t.c. ankara ÜnĠversĠtesĠ sosyal bĠlĠmler...
TRANSCRIPT
T.C.
ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
AB VE ULUSLARARASI EKONOMĠK ĠLĠġKĠLER
(ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER)
ANABĠLĠM DALI
AB ORTAK TĠCARET POLĠTĠKASINA
UYUMUN HIZLANDIRILMASINDA TÜRKĠYE‟NĠN
YENĠ NESĠL SERBEST TĠCARET ANLAġMALARININ ROLÜ
Doktora Tezi
Emre Orhan ÖZTELLĠ
Ankara-2016
T.C.
ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
AB VE ULUSLARARASI EKONOMĠK ĠLĠġKĠLER
(ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER)
ANABĠLĠM DALI
AB ORTAK TĠCARET POLĠTĠKASINA
UYUMUN HIZLANDIRILMASINDA TÜRKĠYE‟NĠN
YENĠ NESĠL SERBEST TĠCARET ANLAġMALARININ ROLÜ
Doktora Tezi
Emre Orhan ÖZTELLĠ
Tez DanıĢmanı
Prof. Dr. Çağrı ERHAN
Ankara-2016
TEŞEKKÜR
Sevgili Eşim Gözde, oğullarım Can ve Kaan Öztelli’ye,
ve Sayın Genel Müdürüm Murat Yapıcı’ya,
sabrınız ve destekleriniz için binlerce teşekkürler.
Tez danıĢmanım Prof. Dr. Çağrı Erhan‟a, Doktora tez çalıĢmam sırasında bilimsel
yönlendirmeleri için,
Prof. Dr. Çınar Özen ve Doç. Dr. Saim Kılıç‟a, Tez yazım sürecindeki yapıcı katkı
ve yardımları için,
Tez Savunma Jürisinde yer alan Sayın Hocalarıma değerli eleĢtiri ve katkıları için,
ve Doğan ve Elif Öztelli‟ye tez metinin biçim ve yazım özellikleri ile ilgili
yardımları için
en içten teĢekkür ve saygılarımı sunarım.
Emre Orhan ÖZTELLĠ
i
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfa
Tablolar ve ġekiller
iv
Kısaltmalar
vi
Özet/Abstract
viii/x
GiriĢ
1
Bölüm I. Kuramsal Çerçeve: GloballeĢme Sürecinde Yeni Nesil
STA Kavramının Ortaya ÇıkıĢı ve Türkiye‟nin Konuya
YaklaĢımının Değerlendirilmesi
11
A. GloballeĢme Süreci Ġçerisinde Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarının
Artan Önemi ve DeğiĢen Kapsamı
11
B. Uluslararası ĠĢbirliğini ve Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarını Açıklayan
Rejim Teorileri
14
1. Ġktisadi Rejim Teorileri 21
2. Uluslararası ĠliĢkiler Temelli Rejim Teorileri 34
C. Bölgesel Ticaret AnlaĢması Modelleri Ġçerisinde Yeni Nesil STA
Kavramının GeliĢimi
42
1. Klasik Bölgesel Entegrasyon Modelleri ve Yeni Nesil STA‟lar 44
2. Uluslararası Sistemdeki BaĢlıca Ülkelerde ve AB‟de Yeni Nesil
STA‟ların GeliĢim Süreci
53
3. Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟lara YaklaĢımı 63
D. Türkiye‟nin Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarına GeçiĢ Sürecinin Rejim
Teorileri Bakımından Değerlendirilmesi
69
Bölüm II. Türkiye-AB Gümrük Birliği ve Ortak Ticaret
Politikasına Uyum
85
A. AB Ortak Ticaret Politikasının Kapsamı ve BaĢlıca Politika
ii
Unsurları 85
B. Ortaklık ĠliĢkisi ve Gümrük Birliği Kapsamında Türkiye‟nin AB
OTP‟sine Uyum Yükümlülüğünün Hukuki Boyutu
109
1. AB Ortak Gümrük Tarifesine Uyum 113
2. Ġthalat/Ġhracatta Ortak Kurallar ve Gümrük Koduna Uyum 115
3. AB‟nin Tercihli Gümrük Rejimine Uyum 124
a. Otonom Düzenlemelere Uyum 124
b. STA Sistemine Uyum 126
C. AB Ortak Ticaret Politikasının Üstlenilmesi Sürecinde STA‟lar 130
1. AB‟nin Mevcut ve Müzakeresi Devam Eden STA‟ları 130
2.Türkiye‟nin Mevcut ve Müzakeresi Devam Eden STA‟ları 133
3. Türkiye‟nin STA Akdedemediği ve Müzakere BaĢlatamadığı Ülkeler 136
D. AB Ortak Ticaret Politikasının Üstlenilmesinde Türkiye Tarafından
KarĢılaĢılan Sorunlar ve Çözüm Çabaları
137
Bölüm III. Ana ve Tali Unsurları Ġtibariyle Yeni Nesil STA‟lara
Türkiye‟nin YaklaĢımı
152
A. BaĢlıca Unsurları Ġtibariyle Türkiye‟nin Mevcut STA‟larının
Kapsamı
153
B. Yeni Nesil STA‟ların Ana Unsurları Ġtibariyle Türkiye‟nin Olası
Pozisyonu
162
1. Mal Ticareti Kapsamında Tarım Tavizlerinin GeniĢletilmesi 163
a. Tarım Ticaretine ĠliĢkin Küresel Ölçekteki Düzenlemeler 164
b. Sektörün Türkiye Ekonomisi ve DıĢ Ticaretindeki Yerinin Etkisi 168
c. Türkiye‟nin Mevcut STA‟larında Tarım Tavizleri 172
d. GeniĢletilmiĢ Tarım Tavizi Taleplerine Türkiye‟nin YaklaĢımı 180
2. Hizmetler Ticaretinin SerbestleĢtirilmesi 185
a. Hizmetler Sektörünün Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Yeri ve
DTÖ Kapsamındaki Düzenlemeler
186
b. AB ile Sektörün SerbestleĢtirilmesine Yönelik Müzakereler ve
Türkiye‟nin Hizmetler Ticaretini Düzenleyen STA‟ları
189
c. Sektörü Kapsayan Yeni Nesil STA‟lara Türkiye‟nin Olası YaklaĢımı 194
iii
3. STA‟larda Yatırımların Düzenlenmesi 198
a. Dünya‟da ve Türkiye‟de Yabancı Sermaye Yatırımları 200
b. Eski Nesil Yatırımların KarĢılıklı TeĢviki ve Korunma AnlaĢmaları 202
c. Yeni Nesil STA‟larda Yatırımlara ĠliĢkin Düzenlemeler 203
d. Türkiye‟nin Yatırımların Korunmasını Ġçeren STA‟lardaki Pozisyonu 207
4. STA‟larda Kamu Alımlarının SerbestleĢtirilmesi 209
a. Sektörün Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Yeri 210
b. DTÖ Kamu Alımları AnlaĢması ve AB ile ĠliĢkilerde Türkiye‟nin
Pozisyonu
213
c. Türkiye‟nin Sektörü Ġçeren STA‟lara Olası YaklaĢımı 214
C. Yeni Nesil STA‟lar Kapsamındaki Tali Alanlarda DTÖ Kuralları
Ötesine Geçen Düzenlemeler Ġtibariyle Türkiye‟nin Öncelikleri
216
D. Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟lara ĠliĢkin Önceliklerinin AB‟nin
Ortak Ticaret Politikasının Üstlenilmesi Sürecine Etkileri: Güney Kore,
Japonya ve ABD STA‟ları Örnekleri Bağlamında Muhtemel Zorluklar
ve Muhtemel Fırsatlar
230
Sonuç 243
A.Yeni Nesil STA‟lara GeçiĢin AB ile Gümrük Birliğinin
Sürdürülebilirliğine Etkisi: Türkiye‟nin AB‟nin Hegemonik
Ġstikrarından Sapan Politika Tercihlerine KayıĢ Süreci
243
B. Türkiye‟nin Ġleriye Dönük Politika Seçenekleri 251
Kaynaklar 258
Ekler
Ek-1: AB‟nin ve Yürürlükteki STA‟ların Türkiye‟nin Ticaretindeki
Yeri
269
Ek-2: MenĢe Protokolü Hakkında Malezya STA‟sına Ek Mektup 272
iv
TABLOLAR VE ġEKĠLLER
TABLOLAR
Tablo I: AnlaĢma türüne göre BTA‟lar s. 47
Tablo II: AnlaĢmanın DTÖ‟deki hukuki dayanağına göre BTA‟lar 48
Tablo III: DTO+ ve DTO-X politika alanları 56
Tablo IV: Türkiye‟nin AB‟ne Üyelikleri Nedeniyle Ġptal Edilen STA‟ları 128
Tablo V: Türkiye‟nin Yürürlükteki STA'ları 133
Tablo VI: Türkiye‟nin Arnavutluk STA‟sı ve Ürdün OA‟sının Yapıları 155
Tablo VII: Metinlerde STA ile OA Yapısından Kaynaklanan Farklılık 156
Tablo VIII: Klasik tip STA‟ların Yapıları ve Öne Çıkan Ġçerik Farklılıkları 157
Tablo IX: Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri 168
Tablo X: Türkiye, AB ve A.B.D. Ekonomilerinde Tarım‟ın Yeri 169
Tablo XI: Ürün Gruplarında Türkiye‟nin KarĢılaĢtırmalı Gümrük Vergileri 171
Tablo XII: BaĢlıca Tarım Ürünlerinin Cari Piyasa Fiyatları 173
Tablo XIII: STA Akdedilen Ülkelerle Tarım Ticareti (2014) 176
Tablo XIV: STA‟lar Kapsamındaki Tarım Tavizleri 178
Tablo XV: STA Müzakeresi Yürütülen Ülkelerle Tarım Ticareti (2014) 183
Tablo XVI: Dünyada Hizmet Ticareti ve Türkiye‟nin Konumu 187
Tablo XVII: Ödemeler Dengesi Hizmetler Sektörü Dengesi 188
Tablo XVIII: En Fazla Yabancı Sermaye Stokuna Sahip Ülkeler (2014) 201
Tablo XIX: Türkiye‟deki Yabancı Sermaye Yatırımları (1996-2014) 201
Tablo XX: Türkiye‟nin YurtdıĢındaki Yabancı Sermaye Yatırımları 202
Tablo XXI: Dünyadaki Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı 208
Tablo XXII: Türkiye‟deki Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı 208
Tablo XXIII: Ülkelerin Kamu Alımları Pazar Büyüklükleri 210
Tablo XXIV: Türkiye‟nin Kamu Alımları Pazar Büyüklüğü 211
Tablo XXV: Türkiye-Güney Kore Çerçeve AnlaĢmasının Yapısı 236
v
Tablo XXVI: Güney Kore Mal Ticareti AnlaĢmasının Yapısı 237
Tablo XXVII: STA Kapsamında Tarafların Genel Taviz Yapıları 239
Tablo XXVIII: STA Kapsamında Tarafların Sanayi Ürünlerinde Taviz
Yapıları 239
Tablo XXIX: STA Kapsamında Tarafların Tarım Ürünlerinde Taviz Yapıları 240
Tablo XXX: GB ve Yeni Nesil STA‟lar Kapsamında Düzenleme Yapılan
Alanlar 249
ġEKĠLLER
ġekil I:Sığ ve Derin Entegrasyonlar 55
ġekil II: DTÖ+ Hüküm Sayısında ve Uygulanabilirliğinde DeğiĢim 59
ġekil III: DTÖ-X Hüküm Sayısında ve Uygulanabilirliğinde DeğiĢim 60
ġekil IV: DTÖ+ Alanlar ve Hukuken Uygulanabilirlikleri 61
ġekil V: DTÖ-X Alanlar ve Hukuken Uygulanabilirlikleri 62
ġekil VI: Alt Sektörlerin Türkiye‟nin Tarımsal Üretiminde Payları (2012) 170
vi
KISALTMALAR
AB Avrupa Birliği
A.B.D. Amerika BirleĢik Devletleri
AET Avrupa Ekonomik Topluluğu
AFTA Güneydoğu Asya Uluslar Birliği Serbest Ticaret Alanı
AHO DTÖ AnlaĢmazlıkların Halli Organı
AKÇT Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
AKP Afrika, Karayip ve Pasifik Ülkeleri
APEC Asya Pasifik Ekonomik ĠĢbirliği Örgütü
ASEAN Güneydoğu Asya Uluslar Birliği
BM BirleĢmiĢ Milletler
BTA Bölgesel Ticaret AnlaĢması
CARIFORUM Karayipler Forumu
CNETAC Yakın KomĢular Ekonomik ve Ticaret Ortaklık Konseyi
ÇHC Çin Halk Cumhuriyeti
ÇVÖ Çifte Vergilendirmeyi Önleme AnlaĢması
DYY Doğrudan Yabancı Yatırım
DKG Doha Kalkınma Gündemi
DTM DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı
DTÖ Dünya Ticaret Örgütü
EAGÜ En Az GeliĢmiĢ Ülkeler
EFTA Avrupa Serbest Ticaret Alanı
G-20 Group of 20
GATS Hizmetler Ticareti Genel AnlaĢması
GATT Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel AnlaĢması
GB Gümrük Birliği
GPA Çoklu Kamu Alımları AnlaĢması
GSMH Gayri Safi Milli Hasıla
GSYĠH Gayrisafi Yurtiçi Hasıla
GTAP Hesaplanabilir Genel Denge Modeli
GTS GenelleĢtirilmiĢ Tercihler Sistemi
GÜ GeliĢmiĢ Ülkeler
vii
GYÜ GeliĢme Yolundaki Ülkeler
HS Armonize Sistem Nomenklatörü
IMF Uluslararası Para Fonu
ĠTO Uluslararası Ticaret Örgütü
KEK Karma Ekonomik Komisyon
KĠK Körfez ĠĢbirliği Konseyi
KOBĠ Küçük ve Orta Ölçekli ĠĢletmeler
MERCOSUR Güney Amerika Ortak Pazarı
MFN En Çok Kayrılan Ülke Prensibi
NAFTA Kuzey Amerika Serbest Ticaret AnlaĢması
NATO Kuzey Atlantik AnlaĢması Örgütü
OA Ortaklık AnlaĢması
OECD Ġktisadi ĠĢbirliği ve Kalkınma TeĢkilatı
OGT Ortak Gümrük Tarifesi
OKK Ortaklık Konseyi Kararı
OTP Ortak Ticaret Politikası
PAAMK Pan-Avrupa-Akdeniz MenĢe Kümülasyonu Sistemi
SACU Güney Afrika Gümrük Birliği
SPS Bitki ve Hayvan Sağlığı
STA Serbest Ticaret AnlaĢması
TBT Ticarette Teknik Engeller
TĠSA DTÖ Çoklu Hizmetler Ticareti AnlaĢması
TPGGM Ticaret Politikası Gözden Geçirme Mekanizması
TPP Trans-Pasifik Ortaklık AnlaĢması
TPSA Ticaret Politikası Savunma Araçları
TRIPS Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları
TTA Tercihli Ticaret AnlaĢması
TTIP/TTYO Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı
UNCTAD BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı Örgütü
UNDP BM Kalkınma TeĢkilatı
YKTK Yatırımların KarĢılıklı TeĢviki ve Korunması
viii
Özet
Türkiye‟nin Bölgesel Ticaret AnlaĢmaları akdetme sürecine dahil olması, AB
ile Gümrük Birliği‟nin (GB) tesis edilmesiyle baĢlamıĢtır. GB‟nin gerekliliği olarak
Türkiye tarafından üstlenilmeye baĢlanan ancak karar sürecinde yer alınmayan
AB‟nin Ortak Ticaret Politikası (OTP), 1996 yılından itibaren AB‟nin Türkiye‟nin
dıĢ ekonomik iliĢkileri üzerinde bir hegemonik etki yapmaktadır. OTP‟nin diğer
unsurlarının yanı sıra özellikle AB‟nin Serbest Ticaret AnlaĢmalarının (STA)
üstlenilmesi süreci, bu etkinin temel kaynağı haline gelmiĢtir. Bu durum, 2000‟li
yılların ikinci yarısından itibaren Yeni Nesil STA‟lar kavramının ortaya çıkıĢıyla
değiĢmeye baĢlamıĢtır. Yeni Nesil STA‟ların düzenlediği alanların geniĢliği ve
hükümlerinin etkisi, ülkeler arasındaki temel ticari ve ekonomik mekanizma haline
gelmesine yol açmıĢtır. Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟lara geçiĢ süreci ortaya giderek
ağırlaĢan bir sorun çıkarmıĢtır. Bunun nedeni, tarafların Yeni Nesil STA‟larının
içeriğinin, AB ile sadece mal ticaretini düzenleyen ve kendilerinin hukuki kaynağını
teĢkil eden GB‟nin çerçevesini geride bırakmasıdır. Bu durumun tepe noktasını
sembolize eden Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı‟nın (TTYO) dıĢında kalma
endiĢesi, Türkiye‟nin AB‟nin üzerinde yarattığı asimetrik yükümlülükler ve
hegemonik etki yaratan GB‟yi sorguladığı bir ortam yaratmıĢtır. Ayrıca, GB‟nin
baĢından beri mevcut bulunan sistemsel ve ticari nitelikteki sorunların
çözülememesi, 2015 yılında bu sorgulama sürecinin GB‟nin feshine kadar
gidebilecek Ģekilde tırmandırılmasına yol açmıĢtır. AB‟nin de artık sorunları
görmezden gelemeyeceğini kabulü neticesinde, 2015 yılında “Gümrük Birliğinin
Güncellenmesi” müzakerelerine baĢlama kararı alınmıĢtır. Önümüzdeki birkaç yıl,
Türkiye‟nin gelecekte dıĢ ekonomik iliĢkilerinin yürütülmesine esas teĢkil edecek
ix
önemdeki “Gümrük Birliğinin Güncellenmesi” ve “Türkiye‟nin TTYO‟ya katılımı”
çalıĢmalarının beraber yürütüldüğü zorlu süreç olacaktır. Bu nedenle, Türk
bürokrasisinin ve karar alıcılarının müzakere pozisyonlarını ivedilikle gözden
geçirmeleri gereken bir döneme girilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Bölgesel Ticaret AnlaĢmaları, Ortak Ticaret Politikası, Yeni
Nesil Serbest Ticaret AnlaĢmaları, Türkiye-AB Gümrük Birliğinin Güncellenmesi,
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı, Hegemonik Ġstikrar Teorisi.
x
Abstract
Turkey‟s inclusion to the phenomenon of Regional Trade Agreements started
with its conclusion of the Customs Union with the EU. Since 1996, in line with the
obligation of undertaking of the Common Commercial Policy (CCP) of the EU
without taking part in its decision making procedures resulted in increasing level of
hegemonic effect of the EU‟s on Turkey‟s foreign economic relations. Apart from
the other elements of the CCP, particularly the process of undertaking the Free Trade
Agreements (FTA) of the EU, stands as the main factor of this hegemony. Since the
midst of 2000, this started to change due the rise of the concept of “New Generation
FTA‟s”. With their far reaching contexts and the competence of the provisions, New
Generation FTA‟s turned out to be the fundamental commercial and economic
mechanism between the countries. Turkey‟s shift towards acting New Generation
FTA‟s commenced simultaneously with the EU, but it also created an ever increasing
difficulty. The reason for this difficulty is the overwhelming degree of the context
New Generation FTA‟s over the Customs Union which constitutes the legal basis for
them with a limited scope solely regulating the trade in goods. Concerns about being
excluded from the Transatlantic Trade and Investment Partnership symbolizing the
culmination point of this, generated an atmosphere where CU is being argued by
Turkey because of its asymmetrical burdens and hegemonic effects. As well as
these, failure in solving the systematical and commercial disputes that have been
continuing since the initiation of the CU, forced Turkey to escalate this process up to
a level of terminating it in 2015. The EU realizing the fact that the issue had reached
a level where ignorance does not count, negotiations on the “Update of the Customs
xi
Union” was initiated in 2015. The forthcoming years will be a complicated period for
Turkey since the two processes, “Update of the Customs Union” and “Participation
to the TTIP” will be conducted simultaneously. Those may have utmost importance
for shaping the future of Turkey‟s foreign economic relations. Throughout this new
period that has already commenced, Turkish burocracy and decision makers will
have to reconsider their standard negotiation approaches.
Key Words: Regional Trade Agreements, Common Commercial Policy, New
Generation Free Trade Agreements, Update of Turkey-EU Cutoms Union,
Transatlantic Trade and Investment Partnership, Hegemonic Stability Theory.
1
GĠRĠġ
Bir devletin uluslararası sisteme ve bu sistemin diğer aktörlerine karĢı tutumu
olarak özetlenebilecek olan dıĢ politika terimi altında, siyasi, ekonomik ve kültürel
konular baĢta olmak üzere, devletlerin dıĢ alem ile kurduğu tüm iliĢkiler ele
alınmaktadır. Uluslararası çatıĢma ve savaĢ dönemleri haricinde devletlerin
kullandığı yöntemler, barıĢçıl dıĢ politika araçları olarak adlandırılmaktadır. Bunlar
ise, çoğunlukla diplomasi ve dıĢ ekonomik iliĢkiler Ģeklinde ortaya çıkmaktadır. Bir
Soğuk SavaĢ sonrası kavramı olan Yeni Dünya Düzeninin ana unsurlarını oluĢturan
küreselleĢme ve bölgeselleĢme, uluslararası ortamda artmakta olan karĢılıklı
bağımlılığı sembolize etmektedir. KarĢılıklı bağımlığın arttığı bu dönemde, devletler
arasında kalıcı siyasi iliĢkilerin kurulabilmesinde, tercihli ticaret düzenlemeleri
üzerine tesis edilmekle beraber kapsamı daha önceki dönemlere göre tahmin
edilemeyecek ölçüde geniĢleyen Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarının (BTA)
mevcudiyeti önem kazanmaktadır.
Anılan uluslararası sistem içerisinde, henüz bir devlet niteliği kazanmamıĢ
olmakla beraber, sahip olduğu ekonomik güç ve bunun sonucunda tesis ettiği
karmaĢık ticari iliĢkiler ağı nedeniyle Avrupa Birliği‟nin (AB) uluslararası iliĢkilerde
oynadığı rol, kapsamlı dıĢ politika analizlerine konu olmaktadır. Maastricht
AntlaĢmasından bu yana geliĢtirilmeye çalıĢılan Ortak DıĢ ve Güvenlik Politikası
etkinliği konusunda halen Ģüpheler olduğu düĢünüldüğünde, kuruluĢ aĢamasından
beri Topluluğun dıĢ dünya ile iliĢkilerinin yürütülmesinde baĢlıca unsur olan Ortak
Ticaret Politikasının (OTP) önemi ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, her Ģeyden
evvel bir ekonomik entegrasyon modeli olma özelliğini sürdüren AB, OTP‟si
2
vasıtasıyla son derece etkin bir dıĢ politika izlemeyi baĢarmıĢ ve bu özelliğiyle
uluslararası ortamda “yumuĢak güç” olarak adlandırılmıĢtır.
Bu itibarla, AB ile Türkiye arasında tesis edilen Gümrük Birliği çerçevesinde
üstlenilmesi bir zorunluluk olan AB OTP‟sinin Türkiye‟nin ticari, ekonomik ve
dahası dıĢ politikası üzerinde dolaylı ancak giderek artan bir etki yaratması
kaçınılmaz olmuĢtur. AB‟ne katılım, baĢlı baĢına Türk DıĢ Politikasının geleneksel
olarak en belirgin amaçlarından birini oluĢturmaktadır. Aynı zamanda, Türkiye
açısından önem arz eden diğer ülke/ülke grupları ve uluslararası örgütler ile
yürütülen iliĢkiler bakımından boyutları baĢlangıçta öngörülemeyen bir takım
sonuçlar doğmuĢtur. Anılan durum, 1990‟lar ile hız kazanan küreselleĢme ve
bölgeselleĢme eğilimleri içerisinde ekonomi ve dıĢ politikalarını yeniden
Ģekillendirilme ihtiyacı duyan Türkiye için birtakım yeni açılımlar yaratırken,
zamanla kimi daha büyük sorunları da beraberinde getirmiĢtir. Açılım, önceden
tercihli düzenleme içermeyen Ticaret AnlaĢmaları, Karma Ekonomik Komisyon
(KEK) mekanizmaları, Yatırımların KarĢılıklı TeĢviki ve Korunması AnlaĢmaları
(YKTK) ve Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi (ÇVÖ) AnlaĢmaları gibi geleneksel
araçlar ile yürütülmeye çalıĢılan dıĢ ekonomik iliĢkilerin, ticaret ve yatırımları
serbestleĢtirerek temelden etkileme gücüne sahip Serbest Ticaret AnlaĢmalarının
(STA) gündeme gelmesiyle oluĢmuĢtur.
Türkiye bakımından ortaya çıkan sorunların temelinde ise, dıĢ politika ve dıĢ
ekonomik iliĢkiler bakımından öncelikleri genellikle farklı iki uluslararası aktör
arasında tesis edilen Gümrük Birliği (GB) iliĢkisi uyarınca aynı dıĢ ticaret politikası
3
araçlarını uygulama zorunluluğunun bulunması yatmaktadır. En belirgin amacı
olarak AB‟ye tam üyeliği belirlemiĢ bir dıĢ politika yönetimi bakımından, mezkûr
sorunların varlığının dile getirilmesi dahi istenmeyen bir durum olarak kabul
edilebilir. Ancak, AB‟ne katılım konusunda hem AB hem de Türkiye kaynaklı bir
düĢüĢ yaĢanan siyasi ve toplumsal konjonktür döneminde, tek taraflı uyum
mükellefiyeti dıĢında bir anlam ifade etmeyen AB‟nin OTP‟sinden sapmaya
baĢlamak son derece doğal olabilir. Bu durumun temel nedeni olarak, Türkiye-AB
ortaklık iliĢkisinin temelindeki gümrük birliğinin esaslarını ortaya koyan 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararının (OKK) eksikliklerinin yanı sıra son zamanlarda ortaya
çıkan dıĢ değiĢkenlerin etkileri öne çıkmaktadır. Devletlerin etkin bir dıĢ politika
izlemelerinde dıĢ ticaret politikası araçlarının öneminin giderek arttığı günümüz
uluslararası iliĢkiler ortamında, söz konusu araçları ülke tercihleri doğrultusunda
belirleyememesi, Türkiye açısından AB‟ye tek taraflı bağımlılık anlamına
gelmektedir. Diğer bir ifade ile, Türkiye, Brüksel‟de alınan ve dahil olamadığı
politikaların uygulanmasından sorumlu tutulmakta ve sonuçlarına katlanmaktadır.
Oysaki uluslararası iĢbirliğini açıklayan uluslararası iliĢkiler teorilerinin büyük bir
bölümü realist ve liberal yaklaĢımlarla özetle devletlerin çıkarların kesiĢtiği noktada
karĢılıklı bağımlılık esasında bölgesel ticaret anlaĢmalarına taraf olduklarını dile
getirmektedir. Türkiye açısından ise son yıllara kadar durum hiç bu Ģekilde
geliĢmemiĢ, AB‟ne katılım ana hedefi doğrultusunda GB ile yaratılan AB‟nin bir
çeĢit hegemonik belirleyiciliği ekseninde ilermiĢtir. ġöyle ki, bir ülkeyle ticari ve
ekonomik iliĢkileri tam bir çerçeveye oturtacak STA‟yı kiminle ve hangi esaslar
üzerinde gerçekleĢtireceği konusundaki otonomisini kaybeden Türkiye bakımından
en kötü senaryo, AB‟ne uyum amacıyla STA imzalamak durumunda olduğu bir
4
ülkenin kendisiyle anlaĢma imzalamaya yanaĢmaması haline gelmiĢtir. Bu durumda,
1980'lerin sonlarından itibaren bölgesel ticaret entegrasyonları odaklı çalıĢmaları
ve uluslararası anlaĢmaları ve düzenlemeleri kurumsal katkı bakımından çalıĢma
konusu yapan en popüler ve kabul edilir teori haline gelen Neoliberal Kurumsalcılık
akımının Türkiye açısından uygulanabilirliği ortadan kalkmaktadır. Oysa, bu
teorinin özellikle uluslararası iĢbirliği veya çatıĢmada kurumların rolünün analizi
konusunda somut bir modelleme olan Oyun Teorisini kullanması,
akademisyenlerce yapılacak çözümlemelerde yöntem sorunun giderilmesinde
faydalı ve belki de kolaycılık olarak görülerek gittikçe daha fazla çalıĢmaya konu
olmasını sağlamıĢtır. Sonuç olarak, liberal ve dıĢa açık ekonomi kavramının
yükseldiği bir çağda hem liberal, hem yeni (neo) ve hem de normatif kurumsal
katkıları bünyesinde barındıran rasyonel kökenli ve bir ölçüde devlet merkezli -
realist olan bu teori, DTÖ tarafından dahi temel rejim teorisi olarak
görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, her Ģeyden biraz unsur ve somut bir çözümleme
modeli içermesi nedeniyle akademik dünyada kabul gören bu teorinin bu tezde de
temel yaklaĢım olarak en azından baĢlangıç itibariyle seçilmemesi için bir neden
bulunmamaktadır. Ne var ki, Türkiye bakımından STA yönelimlerinin AB ile
kurulan GB nedeniyle en azından yakın zamanlara kadar bu yaklaĢımla
yorumlanacak Ģekilde geliĢmediği, daha çok hegemonik istikrar teorisi
bağlamında ele alınması gerekeceği tezin ilgili bölümlerinde açıklanacaktır.
