türk kitap sanatları sempozyumu bildirileri

160
sempoz 1-2-3.qxd 02.11.2007 10:26 Page 6

Upload: istanbul-bueyueksehir-belediyesi

Post on 20-Mar-2016

256 views

Category:

Documents


8 download

DESCRIPTION

İSMEK'in 23 Haziran 2007 tarihinde Darphane-i Amire’de düzenlediği “Türk Kitap Sanatları Sempozyumu”nun bildirileri kitaplaştırıldı. Bilim Danışma Kurulu’nda Prof. Uğur Derman, Prof. Dr. Sadettin Ökten, Prof. Dr. Çiçek Derman, İslam Seçen, Alparslan Babaoğlu'nun bulunduğu sempozyumun bildirileri "Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri" kitabında toplandı.

TRANSCRIPT

Page 1: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

sempoz 1-2-3.qxd 02.11.2007 10:26 Page 6

Page 2: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

sempoz 1-2-3.qxd 02.11.2007 10:00 Page 7

Page 3: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

���������������� ��

������������ ���� ���

�������������� ������� ��������������� ����������������������������

�������������� ��� ������� ��������!���"#�#����#�����$����

����������%���� ����������!�������#��"#�#�#��&�&�&

�&!���'��%(������ ������������))��#���*�&

����������� ������ ��+�),-�."��������

+�),-���-�'#/��������

+�),-���-��������#��0�1��

�������'��

��2�������������.

������������������������������1%�1�(��� ������� �����#�*�&

�������������

��� !��"#�$��"����%&'()*!��"���+&

sempoz 1-2-3.qxd 03.11.2007 10:49 Page 8

Page 4: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

4

Toplumsal bir varlýk olan insanoðlu, tarihsel süreç içerisinde düþündüklerini yazýya dökme ihti-

yacý hissetmiþ ve sözcüklerini yazý vasýtasýyla kayda geçirmiþtir. Binlerce yýldýr çeþitli biçimler-

de kullanýlan tarihin en önemli buluþu olan yazý, pek çok sanata da kapý aralamýþtýr.

Çok uzun yýllar boyunca kitaplarý elleriyle yazan insanoðlu baský tekniðinin bulunmasý ile tek-

nolojinin nimetlerinden faydalanmýþ, seri üretimler gerçekleþtirmiþ ancak el emeði göz nuru

yazmalar ve onun ýþýðýnda þekillenen geleneksel sanatlar varlýðýný sürdürmüþtür. Kitap sanatlarý

böylece tarih boyunca kültür ve sanatýn uyumlu ve ahenkli bir buluþma noktasý kabul edilmiþtir.

Özellikle Müslümanlýðýn kabulünden sonra Kur'an-ý Kerim'in en yetkin biçimde yazýlýp süslen-

mesi isteði hat, tezhip, ebru ve minyatürün göz alýcý güzellikte icrasýna, bu eserleri saklama ar-

zusu da cilt sanatlarýnýn yükselmesine sebebiyet vermiþtir. Türk sanatçýlarýnca bu faaliyetler bir

ibadet gibi kabul edilmiþ, özellikle Osmanlý döneminde tarihin en güzel eserleri yapýlmýþtýr di-

yebiliriz. Öyle ki padiþahlar bile bu sanatlara büyük önem ve deðer vermiþ hatta kendileri de

BAÞKAN’DAN

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

04 - 05 Baskan.qxd 03.11.2007 11:13 Page 4

Page 5: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

5

bizzat bu sanatlarla ilgilenmiþlerdir. Bu konudaki hassasiyet o kadar ileri düzeye ulaþmýþtýr ki;

Türk kitap sanatýný dýþ tesirlerden korumak maksadýyla yabancý sanatkârlar ayrý atölyelerde

görevlendirilmiþlerdir.

Kitap sanatlarýmýz kendi içinde derin bir bütünlük arz etmekte, birbirini tamamlayýcý özellikler

göstermektedir. Bir el yazmasý eserin dokusunda gizli olan o muhteþemlikte bütün geleneksel

sanatlarýn ayrý ayrý izi vardýr. El yazmasý eserler basýlý materyallerden farklý olarak, hiçbir þekil-

de diðerinin ayný deðildir, sanatçýlarýn o andaki hisleri ile biçimlenmiþlerdir. Ayrýca yaþadýklarý

toplumun özellikleri, sanat ve kültür anlayýþlarýný gözler önüne sermektedirler. Bu nedenledir ki

geçmiþten günümüze kalan en deðerli hazinelerdir bu eserler…

Bu hazinelerdeki bilgi birikimini gelecek nesillere aktarmak gayesi ile çeþitli kurumlarda kitap

sanatlarýnýn eðitimleri verilmektedir. Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi'nin ücretsiz eðitim hizmeti

sunan yetiþkin eðitimi organizasyonu olan ÝSMEK'te de hat, tezhip, ebru, minyatür, cilt branþ-

larýnda eðitimler verilmektedir.

ÝSMEK, Ýstanbul'un 30 ilçesinde 198 kurs merkezinde 97 branþta 155 bin Ýstanbulluyu saran dev

bir eðitim hizmetidir. Gerek Üsküdar'daki Türk Ýslam Sanatlarý Merkezi'nde, gerek Ýstanbul'un

dört bir yanýna yayýlmýþ olan kurs merkezlerinde gerekse çeþitli kurum, kuruluþ ve dernekler-

le iþbirliði halinde gerçekleþtirilen çalýþmalarda kitap sanatlarý eðitimlerini Ýstanbullulara ücret-

siz olarak sunulmaktadýr.

Hat, tezhip, ebru, minyatür, cilt gibi geleneksel kitap sanatlarýmýzdaki eðitimlere halkýmýzýn yo-

ðun bir ilgisi gerçekleþmektedir. Bizler de bu eðitim isteðine, alanýnda söz sahibi kiþilerden olu-

þan ve büyük bir özen ve titizlikle seçilen usta öðreticiler ile cevap vermeye çalýþmaktayýz.

Yayýnlarý vasýtasýyla da sanatseverlere ulaþan ÝSMEK, düzenlediði bu sempozyum ile sanatsal

anlamda önemli bir fayda yaratmayý amaçlamaktadýr.

Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi olarak "Kitap Sanatlarý Sempozyumu"na imza atmaktan dolayý

onur duyduðumu belirterek, deðerli fikirleri ve bilgileri ile bizleri aydýnlatan akademisyenlere

ve bütün sanatsever katýlýmcýlara teþekkürlerimi sunuyorum.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

04 - 05 Baskan.qxd 03.11.2007 11:13 Page 5

Page 6: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

6

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

ÝÇÝNDEKÝLER

SUNUÞ

Baþkan 04

Ýlknur AKALIN 08

Prof. Uður DERMAN 09

1.OTURUM

Irwin Cemil SHICK 12

Prof. Dr. Ayþe ÜSTÜN 32

Sadrettin ÖZÇÝMÝ 48

2. OTURUM

Yrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan BÝROL 70

Gürcan MAVÝLÝ 88

Muammer EROL 100

3. OTURUM

Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN 116

Prof. Dr. Çiçek DERMAN 119

Alparslan BABAOÐLU 123

Ýslam SEÇEN 126

Soru ve Cevaplar 130

ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU SERGÝ ÜRÜNLERÝ 140

06 - 07 Icindekiler.qxd 01.11.2007 14:19 Page 6

Page 7: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

7

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

ÝSMEK

TÜRK KÝTAP SANATLARI

SEMPOZYUMU

BÝLDÝRÝLERÝ

23 Haziran 2007

Darphane-i Amire Binasý / Gülhane Parký

06 - 07 Icindekiler.qxd 01.11.2007 14:19 Page 7

Page 8: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Ýlknur AKALIN*(AÇILIÞ KONUÞMASI)

Saygýdeðer konuklarýmýz,

Büyükþehir Belediye Baþkaným Sn.

Kadir Topbaþ ve þahsým adýna hepinize hoþ-

geldiniz diyorum.

Hat, tezhip, ebru, minyatür ve ciltçilik,

iki kapak arasýna sýkýþmýþ ama ünleri kendi-

lerini de aþmýþ güzide sanatlarýmýzdýr.

Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Sanat

ve Meslek Eðitimi Kurslarý (ÝSMEK), bu sanat-

lara elinden geldiðince sahip çýkmaya

çalýþmýþtýr.

Bugün, bu sanatlara gönül vermiþ çok

deðerli konuklarýmýzýn kýymetli katkýlarýyla

Türk Kitap Sanatlarýmýzýn dününü, bugününü

ve yarýnýný ele alacaðýz.

Deðerli katkýlarýný bizlerden esirgeme-

yen bilim kurulumuza, büyük emek vererek

tebliðlerini hazýrlayan tebliðcilerimize ve bu-

gün burada bizimle bu sanatlarý yaþatmak

için misafir olan konuklarýmýza çok teþekkür

ediyorum.

Tekrar hoþgeldiniz.

8

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

* Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Meslek ve Beceri Eðitimi Müdürü

08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 8

Page 9: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

9

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Bu sempozyuma adýný veren "Türk

Kitap San'atlarý" deyimi, XX. asrýn son

çeyreðinde duyulmaya baþlandý. Aslýnda

buna "kitâbî san'atlar" denilmesi daha

doðru olurdu amma, güzelim kitabý sala

bindirip sele vererek ortaya çýkartýlacak

"kitapsal san'atlar" diye bir garâbeti önle-

mek için "kitap san'atlarý" tâbirini kabul-

lendik.

Bir kitabýn oluþmasýnda, öncelikle hat

en büyük rolü oynadý. Çünkü hat olmasa

kitap da olmazdý. Sonra onun yazýldýðý

sahifelerin birleþtirilip, bir kap içine alýn-

masýyla mücellidlik doðdu. Yazýlanlarýn daha

câzip hâle getirilmesi ise tezhip sâyesinde

oldu. Bu sebeple, tezhîbe "hattýn

menkûhasý", yâni nikâhlý hanýmý gözüyle

bakmak doðru sayýlýr diye düþünürüm.

Amma, böyle bir izdivâca gerek duyul-

madan, bu muhteþem ikilinin birbirinden

ayrý olarak da varlýklarýný gösterdiðine

rastlýyoruz.

Sayýlan bu üç aslî unsur, kitabýn, hele

Ýslâm nazarýndaki en deðerli kitab olan

Kitâbullah'ýn ortaya çýkmasýnda yeterliydi.

Lâkin devir ilerledikçe, tarîhî ve edebî konu-

larýn ele alýndýðý kitaplar için resimlenme

ihtiyâcý duyuldu. Bunlara önceleri þebih veya

tasvir adý verilirken, sonradan Batý’daki gibi

bizde de minyatür denilmeye baþlandý. Bu

san'ata zamanla bir komþu daha geldi. Bulut

gibi kümelerin hâkim olduðu görünüþünden

kinâye ebrî olarak anýlan bu san'at da, ya

kitap kâðýdlarýnýn zemînine bir güzellik kattý

veya kitap kabýnýn üstüne deri yerine kap-

landý. Böylece saydýðýmýz san'atlarýn hepsi de

bir kitabýn içinde kullanýlmak imkânýný

buldu.

Yýllar ilerledikçe san'at aðýrlýðý çoðalan

ve hüsn-i hat þekline bürünen yazýlar artýk

kitaptan duvarlara ve levhalara taþtý;

cesâmeti büyüyüp celî vasfýný kazandý.

Tezhip de ona uydu; âbidelerde taþ veya çini

üstüne tezyînî mahiyette nakþedilmekle, o

da hat gibi uzaklardan kendini göstermeye

ve tanýtmaya baþladý.

Minyatür de, adý sonradan ebrûya

dönüþen ebrî de eb'âdlarýný zorlayýp kitap-

larýn dýþýna çýktýlar, ayrýca murakkaa denilen

albümleri de bezediler. Sâdece cild, kitaba

vefâ gösterdi, eb'âdý büyüse de ondan ayrýl-

madý, murakkaalara da uyum saðladý.

Baþtan beri ana çizgileriyle tanýtmaya

Prof. Uður DERMAN*(AÇILIÞ TEBLÝÐÝ)

* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi

08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 9

Page 10: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

10

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

çalýþtýðým bu beþ san'at, bir araya gelip "beþi

bir yerde altýn" gibi oldular; ama herbiri,

boylarýný deðiþtirseler bile, geçmiþteki kitâbî

kimliðimizi her vakit temsil ettiler.

Zaman içinde bu san'atlar yeni kýlýklara

bürünürken, þahsiyetlerini kaybetme yoluna

girdiler. Batý'da bir mukabili olmadýðý için

hüsn-i hat bu arada kendini kurtardý; lâkin

harf inkýlabý ile hat san'atýnýn birbirine

karýþtýrýlmasý neticesi, 1928'de büyük sarsýn-

tý geçirdi. Ancak, Cumhuriyet’in büyükleri de

1936'dan îtibâren bu san'atýn îtibârýný kabul-

lendiklerinden, belki sarsýntý önlendi ama

bunun tesirleri uzun yýllar sürdü. Hattýn

Osmanlý'dan Cumhuriyet devrine intikalini

saðlayan son üstâdlarýn herbiri, san'atlarýnýn

âtisinden ümidsiz olarak bu dünyadan

ayrýldýlar.

XX. asrýn son çeyreðinde, yeni neslin

gençleri köklerini ararken hüsn-i hattýn

ipuçlarýný yakalamayý baþarýnca, ara neslin

hocalarý onlarýn yetiþmesine emek verdiler.

Hakkýn teslimi olarak belirtmeliyim ki: Ýslâm

Tarih, San'at ve Kültür Araþtýrma Merkezi de

1980'li yýllarda bu konuyu ciddiyetle ele aldý

ve “milletlerarasý hat müsabakalarý” baþlattý.

Sonrasý çorap söküðü gibi geldi; bugün, hat

san'atý geleneðe baðlý biçimde -maddî çýkar

beklenmeksizin- üstâddan çýraða öðretilerek

sürdürülüyor, þükürler olsun.

Tezhip ve buna baðlý olarak tezyînat,

XVIII. asrýn baþýndan îtibâren Avrupa'nýn

tesiri altýna girmeye baþladý. Önceleri kâfi

derecelerde kalan bu tesir, san'atýmýza

güzellik bile kattý denilebilir. Lâkin asrýn ikin-

ci yarýsý ve hele XIX. yüzyýlda, tezyînî san'at-

larýn namusu demek olan desenler, bu tesir-

le tamamen soysuzlaþtý, iþçilik kabalaþtý.

Klasik mücellidliðin esâsý da desene

dayandýðý için, ayný bozulma onda da

görüldü. Minyatür ise, yine Lâle Devri'nde

baþlayan Batý resmine dönüþ temâyülünü

artýrarak sürdürdü. Bu üç san'atýn da ýslâh

edilmesi, ancak Cumhuriyet'ten sonra

1930'larda baþlayarak muvaffakiyetle

yürütüldü.

Dört asrý aþkýn bir zaman içinden

çaðýmýza bozulmadan gelen Türk ebrîciliði

ise XX. yüzyýlýn son çeyreðinde geleneðe

baðlý vechesini kaybetmeye baþladý. San'at

anlayýþýnýn yaný sýra, kullanýlan malzemenin

de yenileriyle deðiþtirilmesi bunun baþlýca

sebebi olmalýdýr. Fakat ben bu konularda

hep Mehmed Âkif merhûmun þu tesbîtini

hatýrlarým: "Eski, eski olduðu için atýlmaz;

kötüyse atýlýr. Yeni, yeni olduðu için alýnmaz;

iyiyse alýnýr". Bu arada yenilik gayreti ebrîci

(ebrûcu) olarak dilimizde kullanýlan kelimeye

de sirâyet etti. "Kaþ vuran, kaþ atan, kaþ

çalan" gibi gülünç bir mânâ taþýyan, Farsça

ebrûzen kelimesi îcad olundu. Oysa, bunun

"kaþ yaparken, göz çýkarmak"tan farký

olmadýðýný tekrarlamak bile beni üzüyor.

ÝSMEK'in tertiplediði bu sempozyumda

beþ deðerli arkadaþýmýz bu san'atlarýn

geçmiþten geleceðe tahlîlini yarýmþar saate

sýðdýrmaya çalýþacaklar. Sonunda bir ÝSMEK

yetkilisi de, kendilerinin bu husustaki

gayretlerini belirtecek.

Sözü uzatarak onlarýn hem konularýn-

dan, hem de zamanlarýndan çalmak istemi-

yorum. Umarým, dinleyenlerimiz hoþ ve

semereli bir gün geçirirler ve buraya geldik-

lerine deðer. Hem bugün, hem de sonrasýn-

da daima iyilikte olunuz efendim.

08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 10

Page 11: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI

SEMPOZYUMU

1. OTURUM

11

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

08 - 11 Ugur Derman Acilis.qxd 01.11.2007 14:30 Page 11

Page 12: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

12

GEÇMÝÞTEN GELECEÐE HAT SANATIIrvin Cemil SCHICK*

Özet

Bu kýsa tebliðde, hüsn-i hat eserlerine nasýl

yaklaþýlmasý gerektiði konusunu üç ana baþlýk

altýnda ve örnekler vererek incelemeye çalýþa-

caðým: Birincisi, metin olarak; ikincisi, görsel san'at

olarak; üçüncüsü, yazý olarak.

Hat eserlerine metin olarak yaklaþmak,

epigrafi yani kitâbe bilgisi dalýnýn kapsamýna girer

ki, ne zaman nereye hangi metinlerin yazýldýðý ve

bir metinle yazýldýðý yer ve devir arasýndaki iliþki-

nin çözümlenip izah edilmesiyle ilgilidir. Örneðin

birçok caminin giriþ kapýlarýnýn üzerine Kur'ân-ý

Kerîm'den namazla ilgili ayetler koymak âdettir; böyle kitabelerde, camiye gelip gidenlere namaz

kýlmanýn önemini telkin etmek amaçlanmýþtýr. Türbelerin giriþlerine konan kitâbelerde ise genellik-

le bir yandan ölümün kaçýnýlmazlýðý vurgulanýrken, bir yandan da ölümden sonra müminleri birtakým

mükâfatlar beklediði müjdelenir. Bu örneklerde didaktik, yani öðretici bir gaye güdülmüþtür. Öte

yandan bazen seçilen metinler dolaysýz olarak deðil de daha ziyade çaðrýþým yoluyla bir mesaj ve-

rir. Örneðin Kanunî Sultan Süleyman'ýn, Hz. Süleyman'ýn kendi dönemindeki muadili olarak nitelen-

dirilmesi, dinî simgeler kullanmak suretiyle siyasal iktidarý meþrulaþtýrýcý bir iþlev görmüþtür. Ayetle-

rin mealleri dýþýnda kullanýldýðý örnekler de vardýr. Meselâ kütüphanelerin yahut hastanelerin giriþi-

ne, camilerde mihrablarýn üzerine yazýlan bazý ayetler, Kur'ân-ý Kerîm'deki baðlamlarýnýn dýþýnda kul-

lanýlmaktadýrlar, ama böyle kullanýlmalarý âdet haline gelmiþtir. Hat san'atý, her ne kadar Allah

kelâmýný en güzel biçimde yazmak amacýndan doðmuþsa da, tarihî seyri boyunca elbette yalnýz dinî

metinler yazmakla yetinmemiþtir. Bazen en dindar hattatlar bile, sipariþ üzerine, yahut da derviþ-

meþrep olduklarýndan, lâdinî metinler de yazmaktan geri kalmamýþlardýr. Hattâ böyle metinlerin, za-

man zaman, sadece hattatýn, mârifetini sergilemesi için bir vesile haline geldiði de vakidir. Örneðin

tekrarlanan harfleri üst üste veya yan yana istif etmekteki zorluk nedeniyle hattatlar nisbeten an-

lamsýz sayýlabilecek bazý metinleri, yahut tekerlemeleri tekrar tekrar yazmýþlardýr. Hat san'atýnýn te-

mel taþlarýndan sayýlan karalama ve temrinler ise, bazen bir harfi, bazen birkaç harften oluþan bir

terkibi, bazen de bir veya birkaç kelimeyi tekrar tekrar yazarak el melekesini artýrmaya yönelik id-

man parçalarý niteliði taþýrlar; metin boyutlarý önemsizdir ama, bunlara tarih boyunca çok deðer ve-

rilmiþtir, çünkü usta hattatlarýn nasýl çalýþtýðýný, belki de bitmiþ þaheserlerinden de daha açýk bir þe-

kilde gösterirler.

Kalemin yarattýklarý, yazýlý olmanýn yaný sýra -veya daha doðrusu yazýlý olduklarý için- görsel-

dirler de. Hüsn-i hat, mânânýn yazýyla görünür kýlýndýðý özgün bir görsel san'attýr. Ama asla bir resim

veyahut tezyinat san'atý deðildir. Âdâbý, âdâtý, âlâtýyla bambaþka bir tarihî sürecin, apayrý bir biriki-

min ürünüdür. Bazý yazýlarýn zor okunmasý, yahut binalarýn gözle görülemeyecek kadar yüksek yer-

lerine konmasý, birtakým çaðdaþ düþünürleri, hat san'atýnýn her þeyden önce bir soyut resim tarzý ol-

duðu fikrine götürmüþtür. Ancak bir hat eseri kolay okunsa da, okunmasa da, sözün sureti olma iþ-

levini her zaman mahfuz tutar, inananlar açýsýndan bereketini üzerinde bulunduðu binanýn, yahut

* A.B.D. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (M.I.T) Araþtýrma Görevlisi, 1989”da uygulamalý matematik ve istatistik doktorasý aldý.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 13: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

yazýyý ziyaret eden müminlerin üstüne yaðdýrýr. Hat san'atý hiçbir anlamda "soyut" bir san'at ola-

maz, çünkü hüsn-i hat, sözün resmi ve mânânýn zarfýdýr. Bu nedenle de resim vasfý, her zaman ve

kaçýnýlmaz olarak anlamýyla haþýr neþirdir. Yine de, hat eserlerinin güçlü bir görsel boyutu vardýr ki,

okunmanýn yaný sýra bakýlmak için hazýrlandýklarý, bazý yazýlara ayrýca altyazýlar konulmasý, bazý me-

tinlerde "nazar etmek" fiilinin vurgulanmasý gibi delillerle sabittir. Örneðin hilye-i þerife türünün da-

yandýrýldýðý, Hz. Ali'den rivayet edilen hadis böyledir. Bu eserler, sadece güzel yazýlmýþ birer metin-

den ibaret olmayýp, ziyaret edilen, bakýlýp görülen nesneler, bereketleriyle öldükten sonra ve

kýyâmet gününde müminlerin yolunu açacak ibadet araçlarýdýr. Bazý hat eserlerinde ise resim boyu-

tu iyice ön plâna çýkar, yazýlar resimleþir. Ancak bunlarda da yazýnýn þeklini aldýðý resim genellikle

rastgele deðildir; mesela Hz. Ali'nin adýndaki “ye” harfinin zülfikâra benzetilmesi, sözün resmi olan

yazýnýn dile gelmesi, merâmýný yalnýz oluþturduðu kelimelerle deðil, biçimiyle de anlatmasýnýn bir

örneðidir. Hat eserleri, ister yazý-resim cinsinden olsunlar, ister düz yazý, yalnýz metin deðil, ayný za-

manda görsel san'at eserleridirler. Bu görsellikleri de, yazýlý olmalarý sayesinde gerçekleþmektedir.

Gelelim hüsn-i hat san'atýnýn yazý olma vasfýna. Bu ilk anda üzerinde durulmaya deðmeyecek

kadar bariz bir gerçek gibi gelebilir. Ama hat eserlerine yazý düzeyinde yaklaþarak da bazý yerlere

varmak mümkündür, oysa hat san'atýnýn bu boyutuna bugüne kadar yeterince ehemmiyet verilme-

miþtir. Örneðin hat tarihinin en önemli menzil taþlarýndan olan, Ýbn-i Mukle'nin hatt-ý mensûb, yani

"orantýlý yazý"yý icâd etmesini sadece onun kiþisel dehâsýna atfetmek, getirdiði yeniliklerin neden

öteki hattatlarca benimsendiðini açýklamaya yetmez. Son yýllarda önerilen bir izahat, Ýbn-i Mukle'nin

yazýda yaptýðý büyük yeniliðin, veziri olduðu Sünnî Abbasî devletinin, Karmatîler ve Fatýmîler gibi Þiî

devletleri tarafýndan sýkýþtýrýldýðý bir döneme rastlamasýna dayanmaktadýr. Bu tehditler karþýsýnda

Abbasî halifesinin elindeki pek az kozdan biri, Ýslâm dininin kutbu ve Ýslâm ümmetinin hâmisi olma

niteliðiydi ki, Kur'ân-ý Kerîm'in en doðru tertibi konusunda hâlâ ihtilâf olduðu bir ortamda halifenin

bu niteliðini hayata geçirmesinin bir yolu da, meþru mushaflar teksir ettirip yaydýrmaktý. Ýþte, gerek

bu meþru mushaflarý diðerlerinden kolayca ayýrdedebilmek, gerekse metni mümkün olduðu kadar

hatasýz olarak kaydedebilmek için, o zamana kadar sadece kûfî yazýsýyla istinsah edilmiþ olan mus-

haflarý, evvelce sadece idârî iþlerde kullanýlmýþ olan nesih yazýsýnýn yeniden tanzim edilmiþ bir biçi-

miyle istinsah etmeye baþlamak, Ýbn-i Mukle'nin getirdiði büyük yeniliðin temelindedir.

Bilindiði gibi hat san'atýnda geleneklere baðlýlýk çok önemlidir. Öte yandan, hat san'atýnýn ta-

rihine baktýðýmýzda, ilk hatýrýmýza gelen hattatlar hep Ýbn-i Mukle gibi san'atta büyük yenilikler yap-

mýþ olanlardýr. Acaba kabul gören yenilikler neden kabul görmüþtür, kabul görmeyenler neden tari-

he karýþmýþtýr? Baþka bir ifadeyle hat san'atýnda teceddüd ile bid'at arasýndaki fark nasýl tanýmlana-

bilir? Þimdiye kadar bu soruya hep teleoloji, yani gayecilik düzeyinde cevap aranmýþtýr. Ancak bu,

bilimsel bir tarih yöntemi deðildir. Öte yandan, baþarýlý olan yeniliklerin, var olan geleneðin baðrýn-

dan çýktýðý, daha önceki icraati damýtarak mükemmelleþtirdiði savý da tamamen ikna edici deðildir,

zira en nihayet her yenilik belli bir tarihî baðlamýn içinden çýktýðý gibi, baþarýlý hüsn-i hat yenilikleri-

nin sadece birer damýtma iþleminden ibaret olduðu iddiasý da, en azýndan, delillerle ispat edilmeye

muhtaçtýr. Her alanda olduðu gibi hüsn-i hat dalýnda da yeni yollar aranmasý, deneyler yapýlmasý

kaçýnýlmazdýr, hattâ gereklidir. Hat san'atýný sürdürmek ve saðlýklý bir þekilde geleceðe aktarabilmek;

nereye kadar son Reisü'l-hattâtîn Ahmed Kâmil Efendi'nin ifadesiyle "eslâfýn âsârýný tedkik ve taklid

eylemek" gerektiðini, nereden sonra da yeni biçimler, yeni teknikler, yeni usûller denenebileceðini,

heyecana kapýlmadan, salim kafayla düþünmeyi gerektirmektedir.

13

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 14: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

14

Giriþ

Deðerli misafirler, hoþgeldiniz. Sözleri-me baþlamadan önce, bu sempozyumudüzenleyen ÝSMEK ilgililerine çok teþekküretmek istiyorum. Bildiðiniz gibi konum,"Geçmiþten Geleceðe Hat San'atý"dýr. Binküsür senelik zengin geçmiþi ve eþit derece-de zengin olacaðýný bütün kalbimizle umdu-ðumuz geleceðiyle hat san'atýný, yarým saat-lik bir tebliðe sýðdýrmak, takdir edersiniz ki,imkânsýzdýr. Bu kadar kýsa bir süre içindeböylesine engin bir konu hakkýnda anlamlýbirþeyler söyleyebilmek için son birkaç aybir hayli zorlandým ve sonunda bir hat eseri-ne nasýl yaklaþýlmasý gerektiði konusunaodaklanmaya karar verdim. Bunu da üç anabaþlýk altýnda yapacaðým: Birincisi, mmeettiinn;ikincisi, ggöörrsseelllliikk; üçüncüsü, yyaazzýý.

Hat eserlerine metin olarak yaklaþmak,epigrafi yani kitâbe bilgisi, yahut yeniTürkçesiyle yazýtbilim dalýnýn kapsamýna gi-rer. Hat san'atýnýn bu boyutu, ne zaman ne-reye hangi metinlerin yazýldýðý ve bir metin-le yazýldýðý yer ve devir arasýndaki iliþkininçözümlenip izah edilmesiyle ilgilidir. Bu bað-lamda, Murat Sülün'ün geçen yýl yayýnlanmýþolan “Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü”baþlýklý kitabýna dikkatinizi çekmek isterim;burada kullandýðým örneklerin bir kýsmýný bugüzel kitaptan aldým.

Mimarî eserlerinden birkaç örnek ver-mekle iþe baþlayayým. Eyüp Sultan Camii'niniç avlusunun sað ve sol giriþ kapýlarýnýn üze-rinde Kur'ân-ý Kerîm'den namazla ilgili bazýayetlerden bölümler yer almaktadýr (Re-sim1). Sol kapýda Ankebût Suresi'nin 45. aye-tinden bir bölüm vardýr: "Muhakkak ki na-

Resim 1 - Eyüp Sultan Camii'nin iç avlusunun sað ve sol giriþ kapýlarýnýn üzerindeki kitabeler. Üstte, sol kapý: "[Kitap'tan sanavahyolunaný oku. Namaz kýl.] Muhakkak ki namaz hayasýzlýktan ve fenalýktan alýkor. Allah'ý anmak ne büyük þeydir. [Allahyaptýklarýnýzý bilir.]" (Ankebût 29/45). Altta, sað kapý: "[Namazý kýldýktan baþka, Allah'ý ayakta iken, otururken, yanlarýnýzüstüne yatarken de anýn. Emniyete kavuþtuðunuzda, namazý gereðince kýlýn.] Muhakkak ki namaz, inananlara belirli vak-itlerde farz kýlýnmýþtýr." (Nisa 4/103). (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s.232-233.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 15: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

15

maz hayasýzlýktan ve fenalýktan alýkor. Allah'ýanmak ne büyük þeydir." Sað kapýda iseNisâ Suresi'nin 103. ayetinden bir bölüm yeralmaktadýr: "Muhakkak ki namaz, inananla-ra belirli vakitlerde farz kýlýnmýþtýr."Görüldüðü gibi bu kitabelerde, camiye gelipgidenlere namaz kýlmanýn önemini hatýrla-tan metinler yazýlmýþ olup, burada didaktik,yani öðretici bir amaç güdülmüþtür. Resim2'de ise iki türbeden kitabeler görülmekte-dir. Yukarýdaki, Sultan I. Abdülhamid türbesi-

nin avlu giriþi üzerinde olup, Ankebût Sure-si'nin 57. ayetini içermektedir: "Her canölümü tadacaktýr. Sonunda bize döneceksi-niz." Aþaðýdaki resimde ise Sultan Abdülme-cid türbesinin giriþindeki kitabe görülmekte-dir, burada da Sâd Suresi'nin 50. ayeti yer al-maktadýr: "Kapýlarý onlara açýlmýþ Adn cen-netleri vardýr." Yani bu kitabelerde hemölümün kaçýnýlmazlýðý vurgulanmakta, hemde ölümden sonra müminleri birtakýmmükâfatlar beklediði müjdelenmektedir.

Resim 2 - Ýki türbeden kitabeler. Üstte, Sultan I. Abdülhamid türbesinin avlu giriþi: "Her can ölümü tadacaktýr.Sonunda bize döneceksiniz." (Ankebût 29/57). Altta, Sultan Abdülmecid türbesinin giriþi: "Kapýlarý onlara açýlmýþ Adn cen-netleri vardýr." (Sâd 33/50). (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'an Mührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s. 337 ve 345.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 16: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

16

Öte yandan bazen seçilen metinler do-

laysýz olarak deðil de dolaylý olarak, daha zi-

yade çaðrýþým yoluyla bir mesaj verir. Meselâ

Süleymaniye Camii'nin giriþlerinde az önce

sözünü ettiðim gibi, namazla ilgili ayetler

vardýr ama, kaynaklarda "Bað-ý Ýrem" diye

anýlan ve içinde Kevser'e benzetilen bir

þadýrvanýn bulunduðu avlusuna açýlan sol ve

sað kapýlarýn üzerinde Cennet'le ilgili bazý

ayetler yer almaktadýr (Resim 3). Birinde

Zümer Suresi'nin 73. ayetinden bir bölüm

vardýr ki, Cennet kapýlarýnýn bekçilerinin

aðzýndan, "Selâm size; iyi ettiniz; temelli ola-rak buraya girin." denmektedir. Diðerinde

ise Nahl Suresi'nin 32. ayetinden þu sözler ik-

tibas edilmiþtir: "Selâm size; yaptýklarýnýzakarþýlýk cennete girin." Bu metinler, elbette

bir yandan müminlere Cennet'e gireceklerini

müjdelemektedir ama, bir yandan da Süley-

maniye Camii’nin avlusuyla Cennet bahçesi

arasýnda bir paralellik olduðunu

düþündürmektedir. Hatta bu tür paralellikler

bazen daha da açýk seçik olabilmektedir.

Örneðin Kanunî Sultan Süleyman'ýn eþi

Hürrem Sultan'ýn Edirne'de bina ettirdiði se-

bilin, Resim 4’’te görülen çok Ýran þiveli ta'lik

kitabesinde Kanunî'den Süleymân-ý rûz-i gâr

diye bahsedilmekte, yani Osmanlý padiþahý,

Hz. Süleyman'ýn kendi dönemindeki muadili

olarak gösterilmektedir. Bu tür koþutluklar,

Resim 3 - Süleymaniye Camii'nin avlusuna açýlan sol ve sað kapýlarýn üzerindeki kitabeler. Üstte: "[Melekler onlarýn canýnýputperestlikten temizlenmiþ olarak alýrken] 'Selâm size. Yaptýklarýnýza karþýlýk cennete girin' [derler.]" (Nahl 16/32). Altta:"[Rablerine karþý gelmekten sakýnanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varýp da kapýlarý açýldýðýnda, bekçilerionlara] 'Selâm size. Ýyi ettiniz. Temelli olarak buraya girin' derler." (Zümer 39/73). (Fotoðraflar: Savaþ Çevik)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 17: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

17

Resim 4 - Kanunî Sultan Süleyman'ýn eþi Hürrem Sultan'ýn Edirne'de bina ettirdiði sebilin kitabesi: Kanunî'den Süleymân-ýrûz-i gâr diye bahsedilmektedir. (Fokke Theodoor Dijkema, The Ottoman Historical Monumental Inscriptions in Edirne[Leiden: E.J. Brill, 1977], No. 34.)

Resim 5 - Kütüphanelerin giriþine yazýlmasý âdet olan

Beyyine Suresi'nin 3. ayeti: "[Kitap ehlinden ve müþrik-

lerden olan inkârcýlar, kendilerine apaçýk bir belge

gelene kadar inkârlarýndan vaz geçecek deðillerdi; Allah

katýndan bir Peygamber gelene kadar ki, okuduðu arýn-

mýþ sahifelerin] içinde kesin ve doðru hükümler

yazýlýdýr." Üstte Ragýp Paþa Kütüphanesi'nin kapýsý.

(Fotoðraf: Selim Derman.) Saðda, Mahmud Celâleddin'e

ait bir levha. (Yazarýn koleksiyonu.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 18: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

18

dinî simgeler kullanmak suretiyle siyasal ik-

tidarý meþrulaþtýrýcý bir iþlev görmüþtür ki,

Gülrû Necipoðlu'nun 1987'de Muqarnas der-

gisinde yayýnladýðý Süleymaniye Külliyesi

hakkýndaki makale bunu çok inandýrýcý bir

þekilde gözler önüne sermektedir.

Çaðrýþým yoluyla, yani ayetlerin meali-

nin yaný sýra bir ikinci mesajýn daha iletildiði

hat eserlerinden baþka, ayetin meali dýþýnda

kullanýldýðý ve hatta meali dýþýnda kul-

lanýlmasýnýn olaðan hale geldiði örnekler de

vardýr. Meselâ kütüphanelerin giriþine Beyyi-

ne Suresi'nin 3. ayetini yazmak âdettir (Re-

sim 5). Arapçasý “fîhâ kütübün kayyimetün”

olan bu ayet, "içinde kýymetli kitaplar

vardýr" þeklinde yorumlanmýþtýr ve kendi

baþýna alýndýðýnda bu doðru bir tercümedir.

Ancak kendinden önce gelen iki ayetle bir-

likte okunduðunda, ayetin anlamýnýn çok

farklý olduðu görülür. Bu ayetlerde þöyle

denmektedir: "Kitap ehlinden ve müþrikler-

den olan inkârcýlar, kendilerine apaçýk bir

belge gelene kadar inkârlarýndan vazgeçe-

cek deðillerdi; Allah katýndan bir Peygamber

gelene kadar ki, okuduðu arýnmýþ sahifelerin

içinde kesin ve doðru hükümler yazýlýdýr."

Yani burada söz konusu olan, kütüphanenin

içindeki kýymetli kitaplar deðil, Peygamberin

okuduðu pâk edilmiþ sayfalarda bulunan

dosdoðru hükümlerdir. Yine de bu ayet, bir-

çok kütüphanenin giriþini süslemektedir. Yu-

karýda gördüðünüz kitabe, Ragýp Paþa

Kütüphanesi'nin kapýsýndadýr; aþaðýda bulu-

nan, Mahmud Celâleddin'e ait levha ise, itiraf

ediyorum, evimizde, özel kütüphanemizin

giriþinde asýlýdýr!

Ayetlerin mealleri dýþýnda kullanýl-

masýnýn diðer bir örneði, bazý hastanelerin

kapýsýnda bulunan, Nahl Suresi'nin 69. ayeti-

dir. Meselâ Resim 6'da Maltepe Kýþlasý'ndaki

Resim 6 - Hastanelerin kapýsýna yazýlmasý âdet olan Nahl Suresi'nin 69. ayeti: "[Rabbin balarýsýna: 'Daðlarda, aðaçlarda vehazýrlanmýþ kovanlarda yuva edin; sonra her çeþit üründen ye; sonra da Rabbinin iþlemen için gösterdiði yollardan yürü'diye öðretti. Ýçlerinden çeþitli renklerde bir sývý çýkar ki,] içinde insanlara þifa vardýr. [Düþünen bir kavim için bunda ibretvardýr.]" Burada Maltepe Kýþlasý'ndaki Cerrahhâne'nin kapýsý görülmektedir. (Murat Sülün, Sanat Eserine Vurulan Kur'anMührü [Ýstanbul: Kaynak Yayýnlarý, 2006], s. 462.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 19: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

19

Cerrahhâne görülmektedir. Arapçasý “fîhi

þifâ'un li'n-nâsi” olan bu ayet, "Ýçinde insan-

lara þifâ vardýr." demek olup, ilk bakýþta bir

hastahaneye uygun sanýlabilir. Ancak bir

önceki ayetle birlikte okunduðunda, içinde

þifa olanýn hastane deðil, bal olduðu anlaþýlýr.

Bu ayetlerin metni þöyledir: "Rabbin ba-

larýsýna: 'Daðlarda, aðaçlarda ve hazýrlanmýþ

kovanlarda yuva edin; sonra her çeþit ürün-

den ye; sonra da Rabbinin iþlemen için

gösterdiði yollardan yürü' diye öðretti. Ýçle-

rinden çeþitli renklerde bir sývý çýkar ki, için-

de insanlara þifa vardýr. Düþünen bir kavim

için bunda ibret vardýr."

