yÖnetİm ve İŞgÜcÜ
TRANSCRIPT
YÖNETİM VE İŞGÜCÜSEÇME YAZILAREDİTÖR
Doç. Dr. Yavuz AKÇİ
YAZARLARDoç. Dr. Adem ANBARDr. Öğr. Üyesi Esra AYDIN GÖKTEPEDr. Öğr. Üyesi Filiz ÇOPUROĞLUDr. Öğr. Üyesi Kazım KARABOĞAÖğr. Gör. Dr. İlknur ÇEVİK TEKİNÖğr. Gör. Dr. Özge ARPACIOĞLU ÖZDEMİR Dr. Ahmet GÜMÜŞDr. Mehmet ORHAN Deniz ANBAR
YÖNETİM VE İŞGÜCÜ SEÇME YAZILAR
EDİTÖR
Doç. Dr. Yavuz AKÇİ
YAZARLAR
Doç. Dr. Adem ANBAR Dr. Öğr. Üyesi Esra AYDIN GÖKTEPE Dr. Öğr. Üyesi Filiz ÇOPUROĞLU Dr. Öğr. Üyesi Kazım KARABOĞA Öğr. Gör. Dr. İlknur ÇEVİK TEKİNÖğr. Gör. Dr. Özge ARPACIOĞLU ÖZDEMİR Dr. Ahmet GÜMÜŞ Dr. Mehmet ORHAN Deniz ANBAR
Copyright © 2020 by iksad publishing house All rights reserved. No part of this publication may be reproduced,
distributed or transmitted in any form or by any means, including photocopying, recording or other electronic or
mechanical methods, without the prior written permission of the publisher, except in the case of
brief quotations embodied in critical reviews and certain other noncommercial uses permitted by copyright law. Institution of
Economic Development and Social Researches Publications®
(The Licence Number of Publicator: 2014/31220) TURKEY TR: +90 342 606 06 75
USA: +1 631 685 0 853 E mail: [email protected]
www.iksadyayinevi.com
It is responsibility of the author to abide by the publishing ethics rules. Iksad Publications – 2020©
ISBN: 978-625-7914-56-7 Cover Design: İbrahim KAYA
March / 2020 Ankara / Turkey
Size = 16 x 24 cm
İÇİNDEKİLER
EDİTÖRDEN ÖNSÖZ Doç. Dr. Yavuz AKÇİ………………………………………………...1
BÖLÜM 1 STRATEJİK YÖNETİMDE POZİTİF İŞ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ ROLÜ Dr. Öğr. Üyesi Esra AYDIN GÖKTEPE……………………………..3
BÖLÜM 2 İŞKOLİKLİĞİN İLGİLİ KAVRAMLARLA İLİŞKİSİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Dr. Mehmet ORHAN Dr. Öğr. Üyesi Filiz ÇOPUROĞLU…………………..…………….29
BÖLÜM 3 İŞGÜCÜ PİYASASINDA CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME Öğr. Gör. Dr. Özge ARPACIOĞLU ÖZDEMİR……………………57
BÖLÜM 4 İŞ MODELİ TUVALİ Dr. Öğr. Üyesi Kazım KARABOĞA………………………………..87
BÖLÜM 5 İŞ YAŞAMIMDA KUŞAKLAR VE KUŞAKLARARASI ÇATIŞMALAR Deniz ANBAR Doç. Dr. Adem ANBAR………………………………………….....99
BÖLÜM 6 ETİK LİDERLİKLE İLGİLİ ULUSAL TEZ VERİ TABANINDA YAYIMLANAN LİSANSÜSTÜ TEZLERİN BİBLİYOMETRİK ANALİZİ Dr. Ahmet GÜMÜŞ………………………………………………..125
BÖLÜM 7 BİR YÖNETİM KAVRAMI OLARAK PERSONEL GÜÇLENDİRME
Öğr. Gör. Dr. İlknur ÇEVİK TEKİN……………………………….147
1
ÖNSOZ
Geçmişten günümüze toplumlar sürekli olarak değişimler geçirmiştir.
Üretimin ticaretin gelişmesi ve yayılması toplumların da değişmesinde
önemli etkileri olmuştur. Sanayi devrimini sadece üretimin
kitleleselleşmesi olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü
sanayi devrimi beraberinde toplumsal yaşamı da etkileyerek yeni
ihtiyaçları doğurmuştur. Bu ihtiyaçlar zamanla sürekli çeşitlenerek
artmıştır. Günümüze gelindiğinde tüketim toplumu adı verilen toplum
oluşmuştur. Tüketim toplumunun hızla büyüdüğü günümüzde
tüketicilerin daha farklı isteklerini karşılamayı başaran işletmelerin
daha çok tercih edileceğini tahmin etmek çok güç değildir.
Bu gün bilgi bir yandan üretiliyorken diğer yandan da tüketilmektedir.
Bilgiyi üretenler farklı ihtiyaçlara cevap verebilmek için küçük
grupların niş tarzı beklentilerine cevap verebilecek bilgi kaynağı
oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu yüzden bilginin üretildiği bilim
alanlarından biri olan İşletmecilik alanında da yeni bilgilerin
üretilmesi ve paylaşılması ihtiyacı karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu
kitapta bir yandan işletme sahip veya yöneticilerinin vizyonlarına
katkı yapacak konulardaki bilgiler paylaşılıyorken diğer yandan da
araştırmacılar için bilgi kaynağı olacağı beklenen konulara yer
verilmiştir. Yönetim ve iş gücü seçme yazılar olarak adlandırılan bu
kitabın iş ve bilim dünyasına katkılar sağlaması dilerim.
Doç. Dr. Yavuz AKÇİ Adıyaman 2020
2 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
3
BÖLÜM 1
STRATEJİK YÖNETİMDE POZİTİF İŞ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ ROLÜ
Dr. Öğr. Üyesi Esra AYDIN GÖKTEPE1
1 İstanbul Arel Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, İşletme, İstanbul, Türkiye. [email protected]
4 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
5
GİRİŞ
Kendini sürekli güncelleyen ve yenileyen teknolojik değişimler, siyasi
ve coğrafik yapısal faktörler gibi işletmeyi etkileyen çevresel unsurlarla
birlikte pazarda rekabetçi üstünlük sağlamak, yeni Pazar alanları
keşfetmek, pazarda proaktif olmak ya da en azından hızlı adaptasyon
sağlayarak reaktif olmak işletmeler için hayatta kalmak adına
zorunluluktur. İşletmenin stratejik yönetim ile sağlayabileceği bu
sonuçlara, üretim faktörleri içerisinde rekabet avantajı sağlamakta en
etkili olan insan kaynağının rolünü irdelemek olan bu çalışmada
öncelikle strateji kavramından, stratejik yönetim ve özelliklerinden, bu
özelliklerde insan kaynağının gücünden bahsedilmiştir. Çalışmanın
başlığını da belirleyen stratejik yönetim ve insan kaynağının pozitif iş
tutum ve davranışlarına ise ikinci bölümde yer verilmiştir.
1. STRATEJİ VE STRATEJİK YÖNETİM
Modern organizasyon yapılarının yaşam eğrilerini uzun vadeli yapmak
ve değişime uyum sağlayarak değişime öncülük etmek adına izleyeceği
yönetim yaklaşımlarından biri stratejik yönetim yaklaşımıdır. Stratejik
yönetim felsefesi işletmelerin değişimlerden olumsuz etkilenmemeleri
için öncelikle kendilerini savunmalarını ardından da rekabetçi ortamda
savunmacı değil saldırgan olmalarını sağlayarak, sistem yaklaşımının
uzantısı olarak işletmenin içsel ve dışsal faktörlerine holistik bakış açısı
ile yaklaşmaktadır. Bu başlık altından strateji kavramının gelişimi ve
stratejik yönetime ilişkin kavramsal bilgiler verilecektir.
6 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
1.1. Strateji
Strateji kavramı, 1970’li yıllardan itibaren yönetim literatüründe yer
almaya başlamakla birlikte, kelime kökeni Yunancada “strategia” yani
“general” anlamında kullanılmaktadır. Eski Yunan generallerinden
olan Strategos’sun bilgi ve sanatına atfen kullanıldığı da idda
edilmektedir. Bazı kaynaklarda ise strateji kavramının, Yunanca yol
anlamına gelen “stratum” kelimesinden türetildiği belirtilmektedir
(Grant, 2001: 14; Üzün, 2000:1). Kökeni askeri organizasyon yapısına
dayanan strateji kavramı; mevcut kaynakları en etkili ve en ekonomik
biçimde kullanarak zafere ulaşmak için izlenen yol anlamı taşımaktadır
(Ülgen ve Mirze, 2004:33). Sosyal bilimlerde strateji “ sevketme,
yöneltme, gönderme ve gütme” anlamında kullanılmaktadır (Tosun,
1974:220).
Yönetim açısından ele alındığında ise strateji, amaca ulaştıracak
planları, taktikleri, tasarımları, pozisyonları ve perspektifleri
geliştirerek, bir örgüt için bir odak noktası belirleyerek, örgütün alt
sistemleri ve çevresi arasında uyum ve ahenk yaratmak için belirlenen
yol olarak kavramsallaştırılmıştır (Nut ve Backoff 1992:55). Bu
nedenle işletme stratejileri durağan değil, amaçların yerine
getirilebilmesi için örgüt içinde benimsenen davranışların, çevrenin
değişkenlik özelliklerine ve zamana göre değişiklikler göstererek,
örgütün değişen koşullara uyum sağlamasını zorunlu kılmaktadır
(Besler, 2004:21).
7
Stratejik yönetimi tanımlamadan önce yönetim kavramını tanımlayacak
olursak, Yönetim, “bir işi çekip çevirmek” olarak kısaca belirtmek
doğru olacaktır. Sosyolojik bir kavram da olan yönetimin temelinde
toplumsal bir varlık olan insan ve insan ilişkileri yer almaktadır. Bir
kaynağın kullanımı, bir işin sevk ve idaresi her bireyin hayatı için farklı
ölçeklerde mutlaka yer almaktadır. Bir amacın gerçekleştirilmesi için,
grubun yönlendirilmesi ve sürecin idare edilmesi yönetim olarak
tanımlandığından futbol takımının kaptanı da, bir işletmenin Baş İcra
Sorumlusu (BİS) da yönetici, yürüttükleri süreç de yönetim olarak
tanımlanmaktadır. (Tortop, 2012:20)
Strateji aynı zamanda rekabet ve savunmayı da bağlamsal olarak
içermekte olduğundan, işletmelerin stratejileri genellikle pazarda
rakiplerin önüne geçme ve rekabet üstünlüğü sağlamayı öncelikli hedef
olarak belirlemektedirler. Belirlenmiş olan bu geleneksel hedeflerle
birlikte, işletmeler stratejileri (Eren, 2000, s.6);
• Doğru analiz verileri sağlamak,
• Birimlerin amaçları arasında uyum sağlamak,
• İşletmenin içinde bulunduğu çevresel aktörlerle iyi ilişkiler
düzenlemek,
• İşletmeyle ilgili alınacak kararlar doğrultusunda yol haritası
sunmak,
• İşletmenin idari ve mali işlerini yönetmek,
• İşletmenin pazardaki faaliyet alanlarını genişletmek ve
çeşitlendirmek amaçları ile de oluşturulmaktadır.
8 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Strateji belirleyerek örgütlerin yaşam eğrilerini devam ettirmelerinin
işletmeye sağladığı avantajlar (Dinçer, 1998:35):
• İşletmenin adaptasyon kabiliyetini artırmak,
• Uzun dönemli olabilmek,
• Rakiplerden önce çevreyi değerlendirme ve geleceğe yönelik
doğru tahminlerde bulunmak,
• İşletmenin özdeğerleme yapmasını sağlamak,
• İşletmenin ortak amaçları benimsemesini sağlamak,
• Yönetim kalitesini artırmak, olarak sıralanmıştır.
İşletmelerin strateji oluşturmalarının getirdiği bu avantajlarla birlikte,
strateji yokluğunun işletmeye getirdiği dezavantajlar da bulunmaktadır.
Strateji yokluğunun işletmeye getirdiği dezavantajlar (Ansoff, 1971:85-
86);
• Stratejinin yokluğu holistik olarak işletmeyi etkiler. İşletme dış
çevresini belirleyemez, sınırlarını çizemediğinden, içinde
bulunduğu çevrenin dinamiklerini doğru analiz edemez ve nasıl
hareket edeceğini belirleyemez.
• Stratejilerin olmaması yöneticilerin karar verme
mekanizmalarını duygular üzerine temellendirebileceğinden,
yönetici işletmenin var olan risklerini ve mali yapısını yönelik
doğru verileri elde edemeden sübjektif ve eksik kararlar almasına
9
sebep olabilmektedir. Bu durum işletmenin hem prestij hem de
mali kayıplar yaşamasına sebep olabilmektedir.
• Stratejiye sahip olmamak işletmelerin fırsatları belirlemesine,
değerlendirememesine ve gelecekle ilgili doğru planların
yapılmasına engel olabilmektedir. Bu durumda işletmler karlı
yatırım fırsatlarını da kaçırabilirler.
• Stratejilerin oluşturulmasında dış çevre analizinin yapılması ve
bu analiz sonucunda ürün ve hizmet üretimi konusunda neyin, ne
zaman, nerde nasıl sunulacağına dair doğru planlamalar
yapılması sağlanacaktır. Stratejisi olmayan işletmeler ürün ve
hizmete yönelik üretim ve hizmet pazarlamasını doğru
planlayamayacaktır.
• İşletmeler stratejileri olmadığında ön hazırlık ve plan yapmadan
karar alacaklarından uzun dönemli değil kısa vadeli günlük
kararlar alacaklardır. Uzun vadeli planlamanın olmadığı durumda
da işletmeler küçük krizleri ya da dalgalanmalara karşı hazırlıklı
olmadıklarından üstesinden gelemeyeceklerdir.
1.2. Stratejik Yönetim
Stratejik yönetim, inovatif, eleştirel ve esnek düşünme kabiliyeti
arasındaki mantığın somutlaştırılması sistematiğidir (Pamuk, 1997:25).
İşletmeler Stratejik yönetim sistematiğini, işletmelerin kendilerini
sürekli daha ileriye taşımaları, çevresel değişikliklere uyum sağlamaları
için geliştirilen rehber olarak görmektedirler (Aksu, 2002:9). Stratejik
yönetim, şirketlerin hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak
10 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
yöntemlerin belirlenmesini gerektiren, uzun vadeli bir süreçtir (Güner,
2005:62). Stratejik yönetimin katılımcı felsefesi gereği, işletmeler bu
stratejik yönetim sistemini oluştururken arzu edilen amaçlara ulaşmak
için ne yapılması gerektiğini çalışanlarıyla koordineli bir şekilde
belirlemelidir (Çevik, 2001:132). Stratejik yönetim, çağdaş
organizasyonların uzun vadede pazarda yaşamını devam ettirmesini ve
güvence altına almasını sağlayarak, rekabet üstünlüğü avantajını elinde
bulundurmasını ve karlılığını maksimize etmesi için elindeki
kaynaklarından en iyi şekilde yararlanmasını sağlayacaktır (Ülgen ve
Mirze, 2004:26). Günümüz işletmelerinin önceliği işletme ile çevre
arasında uyumun sağlanmasıdır. Stratejik yönetim, bu dengenin
sağlanmasını, her türlü ihtimalin göz önünde bulundurulmasını,
konjonktürel dalgalanmalar konusunda gerekli tedbirleri alınmasını,
ana amaçların gerçekleştirilebilmesi için gerekli kaynakların etkili bir
şekilde dağıtılmasını hedeflemektedir (Hatipoğlu, 1995:49; Dinçer,
1998:17). Strateji belirlemek ve bu çerçevede hareket etmek,
işletmelerin geleceklerini de şekillendirmelerini sağlayacaktır (David,
1997:15).
Stratejik yönetim süreci, örgütlerin strateji belirlemesini, geliştirmesini,
geliştirilen stratejinin benimsenerek uygulanmasını, sonuçların
değerlendirilmesini ve kontrol edilmesini içermektedir (Eren, 2000:6).
Globalleşme süreci, işletmenin içinde bulunduğu ve etkilendiği
çevresel faktörlerin genişlemiş olması, kaynakların ihtiyaçlardan az
olması, etkin ve verimli planlamanın öneminin ortaya çıkması, stratejik
yönetimi benimsemeyi ve uygulamayı bir seçim değil zorunluluk haline
getirmiştir (Eren, 2000:6; Özgen, 1987:1).
11
Stratejik yönetimde, iç ve dış çevreye uyumun sağlanması adına
çalışanların ekip ruhu içerisinde performans sergilemeleri, üst
yöneticilerin öz değerlendirme yaparak eksik-zayıf yönlerin
belirlenmesi, hataların minimize edilmesi gerekmektedir (Hamal ve
Prahalad, 1994:144-147).
2. STRATEJİK YÖNETİMDE POZİTİF İŞ TUTUM VE
DAVRANIŞLARININ ROLÜ
İnsan kaynağı işletmenin belirsiz ve değişken çevre ortamında ayakta
kalmasını sağlamak adına önemli bir stratejik güçtür. Stratejilerin
belirlenmesi sürecinde, stratejilerin uygulanmasında çalışanlar
tarafından stratejilerin benimsenmesi, stratejilerin başarısını
artıracaktır. Doğru stratejilerin belirlenmesi için gerekli olan çevresel
faktörlere yönelik bilgilerin elde edilmesinde insan kaynağının rolü
önemlidir. Bu başlık altında pozitif iş tutum ve davranışlarından ve bu
tutum ve davranışlarının stratejik yönetimdeki rolünden
bahsedilecektir.
2.1. Pozitif İş Tutum Ve Davranışları
İşletmelerde insan kaynağının stratejik derinliğinde çalışan bireyin
organizasyonu benimsemesi, işe kendini adaması, pozitif iş tutum ve
davranışlar geliştirmesi örgütün çevresel ve global değişimlere adapte
olmasını, çalışanlar arasında koordinasyon ve işbirliğinin sağlanmasını,
işletme verimliliğini, amaçlara ulaşmayı, rekabet avantajı edinmeyi
sağlamaktadır. Modern işletmeler, örgütsel tutum ve davranışlarında
12 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
olumlu yönelim gösteren, çalışmaya tutkun işgücüne gereksinim
duymaktadır (Chungtai ve Buckley, 2011). Bu nedenle bu başlıkta
öncelikle pozitif iş tutum ve davranışları ele alınacak ve Stratejik
yönetime olan katkıları vurgulanacaktır.
Örgütlerde yönetim politikaları, uygulamaları ya da yöneticilik tarzına
göre çalışanlar hem kendi hem de diğer çalışanların tecrübelerinden de
esinlenerek işe, örgüte yönelik pozitif ya da negatif iş tutum ve
davranışları sergileyebilmektedirler. İşten ayrılma eğilimi, içsel işten
ayrılma, örgütsel sessizlik, sinizm, örgütsel ikiyüzlülük gibi tutum ve
davranışlar negatif, çalışmaya tutkunluk, işe bağlılık, örgütsel
özdeşleşme, örgüte bağlılık ve örgütsel vatandaşlık davranışı gibi tutum
ve davranışlar ise pozitif olarak sınıflandırılmaktadır. Örgütlerde
negatif iş tutum ve davranışları verimliliği, motivasyonu düşüreceği
için istenmemektedir. Pozitif olan iş tutum ve davranışları ise
işletmenin amaçlarına ulaşması için gerekli olan çalışanlar tarafından
işi, örgütü sahiplenmeyi, yaratıcılık yetkinliğinin işletme çıkarları için
kullanılmasını, kararlara katılımı sağladığı vb. birçok olumlu katkısı
nedeniyle istenmektedir.
2.2. Stratejik Yönetimde Pozitif İş Tutum Ve Davranışları
İlişkisi
Stratejik yönetimin uygulanması sürecinde gerçekleştirilen planlama,
örgütleme, yöneltme, liderlik, motivasyon, iletişim, kontrol gibi
fonksiyonların yer alması insan kaynağının işe yönelik geliştireceği
tutum ve davranışların bu sürece katkı yapabileceğini göstermektedir.
Yönetim, işletmelerin belli ölçüler dahilinde vizyon-misyon-hedef ve
13
amaçlarına ulaşabilmek için hiyerarşik olarak doğru organizasyon
tasarımı ile örgütlenip, örgütsel amaçlara ulaşmak için mevcut
kaynakları işletmenin yararına uygun olarak etkili bir şekilde
kullanılması sürecidir (Koçer, 2007:19; Ülgen ve Mirze, 2006:23).
İşletmenin temsilcisi olan yöneticilerin, astlarını stratejik hedeflere
ulaşmak konusunda akılcı bir şekilde koordine etmesi ile sağlanacak
başarıda pozitif iş tutum ve davranışları önemli bir araç olabilmektedir
(Rachman ve diğerleri, 1993). Çok sayıda kişinin ortak amaçlar
etrafından güdülenerek hareket etmesini sağlamak için kullanılacak
örgütsel bağlılık, işe bağlılık, işe adanmışlık, örgütsel vatandaşlık vb.
gibi pozitif iş tutum ve davranışları sergilemeleri, bununla birlikte
üretkenlik karşıtı tutum ve davranışlardan kaçınmaları sağlanmalıdır.
Stratejik yönetim de diğer yönetim süreçleri gibi aşağıdaki özellikleri
barındırmaktadır ve bu özelliklerin etkinliğinde insan kaynağı ile
ilişkilidir (Genç, 2007:27);
• Amaç Özelliği: Her organizasyonun amacı vardır, çalışan her
bireyin organizasyon amacına katkı sağlaması beklenmekle
birlikte, organizasyonun amacı haricinde her bireyin bireysel
amaçları da bulunmaktadır. Örgütün ve çalışanın amaçları
uyumlu olması ve örgütlerin amaçları çalışanlar tarafından
benimsenmesi gereklidir. Amaç belirlenirken hiyerarşik düzen
göz önünde bulundurularak, en alt çalışandan en üst çalışana
kadar hepsi bu amacı kabullenmeli ve amaca ulaşma gayreti
içinde olmalarıdır.
14 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
• İş bölümü: Örgütün ulaşmak istediği amaç için
gerçekleştirilecek işlerin belirlenmesi ve bu işler ile çalışanlar
arasında doğru eşleşmenin yapılması gerekmektedir.
Organizasyon fonksiyonunun önemli bir unsuru olan
işbölümünde ve kadrolaşmada çalışanların örgütün ve
yöneticilerin adil olduğunu düşünmeleri ve örgütsel adalet
tutumlarına sahip olmaları yönetim sürecini olumlu
etkileyecektir.
• Yaratıcılık: Modern yönetim anlayışında yönetim sürecinde
hiyerarşinin her kademesindeki çalışandan istenen, yönetici ve
örgüt ile uyumlu olmakla birlikte yaratıcılık yeteneklerini
işletme amaçlarını gerçekleştirmek için kullanmalarını
beklenmektir. Yaratıcılık yeteneklerinin gün yüzüne çıkması
için işletmenin ve yöneticilerin motive edici, fırsat tanıyan bir iş
ortamı oluşturmaları gerekmektedir.
• Hiyerarşi Özelliği: örgütlerin, amaçlar doğrultusunda dizayn
edilen ast üst ilişkisini, her pozisyonun iş tanımlarını içeren bir
hiyerarşik düzene sahip olması gerekir. İşletmenin başarısı için
çalışanlar arasında hiyerarşik yapı olmasa olmazlarındandır
• Demokratik Özellik: Örgütler teknik yönlerinin yanısıra sosyal
bir yöne de sahiptir. Örgütlerde insan ve grup dinamiğinin
önemi nedeniyle karar alma süreçlerine çalışanlar da dahil
edilmelidir. Karar alma süreçlerine çalışanın dahil edilmesi,
kararların benimsenmesini sağlayacak, çalışan ve örgüt arasında
uyumlu iletişime zemin hazırlayacaktır.
15
• İletişim Özelliği: Örgütlerin sosyo-psikolojik yönü nedeniyle,
karar alınma sürecinde, kararların bildiriminde, işlerin
planlanmasında, gerçekleştirilmesinde yönetim sürecinin katma
değeri en yüksek olan insan faktörü ile iletişimi zorunluluktur.
Yönetim sürecinde, örgütlerde formel ve informel iletişimin
doğru dizayn edilmesi gereklidir. İletişim kanallarının açık ve
net olmaması beklenmektedir.
Stratejik Yönetim sürecinde de yukarıda verilen yönetim özelliklerinin
göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Stratejik yönetim sürecinde
insan kaynağının;
• Stratejiyi belirlemede yönetime katkı sağlaması,
• Belirlenen stratejiyi benimsemesi,
• Karar alma süreçlerinde aktif rol alması,
• Rekabet avantajı sağlamak için pazarda örgütün proaktif rol
oynamasını sağlaması,
• İnovatif fikirlere sahip olması,
• Ani değişimlere kolay adapte olması,
• Öğrenmeye açık olması, beklenmektedir.
Örgütlerin stratejik başarı için çalışandan beklediklerinin
gerçekleşmesinde pozitif iş tutum ve davranışları önemli rol
oynamaktadır.
16 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Çok sayıda pozitif iş tutum ve davranışları olmakla birlikte, bu
çalışmada iş tutum ve davranışlarının stratejik yönetim sürecindeki rolü
yönelik bir çerçeve çizmenin amaçlanması ve kısıtlar göz önünde
bulundurularak sadece Çalışmaya tutkunluk, Örgütsel özdeşleşme,
Örgütsel bağlılık, İşe bağlılık, Örgütsel vatandaşlık davranışı ele
alınmıştır.
2.2.1. Çalışmaya Tutkunluk
Çalışmaya tutkunluk kavramı ilk defa Kahn (1990) tarafından bireysel
tutkunluk (personel engagement) olarak ifade edilmiş ve “işle ilgili
gerçekleştirilecek performansta, kendilerini rollerine adayan”, “örgütün
kendisinden ne istediğini tam olarak bilen, örgüt içinde iletişimi ve
ilişki yönetimi etkin olan, çalışmasında anlam bulan” bireyler,
çalışmaya tutkun olarak tanımlanmıştır. “Work engagement”
kavramının karşılığı konusunda ortak bir görüş olmamakla birlikte, işe
gönülden adanma (Bal, 2009), işle bütünleşme (Ardıç ve Polatçı, 2009),
işe cezbolma (Ertemli,2011; Dalay,2007; Esen,2011), işe engage olma
(Güneşer, 2007), işe kapılma (Öner, 2008), çalışmaya tutkunluk
(Turgut, 2011), iş tutulması (Baran, 2010), işe bağlılık (Doğan ve
diğerleri, 2014), işe bağlanma (Agin, 2010) gibi kavramsallaştırmalar
da kullanılmaktadır.
Çalışmaya tutkun olanlar, organizasyounun kendisinden beklediği
sorumlulukları yerine getirirken kapasitelerinin üstünde çaba
göstererek, ekstra faaliyetlerde bulunmakta, imkan bulduğunda
genişleyen iş rolleri gereği yeteneklerini artırmaya çalışarak, işe ve
17
organizasyonun iş çıktılarına katkı sağlayacak önerilerde
bulunmaktadırlar (Macey, ve Schneider, 2008:6). Çalışmaya tutkunluk,
bireyin yaptığı işe yönelik duygusal ve bilişsel anlamda
konsantrasyonunu işaret etmektedir (Schaufeli ve Bakker, 2004)
Çalışmaya tutkunluk yapısı gereği hem tutumsal hem de davranışsal
bileşenlere sahip bir kavramdır. Çalışmaya tutkun, kendi kendine
motive olabilen ve sorumluluk bilinci yüksek olan bireylerin,
organizasyonların rekabet yoğun ortamlarda başarısında ve
verimliliklerinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında önemli bir rolü
bulunmaktadır. (Macey ve Schneider, 2008).
2.2.2. Örgütsel Özdeşleşme
İşletmelerin ve çalışanların, gerçekleştirilen iş faaliyetleri sonucunda
ulaşmak istedikleri amaçlar vardır. Çalışanların işletmeye olan
katkılarının artmasında, işletme amaçları ve bireysel amaçların uyumlu
olmasının rolü bulunmaktadır. Aynı zamanda İşletme performansını
artırmak, işten ayrılma niyetini azaltmak, duygusal emeği artırmak gibi
katkılara da zemin hazırlayabilecek olan bu uyum, literatürde
özdeşleşme kavramı olarak karşımıza çıkmaktadır. Örgütsel
özdeşleşme (organizational identification), bireyin örgütün değer ve
normlarını benimsemesi, kendini örgüte ait hissetmesi, örgütün başarı
ve başarısızlığını kendi başarı ve başarısızlığı olarak görmesi, örgüt ile
bütünleşmesi olarak tanımlanmaktadır (Ashforth ve Mael, 1989:22-23).
Örgütsel özdeşleşme; bireyin örgütün norm ve değerlerini kabul etmesi,
örgütsel rollerinin getirdiği faaliyetleri istekli yapması ve örgüt
üyeliğini sürdürmeye istekli olması olmak üzere üç unsurdan
18 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
oluşmaktadır (Mael ve Asforth, 1995:312). Örgütsel özdeşleşme, birey
ile organizasyon arasındaki psikolojik bağlantı olarak bireyin, örgüte;
derin, öz tanımlayıcı, duygusal ve bilişsel bağı olarak tanımlanmaktadır
(Ashforth ve Mael, 1989). Bazı araştırmacılar, örgütsel özdeşleşmenin
çalışanların örgütte kalma niyetini artırdığını, çalışma arkadaşları ile
daha fazla işbirliği içinde olduklarını, seçenekler karşısında
kaldıklarında örgütte kalmayı tercih ettiklerini göstermektedir. Örgütle
yüksek seviyede özdeşleşmenin, hedeflerin gerçekleştirilmesine
yönelik tutkunun ortaya konulmasında faydası olacaktır.
2.2.3. Örgütsel Bağlılık
Örgütsel bağlılık (organizational commitment), ilk kez Whyte
tarafından 1956 yılında “The Organization Man” başlıklı eserinde
kullanılmıştır. Whyte, örgütte çalışan kişiyi sadece çalışan değil ayrıca
örgüte ait olan kişi olarak tanımlamıştır (Whyte, 1956;11-12). Porter
(1968) örgütsel bağlılığı, bir çalışanın örgüt adına yüksek düzeyde çaba
gösterme isteği, yüksek düzeyde örgütte kalma isteği ve onun temel
amaç ve değerlerini kabul etmesi olarak tanımlamıştır (Buchanan,
1974: 533). Allen ve Meyer (1984) örgütsel bağlılığı; duygusal bağlılık
ve devam bağlılığı olmak üzere iki faktöre bağlı olarak
sınıflandırmıştır, bu sınıflandırmaya daha sonra 3. bir alt boyut olarak
‘’normatif bağlılık’’ eklenmiştir (Allen ve Meyer, 1990;2-3). Örgütsel
bağlılık, örgüt içi ve dışı birçok faktörden etkilenmektedir. Aynı
zamanda örgütlerdeki birçok tutum ve davranışın da hem öncülü hem
de sonucu olarak çalışma hayatına yansımaktadır (Yasım ve Işık,
2020:152). Mowday ve arkadaşları (1982) tarafından “çalışanın
19
örgütün amaç ve değerlerini benimsemesi, bu doğrultuda gayret
gösterme isteği ile kurumda çalışmaya devam etme arzusu” olarak
tanımlanmıştır. Meyer ve Allen (1997) ise örgütsel bağlılığı,
özdeşleşme kavramı bağlamında ele alarak bireyin örgütü ile güçlü bir
şekilde özdeşleşmesi ve bütünleşmesi olarak üç boyut şeklinde ifade
etmektedir (Schmidt, 2016). Örgütsel bağlılığı yüksek olan
çalışanların, stratejik amaçları gerçekleştirme isteğinin diğer çalışanlara
kıyasla daha yüksek olması beklenmektedir.
2.2.4. İşe Bağlılık
İşe bağlılık (job involvement), işe tutkunlukla karıştırılan, benzerlikleri
olmakla beraber, aynı içeriğe sahip olmayan kavramlardır. İşe bağlılık,
işe tutkunluğun bir yönü veya bir parçası olarak görülebilir ancak bu iki
kavram birebir aynı şeyi ifade etmezler (Macey ve Schneider, 2008:9).
Kanungo ’a göre işe bağlılık, çalışanın yaptığı işin hayatını ne kadar
kapsadığı ile alakalıdır. İşe bağlılık, kişinin işleri ile kendisini bilişsel
düzeyde muhakeme ederek, ne kadar özdeşleştirdiğini ifade eder.
Yüksek işe bağlılık gösteren kişiler, işlerini kendileriyle özdeşleştirirler
ve iş dışındayken bile iş hakkında düşünürler. İşe bağlılığı yüksek olan
çalışanların organizasyon amaçlarına yönelik katkıları da artmaktadır
(Kanungo, 1982:80). İşe bağlılık, bilişsel bir değerlendirme sonucu
ortaya çıkan, işin kişinin ihtiyaçlarını karşılama noktasındaki önemiyle
ilişkili bir kavramdır (May ve diğerleri, 2004:11).
20 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
2.2.5. Örgütsel Vatandaşlık Davranışı
Organ’a göre “örgütsel vatandaşlık davranışı (organizational
citizenship behavior) çalışanların, formel ödül sistemlerini gözetmeden,
örgütsel işlevlerini etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlayan,
gönüllülük esaslı birey davranışlarıdır. Örgütsel işlevleri daha etkin ve
verimli şekilde gerçekleştirmek için sergilenen bu davranışlar, herhangi
bir emre dayanmadan, iş tanımında belirtilen biçimsel rollerin dışında,
bireyin kendi tercihi ile yaptığı davranışlardır (Organ, 1988;4-5).
Örgütsel vatandaşlık davranışı, işle ilgili teknik çabaların dışında iş
ortamına psikolojik ve sosyal açıdan katkılar sağlayan davranışlardır
(Blakely, Andrews & Moorman, 2005: 259).
Örgütsel vatandaşlık davranışlarının yapısal özellikleri (Karaaslan ve
diğerleri, 2009:139);
• Örgütsel vatandaşlık davranışı, biçimsel ödül sistemine
doğrudan bağlı olmaksızın sergilenen davranışlardır.
• Örgütsel vatandaşlık davranışı, iş ve görev tanımlarında
belirtilmeyen, biçimsel rollerin dışında kalan, belirgin olarak
sınırlandırılamayan, yerine getirilmediği zaman karşılığında
herhangi bir ceza gerektirmeyen, çalışanların kendilerinden
beklenilenden daha fazlasını ortaya koydukları davranışlardır.
• Örgütsel vatandaşlık davranışı, sonuçları itibariyle bireye /
çalışana ve örgüte / örgütsel yapıya olumlu katkılar sağlayan
davranışlardır.