AB‟nin kendisinin 2006 yılından itibaren baĢlattığı G. Kore, Hindistan,
Japonya Kanada ve ABD gibi her biri yeni bir AB büyüklüğünde ekonomik devler
ile hız kazanan Yeni Nesil Serbest Ticaret AnlaĢmaları akdetme süreci, 2010‟lu
5
yılların ortalarından itibaren Türkiye bakımından bir kırılma noktasına gelinmesine
yol açmıĢtır. Özetle, AB‟ne tam üye olamayan ve AB ile ABD arasında baĢlayan
klasik bir STA‟nın çok ötesine gidecek olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım
(TTYO) sürecinin dıĢında kalma ihtimalini gören Türkiye‟nin, Gümrük Birliğini
mevcut haliyle sürdürmesinin imkânsız olduğu artan ölçüde dile getirilmektedir. GB
ile Türkiye‟nin AB‟nin kendisine tek taraflı dayattığı hegemonik bir sistemden bir
ölçüde kopan bir dıĢ ticaret politikası izlemeye baĢlama kararını verme noktasına
geldiği görülmektedir.
Tezde, AB‟nin OTP‟sinin üstlenilmesi neticesinde, Türkiye‟nin dıĢ ticaret
politikasının karar alma mekanizmasında ortaya çıkan, önceden belirlenmiĢ AB
tercihlerine uygun faaliyetlerin yerine getirilmesi Ģeklindeki tek taraflı bağımlılığın;
Türkiye‟nin bu alandaki öncelikleriyle uyumlu olup olmadığı tartıĢılacaktır. Bu
amaçla, AB OTP araçları arasında diğerlerini de içerdiği için en önemlisi olarak
görülen STA‟ların ayrıntılı bir Ģekilde ortaya koyulmasını müteakip, söz konusu
araçların, politika ile ekonominin iç içe geçtiği yeni ekonomik düzende ortaya çıkan
yeni geliĢmeler karĢısında Türkiye tarafından etkin bir Ģekilde olarak kullanılıp
kullanılamadığı araĢtırılacaktır. Diğer taraftan, AB‟ne katılım müzakerelerin
baĢladığı 2004 yılından bu yana Türkiye tarafından tam üyeliğe matuf çalıĢmalar
gerçekleĢtirilmekte olsa dahi; anılan sürecin tam üyelikle sonuçlanmayabileceği, AB
ve Türk siyasi çevreleri ve çeĢitli baskı gruplarınca açıklıkla ve artan ölçüde dile
getirilmektedir. Bu nedenlerle, tezde, baĢlı baĢına Türk DıĢ Politikasının son 50 yılda
en belirgin amaçlarından biri olan AB‟ne katılım konusunda Türkiye‟deki genel
siyasi ve toplumsal mutabakatın azaldığı bir dönemde, AB‟nin OTP‟sinden bağımsız
6
olarak dıĢ ekonomik iliĢkiler yürütülmesinin gerekli ve mümkün olup olmadığı
tartıĢmaya açılacaktır.
Tezde, bu itibarla, konu, ekonomik ve ticari yönlerinden çok; uluslararası
iliĢkiler ve politik ekonomi esasları bakımından ele alınacaktır. Bu yapılırken, ticari
verilerden çok, metin ve içerik bazlı bir araĢtırma yapılacak, tezin amaçlarını
destekleyici nitelikteki istatistiki verilere ancak gerektiği ölçüde yer verilecektir.
ÇalıĢmanın ana amacı, AB OTP‟sinin üstlenilmesi nedeniyle Türkiye‟nin
kendi dıĢ ticaret politikası araçlarını ülke öncelikleri doğrultusunda kullanamadığı bir
sistemsel sorunun varlığı varsayımından hareketle, ticaret politikasının öneminin
arttığı son dönem küreselleĢme ve bölgeselleĢme eğilimleri karĢısında, politika ve
uygulamalarında kaçınılmaz olarak sorunlarla karĢılaĢıldığının somut bir Ģekilde
ortaya konulmasıdır. Ayrıca, çok yakın bir süre içerisinde ortaya çıkması beklenen
ilave geliĢmelerin, AB ile mevcut GB‟nin gerçekten son dönemde yüksek sesle ifade
edildiği gibi bu haliyle sürdürülemez bir aĢamaya gelip gelmediği tartıĢılacaktır. Bu
tespitlerin yapılmasını müteakip, bahse konu AB politikasından bağımsız bir biçimde
hükümet tarafından açıklanan 2023 yılı hedeflerine uygun bir dıĢ ticaret politikası
yürütülebilmesi amacıyla Türkiye tarafından geliĢtirilebilecek yöntemlere iliĢkin
önerilerde bulunulacaktır. Bunlara ilave olarak, dıĢ politika amaçları ile dıĢ ticaret
politikaları arasında kapsam, karar alma ve uygulama açısından var olan iliĢkilerin
ortaya konulması; AB‟nin OTP‟sinin kapsamının ve Yeni Nesil STA‟ların ortaya
çıkmasından önce Türkiye tarafından gelinen uyum aĢamasının tespiti gibi ana
amaca ulaĢılmasında kullanılacak yan amaçlar da bulunmaktadır.
7
Konuya iliĢkin mevcut literatür üzerinde yapılan incelemeler neticesinde,
bugüne kadar AB‟nin OTP‟sinin üstlenilmesinde Yeni Nesil Serbest Ticaret
AnlaĢmaları nedeniyle ortaya çıkacak sistemsel bir sorunun Türkiye bakımından
ileriye dönük olarak sahip olduğu önemi ortaya koyan bir akademik çalıĢmanın
bulunmadığı görülmüĢtür. GB‟nin veya spesifik olarak AB OTP‟sinin incelendiği
akademik çalıĢmaların ve ilgili kamu kurum ve kuruluĢlarının kendi sorumluluk
alanlarındaki faaliyetleri anlatan raporların sınırlı kaldığı ve AB‟nin OTP‟sine uyum
yönünde gerçekleĢtirilen çalıĢmalar ile STA akdi sürecindeki geliĢmeleri bir
parametre olarak anlatageldiği görülmektedir. Genel anlamda GB‟nin Türkiye
ekonomisi üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla
yapılan çalıĢmalarda da konuya ancak dolaylı yollardan değinildiği; OTP uyumunun
dıĢ ticaretimiz üzerindeki etkilerini ortaya koyan araĢtırmaların ise, daha ziyade
istatistiki yönünün ağır bastığı müĢahede edilmiĢtir. Sözkonusu çalıĢmaların
STA‟ların içerikleri yönünden bir incelemeye girmedikleri için, uygulamadaki
sorunların çözümüne yeterince katkısı olmadığı düĢünülmektedir. Ayrıca, Türkiye‟de
Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarının ve bunların Türkiye‟ye yansımalarının uluslararası
iliĢkiler teorileri bağlamında değerlendirildiği çalıĢmaların da görece kısıtlı olduğu
görülmektedir. Dolayısıyla, tezde konu üzerinde, bölgesel bütünleĢmeleri açıklayan
uluslararası iliĢkiler teorileri bakımından da bilimsel araĢtırma yapılmasına ihtiyaç
bulunduğu noktasından hareket edilmekte ve bu tez projesinin anılan literatüre
katkıda bulunması ümit edilmektedir. Ayrıca, “Yeni Nesil STA” gibi son dönemde
sıkça kullanılmaya baĢlanan ama özellikle Türkiye açısından tam olarak hangi
unsurları içerdiği bilinmeyen önemli bir kavramın, ortak bir çerçeveye oturtulması
ihtiyacının söz konusu olduğu düĢünülmektedir.
8
Tezde, daha önce spesifik bir akademik çalıĢmaya ve eleĢtirel yaklaĢıma
ancak kısmen konu olmuĢ alanlarda incelemelerde bulunulacağından, çeĢitli
sınırlamalarla karĢılaĢılması da beklenmektedir. Yukarıdaki bölümlerde de
belirtildiği üzere, ilgili kamu kurum ve kuruluĢlarında yalnızca uygulamaya yönelik
bilgi derlemesi yapıldığı ve eleĢtirel bir yaklaĢım izlenemediği için var olan
sorunların tespitinde zorluklarla karĢılaĢılması da muhtemeldir. Tez ile özgün bir
çalıĢma gerçekleĢtirilerek bu güne kadar detaylarıyla tartıĢılmamıĢ bir konu olarak
AB OTP‟sinin bir dıĢ değiĢken olarak alınıp uygulamaya geçirilmesinin, Türkiye
bakımından sürdürülebilirliği uluslararası iĢbirliğini açıklayan rejim teorileri ıĢığında
analiz edilmeye çalıĢılacaktır. Söz konusu analiz sonucunda, ortaya çıkan sorunların
fırsatlara nazaran Türkiye‟nin dıĢ ticaret politikası üzerinde daha büyük etkiler
yarattığı ve 2015 yılı itibariyle gelinen aĢamada özellikle AB ile ABD arasındaki
TTYO sürecinin hız kazanmasıyla GB‟nin mevcudiyetini tehlikeye attığı bulgusuna
ulaĢılacağı düĢünülmektedir. Bu nedenle, Türkiye‟nin AB‟nin GB ile kendisine tek
taraflı dayattığı hegemonik bir sistemden, dünyadaki trendlerle uyumlu ve neoliberal
ilkelere dayalı bağımsız bir dıĢ ticaret politikası izlemeye baĢlama aĢamasına
geçilmesi kararının verileceği noktaya gelinmesinin büyük önemi bulunmaktadır. AB
OTP‟sinin sınırlamalarından bağımsız bir dıĢ ticaret politikası izlenmesi amacıyla ya
GB‟nin sona erdirilmesi ya da yeni yöntemlerin geliĢtirilmesiyle bütüncül bir
anlayıĢla revizyonu gerektiği ortaya çıkmıĢtır. Dolayısıyla, AB-Türkiye ortaklığının
GB‟den Avrupa Ekonomik Alanı benzeri STA modeline dayanan bir düzleme
dönüĢtürülmesi ihtimali de dahil olmak üzere geliĢtirilebileceği düĢünülen tüm
yöntem ve olasılıklar gözden geçirilecektir. Bunların, konuyla ilgili faaliyetleri
yürütmekle beraber konumu gereği mevcut sorunları açıkça dile getirmesi mümkün
9
olmayan Türk bürokrasisi bakımından da yeni bir takım açılımlar getirebileceği umut
edilmektedir.
ÇalıĢma, üç ana bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde, tezin kuramsal
çerçevesinin oluĢturularak, literatürdeki kavram ve terimlerin açıklamalarının da
bulunduğu global ekonomik düzende güncel bir kavram olarak ortaya çıkmakta olan
Yeni Nesil STA‟ların geliĢimi ve unsurlarının uluslararası iliĢkiler teorileri
bakımından nasıl incelendiğinin açıklanmasına çalıĢılacaktır. Ayrıca, Türkiye‟nin bu
yeni anlaĢmalarla ilgili mevcut yaklaĢımının ne olduğu ve nasıl değiĢtiği ele
alınacaktır.
Ġkinci bölümde, AB‟nin OTP‟sinin hukuki dayanakları, unsurları, boyutları,
araçları ve yeni yönelimlerinin yanı sıra Türkiye‟nin üzerinde oluĢan hegemonik
istikrarın tezahürü niteliğindeki uyum çabaları ve bu çerçevede ortaya çıkan sorunlar
ile çözüm çabaları detaylarıyla ortaya konulacaktır.
Üçüncü bölümde, klasik tipteki STA‟lardan farklı olarak Yeni Nesil
STA‟ların ana ve tali unsurları bakımından Türkiye‟nin yeni önceliklerinin neler
olduğu belirlenmeye çalıĢılarak, Türkiye‟nin olası pozisyonları ile önündeki zorluk
ve fırsatlar ortaya konulacaktır. Bu kapsamda, ayrıca zaman içerisinde STA‟ların
değiĢen rolüne iliĢkin bir durum tespiti yapılarak, uluslararası iliĢkiler teorileri
bakımından süreç içinde Türkiye‟nin tercihlerinde ortaya çıkan kırılma noktaları
belirlenmeye çalıĢılacaktır.
10
Tezin sonuç bölümünde ise, bu tespitler ıĢığında tümevarımsal bir yaklaĢım
izlenerek, Türkiye bakımından ortaya çıkan olumlu/olumsuz sonuçlar ile zorluk ve
fırsatlardan ağır basacak olanların değerlendirmesi neticesinde, Yeni Nesil STA‟ların
Türkiye bakımından etkisiyle AB ile GB iliĢkisinin gelecekte sürdürülüp
sürdürülemeyeceğine dair bir çözümleme yapılacaktır. Tezin genelinde ortaya
konulan bilgi ve görüĢler, tezin amaçları doğrultusunda farklı bir bakıĢ açısı ile ele
alınarak AB‟nin OTP‟sine uyum sürecinde Türkiye‟nin AB‟ne paralel olarak Yeni
Nesil STA‟lar akdetmeye baĢlamasının, AB‟nin GB ile Türkiye üzerinde kurduğu
hegemonik istikrarı gerçekten sarsmakta hatta ortadan kaldırmakta olup olmadığı ele
alınacaktır. Bu nedenle, hem GB hem de Yeni Nesil STA‟lar konularındaki
zorlukların, Türkiye tarafından yeni bir yaklaĢımla ele alınmaya baĢlanmıĢ
olmasının, vaat ettiği yüksek düzeyli fırsatlar nedeniyle, Türkiye bakımından her iki
sürecin beraber çözümlenmesi yönünde bir açılım imkânı ortaya çıkardığı
değerlendirilmektedir. Tezin konusu itibariyle, Yeni Nesil STA‟lar olgusu ile beraber
ortaya çıkan fırsatın, Türkiye tarafından OTP‟ye uyum konusunda baĢından beri
yaĢanan sıkıntıların GB çerçevesinde kurumsal olarak tamamen çözülerek, bu
sürecin hızlandırılmasına yol açacağı sonucuna ulaĢılması beklenmektedir.
11
Bölüm I. Kuramsal Çerçeve: GloballeĢme Sürecinde Yeni Nesil STA
Kavramının Ortaya ÇıkıĢı ve Türkiye‟nin Konuya YaklaĢımının
Değerlendirilmesi
A. GloballeĢme Süreci Ġçerisinde Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarının Artan Önemi
ve DeğiĢen Kapsamı
GloballeĢme, yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren politik ekonomi
bakımından son derece sık kullanılmakta olan ve günümüz ekonomik, ticari ve hatta
siyasi ve sosyal yapısını açıklamak amacıyla baĢvurulan bir terim olmakla beraber;
tanımı konusunda tam bir fikir birliğine varılamadığı da görülmektedir. Genel olarak,
dünya halkları arasında ulus devlet sınırlarını aĢan ölçüde artan ticaret, iletiĢim,
ulaĢtırma imkânları ve mali iliĢkiler yoluyla oluĢan etkileĢim ve karĢılıklı
bağımlılığın bir ifadesi Ģeklinde yorumlandığı belirtilebilir. Terimin yaygın olarak
kullanılmaya baĢlanmasının nedeni, bahse konu dönemde dünya siyasal sisteminde
yaĢanan dönüĢümün ve teknolojik ilerlemenin bir sonucu olarak görülmektedir1.
Esasen globalleĢme yeni bir kavram olmamakla beraber, bu dönemde batı ekonomik
ve siyasal sistemine alternatif teĢkil eden komünist yapıların çöküĢü ile birlikte
ortaya çıkan “yeni dünya düzenini” açıklamak için kullanılan bir araçtır. Bu
bakımdan globalleĢme, 1970‟li yıllar ile birlikte sanayileĢmiĢ batılı kapitalist
ülkelerde yükselmeye baĢlayan neo-liberal iktisadi düĢüncenin tüm dünyada
yaygınlaĢması ile iliĢkilendirilebilmektedir. Akademik altyapısı Milton Friedman
gibi ekonomistlerce hazırlanan neoliberal iktisadi düĢünce, 1970‟li yıllardan itibaren
Ġngiltere‟de Thatcher ve ABD‟de Reagan rejimlerinin baĢı çektiği bir ortamda, tüm
1 Cohn, T., Global Political Economy: theory and practice, Longman, 2010., s. 10-11.
12
dünya için geçerli olan ve geliĢme yolundaki ülkelere kalkınma çabalarını baĢarıya
ulaĢtıracak en ideal model olarak sunulmaya baĢlanmıĢtır. Bu durum bir yandan,
geliĢmiĢ batı dünyasında verimlik açısından doyum noktasına ulaĢan sermaye
birikiminin yönelebileceği yeni alanlar yaratırken, az geliĢmiĢ ülkeler bakımından da
kalkınmalarını hızlandırma amacıyla dünya kapitalist sistemine eklemlenmelerini
sağlayacak bir imkân doğurmuĢtur. Bir anlamda, batılı kapitalist sisteme alternatif
olma iddiası Sovyetler Birliğinin çöküĢü ile sona eren komünist ekonomik düzenin
ardından, küreselleĢme, neoliberal iktisadi düĢüncenin tüm dünyaya yayılmaya
baĢladığı bir süreci tanımlamaya baĢlamıĢtır. Bu itibarla, küreselleĢme, 2. Dünya
SavaĢından itibaren Doğu Bloğunda yer alan devletler ile üçüncü dünya ülkeleri
olarak adlandırılan ve serbest piyasa ekonomisi kuralları yerine devlet önderliğinde
ithal ikameci sanayileĢme hamlesine giriĢen ülkelerin dünya kapitalist sistemi ile
bütünleĢmesini sembolize etmektedir2.
Siyasi anlamda 1991 yılında ABD BaĢkanı Bush tarafından ilan edilen “Yeni
Dünya Düzeni”nin ekonomi boyutunu teĢkil eden “Yeni Ekonomik Düzen”den
neoliberal iktisadi anlayıĢ ile Ģekillenen kapitalist üretim ve dağıtım tarzı, ulus-
devletlerin dayandığı ulusal ekonomileri büyük bir değiĢime zorlamıĢtır3. Bretton
Woods kuruluĢları olan IMF ve Dünya Bankasının liberalleĢmeye dönük
politikalarıyla finansal bütünleĢmeyi yönlendirildiği bu süreçte, 1995 yılında
GATT‟ın yerine kurulan Dünya Ticaret Örgütü de dünya mal ve hizmet ticaretinin
önündeki engellerin kaldırılmasından sorumlu olacak kurumsal yapının temel
taĢlarından biri olarak ortaya çıkmıĢtır. Böylece, hemen hemen tüm dünyada farklı
2 ġenses, F., Neo-liberal KüreselleĢme Kalkınma Ġçin Bir Fırsat mı Engel mi?, ERC Working
Paper in Economic 04/09, ODTÜ, 2004, s. 2-5. 3 Oran, B. (Editör) ve diğerleri; Türk DıĢ Politikası Cilt II, ĠletiĢim Yayıncılık, 2003, s. 206-209.
13
hızlarda oluĢmakla beraber, ülkelerin dıĢa açık serbest piyasa ekonomisine
dönüĢtürülmeye baĢlandığı ve bu amaçla, mal ve faktör piyasalarına dönük engellerin
kaldırıldığı, dıĢ ticaretin ve finans piyasalarının serbestleĢtirildiği, kamu iktisadi
kuruluĢlarının ve devletin sosyal hizmet alanlarındaki faaliyetlerinin özelleĢtirilmeye
baĢladığı, iĢgücü piyasalarının esnekleĢtirilmeye çalıĢıldığı bir reform sürecinin
yaĢandığı söylenebilecektir4. “Global ekonomik entegrasyon” olarak da
adlandırılabilecek bu geliĢme neticesinde ülkeler arasındaki ticari engellerin ortadan
kalkması, geliĢmiĢ ülkelerden geliĢmekte olan ülkelere sermaye ve teknoloji
transferinin artması, uluslararası finans piyasalarının geliĢmesi, ülkeler arasındaki
yabancı sermaye ve iĢgücü akıĢında önemli geliĢmelerin yaĢanması doğal olarak,
ulus devletler arasındaki “karĢılıklı bağımlılık” iliĢkisini de arttırmıĢtır5. Üretim
faktörlerindeki liberalizasyonun ortaya çıkardığı karĢılıklı bağımlılık iliĢkisinin diğer
bir sonucu ise, artık dıĢa kapalı bir ekonomik sistem içerisinde sürdürülemeyecek
olan üretim tarzının, dıĢ dünyadaki ekonomik etkilere daha fazla açık olmasıdır. Bu
durumun yakın zamandaki örnekleri olarak, 1998 ve 1999 yıllarında birbirinin peĢi
sıra Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Rusya‟da ortaya çıkan krizlerin küresel
ölçekte sorunlara yol açmasında görülebilmektedir6. Benzer Ģekilde, günümüzde Çin
Halk Cumhuriyeti‟nin (Ç.H.C) üretimine paralel olarak petrol ihtiyacındaki artıĢ ve
azalıĢlar, dünya petrol fiyatları yoluyla tüm ekonomiler açısından sonuçlar
doğurabilmektedir. A.B.D ödemeler dengesindeki açıkların dolar fiyatlarına
yansıması ise, dünya ekonomik sisteminde önemli yer iĢgal eden geliĢmiĢ ve geliĢme
yolundaki ülkelerin dolar fiyatlarının istikrarı yönünde giriĢimde bulunmalarını
gerektirebilmektedir. Bu Ģekilde açıklanabilecek mevcut dünya ekonomik
4 ġenses, F., agm., s. 4.
5Aktan, C., “Global Ekonomik Entegrasyon ve Türkiye”, DıĢ Ticaret Dergisi, DTM, 1999. s. 1-30. 6 agm.
14
sisteminde, ülkelerin global ekonomik entegrasyona dahil olma derecesi, diğer
ülkeler ve sermaye gruplarınca önemle değerlendirilen unsurlar haline gelmiĢtir. Bu
nedenle, Dünya Bankası ve ĠMF baĢta olmak üzere uluslararası ekonomik kuruluĢlar
ve kredi değerlendirme kuruluĢlarınca ülkelerin dünya ticaretinden aldıkları pay ve
uluslararası sermayeye tanınan serbestiye dayanılarak raporlar hazırlanmakta; bu ise
mevcut düzende ekonomik kalkınmanın temel unsuru olarak görülen ülkeye
çekilecek doğrudan sermaye yatırımları gibi hususlar üzerinde etkide bulunmaktadır.
Bununla beraber, serbest ticaretin savunuculuğunu yapan geliĢmiĢ ülkeler
baĢta olmak üzere birçok devlet, global ekonomik entegrasyonun en önemli
boyutlarından biri olan uluslararası ticaret hareketlerinde yukarıdaki bölümde
değinilen ticari nitelikli modern yöntemler ile korumacılığı sürdürme yoluna
gitmektedirler. Bu ise, dünya ticaretini tarifelerin kaldırılması yoluyla serbestleĢtirme
idealindeki evrensel örgüt konumunda bulunan DTÖ‟nün çabalarının görünmez dıĢ
ticaret politikası araçlarıyla engellenmesi anlamına gelmektedir7.
B. Uluslararası ĠĢbirliğini ve Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarını (BTA) Açıklayan
Rejim Teorileri
Günümüzde, uluslararası ekonomik iliĢkilerde meydana gelen geliĢmeler
“uluslararası politik ekonomi” terimini ve bu alandaki çalıĢmaları gittikçe daha popüler
kılmaktadır. Bir devletin veya uluslararası sistemin aktörlerinden birinin, uluslararası
sisteme ve bu sistemin diğer aktörlerine karĢı tutumu olarak özetlenebilecek olan dıĢ
7Brahmbhatt, M., Measuring Global Economic Integration, World Bank Publication, 1998, s. 23-26.
15
politika terimi altında, siyasi, ekonomik ve kültürel konular baĢta olmak üzere,
devletlerin dıĢ alem ile kurduğu tüm iliĢkiler ele alınmaktadır. Uluslararası çatıĢma
ve savaĢ dönemleri haricinde baĢta devletler olmak üzere uluslararası sisteme dahil
aktörlerin kullandığı yöntemler, barıĢçıl dıĢ politika araçları olarak
adlandırılmaktadır. Bunlar ise, çoğunlukla diplomasi ve dıĢ ekonomik iliĢkiler
Ģeklinde ortaya çıkmaktadır. Bir soğuk savaĢ sonrası kavramı olan Yeni Dünya
Düzeninin ana unsurlarını oluĢturan küreselleĢme ve bölgeselleĢme ise, mevcut
uluslararası ortamda artmakta olan karĢılıklı bağımlılığı sembolize etmektedir.
Uluslararası sisteme dahil aktörler arasında kalıcı siyasi iliĢkilerin kurulabilmesinde,
sorunsuz iĢleyen ekonomik iliĢkilerin mevcudiyeti önem kazanmaktadır. “Politika”
ile “ekonomi” ve “devlet” ile “piyasa” arasındaki etkileĢimi konu alan uluslararası
politik ekonomi disiplini, 1970‟li yıllarda neo-liberal iktisadi akımın kapitalist batı
dünyasında geçerli olmasıyla beraber geliĢmeye baĢlamakla birlikte, güvenlikle
bağlantılı “yüksek politika” alanlarındaki ilginin Soğuk SavaĢ sonrasında yerini
“alçak politika” olarak görülen uluslararası ekonomik iliĢkilere bırakması ile en
gözde çalıĢma alanlarından biri haline gelmiĢtir. Bugün, küresel ölçekteki uluslararası
ticari iliĢkiler ile mali piyasalar ve dolaysız yatırımlar yoluyla geliĢen mali iliĢkiler,
uluslararası iliĢkilerde dıĢ politika ile dıĢ ekonomik iliĢkiler arasındaki sınırı son derece
karmaĢık bir hale getirmektedir.
Günümüzde yalnızca büyük devletlerde değil “geliĢmekte olan piyasalarda”
dahi ortaya çıkan sorunlar zaman zaman sadece ilgili ülkelerle sınırlı kalmamakta
bölgesel ve global uluslararası yapıda da etkisini göstermektedir8. Bazen bunun tersi söz
8 Cohn, T., Global Political Economy: theory and practice, Longman, 2010, s. 3-9.
16
konusu olmakta, ülkeler arasındaki siyasal iliĢkiler ekonomik iliĢkileri beklenmedik bir
Ģekilde etkileyebilmektedir. Bu çerçevede, kimi zaman siyasi amaçlar ve unsurlar,
devletler arasındaki ekonomik iliĢkilerin alacağı Ģekiller üzerinde daha büyük bir
öneme sahip olmaktadır9.
