmmiiflfl vvee ssaayy››llaarr›› aazzaallmm››flfltt››rr.. KKooyyuu rreennkklliilleerriissee ssaayy››ccaa aarrtt››flfl ggöösstteerrmmiiflfllleerrddiirr.. EEllbbeettttee kkii bbuu bbiirr eevvrriimm ddee¤¤iillddiirr.. YYeennii bbiirr ttüürr oolluuflflmmaamm››flfl,,ssaaddeeccee kkeelleebbeekklleerriinn nnüüffuuss oorraann›› ddee¤¤iiflflmmiiflflttiirr..

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 127:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

bafllamasından önce yakalanmıfl bir"siyah" renkli kelebek çeflidinin ön-ceden de bulunmasıdır. Endüstridevriminden yıllarca önce de ‹ngilte-re'de bu kelebek türü zaten mevcut-tur. Hava kirlili¤inin meydana getir-di¤i de¤iflme daha önce fazla miktar-da mevcut beyaz formun düflmanlarıtarafından görülme ihtimalini artır-mıfltır. Sonuçta bu formda bir azal-ma, renkli olanlarda ise artma mey-dana geldi. (Bkz. Sanayi devrimi ke-lebekleri)

Açıkça anlaflılmaktadır ki bu de-¤ifliklik kelebe¤in renginde de¤il, sa-yısındadır Bu durum ise hiçbir za-man evrime delil olarak öne sürüle-mez. Zaten türlerin orijinal olarak ya-ratılıflını savunanlar bunu kabul et-mektedirler. Üstelik de¤iflme renküzerinde (mutasyon) bile olsa, yineevrime delil olarak gösterilemez.Çünkü kelebek yine kelebek olarakkalmakta, baflka bir türe dönüflme-mektedir. Evrim için gereken fley, birtürün di¤er bir türe de¤iflti¤ini bilim-sel olarak ispat etmektir. Bu ise, bir ev-rim de¤il, tam aksine normal bir varyas-yondur. Do¤al seleksiyon yalnızca çevrede¤iflmeleri sonucunda canlı türleriniyok olmaktan korumaya vesile olan birmekanizmadır. (bkz. Varyasyon)

Varyasyon ve do¤al seleksiyon olay-ları, Darwin'in düflündü¤ü tarzda evrimiaç›klamamakta, aksine yaratılıflın öngör-dü¤ü ve ifllemekte olan bir korunmaprensibine harikulade bir örnek olmakta-dır. Di¤er bir deyiflle, Allah her çeflit

canlıyı, varlı¤ını sürdürece¤i sistem ileyaratmıfltır. Organizmanın genetik siste-mi, özelliklerini (belirli sınırlarda) çev-redeki de¤iflmelere göre ayarlama fonk-siyonuna da sahip olabilmektedir. Aksitakdirde, iklim, besin kayna¤ı gibi fley-lerde küçük bir de¤iflme o canlının sonuolabilir.

Sonuç olarak çevrenin ve iklimin anide¤iflmesi vb. nedenlerle nesli tükenmiflcanlılara rastlamak mümkündür. (Ma-mutlar, dinozorlar, uçan sürüngenler,diflli kufllar gibi.) Bu türler çevre flartları-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

125ENDÜSTR‹ MELAN‹ZM‹

‹‹nnggiilltteerree''ddeekkii eennddüüssttrrii ddeevvrriimmii kkeelleebbeekklleerrii öörrnnee¤¤ii,,ddoo¤¤aall sseelleekkssiiyyoonnllaa eevvrriimmlleeflflmmeenniinn eenn öönneemmllii ddeelliilliioollaarraakk ggöösstteerriilliirr.. OOyyssaa oorrttaaddaa hhiiççbbiirr flfleekkiillddee eevvrriimm--lleeflflmmee yyookkttuurr.. ÇÇüünnkküü yyeennii bbiirr kkeelleebbeekk ttüürrüü oorrttaayyaaçç››kkmmaamm››flfltt››rr.. ÜÜssttttee ssoollddaakkii rreessiimmddee eennddüüssttrrii ddeevvrrii--mmii öönncceessii,, ssaa¤¤ddaa iissee eennddüüssttrrii ddeevvrriimmii ssoonnrraass››aa¤¤aaççllaarr vvee üüzzeerriinnddeekkii kkeelleebbeekklleerr ggöörrüüllmmeekktteeddiirr..

Page 128:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

nın türün yaratılıflında sahip oldu¤u ge-netik potansiyel sınırının dıflına çıkmasıüzerine ortama uyamayıp yok olmufllar-dır. Fakat bunların bir baflka türe dönüfl-tüklerine dair hiçbir bilimsel delil bulun-mamaktadır.

EEnnttrrooppii KKaannuunnuu

(bkz. Termodinami¤in ‹kinci Kanunu)

EEoohh››ppppuuss

Evrimciler, at fosillerini küçüktenbüyü¤e do¤ru dizerek sıralamalar olufl-turmufllardır. Atın sözde evrimi ile ilgiliöne sürülen bu soya¤açları hakkında ev-rimciler arasında bir görüfl birli¤i yoktur.Tek ortak nokta, 55 milyon yıl öncekiEosen devrinde yaflamıfl Eohippus(Hyracotherium) adlı köpek benzeri bircanlının, atın ilk atası oldu¤una inanıl-masıdır. Oysa atın milyonlarca yıl önceyok olmufl atası olarak sunulan Eohip-pus, halen Afrika'da yaflayan ve atla hiç-bir ilgisi ve benzerli¤i olmayan Hyraxisimli hayvanın hemen hemen aynısı-dır.156

Atın evrimi iddiasının tutarsızlı¤ı,her geçen gün ortaya çıkan yeni fosilbulgularıyla daha açık olarak anlaflıl-maktadır. Eohippus ile aynı katmandagünümüzde yaflayan at cinslerinin de(Equus nevadensis ve Equus occidenta-lis) fosillerinin bulundu¤u tespit edilmifl-tir.157 Bu, günümüzdeki at ile onun söz-

de atasının aynı zamanda yafladı¤ını gös-

termektedir ki, atın evrimi denen sürecin

hiçbir zaman yaflanmadı¤ının kanıtıdır.

Evrimci yazar Gordon R. Taylor,

Darwinizm'in açıklayamadı¤ı konuları

ele alan The Great Evolution Mystery(Evrimin Büyük S›rr›) adlı kitabında at

serileri efsanesinin aslını flöyle anlatır:

Darwinizm'in belki de en ciddi zaafiyeti,

paleontologların büyük evrimsel de¤iflik-

likleri gösterecek olan akrabalık iliflkile-

rini ve canlı sıralamalarını ortaya koya-

mamalarıdır... At serisi genellikle bu ko-

nuda çözüme kavuflturulmufl olan yegane

örnek gibi gösterilir. Ama gerçek fludur

ki, Eohippus'tan Equus'a kadar uzanan

sıralama çok tutarsızdır. Bu sıralamanın,

giderek artan bir vücut büyüklü¤ünü gös-

terdi¤i iddia edilir, ama aslında sırala-

manın ileriki aflamalarına konan canlıla-

rın bazıları (sıralamanın en baflında yer

alan) Eohippus'tan daha büyük de¤il, da-

ha küçüktürler. Farklı kaynaklardan ge-

len türlerin biraraya getirilip ikna edici

bir görüntüye sahip olan bir sıralamada

arka arkaya dizilmeleri mümkündür, ama

tarihte gerçekten bu sıralama içinde bir-

birlerine izlediklerini gösteren hiçbir ka-

nıt yoktur.158

Tüm bu gerçekler, evrimin en sa¤lam

delillerinden birisi olarak sunulan atın

evrimi flemalarının hiçbir geçerlili¤i ol-

mayan hayali sıralamalar olduklarını or-

taya koymaktadır. Di¤er türler gibi atlar

da, evrimsel bir ataya sahip olmadan var

olmufllardır. (bkz. Atın kökeni)

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ENTROP‹ KANUNU126

Page 129:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

AAtt››nn ssöözzddee aattaass›› oolldduu¤¤uuiiddddiiaa eeddiilleenn EEoohhiippppuuss iillee

aayynn›› kkaattmmaannddaa ggüünnüümmüüzzddeeyyaaflflaayyaann aatt cciinnsslleerriinniinn ddee

ffoossiilllleerrii bbuulluunnmmuuflflttuurr..

Harun Yahya (Adnan Oktar)

EOHIPPUS 127

Page 130:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKuurrbbaa¤¤aallaarr››nn kköökkeenniinnddee ddee bbiirr ""eevvrriimm""ssüürreeccii yyookkttuurr.. BBiilliinneenn eenn eesskkii kkuurrbbaa¤¤aallaarr,,

bbaall››kkllaarrddaann ttaammaammeenn ffaarrkkll›› vvee kkeennddiillee--rriinnee hhaass yyaapp››llaarr››yyllaa oorrttaayyaa çç››kkmm››flfl--

tt››rr.. DDoommiinniikk CCuummhhuurriiyyeettii''nnddeebbuulluunnaann yyaannddaakkii aammbbeerr

iiççiinnddeekkii kkuurrbbaa¤¤aa ffoossiilliiiillee yyaaflflaayyaann öörrnneekk--

lleerrii aarraass››nnddaaffaarrkk yyookkttuurr..

EEuusstthheennoopptteerroonn ffoooorrdd››

Cœlacanth balı¤ının canlısının yaka-lanmasıyla bunun bir ara geçifl formu ol-madı¤ını gören evrimciler, bu seferEusthenopteron foordi balı¤ını ara geçiflformu olarak tanıttılar. (bkz. Cœlacanth)

Evrimciler, kuyruklu su kurba¤asınınEusthenopteron foordi'den türedi¤iniöne sürmüfllerdir. Fakat Eusthenopteron-lar ile kuyruklu su kurba¤ası arasındakianatomik karflılafltırmalar, bunların ara-larında derin farklılıklar oldu¤unu gös-termifltir. Bu da, bu iki tür arasında birara geçifl formu daha bulunmasını gerek-tirmifltir. Ama bir balık olan Eusthenop-teron ile kuyruklu su kurba¤ası Icthyos-tega arasındaki bu teorik ara geçifl for-muna dair hiçbir iskelet bulunamamıfltır.

Eusthenopteron normal bir balıktırve kuyruklu su kurba¤asına birçok yön-den benzemez. Maria Genevieve Lava-nant, Eusthenopteron'un bu özelli¤ine

flöyle de¤inir:

Yakın bir geçmiflte tartıflma yeniden açıl-dı. Yüzgeçlerin daha ayrıntılı incelenme-si, Eusthenopteron'un yüzgeçlerinin, bü-tün balıklarda bulunan yüzgecin bir ben-zeri oldu¤unu ortaya koydu.159

EEvvrriimm mmeekkaanniizzmmaallaarr››

Bugün evrim teorisi olarak tanımla-dı¤ımız neo-Darwinist model, evrimigerçeklefltiren iki temel mekanizma önesürer: "Do¤al seleksiyon" ve "mutas-yon". Teorinin temel iddiasına göre; do-

GGeeçç DDeevvoonnyyeenn ddeevvrree aaiitt KKaannaaddaa''ddaabbuulluunnaann bbiirr EEuusstthheennoopptteerroonn ffoooorrddii ffoossiillii..

128 EUSTHENOPTERON FOORDI

Page 131:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

¤al seleksiyon ve mutasyon birbirlerinitamamlayan iki mekanizmadır. Evrimselde¤iflikliklerin kayna¤ı da, canlıların ge-netik yapısında meydana gelen rastgelemutasyonlardır. Yine teorinin iddias›nagöre mutasyonların sebep oldu¤u özel-likler, do¤al seleksiyon mekanizmasıaracılı¤ıyla seçilir ve böylece canlılarevrimleflirler.

Ancak öne sürülen bu mekanizmala-rın gerçekte hiçbir evrimlefltirici gücüyoktur ve evrimcilerin iddia etti¤i gibi ye-ni bir tür oluflturmaları da söz konusu de-¤ildir. (bkz. Do¤al seleksiyon; Mutasyon)

EEvvrriimmsseell ssooyyaa¤¤aacc››

(bkz. Hayat a¤acı; ‹nsanın HayaliSoya¤acı)

EEvvrriimm tteeoorriissii

Pek çok insan evrim teorisini, Char-les Darwin tarafından ortaya atılan, sa¤-lam bilimsel delillere, gözlemlere ve de-neylere dayalı bir teori zanneder. Oysaevrim teorisinin ilk fikir babası Darwinolmadı¤ı gibi, teorinin kayna¤ı da bilim-sel deliller de¤ildir.

Mezopotamya'da putperest dinlerinhakimiyetinin bulundu¤u bir dönemde,canlılı¤ın ve evrenin kökeni hakkındabirçok batıl inanç ve efsane yaygındı;bunlardan biri de "evrim" inancıydı. Sü-merler'den kalan Enuma-‹lifl adlı yazıttaanlatıldı¤ına göre, ilk baflta bir su kar-maflası vardı ve bu su karmaflasının içe-risinden birdenbire Lahau ve Lahamu

adlı tanrılar ortaya çıkmıfltı. Bu batıl ina-nıfla göre, ibadet edilen bu putlar ilk ön-ce kendi kendilerini var etmifller, dahasonra da evrimleflerek di¤er maddelerive canlıları oluflturmufllardı. Yani Sümerefsanelerine göre canlılık, cansız su ka-osundan birdenbire oluflmufl ve evrimle-flerek geliflmiflti.

Evrim efsanesi, daha sonra bir baflkaputperest medeniyet olan Eski Yunan'dahayat sahası buldu. Eski Yunan'ın mater-yalist filozofları, maddeyi yegane varlıksayıyorlardı. Sümerler'den miras kalanevrim efsanesine ise, canlıların nasılolufltu¤unu açıklamak niyetiyle baflvur-dular. Böylece materyalist felsefe ve ev-rim efsanesi Eski Yunan'da birleflti, ora-dan da Roma kültürüne taflındı.

Evrim teorisinin savundu¤u bütüncanlıların ortak bir ataya sahip olduklarıdüflüncesini, Fransız biyolog Comte deBuffon, 18. yüzyılın ortasında ileri sür-dü. (bkz. Buffon Comte de) Charles Dar-win'in büyükbabası Erasmus DarwinBuffon'un ortaya attı¤ı fikri gelifltirdi vebugün "evrim teorisi" dedi¤imiz düflün-cenin ilk temel önermelerini ortaya koy-du. (bkz. Darwin, Erasmus)

Erasmus Darwin'den sonra Fransızdo¤a bilimci Jean Baptiste Lamarck, 19.yüzyılın baflında ilk kapsamlı evrim te-orisini ortaya attı. (bkz. Lamarck, JeanBaptiste) Lamarck, evrimin mekanizma-sını "kazanılan özelliklerin nesilden nes-le aktarılması" olarak açıklıyordu. Bunagöre canlıların yaflamları sırasında u¤ra-dıkları de¤ifliklikler kalıcıydı ve yeni ne-sillere kalıtsal olarak aktarılabiliyordu.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

129EVR‹MSEL SOYA⁄ACI

Page 132:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Lamarck'ın teorisi ortaya atıldı¤ı dönem-de büyük sükse yapmıfltı, ama sonralarıpopülaritesini hızla yitirdi. Lamarck'ınteorileri hakkında haklı kuflkulara sahipolanlar arafltırmalara bafllamıfllardı.

1870 yılında ‹ngiliz biyolog Weis-mann, yaflam sırasında kazanılmıfl olanözelliklerin bir sonraki nesle aktarılma-sının imkansız oldu¤unu ve böylece La-marck'ın teorisinin yanlıfl oldu¤unu is-patladı. Bu nedenle, bugün evrim teorisiolarak bizlere ve tüm dünyaya empozeedilen ö¤reti, kendini Lamarck'a dayan-dırmaz. Bugün tüm dünyada evrim teori-si olarak bilinen Darwinizm'in do¤uflu,

Charles Darwin'in 1859'dayayınladı¤ı The Origin

of Species by Meansof Natural Selectionor the Preservationof Favored Races in

the Struggle for Life(Türlerin Kökeni, Do-

¤al Seleksiyon veyaYaflam Mücadele-sinde KayırılmıflIrkların KorunmasıYoluyla) isimli ki-

tapla olmufltur. Darwin, Lamarck'ınteorisindeki baz› açık mantık hatala-rını elemifl ve canlıların evrimini ka-

lıtsal olarak açıklamak yerine "do¤al se-leksiyon" tezini ortaya atmıfltır.

Evrim teorisi canlıların yarat›lm›flolduklar› gerçe¤ini reddeder, do¤al sü-reçlerin ve rastlantısal etkilerin ürünüolduklarını savunur. Bu teoriye göre bü-

tün canlılar birbirlerinden türemifllerdir.Önceden var olan bir canlı türü, zamanlabir di¤erine dönüflmüfl ve bütün türler buflekilde ortaya çıkmıfllardır. Dönüflümyüz milyonlarca senelik uzun bir zamandilimini kapsamıfl ve kademe kademeilerlemifltir. Yaklaflık bir buçuk yüzyıldırkabul gören teori, bugün paleontoloji,biyokimya, anatomi, biyofizik, genetikgibi pek çok ana bilim dalında yapılançalıflmaların sonuçlarıyla çeliflmektedir.

EEvvrriimmsseell bbooflfllluukk

Evrim teorisinin hiçbir bilimsel da-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

EVR‹MSEL BOfiLUK130

EEsskkii YYuunnaann mmaatteerryyaalliisstt ffiilloozzooffllaarr››nnddaann DDee--mmookkrriittooss ddaa ggüünnüümmüüzz mmaatteerryyaalliissttlleerrii ggiibbii,,mmaaddddeenniinn eezzeellii oolldduu¤¤uunnuu vvee mmaaddddeeddeennbbaaflflkkaa bbiirr vvaarrll››kk bbuulluunnmmaadd››¤¤›› yyaann››llgg››ss››nnaassaahhiippttii..

Page 133:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yana¤ı olmadı¤ı halde, dünyanın dört biryanında insanların ço¤u evrimi bilimselbir gerçek sanırlar. Bu yanılgının en bü-yük nedeni, medyanın evrim konusundayaptı¤ı sistemli telkin ve propagandadır.

Medya devlerinin yaptıkları söz ko-nusu haberlerde, evrim teorisi bilinenherhangi bir matematik kanunu kadarkesin bir gerçekmifl gibi bir üslup kulla-nılır. Bunun en klasik örne¤i ise bulunanfosil kalıntıları hakkında yapılır. Örne-¤in "Time dergisinin haberine göre, ev-rim zincirindeki bofllu¤u tamamlayançok önemli bir fosil bulundu" ya da "Na-ture'ın haberine göre, bilim adamları ev-rimin açıkta kalan son noktalarını da ay-dınlattılar" gibi cümleler büyük punto-larla basılır. Oysa ortada ispatlanmıflolan hiçbir fley yoktur ki, "evrim zinciri-nin son eksik halkası" bulunmufl olsun.Delil olarak öne sürülenlerin tümü isesahte delillerdir.

Öte yandan fosil kayıtlarında canlıla-rın eksiksiz hallerine ait milyonlarca fo-sil olmasına ra¤men, evrimsel bir gelifli-mi do¤rulayacak hiçbir ara geçifl formufosili bulunmamaktadır. Amerikalı pale-ontolog R. Wesson da, 1991'de yayınla-nan Beyond Natural Selection (Do¤alSeleksiyonun Ötesinde) adlı kitabında"fosil kayıtlarındaki bofllukların gerçekve olgusal" olduklarını flöyle açıklamak-tadır:

Ne var ki, fosil kayıtlarındaki boflluklargerçektir. Herhangi bir (evrimsel) soyo-luflumunu gösterecek kayıtların yoklu¤u,son derece olgusaldır. Türler genellikle

çok uzun zaman dilimleri boyunca sabitkalırlar. Türler ve özellikle cinsler hiçbirzaman yeni bir türe ya da cinse do¤ru ev-rim göstermezler. Bunun yerine, bir türya da cinsin bir di¤eriyle yer de¤ifltirdi¤igözlenir. De¤iflim ise ço¤unlukla ani-dir.160

Bu durum, evrim teorisinin 140 yıl-dır öne sürdü¤ü "ara form fosilleri bu-lunmufl de¤il, ama ileride bulunabilir"argümanının artık geçerli olmadı¤ınıgöstermektedir. Fosil kayıtları canlılı¤ınkökenini anlamak için yeterince zengin-dir ve karflımıza somut bir tablo çıkar-maktadır: Farklı canlı türleri, aralarındaevrimsel "geçifl formları" olmadan, yer-yüzünde bir anda ve farklı yapılarıyla,ayrı ayrı ortaya çıkmıfllardır.

EEvvrriimmsseell hhüümmaanniizzmm

Darwin'in en önde gelen savunucula-rından biri olan Julian Huxley, onun ge-lifltirdi¤i biyolojik argümanı felsefi birzemine oturtmak için çalıflmıfltır. Ulafltı-¤ı nokta ise, "evrimsel hümanizm" adıaltında yeni bir din kurmak olmufltur.

Bu dinin amacı "yeryüzündeki ev-rimsel sürecin maksimum sonuca var-masını sa¤lamak" olacaktı. Bu, yalnızcagüçlü organizmaların daha çok yaflama-sına ve daha çok üremelerine çalıflmaklasınırlı de¤ildi. Ayrıca, insano¤lunun"kendinden kaynaklanan yetenekleri"nin"en üst düzeyde gerçeklefltirilmesi" ön-görülüyordu. Bir baflka deyiflle, insano¤-lunun bugün içinde bulundu¤u fiziksel

Harun Yahya (Adnan Oktar)

131EVR‹MSEL HÜMAN‹ZM

Page 134:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ve zihinsel aflamadan "daha ileri aflama-

lara" sıçraması için çaba gösterilecekti.

"Hümanizm" teriminin tam tarifi ise,

Huxley tarafından flöyle yapılıyordu:

Ben "hümanist" kelimesini kullanırken,

insanın, aynı bir bitki ya da hayvan gibi

do¤al bir varlık oldu¤unu kastediyorum.

Yani insanın bedeni, zihni ve ruhu do¤a

üstü bir güç tarafından yaratılmamıfl, ak-

sine evrim süreci sonunda oluflmufltur.

Dolayısıyla insan, herhangi bir do¤a üs-

tü gücün kontrolü ya da yol göstericili¤i-

ne de¤il, sadece kendi varlı¤ına ve kendi

gücüne inanmalıdır.161

Huxley'in ortaya attı¤ı ve insano¤lu-

nun "kutsal" amacının kendi evrimini

hızlandırmak oldu¤unu öne süren bu dü-

flünceler, John Dewey adlı Amerikalı fi-

lozofu derinden etkiledi. Dewey bu çiz-

giyi gelifltirerek 1933 yılında "Dini Hü-

manizm" akımını bafllattı ve ünlü Hüma-

nist Manifesto'yu yayınladı. Manifes-

to'da vurgulanan temel düflünce, gele-

neksel "Teistik" (‹lahi) dinlerin ortadan

kaldırılmasının zamanının artık geldi¤i

ve bunların yerine, insano¤lunun bilim-

sel ilerleme ve sosyal iflbirli¤ine dayalı

yeni bir ça¤a girmek üzere oldu¤uydu.

II. Dünya Savaflı'nda "bilimsel ilerle-

me" sonucunda öldürülen 50 milyon in-

san, Hümanist Manifesto'da öngörülen

optimizmi derinden sarstı. Benzeri dar-

belerin ardından Dewey'in yolunu izle-

yenler onun görüfllerini bir parça revize

etmek zorunda kaldılar ve 1973 yılında

II. Hümanist Manifesto'yu yayınladılar.

Bu mesajda "bilimin bazen insanlı¤a za-

rar da verebilece¤i" kabul ediliyor, ama

yine de temel düflünceden vazgeçilmi-yordu: ‹nsan artık kendi evrimini yöne-tebilirdi ve bunu da bilimle yapacaktı.fiöyle deniyordu:

Bilimi akıllıca kullanarak, içinde yafladı-¤ımız çevreyi kontrol edebiliriz, fakirli¤iyenebilir, hastalıkları ortadan kaldırabi-lir, yaflam süremizi uzatabilir, davranıflla-rımızı belirgin bir biçimde de¤ifltirebili-riz. Böylece insano¤lunun evrim süreciniyönlendirebilir, yeni güç kaynakları olufl-turabilir ve insanlı¤ın daha özgür ve an-lamlı bir yaflama kavuflması için gereklifırsatları yaratabiliriz.162

Aslında her evrimci tarafından bi-linçli ya da bilinçsiz olarak benimsenenbu fikirler, "evrim dini"nin temel inanıfl-larını ortaya koymaktadır. Önce hayalibir evrim süreci kurgulanmakta ve busürecin herfleyi var eden "yaratıcı" oldu-¤u varsayılmakta, sonra bu sürecin insa-nı kurtulufla ulafltıraca¤ı düflünülmekteve en sonunda insano¤lunun "kutsal"amacının da bu sürece hizmet etmek ol-du¤una inanılmaktadır. Kısacası, evrim,hem Yaratıcı, hem kurtarıcı, hem de kut-sal bir amaçtır. Bir baflka deyiflle kendi-sine tapınılan bir ilahtır.

EEvvrriimmsseell ppaaggaanniizzmm

‹nsanların bir kısmı, kendilerineAllah'›n vahyetmifl oldu¤u ‹lahi dinlereinanırlar. Di¤erleri ise kendi kendilerineürettikleri ya da içinde yafladıkları top-lum tarafından üretilmifl olan dinlereba¤lanırlar; kimisi totemlere tapınır, ki-misi Günefl'e ibadet eder, kimisi "uzaylı-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

EVR‹MSEL PAGAN‹ZM132

Page 135:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lar"a yakarır. Bu ikinci grup, Allah'a or-tak koflan kimselerdir ve Batı literatürün-de "pagan" olarak isimlendirilirler.

Evrimciler de, evrim teorisini -ve as-lında genel olarak bilim kavramını- birdin olarak benimserler. Bu kimseler ken-di dinlerinin do¤rulu¤unu somut verilerleispat edilmifl "bilimsel bir gerçek"mifl gi-bi telkin etmektedirler. Ve kendilerinidinler üstü somut bir gerçe¤in temsilcisisaymaktadırlar. Evrimci paganların bu al-datıcı iddiaları, onları di¤er dinlerin üze-rinde hayali bir konuma yerlefltirmekte-dir. Buna göre, di¤er dinler "subjektifinançlar"dır, ama evrim "objektif ger-çek"tir. Bu aldatmacanın verdi¤i sahteotoriteyi kullanarak da, di¤er dinleri ken-dilerine tabi olmaya ça¤ırmaktadırlar.Evrimci bir argümana göre, di¤er dinler,e¤er evrimi ve onun do¤urdu¤u kavram-ları kabul ederlerse, evrime dayandırılanher türlü sosyo-politik giriflimi "ahlakibir ö¤reti" olarak yaflamalarına izin veri-lecektir. Neo-Darwinist akımın en önemlibirkaç isminden biri olan George Gay-lord Simpson bunu flöyle ifade eder:

Elbette dini olarak tanımlanan ve diniduygulara dayanan ve hala varlıklarınıkoruyan bazı inanç sistemleri vardır. Bun-ların evrimle uyuflmaları kesinlikle söz ko-nusu de¤ildir ve dolayısıyla duygusal etki-lerine ra¤men, entelektüel olarak savunul-maları mümkün de¤ildir. Ancak duygusalalanda kalmaları flartıyla, ben bunlarınevrimle birarada var olabileceklerini sa-vunuyorum. Bir baflka deyiflle, evrim vedo¤ru din birbirleriyle uyuflabilirler. 163

Bu, flu demektir: Evrim ve onun üze-rinde geliflen "bilimsel" ö¤retiler, di¤er

dinleri yargılama otoritesine sahiptirler.Bu dinlerin hangilerinin ya da hangi yo-rumlarının "do¤ru din" olarak kabul edi-lece¤ine karar vermek, evrimci bilimedüflecektir. Do¤ru din denen fley ise, göz-lemlenebilen evren hakkında hiçbir iddi-ası olmayan, sadece ve sadece insanlararasındaki ahlaki kıstasları belirtmekleyetinen bir ö¤retidir. Gözlemlenebilenevren ile ilgili her türlü alan -yani pozitifbilimler, ekonomi, siyaset, hukuk vs.-ise,evrimci bilim anlay›fl› tarafından belirle-necektir.

Bu totaliter yaklaflım, kendi iman etti¤ievrim teorisini somut bir gerçek gibi top-lumlara empoze ederken, bir yandan dabilimsel çevreleri baskı altında tutar. Gü-nümüz biyologların›n ço¤u, söz konusupagan dinine iman etmifl durumdadırlar,ama bu inancı paylaflmayanlar olursa on-ların da susturulması sa¤lanır. Bu sistemiçinde evrim bir tabuya dönüflür. Evrimireddeden bilim adamları yükselme imkan-lar›n› yitirirler. Ünlü anatomi profesörüThomas Dwight, bu durumu entelektüelbir diktatörlük olarak nitelendirerek flöyleder:

Evrim konusunda kurulmufl olan diktatör-lük, meselenin dıflında olanların tahminedemeyece¤i kadar despot hale gelmifltir.Sadece düflünce sistemimizi etkilemeklekalmıyor; aynı zamanda terör ça¤larınıaratan bir baskıyı da sürdürüyor. Acababilim dünyası liderlerinden kaç tanesi dü-flüncelerini aynen açıklayabiliyorlar.164

EEvvrriimm zziinncciirriinniinn kkaayy››pp hhaallkkaass››

(bkz. Evrimsel boflluk)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

133EVR‹MSEL PAGAN‹ZM

Page 136:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 137:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

FFeeddaakkaarrll››kk

Darwin'in öne sürdü¤ü do¤al se-leksiyon mekanizması, bulunduklarıco¤rafi konumun do¤al flartlarına uygunyapıda ve güçlü olan canlıların hayatları-nı ve nesillerini sürdürebildiklerini, uy-gun yapıda olmayan ve daha güçsüzolanların ise yok olduklarını öngörür.Darwinizm'in benimsedi¤i do¤al seleksi-yon mekanizmasına göre do¤a, canlıla-rın birbirleriyle "yaflam" için kıyasıyamücadele ettikleri, zayıfların güçlüler ta-rafından yok edildi¤i bir yerdir.

Dolayısıyla bu iddiaya göre her can-lı, yaflamını sürdürebilmek için güçlü ol-mak, di¤erlerine her konuda üstün gel-mek ve kıyasıya savaflmak zorundadır.Böyle bir ortamda ise fedakarlık, özveri,iflbirli¤i gibi kavramlara yer yoktur; zirabunların her biri canlının aleyhine döne-bilir. Bu yüzden her canlı olabildi¤incebencil olmalı ve sadece kendi yiyece¤i-ni, kendi yuvasını, kendi korunmasını,kendi güvenli¤ini düflünmelidir.

Fakat gerçekte do¤a sadece her can-lının birbiriyle kıyasıya mücadele etti¤i,herkesin birbirini yok etmek, saf dıflı bı-rakmak için çaba harcadı¤ı, son derecebencil ve vahfli bireylerden oluflan bir or-tam de¤ildir. Aksine do¤a, ço¤u kez ölü-mü göze alan fedakarlıkların, kendi za-rarına oldu¤u halde sürü için gösterilenözverilerin, bunun karflılı¤ında canlılarahiçbir kazanç sa¤lamayan akılcı iflbirlik-lerinin sayısız örnekleri ile doludur. Ce-mal Yıldırım, kendisi de bir evrimci ol-masına ra¤men, Darwin ve dönemindekidi¤er evrimcilerin neden do¤anın sadecebir savafl yeri oldu¤unu zannettikleriniflöyle açıklar:

19. yüzyılda bilim adamları ço¤unluk ça-lıflma odalarında ya da laboratuvardakapalı kaldıkları, do¤ayı do¤rudan tanı-

EEvvrriimmcciilleerr ccaannll››llaarr››nn bbiirrbbiirrlleerriinnee kkaarrflfl››yyaarrdd››mmsseevveerr vvee öözzvveerriillii ttaavv››rrllaarr››nn››aaçç››kkllaammaakkttaa aacciizz kkaallmmaakkttaadd››rrllaarr..

135FEDAKARLIK

Page 138:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ma yoluna gitmedikleri için canlılarınsalt savaflım içinde oldu¤u tezine kolaycakapılmıfltır. Huxley çapında seçkin bir bi-lim adamı bile kendini bu yanılgıdankurtaramamıfltı.165

Evrimci Peter Kropotkin ise hayvan-ların aralarındaki dayanıflmayı konuedindi¤i Mutual Aid: A Factor in Evolu-tion (Karfl›l›kl› Yard›mlaflma: EvrimdeBir Etken) isimli kitabında, Darwin vetaraftarlarının içine düfltükleri yanılgıyıflöyle dile getirmektedir:

Darwin ve onu izleyenler, do¤ayı canlıla-rın sürekli olarak birbirleriyle savafltık-ları bir yer olarak tanımladılar. Huxley'egöre hayvanlar alemi gladyatörlerin flo-vuna benziyordu. Hayvanlar birbirleriylesavaflmakta, en hızlı ve en kurnaz olanıertesi gün savaflabilmek için hayatta kal-maktaydı. Ancak ilk bakıflta, Huxley'indo¤aya bakıfl açısının bilimsel olmadı¤ıanlaflılmaktadır…166

Evrimci bilim adamları sırf ba¤lı bu-lundukları ideolojiyi destekleyebilmekiçin do¤ada açıkça görülen bazı özellik-leri kendilerine göre yorumlamıfllardır.Darwin'in, do¤aya hakim oldu¤unu hayaletti¤i savafl, gerçekte büyük bir "yanılgı-dan" ibarettir. Çünkü do¤ada sadece ken-di çıkarları için yaflam savaflı veren canlı-lar yoktur. Birçok canlı di¤er canlılarakarflı yardımsever ve bundan daha daönemlisi "özverili"dir. ‹flte bu yüzden ev-rimciler do¤ada rastladıkları özverili ta-vırları açıklamakta aciz kalmaktadırlar.Bilimsel bir dergide konuyla ilgili olarakyayınlanan bir makalede yazılanlar, buacizli¤i gözler önüne sermektedir:

Sorun, canlıların niye birbirlerine yar-dım ettikleridir. Darwin'in teorisine göre;her canlı kendi varlı¤ını sürdürmek ve

136 FEDAKARLIK

Page 139:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

üreyebilmek için bir savafl vermektedir.Baflkalarına yardım etmek, buna ba¤lıolarak o canlının sa¤ kalma olasılı¤ınıazaltaca¤ına göre, uzun vadede evrimdebu davranıflın elenmesi gerekirdi. Oysacanlıların özverili olabilecekleri gözlen-mifltir.167

Örne¤in balarıları, kovanlarına saldı-ran bir hayvanı sokarak öldürürler. As-lında arılar bu flekilde intihar etmifl olur-lar. Çünkü sokma sırasında i¤nelerini bı-raktıkları için ona ba¤lı birtakım iç or-ganları da yırtılıp gövdelerinden sökülür.Görüldü¤ü gibi arı, kovandaki di¤er arı-ların güvenli¤ini sa¤lamak u¤runa kendiyaflamını harcamaktadır.

Timsah ise en vahfli hayvanlardan bi-ri olmasına karflın, yavrularına gösterdi-¤i ihtimam son derece hayret vericidir.Yavruları yumurtadan çıktıktan sonraonları a¤zında suya kadar taflır. Bundansonra yavrular büyüyüp kendi bafllarınınçaresine bakana kadar, timsah onları a¤-

zında veya üzerinde taflıyacaktır. Yavrutimsahlar da herhangi bir tehlike sezdik-lerinde hemen annelerinin a¤zındaki ko-runaklı barınaklarına kaçarlar. Oysa tim-sah hem vahfli, hem de bilinci olmayanbir hayvandır; dolayısıyla kendisindenbeklenen yavrularını koruması de¤il ak-sine onları da beslenmek için ayrım gö-zetmeden yemesidir.

Bazı anneler yavruları sütten kesile-ne kadar kendi yafladıkları topluluklarıterk etmek zorunda kalırlar ve böylecekendilerini büyük bir riske atarlar. Do-¤umdan veya yumurtadan çıktıktan son-ra birçok hayvan türü yavrularına gün-lerce, aylarca hatta kimi zaman yıllarcabakar. Onlara yiyecek, yuva, sıcaklıksa¤lar; onlar› yırtıcı hayvanlardan korur.Gün boyunca birçok kufl, yavrularını sa-atte ortalama dört ile yirmi kere arasındabesler. Memelilerde ise annelerin dahafarklı sorunları olur. Süt verme döne-minde daha iyi gıda almalıdırlar ve bu-nun için daha çok avlanmalıdırlar. Bunara¤men bu süre içerisinde yavru kiloalırken anne sürekli kilo kaybeder.

137FEDAKARLIK

Page 140:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bilinci olmayan bir hayvandan bek-lenen, yavrusunu do¤urduktan sonra bı-rakıp gitmesidir. Çünkü hayvanlar buküçük canlıların ne olduklarının bile flu-uruna varamazlar. Ancak buna ra¤menbu yavruların bütün sorumlulu¤unu üst-lenirler.

Canlılar sadece yavrularını tehlike-lerden koruyarak özveride bulunmazlar.Birçok durumda kendi toplulukları için-de yaflayan di¤er canlılara karflı da sonderece "ince düflünceli" ve "çözümcü"davrandıkları gözlemlenmifltir. Bununbir örne¤i, çevrede bulunan besin kay-nakları azaldı¤ında görülür. Böyle birdurumda güçlü olan hayvanların üstüngelerek di¤er hayvanları saf dıflı bıraka-cakları ve tüm kaynaklara el koyacaklarıdüflünülebilir. Ancak olaylar hiç de ev-rimcilerin hayal ettikleri gibi geliflmez.

Ünlü bir evrimci olan Peter Kropot-kin kitabında bu konuyla ilgili bazı ör-nekler verir: Kropotkin, bir kıtlık duru-muyla karflılaflıldı¤ında karıncaların de-poladıkları erzaklarını kullanmaya bafl-ladıklarını, kuflların toplucagöç ettiklerini; bir ırmakta çokfazla kunduz yaflamaya baflla-dı¤ında, genç olanların kuzeyeyafllı olanların güneye do¤rugittiklerini anlatır.168

Yukarıda aktarılan bilgiler-den de görülece¤i gibi, do¤a-daki canlılar arasında kıyası-ya bir yiyecek veya yuva mü-cadelesi yoktur. Aksine en zorlu koflul-larda dahi canlılar arasında çok güzel biruyum ve dayanıflma görülmektedir. San-

ki her biri koflulları kolaylafltırmak içinu¤raflıyor gibidir. Ancak burada dikkatedilmesi gereken önemli bir nokta flu-dur: Bu canlıların hiçbiri bu kararlarıalacak ve böyle bir düzeni sa¤layacakbir akla ve bilince sahip de¤ildir. Öyley-se biraraya gelip ortak bir hedef belirle-meleri ve bu hedefe hepsinin uyması,hatta bu hedefin tüm toplum bireyleriiçin en sa¤lıklı karar olmasının tek açık-laması, Allah'ın yaratmasıdır.

Do¤adaki bu gerçekler karflısında,evrimcilerin "do¤a bir savaflım alanıdır,bencil olan, kendi çıkarlarını koruyanüstün gelir" iddiası tamamen geçersizkalmaktadır. Ünlü bir evrimci olan JohnMaynard Smith, canlıların bu özellikleriüzerine evrimcilere flöyle bir soru yö-neltmektedir:

E¤er do¤al seleksiyon, bireyin yaflamaihtimalini ve ço¤almasını garanti edenözelliklerinin seçilimi ise, kendini fedaeden davranıflları nasıl açıklayaca¤ız?169

FFeedduucccc››aa,, AAllaann

Archæopteryx 'i ara formolarak göstermeye çalıflan ev-rimcilerin iddiası, kuflların di-nozorlardan evrimleflti¤i flek-lindedir. Oysa dünyanın en ön-de gelen kuflbilimcilerinden bi-ri olan Kuzey Carolina Üni-versitesi profesörü Alan Fe-duccia, bir evrimci olmasına

karflılık, kuflların dinozorlarla akraba ol-du¤u teorisine kesinlikle karflı çıkmakta-dır. Feduccia flöyle der:

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

FEDUCCIA, ALAN138

AAllaann FFeedduucccciiaa

Page 141:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

25 sene boyunca kuflların kafataslarınıinceledim ve dinozorlarla aralarındahiçbir benzerlik görmüyorum. Kufllarındört ayaklılardan evrimleflti¤i teorisi pa-leontoloji alanında 20. yüzyılın en büyükutancı olacaktır.170

FFiillooggeennii

Canlıların herhangi bir grubununsözde evrimsel öyküsüne "filogeni" de-nir. Bir baflka deyiflle filogeni, evrimcile-rin, gruplar arasındaki akrabalık derece-sini belirleme, her türün ya da grubunmümkün olan tüm yapısal benzerlikleri-ni ve ayrılıklarını ortaya koyma ve geç-miflteki sözde atalarını kademe kademegösterme çabalarıdır.171 (bkz. Filum;Taksonomi)

Evrimciler bu tür yöntemlerle canlı-

lar arasında varsaydıkları ata-torun ilifl-kilerini gösterebilmeyi amaçlarlar. Ayrı-ca canlılardaki bir takım benzerlikleredayanarak, tüm canlıları evrimsel soya-¤acın›n üzerine çeflitli dallandırmalarlayerlefltirmeye çalıflırlar. Ancak tüm bun-lar evrimcilerin ön kabullerine dayanıla-rak yapılan hayali ve hiçbir bilimsel des-tek ve kanıt taflımayan çalıflmalardır.

FFiilluumm ((PPhhyylluumm,, PPhhyyllaa))

Canlılar biyologlar tarafından belirlisınıflandırmalara ayrılırlar. "Taksonomi"ya da "sistematik" olarak da bilinen busınıflandırma içinde hiyerarflik kategori-ler vardır. Canlılar ilk önce "alem"lereayrılırlar; bitkiler ya da hayvanlar alemigibi. Sonra bu alemler kendi içlerinde fi-lumlara ("flubelere") bölünür.

139F‹LOGEN‹

CCaannll›› ggrruuppllaarr›› oollaann ffiilluummllaarr››nn ttaammaamm››nnaa yyaakk››nn››,, KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrrii oollaarraakk bbiilliinneenn jjeeoolloojjiikk ddöönneemm--ddee,, hhiiççbbiirr ssöözzddee eevvrriimmsseell aattaayyaa ssaahhiipp oollmmaaddaann aanniiddeenn oorrttaayyaa çç››kkmm››flflllaarrdd››rr.. BBuu,, eevvrriimm tteeoorriissiinniiççüürrüütteenn,, yyaarraatt››ll››flfl›› ddeesstteekklleeyyeenn öönneemmllii bbiirr ddeelliillddiirr..

Page 142:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Örne¤in hayvanlar aleminin kendiiçindeki en büyük bölünme farklı filum-lardır. Bu filumlar belirlenirken her biri-nin tamamen farklı vücut planlarına sa-hip oldukları göz önünde bulundurul-mufltur. Örne¤in Artropodlar (eklem ba-caklılar) kendilerine has bir filumdur vebu filuma dahil edilen tüm canlılar te-melde benzer bir vücut planına sahiptir.Chordata olarak adlandırılan filum ise,merkezi bir sinir a¤ına sahip olan canlı-ları barındırır. Bizim için tanıdık olan ba-lıklar, kufllar, sürüngenler, memeliler gibihayvanların tümü, Chordata'nın bir alt sı-nıfı olan omurgalılar kategorisine dahil-dir.

Hayvanların farklı filumları arasında,ahtapotlar gibi yumuflak bedenli canlılarıbarındıran Mollusca filumu ya da yuvar-lak solucanları barındıran Nemotada fi-lumu gibi çok farklı kategoriler vardır.Bu kategorilerin en önemli özelli¤i ise,baflta da belirtti¤imiz gibi tamamen fark-lı vücut planlarına sahip olmalarıdır. Fi-lumların altındaki kategoriler, temeldebenzer vücut planlarına sahiptir, ama fi-lumlar birbirlerinden çok farklıdır.

FFll››eerrmmaannss,, CCaarrll

ABD çapında çok ünlü bir bilim ada-mı olan, Indiana Üniversitesi mikrobiyo-loji profesörü Carl Fliermans, "kimyasalatıkların bakteriler yoluyla nötralize edil-mesi" konusunda Amerikan SavunmaBakanlı¤ı'nın destekledi¤i arafltırmalar›yürütmüfltür. 5 Temmuz 1998 günü Bi-lim Arafltırma Vakfı'nın düzenledi¤i "Ev-

rim Teorisi'nin Çöküflü: Yaratılıfl Gerçe-

¤i" isimli uluslararası konferansta biyo-

kimyasal düzeydeki evrimci iddiaları ce-

vaplamıfl ve flöyle demifltir:

Modern biyoloji canlıların asla evrimle or-

taya çıkmadıklarını ispatlamakta ve Allah'ın

üstün yaratıflına delil oluflturmaktadır.172

FFlloorr tteessttii

Fosillerin yaflını belirleme metotla-

rından biri olan "flor testi", 1949'da, Bri-

tish Museum'un paleontoloji bölümün-

den Kenneth Oakley tarafından bazı eski

fosiller üzerinde denendi. Bu yöntemle,

Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir

deneme yapıldı. Yapılan testte Piltdown

Adamı'nın çene kemi¤inin hiç flor içer-

medi¤i anlaflıldı. Bu, çene kemi¤inin

topra¤ın altında birkaç yıldan fazla kal-

madı¤ını gösteriyordu. Az miktarda flor

içeren kafatası ise sadece birkaç bin yıl-

lık olabilirdi.

Nitekim flor metoduna dayanılarak

yapılan sonraki kronolojik arafltırmalar,

kafatasının ancak birkaç bin yıllık oldu-

¤unu ortaya çıkardı. Orangutana ait çene

kemi¤indeki difllerin ise suni olarak aflın-

dırıldı¤ı, fosillerin yanında bulunan ilkel

araçların çelik aletlerle yontulmufl adi bi-

rer taklit oldu¤u anlaflıldı.173 Joseph We-

iner'in yaptı¤ı detaylı analizlerle, sahte-

karlık 1953 yılında kesin olarak ortaya

çıkarıldı. Kafatası 500 yıl yaflında bir in-

sana, çene kemi¤i de yeni ölmüfl bir

orangutana aitti! (bkz. Piltdown Adam›)

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

FLIERMANS, CARL140

Page 143:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

FFoossiill

Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojikça¤lardan bu yana yerkabu¤unda korun-mufl olan kalıntısına ya da izine fosil de-nir. Fosil kelimesi Latincede kazmak an-lamına gelen "fossils" kelimesinden ge-lir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiflolan fosiller, yaflamın bafllangıcından buyana yeryüzünde yaflamıfl canlılar hak-kında bilgi veren en önemli kaynaktır.

Normal koflullarda, bir hayvan öldü-¤ünde, kalıntıları hızla yok olur. Ölencanlı ya lefl yiyen hayvanlar tarafındanortadan kaldırılır ya da mikroorganizma-lar tarafından ayrıfltırılır, dolayısıylahayvanın kalıntıları iz bırakmaz. Kalıntı-ların korunması ancak özel durumlardasa¤lanır.174 Bu yüzden canlı öldüktensonra ancak çok küçük bir bölümü fosilolarak korunabilmektedir. Genellikleölen bir canlının fosilleflebilmesi iki ko-flulun varlı¤ına ba¤lıdır:

1) Çok çabuk çürümesi ve lefl yiyici-lerin saldırılarından korunabilmesi içinhızla gömülmesi,

2) Gövdesinde fosilleflebilen sert bö-lümlerin bulunması.

Fosil oluflumunda en önemli ve enuygun ortam, killi ve çamurlu ortamdır.Bu çamurun içine herhangi bir flekildedüflmüfl ya da sürüklenmifl canlının etra-fındaki elementler sertleflince, gerçek birkalıp ortaya çıkar. Daha sonra canlı, ge-nellikle çürümeyle ortadan kalkar; fakatkalıp devamlı olarak kalır. Bu kalıbıniçerisine daha sonra mineraller dolarsatekrar bir kalıp alınarak canlının genel

hatlarını verecek bir mülaj oluflur. Vücutparçaları de¤iflik mineralli sularla veyasadece minerallerle dolarsa, buna tafllafl-ma denir. Bu tafllaflma bazen o kadarmükemmel olur ki üzerinde anatomik in-celemeler dahi yapılabilir.175

Fosiller sadece canlıların sert kısım-larını (kemik, difl, kabuk vs.) de¤il, aynızamanda çeflitli organları ve yaflantılarıile ilgili izleri taflıyan kalıpları da kapsa-mı içine alır. Kemiklerin fleklinden, üze-rindeki kas ba¤lantılarından hayvanınnasıl durdu¤u ve nasıl hareket etti¤i deanlaflılabilir.176

Fosillerin arafltırılması aynı zamandasoyu tükenmifl hayvanlar ve bitkiler ko-nusunda da bilgilenmemizi sa¤lar. Bubilgiler hangi zaman dilimlerinde hangicanlıların yafladıkları hakkında da bilgiverir. Fakat evrimciler, fosilleri bugünkücanlılarla aralarında akrabalık iliflkilerikurmak ve geliflimleri arasında benzer-likler gösterebilmek bakımından çokönemli görürler. Canlıların birbirindenkademe kademe evrimleflerek türedi¤iiddialarını do¤rulayabilmek için fosil ka-lıntılarına baflvurular. Ancak bugün fosilkayıtlarının %80'i ortaya çıkarılmıfl ol-masına ra¤men sonradan sahtekarlık ve-ya çarpıtma ürünü oldu¤u anlaflılan bir-kaç fosil dıflında öne sürebildikleri tek birdelil bile yoktur. Aksine yeryüzü katman-larındaki fosiller, canlıların ilk yaratıldık-larından beri kusursuzca var olduklarınıdo¤rulamaktadır. (bkz. Fosil kayıtları)

Amerikal› paleontolog R. Wesson

Harun Yahya (Adnan Oktar)

141FOS‹L

Page 144:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

DDaarrwwiinn''iinn tteeoorriissiinniinn bbiilliimm ddüünnyyaass››nnaa hhaakkiimm oollmmaass››nnddaann bbuuyyaannaa,, ppaalleeoonnttoolloojjii ((ffoossiill bbiilliimmii)) bbuu tteeoorrii tteemmeell aall››nnaarraakk yyüürrüü--ttüüllmmeekktteeddiirr.. AAnnccaakk bbuunnaa rraa¤¤mmeenn ddüünnyyaann››nn ppeekk ççookk ffaarrkkll››bbööllggeessiinnddee yyaapp››llaann ffoossiill kkaazz››llaarr››,, tteeoorriiyyii ddeesstteekklleeyyeenn ddee¤¤iillççüürrüütteenn ssoonnuuççllaarr vveerrmmiiflflttiirr.. FFoossiilllleerr,, ffaarrkkll›› ccaannll›› ggrruuppllaarr››nn››nnyyeerryyüüzzüünnddee öözzggüünn yyaapp››llaarr››yyllaa aanniiddeenn oorrttaayyaa çç››kktt››kkllaarr››nn››,, yyaanniiyyaarraatt››lldd››kkllaarr››nn›› ggöösstteerrmmeekktteeddiirr..

Page 145:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

da, 1991'de yay›nlanan Beyond NaturalSelection adl› kitab›nda "fosil kay›tlar›n-daki boflluklar›n gerçek ve olgusal" ol-duklar›n› flöyle aç›klamaktad›r:

Ne var ki, fosil kay›tlar›ndaki boflluklargerçektir. Herhangi bir (evrimsel) soyo-luflumunu gösterecek kay›tlar›n yoklu¤u,son derece olgusald›r. Türler genellikleçok uzun zaman dilimleri boyunca sabitkal›rlar. Türler ve özellikle cinsler hiç birzaman yeni bir türe ya da cinse do¤ru ev-rim göstermezler. Bunun yerine, bir tür yada cinsin bir di¤eriyle yer de¤ifltirdi¤igözlenir. De¤iflim ise ço¤unlukla anidir.177

FFoossiill kkaayy››ttllaarr››

Farklı canlı türlerinin ortak bir ata-dan geldikleri iddiası, gözlemsel biyolo-jinin bulguları tarafından desteklenmedi-¤i için, bu konuya ıflık tutacak asıl bilimdalı paleontoloji, yani fosil bilimidir. Ev-rim, tarihte yaflandı¤ı iddia edilen bir sü-reçtir ve bizlere canlılı¤ın tarihi hakkındabilgi verecek yegane bilimsel kaynak dafosil bulgularıdır. Ünlü Fransız zoologPierre Grassé, bu konuda flunları söyler:

Do¤a bilimciler unutmamalıdırlar ki, ev-rim süreci sadece fosil kayıtları aracılı-¤ıyla açı¤a çıkar… Sadece paleontoloji(fosil bilimi) evrim konusunda delil olufl-turabilir ve evrimin geliflimini ve meka-nizmalarını gösterebilir.178

Evrim teorisine göre bütün canlılarbirbirlerinden türemifllerdir. Öncedenvar olan bir canlı türü, zamanla bir di¤e-rine dönüflmüfl ve bütün türler bu flekildeortaya çıkmıfllardır. Teoriye göre bu dö-nüflüm yüz milyonlarca senelik uzun birzaman dilimini kapsamıfl ve kademe ka-

deme ilerlemifltir. Bu durumda, iddiaedilen uzun dönüflüm süreci içinde sayı-sız "ara türler"in oluflmufl ve yaflamıfl ol-maları gerekir. (bkz. Ara geçifl formu)

Hatta bu ara geçifl formlarının sayısı-nın bugün bildi¤imiz hayvan türlerindenbile fazla olması gerekir. Nitekim Dar-win de bu durumun teorisi için büyük biraçmaz oluflturdu¤unu Türlerin Kökenikitabının "Teorinin Zorlukları" (Difficul-ties on Theory) adlı bölümünde flöyleaçıklamıfltır:

E¤er gerçekten türler öbür türlerden ya-vafl geliflmelerle türemiflse, neden sayısız

ara geçifl formuna rastlamıyoruz? Ne-den bütün do¤a bir karmafla halinde de-¤il de, tam olarak tanımlanmıfl ve yerliyerinde? Sayısız ara geçifl formu olmalı,fakat niçin yeryüzünün sayılamayacakkadar çok katmanında gömülü olarak bu-lamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı veher tabaka böyle ba¤lantılarla dolu de-¤il? Jeoloji iyi derecelendirilmifl bir sü-reç ortaya çıkarmamaktadır ve belki debu benim teorime karflı ileri sürülecek enbüyük itiraz olacaktır.179

Ara form fosillerinin yoklu¤u karflı-sında Darwin'in 140 yıl önce savundu¤u"ara formlar flimdi yok, ama yeni arafltır-malarla bulunabilir" argümanı bugüniçin geçerli de¤ildir. Günümüzdeki pale-ontolojik veriler, fosil kayıtlarının ola¤a-nüstü derecede zengin oldu¤unu göster-mektedir. Dünyanın farklı bölgelerindenelde edilmifl milyarlarca fosil örne¤inebakılarak, 250 bin farklı canlı türü ta-nımlanmıfltır. Bu türler flu anda yafla-makta olan yaklaflık 1.5 milyon türe ola-¤anüstü derecede benzerdir.180 Bu denli

Harun Yahya (Adnan Oktar)

143FOS‹L KAYITLARI

Page 146:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ZA

MA

N

CANLILAR ARASINDAK‹ FARKLILIK

Bugün

EVR‹M TEOR‹S‹NE GÖRE YAfiANMIfi OLMASI GEREKEN DO⁄A TAR‹H‹

FOSİL KAFOSİL KAYITLARI EVRİM TEOYITLARI EVRİM TEORİSİNE KARŞIRİSİNE KARŞI

FOS‹L KAYITLARININ ORTAYA KOYDU⁄U GERÇEK DO⁄A TAR‹H‹

CANLILAR ARASINDAK‹ FARKLILIK

ZA

MA

N

Bugün

Kambriyen

devri

Kambriyen

öncesi

EEvvrriimm tteeoorriissii,, tteemmeell ccaannll›› ggrruuppllaarr››nn››nn ((ffii--lluummllaarr››nn)) tteekk bbiirr oorrttaakk aattaaddaann ddoo¤¤uupp,, zzaa--mmaann iiççiinnddee ffaarrkkll››llaaflfl››pp ggeelliiflflttiikklleerriinnii iiddddiiaaeeddeerr.. ÜÜsstttteekkii flfleemmaa bbuu iiddddiiaayy›› iiffaaddee eett--mmeekktteeddiirr:: DDaarrwwiinniizzmm''ee ggöörree ccaannll››llaarr ggiiddee--rreekk ddaallllaannaann bbiirr aa¤¤aaçç ggiibbii bbiirrbbiirrlleerriinnddeennffaarrkkll››llaaflflmm››flfl oollmmaall››dd››rrllaarr..

FFoossiill kkaayy››ttllaarr›› iissee bbuunnuunn ttaamm aakkssiinnii ggööss--

tteerrmmeekktteeddiirr.. AAllttttaakkii flfleemmaaddaa ggöörrüüllddüü¤¤üü ggii--bbii,, ffaarrkkll›› ccaannll›› ggrruuppllaarr›› yyeerryyüüzzüünnddee bbiirr aann--ddaa vvee ffaarrkkll›› yyaapp››llaarr››yyllaa oorrttaayyaa çç››kkmm››flfltt››rr..

KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrriinnddee 110000''ee yyaakk››nn tteemmeellccaannll›› ss››nn››ff›› ((ffiilluumm)) bbiirr aannddaa bbeelliirrmmiiflflttiirr.. DDaa--hhaa ssoonnrraa ddaa bbuu ccaannll›› ss››nn››ffllaarr››nn››nn ssaayy››ss››aarrttmmaamm››flfl,, aakkssiinnee aazzaallmm››flfltt››rr.. ((ÇÇüünnkküü bbaazz››ccaannll›› ss››nn››ffllaarr››nn››nn ssooyyuu ttüükkeennmmiiflflttiirr..))

Page 147:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

zengin bir fosil kayna¤ına ra¤men hiçbirara form bulunamamıflken, yeni kazılar-la ara formlar bulunması mümkün gö-zükmemektedir. Glasgow Üniversitesipaleontoloji profesörü T. Neville Geor-ge, bu gerçe¤i yıllar önce flu flekilde ka-bul etmifltir:

Fosil kayıtlarının (evrimsel) zayıflı¤ını or-tadan kaldıracak bir açıklama yapmak ar-tık mümkün de¤ildir. Çünkü elimizdeki fo-sil kayıtları son derece zengindir ve yenikefliflerle yeni türlerin bulunması imkansızgözükmektedir... Her türlü keflfe ra¤menfosil kayıtları hala (türler arası) boflluk-lardan oluflmaya devam etmektedir.181

Harvard Üniversitesi'nden ünlü pale-ontolog Niles Eldredge ise, Darwin'in"fosil kayıtları yetersiz, ara formları oyüzden bulamıyoruz" iddiasının geçerliolmadı¤ını flöyle açıklamaktadır:

Tüm deliller, fosil kayıtlarının ortayakoydu¤u sonucun do¤ru oldu¤unu gös-termektedir: (Fosil kayıtlarında) gördü-¤ümüz boflluklar, hayatın tarihindeki ger-çek olayları yansıtmaktadır, bunlar yeter-siz bir fosil birikiminin sonucu de¤il-dir.182

Ço¤u insan fosil kayıtlarından sözedildi¤inde, bu kayıtlar ile Darwin'in te-orisi arasında olumlu bir ba¤lantı oldu¤uizlenimine kapılmaktadır. Fakat bu ya-nılgıdan Science dergisindeki bir maka-lede flöyle bahsedilir:

Evrimsel biyoloji ve paleontoloji alanla-rının dıflında kalan çok sayıda iyi e¤itim-li bilim adamı, ne yazık ki, fosil kayıtları-nın Darwinizm'e çok uygun oldu¤u gibi

bir yanlıfl fikre kapılmıfltır. Bu büyük ola-sılıkla ikincil kaynaklardaki ola¤anüstübasitlefltirmeden kaynaklanmaktadır; altseviye ders kitapları, yarı-popüler maka-leler vs... Öte yandan büyük olasılıkla bi-raz taraflı düflünce de devreye girmekte-dir. Darwin'den sonraki yıllarda, onuntaraftarları bu yönde (fosiller alanında)geliflmeler elde etmeyi ummufllardır. Bugeliflmeler elde edilememifl, ama yine deiyimser bir bekleyifl devam etmifl ve birkısım hayal ürünü fanteziler de ders ki-taplarına kadar girmifltir.183

Eldredge ve Tattersall ise bu konudaflu önemli yorumu yaparlar:

Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtların-da bulundukları süre boyunca de¤iflimgöstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kö-keni'ni yayınlamasından önce bile pale-ontologlar tarafından bilinen bir gerçek-tir. Darwin ise gelecek nesillerin bu bofl-lukları dolduracak yeni fosil bulguları el-de edecekleri kehanetinde bulunmufltur...Aradan geçen 120 yılı aflkın süre boyun-ca yürütülen tüm paleontolojik arafltır-malar sonucunda fosil kayıtlarının Dar-win'in bu kehanetini do¤rulamayaca¤ıaçıkça görülür hale gelmifltir. Bu, fosilkayıtlarının yetersizli¤inden kaynakla-nan bir sorun de¤ildir. Fosil kayıtlarıaçıkça söz konusu kehanetin yanlıfl oldu-¤unu göstermektedir.Türlerin flaflırtıcı bir biçimde sabit olduk-ları ve uzun zaman dilimleri boyunca hepdura¤an kaldıkları yönündeki gözlem,"kral çıplak" hikayesindeki tüm özellikle-ri barındırmaktadır: Herkes bunu gör-müfl, ama görmezlikten gelmeyi tercih et-mifltir. Darwin'in öngördü¤ü tabloyu ıs-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

145FOS‹L KAYITLARI

Page 148:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rarla reddeden hırçın bir fosil kaydı ilekarflı karflıya kalan paleontologlar, bugerçe¤e açıkça yüz çevirmifllerdir.184

Amerikalı paleontolog S. M. Stanleyde, fosil kayıtlarının ortaya koydu¤u bugerçe¤in bilim dünyasına hakim olanDarwinist dogma tarafından nasıl göz ar-dı edildi¤ini ve ettirildi¤ini flöyle anlatır:

Bilinen fosil kayıtları kademeli evrimleuyumlu de¤ildir ve hiçbir zaman dauyumlu olmamıfltır. ‹lgi çekici olan, bir-takım tarihsel koflullar aracılı¤ıyla, bukonudaki muhalefetin gizlenmifl oluflu-dur... Ço¤u paleontolog, ellerindeki ka-nıtların Darwin'in küçük, yavafl ve kade-meli de¤iflikliklerin yeni tür oluflumunusa¤ladı¤ı yönündeki vurgusuyla çeliflti¤i-ni hissetmifltir... ama onların bu düflünce-si susturulmufltur.185

FFoottoosseenntteezziinn kköökkeennii

Fotosentez yeryüzündeki canlılı¤ınçok büyük bir denge unsurudur. Foto-sentez olmasa, bitkiler olmaz, bitkiler ol-madı¤ında ise hayvanlar ve biz insanlarda var olamayız. Henüz hiçbir laboratu-varda taklit edilemeyen bu kimyasal re-aksiyon, yaflamın temel flartlarından biri-dir. Ayrıca bitkilerin gerçeklefltirdiklerifotosentez ile hayvanların ve insanlarınenerji tüketimleri arasında tam bir dengevardır. Bitkiler bize glikoz ve oksijen ve-rirler. Biz ise hücrelerimizde glikozu ok-sijenle birlefltirip "yakar", böylelikle bit-kilerin glikoza eklemifl oldukları güneflenerjisini açı¤a çıkarıp kullanırız.

Yaptı¤ımız fley, aslında fotosentezi

tersine çevirmektir. Bunun sonucundaatık madde olarak karbondioksit çıkarırve bunu ci¤erlerimizle atmosfere veririz.Bu karbondioksit bitkiler tarafından ye-niden fotosentezde kullanılır. Bu mü-kemmel dönüflüm bu flekilde sürüp gi-der.

Ayrıca fotosentez, yeryüzündeki ya-flamın en temel ifllemlerinden biridir. Bit-ki hücreleri, içlerindeki kloroplastlar sa-yesinde su, karbondioksit ve günefl ıflı¤ı-nı kullanarak niflasta üretirler. Hayvanlarise kendi besinlerini üretemez ve bitkiler-den gelen niflastayı kullanırlar. ‹flte bunedenle fotosentez kompleks yaflamın te-mel flartıdır. ‹flin daha da ilginç yanı ise,son derece kompleks bir ifllem olan foto-sentezin henüz tam olarak çözülememiflolufludur. Modern teknoloji, fotosentezitaklit etmek bir yana, detaylarını çözme-yi bile henüz baflaramamıfltır.

Bu kompleks ifllem, evrim teorisinegöre do¤al süreçlerin bir ürünüdür. Ev-rimci varsayımlara göre, bitki hücrelerifotosentez yapabilmek için, fotosentezyapabilen bakterileri yutup kloroplastaçevirmifllerdir. Fakat bu bakterilerin fo-tosentez gibi karmaflık bir ifllemi yapma-yı nereden ö¤rendikleri evrim senaryo-sunda cevapsız soruların baflında gelir.

Evrimci kaynaklar, insanın bile tümteknolojisine ve bilgisine ra¤men henüzgerçeklefltiremedi¤i fotosentez gibi birifllemin bakteriler tarafından bir flekildetesadüfen "keflfedildi¤ini" söylerler. Ma-saldan hiç farkı olmayan anlatımları ilehiçbir bilimsel de¤eri olmayan senaryo-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

FOTOSENTEZ‹N KÖKEN‹146

Page 149:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lar üretirler. Konuyu biraz daha detaylı

olarak inceleyenler ise, fotosentezin ev-

rim adına büyük bir çıkmaz oldu¤unu

kabul etmek durumunda kalır. Örne¤in

Prof. Ali Demirsoy bu konuda flu itirafta

bulunur:

Fotosentez oldukça karmaflık bir olaydır

ve bir hücrenin içerisindeki organelde

ortaya çıkması olanaksız görülmektedir.

Çünkü tüm kademelerin birden oluflması

olanaksız, tek tek ortaya çıkması da an-

lamsızdır.186

Alman biyolog Hoimar Von Ditfurth

ise, fotosentezin, bu yetene¤e sahip ol-

mayan bir hücre tarafından sonradan

"ö¤renilemeyecek" bir ifllem oldu¤unu

flöyle belirtir:

Hiçbir hücre, biyolojik bir ifllevi sözcü-

¤ün gerçek anlamında "ö¤renme" olana-

¤ına sahip de¤ildir. Bir hücrenin solu-

num ya da fotosentez yapma gibi bir iflle-

vi do¤uflu sırasında yerine getirebilecek

konumda olmayıp, daha sonraki yaflam

süreci içinde bunun üstesinden gelebile-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

147FOTOSENTEZ‹N KÖKEN‹

BBiittkkii hhüüccrreessii,, ggüünnüümmüüzzddee hhiiççbbiirr llaabboorraattuuvvaarrddaa ggeerrççeekklleeflflttiirriilleemmeeyyeenn bbiirr iiflfllleemmii yyaannii ""ffoottoosseenntteezz""iiflfllleemmiinnii ggeerrççeekklleeflflttiirriirr.. BBiittkkii hhüüccrreessiinnddee bbuulluunnaann ""kklloorrooppllaasstt"" iissiimmllii bbiirr oorrggaanneell ssaayyeessiinnddee bbiittkkiilleerrssuu,, kkaarrbboonnddiiookkssiitt vvee ggüünneeflfl ››flfl››¤¤››nn›› kkuullllaannaarraakk nniiflflaassttaa üürreettiirrlleerr.. BBuu bbeessiinn mmaaddddeessii,, yyeerryyüüzzüünnddeekkiibbeessiinn zziinncciirriinniinn iillkk hhaallkkaass››dd››rr vvee yyeerryyüüzzüünnddeekkii ttüümm ccaannll››llaarr››nn bbeessiinn kkaayynnaa¤¤››dd››rr.. BBuu ççookk kkaarrmmaaflfl››kkiiflfllleemmiinn aayyrr››nntt››llaarr›› ggüünnüümmüüzzddee hhaallaa ttaamm oollaarraakk ççöözzüülleemmeemmiiflflttiirr..

YYaapprraa¤¤››nn kkeessiittii

FFoottoosseenntteezz

hhüüccrreessii

DD››flfl zzaarr

‹‹çç zzaarr

AAnnaa ddookkuu

GGrraannuumm‹‹nnccee ppuull

KKlloorrooppllaasstt

GGrraannuumm

EEppiiddeerrmmiiss

KKaabbuukk zzaarr››

FFoottoosseenntteezz yyaappaannhhüüccrreelleerrii iiççeerreenn ddookkuu

GGöözzeenneekk

TThhyyllaakkooiiddlleerr

Page 150:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

cek duruma gelmesi, bu ifllevi sa¤layacakbeceriyi edinmesi olanaksızdır.187

Fotosentez rastlantılar sonucu gelifle-meyece¤ine ve bir hücre tarafından son-radan ö¤renilemeyece¤ine göre, yeryü-

zünde yaflayan ilk bitki hücrelerinin fo-

tosentez yapma özelli¤iyle var oldukları

ortaya çıkmaktadır. Yani Allah bitkileri

fotosentez yetene¤iyle birlikte yaratm›fl-

t›r.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

FOTOSENTEZ‹N KÖKEN‹148

Page 151:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

FFooxx DDeenneeyyii

Amino asitler protein oluflturmaküzere kimyasal olarak birleflirken açı¤asu molekülü çıkar. Le Chatêlier Prensibiolarak bilinen kurala göre, açı¤a su çıka-ran bir reaksiyonun (kondansasyon reak-siyonu), su içeren bir ortamda sonuçlan-ması mümkün de¤ildir. (bkz. Le Chatêli-er Prensibi) Dolayısıyla evrimcilerin ha-yatın baflladı¤ı ve amino asitlerin olufltu-¤u yerler olarak belirttikleri okyanuslar,amino asitlerin birleflerek proteinlerioluflturması için kesinlikle uygun olma-yan ortamlardır. Kimyacı Richard E.Dickerson bunun nedenini flöyle açıklar:

E¤er protein ve nükleik asit polimerleriöncül monomerlerden oluflacaksa, poli-mer zincirine her bir monomer ba¤lanı-flında bir molekül su atılması flarttır. Budurumda suyun varlı¤ının polimer olufl-turmanın aksine ortamdaki polimerleriparçalama yönünde etkili olması gerçe¤ikarflısında, sulu bir ortamda polimerlefl-menin nasıl yürüyebildi¤ini tahmin etmekgüçtür.188

Evrimciler tüm teorilerini çürüten bu"su sorunu" üzerine olmadık yeni senar-yolar üretmeye baflladılar. Bu arafltırma-cıların en tanınmıflı olan Sydney Fox,sorunu çözmek için ilginç bir teori orta-ya attı: Ona göre, ilk amino asitler ilkelokyanusta olufltuktan hemen sonra birvolkanın yanındaki kayalıklara sürük-lenmifl olmalıydılar. Sonra da aminoasitleri içeren karıflımdaki su, kayalıklar-daki yüksek ısı nedeniyle buharlaflmıflolmalıydı. Böylece "kuruyan" amino

asitler, proteinleri oluflturmak üzere bir-leflebilirlerdi.

Fakat bu "çetrefilli" çıkıfl yolu dakimse tarafından benimsenmedi. Çünküamino asitler, Fox'un öne sürdü¤ü türdenbir ısıya karflı dayanıklılık gösteremez-lerdi: Yapılan arafltırmalar amino asitle-rin yüksek ısıda hemen tahrip oldukları-nı ortaya koyuyordu. Ancak Fox iddiala-rından vazgeçmedi.

Laboratuvarda, "çok özel koflullar-da", saflafltırılmıfl amino asitleri kuru or-tamda ısıtarak birlefltirdi. Amino asitlerbirlefltirilmifl ancak proteinler yine eldeedilememiflti. Elde ettikleri, birbirinerastgele ba¤lanmıfl, basit ve düzensizamino asit halkalarıydı ve herhangi bircanlının proteinine benzemekten çokuzaktı. Dahası e¤er Fox amino asitleriaynı ısıda tutsaydı, ortaya çıkan ifle yara-maz halkalar da parçalanacaktı.189

Deneyi anlamsızlafltıran bir baflkanokta ise, Fox'un daha önce Miller De-neyinde elde edilmifl olan amino asitleride¤il, canlı organizmalardaki saf aminoasitleri kullanmıfl olmasıydı. Oysa Mil-ler'ın devamı olma iddiasındaki deney,Miller'ın vardı¤ı sonuçtan yola çıkmalıy-dı. Ama ne Fox ne de baflka bir arafltır-macı, Miller'ın üretti¤i ifle yaramaz ami-no asitleri kullanmadı.190

Fox'un söz konusu deneyi evrimciçevrelerde bile pek olumlu karflılanmadı.Zira Fox'un elde etti¤i anlamsız aminoasit zincirlerinin (proteinoidlerin) do¤alkoflullarda oluflmayaca¤ı çok açıktı. Da-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

149FOX DENEY‹

Page 152:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

hası, canlıların yapıtaflları olan protein-

ler hala elde edilememiflti. Proteinlerin

kökeni problemi hala çözümlenememifl-

ti. 1970'li yılların popüler bilim dergisi

Chemical Engineering News'de yayınla-

nan bir makalede Fox'un gerçeklefltirdi¤i

deney hakkında flöyle deniyordu:

Sydney Fox ve di¤er arafltırmacılar, çok

özel ısıtma teknikleri kullanarak Dünya-

nın ilk devirlerinde hiç var olmamıfl flart-

larda amino asitleri "proteinoidler" adı

verilen bir flekilde birbirine ba¤lamayı

baflarmıfllardır. Bununla beraber bunlar,

canlılarda bulunan çok düzenli proteinle-

re hiç benzememektedir. Bunlar, hiçbir

ifle yaramayan düzensiz lekelerden baflka

bir fley de¤ildirler. ‹lk devrelerde bu mo-

leküller e¤er gerçekten meydana gelmifl-

lerse bile, bunların parçalanmamaları

mümkün de¤ildir.191

Gerçekten de Fox'un elde etti¤i "pro-

teinoidler", gerçek proteinlerden yapı ve

ifllev olarak tamamen uzaktı. Proteinler-

le aralarında, karmaflık bir teknolojik ci-

hazla ifllenmemifl bir metal yı¤ını arasın-

daki kadar fark vardı.

Dahası, bu düzensiz amino asit yı-

¤ınlarının bile ilkel atmosferde yaflama

imkan› yoktu. Dünyanın o günkü flartla-

rında yeryüzüne ulaflan yo¤un ultraviyo-

le ıflınları ve kontrolsüz do¤a koflulları-

nın do¤urdu¤u zararlı, tahrip edici fiziksel

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

FOX DENEY‹150

FOX'UN "PROTE‹NO‹D"LER‹MMiilllleerr''iinn sseennaarryyoossuunnddaann eettkkiilleenneenn SSddnneeyy FFooxx,, bbaazz›› aammiinnoo aassiittlleerrii bbiirrlleeflflttiirreerreekk ""pprrootteeiinnooiidd""

aadd››nn›› vveerrddii¤¤ii üüsstttteekkii mmoolleekküülllleerrii oolluuflflttuurrdduu.. AAnnccaakk bbuu iiflflee yyaarraammaazz aammiinnoo aassiitt zziinncciirrlleerriinniinn,,

ccaannll›› bbeeddeennlleerriinnii oolluuflflttuurraann ggeerrççeekk pprrootteeiinnlleerrllee iillggiissii yyookkttuu.. AAssll››nnddaa ttüümm bbuu ççaabbaallaarr,, ccaannll››ll››¤¤››nn

tteessaaddüüffeenn oolluuflflmmaakk bbiirr yyaannaa,, llaabboorraattuuvvaarr oorrttaamm››nnddaa ddaahhii üürreettiilleemmeeddii¤¤iinnii bbeellggeelliiyyoorrdduu..

Page 153:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ve kimyasal etkenler, bu proteinoidlerindahi varlıklarını sürdürmelerine imkanvermeden parçalanmalarına neden ola-caktı. Amino asitlerin ultraviyole ıflınla-rının ulaflamayaca¤ı flekilde suyun altın-da bulunmaları ise, Le Châtelier prensibinedeniyle söz konusu de¤ildi. Bu verilersonucunda bilim adamları arasında, pro-teinoidlerin hayatın bafllangıcını olufltu-ran moleküller oldukları fikri giderek et-kisini kaybetti.

FFooxx,, SSyyddnneeyy

Sydney Fox canlılı¤ın yapıtaflı olanproteinlerin, amino asitlerden tesadüfenolufltu¤unu ileri sürerek, bu iddiasını is-patlamak üzere bir deney gerçeklefltirdi.(bkz. Fox Deneyi)

Miller'in senaryosundan etkilenenSydney Fox, bazı amino asitleri birleflti-rerek "proteinoid" adını verdi¤i mole-külleri oluflturdu. Ancak bu ifle yaramazamino asit zincirlerinin canlıları olufltu-ran gerçek proteinlerle ilgisi yoktu. As-

lında Fox'untüm çabaları,canlılı¤ın te-s a d ü f e noluflmak biryana, labora-tuvar orta-mında dahiüretilemedi-¤ini belgele-mifltir.

FFuuttuuyymmaa,, DDoouuggllaass

Douglas Futuyma 1986 yılında ya-yınladı¤ı Evrim Biyolojisi isimli kitabın-da do¤al seleksiyon mekanizmasının ev-rimlefltirici bir mekanizma oldu¤unu sa-vunmufltur. Futuyma'nın kitabında de-

¤indi¤i örnek, bukonuda verilen ün-lü örneklerdenolan endüstri dev-rimi sırasında ‹n-giltere'de bulunan

kelebek popü-l a s y o n u n u nrenklerinin ko-yulaflmasıd ı r.

(bkz. Sanayi devrimi kelebekleri) Fakatkendisi, "canlılar dünya üzerinde ya ta-mamen mükemmel ve eksiksiz bir biçim-de ortaya çıkmıfllardır ya da kendilerin-den önce var olan bazı canlı türlerindenevrimleflerek meydana gelmifllerdir. E¤ereksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortayaçıkmıfllarsa, o halde üstün bir akıl tara-fından yaratılmıfl olmaları gerekir" diye-rek bu gerçe¤i kabul eder.192

Ayrıca evrim teorisinin ça¤ımızdakisavunucularının en ünlülerinden biriolan biyolog Douglas Futuyma,"Marx'ın insanlık tarihini açıklayan ma-teryalist teorisi ile birlikte Darwin'in ev-rim teorisi materyalizm zemininde büyükbir aflamaydı" diye yazarken evrim te-orisinin gerçekte neden önemli oldu¤unaiflaret eder.193

Harun Yahya (Adnan Oktar)

151FOX , SYDNEY

SSyyddnneeyy FFooxx

DDoouuggllaass FFuuttuuyymmaa

Page 154:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 155:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

GGaallaappaaggooss AAddaallaarr››

Büyük Okyanus'ta Ekvador yakınla-rındaki Galapagos Adaları özellikle kuflve sürüngen türlerinin a¤ırlıklı olarakbulundu¤u, birçok canlı türünün yafladı-¤ı bir bölgedir. Darwin'in söz konusuadalarda gördü¤ü mucizevi çeflitlilik,onu pek çok insanın aksine, tüm varlık-ların rastlantı eseri meydana geldi¤i so-nucuna götürmüfltür. O, tüm bunları ya-ratan Allah'ın sonsuz kudretini takdiredememifltir. Evrendeki sanattan etkilen-mesi ve bir arafltırmacı olarak bu gerçe¤ihemen anlayabilmesi gerekirken, Dar-win'de bu mantık tam tersine ifllemifltir.

Darwin bu canlıların binlercesinitoplayıp ispirtoda saklamasına ra¤men,sadece ispinoz türlerine dikkat çekmiflve bu canlıları inceledi¤inde de son de-rece dar görüfllü çıkarımlar yapmıfltır. ‹s-pinozların gagalarının inceli¤i, uzunlu¤uveya kısalı¤ı elbette incelenebilir. Amayalnızca bu incelemeyle tüm canlı türle-rinin kökenine; örne¤in dev boyutlu ba-linaların, farklı görünümleriyle fillerin,muhteflem uçufl yetene¤i ile sineklerin,kanatlarındaki ola¤anüstü simetri iledikkat çeken kelebeklerin, denizaltındayaflayan birbirinden çok farklı balıkların,kabuklu deniz canlılarının, kuflların, sü-rüngenlerin ve en önemlisi de akıl ve flu-ur sahibi insanın nasıl var oldu¤una yö-nelik bir çıkarım yapmak, akıl ve bilimyoluyla düflünen insanın benimsemeye-ce¤i bir davranıfltır.

GGaallttoonn,, FFrraanncc››ss

Sir Francis Galton da kuzeni CharlesDarwin gibi biyolojiyle ilgilenmiflti.Charles Darwin'den farklı olarak konu-nun çok fazla bilinmeyen bir alanındaçalıflmıfltı: kalıtım ve zeka. Galton do-¤ufltan gelen özelliklerin gelifltirilmesiiçin öjeni fikrini (insan ırkının soya çe-kim yoluyla ıslah edilmesine çalıflan fi-kir) savunmufltu. Galton'un genetik kav-ramı Hitler, Churchill ve kendilerinceuygunsuz ırkları ortadan kaldırmaya ça-lıflmıfl bir çok kifli tarafından benimsen-miflti.

K. Ludmerer, 19. yüzyılda öjeni fik-rine olan ilginin artıflının sebebinin Dar-winizm oldu¤unu flöyle belirtir:

... modern öjenik düflünce yalnızca 19yüzy›lda uyandı. Bu yüzyıl sırasında öje-niye ilginin oluflmasının birkaç nedenivardır. En önemli neden ise evrim teorisi-dir. Öjeni terimini de keflfeden FrancisGalton fikirlerini kuzeni Charles Dar-win'in doktrinine dayandırıyordu.194

GGeenn

Hücrenin çekirde¤inde bulunan bilgideposu DNA, A- T- G- C harfleri ile ifa-de edilen nükleik asit moleküllerindenoluflur. Bu dört harfle ifade edilen mole-küller, ikiflerli olarak karflılıklı eflleflir vebirer basamak olufltururlar. Bu basamak-lar ise üst üste eklenerek genleri meyda-na getirirler. DNA molekülünün bir bö-lümü olan her bir gen, insan vücudunda-ki belli bir özelli¤i kontrol eder. Boyun

153GALAPAGOS ADALARI

Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 156:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

uzunlu¤undan gözün rengine, burnunfleklinden kan grubuna kadar tüm bilgi-ler canlının genlerinde saklıdır. ‹nsanhücresindeki DNA'larda 30.000 civarın-da gen bulunur. Her gen, karflılı¤ı oldu¤uprotein türüne göre, sayıları 1.000 ile186.000 arasında de¤iflen nükleotidlerinözel bir sıralamada dizilmesinden olu-flur. Bu genler insan vücudunda görevyapan yaklaflık 30.000 civarındaki prote-inin kodlarını saklar ve bu proteinlerinüretimini denetler. Bu 30.000 genin içer-di¤i bilgi, DNA'daki toplam bilginin yal-nızca % 3'ünü teflkil eder. Geriye kalan% 97'lik bölüm ise günümüzde hala sır-rını korumaya devam etmektedir.

Genler kromozomların içinde bulu-nur. Her insan hücresinin (üreme hücre-leri hariç) çekirde¤inde 46 kromozomvardır. Her bir kromozomu gen sayfala-rından meydana gelmifl bir cilde benze-tirsek, bir hücrede insanın tüm özellikle-rini içeren 46 ciltlik bir "hücre ansiklo-pedisi"nin bulundu¤unu söyleyebiliriz.Bu hücre ansiklopedisi tam 920 ciltlikEncyclopedia Britannica'nın içerdi¤i bil-giye eflde¤erdir.

Her insanın DNA'sındaki harflerindizilimi farklı farklıdır. fiu ana kadardünya üzerinde yaflamıfl milyarlarca in-sanın tümünün birbirinden farklı olmala-

rının nedeni de budur. Organların veuzuvların temel yapı ve ifllevleri her in-sanda aynıdır. Ancak herkes o kadar incefarklılıklarla o kadar ayrıntılı ve özel ya-ratılır ki, bütün insanlar tek bir hücreninbölünmesiyle meydana geldikleri ve ay-nı temel yapıya sahip oldukları halde,hiçbirinin görünümü bir di¤erine benze-mez.

Vücudumuzda bulunan bütün organ-lar genlerin tarif etti¤i bir plan çerçeve-sinde infla edilirler. Örne¤in bilim adam-larının çıkardıkları bir gen atlasına görevücudumuzda, deri 2.559, beyin 29.930,göz 1.794, tükürük bezi 186, kalp 6.216,gö¤üs 4.001, akci¤er 11.581, karaci¤er2.309, ba¤ırsak 3.838, iskelet kası 1.911ve kan hücreleri 22.092 gen tarafındankontrol edilmektedir.

fiu anda düzgün bir insan olarak ya-flam sürdürmenizin sırrı, DNA'larınızdabulunan 46 ciltlik hücre ansiklopedisin-deki milyarlarca harfin "hatasız" olarakbirbiri ardına dizilmifl olmasındadır. El-bette bu harflerin kendi fluurları ve irade-leriyle böyle bir dizilimi gerçeklefltirmiflolmaları mümkün de¤ildir. Burada an-siklopedi sayfalarına benzetti¤imiz gen-ler, tesadüf kelimesini anlamsız kılan ha-tasız dizilimleriyle yaratılıflın bir ispatı-dır. (bkz. DNA)

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

GEN154

Page 157:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

GGeenn ffrreekkaannss››

Her popülasyonun, yani aynı türe aitbireylerden meydana gelmifl ve belirlibir alana yayılmıfl canlı toplulu¤ununkendine özgü bir genetik yapısı bulunur.Bu genetik yapı, popülasyonun içerdi¤igenotip (bireyin kalıtsal yapısı) ve gen-lerin frekansı ile belirlenir.

Gen frekansı, gen havuzundaki (birpopülasyonun kalıtsal yapısı) herhangibir özellikle ilgili genin, toplam genleriçindeki yüzde oranına denir. Örne¤inbezelye popülasyonlarında düzgün veburufluk olmak üzere bu karakter için ikigen bulunur. Popülasyondaki düzgün to-hum genlerinin sayısının, toplam sayıyaoranı düzgün tohumlu genlerin frekansı-nı verir. (bkz. Gen havuzu)

Bir gen frekansının de¤erinin yüksekolması, o genin gen havuzunda fazlamiktarda bulundu¤u, dolayısıyla ortayaçıkan genetik çeflitlenmede (varyasyon)bu özelli¤in daha baskın olaca¤ı anlamı-na gelir. Evrimciler ise, bir türün içindekiçeflitlili¤in fazla olmasını teorilerine delilolarak göstermeye çalıflırlar. Oysa var-yasyon evrime hiçbir delil oluflturmaz,

çünkü varyasyon, zaten var olan genetikbilginin farklı eflleflmelerinin ortaya çık-masıdır ve genetik bilgiye yeni bir özel-lik kazandırmaz. (bkz. Varyasyon)

Popülasyonlar, gen frekansı bakımın-dan homojen da¤ılım göstermezler. On-ların içerisinde de özellikleri di¤erlerinegöre birbirine daha çok benzeyen küçükgruplar vardır. Bu gruplar birbirlerindenco¤rafi izolasyonla belirli bir süre ayrıl-mıfl; fakat aralarındaki gen akıflı tam ola-rak kesilmemifltir. (bkz. Co¤rafi izolas-yon görüflü)

GGeenn hhaavvuuzzuu

Evrimciler, bir türün içindeki varyas-yonları teoriye delil olarak göstermeyeçalıflırlar. Oysa varyasyon evrime deliloluflturmaz; çünkü varyasyon, zaten varolan genetik bilginin farklı eflleflmeleri-nin ortaya çıkmasından ibarettir ve gene-tik bilgiye yeni bir özellik kazandırmaz.

Varyasyon, bir tür içinde sınırlı birçeflitlilik sa¤lar. Bu de¤ifliklikler sınırlı-dır, çünkü de¤ifliklik sadece zaten varolan genetik bilgiyi kendi içinde çeflit-lendirir. Genetik bilgiye herhangi bir ek-leme yapmak mümkün de¤ildir. Sadecevar olan bilgi kendi içinde de¤iflir ve bude¤iflikli¤in sınırları da belirlenmifltir.Genetik biliminde söz konusu sınıra"gen havuzu" denir. Bir canlı türününgen havuzunda bulunan bütün özellikler,varyasyon sayesinde çeflitli biçimlerdeortaya çıkabilir. Örne¤in varyasyon so-nucunda, bir sürüngen türünün içinde

Harun Yahya (Adnan Oktar)

155GEN FREKANSI

Page 158:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ortalamaya göre biraz daha uzun ayaklıya da biraz daha kısa ayaklı cinsler orta-ya çıkabilir, çünkü kısa ayak bilgisi de,uzun ayak bilgisi de sürüngenlerin genhavuzunda vardır. Ama varyasyon sü-rüngenlere kanat takıp, tüy ekleyip, me-tabolizmalarını de¤ifltirip onları kufla dö-nüfltüremez. Çünkü bu tür bir dönüflümcanlının genetik bilgisinde bir artıfl ol-masını gerektirir, fakat varyasyonlardaböyle bir durum söz konusu de¤ildir.

Geçmiflten günümüze vahfli ormanhorozundan türetilmifl birçok cins tavukbulunmaktadır. Ancak günümüzde yenicinslerin oluflumu durmufltur, zira artıkorman tavu¤unun genetik bilgisindekide¤iflimin sınırına ulaflılmıfltır ve yenicins tavuk üretilememektedir. Buradakidurum türleflmedir ve hiçbir flekilde evri-me delil teflkil etmez.

Bitki teknolojisinde de aynı durumsöz konusudur. fieker pancarı bu konudaiyi bir örnektir. 1800'lü yıllardan baflla-yarak fleker pancarı üreticileri iyi cinsfleker pancarlarını birbirleriyle türeterekyeni cinsler oluflturmufllardır. 75 yıllıkbir çalıflmanın sonucunda fleker pancarı-nın içerdi¤i fleker oranının %6'dan%15'e yükseltilmesi mümkün olmufltur.Ancak bir süre sonra fleker pancarındakiiyileflme durmufl ve fleker oranı daha faz-la yükseltilemez hale gelmifltir. Çünküfleker pancarının genetik bilgisinin izinverdi¤i de¤iflimin sınırına ulaflılmıfltır vebunun ötesinde, artık bu bilginin çaprazçiftlefltirme yöntemiyle gelifltirilmesimümkün olmamaktadır. Bu örnek, gene-tik bilgideki de¤iflimlerin bir sınırı oldu-¤unun en önemli göstergelerindendir.

GGeenneettiikk bbiillggii

Genetik sistem yalnızca DNA'danibaret de¤ildir. DNA'dan bu flifreyi oku-yacak enzimler, bu flifrelerin okunmasıy-la üretilecek mRNA, mRNA'nın bu flif-reyle gidip üretim için üzerine ba¤lana-ca¤ı ribozom, ribozoma üretimde kulla-nılacak amino asitleri taflıyacak bir taflı-yıcı RNA ve bunlar gibi sayısız ara ifl-lemleri sa¤layan son derece kompleksenzimlerin de aynı ortamda bulunmasıgerekir. Ayrıca böyle bir ortam, ancakhücre gibi, gerekli tüm hammadde veenerji imkanlarının bulundu¤u, her yön-den izole ve tamamen kontrollü bir or-tamdan baflkası olamaz. (bkz. DNA; ri-bozom; RNA Dünyası tezi)

GGeenneettiikk ddee¤¤iiflflmmeezzlliikk

((ggeenneett››cc hhoommooeessttaass››ss))

20. yüzyıl bilimi, canlılar üzerinde ya-pılan birtakım deneyler sonucunda "ge-netik de¤iflmezlik" (genetik homeosta-sis) denilen bir ilkeyi ortaya çıkardı. Builke, bir canlı türünü de¤ifltirmek için ya-pılan tüm efllefltirme (farklı varyasyonoluflturma) çabalarının sonuçsuz kaldı¤ı-nı, canlı türleri arasında aflılmaz duvarlaroldu¤unu ortaya koyuyordu. Yani farklıinek varyasyonlarını çiftlefltiren hayvanyetifltiricilerinin, inekleri Darwin'in iddiaetti¤i gibi, baflka bir türe dönüfltürmelerikesinlikle mümkün de¤ildi.

Darwin Retried (Darwin YenidenSorguland›) adlı kitabıyla Darwinizm'ingeçersizli¤ini ortaya koyan NormanMacbeth bu konuda flöyle yazar:

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

GENET‹K B‹LG‹156

Page 159:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Sorun canlıların gerçekten de sınırsız bir

biçimde varyasyon gösterip göstermedik-

leridir... Türler her zaman için sabittirler.

Yetifltiricilerin yetifltirdikleri de¤iflik bitki

ve hayvan cinslerinin belirli bir noktadan

ileri gitmedi¤ini, hatta hep orijinal form-

larına geri döndü¤ünü biliriz.195

GGeennoomm PPrroojjeessii

((GGeennoommee PPrroojjeecctt))

Evrimci çevreler Genom Projesi'ninevrim teorisini kanıtladı¤ı iddiasıyla or-taya çıkmaktadırlar; fakat bunun hiçbirbilimsel gerçekli¤i yoktur. Evrimcilersomut bir delil bulamamaktan dolayı,"Genom Projesi evrim teorisini kesinolarak ispatladı" sloganı ile içi bofl birevrim propagandası yaparlar. Ne var ki,genom projesinde elde edilen bulgularlaevrim teorisinin iddiaları arasında hiçbirba¤lantı yoktur.

Genlerle oynanarak canlılarda fizik-sel de¤iflikliklere neden olmanın evrim

teorisinin bir kanıtı oldu¤unu düflünmekkuflkusuz çok büyük bir yanılgıdır. ‹nsanGenomu Projesi dahilinde, canlıların bo-zuk genlerinin düzeltilerek, bazı kalıtsalhastalıkların iyilefltirilebilece¤i veyagenlerle oynanarak bir türün daha mü-kemmellefltirilebilece¤i do¤rudur. Nevar ki, bu müdahalelerin hepsi bilinç,akıl, bilgi, yetenek ve teknoloji sahibi in-sanlar tarafından bir kontrol dahilindeuygulandı¤ı takdirde iyileflmeye ve ge-liflmeye yönelik sonuçlar verecektir.

Evrim teorisine karflı getirilen enönemli elefltiri zaten bu noktadadır. Ev-rim teorisinin iddiası, genlerin, protein-lerin, hayatın tüm yapıtafllarının ve dola-y›s›yla canlılı¤ın, hiçbir bilinç olmadan,tamamen tesadüflerin sonucunda kendikendine olufltu¤udur. Bu, kesinlikle ka-bul edilebilir bir açıklama de¤ildir. Nebilim, ne de mantık böyle bir tesadüf id-diasını kabul etmemektedir. Çünkü, ge-nom projesinin gündeme gelmesiyle birkez daha anlaflılmıfltır ki, canlılık son de-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

157GENOM PROJES‹

‹‹nnssaann GGeennoomm PPrroojjeessii''nnii yyüürrüütteenn CCeelleerraa GGeennoommiiccss flfliirrkkeettii

Page 160:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rece kompleks, iç içe geçmifl ve hepsibirbirine ba¤lı, biri olmadan di¤erininolamayaca¤ı yapılardan oluflmaktadır. Buyapıların her biri kusursuz bir plan ve ta-sarıma sahiptir. Dolayısıyla böylesinemükemmel ve kompleks yapıların tesa-düfler sonucunda, kendili¤inden oluflma-ları ve yine tesadüfler sonucunda kendikendilerini gelifltirerek çok daha karma-flık yapıları meydana getirmeleri imkan-sızdır. Bunun için bilinç, akıl ve bilgi ge-rekir. Bu sonucun bize gösterdi¤i tek ger-çek vardır: Canlılı¤› sonsuz akl› ve bilgisahibi olan Allah yaratm›flt›r.

Bu konudaki di¤er bir yanılgı ise, bi-lim adamlarının genlere müdahale ederekde¤iflikliklere neden olabilmelerinin sonu-cunda insanın "yaratan" oldu¤unu sanma-larıdır. Bu, evrimcilerin Allah'ı inkarları-nın bir sonucu olarak her fırsatta ortayaattıkları son derece temelsiz ve ateizmpropagandasına yönelik bir iddiadır. Çün-kü, mevcut olan genler üzerinde oynama-lar yapmak ve o canlıda de¤iflimlere ne-den olmak o canlıyı yaratmak de¤ildir.Veya klonlama örne¤inde oldu¤u gibi, bircanlının kök hücrelerini alarak, o kök hüc-reyi bir canlının rahmine yerlefltirip o can-lının aynısından üretmek de yaratmak de-¤ildir. Yaratmak, yoktan var etmektir. Veevrimciler gayet iyi bilmektedirler ki, tekbir canlı hücresini dahi yoktan var etmek-ten acizdirler. Bu konuda yaptıkları çalıfl-maların tamamı baflarısızlıkla sonuçlan-mıfltır. (bkz. Miller Deneyi; Fox Deneyi)

Sonuç olarak Genom Projesi ile eldeedilen bulgular, evrim teorisini kanıtla-mamıfltır, aksine yaratılıfl gerçe¤ini birkez daha gözler önüne sermifltir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 161:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

GG››sshh,, DDuuaannee TT..

Dünyaca ünlü ev-rim uzmanı Prof.Gish, Bilim ArafltırmaVakfı'nın düzenledi¤i"Evrim Teorisinin Çö-

küflü: Yaratılıfl Gerçe¤i" bafllıklı uluslara-rası konferansta (5 Temmuz 1998) "‹nsa-nın Kökeni" adlı konuflmasında insanınmaymundan evrimleflti¤i tezinin hiçbirdayana¤ı olmadı¤ını anlattı:

Fosil kayıtları evrim teorisini çürütmekte,insanın maymundan evrimleflti¤i iddiasınıgeçersiz kılmaktadır... Bilim bizlere tümcanlı türlerinin Allah tarafından ayrıayrı yaratıldıkla-rını göstermekte-dir.196

ICR'›n kurucula-r›ndan biri olan Dr.Duane T. Gish, özel-likle fosil bilimi ko-nusunda yazd›¤› kitap-lar ve verdi¤i 500'ünüzerinde konferansla,dünyada evrim teorisinekarfl› elefltiri getiren en ün-lü isimlerden biridir. K›saad› ICR olan Institute forCreation Research (Yarat›-l›fl Araflt›rmalar› Enstitüsü) 1970'lerin ba-fl›nda ABD'nin San Diego kentinde kurul-mufl ve o dönemden bu yana dünyada ev-rim teorisine yönelik elefltiri getiren enönemli kurumlardan biri olmufltur. ICRbünyesinde 20'nin üzerine bilim adam› veçok say›da araflt›rmac› yer almaktad›r.Enstitü'nün; yüksek lisans e¤itimi verenbir fakültesi, y›lda binlerce ziyaretçi çe-

ken "Yarat›l›fl Müzesi", dünyan›n farkl› ül-kelerinde bilimsel araflt›rmalar yürüten birekibi, laboratuvarlar›, kitap, dergi ve rad-yo yay›nlar› bulunmaktad›r.

GGoouulldd,, SStteepphheenn JJaayy

Harvard Üniversitesi pa-leontolo¤u Stephen J. Gould,evrim mekanizması olaraköne sürülen do¤al seleksiyo-nun açmazını flöyle dile ge-tirmektedir:

Darwinizm'in özü tek bir cümlede ifadeedilebilir: "Do¤al seleksiyon evrimsel de-¤iflimin yaratıcı gücüdür. "Kimse do¤al

seleksiyonun uygunolmayanın elenmesin-deki negatif rolünü in-kar etmez. Ancak Dar-winist teori, "uygunolanı yaratması"nı daistemektedir.197

Evrimci paleonto-log Stephen J. Gouldaynı zamanda sözde

sıçramalı evrim modelininde önde gelen teorisyenle-rindendir. (bkz. S›çramal›evrim) Evrim teorisinindünyadaki en önde gelen

elefltirmenlerinden biri olan Phillip John-son ise, Gould'u "Darwinizm'in Gorba-çov'u" olarak tanımlar. Gorbaçov, Sov-yetler Birli¤i'nin komünist devlet siste-minde aksaklıklar oldu¤unu düflünereksistemi "revize" etmeye çalıflmıfltır. Oysaaksaklık sandı¤ı sorunlar gerçekte siste-min kendi tabiatından kaynaklandı¤ıiçin, komünizm yıkılıp gitmifltir.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

159GISH, DUANE T.

DDuuaannee TT.. GGiisshh''iinn EEvvrriimmtteeoorriissiinnii eelleeflflttiirreenn kkiittaappllaarr››

Page 162:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 163:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

HHaaeecckkeell,, EErrnnsstt

Ünlü evrimci biyolog Ernst Haeckel,Darwin'in yakın bir dostu ve destekçi-siydi. Evrim teorisini desteklemek için,farklı canlıların embriyolarınınbirbirine benzedi¤ini öne süren"rekapitülasyon" adlı iddiayıortaya atmıfltır. Haeckel'in buiddiayı ortaya atarken çizimsahtekarlıkları yaptı¤ı isedaha sonra anlaflılmıfltır.(bkz. Embriyolojikevrim)

Haeckel, biryandan bu tip bilimsahtekarlıkları ya-parken öte yandan daöjeni propagandası yürütüyordu. ÖjeniyiAlmanya'da ilk benimseyen ve yayan ki-fli, Ernst Haeckel olmufltur. (bkz. Öjeni)Yeni do¤an sakat bebeklerin zaman geçi-rilmeden öldürülmesini, böylece toplu-mun evriminin hızlandırılmasını öner-miflti. Daha da ileri gitmifl ve cüzamlıla-rın, kanserlilerin ve akıl hastalarının daacısız bir biçimde öldürülmeleri gerekti-

¤ini, yoksa bu kiflilerin topluma yük ola-caklarını ve evrimi yavafllatacaklarınısavunmufltu.

George Stein, Haeckel'in ev-rim teorisine olan körü körüneba¤lılı¤ını flöyle özetlemifltir:

Haeckel Darwin'in do¤ru oldu¤unuiddia ediyordu... ‹nsan türü sor-

gulanmayacak bir flekildehayvanlar aleminden ev-rimleflmiflti. ‹nsanların sos-yal ve politik varlı¤ı Dar-win'in gösterdi¤i gibi evrim

kanunları, do¤al seleksiyonve biyoloji ile idare ediliyordu.Bunun tersini savunmak batılinançtı.198

HHaalllluucc››ggeenn››aa

Canlıların bugünkü mükemmel hal-leriyle yeryüzü katmanlarında belirdi¤iKambriyen devrinde bir anda ortaya çı-kan canlılardan biri de Hallucigenia'dır.(bkz. Kambriyen devri) Bu Kambriyen

KKaammbbrriiyyeennddeevvrriinnddee bbiirraannddaa oorrttaayyaaçç››kkaannccaannll››llaarrddaann bbiirriioollaannHHaalllluucciiggeenniiaa''nn››nnffoossiilliinnddee,,ssaalldd››rr››llaarraa kkaarrflfl››kkoorruunnmmaassaa¤¤llaayyaannddiikkeennlleerr vvaarrdd››rr..

Harun Yahya (Adnan Oktar)

EErrnnsstt HHaaeecckkeell

161HAECKEL, ERNST

Page 164:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

canlısının fosilinde, saldırılara karflı ko-runma sa¤layan dikenler ya da sert ka-buklar yer alır. Bu konuda evrimcilerinaçıklayamadıkları nokta, ortada hiçbir"avcı" canlının bulunmadı¤ı bu devirdebu hayvanların nasıl bu kadar iyi bir ko-runmaya sahip olduklarıdır. Ortada avcıhayvanların bulunmayıflı, konuyu "do¤alseleksiyon"la açıklamayı imkansız kıl-maktadır.

HHaayyaatt hhaayyaattttaann ggeelliirr tteezzii

bkz. Biyogenez (Biogenesis)

HHaayyaatt aa¤¤aacc›› ((ttrreeee ooff ll››ffee))

Darwinizm'e göre canlılık tek birkökten gelen ancak sonra dallara ayrılanbir a¤aç gibi olmalıdır. Nitekim bu varsa-yım Darwinist kaynaklarda ısrarla vurgu-lanır ve "hayat a¤acı" (tree of life) kavra-mı sık sık kullanılır. Bu hayali hayat a¤a-cına göre canlılar arasındaki en temel sı-nıflandırma birimi olan filumların da ka-deme kademe ortaya çıkmıfl olması gere-kir.

Darwinizm'e göre önce tek bir filumoluflmalı, sonra di¤er filumlar küçük kü-çük de¤iflimlerle ve uzun zaman dilimle-ri içinde yavafl yavafl belirmelidir. (bkz.Filum) Bu varsayıma göre, hayvan fi-lumlarının sayısında kademeli bir artıflyaflanmıfl olmalıdır. Bu konuda yapılançizimler de Darwinist varsayımlara görehayvan filumlarında beklenen kademelisayı artıflını göstermektedir. Darwi-nizm'e göre canlılık bu flekilde geliflmifl

olmalıdır. Fakat fosiller bu hayali "hayata¤acı"nı reddetmektedir. Fosil kay›tlar›-na göre ortaya ç›kan gerçek fludur: Hay-vanlar ilk ortaya çıktıkları dönemden iti-baren çok farklı ve çok komplekstirler.Bugün bilinen tüm hayvan filumları,yeryüzünde aynı anda, Kambriyen devriolarak bilinen jeolojik dönemde ortayaçıkmıfllardır.

Darwinizm'in dünya çapındaki enönemli elefltirmenlerinden biri olan Ber-keley Üniversitesi profesörü PhillipJohnson, paleontolojinin ortaya koydu¤ubu gerçe¤in Darwinizm'le olan açık çe-liflkisini flöyle açıklamaktadır:

Darwinist teori, canlılı¤ın bir tür "gide-rek geniflleyen bir farklılık üçgeni" içindegeliflti¤ini öngörür. Buna göre canlılık,ilk canlı organizmadan ya da ilk hayvantüründen bafllayarak, giderek farklılafl-mıfl ve biyolojik sınıflandırmanın dahayüksek kategorilerini oluflturmufl olmalı-dır. Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçge-nin gerçekte baflafla¤ı durdu¤unu göster-mektedir: Filumlar henüz ilk anda hepbirlikte vardır, sonra giderek sayılarıazalır.199

Kambriyen öncesi (Prekambriyen)dönemde sadece tek hücreli canlılarınoluflturdu¤u üç farklı filum vardır.Kambriyen'de ise 60'ı aflkın farklı hay-van filumu bir anda ortaya çıkmıfltır.‹lerleyen dönemde ise bu filumların birkısmının soyları tükenmifl, günümüzekadar sadece bazı filumlar ulaflmıfltır.Ünlü evrimci paleontolog Roger Lewin,Darwinizm'in hayatın tarihi hakkındakitüm varsayımlarını çökerten bu ola¤a-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HAYAT HAYATTAN GEL‹R TEZ‹162

Page 165:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

nüstü durumdan flöyle söz eder:

Hayvanların tüm tarihindeki "en önemlievrimsel olay" olarak tanımlanan Kamb-riyen patlaması, daha sonra da varlıkla-rını koruyacak olan bütün temel vücutformlarını (filumları) ortaya koymufltur.Bunların bir kısmının daha sonra soylarıtükenmifltir. Bazı tahminler, flu anda varolan 30 farklı hayvan filumu ile karflılafl-tırıldı¤ında, Kambriyen patlamasınınyaklaflık 100 kadar farklı filumu ortayaçıkardı¤ı yönündedir.200

HHeetteerroottrrooff ggöörrüüflflüü

‹lk canlı oluflumu ile ilgili üzerin-de en çok çalıflılan görüfllerden biride heterotrof görüflüdür. Bu görüflegöre bir canlı; yapılarını oluflturmak,enerji gereksinimlerini karflılamakiçin gerekli organik molekülleri dıflçevreden hazır olarak alan tüketicibir canlıdır. Bu görüfle göre ilk canlı,organik bilefliklerin kendili¤indenolufltu¤u kompleks bir çevrede bu or-ganik bilefliklerle beslenmifltir. Çev-reden aldı¤ı basit organik molekülle-ri sentezlemesini sa¤layacak gen sis-temine gereksinim yoktur. Yani ilkcanlının kompleks bir çevrede basityapılı olarak beslenip yaflamsal olay-larını sürdürebildi¤i farz edilir.

Bu görüfle göre canlılık oluflurkenönce kimyasal evrim olmufltur. Hete-rotrof canlı da cansız maddelerinuzun süren kimyasal evrimi sonucuortaya çıkmıfltır. Yine bu görüfle göre

ilk atmosferde serbest oksijen gazı yok-tur. ‹lk atmosfer gazları olarak varsayı-lan amonyak (NH3), metan (CH4), hid-rojen (H2) ve su buharı (H2O) mor ötesiıflınların yüksek enerjisi ile daha karma-flık yapılı bileflikleri oluflturacak kimya-sal reaksiyona girmifllerdir. Bu reaksi-yonlar sonucunda tesadüf eseri oluflanmaddelerin önce küçük su birikintilerin-de ço¤alıp zamanla denizlere ve okya-nuslara taflındıkları ve basit organik bile-flikleri meydana getirdikleri varsayılır.Bu iddiaları ispatlamak üzere yapılantüm çalıflmalar ise baflarısızlıkla sonuç-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

163HETEROTROF GÖRÜfiÜ

EEvvrriimmccii bbiiyyoolloogg EErrnnsstt HHaaeecckkeell ttaarraaff››nnddaann11886666 yy››ll››nnddaa ççiizziilleenn hhaayyaallii ""hhaayyaatt aa¤¤aacc››""..

Page 166:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lanmıfltır. De¤il tesadüf eseri, kontrollü

deney ortamlarında bile bu mümkün ola-

mamıfltır. (bkz. Miller Deneyi, Fox De-

neyi)

HHiippootteezz

Birtakım gerçekler veya olaylar kar-

flısında öne sürülen açıklamaya ya da bir

probleme geçici olarak sunulmufl çözü-

me "hipotez" denir. ‹yi bir hipotezin is-

patlanabilmesi için deney ve gözlemlere

açık, eldeki verilere uygun özellik taflı-

ması gereklidir. Aynı zamanda bulunan

yeni gerçeklere ve tahminlere de açık ol-

malı, gerekti¤inde üzerinde kısmi de¤i-

fliklikler yapılabilmelidir.201

Bilim adamı önce yaptı¤ı gözlemler

do¤rultusunda bir genelleme yapar ya da

gözlemlerin niteli¤i hakkında geçici bir

fikir veren olaylar zinciri arasındaki ne-

den-sonuç iliflkisini belirten bir hipotez

kurar. Arafltırmaya do¤ru ilk adım hipo-

tezle atılır. Hipotez kurulurken yapılan

ön tahminler daha sonra kontrollü de-

neylerle sınanabilmelidir. Do¤rudan

do¤ruya denenemeyen karmaflık hipo-

tezler ise bunlardan mantı¤a uygun bazı

sonuçların çıkarılıp çıkarılamayaca¤ını

göstermek üzere sınanır. Bir hipotez bu

yüzden deneysel sınama esasına dayan-

malı yani herhangi bir yolla do¤rulana-

bilen bir tahmin yapmalıdır, yoksa sade-

ce bir spekülasyon olarak kalır.202

Çok sayıda gözlem ve deneyle des-

teklenebilen bir hipotez ise teori olur.

(bkz. Teori) Bir teori, birkaç farklı alan-

daki hipotez ve gözlemi kapsar. Örne¤in,

"evrim teorisi" paleontolojiden, anato-

miden, fizyolojiden, biyokimyadan, ge-

netikten ve di¤er ilgili bilimlerden gelen

hipotezleri ve gözlemleri içine alır. Bir

bilim adamı, hipotezine uymayan bir

gözlem yaptı¤ı zaman, ya hipotezin ya

da gözlemin yanlıfl oldu¤u sonucuna va-

rır. E¤er gözlem do¤ruysa hipotezini

reddeder ya da yeniler. Bilimde en uy-

gun olan ise her yeni gözlemin hipotezle

uyum sa¤lamasıdır.

Ancak evrim teorisi söz konusu ol-

du¤unda, bilimin hiçbir dalındaki hipo-

tezin teoriyi do¤rulamadı¤ı görülür. Fa-

kat teorinin herfleye ra¤men ayakta tutul-

ması için tüm bunlar göz ardı edilmekte-

dir. (bkz. Evrim teorisi)

HHooaattzz››nn kkuuflfluu

Evrimcilerin, Archæopteryx'i ara ge-

çifl formu olarak gösterirken dayandıkla-

rı noktalar, hayvanın dinozorlara benze-

yen iskelet yapısı, kanatları üzerindeki

pençeleri ve a¤zındaki diflleridir. (bkz.

Archæopteryx) Bunlar nedeniyle Arc-hæeopteryx'in sürüngen özelliklerini ha-

la yo¤un olarak taflıyan, bazı kufl özellik-

lerini de yeni kazanmıfl olan bir geçifl

formu oldu¤u iddiasındadırlar.