21
SONUÇ
Stratejik yönetimin uygulanması sürecinde gerçekleştirilen planlama,
örgütleme, yöneltme, liderlik, motivasyon, iletişim, kontrol gibi
fonksiyonların yer alması insan kaynağının işe yönelik geliştireceği
tutum ve davranışların bu sürece katkı yapabileceğini göstermektedir.
Yönetim, işletmelerin belli ölçüler dahilinde vizyon-misyon-hedef ve
amaçlarına ulaşabilmek için hiyerarşik olarak doğru organizasyon
tasarımı ile örgütlenip, örgütsel amaçlara ulaşmak için mevcut
kaynakları işletmenin yararına uygun olarak etkili bir şekilde
kullanılması sürecidir.
Örgütlerin stratejik yönetim sürecini daha verimli tasarlamak ve
uygulamak adına özellikle İnsan Kaynakları politikalarını çalışanların
işe bağlılıklarını artıracak, işe adanmışlıklarını teşvik edecek, örgütsel
vatandaşlık gibi işletme verimliliğini artıracak gönüllü davranışlar
sergilemelerini sağlamak gibi pozitif olarak sınıflandırabileceğimiz
tutum ve davranışları artıracak uygulamalarla desteklemesi
gerekmektedir. İnsan kaynakları politikalarının gerçekleştireceği iş
analizi, iş değerlemesi, ücretlendirme, eğitim, performans değerleme,
kariyer yönetimi gibi fonksiyonların doğru, açık, hesap verebilir ve
insan odaklı planlanması çalışanın işletmeye karşı olumlu duygular
beslemesini sağlayacaktır. Çalışanın işe ve örgüte yönelik algıladığı
olumlu bu tutumlar üretkenlik artırıcı davranışlara dönüşerek stratejik
avantaj sağlayacaktır. Pozitif iş tutum ve davranışlarına sahip
çalışanların, stratejik yönetim sürecinde önemli ve ivme kazandırıcı
rolü göz önünde bulundurularak, stratejik yönetimin durum
22 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
analizlerinde içsel faktör olarak çalışanların iş tutum ve davranışları da
bir faktör olarak değerlendirilmelidir.
23
KAYNAKÇA
Agin, Ö. (2010), “İşe Bağlanma Düzeyinin İşten Ayrılma Niyeti Üzerine Etkisi”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Universitesi, SBE, Kocaeli.
Aksu, M. B. (2002). Eğitimde Stratejik Planlama ve Toplam Kalite Yönetimi, Ankara:
Anı Yayıncılık. https://doi.org/10.16992/asos.968
Allen, N.J. and Meyer, J.P. (1990). “The Measurement and Antecedents of Affective,
Continuance and Normative Commitment to the Organization”, Journal of
Occupational Psychology, Cilt 63, Sayı 1, ss.1-18.
https://doi.org/10.1111/j.2044-8325.1990.tb00506.x
Ansoff, H. I. (1971). Corporate Strategy, Pelican Book Company.
Ardıç, K. ve Polatçı, S. (2009), “Tükenmişlik Sendromu ve Madalyonun Öbür Yüzü:
İşle Bütünleşme”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, Vol: 32, No: 21. https://doi.org/10.18657/yecbu.76527
Ashforth, Blake E., ve Mael, F. (1989), «Social Identity Theory and The
Organization.» Academy of Management Review 14, no. 1 20-39.
https://doi.org/10.5465/amr.1989.4278999
Bal, A. E. (2009). “İnsan Kaynakları Alanında Yeni Bir Kavram: İşe Gönülden
Adanma (Engagement) ve Türkiye’de Durum”, İnsan Kaynakları ve Yönetim
Dergisi, Vol: 11, No: 6. https://doi.org/10.18394/iid.325885
Besler S. (2004). İşletmelerde Stratejik Liderlik, İstanbul, s.21
Blakely, G. L., Andrews, M. C. and Moorman, R. H. (2005). The Moderating Effects
of Equity Sensitivity on The Relationship Between Organizational Justice and
Organizational Citizenship Behaviors. Journal of Business and Psychology, 20
(2), 259-273. https://doi.org/10.1007/s10869-005-8263-3
Buchanan, B. (1974). Building Organizational Commitment: The Socialization of
Managers in Work Organizations. Administrative Science Quarterly, 19(4),
533-546. doi:10.2307/2391809 https://doi.org/10.2307/2391809
Chungtai, A. A. and Buckle, F. (2011). “Work engagement antecedents, the mediating
role of learning goal orientation and job performance” Career Development
24 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
International, 16, no. 7, 684-705. https://doi.org/10.1108/1362043111118
7290 Çevik, H. H. (2001). Türk Kamu Yönetimi Sorunları, Seçkin Yayınları: Ankara.
Dalay, G. (2007), The Relationship Between The Variables Of Organizational Trust,
Job Engagement, Organizational Commitment And Job Involvement,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
https://doi.org/10.18221/bujss.491812
David, F. (1997). Strategic Management, New Jersey: Prentice Hall International Inc.
Dinçer, Ö. (1998). Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, İstanbul, s.35
Doğan , T., Eryılmaz, A., Ercan, L. (2014), "İşe Bağlılığın Öznel İyi Oluş Üzerindeki
Yordayıcı Rolü: Akademisyenler Üzerine Bir Çalışma", Gazi Üniversitesi
Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 33, s.48-57.
https://doi.org/10.17679/inuefd.331783
Eren, E. (2000). İşletmelerde Stratejik Yönetim, İstanbul, 2000, s.6
Ertemli, B. H., (2011). İş Aile ve Aile İş Çatışmalarının İşe Cezbolma Üzerindeki
Etkisine Yönelik Bir Uygulama. Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. https://doi.org/
10.20875/makusobed.284457
Esen, E., (2011), “Çalışanların Örgüte Cezbolması”, Marmara Üniversitesi İ.B.B.F
Dergisi, Sayı:1, ss.337-390.
Genç, N. (2007).Yönetim ve Organizasyon, Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Grant, R. M. (2001), Contemporary Strategy Analysis, 4th edition, John Wiley & Sons
Inc, New York, United States.
Güner, G. (2005). Stratejik Yönetim Anlayışı ve Kamu Yönetimi, Türk İdare Dergisi,
Sayı:446, Ankara, s.62
Güneşer, A., B. (2007)The Effect Of Person - Organization Fit On Organizational
Commitment And Work Engagement: The Role Of Person Supervisor Fit,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul,
Hamel, G. and Prahalad, C. K. (1996). Geleceği Kazanmak, İstanbul: İnkılap
Yayınevi.
25
Hatipoğlu, Z. (1995). İşletmelerde Stratejik Yönetim, 2. Baskı, İstanbul, Sedok
Yayınları.
Kahn, W. A. (1990). Psychological Conditions of Personal Engagement and
Disengagament At Work, Academy of Management Journal 33, no. 4, 692-
724. https://doi.org/10.5465/256287
Kanungo R. N., (1982). Work Alienation: An intergrative approach, Praeger
Publishers, New York, s. 80.
Karaaslan A., Özler E. D. ve Kulaklıoğlu A. S. (2009), Örgütsel Vatandaşlık
Davranışı ve Bilgi Paylaşımı Arasındaki İlişkiye Yönelik Bir Araştırma, Afyon
Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi (C.X I,S II, 135-160.
https://doi.org/10.18070/erciyesiibd.438231
Koçer, İ. (2007). İşletme ve Organizasyonlarda Stratejik Yönetim Yaklaşımları,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), İstanbul.
Macey, W. H., and Schneider, B. (2008). The Meaning of Employee Engagement,
Industrial and Organizational Psychology, 3-30.
Mael, F. A and Ashforth, B. E. (1995), Loyal from day one: Biodata, organizational
identification, and turnover among newcomers. Personnel Psychology
48(2): 309–333. https://doi.org/10.1111/j.1744-6570.1995.tb01759.x
May, D. R., Gılson, R. L., Harter, L. M. (2004). “The Psychological Conditions Of
Meaningfulness, Safety And Availability and The Engagement Of The Human
Spirit At Work”, Journal Of Occupational And Organizational Psychology,
Vol: 77, s. 11-37. https://doi.org/10.1348/096317904322915892
Meyer, J. P., ve Allen, N. J. (1997). Commitment in the Workplace: Theory,
Research, and Application. Tousand Oaks: Sage Publications.
Mowday, R. T., L. W. Porter, ve R. M. (1982). Steers. Employee Organization
Linkages: Psychology of Commitment, Absenteeism, and Turnover. Orlando:
Academic. https://doi.org/10.1016/b978-0-12-509370-5.50010-1
Nut, P. C. ve R. W. Backoff. (1992). Strategic Management of Public and Third Sector
Organisations: A Handbook for Leaders. Jossey-Bass, San Fransisco.
26 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Organ, D.W. (1988) Organizational Citizenship Behavior: The Good Soldier
Syndrome, Lexington Boks, Lexington - Massachusetts.
Öner, Z. H. (2008), The Mediating Effect Of Organizational Justice : Moderating
Roles Of Sende Of Coherence And Job Complexity On The Relationship
Between Servant Leadership And Work Engagement,Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Özgen. T. (1987). Planlama Yönetimi, Ankara, s.1
Pamuk, G. (1997). Stratejik Yönetim ve Senaryo Teknigi, İstanbul: İrfan Yayıncılık
Rachman D., Mescon M., Bovee C. L., Thill J. V. (1993). Business Today, McGraw-
Hill Inc., New York.
Schaufeli, W. B. and Bakker, A. B. (2004). Job Demands, job resources, and their
relationship with burnout and engagement: a multi-sample study, Journal of
Organizational Behavior, 25, 293-315. https://doi.org/10.1002/job.248
Schmidt, G. B. (2016). How Adult Attachment Styles Relate to Perceived
Psychological Contract Breach and Affective Organizational Commitment.
Employee Responsibilities and Rights Journal 28, No. 1, March, 1-78.
https://doi.org/10.1007/s10672-016-9278-9
Tortop, N. (2012). Yönetim Bilimi, Ankara, s.20
Tosun, K. (1974), İşletme Yönetimi, Türkiye Kitabevi.
Turgut, T. (2011). "Çalışmaya Tutkunluk: İş Yükü, Esnek Çalışma Saatleri, Yönetici
Desteği Ve İş-Aile Çatışması İle İlişkileri", Atatürk Üniversitesi İktisadi Ve
İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 25, Sayı: 3-4, s. 155-179.
https://doi.org/10.16951/atauniiibd.652901
Ülgen, H. ve Mirze S. K. (2006). İşletmelerde Stratejik Yönetim. İstanbul: Literatür
Yayınları.
Ülgen. H. ve Mirze S. K. (2004), İşletmelerde Stratejik Yönetim, 3. Baskı, Beta
Yayınları.
Üzün. C. (2000). Stratejik Yönetim Ve Halkla İlişkiler. İzmir: Eylül Yayınları
Whyte, W. (1956). The Organization Man, Garden City, NY: Doubleday Anchor
Books.
27
Yasım Y. K. ve Işık, U. (2020), Taşeron İşçilerin Örgütsel Bağlılık ile Duygusal
Emekleri Arasındaki İlişkide Güvenlik İkliminin Aracılık Rolü: Kamu
Hastaneleri Örneği, Çalışma ve Toplum Dergisi, http://www.calismatoplum.
org/sayi64/yasim.pdf erişim tarihi 01.03.2020 https://doi.org/10.18092/
ulikidince.432875
28 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
29
BÖLÜM 2
İŞKOLİKLİĞİN İLGİLİ KAVRAMLARLA İLİŞKİSİ VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ1
Dr. Mehmet ORHAN2 Dr. Öğretim Üyesi Filiz ÇOPUROĞLU3
1 Bu çalışmanın özeti Tokat'ta 13-15 Mart 2020 tarihleri arasında düzenlenen 5.İksad Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi Kongresi'nde özet bildiri olarak sunulmuştur. 2 Adana Vergi Dairesi Başkanlığı, Adana, Türkiye [email protected] 3 Gaziantep Üniversitesi İslahiye İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme
Bölümü, Gaziantep, Türkiye. [email protected]
30 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
31
GİRİŞ
Günümüzde “işkoliklik” çalışma yaşamının sık rastlanılan
problemlerinden biri haline gelmiştir. Literatür incelemesi
yapıldığında birçok çalışmaya konu olduğu görülmüştür. İşkoliklik
kavramı çok yaygın olarak kullanılmasına rağmen anlamı konusunda
tam bir fikir birliğine varılamamıştır (Harpaz ve Snir, 2003: 291).
İşkolikliğin bazı olumlu etkilerinin yanında birçok olumsuz etkileri
bulunmaktadır. Genellikle işkolikliğin bireyin kendisini iş
arkadaşlarına ve topluma olumsuz etkilemekte ve hatta işkoliklerin
sağlıklarıyla ilgilenecek vakit bulamamalarından veya hissettikleri
baskıdan rahatsızlanmalarından dolayı ülser gibi ciddi hastalıklara
neden olabilmektedir. Genellikle günlük hayatta “İşkoliklik” ve
“çalışkanlık” kavramları birbiriyle karıştırılmakta bazen birbirini
yerine kullanılabilmektedir. Bu kavramların aslında farklı kavramlar
olduğu ve bir işkolikle çalışkanın davranışlarından nasıl ayırt
edilebileceği anlatılmıştır.
1. İŞKOLİKLİK KAVRAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ
İşkoliklik /iş bağımlılığı (workaholism/ work addict) işe düşkün olma
durumunu tanımlamak amacıyla 1960’lı yıllarda geliştirilmiş bir
terimdir (Bardakçı, 2012:46-47). İşkoliklik; kişinin işle ilgili
sorumluluklarını yerine getirme konusunda gereğinden fazla enerji,
zaman ve çaba harcaması, bireylerin kendilerini işten ayıramaması
olarak tanımlanmaktadır (Kılınç ve Yener, 2019:686).
32 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
İşkoliklik /iş bağımlılığı (workaholism/ work addict) kavramının
literatüre giren ilk tanımlanması Wayne Oates tarafından uyuşturucu
bağımlılığı ve alkolizm gibi kavramlardan yola çıkılarak yapılmıştır.
İlk olarak 1971 yılında Oates’in “Bir İşkoliğin İtirafları/ Confessions
of a Workaholic” adlı kitabında kullanılmıştır (Salihoğlu, 2014:44).
Literatür incelendiğinde işkoliklik ile ilgili olarak birçok tanımlama
yapılmıştır. Bu tanımlamaların bazısında işkolikliğin iyi yanların
olduğu vurgulanırken birçoğunda ise sigara alkol gibi bireyin şahsına
iş arkadaşlarına olduğu kadar toplumsal zararlarının olduğu
vurgulanmaktadır. Oates (1971) işkolik kimseyi şu şekilde
tanımlamaktadır; “Bedensel sağlığı, kişisel mutluluk, kişilerarası
ilişkiler ve sıradan sosyal işlevlerine gözle görülür bir rahatsızlık
verecek düzeyde çalışma ihtiyacı hisseden kimse" olarak
tanımlamaktadır (Brady vd., 2008).
Golzari vd (2012) tarafından işkolikler yalnız kalma korkusu,
başarısız olma korkusu ve mükemmeliyetçilik gibi psikolojik
nedenlerle iş yerinde gereğinden fazla çalışarak verimsiz saatler
harcayan bireyler olarak tanımlamaktadır (Golzari vd., 2012:5686).
Hamermesh ve Slemrod (2005)’ a göre işkoliklik bir bağımlılık ve
insanın hayatını zorlaştıran iş yerinde çok sıkı bir çalışmaya iten
fiziksel soysal ve psikolojik birçok yıkıcı etkisi olan bir illüzyon
olarak tanımlamaktadır (Hamermesh ve Slemrod, 2005:2).
Bazı akademisyenler işkolikliğin olumsuz bir davranışsal durum
olması noktasında alkol ve uyuşturucu bağımlılığına benzer bir
33
bağımlılık türü olduğunu ifade etmişlerdir (Golzari vd., 2012:5686).
Bazı akademisyenler ise bunun tam tersi olarak işkolikliğin işçi ve
işveren için iyi bir şey olduğunu iddia etmiştir. Bu görüşü savunanlara
göre işkolikler çok üst düzeyde performans göstermektedirler bu da
işkolikliğin temel dinamikleri olan çalışarak tatmin olmak işe bağlılık
gibi duygulardan besleniyor olmasından kaynaklanmaktadır
(McMillan vd., 1992:357-368).
Bazı araştırmacılar ise işkolikliğin diğer boyutlarını göz ardı ederek
sadece zamansal boyutunu dikkate alarak işkolikliği haftada 50 saat ve
daha fazla çalışmak olarak tanımlamışlardır (Snir ve Itzhak, 2006:374-
393).
Aziz ve Zickar, (2006) işkolikliğin kesinlikle bir sendrom olarak
tanımlanması gereken bir durum olarak ifade etmişlerdir. İşkoliklik
kişiye insani değerlerini ve kişiliklerini kaybettiren insanın ruhsal
dinamiklerine zarar veren bir bağımlılık türüdür (Ronald, 2006:61).
Carroll ve Robinson işkolikliği 20. yüzyılın “en iyi giyinen ruh
sağlığı problemi olanlar” şeklinde tanımlamaktadır. Ayrıca Carroll ve
Robinson yaptığı çalışmada işkoliklerin çocukları ile alkoliklerin
çocuklarının benzer problemler yaşadığını savunmaktadır (Carroll ve
Robinson, 2000:364).
İşkolikliğin iki temel bileşeninde çok aşırı düzeyde çalışma ve çok
güçlü önlenemez içsel çalışmaya yönelik takıntı olduğu konusunda
çoğu araştırmacı hemfikirdir. Genel olarak, işkoliklik çalışanların
34 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
refahını baltalayan sürekli huzursuzluğa neden olan bir durumdur
(Balducci vd., 2012:63).
İşkoliklik literatürde davranışsal veya tutumsal; bir bağımlılık türü;
olumlu veya olumsuz; sonuçları veya etkileyicileri olmak üzere dört
farklı biçimde tanımlanmaktadır (Erkmen, 2008: 91).
2. İŞKOLİKLİK İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
Çalışmanın bu bölümünde işkoliklik kavramı ile ilişkili olan “aile”,
“alkoliklik”, “çok çalışmak, “çalışmaya tutkunluk”,
“mükemmeliyetçilik” ve “tükenmişlik sendromu” kavramları ve bu
kavramların işkoliklik ile olan ilişkisi açıklanmaktadır.
2.1. İşkoliklik ve Alkoliklik
Oates (1971) işkolikleri çalışmayı aşırı derecede kompulsif (takıntı)
seviyede arzulayan kişiler alkol bağımlılığı olan kişilere
benzetmektedir. Bu nedenle iş bağımlıları işkolik olarak
nitelendirilmektedir. İşkolikler tıpkı alkolikler gibi yalan söylemeye
ve gerçekleri çarpıtmaya meyilli, kontrolsüz ve inişli çıkışlı bir yaşam
biçimine sahiptirler.
İşkolikler, işlerine takıntı seviyesinde bağlandıklarından işle ilgili
konuları her şeyden daha önemli görürler aileleri ve arkadaşları ile
olan ilişkileri, kendileri ile ilgili konular (sağlık, kişisel bakım vb.)
onlar için ikinci planda kalmaktadır (Temel, 2006:111).
Tablo 1’ de işkolik ve alkolik kavramları işe bağımlı olmayı seçmek
ve diğer alanları ihmal etmek, davranış, farkındalık, geri çekilme,
35
gösterilen tolerans, problemleri inkar etme gibi konular açısından
değerlendirilmiştir. Tablo 1’ de işkolik ve alkolik kavramları işe
bağımlı olmayı seçmek ve diğer alanları ihmal etmek, davranış,
farkındalık, geri çekilme, gösterilen tolerans, problemleri inkar etme
gibi konular açısından değerlendirilmiştir.
Tablo 1’de de görülebildiği gibi, alkoliklik ve işkoliklik kişilerin
sosyal yaşamlarında çeşitli problemlere yol açmaktadır. İşkolikler,
işlerine takıntı seviyesinde bağlandıklarından işle ilgili konuları her
şeyden daha önemli görürler ve kendileri ile ilgili diğer konular onlar
için ikinci planda kalmaktadır.
36 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Tablo 1. İşkolizm ile Alkolizm Kavramlarının Karşılaştırılması
Özellikler Alkolikler İşkolikler Aşırı derecede işe bağımlı olmayı seçmek ve diğer alanları ihmal etmek.
Aileyi, arkadaşlıkları, kişisel ilişkileri, diğer sorumlulukları ihmal etmek.
Aileyi, arkadaşlıkları, kişisel ilişkileri, diğer sorumlulukları ihmal etmek.
Kimlik konulan. Kendine güven. Kendini kavrama. Kendini farkındalık
Alkol alındığında kendini aktif, başarılı hissetmek. Duygulardan kaçmak için alkole yönelmek.
Kendisini daha iyi hissetmek için çalışmak. Duygularından kaçmak ve hissetmemek için çalışmak
Düşünmeye karşı sert bir tavır.
Kendinden ve diğerlerinden sebepsiz beklentiler, engelleme ya da üstesinden gelmek için içmeyi kullanmak.
İş detaylarına karşı mükemmeliyetçi olma, yüksek düzeyde kontrol ihtiyacı duyma, takım üyesi olma ve yetki devrini güç gerçekleştirmek.
Bırakıldığında geri çekilme davranışı.
Alkolsüz olduğunda endişeli ve fiziksel olarak geri çekilme.
İşle ilgili olunmadığında endişeli ve fiziksel olarak geri çekilme.
Koşullara tolerans göstermenin artması.
Alkol alındığında diğer duyguları bastırılmakta, artan bir şekilde daha yaratıcı ve iyi duygular hissetmek.
İşle ilgili olunduğunda diğer duygular bastırılmakta, memnuniyet ve güven hissetmek.
Problemleri inkar etmek.
Problemle yüz yüze kalındığında kabul etmemek ve rahatsız olduğunu göstermek.
Diğer iş ile ya da sosyal konularla ilgili açıklamalarını kabul etmemek.
Kaynak: Temel (2006). Organizasyonlarda İşkolizm ve İşkolik Çalışanlar. İş, Güç, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 8(2):110.
37
2.2.İşkoliklik ve Çalışkanlık İlişkisi
Günlük hayatta işkoliklik kavramı çok iyi anlaşılamadığından dolayı
çoğu zaman işkoliklik ve çalışkanlık kavramları birbirine
karıştırılmaktadır. Bu kavramları arasındaki belki de en önemli ayrım
işkolikliğin bireye ve çevresine zarar veren bir alkol ve uyuşturucu
gibi bir bağımlılık türü iken çalışkanlık bireye ve topluma birçok
olumlu yansıması olan bir davranışsal durumdur.
Çalışkan duygusal olarak bütün aile bireylerinin ve arkadaşlarının
yanında olabilen ve kişisel yaşamıyla iş hayatı arasındaki dengeyi iyi
oturtabilen kimsedir işkolik ise bunları yapamayandır (Burke vd.,
2006).
Çalışkan işçiler, genellikle örgüte önemli katma değer üreten değerli
bir örgütsel varlık olarak kabul edilirken, işkolikler ise genel olarak en
çok çalışanlar olarak algılanmaktadır (Douglas ve Morris, 2006: 403).
Çalışkan kişiler işlerini gerekliliklerin ve yükümlülüklerin yerine
getirilmesi olarak deneyime dönüştürerek kariyerinde önemli bir
basamak olarak görürken; işkolikler işlerini hayatın
öngörülemeyenlerinden, istenmeyen duygu ve düşüncelerden veya
taahhütlerden uzaklaşılarak saklanılabilecek güvenli bir yer olarak
görürler.
Çalışkanlar işlerine limit koyarak ailesi arkadaşları ve diğer
çevrelerinin çeşitli gereksinimlerini karşılayabilirken işkolikler
işlerine bir sınır koyamadıklarından evde ailesi ile birlikteyken,
doğum günü partisindeyken arkadaşlarıyla basketbol maçı yaparken
38 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
bile aklı iştedir ve ne ailesinin ne arkadaşlarının taleplerini
karşılayabilir. İşkolikler işverenin imkânsız taleplerinin karşılanması
için çabalarken çalışkanlar böyle bir çılgınlık mümkün olamayacağını
belirttirerek yapmazlar. Çalışkan yapamadığı durumlar dışında olması
gereken yerde tam zamanında olur. Hava koşulları tehlikeli
olduğunda, hasta olduğunda veya daha önemli yaşamsal öncelikler söz
konusu olduğunda evde kalması gerekiyorsa evde kalır. İşkolik ne
olursa olsun her gün işine gelir. Çalışkan arkadaş ya da ailesiyle
masada olduğunda telefonunu uzağa koyar, yılda en azından bir kez
tatil alır. İşkolik tatil almaz, yemek yerken bile telefonuyla işle ilgili
gelen maillerle ilgilenmeye çabalar (Yüksekbilgili ve Akduman,
2016:98-100).
Tablo 2. İşkoliklik ve Çalışkanlık İlişkisi
İşkoliklik Çalışkanlık Dağınık ve odaklanamayan, organize olamayan
Odaklanmış, organize
Daha fazla çalışmak için nedenler bulmak; Yapacak iş olmadığında kaybolmuş hissetmek
Gerektiğinden ve ekonomik problemlere çözüm olması amacıyla çalışmaktadır
Sorunlardan çalışma sayesinde gizlenmek; Nasıl / ne zaman dinlenmek gerektiğini ve ne zaman durmak gerektiğini bilmemek
Ne zaman durması gerektiğini bilir.
Eve iş getirmek; Aile ve diğer çevresiyle iyi iletişim kuramıyor; Dengesiz, tek boyutlu bir hayatları var
Düzenli işten başka hayatları da vardır
Kaynak: Are You a Workaholic? (http://old.fltrp.com/newspic/download/xufang060401.ppt)
39
2.3.İşkoliklik ve Mükemmeliyetçilik
Mükemmeliyetçi kişilik özelliğine sahip olan bireyler başarılı olmaya,
hata yapmamak için ellerinden geleni yaparlar. İşlerinde gösterdikleri
başarı onları çoğu zaman tatmin etmemektedir (Erol 2010:13-14).
İşkolikler normal bireylerden daha fazla mükemmeliyetçi
olmaktadırlar. Bu nedenle yetkilerini genellikle devretmek istemezler.
Mükemmeliyetçilik kişilik tipinde “gerçekçi olmayan yüksek
hedeflere ulaşma ile kendini yenilgiye uğratıcı düşüncelere sevk eden”
bir düşünce hakimdir (Temel, 2006:119).
Mükemmeliyetçilik aşırı işkolikliğin göstergelerinden birisi olarak
tanımlanmaktadır. Burgess ve çalışma arkadaşları 2006 yılında
Avustralya psikoloji derneğinde yaptıkları çalışma sonucunda
mükemmeliyetçilerin iş huzuru ve iş tatminlerinin çok düşük olduğu
sonucuna varmıştır.
2.4.İşkoliklik ve Tükenmişlik Sendromu
Tükenmişlik (Burnout) kelimesi “gücünü yitirmiş olma, çaba
göstermeme durumu, bitmişlik ve güçsüzlük” anlamına gelmektedir.
Bu kavramın literatüre girmesi ise Herbert Freudenberger’in 1974
yılında yazmış olduğu makale ile gerçekleşmiştir. Freudenberger’ e
göre tükenmişlik kavramı “başarısız olma, yıpranma, aşırı yüklenme
sonucu güç ve enerji kaybı veya karşılanamayan istekler sonucu
bireyin iç kaynaklarında tükenme” durumudur (Salihoğlu, 2014: 58).
Kişilerin yaşamış olduğu işkoliklik durumunda denge
kurulamadığından işkolikler arasında tükenmişlik sendromu beklenen
durumlardandır. Tiftik ve Zincirkıran (2014) yaptıkları çalışmada
40 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
işkoliklik ve tükenmişlik sendromu arasında yeterli düzeyde anlamlı
bir ilişki bulamamışlardır.
2.5.İşkoliklik ve Aile
Özellikle son on yılda işkoliklik ve aile arasında bir ilişki olup
olmadığına yönelik birçok araştırma yapılmıştır. Genellikle
işkolikliğin, iş-aile yaşam çatışmasına neden olduğunu sonucuna
ulaşılmaktadır. Raphael Snir ve Itzhak Harpaz 2004 yılında yapmış
olduğu bir çalışmada aile merkezcil düşünceye sahip bireylerin daha
az çalıştığı daha az işkoliklik özellik gösterdiği bulunmuştur.
Zena Burgess, Ronald J. Burke, ve Fay Oberklaid 2006 yılında
Avustralyalı psikologlar arasında yaptığı çalışma sonucunda
mükemmeliyetçilik ve iş stresi gibi işkoliklik davranışlarının aile
mutluğunu ve ruhsal sağlığı olumsuz etkilediğini bulmuşlardır.
Cecilie Schou Andreassen, Jorn Hot land, ve Stale Pallesen’ in 2013
yılında yapmış oldukları birçok sektörü kapsayan çalışmada
işkolikliğin iş aile arasındaki dengeyi bozarak iş-aile yaşam
çatışmasına neden olduğunu sonucu bulunmuştur.
Bir diğer boyutu da ailesinde beklediği huzur ortamını bulamayan
kişilerde bundan kaçabilmek amacıyla kendilerine işe vererek işkolik
sınıfına dahil olmaktadırlar.
41
3. İŞKOLİKLİKTE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER
İşkolikliğin temelinde teknik, sosyal ve finansal faktörlerin etkili
olduğu Stetson Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde yapılmış olan bir
araştırma sonucunda tespit edilmiştir. İşkolik insanlar, işten ayrı
kaldıkları her an toplumdan dışlanacaklarını,, diğer insanlardan geri
kaldıklarını, sosyal karşılaştırma durumlarında geri kalacaklarını
düşünmektedir. Bu eksiklik hissi işkolikliğin sosyal nedenini
oluşturmaktadır. Sosyal faktörlerin en fazla etkili olduğu ülkelere
örnek Japonya ve Güney Kore verilebilir. Bu ülkelerde işkoliklik bazı
bireylerde o kadar ileri seviyeye ulaşmıştır ki işinde başarısız
olduğundan dolayı artık yaşamasını gerektiren bir nedenin olmadığını
düşünerek intihar eden birçok işkolik örneği vardır. Ayrıca başarısız
olması durumunda toplumun olumsuz eleştirilerine maruz kalma
endişesi de işkolikliği körükleyen sosyal nedenlere eklenebilir
(Rakhshanimehr ve Jenaabadi, 2015:1472). Teknik etkenler çağımızda
teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi sonucunda ortaya çıkan
iletişim imkânlarını ifade etmektedir. Bu iletişim imkanları asında
çalışma hayatıyla özel yaşam arasındaki sınırların çizilmesini
engelleyerek, özel yaşama ayrılan zamanı azaltmaktadır. Çalışanın
sahip olduğu işin çalışana sağlamış olduğu maddi imkânlar, kıdem
olarak ilerleme ve başarının gittikçe daha objektif kriterlere göre
değerlendirilmesi gibi katalizörler nedenler işkolikliği finansal
faktörler yönünden tetiklemektedir (Bardakçı, 2007:49-50).
İşini kaybetme korkusu işkoliklik ürerinde etkili olan bir faktördür.
Gereksiz yapılıyor olsa bile ücretlerde kesintiye gidildiğinde
42 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
insanların işini kaybetme konusunda ne kadar endişelendikleri kolayca
görülebilir. İnsanlar işini kaybetme korkusuna kapıldıkları anda
işlerini muhafaza etmek ve işverene bağlılığı göstermek, için sağlık,
sosyal yaşam ve ilişkilerine zarar vermesine rağmen son derece uzun
çalışma saatlerine kolayca razı olabilmektedirler (Workaholism, First
Psychology Scotland, 2011).
Günümüzde çalışanların iş ortamında kendileri ispatlama çabaları,
rekabetin küresel boyutlara ulaşması, işsiz kalma ve kendini
geliştirememe korkusu ve gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerine ayak
uyduramama endişesi, işkolikliğin hızla yayılmasına neden
olmaktadır.
Literatürde işkolikle ilgili bazı çalışmalarda işkolikliğin nedenleri
İçsel ve Dışsal faktörler olmak üzere iki kısımda incelenmiştir (Akdağ
ve Yüksel, 2010: 48).
• İçsel faktörlerden kaynaklanan işkoliklik (korkular, özgüven
eksikliği, kendini değersiz hissetme, mükemmeliyetçilik)
• Dışsal faktörlerden kaynaklanan işkoliklik (ebeveyn ve/veya
toplumun yüksek beklentileri).
Ancak bu sınıflandırmada işyeri koşullarının etkileri göz ardı
edilmiştir.
43
4. İŞKOLİKLİĞİN ETKİLERİ
Farklı Farklı sınıflandırmalar olmakla birlikte İşkolikliğin etkilerini
“Fizyolojik, Psikolojik ve Sosyo-psikolojik Etkileri” üç sınıfta
toplayabiliriz.
Fizyolojik etkiler: İşkoliklik zaman içerisinde çeşitli sağlık
problemlerine yol açmaktadır. Bunun nedeni ise işkoliklerin
kendilerine yeterince vakit ayırmayıp sadece işleri ile ilgilenmeleridir.
Bu nedenle işkoliklerin sıklıkla bağışıklık sistemleri çökmekte ve
buna bağlı olarak işkolikler sıklıkla hasta olmaktadırlar. Buna ek
olarak İşkolikliğin fizyolojik etkileri olarak aşırı yorgunluk, aşırı
dalgınlık, tansiyon, bağışıklık sisteminin zayıflaması, cinsel
isteksizlik, kalp yetmezliği ve diğer kalp rahatsızlıkları, ilaç
bağımlılıkları, mide rahatsızlıkları, soğuk algınlıklarında artış ve
bağışıklık sistemi çöküşüne bağlı olarak gelişen pek çok hastalık
sıralanabilir (Akdağ ve Yüksel, 2010: 48).
Psikolojik etkiler: Sürekli endişeye kapılma, karamsarlık, depresyon,
stres, sinirlilik, sabırsızlık, suçluluk hissi, savunma güdüsünün sık sık
ön planda olması, işi sebepsiz nedenlerle zorlaştırma (Bardakçı ve
Baloğlu, 2012:49), tükenmişlik sendromu iş tatmin düzeyinde ciddi
düşüşler (Balducci vd., 2012:629), iş dışında geçirilen vakitlerden
zevk alamama olarak sıralanabilir (Keown, 2008:28).
Sosyal etkileri: İnsanların kendisine yardım etmediğini hissine
kapılma, arkadaşlarla vakit geçirme ve eğlenme isteğinin azalması,
çevreye karşı duyarsızlaşma ve tahammülsüzlük, çevresini sürekli
44 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
eleştirme hali, aile bağlarında zayıflamalar, aile bireylerine ve
arkadaşlara karşı ilgisizlik, iş arkadaşlarına karşı güvensizlik olarak
sıralanabilir (Bardakçı ve Baloğlu, 2012:49).