DıĢ politikada ekonomik ve ticari iliĢkilerin kullanılması, klasik anlamda Ģu
Ģekillerde gerçekleĢmektedir. Devletler, diğer devletlerin ham ve mamul madde
ihtiyaçlarını etkileyecek Ģekilde davranarak, ekonomik yardım vaatlerinde bulunarak
veya ekonomik yönden tehdit ederek herhangi bir dıĢ politika amacını gerçekleĢtirme
yoluna gidebilmektedir. Benzer Ģekilde, ideolojik veya stratejik açıdan kendisine
yakın gördüğü devletlere doğrudan ticari tavizler vermek ya da tam tersine potansiyel
bir düĢman olan diğer ülkelerin bazı olanaklardan mahrum kalmasını sağlamak tüm
devletlerin uyguladığı yöntemler haline gelmiĢtir. 1989 yılından itibaren Doğu
Bloğunun yıkılması süreci ise, uluslararası sistemde liberalizm, ulusçuluk ve
Marksizm olarak tanımlanan 3 ideolojinin tarihe karıĢmasına ve uluslararası ticari ve
mali iliĢkilere yeni bir Ģekil ve ivme kazandıran geliĢmelere yol açmıĢtır10
. Bu
geliĢmelerin baĢta geleni, hiç kuĢkusuz uluslararası rekabet ortamında, kapalı
ekonomik ve siyasal yapıları sürdürmenin imkânsızlığıdır. Soğuk savaĢ döneminde
bir ölçüde Doğu Bloğunun da desteğiyle üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandırılan
grup tarafından sürdürülebilen “Bağlantısızlık” politikası imkânı fiilen ortadan
kalkmıĢtır. Anılan dönemde, Finlandiya, Ġsveç ve Avusturya tarafından tercih edilen
“Tarafsızlık” politikası da bu ülkelerin AB‟ne katılımı ile ortadan kalkmıĢtır.
Dahası, Çin Halk Cumhuriyeti gibi hala sosyalist ilkelere göre yönetilmekte olan bir
9Gilpin, R., Global Political Economy, Princeton University Press , 2001, s. 77-79.
10ibid., s. 13-15
17
ülke dahi uluslararası ticari ortama giderek artan ölçüde adapte olmuĢ ve Dünya
Ticaret Örgütüne katılımını zorunlu görmüĢtür. Eski Doğu Bloğunun esas unsuru
olan Rusya Federasyonunun Dünya Ticaret Örgütüne katılım müzakereleri 2012
yılında tamamlanmıĢtır.
Bu nedenlerle, uluslararası ekonomik ve siyasal iliĢkilerin çeĢitlenmesi,
yoğunlaĢması ve uluslararası sistemde karĢılıklı bağımlılığın artması, ülkelere ve
uluslararası sistemde etkili bir güç durumuna gelen DTÖ, Dünya Bankası ve ĠMF gibi
örgütlere, ekonomik iliĢkileri kullanarak siyasal sonuçlar doğurma ve diğer ülkelerin
dıĢ, hatta iç politikalarını yönlendirme fırsatını vermektedir. Ülkeler içerisindeki en
ulusalcı ve sol görüĢlü unsurlar dahi uluslararası kuruluĢların bu nevi yönlendirmeleri
karĢısında çoğu zaman bir kabullenme sergilemektedirler. 20 ve 21. yüzyıllarda
telekomünikasyon, iletiĢim ve ulaĢım teknolojilerinde yaĢanan geliĢmeler ve
uluslararası ticari iliĢkilerin hızlanması, ülkelerin karĢılıklı bağımlılığını her geçen gün
arttırmaktadır. Özellikle, ülkeler arasındaki mali iliĢkilerin geliĢmesi ve mali
piyasalardaki geliĢmelerin birbiri üzerinde yarattığı etkiler, uluslararası sistemin
öğeleri arasındaki karĢılıklı bağımlılığı sürekli arttıran bir diğer önemli
geliĢmedir. Günümüzde tüm geliĢme yolundaki ülkeler ve azgeliĢmiĢ ülkeler temel
makroekonomik hedefler olan kalkınma, istihdam, yeterli döviz rezervine sahip
olabilme gerekçeleriyle, geliĢmiĢ ülkelerden, uluslararası mali piyasalardan veya
geliĢmiĢ ülkelerin yönlendirdiği uluslararası finans kurumlarından kredi talebinde
bulunmaktadır. Ayrıca, gerek dıĢ ödemeler dengesinde verilen açıkların kapatılması
ve gerekse de ihracata dönük bir sanayileĢme hamlesinin baĢlatılabilmesi amacıyla
geliĢme yolundaki ve az geliĢmiĢ ülkelerin geliĢmiĢ ülkelerden ticari taviz almayı
18
içeren bir dizi düzenlemeye gitmesini gerektirmektedir. Anılan mali ve ticari iliĢkiler
ise, kredi, dıĢ yardım ve ticari tavizleri alan ülkeleri veren ülke ile bir bağımlılık
iliĢkisi içine sokabilmektedir. A.B.D ve AB‟nin son dönemde baĢını çekmekte
olduğu mega bölgesel ticaret anlaĢmaları bu nevi unsurları da içermekte ve
muhatap ülkelerin ekonomik yapıları kadar sosyal ve siyasi mekanizmalarını
etkileyebilecek maddeler taĢımaktadır. Bu geliĢmeler, ekonominin, devletlerin dıĢ
politikalarında diğer devletlerin davranıĢlarını etkileme ve yönlendirme aracı
olarak kullanılması olanağını doğurmakta ve bu durum çoğu zaman geliĢmiĢ
devletler açısından söz konusu olmaktadır11
. Mikro ölçekte politika ile ekonominin
iç içe geçtiği, siyasal ve ekonomik faktörlerin birbirinden ayrılamayacak kadar
bağlantılı olduğu günümüz dünyasında, uluslararası ekonomik sistem ve uluslararası
siyasal sistemin de etkileĢim içerisinde olduğunu söylemek yanlıĢ olmayacaktır.
Uluslararası aktörlerde karar alma sürecinde bulunanların ekonomik konulardaki
davranıĢları siyasal önceliklerden bağımsız olamadığı gibi alınan siyasal kararlar da
büyük ölçüde ekonomik kapasitelerine de bağlı olmaktadır12
.
Bu nedenle, realist teoriye göre uluslararası sistemin temel aktörleri olan
devletler, temel güdüleri olan güvenliklerini ve güçlerini arttırmaya yönelik amaçlarını
gerçekleĢtirmeye çalıĢırken, ekonomik faktörlerin uluslararası siyasal iliĢkilerde önemli
bir yer tuttuğunu görmektedirler. Dolayısıyla, devletlerin dıĢ politikalarında, ticaret ve
yatırım iliĢkilerinin, dahil olunan ve dıĢarısında kalınan bölgesel ticaret bloklarının,
Dünya Ticaret Örgütü bünyesindeki çok taraflı ticaret müzakerelerinin, uluslararası
finans kurumlarının yanı sıra A.B.D, Avrupa Birliği ve Japonya gibi dıĢ kaynak
11
Arı, T., Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri, MKM Yayınları, 2013, s. 357-377. 12
Powell, R., In the Shadow of Power: States and Strategies in International Politics, Princeton
University Press., 1999, s. 195-201.
19
sağlama imkânına sahip büyük ülke ve ülke gruplarıyla iliĢkilerin ve çok uluslu
sermaye çevrelerinin anılan ülkeye yönelik bakıĢlarının belirleyici bir etkiye sahip
olduğu artık günümüzde açıkça kabul edilen bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. 19.
yüzyılda baĢlayan sanayileĢme devrimi ve özellikle son yüzyılda giderek hızlanan
teknolojik geliĢmeler, devletlerin ekonomik kapasitelerinde büyük değiĢiklikler
meydana getirmiĢ ve geliĢmiĢ ekonomilere sahip olan devletler bu olanaklarını
kullanmak suretiyle savaĢ ve seferberlik zamanlarında olduğu kadar barıĢ zamanlarında
da dıĢ politika amaçlarının gerçekleĢtirilmesi alanında büyük bir avantaj elde
etmiĢlerdir. Günümüzde, globalleĢme sürecinin geldiği aĢama itibariyle ülkelerin
ekonomileri üzerinde büyük bir etkiye sahip olan dıĢ ticaret ile ülkenin dıĢ politikaları
arasında da çok yakın bir iliĢki bulunmaktadır. Bu iliĢki, her iki tarafın birbiri üzerinde
etki doğurması Ģeklinde olmaktadır. Çoğu kez ülkeler belirli dıĢ politika amaçlarının
gerçekleĢtirilmesi için diğer ülkelerin ekonomileri üzerinde etkiye sahip olabilecek
korumacı dıĢ ticaret politikası araçlarına baĢvururken, kimi zaman ise dıĢ ödemeler
dengesizliklerinin giderilmesi ve gelir sağlamak gibi amaçlara dönük dıĢ politikalar
gütmektedirler.
Ticaret politikası araçları, dıĢ politika amacını gerçekleĢtirmede daha dolaylı bir
etkiye sahip görünse de, ideolojik veya stratejik açıdan kendisine yakın veya düĢman
görülen devletler bakımından uzun vadede çok önemli sonuçlar doğurmaktadır. DıĢ
ticaretin uluslararası politika amaçları doğrultusunda kullanımı, günümüzde özellikle
Atlantik topluluğunun Avrupa sütununu oluĢturan AB tarafından uygulanmaktadır.
Amerika Soğuk SavaĢ sonrasında tek hegemon güç olarak dıĢ politikasında anarĢik ve
Hobbesvari bir yaklaĢımla sorunlara askeri gücü ile yaklaĢırken, hala ekonomik bir
20
bütünleĢme olarak varlığını devam ettiren AB, dıĢ dünyaya etki bakımından uluslararası
hukuk, iĢbirliği ve müzakereler gibi liberal kavramların ön plana çıktığı idealist bir
dünya modelini benimsetmeye çalıĢmaktadır. Bu durum, sivil bir aktör olan AB‟ni kriz
dönemlerinde etkisizleĢtirmekle beraber, yumuĢak güç olarak yakın çevresini ve ticari
ortaklarını, uzun vadede istediği yönde Ģekillendirme imkânı tanımaktadır.
Bu noktada, devletlerin ekonomik nitelikli dıĢ politika araçlarından mal ve
hizmetler akımını etkilemenin yanı sıra yeni nesil STA‟ların geliĢiminden bu yana
birçok ekonomik unsurun mobilize edilmesini sağlayan araçları içermeye baĢlayan
ticaret politikası araçlarını etkileyen geliĢmeleri, tezin sorunsalını teorik bir
perspektif üzerinden tartıĢabilmek için öncelikle uluslararası iktisat ve uluslararası
iliĢkiler teorilerinin tarihi süreç içinde konuya iliĢkin değiĢen yaklaĢımlarıyla ele
alınması yararlı olacaktır. Ancak, vurgulanması gereken bir husus, bu tezin çok
sayıdaki teori ve her bir teorinin birbirlerine karĢı geliĢtirdiği tüm argümanları veya
literatüre katkısı bulunan baĢlıca yazarların görüĢlerini dile getirmek gibi bir iddiası
bulunmadığıdır. Kaldı ki, iktisat, uluslararası iliĢkiler ve son dönemde ikisinden de
ayrılarak geliĢen uluslararası politik ekonomi teorilerinin her biri zamana ayak
uydurarak geliĢim göstermektedir. Özellikle, 1980‟li yıllardan beri modası geçmiĢ bir
yaklaĢım olan Teoriler/Paradigmalar-arası TartıĢma veya her bir teorinin
geliĢtirilmesiyle ortaya çıkan yeni versiyonların Neo-Neo Sentezlerine
girilmeyecektir13
. Sadece, kurumsal bir çerçeve çizebilmek adına büyük teorilerin
özellikle uluslararası iĢbirliği ve bölgesel entegrasyonlara iliĢkin görüĢlerine, daha
13
Kaya, S., Uluslararası ĠliĢkilerde Konstrüktivist YaklaĢımlar, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi /
63-3 s .6-10 http://www.politics.ankara.edu.tr/dergi/pdf/63/3/6-Kaya-Sezgin.pdf
21
sonraki bölümlerde Türkiye özelinde yapılacak çıkarımlarda hangisinin neden tercih
edildiğinin ifadesi adına yer verilmektedir.
Uluslararası iĢbirliği ve bölgesel ticaret anlaĢmalarının açıklanmasında
iktisat ve uluslararası iliĢkiler teorilerinin yaklaĢımlarında benzerlikler ve farklılıklar
bulunmaktadır. BaĢlıca benzerlik, her ikisinde de temelde dıĢ ticaret, ekonomi ve dıĢ
politika arasında karĢılıklı etkileĢim olduğunun kabulüdür. Bununla beraber, iktisat
teorisi, uluslararası iĢbirliği, serbest ticaret ve bölgesel ticaret anlaĢmalarının
nedenleri ve ekonomik kalkınma amacıyla kullanılmasına odaklanırken; uluslararası
iliĢkiler teorilerinin dıĢ politika tercihleri doğrultusunda devletlerin bu unsurları ne
Ģekilde kullandığı veya kabullendiği yönünde çıkarımlarda bulunmaya çalıĢtığı
görülmektedir14
.
1. Ġktisadi Rejim Teorileri
Konuya ilk olarak iktisat teorileri bakımından bakıldığında Ģu tespitlerde
bulunulması mümkündür. DıĢ ticaretin iki yönünü teĢkil eden ithalat ve ihracat
ülkenin baĢlıca ulusal güç unsuru olarak kabul edilen milli gelirin fonksiyonlarıdır.
Kaba bir tabirle, ihracat milli geliri arttırırken, ithalat dıĢ dünyaya yapılan ödeme
nedeniyle ulusların zenginliğinde bir azalma anlamına gelmekte; iliĢkinin diğer bir
etkisi olarak ise, milli gelir artıĢları ithalat düzeyini arttırmaktadır. Tüketim, kamu
harcamaları, ihracat, yatırımlar gibi milli geliri arttıran unsurlar milli geliri uyararak
ithalatı arttırır ve ödemeler bilançosunu olumsuz etkiler. Tam tersine, ülkenin
14
AteĢ, D. (et al)., Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin Sınırları,
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt XV, Sayı 1, 2013, s. 45-65.
22
tasarruf düzeyi veya kamu gelirlerindeki artıĢlar ise, ödemeler dengesine olumlu
katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, bir ülkenin milli gelir düzeyindeki geliĢmelerin
ithalatını aynı yönde değiĢtirmesi, bu ülkenin dünya ticaretinden aldığı pay oranında,
ticaret ortakları üzerinde de etkide bulunur. DıĢ ticaret her Ģeyden önce, ülkelerin dıĢ
ödemeler dengesinin ana hesap gruplarından biri olan cari iĢlemler kaleminin en
önemli bölümüdür. Ülkelerin dıĢ ticaret dengesindeki açıkların yeterli ölçüde hizmet
ihracı veya yabancı sermaye giriĢi ile desteklenememesi sonucunda ortaya çıkan cari
iĢlemler açığının yarattığı ekonomik ve siyasi sorunlar ülkeleri, dıĢ güçlerin
müdahalelerine açık hale getirmektedir. Diğer devletler veya uluslararası
kuruluĢlardan temin edilen dıĢ yardımlar, ister istemez bunların belirli koĢullara bağlı
olmasını ve dolaylı da olsa ortaya çıkan bağımlılık iliĢkisi nedeniyle iç iĢlere karıĢma
sorununu gündeme getirmektedir.
Geleneksel olarak devletlerin dıĢ ticaret politikalarında, ihracatlarını arttırma
ve ithalatlarını kontrol altında bulundurmaya dönük bir anlayıĢ içinde olduklarını
ifade etmek yanlıĢ olmayacaktır. Ġthal ikameci sanayileĢmenin hedefi olan
korumacılığın temel aracı durumunda bulunan gümrük vergileri, devletlerin iç
politikalarında gelir dağılımı üzerinde yarattığı etkiler bakımından özellikle
demokratik toplumlarda çeĢitli çıkar gruplarının dıĢ ticaret politikalarına daha fazla
ilgi göstermesine ve ticaretin serbestleĢtirilmesi yaklaĢımlarında rol oynamalarına
yol açmaktadır15
. Günümüzde ülkelerin büyük bir çoğunluğunun DTÖ veya bölgesel
ekonomik entegrasyonların üyesi olması, temelde hükümetlere verilen vergi koyma
imkânından feragat anlamına gelmektedir. Bugün, özellikle geliĢmiĢ ülkelerin
15
Grossman, G. & Helpman E.; Interest Groups and Trade Policy, Princeton University Press,
2002, s.170-175.
23
gümrük tarifeleri son derece düĢük bir seviyede bulunmaktadır. Gümrük vergileri
yoluyla yapılan yeni tip bir uygulama, cezalandırma yerine ekonomik bütünleĢmeler
veya tek taraflı tercihli rejimler ile dıĢ politika çıkarlarına uygun davranan ülkelere
tanınan kolaylıklar ile ödüllendirme sağlama Ģeklinde kendini göstermektedir. Bu
durumlarda verilen ilave tavizin geri alınması ise, özellikle kırılgan ekonomiye sahip
az geliĢmiĢ ülkeler bakımından son derece etkin sonuçlar doğurabilmektedir.
Gümrük vergileri dıĢında kalan ticari nitelikli geleneksel müdahale araçları
ise, genel olarak tarife dıĢı araçlar olarak adlandırılmaktadır. Bunlardan bir bölümü,
ithalat fiyatının arttırılmasına dönük olduğundan tarife benzeri engeller olarak ortaya
çıkmakta bir kısmı ise fiilen ithalatı miktar olarak kısıtlamaya yönelmektedir16
.
Tarife dıĢı engellerden en önemlileri, ithalat yasakları, kotalar, tarife kotaları, gibi
miktar kısıtlamaları olabileceği gibi, dıĢ ödemelerin yapılacağı dövizler üzerinde
kambiyo rejiminin sınırlandırılması, çoklu kur sistemi ve kur ayarlamaları gibi
parasal önlemler, malların gümrük alanına giriĢinde yaratılan idari, mali ve teknik
nitelikli görünmez engeller Ģeklinde ortaya çıkabilir. Benzer Ģekilde, ithal ikameci
veya ihracat dönük sanayilere tanınan devlet teĢvikleri de dıĢ ticaret politikası
araçlarıdır. Bu araçların kullanımı, salt dıĢ ticaret politikası amaçlarının
gerçekleĢtirilmesine dönük olabileceği gibi, dıĢ politikada dost veya düĢman olarak
görülen ülkeler arasında bir ayrıma gitmek amacıyla da uygulanma imkânına
sahiptir17
. Bununla beraber, yukarıda da belirtildiği gibi, 2. Dünya SavaĢından sonra
ortaya çıkan ve Soğuk SavaĢın bitiĢinden sonra uluslararası sistemde daha da ağırlık
kazanan Dünya Ticaret Örgütü (1994 öncesinde GATT) ve IMF ve Dünya Bankası
16
Williamson, J. & Milner, C., The World Economy, Harvester Wheatsheaf, 1991, s. 130. 17
Seyidoğlu, H., Uluslararası Ġktisat, Ġstanbul, 1998, s.301-322.
24
gibi uluslararası finansal kuruluĢların varlığı bu ticaret politikası araçlarının keyfi
kullanımını imkânsız hale getirmektedir. Özellikle Dünya Ticaret Örgütünün “En
Çok Kayrılan Ülke”, “Ulusal Muamele”, “Gümrük Vergilerinin Ġndirilerek
Konsolide Edilmesi”, “Korumanın Sadece Gümrük Vergileri Ġle GerçekleĢtirilmesi”
Ģeklindeki 4 temel prensibinin kabulü neticesinde18
, ülkeler çoğu kez bu kurallarla
uyumlu modern ticari yöntemler bulma ve uygulama yoluna gitmektedirler.
Modern ticari uygulamalardan önce, iktisat teorilerinin konuya iliĢkin genel
geliĢim çizgisini gözden geçirdiğimizde, hiç kuĢkusuz ilk olarak ele alınabilecek
akım, 17. Asrın sonuna kadar geçerli olan ve devletin iç ve dıĢ ticari iliĢkilerde aĢırı
müdahaleciliğine dayanan Merkantilizmdir. Bu düĢünceye göre, ödemeler
dengesinde oluĢan fazlalık ile finanse edilen askeri kapasitenin ulusların zenginliğini
oluĢturduğu varsayılmaktadır. Bu nedenle, ithalatta aĢırı korumacı bir yaklaĢım
savunulurken, gerekirse zor kullanarak ihracat pazarları bulunmalıdır. Bununla
beraber, klasik liberal iktisadın kurucularından Adam Smith‟in Mutlak Üstünlük
Teorisi, Ricardo ve takipçileri tarafından KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler Teorisi olarak
geliĢtirilerek, serbest ticaret ve uzmanlaĢmaya dayanan uluslararası bir iĢbirliği
ortamının kaynakların optimum kullanımına yol açacağı; bunun ise, tüm uluslar için
daha etkin bir büyüme modeli teĢkil edeceği savı ortaya konulmuĢtur19
. Konuya
sadece ekonomik açıdan yaklaĢmak sanayileĢme ve dolayısıyla kalkınma konusunda
hegemon güçlerin ya da diğer bir anlatımla merkez ülkelerin gerisinde kalmıĢ çevre
ülkelerin gerçekleĢtirmeye çalıĢtıkları hızlı kalkınma hamlesi çabalarıyla çoğu zaman
örtüĢmemektedir. KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler Teorisine dayalı bir uzmanlaĢmanın
18
age. 19
Williamson, J. & Milner, C., 1991 s. 19-25.
25
var olduğu ütopik derecede liberal bir dünya sisteminde, tarıma dayalı ekonomiler
tarıma dayalı bir üretim yapısından kurtulamazken; sanayileĢmiĢ ülkeler ise, ticaret
hadlerinin sürekli lehlerine iĢlediği sanayi ürünleri imalatına devam etmiĢ
olacaklardır. Bu durum, liberal ekonomik modelin temelini oluĢturan kapitalist
sermayenin kar maksimizasyonu dürtüsü ile sömürgeleĢme veya sanayi devrimi
sonrası tanımı ile emperyalizme yol açmaktadır.
Marksist bir anlayıĢla ekonomik alt yapının siyasi üst yapıyı oluĢturduğu
savından hareket edildiğinde ise, sermaye birikimi bakımından geri kalmıĢ ülkelerin,
dıĢ politika açısından bağımsız bir devlet aygıtı kurmalarının hiçbir zaman baĢarılı
olamayacağı bir ortam yaratılmaktadır20
. Her ne kadar, esas itibariyle, Marksizm‟in
bu görüĢünün güncellenmesi amacıyla Nicos Poulantzas tarafından geliĢtirilen
“devletin göreli özerkliği kuramının” dıĢ politikaya uyarlanması sonucunda,
devletlerin zamanla kendilerini uluslararası sistemin ve baĢka devletlerin etkisinden
kurtaracağı ileri sürülse de, bu durumun gerçekleĢmesinin, ekonomik kalkınmayı
doğuracak sermaye birikiminin sağlanamaması halinde pek de kolay olamayacağı
açıktır. Nitekim, kapitalist sermayenin hegemon güçleri durumunda bulunan Batı
Avrupa devletlerinin iki dünya savaĢındaki güç mücadelesine kadar sömürge
durumunda bulunan ülkelerin bağımsızlık giriĢimleri baĢarılı olmamıĢtır. Ancak 2.
Dünya SavaĢını müteakip, üzerlerindeki baskıdan bir ölçüde kurtulan üçüncü dünya
ülkeleri bağımsızlıklarını elde etmiĢlerdir21
. Anılan devletlerin, doğal olarak,
emperyalist düzenden uzaklaĢabilmek ve dıĢ göreli özerkliklerini sürdürebilmek için
sermaye birikimi sağlamaya yöneldikleri görülmüĢtür. Sanayiye dayalı bir üretim
20
Uzgel, Ġ., Ulusal Çıkar ve DıĢ Politika, Ankara, 2004, s. 89-99. 21
Oran, B. (Ed.) ve diğerleri; Türk DıĢ Politikası Cilt I, ĠletiĢim Yayıncılık, 2003, s.35-43.
26
yapısına kavuĢma, ülkelerin milli gelir düzeylerini ve ekonomik kapasitelerini
arttırmaktadır. Ekonomik kapasite ise, devletlerin dıĢ politikadaki etkinliklerini
belirlemede en önemli araçlardan biridir. DıĢ dünya ile iliĢkilerde, dıĢ yardıma
muhtaç olmamaktan, belirli ölçüde kendine yeterli bir askeri kapasitenin
geliĢtirilmesine kadar devletin dıĢ politika çıktılarına etkide bulunmaktadır. Ayrıca,
diğer ulusal güç unsurları olan toplumsal katmanlar tarafından destek verilen
istikrarlı hükümetlerin varlığına ve arkasında ülkesinin ekonomik gücünü hisseden
bir diplomatlar kadrosunun hareket kabiliyetine de doğrudan etkide bulunmaktadır.
Bu nedenle, çok büyük doğal kaynaklara sahip olamayan ve siyasi bağımsızlığını
yeni kazanmıĢ bir devletin dıĢ politika özerkliğinin sağlanması, sanayileĢme
hamlesinde sağladığı baĢarıya endekslenmiĢ durumdadır. SanayileĢme, doğurduğu
içsel ve dıĢsal ekonomiler ve hızlı teknolojik ilerlemeye katkısı nedeniyle ekonomik
kalkınmanın itici gücüdür. Bu amaçla tercih edildiği müĢahede edilen 3 tip modelden
biri olan komünist yöntemin, kendi içerisindeki özellikle üretim sürecinin
etkinliğinin sağlanamaması ve sistemin suiistimale açık olması nedeniyle baĢarısız
olduğu, genel itibariyle 1990‟lardan sonra Doğu Bloğunun çökmesi ile kabul edilen
bir gerçek haline gelmiĢtir.
Ekonomik geliĢme amacına dönük diğer model olan dıĢ ticarette korumacılık
anlayıĢına dayanan ithal ikameci sanayileĢmede ise, dıĢ dünyayla rekabet edinceye
kadar geçecek bir sürede, daha önce yurtdıĢından ithal edilmekte olan malların
uygulanan koruyucu ve özendirici tedbirlerle yurt içinde üretilmesinin sağlanmasına
dayanan bir sistem yaratılmaya çalıĢılmaktadır. Büyük oranda liberal ekonomiden
kopma anlamına gelen bu stratejide, dünya ticari sisteminde geçerli karĢılaĢtırmalı
27
üstünlükler sonucunda belirlenen bir üretim anlayıĢı yerine, dıĢ dünyadan
soyutlanmıĢ ve ülke halkının acil ihtiyaçlarını giderecek mallarda yoğunlaĢmıĢ bir
üretim anlayıĢı tercih edilmektedir. Bu nedenle temel ihtiyaçları gidermeye dönük
basit tüketim malları üretiminden baĢlayan bu tip sanayileĢmede, peyderpey yatırım
ve ara malları üretimine geçilmeye çalıĢılmaktadır. Bu itibarla, iktisadi kalkınmayı
sağlamakta devletin dıĢ ticarete müdahalesinin temel gerekçesi, “bebek endüstriler
tezi” olmaktadır. Ünlü Alman ekonomist Frederic List tarafından da desteklenen söz
konusu tez uyarınca, tarihsel bakımdan baĢka ülkelerden daha geç sanayileĢme
sürecine giren devletler, belirli endüstri dallarında karĢılaĢtırmalı üstünlükler elde
edinceye ve gerekli sermaye, teknoloji ve iç-dıĢ piyasalarda rekabet gücüne sahip
olana kadar koruma yoluna gitmelidirler22
. Korumanın temel aracı olan gümrük
vergileri ve miktar kısıtlamalarının yoğun olarak kullanıldığı bu stratejide, devlet
çoğunlukla kambiyo denetimini de beraber uygulamakta ve devletin makro
ekonomik değiĢkenler olan faiz ve enflasyon ile gelirin dağıtımı konusunda da
mutlak etkisi bulunmaktadır. Sosyal katmanlar arasından üretici kesimlerin mutlak
olarak desteklendiği bu sistemde, doğal olarak dıĢ piyasalarda daha ucuza üretilen
mallara eriĢimi engellenen tüketiciler açısından dezavantajlı bir durum ortaya
çıkmaktadır. Ġthal ikamesinin tek dezavantajı bununla sınırlı kalmamaktadır.
BaĢlangıçta yaratılan ve büyük üretim hamleleri gerçekleĢtiren yerli sanayinin uzun
süre korunması ve dıĢ rekabete açılmaması halinde, fiyat ve kalite açısından
dünyadan kopuk üretken olamayan bir ekonomik bir yapıyla karĢılaĢılması ihtimali
vardır. Ġthal ikamesi, Ġkinci Dünya SavaĢından sonra sayıları hızla artan üçüncü
dünya ülkeleri bakımından 1970‟lere kadar mutlak olarak uygulanan bir strateji
22
Gilpin, R., Global Political Economy, 2001, s. 201-205.