Þimdiye kadar verdiðim örnekler,Kur'ân-ý Kerîm'den iktibas edilmiþ ayetlerdiama, hat san'atý, her ne kadar Allah kelâmýnýen güzel biçimde yazmak amacýndan doð-muþsa da, tarihî seyri boyunca elbette yalnýzbunlarý yazmakla yetinmemiþtir. Bazen en

dindar hattatlar bile, sipariþ üzerine, yahut

da derviþ-meþrep olduklarýndan, lâdinî me-

tinler de yazmaktan geri kalmamýþlardýr. Me-

selâ Resim 7'de görülen levha, büyük ta'lik

üstâdý Hulûsi Efendi'nindir ama, hattatýn ta-

biatýna bundan daha fazla ters düþen bir me-

tin düþünülemezdi. Sakýp Sabancý koleksiyo-

nunda bulunan bu eser hakkýnda Uður Der-

man hocamýz, yazdýðý katalogda þöyle diyor:

"Rind-meþreb bir tanýdýðý, Hulûsi Efendi Ho-ca'dan, Ziya Paþa'nýn, keyif ehli arasýndasýkça tekrarlanan þu 'Ýç bâde, güzel sev, vârise akl ü þuûrun / Dünyâ vâr imiþ, yâ ki yokolmuþ, ne umûrun' beytini yazmasýný rica et-miþ. Hulûsi Efendi, yaþayýþý itibariyle Ýslâm'ýnumdelerine 'aklýyla' ve 'þuûruyla' baðlý,'bâde'lerle hiç âþinâlýðý olmayan bir Mevlevîderviþi; sevdiði güzel de ta'lik nâzenîni... Ýþteonunla bu latif levhayý yazmýþ; dünyanýn'varlýðýný', 'yokluðunu' düþünmeyenler içindaima geçerliliðini korusun diye, anlaþýlan,

Resim 7 - Hulûsi Efendi'nin kaleminden, Ziya Paþa'nýn bir beyti: "Ýç bâde, güzel sev, vâr ise akl ü þuûrun / Dünyâ vârimiþ, yâ ki yok olmuþ, ne umûrun." (Sakýp Sabancý koleksiyonu.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 20: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

20

bu hattýna bir tarih de koymamýþ!"Görülüyor ki hattatlarýn san'atçýlýðý zamanzaman aðýr basmýþ, kendi akidelerine uyma-yan, hayata geçirmeyi asla düþünemeyecek-leri metinleri de, pek âlâ ellerine kalem alýpkâðýda aktarabilmiþlerdir.

Hattâ din-dýþý metinlerin, zaman za-man, sadece hattatýn, mârifetini sergilemesiiçin bir vesile haline geldiði de vakidir. Örne-ðin Resim 8'de görülen ve benzerleri sayýsýzhattat tarafýndan yazýlmýþ olan kýt'anýn met-ni Arapça'dýr ve okunuþu þöyledir: “ve daccûdacceten kedacîcinâ ve 'accû 'acîcen ve'l-a'âdî te'accecû.” Bol aliterasyonlu bu metin

vezinli olduðuna göre, herhalde bir þiirdenalýnmýþ olmalýdýr. Türkçesi aþaðý yukarý þu-dur: "Ve bir kargaþa kopardýlar, sanki bizimkargaþamýz gibi ve toz kaldýrdýlar ve düþmantozlandý." Çok anlamlý olduðu söylenemez.Peki, diyeceksiniz, bu garip metin neden bir-çok hattat tarafýndan defalarca yazýlmýþ ola-bilir? Bu sorunun cevabý, tekrarlanan harfleriüst üste ve yan yana istif etmekteki zorluk-tur. Ýþte bu zorluk sebebiyle hattatlar nisbe-ten anlamsýz sayýlabilecek bu metni tekrartekrar yazmýþlardýr. Yine anlamýndan ziyadezorluðu nedeniyle yazýlmýþ olan bir levha da,Mustafa Halim Özyazýcý'nýn Resim 9'dagörülen þaheseridir. Metin, bir tekerlemedir:

Resim 8 - Mustafa Râkým'ýn kaleminden Arapça bir þiir: "Ve daccû dacceten kedacîcinâ ve 'accû 'acîcen ve'l-e'âdî te'accecû"(ve bir kargaþa kopardýlar, sanki bizim kargaþamýz gibi ve toz kaldýrdýlar ve düþman tozlandý.) (Kubbealtý Vakfý.)

Resim 9 - Mustafa Halim Özyazýcý'nýn, san'atçýnýn maharetini bütün azâmetiyle ortaya koyan bir þaheseri: "Keþkekçininkeþkeklenmiþ keþkek kefçesi." (Emin Barýn koleksiyonu)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 21: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

21

"keþkekçinin keþkeklenmiþ keþkek kefçesi"Uður Bey'in anlattýðýna göre müzehhib Fey-zullah Dayýgil'in kýþkýrtmasýyla Halim Efen-di'nin bir oturuþta yazýverdiði bu levhadatam onbir defa tekerrür eden “kef” harfi,dört defa tekerrür eden “þin” harfi ve bun-larýn yaný sýra çeþitli diþli ve baþlý harflerin bukadar ahenkli bir þekilde satýra dizilmesi vealtlarýndaki cedvelle çekilmiþçesine dümdüzmakus “ye” harfi, gerçekten bir hüsn-i hatmucizesi kabilindendir.

Çoðu kez bir tekerlemeden de an-lamsýz olabilen, ancak hat san'atýnýn temeltaþlarýndan sayýlan levhalar arasýnda bir dekaralamalar ve temrinler vardýr. Bazen birharfi, bazen birkaç harften oluþan bir terkibi,bazen de bir veya birkaç kelimeyi tekrartekrar yazarak el melekesini artýrmayayönelik bir idman olan karalama ve temrin-lere tarih boyunca çok deðer verilmiþtir,çünkü bunlar, usta hattatlarýn nasýlçalýþtýðýný, belki de bitmiþ þaheserlerinden dedaha açýk bir þekilde gösterirler. Üstelikgünümüzün grafik zevkine çok uygundüþtüklerinden, kolleksiyoncular arasýndabugün çok revaç görmektedirler. Bu da bizi,ikinci baþlýðýmýza, hat san'atýnýn görselliði ko-nusuna getirmektedir.

Hat san'atý hususunda Arapça bir me-sel vardýr: “el-kalemü ehadü'l-lisâneyn”, yani"kalem, iki dilden biridir." Bu mesel çokluk-la sözlü/yazýlý ayýrýmý olarak yorumlanmýþtýrama, bu kanýmca yetersizdir. Kalemin ya-rattýklarý, yazýlý olmanýn yaný sýra -veya dahadoðrusu yazýlý olduklarý için- görseldir de.Hüsn-i hat, mânânýn yazýyla görünür kýlýndýðýözgün bir görsel san'attýr. Ama asla bir resimveyahut tezyinat san'atý deðildir. Âdâbý,âdâtý, âlâtýyla bambaþka bir tarihî sürecin,apayrý bir birikimin ürünüdür. Yine de, bu

san'atla gûya ikame etmek amacýný güttüðü

tasvir san'atý arasýnda birtakým yakýn iliþkiler

bulunduðu da inkâr edilemez. Nitekim, Malik

Aksel, “Türklerde Dinî Resimler” baþlýklý ki-

tabýnda "Suret geniþ mânâda alýnýrsa, insan,

sözlerine yazý ile suret verir. Yazý sözün res-

midir, resim gördüklerimizi nasýl belirtirse

yazý da sözlerimizi öyle belirtir." derken,

güzel yazýnýn bir çeþit resim san'atýndan iba-

ret olduðu fikrinden çok daha derin, çok da-

ha ince bir gerçeðe iþaret etmiþtir.

Resim 10 - "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh". Üstte:Mustafa Râkým'ýn, Necmeddin Okyay koleksiyonundanTopkapý Sarayý Müzesi’ne intikal etmiþ olan 1212/1797-8tarihli levhasý. Altta: Neyzen Mehmed Emin Dede'nin birlevhasý.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 22: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

22

Bunu ýsrarla vurgulamamýn sebebi,bazý çaðdaþ düþünürlerin, hat san'atýný bir"soyut resim san'atý" olarak yorumlamakhevesine düþmüþ olmalarýdýr. Bu iddialarýnýndayanaðý, bazý hat eserlerinin son derece zorokunmasýdýr. Gerçekten de bazý hattatlar bi-çim uðruna okunaklýlýktan ödün vermiþler,birer san'at þaheseri olan, fakat hiç de kolayokunmayan eserler üretmiþlerdir. MeselâResim 10 'da görülen iki levhadan soldakiMustafa Râkým'ýn, saðdakiyse Neyzen Meh-med Emin Dede'nindir. Ýkisinde de “lâ havleve lâ kuvvete illâ billâh” yazýlýdýr, fakat sol-dakinde þekilleri birbirine benzeyen harflerbir araya toplanmýþ, neticede ne yazýlý oldu-ðunu bilmeyen birinin ancak zorlukla an-lamýný çýkartabileceði bir hat eseri ortayaçýkmýþtýr. Mustafa Râkým'ýn levhasý gerçek birsan'at þaheseridir. Tertibindeki olaðanüstüâhenk bir yana, Lâfzatullah'ýn altýndaki yanyana sýralanmýþ lâmelif'lerin, ellerini açmýþ,Allah'a yakaran müminleri çaðrýþtýrdýðý belir-

tilmiþtir. Ama bütün yaratýcýlýðýna raðmen bueser, Emin Dede'ninki kadar okunaklý olmak-tan çok uzaktýr.

Ancak bu verilerden hareket ederekhat san'atýnýn, okumayý gerektirmeyen birsoyut resim san'atý olduðunu söylemekmümkün deðildir. Çünkü bir hat eseri kolayokunsa da, okunmasa da, sözün sureti olmaiþlevini her zaman mahfuz tutar, inananlaraçýsýndan bereketini üzerinde bulunduðu bi-nanýn yahut yazýyý ziyaret eden müminlerinüstüne yaðdýrýr. Ayný þey, buradagördüðünüz eserler için de geçerlidir. Hatsan'atý hiçbir anlamda "soyut" bir san'at ola-maz. Hüsn-i hat, sözün resmi ve mânânýnzarfýdýr, bu nedenle de resim vasfý her zamanve kaçýnýlmaz olarak anlamýyla haþýr neþirdir.

Anlamýný yalnýz muhtevasýyla deðil,þekliyle de ifade eden bir yazý türü, devletsimgeleridir. Çünkü onlarý her görenin taný-masý lâzýmdýr. Osmanlýca okusa da, okumasada, bugün bile Türkiye'de bir tuðra görüp deOsmanlý devletinin simgesi olduðunu bilme-yecek biri yoktur herhalde. Tuðranýn hangipadiþaha ait olduðu, hangi hattatýn elindençýktýðý gibi hususlar, daha ziyade uzmanlarýilgilendirecek niteliktedir; ama tuðranýn Os-manlý hanedaný, Osmanlý ihtiþamý demek ol-duðu herkesin malûmudur. Resim 11'deFatýmî devletinin simgelerinden birigörülmektedir. Bunu tanýyanlar Türkiye'deazdýr mutlaka, ama Ortaçað Mýsýr'ýnda, aynýmerkezli çemberlerin bir Ýsmailî simgesi ol-duðunu ister Sünnî olsun, ister Þiî veyahutKýbtî, herkes bilirdi. Bu bakýmdan, Kahire'ninyeni inþa edilen binalarýnýn üzerine içlerinde-ki kûfî yazýlarýyla bu iç içe geçmiþ daireleriniþlenmesi, ancak küçük bir azýnlýk teþkil

Resim 11 - Fatýmî devletinin Ýsmailî simgelerinden, aynýmerkezli çemberlerin içinde kûfî yazýsý. El-Akmer Camii,Kahire. (Irene A. Bierman, Writing Signs: The FatimidPublic Text [Berkeley, Los Angeles ve Londra: Universityof California Press, 1998)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 23: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

23

eden Ýsmailî zümresinin iktidarýný geniþ halk

kitlelerine benimsetmek iþlevini görmüþtür.

Tasvir boyutlarý aðýr basan birkaç

örnek daha vereyim. Birincisi, Elhac Hâfýz

Mehmed Fehmi Efendi'nin "þekl-i mühr-i

nübüvvet-i Muhammedin el-Mustafâ (s.a.s.)"

serlevhasýyla baþlayan 1309/1891-2 tarihli

celî sülüs-nesih eseridir (Resim 12). Fehmi

Efendi'nin hocasý Þevký Efendi'yi takliden

yazdýðý bu levhanýn ortasýnda üç satýr halin-

de verilen Arapça ibareler ve bu ibareleri ku-

Resim 12 - Elhac Hâfýz Mehmed Fehmi Efendi'nin "þekl-i mühr-i nübüvvet-i Muhammedin el-Mustafâ (s.a.s.)" serlevhasýylabaþlayan 1309/1891-2 tarihli celî sülüs-nesih eseri. (Yazarýn koleksiyonu.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 24: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

24

þatan Salât-ý Ümmiye'den sonra þu Türkçe

metin yer almaktadýr:

Bu mühr-i þerîfin bâtýnýnda olan üç

satýrýn her biri bir rivâyet üzere ketbolun-

muþtur; Tirmizî Hazretleri nakl üzere rivâyet

eder ki bu mühr-i þerîfi ziyâret eden kimse-

ye fevâ'idi: “Her kimse abdest ile sabahleyin

nazar eylese ahþama deðin ve eðer ay evve-

linde nazar eylese âhirine deðin ve dahi yýl

evvelinde nazar eylese gayetine deðin ve se-

fer eylediði vakit nazar eylese sefer ana

mübârek ola ve nazar eylediði senede vefat

iderse imân ile hatm ola vesselâm.”

Metinde "okumak"tan hiç söz edilme-

diðine, sadece "nazar eylemek" fiili kul-

lanýlmýþ olduðuna göre bu levha yalnýz bir

metin deðil, bunun yaný sýra bir nazar nesne-

si, yani bir resim addedilmiþ olmalýdýr. Nite-

kim ketebenin dua kýsmýndaki “ve li men na-

zara fîhi” ibaresi hat eserlerinde hayli yaygýn

olup, yazýnýn nazar edilen bir nesne olduðu

fikrini pekiþtirmektedir.

Yine bu baðlamda ikinci bir örnek, hil-

ye-i þerîfe yahut hilye-i saadet denilen

Resim 13 - On dokuzuncu yüzyýlýn baþlarýna ait bir Osmanlý el yazmasýnda, Hz. Muhammed'den baþka peygamberlerinvasýflarýný tarif eden hilyelerden iki örnek. Solda "hilye-i Hazret-i Nûh (a.s.)"; saðda "hilye-i Âdem-i Safiyyullâh (a.s.)". (YaleÜniversitesi Kütüphanesi.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 25: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

25

türdür. Anlaþýldýðý kadarýyla ilk defa hattat

Hâfýz Osman tarafýndan terib edilen,

günümüze kadar da sayýsýz örneði verilmiþ

olan hilye-i þerîfe, Hz. Muhammed'in kiþisel

vasýflarýnýn Hz. Ali'nin rivayetinden nakledil-

diði, düzeni nisbeten sâbit bir çeþit levhadýr.

Metnin göbek kýsmý ise ufak tefek

farklýlýklarla þöyledir:

Ali b. Ebî Tâlib'den (r.a.) [nakledilmiþtir]:

Hz. Peygamber'i (s.a.s.) vasfettiði zaman

þöyle buyurdu. Boyu ne çok uzun, ne de çok

kýsaydý, kavminin orta boylusuydu. Saçlarý

ne kývýrcýk, ne de düz ve uzundu, dalgalýydý.

Yüzü dolgun deðildi, ama hafif deðirmi bir

çehresi vardý. Pembe beyaz tenli, iri siyah

gözlü ve uzun kirpikliydi. Mafsallarý iri ve

omuzlarý geniþti. Göðsündeki tüyler göbeði-

ne kadar inen ince bir hat teþkil ediyordu. El

ve ayak parmaklarý kalýncaydý. Yürüdüðü za-

man sanki hafif bir yokuþtan aþaðý iner gibi

rahat ve kuvvetli adýmlarla ilerlerdi. Birine

baktýðýnda ona bütün vücuduyla yönelirdi.

Ýki omuzu arasýnda nübüvvet mührü vardý

ve kendisi peygamberlerin sonuncusuydu.

Bu metnin, kelimelerle oluþturulmuþ

bir portre olduðu açýktýr. Hattâ hilyenin

kýsýmlarýna (yukarýdan aþaðýya doðru) "baþ-makam", "göbek", "kuþak", "etek" denme-

si, onun neredeyse bir insan sureti gibi

görüldüðünün delilidir. Hilye türüne iliþkin

aydýnlatýcý çalýþmasýnda Tim Stanley, bu

türün belki bir dereceye kadar Osmanlýlarýn

yakýndan tanýdýðý Ortodoks ikonalarýnýn, Pey-

gamber'in resmini çizmenin hoþ görülmeye-

ceði bir ortamdaki muadili olabileceðini ileri

sürmekte, ancak kökeninin Osmanlý-Ýslâm

kültüründe de bulunabileceðini belirterek

Hakanî Mehmed Bey'in, hilye türünün Türk

edebiyatýndaki ilk örneði olan ünlü mes-

nevîsini ilham kaynaðý olarak göstermekte-

dir. Gerçekten de Cevrî, Nahifî ve Neþâtî gibi

þairlerin hilyelerinin olduðu gibi, Hâfýz Osman

ve ondan sonra gelen hattatlarýn eserlerinin

de sâikýnýn Hilye-i Hakanî olmasý muhtemel-

dir.

Hakanî'nin eserini kaleme alma nedeni,

keza Hz. Ali'den rivayet edilen, ancak sahih

hadis derlemelerinde yer almayan tanýnmýþ

bir Hadis-i Þerif'tir: "Kim benden sonra hilye-

Resim 14 - On dokuzuncu yüzyýlýn baþlarýna ait birOsmanlý el yazmasýndan bir sayfa. Ortada Halife EbûBekir'in adý, yukarýda ve aþaðýda "hâzâ ismu Hazreti EbûBekrin" ibaresi. (Harvard Üniversitesi, Sackler Müzesi)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 26: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

mi görürse beni görmüþ gibidir. Ve kim banaþevkle baðlanýrsa Allah ona ateþi haram ederve o kiþi kabir azabýndan emin olur ve mah-þer gününde üryan olarak haþredilmez." Ha-kanî'nin, bu hadisin ilk cümlesi için nazmet-tiði tercüme þöyledir:

Hilye-i pâkimi kim görse benim

Ola görmüþ gibi vech-i hasenim

O halde Hâfýz Osman'ýn hilyesinde de,Fehmi Efendi'nin mühr-i nübüvvet lev-hasýnda olduðu gibi, hüsn-i hat eseri sadecegüzel yazýlmýþ bir metinden ibaret olmayýp,ziyaret edilen, bakýlýp görülen bir nesne, be-reketiyle öldükten sonra ve kýyâmetgününde müminin yolunu açacaðýnainanýlmýþ olan bir ibadet aracýdýr. Fehmi Efen-di'nin levhasýnda nübüvvet mührünün "þek-li"nin verilmesi gibi, burada da Peygamber'in"hilye"si, yani çehresi yer almaktadýr, do-layýsýyla her ikisi de bir ölçüde tasvir olma ni-

teliðine sahiptir.

On sekizinci yüzyýldan itibaren yalnýzHz. Muhammed'in deðil, baþka peygamber-lerin de vasýflarýný tarif eden hilyeler kitaplar-da sýklýkla boy göstermeye baþlamýþtýr(Re-sim 13). Bunlardan baþka, hilye-i þerîfe'lerindört köþesine yerleþtirilen dört halife isimle-ri de kitaplarda Ýsm-i Celâl ve Ýsm-i Nebî'densonra ve giderek Ehl-i Beyt'in, Sahabe'nin,hattâ Eshab-ý Kehf'in de adlarýnýn yaný sýra,sayfalarýn çoðunu kaplayan birer daire içindetek baþlarýna celî yazýyla yazýlmaða baþ-lanmýþtýr(Resim 14). Bu hilye ve isimlerin sa-bit ve kolayca tanýnabilen biçimleri, onlarabir dereceye kadar tasvir vasfý kazandýrmak-tadýr gerçi, ama bence söz konusu yazýlarýngörselliðinin bundan daha da inandýrýcý birdelili daha mevcuttur. Burada görülen veyaygýn bir uygulamanýn sadece bir örneðiolan sayfada bu gayet açýktýr: Ortada, hilyegöbeðini andýran yuvarlak bir hane içinde

26

Resim 15 - Yedi uyurlarla köpeklerinin iki tasviri. Solda, Hüseyin Sâtý' Efendi'nin 1318/1900-1 tarihli Eshab-ý Kehf levhasý. (Ýbnül emin Mahmud Kemal Ýnal, Son Hattatlar [Ýstanbul: Maarif Vekâleti, 1955], s. 801.) Saðda, Mehmed Siyah Kalem'e atfedilenYakub Bey albümlerinden birinde Eshab-ý Kehf minyatürü. (Topkapý Sarayý Müzesi.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 27: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Halife Ebû Bekir'in adý, bu hanenin üstüylealtýnda ise "hâzâ ismu Hazreti Ebû Bekrin"ibaresi vardýr. Ayný düzen, diðer kiþi isimle-rinde de kullanýlmýþ olup, bu yazmalardarastlanan Peygamber'in hýrkasý, alemi, ayakizi gibi kutsal emanet resimlerindeki "hâzâresmi filân" ibarelerine tam tamýna paralel-dir.

Peki, ortadaki dairenin üstünde baþ-layýp altýnda biten ibareyi nasýl yorumla-malýyýz? Özlüce söylemek gerekirse, bir"yazýnýn altyazýsý"dýr bu! Elbette bu ibareyiokuyabilen, ortadaki ismi de kolaylýkla oku-yabilecektir, o halde bunca kitap sanatçýsýneden böyle bir sayfa düzeni seçmiþ olabilir?Bu sorunun cevabý, bizâtihi altyazýnýn met-ninden anlaþýlmaktadýr: "Hâzâ" denirken,daire içindeki nesne kastedilmektedir, "ismuHazreti Ebû Bekrin" denirken ise birinci hali-fenin adý. Bundan ise þu sonuç çýkmaktadýrki, daire içindeki nesnenin, içeriðinden (yaniHz. Ebû Bekir'in isminden) ayrý bir kimliði da-ha vardýr. Bir resimdir bu. Eðer sadece bir is-min yazýlmasýndan ibaret olsaydý, ne olduðu-nun baþka bir yazýyla belirtilmesi gerekme-yecekti.

Hat eserlerinin görselliði, bazen deyazýnýn, þeklen içeriðini çaðrýþtýrmasý olaraktezahür eder. Örneðin lâkaplarý "Esedullâh"ve "Haydar" olan Hz. Ali'nin, arslan biçimin-de yazý-resimlerle anýlmasý, "Ali" ismindeki“ye” harfinin mâkus olarak ve Hz. Ali'nin kýlýcýZülfikar'a benzeyecek þekilde çatallý yazýl-masý, "Ah mine'l-aþk" yazýlarýnda “he” harfi-nin aðlayan bir göze benzetilmesi hep sözünresmi olan yazýnýn dile gelmesi, merâmýnýyalnýz oluþturduðu kelimelerle deðil, biçimiy-le de anlatmasýnýn örnekleridir.

Hüseyin Sâtý' Efendi'nin Resim 15'tegörülen 1318/1900-1 tarihli Eshab-ý Kehf lev-hasýnda yedi uyurlarýn adlarý daire þeklindeistif edilmiþ, ortalarýna da köpekleri Kýtmîr'inadý yerleþtirilmiþtir. Bunun, saðdagördüðünüz, Topkapý Sarayý Müzesi'nde bu-lunan ve Mehmed Siyah Kalem'e atfedilenYakub Bey Albümleri’nden birindeki 15.yüzyýl minyatüründe gösterildiði gibi maða-rada birbirlerine sokularak uyuyakalmýþ olanmesel kahramanlarýnýn, bu kez kiþilerin tas-virleri iþlevini isimlerin gördüðü bir resmi ol-duðunu söylemek mümkün deðil midir?

Mehmed Þefik Bey'in Resim 16'daki1292/1875 tarihli Âl-i Abâ istifinde-armutþeklinde olmasýný bir kenara býrakalým,Fatýma adýnýn fe'si, Ali adýnýn ayýn'ýnýn içine

27

Resim 16 - Mehmed Þefik Bey'in 1292/1875 tar-ihli Âl-i Abâ istifi. (Yazarýn koleksiyonu.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 28: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

yerleþtirilmiþtir. “Ayn” kelimesinin Arapça

"göz" anlamýna gelmesi, burada kinayeli bir

anlatýmla "Hz. Fatýma, Hz. Ali'nin gözbebe-ðiydi." fikrinin amaçlandýðýný akla getirmek-

tedir.

Resim 17 'de görülen 1319/1901-2 ta-

rihli celî sülüs levha ise Elhac Mehmed Nazif

Bey'e aittir. Levhanýn metni þöyledir:

Alem kaldýrsa bir yerde kaçan sultan-ý

Bismillâh

Olur lâhutiyân ârâyiþ-i dîvân-ý Bismillâh

Sýrat-ý Müstakim'i anla hatt-ý is-

tivâsýndan

Varýr Allah'a doðru menhec-i âsân-ý Bis-

millâh

Besmele'nin meziyetlerini dile getiren

bu rubainin ilk iki mýsrasýndaki "Bismillâh"kelimelerinde sîn harfi - "oklu" tabir edilen

birçok Besmele'de olduðu gibi - keþîdeli

yazýlmýþ, yani uzatýlmýþtýr. Üçüncü mýsradaki

"hatt-ý istivâ" sözleriyle sanýrým bu uzun

“sîn” kastedilmektedir. Bilindiði gibi Sýrat-ý

Müstakim'in Kur'an-ý Kerîm'deki "doðru yol",

yani Ýslâm dini anlamýnýn yaný sýra, tasavvuf

erbabý arasýnda bir de "Sýrat köprüsü" moti-

fi yaygýndýr ve öldükten sonra kullarýn imti-

han niyetine üzerinden geçirileceði "kýldanince, kýlýçtan keskince" mecâzî köprü an-

lamýna gelir; geçebilenler Allah'a vâsýl olacak,

geçemeyen günahkârlar düþüp cehennem

ateþinde yanacaktýr. Gerçekten de ilk iki

satýrda yazýldýðý hâliyle "Bismillâh" kelimele-

ri, Lâfzatullah'a giden bir köprüye benze-

mektedir. Ancak mesele bununla bitmez.

Son mýsrada Besmele'nin "menhec-i âsân",yani kýsa yoldan Allah'a vardýðý söylendiðin-

de “sîn” harfi keþîdesiz yazýlmýþ, yani

kýsaltýlmýþ, bu suretle mýsranýn anlamý,

bizâtihi yazýnýn þekliyle teyid edilmiþtir.

O halde görülüyor ki, hat eserleri, ister

yazý-resim cinsinden olsunlar, ister düz yazý,

yalnýz metin deðil, ayný zamanda görsel

san'at eserleridirler. Bu görsellikleri de, yazýlý

olmalarý sayesinde gerçekleþmektedir. Þimdi

de üçüncü ve son baþlýðýmýza dönelim: Hüsn-

i hat san'atýnýn yazý olma vasfý. Acaba hat

eserlerine yazý düzeyinde yaklaþarak nerele-

re varabiliriz? Þunu hiç tereddüt etmeden

söyleyebilirim ki, ele aldýðým üç baþlýk

arasýnda bugüne kadar en az araþtýrýlmýþ ve

dolayýsýyla da en çok düþünülmeye muhtaç

olaný budur.

Bir örnek vereyim. Hat tarihinin en

önemli dönüm noktalarýndan, yahut menzil

taþlarýndan biri, Milâdî 10. yüzyýlýn ilk yarýsýn-

da Ýbn-i Mukle'nin “hatt-ý mensûb”, yani

"orantýlý yazý"yý icâd etmesidir. Gerek bugün

hat san'atýnýn temel taþlarýndan olan nokta

hesabý ve gerekse artýk kullanýlmayan daire

28

Resim 17 - Elhac Mehmed Nazif Bey'in, Besmele'ninmeziyetlerini anlatan 1319/1901-2 tarihli celî sülüs lev-hasý. (Yazarýn koleksiyonu.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 29: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

usûlü, Ýbn-i Mukle'nin bu büyük devrimine

dayanýr. Ama bu devrim acaba neden vuku

bulmuþtur? Onu sadece Ýbn-i Mukle'nin kiþi-

sel dehâsýna atfetmek, getirdiði yeniliklerin

neden öteki hattatlarca benimsendiðini

açýklamaya yetmez. Oysa Ýbn-i Mukle, bugün

Fas ve Cava gibi Ýslâm medeniyetinin ileri ka-

rakollarý addedilebilecek olan bazý uzak yer-

ler dýþýnda bütün hattatlarýn ortak üstâdý, sil-

silelerinin baþlangýç noktasýdýr. Bu acaba

nasýl izah edilebilir?

Yasser Tabbaa, 1999'da Ars Orientalis

dergisinde yayýnladýðý bir makalesinde son

derece ilgi çekici bir açýklama önermiþtir.

Ona göre Ýbn-i Mukle'nin yazýda yaptýðý

büyük yenilik, veziri olduðu Sünnî Abbasî

devletinin, Basra ve Küfe'yi iþgal etmiþ olan

Karmatîler ve Akdeniz havzasýnda doðuya

doðru ilerlemekte olan Fatýmîler gibi Þiî dev-

letleri tarafýndan sýkýþtýrýldýðý bir döneme

rastlamaktadýr. Bu tehditler karþýsýnda Ab-

basî halifesinin elindeki pek az kozdan biri,

Ýslâm dininin kutbu ve Ýslâm ümmetinin

hâmisi olma niteliðiydi. Kur'ân-ý Kerîm'in en

doðru tertibi konusunda hâlâ ihtilâf bulun-

duðu, Þiî devletlerinin Sünnîlerden farklý ter-

tiplerde israr ettiði bir ortamda halifenin bu

niteliðini hayata geçirmesinin bir yolu da,

meþru mushaflar teksir ettirip yaydýrmaktý.

Ýþte, gerek bu meþru mushaflarý diðerlerin-

den kolayca ayýrdedebilmek, gerekse metni

mümkün olduðu kadar hatasýz olarak kay-

dedebilmek için, o zamana kadar sadece

kûfî yazýsýyla istinsah edilmiþ olan mushaf-

larý, evvelce sadece idârî iþlerde kullanýlmýþ

olan nesih yazýsýnýn yeniden tanzim edilmiþ

bir biçimiyle istinsah etmeye baþlamak,

Ýbn-i Mukle'nin getirdiði büyük yeniliðin te-

melidir. En azýndan Yasser Tabbaa'nýn

görüþü budur.

Ýbn-i Mukle'nin yaptýðý devrim, hat

san'atýnda emsalsiz deðildir elbette. Acaba

bu san'atýn öteki mühim dönüm noktalarý

nasýl izah edilmelidir? Sözgelimi 15. yüzyýlýn

sonlarýnda Þeyh Hamdullah'ýn aklâm-ý sit-

te'de Yâkut üslûbunun yerine yepyeni bir

üslûp yaratmasý, getirdiði büyük yeniliðin de

son derece kýsa bir süre içerisinde bütün Os-

manlý hüsn-i hat camiasý tarafýndan benim-

senmesi, o dönemde Osmanlý Ýmparatorlu-

ðuyla Memlûk devleti arasýnda yükselmekte

olan rekabete baðlanabilir mi? Yahut 19.

yüzyýlýn baþlarýnda Mustafa Râkým'ýn celî

yazýda yaptýðý büyük hamle, ibadetin özel-

leþtirildiði, günlük ibadetlerini camide deðil

de evlerinde etmeyi tercih eden ve bu se-

beple o güne kadar daha ziyade camilerde

bulunan büyük ebattaki yazýlarý evlerinde de

sergilemek isteyen yeni ve nisbeten varlýklý

bir sýnýfýn geliþmesinden kuvvet almýþ olabi-

lir mi? Doðrusu, bu sorularýn cevabýný bilmi-

yorum. Bu son söylediklerim, sadece

spekülasyon düzeyindedir. Ama böyle soru-

larýn sorulmasý ve ciddiyetle araþtýrýlmasý ge-

rektiði kanaatindeyim.

Bu da, bana verilen teblið konusunun,

þu ana kadar üzerinde durmadýðým bir boyu-

tuna getiriyor sözü: Hat san'atýnýn geleceði.

Bu noktada þöyle bir çeliþkiyle karþý

karþýyayýz. Bilindiði gibi hat san'atýnda gele-

neklere baðlýlýk çok önemlidir. Öðrencinin

hocasýna sadakati en büyük meziyeti adde-

dilmiþ; hocasýný, kendisinden ayýrdedileme-

yecek kadar iyi taklid edebilen öðrenci mak-

bul sayýlmýþtýr. Nitekim son dönemin büyük

29

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 30: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

30

Resim 18 - Mehmed Özçay'ýn 1427/2006 tarihli "Aþk ve Meþk" karalamasý. (Özel koleksiyon.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 31: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

hattatlarýndan Elhac Ahmed Kâmil Akdik,

"Bu iþde birinci vazife eslâfýn âsârýný tedkik

ve taklid eylemektir." demiþtir.

Öte yandan, hat san'atýnýn tarihine

baktýðýmýzda, ilk hatýrýmýza gelen hattatlar

hep san'atta büyük yenilikler yapmýþ olan-

lardýr: Ýbn-i Mukle, Yakut, Þeyh Hamdullah,

Hafýz Osman, Mustafa Râkým, Mehmed Esad

Yesârî ve diðerleri... Peki ama, kabul gören

yenilikler neden kabul görmüþtür, kabul

görmeyenler neden tarihe karýþmýþtýr? Baþka

bir ifadeyle hat san'atýnda teceddüd ile

bid'at arasýndaki farký nasýl tanýmlayabiliriz?

Sanýrým þimdiye kadar bu soruya hep

teleoloji, yani gayecilik düzeyinde cevap

aranmýþtýr. Bu da demektir ki bugüne çýkan

yollar doðru, bugüne çýkmayan yollarsa yan-

lýþ addedilmiþtir. Ancak bu, bilimsel bir tarih

yöntemi deðildir. Öte yandan, baþarýlý olan

yeniliklerin, var olan geleneðin baðrýndan

çýktýðý, daha önceki icraati damýtarak

mükemmelleþtirdiði savý da tamamen ikna

edici deðildir, zira en nihayet her yenilik bel-

li bir tarihî baðlamýn içinden çýktýðý gibi, ba-

þarýlý hüsn-i hat yeniliklerinin sadece birer

damýtma iþleminden ibaret olduðu iddiasý

da, en azýndan, delillerle ispat edilmeye

muhtaçtýr. Sözün kýsasý, kabul edilen yenilik-

lerle edilmeyen yenilikler arasýndaki farklar

henüz anlaþýlmýþ ve belirlenmiþ deðildir.

Bugün Arap dünyasýnda yazý alanýnda

tam bir keþmekeþ hüküm sürmektedir. Kitle

kültürünün, iletiþim endüstrisinin ve bunlarýn

yaný sýra köktenci bir bireyciliðin etkisiyle

Ýslâm yazýsýnýn beþiðinde hüsn-i hat san'atý

neredeyse yok olmuþ, yerine baþýboþluk ve

düzensizlik gelmiþtir. Arap harflerinin yerini

seksen yýl önce Lâtin harflerinin almýþ oldu-

ðu Türkiye'de ise durum, bunun tam aksidir.

Çünkü kitle kültürünün ve iletiþim endüstri-

sinin getirdiði geliþigüzellikten nasibini alan

Lâtin harfleri olmuþ, Arap harfleriyse, bir

san'at mevzuu olarak güzelliklerini koruya-

bilmiþlerdir. Ancak her alanda olduðu gibi

hüsn-i hat dalýnda da yeni yollar aranmasý,

deneyler yapýlmasý kaçýnýlmazdýr, hattâ ge-

reklidir. Geleneksel olsunlar ya da ol-

masýnlar, güzel san'atlarda ictihad kapýlarý

hiçbir zaman kapanmýþ sayýlamaz. Hat

san'atýný sürdürmek ve saðlýklý bir þekilde ge-

leceðe aktarabilmek; nereye kadar "eslâfýn

âsârýný tedkik ve taklid eylemek" gerektiðini,

nereden sonra da yeni biçimler, yeni teknik-

ler, yeni usûller denenebileceðini, heyecana

kapýlmadan, salim kafayla düþünmeyi ge-

rektirmektedir.

Her halükârda bugün, hat san'atýnýn

geleneklerine baðlý olan, fakat sýrtlarýný bu

geleneklere vererek birbirinden ilginç

tecrübeler yapmaktan da kaçýnmayan son

derece yetenekli genç hattatlar vardýr (Re-

sim 18). Þuna inanýyorum ki, hüsn-i hat

san'atý onlarýn elinde kaldýkça ve onlar aþk

ile meþki bir araya getirip canla baþla

çalýþmaya devam ettikçe, endiþe etmemize

hiç gerek olmayacaktýr.

Teþekkür ederim.

31

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Page 32: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

32

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

TÜRK TEZHÝP SANATIAyþe ÜSTÜN*

Özet

Çok çeþitli dallarý bulunan klasik Türk tezyi-

nat sanatýnýn büyükçe bir bölümünü "Kitap Sa-

natlarý" teþkil eder. Türk kültür medeniyetinin

önemli eserleri arasýnda bulunan "el yazmalarý",

matbaanýn Osmanlý toplumunda geliþmesine ka-

dar klasik sanatlarýmýzýn en çok kullanýldýðý alan

olmuþtur. Gerek yurt içi gerekse yurt dýþý

kütüphane, arþiv ve müzelerin binlerce kitap ve

arþiv malzemesi içinde Türk hat, cilt, tezhip ve

nakýþ ustalarýnýn büyük beceri, ustalýk ve sabýr isteyen çalýþmalarý sonucu meydana getirilen yazma

eserler ve levhalar da bulunmaktadýr.

Hattýn yanýnda onu bezeyen, ortaya çýkaran, kýymetini artýran tezhip, kitap sanatlarý içinde

ayrý bir önem taþýr. Tezhip, ezilerek boya haline getirilmiþ varak altýn ve deðiþik renklerin kul-

lanýmýyla gerçekleþtirilen bir kitap sanatýdýr. Türk Kitap Sanatlarý'nda kendine özgü bir güzellik felse-

fesi hakimdir. Sanatkarlar, bu felsefenin kaynaðýný tabiatta bulmuþlar, tabiattan aldýklarý bitki ve hay-

van motiflerini ya gerçek görüntülerine yakýn bir biçimde çizmiþler ya da motifleri üsluplaþtýrýp on-

lara yeni biçimler ve görünümler kazandýrmýþlardýr.

Bu baðlamda tezhip sanatý da stilize edilmiþ nebati ve hayvani kökenli motiflerle hazýrlanan

kompozisyonlarda uygulanma sahasý bulmuþtur. Hepsi birbirinden muhteþem desenlerde kullanýlan

motiflerin bazýlarý her devirde revaç bulan, bazýlarý da belirli dönemlerde parlayýp sönen bezeme un-

surlarýdýr. Mesela Selçuklu ve Beylikler Devri'nde çok sýk kullanýlan "münhani" motifi, her dönem,

kompozisyonlarda ana motif olma özelliðini korumuþtur. Uygur Türkleri vasýtasýyla Orta Asya'da

yayýlan ve geliþme gösteren tezhip sanatý, Selçuklular Ýran üzerinde Anadolu'ya ulaþýr. Anadolu'daki

mevcut kültürlerle kaynaþarak geliþmesini devam ettirir. Bu geliþme ve üsluplarýn doðuþunda, Uzak-

doðu ve Ýran'dan çeþitli aralýklarla gelen tesirler, Memluk sanatý izleri, Anadolu Beylikleri'nden kalan

miras, fethedilen topraklardan gelen yeni zevklerin katkýsý görülür. Yeni zevklerin birleþimi XVI.

yüzyýlda Osmanlý-Türk sanatýný zirveye taþýmýþtýr. Türklerde hükümdar sarayý bünyesinde oluþan

nakkaþhane, bir gelenek halinde Anadolu Selçuklularýndan ve Timurlu Sarayý’ndan beri süregelmek-

tedir. Bu geleneði Osmanlý padiþahlarý da devam ettirmiþler, fetihler sýrasýnda pek çok sanatkarý hi-

mayesine almýþlardýr.