İşkoliklerin çocuklarına da ciddi yansımaları olmaktadır. İşkoliklerin
çocuklarının da eğlenmeyi bilmedikleri eğlenceyi bir işe veya
yarışmaya dönüştürebildikleri görülmüştür. Mükemmeliyetçiliğe
kapıldıkları en iyisini yapsalar bile beğenilmeyeceği korkusuna sık sık
ikileme kapılmaktadırlar (http://www.saulandsaul.com).
5. İŞKOLİKLİĞE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE GÜNCEL
UYGULAMALAR
Van Wijhe ve çalışma arkadaşlarına göre işkolikliğin sonuçlarına
odaklanmak yerin öncelikle aşırı çalışma isteğini ortaya çıkaran
nedenler üzerine yoğunlaşılmalıdır. İşkolikliğin nedenleri kişiden
kişiye, kurumdan kuruma değişebildiği gibi kültürden kültüre de
etkilenebilmektedir. Geçekleştirilebilir hedefler verilmelidir zira
çalışan zorunlu kaldığında gerçekleştirilemeyeceği hedefleri
geçekleştirmek için kendinden ödün verebilmektedir. İşkoliklik zararlı
bir şey olduğu ve bununla mücadele edilmesi gerekliğinin bilinci
artırılmalıdır (ww.wilmarschaufeli.nl).
Steven Sussman’a göre işkolikliğin tedavi edebilmesi için, ön
değerlendirmeler tamamlanmış olmalı ve teşhis konulabilmiş
olmalıdır. Değerlendirebilmek için 10 tane belirleyici işaret
sunmaktadır. Bu uyarı işaretleri şunlardır (Sussman, 2016):
45
(a) acelecilik ve sürekli bir şeylerle meşgul olakalmak, (b) kontrol
etme ihtiyacı duymak, (c) mükemmeliyetçilik (d) ilişkilerde zorluk
yaşama (e) iş kafayı bulma kendini kaybetme, (f) rahatlamada ve
eğlenmede zorluk çekme (g) Zihin yapılacak işlerin planlanmasıyla
meşgul olduğundan gidilecek yerin hatırlamaması (h) sabırsızlık ve
huzursuzluk, (i) kendini yetersiz hissetme , (j) kendini ihmal.
Bu değerlendirmeler sonucunda diğer bağımlılık türlerinde faydalı
olan birebir zihinsel-davranışsal tedavi, motivasyon görüşmesi
teknikleri, bütüncül yaklaşımlar, grup terapisi, aile terapisi, ya da
işkoliğin belli bir süre için bir çalışma ortamından uzaklaştırılması ve
hatta yatarak tedavi kullanımı gibi yöntemlerden yararlanılabilir
(Glicken, 2013: 118).
5.1.Güncel Hayattan Örnekler
Viscusi Grubu’nun CEO’su Stephen Viscusi , “On the Job: How to
make it in the real world of work” adlı kitabında işkoliklikten
kurtulmak isteyenlere şu tavsiyelerde bulmaktadır (Viscusi, 2014):
• İşkoliklerin ana sorunları aile ve kişisel ilişkileriyle
başlamaktadır. İşkoliklik tehlikeli çünkü aile ve arkadaş
ilişkilerine zarar vermektedir. Bu nedenle sosyal hayatı kontrol
altına almak gerekir.
• Tatile çıkamayan kişilerin, uzun bir tatil almalarında yarar var.
Bu sizi ofisten uzaklaştıracak mükemmel bir fırsattır.
• Kolay olmayacak ama oturun ve hiçbir şey yapmayın. Bu da
işkolik hastalığının tedavisinde iyi bir yöntemdir.
46 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
• Her projede yer almaya çalışmayın. Herkese ‘evet’ de demeyin.
Konuşma sanatını öğrenin ve ‘Bu kadarını yapamıyorum’
diyebilin.
• Farklı egzersizleri deneyin. Mesela yoga sizi işten
uzaklaştıracaktır. Cep telefonundan uzak durun, onu yanınıza
almayın.
• İşkolikler sadece iş düşünür. İçinde iş olmayan bir hobi edinmek
ofisi düşünmeden yapacağınız, kafanızı dağıtacağınız iyi bir
uğraş olabilir.
• Gönüllü işler yapın bu da bir nevi hobidir ama bu da size farklı
bir perspektif verecektir. Yeni insanlarla tanışmanın farklı bir
yoludur.
ASELSAN’ın Uygulamaları
ASELSAN sürdürülebilirlik raporuna göre iş ve günlük yaşam
arasında uygun bir denge bulma tüm çalışanların karşılaştıkları bir
önemli sorunlardan birisidir. Sosyal çevre ve özellikle de aile bireyleri
bu problemden önemli ölçüde etkilenmektedir. Türkiye gibi ülkelerde
kadının kültürel rolünden dolayı birçok işten sorumlu olmaktadırlar.
Bu onlara ekstra bir baskı oluşturabilmektedir. Bu rollerinden dolayı
kadınları iş hayatındaki düzen daha fazla etkileyebilmektedir. Bu
nedenle iş hayatındaki düzenin sosyal hayatta önemli yansımaları
olmaktadır. ASELSAN çalışanları 42,5 saat bir hafta çalışır.
ASELSAN 7.30 da erken güne başlanır ve 4.30 da iş bitimi yapılır.
Böylece trafik stresi çalışanların hayatını etkilemez. 04.30 sonra,
çalışanların kendilerine veya aileleri için vakit geçirmek için kolaylık
47
sağlanmış olur. Ayrıca çalışanların günlük rutinlerine göre kendi
çalışma programı düzenleyerek esnek saat çalışabilme imkânı
sunulmakta onların iş ve sosyal yaşam arasındaki dengeyi kurma ve
koruma konusunda olanaklar sunulmaktadır (www.aselsan.com.tr
Aselsan Sustaınabılıty Report, 2012:35).
SİEMENS’in Uygulamaları
Çalışanlarımızın profesyonel ve kişisel hayatlarını arasında iyi bir
denge kurmaya çalışması gittikçe artan önemli kazanmaktadır.
Siemens “Bugün, kalifiye çalışanların ve yöneticilerin büyük bir
çoğunluğu daha bilinçli, davranarak kabul edecekleri pozisyonların iş
dışındaki yaşamlarını nasıl etkileyeceğini dikkate almaktadır. Biz
işveren olarak, biz çalışanların hayatlarını ve çeşitli ihtiyaçlarını
değişen aşamalarında sürdürebilmeleri için gereken esnekliği
sağalmaktayız. Biz onların kariyer ve aile dengesi sağlama isteklerini
onlara destek olarak ve esnek çalışma koşulları ile mükemmel bir
çalışma ortamı sağlamaktayız” düşüncesi ile hareket etmektedir
(www.siemens.com).
6. SONUÇ
İşkoliklik üzerine yapılan bu araştırmada 50 ye yakın makale gözden
geçirilmiş bunlardan kavramsal çalışma olanlar ve içerinde
metodolojiye ilişkin yeterli bilgi içermeyen makaleler elimine edilerek
işkoliklik üzerine yapılmış en iyi 20 amprik çalışma değerlendirmeye
tabi tutulmuştur. Bu çalışmalar incelendiğinde insan yaşamında
çalışma hayatının önemli bir yere sahip olduğu, insanların
48 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
zorlandıkları yaşam şartlarına var olan işlerine yüksek bağlılık
yaşadıkları ve işlerini kaybetmemek adına işlerine daha çok
yoğunlaştıkları sonucuna varılmıştır. Bu durumu en yoğun şekilde
yaşayan ülkelerden biri Türkiye’dir.
Türkiye’ deki çalışanların büyük bir çoğunluğu asgari ücretle
çalışmalarına rağmen işlerine oldukça bağlı çalışmakta ve işlerine
psikolojik açıdan yoğun şekilde bağlanmaktadır. Bireylerin hem özel
hayatlarında hem de iş hayatlarında mutlu olmalarını etkileyen en
önemli etkenlerden biri sahip oldukları işleridir. Bu durumdan
hareketle bu çalışmada hareketle işkoliklik, işkolikliğin sebepleri,
işkolikliği etkileyen faktörler üzerine çalışılmıştır ve dünyadan ünlü
işkolik örnekleri verilmiştir.
49
KAYNAKÇA
Akdağ, F. ve Yüksel, M. (2010). İnsan Kaynakları Yönetimi
Açısından İşkoliklik Ve Algılanan Stres İlişkisinde Kontrol
Odağının Rolü Organizasyon Ve Yönetim Bilimleri Dergisi,
2(1), 48.
Andreassen, C. S., Hetland, J. and Pallesen, S. (2013). Workaholism
and Work–Family Spillover in A Crossoccupational Sample.
European Journal of Work and Organizational Psychology,
22(1), 78–87.
Andreassen, C.S., Jorn, H.L., and Pallesen, S. (2013). Workaholism
and work-family spillover in a cross-occupational sample
European Journal of Work and Organizational Psychology,
22(1), 78–87.
Aziz, S. ve Zickar J.M. (2006). A Cluster Analysis Investigation of
Workaholism as a Syndrome, Journal of Occupational Health
Psychology, 11(1), 52–62.
Balducci, C., Cecchin, M.; Fraccaroli, F. ve Schaufeli, W. B. (2012).
Exploring the relationship between workaholism and workplace
aggressive behaviour: The role of job-related emotion. Original
Research Article Personality and Individual Differences, 53(5),
629-663.
Bardakçı, S. (2007). Eğitim Yöneticilerin İnternet Kullanımına İlişkin
Tutumlarının İşkoliklik Eğilimleri Üzerine Etkilerinin
Belirlenmesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Tokat.
50 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Bardakçı, S. ve Baloğlu, M. (2012). İlköğretim ve Ortaöğretim
Kurumlarında Görev Yapan Okul Yöneticilerinin İşkoliklik
Eğilimleri, Eğitim ve Bilim Dergisi, 37(164), 46-47.
Brady, B. R., Vodanovih, S. J. ve Rotunda, R. (2008). The Impact of
Workaholism on Work-Family Conflict, Job Satisfaction, and
Perception of Leisure Activities. The Psychologist-Manager
Journal, 11, 241-263.
Broeck, A. V., Bert, S., Germeys, W.P., Schaufeli, W., Broeck, A.V.,
Schreurs, B., Witte, H. (2011). Understanding Workaholics’
Motivations: A Self-Determination Perspective, Applıed
Psychology: An Internatıonal Revıew,60(4), 600–621, s.601
Burgess, Z., Burke, R. and Oberklaid, F. (2006), "Workaholism
among Australian psychologists: gender differences", Equal
Opportunities International, Vol. 25 No. 1, pp. 48-59.
Burke, J. R., Burgess, Z., & Fallon, B. (2006). Workaholism Among
Australian Female Managers and Professionals, Job Behaviors,
Satisfactions and Psychological Health. Equal Opportunities
International, 25(3), 200-213.
Burke, J. R., Burgess, Z., ve Oberklaid, F. (2003). Predictors of
Workaholic Behaviors Among Australian Psychologists. Career
Development International, 8(6), 301-308.
Burke, R. J. (2000). Workaholism in Organizations: Concepts, Results
and Future Research Directions. International Journal of
Management Reviews, 2, 1-16.
Carroll, J.J. ve Robinson B.E (2000).Depression and Parentification
among Adults as Related to Parental Workaholism and
51
Alcoholism, The Family Journal, October 2000; vol. 8, 4: pp.
360-367.
Cary L. Cooper, Alexander-Stamatios G. Antoniou, (2013) The
Psychology of the Recession on the Workplace, Edward Elgar
Publishing, s.68
Chapman, T. W. (1992). A Practical Handbook for Ministry: From the
Writings of Wayne E. Oates, Westminster John Knox Press,227.
Chestnut, M. (1990). Workaholism Women in Business, 42(6).
citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.381.2926&r
ep=rep1&type=pdf
Corine Van Wijhe, Wilmar Schaufeli, Maria Peeters, understanding
and treating workaholism: setting the satage for succesful
interventions
(ww.wilmarschaufeli.nl/publications/Schaufeli/335.PDF)
Corine, V.W., Schaufeli, W. ve Peeters, M. (2010). Understanding and
treating workaholism: setting the satage for succesful
interventions
www.wilmarschaufeli.nl/publications/Schaufeli/335.PDF
Douglas, E. J. ve Morris, R. J. (2006). Workaholic, or Just Hard
Worker? Published in Career Development International. 11(5):
394-417.
Erkmen, T. (2008). The Development Of Spence And Robbıns
Workaholısm Scale Wıth Its Valıdıty And Relıabılıty
Measurement, Internatıonal Journal Of Busıness And
Management Studıes, 2(1),91.
Erol, Z. (2010). Mükemmeliyetçi Kişilik, İstanbul: Timaş Yayınları.
52 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Furnham. A. (2005). The Psychology of Behaviour at Work: The
Individual in the Organization,Psychology Press,254-255.
Glicken, M. D. (2013). Workaholics: Understanding and Changing
Work-Addicted Behavior1 Treating Worker Dissatisfaction
During Economic Change A volume in Practical Resources for
the Mental Health Professional, Pages 107–121
Golzari, A., Montazeri, M. ve Paktinat, E. (2012). Relationship
between Work holism and Organizational Citizenship Behavior
among Schools Employees in Sirjan-Iran Life Science
Journal,9(4),5686.
Hamermesh, D. S. ve Slemrod, J.(2005) The Economics of
Workaholism: We Should Not Have Worked on This Paper,
IZA Discussion Paper No. 1680 July 2005 Bonn, s2.2
Harpaz, I. ve Snir, R. (2003). Workaholism: Its Definition and
Nature,Human Relations March, 56 (3), 291-319.
Keown, Leslie Anne. Time escapes me: Workaholics and time
perception, Canadian Social Trends Statistics Canada-Catalogue
No. 11-008,s.28 www.statcan.gc.ca/pub/11-008-
x/2007001/pdf/9629-eng.pdf
Kılınç, S. ve Yener, S. (2019). İşkolikliğin Örgütsel Bağlılık ve
Performans Arasındaki İlişkide Aracı Rolü. Adıyaman
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12(33): 678-713.
McMillan, L. W., Brady, E. C., O'Driscoll, M. P., Marsh, N. V.
(2002). A multifaceted validation study of Spence and Robbins'
(1992) Work holism Battery. Journal of Occupational and
Organizational Psychology, 75, 357-368.
53
Oates, W. (1971). Confessions of a Workaholic: The Facts about
Work Addiction. New York: World Publishing Co.
Ölçer, F. (2005). İşkoliklik Üzerine Bir Araştırma, SÜ İİBF Sosyal ve
Ekonomik Araştırmalar Dergisi,12.
Özcan, E.D., ve Kartaltepe Behram, N. (2013). A Tipi Kişilik
Özelliklerinin İşkoliklik Eğilimi Üzerine Etkisi: Başarı İçin
Çabalama Ve Tahammülsüzlük/Asabiyet Boyutları Açısından
Bir Değerlendirme, Sakarya İktisat Dergisi, 2(8).
Rakhshanimehr, F. ve Jenaabadi, H. (2015). Relationship of
Workaholism with Teachers’ organizational commitment and
organizational citizenship behavior. Psychology, (6), 1469-1477.
Ronald J. B. (2006). Research Companion to Working Time and
Work Addiction, Edward Elgar Publishing.
Salajegheh, S., Bahraminejad, Z., Saljoug, Z. S. (2013). Studying the
Relationship Between Workaholism and Occupational Burnout
among Governmental Organizations of Shiraz Interdıscıplınary
Journal Of Contemporary Research In Busıness, Institute Of
Interdisciplinary Business Research, 5(6).
Salihoğlu, G. H. (2014). Çalışanların Kariyer Yolculuğunda
İşkolikliğin Rolü Üzerine Bankacılık Sektöründe Bir Araştırma.
Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans
Tezi, Çorum.
Snir, R. ve Itzhak, H. (2004). Attitudinal and demographic antecedents
of workaholism, Journal of Organizational Change
Management, 17(5), 521-522.
54 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Snir, R. ve Itzhak, H. (2006). The workaholism phenomenon: A cross-
national perspective. Career Development International. 11.
374-393.
Sussman, S. (2012). Workaholism: A Review, J Addict Res Ther,
6(1). www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3835604/
Süloğlu, A. (2009). Diyaliz Merkezlerinde Çalışan Doktor Ve
Hemşirelerde Tükenmişlik Sendromu, T.C. Sağlık Bakanlığı
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Aile
Hekimliği Uzmanlık Tezi İstanbul.
Tabassum, A. ve Rahman, T. (2013). Gaining the insight of
workaholism, its nature and its outcome: A literature review,
international Journal of Research Studies in Psychology , 2(2),
81-92.
Temel (2006). Organizasyonlarda İşkolizm ve İşkolik Çalışanlar. İş,
Güç, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 8(2):110.
Tiftik, H. ve Zincirkıran, M. (2014). A Study On Employees İn
Context Of Organizational Commitment, Job Performance,
Burnout and Workaholism: A Research on Cashiers
International Journal of Sciences: Basic and Applied Research,
15(1), 171-184.
Tuck, T. S. (2011) CHILDREN OF WORKAHOLICS (COWs)
www.saulandsaul.com/resources/ADULT+CHILDREN+OF+W
ORKAHOLICS.pdf
Viscusi, S. (2014). On the Job: How to Make It in the Real World of
Work. https://www.capital.com.tr/yonetim/insan-kaynaklari/en-
unlu-iskolikler.
55
Workaholism, First Psychology Scotland, 2011
www.edinburghtherapy.co.uk/advice_resources/workaholism.pd
f
Yüksekbilgili, Z ve Akduman, G. (2016). Bireysel Mutluluk ve
İşkoliklik İlişkisi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
(31), 95-112.
http://hum.sagepub.com/content/56/3/291.full.pdf+html
http://old.fltrp.com/newspic/download/xufang060401.ppt
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ba%C4%9F%C4%B1ml%C4%B1l%C4%
B1k
http://www.marmara.gov.tr/bulten/041/5.html
https://www.aselsan.com.tr/ASELSAN_Sustainability_Report_2018_
8121.pdf
www.dunyabulteni.net/haberler/280430/guney-korede iskoliklere-
karsi-isiklar-kapatiliyor
www.kurumsalsurdurulebilirlik.com/getattachment/10d113f2-c544-
41e0-87c9-7b6d2304d9d5/10d113f2-c544-41e0-87c9-
7b6d2304d9d5.aspx
www.siemens.com/sustainability/en/coretopics/employees/references/
family-and-career.htm
56 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
57
BÖLÜM 3
İŞGÜCÜ PİYASASINDA CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNE
YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME
Öğr. Gör. Dr. Özge ARPACIOĞLU ÖZDEMİR1
1 Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler MYO, İşletme Yönetimi Bölümü, Gaziantep, Türkiye. [email protected]
58 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
59
GİRİŞ
Eşitsizlik kavramı geçmişten günümüze tüm toplumlarda sınıf, statü,
servet, güç vb. değerler sonucu varlığını sürdürmüştür. Eşitsizlik,
modern toplumlarda doğanın bir gereği, zorunlu ve kabul edilebilir bir
durum olarak görülmemekte, toplumsal ve ekonomik gelişmenin
sağlanabilmesinin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.
Ayrımcılık kavramı ise toplumlarda bir kişi veya bir grubun yaş,
yetenek, ırk, mezhep, cinsiyet vb. nedenlere bağlı olarak farklı
muameleye maruz kalması sonucu ortaya çıkabilmektedir. Cinsiyet,
bireyin biyolojik durumunu ifade eden demografik düzeninin bir
parçası iken, toplumsal cinsiyet, kültürel düzeni oluşturan toplumlar
tarafından kadın ve erkeğe atfedilen değeri nitelemektedir. 1970’li
yıllarda ortaya atılan feminizm ile ortaya çıkan toplumsal cinsiyet
olgusu psikoloji ve sosyoloji alanındaki tartışmaların da odak noktası
haline gelmiştir. Bireyler doğuştan bir cinsiyete sahiptirler, ancak
toplumsal cinsiyet sonradan öğrenilir. Toplum tarafından bireylere
cinsiyetlerine göre konulan kültürel kurallar, davranış kalıpları ve
toplumun değer yargıları kadın-erkek kavramının kadınlık ve erkeklik
olarak algılanmasına sebebiyet vererek, toplumların kadın-erkek
olarak sınıflandırılmasına, kadınların ikincil statüde yer almalarına
neden olmaktadır. Kadın-erkek ayrımı sosyal, siyasal ve ekonomik
hayatın her alanında ortaya çıkabilmektedir. Nitekim yapılan ulusal ve
uluslararası pek çok sayıda araştırma cinsiyet rolleri üzerine
yapılandırılmış bir ayrımın dünya üzerinde tüm ülkelerde
rastlandığına ve bu durumun kadınların kısıtlanarak dışlanmaya maruz
kaldıklarına işaret etmektedir.
60 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Günümüzde kadınlar diğer alanlara göre en çok ekonomik yaşama
katılım konusunda ayırımcılığa maruz kalmaktadır. Kuşkusuz bu
durumun en önemli nedenlerinden biri, kadını ekonomide erkeklerle
aynı mesleki fırsatlardan ve eşit ücretten yararlanmaktan alıkoyan
sosyo-kültürel engellerin varlığını korumasıdır. Toplumsal cinsiyet
rolleri ile şekillenen kadın olma durumu, iş hayatında kadınlara
yönelik uygulanan negatif ayrımcılık, emek piyasasının önemli bir
ayağını oluşturan kadın işgücünü pasifleştirmekte ve kadın
yoksulluğunu önemli ölçüde arttırmaktadır. Uluslararası kuruluşlar
tarafından yayınlanan raporlarda da son yıllarda kadın yoksulluğunda
önemli artışlar olduğu belirtilmektedir. Dünya nüfusunun yarısını
oluşturan kadınların işgücüne katılımını engelleyen toplumsal cinsiyet
temelli kısıtlar günümüzün rekabetçi düzeni içerisinde işgücü
piyasasının etkinliğini azaltarak yalnızca ekonomik büyüme değil
ayrıca sosyo ekonomik gelişmişlik üzerinde de olumsuz etki
yaratmaktadır. Konunun öneminden dolayı iş gücü piyasasında
toplumsal cinsiyet eşitsizliğini en aza indirgemeye yönelik aktif
politikalar uygulayan ülkelerin bir çoğunun, ekonomik, sosyal ve
toplumsal açıdan önemli gelişmeler sağladığı bilinmektedir.
Dünya Ekonomik Forumu kadınların işgücüne katılım oranındaki
yüzde 1’lik artışın, küresel gayri safi yurtiçi hasılayı (GSYH) 80
milyar dolar artıracağını tahmin etmektedir. Londra merkezli çok
uluslu bir şirket olan Price Water House Coopers (PWC) tarafından
yapılan başka bir araştırmada, gelişen ekonomilerde kadınların Çin ve
Hindistan’dan sonra dünyanın üçüncü milyarını oluşturdukları
belirtilmektedir. Çalışma aynı zamanda cinsiyet eşitliğinin önemine
61
vurgu yaparak, kadınların çalışma hayatına katılım oranlarının
erkekler ile aynı seviyeye çıkması halinde gelişmekte olan ülkelerin
GSYH’sinde çift haneli artışlar olabileceğini göstermektedir. Bu
durum, kadınların dünya ekonomisi içinde çok önemli bir gücü temsil
ettiğini ortaya koymakla beraber, kadının ayrıca özgüveni yüksek ve
ayakları yere sağlam basan bir birey olarak hayatını idame
ettirebilmesi açısından da oldukça önemlidir.
Çalışmanın ilk bölümünde kadının işgücü piyasasındaki yeri, önemi
ve dünyanın farklı bölgelerinde kadınların işgücüne katılım
oranlarından kısaca bahsedilecektir. Ardından, kadınların çalışma
hayatında yüzleştiği zorluklar, cinsiyet eşitsizliği kavramı ve küresel
cinsiyet uçurumu endeksi ülkeler ve bölgeler ekseninde ele
alınacaktır. Çalışmanın son bölümünde Türkiye’nin 2020 yılına ait
küresel cinsiyet eşitsizliği karnesi incelenerek, ekonomik katılım ve
fırsatlar alanındaki mevcut kadın-erkek eşitsizliği detaylı olarak ele
alınacaktır. Sonuç bölümünde, cinsiyet eşitsizliğine ilişkin çözüm
önerileri sunulacaktır.
1.İŞGÜCÜ PİYASASINDA KADIN
Geçmişte dünyada kadınların çalışma yaşamındaki konumuna
bakıldığında, kadının erkek egemenliğinde yaşayarak ailesine, evine
ve çocuklarına bakmakla yükümlü olduğu anlayışının hâkim olduğu
görülmektedir. Tarımla birlikte yerleşik hayata geçilmesi de kadının
sosyal ve ekonomik hayatta ikincil statüden kurtulmasına yetmemiştir
(Kılınç,2005:126). Kadın emeğinin geleneksel rollerinin dışına
çıkarak ücret karşılığı işçi statüsünde çalışmaya başlaması sanayi
62 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
devrimine dayanmaktadır. Sanayi devriminin kadın istihdamı
üzerindeki en belirgin etkisi, önceleri sadece tarım alanında istihdam
edilen kadının tarım dışı alanlarda da çalışmaya başlamasıdır.
Sanayinin gelişmesiyle beraber farklı çalışma alanlarının ortaya
çıkması kadının tezgâhtarlık, muhasebecilik, sekreterlik gibi hizmet
sektöründe de istihdamını sağlamıştır. Günümüzde ise bilgi ve iletişim
teknolojilerinin gelişmesiyle, eğitim düzeylerini yükselten kadınların
hizmet sektöründe de aktif olarak yer aldığı görülmektedir. Kadınların
ekonomik ve sosyal haklarını korumak amacıyla uygulamaya koyulan
ulusal ve uluslararası düzeydeki mevzuatlar her geçen gün daha da
önem kazanmakta, kadının emek piyasasında ayrımcılığa maruz
kalmadan daha görünür hale gelmesine imkân sağlamaktadır.
Gelişmiş ülkelerde kadınların işgücü piyasasındaki egemenliği
başlangıçtan bu yana önem arz etmektedir. Günümüzde ise gelişmiş
ülkelerde kadınların işgücü piyasasındaki statüsü, gelişmekte olan
ülkelere kıyasla daha iyi olmakla birlikte, dünya genelinde hâla
ekonomik fırsatlara erişim konusunda kadınlar ve erkekler arasında
eşitsizlik söz konusudur. Kadınlar dünya gelirinin ancak %10’unu ve
üretim araçlarının %1’ini alabilmektedirler.
Dünya’nın düşük gelir seviyesine sahip ülkelerinde toplam işgücüne
katılım oranı %71.3, iken bu oran erkeklerde %78.7, kadınlarda
%64.1’dir. Yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerde işgücüne katılım
oranı %60.5’tir. Erkeklerin %68.4’ü, kadınların %52.7’si işgücüne
katılmaktadır.
63
2018 OECD verilerine göre, gelişmiş ekonomilerin içinde yer aldığı
AB'de toplam işgücüne katılım oranı %73.9 iken, bu oran kadınlarda
%68.4, erkeklerde %79.4'dür. Gelişmiş ve gelişmekte olan
ekonomilerin yer aldığı OECD ülkelerinde toplam işgücüne katılım
oranı %72.4’tür. Kadınların %65'e yakını, erkeklerin %80.4’ü işgücü
piyasasında yer almaktadır. Kadınların işgücüne katılım oranı ülke
grupları ve bölgeler arasında da ciddi biçimde değişmektedir.
Katılımın en düşük olduğu bölgeler Arap Emirlikleri (%18.9), Kuzey
Afrika (%21.9) ve Güney Asya’dır (%27.6). Buna karşılık kadınlar
arasında işgücüne katılımın en yüksek olduğu bölgeler, Doğu Asya
(%59.1) ve Sahra Altı Afrika bölgesidir (%64.7). Doğu Asya ve
Pasifikler’de kadın işgücünün yaklaşık %57’si istihdam edilmekte
iken, bu oran Avrupa ve Merkezi Asya’da %46.9, Arap emirliklerinde
%47.3, Güney Asya’da %25.3’tür (OECD, 2018).
Dünya Bankası 2019 verilerine göre, toplam 218 ülkenin dâhil olduğu
kadın işgücüne katılım oranının en yüksek olduğu 20 ülke tablo 1’de
gösterilmektedir. Sıralamada İzlanda %86.798 değeriyle kadın
işgücüne katılımın en yüksek olduğu ülkeler arasından birinci sırada
yer almaktadır. Madagaskar, Ruanda, Nepal, Brundi, Laos, Tanzanya
sırasıyla kadın işgücüne katılımın en yüksek olduğu ülkelerdir. Bu
ülkelerde çalışabilir aktif kadın nüfusun % 80 ve üzeri işgücüne
katılmaktadır. Kadın işgücüne katılımın en yüksek olduğu ilk 20 ülke
içerisinde yer alan ülkelerin tamamında kadınların işgücüne katılım
oranı %75’in üzerindedir.
64 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Tablo 1: Dünyada Kadın İşgücüne Katılımın En Yüksek Olduğu İlk 20 Ülke, 2019
ÜLKELER ERKEK % KADIN %
Angola 80,02 76,36
Brundi 78.039 81,672
Kamboçya 89.073 77,336
Danimarka 81.433 76,218
Eritre 88.231 76,535
Etiyopya 87.843 77,105
Mozambik 79.565 77,794
İzlanda 90.718 85,798
Laos 82.307 80,805
Madagaskar 90.31 85,157
Hollanda 84.151 75,629
Nepal 86.18 84,579
Ruanda 83.994 84,634
İsveç 84.872 81,222
İsviçre 88.336 79,63
Tanzanya 88.034 80,767
Zimbabve 89.814 79,652
Yen Zelanda 85.913 76,533
Bahamalar 88.477 75,953
Togo 80.026 77,485
Kaynak: World Bank Database, 2019
65
Çoğu Afrika kıtasında yer alan bu ülkelerde kadınların işgücüne
katılım oranının oldukça yüksek olması iyi işleyen bir işgücü
piyasasına işaret etmekten ziyade, birçok işçinin düşük kaliteli,
güvencesiz, insana yakışır ücret ve sosyal korumadan yoksun işleri
kabul etmekten başka çarelerinin olmamasından kaynaklanmaktadır.
Zira, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2019 raporunda da,
düşük kaliteli istihdamın, küresel işgücü piyasalarının başlıca sorunu
olmaya devam ettiği; milyonlarca insanın yetersiz çalışma koşullarını
kabul etmek zorunda kaldığı belirtilmiştir. Raporda ayrıca, insana
yakışır işlerde oldukça büyük eksikliğin olduğu belirtilmektedir.
Afrika bölgesinde kadınların işgücüne katılım oranındaki artış, işin
kalitesindeki iyileşmeleri yansıtmamaktadır. Afrika bölgesinde kadın
çalışan, erkeğin alternatifi olarak görülerek emeği sömürülen taraf
olmaya maruz bırakılmaktadır. Madagaskar’da %85.157 olan kadın
işgücüne katılım oranının %82.191’i istihdam edilmekte iken,
Ruanda’da bu oran %83.307, Nepal’de %80.823, Brundi’de %79.509,
Laos’ta %76.412 ve Tanzanya’da %77.298’dir. Afrika bölgesinde
toplam çalışabilir aktif nüfusun %80’e yakını tarım sektöründe
istihdam edilirken, toplam hizmet sektöründe istihdam edilen
çalışanlar %30’un altındadır.
Danimarka, İzlanda, Hollanda, İsveç ve İsviçre gibi gelişmiş Kuzey
Avrupa ülkelerinde kadın-erkek işgücüne katılım oranı oldukça
yüksektir. Bu ülkelerde yüksek oranda kısmi süreli çalışma ve düşük
işsizlik oranı görülmektedir. Toplam istihdamın yaklaşık %80 ve daha
fazlası hizmetler sektöründe yer almaktadır.
66 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Kadınlara kısmi zamanlı çalışma imkânının sağlanması, kısmi zamanlı
iş alımlarında kadınlara öncelik tanınması, şirketlerce çocukların
bakımında kreş hizmeti ve destek sağlanması, kadınların çalışma
hayatlarında uzun süreli çalışma saatlerine maruz kalmaması, işe alım
ve terfi süreçlerinde eşitlik ilkesine bağlı kalınması, kadınların çalışma
hayatını düzenleyen ve koruyan mevzuatlar Avrupa ülkelerinde kadın
işgücü katılım oranının artmasına ve emek piyasasında kadının
konumunun daha istikrarlı hale gelmesinde önemli bir etkendir.
2.ÇALIŞMA HAYATINDA CİNSİYETE DAYALI AYRIMCILIK VE TOPLUMSAL CİNSİYETE YÖNELİK ENDEKSLER
Çalışma hayatında dezavantajlı konumda olanların büyük bir
çoğunluğu kadın çalışanlardan oluşmaktadır. Ekonomik yapıda
meydana gelen değişimler ile buna eşlik eden sosyal dönüşümler,
eğitim seviyesinin hâla yeterli seviyede olmaması, istihdam hacminin
düşük olması, kadın emeğinin talep yapısının zayıflığı, medeni durum,
yaş, cinsiyet vb. ekonomik, sosyo kültürel ve demografik faktörler
kadınların işgücüne katılımını engelleyen başlıca sebeplerdir.
Ekonomik krizler sonucunda işten ilk çıkartılanlar kadın çalışanlar
olmakta, sendikalarda kadın ve erkek üyeler arasında da fark
gözetilmektedir. Kadınlar daha çok “anne” ve “eş” olarak ön planda
yer almakta, iş gücüne katıldıklarında ise iş hayatında kendilerini
yoksullaşmaya sürükleyen çok sayıda gerçekle yüzleşebilmektedir.
Kadınlar bir taraftan toplum tarafından kendilerine biçilen geleneksel
eş ve annelik rollerini yerine getirmeye çalışırken diğer taraftan da
meslek yaşamlarında erkek rakipleri ile yarışarak iki misli sorumluluk
67
üstlenmektedir (Bedük, 2005:23). Çalışma koşullarının zorluğu, fazla
mesai, kadınların çalışma hayatını düzenleyen yasaların yetersizliği
veya kimi zaman uygulamada yaşanan başarısızlıklar kadınların özel
hayat-iş hayatı dengesini sağlamaları noktasında zorlanmalarına,
mutsuz olmalarına neden olmaktadır. Özellikle, iş dünyasında kadınlar
ve erkekler arasında karşılaşılan cinsiyet ayrımcılığı dikkat çekici
boyuttadır. Erkeklerle aynı işi yapan kadınlar daha düşük ücretlerle,
daha güvencesiz ve daha vasıfsız işlerde çalıştırılabilmektedir.