Oysa sözü edilen "sürüngen özellik-

leri", gerçekte Archæopteryx'i bir sürün-

gen yapmaz. Özellikle Archæopteryx'in

kanatlarındaki pençeler öne sürülerek

yapılan iddialar geçersizdir. Çünkü bu-

gün de dünyada pençe-kanatlara sahip

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

H‹POTEZ164

Page 167:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

birçok kufl yaflamaktadır. Örne¤in Avust-ralya'da yaflayan Hoatzin kuflunun da ay-nı Archæopteryx'te oldu¤u gibi kanatlıpençeleri vardır203 ve yine Archæop-teryx'te oldu¤u gibi küçük bir omurgaylauçmaktadır. Oysa sırf bu nedenle, evrim-ciler tarafından Archæopteryx'in uçama-dı¤ı veya iyi uçamadı¤ı iddia edilir. Budurum, Archæopteryx'teki pençe, difl veiskelet yapısı gibi özelliklerin, onu birsürüngen de¤il, özgün bir kufl türü yaptı-¤ını göstermektedir.

Oysa evrimci bakıfl açısıyla her türlü

taraflı yorum yapılabilir. E¤er Ho-atzin kuflu, bugün uygun tabakalar-da fosil olarak bulunmufl olsaydı,büyük olasılıkla aynı Archæop-teryx gibi bir ara geçifl formu ola-rak ileri sürülecekti. Ancak bu can-lının hala yaflaması ve bir kufl oldu-¤unun da apaçık belli oluflu, evrim-cilere bu imkanı vermemektedir.

HHoommoo aanntteecceessssoorr

Hayali evrim soya¤acını teme-linden yıkan en önemli ve flaflırtıcıgerçek, Homo sapiens'in, yani gü-nümüz insanının tarihinin hiçumulmadık kadar geriye gitmesi-dir. Paleontolojik bulgular, bun-dan neredeyse bir milyon yıl ön-cesinde, bize tıpatıp benzeyen Ho-mo sapiens insanlarının yafladık-larını göstermektedir.

Bu konudaki bulgular204, ev-rim soya¤acını tepetaklak etti¤iiçin di¤er bazı evrimci paleoant-

ropologlar tarafından reddedildi. 1995yılında ‹spanya'da Atapuerca'da bulunanbir fosil, Homo sapiens'in tarihinin sanıl-dı¤ından çok daha eski oldu¤unu çokçarpıcı bir biçimde ortaya çıkardı. (bkz.Atapuerca) Söz konusu fosil, Homo sa-piens'in tarihinin 800 bin yıl kadar geri-ye götürülmesi gerekti¤ine iflaret ediyor-du. Ama fosili bulan evrimciler, ilk flokuatlattıktan sonra, bu fosilin baflka bir türeait oldu¤una karar verdiler. Çünkü evrimsoya¤acına göre 800 bin yıl önce Homosapiens'in yaflamamıfl olması gerekiyor-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

165HOMO ANTECESSOR

GGüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann OOppiisstthhooccoommuuss hhooaazziinn kkuuflfluu--nnuunn kkaannaattllaarr››nnddaa ddaa aayynn›› AArrcchhææoopptteerryyxx ggiibbii ppeennççeebbeennzzeerrii tt››rrnnaakkllaarr yyeerr aall››rr..

Page 168:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

du. Bu yüzden Homo antecessor adlı ha-yali bir tür oluflturdular ve Atapuerca ka-fatasını bu sıralamaya dahil ettiler.

HHoommoo eerreeccttuuss

Evrimcilerin "dik yürüyen insan" an-lamına gelen Homo erectus sınıflandır-ması, insanın hayali soya¤acında en ilkeltür sayılır. Evrimciler bu insanları,"erect" (dik) sıfatı ile önceki sınıflamala-rından ayırmak zorunda kalmıfllardır.Çünkü eldeki tüm Homo erectus fosille-ri, Australopithecus ya da Homo habilisörne¤inde görülmedi¤i kadar diktir. Gü-nümüz insanın›n iskeleti ile Homo erec-tus iskeleti arasında hiçbir fark yoktur.

Evrimcilerin Homo erectus'u "ilkel"saymaktaki en önemli dayanakları, kafa-tası hacminin (900-1100 cc.) günümüzinsanın›n kafatası hacmi ortalamasındanküçük olması ve kalın kafl çıkıntılarıdır.Oysa bugün de dünyada Homo erectus'laaynı kafatası hacmine sahip pek çok in-san yaflamaktadır (örne¤in pigmeler) vebugün de çeflitli ırklarda kafl çıkıntılarıvardır (örne¤in Avustralya yerlileri Abo-rijinlerde). Kafatası hacmi farklılı¤ınınzeka ve beceri yönünden hiçbir farkoluflturmadı¤ı ise bilinen bir gerçektir.Zeka, beynin hacmine göre de¤il, beyninkendi içindeki organizasyonuna göre de-¤iflir.205

Homo erectus'u dünyaya tanıtan fo-siller, her ikisi de Asya'da bulunan PekinAdamı ve Java Adamı fosilleriydi. An-cak zamanla bu iki kalıntının da güveni-

lir olmadıkları anlaflıldı. (bkz. Pekin

Adamı, Java Adamı) Bu nedenle Afri-

ka'da bulunan Homo erectus fosilleri gi-

derek daha fazla önem kazandı. (Bu ara-

da, Homo erectus olarak tanımlanan fo-

sillerin bir kısmının bazı evrimciler tara-

fından Homo ergaster adlı ikinci bir sı-

nıflamaya dahil edildi¤ini de belirtmek

gerekir. Bu konuda aralarında anlaflmaz-

lık vardır.)

Afrika'da bulunan Homo erectus ör-

neklerinin en ünlüsü, "Narikotome homoerectus" ya da "Turkana Çocu¤u" fosili-

dir. Fosilin dik iskelet yapısı günümüz

insanınınkinden farksızdır.206 Dolayısıy-

la Homo erectus da yine günümüzde ya-

flamakta olan bir insan ırkıdır. (bkz. Tur-

kana Çocu¤u)

Connecticut Üniversitesi'nden Prof.

William Laughlin, Eskimolar ve Aleut

Adaları insanları üzerinde uzun yıllar

anatomik incelemeler yapmıfl ve bu in-

sanlar ile Homo erectus'un flaflırtıcı dere-

cede birbirlerine benzediklerini görmüfl-

tür. Laughlin'in vardı¤ı sonuç, tüm bu

ırkların gerçekte Homo sapiens türüne

(günümüz insan›na) ait farklı ırklar oldu-

¤udur:

Hepsi Homo sapiens türüne ait olan Es-

kimolar ve Avustralya yerlileri gibi uzak

gruplar arasındaki büyük farklılıkları

dikkate aldı¤ımızda, Homo erectus'un da

kendi içinde farklılıklar taflıyan bu türe

(Homo sapiens'e) ait oldu¤u sonucuna

varmak çok mantıklı gözükmektedir.207

Bir insan ırkı olan Homo erectus ile

"insanın evrimi" senaryosunda kendisin-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HOMO ERECTUS166

Page 169:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

10 B‹N YILLIK HOMO ERECTUSLAR

1100 EEkkiimm 11996677''ddee AAvvuussttrraallyyaaVViiccttoorriiaa''ddaakkii KKooww SSwwaammpp GGööllüüyyaakk››nn››nnddaa bbuulluunnaann bbuu iikkiikkaaffaattaass››nnaa KKooww SSwwaammpp II vveeKKooww SSwwaammpp VV aadd›› vveerriillddii..EEvvrriimmcciilleerr,, iillkkeell bbiirr ttüürr oollaarraakkttaann››mmllaadd››kkllaarr›› HHoommoo eerreeccttuussllaa--rr››nn,, bbuunnddaann 1100 bbiinn sseennee öönncceeyyaaflflaayyaann bbiirr iinnssaann ››rrkk›› oolldduu¤¤uuggeerrççee¤¤iinnii kkaabbuull eettmmeekk iiss--tteemmeeddiilleerr..

Page 170:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

den önce gelen maymunlar (Australopit-hecus, Homo habilis, Homo rudolfensis)arasında büyük bir uçurum vardır. Yanifosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, ev-rim süreci olmadan, aynı anda ve anidenortaya çıkmıfllardır. Yaratılmıfl olmaları-nın bundan daha açık bir göstergesi ola-maz.

Ancak bu gerçe¤i kabul etmek, ev-rimcilerin dogmatik felsefelerine ve ide-olojilerine aykırıdır. Bu nedenle, özgünbir insan ırkı olan Homo erectus'u yarı-maymun bir canlı gibi göstermeye çalı-flırlar. Bundan dolayı da yaptıkları Homoerectus rekonstrüksiyonlarında ısrarlamaymunsu hatlar çizerler. (Detayl› bilgiiçin bkz. Evrim Aldatmacas›, HarunYahya, Araflt›rma Yay›nc›l›k)

HHoommoo eerrggaasstteerr

Homo erectus (dik yürüyen insan)

olarak tanımlanan fosillerin bir kısmı,bazı evrimciler tarafından "Homo ergas-ter" olarak sınıflandırılır. Bu ikinci sınıf-lama evrimciler arasında anlaflmazlıkkonusudur. (bkz. Homo erectus)

HHoommoo hhaabb››ll››ss

Australopithecuslar'ın iskelet ve ka-fatası yapılarının flempanzelerinkindenneredeyse farksız oluflu ve canlıların dikyürüdükleri iddiasının da sa¤lam kanıt-larla çürütülmesi, evrimci paleoantropo-logları oldukça zor durumda bırakmıfltır.Çünkü hayali evrim flemasında Australo-pithecuslar'dan sonra Homo erectus ge-lir. Homo erectus, isminin baflındaki"homo" yani "insan" teriminden de anla-flıldı¤ı gibi bir insan grubudur ve iskeletide tamamen diktir. Kafatası hacmi Aust-ralopithecuslar'ınkinin iki katı kadardır.Hayali soya¤acına göre flempanze ben-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HOMO ERECTUS'UN DEN‹ZC‹L‹K KÜLTÜRÜ

""AAnnttiikk ddeenniizzcciilleerr:: ‹‹llkk iinnssaannllaarr ssaanndd››¤¤››mm››zzddaann ddaahhaa aakk››llll››yydd››llaarr"" NNeeww SScciieennttiisstt ddeerrggiissiinnddee yyaayy››nn--llaannaann 1144 MMaarrtt 11999988 ttaarriihhllii bbuu mmaakkaalleeyyee ggöörree eevvrriimmcciilleerriinn HHoommoo eerreeccttuuss iissmmiinnii vveerrddiikklleerrii iinn--ssaannllaarr,, ggüünnüümmüüzzddeenn 770000 bbiinn yy››ll öönnccee ggeemmiicciilliikk yyaapp››yyoorrllaarrdd››.. GGeemmii yyaappaabbiilleecceekk bbiillggii,, tteekknnoolloojjiivvee kküüllttüürree ssaahhiipp iinnssaannllaarr››nn iillkkeell ssaayy››llmmaallaarr›› eellbbeettttee kkii mmüümmkküünn ddee¤¤iillddiirr..

168 HOMO ERGASTER

Page 171:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

zeri bir maymun türü olan Australopit-hecuslar'dan sonra, günümüz insan›ndanfarksız bir iskelete sahip Homo erec-tus'un gelmesini, evrim teorisiylebile açıklamak mümkün de-¤ildir. Dolayısıyla "ba¤-lantı"lar, yani "araform"lar gerekir. ‹flteHomo habilis kavra-mı bu zorunluluktando¤mufltur.

Homo habilis sı-nıflandırması 1960'lıyıllarda ailece "fosil av-cısı" olan Leakey'ler tarafın-dan ortaya atıldı. Leakey'leregöre, Homo habilis olarak sı-nıflandırılan bu yeni tür canlı, dik yürü-

me yetene¤ine, göreceli olarak büyük birbeyin hacmine, tafltan ve tahtadan aletkullanma yetene¤ine sahipti. Bu sebeple

insanın atası olabilirdi. 80'li yılların ortalarındansonra bulunan aynı türe

ait yeni fosiller, bu gö-rüflü tamamen de¤ifl-tirdi. Bernard Woodve Loring Brace gibiarafltırmacılar, bunla-rın "alet kullanabilen

insan" anlamına gelenHomo habilis yerine, "alet

kullanabilen Güney Afrikamaymunu" anlamına gelen

Australopithecus habilisolarak sınıflandırılması gerekti¤ini söy-

169HOMO HABILIS

AAuussttrraallooppiitthheeccuuss,, HHoommoo hhaabbiilliiss((yyaannddaa)) ttüürrlleerriinniinn ddiiflfllleerrii üüzzeerriinnddeeyyaapp››llaann aannaalliizzlleerr,,AAuussttrraallooppiitthheecciinneess vvee HHoommoohhaabbiilliiss ttüürrlleerriinniinn AAffrriikkaammaayymmuunnllaarr››yyllaa aayynn›› kkaatteeggoorriiddeeoolldduukkllaarr››nn›› ggöösstteerrmmeekktteeddiirr..

Page 172:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lediler. Çünkü Homo habilis, Australo-pithecus ismi verilen maymunlarla bir-çok ortak özelli¤e sahipti. Aynı Austra-lopithecus gibi uzun kollu, kısa bacaklıve maymunsu bir iskelet yapısına sahip-ti. El ve ayak parmakları tırmanmayauyumluydu. Çene yapıları tamamen gü-nümüz maymunlarınınkine benziyordu.550 cc.'lik beyin hacimleri de bunlarınbirer maymun olduklarının en iyi göster-gesiydi. Kısacası bazı evrimciler tarafın-dan ayrı bir tür olarak gösterilen Homohabilis, gerçekte tüm di¤er Australopit-hecuslar gibi bir maymun türüydü.

Amerikalı antropolog Holly Smith'in1994 yılında yaptı¤ı detaylı analizler deyine Homo habilis'in aslında "homo" ya-ni insan de¤il, maymun oldu¤unu gös-terdi. Smith, Australopithecus, Homohabilis, Homo erectus ve Homo nean-dertalensis türlerinin diflleri üzerindeyaptı¤ı analizler hakkında flöyle diyordu:

Difllerin geliflimi ve yapısı kriterine da-yanarak yaptı¤ımız analizler, Australo-pithecus ve Homo habilis türlerinin Afri-ka maymunlarıyla aynı kategoride olduk-larını, ancak Homo erectus ve Neander-tal türlerinin günümüz insanlar›yla aynıyapıya sahip oldu¤unu göstermekte-dir.208

Aynı yıl Fred Spoor, Bernard Woodve Frans Zonneveld adlı üç anatomi uz-manı çok farklı bir yöntemle yine aynısonuca ulafltılar. Bu yöntem, insan vemaymunların iç kulaklarında yer alan vedenge sa¤lamaya yarayan yarı-çember-sel kanalların karflılafltırmalı analizine

dayanıyordu. Dik yürüyen insanların ka-

nalları ile e¤ik yürüyen maymunların ka-

nalları birbirlerinden somut bazı farklı-

lıklarla ayrılıyorlardı. Spoor, Wood ve

Zonneveld'in inceledikleri tüm Australo-

pithecus ve Homo habilis örneklerinin iç

kulak kanalları günümüz maymunla-

rın›nkiyle aynıydı. Homo erectus'un iç

kulak kanalları ise, aynı günümüz insan-

lar›ndaki gibiydi.209

Bu bulgu çok önemli iki sonucu gös-

termifltir:

(1) Homo habilis adıyla anılan fosil-

ler, gerçekte "homo" yani insan sınıfla-

malarına de¤il, Australopithecus (may-

mun) sınıflamalarına dahildir.

(2) Hem Homo habilis hem de Aust-

ralopithecus türleri, e¤ik yürüyen yani

maymun iskeletine sahip canlılardır. ‹n-

sanlarla ilgileri yoktur.

HHoommoo hhee››llddeerrbbeerrggeennss››ss

Evrimci literatürde Homo heilder-

bergensis olarak tanımlanan sınıflandır-

ma, aslında Homo sapiens archaic'le ay-

nıdır. Aynı insan ırkını tanımlamak için

bu iki ayrı kavramın da kullanılmasının

nedeni, evrimciler arasındaki görüfl fark-

lılıklarıdır. Homo heilderbergensis sınıf-

lamasına dahil edilen tüm fosiller, anato-

mik olarak günümüz Avrupalılarına çok

benzeyen insanların, günümüzden 500

bin hatta 740 bin yıl önce ‹ngiltere'de ve

‹spanya'da yafladıklarını göstermektedir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HOMO HEILDERBERGENSIS170

Page 173:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

HHoommoo rruuddoollffeennss››ss

Homo rudolfensis terimi, 1972 yılın-

da bulunan birkaç fosil parçasına verilen

isimdir. Söz konusu fosil parçaları Ken-

ya'daki Rudolf Nehri civarında bulundu-

¤u için, bu fosilin temsil etti¤i varsayılan

türe de Homo rudolfensis adı verilmifltir.

Ço¤u paleoantropolog ise bu fosillerin

aslında ayrı bir türe ait olmadı¤ını, Ho-mo rudolfensis denen canlının aslında

bir Homo habilis, yani bir maymun türü

oldu¤unu kabul etmektedir.

Fosilleri bulan Richard Leakey, 2.8

milyon yıl yafl biçti¤i ve "KNM-ER

1470" olarak adlandırdı¤ı kafatasını ant-

ropoloji tarihinin en büyük buluflu gibi

tanıtmıfl ve büyük yankı uyandırmıfltı.

Australopithecus'unki gibi küçük bir ka-

fatası hacmi olan, ancak insansıbir yüze sahip bulunan canlı, Le-akey'e göre, Australopithecus ileinsan arasındaki kayıp halkaydı.Ancak bir süre sonra anlaflılacaktıki, KNM-ER 1470 kafatasının bi-limsel dergilere kapak olan "in-sansı" yüzü, gerçekte kafatasıparçalarını birlefltirirken belki dekasıtlı yapılan hataların sonucuy-du. ‹nsan yüzü anatomisi üzerin-de çalıflmalar yapan Prof. TimBromage, 1992 yılında bilgisayarsimülasyonları yardımıyla ortayaçıkardı¤ı bu gerçe¤i flöyle özet-ler:

KNM-ER 1470'in rekonstrüksiyonuyapılırken, yüz, aynı günümüz insan-lar›nda oldu¤u gibi, kafatasına nere-

deyse tam paralel bir biçimde infla edil-miflti. Oysa yaptı¤ımız incelemeler, yüzünkafatasına daha e¤imli bir biçimde inflaedilmifl olmasını gerektirmektedir. Bu iseaynı Australopithecus'da gördü¤ümüzmaymunsu yüz özelli¤ini meydana geti-rir.210

Bu konuda evrimci paleoantropologJ. E. Cronin de flöyle der:

Kaba olarak biçimlendirilmifl yüz, düflükkafatası geniflli¤i ve büyük azı difller gibiilkel özellikler, KNM-ER 1470'in Austra-lopithecus ile paylafltı¤ı ilkel özellikler-dir... KNM-ER 1470, di¤er erken homoörnekleri gibi, öteki ince yapılı Australo-pithecuslar'la birçok yapısal ortak özel-lik taflır. Bu özellikler, di¤er sonraki geçhomo örneklerinde (yani Homo erec-tus'ta) bulunmaz.211

Harun Yahya (Adnan Oktar)

171HOMO RUDOLFENSIS

HHoommoo hheeiillddeerrbbeerrggeennssiiss ffoossiilllleerrii,, ggüünnüümmüüzz AAvvrruuppaa--ll››llaarr››nnaa ççookk bbeennzzeeyyeenn iinnssaannllaarr››nn ggüünnüümmüüzzddeenn 774400bbiinn yy››ll öönnccee ‹‹nnggiilltteerree vvee ‹‹ssppaannyyaa''ddaa yyaaflflaadd››kkllaarr››nn››ggöösstteerrmmeekktteeddiirr..

Page 174:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Michigan Üniversitesi'nden C. Lo-ring Brace ise çene ve difl yapısı üzerin-de yaptı¤ı analizlerde KNM-ER 1470kafatası hakkında yine aynı sonuca var-mıfltır:

Çenenin büyüklü¤ü ve azı difllerinin kap-ladı¤ı yerin geniflli¤i, ER 1470'in tam an-lamıyla bir Australopithecus yüz ve diflle-rine sahip oldu¤unu göstermektedir.212

KNM-ER 1470 üzerinde en az Le-akey kadar incelemede bulunmufl olanJohn Hopkins Üniversitesi paleoantro-polo¤u Prof. Alan Walker da, bu canlınınHomo habilis ya da Homo rudolfensisgibi bir "homo" yani insan türüne dahiledilmemesi, aksine Australopithecus sı-nıfına sokulması gerekti¤ini savunmak-tadır.213

Australopithecuslar ile Homo erectusarasında bir geçifl formu gibi gösterilme-ye çalıflılan Homo habilis ya da Homorudolfensis gibi sınıflamalar tamamenhayalidir. Bu canlılar bugün ço¤u arafltır-macının kabul etti¤i gibi, Australopithe-cus serisinin birer üyesidirler. Bütün ana-tomik özellikleri, bu canlıların birer may-mun türü olduklarını göstermektedir.

HHoommoo ssaapp››eennss

Hayali evrim soya¤acının günümüzinsanını oluflturan Homo sapiensleringeçmifli, evrimcilerin hiç beklemedi¤ikadar geriye gitmektedirler. Paleontolo-jik bulgular, bundan neredeyse bir mil-yon yıl öncesinde, bize tıpatıp benzeyenHomo sapiens insanlarının yafladı¤ını

göstermektedir. Bu konudaki bulgular-dan biri, Atapuerca adı verilen bölgedebulunan bir fosildir. Bu fosilin günümüzinsanıyla aynı özellikler taflıyor olması,evrimcilerin insanın evrimi hakkındakiinançlarını sarsmıfltır. Çünkü evrim so-ya¤acına göre, 800 bin yıl önce Homosapiens'in yaflamamıfl olması gerekmek-tedir.

Hatta pek çok bulgu, Homo sapi-ens'in tarihinin 800 bin yıldan bile eskioldu¤unu gösteriyordu. Bunlardan birisi,Louis Leakey'nin 1970'lerin baflında Ol-duvai Gorge'daki bulgularıydı. Leakeyburadaki Bed II katmanında Australopit-hecus, Homo habilis ve Homo erectustürlerinin aynı anda ve birarada yafladık-larını tespit etmiflti. Ancak bundan da il-ginç olan, Leakey'in aynı katmanda (BedII) buldu¤u bir yapıydı. Leakey burada,tafltan yapılmıfl bir kulübenin kalıntıları-nı bulmufltu. Olayın en ilginç yönü ise,Afrika'nın bazı bölgelerinde hala kulla-nılan bu yapıların sadece Homo sapiens-ler tarafından yapılmıfl olabilece¤iydi!Yani, Leakey'nin bulgularına göre, Aust-ralopithecus, Homo habilis, Homo erec-tus ve günümüz insan›, bundan yaklaflık1.7 milyon yıl önce birarada yaflamıfl ol-malıydılar.214 Bu gerçek, elbette,günümüz insanların›n Australopithecusolarak tanımlanan maymunlardan evrim-leflti¤ini öne süren evrim teorisini geçer-siz kılmaktadır.

Ayrıca günümüz insanların›n izlerini1.7 milyon yıldan bile daha geriye götü-ren bulgular mevcuttur. Bu bulguların en

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HOMO SAPIENS172

Page 175:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

önemlisi, Laetoli Bölgesinde bulunanayak izleridir. (bkz. Laetoli ayak izleri)Günümüz insanından farksız olan bu iz-lerin 3.6 milyon yıl öncesine ait oldu¤uhesaplanmıfltır.

Mary Leakey'in buldu¤u bu ayak iz-leri, daha sonra Don Johanson ve TimWhite gibi ünlü paleoantropologlar tara-fından da incelendi. Varılan sonuçlar ay-nıydı. White flöyle yazıyordu:

Hiç kuflkunuz olmasın... Bunlar günümüzinsanın›n ayak izlerinden tamamen fark-sız. E¤er bu izler bugün bir Californiaplajında olsalardı ve bir çocu¤a bunlarınne oldu¤u sorulsaydı, hiç tereddüt etme-den burada bir insanın yürüdü¤ünü söy-lerdi. Bunları, kumsalda yer alan di¤eryüzlerce insan ayak izinden ayırt edemez-di. Dahası, siz de ayırt edemezdiniz.215

Ayak izlerinin morfolojik yapısı üze-rinde yapılan incelemeler, bunun bir in-san hem de günümüz insan› (Homo sapi-ens) izi olarak kabul edilmesi gerekti¤initekrar tekrar gösteriyordu. ‹zleri incele-yen Russell Tuttle flöyleyazıyordu:

Bu izler, çıplak ayaklıbir Homo sapiens tara-fından bırakılmıfl olma-lıdır... Yapılan tüm mor-folojik incelemeler, buizleri bırakan canlınınaya¤ının, günümüz in-sanlar ın›nki lerdenfarklı olmadı¤ını gös-termektedir.216

Tarafsız inceleme-

ler, ayak izlerinin gerçek sahiplerini detanımladı: Ortada, 10 yaflındaki bir insa-nın 20 tane ve daha küçük yaflta birininde 27 tane fosilleflmifl ayak izi vardı. Vebunlar, kesinlikle, bizim gibi normal in-sanlardı.

Evrimcilerin bilimsel bulgularlaaçıkça çeliflen bu teoriyi körü körüne sa-vunmaları, ele geçirilen her aleyhte bul-guyu çarpıtmaları ya da görmezden gel-meleri, teorinin bilim dıflılı¤ını açıkçaortaya koymaktadır.

HHoommoo ssaapp››eennss aarrcchhaa››cc

Homo sapiens archaic, hayali evrimflemasının günümüz insanından bir önce-ki basama¤ını oluflturur. Aslında bu in-sanlar hakkında evrimciler açısındansöylenecek bir fley yoktur, zira bunlargünümüz insanından ancak çok küçükfarklılıklarla ayrılırlar. Hatta bazı arafltır-macılar, bu ırkın temsilcilerinin günü-müzde hala yaflamakta olduklarını söyle-

yerek Avustralyalı Abo-rijin yerlilerini örnekgösterirler. Aborijin yer-lileri de aynı bu ırk gibikalın kafl çıkıntılarına,içeri do¤ru e¤ik bir çeneyapısına ve biraz dahaküçük bir beyin hacmi-ne sahiptirler. Ve bugünde flahit oldu¤umuz gi-bi Aborijinler de nor-mal bir insan ›rk›d›r.(bkz. Aborijin yerlileri)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

173HOMO SAPIENS ARCHAIC

AAffrriikkaa''nn››nn bbaazz›› bbööllggeelleerriinnddee hhaallaakkuullllaann››llaann yyaapp››llaarrddaann ffaarrkk››

oollmmaayyaann 11..77 mmiillyyoonn yy››llll››kk ttaaflflkkuullüübbee kkaall››nntt››ss››..

Page 176:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

HHoommoolloojjii ((KKöökkeenn bbiirrllii¤¤ii))

Farklı canlı türleri arasındaki yapısalbenzerlikler biyolojide "homoloji" ola-rak adlandırılır. Evrimciler bu benzerlik-leri evrime delil gibi göstermeye çalıflır-lar. Farklı canlılardaki benzer görünüm-lü (homolog) organları öne sürerek, bucanlıların ortak bir atadan geldiklerinisavunurlar. (bkz. Homolog organ) Fakatevrimcilerin homoloji ile ilgili iddiaları-nın ciddi sayılabilmesi için benzer (ho-molog) organların, benzer (homolog)DNA flifreleri tarafından kodlanmıfl ol-ması gerekir. Oysa bu benzer organlar,ço¤unlukla çok farklı genetik kodlar(DNA flifreleri) tarafından belirlenmek-tedir. Bunun yanı sıra, farklı canlılarınDNA'larındaki benzer genetik kodlar da,çok farklı organlara karflılık gelmekte-dirler.

Avustralyalı biyokimya profesörüMichael Denton, Evolution: A Theory inCrisis (Evrim: Kriz ‹çinde Bir Teori)isimli kitabında homolojinin evrimci yo-

rumunun genetik açmazını flöyle belirt-mektedir:

Homolojinin evrimci temeli, belki de enciddi olarak, görünürde benzer olan ya-pıların, farklı türlerde bütünüyle farklıgenler tarafından belirlendi¤i anlaflıldı-¤ında çökmüfltür.217

Ayrıca, yine söz konusu iddianın cid-di sayılabilmesi için bu benzer yapılarınembriyolojik geliflim süreçlerinin, yaniyumurtadaki ya da anne karnındaki geli-flim aflamalarının da birbirlerine paralelolması gerekir. Oysa benzer organlariçin bu embriyolojik süreç her canlıdabirbirinden farklıdır.

Genetik ve embriyolojik arafltırmalar,Darwin'in "canlıların ortak bir atadan ev-rimlefltiklerinin delili" fleklinde tarif etti-¤i homoloji kavramının, gerçekte hiçbirflekilde bu tarife delil oluflturmadı¤ınıgöstermifltir. Bu flekilde bilim, Darwinisttezlerden birinin daha gerçek dıflı oldu-¤unu ortaya koymufl bulunmaktadır.

Evrimcilerin sadece organlar düze-yinde de¤il, moleküler düzeyde öne sür-dükleri homoloji iddiası da geçersizdir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HOMOLOJ‹174

MMoolleekküülleerr ddüüzzeeyyddee hhiiççbbiirr oorrggaanniizzmmaa bbiirr ddii¤¤ee--rriinniinn ""aattaass››"" ddee¤¤iillddiirr,, ddii¤¤eerriinnddeenn ddaahhaa ""iillkkeell""yyaa ddaa ""ggeelliiflflmmiiflfl"" ddee ddee¤¤iillddiirr..

Page 177:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

(bkz. Moleküler homoloji tezi) Birbirineçok benzer ve yakın gibi görünen canlı-lar arasında dev moleküler farklılıklarvardır. Prof. Michael Denton bu konu ileilgili flu yorumu yapar:

Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı öz-gün, farklı ve di¤erleriyle ba¤lantısızdır.Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi,evrimci biyoloji tarafından uzun zaman-dır aranan teorik ara geçifllerin olmadı-¤ını göstermifltir... Moleküler düzeydehiçbir organizma bir di¤erinin "atası"de¤ildir, di¤erinden daha "ilkel" ya da"geliflmifl" de de¤ildir... E¤er bu molekü-ler kanıtlar bundan bir asır önce var ol-saydı... organik evrim düflüncesi hiçbirzaman kabul görmeyebilirdi.218

HHoommoolloogg oorrggaann

Yeryüzündeki farklı canlı türleriniinceleyen her insan, bu türler arasında

bazı benzer organlar ve özellikler bulun-du¤unu gözlemleyebilir. 18. yüzyıldanitibaren biyologların dikkatini çeken buolguyu evrim teorisiyle iliflkilendiren ilkkifli ise, Darwin olmufltur. Darwin, ben-zer (yani "homolog") organlara sahipcanlıların birbirleriyle evrimsel bir ba¤-lantısı oldu¤unu ve bu organların ortakbir atanın mirası olması gerekti¤ini önesürmüfltür. Ona göre, örne¤in güvercin-lerin de kanatları vardır, kartalların dakanatları vardır; demek ki güvercinler,kartallar ve bunlar gibi kanatlı tüm kufl-lar ortak bir atadan evrimleflmifllerdir.

Homoloji, hiçbir delile dayanmayan,yalnızca dıfl görünüfllerden yola çıkıla-rak ortaya atılmıfl yüzeysel bir varsayım-dır. Bu varsayım, Darwin'den günümüzekadar hiçbir somut bulgu tarafından dado¤rulanamamıfltır. Öncelikle, homologyapılara sahip canlıların evrimciler tara-

175HOMOLOG ORGAN

DEV D‹fiLERE SAH‹P ‹K‹ ‹LG‹S‹Z MEMEL‹

PPlleessaannttaall›› vvee kkeesseellii mmeemmeelliilleerr aarraass››nnddaakkii oollaa¤¤aannüüssttüü ddeerreecceeddee bbeennzzeerr ""iikkiizz""ttüürrlleerriinn bbuulluunnmmaass››,, hhoommoolloojjii iiddddiiaass››nnaa ççookk bbüüyyüükk bbiirr ddaarrbbeeddiirr.. ÖÖrrnnee¤¤iinn,, hheerr iikkiissii ddeeddeevv öönnddiiflfllleerree ssaahhiipp bbiirreerr mmeemmeellii oollaann SSmmiillooddoonn ((ssaa¤¤ddaa)) vvee TThhyyllaaccoossmmiilluuss''dduurr..((ssoollddaa)) AArraallaarr››nnddaa hhiiççbbiirr eevvrriimmsseell bbaa¤¤llaanntt›› kkuurruullaammaayyaann bbuu ccaannll››llaarr››nn kkaaffaattaass›› vveeddiiflfl yyaapp››llaarr››nn››nn oollaa¤¤aannüüssttüü ddeerreecceeddee bbeennzzeerr oolluuflfluu,, bbeennzzeerr yyaapp››llaarr››nn eevvrriimmee ddeelliilloolluuflflttuurrdduu¤¤uu yyöönnüünnddeekkii hhoommoolloojjii iiddddiiaass››nn›› yyiinnee aaççmmaazzaa ssookkmmaakkttaadd››rr..

Page 178:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

fından öne sürülen hayali ortak ataları-nın fosillerine yeryüzünün hiçbir tabaka-sında rastlanmamıfltır. Ayrıca;

1- Evrimcilerin hiçbir evrimsel ba¤kuramadıkları, bütünüyle farklı sınıflaraait canlılarda bile ortak homolog organ-ların var olması,

2- Homolog organlara sahip canlılar-da, bu organların genetik flifrelerinin çokfarklı olmaları ve,

3- Bu organların embriyolojik geli-flim safhalarının birbirinden çok farklıolması, homolojinin evrime hiçbir daya-nak oluflturmadı¤ını gösterir.

Evrimcilerin, aralarında hiçbir ev-rimsel ba¤lantı kuramadıkları türlerinde, birbirine çok benzeyen (homolog)organlara sahip olmaları konusunda ve-rilebilecek örnekler arasında kanatlar dayer alır. Bir memeli olan yarasada kanatvardır, kufllarda kanat vardır, sineklerdede kanat vardır, ayrıca geçmiflte yaflamıfluçan kanatlı dinozor türleri de vardır.Fakat, bu dört farklı sınıf arasında ev-rimciler bile herhangi bir evrimsel ba¤,bir akrabalık kuramamaktadırlar.

Bu konudaki bir di¤er çarpıcı örnekde farklı canlıların gözlerindeki flaflırtıcıbenzerlik ve yapısal yakınlıktır. Örne¤inahtapot ve insan, aralarında hiçbir ev-rimsel ba¤lantı kurulamayan, son derecefarklı canlılardır. Fakat her ikisinin degözleri yapı ve fonksiyon bakımındanbirbirine çok yakındır. ‹nsanla ahtapotunbenzer gözlere sahip ortak bir ataları ol-du¤unu evrimciler bile iddia edememek-tedirler. Bu örnekler ve bunlara benzerbirçok örnek açıkça göstermektedir ki,

evrimcilerin öne sürdükleri "homologorganlar, canlıların ortak bir evrimselatadan geldi¤ini ispatlar" fleklindeki id-dianın hiçbir bilimsel dayana¤ı yoktur.Hatta bu organlar onlar açısından büyükbir çıkmazdır.

Ahtapot gözleriEvrimciler, benzer yapılara ve organ-

lara sahip tüm canlılar arasında evrimselbir iliflki oldu¤unu iddia ederler. "Homo-loji" olarak bilinen bu tezlerinin geçer-sizli¤ini ortaya koyan örneklerden biride ahtapot gözleridir. (bkz. Homoloji)Ahtapotlar, evrimcilerin ortaya attı¤ı ha-yat a¤acına göre insana en uzak canlılar-dan biridir. Ahtapot ve insan, aralarındahiçbir evrimsel ba¤lantı kurulamayan,son derece farklı canlılar olmalarına kar-flın, ahtapot gözü ile insan gözü tama-men aynı yapıya sahiptir. Bu durum,benzer yapıların evrime delil olmadı¤ı-nın çok açık bir göstergesidir.

Bu durum karflısında evrimciler, buorganların "homolog" (yani ortak biratadan gelen) organlar de¤il, "analog"(aralarında evrimsel iliflki olmadı¤ı hal-de birbirine çok benzeyen) organlar ol-du¤unu söylerler. (bkz. Homolog organ;Analog organ) Örne¤in insan gözü ileahtapot gözü onlara göre analog bir or-gandır. Ancak bir organı homolog kate-gorisine mi, yoksa analog kategorisinemi dahil edecekleri sorusu, tamamen ev-rim teorisinin ön kabullerine göre cevap-lanır. Bu ise, benzerliklere dayalı evrim-ci iddianın bilimsel bir yönü olmadı¤ınıgöstermektedir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HOMOLOG ORGAN176

Page 179:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrimcilerin tek yaptı¤ı, öncedendo¤ru saydıkları bir evrim dogmasınagöre, karflılarına çıkan bulguları yorum-lamaya çalıflmaktan ibarettir. Oysa orta-ya koydukları yorum da son derece tu-tarsızdır. Çünkü "analog" saymak zorun-da kaldıkları organlar kimi zaman, ola-¤anüstü derecede kompleks yapılarınara¤men, birbirlerine o denli benzerdir ki,bu benzerli¤in rastlantısal mutasyonlarsayesinde sa¤landı¤ını öne sürmek sonderece mant›ks›zd›r. E¤er ahtapotun gö-zü, evrimcilerin iddia etti¤i gibi tesadü-fen ortaya çıkmıflsa, omurgalı gözününde tıpatıp aynı tesadüfleri tekrarlayarakortaya çıkması gereklidir. Bu sorunu dü-flünmekten "baflı a¤rıyan" ünlü evrimciFrank Salisbury flöyle yazmaktadır:

Göz kadar kompleks bir organ bile farklıgruplarda ayrı ayrı ortaya çıkmıfltır. Ör-ne¤in ahtapotta, omurgalılarda ve artro-

podlarda. Bunların bir defa ortaya çıkıfl-larını açıklamak yeteri kadar problemolufltururken, modern sentetik (neo-Dar-winist) teoriye göre, farklı defalar ayrıayrı meydana geldikleri düflüncesi baflı-mı a¤rıtmaktadır.219

Yani evrim teorisine göre, birbirle-rinden tamamen ba¤ımsız mutasyonla-rın, bu canlıları ikifler kez "tesadüfen"üretmifl olmaları gerekmektedir! Bu ger-çek, evrimcileri daha da çaresizli¤e sü-rükleyen bir sorundur. Evrimci biyolog-ların "homoloji" tezi ile çeliflen bu gibiola¤anüstü benzerlikler, benzer organla-rın ortak atadan evrimleflme tezine deliloluflturmadı¤ını göstermektedir. Kaldı kibazı canlılarda da bunun tam tersi bir du-rum gözlemlenir. Yani evrimciler tara-fından çok yakın akraba sayıldıkları hal-de, bazı organları tamamen farklı yapıla-ra sahip canlılar vardır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

177HOMOLOG ORGAN

AAhhttaappoottllaarr,, eevvrriimmcciilleerriinn oorrttaayyaa aatttt››¤¤›› hhaayyaallii ""hhaayyaatt aa¤¤aacc››""nnaa ggöörree iinnssaannaa eenn uuzzaakk ccaannll››--llaarrddaann bbiirriiddiirr.. AAnnccaakk aahhttaappoott ggöözzüü ((ssoollddaa)) iillee iinnssaann ggöözzüü ((ssaa¤¤ddaa)) ttaammaammeenn aayynn›› yyaapp››yyaassaahhiippttiirr.. BBuu dduurruumm,, bbeennzzeerr yyaapp››llaarr››nn eevvrriimmee ddeelliill oollmmaadd››¤¤››nn››nn ggöösstteerrggeelleerriinnddeenn bbiirriiddiirr..

RReettiinnaa

KKaass››cc››kkaassllaarr

LLeennss

KKoorrnneeaa

‹‹rriiss

OOppttiikkssiinniirrlleerr

RReettiinnaa

‹‹rriiss

KKaass››cc››kkaassllaarr

LLeennss

Page 180:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

HHuurrddaa DDNNAA

"Hurda DNA" kavramı 5-6 yıl ön-cesine dek, bilim adamlarının fonksi-yonlarını bilmedikleri büyük DNA yı-¤ınlarına verdikleri isimdi. Gen olaraktanımlayamadıkları bu çok uzun dizilim-lere o an için "junk DNA" (hurda, çöp,bofl DNA) diyorlardı. DNA'nın kendile-rince ifle yaramaz olan bu dev kısımları-nı evrime delil olarak öne sürdüler. Buiddiaya göre "Hurda DNA", evrim süre-since biriken ancak artık kullanılmayanDNA kısımlarıydı.

Bu iddia hiçbir bilimsel bulguya da-yanmıyordu; yalnızca temelsiz bir spe-külasyondan ibaretti. Bu yanlıflı literatü-re kolayca yerlefltirebilmelerinin sebebiise, o günlerde DNA hakkında çok azfley bilinmesi ve "Hurda DNA" denenDNA kısımlarının ifllevinin henüz keflfe-dilmemifl olmasıydı.

Oysa ‹nsan Genomu Projesi ve di¤ergenetik çalıflmalarla birlikte, genlerinprotein üretimi sırasında birbirleriyle de-vamlı bir etkileflim içinde oldukları orta-ya çıktı. (bkz. Genom Projesi) Bu üretimsırasında, bir genin di¤er DNA bölümle-rinden ba¤ımsız olarak çalıflmadı¤ı anla-flıldı. Bugün varılan nokta göstermekte-

dir ki, bir genin çalıflması sırasında,özellikle protein kodlamaya bafllamaaflamasında, genleri oluflturmayan DNAbölümlerinin o geni düzenlemesi söz ko-nusudur. ‹flte bu yüzden, geneti¤e ilgiduyan veya arafltırmaları yakından takipeden hiçbir bilim adamı, artık "hurdaDNA" kavramına itibar etmemektedir.

Aslında DNA'nın bu kısımlarının de-vamlı faaliyet halinde oldu¤u, evrimcile-rin hofluna gitmese de, uzun süreden beriifade edilen bir gerçekti. Science dergi-sinde 1994 yılında yayınlanan "SaçmaDNA kendi dilinde mi konufluyor?" bafl-lıklı haberde220, Harvard Tıp Fakülte-si'ndeki moleküler biyologlar ve BostonÜniversitesi'nden fizikçiler bu konuyaaçıklık kazandırmıfllardı. Çeflitli canlı-lardan alınan, 50.000 baz çifti içeren 37DNA dizilimi üzerinde yaptıkları arafltır-maların sonucu, insan DNA'sında %90yer tutmakta olan sözde "bofl DNA"nınaslında özel bir dilde yazıldı¤ını haberveriyordu.

Cleveland Üniversitesi'nden evrimcibilim adamı Evan Eichler ise bu konuylailgili flöyle bir itirafta bulunmufltur:

Page 181:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Hurda DNA deyimi bizim bilgisizli¤imi-zin yansımasından baflka birfley de¤il.221

Gerçekte "Hurda DNA" kavramı, ev-rimcilerin 20. yüzyılın baflında ortaya at-tıkları "körelmifl organlar" iddiasının sonörne¤idir. (bkz. Körelmifl organlar tezi)O dönemde de ifllevi henüz keflfedileme-mifl pek çok organ (örne¤in appendiks,kuyruk sokumu vs.) evrimciler tarafın-dan "ifle yaramaz, körelmifl organlar" di-ye öne sürülmüfl ve evrim lehinde bir de-lil gibi gösterilmifltir. Oysa sonraki tıbbiarafltırmalar, "ifle yaramaz" sanılan or-ganların önemli ifllevlerini ortaya çıkar-mıfl, örne¤in appendiksin (halk arasındaapandisit olarak bilinen organ) vücudunsavunma sisteminin bir parçası, kuyruksokumunun da önemli kasların tutunmanoktası oldu¤unu göstermifltir. Evrimciyazar Scadding'in ifadesiyle "biyolojibilgisi arttıkça, körelmifl organlar listeside giderek küçülmüfl" ve sonunda yokolmufltur.222

Bugün aynı durum "körelmifl DNA"gibi gösterilmek istenen DNA parçalarıiçin söz konusudur. Ama "biyoloji bilgisiarttıkça" bu iddia da çürümektedir.

HHuuxxlleeyy,, JJuull››aann

Neo-Darwinizm'in mimarlarındanzoolog Julian Huxley, 1958'de yayınla-dı¤ı Religion Without Revelation (Vahiy-siz Din) adlı kitabında neo-Darwinizm'ibilimsel bir teori olarak de¤il, ideolojikbir dogma olarak tarif etmektedir. (bkz.Neo-Darwinizm)

HHüüccrree

Darwin zamanında canlı hücresininkompleks yapısı bilinmiyordu. Bu ne-denle dönemin evrimcileri, canlılı¤ın na-sıl ortaya çıktı¤ı sorusuna "rastlantılarve do¤al olaylar" cevabını vermenin çokikna edici oldu¤unu sanmıfllardı. Darwinilk hücrenin "küçük, ılık bir su birikinti-sinde" kolaylıkla oluflabilece¤ini önesürmüfltü. (bkz. Abiyogenez görüflü) Oy-sa canlılı¤ın en küçük detayına kadarinen 20. yüzyıl teknolojisi, hücrenin in-sano¤lunun karflılafltı¤ı en kompleks sis-tem oldu¤unu ortaya çıkardı. Bugünhücrenin içinde; enerjiyi üreten santral-ler, yaflam için zorunlu olan enzim vehormonları üreten fabrikalar, üretilecekbütün ürünlerle ilgili bilgilerin kayıtlıbulundu¤u bir bilgi bankası, bir bölge-den di¤erine hammaddeleri ve ürünlerinakleden kompleks taflıma sistemleri,boru hatları, dıflarıdan gelen hammadde-leri ifle yarayacak parçalara ayrıfltırangeliflmifl laboratuvar ve rafineriler, hüc-renin içine alınacak veya dıflına gönderi-lecek malzemelerin girifl-çıkıfl kontrolle-rini yapan uzmanlaflmıfl hücre zarı prote-inleri oldu¤unu biliyoruz. Üstelik bu

Harun Yahya (Adnan Oktar)

179HUXLEY, JULIAN

JJuulliiaann HHuuxxlleeyy

Page 182:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

saydıklarımız, hücredeki karmaflık yapı-nın yalnızca bir bölümüdür.

Evrimci bir bilim adamı olan W. H.Thorpe, "canlı hücrelerinin en basitininsahip oldu¤u mekanizma bile, insano¤-lunun flimdiye kadar yaptı¤ı, hatta hayaletti¤i bütün makinelerden çok dahakomplekstir" diye yazar.223

Hücre o kadar komplekstir ki, bugüninsano¤lu ulafltı¤ı yüksek teknolojiylebile bir hücreüretememek-tedir. Yapayhücre olufl-turmak içinyapılan tümç a l ı fl m a l a rbaflarısızlıkla so-n u ç l a n m ı fl t ı r.Evrim teorisi ise,insano¤lunun tümbilgi ve teknolojibirikimi ile yap-mayı baflaramadı-¤ı bu sisteminilkel dünyada" t e s a d ü f e n "olufltu¤unu öne sürer. Bu, bir örnek ver-mek gerekirse, basım evindeki bir patla-mayla, tesadüf eseri bir ansiklopedininbasılıvermifl olmasından çok daha düflükbir ihtimale sahiptir.

Buna benzer bir baflka benzetmeyi‹ngiliz matematikçi ve astronom SirFred Hoyle, 12 Kasım 1981'de Naturedergisine verdi¤i bir demecinde yapmıfl-tır. Kendisi de bir materyalist olmasına

ra¤men Hoyle, tesadüfler sonucu canlıbir hücrenin meydana gelmesiyle, birhurda yı¤ınına isabet eden kasırganın sa-vurdu¤u parçalarla tesadüfen bir Boeing747 uça¤ının oluflması arasında bir farkolmadı¤ını belirtir.224 Yani, hücreninkendi kendine, rastlantılar sonucu olufl-ması mümkün de¤ildir.

Evrim teorisinin hücrenin nasıl varoldu¤u sorusunu açıklayamamasının en

temel nedenlerinden biri,hücredeki "indirgene-

mez komplekslik"özelli¤idir. (bkz.‹ n d i r g e n e m e zkomplekslik) Bircanlı hücresi, çoksayıda küçük or-ganelin uyumiçinde çalıflma-

sıyla yaflar. Buparçaların biri bile

olmasa, hücreyaflamını sürdü-remez. Hücrenindo¤al seleksiyonve mutasyon gibi

bilinçsiz mekanizmaların kendisini ge-lifltirmesini bekleme gibi bir imkan› yok-tur. Dolayısıyla, yeryüzünde oluflan ilkhücrenin yaflam için gerekli tüm organelve fonksiyonlara sahip, eksiksiz bir hüc-re olması gerekmektedir.

‹nsan vücudunda 100 trilyondan faz-la hücre bulunur. Bu hücrelerden bazılarıo kadar küçüktür ki bunların bir milyontanesi biraraya gelse ancak bir i¤ne ucu

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HÜCRE180

Page 183:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ÇÇeekkiirrddeekk ppllaazzmmaass›› ÇÇeekkiirrddeekk zzaarr››

NNüükklleeoollÇÇeekkiirrddeekk

ÇÇeekkiirrddeekk zzaarr››

MMiikkrroo ttüüpplleerr SSeennttrrooiill ççiiffttii

LLiizzoozzoomm

MMiittookkoonnddrrii

EEnnddooppllaazzmmiikkrreettiikkuulluumm

GGoollggii cciissiimmccii¤¤ii

KKooffuull

GGrraannüüllllüü eennddooppllaazzmmiikkrreettiikkuulluumm

Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 184:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kadar yer kaplar. Ancak, bu küçüklü¤ünera¤men hücre, bilim dünyasının ortakkanaatiyle, insano¤lunun bugüne kadarkarflılafltı¤ı en kompleks yapı ünvanınıkorumaktadır. Halen keflfedilmemifl pekçok sırrı içinde barındırmayı sürdürenhücre, evrim teorisinin de en büyük aç-mazlarından birini oluflturur. Nitekimünlü Rus evrimcisi A. I. Oparin göz ardıedilemeyen bu gerçe¤i flöyle ifade eder:

Maalesef hücrenin meydana gelifli, evrimteorisinin bütününü içine alan en karan-lık noktayı teflkil etmektedir.225

Bu konudaki di¤er bir itiraf ise, Jo-hannes Gutenburg Üniversitesi Biyo-kimya Enstitüsü Baflkanı Prof. Dr. KlausDose'ye aittir. Dose, canlı hücrenin olu-flumu ile ilgili olarak "Yo¤un çabalarara¤men son 30 yıldan bu yana canlı hüc-relerin oluflumunu açıklayabilecek her-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

HÜCRE182

DDaarrwwiinn ddöönneemmiinnddee hhüüccrreenniinn ppeekk ççookk kkoommpplleekkss yyaapp›› vvee ssiisstteemmee ssaahhiipp oolldduu¤¤uu bbiilliinn--mmiiyyoorrdduu.. ‹‹lleerrlleeyyeenn tteekknnoolloojjiiyyllee bbiirrlliikkttee bbuu kkoommpplleekkss yyaapp››llaarr››nn tteessaaddüüffeenn mmeeyyddaannaaggeelleebbiillmmeelleerriinniinn iimmkkaannss››zz oolldduu¤¤uunnuunn aannllaaflfl››llmmaass››,, eevvrriimmcciilleerrii iiççiinnddeenn çç››kk››llmmaazz bbiirr dduu--rruummaa ssookkmmuuflflttuurr..

Page 185:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

hangi bir bulufl yapılamadı"226 diyerekevrimin canlılı¤ın kökenine bir açıklamagetiremedi¤ini itiraf etmektedir.

Bu itiraftan, evrimin önünün daha ilkaflamada tıkandı¤ı ve daha fazla ileri git-me imkan›n›n kalmadı¤ı rahatlıkla anla-flılmaktadır. Canlı vücudunun bafllıca ya-pıtaflı hücredir. Dolayısıyla, henüz hüc-renin hatta hücreyi meydana getiren pro-teinler ve proteinleri meydana getirenamino asitlerin meydana geliflini bileaçıklayamayan bir teorinin, dünya üze-rindeki canlıların ortaya çıkıflı hakkındabir açıklama getirmesi mümkün de¤ildir.Aksine hücre, insanın "yaratılmıfl" oldu-¤unun en açık delillerinden birini olufl-turmaktadır.

Fakat evrimciler, hala, ilkel dünyaflartları gibi, olabilecek en kontrolsüz or-tamda canlılı¤ın rastlantılarla ortaya çık-tı¤ını iddia edebilmektedirler. Oysa bu,hiçbir zaman bilimsel verilerle uyuflma-yan bir iddiadır. Ayrıca en basit ihtimalhesapları bile, de¤il canlı bir hücrenin, ohücredeki milyonlarca proteinden tek birtanesinin bile tesadüfen oluflamayaca¤ı-nı matematiksel olarak kanıtlamıfltır. Buda evrim teorisinin akıl ve mantıktan çokhayal, fantezi ve yakıfltırmalar üzerinekurulu bir senaryolar yı¤ını oldu¤unugöstermektedir.

Tek bir hücrenin varlı¤ı kadar, hücre-ler arasında mükemmel bir uyum ve ifl-birli¤inin var olması da hayret vericidir.‹nsan vücudundaki bütün hücreler bafl-langıçta tek bir hücrenin bölünerek ço-¤almasıyla meydana gelmifltir. Ve, daha

en baflından beri, vücudumuzun flu ankiyapısı, flekli, tasarımı ve tüm özellikleriy-le ilgili her türlü bilgi bu ilk hücrenin çe-kirde¤indeki kromozomlarda mevcuttur.

‹nsanın hayatının devamlılı¤ı, kendi-sini meydana getiren hücrelerin hemkendi içlerinde hem de birbirleri arasın-da uyum içinde çalıflmaları sayesindeolur. Hücre, di¤er hücrelerle uyum için-de çalıflırken, kendi yaflamını da büyükbir düzen ve hassas bir denge içerisindesürdürür. Bu düzenini devam ettirmek veiç dengesini korumak için ihtiyacı olanbirçok maddeyi, enerjisi de dahil olmaküzere bizzat kendisi tespit eder ve üretir.Kendi karflılayamadı¤ı ihtiyaçlarını isedıflardan büyük bir titizlikle seçip alır.Öyle seçicidir ki, dıfl ortamda baflıbofldolaflan maddelerden bir tanesi bile hüc-renin izni olmadan tesadüf eseri onunkapılarından içeri giremez. Hücreniniçinde lüzumsuz, amaçsız tek bir mole-kül bile bulunmaz. Hücre dıflına çıkıfllarda aynı flekilde hassas kontroller, sıkı de-netimler sonucunda gerçekleflir.

Tüm bunlarla birlikte hücre, her türlüdıfl tehdit ve saldırıya karflı kendini koru-yacak bir savunma sistemine de sahiptir.Dahası, içerdi¤i bunca yapı ve sisteme,içinde devam eden sayısız faaliyete ra¤-men, ortalama bir hücrenin büyüklü¤ümodern bir flehir gibi kilometrelerce karede¤il, yalnızca milimetrenin 100'de birikadardır. Hücrenin yukar›da sayd›¤›m›zifllevlerinden her biri bafllı baflına birermucize niteli¤indedir. (bkz. DNA)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

183HÜCRE

Page 186:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 187:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

IIcchhtthhyyoosstteeggaa

Evrimciler suda yaflayan canlıların

zaman içinde evrim geçirip kara canlıla-

rına dönüfltü¤ünü iddia etmektedirler.

Bu iddialarını do¤rulayabilmek için de

hem kara canlılarına hem de su içinde

yaflayan canlılara benzer özelliklere sa-

hip olan her canlıyı, bir ara geçifl formu

olarak sunarlar. Ichthyostega da evrimci-

lerin ara form olarak göstermek istedik-

leri Devon döneminde yaflamıfl bir tür

deniz canlısıdır. Suda yaflamak için yara-

tılmıfl bu canlının evrimciler tarafından

balıklar ve amfibiyenler arasında yafla-

mıfl bir ara form olarak görülmesinin tek

nedeni yüzgeç yapısının karada yürüye-

bilen ilkel bir ayak modeline benzetil-

mesidir. Ancak bu asılsız iddianın hiçbir

bilimsel geçerlili¤i yoktur çünkü günü-

müzde de yarasa gibi uçabilen memeli-

ler, Platypus gibi yumurtlayan memeli-

ler, balina, yunus gibi suda yaflayan me-

meliler vardır.

Aynı flekilde geçmiflte de bu tür can-

lılar yaflamıfltır. "Ichthyostega" olarak

anılan bu canlılar da yunuslar gibi deniz-

de yaflamıfllardır. Fakat bu canlının ara

geçifl formu oldu¤unu göstermez, aksine

orijinal ve sabit bir tür oldu¤unu göste-

rir. Aslında bunların ara geçifl formu ola-

rak öne sürülmesinin evrim teorisine gö-

re de rasyonel bir temeli yoktur. Günü-

müzde sözü edilen tüm sözde ara geçifl

formları, iflte bu tür çarpıtmaların birer

ürünüdürler. Evrimcilere göre ayaklar

kullanılarak yapılan ilk hareket, sı¤ su-

lak alanların dip kısımlarında yürüyen

amfibiyen benzeri canlılar tarafından

gerçeklefltirilmiflti. Cœlacanth balı¤ının

da dahil oldu¤u bu balıklar ise, uzunca

bir süre bu yürüyüfl biçimiyle hareket

eden bir ara geçifl formu olarak tanım-

lanmıfllardı. Evrimciler Cœlecanth'ın da

zaman içerisinde evrim geçirerek bir

amfibiyen olan Ichthyostega'ya dönüfltü-

¤ünü iddia ediyorlardı. Ancak bu tama-

men asılsız bir senaryoydu. Ünlü Nature

dergisisinin editörü Henry Gee bile bir

evrimci olmasına karflın Ichthyostega

hakkındaki yanlıfl ve ön yargılı yakla-

flımlar hakkında flu itirafı yapmıfltı:

Ichthyostega'nın balıklarla son tetrapod-

lar arasında kayıp bir halka oldu¤u iddi-

ası, önyargılarımız hakkında, üzerinde

çalıflmamız gereken yaratık hakkında ol-

du¤undan daha çok fley açı¤a çıkarmak-

ta. Bu durum, gerçek bizim hayal edebil-

di¤imizden çok daha genifl, sıra dıflı ve

farklı olabilecekken, bizim bu gerçek

hakkında kendi kısıtlı deneyimimize da-

yalı ne kadar dar bir görüfl ortaya koydu-

¤umuzu göstermektedir.227

Yukarıdaki itiraftan da anlaflıldı¤ı gi-

bi sudan karaya geçifl iddiasını göstere-

bilecek tek bir somut delil bile yoktur.

Bu gerçek Cœlecanth'ın bulunmasıyla da

ortaya çıkmıfl ve evrimcilerin kurdukları

senaryoların hayal ürünü oldu¤u bir kez

daha ortaya çıkmıfltır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

185ICHTHYOSTEGA

Page 188:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

‹‹ççggüüddüünnüünn kköökkeennii

"‹çgüdü" kelimesi, evrimci bilimadamları tarafından, hayvanların do¤ufl-tan sahip oldukları bazı davranıflları ta-nımlamak için kullanılır. Ancak hayvan-ların bu içgüdüleri nasıl edindikleri, iç-güdü ile yapılan bir davranıflın ilk olaraknasıl ortaya çıktı¤ı ve bu davranıfllarınnesilden nesle nasıl aktarıldı¤ı sorusuher zaman cevapsızdır.

Evrimci genetikçi Gordon RattrayTaylor, içgüdülerle ilgili bu çıkmazı flöy-le itiraf etmektedir:

‹çgüdüsel bir davranıfl ilk olarak nasılortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal ola-rak nasıl yerlefliyor diye sorsak, bu soru-ya hiçbir cevap alamayız.228

Gordon Taylor gibi itirafta buluna-mayan bazı evrimciler ise bu soruları üs-tü kapalı, gerçekte bir anlam ifade etme-yen cevaplarla geçifltirmeye çalıflırlar.Evrimcilere göre, içgüdüler canlılarıngenlerine programlanmıfl olan davranıfl-lardır. Bu açıklamaya göre örne¤in birbalarısı son derece muntazam ve bir ma-tematik harikası olan altıgen petekleri iç-güdüleri ile yapar. Di¤er bir deyiflle yer-yüzündeki tüm balarılarının genlerinde

kusursuz flekilde altıgen petek infla etmeiçgüdüsü programlanmıfltır. E¤er canlı-lar, davranıfllarının büyük ço¤unlu¤unuböyle davranmaya programlandıklarıiçin yapıyorlarsa, onları kim programla-mıfltır sorusu sorulmalıdır. Hiçbir prog-ram kendi kendine oluflamayaca¤ına gö-re, bu programın da mutlaka bir prog-ramcısı olmalıdır. Evrimcilerin "içgüdü"dedikleri veya "hayvanlar bunu yapmakiçin programlanmıfllardır" diyerek açık-lamaya çalıfltıkları fley, aslında Allah'ınilhamıdır.

Evrim teorisinin sahibi Charles Dar-win de hayvanların davranıfllarının ve iç-güdülerinin, teorisi için büyük bir tehli-ke oluflturdu¤unu fark etmifl ve bunuTürlerin Kökeni isimli kitabında birkaçkez açıkça itiraf etmifltir:

‹çgüdülerin birço¤u öylesine flaflırtıcıdırki, onların geliflimi okura belki teorimitümüyle yıkmaya yeter güçte görünecek-tir.229

Darwin'in o¤lu Francis Darwin isebabasının mektuplarını derledi¤i The Li-fe and Letters of Charles Darwin (Char-les Darwin'in Hayat› ve Mektuplar›)isimli kitapta Charles Darwin'in içgüdü-

lerle ilgili yafladı¤ı zorlu¤u flöyle ak-tarmıfltır:

Çalıflmanın (Türlerin Kökeni'nin) 3.Bölümü'nde birinci kısım tamamlanı-

yor ve hayvanların alıflkanlıkları ileiçgüdülerindeki varyasyonlardansöz ediliyor… Bu konunun yazının

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹ÇGÜDÜNÜN KÖKEN‹186

Page 189:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

bafllangıç kısmına dahil edilmesinin se-bebi, içgüdülerin do¤al seleksiyonla ger-çekleflti¤i fikrini imkansız olarak de¤er-lendiren okuyucuların aceleyle teoriyireddetmemesini sa¤lamak. Türlerin Kö-keni'nde yer alan ‹çgüdüler Bölümü özel-likle "teorinin en ciddi ve en açık zorluk-larını içeren" konu.230

Evrimciler, cevapsız kaldıklarındabazen de ortaya flöyle bir iddia atarlar:"Hayvanlar tecrübe yoluyla bazı davra-nıflları ö¤renirler ve bu davranıflların iyiolanları do¤al seleksiyon tarafından seçi-lir. Daha sonra bu iyi olan davranıfllar ka-lıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarılır."

Bu iddiadaki mantık hataları ve bilimdıflı düflünceler açıktır:

1. "Faydalı davranıflların do¤alseleksiyon ile seçildi¤i" iddiasın-daki yanılgılar:

Darwin'in bu tezi do¤ayı, faydalı vezararlı davranıflları ayırt edebilen, bilinç-li ve karar verebilen bir güç olarak gös-termektedir. Do¤ada bu ayrımı yapabile-cek herhangi bir güç veya bilinç bulun-mamaktadır. Ne hayvanın kendisi, ne dedo¤ada bulunan herhangi bir varlık"hangi davranıflın yararlı oldu¤u" kararı-nı verebilecek bir yetene¤e sahip de¤il-dir. Bu seçimi sadece, do¤ayı ve söz ko-nusu canlıyı yaratmıfl olan bilinç ve akılsahibi bir Varlık yapabilir.

Aslında Darwin'in kendisi de karma-flık ve faydalı davranıflların do¤al seleksi-yon yoluyla kazanılmıfl olmasının imkan-sız oldu¤unu itiraf etmifl, ancak kendi id-

diasının hayal gücüne daha uygun oldu-¤unu ve bu nedenle saçma olmasına ra¤-men bu iddiayı sürdürdü¤ünü belirtmifltir:

... Sonunda, yavru gugu¤un üvey kardefl-lerini yuvadan atması, karıncaların köle-lefltirmesi… gibi içgüdüleri, özellikle ba-¤ıfllanmıfl ya da yaratılmıfl içgüdüler ola-rak de¤il de, bütün organik yaratıklarınilerlemesine yol açan genel bir yasanın,yani ço¤almanın, de¤iflmenin, en güçlü-lerin yaflamasının ve en zayıfların ölme-sinin küçük belirtileri olarak görmek,mantıklı bir sonuç çıkarma olmayabilir,ama benim hayal gücüm için çok dahadoyurucudur.231

Türkiye'nin önde gelen evrimcilerin-den Prof. Dr. Cemal Yıldırım ise, anne-nin yavru sevgisi gibi davranıflların do-¤al seleksiyon ile açıklanamayaca¤ınıflöyle itiraf etmektedir:

Annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsalö¤e içermeyen "kör" bir düzenekle (do¤alseleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır?Biyologların (bu arada Darwinciler'in)bu tür sorulara doyurucu yanıt verdikleri-ni söylemek güçtür, kuflkusuz.232

Bilinci ve aklı olmayanbu canlılarda birta-kım manevi özel-likler bulundu-¤una ve bumanevi özel-likleri kendi ira-deleriyle kazan-maları müm-kün olmadı-¤ına göre,

187‹ÇGÜDÜNÜN KÖKEN‹

Page 190:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

bunu onlara veren bir güç olmalıdır. Do-¤al seleksiyon mekanizması ve do¤anınkendisi, ne fluura, ne de bu manevi özel-liklere sahip de¤ildir ve bu nedenle can-lıların sahip oldukları bu özelliklerinkayna¤ı olamazlar. Çok açık olarak gö-rülen gerçek fludur: Tüm canlılarAllah'ın iradesinin ve kontrolünün altın-da yaflarlar. Bu nedenledir ki, bilinçsizcanlıların yafladı¤ı do¤ada sık sık, insanıhayrete düflüren, "bu hayvan bunu nere-den biliyor" veya "bu hayvan bunu nasıldüflünebilir?" dedirten hayret ifadeleri-mize neden olan, son derece bilinçli dav-ranıfllar görürüz.

2. Do¤al seleksiyon yoluyla ka-zanılan davranıflların, kalıtımyoluyla bir sonraki nesle aktarıl-ması mümkün de¤ildir:

Evrimcilerin iddialarınınikinci aflamasında, do¤alseleksiyon yoluyla ka-zanılan davranıfllarınkalıtım yoluyla son-raki nesillere akta-rılmaları gerek-mektedir. Ancak buiddiaları da birçokyönden tutarsızlık-larla doludur. Her-fleyden önce hayvan-lar tecrübe yoluyla birdavranıflı ö¤renseler bile,sonradan kazanılmıfl bir davra-nıflın genetik olarak bir sonraki nesle ak-tarılması imkansızdır. Ö¤renilen bir dav-

ranıfl, sadece bu tavrı ö¤renen canlıya aitolur. Bir davranıfl fleklinin canlının gen-lerine aktarılması kesinlikle mümkünde¤ildir.

Evrimci Gordon R. Taylor, bazı biyo-logların davranıflların kalıtımsal olaraksonraki nesillere aktarılabildi¤i iddiası-nı, "acınacak" bir iddia olarak de¤erlen-dirmektedir:

Biyologlar belirli bazı davranıfl flekilleri-nin kalıtımının mümkün oldu¤unu ve as-lında bunun gerçekten görüldü¤ünü ka-bul ederler. Dobzhansky flunu iddia et-mektedir: "Tüm beden yapıları ve fonksi-yonlar, hiçbir istisna olmaksızın, çevreselzincirler sırasında oluflan kalıtımın ürün-leridir. Bu durum, hiçbir istisna olmaksı-zın tüm davranıfl flekilleri için de geçerli-dir". Bu do¤ru de¤ildir ve Dobzhanskygibi saygın birinin bunu dogmatik olaraksavunması acınacak bir durumdur. Bazı

davranıfl flekillerinin kalıtımsal ol-du¤u do¤rudur; ancak tümü-

nün kalıtımsal oldu¤unusöylememize imkan yok-

tur.

Açık olan gerçek fludurki, genetik mekanizma-nın belirli bazı davra-nıfl biçimlerini nesilden

nesle aktarabildi¤inedair en küçük bir belirti

bile görülmemektedir. Ge-netik mekanizma sadece pro-

tein üretir. Belirli hormonlar-dan daha fazla üreterek davranıflı

genel olarak etkileyebilir; örne¤in birhayvanı daha agresif veya daha pasif ya-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹ÇGÜDÜNÜN KÖKEN‹188

Page 191:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

pabilir ya da bir canlıyı annesine dahaba¤ımlı hale getirebilir. Ancak yuva ya-parken gereken bir dizi hareket gibi be-lirli bir davranıfl programını nesildennesle aktarabildi¤ine dair hiçbir delilyoktur.

E¤er davranıfl gerçekten kalıtımsal ise, ohalde nesilden nesle aktarılan davranıflınbirimi nedir? Çünkü birimler oldu¤u var-sayılmaktadır. Hiç kimse bu soruya bircevap verememifltir.233

Gordon Taylor'ın da belirtti¤i gibi,karmaflık davranıfl biçimlerinin kalıtım-sal olduklarını iddia etmek bilimsel de-¤ildir. Kuflların yuva yapmaları, kundu-zun baraj kurması, arıların petek infla et-meleri gibi bilinç, tasarım gerektirenkarmaflık davranıfllar için "kalıtımsal"demek, bu davranıflların kökenini açıkla-mamaktadır.

‹flte Charles Darwin'in de 150 yıl ön-ce sordu¤u bu soruyu evrimciler hala ce-vaplayamamıfllardır. Darwin bu çeliflkiyiflöyle dile getirmifltir:

Bir tek kuflakta alıflkanlıkla birçok içgü-dü edinildi¤ini ve sonra ardıflan kuflakla-ra soyaçekimle iletildi¤ini varsaymaka¤ır bir yanılgı olur. Bildi¤imiz en flaflır-tıcı içgüdüler, örne¤in balarısının ve ka-rıncaların birço¤unun içgüdüleri, alıfl-kanlıkla kazanılmıfl olamaz.234

Bir iflçi karınca, ya da bir baflka efleysizböcek, sıradan bir hayvan olsaydı, bütünıralarının (özelliklerinin) Do¤al Seçmey-le yavafl yavafl edinilmifl oldu¤unu, yaniyararlı küçük de¤iflikliklerle do¤an vebunları soyaçekimle döllerine ileten bi-reylerin varlı¤ını ve onların döllerininyeniden de¤iflti¤ini ve yeniden seçildi¤inivb. hiç duraksamadan kabul ederdim.Ama iflçi karınca ana babasından büyükölçüde farklı bir böcektir ve üstelik tü-müyle kısırdır; bu yüzden art arda edinil-mifl yapı ve içgüdü de¤iflikliklerini dölle-rine iletmesi söz konusu olamaz. Bu du-rumun Do¤al Seçme teorisiyle nasıl uz-lafltırılabilece¤i elbette sorulur.235

189‹ÇGÜDÜNÜN KÖKEN‹

Page 192:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

3. ‹çgüdülerin evrimleflerek can-lıyla birlikte de¤iflti¤i iddiasınıngeçersizli¤i:

Darwin önceki konularda aç›klad›¤›-m›z çeliflki ve imkansızlıkların farkınavarmıfl ve içgüdülerin do¤al seçmeylekazanılıp sonra de¤iflime u¤raması yö-nündeki iddialar› flöyle sorgulamıfltır:

... ‹çgüdüler Do¤al Seçmeyle kazanılabi-lir ve de¤iflikli¤e u¤ratılabilir mi? Arıyıbüyük matematikçilerin bulufllarını çokönceden uyguladı¤ı petek gözlerini yap-maya yönelten içgüdü için ne diyece-¤iz?236

Bu çeliflkiyi balıklardan bir örnek ve-rerek daha açık hale getirebiliriz:

Balıkların tamamen kendilerine hasüreme, avlanma, savunma ve yuva yap-ma yöntemleri vardır. Bu özellikler, su-yun altındaki flartlara göre mükemmelbir flekilde ayarlanmıfltır. Bazı balıklarüreme mevsimlerinde yumurtalarını de-niz altındaki bir kayaya yapıfltırırlar veyüzgeçlerini sallayarak yumurtaların ok-sijen almalarını sa¤larlar.

O zaman bu balıklar evrimleflirken,aynı zamanda içlerinden gelen sesin, ya-ni içgüdülerinin de büyük de¤iflikliklereu¤raması gerekmektedir. Üstelik bu seso kadar de¤iflmelidir ki, bu balık birden-bire kara canlılarında oldu¤u gibi yüksekyerlerde mükemmel yuvalar infla etmeyebafllasın, yumurtalarının geliflimi içinkuluçkaya yatsın!

Nitekim Darwin de Türlerin Köke-ni'nde teorisine yöneltilen bu elefltiriyeflöyle yer vermifltir:

‹çgüdülerin kökeni konusundaki bu görü-fle flöyle itiraz edildi: "Yapı ve içgüdü de-¤iflimlerinin zamandafl olması ve birbiri-ne tümüyle uygun düflmesi zorunludur;çünkü birinin öbüründe uygun bir karflı-lı¤ı bulunmayan bir de¤iflikli¤i öldürücüolurdu."237

Görüldü¤ü gibi hayvanlardaki davra-nıflları, içgüdülerin kökenini evrimsel birsüreçle, tesadüflerle veya "tabiat ana" ileaçıklamak mümkün de¤ildir. Canlılarıngösterdikleri davranıflların kayna¤ı, nekendi vücutlarında, ne de do¤ada bulun-maktadır. Tüm canlılar Allah'ın ilhamıy-la biyolojik yapılarına ve bulunduklarıortama en uygun tavrı gösterirler.

‹‹kkii aayyaakkll››ll››kk

Tüm fosil kayıtlarının yanı sıra, in-sanlarla maymunlar arasındaki aflılamazanatomik uçurumlar da insanın evrimimasalını geçersiz kılar. Bu uçurumlarınbiri, yürüyüfl fleklidir.

‹nsan iki aya¤ı üzerinde dik yürür.Bu, baflka hiçbir canlıda rastlanmayan,çok özel bir hareket fleklidir. Di¤er bazıhayvanlar ise iki ayaklı olarak sınırlı birhareket kabiliyetine sahiptirler. Ayı vemaymun gibi hayvanlar ender olarak(örne¤in bir yiyece¤e ulaflmak istedikle-rinde) iki ayakları üzerinde kısa sürelihareket edebilirler. Normalde öne e¤ikbir iskelete sahiptirler ve dört ayakla yü-rürler. Fakat iki ayaklılık, evrimcileriniddia etti¤i gibi, maymunların dört ayak-lı yürüyüflünden evrimleflmemifltir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹K‹ AYAKLILIK190

Page 193:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

‹‹nnssaann iisskkeelleettii ddiikk yyüürrüümmeeyyee uuyygguunn oollaarraakk yyaarraatt››llmm››flfltt››rr.. MMaayymmuunn iisskkeelleettii iissee,, öönnee ee¤¤iikk yyaapp››ss››,, kk››--ssaa bbaaccaakkllaarr›› vvee uuzzuunn kkoollllaarr›› iillee,, ddöörrtt aayyaakkll›› bbiirr hhaarreekkeett bbiiççiimmiinnee uuyygguunndduurr.. BBuu iikkii yyaapp›› aarraass››nnddaabbiirr ""ggeeççiiflfl ffoorrmmuu"" oolluuflflmmaass›› iissee,, bbuu ggeeççiiflfl ffoorrmmuunnuunn vveerriimmssiizzllii¤¤ii nneeddeenniiyyllee mmüümmkküünn ddee¤¤iillddiirr..

Harun Yahya (Adnan Oktar)

191‹K‹ AYAKLILIK

Öncelikle iki ayaklılık evrimsel biravantaj de¤ildir. Zira, maymunların ha-reket flekli insanın iki ayaklı yürüyüflün-den daha kolay, hızlı ve verimlidir. ‹nsanne bir flempanze gibi a¤açlar arasındadaldan dala atlayarak ilerleyebilir, ne debir çita gibi saatte 125 km hızla koflabi-lir. Aksine insan, iki aya¤ı üzerinde yü-rüdü¤ü için yerde çok daha yavafl bir bi-çimde hareket edebilir ve bu nedenle do-¤adaki canlıların en savunmasızlarındanbiridir. Dolayısıyla, evrimin kendi man-tı¤ına göre, maymunların iki ayaklı yü-rümeye yönelmelerinin hiçbir anlamıyoktur. Aksine, evrime göre insanlar dörtayaklı hale gelmelidirler.

Evrimci iddianın bir di¤er çıkmazıise, iki ayaklılı¤ın Darwinizm'in "aflamaaflama geliflme" modeline kesinlikle uy-mamasıdır. Evrimin temelini oluflturan

bu model, evrimin bir aflamasında ikiayaklılıkla dört ayaklılık arasında "kar-ma" bir yürüyüfl olmasını zorunlu kılar.Oysa ‹ngiliz paleoantropolog RobinCrompton, 1996 yılında bilgisayar yar-dımıyla yaptı¤ı arafltırmalarda bu çeflitbir "karma" yürüyüflün (bkz. Karma yü-rüyüfl) imkansız oldu¤unu göstermifltir.Crompton'un vardı¤ı sonuç fludur: "Bircanlı ya tam dik, ya da tam dört aya¤ıüzerinde yürüyebilir."238 Bu ikisinin ara-sı bir yürüyüfl biçimi, enerji kullanımı-nın aflırı derecede artması nedeniylemümkün olmamaktadır. Bu yüzden yarı-iki ayaklı bir canlı var olması mümkünde¤ildir. (bkz. Dik yürümenin kökeni)

Page 194:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

‹‹llkkeell aattmmoossffeerr

‹lkel atmosfer terimi dünyanın olufl-tu¤u ilk dönemlerde yeryüzünü saran at-mosferi tanımlamak için kullanılır. Ev-rim teorisi savunucuları, uzun yıllar ilkelatmosferin, canlıların yapıtafllarını olufl-turabilecek organik bileflimlerin sözdekendili¤inden oluflabilmesine imkansa¤layacak bir karıflımdan meydana gel-di¤ini savundular. Evrimciler ilkel at-mosferi oluflturan gaz karıflımının amon-yak, metan, hidrojen ve su buharındanolufltu¤unu varsaymaktaydılar. Bu var-sayıma dayanarak canlılı¤ın yapıtafllarıolan amino asitleri sentezlemeye yönelikpek çok deney yaptılar. Bu deneylerdekiamaç, ilkel atmosfer flartlarını laboratu-var ortamında sa¤layarak, bu ortamdaamino asit moleküllerini sentezleyebil-mekti. Bu deneylerin göz boyamadanöte evrimi destekleyen hiçbir yönü yok-tu. Çünkü herfleyden önce söz konusuortam her açıdan kontrollü bir laboratu-var ortamıydı. Böyle bir laboratuvar or-tamında amino asit sentezi yapmanın, il-

kel dünyanın kontrolsüz, düzensiz vefliddetli tahrip edici ortamında aminoasitlerin kendili¤inden oluflmasıyla hiç-bir benzer yönü yoktu.

‹lkel atmosfer deneyleri adı verilenbu serinin en meflhuru "Miller Deneyi"adı verilen deneydir. Stanley Miller budeneyde amino asitlerin "tesadüfen" olu-flabileceklerini göstermek için ilkel dün-ya atmosferine benzer yapay bir ortamhazırladı. Bunun için de ilkel atmosferdebulundu¤unu varsaydı¤ı -daha sonralarıise bulunmadı¤ı anlaflılacak olan- amon-yak, metan, hidrojen ve su buharını birdeney düzene¤inde reaksiyona soktu. Budeney sonucunda birkaç amino asit türü-nü sentezledi. (bkz. Miller Deneyi) Nevar ki, sonraki yıllarda yapılan arafltır-malar Miller'in ilkel atmosferde bulun-du¤unu var saydı¤ı gaz karıflımının ger-çe¤i yansıtmadı¤ı ortaya koydu. ‹lkel at-mosferde bulundu¤u anlaflılan karbondi-oksit, azot gibi gazların ise amino asitle-ri ve di¤er organik bileflikleri oluflturma-

192 ‹LKEL ATMOSFER

Page 195:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ya kimyasal olarak elveriflli olmadıklarıgörüldü. Ünlü evrimci bilim dergisiEarth 1998'in fiubat Ayı'nda yayınlanan"Yaflamın Potası" bafllıklı makalede bugerçe¤i flöyle itiraf etmifltir:

Bugün Miller'ın senaryosu flüphelerlekarflılanmaktadır. Bir nedeni, jeologlarınilkel atmosferin bafllıca karbondioksit veazottan olufltu¤unu kabul etmeleri. Bugazlar ise 1953'teki deneyde (Miller De-neyinde) kullanılanlardan çok daha azaktifler. Kaldı ki, Miller'ın farz etti¤i at-mosfer var olmufl olabilseydi bile, aminoasitler gibi basit molekülleri çok dahakarmaflık bilefliklere, proteinler gibi poli-merlere dönüfltürecek gerekli kimyasalde¤iflimler nasıl oluflabilirdi ki? Mil-

ler'ın kendisi bile, problemin bu nokta-sında ellerini ileri uzatıp, "bu bir sorun"

diyerek fliddetle iç çekmekte, "polimerle-ri nasıl yapacaksınız? Bu o kadar kolayde¤il..."239

Görüldü¤ü gibi, Miller'ın kendisi da-hi bugün deneyinin, yaflamın kökeniniaçıklama adına bir anlam ifade etmedi¤i-nin farkındadır. National Geographic'in

Mart 1998 Sayısı'ndaki, "YeryüzündekiYaflamın Kökeni" bafllıklı makalede ise,konuyla ilgili flu satırlara yer verilir:

Pek çok bilim adamı bugün, ilkel atmos-

ferin Miller'ın öne sürdü¤ünden farklı

oldu¤unu tahmin ediyor. ‹lkel atmosfe-rin, hidrojen, metan ve amonyaktan çok,karbondioksit ve azottan olufltu¤unu dü-flünüyorlar. Bu ise kimyacılar için kötühaber! Karbondioksit ve azotu tepkimeyesoktuklarında elde edilen organik bileflik-ler oldukça de¤ersiz miktarlarda. Kocabir yüzme havuzuna atılan bir damla gı-da renklendiricisiyle aynı oranda bir yo-¤unlukta... Bilim adamları, bu dereceseyrek çözeltideki bir çorbada hayatınortaya çıkmasını hayal etmeyi bile güçbuluyor.240

Kısacası, ne Miller Deneyi ne de bafl-ka herhangi bir evrimci çaba, yeryüzün-de hayatın nasıl olufltu¤u sorusunu ce-vaplayamamaktadır. Tüm arafltırmalar,hayatın rastlantılarla ortaya çıkmasınınimkansızlı¤ını ortaya koymakta ve böy-lece hayatın yaratılmıfl oldu¤unu göster-mektedir.

193‹LKEL ATMOSFER

Page 196:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

‹‹llkkeell ççoorrbbaa

(Bkz. Kimyasal çorba)

‹‹llkkeell ddüünnyyaa

Evrimciler, canlılı¤ın yapıtaflı olanamino asitlerin ilkel dünya ortamındakendi kendilerine olufltuklarını iddiaederler. Ancak -bilinçli olarak düzenlen-mifl kontrollü laboratuvar ortamlarındayapılan kimyasal sentezler dıflında- do-¤ada amino asitlerin kendili¤inden olu-flabileceklerine dair hiçbir bilimsel delilve gözlem bulunmamaktadır. Kaldı kiikinci aflamada, evrimcileri, amino asit-lerden çok daha büyük bir problem bek-lemektedir: "Proteinler". Yani yüzlercefarklı amino asitin belirli bir sıra içindebirbirlerine eklenerek oluflturduklarıcanlılı¤ın yapıtaflları...

Proteinlerin do¤al flartlarda tesadü-fen olufltuklarını öne sürmek, aminoasitlerin tesadüfen olufltuklarını öne sür-mekten çok daha akıl ve mantık dıflı bir

iddiadır. Amino asitlerin proteinlerioluflturmak üzere uygun dizilimlerde te-sadüfen birleflebilmeleri matematikselolarak da imkansızdır. Ayrıca proteinoluflumu, kimyasal olarak da ilkel dünyakoflullarında mümkün de¤ildir. (bkz. ‹l-kel atmosfer; Kimyasal çorba)

‹‹nnddiirrggeemmeecciilliikk

((RReedduucctt››oonn››ssmm))

‹ndirgemecilik, madde gibi görün-meyen fleylerin de aslında maddesel et-kenlerle açıklanabilece¤i düflüncesidir.Evrim teorisinin temelinde yatan ma-teryalist felsefe, var olan herfleyin sa-dece madde oldu¤u varsayımına daya-nır. (bkz. Materyalizm) Bu felsefeyegöre madde sonsuzdan beri vardır, hepvar olacaktır ve maddeden baflka birfley yoktur. Materyalistler, bu iddiaları-na destek sa¤lamak için "indirgemeci-lik" olarak adlandırılan bir mantık kul-lanırlar.

Örne¤in insanın zihni "elle tutulur,gözle görülür" bir fley de¤ildir. Dahasıinsan beyninde bir "zihin merkezi" deyoktur. Bu durum bizi ister istemez, zih-nin madde-ötesi bir kavram oldu¤u so-nucuna götürür. Yani "ben" dedi¤imizdüflünen, seven, sinirlenen, üzülen, zevkalan ya da acı çeken varlık; bir koltuk,bir masa ya da bir tafl gibi maddesel birvarlık de¤ildir.

Materyalistler ise, zihnin "maddeyeindirgenebilir" oldu¤u iddiasındadırlar.Materyalist iddiaya göre bizim düflün-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹LKEL ÇORBA194

PPrrootteeiinnlleerr,, aammiinnoo aassiitt iissiimmllii ççookk kküüççüükk mmoo--lleekküülllleerriinn bbeellllii bbiirr ddüüzzeenn iiççiinnddee aarraallaarr››nnddaaöözzeell bbaa¤¤llaarr kkuullllaannaarraakk bbiirrlleeflflmmeelleerriinnddeennmmeeyyddaannaa ggeelliirrlleerr.. PPrrootteeiinnlleerriinn bbuu yyaapp››ss››,, eevv--rriimmcciilleerr iiççiinn bbüüyyüükk bbiirr çç››kkmmaazzdd››rr..

Page 197:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

memiz, sevmemiz, üzülmemiz ve tümdi¤er zihinsel faaliyetlerimiz, aslındabeynimizdeki atomlar arasında meydanagelen kimyasal reaksiyonlardan ibarettir.Bir insanı sevmemiz beynimizde bulu-nan bazı hücrelerdeki bir kimyasal reak-siyon, bir olay karflısında korku duyma-mız bir baflka kimyasal reaksiyondur.Ünlü materyalist filozof Karl Vogt, bumantı¤ı "karaci¤er nasıl öd sıvısı salgı-lıyorsa, beyin de düflünce salgılar" flek-lindeki ünlü sözüyle ifade etmifltir.241 El-bette öd sıvısı bir maddedir, ama düflün-cenin madde oldu¤unu gösterecek hiçbirkanıt yoktur.

‹‹nnddiirrggeenneemmeezz kkoommpplleekksslliikk

((IIrrrreedduucc››bbllee ccoommpplleexx››ttyy))

Darwinist teoriyi bilimsel bulgularkarflısında sorgularken baflvurulması ge-reken en temel kaynaklardan biri, kuflku-suz Darwin'in kendi koydu¤u kıstaslar-dır. Darwin, teorisini ortaya atarken, buteorinin nasıl yanlıfllanabilece¤ine dairbirtakım somut ölçüler de belirlemifltir.Türlerin Kökeni adlı kitabının pek çokbölümünde "e¤er teorim do¤ruysa" diyebafllayan pasajlar yer alır ve Darwin bupasajlarda teorisinin gerektirdi¤i bulgu-ları tarif eder. Darwin'in bu sözlerindenbiri flöyledir:

E¤er birbirini takip eden çok sayıda kü-çük de¤ifliklikle kompleks bir organınoluflmasının imkansız oldu¤u gösterilse,teorim kesinlikle yıkılmıfl olacaktır. Amaben böyle bir organ göremiyorum.242

Darwinizm canlıların kökenini iki bi-linçsiz do¤a mekanizması ile açıklamak-tadır: Do¤al seleksiyon ve rastlantısalde¤ifliklikler (mutasyonlar). Darwinistteoriye göre bu iki mekanizma, canlıhücresinin kompleks yapısını, komplekscanlıların vücut sistemlerini, gözleri, ku-lakları, kanatları, akci¤erleri, yarasalarınsonarını ve daha milyonlarca karmaflıktasarımlı sistemi meydana getirmifltir.

Ancak son derece kompleks yapılarasahip olan bu sistemlerin iki bilinçsizdo¤al etkenin ürünü sayılması, hem bi-lim dıflı hem de akıl ve mantı¤a aykırıbir iddiadır. ‹flte bu noktada Darwi-nizm'in baflvurdu¤u kavram, "indirgene-bilirlik" kavramıdır. Söz konusu sistem-lerin çok daha basit hale indirgenebile-cekleri ve sonra da kademe kademe ge-liflmifl olabilecekleri iddia edilir. Her ka-deme, canlıya biraz daha avantaj sa¤la-yacak, böylece do¤al seleksiyonvas›tas›yla seçilecektir. Daha sonra tesa-düfen küçük bir geliflme daha olacak, buda avantaj sa¤layıp seçilecek ve bu süreçdevam edecektir. Bu sayede, Darwi-nizm'in iddiasına göre, önceden gözü ol-mayan bir canlı türü kusursuz bir gözesahip olacak, önceden uçamayan bir bafl-ka tür de kanatlanıp uçar hale gelecektir.

Bu hikaye evrimci kaynaklarda çokikna edici ve makul bir hikaye gibi anla-tılır. Oysa biraz detayına inildi¤inde, or-tada çok büyük bir yanılgı oldu¤u görül-mektedir. Bu yanılgının birinci yönü,mutasyonların gelifltirici de¤il, tahripedici bir mekanizma olufludur. Yani can-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

195‹ND‹RGENEMEZ KOMPLEKSL‹K

Page 198:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lılara isabet edecek rastlantısal mutas-yonların bu canlılara "avantaj" sa¤lama-ları, hem de bunu binlerce kez üst üsteyapmaları, tüm bilimsel gözlemlere ay-kırı bir hayaldir.

Ancak yanılgının çok önemli bir yö-nü daha vardır. Dikkat edilirse Darwinistteori, bir noktadan bir baflka noktaya (ör-ne¤in kanatsız canlıdan kanatlı canlıya)do¤ru giden aflamaların hepsinin tek tek"avantajlı" olmasını gerektirmektedir.A'dan Z'ye do¤ru gidecek bir evrim sü-recinde B, C, D... U, Ü, V ve Y gibi tüm"ara" kademelerin canlıya mutlaka avan-taj sa¤laması gerekmektedir. Do¤al se-leksiyon ve mutasyonun bilinçli bir fle-kilde önceden hedef belirlemeleri müm-kün olmadı¤ına göre, tüm teori canlı sis-temlerinin avantajlı küçük kademelere"indirgenebilece¤i" varsayımına dayan-maktadır.

‹flte Darwin bu nedenle, "e¤er birbi-rini takip eden çok sayıda küçük de¤iflik-likle kompleks bir organın oluflmasınınimkansız oldu¤u gösterilse, teorim ke-sinlikle yıkılmıfl olacaktır" demifltir.

Darwin, 19. yüzyılın ilkel bilim dü-zeyi içinde canlıların indirgenebilir biryapıda olduklarını düflünmüfl olabilir.Ancak 20. yüzyılın bilimsel bulguları,gerçekte canlılardaki pek çok sistem veorganın basite indirgenemez olduklarınıortaya koymufl durumdadır. "‹ndirgene-mez komplekslik" adı verilen bu olgu,Darwinizm'i tam da Darwin'in endifle et-ti¤i gibi "kesinlikle" yıkmaktadır.

‹nsan gözü daha basite indirgenemezyapısıyla bu tür sistemlere çok net bir ör-nektir. Çünkü göz, tüm detayları ve par-çalar›yla birlikte var olmadı¤ı sürece ifl-lev görmez. Bu tür bir kompleks yapıyımeydana getiren bilincin, gelece¤i önce-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹ND‹RGENEMEZ KOMPLEKSL‹K196

‹‹nnssaann ggöözzüü,, yyaakkllaaflfl››kk 4400aayyrr›› ppaarrççaann››nn uuyyuumm

iiççiinnddee ççaall››flflmmaass››yyllaa iiflfllleevvggöörrüürr.. BBuunnllaarr››nn bbiirriissii

oollmmaassaa,, ggöözz hhiiççbbiirr iiflfleeyyaarraammaazz.. BBuu 4400 aayyrr››

ppaarrççaann››nn hheerr bbiirrii,, aayyrr››aayyrr›› kkoommpplleekkss bbiirr

yyaarraatt››ll››flflaa ssaahhiippttiirr.. EEvvrriimmtteeoorriissii,, bbuu ddeennllii

kkoommpplleekkss bbiirr oorrggaann››nnnnaass››ll oolluuflflttuu¤¤uu ssoorruussuunnaacceevvaapp vveerreemmeemmeekktteeddiirr..

Page 199:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

den hesaplayarak sadece en son aflamadaelde edilecek olan faydayı amaçlamasıgerekir. Evrim mekanizmalarının iseböyle bir bilinç ve irade ile kompleks or-ganlar ortaya çıkarmaları kesinliklemümkün de¤ildir.

‹‹nnssaann››nn TTüürreeyyiiflflii

((CChhaarrlleess DDaarrww››nn))

Charles Darwin, 1871 yılında yayın-ladı¤ı The Descent of Man (‹nsanın Tü-reyifli) isimli kitabında maymunlar ve in-sanların ortak bir ataya sahip oldukları-nı, çevre koflullarının etkisiyle bu iki tü-rün zaman içinde farklılafltı¤ını öne sü-rüyordu. Darwin aynı zamanda "insanırkları arasındaki eflitsizli¤in apaçıklı¤ı"hakkında da birçok çıkarım yapıyor-du.243

Darwin'in bu kitapta ortaya koydu¤ugörüfllere göre, insan ırkları evriminfarklı basamaklarını temsil ediyordu vebazı insan ırkları di¤er insanlara göre da-ha çok evrimleflmifl ve ilerlemifllerdi.Bazıları ise, neredeyse hala maymunlar-la aynı düzeydeydi. Darwin kitabında buafla¤ı ırkların yok olmaları gerekti¤ini,geliflmifl insanların onları yaflatmak vekorumak için çalıflmalarının gereksiz ol-du¤unu iddia etmifl ve bu durumu da-mızlık hayvan yetifltiricileri ile karflılafl-tırmıfltır:

Yabanıl insanların vücutça ve kafaca za-yıf olanları eleniverir; ve sa¤ kalanlar,ço¤unlukla, gerçekten sa¤lıklı kimseler-dir. Öte yandan biz uygar insanlar, elen-

me sürecini engellemek için elimizdengeleni yaparız; geri zekalılar, sakatlar vehastalar için bakımevleri kurarız; yok-sulları koruma yasaları çıkarırız; tıp uz-manlarımız, her hastayı yaflatmak için enson ana dek bütün ustalıklarını göste-rir… Böylece uygarlaflmıfl toplumlarınzayıf bireyleri kendi soylarını sürdürmek-tedir. Evcil hayvan yetifltiricili¤i yapmıflhiç kimse bunun insan ırkına büyük birzarar verece¤inden kuflku duymaz.244

Darwin söz konusu kitabında zenci-ler ve Avustralya yerlileri gibi ırkları go-rillerle aynı statüye sokmufl, sonra dabunların "medeni ırklar" tarafından za-manla yok edilecekleri kehanetinde bu-lunarak flöyle demifltir:

Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek ya-kın bir gelecekte medeni insan ırkları,vahfli ırkları tamamen yeryüzünden sile-cekler ve onların yerine geçecekler. Öteyandan insansı maymunlar da… kuflku-suz elimine edilecekler. Böylece insan ileen yakın akrabaları arasındaki bofllukdaha da geniflleyecek. Bu sayede ortadaflu anki Avrupalı ırklardan bile daha me-deni olan ırklar ve flu anki zencilerden,Avustralya yerlilerinden ve gorillerdenbile daha geride olan babun türü may-munlar kalacaktır.245

Darwinizm, ortaya atıldı¤ı tarihtenitibaren ırkçılı¤ın en önemli sözde bilim-sel dayana¤ı olmufltur. Canlıların bir ya-flam mücadelesi içinde evrimlefltiklerinivarsayan Darwinizm toplumlara uygu-lanmıfl ve ortaya "Sosyal Darwinizm"olarak bilinen akım çıkmıfltır. (bkz. Sos-yal Darwinizm) Darwin'e göre "medeni

Harun Yahya (Adnan Oktar)

197‹NSANIN TÜREY‹fi‹

Page 200:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

insana" düflen görev, bu evrimsel sürecihızlandırmak üzere zaten yok olacakolan geri kalmıfl ırkların yok edilmeleri-ni sa¤lamaktır. (bkz. Darwinizm ve Irk-çılık)

Nitekim günümüzde halen rastladı¤ı-mız ırkçı ve ayrımcı uygulamalar da,Darwin tarafından bu flekilde sözde mefl-rulafltırılan fikirlerden destek almaktadır.

‹‹nnssaann››nn HHaayyaallii SSooyyaa¤¤aacc››

Darwinist iddia, bugün yaflayan insa-nın maymunsu birtakım yaratıklardanevrimleflti¤ini varsayar. 4-5 milyon yılönce baflladı¤ı varsayılan bu süreçte, gü-nümüz insan› ile sözde ataları arasındabirtakım "ara form"ların yafladı¤ı iddiaedilir. Gerçekte tümüyle hayali olan busenaryoda dört temel "kategori" sayılır:

1- Australopithecines(Australopithecuslar)2- Homo habilis

3- Homo erectus4- Homo sapiens

Evrimciler, insanların sözde ilk may-munsu atalarına "güney maymunu" anla-mına gelen Australopithecus ismini ve-rirler. Bu canlılar gerçekte soyu tükenmifleski bir maymun türünden baflka bir fleyde¤ildir. Australopithecuslar'ın çeflitlitürleri bulunur; bunların bazıları iri yapı-lı, bazıları ise daha küçük ve narin yapılımaymunlardır. (bkz. Australopithecus)

‹nsan evriminin bir sonraki safhasınıevrimciler, "homo" yani insan olarak sı-nıflandırırlar. ‹ddiaya göre homo serisin-deki canlılar, Australopithecuslar'dandaha geliflmifl canlılardır. Bu türün evri-minin en son aflamasında ise, Homo sa-piens, yani günümüz insanının olufltu¤uöne sürülür.

Evrimciler "Australopithecines >Homo habilis > Homo erectus > Homosapiens" sıralamasını yaparken, bu türle-rin her birinin, bir sonrakinin atası oldu-¤u izlenimini verirler. Oysa paleoantro-

HHiiççbbiirr bbiilliimmsseell ddaayyaannaa¤¤›› oollmmaadd››¤¤›› hhaallddee eevvrriimmcciilleerrttaarraaff››nnddaann ss››kk kkuullllaann››llaann bbiirr rreekkoonnssttrrüükkssiiyyoonn..

198 ‹NSANIN HAYAL‹ SOYA⁄ACI

HAHAYYAL‹ AL‹

Ç‹Z‹MÇ‹Z‹M

Page 201:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

pologların son bulguları, Australopithe-cines, Homo habilis ve Homo erectus'undünyanın farklı bölgelerinde aynı dö-nemlerde yafladıklarını göstermektedir.Dahası Homo erectus sınıflamasına aitinsanların bir bölümü çok modern za-manlara kadar yaflamıfllar, Homo sapiensneandertalensis ve Homo sapiens sapi-ens (günümüz insan›) ile aynı ortamdayanyana bulunmufllardır. Bu ise elbettebu canlıların birbirlerinin ataları olduk-ları iddiasının geçersizli¤ini açıkça orta-ya koymaktadır.

‹‹nnssaannii ‹‹llkkee

((AAnntthhrroopp››cc PPrr››nncc››ppllee))

20. yüzyıl biliminin çökertti¤i iddi-alardan biri de "tesadüf" iddiasıdır.1960'lı yıllardan itibaren yapılan arafltır-malar, evrendeki tüm fiziksel dengelerininsan yaflamı için çok hassas bir biçimdeayarlandı¤ını ortaya koymaktadır. Arafl-tırmalar derinlefltirildikçe, evrendeki fi-zik, kimya ve biyoloji kanunlarının, yer-çekimi, elektromanyetizma gibi temelkuvvetlerin, atomların ve elementlerinyapılarının tümünün, insanın yaflamı içintam olmaları gereken flekilde düzenlen-dikleri birer birer bulunmufltur. Batılı bi-lim adamları bugün bu ola¤anüstü yara-t›l›fla "‹nsani ‹lke" (Anthropic Principle)adını vermektedirler. Yani evrendeki herayrıntı, insan yaflamını gözeten biramaçla yarat›lm›flt›r.

Evrenin içinde yaklaflık 300 milyargalaksi, galaksilerin her birinde bir o ka-dar da yıldız vardır. Bu yıldızlardan biri

olan Günefl'in etrafında büyük bir uyumiçinde dönmekte olan 9 gezegen bulu-nur. Bunlardan sadece Dünya, yaflamiçin elveriflli koflullara sahiptir. Evreninbir patlama sonucunda etrafa rastgele sa-çılmıfl bir madde yı¤ını olmadı¤ı, rastge-le saçılan maddelerin düzenli galaksilerioluflturamayaca¤ı, maddenin belirli nok-talarda rastgele sıkıflıp toplanarak yıldız-ları meydana getiremeyece¤i gibi pekçok imkansızlık bugün birçok bilim ada-mının itiraf konusudur. Big Bang teorisi-ne uzun yıllar karflı çıkmıfl olan Sir FredHoyle, bu durum karflısında duydu¤uflaflkınlı¤ı flöyle ifade eder:

Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük birpatlama ile baflladı¤ını kabul eder. Amabildi¤imiz gibi patlamalar maddeyi da¤ı-tır ve düzensizlefltirirler. Oysa Big Bangçok gizemli bir biçimde bunun tam aksibir etki meydana getirmifltir: Maddeyibirbiriyle birleflecek ve galaksileri olufl-turacak hale getirmifltir.246

Evrenin bafllangıcındaki muhteflemdengeden, ünlü Science dergisindeki birmakalede ise flöyle söz edilir:

E¤er evren maddemizin yo¤unlu¤u, birparça daha fazla olsaydı, o zaman Eins-tein'ın genel görecelik kuramına göre ev-ren, atomik parçacıkların birbirini çekmekuvvetleri dolayısıyla bir türlü geniflleye-meyecek ve tekrar küçülerek bir noktacı-¤a dönüflecekti. E¤er yo¤unluk bafllan-gıçta bir parça daha az olsaydı, o zamanevren son hızla geniflleyecek, fakat butakdirde atomik parçacıklar birbirini çe-kip yakalayamayacak ve yıldızlarla ga-laksiler hiçbir zaman oluflamayacaktı.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

199‹NSAN‹ ‹LKE

Page 202:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Do¤aldır ki biz de olmayacaktık! Yapılanhesaplara göre, evrenimizin bafllangıçta-ki gerçek yo¤unlu¤u ile ötesinde oluflma-sı imkanı bulunmayan kritik yo¤unlu¤uarasındaki fark, yüzde birin bir kuvadril-yonundan azdır. Bu, bir kalemi sivri ucuüzerinde bir milyar yıl sonra da durabi-lecek biçimde yerlefltirmeye benzer... Üs-telik, evren geniflledikçe, bu denge dahada hassaslaflmaktadır.247

Evrim teorisinin savunucuları ise ev-rendeki bu ola¤anüstü düzeni tesadüfietkilerle açıklamaya çalıflırlar. Tesadüf-lerin iç içe geçmifl, kompleks düzenlermeydana getirmesini beklemek kuflku-suz akla ve mantı¤a aykırıdır. Tesadüfmatematiksel bir terim oldu¤u için böylebir ihtimalin imkansızlı¤ını olasılık he-sapları üzerinden görmek de mümkün-dür. Nitekim Big Bang gibi bir patla-mayla canlılık için uygun bir ortamınoluflma olasılı¤ı 10 üzeri 10 üzeri 123'tebir ihtimal olarak hesaplanmıfltır. Bu sa-yıyı ünlü ‹ngiliz matematikçi -StephenHawking'in yakın çalıflma arkadaflı- Ro-ger Penrose hesaplamıfltır. Matematikte1050'de 1'den daha küçük olasılıklar, "sı-fır ihtimal" sayılır. Söz konusu sayı,1050'de 1'in trilyar kere trilyar kere tril-yar katından bile çok daha büyüktür. Busayı, evrenin tesadüfle açıklanmasınınimkansız oldu¤unu göstermektedir. Ro-ger Penrose, akıl sınırlarını çok aflan busayı hakkında flu yorumu yapar:

Bu sayı, yani 10 üzeri 10 üzeri 123'te 1ihtimal, Yaratıcının amacının ne kadarkeskin ve belirgin oldu¤unu bize göster-mektedir. Bu gerçekten ola¤anüstü bir sa-

yıdır. Bir kimse bunu do¤al sayılar fleklin-de bile yazmayı baflaramaz, çünkü 1 ra-kamının yanına 10 üzeri 123 tane sıfırkoyması gerekecektir. E¤er evrendeki tümprotonların ve tüm nötronların üzerine bi-rer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyıyazmaktan çok çok geride kalacaktır.248

‹‹ssppiinnoozz

((FFrr››nngg››llllaa ccaaeelleebbss))

Bazı evrimciler tarafından mikroev-rim iddialar›na delil olarak gösterilen is-pinoz kuflları aslında bir evrimleflmede¤il türleflme örne¤idirler. GalapagosAdalarında yaflamakta olan ispinozlarınatalarının bafllangıçta çok az sayıda ol-du¤u bir gerçektir. Ancak daha sonraGüney Amerika ana karasından rüzgar-larla gelen bazı ispinozlar, GalapagosAdalarına yayılmıfllar ve iki grup arasın-daki co¤rafi izolasyon (bkz. Co¤rafi izo-lasyon) nedeniyle bazı varyasyonlar za-manla a¤ır basmıfllard›r. ‹flte bu kufllararasındaki türleflmede tam bu noktadaortaya çıkmıfltır. Farklı varyasyonlara aitolan kufllar, bir flekilde yeniden birarayageldiklerinde, birbirleri ile çiftleflme iç-güdüsünü kaybettikleri görülmüfltür.Çiftleflmemeleri ise biyolojik bir farklı-lıktan de¤il tamamen davranıfl biçimin-den kaynaklanmaktadır. Kufl sadece da-ha önce birarada yaflamadı¤ı di¤er var-yasyonu çiftleflebilece¤i bir birey olarakgörmemektedir. Sonuçta, bu varyasyon-ların aralarında çiftleflmemeleri biyolo-jik olarak farklı bir tür haline dönüfltük-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹SP‹NOZ200

Page 203:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lerinden de¤il, farklı co¤rafi bölgelerdeayrı yafladıklarından ötürü bir araya gel-diklerinde çiftleflme e¤ilimine girmeme-lerinden kaynaklanmaktadır.

Evrimciler ise, bu durumu kendi te-orilerine malzeme yapmaya çalıflarak,"bakın ispinozlar co¤rafi izolasyon saye-sinde kendi içlerinde türlefliyor, demekki bu canlılar daha fazla do¤al seleksiyo-na maruz kalırlarsa yakında farklı cinsle-re dönüflecekler" gibi dayanaksız ve bi-lim dıflı bir çarpıtma öne sürmektedirler.

Sonuç olarak ispinozlardaki bu çeflit-lenmenin, evrimcilerin iddia ettikleri ye-ni bir tür oluflumuyla hiçbir ilgisi yoktur.Olay, ispinoz türünün toplam gen havu-zundaki genlerin farklı kombinasyonlar-da birleflerek türün kendi içinde çeflitlen-mesinden yani varyasyonların›n oluflma-sından ibarettir. Tür yine aynı türdür, tü-rün gen havuzuna yeni bir gen, yani yenibir bilgi eklenmesi söz konusu de¤ildir.

Evrimcilerin bu aç›k gerçe¤i nasılkendi çıkarları do¤rultusunda çarpıttık-larını daha net anlayabilmek için ispinozkufllarındaki genetik çeflitlenmeyi bir ör-nekle flöyle açıklayabiliriz: Elimize birdeste iskambil ka¤ıdı alalım ve bu deste-yi birkaç kez karıfltıralım, sonuçta budestedeki ka¤ıtların yerine hiçbir za-

man yeni ya da farklı bir

Harun Yahya (Adnan Oktar)

DDaarrwwiinn''iinn GGaallaappaaggooss AAddaallaarr››nnddaa ggöörrddüü¤¤üü vvee tteeoorriissiinnee ddeelliillssaanndd››¤¤›› ffaarrkkll›› iissppiinnoozz ggaaggaallaarr››,, ggeerrççeekkttee bbiirr ggeenneettiikk vvaarryyaassyyoonn

öörrnnee¤¤iiddiirr vvee ttüürrlleerriinn eevvrriimmii iiddddiiaass››nnaa bbiirr ddeelliill oolluuflflttuurrmmaazz..

201‹SP‹NOZ

Page 204:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ka¤ıt türü gelmez, yalnızca desteniniçinde var olan ka¤ıtların sırası de¤iflir.‹flte ispinoz kufllarındaki çeflitlilik duru-mu (varyasyon) da bundan farksızdır. Bukuflların gen havuzunda meydana gelebi-lecek genetik çeflitlilik havuza yeni birgen eklemez, bundan ötürü de ispinozlarhiçbir zaman baflka bir cinse ya da canlı-ya dönüflemezler. Yalnızca kendi içlerin-de çeflitlilik gösterebilirler. Do¤ada butip sınırlı varyasyonlar gösteren çok sa-yıda canlı vardır ve bu canlıların hiçbiri-si evrime delil de¤ildir.

‹‹zzoollaassyyoonn ((YYaall››tt››mm))

Popülasyonlar bir co¤rafi engelle ay-rıldı¤ında, iki farklı ortamda yaflamayabafllayan popülasyonlarda, uzun bir süreiçinde gen havuzlarının (bir popülasyo-nun kalıtsal yapısının) de¤iflti¤i izlenebi-lir. Popülasyonlar birbirlerinden uzak-lafltıkça aralarındaki farklılıklar da artar.Popülasyonların de¤iflmesine neden olanizolasyonlar; co¤rafi, ekonomik, kültürelya da iklimsel olabilir.249 (bkz. Co¤rafiizolasyon görüflü)

Çeflitli sebeplerden ötürü birbirindenizole olan bu iki popülasyon zaman içe-risinde aralarında çiftleflip döl verebilmeözelliklerini kaybedebilirler. Bunun do-¤al bir sonucu olarak birbirleri ile çift-leflmeyen popülasyonların genetik karı-flımları da kendi aralarında sınırlı kalmıflolur. Bu tür bir yalıtımın kökeninde, ço-¤u zaman co¤rafik bir yalıtım vardır.

Evrimcilere göre popülasyonlar ara-sında çiftleflmeyi ve verimli döller mey-

dana getirmeyi önleyen her etkileflmeye

"yalıtım" ya da "izolasyon mekanizma-

sı" denir. Evrimcilere göre türün oluflma-

sı için üremede yalıtım zorunludur.250

Evrimci bir kaynakta bu gereklilik flöyle

açıklanmaktadır:

Bu olmaksızın hiçbir tür di¤erinden ayrı-

lamaz; e¤er ayrılmıflsa varlı¤ını ba¤ım-

sız olarak sürdüremez. E¤er tüm hayvan-

lar birbirleriyle serbestçe çiftleflip döl

meydana getirebilselerdi, bütün zoolojik

birimler ortadan kalkarak bir derecelilik

(adım adım benzerlik) meydana gelecek-

ti. Yani bir köpek, bir at, bir kedi veya sı-

¤ır ayrı olarak bulunmayacaktı; her hay-

vanın kombinasyonları olacaktı. Keza

hayvanlarla insanlar arasında da kırılım

meydana gelece¤i için insan benzeri bir-

çok hayvan veya hayvan benzeri birçok

insan olacaktı. Bir zaman sonra da tüm

bunların karıflımından ilginç bir melez

çıkacaktı. Sokakta, üreme yalıtımı olma-

dı¤ı için birçok köpek çeflidini de¤iflik

melezler olarak izlemekteyiz. Köpeklerin

hepsi aynı türe ait oldukları için arala-

rında melez meydana getirirler. Bu ne-

denle köpek yetifltiricileri, belirli özellik-

leri sabit tutabilmek için saf ırklar kul-

lanmaya özen gösterirler. E¤er bu kont-

rol yapılmazsa bir zaman sonra tüm kö-

peklerin karıflımından ortaya garip me-

lezler çıkacaktır.251

Evrimciler türlerin kökeni konusuna

izolasyonla açıklama getirmeye çalıflır-

lar. Çünkü yeryüzünde bu kadar çok sa-

yıda türün nasıl olufltu¤u evrimciler açı-

sından cevaplanması oldukça zor bir so-

rudur. Dolayısıyla izolasyon kavramı da

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹ZOLASYON202

Page 205:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

evrimciler tarafından kasıtlı olarak yenibir tür oluflturan bir mekanizma olarakaçıklanmaktadır. Fakat gerçekte izolas-yonla yeni bir tür oluflmamaktadır. Budurum sadece gen havuzunun daralma-sından kaynaklanan, farklı varyasyon ör-neklerinin ortaya çıkmasıdır. Buradakiikiye bölünmeden kaynaklanan türlefl-menin temelinde ise genetik bir uyum-suzluk yoktur. Aslında genetik bilgi açı-sından bu canlılar hala aynı türe aittirler.