28
olmakla beraber, üretken olmayan ve kaynak israfının son derece yoğun olduğu bu
sistemin sürdürülemez olduğunun anlaĢılması, ülkeleri dıĢa açılmaya zorunlu
kılmaktadır. Bu nedenledir ki, sanayileĢme sürecinin belirli bir aĢamasında, diğer bir
ifadeyle ithal ikamesi ile üretimin sınırlarına ulaĢıldığında bir baĢka strateji olan
“ihracata yönelik sanayileĢme” politikasına geçmek zorunda kalmaktadırlar.
Bu politika uyarınca, dıĢ piyasalara yönelik üretime baĢlandığından,
karĢılaĢtırmalı üstünlüklere uygun bir üretim tarzına geçilmekte ve iç pazar
kısıtlamalarından kurtulunmaktadır. Üretim tesisleri, ölçek ekonomilerinden
yararlanılmak suretiyle optimum ölçekte kurulmakta ve teknolojik geliĢmeye sevk
olmaktadır23
. Ancak, Ģu da unutulmamalıdır ki, dıĢ pazarlara yönelik üretim
yapmanın bir sonucu da ülkenin kendi pazarlarını dıĢ rekabete açmasından
geçmektedir. DıĢ pazarlara girmenin yolu, gerçekte gümrük tarifeleri ve tarife dıĢı
engellerini indirmeyi kabul edecek ülkelerin varlığına bağlıdır. En basit anlamda,
bugün için, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyesi ülkelerin birbirlerine uyguladıkları
“En Çok Gözetilen Ülke Kaydı” ile belirlenen tercihli tarife oranlarından
yararlanmanın Ģartı, DTÖ‟ne üye olmak ve aynı pazara giriĢ koĢullarını örgüt
üyelerine sağlamaktan geçmektedir. Yine, ekonomik entegrasyon hareketlerine dahil
olmak yoluyla belirli ülke pazarlarına giriĢ, anılan ülkelere tanınan tavizlere bağlıdır.
Belirli geliĢmiĢ ülkelerin, kalkınma gerekçeleriyle GenelleĢtirilmiĢ Tercihler Sistemi
benzeri uygulamaları ile Az GeliĢmiĢ veya GeliĢmekte Olan Ülkelere yönelik olarak
sağladıkları tek taraflı tavizler dahi günümüzde muhatap ülkelerce uyulacak
koĢullara bağlanmaya baĢlanmıĢtır. Ġhracata yönelik sanayileĢme stratejisinin doğal
23
Seyidoğlu, H., Uluslararası Ġktisat, Ġstanbul, 1998, s. 418-429.
29
bir sonucu, devletin dıĢ ticaret ödemelerinin yapılmasını sağlayan kambiyo rejimi
baĢta olmak üzere, birçok makro ekonomik denge üzerindeki kontrolünü büyük
ölçüde terk etmek durumunda kalmasıdır. Gelir dağılımında da, artık monopolcü
kimliklerini yitiren üreticilerden dünya fiyatlarından mal temin etmeye baĢlayan
tüketici sosyal katmanlara doğru bir kayma ortaya çıkmaktadır.
Yukarıda kısaca özetlenen iktisat literatüründeki kalkınma/sanayileĢme
stratejileri devletlerin dıĢ politika tercihleri bakımından ele alındığında, uluslararası
sistemde, liberal ekonomi anlayıĢı ile korumacılık arasında bir çatıĢma durumu
olduğu düĢünülebilir. Gerçekten de ekonomik üretkenlik bakımından geliĢmiĢ
durumda bulunan ülkeler her zaman için sahip oldukları rekabet avantajlarını ve
teknolojik üstünlüklerini değerlendirebilecekleri liberal bir uluslararası sistemden
yanadır. 19. yüzyılda Ġngiltere‟nin ve 20 ve 21. yüzyıllarda A.B.D baĢta olmak üzere
birçok sanayileĢmiĢ ülkenin ticaret liberalizasyonunun Ģampiyonluğunu yaptığına
ĢaĢırmamak gerekir. Buna karĢın, rekabet üstünlüklerinin kaybolduğu zamanlarda ve
özellikle de global ekonomik buhran zamanlarında aynı ülkelerin korumacılıklarında
bir tırmanıĢ olmaktadır. Son dönemde bunların, özellikle Ç.H.C, Hindistan, Pakistan
gibi birçok GeliĢme Yolundaki Ülkenin emek yoğun sanayilerde yakaladığı geliĢme
karĢısında, ticari korunma araçlarına daha çok baĢvurmakta oldukları görülmektedir.
Dahası, çoğu zaman DTÖ bünyesindeki çok taraflı ticaret görüĢmelerinde GeliĢmiĢ
Ülkelerin kendi aralarında da “ticaret müzakeresinden ziyade ticaret savaĢı”
verdikleri dile getirilmektedir24
. GeliĢme Yolundaki Ülkeler açısından bakıldığında
da durum farklı değildir. Uyguladıkları ihracata yönelik sanayileĢme modeli
24
Grossman, G. & Helpman E., 2002, s. 139-170.
30
çerçevesinde bir yandan hem geliĢmiĢ ülkeler hem de kendilerine benzer üretim
yapısına sahip GYÜ‟ler nezdinde daha fazla pazara giriĢ imkânı kazanmaya
çalıĢırken, diğer taraftan da çeĢitli önlemlerle kendi iç piyasalarını dıĢ rekabetten
korumaya çalıĢmaktadırlar. Diğer bir ifadeyle, artık baĢlı baĢına ekonomik
geliĢmenin ve dolayısıyla devletin uluslararası politikadaki siyasi etkinliğinin bir
aracı olarak görülen dıĢ ticaret stratejileri nedeniyle, devletlerin siyasi amaçlarla
baĢvurageldiği ticari nitelikli araçlar, diğer devletlerin kalkınma düzeylerine
doğrudan etkide bulunan, cezalandırmaya veya ödüllendirmeye dönük tedbirler
haline gelmektedir. Bu durum ise, geleneksel anlamda kullanılan dıĢ ticaret politikası
araçlarının da geliĢmesine yol açmaktadır.
Görüldüğü üzere, iktisat teorisinde, serbest ticaret-korumacılık tartıĢmaları ile
ticaretin serbestleĢtirilmesinde izlenen çok taraflı veya bölgesel entegrasyon temelli
yöntemler tarihsel olarak çok gerilere giden bir konu olmuĢ ve her iki görüĢ de
kendisine çok sayıda taraftar bulmuĢtur25
. Daha çok Amerika ve Ġngiltere merkezli
iktisat ve uluslararası iliĢkiler teori geliĢtiricilerinin etkisiyle adına yeni dünya düzeni
denilen bir ortamda, serbest ticaretin ekonomik büyümeyi hızlandırdığını empoze
eden neo-liberal politikaların yükselmesiyle, tüm dünyada dıĢ ticaret politikaları
değiĢime uğramıĢ ve dıĢa açık politikalara yönelik eğilim ağırlık kazanmıĢtır.
Günümüzde ticaretin serbestleĢtirilmesi hususu, gerek çok taraflı gerekse ikili ve
bölgesel müzakereler kapsamında ele alınmaktadır. Çok taraflı müzakerelerde 1995
yılında DTÖ‟nün kurulmasından bu yana çok fazla ilerleme sağlanamaması ise
bölgeselleĢmeyi arttırmaktadır. BölgeselleĢmeyi, Domino Etkisi ile açıklamaya
25
Acar, M., “Serbest Ticaret, Ekonomik Özgürlükler ve Refah”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler
Dergisi, Bahar 2010, Sayı 53, 2010 s. 1-28.
31
çalıĢan Baldwin, belirli ülkeler arasında hayata geçirilen bir ekonomik birliğin, taraf
ülkelerin mal tedarikini birlik içerisinden yapmaya baĢlamasıyla, birlik dıĢında kalan
ülkelerin tercihli ticaretin sağladığı imkânlardan mahrum kalmama amacıyla birliğe
dâhil olmasına veya yeni bir birlik kurmasına neden olduğunu söylemektedir.26
Böylece, Baldwin tarafından özetle, tüm ülkelerin artan bir Ģekilde STA ağı
oluĢturduğu bir “domino etkisinden” bahsedilmektedir. Ayrıca, ticaretin
serbestleĢtirilmesine yönelik çok taraflı müzakereler son dönemde hız kaybederken,
bölgeselleĢme dünya ticaret sisteminde hızla yayılmaktadır. Bu durum ise, iktisadi
değerlendirmeleri daha çok bölgeselleĢmenin yararı ya da globalleĢme karĢısındaki
etkisine doğru çekmiĢtir. Örneğin Bhagwati27
tarafından ortaya atılan,
bölgeselleĢmenin küresel ticaretin serbestleĢtirilmesine destek mi olduğu yoksa
engellediği mi sorusuna iliĢkin tartıĢmaların yükselmesini beraberinde getirmekte ve
BTA‟ların çok taraflı ticaret sistemine etkisini araĢtıran çalıĢmalara yol açmaktadır.
BölgeselleĢmenin çok taraflı müzakerelere destek olduğu görüĢünde MFN vergileri
ile BTA kapsamında sağlanan tercihli vergilerin birbirine tamamlayıcı olduğu
savunulurken, diğer görüĢte bu vergilerin birbirleri açısından tamamlayıcı değil
alternatif olduğu ileri sürülmektedir. Konuya iliĢkin olarak son dönemde, Reizman,
Kennan, Krishna, Freund, Limao, Levy, Karacaovalı, Ornelas, Estevadeordal gibi
iktisatçılar tarafından muhtelif çalıĢmalar yapılmıĢtır28
. BölgeselleĢmenin çok taraflı
ticaret sistemini engellediği görüĢü çerçevesinde Levy, Heckscher - Ohlin modeli
temelinde çalıĢmalar yürüterek ikili ticaret anlaĢmalarının çok taraflı sistemi
26
Baldwin, R., A Domino Theory of Regionalism, NBER Working Paper No. 4465, Cambridge,
MA: National Bureau of Economic Research, 1993, s. 1-19. 27
Bhagwati, J., The World Trading System at Risk, Princeton: Princeton University Press, 1991. 28
Baldwin R. & Seghezza E., Are Trade Blocs Building or Stumbling Blocks? New Evidence,
World Trade Organisation, 2007, s. 1-5.
32
desteklemesinin imkânsız olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır29
. Bhagwati de
bölgeselleĢmenin çok taraflı ticaret sistemini engellediğini savunanlardandır30
.
Bhagwati, Doha Turu örneğinde olduğu gibi BTA‟ların çok taraflı ticaret
müzakerelerini yavaĢlattığını ve müzakerecilerin dikkatini dağıtarak DTÖ‟den
uzaklaĢtırdığını ifade etmektedir. Bhagwati ayrıca, ülkelerin son dönemdeki
bölgeselleĢme eğilimi neticesinde BTA‟ların sayılarının arttığını, BTA‟larda kabul
edilen farklı farklı düzenleme ve istisnaların ise küresel ticaret sistemini
çözülemeyecek bir karıĢıklığa doğru sürüklediğini belirtmektedir. Bhagwati,
“spagetti kâsesi” olarak tanımladığı bu durumun, bölgeselleĢmenin çok taraflı
sisteme katkıda bulunmaktan ziyade ondan uzaklaĢtıracak kaygan bir zemin
hazırladığını savunmaktadır31
. Karacaovalı ve Limao ise, A.B.D ve AB‟nin BTA‟ları
üzerinde çalıĢmalar yapmıĢ ve bu çalıĢmalar neticesinde BTA‟ların üçüncü ülkeler
aleyhine iĢleyen anlaĢmalar olduğunu ortaya koymuĢlardır32
. Söz konusu çalıĢmalar,
gerek AB‟nin gerekse A.B.D‟nin çok taraflı müzakerelerde daha az tarife satırında
indirime gitmelerini, mevcut BTA‟ları çerçevesinde ortaklarının elde ettikleri tercihli
kazanımların erimesini istememeleri ile iliĢkilendirmektedir33
. Karacaovalı ve Limao
özetle, BTA‟ların çok taraflı ticaret sistemine köstek olduğunu savunmaktadır. Diğer
taraftan, Estevadeordal, Freund ve Ornelas, benzer bir çalıĢmayı Latin Amerika
29
Levy, P. I., A Political-Economic Analysis of Free trade Agreements, American Economic
Review 87(4), 1997, s. 506-519. 30
Bhagwati, J., Termites in the Trading System: How Preferential Agreements Undermine Free
Trade, Oxford: Oxford University Pres., 2008. 31
Bhagwati, J. N. and Panagariya A., “Preferential Trading Areas and Multilateralism: Strangers,
Friends or Foes?”, Bhagwati, J. N., Krishna P, and Panagariya A., Trading blocs: Alternative
approaches to analyzing preferential trade agreements, 1999, Cambridge, MA: MIT Press, s. 35-
91. 32
Karacaovalı, B. and Limão, N., “The Clash of Liberalizations: Preferential vs. Multilateral
Trade Liberalization in the European Union”, Journal of International Economics, 2008, No. 74, s.
27-30. 33
a.g.m., s. 29.
33
ülkeleri için yapmıĢ34
ve Karacaovalı ile Limao‟nun ulaĢtığı sonuçların tam tersini
elde ederek bölgeselleĢmenin çok taraflı ticaret sisteminin alternatifi değil
tamamlayıcı unsuru olduğunu göstermiĢtir35
. Bununla beraber, BTA‟ların çok taraflı
sisteme katkı sağladığı son kertede DTÖ‟nün kendisi tarafından da kabul
edilmektedir.
Nitekim, 1996 yılında gerçekleĢtirilen Singapur Bakanlar Konferansında
DTÖ, bölgesel ve çok taraflı entegrasyon giriĢimlerinin ticaretin serbestleĢtirilmesi
bakımından birbirine alternatif değil tamamlayıcı olması için adımlar atacağı
taahhüdünü yinelemiĢtir36
. BTA‟ların çok taraflı sisteme olumlu etkileri için
verilebilecek bir örnek, Avrupa Ekonomik Topluluğunun (AET) kuruluĢuna
dayanmaktadır. AET‟nin 1958 yılında kurulmasıyla birlikte A.B.D, çok taraflı
müzakereler çerçevesinde tarifelerde yeni bir indirime gidilmesine yönelik çok taraflı
giriĢime destek vermiĢtir. Konuya iliĢkin diğer bir örnek ise, Uruguay Turunda
yaĢanan tıkanma neticesinde ortaya çıkmıĢtır. Avustralya ve A.B.D‟nin, bahse konu
tıkanma akabinde ilgili diğer ülkeler ile birlikte Asya Pasifik Ekonomik ĠĢbirliği
(APEC) Örgütünü kurması, AB‟yi yeniden GATT müzakerelerine dönme konusunda
teĢvik etmiĢtir37
. AB ve A.B.D‟nin Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı
AnlaĢması (TTYO) sürecine baĢlamasının çok taraflı müzakerelerdeki tıkanmaya
etkisi de benzer Ģekilde yakın vadede görülmeye adaydır.
34
Estevadeordal A, Freund C., & Ornelas, E., Does Regionalism Affect Trade Liberalization
Towards Non-Members?, Centre for Economic Performance, CEP Discussion Paper No: 868, 2008,
s. 35. 35
Bhagwati, J., “Regionalism and Multilateralism: An overview”, New Dimensions in Regional
Integration, Melo J. (et al), Center for Economic Policy Research, 1993, s. 29. 36
Singapore WTO 1996 Ministerial Declaration, WT/MIN(96)/Dec, 18 December 1996, URL:
https://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min96_e/wtodec_e.htm 37
Buckley, R., & Boulle, L., Challenges to Multilateral Trade: The Impact of Bilateral,
Preferential and Regional Trade Agreements, Alphen: Kluwer Law International, The Netherlands,
2010, s. 9.
34
2. Uluslararası ĠliĢkiler Temelli Rejim Teorileri
Ġktisat teorilerinden farklı olarak, uluslararası iliĢkiler teorilerinin
yaklaĢımlarında ise, yukarıda da belirtildiği üzere devletlerin dıĢ politika tercihleri
doğrultusunda ticari ve ekonomik unsurları ne Ģekilde kullandığı veya kabullendiği
yönünde çıkarımlarda bulunmaya çalıĢtığı görülmektedir. Uluslararası iliĢkilerde,
devletler ve uluslararası aktörler arasındaki iliĢkilerin, güç mücadeleleri ve iĢbirliği
arayıĢları ile bu amaçla çeĢitli örgüt ile birliklere katılma gibi davranıĢlarına açıklama
getirme iddiası ile ortaya atılan birçok rejim teorisi bulunmakta ve farklı
sınıflandırmalara konu olmaktadır. Söz konusu teorilerin birçok varsayım ve
basitleĢtirmelere dayandığı, çeĢitli kısıtları öne sürerek teori oluĢturmanın gereğiyle
dıĢarıda bıraktıkları konular olduğu görülmektedir. Bu yönüyle, literatürün
incelenmesinden, teorilerin her duruma ve bu tezdeki gibi özellikli bir konuya
uygulanabilecek tüm unsurları içerecek bir cevap getirme iddiası bulunmadığı
anlaĢılmaktadır. Ancak, çeĢitli saik ve durumları açıklamak için teorilerin varsayım
ve çıkarımlarının birer araç olarak kullanılması mümkündür.
DTÖ'nün 2007 Dünya Ticaret Raporunda da38
bu durum vurgulanarak,
uluslararası iĢbirliği ve bölgeselleĢmeyi açıklamakta 4 “büyük teori” olan,
neorealizm, liberalizm, neo-liberal kurumsalcılık ve yapısalcılık ile bunların çeĢitli alt
versiyonlarının bulunduğu belirtilmektedir. Sözkonusu raporda, 4 büyük teori olan
neorealizmin dengeleme, blok-oluĢturma, bağımlılık-yaratma gibi güç odaklı
hedeflere vurgu yaparken; kurumsalcılığın etkinliğe odaklandığını; liberalizmin daha
38
WTO, World Trade Report 2007- Six Decades of Multilateral Trade Cooperation: What have
We Learnt?, s. xvıı-xv. https://www.wto.org/English/res_e/booksp_e/anrep_e/world_trade_report07_e.pdf
35
çok içsel politik ekonomi Ģartlarına bakarken, yapısalcılığın ise sosyal ve
motivasyonel davranıĢ norm, değer ve idealleriyle ilgilendiği belirtilmektedir.
Diğer taraftan, her ne kadar 1990‟dan itibaren Doğu Bloğunun yıkılmasından
sonra Marksist teorilerin açıklamalarına literatürde çok fazla yer verilmese ve
yukarıdaki Raporda ele alınmasa da, neo-Marksist ve neo-GramĢiyan teorilerin kimi
eleĢtirel katkılarının da göz ardı edilemeyeceği düĢünülmektedir39
.
Mezkûr teorilere bölgeselleĢmeye yaklaĢımları açısından daha yakından
bakıldığında özetle Ģu tespitlerin yapılması mümkündür. Uluslararası iliĢkiler
teorileri arasında devlet merkezli bir değerlendirmeye sahip olan realist teori, gücü
sistemin temeline oturtmaktadır40
. Bu kapsamda, uluslararası politikanın asıl
aktörleri olan bu unsurların sürekli güç ve çıkar peĢinde olduğu varsayımından
hareket eden klasik realist teorinin en önemli temsilcisi olan Hans Morgenthau,
uluslararası sistemin anarĢik bir yapıya sahip olduğunu ve çatıĢmanın veya çatıĢma
tehdidinin hüküm sürdüğü bu anarĢik yapı içerisinde güvenlik endiĢesine kapılan
devletlerin, ulusal çıkarları doğrultusunda sürekli güç peĢinde koĢan ve diğer
devletler üzerinde egemenlik kurmaya çalıĢan rasyonel birimler haline geldiğini iddia
etmektedir. Dolayısıyla realizme göre bir güç mücadelesi olan uluslararası politikada,
bir ortak düĢmana, ortak tehdide veya hegemonya kurma hedefini taĢıyan devlete
karĢı güç dengesinin sağlanması amacıyla koalisyon yapılması gibi istisnai durumlar
dıĢında uluslararası alanda bir iĢbirliğinden söz edilemediğini belirtmektedir. Doğal
39
Gill, S., Gramsci, Historical Materialism and International Relations, Cambridge: Cambridge
University Press, 1993. 40
Akgül AçıkmeĢe, S., “Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri IĢığında Avrupa BütünleĢmesi”, Uluslararası
ĠliĢkiler, Cilt 1, 2004, s. 1-32.
36
olarak bu yaklaĢım, askeri güvenliğe uluslararası ticaret konularından daha çok önem
vererek, bölgesel ticaret anlaĢmalarını çıkar odaklı ve güç maksimizasyona yönelik
geçici giriĢimler olarak değerlendirir. Bu itibarla, Birinci Dünya SavaĢından sonra
savaĢı önlemeye yönelik bir giriĢim olarak Milletler Cemiyeti'nin kuruluĢuyla
dünyanın uluslararası örgütlenmeler yoluyla naif ve idealist bir anlayıĢla uluslararası
iliĢkileri yanlıĢ değerlendirdiği ve Ġkinci Dünya SavaĢı'nın çıkması ile bunun
yanlıĢlığının ortaya çıktığı algısı bulunmaktadır. Bu nedenle, Ġkinci Dünya
SavaĢı'ndan 1970'lere kadar ve hatta daha sonrasında dahi uluslararası iliĢkilerde
çalıĢmaların temel ağırlık merkezini realist yaklaĢım veya yeni versiyonlarının
oluĢturduğunu söylemek yanlıĢ olmayacaktır41
. Ancak, 1970'lerden sonra Realist
teorinin, diğer teorilerden gelen eleĢtiriler karĢısında uluslararası sistemi daha iyi
açıklayabilmek için neorealizm, post-klasik realizm ve hegemonik istikrar teorisi gibi
yeni yaklaĢımlarla kendini geliĢtirdiği de görülmüĢtür. Bunlardan, neorealist
yaklaĢım, klasik realizmin varsayımlarına ek olarak, kendisini geliĢtirerek sistemsel
unsurları ön plana çıkarmıĢ olup, uluslararası sistemin anarĢik olduğunu ve sistemin
doğası gereği ulus-devletlerin temel güdüsünün kendisini idame ettirmek olduğunu
belirtirken, uluslararası sistemde güç hiyerarĢisinin her ne olursa olsun önem
taĢıdığını iddia etmektedir. Sonuçta, sıfır-toplamlı bir oyun olan rasyonel
devletlerarasındaki iliĢkilerin; geçici ortaklıklar kurulsa da anarĢiyi uzun vadede
sona erdiremediğini belirtmektedir. Klasik realizmin kurucuları olan H. Carr ve Hans
Morgenthau‟nun görüĢlerini temel olarak kabul eden ancak eleĢtirerek geliĢtiren
Kenneth Waltz, neorealizmin fikir babası olarak görülmektedir. Kenneth Waltz
uluslararası iliĢkiler disiplinine antropoloji ve ekonomi alanlarını da dâhil ederek
41Eralp, A., Devlet, Sistem ve Kimlik: Temel YaklaĢımlar, ĠletiĢim Yayınları, 2013, 2. Bölüm.
37
klasik realizmi eleĢtirerek geniĢletmiĢtir42
. Neorealizm, klasik realizmin egemen
devletlerin uluslararası anarĢi içinde var oldukları gibi bazı noktalarını kabul etmekle
beraber, klasik realizmden farklı olarak insan doğası ve devlet yönetimi konusunda
daha bilimsel bir açıklama getirmeye çalıĢmaktadır. Robert Keohanne‟e43
göre
neorealizm, bir bakıma realizmi uluslararası politika teorisi haline getirme çabasıdır.
Neorealizmin birçok varsayımı iktisat literatüründeki merkantilizm, ekonomik
milliyetçilik ve korumacılık yaklaĢımlarını kabul etmektedir. Neorealistlere göre,
piyasa, devletin siyasal çıkarlarına hizmet edecek bir araçtır44
. Hamilton‟a göre ise,
devlet üretim ekonomisinde etkin bir yönlendirici rol oynamalıdır. Yine, realizmin
geliĢtirilmiĢ bir versiyonu olan postklasik realizme göre uluslararası iliĢkilerde güç
belirleyici öneme sahip olmakla birlikte, devletin çatıĢma olasılığını düĢürerek
güvenlik ve refahını sağlamak için amaç değil araçtır45
. Realist teori temeline
dayanan hegemonik istikrar teorisi ise, liberal bir uluslararası sistemin varlığını
sürdürmesi için gerekli model, önder ve en önemlisi bunu sağlayacak güce sahip bir
hegemonun uluslararası sistemde kendisini takip edecek motivasyona sahip,
desteğini aldığı diğer aktörlerin varlığıyla mümkün olabileceğini savunmaktadır. Bu
teoriye göre, hegemon güç, uluslararası sistemde kendi üstünlüğünü korumak üzere
iĢbirliğini teĢvik ederken, belirlediği değerlerin takipçisi durumdaki uluslararası
aktörlerce tanınmasını ve kurduğu sistemin sürdürülmesi amacını gütmektedir46
.
Esasen bu teoriyi uluslararası ekonomik iliĢkilere uygulayan Kindleberger,
42
Waltz, K., Theory of International Politics, Reading, Addison-Wesley Publishing, 1979, s. 71 43
Keohane, R. O. and Axelrod, R., "Achieving Cooperation under Anarchy: Strategies and
Institutions", “Neo-liberalism and Neo-realism: The Contemporary Debate” New Directions in
World Politics, Baldwin D. (ed.), New York: Columbia University Press, 1993, s. 85-113. 44
Gilpin, 2001, s. 17-9 45
Aydın, M., “Uluslararası ĠliĢkilerin „Gerçekçi‟ Teorisi: Kökeni, Kapsamı, Kritiği”,
Uluslararası ĠliĢkiler, 2004, s. 33-60. 46
Arı, T., Uluslararası ĠliĢkiler ve DıĢ Politika, MKM Yatınları, 2013.
38
rejimlerin kuruluĢunu ve devamını sağlayan temel unsurun belirli bir alanda gücün
eĢitsiz dağılımı olduğunu savunarak, Ġngiltere ve A.B.D'nin hegemon rolünü
üstlendiği dönemlerde bir dengenin oluĢtuğunu; hegemonun gücünün azaldığı
dönemlerde ise, istikrarın riske girdiğini ancak böyle bir durumda da aynı esaslar
üzerinde aynı görüĢe sahip oligopol niteliğindeki grupların da hegemonik güç olarak
iĢbirliğine giderek aynı amaç doğrultusunda önderlik yapabileceğini belirtmektedir47
.
Dört büyük teoriden bir diğeri olan yapısalcı yaklaĢım, uluslararası iĢbirliğini
temel normlar, paylaĢılan fikirler, karĢılıklı-sübjektif inançlar, gelenekler,
alıĢkanlıklar ve algıya vurgu yaparak açıklamaktadır. Açıklamalarında, kural temelli
kararın, rasyonel ve mantıksal çıkarımla ulaĢılan bireysel çıkar amaçlı tercihlerin
yerini alması gerektiğini vurgular. Sistem ile sistemi oluĢturan ajanlar arasında güçlü
bir karĢılıklı etkileĢim olduğunu ve yapının ajanların algılarını etkileyerek onların
tercih davranıĢlarını belirlediğini ileri sürmektedir. Sonuçta, bu Ģekilde ortaya çıkan
ortak tutumun tüm sistemde bir akis yaratarak onu etkilediğini belirtir. Özetle,
devletlerin uluslararası arenadaki davranıĢlarının kökenlerine inerek kimlik, çıkar ve
norm kavramları üzerinden açıklamayı hedeflemektedir. Yapısalcı YaklaĢımın bir alt
dalı olan Ġngiliz Okul ise, uluslararası kural ve normların ulus ötesi yayılmasını
inceleyerek; özellikle Ġkinci Dünya savaĢı sonrası dönemde benzer serbest piyasa
anlayıĢına sahip devletlerin bunları uluslararası alana empoze etmek için oluĢturduğu
koalisyon ve bütünleĢmeleri örnek almaktadır.