* Sakarya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Vekili

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 32

Page 33: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Osmanlý saray nakkaþhanesindeki sanatkarlar, "ehl-i hiref" denilen teþkilata mensuptu. Sanatkarlar yalnýz kitap

sanatýyla uðraþmazlar; saray köþklerinin, binalarýn kalemiþi desenlerini hazýrlar ve tatbik ederlerdi. Saray nakkaþlarý ta-

rafýndan hazýrlanan desenler, imparatorluk sýnýrlarý içindeki sanat merkezlerine de ulaþtýrýlýrdý. Osmanlý sanatýnda görülen

ve yüzyýllarca devam eden üslup birliðinin saðlanmasý bu yolla olmuþtur. Klasik tezhip sanatýnýn ilk yarýsý, Fatih Sultan

Mehmed'in padiþah oluþundan onaltýncý asrýn ikinci yarýsýna kadar içine alan süreyi ihtiva eder.

O dönem saray nakkaþhanesinin baþýnda Baba Nakkaþ vardýr. Tezhip sanatýnýn ikinci parlak devri ise onaltýncý

asrýn ikinci yarýsý, Kanuni Sultan Süleyman dönemidir. Saray nakkaþhanesinde ser nakkaþ olarak önce Þah Kulu, sonra

onun öðrencisi Kara Memi bulunmuþtur. Her iki sanatkar da onaltýncý yüzyýl tezhip sanatýnda yeni üsluplar ortaya koy-

muþlardýr. Onyedinci asrýn ortalarýnda Osmanlý Devleti'nde baþlayan sosyal ve siyasi gerileme, sanat faaliyetlerine de

yansýmýþtýr. Buna raðmen geçmiþ asrýn etkisiyle bir müddet klasik tarzda tezhip yapýlmaya devam edilmiþtir.

Onsekizinci yüzyýlda Batý sanatýnýn barok ve rokoko tarzlarý, Osmanlý sanatýna nüfuz etmesiyle yeni zevk ve an-

layýþlar doðrultusunda eserler verilmeye baþlanmýþ, klasik bezeme üslubundan uzaklaþýlmýþtýr. Bu devirde "Türk roko-

kosu" denilen yeni bir tarz doðmuþ, batý sanatý motifleri giderek bezeme sanatýmýzý istila etmiþtir.

Ondokuzuncu asýrda desenlerden milli karakterin silindiði görülür. Bunda Sultan II. Mahmud'un gayri müslim te-

baaya da nakkaþlýk hakkýnýn verilmesinin büyük etkisi vardýr. Tanzimat'ýn ilanýndan sonra -hat hariç- bütün sanatlara

olumsuz yönde etki eden bu deðiþme, Türk el sanatlarý ve sanatkarlarý açýsýndan menfi bir durum ortaya çýkarýr. Klasik

sanatlarýmýz üzerindeki saray desteði kalkar ve maalesef sanatkarlar küstürülür. Yirminci asrýn baþlarýnda geleneðe baðlý

sanatlarýn yaþatýlmasý ve bu alanda öðrenci yetiþtirilmesi amacýyla Ýstanbul'da Medresetü'l-Hattatin (1914-1924) kurulur.

1928'e kadar Hattat Mektebi adýyla çalýþan bu kurum, 1929'dan itibaren Þark Tezyini Sanatlar Mektebi adýyla hizmet et-

miþtir.

Cumhuriyetin ilanýndan sonra, Atatürk'ün emriyle 1936'da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünün Mimar Si-

nan Güzel Sanatlar Üniversitesi)'nin Türk Tezyini Sanatlar Þubesi olarak yeniden oluþturulmuþtur. Bu dönemde akademi

hocalarýndan Dr. Süheyl Ünver minyatür ve tezhip, Feyzullah Dayýgil çini desenleri, Necmeddin Okyay cilt, Muhsin Demi-

ronat ve Rikkat Kunt tezhip hocalýðý yapmýþlardýr. Bu dört müstesna ismin tezhip sanatýnýn geçen asýrdaki bozuk düze-

ninden kurtularak klasik anlayýþa baðlanmasýnda emekleri büyüktür. Prof. Dr. Çiçek Derman, Yrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan Bi-

rol, Gülbin Mesara, Cahide Keskiner, Melek Antel, Ülker Erke vb. sanatkarlar bu hocalarýmýzýn yetiþtirdiði nadide isimler-

dendir. 1937'den sonraki yýllarda yurt dýþýndan dönen ve Batý tarzýnda eðitim almýþ genç elemanlar ile akademi müdürü

Burhan Toprak'ýn gayretiyle Türk Tezyini Sanatlar Þubesi atýl hale getirilmiþtir. Þube küstürülen veya emekli olan hoca-

larýn yerinin doldurulamamasý sonucu 1970'de tamamen kapanmýþtýr. 1975'de Avrupa Ortak Topluluðu'nun "Dünya Mil-

letlerinin Kültürel Miraslarý" üzerine açtýðý yarýþma, 1976'da bu bölümün "Geleneksel Türk El Sanatlarý" adý altýnda beþ

anasanat dalý halinde yeniden açýlmasýna sebep olmuþtur. Mensup olduðu kültürün sanatlarýný hazmedemeyen eleman-

lar yüzünden bölümün akademi binasý içinde deðil, fakülte binasý dýþýndaki bir apartmanda eðitim ve öðretim vermesi-

ne izin verilmiþtir ve hali hazýrda da durum böyledir.

Türk tezhip sanatý bugün bazý üniversitelerimizin güzel sanatlar fakültelerinin bünyelerinde ve özel atölyelerde

öðretilerek varlýðýný sürdürmektedir.

33

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 33

Page 34: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

34

Giriþ

Türk Sanatýnýn çok güzel bir tarifi

vardýr: "Dýþta sâdelik, içte ihtiþâm" Türk sa-

natlarýnýn ve özellikle de tezyînî sanat-

larýmýzýn ortak ve karakteristik özellikleri;

konuya realist bir göz ile bakýþ, veciz ifâde,

sâdelikte güzeli arama, tevazû, anlaþýlýr ol-

ma, çizgideki ifâde gücü, renklerin parlaklýðý,

biçim zenginliði ve malzemenin uzun ömür-

lü olacak þekilde seçilmesidir.

Kitap sanatlarýmýz geçmiþten bugüne,

bugünlerden yarýna asýrlar boyunca kitaba

verilen deðerin, duyulan saygý ve ilginin ifa-

desi olarak geliþmiþ, bir ata yadigârý olarak

günümüze kadar gelmiþlerdir.

Gerek yurt içi, gerekse yurt dýþý

kütüphane, arþiv, müze ve özel koleksiyon-

larda bulunan binlerce kitap ve arþiv malze-

mesi içinde klâsik Türk hat, tezhip, minyatür

ve cilt ustalarýnýn büyük beceri, sabýr ve

özenle meydana getirdikleri yazma eserler

ve levhalar bulunmaktadýr.

Türk kültür ve medeniyetinin önemli

eserleri arasýnda yer alan "el yazmalarý",

matbaanýn Osmanlý toplumu içinde yerleþ-

mesine kadar, klâsik sanatlarýmýzýn en çok

kullanýldýðý alan olmuþtur.

Matbaanýn icadýndan evvel dînî, ilmî,

edebî vb. konularý ihtivâ eden tüm kitaplar

elle yazýlýrdý. Bunlarýn baþýnda da Kur'ân-ý

Kerîmler, Delâilü'l-Hayrâtlar, En'âm-ý Þerîfler,

Dîvânlar, Risâleler, Evrâd-ý Þerîfler gelirdi.

El yazmasý bir eserin sanat deðeri nite-

liði taþýmasý, onun hattýnýn iyi bir hattat elin-

den çýkmasýna, cildinin, tezhibinin ve tasvir-

lerinin ustalýkla yapýlmasýna baðlýdýr. Yazma-

larýn hat, cilt, tezhip ve minyatürleri dönemi-

nin ekonomik, sosyal ve sanatsal anlayýþýný

gösterirler.

Arapça "altýnlamak" mânâsýna gelen

tezhip kelimesi, ezilerek fýrçayla sürülecek

hale getirilmiþ olan varak altýn ve deðiþik

renklerin kullanýlmasýyla gerçekleþtirilen,

parlak ve cazip bir kitap sanatýdýr.

Ortaçað’ýn ilk dönemlerinden baþlaya-

rak Türk hükümdarlarý, ailesi ve devletin ve

devrin ileri gelenleri kendi adlarýna yaptýrdýk-

larý kütüphanelere bir tür itibar göstergesi

olarak, yüzlerce, dönemin ileri gelen hattat-

larýna veya kâtiplerine, eser telif veya istin-

sah ettirmiþlerdir. Ayný zamanda bu eserleri

devrin en ünlü müzehhiplerine tezyin ettir-

dikleri görülmüþtür.

Tezhip Sanatý daima hat sanatý ile bera-

ber karþýmýza çýkar. Hattýn yanýnda onu be-

zeyen, ortaya çýkaran, kýymetini artýran tez-

hip, kitap sanatlarý içinde ayrý bir önem taþýr.

Büyük bir itina ile hazýrlanan eserlerde,

takdim edilen þahsýn konumuna veya sipariþ

eden kimsenin mali gücüne göre, kullanýlan

malzeme ve sarf edilen emeðin de farklý ol-

duðu görülür.

Türk Tezhip Sanatý'nda kendine özgü

bir güzellik felsefesi hakimdir. Sanatkârlar bu

felsefenin kaynaðýný tabiatta bulmuþlar, tabi-

attan aldýklarý bitki ve hayvan motiflerini ya

gerçek görünüþlerine yakýn bir biçimde çiz-

miþler ya da kendi zevk ve düþüncelerine

göre yeniden þekillendirmiþlerdir. "Üslû-

plaþtýrma" denilen bu yol sâyesinde, tabiat

birebir kopya edilmemiþ, tabiata aykýrý þekil-

ler çizilmemiþtir.

Hemen her kültürde görülen geomet-

rik þekiller, sembolik motifler ve bitkisel mo-

tifler, Türk-Ýslâm tezyinâtýnda çeþitlenmiþ ve

baþlý baþýna bir süsleme kategorisi hâlinde

geliþmiþtir. Bu geliþme içinde bazý dönemler-

de belirli kompozisyon tercihleri olduðu gibi

-örneðin: Selçuklular devrinde geometrik be-

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 34

Page 35: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

35

zeme, Osmanlýlar döneminde bitkisel ve

rûmî bezeme aðýrlýk kazanmýþtýr- diðer

süsleme unsurlarýyla birleþme eðilimleri

sürekli deðiþmiþtir.

Her kompozisyon türü bir diðerine

hem benzer hem ayrýlýr. Farklýlýk, yazý et-

rafýndaki bezeme þemalarýnda, benzerlik ise

özdedir. Her canlý Yüce Yaratýcý'ya uzanýr, her

canlý ona ulaþmak için çizilen kývrýmlý kader

yolunu izler. Cennet bahçelerini çaðrýþtýran

çiçekler, bitkiler, helezonik motiflerin çeþitli

dönüþleri kýrýlmalar, köþe yaparak her de-

fasýnda alttan ve üstten geçerek ilerler. Ba-

zen baþladýðý noktaya tekrar varýr, bazen de

fasit bir daire üzerinde döner dolaþýr.

Tezhip sanatýnda kullanýlan motiflerde, bu

anlayýþ bariz bir þekilde göze çarpar. Bu nedenle

Tezhip sanatý, üsluplaþtýrýlmýþ nebâti (hatayî,

penç, goncagül, yaprak v.d.) ve hayvani( ru-

mi, münhani, çintemani…) kökenli motiflerle

hazýrlanan kompozisyonlarda bolca uygula-

ma sahasý bulmuþtur.

Günümüzde tezhibe ve diðer gelenekli

sanatlarýmýza yoðun ilgi vardýr. Bu durum sa-

nat açýsýndan hem sevindirici hem de kaygý

vericidir. Çünkü iyi tezhip ile kötü tezhibi

karýþtýranlar olmakta; birçok kiþi müzehhip

olarak ortaya çýkmaktadýr. Oysa tezhip us-

talýðý ancak uzun, sabýrlý ve titiz bir çalýþma

sonucunda ortaya çýkabilir. Bu iþe gönül ve-

renlerin iþçilik kadar desen ustalýðý, ya-

ratýcýlýk, hatta sanat tarihi bilgileriyle dolu ol-

malarý gerekmektedir. Bu üç unsur birleþ-

meksizin gerçek bir müzehhip, usta olmak

imkansýzdýr.

Tarih boyunca farklý sanat dallarýyla

uðraþan geniþ bir sanatkâr topluluðu ta-

rafýndan müþterek çalýþýlarak uygulanan bu

sanat, günümüzde herþeyiyle tek kiþinin

emeði sonucu gerçekleþmektedir. Kâðýdýn

boyanýp âherlenerek hazýrlanmasýndan,

altýnýn ezilerek boya hâline getirilmesi, dese-

nin tasarlanýp kâðýda geçirilmesi, renklerinin

tespitine ve nihayet sanatýn uygulanýþýna ka-

dar bütün bu iþlemler bir kiþinin elinden

çýkmaktadýr.

Daha önce de söylediðimiz gibi tezhip

sanatý daima hat sanatý ile beraber karþýmýza

çýkar. Tezhip sanatýna dair bilgi verilirken

tezhibin hattý bezediði, O'nun üstüne yakýþan

en güzel elbisesi olduðu ifâde edilir. Arap

harflerinin belirli kaidelere baðlanmaya baþ-

lamasýyla birlikte gerek harf aralarýna gerek

kenarýna, gerekse etrafýna süslemeler

yapýlmýþ ve bu daha sonra gelenek halini

almýþtýr. Hat geliþtikçe tezhip de geliþmiþ ve

güzelleþmiþtir.

Ancak tezhip, hat olmadan da, sâdece

yazýyý süsleyen deðil, baþlý baþýna bir estetik

deðer vasfýný taþýyan bir sanat koludur.

Nasýl ki bir cami, bir temel üzerine

oturtulmuþ dört duvar, kubbeler ve minare-

siyle birlikte içindeki tezyinât yani çini, ka-

lem iþi, hat ve bezeme, taþ iþçilik, kündekâri

gibi sanat unsurlarý olmadan mimari bir sa-

nat eseri sayýlamýyorsa, tezhibi olmayan

kýymetli yazýlar da, yani zahriye sayfasý, ser-

levha sayfasý, unvan ve fasýl baþlarý, güller,

duraklar olmadan sanatsal açýdan yarým kal-

maktadýr.

Yukarýda gösterilen örneklerde dikkat

ederseniz, tezhipli alanlarýn aralarýndaki

küçük boyutlu birkaç satýrlýk düz yazýlarda -

ki mutlaka devrin ünlü hattatlarý tarafýndan

yazýlmýþtýr- sadece hat sanatýna ait kurallar

dikkatimizi çeker. Sanatsal bir özellik söyle-

mek çok zordur.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 35

Page 36: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

36

Resim 1 - Müzehhep sayfa düzenlemesi, 15.yy. (Miniatures Ýllustrations… No: 79)

Resim 2 -- Unvan sayfasý tezhibineörnek, (Miniatures Ýllustrations…No: 141).

Resim 3 - Unvan sayfasýtezhibine örnek, (Mini-atures Ýllustrations No:216).

Resim 4 - Fasýlbaþý sayfasýtezhibine örnek (Miniatures Ýllus-trations … s.128).

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 36

Page 37: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Biçim özelliklerinde etkiyi artýran bir

faktör de bezemedir. Bezeme, üzerinde veya

etrafýnda ya da içinde yer aldýðý formun etki-

sini artýran ya da azaltan bir eleman olarak,

mimari plastikten seramiklere, kitap sanat-

larýna kadar yayýlan, sonucu belirleyici bir

unsurdur.

Bundan sonraki resimde Ali Þîr

Nevâî'ye ait Dîvân'ýn müzehhep ser levha

sayfasýnda çiçekli kûfi ve talik yazýlarý

görüyorsunuz. Yazý, burada bezemenin bir

unsuru gibi kalmaktadýr. Etrafýndaki tezhibin

deseninde çok ince bir iþçilik, emek, sabýr ve

ustalýk gerektiren bir tasarým vardýr. Tezhip

için ayrýlan alanlar dengeli bir þekilde bölün-

müþ, seçilen motifler ve bunlarýn iþlendiði

renkler bir uyum dahilinde plânlanmýþtýr.

Türk-Ýslâm kültüründe kitaba kutsal

gözüyle bakan sanatkâr, sadece muh-

tevâlarýyla deðil, maddi görüntüsüyle de in-

sanýn gözüne ve ruhuna hitap etmektedir.

Müstakil olarak yapýlan tezhiplere en

güzel örnekler Zahriye sayfalarýdýr.

Nasýl ki hattatlar Allah (c.c.) 'a muhab-

37

Resim 5 - Ali Þir Nevaî Divan'ýndan serlevha tezhibi,16.yy. (Miniatures Ýllustrations… No: 246-247).

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 37

Page 38: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

bet ve hürmetlerini göstermek için, bütün

maharetlerini bir Kurân-ý Kerîm ya da Hilye-i

Þerîf levhasý yazarak ortaya koyuyorlarsa,

müzehhipler de gönüllerindeki güzel duygu-

larý desen, renk ve emekleri aracýlýðýyla kaðýt

yüzeyine iþleyerek Rabbine sunmaktadýrlar.

Özellikle sonsuz karakterli ulama kompozis-

yon þemalý zahriye sayfalarýnda bunu hisset-

mek mümkündür.

Þimdi, on beþ ve on altýncý yüzyýllara ait

tam sayfa sývama tezhipli ve ortasýnda ula-

ma, kenarlarýnda simetrik kompozisyon þe-

malý zahriye örneklerini görüyorsunuz. Dese-

nin çizimi sýrasýnda, kompozisyonu oluþturan

yýldýzlarýn, kareleme þemasýna uygun daire-

ler sistemiyle yerleþtirildiði görülür. Sistem

kompozisyonun kendisi deðil, fakat kompo-

zisyonun çatýsýný anlatan analitik bir kav-

ramdýr. Kompozisyon deyimi ise, bezemenin

karakterini nitelendirdiðinden estetik bir de-

yimdir. Dolayýsýyla, farklý kompozisyonlar

ayný sisteme göre kurulabilir. Buradaki

örnekler farklý olmakla birlikte, bitkisel ve

geometrik elemanlar, eksenler üzerinde be-

lirli bir ritme baðlý olarak yerleþtirilmiþlerdir.

Bezeme sanatlarýmýzda en önemli aþa-

ma desenin ahenkli ve dengeli bir þekilde

hazýrlanmasýdýr. Ýyi bir desen ortaya koyabil-

mek için tasarým yapmasýný bilmek gerekir.

Tasarým yapmasýný bilmeyen bir nak-

kaþ tezhibi iþleyemez. Tezhibin motiflerini,

kurallarýný bilmeyen, deseni çizemeyen nak-

kaþ minyatürün detaylarýný yerleþtiremez.

Ayný þeyi cilt sanatý için de söyleyebiliriz. Cilt

38

Resim 6 - Hamse, Zahriye Sayfasý H.898 (1492-93), Herat (Miniatures Ýllustrations… No: 44-45).

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 38

Page 39: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

kapaklarý üzerinde görülen envai çeþit kom-

pozisyonlarý mücellidler, tezhip sanatýnýn be-

lirli kurallarýný öðrendikten sonra gerçekleþ-

tirmiþlerdir. Yoksa, minyatürler sadece ze-

minleri düz boyalý nesne ve figürlerden, cilt

kapaklarý da düz deriden veya kumaþtan

yapýlýr, sanatsal bir deðeri olmazdý.

Dolayýsýyla tezhip sanatýnýn klâsik dev-

rinde mekik, madalyon ve tam sayfa sývama

müzehhep zahriye sayfalarý, tezhibin baþlý

baþýna bir estetik deðer vasfýný taþýdýðýný

gösterir.

Zahriye sayfalarýnýn yanýnda Kur'ân-ý

Kerîm, Delâilü'l-Hâyrât, Evrâd-ý Þerîf, En'am-ý

Þerîf gibi din kaynaklý manevî deðeri olan

eserlerin dýþýnda kalan edebî eserlerin ser-

levha sayfalarýný da bu açýdan deðerlendire-

biliriz. Özellikle Tebriz, Þiraz, Herat ve

Türkmen kökenli ustalarýn yaptýklarý zahriye

ve serlevha sayfalarýndaki birbirinden farklý

ve deðiþik kompozisyonlarýn ihtiþamýna vu-

rulmamak elde deðildir.

On sekiz ve on dokuzuncu yüzyýl zahri-

ye tezhiplerinde de devrin özelliðine ve

39

Resim 7 - Ýkinci Beyazýd dönemi zahriye sayfasý örneði (Zeren Tanýndý, Osmanlý Uygarlýðý, s. 866).

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 39

Page 40: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

kýymetine göre barok ve rokoko bezeme

yapýlmýþ zahriye ve serlevha sayfalarýný göre-

biliriz.

Günümüz müzehhipleri de yazýya baðlý

kalmadan tezhibin desen ve form güzellik-

lerini tek baþýna ortaya çýkaran ürünler ver-

meye devam etmektedirler.

Tezhip sanatý, kendisi ile bir ömür

tüketen sadýk dostlarýna birtakým alýþkanlýk-

lar da bahþeder. Meselâ sabýrlý olmayý, dikka-

ti, disiplini, düzeni ve zevkli yaþamayý öðre-

tir. Sadece bu kadarla da kalmaz, ayný za-

manda kadirþinâs, saygýlý ve fedakâr olmayý

da öðretir.

Gelenekli sanatlarla uðraþan sa-

natkârlarýmýz, yaratan deðil, keþfeden oldu-

ðunun bilincindedir. Batýlý sanatçýlar gibi yap-

týðý iþe hayran olmaz (Mikelanj'ýn Musa hey-

keline "konuþ" demesi gibi), olunmasýný da

istemez. Çünkü O, asýl sanatkârýn Sâni-i

Hakîkî olduðunu bilir.

Hattatlarýmýzýn farklý hat türleriyle istif-

40

Resim 8-9 - Tezhipli minyatür örneði ve figürler üzerindeki tezhip unsurlarýndan detay (Miniatures Ýllustrations… No: 187)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 40

Page 41: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

lediði, müzehhiplerimizin de severek etrafýný

tezyîn etttiði "Edeb Yâ Hû" vecizesi, bunu en

güzel anlatan ifâdelerden biridir. Çünkü gele-

nekli sanatlarla uðraþanlar, Sâni-i Hakîkî'nin

bir ummana benzetilebilen sanatýndan, o

vakte kadar görülmemiþ bir katreyi bu

dünyaya sâdece yansýtmakla görevlendirildi-

ðinin farkýndadýr.

Türk sanat kültürü yazýlý olmaktan

ziyâde sözlü bir kültür olduðundan, gele-

nekli sanatlarýn devamý, usta-çýrak iliþkileriy-

le ve sanat meclislerinde yapýlan sohbetlerle

nesilden nesile aktarýlarak saðlanmýþtýr.

Sanatkârlar hem ustalarýna saygýlarýn-

dan hem de arkadaþlarýnýn emeðine hürme-

ten eserlerine imza koymaktan imtinâ et-

miþler ve bu davranýþ gelenek halini almýþtýr.

Ecdâdýmýz medeniyetini yüceltirken,

yaptýklarý eserlerin tarihini bir Batýlý gibi yaz-

maya fýrsat bulamamýþ, belki de yaptýklarýnda

kendini görmeme gibi bir yüce inanýþ ile lüzûm

görmemiþtir.

Ýster tevâzûdan, ister ebed-müddet

vasfý verilen bir devletin sanatýnýn da ebedî

olacaðý inancýndan gelmiþ olsun, kendileri

için bir alçakgönüllülük ifâdesi, bir meziyet

sayýlabilecek olan bu husus, millî

kültürümüz için büyük bir kayýp teþkil et-

miþtir.

41

Resim 10 - Cilt kapak örneði (Miniatures Ýllustrations. No: 14) Resim 11 - Cilt kapak örneði (Miniatures Ýllustrations.No: 23)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:48 Page 41

Page 42: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Batý etkisi karþýsýnda, gelenekli sanatlarýmýzdan

kendini koruyabilen sadece hat sanatý olmuþtur. Bunu,

Türklerin hat sanatýna, dinine ve bu aþkla hat sanatýnýn

tarihsel süreci içinde oluþan yeni üsluplarýna katkýda bu-

lunmalarýna, yüzyýllarca bütün Ýslâm ülkelerine yazý

önderliði yapmalarýna, hat sanatýnýn kendine özgü gele-

neði, çok disiplinli kurallara baðlý oluþuna ve Batý sanatý

içinde maddi ve manevi O'nu bozacak herhangi bir unsu-

run olmayýþýna baðlamak gerektir.

Bununla beraber hat sanatýnýn meþk yolu ile öðreti-

mi, usta-çýrak iliþkisine dayalý olmasý ve sýký sýkýya usta-

çýrak iliþkisinin devam ettirilmesi, kurallarýnýn dejenere ol-

masýný engelleyen önemli bir faktördür. Bugün bile bu

sözlü ve görsel aktarým, silsilenin son halkasýna kadar de-

vam etmektedir.

42

Resim 12 - Mekik zahriye sayfasý (Ali Emiri Efendi, s.336)

Resim 14 - Sývama tezhipli zahriye say-fasý, sað taraf (Lale ULUÇ, Þirazlý Ustalar…s.263)

Resim 13 - Madalyon zahriye sayfasý (Miniatures Ýllustrations No: 245)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 42

Page 43: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Tarihsel süreç içerisinde ayný durum, ne

yazýk ki tezhip sanatýnýn aleyhine iþlemiþtir.

XVII. yüzyýlýn ortalarýndan itibaren Os-

manlý Devleti'nde baþlayan sosyal ve siyasi

gerilemeler, sanat faaliyetlerini de büyük

ölçüde etkilemiþtir. Geçmiþin klâsik örnekle-

rinin yanýnda daha kaba tezhip örnekleri

yapýlmaya baþlanýr. Bu örneklerde klâsik de-

sen þemasý ayný kalmakla birlikte, kompozis-

yonlarýn iþlenmesinde bir basitlik ve kabalýk

görülür.

XVIII. yüzyýlda Osmanlý Devleti'nin Batý

ile olan kültürel münasebetlerinin art-

masýyla sanatýmýza Batý'nýn Barok ve Rokoko

etkileri nüfuz eder. Bu dönemde sa-

natkârlarýmýz Batý'dan aldýklarý motifleri ye-

nilik kabul ederek kendi zevk ve düþüncele-

rine göre yorumlamýþlar, klâsik bezeme

üslûbundan uzaklaþan tezhipler yap-

mýþlardýr. Devrin sanatkârlarý Batý tarzý yeni

anlayýþla yaptýklarý eserlerle "Türk Rokoko-

su" denilen akýmýn ortaya çýkmasýna sebep

olmuþlardýr.

XVIII. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren

el ile kitap çoðaltmanýn azalýþý, hattatlarý,

43

Resim 15 - Hatime sayfasý örneði 19.yy. (Empire Of Sultans…s.57)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 43

Page 44: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

44

Resim 16 - 19. yy. sonu tezhipli murakkaa (Empire Of Sultans…s.187)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 44

Page 45: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

güzel yazý levhalarý veya küçük kýta yazma-

ya yöneltmiþtir. El yazmasý kitap sipariþi aza-

lýnca tezhipli yazma eser sayýsýnda da azal-

ma olmuþ, bunun yerine levha tezhibi ço-

ðalmýþtýr.

Günümüzde de çok nadir olarak me-

raklýlarýna yazma tezhibi yapýlmakta, levha

tezhibi çalýþmalarý ise bu piyasanýn üçte iki-

sinden fazlasýný kaplamaktadýr.

Sultan III. Selim'in Fransýz kültür ve sa-

natýna olan hayranlýðý sonucu, Türk el sanat-

larý üzerinde Batý nüfuzu giderek artar.

XIX. yüzyýl tezhiplerinde barok ve ro-

koko tarzý motifler, tezhip sanatýný istilâ

eder. Desenlerden milli karakter silinir. Bu

durum Sultan II. Mahmud'un gayri müslim

sanatkârlara da nakkaþlýk hakkýný vermesiy-

le zirveye çýkar. 1826'dan sonra o devre ka-

dar sanatkârlarýn maddi ve manevi en

büyük destekçisi olan saray ve devlet ileri

gelenleri eser almaz olur. Dolayýsýyla sa-

natkârlar en yetkili kurumdan büyük darbe

yerler ve çok müþkül durumda kalýrlar.

Tezyinatýmýza giren ve klâsik devir an-

layýþýndan çok uzak olan motifler yüzünden,

meselâ vazo, perde, kurdelâ ve fiyonklarla

baðlanan çiçekler gibi, geleneði yansýtmayan

tezhiplerin þaþaasý yazýyý ikinci plâna itmiþ-

tir. Yazý bezemenin aðýrlýðý altýnda ezilir.

Ancak burada ilgi çekici bir husus

görülür. Koyu renk zemin üzerine yazýlan ze-

rendûd yazýlarýn etrafýna yapýlan yeni tarz

desenlerin, çok düzgün bir fýrçayla iþlendiði

dikkati çeker.

Klâsik tezhip sanatýndaki gerileme,

1936'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde Türk

Tezyini Sanatlar Þubesi’nin kuruluþuna kadar

devam eder. Akademi'nin ilk yýllarýnda,

45

Resim 17 - Zerendûd yazý ve tezhibi (Ali Emiri Efendi s. 271.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 45

Page 46: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

KAYNAKÇA

Ali ALPASLAN; "Hat Sanatýnda Osmanlýlar", Os-

manlý Uygarlýðý 2 (Yay.Haz.,Halil Ýnalcýk-Günsel Renda),

Kültür ve Turizm Bakanlýðý, Ankara 2004.

Ali Emîrî Efendi ve Dünyasý Fermanlar, Beratlar,

Hatlar, Kitaplar, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlýðý - Pera

Müzesi, Ýstanbul 2007.

Beþir AYVAZOÐLU; Geleneðin Direniþi, Ötüken

YayýnevÝ Kültür Serisi:102, Ýstanbul 1996.

Celâlettin KARADAÞ; "El Yazmalarý ve Levha-

lar", 9-10 Nisan 2007, Sakarya Üniversitesi Güzel Sa-

natlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatlarý

Bölümü'nde sunulan teblið.

Çiçek DERMAN; "Cumhuriyet Devrinde Tezhip

Sanatý", Yeni Türkiye: Cumhuriyet Özel Sayýsý: IV

Kültürel Deðerlendirme 4, (23-24 Eylül Aralýk, 1998).

Çiçek DERMAN; "Neden Gelenekli Türk El Sanat-

larý", Kubbealtý Akademi Mecmuasý, Y.:32,S.:1, Ocak

2003.

Çiçek DERMAN; "Osmanlý Kitap Sanatlarýnda Us-

ta-Çýrak Münasebetleri Üzerine", Prof. Dr. Mübahat S.

Kütükoðlu'na Armaðan, Ýstanbul 2006, Ayrý basým.

Çiçek DERMAN; "XIX. Yüzyýl Tezhibiyle Ýlgili

Örnek Sayfalar", XII. Uluslararasý Türk Sanatý Kongresi

(XII:5-9 Ekim 2003:Amman).

Çiçek DERMAN; "Türk Tezhip Sanatýnýn Asýrlar

Ýçinde Deðiþimi", Türkler, C.:12, Yeni Türkiye Yayýnlarý,

2002.

Çiçek DERMAN; "Osmanlý Asýrlarýnda, Üslûp ve

Sanatkârlarýyla Tezhip Sanatý", Osmanlý, C.:11, Yeni

Türkiye Yayýnlarý, 1999.

Ýnci A.BÝROL; "Bir Müzehhip Sanatýný Satmaz,

Eserini Satar", V:Very Importent Person Magazin,

13,58, 1998.

Ýnci A.BÝROL; "Türklerin Sanata Bakýþý ve Tezyi-

ni Sanatlarda Desen Çizme Tekniði", Türkler, C.:12, Ye-

ni Türkiye Yayýnlarý, Ankara 2002.

Ýnci A.BÝROL-Çiçek DERMAN; Türk Tezyînî Sa-

natýnda Motifler, Kubbealtý Neþriyâtý, Ýstanbul 2001.

J. M. ROGERS; Empire Of The Sultans Otoman Art

From The Khalili Collection, Art Services Internati-

onal…Ýn Association With The Khalili Family Trust

2002.

Lâle ULUÇ; Türkmen Valiler Þirazlý Ustalar Os-

manlý Okurlar, Türkiye Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý,

Ýstanbul 2006.

Miniatures Illustrations of Alisher Navoý's

Works Of The XV-XIX th conturies, "Fan" Publishing

bölümün bir hedefi ve düzenli bir ders

müfredatý olmayýþý ve hocalarýnýn hâlâ son

devir bozuk tezhiplerini tekrarlamalarý

yüzünden bir geliþme gösterilemez ise de

sonraki yýllarda Dr. Süheyl Ünver, Muhsin De-

mironat, Feyzullah Dayýgil ve Rikkat Kunt'un

gayretleri ile bu durum deðiþmiþtir.

Günümüzde ise, yukarýda isimleri zik-

redilen hocalarýmýzýn yetiþtirdiði talebeleri,

Türk tezhip sanatýný, üniversitelerimizin

güzel sanatlar fakültelerinin geleneksel Türk

el sanatlarý bölümlerinde ve bazý özel atölye-

lerde eðitim ve öðretimini vermeye devam

etmektedirler.

Ayrýca, gelenekli sanatlarýn de-

vamlýlýðýný saðlamak için sabrýný ve zamanýný

seve seve vererek en güzeli ortaya çýkarma-

ya uðraþan gençlerin varlýðý da tezhip sa-

natýný gelecekte en muteber bir sanat kolu

olacaðýnýn iþaretidir hiç þüphesiz.

Manevî zenginliðimiz olan kitap sanat-

larý, kökü gelenek, dallarý gelecek olan bir

aðaçtýr. Kök, toprak altýnda kaldýðýndan

görünmez ama, görünen diðer kýsýmlarýn ya-

þamasý, o kökün canlý olmasýna baðlýdýr.

Kökü kuruyan aðaç devrilmeye mahkûmdur.

46

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 46

Page 47: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

47

House of the Uzbek SSR, Tashkent 1928.

M. Uður DERMAN; "Hat", Sabancý Koleksiyonu,

Akbank, Ýstanbul 1995.

M. Uður DERMAN; Sabancý Üniversitesi Sabancý

Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçmeler, Akbank,

Ýstanbul 2002.

Müjgân CUNBUR; "Milli Kültürümüzde Kitap Sa-

natlarý", Milli Kültür Unsurlarýmýz Üzerine Genel

Görüþler, Atatürk, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Anka-

ra 1990.

Sadettin ÖKTEN; "Geleneðin San'atkarý", El Sa-

natlarý, S.:2, Ýstanbul 2006.

Selçuk MÜLAYÝM; Deðiþimin Tanýklarý Ortaçað

Türk Sanatýnda Süsleme ve Ýkonografi, Kaktüs

Yayýnlarý No:33, Ýstanbul l999.

Zeren TANINDI; "Kitab ve Tezhibi", Osmanlý Uy-

garlýðý 2 (Yay.Haz.,Halil Ýnalcýk-Günsel Renda), Kültür

ve Turizm Bakanlýðý, Ankara 2004.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

32 - 47 Ayse ustun.qxd 01.11.2007 14:49 Page 47

Page 48: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

48

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

GEÇMÝÞTEN GELECEÐE TÜRK EBRU SANATISadrettin ÖZÇÝMÝ*

Özet

Türk kitap sanatlarý arasýnda özel bir yeri

bulunan ebrunun çaðdaþ kitaplarda kullanýmý,

geçmiþe nazaran giderek azalmaktadýr. Bunun en

önemli sebebi ise ebru ile uðraþanlarýn sayýsýnýn

artmasýna karþýlýk kitaplarda kullanmaya uygun

ebru yapan ebrucularýn sayýsýnýn ayný oranda art-

mamasýdýr.

Eskiden ebru sadece hüsn-i hat levhalarýn

pervazlarýnda, tezhiplerin koltuklarýnda ve

ciltlerde kullanýlýyor iken günümüzde daha ziyade soyut resim özdeþleþtirmesiyle tablo olarak seyir

zevkine hitab eder bir anlayýþla kullanýlmakta ve sergilenmektedir. Bunun sonucu olarak da

günümüzde ebru yapýmý, geçmiþteki uygulamalarýnda olduðu gibi kullaným yeri düþünülerek deðil

çoðunlukla sadece soyut resim anlayýþýyla sürdürülmekte ve hat, tezhip ve cilt sanatçýlarý, eser-

lerinde kullanmaya deðer ebrular bulamamaktadýrlar.

Bir örnek vermek gerekirse, eskiden sadece hüsn-i hat levhalarýn iç pervazlarýnda kullanýlmak

üzere yapýlan kumlu ebru, günümüzde ne levhalarda ne de bir baþka yerde kullanmaya imkan ver-

meyecek derecede yeknesaklýktan uzak, teknenin her bölgesi farklý yoðunlukta kumlanmýþ olarak

ve kullaným yeri düþünülmeden sadece ebruyu yapanýn boyayý kumlandýrmadaki marifetinin dere-

cesini ispatlamak amacýyla yapýlýr hale gelmiþtir.

Ebrunun ciltte eskisi kadar kullanýlmamasýnýn bir baþka sebebi de, toprak boyalar ve diðer

doðal boyar maddeler dýþýnda, birkaç kötü örnek gözetilerek yaðlý boya gibi asitler ve kazein içeren

boyalarýn ya da Batýlý ebrucular gibi ebru yapmak hevesiyle diðer sentetik boyalarýn ebruda kul-

lanýmýnýn giderek yaygýn hale gelmesidir. Boya içindeki asitler ve kazein gibi yabancý maddeler

zamanla ebru kaðýdýnýn yanmasýna dolayýsýyla ebrunun kullanýldýðý kitap ya da levhanýn

restorasyondan geçirilmesine sebep olmakta, bu da iþine saygý gösteren cilt ustalarýnýn günümüz

ebrularýný iþlerinde kullanmamalarýna sebep olmaktadýr.

* Ýstanbul Devlet Türk Müziði Topluluðu Ney Sanatçýsý.

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 48

Page 49: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

49

Deðerli katýlýmcýlar, kýymetli misafirler

Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu’nda kitap

sanatlarýmýz içinde önemli bir yere sahip

olan ebru sanatýmýz hakkýnda konuþma fýr-

satý bulduðum için, bu sempozyumu düzen-

leyen Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Sanat

ve Eðitim Kurslarý ÝSMEK yöneticilerine

þükranlarýmý sunarým.

Ebru sanatýmýzýn geleneði ve tekniði

hakkýnda konuþmaya baþlamadan önce ki-

tap sanatlarý içerisinde önemli bir yere sahip

olduðuna inandýðým ebru sanatýnýn tarihin-

den bahsetmek gerekir.

Ebru'nun menþei olarak sanat tarihçile-

ri her ne kadar Uzak Doðu ya da Orta Asya’yý

gösterseler de ebru sanatýna hizmet kriteri

göz önüne alýndýðýnda Türklerin ebruya en

çok hizmet eden millet olduklarý görülmek-

tedir. Bu nedenle ebru sanatý bir millete mal

edilecekse bunu en çok hak edenin Türk

milleti olduðunu söylemek gerekir. Zira eb-

runun bir Türk sanatý olduðuna dair en

önemli delil, bütün dünya dillerindeki ebru

terminolojisinin Türkçe olmasý ve ebrunun

bütün dünyada Türk kaðýdý olarak bilinmesi-

dir. Hangi Milletin ebrucusu olursa olsun bat-

tal, hatip, taraklý, gelgit ya da kumlu dediði-

nizde sizin ne dediðinizi hemen anlayacaktýr.

Bir kaðýt süsleme sanatý olan ebrunun

hangi tarihten beri yapýldýðýný söylemek

bugün için imkansýz gibidir. Her ne kadar çok

eski tarihli kitaplarýn cilt kapaklarýnýn içlerin-

de yan kaðýdý olarak ebru kullanýlmýþsa da

Sadreddin Özçimi - Geleneksel uslupta yapýlmýþ çaðdaþ ebrular

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 49

Page 50: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

50

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

bunlar cildin, kitabýn yazým tarihinden daha

sonraki bir tarihte onarýlmasý sýrasýnda

yapýþtýrýlmýþ olabileceðinden, o kitapta kul-

lanýlan ebrunun yapým tarihi konusunda bir

fikir vermezler. Bir ebrunun yapým tarihinin

kesin olarak söylenebilmesi için ancak ebru

üzerine tarih atýlarak yazý yazýlmýþ olmasý

delil olarak kabul edilebilir.