Dünya ekonomisinde gelir odaklı kalkınma anlayışından insan odaklı
kalkınma anlayışına geçiş sürecinde artan eşitsizlikler, toplumsal
cinsiyet eşitsizliklerini ve yoksulluğun kadınlaşmasını da beraberinde
getirmiştir (Tunç, 2008:222). Bu nedenledir ki, son yıllarda pek çok
alanda artan eşitlik taleplerinin en görünür hale gelen konularından
birisi cinsiyet eşitliğidir. Birleşmiş Milletler Kalınma Raporlarında,
toplumda kadınların temel hizmetlerden yoksun olması, fırsatlara ve
kaynaklara sahip olmada erkeklere oranla eşit olmayan koşullar
yaşaması, şiddete uğraması, siyasette ve çalışma yaşamında düşük
oranlarda temsil edilmesi cinsiyet ayrımcılığı olarak tanımlanmaktadır
(UNDP, 2002:8). Kadını pasifleştiren cinsiyet ayrımcılığı, kişilere
cinsiyetlerine göre farklı davranışlarda bulunulması ve çoğu zamanda
adil olmayan şekilde yargılarda bulunulması sonucu ortaya çıkmakta
ve kadının dışlanmasına neden olmaktadır.
İnsanların her alanda kadın erkek ayırımı göz etmeksizin eşit haklara
tabi tutulması insan hakları evrensel bildirgesinin bir gereğidir. Ancak,
geçmişte olduğu gibi kadınlar hâla gelişmiş ülkelerde de olmak üzere
68 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
daha az değer görmekte, ayrımcılığa maruz kalabilmektedir. Kadınlar,
erkeklerden daha düşük statüde görülmekte ve insan haklarından daha
az yararlanabilmektedirler. Bu eşitsizlik, özellikle toplumsal yaşam,
evlilik ve aile içi yaşam/ roller, çalışma yaşamı, eğitim durumu,
siyaset ve karar mekanizması, sağlık hizmetlerinden yararlanma gibi
alanlarda daha fazla göze çarpmaktadır (Coşkun ve Özdilek, 2012:30).
UNDP 2011 Raporu’nda birçok ülkede kadın ve kız çocuklarının
sağlık, eğitim ve işgücü piyasasında ayrımcılığa maruz kaldığı yaygın
olarak kabul edilmektedir. Gelişmiş ekonomilerde cinsiyet ayrımcılığı,
kadınların çalışma yaşamında işe alınmasında, yükselmede karşılarına
çıkan engeller ve aynı iş için erkeklere göre daha az gelir elde etmeleri
şeklinde ortaya çıkarken, gelişmekte olan ekonomilerde ekonomik
faktörlerin yanı sıra şiddetle karşılaşma ve eğitim olanaklarından
yararlanamama gibi kurumsal, kültürel alanlarda da görülmektedir
(Demirbilek, 2007:25).
Uluslararası alanda toplumun kültürel bakış açısını, kurumsal
kalitesini ve toplumsal cinsiyet temelinde eşitsizlikleri ölçmek
amacıyla uluslararası kuruluşlar tarafından çeşitli endeksler
geliştirilmiştir. Geliştirilen bu endekslerden bazıları; Toplumsal
Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (GII), Cinsiyete Dayalı Gelişim Endeksi
(GDI) ve Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi (IHDI)’dir.
2010 yılından itibaren toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ölçümü
Birleşmiş Milletler tarafından Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi
kapsamında yapılmaktadır. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi,
kadın ve erkekler arasındaki eşitsizliği üreme sağlığı, güçlendirme ve
emek piyasası olmak üzere üç boyutta ele almaktadır. Hesaplama
69
yapılırken, anne ölüm oranı, ergen ölüm oranı, parlamentodaki
kadınların temsil oranı, kadın ve erkeklerin orta öğretime katılma
oranı, kadın ve erkeklerin işgücüne katılma oranı olmak üzere beş
gösterge kullanılmaktadır (UNDP, 2010:215). Endekste anne ölüm
oranı ve ergen doğum oranları dikkate alınarak kadın üreme sağlığı
endeksi oluşturulmuştur (Jahan, 2016c:1; Jahan, 2016b:5). Anne ölüm
oranı 100.000 doğumda gerçekleşen anne ölüm oranını ifade etmekte,
ergen doğum oranı ise 15-19 yaşları arasındaki 1000 kadından yüzde
kaçının doğum yaptığını göstermektedir (Jahan, 2016a:263). Eğitim
boyutu, kadının ve erkeğin en az orta öğretim düzeyine sahip olma,
siyasette güçlendirme boyutu, her bir cinsiyetin parlamentoda sahip
olduğu koltuk oranı, ekonomik katılım ve fırsatlar boyutu ise
kadınların işgücüne katılımları ile ölçülmektedir.
Eğitim, temel bir haktır. Bu açıdan kadının ve erkeğin eğitim süresi,
toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin belirleyicisi olarak ele alınmakta,
dolayısıyla eğitime dayalı çıktılar insani gelişmenin de göstergesi
olarak kabul edilmektedir. (Yıldırım&Eker, 2018). Toplumsal cinsiyet
eşitsizliği nedeniyle kadınlar daha az öğrenim görmektedir. Nitekim
dünyada eğitimsiz insanların %70’i aşan oranı kadındır. Kapitalist
toplumlarda ekonomik ve kültürel nedenler, her yurttaşın eşit
koşullarda öğrenim hakkından yararlanabilmesini engellemektedir. Bu
durum erkeklere göre kadınları daha olumsuz biçimde etkilemekte ve
öğrenimde cinsiyet eşitsizliğe neden olmaktadır.
Sağlık boyutunda toplumsal cinsiyet ayırımcılığının görüldüğü en
önemli alan üreme sağlığı hizmetleridir. Kadınlarımız bugün hala
70 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
güvenli annelik, jinekolojik sorunlar, infertilite, aile planlaması vb.
konularında üreme sağlığı hizmetlerinden yararlanmada yetersiz
kalabilmektedirler. Kadınların, ailedeki konumları nedeniyle sağlık
hizmeti almaya bağımsız karar vermede zorlandıkları, sağlık
kuruluşuna gitmede sorun yaşadıkları, ulaşımda engellerle
karşılaştıkları ve sonuçta sağlık hizmeti almada geciktikleri
belirlenmiştir (Özdilek ve Coşkun, 2012:35).
Cinsiyete dayalı işbölümü ile kadının yerinin “ev içi” olarak
belirlenmesinin önemli bir sonucu da siyasal yaşam içinde kadının
sorumluluğunun salt “oy verme” işiyle sınırlanmasıdır.
Parlamentolarda kadın milletvekillerinin azlığı her dönem eleştiri
konusu olmuştur. “Siyasette daha çok kadın temsilci olmalıdır” görüşü
ağırlıklı olarak dile getirilmesine rağmen, dünya genelinde
parlamentolarda kadınların temsil edilme oranı hedeflenen
ortalamanın altındadır (Erzen, 2019:25).
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından 2006’dan itibaren yıllık
olarak hazırlanan Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurum Raporu
(Global Gender Gap Report) ise toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliği
rakamlara dönüştürerek ülke göstergelerindeki değişiklik ve
ilerlemeleri izleme olanağı sunmaktadır (WEF, 2006:4). Söz konusu
göstergeler, BM’in kullandığı verilere benzer şekilde, ekonomik
katılım ve fırsatlar, siyasette güçlenme, eğitim ve sağlığa ulaşım gibi
kriterler üzerinden yapılan değerlendirmelere dayalıdır. Bu endekste
ülkelerin sıralanmasında gelişmişlik düzeyleri değil, toplumsal
cinsiyet göstergelerindeki ayrımlar dikkate alınmıştır (World
71
Economic Forum, 2017:4-5). Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi
kadınlarla erkekler arasında dört temel kategorideki kadın erkek
eşitliği farkını (K/E) incelemektedir. Hesaplama üç temel noktaya
dayanmaktadır. Rapor hesaplanırken ilk aşamada tüm göstergelerde
(K/E) oranı bulunmakta, ikinci aşamada bu oranları kolay
değerlendirebilmek için tek yönlü çizelgeleme yöntemi
kullanılmaktadır. Üçüncü aşamada ağırlıklı ortalama yöntemi
kullanılarak alt boyutlardaki alt endeksler hesaplanmakta, son olarak
en yüksek puan 1 (eşitlik) ve en düşük puan 0 (uçurum) olduğu
belirlenerek eşitsizlik çizelgesi oluşturulmaktadır.
2018 küresel cinsiyet uçurumu raporunda değerlendirilmeye alınan
sekiz coğrafi bölgeden en az %60’ı cinsiyet eşitliğine ulaşmış ve iki
bölge cinsiyet eşitliğinde %70'in üzerinde başarı elde etmiştir. Batı
Avrupa, ortalama olarak en yüksek cinsiyet eşitliğine sahip bölge iken
(%75.8), Kuzey Amerika (%72.5) ikinci ve Latin Amerika (%70.8)
üçüncü sırada yer almaktadır. Sıralamayı Doğu Avrupa ve Orta Asya
(%70.7), Doğu Asya ve Pasifik (%68.3), Sahra Altı Afrika (%66.3),
Güney Asya (%65.8) ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika (%60.2) takip
etmektedir. Dünya ekonomik forumu tarafından yayınlanan ve 153
ülkenin yer aldığı 2020 küresel cinsiyet uçurumu raporunda İzlanda,
Norveç, Finlandiya, İsveç, Nikaragua, Yeni Zelanda, İrlanda,
İspanya, Ruanda ve Almanya en yüksek performansa sahip ilk on
ülke arasında yer almaktadır. Bu ülkelerin skor değerleri sırasıyla
0,877, 0,842, 0,832, 0,820, 0,804, 0,799, 0,798, 0,795, 0,791ve
0,787dir. Çoğu Avrupa’da yer alan 10 ülkenin cinsiyet uçurumu
endeks değeri dünya ortalaması olan 0.685’in oldukça üzerinde
72 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
seyretmektedir. Cinsiyet uçurumunun en derin olduğu ülkeler arasında
ise Yemen, Irak, Pakistan, Suriye, Demokratik Kongo Cumhuriyeti,
İran, Çad, Suudi Arabistan, Lübnan ve Umman yer almaktadır.
Tablo 2: Küresel Cinsiyet Eşitliği Uçurumu Endeksi Bileşenleri
Değişken adı Birimi Veri Kaynakları
Ekonomik Katılım K/E
İşgücüne Katılım Oranı K/E ILO, ILOSTAT
Ücret eşitliği K/E WEF
Üst düzey yönetici sayısı K/E ILO, ILOSTAT
Uzman teknik eleman sayısı K/E ILO, ILOSTAT
Elde edilen tahmini gelir K/E ILO, ILOSTAT
Eğitim K/E
Okuryazar oran K/E UNESCO, UNDP
İlköğretim okullaşma oranı K/E UNECSO, UIS Education Statistics Data Portal
Ortaöğretim okullaşma oranı K/E UNECSO, UIS Education Statistics Data Portal
Yükseköğretim okullaşma oranı K/E UNECSO, UIS Education Statistics Data Portal
Sağlık K/E
Cinsiyet Oranı K/E United Nation
Sağlıklı yaşam beklentisi K/E World HealthOrganization
Politik yetkilendirme K/E
Parlamentodaki koltuk sayısı K/E Inter-parliamentary Union
Bakan ve denk görevli sayısı K/E Inter-parliamentary Union
Devlet bakanlığı görev süresi K/E WEF
Kaynak: Birleşmiş Milletler verilerinden derlenmiştir.
4 temel kategoriye ait bileşenlerin ağırlıklı ortalamaları alınmak
suretiyle hesaplanan endekste, küresel cinsiyet uçurumunun en az
73
olduğu bölge Batı Avrupa iken (0.767), cinsiyet uçurumunun en
yoğun yaşandığı bölge Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dır (0.611).
Ekonomik katılım, fırsatlara erişim, eğitime erişim ve siyasette
güçlenme bileşeninde Kuzey Amerika, sağlık alanında Latin Amerika
ve Karayipler cinsiyet uçurumunun en az görüldüğü ülkelerdir.
Raporda ayrıca, Batı Avrupa’da cinsiyet eşitliğinin tam olarak
sağlanabilmesi için yaklaşık 54.4 yıl, Kuzey Amerika’da 151 yıl,
Latin Amerika&Karayipler’de 59 yıl, Doğu Avrupa ve Merkezi
Asya’da 107.3 yıl, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da 139.9 yıl, Doğu
Asya ve Pasifiklerde 163.4 yıl ve Sahra Altı Afrika’da 95.1 yıl
gerektiği öngörülmektedir (Global Gender Gap Report, 2020).
Ekonomik katılım ve fırsatlara erişim kategorisinde, kadın işgücüne
katılım oranının, erkek işgücüne katılım oranına oranı; benzer işte
çalışan kadınlar ve erkekler arasında ücret eşitliği; kadının gelirinin
erkeğin gelir değerine oranı; kanun yapıcı ve üst düzey yönetici kadın
sayısının erkek sayısına oranı ile mesleki ve teknik çalışan kadın
sayısının erkek sayısına oranı göstergeleri yer almaktadır. Ekonomik
katılım ve fırsatlara erişim kategorisinde yüksek performansa sahip
ülkeler arasında %83.9 endeks değeriyle Laos, İzlanda ve Benin
(%84.7) yer almaktadır. İşgücü piyasasında Afrika ülkelerinin yüksek
skorlara sahip olması bu ülkelerin sahip olduğu kaynak ve fırsat
miktarını yansıtmamakta, cinsiyet uçurumundaki azalmaları ifade
etmektedir. Küresel cinsiyet uçurumu 2020 raporunda, dünyada
ekonomik katılım ve fırsatlara erişim kategorisinde cinsiyet
uçurumunun kapanmasının yaklaşık 100 yıl alması tahmin
edilmektedir. Raporda, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip
74 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
olabilmesi için 108 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olabilmesi için ise
202 yıl geçmesi gerektiği belirtilmektedir.
3.TÜRKİYE’NİN KÜRESEL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ ENDEKSİ KARNESİ
Tablo 3: Türkiye’nin Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi’nin
(GGGI) 2006-2020 Karşılaştırması Sıralama 2006 Sıralama 2020
GGGI 105 0.585 130 0.635
Ekonomik katılım ve fırsatlar 106 0.434 136 0.478
Eğitime 92 0.885 113 0.961
Sağlık 85 0.969 64 0.976
Politik Yetkilendirme 96 0.052 109 0.124
Toplam ülke sayısı 115 - 153 -
Kaynak: WEF, Global Gender Gap Report, 2020
Tablo 3, küresel cinsiyet uçurumu endeks değerinin 2006 ve 2020
yıllarına ait seyrini göstermektedir. BM tarafından ilk kez 2006
yılında yayınlanan ve toplam 115 ülkenin değerlendirmeye alındığı
raporda, Türkiye 0.585 skor değeriyle 105.sırada yer almaktadır.
Ekonomik katılım, eğitim, sağlık ve politik yetkilendirme alanlarında
Türkiye’nin değeri sırasıyla 0.434, 0.885, 0.969 ve 0.052’dir. Son
yirmi yıl içerisinde Türkiye’nin dezavantajlı durumunu iyileştirdiği
görülmekle birlikte, politik katılım ve ekonomik fırsatlara erişim
konularında kadın-erkek eşitliğinin, sağlık ve eğitim alanlarındaki
eşitliğe göre nispeten daha kötü durumda olduğu görülmektedir.
75
Türkiye’nin en başarısız olduğu kalem olan ekonomik katılım ve
fırsatlara erişim alanında Türkiye 0.478 endeks değeriyle, politik
katılım alanında 0.124 gibi oldukça düşük bir değerle son sıralarda yer
almaktadır.
153 ülkenin mercek altına alındığı 2020 raporunda Türkiye’nin
ekonomik ve politik alanlarındaki kötü performansına rağmen, eğitim
ve sağlık konularında oldukça iyi durumda olduğu tablodan da
görülmektedir. Türkiye’nin sağlık alanındaki endeks değeri 0.976,
eğitim alanındaki endeks değeri (0.961)’dir. Türkiye sağlıkta
64.sırada, eğitimde 113.sırada yer almaktadır.
3.1. Türkiye’de İş Gücü Piyasasında Kadın-Erkek Eşitliği Durum Değerlendirmesi
Tablo 4: Ekonomik Katılım ve Fırsatlara Erişim Kategorisinde Yer Alan Bileşenler
Bileşenler sıra skor avg kadın erkek k/e
Ekonomik katılım ve fırsatlara erişim
136 0.478 0.582
İşgücüne katılım oranı 135 0.480 0.661 37.5 78.1 0.48
Ücret eşitliği 106 0.581 0.613 – – 4.07
Elde edilen tahmini gelir
130 0.429 0.499 13.2 30.8 0.43
Üst düzey yönetici 132 0.174 0.356 14.8 85.2 0.17
Uzman,teknik eleman 111 0.670 0.756 40.1 59.9 0.67
Kaynak: WEF Report, 2020
Ekonomik katılım ve fırsatlara erişim kategorisi 5 bileşenden
oluşmaktadır. Eşitsizlik çizelgesi her bir bileşende kadın-erkek
76 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
oranının bölünmesi ile edilen oranların ağırlıklı ortalamasının alınması
şeklinde hesaplanmakta, 0-1 arası eşitsizlik çizelgesi belirlenmektedir.
Yapılan hesaplamalar sonucunda ülkelerin her biri belirli bir skor
değeri elde etmektedir. Skorun oluşturulmasında kullanılan yöntem ve
niceliksel analizlerin amacı, cinsiyet uçurumundaki azalmaların etkin
bir şekilde ölçülmesine imkân sağlamaktır.
TÜİK, 2004-2018 işgücü istatistiklerinden elde edilen tablo 5’e ait
veriler incelendiğinde, kadın işgücüne katılım oranının yıllar itibariyle
giderek artış gösterdiği görülmektedir.
Türkiye’de 2004 yılında %23.3 olan kadın işgücüne katılım oranı
2018 yılında %34.2 olarak gerçekleşmiştir. Kadınların işgücüne
katılım oranı belirli dönemlerde sabit kalmakla beraber ilerleyen
yıllarda artış eğilimi göstermektedir. Tablo 5 kadın işgücüne katılım
oranının son 15 yılda erkek işgücüne katılım oranına göre nispeten
daha fazla arttığını göstermektedir. Nitekim 2004 yılında %70.3 olan
erkek işgücüne katılım oranın 15 yıl içerisinde %72.7 olarak
gerçekleşmişken, bu oran kadınlarda 2004 yılında %23.3, 2018 yılında
%34.2 olarak gerçekleşmiştir. Tablo 5’ten erkek işgücüne katılım
oranının yıllar itibariyle belirli bir eğilim içerisinde ilerlemediği,
belirli dönemlerde artış gösterirken ardından azalma eğilimine girdiği
görülmektedir. 2005-2007 arası dönemde erkek işgücüne katılım oranı
azalırken, 2008-2011 dönemde sürekli arttığı, ardından tekrar azalma
eğilimine girdiği ve 2014-2018 dönemde ise tekrar artışa geçtiği
görülmektedir.
77
Tablo 5: Türkiye’de Kadın-Erkek İşgücüne Katılım Oranı, 2004-2018
YILLAR ERKEK % KADIN %
2004 70,3 23,3
2005 70,6 23,3
2006 69,9 23,6
2007 69,8 23,6
2008 70,1 24,5
2009 70,5 26,0
2010 70,8 27,6
2011 71,7 28,8
2012 71,0 29,5
2013 71,5 30,8
2014 71,3 30,3
2015 71,6 31,5
2016 72,0 32,5
2017 72,5 33,6
2018 72,7 34,2
Kaynak: TÜİK İşgücü İstatistikleri, 2018
Elde edilen verilerden çıkarılacak sonuç kadınların işgücüne katılım
oranının artış gösterdiği yönünde olmakla beraber, ekonomik fırsatlara
erişim konusunda kadın-erkek eşitliğinin hâla sağlanamadığını gözler
önüne sermektedir. Öyle ki 2018 yılında kadın-erkek işgücüne katılım
oranı arasındaki belirgin fark verilerden de açıkça görülmektedir.
Erkek işgücüne katılım oranı, kadın işgücüne katılım oranının
78 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
neredeyse 2 katından bile daha fazladır. Günümüzde hâla işgücü
piyasalarına erişim konusunda kadın-erkek eşitliğinin sağlanamadığı
ve bu eşitsizliğin çoğu uluslararası kuruluşlarının yayınladığı
raporlarda da belirtildiği görülmektedir. Zira, çoğu gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde yapılan yasal düzenlemelere rağmen Dünya
Ekonomik Forumu’nun “Küresel Rekabetçilik Endeksi” 2016-2017
verileri, emek piyasalarının etkinliği bileşeninde en kötü performansın
kadın işgücüne katılım oranlarında gerçekleştiğini belirtmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün “Dünyada İstihdam ve Sosyal
Görünüm: Eğilimler 2019” raporunda ise, işgücüne katılımda
cinsiyete dayalı farkı kapatmada ilerleme kaydedilemediği, erkeklerin
%75 düzeyinde olan işgücüne katılım oranına karşılık, kadınların
yalnız %48’inin işgücüne katıldığı belirtilmektedir. Raporda, ayrıca
kadınların, yeterli düzeyde yararlanılmayan işgücü potansiyelinin çok
daha büyük kısmını oluşturduğu ifade edilmektedir (ILO, 2019
Raporu).
Emek piyasasında, aynı işte çalışan ve aynı eğitim düzeyine sahip
kadın çalışanların erkeklere kıyasla daha düşük ücretlerle istihdam
edilmesi sonucu ortaya çıkan ücret eşitsizliği sorunu kadınların
çalışma hayatında karşılaştıkları sorunlardan birisidir. Tüik, 2018
kazanç yapısı istatistikleri, kadın ve erkeklerin eğitim durumlarına
göre yıllık ortalama brüt ücret, yıllık ortalama brüt kazanç ve cinsiyete
dayalı ücret farkını göstermektedir. Erkek ve kadın arasındaki ücret
farkının erkek ücreti içindeki yüzdesi şeklinde hesaplanan cinsiyete
dayalı ücret farkı emek piyasasında kadın-erkek eşitsizliği daha net
ortaya koymaktadır.
79
Tablo 6: Eğitim Durumuna Göre Yıllık Ortalama Brüt Kazanç, Brüt Ücret, Ücret Farkı, 2018
Yıllık Ortalama Brüt Kazanç Yıllık Ortalama Ücret Fark Eğitim durumu
Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın %
Toplam 46 358 47 515 43 866 49 001 50 297 46 358 7.7
İlkokul ve altı
33 765 35 666 28 294 35 171 37 143 29 500 20,7
İlköğretim ve ortaokul
33 383 34 702 28 720 34 840 36 195 30 149 17,2
Lise 35 812 37 334 32 013 37 734 39 344 33 717 14,3
Meslek Lisesi
47 532 50 820 36 183 51 180 54 970 38 096 28,8
Yüksek okul ve üstü
66 786 73 095 58 754 71 007 78 041 62 051 19,6
Kaynak: TÜİK, İşgücü İstatistikleri, 2018
Tablo 6’ya göre, kadın ve erkek ücret eşitliği eğitim seviyesindeki
artışa paralel olarak belirlenmemekte, bu eşitsizliğe eğitim durumunun
her kademesinde rastlanmaktadır. Erkeklerle aynı işi yapan kadınlar
erkeklere göre daha az ücret almaktadırlar. Özellikle meslek
lisesinden mezun olanlarda ücret farkı (%28.8) gibi oldukça yüksek
bir rakamdır. İlkokul ve altı eğitim görenlerde bu oran % 20.7,
yüksekokul ve üstü eğitim görenlerde %19.6, ilköğretim ve ortaokul
mezunu kadın-erkek ücret farkı %17.2 ve lise mezunlarında bu oran
%14.3’tür.
80 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Tablo 7: Üst Düzey Yönetici, Uzman ve Teknik Eleman Oranı, İzlanda-Türkiye Karşılaştırması, 2018
Türkiye İzlanda Yıllar Üst Düzey
Yönetici Uzman,Teknik Eleman
Üst Düzey Yönetici
Uzman,Teknik Eleman
2014 13.4 4.7 33.7 10.7
2015 13.2 4.9 34.6 11
2016 15.1 4.9 36.2 11.2
2017 15 4.9 36.2 11.2
2018 14.8 5.1 36 11.4
Kaynak: International Labour Organization, ILOSTAT
Toplam kadın istihdamında üst düzey kadın yönetici, kadın uzman ve
teknik eleman sayısı işgücü piyasasında cinsiyet eşitliğinin
belirlenmesinde önemli bir belirleyicidir. Tablo 7, değişkenlerin 2014-
2018 dönemdeki seyrini karşılaştırmalı olarak analiz etmektedir. 2020
küresel cinsiyet uçurumu raporunda İzlanda 0.877 endeks değeriyle
tam bir cinsiyet eşitliği sağlamamakla beraber oldukça yüksek bir
skorla dünya lideri olarak belirlenmiştir. Sosyo ekonomik gelişmişliği
cinsiyet eşitlikçi bir yaklaşımla sürdüren İzlanda’nın Türkiye’nin
mevcut durumu ile kıyaslanması, kadın-erkek eşitlik farkını daha net
görebilmek açısından önemlidir. Tablodan da görüldüğü üzere,
Türkiye’de yönetici pozisyonunda çalışan kadınların oranı ele alınan
dönem içerisinde genel olarak artış göstermekle beraber, İzlanda’ya
kıyasla oldukça düşük seviyelerdedir. Türkiye’de 2018 yılında toplam
kadın istihdamının %14.8’i üst düzey yöneticilerden oluşmakta iken
bu oran İzlanda’da %36’dır. Türkiye ve İzlanda arasında uzman ve
81
teknik eleman oranlarında da ciddi bir fark görülmektedir. 2018
yılında kadın uzman ve teknik eleman oranı Türkiye’de %5.1 iken, bu
oran İzlanda’da %11.4tür.
4.SONUÇ
Kadınlar yaşamın her alanında toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile karşı
karşıya kalabilmektedirler. Toplumsal cinsiyet algısı kadınların sosyal,
siyasal ve ekonomik hayata katılımlarını önemli ölçüde arttırarak,
kadın yoksulluğunun daha da derinleşmesine sebep olmaktadır.
Dünya nüfusunun önemli bir parçasını oluşturan kadınlara yönelik
yapılan cinsiyet ayrımı, ülkelerin yalnız ekonomik büyümeleri değil
ayrıca sosyo-ekonomik gelişmişlikleri üzerinde de ciddi olumsuzlar
yaratmaktadır.
Kadınlar en çok ekonomik katılım ve fırsatlara erişim konusunda
ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Geçmişten günümüze özellikle de
sanayileşmenin yarattığı dönüşümlerin ürünü olan kadın hareketlerinin
de çabalarıyla cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadının
güçlendirilmesine ilişkin birtakım önemli uluslararası düzenlemeler
yapılmış olsa da iş gücü piyasasında cinsiyet temelli ayrıma dünyanın
tüm bölgelerinde rastlamak mümkündür. Dünya ekonomik formu
tarafından 2006 yılından bu yana her yıl yayınlanan raporlarda sağlık,
ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda kadın-erkek eşitsizliği gözler
önüne serilmektedir.
Küresel cinsiyet uçurumu raporlarında ülkelerin gelişmişlik
sıralamalarından öte cinsiyetler arası uçurum değerlendirilmektedir.
153 ülkenin yer aldığı 2020 raporunda İzlanda, Norveç, Finlandiya,
82 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
İsveç, Nikaragua, Yeni Zelanda, İrlanda, İspanya, Ruanda ve Almanya
cinsiyet eşitliğinde en yüksek performansa sahip ilk on ülke arasında
yer almaktadır. Raporda, küresel cinsiyet uçurumunun en az olduğu
bölge Batı Avrupa (0.767), cinsiyet uçurumunun en yoğun yaşandığı
bölge Orta Doğu ve Kuzey Afrika (0.611) olarak belirlenmiştir.
Türkiye ise bu sıralamada 0.635 endeks değeriyle 130.sıradadır. 2020
raporunda Türkiye’nin sağlık ve eğitim alanında gösterdiği cinsiyet
eşitliği ekonomik katılım ve fırsatlara erişim eşitliğe göre nispeten
daha iyi durumdadır. Türkiye’nin sağlık alanındaki endeks değeri
0.976, eğitim alanındaki endeks değeri (0.961)’dir. Türkiye sağlıkta
64.sırada, eğitimde 113.sırada yer almaktadır.
Türkiye’de, son yıllarda “kadınların insan haklarının korunması ve
geliştirilmesi, erkeklerle birlikte eşit hak ve fırsatlara kavuşabilmeleri
ve yasal eşitliğin yaşama geçmesini temin etmek amacıyla uyulamaya
koyulan pek çok düzenlemeyle, kadınların işgücüne katılım oranını
önemli ölçüde arttırmıştır. Ancak Türkiye’de hâla işgücüne katılım
oranı, ücret eşitliği, elde edilen tahmini gelir, üst düzey yönetici,
uzman ve teknik eleman sayısında cinsiyet eşitliği sağlanamamıştır.
2018 yılı verilerine göre, Türkiye’de kadın işgücüne katılım oranı,
erkek işgücüne katılım oranının neredeyse yarısı kadardır. 2018
yılında çalışabilir aktif kadın nüfusunun sadece %34.2’si işgücüne
katılım sağlarken, erkeklerde bu oran %72.7’dir. Aynı işte çalışan ve
aynı eğitim düzeyine sahip kadın çalışanların erkeklere kıyasla daha
düşük ücretlerle istihdam edildiği Tüik 2018 verilerinden
görülmektedir. Erkeklerle aynı işi yapan kadınlar erkeklere göre daha
az ücret almaktadırlar. Özellikle meslek lisesinden mezun olanlarda
83
ücret farkı (%28.8) gibi oldukça yüksek bir orandır. Türkiye’de üst
düzey yönetici, teknik ve uzman çalışan oranı da diğer Avrupa
ülkelerine kıyasla oldukça düşüktür. Türkiye’de toplam kadın
istihdamının % 14.8’i yönetici pozisyonunda çalışırken, küresel
cinsiyet boşluğunun en az yaşandığı İzlanda’da bu oran %36’dır.
Türkiye’de kadın istihdamının %5.1’i, İzlanda’da %11.4’ü uzman ve
teknik eleman olarak çalışmaktadır.
Türkiye’nin cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırılarak, sosyo
ekonomik gelişmişliği cinsiyet eşitlikçi yaklaşımla uygulayan lider
ülkeler statüsünde yer alabilmesi için mevcut düzenlemelerin
etkinliğinin arttırılmasının yanı sıra, amaca yönelik daha eşitlikçi
uygulamaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Çalışan annelere
yönelik çocuk bakım hizmetinin sağlanması, çalışan kadınların ev
yükünün hafifletilmesi, eğitim kalitesinin iyileştirilmesi, kadın
çalışanlarda kayıt dışı istihdamın önüne geçilmesi, istihdamda
kadınlara öncelik verilmesi, siyasette ve üst yönetimde kadınları daha
görünür hale getirmek için gerekli uygulamaların yapılması,
kadınların sağlık konularında bilinçlendirilmeleri, kadınlara insana
yakışır iş imkânlarının sağlanması her alanda cinsiyet eşitsizliğinin
önüne geçmede önemli ve gereklidir.
84 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
KAYNAKÇA
Bedük, A. (2005). ‘Türkiye’de Çalışan Kadın ve Kadın Girişimciliği’,
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 3 (12), s.25.
Coşkun, A. & Özdilek, R. (2012). ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği:
Sağlığa Yansıması ve Kadın Sağlığı Hemşiresinin Rolü’,
Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 9(3). s.30-35.
Demirbilek, S. (2007). “Cinsiyet Ayrımcılığının Sosyolojik Açıdan
İncelenmesi”, Finans&Politik Ekonomik Yorumlar, 44 (511),
s. 25.
Eker, H. & Yıldırım, F. (2018). ‘Türkiye’de İnsani Gelişmenin
Göstergesi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Toplumsal
Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, 11 (58).
ILO (2018), ILOSTAT
ILO (2019), World Employment Social Outlook, Trends 2019.
Jahan, S. (2016a). Human Development Report 2016: Human
Development for Everyone. New York, NY: United Nations
Development Programme (UNDP)
Jahan, S. (2016b). Human Development Report 2016: Human
Development for Everyone, Briefing Note for Countries on the
2016 Human Development
Jahan, S. (2016c). Human Development Report 2016: Human
Development for Everyone. New York, NY: United Nations
Development Programme (UNDP)
OECD (2018), OECD Data Bank
85
Şahbaz Kılınç, N. (2015). ‘Küresel Eğilimler Çerçevesinde Kadın
İstihdamı’, HAK-İŞ Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 4
(9). s.126.
Tunç, M. (2018). “Kalkınmada Kadın Ayrımcılığı ve Toplumsal
Cinsiyet Eşitsizliğinin Rolü: Ülkelerarası Farklı Gelir
Gruplarına Göre Yatay Kesit Analiz”, Sosyo ekonomi, Vol.
26(38), 221-251.
UNDP (2002), Human Development Report 2002, USA
UNDP (2010), Human Development Report 2010, USA
UNDP (2011), Human Development Report 2010, USA
Ünal Erzen, M. (2019). ‘Siyasette Cinsiyet Eşitsizliği2, Asya Studies-
Academic Social Studies/Akademik Sosyal Araştırmalar,
Number:8, s:25.
WEF (2006), The Global Gender Gap Report 2006
WEF (2017). The Global Gender Gap Report 2017
WEF (2020). The Global Gender Gap Report 2020
WORLD BANK (2019), Database
TÜİK (2018), İşgücü İstatistikleri
86 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
87
BÖLÜM 4
İŞ MODELİ TUVALİ
Dr. Öğr. Üyesi Kazım KARABOĞA1
1 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Fakültesi, Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü, Konya, Türkiye. [email protected]
88 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
89
GİRİŞ
İşletmeler, rekabet düzeyi yüksek, hızla değişen ve belirsiz bir
ekonomik ortamda faaliyet göstermektedirler. Bu karmaşık ortamda,
işletmeler yeni bilgi ve iletişim teknolojileri, daha kısa ürün yaşam
döngüleri, küresel pazarlar ve daha zorlu bir rekabet ile karşı karşıya
kalmaktadır. Bu zorlu rekabet ortamında, işletmeler birden fazla
dağıtım kanalını, karmaşık tedarik zincirlerini, stratejik ortaklıkları
yönetebilmek ve pazar değişikliklerine tepki verecek kadar esnek
kalmaya devam edebilmek için daha çevik, daha etkili ve daha hızlı
olmak istemektedirler. Ayrıca mükemmel müşteri deneyimi sunmak,
maliyetleri düşürmek, kalite ve şeffaflığı arttırmak ve rekabetçi değer
inşa etmek için yeni teknolojilerden faydalanmak istemektedirler
(Dias, ve diğerleri, 2017) (Osterwalder, 2004, s. 11). Fakat sorun şu
ki, birçok işletme daha iyi olmaya çalışırken (Dias, ve diğerleri, 2017,
s. 8);
• Uygulamalar yada alınan kararlara yönelik sonuçlar yetersiz
kalmakta,
• İşletme genelini kapsamayan ayrı birimlerdeki tek seferlik
girişimler uygulanmakta,
• Hayal kırıklığı yaratan sonuçlara neden olacak şekilde eski
moda iyileştirme yönteminin benimsenebilmekte,
• Geçici kazançlar sağlayan, ancak sürdürülebilir olmayan
programlar uygulamaya alınabilmektedir.