47
Duncan S., The Limits of Hegemonic Stability Theory, The IO Foundation, 1985, s. 579-614.
39
Uluslararası iliĢkilerin büyük teorilerden bir diğeri olan liberalizm ise,
uluslararası iĢbirliği doğrultusunda, ülke içi faktörlerin ve bireylerin rasyonel bir
tutumla çıkar odaklı talepleri ile yaptıkları baskıyla devletlerin karar alma
süreçlerinde dolaylı olarak belirleyici olduğunu savunmaktadır. Bununla beraber,
klasik liberallere göre politika ile ekonomi arasında bir ayrım bulunmaktadır.
Yukarıda iktisat teorileri ile ilgili bölümde klasik liberal iktisatçılardan Adam
Smith‟in “görünmez el” ve David Ricardo‟nun “karĢılıklı üstünlükler” teorileriyle
açıklanan devletin minimum ölçüde müdahil olduğu bir ortamda uluslararası ortamda
serbest ticaret ile zenginleĢme sağlayan doğal sistemin varlığının uluslararası iliĢkiler
teorilerindeki yansımasıdır48
. Uluslararası ticaretin devletler tarafından kısıtlanması,
piyasasının rasyonel iĢleyiĢine engel teĢkil etmekte ve uluslararası fiyat
mekanizmasının iĢleyerek maksimum verimlilik, ekonomik büyüme ve refah
sağlamasına engel olmaktadır49
. Liberaller savaĢ, emperyalizm gibi siyasi olgularla
ekonomik büyüme süreci arasında bağ kurmazlar; tam tersine ekonomik iliĢkilerin
karĢılıklı fayda sağlayarak devletlerin çatıĢmasına engel olacağını belirtirler.
Liberalizmin bu yönüyle uluslararası iliĢkiler disiplinindeki yansıması, Alman
filozof Ġmmanuel Kant‟ın da etkisiyle idealizm olarak ortaya çıkması ve etkisiyle
A.B.D BaĢkanı Wilson‟ın Birinci Dünya SavaĢından sonra Milletler Cemiyetinin
kurulmasında öncülüğünü yaptığı idealizm teorisidir. Buna göre, uluslararası
kanunların hüküm süreceği demokratik ve özgür devletlerden oluĢacak bir dünya
federasyonu kurulduğu, uluslararası sistemde açık diplomasinin geliĢtirildiği,
uluslararası hukukun güçlendirildiği ve bunları gözetecek yeni uluslararası
48
Crane, G. and Amawi, A., The Theoretical Evolution of International Political Economy,
Oxford University Press, 1997, s. 3-26. 49
Gilpin, The Political Economy of International Relations, Princeton University Press, 1987, s.
26-31.
40
kurumların kurulduğu bir sistemde çatıĢma olamayacaktır. Bir ölçüde Ġkinci Dünya
SavaĢından sonra da devam eden ancak BirleĢmiĢ Milletlerin baĢarısızlığının
görüldüğü, uluslararası sistemin sadece kapitalist devletlerden oluĢmadığı,
sömürgecilikten kurtulan yeni kalkınma çabasındaki devletlerin var olduğu
korumacılığın arttığı bir dönemde liberalizmin temel teori olarak anılması imkânsız
bir hal almıĢtır. Bu dönemde neo-realizm, neomarksizm ve tüm uluslararası iliĢkiler
teorilerine Ģüpheyle yaklaĢan Horkheimer, Cox, Hoffman, Linklater ve Habermans
gibi önemli temsilcileri bulunan EleĢtirel Teori50
dünyaya hâkim olurken,
1970‟lerde itibaren neoliberalizm gündeme gelmeye baĢlamıĢtır. Neoliberalizm,
Chicago Okulundan Friedrich Von Hayek ve Milton Friedman gibi ekonomistler
tarafından geliĢtirilen neo-realist ekonomik teoriler bütünü olmakla beraber, Robert
Keohane ve Joseph Nye tarafından kaleme alınan Güç ve KarĢılıklı Bağımlılık adlı
eserle uluslararası iliĢkilerde de yansımasını bulmuĢtur. Buna göre, uluslararası
iliĢkilerde ana unsurun devletler olduğunu kabul etmekle beraber, uluslararası
örgütlerin ve devlet dıĢı aktörlerin etkisini de göz ardı edilmemektedir. 1990‟lar ile
uluslararası ekonomik düzende yaĢanan değiĢimler, çokuluslu Ģirketlerin artan rolü
ve hızla artan dünya ticareti, realist uluslararası iliĢkiler teorilerindeki klasik devlet-
merkezli paradigmalara piyasalar, örgütler ve uluslararası anlaĢmaların önemini
eklemiĢtir. Böylece, “ kompleks karĢılıklı bağımlılık” içerisinde ve kurumların
öneminin arttığı bir düzen tasvir edilmeye baĢlanmıĢtır. Bu bağımlılık ortamında,
kurulan örgüt veya yapılan anlaĢmalar iĢbirliği düzeyini arttırarak iliĢkilere istikrar
sağlayacağı düĢünüldüğünden teori, neo-liberal kurumsalcılık olarak adlandırılmaya
50
Devetak, R., “Critical Theory”, Burchill, S., Linklaer, A. (eds.), Theories of International
Relations, New York: St. Martin‟s Press, 1996, s. 145-177
41
baĢlanmıĢtır51
. Özellikle 1980'lerin sonlarından itibaren bölgesel ticaret
entegrasyonları odaklı çalıĢmaları ve uluslararası anlaĢmaları ve düzenlemeleri de
kurumsal katkı bakımından çalıĢma konusu yapması neoliberal kurumsalcılık
akımını, zaman içerisinde en popüler ve kabul edilir teorileri haline getirdiği
söylenebilecektir. Özellikle uluslararası iĢbirliği veya çatıĢmada kurumların
rolünün analizi konusunda somut bir modelleme olan Oyun Teorisini kullanması,
akademisyenlerce yapılacak çözümlemelerde yöntem sorunun giderilmesinde
faydalı ve belki de kolaycılık olarak görülerek gittikçe daha fazla çalıĢmaya konu
olmasını sağlamıĢtır. Sonuç olarak, liberal ve dıĢa açık ekonomi kavramının
yükseldiği bir çağda hem liberal, hem yeni (neo) ve hem de normatif kurumsal
katkıları bünyesinde barındıran rasyonel kökenli ve bir ölçüde devlet merkezli-
realist olan bu teorinin, DTÖ tarafından dahi temel rejim teorisi olarak
görülmesine ĢaĢırmamak gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, her Ģeyden biraz
unsur ve somut bir çözümleme modeli içermesi nedeniyle akademik dünyada
kabul gören bu teoriyi bu tezde de temel yaklaĢım olarak en azından baĢlangıç
itibariyle seçilmemesi için bir neden bulunmamaktadır.
Bununla beraber, Türkiye bakımından tezin konusu oluĢturan STA
yönelimlerinin AB ile kurulan GB nedeniyle en azından yakın zamanlara kadar
bu yaklaĢımla yorumlanacak Ģekilde geliĢmediği ve daha çok hegemonik istikrar
teorisi bağlamında incelenebileceği ilerideki bölümlerde açıklanacaktır.
51
Smith, E. ve Farrands C., International Political Economy in the 21st Century, Contemporary
Issues and Analysis, Pearsons Education, 2011, s. 28-33
42
C. Bölgesel Ticaret AnlaĢması Modelleri Ġçerisinde Yeni Nesil STA Kavramının
GeliĢimi
Ticaretin serbestleĢtirilmesinde “Global Ekonomik Entegrasyon”dan farklı
olarak geliĢen eğilimin, “Bölgesel Ekonomik Entegrasyonların” sayısındaki artıĢ
olduğu yukarıdaki bölümde belirtilmiĢti. Global ölçekli liberalizasyon yerine daha
çok bir grup ülke arasında coğrafi esasa dayalı serbestleĢtirmeyi öngören bölgesel
ekonomik entegrasyon modellerinde, çoğu kez entegrasyona dahil olan ülkeler
arasında ticaretin serbestleĢtirilmesinden öteye giden bir karĢılıklı bağımlılık iliĢkisi
kurulmaktadır. Esasen, kavrama genel anlamda “BölgeselleĢme” ve kuran araca
“Bölgesel Ticaret AnlaĢması” (BTA) denilmesinin nedeni de bundan
kaynaklanmaktadır.
Neoliberal iktisadi düĢüncenin küreselleĢme ile tüm dünyaya yayıldığı
dönemde, bölgeselleĢme eğiliminin aynı Ģekilde artıĢması bir çeliĢki gibi görünse de,
aslında bu durum bir yandan tesis edilen ileri liberalizasyon ile küreselleĢmeyi daha
da ileri götürmeyi ve diğer taraftan da kapitalist üretim tarzının ortaya çıkarabildiği
kriz benzeri dengesizlikleri bertaraf etmeyi amaçlayan bir tepkidir52
. Diğer bir
ifadeyle, çok taraflı üretim, ticari ve mali iliĢkilerin geliĢmesi aynı coğrafi bölgedeki
ülkeleri, güçlerini birleĢtirme amacıyla yoğun bölgesel iliĢkiler içerisine girmeye
sevk etmektedir. Ġkinci Dünya SavaĢından bu yana üç bölgeselleĢme dalgasının
olduğu kabul edilmektedir. Bunlardan ilki, 1960‟larda baĢarılı AT örneğinden
esinlenen Afrika‟dakiler baĢta olmak üzere geliĢme yolundaki ülkelerin güçlerini
birleĢtirerek sanayileĢme hamlelerini gerçekleĢtirme ve küresel ekonomiye bu
52
Kara KurtuluĢ T., Bölgesel Ticaret AnlaĢmaları KarmaĢası ve Türkiye, Ankara, 2015, s. 33-37.
43
Ģekilde eklemlenme çabaları sonucunda gerçekleĢmiĢtir. Ġkinci dalga ise, dünyadaki
sermaye birikiminin baĢlıca odak merkezleri olan, Avrupa, Kuzey Amerika ve
Güneydoğu Asya bölgesindeki ülkelerin 1980‟lerin sonundan itibaren giriĢtiği
bölgeselleĢme hareketleridir53
. Üçüncü dalga bölgeselleĢmenin Uruguay Turu
sonrasında DTÖ‟nün 1 Ocak 1995‟te kurulmasından itibaren beraber baĢladığı genel
kabul görmektedir. Her ne kadar çok taraflı müzakerelerde 1995 yılında görece
baĢarı kazanıldığı düĢünülse de, bu durumun bölgesel ticaret anlaĢmalarına olan
ilgiyi azaltmadığı, Doha Turu müzakerelerinde yaĢanan tıkanma ile yeni alanlara
doğru geniĢleyerek ve AB tarafından 2006 yılında açıklanan stratejinin diğer ülke ve
ülke gruplarına da yayılmasıyla hız kazandığı da gözlenmektedir. Önümüzdeki
dönemde yapılacak akademik çalıĢmalarda, içerdiği ileri tarım, hizmetler, kamu
alımları gibi DTÖ+ düzenlemelerin yanı sıra yatırımlar, mevzuat yakınlaĢtırması ve
verilen dıĢ yardımlara iliĢkin hükümler nedenleriyle DTÖ-X hükümler içeren
kapsamlı yeni nesil serbest ticaret anlaĢmalarının, 2006 yılından itibaren dördüncü
dalga bölgeselleĢmeyi baĢlattığına dair argümanların görülmesi de ĢaĢırtıcı
olmayacaktır54
.
Bölgesel veya bölge dıĢı ekonomik entegrasyonlar en genel anlamda, birleĢen
ekonomiler arasında ticaret ve üretim faktörlerinin hareket serbestîsinin sağlanması
ve bu kapsamdaki ülkeler arasında fırsat eĢitliğinin gerçekleĢtiği bir ortamı
tanımlanmakta kullanılmaktadır. Bu durum, bazı mallar üzerindeki gümrük vergisi
indirimlerinden, para ve maliye politikalarının uyumlaĢmasını içeren kapsamlı
ekonomik birleĢmelere kadar gidebilmekte ve giderek artan karĢılıklı bağımlılık
53
age., s. 33. 54
Tezin yazarının yorumudur.
44
iliĢkisi neticesinde AB örneğinde görüldüğü gibi siyasi birlik kurulmasına dahi
varabilmektedir55
. Entegrasyonların temel hedefi, üye ülkeler arasında ticaretin
serbestleĢtirilerek toplumların refah seviyesinin yükseltilmesi olduğundan, ekonomik
birleĢmeden geliri ve istihdamı arttırma, gelir dağılımını iyileĢtirme ve bölgesel
dengesizlikleri giderme gibi amaçları gerçekleĢtirmesi beklenmektedir. Nitekim,
DTÖ tarafından yapılan çalıĢmalar, 2015 yılı sonu itibariyle, dünyada 600‟ün
üzerinde BTA‟nın bulunduğunu göstermektedir. Bugün için, Moğolistan haricinde
DTÖ üyelerinden tamamı bir ya da daha fazla bölgesel ekonomik entegrasyona
katılmıĢ durumdadırlar. DTÖ‟nün temel kurallarından baĢlıcası olan “en çok
gözetilen ulus kaydı”ndan bir istisna olarak kabul edilen bu durum, DTÖ‟nün 24.
maddesi, GATS AnlaĢmasının 5. Maddesi ve 1979 yılında kabul edilen “Yetki
Hükmü” ile hukuken geçerlilik kazanmıĢtır56
. Diğer bir ifadeyle, çok taraflı
serbestleĢtirmeyi güçlendirebildikleri ve sürecin ileride genelleĢmesine katkıda
bulunabildikleri ölçüde uluslararası ticaret sistemi için yararlı addedilmektedirler.
Türkiye de, AB ile gerçekleĢtirdiği GB ile Ģekillenen uluslararası ticari
yükümlülükleri doğrultusunda akdettiği AnlaĢmalar ile bu alanda geliĢme yolundaki
ülkelerin baĢında gelmektedir57
.
1. Klasik Bölgesel Entegrasyon Modelleri ve Yeni Nesil STA‟lar
Uluslararası ekonomik iliĢkilerden daha dar bir çerçeveye sahip olan dıĢ
ticaret politikası, esas itibariyle devletlerin mal ve hizmet alıĢveriĢi üzerine kurulu
55
Dura C., Atik H., Avrupa Birliği Gümrük Birliği ve Türkiye, Nobel Yayıncılık, 2014. 56
BüyüktaĢkın, ġ., Uluslararası Ticarette GATT Düzeni, Ankara, 1997, s. 143-150. 57
WTO, Trade Policy Review (Turkey), Report By The Secretariat, WT/TPR/S/259, 2012,
Geneva, s. 18-20
45
bulunmaktadır. Bununla beraber, dıĢ ticaretin, sermaye baĢta olmak üzere diğer
üretim faktörlerinin hareketliliği, uluslararası parasal sorunlar ve kalkınma gibi
ekonominin diğer unsurları üzerinde de etkileri bulunduğundan, genel ekonomi
politikasının en önemli araçlarından birini teĢkil eder. DıĢ ve iç ekonomik iliĢkiler bir
bütün halindedir. Özellikle, kalkınma stratejilerinin uygulanmasında dıĢ ticaretin
önemli bir yeri vardır. Örneğin ihracata dayalı kalkınma modeline sahip bir ülkenin
iç ekonomik iliĢkileri, milli gelirin oluĢumundaki unsurlardan paylaĢım sorununa
kadar dıĢ ticaretten etkilenmekte, ülkenin kambiyo rejimi ve bölgesel ticaret
anlaĢmalarına bakıĢ açısı dahi çoğu zaman bu yöndeki tercihlerle uyum içinde
olmaktadır. Günümüzde, geliĢme yolundaki ülkelerin hemen tümü için dıĢ ticaret
adeta en önemli araç olarak görülmekte olup, bu amacın daha kolay
gerçekleĢtirilmesinde birbirlerine yardımcı olmak amacıyla bölgesel düzeyde artan
ölçüde ticaret anlaĢmaları akdetme yoluna gitmektedirler.
Ülkelerin kalkınma ve refah seviyelerinin yükselmesinde önemli bir rol
oynayan uluslararası ticaret ve bu ticaretin daha da kolaylaĢtırılması ve
serbestleĢtirilmesi, son dönemde gerek geliĢmiĢ ülkeler arasında gerekse kuzey-
güney ve güney-güney ticari ve ekonomik iliĢkilerinde öncelikli bir hedef haline
gelmiĢtir. Söz konusu hedefin gerçekleĢtirilmesine yönelik olarak ise günümüz
ekonomileri, DTÖ bünyesinde çok taraflı müzakereler kapsamında yürütülmekte
olan çalıĢmaların yetersiz kalması neticesinde, ikili ve bölgesel düzeyde tercihli
ticaret düzenlemeleri içeren anlaĢmalar akdetmeye yönelmektedirler. Bu kapsamda,
Serbest Ticaret AnlaĢmalarının (STA) önemi günden güne artmaktadır58
. DTÖ ile
58
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/SerbestTic/Genel_Bilgi.html
46
çerçevesi belirlenen uluslararası ticaret sisteminin temelini “en çok kayrılan ülke”
olarak bilinen ayrımcı olmama prensibi oluĢturmaktadır. Söz konusu prensibe göre,
DTÖ üyesi bir ülke herhangi bir ülkeye tanıdığı avantajlı ticaret rejimini koĢulsuz
olarak tüm üye ülkelere tanımak zorundadır59
. Bununla birlikte, GATT‟ın XXIV.60
ve GATS‟ın V.61
maddesi ile 1979 yılında Tokyo Turu sırasında kabul edilen Yetki
Hükmü62
çerçevesinde, üye ülkelerin mal ve hizmet ticaretinin serbestleĢtirilmesine
yönelik STA‟lar akdetmelerine ve gümrük birliği oluĢturmalarına DTÖ kurallarından
geçici bir sapma olarak imkân tanımaktadır. Bu imkân, DTÖ sisteminin temelini
oluĢturan ayrımcı olmama prensibi için en önemli istisnayı oluĢturmaktadır.
GATT madde XXIV‟te, STA ve Gümrük Birliği AnlaĢmalarının amacı, taraf
ülkeler arasında mal ticaretine yönelik engellerin tedricen kaldırılması suretiyle
ticaretin kolaylaĢtırılması ve üçüncü ülkelere karĢı duvarların yükseltilmemesi olarak
tanımlanmaktadır. Benzer bir düzenleme, hizmetler ticaretini düzenleyen DTÖ
AnlaĢması olan GATS madde V‟te de yer almaktadır. Buna göre, sınır ötesi ticaret,
yurt dıĢında tüketim, ticari varlık ve gerçek kiĢilerin dolaĢımı olarak belirlenen dört
farklı hizmet sunumuna iliĢkin ticaretin serbestleĢtirilmesinde ayrımcılığa yer
verilmeyecektir. 1979 yılında Tokyo Turu neticesinde kabul edilen ve geliĢmekte
olan ülkelerin kendi aralarında imzalayacakları anlaĢmalar bakımından GATT madde
XXIV‟e göre daha esnek düzenlemelere izin verilen Yetki Hükmünde de ayrımcılığa
karĢı çıkılmaktadır. DTÖ terminolojisinde STA‟lar, gümrük birliği ve kısmi kapsamlı
59
BüyüktaĢkın, ġ., Uluslararası Ticarette GATT Düzeni, s. 143-150. 60
https://www.wto.org/ENGLISH/res_e/booksp_e/analytic_index_e/gatt1994_09_e.htm 61
https://www.wto.org/English/docs_e/legal_e/26-gats.pdf 62
28 Kasım 1979 tarihli ve L/4903 Simgeli Belge, Differential And More Favourable Treatment
Reciprocity And Fuller Participation Of Developing Countries
https://www.wto.org/english/docs_e/legal_e/enabling1979_e.htm
47
anlaĢmalar ile birlikte ele alınmakta ve bölgesel ticaret anlaĢmaları (BTA) olarak
nitelendirilmektedir63
.
Esasen, DTÖ terminolojisini belirleyen yukarıdaki hukuki dayanaklar
bakımından Yeni Nesil STA‟lar için ayrıca bir tanımlama yapılmamıĢtır. Dahası,
DTÖ terminolojisinde diğer daha ileri ekonomik entegrasyon biçimleri bakımından
da bir özel bir tanımlama yapılmamıĢtır. Bununla beraber, sınıflandırmada STA veya
Gümrük Birliğine dayanan Ekonomik BütünleĢme AnlaĢması tanımı bulunmaktadır.
Tablo I: AnlaĢma türüne göre BTA‟lar64
BTA'LARIN DAĞILIMI
Adet Pay
STA 365 90%
Gümrük Birliği 26 6%
Kısmi Kapsamlı Tercihli Ticaret AnlaĢması 21 4%
Toplam 412 100%
Mevcut en güncel bilgiler ıĢığında, 2015 yılı Nisan ayı itibariyle, DTÖ‟ye
bildirimi yapılan BTA‟ların sayısı 612‟ye ulaĢmıĢ olup, bunlardan 412 tanesi
yürürlüktedir. Sözkonusu sayı içerisinde STA‟ların%90 gibi oldukça yüksek bir paya
sahip olduğu dikkat çekmektedir. %6 ile Gümrük Birliği anlaĢmaları, %4 ile Kısmi
Kapsamlı Tercihli Ticaret AnlaĢması AnlaĢmalar takip etmektedir65
.
63
Urata, S., “Globalization and The Growth in Free Trade Agreements”, Asia-Pacific Review,
Vol:9, No:1, 2002, s. 20-32. 64
http://rtais.wto.org/UI/publicsummarytable.aspx 65
http://rtais.wto.org/UI/publicsummarytable.aspx
48
Tablo II: AnlaĢmanın DTÖ‟deki hukuki dayanağına göre BTA‟lar66
BTA'LARIN DAĞILIMI
Adet Pay
GATT Madde XXIV (STA) 223 54%
GATT Madde XXIV (GB) 17 4%
GATS Madde V 134 33%
Yetki Hükmü 38 9%
Toplam 412 100%
Buna göre, dünya genelinde BTA‟ların % 58‟lik büyük bir kısmı GATT
Madde XXIV ve % 33‟lük bölümü GATS Madde V kapsamındaki istisna hükümleri
çerçevesinde akdedilmiĢtir. Yetki Hükmüne göre ise, toplam rakamın sadece %
9‟una tekabül eden 38 BTA imzalanmıĢtır. Ġki tabloda yer alan rakamlar arasındaki
fark, GYÜ‟ler arasındaki Yetki Hükmüne dayanan bazı AnlaĢmaların Kısmi
Kapsamlı Tercihli Ticaret AnlaĢması yerine STA veya Gümrük Birliği olmasından
kaynaklanmaktadır.
Ülkelerin BTA akdetmeye yönelik motivasyonlarının arka planında hem
ekonomik hem de siyasi unsurlar bulunmakla beraber, temel ekonomik unsurlar
olarak, pazara giriĢ imkânlarının artırılması, domino etkisi ile dıĢarıda kalma
korkusu, çok taraflı ticaret müzakerelerindeki yavaĢ ilerleme karĢısında ticari
çıkarların gerçekleĢtirilebileceği alternatif bir platforma ulaĢma, dıĢ ticaret politikası
ve yükümlülükler açısından daha derin entegrasyona gidebilme imkânı ve GYÜ‟ler
bakımından erozyona uğrayan otonom rejimlerin ötesinde pazara giriĢ imkânları elde
etme olanağı olarak özetlenebilecektir67
.
66 http://rtais.wto.org/UI/publicsummarytable.aspx 67
The Warwick Commission Report on the Future of the Multilateral Trade Regime: Strategies for
Implementation
49
Ekonomik bütünleĢmeyi "bir süreç olarak, farklı ulusal devletlere ait
ekonomik birimler arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik önlemler
alınması; bir durum olarak ise ulusal ekonomiler arasındaki çeĢitli ayrımcılık
türlerinin mevcut olmamasıdır" Ģeklinde 1962 yılında tanımlayan Balassa‟nın,
ekonomik entegrasyon sürecini Serbest Ticaret Alanı, Gümrük Birliği, Ortak Pazar,
Ekonomik Birlik ve Tam Ġktisadi Entegrasyon Ģeklinde 5 basamaklı ayrıma tutması
genel bir baĢlangıç kabul görmektedir68
. Bununla beraber, her Ģeyden önce DTÖ
literatüründe dahi yer alan yetki hükmü uyarınca GYÜ‟ler arasında akdedilen
“Tercihli Ticaret AnlaĢmaları” ve AB entegrasyonun geliĢimi çerçevesindeki
aĢamaları dikkate aldığımızda buna “Tek Pazar” ve “Parasal Birlik” aĢamalarının da
eklenmesi mümkündür. Ancak, Tek Pazar, Ortak Pazar aĢamasının teknik, idari ve
mali engellerin kaldırıldığı ve bu konuda mevzuat yakınlaĢtırılmasının yapıldığı,
Parasal Birliğinin ise Balassa‟nın sınıflandırmasındaki Tam Ġktisadi Entegrasyonunun
ihtiyari olan ortak para birimi kullanmaya baĢlanan aĢaması olduğundan,
sınıflandırmada göz ardı edilmesi mümkündür. Bu kapsamda, ekonomi literatürünün
incelenmesi neticesinde, ülkeler/ülke grupları arasındaki entegrasyon türleri için
yapılan sınıflandırmalarda birbirini takip eden 6 aĢama olduğu söylenebilecektir.
Bu kapsamda, ilk aĢamayı “Tercihli Ticaret Anlaşmaları”nın (TTA)
oluĢturduğu entegrasyon modelinde, anlaĢmanın tarafları birbirlerine belirli bazı
ürünlerde tercihli pazara eriĢim olanağı sağlamakta; çoğu zaman bu olanaklar
gümrük vergilerinde tarife kontenjanı kapsamında indirim yoluyla sağlanmaktadır.
http://www2.warwick.ac.uk/research/warwickcommision/worldtrade/report/uw_warcomm_tradereport
_07.pdf 68
Laffan B., O‟Donnel R., Smith M., Europe‟s Experimental Union- Rethinking Integration,
Routledge, London, New York, 2000, s. 102-110.
.
50
Tercihli ticaret anlaĢmaları”nın akdi Yetki Hükmü kapsamında GYÜ‟ler arasında
mümkün olabilmektedir. Türkiye ile Ġran arasında 2014 yılında yürürlüğe giren TTA
buna bir örnektir. Ġlginçtir ki, Türkiye ile Mısır arasında yürürlükte bulunan anlaĢma
yetki hükmü esas alınarak yapılmıĢ dahi olsa bir STA‟dır. Ġkinci aĢama olan,
“Serbest Ticaret AnlaĢmaları”nda ise taraflar arasındaki ticarette anlaĢma kapsamı
ürünlerde gümrük vergiler ve eĢ etkili tedbirler ile miktar kısıtlamaları
kaldırılmaktadır. DTÖ açısından STA‟lar bakımından en önem arz eden hususlar,
“ticaretin esaslı bölümü” ve “makul bir süre içerisinde tamamlanma” ilkeleridir.
DTÖ‟ne yapılan bölgesel ticaret anlaĢmalarının en büyük kısmını STA‟lar
oluĢturmaktadır.
STA‟lardan sonraki ekonomik entegrasyon aĢaması “Gümrük Birliği”dir.
STA‟lara ek olarak, tarafların dıĢ dünyaya karĢı bir Ortak Gümrük Tarifesi
uygulamaları gerekmektedir. Ekonomik entegrasyonun bu seviyesinde, Gümrük
Birliğine taraf ülkeler kendi aralarında tarifeleri ve miktar kısıtlamalarını
kaldırmakta, dahası anlaĢmaya taraf olmayan üçüncü ülkelere karĢı ortak bir tarife
uygulamaya baĢlamaktadır. Ancak, bu durumun bir ileri aĢaması da Gümrük
Birliğinin kendisinin üçüncü taraflarla iktisadi entegrasyonlara gitmesidir ki; bu
durum Türkiye-AB Gümrük Birliğinin ve tezin sorunsalının da temel konusudur.
Andriamananjara‟nın69
, GB‟ni bir STA'dan daha fazla koordinasyon gerektirmesi
nedeniyle, taraf ülkeler açısından bir otonomi kaybına yol açtığı ve bu
entegrasyonunun daha az tercih edildiğini açıklayan çalıĢmaları mevcuttur. Gümrük
Birliklerinin SACU, BDT ve AB-Türkiye gibi en baĢarılı örneklerinde dahi aksayan
69
Andriamananjara S., Customs Unions, Preferential Trade Agreement Policies for Development,
The World Bank, 2011, s. 111.