Dolayısıyla söz konusu "türleflme"ninevrim teorisini destekler hiçbir yönüyoktur. Çünkü evrim teorisi, canlı türleri-nin hepsinin basitten komplekse do¤rurastlantılar yoluyla türedi¤i iddiasında-dır. Dolayısıyla bu teorinin dikkate alına-bilmesi için, ortaya "genetik bilgiyi artı-rıcı mekanizmalar" koyabilmesi gerekir.Gözü, kula¤ı, kalbi, akci¤eri, kanatları,ayakları veya di¤er organ ve sistemleriolmayan canlıların bunları nasıl kazan-dıklarını, bu organ ve sistemleri tanımla-yan genetik bilginin nereden geldi¤iniaçıklayabilmesi gerekir. Zaten var olanbir canlı türünün genetik bilgi kaybınau¤rayarak ikiye bölünmesi, kuflkusuz bu-nunla hiçbir ilgisi olmayan bir durumdur.

Bu ilgisizlik aslında evrimciler tara-fından da kabul edilir. Bu nedenle ev-rimciler, bir türün kendi içindeki varyas-yonlarını ve "ikiye bölünerek türleflme"örneklerini "mikroevrim" olarak tanım-larlar. (bkz. Mikroevrim) Mikroevrim,zaten var olan bir türün içindeki çeflit-lenmeler anlamında kullanılmaktadır.Ancak bu tanımda "evrim" ifadesinin

geçirilmesi bütünüyle maksatlı olarakyapılmıfl bir aldatmacadır. Çünkü ortadaevrim gibi bir süreç yoktur. Durum, o tü-rün gen havuzunda var olan genetik bil-ginin farklı bireylerdeki da¤ılımından,de¤iflik kombinasyonlarından ibarettir.Kaldı ki evrimcilerin cevaplaması gere-ken, "Tür ilk baflta nasıl oluflmufltur?Türlerin daha üst kategorileri olan sınıf-lar, takımlar, aileler, flubeler bafllangıçtanasıl meydana gelmifltir?" gibi sorular-dır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

203‹ZOLASYON

Page 206:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 207:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

JJaavvaa AAddaamm››

Kendisini evrim teorisinin sözde ka-yıp halkasını bulmaya adamıfl bir anato-mist olan Eugene Dubois 1891 yılında,Endonezya'nın Java Adasındaki Solo Ir-ma¤ı'nın kıyısında bir kafatası bafllı¤ıbuldu. Dubois bu fosilde maymunla in-san özelliklerinin bir arada bulundu¤unudüflünüyordu. Bir sene sonra, kafatasıbafllı¤ını buldu¤u yerden yaklaflık 15 mileride birde uyluk kemi¤i buldu ve insa-nınkine çok benzeyen bu uyluk kemi¤i-nin kafatasıyla aynı bedene sahip olabi-lece¤ini fikrine vardı. Elindeki iki adetkemik parçasına dayanarak bu fosilin birara geçifl örne¤i oldu¤u fikrini benimse-di ve bulgusuna bilimsellik ça¤rıfltıranbir isim verdi: Pithecanthropus erectus,yani "dik yürüyen maymun adam"...Halk tarafından Java Adamı olarak bili-nen bu fosilin kafatası hacmi yaklaflık900 cc. olarak hesaplandı. Yaflının da500.000 yıllık oldu¤u ileri sürüldü.

Dubois, fosilin bulundu¤u tabakaolan Trinil tabakasının, Pleistocene vePliocene (Tertiary) dönemleri arasındakisınırın altında oldu¤u düflünüyordu. Ger-çek insanların da Orta Pleistocene'de ev-rimlefltiklerinden emindi. Bu nedenleDubois'e göre Java Adamı'nın yaflı kayıphalka olmaya gayet uygundu. Oysa Du-bois, fosili bulmadan önce Java fosil fa-unasıyla ilgili bir çalıflma hazırlamıfltı.Hazırladı¤ı çalıflma, Dubois'in Java Ada-mı fosili ile ilgili verdi¤i bilgilerin tamtersi niteli¤indeydi. Fosili bulduktansonra ise, fauna çalıflmasıyla ilgili yo-rumları bir anda tersine döndü.

Yirmi yılı aflkın bir süre boyunca Ja-va Adamı'nı arafltıran Marvin L. Lube-nov Bones of Contention (Tart›flmal› Ke-mikler) adlı kitabında, Dubois'in fosilibuldu¤unda yeterli bir jeoloji bilgisinesahip olmadı¤ını flöyle bir al›nt› ile akta-r›yor:

Dubois, Java fosil faunasını ilk tanımladı-¤ında Pleistocene olarak belirtmiflti. An-cak Pithecanthropus'u (Java Adamı'nı)bulduktan hemen sonra fauna birden Ter-tiary oldu. Faunanın Pleistocene özellikle-rini azaltmak için elinden geleni yaptı.252

Dubois, uyluk kemi¤i ve kafatasıbafllı¤ının aynı bedene ait oldu¤unu söy-lüyordu. Buna karflın, dönemin ünlü bi-lim adamları bunun aksi yönde yorumlaryapıyorlardı. Cambridge Üniversite-si'nden ünlü anatomist Sir Arthur Keith,bu hacime sahip bir kafatasının maymu-na ait olamayaca¤ını net olarak belirtipmaymunlara has güçlü çi¤nemeyi sa¤la-yan yapısal özelliklerin bu kafatası bafllı-¤ında bulunmadı¤ını ortaya koyuyordu.Keith, kafatasının kesinlikle bir insanaait oldu¤unu söylüyordu.

Açıkçası Dubois, iki kemikten yolaçıkarak fantezi boyutuna varan iddialar-da bulunmufltu. Bu iddialarının temelin-de de "yönlendirilmifl bir bakıfl açısı" ya-tıyordu. Dubois bir evrimci oldu¤u içinzaten belli bir önyargı ile hareket etmiflve alternatif herhangi bir ihtimalde dü-flünmek istememiflti. Üstelik karflıt gö-rüflleri dile getirenlere karflı da açık birdüflmanlık besliyordu.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

JAVA ADAMI 205

Page 208:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Dubois'nın maymun adamı safsatası-nı yıkan bir di¤er bulgu ise bir antropo-log olan Dr. Walkhoff'tan geldi. Walk-hoff, Solo Irma¤ı'nın kurumufl bir bölge-sinde ve Dubois'nın Java Adamı'nı bul-du¤u yere iki mil kadar yakınlıkta, birinsan azı diflinin üst kısmını buldu. Fo-silleflmifl olan azı difli insana aitti ve JavaAdamı'nın yafladı¤ı iddia edilen dönem-den de eski bir döneme aitti. Uzmanlarınher biri, evrimci ve evrimi ispatlayacakfosil bulmak için bu projeyi gerçekleflti-ren bir ekipti. Buna ra¤men ekibin baflıProf. Selenka, günümüz insan›yla JavaAdamı'nın aynı dönemde yafladı¤ı, dola-yısıyla Java Adamı ile insanın evrimiarasında bir ba¤lantının olmadı¤ı sonu-cuna varıyordu. Raporun son bölümündeise, projede sekreterlik görevini yürütenDr. Max Blanckenhorn, okurlarından,'bulgularıyla Dubois'nın tezini do¤rula-yacakları yerde çürüttükleri için özür di-liyordu!'

Tüm bunlardan da anlaflıldı¤ı gibimaymun adam olarak lanse edilen JavaAdamı'nın günümüzde yaflamakta olaninsanlardan hiçbir farkı bulunmamakta-dır. Java Adamı'yla ilgili olarak öne sü-rülebilecek tek fley kafatası hacminin kü-çüklü¤ü olabilir ki günümüzde de küçükkafatasına sahip insan ırkları bulunmak-tadır. Üstelik bu ırklar arasında bulunanAborijin yerlilerinin, Java Adasına hiçde uzak olmayan Avustralya'da yaflıyoroldukları düflünüldü¤ünde Java Ada-mı'nın da özgün bir insan ırkı oldu¤u ke-sinlik kazanır.

JJoohhnnssoonn,, PPhh››llll››pp

Berkeley Üniversite-si'nde 26 yıldır hukukprofesörü olan Phillip Johnson, Darwi-nizm'in dünya çapındaki en önemli elefl-tirmenlerinden biridir. Johnson, Darwinon Trial (Darwin Sorgulan›yor) adlı kita-bında evrim teorisinin felsefi natüraliz-me dayandırıldı¤ını ve evrimin ideolojikbir amaç u¤runa savunuldu¤unu öne sür-müfltür:

Modern bilimin liderleri, kendilerini 'dinifundamentalistlere' -yani bir Yaratıcınınvar oldu¤unu ve bu dünyadaki olaylardarol oynadı¤ını kabul edenlere- karflı giri-flilen bir savaflın öncüleri olarak görmek-teler... Darwinizm ise, 'fundamentalizme'karflı giriflilen bu savaflta yeri doldurula-maz bir ideolojik rol oynamaktadır. ‹fltebu nedenle, bugün bilim çevreleri Darwi-nizm'i test etmeyi de¤il, ne olursa olsunkorumayı kendilerine amaç edinmifller-dir. Bilimsel arafltırmaların kuralları dabu ideolojiyi do¤rulayacak flekilde belir-lenmektedir.253

Öte yandan paleontoloji biliminin or-taya koydu¤u gerçeklerin Darwinizm'leaçıkça çeliflti¤ini Johnson flöyle aç›klar:

Darwinist teori, canlılı¤ın bir tür "gide-rek geniflleyen bir farklılık üçgeni" içindegeliflti¤ini öngörür. Buna göre canlılık, ilkcanlı organizmadan ya da ilk hayvan tü-ründen bafllayarak giderek farklılaflmıflve biyolojik sınıflandırmanın daha yüksekkategorilerini oluflturmufl olmalıdır. Amahayvan fosilleri bizlere bu üçgenin ger-çekte bafl afla¤ı durdu¤unu göstermekte-dir: Filumlar henüz ilk anda hep birliktevardır, sonra giderek sayıları azalır.254

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

JOHNSON, PHILLIP206

Page 209:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Dediler ki: "Sen Yücesin,Dediler ki: "Sen Yücesin,

bize ö¤retti¤inden baflkabize ö¤retti¤inden baflka

bizim hiçbir bilgimiz yok.bizim hiçbir bilgimiz yok.

Gerçekten Sen, herfleyiGerçekten Sen, herfleyi

bilen, hüküm ve hikmetbilen, hüküm ve hikmet

sahibi olans›n." sahibi olans›n."

(Bakara Suresi, 32(Bakara Suresi, 32))

Page 210:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

1 Biyoloji Lise 3, Özer Bulut, Davut Sa¤dıç,

Selim Korkmaz, MEB Basımevi, ‹stanbul,

2000, s.182

2 Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular

Evolution and The Origin of Life, New York:

Marcel Dekker, 1977, s.4

3 Grolier International Americana Encyclopedia,

vol 2, Grolier Incorporated, Danbury, 1993,

ss.345-346; Geliflim Hachette, cilt 1, Interpres

Basın ve Yayıncılık A.?., s.351-352

4 Charles Darwin, The Descent of Man, 2.

Edition, New York, A L. Burt Co., 1874,

s.178

5 Jani Roberts, How new-Darwinism

justified taking land from Aborigines and

murdering them in Australia,

http://fl.gn.apc.org/inquirer/ausrace.html

6 “Ancient Alga Fossil Most Complex Yet”,

Science News, vol. 108, 20 September 1975,

s.181

7 Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz

Gecesi 1, Alan Yayıncılık, Kasım 1996,

‹stanbul, Çev: Veysel Atayman, s.199

8 http://fl.botany.hawaii.edu/faculty/

webb/BOT311/,

http://daphne.palomar.edu/wayne/wayn

e.htm,

http://fl.nmnh.si.edu/botany/projects/alg

ae/Alg-Menu.htm; Brookhaven National

Laboratory, Molecular Bases of

Photoadaptation in Unicellular, Eucaryotic

Algae, P.G.Falkowski ve J.LaRoche, Dep. Of

Apllied Science; Science, Volume 286,

Number 5442, Issue of 5 Nov 1999, ss. 1129-

1132, Polycationic Peptides from Diatom

Biosilica That Direct Silica Nanosphere

Formation

9 R. L. Carroll, Vertebrate Paleontology and

Evolution, New York: W. H. Freeman and

Co., 1988, s.4

10 Edwin H. Colbert, M. Morales, Evolution of

the Vertebrates, New York: John Wiley and

Sons, 1991, s.99

11 Lewis L. Carroll, “Problems of the Origin

of Reptiles”, Biological Reviews of the

Cambridge Philosophical Society, vol 44. s.393

12 Stephen Jay Gould, Eight (or Fewer) Little

Piggies, Natural History, no. 1., Jan 1991,

vol. 100, s.25

13 W.R. Bird, The Origin of Species Revisited,

Nashville: Thomas Nelson Co., 1991, s.305

14 Sarah Simpson, “Life’s First Scalding

Steps”, Science News, 155(2), 9 January

1999, s.25

15 Prof. Dr. Eflref Deniz, Tıbbi Biyoloji, 4. baskı,

Ankara, 1992, s.369

16 Musa Özet, Osman Arpacı, Ali Uslu,

Biyoloji 1, Sürat Yayınları, ‹stanbul, 1998,

s.129

17 Dean Kenyon, Davis Percical, Of Pandas

and People: The Central Question of Biological

Origins, Dallas: Haughton Publishing,

1993, s.33

18 N.F. Hughes, Paleobiology of Angiosperm

Origins: Problems of Mesozoic Seed-Plant

Evolution, Cambridge: Cambridge

University Press, 1976, ss.1-2

19 Daniel Axelrod, The Evolution of Flowering

Plants, in The Evolution Life, 1959, ss.264-274

20 George Politzer, Felsefenin Bafllangıç ‹lkeleri,

‹stanbul: Sosyal Yayınlar, 1989, s.84

21 Stuart B. Levy, “The Challange of

Antibiotic Resistance”, Scientific American,

March 1998, s.35

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

208

NOTLAR

Page 211:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

22 Medical Tribune, 29 December 1988, s.1, 23

23 Charles Darwin, The Origin of Species,

ss.172-280

24 Derek A. Ager, “The Nature of the Fossil

Record”, Proceedings of the British Geological

Association, vol 87, 1976, s.133

25 Mark Czarnecki, “The Revival of the

Creationist Crusade”, MacLean’s, 19

January 1981, s.56

26 Francis Hitching, The Neck of the Giraffe:

Where Darwin Went Wrong, Tichnor and

Fields, New Haven, 1982, s.40

27 S.J. Gould, “Evolution’s Erratic Pace”,

Natural History, vol. 86, May 1977

28 S.J. Gould & N. Eldredge, Paleobiology, Vol

3, 1977, s.147

29 John Ostrom, “Bird Flight: How Did It

Begin?”, American Scientist, January-

February 1979, vol 67,

30 Nature, vol 382, 1 August 1996, s.401

31 Carl O. Dunbar, Historical Geology, New

York: John Wiley and Sons, 1961, s.310

32 L.D. Martin, J.D. Stewart, K.N. Whetstone,

The Auk, vol 98, 1980, s.86

33 Pat Shipman, “Birds do it... Did

Dinosaurs?”, New Scientist, 1 February

1997, s.31

34 “Old Bird”, Discover, 21 March 1997

35 “Old Bird”, Discover, 21 March 1997

36 Pat Shipman, “Birds Do It... Did

Dinosaurs?”, New Scientist, 1 February

1997, s.28

37 Terry D. Jones, Nonavian Feathers in a

Late Triassic Archosaur, Science, 23 Haziran

2000: 2202-2205

38 S.J. Gould & N. Eldredge, Paleobiology, Vol

3, 1977, s.147

39 “Forensic palaeontology: The

Archæoraptor forgery”, Nature, 29 March

2001, vol: 410, ss.539-540

40 “Is This The Face of Our Past”, Discover,

December 1997, ss.97-100

41 Boyce Rensberger, Houston Chronicle, 5

November 1980, Part 4, s.15

42 Colin Patterson, Harper’s, February 1984,

s.60

43 Francis Hitching, The Neck of the Giraffe:

Where Darwin Went Wrong, New York:

Ticknor and Fields, 1982, ss.30-31

44 Francis Hitching, The Neck of the Giraffe,

ss.30-31

45 Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution

Mystery, London: Sphere Books, 1984, s.230

46 Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower,

New York: Toplinger Publications, 1970, ss.

75-94

47 Charles E. Oxnard, “The Place of

Australopithecines in Human Evolution:

Grounds for Doubt”, Nature, vol 258, s.389

48 Isabelle Bourdial, "Adieu Lucy", Science

et Vie, Mayıs 1999, no. 980, s. 52-62

49 http://intelligentdesign.org/odds/

odds.htm

50http://www.pathlights.com/ce_encyclope

dia/08dna02.htm

51http://www.bact.wisc.edu/microtextbook

/bacterialstructure/DNA.html

52 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,

Ankara, Meteksan Yayınları, s.79

53 Gerald T. Todd, “Evolution of the Lung

and the Origin of Bony Fishes: A Casual

Relationship”, American Zoologist, vol 26,

No. 4, 1980, s.757

54 National Geographic, “Balinaların Evrimi”,

Kasım 2001, s. 159

55 (http://www.trueorigin.org/whales.asp;

Ashby L. Camp, “The Overselling of Whale

Evolution”, Creation Matters, May/June

1998)

56 National Geographic, “Balinaların Evrimi”,

Harun Yahya (Adnan Oktar)

209NOTLAR

Page 212:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Kasım 2001, s. 163

57 Robert L. Carroll, Patterns and Processes of

Vertebrate Evolution, Cambridge University

Press, 1998, 329

58 G. A. Mchedlidze, General Features of the

Paleobiological Evolution of Cetacea,

Rusça’dan Tercüme (Rotterdam: A.A.

Balkema, 1986, s. 91

59 B.J. Stahl, Vertebrate History: Problems in

Evolution, Dover Publications, Inc., 1985, s.

489.

60 Michel C. Milinkovitch, “Molecular

phylogeny of cetaceans prompts revision

of morphological transformations,” Trends

in Ecology and Evolution 10 (August 1995):

328-334.

61 Michael J. Behe, Darwin’s Black Box, New

York: Free Press, 1996, ss.232-233

62 Gordon Taylor, The Great Evolution Mystery,

s.223

63 Janet L. Hopson ve Norman K. Wessells,

Essentials of Biology, McGraw-Hill

Publishing Company 1990, vol 45, ss.837-

839

64 Coates M. 1991. New palaeontological

contributions to limb ontogeny and

phylogeny. In: J. R. Hinchcliffe (ed.)

Developmental Patterning of the Vertebrate

Limb 325-337. New York: Plenum Press;

Coates M. I. 1996. The Devonian tetrapod

Acanthostega gunnari Jarvik: postcranial

anatomy, basal tetrapod interrelationships

and patterns of skeletal evolution.

Transactions of the Royal Society of

Edinburgh 87: 363-421

65 Michael Denton, Evolution: A Theory in

Crisis, Bethesda, MA: Adler & Adler, 1985,

ss.151, 154

66 William Fix, The Bone Peddlers: Selling

Evolution, New York: Macmillan Publishing

Co., 1984, s.189

67 Henry Margenau, Roy Abraham Vargesse,

Cosmos, Bios, Theos, La Salle IL: Open Court

Publishing, 1992, s.241

68 Werner Gitt, In the Beginning Was

Information, CLV, Bielefeld, Germany, s.107,

141

69 George C. Williams, The Third Culture:

Beyond the Scientific Revolution, ed. John

Brockman, New York, Simon & Schuster,

1995, ss.42-43

70 i Pierre P. Grassé, The Evolution of Living

Organisms, 1977, s.168

71 Keith S. Thompson, “Ontogeny and

Phylogeny Recapitulated”, American

Scientist, vol 76, May/June 1988, s.273

72 Francis Hitching, The Neck of the Giraffe:

Where Darwin Went Wrong, New York:

Ticknor and Fields 1982, s.204

73 Mahlon B. Hoagland, Hayatın Kökleri,

Tübitak yayınları, 8.Basım, s.25

74 Prof.Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,

Ankara, Meteksan Yayınları, s.79

75 Prof. Dr. ‹lhami Kiziro¤lu, Genel Biyoloji,

Desen Yayınları

76 Robert A. Wallace, Gerald P. Sanders,

Robert J. Ferl, Biology, The Science of Life,

Harper Collins College Publishers, s. 283.

77 Darnell, “Implications of RNA-RNA

Splicing in Evolution of Eukaryotic Cells,”

Science, vol.202, 1978, s. 1257.

78 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,

Meteksan Yayınları, Ankara, s.79

79 Biyoloji Lise 3, Özer Bulut, Davut Sa¤dıç,

Selim Korkmaz, MEB Basımevi, ‹stanbul,

2000, s.182

80 Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular

Evolution and The Origin of Life, New York:

Marcel Dekker, 1977, s.2

81http://www.harunyahya.com/EvrimAldat

macasi/aldatmaca/evrim16.html

82 M. Kusinitz, Science World, 4 February

210

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 213:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

1983, s.19

83 New York Times Press Service, San Diego

Union, 29 May 1983; W. A. Shear, Science,

vol. 224, 1984, s.494

84 Pierre-P Grassé, Evolution of Living

Organisms, New York: Academic Press,

1977, s.30

85 D.R. Oldroyd, Darwinian Impacts, Atlantic

Highlands, N. J Humanities Press, 1983,

ss.23, 32

86 Trends in Genetics, February 1999

87 Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New

York: Pantheon Books, 1983, s.197

88 Levinton, Jeffrey S.; “The Big Bang of

Animal Evolution,” Scientific American,

267:84, November 1992

89 Loren Eiseley, Darwin’s Century, s.283

90 Jean-Jacques Hublin, The Hamlyn

Encyclopaedia of Prehistoric Animals, New

York :The Hamlyn Publishing Group

Ltd.,1984, s.120.

91 Jacques Millot, “The Cœlacanth”, The

Scientific Amerikan, Aralık 1955, sayı 193,

s.39.

92 Bilim ve Teknik Dergisi, Kasım 1998,Sayı

372, s.21.

93 P. L. Forey, Nature, vol 336, 1988. s.729

94 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,

Meteksan Yayınları, Ankara, 1995, s.690

95 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaflamın Temel

Kuralları, Genel Biyoloji/Genel Zooloji,

Cilt-I, Kısım-I, Ankara, 1993, s.606

96 Pat Shipman, “Birds do it... Did

Dinosaurs?”, New Scientist, 1 February

1997, s.31

97 Francis Crick, Life Itself: It’s Origin and

Nature, New York, Simon & Schuster, 1981,

s.88

98 Maria Genevieve Lavanant, Bilim ve Teknik,

Nisan 1984, Sayı 197, s.22

99 John Ostrom, “Bird Flight: How Did It

Begin?”, American Scientist, January-

February 1979, vol 67, s.47

100 http://turnpike.net/~mscott/cuvier.htm

101 http://treasure-

troves.com/bios/Cuvier.html

102 Soul, M.E. and L.S. Mills.. No need to

isolate genetics. Science 282: 1998, 1658

103 Wetermeirer, R.L., J.D. Brawn, S.A.

Simpson, T.L. Esker, R.W. Jansen, J.W.

Walk, E.L. Kershner, J.L. Bouzat, and K.N.

Paige, Tracking the long-term decline and

recovery of an isolated population, Science

282: 1998 1695

104 Charles Darwin, The Descent of Man, 2.

Edition, New York, A L. Burt Co., 1874, s.

178

105 Charles Darwin, The Descent of Man, 2.

Edition, New York, A L. Burt Co., 1874, s.

171

106J.H.M. Beattie, R. Godfrey Lienhardt,

Studies in Social Anthropology: Essays in

Memory of E.E. Evans Pitchard, Oxford:

Clarendon Press, 1975, ss.10-11

107 Benjamin Farrington, What Darwin Really

Said, London: Sphere Books, 1971, ss.54-56

108 James Ferguson, The Laboratory of

Racism, New Scientist, vol. 103, September

27, 1984, s.18

109 Lalita Prasad Vidyarthi, Racism, Science

and Pseudo-Science, Unesco, France,

Vendôme, 198, s.54

110 Rebekah E. Sutherland, Social Darwinism,

http://fl.rebsutherland.com/SocialDarwini

sm.htm

111 Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, W.

W. Norton & Company, New York 1992,

s.217

112 Glen McLean, Roger Oakland, Larry

McLean, The Evidence for Creation:

211

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NOTLAR

Page 214:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Examining The Origin of Planet Earth,

Pittsburgh: Full Gospel Bible Institute,

Whitaker House, 1989, s.94

113 Desmond King-Hele, Doctor of Revolution:

The Life and Times of Erasmus Darwin,

London: Faber & Faber, 1977, s.361

114William R. Denslow, 10.000 Famous

Freemasons, Vol. I Richmond: Macoy

Publishing & Masonic Supply Co., 1957,

s.285

115 Richard, Dawkins, Climbing Mount

Improbable, W.W. Norton, New York, 1996,

s. 283.

116 Francisco J. Ayala, “The Mechanisms of

Evolution”, Scientific American, vol 239,

September 1978, s.64

117 Uwe George, “Darwinismus der Irrtum

des Jahrhunderts”, Geo, Januar 1984, s. 100-

102

118 Victor B. Scheffer, “Exploring the Lives of

Whales”, National Geographic, vol 50,

December 1976, s.752

119 E.H. Colbert, Evolution of the Vertebrates,

John Wiley and Sons, New York, 1955,

s.303

120 E. H. Colbert, M. Morales, Evolution of the

Vertebrates, New York, John Wiley and

Sons, 1991, s.193

121 A. S. Romer, Vertebrate Paleontology, 3rd

ed., Chicago, Chicago University Press,

1966, s.120

122 Michael Denton, Evolution: A Theory in

Crisis, London: Burnett Books, 1985

123 Malcolm Wilkins, Plantwatching, New

York, Facts on File Publications, 1988, ss.25-

26

124Solly Zuckerman, Beyond The Ivory

Tower, New York: Toplinger Publications,

1970, ss.75-94

125 Charles E. Oxnard, “The Place of

Australopithecines in Human Evolution:

Grounds for Doubt”, Nature, vol 258, s.389

126 Fred Spoor, Bernard Wood, Frans

Zonneveld, “Implication of Early Hominid

Labryntine Morphology for Evolution of

Human Bipedal Locomotion”, Nature, vol

369, June 23, 1994, ss. 645-648

127 Fred Spoor, Bernard Wood, Frans

Zonneveld, “Implication of Early Hominid

Labryntine Morphology for Evolution of

Human Bipedal Locomotion”, Nature, vol

369, June 23, 1994, ss.645-648

128Noam Chomsky, Language and

Responsibility, s.60

129 Jacques Millot, “The Cœlacanth”, The

Scientific American, December 1955, vol 193,

s.39

130 Maria Genevieve Lavanant, Bilim ve

Teknik, Nisan 1984, Sayı 197, s. 22

131 Frank B. Salisbury, “Doubts about the

Modern Synthetic Theory of Evolution”,

American Biology Teacher, September

1971, s.336

132Paul Auger, De La Physique Theorique a la

Biologie, 1970, s.118

133 Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara:

Meteksan Yayınları, 1984, s. 39

134 Michael Denton, Evolution: A Theory in

Crisis. London: Burnett Books, 1985, s.351

135 Theodosius Dobzhansky, Genetics of the

Evolutionary Process, 1970, ss.17-18

136Charles Darwin, The Origin of Species by

Means of Natural Selection, The Modern

Library, New York, s. 127.

137Stephen Jay Gould “The Return of

Hopeful Monsters”, Natural History, vol.

86, June/July 1977, s.22-30

138 C. Loring Brace, Review of Species, Species

Concepts, and Primate Evolution, edited by

William H. Kimbel and Lawrence B.

Martin, Plenum Press, 1993, s.560, American

Scientist, vol 82, September/October 1994,

212

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 215:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ss.484-486

139 Lane Lester, Raymond Bohlin, The Natural

Limits to Biological Change, Probe Books,

Dallas, 1989, s.141

140 C.B. Thaxton, W.L. Bradley, ve R.L. Olsen,

The Mystery of Life’s Origin: Reassessing

Current Theories, Philosophical Library,

New York, 1984, s.119

141C.B. Thaxton, W.L. Bradley, ve R.L. Olsen,

The Mystery of Life’s Origin: Reassessing

Current Theories, Philosophical Library,

New York, 1984, ss.119-120

142I. Prigogine, G. Nicolis ve A. Babloyants,

Physics Today, 25(11): 23, 1972

143 Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living

Organisms, Academic Press, New York,

1977, s.87

144 Pat Shipman, “Birds Do It... Did

Dinosaurs?”, New Scientist, February 1,

1997, s.28

145 Niles Eldredge, “Is Evolution Progress”,

Science Digest, September 1983, ss. 40, 160

146http://fl.encarta.msn.com/find/Concise.a

sp?z=1&pg=2&ti=761566073

147 G.G. Simpson, W. Beck, An Introduction to

Biology, New York, Harcourt Brace and

World, 1965, s.241

148 Francis Hitching, The Neck of the Giraffe:

Where Darwin Went Wrong, New York:

Ticknor and Fields 1982, s.204

149 D. Loyd, The Mitochondria of

Microorganisms, 1974, s.476

150 Gray & Doolittle, “Has the Endosymbiant

Hypothesis Been Proven?” Microbilological

Review, vol. 30, 1982, s.46

151 Wallace-Sanders-Ferl, Biology: The Science

of Life, 4th Edition, Harper Collins College

Publishers, s.94

152 Mahlon B. Hoagland, Hayatın Kökleri,

TÜB‹TAK 12.Basım, Mayıs 1998, s.153

153 Whitfield, “Book Review of Symbiosis in

Cell Evolution”, Biological Journal of Linnean

Society, vol 77-79 1982, s.18

154 L.R. Croft, How Life Began, Evangelical

Press, 1988, ss.93-94

155 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,

Meteksan Yayınları, Ankara, 1984, s. 644

156 Francis Hitching, The Neck of the Giraffe:

Where Darwin Went Wrong, New York:

Ticknor and Fields, 1982, s16-17, 19

157Francis Hitching, The Neck of the Giraffe,

s.16-17, 19.

158 Gordon Rattray Taylor, The Great

Evolution Mystery, London: Sphere Books,

1984, s.230

159 Maria Genevieve Lavanant, Bilim ve

Teknik, Nisan 1984, Sayı 197, s.22

160 R. Wesson, Beyond Natural Selection, MIT

Press, Cambridge, MA, 1991, s.45

161 American Humanist Association

tarafından da¤ıtılan tanıtım broflüründen;

Henry M. Morris, The Long War Against

God: The History and Impact of the

Creation/Evolution/Conflict, 8th Edition,

Michigan: Baker Book House, March 1996,

s.116

162Phillip E. Johnson, Darwin on Trial, 2nd

Edition, Illinois: Intervarsity Press, 1993,

s.131

163 Philip E. Johnson, Darwin on Trial, 2.b.

Illinois: Intervarsity Press, 1993, s. 128.

164 Milli E¤itim Bakanlı¤ı, Evrim Teorisinin

Özet Raporu, Ankara: MEB Yayınları, 1985

165Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Ba¤nazlık,

s.49

166Peter Kropotkin, Mutual Aid: A Factor of

Evolution, 1902, I. Bölüm,

(http://fl.etext.org/Politics/Spunk/library

/writers/kropotki/sp001503/index.html)

167 Bilim ve Teknik, sayı 190, s.4

213

Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 216:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

168 Peter Kropotkin, Mutual Aid: A Factor of

Evolution, 1902, II. Bölüm

169 John Maynard Smith, The Evolution of

Behavior, Scientific American, December

1978, vol 239, no.3, s.176

170 Pat Shipman, “Birds Do It... Did

Dinosaurs?”, s.28

171 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaflamın Temel

Kuralları, Genel Biyoloji/Genel Zooloji,

Cilt-I, Kısım-I, Ankara, 1993, s. 627

172(http://www.harunyahya.com/EvrimAld

atmacasi/aldatmaca/evrim16.html)

173 “Piltdown”, Meydan Larousse, Cilt 10,

s.133

174 Bilim ve Yaflam Ansiklopedisi, Geliflim

Yayınları, ‹stanbul, 1976, s.4

175 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaflamın Temel

Kuralları, Genel Biyoloji/Genel Zooloji,

Cilt-I, Kısım-I, Ankara, 1993, s.629-630

176 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaflamın Temel

Kuralları, Genel Biyoloji/Genel Zooloji,

Cilt-I, Kısım-I, Ankara, 1993, s.629

177 R. Wesson, Beyond Natural Selection,

MIT Press, Cambridge, MA, 1991, s. 45

178 Pierre Grassé, Evolution of Living

Organisms, New York, Academic Press,

1977, s.82

179 Charles Darwin, The Origin of Species, s.

172, 280

180 David Day, Vanished Species, Gallery

Books, New York, 1989

181 T. N. George, “Fossils in Evolutionary

Perspective”, Science Progress, vol 48,

January 1960, s.1, 3

182 N. Eldredge and I. Tattersall, The Myths of

Human Evolution, Columbia University

Press, 1982, s.59

183 Science, July 17, 1981, s.289

184 N. Eldredge, and I. Tattersall, The Myths of

Human Evolution, Columbia University

Press, 1982, ss.45-46

185 S. M.,Stanley, The New Evolutionary

Timetable: Fossils, Genes, and the Origin of

Species, Basic Books, Inc., Publishers, N.Y.,

1981, s.71

186 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,

Ankara, Meteksan Yayınları, 1984, s.8

187 Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz

Gecesi 2, Alan Yayıncılık, Kasım 1996,

‹stanbul, Çev: Veysel Atayman, s.60-61

188 Richard Dickerson, “Chemical

Evolution”, Scientific American, vol 239:3,

1978, s.74

189Richard B. Bliss & Gary E. Parker, Origin of

Life, California, 1979, s.25

190 Richard B. Bliss & Gary E. Parker, Origin

of Life, California, 1979, s.25

191 S. W. Fox, K. Harada, G. Kramptiz, G.

Mueller, “Chemical Origin of Cells”,

Chemical Engineering News, June 22, 1970,

s.80

192 Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New

York: Pantheon Books, 1983, s.197

193 Douglas Futuyma, Evolutionary Biology,

2nd Edition, Sunderland, MA: Sinauer,

1986, s.3

194 K. Ludmerer, Eugenics, In: Encyclopedia of

Bioethics, Edited by Mark Lappe, The Free

Press, New York, 1978, s.457;

www..trueorigin.org/holocaust.htm

195 Norman Macbeth, Darwin Retried: An

Appeal to Reason, Harvard Common Press,

New York: 1971, s.33

196http://www.harunyahya.com/EvrimAld

atmacasi/aldatmaca/evrim16.html

197Stephan Jay Gould, “The Return of

Hopeful Monsters”, Natural History, vol 86,

June-July 1977, s.28

198 G. Stein, Biological science and the roots

of Nazism, American Scientist, vol 76(1),

214

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 217:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

1988, s.54; Jerry Bergman, Darwinism and

the Nazi Race Holocaust,

http://www.trueorigin.org/holocaust.htm

199 Phillip E. Johnson, “Darwinism’s Rules of

Reasoning”, Darwinism: Science or

Philosophy, Foundation for Thought and

Ethics, 1994, s. 12

200 R. Lewin, Science, vol. 241, July 15, 1988,

s.291

201 Musa Özet, Osman Arpacı, Ali Uslu,

Biyoloji 1, Sürat Yayınları, 1998, ‹stanbul, s.7

202 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaflamın Temel

Kuralları, Genel Biyoloji/Genel Zooloji,

Cilt-I, Kısım-I, Ankara, 1993, s.12-13

203 J. Lear Grimmer, National Geographic,

August 1962, s.391

204L.S.B. Leakey, The Origin of Homo sapiens,

ed. F. Borde, Paris: UNESCO, 1972, ss.25-

29; L.S.B. Leakey, By the Evidence, New

York: Harcourt Brace Jovanovich, 1974

205 Marvin Lubenow, Bones of Contention,

Grand Rapids, Baker, 1992, s.83

206 Boyce Rensberger, The Washington Post,

November 19, 1984

207 Marvin Lubenow, Bones of Contention,

Grand Rapids, Baker, 1992. s.136

208 Holly Smith, American Journal of Physical

Antropology, vol 94, 1994, ss.307-325

209 Fred Spoor, Bernard Wood, Frans

Zonneveld, “Implication of Early Hominid

Labryntine Morphology for Evolution of

Human Bipedal Locomotion”, Nature, vol

369, June 23, 1994, ss.645-648

210 Tim Bromage, New Scientist, vol 133, 1992,

ss.38-41

211 J. E. Cronin, N. T. Boaz, C. B. Stringer, Y.

Rak, “Tempo and Mode in Hominid

Evolution”, Nature, vol. 292, 1981, ss.113-

122

212 C. L. Brace, H. Nelson, N. Korn, M. L.

Brace, Atlas of Human Evolution, 2nd

Edition, New York: Rinehart and Wilson,

1979

213 Alan Walker, Scientific American, vol 239

(2), 1978, s.54

214 A. J. Kelso, Physical Anthropology, 1st

Edition, 1970, s.221; M. D. Leakey, Olduvai

Gorge, vol 3, Cambridge: Cambridge

University Press, 1971, s.272

215 D. C. Johanson & M. A. Edey, Lucy: The

Beginnings of Humankind, New York: Simon

& Schuster, 1981, s.250

216 I. Anderson, New Scientist, vol 98, 1983,

s.373

217 Michael Denton, Evolution: A Theory in

Crisis, London, Burnett Books, 1985, s.145

218 Michael Denton. Evolution: A Theory in

Crisis, London: Burnett Books, 1985, ss.290-

291

219 Frank Salisbury, Doubts About the Modern

Synthetic Theory of Evolution, American

Biology Teacher, September 1971, s.338

220 “Does nonsense DNA speak it’s own

dialect?”, Science News, Vol. 164, December

24, 1994

221 Service, R.F., Vogel, G, Science, February

16, 2001

222 S. R. Scadding, “Do ‘Vestigial Organs’

Provide Evidence for Evolution?”,

Evolutionary Theory, vol 5, May 1981, s.173

223 W. R. Bird, The Origin of Species Revisited,

Nashville: Thomas Nelson Co., 1991,

ss.298-299

224 “Hoyle on Evolution”, Nature, vol 294,

November 12, 1981, s.105

225 A. I. Oparin, Origin of Life, s.196

226Klaus Dose, “The Origin Of Life: More

Questions Than Answers”, Interdisciplinary

Science Reviews, s.352

227 Henry Gee, In Search Of Deep Time: Beyond

Harun Yahya (Adnan Oktar)

215ARBOREAL TEOR‹

Page 218:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

The Fossil Record To A New Hıstory Of Life,

The Free Press, A Division of Simon &

Schuster, Inc., 1999, s. 7

228 Gordon R. Taylor, The Great Evolution

Mystery, Harper & Row Publishers 1983,

s.222

229 Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur

Yayınları, Beflinci Baskı, Ankara 1996, s.273

230 Francis Darwin, The Life and Letters of

Charles Darwin, vol I, New York: D.

Appleton and Company, 1888, s.374

231 Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 310

232 Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve

Ba¤nazlık, s.185

233 Gordon Taylor, The Great Evolution

Mystery, s.221

234 Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.275

235 Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.304

236 Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.186

237 Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s.302

238 Ruth Henke, “Aufrecht aus den

Baumen”, Focus, vol 39, 1996, s.178

239 Earth, “Life’s Crucible”, fiubat 1998, s.34.

240National Geographic, “The Rise of Life on

Earth”, Mart 1998, s.68

241 Encyclopædia Britannica, “Modern

Materialism”

242Charles Darwin, The Origin of Species: A

Facsimile of the First Edition, Harvard

University Press, 1964, s.189

243 Stephen Jay Gould, The Mismeasure of

Man, W.W. Norton and Company, New

York, 1981, s.72

244 Charles Darwin, ‹nsanın Türeyifli, s.171

245 Charles Darwin, The Descent of Man, 2nd

Edition, New York: A L. Burt Co., 1874,

s.178

246Fred Hoyle, The Intelligent Universe,

London, 1984, ss.184-185

247Bilim ve Teknik, sayı 201, s.16 (Science

dergisinden tercüme)

248 Roger Penrose, The Emperor’s New Mind,

1989; Michael Denton, Nature’s Destiny, The

New York: The Free Press, 1998, s.9

249 Özer Bulut, Davut Sa¤dıç, Elim Korkmaz,

Biyoloji Lise 3, MEB Basımevi, ‹stanbul,

2000, s.152

250 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaflamın Temel

Kuralları, Genel Biyoloji/Genel Zooloji, Cilt-I,

Kısım-I, Ankara, 1993, s.605

251 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim,

Meteksan Yayınları, Ankara, 1995, s.689

252 Bones of Contention, Marvin L. Lubenov, 5.

baskı, Baker Books, Michigan, 1995, sf. 88

253 Phillip E. Johnson, Darwin on Trial, 2nd

Edition, Illinois: Intervarsity Press, 1993,

s.155

254 Phillip E. Johnson, “Darwinism’s Rules of

Reasoning”, Darwinism: Science or

Philosophy, Foundation for Thought and

Ethics, 1994, s.12

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ARBOREAL TEOR‹216

Page 219:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

217ARBOREAL TEOR‹

Page 220:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 221:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 222:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 223:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

www.harunyahya.org - www.harunyahya.net

Birinci bask›: Haziran 2002 ‹kinci bask›: Aral›k 2005 Üçüncü bask›: fiubat 2009

ARAfiTIRMA YAYINCILIKTalatpafla Mah. Emirgazi Caddesi ‹brahim Elmas ‹flmerkezi

A. Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul

Tel: (0 212) 222 00 88

Bask›: Seçil Ofset

100 Y›l Mahallesi MAS-S‹T Matbaac›lar Sitesi

4. Cadde No: 77 Ba¤c›lar-‹stanbul Tel: (0 212) 629 06 15

• Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer ayr›lmas›n›n nede-ni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini oluflturmas›d›r. Yarat›l›fl› ve dolay›s›ylaAllah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 140 y›ld›r pek çok insan›n iman›n› kaybetmesine ya dakuflkuya düflmesine neden olmufltur. Dolay›s›yla bu teorinin bir aldatmaca oldu¤unu gözler önü-ne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilme-si ise zorunludur. Kimi okuyucular›m›z belki tek bir kitab›m›z› okuma imkan› bulabilir. Bu ne-denle her kitab›m›zda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayr›lmas› uygun görülmüfltür.• Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yazar›n tüm kitaplar›ndaimani konular, Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta, insanlar Allah'›n ayetlerini ö¤renme-ye ve yaflamaya davet edilmektedir. Allah'›n ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiç-bir flüphe veya soru iflareti b›rakmayacak flekilde aç›klanmaktad›r. • Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n yediden yetmifle her-kes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili ve yal›n anlat›m sayesinde, kitaplar"bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymaktad›r. Dini reddetme konusunda kesinbir tav›r sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlat›lan gerçeklerden etkilenmekte ve anlat›lan-lar›n do¤rulu¤unu inkar edememektedirler.• Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabilece¤i gibi, karfl›l›kl› birsohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir grup okuyucununkitaplar› birarada okumalar›, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktar-malar› aç›s›ndan yararl› olacakt›r.• Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›nmas›na ve okunmas›-na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r. Çünkü yazar›n tüm kitaplar›nda ispat ve ik-na edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bukitaplar›n di¤er insanlar taraf›ndan da okunmas›n›n teflvik edilmesidir.• Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin ise önemli sebeplerivard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤imiz özellikleri tafl›yan ve okumaktanhoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ayn› vas›flara sahip daha birçok eser oldu¤unu görecektir.‹mani ve siyasi konularda yararlanabilece¤i zengin bir kaynak birikiminin bulundu¤una flahitolacakt›r.• Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, yazar›n flahsi kanaatlerine, flüpheli kaynaklara daya-l› izahlara, mukaddesata karfl› gereken adaba ve sayg›ya dikkat edilmeyen üsluplara, burkuntuveren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükleyen anlat›mlara rastlayamazs›n›z.

Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›

"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.

OKUYUCUYA

Page 224:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

K-Z

Page 225:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar AdnanOktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve liseö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakülte-si'nde ve ‹stanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'ndeö¤renim gördü. 1980'li y›llardan bu yana, imani, bi-limsel ve siyasi konularda pek çok eser haz›rlad›.

Bunlar›n yan› s›ra, yazar›n evrimcilerin sahtekarl›kla-r›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwinizm'in kanl›

ideolojilerle olan karanl›k ba¤lant›lar›n› ortaya koyançok önemli eserleri bulunmaktad›r.

Harun Yahya'n›n eserleri yaklafl›k 30.000 resmin yer ald›-¤› toplam 45.000 sayfal›k bir külliyatt›r ve bu külliyat 60

farkl› dile çevrilmifltir.Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücadele

eden iki peygamberin hat›ralar›na hürmeten, isimlerini yadetmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluflturulmufltur.Yazar taraf›ndan kitaplar›n kapa¤›nda Resulullah'›n mührü-nün kullan›lm›fl olmas›n›n sembolik anlam› ise, kitaplar›n içe-ri¤i ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-› Kerim'in Allah'›n son kita-b› ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya ol-

mas›n› remzetmektedir. Yazar da, yay›nlad›¤› tüm çal›flmala-r›nda, Kuran'› ve Resulullah'›n sünnetini kendine rehber edin-

mifltir. Bu suretle, inkarc› düflünce sistemlerinin tüm temeliddialar›n› tek tek çürütmeyi ve dine karfl› yöneltilen itiraz-

lar› tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedefle-mektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi

olan Resulullah'›n mührü, bu son sözü söylemeniyetinin bir duas› olarak kullan›lm›flt›r. Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef,Kuran'›n tebli¤ini dünyaya ulaflt›rmak, böy-lelikle insanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤i veahiret gibi temel imani konular üzerindedüflünmeye sevk etmek ve inkarc› sistem-lerin çürük temellerini ve sapk›n uygula-malar›n› gözler önüne sermektir.

Nitekim Harun Yahya'n›n eserleriHindistan'dan Amerika'ya, ‹ngil-

tere'den Endonezya'ya, Po-lonya'dan Bosna

Hersek'e, ‹span-ya'dan Brezil-

YAZAR VE ESERLER‹ HAKKINDA

Page 226:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ya'ya, Malezya'dan ‹talya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dünyan›ndaha pek çok ülkesinde be¤eniyle okunmaktad›r. ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca,‹talyanca, ‹spanyolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boflnakça,Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli, S›rpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tan-zanya'da kullan›l›yor), Hausa (Afrika'da yayg›n olarak kullan›l›yor), Dhivelhi (Ma-uritus'ta kullan›l›yor), Danimarkaca ve ‹sveçce gibi pek çok dile çevrilen eserler,yurt d›fl›nda genifl bir okuyucu kitlesi taraf›ndan takip edilmektedir. Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insan›niman etmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflmesine vesile olmaktad›r. Kitap-lar› okuyan, inceleyen her kifli, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlafl›l›r ve sa-mimi üslubun, ak›lc› ve ilmi yaklafl›m›n fark›na varmaktad›r. Bu eserler süratli etkietme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri tafl›makta-d›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düflünen insanlar›n, art›k mater-yalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sapk›n görüfl ve felsefelerin hiçbirini samimi olaraksavunabilmeleri mümkün de¤ildir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusalbir inatla savunacaklard›r, çünkü fikri dayanaklar› çürütülmüfltür. Ça¤›m›zdakitüm inkarc› ak›mlar, Harun Yahya Külliyat› karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufllard›r.Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndan kaynaklanmak-tad›r. Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içinde de¤ildir, yaln›zcaAllah'›n hidayetine vesile olmaya niyet etmifltir. Ayr›ca bu eserlerin bas›m›nda veyay›nlanmas›nda herhangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmediklerini görmele-rini sa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmas›n› teflvik etmenin de,çok önemli bir hizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›ran, fikri karmaflameydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kurtarmada güçlü vekeskin bir etkisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitaplar› yaymak ise, emek vezaman kayb›na neden olacakt›r. ‹man› kurtarma amac›ndan ziyade, yazar›n›n ede-bi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyece¤i aç›kt›r. Bukonuda kuflkusu olanlar varsa, Harun Yahya'n›n eserlerinin tek amac›n›n dinsizli¤içürütmek ve Kuran ahlak›n› yaymak oldu¤unu, bu hizmetteki etki, baflar› ve sami-miyetin aç›kça görüldü¤ünü okuyucular›n genel kanaatinden anlayabilirler. Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslümanlar›n çektikle-ri eziyetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulman›nyolu ise, dinsizli¤in fikren ma¤lup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konmas› veKuran ahlak›n›n, insanlar›n kavray›p yaflayabilecekleri flekilde anlat›lmas›d›r. Dün-yan›n günden güne daha fazla içine çekilmek istendi¤i zulüm, fesat ve kargafla or-tam› dikkate al›nd›¤›nda bu hizmetin elden geldi¤ince h›zl› ve etkili bir biçimde ya-p›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Aksi halde çok geç kal›nabilir.Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya Külliyat›, Allah'›n izniy-le, 21. yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzur ve bar›fla, do¤rulukve adalete, güzellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile olacakt›r

Page 227:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 228:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 229:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

8

içindekileriçindekiler

KKKademeli evrim komedisi . . . . . . . . . . .11Kal›t›m kanunlar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11Kambriyen devri . . . . . . . . . . . . . . . . . .12Kambriyen patlamas› . . . . . . . . . . . . . . .13Kanapoi dirsek kemi¤i fosili sahtekarl›¤› .15Kanatlar›n kökeni . . . . . . . . . . . . . . . . . .16Kaos kuram›n›n ç›kmaz› . . . . . . . . . . . . .17Kaplumba¤alar›n kökeni . . . . . . . . . . . .17Karadan havaya geçifl kand›rmacas› . . . .18Karbon-14 testi . . . . . . . . . . . . . . . . . . .20Karbon temelli yaflam . . . . . . . . . . . . . .22Karbonifer Dönemi Bitki Fosilleri . . . . . .23 Karma yürüyüfl . . . . . . . . . . . . . . . . . . .24Kay›r›lm›fl ›rklar ilkelli¤i . . . . . . . . . . . . .24Kenyanthropus platyops . . . . . . . . . . . .24Kesintiye u¤rat›lm›fl denge . . . . . . . . . .25Kimyasal çorba uydurmas› . . . . . . . . . . .25Kimyasal evrim aldatmacas› . . . . . . . . . .26Klonlama (Cloning) . . . . . . . . . . . . . . . .26KNM-ER 1470 sahtekarl›¤› . . . . . . . . . . .28KNM-ER 1472 yalan› . . . . . . . . . . . . . . .30KNM-WT 15000 (en eski insan fosili) . . .30Koaservat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30Komünizm ve Evrim . . . . . . . . . . . . . . .32Konjugasyon . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .33Kör Saatçi Saçmal›¤› (The Blind Watchmaker) . . . . . . . . . . . .34Körelmifl organlar çeliflkisi . . . . . . . . . . .35KP 271 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37 Kromozom . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37Krossing-over . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .38Kufllar›n kökeni . . . . . . . . . . . . . . . . . . .40Kufl akci¤erlerinin kökeni . . . . . . . . . . . .42Kufl tüylerinin kökeni . . . . . . . . . . . . . . .46Kültürel evrim yalan› . . . . . . . . . . . . . . .49

LLLaetoli ayak izleri (insan ayak izleri) . . . .53Lamarck, Jean B . . . . . . . . . . . . . . . . . . .55Lamarkizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .55 Chatelier Prensibi . . . . . . . . . . . . . . . . .56Leakey, Richard . . . . . . . . . . . . . . . . . . .57Lewontin, Richard . . . . . . . . . . . . . . . . .58Liaoningornis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .58Linnaeus, Carolus . . . . . . . . . . . . . . . . .59Lucy kand›rmacas› (Australopithecus afarensis) . . . . . . . . . .60

MMMakro evrim masal› . . . . . . . . . . . . . . . .63Makro mutasyon kand›rmacas› . . . . . . .63Malthus, Thomas Robert . . . . . . . . . . . .65Marx, Karl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .65Materyalizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .67Maymun-insan genetik benzerli¤i yalan› .70Mayr, Ernst . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .72Memelilerin kökeni . . . . . . . . . . . . . . . .73Mendel, Gregor . . . . . . . . . . . . . . . . . .75Menton, David . . . . . . . . . . . . . . . . . . .75Metamorfoz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .76Meyve sinekleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . .77Mikro evrimin geçersizli¤i . . . . . . . . . . .78Miller Deneyi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .79Miller, Stanley . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .83"Mitokondriyel Havva" tezinin çeliflkileri .84Modern Sentetik Evrim Teorisi masal› . .86Modifikasyon . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .86Moleküler evrim ç›kmaz› . . . . . . . . . . . .87Moleküler homoloji tezinin saçmal›klar› .88Morfoloji . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .91Morfolojik homoloji masal› . . . . . . . . . .92Morris, John . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .92Mozaik canl›lar . . . . . . . . . . . . . . . . . . .92Mutajenik faktör . . . . . . . . . . . . . . . . . .92Mutant . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .93Mutasyon hayali bir mekanizma . . . . . .94

NNNatüralizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .97Neandertal: Bir insan ›rk› . . . . . . . . . . . .97Nebraska Adam›.sahtekarl›¤› . . . . . . . . .99Neo-Darwinizm komedisi . . . . . . . . . . 100

OOOH 62: Bir maymun türü . . . . . . . . . .103Omurgal›lar›n Kökeni . . . . . . . . . . . . .103Ontogenin filogeniyi taklit etti¤i uydurmas› .105Oparin, Alexander I . . . . . . . . . . . . . . .105Orak hücre anemisi . . . . . . . . . . . . . . .105Organize sistem . . . . . . . . . . . . . . . . .106Orgel, Leslie . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .106Ormandan aç›k alana geçifl masal› . . . .107

Page 230:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Ortak ata yalan› . . . . . . . . . . . . . . . . . .109Ortak yarat›l›fl . . . . . . . . . . . . . . . . . . .109Orthogenezis saçmal›¤› (yönlendirilen seçme) . . . . . . . . . . . . . 110Ota Benga . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .112Ototrof görüflün safsatalar› . . . . . . . . .113

ÖÖÖjeni. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .115 Ökaryot hücre . . . . . . . . . . . . . . . . . . .118Ön-adaptasyon hayali (Pre-adaptation) 118Öz-düzenleme yan›lg›s› (Self-ordering) 118Öz-örgütlenme saçmal›¤› (Self-organization) . . . . . . . . . . . . . . . .120

PPPaleontoloji . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .123Paleoantropoloji . . . . . . . . . . . . . . . . .125Pandan›n parma¤›.yan›lg›s› . . . . . . . . .126Pangenesis teorisi . . . . . . . . . . . . . . . .128Panspermia görüflünün mant›ks›zl›¤› . .128Paralel evrim ç›kmaz› . . . . . . . . . . . . . .129Pasteur, Louis . . . . . . . . . . . . . . . . . . .130Pekin Adam› sahtekarl›¤› . . . . . . . . . . .130Pentadactyl homolojisi . . . . . . . . . . . .132Peptid ba¤› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .132Piltdown Adam› sahtekarl›¤› . . . . . . . .134Pithecanthropus erectus . . . . . . . . . . .135Plasmid Transferi . . . . . . . . . . . . . . . . .135Platypus . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .136Pleiotropik Etki . . . . . . . . . . . . . . . . . .136Popülasyon . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .138Protein . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .138Prokaryot hücre . . . . . . . . . . . . . . . . . .141Protoavis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .141

RRRamapithecus yan›lg›s› . . . . . . . . . . . .143Rekapitülasyon teorisi . . . . . . . . . . . . .144Rekombinasyon . . . . . . . . . . . . . . . . . .144Rekonstrüksiyon (Hayali çizimler) . . . . .144Ribozom . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .146RNA dünyas› senaryosu . . . . . . . . . . . .148

S-fiS-fiSa¤-elli amino asitler . . . . . . . . . . . . . .151 Sanayi Devrimi kelebekleri masal› . . . .151Sentetik evrim teorisi . . . . . . . . . . . . . .152Seymouria . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .152Shapiro,Robert . . . . . . . . . . . . . . . . . .153Schindewolf, Otto . . . . . . . . . . . . . . . .153S›çramal› evrim modeli hikayesi . . . . . .154

Sineklerin kökeni . . . . . . . . . . . . . . . . .156Sistematik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .157Sitokrom-C . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .157So¤uk tuzak (coldtrap) . . . . . . . . . . . .158Sol-elli amino asitler . . . . . . . . . . . . . .159Sosyal Darwinizm . . . . . . . . . . . . . . . .160Spencer, Herbert . . . . . . . . . . . . . . . . .163Spontane jenerasyon . . . . . . . . . . . . . .164Sudan karaya geçifl açmaz› . . . . . . . . .164Sürüngenlerin kökeni . . . . . . . . . . . . .167

TTTabiat Ana kavram›n›n ak›ld›fl›l›¤› . . . . .171Taksonomi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .171Taung Çocu¤u fosili . . . . . . . . . . . . . .172Tek hücrelilikten çok hücrelili¤e geçifl yalan› . . . . . . . . . . . . . . .174Teori . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .175Termodinami¤in ‹kinci Kanunu . . . . . .177 Tesadüf putu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .182Tetrapodlar›n parmak yap›s› . . . . . . . .183Theropod dinozorlar . . . . . . . . . . . . . .183Transdüksiyon . . . . . . . . . . . . . . . . . . .185Transformasyon . . . . . . . . . . . . . . . . . .186Trilobit . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .186Turkana Çocu¤u fosili . . . . . . . . . . . . .188Türlerin Kökeni . . . . . . . . . . . . . . . . . .189Türleflme (speciation) . . . . . . . . . . . . .190Tüylü dinozorlar hilesi . . . . . . . . . . . . .190

UUUçan sürüngenler . . . . . . . . . . . . . . . .193Uçuflun kökeni . . . . . . . . . . . . . . . . . . .195"Umulan canavar" uydurmas› . . . . . . .195Urey, Harold . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .196Urey-Miller Deneyi . . . . . . . . . . . . . . .196Uzaydan gelen hayat komedisi . . . . . .196

V-WV-WVaryasyon (Variation) . . . . . . . . . . . . .199Virüsün kökeni . . . . . . . . . . . . . . . . . . .200Wallace, Alfred Russel . . . . . . . . . . . . .203Watson, James . . . . . . . . . . . . . . . . . . .203

Y-ZY-ZYarasalar›n kökeni . . . . . . . . . . . . . . . .205Yarat›l›fl gerçe¤ini savunma ak›m›(Creationism) . . . . . . . . . . . . . . . . . . .207Yaflam mücadelesi dehfleti(Life struggle) . . . . . . . . . . . . . . . . . . .208

Zinjanthropus . . . . . . . . . . . . . . . . . . .209Yaflayan fosiller . . . . . . . . . . . . . . . . . .210

Page 231:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 232:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKaaddeemmeellii eevvrriimm kkoommeeddiissii

bkz. Sıçramalı evrim hikayesi

KKaall››tt››mm kkaannuunnllaarr››

Darwin'in evrim teorisini gelifltirdi¤idönemde canlıların özelliklerini sonrakinesillere nasıl aktardıkları, yani kalıtı-mın nasıl gerçekleflti¤i tam olarak bilin-miyordu. Bu nedenle kalıtımın kan yo-luyla sa¤landı¤ı gibi ilkel düflünceleryaygın kabul görüyordu. Kalıtım hak-kındaki bu belirsizlik, Darwin'in teorisi-ni gelifltirirken tümüyle yanlıfl birtakımvarsayımlara dayanmasına neden oldu.

Darwin, "evrim mekanizması" ola-rak temelde do¤al seleksiyonu gösteri-yordu. Ama do¤al seleksiyon vas›tas›ylaseçilecek olan "yararl› özellikler" nas›lortaya ç›kacak ve nesilden nesile nas›laktar›lacakt›?

‹flte Darwin bu noktada Lamarck ta-rafından ortaya atılmıfl olan "kazanılmıflözelliklerin sonradan aktarılması" tezinesarıldı. Evrim teorisini savunan bir arafl-tırmacı olan Gordon Taylor, The GreatEvolution Mystery adlı kitabında Dar-win'in Lamarckizm'den yo¤un biçimdeetkilendi¤ini flöyle anlatır:

Lamarckizm, kazanılmıfl olan özelliklerinkalıtsal olarak aktarılması olarak bili-nir... Darwin'in kendisi, açık konuflmakgerekirse, böyle bir kalıtımın gerçekleflti-¤ine inanmıfl ve hatta parmaklarını kay-bettikten sonra çocukları parmaksız ola-rak do¤an bir adamı kaynak olarak gös-terip bu olayı anlatmıfltır... Darwin, La-

marck'tan tek bir fikir bile almadı¤ını id-dia etmifltir. Bu son derece ironiktir, çün-kü Darwin sürekli olarak kazanılmıflözelliklerin aktarılması fikriyle oynamıfl-tır ve (bu nedenle) elefltirilmesi gereken,Lamarck'tan ziyade Darwin'dir. Kitabı-nın (Türlerin Kökeni) 1859 baskısında"dıfl flartların de¤ifliminin" varyasyonla-ra kaynaklık etti¤ini söylemekte, ama he-men ardından bu flartların varyasyonlarıyönetti¤ini ve bunu yaparken de do¤alseleksiyonla iflbirli¤i yaptı¤ını açıkla-maktadır. Her geçen yıl, (organların)kullanılması ya da kullanılmaması konu-suna daha fazla önem vermifltir...1868'de "Varieties of Animals and Plantsunder Domestication" isimli kitabını ya-yınladı¤ında, Lamarkist kalıtıma deliloluflturdu¤unu düflündü¤ü bir dizi örnekvermifltir... Bazı erkek çocuklarının or-ganlarının ön derilerinin, nesiller boyuyapılan sünnet nedeniyle kısaldı¤ı gibi.1

Ancak Lamarck'ın tezi, Avusturyalıbotanikçi Rahip Gregor Mendel'in kefl-fetti¤i kalıtım kanunları tarafından ya-lanlandı. Bu durumda "yararlı özellik-ler" kavramı da havada kalmıfl oluyordu.Genetik kanunları, kazanılmıfl özellikle-rin aktarılmadı¤ını ve kalıtımın de¤ifl-mez bazı yasalara göre gerçekleflti¤inigösteriyordu. Bu yasalar, türlerin de¤ifl-mezli¤i görüflünü destekliyordu.

Gregor Mendel, uzun deney ve göz-lemler sonucunda belirledi¤i kalıtım ka-nunlarını 1865 yılında açıklamıfltı. An-cak bu kanunların bilim dünyasının dik-katini çekmesi yüzyılın sonlarındamümkün oldu. 20. yüzyılın bafllarındabu kanunların do¤rulu¤u tüm bilim dün-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KADEMEL‹ EVR‹M KOMED‹S‹11

Page 233:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yası tarafından kabul edildi. Bu durum,

"yararlı özellikler" kavramını Lamarck'a

dayanarak açıklamaya çalıflmıfl olan

Darwin'in teorisini ciddi bir açmaza sok-

mufl oluyordu.

‹flte bu nedenle Darwinizm'i savunan

bilim adamları, 20. yüzyılın ilk çeyre-

¤inde yeni bir evrim modeli gelifltirmeye

çalıfltılar. Böylece neo-Darwinizm do¤-

du. (bkz. Neo-Darwinizm komedisi)

KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrrii

Kambriyen devri günümüzden 520

milyon y›l önce bafllad›¤› ve 10 milyon

y›l sürdü¤ü hesaplanan jeolojik dönem-

dir. Bu devirden önceki fosil kayıtların-

da, tek hücreli canlılar ve çok basit bir-

kaç çok hücreli olanlar dıflında hiçbir

canlının izine rastlanmaz. Kambriyendevri gibi son derece kısa bir dönemiçinde ise (10 milyon yıl, jeolojik anlam-da çok kısa bir zaman dilimidir) bütünhayvan filumları, tek bir eksik bile olma-dan bir anda ortaya çıkmıfllardır. Sonra-ki devirlerde de balıklar, böcekler, amfi-biyenler, sürüngenler, kufllar gibi temelcanlı sınıflamaları ve bunların alt grup-ları hep aniden ve hiçbir ataları olmadanbelirir.

Bu durum, evrim teorisinin temel id-diası olan "uzun zaman içinde tesadüfleryoluyla kademe kademe geliflim" kavra-mını yıkmıfl durumdadır. Dahası bu du-rum, yaratılıfl gerçe¤i için kuflkusuz çokbüyük bir delildir. Evrimci bir fosil bi-limci olan Mark Czarnecki, bu gerçe¤ibir itiraf niteli¤indeki flu açıklamasıylakabul etmektedir:

KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrrii ccaannll››llaarr››nn›› ttaassvviirreeddeenn bbiirr iillllüüssttrraassyyoonn

KAMBR‹YEN DEVR‹12

Page 234:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündekibüyük bir engel, her zaman için fosil ka-yıtları olmufltur... Bu kayıtlar hiçbir za-man için Darwin'in varsaydı¤ı ara form-ların izlerini ortaya koymamıfltır. Türleraniden oluflurlar ve yine aniden yok olur-lar. Ve bu beklenmedik durum, türlerinyaratıldı¤ını savunan argümana desteksa¤lamıfltır.2

KKaammbbrriiyyeenn PPaattllaammaass››

((CCaammbbrr››aann eexxppllooss››oonn))

Kambriyen kayalıklarında bulunanfosiller; salyangozlar, trilobitler, sünger-ler, solucanlar, denizanaları, denizyıldız-ları, yüzücü kabuklular, deniz zambakla-rı gibi kompleks omurgasız türlerine ait-tir. (bkz. Trilobit) ‹lginç olan, birbirin-den çok farklı olan bu türlerin hepsininbir anda ve hiçbir ataları olmaksızın or-taya çıkmalarıdır. Bu yüzden jeolojik li-

teratürde bu mucizevi olay, "KambriyenPatlaması" olarak anılır.

Bu tabakadaki canlıların ço¤unda,günümüz örneklerinden hiçbir farkı ol-mayan göz, solungaç, kan dolaflımı gibikompleks sistemler, ileri fizyolojik yapı-lar bulunur. Bu kompleks omurgasızlar,kendilerinden önce yeryüzündeki yega-ne canlılar olan tek hücreli organizma-larla aralarında hiçbir ba¤lantı ya da ge-çifl formu bulunmadan birdenbire ve ek-siksiz bir biçimde ortaya çıkmıfllardır.

Evrim literatürünün popüler yayınla-rından Earth Sciences dergisinin editörüRichard Monastersky, evrimcileri flaflır-tan Kambriyen Patlaması hakkında flubilgileri vermektedir:

Bugün görmekte oldu¤umuz oldukçakompleks hayvan formları aniden ortayaçıkmıfllardır. Bu an, Kambriyen devrintam baflına rastlar ki denizlerin ve yeryü-zünün ilk kompleks yaratıklarla dolması

Harun Yahya (Adnan Oktar)

DDeenniizzyy››lldd››zz››,, ddeenniizzaannaass›› ggiibbii ppeekk ççookk kkoommpplleekkss oommuurrggaass››zz ccaannll››nn››nn,, ggüünnüümmüüzzddeenn yyaakkllaaflfl››kk550000 mmiillyyoonn yy››ll öönnccee KKaammbbrriiyyeenn ddeevviirrddee,, hhiiççbbiirr ssöözzddee eevvrriimmsseell aattaayyaa ssaahhiipp oollmmaaddaann,, bbiirrddeenn--bbiirree oorrttaayyaa çç››kkmm››flfl oollmmaallaarr››,, DDaarrwwiinniisstt tteeoorriiyyii eenn bbaaflflttaann ggeeççeerrssiizz kk››llmmaakkttaadd››rr..

KAMBR‹YEN PATLAMASI 13

Page 235:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

bu evrimsel patlamayla bafllamıfltır. Gü-nümüzde dünyanın her yanına yayılmıflolan omurgasız takımları erkenKambriyen devirde zatenvardırlar ve yine bugünoldu¤u gibi birbirlerin-den çok farklıdırlar.3

Dünyanın nasıl olupda böyle birdenbire, bir-birlerinden çok farklıomurgasız türleriyle dolup tafltı-¤ı, hiçbir ortak ataya sahipolmayan ayrı türlerdekicanlıların nasıl ortaya çıktı-¤ı, evrimcilerin asla cevaplayamadıklarıbir sorudur. Evrimci düflüncenin dünyaçapındaki en önde gelen savunucuların-dan ‹ngiliz biyolog Richard Dawkins,savundu¤u tezleri temelinden geçersiz

kılan bu gerçek hakkında flunları söyle-mektedir:

... Kambriyen katmanları, bafllı-ca omurgasız gruplarını bul-

du¤umuz en eski katman-lardır. Bunlar, ilk olarakortaya çıktıkları halleriy-le, oldukça evrimleflmiflbir flekildeler. Sanki hiç-bir evrim tarihine sahip

olmadan, o halde, oradameydana gelmifl gibiler. Tabiiki bu ani ortaya çıkıfl yaratılı-fl› savunanlar› oldukça mem-nun etmektedir.4

Dawkins'in de kabul etti¤i gibi,Kambriyen Patlaması yaratılıflın açık birdelilidir. Çünkü canlıların hiçbir evrim-sel ataları olmadan aniden ortaya çıkma-larının tek açıklaması yaratılıfltır. Evrim-

KAMBR‹YEN PATLAMASI14

KKaammbbrriiyyeenn kkaayyaall››kkllaarr››nnddaabbuulluunnaann bbiirr ffoossiill

FFaarrkkll›› hhaayyvvaann ffiilluummllaarr››nnaa aaiitt ccaannll››llaarr››nn,, ssoonnddeerreeccee kkoommpplleekkss yyaapp››llaarr›› iillee,, KKaammbbrriiyyeennddeevviirrddee aanniiddeenn oorrttaayyaa çç››kkmmaallaarr››,, bbuu ccaannll››--llaarr››nn yyaarraatt››lldd››kkllaarr››nn››nn aaçç››kk bbiirr ddeelliilliiddiirr..

Page 236:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ci biyolog Douglas Futuyma da, "canlı-lar dünya üzerinde ya tamamen mükem-mel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çık-mıfllardır ya da kendilerinden önce varolan bazı canlı türlerinden evrimleflerekmeydana gelmifllerdir. E¤er eksiksiz vemükemmel bir biçimde ortaya çıkmıfllar-sa, o halde üstün bir akıl tarafından ya-ratılmıfl olmaları gerekir" diyerek bu

gerçe¤i kabul eder.5

Nitekim Darwin de, "e¤er aynı sınıfaait çok sayıdaki tür gerçekten yaflamabir anda ve birlikte bafllamıflsa, bu do¤alseleksiyonla ortak atadan evrimleflmeteorisine öldürücü bir darbe olurdu" di-

ye yazmıfltır.6 Kambriyen devri ise, tam

olarak Darwin'in "öldürücü darbe" ola-

rak tarif etti¤i tabloyu ispatlamaktadır.

Bu yüzden ‹sveçli evrimci Stefan

Bengston, Kambriyen devrinden söz

ederken ara formların yoklu¤unu itiraf

etmekte ve "Darwin'i flaflırtan ve utandı-ran bu olay bizi de hala flaflırtmaktadır"demektedir.7

Görüldü¤ü gibi fosil kayıtları, canlı-

ların, evrim teorisinin iddia etti¤i gibi il-

kelden geliflmifle do¤ru bir süreç izledik-

lerini de¤il, bir anda ve en mükemmel

halde ortaya çıktıklarını göstermektedir.

Canlılar evrimle oluflmamıfl, hepsi ayrı

ayrı yaratılmıfltır.

KKaannaappoo›› ddiirrsseekk

kkeemmii¤¤ii ffoossiillii ssaahhtteekkaarrll››¤¤››

Evrimcilerin fosilleri tamamen kendi

önyargılarına göre yorumladıklarını gös-

teren en iyi örnek, Kenya'nın Kanapoi

KANAPOI D‹RSEK KEM‹⁄‹ FOS‹L‹ SAHTEKARLI⁄I 15

Page 237:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

bölgesinde bulunan dirsek kemi¤i fosili-dir. Kenya Do¤u Rudolf Müzesi'ne KP271 adıyla tescil ettirilen fosil, üst kolkemi¤inin dirse¤e yakın olan bölümün-den oluflmaktadır. 1965 yılında HarvardÜniversitesi'nden Bryon Patterson tara-fından çıkarılan fosil, çok iyi korunmufl-tur. Evrimcilerin yaptıkları en son tarih-leme testleri 4.5 milyon yıl yaflında ol-du¤unu göstermektedir.8 Bu sebeple bufosil bugüne kadar bulunan en eski ho-minid fosili ünvanını taflımaktadır.

KP 271'i tanımlamak amacıyla 1967yılında biraraya gelen B. Patterson ve W.W. Howells isimli arafltırmacılar bu fo-sillerin insan anatomisine yakın olmaklaberaber, Australopithecus'a ait oldu¤unuileri sürdüler. Howells ve yardımcısıPatterson, arafltırmalarıyla ilgili raporu 7Nisan 1967 tarihli Science dergisindeaçıkladılar. Bu raporda flöyle diyorlardı:

Bu ölçümlerin sonunda, Kanapoi Homi-nid 1'in (fosile verilen orijinal isim) in-san örne¤ine çarpıcı bir flekilde yakın ol-du¤u görülüyor.9

Howells ve Patterson, günümüz insa-n› kemi¤ine olan benzerli¤ini kabul et-melerine ra¤men, yine de bu fosilin birAustralopithecus'a ait oldu¤unu savun-maya devam ettiler. Çünkü bu denli yafl-lı bir fosilin bir insana ait olabilmesi, on-lar için kabul edilemez bir durumdu.

Ancak daha sonraları di¤er bazı arafl-tırmacıların bilgisayar aracılı¤ıyla yap-tıkları incelemelerde, KP 271 fosiliningünümüz insan›n›n kemikleriyle aynı ol-du¤u bir kez daha ortaya çıktı. Califor-

nia Üniversitesi'nden Henry McHenry,1975 yılında yaptı¤ı bilgisayar destekliarafltırmalar sonucunda yayınladı¤ı ma-kalede flöyle diyordu:

Sonuçlar flunu gösteriyor ki 4-4.5 milyonyıl yaflındaki Kanapoi örne¤i, Homo sa-piens'ten ayırt edilemiyor...10

Bunu izleyen tarihlerde, baflka arafl-tırmacılar da (örne¤in David Pilbeam veBrigette Senuts) KP 271 fosilinin Homosapiens kemi¤i ile aynı oldu¤unu birçokdefalar deneyler ve karflılafltırmalı çalıfl-malar sonucu ispat ettiler. Ancak bütünbu arafltırmalara ve göz önündeki kanıt-lara ra¤men bu arafltırmaları yapan ev-rimciler bile, önyarg›lar› nedeniyle hiç-bir zaman bu fosilin Homo sapiens'e aitolabilece¤ini kabul edemediler.

KKaannaattllaarr››nn kköökkeennii

Kanatların kusursuz yapısının nasılolup da birbirini izleyen tesadüfi mutas-yonlar sonucunda meydana geldi¤i soru-su, evrimciler tarafından cevaplanama-maktadır. Bir sürüngenin ön ayaklarının,genlerinde meydana gelen bir bozulma(mutasyon) sonucunda nasıl kusursuzbir kanada dönüflece¤i asla açıklanama-maktadır.

Türk evrimci bilim adamlarındanEngin Korur, kanatların evrimleflmesi-nin imkansızlı¤ını flöyle itiraf eder:

Gözlerin ve kanatların ortak özelli¤i, an-cak bütünüyle geliflmifl bulundukları tak-dirde vazifelerini yerine getirebilmeleri-dir. Baflka bir deyiflle, eksik gözle görül-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KANATLARIN KÖKEN‹ 16

Page 238:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

mez, yarım kanatla uçulmaz. Bu organla-rın nasıl olufltu¤u do¤anın henüz iyi ay-dınlanmamıfl sırlarından birisi olarakkalmıfltır.11

(bkz. Kuflların kökeni)

KKaaooss KKuurraamm››nn››nn çç››kkmmaazz››

(bkz. Termodinami¤in ‹kinci Kanunu(Entropi Kanunu))

Termodinami¤in ‹kinci Kanunu'nunevrimi imkansız kıldı¤ının farkında olanbazı evrimci bilim adamları yakın geç-miflte Termodinami¤in ‹kinci Kanunu veEvrim teorisi arasındaki uçurumu kapa-tabilmek, evrime bir yol açabilmek ama-cıyla çeflitli spekülasyonlar üretme gay-retine girmifllerdir.

Termodinami¤i ve evrimi uzlafltırmaumuduyla ortaya atılan iddialarla en faz-la adı duyulmufl olan kifli Belçikalı bilimadamı Ilya Prigogine'dir. Prigogine, Ka-os Kuramı'ndan hareket ederek kaostan(karmafladan) düzen oluflabilece¤ine da-ir birtakım varsayımlar ortaya atmıfltır.Oysa bütün çabalarına ra¤men, Prigogi-ne termodinami¤i ve evrimi uzlafltırma-yı baflaramamıfltır. Bu durum afla¤ıdakiifadelerinde de açıkça görülmektedir:

Yüzyılı aflkın bir süredir aklımıza takılanbir soru var: Termodinami¤in tanımladı-¤ı ve sürekli artan bir düzensizli¤in hü-küm sürdü¤ü bir dünyada, canlı birvarlı¤ın evriminin nasıl bir anlamıolabilir?12

Moleküler düzeyde üret-ti¤i teorilerin canlı sis-

temler için, örne¤in bir canlı hücresi içingeçerli olmadı¤ını bilen Prigogine buproblemi flöyle ifade etmektedir:

Kaos teorisi ve... canlıların oldukça dü-zenli olan hücreleri ele alındı¤ında, bun-lardaki biyolojik düzenlilik, teorinin kar-flısına net bir problem olarak çıkmakta-dır.13

Kaos kuramı ve buna dayalı spekü-lasyonların vardı¤ı son nokta budur. Ev-rimi destekleyen, do¤rulayan, evrim ileEntropi Kanunu ve di¤er fizik yasalarıarasındaki çeliflkiyi ortadan kaldıran hiç-bir somut sonuç elde edilememifltir. Bi-lim, her alanda oldu¤u gibi termodina-mik açıdan da evrimin imkansız oldu¤u-nu ve canlılı¤ın varoluflunun yaratılıfl dı-flında bir açıklaması olamayaca¤ını göz-ler önüne sermifltir.

KKaapplluummbbaa¤¤aallaarr››nn kköökkeennii

Bir sürüngen sınıfı olan kaplumba-¤alar, fosil kayıtlarında kendilerine özgükabuklarıyla birlikte bir anda belirirler.Evrimci kaynakların ifadesiyle "kap-lumba¤alar di¤er omurgalılardan çokdaha fazla ve iyi korunmufl fosiller bı-

KAOS KURAMININ ÇIKMAZI17

Page 239:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rakmalarına ra¤men, bu canlılar ile ken-disinden evrimlefltikleri varsayılan di¤ersürüngenler arasında hiçbir geçifl formubulunmamaktadır".14

Omurgalılar paleontolojisi uzmanıRobert Carroll ise aynı konuda flu bilgi-leri verir:

En eski kaplumba¤alara Almanya'dakiTriasik devri fosil yataklarında rastlanır.Bugün yaflayan örneklerine çok benze-yen sert kabukları sayesinde kolaylıkladi¤er türlerden ayırt edilirler. Daha er-ken ya da daha ilkel kaplumba¤alara aithiçbir iz tanımlanamamıfltır. Oysaki kap-lumba¤alar çok kolaylıkla fosilleflirlerve fosillerinin çok küçük parçaları dahibulunsa kolaylıkla tanınırlar.15

Bu canlı sınıfı, yeryüzünde bir andaortaya çıkmıfltır ki, bu durum onlar›Allah'›n yaratm›fl oldu¤unun bilimselkan›tlar›ndan biridir.

KKaarraaddaann hhaavvaayyaa

ggeeççiiflfl kkaanndd››rrmmaaccaass››

Evrim iddialarının imkansız senar-yolarından biri de, sudan karaya çık-

mıfl canlıların "uçması" ile ilgilidir.Evrimciler, kuflların bir flekilde ev-rimleflmifl olmaları gerekti¤ine

inandıkları için, bu canlıların sürün-genlerden geldiklerini iddia ederler.

Evrimcilerin uçuflun kökenini açıklamakiçin ortaya attıkları teorilerden biri sü-

rüngenlerin sinek avlamaya çalıflırkenkanatlandıkları fleklindedir. Oysa,

kara canlılarından tamamen farklı biryapıya sahip olan kuflların hiçbir vücut

mekanizması kademeli evrim mo-deli ile açıklanamaz. Herfleyden

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

BBiilliinneenn eenn eesskkii ddeenniizz kkaapplluummbbaa¤¤aass›› kkaall››nntt››ss››::BBrreezziillyyaa''ddaa bbuulluunnaann 111100 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbuu ffoo--ssiill,, bbuuggüünn yyaaflflaayyaann öörrnneekklleerriinnddeenn ffaarrkkss››zz..

4455 mmiillyyoonn yy››llll››kk ttaattll›› ssuukkaapplluummbbaa¤¤aass›› ffoossiillii..

KARADAN HAVAYA GEÇ‹fi KANDIRMACASI 18

Page 240:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

önce, kuflu kufl yapan en önemli özellik,yani kanatlar, evrim için çok büyük birçıkmazdır. Kanatların kusursuz yapısınınnasıl olup da birbirini izleyen rastlantısalmutasyonlar sonucu meydana geldi¤i so-rusu evrimciler için cevapsızdır. Evrimteorisi bir sürüngenin ön ayak-larının, genlerinde meyda-na gelen bir bozulma(mutasyon) sonucundanasıl olup da kusursuzbir kanada dönüflebildi¤i-ni asla açıklayamamakta-dır. Meydana gelecekmutasyonlarla yeni bir or-gan oluflamayaca¤ı gibi önayaklarının da ifllevini yitir-mesi sonucu canlı do¤al se-çilimde deza-vantajlı haleg e l e c e k t i r .(bkz. Kanatlarınkökeni; Uçuflun kökeni)

Ayrıca, bir kara canlısınınkufllara dönüflebilmesi içinsadece kanatlarının olması dayeterli de¤ildir. Kara canlısı,kuflların uçmak için kullandık-ları di¤er birçok yapısal meka-nizmadan yoksundur. Örne¤in,

kuflların kemikleri kara canlılarına göreçok daha hafiftir. Akci¤erleri çok dahafarklı bir yapı ve iflleve sahiptir. De¤iflikbir kas ve iskelet yapısına sahiptirler veçok daha özelleflmifl bir kalp-dolaflım sis-temleri vardır. Bu mekanizmalar, yavafl

yavafl, "birbirine eklenerek"oluflamazlar. Kara canlıları-nın kufllara dönüfltü¤ü te-orisi bu nedenle tamamen

bir safsatadır. Tüm bunlar›n öte-

sinde sinekleri ko-valarken dinozorla-

r›n kanatland›¤›n› iddiaeden evrimciler, sine¤insahip oldu¤u kanatlar›nnas›l oluflmufl olaca¤› ko-nusunda da bir aç›klamagetiremezler. Oysa iddi-

alar›na göre çeflitlimutasyonlarla olufl-

mufl olmas› gerekenkanatlar, senaryolar›nda

var olan sineklerde enkompleks halleri ile zatenmevcuttur. Bu durum, ev-rimcilerin iddialar›n›n birersenaryodan olufltu¤unu aç›k-ça gösterir. Ayr›ca bu bilim dı-flı hikayeyi do¤rulayacak hiç-bir fosil kaydı yoktur. Kuflla-rın mükemmel hallerine aitbinlerce fosil mevcutken, "ya-rım kanatlı" kuflumsu hayali

canl›lara ait tek bir tane fo-sile bile rast-

lanmamıfltır.

KARADAN HAVAYA GEÇ‹fi KANDIRMACASI

EEvvrriimmcciilleerriinn,, vvaarr oollmmaass›› ggeerreekkttii--¤¤iinnii iiddddiiaa eettttiikklleerrii aarraa ggeeççiiflflffoorrmmllaarr››nnaa aaiitt tteekk bbiirr ffoossiill ddaa--hhii bbuuggüünnee kkaaddaarr bbuulluunnaammaa--mm››flfltt››rr.. BBuu nneeddeennllee eevvrriimmcciikkiittaappllaarr hhaayyaallii ççiizziimmlleerrlleeddoolluudduurr.. BBuu rreessiimmddee ddee kkaarraa--ddaann hhaavvaayyaa ggeeççiiflfliinn hhaayyaallii bbiirrccaannllaanndd››rrmmaass›› ggöörrüüllmmeekktteeddiirr..

ddiinnoozzoorrddaann kkuuflflaahhaayyaallii ggeeççiiflfl

kkaannaattll›› ddiinnoozzoorraahhaayyaallii ggeeççiiflfl

Harun Yahya (Adnan Oktar)

19

Page 241:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKaarrbboonn--1144 tteessttii

Karbon-14 testi bir tür radyometrik

testtir. Ancak bunu, di¤erlerinden ayıran

önemli bir özellik vardır. Di¤er radyo-

metrik testler sadece volkanik kayaların

tarihinin belirlenmesinde kullanılabilir.

Oysa karbon-14 testi canlı varlıkların

yafllarının belirlenmesinde kullanılabil-

mektedir. Çünkü canlı varlıkların bünye-

lerinde bulunan tek radyoaktif madde

Karbon-14'tür.

Dünya her an uzaydan gelen kozmik

ıflınların bombardımanı altındadır. Bu

ıflınlar dünyanın atmosferinde bol mik-

tarda bulunan nitrojen-14'e çarparak bu-

nu radyoaktif bir element olan karbon-

14'e çevirirler. Yeni üretilen bir madde

olan radyoaktif karbon-14, atmosferde

oksijenle birleflir ve bir baflka radyoaktif

bileflik olan C-14 O2 yi oluflturur. Bilin-

di¤i gibi bitkiler, besin elde etmek için

CO2 (karbondioksit), H2O (su) ve günefl

ıflı¤ını kullanırlar. ‹flte bitkinin bünyesi-

ne aldı¤ı bu karbondioksit molekülleri-

nin bir kısmı, radyoaktif karbon olan

karbon-14'ten oluflmufl olan moleküller-

dir. Bitki, bu radyoaktif maddeyi bünye-

sinde toplar.

Bazı canlılar bitkilerle beslenirler.

Bazı canlılar da bitkilerle beslenen can-

lılarla beslenirler. Böylece beslenme

zincirinin etkisiyle, bitkilerin havadan

aldıkları radyoaktif karbon di¤er canlıla-

ra da aktarılır. Böylece yeryüzündeki her

canlı, atmosferdekiyle aynı oranda kar-

bon-14'ü bünyesine alır.

Bir bitki veya hayvan öldü¤ünde, ar-tık beslenemedi¤inden bir daha bünyesi-ne karbon-14 alamaz. Karbon-14 radyo-aktif bir madde oldu¤undan, yarılanmaömrü vardır ve zaman içinde kütlesi ek-silmeye bafllar. Böylece bir canlının bün-yesinde bulunan karbon-14 miktarı ölçü-lerek yaflının hesaplanabilece¤i düflünü-lür.

Karbon-14'ün yarılanma ömrü yakla-flık 5570 yıldır. Yani her 5570 yılda bir,ölmüfl olan canlının bünyesindeki kar-bon-14 miktarı yarıya iner. Örne¤in e¤ercanlının vücudunda 5570 sene önce 10gram karbon-14 varsa, bu miktar bugün5 grama inmifl olacaktır. Bu test, karbon-14'ün kısa bir yarılanma ömrünün olma-sı sebebiyle, di¤er radyometrik testlergibi, çok yafllı oldu¤u düflünülen örnek-lerin yafllarının belirlenmesinde kullanıl-maz. Karbon-14 testinin, yaflı 10 bin ila60 bin yıl olan örneklerin belirlenmesin-de do¤ru sonuçlar verdi¤i kabul edilir.

Karbon-14 testi günümüzde en fazlakullanılan tarihlendirme testleri arasın-dadır. Evrimciler, fosil kayıtlarını ince-lerken yafl tesbiti için bu metodu kulla-nırlar. Ne var ki, tıpkı di¤er radyometriktestler gibi karbon-14 testinin de güveni-lirli¤i hakkında ciddi kuflkular bulun-maktadır. Bunlardan en önemlisi, tarihibelirlenecek olan örne¤in dıflarıyla gazalıflveriflinde bulunma olasılı¤ının yük-sek olmasıdır. Bu gaz alıflverifli, en çokkarbonat veya bikarbonatlı sular aracılı-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KARBON-14 TEST‹20

Page 242:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

¤ıyla olur. Karbon-14 içeren bu çeflit do-

¤al sular, e¤er örnekle temas ederlerse,

içlerindeki karbon-14 örne¤e geçecektir.

Bu durumda örne¤in yaflı oldu¤undan

daha genç çıkacaktır.

Bunun tam tersi bir durum da mey-

dana gelebilir. Belli flartlar altında, tarih-

lemesi yapılacak örne¤in içerdi¤i kar-

bon-14, karbonat ve bikarbonat fleklinde

dıfl ortama verilebilir. Bu durumda ise

örne¤in yaflı oldu¤undan daha fazla çı-

kacaktır.

Nitekim karbon-14 testinin pek gü-

venilir olmadı¤ı birçok somut bulguyla

anlaflılmıfl bulunmaktadır. Yaflları kesin

olarak bilinen örnekler üzerinde yapılan

karbon-14 testlerinin birçok kez hatalı

sonuçlar verdikleri bilinmektedir. Örne-

¤in, yeni ölmüfl bir fok balı¤ının derisi

1.300 yıl yaflında çıkmıfltır.16 Henüz can-

lı bir istiridyenin yaflı 2.300 yıl olarak

görünmektedir.17 Bir geyik boynuzu aynı

anda 5.340, 9.310 ve 10.320 yafllarında

çıkmaktadır.18

Yine bir a¤aç kabu¤u hem 1.168 hem

de 2.200 yıl yaflında görünmektedir.19

500 yıldır içinde insanların yafladı¤ı Ku-

zey Irak'taki Jarmo Kenti, karbon-14

testi sonucu 6.000 yıl yaflında çıkmıfltır.20

Tüm bu nedenlerle, karbon-14 testi

de di¤er radyometrik testler gibi güveni-

lir sayılamaz.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

GGüünneeflfl ››flfl››¤¤››

66CCOO22KKaarrbboonnddiiookkssiitt

CC66HH1122OO66GGlliikkoozz

66HH22OOSSuu

66OO22OOkkssiijjeenn

KKlloorrooffiill

BBiittkkiilleerr,, bbeessiinn eellddee eettmmeekk iiççiinn CCOO22 ((kkaarrbboonnddiiookkssiitt)),, HH22OO ((ssuu)) vvee ggüünneeflfl ››flfl››¤¤››nn›› kkuullllaann››rrllaarr.. ‹‹flfl--ttee bbiittkkiinniinn bbüünnyyeessiinnee aalldd››¤¤›› bbuu kkaarrbboonnddiiookkssiitt mmoolleekküülllleerriinniinn bbiirr kk››ssmm››,, rraaddyyooaakkttiiff kkaarrbboonn oollaannkkaarrbboonn--1144''tteenn oolluuflflmmuuflfl oollaann mmoolleekküülllleerrddiirr.. BBiittkkii,, bbuu rraaddyyooaakkttiiff mmaaddddeeyyii bbüünnyyeessiinnddee ttooppllaarrvvee bbeesslleennmmee zziinncciirriinniinn eettkkiissiiyyllee,, bbiittkkiilleerriinn hhaavvaaddaann aalldd››kkllaarr›› rraaddyyooaakkttiiff kkaarrbboonn ddii¤¤eerr ccaannll››llaarraaddaa aakkttaarr››ll››rr..

KARBON-14 TEST‹ 21

Page 243:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKaarrbboonn tteemmeellllii yyaaflflaamm

Tüm canlıların ortak bir atadan tesa-

düflerle türediklerini savunan evrim te-

orisi, adaptasyon kavramını yo¤un bi-

çimde kullanır. Evrimciler, canlıların

içinde yafladıkları ortamlara uyum sa¤la-

yarak yepyeni canlı türlerine dönüfltük-

leri iddiasındadırlar. Aslında adaptas-

yonla evrim kavramı, Lamarck dönemi-

nin ilkel bilim anlayıflının bir kalıntısıdır

ve çoktan bilimsel bulgular tarafından

reddedilmifltir. (bkz. Adaptasyon)

Ancak bilimsel bir temeli olmaması-

na ra¤men, adaptasyon fikri ço¤u kifliyi

etkiler. Özellikle de Dünya'nın yaflam

için özel bir gezegen oldu¤u anlatıldı-

¤ında, hemen "bu tür bir gezegenin flart-

larında böyle bir yaflam çıkmıfl, baflka

gezegenlerde ise baflka türlü yaflamlar

geliflebilir" gibi bir düflünceye kapılırlar.

Örne¤in Dünya üzerinde bizim gibi in-

sanlar yaflarken, Pluton gibi bir gezege-

nin üzerinde de, -238°C derecede terle-

yen, oksijen yerine helyum soluyan ya

da su yerine sülfürik asit içen canlıların

yaflayabilece¤ini düflünürler. Fakat bu

tür bir hayal gücünün temelinde cehalet

yatmaktadır. Nitekim biyoloji ve biyo-

kimya hakkında bilgisi olan evrimciler

bu gibi fantezileri savunmazlar. Çünkü

hayatın sadece belirli elementlerle ve

belirli flartlar sa¤landı¤ı takdirde var ola-

bilece¤ini gayet iyi bilirler.

Söz konusu adaptasyon yanılgısı da

bu tür bir cehaletin ürünüdür. Çünkü ha-

yat sadece belirli elementlerle ve belirli

flartlar sa¤landı¤ı takdirde var olabilir.

Bilimsel gerçekli¤i olan yegane hayat

modeli "karbon temelli bir hayat"tır ve

bilim adamları evrenin hiçbir noktasında

baflka tür bir fiziksel hayatın olamayaca-

¤ı sonucuna varmıfllardır.

Karbon, periyodik tablodaki altıncı

elementtir. Bu atom, dünya üzerindeki

yaflamın temelidir, çünkü bütün temel

organik moleküller (amino asitler, prote-

inler, nükleik asitler gibi) karbon atomu-

nun di¤er bazı atomlarla çeflitli flekiller-

de birleflmesiyle oluflur. Karbon; hidro-

jen, oksijen ve azot gibi di¤er atomlarla

birleflerek vücudumuzdaki farklı türler-

deki proteinleri meydana getirir. Karbo-

nun yerini tutabilecek baflka bir element

yoktur; çünkü baflka hiçbir element, kar-

bon gibi sınırsız türde ba¤ yapma özelli-

¤ine sahip de¤ildir.

Dolayısıyla evrendeki herhangi bir

gezegende hayat var olacaksa, bu mutla-

ka "karbon temelli" bir hayat olmak du-

rumundadır.21

Ayr›ca karbon temelli yaflamın de-

¤iflmez bazı kuralları vardır. Örne¤in

karbon temelli organik bileflikler (prote-

inler) sadece belirli bir ısı aralı¤ında var

olabilirler. 120°C'den yüksek ısılarda

parçalanmaya, -20°C'den düflük ısılarda

donmaya bafllarlar. Sadece ısı de¤il, ıflık,

yerçekimi, atmosfer bileflimi, manyetik

güç gibi etkenlerin de karbon bazlı bir

yaflama izin verebilmeleri için çok dar

ve belirli bazı sınırlar içinde olmaları ge-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KARBON TEMELL‹ YAfiAM22

Page 244:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rekmektedir. Dünya, iflte tam bu dar vebelirli çerçevedeki sınırlara sahiptir. E¤erbu sınırların herhangi biri bozulsa, örne-¤in Dünya'nın yüzey ısısı 120°C'yi aflsa,artık Dünya üzerinde yaflam olamaz.

Hayat, ancak çok özel ve belirli flartla-r›n yerine getirildi¤i bir ortamda var ola-bilir. Bir baflka deyiflle, canl›lar ancakkendileri için özel olarak yarat›lm›fl birmekanda yaflayabilir. Dünya da, Rabbi-miz'in özel olarak yaratt›¤› bir mekand›rve bütün detaylar Allah'›n üzerimizdekirahmetini göstermektedir.

KKaarrbboonniiffeerr DDöönneemmii

BBiittkkii FFoossiilllleerrii

((336600--228866 mmiillyyoonn yy››llll››kk))

Karbonifer döneminin en önemli özel-li¤i, bu döneme ait çok fazla çeflitte bitkifosili bulunmasıdır. Bu döneme ait bulu-nan fosillerin bugün yaflayan bitki türle-

rinden hiçbir farkı yoktur. Fosil kayıtla-rında aniden beliren bu çeflitlilik evrimci-leri tekrar çıkmaza sokmufltur. Çünkü yer-yüzünde birdenbire, her biri çok mükem-mel sistemlere sahip bitki türleri oluflmufl-tur.

Evrimciler bu çıkmazdan kurtulmanınyolunu, bu olaya evrimi ça¤rıfltıran birisim takmakta bulmufllar ve bunu "Evrim-sel Patlama" olarak nitelendirmifllerdir.Tabii bu durumu "Evrimsel Patlama" ola-rak isimlendirmek, evrimcilerin bu konu-da yapabilecekleri bir aç›klamalar›n›n ol-mad›¤›n› gösterir.

Bitkiler milyonlarca yıl önce de aynıbugünkü gibi fotosentez yapmaktaydılar.Betonları çatlatacak kadar güçlü hidroliksistemlere, topraktan emilen suyu metre-lerce yukarıya çıkaracak pompalara, can-lıların besinini üreten kimyasal fabrikala-ra sahiplerdi. Bu durum flu gerçe¤i göste-

KARBON‹FER DÖNEM‹ B‹TK‹ FOS‹LLER‹ 23

KKaarrbboonniiffeerr ddeevvrriinnee aaiitt 330000 mmiillyyoonn yy››llll››kk aatt tt››rrnnaa¤¤›› bbiittkkiissii,, ggüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann bbeennzzeerrlleerriinnddeenn ffaarrkkss››zz bbiirr yyaapp››ddaadd››rr..

Page 245:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rir: Bitkiler yüz milyonlarca yıl önce ya-ratılmıfllardır. Onları yaratan AlemlerinRabbi olan Allah, bugün de onları yarat-maya devam etmektedir. Günümüz tek-nolojisinin sa¤lamıfl oldu¤u en geliflmiflimkanları kullanarak, bitkilerdeki yara-tılıfl mucizelerini anlamaya çalıflan insa-no¤lunun tek bir tür bitkiyi hatta onuntek bir yapra¤›n› bile yoktan var etmesimümkün de¤ildir.

KKaarrmmaa yyüürrüüyyüüflfl

bkz. ‹ki ayaklılık

KKaayy››rr››llmm››flfl ››rrkkllaarr iillkkeellllii¤¤ii

bkz. Darwinizm ve Irkçılık

KKeennyyaanntthhrrooppuuss ppllaattyyooppss

Kenya'da Meave Leakey ve ekibi ta-rafından bulunan bir kafatası fosili, düzbir yüze sahip olması nedeniyle "DüzYüzlü Adam" (Flat Faced Man) olarakanıldı. Bu fosile verilen "bilimsel isim"ise Kenyanthropus platyops'tu. 3.5 mil-yon yıllık bu fosilin evrimcilerin hayalievrim flemasını altüst etmesinin nedeni,kendisinden sonra yaflamıfl olan bazımaymun türlerinin (Lucy gibi), evrimcikıstaslara göre Kenyanthropus plat-yops'tan daha "geri" olmasıydı.22 (bkz.Lucy kand›rmacas›)

Aslında bugüne kadar bulunan fosil-lerin tamamına bakıldı¤ında, maymunlaortak bir atadan evrimleflen, yavafl yavafl

insana do¤ru yükselen bir "evrim flema-

sı" olmadı¤ı açıkça görülmektedir.

George Washington Üniversitesi

Antropoloji bölümünden Daniel E. Li-

eberman ise, Nature dergisinde yazdı¤ı

makalesinde Kenyanthropus platyopshakkında flu yorumu yapmıfltır:

‹nsanın evrim tarihi çok karmaflık ve çö-

zümlenmemifltir. fiimdi 3.5 milyon yıllık

baflka bir türün bulunması ile durum da-

ha da karıflacak gibi görünüyor... Ken-

yanthropus platyops'un yapısı genel ola-

rak insanın evrimi ve türlerin davranıflı

konuları hakkında birçok soruyu berabe-

rinde getiriyor. Örne¤in neden alıflılmı-

flın dıflında olarak küçük bir çene difline

ve öne do¤ru kavisli çene kemi¤i olan

büyük düz bir yüze aynı anda sahip? Bü-

yük yüzü ve benzer flekilde yerlefltirilmifl

çene kemi¤i olan tüm di¤er insanımsı

türlerin büyük bir difli var. K. plat-

yops'nun önümüzdeki birkaç yıl içindeki

en bafllıca rolünün, ortak kanaatleri boz-

mak ve insanımsılar arasındaki evrimsel

iliflkinin arafltırmalarında karflılaflılan

kargaflayı vurgulamak olaca¤›n› düflünü-

yorum.23

Ünlü TV kanalı BBC ise haberi "Düz

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KARMA YÜRÜYÜfi24

KKeennyyaa''ddaa bbuulluunnaann 33..55 mmiillyyoonn yy››llll››kk kkaaffaattaass››ffoossiillii KKeennyyaanntthhrrooppuuss ppllaattyyooppss,, eevvrriimmcciilleerriinnhhaayyaallii eevvrriimm flfleemmaass››nn›› aallttüüsstt eettttii..

Page 246:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yüzlü adam bir bilmece", "Akıl karıfltı-

ran tablo", "Bilimsel Çeliflki" bafllıkları

ile vermifl ve haberde flöyle denilmifltir:

Meave Leakey, ekibi ve Kenya Milli Mü-

zesi'nin buluflu, zaten bulanık olan insa-

nın evrimi tablosunu daha da bulanıklafl-

tırıyor.24

Londra College Üniversitesi'nden

ünlü evrimci Dr. Fred Spoor ise yeni bu-

lunan fosil için "Birçok soruyu gündeme

getirdi" yorumunu yapmıfltır.25

Kısacası, evrim teorisi, yukarıdaki

açıklama ve itiraflarda da görüldü¤ü gi-

bi büyük bir çıkmaz içindedir. Özellikle

paleontoloji dalında her yeni bulgu, ev-

rim teorisine yeni bir çeliflki daha getir-

mektedir. ‹nsanın sözde evrimi için ha-

yali bir flema belirleyen evrimciler, soyu

tükenmifl farklı maymun türlerine ve in-

san ırklarına ait fosilleri art arda dizerek

flemalarına uygun hale getirmeye çalıfl-

maktadırlar. Ancak hiçbir fosil, flemala-

rına uymamaktadır. Çünkü insan may-

munla ortak bir atadan evrimleflmemifl-

tir. ‹nsanlar tarih boyunca hep insan ol-

mufllar, maymunlar da hep maymun ola-

rak kalmıfllardır. Bu nedenle evrim teori-

si, her yeni bilimsel buluflla bir çıkmaz

içine daha girecektir.

KKeessiinnttiiyyee uu¤¤rraatt››llmm››flfl ddeennggee

((ppuunnccttuuaatteedd eeqquu››ll››bbrr››uumm))

(bkz. Sıçramalı evrim hikayesi)

KKiimmyyaassaall ççoorrbbaa uuyydduurrmmaass››

Evrim teorisine göre canlılık, yakla-

flık 3.5-4 milyar yıl önce "kimyasal çor-

ba" denilen bir ortamda, okyanuslarda

ortaya çıktı. Evrim hikayesine göre ilk

önce proteinlerin, sonra da tek hücreli

canlıların oluflmasıyla bafllayan ve yak-

laflık 2 milyar yıl boyunca okyanuslarda

devam eden bu ilkel canlılık, omurga

sistemine sahip balıkların evrimleflme-

siyle en son noktaya ulafltı. Bu noktadan

sonra ise, hikayeye göre, o ana kadar su-

da yaflamakta olan balıkların bir kısmı

kara ortamına geçme ihtiyacı hissettiler

ve böylece karalarda da canlılık baflladı.

Hiçbir delile dayanmayan ve sadece

kurgudan ibaret olan bu hikaye, her afla-

mas›nda ayr› bir açmaz içindedir asl›n-

da. Herfleyden önce, ilk proteinin nas›l

olufltu¤u, hatta ondan önce, proteini

oluflturan amino asitlerin nas›l olufltukla-

r› ve düzenli bir biçimde birbirlerine na-

s›l eklenebildikleri sorusunun bilimsel

bir cevab›n›n olmamas›, evrim teorisini

daha ilk aflamas›nda çökertir. Çünkü

proteinlerin yap›lar› o denli komplekstir

ki, evrimcilerin bile kabul etti¤i üzere,

bunlar›n "tesadüfen" oluflmalar› ihtimali

pratikte s›f›rd›r.

Bu alandaki en önemli isimlerden bi-

ri olan San Diego Scripps Enstitüsü'nden

jeokimyacı Jeffrey Bada, fiubat 1998 ta-

rihli Earth dergisinde flöyle yazmaktadır:

Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, ha-

la, 20. yüzyıla girdi¤imizde sahip oldu-

¤umuz en büyük çözülmemifl problemle

Harun Yahya (Adnan Oktar)

K‹MYASAL ÇORBA UYDURMASI 25

Page 247:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

karflı karflıyayız: Hayat yeryüzünde nasılbaflladı?26

Almanya'daki Johannes GutenbergÜniversitesi Biyokimya Enstitüsü Bafl-kanı Prof. Dr. Klaus Dose ise, Interdis-ciplinary Science Reviews dergisindeflunları ifade etmifltir:

Kimyasal ve moleküler evrim alanların-da, yaflamın kökeni konusunda otuz yılıaflkın bir süredir yürütülen tüm deneyler,yaflamın kökeni sorununa cevap bulmak-tansa, sorunun ne kadar büyük oldu¤u-nun kavranmasına neden oldu. fiu andabu konudaki bütün teoriler ve deneylerya bir çıkmaz sokak içinde bitiyor ya dabilgisizlik itiraflarıyla sonuçlanıyor.27

Darwinizm'in ortaya attı¤ı ve aslında19. yüzyılın ilkel bilim düzeyinin bir so-nucu olan "organik maddeleri karıfltırın,kendi kendilerine hücre olufltururlar"fleklindeki iddia, bilim dıflı batıl bir ina-n›flt›r. Bilim, tüm canlıları Allah'›n ku-sursuzca yaratt›¤› gerçe¤ini tasdik et-mektedir.

KKiimmyyaassaall eevvrriimm

aallddaattmmaaccaass››

‹lkel varsayılan atmosfer ortamındacanlılı¤ı oluflturan amino asitlerin nasılsentezlendiklerine dair ortaya atılan id-diaların tümü, evrimciler tarafından"kimyasal evrim" olarak adlandırılır.(bkz. ‹lkel atmosfer) Evrimciler açısın-dan canlıların evrimi senaryolarındanevvel, kuflkusuz canlılı¤ın yapıtafllarıolan DNA nükleotidleri ve amino asitle-

rin oluflumu açıklanmalıdır. Evrimcile-rin hiçbir delile dayanmayan iddialar›nagöre deniz suyunda erimifl karbon, hid-rojen, oksijen, nitrojen ve fosfor içerenbasit bileflikler, ultraviyole ıflınlar veflimfleklerle sürekli bombardıman edile-rek, de¤iflik kombinasyonlar olufltur-mufllardır. Tesadüfen olufltu¤u iddia edi-len bu ufak moleküller daha sonra kim-yasal olarak ba¤lanıp düzenlenerek de-nizdeki bu kombinasyonları giderekzenginlefltirmifllerdir. Sonunda, denizinson derece bol ve bütün yeni molekülçeflitlerini içeren koyu bir çorbaya dö-nüfltü¤ünü öne sürerek, "Yeterince uzunsüre beklenirse en olanaksız reaksiyon-lar gerçekleflebilir" denmifltir.28

Ancak bu varsayımlar hiçbir zamanbilimsel bulgularla desteklenemedi. Ni-tekim bunu "aslında, anlattıklarımız hiç-bir zaman kanıtlanamayacak bir hipo-tez"29 diyerek kendileri de kabul etmek-tedirler. Kaldı ki günümüz koflullarında,her türlü bilinçli müdahaleye ra¤men is-patlanamayan bu iddiaların kendi kendi-lerine, tesadüf eseri gerçekleflti¤ini önesürmenin mantık ve akıl ölçüleriyle ba¤-daflan bir yönü de yoktur. (bkz. Kimya-sal çorba uydurmas›)

KKlloonnllaammaa ((CClloonn››nngg))

Genetik biliminin ilerlemesi ile can-l›lar›n ve dolay›s›yla insan›n da kopyala-nabilece¤i konusu gündeme gelmifltir.Böyle bir kopyalama ifllemi mümkündürancak özellikle evrimci bilim adamlar›

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

K‹MYASAL EVR‹M ALDATMACASI26

Page 248:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

bu ifllemi "insan›n, insan veya canl› ya-ratmas›" olarak yorumlamakta ve böylekabul etmektedirler. Bu, son derece çar-pık ve gerçeklerden uzak bir mantıktır.Çünkü yaratmak, bir fleyi yoktan var et-mektir ve bu fiil sadece Allah'a mahsus-tur.

Genetik bilginin kopyalanmasıylabir canlının aynısından oluflturulması,bu canlının bafltan yaratılması manasınagelmez. Çünkü, insan veya baflka bircanlı kopyalanırken, bir canlının hücre-leri alınmakta ve kopyalanmaktadır. An-cak hiçbir zaman, yoktan bir tek canlı

KKlloonnllaammaa kkoonnuussuu yyaakk››nn bbiirrzzaammaann öönnccee bbiilliimm ççeevvrreellee--rriinnddee öönneemmllii bbiirr ggüünnddeemmmmaaddddeessii oolldduu.. KKlloonnllaammaa,,bbiilliinneenn kkaannuunnllaarr ççeerrççeevvee--ssiinnddee ggeerrççeekklleeflfleenn bbiiyyoolloo--jjiikk bbiirr ssüürreeçç oollmmaass››nnaa rraa¤¤--mmeenn eevvrriimmcciilleerr,, hheerr yyeenniibbiilliimmsseell ggeelliiflflmmee ggiibbii bbuunnuuddaa tteeoorriilleerriinnii ddeesstteekklleeyyee--bbiillmmee hheevveessiiyyllee ssaahhiipplleenn--mmeeyyee ççaall››flfltt››llaarr.. EEvvrriimmii,,iiddeeoolloojjiikk oollaarraakk ddeesstteekkllee--yyeenn bbaazz›› bbaass››nn--yyaayy››nn oorr--ggaannllaarr›› ddaa eevvrriimm yyaannll››ss››ssllooggaannllaarrllaa kkoonnuuyyuu mmaann--flfleettlleerree ttaaflfl››dd››llaarr.. KKoonnuu ççee--flfliittllii ppoolleemmiikklleerrllee eevvrriimmiinnkkaann››tt›› ggiibbii ssuunnuullmmaayyaa ççaall››--flfl››lldd››.. FFaakkaatt kkoonnuunnuunn eevv--rriimmccii ssaaffssaattaallaarrllaa uuzzaakkttaannyyaakk››nnddaann iillggiissiinniinn oollmmaadd››¤¤››aaçç››kktt››.. BBiilliimm ddüünnyyaass›› eevv--rriimmcciilleerriinn bbuu ggüüllüünnçç ççaabbaa--ss››nn›› cciiddddiiyyee bbiillee aallmmaadd››..

YYaannddaa:: KKlloonnllaammaa iiflfllleemmii--nniinn nnaass››ll ggeerrççeekklleeflflttii¤¤iinniiaaçç››kkllaayyaann yyaabbaanncc›› bbiirr bbii--lliimmsseell yyaayy››nn..

KLONLAMA

Harun Yahya (Adnan Oktar)

27

Hamile Beyaz Koyun

Siyah KafalıKoyun

Süper Yumurtlama

Cerrahi: Yumurta Kanallarına Serum Verilmesi

Kutupsal Yuvar veya Kutupsal Kürecik (n Kromozom)

Yumurta Hücresi Kromozomları(n Kromozom) Plazma

zarı

Yumurta Hücrelerinin Meiose'un

2. Değişim Aşamasında Derlenmesi

Bir Meme

Bezinin Biyopsisi

Büyümekte Olan MemeBezi Hücreleri

Mitozun Hazırlanışı

Mitoz,HücreselBölünme

HücreselBüyüme

QuiescenteHücreler

5 Gün Boyunca Fakir Bir Ortamda BüyümeDaha Sonra Hücresel Döngünün Durması

Dinlenme Halindeki Meme Bezi Hücreleri

Elektrik Akımı

Dolly

6 GünlükEmbriyon

Amerikalı bir biyolojistin incelettiği gibi "artık insanlardan vazgeçebiliriz".