Yukarıdaki nedenlerden dolayı işletmelerin; değer yaratabilmek,
düşük maliyetle üretim yapabilmek ve etkili müşteri deneyimleri
90 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
sağlayabilmek için yeni nesil iş modellerini uygulamaları gerektiği
sonucuna varılabilmektedir.
Birçok yönetici işletmelerinde işlerin nasıl yürüdüğü ve nasıl
kurumsal değer yaratıldığı konusunda çoğu kez sezgisel bir anlayışa
sahiptir. Bu sezgisel anlayış işletmelerin iş yapış biçimi yani iş
modellerini simgelemektedir. Bu sezgisel iş yapış biçimleri
işletmelerin tüm önemli kararlarını etkileyebilmektedir (Osterwalder,
2004, s. 11). Yöneticiler çoğu kez bu sezgisel iş modelini açık ve
anlaşılır bir biçimde tanımlama konusunda yetersiz kalabilmektedir.
Diğer yandan bu sezgisel iş modelinin diğer işletme yönetici ve
çalışanları tarafından anlaşılması ve onlara aktarılarak kurumsal bir
hafıza oluşturulması mümkün olamamaktadır. Bu nedenle
işletmelerde “değer yaratma” uygulamalarının hangi temel
unsurlardan oluştuğu nasıl bir süreç takip ettiği ve nasıl bir sisteme
bağlı olduğunu gösteren iş modellerinin geliştirilmesi oldukça
önemlidir. Böylece işletmelerdeki kurumsal hafıza oluşumu
desteklenerek diğer birim ve çalışanlara aktarılması
kolaylaştırılacaktır.
İş Modeli Nedir?
İlgili çalışmasında (Fielt, 2013) iş modeli tanımalarını öncelikle
tarihsel sıralama temelinde incelemekte, daha sonra tanımlamaları
temalara göre kategorize ederek tanımaların unsur ve çerçevelerini
ortaya koymaktadır. Tüm bu çalışmalar ışığında iş modeli kavramının;
bir organizasyonun değer üretme mantığının müşteri değeri yaratma
ve fırsatları yakalama açısında kurum içi süreçler ve ekonomik
91
boyutlarla ilişkili olduğu söylenebilir. Fakat aslında “iş modeli” nedir
ve nasıl yorumlanması gerekir? Bu sorunun cevabını ilk verenlerden
ve iş modeli kavramını tanımlayanlardan birisi Peter Drucker (1954)
olmuştur. Modern işletme yönetiminin kurucularından biri olarak
kabul edilen Drucker iş modeli kavramının aşağıdaki sorulara cevap
verebilmesi gerektiğini vurgulamaktadır;
• İşletmenin müşterisi/hedef kitlesi kimdir?
• Müşteri değeri nedir?
• Müşteri değerini nasıl oluşturabilir?
Müşterilere uygun bir maliyetle nasıl değer sağlayabileceğimizi
açıklayan temel ekonomik mantık/planlama nedir?
(Magretta, 2002)’a göre, “iş modeli” terimi sıklıkla “strateji” terimi ile
eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Fakat, bu iki kavram aynı anlama
sahip değildir. Bir iş modeli “firmanın mantığını, çalışma şeklini ve
paydaşları için nasıl değer yarattığını” açıklayan sistemsel bir
yaklaşımdır (Casadesus-Masanell & Ricart, 2010). Bir iş modeli
işletmenin tüm unsurlarının birbirine nasıl uyduğunu gösteren bir
sistem sunar. Bir iş modeli, bir işletmenin rekabetle uğraşma biçimini
tanımlamaz. Aksine, bu stratejinin görevidir. Aynı zamanda pazarda
rekabet etmek için doğru iş modelini seçmek de stratejik bir iştir. İş
modelleri ve stratejileri işlevleri ve kapsamları bakımından farklılık
gösterse de, doğal olarak ilişkilidir (Voigt, Buliga, & Michl, 2017).
(Osterwalder & Pigneur, 2010), iş modellerini, işletmelerin değer
yaratma ve sağlama, yani değer teklifini şekillendirme ve sonradan
gelir elde etme biçimleri olarak yorumlamaktadır. Diğer bir ifade ile iş
92 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
modeli, bir işletmenin nasıl değer yarattığını, bu değeri nasıl
sağladığını ve değer topladığını gerekçesi ile açıklamaktır.
İş Modeli Tasarımı Nedir?
Küresel ekonomideki gelişmeler, müşteri ve tedarikçiler arasındaki
geleneksel dengeyi değiştirmektedir. Yeni iletişim olanakları, bilgi
işlem teknolojisindeki gelişmeler ve serbest küresel ticaret
rejimlerinin kurulması, müşterilerin daha fazla seçeneğe sahip
olmasını sağlamıştır. Bu durum değişken müşteri gereksinimlerinin
yerel ve küresel birçok işletme tarafında karşılanabileceği ve tedarik
alternatiflerinin serbest olması anlamına gelmektedir. Diğer yandan
teknolojideki müşteri bilgisi ve çözümleri odaklı teknolojik gelişmeler
daha düşük maliyetle analiz yapma imkanı sağlamıştır. Bu nedenle
işletmelerin daha fazla müşteri odaklı olmalıdır. Buna göre
işletmelerin müşterilerine sunmuş oldukları değer önerilerini yeniden
gözden geçirerek önemini yitirmiş olan uygulama ve yöntemleri çağın
gereksinimlerine göre yeniden tasarlamaları gerekmektedir. Bu süreç
yeni iş modellerinin geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. İşletme
yönetimleri iyi bir iş modeline sahip olamadıkları sürece müşterilerine
değeri sunmakta başarısız olacak ve gelir akışları bozulacaktır (Teece,
2010).
Bir iş modeli işletmede yürütülen süreçler için bir mantığı ifade eder
ve işletmenin müşterilere nasıl değer yarattığını ve sunduğunu
gösteren kanıtlar sunar. Ayrıca, bu değeri sağlayan işletme ile ilgili
gelirlerin, maliyetlerin ve karların mimarisini de gösterir. Bir iş
93
modeli tasarımında belirlenmesi gereken farklı unsurlar söz
konusudur. Bunlar aşağıdaki gibi şematize edilebilir.
Şekil 1 İş Modeli Tasarım Unsurları
Kaynak: (Teece, 2010, s. 173)
İş modeli, bir işletmenin örgütsel ve finansal mimarisi olarak da
tanımlanabilir. Bir iş modeli, ilk olarak kavramsal olarak ifade edilir
ve işletmenin değer geliştirme, sunma ve gelir elde etmesine yönelik
bir takım sorulara cevaplar arayarak system ve mekanizma kurar.
Ayrıca müşterilerin karar verme/tercih etme süreçleri, gelir ve
maliyetlerdeki değişim eğilimleri ve rakiplerin davranışları hakkında
örtük varsayımlarda bulunur. Bu varsayımlara gore kar elde
Ürün ve hizmet için geliştirlmiş teknolojik
unsurlar
Ürün/hizmet kullanım ve tüketiminden kaynaklı faydanın tanımlanması
Hedef pazarlara yönelik segmentlerin tanımlanması
Kullanılabilir nakit akışının onaylanması
Değer sunabilmek için bir mekanizmansın tanımlanması
Değer elede etek için bir mekanizmanın tanımlanması
94 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
edebilmek için gerekli olan iş adımlarının ve mantığını ana hatlarıyla
belirterek işletmenin “pazara grime” şeklini tanımlar.
İş Modeli Tuvali Nedir ve Hangi Amaçla Kullanılır?
Teece (2010)’a benzer biçimde Osterwalder ve Pigneur (2010)
tarafından iş modelleri oluşturmak yada var olan iş modellerini analiz
etmek amacıyla bir iş modeli tuvali (Business Model Canvas)
geliştirilmiştir. Bu tuval öncelikle müşterilerin kimler olduğu, bu
müşteriler içinde nasıl bir segmentasyon yapılacağı, müşteri istek ve
beklentilerine nasıl bir değer sunumu ile cevap verileceği, bu değeri
sunarken anahtar faaliyetlerin neler olduğu, hangi kaynaklara sahip
olmak gerektiği ve temel paydaşların (iş ortaklarının) kimler
olduğunun analitik bir bakış açısı ile saptanmasına yardımcı
olmaktadır. Ayrıca bu tuval işletme için gelir oluşturmak için gerekli
olan faaliyetleri tanımlayarak maliyet yönetiminin yapılmasına da
olanak tanımaktadır.
Osterwalder ve Pigneur (2010) tarafında geliştirilmiş olan bu iş
modeli tuvali (Business Model Canvas) işletmeler için değer
oluşturmaya yönelik faaliyetleri tanımlamakta ve pazarda var olan bir
fırsatı yakalamaya yardımcı olmaktadır. Bu iş modeli tuvali dokuz
farklı unsurdan oluşmaktadır. İş Modeli Tuvali bir şirketin değer
teklifi yaratması, değer üretmesi ve bu değerin müşterilere ulaşması
sonucunda işletmenin gelir elde etmesi için tamamladığı temel
görevleri temsil eder. Bu görev ve temel unsurlar aşağıdaki gibi
tanımlanabilir (Voigt, Buliga, & Michl, 2017, s. 9);
95
1. Anahtar İş Ortakları: Değer yaratmak için üretim ve dağıtım
gibi süreçlerde işletmeyle ortaklık yapacak olan tedarikçiler,
ortak girişimler veya ar-ge ağları gibi diğer işletmeleri ifade
etmektedir.
2. Anahtar Kaynaklar: İnsan kaynakları, fiziksel altyapı
kaynakları, teknoloji ve bilgi odaklı altyapı unsurları ve
finansal kaynakları temsil eder. Bu kaynakların müşteri
ihtiyaçlarına çözüm olacak olan değer üretimi süreçlerinde
etkin ve planlı kullanımı gerekmektedir.
3. Maliyet Yapısı: Müşteriler için değer yaratma süreci tüm
süreçlerinde önemli maliyetler oluşturmaktadır. Bu
maliyetlerin sistemli ve planlı bir biçimde kontrol edilmesi
gerekir. Yürütülecek olan tüm faaliyetler için harcama ve
maliyet analizlerini ifade eder.
4. Müşteri İlişkileri ve Müşteri Segmentleri: Bir işletmenin gelir
elde etmek için ürünlerini/hizmetini sunacağı hedef kitleyi
temsil eder. Burada temel sorular, bir şirketin bir ana müşteri
segmentine sahip olup olmadığını veya farklı ürün ve hizmet
türleri aracılığıyla farklı müşteri gruplarını ulaşıp
ulaşamayacağının incelenmesidir. Bir işletme müşteri
ilişkilerinde üşteri analizleri ve etkinlik analizleri ile hangi
müşteri grubuna hangi tekliflerin sunulacağına karar veriri
yada müşteri gruplarına yönelik hizmet seviyesini (kişiye özel
yada kitlesel) belirlemeye çalışır.
5. Kanallar: Bir işletmenin müşterilerle iletişim kurmasını ve
mal ve hizmetlerini onlara ulaştırmasını mümkün kılar.
96 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
6. Gelir Akışları: Bir işletmede gelir akışları işletmenin ciro ve
gelirlerinin planlı bir biçimde yönetilmesini temsil eder. Bu
gelir ve cirolar bir modele bağlı olarak yönetilmelidir.
7. Anahtar Faaliyetler: bir iş modelinin işleyişini planlar. Bu
faaliyetler bir işletmenin değer yaratmak, müşterilere ulaşmak
ve gelir elde etmek için tamamladığı temel görevleri temsil
eder.
8. Değer Yaratmak: Tuvalin odak noktasını ise müşteriler için
değer yaratmak ve değer sunmak oluşturmaktadır. Bu değer
kavramı, müşteriler için yalnızca taleplerinin karşılanmasını
değil müşterinin ilgili işletmeyi diğerlerine tercih etmesinin
sebeplerini de temsil etmektedir. İş modeli tuvalinde bu değer
kavramı diğer sekiz unsur ile çevrilirdir. Tuvalin sol yanındaki
unsurlar işletme içi değer oluşturma ve sunma ile ilgili
unsurları temsil ederken sağ tarafındaki unsurlar ise müşteri
analizleri ile ilgili unsurlardan oluşmaktadır.
Yukarıdaki tanımlamalara göre iş modeli tuvali aşağıdaki gibi
şematize edilebilir.
Anatar İş
Ortakları
Anahtar
Faaliyetler Değer
Yaratmak
Müşteri
İlişkileri Müşteri
Segmentasyonu Anahtar
Kaynaklar Kanallar
Maliyet Yapısı Gelir Yönetimi
Şekil 2 İş Modeli Tuvali
97
Kaynak: Osterwalder and Pigneur (2010)’den akt. (Voigt, Buliga, &
Michl, 2017)
Yukarıda da açıklandığı üzere işletme/iş modelleri müşterileri hedef
alan, faaliyetleri kaynaklara göre planlayan, maliyet ve gelir gider
dengesini temel alan tüm paydaşları kapsayan bütünsel bir
yolculuktur. Bu yolculuğun sonunda müşterilere rakiplerden farklı bir
değer yaratmak amaçlanmaktadır. Öncelikle ifade etmek gerekir ki,
işletme yönetimlerinin başarıya ulaşabilmesi sistemli ve tanımlı
süreçler biçiminde uygulanmasına bağlıdır. Bu sistemli müşteriye
değer yaratma süreçleri model yada yaklaşım olarak ifade edilebilir.
Tüm sektörlerdeki çok farklı işletmeler için iş modeli tuvali örnek
olay uygulaması yapmak mümkündür. İş modeli tuvali ile işletmenin
temel amacı, kaynakları, potansiyel ve mevcut müşteri profilleri, iş
paydaşları (tedarikçiler), temel faaliyetler, dağıtım kanalları, müşteri
ilişkileri yönetim süreçleri, maliyet yapısı ve gelir yönetimi gibi
alanlardaki önemli farklılıkları ve uygulamalarını özetlemek
mümkündür. Ayrıca bu biçimde özetlenmiş süreçler işletme
yöneticilerinin süreçlere stratejik bir bakış açısı ile yaklaşmalarına da
olanak sunmaktadır.
98 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
KAYNAKÇA
Casadesus-Masanell, R., & Ricart, J. (2010). From Strategy to
Business Model and Onto Tactics. Long Range Planning, 195-
215.
Dias, J., Khanna, S., Paquette, C., Rohr, M., Seitz , B., Singla, A., . . .
Van Ouwerkerk, J. (2017). Introducing the Next-Generation
Operating Model. McKinsey & Company .
Fielt, E. (2013). Conceptualising Business Models: Definitions,
Frameworks and Classifications. Journal of Business Models ,
85-105.
Magretta, J. (2002). Why Business Model Matter. Harvard Business
Review, 86-92.
Osterwalder, A. (2004). The Business Model Ontology a Proposition
in a Desing Science Approach. Lausanne University
Commercial Studies İnstitute .
Osterwalder, A., & Pigneur, Y. (2010). Business Model generation.
Hoboken: Wiley.
Teece, D. (2010). Business Models, Business Strategy and Innovation.
Long Range Planning, 172-194 .
Voigt, K.-I., Buliga, O., & Michl, K. (2017). Business Model
Pioneers: How Innovators Successfully Implement New
Business Models. Switzerland: Springer.
99
BÖLÜM 5
İŞ YAŞAMIMDA KUŞAKLAR VE KUŞAKLARARASI ÇATIŞMALAR
Deniz ANBAR1 Doç. Dr. Adem ANBAR2
1 Bursa Uludağ Üniversitesi, İİBF, Bursa, Türkiye. [email protected] 2 Bursa Uludağ Üniversitesi, İİBF, Bursa, Türkiye. [email protected]
100 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
101
GİRİŞ
Toplumsal yapıda zamanla oluşan sosyal, politik ve ekonomik
yapıların değişmesi neticesinde farklı kuşakların ortaya çıktığı
görülmektedir. Bu kuşakların iş yaşamında birlikte çalışmaya
başlamasıyla yeni örgütsel değerler ve yeni bakış açıları gündeme
gelmektedir. Günümüz iş yaşamında birlikte çalışan bebek patlaması
kuşağı, X kuşağı ve Y kuşağı çalışanları farklı görüş ve düşünceleri
savunmaktadırlar. Bu farklılıklar; her kuşağın örgütsel değerleri
algılama biçimini, kariyer hedeflerini, kişisel değer yargılarını,
başarıya ulaşmak için kullandıkları stratejileri ve iş-yaşam dengesi
gibi konuları kapsamaktadır. İş hayatına yeni girmeye başlayan Z
kuşağının da önceki kuşaklardan farklı beklenti, inanç, tutum ve
davranışları bulunmaktadır. Dolayısıyla, üç veya dört kuşaktan
bireylerin aynı iş ortamında birlikte çalışmaları bir takım sorunlara ve
çatışmalara yol açmaktadır. Bu çalışmanın amacı, kuşakların işle ilgili
temel özellikleri ve kuşaklararası yaşanan çatışmaları ortaya koyup
çözüm yollarını irdelemektir.
1. KUŞAK TANIMI VE KUŞAKLARIN SINIFLANDIRILMASI
Kuşak kavramı, Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde, “yaklaşık
olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine
benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü
olmuş kişilerin topluluğu” olarak tanımlanmakta ve “nesil”,
“jenerasyon” kelimeleri ile de ifade edilmektedir (TDK, 2020). Birçok
bilim dalının ilgi alanına giren kuşak olgusuna ilk kez değinen Fransız
sosyolog August Comte’ye göre (1830), dönemin sosyal ve tarihsel
102 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
olaylarına maruz kalan her kuşağın aynı karakteristik özelliklere,
tutumlara ve buna bağlı olarak aynı değer yargılarına sahip olması
beklenmektedir (Baysal Berkup, 2014: 218; Şenturan vd., 2016: 171).
Farklı ülkelerde yaşayan ve buna bağlı olarak farklı kültüre sahip
bireylerin farklı olaylara maruz kalması sonucunda kuşakların
sınıflandırılmasında kesin çizgilerle sınır koymak oldukça güçtür
(Moss, 2010). Bir kuşağın ne zaman sona erdiği ve diğerinin ne zaman
başladığına dair bir fikir birliği olmamasına rağmen, uzmanlar aynı
dönemde büyüyerek benzer özellikleri ve temel değerleri şekillendiren
sosyal, ekonomik ve tarihi olayları yaşayan bireylerin bir kuşak
oluşturacağı konusunda hem fikirdirler (Clark, 2017: 379).
Kuşaklar doğum tarihlerine göre sınıflandırıldığında; 1925-1945
yılları arasında doğanlar “sessiz kuşak”, 1946-1964 yılları arasında
doğanlar “bebek patlaması kuşağı”, 1965-1979 yılları arasında
doğanlar “X kuşağı”, 1980-1999 yılları arasında doğanlar “Y kuşağı”
ve 2000 ve sonrasında doğanlar ise “Z kuşağı” olarak
adlandırılmaktadır (Taşlıyan vd., 2015: 20; Kelgökmen İlic ve Yalçın,
2017: 137).
2. İŞ YAŞAMINDA KUŞAKLAR VE ÖZELLİKLERİ
2.1. Sessiz Kuşak
Sessiz kuşak kavramı, 1925-1945 yılları arasında doğan bireyleri ifade
etmekte ve “gelenekselciler”, “savaş kuşağı” ve “veteranlar” olarak da
adlandırılmaktadır. Günümüz iş yaşamında çoğu emekli olmuş bu
kuşak, aynı zamanda bugünkü iş yaşamının da temelini
103
oluşturmaktadır (Wiedmer, 2015: 52). Sessiz kuşak dönemine damga
vuran olayların ilki 1929 yılındaki “Ekonomik Buhran”, diğeri ise “II.
Dünya Savaşı” olarak karşımıza çıkmaktadır (Stutzer, 2019: 78-81).
Çağımızın en yaşlı üyelerinden oluşan bu kuşak, II. Dünya Savaşı
yıllarında yaşça küçük olmaları sebebiyle savaşa katılmamışlardır,
fakat o dönem yaşanan ekonomik sıkıntılara, savaşın getirdiği acıya en
fazla maruz kalan kuşak olmuştur (Akdemir vd., 2013: 14). Bu kuşak,
iş yaşamında aynı yerde uzun süre çalışmayı tercih eden ve hiyerarşik
organizasyon yapısı içinde otoriteye bağlılıkları yüksek olan
bireylerden oluşmaktadır. İş ve aile hayatı arasında sınır koymanın
gerekliliğine inanan sessiz kuşak, çalışmayı bir görev ve zorunluluk
olarak görmektedir (Bejtkovsky, 2016: 27) . Aynı zamanda sadık ve
disiplinli olarak tanımlanan bu kuşak (Adıgüzel vd., 2014: 171), çok
çalışma eğilime sahip olmakla birlikte finansal açıdan
ödüllendirileceği beklentisi içindedir. Yaşamak için çalışmak gerektiği
fikrini benimsemektedirler (Akdemir vd., 2013: 14).
2.2. Bebek Patlaması Kuşağı
Bebek patlaması kuşağı, 1946-1964 yılları arasında doğan bireylerden
oluşmaktadır. II. Dünya Savaşından sonra ekonominin canlanmaya
başlamasıyla doğum oranları artmış ve yaklaşık bir milyar bebek
dünyaya gelerek hızlı bir nüfus artışı yaşanmıştır. Bu tarih aralığındaki
doğum oranları diğer kuşaklara göre Birleşmiş Milletler tarihinde
meydana gelen en yüksek nüfus artışı olarak kaydedilmiştir (Clark,
2017: 380; Pehlivan vd., 2019: 221). Ekonomik refahın artmasıyla
birlikte ülkelerin siyasi, politik ve ekonomik yapılarında ortaya çıkan
104 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
değişimlere tanık olan bu kuşağın düşünce yapıları da önemli ölçüde
etkilenmiştir (Adıgüzel vd., 2014: 172). Bebek patlaması kuşağının
belirleyici olayları arasında, dünyada; J.F. Kennedy ve Martin Luther
King suikastları, Vietnam Savaşı, insan hakları hareketleri, Türkiye’de
ise; büyümenin ve refahın arttığı, efsaneleştirilen 68’lilerin ortaya
çıktığı, televizyon ve radyonun altın çağını yaşadığı bir dönem olarak
öne çıkmaktadır (Keleş, 2013: 27; Argiro vd., 2018: 19).
Bu kuşağın en belirgin özellikleri, güç ve otoriteye bağlı, kariyer
odaklı ve rekabetçi olması (Murray, 2011: 478), “çalışmak için
yaşamak” felsefesini savunması ve dolayısıyla “işkolik” olarak
tanımlanmasıdır (Aka, 2018: 121). Diğer yandan; bireyci, özgürlüğüne
düşkün, üretken ve idealist olan bu kuşak, iş-yaşam standardının
ancak çok çalışmakla mümkün olacağına inanan ve emeklilik sonrası
çalışmayı sürdüren bir yapıya sahiptir (Wiedmer, 2015: 52;
Bejtkovsky, 2016: 27). Ek ödemeler, maaş, prestij ve pozisyonla
motive olan bebek patlaması kuşağı, katkılarından dolayı takdir
edilmek istemekte ve çalışmayı heyecan verici bir macera olarak
görmektedir (Clark, 2017: 380).
İşsizlik oranlarının düşük olduğu bir dönemde iş hayatına atılan bebek
patlaması kuşağı çalışanları, kariyer basamaklarını daha hızlı
çıkmışlar ve uzun süre iş hayatında kalmışlardır. Kadınların iş
hayatına girmesiyle, cinsiyet eşitliği ve iş-yaşam dengesi gibi
kavramlarla tanışmışladır (Ng vd., 2018: 7).
105
2.3. X Kuşağı
1965-1979 yılları arasında doğanlar olarak sınıflandırılan X kuşağı,
Kanadalı yazar Douglas Coupland’ın 1991 yılında “Generation X:
Tales for an Accelerated Culture” isimli kitabının yayınlanmasıyla
literatürde yaygın bir şekilde yer almaya başlamıştır (Pehlivan vd.,
2019: 221). Söz konusu yıllarda, bebek patlaması kuşağının yaşadığı
refahın devlete olan maliyetinin getirdiği sorunların ve dünyada
meydana gelen önemli değişim ve dönüşümlerin yaşanması X
kuşağını önemli ölçüde etkilemiştir (Arslan ve Staub, 2015:7).
Vietnam savaşı, petrol krizleri, Berlin duvarının yıkılması ve
istikrarsız ekonomi politikaları gibi dünya dinamiklerinin yaşandığı
döneme tanıklık ederek büyümüşler ve ağır koşullarla mücadele
ederek yaşamlarını sürdürmüşlerdir (Wiedmer, 2015: 54; Akoğlu ve
Eroğlu, 2019: 222). Ebeveynleri kişisel memnuniyet, otorite ve
statüden kaynaklanan işkolik eğilimleri olan bebek patlaması kuşağı
olan X kuşağı, “kayıp kuşak” olarak da adlandırılmaktadır. Kayıp
kuşak denilmesinin nedenleri; dünyada önemli ekonomik, siyasi ve
sosyal değişimlerin yaşandığı ve evlilik ve doğum oranlarının düştüğü
bir döneme tanıklık etmeleri, aile bağları nispeten zayıf,
kreşe/bakıcıya bırakılan ve boşanan aile çocukları olmalarıdır (Clark,
2017: 381; Taş ve Kaçar, 2019: 647). X kuşağı, ebeveynleri ile benzer
özellikler göstermenin yanı sıra yaşadıkları olaylar neticesinde
gelecek kaygısı taşıyan, bu nedenle daha çalışkan, kanaatkâr ve
idealist yapıdadırlar (Akdemir vd., 2013: 15; Keleş, 2013: 28). Bu
kuşak bireyleri çalışma hayatlarındaki sorunlara çözüm üreten, bu
nedenle de özgüvenleri yüksek, iş-yaşam dengesine ve pozitif iş
106 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
ilişkilerine önem veren, bağımsız ve şüpheci olarak
nitelendirilmektedirler. X kuşağı bireyleri zaman zaman alaycı ve
otoriteyi sorgulayıcı tavırlar gösterebilmekte ve doğrudan
yönlendirilmekten hoşlanmamaktadırlar. Kendi zamanlarını
yönetmeyi, kendi sınırlarını belirlemeyi ve çalışmalarını bir
gözetim/denetim altında olmadan tamamlamayı tercih etmektedirler
(Wiedmer, 2015: 54; Clark, 2017: 381). Değişime açık olan bu kuşak,
diğerlerinden daha bağımsız ve bireyci özellikler sergiledikleri için
çalıştıkları kuruma aidiyet hissetmemektedirler. X kuşağının bir
kurumda ortalama üç yıldan daha az süreyle çalışmasının temel sebebi
para değil iş tatminsizliğidir (Bayramoğlu, 2018: 17). X kuşağının
sloganı “para önemlidir ancak hayatının kontrolünün elinde olması
daha önemlidir” olarak ifade edilmektedir. Kendilerini sadece
yaptıkları işle tanımlamayan bu kuşak, özel hayatlarına iş yaşamından
daha fazla önem vermekte ve sevdiklerine (ailelerine), hobilerine daha
çok zaman ayırmayı tercih etmektedirler (Ware, 2013: 35;
Bayramoğlu, 2018; 17; Akoğlu ve Eroğlu, 2019: 223). Bununla
birlikte, X kuşağı çalışanları, kariyerlerini geliştirebilmek amacıyla
sahip oldukları yeteneklerini geliştirmeye de önem vermektedirler
(Erden Ayhün, 2013: 104).
2.4. Y Kuşağı
1979-2000 yılları arasında doğan bireyleri tanımlayan Y kuşağı,
“milenyum kuşağı” (millenials), “neden kuşağı” (generation why),
“internet kuşağı” (internet generation), “patlama kuşağı yansıması”
(echo boomers) ve “sonrakiler” (nexter) gibi farklı isimlerle
107
adlandırılmaktadır (Adıgüzel vd., 2014: 173; Wiedmer, 2015: 54). Y
Kuşağının en bilinen ismi “Y” harfinin okunuşu (vay), neden
anlamına gelen “why” (vay) sözcüğünün okunuşu ile aynı karşılığa
denk gelmektedir. Dolayısıyla, İngilizcede “Y kuşağı” denildiğinde,
bu aynı zamanda “neden kuşağı” anlamına da gelmektedir (Efma ve
Oracle Financial Services, 2010: 7). Y kuşağını, X kuşağından ayıran
temel özellik teknolojiye olan yatkınlıklarıdır (Cuong vd., 2015: 69).
Teknoloji ve bilgi çağında doğan bu kuşak, yenilik ve değişimlere
ayak uydurabilmektedir. Teknoloji becerilerini yaratıcı bir şekilde
sahip oldukları görevleri ilerletmek ve sonuçlar elde etmek için
kullanırlar. Genel olarak, teknoloji onların yaşamlarının ayrılmaz bir
parçası haline gelmiştir (Şenturan vd., 2016:175). Günlük işlerinin
dünyada olumlu bir değişime katkı yapmasını görmek, onlar için son
derece önemlidir. Bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler ve diğer
elektronik cihazlar kullanılarak büyütülmüş olan Y kuşağı bireyleri,
teknolojik açıdan bilgili, eğitimli, özgürlüklerine düşkün, sorgulayan,
hızlı düşünüp hızlı karar veren, öğrenmeye açık ve hedef odaklıdırlar
(Yüksekbilgili, 2013: 344; Bulgan ve Göktaş, 2016: 85).
İş yaşamında Y kuşağı bireylerinin genel özellikleri; otoriteyi
kabullenmekte zorlanan, birden fazla işi eş zamanlı olarak yapabilen,
sadakatsiz, kolay tatmin olmayan, hızla yükselme hedefi olan, ekip
çalışmasında başarılı, girişimci ruha sahip, hırslı ve başarı odaklı
olmalarıdır (Süral Özer vd., 2013: 126; Turak Kaplan ve Çarıkçı,
2018: 28). Y kuşağı genellikle, bir amaç duygusu ve ait oldukları
topluma faydalı olma düşüncesiyle, konu ve sorunlara yeni
yaklaşımlar ve çözümler denemekten ve keşfetmekten zevk alır.
108 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Esnek çalışma koşulları ve yaptığı işte bir anlam arayan Y kuşağı, iş-
yaşam dengesine önem vermekte, çalışmalarında geri bildirim
beklemekte, bağımsız bir öğrenmeyi tercih ederek çalışmalarının
yöneticileri tarafından desteklenmesini ve parasal olarak
ödüllendirilmesini beklemektedir (Wiedmer, 2015: 55; KPMG, 2017:
4). Ayrıca Y kuşağı, çalışacağı veya çalıştığı işletmeden sosyal
sorumluluk projelerine daha fazla bütçe ayırmasını ve toplumsal ve
çevreyle ilgili konulara daha duyarlı olmasını beklemektedir
(Angeline, 2011: 251). Y kuşağının bazı olumsuz yönleri; aşırı
özgüvenli olmaları, motivasyonlarını çabuk kaybetmeleri, sabırsız
olmaları, sıkı denetimi kendilerine karşı bir güvensizlik olarak
algılamaları, otoriteyi ve hiyerarşik yapıyı sorgulamaları ve önceki
kuşakları anlamak için gerekli çabayı göstermemeleri olarak
sayılabilir (Taşlıyan vd., 2015: 21; Akoğlu ve Eroğlu, 2019: 224).
2.5. Z Kuşağı
2000 yılından sonra doğan bireylerin yer aldığı kuşak, Z kuşağı olarak
adlandırılmaktadır. Dijital çağın hakim olduğu bir hayat süren Z
kuşağına, “dijital yerliler”, “Facebook kuşağı” ya da “iGen” gibi farklı
isimler de verilmektedir (Andrea vd., 2017: 93; Bolelli, 2019: 7). Z
kuşağını önceki kuşaktan farklı kılan; yeni teknolojik gelişmeler,
iletişim ve ulaşım kolaylıklarıyla iç içe olmalarıdır (Thompson, 2019:
16). Bu nedenle “network” nesli olarak da anılan bu kuşak, teknolojik
gelişmelerin hız kazandığı bu dönemde, aynı anda birden fazla
konuyla ilgilenebilme yetenekleri gelişmiş olduğu için motor beceri
uyumu açısından yüksek beceriye sahiptirler (Adıgüzel vd., 2014:
109
173). Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiyle rahatlıkla
bağlantı kurabilen Z kuşağı, birçok sosyal ağa üye olan, teknolojiye
bağımlı, çoklu dikkat ve karar alma yetisine sahip, her şeyin hemen
olmasını isteyen aceleci bir profil çizmektedir (Baysal Berkup, 2014:
223-224). Teknolojiyi hayatlarının her alanına entegre eden Z kuşağı,
hem gerçek dünyada hem sanal dünyada var olan bilgiyi hızlıca
işleyebilmekte ve başkalarıyla paylaşabilmektedir (Dolot, 2018: 45).
İş yaşamında Z kuşağı; kendine güvenen, takım ruhundan çok bireysel
çalışmaya uygun, hiyerarşik yapıyı kabul etmeyen ve esnek çalışma
koşullarını talep eden, monoton işler yapmaktan hoşlanmayan,
çalışırken eğlenmek ve öğrenmek isteyen, kariyerinde ilerlemek için
fırsat arayan bireylerden oluşmaktadır (Bejtkovsky, 2016: 29). Z
kuşağı sosyal ve kültürel değerler açısından, sanal olarak akranlarına
aşırı bağlı fakat fiziksel olarak giderek yalnızlaşmaktadır (Fettahlıoğlu
vd., 2018: 3908). Diğer bir deyişle, dünya parmaklarının ucunda olan,
istedikleri bilgiye kolayca ulaşabilen, sosyal medya üzerinden
dünyayla iletişim kuran Z kuşağı bireylerinin yüzyüze iletişim
becerileri yeterince gelişmemektedir (Tuncer, 2016: 34).