51
birçok yön bulunmaktadır. Körfez ĠĢbirliği Konseyi (KĠK), WAEMU, ECOWAS ve
COMESA daha ileri entegrasyonu hedeflerken, GB aĢamasını sürekli ertelemiĢlerdir.
AB Malta ve Kıbrıs ile Ortaklık AnlaĢmalarındaki GB aĢamasını bu ülkelerin
üyeliklerine kadar ertelemiĢtir. Doğal olarak, Gümrük Birliği ve “Ġkinci En Ġyi
Teorisi”nin babası iktisatçı Jacob Viner'ın 1950 yılında temelde gümrük birliğinin
refah etkisine iliĢkin analizinde köklü bir değiĢim gündeme gelmiĢtir70
. Viner sonrası
Gümrük Birliği Teorileri, Viner'in analizinde kullandığı varsayımlara yönelik
eleĢtirileri ve iyileĢtirmeleri ile gümrük birliğinin tarafları ve üçüncü ülkeler
bakımından refah etkilerine yönelik ekonomik analizi geliĢtirmeyi amaçlamıĢtır.
"Yeni Gümrük Birliği Teorileri" olarak adlandırılan güncel çalıĢmalar, gümrük
birliğinin refah etkilerini tam rekabet piyasası ve ölçeğe göre getiri varsayımları
altında inceleyen geleneksel teoriye eksik rekabet piyasa yapısı ve ölçek
ekonomilerini temel almaya baĢlamıĢtır. Söz konusu teorilerin de, kapsamı mal
ticaretindeki belirli bir alanla kısıtlı ve sadece tek bir tarafın diğer tarafın karar ve
tercihlerini veri alarak uygulamak zorunda kaldığı Türkiye ile AB arasındaki GB‟nin
sorunlarına çözüm bulmaktan uzak olduğu görülmektedir.
Gümrük Birliği'nin daha ileri bir aĢaması olan “Ortak Pazar”da, ülkeler mal
ticaretine konu ürünlerde tarife ve tarife dıĢı önlemleri kaldırıp ortak bir gümrük
tarifesi uygulamanın yanı sıra; diğer üretim faktörleri olan hizmetler, emek ve
sermayenin de oluĢturulan entegrasyon içerisindeki piyasada içerisinde serbest
dolaĢımını öngörürler. Ancak, bu durumun gerçekleĢtirilmesi teoride belirtildiği
kadar kolay olamamaktadır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, özellikle Afrika
70
Viner J., The Customs Union Issue, NY: Carnegie Endowment for International Peace, 1950.
52
kıtasında ekonomik geliĢmelerini tek tek gerçekleĢtiremeyeceklerinin farkında olan
ülkelerin biraz da naif bir yaklaĢımla WAEMU, ECOWAS ve COMESA gibi Ortak
Pazar ve hatta dahası parasal birlik hedefleri olan bütünleĢme çabalarının çok geri bir
aĢama olan OGT uygulama hedeflerini dahi sürekli erteledikleri görülmektedir.
Arkasında önceden Fransa Merkez Bankasının daha sonra ise Avrupa Merkez
Bankasının finansal desteği olan Batı Afrika‟daki eski Fransız sömürgesi ülkelerin
oluĢturduğu WAEMU‟nun 2015 yılı Ağustos ayında ortak para birimi uygulamasına
geçtiğini açıklaması bunun bir istisnası değildir.
Esasen, ekonomik entegrasyon modellerinin en ileri seviyesini Ekonomik
Birlik ifade etmektedir; bunun nedeni Balassa‟nın sınıflandırmasındaki Tam İktisadi
Entegrasyonun artık konfederatif veya federal bir devlet özellikleri göstermeye
baĢlanan siyasi entegrasyon aĢamasına geçiĢi sembolize etmesindendir. Bu yüzden iki
aĢama beraber alınırsa, Ekonomik Birlikte, Ortak Pazar aĢamasındaki üretim
faktörlerinin tam serbestîsinin yanı sıra bunu sağlayacak mevzuatın uyumlaĢtırılması
ve para, maliye ve iktisadi politikaların koordinasyonu gerekirken; Tam Ġktisadi
Entegrasyonda artık ülkelerin devletlerin iç tasarrufunda bulunan mikro ve makro
ölçekteki politikalarının belirlenmesine dair yetkilerinin bir kısmını uluslar üstü
organlara devrettiği bir yapıya geçiĢ bulunmaktadır. Bu durumda, tarım ve
ulaĢtırmadan, rekabet, sosyal politika, çevre fikri ve sınai mülkiyet hakları, rekabet,
ve kamu alımları, gibi çok geniĢ kapsamlı politikaların da uyumlaĢtırılması
gerekmektedir. Bu noktada vurgulanması gereken bir husus da, ekonomik
entegrasyon modelleri konusunda özellikle baĢarılı bir örnek olan Avrupa
entegrasyonunu model alan akademik çalıĢmaların, her bir entegrasyon aĢamasının
53
pozitif yayılma etkisiyle bir üst aĢamaya geçiĢi getirdiğini iddia etmeleridir. Esasen
Ernst Haas tarafından geliĢtirilen yeni fonksiyonelcilik akımıyla kurgulanan ve
hükümetlerarasıcılık akımıyla ile eleĢtirisi yapılan bu genellemenin, Avrupa dıĢında
ve özellikle de GYÜ‟ler bakımından çok da geçerli olmadığı görülmektedir71
.
2. Uluslararası Sistemdeki BaĢlıca Ülkelerde ve AB‟de Yeni Nesil STA‟ların
GeliĢim Süreci
Literatürdeki klasik entegrasyon anlaĢmalarının ötesine geçen içerikleri ve
oluĢturdukları farklı kurumsal yapılar nedeniyle yeni nesil bölgesel entegrasyonların
sınıflandırılması oldukça zordur. Bu noktada, 2000‟li yılların baĢından itibaren
literatürde derin ve sığ entegrasyon terimlerinin kullanılmaya baĢlanıldığının ifade
edilmesinde yarar bulunmaktadır. Bununla birlikte, anılan terimlerin, doğrudan Yeni
Nesil STAları betimlemekten ziyade, klasik entegrasyon modelleri üzerinden bunları
dolaylı olarak tanımlamaya çalıĢtığı görülmektedir.
Örneğin, Lawrence tarafından, bir entegrasyonun sadece mal ticaretini
serbestleĢtirmesinin ve dolayısıyla gümrük vergilerinde indirim getirmesinin, bunun
sığ bir entegrasyon olduğunu gösterdiğini belirtmektedir. Sınır ötesine geçen ve ülke
içindeki alanlarla ilgili politikalara yönelik kuralları da içeren anlaĢmaların ise aksine
derin entegrasyonları ifade ettiğini belirtmektedir72
. Lawrence ayrıca uluslararası
üretim ağları ile derin entegrasyon arasında bir bağlantı bulunduğunu belirten ilk
yazarlardandır. Böylece, derin entegrasyona giden devletler, ulusal sınırlara bağlı
71
Cini, M. & Borragán N. P., European Union Politics, Oxford University Press, 2013, s. 116-133. 72
Lawrence, R. Z., Regionalism, Multilateralism and Deeper Integration, Washington DC:
Brookings Institution, 1996, s. 28-34.
54
kalmaksızın, üretimin konumlanmasını ve ticaretin kolaylaĢtırılmasını
gerçekleĢtirmek üzere kurumsal bir çevrenin inĢa edilmesini sağlamaya çalıĢmak
durumunda kalmaktadırlar. Derin entegrasyon, ülke içi sanayileĢme politikası, rekabet
politikası, teknik düzenlemeler, ortak standartlar, ihracat ve iç sübvansiyonlar,
finansal düzenlemeler, kurumsal yapıların uyumlaĢtırılması, makro politikaların
koordinasyonu gibi düzenleyici sahalarda ölçülmesi güç dıĢsallıklar ve yararlar
getirecek bir uyumu gerektirebilecektir.
GYÜ‟ler bakımından bu durumun avantajları ve dezavantajları olabileceği;
avantajların denenmiĢ en iyi uygulamaları kendileri sıfırdan geliĢtirmeye gerek
kalmaksızın adapte etme Ģansı olurken, dezavantajların ise kalkınma koĢulları
bakımından özellikle çevre ve iĢ yaĢamının düzenlenmesi alanlarında bunları kabul
etmenin uygun olmayabileceği belirtilmektedir. Özellikle bir tarafta bunları
dayatmaya çalıĢan bir GeliĢmiĢ Ülke ile bir GYÜ‟nün derin anlaĢma yapması
durumunda GYÜ üzerinde baskı uygulanmasının olası olduğu kaydedilmektedir73
.
2011 yılı DTÖ Dünya Ticaret Raporunun, Sığ ve Derin entegrasyonlarının
içeriklerini gösterecek biçimde hazırladığı aĢağıdaki ġekil I‟de STA + tanımına yer
verdiği görülmektedir74
.
73
Birdsall, N. and Lawrence, R. Z., “Deep integration and trade agreements: good for developing
countries?”, Kaul, I.,Grunberg, I., and Stern, M. (eds), Global Public Goods: International
Cooperation in the 21st century, New York/ Oxford: Oxford University Press,1999, s. 128-151. 74
WTO, World Trade Report 2011, The WTO and preferential trade agreements: From co-
existence to coherence, s. 110.
https://www.wto.org/english/res_e/booksp_e/anrep_e/world_trade_report11_e.pdf
55
ġekil I: Sığ ve Derin Entegrasyonlar
Sığ Entegrasyon
Derin Entegrasyon
Rejimin Türü Örnek
STA A.B.D-Ġsrail STA'sı
STA + NAFTA
GÜMRÜK BĠRLĠĞĠ SACU
ORTAK PAZAR Avrupa Birliği
PARASAL BĠRLĠK Euro Bölgesi
MALĠ BĠRLĠK A.B.D
Bu durumda, klasik entegrasyon modellerine STA+ Ģeklinde yeni bir
aĢamanın eklendiği DTÖ tarafından da teyit olunmaktadır. Diğer bir ifade ile,
entegrasyon aĢaması olarak sığ bir model olan STA‟lara daha ileri ve derin
entegrasyonlarda dahi görülmeyebilecek (+) yani ilave unsurların eklenebildiği
görülmektedir. Bununla beraber, anılan unsurların neler olabileceği diğer bir ifade ile
sınır ötesi ve ülke içi düzenleyici alana müdahaleyi kabul ederek mal ticareti dıĢında
kendi münhasır oyun alanını açmaya hazır ülkelere göre farklılık gösterebilmektedir.
Konuya iliĢkin tespitte bulunabilmek amacıyla, Horn, Mavroidis ve Sapir‟in
2010 yılında yaptıkları çalıĢmada75
STA‟larında ilave unsurlar bulunduğu görülen
AB ve Amerika BirleĢik Devletleri'nin imzalamıĢ olduğu 14'er tane BTA'yı
incelenmektedir. ÇalıĢmada, üç aĢamalı bir inceleme yapılarak, ilk aĢamada
anlaĢmaların “kapsam” belirlemesi yapılmıĢtır. ÇalıĢmanın ikinci aĢamasında
anlaĢma kapsamında yer alan ilave hükümlerin gerçekten “hukuki olarak
75
Horn H. , Mavroidis P. and Sapir A., Beyond the WTO? An Autonomy of EU and US
Preferential Trade Agreements, The World Economy, 2010, Vol. 33, No. 11, s. . 1565-1588.
56
uygulanabilir” olup olmadığı incelenmiĢtir. Üçüncü aĢamada ise, hukuki olarak
sorumluluk yükleyen maddelerin pratikteki durumuna bakılmıĢtır.
DTÖ‟nün 2011 yılı Raporunun özellikle aĢağıdaki Tablo III‟de yer alan
kapsam belirlemesi çalıĢması, bu tez bakımından STA‟ların ilave unsurlarının diğer
bir deyiĢle neyin Yeni Nesil STA olduğunun tespiti bakımından önem taĢımaktadır.
Tablo III: DTÖ+ ve DTÖ-X politika alanları76
DTO+ alanlar DTO-X alanlar Sanayi malları Yolsuzlukla mücadele Sağlık Tarım ürünleri Rekabet politikası Ġnsan hakları Gümrük idaresi Çevre hukuku YasadıĢı göç Ġhracat vergileri Fikri mülkiyet haklan UyuĢturucu kaçakçılığı SPS önlemleri Yatırım önlemleri Endüstriyel iĢbirliği Kamu iktisadi teĢebbüsleri ĠĢgücü piyasası Bilgi toplumu Ticarette teknik önlemler Sermayenin dolaĢımı Madencilik Telafi edici önlemler Tüketicinin korunması Kara para aklama Dampinge karĢı önlemler Veri korunması Nükleer güvenlik Devlet Yardımları Tarım Siyasi diyalog Kamu alımları Mevzuat uyumlaĢtırma Kamu idaresi TRIMS önlemleri Görsel-iĢitsel Bölgesel iĢbirliği GATS-Hizmetler Sivil savunma AraĢtırma ve teknoloji TRIPS Ġnovasyon politikaları KOBĠ'ler Kültürel iĢbirliği Sosyal konular Ekonomi politikaları Ġstatistikler Eğitim öğretim Vergilendirme Enerji Terörle mücadele Finansal yardım Vize ve göçmen konulan
DTÖ mevzuatında olmakla birlikte, daha ileri kuralları içeren hususların
DTÖ+, DTÖ mevzuatında bulunmayan konuların ise DTÖ-X olmak üzere
bölümlendiği sözkonusu çalıĢmada, Tablo III‟de yer alan 14 adet DTÖ+ ve 38 adet
DTÖ-X konu tespit etmiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına bakıldığında, ilk olarak AB ve
A.B.D BTA'larının çok önemli sayıda DTÖ+ ve DTÖ-X konularını içerdiği, ancak
76
WTO, World Trade Report 2011, s. 129.
57
AB'nin BTA'larının A.B.D'ye göre DTÖ-X konularında çok ileriye gittiği; A.B.D'nin
BTA'larının ise AB'ye göre üçüncü taraflara yüklediği hukuki sorumluluk açısından
daha fazla hüküm içerdiği görülmektedir. ÇalıĢmada, AB'nin mevzuat enflasyonu
yaĢamasının sebebinin, AB'nin özellikle STA yaptığı ülkelerle kalkınma ile ilgili
konularda yaptığı düzenlemeler nedeniyle olduğu, ancak A.B.D'nin BTA'larında
böyle bir mevzuat enflasyonu yaĢanmadığı vurgulanmaktadır. ÇalıĢmada ayrıca;
DTÖ mevzuatının çok ötesinde konuların her iki ülkenin BTA'larında da bulunmakla
beraber, özellikle DTÖ-X konuları hakkında hukuken uygulanabilirliğin mütevazi
kaldığı tespiti yapılmaktadır. Son olarak da, DTÖ+ ve DTÖ-X alanlarda uluslararası
yükümlülüklerin çok ilerisinde hükümlere anlaĢmaların çok geniĢ baĢlıklarında yer
verilmiĢ olmasının, hukuki boyut ve muhatap ülkelerdeki iç mevzuat açısından
pratikte bir anlamı olmadığı vurgulanmaktadır.
Esasen, bu Ģekilde kapsamı tam olarak belli olmayan Yeni Nesil STA‟ların
Avrupa Komisyonu tarafından 4 Ekim 2006 tarihinde yayınlanan, “Küresel Avrupa:
Dünyada Rekabet Etmek”77
baĢlıklı bir bildirimle gündeme geldiğini ve literatüre
girdiğini söylemek yanlıĢ olmayacaktır. AB küreselleĢen dünya ekonomisi ile daha
güçlü bir bütünleĢmeyi sağlamak, Birlik ekonomisinin rekabet edebilirliğini artırmak
ve istihdamı geliĢtirmek maksadıyla yeni bir stratejik yönelim ve ekonomik reform
gündemini içeren bu bildirimde, Birlik vatandaĢlarına yeni imkânlar ve firmalarına
yeni pazarlar sağlayacak kapsamlı Yeni Nesil STA‟ların iĢlevine ve önemine vurgu
yapılmaktadır. Bildirimde özellikle yeni bir pazara giriĢ stratejisine, yatırımlara,
kamu alımlarına, rekabete, fikri mülkiyet haklarına, iĢ ve çevre ile ilgili
77
European Commission, Global World, Competing the World,
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/october/tradoc_130376.pdf
58
düzenlemelere ve ticaret politikası araçları ile tarife dıĢı engelleri önlemeye yönelik
“düzenleyici yakınlaĢtırmaya” dayanan geniĢ kapsamlı STA‟lara vurgu yapıldığı
göze çarpmaktadır.
DTÖ Doha turu müzakerelerinin 2006 Haziran ayında sekteye uğraması
akabinde, mal ticaretinin yanı sıra hizmetler, kamu alımları, yatırımlar, rekabet,
standartlar, yatırım, rekabet, fikri mülkiyet hakları, iĢçi hakları ve çevre ekonomik ve
teknik iĢbirliği alanları ile bu konuların hukuken uygulanabilirliğini sağlamak üzere
kurulacak anlaĢmazlıkların halli mekanizmalarını da içeren derin, geniĢ kapsamlı
veya Yeni Nesil STA'larda bir yayılma etkisi yaĢandığı görülmektedir. AB‟nin
ardından baĢta A.B.D olmak üzere, AB ve Uzakdoğu ülkeleri dahil baĢlıca ticaret
aktörlerinin ilave unsurlar içeren STA'lara ağırlık vermesi sonucu üzerinde daha
fazla durulan bir alan haline gelmiĢtir78
. Diğer taraftan, STA akdetme sürecine
sonradan dahil olmakla beraber, Asya-Pasifik ülkeleri mal ticaretinin yanı sıra,
hizmetler ticareti ile yatırımlar alanındaki ileri düzenlemelerle Yeni Nesil STA‟ların
Ģampiyonluğunu yapmaya baĢlamıĢtır.
2011 yılı DTÖ Dünya Ticaret Raporu79
ile Horn, Mavroidis ve Sapir'in
yukarıda belirtilen çalıĢmasını, 96 anlaĢmayı inceleyerek genele yayan DTÖ
tarafından daha detaylı incelemelerde bulunulması da bu nedenledir. ÇalıĢmada,
BTA'ların giderek daha derin düzenlemeler getirdiği sonucu özetle incelenen
anlaĢmaların % 47'si rekabet, % 39'u sermayenin dolaĢımı, % 37'si TRIPS
78
Ġstanbul‟da 25-26 Mayıs 2015 tarihinde düzenlenen “Yeni Nesil STA‟lar ve Ġslam ĠĢbirliği TeĢkilatı içi
Ticarete Etkileri” baĢlıklı Seminer ‟de de konu detaylı olarak ele alınmıĢ olup, baĢta Ġslam Ticaretin GeliĢtirilmesi
Merkezinden Dr. El Hassane Hzaine, Agadir yetkilileri ve Ġslam Kalınma Bankası yetkililerince bu seminerde
yapılan sunuĢlardan bu çalıĢmada yararlanılmıĢtır. 79
WTO, World Trade Report 2011, s 128.
59
AnlaĢmasının kapsamadığı fikri mülkiyet haklarının korunması ve % 31'i yatırımlar
alanında daha derin entegrasyon öngördüğünün tespitiyle bir kez daha teyit
edilmiĢtir.
Sözkonusu rapora, Yeni Nesil STA‟lara iliĢkin içerik belirlemesinin
geniĢlemesinin görülmesi bakımından daha yakından bakmakta yarar
bulunmaktadır. AB‟nin Kamerun ve CARĠFORUM ile Ekonomik Ortaklık
AnlaĢmaları ile Euromed Ortaklık AnlaĢmaları da dahil 33 STA‟sının yanı sıra,
A.B.D‟nin 11 STA‟sı ve EFTA, ASEAN, MERCOSUR, KĠK, PAFTA, ECOWAS
ve COMESA gibi 18 büyük bölgesel anlaĢmanın ve 42 ülkenin münferit
anlaĢmalarının da incelendiği çalıĢmada, diğer alanlar dıĢarıda bırakılmak suretiyle
tezin amacı doğrultusunda içerikleri yönünden ön plana çıkarılmasında yarar
görülen hususlar Ģunlardır.
ġekil II: Yıllar içinde DTÖ+ Hüküm Sayısında ve Uygulanabilirliğindeki
DeğiĢim80
0
2
4
6
8
10
12
1958-79 1980-89 1990-99 2000-10
Hüküm Sayısı Uygulanabilirlik
80
WTO, World Trade Report 2011, s 131.
60
Öncelikle, ġekil II ve III‟de görüldüğü üzere 2000 yılından itibaren
BTA‟larda DTÖ + ve DTÖ-X hüküm sayılarındaki artıĢ dikkat çekicidir. Özellikle
yukarıda bahsedildiği üzere, 2006 yılından itibaren Doha Turu müzakerelerinde
yaĢanan tıkanma ile bunların yeni alanlara doğru geniĢleyerek yayıldığı
görülmektedir.
ġekil III: Yıllar içinde DTÖ-X Hüküm Sayısında ve Uygulanabilirliğindeki
DeğiĢim81
Bununla beraber, AnlaĢmalarda DTÖ + ve DTÖ-X hükümlerin yer alması,
her zaman uygulamada baĢarılı sonuçlar vermemektedir. DTÖ‟de hâlihazırda yer
alanların ilerisindeki DTÖ + hükümlerin ise, DTÖ‟de hiç veya çok az düzenlenen
DTÖ-X hükümlere oranla daha fazla uygulanabilir olduğunun tespiti normal bir
sonuçtur.
81
WTO, World Trade Report 2011, s 131.
61
ġekil IV: DTÖ+ Alanlar ve Hukuken Uygulanabilirlikleri82
0102030405060708090
100S
TA
SA
YIS
I
AnlaĢmazlıkların Halli Mekanizmalarının güçlü bir yapıda oluĢturulmadığı
ve kurumsal hükümlerle desteklenmediği anlaĢmalarda, özellikle DTÖ-X maddeler,
hükümden çok birer ileriye dönük iyi niyet beyanından ileri gitmeyen bir hale
gelmektedir. Ayrıca, yasadıĢı göç, vize ve göç, yasadıĢı ilaçlar, para aklama,
yolsuzlukla mücadele, kamu yönetimi, terörizm, nükleer güvenlik, insan hakları,
sivillerin korunması, siyasi diyalog, mevzuat yakınlaĢtırması, istatistik, madencilik,
sağlık, sosyal konular, tüketicinin korunması, bilgi toplumu, vergilendirme,
inovasyon politikaları gibi konuların ticari yönünün olmadığı açıktır. Bunun
nedeninin, özellikle GÜ‟lerin GYÜ‟lerle yaptıkları anlaĢmalarda verdikleri pazara
giriĢ tavizleri karĢılığında artan ölçüde ticari konularla ilgisiz, bir noktada iç
iĢlerine karıĢabilmelerini sağlamaya hukuki mesnet teĢkil edebilecek düzenleyici
yakınlaĢma hükümleri ekle göze çarpmaktadır. Bu itibarla, hem 2011 yılı DTÖ
82
WTO, World Trade Report 2011, s 132.
62
Dünya Ticaret Raporunda hem de konuya dair yapılan diğer çalıĢmalarda83
hükümlerin belirli baĢlıklarda toplandığı veya seçilmiĢ özellikle Singapur konuları
olan ticaretin kolaylaĢtırılması, kamu alımları, yatırımlar ve rekabet gibi baĢlıklar
itibariyle incelemelerde bulunulduğu görülmektedir.
ġekil V: DTÖ-X Alanlar ve Hukuken Uygulanabilirlikleri84
Esasen rekabet dıĢında DTÖ+ olan bu hususlar ticaretle en bağlantılı
alanlardır. Bir DTÖ-X alan olan rekabet ise, anti-damping vergileri, telafi edici
vergiler, ihracat sübvansiyonları, devlet yardımları ve kamu Ģirketleri ile doğrudan
ilgili bulunduğundan, ülke içi rekabet ile anlaĢma ile kurulan bölge içindeki rekabet
alanındaki yakınlaĢma paralelinde, DTÖ+ unsurlara yaklaĢmaktadır.
83
Crawford J. & Fierentino R., Changing Landscape of Regional Trade Agreements, WTO
Discussion Paper 8, WTO Publications, Geneva, 2006, s. 5-9. 84
WTO, World Trade Report 2011, s 132.
63
Sonuç itibariyle, terminolojiye girmeye baĢlamasına ve giderek daha fazla
telaffuz edilmeye baĢlamasına karĢın, Yeni Nesil STA‟ların tanımı konusunda
küresel ölçekte bir uzlaĢı olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, klasik bir eski
nesil STA‟dan farklı olarak, en azından DTÖ+ unsurların büyük bir bölümü ile
yukarıda ticari yönü bulunmadığı belirtilen alanlar dıĢında kalan DTÖ-X
unsurlardan Singapur ve Bali Paketleri olarak gruplandırılanların önemli bir
kısmını içermesi gerektiği anlaĢılabilecektir. Yine, A.B.D, AB ve Yeni Nesil
STA‟ların Ģampiyonluğunu yaptığı iddiasını taĢıyan Asya-Pasifik ülkelerinin
yaklaĢımlarıyla, Türkiye‟nin de içerisinde bulunduğu diğer ülkelerin ve özellikle de
GYÜ ve EAGÜ‟lerin içerikle ilgili yaklaĢımları arasında oldukça derin bir ayrılık
bulunduğunu belirtmek yanlıĢ olmayacaktır.
3. Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟lara YaklaĢımı
Öncelikle belirtilmelidir ki, Türkiye‟nin Yeni Nesil STA algısı yukarıdaki
çalıĢmalarda belirtilen mal ticaretinden öteye giden düzenlemelerle ilgili olarak
oldukça farklıdır. Bu bakımından, GATS V. Madde uyarınca akdedilmiĢ bir
hizmetler STA‟sı dahi mevcut durumda Türkiye tarafından bir yeni nesil STA olarak
değerlendirilebilmektedir. Bunun nedeni, Türkiye‟nin yakın zamana kadar STA
yapmaktaki en önemli saikinin GB uyarınca ticaret sapmasını önleyecek bir
yükümlülüğü yerine getirirken, dünya ekonomisiyle entegre olan ekonomisi ve
geliĢen ihracatçıları için yeni pazarlar açmak olmasıdır. Müzakereleri yürüten
Ekonomi Bakanlığının internet sayfasında, STA‟ların “Türk ihracatçılarının dıĢ
pazarlarda, baĢta AB ülkelerinin müteĢebbisleri olmak üzere rakipleri ile eĢit
64
Ģartlarda rekabet edebilmesinin temini; karĢılıklı yatırımların ve müĢterek
teĢebbüslerle uluslararası rekabet gücünün artırılması bakımından önem arz ettiği;
Türkiye‟nin AB tarafından imzalanmıĢ anlaĢmaların içeriğini aynen kabul etme
yükümlülüğü bulunmadığı ve gerçekleĢtirilen müzakerelerde Türkiye‟nin sanayi ve
ticaret politikası öncelik ve hassasiyetleri göz önüne alındığı”85
belirtilmektedir.
Bununla birlikte, öncelikle Türkiye‟nin bugüne kadar ki STA‟ları ile ilgili
aĢağıdaki bazı genelleme ve tespitlere ulaĢılması imkân dahilindedir.
i. Türkiye, temelde Türkiye-AT Ortaklık Konseyi‟nin 1/95 sayılı Ortaklık
Konseyi Kararının 16. Maddesi gereğince AB‟nin OTP‟sine uyum kapsamında STA
akdetmekte olduğundan, AB‟nin STA akdettiği ülkeler dıĢında bir ülke ile anlaĢma
yapma imkânı yoktur. AB ile danıĢmalarda bulunarak, STA yapılan bazı istisnai
durumlar görülmüĢtür86
.
ii. Zaman içerisinde AB‟nin STA yaptığı veya müzakere baĢladığı ülke
sayısında, OKK‟nın 16. Maddesi ve EK 10‟daki listede yer alan ülkelerin ötesinde
bir geniĢleme olduğundan bu sürecin dinamik olduğu iki tarafça da kabul edilmiĢtir.
iii. Türkiye‟nin akdettiği STA‟ların içeriğinin üst sınırını AB yükümlülüğü
bakımından GB kapsamındaki ürünler oluĢturmaktadır. Bu itibarla, Armonize Sistem
85
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/SerbestTic/Genel_Bilgi.html?#!%40%40
%3F_adf.ctrl-state%3Dcgys. j7qb_4 86
Bosna Hersek, Gürcistan, Malezya ve kısmen Suriye örneklerinde görüldüğü gibi.