Bu klonlama tekni¤i, e¤er geçerlili¤i teyit edilirse, asl›nda bir erkekten geçmeden bir difliyi olufltur-may› sa¤lar. Bizim türümüzden daha karmafl›k olan baz› türlerde oldu¤u gibi. Belirtmek gerekir ki budurumda sadece difliler üretilebilir. Fakat ‹skoçyal› araflt›rmac›lar yetiflkin bir erke¤in hücresindenerkekler üretebilme olana¤› konusunda hiç flüphe duymuyorlar.

"Embriyon" 1. Etap Hücre

2n

Birleşme

Siyah Kafalı Koyunun

Bağlı Oviducte'üne

Yerleştirme

Siyah Kafalı Bir

Koyunun Döl

Yatağına Tekrar

Yerleştirme

Hamilelik: 5 ay

2n Kromozom

Pellucide Zar

Yumurta

Hücrelerisinin

Nükleer

Enerji

Alması

‹ki Hücrenin‹rtibataGeçmesi

YumurtaHücresininElektrikselFaaliyeti

Page 249:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

hücresi bile oluflturulamamıfltır. Bu ger-çek, yaratma vasf›n›n yaln›zca Allah'amahsus oldu¤unu gösteren önemli birgerçektir. (bkz. Miller deneyi; Fox dene-yi) (Ayrıca bkz. DNA)

KKNNMM--EERR 11447700 ssaahhtteekkaarrll››¤¤››

1972'de Do¤u Rudolf'ta paleoantro-poloji tarihinde tartıflmalara yol açacakbir fosil bulundu. Bu, sadece alt çenesieksik olan tam bir kafatasıydı. Kafatasıyaklaflık 300 parçadan oluflmaktaydı. Buparçalar Richard Leakey ve efli MeaveLeakey tarafından biraraya getirildi. Da-ha sonra da Kenya Ulusal Müzesi'neKNM-ER 1470 (Kenya National Muse-um-East Rudolph 1470) ismiyle tescilettirildi ve Homo habilis'e dahil edildi.(bkz. Homo habilis)

Homo habilis türü, Australopithecusismi verilen maymunlarla birçok ortak

özellik taflır. Aynı Australopithecus gibiuzun kollu, kısa bacaklı ve maymunsubir iskelet yapısına sahiptir. El ve ayakparmakları tırmanmaya uyumludur. Buözellikleri, Homo habilis'in zamanınınço¤unu a¤açlarda geçiren bir canlı oldu-¤unu gösterir.

Homo habilis olarak nitelendirilenfosillerin bir ço¤unun kafatası hacmi650 cc'yi geçmez. Bu beyin hacmi ise,günümüz gorillerininkine oldukça ya-kındır. Öte yandan, günümüz maymun-larınınkine çok benzeyen çene yapısı da,bunun kesinlikle bir maymun oldu¤unuispatlamaktadır.

Genel kafatası özellikleriyle dahaçok Australopithecus africanus'a benzer.Aynı Australopithecus africanus gibiHomo habilis'in de kafl çıkıntıları yokturve bu özelli¤i, geçmiflte onun yanlıfl yo-rumlanmasına ve insana benzeyen bircanlı olarak gösterilmesine yol açmıfltır.

Oysa KNM-ER 1470'in genifl veuzun yapılı alnının, az belirgin olan kaflçıkıntılarının, gorillerdeki "saggitalcrest" ismi verilen kafatasının üstündekiçıkıntıdan yoksun oluflunun ve 750cc.'lik beyin hacminin, bunun insanabenzedi¤ini gösterdi¤i düflüncesi yanlıfl-tır. J. E. Cronin, bu kafatasının neden in-sana benzer olamayaca¤ını flöyle açık-lar:

Bunun kaba olarak biçimlendirilmifl yü-zü, düz naso-alveolar clivus (bu Austra-lopithecus özelli¤idir), düflük kafatasıgeniflli¤i, kesici diflleri ve büyük azı difl-leri gibi ilkel özellikler, KNM-ER 1470'in

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KNM-ER 1470 SAHTEKARLI⁄I28

KKooppyyaallaammaa,, zzaatteenn vvaarr oollaann bbiirr ggeenneettiikk bbiillggii--nniinn eekklleennmmeessiinnddeenn iibbaarreettttiirr.. BBuu iiflfllleemmddee nneeyyeennii bbiirr mmeekkaanniizzmmaa nnee ddee yyeennii bbiirr ggeenneettiikkbbiillggii üürreettiillmmiiflflttiirr..

Page 250:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Australopithecus ile paylafltı¤ı ilkel özel-liklerdir.

... KNM-ER 1470, di¤er erken homo ör-nekleri gibi, öteki ince yapılı Australopit-hecuslar'la birçok yapısal ortak özelliktaflır. Bu özellikler, sonraki geç homo ör-neklerinde (yani Homo erectuslar'da)bulunmaz.30

Michigan Üniversitesi'nden C. Lo-ring Brace ise aynı konuda flunları söy-ler:

Çenenin büyüklü¤ü ve azı difllerinin kap-ladı¤ı yerin büyüklü¤ü, ER 1470'in tamanlamıyla bir Australopithecus yüz vedifllerine sahip oldu¤unu göstermekte-dir.31

Bir di¤er ünlü paleontolog BernardWood ise flu yorumu yapar:

Bu kafatasının, Homo erectus veya Ho-mo sapiens'e benzedi¤ine dair hiçbirphenetic (genetik dizilim) veya cladistic(sınıflandırma) delil yoktur. Pheneticaçıdan, KNM-ER 1470, Olduvai'den çı-karılan di¤er Homo habilis fosilleriyleuyuflmaktadır.32

KNM-ER 1470 fosilinin bir süre içininsan fosili olarak yorumlanmasının ne-deni ise, fosili bulan Richard Leakey'ninyaptı¤ı taraflı ve yönlendirici yorumdur.Leakey, fosilin maymunsu özellikleresahip oldu¤u, ancak kafatasının may-mun olamayacak kadar büyük oldu¤u iz-lenimini vermeye çalıflmıfltır. Amaç,canlıyı bir ara geçifl formu olarak tanım-layabilmektir. ‹nsan yüzü anatomisi üze-rinde çalıflmalar yapan Prof. Tim Bro-mage, 1992 yılında bilgisayar simülas-

yonları yardımıyla ortaya çıkardı¤ı bu

gerçe¤i flöyle özetler:

KNM-ER 1470'in rekonstrüksiyonu yapı-

lırken, yüz, aynı günümüz insanlarında

oldu¤u gibi, kafatasına neredeyse tam

paralel bir biçimde infla edilmiflti. Oysa

yaptı¤ımız incelemeler, yüzün kafatasına

daha e¤imli bir biçimde infla edilmifl ol-

masını gerektirmektedir. Bu ise aynı

Australopithecus'da gördü¤ümüz may-

munsu yüz özelli¤ini meydana getirir.33

KNM-ER 1470'in 750 cc'lik kafası,

zaten onu hiçbir flekilde maymun türü-

nün dıflına çıkarmaz ve hominid yap-

maz; çünkü bu kafatası hacmine sahip

maymunlar vardır. Evrimciler maymun

kafataslarından söz ederken, genellikle

daha az beyin hacmine sahip olan flem-

panzelere baflvururlar ama gorillerden

fazla söz etmezler. fiempanzelerin beyin

hacimleri ortalama 400 cc'dir. Gorillerin

ortalama beyin hacmi ise 500 cc'dir, an-

cak büyük bireyler 700 cc hatta 750 cc'-

lik bir beyin hacmine bile sahip olabil-

mektedirler.

Dolayısıyla, KNM-ER 1470'in büyük

olan beyin hacmi, bunun bir hominid de-

¤il, iri yapılı bir maymun oldu¤unu gös-

termektedir. Nitekim bir erkek oldu¤u

tahmin edilen KNM-ER 1470'in diflleri-

nin büyük ve kafatası hacminin genifl ol-

ması, bu faktörlere ba¤lı olarak vücudu-

nun da iri oldu¤una iflaret eder.

Tüm bunlardan, KNM-ER 1470'in

yapısal olarak Australopithecus benzeri

bir maymun oldu¤u anlaflılmaktadır. Yü-

zün öne do¤ru uzamıfl yapısı, anormal

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KNM-ER 1470 SAHTEKARLI⁄I29

Page 251:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

büyüklükteki azı diflleri, bir insana aitolmayacak kadar küçük olan beyin hac-mi gibi birçok özellik bunu açıkça göste-rir. Ayrıca KNM-ER 1470'in diflleri,Australopithecus'un diflleriyle aynıdır.34

Bu durum Homo habilis sınıfındakifosillerle Australopithecus sınıfındakifosiller arasında hiçbir önemli fark ol-madı¤ının göstergesidir. Bunların hepsi,iki ayak üzerinde yürüyemeyen, insanagöre çok küçük kafatası hacimlerine sa-hip olan farklı maymun türlerinden iba-rettir. Evrimcilerin yaptıkları tek fley,bunların bazı özelliklerini kullanarak,

"maymundan insana do¤ru evrim"efsanesine bir ilk halka, bir çıkıfl

noktası oluflturabilmektir.

KKNNMM--EERR 11447722 yyaallaann››

KNM-ER 1472 bir uyluk kemi¤ifosiline verilen add›r. Bu uyluk ke-

mi¤i günümüz insanınkinden fark-sızdır. Bu kemi¤in Homo habilis fo-silleriyle aynı tabakada, ancak bir-kaç kilometre ötede bulunmufl olma-sı, Homo habilis'in iki ayaklı bircanlı oldu¤u gibi yanlıfl bir yorumayol açmıfltır. 1987 yılında bulunanOH 62 fosili, Homo habilis'in hiç desanıldı¤ı gibi iki ayaklı bir canlı ol-madı¤ını göstermifltir. Böylece sahip-siz kalan KNM-ER 1472, Homo erec-tuslar sınıfına dahil edilmifltir. (bkz.Homo erectus)

KKNNMM--WWTT 1155000000

((eenn eesskkii iinnssaann ffoossiillii))

KNM-WT 15000 ya da bir baflkaadıyla Turkana Çocu¤u iskeleti, bugünekadar bulunmufl belki de en eski ve eneksiksiz insan kalıntısıdır. (bkz. TurkanaÇocu¤u) 1.6 milyon yıl yaflında oldu¤usöylenen fosil üzerinde yapılan arafltır-malar, bunun 12 yaflında bir bireye aitoldu¤unu ve bu kiflinin boyunun yetifl-kinli¤e ulaflınca 1.80 cm civarında ola-ca¤ını göstermifltir. Neanderthal ırkı in-sanına büyük benzerlik gösteren bu fo-sil, insanın evrimi hikayesini yalanlayanen çarpıcı delillerden birisidir. (bkz. Ne-andertal Adamı:Bir insan ›rk›)

Evrimci Donald Johanson bu fosiliflöyle tarif eder:

Uzun ve zayıftı. Vücut flekli ve uzuvları-nın oranları bugünkü Ekvator Afrikalıla-rınınkiyle aynıydı. Uzuvlarının ölçüleri,bugün yetiflkin beyaz Kuzey Amerikalıla-rınkilerle tamamen uyufluyordu.

KKooaasseerrvvaatt

Evrimin önde gelen savunucular›n-dan Alexander I. Oparin, koaservat›, "s›-v› ile çevrili bir ortamda protein ya daproteine benzeyen moleküllerin birarayagelerek oluflturduklar› kümeler"35 olaraktan›mlar. Evrimciler bir dönem koaser-vatlar›n hücrenin atas› olduklar›n›, pro-teinlerin de koaservatlar›n evrimleflme-leri sonucunda ortaya ç›kt›klar›n› iddiaettiler. Ancak hiçbir tutarl›l›¤› ve bilim-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KNM-ER 1472 YALANI30

Page 252:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

sel dayana¤› olmayan bu iddia bir müd-det sonra evrimci bilim adamlar› taraf›n-dan dahi terk edildi.

En basit yap›da görünen bir canl› da-hi kendi varl›¤›n› sürdürebilmek için,enerji üreten ve dönüfltüren mekanizma-lara, ayr›ca neslini sürdürebilmek için dekompleks kal›t›m mekanizmalar›na sa-hiptir. Koaservatlar ise, tüm bu sistemler-den ve mekanizmalardan yoksun basitmolekül topluluklar›d›r. En küçük do¤aletkenlerle parçalan›p da¤›lmaya uygunyap›lar› vard›r. Bunlar›n zaman içindekendi kendilerine bu tür kompleks sis-temler gelifltirerek canland›klar›n› iddiaetmek son derece bilim d›fl› bir iddiad›r.

Koaservatlar›n canl›l›¤›n temeli ola-mayaca¤› evrimci bir kaynakta flöyle yeralmaktad›r:

Koaservat gibi metabolizmal› damlac›k-lar elbette canl› say›lamaz. Çünkü kal›t›mve mutasyon gibi iki temel karakteristik-ten yoksundurlar. Üstelik ilkel hücre, yaniProtobiyont öncesi bir oluflum basama¤›da say›lamaz. Çünkü bu damlac›klardakullan›lan maddeler bugünün organizma-lar›ndan olufluyor.36

Ne var ki, evrimi ideolojik bir sloganhaline getiren çevreler, herhangi bir bi-limsel kayg› tafl›madan evrimin pek çokterkedilmifl tezi gibi koaservatlar› da ya-y›nlar›nda evrimin önemli bir delili gibisunmaya devam ederler. Amaç her za-manki gibi konu hakk›nda detayl› bilgive araflt›rma imkan›na sahip olmayan ke-simleri yan›ltarak evrim teorisini zenginbilimsel delillere sahip bir teori gibi lan-se edebilmektir.

KOASERVAT 31

TTuurrkkaannaa ÇÇooccuu¤¤uu iisskkeelleettii,, bbuuggüünnee kkaaddaarr bbuulluunnmmuuflfl eenn eekkssiikkssiizz HHoommoo eerreeccttuuss

öörrnnee¤¤iiddiirr.. ‹‹llggiinnçç oollaann 11..66 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbuuiisskkeelleett iillee,, ggüünnüümmüüzz iinnssaann›› aarraass››nnddaa hhiiççbbiirr

bbeelliirrggiinn ffaarrkkll››ll››¤¤››nn oollmmaayy››flfl››dd››rr..

Page 253:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKoommüünniizzmm vvee EEvvrriimm

Karl Marx ve Friedrich Engels adlıiki Alman filozofun 19. yüzyılda tarihizirvesine ulaflt›rd›¤› komünizm, tümdünyada Nazilerin ve emperyalist dev-letlerin soykırımlarını dahi geride bıra-kacak kadar çok kan dökülmesine sebepoldu. (bkz. Marx, Karl) Her ne kadar1991 yılında komünizmin yıkıldı¤ı ka-bul edilse de, bu ideolojinin karanlık yü-zü, insanları dinden ve ahlaktan uzak-lafltıran materyalist felsefesi ve insanla-rın üzerindeki etkisi hala devam etmek-tedir.

20. yüzyılda dünyanın dört bir köfle-sinde terör estiren bu ideoloji, aslındaantik ça¤dan beri varolan bir düflünceyitemsil ediyordu. Bu düflünce, materya-list yani maddeyi tek de¤er olarak görenfelsefe idi. Komünizm bu felsefe üzeri-ne bina edilerek 19. yüzyılda dünyagündemine getirildi.

Komünizmin fikir babaları Marx veEngels, materyalist felsefeyi "diyalek-tik" adı verilen bir yöntemle açıklamayaçalıfltılar. (bkz. Diyalektik) Marx, insan-lık tarihinin bir çatıflmadan ibaret oldu-¤unu, mevcut çatıflmanın iflçiler ve kapi-talistler arasında geçti¤ini ve yakında ifl-çilerin ayaklanıp komünist bir devrimyapacaklarını iddia ediyordu. Her ikiside koyu birer ateist olan Marx ve En-gels, dini inançların yok edilmesini ko-münizm açısından zorunlu görüyorlardı.Fakat yapacakları eylem ve çatıflmaların

meflru bir zemine oturtulması gerekiyor-du. Darwin'in, Türlerin Kökeni adlı kita-bıyla öne sürdü¤ü evrim teorisi ise buideoloji için beklenen bilimsel kılıf ol-du. Çünkü Darwin, canlıların "yaflammücadelesi" sonucunda, di¤er bir deyifl-le "diyalektik bir çatıflma"yla ortaya çık-tıklarını ve gelifltiklerini iddia ediyordu.Dahası, yaratılıflı inkar ederek, diniinançları reddediyordu. Bu bakımdanDarwinizm, komünizmin faaliyetleriiçin sözde bilimsel bir destek oldu.

Darwinizm-komünizm ittifakının te-melini ise din düflmanlı¤ı oluflturuyor-du. Komünistlerin Darwinizm'e olanba¤lılıklarının en önemli nedeni; Darwi-nizm'in ateizme sa¤ladı¤ı göstermelikdayanaktır. David Jorafsky, SovyetMarksizm'i ve Do¤a Bilimi isimli kita-bında bu iliflkiyi flöyle açıklar:

Bilimsel yetersizli¤ine ra¤men evriminileri sürdü¤ü bilimsel karakter her türlüAllah karflıtı sistemi ve uygulamalarıhaklı çıkarmak için kullanıldı. fiimdiyekadar bunlardan en baflarılısı komünizmgibi gözüküyor ve bütün dünyadaki ta-raftarları komünizmin evrim bilimini te-mel aldı¤ı söylenerek kandırılmıfllardır.37

Komünizmin amacı, Darwin'in biyo-loji alanında uyguladı¤ı evrim teorisinininsan toplumları içinde de uygulanmasıve insanların do¤adaki vahfli hayvanlargibi bir çatıflma, savafl içinde olmasıdır.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KOMÜN‹ZM VE EVR‹M32

Page 254:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKoonnjjuuggaassyyoonn

Bakteri gibi canlıların, aralarındagen aktarımı yapma yollardan biridir.Konjugasyonda, aynı tür iki bakteri yanyana gelir, aralarında geçici bir sitoplaz-mik köprü kurulur, bu geçitten karflılıklıDNA de¤iflimi gerçekleflir. Sonra sitop-lazma köprüsü ortadan kalkar. Bakterilerbirbirinden ayrılır, oluflan bakteriler yenigen kombinasyonlarına sahip olurlar.Taflınan bu DNA kombinasyonları dayeni özelliklerin ortaya çıkmasına sebepolur.38

Konjugasyonla bakterilerde çeflitlilik

artmıfl olur. Ancak yeni bir bakteri hüc-

resi oluflmadı¤ı için söz konusu meka-

nizma, efleyli üreme olarak kabul edile-

mez.39

Fakat evrimciler ortaya çıkan bu ye-

ni kalıtsal varyasyonları efleyli üremenin

evrimsel özelli¤i olarak kabul ederler.

(Bakterilerin birbirleri ile kavuflma ya-

parak üremelerine konjugasyonla efleyli

üreme denir.) Bafllangıçtaki bakteriler

ile daha sonra oluflan bakterilerin kalıt-

sal özellikleri farklı oldu¤undan bunun

evrime bir delil oldu¤unu zannederler.

Halbuki burada bir varyasyon (çeflitlen-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KKoommüünniizzmmiinn aammaacc››,, DDaarrwwiinn''iinn bbiiyyoolloojjii aallaann››nnddaa uuyygguullaadd››¤¤›› eevvrriimm tteeoorriissiinniinn iinnssaann ttoopplluummllaarr›› iiççiinnddeeddee uuyygguullaannmmaass›› vvee iinnssaannllaarr››nn ddoo¤¤aaddaakkii vvaahhflflii hhaayyvvaannllaarr ggiibbii bbiirr ççaatt››flflmmaa vvee ssaavvaaflfl iiççiinnddee oollmmaass››dd››rr..

Page 255:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

me) söz konusudur. ‹ki bakteriden gelengenler çeflitlilik meydana getirmekte,gen havuzuna yeni bir gen veya bilgieklenmemektedir. Sonuçta, bakteri bak-teri olarak kalmakta ve yeni bir tür olufl-mamaktadır.

KKöörr SSaaaattççii SSaaççmmaall››¤¤››

((TThhee BBll››nndd WWaattcchhmmaakkeerr))

1986'da yayınladı¤ı The BlindWatchmaker adlı kitabıyla Darwinizm'inen büyük savunucusu sıfatını kazananRichard Dawkins, söz konusu kitabındaokuyucularına "Biyoloji, belli bir amaçiçin dizayn edilmifl görünümü veren kar-maflık fleylerin incelemesidir." der.40 Ric-hard Dawkins, bu itiraf›na ra¤men yafla-mın kendi kendine, tesadüfi etkilerle ev-rimleflti¤ini savunur ve bunu bir "kör sa-atçi" benzetmesiyle anlatır. Dawkins'egöre "kör saatçi" sadece kör de¤il, aynızamanda bilinçsizdir. Dolayısıyla körsaatçinin canlılı¤ın oluflumunda ileriyigörmesi, plan yapması, bir amaç gütme-si söz konusu de¤ildir.41 Fakat Dawkinsbir yandan karfl› karfl›ya kald›¤› canl›lar-daki kompleks düzenlili¤i ifade ederken,bir yandan da bunu kör tesadüf iddiala-r›yla aç›klamaya çal›flmaktad›r.

Kitabın devamında ise "e¤er birMeryem Ana heykelinin sizlere el salla-dı¤ını görseniz dahi, bir mucize ile karflıkarflıya oldu¤unuzu sanmayın" der. Çün-kü Dawkins'e göre bu, "çok küçük birolasılıktır, ama belki de heykelin sa¤ ko-lundaki atomların hepsi, tesadüfen, bir

anda aynı yönde hareket etme e¤ilimiiçine girmifl olabilirler".42

Evrimcilerin içinde bulundukları buzor durum -yani imkansızı savunmanınve açık bir gerçe¤i reddetmenin zorlu¤u-onlar› bazen bu denli mantık bozukluk-larını öne sürmeye mecbur bırakır. Apa-çık gözlemledikleri yarat›l›fl gerçe¤inikabul etmemek için çabalayan evrimci-ler bizlere önemli bir gerçe¤i göster-mektedir: Evrim teorisi adına sürdürü-len bütün çabaların yegane amacıAllah'›n apaç›k varl›¤›n› inkar etmeyeyöneliktir. Ve görüldü¤ü gibi tüm bu ça-balar daima sonuçsuz kalmaktad›r. Tümbilimsel bulgular yarat›l›fl gerçe¤ini or-taya koymakta, canl›lar› Allah'›n yarat-m›fl oldu¤unu bir kere daha kan›tlamak-tad›r.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KÖR SAATÇ‹ SAÇMALI⁄I34

EEvvrriimmiinn eenn bbüüyyüükk ssaavvuunnuuccuullaarr››nnddaann oollaannRRiicchhaarrdd DDaawwkkiinnss ddee,, ccaannll››llaarrddaa kkoommpplleekkssbbiirr ddüüzzeenniinn vvaarr oolldduu¤¤uunnuu iittiirraaff eettmmeekk zzoorruunn--ddaa kkaallmmaakkttaadd››rr.. BBuu üüssttüünn ddüüzzeenn ddee ççookk aaçç››kkbbiirr ggeerrççee¤¤ii --ccaannll››llaarr›› YYüüccee AAllllaahh''››nn yyaarraatttt››¤¤››nn››--ggöösstteerrmmeekktteeddiirr..

Page 256:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKöörreellmmiiflfl oorrggaannllaarr

ççeelliiflflkkiissii

Evrim literatüründe uzunca bir sü-re yer alan, ama geçersizli¤i anlaflıl-dıktan sonra sessiz sedasız bir kenarabırakılan iddialardan biri, "körelmiflorganlar" kavramıdır. Ancak bir kısımevrimciler, "körelmifl organlar"ı halaevrimin büyük bir delili sanmakta veöyle göstermeye çalıflmaktadırlar.

Körelmifl organlar iddiası bundan

bir asır kadar önce ortaya atılmıfltı. ‹ddi-aya göre, canlıların bedenlerinde atala-rından kendilerine miras kalmıfl, ancakkullanılmadıkları için zamanla körelmiflifllevsiz organlar yer alıyordu.

Evrimcilerin "ifllevsiz" olarak tanım-ladıkları organlar aslında "ifllevi tespitedilememifl" organlardı. Bunun en iyigöstergesi, evrimciler tarafından sayılanuzun "körelmifl organlar" listesinin gide-rek küçülmesi oldu. Alman anatomist R.Wiedersheim tarafından 1895 yılında or-taya atılan "körelmifl insan organları"listesi, apandisit, kuyruk sokumu kemi¤igibi yaklaflık 100 organı içeriyordu. An-cak bilim ilerledikçe, Wiedersheim'ınlistesindeki organların hepsinin vücuttaçok önemli ifllevlere sahip oldu¤u ortayaçıktı. Örne¤in "körelmifl organ" sayılanapandisitin, gerçekte vücuda giren mik-roplara karflı mücadele eden lenf siste-minin bir parçası oldu¤u belirlendi. Bu

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KÖRELM‹fi ORGANLAR ÇEL‹fiK‹S‹ 35

RRiicchhaarrdd DDaawwkkiinnss''iinn TThhee BBlliinndd WWaattcchhmmaakkeerraaddll›› kkiittaabb››

EEvvrriimmcciilleerr ttaarraaff››nnddaann ""kköörreellmmiiflfl oorrggaann""oollaarraakk kkaabbuull eettttiirriillmmeeyyee ççaall››flfl››llaann bbaa--ddeemmcciikklleerriinn --öözzeelllliikkllee eerriiflflkkiinn yyaaflflllaarraa

kkaaddaarr-- bboo¤¤aazz››,, eennffeekkssiiyyoonnllaarraa kkaarrflfl›› kkoo--rruummaaddaa öönneemmllii rrooll ooyynnaadd››¤¤›› kkeeflflffeeddiillddii..

Page 257:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

gerçek, 1997 tarihli bir tıp kayna¤ındaflöyle belirtilir:

Vücuttaki timus, karaci¤er, dalak, apan-disit, kemik ili¤i gibi baflka organlar len-fatik sistemin parçalarıdır. Bunlar da vü-cudun enfeksiyonla mücadelesine yardımederler.43

Aynı "körelmifl organlar" listesindeyer alan bademciklerin ise bo¤azı, özel-likle eriflkin yafllara kadar, enfeksiyonla-ra karflı korumada önemli rol oynadı¤ıkeflfedildi. Omurili¤in sonunu oluflturankuyruk sokumunun, le¤en kemi¤i çev-resindeki kemiklere destek sa¤ladı¤ı veküçük bazı kasların tutunma noktası ol-du¤u anlaflıldı. ‹lerleyen yıllarda yine"körelmifl organlar" olarak sayılan timüs

bezinin T hücrelerini harekete geçirerekvücudun savunma sistemini aktif halegetirdi¤i; pineal bezin önemli hormonla-rın üretilmesinden sorumlu oldu¤u; tiro-id bezinin bebeklerde ve çocuklardadengeli bir büyümenin gerçekleflmesinisa¤ladı¤ı; pitüiter bezin de birçok hor-mon bezinin do¤ru çalıflmasını kontroletti¤i ortaya çıktı. Darwin tarafından"körelmifl organ" olarak nitelendirilengözdeki yarım ay fleklindeki çıkıntınınise gözün temizlenmesi ve nemlendiril-mesi ifline yaradı¤ı anlaflıldı.

Nitekim bugün pek çok evrimci "kö-relmifl organlar" hikayesinin cehalettenkaynaklanan bir argüman oldu¤unu ka-bul etmifl durumdad›r. Evrimci biyolog

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KÖRELM‹fi ORGANLAR ÇEL‹fiK‹S‹ 36

EEvvrriimmccii bbiiyyoollooggllaarr››nn ""kköörreellmmiiflfl oorrggaann"" ssaanndd››kkllaarr›› aappaannddiissiittiinn ((aallttttaa)) vvüüccuudduunnssaavvuunnmmaa ssiisstteemmiinnddee öönneemmllii rrooll ooyynnaadd››¤¤›› aarrtt››kk aannllaaflfl››llmm››flfl bbuulluunnmmaakkttaadd››rr..KKuuyyrruukk ssookkuummuu oollaarraakk bbiilliinneenn oommuurriillii¤¤iinn eenn aalltt kkeemmii¤¤ii iissee ((ssoollddaa)) yyiinnee ""kköö--rreellmmiiflfl oorrggaann"" ddee¤¤iill,, öönneemmllii kkaassllaarr››nn ttuuttuunnmmaa nnookkttaass››dd››rr..

kkuuyyrruukk ssookkuummuu

aappaannddiissiitt

Page 258:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

S. R. Scadding Evolutionary Theory(Evrimsel Teori) dergisinde yazd›¤›"Körelmifl Organlar Evrime Delil Olufl-turur mu?" bafll›kl› makalesinde bu ger-çe¤i flöyle ifade eder:

(Biyoloji hakk›ndaki) bilgimiz artt›kça,körelmifl organlar listesi de giderek kü-çüldü... Bir organ›n ifllevsiz oldu¤unutespit etmek mümkün olmad›¤›na ve za-ten körelmifl organlar iddias› bilimsel birözellik tafl›mad›¤›na göre, "körelmifl or-ganlar"›n evrim teorisi lehinde herhangibir kan›t oluflturamayaca¤› sonucuna va-r›yorum. (S. R. Scadding, "Do 'VestigialOrgans' Provide Evidence for Evoluti-on?", Evolutionary Theory, Cilt 5, May›s1981, s. 173)

Körelmifl organlar iddiasında evrim-cilerin yaptıkları çok önemli bir de man-tık hatası vardı. Daha önce de belirtildi-¤i gibi evrimciler tarafından ortaya atı-lan iddia, canlılardaki körelmifl organla-rın geçmiflteki atalarından miras kaldı-¤ıydı. Oysa "körelmifl organ" oldu¤usöylenen bazı organlar, insanın atası ol-du¤u iddia edilen canlılarda yoktur. Ör-ne¤in evrimciler tarafından insanın atasıoldu¤u söylenen bazı maymunlardaapandisit bulunmaz. Körelmifl organlartezine karflı çıkan biyolog H. Enoch bumantık hatasını flöyle dile getirmektedir:

‹nsanların apandisiti vardır. Ancak dahaeski ataları olan alt maymunlarda apan-disit bulunmaz. Sürpriz bir biçimdeapandisit, daha alt yapılı memelilerde,örne¤in opossumlarda tekrar belirir. Öy-leyse evrim teorisi bunu nasıl açıklayabi-lir?44

Evrimciler tarafından ortaya atılankörelmifl organlar senaryosu kendi için-de hem mantık hataları içermektedir,hem de bilimsel olarak yanlıfltır. ‹nsan-larda, sözde atalarından miras kalmıflolan hiçbir körelmifl organ yoktur. Çün-kü insanlar di¤er canlılardan rastlantılar-la türememifl, bugünkü formlarıyla ek-siksiz ve mükemmel bir biçimde yaratıl-mıfllardır.

KKPP 227711

((KKaannaappoo›› HHoomm››nn››dd 11 vveeyyaa

KKaannaappoo›› DDiirrsseekk KKeemmii¤¤ii FFoossiillii))

bkz. Kanapoi dirsek kemi¤i fosilisahtekarl›¤›

KKrroommoozzoomm

Hücrenin çekirde¤indeki DNA mole-külü kromozom adlı özel kılıflarda pa-ketlenir. (bkz. DNA) Tek hücrede bulu-nan kromozomlarda paketlenen DNAmolekülünün toplam uzunlu¤u 1 metre-yi bulur. Kromozomun toplam kalınlı¤ıise 1 nanometre yani metrenin milyardabiri kadardır. Yaklaflık 1 metre uzunlu-¤undaki DNA molekülü bu küçücük ala-na paketlenmifl flekildedir.

Her insan hücresinin (üreme hücrele-ri hariç) çekirde¤inde 46 kromozom var-dır. Her bir kromozomu, gen sayfaların-dan meydana gelmifl bir cilde benzetir-sek, hücrede insanın tüm özellikleriniiçeren 46 ciltlik bir "hücre ansiklopedi-si" vardır diyebiliriz. Bu hücre ansiklo-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KP 271 37

Page 259:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

pedisinin içerdi¤i bilgi, tam 920 ciltlik

Britannica Ansiklopedisinin içerdi¤i bil-

giye eflde¤erdir.

DNA molekülünü içeren kromozom

paketleri aslında çok daha küçük özel

ambalaj sistemlerinden oluflur. Bu mole-

kül önce adeta bir ipin makaraya sarıl-

ması gibi sıkı sıkıya "histon" adlı özel

proteinlere sarılır. Bu histon makaralara

sarılmıfl DNA bölümleri, "nükleozom"

olarak adlandırılır. Bu nükleozom bö-

lümleri DNA'nın korunması ve zarar

görmemesi için özel olarak dizayn edil-

mifltir. Nükleozomlar ucuca eklendi¤in-

de kromatinleri olufltururlar. Kromatin-

ler iyice birbirine sarılıp kıvrılarak yo-

¤un yumaklar meydana getirirler. Ve

böylece DNA molekülü kendi uzunlu¤u-

nun milyarda biri kadar küçük olan bir

yere muhteflem bir flekilde sı¤dırılmıfl

olur.

KKrroossss››nngg--oovveerr

((CCrroossss››nngg--oovveerr))

((ÇÇaapprraazz ççiiffttlleeflflmmee))

Mayoz bölünme s›ras›nda, anne ve

babadan gelen benzer (homolog) kromo-

zomlar›n aras›ndaki gen al›flverifline

"krossing-over" (çapraz çiftleflme) denir.

Homolog kromozomlar›n kardefl olma-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KROMOZOM38

YYaakkllaaflfl››kk 11 mmeettrree uuzzuunnlluu¤¤uunnddaakkii DDNNAA mmoolleekküülllleerrii,, mmeettrreenniinn mmiillyyaarrddaa bbiirrii kkaall››nnll››¤¤››nnaa ssaahhiippkkrroommoozzoommllaarr››nn iiççiinnee ss››¤¤dd››rr››llmm››flfltt››rr..

Page 260:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yan kromatidleri sarmal yaparlar. Birbir-lerine de¤dikleri noktalarda gen al›flveri-fli olur. Çapraz çiftleflme canl›larda kro-mozomlar›n gen diziliflinde bir de¤iflimeyol açar. Bu olay sayesinde genetik var-yasyonlar meydana gelir ki bu da tür içiçeflitlili¤e sebep olur. Fakat, bir türün birbaflka türe dönüflmesi gibi bir durum sözkonusu olmaz.

Canl›lardaki çeflitlili¤i sa¤layan et-ken "krossing-over"dir. Krossing-over'de benzer kromozomlar aras›ndatekli ya da çiftli parça de¤iflimi söz ko-nusudur. De¤iflen buparçalar kromo-zomlara yeni genkombinasyonlar›verece¤i için yavru-larda, ana ve babada ol-mayan özelliklerin orta-ya ç›kmas› da mümkün-dür. Bu durum tipik bir var-yasyon örne¤idir. Sonuçta,anne ve babada zaten mevcutolan genler bir araya gelmifl veyeni kombinasyonlar meydana ge-tirmifllerdir. Ancak evrimcilerin iddiaetti¤i gibi yeni bir tür ortaya ç›kmas›,baflka bir canl›ya dönüflmesi söz konusude¤ildir. Dolay›s›yla öne sürülen varyas-yon örnekleri evrimin bir kan›t› say›la-mazlar. (bkz. Mikro evrimin geçersizli-¤i; Makro evrim masal›)

Biyolog Edward Deevey de, çaprazçiftlefltirmenin hep belirli genetik sınır-lar içinde gerçekleflti¤ini flöyle açıklar:

"Çapraz çiftlefltirme yöntemiyle çok

önemli sonuçlara varılmıfltır... Ama so-nuçta bu¤day hala bu¤daydır ve örne¤inüzüm de¤ildir. Domuzlar üzerinde kanatoluflturmamız da, kuflların yumurtalarınısilindir fleklinde üretmeleri kadar imkan-sızdır. Daha güncel bir örnek, son biryüzyıl içinde dünyadaki erkek nüfusundagörülen boy ortalaması yükseliflidir. Da-ha iyi beslenme ve bakım koflulları saye-

sinde erkekler son bir yüzyıl için-de rekor sayılabilecek bir boyortalamasına ulaflmıfltır, amabu artıfl giderek durma nok-tasına gelmifltir. Çünkü va-rabilece¤imiz genetik sını-ra dayanmıfl durumda-yız."45

Kısacası bitki ve hay-vanlar üzerindeki bu türçalıflmalar, ancak bir tü-rün genetik bilgisinin sı-nırları içinde kalan bazıde¤iflimler meydana getir-mekte, ancak hiçbir zaman

türlere yeni bir genetik bilgieklememektedir. Farklı kö-

pek, inek ya da at cinslerini nekadar çiftlefltirirseniz çiftleflti-rin, sonuçta ortaya yine köpek-ler ya da atlar çıkacak, ama yenitürler oluflmayacaktır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KROSSING-OVER

ÇÇaapprraazz ççiiffttlleeflflttiirrmmee hheepp bbeelliirrllii ggeenneettiikkss››nn››rrllaarr iiççiinnddee ggeerrççeekklleeflfliirr.. ÖÖrrnnee¤¤iinnbbuu¤¤ddaayy hheerr zzaammaann bbuu¤¤ddaayydd››rr..

39

Page 261:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKuuflflllaarr››nn kköökkeennii

Evrim teorisi, kuflların küçük yapılı

ve etobur theropod dinozorlardan, yani

sürüngenlerden türedi¤i iddiasındadır.

Oysa kufllar ile sürüngenler arasında ya-

pılacak bir karflılafltırma, bu canlı sınıf-

larının birbirlerinden çok farklı oldukla-

rını ve aralarında bir evrim gerçekleflmifl

olamayaca¤ını gösterir.

Kufllar ve sürüngenler arasında bir-

çok yapısal farklılık bulunur. Bunlardan

en önemlilerinden biri kemiklerin yapı-

sıdır. Evrimciler tarafından kuflların ata-

sı olarak kabul edilen dinozorların ke-

mikleri, büyük ve cüsseli yapıları nede-

niyle kalındır ve içleri dolguludur. Buna

karflın yaflayan ve soyu tükenmifl tüm

kuflların kemiklerinin içleri bofltur ve bu

sayede çok hafiftir. Bu hafif kemik yapı-

sı, kuflların uçabilmesinde büyük önem

taflır.

Sürüngenler ve kufllar arasındaki bir

di¤er farklılık da metabolik yapıdır. Sü-

rüngenler canlılar dünyasında en yavafl

metabolik yapıya sahipken, kufllar bu

alandaki en yüksek rekorları ellerinde

tutarlar. Örne¤in bir serçenin vücut ısısı,

hızlı metabolizması nedeniyle zaman za-

man 48°C'ye kadar çıkabilir. Di¤er taraf-

ta ise sürüngenler kendi vücut ısılarını

bile kendileri üretmez, bunun yerine vü-

cutlarını güneflten gelen ısıyla ısıtırlar.

Sürüngenler do¤adaki en az enerji tüke-

ten canlılar iken, kufllar en fazla enerji

tüketen canlılardır.

Kuzey Carolina Üniversitesi profe-

sörü Alan Feduccia, bir evrimci olması-

na karflılık, bilimsel bulgulara dayanarak

kuflların dinozorlarla akraba oldu¤u te-

orisine kesinlikle karflı çıkmaktadır. Fe-

duccia sürüngen-kufl evrimi tezi hakkın-

da ise genel anlamda flöyle demektedir:

25 sene boyunca kuflların kafataslarını

inceledim ve dinozorlarla aralarında

hiçbir benzerlik görmüyorum. Kuflların

dört ayaklılardan evrimleflti¤i teorisi,

paleontoloji alanında 20. yüzyılın en bü-

yük utancı olacaktır.46

Kansas Üniversitesi'nde eski kufllar

üzerinde uzman olan Larry Martin de

kuflların dinozorlarla aynı soydan geldi-

¤i teorisine karflı çıkmaktadır. Martin,

evrimin bu konuda içine düfltü¤ü çeliflki-

den söz ederken, "do¤rusunu söylemek

gerekirse, e¤er dinozorlarla kuflların ay-

nı kökenden geldiklerini savunuyor ol-

saydım, bunun hakkında her kalkıp ko-

nuflmak zorunda oluflumda utanıyor ola-

caktım" demektedir.47

Ancak tüm bilimsel bulgulara ra¤-

men, hiçbir somut delile dayanmayan

"dinozor-kufl evrimi" senaryosu ısrarla

savunulmaktadır. Bu arada, bu senaryo-

ya delil oluflturmayan bazı kavramlar da,

yüzeysel bir üslup içinde "dinozor-kufl

ba¤lantısının kanıtı" gibi sunulmaktadır.

Örne¤in bazı evrimci yayınlarda, di-

nozorların kalça kemiklerindeki farklı-

lıklardan yola çıkılarak, kuflların dino-

zorlardan evrimleflti¤i tezine bir daya-

nak sa¤landı¤ı sanılmaktadır. Söz konu-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KUfiLARIN KÖKEN‹40

Page 262:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

su kalça kemi¤i farklılı¤ı, Saurischian(sürüngen-benzeri kalça kemerliler) veOrnithischian (kufl-benzeri kalça kemer-liler) gruplarına ba¤lı dinozorlar arasın-dadır. ‹flte bu "kufl-benzeri kalça kemerlidinozorlar" kavramı, zaman zaman "di-nozor-kufl evrimi" iddiasına bir delil ola-rak algılanmaktadır.

Oysa söz konusu kalça kemeri farklı-lı¤ı, kuflların atalarının dinozorlar oldu-¤u iddiasına hiçbir destek sa¤lamamak-tadır. Çünkü Ornithischian (kufl-benzeri kalça kemerliler)gruplarına ba¤lı dino-zorlar, di¤er anato-mik özellikleri açı-sından hiçbir flekil-de kufllara benzemez. Örne¤in kısa ba-caklara, dev bir gövdeye, zırha benzerdev pullu bir deriye sahip olan (hatta sa-vafl tanklarına benzetilen) Ankylosaurus,Ornithischian grubuna ba¤lı bir kufl-benzeri kalça kemerli dinozordur. Bunakarflılık, bazı anatomik özellikleri ile

kufllara benzetilebilecek olan uzun ba-caklı, kısa ön ayaklara sahip ince yapılıStruthiomimus ise Saurischian (sürün-gen-benzeri kalça kemerliler) grubunadahildir.48

Görülmektedir ki, kalça kemeri yapı-sı hiçbir flekilde dinozorlar ile kufllararasında evrimsel bir iliflki oldu¤u iddi-asına delil oluflturmamaktadır. "Kufl-benzeri kalça kemerli dinozorlar" tanı-

mı, sadece benzerliktenkaynaklanan bir ta-nımdır ve iki canlıgrubu arasındakidi¤er büyük ana-

tomik farklılıklar,bu benzerli¤i ev-

rimci bir bakıfl açı-sıyla dahi yorumla-

mayı imkansız kıl-maktadır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KUfiLARIN KÖKEN‹ 41

DDiinnoozzoorrllaarr››nn kkeemmiikklleerrii,, bbüüyyüükk vvee ccüüsssseelliiyyaapp››llaarr›› nneeddeenniiyyllee kkaall››nndd››rr vvee iiççlleerrii ddoollgguu--lluudduurr.. BBuunnaa kkaarrflfl››nn,, yyaaflflaayyaann vvee ssooyyuu ttüü--kkeennmmiiflfl ttüümm kkuuflflllaarr››nn kkeemmiikklleerriinniinn iiççlleerriibbooflflttuurr vvee bbuu ssaayyeeddee ççookk hhaaffiiffttiirr..

Page 263:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KKuuflfl aakkccii¤¤eerrlleerriinniinn kköökkeennii

Sürüngen-kufl evrimi senaryosunuimkansız kılan nedenlerden biri, kufl ak-ci¤erinin evrimle açıklanamayan özgünyapısıdır.

Kara canlılarının akci¤erleri "çiftyönlü" bir yapıya sahiptir: Nefes almasırasında hava, akci¤erdeki dallanmıflkanallar boyunca ilerler ve küçük havakeseciklerinde durur. Oksijen-karbondi-oksit alıflverifli burada gerçeklefltirilir.Ancak daha sonra, kullanılmıfl olan buhava, tam ters yönde hareket eder ve gel-di¤i yolu izleyerek akci¤erden çıkar, anabronfl yoluyla da dıfları atılır.

Kufllarda ise hava, akci¤er kanalı bo-yunca "tek yönlü" hareket eder. Akci¤er-lerin girifl ve çıkıfl kanalları birbirlerin-den farklıdır ve bu kanallar boyunca

uzanan özel hava kesecikleri sayesinde

hava daimi olarak akci¤er içinde tek

yönlü olarak akar. Bu sayede kufl, hava-

daki oksijeni kesintisiz olarak alabilir.

Böylece kuflun yüksek enerji ihtiyacı

karflılanmıfl olur. "Avien akci¤er" olarak

bilinen bu özel solunum sistemi, Avust-

ralya'daki Otega Üniversitesi'nden mo-

leküler biyolog Michael Denton, tarafın-

dan flöyle anlatılmaktadır:

Kufllarda ana bronfl, akci¤er dokusunu

oluflturan tüplere ayrılır. "Parabronfl"

olarak adlandırılan bu tüpler sonunda

tekrar birleflerek, havanın akci¤erler bo-

yunca tek bir yönde devamlı akımın› sa¤-

layacak sistemi meydana getirirler...

Kufllardaki akci¤erlerin yapısı ve genel

solunum sisteminin çalıflması tümüyle

kendine özgüdür. Kufllardaki bu "avien"

sistemi baflka hiçbir omurgalı akci¤erin-

de bulunmaz. Bu sistem bütün kufl türle-

rinde aynıdır.49

Önemli olan, çift yönlü hava ak›fl›na

sahip olan sürüngen akci¤erinin, tek

KUfi AKC‹⁄ERLER‹N‹N KÖKEN‹42

Page 264:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yönlü hava ak›fl›na sahip olan kufl akci-¤erine evrimleflmesinin imkans›z oluflu-dur. Çünkü bu iki akci¤er yap›s›n›n ara-s›nda kalacak bir "geçifl" modeli müm-kün de¤ildir. Bir canl› yaflamak için sü-rekli nefes almak zorundad›r ve akci¤eryap›s›n›n bafltan afla¤› de¤iflmesi, araaflamalarda mutlak ölümle sonuçlana-cakt›r. Kald› ki bu de¤ifliklik evrim teori-sine göre milyonlarca y›lda kademe ka-deme gerçekleflmelidir. Oysa çok iyi bi-lindi¤i gibi akci¤eri çal›flmayan bir can-l› birkaç dakikadan fazla yaflayamaz.

Micheal Denton A Theory in Crisis(Kriz ‹çinde Bir Teori) adl› kitab›nda,kufl akci¤erinin kökenine evrimci biraç›klama getirmenin imkans›zl›¤›n› flöy-le belirtir:

Böyle tamamen de¤iflik bir solunum sis-teminin azar azar küçük de¤ifliklerlestandart omurgalı dizaynından evrimlefl-mifl oldu¤u iddiası, düflünülmeden ortayaatılmıfl bir tezdir. Solunum faaliyetinin buevrim süresince hiç aksamadan korun-

ması, organizmanın hayatını sürdürmesi

için gereklidir. En küçük bir eksik fonksi-

yon ölümle sonuçlanacaktır. Kufl akci¤e-

ri de, içinde dallanmıfl olan parabronfllar

ve bu parabronfllarda hava sa¤lanmasını

garanti eden hava kesesi sistemi ile bir-

likte en üst düzeyde geliflmifl olana kadar

ve beraberce, iç içe geçmifl mükemmel

bir flekilde ifllevini yapana kadar, bir so-

lunum organı olarak görev yapamaz.50

Kısacası, kara tipi akci¤erden hava

tipi akci¤ere geçifl, ara geçifl safhasında

bulunan bir akci¤erin hiçbir ifllevselli¤i-

nin olmaması nedeniyle mümkün de¤il-

dir.

Bu konuda belirtilmesi gereken ikin-

ci nokta, sürüngenlerin diyaframlı, kufl-

ların ise diyaframsız bir solunum siste-

mine sahip olmasıdır. Bu farklı yapı da,

yine iki akci¤er tipi arasında gerçeklefle-

cek bir evrimi imkansız kılar. Solunum-

sal fizyoloji alanında otorite sayılan John

Ruben, bu konuda flu yorumu yapar:

Theropod bir dinozorun kufllara evrim-

KUfi AKC‹⁄ERLER‹N‹N KÖKEN‹ 43

Page 265:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

leflmesi, diyaframında ciddi bir handikapoluflmasını gerektirecektir, ama bu du-rum canlının nefes alma yetene¤ini çokkritik bir biçimde sınırlayacaktır... Bunaneden olabilecek bir mutasyonun seçicibir avantaj sa¤laması imkansız görün-mektedir.51

Kufl akci¤erinin evrime meydanokuyan bir di¤er özelli¤i, hiçbir zamanhavasız kalmayan ve kaldı¤ında"çökme" tehlikesiyle karflılaflanilginç yapısıdır. Michael Den-ton bu konuyu da flöyle açık-lar:

Bu denli farklı bir so-lunum sisteminin,standart omurgalıdizaynından nasılevrimleflmifl olabi-lece¤ini düflünmek neredeyse imkansız-dır. Özellikle de solunum sisteminin çalı-flır halde korunmasının bir organizmanınyaflamı için ne kadar zorunlu oldu¤u dü-flünüldü¤ünde. Dahası, avien akci¤erinin

kendi özgü form ve fonksiyonu, daha birçok özelleflmifl adaptasyonu gerektire-cektir... Çünkü öncelikle, avien akci¤erivücut duvarlarına sıkıca tutturulmuflturve hacim olarak genifllemesi mümkün de-¤ildir. Öte yandan, akci¤erdeki hava tüp-lerinin çok dar yarıçapları ve bunların

içindeki herhangi bir sıvınınyüksek yüzey gerilimi nedeniy-

le, avien akci¤eri, di¤er omur-galıların aksine, kendi içinde çök-

müfl bir durumdan alınıp yenidenhavayla doldurulamaz... (Bu yüzden)Kufllarda, akci¤erin içindeki hava

kesecikleri, di¤er omurgalılarınaksine, hiçbir zaman boflaltıl-maz. Aksine ci¤erler ilk geliflme-

ye baflladıkları andan itibaren (emb-riyo aflamasında) daima ya sıvıyla ya dahavayla doludurlar.52

Elbette ki, sürüngenlerin ve di¤eromurgalıların akci¤erlerinden tamamenfarklı olan ve ola¤anüstü derecede has-sas dengelere dayanan bu sistem, evri-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KUfi AKC‹⁄ERLER‹N‹N KÖKEN‹44

SSÜÜRRÜÜNNGGEENN AAKKCC‹‹⁄⁄EERR‹‹SSÜÜRRÜÜNNGGEENN AAKKCC‹‹⁄⁄EERR‹‹

hhaavvaa ggiirriiflfl çç››kk››flfl››

bbrroonnflflllaarr

aallvveeooll

KKUUfifi AAKKCC‹‹⁄⁄EERR‹‹KKUUfifi AAKKCC‹‹⁄⁄EERR‹‹

ppaarraabbrroonnflflllaarr

hhaavvaa ggiirriiflfl

hhaavvaa çç››kk››flfl

KKuuflfl aakkccii¤¤eerrlleerrii,, kkaarraa ccaannll››llaarr››nn››nn aakkccii¤¤eerrlleerriinnee ggöörree ttaammaammeenn tteerrss bbiiççiimmddee iiflfllleerr.. KKaarraa ccaannll››llaarr››hhaavvaayy›› aayynn›› kkaannaallddaann aall››rr vvee vveerriirrlleerr.. KKuuflflllaarrddaa iissee hhaavvaa,, aakkccii¤¤eerrlleerrddee ssüürreekkllii tteekk bbiirr yyöönnddeehhaarreekkeett eeddeerr.. BBuu,, aakkccii¤¤eerrlleerriinn eettrraaff››nnddaa bbuulluunnaann öözzeell ""hhaavvaa kkeesseecciikklleerrii"" ttaarraaff››nnddaann ssaa¤¤llaannmmaakk--ttaadd››rr.. BBuu kkeesseecciikklleerr,, uuççuuflfl ss››rraass››nnddaa yyüükksseekk mmiikkttaarrddaa ookkssiijjeennee iihhttiiyyaaçç dduuyyaann kkuuflflllaarr iiççiinn öözzeelloollaarraakk yyaarraatt››llmm››flflllaarrdd››rr.. BBööyyllee bbiirr yyaapp››nn››nn ssüürrüünnggeenn aakkccii¤¤eerriinnddeenn eevvrriimmlleeflfleerreekk oorrttaayyaa çç››kkmmaass›› iisseeiimmkkaannss››zzdd››rr,, ççüünnkküü iikkii ffaarrkkll›› aakkccii¤¤eerr yyaapp››ss›› aarraass››nnddaakkii ""aarraa"" bbiirr yyaapp››yyllaa nneeffeess aall››nnaammaazz..

Page 266:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KUŞLARA ÖZEL SOLUNUM SİSTEMİKUŞLARA ÖZEL SOLUNUM SİSTEMİ

NNEEFFEESS AALLIIRRKKEENNKKuuflfluunn nneeffeess bboorruussuunnddaann iiççeerriiggiirreenn tteemmiizz hhaavvaa,, hheemm aakkccii¤¤ee--rree,, hheemm ddee aakkccii¤¤eerriinn aarrkkaass››nn--ddaa bbuulluunnaann aarrkkaa hhaavvaa kkeessee--cciikklleerriinnee ggiirreerr.. AAkkccii¤¤eerrddee bbuulluu--nnaann kkiirrlleennmmiiflfl hhaavvaa iissee öönn hhaa--vvaa kkeesseecciikklleerriinnee aakkttaarr››ll››rr..

NNEEFFEESS VVEERR‹‹RRKKEENNKKuuflfl nneeffeess vveerriirrkkeenn,, aarrkkaa hhaavvaakkeesseecciikklleerriinnddee bbiirriikkttiirriillmmiiflfloollaann tteemmiizz hhaavvaa,, aakkccii¤¤eerriinn iiççii--nnee ddoollaarr.. BBuu ssiisstteemm ssaayyeessiinn--ddee kkuuflfluunn ccii¤¤eerrlleerriinnddee tteemmiizzhhaavvaa aakk››mm›› hhiiçç kkeessiillmmeeddeennddeevvaamm eeddeerr..

fifieemmaallaarrddaa ççookk bbaassiittlleeflflttiirriillmmiiflfl oollaarraakk ggöösstteerriilleenn bbuu aakkccii¤¤eerr ssiisstteemmiinniinn ddaahhaa ppeekk ççookk ddeettaayy››vvaarrdd››rr.. ÖÖrrnnee¤¤iinn ccii¤¤eerrlleerrllee kkeesseecciikklleerriinn bbaa¤¤llaanntt›› nnookkttaallaarr››nnddaa,, hhaavvaann››nn ddoo¤¤rruu yyöönnddee aakkmmaass››nn››ssaa¤¤llaayyaann öözzeell tt››kkaaççllaarr vvee kkaappaakkçç››kkllaarr bbuulluunnmmaakkttaadd››rr.. TTüümm bbuunnllaarr hheemm eevvrriimm iiddddiiaass››nnaa yyöönneelliikkkkeessiinn bbiirr ddaarrbbee,, hheemm ddee aaçç››kk bbiirr yyaarraatt››ll››flfl ddeelliilliiddiirr.. AAllllaahh kkuuflflllaarr›› mmüükkeemmmmeell öözzeelllliikklleerree ssaahhiippoollaarraakk yyaarraattmm››flfltt››rr.. AAllllaahh üüssttüünn ggüüçç ssaahhiibbii bbiirr YYaarraatt››cc››''dd››rr..

Page 267:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

min iddia etti¤i gibi bilinçsiz mutasyon-

larla kademe kademe geliflmifl olamaz.

Denton, kufl akci¤erinin bu yapısının

Darwinizm'i geçersiz kıldı¤ını flöyle ifa-

de etmektedir:

Kufl akci¤eri, bizleri, Darwin'in "e¤er

birbirini takip eden çok sayıda küçük de-

¤ifliklikle kompleks bir organın oluflması-

nın imkansız oldu¤u gösterilse, teorim

kesinlikle yıkılmıfl olacaktır" fleklindeki

meydan okuyufluna cevap vermeye götür-

mektedir.53

KKuuflfl ttüüyylleerriinniinn kköökkeennii

Kuflların sürüngenlerden evrimleflti-

¤ini iddia eden evrim teorisi, bu iki ayrı

canlı sınıfı arasındaki dev farkları asla

açıklayamamaktadır. Kufllarla sürüngen-

lerin arasına aflılmaz bir uçurum koyan

bir özellik ise, tamamen kufllara has bir

yapı olan tüylerdir.

Kufl tüylerindeki yarat›l›fl hiçbir ev-

rimsel süreçle açıklanamayacak kadar

komplekstir. Ünlü kufl bilimci Alan Fe-

duccia, "Tüylerin her özelli¤i aerodina-

mik fonksiyona sahiptir. Hafiftirler, kal-

dırma kuvvetleri vardır ve kolaylıkla es-

ki biçimlerine dönebilirler" der. Feduc-

cia, evrim teorisinin bu konudaki çare-

sizli¤ini ise flöyle kabul eder:

Uçmak için böylesine tasarlanmıfl bir or-

ganın, nasıl olup da ilk baflta baflka bir

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KKuuflfl aakkccii¤¤eerrii iiççiinnddee yyeerr aallaann vvee hhaavvaann››nn tteekk yyöönnllüü oollaarraakk hhaarreekkeett eettmmeessiinnii ssaa¤¤llaayyaann kküüççüükk""ppaarraabbrroonnflfl"" ttüüpplleerrii.. BBuu ttüüpplleerriinn hheerr bbiirrii 00..55 mmmm ççaapp››nnddaadd››rr..

KUfi TÜYLER‹N‹N KÖKEN‹46

Page 268:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

amaca yönelik olarak ortaya çıktı¤ınıanlayamıyorum.54

Ayrıca tüylerin ortasında hepimizinbildi¤i uzun ve sert bir boru vardır. Buborunun her iki tarafından yüzlerce tüyçıkar. Boyları ve yumuflaklıkları farklıolan bu tüyler kufla aerodinamik özellikkazandırır. Ancak daha da ilginç olanı,bu tüylerin her birinin üzerinde de, "tüy-cük" denilen ve gözle görülemeyecekkadar küçük olan çok daha küçük tüyle-rin bulunmasıdır. Bu tüycüklerin üzerin-de ise "çengel" adı verilen minik kanca-lar vardır. Bu kancalar sayesinde hertüycük birbirine sanki bir fermuar gibitutunur.

Turna kuflunun tek bir tüyünün üze-rinde, tüy borusunun her iki yanındauzanan 650 tane incecik tüy vardır. Bun-ların her birinde ise 600 adet karflılıklıtüycük bulunur. Bu tüycüklerin her biriise, 390 tane çengelle birbirlerine ba¤la-nır. Çengeller bir fermuarın iki tarafı gi-

bi birbirine kenetlenmifltir. Çen-geller herhangi bir fle-

kilde birbirinden

ayrılırsa, kuflun bir defa silkinmesi veya

daha a¤ır hallerde gagasıyla tüylerini

düzeltmesi tüylerin eski haline dönmesi

için yeterlidir.

Tüylerin bu kompleks yap›s›n›n rast-

lantısal mutasyonlar sonucunda sürün-

gen pulundan evrimleflti¤ini savunmak,

hiçbir bilimsel temeli olmayan dogmatik

bir inanıfltan baflka bir fley de¤ildir. Nite-

kim neo-Darwinizm'in duayenlerinden

biri olan Ernst Mayr, bu konuda yıllar

önce flu itirafta bulunmufltur:

Duyu organları, örne¤in bir omurgalı

gözünün ya da bir kuflun tüyleri gibi ku-

sursuzca dengelenmifl sistemlerin rast-

lantısal mutasyonlar sonucunda geliflebi-

lece¤ini varsaymak, bir insanın inandırı-

cılı¤ı üzerinde ciddi bir sınırlamadır.55

Tüylerdeki bu üstün yarat›l›fl, Char-

les Darwin'i de çok düflündürmüfl, hatta

tavuskuflu tüylerindeki mükemmel este-

tik, kendi ifadesiyle Darwin'i "hasta et-

mifl"tir. Darwin, arkadaflı Asa Gray'e

yazdı¤ı 3 Nisan 1860 tarihli mektupta

"gözü düflünmek ço¤u zaman beni te-orimden so¤uttu. Ama kendimi zamanlabu probleme alıfltırdım" dedikten sonra

flöyle devam eder:

SSÜÜRRÜÜNNGGEENN PPUULLLLAARRII

SSüürrüünnggeennlleerriinn vvüüccuuttllaarr››nn›› kkaappllaayyaann ppuullllaarr,,hheerr yyöönnüüyyllee kkuuflfl ttüüyylleerriinnddeenn ffaarrkkll››dd››rr.. PPuullllaarrttüüyylleerr ggiibbii ddeerrii aalltt››nnaa uuzzaannmmaazz,, ssaaddeeccee ccaann--ll››nn››nn dd››flfl yyüüzzeeyyiinnddee sseerrtt bbiirr ttaabbaakkaa oolluuflflttuurruurr--llaarr.. GGeenneettiikk,, bbiiyyookkiimmyyaassaall vvee aannaattoommiikk yyöönn--lleerrddeenn kkuuflfl ttüüyylleerriiyyllee hhiiççbbiirr bbeennzzeerrlliikklleerrii yyookk--ttuurr.. PPuullllaarr iillee ttüüyylleerr aarraass››nnddaakkii bbuu bbüüyyüükkffaarrkkll››ll››kk,, ssüürrüünnggeenn--kkuuflfl eevvrriimmii sseennaarryyoossuunnuubbiirr kkeezz ddaahhaa tteemmeellssiizz bb››rraakkmmaakkttaadd››rr..

KUfi TÜYLER‹N‹N KÖKEN‹ 47

Page 269:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

KUŞ TÜYLERİNİN KOMPLEKS YAPISIKUŞ TÜYLERİNİN KOMPLEKS YAPISI

KKuuflfl ttüüyylleerrii ddeettaayyll›› oollaarraakk iinncceelleennddii¤¤iinnddee ççookküüssttüünn bbiirr yyaarraatt››ll››flflaa ssaahhiipp oolldduu¤¤uu oorrttaayyaa

çç››kkaarr.. HHeerr ttüüyyccüü¤¤üünn üüzzeerriinnddee ççookk ddaahhaakküüççüükk ttüüyyccüükklleerr vvee bbuu ttüüyyccüükklleerrii bbiirr--

bbiirriinnee ttuuttttuurrmmaayyaa yyaarraayyaann öözzeell ççeenn--ggeelllleerr vvaarrdd››rr.. RReessiimmlleerrddee,, kkuuflfl

ttüüyylleerriinniinn bbüüyyüüttüüllmmüüflfl yyaakk››nnppllaann ççeekkiimmlleerrii yyeerr aall››yyoorr..

Page 270:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

fiimdilerde ise do¤adaki bazı belirgin ya-pılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örne-¤in bir tavuskuflunun tüylerini görmek,beni neredeyse hasta ediyor.56

KKüüllttüürreell eevvrriimm yyaallaann››

Evrimciler varsaydıkları biyolojikevrime paralel olarak, kültürel alanda dailkelden geliflmifle do¤ru bir kültürel ge-liflim yaflandı¤ını öne sürerler. Hiçbir bi-limsel geçerlili¤i olmayan ve hayali birsoy a¤acı olmaktan öteye gidemeyen in-sanın evrimsel öyküsüne uygun olarakKaba Tafl, Yontma Tafl, Cilalı Tafl gibi çe-flitli devirlerdeki yaflantılar hakkında pekçok hikaye anlatırlar.

‹nsanın evrimi senaryosu tümüylehayali bir kurgudur. Çünkü böyle bir soya¤acının var olması için maymunlardaninsanlara aflamalı bir evrim yaflanmıfl vebunun fosillerinin bulunmufl olması ge-rekir. Oysa maymunlarla insanlar arasın-da açık bir uçurum vardır. ‹skelet yapıla-rı, kafatası hacimleri, dik ya da e¤ik yü-rüme kriterleri gibi özellikler, insan ilemaymunun arasını açıkça ayırmaktadır.Bugün evrimcilerin insanın ilkel atalarıolarak öne sürdükleri maymun insan ara-sı hayali araformların (Australopithecus,Homo habilis, Homo erectus vs.) taraflıyorumlardan, çarpıtmalardan ve sahte-karlıklardan ibaret oldu¤u anlaflılmıfltır.(bkz. Piltdown Adamı sahtekarl›¤›; Neb-raska Adamı sahtekarl›¤›; NeandertalAdamı: Bir insan ›rk›...)

Örne¤in evrimcilerin maymun insan

arası varlıklar olarak lanse ettikleri Ne-andertaller (Homo neanderthalensis)bundan 100 bin yıl önce Avrupa'da ani-den ortaya çıkmıfl ve yaklaflık 35 bin yılönce de yine hızlı ve sessiz bir biçimdeyok olmufl -ya da di¤er ırklarla karıflarakasimile olmufl- insanlardır. Günümüz in-sanından tek farkları, iskeletlerinin birazdaha güçlü ve kafatası hacmi ortalamala-rının biraz daha yüksek olmasıdır.

Neandertaller bir insan ırkıdır ve bu-gün artık bu gerçek hemen herkes tara-fından kabul edilmektedir. Bazı evrimcipaleoantropologlar bu insanları çok uzunzaman "ilkel bir tür" olarak kabul etmifl,ama bulgular Neandertal insanının bu-gün sokakta yürüyen herhangi bir "yapı-lı" insandan daha farklı olmadı¤ını gös-termifltir. Bu konuda önde gelen bir oto-rite sayılan New Mexico Üniversite-si'nden paleoantropolog Erik Trinkausflöyle yazar:

Neandertal kalıntıları ve günümüz insanıkemikleri arasında yapılan ayrıntılı kar-flılafltırmalar göstermektedir ki, Neander-taller'in anatomisinde ya da hareket, aletkullanımı, zeka seviyesi veya konuflma ka-biliyeti gibi özelliklerinde günümüz insan-larından afla¤ı sayılabilecek hiçbir fleyyoktur.57

Harun Yahya (Adnan Oktar)

KÜLTÜREL EVR‹M YALANI 49

NNeeaannddeerrttaalllleerr''iinnyyaapptt››kkllaarr›› ttaakk››llaarr

Page 271:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Tüm bunlara ra¤men evrimciler, Ne-andertal insanını günümüz insanının biralt türü olarak tanımlarlar. Dolayısıylailkel bir kültür düzeyine sahip oldukları-nı öne sürerler.

Ancak fosil bulguları, evrimcileriniddialarının tersine Neandertaller'in ileribir kültüre de sahip olduklarını göster-mektedir. Bunun en ilginç örneklerindenbiri, Neandertal insanları tarafından ya-pılmıfl olan fosilleflmifl bir flüttür. Birayının uyluk kemi¤inden yapılmıfl olansöz konusu flüt, arkeolog Ivan Turk tara-fından 1995 Temmuzu'nda Kuzey Yu-goslavya'daki bir ma¤arada bulunmufl-tur. Daha sonra da bir müzikolog olanBob Fink, flütü analiz etmifltir. Fink,karbon testine göre yaflının 43.000 ile67.000 yıl arasında oldu¤u düflünülen bualetin, 4 nota çıkardı¤ını ve flütte yarımtonların da, tam tonların da bulundu¤unutespit etmifltir.

Bu keflif, Neandertaller'in Batı mü-zi¤inin temel formu olan yedi nota ölçü-sünü kullandıklarını göstermektedir.Flütü inceleyen Fink, "eski flütün üze-rindeki ikinci ve üçüncü delikler arasın-daki mesafenin, üçüncü ve dördüncü de-likler arasındaki mesafenin iki katı" ol-du¤unu belirtmektedir. Bunun anlamıbirinci mesafenin tam notayı, ona komfluolan mesafenin de yarım notayı temsiletti¤idir. "Bu üç nota inkar edilemez birflekilde diatonik bir ölçekteki gibi ses çı-karır" diyen Fink, Neandertaller'in mü-zik kula¤ı ve bilgisi olan insanlar oldu-¤unu belirtmektedir.58

Di¤er bazı fosil bulguları Neander-

taller'in ölülerini gömdüklerini, hastala-rına baktıklarını, kolye ve benzeri takıeflyaları kullandıklarını göstermektedir.59

Öte yandan fosil kazıları sırasındaNeandertal insanları tarafından kullanıl-dı¤ı tespit edilen 25 bin yıllık bir dikifli¤nesi bulunmufltur. Kemikten yapılmıflolan bu i¤ne son derece düzgündür veiplik geçirilmesi için açılmıfl bir deli¤esahiptir.60 Elbette dikifl i¤nesine ihtiyaçduyacak bir giyim-kuflam kültürüne sa-hip olan insanlar "'ilkel" sayılamazlar.

New Mexico Üniversitesi'nde antro-poloji ve arkeoloji profesörü olan StevenL. Kuhn ve Mary C. Stiner, evrim teori-sini savunmalarına ra¤men, yaptıklarıarkeolojik arafltırmalar ve analizler so-nucu, ‹talya'nın güneybatı sahilindekima¤aralarda binlerce yıl yaflamıfl olanNeandertaller'in, günümüz insanı gibikompleks bir düflünce yapısı gerektirenfaaliyetlerde bulunduklarını ortaya koy-mufllardır.61

California Üniversitesi'nden Marga-ret Conkey, Neandertaller'den öncekidönemlere ait olan aletlerin de bilinçlive zeki topluluklar tarafından yapıldı¤ı-nı flöyle anlatmaktadır:

Arkaik insanların elleriyle yaptıklarınesnelere bakacak olursanız, hiç de ace-mi ifli fleyler olmadıklarını görürsünüz.Arkaik insanlar kullandıkları malzeme-nin nasıl bir fley oldu¤unu ve nasıl birdünyada yafladıklarının bilincindedir-ler.62

Tüm bunlar, evrimcilerin iddia ettik-leri kültürel evrim senaryolarının asılsızoldu¤unu kanıtlamaktadır.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KÜLTÜREL EVR‹M YALANI50

Page 272:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

NEANDERTALLER'İN DİKİŞ İĞNESİ

NNeeaannddeerrttaall iinnssaann››nn››nn ggüünnüümmüüzzddeennoonn bbiinnlleerrccee yy››ll öönnccee ggiiyyiimm--kkuuflflaammbbiillggiissiinnee ssaahhiipp oolldduu¤¤uunnuu ggöösstteerreenniillggiinnçç bbiirr ffoossiill:: 2266 bbiinn sseenneelliikk ii¤¤nnee..((DD.. JJoohhaannssoonn,, BB.. EEddggaarr,, FFrroomm LLuuccyyttoo LLaanngguuaaggee,, ss..9999))

NEANDERTALLER'İN FLÜTÜ

NNeeaannddeerrttaall iinnssaann››nnaa aaiitt kkeemmiikktteenn yyaapp››llmm››flflffllüütt.. BBuu ffllüütt üüzzeerriinnddee yyaapp››llaann hheessaappllaammaallaarr,,ddeelliikklleerriinn ddoo¤¤rruu nnoottaallaarrddaa sseess vveerreecceekk bbiiççiimm--ddee aaçç››lldd››¤¤››nn››,, yyaannii bbuunnuunn ssoonn ddeerreeccee uussttaaccaattaassaarrllaannmm››flfl bbiirr eennssttrrüümmaann oolldduu¤¤uunnuu ggöösstteerr--mmiiflflttiirr..ÜÜssttttee BBoobb FFiinnkk aaddll›› aarraaflfltt››rrmmaacc››nn››nn ffllüüttllee iillggiilliihheessaappllaarr›› ggöörrüüllüüyyoorr..BBuu ggiibbii bbuullgguullaarr,, eevvrriimmccii pprrooppaaggaannddaann››nn aakkssii--nnee,, NNeeaannddeerrttaall iinnssaannllaarr››nn››nn iillkkeell mmaa¤¤aarraaaaddaammllaarr›› ddee¤¤iill,, mmeeddeennii bbiirr iinnssaann ››rrkk›› oolldduu¤¤uunnuuggöösstteerrmmeekktteeddiirr..((TThhee AAAAAASS SScciieennccee NNeewwss SSeerrvviiccee,, NNeeaannddeerr--ttaallss LLiivveedd HHaarrmmoonniioouussllyy,, 33 NNiissaann 11999977))

Page 273:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 274:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

LLaaeettooll›› aayyaakk iizzlleerrii

((‹‹nnssaann aayyaakk iizzlleerrii))

Mary Leakey tarafından 1978'deTanzanya Laetoli'deki volkanik kül taba-kasında bazı ayak izleri bulundu. Buayak izleri, ünlü fosil Lucy ile ilgili ola-rak yürütülen evrimci propagandanınönemli bir parçası olarak kullanıldı.(bkz. Lucy kand›rmaca-s›) Söz konusu ayak iz-leri, evrimciler tarafın-dan maymun-insan or-tak atası kabul edilenLucy'nin iki aya¤ı üze-rinde yürüyebildi¤ininen somut kanıtı olaraksunuldular. Ayak izleri-nin Lucy ile aynı yaflta,yani yaklaflık 3.6 mil-yon yıl yaflında oldu¤uaçıklanmıfl ve dik yürü-yüflünün bir delili oldu-¤u iddia edilmiflti.

Ayak izleri gerçek-ten de Lucy kadar eskiydiler ve dik yü-rüyen bir canlı tarafından bırakıldıklarıaçıktı. Ama bu izlerin Lucy gibi bir ha-yali ara geçifl sınıflandırması olan Aust-ralopithecus afarensis'e ait oldu¤unugösteren hiçbir bulgu yoktu; bu ayak iz-lerinin gerçek insanlara ait oldu¤u sonderece açıktı. Mary Leakey ile birlikteçalıflan ünlü paleoantropolog Tim Whitebu konuda flunları söylemifltir:

Bu konuda yanılgıya düflmeyin, bunlarinsan ayak izleridir... Görünen morfoloji

aynıdır. ‹yi bir kavisle çizilmifl düzgün birtopuk ve aya¤ın önünde güzel bir yuvar-laklık vardır. Büyük baflparma¤ın sırasıdüzdür. Bir maymun baflparma¤ındakigibi yana sarkmamaktadır. Hiç kuflkunuzolmasın... Bunlar günümüz insanının

ayak izlerinden tamamen farksız. E¤erbu izler bugün bir California plajında ol-

salardı ve bir çocu¤a bun-ların ne oldu¤u sorulsaydı,hiç tereddüt etmeden bura-da bir insanın yürüdü¤ünüsöylerdi. Bunları, kumsaldayer alan di¤er yüzlerce in-san ayak izinden ayırt ede-mezdi. Dahası, siz de ayırtedemezdiniz.63

Kuzey CaliforniaÜniversitesi'nden LouisRobins ise ayak izleriniinceledikten sonra flöyledemifltir:

Aya¤ın kemeri yüksektir,ufak olan kiflinin ayak ke-

meri benimkisinden bile daha yüksektir,yani parmaklar insan parmaklarıyla ay-nı flekilde yeri kavramaktadırlar. Bunubaflka hayvan formlarında göremezsi-niz.64

Kısacası, 3.6 milyon yıl yaflında ol-du¤u söylenen bu ayak izlerinin Lucy'yeait olması imkansızdı. Çünkü kıvrık elve ayaklara sahip olan ve yürürken önayaklarını da kullanan Lucy'nin ancakinsana ait olabilecek bu tip izleri bırak-ması mümkün de¤ildi. Ayak izlerinin

Harun Yahya (Adnan Oktar)

LLaaeettoollii aayyaakk iizzii

LAETOLI AYAK ‹ZLER‹ (‹NSAN AYAK ‹ZLER‹)53

Page 275:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

TTaannzzaannyyaa LLaaeettoollii''ddeekkii 33..66 mmiillyyoonnyy››llll››kk iinnssaann aayyaakk iizzlleerrii

Page 276:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Australopithecus afarensis tarafındanbırakıldı¤ının düflünülmesinin sebebiise, fosillerin bulundu¤u ve 3.6 milyonyıl yafl biçilen volkanik tabakaydı. Bukadar eski bir tarihte insanların yaflamıflolamayaca¤ı düflünülerek, izler Austra-lopithecus afarensis'e atfedilmiflti.

Tarafsız incelemeler, ayak izleriningerçek sahiplerini de tanımladı: 10 ya-flındaki bir insanın 20 tane ve daha kü-çük yaflta birinin de 27 tane fosil-leflmifl ayak izi vardı. Ve bunlar,kesinlikle, bizim gibi normalinsanlardı. Yani evrimcilerin,insanın sözde en eski atalarınınyafladı¤ını iddia ettikleri dö-nemde bildi¤imiz gerçek in-sanlar yaflamaktaydı. Kı-saca insanın atası yine in-sandan baflkası de¤ildi.

LLaammaarrcckk,, JJeeaann BB..

Evrim teorisi, felsefi kökenleri EskiYunan'a kadar uzanmasına karflın, bilimdünyasının gündemine 19. yüzyılda gir-di. Önce Fransız biyolog Jean B. La-marck, Zoological Philosophy adlı kita-bında canlı türlerinin birbirlerinden ev-rimlefltikleri varsayımını ortaya attı.

Lamarck'a göre canlılar yaflamları sı-rasında kazandıkları özellikleri sonrakinesle aktarıyorlar, böylece evrimlefliyor-lardı. Örne¤in zürafalar, ceylan benzerihayvanlardan türemifllerdi; yüksek a¤aç-ların yapraklarını yemek için çabalarken

nesilden nesile boyunları uzamıfltı. Dar-win de canlıları evrimlefltiren etken ola-rak, Lamarck'ın "kazanılmıfl özelliklerinaktarılması" tezine baflvurdu.

Lamarck'ın "kazanılmıfl özelliklerinaktarılması" olarak bilinen bu evrim mo-deli, kalıtım kanunlarının keflfedilmesiile birlikte geçerlili¤ini yitirmifltir. (bkz.Kalıtım kanunları) 20. yüzyılın ortala-rında DNA'nın keflfiyle birlikte, canlıla-

rın, hücrelerinin çekirde¤ine kod-lanmıfl çok özel bir genetik bil-giye sahip oldukları ve bu ge-netik bilginin, "kazanılmıfl

özellikler" tarafından de¤ifltiri-lemeyece¤i ortaya çıktı. (bkz.

DNA) Dolayısıyla bir canlınınsürekli a¤açlara uzanmasısonucunda boynu bir kaçsantim uzamıfl olsa bile, do-¤urdu¤u yavruları yine o türe

ait standart boyun ölçüleri ile do¤acak-lardı. Lamarck'ın öne sürdü¤ü evrim te-orisi, bilimsel bulgular tarafından yalan-landı ve yanlıfl bir varsayım olarak tari-he geçti.

LLaammaarrkkiizzmm

Darwin canlıları evrimlefltiren etkenolarak, Lamarck'ın "kazanılmıfl özellik-lerin aktarılması" tezine baflvurdu. (bkz.Lamarck, Jean B.)

Evrim teorisini savunan bir arafltır-macı olan Gordon Taylor, The GreatEvolution Mystery adlı kitabında Lamar-kizm'i tanımlayarak, Darwin'in bu dü-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

LAMARCK, JEAN B. 55

JJeeaann BB.. LLaammaarrcckk

Page 277:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

flünce biçiminden yo¤un olarak nasıletkilendi¤ini flöyle

anlatır:

Lamarkizm, ka-zanılmıfl olan özel-

liklerin kalıtsal olarakaktarılması olarak bili-

nir... Darwin'in kendisi,açık konuflmak gerekirse,

böyle bir kalıtımın gerçeklefl-ti¤ine inanmıfl ve hatta par-

maklarını kaybettikten sonraçocukları parmaksız olarak do-

¤an bir adamı kaynak olarakgösterip bu olayı anlatmıfltır...

Darwin, Lamarck'tan tek bir fikirbile almadı¤ını iddia etmifltir. Buson derece ironiktir, çünkü Darwin

sürekli olarak kazanılmıfl özellikle-rin aktarılması fikriyle oynamıfltır ve(bu nedenle) elefltirilmesi gereken,Lamarck'tan ziyade Darwin'dir. Kita-bının (Türlerin Kökeni) 1859 yılı

baskısında "dıfl flartların de¤iflimi-nin"varyasyonlara kaynaklık et-ti¤ini söylemekte, ama hemen

ardından bu flartların varyasyon-ları yönetti¤ini ve bunu yaparken

de do¤al seleksiyonla iflbirli¤i yap-tı¤ını açıklamaktadır. Her geçen yıl,

(organların) kullanılması ya da kulla-nılmaması konusuna daha fazla önem

vermifltir... 65

LLee CChhaatteell››eerr PPrreennssiibbii

Amino asitler protein oluflturmaküzere kimyasal olarak birleflirken ara-larında "peptid ba¤ı" denilen özel bir

ba¤ kurarlar. Bu ba¤ kurulurken bir su

molekülü açı¤a çıkar. Bu durum, ilkel

hayatın denizlerde ortaya çıktı¤ını öne

süren evrimci açıklamayı kesinlikle çü-

rütmektedir. Çünkü, kimyada "Le Cha-

têlier Prensibi" olarak bilinen kurala gö-

re, açı¤a su çıkaran bir reaksiyonun

(kondansasyon reaksiyonu) su içeren

bir ortamda sonuçlanması mümkün de-

¤ildir. Sulu bir ortamda bu çeflit bir re-

aksiyonun gerçekleflebilmesi, kimyasal

reaksiyonlar içinde "oluflma ihtimali en

düflük olanı" olarak nitelendirilir.

Dolayısıyla, evrimcilerin hayatın

baflladı¤ı ve amino asitlerin olufltu¤u

yerler olarak belirttikleri okyanuslar,

amino asitlerin birleflerek proteinleri

oluflturması için kesinlikle uygun olma-

yan ortamlardır. Kimyacı Richard E.

Dickerson bunun nedenini flöyle açık-

lar:

E¤er protein ve nükleik asit polimerleri

öncül monomerlerden oluflacaksa poli-

mer zincirine her bir monomer ba¤lanı-

flında bir molekül su atılması flarttır. Bu

durumda suyun varlı¤ının polimer olufl-

turmanın aksine, ortamdaki polimerleri

parçalama yönünde etkili olması gerçe-

¤i karflısında, sulu bir ortamda polimer-

leflmenin nasıl yürüyebildi¤ini tahmin

etmek güçtür.66

Öte yandan, evrimcilerin bu gerçek

karflısında iddia de¤ifltirip, ilkel hayatın

karalarda olufltu¤unu öne sürmeleri de

imkansızdır. Çünkü ilkel atmosferde

olufltukları varsayılan amino asitleri ult-

56

Page 278:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

raviyole ıflınlarından koruyacak yeganeortam denizler ve okyanuslardır. Aminoasitler karada ultraviyole yüzünden par-çalanırlar. Le Chatêlier prensibi ise de-nizlerdeki oluflum iddiasını çürütmekte-dir. Bu durum da evrim teorisi açısındanbir baflka çıkmazdır.

LLeeaakkeeyy,, RR››cchhaarrdd

Bir antropolog ve paleontolog olanRichard Leakey, aynı zamanda ünlü birevrimci yazardır. Fakat Richard Leakeyesas olarak yaptı¤ı fosil avcılıklarıylabilinmektedir. Özellikle Kenya'nın ku-zeyindeki Turkana gölü kıyılarında yap-tı¤ı geziler sonucunda çok sayıda fosilbulmufltur. Fakat bu fosiller konusundaöne sürdükleri ile birçok defa paleoant-ropoloji dünyasını yanıltmıfltır.

Örne¤in, 2.8 milyon yıl yafl biçti¤ibir kafatasını antropoloji tarihinin en bü-yük buluflu gibi tanıtmıfl, fakat bir süresonra bu kafatasının insansı yüzünün ka-sıtlı bir benzetmenin sonucu oldu¤u an-laflılmıfltır. (bkz. Homo rudolfensis)

Leakey, evrim teorisi hakk›nda çoktarafl› olmas›na ra¤men, evrim aleyhin-deki deliller karfl›s›nda zaman zaman bututumunu de¤ifltirmifltir. Bunun örnekle-rinden biri Turkana Çocu¤u hakk›ndayapt›¤› aç›klamalard›r. Evrimciler insa-nın hayali evrim flemasında, maymun-dan dik yürüyen insana geçifli göstere-bilmek açısından "dik yürüyen insan"anlamına gelen Homo erectus kavramınıortaya atmıfllardı. Gerçekte günümüz in-

sanın›n iskeletinden farksız olan bir is-

keleti Homo erectus örne¤i olarak öne

sürmüfllerdi. Bu sınıfa dahil edilen en

ünlü fosil ise "Turkana Çocu¤u" fosiliy-

di. Evrimcilerin iddialar›n›n aksine bu

fosilin 12 yaflında bir çocu¤a ait oldu¤u

ve büyüdü¤ü zaman yaklaflık 1.83 bo-

yunda olaca¤ı saptanmıfltı. Ayrıca fosilin

bulunmasından kısa bir süre sonra, dik

iskelet yapısının da günümüz insanından

farksız oldu¤u tespit edilmiflti.Leakey, "Modern ve Uzun" bafllıklı

makalesinde Turkana Çocu¤u fosilininevrimsel teorilerle yarattı¤ı çeliflkileriflöyle izah eder:

... Turkana Çocu¤u günümüz çocu¤uyla

karflılafltırıldı¤ında flaflılacak bir irilik

Harun Yahya (Adnan Oktar)

LEAKEY, RICHARD 57

RRiicchhaarrdd LLeeaakkeeyy,, KKeennyyaa''nn››nn kkuuzzeeyyiinnddeekkii TTuurr--kkaannaa ggööllüü kk››yy››llaarr››nnddaa bbuulldduu¤¤uu ffoossiilllleerr kkoonnuu--ssuunnddaa öönnee ssüürrddüü¤¤üü iiddddiiaallaarr iillee,, bbiirrççookk ddeeffaappaalleeooaannttrrooppoolloojjii ddüünnyyaass››nn›› yyaann››llttmm››flfltt››rr..

Page 279:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

gösteriyordu. ... Bugün kalabalıkta farkedilmeden dolaflabilirdi. Bu keflif, insa-nın tarih boyunca gittikçe büyüdü¤ünüsöyleyen klasik evrimci düflünceyle çeli-fliyordu.67

Bir evrimci olmasına ra¤men Ric-hard Leakey, Homo erectus'un günümüzinsanı ile olan farklılı¤ının ırksal farklı-lıktan öte bir anlam taflımadı¤ını flöyleifade eder:

Herhangi bir kifli farklılıkları fark edebi-lir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaflçıkıntısının kabalı¤ı vs. Ancak bu farklı-lıklar bugün de¤iflik co¤rafyalarda yafla-makta olan insan ırklarının birbirleriarasındaki farklılıklardan daha fazla de-¤ildir. Böyle bir varyasyon, topluluklarbirbirlerinden uzun zaman aralıklarındaayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.68

LLeewwoonntt››nn,, RR››cchhaarrdd

Harvard Üniversitesi'nden ünlü birgenetikçi ve evrimci olan Richard Le-wontin, "önce materyalist, sonra bilimadamı" oldu¤unu flöyle itiraf etmektedir:

Bizim materyalizme bir inancımız var, 'apriori' (önceden kabul edilmifl, do¤ruvarsayılmıfl) bir inanç bu. Bizi dünyayamateryalist bir açıklama getirmeye zor-layan fley, bilimin yöntemleri ve kuralla-rı de¤il. Aksine, materyalizme olan a pri-ori ba¤lılı¤ımız nedeniyle, dünyaya ma-teryalist bir açıklama getiren arafltırmayöntemlerini ve kavramları kurguluyo-ruz. Materyalizm mutlak do¤ru oldu¤unagöre de, ‹lahi bir açıklamanın sahneyegirmesine izin veremeyiz.69

Lewontin'in kullandı¤ı "a priori" te-rimi oldukça önemlidir. Bu felsefi terim,hiçbir deneysel bilgiye dayanmayan birön varsayımı ifade eder. Bir düflüncenindo¤rulu¤una dair bir bilgi yok iken, onudo¤ru varsayar ve öyle kabul ederseniz,bu "a priori" bir düflüncedir. Evrimci Le-wontin'in açık sözlülükle ifade etti¤i gi-bi, materyalizm de evrimciler için "a pri-ori" bir kabuldür ve bilimi bu kabule uy-durmaya çalıflmaktadırlar. Materyalizmbir Yaratıcı'nın varlı¤ını kesin olarakreddetmeyi zorunlu kıldı¤ı için de, elle-rindeki tek alternatif olan evrim teorisi-ne sarılmaktadırlar. Evrim bilimsel veri-ler tarafından ne kadar yalanlanırsa ya-lanlansın fark etmez; söz konusu bilimadamları onu bir kere "a priori do¤ru"olarak kabul etmifllerdir. Bu önyargılı tu-tum, evrimcileri "bilinçsiz maddeninkendi kendini düzenledi¤ine inanmak"gibi bilime ve akla aykırı bir inanıfla gö-türür.

LL››aaoonn››nnggoorrnn››ss

Sürüngen-kufl evrimi konusunda sa-vunulan az sayıdaki ara geçifl formu id-dialarından en tanınmıflı Archæopteryxisimli fosil kufltur. Ancak Archæop-teryx'in bir ara geçifl formu olmad›¤›,uçabilen, günümüz kufllar›ndan hiçbirfark› olmayan bir kufl oldu¤u art›k bilin-mektedir. (bkz. Archæopteryx)

"Günümüz kufllarının atası" oldu¤uöne sürülen Archæopteryx, bundan yak-laflık 150 milyon yıl önce yaflamıfltır. Fa-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

LEWONTIN, RICHARD58

Page 280:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kat Çin'de Kasım 1996'da bulunan Liao-ningornis adındaki fosil evrimcilerinArchæopteryx hakk›ndaki iddialarınıçürütmüfltür.

130 milyon yıl yaflındaki Li-aoningornis isimli bu kufl,günümüz kufllarında bulunanuçufl kaslarının tutundu¤u gö-¤üs kemi¤ine sahipti. Di¤er yön-leriyle de bu canlı günümüz kuflların-dan farksızdı. Tek farkı, a¤zında diflleri-nin olmasıydı. Bu durum, diflli kuflların,hiç de evrimcilerin iddia etti¤i gibi ilkelbir yapıya sahip olmadıklarını gösteri-yordu.70 Nitekim Alan Feduccia, Disco-ver dergisinde yayınlanan yorumunda,Liaoningornis'in, kuflların kökeninin di-nozorlar oldu¤u iddiasını geçersiz kıldı-¤ını belirtmifltir.71

LL››nnnnaaeeuuss,, CCaarroolluuss

‹sveçli do¤a bilimci Caro-lus Linnaeus 1735 yılında, bi-linen tüm canlı türlerini sınıf-landırdı¤ı Systema Naturae(Do¤a Sistemi) adlı yapıtı-nı yayınladı. Linnaeustürlerin de¤iflmezli¤ine,yani sıraladı¤ı türlerinyüzyıllar boyu kuflaktankufla¤a koruyacakları özel-likler taflıdıklarına inanıyor-du. Linnaeus botani¤in ve zoolojinin ön-cüsü olmufl, canlılar arasında yaptı¤ı sı-nıflandırmalar ise günümüzde biyolog-

ların halen kullandı¤ı sınıflandırmalarıntemelini oluflturmufltur.72

Canl›lardaki benzer organlar› ilk kezgündeme getiren bilim adamlar›ndan

Carolus Linnaeus, bu organlar›"ortak yarat›l›fl" örne¤i olarak

görmüfltü. Yani benzer or-ganlar, ortak bir atadan tesa-düfen evrimlefltikleri için de-

¤il, belirli bir ifllevi gör-mek için bilinçli bir fle-kilde yarat›lm›fl olduklar›için birbirlerine benzi-yordu. Bu yoruma göre,

farkl› canl›lar›n benzer or-ganlara sahip olmas›, ortakbir Yarat›c›'n›n ürünü olma-

lar›ndan kaynaklanmaktad›r. Örne¤intüm kufllar›n kanat sahibi olmas›n›n ne-deni, kanatlar›n uçufl için en ideal yap›daolmas› ve dolay›s›yla bu ideal yap›n›n

Harun Yahya (Adnan Oktar)

LINNAEUS, CAROLUS 59

GGüünnüümmüüzz kkuuflflllaarr››nnddaann ffaarrkk›› oollmmaayyaann 113300mmiillyyoonn yy››ll yyaaflfl››nnddaakkii LLiiaaoonniinnggoorrnniiss kkuuflfluunnaa

aaiitt bbiirr ffoossiill..

CCaarroolluuss LLiinnnnaaeeuuss

Page 281:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

her kufl türü için ayr› ayr› yarat›lm›fl ol-mas›d›r. Bu yorum, canl›lar› Allah'›n ya-ratt›¤›n› aç›kça ortaya koyar. (bkz. Yara-t›l›fl gerçe¤ini savunma)

Nitekim modern bilimsel bulgularda, benzer organlar için ortaya atılan"ortak ata" iddiasının tutarlı olmadı¤ınıve yapılabilecek yegane açıklamanınsöz konusu "ortak yarat›l›fl" açıklamasıoldu¤unu göstermektedir. (bkz. Ortakata yalan›)

LLuuccyy kkaanndd››rrmmaaccaass››

((AAuussttrraalloopp››tthheeccuuss

aaffaarreennss››ss))

Lucy, 1973 y›l›nda Donald Johansontaraf›ndan Etiyopya'daki Afar bölgesin-de bulunan ve bu bölgeden hareketleAustralopithecus afarensis olarak adlan-d›r›lan bir fosildir. Lucy uzun y›llar in-san›n evrimi senaryosunda aranan kay›phalka olarak gösterilmifltir. Ancak sonbilimsel bulgular nedeniyle artık evrim-ci kaynaklar tarafından da itibar görme-mektedir. Son dönemlerde Australopit-hecus'un insanın atası sayılamayaca¤ı,ünlü Fransız bilim dergisi Science etVie'nin Mayıs 1999 sayısında kapak ko-nusu olmufltur. Dergide "Adieu Lucy"(Elveda Lucy) bafllı¤ı kullanılarak,Australopithecus türü maymunların in-sanın soy a¤acından çıkarılması gerekti-¤i yazılmıfltır. St W573 kodlu yeni birAustralopithecus fosili bulgusuna daya-nılarak yazılan makalede flu cümleleryer almaktadır:

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

LUCY KANDIRMACASI60

LLuuccyy iisskkeelleettii

Page 282:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Yeni bir teori Australopithecus türününinsan soyunun kökeni olmadı¤ını söylü-

yor... St W573'ü incelemeye yetkili tek ka-dın arafltırmacının vardı¤ı sonuçlar, in-sanın atalarıyla ilgili güncel teorilerdenfarklı; hominid soy a¤acını yıkıyor. Böy-lece bu soy a¤acında yer alan insan vedo¤rudan ataları sayılan primat cinsibüyük maymunlar hesaptan çıkarılıyor...Australopithecuslar ve Homo türleri (in-sanlar) aynı dalda yer almıyorlar, Homotürlerinin (insanların) do¤rudan ataları,hala keflfedilmeyi bekliyor.73

""EELLVVEEDDAA LLUUCCYY""BBiilliimmsseell bbuullgguullaarr,, AAuussttrraallooppiitthheeccuuss ss››nn››ff››nn››nneenn üünnllüü öörrnnee¤¤ii ssaayy››llaann ""LLuuccyy"" hhaakkkk››nnddaakkii eevv--rriimmccii vvaarrssaayy››mmllaarr›› ddaa tteemmeellssiizz bb››rraakktt››.. ÜÜnnllüüFFrraannss››zz bbiilliimm ddeerrggiissii SScciieennccee eett VViiee,, fifiuubbaatt11999999 ssaayy››ss››nnddaa ""EEllvveeddaa LLuuccyy"" ((AAddiieeuu LLuuccyy))bbaaflflll››¤¤››nn›› aattaarraakk bbuu ggeerrççee¤¤ii kkaabbuull eeddiiyyoorr vveeAAuussttrraallooppiitthheeccuuss''uunn iinnssaann››nn aattaass›› ssaayy››llaammaayyaa--ccaa¤¤››nn›› oonnaayyll››yyoorrdduu..

LLuuccyy kkaaffaattaass››

Harun Yahya (Adnan Oktar)

Page 283:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 284:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

MMaakkrroo eevvrriimm mmaassaall››

Evrimciler türler içindeki çeflitlili¤i,

yani varyasyonu "mikro evrim", yeni

türlerin oluflmas› varsay›m›n› ise "makro

evrim" olarak adland›r›rlar. Evrimcilerin

bu tan›mlamalarda kulland›klar› çarp›t-

malardan ilki "mikro evrim" safsatas›d›r.

Evrimciler, güya mikro evrim herkesçe

kabul edilen aç›k bir bilimsel gerçekmifl,

makro evrim de mikro evrimin daha

uzun zamana yay›lm›fl bir sonucuymufl

izlenimi vermeye çal›fl›rlar. Herfleyden

önce vurgulanmas› gereken nokta, "mik-

ro evrim" diye bir sürecin de gerçekte

var olmad›¤›d›r. Evrimciler baflta da be-

lirtti¤imiz gibi türler içindeki çeflitlenme

(varyasyon) olay›na "mikro evrim" ad›n›

takarak bu olaya sözde evrimsel bir sü-

reçmifl görünümü vermeye çal›fl›rlar.

Oysa, durum hiç ilgisi olmayan bir ola-

ya, içinde "evrim" sözcü¤ü geçen bir

isim takarak göz boyamaya çal›flmaktan

ibarettir. Çeflitlenme yani varyasyon, her

türün gen havuzundaki bilgilerin o türün

bireyleri aras›ndaki çaprazlanmalar so-

nucunda ortaya çeflitli farkl› gen kombi-

nasyonlar›n›n ç›kmas›ndan ibarettir. So-

nuçta o türün gen havuzuna eklenen ye-

ni bir bilgi yoktur. Dolay›s›yla ortada ev-

rim gibi bir süreç yoktur (bkz. Mikro ev-

rimin geçersizli¤i).

‹kinci çarp›tma ise türün kendi için-

deki sözde mikro evrimlerin daha uzun

zaman içinde birikmesi sonucunda

"makro evrim", yani tür de¤iflimlerinin

meydana geldi¤i iddias›d›r. Oysa, "mik-

ro evrim" diye bir kavram›n gerçek d›fl›

oldu¤u anlafl›l›nca, "makro evrim" iddi-

as›n›n da hayali dayana¤› ortadan kalk-

m›fl olur. Çünkü mikro evrim gibi bir sü-

reç yaflanmad›¤›na göre, sözde bunlar›n

birikmesiyle olufltu¤u iddia edilen "mak-

ro evrim" gibi bir kavram mant›ken bü-

tünüyle iptal olmufl olur.

"Makro evrim" ve "mikro evrim" gi-

bi hayali kavramlar›n ve bunlara dayal›

varsay›mlar›n gerçekte türlerin kökenine

hiçbir aç›klama getiremedi¤i, birçok ev-

rimci biyolog taraf›ndan kabul edilmifl-

tir. Ünlü evrimci paleontolog Roger Le-

win, Kas›m 1980'de Chicago Do¤a Tari-

hi Müzesi'nde 150 evrimcinin kat›ld›¤›,

dört gün süren ünlü sempozyumda bu

konuda var›lan sonucu flöyle anlat›r:

Darwin'in (varyasyonlardan yola çıka-

rak) yaptı¤ı mantık yürütmeleri haklı

mıydı? Evrimsel biyolojinin tarihindeki

son 40 yılın en önemli konferanslarından

birine katılan bilim adamlarının ortaya

koydukları yargıya göre, bu sorunun ce-

vabı "hayır"dır. Chicago konferansında-

ki temel mesele, mikro evrimi sa¤layan

mekanizmaların, makro evrim adını ver-

di¤imiz fenomeni açıklamak için de kul-

lanılıp kullanılamayaca¤ı olmufltur... Ce-

vap açıklıkla verilebilir: Hayır.74

MMaakkrroo mmuuttaassyyoonn

kkaanndd››rrmmaaccaass››

Var oldu¤unu iddia ettikleri ara geçifl

formlar›n›n bir türlü bulunamamas› ev-

rimcilerin yeni tezler üretmelerine neden

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MAKRO EVR‹M MASALI 63

Page 285:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

olmufltur. Bunlaran biri s›çramal› evrimteorisidir. Bu teori, tür oluflumuna yolaçan mutasyonların çok büyük ölçekler-de gerçekleflti¤ini ya da bazı bireylerinüst üste yo¤un mutasyonlara maruz kal-dıklarını varsaymaktadır.

Yüzyılın ünlü genetikçilerinden Fis-her'ın deney ve gözlemlere dayanarakortaya koydu¤u bir kural, bu varsayımıaçıkça geçersiz kılmaktadır. Fisher, bir"mutasyonun bir canlı popülasyonundakalıcı olabilmesinin, mutasyonun feno-tip üzerindeki etkisiyle ters orantılı" ol-du¤unu bildirir.75 Bir baflka deyiflle, birmutasyon ne kadar büyük olursa, toplu-lukta kalıcı olması ihtimali de o kadarazalır.

Ayr›ca mutasyonlar canlıların gene-tik bilgisinde rastlantısal de¤iflikliklerolufltururlar ve hiçbir zaman canlının ge-netik bilgisini gelifltiren bir etkileri yok-tur. Aksine, mutasyondan etkilenen bi-reyler ciddi hastalık ve sakatlıklara ma-ruz kalır. Dolayısıyla bir birey mutas-yondan ne kadar fazla etkilenirse, yafla-ma ihtimali de o kadar azalacaktır. Dar-winist Ernst Mayr, bu konuda flu yorumuyapar:

Mutasyonlar sonucunda genetik cana-varların oluflması gerçekten de gözlemle-nen bir olgudur, fakat bunlar o kadar ga-rip canlılardır ki, ancak "canavarlar"olarak tanımlanabilir. O denli dengesiz-leflmifllerdir ki, dengeleyici seleksiyonmekanizması vas›tas›yla elenmekten kur-tulmak için hiçbir imkanlar› yoktur...Gerçekte bir mutasyon fenotipi ne kadarçok etkilerse, onun (do¤al ortama olan)

uygunlu¤unu o kadar azaltır. Bu tip radi-kal bir mutasyonun, farklı bir adaptas-yon sa¤layacak yeni bir fenotip olufltura-ca¤ına inanmak, bir mucizeye inanmakdemektir... Bu "canavara" çiftleflece¤iuygun bir efl bulmak ve bunların popü-lasyonun normal bireylerinden türeyicibir biçimde izole edilmeleri de, bence as-la aflılamayacak zorluklardır.76

Mutasyonların evrimsel bir geliflmesa¤lamadı¤ı açıktır ve bu gerçek hemneo-Darwinizm'i hem de sıçramalı ev-rim teorisini çıkmaza sürüklemektedir.Mutasyon bir tahrip mekanizması oldu-¤una göre, sıçramalı evrim savunucula-rının sözünü ettikleri makromutasyonlar,canlılar üzerinde "makro" düzeyde tahri-batlar oluflturacaktır. Genetikçi LaneLester ve popülasyon genetikçisi Ray-mond Bohlin, söz konusu mutasyon çık-mazını flöyle anlatırlar:

Sonuçta dönüp-dolaflıp gelinen temelnokta, herhangi bir evrim modelinde, hertürlü genetik varyasyonun mutlak kökeni-nin mutasyon olufludur. Bazıları, küçükmutasyonların birikmesi düflüncesininsonuçlarından rahatsız olmakta ve ev-rimsel yeniliklerin kökenini açıklamakiçin makromutasyonlara yönelmektedir.Goldschmidt'in "umulan canavarları"gerçekten de geri dönmüfltür. Ancak mak-romutasyonlar tarafından etkilenen po-pülasyonlar, gerçekte yaflam mücadele-sinde yenik düflen popülasyonlar halinegelmektedir. Makromutasyonların, komp-lekslik artıflı sa¤lanmasının (genetik bil-giyi gelifltirmesinin) ise izi bile yoktur.E¤er yapısal gen mutasyonları (küçükmutasyonlar) gerekli de¤iflimleri olufltur-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MAKRO MUTASYON KANDIRMACASI64

Page 286:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

makta yetersiz kalıyorlar ise, düzenleyicigenler üzerindeki mutasyonlar daha daifle yaramaz olacaktır; çünkü adaptasyonsa¤lamayacak ve hatta yıkıcı etkileroluflturacaktır... Bir nokta son dereceaçıktır: Mutasyonların, ister büyük ister-se küçük olsunlar, sınırsız bir biyolojikde¤iflim oluflturabilecekleri tezi, bir ol-gudan çok bir inanç olarak kalmaya de-vam etmektedir.77

Gözlem ve deneyler, mutasyonlarıngenetik bilgiyi gelifltirmedi¤ini ve canlı-ları tahrip etti¤ini gösterirken, sıçramalıevrim savunucularının mutasyonlardanbüyük "baflarılar" beklemeleri, açık birtutarsızlıktır.

MMaalltthhuuss,, TThhoommaass RRoobbeerrtt

‹ngiliz iktisatçı Thomas Robert Malt-hus, teorileri ile Darwin'in do¤ada kıya-sıya bir yaflam mücadelesi oldu¤u ve hercanlının sadece kendini düflündü¤ü fikir-lerinin flekillenmesinde etkili olmufltur.Malthus, yiyecek kaynaklarının aritme-tik dizi ile artarken, insanların geometrikdizi ile ço¤aldıklarını anlatmıfl ve buyüzden insanların kaçınılmaz olarak kı-yasıya bir yaflam mücadelesi içinde ol-duklarını öne sürmüfltür. Darwin ise bukıyasıya yaflam mücadelesi kavramınıdo¤aya uyarlamıfltır.

19. yüzyılda Malthus'un fikirleri ol-dukça genifl bir kitle tarafından benim-senmiflti. Özellikle, Avrupalı üst sınıfınentelektüelleri Malthus'un fikirlerinidestekliyordu. "Nazi Irk Islahı Progra-

mının Bilimsel Arka Planı" isimli maka-lede, 19. yüzyıl Avrupası'nın Malthus'unpopülasyon ile ilgili görüfllerine verdi¤iönem flöyle aktarılmaktadır:

19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa'da yö-netici sınıfın üyeleri, yeni keflfedilen 'nü-fus artıflı problemi'ni tartıflmak ve fakir-lerin ölüm oranlarını artırmak için,Malthus'un fikirlerini uygulamanın yön-temlerini planlamak üzere biraraya gel-diler. Vardıkları sonuç özetle flöyleydi:"Fakirlere temizli¤i tavsiye etmek yerinetam tersi alıflkanlıklara teflvik etmeliyiz.fiehirlerimizdeki sokakları daha dar yap-malıyız, daha fazla insanı evlere doldur-malıyız ve vebayı getirmeye çalıflmalıyız.Ülkemizde köylerimizi durgun sulara ya-kın yapmalıyız, bataklıklarda yaflamayıteflvik etmeliyiz vs..."78

‹ngiltere'de 19. yüzyılda uygulanan"fakirleri ezme" programı ile yaflam mü-cadelesinde güçlü olanlar zayıf olanlarıezmifl ve bu flekilde hızla artan nüfus dadengelenmifl olacaktı. Malthus'un teorikolarak gerekli buldu¤u "yaflam mücade-lesi", ‹ngiltere'de milyonlarca fakir insa-nın sıkıntı dolu bir hayat sürmelerine se-bep olmufltur.

MMaarrxx,, KKaarrll

Komünizmin kurucusu olan KarlMarx, Charles Darwin'in yazdı¤ı ve ev-rim teorisinin temelini oluflturan Türle-rin Kökeni adlı kitap için, "bizim görüfl-lerimizin do¤al tarihsel temelini içerenkitap budur iflte" demifltir.79

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MALTHUS, THOMAS ROBERT 65

Page 287:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Marx, Darwin'e olan sempatisini enönemli eseri olan Das Kapital'i Darwin'eithaf ederek de göstermifltir. Kitabın Al-manca baskısına el yazısıyla flöyle yaz-mıfltır: "Charles Darwin'e, gerçek birhayranı olan Karl Marx'tan".80

Amerikalı botanik profesörü Con-way Zirckle, komünizmin kurucularınınDarwinizm'i neden büyük bir ısrarla be-nimsediklerini flöyle açıklar:

Marx ve Engels, evrim teorisini, Dar-win'in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınla-nır yayınlanmaz benimsediler… Evrim,komünizmin kurucuları için, insanlı¤ındo¤aüstü bir gücün müdahalesi olmadannasıl ortaya çıkmıfl olabilece¤i sorusunagetirilen cevaptı ve dolayısıyla savunduk-ları materyalist felsefenin temellerini des-teklemek için kullanılabilirdi. Dahası,Darwin'in evrimi yorumlama biçimi -yanievrimin bir do¤al seleksiyon süreci içindegeliflti¤i teorisi- onlara o zamana dek ha-kim olan teolojik düflüncelere karflı koymafırsatı veriyordu. Do¤al seleksiyon teorisisayesinde, bilim adamları organik dünya-yı materyalist bir terminoloji ile yorumla-ma imkan› elde etmifl oluyorlardı.81

Amerika'daki The Hoover Instituti-on'da çal›flmalar›n› yürüten sosyal bilim-ci Tom Bethell ise, Marx ile Darwin ara-sındaki ba¤lantının asıl nedenlerini flöy-le açıklamaktadır:

Marx, Darwin'in kitabına ekonomik se-bepler dolayısıyla hayran kalmamıfltır.Marx'ın Darwin'in kitabına hayranlı¤ı-nın en önemli nedeni, Darwin'in evreni-nin tamamen materyalist olmasıdır. Buönemli noktada Darwin ve Marx gerçek

birer yoldafltılar.82

Marksizm-Darwinizm ba¤lantısı bu-gün herkesçe kabul edilen çok açık birgerçektir. Karl Marx'ın hayatını anlatankitaplarda dahi bu ba¤lantı mutlaka be-lirtilmektedir. Örne¤in, Marksist görüflesahip kitapları yayınlayan bir yayınevitarafından çıkartılan Karl Marx biyogra-fisinde bu ba¤lantı flöyle tarif edilir:

Darwinizm, Marksist felsefeyi destekle-yen, gerçekli¤ini kanıtlayan ve gelifltirenbir dizi gerçe¤i takdim etti. Darwinist ev-rimci fikirlerin yayılması, toplumda birbütün olarak Marksist düflüncelerinemekçi halk tarafından kavranılması içinelveriflli zemin yarattı… Marx, Engels veLenin, Darwin'in düflüncelerine büyükde¤er verdiler ve bunların taflıdı¤ı büyükbilimsel öneme iflaret ettiler, böyleliklebu düflüncelerin yaygınlaflmasına hız ka-zandırdılar.83

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MARX, KARL66

KKoommüünniizzmmiinn kkrruuccuussuu KKaarrll MMaarrxx

Page 288:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Öte yandan Marx, tarihin gelifliminiekonomiye dayandırıyordu. Marx'a göretoplum, tarih içinde çeflitli evrelerdengeçiyordu ve bu evreleri belirleyen fak-tör, üretim araçlarıyla üretim iliflkilerin-deki de¤iflimdi. Ekonomi, di¤er herfleyinbelirleyicisiydi. Bu ideoloji içinde, dinde ekonomik çıkarlar adına uydurulmuflbir masal olarak tanımlanıyordu; ege-men sınıflar, ezdikleri sınıfları pasifizeetmek için dini gelifltirmifllerdi ve bu ba-t›l anlay›fla göre din "halkın afyonu"ydu.

Marx, ayrıca, toplumların bir geliflimsüreci içinde birbirlerini izlediklerini dü-flünüyordu. Köleci toplum feodal toplu-ma, feodal toplum kapitalist topluma dö-nüflmüfltü, sonunda bir devrim sayesindesosyalist toplum kurulacak ve tarihin enileri evresine varılacaktı. Marx'ın görüfl-leri, Türlerin Kökeni adlı kitabın yayın-lamasından da önce, evrimciydi. AncakMarx ve Engels, canlıların nasıl varoldu-¤u sorusunu açıklamakta zorlanıyorlar-dı. Çünkü canlıları "yaratılmamıfllık" te-melinde açıklayan bir tez olmadıkça, di-nin uydurulmufl bir afyon oldu¤unu önesürmek ve tüm tarihi maddeye dayandır-mak mümkün olamazdı. Bu nedenleMarx, Darwin'in teorisini hemen benim-sedi.

Bugün baflta Marx'ın fikirleri olmaküzere her türlü materyalist düflünce te-melinden çürümüfl durumdadır. Çünkümateryalizmin kendisini dayandırdı¤ıbir 19. yüzyıl dogması olan evrim teori-si ça¤dafl bilimin bulguları karflısındabütünüyle geçersiz hale gelmifltir. Bilim,

maddeden baflka hiçbir fleyin varlı¤ınıkabul etmeyen materyalist varsayımı ge-çersiz kılmakta ve tüm canlıların üstünbir yaratılıflın eseri oldu¤unu göstermek-tedir.