3. İŞ HAYATINDA KUŞAKLARARASI ÇATIŞMALAR
Çatışma; tatmin olmama, bir konu hakkında fikir ayrılığı yaşama,
yorumların çeşitliliği ve farklı bakış açılarına sahip olma durumu
olarak ifade edilmektedir. İş yaşamında farklı kuşaklar arasında ortaya
çıkan fikir ayrılıkları, farklı özelliklere sahip olmaları nedeniyle
birbirilerini anlayamama gibi hususları gündeme getirmekte ve
kuşaklararası çatışma kavramını ortaya çıkarmaktadır (Arslan ve
110 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Polat, 2016: 267; Aka, 2018: 120). Bireylerin aile hayatlarında
yaşadıkları kuşak çatışmaları, iş hayatına atıldıklarında da kendisini
göstermeye devam etmektedir. İş hayatında kuşaklararası çatışmalar iş
değerleri, iş-yaşam dengesi, kariyer hedefleri, liderlik tercihleri gibi
açılardan ortaya çıkabilmektedir (Weeks ve Schaffert, 2019: 1048).
Her kuşağın kendine özgü özellikleri olmasına karşın, o kuşaktaki
bireylerin her birinin de kendine özgü özelliklerinin olduğu ve bir
bireyin ait olduğu kuşağın belirgin özelliklerini göstermeyebileceği
dikkate alınmalıdır.
Günümüz iş yaşamında teknolojik gelişmeler, sunmuş oldukları
olanaklarla birlikte iş süreçlerinde de farklılaşmaları beraberinde
getirmektedir. Örneğin, esnek çalışma saatleri, ofise uzaktan
bağlanarak çalışma gibi yeni çalışma biçimleri ortaya çıkmıştır. X
kuşağı ve Y kuşağı çalışanlarının yeni teknolojik gelişmelere ve bu
teknolojik gelişmelerin beraberinde getirdiği değişikliklere daha hızlı
adapte olmalarına karşın, iş yaşamında birlikte çalıştıkları bebek
patlaması kuşağı çalışanları kendilerini teknolojik gelişmeler
açısından yetersiz ve bilgisiz görmektedirler. Bu durum kuşaklar
arasında çatışma yaşanmasını kaçınılmaz hale getirmektedir (Lobel
vd. 1999: 249; Keller, 2006: 68; Arslan ve Polat, 2016: 269). X ve Y
kuşakları iş etiği, işlerine karşı sorumlulukları gibi açılardan bebek
patlaması kuşağına saygı duysalar da, onları teknolojik değişiklikleri
yavaş kabullenmeleri veya uyum gösterememeleri nedeniyle
eleştirmektedirler (Angeline, 2011: 251; Erden Ayhün, 2013: 106).
Bebek patlaması kuşağının teknolojiye ayak uydurmakta zorlanması
doğal olarak kabul edilebilir. Çünkü sessiz kuşak radyoyla, bebek
111
patlaması kuşağı renksiz televizyonla, X kuşağı renkli ve çok kanallı
televizyon kanalları ve nispeten internetle büyürken, Y kuşağı
bilgisayar ve internetle büyümüştür. “Dijital yerliler” olarak da ifade
edilen Z kuşağı ise, cep telefonu, tablet, internet ve sosyal medyayla
büyümüştür. Dolayısıyla bu hızlı teknolojik değişimlerin kuşaklar
üzerindeki etkisi kaçınılmazdır (Baysal Berkup, 2014: 218). Özellikle
Y ve Z kuşaklarının teknolojiye yatkınlıkları ve teknolojiyi aramaları
nedeniyle, kısıtlayıcı veya yasaklayıcı uygulamalar, bunların
motivasyon ve aidiyet duygularını olumsuz etkileyebilir (Yalçın vd.,
2013: 164).
Kuşakların birbirlerine karşı algıları önemli çatışmalara neden
olabilmektedir. Örneğin, bebek patlaması kuşağı yöneticileri, X ve Y
kuşağı çalışanlarını tutarsız, güvenilmez ve “bir hesabı olan” kişiler
olarak algılayabilmektedir. Bebek patlaması kuşağı yöneticilerinin X
ve Y çalışanlarını bu şekilde algılamaları, X ve Y kuşağı çalışanlarının
da onları “eski kafa” ve “katı” olarak algılamalarına yol
açabilmektedir. Bazı bebek patlaması kuşağı çalışanları, X kuşağı
yöneticilerinin deneyimsiz olduklarını, çelişkili ve tutarsız kararlar
aldıklarını, kendilerini/başkalarını yönetme becerisine sahip
olmadıklarını düşünebilmektedir. Bu gibi nedenlerden dolayı bebek
patlaması kuşağı, X kuşağı yöneticilerini “bireyci” ve “umursamaz”
olarak algılayabilmektedir (Angeline, 2011: 252). X ve Y kuşaklarının
kendileri için anlamlı ve eğlenceli bir işte çalışmak istemeleri, kariyer
gelişim imkanı beklemeleri ve beklentileri karşılanmadığında
kolaylıkla iş değiştirmeleri, bebek patlaması kuşağı çalışanları
tarafından “kapris” veya “tembellik” olarak görülebilmektedir (Baysal
112 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Berkup, 2014: 228). Sessiz kuşak ve bebek patlaması kuşağı için en
önemli iş değerlerinden biri “sıkı çalışmak” iken, sonraki kuşaklar
“sıkı çalışmaya” daha az değer vermekte, dinlenmeye, özel hayata ve
özgürlüğe daha fazla önem vermektedirler. Bu gibi iş değerleri ve iş-
yaşam dengesi algılarındaki farklılıklar, kuşaklar arasında çatışmalara
yol açmaktadır (Aydemir ve Dinç, 2015: 869). Çalışanların
algılarındaki farklılıklar, örgütsel bağlılık, iş tatmini, işten ayrılma
niyeti gibi işle ilgili tutumlarına da yansımaktadır. Çalışanların kişilik
özellikleri, inançları, değerleri ve beklentileri de iş tutumlarını
etkilemektedir (Lyons ve Kuron, 2013: 146; Koç vd., 2016: 78).
Zaman içerisinde toplumda kültürel değişimlerin yaşanması farklı
kuşakları bünyesinde istihdam eden işletmeler için kültürel çeşitliliğin
ve değişimlerin meydana gelmesine zemin hazırlamaktadır. Kültürel
yönden çeşitlilik gösteren, farklı inançlara, özelliklere, normlara ve
değerlere sahip kuşaklar arasında da çatışmalar yaşanabilmektedir.
İletişim ve ulaşım olanaklarının artması ve küreselleşme nedeniyle, Y
ve Z kuşakları, önceki kuşaklardan farklı olarak, ırk, etnik yapı ve
kültürel açılardan farklı grup veya toplumlarla iletişim kurmuş
ve/veya birlikte yaşama deneyimi elde etmişlerdir (Ware, 2013: 35;
Stutzer, 2019: 79; Taş ve Kaçar, 2019: 659). Bu nedenle, bebek
patlaması ve X kuşağına nazaran, Y kuşağı ve Z kuşağı üyeleri
arasında kültürel farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar kısmen daha
azdır.
Kuşaklararası çatışmalara yol açan nedenlerden biri eğitim
farklılığıdır. Y kuşağı ve arkadan gelen Z kuşağı, önceki kuşaklara
113
daha eğitimlidirler. Diğer bir ifadeyle, üniversite mezunu ve lisansüstü
eğitim yapan Y ve Z kuşağı bireylerinin sayısı önceki kuşaklardan
fazladır (The Council of Economic Advisers, 2014: 3; Bialik ve Fry,
2019; Mccolgan, 2019). Yüksek eğitim görmeleri, Y ve Z kuşağının
kendilerine duydukları güveni arttırdığı gibi, kariyer gelişimi ve ücret
beklentilerini de artırmakta, iş yapma biçimlerine yansımaktadır.
Sürekli öğrenmeyi bir yaşam biçimi olarak gören Y ve Z kuşakları,
önceki kuşaklara göre, işyerindeki eğitime de daha fazla önem
vermektedirler (Taşlıyan vd., 2015: 21; Kelgökmen İlic ve Yalçın,
2017: 138). Y ve Z kuşakları, eğitimlerin kendi ilgi alanlarına uygun,
teknoloji altyapısı kullanılarak hızlı ve informal bir şekilde olmasını
istemektedirler (Andrea vd., 2017: 95).
4. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Birçok işletmede aynı anda üç-dört kuşak, hatta beş kuşak birlikte
çalışmakta ve kuşaklar arasında doğal olarak bir takım çatışmalar
olabilmektedir (Stutzer, 2019: 78). Bu çatışmalar, çalışanların
motivasyonlarını, performanslarını ve işletmeye karşı aidiyetlerini
etkileyebilmektedir. Bu gibi nedenlerden dolayı, özellikle 21. yüzyılın
yoğun rekabet koşullarında, işletmelerin hayatta kalabilmeleri
açısından aynı iş yerinde çalışan kuşakların birbiriyle uyumlu bir
şekilde çalışmaları oldukça önemlidir (Ware, 2013: 7; Green, 2008:
97).
İşletme yöneticilerinin kuşaklararası farklılıkların varlığını kabul
etmeleri ve bu farklılıkların çözülemediği takdirde tüm organizasyonel
iklimin etkilenebileceğinin farkında olmaları önemlidir (Erden Ayhün,
114 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
2013: 107; Lasierra, 2019: 954). Bu nedenle, yöneticiler kuşak
farklılıklarına rağmen, çalışanlarını uyumlu bir ekip olarak çalışmaya
hazırlamalıdırlar. Yöneticiler, yaş çeşitliliğini veya kuşaklararası
farklılıkları etkin bir şekilde yöneterek, hem kuşaklararası
çatışmalardan çıkan sorunları en aza indirebilirler hem de her kuşağın
kendine özgü özelliklerinden en üst düzeyde faydalanabilirler (Ware,
2013: 8). Örneğin, bebek patlaması veya X kuşağı yöneticileri,
teknolojiyle ilgili işleri ve sorunların çözümünü Y ve Z kuşağı
çalışanlarına vererek, onların işlerini daha çok sevmelerini
sağlayabilirler ve işlerini eğlenceli hale getirmelerine yardımcı
olabilirler. Teknolojik yatkınlıkları nedeniyle Y ve Z kuşakları,
birbirlerini daha iyi anlayabileceklerdir (Yalçın vd., 2013: 162).
Benzer şekilde, bebek patlaması veya X kuşağı yöneticileri, Y kuşağı
çalışanlarının anlık kısa mesajları ve e-postaları, resmi yazışmalara
veya yüz yüze toplantılara tercih ettiklerini kabul ettiklerinde ve
uyguladıklarında, daha uyumlu bir çalışma ortamı olacaktır (Angeline,
2011: 252). Bu tür uygulamalar, farklı kuşaklardan çalışanların
birbirlerine olan güvenlerini ve saygılarını da güçlendirecektir.
Her kuşaktan çalışanın benzersiz, değerli ve özel olmasına karşın, her
kuşak diğerlerini farklı görme eğilimindedir. Kuşakların birbirleri
hakkındaki eksik ve yanlış algılarını gidermek amacıyla işletmede
farkındalık ve eğitim programları düzenlenebilir. Farkındalık ve
eğitim programları, yöneticilerin ve çalışanların birbirlerinin
beklentilerini daha iyi anlamalarına ve empati kurmalarına yardımcı
olacaktır. Kıdemli çalışanların bilgi ve tecrübelerini sonraki kuşaklara
115
aktarmalarını sağlamak amacıyla koçluk, mentorluk programları
uygulanabilir (Angeline, 2011: 252; Yalçın vd., 2013: 166).
İşletmelerde, bazıları yaşları nedeniyle emekliye ayrılırken, onların
yerlerine genç kişiler çalışmaya başlamaktadır. İnsan kaynakları
yöneticileri, işe alacakları genç çalışanların beklentileri, iş değerleri,
işle ilgili hedefleri, örgütsel bağlılığı algılama biçimleri gibi konularda
ne kadar fazla bilgi sahibi olurlarsa, kendi işletme kültürlerine uygun
kişileri daha kolay seçebilirler, genç çalışanların beklenti ve isteklerini
daha kolay karşılayabilirler, bunları işletmede tutabilirler ve
çatışmaları daha kolay yönetebilirler (Ware, 2013: 11). Kurum
değerlerinin yeni çalışanlara aktarılması ve tüm çalışanlar tarafından
benimsenen ortak değerlerin olması kuşaklar arasındaki çatışmaların
azalmasına katkıda bulunabilecektir. Bu amaçla, oryantasyon
programları düzenlenebilir (Yalçın vd., 2013: 166). Burada, sadece
yeni çalışanların kurum değerlerini benimsemeleri değil, kurum
değerlerinin de çalışanların beklentilerine göre zaman içinde
değişmesi önemlidir. Örneğin, bebek patlaması kuşağı terfi ve
yükselmenin hizmet süresiyle ilişkili olmasını normal kabul ederken
ve iş güvencesi beklerken, sonraki kuşaklar, yeni deneyimler elde
etmenin ve fırsatları değerlendirmenin iş güvencesinden daha önemli
olduğunu ve yükselmenin performansa dayalı olması gerektiğini
düşünmektedirler. Bebek patlaması kuşağı çalışanları, iş odaklı iken,
sonraki kuşaklar daha fazla aile odaklı olup, iş-yaşam dengesine önem
vermektedirler (Green, 2008: 99).
116 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
İşletmedeki kıdemli (yaşça büyük) çalışanlar, “genç neslin neyi var?”,
“biz onlar gibi değildik” gibi ifadelerle genç çalışanları sürekli
sorgulayıp eleştirmekten vazgeçmeli, onları anlamaya çalışmadırlar.
Benzer şekilde, genç çalışanlar da yönetim tarzı, iş yapma biçimi,
olayları yorumlama şekli gibi açılardan kıdemli çalışanları veya
yöneticilerini sürekli olarak eleştirmemelidir. “Biz” ve “onlar” gibi bir
ayrım ve yoruma yer vermeden, farklı kuşaklardan bireyler birlikte
çalışmayı öğrenmelidirler (Angeline, 2011: 249). Kuşaklararası ekipler
oluşturularak, her yaştan çalışanların birbirlerinden öğrenebilecekleri
şeyler olduğunu görmeleri ve birbirlerinin fikirlerine saygı duymaları
sağlanabilir. Bu tür kuşaklararası işbirliği ve iletişim fırsatları,
kuşakların birbirlerini yakından tanımalarına ve yanlış algıların
giderilmesine de yardımcı olacaktır.
SONUÇ
Aynı kuşaktaki bireyler benzer tarihi, ekonomik ve sosyal olaylara
maruz kaldıkları için, benzer tutum, davranış ve iş değerlerine
sahiptirler. Örneğin, büyük bir savaşa tanıklık etmiş ve savaşın
etkilerini yaşamış bir kuşağın üyeleri ile barış ve bolluk döneminde
büyümüş bir kuşağın üyeleri farklı değer, tutum ve davranışlara sahip
olmaktadır. Bununla birlikte, her kuşağın üyeleri, diğer kuşakların
kendilerini anlamalarını ve kendilerine saygı göstermelerini
beklemektedir. Bu noktada kuşaklararası çatışmalar başlamakta ve
çözülemediği durumlarda önemli sorunlara yol açabilmektedir. Bu
kuşak çatışmaları, aile yaşamında veya özel hayatta yaşandığı gibi, iş
117
yaşamında da sıklıkla yaşanmaktadır. Burada yöneticilere büyük iş
düşmektedir.
Yöneticilerin, farklı kuşakların ihtiyaç ve beklentilerine karşı duyarlı
olmaları, eleştirel bir yapıdan kaçınmaları ve empati yaparak
kendilerini onların yerine koymaları önemlidir. Genç ve yaşlı bütün
çalışanların değer verilme, sevgi, saygı, dürüstlük gibi bazı ortak
değer ve beklentilere sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda,
yöneticilerin bu temel değer ve beklentileri karşılayacak bir yönetim
sergilemeleri kuşaklararası çatışmaları azaltacaktır.
Z kuşağı yeni yeni iş hayatına girmeye başlamıştır. Önceki kuşaklar,
diğer bir deyişle, bebek patlaması, X ve Y kuşağı çalışanları birlikte
çalışmayı ne kadar fazla öğrenebilirlerse, Z kuşağını anlamaları ve
kabullenmeleri de o kadar kolay olacaktır.
Kuşak farklılıklarını ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, kuşak
farklılıkları yönetilerek ortak amaca yönlendirilmeye çalışılmalıdır.
Farklı kuşakların uyum içinde çalışmaları işletmelere artı değer
katacaktır.
118 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
KAYNAKÇA
Adıgüzel, O., Batur, H. Z. ve Ekşili, N. (2014). Kuşakların Değişen
Yüzü ve Y Kuşağı İle Ortaya Çıkan Yeni Çalışma Tarzı: Mobil
Yakalılar. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, 1(19), 165-182.
Aka, B. (2018). Bebek Patlaması, X ve Y Kuşağı Yöneticilerin
Örgütsel Bağlılık Düzeylerinin Kamu ve Özel Sektör
Farklılıklarına Göre İncelenmesi: Bir Araştırma. Süleyman
Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 9(20), 118-135.
Akdemir, A., Konakay, G., Demirkaya, H., Noyan, A., Demir, B., Ağ,
C., Pehlivan, Özdemir, E., Akduman, G., Eregez, H., Öztürk, İ.
ve Balcı, O. (2013). Y Kuşağının Kariyer Algısı, Kariyer
Değişimi ve Liderlik Tarzı Beklentilerinin Araştırılması.
Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2(2), 11-41.
Akoğlu, D. ve Eroğlu, Ş. G. (2019). X ve Y Kuşaklarının İş-Yaşam
Dengelerinin Demografik Faktörler Açısından İncelenmesi.
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 3(2), 221-243.
Andrea, B., Gabriella, H. C. ve Timea, J. (2017). Y and Z Generations
at Workplaces. Journal of Competitiveness, 8(3), 90-106.
Angeline, T. (2011). Managing Generational Diversity at the
Workplace: Expectations and Prceptions of Different
Generations of Employees. African Journal of Business
Management, 5(2), 249-255.
Argiro, A., Danai-Eleni, K., Stefanos, K., George, A., Dimitrios, T. ve
Labros, S. (2018). Generation Y: Investigation of Their Role in
119
the Contemporary Life Conditions and Job Market.
Mediterranean Journal of Social Sciences, 9(3), 17-25.
Arslan, A. ve Staub, S. (2015). Kuşak Teorisi Ve İçgirişimcilik
Üzerine Bir Araştırma. Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(11), 1-24.
Arslan, Y. ve Polat, S. (2016). Eğitim Örgütlerinde Kuşaklar Arası
Çatışma: Nedenleri ve Başa Çıkma Yaklaşımları. Ahi Evran
Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi (KEFAD), 17(1),
263-282.
Aydemir, M. ve Dinç, M. S. (2015). İş ve Yaşam Dengesi Arayışında
Kuşak Farklılıklarının ve Kuşakların İş Değerlerinin Etkisi
Üzerine Bir Model Çalışması. 23. Ulusal Yönetim ve
Organizasyon Kongresi, 14-16 Mayıs, Muğla.
Bayramoğlu, G. (2018). X ve Y Kuşağının Liderlik Davranışı
Açısından Karşılaştırılması. Ege Akademik Bakış, 18(1), 15-30.
Baysal Berkup, S. (2014). Working with Generations X and Y in
Generation Z Period: Management of Different Generations in
Business Life. Mediterranean Journal of Social Sciences, 5(19),
218-229.
Bejtkovsky, J. (2016). The Current Generations: The Baby Boomers,
X, Y and Z in the Context of Human Capital Management of the
21st Century in Selected Corporations in the Czech Republic.
České Budějovice: The Institute of Technology and Business in
České Budějovice, 9(2), 25-45.
Bialik, K. ve Fry, R. (2019). Millennial Life: How Young Adulthood
Today Compares With Prior Generations. Pew Research Center,
120 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
February 14. https://www.pewsocialtrends.org/essay/millennial-
life-how-young-adulthood-today-compares-with-prior-
generations/ (Erişim Tarihi: 18.11.2019).
Bolelli, M. (2019). İş Yaşamındaki Kuşakların Farklılıkları Üzerine
Bir İnceleme. Uluslararası İşletme ve Pazarlama Kongresi.
Maltepe Üniversitesi, İstanbul, 13 Haziran.
Bulgan, G. ve Göktaş, P. (2016). Y Kuşağının Engelli Turistlere Bakış
Açılarının Değerlendirilmesi: Süleyman Demirel Üniversitesi
Isparta Meslek Yüksekokulu Örneği. Süleyman Demirel
Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 7(15), 83-95.
Clark, K. R. (2017). Managing Multiple Generations in the
Workplace. Radiologic Technology, 88(4), 379-398.
Cuong, D. X., Linh, P. T. ve Ha, P. N. (2015). Factors Affecting
Intention to Use Facebook-Banking of Generation Y in
Vietnam. International Journal of Financial Research, 6(4), 68-
75.
Dolot, A. (2018). The Characteristic of Generation Z. e-mentor, 2(74),
44–50.
Efma ve Oracle Financial Services, (2010). Are Banks Ready for the
Next Generation Customer? A Survey Report on Gen-Y
Banking. September.
Erden Ayhün, S. (2013). Kuşaklar Arasındaki Farklılıklar ve Örgütsel
Yansımaları. Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2(1),
93-112.
Fettahlıoğlu, H. S., Birin, C. ve Yıltay, S. (2018). Teknoloji Kabul
Modeline Göre Kuşaklar Arası Farklılığın İncelenmesi: Akıllı
121
Telefon Uygulamaları Kullananlara Yönelik Bir Araştırma.
JSHSR, 5(29), 3904- 391.
Green, D. D. (2008). Value Transformation in 21st Century
Organizations. Journal of Organizational Culture,
Communications and Conflict, 12(2), 95-102.
Keleş, H. N. (2011). Y Kuşağı Çalışanlarının Motivasyon Profillerinin
Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma. Organizasyon ve
Yönetim Bilimleri Dergisi, 3(2), 129-139.
Keleş, H. N. (2013). Girişimcilik Eğiliminin Kuşak Farkına Göre
İncelenmesi. Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 13(26), 23-
43.
Kelgökmen İlic, D. ve Yalçın, B. (2017). Y Jenerasyonunun
Farklılaşan İş Değerleri ve Liderlik Algılamaları. Journal of
Yasar University, 12/46, 136-160.
Keller, C. (2006). Baby Boomers as Adult Learners of Computer
Applications in Higher Education: A Case Study. University of
Idaho, Unpublished PhD Thesis.
Koç, M., Öztürk, L. ve Yıldırım, A. (2016). X ve Y Kuşağının
Örgütsel Bağlılık Farklılıklarını Belirlemeye Yönelik Ampirik
Bir Çalışma. Global Business Research Congress (GBRC), May
26-27, İstanbul.
KPMG, (2017). Banking on the Future: The Roadmap to Becoming
the Banking Partner of Gen Y Professionals.
https://home.kpmg/content/dam/kpmg/au/pdf/2017/banking-on-
the-future-edition-3.pdf (Erişim Tarihi: 12.12.2019).
122 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Lasierra, J. M. (2019). Generational Differences in Work in Spain: A
Review. Review of Business Management, 21(5), 953-969.
Lobel, S. A., Googins, B. K. ve Bankert, E. (1999). The Future of
Work and Family: Critical Trends for Policy, Practice, and
Research. Human Resource Management, 38(3), 243–254.
Lyons, S. ve Kuron, L. (2013). Generational Differences in the
Workplace: A Review of the Evidence and Directions for Future
Research. Journal of Organizational Behavior, 35(S1), 139-157.
Mccolgan, C. (2019). Millennials Cause Generational Conflict in the
Workplace. February, 20. https://recruitmentbuzz.co.uk/
millennials-cause-generational-conflict-in-the-workplace/
(Erişim Tarihi: 12.01.2020).
Moss, S. (2010). Generational Cohort Theory. Psychlopedia, Key
theories, Developmental Theories. http://www.sicotests.com/
psyarticle.asp?id=374 (Erişim Tarihi: 12.12.2019).
Murray, K., Toulson, P. ve Legg, S. (2011). Generational Cohorts’
Expectations in the Workplace: A study of New Zealanders.
Asia Pacific Journal of Human Resources, 49(4), 476–493.
Ng, E. S., Lyons, S. T. ve Schweitzer, L. (2018). Generational Career
Shifts: How Matures, Boomers, Gen Xers, and Millennials View
Work. Bingley, UK, Emerald Publishing.
Pehlivan, A. E., Kilicsal, L. ve Kizildag, D. (2019). X ve Y
Kuşaklarının Politik Davranış Algılarının Karşılaştırılması.
Business and Economics Research Journal, 10(1), 219-231.
Stutzer, K. (2019). Generational Differences and Multigenerational
Teamwork. Critical Care Nurse, 39(1), 78-81.
123
Süral Özer, P., Eriş, E. D. ve Timurcanday Özmen, Ö. N. (2013).
Kuşakların Farklılaşan İş Değerlerine İlişkin Emik Bir
Araştırma. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 38,
123-142.
Şenturan, Ş., Köse, A., Dertli, E. M., Başak, S. ve Şentürk, N. (2016).
X ve Y Kuşağı Yöneticilerinin İş Değerleri Algısı ve
Farklılıkları Üzerine İnceleme. Business and Economics
Research Journal, 7(3), 171-182.
Taş, H. Y. ve Kaçar, S. (2019). X, Y ve Z Kuşağı Çalışanlarının
Yönetim Tarzları ve Bir İşletme Örneği. Uluslararası Toplum
Araştırmaları Dergisi, 11(18), 643-675.
Taşlıyan, M., Eyitmiş, A. ve Günduğdu, E. (2015). Y Kuşağı İş
Yaşamından Ne Bekliyor. Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 4(2),
19-32.
The Council of Economic Advisers, (2014). 15 Economic Facts About
Millennials. https://obamawhitehouse.archives.gov/sites/default
/files/docs/millennials_report.pdf (Erişim Tarihi: 24.12.2019).
Thompson, A. (2019). Gen Z: Smart, Curious and with Money to
Burn. Candy Industry, April, 16.
Tuncer, M. U. (2016). Ağ Toplumunun Çocukları: Z Kuşağının
Kişilerarası İletişim Becerilerinin Çok Boyutlu Analizi. Atatürk
İletişim Dergisi, 10, 33-45.
Turak Kaplan, B. ve Çarıkçı, İ. H. (2018). İş Dünyasında
Jenerasyonlar: X, Y ve Z Jenerasyonları Üzerine Kavramsal Bir
124 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
İnceleme. Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi, 4(1),
25-32.
Türk Dil Kurumu (TDK), (2020). http://tdk.gov.tr/
Ware, C. V. (2013). Generation X and Generation Y in The
Workplace: A Study Comparing Work Values of Generation X
and Generation Y. Dissertation Publishing, ProQuest.
Weeks, K. P. ve Schaffert, C. (2019). Generational Differences in
Definitions of Meaningful Work: A Mixed Methods Study.
Journal of Business Ethics, 156(4), 1045-1061.
Wiedmer, T. (2015). Generations Do Differ: Best Practices in Leading
Traditionalists, Boomers, and Generations X, Y, and Z. Delta
Kappa Gamma Bulletin, 51-58.
Yalçın, O., Sökmen, A. B. ve Kulak, H. (2013). Kuşakların Temel
Özellikleri ve Hava Harp Okulu Uygulamaları. Yakın Dönem
Türkiye Araştırmaları, 12(24), 133-179.
Yüksekbilgili, Z. (2013). Türk Tipi Y Kuşağı. Elektronik Sosyal
Bilimler Dergisi, 12(45), 342-353.
125
BÖLÜM 6
ETİK LİDERLİKLE İLGİLİ ULUSAL TEZ VERİ TABANINDA YAYIMLANAN LİSANSÜSTÜ TEZLERİN BİBLİYOMETRİK
ANALİZİ1
Dr. Ahmet GÜMÜŞ2
1 Bu çalışma 4-6 Ekim 2019 tarihinde Uluslararası Ankara Bilimsel Araştırmalar Kongresi’nde sözlü olarak sunulan bildirinin genişletilmiş halidir. 2 İstanbul Aydın Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İşletme, Ankara, Türkiye, [email protected]
126 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
127
GİRİŞ
Liderlik, örgütlerin belirlediği hedeflere ulaşması için çalışanlara yol
gösteren bir modeldir (Kanungo ve Mendonca, 2012: 843).
Çalışanların beklentileri dikkate alındığında liderlik örgüt için yararlı
bir modeldir (Onea ve Tatarusanu, 2012: 750). Buna ek olarak liderlik,
örgütsel verimliliğin artışında üst düzey yöneticilerin kullanabileceği
etkili bir modeldir (Heimann, Ingold ve Kleinmann, 2019: 1). Liderler,
örgütlerin etik değerlerini belirlemekle birlikte bu yöndeki liderlik de
etik davranışların teşvik edilmesinde ve kişilerarası çatışmaların
azaltılmasında etkilidir (Mayer vd., 2012: 167). Sosyal güç kullanım
aracı olarak da bilinen liderliğin temelinde ahlaki çaba vardır
(Thompson, 2004: 28). Etik liderlik, yeni liderlik teorileri ve
yaklaşımları arasında son zamanlarda giderek daha fazla tartışılmaya
başlanan bir liderlik yaklaşımıdır (Tutar, Altınöz ve Çakıroğlu, 2011:
1380). Daha iyi etik kararlar verebilme, çalışanlar arasında sosyal yanlı
davranış, daha yüksek çalışan memnuniyeti, motivasyon ve bağlılık
gibi birçok olumlu sonuçları olan bir liderlik modelidir (Katsos ve Fort,
2016: 464). Yöneticilerin sahip olduğu etik liderlik özelliklerinin
çalışanlar ve örgütsel davranış üzerindeki olumlu etkisinden dolayı
önemli olduğu belirtilmektedir (Özbağ, 2016: 235). Diğer yandan etik
liderlik, örgütlerde etik dışı davranışların ortaya çıkma durumlarını
azaltması sebebiyle hem uygulayıcılar hem de akademisyenlerin ilgi
gösterdiği konulardan biridir (Walumbwa, Hartnell ve Misati, 2017:
14). Etik liderlik, yönetimin etkin ve proaktif bir şekilde hedeflere
ulaşabilmesinde yararlıdır.
128 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Etik liderlik, izleyenlerin liderlerine bakış açısına göre değerlendirilen
bir liderlik stilidir (Stouten, Van Dijke ve De Cremer, 2012: 4). Buna
göre sosyal öğrenme çerçevesinde, etik liderlikte izleyenlerin
liderlerinin etik davranışlarını benimsediği sürece onlardan
etkilenmeleri beklenebilir (Brown, Treviño ve Harrison, 2005: 119).
Küreselleşmenin etkisiyle toplumlarda demokratik uygulamaların
artması; etik liderlik, etik davranışlar ve kurumsal sosyal sorumluluk
gibi kavramlar konusunda işletmelerde hassasiyetin oluşumuna yol
açmıştır (Aslan ve Şendoğdu, 2012: 693). Örgütlerde birtakım
skandallarla görülen etik dışı davranışların artması üzerine etik liderlik
kavramı ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda bu kavram, örgütteki etik
standartların kurulması ve yürütülmesi yönünden liderin rolünün
önemli olduğunu vurgular (Stouten vd., 2013: 680). Bu doğrultuda etik
liderden örgütsel değerlere farkındalık yaratma, kişilere yetki ve
sorumluluk verme, katılımcı ve demokratik yönetimi benimseme,
dürüst ve güvenilir olma, izleyenlerine adil ve eşit mesafeli davranma
gibi olumlu birtakım özelliklere sahip davranışlar göstermesi
beklenebilir (Tutar, Altınöz ve Çakıroğlu, 2011: 1380). Bu liderlik
stilinin çalışanların olumlu iş davranışları gösterebilmesinde etkili
olduğu söylenebilir.
Bu çalışmada etik liderlikle ilgili yapılan lisansüstü tezlerin
bibliyometrik analizinin incelenmesi amaçlanmıştır. Etik liderliğin
etikle ilgili birtakım kurumsal stratejilerinin geliştirilmesi, izleyenlerine
adil ve eşit mesafeli olması, tutum ve davranışlarında güvenilir ve
dürüst olması gibi olumlu birtakım davranışlarla izleyenlerini örnek
129
olarak etkilemesi bakımından örgütsel verimliliğin artmasında önemli
olduğu literatürde belirtilmiştir. Buradan hareketle bu çalışmanın hem
etkili ve verimli bir örgüt yönetimi için etik liderliğin önemli bir kavram
olduğu noktasında farkındalık yaratmak hem de konunun bibliyometrik
fotoğrafının çekilmesi açısından literatüre katkı sunmak bakımından
önemli olduğu söylenebilir.
LİTERATÜR
Küresel şirketlerin üst düzey yöneticilerinin yol açtığı ahlaki skandallar
sebebiyle etik liderlikle ilgili araştırmaların arttığı gözlenmiş olmakla
birlikte konu, işletme liderlerinin sahip olabileceği önemli özelliklerden
biri olmuştur (Yukl vd., 2013: 38; Shin vd., 2015: 43). Bu sebeple
günümüzde şeffaf bir yönetim bakış açısı oluşturma amacıyla kurumsal
sosyal sorumluluk örgütler için daha önemli bir olgu hâline gelmiştir
(Demirtaş ve Akdoğan, 2015: 59). Buradan hareketle ahlaki olarak
karmaşık çevrelerle karşı karşıya kalan örgütler; yöneticileri, çalışanları
ve paydaşları üzerinde hedeflenen amaçları gerçekleştirmek için
onların başarılı olmalarını özendirmektedir (Hannah, Avolio ve
Walumbwa, 2011: 555). Bununla birlikte liderler, üyelerini örgütün
hedeflerini gerçekleştirmek üzere yöneltirler (Haq, 2011: 2792). Bir
bakıma liderler, çalışanlarına etik rehber olma yönünde hizmet ederler
(Brown, Treviño ve Harrison, 2005: 117). Yani gerçek bir lider;
kurallara uyan, çalıştığı örgüt için en iyisini yapmaya çalışan, dürüst ve
şeffaf bir örgüt yönetimi anlayışı oluşturmaya çalışan bir lider olmalıdır
(Yılmaz, 2010: 3949). Diğer bir ifadeyle liderler, çalışanlarının
stratejiler, promosyonlar, örgüt kaynakları gibi iş çıktılarının
130 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
kontrolünü belirlemede etkilidir (Brown ve Mitchell, 2010: 583).
Liderlik, örgütün iç ve dış çevresiyle olan ilişkilerinin geliştirebilmesi
için etkili bir araçtır.