65
Nomaklatürünün 26.,27. 72. ve 73. Fasıllarında yer alan AKÇT87
ve 1 ila 24.
Fasıllarında yer alan tarım ürünleri ile ilgili bir düzenlemeler bakımından Türkiye
serbest olduğunu düĢünmüĢ ve uygulamalarını bu Ģekilde düzenlemiĢtir. Böylece,
baĢlangıçta tüm STA‟larında tarım ve sanayi ürünlerinde kesin bir ayrım yaparak,
sanayi ürünlerinde negatif tarım ürünlerinde ise pozitif liste temelinde düzenlemeler
gerçekleĢtirilmiĢtir. Diğer bir ifadeyle, AB ile muhatap ülkenin belirlediği geçiĢ
dönemine en yakın tarihte sona erecek bir indirim takviminde tam liberalizasyon
sağlamaya çalıĢırken, tarım ürünlerinde mümkün olan en sınırlı sayıda ürün için
vergi indirimi veya tarife kontenjanı Ģeklinde taviz değiĢimleri uygulamaya öncelik
vermiĢtir. Bu durum, DTÖ Bölgesel Ticaret anlaĢmaları Komitesinde Türkiye‟nin
STA‟larının, GATT-94‟ün 24. maddesinin “ticaretin esaslı bölümü” ile hükmüne
karĢılık gelmemesi iddiasıyla en büyük eleĢtiri noktası olmaktadır. Ayrıca,
Türkiye‟nin tarım alanındaki aĢırı korumacı tutumu, yürüttüğü müzakerelerin
uzamasına veya akamete uğramasına yol açmıĢ ve açmaktadır. Muhatap ülkelerin,
mal ticareti alanında AB ile gerçekleĢtirdikleri müzakereler sonucu elde ettikleri
kapsamlı tarım tavizlerine paralel olarak ülkemizden de tarım ürünlerinde kapsamlı
liberalizasyon talep etmekte; sanayi ürünlerinde sağlanan tavizleri tarım ürünlerinde
sağlanan tavizlerle iliĢkilendirmektedirler. Türkiye‟nin tarım ürünlerinde vergi
indirimi veya tarife kontenjanı Ģeklinde verdiği tavizleri de tam olarak uygulamadığı
eleĢtirileri alınmaktadır88
. Ġlk Yeni Nesil STA‟lar olan G. Kore ve Malezya
87
1952 yılında 50 yıllığına kurulan AKÇT‟nin hukuki varlığı 2002 yılında sona erse de bu durum
ülkemizin mevcut STA‟sının da sona ermesi sonucunu doğurmamıĢtır. AKÇT‟nin sona ermesi ile
birlikte anılan Topluluğun tüm hak ve yükümlülükleri, üçüncü ülkelerle yapılan anlaĢmalar da dâhil
olmak üzere, uluslararası hukuk kaideleri çerçevesinde Avrupa Birliği tarafından üstlenilmiĢtir. 2005
yılında imzalanan Katma Protokol‟ün 2. Maddesi ile AKÇT‟nin bütün hak ve yetkilerinin AB
tarafından üstlenildiği teyit edilmiĢtir. 88
Bitki ve Hayvan Sağlığı gerekçeleriyle kontrol belgesi düzenlememe, tarife kontenjanı açmama veya
ticari olarak imkânsızlığa yol açacak kontenjan belirleme gibi yöntemlerle.
66
STA‟sında, sanayi ve tarım listeleri arasındaki ayrım ortadan kalkarak global liste
yaklaĢımına gidilmiĢtir. Ancak, tarım ürünlerinin büyük çoğunluğu bu listede de
dıĢarıda bırakılan ürünler olmuĢtur.
iv. Türkiye tarafından bugüne dek akdedilen G. Kore ve Singapur dıĢındaki tüm
STA‟larda ticari serbestleĢme bakımından sadece mal ticaretine iliĢkin hükümler yer
almıĢtır. G. Kore ile yürütülen müzakerelerin neticesinde ise GATS‟ın V. Maddesine
istinaden Hizmet Ticareti AnlaĢması ve Yatırım AnlaĢması 26 ġubat 2015 tarihinde
Seul‟da imzalanmıĢ olup iç onay süreçlerinin tamamlanması akabinde yürürlüğe
girmesi beklenmektedir. Malezya STA‟sında, hizmetler ve yatırımlar alanındaki
müzakerelerin, ancak AnlaĢmanın yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra baĢlayacağı
hükme bağlanmıĢtır.
v. Türkiye tarafından bugüne dek akdedilen STA‟larda temel ticari
serbestleĢmenin 3 ana alanı olan hizmetler, yatırımlar ve kamu alımları dıĢında
kalan; gümrükler (ticaretin kolaylaĢtırılması), anti-damping, telafi edici vergiler,
ihracat vergileri, ticarette teknik engeller, bitki ve hayvan sağlığı, fikri mülkiyet
hakları, devlet yardımları, kamu Ģirketleri ile ilgili alanlarda kısmen ġili ile
baĢlamakla birlikte esasen son dönemde imzalanan Yeni Nesil olarak kabul
edilebilecek G. Kore ve Malezya STA‟larına kadar DTÖ taahhütlerine vurgu ile
yetinildiği ve DTÖ+ bir hükme yer verilmediği görülmektedir. Bu bakımdan, DTÖ –
X alanlarda da düzenleme yapma konusunda Türkiye‟nin tereddütlü olduğu göze
çarpmaktadır.
67
vi. Türkiye‟nin STA‟larında yeni bir aĢama, ilk defa anlaĢma metnine Ekonomik
ĠĢbirliği ve Teknik Yardım ile ilgili bir bölümün, Filistin ile 2004 yılında
tamamlanan STA metnine girmesi ile baĢlamıĢtır. Daha sonra Suriye, Ürdün, Tunus
ve henüz yürürlüğe girmemiĢ bulunan Lübnan ile Ortaklık AnlaĢmaları ile Malezya
STA‟sında isimleri değiĢkenlik gösterebilmekle beraber, ekonomik ve teknik
iĢbirliğine dönük hükümler bulunmaktadır; ancak bunların tamamını DTÖ –X olarak
değerlendirmek mümkün değildir. Türkiye‟nin bu hükümleri bütçesel
zorunluluklardan dolayı doğrudan mali destek verme imkânı bulunmayan bu ülkeleri
bir ölçüde bu gibi yardımlarla ikna etme çabası olarak değerlendirilebilecektir.
vii. Yine, 2004 yılından itibaren, Suriye, Ürdün, Tunus ve Lübnan ile son olarak
Malezya‟yla akdedilen Ortaklık AnlaĢmaları ile daha önce bu ülkelerle imzalanmıĢ
bulunan Ticari ve Ekonomik ve Teknik ĠĢbirliği AnlaĢmaları ile tesis edilmiĢ bulunan
Bakanlar düzeyindeki Karma Ekonomik Komisyon mekanizmalarının da yine
Bakanlar düzeyinde temsil getiren Ortaklık AnlaĢmalarına devredilmiĢ olması bir
yeniliktir. Diğer STA‟larda ise, AnlaĢmanın yürütülmesi ve kısmen de ortaya
çıkabilecek sorunların çözümü amacıyla kurumsal olarak üst düzey bürokratlar
düzeyinde Ortaklık Komiteleri oluĢturulmaktadır.
viii. Türkiye‟nin STA‟ları ile ilgili önemli bir diğer konu menĢe kuralları olarak
ortaya çıkmaktadır. 1/95 sayılı OKK‟nın 16. Maddesinin 3. Paragrafı uyarınca
Türkiye ile AB‟nin STA‟larındaki menĢe kurallarının en azından GB kapsamındaki
mallar itibariyle yeknesak olması gerekmektedir. Bu durum, Türkiye‟nin AB‟nin
hemen akabinde baĢlattığı STA‟larda daha hızlı sonuç almasını engelleyebilecek bir
68
unsur olduğundan, bu sorunun çözümü için Türkiye tarafından böyle bir durumun
ortaya çıkabilme ihtimali doğduğunda; AB‟nin STA‟yı sonuçlandırdığı andaki menĢe
hükümlerine89
uygun düzeltme yapılacağına dair bir hüküm geliĢtirilmiĢtir.
ix. Türkiye‟nin STA‟ları ile ilgili yukarıda belirtilen DTÖ+ ve DTÖ-X
hükümlerle ilgili çalıĢmalarda yer almamakla birlikte vurgulanması gereken bir
husus da AnlaĢmazlıkların Halline ĠliĢkin Mekanizmalardır. Türkiye‟nin bu konudaki
tutumunun da oldukça muhafazakâr olduğu göze çarpmaktadır. Son dönemde,
ülkeler Yeni Nesil STA‟larda klasik STA‟lardan farklı olarak hukuki
uygulanabilirliği güçlendirmek bakımından Ortaklık Organlarının kurumsal
yükümlülüklerinden ileri ikili veya uluslararası tahkim mekanizmalarına yer vermeye
baĢlamıĢladır. Kısmen ġili STA‟sı ile baĢlayan bu durum, Yeni Nesil G. Kore ve
Malezya STA‟ları tamamen değiĢmiĢtir.
Sonuç itibariyle, ekonomik ve teknik iĢbirliği mekanizmaları ve belirli
ülkelerle gerçekleĢtirilen Ortaklık AnlaĢmalarındaki siyasi düzeyli kurumsal
hükümler dıĢında Türkiye‟nin hemen her alanda STA‟larının içeriği konusunda son
derece muhafazakâr ve korumacı bir anlayıĢa sahip olduğu müĢahede edilmektedir.
Bununla beraber, yapılan açıklamalardan, müzakereleri sürdürülen Meksika,
Singapur, Ukrayna ve Japonya STA‟larının, mal ticaretinin önüne geçen unsurlar
içeren ve G. Kore ve Malezya tipi iddialı yeni nesil STA olacakları yönünde
açıklamalar bulunmaktadır. Bu nedenledir ki, anılan anlaĢmaların isimleri de
89
MenĢe Hükümleri, liste kuralları, tolerans yüzdeleri ve bölgesel kümülasyon konuları baĢta olmak
üzere son derece detaylı olup, Mazlezya STA‟sı dıĢında AB pratiğine uygun olarak anlaĢma ekinde
yer alan Protokoller yoluyla düzenlenmektedir.
69
STA‟dan ziyade “derin ve kapsamlı ekonomik iĢbirliği” ve benzeri Ģekillerde telaffuz
edilmektedir.
Ayrıca, Türkiye tarafından, hâlihazırda yürürlükte bulunan STA‟ların
kapsamının geniĢletilmesine yönelik çalıĢmalara da 2014 yılı itibariyle baĢlandığı
açıklanmaktadır. Bu çerçevede, en eski tarihli STA ortağı olan EFTA ile mevcut
anlaĢmanın kapsamının hizmetler ticareti ve diğer bazı alanları da içerecek Ģekilde
geniĢletilmesine yönelik müzakerelere devam edildiği bilinmektedir. Ayrıca, Bosna-
Hersek STA‟sına hizmetler, Makedonya ve Arnavutluk STA‟larına ise hizmetler ve
yatırım alanlarının dâhil edilmesine iliĢkin çalıĢmaların sürdürüldüğü
belirtilmektedir. Öte yandan, anılan yeni anlaĢmaların ve geniĢletmeye yönelik
müzakerelerin ne kadar iddialı sonuçlara ulaĢacağı veya bu çalıĢmaların yakın
zamanda sonuçlandırılıp sonuçlandırılamayacağı Türkiye‟nin yukarıda belirtilen
muhafazakâr tutumları nedeniyle henüz belirsizliğini korumaktadır.
D. Türkiye‟nin Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarına GeçiĢ Sürecinin Rejim Teorileri
Bakımından Değerlendirilmesi
BaĢlıca uluslararası iliĢkiler teorilerinin ele alındığı önceki bölümlerde, neo-
liberal kurumsalcılık akımının, özellikle 1980'lerin sonlarından itibaren bölgesel
ticaret anlaĢmaları odaklı çalıĢmaları, uluslararası anlaĢmaları ve düzenlemeleri de
çalıĢma konusu yapması nedeniyle zaman içerisinde en kabul edilir teori haline
geldiği belirtilmiĢti. Özellikle uluslararası iĢbirliği veya çatıĢmada kurumların
rolünün analizi konusunda somut bir modelleme olan Oyun Teorisini
70
kullanmasının, akademisyenlerce yapılan çözümlemelerde yöntem sorununu da
giderdiğinden oldukça fazla çalıĢmaya konu olmasını sağlamıĢtır. Bu itibarla,
liberal ve dıĢa açık ekonomi kavramının yükseldiği bir dönemde, baĢat yaklaĢım hale
gelen neo-liberal kurumsalcılığın temel olarak uluslararası kurum ve rejimlerin, yine
uluslararası aktörlerin iĢbirliği imkânlarını artırmaya etkisini açıklamaya çalıĢan
baĢlıca teori olarak ön plana çıktığını söylemek mümkündür. Özetle, sıfır-toplamlı
bir oyundan fazlası olan uluslararası iliĢkilerde, çıkarlarını maksimize etmek üzere
hareket eden rasyonel aktörler olan devletler, iĢbirliğine gitmekte, karĢılıklı tavizler
vererek bağıtlarda bulunmakta, iĢbirliğini geliĢtirmek için kurumlar, hukuki
dayanaklar ve anlaĢmalar tesis etmektedirler. YaklaĢımın uluslararası ortamda hala
temel aktör olarak kabul ettiği devletlerin rasyonel tercihlerle ekonomik kazanım
elde etmek için uluslararası anlaĢmalar yapma yoluna gittiği yolundaki tezi ideal bir
ortamda son derece makuldür.
Bununla beraber, tezin araĢtırma evreni bakımından literatürde, dünyadaki
birçok geliĢmiĢ ve geliĢme yolundaki devlet için karĢılıklı bağımlılığa gitmede
bağımsız karar alma yoluyla esas olabilecek neoliberal kurumsalcılık akımının
çözümlemelerinin geçerli olduğu halde; örneklem Türkiye olduğunda, en azından
2010‟lu yılların ortasına kadar Türkiye için geçerli olamayacağı değerlendirilmektedir.
Bunun nedeni, 1990‟lar ile hız kazanan bölgeselleĢme eğilimleri içerisinde dıĢ
ekonomik politikalarını yeniden yorumlama ihtiyacı duyan Türkiye için AB ile
kurulan GB çerçevesinde üstlenilmesi bir zorunluluk olan AB OTP‟sinin Türkiye‟nin
ticari, ekonomik ve dahası dıĢ politikası üzerinde dolaylı ve baĢta öngörülemeyen
artan bir etki yaratmasıdır. Diğer bir ifadeyle, ticaret politikası araç ve yönelimlerini
71
bu alanda tam belirleyici olan ve karar alma sürecine katılamadığı AB‟ne
kaptırmasıdır.
DıĢ politika ve dıĢ ekonomik iliĢkiler bakımından öncelikleri genellikle farklı
iki uluslararası aktör arasında tesis edilen ve karĢılıklı bağımlılık yerine tek taraflı
bağımlılık getiren GB iliĢkisi uyarınca karar alma sürecine katılmadan aynı dıĢ
ticaret politikası araçlarını uygulama zorunluluğunun bulunması Türkiye bakımından
sorunların kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, konunun tezde, Ģu ana
kadar literatürde görülmemekle beraber, hegemonik istikrar teorisi perspektifinden
tartıĢılmaya baĢlanması teorik perspektif daha uygun bulunmuĢtur.
Hegemonik istikrar teorisi, neorealist bir teori olarak diğer “büyük teorilerle”
etkileĢim içinde olduğu ve onların geliĢiminde de rol oynadığı da görülmektedir.
Günümüz dünyasında ekonomik ve siyasi literatürde genel kabul gören neoliberal
kurumsalcı yaklaĢımın geliĢiminde katalizör rolü oynamasının yanı sıra neomarksist
kökenli eleĢtirel teorilerde dahi “hegemon” kavramına oldukça yoğun bir atıf
bulunmaktadır. Yalnız bu noktada göze çarpan bir husus, hegemonik istikrar
teorisinin güç temelli realist bir teori olmasından dolayı yapılan analizlerin dıĢ
politikada yüksek politika alanları olarak görülen askeri unsurlara yöneldiği ve düĢük
politika olarak görülen ticari ve ekonomik konulara uygulanmasının görece geri
planda kaldığı görülmektedir. AB konulu bir hegemonik istikrar teorisi perspektifli
bir çalıĢmanın bulunmayıĢı bundan kaynaklanmıĢ olabilecektir.
72
Oysa, hegemonik istikrar teorisi, Kindleberger tarafından uluslararası
ekonomik iliĢkilere uygulandığında, Ġngiltere ve A.B.D'nin hegemon olduğu
zamanlar için bir vurgu yapılmıĢ olsa da, liberal ekonomik dünyanın doğu Atlantik
sütunu olan Avrupa‟nın baĢat ve giderek geniĢleyen aktörü AB için uygulanmaması
için bir sebep bulunmamaktadır. Ayrıca, teori, A.B.D gibi bir hegemonun gücünün
azaldığı dönemlerde, aynı esaslar üzerinde aynı görüĢe sahip oligopol niteliğindeki
grupların da hegemonik güç olarak iĢbirliğine giderek aynı amaç doğrultusunda
çeĢitli ekonomik rejimlere önderlik yapabileceğini belirterek, konuyu ucu açık
bırakmaktadır. Bu itibarla, Hegemonik Ġstikrar Teorisinin temel unsurlarına,
öncelikle AB‟nin bir hegemon olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği
yönünden bakıldığında Ģu tespitlerin yapılması mümkündür:
i. liberal bir uluslararası sistemin varlığını sürdürmesi için gerekli model ve
önder ülke/aktörün varlığı: Uluslararası sistem içerisinde, henüz bir devlet niteliği
kazanmamıĢ olmakla beraber, sahip olduğu ekonomik güç ve bunun sonucunda tesis
ettiği politikalar ve ticari iliĢkiler ağı nedeniyle AB‟nin uluslararası iliĢkilerde
oynadığı rol, kapsamlı dıĢ politika analizlerine konu olmaktadır. 28 üyesi ile AB,
mevcut durumda dünya GSYH'sinin %25,8'ini oluĢturması sebebiyle dünyanın en
büyük ekonomisi ve Birlik içi ticaret hariç dünyanın geri kalanı ile yürüttüğü ticaret
dünya ihracat ve ithalatın % 20'sini oluĢturması nedeniyle dünyanın en büyük ticari
aktörü, ihracat ve ithalatçısı konumundadır. Yine, dünyadaki en büyük dıĢ yatırımcı
ve doğrudan yabancı yatırımın en fazla yapıldığı yerdir. Dahası, tarihsel olarak
kapitalist ekonomi sisteminin kurulup geliĢtiği bölge olarak Birliğe katılım için
73
“iĢleyen bir piyasa ekonomisine sahip ülke”90
olmanın temel Ģart olduğu bir düzenin
liberal bir uluslararası sisteme olan bağlılığını sorgulamak da çok anlamlı değildir.
ii. bu aktörün uluslararası sistemde kendisini takip edecek ülke grubu için rejim
veya kurallar yaratma inisiyatifinin olması: Maastricht AntlaĢmasından bu yana
geliĢtirilmeye çalıĢılan Ortak DıĢ ve Güvenlik Politikası etkinliği konusunda halen
Ģüpheler olsa da, kuruluĢ aĢamasından beri Topluluğun dıĢ dünya ile iliĢkilerinin
yürütülmesinde baĢlıca unsur olarak mutlak bir ortak politika alanı olan OTP ön
plana çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, uluslararası ortamda “yumuĢak güç” olarak
AB, OTP vasıtasıyla son derece etkin bir dıĢ ekonomik ve hatta dıĢ politika izlemeyi
baĢarmaktadır. AB‟nin OTP‟si yoluyla ortaya koyduğu inisiyatifinin ayrıntıları, tezin
2. Bölümünde Türkiye‟ye yansımalarıyla birlikte ele alınacaktır.
iii. desteğini aldığı diğer aktörlerin varlığı ve kendisini izleme motivasyonun
olması: AB‟nin tarihsel süreç içerisinde dünya ekonomik ve politik sistemin
değiĢimleri ile kendi geniĢleme sürecine değiĢim göstermekle birlikte, bir yandan
geniĢleme stratejisi yoluyla önceki ve mevcut aday ülkeleri, bir yandan da komĢuluk
politikası ile kuzey, doğu ve güneyindeki ülkeleri; Akdeniz Politikaları ile güney
Akdeniz ülkeleri tarafından bir çekim merkezi olarak Ģekillendirmektedir91
. Dahası,
önceki sömürgeleri durumunda bulunan Afrika, Karayip ve Pasifik (AKP) ülkelerine
yönelik GTS ve diğer otonom düzenlemeleri yoluyla bir yandan bu ülkelere ticari
kolaylıklar sağlarken diğer taraftan bu düzenlemeler bünyesindeki seçimlik artı
90
Copenhagen Criteria: Economic, http://ec.europa.eu/enlargement/policy/glossary/terms/accession-
criteria_en.htm 91
Yılmaz S., Avrupa Birliği ve Post Modern Jeopolitik, KAÜ-ĠĠBF Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, 2012, s.
182-193.
74
unsurlar ile Ģekillendirme amacı da güttüğü görülmektedir. Yakın geçmiĢte tek taraflı
taviz Ģeklindeki otonom düzenlemeleri karĢılıklı tavizlerin yer aldığı Ekonomik
Ortaklık AnlaĢmaları ile değiĢtirmesine karĢın, bu durumu sürdürmeye gayret
etmektedir. Dahası, birer OTP aracı olan hemen hemen tüm düzenlemelerinde yer
alan Mali Protokoller ile adaylık, ortaklık, iĢbirliği, ekonomik iĢbirliği baĢlıklı tüm
anlaĢmalarının yükümlülükleri ile bağlı kalma karĢılığında muhatap ülkelerle
kalkınma ve teknik yardımlar sağlanmaktadır. Böylece bir yandan yakın çevresini
“AvrupalılaĢtırma” ile kendi norm ve kuralları ile düzenleyen bir yandan da verdiği
tavizler, koĢullu ileri tavizler ve mali yardımlarla hem yakın çevresini hem de çoğu
AKP olan GYÜ ve EAGÜ‟leri kendi etki alanında tutmaktadır.
iv. hegemon aktörün kurduğu sistem içerisinde işbirliğini teşvik etmesi ve
belirlediği değerlerin takipçisi durumdaki uluslararası aktörlerce tanınmasını
sağlaması: AB, üçüncü ülkelerle yalnız kendisi anlaĢmalar yapmamakta aynı
zamanda bölgesel düzeyde baĢta olmak üzere, siyasi, ekonomik ve kültürel yakınlığı
olan veya kendi arasında bölgesel entegrasyona giden ülkeler arasındaki iĢbirliğini de
geliĢtirmeye çalıĢmaktadır. Birçok örneği bulunan bu durumun en önemlilerinden
birisi Türkiye‟nin de içerisinde bulunduğu 1995 yılında Barselona süreci olarak
baĢlatılan Avrupa-Akdeniz Ortaklığıdır. Ortaklığın temel hedefi, AB tarafından
güney Akdeniz ülkelerine sağlanacak mali ve teknik destekle dengeli bir sosyo-
ekonomik kalkınmanın sağlanacağı bir STA ağı kurulmasıdır. Bu amaçla bölge
içerisindeki ülkelerin kendi aralarındaki STA‟ların tamamlanabilmesi ve ortak üretim
imkânlarının arttırılması amacıyla tesis edilen bir de çapraz menĢe kümülasyon
75
sistemi olan PAMMK yine AB önderliğinde oluĢturulmuĢtur92
. Böylece, birbirleriyle
STA imzalayarak sisteme dahil ülkeler olan AB, EFTA, Türkiye, Cezayir, Fas,
Filistin, Ġsrail, Lübnan, Mısır, Tunus, Ürdün ve Faroe Adaları arasında tercihli
ticarette çapraz menĢe kümülasyonu uygulanmasına imkân tanınmakta ve böylece
bölgesel iĢbirliği özendirilmektedir. Benzer bir durum, Batı Balkan ülkeleri grubu
için de geçerlidir. AB ile Ġstikrar ve Ortaklık AnlaĢması imzalayan Batı Balkan
ülkeleri (eski Yugoslav Cumhuriyetlerinden henüz AB‟ne üye olmayanlar ve
Arnavutluk) birbirleri arasında STA imzalamaya çapraz kümülasyon imkânı ile
özendirilmiĢtir. Böylelikle, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya, Karadağ ve
Sırbistan, Batı Balkan menĢe kümülasyonu sistemi ile AB ve Türkiye ile çapraz
menĢe kümülasyonu esasına dayalı serbest ticaret alanı sistemine girmeye teĢvik
edilmiĢtir. Sonraki bölümlerde görüleceği üzere, bu ülkelerin Türkiye ile STA‟ları
ardı ardına ve yakın tarihlerde imzalamasının ardındaki sebeplerden birisi de AB‟nin
oluĢturduğu bu sistemin varlığıdır. Ayrıca, Batı Balkan menĢe kümülasyonu sistemi,
yine AB önderliğinde oluĢturulan Bölgesel Konvansiyon-Pan Avrupa Akdeniz
Tercihli MenĢe Kuralları Hakkında Çok Taraflı Bölgesel SözleĢme ile Akdeniz
sistemi olan PAAMK‟ın da bir parçası hale gelmektedir. Bu yolla, AB kurulmasında
önderlik ettiği bölgesel iĢbirliğini de birleĢtirmekte ve geliĢtirerek yeknesak kurallar
bütünü haline getirmektedir. Bölgesel Konvansiyonun 2016 yılında uygulamaya
konulmasıyla beraber, yaklaĢık 40 ülkeden oluĢan 28 AB üyesi, Türkiye, EFTA,
Akdeniz ve Balkan coğrafyasında tercihli ticaret ve çapraz kümülasyonu sistemi
iĢlerlik kazanacaktır. Dahası, AB, Bölgesel Konvansiyon ile menĢe kümülasyonu
sisteminin yeni ülkelere teĢmil edilmesini de hedeflemektedir. AB‟nin STA
92
DTM, Pan-Avrupa-Akdeniz MenĢe Kümülasyonu Sistemi veTercihli MenĢe Kuralları, Ankara,
2007, s. 3-15.
76
müzakere sürecini baĢlatmıĢ olduğu Ermenistan, Gürcistan ve Ukrayna‟dan oluĢan
Doğu Ortaklığı ülkelerinin de orta vadede Bölgesel Konvansiyon ‟a dahil olması
beklenmektedir. Bunlardan ayrı olarak, AB, AKP grubundaki alt bölgesel
bütünleĢmeleri de benzer biçimde desteklemektedir93
.
Bu çerçevede, yukarıdaki 4 maddede özetlendiği üzere, liberal bir ekonomik
sisteme inanan, çevresini yaptığı düzenlemelerle önderlik ederek düzenleme
inisiyatifi olduğu açık bir AB‟nin bu devletlerce de takip edildiği bir sistemin varlığı,
AB‟nin bir hegemon olduğunun kanıtı olarak kabul edilebilecektir. Bu noktaya kadar
kurumsal çerçeveyi çizebilmek adına AB‟nin bir hegemon olarak
değerlendirilmesine iliĢkin unsurlar ortaya konulmuĢtur. Bu aĢamada, ara bir konu
olarak AB tarafından Türkiye üzerinde ticari etki, yatırımlar veya adaylık süreciyle
ilgili siyasi ve kültürel bir hegemoni kurulmasına iliĢkin bilgiler verilmesi de
düĢünülebilirdi. Ancak, diğer tezlerin konusunu teĢkil edebilecek ve bu kadar geniĢ
bir açıklama yerine bu tezin amacıyla sınırlı kalmak adına bu kısmın baĢlığını
oluĢturan Türkiye‟nin bölgesel ticaret anlaĢmalarına geçiĢ sürecinin AB‟nin
hegemonik etkisi çerçevesinde değerlendirilmesi tercih edilmiĢtir.