MMaatteerryyaalliizzmm

Materyalist felsefe, tarihin en eskidüflüncelerinden biridir ve temel özelli-¤i, maddeyi mutlak varlık saymasıdır.Bu düflünceye göre madde sonsuzdanberi vardır ve var olan herfley de madde-den ibarettir. Bu tanım elbette bir Yaratı-cı'ya inanmayı da imkansız kılar. Bumantık gere¤i, materyalizm tarihin eneski ça¤larından beri her türlü Allahinancına ve ‹lahi dine karflı olmufltur.

Maddenin sonsuzdan beri var oldu-¤unu ve maddenin dıflında hiçbir fleyinvar olmadı¤ını savunan materyalist fel-sefenin sözde "bilimsel dayana¤ı" iseevrim teorisidir.

Materyalizm, do¤ayı yalnızca maddietkenlerle açıklamaya çalıfltı¤ı ve yaratı-lıflı en bafltan reddetti¤i için, canlı vecansız her varlı¤ın hiçbir yaratılıfl olma-dan, rastlantılarla ortaya çıktı¤ını ve dü-zen kazandı¤ını öne sürer. Oysa insanaklı, bir düzen gördü¤ünde mutlaka birdüzenleyici iradenin var oldu¤unu kav-rayabilmektedir. ‹nsan aklının bu en te-mel özelli¤ine aykırı olan materyalistfelsefe, 19. yüzyılın ortasında "evrim te-orisi"ni üretmifltir. (bkz. Evrim teorisi)

Materyalizmin iddiasının do¤rulu¤u-nu bilimsel yöntemle de sorgulayabili-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MATERYAL‹ZM 67

Page 289:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

riz. Maddenin sonsuzdan beri var olup

olmadı¤ını, maddenin madde-üstü bir

Yaratıcı olmadan kendisini düzenleyip

düzenleyemeyece¤ini ve canlılı¤ı ortaya

çıkarıp çıkaramayaca¤ını arafltırabiliriz.

Bunu yaptı¤ımızda görürüz ki materya-

lizm aslında çökmüfltür. Çünkü madde-

nin sonsuzdan beri var oldu¤u düflünce-

si, evrenin yoktan var edildi¤ini ispatla-

yan Big Bang teorisi ile yıkılmıfltır. (bkz.

Big Bang teorisi) Dolay›s›yla maddenin

kendisini düzenledi¤i ve canlılı¤ı ortaya

çıkardı¤ı iddiası -di¤er bir deyiflle "ev-

rim teorisi"- tümüyle çökmüfltür.

Fakat materyalist bilim adamları, bu

felsefeye olan ba¤lılıklarını herfleyin

önünde tutarak evrim teorisinin bilim ta-

rafından yalanlandı¤ını gördükleri halde

materyalizmi terk etmezler. Aksine, ev-

rim teorisini ne olursa olsun bir flekilde

desteklemeye çalıflarak materyalizmiayakta tutmak için çabalarlar. Nitekimbu tutumlarını bazen kendileri de itirafetmektedirler. Harvard Üniversitesi'ndenünlü bir genetikçi ve açık sözlü bir ev-rimci olan Richard Lewontin, "önce ma-teryalist, sonra bilim adamı" oldu¤unuflöyle kabul etmektedir:

Bizim materyalizme bir inancımız var, 'apriori' (önceden kabul edilmifl, do¤ruvarsayılmıfl) bir inanç bu. Bizi dünyayamateryalist bir açıklama getirmeye zor-layan fley, bilimin yöntemleri ve kuralla-rı de¤il. Aksine, materyalizme olan a pri-ori ba¤lılı¤ımız nedeniyle, dünyaya ma-teryalist bir açıklama getiren arafltırmayöntemlerini ve kavramları kurguluyo-ruz. Materyalizm mutlak do¤ru oldu¤unagöre de, ‹lahi bir açıklamanın sahneyegirmesine izin veremeyiz.84

Lewontin'in kullandı¤ı "a priori" te-

MATERYALIZM68

BBiigg BBaanngg ((BBüüyyüükk PPaattllaammaa)),, mmaatteerryyaalliissttlleerriinnvvee eevvrriimmcciilleerriinn iiddddiiaallaarr››nn›› yyaallaannllaayyaann,, eevvrree--nniinn bbiirr bbaaflflllaanngg››cc›› oolldduu¤¤uunnuu ggöösstteerreerreekk yyaa--rraatt››ll››flfl ggeerrççee¤¤iinnii oonnaayyllaayyaann bbiirr oollaayydd››rr..

Page 290:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rimi oldukça önemlidir. Bu felsefi terim,

hiçbir deneysel bilgiye dayanmayan bir

ön varsayımı ifade eder. Bir düflüncenin

do¤rulu¤una dair bir bilgi yok iken, onu

do¤ru varsayar ve öyle kabul ederseniz,

bu "a priori" bir düflüncedir. Evrimci Le-

wontin'in açık sözlülükle ifade etti¤i gi-

bi, materyalizm de evrimciler için "a pri-

ori" bir kabuldür ve bilimi bu kabule uy-

durmaya çalıflmaktadırlar. Materyalizm

bir Yaratıcı'nın varlı¤ını kesin olarak

reddetmeyi zorunlu kıldı¤ı için de, elle-

rindeki tek alternatif olan evrim teorisi-

ne sarılmaktadırlar. Evrim bilimsel veri-

ler tarafından ne kadar yalanlanırsa ya-

lanlansın fark etmez; söz konusu bilim

adamları onu bir kere "a priori do¤ru"

olarak kabul etmifllerdir.

Bu önyargılı tutum, evrimcileri "bi-

linçsiz maddenin kendi kendini düzenle-

di¤ine inanmak" gibi bilime ve akla ay-

kırı bir inanıfla götürür. New York Üni-

versitesi kimya profesörü ve DNA uz-

manı Robert Shapiro, evrimcilerin bu

inanıflını ve temelindeki materyalist

dogmayı flöyle açıklar:

Bizi basit kimyasalların var oldu¤u bir

karıflımdan, ilk etkin replikatöre (DNA

veya RNA'ya) taflıyacak bir evrimsel ilke-

ye ihtiyaç vardır. Bu ilke "kimyasal ev-

rim" ya da "maddenin kendini örgütle-

mesi" olarak adlandırılır, ama hiçbir za-

man detaylı bir biçimde tarif edilmemifl

ya da varlı¤ı gösterilememifltir. Böyle bir

prensibin varlı¤ına, diyalektik materya-

lizme ba¤lılık u¤runa inanılır.85

Tanınmıfl biyolog Hubert Yockey,

aynı gerçe¤i flöyle açıklar:

Diyalektik materyalizmin mutlak ve kap-

samlı doktrinlerine olan inanç, yaflamın

kökeni senaryolarında çok önemli bir rol

oynamaktadır... Yaflamın bir flekilde olufl-

mufl olması gerekti¤i... bu konuda hiçbir

kanıt olmamasına, hatta bunun kanıtlara

aykırı olmasına ra¤men savunulmakta-

dır.86

‹flte dünya çapındaki evrimci propa-gandanın temelinde bu materyalist dog-ma yatar. Batı'nın önde gelen medya or-ganlarında, ünlü ve "saygın" bilim dergi-lerinde sürekli karflılafltı¤ınız evrim pro-pagandası, bu tür ideolojik ve felsefi zo-runlulukların bir sonucudur. Evrim, ide-olojik açıdan vazgeçilemez bulundu¤uiçin, bilimin standartlarını belirleyenmateryalist çevreler tarafından tartıflıl-maz ancak kabul edilir.

Evrim, gerçekte bilimsel arafltırmala-rın sonucunda ortaya çıkan bir teori de-¤ildir. Aksine, bu teori materyalist felse-fenin gereklerine göre üretilmifl ve sonrada bilimsel gerçeklere ra¤men kabul et-tirilmeye çalıflılan bir tabuya dönüflmüfl-tür. Yine evrimcilerin yazdıklarından an-ladı¤ımız üzere, tüm bu çabanın bir de"amacı" vardır ve bu amaç, canlıların birYaratıcı tarafından var edildi¤ini inkaretmeyi zorunlu kılmaktadır.

Evrimciler bu amacı "bilimsel amaç"olarak ifade ederler. Oysa sözünü ettik-leri fley bilim de¤il, materyalist felsefe-dir. Materyalizm, madde-ötesinin (ya da"do¤aüstü"nün) var oldu¤unu kesinliklereddeder. Bilim ise, böyle bir dogmayı

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MATERYALIZM 69

Page 291:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kabul etmek zorunda de¤ildir. Bilim, do-¤ayı incelemek ve sonuçlar çıkarmaklayükümlüdür. Bu sonuçlar do¤anın yara-tıldı¤ı gerçe¤ini ortaya çıkarıyorsa, bi-lim bunu kabul eder. Gerçek bir bilimadamının yapması gereken de 19. yüzyı-lın materyalist dogmalarına ba¤lanarakimkansız senaryoları savunmak olma-malıdır.

MMaayymmuunn--iinnssaann ggeenneettiikk

bbeennzzeerrllii¤¤ii yyaallaann››

‹nsan Genomu Projesi çerçevesindeinsanlı¤ın gen haritasının çıkarılmasıönemli bir bilimsel geliflme olmufltur.Ancak bu projenin bazı sonuçları bazıevrimci yayınlarda çarpıtılmaktadır.fiempanzelerin genlerinin insan genleriile %98 benzerlik gösterdi¤i iddia edil-mekte ve bunun maymunların insana ya-kınlı¤ının ve dolayısıyla evrim teorisininbir delili oldu¤u ileri sürülmektedir. Ger-çekte bu, evrimcilerin, toplumun bu ko-nulardaki bilgisizli¤inden faydalanarakortaya attıkları "sahte" bir delildir.

Öncelikle evrimcilerin insan ve flem-panze DNA'ları hakkında sık sık ilerisürdükleri %98 benzerlik kavramı alda-tıcıdır. ‹nsanla flempanzenin genetik ya-pısının %98 birbirine benzer oldu¤unuiddia etmek için flu anda insanınkinin ol-du¤u gibi flempanzenin de genetik hari-tasının tümünün çıkarılması, ikisininkarflılafltırılması ve bu karflılafltırma so-nucunun elde edilmifl olması gerekir.Oysa elde böyle bir sonuç yoktur. Çün-

kü, flu ana kadar insanın genetik haritasıçıkartılmıfltır ancak flempanzelerin gene-tik haritas› tümüyle ç›kart›lmam›flt›r.

Gerçekte, zaman zaman gündemegelen insan ve maymun genlerinin %98benzerli¤i ise, yıllar önce kasıtlı üretil-mifl propaganda amaçlı bir slogandır. Bubenzerlik insanda ve flempanzede bulu-nan 30-40 civarındaki bazı temel prote-inin amino asit dizilimlerinin benzerli-¤inden yola çıkılarak yapılmıfl ola¤anüs-tü abartılı bir genellemedir. Bu protein-lere karflılık gelen DNA dizilimleri üze-rinde "DNA hibridizasyonu" adı verilenbir yöntemle "sekans analizi" (sequenceanalysis) yapılmıfl ve sadece bu sınırlısayıdaki proteinler karflılafltırılmıfltır.

Oysa insanda 30 bin civarında gen vedolayısıyla bu genlerin kodladı¤ı 30 binkadar protein vardır. Bu yüzden, 30 binproteinin sadece 40 tanesinin benzeme-siyle insan ve maymunun bütün genleri-nin %98 aynı oldu¤unu iddia etmeninhiçbir bilimsel dayana¤ı yoktur.

Kaldı ki, söz konusu 40 protein üze-rinde yapılan DNA karflılafltırması datartıflmalıdır. Bu karflılafltırma, 1987 yı-lında Sibley ve Ahlquist adlı iki biyologtarafından yapılmıfl ve Journal of Mole-cular Evolution dergisinde yayınlanmıfl-tır.87 Oysa daha sonra bu ikilinin verileri-ni inceleyen Sarich isimli bilim adamı,kullandıkları yöntemin güvenilirli¤inintartıflmalı oldu¤u ve verilerin abartılı yo-rumlandı¤ı sonucuna varmıfltır.88

Kaldı ki temel proteinler di¤er pekçok farklı canlılarda da bulunan ortak

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MAYMUN-‹NSAN GENET‹K BENZERL‹⁄‹ YALANI 70

Page 292:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

hayati moleküllerdir. Yalnızca flempan-

zede de¤il, bütünüyle farklı canlılarda

bulunan aynı tür proteinlerin de yapısı

insandakilerle çok benzerdir.

Örne¤in, New Scientist dergisinde

aktarılan genetik analizler, nematod so-

lucanları ve insan DNA'larında %75'lik

bir benzerlik ortaya koymufltur.89 Bu, el-

bette insan ile bu solucanlar arasında sa-

dece %25'lik bir fark bulundu¤u anlamı-

na gelmemektedir.

Aynı flekilde Drosophila türüne aitmeyve sineklerinin genleri ile insan gen-leri karflılafltırıldı¤ında da, % 60'lık birbenzerlik saptanmıfltır.90

Öte yandan bazı proteinler üzerindeyapılan analizler de, insanı çok dahafarklı canlılara yakın gibi göstermekte-dir. Cambridge Üniversitesi'ndeki arafl-tırmacıların yaptı¤ı bir çalıflmada, karacanlılarının bazı proteinleri karflılafltırıl-maktadır. Hayret verici bir flekilde, yak-laflık bütün örneklerde insan ve tavuk,birbirlerine en yakın akraba olarak efllefl-mifllerdir. Bir sonraki en yakın akrabaise timsahtır.91

Evrimcilerin "insan ile maymun ara-sındaki genetik benzerlik" konusundakullandıkları bir di¤er örnek ise insanda46, flempanze ve gorillerde ise 48 kro-mozom bulunmasıdır. Evrimciler, kro-mozom sayılarının yakınlı¤ını evrimselbir iliflkinin göstergesi sayarlar. Oysae¤er evrimcilerin kullandı¤ı bu mantıkdo¤ru olsaydı, insanın flempanzeden çokdaha yakın bir akrabası olması gerekir-di: "Patates"! Çünkü patatesin kromo-zom sayısı insanınkiyle aynıdır: 46.

Bu örnekler, genetik benzerlik kavra-mının evrim teorisine bir delil olufltur-madı¤ını göstermektedir. Çünkü genetikbenzerlikler iddia edilen evrim flemaları-na uymamakta, aksine bunlara tamamenters sonuçlar vermektedir.

Ayrıca kurulan bu benzerlikler, evri-min de¤il yaratılıflın delilidir. ‹nsan be-deninin di¤er canlılarla moleküler ben-zerlikleri olması son derece do¤aldır;

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MAYMUN-‹NSAN GENET‹K BENZERL‹⁄‹ YALANI 71

‹‹nnssaannllaa flfleemmppaannzzeenniinn ggeenneettiikk yyaapp››ss››nn››nn %%9988bbiirrbbiirriinnee bbeennzzeerr oolldduu¤¤uunnuu iiddddiiaa eettmmeekk iiççiinnflfluu aannddaa iinnssaann››nnkkiinniinn oolldduu¤¤uu ggiibbii flfleemmppaannzzee--nniinn ddee ggeenneettiikk hhaarriittaass››nn››nn çç››kkaarr››llmmaass››,, iikkiissii--nniinn kkaarrflfl››llaaflfltt››rr››llmmaass›› vvee bbuu kkaarrflfl››llaaflfltt››rrmmaa ssoo--nnuuccuunnuunn eellddee eeddiillmmiiflfl oollmmaass›› ggeerreekkiirr.. OOyyssaaeellddee bbööyyllee bbiirr ssoonnuuçç yyookkttuurr..

Page 293:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

çünkü tüm canl›lar aynı moleküllerdenoluflmakta, aynı suyu ve atmosferi kul-lanmakta, aynı moleküllerden oluflan be-sinleri tüketmektedir. Elbette ki metabo-lizmaları ve dolayısıyla genetik yapılarıbirbirine benzeyecektir. Ancakbu, onların ortak bir ata-dan evrimlefltiklerininbir delili de¤ildir.

Bir örnek konu-yu açıklayabilir:Dünya üzerindekitüm inflaatlar dabenzer malzeme-lerlerle (tu¤la, de-mir, çimento vs.)yapılır. Ama bu du-rum bu binaların birbir-lerinden "evrimlefl-tikleri" anlamınagelmez. Ortak birmalzeme kullanıla-rak, ayrı ayrı inflaedilirler. Canlılarındurumu da böyledir.

Sonuç olarak aradaki yüzeysel ben-zerlik dıflında maymunun insanlara di¤erhayvanlardan daha fazla bir yakınlı¤ısöz konusu de¤ildir. Hatta zeka açısın-dan kıyaslanırsa, bir geometri mucizesiolan pete¤i üreten arı veya bir mühen-dislik harikası olan a¤ı üreten örümcekinsana maymundan daha yakındır. Hattabazı yönlerden üstün olduklar›n› bilesöylemek mümkündür.

Ama, insanla maymun arasında, ev-rimci iddialarla, masallarla kapatılama-

yacak kadar büyük bir fark vardır. May-mun bir hayvandır, bilinç açısından birattan ya da bir köpekten farkı yoktur. ‹n-san ise bilinçli, irade sahibi, düflünebi-len, konuflabilen, akledebilen, karar ve-

rebilen, muhakeme yapabilenbir varlıktır. Bütün bu

özellikler de onun sa-hip oldu¤u "ruh"un-

un ifllevleridir. ‹n-sanla, hayvanlararasındaki uçu-rumu do¤uran enönemli fark da

iflte bu "ruh"tur.Do¤ada ruhu olan

tek canlı insandır.Hiçbir fiziki benzerlik,

insan ile di¤er bircanlı arasındaki bu enbüyük farkı kapata-maz.

MMaayyrr,, EErrnnsstt

Tan›nm›fl bir evrimci biyolog olanErnst Mayr aynı zamanda, "ModernSentetik Evrim Teorisi"nin kurucuların-dandır. Darwin'in do¤al seleksiyon tezi-ne mutasyon kavramının eklenmesiyleortaya atılan bu teori "neo-Darwinizm"olarak adlandırıldı. Ernst Mayr ve di¤erkurucuları (Theodosius Dobzhansky veJulian Huxley) da ortaya attıkları bu te-oriden dolayı "neo-Darwinistler" olarakanılmaya bafllandılar.

Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki en

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MAYR, ERNST72

KKrroommoozzoomm ssaayy››llaarr›› iillee ccaannll››llaarr››nnkkoommpplleekkss yyaapp››llaarr›› bbiirrbbiirriiyyllee bbaa¤¤llaanntt››ll››ddee¤¤iillddiirr.. BBuu,, eevvrriimm tteeoorriissiinnii çç››kkmmaazzaa

ssookkaann bbiirr ggeerrççeekkttiirr..

Page 294:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

önemli savunucularından biri olan ErnstMayr, teorisini bir yandan mutasyonlaradayandırırken bir yandan da bunun im-kansızlı¤ını kabul etmektedir:

Mutasyonlar sonucunda genetik cana-varların oluflması gerçekten de gözlemle-nen bir olgudur, fakat bunlar o kadar ga-rip canlılardır ki, ancak "canavarlar"olarak tanımlanabilir. O denli dengesiz-leflmifllerdir ki, dengeleyici seleksiyonmekanizması vas›tas›yla elenmekten kur-tulmak için hiçbir imkanlar› yoktur...Gerçekte bir mutasyon fenotipi ne kadarçok etkilerse, onun (do¤al ortama olan)uygunlu¤unu o kadar azaltır. Bu tip radi-kal bir mutasyonun, farklı bir adaptas-yon sa¤layacak yeni bir fenotip olufltura-ca¤ına inanmak, bir mucizeye inanmakdemektir... Bu "canavara" çiftleflece¤iuygun bir efl bulmak ve bunların, popü-lasyonun normal bireylerinden türeyicibir biçimde izole edilmeleri de, bence as-la aflılamayacak zorluklardır.92

Mayr'›n bu konudaki bir baflka itirafıise flöyledir:

Duyu organları, örne¤in bir omurgalıgözünün ya da bir kuflun tüyleri gibi ku-

sursuzca dengelenmifl sistemlerin rast-lantısal mutasyonlar sonucunda geliflebi-lece¤ini varsaymak, bir insanın inandırı-cılı¤ı üzerinde ciddi bir sınırlamadır.93

Darwinizm'in savunucular›ndanErnst Mayr, Darwinizm'in hiçbir zamankapanamayan açıklarını mutasyon iddi-alarıyla örtmeye çalıflmıfltır. Fakat bu-nun imkansızlı¤ına dair olan bilimselgerçek, itiraflarında yer almaktadır.

MMeemmeelliilleerriinn kköökkeennii

Evrim teorisi, denizden evrimleflerekçıkan hayali birtakım canlıların sürün-genlere dönüfltü¤ünü, kuflların da sürün-genlerin evrimleflmesiyle olufltu¤unu id-dia eder. Aynı senaryoya göre sürüngen-ler yalnızca kuflların de¤il, aynı zaman-da memelilerin de atasıdırlar. Oysa vü-cutları pullarla kaplı, so¤ukkanlı ve yu-murtlayarak ço¤alan sürüngenler ile, vü-cutları tüylü, sıcakkanlı ve do¤urarakço¤alan memeliler arasında çok büyükyapısal uçurumlar vardır.

Bu uçurumların bir örne¤i, sürün-genlerin ve memelilerin çene yapılarıdır.Memelilerde alt çenede tek bir kemikvardır ve difller bu kemi¤in üzerine otu-rur. Sürüngenlerde ise alt çenenin her ikiyanında üçer tane küçük kemik bulunur.Bir baflka temel farklılık, tüm memelile-rin orta kulaklarında üç tane kemik (örs,üzengi ve çekiç kemikleri) bulunması-dır; buna karflılık tüm sürüngenlerde or-ta kulakta tek bir kemik yer alır. Evrim-ciler, sürüngen çenesinin ve sürüngen

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MEMEL‹LER‹N KÖKEN‹ 73

EErrnnsstt MMaayyrr

Page 295:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kula¤ının aflamalı olarak memeli çenesi-

ne ve kula¤ına dönüfltü¤ünü iddia eder-

ler. Bunun nasıl gerçekleflti¤i sorusu el-

bette cevapsızdır. Özellikle tek kemikten

oluflan bir kula¤ın üç kemikli hale nasıl

dönüfltü¤ü ve iflitme duyusunun bu sıra-

da nasıl devam etti¤i, asla cevaplanama-

yan bir sorudur.

Nitekim sürüngenlerle memelileri

birbirine ba¤layabilecek tek bir ara form

fosili dahi bulunamamıfltır. Bu yüzden

evrimci paleontolog Roger Lewin, "ilkmemeliye nasıl geçildi¤i hala bir sırdır"demek zorunda kalır.94

20. yüzyılın en büyük evrim otorite-

lerinden ve neo-Darwinist teorinin kuru-

cularından biri olan George Gaylord

Simpson ise, evrimciler açısından çok

flaflırtıcı olan bu gerçe¤i flöyle ifade eder:

Dünya üzerindeki yaflamın en kafa karıfl-tırıcı olayı, Mezozoik Ça¤ı'nın, yani sü-rüngenler devrinin, memeliler devrineaniden de¤iflmesidir. Sanki bütün baflroloyunculu¤unun çok sayıda ve türdeki sü-rüngenler tarafından üstlenildi¤i biroyunun perdesi bir anda indirilmifltir.Perde yeniden açıldı¤ında ise, bu kezbaflrolünde memelilerin yer aldı¤ı ve sü-rüngenlerin bir kenara itildi¤i yepyenibir devir bafllamıfltır. Ortaya çıkan me-melilerin bir önceki devire ait izleri iseyok gibidir.95

Dahası, aniden ortaya çıkan memeli-ler birbirlerinden çok farklıdırlar. Yara-sa, at, fare ve balina gibi son derece fark-lı canlıların hepsi memelidir ve aynı je-olojik dönemde ortaya çıkmıfllardır. Bucanlıların aralarında evrimsel bir ba¤kurmak, en genifl hayal gücü içinde bile

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MEMEL‹LER‹N KÖKEN‹74

DDoo¤¤aa ttaarriihhii mmüüzzeelleerriinnddee sseerrggiilleenneenn oonn mmiillyyoonnllaarrccaa yy››llll››kk mmeemmeellii ffoossiilllleerrii iillee bbuuggüünn yyaaflflaayyaannöörrnneekklleerrii aarraass››nnddaa hhiiççbbiirr ffaarrkk yyookkttuurr.. DDaahhaass›› bbuu ffoossiilllleerr,, yyeerryyüüzzüü ttaabbaakkaallaarr››nnddaa,, ddaahhaa öönnccee--kkii ttüürrlleerrllee aarraallaarr››nnddaa hhiiççbbiirr bbaa¤¤llaanntt›› oollmmaaddaann bbiirr aannddaa oorrttaayyaa çç››kkaarrllaarr..

Page 296:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

imkansızdır. Evrimci zoolog Eric Lom-bard, Evolution (Evrim) adlı dergideflöyle yazar:

Memeliler sınıfı içinde evrimselakrabalık iliflkileri (filogene-tik ba¤lar) kurmak için bilgiarayanlar, hayalkırıklı¤ınau¤rayacaktır.96

Tüm bunlar göster-mektedir ki, canlılaryeryüzünde hiçbir evrim-sel süreç olmadan, aniden vekusursuz bir biçimde ortayaçıkmıfllardır. Bu, yaratılmıfl olduklarınınçok somut bir ispatıdır. Evrimciler ise,canlı türlerinin yeryüzünde belirli bir sı-ra ile ortaya çıkmıfl olmalarını, evrimlefl-mifl olduklarının göstergesi gibi yorum-lamaya çalıflırlar. Oysa canlıların yeryü-zündeki ortaya çıkıfl sıralamaları -ortadabir evrim olmadı¤ına göre- "yaratılıflınsıralaması"dır. Fosiller, yeryüzünün, üs-tün ve kusursuz bir yaratılıflla, önce de-nizlerde sonra da karada yaflayan canlı-larla dolduruldu¤unu ve bütün bunlarınardından da insano¤lunun var edildi¤inigöstermektedir.

‹nsano¤lunun yeryüzünde hayatabafllaması da -büyük bir kitle telkiniylekabul ettirilmeye çalıflılan "maymun in-san" masalının aksine- bir anda ve eksik-siz bir biçimde olmufltur.

MMeennddeell,, GGrreeggoorr

Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kita-bının yayınlanmasının ardından Avus-turyalı botanikçi rahip Gregor Mendel,

uzun deney ve gözlemler sonucunda be-lirledi¤i kalıtım kanunlarını 1865 yılında

açıklamıfltır. (bkz. Kal›t›m kanunla-r›) Ancak bu kanunların bilim

dünyasının dikkatini çekmesiyüzyılın sonlarında mümkünolmufltur. 20. yüzyılın baflla-

rında ise bu kanunlarındo¤rulu¤u tüm bilimdünyası tarafından kabul

edilmifltir. Bu durum, "ya-rarlı özellikler" kavramını La-marck'a dayanarak açıklama-

ya çalıflmıfl olan Darwin'in teorisini cid-di bir açmaza sokmufltur.

Burada flunu da önemle belirtmek gere-kir ki, Mendel sadece Lamarck'ın evrimmodeline de¤il, aynı zamanda Darwin'inevrim modeline de karflı çıkmıfltır. Jour-nal of Heredity dergisinde yayınlanan"Mendel's Opposition to Evolution andto Darwin" (Mendel'in Evrime ve Dar-win'e Muhalefeti) bafllıklı bir makaledebelirtildi¤i gibi, "Mendel, Türlerin Köke-ni'ne aflinaydı ve Darwin'in teorisinekarflı çıkıyordu. Darwin, do¤al seleksi-yonla ortak atadan evrimleflme teorisiniöne sürerken, Mendel özel yaratılıfla ina-nıyordu."97

MMeennttoonn,, DDaavv››dd

Washington Üniversitesi'nden anato-mi profesörü David Menton, Bilim Arafl-tırma Vakfı'nın 5 Temmuz 1998 günüdüzenledi¤i "Evrim Teorisinin Çöküflü:Yaratılıfl Gerçe¤i" bafllıklı II. uluslarara-sı konferansta, kufl tüyleri ve sürüngen

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MENDEL, GREGOR 75

GGrreeggoorr MMeennddeell

Page 297:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

pulları arasındaki anatomik farklılıkları

konu alan bir konuflma yapmıfltır. Kuflla-

rın sürüngenlerden evrimleflti¤i tezinin

geçersizli¤ini ortaya koymufl ve karflı-

lafltı¤ı gerçe¤i flu cümleyle özetlemifltir:

30 yıldan bu yana canlıların anatomile-

rini inceliyorum. Her arafltırmamda kar-

flılafltı¤ım gerçek, Allah'ın kusursuz ya-

ratıflı oldu.98

MMeettaammoorrffoozz

Kurba¤alar önce su içinde do¤ar, birsüre burada yaflar; daha sonra ise "meta-morfoz" adı verilen de¤iflimle birliktekaraya çıkarlar. Bazı insanlar ise, meta-morfozu "evrim"in bir delili ya da örne-¤i sanır. Oysa, gerçekte metamorfozunevrimle hiçbir ilgisi yoktur.

Evrim teorisinin öne sürdü¤ü tek ge-liflme mekanizması, mutasyonlardır.Metamorfoz ise, mutasyon gibi tesadüfietkilerle gerçekleflmez. Aksine bu de¤i-flim, kurba¤anın genetik bilgilerinde enbafltan kayıtlıdır. Yani bir kurba¤a ilkdo¤du¤unda, onun bir süre sonra de¤i-flim geçirip karada yaflamaya uygun birvücuda sahip olaca¤ı bellidir. Son yıllar-da yapılan arafltırmalar, metamorfoz sü-recinin farklı genler tarafından kontroledilen çok kompleks bir ifllem oldu¤unugöstermektedir. Örne¤in bu dönüflüm sı-rasında sırf kuyru¤un kaybolması iflle-mi, Science News dergisindeki ifadeyle"bir düzineden fazla gen" tarafından yö-netilmektedir.99

Evrimcilerin "sudan karaya geçifl"

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

METAMORFOZ76

YYuummuurrttaallaarr

‹‹rriibbaaflfl

EErrggiinn KKuurrbbaa¤¤aa

GGeennçç KKuurrbbaa¤¤aa

Page 298:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

iddiası ise, tamamen suda yaflamak içinyarat›lm›fl bir genetik bilgiye sahip olanbalıkların, rastgele mutasyonlar sonu-cunda, tesadüfen kara canlılarına dönüfl-tü¤ü fleklindedir. Bu nedenle metamor-foz gerçekte evrimi destekleyen de¤il,çürüten bir delildir. Çünkü metamorfozsürecine en ufak bir hata karıflsa, canlıölür ya da sakat kalır. Dolay›s›yla rastge-le bir de¤iflim söz konusu olamaz. Meta-morfozun mutlaka kusursuz olarak ta-mamlanması flarttır. Bu denli kompleksve hataya izin vermeyen bir sürecin, ev-rimin iddia etti¤i gibi rastgele mutasyon-larla ortaya çıkması ise imkansızdır.

MMeeyyvvee ssiinneekklleerrii

Evrimciler tarafından yapılan bütün"faydalı mutasyon oluflturma" çabalarıbaflarısızlıkla sonuçlanmıfltır. Evrimciler

de bu çaresizlikten kurtulmak için, çok

hızlı üredi¤i ve mutasyona u¤ratılması-

nın kolay oldu¤unu düflündükleri, mey-

ve sinekleri üzerinde onyıllarca mutas-

yon denemeleri yapmıfllardır. Bu canlı-

lar defalarca, olabilecek her türlü mutas-

yona u¤ratılmıfllardır. Ancak sonuçta tek

bir faydalı mutasyon dahi gözlemlene-

memifltir. Evrimci genetikçi Gordon

Taylor, bazı evrimcilerin meyve sinekle-

ri üzerindeki bu gereksiz ısrarlarını flöy-

le dile getirmifltir:

"Bu çok çarpıcı ama bir o kadar da göz-

den kaçırılan bir gerçektir: Altmıfl yıldır

dünyanın dört bir yanındaki genetikçiler

evrimi kanıtlamak için meyve sinekleri

yetifltiriyorlar. Ama hala bir türün, hatta

tek bir enzimin bile ortaya çıkıflını göz-

lemlemifl de¤iller."100

Bir baflka arafltırmacı olan MichaelPitman da, meyve sinekleri üzerindeki

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NNOORRMMAALL MMUUTTAANNTT

GGöözz

AAnntteenn BBaaccaakk

EEvvrriimmccii bbiiyyoollooggllaarr yyüüzzyy››ll››nn bbaaflfl››nnddaann bbeerrii ssiinneekklleerrii mmuuttaassyyoonnaa uu¤¤rraattaarraakk,, ffaayyddaall›› bbiirr mmuuttaassyyoonnöörrnnee¤¤ii aarraadd››llaarr.. AAnnccaakk bbuu ççaabbaallaarr››nn ssoonnuuccuunnddaa hheepp,, ssaakkaatt,, hhaassttaall››kkll›› vvee kkuussuurrlluu ssiinneekklleerr eell--ddee eeddiillddii.. RReessiimmddee,, nnoorrmmaall bbiirr mmeeyyvvee ssiinnee¤¤iinniinn kkaaffaass›› vvee mmuuttaassyyoonnaa uu¤¤rraayyaarraakk bbaaccaakkllaarr›› kkaa--ffaass››nnddaann çç››kkaann ddii¤¤eerr bbiirr mmeeyyvvee ssiinnee¤¤ii ggöörrüüllüüyyoorr..

MEYVE S‹NEKLER‹ 77

Page 299:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

deneylerin baflarısızlı¤ını flu flekilde ifa-de etmifltir:

Sayısız genetikçi meyve sineklerini nesil-ler boyunca sayısız mutasyona maruz bı-raktılar. Peki sonuçta insan yapımı birevrim mi ortaya çıktı? Maalesef hayır.Genetikçilerin yarattıkları canavarlar-dan sadece pek azı beslendikleri fliflelerindıflında yaflamlarını sürdürebildiler. Pra-tikte mutasyona u¤ratılmıfl olan tüm si-nekler ya öldüler, ya sakat ya da kısır ol-dular.101

Kısacası meyve sinekleri de di¤ertüm canlılar gibi özel yaratılmıfl bir ge-netik bilgi (DNA) ye sahiptir ve bu ge-netik bilgi üzerinde meydana gelecekherhangi bir de¤iflim de bu canlının yal-nızca zarar görmesine yol açacaktır.

MMiikkrroo eevvrriimmiinn ggeeççeerrssiizzllii¤¤ii

Bir türün kendi içinde çeflitlenmesi-ni, di¤er bir deyimle varyasyonlar›n or-taya ç›kmas›n› evrimciler, "mikro ev-rim" ad›n› koyduklar› hayali bir meka-nizmayla aç›klamaya çal›fl›rlar. Mikroevrimin ise daha uzun bir zaman içindebirikerek makro evrime, yani yeni türle-rin oluflmas›na yol açt›¤›n› savunurlar(bkz. Makro evrim masal›) Oysa gerçek-te, ortada evrimle ilgili hiçbir olay yok-tur. Tür içindeki çeflitlenme, o türün bi-reylerinin çapraz çiftleflmeleri sonucutürün gen havuzunda bulunan sabit say›-daki genin farkl› kombinasyonlarda bir-birleriyle eflleflerek ortaya yeni ve farkl›fiziksel özelliklere sahip bireylerin orta-ya ç›kmas› ile olur. Ancak burada türün

gen havuzuna hiçbir zaman yeni bir geneklenmez. Yaln›zca mevcut genler de¤i-flik kombinasyonlarda yeni bireylerdebir araya gelirler. Türün gen havuzunda-ki genlerin say›s› ve çeflidi sabit oldu¤uiçin, bunlar›n meydana getirece¤i kom-binasyonlar›n da belli bir s›n›r› vard›r.Bunun ötesinde bir kombinasyon mey-dana gelmez. Ayr›ca tür içindeki çeflit-lenme yeni bir tür ortaya ç›karmaz, herzaman ayn› tür içinde kal›r. Örne¤infarkl› cinste köpekler birbirleriyle ne ka-dar farkl› kombinasyonlarda çiftleflirler-se çiftleflsinler ortaya her zaman köpekç›kar, hiçbir zaman örne¤in bir at ya dainek ç›kmaz. Bu durum temel biyolojikurallar›yla sabit oldu¤u gibi, deney vegözlemlerle de defalarca ispatlanm›flt›r.

‹lginçtir ki Darwin teorisinin belke-mi¤ini mikro evrim sand›¤› varyasyon-lar üzerine kurmufltu. Darwin'in iddiala-r›n› zaman içinde bir bir çürüten ilerle-meler, ayn› zamanda Darwin'in "Türle-rin Kökeni" olarak iddia etti¤i "varyas-yonlar"›n da gerçekte böyle bir anlam ta-fl›mad›¤›n› ortaya ç›karm›flt›r. ‹flte bu ne-denle evrimci biyologlar, tür içindeki çe-flitlenme ile yeni tür oluflumunu birbirin-den ay›rmak ve bunlar hakk›nda iki ayr›kavram öne sürmek durumunda kalm›fl-lard›r.

Evrimci biyologlar›n "mikro evrim"kavram›n› kullanarak vermek istedikleriizlenim, varyasyonlar›n uzun zamaniçinde yepyeni canl› s›n›flamalar› olufl-turabilece¤i fleklindeki yan›lt›c› bir man-t›kt›r. Nitekim konu hakk›nda derinle-mesine bilgi sahibi olmayan pek çok ki-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

M‹KRO EVR‹M‹N GEÇERS‹ZL‹⁄‹ 78

Page 300:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

fli "mikro evrim uzun zamana yay›ld›-¤›nda makro evrim oluflturur" gibi yü-zeysel bir düflünceye kap›lmaktad›r. Budüflüncenin örneklerini s›k s›k görmekmümkündür. Baz› "amatör" evrimciler,"insanlar›n boy ortalamas› bir yüzy›liçinde bile iki cm. artm›fl, demek ki mil-yonlarca y›l içinde her türlü evrim ger-çekleflebilir" fleklinde mant›klar öne sü-rerler. Oysa boy ortalamas› de¤iflimi gi-bi varyasyonlar›n hepsi, belirli genetiks›n›rlar içinde gerçekleflen ve evrimle il-gisi olmayan biyolojik olaylard›r.

Nitekim, "mikro evrim" ad›n› ver-dikleri varyasyonlar›n yeni canl› s›n›fla-malar› oluflturamad›¤›n›, yani "makroevrim" sa¤lamad›¤›n› günümüzde ev-rimci otoriteler de kabul etmektedir. Ev-rimci biyologlar; Scott Gilbert, JohnOpitz ve Rudolf Raff, DevelopmentalBiology dergisinde yay›nlanan 1996 ta-rihli bir makalelerinde bu konuyu flöyleaç›klarlar:

Modern sentez (neo-Darwinist teori)önemli bir baflar›d›r. Ancak, 1970'lerdenbafllayarak, çok say›da biyolog bununaç›klay›c› gücünü sorgulamaya baflla-m›flt›r. Genetik bilimi, mikro evrimi aç›k-lamak için yeterli bir araç olabilir, amagenetik bilgi üzerindeki mikro evrimselde¤ifliklikler, bir sürüngeni bir memeliyeçevirebilecek ya da bir bal›¤› amfibiyenedönüfltürecek türden de¤ildir. Mikro ev-rim, sadece uygunlar›n hayatta kalmas›kavram›na yard›mc› olabilir, uygunlar›noluflumunu aç›klayamaz. Goodwin'in1995'te belirtti¤i gibi, "türlerin kökeni,yani Darwin'in problemi, çözümsüz kal-maya devam etmektedir."102

Darwinizm'in yüzy›l› aflk›n bir süre-dir "evrim delili" olarak gördü¤ü varyas-yonlar›n, gerçekte "türlerin kökeni"ylehiçbir ilgisi yoktur. ‹nekler milyonlarcay›l boyunca farkl› eflleflmelerle çiftleflti-rilebilir ve farkl› inek cinsleri elde edile-bilir. Ama inekler hiçbir zaman baflka bircanl› türüne, örne¤in zürafalara ya da fil-lere dönüflmeyecektir. Darwin'in Galapa-gos adalar›nda gördü¤ü farkl› ispinozlarda ayn› flekilde "evrim"e delil oluflturma-yan bir varyasyon örne¤idir. ‹flte bu ne-denle de, Darwin'in problemi, yani "tür-lerin kökeni", hiçbir zaman evrimle ya-n›tlanamayan bir soru olarak kalacakt›r.

MM››lllleerr DDeenneeyyii

Hayatın kökeni konusunda evrimci-

lerin en çok itibar ettikleri çalıflma, 1953

yılında Amerikalı arafltırmacı Stanley

Miller tarafından yapılan Miller deneyi-

dir. (Deney, Miller'in Chicago Üniversi-

tesi'ndeki hocası Harold Urey'in katkı-

sından dolayı "Urey-Miller Deneyi" ola-

rak da bilinir.)

Stanley Miller'in amacı, milyarlarca

yıl önceki cansız dünyada proteinlerin

yapıtaflları olan amino asitlerin "tesadü-

fen" oluflabileceklerini gösteren bir de-

neysel bulgu ortaya koymaktı.

Miller, deneyinde, ilkel dünya at-

mosferinde bulundu¤unu varsaydı¤ı -da-

ha sonraları ise bulunmadı¤ı anlaflılacak

olan- amonyak, metan, hidrojen ve su

buharından oluflan bir gaz karıflımını

kullandı. Bu gazlar, do¤al flartlar altında

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MILLER DENEY‹ 79

Page 301:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

birbirleriyle reaksiyona giremeyecekleri

için dıflarıdan enerji takviyesi yaptı. ‹lkel

atmosfer ortamında yıldırımlardan kay-

naklanmıfl olabilece¤ini düflündü¤ü

enerjiyi, yapay bir elektrik deflarj kayna-

¤ından sa¤ladı.

Miller bu gaz karıflımını bir hafta bo-

yunca 100°C ısıda kaynattı, bir yandan

da karıflıma elektrik akımı verdi. Hafta-

nın sonunda Miller, kavanozun dibinde

bulunan karıflımdaki kimyasalları ölçtü

ve proteinlerin yapıtafllarını oluflturan 20

çeflit amino asitten üçünün sentezlendi-

¤ini gözledi.

Deneyin sonucu, evrimciler arasında

büyük bir sevinç yarattı ve çok büyük

bir bafları gibi lanse edildi. Hatta, çeflitliyayınlar olayın sarhofllu¤u içinde, "Mil-ler hayatı yarattı" fleklinde manfletleratacak kadar kendilerinden geçtiler. Oy-sa Miller'in sentezledi¤i sadece birtakım"cansız" moleküllerdi.

Bu deneyden aldıkları cesaretle ev-rimciler, hemen yeni senaryolar ürettiler.Amino asitlerden sonraki aflamalar dahemen kurgulandı. Çizilen senaryoyagöre, amino asitler, daha sonra rastlantı-lar sonucu uygun dizilimlerde birleflmiflve proteinleri oluflturmufllardı. Tesadüfeseri meydana gelen bu proteinlerin ba-zıları da, sözde "bir flekilde" oluflmuflhücre zarı benzeri yapıların içine kendi-lerini yerlefltirerek hücreyi meydana ge-tirmifllerdi. Hücreler de zamanla yan ya-na gelip birleflerek canlı organizmalarıoluflturmufllardı. Ne var ki hiçbir aflama-s› bilimsel bir delille desteklenmeyen busenaryonun en büyük dayana¤ı olanMiller deneyi, her yönden geçersizli¤ikanıtlanmıfl bir aldatmacadan baflka birfley de¤ildi.

Miller'in, ilkel dünya koflullarındaamino asitlerin kendi kendilerine olufla-bileceklerini kanıtlamak amacıyla yaptı-¤ı deney birçok yönden tutarsızlık gös-termektedir. Bunları flöyle sıralayabiliriz:

1- Miller, deneyinde "so¤uk tuzak"(cold trap) isimli bir mekanizma kulla-narak amino asitleri olufltukları anda or-tamdan izole etmiflti. Çünkü aksi takdir-de, amino asitleri oluflturan ortamın ko-flulları, bu molekülleri oluflmalarındanhemen sonra imha edecekti.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MILLER DENEY‹

SSttaannlleeyy MMiilllleerr''iinn ddeenneeyy ddüüzzeennee¤¤ii..

80

Page 302:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Halbuki ilkel dünya koflullarında el-

bette bu çeflit bilinçli düzenekler yoktu.

Ve mekanizma olmadan herhangi bir çe-

flit amino asit elde edilse bile, bu mole-

küller aynı ortamda hemen parçalana-

caklardı. Kimyager Richard Bliss'in be-

lirtti¤i gibi, "bu so¤uk tuzak olmasa,kimyasal ürünler elektrik kayna¤ı tara-fından tahrip edilmifl olacaktı".103

Nitekim Miller, so¤uk tuzak yerlefl-

tirmeden yaptı¤ı daha önceki deneylerde

tek bir amino asit bile elde edememiflti.

2- Miller'in deneyinde canlandırma-

ya çalıfltı¤ı ilkel atmosfer ortamı gerçek-

çi de¤ildi. 1980'li yıllarda bilim adamla-

rı ilkel atmosferde, metan ve amonyak

yerine azot ve karbondioksit bulunması

gerekti¤i görüflünde birlefltiler. Nitekim

uzun süren bir sessizlikten sonra Mil-

ler'ın kendisi de kullandı¤ı atmosfer or-

tamının gerçekçi olmadı¤ını itiraf etti.104

Nitekim Amerikalı bilim adamları J.

P. Ferris ve C. T. Chen, karbondioksit,

hidrojen, azot ve su buharından oluflan

bir karıflımla Miller'ın deneyini tekrarla-

dılar ve bir tek molekül amino asit bile

elde edemediler.105

3- Miller'in deneyini geçersiz kılan

bir di¤er önemli nokta da, amino asitle-

rin olufltu¤u öne sürülen dönemde, at-

mosferde amino asitlerin tümünü parça-

layacak yo¤unlukta oksijen bulunmasıy-

dı. Miller'in gözardı etti¤i bu önemli

gerçek, yaflları 3.5 milyar yıl olarak he-

saplanan tafllardaki okside olmufl demir

ve uranyum birikintileriyle anlaflıldı.106

Oksijen miktarının, bu dönemde ev-

rimcilerin iddia etti¤inin çok üstünde ol-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MMiilllleerr''iinn,, ddeenneeyyiinnddee oolluuflflttuurrdduu¤¤uu yyaappaayy oorrttaamm,, ggeerrççeekkttee iillkkeell ddüünnyyaa flflaarrttllaarr››nnaa hhiiççbbiirr bbeennzzeerr--lliikk ggöösstteerrmmiiyyoorrdduu.. BBuu nneeddeennllee ddeenneeyy,, bbiilliimm ddüünnyyaass›› ttaarraaff››nnddaann ggeeççeerrssiizz ssaayy››llmm››flfltt››rr..

MILLER DENEY‹ 81

KKoonnddaannssaattöörreessuu eekklleenniirr.. vvaakkuumm

SSuu kkaayynnaarr..

rreeaakkssiiyyoonn hhüüccrreessii

mmeettaann,, aammoonnyyaakk,,ssuu vvee hhiiddrroojjeenn

ggaazz››

Page 303:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

du¤unu gösteren baflka bulgular da orta-ya çıktı. Arafltırmalar, o dönemde dünyayüzeyine evrimcilerin tahminlerinden 10bin kat daha fazla ultraviyole ıflını ulafl-tı¤ını gösterdi. Bu yo¤un ultraviyoleninatmosferdeki su buharı ve karbondioksi-ti ayrıfltırarak oksijen açı¤a çıkarması isekaçınılmazdı.

Bu durum, oksijen dikkate alınma-dan yapılmıfl olan Miller deneyini tama-men geçersiz kılıyordu. E¤er deneydeoksijen kullanılsaydı; metan, karbondi-oksit ve suya, amonyak ise azot ve suyadönüflecekti. Di¤er taraftan, oksijeninbulunmadı¤ı bir ortamda -henüz ozontabakası var olmadı¤ından- ultraviyoleıflınına do¤rudan maruz kalacak olanamino asitlerin hemen parçalanacaklarıda açıktı. Sonuçta ilkel dünyada oksije-nin var olması da, olmaması da aminoasitler için yok edici bir ortam demekti.

4- Miller deneyinin sonucunda, can-lıların yapı ve fonksiyonlarını bozucuözelliklere sahip organik asitlerden deçok miktarda oluflmufltu. Amino asitle-rin, izole edilmeyip de bu kimyasal mad-delerle aynı ortamda bırakılmaları halin-de ise, bunlarla kimyasal reaksiyona gi-rip parçalanmaları ve farklı bileflikleredönüflmeleri kaçınılmazdı.

Ayrıca deney sonucunda ortaya bolmiktarda sa¤-elli amino asit çıkmıfltı.107

(bkz. Sa¤-elli amino asitler) Bu aminoasitlerin varlı¤ı, evrimi kendi mantı¤ıiçinde bile çürütüyordu. Çünkü sa¤-elliamino asitler, canlı yapısında kullanıla-mayan amino asitlerdi. Sonuç olarak

Miller'in deneyindeki amino asitlerinolufltu¤u ortam, canlılık için elveriflli de-¤il, aksine ortaya çıkacak ifle yarar mole-külleri parçalayıcı, yakıcı bir asit karıflı-mı niteli¤indeydi.

Tüm bunların gösterdi¤i tek bir so-mut gerçek vardır: Miller deneyi canlılı-¤ın ilkel dünya flartlarında tesadüfenmeydana gelebilece¤ini kanıtlamaz. De-ney, amino asit sentezlemeye yönelik bi-linçli ve kontrollü bir laboratuvar çalıfl-masıdır. Kullanılan gazların cinsleri vekarıflım oranları amino asitlerin oluflabil-mesi için en ideal ölçülerde belirlenmifl-tir. Ortama verilen enerji miktarı, ne ek-sik ne fazla, tamamen istenen reaksiyon-ların gerçekleflmesini sa¤layacak biçim-de titizlikle ayarlanmıfltır.

Deney aygıtı, ilkel dünya koflulların-da mevcut olabilecek hiçbir zararlı, tah-rip edici ya da amino asit oluflumunu en-gelleyici unsuru barındırmayacak biçim-de izole edilmifltir. ‹lkel dünyada mevcutolan ve reaksiyonların seyrini de¤ifltire-cek hiçbir element, mineral ya da bileflikdeney tüpüne konulmamıfltır. Oksidas-yon sebebiyle amino asitlerin varlı¤ınaimkan vermeyecek oksijen bunlardanyalnızca birisidir. Kaldı ki, hazırlananideal laboratuvar koflullarında bile, "so-¤uk tuzak" (cold trap) denen mekanizmaolmadan amino asitlerin aynı ortamdaparçalanmadan varlıklarını sürdürebil-meleri mümkün de¤ildir.

Miller deneyiyle evrimciler, aslındaevrimi kendi elleriyle çürütmüfllerdir.Çünkü deney, amino asitlerin ancak tüm

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MILLER DENEY‹82

Page 304:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

koflulları özel olarak ayarlanmıfl bir la-boratuvar ortamında, bilinçli müdahale-lerle elde edilebilece¤ini kanıtlamıfltır.Yani canlılı¤ı ortaya çıkaran güç, bilinç-siz tesadüfler de¤il, "yaratılıfl"tır.

Evrimcilerin bu açık gerçe¤i kabuletmemeleri, bilime tamamen aykırı bir-takım önyargılara sahip olmalarındankaynaklanır. Nitekim Miller deneyiniö¤rencisi Stanley Miller ile birlikte or-ganize eden Harold Urey, bu konuda fluitirafı yapmıfltır:

Yaflamın kökeni konusunu arafltıran biz-ler, bu konuyu ne kadar çok incelersekinceleyelim, hayatın herhangi bir yerdeevrimleflmifl olamayacak kadar kompleksoldu¤u sonucuna varıyoruz. (Ancak) He-pimiz bir inanç ifadesi olarak, yaflamınbu gezegenin üzerinde ölü maddedenevrimleflti¤ine inanıyoruz. Fakat komp-leksli¤i o kadar büyük ki, nasıl evrimlefl-ti¤ini hayal etmek bile bizim için zor.108

Evrim sürecinin ilk aflaması olaraköne sürülen "moleküler evrim" tezinisözde ispatlamak için kullanılan yegane"delil" iflte bu deneydir. Aradan nere-deyse yarım asır geçmesine ve büyükteknolojik ilerlemeler kaydedilmesinera¤men bu konuda hiçbir yeni giriflimdebulunulmamıfltır. Bugün halen ders ki-taplarında canlıların ilk oluflumunun ev-rimsel açıklaması olarak Miller Deneyiokutulmaktadır. Çünkü bu tür çabalarınkendilerini desteklemedi¤inin, aksinesürekli yalanladı¤ının farkında olan ev-rimciler, benzeri deneylere giriflmektenözellikle kaçınmaktadırlar.

MM››lllleerr,, SSttaannlleeyy

Stanley Miller hayatın kökeni konu-

sunda yaptı¤ı deneylerle ünlenen Ameri-

kalı bir arafltırmacıdır. 1953 yılında Chi-

cago Üniversitesi'ndeki hocası Harold

Urey'le birlikte, laboratuvar ortamında

canlılı¤ın temel yapıtaflları olan amino

asitleri sentezlemeye çalıflmıfltır. Fakat

deney sırasında evrimcilerin varsaydık-

ları ilkel atmosfer ortamını çarpıtarak

deney ortamına uygulamıfltır. "Urey-

Miller Deneyi" olarak anılan bu deney -

umulanın aksine- canlılı¤ın hiçbir flekil-

de tesadüfi etkilerle kendili¤inden olufla-

mayaca¤ını ispatlamıfltır. (bkz. Miller

Deneyi)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MILLER, STANLEY 83

SSttaannlleeyy MMiilllleerr ddeenneeyy aappaarraatt››yyllaa

Page 305:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

""MMiittookkoonnddrriiyyeell hhaavvvvaa""

tteezziinniinn ççeelliiflflkkiilleerrii

Günümüzün popüler bilimsel terim-leri, evrime bilimsel kılıf uydurmada sıkkullanılır. Bunlardan DNA da evrimcile-re bu yönde malzeme olmaktadır.

DNA çekirdekte bulunmasının ya-nında, enerji üretim merkezleri olan mi-tokondrilerde de bulunur. ÇekirdektekiDNA, anne ile babadan gelen DNA'larınbirleflmesi sonucu oluflurken, mitokond-rideki DNA'nın kayna¤ı ise yalnızca an-nedir. Bu noktadan hareketle, her insa-n›n mitokondriyel DNA's› annesininkiy-le aynıdır. Bu yöntemle iz sürerek insa-n›n kökeni arafltırılabilir.

"Mitokondriyel Havva" tezi ise, sözkonusu bilimsel gerçe¤in evrim teorisi-nin dogmalarına göre yorumlanarak çar-pıtıldı¤ı bir varsayımdır. Birkaç evrimci

bilim adamı, insan›n kökeninin flempan-ze oldu¤u iddiasını tartıflmasız kanıtlan-mıfl bir gerçekmifl gibi sunarak, ilk in-sansı canlının mitokondriyel DNA'sınınflempanze DNA'sı oldu¤unu kabul et-mifltir. Bu kiflilerin iddialarına göre yüz-binlerce yıl içinde rastgele mutasyonlar,flempanze DNA'sını bizim flu anki mito-kondriyel DNA'mıza dönüfltürmüfltür.Bu önyargıdan hareketle mevcut evrimsoya¤acının hangi tarihte nerede baflla-dı¤ını belirlemeye çalıflmıfllardır.

Bu teoriyi ilk olarak ileri süren Ber-keleyli biyokimyacılar Wilson, RebeccaCann ve Mark Stoneking, üç temel ön-yargı ve kanıtlanması imkansız tahmin-lerden yola çıktılar:

1-Mitokondriyel DNA'nın kökeni,"hominid"lere, yani maymunsu canlılaradayanıyordu.

2-Mitokondriyel-DNA'da mutasyon-larla düzenli de¤ifliklikler olmalıydı.

3-Bu mutasyonlar sabit bir hızda, sü-rekli olarak meydana gelmeliydi.

Bu tahminleri temel alan arafltır-macılar, sözde evrim sürecinde tür-

lerin hangi hızda de¤iflti¤ini gös-terecek olan "moleküler saat"e

ulaflabileceklerine inanıyor-lardı. Aslında bu programıyazanların yaptıkları, dahaen bafltan varılmak istenensonuca göre çalıflmalarınıyönlendirmekti.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

M‹TOKONDR‹YEL HAVVA TEZ‹N‹N ÇEL‹fiK‹LER‹

mmiittookkoonnddrrii

ssiittooppllaazzmmaa

lliizzoozzoomm

kkrroommoozzoomm

ççeekkiirrddeekk

DDNNAA

eennddooppllaazzmmiikkrreettiikkuulluumm

hhüüccrree zzaarr››

84

Page 306:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Dayandıkları varsayımlar, varlı¤ı ka-nıtlanamayan, deney ve gözlemle bileörneklendirilememifl olan iddialardı.(Gerçekte mutasyon, bir canlı yapıda sa-dece düzensizli¤e ve ölüme neden oldu-¤u gözlemlenmifl DNA bozulmasıdır.Mutasyonlar canlıyı daha üst bir düzeyetaflıyan herhangi bir ilerlemeye asla se-bep olmaz.) (bkz. Mutasyon:Hayali birmekanizma)

Evrimci arafltırmacılar önyargılarınıkamufle edece¤ini umdukları bir bilgisa-yar programı gelifltirdiler. Program evri-min en direkt ve verimli yolu takip etti¤iyargısı temel alınarak yapılmıfltı. Oysabu, evrim teorisinin temel varsayımları-na bile aykırı olan hayali bir tablodur.

Nitekim bu tezin bilimsel bir de¤ertaflımadı¤ı, evrim teorisini savunan pekçok bilim adamı tarafından dahi kabuledildi. Nature dergisinin editör kurulun-dan Henry Gee, "Afrika Cenneti Üzerin-deki ‹statistiksel Bulut" adlı yazısındamtDNA çalıflması sonuçlarını "süprün-tü" olarak de¤erlendirdi.109 Gee'nin yazı-sında, mevcut 136 mtDNA serisi elealındı¤ında, çizilen soy a¤açlarının sayı-sının 1 milyarı geçti¤i bildiriliyordu. Ya-ni yapılan bu çalıflmada bu 1 milyar ka-dar tesadüfi soy a¤acı görmezlikten ge-linmifl ancak flempanze-insan arasındaevrim oldu¤u varsayımına uygun olantek soya¤acı seçilmiflti.

Washington Üniversitesi'nden ünlügenetikçi Alan Templeton da DNA seri-

lerinden yola çıkarak insanın kökeni içinbir tarih belirlemenin imkansız oldu¤u-nu bildirdi. Çünkü DNA'lar insan toplu-lukları arasında bile oldukça fazla har-manlanmıfltır.110

Bu, matematiksel olarak bakıldı¤ın-da soya¤acında tek bir insana aitmtDNA'yı ayırt etmenin imkansız oldu-¤u anlamına gelir.

En önemli itiraf ise, tezin sahiplerin-den geldi. 1992 yılında çalıflmayı tekrar-layan ekipten Mark Stoneking Sciencedergisine yazdı¤ı bir mektupta "AfrikalıHavva" iddiasının geçersiz oldu¤unu ka-bul etti.111 Çünkü çalıflmanın her hali ileistenen sonuca yönelik olarak ayarlandı-¤ı ortadaydı.

Mitokondriyel DNA tezi, DNA'dakimutasyonlardan yola çıkılarak gelifltiril-mifltir. Fakat evrimcilerin, insan DNA'sı-na baktıklarında hangi DNA basamakla-rının mutasyonların sonucu olufltu¤una,hangilerinin de orijinal-de¤iflmemifl ol-du¤una nasıl karar verebildikleri meç-huldür. Çalıflmaya bafllarken varlı¤ınıiddia ettikleri orijinal insan DNA'sındanyola çıkmak zorundadırlar. Ama evrim-cilerin burada yaptı¤ı hile ortadadır;kendilerine baz olarak flempanzeDNA'sını almaktadırlar.112

Baflka bir deyiflle, insan DNA'sınınflempanze DNA'sından evrimleflti¤inekanıt arandı¤ı bir çalıflmada, tarih önce-si orijinal insan diye flempanze bafllangıçnoktası olarak alınmaktadır. Daha çalıfl-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

M‹TOKONDR‹YEL HAVVA TEZ‹N‹N ÇEL‹fiK‹LER‹ 85

Page 307:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

manın baflında evrim gerçekleflmifl var-sayımı ile hareket edilmekte, sonra da el-de edilen sonuç "evrim kanıtı" gibi gös-terilmektedir. Bu yüzden söz konusu ça-lıflma bilimsellikten son derece uzakt›rve magazinsel niteliktedir.

Ayr›ca evrimci arafltırmacı e¤erDNA'da meydana geldi¤ini iddia etti¤idüzenli yararlı mutasyonları "molekülersaat"i hesaplamada temel olarak kullana-caksa sözde mutasyonların hızını da he-saplamak zorundadır. Ama çekirdektekiya da mitokondrideki DNA'da ne sıklık-ta mutasyona u¤radıklarını gösterir her-hangi bir gösterge bulunmaz.

‹çindeki mantıkları de¤erlendirdi¤i-mizde bu tez flunu göstermektedir: Birkez daha evrim, evrimden yola çıkılarakkanıtlanmıfl gibi gösterilmeye çalıflıl-maktadır. DNA ile evrime kanıt aramak,tarafsız olarak yapılan bir çalıflma de¤il,fakat "evrim zaten olmufl" önyargısı te-mel alınarak yapılmıfl bir göz boyamadır.

Evrimcilerin neden göz boyama ihti-yacı duydukları sorusunun cevabı ise,evrimi destekleyen hiçbir gerçek bilim-sel kanıt olmayıflıdır.

MMooddeerrnn SSeenntteettiikk

EEvvrriimm mmaassaall››

Amerikan Jeoloji Derne¤i'nde topla-nan bilim adamları mutasyon kavramınıbenimseyerek, Darwin'in Lamarck'a da-yanarak cevaplamaya çalıfltı¤ı "canlılarıgelifltiren yararlı de¤iflikliklerin kayna¤ınedir?"sorusuna "rastgele mutasyonlar"

cevabını verdiler. Darwin'in do¤al selek-siyon tezine mutasyon kavramının ek-lenmesiyle ortaya çıkan bu yeni teoriyede "Modern Sentetik Evrim Teorisi" adı-nı koydular. Kısa sürede bu yeni teori"neo-Darwinizm" olarak bilindi ve teori-yi ortaya atanlar da "neo-Darwinistler"olarak anılmaya bafllandılar. (bkz. Neo-Darwinizm komedisi)

MMooddiiffiikkaassyyoonn

Canlılarda dıfl flartların etkisiyle be-lirli sınırlar içinde oluflan ve kalıtsal ol-mayan farklılıklardır. Bitki ve hayvan-larda aynı türe ba¤lı bireyler arasındaçiftleflme olmasına karflın, hepsi birbiri-ne benzer bireylerden oluflmamıfltır. Ara-larında kalıtsal olmayan bu farklılıklara"modikifikasyon" denir. Bütün biyolojikbünyeler dıfl koflulların etkisiyle belirlisınırlar içinde kalmak kaydı ile farklılafl-malar gösterir.113

Aynı yumurta ikizleri, kalıtsal mater-yalleri aynı olmasına karflın hiçbir za-man birbirlerine tam olarak benzemez-ler. Çünkü çevre koflullarının her iki bi-reye aynı derecede etki etmesi olanaksız-dır. Canlılarda modifikasyonu meydanagetiren dıfl flartlar besin, sıcaklık, nem vemekanik etkilerdir. Fakat vücut hücrele-rinde oldu¤u için sadece o canlı ile sınır-lı kalır ve o¤ul döllere aktarılamaz.114

Nitekim Darwin, canlıların çevreflartlarının etkisiyle de¤iflip di¤er canlıla-ra dönüflebileceklerini iddia ederken, di-¤er yandan Mendel, canlı türlerinin çev-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MODERN SENTET‹K EVR‹M MASALI86

Page 308:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

re etkisiyle de¤iflmeyeceklerini deneyselolarak ispatlamıfl, kalıtımın belirli sınır-lar içinde gerçekleflti¤ini göstermiflti.Darwin'in fikirleri deneylere de¤il tama-men spekülasyona dayanan bir teori ola-rak kalırken Mendel, uzun ve sabırlı birçalıflmayla kalıtım kanunlarını deney vegözlemleriyle bilim tarihine sunmufltu.Birbirlerinin ça¤daflı olmalarına ra¤men,Mendel'in genetik çalıflmalarının bilimdünyasında kabul görmesi ise Dar-win'den 35 yıl sonra mümkün olmufltu.Çünkü Mendel'in temellerini attı¤ı gene-tik bilimi, Darwinizm'in varsayımlarınıçürütmüfl ve evrimciler bunu kabullen-memek için uzun süre direnmifllerdi. An-cak bilimsel geliflmeler, Mendel'in bul-gularını kabul etmelerini zorunlu kılmıflve evrimciler de teorilerinde buna göregöstermelik de¤ifliklikler yapmayı tekçıkar yol olarak görmüfllerdi. (bkz. Neo-Darwinizm komedisi)

MMoolleekküülleerr eevvrriimm çç››kkmmaazz››

Evrim teorisinin iddiasına göre; mil-yarlarca sene evvel dünyanın atmosferi-ni teflkil eden su buharı, hidrojen, metan,amonyak gibi gaz molekülleri; günefltengelen ultraviyole ıflınları, flimfleklerdenyayılan elektrik, radyoaktif kayalardançıkan radyasyon ve volkanlardan kay-naklanan ısı enerjisi ile ayrıflmıfl ve böy-lece ortaya çıkan atomlar yeni bir düzeniçinde biraraya gelerek hücrenin yapıtafl-larını meydana getirmifllerdi. Daha son-ra bu bileflikler ya¤mur sularıyla göl ve

denizlere taflınmıfllardı. Organik bileflik-ler bu flekilde yavafl yavafl birikmifl veeski yeryüzü suları bu maddeler bakı-mından zamanla zenginleflmifllerdi. Son-ra bu karıflım içindeki amino asitler vedi¤er organik maddeler biraraya gelerekproteinleri, karbonhidrat zincirlerini vegiderek daha kompleks yapılı di¤er or-ganik maddeleri oluflturmufltu. Sonundakompleks yapılı büyük moleküllerdenbazıları biraraya gelerek daha iri mole-kül kümelerini meydana getirmifllerdi.Meydana gelen ilk kümeler büyüme e¤i-limleri sebebiyle çevrelerinden yeni mo-leküller almaya çalıflmıfltı. Böylece ya-pısı ve organizasyonu daha kompleksolan ve büyüyüp ço¤alabilen kümelerortaya çıkmıfltı. Bu noktada aralarındatam bir fikir birli¤i bulunmamakla bera-ber, evrimcilerin ço¤unun öne sürdü¤üiddiaya göre, dıflarıda ayrıca tesadüfenmeydana gelmifl nükleik asitler, "koeser-vat" denilen bu kümelerin içine giripyerleflmifller ve nihayet koeservatlar or-ganizasyon seviyelerini yeterince yük-selttiklerinde canlanarak hayat sahibi ilkhücreler haline gelmifllerdi.

Yukarıdaki senaryoda evrimciler can-sız maddelerden canlılı¤ın oluflumundahiçbir bilinçli müdahalenin varlı¤ını ka-bul etmez, herfleyin kör tesadüfler sonu-cu olufltu¤unu iddia ederler. Canlılı¤ıncansız maddelerden tesadüfen oluflumu-na ilk basamak olarak da Miller'in dene-yini gösterirler. Ancak Miller deneyindekullanılan ilk atmosferin kimyasal yapısıkonusundaki varsayımların yanlıfl oldu¤u

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MOLEKÜLER EVR‹M ÇIKMAZI 87

Page 309:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

günümüzde artık anlaflılmıfl olan ve Mil-

ler'in kendisinin de itiraf etti¤i bir ger-

çektir. (bkz. Miller Deneyi) Bugün her

türlü çabaya ra¤men evrim teorisinin ne

moleküler düzeyde ne de bir baflka alan-

da bilimsel destek bulamadı¤ı açıktır.

Ünlü biyokimyacı Prof. Michael

Denton moleküler biyoloji alanında elde

edilen bulgulara dayanarak flu yorumu

yapar:

Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, öz-

gün, farklı ve di¤erleriyle ba¤lantısızdır.

Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi,

evrimci biyoloji tarafından uzun zaman-

dır aranan teorik ara geçifllerin olmadı-

¤ını göstermifltir... Moleküler düzeyde

hiçbir organizma bir di¤erinin "atası"

de¤ildir, di¤erinden daha "ilkel" ya da

"geliflmifl" de de¤ildir... E¤er bu molekü-

ler kanıtlar bundan bir asır önce var ol-

saydı... organik evrim düflüncesi hiçbir

zaman kabul görmeyebilirdi.115

Moleküler düzeyde yapılan karflılafl-

tırmalar, canlıların evrimlefltiklerini de-

¤il, ayrı ayrı yaratıldıklarını göstermekte-

dir. Kaldı ki; fosil kayıtları, canlılardaki

kompleks yapı ve sistemler, hiçbir "ev-

rim mekanizması"nın olmayıflı gibi daha

pek çok bilimsel gerçek, evrim teorisinin

iddialarını zaten çoktan yıkmıfltır.

MMoolleekküülleerr hhoommoolloojjii

tteezziinniinn ssaaççmmaall››kkllaarr››

Evrimciler, farklı canlı türlerinin

DNA flifrelerinin ya da protein yapıları-

nın benzer oldu¤undan söz ederler ve

bunu, bu canlı türlerinin birbirlerindenevrimlefltiklerinin delili olarak yorum-larlar. Örne¤in evrimci yayınlarda sıksık "insan DNA'sı ile maymun DNA'sıarasında büyük bir benzerlik" oldu¤usöylenir ve bu, insan ile maymun arasın-da evrimsel bir iliflki oldu¤u iddiasınınkanıtı gibi sunulur. (bkz. Maymun-‹nsangenetik benzerli¤i yalan›)

Öncelikle belirtmek gerekir ki, yer-yüzünde yaflayan canlıların birbirlerineyakın DNA yapısına sahip olmaları bek-lenmedik bir durum de¤ildir. Canlılarıntemel yaflamsal ifllevleri birbiriyle aynı-dır ve insan da canlı bir bedene sahip ol-du¤una göre, di¤er canlılardan farklı birDNA yapısına sahip olması beklenemez.‹nsan da di¤er canlılar gibi proteinlerlebeslenerek geliflir, onun da vücudundakan dolaflır, hücrelerinde her saniye ok-sijen kullanılarak enerji üretilir.

Dolayısıyla canlıların genetik ben-zerliklere sahip olmaları, ortak bir ata-dan evrimlefltikleri iddiasına delil olarakgösterilemez. Evrimciler, e¤er ortak ata-dan evrimleflme teorisini delillendirmekistiyorlarsa, birbirinin atası oldu¤u iddiaedilen canlıların moleküler yapılarındada bir ata-torun iliflkisi oldu¤unu göster-mek zorundadırlar. Oysa, evrimcilerinelinde bu yönde hiçbir somut bulgu yok-tur.

Nitekim farklı türlere ve sınıflara aitcanlıların DNA ve kromozom analizlerisonucunda elde edilen bulgular karflılafl-tırıldı¤ında, canlıların DNA ve kromo-zomlarındaki benzerliklerin ya da farklı-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MOLEKÜLER HOMOLOJ‹ TEZ‹N‹N SAÇMALIKLARI88

Page 310:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lıkların, öne sürülen hiçbir evrimci man-tık ya da ba¤lantıyla uyuflmadı¤ı çokaçık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Ev-rimci teze göre canlıların komplekslikle-rinde kademeli bir artıfl yaflanmıfl olma-lı, buna paralel olarak da genetik bilgile-rini oluflturan kromozomlarının sayısı-nın kademeli olarak artması beklenmeli-dir. Fakat elde edilen veriler bu tezin ta-mamen hayal ürünü oldu¤unu göster-mektedir. Örne¤in, domatesin 24 kromo-zomu varken, çok daha kompleks bir or-ganizmaya ve sistemlere sahip olan Co-pepode yengecinin sadece 6 kromozomuvardır. Ya da, tek hücreli bir canlı olanEuglena'da 45 kromozom bulunurken,Amerika'da yaflayan büyük bir timsahtürü olan Alligatörde 32 kromozom bu-lunur. Bununla birlikte mikroskobik bircanlı olan Radiolaria'da 800'den fazlakromozom vardır.

Evrimin ünlü teorisyenlerinden Rusbilim adamı Dobzhansky, canlılar veDNA'ları arasındaki bu kuralsız iliflkininevrimin açıklayamadı¤ı büyük bir sorunoldu¤unu flöyle ifade etmektedir:

Daha kompleks organizmaların geneldebasit olanlara göre hücrelerinde dahafazla DNA'ları vardır. Fakat bu kuralındikkat çeken istisnaları vardır. Amphi-uma (amfibiyen), Propterus (bir akci¤er-li balık) ve hatta sıradan kurba¤alar vekara kurba¤aları tarafından geçilen in-san ise, liste baflı olmaktan çok uzaktır.Neden bu durum bu kadar uzun zaman-dır bir bilmece olarak kaldı?116

Yine evrimci homoloji tezine göre,canlı büyüdükçe kromozom sayısınınartması, küçüldükçe ise kromozom sayı-sının azalması beklenmelidir. Oysa bir-birleriyle bütünüyle farklı boyut ve yapı-lara sahip olan ve aralarında herhangi birevrimsel ba¤lantı oldu¤u iddia bile edi-lemeyen canlıların eflit sayıda kromo-zomlara sahip olmaları, canlıların kro-mozom benzerlikleri üzerine kurulanyüzeysel evrimci mantıkları alt üst et-mektedir. Buna birkaç örnek verecekolursak, hem yulaf bitkisinin hem demakak maymununun 42'fler kromozomuvardır. Deer faresinin 48 kromozomubulunurken kendisinden kat kat büyükolan gorilin de aynı sayıda, yani 48 kro-mozomu bulunur. Bir di¤er ilginç örnekde çingene güvesi ve efle¤in kromozomsayılarıdır. Her ikisi de 62 kromozomasahiptir.

Moleküler düzeydeki di¤er karflılafl-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MOLEKÜLER HOMOLOJ‹ TEZ‹N‹N SAÇMALIKLARI89

KKrroommoozzoomm ssaayy››llaarr››nnaa vvee DDNNAA yyaapp››llaarr››nnaa ggöö--rree yyaapp››llaann kkaarrflfl››llaaflfltt››rrmmaallaarr,, ffaarrkkll›› ccaannll›› ttüürrllee--rrii aarraass››nnddaa hhiiççbbiirr eevvrriimmsseell aakkrraabbaall››kk iilliiflflkkiissiikkuurruullaammaadd››¤¤››nn›› ggöösstteerrmmeekktteeddiirr..

Page 311:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

tırmalar da, evrimci yorumları anlamsızkılan pek çok tutarsızlık örne¤i olufltur-maktadır. Çeflitli canlılardaki protein di-zilimleri laboratuvarlarda analiz edildik-çe, ortaya evrimciler açısından hiç bek-lenmedik, hatta kimi zaman hayret veri-ci sonuçlar çıkmaktadır. Örne¤in insan-daki Sitokrom-C proteini bir atınkinden14 amino asit farklıyken, bir kanguru-nunkinden yalnızca 8 amino asit farklı-dır. Yine Sitokrom-C dizilimi incelendi-¤inde, kaplumba¤aların insanlara kendi-leri gibi bir sürüngen olan çıngıraklı yı-lanlardan daha yakın oldu¤u görülür. Budurum evrimci bakıfl açısına göre yo-rumlandı¤ında kaplumba¤aların insan-larla yılanlardan daha yakın akraba ol-dukları gibi evrimcilerin dahi kabul ede-meyecekleri kadar anlams›z bir sonuççıkacaktır.

Her ikisi de sürüngenler sınıfına da-hil olan kaplumba¤a ve çıngıraklı yıla-nın arasında 100 kodonda 21 amino asit-lik fark, çok ayrı sınıfların temsilcileriarasındaki farklardan belirgin bir flekildedaha büyüktür. Örne¤in, tavuk ve su yı-lanı arasındaki 17 veya at ve köpekbalı-¤ı arasındaki 16, hatta iki ayrı filuma aitköpek ve solucan sine¤i arasındaki 15

amino asitlik farktan bile daha büyüktür.Benzer gerçekler hemoglobin için de

bulunmufltur. Bu proteinin insandaki di-zilimi lemurunkinden 20 amino asitfarklı iken, domuzdakinden yalnızca 14amino asit farklıdır. Durum di¤er prote-inler için de yaklaflık olarak aynıdır.117

Evrimcilerin bu durumda, insanınevrimsel olarak kanguruya, attan dahayakın olması ya da domuzla lemurdandaha yakın akraba oldu¤u gibi sonuçlaravarmaları gerekir.

South Carolina Üniversitesi Tıp Fa-kültesi'nden biyokimya arafltırmacısı Dr.Christian Schwabe, moleküler alandaevrime delil bulabilmek için uzun yılla-rını vermifl bir bilim adamıdır. Özellikleinsülin ve relaxin türü proteinler üzerin-de incelemeler yaparak canlılar arasındaevrimsel akrabalıklar kurmaya çalıflmıfl-tır. Fakat çalıflmalarının hiçbir noktasın-da evrime herhangi bir delil elde edeme-di¤ini pek çok kereler itiraf etmek zo-runda kalmıfltır. Science dergisindeki birmakalesinde flöyle demektedir:

Moleküler evrim, evrimsel akrabalıkla-rın ortaya çıkarılması için neredeyse pa-leontolojiden daha üstün bir metot ola-rak kabul edilmeye bafllandı. Bir molekü-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MOLEKÜLER HOMOLOJ‹ TEZ‹N‹N SAÇMALIKLARI90

MMoolleekküülleerr bbiiyyoolloojjii aallaa--nn››nnddaa eellddee eeddiilleenn bbuull--gguullaarraa ggöörree,, mmoolleekküü--lleerr ddüüzzeeyyddee,, hheerr ccaannll››ss››nn››ff››,, öözzggüünn,, ffaarrkkll›› vveeddii¤¤eerrlleerriiyyllee bbaa¤¤llaanntt››--ss››zzdd››rr.. HHiiççbbiirr oorrggaanniizz--mmaa bbiirr ddii¤¤eerriinniinn aattaass››ddee¤¤iillddiirr..

Page 312:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ler evrimci olarak bundan gurur duy-mam gerekirdi. Ama aksine, türlerin dü-zenli bir geliflme kaydetti¤ini göstermesigereken moleküler benzerliklerin pek çokistisnası olması oldukça can sıkıcı görü-nüyor. Bu istisnalar o kadar çok ki, ger-çekte, istisnaların ve tuhaflıkların dahaönemli bir mesaj taflıdıklarını düflünüyo-rum.118

Schwabe'nin relaxinler üzerinde yap-tı¤ı çalıflmalar oldukça ilginç sonuçlarortaya koymufltur:

Yakın akraba oldu¤u bildirilen türlerinrelaxinleri arasındaki yüksek de¤iflkenli-¤in yanı sıra, domuzun ve balinanın rela-xinleri bütünüyle aynıdır. Farelerden, Ye-ni Gine domuzundan, insandan ve do-muzdan alınan moleküller, birbirlerindenyaklaflık %55 uzaktır. Buna ra¤men insü-lin, insanı flempanzeden daha çok domu-za yakın kılmaktadır.119

Schwabe, canlılardaki lizozimler, si-tokromlar ve pek çok hormonların daamino asit dizilimlerinin karflılafltırılma-sının evrimciler açısından "beklenmediksonuçlar ve anormallikler" ortaya koy-du¤unu belirtmektedir. Schwabe, tüm bukanıtlara dayanarak, proteinlerin hepsi-nin hiçbir evrim geçirmeden bafllangıç-taki yapılarına sahip olduklarınıve mole-küller arasında, aynı fosiller arasında ol-du¤u gibi, hiçbir ara geçifl formu bulun-madı¤ını savunmaktadır.

Michael Denton da moleküler biyo-loji alanında elde edilen bulgulara daya-narak flu yorumu yapar:

Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, öz-gün, farklı ve di¤erleriyle ba¤lantısızdır.

Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi,

evrimci biyoloji tarafından uzun zaman-

dır aranan teorik ara geçifllerin olmadı-

¤ını göstermifltir... Moleküler düzeyde

hiçbir organizma bir di¤erinin "atası"

de¤ildir, di¤erinden daha "ilkel" ya da

"geliflmifl" de de¤ildir... E¤er bu molekü-

ler kanıtlar bundan bir asır önce var ol-

saydı... organik evrim düflüncesi hiçbir

zaman kabul görmeyebilirdi.120

Kısacası, canlılarda anatomik ya da

kimyasal benzerlikler arayan ve bunu

evrime delil saymaya çalıflan homoloji

varsayımı, bilimsel bulgular karflısında

geçersizdir.

MMoorrffoolloojjii

Organizmaların bir bütün olarak fle-

kil ve yapısını iflleyen bilim dalıdır. Bit-

kilerin kök, gövde, yaprak, çiçek, meyve

gibi bölümlerinin; hayvanların ve insan-

lar›n ise bafl, gövde ve di¤er kısımlarının

yapılarını ve bunların ortak çalıflma dü-

zenlerini inceler.121

Morfolojinin alt dalları olan "anato-

mi" organizmaların gözle görülen iç ve

dıfl yapısını; "histoloji" organları olufltu-

ran dokuların mikroskobik yapısını; "si-

toloji" dokuları oluflturan hücrelerin

mikroskobik yapısını; "embriyoloji"

döllenmifl yumurtadan (zigot) serbest

yaflayan bir organizma olufluncaya kadar

geçen evrelerin tümünü inceler.122

Canlıların homolog ya da analog or-

ganları arasında yapılan karflılafltırma-

larda da ço¤unlukla morfolojiden elde

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MORFOLOJ‹ 91

Page 313:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

edilen bilgilerden faydalanılır. (bkz. Ho-molog organ; Analog organ) Benzermorfolojilere (yapılara) sahip tüm canlı-lar, aralarında evrimsel bir iliflki kurmamantı¤ıyla homolog kabul edilirler. An-cak bunun bilimsel olarak bir dayana¤ıyoktur. Nitekim birbirlerine çok benze-yen fakat aralarında hiçbir evrimsel ilifl-ki kurulamayan çok sayıda örnek vardırki, bu da bu evrimci iddialar açısındanbüyük bir çeliflki oluflturur.

MMoorrffoolloojjiikk hhoommoolloojjii

mmaassaall››

bkz. Homoloji (Köken birli¤i)

MMoorrrr››ss,, JJoohhnn

Yaratılıfl Arafltırmaları Enstitüsü'nün(Institute for Creation Research) baflkanıve ünlü bir jeolog olan Prof. John Mor-

ris, Bilim Arafl-tırma Vakfı'nınd ü z e n l e d i ¤ i"Evrim Teorisi-nin Çöküflü: Ya-ratılıfl Gerçe¤i"bafllıklı II. ulus-lararası konfe-ransa (5 Tem-muz 1998) katı-larak, evrimin

ardındaki ideolojik ve felsefi flartlanma-ları, bu teorinin bir dogma haline geldi-¤ini ve savunucularının Darwinizm'e birdin gibi inandıklarını anlattı.123

MMoozzaaiikk ccaannll››llaarr

Gerçekte ara form özelli¤i olufltur-mayan canlı yapılar, kimi zaman evrim-cilerin taraflı yorumları ile ara formözelli¤i gibi lanse edilir. Fakat bir canlıgrubunun di¤er canlı grubuna ait özel-likler barındırması, bir ara form özelli¤ide¤ildir.

Örne¤in Avustralya'da yaflayanPlatypus, bir memeli olmasına ra¤mensürüngenler gibi yumurtlayarak ço¤alır.Ayrıca kufllara benzer bir gagası bulu-nur. Ancak k›llara, süt bezlerine ve kula-¤›nda üç kemi¤e sahip olmas› nedeniylememelidir. Bilim adamları bu nedenlePlatypus gibi canlılara "mozaik canlı"ismini verirler. Mozaik canlıların araform sayılamayaca¤ı, Stephen J. Gouldve Niles Eldredge gibi önde gelen ev-rimci paleontologlar tarafından da kabuledilmektedir.124

Platypus, çok ileri derecede özellefl-mifl yapısıyla bu iddiayı ayr›ca yalanla-maktadır. (bkz. Platypus)

MMuuttaajjeenniikk ffaakkttöörr

Canlılardaki genetik bilgide meyda-na gelen kopmalar ve yer de¤ifltirmelermutasyon olarak tanımlanır. Bunlar hüc-relerin çekirde¤inde bulunan DNA'yı et-kilerler ve buna zarar verirler. Mutasyonmeydana getiren her aracıya "mutajenikfaktör" denir. Mutajenik faktör, genellik-le kimyasal etkiler veya parçacık ıflınımıfleklindedir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MORRIS, JOHN92

JJoohhnn MMoorrrriiss

Page 314:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Mutajenik faktörlere örnek olarakhardal gazı, nitrik asit gibi kimyasalmaddeler sayılabilir. X-ıflınları veya birnükleer santraldan sızan radyasyon iseıflınımsal mutajenik faktördür. Iflınımmutasyonu, radyoaktif bir elementten ya-yılan parçacıkların DNA bazları üzerindeyaptıkları hasardır. Yüksek enerji taflıyankararsız parçacıklar, DNA bazlarınaçarptıkları zaman bunların yapısını de-¤ifltirirler ve ço¤u zaman hücrenin tamiredemeyece¤i boyutlarda bir takım de¤i-flikliklere sebep olurlar. (bkz. Mutasyon:Hayali bir mekanizma)

MMuuttaanntt

Mutant, mutasyona u¤ramıfl bir canlı,hücre ya da gene verilen genel isimdir.Mutasyonlar, canlı hücresinin çekirde-¤inde bulunan ve genetik bilgiyi taflıyanDNA molekülünde, radyasyon veya kim-yasal etkiler sonucunda meydana gelenkopmalar ve yer de¤ifltirmelerdir. Mutas-yonlar DNA'yı oluflturan nükleotidleritahrip eder ya da yerlerini de¤ifltirirler.Ço¤u zaman da hücrenin tamir edemeye-ce¤i boyutlarda bir takım hasar ve de¤i-flikliklere sebep olurlar. %99 ihtimalletahrip edici, %1 ihtimalle nötr etkilerlede¤iflikli¤e u¤ramıfl hücre ya da canlımutant olarak adlandırılır. (bkz. Mutas-yon: Hayali bir mekanizma)

Mutasyonların sadece bir tahrip me-kanizması oldu¤u açık olmasına karflın,evrimciler varsaydıkları evrimsel de¤i-flikliklerin kayna¤ını, canlıların genetikyapısında meydana gelen rastgele mu-

tasyonlar olarak gösterirler. Fransız Bi-limler Akademisi'nin eski baflkanı PierrePaul Grassé'nin mutasyonlar hakkındayaptı¤ı yorum, bu noktada oldukça açık-layıcıdır. Grassé, mutasyonları "yazılıbir metnin kopyalanması sırasında yapı-lan harf hataları"na benzetmifltir. Ve harfhatası gibi mutasyonlar da bilgi olufltur-maz, aksine var olan bilgiyi bozarlar.Grassé bunu flöyle açıklamıfltır:

Mutasyonlar, zaman içinde son derecedüzensiz biçimde meydana gelirler. Bir-birlerini tamamlayıcı bir özellikleri yok-tur ve birbirini izleyen nesiller üzerindebelirli bir yöne do¤ru kümülatif bir etki-leri olmaz. Zaten var olan yapıyı de¤iflti-rirler, ama bunu tamamen düzensiz birbiçimde yaparlar... Bir canlı vücudundaçok küçük bile olsa bir düzensizlik olufl-tu¤unda ise, bunun sonucu ölüm olur. Ya-flam olgusu ile anarfli (düzensizlik) ara-sında hiçbir olası uzlaflma yoktur.125

‹flte bu nedenle, yine Grassé'nin ifa-desiyle "mutasyonlar ne kadar çok sayı-da olursa olsunlar, herhangi bir evrimmeydana getirmezler."

Harun Yahya (Adnan Oktar)

MUTANT93

FFiizziikksseell bboozzuukklluu¤¤uu oollaann mmuuttaanntt bbiirr kkuuzzuu

Page 315:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

MMuuttaassyyoonn:: hhaayyaallii bbiirr

mmeekkaanniizzmmaa

Mutasyonlar, canlı hücresinin çekir-de¤inde bulunan ve genetik bilgiyi taflı-yan DNA molekülünde, radyasyon veyakimyasal etkiler sonucunda meydana ge-len kopmalar ve yer de¤ifltirmelerdir.Mutasyonlar DNA'yı oluflturan nükle-otidleri tahrip eder ya da yerlerini de¤ifl-tirirler. Ço¤u zaman da hücrenin tamiredemeyece¤i boyutlarda birtakım hasarve de¤iflikliklere sebep olurlar.

Dolayısıyla evrimcilerin arkasına sı-¤ındıkları mutasyon, hiç de sanıldı¤ı gibicanlıları daha geliflmifle ve mükemmelegötüren tılsımlı bir de¤nek de¤ildir. Mu-tasyonların net etkisi zararlıdır. Mutas-yonların sebep olaca¤ı de¤ifliklikler an-cak Hiroflima, Nagazaki veya Çerno-bil'deki insanların u¤radı¤ı türden de¤i-fliklikler olabilir: Yani ölüler, sakatlar...Bunun nedeni çok basittir: DNA çokkompleks bir düzene sahiptir. Bu mole-kül üzerinde oluflan herhangi rastgele biretki ona sancak zarar verir. Amerikalı ge-netikçi B. G. Ranganathan bunu flöyleaçıklar:

Mutasyonlar küçük, rastgele ve zararlı-dırlar. Çok ender olarak meydana gelir-ler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Budört özellik, mutasyonların evrimsel birgeliflme meydana getiremeyece¤ini gös-terir. Zaten yüksek derecede özelleflmiflbir organizmada meydana gelebilecekrastlantısal bir de¤iflim, ya etkisiz ola-caktır ya da zararlı. Bir kol saatindemeydana gelecek rastgele bir de¤iflim kolsaatini gelifltirmeyecektir. Ona büyük ih-

timalle zarar verecek veya en iyi ihtimal-le etkisiz olacaktır. Bir deprem bir flehrigelifltirmez, ona yıkım getirir.126

Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlımutasyon örne¤i gözlemlenmedi. Tümmutasyonların zararlı oldu¤u görüldü.‹kinci Dünya Savaflı'nın ardından nükle-er silahların sonucunda oluflan mutas-yonları incelemek için kurulan AtomikRadyasyonun Genetik Etkileri Komite-si'nin (Committee on Genetic Effects ofAtomic Radiation) hazırladı¤ı raporhakkında evrimci bilim adamı WarrenWeaver flöyle diyordu:

Ço¤u kimse, bilinen tüm mutasyon ör-neklerinin zararlı oldu¤u sonucu karflı-sında flaflıracaktır, çünkü mutasyonlarevrim sürecinin gerekli bir parçasıdır.Nasıl olur da iyi bir etki -yani bir canlı-nın daha geliflmifl canlı formlarına ev-rimleflmesi- pratikte hepsi zararlı olanmutasyonların sonucu olabilir?127

‹nsanlar üzerinde gözlemlenen tümmutasyonlar zararlıdır. Tıp kitaplarında"mutasyon örne¤i" olarak anlatılan mon-golizm, Down Sendromu, albinizm, cü-celik, orak hücre anemisi gibi zihinsel yada bedensel bozuklukların ya da kansergibi hastalıkların her biri, mutasyonlarıntahrip edici etkilerini ortaya koymakta-dır. Elbette ki insanları sakat ya da hastayapan bir süreç, "evrim mekanizması"olamaz.

Nitekim Amerikalı patolog David A.Demick, mutasyonlar hakkında yazdı¤ıbilimsel bir makalede bu konuda flunlarısöyler:

Son yıllarda genetik mutasyonlarla ba¤-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

MUTASYON: HAYAL‹ B‹R MEKAN‹ZMA94

Page 316:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lantılı olan binlerce insan hastalı¤ı sınıf-landırılmıfltır. Yeni yayınlanan bir kay-nak kitapta 4500 farklı genetik hastalıksayılmaktadır. Dahası, moleküler genetikanalizlerden önce klinik olarak tanımla-nan bazı kalıtsal sendromların (örne¤inMarfan sendromu) mutasyonların sonu-cu oldu¤u anlaflılmıfltır...

Mutasyonların, oluflturdukları tüm buhastalıkların yanında, faydalı etkileri devar mıdır? Tanımladı¤ımız binlerce za-rarlı mutasyon örne¤inin yanında, elbet-te ki bazı olumlu örnekler de tanımlamakgerekmektedir. -e¤er makro evrim do¤ruise- Bu olumlu örnekler, hem daha komp-leks yapılar oluflturmak için evrime gere-kecek, hem de çok sayıdaki zararlı mu-tasyonun bozucu etkisini dengelemek içinlazım olacaktır. Ama ifl bu faydalı mutas-yonları tanımlamaya gelince, evrimci bi-yologlar hep garip bir sessizlik içinde-dirler.128

Mutasyonların neden evrimci iddiayıdestekleyemeyeceklerini üç ana madde-de özetlemek mümkündür:

1) Mutasyonlar her zaman zararlıdır:

Mutasyon rastgele meydana geldi¤i için

hemen her zaman canlıya zarar verir.Mantık gere¤i, mükemmel ve kompleksolan bir yapıya yapılacak herhangi birbilinçsiz müdahale, o yapıyı daha ilerigötürmez, aksine tahrip eder. Nitekimhiçbir gözlemlenmifl "faydalı mutasyon"yoktur.

2) Mutasyon sonucunda DNA'ya ye-ni bilgi eklenmez: Genetik bilgiyi olufl-turan parçalar yerlerinden kopup sökü-lür, tahrip olur ya da DNA'nın farklı yer-lerine taflınır. Ama mutasyonlar hiçbirflekilde canlıya yeni bir organ ya da yenibir özellik kazandırmazlar. Ancak baca-¤ın sırttan, kula¤ın karından çıkması gi-bi anormalliklere sebep olurlar.

3) Mutasyonun bir sonraki nesle ak-tarılabilmesi için mutlaka üreme hücre-lerinde meydana gelmesi gerekir: Vücu-dun herhangi bir hücresinde veya orga-nında meydana gelen de¤iflim bir sonra-ki nesle aktarılmaz. Örne¤in bir insanıngözü, radyasyon ve benzeri etkilerle mu-tasyona u¤rayıp orijinal formundan fark-lılaflabilir ama bu, kendisinden sonrakinesillere geçmeyecektir.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

RReessiimmlleerrddee,, mmuuttaassyyoonnllaarr››nn iinnssaann vvüüccuu--dduunnddaakkii bbaazz›› zzaarraarrll›› eettkkiilleerrii ggöörrüüllmmeekktteeddiirr..EEllbbeettttee kkii iinnssaannllaarr›› ssaakkaatt yyaa ddaa hhaassttaa yyaa--ppaann bbiirr ssüürreeçç,, ggeelliiflflmmee ssaa¤¤llaayyaammaazz..

MUTASYON: HAYAL‹ B‹R MEKAN‹ZMA 95

Page 317:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 318:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

NNaattüürraalliizzmm

Natüralizm, genel anlamda do¤adanve duyularla algılanan dünyadan baflkabir gerçeklik tanımayan felsefe akımıdır.19. yüzyılın din-dıflı atmosferinin enönemli ürünlerinden biri olan natüra-lizm, bu dönemde Darwin'i etkisi altınaalmıfl ve onu hayata din dıflı bir açıklamagetirmeye zorlamıfltı. Bu düflünce akımı-na göre, do¤a kendi kendisinin yaratıcısıve hakimi olarak düflünülüyordu. Bugünhala yaygın olarak kullanılan "tabiatana" gibi kavramlar ya da "do¤a insanaflu yetene¤i vermifl, do¤a insanı böyleyaratmıfl" gibi klifleleflmifl sözler, natü-ralizm akımının toplum zihnine yerlefl-tirdi¤i önkabullerin birer sonucudur.

Natüralistler do¤adaki mükemmelli-¤e hayrandılar, ama bunun nasıl olufltu-¤u sorusuna tatminkar bir cevap ver-mekte zorlanıyorlardı. Pozitivist dogma-yı benimsedikleri, yani yalnızca deneyve gözlem yoluyla varlı¤ına ulaflılabilenkavramlara inandıkları için do¤ayıAllah'ın yarattı¤ı gerçe¤ini ısrarla red-dediyorlardı. Onlara göre, do¤anın ken-disi yaratıcıydı.

Darwin'in teorisi, natüralist/materya-list felsefelere, daha do¤rusu tüm bunla-rın temelini oluflturan ateizme hizmetediyordu. Bu nedenle destek buldu vebüyük bir bilimsel gerçekmifl gibi kitle-lere empoze edildi. Aksi halde, amatörbir biyolo¤un hayalleri olarak görülür vekısa sürede unutulur giderdi.

NNeeaannddeerrttaall:: bbiirr iinnssaann ››rrkk››

Neandertaller bundan 100 bin yılönce Avrupa'da aniden ortaya çıkmıfl veyaklaflık 35 bin yıl önce de yine hızlı vesessiz bir biçimde yok olmufl -ya da di-¤er ırklarla karıflarak asimile olmufl- in-sanlardır. Günümüz insanından tek fark-ları, iskeletlerinin biraz daha güçlü vekafatası hacmi ortalamalarının biraz da-ha yüksek olmasıdır. Neandertaller iriyapılı bir insan ırkıdır ve bugün artık bugerçek hemen herkes tarafından kabuledilmektedir.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NATÜRAL‹ZM

NNeeaannddeerrttaall ››rrkk››nnaa aaiitt bbiirr ffoossiill

97

Page 319:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrimciler ise bu insanları "ilkel birtür" olarak göstermek için çok çabala-mıfllar, ama bütün bulgular Neandertalinsanının bugün sokakta yürüyen her-hangi bir "yapılı" insandan daha farklıolmadı¤ını göstermifltir. Bu konuda ön-de gelen bir otorite sayılan New MexicoÜniversitesi'nden paleoantropolog ErikTrinkaus flöyle yazar:

Neandertal kalıntıları ve günümüz insan›kemikleri arasında yapılan ayrıntılı kar-flılafltırmalar göstermektedir ki, Nean-dertaller'in anatomisinde ya da hareket,alet kullanımı, zeka seviyesi veya konufl-

ma kabiliyeti gibi özelliklerinde günümüz

insanlar›ndan afla¤ı sayılabilecek hiçbir

fley yoktur.129

Bu nedenle günümüzde birçok arafl-

tırmacı, Neandertal insanını günümüz

insanının bir alt türü olarak tanımlayarak

Homo sapiens neandertalensis demekte-

dir. Bulgular, Neandertaller'in ölülerini

gömdüklerini, çeflitli müzik aletleri yap-

tıklarını ve aynı dönemde yaflamıfl Ho-

mo sapiens sapienslerle beraber gelifl-

mifl bir kültürü paylafltıklarını açıkça

göstermektedir.

FFoossiill bbuullgguullaarr›› NNeeaannddeerrttaall iinnssaann››nn››nn bbiizzee ggöörree hhiiççbbiirr ""iillkkeell""yyöönnüü bbuulluunnmmaayyaann bbiirr iinnssaann ››rrkk›› oolldduu¤¤uunnuu ggöösstteerrmmeessiinneerraa¤¤mmeenn,, NNeeaannddeerrttaall iinnssaannllaarr›› hhaallaa eevvrriimmcciilleerr ttaarraaff››nnddaannmmaayymmuunn aaddaamm oollaarraakk rreessmmeeddiilliiyyoorrllaarr.. BBuu,, DDaarrwwiinniizzmm''iinn bbii--lliimmsseell bbuullgguullaarraa ddee¤¤iill,, öönnyyaarrgg›› vvee pprrooppaaggaannddaayyaa ddaayyaann--dd››¤¤››nn››nn ggöösstteerrggeelleerriinnddeenn yyaallnn››zzccaa bbiirr ttaanneessiiddiirr..

NEANDERTAL: B‹R ‹NSAN IRKI 98

Page 320:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

NNeebbrraasskkaa AAddaamm››

ssaahhtteekkaarrll››¤¤››

1922'de, Amerikan Do¤a Tarihi Mü-

zesi müdürü Henry Fairfield Osborn,

Batı Nebraska'daki Yılan Deresi yakın-

larında, Plieocen Dönemi'ne ait bir azı

difli fosili buldu¤unu açıkladı. Bu difl, id-

diaya göre, insan ve maymunların ortak

özelliklerini taflımaktaydı. Çok geçme-

den konuyla ilgili çok derin bilimsel tar-

tıflmalar baflladı. Bazıları bu diflin sahibi-

ni Pithecanthropus erectus olarak yo-

rumluyorlar, bazıları ise bunun insana

daha yakın oldu¤unu söylüyorlardı. Bü-

yük tartıflmalar yaratan bu fosile "Neb-

raska Adamı" adı verildi. "Bilimsel" is-

mi de hemen takıldı: Hesperopithecusharoldcooki.

Bu tek difle dayanılarak Nebraska

Adamı'nın kafatası ve vücudunun re-

konstrüksiyon resimleri çizildi. Hatta

daha da ileri gidilerek Nebraska adamı-

nın, eflinin ve çocuklarının do¤al ortam-

da ailece resimleri yayınlandı. Bütün bu

senaryolar tek bir diflten üretilmiflti. Ev-

rimci çevreler bu "hayalet adamı" o de-

rece benimsediler ki, William Bryan

isimli bir arafltırmacı, tek bir azı difline

dayanılarak bu kadar peflin hükümle ka-

rar verilmesine karflı çıkınca, bütün flim-

flekleri üzerine çekti.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NEANDERTAL:BİR İNSAN IRKI

YYaannddaa,, ‹‹ssrraaiill''ddee bbuulluu--nnaann HHoommoo ssaappiieennss nnee--aannddeerrtthhaalleennssiiss,, AAmmuudd 11kkaaffaattaass›› yyeerr aall››yyoorr.. FFoossii--lliinn ssaahhiibbiinniinn 11..8800 mm..bbooyyuunnddaa oolldduu¤¤uu ttaahhmmiinneeddiillmmeekktteeddiirr.. BBeeyyiinn hhaacc--mmii iissee bbuuggüünnee kkaaddaarrrraassttllaann››llaannllaarr››nn eenn bbüüyyüü--¤¤üüddüürr:: 11..774400 cccc

Page 321:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Ancak 1927'de iskeletin öbür parça-

ları da bulundu. Bulunan yeni parçalara

göre bu difl ne maymuna ne de insana

aitti. Diflin, Prosthennops isimli yabani

Amerikan domuzunun soyu tükenmifl

bir cinsine ait oldu¤u anlaflıldı. William

Gregory, bu yanılgıyı duyurdu¤u Scien-

ce dergisinde yayınladı¤ı makalesine

flöyle bir bafllık atmıfltı: "Görüldü¤ü ka-

darıyla Hesperopithecus ne maymun ne

de insan."130

Bu olay sonucunda Hesperopithecus

haroldcooki'nin ve "ailesi"nin tüm çi-

zimleri alelacele literatürden çıkarıldı.

NNeeoo--DDaarrww››nniizzmm kkoommeeddiissii

((NNeeoo--DDaarrww››nn››ssmm))

Darwin'in teorisi 20. yüzyılın ilkçeyre¤inde keflfedilen genetik kanunlarıkarflısında tam anlamıyla bir açmaza gir-miflti. Bunun üzerine Darwin'e sadakatgöstermekte kararlı olan bir grup bilimadamı, 1941 yılında Amerikan JeolojiDerne¤i'nin düzenledi¤i bir toplantıdabiraraya geldiler. G. Ledyard Stebbinsve Theodosius Dobzhansky gibi gene-tikçilerin, Ernst Mayr ve Julian Huxleygibi zoologların, George Gaylord Simp-son ve Glen L. Jepsen gibi paleontolog-ların uzun tartıflmalar sonucunda vardık-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

NEO-DARWIN‹ZM KOMED‹S‹100

ÜÜsstttteekkii rreessiimm tteekk bbiirr ddiiflfl ppaarrççaass››nnaa ddaayyaann››llaarraakk yyaapp››llmm››flfl vvee IIlllluussttrraatteedd LLoonnddoonn NNeewwss ddeerrggiissii--nniinn 2244 HHaazziirraann 11992222 ttaarriihhllii ssaayy››ss››nnddaa yyaayy››nnllaannmm››flfltt››.. AAnnccaakk bbiirr ssüürree ssoonnrraa bbuu ddiiflfliinn,, mmaayymmuunnbbeennzzeerrii bbiirr yyaarraatt››¤¤aa vveeyyaa bbiirr iinnssaannaa ddee¤¤iill ddee ssooyyuu ttüükkeennmmiiflfl bbiirr ddoommuuzzaa aaiitt oolldduu¤¤uunnuunn aannllaa--flfl››llmmaass››,, eevvrriimmcciilleerrii bbüüyyüükk hhaayyaall kk››rr››kkll››¤¤››nnaa uu¤¤rraatttt››..

Page 322:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ları sonuç, Darwinizm'e yeni bir "yama"yapmak oldu.

Bu kifliler, Darwin'in açıklayamadı¤ıve Lamarck'a dayanarak halletmeye ça-lıfltı¤ı "canlıları gelifltiren yararlı de¤i-flikliklerin kayna¤ı nedir?" sorusuna,"rastgele mutasyonlar" cevabını verdiler.Darwin'in do¤al seleksiyon tezine mu-tasyon kavramını ekleyerek yeni bir teoriortaya attılar. Bu yeni teori "neo-Darwi-nizm" (ya da Modern Sentetik Evrim Te-orisi) olarak anılmaya bafllandı.

Bundan sonraki on yıllar, neo-Darwi-nizm'i ispatlamak için yapılan umutsuzgiriflimlere sahne oldu. Mutasyonların,yani bir canlının genlerinde dıfl etkenlersonucunda meydana gelen kopma, yerde¤ifltirme ve bozulmaların, her zamaniçin hasara yol açtı¤ı biliniyordu. Ancakyine de neo-Darwinistler binlerce deneyyaparak "faydalı mutasyon" örne¤i olufl-turmaya çalıfltılar. Tüm bu çabalar hep fi-yasko ile sonuçlandı. (bkz. Mutasyon:Hayali bir mekanizma)

Neo-Darwinistler, öte yandan da, ilkcanlı organizmaların, teorinin iddia etti¤igibi ilkel dünya koflullarında tesadüfenortaya çıkmıfl olabilece¤ini ispatlamayaçalıfltılar. Ancak aynı fiyasko bu alandada yaflandı. Canlılı¤ın tesadüfen ortayaçıkıflını ispatlamayı hedefleyen deneyle-rin hepsi baflarısız oldu. Olasılık hesapla-rı, canlılı¤ın yapıtaflı olan proteinlerdentek bir tanesinin bile tesadüflerle olufla-mayaca¤ını ortaya koydu. En küçük can-lı birimi olan hücre ise -evrimcilerin id-dia etti¤i gibi- ilkel ve kontrolsüz dünyakoflullarında rastlantılar sonucu oluflmak

flöyle dursun, 20. yüzyılın en ileri tekno-lojilerine sahip laboratuvarlarında bileoluflturulamadı.

Neo-Darwinist teori, bir yandan dafosil kayıtları tarafından hezimete u¤ra-tıldı. Yıllar süren arkeolojik çalıflmalardabulunan fosiller arasında, neo-Darwinistteorinin öne sürdü¤ü gibi, canlıların ilkeltürlerden geliflmifl türlere kademe kade-me evrimleflti¤ini göstermesi gereken"ara geçifl formları"na dünyanın hiçbiryerinde rastlanamadı. Yürütülen karflı-lafltırmalı anatomi çalıflmaları ise, birbir-lerinden evrimlefltikleri varsayılan canlı-ların çok farklı anatomik özelliklere sa-hip olduklarını ve asla birbirlerinin atasıya da devamı olamayacaklarını gösterdi.

Neo-Darwinizm bilimsel bir teori de-¤il, ideolojik bir dogma, hatta bir tür"din"di. Öyle ki neo-Darwinist teorininen önde gelen kurucularından biri olanJulian Huxley, 1958'de yayınladı¤ı Reli-gion Without Revelation (Vahiysiz Din)adlı kitabında bunu açıkça ifade etmiflti.Huxley, evrimin neden bir din oldu¤unubir baflka yazısında flöyle açıklıyordu:

Bir din, temelinde dünyanın geneline yö-nelik ve hepsini kapsayan bir bakıfl açısı-dır. Dolayısıyla evrim, bir zamanlarAllah'a inanc›n üstlendi¤i fonksiyonu ye-rine getirebilir, yani insano¤lunun inançve umutlarını koordine eden güçlü birprensip olabilir.131

‹flte bu nedenle, evrim teorisinin sa-vunucuları bütün aleyhte delillere ra¤-men teoriyi savunmaya hala devam et-mektedirler. Onlara göre evrim, kendisin-den asla vazgeçilemeyecek bir inançtır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NEO-DARWIN‹ZM KOMED‹S‹ 101

Page 323:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 324:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

OOHH 6622:: bbiirr mmaayymmuunn ttüürrüü

Evrimciler uzun süre Homo habilisadını verdikleri canlıların dik yürüyebil-diklerini öne sürmüfllerdi. Böylece may-mundan insana uzanan bir halka bulduk-larını düflünüyorlardı. Oysa, 1986 yılın-da Tim White tarafından bulunan ve OH62 olarak isimlendirilen yeni Homo ha-bilis fosilleri bu iddiayı çürüttü. Bu fosilparçaları, Homo habilis'in günümüzmaymunlarında oldu¤u gibi uzun kolla-ra ve kısa bacaklara sahip oldu¤unu gös-teriyordu. Bu fosil, Homo habilis'in ikiaya¤ı üzerinde dik olarak yürüyebilenbir canlı oldu¤u iddiasının sonunu getir-di. Homo habilis, bir maymun türündenbaflka bir fley de¤ildi.

OOmmuurrggaall››llaarr››nn KKöökkeennii

Kambriyen devrinde aniden ortayaçıkan hayvan filumlarından biri, merke-zi bir sinir a¤ına sahip olan Chordata fi-lumudur. Chordata ya da Türkçe'de kul-lanılan karflılı¤ıyla "kordalılar"ın bir altsınıfı omurgalılardır. Omurgalılar; balık-lar, amfibiyenler, sürüngenler, kufllar vememeliler gibi temel sınıflara ayrılırlar.

Evrimci paleontologlar, her canlı fi-lumunu bir baflka filumun evrimsel de-vamı olarak görmeye çalıfltıkları için,kordalıların bir baflka omurgasız filu-mundan evrimleflti¤ini iddia ederler. An-cak tüm filumlar gibi Chordata filumu-nun üyelerinin de Kambriyen devirdeortaya çıkmıfl olması, bu iddiayı ilk bafl-

tan tutarsız hale getirmektedir. Kambri-yen devrinde belirlenen en eski kordalı,Pikaia adı verilen, uzun bir vücuda sahipve ilk bakıflta solucanları andıran denizcanlısıdır.132 Pikaia, atası olarak öne sü-rülebilecek tüm di¤er filumlardaki tür-lerlerle aynı anda ve hiçbir ara form ol-madan ortaya çıkmıfltır. Evrimci biyologProf. Mustafa Kuru, Omurgalı Hayvan-lar adlı kitabında bu ara form yoklu¤unuflöyle ifade eder:

Kordalıların omurgasız hayvanlardanolufltu¤u konusunda kuflku yoktur. Yalnızomurgasızlarla kordalılar arasındaki

geçifli aydınlatacak bir fosilin bulunma-

ması, bu konuda birçok varsayımın orta-ya atılmasına neden olmufltur.133

E¤er ortada bir ara geçifl formu yokise, nasıl olur da "bu evrimin gerçeklefl-ti¤i konusunda kuflku yoktur" denilebi-lir? Bir varsayımı, onu destekleyen delilolmadı¤ı halde hiç kuflku duymadan ka-bul etmek, bilimsel de¤il dogmatik birtavırdır. Nitekim Sayın Prof. Kuru, yu-karıdaki ifadesinden sonra omurgalılarınkökeni hakkındaki evrimci varsayımlarıuzun uzun anlattıktan sonra, ortada birdelil olmadı¤ını bir kez daha kabul et-mek durumunda kalmaktadır:

Kordalıların kökeni ve evrimi konusundayukarıda belirtilen görüfller, herhangi birfosil kaydına dayanmadı¤ından, her za-man kuflku ile karflılanmıfltır.134

Evrimci biyologlar kimi zaman "kor-dalıların ve di¤er omurgalıların kökenihakkında fosil kaydı bulunmayıflının ne-deni, omurgasız canlıların yumuflak do-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

OH 62: B‹R MAYMUN TÜRÜ 103

Page 325:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kulu olmaları ve dolayısıyla fosil izi bı-rakmamalarıdır" gibi bir açıklama önesürerler. Oysa bu açıklama gerçekçi de-¤ildir, çünkü omurgasız canlılara ait çoksayıda fosil kalıntısı vardır. Kambriyendevri canlılarının hepsi omurgasızdır vebu türlere ait on binlerce fosil örne¤i bu-lunmufltur. Örne¤in Kanada'daki Bur-gess Shale yata¤ında yumuflak dokulupek çok canlının fosili vardır; bilimadamları Burgess Shale gibi bölgelerde,canlıların oksijen oranı çok düflük çamurtabakaları ile aniden kaplandıklarını vebu sayede yumuflak dokularının da¤ıl-madan fosilleflti¤ini düflünmektedirler.135

Evrim teorisi, Pikaia gibi ilk kordalı-ların da zamanla balıklara dönüfltü¤ünüvarsayar. Ancak "kordalıların evrimi" id-diasını destekleyecek herhangi bir araform fosili bulunmadı¤ı gibi, "balıklarınevrimi" iddiasını destekleyecek bir fosilde yoktur. Aksine, tüm farklı

balık kategorileri, fosil kayıtlarında biranda ve hiçbir ataları olmadan ortaya çı-karlar. Milyonlarca omurgasız fosili var-dır, milyonlarca balık fosili vardır, amahiç kimse tek bir tane bile ara form fosi-li bulamamıfltır. Evrimci paleontologGerald T. Todd, "Kemikli Balıkların Ev-rimi" bafllıklı bir makalesinde bu gerçekkarflısında flu çaresiz soruları sıralar:

Kemikli balıkların her üç sınıfı da, fosil

tabakalarında aynı anda ve aniden orta-

ya çıkarlar... Peki ama bunların kökenle-ri nedir? Bu denli farklı ve kompleks ya-ratıkların ortaya çıkmasını ne sa¤lamıfl-tır? Ve neden kendilerine evrimsel bir ataoluflturabilecek canlıların izlerin-den eser yoktur?136

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

OMURGALILARIN KÖKEN‹104

BBiilliinneenn eenn eesskkiikkoorrddaall›› ccaannll›› oollaann PPiikkaa--

iiaa''nn››nn ttaahhmmiinn eeddiilleennaannaattoommiissii..

KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrriinnddee bbeelliirrlleenneenn eenn eesskkii kkoorrddaall›› PPiikkaaiiaa''nn››nn ffoossiillii..KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrriinnddee bbeelliirrlleenneenn eenn eesskkii kkoorrddaall›› PPiikkaaiiaa''nn››nn ffoossiillii..

Page 326:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

OOnnttooggeenniinn ffiillooggeenniiyyii

ttaakklliitt eettttii¤¤ii uuyydduurrmmaass››

bkz. Bireyolufl Soyoluflun Tekrarıdır(Ontogeny Recapitulates Phylogeny) te-orisi

bkz. Biyogenetik yasası (Rekapitülas-yon Teorisi)

OOppaarr››nn,, AAlleexxaannddeerr II..

"Kimyasal evrim" kav-ramının kurucusu olan Rusbiyolog Alexander I. Opa-rin, tüm teorik çalıflmaları-na ra¤men yaflamın köke-nini aydınlatma yönündehiçbir sonuç elde edemedi.1936'da yayınladı¤ı Originof Life adlı kitabında flöylediyordu:

Maalesef hücrenin köke-ni, evrim teorisinin tü-münü içine alan en karanlık noktayıoluflturmaktadır.137

Oparin'den bu yana evrimciler, hüc-renin rastlantılarla oluflabilece¤ini ispatetmek için sayısız deney, arafltırma vegözlem yaptılar. Ancak yapılan her çalıfl-ma, hücredeki kompleks yarat›l›fl› dahadetaylı bir biçimde ortaya koyarak ev-rimcilerin varsayımlarını çürüttü.

OOrraakk hhüüccrree aanneemmiissii

Evrimci biyologların "yararlı mutas-yon" olarak sözünü ettikleri tek örnek,orak hücre anemisi hastalı¤ıdır. Bu has-talıkta, kanda oksijen taflımaya yarayanhemoglobin molekülü bir mutasyon so-nucunda bozulur ve yapı de¤iflikli¤ineu¤rar. Bunun sonucunda da hemoglobi-nin oksijen taflıma yetene¤i ciddi bir bi-çimde zarar görür.

Orak hücre anemisine yakalanan in-sanlar, bu nedenle giderek artan bir solu-

num zorlu¤u çekerler.Ancak tıp kitaplarınınkan hastalıkları bölü-münde ele alınan bu mu-tasyon örne¤i, baflta be-lirtti¤imiz gibi bazı ev-rimci biyologlar tarafın-dan çok garip bir flekilde"faydalı mutasyon" ola-rak de¤erlendirilmekte-dir.

Bu hastalı¤a yakala-nan kiflilerin sıtmaya olan

kısmi ba¤ıflıklıklarının evrimin bu kifli-lere bir "arma¤anı" oldu¤u söylenmekte-dir. E¤er bu mantıkla düflünülürse, gene-tik olarak kötürüm do¤an insanların yol-da yürümedikleri ve bu sayede trafik ka-zalarında ölmekten kurtuldukları da söy-lenebilir ve kötürüm olmak "yararlı birgenetik özellik" sayılabilir. fiüphesiz bumantı¤ın hiçbir tutarlı yanı yoktur.

Mutasyonların sadece bir tahrip me-kanizması oldu¤u açıktır. Fransız Bilim-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

ONTOGEN‹N F‹LOGEN‹Y‹ TAKL‹T ETT‹⁄‹ UYDURMASI 105

AAlleexxaannddeerr II.. OOppaarriinn

Page 327:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ler Akademisi'nin eski baflkanı Pierre

Paul Grassé'nin mutasyonlar hakkında

yaptı¤ı yorum, bu konuda oldukça açık-

layıcıdır. Grassé, mutasyonları "yazılı

bir metnin kopyalanması sırasında yapı-

lan harf hataları"na benzetmifltir. Ve harf

hatası gibi mutasyonlar da bilgi olufltur-

maz, aksine var olan bilgiyi bozar. Gras-

sé bu olguyu flöyle açıklamıfltır:

Mutasyonlar, zaman içinde son derece

düzensiz biçimde meydana gelirler. Bir-

birlerini tamamlayıcı bir özellikleri yok-

tur ve birbirini izleyen nesiller üzerinde

belirli bir yöne do¤ru kümülatif bir etki-

leri olmaz. Zaten var olan yapıyı de¤iflti-

rirler, ama bunu tamamen düzensiz bir

biçimde yaparlar... Bir canlı vücudunda

çok küçük bile olsa bir düzensizlik olufl-

tu¤unda ise, bunun sonucu ölüm olur. Ya-

flam olgusu ile anarfli (düzensizlik) ara-

sında hiçbir olası uzlaflma yoktur.138

‹flte bu nedenle, yine Grassé'nin ifa-

desiyle "mutasyonlar ne kadar çok sayı-

da olursa olsunlar, herhangi bir evrim

meydana getirmezler."139

OOrrggaanniizzee ssiisstteemm

bkz. Düzenli sistem; öz-örgütlenme

saçmal›¤›

OOrrggeell,, LLeessll››ee

Olasılık hesapları, proteinler ve nük-

leik asitler (RNA ve DNA) gibi komp-

leks moleküllerin tek tek tesadüfen olufl-

malarının imkansız oldu¤unu göster-

mektedir.

Önde gelen bazı evrimciler bu konu-

da itiraflarda bulunurlar. Örne¤in San

Diego California Üniversitesi'nden

Stanley Miller'ın ve Francis Crick'in ça-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ORGAN‹ZE S‹STEM106

OOrraakk hhüüccrree aanneemmiissiinnddee aallyyuuvvaarr hhüüccrreelleerriinniinn flfleekkiill vvee ffoonnkkssiiyyoonnllaarr›› bboozzuulluurr.. BBuu yyüüzzddeenn aallyyuu--vvaarrllaarr››nn ookkssiijjeenn ttaaflfl››mmaa kkaappaassiitteelleerrii zzaarraarr ggöörrüürr..

Page 328:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lıflma arkadaflı olan ünlü evrimci Dr.Leslie Orgel flöyle demektedir:

Son derece kompleks yapılara sahip olanproteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA veDNA) aynı yerde ve aynı zamanda rast-lantısal olarak oluflmaları aflırı derecedeihtimal dıflıdır. Ama bunların birisi olma-dan di¤erini elde etmek de mümkün de-¤ildir. Dolayısıyla insan, yaflamın kimya-sal yollarla ortaya çıkmasının asla müm-kün olmadı¤ı sonucuna varmak zorundakalmaktadır.140

OOrrmmaannddaann aaçç››kk

aallaannaa ggeeççiiflfl mmaassaall››

19. yüzyılda genetik bilimi ve kalı-tım kanunları tam olarak bilinmedi¤in-den Darwin ve onu izleyen erken evrim-ciler için iki ayaklılı¤ın açıklanması ko-lay gibi görünüyordu. En popüler teori,Afrika'daki savanlarda yaflayan may-munların yüksek otların üzerinden baka-bilmek için boyunlarını uzattıkları, böy-lece iki ayaklılı¤ın olufltu¤uydu.141Ancakbu Lamarckist teorinin tamamen yanlıfloldu¤unun anlaflılması uzun sürmedi.

Günümüz evrimcilerinin ise, ikiayaklılı¤ın kökeni hakkında öne sürdük-leri tek bir tez vardır. Ancak bu tez ince-lendi¤inde, evrimciler tarafından "kötü-nün iyisi" mantı¤ıyla ortaya atılan bu te-orinin de, aynı bunlardan öncekiler gibi,iki ayaklılı¤ın kökenini açıklamaktanuzak oldu¤u görülür. Söz konusu "or-mandan açık alana geçifl teorisi"ne göre,maymunlar ve insanların ataları bir za-

manlar ormanda birlikte yaflamaktadır-lar. Ormanlık alanların daralması veyabaflka bir sebepten dolayı bazıları açıkalana geçerler ve adaptasyon sonucu ikiayaklılık do¤ar. Böylece a¤açlardakimaymunlarla, açık arazideki iki ayaklıinsanlar arasındaki fark açılır ve ikisi dekendi yönlerinde evrimleflmeye bafllar-lar.

"Ormandan açık alana geçifl teorisi",en çok taraftar bulan teori olmasına kar-flın, son derece temelsizdir. Çünkü, böy-le bir adaptasyonun olabilmesi molekü-ler seviyede mümkün de¤ildir. Böyle birfleyin gerçekleflti¤i farzedilse bile, fosilkayıtlarında bunun hiçbir delili yoktur.Dahası, bu teoriye göre, 10-15 milyonyıl önce Do¤u Afrika'daki ormanlarınyavafl yavafl küçülmeye bafllamıfl olma-ları gerekmektedir. Oysa yapılan arafltır-malar, bunun tam tersini ispatlayarak,Do¤u Afrika'da böyle bir oluflumun hiç-bir zaman gerçekleflmedi¤ini göstermifl-tir.142 Yani Do¤u Afrika'da ormanlıkalandan savan ortamına geçifl, hiçbir za-man gerçekleflmemifltir. Bu bölgede bu-gün görülen bitki yapısı, milyonlarca se-nedir hiç de¤iflmemifltir.

Sırf mantık yoluyla incelendi¤indedahi, iki ayaklılı¤ın kökeni ile ilgili sözkonusu teori kabul edilemez durumda-dır. A¤açların yok olması durumundamaymunların yapaca¤ı en do¤al hareket,baflka bir bölgeye göç etmek olacaktır.Ya da bu maymunlar do¤al ortamlarınıntahrip edilmesi sonucu yok olup gide-ceklerdir. Maymunların herhangi bir fle-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

ORMANDAN AÇIK ALANA GEÇ‹fi MASALI 107

Page 329:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kilde a¤açlardan inip yer ortamına adap-te oldukları teorisinin hiçbir dayana¤ıyoktur. Evrimci bir görüfle sahip olanUlu¤ Nutku, ormanların daralması açık-lamasının yetersizli¤ini flöyle itiraf eder:

‹nsanlaflma olayını bafllatan etken olarakormanların daralması ileri sürülebilir.Bu paleontolojik bir veridir. Napier'nintezi buna uygun, ama flu soruyu konu dı-flı bırakıyor; bir hayvan cinsi ormandançıkıp insanlaflma yoluna giderken onunen yakın akrabası olan maymun nedenormanda kaldı? Spekülasyonun dozunu

azalttıkça bu soruya cevap bulmak güç-lefliyor, hiç olmazsa flimdilik. Yüzyılınbafllarında antropoloji çok gençken Her-mann Klaatsch'ın verdi¤i cevap çok il-ginçti. Klaatsch'a göre hominid may-munlar da insanlaflmaya do¤ru atıldılarama onlarınki "talihsiz bir çabaydı". On-lar evrimde yukarı çıkamadılar ve "or-manların koruyucu karanlı¤ına" geri çe-kildiler. Ama bu kez de "maymun nedenbaflaramadı?" sorusu akla geliyor.143

Sorular, "maymun neden baflarama-dı?" sorusundan çok daha fazladır ve bu

soruların tamamı cevapsızdır.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ORMANDAN AÇIK ALANA GEÇ‹fi MASALI108

MMaayymmuunnllaarr››nn hheerr--hhaannggii bbiirr flfleekkiillddee

aa¤¤aaççllaarrddaann iinniipp yyeerroorrttaamm››nnaa aaddaappttee ooll--dduukkllaarr›› iiddddiiaass›› ssoonnddeerreeccee tteemmeellssiizzddiirr..

BBööyyllee bbiirr aaddaappttaassyyoo--nnuunn oollaabbiillmmeessii

mmüümmkküünn ddee¤¤iillddiirr..

Page 330:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

OOrrttaakk aattaa YYaallaann››

Bu yorum Darwin tarafından ortayaatılmıfl ve onu izleyen tüm evrimciler ta-rafından tekrarlanmıfltır. Bu iddiaya gö-re, canlıların benzer organlara sahip ol-malarının nedeni, ortak bir atadan ev-rimleflmifl olmalarıdır.144 Örne¤in tümomurgalı kara canlılarının befl parmaklıel ve ayak yapılarına sahip olması, ev-rimcilere göre, hepsinin ortak bir atadan(karaya çıktı¤ı varsayılan ilk balıklar-dan) gelmesinin sonucudur.

Evrim teorisinin 20. yüzyılın baflla-rından itibaren bilim dünyasına hakimolmasıyla birlikte, benzerliklere getiri-len bu yorum kabul görmüfltür. Canlılar-daki her benzerlik, aralarındaki evrimselbir iliflkinin kanıtı olarak yorumlanmıfl-tır..

Oysa son 20-30 yıl içinde elde edilenbulgular, durumun hiç de öyle olmadı¤ı-nı göstermektedir. Özetle;

1- Evrimcilerin hiçbir evrimsel ba¤kuramadıkları, bütünüyle farklı sınıflaraait canlılarda bile "homolog" (benzer)organların var olması,

2- Benzer organlara sahip canlılardabu organların genetik flifrelerinin çokfarklı olmaları ve

3- Bu organların embriyolojik geli-flim safhalarının birbirinden çok farklıolması, homolojinin evrime hiçbir daya-nak oluflturmadı¤ını göstermifltir.

Birbirlerine benzer organlara sahipcanlıların, aralarında hiçbir evrimseliliflki kurulamayacak kadar uzak canlılaroldu¤u anlaflılmıfltır.145

Canlılardaki benzerliklere Darwin'ingetirdi¤i "ortak ata yalan›"n›n geçerli ol-ması için, bu benzerliklerin genetik ola-rak birbirlerine çok benzeyen canlılardaolması gerekir. E¤er benzerlikler, gene-tik olarak birbirlerinden çok farklı canlı-larda ise, bu durumda "ortak ata yoru-mu" geçerlili¤ini kaybeder. Aksine, "or-tak yarat›l›fl gerçe¤i"nin do¤ru oldu¤uanlaflılır. (bkz. Ortak yarat›l›fl) Çünkügenetik yönden çok farklı olan canlılararasında evrimsel bir iliflki iddia edile-mez. (Ayrıca bkz. Homoloji)

OOrrttaakk yyaarraatt››ll››flfl

Canlılardaki benzer organlar ya dabenzer moleküler yapılar, bu canlılarınortak bir atadan evrimlefltikleri teorisinehiçbir destek sa¤lamamaktadır. (bkz.Homolog organ) Aksine, bu benzerlik-ler, canlılar arasında kurulabilecek hertürlü hiyerarflik evrim flemasını imkansızhale getirmektedir. ‹nsan, bir proteinkarflılafltırmasına göre tavuklara, bir di-¤er karflılafltırmaya göre nematod solu-canlarına, bir baflka analize göre de tim-sahlara "benzer" gibi çıkıyorsa, insanınbu canlılardan herhangi birinden ya dabaflka hiçbir canlıdan evrimleflti¤i önesürülemez.

Canlılardaki benzer organları ilk kezgündeme getiren Carolus Linnaeus ya daRichard Owen gibi bilim adamları, buorganları "ortak yarat›l›fl" örne¤i olarak

Harun Yahya (Adnan Oktar)

ORTAK ATA YALANI 109

Page 331:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

görmüfllerdir. (bkz. Linnaeus, Carolus)Yani benzer organlar, ortak bir atadan te-sadüfen evrimleflmemifllerdir. Aksinebelirli bir ifllevi görmek için yarat›lm›fl-lard›r ve bu nedenle benzerdirler. Mo-dern bilimsel bulgular ise, benzer organ-lar için ortaya atılan "ortak ata" iddiası-nın tutarlı olmadı¤ını ve yapılabilecekyegane açıklamanın söz konusu "ortakyarat›l›fl" açıklaması oldu¤unu göster-mektedir. (bkz. Ortak ata yalan›)

OOrrtthhooggeenneezziiss ssaaççmmaall››¤¤››

((yyöönnlleennddiirriilleenn sseeççmmee))

Ortogenez (Orthogene-sis), art›k evrim teorisi-nin kendi savunucu-lar› taraf›ndan dakabul görmeyen es-

ki bir tezdir. Bu tez, canl›lar›n çevre flart-lar›na göre de¤il, sadece kendi genetikyap›lar›na göre evrimlefltiklerini varsa-yar. Ortogenez görüflüne göre, canl› tür-lerini belirli bir yap›da evrimleflmeyedo¤ru yönlendiren bir tür iç programvard›r. Bu görüfl nedeniyle ortogenez"önceden belirlenmifllik tezi" olarak daadland›r›l›r. Hiç bir bilimsel kan›ta va-yanmayan bu varsay›m, 20. yüzy›l›nikinci yar›s›ndan itibaren geçerlili¤iniyitirmifltir.

HHeerr ccaannll›› bbuulluunndduu¤¤uu oorr--ttaammaa ggöörree öözzeell oollaarraakkyyaarraatt››llmm››flfltt››rr.. KKuuttuupp ggiibbiissoo¤¤uukk bbööllggeelleerrddee yyaaflflaayyaannccaannll››llaarr››nn ssaahhiipp oolldduukkllaarr››kkaall››nn ppoosstt vvee ddeerrii aalltt››nnddaabbiirriikkmmiiflfl yyaa¤¤ ttaabbaakkaass›› oonnllaarr››ssoo¤¤uukkttaann kkoorruurr..

ORTHOGENEZ‹S SAÇMALI⁄I 110

Page 332:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 333:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

OOttaa BBeennggaa

Darwin ‹nsanın Türeyifli adlı kitabıy-la, insanın maymun benzeri canlılardanevrimleflti¤ini iddia ettikten sonra, bu se-naryoyu destekleyecek fosil arayıflı bafl-ladı. Ancak bazı evrimciler "yarı may-mun-yarı insan" canlıların sadece fosilkayıtlarında de¤il, dünyanın farklı böl-gelerinde canlı olarak da bulunabilece¤i-ne inanıyorlardı. 20. yüzyılın bafllarındabu "canlı ara geçifl formu"arayıflları bazı vahfletlereneden oldu. Bu vahfletler-den biri, "Ota Benga" adlıpigmenin hikayesiydi.

Ota Benga, 1904 yılın-da, Samuel Verner adlı ev-rimci bir arafltırmacı tarafın-dan Kongo'da yakalanmıfltı.Adı, kendi dilinde "dost"anlamına gelen yerli, evli veiki çocuk babasıydı. Amabir hayvan gibi zincirlendi, kafese konduve ABD'ye götürüldü. Buradaki evrimcibilim adamları, St. Louis Dünya Fu-arı'nda onu çeflitli maymun türleriylebirlikte kafese koyarak "insana en yakınara geçifl formu" olarak teflhir ettiler. ‹kiyıl sonra ise New York'taki Bronx Hay-vanat Bahçesi'ne götürdüler ve birkaçflempanze, Dinah adı verilen bir goril veDohung adı verilen bir orangutan ile bir-likte "insanın eski ataları" adı altındasergilediler. Hayvanat bahçesinin evrim-ci müdürü Dr. William T. Hornaday, bunadide "ara geçifl formu"na sahip olma-nın kendisine verdi¤i gurur hakkında

uzun konuflmalar yapmıfl, ziyaretçiler dekafese konan Ota Benga'ya sıradan birhayvan gibi davranmıfllardı. Ota Benga,sonunda maruz kaldı¤ı uygulamaya da-yanamayarak intihar etti.146

New York Times gazetesinin o dö-nemde yayınlanan bir nüshasında ziya-retçilerin tavrı flöyle aktarılıyordu:

... parkta 40.000 ziyaretçi vardı. Bu kala-balıktaki hemen hemen her erkek, her ka-dın ve her çocuk parktaki Afrikalı vahfli

adamı görmek için maymunkafesini ziyaret ediyordu. Ulu-yarak, alay ederek, ba¤ırıp ça-¤ırarak pigmeyi rahatsız edi-yorlardı...147

New York Journal gaze-tesinin 17 Eylül 1906 tarih-li nüshasında ise, bu uygu-lamanın evrimi kanıtlamakiçin yapıldı¤ı, ancak büyükbir haksızlık ve zulüm oldu-¤u flöyle vurgulanıyordu:

… Bu insanlar düflüncesizce ve akılsızcabir maymun kafesinin içerisinde Afri-ka'dan getirilen küçük bir insan cücesinisergilemifllerdi.

Onların düflüncesi muhtemelen evrimde-ki bazı derin dersleri insanlara ö¤ret-mekti. Aslında baflarılan tek sonuç, bu ül-kenin beyazlarından, en azından sempative nezaketi hakkeden Afrika ırkının vah-flet gösterilerine maruz kalması, ardın-dan da hor görülmesidir.

Aynı güç tarafından yaratılan, hepimiziaynı yere yerlefltiren, aynı hisleri ve aynıruhu lütfeden Allah'a karflı fiziksel eksik-li¤i olan bir insanı maymunlarla bir ka-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

OTA BENGA112

Page 334:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

fese kapatmak ve bunu alay konusu edin-mek çok ayıp ve i¤rençtir...148

New York Times gazetesi de, OtaBenga'nın evrimi kanıtlama amacıylahayvanat bahçesinde sergilendi¤i konu-suna yer verdi. Hayvanat bahçesininDarwinist müdürünün yaptı¤ı savunmaise son derece vicdansızcaydı:

Geçen hafta New York hayvanat bahçe-sinde, aynı kafeste bir Afrikalı pigmeylebir orangutanın sergilenmesi çok fazlaelefltirinin ortaya çıkmasına neden oldu.Bazı kifliler zenciler ve maymunlar ara-sındaki yakın bir akrabalı¤ı göstermekiçin bunun müdür Hornaday tarafındangerçeklefltirilen bir teflebbüs oldu¤unudeklare ettiler. Dr. Hornaday bunu inkaretti. ''E¤er bu küçük adam bir kafesiniçerisindeyse orası en konforlu yer oldu-¤u içindir ve biz de onunla ilgili baflka neyapaca¤ımızı bilmedi¤imizdendir. OtaBenga hiçbir manada bir tutuklu de¤il-dir, fakat hiç kimse yanında birileri ol-madan flehirde dolaflmasına izin verme-nin akıllıca oldu¤unu söyleyemez…149

Ota Benga'nın hayvanat bahçesindegorillerle birlikte, bir hayvan gibi sergi-lenmesi birçok çevrede rahatsızlık olufl-turdu. Bazı kurulufllar, Ota Benga'nın birinsan oldu¤unu, bu flekilde davranılma-sının büyük bir acımasızlık oldu¤unubelirterek, bu uygulamanın durdurulma-sı için yetkililere baflvurdular. Bu baflvu-rulardan biri New York Globe gazetesi-nin 12 Eylül 1906 tarihli nüshasındaflöyle yer almaktaydı:

Globe'un editörüne;Güneyde yıllarca yaflamıfl biriyim ve so-

nuçta zencilere karflı fazla müsamahakarbiri de¤ilim. Fakat onun insan oldu¤unainanıyorum. Bu büyük flehrin yetkilileri-nin Bronx parkında flahit olunan böylebir görüntüye -zenci bir erke¤in bir may-mun kafesinin içerisinde sergilenmesine-izin vermelerinin bir ayıp oldu¤una ina-nıyorum...

Bu pigme meselesi bir arafltırma ve ince-lemeyi gerektirmektedir...150

OOttoottrrooff ggöörrüüflflüünn

ssaaffssaattaallaarr››

Tüm canlı organizmaların hayattakalmaları için besine ihtiyaç duyduklarıdüflünülecek olursa, ilk canlının da ken-di besinini kendisinin yapması gereklili-¤i ortaya çıkar. ‹flte bu görüfle göre ilkcanlı kendi besinini üretebilen ototrofbir canlıdır. Di¤er canlılar da bunlardanmeydana gelmifltir.

Ancak bugünkü anlamda ototrofla-rın, dünyanın olufltu¤u ilk günlerdeki gi-bi olumsuz ve basit çevrede oluflmasımümkün de¤ildir. Ototrofların bu ilkkompleks yapıyı kazanmaları için mil-yonlarca yıllık de¤iflime u¤ramaları ge-rekir.

Ototrof görüflü ilk canlının, komp-leks bir organizma olarak basit bir çevre-de olufltu¤unu ileri sürer. Fakat canlınınoluflumunu açıklamaktan ziyade ilk can-lının nasıl beslendi¤ini açıklayan görüfl-tür. ‹lk ototrofun nasıl meydana geldi¤i-ni açıklamadı¤ı için de fazla destek bu-lamamıfltır.151

Harun Yahya (Adnan Oktar)

OTOTROF GÖRÜfiÜN SAFSATALARI 113

Page 335:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 336:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ÖÖjjeennii vvaahhflfleettii

20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıdataraftar toplayan öjeni teorisi, sakat vehasta insanların ayıklanması ve sa¤lıklıbireylerin ço¤altılması yoluyla bir insanırkının "ıslah edilmesi" anlamına geli-yordu. Öjeni teorisine göre, nasıl sa¤lık-lı hayvanlar birbirleriyle çiftlefltirilerekiyi hayvan cinsleri oluflturuluyorsa, birinsan ırkı da ıslah edilebilirdi.

Öjeni kuramını ortaya atan kifliler,Darwinistler'di. ‹ngiltere'deki öjeni akı-mının baflını, Charles Darwin'in kuzeniFrancis Galton ve o¤lu Leonard Darwinçekiyordu. Bu bakımdan öjeni fikri,Darwinizm'in do¤al bir sonucu olarakortaya çıktı. Nitekim öjeni kavramını sa-vunan yayınlarda bu gerçek özelliklevurgulanıyor, "Öjeni, insanın kendi evri-mini kendisinin yönlendirmesidir" deni-yordu.

K. Ludmerer'in belirtti¤ine göre, öje-ni fikri Platon'un Devlet adlı ünlü eserikadar eskiydi. Ancak Ludmerer, 19. yüz-yılda bu fikre olan ilginin artmasının ne-deninin Darwinizm oldu¤unu belirtir:

... modern öjenik düflünce yalnızca 19.yüzy›lda uyandı. Bu yüzyıl sırasında öje-niye ilginin oluflmasının bir kaç nedenivardır. En önemli neden ise evrim teorisi-

dir. Öjeni terimini de keflfeden FrancisGalton, fikirlerini kuzeni Charles Dar-win'in doktrinine dayandırıyordu.152

Almanya'da ırkçı bilim adamlarıDarwinizm'in ve öjeni fikrinin geliflme-sinden itibaren, "istenmeyen üyelerin öl-dürülmesi" gerekti¤ini açıkça savunma-ya bafllamıfllardı. Bu bilim adamlarındanAdolf Jost, 1895'de yayımladı¤ı DasRecht auf den Tod (Ölme Hakkı) isimlikitabında istenmeyen insanları tıbbi ola-rak öldürmeye ça¤ırıyordu. Jost, "sosyalorganizmanın sa¤lı¤ı için devletin birey-leri öldürme sorumlulu¤unu alması ge-rekti¤ini" iddia ediyordu. Adolf Jost,yaklaflık 30 yıl sonra siyaset sahnesindeboy gösterecek olan Adolf Hitler'in akılhocasıydı. Hitler de "Devlet yalnızcasa¤lıklı çocukların olmasını sa¤lamalı.Görülür flekilde hasta olanların ve salgınhastalık taflıyanların uygun olmadı¤ı ilanedilmeli" diyordu.153

Hitler iktidara geldikten kısa bir süre

Harun Yahya (Adnan Oktar)

ÖJENI VAHfiET‹ 115

ÖÖjjeennii kkuurraamm››nn››nn ggüünnüümmüüzzddeekkii yyaannss››--mmaass›› ttoopplluummddaakkii öözzüürrllüü iinnssaannllaarraa kkaarr--flfl›› oollaann ttaavv››rrllaarrdd››rr.. SSaa¤¤ddaa,, öözzüürrllüü oolldduu--

¤¤uu iiççiinn ttoopplluumm ttaarraaff››nnddaann dd››flflllaannmm››flflhhaattttaa eelllleerrii bbaa¤¤ll›› bbiirr flfleekkiillddee ttuuttuullaann

ççooccuu¤¤uunn rreessmmii ggöörrüüllüüyyoorr..

Page 337:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

sonra, resmi bir öjeni politikası bafllattı.Hitler'in bu yeni politikasını flu cümlele-ri özetliyordu:

Devlet için zihin ve beden e¤itimininönemli bir yeri vardır, ancak insan seçi-mi de en az bunun kadar önemlidir. Dev-letin, genetik olarak hastalıklı veya ale-nen hasta olan bireylerin üreme için uy-gun olmadıklarını deklare etme sorumlu-lu¤u vardır... Ve bu sorumlulu¤u hiçbir

anlayıfl göstermeden ve baflkalarınında anlamalarını beklemeden acıma-sızca uygulamalıdır... 600 yıllık bir

zaman dilimi boyunca vücudu sa-kat olan veya fiziksel olarak

hasta olan

kimselerin üremesini durdurmak... insansa¤lı¤ında bugün elde edilemeyen bir ge-liflim sa¤layacaktır. E¤er ırkın en sa¤lık-lı olan üyeleri planlı bir flekilde ürerlersesonuçta bugün hala taflıdı¤ımız hem ruh-sal hem de bedensel açıdan bozuk to-humların olmadı¤ı... bir ırk oluflacak-tır.154

Hitler'in bu politikasının gere¤i ola-rak Alman toplumu içindeki akıl hastala-rı, sakatlar, do¤ufltan körler ve kalıtsalhastalıklara sahip olanlar, özel "sterili-zasyon merkezleri"nde toplandılar. Bukiflilere, Alman ırkının saflı¤ını ve ev-rimsel ilerleyiflini bozan parazitler ola-rak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonratoplumdan soyutlanan bu insanlar, Hit-ler'den gelen gizli bir talimata dayanıla-rak öldürülmeye bafllandı.

1933 yılında çıkartılan bir yasa ile350 bin akıl hastası, 30 bin çingene veyüzlerce zenci çocuk, hadım etme, xıflınları, enjeksiyon, genital bölgeyeelektrik verilmesi gibi yöntemlerle kısır-lafltırıldılar. Bir Nazi subayı, "Nasyonalsosyalizm uygulamalı biyolojiden baflkabir fley de¤ildir." diyordu.155

Hitler masum insanlara yönelik bucinayetlerle ve acımasız uygulamalarlaAlman ırkının sözde evrimini hızlandır-maya çalıflırken, bir yandan da öjeninin

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ÖJEN‹ VAHfiET‹116

AAddoollff HHiittlleerr iikkttiiddaarraa ggeellddiikktteenn ssoonnrraa rreessmmiiööjjeennii ppoolliittiikkaass›› bbaaflflllaatttt››.. HHiittlleerr''iinn ppoolliittiikkaa--ss››nn››nn ggeerree¤¤ii oollaarraakk AAllmmaann ttoopplluummuu iiççiinnddee--kkii aakk››ll hhaassttaallaarr››,, ssaakkaattllaarr,, ddoo¤¤uuflflttaann kköörrlleerrvvee kkaall››ttssaall hhaassttaall››kkllaarraa ssaahhiipp oollaannllaarr,, HHiitt--lleerr''ddeenn ggeelleenn ggiizzllii ttaalliimmaattaa ddaayyaann››llaarraakk ööll--ddüürrüüllmmeeyyee bbaaflflllaanndd››..

Page 338:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ÖÖJJEENN‹‹ TTEEOORR‹‹SS‹‹NNEE GGÖÖRREE KKAATTLLEEDD‹‹LLEENN ÖÖZZÜÜRRLLÜÜLLEERR

DDaarrwwiinn''iinn kkuuzzeennii FFrraanncciiss GGaallttoonn ttaarraaff››nnddaannggeelliiflflttiirriilleenn ööjjeennii tteeoorriissiinnee ggöörree bbiirr ttoopplluummddaa--kkii ssaakkaattllaarr››nn vvee hhaassttaallaarr››nn ççoo¤¤aallmmaass›› öönnlleenn--mmeellii,, ssaa¤¤ll››kkll›› nneessiilllleerr oollflflttuurruullmmaall››yydd››..DDaarrwwiinniizzmm''iinn AAllmmaannyyaa''ddaakkii eenn ggüüççllüü ssaavvuunnuu--ccuussuu EErrnnsstt HHaaeecckkeell iissee bbuu ffiikkrrii ddaahhaa ddaa iilleerriiggööttüürrddüü vvee öözzüürrllüülleerriinn zzeehhiirrlleenneerreekk ööllddüürrüüll--mmeelleerrii iiççiinn bbiirr kkoommiissyyoonn kkuurruullmmaass››nn›› ssaavvuunn--dduu.. HHaaeecckkeell''iinn ffiikkiirrlleerrii NNaazziilleerr ttaarraaff››nnddaann uuyy--gguullaanndd››.. BBuu ssaayyffaaddaakkii ggöörrüünnttüülleerr,, NNaazziilleerrttaarraaff››nnddaann kkaattlleeddiillmmiiflfl öözzüürrllüü iinnssaannllaarraa aaiittttiirr..

FFrraanncciiss GGaallttoonn

EErrnnsstt HHaaeecckkeell

Page 339:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

bir di¤er flartını yerine getiriyordu. Al-

man ırkını temsil etti¤i kabul edilen sarı-

flın mavi gözlü genç erkek ve kadınlar,

iliflki kurup çocuk yapmaya teflvik edili-

yorlardı. 1935 yılında bu amaçla özel

üreme çiftlikleri kuruldu. Irk kriterlerine

uygun genç kızların yerlefltirildi¤i bu

çiftlikler, sürekli olarak SS birlikleri ta-

rafından ziyaret ediliyordu. Çiftliklerde

do¤an gayrimeflru çocuklar, kurulması

hedeflenen bin yıllık Alman krallı¤ının

askerleri olarak yetifltirilecekti.

ÖÖkkaarryyoott hhüüccrree

bkz. Bitki hücresinin kökeni

ÖÖnn--aaddaappttaassyyoonn hhaayyaallii

((PPrree--aaddaappttaatt››oonn))

Evrimcilerin sudan karaya, karadan

havaya geçifl gibi türlerin kökenini açık-

lama çabaları çok kapsamlı de¤iflimleri

gerektirir. Örne¤in sudan karaya çıkan

bir balı¤ın nasıl olup da karaya uygun

hale gelebilece¤ini düflünelim: E¤er bu

balık, solunum sistemi, boflaltım meka-

nizması, iskelet yapısı gibi farklı yönler-

den çok hızlı bir biçimde de¤iflim geçir-

mez ise, kaçınılmaz olarak ölecektir.

Öyle bir mutasyon zinciri olmalıdır ki

bu, balı¤a anında bir akci¤er kazandır-

malı, yüzgeçlerini ayaklara dönüfltürme-

li, ona bir böbrek eklemeli, derisini su

tutacak bir yapıya sokmalıdır. Bu mutas-

yon zincirinin tek bir hayvanın yaflam

süreci içinde gerçekleflmesi de zorunlu-dur.

Böyle bir mutasyon zincirini hiçbirevrimci biyolog savunmaz, çünkü bu dü-flüncenin saçmalı¤ı ve imkansızlı¤ı orta-dadır. Buna karflılık, evrimciler "ön-adaptasyon" (pre-adaptation) kavramın-dan söz ederler. Bunun anlamı, balıkla-rın, karada yaflamak için gerekli olan de-¤iflimleri, henüz suda yaflarken edindik-leridir. Yani, bu teoriye göre bir balık tü-rü, henüz suda yaflarken ve hiç ihtiyaçduymazken, karada yaflamasını sa¤laya-cak özellikleri kazanmıfltır. "Hazır" halegelince de karaya çıkıp burada yaflama-ya bafllamıfltır.

Ancak böyle bir senaryonun evrimteorisinin kendi varsayımları içinde bilebir mantı¤ı yoktur. Çünkü denizde yafla-yan bir canlının karaya uygun özelliklerkazanması, onun için bir avantaj olufltur-mayacaktır. Dolayısıyla bu özelliklerindo¤al seleksiyon vas›tasyla seçilerekolufltu¤unu ileri sürmenin hiçbir mantık-lı temeli yoktur. Aksine, do¤al seleksiyonvas›tas›yla "ön-adaptasyon" geçiren bircanlının elenmesi gerekir, çünkü bu canlıkarada yaflamaya uygun özellikler kazan-dıkça denizde dezavantajlı hale gelecektir.

ÖÖzz--ddüüzzeennlleemmee yyaann››llgg››ss››

((SSeellff--oorrddeerr››nngg))

Evrimcilerin iddialarına dikkat edile-cek olursa, ço¤unlukla kavramlar› yan›l-t›c› flekilde kulland›klar› görülecektir. Buyan›ltmalardan biri iki farklı kavramın

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ÖKARYOT HÜCRE118

Page 340:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yani "düzenli" ve "organize" kavramları-

nın kasıtlı olarak karıfltırılmasıdır.

Bunu flöyle bir örnekle açıklayabili-

riz. Deniz kenarında dümdüz uzanan bir

kumsal düflünün. Güçlü bir dalga kıyıya

vurdu¤unda, bu kumsalda bazı büyüklü

küçüklü kum tepecikleri, kumda dalga-

lanmalar oluflturur. Bu bir "düzenleme"

ifllemidir. Fakat aynı dalgalar deniz kıyı-

sında kumdan bir kale yapamazlar. E¤er

kumdan yapılmıfl bir kale görürsek, bu-

nu birinin yaptı¤ından eminizdir. Çünkü

kale "organize" bir sistemdir. Yani belli

bir biçimde düzenlenmifl bilgi içeri¤ine

(enformasyona) sahiptir. Bilinçli bir

kimse tarafından planlı bir biçimde, her

parçası düflünülerek yapılmıfltır.

Sonuç olarak do¤al süreçlerle hiçbir

zaman kompleks ve organize sistemler

meydana gelemez. Ancak zaman zaman

basit düzenlemeler oluflsa da bunlar bel-

li sınırların ötesine geçemezler.

Ne var ki evrimciler bu flekildeki do-

¤al süreçlerle kendili¤inden ortaya çıkan

düzenlenme (self-ordering) olaylarını

evrimin çok önemli bir kanıtı gibi sun-

makta ve bunları sözde "kendini organi-

ze etme" (self-organization) örnekleri

gibi göstermektedirler. (bkz. Öz-örgüt-

lenme saçmal›¤›) Bu kavram kargaflası

sonucunda da, canlı sistemlerin do¤al

olaylar ve kimyasal reaksiyonlar sonu-

cunda kendili¤inden meydana gelebile-

ce¤ini öne sürmektedirler.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

ÖZ-DÜZENLEME YANILGISI 119

DDaallggaallaarr ddeenniizz kk››yy››ss››nnddaa kkuummddaann bbiirr kkaallee yyaappaammaazzllaarr.. EE¤¤eerr kkuummddaann yyaapp››llmm››flfl bbiirr kkaallee ggöörrüürr--sseekk,, bbuunnuu bbiirriinniinn yyaapptt››¤¤››nnddaann eemmiinniizzddiirr.. ÇÇüünnkküü kkaallee ""oorrggaanniizzee"" bbiirr ssiisstteemmddiirr.. DDoo¤¤aall ssüürreeççlleerr--llee hhiiççbbiirr zzaammaann kkoommpplleekkss vvee oorrggaanniizzee ssiisstteemmlleerr mmeeyyddaannaa ggeelleemmeezz..

Page 341:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Halbuki düzenli sistemler basit sıra-lamalar, tekrarlar fleklinde yapılar içerir-ken, organize sistemler içiçe geçmifl sonderece kompleks yapı ve ifllevler içerir-ler. Ortaya çıkmaları için mutlaka bilinç,bilgi ve düzenlemeye ihtiyaç vardır. Ara-daki bu önemli farkı evrimci bilimadamlarından Jeffrey Wicken flöyle tarifeder:

Organize" sistemleri "düzenli" sistemler-den dikkatlice ayırt etmek gerekir. ‹ki sis-temden hiçbiri "rastgele" de¤ildir, amadüzenli sistemler basit kalıplardan olufl-tukları için hiç komplekslik taflımazken,organize sistemler her parçası yüksekbilgi içeren dıfl kaynaklı bir plana görebiraraya gelirler… Organizasyon, buyüzden ifllevsel kompleksliktir ve bilgi ta-flır.156

Amerikalı bilim adamları Thaxton,Bradley ve Olsen The Mystery of Life'sOrigin (Canlılı¤ın Kökeninin Sırrı) adlıkitaplarında, bu durumu afla¤ıdaki gibiaçıklarlar:

... Her durumda sıvının içerisindeki mo-leküllerin rastgele hareketlerinin yerini,anında son derece düzenli bir davranıflalmaktadır. Prigogine, Eigen ve di¤erle-ri buna benzer bir 'kendi kendine organi-ze olma'nın organik kimyanın esası ola-bilece¤ini ileri sürerler ve bunun da can-lı sistemler için gerekli olan son derecekompleks molekülleri açıklayabilme po-tansiyeline sahip oldu¤unu iddia ederler.Fakat bu paralellikler hayatın kökeni so-rusuyla alakasızdır. Bunun ana nedeni,bunların düzen ve kompleksli¤i ayırt et-meyi baflaramamalarıdır.157

Yine aynı bilim adamları, bazı ev-

rimcilerin öne sürdükleri "suyun buz ha-

line gelmesi biyolojik düzenlili¤in ken-

dili¤inden ortaya çıkabilece¤ine örnek-

tir" fleklindeki mantı¤ın sı¤lı¤ını ve çar-

pıklı¤ını flöyle açıklarlar:

Suyun kristalize olup buza dönüflmesiyle,

basit bir monomerin milyonlarca yıl için-

de polimer halinde birleflerek DNA ve

protein gibi kompleks moleküllere dönüfl-

mesi arasındaki benzetme sık sık tartıflıl-

maktadır. Her durumda benzetme açıkça

yanlıfltır… Isı alçaltılarak termal etki ye-

terince küçültüldü¤ünde, atomları birbi-

rine ba¤layan güçler, su moleküllerini

düzenli kristalize bir dizilime sokarlar.

Amino asit gibi organik monomerler ise

herhangi bir ısıda, de¤il düzenli bir or-

ganizasyona, birleflmeye dahi tamamen

karflı koyarlar.158

ÖÖzz--öörrggüüttlleennmmee ssaaççmmaall››¤¤››

((SSeellff--oorrggaann››zzaatt››oonn))

Evrimcilerin "öz örgütlenme" kavra-

mıyla savundukları iddia, cansız madde-

nin kendi kendini düzenleyip, organize

edip, kompleks bir canlı varlık meydana

getirebilece¤i yönündeki inançtır. Bu,

kesinlikle bilime aykırı bir inançtır, çün-

kü bütün gözlem ve deneyler, maddenin

böyle bir yetene¤i olmadı¤ını göster-

mektedir. Ünlü ‹ngiliz astronom ve ma-

tematikçi Sir Fred Hoyle, maddenin ken-

di kendine hayat oluflturamayaca¤ını

flöyle bir örnekle anlatır:

E¤er gerçekten maddenin içinde, onu ya-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ÖZ-ÖRGÜTLENME SAÇMALI⁄I120

Page 342:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

flama do¤ru iten bir iç-prensip olsaydı,bunun bir laboratuvarda kolaylıkla gös-terilebilmesi gerekirdi. Örne¤in bir arafl-tırmacı, ilkel çorbayı temsil eden bir yüz-me havuzunu deney için kullanabilirdi.Böyle bir havuzu istedi¤iniz her türlücansız kimyasalla doldurun. Ona istedi-¤iniz her türlü gazı pompalayın, ya daüzerine istedi¤iniz her türlü radyasyonuverin. Bu deneyi bir yıl boyunca sürdü-rün ve (hayat için gerekli olan) 2000 en-zimden kaç tanesinin sentezlendi¤inikontrol edin. Ben size cevabı flimdidenvereyim ve böylece bu deneyle zamanını-zı harcamayın: Kesinlikle hiçbir fley bu-lamazsınız, belki oluflacak birkaç aminoasit ve di¤er basit kimyasal maddeler dı-flında.159

Evrimci biyolog Andrew Scott iseaynı gerçe¤i flöyle kabul etmektedir:

Biraz madde alın, karıfltırın, ısıtın vebekleyin. Bu, hayatın kökeninin modernversiyonudur. Yerçekimi, elektromanye-tizma, zayıf ve güçlü nükleer kuvvetler

gibi "temel" güçler gerisini halledecek-tir... Peki ama bu kolay hikayenin ne ka-darı sa¤lam temellere oturmaktadır ve nekadarı umuda dayalı spekülasyonlaraba¤lıdır? Gerçekte, ilk kimyasal madde-lerden canlı hücrelere kadar giden afla-maların bütün mekanizmaları ya tartıfl-ma konusudur ya da tamamen karanlıkiçindedir.160

Fakat evrimciler "maddenin öz ör-gütlenmesi" gibi bilimsel olmayan birsenaryoyu ısrarla savunurlar. Bunun se-bebi, evrim teorisinin asıl temeli olanmateryalist felsefede gizlidir. Materya-list felsefe, sadece maddenin varlı¤ınıkabul eder, bu durumda canlılı¤a da sa-dece maddeye dayalı bir açıklama geti-rilmesi gerekmektedir. Evrim teorisi buzorunluluktan do¤mufltur ve her ne ka-dar bilime aykırı da olsa, sırf bu zorun-luluk u¤runa savunulmaktadır. NewYork Üniversitesi'nde kimya profesörüve DNA uzmanı olan Robert Shapiro,evrimcilerin "maddenin kendi kendiniorganize etmesi" konusundaki inançları-nı ve bunun kökeninde yatan materyalistdogmayı flu flekilde açıklar:

Bizi basit kimyasalların var oldu¤u birkarıflımdan, ilk etkin replikatöre (DNAveya RNA'ya) taflıyacak bir evrimsel ilke-ye ihtiyaç vardır. Bu ilke "kimyasal ev-rim" ya da "maddenin öz örgütlenmesi"(self-organization) olarak adlandırılır,ama hiçbir zaman detaylı bir biçimde ta-rif edilmemifl ya da varlı¤ı gösterileme-mifltir. Böyle bir prensibin varlı¤ına, di-yalektik materyalizme ba¤lılık u¤runainanılır.161

Harun Yahya (Adnan Oktar)

ÖZ-ÖRGÜTLENME SAÇMALI⁄I 121

‹‹nnggiilliizz aassttrroonnoomm vvee mmaatteemmaattiikkççii FFrreedd HHooyyllee

Page 343:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 344:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

PPaalleeoonnttoolloojjii

Arkeobiyolojinin bir dalı olan pale-ontoloji, çeflitli jeolojik devirlerde yafla-mıfl olan insan, hayvan ve bitki türlerineait fosiller üzerinde arafltırmalar yaparve jeolojik devirlerde yaflayan canlılarhakkında bilgi sahibi olunmasına yar-dımcı olur.162 Paleontoloji, fosil bilim yada taflıl bilim olarak da bilinir. Bir baflkatanımlamayla, soyu tükenmifl organiz-maların fosillerini ve biyolojisini incele-yen bilim dalıdır. ‹lk paleontoloji arafltır-maları 19. yüzyılda yapılmaya bafllan-mıfltır.

Paelontolojide günümüzdeki büyükkaya parçalarının içerdi¤i bitki ve hay-van fosilleri incelenir, bu yolla jeolojikgeçmiflte egemen olan yaflam biçimleribelirlenir. Bu bilim dalı eski canlı türle-rini bütün yönleriyle (biçimleri, yapıları,günümüzdeki canlı türleriyle taksono-mik iliflkileri, co¤rafi da¤ılımları ve çev-reyle iliflkileri) inceler. Yer katmanları-nın jeolojik tarihinin açı¤a çıkartılma-sında da paleontoloji çalıflmalarından el-de edilen verilerden yararlanılır.

Evrim teorisi günümüzde en çok pa-leontoloji alanındaki çalıflmalarla gün-deme gelir. Çünkü fosil bulguları evrim-ciler açısından çarpıtmaya, taraflı yo-rumlara ve sahtekarlıklara son dereceuygun bir alan oluflturmufltur. Nitekimbilim tarihi evrim teorisine sözde delilbulma arayıfllarıyla yapılmıfl çok sayıdasahtekarlık örne¤iyle doludur. (bkz. Pilt-down Adamı sahtekarl›¤›, NebraskaAdamı sahtekarl›¤›, Neandertal Adamısahtekarl›¤›)

Paleontolojinin evrim teorisini des-tekledi¤i yönündeki yanlıfl imaj, Sciencedergisindeki bir makalede flöyle açıkla-nır:

Evrimsel biyoloji ve paleontoloji alanla-rının dıflında kalan çok sayıda iyi e¤itim-li bilim adamı, ne yazık ki, fosil kayıtları-nın Darwinizm'e çok uygun oldu¤u gibibir yanlıfl fikre kapılmıfltır. Bu büyük ola-sılıkla ikincil kaynaklardaki ola¤anüstübasitlefltirmeden kaynaklanmaktadır; altseviye ders kitapları, yarı-popüler maka-leler vs... Öte yandan büyük olasılıkla bi-raz taraflı düflünce de devreye girmekte-dir. Darwin'den sonraki yıllarda, onuntaraftarları bu yönde (fosiller alanında)geliflmeler elde etmeyi ummufllardır. Bugeliflmeler elde edilememifl, ama yine deiyimser bir bekleyifl devam etmifl ve birkısım hayal ürünü fanteziler de ders ki-taplarına kadar girmifltir.163

Önde gelen evrimcilerden, N. Eld-redge ve I. Tattersall ise bu konuda fluönemli yorumu yaparlar:

Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtların-da bulundukları süre boyunca de¤iflimgöstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kö-keni'ni yayınlamasından önce bile pale-ontologlar tarafından bilinen bir gerçek-tir. Darwin ise gelecek nesillerin bu bofl-lukları dolduracak yeni fosil bulgularıelde edecekleri kehanetinde bulunmufl-tur... Aradan geçen 120 yılı aflkın süreboyunca yürütülen tüm paleontolojikarafltırmalar sonucunda, fosil kayıtları-nın Darwin'in bu kehanetini do¤rulama-yaca¤ı açıkça görülür hale gelmifltir. Bu,

PALEONTOLOJ‹ 123

Page 345:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

fosil kayıtlarının yetersizli¤inden kay-

naklanan bir sorun de¤ildir. Fosil kayıt-

ları açıkça söz konusu kehanetin yanlıfl

oldu¤unu göstermektedir.164

Türlerin flaflırtıcı bir biçimde sabit ol-

dukları ve uzun zaman dilimleri boyun-

ca hep bu flekilde kaldıkları yönündeki

gözlem, "kral çıplak" hikayesindeki tüm

özellikleri barındırmaktadır: Herkes bu-

nu görmüfl, ama görmezlikten gelmeyi

tercih etmifltir. Darwin'in öngördü¤ü

tabloyu ısrarla reddeden bir fosil kaydı

ile karflı karflıya kalan paleontologlar, bu

gerçe¤e açıkça yüz çevirmifllerdir.

Amerikalı paleontolog S. M. Stanley,

fosil kayıtlarının ortaya koydu¤u bu ger-

çe¤in bilim dünyasına hakim olan Dar-

winist dogma tarafından nasıl göz ardı

edildi¤ini ve ettirildi¤ini flöyle anlatır:

Bilinen fosil kayıtları kademeli evrimle

uyumlu de¤ildir ve hiçbir zaman da

uyumlu olmamıfltır. ‹lgi çekici olan, bir

takım tarihsel koflullar aracılı¤ıyla, bu

konudaki muhalefetin gizlenmifl oluflu-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

CCaannll››ll››¤¤››nn kköökkeenniinnee ››flfl››kk ttuuttaann eenn öönneemmllii bbiilliimm ddaallllaarr››nnddaann bbiirrii ppaalleeoonnttoolloojjii,, yyaannii ffoossiill bbiilliimmii--ddiirr.. ‹‹kkii yyüüzzyy››lldd››rr bbüüyyüükk bbiirr ççaabbaayyllaa iinncceelleenneenn ffoossiill yyaattaakkllaarr››,, DDaarrwwiinn''iinn tteeoorriissiinniinn ttaamm aakkssii bbiirrttaabblloo oorrttaayyaa kkooyymmaakkttaadd››rr.. TTüürrlleerr,, eevvrriimmlleeflfleerreekk oorrttaayyaa çç››kkmmaamm››flflllaarr,, bbiirr aannddaa vvee ffaarrkkll›› yyaapp››llaa--rr››yyllaa yyeerryyüüzzüünnddee bbeelliirrmmiiflfllleerrddiirr..

Page 346:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

dur... Ço¤u paleontolog, ellerindeki ka-nıtların Darwin'in küçük, yavafl ve kade-meli de¤iflikliklerin yeni tür oluflumunusa¤ladı¤ı yönündeki vurgusuyla çeliflti¤i-ni hissetmifltir... ama onların bu düflünce-si susturulmufltur.165

PPaalleeooaannttrrooppoolloojjii

Paleoantropoloji, insanın kökeninive geliflim sürecini inceleyen bilim dalı-dır. Bu alandaki çalıflmalarda birçok bi-lim dalından destek alınmakla birlikte ençok fosillerden elde edilen bilgi biriki-minden yararlanılır.

Ancak pek çok bilim dalında oldu¤ugibi paleoantropoloji alanında da fosillerevrim teorisinin varsayımları do¤rultu-sunda yorumlanır. Evrim teorisinin iddi-alarına göre yaflamıfl olması gereken in-sanın sözde atalarının, fiziksel ve zekageliflimini göstermek amacıyla arkeolojive etnoloji alanlarından elde edilen bul-gular da taraflı olarak yorumlanır. Arizo-na State Üniversitesi antropolo¤u Geoff-rey Clark bir evrimci olamasına ra¤menbu gerçe¤i 1997'deki bir yazısında flöyleitiraf etmifltir:

Önümüzdeki bir grup alternatif arafltır-ma sonucundan bir tanesini, daha önce-

ki varsayımlarımıza ve önyargılarımıza

göre seçiyoruz bu hem politik hem desubjektif bir ifllem... Paleoantropolojininsadece flekli bilimseldir, içeri¤i de¤il.166

ABD'nin en önde gelen paleontolog-ları arasında yer alan Harvard Üniversi-tesi'nden Niles Eldredge ve Amerikan

Do¤a Tarihi Müzesi'nden Ian Tattersall,ise paleoantolojik bulgular hakkında fluyorumu yapmıfllardır:

Canlıların evrimsel tarihlerinin bir keflifmeselesi oldu¤u düflüncesi, bir efsanedir.E¤er öyle olsaydı, ne kadar çok hominidfosili bulursak, insanın evrimi hikayesi-nin de o kadar açık hale gelmesi gerekir-di. Oysa e¤er bir fley olduysa, bunun tamtersi olmufltur.167

Konunun uzmanı olan di¤er pek çokevrimci, aslında savundu¤u teori hak-kında son derece kötümser düflünceleresahiptir. Örne¤in ünlü Nature dergisininen önemli bilim yazarı Henry Gee, "in-sanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yılöncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçükbir kutuya sı¤abilecek kadar az oldu¤u-nu" söyler. Gee'nin bundan vardı¤ı so-nuç ilginçtir:

Ata-torun iliflkilerine dayalı insan evrimifleması, tamamen gerçeklerin sonrasındayaratılmıfl bir insan icadıdır ve insanla-rın önyargılarına göre flekillenmifltir...Bir grup fosili almak ve bunların bir ak-rabalık zincirini yansıttıklarını söylemek,test edilebilir bir bilimsel hipotez de¤il,ama gece yarısı masallarıyla aynı de¤eritaflıyan bir iddiadır -e¤lendirici ve hattabelki yönlendiricidir-, ama bilimsel de-¤ildir.168

Peki evrime hiçbir flekilde bilimselbir kanıt sa¤lamayan bu bilim dalınınevrimciler tarafından bu kadar önemliolmasının ve bulunan her fosil bulgununabartılı, taraflı bir flekilde yorumlanma-sının nedeni nedir? Evrimci Greg Kirby,Biyoloji Ö¤retmenleri Birli¤i'nin toplan-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

PALEOANTROPOLOJ‹ 125

Page 347:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

tısında yaptı¤ı bir konuflmada bu psiko-lojiyi flöyle ifade etmifltir:

E¤er bütün hayatınızı kemik toplamak,kafatasının ve çenenin küçük parçalarınıbulmak için harcıyorsanız, bu küçük par-çaların önemini abartmak için çok güçlübir istek duyarsınız".169

Yukarıdaki itiraflardan da anlaflıldı-¤ı gibi paleoantropolojinin evrime delilsunacak hiçbir bilimsel bulgusu yoktur.Ellerindeki yalnızca üstün bir Yaratıcıolan Allah'›n varl›¤›n› inkar etmek içintaraflı yorumlanmıfl fosillerden ibarettir.

PPaannddaann››nn PPaarrmmaa¤¤››

yyaann››llgg››ss››

Klasik evrimci argümanlardan biri,Stephen Jay Gould tarafından ünlendiri-len "Panda'nın bafl parma¤ı" konusudur.Pandanın befl parma¤ı dıflında, bile¤in-den çıkan "radyal susamsı kemik" (radi-al sesamoid bone) olarak isimlendirilenbir kemik çıkıntısı daha bulunmaktadır.

Bu yapının evrimciler açısından öne-mine gelince; evrimcilere göre ayı, kö-pek gibi hayvanların dahil oldu¤u etçil-ler sınıfından olan panda daha sonrabambu ile beslenmeye bafllamıfltır ve ev-rimci senaryoya göre, altıncı parmakbambu yemeye uyum sa¤laması içinsonradan çıkmıfltır. Evrimcilerin bir bafl-ka iddias› ise, bu alt›nc› parma¤›n mü-kemmel olmad›¤›, do¤al seleksiyon va-s›tas›yla ancak bu kadar›n›n oluflabildi¤iyönündedir. Oysa bunlar, hiçbir delili vegeçerli açıklaması bulunmayan, tama-

men evrimci önyargılar ile ileri sürüleniddialardır. Sırasıyla incelersek:

-Pandalar›n etçil atalardan türe-

dikleri yan›lg›s›:

Evrimcilerin pandaları etçil sınıfınadahil etmelerinin nedeni, genifl çeneleri,diflleri ve güçlü pençeleridir. Evrimcilerpandaların sözde atalarının bu özellikle-rini di¤er hayvanlara karflı kullandıkları-nı iddia ederler. Oysa pandaların tekdüflmanı insanlardır, hayvanlar arasındadüflmanları yoktur. Güçlü difllerinin veçenelerinin nedeni ise bambu saplarınıkolayca koparıp çi¤neyebilmeleridir.Güçlü pençeleri ise bambuların gövdele-rine tırmanmaları içindir. Dolayısıyla,ço¤unlukla bambu ile, zaman zaman isemeyve ve bitkilerle beslenen pandalarınhayali etçil atalardan türediklerine dairbir delil yoktur ve evrimciler de panda-nın hangi hayvandan türedi¤ine dair fi-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

PANDANIN PARMA⁄I YANILGISI126

BBuu rreessiimmddee ggöörrüüllddüü¤¤üü ggiibbii ppaannddaann››nn bbiillee¤¤iinn--ddeenn çç››kkaann kkeemmiikk,, aassll››nnddaa bbiirr ppaarrmmaakk ddee¤¤iill--ddiirr,, aannccaakk ppaarrmmaakkllaarr››nn bbaammbbuunnuunn ggöövvddeessiinniikkaavvrraammaass››nn›› kkoollaayyllaaflfltt››rraann bbiirr ddeesstteekkttiirr..

Page 348:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kir birli¤i sa¤layamamıfllardır. Öyle kibazı evrimciler pandaları ayılarla aynıkategoriye koyarken, bazıları da rakun-larla aynı sınıflama içine dahil etmekte-dir. Çünkü bu canlıların bir baflka canlısınıflamasından evrimleflti¤ine dair hiç-bir bulgu yoktur. Evrimciler sadece ben-zerliklerden yola çıkarak tahminler yap-makta, bu tahminler tamamen hayali ol-du¤u için de birbirleri ile ihtilafa düfl-mektedirler...

-Pandaların altıncı parmaklarının

mükemmel olmadı¤ı, tesadüf ürünü

oldu¤u yanılgısı:

Pandanın ünlü baflparma¤ı mesele-sindeki asıl nokta budur. Evrimciler buparma¤ın mükemmel olmadı¤ını amaifle yaradı¤ını söylerler.

Gerçekte, söz konusu altıncı parmak"radyal susamsı kemik" olarak adlandı-rılan bir kemik türündendir ve bu kemik

genellikle eklem yerlerinde bulunarakhareketi kolaylafltırır ve tendonların yır-tılmasını engeller. Pandanın bile¤indençıkan bu kemik ise aslında bir parmakde¤ildir, ancak parmakların bambunungövdesini kavramasını kolaylafltıran birdestektir.170

Evrimciler bu kemi¤in, parmak yeri-ne geliflti¤ini, ancak parmak görevi gö-remedi¤ini, örne¤in filizleri ayıklayama-dı¤ını söylerler. Ancak kavrama ifli içinyeterince iyi oldu¤unu da belirtirler. Za-ten bu altıncı kemi¤in görevi budur vepandanın di¤er ifllemleri kusursuzcayapmaya yetecek kadar parma¤ı bulun-maktadır.171 Bu yapının en ideal flekliningerçekte tam bir "parmak" olması gerek-ti¤i, evrimcilerin önyargı ile öne sürdük-leri dayanaksız bir iddiadır. Söz konusukemik, mevcut haliyle canlı için son de-rece uygundur.

1999 yılında Nature der-

PANDANIN PARMA⁄I YANILGISI 127

EEvvrriimmcciilleerr ddoo¤¤aaddaa uuyyuummssuuzzlluukkvveeyyaa kkuussuurr aarraarrllaarr.. BBuunnuunn tteekknneeddeennii,, AAllllaahh''››nn kkuussuurrssuuzz yyaarraa--tt››flfl››nn›› iinnkkaarr eettmmeekk iiççiinn kkeennddiillee--rriinnee ddeelliill bbuullmmaa ççaabbaallaarr››dd››rr..AAnnccaakk bbuu ççaabbaallaarr››,, ppaannddaann››nnppaarrmmaakkllaarr›› kkoonnuussuunnddaa ddaa ooll--dduu¤¤uu ggiibbii hheerr zzaammaann ssoonnuuççssuuzzkkaallmm››flfltt››rr..

Page 349:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

gisinde yayınlanan bir inceleme, panda-

nın baflparma¤ının hayvanın do¤al orta-

mı açısından son derece verimli oldu¤u-

nu göstermektedir. Dört Japon arafltırma-

cının ortak yürüttükleri çalıflma, "kom-

püterize tomografi" ve "manyetik rezo-

nans resimlendirmesi" teknikleri ile yü-

rütülmüfl ve sonuçta pandanın baflparma-

¤ının "memeliler arasında bulunan en

ola¤anüstü yönlendirme tekniklerinden

biri" oldu¤u sonucuna varılmıfltır.172

Evrimcilerin do¤ada uyumsuzluk ve-

ya kusur aramalarının tek nedeni, Allah'ın

kusursuz yaratıflını inkar etmek için ken-

dilerine delil bulma çabalarıdır. Ancak bu

çabaları her zaman sonuçsuz kalm›flt›r.

Pandanın parmakları konusu bu konudaki

örneklerden yaln›zca bir tanesidir.

PPaannggeenneess››ss tteeoorriissii

Antikça¤'›n ünlü Yunan filozofu

Aristo, vücuttaki tüm hücrelerin bir par-

çasının yumurta ve spermi oluflturmak

üzere biraraya geldi¤ini öne sürmüfltü.

Ayr›ca bir canlının hayatı süresince vü-

cudunun çeflitli bölgelerinde oluflan de-

¤iflimlerin de bir sonraki nesle aktarılabi-

lece¤ini savunmaktaydı.

Bu fikir 19. yüzyılda Lamarck ve

Darwin tarafından da kabul edilmiflti.

Fakat bu teorinin yanlıfllı¤ı zaman içeri-

sinde anlaflıldı. Çünkü üreme hücreleri

vücut hücrelerinin bir toplamı de¤ildir ve

onlardaki de¤iflimler yumurta ve sperm

hücrelerini etkilemez.173 (bkz. La-

marck'ın evrim senaryosu)

PPaannssppeerrmm››aa ggöörrüüflflüünnüünn

mmaanntt››kkss››zzll››¤¤››

Evrimci çevreler ilkel dünya flartla-rında tesadüfen canl›l›¤› oluflturabilecekamino asit oluflamayaca¤ı gerçe¤i karflı-sında yeni açıklama arayıfllarına yönel-mifltir. Ortaya atılan yeni iddialardan bi-rine göre, uzaydan yeryüzüne düflen me-teorlarda bulunan amino asitler ile orga-nik maddeler reaksiyona girmifl ve böy-lece canlılık oluflmufltur.

Bu görüfle göre, ilk canlı dünya dıflın-da, baflka gezegenlerde oluflmufltur. Da-ha sonra bu canlıların spor ya da tohum-ları göktaflları ile Dünya'ya taflınmıfl vecanlılık bafllamıfltır. Ancak bugünkü bil-gilere göre spor ve tohumların uzayda,Dünya'ya geliflleri sırasında sıcaklık, ba-sınç, zararlı ıflınlar vb. koflullara dayan-ması mümkün görülmemektedir.174

Uzayda mevcut olan ortam, canlıla-rın yaflamını imkansız hale getirmekte-dir. Ünlü Rus bilim adam› George Ga-mow, bu konuda flunları söyler:

Uzayda yolculuk yapan sporları bekleyenve donarak ölmekten daha ciddi olan birtehlikeyi unutmamak gerekir. Çok iyi bi-lindi¤i gibi Günefl'ten önemli miktardamor ötesi ıflınlar yayılmaktadır. Yeryüzü-nü kuflatan atmosfer tabakasının çok azı-nın geçmesine müsaade etti¤i bu ıflınlar;uzay bofllu¤u içinde kendilerini muhafazaedebilecek koruyucu mekanizmaları bu-lunmayan bu mikroorganizma sporlarıiçin en büyük tehlikedir ve onları bir an-da öldürebilecek güçtedir. Bu sebeplebakterilerin hayali yolculukları daha enyakın gezegene dahi ulaflmadan onların

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

PANGENESIS TEORISI128

Page 350:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ölümüyle sonuçlanacaktır. 1966 yılında

yapılan bir baflka arafltırma neticesi

"uzaydan gelme" hipotezinin tamamen

terk edilmesine sebep olmufltur. "Gemini-

9" uzay aracının dıfl yüzeyine özellikle

seçilmifl en dayanıklı mikroorganizmalar

yerlefltirildikten sonra uzaya gönderil-

miflti. Yapılan incelemelerde bunların ta-

mamının yedi saat dahi geçmeden öldü-

¤ü görüldü. Halbuki bu hipoteze göre ha-

yatı bafllattı¤ı ileri sürülen bakterilerin

yolculu¤unun yıllarca sürmesi gerekir-

di.175

Yukarıdaki ifadeler son derece açık-

tır. Bilimsel arafltırmalar sonucu ortaya

çıkan gerçek, uzaydan canlı mikroorga-

nizmaların yeryüzüne ulaflmasının im-

kansız oldu¤udur. Ancak ilk Dünya ko-flullarında, uzaydan çok bol miktardaamino asit gelseydi ve hatta yeryüzü ta-mamen amino asitlerle kaplı olsaydı; bu,canlıların kökenini açıklayan bir durumolmazdı. Çünkü amino asitlerin tesadü-fen ve rastgele biraraya gelerek son de-rece kompleks, üç boyutlu bir proteinive proteinlerin hücrenin organellerini,ardından bu organellerin de tüm mucize-vi yapısıyla bir canlı hücreyi meydanagetirmesi mümkün olmazdı.

PPaarraalleell eevvrriimm çç››kkmmaazz››

Evrimcileri en çok çıkmaza sokankonulardan biri de canlılardaki son dere-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

DDüünnyyaa''yyaa ddüüflfleenn mmeetteeoorrllaarr››nn,, aattmmoossffeerree ggiirrddiikklleerrii aannddaa bbaaflflllaayyaann yyüükksseekk ››ss›› vvee ççaarrppmmaa aann››nn--ddaakkii flfliiddddeett nneeddeenniiyyllee DDüünnyyaa''yyaa ccaannll›› bbiirr oorrggaanniizzmmaa ttaaflfl››mmaallaarr›› mmüümmkküünn ddee¤¤iillddiirr.. ÜÜssttttee AArriizzoo--nnaa''ddaakkii bbüüyyüükk mmeetteeoorr ççuukkuurruu ggöörrüüllmmeekkttee.. ÖÖttee yyaannddaann,, DDüünnyyaa dd››flfl››nnddaa ccaannll›› vvaarrll››kkllaarr oolldduu¤¤uuvvaarrssaayy››llssaa bbiillee bbuunnllaarr››nn kköökkeenniinnee ddee yyaarraatt››ll››flfl dd››flfl››nnddaa bbiirr aaçç››kkllaammaa ggeettiirrmmeekk iimmkkaannss››zzdd››rr..

Page 351:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ce kompleks yapıya sahip organların kö-kenidir. Evrimciler ortak kompleks or-ganlara sahip fakat sözde ortak atalarasahip olmayan canlıların birbirindenba¤lantısız olarak evrim geçirdi¤ini id-dia ederler.

Evrimcilere göre bu canlılar aynı ev-rim süreçlerinden birbirlerine paralelolarak geçmifllerdir ve nas›l bir tesadüfgerçekleflmiflse birebir benzer organlarasahip olmufllard›r. Bu konuda bir örnekverecek olursak böceklerde, mürekkepbalıklarında ve omurgalılarda ki göz ya-pısı birbirleriyle tıpatıp benzer ancak bucanlılar arasında hiçbir flekilde evrimselba¤ kurulmaya çal›fl›lmaz. Bu durumdaevrimciler de bu organların kökeniniaçıklamak için paralel evrimin oldu¤unuiddia etmek zorunda kalırlar. Ancak buevrimciler için oldukça sıkıntılı bir du-rumdur çünkü bu tip geliflmifl organlarınbir defada ortaya çıktıklarını izah etmekyeteri kadar problem teflkil ederken, ayrıayrı nasıl meydana geldiklerini açıkla-malar› imkansızdır.

Kısacası paralel evrimin di¤er evrimçeflitlerinden tek farkı, gerçekleflmesiiçin daha çok tesadüfe ihtiyaç duyulma-sıdır. Bu da bize, evrimin canlılardakikusursuz yapılar ortaya çıktıkça, bilim-sellikten uzaklafltı¤ını göstermektedir.

PPaasstteeuurr,, LLoouu››ss

Ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur(1822-1895) yaptı¤ı uzun çalıflma ve de-neyler sonucunda flöyle bir sonuca var-

mıfltı: "Cansız maddelerin hayat olufltu-rabilece¤i iddiası artık kesin olarak tari-he gömülmüfltür."176

Pasteur "biyogenez" olarak bilinen"hayat ancak hayattan gelir" görüflü ile,Darwin'in evrime temel oluflturan "spon-tane jenerasyon" inancını da kesin olarakçürütmüfl oldu. (bkz. Abiyogenez; Biyo-genez)

Evrim teorisinin savunucuları, Paste-ur'ün bulgularına karflı uzun süre direndi-ler. Ancak geliflen bilim canlı hücresininkompleks yapısını ortaya çıkardıkça, ha-yatın kendili¤inden oluflabilece¤i iddiasıgiderek daha büyük bir çıkmaz içine girdi.

PPeekkiinn AAddaamm›› ssaahhtteekkaarrll››¤¤››

1921'de Dr. Davidson Black, Çin'inPekin flehrine ba¤lı Choukoutien Köyüyakınındaki bir çukurda iki azı difli bul-du. Black, bu iki azı diflini Sinanthropus

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

LLoouuiiss PPaasstteeuurr''üünn bbuullgguullaarr››,, ccaannss››zz mmaaddddeellee--rriinn hhaayyaatt oolluuflflttuurraabbiilleeccee¤¤ii iiddddiiaass››nn›› kkeessiinnoollaarraakk ttaarriihhee ggöömmmmüüflflttüürr..

PASTEUR, LOUIS130

Page 352:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Pekinensis olarak isimlendirdi ve bir ho-minid (insansı) oldu¤unu ileri sürdü. Dr.W. C. Pei 1927 yılında üçüncü azı diflini,1928'de de bazı kafatası parçaları ve ikiadet çene kemi¤i buldu. Black, bunlarında Sinanthropus Pekinensis'e aitoldu¤unu ileri sürerek kafatası hacmini 900cc olarak ilan etti. Yaflı da 500 bin yılolarak tahmin edildi.1936'da Amerikalı Prof.Franz Weidenreich ve Peitarafından aynı yerde üç kafata-sı daha bulundu. Bu kafataslarınında Sinanthropus Pekinensis'e aitoldu¤unu ve beyin hacminin1200 cc olarak de¤ifltirildi¤iniaçıkladılar. Delil olarak bulunan tümmateryaller iki azı difli hariç 1941-1945'de kaybolmufltur. fiu an elde sade-ce Weindenrich'in yaptı¤ı alçı modellermevcuttur.

Evrim teorisinin geçersizli¤i konu-sundaki uzun yıllar süren çalıflmaları iletanınmıfl Prof. Duane Gish, konu ile ilgi-li olarak flunları bildirmektedir:

Evrime delil olarak ileri sürülen bu ma-teryaller, iki difl hariç, 1941-1945 yıllarıarasında kaybolmufltur. Bugüne kadar dahiçbirisi bulunamamıfltır. Bunların kay-boluflu ile ilgili çok fley söylenmifltir.Bunların içinde en yaygın olanı, ‹kinciDünya Savaflı esnasında Japonlar tara-fından kaybedildi¤idir. Halbuki o sıradaPekin'de görevli bulunan ve kendisi debir evrimci olan O'Connel ise, Japon-lar'ın buraya gelmedi¤ini, bu fosilleri ev-rimcilerin kendilerinin imha etti¤ini be-

lirtir. Ona göre, eldeki fosiller insanlamaymun arası bir geçifl formu de¤ildir.Kafatası o devirde avcıların avladıklarıorangutan maymununa aittir. Bu gerçeksebebiyle fosiller imha edilerek ortadan

kaldırılmıfltır. Hayatta olan hiç kimse bu ma-

teryallerin ne oldu¤unu bil-memektedir.Sonuç olarak birkaçarafltırmacı tarafındanbu materyallerin bırakıl-mıfl olan tarif ve model-lerinden baflka ortadahiçbir delil yoktur. Buarafltırmacıların tamamı

evrimcidir ve hepsi de in-sanın hayvan neslinden ev-

rimleflerek meydana geldi¤iniiddia etmektedir. Bir bilim ada-

mının tamamen namuslu ve flerefli oldu-¤unu kabul etsek bile eldeki mevcut eksikve karıflık materyallere dayanarak yapa-ca¤ı model veya modellerin, gerçe¤i nedereceye kadar aksettirece¤i flüphelidir.Bundan baflka Choukoutien'de keflfedilenmateryallerde objektifli¤i ciddi flekildeetkileyecek noksanlıklar bulunmaktadır.

Eldeki modellerin hepsi Weidenreich ta-rafından yapılmıfltır. Bu modellere nasılgüvenebiliriz. Bunlar, orjinal bir varlı¤ınözelliklerini mi, yoksa Weidenreich'indüflüncelerini mi yansıtmaktadır?"177

Ünlü bilim adamı H. M. Wollais, Si-nanthropus Pekinensis'i en ince teferru-atına kadar incelemifl ve kafataslarınınbir maymuna ait oldu¤u kanısına var-mıfltır:

Weidenrich'in, kafatasları orangutan veflempanzeye benzemektedir.178

Harun Yahya (Adnan Oktar)

PPeekkiinn AAddaamm›› ffoossiillii

PEK‹N ADAMI SAHTEKARLI⁄I 131

Page 353:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

M. Boule de Pekin Adamı ile ilgiliolarak, "Sinanthropus Pekinensis'in difl-lerinin ve alt çenenin tüm özellikleri ile-ri yapılı maymunlara benzemektedir"179

demektedir.Bir baflka arafltırmacı M. D. Leakley

ise Olduvai George adlı eserinde; Oldu-vai George'nin ikinci nehir yata¤ındaPithecanthropus Erectus ve Sinanthro-pus Pekinensis'e benzer varlıkların aynıdevirde yaflamıfl oldu¤una dair delillerbuldu¤unu açıklamıfltır.180 Ancak bu daçok çeliflkili bir durumdur çünkü birbiri-nin atası durumunda olan iki varlı¤ınaynı devirde yaflaması mümkün de¤ildir.Ayrıca Pekin Adamı'na ait bu fosillerde-ki köpek diflleri, komflusu kesici ön difl-lerden bazı goril ve flempanzelerde oldu-¤u gibi uzakta bulunmaktadır. Üst köpekdiflleri de di¤er difllerden oldukça uzun-dur. Bütün bunlar bize bu kafataslarınınancak insanlar tarafından öldürülmüflbüyük babon ve makilere ait olabilece¤i-ni kanıtlamaktadır.

PPeennttaaddaaccttyyll hhoommoolloojjiissii

((bbeeflflppaarrmmaakkll››ll››kk bbeennzzeerrllii¤¤ii))

bkz. Befl parmaklılık homolojisi

PPeeppttiidd bbaa¤¤››

Bir proteinin meydana gelebilmesiiçin gerekli olan amino asit çeflitlerinin,uygun sayı ve sıralamada ve gereken üçboyutlu yapıda dizilmeleri yetmez. Bu-nun için aynı zamanda, birden fazla kolasahip amino asit moleküllerinin yalnızcabelirli kollarıyla birbirlerine ba¤lanma-ları gerekmektedir. Bu flekilde yapılanbir ba¤a, "peptid ba¤ı" adı verilir. Aminoasitler farklı ba¤larla birbirlerine ba¤la-nabilirler; ancak proteinler, yalnızca veyalnızca "peptid" ba¤larıyla ba¤lanmıflamino asitlerden meydana gelirler.

Bunu bir benzetmeyle gözünüzdecanlandırabilirsiniz: Örne¤in bir araba-nın bütün parçalarının eksiksiz ve yerliyerinde oldu¤unu düflünün. Fakat teker-leklerden birisi, oturması gereken yere,vidalarla de¤il de, bir tel parçasıyla vedairesel yüzü yere bakacak bir biçimdetutturulsun. Böyle bir arabanın motorune kadar güçlü olursa olsun, teknolojisine kadar ileri olursa olsun bir metre bilegitmesi imkansızdır. Görünüflte herfleyyerli yerindedir, ancak tekerleklerden bi-risinin, yerine olması gerekenden farklıbir biçimde ba¤lanması, bütün arabayı

TTeekkeerrlleekklleerriinnddeenn bbiirriissii,, oottuurrmmaass›› ggeerreekkeenn yyeerree ffaarrkkll›› bbiirr bbii--ççiimmddee ttuuttttuurruullaann bbiirr aarraabbaann››nn,, mmoottoorruu nnee kkaaddaarr

ggüüççllüü oolluurrssaa oollssuunn,, tteekknnoolloojjiissii nnee kkaaddaarr iilleerriioolluurrssaa oollssuunn bbiirr mmeettrree bbiillee ggiittmmeessii iimm--

kkaannss››zzdd››rr.. ‹‹flflttee aayynn›› flfleekkiillddee,, bbiirrpprrootteeiinn mmoolleekküüllüünnddeekkiitteekk bbiirr aammiinnoo aassiittiinn bbiilleeddii¤¤eerriinnee ppeeppttiidd bbaa¤¤››nn--ddaann bbaaflflkkaa bbiirr bbaa¤¤llaabbaa¤¤llaannmm››flfl oollmmaass›› bbuummoolleekküüllüü iiflflee yyaarraammaazzhhaallee ggeettiirreecceekkttiirr..

PENTADACTYL HOMOLOJ‹S‹132

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Page 354:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kullanılmaz hale getirir. ‹flte aynı flekil-de, bir protein molekülündeki tek biramino asitin bile di¤erine peptid ba¤ın-dan baflka bir ba¤la ba¤lanmıfl olması,bu molekülü ifle yaramaz hale getirecek-tir.

Yapılan arafltırmalar, amino asitlerinkendi aralarındaki rastgele birleflmeleri-nin en fazla %50'sinin peptid ba¤ı ile ol-du¤unu, geri kalanının ise proteinlerdebulunmayan farklı ba¤larla ba¤landıkla-rını ortaya koymufltur. Dolayısıyla birproteinin tesadüfen oluflabilmesi ihtima-lini hesaplarken, (sol-ellilik zorunlulu-¤unun yanı sıra) her amino asitin ken-

dinden önceki ve sonraki ile yalnızca veyalnızca peptid ba¤ı ile ba¤lanmıfl olma-sı zorunlulu¤unu da hesaba katmak ge-rekmektedir. (bkz. Sol-elli amino asitler)

Bu ihtimal de, proteindeki her aminoasitin sol-elli olması ihtimali ile hemenhemen aynıdır. Yani, 400 amino asitlikbir proteini ele alacak olursak, bütünamino asitlerin kendi aralarında yalnızcapeptid ba¤ıyla birleflmeleri ihtimali2399'da 1 ihtimaldir. Bu rakamlar ise çokaçık bir flekilde tesadüfi etkilerle oluflu-mu imkansız kılar.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

HH

HH HH

HH

HH

HH HH

HH

HH

HH

HH

HH

HH

HH

CC CC CC CC

CC CC CC CC

OO

CC CC

CC

CC

CC

CC

CC

NN NN

NN

RR RR

RR RR

HH HH

CC

ssuu

aammiinnoo aassiitt aammiinnoo aassiitt

ppeeppttiidd bbaa¤¤››

ddiippeeppttiidd mmoolleekküüll

AAmmiinnoo aassiittlleerr bbiirrbbiirrlleerriinnee ppeeppttiiddbbaa¤¤›› iillee bbaa¤¤llaann››rrllaarr.. PPeeppttiidd bbaa¤¤››,,

ddii¤¤eerr bbaa¤¤llaarrddaann aayy››rraann eenn öönneemmlliiöözzeelllliikk kkoollaayy ççöözzüüllmmeemmeessiiddiirr.. BBuussaayyeeddee pprrootteeiinnlleerr ssaa¤¤llaamm vvee ddaa--

yyaann››kkll››dd››rrllaarr..

PEPT‹D BA⁄I 133

Page 355:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

PP››llttddoowwnn AAddaamm››

ssaahhtteekkaarrll››¤¤››

Ünlü bir doktor ve aynı zamanda daamatör bir paleontolog olan CharlesDawson, 1912 yılında, ‹ngiltere'de Pilt-down yakınlarındaki bir çukurda, bir çe-ne kemi¤i ve bir kafatası parçası buldu-¤u iddiasıyla ortaya çıktı. Çene kemi¤imaymun çenesine benzemesine ra¤men,difller ve kafatası insanınkilere benziyor-du. Bu örneklere "Piltdown Adamı" adıverildi, 500 bin yıllık bir tarih biçildi veçeflitli müzelerde insan evrimine kesinbir delil olarak sergilendi. 40 yılı aflkınbir süre, üzerine birçok bilimsel makale-ler yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı.Dünyanın farklı üniversitelerinden 500'üaflkın akademisyen, Piltdown Adamıüzerine doktora tezi hazırladı.181

Ünlü Amerikalı paleoantropolog H.F. Osborn da 1935'te British Museum'u

ziyaretinde, "do¤asürprizlerle dolu;bu, insanlı¤ın ta-rih öncesi devirle-ri hakkında önemli

bir bulufl" diyordu.182

1949'da ise BritishMuseum'un paleontoloji bölü-

münden Kenneth Oakley yeni bir yafl be-lirleme metodu olan "flor testi" metodu-nu, bazı eski fosiller üzerinde denemekistedi. Bu yöntemle, Piltdown Adamı fo-sili üzerinde de bir deneme yapıldı. Yapı-lan testte Piltdown Adamı'nın çene kemi-¤inin hiç flor içermedi¤i anlaflıldı. Bu, çe-ne kemi¤inin topra¤ın altında birkaç yıl-dan fazla kalmadı¤ını gösteriyordu. Azmiktarda flor içeren kafatası ise sadecebirkaç bin yıllık olmalıydı.

Flor metoduna dayanılarak yapılansonraki kronolojik arafltırmalar, kafatası-nın ancak birkaç bin yıllık oldu¤unu or-taya çıkardı. Çene kemi¤indeki difllerinise suni olarak aflındırıldı¤ı, fosillerinyanında bulunan ilkel araçların da çelikaletlerle yontulmufl adi birer taklit oldu-¤u anlaflıldı.183

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

‹‹NNSSAANN KKAAFFAATTAASSIINNAAOORRAANNGGUUTTAANN ÇÇEENNEESS‹‹::

BBiilliimm ddüünnyyaass››nn›› 4400 yy››ll›› aaflflkk››nn

bbiirr ssüürree aallddaattaann PPiillttddoowwnn

AAddaamm›› ffoossiillii,, ggeerrççeekkttee eevvrriimm--

cciilleerriinn iikkii aayyrr›› ppaarrççaayy›› bbiirraarraa--

yyaa ggeettiirreerreekk yyaapptt››kkllaarr›› bbiirr bbii--

lliimm ssaahhtteekkaarrll››¤¤››yydd››..

PILTDOWN ADAMI SAHTEKARLI⁄I 134

Page 356:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Weiner'in yaptı¤ı detaylı analizlerlebu sahtekarlık 1953 yılında kesin olarakortaya çıkarıldı. Kafatası 500 yıl yaflındabir insana, çene kemi¤i de yeni ölmüfl birorangutana aitti! Difller, insana ait oldu-¤u izlenimini vermek için sonradan özelolarak eklenmifl ve sıralanmıfl, eklemyerleri de törpülenmiflti. Daha sonra dabütün parçalar, eski görünmeleri için po-tasyum-dikromat ile lekelendirilmiflti.Bu lekeler, kemikler aside batırıldı¤ındakayboluyordu. Sahtekarlı¤ı ortaya çıka-ran ekipten Le Gros Clark, "difller üze-rinde yıpranma izlenimini vermek için,yapay olarak oynanmıfl oldu¤u o kadaraçık ki, nasıl olur da bu izler dikkattenkaçmıfl olabilir?" diyerek flaflkınlı¤ınıgizleyemiyordu.184

Tüm bunların üzerine "PiltdownAdamı", 40 yılı aflkın bir süredir sergi-lenmekte oldu¤u British Museum'danalelacele çıkarıldı.

PP››tthheeccaanntthhrrooppuuss eerreeccttuuss

bkz. Nebraska Adamı sahtekarl›¤›

PPllaassmm››dd TTrraannssffeerrii

Bakteriler, ana DNA parçalarına

(kromozomlara) ek olarak plasmid deni-

len küçük bir DNA molekülünü de içerir-

ler. Plasmid, mikrobiyolojide birçok

bakteri türünde bulunan ve kromozomla-

rın dıflında yer alan genetik maddedir.

Ayrıca plasmid, bakteri için temel önemi

olmayan (evrimcilere göre seçici yarar

sa¤layan) yuvarlak bir DNA molekülü-

dür. Plasmid DNA'nın bu yuvarlak biçi-

mi, bakteriden içeri veya dıfları oldukça

kolay girip çıkabilmesini sa¤lar. Plas-

midlerin bu özelli¤i DNA birlefltirme

arafltırmalarına yol açmıfltır.

Plasmid transferi de bilim adamları-

nın DNA birlefltirmek amacıyla buldu¤u

tekniklerden biridir. Yeniden birlefltirilen

(rekombinant) DNA'lar arafltırması, üze-

rinde çalıflma yapılabilecek büyük mik-

tarlarda gen elde etmek amacıyla, de¤i-

flik organizmaların DNA'larının birleflti-

rilmesi ile yapılır. Bu tekni¤i kullanan

bilim adamının amacı, çalıflmak için be-

lirli genlerden bol miktarda elde etmek-

tir. Birçok biyolog bu yönteme biyoloji

arafltırmaları için bulunmufl en de¤erli

araçlardan biri gözüyle bakar.185

Bu konu ile ilgili olarak verilen ör-

neklerden biri, bakterilerin antibiyotik

direnci özelli¤idir. Geçmifl jenerasyon-

lardaki dirençli bakterilerin genleri, di-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

PITHECANTHROPUS ERECTUS 135

SSaahhttee ffoossiillee ddaayyaann››llaarraakk ççiizziilleenn PPiillttddoowwnnAAddaamm››

Page 357:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

¤er bakterilere "plasmid"ler aracılı¤ıylataflınır. Direnç genleri ço¤unlukla küçükDNA halkacıkları olan plasmidlerdekodlu bulunur. Dirençsiz bir bakteri buflekilde edindi¤i bir direnç genini kolay-lıkla kendi DNA molekülleri arasına da-hil edebilir. Bu sayede tek bir dirençlibakteriden bile çok kısa bir süre içindedirençli bir bakteri kolonisi ortaya çıka-bilir. Ancak bu mekanizmanın evrimedelil olabilecek hiçbir yönü yoktur, çün-kü bakterilere direnç sa¤layan genler,mutasyonlar sonucunda sonradan olufl-mamaktadır. Sadece, zaten var olan gen-lerin bakteriler arasında aktarılması sözkonusudur. (bkz. Antibiyotik direnci)

PPllaattyyppuuss

Avustralya'da yaflayan, delikliler sı-nıfından Platypus isimli hayvan, evrimciiddiaların geçersiz oldu¤unu göstermesibakımından iyi bir örnektir. Platypus, birmemeli olmasına ra¤men yumurtlayarakço¤alır. Kıllı olması ve süt bezlerine sa-hip olması ise, bu canlının bir memeli ol-du¤una inanmak için yeterlidir. Daha il-ginci, bu canlının kufl gagasına benzerbir a¤zı vardır.

Bu canlı, hem memeli hem de sürün-gen karakterine sahip oldu¤undan, ev-rimciler tarafından ilkel bir yaratık ve birara geçifl formu olarak sunulabileceközelliklere sahiptir. Ancak gerçek hiç deböyle de¤ildir. Monash Üniversitesi fiz-yologlarından Uwe Proske, bu canlı için"hayvanlar aleminin en harika yaratı¤ı

olmaya kesin aday bir hayvan" oldu¤usonucuna varmıfltır. Proske flöyle der:

"‹lkel bir memeli olmanın çok ötesinde,Platypus kesinlikle çok yüksek düzeydeilerlemifl durumdadır."186

Platypus, o denli geliflmifl bir canlıdırki, kelimenin tam anlamıyla bir altıncıhisse sahiptir. Çamurlu sularda yafladı-¤ından, elektrik sinyalleriyle hareketedebilecek bir mekanizmayla donatıl-mıfltır. Bu açıdan Platypus'un di¤er can-lıların befl duyusuna ek olarak altıncı birduyusu oldu¤unu söylemek mümkündür.Platypus'un bu elektroreseptör sistemi,bazı balıklarda bulunan sistemlere de hiçbenzememektedir. Bu, çok daha karma-flıktır. Platypus, kendine özgü hareketle-riyle ırmaklarda elektrik alanı olufltururve bunu kullanarak ırma¤ın yüzeyininbiçimini belirler.

Platypus bir "mozaik canlı"dır. Ancake¤er bugün Platypus'un soyu tükenmiflolsa ve fosil kayıtlarında kalıntılarınarastlanmıfl olsaydı, evrimciler hiç tered-düt etmeden bu hayvanın, sürüngenler-den memelilere bir ara geçifl formu oldu-¤unu ileri süreceklerdi. Günümüzde sözüedilen tüm sözde ara geçifl formları, ifltebu tür çarpıtmaların birer sonucudurlar.

PPlleeiioottrrooppiikk EEttkkii

Mutasyonların canlılara sadece hasarverdiklerinin kanıtlarından biri, genetikflifrenin kodlanıfl biçimidir. Geliflmiflcanlılardaki bilinen hemen hemen tümgenler, canlıyla ilgili birden fazla bilgiyiiçerirler. Örne¤in bir gen, hem boy uzun-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

PLATYPUS136

Page 358:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

NNOORRMMAALL GGEELL‹‹fifi‹‹MMNNOORRMMAALL GGEELL‹‹fifi‹‹MM PPLLEE‹‹OOTTRROOPP‹‹KK EETTKK‹‹PPLLEE‹‹OOTTRROOPP‹‹KK EETTKK‹‹

11-- KKaannaattllaarr çç››kkmm››yyoorr22-- AAyyaakkllaarr nnoorrmmaallbbooyyddaa,, aannccaakk uuççllaarr››ttaamm ggeelliiflflmmiiyyoorr33-- YYuummuuflflaakk ttüüyyddookkuussuu yyookk44,,55-- SSoolluunnuumm kkaannaall››oollmmaass››nnaa rraa¤¤mmeennaakkccii¤¤eerr yyookk66,,77-- ‹‹ddrraarr yyoolluubbüüyyüümmüüyyoorr vveebbööbbrree¤¤iinn ggeelliiflfliimmiinneeyyooll aaççmm››yyoorr..

SSooll ttaarraaffttaa,, eevvcciill bbiirr ttaavvuukkttaakkii nnoorrmmaall ggeelliiflfliimm,, ssaa¤¤ddaa iissee pplleeiioottrrooppiikk bbiirr ggeenniinn mmuuttaass--yyoonnaa uu¤¤rraammaass››nn››nn ddoo¤¤uurrdduu¤¤uu zzaarraarrll›› eettkkiilleerr ggöörrüüllüüyyoorr.. DDiikkkkaatt eeddiilliirrssee,, tteekk bbiirr ggeennddeemmeeyyddaannaa ggeelleenn bbiirr mmuuttaassyyoonn,, bbiirrbbiirriinnddeenn ççookk ffaarrkkll›› oorrggaannllaarraa zzaarraarr vveerreebbiillmmeekktteeddiirr..EE¤¤eerr bbiirr mmuuttaassyyoonnuunn yyaarraarrll›› bbiirr eettkkii oolluuflflttuurraaccaa¤¤›› vvaarrssaayy››llssaa bbiillee,, ssöözz kkoonnuussuu ""pplleeiioott--rrooppiikk eettkkii"",, ddaahhaa ppeekk ççookk oorrggaannaa zzaarraarr vveerreerreekk bbuu yyaarraarr›› ddaa oorrttaaddaann kkaalldd››rraaccaakktt››rr..

33

11

44

55

77

66

22

Page 359:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lu¤unu hem de canlının göz rengini kont-rol ediyor olabilir. Moleküler biyologMichael Denton, genlerin "pleiotropiketki" denen bu özelli¤ini flöyle aç›klar:

Genlerin geliflim üzerindeki etkileri flaflı-lacak derecede farklıdır. Ev faresinde tüyrengiyle ilgili hemen her gen, boy uzunlu-¤uyla da ilgilidir. Meyve sine¤i Drosophi-la Melanogaster'in göz rengi mutasyonla-rı için kullanılan 17 adet X ıflını deneyin-den 14'ünde göz rengiyle oldukça ilgisizolan diflinin cinsel organlarının yapısı et-ki görmüfltür. Yüksek organizmalarda in-celenen hemen her gen, bir organdan faz-la etkiye sahiptir. Pleiotropik etki ismi ve-rilen bu olay hakkında (Ernst) Mayr"yüksek organizmalarda pleiotropik ol-mayan herhangi bir genin bulunuflu flüp-helidir" der.187

Canlıların genetik yapılarındaki buözellik nedeniyle, tesadüfi bir mutasyonsonucu DNA'daki herhangi bir gendemeydana gelen bozukluk, birden fazlaorgana etki edecektir. Böylece mutasyonsadece belirli bir bölge içinde kalmaya-cak, çok daha fazla yıkıcı etkilere sahipolacaktır. E¤er bu etkilerin birinin çoknadir rastlanacak bir tesadüf sonucundayararlı olabilece¤i varsayılsa bile, di¤eretkilerin kaçınılmaz zararı bu yararı dayok edecektir. (bkz. Mutasyon: Hayalibir mekanizma)

Dolayısıyla canlıların evrim geçirmiflolmaları mümkün de¤ildir, çünkü do¤a-da onları evrimlefltirebilecek bir meka-nizma yoktur.

PPooppüüllaassyyoonn

Popülasyonlar çok fazla genetik çe-flitlilik gösteren fertlerden oluflan toplu-luklardır. Bir popülasyonun genetik ya-pısını, popülasyonu oluflturan bireylerbelirler. Bir baflka tanımlamayla popü-lasyon aynı türe ait, fakat kalıtsal bile-flimleri farklı olan bireylerin oluflturdu¤utopluluklardır. Ekolojik açıdan ise popü-lasyon, belirli bir bölgeye yayılmıfl aynıtüre ba¤lı bireylerin oluflturdu¤u toplu-luk olarak tanımlanır.188

Kalıtsal özelliklerin bireylerden çokpopülasyonlar üzerinde etkili oldu¤unun,bireylerin ise popülasyondaki genleri ta-flıyan aracılardan baflka bir fley olmadı¤ı-nın anlaflılması ile popülasyon geneti¤iön plana çıkmıfltır.

PPrrootteeiinn

Proteinler, "amino asit" adı verilendaha küçük moleküllerin belli sayılardave çeflitlerde özel bir sırayla dizilmele-rinden oluflan "dev" moleküllerdir. Bumoleküller canlı hücrelerinin yapıtaflları-nı olufltururlar. En basitleri yaklaflık 50amino asitten oluflan proteinlerin, binler-ce amino asitten oluflan çeflitleri de var-dır.

Önemli olan nokta fludur: Proteinle-rin yapılarındaki tek bir amino asitin bileeksilmesi veya yerinin de¤iflmesi ya dazincire fazladan bir amino asit eklenme-si, o proteini ifle yaramaz bir molekül yı-¤ını haline getirir. Bu nedenle her aminoasit tam gereken yerde, tam gereken sıra-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

POPÜLASYON138

Page 360:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

da yer almalıdır. Hayatın rastlantılarla

olufltu¤unu öne süren evrim teorisi ise,

bu düzenlilik karflısında çaresizdir. Çün-

kü söz konusu düzenlilik, asla rastlantıy-

la açıklanamayacak kadar ola¤anüstü-

dür. Proteinlerin fonksiyonel yapısının

hiçbir flekilde tesadüfen meydana gele-

meyece¤i, herkesin anlayabilece¤i basit

olasılık hesaplarıyla dahi rahatlıkla gö-

rülebilir.

Örne¤in, bilefliminde 288 amino asit

bulunan ve 12 farklı amino asit türünden

oluflan ortalama büyüklükteki bir prote-

in molekülünün içerdi¤i amino asitler

10300 farklı biçimde dizilebilir. (Bu, 1 ra-

kamının sa¤ına 300 tane sıfır gelmesiyle

oluflan astronomik bir sayıdır.) Ancak bu

dizilimlerden yalnızca bir tanesi söz ko-

nusu proteini oluflturur. Geriye kalan

tüm dizilimler hiçbir ifle yaramayan, hat-

ta kimi zaman canlılar için zararlı bile

olabilecek anlamsız amino asit zincirle-

ridir.

Dolayısıyla yukarıda örnek verdi¤i-

miz protein moleküllerinden yalnızca bir

tanesinin tesadüfen meydana gelme ihti-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

RReessiimmddeemmiiyyoogglloobbiinnpprrootteeiinniinniinn üüççbbooyyuuttlluu yyaapp››ss›› vveeaattoommllaarr›› aarraass››nnddaakkiippeeppttiidd ggrruuppllaarr›› ggöörrüüllmmeekk--tteeddiirr.. KKuuflflkkuussuuzz bbööyyllee kkuussuurr--ssuuzz bbiirr yyaapp››nn››nn tteessaaddüüfflleerrlleeoolluuflflmmaass›› iimmkkaannss››zzdd››rr..

PROTE‹N 139

Page 361:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

mali "10300'de 1" ihtimaldir. Bu ihtimalinpratikte gerçekleflmesi ise imkansızdır.(Matematikte 1050'de 1'den küçük ihti-maller "sıfır ihtimal" kabul edilirler.)

Dahası, 288 amino asitlik bir protein,canlıların yapısında bulunanbinlerce amino asitlikdev proteinlerle kı-yaslandı¤ında ol-dukça mütevazibir yapı sayıla-bilir. Aynı ih-timal hesapları-nı bu dev moleküllereuyguladı¤ımızda ise,"imkansız" kelimesinin bile yetersiz kal-dı¤ını görürüz.

Canlılı¤ın gelifliminde bir basamakdaha ilerledi¤imizde, tek baflına bir pro-teinin de hiçbir fley ifade etmedi¤ini gö-rürüz. fiimdiye kadar bilinen en küçükbakterilerden biri olan Mycoplasma Ho-minis H 39'un bile 600 çeflit proteine sa-hip oldu¤u görülmüfltür. Bu durumda,tek bir protein için yaptı¤ımız üstteki ih-timal hesaplarını 600 çeflit protein üze-rinden yapmamız gerekecektir. Sonuçtakarflılaflaca¤ımız rakamlar ise imkansızkavramının çok ötesindedir.

Hiçbir evrimci de bu rakamlara biritirazda bulunamaz. Tek bir proteinin te-sadüfen oluflma ihtimalinin "bir maymu-nun daktilo tufllarına rastgele basarak hiçhata yapmadan insanlık tarihini yazma-sı" kadar imkansız oldu¤unu onlar da ka-bul etmektedirler.189 Ama do¤ru olanaçıklamayı, yani yaratılıflı kabul etmek-

tense, bu imkansızı savunmaktadırlar.Pek çok evrimci bu gerçe¤i itiraf ed-

er. Örne¤in Harold Blum adlı evrimci bi-lim adamı, "bilinen en küçük proteinle-rin bile rastlantısal olarak meydana gel-

mesi, tümüyle imkansız gözükmekte-dir" demektedir.190

Evrimciler,moleküler evri-min çok uzun bir

zaman sürdü¤ünüve bu zamanın im-

kansız olanı mümkünhale getirdi¤ini iddiaederler. Oysa ne kadar

uzun bir zaman verilirse verilsin, aminoasitlerin rastlantısal olarak protein olufl-turmaları imkansızdır. Amerikalı jeologWilliam Stokes, Essentials of Earth His-tory (Yeryüzü Tarihinin Esaslar›) adlı ki-tabında bu gerçe¤i kabul ederken "e¤ermilyarlarca yıl boyunca, milyarlarca ge-zegenin yüzeyi gerekli amino asitleri içe-ren sulu bir konsantre tabakayla dolu ol-saydı bile yine (protein) oluflamazdı" di-ye yazar.191

Tüm bunların ne anlama geldi¤inikimya profesörü Perry Reeves flöyleaçıklamaktadır:

Bir insan, amino asitlerin rastlantısalolarak birlefliminden ne kadar fazla muh-temel yapı oluflabilece¤ini düflündü¤ün-de, hayatın gerçekten de bu flekilde orta-ya çıktı¤ını düflünmenin akla aykırı geldi-¤ini görür. Böyle bir iflin gerçekleflmesin-de bir Büyük ‹nfla Edici'nin var oldu¤unukabul etmek, akla çok daha uygundur.192

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

BBiirr pprrootteeiinniinn üüçç bbooyyuuttlluu yyaapp››ss››

PROTE‹N140

Page 362:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

PPrrookkaarryyoott hhüüccrree

bkz. Bakterinin kökeni

PPrroottooaavv››ss

Evrimciler, Archæopteryx'i bir arageçifl formu olarak sunarken, onun dün-yada yaflamıfl en eski kufl-benzeri canlıoldu¤u kabulünden yola çıkmıfllardı.Oysa kendisinden çok daha eski tarihlibazı kufl fosillerinin bulunması, Arc-hæopteryx'i kuflların atası konumundankesin olarak uzaklafltırdı. Hem de bukufllar, Archæopteryx'e atfedilen sözdesürüngen özelliklerinin hiçbirine sahipolmayan kusursuz birer kufltu.

Söz konusu fosillerin en önemlisi,yaflı 225 milyon yıl olarak hesaplananProtoavis'ti. ‹lk olarak Nature dergisininA¤ustos 1986 tarihli sayısında, "FosilKufl Evrimsel Hipotezleri Sarsıyor" bafl-lıklı makalede varlı¤ı duyurulan Proto-avis fosili, kendisinden 75 milyon yıl da-ha yafllı oldu¤u Archæopteryx'in kufllarınatası oldu¤u iddiasını çürüttü. Vücut ya-pısı, di¤er tüm kufllardaki gibi içi bofl ke-miklere sahip iskeleti, uzun kanatları vekanatlarındaki tüy izleri Protoavis'in mü-kemmel olarak uçabildi¤ini gösteriyor-du.

Smithsonian Enstitüsü'nden N. Hot-ton, Protoavis fosilini flöyle tarif eder:

Protoavis geliflmifl bir lades kemi¤ine,(kufllarda uçmaya yardımcı olan) gö¤üskemi¤ine, içi bofl (böylece hafif) kemikle-re ve uzun kanat kemiklerine sahiptir...Kulakları bu kuflların ses çıkararak ha-berlefltiklerini göstermifltir. Ço¤u dinozorise sessizdir.193

Alman biyologlar Reinhard Junkerve Siefried Scherer, Protoavis'in evrimcitezlere indirdi¤i darbeyi flöyle açıklarlar:

Archæopteryx'in Protoavis'ten 75 milyonyıl daha genç olması nedeniyle bunun ev-rimin kör bir dalı oldu¤u ortaya çıkmıfltır.Bu nedenle yaratılıflı savunanlar›n ilerisürdükleri gerçek geçifl formlarının ol-madı¤ı, sadece mozaik formların bulun-du¤u düflüncesi güçlenmifl bulunmakta-dır. Protoavis'in günümüz kufllarına pekçok yönden benzemesi, kufl ve sürüngenbofllu¤unu daha da belirgin duruma ge-tirmifl bulunuyor.194

Ayrıca Protoavis'in evrimciler tara-fından hesaplanan yaflı o kadar eskidir kibu kufl, yine evrimci kaynakların verdi¤itarihlere göre, yeryüzünde ilk dinozor-lardan bile daha yafllıdır. Bu ise, kufllarındinozorlardan evrimlefltikleri teorisininkesin olarak çökmesi anlamına gelir.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

PROTOAVIS 141

YYaaflfl›› 222255 mmiillyyoonn yy››ll oollaarraakk hheessaappllaannaann PPrroo--ttooaavviiss ffoossiillii,, kkeennddiissiinnddeenn 7755 mmiillyyoonn yy››ll ddaahhaayyaaflflll›› oollaann AArrcchhææoopptteerryyxx''iinn kkuuflflllaarr››nn aattaass›› ooll--dduu¤¤uu tteezziinnii ççüürrüüttttüü..

Page 363:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 364:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

RRaammaapp››tthheeccuuss yyaann››llgg››ss››

Hindistan'da bulunan Ramapithecusfosillerinin yaklafl›k 15 milyon y›l önce-sine ait olduklar›n› öne süren evrimciler,bu fosilleri bir zamanlar insan›n evrimisenaryosunda çok iddial› bir ara- geçiflformu olarak sunmufllard›. Fakat bu fo-sillerin sıradan bir maymuna ait oldu¤u-nun anlaflılması üzerine Ramapithecus

insanın hayali soya¤acından sessiz seda-sız çıkarıldı.195

‹lk bulunan Ramapithecus fosili, ikiparçadan oluflmufl eksik bir çeneden iba-retti. Ama evrimci çizerler, bu çene par-çalarına dayanarak Ramapithecus'un ai-lesini ve yafladı¤ı hayali ortamı bile çi-zebildiler.

EEVVRR‹‹MMCC‹‹LLEERR‹‹NN ‹‹LLHHAAMMKKAAYYNNAA⁄⁄II TTEEKK BB‹‹RRÇÇEENNEE KKEEMM‹‹⁄⁄‹‹!!

‹‹llkk bbuulluunnaann RRaammaappiitthheeccuussffoossiillii,, iikkii ppaarrççaaddaann oolluuflfl--mmuuflfl eekkssiikk bbiirr ççeenneeddeenn iibbaa--rreettttii.. AAmmaa eevvrriimmccii ççiizzeerrlleerr,,bbuu ççeennee ppaarrççaallaarr››nnaa ddaayyaa--nnaarraakk RRaammaappiitthheeccuuss''uu hhaatt--ttaa aaiilleessiinnii vvee yyaaflflaadd››¤¤›› oorr--ttaamm›› ççiizzmmeekkttee hhiiççbbiirr ggüüççllüükkççeekkmmeemmiiflfllleerrddii..

RAMAPITHECUS YANILGISI 143

SAHTE

Page 365:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

RReekkaappiittüüllaassyyoonn tteeoorriissii

((RReeccaapp››ttuullaatt››oonn tthheeoorryy))

bkz. Bireyolufl Soyoluflun TekrarıdırTeorisi. (Ontogeny Recapitulates Phylo-geny)

RReekkoommbbiinnaassyyoonn

Rekombinasyon iki cinsiyetten gelensoyaçekim karakterlerinin birleflerek ye-ni bir genotip (kalıtsal yapı) meydanagetirmesi anlamını taflır. Ancak rekom-binasyonlar mutasyonlarla karıfltırılma-malıdır. Mutasyonda bireyin genotipin-de meydana gelen de¤iflikliklerin etkiliolabilmesi için bu de¤iflikliklerin üremegenlerinde olması gerekir. Rekombinas-yon ise sürekli bir olaydır ve efleyselüremenin do¤al bir sonucu olarak heryavruda yeni bir gen kombinasyonumeydana gelir.

Genetikte rekombinasyon, üremehücrelerinin oluflumu sırasında annedenve babadan gelen genlerin yeniden grup-lanmasıdır. Bir yavru hücre bölünme sı-rasında her zaman anne-babadan gelengenetik materyalin yarısını aldı¤ı halde;rekombinasyon çeflitlili¤in olmasındakesin ve etkili bir rol oynar. (bkz. Var-yasyon) Meydana gelen iki yavruda ay-nı genlerin farklı kombinasyonları kulla-nılır. Böylece iki yavru hücre ne birbirle-rinin aynısı olurlar, ne de genetik içerik-leri anne-babanınki ile tıpatıp aynıdır.

Bazı evrimciler rekombinasyonla çe-flitlenmeyi bir evrim faktörü olarak de-¤erlendirirler.196 Fakat böyle bir düflün-

cenin hiçbir bilimsel de¤eri yoktur. Üre-me sırasında genlerin karıflımı söz konu-su oldu¤undan çeflitlilik olması da do-¤aldır. Fakat rekombinasyonla ne yenibir tür oluflmas› ne de genlerde kayıtlıbilgilerin dıflında yeni bir bilgi eklenme-si söz konusu de¤ildir.

Rekombinasyon çalıflmalarının, ge-netik mekanizmaların anlaflılmasındaönemli bir yeri olmufltur. Bilim adamla-rının kromozom haritasını çıkarmaların-da, genetik anormalliklerin tespitinde,bir kromozomdan di¤erine gen transp-lantasyonu yapılmasında, rekombinas-yon yönlendirilmesi yol gösterici olmufl-tur.

RReekkoonnssttrrüükkssiiyyoonn

((hhaayyaallii ççiizziimmlleerr))

Evrimciler, teorilerini destekleyecekbilimsel deliller bulma konusundaki ba-flarısızlıklarını çeflitli propaganda yön-temleri ile kamufle etmeyi amaçlarlar.Bu propagandanın en önemli unsuru "re-konstrüksiyon"dur. Rekonstrüksiyon,"yeniden infla" demektir ve sadece birkemik parçası bulunmufl olan canlınınresminin ya da maketinin yapılmasıdır.Gazetelerde, dergilerde, filmlerde gör-dü¤ünüz "maymun adam"ların her biribirer rekonstrüksiyondur.