Yöneticilerin sahip olduğu liderlik özelliklerine ek olarak birtakım
ahlaki değerler iş çevresi için önemlidir (Demirtaş ve Akdoğan, 2015:
59). Etik liderlik literatürü, öncelikle etik liderlerin takipçilerinin ahlaki
yargısını ve davranışını etkileyebilme yönüyle ilgilenmiştir (Van Gils
vd., 2015: 190). Etik liderlik; liderlerin etkinliğini, çalışanların iş
tatminini ve yönetimde görülen aksaklıkları bildirme isteğini belirleyen
bir liderlik modelidir (Brown, Treviño ve Harrison, 2005: 117). Bu
çerçevede bu modelin, çalışanların mevcut iş yükünü ve kötü çalışma
koşullarını iyileştirebilme yeteneklerinin olduğu söylenmektedir
(Stouten vd., 2010: 17). Buna ek olarak iş ahlakının öneminin örgütler
tarafından anlaşılması ile etik liderliğin bu doğrultuda çalışanların iş
yapma şekillerini etkileyip örgüt performansına olumlu etkileri olduğu
belirtilmektedir (Yang, 2014: 513). Etik liderliğin, örgüt ikliminde
çalışanların yaşam kalitesini etkileyen faktörlerin iyileştirilmesinde
yararlı olduğu düşünülebilir.
Etik liderlikle ilgili literatürde aşağıdaki tanımlar yapılmıştır:
• Etik liderlik, kişisel eylemler ve kişilerarası ilişkiler vasıtasıyla
normatif olarak uygun davranışın gösterilmesi ve bu tür
davranışların iletişim ve karar verme yollarıyla takipçilere
tanıtılmasıdır (Brown, Treviño ve Harrison, 2005: 120).
131
• Bu liderlik modeli, kişisel eylemler ve kişilerarası ilişkiler
yoluyla meydana gelen davranış şekilleri olarak tanımlanır
(Yang, 2014: 514).
• Etik liderlik, bireylerin davranışlarının ahlaki açıdan uygun
görülen yönlerini, karar verme ve başkalarıyla ilişkiler
geliştirilmesini içeren bir liderlik stilidir (Lawton ve Páez, 2015:
641).
Etik liderliğin temelleri Sosyal Öğrenme Teorisi’ne dayanmaktadır.
Örgütsel davranışın teorik temeli olarak Sosyal Öğrenme Teorisine
göre etik liderler, iş ortamında çalışanlarına adil ve onlara değer veren
bir liderlik modeliyle hareket ederler. Ayrıca örgütsel davranışın
karşılıklı etkileşim, örgütsel katılımcılık ve çevrenin farkında olarak
anlaşılabileceğini belirtmektedir (Davis ve Luthans, 1980: 288; Stouten
vd., 2010: 20). Bu açıdan bakıldığında bu teori, bireylerin feyz aldıkları
rol modelleri neden kendilerine rehber olarak görmek istediğini ve bu
role ilişkin modelin nasıl etik liderliğe bağlı olduğunu açıklamada
yardımcı olur (Brown ve Treviño, 2014: 588). Bir bakıma kuram,
liderlerin izleyenleri tarafından etik lider olarak kabul edilmeleri için
çekici ve güvenilir kişilik özelliklerine sahip olması gerektiğini savunur
(Brown ve Treviño, 2006: 597). Bu kuram, etik liderlik modelinin ve
liderlerin davranışlarının temelini oluşturmaktadır.
Etik liderlik; dürüstlük, güvenirlik ve adil olma gibi kişisel özellikleri
içermekle birlikte bu liderlik modelinin dönüştürücü liderlik, otantik
liderlik ve manevi liderlik gibi üç tip liderlik stili arasında en baskın
özellikleri taşıdığına inanılmaktadır (Naiyananont ve Smuthranond,
132 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
2017: 346). Diğer taraftan etik liderler, çalışanlarını çeşitli şekillerde
etkileyebilmektedir. Birincisi etik liderler, etik davranışların çalışanlar
tarafından sergilenebilmesi için bir rol model olmakta ve etik kuralların
benimsenebilmesi için örgütlerde etik standartların sorumluları
olmaktadır. İkincisi izleyici ilişkilerinin kalitesine bağlı olarak
izleyiciler, liderin davranışlarına tepki verir. Üçüncüsü etik liderler
izleyicilerinin örgütsel bağlılıklarını artırır. Ayrıca etik liderliğin, insan
uyumu, sorumluluk ve sürdürülebilir uyum ve ölçülü olma uyumu
olmak üzere üç tip normatif göstergesi vardır (Van Gils vd., 2015: 192).
Bir bakıma etik liderlerin, çalışanların iş uyumu sağlamalarında ve
bağlılıklarını artırmada yol gösterici bir rolü vardır.
YÖNTEM
Bu araştırmada nitel araştırma yönteminden, veri toplamak için de
bibliyometrik analizden yararlanılmıştır. İlk etapta etik liderlikle ilgili
lisansüstü tezlere ulusal tez merkezinin veri tabanı üzerinden ulaşılmış,
daha sonra da ulaşılan tezler için on parametre çerçevesinde excel
tablosu oluşturulmuştur. Son on dört yıla ilişkin yayımlanan yüksek
lisans ve doktora tezlerinin SPSS istatistiki paket programı aracılığıyla
frekans ve yüzde dağılımları yapılarak bibliyometrik bulgulara
ulaşılmıştır.
Bu çalışmada etik liderlikle ilgili ulusal tez veri tabanında yer alan
lisansüstü tezlerin bibliyometrik analizinin yapılması amaçlanmıştır.
Değişen yönetim paradigması gerçeğinden ve yöneticilerin etik, şeffaf,
dürüst bir yönetim sergilemesi gerektiği gerçeğinden hareketle etik
133
liderlik, günümüz örgütlerinin göz önüne alması gereken bir liderlik
modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede bu çalışmada etik
liderliğin örgütlerin adil bir yönetim kapasitesine olumlu etkilerinden
hareketle ulusal tez veri tabanındaki lisansüstü tezler seçilmiştir.
Böylece çalışmanın söz konusu tezlerle ilgili ortaya çıkacak
bibliyometrik verilerdeki bulgular doğrultusunda araştırmacılara
faydalı olabileceği ve literatüre katkı sunabileceği düşünülmektedir.
BULGULAR
Burada araştırmada yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular yer
almakta olup bu bulgular aşağıdaki tablolarda gösterilmiştir:
Tablo 1. Lisansüstü Tezlerin Yapıldıkları Yıllar Yıllar Sıklığı Yüzdesi 2006 1 1,1 2007 1 1,1 2008 2 2,1 2009 6 6,4 2010 5 5,3 2011 5 5,3 2012 4 4,3 2013 5 5,3 2014 12 12,8 2015 16 17,0 2016 13 13,8 2017 11 11,7 2018 5 5,3 2019 8 8,5 Toplam 94 100
Tablo’da görüldüğü üzere etik liderlikle ilgili lisansüstü tezlerin en çok
2015 yılında (16 adet; %17) birinci, 2016 yılında (13 adet; %13,8)
134 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
ikinci, 2014 yılında ise üçüncü sırada (12 adet; %12,8) olduğu
saptanmıştır. Tablo 2’de etik liderlikle ilgili yapılan lisansüstü tezlerin
türleri yer almaktadır:
Tablo 2. Lisansüstü Tezlerin Türü Lisansüstü Tezlerin Türü Sıklığı Yüzdesi Doktora tezi 17 18,1 Yüksek lisans tezi 77 81,9 Toplam 94 100
Lisansüstü tezler incelendiğinde en çok yüksek lisans tezlerinin birinci
(77 adet; %81,9), doktora tezlerinin ise üçüncü sırada (17 adet; %18,1)
oldukları anlaşılmıştır. Tablo 3’te lisansüstü tezlerin yapıldığı enstitüler
yer almaktadır:
Tablo 3. Lisansüstü Tezlerin Yapıldığı Enstitüler Enstitüler Sıklığı Yüzdesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü 21 22,3 Fen Bilimleri Enstitüsü 1 1,1 Sağlık Bilimleri Enstitüsü 2 2,1 Sosyal Bilimler Enstitüsü 70 74,5 Toplam 94 100
Tablo 3’te görüldüğü üzere, etik liderlikle ilgili tezlerin en çok sosyal
bilimler enstitüsünde birinci (70 adet; %74,5), eğitim bilimleri
enstitüsünde ikinci (21 adet; %22,3), sağlık bilimleri enstitüsünde ise
üçüncü (2 adet; %2,1) sırada olduğu anlaşılmıştır. Tablo 4’te lisansüstü
tez yazarlarının cinsiyeti sunulmuştur:
135
Tablo 4. Lisansüstü Tezleri Yapan Yazarların Cinsiyeti Yazarların cinsiyeti Sıklığı Yüzdesi Erkek 56 59,6 Kadın 38 40,4 Toplam 94 100
Lisansüstü tezleri en çok erkek yazarların birinci (56 kişi; %59,6), kadın
yazarlarının ise (38 kişi; %40,4) ikinci sırada yaptıkları tespit edilmiştir.
Tablo 5’te lisansüstü tezleri yöneten tez danışmanlarının unvanları yer
almaktadır:
Tablo 5. Lisansüstü Tezleri Yöneten Danışmanların Unvanları Unvanlar Sıklığı Yüzdesi Doç. Dr. 26 27,7 Dr. 1 1,1 Dr. Öğr. Üyesi 1 1,1 Prof. Dr. 25 26,6 Yrd. Doç. Dr. 41 43,6 Toplam 94 100
Tablo’da görüldüğü üzere tez danışmanlarının en çok Yrd. Doç. Dr.
unvanında birinci (41 kişi; %43,6), Doç. Dr. unvanında olanların
ikinci (26 kişi; %27,7), Prof. Dr. unvanında olanların ise üçüncü sırada
(25 kişi; %26,6) olduğu saptanmıştır. Tablo 6’da lisansüstü tezlerin
anabilim dalları gösterilmiştir:
136 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Tablo 6. Lisansüstü Tezlerin Anabilim Dalları Anabilim Dalları Sıklığı Yüzdesi Eğitim Bilimleri 42 44,7 Eğitim Yönetimi 1 1,1 Eğitim Yönetimi ve Denetimi 2 2,1 Eğitim Yönetimi ve Planlaması 1 1,1
Eğitim Yönetimi, Teftişi ve Planlaması 1 1,1
Hemşirelik 1 1,1 İktisat 1 1,1 İlköğretim 1 1,1 İşletme 30 31,9 İşletme Yönetimi 3 3,2 Kamu Yönetimi 1 1,1 Sağlık Yönetimi 1 1,1 Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 1 1,1
Spor Yöneticiliği 1 1,1 Strateji 1 1,1 Turizm İşletmeciliği 2 2,1 Toplam 94 100
Lisansüstü tezlerin anabilim dalları içinde en çok eğitim bilimleri
anabilim dalının (42 adet; %44,7) birinci, işletme anabilim dalının
ikinci (30 adet; %31,9), eğitim yönetimi ve denetimi ile turizm
işletmeciliği anabilim dallarının ise üçüncü sırada (2 adet; %2,1)
oldukları tespit edilmiştir. Tablo 7’de etik liderlikle ilgili tezlerin
konuları yer almaktadır:
137
Tablo 7. Lisansüstü Tezlerin İlişkili Olduğu Konular Konular Sıklığı Yüzdesi Algılar 1 1,1 Bireysel yaratıcılık 1 1,1 Bulunmamakta 13 13,8 Demografik değişkenler 1 1,1 Etik 1 1,1 Etik iklim 9 9,6 Etik sorumluluklar 1 1,1 Güçlendirme 1 1,1 İş tatmini 5 5,3 İşgören performansı 1 1,1 İşyeri sapkın davranışları 1 1,1 Mesleki tükenmişlik 1 1,1 Motivasyon 2 2,1 Nepotizm 1 1,1 Öğretmen görüşleri 1 1,1 Örgüt kültürü 1 1,1 Örgüt sağlığı 1 1,1 Örgütsel adalet 16 17,0 Örgütsel bağlılık 14 14,9 Örgütsel çatışma 1 1,1 Örgütsel güven 4 4,3 Örgütsel özdeşleşme 1 1,1 Örgütsel performans 2 2,1 Örgütsel sessizlik 2 2,1 Örgütsel sinizm 2 2,1 Örgütsel vatandaşlık 2 2,1 Öz yeterlilik 1 1,1 Pozitif psikolojik sermaye 2 2,1 Sosyal adalet 2 2,1 Tükenmişlik 1 1,1 Yaratıcı iklim 1 1,1 Yolsuzluk 1 1,1 Toplam 94 100
Tablo’da görüldüğü üzere etik liderlikle ilgili yapılan lisansüstü tezlerin
en çok örgütsel adalet konusuyla birinci (16 adet; %17), örgütsel
bağlılıkla ikinci (14 adet; %14,9), diğer konularla ilişkisi
bulunmayanların (sadece etik liderlik konusu üzerine yapılanlar) ise
üçüncü sırada (13 adet; %13,8) olduğu anlaşılmıştır. Tablo 8’de etik
liderlikle ilgili yapılan tezlerin örneklemi bulunmaktadır:
138 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Tablo 8. Lisansüstü Tezlerin Örneklemi Örneklemi Sıklığı Yüzdesi Ankara'da bulunan bir üniversite 1 1,1 Ankara'da bulunan üretim işletmeleri 1 1,1 Antalya'da 5 yıldızlı bir otel işletmesi 1 1,1 Bilişim sektöründe bulunan işletmeler 1 1,1 Bulunmamakta 1 1,1 Çeşitli sektörlerde bulunan işletmeler 9 9,6 Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 1 1,1 İletişim sektöründe bulunan bir işletme 3 3,2 İlköğretim okulları, mesleki ve genel liseler 1 1,1 İstanbul'da bulunan bir özel sektör işletmesi 1 1,1 İstanbul'da bulunan kamu ve özel sektör işletmeleri 1 1,1
İstanbul'da bulunan mevduat bankaları 1 1,1 İstanbul'da özel hastanelerde bulunan çalışanlar 1 1,1
İzmir Adnan Menderes Havalimanı 1 1,1 İzmir'de bulunan özel bir banka 1 1,1 Kamu bankaları 1 1,1 Kamu bankası 1 1,1 Kamu kurumları 3 3,2 Kamu kurumu 1 1,1 Kocaeli Üniversitesi 1 1,1 Lojistik işletmeleri 1 1,1 Lojistik sektöründe bulunan bir işletme 1 1,1 Malezya'da bulunan çeşitli sektörler 1 1,1 MEB bağlı ilköğretim okulları 1 1,1 MEB bağlı anaokulu, ilköğretim, mesleki ve genel liseler 1 1,1
MEB bağlı Genel ve Mesleki Liseler 3 3,2 MEB bağlı ilköğretim okulları 32 34,0 MEB bağlı ilköğretim okulları ve genel liseler 1 1,1
MEB bağlı ilköğretim okulları, mesleki ve genel liseler 11 11,7
MEB bağlı ilköğretim, mesleki ve genel liseler 3 3,2
MEB bağlı Liseler 1 1,1 MEB bağlı mesleki ve genel liseler 2 2,1 MEB bağlı orta okullar 1 1,1 Otel işletmesi 1 1,1 Tekstil sektöründe bulunan bir işletme 1 1,1 Türkiye'deki beş yıldızlı oteller 1 1,1 Toplam 94 100
139
Etik liderlikle ilgili yapılan lisansüstü tezlerin en çok MEB bağlı
ilköğretim okullarında birinci (32 adet; %34), MEB bağlı ilköğretim,
mesleki ve genel lisedeki okulların ikinci (11 adet; %11,7), çeşitli
sektörlerde bulunan işletmelerin ise üçüncü sırada (9 adet; %9,6)
oldukları saptanmıştır. Tablo 9’da lisansüstü tezlerin uygulandığı
meslek dalları sunulmuştur:
Tablo 9. Lisansüstü Tezlerin Uygulandığı Meslek Adları Meslek adı Sıklığı Yüzdesi Banka çalışanları 4 4,3 Bilişim sektörü çalışanları 1 1,1 Bulunmamakta 1 1,1 Çeşitli sektörlerde bulunan yöneticiler ve çalışanlar 8 8,5
Hastane çalışanları 2 2,1 Havacılık sektörü çalışanları 1 1,1 İletişim sektöründe bulunan bir işletmenin çalışanları 3 3,2
Kamu kurumu çalışanları 7 7,4 Kamu ve özel sektör çalışanları 1 1,1 Okul yöneticileri ve Öğretmenler 1 1,1 Okul Yöneticileri ve Öğretmenler 9 9,6 Otel işletmesi çalışanları 3 3,2 Öğretmenler 47 50,0 Özel sektör çalışanları 3 3,2 Özel şirket çalışanları 2 2,1 Tekstil işletmesi çalışanları 1 1,1 Toplam 94 100,0
Buna göre etik liderlikle ilgili yapılan tezlerin uygulama alanlarında en
çok öğretmenlik mesleğinin birinci (47 kişi; %50), okul yöneticileri ve
öğretmenlerin ikinci (9 kişi; %9,6), çeşitli sektörlerde bulunan yönetici
ve çalışanları ise üçüncü sırada (8 kişi; %8,5) oldukları tespit edilmiştir.
Tablo 10’da lisansüstü tezlerin yapıldığı üniversiteler gösterilmiştir:
140 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Tablo 10. Lisansüstü Tezlerin Yapıldığı Üniversiteler Üniversiteler Sıklığı Yüzdesi Abant İzzet Baysal Üniversitesi 1 1,1 Afyon Kocatepe Üniversitesi 2 2,1 Akdeniz Üniversitesi 2 2,1 Atatürk Üniversitesi 1 1,1 Bahçeşehir Üniversitesi 11 11,7 Beykent Üniversitesi 2 2,1 Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi 1 1,1
Dokuz Eylül Üniversitesi 2 2,1 Ege Üniversitesi 1 1,1 Erciyes Üniversitesi 1 1,1 Fırat Üniversitesi 1 1,1 Gazi Üniversitesi 6 6,4 Gaziantep Üniversitesi 9 9,6 Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü 4 4,3 Hacettepe Üniversitesi 1 1,1 Haliç Üniversitesi 1 1,1 Harran Üniversitesi 2 2,1 İnönü Üniversitesi 1 1,1 İstanbul Arel Üniversitesi 2 2,1 İstanbul Gelişim Üniversitesi 1 1,1 İstanbul Üniversitesi 3 3,2 Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi 1 1,1
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi 1 1,1
Kocaeli Üniversitesi 2 2,1 Maltepe Üniversitesi 4 4,3 Marmara Üniversitesi 4 4,3 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi 1 1,1 Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi 2 2,1
Okan Üniversitesi 2 2,1 Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi 1 1,1 Sakarya Üniversitesi 2 2,1 Selçuk Üniversitesi 9 9,6 Süleyman Demirel Üniversitesi 1 1,1 Toros Üniversitesi 1 1,1 Uşak Üniversitesi 3 3,2 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi 2 2,1 Yeditepe Üniversitesi 3 3,2 Toplam 94 100
141
Tablo’da görüldüğü üzere lisansüstü tezlerin en çok Bahçeşehir
Üniversitesinde birinci (11 adet; %11,7), Gaziantep ile Selçuk
Üniversitesinde ikinci (9 adet; %9,6), Gazi Üniversitesinde üçüncü
sırada (6 adet; 6,4) yapıldıkları anlaşılmıştır.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Liderlik günümüz örgütlerinin verimliliği ile hedeflerine ulaşmasında
etkili bir yoldur. Bununla birlikte etik liderlik bir yöneticinin yetki
alanında vereceği kararlarda etik ilkelere uyup uymadığı ve emri
altındaki çalışanlarına karşı adil, dürüst ve ilkeli davranıp davranmadığı
hususunda gereklilikleri içeren bir liderlik modelidir. Bu liderlik
modelinde liderlerde başkalarına örnek olan, algılar ile değerleri
önemseyen, sürekli değişimi destekleyen, personel istihdamında etik
politikalarla hareket eden, altındaki çalışanlarına sorumluluk veren
birtakım özellikler bulunmaktadır. Bir anlamda etik liderliğin
çalışanların bağlılıklarını artırma, motivasyon ve performanslarını
artırarak etkin bir şekilde kendilerini işe adapte edebilmede faydalı
olduğu literatürde belirtilmektedir. Bu yönüyle bu liderlik stilinin
yöneticilerin örgüt içinde çıkması muhtemel etik sorunları henüz
oluşmadan proaktif bir şekilde çözebilmesi ile çalışanların yönetime
katılımında faydalı olabileceği de belirtilmektedir.
Bu çalışmada 2006-2019 yılları arasındaki etik liderlik konusunda
yapılan lisansüstü tezlerin bibliyometrik analizi incelenmiştir. On
parametre çerçevesinde son on dört yıla ilişkin yayımlanan 94 adet
yüksek lisans ve doktora tezlerinin, SPSS istatistiki paket programı
aracılığıyla frekans ve yüzde dağılımları yapılarak, bibliyometrik
142 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
bulgulara ulaşılmıştır. Buna göre etik liderlikle ilgili lisansüstü
tezlerinin en çok 2015 yılında, erkek yazarlarca, Türkçe dilinde,
örgütsel adalet konusuyla ilişkili olarak yapıldığı saptanmıştır. Buna
ilave olarak, Yrd. Doç Dr. unvanındaki tez danışmanlarının en fazla
lisansüstü tezi yönettiği; üniversite, enstitü, anabilim dalı ve bilim
dalları incelendiğinde, en fazla Bahçeşehir Üniversitesinde, sosyal
bilimler enstitüsünde, eğitim bilimleri anabilim dalı ile eğitim yönetimi
ve denetimi bilim dalında tezlerin yoğunlaştığı anlaşılmıştır. Buna ek
olarak kavramın etik iklim, iş tatmini ve örgütsel güven konularıyla
ilişkilendirildiği anlaşılmıştır. Örneklem olarak ise, en fazla MEB
ilköğretim okullarında ve öğretmenlik mesleği üzerinde tezlerin
uygulama alanı bulduğu saptanmıştır.
Bu çalışmanın, hem değişen paradigma anlayışı perspektifinde
yöneticilerin etik liderlik davranışları benimsemesi yönünden örgütsel
farkındalığa hem de etik liderlikle ilgili araştırmacıların yapacak
eğitimciler, araştırmacılar ve literatüre fayda sunabileceği
düşünülmektedir.
Konuyla ilgili bundan sonra araştırma yapacak araştırmacılara,
araştırmacıların PreQuest tez veritabanı üzerinden etik liderlikle ilgili
yapılmış uluslararası tezleri incelemeleri önerilebilir. Buna ek olarak
farklı örneklem ve meslek dallarında örgütsel sinizm, örgütsel
performans, örgütsel vatandaşlık, pozitif psikolojik sermaye gibi az
çalışılan kavramlarla ilişkili çalışmaları literatüre katkı sunabilmeleri
açısından faydalı olabilecektir.
143
KAYNAKÇA
Aslan, Ş. & Şendoğdu, A. (2012). The mediating role of corporate
social responsibility in ethical leader's effect on corporate ethical
values and behavior. Procedia-Social and Behavioral
Sciences, 58, 693-702.
Brown, M. E. & Mitchell, M. S. (2010). Ethical and unethical
leadership: Exploring new avenues for future research. Business
Ethics Quarterly, 20 (4), 583-616.
Brown, M. E. & Treviño, L. K. (2014). Do role models matter? An
investigation of role modeling as an antecedent of perceived
ethical leadership. Journal of Business Ethics, 122 (4), 587-598.
Brown, M. E., Treviño, L. K. & Harrison, D. A. (2005). Ethical
leadership: A social learning perspective for construct
development and testing. Organizational Behavior and Human
Decision Processes, 97 (2), 117-134.
Brown, M. E. & Treviño, L. K. (2006). Ethical leadership: A review
and future directions. The Leadership Quarterly, 17 (6), 595-616.
Davis, T. R. & Luthans, F. (1980). A social learning approach to
organizational behavior. Academy of Management Review, 5 (2),
281-290.
Demirtaş, O. & Akdoğan, A. A. (2015). The effect of ethical leadership
behavior on ethical climate, turnover intention, and affective
commitment. Journal of Business Ethics, 130 (1), 59-67.
Hannah, S. T., Avolio, B. J. & Walumbwa, F. O. (2011). Relationships
between authentic leadership, moral courage, and ethical and pro-
social behaviors. Business Ethics Quarterly, 21 (4), 555-578.
144 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Haq, S. (2011). Ethics and leadership skills in the public
service. Procedia-Social and Behavioral Sciences, 15, 2792-
2796.
Heimann, A. L., Ingold, P. V. & Kleinmann, M. (2019). Tell us about
your leadership style: A structured interview approach for
assessing leadership behavior constructs. The Leadership
Quarterly, 1-18.
Kanungo, N. R. & Mendonca, M. (2012). Leadership, Ethics of. in R.
Chadwick (Ed), Encyclopedia of Applied Ethics (Second
Edition), Academic Press, ABD, 843-857.
Katsos, J. E. & Fort, T. L. (2016). Leadership in the promotion of peace:
Interviews with the 2015 Business for Peace honorees. Business
Horizons, 59 (5), 463-470.
Lawton, A. & Páez, I. (2015). Developing a framework for ethical
leadership. Journal of Business Ethics, 130 (3), 639-649.
Mayer, D. M., Aquino, K., Greenbaum, R. L. & Kuenzi, M. (2012).
Who displays ethical leadership, and why does it matter? An
examination of antecedents and consequences of ethical
leadership. Academy of Management Journal, 55 (1), 151-171.
Naiyananont, P. & Smuthranond, T. (2017). Relationships between
ethical climate, political behavior, ethical leadership, and job
satisfaction of operational officers in a wholesale company,
Bangkok Metropolitan region. Kasetsart Journal of Social
Sciences, 38 (3), 345-351.
Onea, A. N. & Tatarusanu, M. (2012). Cultural specificity and
leadership. Procedia Economics and Finance, 3, 746-751.
145
Özbağ, G. K. (2016). The role of personality in leadership: five factor
personality traits and ethical leadership. Procedia-Social and
Behavioral Sciences, 235, 235-242.
Shin, Y., Sung, S. Y., Choi, J. N. & Kim, M. S. (2015). Top
management ethical leadership and firm performance: Mediating
role of ethical and procedural justice climate. Journal of Business
Ethics, 129 (1), 43-57
Stouten, J., Baillien, E., Van den Broeck, A., Camps, J., De Witte, H.
& Euwema, M. (2010). Discouraging bullying: The role of ethical
leadership and its effects on the work environment. Journal of
Business Ethics, 95 (1), 17-27.
Stouten, J., Van Dijke, M. & De Cremer, D. (2012). Ethical leadership
An Overview and Future Perspectives, Journal of Personnel
Psychology, 11 (1), 1-6.
Stouten, J., Van Dijke, M., Mayer, D. M., De Cremer, D. & Euwema,
M. C. (2013). Can a leader be seen as too ethical? The curvilinear
effects of ethical leadership. The Leadership Quarterly, 24 (5),
680-695.
Thompson, L. J. (2004). Moral leadership in a postmodern
world. Journal of Leadership & Organizational Studies, 11 (1),
27-37.
Tutar, H., Altınöz, M. & Çakıroğlu, D. (2011). Is ethical leadership and
strategic leadership a dilemma? A descriptive survey. Procedia-
Social and Behavioral Sciences, 24, 1378-1388.
Van Gils, S., Van Quaquebeke, N., Van Knippenberg, D., Van Dijke,
M. & De Cremer, D. (2015). Ethical leadership and follower
146 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
organizational deviance: The moderating role of follower moral
attentiveness. The Leadership Quarterly, 26 (2), 190-203.
Walumbwa, F. O., Hartnell, C. A. & Misati, E. (2017). Does ethical
leadership enhance group learning behavior? Examining the
mediating influence of group ethical conduct, justice climate, and
peer justice. Journal of Business Research, 72, 14-23.
Yang, C. (2014). Does ethical leadership lead to happy workers? A
study on the impact of ethical leadership, subjective well-being,
and life happiness in the Chinese culture. Journal of Business
Ethics, 123 (3), 513-525.
Yılmaz, E. (2010). The analysis of organizational creativity in schools
regarding principals’ ethical leadership characteristics. Procedia-
Social and Behavioral Sciences, 2 (2), 3949-3953.
Yukl, G., Mahsud, R., Hassan, S. & Prussia, G. E. (2013). An improved
measure of ethical leadership. Journal of Leadership &
Organizational Studies, 20 (1), 38-48.
147
BÖLÜM 7
BİR YÖNETİM KAVRAMI OLARAK PERSONEL GÜÇLENDİRME
Öğr. Gör. Dr. İlknur ÇEVİK TEKİN1
1 Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu, İşletme Yönetimi, [email protected]
148 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
149
Her işletme, personel güçlendirmeye ilişkin tanımını,
kendine özgü yaparsa başarıya ulaşır.
Linda Honold
GİRİŞ
Günümüz iş dünyası geleneksel örgüt yapılarından ziyade çalışanların
karar alımına katılabildiği esnek örgütsel yapılarına ihtiyaç
duymaktadır. Gerek örgüt yapılarındaki değişim gerekse müşteri
ihtiyaçlarına hızlı ve zamanında cevap verme ihtiyacının artması
neticesinde çalışanların güçlendirilmesi kaçınılmaz olmuştur.
Örgütlerin güçlendirilmiş çalışanlara sahip olması için yöneticilerin
yapması gerekenler yapısal güçlendirme yaklaşımı ile ilgiliyken,
güçlendirme sürecinde üst yönetimin yaptığı uygulamaların çalışanlar
tarafından nasıl algılandığı ise psikolojik güçlendirme yaklaşımı ile
ilgilidir. Bu bölümde personel güçlendirme ile ilgili yazın
incelemesinin ardından çalışanların güçlendirilmesi için yöneticilere
düşen görevler ve güçlendirmeyi gerekli kılan nedenler irdelenip,
güçlendirme ile ilgili yaklaşımlar ele alındıktan sonra personel
güçlendirme kavramının gelişimini sağlayan yönetsel yaklaşımlar
incelenecektir.
1. PERSONEL GÜÇLENDİRMENİN ORTAYA ÇIKIŞI VE
KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ
Küreselleşen dünyada insan kaynaklarının geliştirilmesi için ortaya
atılan modern yönetim yaklaşımlarının bir zincir olduğunu
varsayarsak, personel güçlendirme bu zincirin önemli bir halkasıdır.
150 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Bu 1986 yılında Bandura güçlendirme için “çalışanların işlerini daha
yetkin yaptıklarını hissetmelerine imkân verme” olarak
tanımlanmıştır. Block’un 1987 yılında yazdığı “The Empowered
Managers” kitabı güçlendirme ile ilgili ilk yayın olsa da günümüzdeki
anlamıyla 1980’lerin sonu ve 1990’lı yıllarda yaygın olarak yönetim
literatürüne girmiş ve söz konusu dönem “güçlendirme çağı’ olarak
ifade edilmiştir (Appelbaum vd., 1999:2; Conger ve Kanungo, 1988:
471). McGregor’un X teorisinde, otoriter ve baskıcı bir yöneticiden
bahsediliyorken Y teorisinde katılımcı ve motivasyonel davranan bir
yönetici modeli bulunmaktadır. Y teorisindeki yönetici modelindeki
yönetici personel güçlendirmenin aktörlerinden olan yöneticiye
benzetilebilir ancak asıl personel güçlendirme kavramını 1930’lu
yıllarda gerçekleştirilen Neo-Klasik yaklaşımı başlatan Hawthorne
araştırmalarında aramak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Esasında
bu kavram, literatürde, 1986 yılında Block tarafından yazılan
“Güçlendirilmiş Yönetici” adlı kitapta yer almış, Conger ve
Kanungo’nun “The Empowerment Process: Integrating Theory and
Practice” (Personel Güçlendirme Süreci: Teori ve Uygulamanın
Entegre Edilmesi) adlı makaleleriyle de geniş ölçekli tartışılmaya
başlanmıştır (Hüseyinoğlu, 2011: 44). 1930’lu yıllarda gerçekleştirilen
Hawthorne Deneyleri, personel güçlendirme ile ilişkili ilk çalışma
olarak kabul edilmektedir. Çalışanların birbirleriyle olan etkileşim ve
iletişiminin verimlilik ile ilişkisi personel güçlendirme kavramının
temelini oluşturmaktadır. Bu çalışma ile çalışanın motivasyonun
ekonomik faktörlerin dışında sosyal faktörlerinde etkilediği ortaya
konulmuştur. Örgütlerde çalışanların motivasyonunu saglamada
151
güçlendirmenin etkisi oldukça fazladır (Cacioppe, 1998: 264).
Çalışan alınan kararların sonuclarından dolayı değil, karar verme
surecine aktif olarak katıldıgı icin guclenir (Linhorst vd., 2002: 425).
Personel guclendirme; yardımlasma, paylasma, yetistirme ve ekip
calısması ile çalışanların karar verme haklarını arttırma ve kisileri
gelistirme surecidir (Yılmazer, 2013:57).
Calısanların yaptıkları isler uzerinde yetkilerinin oldugunu
bilmeleridir (London, 1993:57).
Güçlendirme, yardımlaşma, paylaşma, yetiştirme ve ekip çalışması
yoluyla çalışanların yaptıkları işlerde karar vermeleri, inisiyatif
kullanabilmeleri ve sorumluluk alabilmelerinin sağlanması yoluyla işi
yapanı işin sahibi haline getirmedir (Koçel, 2014: 474).
Güçlendirme, çalışanlara karar alabilme yetkisinin verilmesi ve bu
kararların sonuçlarının sorumluluğunu taşıma bilincine sahip
kılınmalarıdır (Çöl, 2004: 2).
Örgütsel amaçlar ile ilgili bilgilerin çalışanlarla paylaşıldığı, risk alıp
karar vermeleri konusunda çalışanların desteklendiği, yaptıkları işler
ile ilgili yetkinliklerinin artırıldığı, uzmanlaşmalarına katkı sağlayan
kaynakların seferber edildiği bir süreçtir (Fox, 1998: 5).
Güçlendirmenin gerçekleşmesi için yöneticilere düşen bazı görevler
şunlardır (Honold, 1997; Koçel, 2014; Robbins, 1993):
152 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
• Örgüt üyeleri ile paylaşılan bir vizyonun oluşturulması
• Stratejik yönetimin desteğinin alınması
• Örgüt amaçlarının açıkça tanımlanması ve bütün çalışanlarca
bilinmesi
• Örgütsel amaçlara uygun hareket eden takımların
oluşturulması
• Örgütsel denetimin sağlanması için çeşitli stratejilerin
geliştirilmesi
• İşlerin yeniden dizayn edilmesi
• İş zenginleştirme yöntemlerinin yönetimin aşamalarında
kullanılması
• Koçluk ve mentorluk anlayışını geliştirmek
• Kazan-kazan anlayışını geliştirmek
• Çalışanları sürekli eğitmek
• Örgütte güçlendirme kültürü oluşturmak
153
Tablo 1. Personel Güçlendirmede Yönetici Faaliyetleri
Faaliyetler Etki Yeterlilik Anlam Özerklik Yetki devri √ Katılımcı Karar Verme √ Kendi kendine yönetmeyi cesaretlendirme
√ √
İş zenginleştirme √ √ √ Kendi kendini yönetebilen takımlar oluşturma
√ √ √
Doğal bir geri besleme gerektiren görevler oluşturma
√
Aşağıdan yukarıya performans değerleme
√
Resmiyetin azaltılması √ Çalışanı destekleyen kültür yaratılması
√ √ √
Amaç geliştirmeyi cesaretlendirme
√
Çalışanları eğitmek ve yetiştirmek
√
Kaynak: Robbins, 1993 : 683
Tablo 1’de belirtilen dört unsur personel güçlendirmenin psikolojik
boyutunu ifade etmektedir. Psikolojik güçlendirme kısaca
yöneticilerin diğer boyut olan yapısal güçlendirme ile yaptıklarından
çalışanların algıladıklarıdır. Zaman içerisinde, personel güçlendirme
kavramının tek bir boyut ile ifade etmenin yeterli olmadığı anlaşılmış
ve güçlendirme konusundaki yaklaşımlar literatürde yapısal ve
psikolojik güçlendirme olarak ikiye ayrılmıştır.