Ebrunun tarihi serüveni göz önüne

alýndýðýnda, Anadolu'da yapýldýðý bilinen en

eski ebrularýn 15.yy.’da yapýldýklarýný

görmekteyiz.

Bu þekilde tarihlenebilen en eski ebru-

lar arasýnda, Ýstanbul Üniversitesi Kütüpha-

nesi’nde bulunan 1519 tarihinden önceki

döneme ait Mecmûatü'l-Acâib zikredilmeli-

dir. Hafif ebru zeminler üzerinde Ta'lîk ile

yazýlar ve imzalar bulunmaktadýr. Ýmzalarda

"Fakîr Ali el-kâtib, Fakîr Ali ve el-Fakîr Mîr

Ali" yazýlarý okunmaktadýr. Bu zât hattatlarýn

kýblesi diye anýlan Herat'lý Mîr Ali Kâtib'dir ve

Mâlik-i Deylemî'nin hocasýdýr. Miladi 1519’da

öldüðü bilinen Mîr Ali Kâtib'in kullanmýþ ol-

duðu bu ebrular en geç bu tarihle tarihlene-

bilecektir. Bir diðeri Topkapý Sarayý'nda bulu-

nan Arifi'nin 1539 tarihli "Guy-i Çevgan" adlý

eserindeki ebrulardýr.

Sn. Uður Derman koleksiyonunda bulu-

nan Maliki Deylemi'ye ait bir kýt'anýn yazýldýðý

1554 tarihli ebru ve Fuzulî'nin "Hadîkat-üs

süedâ"(Mutluluklar Bahçesi) isimli eserinin

bir kopyasýnda kullanýlmýþ olan ebrular. Ýlk

üç ebruyu yapan ebrucu bilinmemesine

Sadreddin Özçimi - Geleneksel üslupta yapýlmýþ çaðdaþ ebrular

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 50

Page 51: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

51

karþýlýk "Hadîkat-üs süedâ"nýn baþ say-

fasýnda "Hadîkat-üs süedâ" yazýldýktan son-

ra kýrmýzý mürekkeple "Ma Þebek Mehmet

Ebrîsi" ibaresi eklenmiþ olup, kitabýn sayfa-

larý arasýnda üç adet hafif ebru kullanýlmýþ ve

son sayfasý da ".......kâtib-ül harf Ahmet bin

Hasan yeniçeri-i korucuyan-ý dergâh-ý âli fî

beldet (ül) Trablus Þam fî zeman defterdâr

Mehmet Efendi. Sene 1004" ibaresini

taþýmaktadýr. Baþ sayfadaki "Þebek Mehmet

Ebrusu ile" anlamýndaki bu ibareden kitapta

kullanýlan ebrularýn,"Tertîb-i Risâle-i Ebrî"de

kendisinden Þebek diye bahsedilen ebrucu

tarafýndan yapýldýðý ve bu ebrucunun adýnýn

Mehmet Efendi olduðu, son sayfasýndaki iba-

reden de kitabýn Hicri 1004 ( yani 1595 ) yýlýn-

da yazýldýðý anlaþýlmaktadýr.

Mustafa Düzgünman’a kadar ki ebru-

culuk tarihimiz boyunca Hüsn-i hat'ta olduðu

gibi ebrulu kaðýt üzerine imza atmak þeklin-

de bir alýþkanlýðýmýz olmadýðý için tarihi seyri

boyunca ebrucularýmýzý isim isim belirlemek

þansýmýz bulunmamaktadýr. Bu nedenle

yakýn tarihimiz dýþýnda ismi belirlenebilen ve

sadece elimize ebrularý ulaþan ve bu sanatta

mihenk taþlarý diye vasf edebileceðimiz eb-

ruculardan ilki, Ýstanbul doðumlu olan Hatib

Mehmet Efendi’dir. Ayasofya camii hatîbi ol-

masý nedeniyle "Hatib" diye anýlan Mehmet

Efendi’nin doðum tarihi bilinmemektedir.

"Tuhfe-i Hattâtîn'de" kendisinden "Pîr-i

Mubârek" diye bahsedildiðine göre 1773

yýlýnýn muharrem ayýnda vefât ettiðinde

yaþýnýn bir hayli ilerde bulunmasý icâb eder.

Sadreddin Özçimi - Geleneksel üslupta yapýlmýþ çaðdaþ ebrular

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 51

Page 52: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

52

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

"Eski Zühdî" diye de bilinen Zühdî Ýsmail

Aða’dan sülüs-nesih yazýlarýný öðrenmiþtir.

Hatib Mehmet Efendi’nin Türk ebru tarihi

içindeki yerinin bu kadar önem arz etmesi-

nin sebebi, o tarihe kadar kývamý sulu tekne-

lerde yapýlan ve ancak soluk renklerin elde

edilebildiði ebrular yerine, kitrenin kývamýný

artýrarak, daha canlý renklerle ve kontrol edi-

lebilir desenlerle ebru yapmaya muvaffak

olmasýdýr. Ýç içe damlatýlan renklerle oluþtu-

rulan halkalara iðne ile þekil vermek suretiy-

le yapýlan ebrularýn mucidi olmasý nedeniyle

böyle yapýlan ebrulara hatib ebrusu adý ve-

rilmiþtir. Hoca Paþa'daki evinde çýkan yangýn-

da eserlerini kurtarmak isterken kendisi de

ebrularýyla birlikte yanarak vefât etmiþtir.

Yukarda zikredilen özellikleri sebebiyle Ha-

tib Mehmet Efendi, Türk ebru geleneðinin

kendi içindeki tekâmülü açýsýndan çok

önemli bir kilometre taþýdýr.

Ebru geleneðimiz açýsýndan Hatib Meh-

met Efendi’den sonra en önemli ebrucu-

larýmýzdan bir diðeri ise Özbek Þeyhi Hezar-

fen Edhem Efendi’dir. Buhara'nýn Vabakne

þehrinde doðan ve oradan ebru sanatýný

öðrenmiþ olarak Ýstanbul'a gelen Üsküdar

Sultan Tepesi’ndeki Özbekler Dergâhý þeyhli-

ðinde bulunan Þeyh Sadýk Efendi (ölümü

Temmuz 1846) bu sanatý, oðullarý Edhem ve

Salih Efendilere öðrettiði bilinmektedir. He-

zarfen Edhem Efendi’nin (1829-1904) ebrucu-

luðu onun pek çok meziyetinden bir tanesi-

dir.

Sadreddin Özçimi - Geleneksel üslubda yapýlmýþ çaðdaþ ebrular

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 52

Page 53: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

53

Türk, Arap, Fars ve Çaðatay dillerine þi-

ir yazacak þekilde vakýf olan Edhem Efendi,

Çarþambalý Arif Efendi’den ta'lik hattýnda ica-

zet almýþtýr. Doðramacýlýk, marangozluk, oy-

macýlýk, hakkâklýk, mühürcülük, dökmecilik,

matbaacýlýk, dokumacýlýk, tesviyecilik ve mi-

marlýk ve nihayet ebruculuk gibi fen ve

san'atlarda kabiliyet ve özel çalýþmalarý so-

nucu ihtisas sahibi olmuþtur. Dolayýsýyla eb-

ruculuk onun pek çok meziyetinden ancak

bir tanesidir. Bu yüzden Hezarfen (bin san'at

sahibi) lakabýyla anýlmaktadýr.

Þeyh Edhem Efendi kendi ismiyle

anýlan ebru çeþidi neftli ebruyu ýslah etmiþ

ve en güzel neftli ebru örneklerini yapmýþtýr.

Ebru geleneðimizin kendi içindeki

tekâmülünde ve günümüze kadar ulaþ-

masýnda çok ciddi emeði geçen en mühim

þahsiyetlerden bir diðeri de ustasý gibi;

mürekkepçilik, âhârcýlýk, okçuluk, gül yetiþti-

ricilik, eski tarz mücellitlik ve hattatlýk gibi

pek çok hünerinin yaný sýra Þeyh Edhem

Efendi’den öðrendiði ebruculuðu da meslek

edinen Hafýz Necmettin Okyay (1885-1976)

da pek haklý olarak Hezarfen lakabý ile anýlýr.

Türk ebru sanatýna, çiçekli ebru ve

akkâse ebru tekniklerini kazandýran Hafýz

Necmeddin Okyay'ýn ebru geleneðimize en

önemli katkýsý, þüphesiz bir köprü görevi

görerek Þeyh Edhem Efendi’den öðrendiði ve

Mecmuat’ül Acâip bilinen en eski ebrulardandýr.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 53

Page 54: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

54

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

tekamül ettirdiði ebru sanatýný oðullarý Sacid

ve Sami Okyay ile yeðeni olan Mustafa

Düzgünman'a öðreterek ebru geleneðimizin

günümüze intikalini saðlamýþtýr.

Kendisinden önce çok ilkel þekilde

yapýlan ve bugün tüm dünya ebrucularýnýn

gýpta ile seyrettikleri çiçekli ebruyu icad ede-

rek yeni bir tarz baþlatmýþtýr. Kalýbýný kesip

arap zamký ile yapýþtýrmak ve ebruladýktan

sonra kalýbý sökmek suretiyle yaptýðý yazýlý

ebrular ise ebruculuk tarihi açýsýndan bir ilk

tir.

Kalýbý söktüðün de zamkýn bulunduðu

yerlerinde boya almadýðýný görerek mürek-

kep yerine doðrudan zamk kullanarak yaz-

mak suretiyle yaptýðý ebrular arasýnda "Laf-

za-i Celâl" en meþhurudur. Ayrýca geçen

yüzyýlýn baþlarýnda Bayezid'deki Kaðýtçýlar

Çarþýsý'nda yapýp sattýðý battal ebrularýyla

tanýnan Bekir Efendi, ayný zamanda eski tarz

is mürekkebi imalcilerindendir. Hayatý

hakkýnda bir bilgi bulunmamakta olup ebru-

culuðu kimden öðrendiði de bilinmemekte-

dir. Döneminde resmi dairelerde kullanýlan

defterlerin üzerine geçirilen ve (Ali Kurna) ta-

bir edilen saðlam avrupa kaðýdý ile yapýlmýþ

olan ebrular Bekir Efendi tarafýndan

yapýlmýþtýr.

Necmeddin Efendi’nin oðullarýndan Sa-

mi Okyay (1910-?) ise ebruculuðu ba-

basýndan öðrenmiþ ve kýsa ömrü süresince

çýðýr açacak eserler vermiþtir.

Guy-i Çevgan

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 54

Page 55: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

55

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 55

Page 56: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

56

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Necmeddin Okyay'ýn küçük oðlu Sacid

Okyay (1915-1999) bir diðer önemli ebrucu-

muz olup (1936-1973) yýllarý arasýnda Devlet

Güzel Sanatlar Akademisi’nde eski tarz cilt

ve ebru hocalýðý yapmýþtýr. Türk ebrusunun

bugüne gelebilmesinde ve geleneðinin kay-

bolmadan yaþamasýnda sonuncu ve en

önemli þahsiyet þüphesiz Mustafa Esad

Düzgünman’dýr (1920-1990). Bize ait bütün

deðer ve sanatlarýn göz ardý edildiði,

yüzümüzü bütünüyle Batý’ya, sýrtýmýzý ise

kendi kültürümüze döndüðümüz bahtsýz bir

dönemde, bir derviþ sabrý ile ve keskin bir

tavýrla döneminin komplekslerine kapýlma-

dan hocasýndan öðrendiði tarzda ebru yap-

mayý sürdürerek kendisinden önce yapýlmýþ

bütün ebru çeþitlerinin kendi içindeki te-

kamülüne gözle görülür katkýlarla, teknik

olarak daha mükemmellerini yapmýþtýr. Yaný

Alparslan Babaoðlu’nun taraklý ebru çalýþmasý.

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 56

Page 57: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

57

sýra yetiþtirdiði talebeleri ile Türk ebru gele-

neðinin tahrif olmadan günümüze taþýn-

masýný saðlayarak sanat tarihimiz açýsýndan

çok mühim bir görevi îfa etmiþtir.

Bu cümleden olarak merhum Mustafa

Düzgünman’dan icazetli muhterem hocam

Alparslan Babaoðlu Bey’in tamamen gelene-

ðe baðlý kalarak neredeyse Türk ebrusunu

bütün hatlarýyla kendi içindeki tekamülünü

tamamlayarak yapmýþ olduðu ebrularý göreceðiz.

Alparslan Babaoðlu - Akkase

Mustafa Düzgünman

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 57

Page 58: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

58

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

EBRU GELENEÐÝMÝZ

Anadolu'da 500 yýlý aþkýn bir süredir ic-

ra edildiði bilinen ve ebru yapýlan her ülkeye

ve o ülkenin diline "battal, kumlu, taraklý,

hatib, þal, gelgit" gibi terminolojisi ile birlikte

yerleþerek yüzyýllarca "Türk kaðýdý" diye

isimlendirilen Türk ebru sanatýnýn da usta-

dan ustaya intikal ederek günümüze kadar

gelen bir geleneði vardýr. Ebruculuk; yaz-

makla veya anlatmakla öðretilemeyen,

bütün klasik Osmanlý sanatlarýnda olduðu gi-

bi; "usta-çýrak" usulü ile talebe yetiþtirilebi-

len ve icrasý itibarýyla son derece güç ve eb-

rucunun iradesi dýþýnda bir çok deðiþkenden

etkilenen bir sanat dalýdýr. Bu olumsuz etki-

leri ortadan kaldýrarak ebrucunun ne yap-

týðýnýn sýrrýna vakýf olmasý ve teknik olarak

mükemmel ebrular yapmasý, ancak bir us-

tanýn yol göstermesiyle olur. Ebruculuk tari-

himiz incelenirse ustasýz ebrucu olmadýðý ve

geleneðin ustadan çýraða aktarýlarak bugüne

ulaþtýðý görülür. Kanaatimizce ustasýz öðreni-

len ebrunun gelenekle ilgisi yoktur. Merhum

Mustafa Düzgünman’ýn bu konudaki

düþüncelerini kendisinden izleyelim.

Geleneðimizin en önemli özelliklerin-

den biri suda erimeyen, tamamen tabii bo-

yar maddeler ve metal oksitler olan toprak

boyalar kullanýlmasýdýr. Türk ebrusunda yal-

nýz tabii boyalarýn kullanýlýyor olmasýnýn en

büyük sebebi, öncelikle ebrunun tarihi

serüveni içerisinde ebrucularýn boyalarýný ta-

biattan elde etmekten baþka yollarýnýn ol-

mamasý ve son ebrucularýnda ustalarýný tak-

lit etmek ve ebru kaðýdýný kalýcý kýlmak endi-

þesi ile ayný boyalarla ebru yapmaya devam

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 58

Page 59: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

59

etmeleridir. Çünkü hazýr boyalarýn içerisine

yapýmý sýrasýnda çeþitli asitler ve kazein

katýlmakta, bu yabancý maddelerde, tecrübe

edilerek görülmüþtür ki, zamanla ebrulu

kaðýda ve onun kullanýldýðý kitap ya da lev-

haya zarar vermektedir. Bunun bir örneðini

þu an görmekteyiz. Bu ebru parçasýnda için-

de asitler ve muhtelif yabancý maddeler bu-

lunan hazýr boyalarýn kaðýdý nasýl yaktýðý

açýkça görünmektedir. Tabii toprak boya

kullanýlmasýnýn bir önemli sebebi ise, bu bo-

yalarýn renklerinin güneþte solmamasýdýr. Ki-

taplar arasýnda çýkan eski ebrularýn renkleri-

nin soluk olmasýnýn sebebi ebru tekniðinin

bugünkü kadar geliþmiþ olmamasýndan, Ed-

hem Efendi, Necmeddin Okyay ve Mustafa

Düzgünman’ýn ebrularýnýn zamanla renkleri-

nin solmasýnýn sebebi ise sanayileþmeyle

birlikte üretilen hazýr boyalarý bir müddet

denemeleri ve kullanmalarýndandýr. Kendisi-

ne iletilen bir þikayet üzerine Mustafa

Düzgünman, elindeki bütün boyalarý kaðýtla-

ra sürerek atölyesinin camýna yapýþtýrmýþ, bir

müddet sonra bu boyalarýn hepsinin renkle-

rinin solduðunu, yalnýzca çividler ve toprak

boyalarýn renklerini koruduklarýný görerek

bu boyalarda karar kýlmýþtýr. Tabiat, ebrucu-

lar için milyonlarca senedir güneþ altýnda

durmasýna raðmen rengi solmayan çok çe-

þitli renkler sunmaktadýr. Mustafa

Düzgünman’ýn ebrularýný inceleyenler “eb-

runaðme”de söylediði gibi 4 renkle çok renk

olduðunu göreceklerdir. Burada bir konunun

açýklýða kavuþturulmasýnda fayda bulun-

maktadýr. Toprak boya diye kastedilen boya

yukarýda da belirtildiði gibi asit ve kazein

Alparslan Babaoðlu - Karanfil ebrusu

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 59

Page 60: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

60

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

içermeyen, suda erimeyen ve güneþten etkilenme-

yen her tür boyar maddedir. Çamaþýr çividi ve Lahor

çividi gibi bu tanýma giren her tür boyar madde ve

kýrmýzýda dahil pigmentler, geleneksel tarzda Türk

ebrusu yapýmýnda kullanýlmýþ ve kullanýlacaktýr.

Türk ebrusunun bir diðer önemli özelliði de eb-

ru alýnan kaðýtlarýn þaplanmak gibi önceden hiçbir iþ-

leme tabii tutulmamasý ve ebrunun yapýldýðý tekne-

nin kenarýna sýyrýlarak çýkartýlmasýdýr. Türk ebrusu-

nun bir baþka ve belki de en önemli ve ebruculuk

geleneðimizin temeli olan özelliði ise, yapýlan ebru

çeþitleridir. Bilindiði gibi ebru, cilt ve hat sanat-

larýmýzla geliþen ve buralarda kullaným yeri bulan bir

sanattýr. Türk ebrucusu, asýrlar boyu hattatlar için ha-

tip ebrusu, koltuk ebrusu, kumlu ebru ve battal eb-

ru , ciltçiler için yan kaðýdý üretmiþtir. Bu nedenle, bir

ebrucunun geleneksel çizgide ebru yapýp yap-

Mustafa Düzgünman - Sünbül ebrusu

Mustafa Düzgünman - Papatya ebrusu

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 60

Page 61: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 61

Page 62: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

62

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

madýðýný anlamanýn en doðru yolu, gelenek-

lerini korumaya muvaffak olmuþ hattat ve

mücellitlerin, o ebrucunun yaptýðý ebrularý

kendi iþlerinde kullanýp kullanmadýðýna bak-

maktýr.

Bizim gibi bir yazý sanatý olmayan baþ-

ka uluslarýn ebrucularý için yazýnýn etrafýnda

ya da koltuðunda kullanýlmaya uygun hatip,

kumlu, battal ve koltuk ebrusu ya da hiçbir

ulusun ebrucusunun yapamadýðý güzellikte

çiçekli yan kaðýtlarý yapmak bir anlam ifade

etmeyebilir ancak Türk hat ve cilt sa-

natçýlarýnýn sanatlarýný geleneðimize uygun

sürdürebilmeleri için yukarýda sýralanan ebru

çeþitlerinin üretilmesi de Türk ebrusunun bir

geleneðidir.

Ebruculuk geleneðimizin bir diðer

önemli özelliði ise üretilen ebrularýn desen-

leriyle ilgilidir. Türk ebrucusu fýrçasýný at

kýlýndan kendisi sarar ve sarým þeklinden ve

fýrçanýn kavanozda durmasýndan dolayý

almýþ olduðu þekil sebebiyle boðumlu özel

battal þekilleri oluþur. Bu özel þekilleri hazýr

fýrçalarla elde etmemiz imkansýzdýr.

TÜRK EBRU TEKNÝÐÝ

BOYALAR

Türk ebru geleneðinde yalnýzca suda

erimeyen, asit ve kazein içermeyen ve ýþýk-

tan etkilenmeyen doðal boyalar kullanýlýr.

Boyalar yaklaþýk 50x50 cm boyutlarýnda düz

bir mermer üzerinde, destiseng (eltaþý) ile

ezilmek suretiyle kullanýlýr. Yaklaþýk bir avuç

dolusu boyaya bir miktar su katmak suretiy-

le boya çamur hale getirilir. Destiseng, ça-

mur haldeki boyanýn üzerine 8 çizer gibi do-

laþtýrýlarak boya ezilir. Boyanýn tam ezilip

ezilmediði ancak teknede anlaþýlýr. Bir müd-

det tecrübeden sonra ebrucu, hangi boyayý

ne kadar ezeceðini öðrenir. Yeteri kadar su

ve doðru öd ayarý yapýldýðýnda kumlanma-

dan açýlan ve kaðýda akmadan tesbit edilen

boya yeterince ezilmiþ demektir. Geleneksel

Türk ebrusunda kullanýlan ana renkler þun-

lardýr:

Mustafa Düzgünman - Papatya ebrusu

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 62

Page 63: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

63

Aþaðýda sýralanan renkler, arzu nispetinde

birbiriyle karýþtýrýlarak her tür renk elde edilebilir.

ÇAMLICA TOPRAÐI : Ýstanbul'un Çamlýca

Tepesi'nde bulunan kýrmýzý renkli topraktýr.

Ezildiðinde tütün rengine yakýn bir renk ve-

rir, isten elde edilen ve bundan dolayý çok

hafif olan siyah boyaya katýlýr. Islah etmek

üzere akan boyalara ilave edildiði gibi serp-

meli ebrularýn serpme boyasý olarak ya da

yalnýz baþýna kullanýlýr.

BEYAZ : Üstübeç. Yaðsýz olaný beyaz

boya yapmak için, litopon üstübeci de de-

nen yaðlý olaný ise neftli boya hazýrlamada

kullanýlýr.

Çamlýca Topraðý Beyaz Siyah Sarý Aþý Boyasý

Kahverengi Kýrmýzý Lahor Çividi Çamaþýr Çividi

Çamlýca topraðý, Lahor çividi ve çamaþýr çividi dýþýnda sözü edilen boyalar nalburlardan,

Lahor çividi ve çamaþýr çividi de aktarlardan temin edilir.

Bu renkler kullanýlarak elde edilen ara renkler ise þunlardýr;

Aþý boyasý + Lahor Çividi = Koyu kahverengi

Sarý + Lahor Çividi = Yeþil

Çamaþýr Çividi + Kýrmýzý = Mor

Beyaz + Siyah = Gri

Beyaz + Lahor Çividi = Açýk Mavi

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 63

Page 64: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

64

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

SARI : Oksit sarý. Ýnorganik bir pigmenttir.

AÞI BOYASI : Oksit kýrmýzý. Ýnorganik bir

pigmenttir.

KAHVERENGÝ : Oksit kahverengi. Çeþitli

tonlarý vardýr. Ýnorganik bir pigmenttir.

KIRMIZI : Suyla karýþabilen pigment kýr-

mýzý. Organik bir pigmenttir.

LAHOR ÇÝVÝDÝ : Lahor çividi ya da bebe

çividi adýyla bilinen ve bebeklerin aðzýnda

oluþan aft hastalýðýnýn tedavisi için kul-

lanýlan ilacýn ham maddesidir. Gevrek, taþ gi-

bidir. Bitkisel ve çok güçlü bir boyadýr.

Dövülerek toz haline getirilir.

ÇAMAÞIR ÇÝVÝDÝ : Beyaz çamaþýrlar için

aðartýcý olarak kullanýlan mavi bir tozdur.

KÝTRE : Üzerine boya serpilecek suya

kývam ve yapýþkanlýk vermek üzere kul-

lanýlýr. Sn. Uður Derman'ýn ifadesine göre

Necmeddin Okyay, kitre, salep, boy tohumu,

ayva çekirdeði de dahil olmak üzere birçok

kývam artýrýcýyý denemiþ, en iyi sonucu salep-

le almýþ ancak salebin pahalý olmasý nede-

niyle kitrede karar kýlmýþtýr. Þimdilerde ise

Norveç kýyýlarýndan çýkartýlan deniz ka-

dayýfýndan elde edilen Caragen isimli kývam

artýrýcý tercih edilmektedir. Bunlarýn hepsinin

kývam ayarlarý ayný þekilde yapýlýr ancak ayný

kývam ayarý oluþturduklarý yüzey gerilimleri

farklý farklý olduðundan her biri için boyalara

ilave edilecek öd miktarlarý farklý olacaktýr.

SIÐIR ÖDÜ : Kitre üzerine serpilen boya-

larýn batmadan yüzebilmeleri için boyalara

bir damlalýk yardýmýyla yüzey aktif asitler

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 64

Page 65: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

65

içeren sýðýr ödü katýlýr. Sýðýr ödünün içerisin-

de bulunan yüzey aktif asitler, kitrenin üze-

rindeki yüzey gerilimini kýrarak boyanýn kit-

re üzerinde batmadan açýlmasýný saðlarlar.

KAÐIT : Birinci hamur kaðýt tercih edilir.

Islanýnca yýrtýlmamasý ve tekneye yatýrýrken

de zorluk çýkarmamasý için 80-90 gr. olaný

uygundur. Türk ebruculuk gereðinde kaðýt,

hiçbir þekilde terbiye edilmez.

TEKNE : Eskiden ziftlenmiþ budaksýz

çamdan yapýlmýþsa da kullaným kolaylýðý

açýsýndan çelik ya da galvanizli saçtan yapýl-

masý daha iyidir. Uzun kenarlarýndan ebrucu-

ya yakýn olanýna, ebruyu tekneden sýyýrýrken

kaðýdý çizmemesi için 2-3 mm. kalýnlýðýnda

bir mil kaynattýrýlýr.Yüksekliði 5-6 cm. olan

teknenin boyutlarýný ebrulanacak kaðýdýn

boyutlarý belirler.

FIRÇA : Türk ebrucusu fýrçasýný kendi

sarar. Ebru fýrçasý atýn kuyruk kýllarýnýn bir

daha sarýlmasý ile yapýlýr. Fýrça, kavanozda

dura dura kývrýlýr ve bu kývrýk þekil, fýrçanýn

sarým þeklinden dolayý ortasýnda oluþan boþ-

lukla beraber Türk battal deseninin ortaya

çýkmasýna sebep olur. Bu nedenle hazýr yaðlý

boya ya da sulu boya fýrçalarý Türk ebrusu

yapýmýnda kullanýlmaz.

NEFT : Eskiden Eðriboz adasýndan gelen

çam nefti kullanýlmasýna raðmen artýk bu-

lunmamaktadýr. Neftli ebru yapýmýnda ancak

tabii olaný kullanýlýr. Neft, ayrý bir kaba

ayrýlan boyaya damla damla istenen sonuç

alýnana kadar deneyerek ilave edilir.

TARAKLAR : Her ebrucunun taraklý eb-

ru yapmak üzere kendisi tarafýndan muhte-

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 65

Page 66: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

66

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

lif diþ aralýklarýnda yapýlmýþ taraklarý ol-

malýdýr. Bu taraklar "boncuk iðnesi" denilen

ince iðnelerin ya da tellerin düz bir tahta

üzerine bir þekilde çýkarýlarak, yapýþtýrýlarak

veya sýkýþtýrýlarak tesbit edilmesiyle yapýlýr.

BÝZLER : Tekneye boya damlatmak,

yüzeyindeki boyaya þekil vermek ya da kit-

reyi karýþtýrmak için muhtelif kalýnlýklarda

bizler kullanýlýr. Bunlarýn arasýnda, ayný cins

telden 15-20 tanesinin bir araya sarýlmasýyla

yapýlan sümbül teli de sayýlabilir. Bizler, fark-

lý kalýnlýklarda tellerden ya da çivilerden imal

edilirler ancak mutlaka paslanmaz malze-

meden yapýlmalarýna dikkat edilmelidir.

EBRUNUN YAPILIÞI VE ÇEÞÝTLERÝ

Tekne içerisindeki kitre ya da muadili

sývýnýn ayarý kitre bahsinde açýklandýðý gibi

yapýldýktan sonra ebru yapýmýna geçmeden

boyalarýn ayar kontrolü yapýlýr.

Boyalarýn öd ayarlarý yapýldýktan sonra

ebru yapýmýna geçilir. Bütün ebru çeþitleri

ayný teknede yapýlýr. Çiçekli ebru dýþýndaki

ebrularýn kitrenin kývamýna baðýmlýlýðý fazla

olmamasýna raðmen çiçekli ebru yapabil-

mek için kitrenin kývamýnýn buna göre yapýl-

masý doðrudur. Çiçekli ebru yapýlan teknede

hafif ebru dahil bütün ebru çeþitleri yapýlabi-

lir. Kumlu ebru dýþýnda bütün ebrulara, boya-

lar tekneye bir fýrça yardýmýyla serpilerek

baþlanýr.

Teknik olarak her ne kadar her mev-

sim de ebru yapýlabilsede gerçek anlamda

kaliteli ve ebrucuyu tatmin edecek ebrular

ancak 18-20 derce sýcaklýk ve %60 baðýl ne-

min altýnda yapýlabilir.

BATTAL EBRU : Boyalarýn sadece fýrça

yardýmýyla kitre üzerine serpilmesiyle oluþ-

turulan ve iðne ya da tarak gibi herhangi bir

þeyle müdahele edilmeden yapýlan mermer

desenli ebru çeþididir. Yapýlan iþlem

bakýmýndan en basit ebru olmasýna raðmen

sonuç itibariyle yapýmý en zor ebrudur. Kum-

lu ebru dýþýnda bütün ebrularýn yapýmýnda

ilk iþlem battal ebrudur. Ebrucunun bütün

ustalýðý yaptýðý battal ebrulardan belli olur.

Çünkü ardarda atýlan boyalarýn öd ayarlarý

doðru yapýlmazsa ya kitre yüzeyinde boya-

lar arasýnda kalan renksiz damarlar mermer

damarlarýndan daha büyük olur ki buna eb-

rucu dilinde falso denir. Ya da boyalar

sýyrýlýrken akar ve bir birine karýþýr. Yan

kaðýdý olarak ya da levha kenarlarýnda dýþ

pervaz olarak kullanýlýr.

SOMAKÝ EBRU : Battal ebrunun en son

atýlan rengi fýrça kavanozun içine sýkýldýktan

sonra serpilerek yapýlýr. Sýk damarlý somaki

mermerine benzeyen bir ebrudur. Yan

kaðýdý olarak ya da levha kenarlarýnda dýþ

pervaz olarak kullanýlýr.

NEFTLÝ BATTAL : Battal ebrunun en son

atýlan rengi neftli bir boyadan seçilerek

yapýlýr. Yan kaðýdý olarak ya da levha kenar-

larýn da dýþ pervaz olarak kullanýlýr.

SERPMELÝ BATTAL : Battal ebru yapýldýk-

tan sonra Çamlýca topraðý veya benzer bir

açýk renkli boya yada neftli boyanýn, fýrça ka-

vanoza iyice sýkýldýktan sonra serpilmesiyle

yapýlýr. Yan kaðýdý olarak ya da levha kenar-

larýnda dýþ pervaz olarak kullanýlýr.

GEL GÝT EBRUSU : Battal ebru yapýldýk-

tan sonra kalýnca bir biz ile teknenin önce bir

kenarýna sonra diðer kenarýna paralel, bir ile-

ri bir geri karýþtýrýlarak yapýlýr. Üzerine serp-

meli battalda anlatýldýðý gibi serpme yapýlýrsa

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 66

Page 67: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

67

daha güzel olur. Levha kenarlarýnda ara per-

vaz olarak kullanýlýr.

ÞAL EBRUSU : Gelgit ebrusu yapýldýktan

sonra serpme yapmadan önce gelgit deseni-

nin ayný kalýn biz kullanýlarak rastgele

karýþtýrýlmasýyla yapýlýr. Yan kaðýdý olarak ya-

da levha kenarlarýnda dýþ pervaz veya ara

pervaz olarak kullanýlýr.

TARAKLI EBRU : Gelgit ebrusu

yapýldýktan sonra taraklardan birisinin son

yapýlan gelgitin yönüne dik yönde teknenin

bir kenarýndan taraðýn diþleri kitreye temas

edecek þekilde diðer kenarýna doðru çekil-

mesiyle yapýlýr. Ýstenirse ince bir biz ile ta-

rak'tan sonra þal ebrusunda yapýldýðý gibi bo-

ya serbest olarak da karýþtýrýlabilir. Levha ke-

narlarýnda ara pervaz olarak kullanýlýr.

ZEMÝN EBRUSU : Ayný boyadan az ödlü,

çok ödlü ve neftli olarak üç kavanoz boya

hazýrlanýr. Bunlar kullanýlarak battal ebru

yapýlýr. Neftli boya yerine Çamlýca topraðý gi-

bi açýk renkli bir baþka boya da serpilebilir.

HATÝB EBRUSU : Önce zemin ebrusu

yapýlýr. Zemin ebrusunun üzerine 35x50 cm

boyutlarýnda bir tekne için teknenin uzun

kenarý boyunca beþ, kýsa kenarý boyunca

dört sýra olacak þekilde eþit aralýklarla öd

ayarý hatip ebrusuna göre yapýlmýþ bir renk

damlatýlýr. Kitrenin üzerinde dört sýra halinde

ve her sýra da beþ olmak üzere hazýrlanan

renklerin ortalarýna ikinci ve daha sonra

üçüncü ve istenirse daha fazla sayýda renk

damlatýlarak içiçe halkalar elde edilir. Bu hal-

kalara bir iðne yardýmýyla þekil verilerek

yapýlan hatip ebrusunda yürek, taraklý

yürek, çark-ý felek, yonca gibi hatip desenle-

ri yapýlmaktadýr. Hatip ebrularý, levha kenar-

larýnda her bir sýrasý yazýnýn bir kenarýna ge-

lecek þekilde dýþ pervaz, koltuklu levhalarda

koltuk boþluklarýnda koltuk ebrusu ve yan

kaðýdý olarak kullanýlýr.

ÇÝÇEK EBRUSU : Zemin ebrusu yapýldýk-

tan sonra önce hazýrlanan yeþil boyadan

damlatýlarak oluþturulan yuvarlaklara, uy-

gun kalýnlýkta bir biz kullanýlarak sap þekli

verilir. Daha sonra saplarýn uçlarýna yapýlacak

çiçeðe uygun renk damlatýlarak yine uygun

kalýnlýkta iðne ve bizlerle bunlara çiçek þekli

verilir. Yan kaðýdý olarak kullanýlacak çiçekli

ebrulara, cilt kapaðý kaldýrýldýðýnda birisi ka-

pak üzerinde birisi de karþýsýnda kullanýlmak

üzere birbirinin aynýsý iki çiçek yapýlýr. Nec-

meddin Okyay ve Mustafa Düzgünman ta-

rafýndan bu þekilde lale, karanfil, menekþe,

sümbül, gül ve gelincik çiçekleri, son derece

baþarýlý olarak stilize edilmiþlerdir. Mustafa

Düzgünman, bu çiçeklere papatyayý ilave et-

miþtir.

KOLTUK EBRUSU : Hüsn-ü hat levhalarýn

koltuk tabir edilen boþluklarýnda kullanýlmak

üzere hatip ebrusundaki her hatip deseni

yerine küçük bir çiçek yapýlýr.

KUMLU EBRU : Ebru teknesinin sonuna

doðru, suyu ve ödü az olan Lahor çividi (baþ-

ka boyalar da kullanýlabilir), bir damlalýk

yardýmýyla teknenin ortasýna ya da bir ke-

narýndan ama hep ayný noktaya (ya da nok-

talara) damlatýlmasý suretiyle teknenin yüze-

yi doldurularak yapýlýr. Boya çatlar ve kumlu

bir hal alýr. Bazen de "V" harfi þeklinde çat-

laklar oluþur ki buna kýlçýklý ebru denir. Lev-

ha kenarlarýnda ara pervaz olarak kullanýlýr.

BÜLBÜL YUVASI : Giderek küçülen

damlalar halinde serpilen boyayla yapýlan

battal ebru üzerine, bir iðne yardýmýyla dýþ-

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 67

Page 68: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

68

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

tan içe doðru spiraller yapýlýr. Bu spirallerin

sayýsý, hatip ebrusunda olduðu gibi uzun ke-

nar boyunca beþ kýsa kenar boyunca dört

tür. Bülbül yuvasý, yan kaðýdý ya da yazý et-

rafýnda dýþ pervaz olarak kullanýlýr.

HAFÝF EBRU : Hattatlar tarafýndan üzeri-

ne yazý yazýlmak üzere suyu ve ödü normal-

den fazla boyalar kullanýlarak yapýlan pastel

renkli þal ebrusudur.

YAZILI EBRU : Yazýlý ebrunun mucidi

Necmeddin Okyay’dýr. Önceleri yazýnýn

kalýbýný kesip ýslanýnca kaðýdý býrakan Arap

zamký ile yapýþtýran ve kaðýdý ebruladýktan

sonra bu kalýbý söken Necmeddin Okyay,

yazýnýn kenarlarýndan taþan zamkýn bulun-

duðu yerlerin de boya almadýðýný görerek

mürekkep yerine zamk kullanarak yazdýðý

yazýlarý ebrulamaya baþlar. Ayný zamanda

devrinin en meþhur hattatlarýndan olan Nec-

meddin Okyay'ýn bu þekilde yazýlmýþ Ta'lik

Lafza- i Celali, Türk ebru tarihindeki en ünlü

yazýlý ebrudur.

Hattat olmayan ebrucularýn yazýlý ebru

yapabilmek için kullanabilecekleri en iyi

yöntem ise yazýnýn kalýbýný hazýrlamak ve

bunu sökülebilir bir yapýþtýrýcýyla ebrulana-

cak kaðýda yapýþtýrmaktýr.

SONUÇ:

Türk kitap sanatlarý arasýnda özel bir

yeri bulunan ebrunun çaðdaþ kitaplarda kul-

lanýmý, geçmiþe nazaran giderek azalmak-

tadýr. Bunun en önemli sebebi ise ebru ile

uðraþanlarýn sayýsýnýn artmasýna karþýlýk ki-

taplarda kullanmaya uygun ebru yapan eb-

rucularýn sayýsýnýn ayný oranda artma-

masýdýr. Eskiden ebru sadece hüsn-ü hat eb-

rularýn pervazlarýnda teshiplerin koltuk-

larýnda ve ciltlerde kullanýlýyor iken

günümüzde daha ziyade soyut resim özdeþ-

leþtirmesiyle tablo olarak seyir zevkine hitab

eder bir anlayýþla kullanýlmakta ve sergilen-

mektedir. Bunun sonucu olarak da

günümüzde ebru yapýmý geçmiþteki uygula-

malarýnda olduðu gibi kullaným yeri

düþünülerek deðil çoðunlukla sadece soyut

resim anlayýþýyla sürdürülmekte ve hat-tez-

hip ve cilt sanatçýlarý eserlerinde kullanmaya

deðer ebrular bulamamaktadýrlar. Bir örnek

vermek gerekirse, eskiden sadece hüsn-i hat

levhalarýn iç pervazlarýnda kullanýlmak üzere

yapýlan kumlu ebru günümüzde ne levhalar-

da ne de baþka bir yerde kullanmaya imkan

vermeyecek derece yeknesaklýktan uzak,

teknenin her bölgesi farklý yoðunlukta kul-

lanmýþ olarak ve kullaným yeri düþünülme-

den sadece ebruyu yapanýn boyayý kum-

landýrmadaki marifetinin derecesini ispatla-

mak amacýyla yapýlýr hale gelmiþtir.

Ebrunun cilt sanatýnda eskisi kadar

kullanýlmamasýnýn bir baþka sebebi de top-

rak boyalar ve diðer doðal boyar maddeler

dýþýnda birkaç kötü örnek gözetilerek yaðlý

boya gibi asitler ve kazein içeren boyalarýn

ya da Batýlý ebrucular gibi ebru yapmak he-

vesiyle diðer sentetik boyalarýn ebruda kul-

lanýmýnýn giderek yaygýn hale gelmesidir.

Boya içindeki asitler ve kazein gibi yabancý

maddeler zamanla ebru kaðýdýnýn yan-

masýna dolayýsý ile ebrunun kullanýldýðý ki-

tap ya da levhanýn restorasyondan geçiril-

mesine sebep olmakta, bu da iþine saygý

gösteren cilt ustalarýnýn günümüz ebrularýný

iþlerinde kullanmamalarýna sebep olmak-

tadýr.