Ancak insanın kökeni ile ilgili fosilkayıtları ço¤u zaman da¤ınık ve eksikoldukları için bunlara dayanarak herhan-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

REKOMB‹NASYON144

Page 366:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

gi bir tahminde bulunmak, bütünüyle ha-yal gücüne dayalı bir ifltir. Bu yüzdenevrimciler tarafından fosil kalıntılarınadayanılarak yapılan rekonstrüksiyonlar,tamamen evrim ideolojisinin gereklerineuygun olarak tasarlanırlar. Harvard Üni-versitesi antropologlarından David Pil-beam, "benim u¤rafltı¤ım paleoantropo-loji alanında daha önce edinilmifl izle-nimlerden oluflmufl teori, daima gerçekverilere baskın çıkar" derken bu gerçe¤ivurgular.197

Burada bir noktaya dikkat etmek ge-rekir: Kemik kalıntılarına dayanılarakyapılan çalıflmalarda sadece eldeki obje-nin çok genel özellikleri ortaya çıkarıla-bilir. Oysa asıl belirleyici ayrıntılar, za-man içinde kolayca yok olan yumuflakdokulardır. Evrime inanmıfl bir kimseninbu yumuflak dokuları istedi¤i gibi flekil-lendirip ortaya hayali bir yaratık çıkar-ması çok kolaydır. Harvard Üniversite-si'nden Earnst A. Hooton bu durumuflöyle açıklar:

Yumuflak kısımların tekrar inflası çokriskli bir giriflimdir. Dudaklar, gözler, ku-laklar ve burun gibi organların, altların-daki kemikle hiçbir ba¤lantıları yok-tur. Örne¤in bir Neandertal kafatası-nı aynı yorumla bir maymuna veyabir filozofa benzetebilirsiniz. Eski in-sanların kalıntılarına dayanarak ya-

pılan canlandırmalar hemen hiçbir bi-limsel de¤ere sahip de¤illerdir ve toplu-mu yönlendirmek amacıyla kullanılır...Bu sebeple rekonstrüksiyonlara fazla gü-venilmemelidir.198

Evrimciler bu konuda o denli ilerigitmektedirler ki, aynı kafatasına bir-birinden çok farklı yüzler yakıfl-tırabilmektedirler.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

REKONSTRÜKS‹YON - HAYAL‹ Ç‹Z‹MLER 145

BBiirr kkaaffaattaass››nnddaann yyoollaa çç››kk››llaarraakk yyaapp››llaannbbuu rreessiimm,, ffoossiilllleerriinn eevvrriimmcciilleerr ttaarraaff››nn--

ddaann nnaass››ll hhaayyaallii bbiiççiimmddee yyoorruummllaann--dd››¤¤››nn››nn iiyyii bbiirr öörrnnee¤¤ii......

Page 367:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

Australopithecus robustus (Zinjanthro-pus) adlı fosil için çizilen birbirinden ta-mamen farklı üç ayrı rekonstrüksiyon,bunun ünlü bir örne¤idir.

Fosillerin taraflı yorumlanması ya dahayali rekonstrüksiyonlar yapılması, ev-rimcilerin aldatmacaya ne denli yo¤unbiçimde baflvurduklarını gösteren delil-ler arasında sayılabilirler. Ancak bunlar,evrim teorisinin tarihinde rastlanan bazısomut sahtekarlıklarla karflılafltırıldıkla-rında, yine de çok sıradan kalmaktadır-lar.

Medyada ve akademik kaynaklardasürekli olarak telkin edilen "maymun in-san" imajını destekleyecek hiçbir somutfosil delili yoktur. Evrimciler, ellerinefırça alıp hayali yaratıklar çizerler, amabu canlıların fosillerinin olmayıflı, onlariçin büyük bir sorundur. Bu sorunu "çöz-

mek" için kullandıkları ilginç yön-temlerden biri ise, bulama-

dıkları fosilleri

"üretmek" olmufltur. Bilim tarihinin enbüyük skandalı olan Piltdown Adamı, ifl-te bu yöntemin bir örne¤idir. (bkz. Pilt-down Adamı sahtekarl›¤›)

RRiibboozzoomm

Bir protein, hücre içindeki son dere-ce detayl› ifllemler sonucunda, pek çokenzimin yardımıyla "ribozom" adı veri-len organelde üretilir. Ribozom ise yineproteinlerden oluflmufl kompleks birhücre organelidir. Dolayısıyla bu durum,ribozomun da aynı anda tesadüfen mey-dana gelmifl olması gibi olanak dıflı birvarsayımı beraberinde getirecektir. Ev-rim teorisinin ünlü savunucularındanNobel ödüllü Jacques Monod bile, prote-in sentezinin yalnızca nükleik asitlerde-ki bilgiye indirgenmesinin mümkün ol-madı¤ını flu flekilde açıklamaktadır:

fiifre (DNA ya da RNA'daki bilgi), akta-rılmadıkça anlamsızdır. Günümüz hücre-sindeki flifre aktarma mekanizması en az50 makromoleküler parçadan oluflmak-tadır ki, bunların kendileri de DNA'dakodludurlar. fiifre bu birimler olmadanaktarılamaz. Bu döngünün kapanması

ne zaman ve nasıl gerçekleflti? Bunun

hayali bile aflırı derecede zordur.199

Genetik sistem; DNA'dan bu flifreyiokuyacak enzimler, bu flifrelerin okun-masıyla üretilecek mRNA, mRNA'nınbu flifreyle gidip üretim için üzerine ba¤-lanaca¤ı ribozom, ribozoma üretimdekullanılacak amino asitleri taflıyacak birtaflıyıcı RNA ve bunlar gibi sayısız ara

RReekkoonnssttrrüükkssiiyyoonn ççii--zziimmlleerr,, ssaaddeeccee eevvrriimm--cciilleerriinn hhaayyaall ggüüccüünnüüyyaannss››tt››rr,, bbiilliimmsseell bbuull--gguullaarr›› ddee¤¤iill......

R‹BOZOM146

Page 368:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

valval

ccyyssccyyss

alaala

vvaalliinnee

ccyycctteeiinnee

aallaanniinnee

RRiibboozzoomm,, mmeessaajjcc›› RRNNAA''yy››

ookkuurr vvee bbuurraaddaakkii bbiillggiiyyee ggöö--

rree aammiinnoo aassiittlleerrii aarrtt aarrddaa ddii--

zzeerr.. fifieekkiilllleerrddee,, vvaall,, ccyycc vvee

aallaa aammiinnoo aassiittlleerriinniinn,, rriibboo--

zzoomm vvee ttaaflfl››yy››cc›› RRNNAA ttaarraaff››nn--

ddaann ddiizziilliiflflii yyeerr aall››yyoorr.. DDoo¤¤aa--

ddaakkii ttüümm pprrootteeiinnlleerr,, bbuu hhaass--

ssaass iiflfllleemmllee üürreettiilliirr.. ""TTeessaa--

ddüüffeenn"" oolluuflflaann bbiirr pprrootteeiinn

yyookkttuurr..

Page 369:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

ifllemleri sa¤layan son derece kompleks

enzimlerin aynı ortamda bulunmasını

gerektirir. Ayrıca böyle bir ortamın, an-

cak hücre gibi gerekli tüm hammadde ve

enerji kaynaklarının bulundu¤u, her yön-

den izole ve tamamen kontrollü bir or-

tam olması gerekti¤i düflünülürse evri-

min öne sürdü¤ü tesadüf iddialarının ge-

çersizli¤i açıkça anlaflılacaktır.

RRNNAA ddüünnyyaass›› sseennaarryyoossuu

Evrimciler, ilk canlı hücrenin nasılvar oldu¤u sorusu üzerine 20. yüzyılınbaflından itibaren çeflitli teoriler gelifltir-diler. Bu konuda ilk evrimci tezi öne sü-ren Rus biyolog Alexander Oparin, yüzmilyonlarca yıl önceki ilkel dünyada bir-takım tesadüfi kimyasal reaksiyonlarlailk önce proteinlerin olufltu¤unu, bunla-rın birleflmesiyle de hücrelerin do¤du¤u-nu ileri sürdü. Oparin'in 1930'lu yıllardaortaya attı¤ı bu iddianın en temel varsa-yımlarının bile yanlıfl oldu¤u, 1970'li yıl-lardaki bulgularla anlaflıldı: Oparin'in"ilkel dünya atmosferi" senaryosunda or-ganik moleküllerin oluflmasına imkanverebilecek metan ve amonyak gazlarıyer alıyordu. Ama gerçek atmosferin me-tan ve amonyak temelli olmadı¤ı, aksinebir de organik molekülleri parçalayanoksijen gazından bol miktarda içerdi¤ianlaflıldı. (bkz. ‹lkel dünya)

Bu durum moleküler evrim teorisiiçin büyük bir darbe oldu. Miller, Fox,Ponnamperuma gibi evrimcilerin "ilkelatmosfer deneyleri"nin tümünün geçer-

siz oldu¤u anlaflıldı. Bu nedenle 80'li yıl-larda baflka evrimci arayıfllar geliflti. Bu-nun sonucunda, ilk önce proteinlerin de-¤il, proteinlerin bilgisini taflıyan RNAmolekülünün olufltu¤unu öne süren"RNA Dünyası" senaryosu ortaya atıldı.1986 yılında Harvard'lı kimyacı WalterGilbert tarafından ortaya atılan bu senar-yoya göre, bundan milyarlarca yıl önce,her nasılsa kendi kendisini kopyalayabi-len bir RNA molekülü tesadüfen kendili-¤inden oluflmufltu. Sonra bu RNA mole-külü çevre flartlarının etkisiyle birdenbi-re proteinler üretmeye bafllamıfltı. Dahasonra bilgileri ikinci bir molekülde sak-lamak ihtiyacı do¤mufl ve her nasılsaDNA molekülü ortaya çıkmıfltı.

Her aflaması ayrı bir imkansızlıklarzinciri olan, hayal etmesi bile güç olanbu senaryo, hayatın bafllangıcına açıkla-ma getirmek yerine, sorunu daha da bü-yütmüfl, içinden çıkılmaz pek çok soruyugündeme getirmifltir:

1- Daha, RNA'yı oluflturan nükle-otidlerin tek birinin bile oluflması kesin-likle rastlantılarla açıklanamazken, aca-ba hayali nükleotidler nasıl uygun bir di-zilimde biraraya gelerek RNA'yı olufltur-mufllardı?

Evrimci biyolog John Horgan,RNA'nın tesadüfen oluflmasının imkan-sızlı¤ını flöyle kabullenir:

Arafltırmacılar RNA dünyası kavramınıdetaylı biçimde inceledikçe giderek dahafazla sorun ortaya çıkıyor. RNA ilk olaraknasıl olufltu? RNA ve onun parçalarınınlaboratuvarda en iyi flartlarda sentezlen-mesi bile son derece zor iken, bunun pre-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

RNA DÜNYASI SENARYOSU148

Page 370:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

biyotik (yaflam öncesi) ortamda gerçek-

leflmesi nasıl olmufltur?200

2- Tesadüfen olufltu¤unu farz etsek

bile, yalnızca bir nükleotid zincirinden

ibaret olan bu RNA, hangi bilinçle ken-

disini kopyalamaya karar vermifl ve ne

tür bir mekanizmayla bu kopyalamayı

baflarmıfltı? Kendisini kopyalarken kul-

lanaca¤ı nükleotidleri nereden bulmufl-

tu?

Evrimci mikrobiyologlar Gerald

Joyce ve Leslie Orgel, durumun ümitsiz-

li¤ini flöyle dile getirirler:

Tartıflma, içinden çıkılmaz bir noktada

odaklaflıyor: Karmakarıflık bir polinükle-

otid çorbasından çıkıp, birdenbire kendi-

ni kopyalayabilen o hayali RNA'nın efsa-

nesi... Bu kavram, yalnızca bugünkü pre-

biotik kimya anlayıflımıza göre gerçek dı-

flı olmakla kalmamakta, aynı zamanda

RNA'nın kendini kopyalayabilen bir mo-

lekül oldu¤u fleklindeki aflırı iyimser dü-

flünceyi de yıkmaktadır.201

3- Kaldı ki e¤er ilkel dünyada kendi-

ni kopyalayan bir RNA olufltu¤unu ve

ortamda RNA'nın kullanaca¤ı her çeflit

amino asitten sayısız miktarlarda bulun-

du¤unu farz etsek ve bütün bu imkansız-

lıkların bir flekilde gerçekleflmifl oldu¤u-

nu düflünsek bile, bu durum yine de tek

bir protein molekülünün oluflabilmesi

için yeterli de¤ildir. Çünkü RNA, sadece

proteinin yapısıyla ilgili bilgidir. Amino

asitler ise hammaddedir. Ancak ortada

proteini üretecek "mekanizma" yoktur.

RNA'nın varlı¤ını protein üretimi için

yeterli saymak, bir arabanın ka¤ıt üzeri-

ne çizilmifl plan›n› o arabayı oluflturacak

binlerce parçanın üzerine atıp sonra ara-

banın kendi kendine montajlanıp ortaya

çıkmasını beklemekle aynı derecede

saçmadır. Ortada fabrika ve iflçiler yok-

tur ki, bir üretim gerçekleflsin.

San Diego California Üniversite-

si'nden Stanley Miller'ın ve Francis

Crick'in çalıflma arkadaflı olan ünlü ev-

rimci Dr. Leslie Orgel, "hayatın RNA

Dünyası ile bafllayabilmesi" ihtimali için

"senaryo" deyimini kullanmaktadır. Or-

gel, bu RNA'nın hangi özelliklere sahip

olması gerekti¤ini ve bunun imkansızlı-

¤ını, American Scientist'in Ekim 1994

sayısındaki "The Origin of Life on the

Earth" (Yeryüzünde Hayat›n Kökeni)

bafllıklı makalede flöyle ifade eder:

Bu senaryonun oluflabilmesi için, ilkel

dünyadaki RNA'nın bugün mevcut olma-

yan iki özelli¤inin olmufl olması gerek-

mektedir: Proteinlerin yardımı olmaksı-

zın kendini kopyalayabilme özelli¤i ve

protein sentezinin her aflamasını gerçek-

lefltirebilme özelli¤i.202

Açıkça anlaflılaca¤ı gibi Orgel'in,

"olmazsa olmaz" flartını koydu¤u bu iki

kompleks ifllemi RNA gibi bir molekül-

den beklemek, ancak evrimci bir hayal

gücü ve bakıfl açısıyla mümkün olabilir.

Somut bilimsel gerçekler ise, hayatın

rastlantılarla do¤du¤u iddiasının yeni bir

versiyonu olan "RNA Dünyası" tezinin,

gerçekleflmesi kesinlikle imkansız bir

masal oldu¤unu ortaya koymaktadır.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

RNA DÜNYASI SENARYOSU 149

Page 371:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 372:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

SANAY‹ DEVR‹M‹ KELEBEKLER‹ MASALI

SSaannaayyii ddeevvrriimmiinnddeenn ssoonnrraakkii aa¤¤aaççllaarr››nn rreennggii kkooyyuullaaflfltt››¤¤›› iiççiinn,, aaçç››kk rreennkkllii kkeelleebbeekklleerr,, kkuuflflllaarr ttaarraa--ff››nnddaann ddaahhaa kkoollaayy aavvllaannmm››flfl vvee ssaayy››llaarr›› aazzaallmm››flfltt››rr.. AAnnccaakk bbuu,, bbiirr ""eevvrriimm"" öörrnnee¤¤ii ddee¤¤iillddiirr;; ççüünnkküüyyeennii bbiirr ttüürr oorrttaayyaa çç››kkmmaamm››flfl,, ssaaddeeccee zzaatteenn vvaarr oollaann ttüürrlleerriinn nnüüffuuss oorraannllaarr›› ddee¤¤iiflflmmiiflflttiirr..

SSaannaayyii ddeevvrriimmiissoonnrraass››

SSaannaayyii ddeevvrriimmiiöönncceessii

151

SSaa¤¤--eellllii aammiinnoo aassiittlleerr

((DDeexxttrroo--aammiinnoo aassiittlleerr))

bkz. Sol-elli amino asitler

SSaannaayyii DDeevvrriimmii

kkeelleebbeekklleerrii mmaassaall››

Douglas Futuyma'nın 1986 yılındayayınladı¤ı Evrim Biyolojisi isimli kita-bı, do¤al seleksiyon teorisini en açık bi-çimde anlatan kaynaklardan biri olarakkabul edilir. Futuyma'nın bu konuda ver-di¤i örneklerin en ünlüsü, endüstri dev-rimi sırasında ‹ngiltere'de bulunan kele-bek popülasyonunun renklerinin koyu-laflmasıdır.

‹ngiltere'de endüstri devriminin bafl-ladı¤ı sıralarda, Manchester yöresindekia¤açların kabukları açık renklidir. Bunedenle bu a¤açların üzerlerine konankoyu renkli "melanic" güve kelebekleri,bunlarla beslenen kufllar tarafından ko-layca fark edilirler ve dolayısıyla yafla-ma ihtimalleri çok azalır. Fakat elli yılsonra endüstri kirlili¤inin sonucundaa¤açların üzerindeki aç›k renkli likenle-rin (bir tür yosun) ölmesiyle kabuklarıkoyulaflır ve buna ba¤lı olarak bu kezaçık renkli güveler kufllar tarafından sıkolarak avlanmaya bafllarlar. Sonuçtaaçık renkli kelebekler sayıca azalırken,koyu renkliler fark edilmedikleri için ço-¤alırlar. Evrimciler ise, bu sürecin teori-

Page 373:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lerinin büyük bir delili oldu¤u, açık

renkli kelebeklerin zamanla koyu renkli

kelebeklere dönüflüp evrimlefltikleri gibi

bir göz boyamaya baflvururlar.

Oysa bu örne¤in evrim teorisi lehin-

de bir delil olarak kullanılamayaca¤ı

açıktır. Çünkü yaflanan do¤al seleksiyon,

vesilesiyle daha önce do¤ada var olma-

yan bir tür ortaya çıkmıfl de¤ildir. En-

düstri devrimi öncesinde de kelebek po-

pülasyonu içinde siyah bireyler zaten

vardır. Sadece, var olan kelebek türleri-

nin sayıları de¤iflmifltir. Kelebekler "tür

de¤iflimi"ne yol açacak biçimde yeni bir

organ ya da özellik edinmemifllerdir.

Oysa bir kelebe¤in baflka bir canlı türü-

ne, örne¤in bir kufla dönüflebilmesi için

kelebe¤in genlerinde sayısız de¤ifliklik,

ekleme ve çıkarmalar yapılması, bir bafl-

ka deyiflle, kuflun fiziksel özelliklerine

ait bilgileri içeren apayrı bir genetik

program yüklenmesi gerekir.

Do¤al seleksiyon yoluyla evrimcile-

rin verdikleri imaj›n aksine, canl›ya her-

hangi bir organ eklenip organ ç›kmas›,

bir türün baflka bir türe dönüflmesi müm-

kün de¤ildir. Darwin'den günümüze dek

bu konuda öne sürülen en büyük "delil",

‹ngiltere'deki endüstri devrimi kelebek-

leri hikayesinin ötesine gidememifltir.

Darwin'den günümüze dek bu konuda

öne sürülen en büyük "delil", ‹ngiltere'de-

ki endüstri devrimi kelebekleri hikayesi-

nin ötesine gidememifltir.

Endüstri kelebekleri ile ilgili evrimci

hikayeye verilecek genel cevap budur.

Ancak konunun daha da dikkat çekicibir yan› vard›r: Hikayenin sadece yoru-mu de¤il, kendisi de yanl›flt›r. Molekülerbiyolog Jonathan Wells'in 2000 y›l›ndayay›nlanan Icons of Evolution adl› kita-b›nda aç›klad›¤› gibi, Endüstri DevrimiKelebekleri hikayesi, gerçekleri yans›t-mamaktad›r. (Detayl› bilgi için bkz. Ev-rim Aldatmacas›, Harun Yahya, Araflt›r-ma Yay›nc›l›k)

SSeenntteettiikk eevvrriimm tteeoorriissii

bkz. Neo-Darwinizm komedisi

SSeeyymmoouurr››aa

Uzun süre "sürüngenlerin atası" ola-rak gösterilmeye çalıflılan en önemlicanlı, Seymouria adlı amfibiyen türü ol-mufltur. Seymouria'nın bir ara form ola-mayaca¤ı, Seymouria'nın yeryüzünde ilkkez ortaya çıkıflından 30 milyon yıl ön-cesinde de sürüngenlerin yaflad›klar›n›nbulunmasıyla ortaya çıkmıfltır. En eskiSeymouria fosilleri, Alt Permiyen taba-kasına, yani bundan 280 milyon yıl ön-cesine aittir. Oysa bilinen en eski sürün-gen türleri olan Hylonomus (310 milyony›l önce) ve Paleothyris (300 milyon ön-ce), Alt Pensilvanyen tabakalarında bu-lunmufllardır ki, bu tabakalar 330-315milyon yıl öncesine aittir.203 "Sürüngen-lerin atası"nın, sürüngenlerden çok son-ra yaflamıfl olması elbette imkansızdır.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

SENTET‹K EVR‹M TEOR‹S‹152

Page 374:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

SShhaapp››rroo,, RRoobbeerrtt

New York Üniversite-si kimya profesörü veDNA uzmanı Robert Sha-piro, basit bir bakteridebulunan 2.000 çeflit prote-inin rastlantısal olarakmeydana gelme ihtimalini

hesaplamıfltır. (‹nsan hücre-sinde ise yaklaflık 30.000 çeflit proteinvardır.) Elde edilen rakam, 1040.000'de 1ihtimaldir.204 (Bu, 1 rakamının yanına 40bin tane sıfır gelmesiyle oluflan astrono-mik bir sayıdır.)

Proteinin kendili¤inden, rastlantısalolarak oluflma ihtimali bilimsel olaraksıfırı ifade ederken, evrimciler bu gerçe-¤i görmezlikten gelirler. Nitekim RobertShapiro da, evrimcilerin "maddenin ken-di kendini organize etmesi" konusunda-ki inançlarını ve bunun kökeninde yatanmateryalist dogmayı flu flekilde açıklar:

Bizi basit kimyasalların var oldu¤u birkarıflımdan, ilk etkin replikatöre (DNAveya RNA'ya) taflıyacak bir evrimsel ilke-ye ihtiyaç vardır. Bu ilke "kimyasal ev-rim" ya da "maddenin öz örgütlenmesi"(self-organization) olarak adlandırılır,ama hiçbir zaman detaylı bir biçimde ta-rif edilmemifl ya da varlı¤ı gösterileme-mifltir. Böyle bir prensibin varlı¤ına, di-yalektik materyalizme ba¤lılık u¤runainanılır.205

SScchh››nnddeewwoollff,, OOttttoo

Avrupalı bir paleontolog olan OttoSchindewolf 1930'larda ortaya attı¤ı"Hopeful Monster" (Umulan Canavar)teorisi ile tanınır. (bkz. "Umulan Cana-var" uydurmas›)

Schindewolf, canlıların neo-Darwi-nizm'in öne sürdü¤ü gibi küçük mutas-yonların zamanla birikmesi sonucuylade¤il, ani ve dev mutasyonlarla evrim-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

SCHINDEWOLF, OTTO 153

EEvvrriimmcciilleerr bbiirr zzaammaannllaarr üüssttttee,, ffoossiillii yyeerr aallaann SSeeyymmoouurriiaa aaddll›› ccaannll››nn››nn,, aammffiibbiiyyeenn iillee ssüürrüünn--ggeenn aarraass›› bbiirr ggeeççiiflfl ffoorrmmuu oolldduu¤¤uunnuu iiddddiiaa eettmmiiflfllleerrddii.. BBuu sseennaarryyooyyaa ggöörree,, SSeeyymmoouurriiaa ""ssüü--rrüünnggeennlleerriinn iillkkeell aattaass››"" iiddii.. AAnnccaakk ssoonnrraakkii ffoossiill bbuullgguullaarr››,, SSeeyymmoouurriiaa''nn››nn yyeerryyüüzzüünnddee iillkk kkeezzoorrttaayyaa çç››kk››flfl››nnddaann 3300 mmiillyyoonn yy››ll öönncceessiinnddee ddee ssüürrüünnggeennlleerriinn yyaaflflaadd››¤¤››nn›› ggöösstteerrddii.. BBuu dduurruummkkaarrflfl››ss››nnddaa,, eevvrriimmcciilleerr,, SSeeyymmoouurriiaa hhaakkkk››nnddaakkii yyoorruummllaarr››nn›› ssoonnaa eerrddiirrmmeekk zzoorruunnddaa kkaalldd››llaarr..

RRoobbeerrtt SShhaappiirroo

Page 375:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lefltiklerini öne sürmüfltü. Schindewolfteorisine örnek verirken, tarihteki ilk ku-flun, bir "grossmutasyon"la, yani genetikyapıda tesadüfen meydana gelen dev birde¤ifliklikle, bir sürüngen yumurtasın-dan çıktı¤ını iddia etmiflti.206

Aynı teoriye göre, bazı kara hayvan-ları, geçirdikleri ani ve kapsamlı bir de-¤ifliklikle birdenbire dev balinalara dö-nüflmüfl olabilirlerdi. Schindewolf'un bufantastik teorisi, daha sonraları -1940'lıyıllarda- Berkeley Üniversitesi'nden ge-netikçi Richard Goldschmidt tarafındanbenimsendi. Ama teori o kadar tutarsızdıki, kısa zamanda terk edildi.207

SS››ççrraammaall›› eevvrriimm

mmooddeellii hhiikkaayyeessii

Neo-Darwinist model bugün dünya-da hala "evrim teorisi" dendi¤inde ilkanlaflılan teoridir. (bkz. Neo-Darwinizmkomedisi) Ancak son birkaç on yıl için-de farklı bir model do¤mufltur: "Kesinti-ye u¤ratılmıfl denge" (punctuated equ-ilibrium) ya da bir di¤er adıyla "sıçrama-lı evrim" modeli.

Bu model 1970'lerin baflında, NilesEldredge ve Stephen Jay Gould adlı ikiAmerikalı paleontolog tarafından yük-sek sesle savunulmaya bafllandı. Bu ikievrimci bilim adamı, neo-Darwinist te-orinin iddialarının fosil kayıtları tarafın-dan kesin biçimde yalanlandı¤ının far-kındaydılar. Fosiller, canlıların yeryü-zünde kademeli evrimle ortaya çıkma-dıklarını, aniden ve eksiksiz biçimde be-

lirdiklerini ispatlıyorlardı. Neo-Darwi-nistler aranan fosillerin bir gün buluna-ca¤ı ümidiyle yaflıyorlardı -ki hala oümitle yaflarlar- ama Eldredge ve Gouldbu ümidin yersiz oldu¤unun farkınday-dılar. Bu durum karflısında, evrim dog-masından vazgeçemeyecekleri için, yenibir model ortaya attılar: Sıçramalı evrim,yani evrimin kademeli küçük de¤ifliklik-lerle de¤il, ani ve büyük de¤iflikliklerleolufltu¤u iddiası...

Bu model aslında bir fanteziler mo-deliydi. Örne¤in Eldredge ve Gould'aöncülük eden Avrupalı paleontolog O.H.Schindewolf, "sıçramalı evrim"e bir ör-nek verirken, tarihteki ilk kuflun, bir"grossmutasyon"la, yani genetik yapıdatesadüfen meydana gelen dev bir de¤i-fliklikle, bir sürüngen yumurtasındançıktı¤ını iddia etmiflti.208 (bkz. Makromutasyon kand›rmacas›) Aynı teoriyegöre, bazı kara hayvanları, geçirdikleriani ve kapsamlı bir de¤ifliklikle birden-bire dev balinalara dönüflmüfl olabilirler-di. Bilinen tüm genetik, biyofizik ve bi-yokimya kurallarına aykırı olan bu iddi-alar, ancak kurba¤aların prenslere dö-nüfltü¤ünü anlatan çocuk masalları kadarbilimseldi. Ama neo-Darwinist iddianıniçine girdi¤i kriz karflısında sıkıntıya dü-flen bazı evrimci paleontologlar, bundankaçmak için neo-Darwinizm'den daha dasaçma olan bu teoriye sarıldılar.

Bu modelin tek hedefi, neo-Darwi-nist modelin açıklayamadı¤ı fosil bofl-luklarını açıklamaktır. Ancak flu kesinbir gerçektir ki, fosil boflluklarını "kuflla-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

SIÇRAMALI EVR‹M MODEL‹ H‹KAYES‹154

Page 376:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rın sürüngen yumurtalarından anidençıktıklarını" öne sürerek ya da benzeriiddialarla açıklamaya kalkmak tam anla-mıyla akıl dıflıdır. Çünkü bir türün birbaflka türe evrimleflmesi için, genetikbilgisinde çok büyük oranda ve faydalıbir de¤ifliklik gerekir. Oysa hiçbir mu-tasyon genetik bilgiyi gelifltirmez, onayeni bir bilgi eklemez. Mutasyonlar sa-dece genetik bilginin eksilmesine ve bo-zulmasına yol açarlar. Sıçramalı evrimsavunucularının hayal ettikleri "dev mu-tasyonlar" ise, genetik bilgide dev azal-ma ve bozukluklar olufltururlar.

Kaldı ki, "sıçramalı evrim" modelide, neo-Darwinist modeli ilk aflamadaçökerten soru, yani "ilk canlılı¤ın nasılolufltu¤u" sorusu karflısında yine ilk afla-mada çöker. Tek bir protein bile tesadü-fen oluflamadıktan sonra, bu proteinler-den trilyonlarcası tarafından oluflturula-cak organizmaların "sıçramalı" mı, yok-sa "kademeli" bir evrim mi geçirdikleri

sorusunun bir anlamı yoktur. Sıçramalı evrim teorisi, bugünkü ha-

liyle, canlı popülasyonlarının çok uzunsüreler boyunca de¤iflim göstermedikle-rini, bir tür "denge" (equilibrium) duru-munda kaldıklarını kabul eder. Bu iddi-aya göre evrimsel de¤ifliklikler, çok kısazaman aralıklarında ve çok dar popülas-yonlar içinde gerçekleflir. (Denge, kesin-tiye, yani "punctuation"a u¤ratılır.) Po-pülasyon çok dar oldu¤u için büyük mu-tasyonlar çok k›sa sürede do¤al seleksi-yon vas›tas›yla seçilir ve böylece yenitür oluflumu sa¤lan›r.

Örne¤in, bu teoriye göre, bir sürün-gen türü milyonlarca yıl boyunca hiçbirde¤iflikli¤e u¤ramadan yaflamını sürdü-rür. Ancak bu sürüngen türünün içindenbir flekilde ayrılan az sayıdaki bir grupsürüngen, nedeni açıklanamayan bir seriyo¤un mutasyona maruz kalır. Bu mu-tasyonların avantaj sa¤layanları bu dargrup içinde hızlı bir biçimde seçilir.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

SIÇRAMALI EVR‹M MODEL‹ H‹KAYES‹ 155

SS››ççrraammaall›› eevvrriimm mmooddeelliinniinn iikkii üünnllüü ssaavvuunnuuccuussuu:: SStteepphheenn JJaayy GGoouulldd vvee NNiilleess EEllddrreeddggee..

Page 377:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Grup hızla evrimleflir ve kısa sürede birbaflka sürüngen türüne, hatta belki dememelilere dönüflür. Tüm bu süreç çokhızlı oldu¤u ve dar bir popülasyondagerçekleflti¤i için de, geriye çok az fosilizi kalır, belki hiç kalmaz.

Dikkat edilirse, aslında bu teori, "ge-ride fosil izi bırakmayacak kadar hızlıbir evrim süreci nasıl hayal edilebilir"sorusuna cevap gelifltirmek için ortayaatılmıfltır. Bu cevabı gelifltirirken de, ikitemel varsayım kabul edilmektedir:

1. "Makro mutasyonların", yani can-lıların genetik bilgisinde büyük de¤i-flimler oluflturan genifl çaplı mutasyonla-rın, canlılara avantaj sa¤ladıkları ve yenigenetik bilgi ürettikleri varsayımı. (bkz.Makro mutasyon kand›rmacas›)

2. Sayıca dar olan hayvan popülas-yonlarının, genetik yönden daha avan-tajlı oldukları varsayımı. (bkz. Dar po-pülasyon)

Oysa her iki varsayım da bilimselbulgularla açıkça çeliflmektedir.

SSiinneekklleerriinn kköökkeennii

Kuflların kökeni ile ilgili yapılanaçıklamalardan biri "cursorial teori"dir.Bu teoriye göre sürüngenler ön ayaklarıile sinek avlamaya çalıflırken kanatlan-mıfllardır. Bu teori hiçbir bilimsel teme-le dayanmadı¤ı gibi sinekler zaten uç-makta olan canlılardır. Dolayısıyla ev-rimciler sineklerin kökeni problemi ilede karflı karflıya kalırlar. (bkz. CursorialTeori)

Uçan böcekler, yani sinekler de fosilkayıtlarında bir anda ve kendilerine öz-gü yapılarıyla ortaya çıkar. Örne¤inPennsylvanian devrine ait çok sayıdayusufçuk fosili bulunmufltur. Ve bu yu-sufçuklar günümüzdekilerle tamamenaynı yapıya sahiptir.

Burada ilginç olan bir nokta, yusuf-çuklar gibi sineklerin kanatsız böcek tür-leriyle bir anda ortaya çıkmalarıdır. Buda, kanatsız böceklerin zamanla kanatla-narak sineklere evrimlefltikleri yönünde-ki varsayımı geçersiz kılar. R. Woottonve C. Ellington, Biomechanics in Evolu-tion (Evrimde Biyomekanik) adlı kitaptayer alan bir makalelerinde bu konudaflöyle yazarlar:

Böcekler, Orta ve Üst Carboniferous de-virlerinde ilk kez ortaya çıktıklarındabirbirlerinden çok farklıdır ve büyük birbölümü de kanatlıdır. Bir kaç tane kanat-sız ve daha ilkel böcek vardır, ama hiçbirara form bilinmemektedir.209

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

114455 mmiillyyoonn yy››llll››kk ssiinneekk ffoossiillii.. ÇÇiinn''iinn LLiiaaoonniinnggbbööllggeessiinnddee bbuulluunnaann bbuu ffoossiill iillee aayynn›› ttüürree aaiittssiinneekklleerr aarraass››nnddaa hhiiççbbiirr ffaarrkk yyookkttuurr..

S‹NEKLER‹N KÖKEN‹156

Page 378:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Fosil kayıtlarında bir anda ortaya çı-

kan sineklerin önemli bir özellikleri de

ola¤anüstü uçufl teknikleridir. ‹nsan sa-

niyede 10 kere bile kolunu açıp kapaya-

mazken, ortalama bir sinek, saniyede

500 kez kanat çırpma yetene¤ine sahip-

tir. Üstelik her iki kanadını eflzamanlı

olarak çırpar. E¤er kanatların titreflimi

arasında en ufak bir uyumsuzluk olsa, si-

nek dengesini yitirecektir, ama hiçbir za-

man böyle bir uyumsuzluk olmaz.

R. Wootton, "Sinek Kanatlarının Me-

kanik Tasarımı" bafllıklı bir makalede

flöyle yazar:

Sinek kanatlarının iflleyiflini ö¤rendikçe,

sahip oldukları tasarımın ne denli hassas

ve kusursuz oldu¤unu daha iyi anlıyo-

ruz... Son derece elastik özelliklere sahip

parçalar, havanın en iyi biçimde kullanı-labilmesi için, gerekli kuvvetler karflısın-da gerekli esnekli¤i gösterecek biçimdehassasiyetle biraraya getirilmifllerdir. Si-nek kanatlarıyla boy ölçüflebilecek tek-nolojik bir yapı yok gibidir.210

SSiisstteemmaattiikk

bkz. Taksonomi

SSiittookkrroomm--CC

Canlı organizmalarda bulunması zo-runlu olan ve solunum için gerekli prote-inlerden biri olan Sitokrom-C'nin tesa-düfen oluflabilmesi ihtimali konusunda,evrimin Türkiye'deki önde gelen savu-

S‹STEMAT‹K

TTeekk bbiirr SSiittookkrroomm--CC pprroo--tteeiinniinniinn kkiimmyyaassaall yyaapp››--ss›› bbiillee aassllaa rraassttllaanntt››--llaarrllaa aaçç››kkllaannaammaayyaaccaakkkkaaddaarr kkoommpplleekkssttiirr..

Harun Yahya (Adnan Oktar)

157

Page 379:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

nucularından Prof. Ali Demirsoy "birmaymunun daktiloda hiç yanlıfl yapma-dan insanlık tarihini yazma olasılı¤ı ka-dar azdır" demektedir.211

Ancak son derece ilginçtir ki, "ev-rimci bilim adamı" Prof. Dr. Ali Demir-soy, bu imkansız ihtimali kabul etmekte-dir:

Bir Sitokrom-C'nin dizilimini oluflturmakiçin olasılık sıfır denecekkadar azdır. Yani canlılıke¤er belirli bir dizilimi ge-rektiriyorsa, bu tüm evren-de bir defa oluflacak kadaraz olasılı¤a sahiptir, dene-bilir. Ya da oluflumunda bi-zim tanımlayamayaca¤ı-mız do¤aüstü güçler görevyapmıfltır. Bu sonun-cusunu kabul etmekbilimsel amaca uy-gun de¤ildir. O haldebirinci varsayımı ir-delemek gerekir.212

Pek çok evrimci, "do¤aüstü güçlerikabul etmemek", yani Allah'ın yaratıflınıreddetmek için yukar›daki örnekte oldu-¤u gibi imkansızı tercih etmektedir.

SSoo¤¤uukk ttuuzzaakk ((ccoolldd ttrraapp))

Canlılı¤ın ilkel atmosfer ortamındatesadüfen oluflabilece¤ini ispatlamakiçin yapılan Miller deneyi, gerçekçi birgözle de¤erlendirildi¤inde, birçok yön-den tutarsızlıklarla dolu oldu¤u görülür.(bkz. Miller Deneyi)

Miller deneyini geçersiz kılan sebep-lerden biri, "so¤uk tuzak" (cold trap)

isimli mekanizmadır. Bu mekanizma,amino asitleri olufltukları anda ortamdanizole etmektedir. Çünkü aksi takdirde,amino asitleri oluflturan ortamın koflulla-rı, bu molekülleri oluflmalarından hemensonra imha ederdi. Halbuki ultraviyole,yıldırımlar, çeflitli kimyasallar, yüksekoksijen miktarı vs. gibi unsurları içerenilkel dünya koflullarında bu çeflit bilinçli

düzeneklerin var oldu¤unu dü-flünmek bile anlamsızdır. Bumekanizma olmadan, herhangibir çeflit amino asit elde edilsebile bu moleküller aynı ortam-da hemen parçalanacaklardır.Kimyager Richard Bliss bu çe-liflkiyi flöyle izah etmektedir:

Miller'in aletlerinin canalıcı kısmı olan "so¤uktuzak", kimyasal tepkime-lerden biçimlenmifl ürün-leri toplama ödevi görü-yordu. Gerçekten bu so-

¤uk tuzak olmadan, kimyasal ürünlerelektrik kayna¤ı tarafından tahrip edil-mifl olacaktı.213

Nitekim Miller, aynı malzemelerikullandı¤ı halde so¤uk tuzak yerlefltir-meden yaptı¤ı daha önceki deneylerdetek bir amino asit bile elde edememiflti.

Miller'ın amacı amino asit elde et-mekti ve kullandı¤ı yöntem ve düzenek-ler, bu amino asitleri elde edebilmek içinözel olarak ayarlanmıfltı. Ancak ilkel at-mosferde bu tür metot, düzen ve ayarla-rı sa¤layacak bir zekanın varlı¤ını kabuletmek ise, herfleyden önce evrimin ken-di mantı¤ıyla çeliflmektedir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

SSoo¤¤uukk ttuuzzaakk mmeekkaanniizzmmaass›› oollmmaa--ddaann,, hheerrhhaannggii bbiirr ççeeflfliitt aammiinnoo aassiitteellddee eeddiillssee bbiillee,, bbuu mmoolleekküülllleerr aayynn››oorrttaammddaa hheemmeenn ppaarrççaallaannaaccaakkllaarrdd››rr..

SO⁄UK TUZAK158

Page 380:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

SSooll--eellllii aammiinnoo aassiittlleerr

((LLeevvoo aammiinnoo aassiittlleerr))

Canlılarda bulunan bir protein mole-

külünün meydana gelmesi için yalnızca

uygun amino asitlerin uygun sırada di-

zilmeleri yeterli de¤ildir. Bunun yanı sı-

ra, proteinlerin yapısında bulunan 20 çe-

flit amino asitten her birinin de yalnızca

"sol-elli" olması gereklidir. Kimyasal

olarak aynı amino asitin hem sa¤-elli

hem de sol-elli olmak üzere iki farklı tü-

rü vardır. Bunların aralarındaki fark, üç

boyutlu yapılarının birbiriyle zıt yönlü

olmasından kaynaklanır. Aynen insanın

sa¤ ve sol elleri arasındaki farklılık gibi.

Her iki gruptan amino asitler de bir-

birleriyle rahatlıkla ba¤lanabilir. Ancak

yapılan incelemelerde flaflırtıcı bir ger-

çek ortaya çıkmıfltır: En basit organiz-

madan en mükemmeline kadar bütün

canlılardaki proteinler, sadece sol-elli

amino asitlerden oluflmaktadır. Proteinin

yapısına katılacak tek bir sa¤-elli amino

asit bile o proteini ifle yaramaz hale ge-

tirmektedir. Hatta bazı deneylerde bak-

terilere sa¤-elli amino asitlerden veril-

mifl, ancak bakteriler bu amino asitleri

derhal parçalamıfllar, bazı durumlarda

ise bu parçalardan yeniden kendi kulla-

nabilecekleri sol-elli amino asitleri infla

etmifllerdir.

Bir an için evrimcilerin dedi¤i gibi

canlılı¤ın tesadüflerle olufltu¤unu varsa-

yalım. Bu durumda, yine tesadüflerle

oluflmufl olması gereken amino asitler-

den do¤ada sa¤ ve sol-elli olmak üzere

eflit miktarlarda bulunacaktı. Dolayısıy-la, tüm canlıların bünyelerinde sa¤ vesol elli amino asitlerden karıflık miktar-larda bulunması gerekirdi. Çünkü kim-yasal olarak her iki gruptan amino asitle-rin de birbirleriyle rahatlıkla birleflmesimümkündür. Oysa bütün canlı organiz-malardaki proteinler yalnızca sol-elliamino asitlerden oluflmaktadır.

Proteinlerin nasıl olup da bunlarıniçinden yalnızca sol-ellilerini ayıkladık-ları ve nasıl aralarına hiçbir sa¤-elli ami-no asitin karıflmadı¤ı evrimcilerin hiçbiraçıklama getiremedikleri konulardan bi-risi olarak kalmıfltır. Evrimciler, böyleözel ve bilinçli bir seçicili¤i hiçbir flekil-de açıklayamamaktadırlar.

Bu durum evrimin gözü kapalı birsavunucusu olan Britannica Bilim An-siklopedisi'nde flöyle ifade edilir:

... Yeryüzündeki tüm canlı organizmalar-daki amino asitlerin tümü, proteinler gi-bi karmaflık polimerlerin yapı blokları,aynı asimetri tipindedir. Adeta tamamensol-ellidirler. Bu, bir bakıma, milyonlar-ca kez havaya atılan bir paranın hep tu-ra gelmesine, hiç yazı gelmemesine ben-zer. Moleküllerin nasıl sol-el ya da sa¤-eloldu¤u tamamen kavranılamaz. Bu seçimanlaflılmaz bir biçimde, yeryüzü üzerin-deki yaflamın kayna¤ına ba¤lıdır.214

Sonuç olarak yaflamın kayna¤ının te-

sadüflerle açıklanması kesinlikle müm-

kün de¤ildir: 400 amino asitten oluflan

ortalama büyüklükteki bir proteinin sa-

dece sol-elli amino asitlerden seçilme

Harun Yahya (Adnan Oktar)

SOL-ELL‹ AM‹NO AS‹TLER 159

Page 381:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

ihtimalini hesaplamaya kalksak 2400'de,

yani 10120'de 1'lik bir ihtimal elde ede-

riz. Bu astronomik rakam hakkında bir

fikir vermek için, evrendeki elektronla-

rın toplam sayısının bu sayıdan çok daha

küçük oldu¤unu, yaklaflık 1079 olarak

hesaplandı¤ını da belirtelim. Bu amino

asitlerin gereken dizilimi ve ifllevsel bi-

çimi oluflturma ihtimalleri ise, çok daha

büyük rakamları do¤urur. Bu ihtimalleri

de ekler ve olayı birden fazla sayıda ve

çeflitte proteinin oluflmasına uzatmaya

kalkarsak, hesaplar tamamen içinden çı-

kılamaz hale gelir.

SSoossyyaall DDaarrww››nniizzmm

Evrim teorisinin en önemli iddiala-

rından biri, canlıların geliflimini do¤ada

var olan "yaflam mücadelesi"ne dayan-

dırmasıydı. Darwin'e göre, do¤ada acı-masız bir yaflam mücadelesi, daimi birçatıflma vardı. Güçlüler her zaman güç-süzleri alt ediyor ve geliflme de bu saye-de mümkün oluyordu. Türlerin Kökenikitabına koydu¤u altbafllık da, onun bugörüflünü özetliyordu: "Türlerin Kökeni,Do¤al Seleksiyon ve Yaflam Mücadele-sinde Kayırılmıfl Irkların KorunmasıYoluyla".

Darwin'in bu konudaki ilham kayna-¤ı, ‹ngiliz bir ekonomist olan ThomasMalthus'un An Essay on the Principle ofPopulation (Nüfus Prensibi Üzerine BirDeneme) adlı kitabıydı. Bu kitap insanırkını oldukça karanlık bir gelece¤inbekledi¤ine iflaret ediyordu. Malthuskendi bafllarına bırakıldıklarında, insannüfusunun çok hızlı arttı¤ını hesapla-mıfltı. Her yirmi befl yılda sayıları iki ka-

PPrrootteeiinnlleerriinn nnaass››ll oolluupp ddaa ssooll--eellllii aammiinnoo aassiittlleerrii aayy››kkllaadd››kkllaarr›› vvee nnaass››ll aarraa--llaarr››nnaa hhiiççbbiirr ssaa¤¤--eellllii aammiinnoo aassiittiinn kkaarr››flflmmaadd››¤¤››,, eevvrriimmcciilleerriinn hhiiççbbiirr aaçç››kkllaa--mmaa ggeettiirreemmeeddiikklleerrii kkoonnuullaarrddaann bbiirriiddiirr.. EEvvrriimmcciilleerr,, bbööyyllee öözzeell vvee bbiilliinnççllii bbiirrsseeççiicciillii¤¤ii hhiiççbbiirr flfleekkiillddee aaçç››kkllaayyaammaammaakkttaadd››rrllaarr..

LL-- ssooll eellllii aammiinnoo aassiitt DD-- ssaa¤¤ eellllii aammiinnoo aassiitt

SOL-ELL‹ AM‹NO AS‹TLER160

Page 382:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

tına çıkıyordu. Ancak besin kaynaklarıhiçbir flekilde bu hızla ço¤almıyordu. Budurumda insan nesli sürekli olarak biraçlık tehlikesi ile karflı karflıyaydı. Nü-fusları kontrol altında tutan bafllıca et-kenler ise savafl, kıtlık ve hastalık gibifelaketlerdi. Kısacası bazı insanların ya-flayabilmeleri için di¤erlerinin ölmesigerekiyordu. Var olma, "sürekli savafl"anlamına geliyordu.

Darwin, do¤adaki yaflam mücadelesifikrini Malthus'tan aldı¤ını kendi ifade-siyle flöyle açıklar:

Ekim 1838'de, yani sistematik bir flekildearafltırmalarıma baflladıktan 15 ay son-ra, sırf merakımdan Malthus'un nüfuslailgili çalıflmasını okumaya baflladım. Vehayvanlarla bitkilerde sürekli gözlemle-di¤im hayatta kalma mücadelesini dü-flündü¤ümde, bir an farkına vardım ki, bukoflullar altında uygun varyasyonlar ko-runacak ve uygun olmayanlar yok edile-cekti. Bunun sonucunda ise yeni türlerortaya çıkacaktı. Burada, sonradan üze-rinde çalıflabilece¤im bir teoriyi sonundaelde etmifltim.215

Darwin, Malthus'tan etkilenerek bugörüflü tüm do¤aya uyguladı ve bu varolma savaflında güçlü olanların ve en iyiuyum sa¤layanların galip gelecekleriniöne sürdü. Darwin'in bu iddiası, tüm bit-kileri, hayvanları ve insanları içine alı-yordu. Dahası, söz konusu yaflam müca-delesinin do¤anın meflru ve de¤iflmez biryasası oldu¤unu özellikle vurguluyordu.Bir yandan da yaratılıflı inkar ederek in-sanları dini inançlarını terk etmeye davetediyor ve böylece "yaflam mücadele-

si"nin acımasızlı¤ına engel olabilecektüm ahlaki kıstasları hedef almıfl oluyor-du.

Bu nedenle Darwin'in teorisi, duyu-lur hale geldi¤i andan itibaren önce ‹n-giltere'deki sonra da tüm Batı'daki kuru-lu düzenin deste¤ini arkasında buldu.Kurdukları siyasi ve sosyal düzeni "bi-limsel" yönden meflru hale getiren bir te-oriyle karflılaflan emperyalistler, kapita-listler ve tüm di¤er materyalistler, bu te-oriyi sahiplenmekte gecikmediler. Ev-rim teorisi kısa zamanda, sosyolojidentarihe, psikolojiden siyasete kadar insantoplumlarını ilgilendiren her alanda tekkriter haline getirildi. Her alanda temelfikir "yaflam mücadelesi" ve "güçlü olankazanır" sloganıydı ve siyasi partiler,uluslar, yönetimler, ticari flirketler, fert-ler artık bu sloganlar ıflı¤ında yaflamayabaflladılar. Topluma hakim olan ideoloji-ler Darwinizm'i benimsedi¤i için, e¤i-timden sanata, siyasetten tarihe kadarher alanda üstü kapalı Darwinizm propa-gandası yapılmaya bafllandı. Her konuDarwinizm'le iliflkilendirilmeye ve Dar-winist bakıfl açısı ile açıklanmaya çalı-flıldı. Bunun sonucunda insanlar Darwi-nizm'i bilmese bile, Darwinizm'in ön-gördü¤ü hayatı yaflayan toplum model-leri oluflmaya baflladı.

Darwin'in kendisi de, evrime dayalıgörüfllerinin ahlaki anlayıfllara ve sosyalbilimlere uygulanmasını onaylıyordu.1869'da H. Thiel'e yazdı¤ı bir mektuptaDarwin flöyle diyordu:

Türlerin de¤iflimiyle ilgili bakıfl açıma

Harun Yahya (Adnan Oktar)

SOSYAL DARWIN‹ZM 161

Page 383:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

BBuu rreessiimmlleerr,, SSoossyyaall DDaarrwwiinniizzmm''iinn iinnssaann--ll››¤¤aa ggeettiirrddii¤¤ii bbeellaallaarr››nn ççookk kküüççüükk bbiirr bböö--llüümmüünnüü yyaannss››ttmmaakkttaadd››rr.. IIrrkkçç››ll››kk,, ffaaflfliizzmm,,kkoommüünniizzmm yyaa ddaa eemmppeerryyaalliizzmm aadd››nnaa yyaa--pp››llaann ççaatt››flflmmaallaarr SSoossyyaall DDaarrwwiinniizzmm''lleebbiirrlliikkttee bbiilliimmsseelllliikk kkiissvveessiinnee bbüürrüünnmmüüflfloolluuyyoorrdduu.. DDoo¤¤aaddaa hhaayyvvaannllaarr aarraass››nnddaavvaarr oolldduu¤¤uu iiddddiiaa eeddiilleenn ççaatt››flflmmaann››nn,, iinn--ssaann››nn ddaa ddoo¤¤aass››nnddaa oolldduu¤¤uu kkaabbuull eeddiill--mmiiflflttii.. GGüüççllüü ddeevvlleettlleerr bbuu bboozzuukk mmaanntt››¤¤››vvee DDaarrwwiinniizzmm''iinn ssllooggaannllaarr››nn›› kkuullllaannaarraakkzzaayy››ff mmiilllleettlleerrii eezzmmeeyyee vvee oonnllaarr›› yyookk eett--mmeeyyee ççaall››flfl››yyoorrllaarrdd››..

Page 384:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

benzer bazı fikirlerin, ahlaki ve sosyalsorunlar üzerinde uygulandı¤ını görüyo-rum. Bu konuyla çok ilgilendi¤ime inan-malısın. Önceleri, kendi görüfllerimin bukadar farklı ve önemli konulara uyarla-nabilece¤i bana pek gerçekleflebilir gibigelmemiflti.216

Do¤adaki çatıflmanın insanın da do-¤asında oldu¤unun kabul edilmesiyle,ırkçılık, faflizm, komünizm, emperya-lizm adına yapılan çatıflmalar, güçlü mil-letlerin zayıf gördükleri milletleri ezerekyok etmeye çalıflmaları artık bilimsellikkisvesine bürünmüfl oluyordu. Barbarcakatliamlar yapanlar, insanlara hayvan gi-bi davrananlar, milletleri birbirlerine dü-flürenler, ırklarından dolayı insanları ha-kir görenler, haksız rekabetle küçük ifl-letmeleri kapattıranlar, fakirlere yardımelini uzatmayanlar artık kınanmayacakveya engellenemeyecekti. Çünkü onlarbunu "bilimsel" bir do¤a kanununa uya-rak yapıyorlardı.

Bu yeni sözde bilimsel açıklamanınadı ise "Sosyal Darwinizm" olarak belir-lendi.

Günümüzdeki evrimci bilim adamla-rının en önde gelenlerinden biri olanAmerikalı paleontolog Stephen Jay Go-uld, bu gerçe¤i afla¤ıdaki sözleriyle ka-bul eder:

1859 yılında Türlerin Kökeni'nin yayım-lanmasından sonra esaret, kolonileflme,ırk farklılıkları, sınıf mücadelesi ve cin-sel roller hakkındaki tartıflmalar bilimbayra¤ı altında yürütülmeye bafllandı.217

Tarih profesörü Jacques Barzun,

Darwin, Marx, Wagner isimli kitabındamodern dünyanın korkunç ahlaki çökün-tüsünün bilimsel, sosyolojik ve kültürelsebeplerinin de¤erlendirmesini yapmak-tadır. Barzun'un kitabında yer alan fluyorumlar, Darwinizm'in dünya üzerinde-ki etkisi açısından dikkat çekicidir:

… 1870 ve 1914 yılları arasında her Av-rupa ülkesinde silahlanmayı isteyen birsavafl partisi, acımasız bir rekabeti iste-yen bireyci bir parti, geri kalmıfl insanlarüzerinde serbest bir el isteyen emperya-list bir parti, yabancılara karflı içten tas-fiyeyi sa¤layacak olan sosyalist bir partivardı… Bu partilerin tümü zaferi kutla-dıklarında ya da yenildiklerinde hattadaha önce, bilimin tekrar canlanması an-lamına gelen Spencer (Sosyal Darwi-nizm'in kurucusu) ve Darwin'i destekle-mifllerdi. Irk biyolojikti, sosyolojikti;Darwinciydi.218

The Moral Animal (Ahlakl› Hayvan)isimli kitabın yazarı Robert Wright, birevrimci olmasına ra¤men evrim teorisi-nin insanlık tarihine getirdi¤i belalarıflöyle özetler:

Evrim teorisi, insan iliflkilerine karflıuzun ve oldukça kirli bir tarihe sahiptir.Yüzyılın sonlarına do¤ru politik felsefeyede karıfltırılan teori, "Sosyal Darwinizm"adlı bir ideolojiye dönüfltürülmüfl ve ırk-çıların, faflistlerin ve en acımasız kapita-listlerin elinde koz olmufltur.219

SSppeenncceerr,, HHeerrbbeerrtt

Darwin'in prensiplerini sosyal yafla-ma uyarlayan ve Sosyal Darwinizm'in

Harun Yahya (Adnan Oktar)

SPENCER, HERBERT 163

Page 385:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

bafllıca teorisyeni olan Herbert Spencer'a

göre, e¤er bir insan fakirse bu onun ha-

tasıdır; hiç kimse bu insana yükselmesi

için yardım etmemelidir. E¤er bir insan

zenginse, bunu ahlaksızlıkla elde etmifl

olsa bile bu, onun becerisidir. Bu neden-

le, fakir biri ortadan silinirken zengin bi-

ri yaflamaya devam eder. ‹flte bu görüfl,

günümüzde toplumların hemen hemen

tamamına hakim olan görüfltür ve Dar-

winist-kapitalist ahlakın bir özeti niteli-

¤indedir. (bkz. Sosyal Darwinizm)

Bu ahlakın savunucusu olan Spencer,

1850 yılında Social Statistics (Sosyal ‹s-

tatistikler) adlı çalıflmasını tamamlamıfl,

devletin sa¤ladı¤ı her türlü yardım siste-

mine, sa¤lık koruma tedbirlerine, devlet

okullarına, zorunlu aflı uygulamalarına

karflı çıkmıfltır. Çünkü Sosyal Darwi-

nizm'e göre sosyal düzen, güçlünün ha-

yatta kalması prensibiyle oluflmufltur.

Zayıf olanın desteklenerek yaflatılması

bu prensibe aykırıdır. Zenginler daha uy-

gun oldukları için zengindir, bazı uluslar

di¤erlerini yönetir, çünkü onlardan daha

üstündü. Bazı ırklar da di¤erlerini bo-

yunduruk altına almıfltır, çünkü onlardan

daha akıllıdır. Spencer, bu tezinin insan

toplumlarına da uygulanmasını fliddetle

savunmufltur: "E¤er yaflamak için yeter-

li derecede tamamsalar, yaflarlar ve ya-

flamaları da iyidir. E¤er yaflamak için

yeterli derecede tamam de¤illerse, ölür-

ler ve ölmeleri de en iyisidir" sözleriyle

Sosyal Darwinizm'in insanlı¤a bakıflını

özetlemifltir.220

SSppoonnttaannee jjeenneerraassyyoonn

bkz. Abiyogenez

SSuuddaann kkaarraayyaa ggeeççiiflfl aaççmmaazz››

Evrim teorisine göre, hayat suda bafl-lamıfltır ve ilk geliflmifl hayvanlar balık-lardır. Ve yine teoriye göre bir gün bubalıklar kendilerini karaya do¤ru atmayabafllamıfllar ve nasıl olmuflsa olmufl yüz-geç yerine ayaklara, solungaç yerine deci¤erlere sahip olmufllardır!

Ço¤u evrim kitabı, bu büyük iddi-anın "nasıl"ına hiç girmez. En "bilimsel"kaynaklarda, "… ve canlılar sulardankaraya geçtiler" fleklinde geçifltirme bircümle ile bu iddianın temelsizli¤i örtbasedilir.

Bir balı¤ın sudan çıktı¤ında bir-ikidakikadan fazla yaflayamadı¤ını düflü-nürsek, sudan çıkan balıkların hepsi bir-iki dakika içinde teker teker ölecektir.Bu ifl isterse on milyon yıl sürsün, cevapyine aynıdır: Balıkların hepsi teker tekerölür. Çünkü akci¤er kadar kompleks birorgan, ani bir "kaza" yani mutasyon ileoluflmaz. Yarım akci¤er ise hiçbir ifle ya-ramaz.

Balıkların kara canlılarının atası ol-du¤u iddiası, fosil bulguları kadar anato-mik ve fizyolojik incelemeler tarafındanda geçersiz kılınmaktadır. Deniz canlıla-rı ile kara canlıları arasındaki büyükanatomik ve fizyolojik farkları inceledi-¤imizde, bu farkların rastlantılara dayalıkademeli bir evrim süreci tarafından gi-derilmesinin mümkün olmadı¤ını görü-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

SPONTANE JENERASYON164

Page 386:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

rüz. Söz konusu farkların en belirginleri-ni flöyle sıralayabiliriz:

1. A¤ırlı¤ın taflınması: Denizlerdeyaflayan canlılar kendi a¤ırlıklarını taflı-mak gibi bir sorunla karflılaflmazlar. Vü-cut yapıları da böyle bir iflleve yönelikde¤ildir. Oysa karada yaflayanların bü-yük bir kısmı enerjilerinin %40'ını vü-cutlarını taflımak için kullanırlar. Karayaflamına geçecek bir su canlısının buenerji ihtiyacını karflılayabilecek yenikas ve iskelet yapıları gelifltirmesi kaçı-nılmazdır, fakat bu kompleks yapılarınrastgele mutasyonlarla oluflması damümkün de¤ildir.

Evrimcilerin, Cœlacanth ve benzeribalıkları "kara canlılarının atası" olarakhayal etmelerinin asıl nedeni ise, bu ba-lıkların yüzgeçlerinin kemikli olufludur.Bu kemiklerin zamanla a¤ırlık taflıyıcıayaklara dönüfltü¤ünü varsayarlar. An-cak bu balıkların kemikleri ile kara can-lılarının ayakları arasında çok temel birfark vardır: Balıklardaki kemikler, canlı-nın omurgasına ba¤lı de¤ildir. Omurga-ya ba¤lı olmadıkları için de a¤ırlık taflı-ma gibi bir ifllev üstlenemezler. Karacanlılarında ise kemikler do¤rudanomurgaya ba¤lıdır. Dolayısıyla, bu yüz-geçlerin yavafl yavafl ayaklara dönüfltük-leri iddiası da temelsizdir.

2. Sıcaklı¤ın korunması: Karada ısıçok çabuk ve çok büyük farklarla de¤i-flir. Bir kara canlısının, bu yüksek ısıfarklılıklarına uyum sa¤layacak bir me-tabolizması vardır. Oysa denizlerde ısıçok a¤ır de¤iflir ve bu de¤iflim karadaki

kadar büyük farklar arasında olmaz. De-

nizlerdeki sabit sıcaklı¤a göre bir vücut

sistemine sahip olan bir canlı, karada ya-

flayabilmek için karadaki sıcaklık de¤ifli-

mine uyum sa¤layacak korunma siste-

mini kazanmak zorundadır. Kuflkusuz

balıkların karaya çıkar çıkmaz rastlantı-

sal mutasyonlar sonucunda böyle bir sis-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

BÖBREK ENGEL‹ 165

BBÖÖBBRREEKK EENNGGEELL‹‹BBaall››kkllaarr bbeeddeennlleerriinnddeekkii zzaarraarrll›› mmaaddddeelleerrii ddoo¤¤rruu--

ddaann ssuuyyaa bb››rraakk››rrllaarr.. KKaarraa ccaannll››llaarr››nn››nn iissee bbööbb--

rreekklleerree iihhttiiyyaaççllaarr›› vvaarrdd››rr.. DDoollaayy››ss››yyllaa ""ssuuddaann kkaa--

rraayyaa ggeeççiiflfl"" sseennaarryyoossuu,, bbööbbrreekklleerriinn ddee tteessaaddüü--

ffeenn oolluuflflmmaass››nn›› ggeerreekkttiirriirr.. OOyyssaa bbööbbrreekklleerr ssoonn

ddeerreeccee kkoommpplleekkss bbiirr yyaapp››yyaa ssaahhiippttiirr.. DDaahhaass›› bbiirr

bbööbbrree¤¤iinn ggöörreevviinnii yyaappaabbiillmmeessii iiççiinn eekkssiikkssiizz vvee

kkuussuurrssuuzz oollmmaass›› ggeerreekkiirr.. YYaallnn››zzccaa %%5500''ssii vveeyyaa

%%7700''ii,, hhaattttaa %%9900''›› oolluuflflmmuuflfl bbiirr bbööbbrree¤¤iinn hhiiççbbiirr

iiflfllleevvii yyookkttuurr.. EEvvrriimm tteeoorriissii ""kkuullllaann››llmmaayyaann oorr--

ggaann aatt››ll››rr"" vvaarrssaayy››mm››nnaa ddaayyaanndd››¤¤››nnaa ggöörree,,

%%5500''ssii ssaa¤¤llaamm oollmmaayyaann bbiirr bbööbbrreekk ddaahhaa eevvrrii--

mmiinniinn iillkk aaflflaammaass››nnddaa vvüüccuuttttaann aatt››llaaccaakktt››rr..

Page 387:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

teme kavufltuklarını öne sürmek son de-rece saçmadır.

3. Suyun kullanımı: Canlılar içinkaçınılmaz bir ihtiyaç olan su, kara orta-mında az bulunur. Bu nedenle suyun,hatta nemin ölçülü kullanılması zorunlu-dur. Örne¤in deri, su kaybetmeyi ve bu-harlaflmayı önleyecek yapıda olmalıdır.Canlı susama duygusuna sahip olmalı-dır. Oysa suda yaflayan canlıların susamaduygusu bulunmaz ve derileri de susuzortama uygun de¤ildir.

4. Böbrekler: Su canlıları, bafltaamonyak olmak üzere vücutlarında biri-ken artık maddeleri, bulundukları ortam-da su bol oldu¤undan hemen süzerekatabilirler. Karada ise suyun minimumdüzeyde kullanılması gerekmektedir. Bunedenle bu canlılar bir böbrek sisteminesahiptirler. Böbrekler sayesinde amon-yak üreye çevrilerek depolanır ve atı-mında minimum düzeyde su kullanılır.

Ayrıca böbre¤in çalıflmasını mümkün kı-lan yeni sistemlere ihtiyaç vardır. Sudankaraya geçiflin gerçekleflmesi için böbre-¤i olmayan canlıların bir anda geliflmiflbir böbrek sistemi edinmesi gerekir.

5. Solunum sistemi: Balıklar sudaerimifl halde bulunan oksijeni solungaç-larıyla alırlar. Suyun dıflında ise birkaçdakikadan fazla yaflayamazlar. Karadayaflamaları için bir anda kusursuz bir ak-ci¤er sistemi edinmeleri gerekir.

Tüm bu fizyolojik de¤iflikliklerin ay-nı canlıda tesadüfler sonucu ve aynı an-da meydana gelmesi ise elbette imkan-sızdır.

Evrimcilerin bu konudaki senaryosu-na göre, balıklar önce amfibiyenlere ev-rimleflmifllerdir. Ama bu senaryonunhiçbir delili yoktur. Yarı balık-yarı amfi-biyen bir canlının yafladı¤ını gösterentek bir fosil bile bulunamamıfltır. Omur-galı Paleontolojisi ve Evrim kitabının

EEvvrriimmccii yyaayy››nnllaarrddaa rreessiimmddeekkiinnee bbeennzzeerr hhaayyaallii ççiizziimmlleerrlleessaavvuunnuullaann ""ssuuddaann kkaarraayyaa ggeeççiiflfl"" sseennaarryyoossuu,, ggeerrççeekktteeeevvrriimm tteeoorriissiinniinn kkeennddii kkaabbuulllleerriiyyllee ddee ççeelliiflfleenn LLaammaarrkkiissttmmaanntt››kkllaarraa ddaayyaannmmaakkttaadd››rr..

SUDAN KARAYA GEÇ‹fi AÇMAZI166

Page 388:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yazarı olan ünlü evrimci Robert L. Car-

roll, bu gerçe¤i "erken amfibiyenlerlebalıklar arasında ara form fosillerinesahip de¤iliz" diyerek istemeden de olsa

ifade etmektedir.221 (bkz. Amfibiyen)

Evrimci paleontologlar Colbert ve

Morales ise, amfibiyenlerin üç sınıfı

olan kurba¤alar, semenderler ve sesil-

yenler hakkında flu yorumu yaparlar:

Palezoik devir amfibiyenlerinin ortak bir

ataya sahip olduklarını gösterebilecek

tek bir kanıt yoktur. Bilinen en eski kur-

ba¤alar, semenderler ve sesilyenler flu an

yaflamakta olan örneklerine son derece

benzerdirler.222

SSüürrüünnggeennlleerriinn kköökkeennii

Dinozor, kertenkele, kaplumba¤a ya

da timsah gibi canlılar, "sürüngenler"

olarak bilinen aileye aittir. Dinozor gibi

bazı sürüngenlerin soyu tükenmifltir,

ama bazıları hala yaflamaktadır. Sürün-

genlerin kendilerine has özellikleri var-

dır. Hepsinin vücudu, "pul" olarak ad-

landırılan sert kabuklarla kaplıdır. So-

¤ukkanlıdırlar, yani kendi vücut ısılarını

üretemezler. Bu yüzden de her gün gü-

nefle çıkıp vücutlarını ısıtma ihtiyacı du-

yarlar. Yavrularını ise yumurtlayarak

dünyaya getirirler.

Bu canlıların kökeni ele alındı¤ında,

evrim teorisinin yine açmazda oldu¤u

görülür. Bu konudaki Darwinist iddia,

sürüngenlerin amfibiyenlerden evrim-

leflti¤i fleklindedir. Ama bu iddiayı des-

tekleyecek hiçbir somut bulgu yoktur.Aksine, amfibiyenler ile sürüngenlerarasında yapılabilecek bir inceleme, ikicanlı grubu arasında çok büyük fizyolo-jik farklar bulundu¤unu ve "yarı sürün-gen-yarı amfibiyen" bir canlının yaflamaihtimali olmadı¤ını göstermektedir.

Bunun bir örne¤i, iki farklı canlı gru-bunun yumurta yapılarıdır. Amfibiyenleryumurtalarını suya bırakırlar. Yumurta-lar su içindeki geliflimleri için uygun biryapıdadırlar; son derece geçirgen ve flef-faf bir zar ve jölemsi bir kıvama sahip-tirler. Oysa sürüngenler karada yumurt-larlar ve dolayısıyla yumurtaları da kara-daki kuru iklime uygun olarak yarat›l-m›flt›r. "Amniotik yumurta" olarak da bi-linen sürüngen yumurtasının sert kabu¤uhava geçirir, ama su geçirmez. Bu saye-de yavrunun ihtiyaç duydu¤u sıvı, o yu-murtadan çıkıncaya kadar saklanır.

Amfibiyen yumurtaları e¤er karayabırakılacak olsa, kısa zamanda kuruya-cak ve içindeki embriyolar da ölecektir.Bu durum, sürüngenlerin kademeli ola-rak amfibiyenlerden evrimlefltikleriniöne süren evrim teorisi açısından açıkla-namayan bir sorundur. Çünkü karada ya-flam bafllayacaksa, amfibiyen yumurtası-nın tek bir nesil içinde amniotik yumur-taya dönüflmesi zorunludur. Bunun ev-rim mekanizmaları olarak öne sürülendo¤al seleksiyon-mutasyon tarafındannasıl yapılmıfl olabilece¤i açıklanama-maktadır.

Öte yandan, fosil kayıtları da sürün-genlerin kökenini evrimci bir açıklama-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

SÜRÜNGENLER‹N KÖKEN‹ 167

Page 389:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

dan yoksun bırakmaktadır. Ünlü evrimcipaleontologlardan Lewis L. Carroll,"Sürüngenlerin Kökeni Sorunu" bafllıklıbir makalesinde bu gerçe¤i flöyle kabuleder:

Ne yazık ki sürüngenlerin ortaya çıkıflı

öncesinde var olan tek bir sürüngen ata-

sı örne¤i yoktur. Bu ara formların olma-

yıflı, amfibiyen-sürüngen geçifli hakkın-

daki ço¤u problemi çözümsüz bırakmak-

tadır.223

Omurgalı paleontolojisi konusundaotorite sayılan Robert Carroll ise "en er-ken sürüngenlerin, tüm amfibiyenlerdençok farklı olduklarını ve atalarının halabelirlenemedi¤ini" kabul etmek zorundakalır.224

Aynı gerçek Stephen Jay Gould tara-fından da kabul edilmekte ve Gould,"hiçbir fosil amfibiyen, tümüyle karada

yaflayan omurgalıların (sürüngen, kuflve memelilerin) atası olarak görünmü-yor" demektedir.225

fiimdiye dek "sürüngenlerin atası"olarak gösterilmeye çalıflılan en önemlicanlı ise, Seymouria adlı amfibiyen türüolmufltur. Oysa Seymouria'nın bir araform olamayaca¤ı, Seymouria'nın yer-yüzünde ilk kez ortaya çıkıflından 30milyon yıl öncesinde de sürüngenlerinyaflamıfl olmasının bulunmasıyla ortayaçıkmıfltır. (bkz. Seymouria)

"Sürüngenlerin atası"nın, sürüngen-lerden çok sonra yaflamıfl olması elbetteimkansızdır. Bilimsel bulgular, sürün-genlerin yeryüzünde evrim teorisininöne sürdü¤ü gibi kademeli bir geliflimlede¤il, hiçbir ataları olmadan bir anda or-taya çıktıklarını göstermektedir.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

SSeeyymmoouurriiaaffoossiillii

SÜRÜNGENLER‹N KÖKEN‹168

Page 390:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 391:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 392:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

TTaabbiiaatt AAnnaa KKaavvrraamm››nn››nn

aakk››lldd››flfl››ll››¤¤››

Darwin'i etkisi altına alan ve onukarflılafltı¤ı canlılara yaratılmıfllık teme-linden farklı bir açıklamaya zorlayan dü-flünce akımı, 19. yüzyılın din-dıflı atmos-ferinin en önemli ürünlerinden biri olannatüralizmdi. Natüralizm, do¤adan veduygularla algılanan dünyadan baflka birgerçeklik tanımayan düflünce akımıydı.Bu sapk›n görüfle göre do¤a, kendi ken-disinin yaratıcısı ve hakimiydi. "Tabiatana" gibi kavramlar ya da "do¤a insanaflu yetene¤i vermifl, do¤a bu canl›y› böy-le yaratmıfl" gibi klifleleflmifl sözler, na-türalizm akımının toplum zihnine yer-lefltirdi¤i önkabullerin birer sonucudur-lar.

Evrimciler tüm canlılara sahip ol-dukları özellikleri verenin "tabiat ana"oldu¤unu söylerler. "Tabiat ana" ise bil-di¤imiz tafl, toprak, su, a¤aç, bitki,vs.den oluflur.Tabiatın bu parçalarınıncanlılara bilinçli ve akıl yüklü eylemleryaptırması ya da canlıları programlamakiçin gerekli akla ve yetene¤e sahip olma-sıysa mümkün de¤ildir. Çünkü do¤adagördü¤ümüz herfley yaratılmıfltır ve do-layısıyla bunlar yaratıcı olamaz. Canlılarsahip oldukları üstün özellikleri kendiakılları ile bulup yapmadıklarına ve buözellikleri ile do¤duklarına göre, buözellikleri onlara veren, onları bu tavır-ları gösterecek flekilde yaratan üstünakıl ve ilim sahibi bir Yaratıcı vardır.Yüce Allah üstün güç sahibi Yarat›c›-m›z'd›r.

TTaakkssoonnoommii

Canlılar biyologlar tarafından belirlisınıflandırmalara ayrılırlar. "Taksonomi"ya da "sistematik" olarak da bilinen busınıflandırma, 18. yüzyıl bilim adamıCarolus Linnaeus'a kadar uzanır. Linna-eus'un kurdu¤u sınıflandırma sistemi gü-nümüze kadar gelifltirilerek devam et-mifltir.

Bu sınıflama içinde hiyerarflik kate-goriler vardır. Canlılar ilk önce"alem"lere ayrılırlar; bitkiler ya da hay-vanlar alemi gibi. Sonra bu alemler ken-di içinde filumlara (flubelere) bölünür.Filumlar da daha alt gruplara ayrılır. Sı-nıflama yukarıdan afla¤ı flu flekildedir:226

Alem (Kingdom)Filum (Phylum, ço¤ulu Phyla)Sınıf (Class)Takım (Order)Aile (Family)Cins (Genus, ço¤ulu Genera)Species (Tür)Bugün biyologların ço¤unlu¤u, befl

ayrı alem oldu¤unu kabul eder. Bitkilerve hayvanların yanında, mantarlar, mo-nera (bakteriler gibi hücre çekirde¤i ol-mayan tek hücreliler) ve protista (alglergibi çekirde¤i olan hücreler) ayrı bireralem sayılır. Bunların en önemlisi, kufl-kusuz hayvanlar alemidir. Hayvanlaraleminin kendi içindeki en büyük bölün-me, farklı filumlardır. Bu filumlar belir-lenirken her birinin tamamen farklı vü-cut planlarına sahip oldukları göz önün-de bulundurulmufltur. Örne¤in arthro-podlar (eklem bacaklılar) kendilerine

TAB‹AT ANA KAVRAMININ AKILDIfiILI⁄I 171

Page 393:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

has bir filumdur ve filuma dahil edilentüm canlılar temelde benzer bir vücutplanına sahiptir. Chordata olarak adlan-dırılan filum ise, merkezi bir sinir a¤ınasahip olan canlıları barındırır. Bizim içintanıdık olan balıklar, kufllar, sürüngenler,memeliler gibi hayvanların tümü, Chor-data'nın bir alt sınıfı olan omurgalılarkategorisine dahildir.

TTaauunngg ÇÇooccuu¤¤uu ffoossiillii

Bütün Australopithecus fosilleri Af-rika kıtasının güney kısmında bulun-mufltur. Bu türe "Güney Afrika maymu-nu" anlamına gelen Australopithecus is-minin takılmasının nedeni, bu hayvanla-rın günümüzde yaflayan maymunlarlaçok benzer özelliklere sahip olmalarıdır.

Bu türe ait oldu¤u iddia edilen ilk fo-siller 1924 yılında Güney Afrika'nın Ta-ung bölgesindeki bir kömür madenindebulundu. Australopithecus olarak tanım-lanan ilk fosil, genç bir maymunun yüzve alt çene kemikleri ile 410 cc hacimlikafatasından oluflmaktaydı. Fosili bulankifliler bunu Witwater Üniversitesi'ndeanatomi profesörü olan Dr. RaymondDart'a götürdüler.

Dr. Raymond Dart bu fosilin kafata-sının ince yapısına dayanarak ve diflleri-nin insan difline benzedi¤ini düflünerekbunun bir hominid fosil oldu¤unu önesürdü. Kısa bir süre sonra da Nature der-gisinde "Australopithecus: Güney Afri-ka'daki Maymun Adam" isimli bir ma-kale yayınladı. Fosilin aslında bir flem-

panzeye ait oldu¤unu söyleyen döneminbilim adamları Dart'ı pek ciddiye alma-mıfllardı. Ancak bunun bir hominid oldu-¤u fikrinde ısrar eden Dart, ünlü bir fi-zikçi olan Dr. Robert Broom'u da iknaederek hayatının geri kalanını yeni bul-du¤u tür için destek aramaya adadı. Hat-ta o zamanlar buldu¤u fosile bilim çev-relerinde alaycı bir flekilde "Dart Bebe-¤i" ismi takılmıfltı. Daha sonraları ev-rimciler bu fosile sahip çıkarak Austra-lopithecines ismini verdikleri yeni birtür uydurdular. ‹lk bulunan fosile deAustralopithecus africanus ismini taktı-lar.

Genç bir bireye ait oldu¤u düflünül-dü¤ünden "Taung Çocu¤u" ismi takılanbu fosilin bulunmasından sonra bafltaLeakey ailesi olmak üzere di¤er pale-oantropologlar da arafltırmalarını hızlan-dırdılar. 1950'li yıllarda National Geog-raphic dergisinin finansmanıyla yapılankazılarda Güney Afrika Kromdraii,Swartkrans ve Makapansgat'ta da Aust-ralopithecus oldu¤u kabul edilen baflkafosiller bulundu. Bu maymun fosilleri-nin bir kısmı daha kaba yapılı, bir kısmıda daha narin, ufak tefek ve ince yapılıy-dı. Kaba yapılı olan, di¤erinden çok da-ha cüsseli ve a¤ırdı, daha büyük alt çe-neye ve en belirgin özellik olarak kafası-nın üzerinde kemiksi bir çıkıntıya sahip-ti. Bütün bunlar bugünkü difli ve erkekmaymunlar arasında da mevcut olan cin-siyet farklılaflmasının tipik birer örne¤iolmasına ra¤men, bilim adamları bunla-rı ısrarla ayrı türler olarak yorumladılar.

TAUNG ÇOCU⁄U FOS‹L‹

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

172

Page 394:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Dart, Australopithecus africanus is-mi takılan fosili öne sürdükten sonra za-manın bilim adamlarından önemli tepki-ler almıfltı. Dart'ın buldu¤u fosil üzerineyorum yapan zamanın belli bafllı anato-mistlerinden Arthur Keith flöyle diyordu:

(Dart'ın) iddiası çok saçmadır, Africanuskafatası genç bir antropoid... Ve bugünyaflamakta olan iki antropoid grubu olangoril ve flempanzelere o kadar benziyorki, bu fosili bu gruba dahil etmek için dü-flünmeye bile gerek yoktur.227

Evrimci paleoantropologlara göreAustralopithecuslar'ın insanlarla paylafl-tıkları ortak özellik, a¤açları terk ederekiki ayaklılı¤a uyum sa¤lamıfl olmalarıy-dı. Dart, buldu¤u "Taung Çocu¤u" fosi-linin iki aya¤ı üzerinde durabildi¤i sonu-cuna ise fluradan varmıfltı: Kafatasında,"magnum" adı verilen omurili¤in geçti¤ikısım, Dart'a göre insandakinden geride,ancak maymununkinden ilerideydi. Bu

noktadan yola çıkarak hayvanın iki aya-

¤ı üzerinde durabildi¤ini iddia etmek-

teydi. O dönemde bilim adamları tara-

fından kabul görmeyen bu teori, 1950'li

yıllarda tekrar benimsendi. Ancak elde

tam olarak iki ayaklılık tahmini yapma-

ya imkan verebilecek, bir iskelet parçası

yoktu. Elde olan örnekler, kafatası ve ol-

dukça da¤ınık haldeki birkaç uyluk, kal-

ça ve ayak kemi¤inden ibaretti. Ancak

yine de evrimciler iki ayaklılık konusun-

daki ısrarlarını sürdürdüler.

Lord Zuckerman (Dr. Solly Zucker-

man) dünya üzerinde Australopithecinesailesini belki de en ayrıntılı olarak ince-

lemifl kifliydi. Bir evrimci olmasına kar-

flın Zuckerman Australopithecuslar'ın

maymundan baflka bir fley olmadıklarını

düflünüyordu. Beraberindeki dört kiflilik

arafltırma ekibiyle zamanın en geliflmifl

anatomik inceleme metotlarını kullanan

Zuckerman, 1954'te bafllayan ve birkaç

yıl süren arafltırma ve incelemelerden

sonra bu yaratıkların iki ayakları üzerin-

de durmadıklarını ve insanla maymun

arası bir forma sahip olmadıklarını açık-

ladı. Lord Zuckerman ve ekibinin sonuç

raporu flöyleydi:

Bu yaratıklar bugün yaflayan hiçbir pri-

mat türüyle aynı olmamalarına ra¤men,

insan türüyle de iliflkili oldukları söyle-

nemez. Bu yaratıkların dik durdukları ve

yürüdükleri hakkındaki anatomik temel,

bunların insan dıflı primatların bir var-

yantı fleklinde yürüdükleri teorisinden

çok daha çürüktür. Bu sebeple bu teori

kabul edilemez.228

Harun Yahya (Adnan Oktar)

TAUNG ÇOCU⁄U FOS‹L‹ 173

TTaauunngg ÇÇooccuu¤¤uu ffoossiillii

Page 395:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

1950'lerin ortalarında Zuckerman ta-

rafından ortaya konulan bu yargılar, son-

raki arafltırmacılar tarafından da do¤ru-

landı. Bir beyin uzmanı olan Dean Falk,

1975'te yayınladı¤ı makalesinde Taung

kafatasının ait oldu¤u türün, yavru bir

maymun oldu¤unu açıkladı. "Dart, Ta-ung'un beyninin insana benzedi¤ini söy-lemiflti. Ancak bunun yanlıfl oldu¤u an-laflılmıfl bulunuyor... Taung'un hominidözellikleri abartılıdır" diyen Falk flöyle

devam ediyordu:

‹nsanlar gibi maymunlar da büyürken

birtakım evrelerden geçmektedirler. Bu

fosillerin analizinde Dart, bu evreleri ve

kalın kafl çıkıntısı, kalın boyun, kafadaki

kemiksi çıkıntı gibi özelliklerin genç

maymunlarda bulunmayıflını dikkate al-

mamıfltır. Henüz ergenli¤e ulaflamamıfl

maymunlarda bu tip oluflumlara rastlan-

maması çok do¤aldır... Dart yuvarlak ka-

fatası ve omurili¤in pozisyonu gibi olu-

flumları açıklarken de taraflı bir flekilde

bunun genç bir maymuna de¤il bir homi-

nide ait olması gerekti¤ini düflünmüfl-

tür.229

Bu arada, Australopithecus africa-nus'un hominid olarak tanımlanan en

önemli özelli¤i, yani kafl çıkıntılarının

olmayıflı, bugün yaflamakta olan genç

gorillerde de görülen bir durumdur. Tüm

bunlardan anlaflılmaktadır ki, evrimciler

tarafından Australopithecus africanusolarak adlandırılan kafatası, insanın bir

atasına de¤il, geçmiflte ince yapılı, muh-

temelen de genç bir maymuna aittir.

TTeekk hhüüccrreelliilliikktteenn ççookk

hhüüccrreelliillii¤¤ee ggeeççiiflfl yyaallaann››

Evrim senaryosuna göre tesadüf ese-ri ortaya çıkan tek hücreli canlılar tümcanlılı¤ın ilkel atalarını oluflturmufllar-dır. Oluflan bu tek hücreli canlı ise za-man içerisinde ço¤alarak di¤er çok hüc-reli organizmaları meydana getirmifltir.Evrimci bir kaynakta bu hayali geliflimsüreci flöyle açıklanmaktadır:

Tek hücreli organizma, nedenleri tümüy-le anlaflılmayan bir karmaflıklaflma e¤ili-mi taflıyordu. Bu e¤ilimin nedeni, belkide büyüme ya da daha etkili bir yapıedinme ihtiyacıydı. Hücrenin büyümesi,hücredeki çekirdek sayısında bir artıflayol açtı. Söz gelimi, bazı amiplerin 50 çe-kirdekleri vardı. Öte yandan hücrelerinkoloniler halinde gruplaflması, görev bö-lümüne ve etkilili¤in artmasına yol açtı.Böyle kolonilerde hücreler eflitti ama, de-¤iflik ifllevler için farklılaflmaya baflla-mıfllardı.

Evrimcilere göre bu farklılaflma, tekhücreden çok hücreye geçiflin ilk adı-mıydı. Geliflmenin bu aflamasında tamanlamıyla çok hücreli olmayan organiz-malar, kolonilerdeki hücreler arasındakiifl bölümünün artmasıyla gerçekten çokhücreli oldular. Hücreler, ba¤ımsız ola-rak yaflama yeteneklerini yitirdiler ve biranlamda çok hücreli organizmalar olufl-turdular…

Bu senaryonun devam› flöyledir: Be-sin bulma ve ba¤ımsız hareket etme ihti-yacı arttıkça ya da toplu halde yaflama-nın canlı kalma yönünden avantajları or-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

TEK HÜCREL‹L‹KTEN ÇOK HÜCREL‹L‹⁄E GEÇ‹fi YALANI174

Page 396:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

taya çıktıkça, hücreler arasındaki farklarda belirginleflti. Nedeni ne olursa olsun,

hücreler farklılaflmayı ve ifl bölümünüartırmayı sürdürdüler. Evrim sürecininbu aflamasında hücreler, çok hücreli or-ganizmalar› oluflturdular...230

Bu masalsı görüflün temelinde tekhücreli canlıların ilkel, basit organizma-lar olarak kabul edilmesi bulunmaktadır.Ancak ne tek hücreli organizmalar ev-rimcilerin öne sürdükleri gibi basit can-lılardır, ne de yukarıda ifade edilen ka-rarları alacak, görevleri edinecek bir bi-lince sahiplerdir. Tek hücreli canlılar çokhücreli canlılara kıyasla daha basit biryapıya sahip olabilirler ancak bu, tekhücreli organizmaların ilkelli¤ine hiçbirzaman delil olarak öne sürülemez. Nite-kim bir bakteri tek hücreli bir canlı ol-masına karflın, inceleyenleri hayrete dü-flürecek bir kompleksli¤e sahiptir.

Darwinistlerin "basit" olarak tanımla-dıkları bakteriler için ünlü ‹ngiliz ZoologSir James Gray flunları söylemektedir:

Bir bakteri insanın bildi¤i herhangi bir

cansız sistemden çok daha komplekstir.Dünyada, en küçük canlı organizmanınbiyokimyasal faaliyetiyle rekabet edecekbir laboratuvar yoktur.231

Bütün bunlar bakterilerin son derecedetaylı özelliklere sahip olduklarını gös-termektedir. Evrimci James A. Shapiro,bakterinin sahip oldu¤u bu özellikler ne-deni ile kompleks bir canlı oldu¤unu iseflu flekilde itiraf etmektedir:

Bakteriler çok küçük olmalarına ra¤men,bilimsel tanımlamanın çok ötesine gidenbiyokimyasal, yapısal ve davranıflsalkomplekslikler gösterirler. Günümüzdekimikroelektronik devrimine uygun olarak,bakterilerin büyüklü¤ünü basitlikten zi-yade komplekslikle eflit saymak dahamantıklı olabilir... Bakteriler olmaksızınyeryüzünde hayat flu anki haliyle var ola-mazdı.232

TTeeoorrii

Çok sayıda gözlem ve deneylerledesteklenebilen bir hipoteze "teori" (ku-ram) denir. (bkz. Hipotez) Bir baflka de-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

TEOR‹ 175

BBaakktteerriilleerr ççookk kküüççüükk oollmmaallaarr››nnaa rraa¤¤mmeenn,,ggeerreekk yyaapp››llaarr›› ggeerreekkssee ddee iiflfllleevvlleerrii bbaakk››mm››nn--ddaann ssoonn ddeerreeccee kkoommpplleekkss öözzeelllliikklleerreessaahhiippttiirrlleerr..

Page 397:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yiflle teori kökleflmifl bir hipotezdir. An-cak teori deneylerle ispatlanmıfl olması-na ra¤men, bunun aksinin ispatlanmasıda mümkündür. Örne¤in Dalton'un atomteorisi olarak bilinen "atom, maddeninbilinmeyen en küçük parçasıdır" iddiasıgünümüzde geçerlili¤ini yitirmifltir.233

Geliflen bilim ve teknoloji atomdan çokdaha küçük parçaların -örne¤in kuarkla-rın- varlı¤ını ortaya koymufltur.

Bilimsel bir teori, do¤adaki gözlem-lenebilen bazı gerçekleri deneyler yo-luyla açıklama giriflimidir. Sık sık tek birdo¤al olay aynı zamanda bir teori, birgerçek ve bir kanuna iliflkin olarak anla-tılabilir. Örne¤in yerçekimi bir gerçektir.Çekim kuvvetinin kendisini göremesekde, bu gücün etkisini yere bir fley düflür-dü¤ümüzde görürüz. Bu çekimin nasılgerçekleflti¤i sorusunu anlatan bir deyerçekimi teorisi vardır. Yerçekimininnasıl iflledi¤ini gerçekte bilemesek debunu açıklamaya çalıflan teoriler vardır.Isaac Newton tarafından formüle edil-mifl olan yerçekimi kanunu bunlardanbiridir. Özetle bilimsel bir gerçek göz-lemlenebilen do¤al bir olaydır, bilimselbir teori bu do¤al olayın nasıl iflledi¤ininve bilimsel bir kanun da bu do¤al olayınmatematiksel tarifidir.

Ampirik (deneysel) bilimin enönemli gereklili¤i, incelemek istedi¤i-miz bir nesnenin ya da olayın gözlemle-nebilir olmasıdır. ‹kinci koflul ise bu nes-ne veya olay tekrar edilebilmelidir. So-nuç olarak gözlemlenebilir ve tekrar edi-lebilir bir olay hakkında yapaca¤ımız

herhangi bir açıklama test edilebilmeli-dir. Böylece bir deneyin teoriyi çürütüpçürütmedi¤ini tespit etmemiz mümkünolur. E¤er bir kimsenin bir olay hakkın-da getirdi¤i açıklama hiç kimsenin testedemeyece¤i veya çürütemeyece¤i fle-kilde ise, bu bir teori olmayacak birinanç olacaktır. 234

Evrimciler de ana evrimsel de¤iflim-lerin çok yavafl ya da insanların hayatsürelerinde gözlemleyemeyecekleri fle-kilde çok nadir oldu¤unu söylerler. Ev-rimci Theodosius Dobzhansky'e göreevrimsel de¤iflimler meydana geldi¤indebile, do¤a tarafından "nadir, tekrarı ol-mayan ve aksi yönde de¤ifltirilemeyen"fleylerdir. Tanınmıfl evrimcilerden PaulEhrlich ise evrim teorisinin hiçbir göz-lemle çürütülemez oldu¤unu, dolayısıy-la ampirik bilimin dıflında kabul edilme-si gerekti¤ini savunur.235

Di¤er taraftan da evrimciler evriminiki flekilde gerçekleflti¤ini öne sürerek -gözlemlenebilir mikro evrim ve gözlem-lenemeyen makro evrim-, bu hayali sü-reci bilimsel bir gerçek olarak yansıtma-ya çalıflırlar. (bkz. Mikro evrimin geçer-sizli¤i; Makro evrim masal›) Makro ev-rim evrimcilere göre sürüngenlerin kufl-lara, maymunların insanlara de¤iflimiiçin gerekli olan sınırsız varyasyon süre-cidir. Ancak kimse bunun gerçekleflti¤i-ne flahit olmamıfltır.236 Mikro evrim iseevrimcilere göre gözlemleyebilece¤i-miz, çeflit üreten belirli bir türün sınırlıvaryasyon sürecidir. Ancak mikro evrimolarak öne sürülen de¤iflimler yeni bir

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

TEOR‹176

Page 398:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

tür, yeni bir özellik ortaya çıkarmamak-

tadır. Dolayısıyla iddia edildi¤i gibi ev-

rimlefltirici mekanizmalar de¤ildir. Ayrı-

ca mikro evrim kelimesi makro evrim

oluflturan varyasyon çeflidinin oldu¤unu

ima etmek amacıyla söylenir. (bkz. Var-

yasyon) Böylece hiçbir kanıtı olmayan

gözlemlenemeyen bir olay tahmin edil-

mifl olur.

Bu sebeplerden ötürü evrim gözlem-

lenemez, tekrar edilemez ve onun için

bilimsel bir gerçek ya da teori de¤ildir.

Ayrıca evrim teorisi bir kısım çevrelerin

sandıkları ya da göstermeye çalıfltıkları

gibi "açık bir bilimsel gerçek" de de¤il-

dir.237 Aksine, evrim teorisi ile bilimsel

bulgular karflılafltırıldı¤ında ortaya çok

büyük bir çeliflki çıkmaktadır. Evrim te-

orisi hayatın kökeni, popülasyon geneti-

¤i, karflılafltırmalı anatomi, paleontoloji

ve biyokimyasal sistemler gibi pek çok

farklı alanda, ünlü bir biyokimyacı olan

Prof. Michael Denton'ın ifadesiyle

"kriz" içindedir.238

TTeerrmmooddiinnaammii¤¤iinn ‹‹kkiinnccii

KKaannuunnuu ((EEnnttrrooppii KKaannuunnuu))

Termodinami¤in ‹kinci Kanunu, ev-

rende kendi haline, do¤al flartlara bırakı-

lan tüm sistemlerin zamanla do¤ru oran-

tılı olarak düzensizli¤e, da¤ınıklı¤a ve

bozulmaya do¤ru gidece¤ini söyler. Ay-

nı gerçek "Entropi Kanunu" olarak da

ifade edilir. Entropi, fizikte, bir sistemin

içerdi¤i düzensizli¤in ölçüsüdür. Bir sis-

temin düzenli, organize ve planlı bir ya-pıdan düzensiz, da¤ınık ve plansız birhale geçmesi o sistemin entropisini artı-rır. Bir sistemdeki düzensizlik ne kadarfazlaysa, o sistemin entropisi de o kadaryüksek demektir.

Bu gerçek hepimizin yaflamları sıra-sında da yakından gözlemledi¤i bir du-rumdur. Örne¤in bir arabayı çöle götü-rüp bırakır ve aylar sonra durumunukontrol ederseniz, elbette ki onun eski-sinden daha geliflmifl, daha bakımlı birhale gelmesini bekleyemezsiniz. Aksinelastiklerinin patlamıfl, camlarının kırıl-mıfl, kaportasının paslanmıfl, motorununçürümüfl oldu¤unu görürsünüz. Ya daevinizi "kendi haline" bırakırsanız, hergeçen gün daha düzensizleflti¤ini, da¤ıl-dı¤ını, tozlandı¤ını görürsünüz. Ancakbilinçli bir müdahale ile (yani evi temiz-leyip düzenleyerek) bu süreci geriye çe-virebilirsiniz.

Termodinami¤in ‹kinci Kanunu yada di¤er adıyla Entropi Kanunu, do¤ru-lu¤u teorik ve deneysel olarak kesin bi-çimde kanıtlanmıfl bir kanundur. Öyle kiyüzyılımızın en büyük bilimadamı kabuledilen Albert Einstein, bu kanunu "bütünbilimlerin birinci kanunu" olarak tanım-lamıfltır. Amerikalı bilimadamı JeremyRifkin, Entropy: A New World View(Entropi: Yeni Bir Dünya Görüflü) adlıkitabında flöyle der:

Entropi Kanunu, tarihin bundan sonrakiikinci devresinde, hükmedici düzen flek-linde kendini gösterecektir. Albert Eins-tein, bu kanunun bütün bilimlerin birinci

Harun Yahya (Adnan Oktar)

TERMOD‹NAM‹⁄‹N ‹K‹NC‹ KANUNU 177

Page 399:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kanunu oldu¤unu söylemifltir; Sir ArthurEddington ondan, bütün evrenin en üstünmetafizik kanunu olarak bahseder.239

Entropi Kanunu, evrenin her türlüdo¤aüstü müdahaleye kapalı bir maddeyı¤ını oldu¤unu iddia eden materyalizmikesin biçimde geçersiz kılar. Çünkü ev-rende çok belirgin bir düzen vardır, amaevrenin kendi kanunları bu düzeni boz-maya yöneliktir. Bundan iki sonuç çık-maktadır:

1) Evren materyalistlerin iddia etti¤igibi sonsuzdan beri var olamaz. Çünküe¤er böyle olsa, Termodinami¤in ‹kinciKanunu, flimdiye kadar çoktan evrende-ki entropiyi maksimum düzeye çıkarmıfl

olurdu ve evren, hiçbir düzene sahip ol-mayan tekdüze (homojen) bir madde yı-¤ını haline gelirdi.

2) Big Bang'in ardından evrenin hiç-bir do¤aüstü müdahale ve kontrol olma-dan flekillendi¤i iddiası da geçersizdir.Çünkü Big Bang'in ardından ortaya çı-kan evren, sadece düzensizli¤in hükümsürdü¤ü bir evrendir. Ama bu evrendegiderek düzenlilik artmıfl ve evren bu-günkü düzenli yapısına kavuflmufltur.Bu, do¤a kanunlarına (entropi yasasına)aykırı bir biçimde gerçekleflti¤ine göre,demek ki evren do¤aüstü bir yaratılıflladüzenlenmifltir.

Evrende hüküm süren düzen de, biz-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

BBiirr aarraabbaayy›› ddoo¤¤aall flflaarrttllaarraa bb››rraakk››rrssaann››zz,, mmuuttllaakkaa yy››pprraann››rr,, ppaassllaann››rr vvee ççüürrüürr.. AAyynn›› flfleekkiillddee,, bbii--lliinnççllii bbiirr ddüüzzeennlleemmee oollmmaadd››¤¤›› ssüürreeccee,, eevvrreennddeekkii ttüümm ssiisstteemmlleerr bboozzuullmmaayyaa ddoo¤¤rruu ggiiddeerr.. BBuu,,kkaaçç››nn››llmmaazz bbiirr ddoo¤¤aa yyaassaass››dd››rr..

TERMOD‹NAM‹⁄‹N ‹K‹NC‹ KANUNU178

Page 400:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

lere evrene hakim olan üstün bir Aklın

varlı¤ını gösterir. Nobel ödüllü ünlü Al-

man fizikçi Max Planck, evrendeki bu

düzeni flöyle açıklar:

Özetlemek gerekirse, pozitif bilimler ta-rafından do¤anın dev yapısı hakkında bi-ze ö¤retilen herfley, kesin bir düzenin hü-küm sürdü¤ünü göstermektedir; bu, in-san zihninden ba¤ımsız bir düzendir. Al-gılarımızla tanımlayabildi¤imiz kadarıy-la, bu düzen ancak amaçlı bir düzenlemesayesinde ortaya çıkmıfl olabilir. Dolayı-sıyla evrenin bilinçli bir düzene sahip ol-du¤una dair açık kanıt vardır.240

Evrenin sonsuzdan beri var oldu¤u-nu ve hiçbir biçimde düzenlenmedi¤inisavunan materyalizm, evrendeki büyükdenge ve düzen karflısında büyük bir aç-mazdadır. Ünlü ‹ngiliz fizikçi Paul Davi-es, bunu flöyle ifade eder:

Evrende nereye bakarsak bakalım, enuzaktaki galaksilerden atomun derinlik-lerine kadar, bir düzenle karflılaflırız...Bu düzenli, özel evrenin merkezinde "bil-gi" kavramı yatmaktadır. Yüksek derece-de özelleflmifl olan ve organize edilmiflbir düzenleme sergileyen bir sistem, tarifedilebilmek için çok yo¤un bir bilgi ge-rektirir. Ya da bir baflka deyiflle bu sistemyo¤un bir "bilgi" içermektedir...

Bu durumda çok merak uyandırıcı bir so-ru ile karflı karflıya geliriz. E¤er bilgi vedüzen, sürekli olarak yok olmaya yönelikdo¤al bir e¤ilime sahiplerse, Dünya'yıçok özel bir yer kılan bütün o bilgi ilkbaflta nereden gelmifltir? Evren, zembe-re¤i yavafl yavafl boflalan bir saate ben-zemektedir. Öyleyse ilk baflta nasıl kurul-

mufltur?241

Einstein ise, evrendeki söz konusudüzenin "beklenmedik" bir fley oldu¤u-nu ve aslında bir "mucize" sayılması ge-rekti¤ini flöyle açıklamıfltır:

Açıkçası, a priori (önkabul) olarak, Dün-ya'nın, ancak bizim onu düzenleyici aklı-mızla düzenledi¤imiz takdirde kanunlu(düzenli) hale gelebilece¤ini beklememizgerekir. Bu, bir lisandaki kelimelerin al-fabetik dizilimi gibi bir düzen olacaktır...Ama maddesel Dünya'da, a priori olarakbeklemememiz gereken çok yüksek sevi-yede bir düzen vardır. Bu bir "mucize"dirve bilgimizin geliflmesine paralel olarakdaha da güçlenmektedir.242

Evrende var olan ve büyük bir "bil-gi" içeren düzen, tüm evrene hakim olanüstün bir Yaratıcı tarafından oluflturul-mufltur. Daha açık bir ifadeyle, tüm ev-reni Allah yaratmıfl ve düzenlemifltir.

Açık sistemAçık sistem, dıflarıdan enerji ve mad-

de girifl-çıkıflı olan bir termodinamik sis-temi ifade eder. Evrimciler, evrim teori-sinin Termodinami¤in ‹kinci Kanunu(Entropi Kanunu) ile açıkça çeliflmesin-den dolayı bu kanunun yalnızca "kapalısistemler" için geçerli oldu¤unu savu-nurlar. "Açık sistemler"inse bu kanunundıflında oldu¤unu öne sürerek bir çarpıt-maya baflvururlar. Dünyanın bir açık sis-tem oldu¤unu, Günefl'ten sürekli birenerji akıflına maruz kaldı¤ını, dolayı-sıyla Entropi Kanunu'nun dünya için ge-çersiz oldu¤unu, düzensiz, basit, cansız

Harun Yahya (Adnan Oktar)

TERMOD‹NAM‹⁄‹N ‹K‹NC‹ KANUNU 179

Page 401:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yapılardan düzenli, kompleks canlılarınoluflabilece¤ini öne sürerler.

Oysa burada açık bir çarpıtma vardır.Çünkü bir sisteme dıflarıdan enerji gir-mesi, o sistemi düzenli hale getirmekiçin yeterli de¤ildir. Bu enerjiyi kullanı-labilir hale getirecek özel mekanizmalargerekir. Örne¤in bir arabanın benzindekienerjiyi ifle dönüfltürmesi için motora,transmisyon sistemlerine ve bunları ida-re eden kontrol mekanizmalarına ihtiyaçvardır. Böyle bir enerji dönüfltürücü sis-tem olmasa, arabanın benzindeki enerji-yi kullanabilmesi mümkün olmayacak-tır.

Aynı durum canlılık için de geçerli-dir. Canlılık da enerjisini Günefl'ten al-maktadır. Fakat günefl enerjisi, ancakcanlılardaki ola¤anüstü kompleksliktekienerji dönüflüm sistemleri (örne¤in bit-kilerdeki fotosentez, insan ve hayvanlar-daki sindirim sistemleri) sayesinde kim-

yasal enerjiye çevrilebilmektedir. Buenerji dönüflüm sistemleri olmasa hiçbircanlı, varlı¤ını devam ettiremez. Gü-nefl'in, enerji dönüflüm sistemi olmayanbir canlı için yakıcı, bozucu ve parçala-yıcı bir enerji kayna¤ı olmaktan baflkabir anlamı yoktur.

Dolayısıyla herhangi bir enerji dö-nüfltürücü mekanizması olmayan bir sis-tem, açık da olsa kapalı da olsa, evrimiçin bir avantaj teflkil etmemektedir. ‹l-kel dünya flartlarında do¤ada böylekompleks ve bilinçli mekanizmalarınbulundu¤unu ise hiç kimse iddia etme-mektedir. Zaten evrimciler açısından bunoktadaki problem, bitkilerdeki fotosen-tez mekanizması gibi modern teknolojitarafından bile taklit edilemeyen komp-leks enerji dönüflüm mekanizmalarınınnasıl ortaya çıktı¤ını açıklayamamala-rından kaynaklanmaktadır.

‹lkel dünyaya dıflarıdan giren güneflenerjisinin de bu yüzden düzenlilik mey-dana getirecek etkisi yoktur. Örne¤in,

sıcaklık ne kadar artarsa artsın canlılı-

AArraabbaann››nn bbeennzziinnddeekkii eenneerrjjiiyyii iiflflee ddöönnüüflflttüürrmmeessiiiiççiinn mmoottoorraa,, ttrraannssmmiissyyoonn ssiisstteemmlleerriinnee vvee

bbuunnllaarr›› iiddaarree eeddeenn kkoonnttrrooll mmeekkaanniizz--mmaallaarr››nnaa iihhttiiyyaaçç vvaarrdd››rr.. ÇÇüünnkküü

bbiirr ssiisstteemmee dd››flflaarr››ddaanneenneerrjjii ggiirrmmeessii,, oo ssiiss--

tteemmii ddüüzzeennllii hhaalleeggeettiirrmmeekk iiççiinn yyee--

tteerrllii ddee¤¤iillddiirr..

TERMOD‹NAM‹⁄‹N ‹K‹NC‹ KANUNU180

Page 402:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

¤ın yapı taflı olan amino asitler düzenlidizilimlerde ba¤ yapmaya karflı dirençgösterirler. Amino asitlerin çok dahakarmaflık moleküller olan proteinleri veproteinlerin de kendilerinden dahakompleks ve planlı yapılar olan hücreorganellerini oluflturmaları için de sade-ce enerji yeterli de¤ildir. Bu ancak üstünilim sahibi Rabbimiz'in yarat›fl› ilemümkün olabilir.

Nitekim pek çok bilim adam› evrim-cilerin aç›k sistem iddias›n›n geçersiz ol-du¤unu, termodinamikle ba¤daflmadı¤ı-nı açıkça belirtmektedir. Harvard Üni-versitesi'nden Prof. John Ross, evrimcigörüflü savunmasına ra¤men, Chemicaland Engineering News adlı dergide yeralan ifadelerinde bu gerçek dıflı iddianınönemli bir bilimsel hata oldu¤unu flöylebelirtir:

Harun Yahya (Adnan Oktar)

AA¤¤aaççllaarr››nn aarraass››nnddaa bbuulldduu¤¤uunnuuzz ssoonn mmooddeell bbiirr aarraabbaann››nn oorrmmaannddaakkii ççeeflfliittllii eelleemmeennttlleerriinn mmiill--yyoonnllaarrccaa yy››ll iiççiinnddee tteessaaddüüffeenn bbiirraarraayyaa ggeelleerreekk bbööyyllee bbiirr üürrüünn oorrttaayyaa çç››kkaarrdd››¤¤››nn›› ddüüflflüünnmmeezzssii--nniizz.. ÇÇüünnkküü kkoommpplleekkss bbiirr yyaapp››nn››nn aanniiddeenn,, bbiirr aannddaa,, bbiirr bbüüttüünn oollaarraakk oorrttaayyaa çç››kkmmaass››,, oonnuunn bbii--lliinnççllii bbiirr iirraaddee ttaarraaff››nnddaann vvaarr eeddiillddii¤¤iinnii ggöösstteerriirr..

Page 403:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

... Termodinami¤in ikinci kuralının bili-nen hiçbir ihlali yoktur. Normalde ikincikural izole sistemler için kullanılır, an-cak ikinci kural açık sistemlere de aynıderecede iyi bir flekilde uygulanabilir...Buna ra¤men termodinami¤in ikinci ku-ralının dengeden uzak sistemler için ge-çerli olmadı¤ı görüflü hakimdir. Bu hata-nın kendisini sonsuza kadar sürdürmeye-ce¤inden emin olmak çok önemlidir.243

TTeessaaddüüff ppuuttuu

20. yüzy›l biliminin çökertti¤i birevrimci iddia, "tesadüf" iddias›d›r.1960'l› y›llardan itibaren yap›lan araflt›r-malar, evrendeki tüm fiziksel dengelerininsan yaflam› için çok hassas bir biçim-de ayarland›¤›n› ortaya koymaktad›r.Araflt›rmalar derinlefltirildikçe evrende-ki fizik, kimya ve biyoloji kanunlar›n›n,yerçekimi, elektromanyetizma gibi te-mel kuvvetlerin, atomlar›n ve element-lerin yap›lar›n›n tümünün insan›n yafla-m› için tam olmalar› gereken flekilde dü-zenlendikleri birer birer bulunmufltur.Bat›l› bilim adamlar› bugün bu ola¤a-nüstü yarat›l›fla "‹nsani ‹lke" (AnthropicPrinciple) ad›n› vermektedirler. Yani ev-rendeki her ayr›nt›, insan›n yaflamas›n›mümkün k›lacak özel bir yarat›l›fla sa-hiptir. (bkz. ‹nsani ilke)

Kompleks bir yapının bir anda olufl-ması ise kesinlikle tesadüflerle açıkla-namayacak bir durumdur. Örne¤in a¤aç-ların arasında buldu¤unuz son model birarabanın ormandaki çeflitli elementlerin

milyonlarca yıl içinde tesadüfen birara-ya gelerek böyle bir ürün ortaya çıkardı-¤ını düflünmezsiniz. Arabayı oluflturantüm hammadde; demir, plastik, kauçukvs. topraktan ya da onun ürünlerindenelde edilmektedir. Ama bu durum size,bu malzemelerin "tesadüfen" sentezle-nip sonra da biraraya gelerek sonuçtaortaya böyle bir araba çıkardıklarını dü-flündürmez.

Elbette ki, ak›l ve mant›kla düflünenher insan, araban›n bilinçli insanlar tara-f›ndan tasarland›¤›n›, bir fabrikan›n ürü-nü oldu¤unu düflünecek ve bunun or-manda ne arad›¤›n› merak edecektir.Çünkü kompleks bir yap›n›n aniden, biranda bir bütün olarak ortaya ç›kmas›,onun bilinçli bir irade taraf›ndan varedildi¤ini gösterir. Hücre gibi kompleksbir sistem de elbette üstün bir ilmin veiradenin ürünüdür. Yani Yüce RabbimizAllah'›n yaratmas›yla var olmufltur.