154 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Örgütlerde güçlendirmeyi gerekli kılan nedenler şunlardır (Koçel,
2014: 411-412, Bowen ve Lawler, 1992: 32-34).
• Örgütlerin müşterilerine daha hızlı, istenilen şekilde, istenilen
yerde, istenilen zamanda cevap verme zorunluluğu
• Günümüzün yönetim anlayışında bilgi ve insanın rekabet
avantajının kaynağı olarak görülmesi
• Örgütsel katılımın örgütlerde artması
• Çalışanların eğitim düzeylerinin artmasından dolayı örgütten
beklentilerinin artması,
• Hiyerarşiye dayanan emir-komuta felsefesinin yerini takım
çalışmasına bırakması
• Bilgi teknolojilerindeki artışın fonksiyonel yönetim kademeleri
ortadan kaldırması
Şekil 1. Personel Güçlendirme Süreci
Kaynak: Robbins, Crino ve Fredendall, 2002:421
155
Sureç (2)’de örgütsel yapı, yerel iş çevresine, güç devrine, kaynak ve
bilgi paylaşımına, eğitime, performans değerlemeye ve yerel yönetim
faaliyetlerine etki etmektedir. Bu durum çalışanları psikolojik
güçlendirmekte Süreç(1) etki, yeterlilik, anlam ve otonomi
sağlamaktadır. Tüm bunların sonunda Sureç (13)’te görüldüğü gibi
guçlendirilmiş davranışlar ve bu davranışların çalışanlara etkileri
(fırsat, destek, bağlılık, güven) bulunmaktadır. Çalışanlara olan
etkilerin sonucu da Süreç (1)’de ki gibi psikolojik güçlendirme
meydana gelmektedir. Sureç (11)’deki bireysel farklılıklar Sureç
(10)’daki algı ve tutumlara etki etmektedir. Bütün çalışanlara aynı
fırsatlar verilmesine rağmen bireysel farklılıklar farklı türde
güçlendirilmiş davranışları ortaya çıkarmaktadır. Sureç (4-9) ilişkide
kişisel farklılıklar Sureç (2)’de belirtilen işletme içi faaliyetleri
etkilemektedir. Neticede tum bu bağlantılar Sureç (13)’deki gibi
guçlendirilmiş çalışan davranışlarını ortaya çıkarmaktadır.
2. PERSONEL GÜÇLENDİRMENİN BOYUTLARI
Bilindiği gibi personel güçlendirmenin iki boyutu bulunmaktadır.
Yapısal güçlendirmeyi Kanter (1977, 1993), psikolojik güçlendirmeyi
ise Spreitzer (1995) geliştirmiştir. Yapısal güçlendirme, personelin
güçlendirilmesi için gerekli olan koşullar ile ilgiliyken, psikolojik
güçlendirme çalışanların söz konusu koşulları nasıl değerlendirdiği ile
ilgilidir. Koşullar sağlanmadan personel güçlendirme ile ilgili algı
oluşmayacağı gibi, personelin psikolojik olarak güçlendirmesini
sağlamayan koşulları sağlamanın yani yapısal güçlendirmenin bir
anlamı olmayacaktır.
156 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
YAPISAL (DAVRANIŞSAL) GÜÇLENDİRME
Güç, Kanter (1993) tarafından çalışma ve çalışma yapma kabiliyeti
olarak tanımlanmıştır. Guçlendirme ise hiyerarşik düzenin sayesinde
çalışan katılımının sağlanması anlamına gelir. Yöneticiler, örgütsel
hedefleri yerine getirmek için çalışanlara bilgi, destek, kaynaklar gibi
yapısal bileşenlere erişim imkânı tanırlar. Yapısal guclendirme,
calısanların örgütlerde karar alımına katılımlarını sınırlayan ve
çalışanları gucsuzleştiren yapısal unsurların duzenlenerek hiyerarşik
olarak bilgi ve guc aktarmadır. Bu sayede sorumluluğun dağıtılması
ile birlikte merkezi yönetimden uzaklaşılmaktadır (Kanter, 1993:
274). Kısacası, üstlerin astlarına yetki, güç, kontrol ve
sorumluluklarını devretmesi ile ilgili süreçtir (Paul vd., 2000: 472).
Bu yaklaşımda üstler astların güçlendirilmesi için gerekli olanları
yapmalıdırlar. Güçlendirmeyi engelleyebilecek faktörleri tespit edip
ortadan kaldırmalıdırlar (Psoinos vd., 2000: 212).
Yapısal Güçlendirmenin Boyutları
Örgütsel katılımın bir turu olarak ifade edilebilen yapısal
güçlendirmede guc, güce sahip olanlardan daha az güce sahip olanlara
yani üstlerden astlara devredilmektedir. Kanter’e gore (1993)
guclendirme “fırsatlar, kaynaklar, destek, bilgi, bicimsel ve bicimsel
olmayan guc”, olmak uzere altı boyuttan olusmaktadır. Yapısal
güçlendirme, personele güçlendirilmesi amacıyla sunulan bilgi, destek,
kaynak ve fırsat düzeyi ile ilgiliyken, psikolojik güçlendirme çalışanın
tüm bu sunulanlardan ne kadar güçlendirildiği ile ilgilidir.
157
Fırsat (Opportunity): Çalışanların bilgi, yetenek, becerilerini
gelistiren ve onların ilerlemelerini saglayan unsurların toplamıdır.
Çalışanların bilgi ve yeteneklerinin artması için fırsatlar
oluşturulmalıdır. Örneğin eğitim ya da çalışanların bilgiye
ulaşmalarını kolaylaştırma onlar için birer fırsattır (Laschinger vd.,
2001).
Bilgi (Information): Çalışanın görevini etkin bir şekilde yerine
getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu bilgiye ulaşabilme derecesidir.
Bilgi işleri gerektiği şekilde yerine getirebilmek için lazım olan
enformasyondur (O’Brien, 2010: 6). Personel guçlendirmenin amaca
ulaşabilmesi için bilgi, örgut içinde paylaşılmalıdır.
Bir örgütte çalışanların sahip olduğu bilgi kaynakları şunlardır (Aydın,
2007 :330):
• Örgüt politikası, kural ve prosedürleri ile ilgili bilgi
• Örgüte ait kurallar ve yönetmelikler
• Konumları, görevleri, yetki ve sorumlulukları ile ilgili bigi
• Örgütsel yapıya ilişkin bilgi
• Performans değerleme hakkında bilgi
• Örgütte meydana gelen değişiklikler ile ilgili bilgi sahibi
olmalıdırlar
Kaynaklar (Resources): Çalışanların gerekli bilgi ve fırsatları elde
ettikten sonra bunları etkili sekilde kullanabilmelerini saglayan zaman
ve materyallerdir. Çalışanların örgutsel amaçları gerçekleştirmeleri
158 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
için gerekli olan her turlu malzeme, ekipman, kaynak ve zaman
gerektiği şekilde sağlanmalıdır (Akçakaya, 2010).
Destek (Support): Çalışanın üstlerden, astlardan ve kendisiyle eşit
düzeydeki arkadaşlarından aldığı geri bildirimlerden oluşur (O’Brien,
2010: 6). Çalışanların performansları ile ilgili pek çok kaynaktan
bildirim almasının önemi her geçen gün artmaktadır. Çalışanlar
kariyer yollarında kendileri ile ilgili geri bildirim sağlayacak
mentorlara ve koçlara ihtiyaç duymaktadırlar. Yapısal güçlendirmenin
destek boyutunu mentor ve koçlar oluşturmaktadır.
Resmi güç (Formal Power): Çalışanın inisiyatif kullanabilme
yetisidir. Çalışan bu hakkı sahip olduğu pozisyondan alır. Bu güç
yöneticilerin sahip olduğu güçtür.
Gayri resmi güç (Informal Power): Belli bir pozisyon derecesine
bağlı olmayan, çalışanın örgüt içerisinde iyi ilişkiler geliştirmesi
neticesinde sahip olduğu güçtür. Bu güç daha çok liderlerin sahip
olduğu güce benzemektedir. Çalışanın mesai arkadaşları, yöneticileri
ve diğer örgüt üyeleriyle aralarındaki ilişkide ya da örgüt dışı
kaynaklarda bulunur (Vacharakiat, 2008: 19).
Çalışanlardan işleriyle ilgili performans sergilemesini bekleyen
örgütler, çalışanların bilgiye, desteğe, kaynağa ve gelişme fırsatına
ulaşmalarını sağlayacak yapısal düzenlemeleri yapmak zorundadırlar
(Öztürk, 2010: 14).
159
PSİKOLOJİK (BİLİŞSEL) GÜÇLENDİRME
Güç, yapısal güçlendirmede, goreceli olarak, guclu olan üstten daha az
guclu olan astlara aktarılıp, gucü aktaranların eylemlerine
odaklanılmaktadır. Guclendirilen çalışanların psikolojik durumları
yani güçlendirmeden ne anladıkları ele alınmamaktadır (Menon,
2001:156). Yapısal boyutta çalışanın kendilerine sunulan olanakları
farkına varıp varmadığı, çalışanların güçlendirilmesi için yapılan
düzenlemelerin nasıl algılandığı, güçlendirilmiş örgütlerde çalışanların
kendilerini nasıl hissettikleri ile ilgili unsurlar dikkate alınmamaktadır
(Bolat, 2003: 203). Psikolojik güçlendirme, çalışanların örgütte var
olan yapısal güçlendirme koşularını ne şekilde yorumladıkları ile ilgili
bilişsel bir algıdır. Ancak yapısal güçlendirmenin psikolojik güçlenme
üzerinde olumlu etkisi olduğu bazı çalışmalar ile ispatlanmıştır.
Çalışanlarını güçlendirmek isteyen örgütler, bilgi, fırsat, kaynak ve
destek sağlamak suretiyle onların güçlendirmeye ait psikolojik
algılarını etkileyebilirler (Laschinger vd., 2001: 452). Bu yaklaşımda
önemli olan çalışanların ne hissettikleri ve üstler tarafından paylasılan
gucu ve iş kosullarını nasıl algıladıkları ve değerlendirdikleridir
(Lashley, 1995: 29). Psikolojik güçlendirme bireye odaklanırken,
yapısal güçlendirme örgüt üzerine yoğunlaşmaktadır (Wiens, 2012: 2-
3). Yapısal guçlendirme uygulamaları sonucu psikolojik guçlendirme
meydana gelmektedir.
Psikolojik güçlendirme kavramı ilk olarak Bandura (1986)’nın ortaya
attığı özyeterlilik kavramı ile ilişkilendirilmektedir. Bireyin kendine
yeterliliğine olan inancının arttırıldığı bir süreci ifade eder. Conger ve
160 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Kanungo (1998)’e göre güçlendirme, astların inançlarını kendi
özyeterlilik düzeyinde yükseltmek demektir. Bunu yapmak için ya bu
inancı güçlendirmek ya da kişinin güçsüzlüğüne olan inancını
zayıflatmak gerekir (Conger ve Kanungo, 1988: 474). Spreitzer
(1995)’e göre güçlendirme, psikolojik bir deneyimdir. Çalışanlar
tarafından algılanan, rollerine ilişkin organizasyonun başarısını
belirleyen girişimlerdir.
Thomas ve Velthouse’nin 1990’daki “Cognitive Elements of
Empowerment: An Interpretive Model of Intrinsic Task Motivations”
adlı makalelerinde belirttikleri tanıma göre “Güçlendirmek gücü
başkasına vermektir” (Doğan, 2003: 7). Thomas ve Velthouse (1990)
ve Spreitzer (1995) Güçlenmenin çok yönlü olduğunu ve özünün tek
bir kavram tarafından ele geçirilemeyeceğini savundular. Bireyin iş
rolüne yönelimini yansıtan dört biliş dizisinden oluştuğunu ifade
ettiler Bunlar; anlam, yetkinlik (Conger ve Kanungo'nun öz yeterliği
ile eş anlamlıdır), otonomi ve etkidir (Spreitzer, 1995:1443).
Psikolojik Güçlendirmenin Boyutları
Çalışanların psikolojik olarak güçlendirilmesi için dört boyut
bulunmaktadır. Bu dört boyut (anlam, yetkinlik, otonomi ve etki)
birlikte içsel görev motivasyonunu sağlamakta ve her bir boyutun
yüksek düzeyde algılanması çalışanda psikolojik güçlendirme ile
sonuçlanmaktadır. Herhangi bir boyutun eksikliğinin algılanması
güçlendirme duygusunu tamamen ortadan kaldırmasa da
güçlendirmenin derecesini azaltmaktadır. (Spreitzer, 1995; Thomas ve
161
Velthouse, 1990; Şen, 2008: 33). Psikolojik olarak güçlendirilmiş
bireyler kendilerini yetkin hissetme, işlerini ve çalışma ortamlarını
anlamlı şekilde etkileme, proaktif davranışları kolaylaştırma, inisiyatif
kullanma, bağımsız olarak faaliyet gösterme yetkinliğine sahiptirler
(Spreitzer, 1995; Thomas ve Velthouse, 1990).
Anlam (Meaning); Çalışanlar ilerindeki görevlerini sahip oldukları
değerler ve standartlarla karşılaştırırlar, işten bekledikleri ile yaptıkları
işler ne kadar benzer ise kendilerini o kadar çok güçlendirilmiş
hissedeceklerdir (Hochwalder ve Brucefors, 2005: 1238).
Gerçekleştirilen görev çalışan için anlam ifade etmediği durumlarda
ise çalışanın örgüte ilgisi ve aidiyeti azalacaktır (Arslantaş, 2007:
230). Spreitzer ve arkadaşları (1997), anlam boyutunu personel
guçlendirmenin ana unsuru olarak görürler. Thomas ve Velthouse
(1990)’a göre yapılan iş çalışanlar için anlam taşımadığı durumlarda,
çalışanlar örgutsel konularda ilgisiz kalarak, işleri ile ilgili yeterince
motive olamacaklardır. Ayrıca bu boyutun eksik algılanması
durumunda çalışanların örgutsel bağlılıklarının da azalacağını ileri
sürmüşlerdir (Spreitzer vd., 1997: 683)
Yeterlilik (Competence); Yeterlilik, çalışanın yaptığı işi doğru
yapması ile ilgili kendine olan inancı ve güvenidir. Thomas ve
Velthouse (1990) “Yeterlilik” kavramı yerine “öz-etki” ve “çalışanın
uzmanlığı” kelimelerini kullanmışlardır. Çalışanların yaptığı iş ile
ilgili yeteneklerinden şüpheleri varsa ya da çalışan işi ile ilgili düşük
düzeyde özgüvene sahipse, yeteneklerini kullanmayı gerektirecek
durumlardan kaçınacaklardır. Çalışanın işi gerektiği şekilde
162 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
yapabileceğine dair inancı ne kadar yüksek ise, kişi kendine ne kadar
çok güveniyorsa işi gerçekleştirme ihtimali o kadar yüksektir. Çünkü
yeterlilik ya da yetkinlik, kişinin kendi potansiyelini değerlendirmesi
sonucu onu eyleme yönlendiren bilişsel bir unsurdur (Thomas ve
Velthouse, 1990: 673)
Özerklik (Self- Determination); Yeterlilik bir iş ile ilgili ustalık ya
da uzmanlık olarak ifade edilirken, özerklik, işi başlatma, devam
ettirme ve düzeltme gibi konularda çalışanın inisiyatif kullanabilmesi
ile ilgili algısıdır (Hu ve Leung, 2003: 368). Bu boyut sayesinde
çalışanların karar verme aşamalarında söz hakkı verilerek örgütsel
katılımı sağlanmış olur (Janssen, 2004: 57). Çalışanlar yaptıkları işin
başlangıç aşamasında ve sonraki aşamalarında kendi davranışlarını
düzenleme ve bu davranışlara yön verme süreçlerinde özerk
davranabilmeleridir. Bu özerklik çalışanların görevleri ile ilgili yeni
girişimleri de kapsar (Spreitzer vd., 1999: 512; Deci vd.,, 1989: 583).
İs ile ilgili kullanılan yontemlerin her biriyle ilgili çalışanın ust
yonetimden bagımsız olarak karar alabilmesidir (Evis, 2016: 14).
Etki (Impact); Özerklik boyutu, çalışanların kendi iş alanları ile ilgili
bir otonomi iken, etki boyutu çalışanların örgütsel çıktılar üzerinde
kontrole sahip olması ile ilgilidir. Bu boyut çalışanların bütün
düzeylerde karar verebilmeleri ayrıca işlerin süreçlerini ve sonuçlarını
etkileyebilmelerine olan inançlarını ifade eder (Sigler ve Pearson,
2000: 29). Çalışanların kendilerini güçlendirilmiş hissetmeleri için;
işlerine ilişkin stratejik, fonksiyonel ve operasyonel sonuçlara da etki
edebilmeleri gerekir (Hochwalder ve Brucefors, 2005: 1238).
163
Çalışanların örgütsel amaçlar için çaba harcamaları için örgütsel çıktılar
üzerinde etkili olmaları gereklidir.
3. PERSONEL GÜÇLENDİRMEYİ ORTAYA ÇIKARAN
YÖNETSEL KAVRAMLAR
Modern yönetim ile birlikte ortaya çıkan bazı yönetim araçlarının
personel güçlendirmeyi gerekli kılmasından dolayı söz konusu
kavramlar aşağıda açıklanmıştır.
Toplam Kalite Yönetimi
Toplam kalite yönetimi, tum orgut sureclerinin, surekli iyileştirilip,
geliştirilmesine ve musteri memnuniyetinin saglanmasına yonelik,
cagdas, katılımcı bir yonetim anlayısıdır (Aksit, 2000: 9). İşletme
kültürünün oluşmasında üst yönetimin önemi büyüktür. Yöneticiler
oncelikle isletme icindeki ortak amac ve hedefleri belirlemesi
gerekmektedir. Çalışanları bu ortak amac etrafında bir araya getirmek,
örgüt içi kulturun olusmasında büyük öneme sahiptir. Örgüt ici
kulturün olusması toplam kalite yönetimi uygulamalarını tum
çalışanların kabullenilip, uygulamasını saglamaktadır. Sonuçta, üst
düzey yöneticilere ait fonksiyonların devri ile birlikte çalışanların
güçlendirilmesi sağlanmakta ve bu sayede de katılım kurumsallaşmış
olmaktadır (Brosnahan, 2008: 78). Toplam kalite yönetimi ile birlikte
yöneticilerin koçluk ve mentorlükleri, denetleme ve karar verme
yetkilerinden daha önemli hale gelmiştir.
164 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Öğrenen Örgütler
Ögrenen örgütlerde bütün örgüt üyeleri, orgutun iyileştirilip
geliştirilmesi, sorunların teshis edilip cozulmesi yonunde caba
gosterir. Orgutsel ogrenme, uzun vadede rekabet avantajı saglayacak
olan bir surectir. Günümüzde bütün örgütler öğrenen öğüt olmasına
rağmen bazı örgütler daha iyi öğrenirler. Organizasyonel öğrenmenin
etkinligini yöneticilerin tutum ve davranışları belirlemektedir.
Örgütün basarılı bir sekilde ogrenmesi, tüm yonetimin dikkatini ve
katılımını gerektirir. Yoneticiler, etkin ogrenmenin gerceklesebilecegi
bir ortamın yaratılmasından sorumludurlar (Karahan ve Yılmaz, 2010:
141). Öğrenen örgüt kavramını ilk kez kullanan Senge, (1990)
ogrenen orgutlere sahip yoneticilerin rolunu, “duzenleyici, ogretmen,
vizyonu ortaya koyan bir yonlendirici” olarak tanımlamıstır. Öğrenen
örgüt modelini benimsemiş organizasyonlarda personelin
güçlendirilmesi kaçınılmazdır.
Yönetişim
Koçel (2014) yönetişim kavramını “toplumsal bir varlık olarak kabul
edilen isletmelerin yonetim uygulamalarının acık ve seffaf olmasını ve
iletisim yolu ile toplumun her kesimine bilgi verilmesi” olarak
tanımlamıştır. Klasik yönetimin düşüncelerinden olan “ben bilirim”
“ben yaparım”, “insanları yönetirim” yerine “birlikte yaparız”, “ortak
akıl”, “katılımcı yönetim” “sinerji” kavramları yani “yönetişim”
kavramı almaya başlamıştır (Fidan, 2010:10). Örgütlerde yönetişim
varsa çalışanlar güçlendiriliyor yani işin sahibi haline geliyordur.
165
Yalın Yönetim
Son yıllarda yönetim biliminde oldukça yaygın kullanılan “sıfır
hiyerarşi” “kademe azaltma” “delegasyon” “personel güçlendirme”
“ekip çalışması” gibi kavramlar özünde yalın örgüt modelinin temel
unsurlarıdır Yalın yönetim ile birlikte artık önemini yitirmiş iş
süreçlerinin yok edilerek örgüt yapısının basitleştirilmesi ifade
edilmektedir (Şimşek ve Çelik, 2012: 376). Yalın örgüt, örgüt
yapısının sadeleştirilmesi ve basitleştirilmesi, merkeziyetçi ve
hiyerarşik organizasyon yapısı yerine adem-i merkeziyetçi ve
katılımcı organizasyon yapısının getirilmesini savunmaktadır (Özkol,
2004: 122). Yalın yönetim anlayışı personellerin güçlendirilerek karar
alım sürecine dahil edilmesini gerektirir.
Kademe Azaltma
Örgütün en alt kademesi ile en üst kademesi arasındaki kademe
sayısının azaltılmasıdır (Koçel, 2013: 422). Yalın örgüt modeli ile
yakın ilişkili olan kademe azaltma da karar veren ile işi yapan
arasındaki mesafeyi kısaltmak suretiyle zaman tasarrufu sağlamak
amaçlanmaktadır (Şimşek ve Çelik, 2012: 377). Peter Drucker’e göre
örgütlere eklenen her bir kademe, üst kademede alınan kararların alt
kademelere sağlıklı bir şekilde ulaşmasını yarıyarıya azaltmakta ve
iletişim kanallarında gürültüye neden olarak örgütsel iletişimi
olumsuz etkilemektedir. Kademe azaltma ile örgütlerin yatay halde
büyümeleri sağlamakta ve yetki devrinden ziyade personel
güçlendirmeyi ortaya çıkarmaktadır.
166 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
BÖLÜM DEĞERLENDİRMESİ
Örgütsel katılımın en üst seviyesi olan personel güçlendirme
sayesinde örgütler daha dinamik bir hale gelmektedir. Güçlendirilen
personel örgütte kalmak için daha fazla çaba harcayacak, örgütsel
amaçlar için daha fazla fedakârlık yapacaktır. Bundan dolayı örgütsel
davranış alanında personel güçlendirme ile ilgili yapılan çalışma
sonuçları hem uygulayıcılar hem de akademisyenler için oldukça ilgi
çekicidir. Çevik-Tekin (2019) çalışmasında güçlendirildiğini hisseden
beyaz yakalı çalışanların yaratıcılık ve yenilikçilik ile ilgili
davranışlarında ve örgütsel bağlılıklarında artış olduğunu
bulgulamıştır. Ayrıca aynı çalışmada örgütsel bağlılığın psikolojik
güçlendirme ile yenilikçi iş davranışı arasında aracı değişken olduğu
bulgulanmıştır. Hem yenilikçi iş davranışları hem de örgütsel bağlılık
günümüz örgütlerinde çalışanlardan istenilen önemli çıktılardandır.
Personel güçlendirme ile ilgili türlerin her ikisi de önemli olsa da
psikolojik güçlendirme, personelin hissettiği güçlendirme derecesi ile
ilgili olduğu için son yıllardaki çalışmalarda daha da önemli hale
gelmiştir.
Guclendirme calışanların işlerinin kontrolünü sağlayan ve onlara işleri
ile ilgili karar verme yeteneği ve sorumluluk kazandıran bir yonetim
kavramıdır. Guçlendirme sayesinde çalışanlar üstler tarafından verilen
emirleri yerine getiren kişiler olmak yerine yetki ve sorumluluk sahibi,
karar alma mekanizmasının bir parçası olan ve örgutsel amaçları
gerçekleştirmeye katkı sağlayan kişiler haline gelmektedir. Bireysel
167
olarak inisiyatif kullanıp, karar alamayan bir çalışan profili müşteriler
için örgüte dair bir önyargı oluşturmaktadır. Benzer şekilde örgütsel
karar alımlarına katılamayan bir çalışanın o örgütte çalışmak istemesi
ya da çalıştığı örgütte verimli olması mümkün değildir. Personel
güçlendirme, sürekli değişen çevre koşullarını, hızla değişen müşteri
ihtiyaçlarını ve çalışan beklentilerini en iyi şekilde karşılayan dinamik
bir yönetim kavramıdır. Yöneticiler çalışanların güçlendirilmesi için
gerekli olan yapısal şartları oluşturmak için daima yeni çalışmalar
yapmaktadırlar. Çünkü artık biliniyor ki güçlendirilen çalışan hem
örgütsel çıktılar hem de müşteriler için gereklidir.
168 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
KAYNAKÇA
Akçakaya M. (2010) ÖrguTlerde Uygulanan Personel GuÇlendirme
Yöntemleri: TuRk Kamu Yönetiminde Personel GuÇlendirme.
Karadeniz Araştırmaları, 25: 145-174
Appelbaum, S. H., Hebert, D. Ve Leroux, S. (1999), “Empowerment:
Power, Culture And Leadership A Strategy Or Fad For The
Millennium?”, Journal Of Workplace Learning:Employee
Counselling Today, 11(7), 235-9
Aydın, Ş. (2007) “Bir Araç Olarak Örgütsel Güç Kullanımı: Sakarya
Üniversitesi Araştırması” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Sakarya, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Bowen, D. E., & Lawler, E. E. (1992). The Empowerment Of Service
Workers: What, Why, How, And When. Sloan Management
Review, 33(3), 31-39.
Brosnahan, J. (2008). “Unleash The Power Of Lean Accounting”,
Journal Of Accountancy, 60-96.
Cacioppe, R. (1998), "Stmctlired Empowerment: An Award-Winning
Program At The Burswood Resort Hotel". Leadership &
Organization Development Journal, 19/5, Ss.264-274.
Conger, J. A. Ve Kanungo, R.N. (1988), “The Empowerment Process:
Integrating Theory And Practice”, Academy Of Management
Review, 13(3), 471-82.
Çevik-Tekin, İ. (2019). Psikolojik Güçlendirmenin Yenilikçi İş
Davranışına Etkisinde Örgütsel Bağlılığın Aracılık Rolü:
Türkiye Otomotiv Üreticileri Araştırması, Doktora Tezi, Selçuk
169
Universitesi, Sosyal Bilimler Enstitusu, Işletme Anabilim Dalı,
Konya.
Çöl, G. (2004). İnsan Kaynakları Örgütsel Bağlılık Kavramı Ve
Benzer Kavramlarla İlişkisi, Cilt. 6. Sayı:2. S. 4–11.
Deci, L. E., Connel, J. P. And Ryan, R. M., (1989), “Self-
Determination in a Work Organization” Journal of Applied
Pyschology, 74, pg. 580-590.
Doğan, S.(2003), Personel Güçlendirme-Empowerment, Sistem
Yayıncılık, İstanbul.
Evis (2016) Personel GuçLendirmede Duygusal Zekanın Rolu.
YuKsek Lisans Tezi, Toros UNiversitesi, Sosyal Bilimler
EnstituSu, ISLetme Anabilim Dalı, Mersin.
Fidan, Y. (2010). Yönetimden Yönetişime: Kavramsal Bir Bakış.
Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 5-10.
Fox, J. (1998), “Employee Empowerment: An Apprenticeship
Model”, Yayınlanmamış Doktora Tezi.
Hochwälder J, Brucefors Ab (2005). Psychological Empowerment At
The Workplace As A Predictor Of İll Health. Personality And
Individual Differences, Vol. 39 (7): 1237-1248.
Honold, L.(1997). A Review Of The Literature On Employee
Empowerment, Empowermment İn Organizations, Cilt 5, Sayı 4,
S. 202-212.
Hu, S.L.Y., Leung, L. (2003). Effects Of Expectancy-Value,
Attitudes, And Use Of The Internet On Psychological
Empowerment Experienced By Chinese Women At The
Workplace. Telematics And Informatics, 20(4), 365-82.
170 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Huseyinoglu, N. (2011). Takım Calısması ve Personel Guclendirme
Arasındaki Iliskinin Belirlenmesine Yonelik Bir
Uygulama (Yayınlanmamıs Yuksek Lisans Tezi). Dumlupınar
Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu, Kutahya.
Janssen, O. (2004). The Barrier Effect Of Conflict With Superiors İn
The Relationship Between Employee Empowerment And
Organizational Commitment. Work And Stress, 18(1):56-65.
Kanter, R.M. Men Ve Women Of The Corporation, New York, Basic
Books, 1977 (1st Edition.), 1993 (2nd Edition).
Karahan, A., Yılmaz, H. (2010). Örgütsel Öğrenme, Personel
Güçlendirme Ve Takım Performansı Arasındaki İlişkilerin
Analiz Edilmesi: Sağlık Sektöründe Bir Araştırma, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13(24): 153-171.
Koçel, T. (2014). İşletme Yöneticiliği (15. B.). İstanbul: Beta
Laschinger, H.K.S., Finegan, J.E., Shamian, J. ve Wilk, P. (2001)
“Impact of Structural and Psychological Empowerment on Job
Strain in Nursing Work Settings: Expanding Kanter’s Model”
Journal of Nursing Administration, 31(5):260-272.
Lashley, Conrad (1995), “Towards An Understanding Of Employee
Empowerment In Hospitality Services”, International Journal Of
Contemporary Hospitality Management, 7(1): 27-32.
Linhorst, D., Hamilton, G., Young, E. And Eckert, A. (2002).
“Opportunities And Barriers To Empowering People With
Severe Mental Illness Through Participation İn Treatment
Planning”. Social Work, 47 (4): 425-434.
171
London, Manuel (1993). “Relationship Between Career Motivation,
Empowerment And Support For Career Development”. Journal
Of Occupational And Organisational Psychology, 66, 55-69.
Menon, S.T. (2001), “Employee Empowerment: An Integrative
Psychological Approach”, Applied Psychology: An
International Review, Vol. 50, No.1, Pp.53-80.
O’brien, J.L. (2010). Structural Empowerment, Psychological
Empowerment And Burnout İn Registered Staff Nurses
Working İn Outpatient Dialysis Centers. Degree Of Doctor Of
Philosophy, New Jersey, The State University Of New Jersey.
Özkol, A. E., (2004). ”Yalın Düşünce Ve İsrafın Tekdüzen Muhasebe
Sistemi Çerçevesinde Kaydı: Bir Yaklaşım Ve Örnek
Uygulama”, D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1.
Öztürk, H. (2010). Yoğun Bakımlarda Çalışan Hemşirelerin
Güçlendirme Algısı Ve Ortam Güçlendirme Açısından
Değerlendirmeleri. Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri
Enstitüsü. Ankara.
Paul, Rj., Niehoff, B.P. Ve Tumley, W.H. (2000), "Empowennent,
Expeetations, And The Psyeh010gical Contract-Managing The
Dilemmas And Gaining The Advantages", Journal Of Socio-
Economics, 29, Ss.471-485.
Psoinos, A., Kern, T. and Smithson, S. (2000). An Exploratory Study
of Information Systems in Supports in Support of Employee
Empowerment. Journal of Information Technology, 15 (3), 211-
222.
172 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
Robbins, S. (1993) Organizational Behavior. Prentice Hall,
Englewood Cliffs.
Robbins, T. L., Crino, M. D., ve Fredendall, L. D. (2002). An
Integrative Model of the Empowerment Process. Human
Resource Management Review, 12, 419- 443.
Senge, P. (1990). The fifth discipline: the art and practice of the
learning organisation, New York: Doubleday.
Sigler, T.H., Pearson, C.M. (2000). Creating An Empowering Culture:
Examining The Relationship Between Organizational Culture
and Perception Of Empowerment. Journal of Qualty
Management, Cilt 5, 27- 52.
Spreitzer, G. M. (1995). Psychological Empowerment İn The
Workplace: Dimensions, Measurement, And Validation.
Academy Of Management Journal, 38(5), 1442–1465.
Spreitzer, G.M., Kızılos, M.A. , Nason, S.W. (1997), “ A Dimensional
Analysis Of the Relationship Between Psychological
Empowerment and Effectiveness”. Satisfaction and Strain,
Journal of Management, September-October.
Şen, Y. (2008) “Dönüşümcü Liderliğin Psikolojik Güçlendirme ve
Örgütsel Bağlılık Üzerindeki Etkilerini Belirlemeye Yönelik Bir
Araştırma” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Şimşek, M. Ş. Ve Çelik, A., (2012). Yönetim Ve Organizasyon,
Eğitim Akademi Yayınları, Konya.
Thomas, K. W., & Velthouse, B. A. (1990). Cognitive Elements Of
Empowerment: An "İnterpretive" Model Of İntrinsic Task
173
Motivation. The Academy Of Management Review, 15(4), 666–
681.
Vacharakiat, M. (2008). The relationships of empowerment, job
satisfaction and organization commitment between filipino and
american registered nurses working in the USA. Unpublished
Doctoral Dissertation, George Mason University, Fairfax VA.
Wiens, S. (2012). Clinical İnstructors’ Perceptions Of Structural And
Psychological Empowerment İn Academic Nursing
Environments (Unpublished Doctoral Dissertation). University
Of Western Ontario, London, Ontario, Canada.
Yılmazer, A. (2013). Insan Kaynakları Yonetimi Ve Ornek Olaylar:
Yonetim – Insan Kaynakları Yonetimi – Isci Isveren İliskileri.
Seckin Yayıncılık, 224 S.
174 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR
175
176 YÖNETİM VE İŞ GÜCÜ SEÇME YAZILAR