Umulur ki geleneðe baðlý ebrucularýn

yetiþtirdiði talebeleri günümüz tahrifatýný te-

davi ederek bütün dünyanýn TÜRK EBRUSU

olarak kabul ettiði bu sanatýmýzý nesiller son-

rasýna intikâl ettirecektir.

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 68

Page 69: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

69

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI

SEMPOZYUMU

2. OTURUM

48 - 69 Sadrettin Ozcimis.qxd 01.11.2007 15:00 Page 69

Page 70: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

70

TÜRK MÝNYATÜRÜNÜN

GEÇMÝÞÝ VE GELECEÐÝYrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan BÝROL*

Özet

Orta Asya'da baþlayan ve bir Türk tasvir

sanatý olan minyatürün tarihi, sanat tarihçileri-

mizin yaptýðý ciddî araþtýrmalar ve yayýmlar sâye-

sinde aydýnlanmaya baþlamýþtýr. Fakat sanatýn

terminolojisi, kullanýlan teknikler ve malzeme,

ifâde üslûbu ile bu üslûbun özünde var olan

düþünce sisteminin daha derin araþtýrýlmaya ihti-

yacý bulunmaktadýr. Çünkü yapýlan çalýþmalara

raðmen, gelenekli sanatlarýmýzýn geçmiþi ve gele-

ceði hakkýnda yer yer belirsizlikler ve tartýþmalar

hâlen devam etmektedir. Bu sebeple bildiride,

minyatürün tarihçesi dýþýnda, ismi, terimleri, kul-

lanýlan teknikleri ve özellikleri üzerinde kýsaca durulacaktýr.

Eski kitap sanatlarý arasýnda ismi geçen minyatürün bir resim tarzý olduðunu, geçmiþ-

te ve günümüzde sanat dünyasýndaki yerini, ismi hakkýnda öne sürülen görüþleri, taþýdýðý millî ve

mahallî özellikleri, bunlar arasýnda deðiþebilen ve korunmasý gerekenleri kýsaca anlatýldýktan sonra,

fakülte dersleri sýrasýnda, yapýlan Türk minyatürü için yeni arayýþlardan örnekler eþliðinde bahsedi-

lecektir.

Sonuç olarak sanatta, kurallardan ziyade deðerlerin korunmasý gerektiði, bunlarýn eserle-

re kiþilik kazandýran, ifâde üslûbunu belirleyen, mânâsýný, özünü yansýtan, ecdat yâdiðârý deðerler

olduðu, halbuki bu deðerleri ifâde etmek için kullanýlan kâidelerin, kalýplarýn, sembollerin, malzeme

ve tekniklerin, yaþanan devrin þartlarýna, sanat anlayýþýna ve zevkine baðlý olarak deðiþebileceði,

önemli olanýn gelenekli sanatlarda korunmasý gerekenler ile deðiþebileceklerin doðru seçilmesi ve

sanatýn soysuzlaþmadan hayâtiyetini sürdürmesi vurgulanacaktýr.

* Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatlarý Bölümü Öðretim Üyesi

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 70

Page 71: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

71

Ayný zevki paylaþtýðýmýz sanat dostlarý,

muhterem dinleyiciler ve sevgili gençler. Hepini-

zi saygýyla selamlýyorum. Bugün burada, gelenek-

li sanatlarýmýz hakkýnda konuþmak üzere top-

lanmýþ bulunuyoruz. Bendeniz minyatür ile ilgili

görüþlerimi sizlerle paylaþacaðým. Fakat daha

önce, böylesine önemli bir konuyu gündeme

taþýyan ÝSMEK yetkililerine huzurunuzda teþekkür

etmek istiyorum.

Zîrâ Orta Asya'da ilk meyvelerini vermeye

baþlayan, minyatür ve tezhip gibi gelenekli sanat-

larýmýzýn tarihi, kýymetli sanat tarihçilerimiz sâye-

sinde aydýnlanmaya baþladý. Fakat bu sanatlarýn,

terminolojisi, yapýlýþ tekniði, kullanýlan malzeme

ve ifâde üslûbu hakkýnda, acaba güvenilir ve ye-

terli kaynaða sahip miyiz? Türkler'in hayata ve

dünyaya bakýþlarý, bunun sanata yansýmalarý, es-

tetik anlayýþlarý, sanat felsefesi bakýmýndan

hakkýyla araþtýrýldý mý? Asýrlar boyunca devam

Resim 2-3 - Leylek ve üslûplaþtýrýlmýþ çizimi.

Resim 1 - Edirnekârî gül ( Nur Nevin Akyazýcý, 2000)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 71

Page 72: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

72

eden Türk sanat üslûbunun, ilham kaynaðý

olan düþünce ve inanç sistemi, derinlemesi-

ne incelendi mi? Þayet yapýlan çalýþmalar ye-

terli olsaydý, gelenekli sanatlarýmýzýn

bugünkü durumu daha farklý olurdu. Mâhi-

yeti ve geleceði hakkýnda yapýlan tartýþma-

lar, sorulan sorular cevapsýz kalmazdý.

Bu hususlarý dikkate alarak konuþ-

mamda, klasik Türk minyatürünün tarihçesi-

ni uzmanlarýna emânet edip, daha çok is-

minden, terimlerinden, yapýlýþ tekniðinden,

malzemesinden, özelliklerinden, ana hat-

larýyla bahsetmek ve bugünkü durumu

hakkýnda konuþmak istiyorum. Bu arada,

öðrencilerle yaptýðýmýz yeni arayýþlarý da,

örnekler eþliðinde sizlere anlatacaðým.

Eski Türk kitap sanatlarý arasýnda ismi

geçen minyatür, Orta Asya'dan beri

Türkler'in medeniyetlerine ayna olmuþ bir

resim tarzýdýr. Geçmiþte kullanýlýþ gâyesi,

ilmî veya edebî yazmalarýn metin aralarýnda,

konuya açýklýk getirmek veya önemli

görülen olaylarý tespit etmek içindi. Fotoð-

rafýn îcâdýna kadar yazmalarýn içinde yer

alan bu minyatürler, sanattan ziyâde belge

niteliði taþýmaktaydý. Fakat bugün bu resim-

ler, yazmalardan çýkmýþ, duvarlarýmýza asýlan

sanat eserleri hâline gelmiþtir.

Mehmet Zeki Pakalýn, Osmanlý Tarih

Deyimleri ve Terimleri Sözlüðü'nde (C.2,

s.536-539), minyatür isminin bu sanata, Batýlý

sanat tarihçileri tarafýndan yakýþtýrýldýðýný ve

minyatür kelimesinin Latince "minyatura"

dan türediðini yazmýþtýr. Minyatura, Ýtalyan-

cada "minium (minyom)" denen, sülüyen is-

mindeki turuncu boyanýn adýdýr. Bir rivayete

göre Avrupalý, doðu yazmalarýnda tanýdýðý

süslemelerde, turuncu renge çok rastladýðý

için, kitap bezemelerine minyatür demiþtir.

Fakat kitap sanatlarýndaki süslemelerin adýResim 5 - Üslûplaþtýrýlmýþ kelebek.

Resim 4 - Türk Lâlesi. (Nur Nevin Akyazýcý, 2001)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 72

Page 73: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

73

Nakýþhâne. Nurhayat Köseoðlu 1999

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 73

Page 74: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

74

tezhip olunca minyatür, metin aralarýndaki

resimler için kullanýlmýþtýr.

Bu görüþe göre, kullanýlan minyatür

kelimesinin lûgat mânâsý ile temsil ettiði sa-

nat dalý arasýnda müþterek bir nokta bulun-

mamaktadýr. Nitekim geçmiþ senelerde, bu-

nu fark eden bazý Türk sanat uzmanlarý, ye-

ni isim arama ihtiyacý duymuþlar, min-

yatürün Ýtalyanca küçük anlamýna gelen

"mignon (minyon)" dan türediðini düþüne-

rek bu sanat dalýna, küçük nakýþ mânâsýna

gelen, "hurde nakýþ" demiþlerdir. Fakat bu

isim de tam olarak yerine oturmamýþtýr.

Çünkü tarihte yapýlmýþ her küçük resim min-

yatür olmadýðý gibi, her minyatürün de

küçük boyda olma mecburiyeti bulunma-

maktadýr.

Bu durumda baþka isimler de aranmýþ,

minyatür yerine "Türk tasvir sanatý", "nakýþ

resim", "ince resim" veya "þebih yazmak"

gibi terimler kullanýlmýþdýr. Þebih; tasvir, por-

tre veya resim demektir. Eskiden resim,

renk ve þekillerle yazýlan bir çeþit yazý, yani

anlatým þekli olarak düþünüldüðü için, resim

yapmak yerine resim yazmak tâbiri kul-

lanýlýrmýþ. Nitekim minyatür yapana da, "þe-

bihnüvis", yani resim-yazan denmiþtir. Kana-

atimizce Türk tasvir sanatý veya ince iþleniþ

tekniðini de dikkate alýrsak nakýþ resim, bu

sanat için minyatürden daha uygun bir isim

olacaktýr.

Minyatür nakýþhâne veya diðer söyle-

niþi ile nakkaþhânelerde yapýlýrdý. Ayrýca

minyatür yapýlan yerlere nigarhâne de den-

miþtir. Bu sanat ile uðraþanlar, nakkaþ, þekil-

lendiren veya tasvir eden demek olan mu-

savvir veya þebihnüvis gibi isimlerle

anýlýrdý.

Kýymetli Hocam Dr. A. Süheyl Ünver

(1898-1986), derslerinde ve bir makâlesinde

minyatür hakkýndaki düþüncelerini þöyle

ifâde eder. "Þimdi Türk tezyini sanatlarýna

mâl edilen minyatür, Doðu’nun on asýrlýk re-

sim tarzýdýr. Bu ismi ona Batýlýlar takmýþlardýr.

Minyatür denilen eski resim, bugünkü res-

min esasýný teþkil eder ve hatta yeni resim

mektebinin anasýdýr." Nitekim VIII. ve IX.

Resim 6 - Hatâyî (Þahkulu)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 74

Page 75: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

75

Resim 7 - Abdullah Buhârî'nin pembe gülü (Nur Nevin Akyazýcý, 2000)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 75

Page 76: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

76

yüzyýlda Uygur nakkaþlarý, resimlerde kul-

landýklarý insan figürlerindeki yüz ifâdeleri ve

kýyafetlerle, cins, meslek ve hattâ yaþ belir-

terek, Orta Asya'da portre sanatýnýn

öncülüðünü yapmýþlardýr.

Türk tasvir sanatý veya nakýþ resmin

veyahut bilinen ismiyle Türk minyatürüne

kýsa bir giriþ yaptýktan sonra, bu sanat dalýný

Türk yapan millî deðerler ile bu deðerleri

temsil eden özelliklerden bahsedelim.

Genel olarak bir sanat eserinde iki çeþit

özellik bulunur. Bunlardan bir kýsmý, eserin

kimliðini belirleyen, millî deðerleri yansýtan

özelliklerdir. Eserin ait olduðu kültürün izle-

rini taþýr. Ýçinde kýsmen geleneklerin de bu-

lunduðu bu özelliklerin hassâsiyetle korun-

masý gerekir.

Diðer grup ise, farklý okullara, yüzyýllara

veya sanatkârlarýn kiþiliðine göre deðiþebilen

özelliklerdir. Çünkü bir eserin meydana geli-

þinde çok önemli olan bilgi, görgü ve yete-

nek, sanatkârýn tavrýný belirler ki bu, karak-

terin, kiþiliðin esere yansý-

masýdýr. Bu tavrý tanýtan özellik-

ler, þahýslara ve onlarýn ortaya

koyduklarý üslûplara göre deði-

þir. Fakat herhangi bir sa-

natkârýn, eserlerinde seyredilen

kendine has tavrý veya üslûbu,

hayatý boyunca çalýþmalarýnda

tekâmülünü sürdürür. Týpký bir

insanýn çocukluktan yaþlýlýða

kadar, dönem dönem çekilmiþ

resimlerinde seyredilen, deðiþ-

meyen yüz ifâdesi ve

bakýþlarýndaki mânâ ile deðiþen

yüz hatlarý ve çehresi gibi.

Evet, sanat evrenseldir. Fakat sa-

natkârýn mensup olduðu bir millet ve içinde

yetiþtiði bir kültür vardýr ve o, bu ortamda

þekillenen bir kimliðe sâhiptir. Baþarýlý bir

eserde bu kimliðin yansýmalarý seyredilir.

Þayet eser, bundan mahrum kalmýþsa, bir

özenti veya taklitten baþka bir deðer taþý-

maz. Meselâ modern resmin babasý Picas-

so'nun evrensel olmuþ sanatýnda Ýspanyol

kültürünün izleri görülür veya mimarlýk tari-

hinde dünyaca bir dehâ kabul edilen Mimar

Sinan'ýn eserlerinde, akýl almaz bir ustalýkla

kullandýðý kubbe, inancýnýn odak noktasý

olan tevhid þevkinin maddeye yansýmasý

deðil de nedir? Bu örnekler çoðaltýlabilir.

Türk tasvir sanatýnda da ilk aklýma ge-

len ve en önemli özelliklerinden biri, figürler-

de kullanýlan üslûplaþtýrmadýr. Bu ifâde þekli,

resim sanatýnda soyut düþünce kavramýnýn

öncüsü olmuþtur. Doðu sanatlarýnýn en be-

lirgin özelliði olan üslûplaþtýrma veya üslûba

çekmek, (ki buna Batý dillerinde stilizasyon

veya günümüzde soyutlaþtýrmak da den-

Resim 8 - Fatih Sultan Mehmed ve Fetih (Mevlûde Sayýn, 1995)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 76

Page 77: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

77

Ceylanlar (Nur Nevin Akyazýcý, 2002)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 77

Page 78: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

78

mektedir.) sâdece tasvir sanatýnda deðil,

tezyînî sanatlardaki motiflerin çiziminde de

kullanýlmýþtýr. Bu anlatýþ þekli, farklý bir

dünya görüþünün þekillere yansýmasýdýr ve

Ýslâm inancýyla uzlaþarak geliþmesini

sürdürmüþtür.

Üslûba çekmek veya üslûplaþtýrmak,

bir nesnenin görünen þekli ile sýnýrlý kalma-

yarak görülmeyen, fakat düþüncelerde var

olan þekillerine ulaþabilmektir. Bir baþka de-

yiþle üslûplaþtýrma, sanatkârýn modelini,

kimliðini koruyarak ana çizgileriyle, görmek

veya göstermek istediði gibi çizmesidir.

Böylece üsluplaþtýrýlmýþ bir þekilde, hem mo-

del, hem de sanatkârýn yorumu birlikte sey-

redilir. Doðu sanatlarýndaki bu estetik an-

layýþ, Ýslâm inancýndan alýnan ilhamla, yara-

dana ve yaradýlýþa duyulan saygý ve hay-

ranlýðýn, sanatkârýn hayal âlemindeki tasarým

zenginliðinin, geniþ düþünce ufkunun, sana-

Resim 9 - Ördek (Arzu Tozlu 2001)

Sîmurg ile ejderin mücadelesi (Ersan Perçem 2000)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 78

Page 79: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

79

ta yansýmasýdýr (Resim 2-3), (Resim 5).

Sanat dünyasýnda önemli bir dönüm

noktasý teþkil eden bu anlatýþ sâyesinde, çiz-

ginin ifâde gücü ve âhenkli hareketleri, baþlý

baþýna önem kazanmýþtýr. Hatta burada

renk, çizgiye yardýmcý olan, destek veren bir

unsur olarak eserdeki yerini alýr. Doðu

kültüründe çizginin bu týlsýmlý gücü, min-

yatürde olduðu gibi hüsn-i hat ve bezeme

sanatlarýnda da büyük önem taþýr (Resim 6).

Eserlerinde, modelinin gerçek

görünüþü ile hayalindeki þekli arasýnda,

ölçülü bir yol tâkip eden Türk sanatkârý, di-

ðer Doðulu sanatkârlar gibi kendine has

ifâde üslûbunu, yaptýðý minyatürlerle sergile-

miþtir. Paul Valery, Doðu düþünce sistemin-

deki bu tasvir üslûbunu þöyle dile getiriyor;

"Bu soyut görüþü, bu doða kopyacýlýðýndan

kaçýþý seviyorum. Çünkü bu tutum, sanatçýyý

körü körüne taklitten kurtardýktan baþka

onu, çizginin ve rengin bir çeþit metafiziðine

yükseltiyor."

Minyatürde, sanatkârýn düþünce ufku-

nu geniþleten özelliklerden bir diðeri ise, is-

Resim 10 - Ýstanbul kanatlarýmýn Altýnda. (Berna Karabulut Kervan 1996)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 79

Page 80: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

80

Müjde (Arzu Tozlu, 2000)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 80

Page 81: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

81

tediði veya lûzum gördüðü yerlerde abartý,

yani gerçek dýþý yorumlar yapabilmesidir.

Ýsterse anlatmak istediði ana fikri, daha yalýn

ve çarpýcý bir görünüþ içinde iþleyerek, dik-

katleri bu noktada yoðunlaþtýrabilir.

Ayrýca nakkaþ, kullanacaðý alaný boþluk

býrakmadan, tamamen doldurabilir veya bir-

kaç olayý ayný minyatür içinde anlatma

imkânýna da sâhiptir. Tasarýmdaki figür-fon

iliþkisinde figürler, daha hâkim ve zengindir.

Minyatürlerde halk topluluklarý, ayný insan

yüzleri tekrar edilerek gösterilmiþtir. Ýfâde-

deki bu ince düþünceler, o milletin sosyal

hayatýna ve inanç dünyasýna dâir, yapýlmasý

gereken daha derin felsefî araþtýrmalarý

beklemektedir.

Tarih boyunca Türk sanatkârýnýn þekil-

lerde ayrýntýlardan kaçarak öze yöneliþi, fa-

kat uygulamada ince ve ayrýntýlý bir iþçilik

kullanmasý, eserlerinde, veciz ve güçlü ifâde

zenginliðini sergilemektedir.

Minyatürde perspektif, anatomi, pro-

porsion (orantý), Batý klasik resminde olduðu

kadar mühimsenmemiþ ise de, tamâmen

terk edilmemiþtir. Pek çok minyatürde

görüldüðü gibi daire yerine oval, dik açý yeri-

ne dar veya geniþ açýlarýn kullanýlmasý,

üçüncü boyut olan derinlik kavramýný his-

settirir. Üslûplaþtýrýlan figürlerde de yapýlan

ince taramalarla derinlik iþlenmiþtir.

Batý resmindeki gölge, Doðu'daki tas-

virlerde ince taramalar þeklinde görülür. Hat-

ta minyatürde iþçiliðin deðeri, bu taramalar-

daki incelikle ölçülmüþtür. Dr. Suut Kemal

Yetkin bir makâlesinde, sanatkârýn min-

yatürde gölge kullanmayýþýný, lâtifeli bir üslû-

pla, "Sanatkâr her noktasýný ince ince tara-

yarak iþlediði eserine, baþka gölge düþürmek

istememiþdir." diyerek ifâde eder (Prof. Suut

Kemâl Yetkin, "Ýslâm Minyatürünün Esteti-

ði", Ankara Üniversitesi, Ýlâhiyat Fakültesi

Dergisi, S.1, 1953 Ankara, s.33-35).

Minyatürde, renklerin dili de önemli-

dir. Meselâ güneþli bir hava, güneþ resmi ya-

parak, açýk renklerle anlatýlmýþtýr. Min-

Vuslat (Nur Nevin Akyazýcý, 2002)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 81

Page 82: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

82

Hz. Þems ile Hz. Mevlânâ'nýn sohbeti (Arzu Tozlu ,1996)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 82

Page 83: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

83

yatürlerde kullanýlan renkler, genellikle par-

lak ve canlý seçilir.

Türk sanatýnýn hemen her dalýnda, ta-

sarým zenginliði yanýnda, malzemenin da-

yanýklý ve eserin uzun ömürlü olmasýna da

çok önem verilmiþtir. Meselâ nakkaþlar eser-

lerinde, zamanla kaðýdýný yýpratmayacak, ta-

biî boyalarý tercih etmiþlerdir. Kaðýdýn

ömrünü kýsaltan asit ve kazein ihtivâ eden

boyalarý kullanmamýþtýr. Genellikle bitkiden

elde edilmiþ ve hacýmlý olmayanlar kaðýt bo-

Resim 11 - Yunus balýðý (Arzu Tozlu, 2001)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 83

Page 84: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

84

yamada, ebrûda, hacýmlý olan toprak boyalar

ise, tutkallý su ve ince samur fýrça yardýmýy-

la minyatürde kullanmýþdýr. (Rikkat .Kunt,

Muhsin Demironat ve Emin Barýn tarafýndan

yapýlan bir radyo konuþmasý. 1976)

XIV. yüzyýl’dan, XVIII. yüzyýlýn sonlarýna

kadar minyatürde, boyalara yumurta sarýsý

karýþtýrýlarak sâbit, parlak ve hacimli olmasý

saðlanýrmýþ. Fakat her defasýnda tâze yumur-

ta kullanma þartý ve bu karýþýmýn kul-

lanýldýktan sonra kuruyarak iþe yaramaz

hâle gelmesi, sanatkârý yýldýrdýðý için bir ta-

rihten sonra yumurta terk edilmiþ, yerine

buharda eritilen ve parlak olmasý için bir

damla saf pekmez veya iki damla üzüm su-

yu ile karýþtýrýlan tutkal suyu kullanýlmaya

baþlanmýþtýr. Fakat zamanla tek baþýna kul-

lanýlan arap zamký, boyanýn parlaklýðýný kay-

bettirip kararmasýna sebeb olunca, hazýr bo-

yalar imdâda yetiþmiþtir. (H.Tahir-Zâde Beh-

zad, "Minyatürün Tekniði", Ankara Üniversi-

tesi, Ýlahiyat Fakültesi Dergisi, S.1, 1953 Anka-

ra, s.29-32)

Türk tasvir sanatý veya nakýþ resimde

insan figürleri, yüz ifâdeleri ve kýyafetleri ile

ait olduklarý kültürü temsil eder. Kullanýlan

eþyalar, tasvir edilen olaylar, çizilen planlar,

haritalar, geçmiþte bu eserlerin belgesel de-

ðerini açýkca göstermektedir. Halbuki

günümüzde yapýlan tasarýmlar, belgeden

çok sanat gayesi taþýmaktadýr. Bu tutum ise,

zaman içinde XXI. yüzyýlý temsil eden yeni

üslûplarýn doðmasýna yol açacaktýr.

Çünkü sanat, hepimizin bildiði gibi

mânânýn kalýplara girerek, þekil ve hacim ka-

zanmasý, elle tutulur, gözle görülür hâle gel-

mesidir. Buna mânânýn kristalleþerek mad-

deye dönüþmesi veya soyut halden somut

hâle geçmesi de denebilir. Bu geçiþ es-

nasýnda bir takým kalýplar, þekiller, üslûplarý

belirleyen kural ve özellikler kullanýlýr.

Küreselleþmenin, her konuda egemen

olmak istediði dünyamýzda, bir bütün olarak

görülen sanat da, ses, çizgi, renk, kelime, þe-

kil, mekân, vücûd dili, ýþýk veya elektronik

cýhazlar gibi çok farklý araçlarýn birlikte kul-

lanýlmasýyla yapýlmaya baþlamýþtýr. Bunu

gerçekleþtirirken sahip olduðu millî, tarihî,

mahallî veya þahsî deðerler yanýnda, ortak

temel sanat kurallarý da dikkate alýnmalýdýr.

Zîra bunlarýn hepsi esere, estetik yanýnda bir

de kimlik kazandýrýr. Ýþte gelenekli sanatlar-

da yeni ifâde þekilleri aranýrken, bu unsur-

lardan korunmasý gerekenler ile zamana ve

sanatkâra göre deðiþebilecek olanlarý iyi

tanýmak gerekir.

Resim 12 - Sincap (Arzu Tozlu, 2001)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 84

Page 85: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

85

Resim 13 - Ýlkbahar'ýn habercisi bülbül (Nurcan Sertyüz, 2001)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 85

Page 86: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

86

Meselâ hüsn-i hat sanatýnda, harfleri

þekillendiren çizgilerin, kendi üslûplarý içinde

âhengi, tenâsübü, estetiði, kurallar ve

kalýplarla belirlenmiþtir. Bu harflerden oluþan

istiflerde meydana gelen güzellik, seyredeni

vermek istediði mânânýn derinliklerine

sürükler. Týpký âhenkli seslerin bir araya ge-

lerek meydana getirdiði makam zenginliði

içinde eserin bizleri, Merâgî'nin, III. Selim'in

veya Dede Efendi'nin iç âleminden haberdâr

etmesi veya tezyînatta, minyatürde çizgi-

lerin dile gelip seyredene hitâb etmesi gibi.

Kýsaca eserleri, estetikden ve o esteti-

ðin vereceði mânâdan mahrum býrakýrsanýz,

o sanat ifâde gücünü de, ruhâniyetini de,

hayâtiyetini de kaybeder. Anlamsýz, kuru þe-

killerden, kalýplardan ve kurallardan ibâret

kalýr.

Ýþte bizler, klasik olmuþ gelenekli sa-

natlarý genç nesillere öðretirken, çizgilerin di-

le getirdiði mânâdan bîhaber, hatta o

mânâyý yaþamadan ve yaþatmadan, sâdece

renk, þekil, kalýp ve kurallar ile anlatýrsak o

sanat, geçmiþin kötü kopyasýndan ibâret

kalýr, geliþemez ve XXI. yüzyýlýn kýyafetine

bürünerek yeni nesillerin eserleri olmaktan

çýkar. Yeni üslûplar üretemez ve yaþayan bir

sanat olamaz. Yapýldýðý yüzyýlýn izlerini taþý-

madýðý için de onu, daha sonraki nesillere de

aktaramaz. Halbuki hepimizin bildiði gibi,

medeniyetlerin seviyesi, býraktýklarý eserle-

rin kalitesi ile ölçülür.

Türk tasvir sanatý da, gelenekli sanat-

larýn bir kolu olarak asýrlarca sanat

dünyasýndaki yerini korumuþ ve geçmiþi ile

baðýný koparmadan XXI. yüzyýla gelmiþtir. Bu

yüzyýlýn ona vereceði yeni görünüþ ile gele-

neklerini geleceðe taþýmak, baþarýsýný evren-

selleþtirmek, her sanat dalý gibi Türk tasvir

sanatýnýn da, eriþmek istediði önemli bir he-

def olmalýdýr. Fakat çoðu zaman yeni sanat

akýmlarýnýn yargýlanmasý ve sanat tarihinde-

ki deðerini ve yerini bulmasý, yapýldýðý za-

maný aþarak gelecek nesillerin yorumunu

bekler. Hele bir sanatkârýn, arayýþ ve heye-

can içinde meydana getirdiði eserini deðer-

lendirmesi ve bu konuda objektif olmasý çok

zordur.

Bu düþünce ve inanýþýn gereði olarak

biz de derslerimizde, Türk minyatürünü

klasik þekliyle öðrenmeye, klasik Batý res-

minden ayýran özellikleri bulmaya ve Doðu

kültürleri içinde onu farklý kýlan milli ve ge-

lenekli niteliklerini daha yakýndan tanýmaya

çalýþtýk. Kullanýlan teknikleri ve malzemeyi

araþtýrdýk ve kullandýk. Böylece ilk olarak

klasik Türk minyatürü ile tanýþtýk. Daha son-

ra tasarýmlarýmýzda, millî deðerleri koruyarak

ve bugün de yararlý gördüðümüz malzeme

ve teknik yöntemleri kullanarak farklý ifâde

þekilleri aradýk. 1989-90 ders yýlý, Marmara

Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi'ndeki

derslerimizde baþlayan bu arayýþ, özel tale-

belerimizle yaptýðýmýz grup çalýþmalarýnda

da devam etti. Sizlere biraz da bu çalýþma-

larýmýzý, örnekler sunarak tanýtmak isterim.

Hâlen Marmara ve Selçuk Üniversitele-

ri’nde baþarýyla yürütülen, klasik metodlarla

Kaðýt Terbiyesi dersinde, boyama teknikleri-

ni geliþtirerek tabiî boyalarla özel hazýrlan-

mýþ dokulu kaðýtlar ürettik. Bu dokularýn biz-

de uyandýrdýðý ilhamla, farklý bir zevk ve þevk

içinde tasarýmlar yapmaya baþladýk. Ýþlene-

cek konuya uygun renkte dokulu kaðýt seçe-

rek dokuyu tasarýmýn önemli bir kýsmý ola-

rak kullandýk. Hatta öðrencinin bozuldu diye

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 86

Page 87: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

87

bir kenara koyduðu kaðýtlarý bile uygun ko-

nularda deðerlendirdik. (Resim 8)

Türk sanatýnýn en belirgin özelliklerin-

den, sâdelik ve veciz ifâde þeklini esas ala-

rak, az fügür kullandýk ve zemini doku ile

baþbaþa býrakmak istedik. Çünkü doku, ta-

sarýmýn çýkýþ noktasýný ve devamýnda önem-

li bir kýsmýný teþkil ediyordu. Hattâ tarihî

eserlerden bire bir çalýþtýðýmýz bir Türk lâlesi-

ni veya gül dalýný iþlerken, kaðýdýn dokusunu

kullanarak ona bir mekân kazandýrdýk.

Böylece tasarým yeni olmasa da, esere yeni

bir yorum getirilmiþ oldu (Resim 1), (Resim

4), (Resim 7).

Ýþçilikte, çizgilerin ifâde gücüne önem

verdik. Gölge ve ýþýk yerine, klasik min-

yatürün kalitesini belirleyen taramayý en

mükemmel þekliyle yapmaya çalýþtýk. Böyle-

ce sanatýn geleneksel tekniðine, tâviz ver-

meden sâdýk kaldýk. Bu arada minyatürün

izin verdiði mübalaðayý pek kullanmadýk. Da-

ha naturalist bir yol tercih ettik. Fakat buna

karþý tasarýmda, simetrileri bozarak, cedvel-

leri aþarak alýþýlagelmiþ kalýplarý kýsmen ter-

ketmek istedik. Tasarýmlarda, diðer esas uz-

manlýk dalým olan tezhibe, geniþ yer verme-

ye gayret ettik. Figürler, daha sâde ve

natüralist biçim ve renk âhengi içinde

üslûplaþtýrýlarak doku eþliðinde kullanýldý.

(Resim 9), (Resim 11), (Resim 12) vb.

Kaðýt boyama, âhar, murakka, zeref-

þan gibi klasik tekniklere sâdýk kaldýk ve

bunlarýn yanýnda doku elde etmek için ko-

raj tekniðini de kullandýk (Resim 10), (Resim

13).

Ýþte bu düþüncelerin ýþýðýnda, öðrenci-

lerimin yetenekli ellerinden, kaliteli iþçilikle,

XXI. yüzyýla ait, farklý olduðuna inandýðýmýz

ve bâzý örneklerini seyrettiðiniz, minyatür

çalýþmalarý ortaya çýktý. Bu minyatürlerin en

önemli gördüðümüz özelliklerinden biri de,

ayný dokuyu tekrar elde etmek mümkün ol-

madýðý için tek olmalarýdýr.

Sonuç olarak, sanatta korunmasý gere-

ken, kurallar ve kalýplardan ziyâde deðerler-

dir. Bu deðerler, o sanata devrinin estetik

anlayýþý içinde millî, mahallî ve þahsî kimlik

kazandýran, verilmek istenen mesajý veya

mânâyý anlatacak ifâde üslûbunu belirleyen,

ecdat yâdiðârý deðerlerdir. Bunlarý ifâde et-

mek için kullanýlan þekiller, kaideler, kalý-

plar, semboller, malzeme ve teknikler, yaþa-

nan devrin þartlarýna ve ihtiyacýna, sanat an-

layýþýna ve zevkine, medeniyet seviyesine

baðlý olarak deðiþebilir, deðiþmelidir de.

Çünkü Herakleus'un dediði gibi, "Deðiþme-

yen tek bir þey vardýr, o da deðiþmekdir."

Yeter ki, korunmasý gerekenlerin farkýna va-

ralým ve hassâsiyetle onlara sâhip çýkalým.

Böylece gelenekli sanatlarýmýz, tabiî deyiþim

seyri içinde, soysuzlaþmadan yücelerek,

her devirde hayâtiyetini sürdürsün. Teþekkür

ederim.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

70 - 87 Inci Ayan Birol.qxd 01.11.2007 15:08 Page 87

Page 88: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

88

MEDRESETÜ'L-HATTATÝN'DEN GÜZEL SANATLAR AKADEMÝSÝNE

ÜÇ MÜCELLÝT:Gürcan MAVÝLÝ*

Özet

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversite-

si, Türkiye'nin ilk sanat eðitimi veren kurumu-

dur. Bünyesindeki bölümlerden biri olan Gele-

neksel Türk Sanatlarý Bölümü de, akademi gi-

bi bir geçmiþe sahip bir eðitim kurumudur.

1914'te geleneksel sanatlarýn öðretilmesi

amacýyla kurulan Medreset-ül Hattatin'in adý

bir süre sonra Þark Tezyini Sanatlar Mektebi

adýný alacaktýr.1933 yýlýnda açýlan geleneksel

sanatlar sergisini gezen Atatürk'ün emriyle

1936 yýlýnda Türk Tezyini Sanatlar Þubesi adýy-

la Güzel Sanatlar Akademisi'ne bölüm olarak

dahil edilmiþtir. Bu bölümde, döneminin ünlü birçok sanatçýsý ders vermiþtir ki, bunlar arasýnda; Tuð-

rakeþ Ýsmail Hakký (Tezhip), Necmeddin Okyay (Hat, Cilt, Ebru), Vasýf Sedef (Sedefkar), Bahaddin To-

katlýoðlu (Tezhip-Cilt Kalýplarý), Feyzullah Dayýgil (Çini Desenleri) vb. öðretim elemanlarý vardý.

Bu öðretim elemanlarýnýn yetiþtirdikleri ikinci ve üçüncü kuþaktan, daha sonra akademi-

nin öðretim kadrosuna giren Sacit Okyay, cilt atölyesi öðretmeni, Prof. Emin Barýn, hat ve cilt atölye-

sinde çalýþmýþ, 1976'da ise Geleneksel Türk El Sanatlarý Bölüm Baþkanlýðý'ný yürütmüþ daha sonra da

Grafik Bölümü’nde eðitimcilik hayatýna devam etmiþtir. Öðretim Görevlisi Ýslam Seçen ise yukarýda

bahsettiðim her iki cilt sanatçýsý öðretim elemanýnýn öðrencisi olma mutluluðuna ermiþ ve bugün ha-

la büyük bir özveri ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Geleneksel Türk Sanatlarý Bölümü Cilt

Anasanat Dalý'nda Klasik Türk Ciltçiliði'nin teknik ve özelliklerini öðretmeye devam etmektedir.

Klasik Türk Ciltçiliðinin ve Modern Cilt'in Türkiye'deki en büyük sanatçýlarýndan olan bu üç cilt

sanatçýsýnýn yaþamlarýndan ve eserlerinden oluþan örnekler sunacaðým.

* Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatlarý Cilt. A. S. D.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 88

Page 89: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

89

Bildiðiniz üzere resmi adý;

"Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Þahane"o dönemde kullanýlan adýyla "Sana-yi-i Nefise Mekteb-i Alisi" yani

"Ýstanbul Güzel Sanatlar Akademisi"1882 yýlýnda Osman Hamdi Bey ve ar-

kadaþlarýnýn gayretleriyle kurulmuþ-

tur. Günümüze kadar milli ve millet-

lerarasý düzeyde birçok deðerli sa-

natçýnýn yetiþtiði akademi de (yeniadýyla Mimar Sinan Güzel SanatlarÜniversitesi'nde) Türkiye'de sanat

eðitimi veren yüksek öðretim ku-

rumlarýnýn hem çoðalmasýna hem de

buralardaki eðitim kadrosunun olu-

þumuna ve güçlenmesine katkýsý ol-

muþ bir kurumdur.

Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ku-

rulmasýndan bir müddet sonra 1915

yýlýnda kitap sanatlarýnýn öðretilmesi

amaçlanan bir mektebin kurulmasýna,

Þeyhülislam Hayrullah Efendi’nin öncülük et-

tiði, müdürlüðünü de Arif Hikmet Bey’in yap-

týðý (ö.1918) bilinmektedir. Medrese, döne-

min bir çok ünlü þahsiyetini bünyesinde bu-

lundurarak eðitime baþlamýþtýr (Resim1). Hat,

Tezhip, Cilt, Ebru, Ahar, Minyatür, Çini Desen-

leri ve Halý Desenleri adlý dersleri;

- Arif Hikmet Bey (ö.-1918)

- Kamil Efendi (Akdik, 1861-1941)

- Tuðrakeþ Ýsmail Hakký Bey

(Altunbezer,1873 - 1946)

- Hulusi Efendi (Yazgan,1869-1940)

- Bahaeddin Efendi (Tokatlýoðlu,1866 - 1939 )

- Hüseyin Tahirzade Bey (Behzat,1889-1963)

- Necmeddin Efendi (Okyay, 1885 - 1976)

- Emirzade Kemal Bey 'ler

bu mektebin muallimi olarak verdiler.

Resim 1 - Süleymaniye'deki Evkaf Müzesi avlusunda ki 27 Kasým1923'de Medrese-tü'l-Hattatinde ikinci icazet merasiminden kalma birfotoðraf.

(Soldan saða oturanlar):Hacý Kamil Efendi, Ferid Bey, Hulusi Efendi, AliSami Bey, Tuðrakeþ Hakký Bey, Tahirzade Hüseyin Bey, Hacý Nuri Bey,Bahaddin Efendi, Emirzade Kemaleddin Bey.)

Resim 2 - Dr. Süheyl Ünver'in 03-08-1957 tarihinde yap-týðý Medresetü'l-Hattatinin bulunduðu binanýn suluboyaresmi.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 89

Page 90: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

90

Medresetü'l-Hattatin, Evkaf (Vakýflar)

Nezareti'ne baðlý olarak açýlmýþ ve onun

maddi desteði ile dersler, Ýran Konsoloslu-

ðu'nun alt köþesinde kalan Tersane Emini

Yusuf Aða tarafýndan 1758 yýlýnda Hassa Baþ-

mimarý Mehmet Tahir Aða'ya yaptýrýlan

Sýbyan Mektebi’nde baþlamýþtýr (Resim 2).

19. yüzyýlýn mâli imkansýzlýklarý yüzünden

gelenekli sanatlarýn eskisi gibi yürüyemez

olduðu bir durumda bu sanatlarýn çaðýn ih-

tiyacýna cevap vermesi için planlanan mek-

tebin adý, Harf inkýlâbý’ndan önce Tevhid-i

Tedrisat Kanunu yani Öðretim Birliði Kanunu

ile birlikte Hattat Mektebi olmuþtur (Resim

4). 1928 yýlýnda Þark Tezyini Sanatlar Mekte-

bi adýný almýþ (Resim 3), 1936 tarihine, yani

Ýstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde bir

bölüm olarak kuruluncaya kadar eðitim ver-

miþtir;

Atatürk'ün emri ve Kültür Bakaný Saffet

Arýkan'ýn talimatý üzerine 1936'dan itibaren

Akademi'de kurulan, Türk Tezyini Sanatlar

Þubesi, gelenekli sanatlar eðitimi vermeye

devam etmiþtir. Bu þubede aþaðýdaki dallar

bulunmaktaydý;

- Tezhip,

- Tezyini Arap Yazýsý,

- Ebru ve Ahar,

- Türk Ciltçiliði,

- Türk Cilt Kalýplarý Ýmali,

- Altýn Varak Ýmali,

- Türk Minyatürü,

- Sedef Kakmacýlýðý,

- Türk Çini Nakýþlarý, Halý Nakýþlarý,

Bu dallarýn hocalarý ise konularýnda

dönemin ünlü sanatçýlarýydý. 1938 tarihinde

akademinin öðrenci kýlavuzu olarak yayýn-

ladýðý kitapçýða göre, dersler ve derslerin ho-

calarý aþaðýdaki gibidir.