Evrimciler ise, tesadüflerin ortayason derece kusursuz yap›lar ç›karabile-ceklerine inanmakla, gerçekte akl›n vebilimin d›fl›na ç›km›fl olurlar. Bu konu-daki aç›k sözlü otoritelerden biri, Fran-s›z Bilimler Akademisi'nin eski baflkan›olan ünlü Frans›z zoolog Pierre Gras-sé'dir. Grassé bir materyalisttir, ancakDarwinist teorinin canl›l›¤› aç›klayama-d›¤›n› savunmakta ve Darwinizm'in te-melini oluflturan "tesadüf" mant›¤› hak-k›nda flunlar› söylemektedir:

... Mutasyonların hayvanların ve bitkile-rin ihtiyaçlarının karflılanmasını sa¤la-

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

TESADÜF PUTU182

Page 404:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

dı¤ına inanmak, gerçekten çok zordur.Ama Darwinizm bundan fazlasını da is-ter: Tek bir bitki, tek bir hayvan, binlerceve binlerce tam olması gerekti¤i flekildefaydalı tesadüflere maruz kalmalıdır. Ya-ni mucizeler sıradan bir kural haline gel-meli, son derece düflük olasılıklara sahipolaylar kolaylıkla gerçekleflmelidir. Ha-yal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur,ama bilim bu iflin içine dahil edilmemeli-dir.244

Grassé, "tesadüf" kavramının evrim-ciler için ifade etti¤i anlamı da flöyleözetler:

... Tesadüf, ateizm görüntüsü altında ken-disine gizlice tapınılan bir tür ilah halinegelmifltir.245

TTeettrraappooddllaarr››nn

ppaarrmmaakk yyaapp››ss››

bkz. Befl parmaklılık homolojisi

TThheerrooppoodd ddiinnoozzoorrllaarr

Evrim teorisi, kuflların küçük yapılıve etobur theropod dinozorlar adı veri-len bir sürüngen türünden türedi¤i iddi-asındadır. Oysa kufllar ile sürüngenlerarasında yapılacak bir karflılafltırma, bucanlı sınıflarının birbirlerinden çok fark-lı olduklarını ve aralarında bir evrimgerçekleflmifl olamayaca¤ını gösterir.(bkz. Kuflların kökeni)

Theropod dinozorlar ile kuflların fo-sil kayıtları ve anatomileri incelenirse,gerçekte ortada hiçbir "evrim" olmadı¤ı

görülür. Amerikalı biyolog Richard L.Deem "Demise of the 'Birds are Dinosa-urs' Theory" ("Kufllar Dinozordur" Te-orisinin Sonu) bafllıklı makalesinde flöy-le yazar:

Son çalıflmaların sonuçları göstermekte-dir ki, theropod dinozorların elleri (ön-kol kemiklerindeki) birinci, ikinci veüçüncü hanelerden türemifltir, ama kuflla-rın kanatları, ikinci, üçüncü ve dördüncühanelerden türerler... ‹kinci bir çalıflmagöstermektedir ki, theropod dinozorlar,kufllarınkine evrimleflebilecek bir iskeletya da akci¤er yapısına sahip de¤ildir.(Theropod dinozorlar diyaframlı solu-num yapar, kuflların ise diyaframı yok-tur.) Theropod bir dinozorun kufllara ev-rimleflmesi, diyaframında ciddi bir han-dikap oluflmasını gerektirecektir, ama budurum canlının nefes alma yetene¤iniçok kritik bir biçimde sınırlayacaktır. Dr.Ruben'in belirtti¤i gibi, buna neden ola-bilecek bir mutasyonun seçici bir avantajsa¤laması imkansız gözükmektedir.246

"Kufllar dinozordur" teorisiyle ilgilibaflka problemler de vardır. Theropodla-rın önayakları Archæopteryx'e kıyasla,vücutlarına göre çok küçüktür. (bkz.Archæopteryx) Bu canlıların a¤ır vücut-ları da düflünüldü¤ünde, bir tür "ön-ka-nat" (proto-wing) gelifltirmeleri olası gö-zükmemektedir. Theropod dinozorlarınçok büyük bölümü (kufllarda bulunan)semilunatik bilek kemi¤inden yoksun-dur ve Archæopteryx'te hiçbir benzeribulunmayan bazı bilek parçalarına sa-hiptir. Bütün theropodlarda V1 sinirleri

Harun Yahya (Adnan Oktar)

THEROPOD D‹NOZORLAR 183

Page 405:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

di¤er bazı sinirlerle birlikte kafatasınıyandan terk eder, kufllarda ise aynı si-

nirler kafatasını ön taraftan kendile-rine ait bir delikten geçerek terk ed-er. Bir baflka sorun ise, theropodla-rın çok büyük kısmının Archæop-

teryx'ten daha sonra ortaya çıkmıflolmalarıdır.247

Öte yandan theropod dinozorlarıkufllardan ayıran bir di¤er önemli farkise, bu dinozorların kalça kemiklerininyapısıdır. Dinozorlar, kalça kemiklerinin

yapısına göre iki temel gruba ayrılır-lar: Saurischian (sürüngen-benzeri

kalça kemerliler) ve Ornithischi-an (kufl-benzeri kalça kemerli-ler) grupları. Ornithischian gru-

bundaki dinozorların kalça ke-mikleri kufllara gerçekten çok

benzerdir ve bu nedenle buismi almıfllardır. Ancakdi¤er yönlerden kufllarahiçbir benzerlik göster-

mezler. Bu yüzden ev-rimciler, theropodların

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

KKuuflflllaarr››nn tthheerrooppoodd ddiinnoozzoorr--llaarrddaann eevvrriimmlleeflflmmeelleerrii iimm--kkaannss››zzdd››rr,, ççüünnkküü bbööyyllee bbiirreevvrriimmii mmeeyyddaannaa ggeettiirreecceekkvvee iikkii ccaannll›› ggrruubbuu aarraass››nn--ddaakkii bbüüyyüükk ffaarrkkll››ll››kkllaarr›› oorr--ttaaddaann kkaalldd››rraabbiilleecceekk bbiirr

mmeekkaanniizzmmaa yyookkttuurr..

THEROPOD D‹NOZORLAR184

Page 406:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

dahil oldukları Saurischian (sürüngen-benzeri kalça kemerliler) dinozorlarını"kuflların atası" saymak zorunda kalırlar.Oysa, tanımdan da anlaflılaca¤ı gibi, budinozorların kalça kemi¤i yapısı kufllarabenzerlik göstermemektedir.248

Kısacası, kuflların theropod dinozor-lardan evrimleflmifl olmaları imkansız-dır, çünkü böyle bir evrimi meydana ge-tirecek ve iki canlı grubu arasındaki bü-yük farklılıkları ortadan kaldırabilecekbir mekanizma yoktur.

TTrraannssddüükkssiiyyoonn

Transdüksiyon, virüsler aracılı¤ıylabazı genlerin bir bakteriden di¤erine ak-tarılmasıdır.249 Virüs, ço¤u zaman girdi¤ihücreye kendi kalıtsal materyalini ba¤la-yarak hücrenin sentezlenme programınıbozar ve virüsü oluflturacak molekülle-rin sentezinin yapılmasını sa¤lar. Mey-dana gelen yeni virüsler di¤er hücreleregirerek ço¤almalarına devam ederler.

Amerikal› biyolog Joshua Leder-berg, 1952 y›l›nda gerçeklefltirdi¤i birçal›flmadan dolay› Nobel ödülü ald›. Ça-l›flman›n özeti fluydu: Virüsler bir hücre-den di¤er hücreye geçerken, bulundu¤uve ço¤ald›¤› hücrenin kal›tsal materya-linden (DNA parçalar›ndan) bir k›sm›n›da yan›nda götürebiliyordu.250

G. Anderson da, 1970 y›l›nda bu ça-l›flmalara dayanarak dünyadaki canl› tür-

leri aras›nda, kal›tsal deneyimlerin(!) vi-rüsler arac›l›¤›yla birbirlerine naklede-bilmelerinin, evrimde etkili bir mekaniz-ma oldu¤unu ileri sürmüfltü. Bunun an-lam› ona göre fluydu: Canl›lardan birin-de meydana gelecek bir kal›tsal de¤iflik-lik bu yolla baflka canl›lar taraf›ndankopya edilebilecekti. Çünkü evrimcileregöre, bir virüs taraf›ndan sald›r›ya u¤ra-yan hücre, virüsün getirdi¤i DNA parça-s›n›n kendi yarar›na olup olmad›¤›n› de-neme f›rsat›na sahipti(!). Ve kal›tsal ola-rak meydana gelen bu de¤ifliklik, her na-s›lsa di¤er tüm canl›lar›n emrine sunula-biliyordu. Ancak evrime delil zannedi-len bu aç›klaman›n gerçekte hiçbir bi-limsel dayana¤› yoktur.

Her fleyden önce, her canl› kendi fiz-yolojik yap›s›na uygun bir genetik yap›-ya sahiptir. Herhangi bir canl›n›n genetikmateryali baflka türe ait bir bireye akta-r›ld›¤›nda onu gelifltirmez veya onaavantaj sa¤lamaz. Tam tersine, uyum-suzluk ve problem ortaya ç›kar›r. Evri-min transdüksiyon ile ilgili olarak önesürdü¤ü iddian›n, insana kufltaki kanatgeni aktar›ld›¤›nda insan›n da uçabilece-¤i gibi mant›ks›z ve bilim d›fl› bir iddi-

TRANSDÜKS‹YON 185

KKuuflflllaarr››nn tthheerrooppoodd ddiinnoozzoorrllaarrddaann eevvrriimmlleeflflmmiiflfl ooll--mmaallaarr›› iimmkkaannss››zzdd››rr,, bbuu hhaayyaallii iiddddiiaayy›› ddeesstteekklleeyyeecceekkhhiiççbbiirr mmeekkaanniizzmmaa yyookkttuurr..

Page 407:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

adan fark› yoktur. Ya da bir köpe¤e so-

lungaç geni aktar›ld›¤›nda onun art›k su-

yun içinde de nefes alabilece¤ini iddia

etmekle ayn› gülünçlükte bir iddiad›r.

Evrimcilerin öne sürdükleri bu tarz kaba

ve ilkel izahlar genelde uydurma teorile-

rinin cevap bulamad›¤› sorunlara göster-

melik de olsa bir aç›klamalar› oldu¤u iz-

lenimi vermeyi amaçlar. ‹lk bak›flta ko-

nuyla fazla ilgili olmayanlar› yan›ltabi-

lecek bu tür izahlar›n bilimsel ve ak›lc›

bir yaklafl›mla çok az detay›na girildi-

¤inde ne derece bofl, bilimsel ve mant›k-

sal dayanaktan yoksun olduklar› görülür.

TTrraannssffoorrmmaassyyoonn

Transformasyon, bakterinin bulun-

du¤u ortamdaki DNA parçalarını kendi

DNA'sına entegre etmesi anlamına ge-

lir.251 Bir bakterinin ortama verdi¤i

DNA, di¤eri tarafından bir çeflit yutma

yöntemiyle alınarak kromozom zincirine

eklenebilir. Bu alınma ço¤unlukla fago-

sitozla (yabancı bir hücrenin vücudun

savunma hücresi tarafından içine alına-

rak yok edilmesi) veya benzer flekillerde

olur. Bu yolla eklenen DNA, bireye yeni

özellikler kazandırır.252

Bakterilerdeki bu kalıtsal madde

alıflverifli flu flekilde olmaktadır: Yo¤un

bir tuz çözeltisinde bekletilen bakteriler

(örne¤in ba¤ırsaklarımızda yaflayan E.

coli bakterisi) rekombinant DNA içeren

çözeltiyle karflılafltırılır ve 420C'de 10

dakika ısıtılıp ani bir so¤uk floku uygula-

nır. Böylece tuz çözeltisi DNA'yı yo¤un-lafltırıp hücreler üzerine çöktürülür. Sı-cak-so¤uk flokuyla hücre zarındaki de-likler genifller ve rekombinant DNA içe-ri girer. Tek hücreden ço¤altılan çok sa-yıda hücreye klon denildi¤inden, kulla-nılan bu teknik de ço¤unlukla DNAklonlama diye bilinir.253 (bkz. Klonlama)

Ancak klonlama zaten var olan birüreme mekanizmasına, zaten var olanbir genetik bilginin eklenmesinden iba-rettir. Biyolojik bir ifllem olan klonlama-nın evrimle hiçbir ilgisi yoktur. Bu ifl-lemde ne yeni bir mekanizma, ne de ye-ni bir genetik bilgi üretilmifl de¤ildir.

TTrriilloobbiitt

Kambriyen devrinde aniden ortaya çıkanfarklı canlı gruplarının en ilginçlerindenbiri, sonradan soyları tükenmifl olan tri-lobitlerdir. Arthropodlar filumuna dahilolan trilobitler, sert kabukları, bo¤umluvücutları ve kompleks organları ile çokkarmaflık canlılardır. Fosil kayıtları, tri-lobitlerin gözleri hakkında çok detaylıtespitler yapılmasını sa¤lamıfltır. Bir tri-lobit gözü yüzlerce küçük petekten oluflurve bu peteklerin her birinin içinde çiftmercek yer almaktadır. Bu göz yapısı tambir tasarım harikasıdır. Harvard, Roc-hester ve Chicago Üniversiteleri'nden je-oloji profesörü David Raup; "Trilobitle-rin gözü, ancak günümüzün iyi e¤itimgörmüfl ve son derece yetenekli bir optikmühendisi tarafından gelifltirilebilecekbir yap›ya sahipti" demektedir.

254

Sadece trilobitlerin bu ola¤anüstü

TRANSFORMASYON186

Page 408:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

kompleks yapısı bile Darwinizm'i tekbaflına geçersiz kılmaktadır. Çünkü dahaönceki jeolojik devirlerde bu canlılarabenzer hiçbir kompleks canlı yaflama-mıfltır ve bu da göstermektedir ki trilo-bitler arkalarında hiçbir evrim süreci ol-madan ortaya çıkmıfllardır.

Kambriyen devrindeki bu ola¤anüstüdurum, Charles Darwin Türlerin Köke-ni'ni kaleme alınırken de az çok bilini-yordu. O devrin fosil kayıtlarında da,Kambriyen devrinde canlılı¤ın birdenbi-re ortaya çıktı¤ı gözlemlenmifl, trilobit-lerin ve di¤er bazı omurgasızların ani-den belirdikleri tespit edilmiflti. Bu yüz-

den Darwin TürlerinKökeni adlı kitabın-da bu konuya de-¤inmek durumundakaldı. O sıralardaKambriyen devri, "Si-luryen devri" olarak tanım-lanıyordu. Darwin ise "BilinenEski Fosil Kayıtlarında Farklı TürlerinAniden Ortaya Çıkıflı Üzerine" bafllı¤ıaltında bu konuya de¤inmifl ve Siluryendevri hakkında flöyle yazmıfltı:

Siluryen devrine ait trilobitlerin, bu de-virden çok daha önceleri yaflamıfl olan vebilinen hayvanların hiçbirine benzeme-yen bir tür kabuklu hayvandan evrimlefl-ti¤i konusunda hiç kuflkum yok... Sonuç-ta, e¤er benim teorim do¤ruysa, en eskiSiluryen tabakasının oluflumundan önce,çok uzun zaman dilimleri geçmifl olmalı,Siluryen devrinden bu güne kadar geç-mifl olan zaman kadar uzun zaman dilim-leri. Ve henüz bilinmeyen bu zaman di-limleri içinde dünya canlı yaratıklarladolup taflmıfl olmalı. Bu büyük zamandilimlerine ait fosil kayıtlarını nedenbulamadı¤ımız sorusu karflısında iseverebilecek tatmin edici bir cevabımyok.255

Kambriyen devrine ait kayıtlar,hem trilobitler gibi kompleks canlı vü-

cutlarıyla, hem de çok farklı canlı vü-cutlarının aynı anda ortaya çıkmasıyla,

Darwinizm'i yıkmaktadır. Darwin,kitabında "e¤er aynı sınıfa ait çoksayıdaki tür gerçekten yaflama biranda ve birlikte bafllamıflsa, bu do-¤al seleksiyonla ortak atadan evrim-

TR‹LOB‹T 187

KKaammbbrriiyyeenn ddeevvrriinnee aaiittttrriilloobbiitt ffoossiilllleerrii

Page 409:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

leflme teorisine öldürücü bir darbe olur-du" diye yazmıfltır.256 Kambriyen devrin-de ise, 60'ı aflkın farklı hayvan flubesi ya-flama bir anda ve birlikte bafllamıfltır. Bu,tam olarak Darwin'in "öldürücü darbe"olarak tarif etti¤i tabloyu ispatlamakta-dır. Bu yüzden ‹sveçli paleontolog Ste-fan Bengston, Kambriyen devrinden sözederken "Darwin'i flaflırtan ve utandıranbu olay bizi de hala flaflırtmaktadır"der.257

TTuurrkkaannaa ÇÇooccuu¤¤uu ffoossiillii

Afrika'da bulunan Homo erectus ör-neklerinin en ünlüsü, Kenya'daki Turka-na Gölü yakınlarında bulunan "Nariko-tome homo erectus" ya da "Turkana Ço-cu¤u" fosilidir. Bu fosilin sahibinin 12yaflında bir çocuk oldu¤u ve büyüdü¤üzaman yaklaflık 1.83 m. boyunda olaca-

¤ı saptanmıfltır. Fosilin dik iskelet yapısı

günümüz insanınınkinden farksızdır.

Amerikalı paleoantropolog Alan Walker,

"ortalama bir patolojistin bu fosilin is-keletiyle bir insan iskeletini birbirindenayırmasının çok güç oldu¤unu" söyler.258

Çünkü Homo erectus günümüz insanının

bir ırkıdır.

Nitekim evrimci Richard Leakey bi-

le Homo erectus'un günümüz insanı ile

olan farklılı¤ının ırksal farklılıktan öte

bir anlam taflımadı¤ını flöyle ifade eder:

Herhangi bir kifli farklılıkları fark edebi-

lir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kafl

çıkıntısının kabalı¤ı vs. Ancak bu farklı-

lıklar bugün de¤iflik co¤rafyalarda yafla-

makta olan insan ırklarının birbirleri

arasındaki farklılıklardan daha fazla de-

¤ildir. Böyle bir varyasyon, topluluklar

birbirlerinden uzun zaman aralıklarında

ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar.259

550000 mmiillyyoonn yy››ll öönnccee KKaammbbrriiyyeenn ddeevviirrddee aanniiddeenn oorrttaayyaa çç››kkaann kkoommpplleekkss oommuurrggaass››zz ccaannll››llaarrddaannbbiirrii ddee yyuukkaarr››ddaa ffoossiilllleerrii ggöörrüülleenn ""ttrriilloobbiitt""lleerrddiirr.. TTrriilloobbiittiinn eevvrriimmcciilleerrii çç››kkmmaazzaa ssookkaann eenn öönneemm--llii öözzeellllii¤¤ii iissee ssaahhiipp oolldduu¤¤uu ppeetteekk ggöözz yyaapp››ss››dd››rr.. TTrriilloobbiittiinn ssoonn ddeerreeccee ggeelliiflflmmiiflfl kkoommpplleekkss ggöözz--lleerrii,, ççookklluu mmeerrcceekk ssiisstteemmiinnee ssaahhiippttiirr.. BBuu ssiisstteemm ggüünnüümmüüzzddeekkii öörrüümmcceekk,, aarr››,, ssiinneekk ggiibbii ppeekkççookk ccaannll››ddaa bbuulluunnaann öörrnneekklleerriinnddeenn ffaarrkkss››zzdd››rr.. BBööyyllee kkoommpplleekkss bbiirr ggöözz yyaapp››ss››nn››nn bbuunnddaann 550000mmiillyyoonn yy››ll öönnccee yyaaflflaamm››flfl bbiirr ccaannll››ddaa bbiirrddeennbbiirree oorrttaayyaa çç››kkmmaass››,, eevvrriimmcciilleerriinn tteessaaddüüffee ddaayyaall››tteeoorriilleerriinnii ççööppee aattmmaakk iiççiinn yyeetteerrlliiddiirr..

TURKANA ÇOCU⁄U FOS‹L‹188

Page 410:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

TTüürrlleerriinn KKöökkeennii

((TThhee OOrr››gg››nn ooff SSppeecc››eess--

CChhaarrlleess DDaarrww››nn))

Charles Darwin 1859'da The Originof Species, By Means of Natural Selecti-on or The Preservation of Favored Ra-ces in The Struggle for Life (Türlerin

Kökeni, Do¤al Seleksiyon veya Yaflam

Mücadelesinde Kayırılmıfl Irkların Ko-

runması Yoluyla) isimli bir kitap yayın-

lamıfltır. Darwin bu kitabında, La-

marck'ın teorisindeki açık mantık hatala-

rını elemifl ve canlıların evrimini kalıtsal

olarak açıklamak yerine "do¤al seleksi-

yon" tezini ortaya atmıfltır. (bkz. Do¤al

seleksiyon, Lamarkizm) Darwin "uzun

bir argüman" olarak tanımladı¤ı kitabın-

da, yeryüzünde yaflayan tüm canlıların

kökeninin ortak oldu¤unu ve canlıların

do¤al seleksiyon yoluyla birbirinden tü-

rediklerini savunmufltur.

Ayrıca Darwin, sadece ortama en iyiflekilde uyum sa¤layanların özelliklerinigelecek nesillere aktardı¤ını söylüyor-du. Böylece bu yararlı de¤iflimler za-manla birikerek bireyi atalarından tama-men farklı bir canlıya dönüfltürüyordu.‹nsan ise,sözde do¤al seleksiyon meka-nizmasının en geliflmifl ürünüydü. Dar-win, "türlerin kökeni"ni buldu¤unu dü-flünüyordu: Bir türün kökeni baflka birtürdü.

Darwin'in en büyük zorlu¤u ise, te-orisinin sorunlarına çözüm getirmesiniumdu¤u bilimin gerçekte bu sorunlarıdev boyutlara taflıması olacaktı.

Darwin bu sorunların en azından birkısmının farkındaydı. Kitabına ekledi¤i"Teorinin Zorlukları" (Difficulties onTheory) adlı bölümde bunları kabul et-miflti. Ancak bu sorunlara getirdi¤i ce-vapların bilimsel açıdan bir geçerlili¤iyoktu. Amerikalı fizikçi Lipson, Dar-win'in bu "zorlukları" hakkında flu yoru-mu yapar:

Türlerin Kökeni'ni ilk okudu¤umda Dar-win'in, genelde sunulan tablonun aksine,kendisinden pek de emin olmadı¤ını farketmifltim. "Teorinin Zorlukları" bafllıklıbölüm, örne¤in, çok belirgin bir güven-sizlik yansıtmaktadır. Bir fizikçi olarak,gözün nasıl ortaya çıkmıfl olabilece¤i yö-nündeki yorumları karflısında flaflkınlı¤adüfltüm.260

Darwin bilimsel arafltırmalar ilerle-dikçe, "Teorinin Zorlukları"nın ortadankalkaca¤ını umuyordu. Ama aksine, bi-limsel bulgular bu zorlukları daha da bü-yüttü.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

TÜRLER‹N KÖKEN‹ 189

""TTuurrkkaannaa ÇÇooccuu¤¤uu""nnaa aaiitt kkaaffaattaass›› ffoossiillii

Page 411:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

TTüürrlleeflflmmee ((ssppeecc››aatt››oonn))

Bkz. Co¤rafik izolasyon görüflü (Al-lopatrik ‹zolasyon)

TTüüyyllüü ddiinnoozzoorrllaarr hhiilleessii

Evrimciler her yeni fosil bulgusunda,dinozor-kufl ba¤lantısı hakkında spekü-lasyonlar öne sürerler. Ancak detaylıanalizler sonucunda bu fosillerin evrimedelil oldu¤u ile ilgili spekülasyonlar da-ima yalanlanmaktadır.

Nitekim 1996 yılında National Ge-ographic dergisinde yer alan "Çin'de bu-lunan son tüylü dinozor" haberinin evri-me muhteflem bir delil oldu¤u düflünül-müfltür. Fakat bu noktada bir yanılgı vebir bilgi eksikli¤i bulunmaktadır. Tüylüdinozorlar evrimin gerçekleflti¤ine dairdelil olamayaca¤ı gibi, söz konusu tüylüdinozor haberlerinin bir senaryo oldu¤udaha sonra ortaya çıkmıfltır.

Söz konusu yazıda Çin'de bulunanüç theropod dinozoru fosiline yer veril-

mifl, bu fosiller bir medya

propagandası ile evrimin önemli bir de-lili olarak gösterilmek istenmifl, hattaTürkiye'de dahi bazı medya kurulufllarıbu hayali iddialara yer vermifllerdir.

National Geographic'te adı geçen üçfosil flunlardır:

1. Archæoraptor2. Sinornithosaurus3. BeipiaosaurusNational Geographic'in verdi¤i bil-

gilere göre her üç fosil de yaklaflık 120milyon yaflındaydı. Her üçü de theropoddinozorlar sınıfına dahildi. (Theropoddinozorlar, Tyrannosaurus rex ve Veloci-raptor gibi etobur dinozor türlerinin ge-neline verilen isimdir.) Ancak NationalGeographic bu dinozorların bazı "kufl-benzeri" özellikler taflıdıklarını öne sü-rüyordu. Bu özelliklerin en önemlisi ise,iddiaya göre, bu fosil dinozorların kuflla-ra benzer tüylere sahip olmasıydı.

Ancak ilerleyen aylarda Sinosaurop-teryx isimli fosil üzerinde yapılan detay-lı analizler, evrimci arafltırmacıların he-yecanla "kufl tüyü" olarak tanıttıkları ya-pıların tüylerle ilgisi bulunmadı¤ını gös-

TÜRLEfiME190

EEvvrriimmccii ppaalleeoonnttoollooggllaarr ttaarraaff››nnddaann""ttüüyyllüü ddiinnoozzoorr"" oollaarraakk iillaann eeddiilleenn,,aannccaakk bbööyyllee bbiirr öözzeellllii¤¤ii bbuulluunnmmaadd››--¤¤›› ssoonnrraaddaann oorrttaayyaa çç››kkaann SSiinnoossaa--uurroopptteerryyxx ffoossiillii..

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)SSiinnoorrnniitthhoossaauurruuss

Page 412:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

termifltir. Science dergisinde yayınlanan"Plucking the Feathered Dinosaur"(Tüylü Dinozorun Tüylerini Yolmak)bafllıklı bir makalede, evrimci paleonto-loglar tarafından "tüy" olarak algılananyapıların gerçekte tüylerle ilgisiz oldu¤ubelirtiliyordu:

Bir yıl kadar önce, paleontologlar "tüylüdinozor"a ait foto¤rafların ortaya çıkma-sıyla heyecan yaflamıfllardı. Çin'in Yixianbölgesinde bulunan Sinosauropteryx adlıfosil, New York Times'ın ön sayfasındayayınlanmıfl ve kuflların kökeninin dino-zorlar oldu¤una dair etkili bir delil ola-rak sunulmufltu. Ama geçti¤imiz ay Chi-cago'daki omurgalılar paleontolojisi top-lantısında verilen hüküm daha farklı ol-du: Fosil örneklerini inceleyen yarım dü-zine Batılı paleontolog, bu yapıların mo-dern tüyler olmadı¤ını söylediler... Kan-sas Üniversitesi paleontolo¤u LarryMartin, bu yapıların yıpranmıfl kollaganfiberleri oldu¤unu ve kufllarla hiçbir ilifl-kisi olmadı¤ını belirtti.261

Evrimciler, Sinosauropteryx hakkın-daki spekülasyonlarının bofla çıkmasınınardından Archæoraptor, Sinornithosa-urus ve Beipiaosaurus adı verilen yenifosil bulguları üzerinde spekülasyona gi-riflmifllerdir. (bkz. Archæoraptor) Evri-mi dogmatik bir yaklaflımla ve üzerindedüflünmeden, bir önkabulle kabullenmekbu tür yanılgıların ve hatalı yorumlarınoluflmasına neden olmaktadır. Çünküsöz konusu fosiller kufllarla dinozorlararasında bir ba¤lantı kurmamakla birlik-te, birçok tutarsızlı¤ı da birlikte getir-mektedir. Bu tutarsızlıklardan bazılarınıkısaca özetlemek gerekirse;

Çin'de bulunan Archæoraptor, Si-nornithosaurus ve Beipiaosaurus adlıfosil dinozorlar yarı kufl-yarı dinozorolarak gösterilmektedir. Fosilleri yorum-layan evrimci paleontolog Chris Sloan,bu canlıların uçamadıklarını, ancak ka-natlarını dengeli koflmak için kullandık-larını öne sürmektedir. Yani bu iddialaragöre, bu fosilin, henüz uçamayan "kuflataları" olarak kabul edilmesi gerekir.

‹flte bu noktada çok büyük bir çeliflkivardır. Çünkü bu fosiller sadece 120 mil-yon yıl kadar eskidir. Ancak bilinen eneski uçabilen kufl Archæopteryx, 150milyon yıl yaflındadır. Archæopteryx gü-nümüz kufllarıyla aynı uçufl yetene¤inesahip olan uçucu bir kufltur. Uçufl içingerekli olan genifl kanatlara, asimetrikve kompleks tüy yapısına, sternum (gö-¤üs) kemi¤ine sahiptir. Evrimciler uzunzamandır Archæopteryx'i "kuflların ilkelatası" olarak göstermeye çalıflmaktadır-lar. Ama karflılafltıkları en büyük sorun,bu canlının zaten tüm kufl özelliklerinesahip ve kusursuz bir biçimde uçabilenbir canlı olmasıdır.

Kısacası Archæopteryx, eski kufllarınbundan 150 milyon yıl önce gökyüzündeuçmakta olduklarının bir kanıtıdır. Budurumda elbette 120 milyon yıl yaflında-ki bazı dinozor fosillerinin, "kuflların he-nüz uçamayan ilkel ataları" olarak göste-rilmesi imkansızdır. Bu durum, Archæo-raptor, Sinornithosaurus ve Beipiaosa-urus adlı fosil dinozorlar hakkındaki ev-rimci iddiaların açık bir çeliflki içinde ol-du¤unu göstermektedir.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

TÜYLÜ D‹NOZORLAR H‹LES‹ 191

Page 413:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 414:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

UUççaann ssüürrüünnggeennlleerr

Sürüngenler sınıfı içinde yer alan il-

ginç bir canlı grubu, uçan sürüngenler-

dir. Bunlar, yaklaflık 200 milyon yıl ön-

ce Üst Triasik devirde ilk kez ortaya çık-

mıfl ve daha sonra ise soyları tükenmifl

bir canlı grubudur. Bu canlılar birer sü-

rüngendirler, çünkü sürüngen sınıfının

temel özelliklerine sahiptirler: Metabo-

lizmaları so¤ukkanlıdır (ısı üretemezler)

ve vücutları pullarla kaplıdır. Ancak güç-

lü kanatlara sahiptirler ve bu kanatlar sa-

yesinde uçabildikleri düflünülmektedir.

Uçan sürüngenler baz› popüler ev-

rimci yay›nlarda Darwinizm'i destekle-

yen bir paleontolojik bulgu olarak göste-

rilir ya da en az›ndan böyle bir imaj

oluflturulur. Oysa aksine, uçan sürüngen-

lerin kökeni evrim teorisi ad›na ciddi bir

sorundur. Bunun en aç›k göstergesi de,

uçan sürüngenlerin kara sürüngenleriyle

aralar›nda hiçbir geçifl türü olmadan, bir

anda ve eksiksiz olarak ortaya ç›kmala-

r›d›r. Uçan sürüngenlerin, üstün bir yara-

t›l›fla sahip kanatlar› vard›r ve bu organ-

lar hiçbir kara sürüngeninde yoktur. "Ya-

r›m kanatl›" herhangi bir canl›ya ise fo-

sil kay›tlar›nda rastlanmamaktad›r.

Nitekim "yarım kanatlı" canlıların

Harun Yahya (Adnan Oktar)

UÇAN SÜRÜNGENLER

EEsskkii uuççaann ssüürrüünnggeenn ttüürrlleerriinnddeenn bbiirrii oollaann EEuuddiimmoorrpphhooddoonn''uunn ffoossiillii.. KKuuzzeeyy ‹‹ttaallyyaa''ddaa bbuulluunnaann bbuu

öörrnneekk,, yyaakkllaaflfl››kk 222200 mmiillyyoonn yy››ll yyaaflfl››nnddaadd››rr..

193

Page 415:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yaflamıfl olması da mümkün de¤ildir.

Çünkü bu tür hayali canlılar, e¤er yafla-

mıfl olsalardı, ön ayaklarını kaybettikleri

ama henüz uçacak durumda da olmadık-

ları için di¤er sürüngenlere göre deza-

vantajlı hale geleceklerdi. Bu durumda,

evrimin kendi kabulüne göre elenip soy-

larının tükenmesi gerekirdi.

Uçan sürüngenlerin kanatlarının ya-

pısı incelendi¤inde, bunun asla evrimle

açıklanamayacak kadar kusursuz bir ya-

p›yla yarat›ld›¤› görülür. Uçan sürün-

genlerin kanatları üzerinde di¤er sürün-

genlerin ön ayakları gibi befl tane par-

makları vardır. Ancak dördüncü parmak,

di¤er parmaklardan ortalama 20 kat da-

ha uzundur ve kanat da bu parma¤ın al-

tında uzanır. E¤er kara sürüngenleri

uçan sürüngenlere evrimleflmifllerse, o

halde söz konusu dördüncü parmak da

yavafl yavafl, kademe kademe uzamıfl ol-

malıdır. Sadece dördüncü parmak de¤il,

tüm kanat yapısı rastlantısal mutasyon-

larla geliflmeli ve tüm bu süreç de canlı-

ya avantaj kazandırmalıdır. Evrim teori-

sinin paleontolojik düzeydeki önde ge-len elefltirmenlerinden biri olan Prof.Duane T. Gish, bu noktada flu yorumuyapar:

Bir kara sürüngeninin kademeli bir bi-çimde bir uçan sürüngene dönüflebilece-¤i varsayımı tümüyle tutarsızdır. Böylebir dönüflüm sırasında ortaya çıkacakolan yarım, tamamlanmamıfl yapılar,canlıya bir avantaj kazandırmak bir ya-na, onu tümüyle dezavantajlı hale getire-cektir. Örne¤in evrimciler, bazı mutas-yonların sadece dördüncü parma¤ı etki-ledi¤ini ve onu zaman içinde yavafl yavafluzattı¤ını varsayarlar. Elbette, di¤er ba-zı rastlantısal mutasyonların da, her nekadar inanılmaz gözükse de, bu yöndetam bir iflbirli¤i yaparak, kanat zarının,uçufl kaslarının, tendonların, sinirlerin,kan damarlarının ve kanat için gerekendi¤er yapıların kademeli olarak evrimlefl-mesini sa¤lamaları gerekmektedir. Belirlibir aflamada, geliflmekte olan bu uçan sü-rüngen %25'lik bir kanat dokusuna sahipolacaktır. Ancak bu garip yaratık hiçbirflekilde yaflayamayacaktır. %25'lik bir ka-nat dokusu ona ne avantaj sa¤layabilir?

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

UUççaann ssüürrüünnggeennlleerriinn kkaannaattllaarr››,, ddii¤¤eerr ppaarrmmaakkllaarrddaann oorrttaallaa--mmaa 2200 kkaatt ddaahhaa uuzzuunn oollaann ""ddöörrddüünnccüü ppaarrmmaakk"" bbooyyuunnccaauuzzaann››rr.. ÖÖnneemmllii oollaann nnookkttaa,, bbuu iillggiinnçç kkaannaatt yyaapp››ss››nn››nn ffoossiillkkaayy››ttllaarr››nnddaa bbiirr aannddaa oorrttaayyaa çç››kkmmaass››dd››rr.. ""DDöörrddüünnccüü ppaarr--mmaakk""››nn kkaaddeemmeellii bbiirr bbiiççiimmddee,, yyaannii eevvrriimmllee uuzzaadd››¤¤››nn›› ggööss--tteerreebbiilleecceekk aarraa ffoorrmm öörrnnee¤¤ii yyookkttuurr..

UÇAN SÜRÜNGENLER194

Page 416:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Açıktır bu canlı uçamayacaktır ve artık

eskisi gibi koflamayacaktır da.262

Uçan sürüngenlerin kökeninin Dar-

winist evrim mekanizmalarıyla açıklan-

ması imkansızdır. Nitekim fosil kayıtları

da böyle bir evrim yaflanmamıfl oldu¤u-

nu ortaya koyar. Fosil katmanlarında, sa-

dece bugün tanıdı¤ımız gibi kara sürün-

genleri ve kusursuz uçan sürüngenler

vardır. Hiçbir ara form yoktur. Omurgalı

paleontolojisi alanında dünyanın en ön-

de gelen birkaç isminden biri olan Ro-

bert Carroll, bir evrimci olmasına karflın

bu konuda flu itirafta bulunur:

Triasik devirde ortaya çıkan tüm uçan

sürüngenler (pterosaurlar) uçufl için çok

özelleflmifl yapıya sahiptir... Atalarının ne

oldu¤u konusunda ve uçufllarının kökeni-

nin ilk aflamaları hakkında ise hiçbir bul-

gu yoktur.263

Uçan sürüngenlerin evrime delil

oluflturan hiçbir yönü yoktur. Ancak sü-

rüngen terimi ço¤u insan için sadece ka-

rada yaflayan canlıları ifade etti¤i için,

popüler evrimci yayınlar, "uçan sürün-

gen" kavramıyla "sürüngenlerin kanatla-

nıp uçması" imajı vermeye u¤raflırlar.

Oysa kara sürüngenleri ile uçan sürün-

genler, aralarında hiçbir evrimsel iliflki

olmadan ortaya çıkmıfllardır.

UUççuuflfluunn kköökkeennii

bkz. Karadan havaya geçifl kand›r-

macas›; Cursorial teori; Arboreal teori

UUmmuullaann CCaannaavvaarr uuyydduurrmmaass››

((HHooppeeffuull MMoonnsstteerr TThheeoorryy))

"Umulan Canavar Teorisi" (HopefulMonster Theory) bir gün bir sürüngeninbir yumurta b›rakt›¤›n› ve tesadüfeniçinden kahverengi tüylü bir yarat›k ç›k-t›¤›n› iddia etmektedir. Evrimcilere görebu memeli büyüdü¤ünde de, tesadüfendi¤er bir sürüngen yumurtas›ndan ani-den ç›kan bir efl bularak yeni bir hayvantürü ortaya ç›km›flt›. Sa¤duyu sahibi bi-lim adamlar›n›n buna tepkisi ise "Bu birbilim masal› m›, Yunan miti mi yoksaAnderson'un peri masal› m›?" fleklindeoldu. Ancak her nas›lsa bir çok bilimadam› taraf›ndan halen evrimsel proble-me bir çözüm oldu¤una inan›lmaktad›r.Asl›nda bu tam anlam›yla bir çaresizlik-tir. Evrimcilerin ünlü isimlerinden Go-uld da bir makalesinde bu problemi aç›pgeniflleterek "umulan canavarlar"›nmuhtemel tek cevap oldu¤unu söyle-mektedir, sonra da bu masala flöyle bireklemeyle yeni bir boyut kazand›rm›flt›r:"tamamen farkl› yarat›klardan anidendo¤mufl, bütünüyle yeni türler. Bir günbir kertenkele bir yumurta b›rakt› veiçinden bir kunduz ç›kt›."

264Görüldü¤ü

gibi evrimcilere göre her canl› yumurta-dan kusursuz, bambaflka bir hayvan ola-rak ç›kabilirdi.(!)

Farkl› canl› gruplar›n›n fosil kay›tla-r›nda aniden ortaya ç›kmas›,

265canl› tür-

lerinin arkalar›nda bir evrim süreci ol-madan var olduklar›n› göstermekteydi.Bu durum do¤al olarak evrimciler ara-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

UMULAN CANAVAR UYDURMASI 195

Page 417:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

s›nda çok büyük bir s›k›nt› yaratt›. Bunun üzerine 1930'larda Avrupal›

paleontolog Otto Schindewolf taraf›n-dan ortaya at›lm›fl olan "Hopeful Mons-

ter" (Umulan Canavar) teorisi ile, canl›-lar›n neo-Darwinizm'in öne sürdü¤ü gibiküçük mutasyonlar›n zamanla birikmesisonucuyla de¤il, ani ve dev mutasyon-larla evrimlefltiklerini öne sürüldü. (bkz.Makro mutasyon kand›rmacas›) Schin-dewolf teorisine örnek verirken tarihtekiilk kuflun, bir "grossmutasyon"la, yanigenetik yap›da tesadüfen meydana gelendev bir de¤ifliklikle bir sürüngen yumur-tas›ndan ç›kt›¤›n› iddia etmiflti.

266

Ayn› teoriye göre, baz› kara hayvan-lar› geçirdikleri ani ve kapsaml› bir de¤i-fliklikle birdenbire dev balinalara dönüfl-müfl olabilirlerdi. Schindewolf'un bufantastik teorisi, 1940'l› y›llarda Berke-ley Üniversitesi'nden genetikçi RichardGoldschmidt taraf›ndan benimsendi vesavunuldu. Ama teori o kadar tutars›zd›ki, k›sa zamanda terk edildi.

Harvard Üniversitesi paleontologlar›Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge,fosil kay›tlar›nda hiçbir "ara form" ol-mamas›ndan ötürü, durumu aç›klamakiçin "umulan canavarlar"a yeniden el at-mak zorunda kald›lar. Gould'un, "Returnof the Hopeful Monsters" (Umulan Ca-navarlar›n Geri Dönüflü) adl› ünlü maka-lesi, bu zorunlu geri dönüflün bir ifade-siydi.267

Gould ve Eldredge, Schindewolf'unfantastik teorisini aynen tekrarlamasalarda teoriye "bilimsel" bir kimlik kazand›-

rabilmek için, söz konusu "ani evrimsel

s›çray›fl"lara bir tür mekanizma gelifltir-

meye çal›flt›lar. (bkz. S›çramal› evrim hi-

kayesi) Gould ve Eldredge'in teorisi iler-

leyen y›llarda di¤er baz› paleontologlar

taraf›ndan da benimsendi ve detayland›-

r›ld›. Oysa s›çramal› evrim teorisi, neo-

Darwinist evrim teorisinden bile daha

büyük çeliflki ve tutars›zl›klara dayan›-

yordu.

UUrreeyy,, HHaarroolldd

Harold Urey, Amerikalı arafltırmacı

Stanley Miller'ın Chicago Üniversite-

si'ndeki hocasıdır. Miller'ın 1953 yılında

hayatın kökeni konusunda yaptı¤ı çalıfl-

maya olan katkısından dolayı Miller'ın

deneyi "Urey-Miller Deneyi" olarak da

bilinir. Bu deney evrim sürecinin ilk afla-

ması olarak öne sürülen "moleküler ev-

rim" tezini sözde ispatlamak için kulla-

nılan yegane "delil"dir. Fakat bu deney

canlılı¤ın kökeni konusunda evrimcile-

rin iddialarını destekleyecek hiçbir bul-

gu sunamamıfltır. (bkz. Miller deneyi)

UUrreeyy--MM››lllleerr DDeenneeyyii

bkz. Miller deneyi

UUzzaayyddaann ggeelleenn hhaayyaatt

kkoommeeddiissii

bkz. Panspermia görüflünün mant›k-

s›zl›¤›.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

UREY, HAROLD196

Page 418:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 419:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 420:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

VVaarryyaassyyoonn ((VVaarr››aatt››oonn))

Varyasyon, genetik biliminde kulla-nılan bir terimdir ve "çeflitlenme" de-mektir. Bu genetik olay, bir canlı türü-nün içindeki bireylerin ya da gruplarınbirbirlerinden farklı özelliklere sahip ol-masına neden olur. Örne¤in yeryüzünde-ki insanların hepsi temelde aynı genetikbilgiye sahiptirler, ama bu genetik bilgi-nin izin verdi¤i varyasyon potansiyelisayesinde kimisi çekik gözlüdür, kimisikızıl saçlıdır, kimisinin burnu uzun, ki-misinin boyu kısadır.

Evrimciler ise, bir türün içindeki var-yasyonları evrim teorisine delil olarakgöstermeye çalıflırlar. Oysa varyasyonevrime delil oluflturmaz, çünkü varyas-yon, zaten var olan genetik bilginin fark-lı eflleflmelerinin ortaya çıkmasındanibarettir ve genetik bilgiye yeni bir özel-lik kazandırmaz.

Varyasyon her zaman genetik bilgininsınırları içinde olur. Genetik bilimindesöz konusu sınıra "gen havuzu" denir.(bkz. Gen havuzu) Darwin ise, teorisiniortaya attı¤ında varyasyonların bir sınırıolmadı¤ını sanıyordu268 ve Türlerin Kö-keni adlı kitabında da çeflitli varyasyonörneklerini teorisinin en büyük delili ola-rak göstermiflti.

Örne¤in Darwin'e göre; daha bol sütveren inek cinsleri yetifltirmek için fark-lı inek varyasyonlarını çiftlefltiren hay-van yetifltiricileri, sonunda inekleri bafl-ka bir canlı türüne dönüfltüreceklerdi.Darwin'in bu "sınırsız de¤iflim" fikri, ya-fladı¤ı yüzyılın ilkel bilim anlayıflından

kaynaklanmaktaydı. 20. yüzyıl bilimiise, canlılar üzerinde yapılan benzeri de-neyler sonucunda "genetik de¤iflmezlik"(genetik homoestatis) denilen bir ilkeyiortaya çıkardı. (bkz. Genetik de¤iflmez-lik) Bu ilke, bir canlı türünü de¤ifltirmekiçin yapılan tüm efllefltirme (farklı var-yasyon oluflturma) çabalarının sonuçsuzkaldı¤ını, canlı türleri arasında aflılmazduvarlar oldu¤unu ortaya koyuyordu.Yani farklı inek varyasyonlarını çiftleflti-ren hayvan yetifltiricilerinin sonundainekleri Darwin'in iddia etti¤i gibi baflkabir türe dönüfltürmeleri, kesinlikle müm-kün de¤ildi.

Darwin Retried: An Appeal to Re-ason (Darwin Yeniden Sorguland›: AklaBaflvuru) adlı kitabıyla Darwinizm'ingeçersizli¤ini ortaya koyan NormanMacbeth bu konuda flunları yazar:

Sorun canlıların gerçekten de sınırsız birbiçimde varyasyon gösterip göstermedik-leridir... Türler her zaman için sabittirler.Yetifltiricilerin yetifltirdikleri de¤iflik bitkive hayvan cinslerinin belirli bir nokta-dan ileri gitmedi¤ini, hatta hep orijinalformlarına geri döndü¤ünü biliriz...269

Hayvan yetifltiricili¤i konusundadünyanın en önemli uzmanlarından birisayılan Luther Burbank bu gerçe¤i, "bircanlıda oluflabilecek muhtemel geliflme-nin bir sınırı vardır ve bu kanun, bütünyaflayan canlıları belirlenmifl bazı sınır-lar içinde sabit tutar" diyerek ifade et-mektedir.270

Biyolog Edward Deevey de, varyas-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

VARYASYON 199

Page 421:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

yonun hep belirli genetik sınırlar içindegerçekleflti¤ini flöyle açıklar:

Çaprazlama çiftlefltirme yöntemiyle çok

önemli sonuçlara varılmıfltır... Ama so-

nuçta bu¤day hala bu¤daydır ve, örne-

¤in, üzüm de¤ildir. Domuzlar üzerinde

kanat oluflturmamız da, kuflların yumur-

talarını silindir fleklinde üretmeleri ka-

dar imkansızdır. Daha güncel bir örnek,

son bir yüzyıl içinde dünyadaki erkek nü-

fusunda görülen boy ortalaması yükseli-

flidir. Daha iyi beslenme ve bakım koflul-

ları sayesinde erkekler son bir yüzyıl

içinde rekor sayılabilecek bir boy ortala-

masına ulaflmıfltır, ama bu artıfl giderek

durma noktasına gelmifltir. Çünkü vara-

bilece¤imiz genetik sınıra dayanmıfl du-

rumdayız.271

Sonuç olarak, varyasyonlar bir türüngenetik sınırları içinde bazı sınırlı de¤i-flikliklere yol açarlar. Yeryüzünde de¤i-flik ırkta insanların olması veya anne-ba-ba ve çocuklar arasındaki farklılıklarvaryasyonlarla açıklanabilir. Ancak hiç-bir flekilde genetik bilgiye yeni bir par-

çanın eklenmesi söz konusu de¤ildir. Ör-

ne¤in bir kedi türünü ne kadar kendi

içinde türeterek zenginlefltirmeye çalı-

flırsanız çalıflın, kediler hep kedi olarak

kalacak, bunlar asla köpeklere dönüflme-

yeceklerdir. Veya bir deniz memelisinin

sahip oldu¤u üstün sonar sisteminin re-

kombinasyonlarla ortaya çıkması müm-

kün de¤ildir. (bkz. Rekombinasyon)

Varyasyon, insan ırkları arasındaki fark-

lılıkları açıklayabilir, ama maymunların

insana dönüfltü¤ü iddiasına hiçbir daya-

nak sa¤lamaz.

VViirrüüssüünn kköökkeennii

Bazı evrimciler, biyolojik canlılı¤ın

bafllangıcının virüsler oldu¤unu öne sü-

rerler:

Hayatın preselüler (hücre öncesi) afla-

malarına baktı¤ımız zaman burada da

evrimi görüyoruz. Biyolojik canlıların ilk

flekli, en ilk flekli, hücreler de¤il virüsler-

dir.272

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

YYeerryyüüzzüünnddeekkii iinnssaannllaarr››nn hheeppssii tteemmeellddee aayynn›› ggeenneettiikk bbiillggiiyyee ssaahhiippttiirrlleerr,, ffaakkaatt bbuu ggeenneettiikk bbiillggii--nniinn iizziinn vveerrddii¤¤ii vvaarryyaassyyoonn ppoottaannssiiyyeellii ssaayyeessiinnddee bbiirrbbiirriinnddeenn ççookk ffaarrkkll›› ggöörrüünnüüflfllleerrddee oollaabbiilliirrlleerr..

Page 422:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Evrimciler bir yandan canlılı¤ın kö-

kenini açıklamak üzere virüsleri öne sü-

rerken, bir yandan da virüslerin canlılı-

¤ın temeli olamayacaklarını ifade eder-

ler. Bazı evrimci kaynaklarda bu duru-

mun imkansızlı¤ından flöyle söz edilir:

Bafllangıçta virüslerin çok küçük orga-

nizmalar oldukları kabul edilmiflti. Daha

sonra elektron mikroskobu ile yapılan

ayrıntılı çalıflmalarda bunların yapı ola-

rak çok de¤iflik oldukları ve yalnız hücre

içerisinde parazit olarak yafladıkları tes-

pit edilmifltir.

Her ne kadar virion bir ya da pek az en-

zim çeflidi bulundurursa da bu enzim se-

risi virion oluflturmak için yeterli de¤il-

dir.273 (virion, virüslerin enfeksiyon yete-

ne¤ine sahip halidir.)

Virus, yabancı bir organizmanın hüc-

relerinde asalak olarak ürer. Ev sahibi

hücre dıflında kendi metabolizmaları

yoktur.

Virüslerin metabolizma ve uyarılma

yetenekleri olmadı¤ından canlılı¤a özgü

'ba¤ımsızlık' özelli¤ine sahip de¤illerdir,yani 'canlı' de¤illerdir.

Virüs asıldı¤ı hücrenin dıflında özgürbir tanecik iken virion adını alır. Virioncanlı de¤ildir. Canlılarda kilit süreçlervardır. Bunların sadece ikisi virüslerdevardır: Replikasyon ve mutasyon. Virüs-ler bunları, hücre dıflında özgür durumdaiken yani virion olarak de¤il asalak du-rumda iken yapabilirler. Virüslerin repli-kasyon ve mutasyonu gerçeklefltirmekiçin kendileri gibi organizmamsılara de-¤il tam organizmalara ihtiyaçları var-dır.274

Açıklamalardan da anlaflılaca¤ı gibivirüsler, canlılık öncesi bir aflama sayıla-mazlar. Çünkü virüsler replikasyon vemutasyon gibi iki kilit süreci ancak asa-lak olarak yafladıkları tam organizmalar-da gerçeklefltirebilirler. Tam organizmaolmadan virüsler varlıklarını sürdüreme-mektedirler. Bu sebeple tam organizma-lar için bir ön aflama oluflturmaları sözkonusu olamaz. Türkiye'nin evrim konu-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

VViirrüüss,, yyaabbaanncc›› bbiirr oorrggaanniizzmmaann››nn hhüüccrreelleerriinnddee aassaallaakk oollaarraakk üürreerr.. VViirrüüsslleerriinn eevv ssaahhiibbii hhüüccrreedd››flfl››nnddaa kkeennddii mmeettaabboolliizzmmaallaarr›› yyookkttuurr.. ÜÜsstttteekkii rreessiimmddee vviirrüüssüünn bbiirr hhüüccrreeyyii nnaass››ll eellee ggeeççiirrddii¤¤iiggöörrüüllmmeekktteeddiirr.. VViirrüüss öönnccee hhüüccrreeyyee ttuuttuunnuurr,, ssoonnrraa kkeennddii DDNNAA''ss››nn›› oonnaa eennjjeekkttee eeddeerr.. BBööyylleecceehhüüccrreeyyii kkaanndd››rraarraakk kkeennddii kkooppyyaallaarr››nn›› yyaapptt››rrmmaayyaa bbaaflflllaarr.. SSoonnuunnddaa hhüüccrree ddaahhaa ffaazzllaa ddaayyaannaa--mmaayy››pp ppaattllaarr vvee vviirrüüsslleerr dd››flflaarr›› yyaayy››ll››rrllaarr..

V‹RÜSÜN KÖKEN‹ 201

Page 423:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

sunda otorite sayılan bilim adamlarındanProf. Ali Demirsoy virüslerin kökeni ileilgili öne sürülen iddiaların geçersizli-¤inden flöyle söz etmektedir:

Eldeki birikmifl bilgiler virüslerin kökenive bugüne kadar geliflimi konusunda bil-gi vermekten çok uzaktır. Aynı zamandabirbirinden oldukça farklı üç fiziki evren-de bulunabilmesi ve hiçbir evrenin bir vi-rüsün tümü hakkında doyurucu tanımınıvermemesi yorumu daha da güçlefltir-mektedir, özünde afla¤ıda belirtece¤imizyorumlar bilimsel temellerden ziyadekurguya dayanmaktadır.

Virüslerin kökeni bir zamanlar hücreliorganizmalardı. Di¤er hücrelerde para-zit hale geçen bu canlılar zamanla tümorganellerini yitirmifltir.

Virüslerin kökeni bir zamanlar serbestyaflayan bir ilkin (pre) hücreli idi. Dahasonra hücreli organizmaların ortaya çık-masıyla, bu ilkin formlar onların içeri-sinde parazit yaflamaya baflladılar.

Virüsler ne ilkin hücreli canlılardan ne

de hücreli canlılardan türemifltir. Di¤er

organizmaların kalıtsal materyalinden

kopan parçalardan meydana gelmifltir.

‹lk kuram, mikrobiyologlar tarafından

uzun zaman tutulmasına karflın, bugün

en az olasılıkla bakılmaktadır. Çünkü her

iki grup arasında o denli büyük farklar

vardır ki birinin di¤erine köken oldu¤u

varsayılamamaktadır. ‹kinci kuram biraz

daha çekici görünmesine karflın, yine yu-

karıda anlatılan nedenlerden dolayı ka-

bulü olanaksız görülmektedir. Her iki

halde de organizmalar ve virüsler ara-

sında herhangi bir geçit form bulunama-

mıfltır. Sonuncu kuram daha akla yatkın

gelmektedir.275

Yukarıdaki açıklamalardan da anla-

flıldı¤ı gibi, virüsler canlılı¤ın bafllangıcı

de¤ildir. Evrimci biyologlar dahi, virüs-

lerin kökeni olarak canlı organizmaları

göstermektedirler.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

VViirrüüsslleerr ccaannll››ll››¤¤››nn bbaaflflllaanngg››cc›› ddee¤¤iillddiirr.. EEvvrriimmccii bbiiyyoollooggllaarr ddaahhii,, vviirrüüsslleerriinn kköökkeennii oollaarraakk ccaannll››oorrggaanniizzmmaallaarr›› ggöösstteerrmmeekktteeddiirrlleerr..

V‹RÜSÜN KÖKEN‹202

Page 424:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

WWaallllaaccee,, AAllffrreedd RRuusssseell

‹ngiliz do¤a bilimci Alfred RusselWallace (1823-1913), do¤al selek-siyon yoluyla türlerin ortaya çı-kıflı konusunda Charles Dar-win'den ba¤ımsız olarak ge-lifltirdi¤i kuramla tanınır.1855'de yazdı¤ı "On theLaw Which Has Regulatedthe Introduction of New Spe-cies" (Yeni Türlerin OrtayaÇıkıflını Düzenleyen YasaÜzerine) adlı makalesindeher türün yakından iliflkilioldu¤u önceki türlerin uzantısı oldu¤unusavundu.

Hemen hemen aynı dönemde benzerbir yaklaflım gelifltiren Wallace, Dar-win'le bazı noktalarda farklı görüfller or-taya koydu. Wallace ruhun varlı¤ına ina-nan bir kifli olarak Allah'ın evrimle ya-rattı¤ına inanıyordu ve insanın zihinselfaaliyetlerinin do¤al seleksiyon ve ben-zeri mekanizmalarla açıklanamayaca¤ı-nı öne sürüyordu.276 ‹nsanın vücut yapı-sının do¤al seçme sonucu olufltu¤unuöne sürmekle birlikte, zihinsel gücüngeliflmesinde Darwin'den farklı olarakdo¤al seçmenin dıflında biyolojik olma-yan etkenlerin rol oynadı¤ını savundu.277

WWaattssoonn,, JJaammeess

Ünlü Amerikal› biyolog James Wat-son, moleküler biyoloji alan›ndaki çal›fl-malar› ile tan›nd›. 1955 y›l›nda Francis

Crick ile birlikte yapt›klar› çal›flmalarneticesinde, DNA'n›n ola¤anüstü komp-

leks yap›s›n› gün ›fl›¤›na ç›kard›lar. Watson ve Crick'in nükleik

asitleri, yani DNA ve RNA'yıkeflfi, teori için yepyeniproblemler do¤urdu.DNA'nın yapısını keflfet-tiklerinde, canlılı¤ın önce-den sanılandan çok daha

kompleks oldu¤unu da orta-ya çıkarmıfl oldular.

Canlılı¤ın kökeninirastlantılarla açıklama ça-basındaki evrim teorisi,

hücredeki en temel moleküllerin varlı¤ı-na bile tutarlı bir açıklama getirememifl-ken, genetik bilimindeki bu ilerlemeler,evrimciler açısından daha da ciddi birçıkmaz oluflturmufltur.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

WALLACE, ALFRED RUSSEL 203

WWaattssoonn vvee CCrriicckk DDNNAA''nn››nn yyaapp››ss››nn›› kkeeflflffeettttiikk--lleerriinnddee,, ccaannll››ll››¤¤››nn öönncceeddeenn ssaann››llaannddaann ççookkddaahhaa kkoommpplleekkss oolldduu¤¤uunnuu ddaa oorrttaayyaa çç››kkaarr--mm››flfl oolldduullaarr..

AAllffrreedd RRuusssseell WWaallllaaccee

Page 425:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 426:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

YYaarraassaallaarr››nn kköökkeennii

Memeliler sınıflaması içinde yer

alan en ilginç canlılardan biri, kuflkusuz

yegane uçan memeli cinsi olan yarasa-

lardır.

Yarasaları ilginç kılan özelliklerinin

baflında, bu canlıların sahip oldu¤u

kompleks "sonar" sistemi gelir. Bu sonar

sistemi sayesinde yarasalar, zifiri karan-

lıkta hiçbir fley görmeden son derece

kıvrak ve kusursuz manevralarla uçarlar.

Karanlık bir odanın zeminindeki küçü-

cük bir tırtılı bile algılar ve avlarlar.

Bu sonar, hayvanın sürekli olarak

yüksek frekanslı sesler yayması, bu ses-

lerin yankılarını analiz etmesi ve sonu-

cunda etrafının detaylı bir analizini yap-

masıyla çalıflmaktadır. Hem de canlı bu

ifli ola¤anüstü bir süratle, havada uçtu¤u

saniyeler boyunca kesintisiz ve kusursuz

biçimde baflarmaktadır.

Yarasaların sonar sistemi üzerinde

yapılan arafltırmalar, daha da flaflırtıcı so-

nuçlar ortaya koymufltur. Hayvanın algı-

layabildi¤i frekans aralı¤ı çok dardır, ya-

ni ancak belli frekanstaki sesleri algıla-

yabilir. Ancak iflte bu noktada çok önem-

li bir sorun ortaya çıkmaktadır. "Doppler

etkisi" denen fizik kuralına göre, hareket

halindeki bir cisme çarpan sesin frekan-

sı de¤iflir. Bu yüzden, yarasa kendisin-

den uzaklaflmakta olan bir sine¤e do¤ru

ses dalgalarını yaydı¤ında, dönen ses

dalgaları yarasanın duyamayaca¤ı bir

aralı¤a düflecektir. Bu nedenle yarasanın

hareketli cisimleri algılamada büyükzorluklar yaflaması gerekir.

Ama böyle olmaz ve yarasa her türlücismi kusursuz bir flekilde algılamayadevam eder. Çünkü yarasa, Doppler et-kisini biliyormuflças›na, hareketli cisim-lere do¤ru yolladı¤ı ses dalgalarını de-¤ifltirir. Örne¤in kendisinden uzaklaflansine¤e en yüksek frekanslı ses dalgasınıyollar ki, ses geri döndü¤ünde duyama-yaca¤ı kadar düflük bir frekansa inmesin.

Bu sistemin iflleyifli ise flöyledir: Ya-rasanın beyninde, sonar sistemini denet-leyen iki farklı tipte nöron (sinir hücresi)bulunmaktadır; bunlardan biri yansıyanultrasonu algılar, di¤eri bazı kaslara ko-mut vererek yarasanın çı¤lı¤ını olufltu-rur. Bu iki nöron beyinde efl güdümlü ça-lıflır; öyle ki yankının frekansı de¤iflince,birinci nöron bunu algılar ve ikinci nöro-nu baskılayarak veya uyararak çı¤lı¤ınfrekansının yankının frekansına uyması-nı sa¤lar. Sonuçta yarasanın çı¤lı¤ı orta-mın durumuna göre frekans de¤ifltirir veen verimli flekilde kullanılır.

Tüm bu sistemin evrim teorisinin"rastgele mutasyonlarla kademeli ev-rim" açıklamasına indirdi¤i darbeyi gör-memek mümkün de¤ildir. Yarasadakisonar sistemi son derece kompleks biryapıdır ve asla rastgele mutasyonlarlaaçıklanamaz. Sistemin çalıflabilmesiiçin, tüm ayrıntılarıyla kusursuz olarakvar olması zorunludur. Yarasa hem yük-sek frekanslarda ses yayacak yapıya,

Harun Yahya (Adnan Oktar)

YARASALARIN KÖKEN‹ 205

Page 427:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

hem bu sesleri algılayıp analiz edecek

organlara, hem de hareket de¤ifliklikleri-

ne göre frekans ayarlaması yapan siste-

me sahip olmalıdır ki sahip oldu¤u sonar

ifle yarasın. Elbette ki tüm bunlar rast-

lantılarla açıklanamaz ve yarasanın ku-

sursuz bir biçimde yaratıldı¤ını gösterir.

Nitekim fosil kayıtları da, yarasanın

yeryüzünde aniden ve bugünkü komp-

leks yapısıyla ortaya çıktı¤ını göster-

mektedir. Evrimci paleontologlar John

Hill ve James Smith, bu gerçe¤i "itiraf"

niteli¤inde flöyle açıklarlar:

Yarasaların fosil kayıtları, erken Eosen

devrine kadar uzanır... ve befl ayrı kıtada

birden tespit edilmifltir. Tüm fosil yarasa-

lar, hatta en eskileri bile, son derece ge-

liflmifl yarasalardır ve dolayısıyla karada

yaflayan atalarından nasıl bir ara geçifl-

le geldikleri konusunda hiçbir ıflık tut-

mazlar.278

Evrimci paleontolog L. R. Godfrey

ise aynı konuda flöyle yazmaktadır:

Erken Tertiryen devrine ait çok sayıda iyi

korunmufl yarasa fosili vardır, örne¤in

Icaronycteris gibi. Ama Icaronycteris

bizlere yarasalarda uçuflun evrimleflmesi

hakkında hiçbir fley söylememektedir,

çünkü bu zaten kusursuz bir biçimde

uçan bir yarasadır.279

Ne yarasaların kompleks vücut sis-

temlerinin evrimle ortaya çıkması müm-

kündür, ne de fosil kayıtları böyle bir ev-

rim yaflandı¤ını göstermektedir. Aksine,

yeryüzünde ilk kez ortaya çıkan yarasa-

lar ile bugün yaflayan örnekleri aynıdır.

Yarasalar, hep yarasa olarak var olmufl-

tur.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

YARASALARIN KÖKEN‹206

AABBDD WWyyoommiinngg''ddee bbuulluunnmmuuflfl oollaann,, bbiilliinneenn eenn eesskkii yyaarraassaa ffoossiillii.. 5500 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbuu ffoossiill iilleebbuuggüünn yyaaflflaayyaann yyaarraassaallaarr aarraass››nnddaa hhiiççbbiirr ffaarrkk yyookkttuurr..

Page 428:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

YYaarraatt››ll››flfl ggeerrççee¤¤iinnii

ssaavvuunnmmaa

Hayatın kökeni, yani Dünya üzerin-

deki ilk canlıların nasıl olufltu¤u sorusu,

150 yıldır materyalizmin en büyük aç-

mazlarından biri olmufltur. Çünkü en ba-

sit canlı olarak kabul edilen hücre, insa-

no¤lunun üretti¤i hiçbir teknoloji ile kı-

yaslanamayacak bir kompleksli¤e sahip-

tir. Olasılık hesapları, de¤il hücrenin,

hücrenin en temel yapıtaflı olan protein-

lerin bile rastlantısal olarak ortaya çıka-

mayacaklarını ispatlamaktadır. Bu ise

elbette yaratılıflın ispatıdır.

Bu konuda baflvurulabilecek çalıfl-

malardan biri, New York Üniversitesi

kimya profesörü ve DNA uzmanı Robert

Shapiro'nun yaptı¤ı bir hesaptır. Bir ev-

rimci olan Shapiro, sadece basit bir bak-

teride bulunan 2.000 çeflit proteinin rast-

lantısal olarak meydana gelme ihtimali-

ni hesaplamıfltır. (‹nsan vücudunda ise

yaklaflık 30.000 çeflit protein vardır.) El-

de edilen sonuç, 1040.000'de 1 ihtimal-

dir.280 (Bu sayı, 1 rakamının yanına 40

bin tane sıfır gelmesiyle oluflan ve ev-

rende karflılı¤ı bulunmayan bir sayıdır.) Bu rakamın bize gösterdi¤i gerçek

fludur: Canlılı¤ı rastlantılarla açıklamayaçalıflan materyalizm ve onun do¤a bilim-lerindeki karflılı¤ı olarak sunulan Darwi-nizm, geçersizdir. Cardiff Üniversite-si'nden, Uygulamalı Matematik ve Ast-ronomi Profesörü Chandra Wickrama-singhe, Shapiro'nun hesapları üzerineflöyle demifltir:

Bu rakam (1040.000) Darwin'i ve tüm ev-rim teorisini gömmeye yeterlidir. Bu ge-zegenin ya da bir baflkasının üzerindehiçbir zaman (hayatın do¤abilece¤i) birilkel çorba olmamıfltır ve yaflamın bafl-langıcı rastlantısal olarak gerçeklefleme-yece¤ine göre, amaçlı bir aklın ürünü ol-malıdır.281

Ünlü astronom Sir Fred Hoyle ise,aynı konuda flu yorumu yapmıfltır:

Aslında, yaflamın akıl sahibi bir varlıktarafından meydana getirildi¤i o kadaraçıktır ki, insan bu açık gerçe¤in nedenyaygın olarak kabul edilmedi¤ini meraketmektedir. Bunun (kabul edilmemesinin)nedeni, bilimsel de¤il, psikolojiktir.282

Hem Hoyle hem de Wickramasing-he, materyalizmi benimseyerek bilimleu¤raflm›fl insanlardır. Ama karflılarına çı-kan gerçek, hayatın yaratılmıfl oldu¤u-dur ve onlar da bu gerçe¤i kabul etmekdurumunda kalm›fllard›r. Bugün bilimdünyasındaki daha pek çok biyolog yada biyokimyacı, yaflamın rastlantılarlado¤du¤u hikayesini terk etmifl durumda-dır.

Yaratılıfl, hiçbir bilimsel bulgu ile çe-liflmeyen bir gerçektir. Aksine tüm bi-limsel bulgular, hep yarat›l›fl› desteklerniteliktedir. Örne¤in, Big Bang teorisi,evrenin bir bafllangıcı oldu¤unu ispatlar.Bu ise yaratılıfl gerçe¤ini teyid ederken,materyalizmi yalanlar. Canlı türleri fosilkayıtlarında hiçbir evrimsel ataya dair izolmadan, aniden ve bugünkü halleriylebelirmektedir ve evrimcilerin oldu¤unuvarsaydıkları ara geçifl formlarına ait birtek fosil dahi bulunmamaktadır. Bu ise

Harun Yahya (Adnan Oktar)

YARATILIfi GER.E⁄‹N‹ SAVUNMA 207

Page 429:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

evrim teorisini yalanlarken yaratılıfl ger-çe¤ini ispatlamaktadır. Canlılı¤ın sonderece kompleks yapısı ise, tesadüflerinbir ürünü olamayaca¤ını, canlılı¤ın olu-flumu için mutlaka akıl, bilinç, bilgi veyetenek gerekti¤ini açıkça ortaya çıkart-mıfltır. Tüm bunlar evrim teorisini geçer-siz k›larken, Allah'›n varl›¤›n›n delilleri-ni de ortaya koymaktad›r. Fakat evrimteorisini savunanlar bilimsel bulgular›gözard› etmekte ve böylece evrim teori-si ad›nda bir dogma oluflturmaktad›rlar.

YYaaflflaamm mmüüccaaddeelleessii ddeehhflfleettii

((LL››ffee ssttrruuggggllee))

Do¤al seleksiyon teorisinin en temelvarsayımı, do¤ada kıyasıya bir yaflammücadelesi oldu¤u ve her canlının sade-ce kendini düflündü¤üdür. Darwin, bufikri ortaya atarken ‹ngiliz klasik iktisat-çısı Thomas Robert Malthus'un teorile-rinden etkilenmiflti. Malthus, yiyecekkaynaklarının aritmetik dizi ile artarkeninsanların geometrik dizi ile ço¤aldıkla-rını anlatmıfl ve bu yüzden insanların ka-çınılmaz olarak kıyasıya bir yaflam mü-cadelesi sürdürdüklerini öne sürmüfltü.Darwin ise bu kıyasıya yaflam mücade-lesi kavramını do¤aya uyarlamıfl ve "do-¤al seleksiyon"un bu mücadelenin birsonucu oldu¤unu iddia etmiflti.

Oysa daha sonra yapılan arafltırma-lar, do¤ada Darwin'in varsaydı¤ı gibimutlak bir yaflam mücadelesi olmadı¤ınıgösterdi. ‹ngiliz zoolog Wynee-Ed-wards'ın hayvan toplulukları üzerinde1960 ve 70'lerde yaptı¤ı uzun çalıflma-

lar, canlı topluluklarının çok ilginç birbiçimde nüfuslarını dengelediklerini veyiyecek için rekabeti engellediklerini or-taya koydu.

Hayvan toplulukları ço¤unlukla nü-fuslarını ellerindeki yiyecek kaynakları-na göre düzenliyorlardı. Nüfus, açlık vesalgın hastalıklar gibi "zayıfları eleyen"faktörlerle de¤il, asıl olarak hayvanlardayer alan içgüdüsel denetim mekanizma-ları ile kontrol ediliyordu. Yani hayvan-lar, nüfuslarını Darwin'in varsaydı¤ı kı-yasıya rekabet yoluyla de¤il, kendi üre-melerini sınırlayarak kontrol ediyorlar-dı.283

Bitkiler bile Darwin'in öne sürdü¤ü"rekabet yoluyla seleksiyon" örnekleride¤il, nüfus kontrolü örnekleri veriyor-du. Botanikçi Bradshaw'un yaptı¤ı göz-lemler, bitkilerin ço¤alırken üzerindebüyüdükleri alanın "yo¤unlu¤u"na göredavrandıklarını, alandaki bitki yo¤unlu-¤u arttı¤ında üremeyi azalttıklarını is-patladı.284

Öte yandan karıncalar, balarıları gibitopluluklarda rastlanan fedakarlık ör-nekleri, Darwinist yaflam mücadelesikavramının tam tersi bir model olufltur-maktad›r. (bkz. Fedakarlık)

Son yıllardaki bazı arafltırmalar, fe-dakarlık davranıflının bakterilerde bilevar oldu¤unu ortaya çıkarmıfltır. Bir bey-ne ya da sinir sistemine sahip olmayan,dolayısıyla düflünme yetenekleri bulun-mayan bu canlılar, bir virüs tarafındaniflgal edildiklerinde, di¤er bakterileri ko-rumak için intihar etmektedirler.285

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

YAfiAM MÜCADELES‹ DEHfiET‹208

Page 430:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Bu örnekler, do¤al seleksiyonun te-mel varsayımı olan "mutlak yaflam mü-cadelesi" kavramını geçersiz kılmakta-dır. (bkz. Malthus, Thomas; Sosyal Dar-winizm)

ZZ››nnjjaanntthhrrooppuuss

Evrimciler, evrimi bir dogma olaraksavunmada o denli ileri gitmektedirlerki, teorilerine sözde delil gösterebilmek

için aynı kafatasına birbirinden çok fark-lı yüzler yakıfltırabilmektedirler. Austra-lopithecus robustus (Zinjanthropus) adlıfosil için çizilen birbirinden tamamenfarklı üç ayrı rekonstrüksiyon, bu tutum-larının ünlü bir örne¤idir. (bkz. Austra-lopithecus)

Harun Yahya (Adnan Oktar)

ZZiinnjjaanntthhrrooppuuss aaddll›› ffoossiill iiççiinn ççiizziilleenn bbiirrbbiirriinnddeenn ttaammaammeenn ffaarrkkll›› oollaann bbuu üüçç ççiizziimm,, ffoo--ssiilllleerriinn eevvrriimmcciilleerr ttaarraaff››nnddaann nnaass››ll hhaayyaallii bbiiççiimmddee yyoorruummllaanndd››¤¤››nn››nn iiyyii bbiirr öörrnnee¤¤ii......

AYNI FOSİLE ÜÇ AYRI ÇİZİM

Page 431:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

110000 mmiillyyoonn yy››llll››kk kkaarr››nnccaa ffoossiillii iillee ggüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann bbiirr kkaarr››nnccaa kkaarrflfl››llaaflfltt››rr››lldd››¤¤››nnddaa kkaarr››nnccaallaa--rr››nn ddaa eevvrriimm ggeeççiirrmmeeddiikklleerrii aaçç››kkççaa ggöörrüüllmmeekktteeddiirr..

9900--9944 mmiillyyoonn yy››llll››kk bbuu kkuurrbbaa¤¤aa ffoossiilliinn--ddeenn ddee aannllaaflfl››lldd››¤¤›› ggiibbii,, 9900 mmiillyyoonn yy››llöönnccee kkuurrbbaa¤¤aallaarr nnaass››llllaarrssaa ggüünnüümmüüzzddeeddee aayynn›› flfleekkiillddeeddiirrlleerr..

YYaapp››llaann aarraaflfltt››rrmmaallaarrddaa,, mmiillyyoonnllaarrccaa yy››llll››kk oolldduu--¤¤uu ssaappttaannaann bbiirrççookk ffoossiilliinn ggüünnüümmüüzzddeekkii

öörrnneekklleerriinnddeenn hhiiççbbiirr ffaarrkk›› oollmmaadd››¤¤›› aaçç››kk--ççaa ggöörrüüllmmüüflflttüürr.. BBuu ccaannll›› kkaall››nntt››llaarr››,,

ccaannll››llaarr››nn eevvrriimm ssoonnuuccuu ddee¤¤iill,, kkuussuurr--ssuuzz bbiirr yyaarraatt››ll››flfl ssoonnuuccuunnddaa oorrttaayyaaçç››kktt››kkllaarr››nn››nn vvee aassllaa bbiirr eevvrriimm ggee--ççiirrmmeeddiikklleerriinniinn aaçç››kk bbiirreerr ddeelliilliiddiirr..

YAŞAYAN FOSİLLER

Page 432:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

GGüünnüümmüüzz yyuussuuffççuu¤¤uu iillee 113355 mmiillyyoonnyy››llll››kk ffoossiillii bbiirrbbiirriinniinn aayynn››ss››dd››rr..

MMiillyyoonnllaarrccaa yy››llll››kk yyaabbaann aarr››ss›› ffoossiillii iillee ggüü--nnüümmüüzzddeekkii yyaabbaann aarr››llaarr››nn››nn hhiiççbbiirr ffaarrkk››

bbuulluunnmmaammaakkttaadd››rr..

4400 mmiillyyoonn yy››llll››kk ççeekkiirrggeenniinn ggüünnüümmüüzzddee yyaaflflaayyaann ççeekkiirrggeelleerrddeenn hhiiççbbiirr ffaarrkk›› yyookkttuurr.. YYaannii hhiiççbbiirr ddee¤¤ii--flfliimm ggeeççiirrmmeemmiiflflttiirr..

DDeenniizzlleerriinn eenn tteehhlliikkeellii ccaannll››llaarr››nnddaann bbiirrii oollaann kkööppeekkbbaall››¤¤›› vvee 440000 mmiillyyoonn yy››llll››kk ffoossiillii

bbiizzee kkööppeekkbbaall››kkllaarr››nn››nn hhiiççbbiirr eevvrriimm ssüürreeccii ggeeççiirrmmeeddii¤¤iinnii aaçç››kkççaa ggöösstteerrmmeekktteeddiirr..

Page 433:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar
Page 434:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Harun Yahya (Adnan Oktar)

213

1. Gordon Rattray Taylor, The GreatEvolution Mystery, Abacus, SphereBooks, London, 1984, ss. 36, 41-42.

2. Mark Czarnecki, "The Revival of theCreationist Crusade", MacLean's, Janu-ary 19, 1981, s. 56.3. Richard Monastersky, "Mysteries of

the Orient", Discover, April 1993, s.40.

4. Richard Dawkins, The Blind Watch-maker, W. W. Norton, London, 1986, s.229.5. Douglas J. Futuyma, Science on Tri-al, Pantheon Books, New York, 1983,s.197.6. Charles Darwin, The Origin of Speci-es: A Facsimile of the First Edition,Harvard University Press, 1964, s. 302.7. Stefan Bengston, Nature, vol. 345,1990, s. 765.8. Bryan Patterson, Anna K. Behrens-meyer, William D. Sill, "Geology andFauna of a New Pliocene Locality inNorthwestern Kenya," Nature, vol. 226,June 6, 1970, ss. 918-921.9. Bryan Patterson, W. W. Howells,"Hominid Humeral Fragment fromEarly Pleistocene of Northwestern Ken-ya", Science, vol. 156, April 7, 1967, s.65.10. Henry M. McHenry, "Fossils andthe Mosaic Nature of Human Evoluti-on", Science, vol. 190, October 31,1975, s. 428.11. Engin Korur, "Gözlerin ve Kanatla-r›n S›rr›", Bilim ve Teknik, say› 203,Ekim 1984, s. 25.

12. Ilya Prigogine, Isabelle Stengers,Order Out of Chaos, Bantam Books,New York, 1984, s.129.13. Ilya Prigogine, Isabelle Stengers,Order Out of Chaos, Bantam Books,New York, 1984, s.175.14. Encyclopedia Britannica, "Turtle-Origin and Evolution", vol. 26, 1992,ss. 704-705.15. Robert Carroll, Vertebrate Paleonto-logy and Evolution, s. 20716. W. Dort, Antarctic Journal of theUS, 1971, s. 210.17. M. S. Kieth, G. M. Anderson, "Ra-diocarbon Dating: Fictitious Resultswith Mollusk Shells", Science, August16, 1963, s. 634.18. G. W. Barendsen, E. S. Deevey, L.J. Gralenski, "Yale Natural RadiocarbonMeasurements", Science, vol. 126, s.911, örnek Y-159, Y-159-1 ve Y-159-2.19. H. R. Crane, "University of Michi-gan Radiocarbon Dates I", Science, vol.124, s. 666, örnek M-19.20. Charles Reed, "Animal Domestica-tion in the Prehistoric Near East", Sci-ence, vol. 130, s. 1630.21. Michael Denton, Nature's Destiny,The Free Press, 1998, s.106.22. http://www.lewrock-well.com/orig/sardi3.html23. Daniel E. Lieberman, "Another facein our family tree", Nature, March 22,2001; http://www.netcevap.org/ak-sam010322.html.24. http://news.bbc.co.uk/hi/eng-lish/sci/tech/new-

NOTLAR

Page 435:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

sid_1234000/1234006.stm25. http://news.bbc.co.uk/hi/eng-lish/sci/tech/new-sid_1234000/1234006.stm26. Jeffrey Bada, "Life's Crucible",Earth, February 1998, s. 40.27. Klaus Dose, "The Origin of Life:More Questions Than Answers", Inter-disciplinary Science Reviews, vol. 13,no. 4, 1988, s. 348.28. Mahlon B. Hoagland, Hayat›n Kök-leri, Tübitak, Ankara, 1998, ss. 39-40.29. Mahlon B. Hoagland, Hayat›n Kök-leri, Tübitak, Ankara, 1998, s. 40.30. J. E. Cronin, N. T. Boaz, C. B.Stringer, Y. Rak, "Tempo and Mode inHominid Evolution", Nature, vol. 292,1981, ss. 113-122.31. C. L. Brace, H. Nelson, N. Korn, M.L. Brace, Atlas of Human Evolution,2nd edition, Rinehart and Winston, NewYork, 1979.32. B. A. Wood, "Koobi Fora ResearchProject", Hominid Cranial Remains,vol. 4, Clarendon Press, Oxford, 1991.33. Tim Bromage, New Scientist, vol.133, 1992, ss. 38-41.34. R. G. Klein, The Human Career:Human Biological and Cultural Ori-gins, University of Chicago Press, Chi-cago, 1989.35. A. I. Oparin, Origin of Life; Canl›larve Evrim, BAV, 1987, s. 3636. M. Y›lmaz Öner, Canl›lar›n Diya-lekti¤i ve Yeni Evrim Teorisi, s.16537. David Jorafsky, Soviet Marxism andNatural Science, 1961, s. 438. Özer Bulut, Davut Sa¤d›ç, ElimKorkmaz, Biyoloji Lise 3, MEB Bas›-mevi, ‹stanbul, 2000, s. 135.

39. Musa Özet, Osman Arpac›, Ali Us-lu, Biyoloji 1, Sürat Yay›nlar›, 1998, ‹s-tanbul, s. 138.40. http://www.apologetics.org/artic-les/founder2.html; Richard Dawkins,The Blind Watchmaker, Longman, Eng-land, 1986, s. 1.41. http://www.apologetics.org/artic-les/founder2.html42. Richard Dawkins, The Blind Watch-maker, W.W. Norton, London, 1986,s.159.43. The Merck Manual of Medical In-formation, Home edition, The MerckPublishing Group, New Jersey, Rahway,1997.44. H. Enoch, Creation and Evolution,New York, 1966, ss. 18-19.45. Edward S., Jr. 1967, The Reply: Let-ter from Birnam Wood, Yale Review,61:631-64046. Pat Shipman, "Birds Do It... Did Di-nosaurs?", New Scientist, February 1,1997, s. 28.47. Pat Shipman, "Birds Do It... Did Di-nosaurs?", New Scientist, February 1,1997, s. 28.48. Duane T. Gish, Dinosaurs by De-sign, Master Books, AR, 1996, ss. 65-66.49. Michael Denton, Evolution: A The-ory in Crisis, Burnett Books Limited,London, 1985, ss. 210-21150. Michael Denton, Evolution: A The-ory in Crisis, Burnett Books Limited,London, 1985, ss. 211-212.51. Ruben, J. A., T. D. Jones, N. R. Ge-ist, and W. J. Hillenius, "Lung StructureAnd Ventilation in Theropod Dinosaursand Early Birds", Science, vol. 278, s.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

NOTLAR214

Page 436:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

1267.52. Michael J. Denton, Nature's Des-tiny, Free Press, New York, 1998, s.361.53. Michael J. Denton, Nature's Des-tiny, Free Press, New York, 1998, ss.361-362.54. Douglas Palmer, "Learning to Fly"(Review of The Origin of and Evoluti-on of Birds by Alan Feduccia, YaleUniversity Press, 1996), New Scientist,vol. 153, March 1997, s. 44.55. Ernst Mayr, Systematics and TheOrigin Of Species, Dove, New York,1964, s. 296.56. Norman Macbeth, Darwin Retried:An Appeal to Reason, Harvard Com-mon Press, 1971, s. 131.57. Erik Trinkaus, "Hard Times Amongthe Neanderthals", Natural History, vol.87, December 1978, s.10; R. L. Hollo-way, "The Neanderthal Brain: WhatWas Primitive", American Journal ofPhysical Anthropology Supplement,vol. 12, 1991, s. 94.58. The AAAS Science News Servi-ce,"Neandertals Lived Harmoniously",3 April 1997.59. Ralph Solecki, Shanidar: The FirstFlower People, Knopf, New York,1971, s. 196; Paul G. Bahn and JeanVertut, Images in the Ice, Windward,Leichester, 1988, s. 72.60. D. Johanson, B. Edgar, From Lucyto Language, ss. 99, 107.61. S. L. Kuhn, 'Subsistence, Techno-logy, and Adaptive Variation in MiddlePaleolithic Italy, American Anthropolo-gist, vol. 94, no. 2, 1992, ss. 309-310.62. Roger Lewin, Modern ‹nsan›n Kö-

keni, Tübitak Popüler Bilim Kitaplar›,Ankara, 1997, s.169.63. D. C. Johanson, M. A. Edey, Lucy:The Beginnings of Humankind, Simon& Schuster, New York, 1981, s.250.64. Science News, vol. 115, 1979, ss.196-197.65. Gordon Rattray Taylor, The GreatEvolution Mystery, Abacus, London,1984, ss. 36-41.66. Richard Dickerson, "Chemical Evo-lution", Scientific American, vol. 239,no. 3, 1978, s. 74.67. Richard Leakey, "Modern & Tall",National Geographic, November 1985,s. 62968. Richard Leakey, The Making ofMankind, Sphere Books, London, 1981,s.6269. Richard Lewontin, The Demon-Ha-unted World, The New York Review ofBooks, January 9, 1997, s. 2870. "Old Bird", Discover, March 21,199771. "Old Bird", Discover, March 21,199772. http://www.ucmp.berkeley.edu/his-tory/linnaeus.html73. Isabelle Bourdial, "Adieu Lucy",Science et Vie, May›s 1999, no. 980,ss.52-62. 74. R. Lewin, "Evolutionary TheoryUnder Fire", Science, vol. 210, Novem-ber 21, 1980, s. 883.75. R. A. Fisher, The Genetical Theoryof Natural Selection, Oxford UnivesityPress, Oxford, 1930.76. Ernst Mayr, Populations, Species,and Evolution, Belknap Press, Camb-ridge, 1970, s. 235.

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NOTLAR 215

Page 437:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

77. Lane Lester, Raymond Bohlin, TheNatural Limits to Biological Change,Probe Books, Dallas, 1989, ss. 141-142.78. http://www.trufax.org/avoid/na-zi.html; Theodore D. Hall, Ph. D., "TheScientific Background of the Nazi 'Ra-ce Purification' Program", Leading Ed-ge International Research Group. 79. David Jorafsky, Soviet Marxism,Natural Science, s. 12.80. Conway Zirkle, Evolution, MarxianBiology, and the Social Scene, Univer-sity of Pennsylvania Press, Philadelp-hia, 1959, ss. 85-8781. Conway Zirkle, Evolution, MarxianBiology and the Social Scene, Univer-sity of Pennsylvania Press, Philadelp-hia, 1959, ss. 85-86.82. Tom Bethell, "Burning Darwin toSave Marx", Harper's Magazine, De-cember 1978, ss. 31-38.83. Karl Marx, Biyografi, Öncü Yay›ne-vi, s. 36884. Richard Lewontin, The Demon-Ha-unted World, The New York Review ofBooks, January 9, 1997, s. 2885. Robert Shapiro, Origins: A Sceptic'sGuide to the Creation of Life on Earth,Summit Books, New York, 1986, s. 20786. Hubert Yockey, "Self-Organization,Origin of Life Scenarios and Informati-on Theory", Journal of Theoretical Bi-ology, vol. 91, 1981, ss. 27-2887. Hubert Journal of Molecular Evolu-tion, vol. 26, ss. 99-12188. Sarich et al., Cladistics, vol: 5,1989, ss. 3-3289. New Scientist, May 15, 1999, s. 2790. Hürriyet, 24 fiubat 200091. New Scientist, vol. 103, August 16,

1984, s. 1992. Ernst Mayr, Populations, Species,and Evolution, Belknap Press, Camb-ridge, 1970, s. 23593. Ernst Mayr, Systematics and TheOrigin Of Species, Dove, New York,1964, s. 296.94. Roger Lewin, "Bones of Mammals,Ancestors Fleshed Out", Science, vol.212, June 26, 1981, s. 1492.95. George Gaylord Simpson, Life Be-fore Man, Time-Life Books, New York,1972, s. 42.96. Eric Lombard, "Review of Evoluti-onary Principles of the MammalianMiddle Ear, Gerald Fleischer", Evoluti-on, vol. 33, December 1979, s. 1230.97. B. E. Bishop, "Mendel's Oppositionto Evolution and to Darwin," Journal ofHeredity, vol. 87, 1996, ss. 205-213; L.A. Callender, "Gregor Mendel: An Op-ponent of Descent with Modification,"History of Science, vol. 26, 1988, ss.41-75.98. www.evrimaldatmacasi.com/bilima-rastirmavakfi.html. 99. Science News, June 17, 1999, s. 43.100. Gordon R. Taylor, The Great Evo-lution Mystery, Harper & Row, NewYork, 1983, s. 48.101. Michael Pitman, Adam and Evolu-tion, River Publishing, London, 1984, s.70.102. Scott Gilbert, John Opitz, and Ru-dolf Raff, "Resynthesizing Evolutionaryand Developmental Biology", Develop-mental Biology, vol. 173, article no.0032, 1996, s. 361.103. Richard B. Bliss & Gary E. Par-ker, Origin of Life, California, 1979,

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

NOTLAR216

Page 438:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

s. 14.104. Stanley Miller, Molecular Evoluti-on of Life: Current Status of the Prebi-otic Synthesis of Small Molecules,1986, s. 7105. J. P. Ferris, C. T. Chen, "Photoche-mistry of Methane, Nitrogen, and WaterMixture As a Model for the Atmosphe-re of the Primitive Earth", Journal ofAmerican Chemical Society, vol. 97:11,1975, s. 2964.106. "New Evidence on Evolution ofEarly Atmosphere and Life", Bulletin ofthe American Meteorological Society,vol. 63, November 1982, ss. 1328-1330.107. Richard B. Bliss & Gary E. Par-ker, Origin of Life, California, 1979, s.25.108. W. R. Bird, The Origin of SpeciesRevisited, Thomas Nelson Co., Nashvil-le, 1991, s. 325.109. Henry Gee, "Statistical Cloud overAfrican Eden", Nature, vol. 355, Febru-ary 13, 1992, s. 583.110. Marcia Barinaga, "'African Eve'Backers Beat a Retreat", Science, 255,February 7, 1992, s. 687111. S. Blair Hedges, Sudhir Kumar,Koichiro Tamura, and Mark Stoneking,"Human Origins and Analysis of Mitoc-hondrial DNA Sequences," Science,255 (7 February 1992): 737-739112. Barinaga, "Choosing a Human Fa-mily Tree," Science, 255 (7 February1992): 687113. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1995, s. 599; Prof. Dr. Ali Demirsoy,Yaflam›n Temel Kurallar›, Genel Biyo-

loji/Genel Zooloji, cilt-I, k›s›m-I, Anka-ra, 1993, s. 399.114. Özer Bulut, Davut Sa¤d›ç, SelimKorkmaz, Biyoloji Lise 3, MEB Bas›-mevi, ‹stanbul, 2000, s.136.115. Michael Denton, Evolution: ATheory in Crisis, Burnett Books, Lon-don, 1985, ss. 290-291.116. Theodosius Dobzhansky, Geneticsof the Evolutionary Process, ColumbiaUniversity Press, New York & London,1970, ss.17-18.117. Pierre Paul Grassé, Evolution ofLiving Organisms, Academic Press,New York, 1977, s. 194.118. Christian Schwabe, "On the Vali-dity of Molecular Evolution", Trends inBiochemical Sciences, vol. 11, July1986, s. 280.119. Christian Schwabe, "TheoreticalLimitations of Molecular Phylogeneticsand the Evolution of Relaxins", Compa-rative Biochemical Physiology, vol.107B, 1974, ss. 171-172.120. Michael Denton, Evolution: ATheory in Crisis, Burnett Books, Lon-don, 1985, ss. 290-291.121. Musa Özet, Osman Arpac›, Ali Us-lu, Biyoloji 1, Sürat Yay›nlar›, 1998, ‹s-tanbul, s. 10.122. Prof. Dr. Eflref Deniz, T›bbi Biyo-loji, 4. bask›, Ankara, 1992, s. 6.123. http://www.evrimaldatmaca-si.com/bilimarastirmavakfi.html124. S. J. Gould & N. Eldredge, Pale-obiology, vol. 3, 1977, s. 147.125. Pierre-Paul Grassé, Evolution ofLiving Organisms, Academic Press,New York, 1977, s. 97.126. B. G. Ranganathan, Origins?, The

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NOTLAR 217

Page 439:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Banner Of Truth Trust, Pennsylvania,1988127. Warren Weaver, "Genetic Effectsof Atomic Radiation", Science, vol.123, June 29, 1956, s. 1159.128. David A. Demick, "The BlindGunman", Impact, no. 308, February1999.129. Erik Trinkaus, "Hard TimesAmong the Neanderthals", Natural His-tory, vol. 87, December 1978, s.10; R.L. Holloway, "The Neanderthal Brain:What Was Primitive", American Journalof Physical Anthropology Supplement,vol. 12, 1991, s. 94.130. W. K. Gregory, "HesperopithecusApparently Not An Ape Nor A Man",Science, vol. 66, December 1927,s.579.131. Julian Huxley & Jacob Bronowski,Growth of Ideas, Prentice Hall, Inc.Englewood Cliff, 1986, s. 99.132. Douglas Palmer, The Atlas of thePrehistoric World, Dicovery Channel,Marshall Publishing, London, 1999,s.66.133. Mustafa Kuru, Omurgal› Hayvan-lar, Gazi Üniversitesi Yay›nlar›, Ankara,1996, s. 21.134. Mustafa Kuru, Omurgal› Hayvan-lar, Gazi Üniversitesi Yay›nlar›, Ankara,1996, s. 27.135. Douglas Palmer, The Atlas of thePrehistoric World, Dicovery Channel,Marshall Publishing, London, 1999,s.64.136. Gerald T. Todd, "Evolution of theLung and the Origin of Bony Fishes: ACasual Relationship", American Zoolo-gist, vol. 26, no. 4, 1980, s. 757.

137. Alexander I. Oparin, Origin of Li-fe, 1936, New York, Dover Publicati-ons, 1953 (Reprint), s. 196.138. Pierre Paul Grassé, Evolution ofLiving Organisms, Academic Press,New York, 1977, ss. 97, 98.139. Pierre Paul Grassé, Evolution ofLiving Organisms, Academic Press,New York, 1977, s. 88.140. Leslie E. Orgel, "The Origin of Li-fe on Earth", Scientific American, vol.271, October 1994, s. 78.141. Donald Johanson, "Comment J'aiTrouvé le Passage du Singe a L'homme:Du Nouveau Sur Les Ancetres DeL'Homme", Cahier Sciences du Figaro-Magazine, 1983, s. 110.142. J. D. Kingston, B. D. Marino, A.Hill, "Isotopic Evidence for NeogeneHominid Paleoenvironments in theKenya Rift Valley", Science, vol. 264,1994, ss. 955-959.143. Ulu¤ Nutku, Felsefe Arflivi, Edebi-yat Fakültesi, vol. 24, 1984, s. 86; Her-mann Klaatsch, Der Werdegang derMenscheit und die Entstehung der Kul-tur, Deutsches Verlagshaus, Berlin,1920, s. 93.144. http://ma-il.ncku.edu.tw/~y1357/course/Darwi-nism.html145. http://www.netcevap.org/bilimtek-nik0102.html146. Philips Verner Bradford, HarveyBlume, Ota Benga: The Pygmy in TheZoo, Delta Books, New York, 1992.147. Philips Verner Bradford, HarveyBlume, Oto Benga: The Pygmy in theZoo, Canada, October 1993, s. 269.148. Philips Verner Bradford, Harvey

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

NOTLAR218

Page 440:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Blume, Oto Benga: The Pygmy in theZoo, Canada, October 1993, s. 267.149. Philips Verner Bradford, HarveyBlume, Oto Benga: The Pygmy in theZoo, Canada, October 1993, s. 266.150. A. E. R., New York, 12 Eylül.151. Özer Bulut, Davut Sa¤d›ç, SelimKorkmaz, Biyoloji Lise 3, MEB Bas›-mevi, ‹stanbul, 2000, s. 183.152. K. Ludmerer, Eugenics, In: Encyc-lopedia of Bioethics, edited by MarkLappe, The Free Press, New York,1978, s. 457; www.trueorigin.org/holo-caust.htm.153. http://www.trufax.org/avoid/na-zi.html; Theodore D. Hall, Ph. D., Sci-entific Background of Nazi 'Race Puri-fication' Program", Leading Edge Inter-national Research Group.154. Adolf Hitler, Mein Kampf, VerlagFranz Eher Nachfolger, München,1993, ss. 44, 447-448; A. E. WilderSmith, Man's Origin, Man's Destiny,The Word For Today Publishing 1993,ss.163, 164.155. Henry Morris, The Long War Aga-inst God, s. 78; Francis Schaeffer, HowShall We Then Live?, New Jersey, Re-vell Books, Old Tappan, 1976, s. 151.156. Jeffrey S. Wicken, "The Generati-on of Complexity in Evolution: A Ther-modynamic and Information-Theoreti-cal Discussion", Journal of TheoreticalBiology, vol. 77, April 1979, s. 349.157. C. B. Thaxton, W. L. Bradley & R.L. Olsen, The Mystery of Life's Origin:Reassessing Current Theories, 4th editi-on, Dallas, 1992, s. 151.158. C. B. Thaxton, W. L. Bradley & R.L. Olsen, The Mystery of Life's Origin:

Reassessing Current Theories, Philo-sophical Library, Texas, 1992, s.120.159. Fred Hoyle, The Intelligent Uni-verse, Michael Joseph, London, 1983,ss. 20-21.160. Andrew Scott, "Update on Gene-sis", New Scientist, vol. 106, May 2,1985, s. 30.161. Robert Shapiro, Origins: A Scep-tics Guide to the Creation of Life onEarth, Summit Books, New York, 1986,s. 207.162. Prof. Dr. Eflref Deniz, T›bbi Biyo-loji, 4. bask›, Ankara, 1992, s. 354.163. Science, July 17, 1981, s. 289.164. N. Eldredge, and I. Tattersall, TheMyths of Human Evolution, ColumbiaUniversity Press, 1982, ss. 45-46.165. S. M. Stanley, The New Evoluti-onary Timetable: Fossils, Genes, andthe Origin of Species, Basic Books,Inc., Publishers, NewYork, 1981, s. 71.166. G. A. Clark, C. M. Willermet,Conceptual Issues in Modern HumanOrigins Research, New York, Aldine deGruyter, 1997, s. 76.167. Niles Eldredge, Ian Tattersall, TheMyths of Human Evolution, ss. 126-127.168. Henry Gee, In Search of Deep Ti-me, The Free Press, New York, 1999,ss. 116-117.169. Paul S. Taylor, Origins AnswerBook, 5. bask›, 1995, s. 35.170. http://www.ath-ro.com/evo/pthumb.html; Paul J. Mor-ris, and Susan F. Morris "The Panda'sThumb", Jan 2000.171. http://www.users.big-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NOTLAR 219

Page 441:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

pond.com/rdoolan/panda.html; "ThePanda's Thumb... No Evidence ForEvolution". 172. Endo, H., Yamagiwa, D., Hayashi,Y. H., Koie, H., Yamaya, Y., and Kimu-ra, J., Nature, vol. 397, 1999, ss. 309-310.173. http://www.cithep.cal-tech.edu/~metzler/talks/Imprin-ting/early.html; "Early Theories of In-heritance".174. Özer Bulut, Davut Sa¤d›ç, SelimKorkmaz, Biyoloji Lise 3, MEB Bas›-mevi, ‹stanbul, 2000, s.182.175. Musa Özet, Osman Arpac›, Ali Us-lu, Biyoloji 3, Sürat Yay›nlar›, A¤ustos1999, s. 254.176. Sidney Fox, Klaus Dose, Molecu-lar Evolution and The Origin of Life,W.H. Freeman and Company, San Fran-cisco, 1972, s. 4.177. Gish, D. T., Evolution: The FossilsSay "No", Creation-Life Publishers,San Diego, 1979. 178. M. Boule and H. M. Wollais, Fos-sil Men, The Dreyden Press, New York,1957, ss. 118-123. 179. M. Boule, L'anthropologie, 1937,s. 21. 180. M. D. Leakey, Olduvai Gerge, vol.3, Cambridge University Press, Camb-ridge, 1971, ss. 24, 272.181. Malcolm Muggeridge, The End ofChristendom, Grand Rapids, Eerdmans,1980, s. 59.182. Stephen Jay Gould, "Smith Wood-ward's Folly", New Scientist, April 5,1979, s. 44.183. Kenneth Oakley, William Le GrosClark & J. S, "Piltdown", Meydan La-

rousse, cilt 10, s. 133.184. Stephen Jay Gould, "Smith Wood-ward's Folly", New Scientist, April 5,1979, s. 44.185. Mahlon B. Hoagland, Hayat›nKökleri, Tübitak, Ankara, 1998, ss.78-79.186. Michael Denton, Evolution: ATheory in Crisis, Burnett Books Ltd.,London, 1985, ss. 109-110.187. Michael Denton, Evolution: ATheory in Crisis, Burnett Books Ltd.,London, 1985, s. 145.188. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaflam›nTemel Kurallar›, Genel Biyoloji/GenelZooloji, cilt-I, k›s›m-I, Ankara, 1993, s.530.189. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1995, s. 61.190. W. R. Bird, The Origin of SpeciesRevisited, Thomas Nelson Co., Nash-ville, 1991, s. 304.191. W. R. Bird, The Origin of SpeciesRevisited, Nashville: Thomas NelsonCo., Nashville, 1991, s. 305.192. J. D. Thomas, Evolution and Faith,Abilene, TX, ACU Press, 1988, ss. 81-82.193. "Paleontology: Fossil Revisi-onism", Science, October 1986, s. 85;Scientific American, September 1986,s. 70.194. Reinhard Junker, Siefried Scherer,Enstehung und Geschichte der Lebewe-sen, Wegel Biologie, Brühlsche Univer-sitatsdruckerei, Giessen, 1986, s.175.195. Roger Lewin, Bones of Contenti-on, The University of Chicago Press,2nd edition, Chicago & London, 1997,

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

NOTLAR220

Page 442:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

s. 86. NOT: Önce yazd›¤›m›z kaynaktaböyle bir al›nt› olmad›¤› için de¤ifltir-dim.196. Prof. Dr. Yalç›n fiahin, Genel Bi-yoloji, Bilim Teknik Yay›nevi, Eskifle-hir, 1995, s. 349.197. David R. Pilbeam, "RearrangingOur Family Tree", Human Nature, June1978, s. 45.198. Earnest A. Hooton, Up From TheApe,McMillan, New York, 1931, s.332.199. Jacques Monod, Chance and Ne-cessity, New York, 1971, s. 143.200. John Horgan, "In the Beginning",Scientific American, vol. 264, February1991, s. 119.201. G. F. Joyce, L. E. Orgel, "Pros-pects for Understanding the Origin ofthe RNA World", In the RNA World,Cold Spring Harbor Laboratory Press,New York, 1993, s. 13.202. Leslie E. Orgel, "The Origin of Li-fe on the Earth", Scientific American,October 1994, vol. 271, s. 78.203. http://fig.cox.miami.edu/Fa-culty/Tom/bil160sp98/21_dinos.html204. Roger Lewin, Bones of Contenti-on, The University of Chicago Press,2nd edition, Chicago & London, 1997,s. 86205. Robert Shapiro, Origins: A Scep-tics Guide to the Creation of Life onEarth, Summit Books, New York, 1986,s. 207.206. Stephen M. Stanley, Macroevoluti-on: Pattern and Process, W. H. Freemanand Co., San Francisco, 1979, ss. 35,159.207. http://www.revelationwebsi-

te.co.uk/index1/menton/b8.htm; Dr. Da-vid N. Menton, Ph. D., "The HopefulMonsters of Evolution", Missouri Asso-ciation for Creation, Inc., 1997.208. Stephen M. Stanley, Macroevoluti-on: Pattern and Process, W. H. Freemanand Co., San Francisco, 1979, ss. 35,159.209. R. J. Wootton, C. P. Ellington, "Bi-omechanics and the Origin of InsectFlight", Biomechanics in Evolution, ed.J. M. V. Rayner and R. J. Wootton,Cambridge University Press, Cambrid-ge, 1991, s. 99.210. J. Robin Wootton, "The Mechani-cal Design of Insect Wings", ScientificAmerican, vol. 263, November 1990,s.120.211. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1995, s. 61.212. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1995, s. 61.213. Richard B. Bliss and Gray A. Par-ker, Origin of Life, California, 1979, s.14.214. Fabbri Britannica Bilim Ansiklo-pedisi, cilt 2, say› 22, s. 519.215. Anton Pannekoek, Marxism andDarwinism, çeviri: Nathan Weiser,Charles H. Kerr & Company, Chicago,1912;http://csf.colora-do.edu/psn/marx/Other/Pannekoek/Arc-hive/1912-Darwin/.216. Francis Darwin, The Life and Let-ters of Charles Darwin, vol. 2, D. App-leton and Co., 1896, s. 294.217. Stephen Jay Gould, The Misme-asure of Man, W. W. Norton and Com-

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NOTLAR 221

Page 443:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

pany, New York, 1981, s. 72.218. Jacques Barzun, Darwin, Marx,Wagner, Garden City, NY: Doubleday,1958, ss. 70, 94-95.219. Robert Wright, The Moral Animal,Vintage Books, New York, 1994, s. 7.220. Herbert Spencer, Social Status,1850, ss. 414-415.221. R. L. Carroll, Vertebrate Paleonto-logy and Evolution, W. H. Freeman andCo., New York, 1988, s. 4.222. Edwin H. Colbert, M. Morales,Evolution of the Vertebrates, John Wi-ley and Sons, New York, 1991, s. 99.223. Lewis L. Carroll, "Problems of theOrigin of Reptiles", Biological Reviewsof the Cambridge Philosophical Soci-ety, vol. 44, s. 393.224. Robert L. Carroll, Vertebrate Pale-ontology and Evolution, W. H. Freemanand Co., New York, 1988, s. 198.225. Stephen Jay Gould, "Eight (orFewer) Little Piggies", Natural History,vol. 100, no. 1, January 1991, s. 25226. Ali Uslu, Biyoloji 1, SüratYay›nlar›, ‹stanbul, 1998, s. 130.227. Johanson, David, James Shreeve,Lucy's Child, William Morrow andCompany, New York, 1989, s. 56.228. Solly Zuckerman, J. Huxley, A. C.Hardy, E. B. Ford, "Correlation ofChange in the Evolution of HigherPrimates", Evolution as a Process,London: Allen and Unwin, 1954, s.300229. Dean Falk, Braindance, HenryHolt and Company, New York, 1992, s.12.230 Bilim ve Yaflam Ansiklopedisi, cilt2, Geliflim Yay›nlar›, s. 43.231. http://www.pathlights.com/ce_en-

cyclopedia/08dna05.htm; Sir JamesGray, "The Science of Life", chapter inScience Today, 1961, s. 21.232. James A. Shapiro, "Bacteria asMulticellular Organisms", ScientificAmerican, vol. 258, no. 6, June 1998. 233. Musa Özet, Osman Arpac›, AliUslu, Biyoloji 1, Sürat Yay›nlar›, ‹stan-bul, 1998, s. 7.234.http://emporium.turnpike.net/C/cs/theory.htm; Prof. Dr. Michael Denton, IsEvolution a Theory, A Fact or A Law?,1993.235.http://emporium.turnpike.net/C/cs/theory.htm; Prof. Dr. Michael Denton, IsEvolution a Theory, A Fact or A Law?,1993.236.http://emporium.turnpike.net/C/cs/theory.htm; Prof. Dr. Michael Denton, IsEvolution a Theory, A Fact or A Law?,1993.237.http://emporium.turnpike.net/C/cs/theory.htm; Prof. Dr. Michael Denton, IsEvolution a Theory, A Fact or A Law?,1993.238. Prof. Dr. Michael Denton,Evolution: A Theory in Crisis, BurnettBooks, London, 1985.239. Jeremy Rifkin, Entropy: A NewWorld View, Viking Press, New York,1980, s. 6.240. Max Planck'›n May›s 937 tarihlitebli¤inden; A. Barth, The Creation,1968, s. 144.241. Paul Davies, "Chance or Choice:Is the Universe an Accident?", NewScientist, vol. 80, 1978, s. 506.242. Albert Einstein, Lettres á MauriceSolovine, 1956, ss. 114-115.243. John Ross, Chemical and

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

NOTLAR222

Page 444:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Engineering News, 27 July 1980, s. 40.244. Pierre P. Grassé, Evolution ofLiving Organisms, Academic Press,New York, 1977, s. 103.245. Pierre P. Grassé, Evolution ofLiving Organisms, Academic Press,New York, 1977, s. 107.246.http://www.yfiles.com/dinobird2.html; Richard L. Deem, "Demise of the'Birds are Dinosaurs' Theory".247.http://www.yfiles.com/dinobird2.html; Richard L. Deem, "Demise of the'Birds are Dinosaurs' Theory".248. Duane T. Gish, Dinosaurs byDesign, Master Books, AR, 1996, ss.64-65.249. Musa Özet, Osman Arpac›, AliUslu, Biyoloji 1, Sürat Yay›nlar›, 1998,‹stanbul, s.138.250. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1995, s. 182.251. Musa Özet, Osman Arpac›, AliUslu, Biyoloji 1, Sürat Yay›nlar›, 1998,‹stanbul, s.138.252 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1995, s. 604.253. Özer Bulut, Davut Sa¤d›ç, SelimKorkmaz, Biyoloji Lise 3, MEBBas›mevi, ‹stanbul, 2000, s. 165.254. David Raup, "Conflicts BetweenDarwin and Paleontology", Bulletin,Field Museum of Natural History, vol.50, January 1979, s. 24.255. Stefan Bengston, Nature, vol. 345,1990, s. 765.256. Charles Darwin, The Origin ofSpecies: A Facsimile of the FirstEdition, Harvard University Press,

1964, s. 302.257. Stefan Bengston, Nature, vol. 345,1990, s. 765.258. Boyce Rensberger, TheWashington Post, November 19, 1984.259. Richard Leakey, The Making ofMankind, Sphere Books, London, 1981,s. 62.260. H.S. Lipson, "A Physicist's Viewof Darwin's Theory", Evolution Trendsin Plants, vol. 2, no.1, 1988, s. 6.261. Ann Gibbons, "Plucking theFeathered Dinosaur", Science, vol. 278,no. 5341, 14 Nov 1997, ss. 1229-1230.262. Duane T. Gish, Evolution: TheFossils Still Say No, ICR, San Diego,1998, s. 103.263. Robert L. Carroll, VertebratePaleontology and Evolution, s. 336.264 "Evolution's Erratic Pace", StephenGould, May›s 1977, Natural History,cilt 86, ss. 12-16.265 "Evolution's Erratic Pace", StephenGould, May›s 1977, Natural History,cilt 86, ss. 12-16.266. Stephen M. Stanley,Macroevolution: Pattern and Process,W. H. Freeman and Co., San Francisco,1979, ss. 35, 159.267. S. J. Gould, "Return of theHopeful Monster", The Panda's Thumb,W. W. Norton Co., New York, 1980, ss.186-193268. Loren Eiseley, The ImmenseJourney, Vintage Books, 1958, s. 186;Norman Macbeth, Darwin Retried: AnAppeal to Reason, Harvard CommonPress, New York, 1971, s. 33.269. Norman Macbeth, Darwin Retried:An Appeal to Reason, Harvard

Harun Yahya (Adnan Oktar)

NOTLAR 223

Page 445:  · Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹stan-bul Mimar

Common Press, New York, 1971, s. 33.270. Loren C. Eiseley, The ImmenseJourney, Vintage Books, 1958, s. 186;Norman Macbeth, Darwin Retried: AnAppeal to Reason, Harvard CommonPress, New York, 1971, s. 36.271. Edward S., Jr., The Reply: Letterfrom Birnam Wood, Yale Review, vol.61, 1967, ss. 631-640.272. Prof. Dr. Muammer Bilge, HücreBilimi, s. 59.273. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1984, ss. 65, 72.274. M. Y›lmaz Öner, Canl›lar›nDiyalekti¤i ve Yeni Evrim Teorisi, ss.84-89.275. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kal›t›m veEvrim, Meteksan Yay›nlar›, Ankara,1995, s. 73.276.http://www.flash.net/~rdwillia/Evlutn1.htm277.http://www.flash.net/~rdwillia/Evlutn1.htm278. John E. Hill, James D. Smith,Bats: A Natural History, BritishMuseum of Natural History, London,1984, s. 33.279. L. R. Godfrey, "Creationism andGaps in the Fossil Record", Scientists

Confront Creationism, W. W. Nortonand Company, 1983, s. 199.280. Robert Shapiro, Origins: ASceptics Guide to the Creation of Lifeon Earth, Summit Books, New York,1986, s. 127.281. Fred Hoyle, ChandraWickramasinghe, Evolution fromSpace, New York, Simon & Schuster,1984, s. 148.282. Fred Hoyle, ChandraWickramasinghe, Evolution fromSpace, New York, Simon & Schuster,1984, s. 130.283. Wynne-Edwards, V. C., "SelfRegulating Systems is Populations ofAnimals", Science, vol. 147, 1965, ss.1543-1548; Wynne-Edwards, V.C.,Evolution Through Group Selection,London, 1986.284. A. D. Bradshaw, "Evolutionarysignificance of phenotypic plasticity inplants," Advances in Genetics, vol. 13,ss. 115-155; Lee Spetner, Not ByChance!: Shattering the Modern Theoryof Evolution, The Judaica Press, Inc.,New York, 1997, ss.16-17.285. Andy Coghian, "Suicide Squad",New Scientist, July 10, 1999.

Evrim Açmaz› (Ansiklopedik)

NOTLAR224