- Tezhip, Ýsmail Hakký Altunbezer,

- Hat, Kamil Akdik,

- Ebru, Ahar, Þemse ve Kitap Kaplarý

Necmeddin Okyay,

- Türk Minyatürü, Dr. Süheyl Ünver,

- Teclit (Kitap Kabý Yapan) Bahaeddin

Tokatlýoðlu,

- Altýn Varak Ýmali, Hüseyin Yaldýz,

- Sedef Kakmacýlýðý, Vasýf Sedef,

- Kýymetli Taþlar Üzerine Hak, Ýsmail

Yümnü Sonver,

- Tezhip, Yusuf Çapanoðlu,

- Þark Çini Nakýþlarý, Feyzullah Dayýgil,

- Ebru, Ahar, Þemse Sacit Okyay,

Gelenekli sanatlarýn okullaþma süreci-

nin bu kýsa tarihinden sonra konumuz olan,

Resim 6 - Necmeddin Okyay, Bahaddin Tokatlýoðlu,Kamil Akdik, Ýsmail Hakký Altunbezer.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 90

Page 91: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

91

"Medresetü'l-Hattatin’den Güzel Sanatlar

Akademisi’ne Dört Mücellit" isimli tebliðimi-

zin ilk hocasý Baha Efendi'yi tanýtalým.

Bahaddin Efendi (Tokatlýoðlu, 1866 - 1939)

Bahaddin Tokatlýoðlu (Resim 6)

hakkýnda bugüne kadar fazla bilgiye sahip

olmadýðýmýz hocalarýmýzdandýr. Babasýnýn da

kendisi gibi ciltçi ve müzehhip olduðu

hakkýndaki bilgiye, Prof. Çiçek Derman Ho-

camýzýn "Geleneksel Türk Sanatlarýnda Ýlkler

ve Öncüler" baþlýklý seminerdeki Muhsin De-

mironat hakkýnda verdiði tebliðde;

Muhsin Hoca'ya tezhip sanatýný kimden

öðrendiði sorulduðunda: "Ýlk hocam, Osmanlý

devrinden kalan son müzehhib Bahaeddin

Efendi'den -ki babasý da mücellit ve müzeh-

hib Nureddin Efendi'dir- öðrenmeye baþlar-

ken bize kalemle birkaç ders, devamlý ola-

rak önce yuvarlak, sonra beyzî ve helezon

çizdirirdi. Bu, elin terbiyesi için mutlaka

lâzýmdýr" demiþtir. Babasý Nureddin Efendi-

nin Beyazýt'taki cilt atölyesinde çalýþtý. Med-

resetü'l-Hattatin'de, Hattat Mektebi’nde, Þark

Tezyini Sanatlar Mektebi’nde cilt ve tezhip

öðretmenliði, Güzel Sanatlar Akademisi'nde

de cilt öðretmenliði dersleri verdi. Baha Efen-

di 1930'larýn baþýndan itibaren Topkapý Saray

Kütüphanesi’ndeki tamire muhtaç ciltleri

Resim 3 - Þark Tezyini Sanatlar Mektebi'nin 1934 yýlý Ýzmir Fuarý’ndaki sahada, Tuðrakeþ Ýsmail Hakký, Ýzmirli gazeteci NalanHaným ve meslektaþý, Necmeddin Efendi.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 91

Page 92: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

92

onarmaya baþlamýþ ilerleyen yýllarda sýhhati

bozulunca arkadaþý Necmeddin (Okyay)

Efendi bu onarýmlara devam etmiþ tahakkuk

eden ücretleri yine Bahaddin Efendi’ye vere-

rek onun maddi sýkýntýsýný gidermeye

çalýþmýþtýr. Mesleki hayatýnda muallimliðin

yaný sýra klasik cilt onarýmý, yirmiye yakýn

mushaf, bir o kadar da En'am-ý Þerif, hilye ve

levha iþlemiþ, birçok levhanýn da tamirini

gerçekleþtirmiþtir. Birçok levhanýn tezhibini

de yapan Tokatlýoðlu 1939 yýlýnda vefat et-

miþtir (Resim 7-8-9).

Necmeddin Okyay (1883 - 1976)

Türk Güzel Sanatlarý’nýn birçok dalýnda

eser vermiþ isimlerdendir. Hezarfen denme-

sinin sebebi de her yaptýðý iþte büyük bir ba-

þarýya eriþmiþ olmasýndan gelmektedir (Re-

sim 10).

Yeni Valide Camii imamý ve Mahkeme-

i Þer'iyye baþkatibi Mehmed Abdünnebi

Efendi’nin oðludur. Ýlk öðrenimine mahalle

mektebi olan Karagazi (Karakadý) mahalle

mektebinde hýfz etmeye baþlamýþ buradan

mezun olduktan sonra Kasabzade Mehmet

Efendi'den Kur'an - Kerim hýfz'ýna devam et-

miþtir. Ravza-i Terakki isimli (Halil Rüþtü

Ýlköðretim Okulu ) okulda orta kýsmýnda eði-

timine devam etti bu esnada; rýk'a, divani ve

Resim 4 - Süheyl Bey,Talebe Cemal Bey (Eyüpsultan Kayyýmý Bektaþi Cemal Günter), Kamil Bey, Mehmet Ali Bey (ÞekerciCemil Beyin oðlu. Eðitiminden sonra Mýsýr'a giden Mehmet Ali Bey Mýsýr'da ilk ebru yapýp öðreten kiþidir.)

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 92

Page 93: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

93

celi divani yazýlarýný meþk edip Hasan Talat

Bey’den icazetnamesini aldý. Hat öðretiminin

yaný sýra dini eðitimine de devam etmiþ yine

bu dönemde hafýz olup derecesini artýrmak

için Hafýz Nazif Efendi'den "aþere" ve " tak-

rib dersleri”, Çinili Camii imamý Nuri Efen-

di'den de "ilmiye" derslerini takip ederek

icazetini almýþtýr. Eline tesadüfen geçen eb-

rulu bir kaðýdýn sebebiyle ebru öðrenmeye

karar vermiþ ve bu sanatý öðrenmek için Sul-

tantepesi'ndeki Özbekler Dergahý'nýn Þeyhi

Hezarfen Edhem Efendi ile çalýþmaya baþ-

lamýþ, ebru'nun yanýnda ahar yani kaðýt cila-

lama teknikleri ve ince marangozluðu öðren-

meye çalýþmýþtýr. Konyalý Vehbi Efendi’den is

mürekkebi yapýmýný öðrenen hoca, dergah

yakýnlarýnda oturan Sultan Aziz'in okçubaþýsý

olan Seyfeddin Efendi’yle tanýþarak onunla

kemankeþlik çalýþmalarýna katýlmýþtýr. 1907

yýlýnda babasýnýn vefatý üzerine Yeni Valide

Camii’nde ikinci imamlýðýna onu takiben bi-

rinci imam ve hatip'lik görevine 40 yýl bo-

yunca devam etti.

1915 yýlýnda hizmete açýlan Medre-

setü'l-Hattatin'in müdürü Arif Hikmet Bey (Ö

1918), yazdýðý hat levhalarý görülmeye baþ-

lanan, Necmeddin Efendi’yi hoca olarak

göreve almak için okula davet etmiþ, fakat

okula gittiðinde kendisine sorulmadan

öðrenci olarak kaydýný yapmalarý üzerine

Necmeddin Efendi "Demek ki daha öðrene-

ceklerim varmýþ" diyerek sülüs hattýný ilerlet-

mek için Kamil Efendi'den ders almaya de-

vam etmiþtir. Tuðrakeþ Hakký Bey'den celi

sülüs ve tuðra öðrenmiþ diplomasýný almadan

iki yýl önce (1918) ebru ve ahar muallimi ola-

rak tayin edilip öðrenci yetiþtirmeye baþ-

lamýþtýr (Resim 11). Bu arada ebruda birçok

denemeler yapmýþ yazýlý ebruyu kalýp kes-

Resim 5 - Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Türk TezyiniSanatlar Þubesi Öðretmen ve Öðrencileri.

Resim 11 - Necmeddin Okyay'ýn Medresetü'l-Hattatindiplomasý.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 93

Page 94: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

94

meden daha kolay yapýlma tekniðini bul-

muþtur (Resim 12). Necmeddin Hoca’ya bir

mücellidin terekesinden klasik cilt yapýmýnda

kullanýlan þemse kalýplar gelir. Hemen bu

kalýplar hakkýnda bilgi almak ve nasýl

yapýldýðýný öðrenmek için Bahaeddin Efendi’yi

bulur onun "bu iþ zor ve meþakkatlidir" de-

mesine raðmen her zamanki gibi büyük

öðrenme isteði onu bu iþte de baþarýlý ol-

masýný saðlamýþtýr. Dostlarýnýn yardýmýyla

darbhanede cilt kalýplarý imal etme þeklini

öðrenir. Ortanca oðlu Sami (1911-1933) ile bu

dönemde klasik cilt kapaðý örnekleri verdik-

leri gibi, yazý çerçevesi, resimlik gibi cilt kalý-

plarýný farklý alanlarda kullanarak bu sanatýn

uygulama alanýný geniþletmiþler (Resim 13-

14). Ancak Sami Bey'in erken yaþta vefatý, ai-

Resim 12 - Medresetü'l-Hattatin'deki sergide.

Resim 13 - Necmeddin Okyay'ýn elinde tuttuðu mushaf,Þeyh Hamdullah tarafýndan yazýlmýþtýr. N. Okyay bu eseridaha sonra T.S.M. Kütüphanesi’ne satmýþtýr.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 94

Page 95: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

95

Resim 14 - (Soldan saða oturanlar) Necmeddin Okyay,Mahir Ýz (Soldan saða ayaktakiler) Süheyl Ünver, UðurDerman,1963. Resim 15 - Necmeddin Okyay,1965.

Resim 16 - Emin Barýn, Necmeddin Okyay, Rikkat Kunt, Ali Alpaslan.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 95

Page 96: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

96

leyi ve hocayý derinden etkilemiþtir. Deniz al-

bayý olan büyük oðlu Nebih Bey (1907-1983)

emekliliðinde altýn oygu olarak tuðra ve tez-

yinat kesmesiyle ünlendi, küçük oðlu Sacit

Bey (1915-1999) ise Devlet Güzel Sanatlar

Akademisi’nde ebru ve cilt öðretmenliði

yaptý. 1916'da Medresetü'l- Hattatin'de baþ-

layan hocalýðý, 1925'de Hattat Mektebi’nde,

1929'da Þark Tezyini Sanatlar Mektebi adýný

alan bu okuldan sonra 1936'dan itibaren

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Türk

Tezyini Sanatlarý Þubesi'nde sürdüren Nec-

mettin Okyay (Resim 15-16). 1948'de yaþ

hattinden emekliye ayrýlmýþ ancak gelen

hiçbir talebeyi reddetmeyip gelenekli sanat-

larýn inceliklerini bütün gayreti ile öðretme-

ye devam etmiþtir (Resim 17-18).

05 Ocak 1976'da 93 yaþýndayken vefat

eden Hezarfen Necmeddin Okyay Karacaah-

met Mezarlýðý’na defn edilmiþtir (Resim 19).

Sacit Okyay (1915-1999)

Necmeddin Okyay'ýn 3. oðlu olan Meh-

met Sacit; ebru, ahar, þemse kalýp ve cilt

kaplarý bilgisini babasýndan öðrenmiþ, 1936

yýlýnda Devlet Güzel Sanatlar Akademisi

Türk Tezyini Sanatlarý Þubesi’nde ebru, ahar,

þemse öðretmeni olarak çalýþmaya baþ-

lamýþtýr (Resim 20). 1938 senesinde Ýstanbul

Yüksek Ýktisat ve Ticaret Mektebi’nden me-

zun olmuþtur, devam eden öðretmenliðinin

yaný sýra 1939 yýlýnda Bahaddin Tokatlýoð-

lu’nun vefatýyla boþalan Topkapý Sarayý

mücellitliðine vekil olarak getirilmiþ bu göre-

vi 1943 yýlýna kadar devam ettirmiþtir.

Uzun müddet mahkemelerde yazý ve

imza bilirkiþisi olarak sýkça görevlendirilmiþ-

tir. Bu bilirkiþilik emeklilik döneminde de

sürmüþtür.

1946’da Devlet Güzel Sanatlar Akade-

misi cilt atölyesi öðretmenliðine atanmýþtýr.

1969 yýlýnda akademi müdürlüðüne

verdiði dilekçede, yapmýþ olduðu eserleri þu

þekilde sýralar;

-Güzel Sanatlar Akademisi Þeref Defte-

ri (Resim 21-22-23-24).

-Ankara Devlet Operasý Þeref Defteri.

-Mâkam Sumen ve Bloknot Defteri

(M.E.B. Hasan Ali Yücel için yapýlmýþ).

-Ýstanbul Topkapý Sarayý Müzesi’nde

bulunan þemse ciltler ve restore edilmiþ cilt-

ler.

Resim 18 - Lale ebrusu.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 96

Page 97: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

97

-Ýsmet Ýnönü Cumhur Reisi iken Ýstan-

bul vilayeti için 3 adet þemse albüm.

-Ýnönü Nutku’nun þemse cildi (G.S. Aka-demisi hediye etti).

-Þemse çerçeve (1952'de Kral Abdullah´a hediye edilmek üzere hazýrlanmýþtýr).

-Þemse çerçeve ve þemse cüzdan

(Hamdullah Suphi Tanrýöver).

-Þemse albüm (Operatör Dr. Gýyas Kor-kut ´a aittir).

-Þemse ve ciharköþe ciltler (Av. Halil

Edhem Ardaya aittir).

-Þemse ciltler (Memluk, Selçuk, Herat,

Osmanlý) onarýmlarý (Mimar Ekrem Hakký Ay-

verdi'ye aittir).

-Muhtelif êbrular.

D.G.S.A. arþivi. Hattat Hacý Nuri Korman

sülüs celisi yazý etraflarý yapýlmýþtýr.

19/08/1969 yýlýnda cilt dersi öðretim

Görevlisi olan Okyay'a akademi kurulu ta-

rafýndan, 03/12/1969 profesör ünvaný verildi

(Resim 25-26).

09/04/1973’te emekli oldu.

1999 yýlýnda vefat etmiþtir. Babasý Nec-

meddin Okyay'ýn Karacaahmet’teki me-

zarýnýn yanýna defnedildi.

Ýslam Seçen (1936)

06/07/1959 tarihinde Güzel Sanatlar

Akademisi’nin orta bölümünden mezun ol-

du (Resim 27). Prof. Sacit Okyay'dan Klasik

Cilt dersleri, Prof. Emin Barýn'dan modern cilt

ve kaligrafi öðrenmiþtir. Ayný sýnýfta Ýlhami

Turan, Yýlmaz Özbek, Ethem Çalýþkan ve Se-

vinç Oðuz eðitim görmüþlerdir.

30/04/1961'de Süleymaniye Kütüpha-

nesi’ne girdi (Resim 28). 17/10/1961 tarihinde

Yüksek Dekoratif Sanatlar mezunu oldu.

1962'de askerlik dolayýsýyla vazifesinden isti-

fa etti. Askerlik vazifesini tamamladýktan

sonra 1964'te kütüphaneye geri dönmüþtür

(Resim 29).

15/07/1969'da önce hocasý Prof. Emin

Barýn ile 2 aylýðýna daha sonra Rikkat Kunt

hocanýn da katýldýðý Portekiz’in baþkenti Liz-

bon'da Gülbenkian Müzesinde bulunan Ýslam

yazmalarýnýn onarýmýný gerçekleþtirmiþlerdir

(Resim 30-31-32).

05/06/1970’de Lizbon'a (Fundaçao Ca-

louste Gülbenkian) müzesine tekrar

çaðýrýlan Ýslam Seçen 9 ay Lizbon'da

çalýþmalarýný sürdürmüþtür. Onunla beraber

ayný çalýþma için çaðýrýlan Rikkat Kunt ra-

hatsýzlýðýndan dolayý Lizbon'a gidememiþ ,la-

kin Portekiz Konsolosluðu’nun aracýlýðý ile

Ýstanbul 'a getirilen eserleri restore etmiþtir.

Ýslam Seçen Gülbenkian Müzesi’ndeki

çalýþmalarýna, yaklaþýk otuziki sene boyunca

2002 yýlýna kadar çeþitli aralýklarda devam

etmiþtir (Resim 33-34).

Resim 26 - Sacit Okyay'ýn yaptýðý üstten ayýrma þemsecilt eseri.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 97

Page 98: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

98

1973 tarihinde Kültür Bakanlýðý Süley-

maniye Kütüphanesi Cilt ve Patoloji Servi-

si’nin baþ uzmanlýk kadrosuna yükseltildi,

10/05/1977'de Devlet Güzel Sanatlar Akade-

misi Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü Gele-

neksel Türk Sanatlarý Kürsüsü’nde Türk Ciltçi-

liði konusunda 1977/1978 eðitim-öðretim

yýlýnda 4 saat görevlendirilmiþtir.

1982 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi

Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü Türk Cilt-

çiliði Bölümü dersini vermeye baþlamýþtýr.

20/04/1988 tarihinde Süleymaniye

Kütüphanesi’nden emekli olan Ýslam Hoca

11/08/1989 yýlýnda Mimar Sinan Üniversitesi,

Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk El

Sanatlarý Bölümü'ne öðretim görevlisi olarak

atandý. 17/06/2001 tarihinde de yaþ haddin-

den emekli oldu.

Halen, mesleki hayatýna devam eden

Ýslam Hoca'nýn Mimar Sinan Güzel Sanatlar

Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Gele-

neksel Türk Sanatlarý Bölümü’nde, saat

ücretli olarak gelenekli sanatlarýmýzdan olan

klasik ciltçilik derslerine devam etmektedir

(Resim 35).

Resim 27 - Ýslam Seçen'in 1961'deki mezuniyetindenbir fotoðraf.

Resim 28 - Ýslam Seçen Süleymaniye Kütüphanesi CiltServisi'nde.

Resim 29 - Hüseyin Gündüz, Emin Barýn, Ýslam Seçen,Faruk Taþkale.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 98

Page 99: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

99

Kaynaklar:

1- Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversi-

tesi Rektörlüðü

2- Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversi-

tesi Resim Heykel Müzesi

3- Prof. Kerim Silivrili'den naklen

4- Prof. h.c. Derman, Uður; "Medre-

setü'l-Hattatin'in açýlýþýna dair mühim bir bel-

ge" Antik-Dekor, s.100, Nisan 2007 Ýstanbul

sf.228-234

5- Güzel Sanatlar Akademisi Tanýtým

Broþürü - 1938

6 - Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-

natlar Eðitiminde 100.Yýl, s.26, No:3, 1983

7 - Büyük Larousse, c.3, s.1207

8 - Prof. Derman, Çicek; "Muhsin Ho-

ca'dan Altýn Çizgiler", Geleneksel Türk Sanat-

larýnda Ýlkler ve Öncüler Semineri, (Yayýnlan-

mamýþ) 120. yýl etkinlikleri kapsamýnda -

Kasým-2003

9- Prof.hc. Derman, Uður; "Sakýp Sa-

bancý Müzesi Hat Koleksiyonu’ndan Seçme-

ler" s.188, 196, 226 Ýstanbul 2002

10 - Prof. hc. Derman, Uður; "Hezarfen

Hattat Üsküdarlý Necmeddin Okyay", Üskü-

dar Sempozyumu 1-Bildiriler cilt 2 Ýstanbul-

2004 ISBN (cilt2) 975-97606-8-1

11- Yrd. Doç. Hüseyin Gündüz Resim

Koleksiyonu’ndan 6, 12, 13, 20, 26, 29 numa-

ralý resimler.

Resim 34 - Ýslam Seçen, Gülbenkyan Müzesi’nde çalýþ-ma arkadaþlarýyla.

Resim 35 - Nisan 2006 yýlýnda, ÝSMEK Üsküdar þubesin-deki " Klasik Cilt" konulu konuþma. Dr. Kaya Üçer, ÝslamSeçen, Gürcan Mavili.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

88-99 G rcan Mavili.qxd 01.11.2007 15:12 Page 99

Page 100: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Sempozyumumuzun baþýnda ÝSMEK'i

tanýtan vtr'de gösterildiði üzere Ýstanbul

Büyükþehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eðiti-

mi Kurslarý (ÝSMEK) olarak 3 kurs merkezi 141

kursiyer ile 1996 yýlýnda baþlayan bir hizme-

tiz. O zamanlar belediyelerin böyle bir mes-

lek ve sanat edindirme kurslarý açmak gibi

bir görevi de yoktu. 1996'dan 2005 yýlýna ka-

dar yani Büyükþehir Belediye Kanunu

çýkýncaya kadar ÝSMEK, halk eðitim merkez-

lerine paralel ve gösterilen tutum tavýr itiba-

riyle de çoðu zaman çeþitli sýkýntýlarla

yürütülen bir meslek ve beceri kazandýrma

faaliyeti idi. Ýstanbul'da ÝSMEK, Ankara'da

BELMEK þeklinde baþlayan bu çalýþmalar, di-

ðer bütün belediyeler tarafýndan kopya edi-

len bir örnek haline geldi. 2004 yýlýna kadar

çeþitli kýrýlmalarla ancak çok küçük büyüme-

lerle ÝSMEK'in kursiyer sayýsý iyi hatýrlýyorum

2004 yýlý kapanýþ programýnda 16.000 olarak

ifade dilmiþti. Bugün ÝSMEK'in kursiyer

sayýsýný 155 bin diye resmen ifade ediyoruz.

380 bin toplam ÝSMEK kursiyerinden 300

küsür bini þu son üç yýlda ulaþýlan kursiyer-

dir. Bu da göstermektedir ki, ÝSMEK'in kurs

içeriðinin çeþitlendirilmesi yaygýnlaþtýrýlmasý

daha geniþ kitlelere iletilmesi konusunda

son üç yýlda ciddi bir ivme yaþanmýþtýr. Bu-

nun temelinde 5216 sayýlý kanunla büyükþe-

hir belediyelerine meslek ve beceri ka-

zandýrma kurslarý açma görev ve yetkisi ve-

rilmesi vardýr. Biz bu kanuna bunu çok se-

vindik ve artýk belediyeler olarak hakikaten

bizden beklenilen ve talep edilen sosyal be-

lediyecilik adýna çok ciddi bir imkâna kavuþ-

tuðumuzu düþündük. Sayýn baþkanýmýz Ka-

dir Topbaþ'ýn bize verdiði gayret ve gösterdi-

ði hedefle bu noktaya gelindi. Bugün Ýstan-

bul Büyükþehir Belediyesi'nin müstakil bir

müdürlük olarak, Meslek ve Beceri Eðitimi

Müdürlüðü var. Bu müdürlük bünyesinde

ÝSMEK baþta olmak üzere diðer meslek ve

beceri kazandýrma kurslarý ile ilgili çalýþmalar

kanuni yasal tabaný da olduðu için bize de

görev ve sorumluluk olarak verdiðimiz ve

deðerlendirdiðimiz için yürütülmektedir.

Evet bu ciddi bir anlayýþ deðiþikliði idi

ve bugün buralara gelindi. Artýk insanlarýmýz

belediyelerde sadece yol, su kanalizasyon

gibi hizmetleri beklemiyorlar. Özellikle þehir

haatýnýn getirdiði sosyal, kültürel, saðlýk ve

spor gibi birçok alanlarda belediyelerden

hizmet talep ediyorlar. Alamadýklarýnda da

100

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Muammer EROL*ÖZET (SEMPOZYUM KONUÞMASI)

* Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Genel Sekreter Yardýmcýsý

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 100

Page 101: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

hakikaten diðer alt yapý hizmetlerindeki

eksikliklere gösterdikleri tepki kadar tepki

gösteriyorlar. Bunda da haklýlar çünkü, þe-

hirli hayatýnýn olmazsa olmazý belediyelerin

sosyal ve kültürel ve belediyecilik alanýnda

ortaya koyacaðý hizmetlerle þekillenmekte-

dir.

Burada bugün iþlenilen konu, boþ

kalmýþ ihmal edilmiþ bir konudur. Belediye-

ler sanat ve meslek kurslarý ile bu alana el

atmasa idi öyle tahmin ediyorum bugün bu-

rada böyle bir sempozyum düzenlemenin

çok gerilerinde bir yerde idik. Üniversiteler-

de sayýlarý yüzü ancak bulan bu bölümlerde-

ki öðrenciler ve dýþarýda özel gayret ve çaba-

larla bu iþi sürdürmeye çalýþan üstatlarla bu

iþ yürüyecekti ve böyle bir sempozyum hiç

olmayacaktý. Bu deðerlendirme ve tespiti

yaptýðýmýzda hakikaten Büyükþehir beledi-

yesinin ÝSMEK ve Meslek ve Beceri Eðitimi

Müdürlüðü kurslarý aracýlýðý ile yaptýðý bu hiz-

metin yani gelenekli Türk Kitap Sanatlarý ile

ilgili olarak insanlarýmýza sunduðun imkan-

larýn kýymetini takdir etmemek elde deðil.

Dýþarýdan baktýðýmda bu ifade, "bize te-

þekkür edelim" demek gibi birþey oldu ama

hakikaten bu tespiti yapmadan geçmek

haksýzlýk olur diye düþünüyorum. Peki, geldi-

ðimiz bu nokta yeterli mi, hayýr yeterli deðil.

Böyle bir sempozyumda hocalarýmýz, bu sa-

natlarýn nasýl icra edildiðini, hangi tarihsel

aþamalardan geçtiðini anlattýlar. Ama görev

ve sorumluluk sahipleri olarak, bu sanatlarýn

önünü nasýl açarýz, nasýl kolaylaþtýrýrýz ile ilgi-

li daha birçok çalýþmanýn yapýlmasý gerekti-

ðine inanýyorum. Yoksa burada sempoz-

yumlar yapýlýp, bildiriler sunulup ondan son-

ra da herkes güzel þeyler, yeni þeyler öðren-

dik yeni þeyler daðarcýðýmýza kattýk ve çok

güzel çalýþmasý olan ömürlerini bu iþe sarf

etmiþ insanlarý tanýdýk, mutlu olduk onlara

teþekkür ettik, takdir ettik diye evlerine

döner. Böyle olmamalý bu sempozyumlar bu

tür çalýþmalarýn geniþ kitlelere mal edilme-

sinde, bu çalýþmalarýn sonucu olacak ürünle-

rin talep edilmesinde, bu ürünlere talep ve

ihtiyacýn oluþturulmasýnda ve benimsetilme-

sinde, bu sanatlarýn devamý yönünde kafa

yorulmasýnda bize katacaðý önemli deðerler

olabilir.

Yani bundan bir sempozyum yapýla-

caksa bu sempozyumda, Gelenekli Türk Ki-

tap Sanatlarýnýn eðitim ve öðretiminin

yaygýnlaþtýrýlmasý ve buna olan talebinin

artýrýlmasý konularý ele alýnmalýdýr. Üniversi-

telerin, belediyelerin ve sivil toplum kuruluþ-

larýnýn bu konuda yapabileceklerinin tartýþýl-

masýný gündeme getirmek gerekir diye

düþünüyorum. Aksi takdirde ömrünü bu iþe

adamýþ birkaç gönüllü insanýn bir çabasý ola-

rak bu sanatlar sýkýþýp kalýr ve çok sýnýrlý ta-

leplerle karþý karþýya kalýr diye düþünüyo-

rum. Günümüzün getirdiði teknik imkânlar-

dan dolayý bu imkanlardan soyut olarak bu

iþ düþünülür ve o dar çerçeveye hapsedilirse

çok ileri bir mesafe alamayýz ve genç insan-

larýmýza da bu sanatlarý tanýtma bu iþle ilgi-

lendirme konusunda fazla bir mesafe kate-

demeyiz kanaatindeyim. Biz bugün ÝSMEK'i

belediyenin bir hizmet organizasyonun alým

iþi olarak yürütüyoruz. Bir baþka siyasi irade

belediyeye geldiðinde böyle bir alým iþini ve

bu alým iþinin içeriðinin bu þekilde oluþturul-

masýný gerekli görmeyebilir. Buna ihtiyaç

hissetmeybilir, sanattý, tezhipti, minyatürdü

öðrenip de ne yapacak, belediyenin böyle

bir iþi de yok, nereden çýkardýnýz dediðinde

maalesef bunu yapmaya zorlayacak herhan-

101

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 101

Page 102: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

gi bir yasal zorunluluk yok. Yapmadý mý yap-

maz bu iþ bitti. Bu kadar da iðreti bir durumu

var þu yürüttüðümüz eðitim iþinin. Onun için

bunun daha saðlam bir temele oturtulmasý

lazým. Bu eðitime bir talebin oluþturulmasý

lazým. Eðitime talebin oluþmasý, bu eðitimle-

ri alacak insanlarýn üreteceði ürünlerin,

gösterecekleri gayretin bir deðerinin oldu-

ðunu görmelerine baðlý. Yoksa kimse boþu-

na uðraþmak istemez. Öyleyse bu konuya

odaklanarak çalýþmak gerekir diye

düþünüyorum.

Bu konuda idareleri zorlayacak olan

üniversitelerdir ama þu içine girdiðimiz Avru-

pa Birliði ortaklýðý sürecinde en önemli görev

sivil toplum kuruluþlarýna düþecektir. Eðer

burada yine bir þeye karar verecek olursak

Gelenekli Türk Kitap Sanatlarý ile ilgili olarak

bir dernek kurmaya bir vakýf kurmaya karar

vermiþ olmakla buradan ayrýlalým isterim ki

bu dernek, vakýf idareler çeþitli sebeblerle

yapmak istemese bile bunu yapmak zorun-

da hissettirsin. Ýdareler bu iþi toplumun bir

sosyal hizmet talebi olarak karþýlarýnda

görürlerse yapmak zorunda kalýrlar. Bizler

kuracaðýmýz sivil toplum kuruluþlarý eliyle bu

Türk el sanatlarýnýn memurlarýn, siyasilerin

insiyatifine býrakýp onlarýn iki dudaðý arasýna

mahkum etmeyelim. Bizler sahip çýkalým is-

tiyorum; üniversitedeki öðretim üyeleri, bu

iþe gönül vermiþ kursiyerler, usta öðreticile-

rimiz, her kimseler eðer birazcýk gönül ver-

miþsek bu gönül vermiþliðimizi kuracaðýmýz

sivil toplum örgütleri eliyle aktif olarak haya-

ta geçirelim. Bu alanda hizmet veren kamu

kuruluþlarýný üniversiteleri, bu doðrultuda

yapacaðýmýz çalýþmalarla daha iyi, daha kali-

teli hizmet üretmek konusunda yönlendire-

lim. Yeni kamu yönetimi trendi bu. Böyle bir

sivil toplum kuruluþu çatýsý altýnda birleþme

kararlýðý ile -ki Uður hocama baþýný çekmek

yakýþýr diye düþünüyorum- böyle bir çalýþ-

ma, gayret olursa belediye olarak mutlaka

onun içinde ve hizmetkarý olmaya baþtan ta-

libiz.

Bizler bulunduðumuz süre içinde kamu

görevi hizmetini bir emanet olarak bizim

üstümüzde bulunduðu sürece bunu yaparýz,

iyi yapmaya da çalýþýrýz. Ama bu bize baðlý

olarak ve bizimle kaim olan bir iyilik olarak

kalmasýn, bizlerden sonra da bunu tama-

men kaldýrýp atmak isteyen insanlar geldi-

ðinde birileri hayýr, siz bu iþi yapmak zorun-

dasýnýz bu iþin talebi var diyebilsin. Bu kurs-

lar, ülkemizin kültürel geliþimin bir ihtiyacý,

bu ülkenin insanlarýnýn benliðini diri tutma-

larýnýn gereði diye karþýlarýnda dikilelim isti-

yorum. Sizlerden beklentim budur. Öðretim

üyelerimiz olarak emeklerinizin boþa geçip

gitmemesi ve gelecek kuþaklara aktarýmý

konusunda da çok ciddi bir kazaným ve mi-

ras olur diye düþünüyorum. Katkýlarýnýz için

peþinen tekrar baþkanýmýz, tüm kursiyerleri-

miz ve çalýþanlarýmýz adýna teþekkür ediyor,

saygýlar sunuyorum.

102

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 102

Page 103: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

SEMPOZYUM BÝLDÝRÝSÝ

I. ÝSMEK NEDÝR?

Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eðitimi Kurslarý ÝSMEK, "örgün eðitim sis-

temi dýþýnda planlý, programlý ve sistemli olarak yürütülen bir eðitim þekli" olarak tanýmlanan

yaygýn eðitimin ilkeleriyle gerçekleþtirilen bir yetiþkin eðitimi organizasyonudur.

Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý Ýnsan Kaynaklarý ve Eðitim Daire Baþkanlýðý, Mes-

lek ve Beceri Eðitimi Müdürlüðü'ne baðlý olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

1996 yýlýnda 3 kurs merkezinde 3 branþta 141 kursiyer ile eðitimlerine baþlayan ÝSMEK,

2006-2007 eðitim dönemine gelindiðinde Ýstanbul'un 30 ilçesindeki 198 kurs merkezinde 97

branþta 150 binin üzerinde kursiyere ücretsiz sanat ve meslek eðitim imkaný saðlayan dev bir

organizasyona dönüþmüþtür.

Zorunlu ilköðretim yaþýný tamamlamýþ her Ýstanbullu ÝSMEK kursiyeri olabilmektedir. Buna

göre ÝSMEK'te kursiyer alt yaþ sýnýrý 16'dýr. Üst yaþ sýnýrý ise yoktur.

Kayýtlar her yýl Eylül ayýnda yapýlmakta; dersler Ekim'de baþlamaktadýr. Haziran ayýnda ise

eðitim dönemi sona ermektedir. MEB'in belirlediði kurallar çerçevesinde 3,5 aydan 10 aya ka-

dar süren eðitimlerin yaný sýra bazý branþlarda tekamül kurslarý verilmektedir.

Branþýn kredisini dolduran ve baþarýlý olan kursiyerlere,

Kurs Bitirme Belgesi,

Derslere devam eden ancak yeterli baþarý gösteremeyen kursiyerlere de,

Kurs Katýlým Belgesi verilmektedir.

Þu ana kadar ÝSMEK'ten eðitim alanlarýn sayýsý yaklaþýk 380 bini geçmiþtir.

II- ÝSMEK'ÝN FAALÝYET ALANI

ÝSMEK, istihdama yönelik mesleki ve teknik eðitim branþlarýnýn yaný sýra, hobi içerikli ve

el becerilerini geliþtirmeye yönelik el sanatlarý eðitimi, geleneksel Türk el sanatlarý eðitimleri,

çaðýn gereklerinden olan bilgisayar ve dil eðitimleri, saðlýklý yaþam için spor eðitimleri, müzik

eðitimleri, sosyal ve kültürel eðitimler gibi oldukça geniþ branþ yelpazesine sahiptir.

En fazla ilginin el sanatlarý branþlarýna olduðu ÝSMEK kurslarýnda, çaðýn gereksinimlerini

karþýlamak amacýyla bilgisayar ve dil eðitimleri de önemli yer tutmaktadýr.

Ýlköðretim yaþýný geçmiþ herhangi bir mesleki eðitim alamamýþ, bir meslek sahibi olmuþ

ancak mesleðinde ilerlemeyi düþünen, yeni bir sanat, beceri, hobi edinmek isteyen, çeþitli ne-

103

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 103

Page 104: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

denlerle rehabilite ihtiyacý olan, kente adap-

tasyon sorunu bulunan, yeni bir çevre edin-

mek ve çevrelerini geniþletmek isteyen tüm

toplumsal kesimlere, Ýstanbul'un dört bir

yanýndaki kurs merkezleri ile ulaþan ÝSMEK,

üstlendiði sosyal sorumluluk bilinci gereði

desteðe ihtiyacý olan cezaevleri ve huzurev-

leri sakinlerine de hizmet götürmekte,

özürlülere özel eðitim imkanlarý saðlamak-

tadýr.

Maltepe Huzurevi, Kadýköy Darülaceze,

Bayrampaþa Çocuk Tutuk ve Islahevi, Üskü-

dar Paþakapýsý Tutukevi, Kartal Cezaevi,

Ümraniye Cezaevi ve Metris Cezaevi'nde eði-

timlerine devam eden ÝSMEK, Fatih, Gazios-

manpaþa ve Ümraniye Özürlüler Merkezle-

ri'nde özürlülere özel eðitimler vermektedir.

Ayrýca Bakýrköy Ruh ve Sinir Has-

talýklarý Hastanesi, Türk Anneler Derneði, Ça-

pa Týp Fakültesi, Galatasaray Rotaract Klübü

gibi çeþitli dernek, kurum ve kuruluþlarla da

iþbirliði halinde çalýþmalar yürütmektedir.

ÝSMEK'te yürütülen doðrudan eðitim

çalýþmalarý yanýnda, eðitim sürecini destek-

leyici mahiyette çok sayýda baþka çalýþmaya

imza atýlmaktadýr. Bunlar, halk seminerleri,

söyleþiler, konferanslar, fuarlar, yerel sergi-

ler, konulu sergiler, genel sergi, satýþ, yarýþ-

ma ve yayýn gibi faaliyetlerdir.

ÝSMEK' teki tüm branþlar, özel eðitimler,

halk seminerleri, sergiler ve yayýnlar ücret-

sizdir.

III- ÝSMEK'ÝN KÝTAP SANATLARINA

YÖNELÝK YAYINLARI

ÝSMEK, ücretsiz sanat ve meslek eðitim-

leri, sergileri, seminerleri, konferans, sem-

pozyum ve söyleþilerinin yaný sýra yayýnlarý

ile de alanýnda önemli boþluðu doldurmak-

tadýr. Özellikle sanat alanýnda yayýnladýðý ki-

taplar, sanat camiasýnda yanký uyandýrmak-

ta ve ilgililerin büyük beðenisini toplamak-

tadýr. ÝSMEK adeta unutulmaya yüz tutmuþ

olan kitap sanatlarý alanýna da çýkardýðý

yayýnlar ile büyük destek olmaktadýr. Usta

öðreticilerimiz hat sanatçýsý Dr. Süleyman

Berk'in "Hat Sanatý Kitabý", ebru sanatçýsý

Ömer Faruk Dere'nin "Ebru Sanatý Kitabý" ve

tezhip sanatçýsý Dr. Münevver Üçer'in "Tezhip

Kitabý" (yayýna hazýrlanýyor) yanýnda kitap

sanatlarýnýn nadide örneklerinin bulunduðu

El Sanatlarý Albümü'nün üç sayýsý ile El Sanat-

larý Dergisi'nin üç sayýsý ÝSMEK'in kitap sanat-

larýný ele aldýðý önemli ve deðerli yayýnlarý

arasýndadýr.

1- HAT SANATI KÝTABI

ÝSMEK, usta öðreticimiz hattat Dr.

Süleyman Berk'in 192 sayfalýk Hat Sanatý Ki-

tabý'ný yayýnlayarak bu alanda ilgiyle karþýla-

nan bir esere imza atmýþ oldu.

2000 adet basýlan kitapta Hat Sanatý Ki-

tabý'nda Hat Sanatý Tarihi, Yazý Çeþitleri, Hat

Sanatýnda Kullanýlan Malzemeler, Hat Sa-

natýnda Tuðra Formu, Ýcazetname, Celi Bir

Yazýnýn Hazýrlanýþý, Lügatçe ve Deyimler, Hat

Sanatýndan Örnekler, Hattat Mehmet Þevki

Efendi'nin Sülüs Nesih ve Hattat Halim Özy-

acý'nýn Rik'a Meþkleri gibi konu baþlýklarý bu-

lunuyor.

250'yi aþkýn görsel ile zenginleþen ki-

tapta geçmiþteki hattatlarýn yaný sýra

günümüz sanatkarlarýndan Ali Toy, Mehmet

Özçay ve Osman Özçay'ýn eserlerinden de

104

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 104

Page 105: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

örnekler veriliyor. Büyük kýsmý Dr. Süleyman

Berk arþivinden olan fotoðraflarýn bir bölümü

sanatkar Ömer Faruk Dere'nin arþivinden sa-

natseverlerle buluþuyor. Meþkler bölü-

münde Mehmed Þevki Efendi'nin sülüs-nesih

meþklerinin yaný sýra 20. yüzyýlýn önemli hat-

tatý Halim Özyazýcý'nýn rik'a meþkleri de mev-

cut. Kitapta ayrýca merhum Emin Barýn ko-

leksiyonundan, Dr. Münevver ve Dr. Kaya

Üçer koleksiyonundan da izler yer alýyor.

Hat Sanatý Kitabý, Türkiye'nin pek çok

yerinden ÝSMEK Yönetim Merkezi'ne ulaþan

sanatseverler tarafýndan büyük talep gör-

müþtür.

2- EBRU SANATI KÝTABI

ÝSMEK usta öðreticisi ve ebru sanatçýsý

Ömer Faruk Dere'nin 192 sayfalýk "Ebru Sa-

natý" adlý kitabý, gelenekli sanatlardan ebru-

yu tarihçesi, malzemeleri ve örnekleriyle an-

latmaktadýr. Kitap 2000 adet basýlmýþtýr.

Takriz yazýsýný Hikmet Barutçugil'in,

yazdýðý Ýskender Pala'nýn deðerli cümleleriy-

le baþlayan kitap, 4 bölümden oluþmaktadýr.

Birinci bölümdeki Taným ve Tarihçe ana

baþlýðý altýnda Ebru Nedir, Tarih Ýçinde Ebru,

Yaþayan Ustalarýmýz þeklinde ara baþlýklar,

ikinci bölümde Alet ve Malzemeler ana

baþlýðý altýnda Tekne, Kývam Arttýrýcýlar, Öd,

Boyalar, Fýrça, Kaðýt ve Yardýmcý Malzemeler

þeklinde ara baþlýklar, üçüncü bölümde Uy-

gulama ana baþlýðý altýnda Ebru Uygulama-

larý, Gelenekli Ebru Formalarý, Çiçek Ebrular,

Akkase Ebrunun Yapýlýþý, Dalgalý Ebru, Ebru-

nun Kumaþa Uygulanýþý, Uygulamada

Karþýlaþýlan Güçlükler ve Çözüm Yollarý þek-

linde ara baþlýlar, dördüncü bölümde ise Us-

talardan Örnekler bulunmaktadýr. Çalýþma-

larýndan örnekler sunulan iki usta ise Nec-

mettin Okyay ve Mustafa Düzgünman'dýr.

Yayýnlandýðý günden itibaren yoðun ilgi

gören kitap, tüm incelikleri ile sunduðu ebru

sanatýný geleceðe taþýmakta önemli bir vazi-

fe üstlenmektedir.

3- TEZHÝP SANATI KÝTABI (Yayýna

Hazýrlanýyor)

ÝSMEK'in branþ kitaplarý serisinde kitap

sanatlarýna yönelik hazýrlanan bir diðer

branþ ise; tezhip. ÝSMEK usta öðreticisi ve tez-

hip sanatçýsý Dr. Münevver Üçer'in Tezhip Sa-

natý Kitabý, þu anda ÝSMEK Yayýn Editörlüðü

bünyesinde halen yayýna hazýrlanmaktadýr.

192 sayfa olarak hazýrlanan kitap, 2000 adet

basýlacak. Tezhip Sanatý Kitabý, tezhip sa-

natýnýn tarihçesinden malzemelere, terim ve

örneklere kadar çok geniþ bir içerik suna-

cak…

Tezhip Sanatý Kitabý'nýn gerek ÝSMEK

kursiyerleri için gerekse tüm sanatseverler

için bir eðitim kitabý olmasý amaçlanmak-

tadýr.

4- ÝSMEK EL SANATLARI DERGÝSÝ (1-2-3-4)

Muhtevasý ile olduðu kadar teknik kali-

tesi ile de dikkat çeken El Sanatlarý Dergisi ilk

sayýsýnda “Dünya El'e Dönüyor'” kapak konu-

sunu iþlenmiþ ve sanatseverlerden büyük

övgü almýþtý. Derginin ikinci sayýdaki kapak

konusu "Gelenek ve Gelecek" idi. Ýstanbul

Büyükþehir Belediyesi'nin önemli bir kültür

hizmeti olan ve sanatseverlerin ücretsiz ola-

rak ulaþabildikleri ÝSMEK El Sanatlarý Dergi-

si'nin üçüncü sayýsýnda ise "El Sanatlarý ve

Estetik" konusu irdelendi.

105

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 105

Page 106: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

El sanatlarýna ilgi duyan herkesin baþ-

vurabileceði bir "ana kaynak" konumundaki

dergi, 160 sayfalýk geniþ bir içerik sunmak-

tadýr. Þu ana kadar çýkarýlmýþ olan üç dergide

de alanýnda isim sahibi pek çok sanatkar,

akademisyen ve yazarýn makaleleri, röpor-

tajlarý yer almaktadýr. Dergi, kitap sanatlarýný

içeren pek çok yazý ile sanatseverlere

ulaþmýþtýr.

El Sanatlarý Dergisi'nin dördüncü

sayýsýnýn hazýrlýk çalýþmalarý, ÝSMEK Yayýn

Editörlüðü bünyesinde devam etmektedir.

Dergi, el sanatlarý alanýnda bir klasik olmaya

doðru emin adýmlarla ilerlemektedir.

5- ÝSMEK EL SANATLARI ALBÜMÜ (1-2-3)

"ÝSMEK El Sanatlarý Albümü"nün ilk

sayýsý sanatseverlerin yoðun ilgisine mahzar

olmuþtu. 21 branþtaki el emeði göz nuru

ürünlerinden oluþan 304 sayfalýk ÝSMEK El Sa-

natlarý Albümü'nün ikinci sayýsý kursiyerlerin

ve usta öðreticilerin en nadide eserlerini

kapsýyor, bu sanatlar ile ilgili kýsa ve öz bilgi-

ler içeriyordu.

30 branþtaki el emeði göz nuru ürünle-

rinden oluþan ve þu anda baský aþamasýnda

olan 312 sayfalýk ÝSMEK El Sanatlarý

Albümü'nün üçüncü sayýsý da kursiyerlerin

ve usta öðreticilerin en nadide eserlerini

barýndýrmakta, bu sanatlar ile ilgili Ýngilizce-

Türkçe olmak üzere öz bilgileri kapsamak-

tadýr. Albümde hat, tezhip, ebru ve min-

yatürün en nadide örnekleri göz alýcý bir bi-

çimde sergilenmektedir.

ÝSMEK Yayýn Editörlüðü bünyesinde son

hýzla hazýrlýklarý tamamlanan El Sanatlarý

Albümü'nün son sayýsý en yakýn zamanda

sanatseverlerle buluþacaktýr. Albümde

yayýnlanan tüm eserler, adeta bir sanat hazi-

nesinin ve el emeði ile göz nurunun görsel

kanýtlarýdýr.

IV- ÝSMEK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi'nin

önemli bir eðitim ve kültür hizmeti olan

ÝSMEK, ücretsiz eðitimleri ile Ýstanbul gibi

büyük bir metropolde yaþayan insanlar için

büyük bir fayda yaratmaktadýr. Öyle ki

ÝSMEK verdiði sanat ve meslek eðitimlerinin

sonucunda insanlarý kentte yaþama konu-

sunda donanýmlý hala getirmektedir. Eðitim-

leri, seminerleri, sergileri, konferanslarý,

söyleþileri ile bir bilgi toplumu oluþturmayý

amaçlayan ÝSMEK, toplumumuzun en önem-

li sorunlarýna da parmak basmaktadýr. Bun-

lardan biri de "okumama problemi"dir. Ne

yazýktýr ki içinde yaþadýðýmýz çaða raðmen

insanýmýzýn eðitim düzeyi ne olursa olsun

okuma alýþkanlýðýný kazanmamýþ olduðu

görülmektedir. ÝSMEK kitaba ve okumaya il-

giyi artýrmak üzere, az önce kitap sanatlarý

ile ilgili olan kýsmýna deðindiðimiz üzere ki-

tap, dergi ve albümler hazýrlamakta, bu ko-

nuya büyük hassasiyet göstermektedir.

ÝSMEK verdiði Gelenekli Türk Ýslam Sanatlarý

eðitimleri ile kitap sanatlarýnýn yaþatýlmasý

ve gelecek kuþaklara aktarýlmasýna da katký-

da bulunmaktadýr.

Sanata saygý duyan, okuyan, okudukça

öðrenen ve düþünen insanlarýn geleceði ku-

racaðýna inanan ÝSMEK, toplumumuzun ka-

nayan yarasý kitap ve unutulmaya yüz tutan

kitap sanatlarý konusuna kamuoyunun ilgisi-

ni bir nebze olsun çekebilmek düþüncesi ile

"Kitap Sanatlarý Sempozyumu"nu düzenle-

miþtir. ÝSMEK El Sanatlarý Sempozyumlarý’nýn

ilki olarak yapýlan bu seçim oldukça an-

106

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 106

Page 107: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

lamlýdýr. ÝSMEK sempozyumlarý ilerleyen

dönemlerde el sanatlarýnýn diðer alanlarýný

da kapsayacak bir þekilde devam edecektir.

ÝSMEK'te 2006-2007 eðitim dönemi bo-

yunca hat, tezhip, ebru ve minyatür branþ-

larýnda eðitim alan toplam kursiyer sayýsý

3222'dir. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-

natlar Fakültesi'nde Türk Kitap Sanatlarý

alanlarýnda 1 yýlda birinci sýnýftan dördüncü

sýnýfa kadar eðitim alan toplam öðrenci

sayýsýnýn ancak 100'ü bulduðu belirtilmekte-

dir. Bu sebeple ÝSMEK'te ulaþýlan 3222

sayýsýnýn çok büyük anlamý olduðu söylene-

bilir.

V- ÝSMEK'ÝN EÐÝTÝM VERDÝÐÝ BRANÞLAR

ÝSMEK, 8 ayrý ana dalda yetiþkin eðitimi

vermektedir. Bu 8 ana dal þunlardýr: Türk-

Ýslam Sanatlarý, El Sanatlarý, Müzik Eðitimi, Dil

Eðitimi, Bilgisayar Teknolojileri, Mesleki ve

Teknik Eðitim, Spor Eðitimleri, Sosyal ve

Kültürel Eðitimler.

ÝSMEK 2006-2007 Branþ Rehberi'nde

branþ listesi ise þöyledir: Mesleki Teknik Eði-

timler (Anne Çocuk Eðitimi, Bahçývanlýk, Ber-

berlik, Bilgisayarlý Modelistlik, Cilt Bakýmý,

Diksiyon, Erkek Terziliði, Ev Hizmetleri, Fotoð-

rafçýlýk, Gazetecilik, Giriþimcilik, Hazýr Giyim,

Kuaförlük, Modelistlik, Okuma-Yazma, Os-

manlý Mutfaðý, Radyo Programcýlýðý ve Sunu-

culuðu, Sinema-Tv, Stilistlik, Taký Tasarýmý,

Trikotaj, Yardýmcý Annelik, Yaþlý ve Hasta

Bakýmý, Yemek) El Sanatlarý (Ahþap Boyama,

Ahþap Oymacýlýðý, Cam Boyama, Cam Ýþleme-

ciliði, Cam Süslemeciliði, Deri Aksesuarlarý,

Desen Tasarým, El Nakýþý, El Sanatlarý, Fantezi

Giyim, Filografi, Folyo, Giyim, Gümüþ Sim

Örücülüðü, Halý-Kilim, Ýðne Oyasý, Ýpek Boya-

ma (Batik), Kýrkyama, Kumaþ Boyama, Kur-

dele Nakýþý, Makine Nakýþý, Mefruþat, Mozaik,

Örücülük- Þiþ Örücülüðü, Resim, Rölyef, Sera-

mik, Tel Kýrma, Telkari, Vitray, Yün

Örücülüðü) Türk Ýslam Sanatlarý (Çini, Ebru,

Hat, Kalem iþi, Minyatür, Sedef Ýþçiliði, Tez-

hip) Bilgisayar Teknolojileri (Bilgisayar Ýþlet-

menliði, Muhasebe Yardýmcýlýðý, Web Ta-

sarýmý, Grafikerlik) Müzik Eðitimi (Baðlama,

Batý Müziði, Gitar, Halk Oyunlarý, Kabak Ke-

mane, Kanun, Kaval, Keman, Klasik Kemen-

çe, Ney, Piyano, Solfej, Tambur, Türk Halk

Müziði, Türk Sanat Müziði, Ud, Yaylý Tambur)

Dil Eðitimi (Arapça , Ýngilizce, Osmanlýca)

Saðlýk ve Spor (Aerobik, Body Building,

Fitness, Koþu Bandý, Pinpon, Step, Taekwan-

do) Sosyal ve Kültürel Eðitimler (Ýlk Yardým,

Protokol ve Görgü Kurallarý, Türkçe, Benim

Ailem)

VI- ÝSMEK'ÝN TÜRK KÝTAP SANATLARI

EÐÝTÝMLERÝ

Türk gelenekli sanatlarýnýn içerisinde

baþlýca kitap sanatlarý hat, tezhip, ebru, min-

yatür ve ciltçiliktir. Bu sanatlarýn hepsi kendi

içinde bütünlük arz etmekte, birbirini ta-

mamlayýcý özellikler göstermektedir. Bir el

yazmasý eserin dokusunda gizli olan o muh-

teþemlikte bütün geleneksel sanatlarýn ayrý

ayrý izi vardýr. El yazmasý eserler basýlý mater-

yallerden farklý olarak, hiçbir þekilde diðeri-

nin ayný deðildir, sanatçýlarýn o andaki hisleri

ile biçimlenmiþlerdir. Ayrýca yaþadýklarý top-

lumun özellikleri, sanat ve kültür an-

layýþlarýný gözler önüne sermektedirler. Bu

nedenledir ki geçmiþten günümüze kalan en

deðerli hazinelerdir bu eserler…

ÝSMEK gelenekli kitap sanatlarý içerisin-

107

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 107

Page 108: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

de hat, tezhip, ebru, minyatür dallarýnda eði-

timler vermekte olup, bu deðerli kültür mi-

rasýný gelecek nesillere aktarma hususunda

önemli bir misyona hizmet etmektedir.

ÝSMEK'teki gelenekli sanat eðitimleri, Ýstan-

bul'un 30 ilçesine yayýlmýþ olan çeþitli kurs

merkezlerimizde, kurum, kuruluþ ve dernek-

lerle iþbirliði halinde gerçekleþtirdiðimiz

çalýþmalarda ve Üsküdar'da 2 yýllýk ihtisas

eðitim imkaný sunan Türk Ýslam Sanatlarý

Merkezimizde verilmektedir. Cilt sanatý eði-

timleri ise 2004-2005 eðitim döneminde

Süleymaniye Kütüphanesi'nde verilmiþ olup,

2007-2008 eðitim döneminde bu çalýþma-

larýn devamý planlanmaktadýr.

1- ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI

KURSÝYERLERÝNÝN ANALÝZÝ

ÝSMEK'in Türk Kitap Sanatlarý eðitimleri

içerisinde (halen eðitimi devam eden) hat,

tezhip, ebru ve minyatür branþlarý bulun-

maktadýr. Bu branþlarda eðitim alan 3222

kursiyerimiz bulunmaktadýr. Bu kursiyerleri-

mizin yaþ, cinsiyet, eðitim durumlarý ve katýl-

ma nedenlerini içeren grafik aþaðýdadýr:

Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Kursiyerlerin Eðitim Durumu

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

2- HAT SANATI BRANÞI

Hat, birçok noktanýn birbirine bitiþerek

sýralanmasýndan meydana gelen çizgi, çizgi-

ye benzeyen þey ve yazý gibi anlamlara gel-

mektedir. Ýslam kültüründe, yazý ve güzel

yazý (hüsn-ü hat) anlamýnda kullanýlmak-

tadýr. Hat, sözün ve ruhta cereyan eden fikir

ve duygularýn alfabe ve yazý vasýtalarý ile res-

medilmesidir.

Ýslamiyet ile birlikte Arap harfleri yavaþ

yavaþ estetik unsurlar kazanmýþ, Asr-ý saa-

det döneminde yükselme baþlamýþ, Abbasi-

ler döneminde daha da geliþmiþtir. Ýslam

yazý sanatý en hýzlý geliþmeyi Osmanlý hat

mektebinde yaþamýþtýr. Osmanlý padiþahlarý

içerisinde bizzat yazý ile meþgul olanlar da

çýkmýþtýr. II. Bayezid, II. Mustafa, III. Ahmed, II.

Mahmud ve Abdülmecid ilk akla gelen hat-

tat sultanlarýdýr.

Hat sanatý yüzyýllardan bu yana sanat-

108

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 108

Page 109: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

karlar tarafýndan yapýlagelmiþ, her dönem

toplumlarýnda ilgiyle takip edilmiþtir. 2006-

2007 eðitim döneminin baþýnda ÝSMEK'ten

hat sanatý eðitimi almak için 2104 Ýstanbullu

baþvurmuþ, 1214 kiþi halen eðitimlerine de-

vam etmektedir. ÝSMEK hat eðitimleri

ÝSMEK'in Ýstanbul'daki 198 kurs merkezinden

40'ýnda verilmektedir.

2-1- ÝSMEK'ÝN HAT BRANÞINDA EÐÝTÝM

ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ

2-1-1 Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Yaþ daðýlým grafikleri incelendiðinde kur-

siyerlerin 25 yaþ altý ve 25-35 yaþ grubunda

bir yoðunlaþma olduðu gözlemlenmektedir.

Bu daðýlým, bir anlamda gençlerin güzel yazý

yazma sanatý olan hat sanatýna olan ilgisini

ve merakýný gözler önüne sermektedir. Hat

sanatý öðrenilmesi çok uzun zaman alan, sa-

natçýnýn bu sanata ömrünü adamasý gereken

bir daldýr. Yaþamlarýnýn baharýnda bu sanat

ile tanýþan gençler, zaman geçtikçe ilerleme

göstererek, gerek meslek gerekse bir yan

uðraþý olarak bu sanatý icra edebileceklerdir.

2-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Kursiyerlerin cinsiyet daðýlýmýnda ba-

yan kursiyerlerin yoðunluðu dikkat çekici bir

biçimde göze çarpmaktadýr. Hat sanatý tüm

gelenekli sanatlarda olduðu gibi sabýr iste-

yen ve bol vakit gerektiren bir sanat oldu-

ðundan dolayý, çoðunlukla evde oturan,

çalýþmayan ya da iþ arama döneminde bol

vakti olan bayanlar tarafýndan daha rahat ic-

ra edebilmektedirler.

2-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

ÝSMEK kursiyerlerinin eðitim durum-

larýna bakýldýðýnda lise mezunlarýnýn oranýnýn

en yüksek olduðu, ardýndan da lisans me-

zunlarýnýn onu takip ettiðini görülmektedir.

Lise ve üniversite sonrasýndaki dönem genç-

lerin iþ arama/bulma dönemidir denilebilir.

Ve bu iþ bulma süreci, boþ vaktin en fazla ol-

duðu zaman dilimidir. Bu nedenle bireyler

bir sanat dalýna ilgi duyabilirler, hatta bu

gençlerin bir kýsmý hayatlarýnýn geri ka-

lanýnda yapacaðý iþi bir sanat dalý olarak da

belirleyebilirler. Hat sanatý bu açýdan gençle-

rin yoðun ilgi gösterdiði bir sanat dalý olarak

karþýmýzda durmaktadýr.

2-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

109

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 109

Page 110: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Katýlma nedenleri daha önceki verileri

doðrulayan bir nitelikte "Bir sanat ve meslek

branþýnda öðrenim görmek" ve "Kendimi

geliþtirmek" þeklinde önümüzde durmak-

tadýr. Hat sanat dalýnda eðitim görmek iste-

yen çoðunluðu eðitimli genç bayanlardan

oluþan grup, bir sanat öðrenmek ve kendini

geliþtirerek yeni bir gelecek kurmak amaçlý

bu branþý tercih etmektedirler.

3- TEZHÝP SANATI BRANÞI

Arapça'da altýnlama manasýna gelen

tezhip, yalnýz altýn yaldýzla iþlenen iþleri ifade

etmemekte; boyalarla yapýlan ince kitap tez-

yinatýna da denilmektedir. Eskilerin hüsn-ü

hat sanatý dedikleri güzel yazý niteliðindeki

yazýlarýn etrafý ve el yazmasý kitaplarýn

(Kur'an nüshalarý, murakkalar, kýt'alar, divan-

lar) baþlýk sahifeleri ve diðer yerlerine çeþitli

desen ve motiflerle yapýlan süslemelerdir.

Tezhip sanatýnýn kaynaðý, Türklerin Or-

ta Asya'da tarih sahnesine çýktýklarý devirlere

kadar uzanmaktadýr. Türk tezhip sanatçýsýnýn

yüzyýllar içerisinde geliþtirdiði en güzel tez-

hiplerin dini kitaplarda görülen tezhipler ol-

duðu anlaþýlmaktadýr. Ýslam ülkelerinde

yaygýn bir sanat olan ve Anadolu'ya Selçuk-

lular tarafýndan getirilen tezhip, yükselme

dönemini Osmanlýlar zamanýnda yaþamýþtýr.

Türk sanatçýlarý bütün güçlerini süsle-

me alanýnda yoðunlaþtýrarak, tezhip sa-

natýnýn önde gelen temsilcisi olmuþlardýr.

Tezhip sanat dalý, ÝSMEK'in 28 kurs merkezin-

de eðitim olarak verilmektedir. Eðitim döne-

mimizin baþýnda 970 kiþi bu branþa baþvur-

muþ olup, 748 tezhip kursiyerimiz bulun-

maktadýr.

3-1- ÝSMEK'ÝN TEZHÝP BRANÞINDA EÐÝTÝM

ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ

3-1-1- Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Tezhip branþýnda eðitim alan grupta en

büyük oran 25-35 yaþ grubunu kapsamak-

tadýr. Bu grubu 25 yaþ altý ile 35-45 arasý grup

takip etmektedir. 45 üstü grubun da ilgisi

anýmsanmayacak orandadýr. Bu açýdan tez-

hip sanatý genel olarak tüm yaþ gruplarýna

hitap eden bir sanattýr denilebilir.

3-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Tezhip branþýnda da bayan kursiyerle-

rin sayýsý erkek kursiyerlere oranla çok yük-

sek görünmektedir. Daha önce de belirttiði-

miz gibi gelenekli sanatlar sabýr ve zaman

gerektiren dallardýr. Bu nedenle genellikle

çalýþmayan ve evde olan bayanlarýn baþarýlý

olma þansý daha yüksektir.

3-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu

110

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 110

Page 111: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Eðitim durumu açýsýndan sýrasýyla lise,

lisans ve önlisans gruplarýnda bir yoðunlaþ-

ma görülmektedir. Bu gençlerin sanat me-

raký ile açýklanabildiði gibi, mezuniyet son-

rasý iþ arama dönemlerine de rast gelmesi ve

evde olmalarý katýlýmý artýran unsurlar olarak

ön plana çýkmaktadýr.

3-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Çoðunlukta olan "Bir sanat ve meslek

branþýnda öðrenim görmek", "Kendimi geliþ-

tirmek" ve "Yeni bir meslek edinmek" ce-

vaplarý genellikle gençlerin katýlýmýyla açýkla-

nabilirken, "Boþ vakitleri deðerlendirme" ce-

vabýnýn da yüksek oranda verilmesi, tezhip

sanatýnýn yaþ grubu açýsýndan üst kesimler-

dekileri de kapsadýðýnýn bir kanýtý olarak

gösterilebilir.

4- EBRU SANATI BRANÞI

Farsça'da "bulut gibi, bulutumsu" ma-

nasýna gelen "ebr" den türetilmiþ olan ebru,

geleneksel Türk El Sanatlarý içerisinde özel

bir yere sahiptir. Türk kültüründeki süsleme

anlayýþýnýn, güzellik, estetik ve zerafetinin de

bir simgesidir.

Gelenekli sanatlarýmýzdan biri olan eb-

ru, eskiden tezhip ve hat sanatlarý ile birlikte

kitap sayfalarýnda, murakka kenarlarýnda,

ciltlerde, yazý boþluklarýnda ve koltuklarýnda

kullanýlmýþtýr.

Günümüzde ise baþlý baþýna bir sanat

olan ebru, ÝSMEK'in ücretsiz eðitimleri ile 50

kurs merkezimizde 1099 Ýstanbulluya ulaþ-

maktadýr. Eðitim dönemimizin baþýnda 2106

kiþi bu branþa kaydolmak için baþvurmuþtur.

4-1- ÝSMEK'ÝN EBRU BRANÞINDA EÐÝTÝM

ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ

4-1-1- Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Ebru branþýnýn 25 yaþ altý ve 25-35 gru-

bunda yoðun ilgi görmekte olduðu

görülmektedir. Diðer yaþ gruplarýnda da yo-

ðun katýlým gözlenmektedir. Ancak genç ke-

simden bu gelenekli sanata da bir merak ve

ilginin olduðu açýk olarak gözler önündedir.

4-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

111

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 111

Page 112: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Kursiyerleri cinsiyet daðýlýmlarýnda ba-yanlarýn fazlalýðý dikkat çekici biçimdedir. Da-ha önce de belirtildiði gibi zaman bolluðu ba-yanlarýn bu gibi gelenekli sanatlardaki de-vamlýlýðýný ve baþarýsý artýran en önemli fak-tördür.

4-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Eðitim durumu verilerinde diðerlerinde

olduðu gibi lise, lisans ve önlisans mezun-

larýnýn önde olmasýnýn yaný sýra dikkat çekici

unsur ilkokul mezunlarýnýn sayýsýnýn da

azýmsanamayacak kadar olduðudur. Bu da

ebru branþýnýn diðer gelenekli sanat dal-

larýnýn ötesinde daha hoþ vakit geçirmeyi

saðlayan, daha soft bir branþ olmasý söyle-

nebilir.

4-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Bu göstergedeki veriler diðer verileri

doðrular nitelikte bir tablo ortaya çýkarmak-

tadýr. Ebru branþýnda ilkokul mezun bayan

kursiyerlerinde sayýsýnýn fazla olmasý katýlým

nedenlerinde "boþ vakitleri deðerlendirme"

þýkkýný yükseltmiþ olabilir. Hemen arkasýnda

da daha çok genç kesime yönelik olarak "Bir

sanat ve meslek branþýnda öðrenim

görmek", "Kendimi geliþtirmek" ve "Yeni bir

meslek edinmek" cevaplarý gelmektedir.

5- MÝNYATÜR SANATI BRANÞI

Iþýk, gölge ve hacim duygusu

yansýtýlmayan küçük, renkli resim sanatý ola-

rak bilinen minyatür, kelime olarak, Latince

"kýrmýzý ile boyamak" anlamýna gelen "mi-

niare" kelimesinden türemiþtir. Bunun da

çýkýþ noktasý, Ortaçað Avrupasý'nda el yaz-

masý kitaplarýn baþ harflerinin kýrmýzý renk

veren kurþun oksit ile boyanmasý geleneði-

dir. Türklerde minyatür için ise daha çok

"nakýþ" sözcüðü kullanýlmýþtýr.

Türkler minyatür sanatýna büyük

önem vermiþlerdir. Uzun bir dönem kitap

resmi olarak minyatür kullanýlmýþ, Levni'den

itibaren ýþýk ve gölgenin bir arada kullanýldýðý

çalýþmalar kendini göstermiþtir. Ve minyatür

yavaþ yavaþ yerini çaðdaþ resme býrakmaya

baþlamýþtýr.

ÝSMEK'te minyatür dersleri 5 kursta ve-

rilmektedir. 200 kiþinin baþvuruda bulundu-

ðu bu branþta, halen 161 kiþi eðitim almak-

tadýr.

5-1- ÝSMEK'ÝN MÝNYATÜR BRANÞINDA

EÐÝTÝM ALAN KURSÝYERLERÝN ANALÝZÝ

5-1-1- Kursiyerlerin Yaþ Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

112

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 112

Page 113: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

113

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 113

Page 114: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

114

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Minyatür sanatý branþý diðer gelenekli

sanatlardan farklý olarak 45 yaþ üstü grupta-

ki çoðunluðu ortaya çýkarmaktadýr. Diðer yaþ

gruplarýnda da sayýlar eþit sayýlabilecek

yükseklikte olmasýna raðmen bu yaþ gru-

bunda yüksek olmasý gerçekten dikkat çeki-

cidir.

5-1-2- Kursiyerlerin Cinsiyet Daðýlýmý

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Cinsiyet daðýlým grafiklerinde bayan-

larýn sayýsý diðer gelenekli sanatlarda olduðu

gibi zaman faktörü dolayýsýyla minyatür sa-

natýnda da yüksektir.

5-1-3- Kursiyerlerin Eðitim Durumu

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Minyatür sanatýnda lisans ve lise me-

zunlarýnýn bu sanata yoðun ilgi gösterdikleri

görülmekte, bunu hemen arkasýndan ön li-

sans mezunlarý ve ilkokul mezunlarý takip et-

mektedir. Her yaþ grubundan ve eðitim sevi-

yesinden insana açýk bir branþ görünümü

sergilemektedir.

5-1-4- Kursiyerlerin Katýlma Nedenleri

(ÝSMEK Kursiyer Bilgileri Veri Tabaný, Kursiyer Profili Analizleri, 2007)

Bu sanatýn eðitimlerine katýlma neden-

leri içerisinde "Bir sanat ve meslek branþýn-da öðrenim görmek" baþta olmak üzere

"Yeni bir meslek edinmek", "Kendimi geliþ-tirmek", "Boþ vakitleri deðerlendirmek" gibi

nedenler en baþta gelmektedir. Bu da çeþitli

yaþ ve eðitim gruplarýndan insanýn farklý ter-

cihlerini bir arada sunmaktadýr.

6- CÝLT SANATI BRANÞI

Yazýlan sayfalarýn, daðýlýp bükülmesini

önlemek üzere bir koruyucu kabuk kullan-

ma ihtiyacýndan doðan ciltcilik, Orta Asya ve

Çin'de geliþerek Uygur Türkleri arasýnda bir

meslek olmuþtur. Orta Asya'dan Anadolu'ya

kadar yayýlan bu sanat, her dönemin mücel-

litleri tarafýndan büyük bir incelik ve us-

talýkla ortaya kondu ve kendi bölgelerin

özelliklerini taþýyan motifleri ile bezenmiþtir.

ÝSMEK'te 2004-2005 eðitim döneminde

Süleymaniye Kütüphanesi'nde dünyanýn en

iyi cilt sanatý ustalarýndan biri olan Mimar Si-

nan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel

Türk El Sanatlarý Bölümü Cilt Ana Sanat Dalý

Öðretim Görevlisi Ýslam Seçen ve asistaný

Gürcan Mavili tarafýndan 35 kiþilik bir gruba

cilt sanatý eðitimleri verilmiþtir. Daha sonraki

eðitim dönemlerinde gerekli protokol yeni-

lenemediði ve yeni bir yer bulunamadýðý için

cilt sanatý eðitimlerine ara verilmiþtir. 2007-

2008 eðitim döneminde cilt sanatýnýn daha

fazla Ýstanbulluya ulaþmasý için çalýþmalar

devam etmektedir.

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 114

Page 115: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

115

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI

SEMPOZYUMU

3. OTURUM

100 - 115 Muammer Erol acilis.qxd 01.11.2007 15:17 Page 115

Page 116: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Efendim, bendeniz Uður Bey’in þu anda

bir emrivakisi ile karþý karþýyayým. Ben Uður

aðabey diyeyim çünkü ben 11-12 yaþýnday-

dým kendisine mülaki olduðum zaman.

Kanlýca'da deniz kenarýnda Tanpýnar'ýn an-

lattýðý bir boðaz mekânýnda.

Bendeniz bir sanatseverim, kendi ken-

dime böyle bir paye biçeyim. Baþlangýçta siz-

lere okunan özgeçmiþimde özellikle Ýstanbul

þehrinin altýný çizdim. Çünkü Ýstanbul bir

büyük medeniyet vakýasýnýn tecelli ve te-

merküz ettiði bir yerdir. Halen de böyledir.

Bu büyük medeniyet vakýasý üzerindeki aðýr

günlere raðmen hala yaþamakta hala canlý

ve hala bize çok ile ifade etmekte bütün

dünyaya hiçbir medeniyet vakýasýnýn sahip

olmadýðý kadar büyük bir istikbal, rahatlýk,

huzur ve itminan sunma potansiyeline sa-

hiptir.

Þimdi Ýstanbul'da doðan Fatih’te, Be-

yazýt'ta, Laleli'de yani “tarihi yarýmada”da

Eyüpsultan'da büyüyen bir çocuk bir deli-

kanlý veya bir orta yaþlý biri için bu medeni-

yet çok reel ve çok tabii olarak gelir. Biz bun-

larla beslendik. Hoparlörsüz ikindi ezan-

larýyla. El ile yazýnýn örtüþtüðü mekânda, ha-

116

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN*

* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi

116 - 118 Saadettin kten.qxd 01.11.2007 15:21 Page 116

Page 117: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

yatla yazýnýn, hayatla tezhibin, davranýþlarla

tezyinatýn örtüþtüðü ortamlarý yaþadýk. Son-

ra birazcýk da dýþarýyla temasýmýz oldu ve þu-

nu hususen 50 yaþýndan sonra çok net ifade

edeyim ki, bu bir medeniyetin seslerle, keli-

melerle, þekillerle ve renklerle ifadesidir. Bu-

na sadece -bugünkü anlamýyla söylüyorum,

sanattan özür dileyerek- sanat olarak bak-

týðýmýz zaman büyük bir yanýlgý içinde olur-

sunuz. Çünkü bu bir sanat deðildir. Bugün

maalesef sanat dediðiniz zaman televizyon-

daki show programlarýndaki insanlarý da o

kategoriye koyuyorsunuz. Zihinlerimizde is-

ter istemez bir büyük yanýlsama, bir büyük

kavram kargaþasý oluþuyor. O bakýmdan

söylüyorum. Dolayýsýyla ben bu sanatlarý

kendi kimliðimin, kendi mensup bulundu-

ðum kimliðin daha geniþ ifadesiyle kendi

medeniyetimizin bir temsilcisi olarak

görmekteyim. Bu sanatlar, bu medeniyetin

bütün deðer sistemiyle yaþadýðý dönemde

ortaya çýkmýþtýr. Ve medeniyetin deðer sis-

temleri ile gündelik hayat sarasýndaki baðýn

çok gerçekçi, çok kabil, çok reel ve kimse-

den etkilenmediði zamanlara ait sanatlardýr.

Yazýsýyla tezhibiyle, ebrusuyla hatta ve hat-

ta minyatürüyle böyledir. Bugüne gelen in-

sanýmýz kendi köklerinin fakýnda deðil, kendi

köklerinin fakýnda olmadýðý için de bu sanat-

lara bu gözle bakamýyor. Bugüne kadar in-

sanýmýzýn önündeki meseleler farklý mesele-

lerdir. Bu meseleler arkasýnda bu sanatlarý

anlamak ve bu sanatlara yeni bir biçim getir-

mek lazýmdýr. Deðerler sabit kalacaktýr ama

biçimler deðiþecektir.

Fakat þurasý çok önemlidir. O da eski

dönemlerde ki, kadìm zamanlarda ki deðer-

lerle biçimler arsýndaki hususi iliþkiyi ve asìl

alakayý çözmezseniz bugün o deðerleri de

anlayamazsýnýz. O deðerlerden yola çýkarak

yeni bir yorum da getiremezsiniz sanat-

larýnýza. Esas mesele fakire sorarsanýz burada

düðümleniþtir. Bunun için, bütün manalara

bütün engellere bütün olumsuzluklara rað-

men eski insanlar bunu nasýl düþünmüþler-

dir. Bu noktada nasýl bir ruh hali içerisindey-

diler ve sahip olduklarý deðerlerden çok

umumi konuþuyorum bu deðerlerden bu sa-

natý nasýl çýkardýlar. Bu denklemi çözmek

mecburiyetindeyiz, bu denklemi çözmek

için zaman zaman hatta birçok kez maziye

hicret etmek zorundayýz. O insanlarla bir ru-

hi beraberlik kurmak zorundayýz. Bu fevkala-

de zordur. Bunu yaptýðýmýz zaman o zevkin

o neþenin ve o neþvenin hayata biçime

renklere ve kelimelere nasýl yansýdýðýný göre-

ceðiz. Dolayýsýyla klasik sanatlar bizim için

tek tutamaðýmýzdýr medeniyet sahasýnda.

Deðerlerimiz ile hayat arasýndaki reel bize ait

olan kördüðüm. Osmanlý medeniyet yoru-

munun bendenize göre en öne çýkan özelliði

kelime çok doðru olmayabilir ama kullana-

caðým felsefi manadaki rasyonel bir medeni-

yet yorumu olmasýdýr. Osmanlý medeniyet

yorumu mistik bir medeniyet yorumudur ve

bununda ifadesi sadece sanatla olur, bilimle

olmaz ve olamaz. Bilimin dili bu medeniyet

yorumunu ifade etmeye yetmeyecektir,

yetmez. Dolayýsýyla Osmanlý medeniyetinin

ortaya koyduðu kültür akýmý dediðimiz bu

biçimler, bu yorum, bu estetik, bu muaþere,

bu mimari mekânýn böyle kullanýlýþý, kaðýdýn

kalemin böyle kullanýlýþý, hepsi bunlar birer

bilmecedir tarafýmýzdan. O karalama tabir

edilen en sonra hatta modern eserlere

gönderme yapýlan Cemil Bey'in örneklerinde

þöyle bir þey hatýrladým.

117

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

116 - 118 Saadettin kten.qxd 01.11.2007 15:21 Page 117

Page 118: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

Küfrü zülfün salýlý rahmele niramýza

kafir aðlar bizim ahvali periþanýmýza.

Ýþte hayatýn bütün o meseleleri, prob-

lemleri, girdaplarý o murakkada gizlidir. Batý

insaný iþte o murakkayý gördüðü için ve ha-

yatýn bütün o problemlerini bizati yaþadýðý

için, yani bir egzistansiyalist olduðu için o

murakkaya hayran olmaktadýr.

Türk insaný ise her ikisine de, gerek

Batý insanýn düþtüðü ruhi girdaplara, gerek

arkada gördüðü murakkaya hayretle baký-

yor, hiçbir þey söyleyemiyor. Çünkü ruhi de-

rinliðini kaybetmiþ, ruhi derinliðin icap ettiði

alt yapýdan mahrum. Ona varmak için gere-

ken aletlerden adaptan maalesef mehcur

kalmýþ bir haldedir. Dolayýsýyla klasik sanat-

larýn sadece zahiri ile deðil arkasýndaki de-

ðerler sistemi ile birlikte düþünülmesi ve bu

muadelenin toplum tarafýndan çözülmesi

gereklidir. Evet bir takým vakýflar kurumlar

siyasi endiþelerle bir takým hukuki düzenle-

meler gerekir ama cemiyet bunun bir kim-

lik bir varoluþ meselesi olduðunu, bunun bir

medeniyet meselesi-problematiði olduðunu

anlamadýðý sürece ki bunu anlamamakta ce-

miyet halen ýsrarlýdýr. Ben son 50 yýlý tarihi

bir perspektiften deðerlendirdiðim zaman bu

anlamayýþýn çok vahim ve çok acý ve pahalý

sonuçlarýný görmekteyim. Bu iþi gerçek te-

meline oturtmak zordur. Kýsacasý þöyle

söyleyim ve lafý uzatmayým, bu sýcak günde.

Osmanlý hayatý ciddi yaþadý. Ýnandýklarý ve

yaptýklarý arasýnda ciddi, reel ve asil bað

vardýr. Bizler maalesef hayatý çok yüzeysel

yaþýyoruz. En azýndan kendi hesabýma.

Çok teþekkür ederim.

118

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

116 - 118 Saadettin kten.qxd 01.11.2007 15:21 Page 118

Page 119: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

119

Sevgili kitapsever dostlar, eminim ki

bugünden sonra elinize bir yazma eser

aldýðýnýz zaman, ona baþka gözle baka-

caksýnýz. O eserin meydana getirilmesinde

emeði olan sanatkârlarý hatýrlayacaksýnýz.

Lütfen bu toplantýda anlatýlanlarý unutmayýn

ve bir yazma eserin nasýl hazýrlandýðýný, ne

büyük gayret ve sabýrla ortaya çýktýðýný

düþünün.

Güzellik duygusu, güzeli arama ve onu

ortaya çýkarma gayreti, her vakit insanýn

yanýnda yer almýþtýr. Ýnsan denilen varlýk,

maðara resimlerinden insanlýk tarihinin þa-

heserlerine kadar daima daha güzelini, daha

mükemmelini aramak ve bulmak için

çalýþmýþtýr. Geçmiþte sayýsýz þaheserlerin

vücuda gelmesine vesile olan kitap sanat-

larýmýz da, günü gününden âlâ þekilde

bugünlere gelmiþtir.

Bir milletin sanatý kadar hiçbir þey o

milletin heyecanýný, ruhunu, mefkûresini, bir

kelimeyle medeniyetini ifâde edemez. Kitap

sanatlarý içinde geçmiþi en eski olanlardan

biri de tezhiptir. Yazma eser bezemesi, geniþ

bir sanatkâr zümresinin emeði ile yapýlýr.

Böyle olunca da daha kýsa zamanda daha se-

ri üretim meydana geliyor. Bugün müzeleri-

mizi, kütüphanelerimizi dolduran yazma

Prof. Dr. Çiçek DERMAN*

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi

119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 119

Page 120: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

120

eserler hep bu þekilde ortaya çýktýlar. Bu

devrin þartlarýnda düþünürseniz, bir yazma

kitabý tek kiþi tezhibe kalkýþsa, herhalde

ömrü birkaçtan fazlasýna izin vermez.

Müslüman sanatkâr, meydana getirdiði

birbirinden güzel eserlere imza koymayý

benlik kabul etmiþ ve kendisinin sadece

vâsýta olduðuna, Allah'ýn yardýmýyla bu eser-

lerin ortaya çýktýðýna gönülden inandýðý için

imzalamamýþtýr. Sadece Ýslâm âleminde rast-

lanan bu büyük insanlar, en çok tezhip sa-

natýnda karþýmýza çýkmaktadýr. Edeben imza

koymayarak þahsiyet peþinde koþmadýðýný,

esas gayenin sanata hizmet olduðunu belir-

ten bu tutum sebebiyle, maalesef tarihdeki

müzehhibleri lâyýkýyle tanýmýyoruz. Bilhassa,

Saray'a baðlý olan nakkaþhane geleneðinde,

bir tezhip eseri pek çok sanatkârýn emeðiyle

ortaya çýktýðý için imza konmamýþtýr. Çok

nâdir olarak imza görülürse de bu, nakkaþ-

hanenin sernakkaþýna âittir. Buna mukabil

hat sanatýnda imzaya önem verilmiþtir. Bunu

zamanýmýzýn tezhible uðraþan gençlerine bil-

mem nasýl anlatabiliriz? Daha eseri bitmeden

imzasýnýn yerini hazýrlýyor.

Sanat, Allah’ýn bazý kullarýna nasib etti-

ði bir kabiliyettir. Tabii ki eðitim ile bu mezi-

yet geliþtirilmelidir. Ama ne kadar eðitim

görürse görsün, eðer kabiliyeti yoksa netice

almak imkânsýzdýr. Sanatkâr, kendisinde var

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 120

Page 121: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

121

olan bu kabiliyetin emânet olduðunu hiçbir

zaman unutmamalýdýr. Kibirlenip gurura

kapýlmak yerine, her an kaybedebileceðini

düþünerek bu emaneti geliþtirmeli ve çok iyi

korumalý, bunun þükrü içinde olmalýdýr.

Sempozyumun baþýndan beri mânen

hep hocalarýmla beraberdim, eminim burada

bulunsalardý ne kadar memnun olurlardý; sa-

natlarýnýn bu seviyede yapýldýðýna, böyle

sempozyumlarýn düzenlendiðine þahit olsa-

lardý pek keyiflenirlerdi. Hepsini rahmetle

anýyorum ve ÝSMEK yetkililerine bilhassa te-

þekkür ediyorum.

Çok beðendiðim bir söz vardýr: "Sanat

vakýf gibidir, tâlibine karþýlýksýz öðretilir." Bu

karþýlýksýz öðretme, yani usta-çýrak iliþkisi,

asýrlardýr titizlikle korunarak uygulanmýþ ve

bugünlere kadar gelinmiþtir. Tarihimizde sa-

natkâr eserini satar, fakat sanatýný satmaz.

Öðrenen, hocasýnýn hakkýný, sanatý bozma-

dan kendinden sonraki nesle öðreterek

öder. Bu gelenek, sanatýn bozulmadan

bugüne kadar devamýný saðlamýþtýr. Ancak

buradaki hassas nokta, karþýlýksýz öðretmek

fiilinin sadece tâlib olana gerçekleþtirilmesi-

dir. Sanatýn hakkýyla öðrenilip geleceðe ana

kâideler korunarak ve aslý kaybedilmeden

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 121

Page 122: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

122

taþýnmasý çok mühimdir. Ýnanýyorum ki, asýl

mesud olan kiþi bildiklerini öðreten ve bun-

dan zevk alandýr. Bence; "Sanat vakýf gibidir,

verdikçe artar." Saðlam yetiþen öðrenciler

sayesinde tezhip sanatýnýn gelecekte bu

günden daha mükemmel olacaðýna inanýyo-

rum.

Dr. Süheyl Hocam (1898-1986) haným

öðrencilerine sýk sýk; "Senin bir çocuðun

olursa iki, iki çocuðun olursa üç çocuðum

var, diyecek; sanatý hiçbir zaman elden

býrakmayýp bir çocuða gösterdiðin ihtimamý

ona da göstereceksin." derdi. Sanatý, bir ço-

cuk yetiþtirir gibi özenle geliþtirip ehil ellere

teslim etmek hepimizin hedefidir.

ÝSMEK kurslarýnda vazife gören tezhip

hocalarý içinde 25-30 kadarýnýn öðrencim ol-

duðunu duymakla ayrýca iftihar ettim. Allah

sayýlarýný artýrsýn, yalnýz bu geniþleme ve

büyüme çok dikkatle yapýlmalýdýr. Esas olan,

sanattan tâviz vermeksizin, ayný seviyeyi ko-

ruyarak geliþmektir, yoksa bir moda olarak

"ben de yapayým" kabilinden düþünülme-

melidir. Sanat, eðer severek yapýlýrsa insana

hayat verir; ama neticeye varmak istiyor-

sanýz, sizin de ona hayatýnýzý vermeniz icâb

eder. Bu sebeple onu tanýyýp öðrendikten

sonra ancak sevgi ve istekle yeni eserler

üretilebilir.

Yine büyüklerimizden duyduðumuz þu

sözü burada tekrar etmeliyim: "Sanat,

ahlâkýn tasfiyesidir." Sanat insaný her bakým-

dan terbiye eder. Onun için, sanatkâr adam

mükemmel adamdýr. Dedikodu yapmaya va-

kit bulamaz; ruhen incedir. Maddî deðil,

mânevîdir.

Çini sanatýnda, hünkârýn emrettiði do-

mates kýrmýzýsýný bulmak uðruna, nakkaþ-

baþýnýn kendini fýrýna attýðý, anlatýlan sanat

menkýbelerindendir. Burada asýl anlatýlmak

istenen, "Ýnsan sanatýna canýný koymuyorsa,

nâfiledir." En güzel neticeler ancak canýný fe-

da edebildiðin zaman alýnabiliyor.

Tarihte de pek çok sanatkârýmýz sanatý,

benliði yok etmek için basamak olarak kul-

lanmýþlardýr. Sanat, kendimizi terbiye etmek

için mükemmel bir vasýtadýr. Yeter ki, biz o

basamakta takýlýp kalmayalým ve ilâhi

tekâmül yolunda yürümeye çalýþalým.

Rikkat Kunt (1903-1986) Hocam; "Sa-

natýnýzý üstünüzde taþýyýnýz" derdi. Bu, eser

meydana getirmekten çok daha zor bir iþtir.

Kendimizi bezeyebilmek... Zamanla kötü

huylardan, önce Yaradan'ýn, sonra sanatýn

yardýmýyla kurtulup güzel ahlâk sahibi ola-

bilmek... Bunun ne kadar zor bir þey olduðu-

nu saçlarým beyazlaþýp bu yaþa gelince çok

daha iyi takdir ettim. Güzel eser vermekten

çok daha zordur insanýn kendisini bezeyebil-

mesi, kendi ahlâkýný tezhip güzelliðine geti-

rebilmesi… Uzun bir ömür bile ona bazen

yetmiyor. Þu sözlerin þuurunda olmalarýný

bilhassa genç arkadaþlarýmdan rica ederim:

“Bir usta, ustasýnýn yanýnda daima çýraktýr ve

hocasýnýn gölgesi, daima öðrencisinin

üstünde durur.“

Çalýþmalarýmýzda dönüp dolaþýp her þe-

yin baþýnýn edep olduðunu ve sanatýn bize

edebi öðretmesi gerektiðine inanýyor, hisleri-

mi ifade eden þu güzel beyit ile sözlerimi ni-

hayetlendiriyorum:

“Ehl-i diller arasýnda aradým kýldým taleb,

Her hüner makbul imiþ, illâ edeb, illâ

edeb"

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

119 - 122 Cicek Derman.qxd 01.11.2007 15:23 Page 122

Page 123: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

123

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Efendim beni çok deðerli hocalarýmýzýn

konuþtuðu bu masada yine çok deðerli

hocalarýmla yan yana oturur görüp de beni

de onlar gibi hoca zannetmeyin diye hatýr-

latmayý gerekli gördüm.

Ben burada ebru ustasý, ebru sanatçýsý,

ya da ebrucu ne derseniz deyin -ama

ebruzen demeyin lütfen- o sýfatla bulunuyo-

rum. Tebliðleri baþýndan beri çok dikkatle

izledim, hepsinden çok fazla istifade ettim.

Özellikle Cemil Bey'in tebliðinden çok istifade

ettim. Kendisine tekrar teþekkür ediyorum.

Bundan sonra hüsnü hatta farklý bir gözle

bakacaðým, artýk ondan emin olabilirler.

Ben, konuþma sýrasýyla müsaade eder-

seniz aldýðým notlara göre ufak ufak fikirleri-

mi söyleyim. Þimdi Uður Bey “20. yüzyýlýn

son çeyreðinde bizim sanatlarýmýz vasfýný

kaybetti, malzemelerin deðiþmesi dejen-

erasyona sebep oldu” dedi ki kendisine

katýlýyorum. Ebrucu olarak katýlýyorum, diðer

sanatlar adýna bir þey söyleyemem. Ama

özellikle ebruda kullanýlan boyalarýn piyasa-

da kolaylýkla temin edilebilen boyalarla

deðiþtirilmesi sonucu ebru niteliðini kaybet-

meye yüz tutmuþtur. Bundan evvel izin ve-

rirseniz küçük bir hatýramý anlatmak istiyo-

rum. Ben 1983-1985 yýllarý arasýnda Topkapý

Sarayý'nda Kültür Bakanlýðý'nýn açtýðý tezhip,

Alparslan BABAOÐLU*

* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi

123 - 125 Alparslan Babaoglu.qxd 01.11.2007 15:26 Page 123

Page 124: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

124

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

minyatür kurslarýna devam ediyordum. Bir

yandan da evde kendi kendime ebru öðren-

meye çalýþýyordum. Çünkü beni ebruyla

tanýþtýran dostum, Mustafa Hoca’nýn rah-

metli çok aksi bir ihtiyar olduðunu, kimseye

ebru öðretmediðini, yanýna gidersem beni

kovacaðýný söyledi. Ben de gidememiþtim,

kendi kendime öðrenmeye çalýþýyordum.

Yapabildiðim ebrularý da Cumartesi günleri

Saray'a götürüp hocam Cahide Keskinler

Hanýmefendi’ye gösteriyordum. O da bana

yorumlarýný söylüyordu. Bir gün akrilik boya

ile yaptýðým çok güzel taraklý ebrularýmý

götürdüm, “Bunlar çok güzel olmuþ bunlarý

Süleymaniye Kütüphanesi'ne -o zamanlar

Muammer Ülker'di-, Muammer Bey'e götür,

göster” dedi. Kendisinden randevu aldým,

gösterdim. O da ebrularý çok beðendi, “çok

güzel olmuþ, bunlarý nasýl yaptýn” dedi. Ben

de “Akrilik boya, toprak boya, guaj boya ne

bulursam onlarla yaptým” dedim. “Bu olmadý”

dedi. “Biz Mustafa Düzgünman'dan baþkasýn-

dan ebru almayýz” dedi. “Neden?” dedim.

“Toprak boyasý dýþýndaki boyalarýn içerisinde

asit var, kafein var” dedi. “Biz burada 800 yýl-

lýk eserleri de restore ediyoruz, içerisinde

asitle kafein içeren boyalarýn içerdiði ebrularý

Kuran-ý Kerim'in cildine yapýþtýrýrsak, 50 yýl

sonra o cilt bir daha tamire ihtiyaç gösterir,

bu yüzden biz sadece Mustafa

Düzgünman'dan ebru alýrýz” dedi. Bunun bir

örneðini Sadettin Özçimi de tebliðinde

göstermiþti, içerisinde asit ve kafein olan

boyalar kaðýdý yakýyorlardý. Dolayýsýyla

malzemelerin deðiþtirilmesi sonucu ebru

sanatýnýn bir süre dejenere olduðunu ben de

üzülerek müþade ettim. Sayýn Uður

Derman'ýn geleneðimiz doðrultusunda olan

malzemeleri kullanmamýz fikrine caný

gönülden katýlýyorum.

Cemil Bey yazýnýn manasýnýn kullaným

yeri uygunluðuna dair örnekler verdi.

Ebrunun da kullaným yerinin düþünülerek

yapýlmasý gerektiðine inanýyorum. Ýslam

Hoca'nýn yanýnda cilt ile ilgili bir þey söyle-

mem doðru düþmez ama fikrimi söylem

lazým. Ciltte kullanýlacak ebrunun biraz kalýn

bir kâðýda, geriye kuvvetçe denk bir kaðýda

alýnmasý gerektiðini ya da tezhipte hattýn

etrafýnda kullanýlacak olan ebrunun ise daha

123 - 125 Alparslan Babaoglu.qxd 01.11.2007 15:26 Page 124

Page 125: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

125

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

ince kalýnlýk itibariyle yazýnýn yazýldýðý

kaðýdýn denk bir kalýnlýkta kaðýda alýn-

masýnýn gerekli olduðunu düþünüyorum.

Bunu da parantez içinde söyleyeyim.

Cemil Bey “Hat sanatýnda gelenekler-

ine baðlýlýk çok önemlidir öðrencinin ustasýný

takdir etmesi çok önemlidir” dedi. Ona da

kesinlikle katýlýyorum önemli bir tespit bu

ebru için özellikle çok önemli ustasýz yapýlan

ebrunun bana göre ebru ile alakasý yoktur.

Ben rahmetli Mustafa Düzgünman hocamla

tanýþtýðýmda bana iki tane ebrusunu hediye

etmiþti. Bunlardan biri de lale ebrusu idi. Ben

o lale ebrusunu ebru yaptýðým yerin duvarý-

na astým ve o lalenin benzerini yapacaðým

diye belki bin tane sapsýz lale yaptým, sonra

yaptýðým laleyi götürdüm. “Ben bunun altýna

imza atsam kimse fark etmez, aynýsý olmuþ “

diye iltifat etti bana. Ebrunun da ayný hat gibi

ustalarýn ebrularýný taklit edilerek öðre-

nilebileceðine inanýyorum. Bu tespite de

katýlýyorum.

Yine Cemil Bey, “Güzel sanatlarda içti-

hat kapýsý asla kapanmaz. Eski eseleri tetkik

etmek çok önemli” dedi. Buna da þiddetle

katýlýyorum þimdi bütün sanatlarýmýz

tekamül ediyor ebru da elbette tekamül

ediyor. Yani ebru sanatý'da ilk yapýldýðý

günkü gibi deðil, örneklerini gördünüz eski

eserlerin yazmalarýn içerisindeki hafif ebru-

larýn renkleri soluk, çok sulu, kitrede yapýþ-

malar var. Hareketleri çok oynak ebrularýn,

gide gide tekamül etti ebru. Ebrunun bu

tekamül sürecinde her ebrucu kendisinden

önceki ebruculara meþk etti. Onlardan daha

iyi ebru yapmaya çalýþtý ve daha iyi ebru

yapmaya muvaffak olunca içinden ebruyu

tekamül ettirecek olan deðiþiklikler

otomatik olarak gelmeye baþladý. Ebru zora-

ki müdahalelerle geliþtirilemez, eðer öyle

olursa Türkçe’nin katledildiði gibi ebruyu da

katletmiþ oluruz. Ebru tabii seyri içerisinde

her öðrenci, her çýrak ustasýný taklit edecek,

ustasýný aþtýðý anda ebruyu tekamül edecek

deðiþiklikler otomatik olarak zuhur edecek.

Zaten herkes Sami Efendi gibi yazmaya

çalýþýyor ama Sami Efendi’yi aþmadan da hiç

kimse Sami Efendi’nin yazdýðýndan farklý bir

þey yazamýyor. Bunda bir tespit olarak

söyleyeyim. Sayýn Sadrettin Özçimi'nin ko-

nuþmasýnda bir not düþtüm, bunu da usta

çýrak münasebeti ile ilgili olarak söylemek is-

tiyorum. Sadrettin Özçimi, yazmýþým altýna,

yaktýn beni, diye yazmýþým. Yani Sadrettin

benden ustasý, hocasý diye bahsedince, ben

burada hayatýmýn nadir buharlaþmak istedi-

ðim anlardan birisini yaþadým. Þimdi ben

elektronik mühendisiyim, haberleþme

mühendisiyim. Sizin uzak mesafe yaptýðýnýz

telefon görüþmelerinin hepsi bizim tasar-

ladýðýmýz cihazlarýn üzerinden geçiyor.

Bunlarýn yarýsý radyolojik cihazlardýr.

Radyolojik cihazlarda iki noktada, bir nokta-

da alýcý-bir noktada verici vardýr. Bunlardan

verici gönderir, alýcý da alýr. Ýki radyolojik

cihaz birbirini görmezse araya tekrarlayýcý

olan refletör koymak gerekir. Bu refletör

oradan aldýðýný diðerine tekrarlar, benim

yaptýðým Sadrettin için konuþuyorum, yap-

týðým sadece Mustafa hocamdan aldýðýmý

Sadrettin'e aktarmaktan ibarettir. Yoksa

onun ebruda yaptýðý bildiði her þeyi ona ben

göstermiþ, ben öðretmiþ deðilim bunu da

burada hepinizin huzurunda itiraf etmiþ

olayým. Ben de sadece aldýðýmý aktardým.

Konuþmaya baþlamadan evvel aklýmda çok

þey vardý ama hepsi uçtu gitti.

Teþekkür ederim….

123 - 125 Alparslan Babaoglu.qxd 01.11.2007 15:26 Page 125

Page 126: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

126

Sayýn konuþmacýlara teþekkür ederim.

Beni çok memnun ettiler. Hayatýma 30 yaþ

daha kattýlar. Ben bu sanatý 54 sene hiç

ayrýlmadan varýmla yoðumla çalýþtým, halen

de çalýþmaktayým. Fakat benim evvela

Büyükþehir Belediye Baþkaný Kadir Topbaþ'a

teþekkür etmem lazým. Bunu söylerken aklý-

ma bir þarký geldi; Eski dostlar, eski dostlar,

unutulmuþ eski dostlar; unutulmuþ eski sa-

natlar. Fakat Sayýn Büyükþehir Belediye Baþ-

kaný Kadir Topbaþ ve yöneticileri hakikaten

Osmanlý sanatlarýný tekrar canlandýrdýlar. Ben

çok memnunum, çünkü benim varým yo-

ðum bu sanatlarý canlandýrmaktý. Topkapý

Sarayý ile Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki

ilgili birimleri 1960 yýlýnda kurdum. 10 -15 ki-

þi çalýþtýrdýk. Bir seviyeye kadar getirdim,

memnun musun derseniz, hayýr memnun

deðilim. Ama Sayýn Belediye Baþkanýmýz be-

ni tamamýyla memnun etti. Ben de biraz da-

ha fazla yaþayacaðým.

Sanat deyince insanýn dili tutuluyor.

Çünkü bütün sanatlar güzeldir, her sanat

güzeldir, hele cilt sanatý, iki kelimeyle bura-

da tarif etmek çok zordur. Araç gereç ister,

malzeme ister, altýn ister, deri ister, makine

ister, ister de ister. Onun için cilt sanatýnýn

Ýslam SEÇEN*

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

* ÝSMEK Türk Kitap Sanatlarý Sempozyumu Bilim Kurulu Üyesi

126 - 129 islam secen Acilis.qxd 01.11.2007 15:28 Page 126

Page 127: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

127

sergisi açýlmaz. Ancak Topkapý Sarayý'nda es-

ki ciltler gösterilir. Çünkü cildin bedeli þu ka-

dar milyar yapýyor; bunu sigorta etmek çok

zordur. Cilt sanatý örneklerini kollektif sergi-

lerde ancak görebilirsiniz.

Bütün medeniyetler kitaptan doðar.

Ýnsanlýðýn çalýþmasý, giyinmesi, kuþanmasý,

yemesi-içmesi hep kitaptan gelir, iþte mede-

niyet buna diyoruz. Bu kitabý süslemek için

cilt kapaklarý kullanýlýyor. Efendim yurt dýþýn-

da epeyce cilt yaptýk. Davet edildik, gittim.

British Museum'a gittik, Vatikan'a gittik, git-

mediðim yer kalmadý. Herþey de bir þeyler

öðrendik ve burada tatbik etmek istedim, is-

tedim ama maalesef destek bulamadým.

Bulsaydým benim bir isteðim vardý; bir miras

býrakmak. Ama bundan sonra inþallah bu

miraslar devam edecek. Gürcan Mavili ko-

nuþtu biraz evvel. Ona devredeceðim bütün

varýmý yoðumu. Hani derler ya varisleri kim

varsa bu sanatta, inþallah bundan sonra da-

ha da ilerlemeye gayret eder. Bundan da

eminim.

Sayýn seyircileri fazla yormayayým.

Uzattýkça insan uykuya dalar. Bundan sonra

Belediye Baþkanýmýza daha da baþarýlar dili-

yorum.

Sizlere ve sayýn konuþmacýlara da ayrý-

ca teþekkür ederim.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

126 - 129 islam secen Acilis.qxd 01.11.2007 15:28 Page 127

Page 128: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

128

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

126 - 129 islam secen Acilis.qxd 01.11.2007 15:28 Page 128

Page 129: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

129

ÝSMEK TÜRK KÝTAP SANATLARI

SEMPOZYUMU

SORU ve CEVAPLAR

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

126 - 129 islam secen Acilis.qxd 01.11.2007 15:28 Page 129

Page 130: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

130

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Nihayet Ersoy:

Sizin konuþmalarýnýzýn bir kýsmýný

kýsacýk özetlemek istiyorum.

Topkapý'da üç kapýdan saraya giresim geldi

Tarihi süzen yapýdan çaðlarý deresim geldi

Sümerlerden günümüze perde perde

indim düze

Çivi döndü kûfimize hatlarda durasým geldi

Kutsal emanet kapýsý sanki kabenin yapýsý

Bir ilahi sýr sýr hepisi kapanýp ölesim geldi.

Böyle bir sempozyum için hepinize çok

teþekkür etmek istiyorum.

Aygün Özkaragöz:

Perspektif ile ilgili bir soru sormak isti-

yorum size. Bakýyorum minyatürde perspek-

tif yok, bakýyorum Ortaçað resimlerinde Av-

rupa'da yok. Sonra zamanla geliþiyor, resme

perspektif dahil oluyor. Bizim min-

yatürümüzde bir sýçrama oluyor, minyatür

býrakýlýyor ve modern resme geçiriliyor. Þim-

di yeniden minyatürü yaparsanýz ayný þekil-

de bu nasýl yaþayacak? Bu Avrupa'da böyle

deðil, illa onlarýn yaptýðý gibi yapýlacak an-

lamýnda söylemiyorum. Fakat dünyanýn hiç-

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 130

Page 131: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

131

bir yerinde yapýlmamýþ bir deney. Benim si-

zin söylediklerinizden anladýðým; aynen mu-

hafaza edip devam ettirmenin çok yararlý ol-

duðunu söylüyorsunuz, ben öyle anladým

doðru anladýysam. O zaman diyorum ki,

perspektifi olmayan günümüze nasýl hitap

edecek

Yrd. Doç. Dr. Ýnci Ayan Birol:

Þimdi Efendim sanatta o kadar çeþitli

üsluplar türedi ki sanatý dallara bile ayýrmak

mümkün deðil. Yani sanatýn dallarý bile artýk

birbiri içine girmiþ durumda. Hatta min-

yatürde perspektif, klasik resim kadar be-

nimsenmemiþ ise de tamamen terk edilme-

miþtir zannediyorum. Daire ile dik açýyý bir

örnek olarak verdim. Daire bir oval olarak

gösteriliyorsa, bir dik açý dar veya geniþ açý

olarak gösteriliyorsa, orada bir derinlik mef-

humu hissediliyor demektir. Minyatürü kla-

sik resimden yani Batý resminden ayýran

üsluplaþtýrma þekli, soyut düþünceyi de Do-

ðu görüþüne ve Doðu inancýna göre þekillen-

dirmiþtir. Minyatürde sanatkârlar mesela bir

Picasso gibi yapmamýþ, yani yaradýlýþa duy-

duklarý saygýyý ve modellerinin kimliklerini

muhafaza etmeye inançlarý sebebiyle kendi-

lerini mecbur hissetmiþlerdir. Kendilerinin

bu tabiata verdikleri deðeri ve yaradýlýþa

duyduklarý hayranlýðý, Ýslam düþüncesinin

verdiði bir dünya görüþü olarak görüyoruz.

Batý'da soyut düþünce daha farklý olarak re-

simlere yansýmýþ, mesela bir insanýn gözünü

kalçasýna koyuvermiþ veyahut ne bileyim

resimlerde çok çeþitli düþünceler dile getiril-

miþtir.

Þimdi perspektif için de sizin söylediði-

niz üzere; bugünkü inanýþ ve bugünkü de-

ðerler çerçevesinde, mili deðerler çerçeve-

sinde, yeni yorumlarla yeni üsluplar doðabi-

lir.

Onu ben bilemem tabii onu kimse bi-

lemez. Fakat mühim olan o inanýþ ve o ruh

haliyetisinde düþünmek, o aþk, o þevk içinde

düþünmek ve maziden kopmamak. Türk

minyatürünün yine Türk minyatürü adý altýn-

da geliþmesini sürdürmesi önemli. Bunu yap-

týðýnýz takdirde de birçok þey olabilir, ama

onu ne siz bilebilirsiniz, ne ben bilebilirim.

Ýçten gelen bir dürtüyle ortaya çýkacak bir-

þey.

Ýrvin Cemil SHICK:

Eklemede bulunabilirsem memnun

olurum. Sizin (tebliðinizde) gösterdiðiniz

örnekler mesela 16., 17. yüzyýlda yapýlan

minyatürlerle karýþtýrýlamaz. Bunlar birçok

açýdan geleneðe baðlý olan fakat yeni bir ne-

fesle hayata geçirilen eserlerdir. O bakýmdan

Aynur hanýmýn dediði gibi maksat sadece

geçmiþi aynen muhafaza etmek aynen taklit

etmek deðil, geçmiþten öðrendiðimizi yeni

bir ruh ile veyahut yeni deneylerle can-

landýrmak ve devam etmektir. Yoksa zaten

ona taklit diyoruz, yani ona imitasyon diyo-

ruz. O hiçbir zaman yeni bir sanat olmuyor.

O bakýmdan sizin gösterdiðiniz eserler eski-

nin bir kopyasý deðil. Bu eserler, bazý açýlar-

dan eski, fakat birçok açýdan da yepyeni

eserler .

Ýnci Ayan Birol:

Tabii hiçbir iddia ileri süremem. Çünkü

orada talebelerimle benim çalýþmam söz ko-

nusu, onu ancak sizler deðerlendirebilirsiniz.

Fakat ben genel olarak, minyatür sanatý

adýna cevap vermek istedim, bilmiyorum

tatminkâr oldu mu?

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 131

Page 132: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

132

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Rafet Güngör:

Süleymaniye Kütüphanesi ve Topkapý

Sarayý isimleri geçti. Süleymaniye Kütüpha-

nesi ve Topkapý Sarayý, Kültür Bakanlýðý'na

baðlý müessese olmasý dolayýsýyla bu alanda

önemli kurumlar. Sempozyumda bu kurum-

lardan bir görevli görmedik acaba sebebi nedir?

Prof. Uður Derman:

Öyle bir görevli veya yetkili çaðýrmak

lüzumunu duymadýk. Biz bu konularda ken-

dini ispat etmiþ kimseleri çaðýrdýk. Gelecek

seneye yapýya baþkasý çaðrýlýr. Bir baþka

maksat aranmasýn söyleyeceðim bundan

ibaret.

Oðuzhan Tuðrul:

Cam sanatkârýyým ve kaðýtçýlýk faaliyet-

leri içindeyim. ÝSMEK'e bir teklifim olacak. Biz

Zeytinburnu civarýnda geleneksel Türk

kaðýtçýlýðýný yeniden canlandýrmak istiyoruz.

Bizimle ilgilenebilirler mi? Bir de önümüzde-

ki günlerde 2008 Frankfurt Kitap Fuarý'nda

konu ülkemiz ve Türk tezhipçiliði. Bu bizim

Türk kitap sanatlarýmýzý tanýtma açýsýndan

bir fýrsat olabilir mi?

Muammer Erol:

Kitap Fuarýndan haberimiz var. Bizim

gibi konu ile ilgili kültür alanýnda çalýþan bir-

çok vakýf, dernek ve hatta bakanlýklarýn da

fuardan haberleri var. Kâðýt yapýmýna gelin-

ce, bizim 97 branþta kurslarýmýz devam edi-

yor ve illa þu branþta açarýz þu branþta aç-

mayýz diye bir ön kaydýmýz yok. Bizim kurs-

larýmýzýn içeriðinin ne olacaðý gelen talebe

göre þekilleniyor. Eðer kurs açmaya yetecek

kadar taleple karþý karþýya kalýrsak mutlaka

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 132

Page 133: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

133

o talebin karþýlýðý olan hizmetin verilmesi için

elimizden geleni yaparýz.

Prof. Uður Derman:

Ama efendim bunu bilmezse karþý ta-

raf isteyemez. Onun için sizde bunu kayde-

din deftere ki klasik kaðýt yapýmý çok önemli.

Muammer Erol:

Biz talep oluþturma görevini de üzeri-

mize aldýk sayalým.

Uður Derman:

Lütfedin…

Deniz Mutlu:

Mezun ettiðiniz öðrencilerinizin ba-

þarýsýný nasýl buluyorsunuz? Yani aralarýnda

bir bütünlük var mý? Hepsi bir yere varýyorlar

mý? Onlarý izliyor musunuz? Takip ediyor mu-

sunuz? Birbirleriyle nasýl iletiþim kuruyorlar?

Prof. Uður Derman:

Kim konuþmak ister ben þahsen cevap

verecek durumda deðilim. Arkadaþlarýmýn

içinde mesela tezhip için böyle bir deðerlen-

dirme yapar mýsýnýz?

Tezhip konusunda hem ÝSMEK yarýþ-

masý hem Kültür Bakanlýðý'nýn yaptýðý

yarýþmalara katýlan öðrencilerin eserleri için

konuþabilirim. Arka arkaya olduðu için de-

ðerlendirme imkâný buldum. ÝSMEK kurslarý

içinde tezhipte çok güzel iþler çýkýyor. Biz zor

beðenen hocalardanýz ve zor beðenmek

öðrencinin lehinedir. Ama çok güzel olmuþ

deyip geçerseniz, o olduðu yerde kalýr.

ÝSMEK'te birbirinden güzel eserler meydana

getirildiðine ben þahit oldum.

Alparslan Babaoðlu:

Çok deðerli bir aðabeyimiz var se-

defkâr Salih. 1993 senesinde bizim hemen

hemen her akþam birlikte geçerdi onunla. Bir

dergiye yazdýðý makalenin son paragrafý çok

hoþuma gitmiþti ve onu ezberledim seneler-

dir de her yerde kullanýrým. Gayret ve maðfi-

retinin iltifat ölçüsünde gösterebilmekten

baþka hiçbir derdi olmayan üç beþ sanatka-

ra kaldýk. Onlar daha güzeli yapmak arzusuy-

la yanan gönüllerinde iltifatsýzlýðýn sancýsýný

çekerken, Allah'ýn rahmetine peygamberleri-

nin þefaatine sýðýnýp, sabýrla sarýlýp, zamana

karþý koymaya çalýþtý. 1993 senesinde bu

noktaydýk. Ben dýþarýdaki ebrularý deðerlen-

direbilirim ancak. Ebrular için söyleyim Necip

Fazýl'ýn dediði gibi, bir ömür boyu Allah'ý

hamdetme makamýndayým. Bende onlarý

görünce ayný þeyleri hissettim. Üç beþ kiþi bu

iþlerde uðraþan insanlar þimdi ÝSMEK'in verdi-

ði rakamlara göre yüzbinlerle ifade etmeye

baþlanmýþ. Ve ortaya konan eserlerde dýþarý-

da gördüklerim ciddi anlamda çok kaliteli

çok güzel ebrular gördüm. Hem ustalarýný

hem de yapanlarý tebrik ediyorum.

Ýslâm Seçen:

Þimdi ebru deyince ilk duyduðum keli-

me ebru ve zerefþan hoþuma gidiyordu. Ço-

cuktuk, talebeydik. Dedim ki evlendiðim za-

man oðlum olursa Ebru kýzým olursa Zerefþan

koyarým. Oðlum oldu Ebru koydum, sonra

Ebru çoðaldý Ebru Gündeþler, falan derken

benim oðlum diyor ki baba niye kýz ismi

koydun. E oðlum o zaman Ebru diye isim

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 133

Page 134: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

134

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

yoktu ki sonradan kýz ismi oldu. Dolayýsýyla

ebruyu ben herkesten çok severim.

Mustafa Bozörpeker:

(Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanat-

lar Fakültesi Öðrencisi.)

Üniversitelerde yapýlan ebruyu nasýl

buluyorsunuz? Üniversitelerde ebru yapýl-

masýný nasýl karþýlaþýyorsunuz?

Alparslan Babaoðlu:

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar

Fakültesi bir dönem Çiçek hanýmýn himme-

tiyle orada ebru gösterdi. Benim inancýma

göre üniversitedeki gelenekli Türk Sanatlarý

öðrencilerinin ebruyu bilmeden tanýmadan

ebru çeþitlerinin nasýl yapýldýðýný kitrenin

nasýl hazýrlandýðýný, boyanýn nasýl hazýr-

landýðýný, taraðýn nasýl ekildiðini, fýrçanýn nasýl

hazýrlandýðýný bilmeden buradan mezun ol-

malarý doðru deðil. Dolayýsýyla üniversiteler-

de bu bilgileri saðlayacak düzeyde öðretile-

bilir diye düþünmüyorum. Onun ötesinde

ebru ustasý yetiþtirmek istiyorsanýz bunun

yerinin üniversite olduðunu düþünmüyorum.

Üniversiteler sadece gelenekli Türk süsleme

sanatlarý öðrencilerinin ebru konusundaki

eksik bilgilerini gidermeye yönelik ebru

dersleri, atölyeleri yapmalýlar, ebru usta -

çýrak münasebetiyle yapýlmalý. Çünkü kala-

balýk bir ortamda herkesin sýra bekleyeceði

bir yerde haftada bir gün, yarým günle bu

iþin ciddi düzeyde öðrenilebileceðine

inanmýyorum.

Peki o zaman þuna geliyoruz, üniversi-

tede yapýlan ebrular, ebruya baþlangýç ola-

rak çok doðru. Fakat üniversiteden sonra

herhangi bir ustadan nasýl bir icazet alýnmalý

veya ustalarýmýz üniversiteden çýkan öðren-

cileri kabul edecekler mi? Çünkü üniversite-

de alýnan bir eðitim var ve ustanýn öðretece-

ði eðitimler çok farklý þeyler. Bu konuda çe-

liþki doðmayacak mý?

Yok ben bundan iki hafta önce Cemal

Reþit Rey'de bir icazet törenine katýldým. O

icazet töreninde ebruyu geleneðiyle yapan

ondan fazla öðrenci icazet aldý. Onlarýn ebru-

larý da bizim yaptýklarýmýzdan geri kalýr ebru-

lar deðillerdi. Bu çýð gibi büyüyor yani ger-

çekten gelenekli Türk ebrusunu yapmak is-

teyenler bunu yapmak için birisini bulabile-

ceklerdir eskisi gibi deðil yani.

Efendim ben bu konuda bir katkýda bu-

lunmak istiyorum. Yalnýz ebru için deðil

bütün sanatlar için geçerli söylediðim bu, sa-

natlar gönülle öðrenilir her þeyden evvel.

Eðer bu arzu yoksa içinde, öðrenmesine

imkân yok. Üniversitelerdeki gelenekli Türk

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 134

Page 135: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

135

sanatlarý bölümüne gelenlerin içinde yüzde-

sini söyleyemem, bir kýsmý gönülden arzu

ederek oraya giriyor ve zaten onlarýn yýllar

içindeki baþarýlarý da bunu gönülden istedik-

leri için meydana çýkmýþ oluyor. Fakat bir

kýsmý da var ki baþka þubeleri kazanamadýðý

için, hiç içinden gelmeden o bölüme giriyor.

Ve oysa boyca yürümeye çalýþýyor yaptýðý

eserlerden de zaten o iþin derecesi meydana

çýkýyor. Bu sebeple dýþarýda hiç kimse zor-

lamýyor ki öðrenciyi þöyle yapacaksýn diye. O

içinden geldiði için o bölüme gidiyor. ÝSMEK

veya baþka bir kurs, bu þekilde kurs veren

yerler var, hiçbiri kulaðýndan tutup da gel

burada okuyacaksýn demiyor. Onun gönlü ve

aklý o bölümü çektiði için kalkýyor gidiyor. Bu

sebeple dýþarýda öðrenilmesi gönülden geldi-

ði takdirde fakültede zoraki öðretilmesinden

çok daha öndedir notunu ilave etmek istiyo-

rum.

Ben hat, ebru, tezhip hepsine kýsa kýsa

gittiðim için ama araþtýrmacý olduðum için

rüyalarýmý süslüyordu ve bir gün Fatih hoca

dedi ki, "ya Allah rýzasý için bir gün Rabbiye-

sir'i yaz gel de ben sana icazet vereceðim."

O gece ben baþladým yazmaya sabaha kadar

yazýyorum. Rüyamda çok güzel sülüsler

böyle camilere, hediye veriyorum. "Geldim

hocam" dedim. Hocam tamam dedi, "seni

icazetli sayýyorum." Böyle bir güzel hatýralar

yaþadým her þey rüyalara iþleyecek kadar

gönlümüzde varsa bütün kapýlar bize açýk.

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 135

Page 136: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

136

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:31 Page 136

Page 137: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

137

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

Sempozyum katýlýmcýlarý (soldan saða):

Gürcan MAVÝLÝ, Ýnci AYAN BÝROL, Sadrettin ÖZÇÝMÝ, Ayþe ÜSTÜN, Irwin Cemil SHICK, Muammer EROL, Uður DERMAN,

Ýslam SEÇEn, Çiçek DERMAN, Saadettin ÖKTEN, Alparslan BABAOÐLU, Ýlknur AKALIN, Güven ÇALIÞKAN

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:32 Page 137

Page 138: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

138

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:32 Page 138

Page 139: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

139

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

ÝSMEK

TÜRK KÝTAP SANATLARI

SEMPOZYUMU SERGÝSÝ’NDEN

BAZI ESERLER

130 - 139 Soru cevap.qxd 01.11.2007 15:32 Page 139

Page 140: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

140

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 140

Page 141: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

141

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 141

Page 142: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

142

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 142

Page 143: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

143

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 143

Page 144: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

144

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 144

Page 145: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

145

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 145

Page 146: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

146

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 146

Page 147: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

147

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 147

Page 148: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

148

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 148

Page 149: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

149

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 149

Page 150: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

150

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 150

Page 151: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

151

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:39 Page 151

Page 152: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

152

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 152

Page 153: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

153

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 153

Page 154: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

154

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 154

Page 155: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

155

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 155

Page 156: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

156

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 156

Page 157: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

157

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 157

Page 158: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

158

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 158

Page 159: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

159

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 159

Page 160: Türk Kitap Sanatları Sempozyumu Bildirileri

160

TÜRK KÝTAP SANATLARI SEMPOZYUMU

140 - 160 Album.qxd 01.11.2007 15:40 Page 160