AB‟nin geleneksel olarak ve GB sonrasında da Türkiye‟nin en büyük ticari
ortağı olduğu ve Türkiye‟deki yabancı sermaye yatırımlarının AB üyesi ülkeler
kaynaklı olduğu hemen herkesçe malum olup, bu durum son olarak Avrupa
Komisyonunun GB‟nin ticari etkilerinin ve muhtemel revizyon imkânlarının
93
“Türkiye‟nin dahil olduğu menĢe kümülasyonu sistemleri”, Ekonomi Bakanlığı internet sayfası,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/SerbestTic/SerbestTic-
MenseKurallariveMenseKumulasyonuSistemi
77
değerlendirilmesi amacıyla Dünya Bankası‟na yaptırmıĢ olduğu ve 2014 tarihli
“Türkiye-AB GB‟nin Değerlendirilmesi” raporunda da açıklıkla görülebilmektedir94
.
Bu doğrultuda aĢağıdaki tespitlere ulaĢılabilecektir.
i. AB ile imzalanan Ankara AnlaĢması eski nesil bir Ortaklık AnlaĢması olarak
Türkiye‟nin yukarıda belirtilen bölgeselleĢmenin üç aĢamasının ilki olan AT
bütünleĢmesine katılımını öngörmekle, esasen Türkiye‟nin bölgesel bütünleĢmelere
de baĢlama tarihidir. Türkiye 1980‟lerdeki ikinci dalga bütünleĢmeye ilgi
göstermemiĢ ve hatta AT‟ye yönelik taahhütlerini de yerine getirmemiĢtir. Ne
zamanki, Özal döneminde 1980‟lerin ikinci yarısı ile birlikte AT ile iliĢkilerin yol
haritasının belirlenmesine baĢlanmıĢtır, bununla eĢ zamanlı olarak dünyadaki
neoliberal iktisadi akımları yücelten geriye dönük bir yorumla ekonomik serbesti
yönünde adımlar da atılmıĢtır. Bu dönemde dahi diğer hiçbir ülkeyle bölgesel
entegrasyona gitme yönünde atılmıĢ bir adım yoktur. Bunun tek istisnası, EFTA ile
1994‟ye yürürlüğe giren EFTA STA‟sı olmakla birlikte, aslında bu tarihte GB‟ne
geçiĢin unsurları ve takvimi 1987 yılındaki AT‟ye baĢvuru sonrasında yeniden
yapılandırıldığından AB ile GB‟nin tesisinin kesinleĢtiği bir noktada bir deneme
sürümü olarak yapıldığı söylenebilecektir. Bu itibarla, STA‟nın yürürlük tarihi 1992
olmasına rağmen birçok ürün için indirim takviminin GB‟nin yürürlüğe gireceği tarih
olan 1996 ve sonrası olarak belirlendiği görülmektedir. Yani, EFTA STA‟sı AB ile
GB‟nin bir unsur ve habercisi Ģeklinde gündeme gelmiĢtir.
94
Dünya Bankası, AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi, Rapor No: 85830-TR, 28 Mart
2014, s. 3.
78
ii. Türkiye‟nin STA akdetmeye baĢlaması, 1 Ocak 1996‟dan hemen sonraki
tarihlerde ve GB‟ni tesis eden 1/95 sayılı OKK‟da belirtilen ülkelerle baĢlamıĢtır.
iii. Türkiye‟nin STA yapacağı ülkeleri 1/95 sayılı OKK‟nın 16. Maddesinin
atıfta bulunduğu 10 sayılı EK ve sonrasında AB‟nin STA yaptığı ülkeler
belirlemiĢtir. Bu tarihten sonra Türkiye ekonomik çıkarları gerektirdiği halde A.B.D,
Rusya, Ġran, Pakistan ve Türki Cumhuriyetler gibi ülkelerle STA yapamamıĢtır.
iv. Türkiye‟nin STA‟larının içeriğini, GB kapsamındaki mallar belirlemiĢtir.
Türkiye, GB‟ne dahil sanayi ürünlerinde ve AB ile tercihli rejime tabi olan demir-
çelik ürünlerinde taviz vermekte sakınca görmemekle beraber, gümrük birliğine dahil
olmayan tarım ürünlerinde taviz vermekte çekimser davranmıĢ; Filistin gibi bazı
STA‟larda bu konuda hiç taviz vermezken, Tunus gibi bazı ülkelerde sadece 4
üründe tavizli rejim kurmuĢtur. GB‟ne kısmen tabi olan iĢlenmiĢ tarım ürünlerinde
muhatap ülkeye “AB uygulaması” Ģeklinde taviz tanınması dahi literatüre girmiĢtir.
Hatta, Ġsrail STA‟sının menĢe protokolünde AB ile belirlenen sistemin dıĢına
çıkılamayacağını açıkça belirten madde “Türkiye tarafından Ġsrail'e iĢlenmiĢ tarım
ürünlerinin sanayi payı ile ilgili verilecek tavizler, sanayi payı GB kapsamında
bulunduğundan, hiçbir suretle, Ġsrail'e AB tarafından verilenlerden daha elveriĢli bir
Ģekilde olmayacaktır.” Ģeklinde bir ifadeyle kaleme alınmıĢtır95
.
v. Türkiye‟nin STA‟larındaki sanayi ürünlerine iliĢkin indirim takvimlerinde
AB ile aynı üçüncü ülkenin yaptığı anlaĢmadaki indirim takvimi belirleyici olmuĢtur.
95
Türkiye-Ġsrail STA metni s. 38 Madde V. : http://www.ekonomi.gov.tr/portal
79
vi. Türkiye‟nin STA‟larındaki menĢe kuralları, AB ile aynı üçüncü ülkenin
yaptığı anlaĢmadaki menĢe protokolü çerçevesindekilerin aynısı olmuĢtur.
Türkiye‟nin AB ile aynı ülke yürüttüğü müzakerelerde daha ileri bir aĢamaya
gelmesi durumunda menĢe protokolüne bu hükümlerin AB ile muhatap ülkenin
STA‟sı tamamlandığında bir farklılık olması halinde değiĢtirileceğine dair bildirim
eklenmiĢtir96
.
vii. Türkiye, GB kapsamında hizmetler ve yatırımlar konusu yer almadığı için
hiçbir STA‟sında 2013 yılına kadar bu alanlarda serbestleĢmeye gitmemiĢtir.
Türkiye‟nin bu konuları liberalleĢmeye konu etmesi ancak AB‟nin yeni nesil
STA‟larda geçiĢi ile birlikte olmuĢtur.
viii. Türkiye, GB kapsamında kamu alımları piyasasının serbestleĢmesi
olmadığından, ne çoklu bir anlaĢma olan DTÖ Kamu Alımları AnlaĢmasına taraf
olma inisiyatifi göstermiĢ ne de bu konuyu bir STA‟sında ileriye dönük bir iyi niyet
beyanı dıĢında somut yükümlülük alacak Ģekilde düzenlemiĢtir97
.
ix. GB kapsamında Türkiye ile AB arasında ticaret politikası korunma
araçlarının uygulanmasına karĢılıklı olarak son verilmediğinden, Türkiye tarafından
hiçbir STA‟da bu alanda “uygulamama-non apllication” hükmü kabul edilmemiĢtir.
x. Türkiye‟nin, pazara giriĢ bakımından önem arzeden ve özellikle Akdeniz
ülkeleriyle STA‟larında yararlı olabilecek bir düzenleme olan standartların ve teknik
96
Türkiye-Malezya STA‟sı Ek Mektup. http://www.ekonomi.gov.tr/portal. Ek 2‟de yer almaktadır. 97
Bunun istisnası tezin yazıldığı dönemde ve tezi destekler nitelikte 2015 yılı Kasım ayında
Antalya‟da yapılan G-20 Zirvesi esnasında imzalanan Singapur STA‟sıdır.
80
düzenlemelerin karĢılıklı tanınmasını sağlayacak düzenlemeleri, muhtemelen, AB ile
sözkonusu üçüncü ülkelerin karĢılıklı tanıma anlaĢması bulunmamasını gerekçe
göstererek, malların serbest dolaĢımı ilkesini zedelememek adına dahil etmediği
görülmektedir.
xi. Türkiye‟nin STA‟larındaki metinlerin kaleme alınıĢlarının dahi AB‟nin ilgili
ülkelerle yaptığı AnlaĢmalardaki metinler esas alınarak ve bir özeti Ģeklinde yapıldığı
göze çarpmaktadır.
xii. Türkiye‟nin tüm STA‟larının dibace ve amaçlar bölümlerinde AB ile Ortaklık
AnlaĢması ile uyumlu olma hususu vurgulanmakta ve karĢı tarafla mutabakata
varıldığı ölçü ve yönde ana metnin “amaçlar”, “diğer ülkelerle akdedilen ticari
anlaĢmalar” bölümlerinde veya “menĢe protokolleri”nde Türkiye‟nin AB ile GB‟ne
halel atıfta getirilmeyeceğine yönelik ifadeler olduğu göze çarpmaktadır. Hatta, G.
Kore Çerçeve AnlaĢmasında “Türkiye‟nin AB‟ne katılması durumunda, Taraflar
katılımın sonuçları üzerinde danıĢmalarda bulunacaklardır” Ģeklinde bir hüküm dahi
bulunmaktadır98
.
xiii. Yöntemsel bir husus olmakla beraber tezin amacına yönelik olarak
vurgulanması gereken konu da STA‟ların yapılıĢına iliĢkindir. AB dahil STA yapılan
ülkelerin büyük bir çoğunluğu, müzakere marjlarını belirleyen bir yetki istihsali
sonrasında müzakerelere baĢlamaktadır. Türkiye ise, AB‟nin ilgili ülke/ülke grubu ile
müzakerelere baĢladığının açıklanmasını müteakip otomatik olarak herhangi bir yetki
98
Türkiye-Güney Kore Çerçeve AnlaĢması, Madde 8.7, : http://www.ekonomi.gov.tr/portal
81
almadan müzakerelere baĢlayabilmektedir. STA‟ları yürüten birim, AB ile Gümrük
Birliği ile iliĢkisinin sürdürülmesinden sorumlu olan Ekonomi Bakanlığının Avrupa
Birliği Genel Müdürlüğüdür. Bu, Türkiye tarafından konunun doğrudan AB‟nin
OTP‟sine uyum amacıyla sürdürüldüğünün kabulünün ve ortaya çıkan hegemonik
iliĢkinin baĢlı baĢına en açık göstergesidir.
Yukarıdaki tespitler ıĢığında, Türkiye‟nin GB sonrasında baĢladığı
bölgeselleĢme sürecinde AB‟nin OTP‟sine uyum yükümlülüğü marjında kalarak,
hangi ülkeyle, hangi kapsamda, hangi unsur ve esaslara dayanacağının çerçevesini
tek taraflı olarak AB‟nin belirlediği bir sistemi kabullenmiĢ olduğu açıkça
görülebilmektedir. Esasen, bu durum klasik anlamda gümrük birliği teorisinin doğal
bir sonucu olsa da, 1/95 sayılı OKK ile çizilen asimetrik ve bir ölçüde de tasarım
hatası durumun varlığı da sözkonusudur.
Yukarıda belirtilen sığ ve derin entegrasyonlar arasında orta bir noktada
bulunan gümrük birlikleri Andriamananjara‟nın bahsettiği STA'dan daha fazla
koordinasyon ve supranasyonal üst kurumlara yetki devri sorunsalının bir ileri
aĢamadaki tezahürü niteliğinde olmak üzere, Türkiye-AB GB‟de Türkiye tarafından
tek taraflı bir otonomi kaybına yol açtığı hal almıĢtır. Tezin ikinci bölümünde
inceleneceği üzere, AB içindeki GB ve OTP uygulaması baĢından beri birliğin en
federatif politikalarından biri olmakla beraber, karar alma mekanizması yoluyla üye
ülkelerin tercih ve hassasiyetlerinin alındığı bir yapıya iĢaret etmektedir. Türkiye ise,
1/95 sayılı OKK yoluyla iyi tesis edilemeyen bir karar alma mekanizması yoluyla
82
kaybettiği otonomisinin yanında, tercihlerinin hiç yansıtılamadığı oldukça garip bir
durumu kabullenmek durumunda kalmıĢtır.
Türkiye‟nin hükümet olarak tercihlerinin yansıtılamadığı bir sistemde, içsel
faktörler bakımından çeĢitli kamu kurumları, sivil toplum kuruluĢları, özel sektör ve
sendikalar gibi toplumsal etki unsurları tarafından belirlenen tercihlerin ise hiçbir
etki ve öneminin kalmaması normaldir99
. Diğer bir deyiĢle, bölgesel entegrasyonları
iç faktörlerle inceleyen yaklaĢımlardan Türkiye örneğinde yararlanılması imkânsız
hale gelmektedir; çünkü devlet aygıtının görevi, AB tarafından Ģekli ve içeriği
belirlenen anlaĢmayı imzalayabilmek yönündeki hedefi yerine getirmeye indirgenmiĢ
haldedir. Normalde, içsel faktörler olan kamu kurumları, sivil toplum kuruluĢları,
özel sektör ve sendikalar gibi toplumsal kesimler, ülkeleri tarafından oluĢturulacak
rejimlere veya akdedilen anlaĢmalara iliĢkin çıkarları dolayısıyla etkili birer destek
noktası veya tam tersine tepki merkezi haline gelebilmektedirler. BaĢka bir ülkeye
yönelik analiz yapılsaydı içsel faktörlerin değerlendirilmesinde kullanılabilecek olan
John Odell, Thomas Oatley, Kerry Chase ve özellikle de Helen Milner‟in100
çalıĢmalarından, Türkiye‟nin AB karĢısındaki durumunu yansıtmaması bakımından
yararlanılamamakta ve yine hegemonik istikrar teorisi ekseninde kalınması
gerekmektedir.
Bu itibarla, örneğin iç faktörler bakımından da Putnam'ın Ekonomik
Diplomasi analizinde dıĢ politika oluĢturma sürecini "iki düzeyli bir oyun" olarak
99
Uzgören E., “Türkiye Avrupa Birliği ĠliĢkileri ve Entegrasyon Teorileri: Gramsci‟ci Tarihsel
Materyalizmin Literatüre Katkıları”, Ankara Avrupa ÇalıĢmaları Dergisi, Cilt: 11, No:2, 2012,
s.141-166. 100
Kara KurtuluĢ T., Dünya Ticaret Örgütü ve Bölgesel Ticaret AnlaĢmaları ĠliĢkisi: Sorunlar,
Çözümler ve Türkiye‟ye Yansımaları, Doktora Tezi, A.Ü. 2012, s. 100-104.
83
analiz eden ve dıĢ politika kararlarını hem ulusal hem de uluslararası pazarlıklar
çerçevesinde ele alan modelinden de yararlanılamamaktadır101
. Oysa Putnam‟ın
çalıĢmalarında örnek olarak gösterdiği uluslararası ticaret müzakerelerinde AB'yi
temsil eden Komisyon‟un aynı anda hem dünyanın geri kalanıyla, hem de üye
devletlerin hükümetleriyle müzakere etme durumu, Türkiye bakımından geçerliliğini
yitirmektedir. Bu sistemde AB‟ne üye devletlerin de belirli bir konuda müzakere
pozisyonu oluĢtururken içeride farklı çıkar gruplarının talep ve beklentilerini
dengelemeye çalıĢmaları ve bu dengenin nasıl oluĢtuğu, son kertede AB‟nin
uluslararası düzeyde müzakere pozisyonunu belirlemektedir.
Türkiye‟nin üçüncü bir ülkeyle müzakere pozisyonunu ise, içsel faktörler bir
yana kendi hükümetinin de tercihleri değil, karar alma mekanizmasına katılamadığı
AB‟nin en federal unsurlarından biri olan OTP belirlemektedir. Buna örnek olarak,
Türkiye‟nin Japonya‟dan önceki hiçbir STA‟sında özel sektörün STA‟nın içeriğine
iliĢkin olarak beklenti ve değerlendirmelerinin resmen alınmamıĢ olması
gösterilebilecektir. Kamu kesimi, sanayi ve tarım sektörlerinin hassasiyetlerini kendi
değerlendirmelerine göre yaparak, müzakere pozisyonunu belirlemiĢtir. Türkiye‟nin
bu tutumu, birer uluslararası anlaĢma olan STA‟ların dıĢ politika unsuru olarak
görülerek, “devletin göreli özerkliğinin” bulunduğu bir alan olarak değerlendirmesi
ve toplum adına kendisinin hareket etmesiyle açıklanabilecektir102
. Ancak,
muhtemelen AB‟nin Lizbon AntlaĢması sonrasında STA‟ların bölgesel düzeyde
yürütülecek ticaret müzakerelerinin yurttaĢ yararına yürütülerek, açık ve Ģeffaf
101
Putnam, R., “Diplomacy and Domestic Politics: The Logic of Two-Level Games”, International
Organization, Vol. 42, No. 3, 1988, s. 427-460. 102
Uzgel, Ġ., Ulusal Çıkar ve DıĢ Politika, Ankara, 2004, s. 89-99.
84
olması ilkelerinden etkilenilerek, Japonya STA‟sı ile bir anket çalıĢmasıyla özel
sektörün görüĢleri toplanmıĢtır103
.
Bu nedenle, bu noktada, AB‟nin OTP‟sinin hukuki dayanakları, unsurları,
boyutları, araçları ve yeni yönelimlerinin yanı sıra Türkiye‟nin üzerinde yaratılan
hegemonyanın devamı niteliğindeki uyum çabaları ve bu çerçevede ortaya çıkan
sorunlar, tezin 2. bölümünde, bölgesel ticaret anlaĢmalarından daha geniĢ bir
perspektif ile detaylı olarak ele alınacaktır.
103
Konuya ilĢikin DEĠK duyurusu:
www.deik.org.tr/5473/T%C3%BCrkiye_Japonya_Ekonomik_Ortakl%C4%B1k_Anla%C5%9Fmas%C4%B1_E
OA.html.
85
Bölüm II. Türkiye-AB Gümrük Birliği ve Ortak Ticaret Politikasına Uyum
A. AB Ortak Ticaret Politikasının Kapsamı ve BaĢlıca Politika Unsurları
Tezin 1. Bölümünde detaylı olarak açıklandığı üzere, Yeni Dünya Düzeninin
ana unsurlarını oluĢturan küreselleĢme ve bölgeselleĢme, uluslararası ortamda
artmakta olan karĢılıklı bağımlılığı sembolize etmekte ve bu ortamda ülkeler arasında
kalıcı siyasi iliĢkilerin kurulabilmesinde, tercihli ticaret düzenlemeleri üzerine tesis
edilen BTA‟lar giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Uluslararası sistem
içerisinde henüz bir devlet niteliği kazanmamıĢ olmakla beraber, AB‟nin sahip
olduğu ekonomik güç ve bunun sonucunda tesis ettiği etkin ticari iliĢkiler ağı
nedeniyle oynadığı rol, kapsamlı dıĢ politika analizlerine konu olmaktadır.
Maastricht AntlaĢmasından bu yana AB üyesi ülkeler arasında geliĢtirilmeye
çalıĢılan Ortak DıĢ ve Güvenlik Politikası ve son yıllarda ivme kazandırılmaya
çalıĢılan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının etkinliği konusunda halen
eksiklik ve eleĢtiriler olduğu düĢünüldüğünde, kuruluĢ aĢamasından bu yana
Topluluğun dıĢ dünya ile iliĢkilerinin büyük ölçüde yürütülmesini sağlayan OTP‟nin
bu konudaki önemi ortaya çıkmaktadır104
. Diğer bir ifadeyle, hala bir ekonomik
bütünleĢme modeli olma özelliğini sürdüren AB, OTP vasıtasıyla son derece etkin
bir dıĢ politika izlemeyi baĢarmıĢtır. Bu özelliğiyle uluslararası ortamda “yumuĢak
güç”105
olarak adlandırılmaktadır. OTP, Ortak Tarım, Rekabet ve UlaĢtırma
Politikaları gibi Avrupa entegrasyonunun Roma AntlaĢmasıyla birlikte en baĢından
104
Dimopoulos, A., “The effects of the Lisbon Treaty on the principles and objectives of the
common commercial policy”, European Foreign Affairs Review 15, 2010, s. 153–165. 105
YumuĢak güç kavramı uluslararası iliĢkilerde Joseph S. Nye tarafından A.B.D merkezli olarak
kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Nye, J., “Soft Power”, Foreign Policy No: 80; 1990, s.153-171.
86
beri asli bir ortak politika alanıdır. Bu yönüyle, politika alanları bakımından çok
vitesli ve çok katmanlı politika alanlarının belki de en federatif özelliklere sahip
olanlarından birisidir. Hal bu iken, AB‟ne üye olmayan bir ülke olarak Türkiye‟nin
söz konusu federatif unsura bir de karar alma sürecine hiç katılmaksızın uyum
sağlamak zorunda olmasının zararlarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu nedenle,
sözkonusu zararların ve Türkiye üzerinde yarattığı hegemonik nitelikteki etkinin
görülebilmesi bakımından, öncelikle OTP‟nin hukuki dayanakları, unsurları,
boyutları, araçları ve yeni yönelimlerinin detaylı olarak incelenmesine ihtiyaç
bulunmaktadır.
OTP‟nin temelini oluĢturan Roma AntlaĢmasının 110 ila 116. Maddeleri ve
özellikle de 113. Maddesi, Maastricht AnlaĢması‟ndan sonra yerini 133. maddeye,
Lizbon AntlaĢmasında ise 205 ila 222. Maddeleri arasında yer alan 5. Kısım altında
“Birliğin DıĢ Aksiyonları” baĢlığı altındaki 206 ve 207. maddelere bırakmıĢtır106
.
Aslen, Lizbon AntlaĢması OTP‟nin kapsamını belirleyen mevcut hukuki dayanak
olarak Lizbon AntlaĢması olarak da adlandırılan Avrupa Birliği‟nin ĠĢleyiĢine ĠliĢkin
(ABĠĠ) AntlaĢma‟nın 207. Maddesi gösterilebilecektir107
.
OTP, üçüncü ülkeler kaynaklı malların kendi içerisinde bir gümrük birliği
olan ortak alanda ve sonradan oluĢturulan iç pazarda, serbest dolaĢım ilkesinin
herhangi bir suretle bozulmasını ve ortaya çıkabilecek trafik sapmalarının üye ülkeler
106
Krajewski M., “The Reform of the Common Commercial Policy”, Biondi, A., Eeckhout, P. (eds),
European Union Law after the Treaty of Lisbon, OUP, 2010. 107
Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union; s.139-148: http://eur-
lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX: 12012E/TXT
87
arasında sorun yaratmasını engelleme amacını gütmektedir108
. DıĢ ticarette
karĢılaĢılması muhtemel haksız uygulamaların neden olabileceği rekabeti bozucu
etkilere karĢı tüm üyelerin koruyucu önlem alması gereği ve arzusu da, OTP‟ye yön
veren önemli bir noktayı oluĢturmaktadır. Bunun dıĢında, üye ülkelerin ihracat
politikalarının koordinasyonunun sağlanması yoluyla, üye ülkelerin üçüncü ülke
pazarlarında kendi aralarındaki rekabeti bozucu haksız giriĢimlerinin önlenmesi de
OTP‟nin amaçları arasında yer almaktadır.
AB‟yi daha demokratik, Ģeffaf ve etkin bir hale getirmeyi amaçlayan 1 Aralık
2009 tarihli AB'nin ĠĢleyiĢi Hakkında AntlaĢma (AĠHA veya Lizbon AntlaĢması)
sonrasında, Birliğin politika alanlarına göre yetki dağılımı ve bu alandaki kararların
nasıl alınacağı açıklanmıĢtır. Buna göre, GB ile birlikte OTP, Birliğin münhasıran
yetkili olduğu alanların baĢında gelmektedir. DTÖ‟nün AB Ticaret Politikası
Raporunda109
yer alan Birliğin politikalar itibariyle yetkilerini gösteren tabloda bu
durum açıkça vurgulanmaktadır. Bu, OTP‟yi oluĢtururken Birliğin münhasır yasama
yetkisi bulunurken, üye ülkeler bu alanda ancak Birlik mevzuatını uygulamak için
veya Birlik tarafından yetkilendirildikleri sürece mevzuat çıkarabildikleri anlamına
gelmektedir. Bu yönüyle, OTP‟nin AB‟nin en federal yönlerinden birisi olduğu DTÖ
tarafından da vurgulanmaktadır. AB‟nin bu alanda yasama yapma ve uluslararası
organizasyonlarla ve üçüncü ülkelerle uluslararası anlaĢmalar imzalamaya özel
yetkisi bulunmaktadır110
.
108
Krajewski M., age., 2010. 109
WTO, Trade Policy Review (European Union), Report By The Secretariat, WT/TPR/S/284, 28
May 2013, Geneva, s. 26-27 110
Niemann, A., “The Common Commercial Policy: From Nice to Lisbon”, Laursen, F. (ed.), The
EU‟s Lisbon Treaty: Institutional Choices and Implementation, Ashgate, 2012.
88
Lizbon AntlaĢmasıyla, dıĢ politika alanında AB‟nin etkinliğinin artırılarak
Birliğin küresel rolünün güçlendirilmesini amaçlamaktadır. Birliğin dıĢ politikasının
bir alanı olan OTP‟ye iliĢkin hükümler, AnlaĢmada „AB DıĢ Faaliyetleri‟ baĢlığının
altına toplanmıĢtır. Mal ticaretinin yanısıra hizmetler, ticaretle bağlantılı fikri
mülkiyet hakları ve yatırımlar da Lizbon AntlaĢmasından sonra Birliğin münhasır
yetki alanları haline getirilmiĢtir. Böylece AB müzakere etmekte olduğu STA‟lara
hizmetler, fikri mülkiyet hakları ve yatırımlara iliĢkin hükümler ekleyebilmekte, AB
adına ikili yatırım anlaĢmaları yapabilmektedir. Ġlk yatırım anlaĢması müzakereleri
Çin ile baĢlatılmıĢtır. Bu alanlardaki tüm anlaĢmalar da AB karar alma usulleri
uyarınca onaylanabilmekte, ulusal parlamentoların onayına gerek
bulunmamaktadır111
.
OTP‟ye iliĢkin kararların alınmasında belirli istisnalar dıĢında nitelikli
çoğunluk aranmaktadır. Bununla birlikte, hassas alanlar olarak değerlendirilen bazı
konularda oybirliği ile karar verilebilmektedir. OTP ile ilgili düzenlemelerin,
hizmetler, ticaretle bağlantılı fikri mülkiyet hakları ve yatırımlar alanlarında Birlik içi
kuralların tesisinin oybirliği ile yapıldığı alanlara dair hükümler içermesi; kültürel ve
görsel-iĢitsel hizmetler alanındaki anlaĢmaların Birliğin kültürel ve dil farklılıklarına
halel getirme riski bulunması ve sosyal hizmetler, eğitim ve sağlık hizmetleri
alanındaki anlaĢmaların bu hizmetlerin ulusal idaresini ciddi Ģekilde bozma tehdidi
bulunması, hassas alanlar olarak değerlendirilmesine yol açmıĢtır112
.
111
Dimopoulos, A., agm., 2010, s. 153–165. 112
Krajewski M., age, 2010.
89
Avrupa Parlamentosunun, Roma AnlaĢmasında ve Maastricht AntlaĢması
baĢta olmak üzere AB‟nde karar alma süreçlerini belirleyen sonraki tadillerde, OTP
alanında yetkisi bulunmamaktaydı. Avrupa Toplulukları/Birliğinde “demokratik
açık” olarak da iade edilen bu durum ve iken, Lizbon AntlaĢması ile anti-damping,
telafi edici vergi ve korunma önlemleri gibi ticaret politikası önlemleri, Ticaret
Engelleri Yönetmeliği soruĢturmaları ve GenelleĢtirilmiĢ Tercihler Sistemi‟nin
uygulanması gibi konularda hazırlanan düzenlemelerde, Parlamento‟nun ortak karar
usulü çerçevesinde müdahale imkânı getirilmiĢtir113
. Bu bakımdan OTP‟nin
tamamının, Avrupa Parlamentosunun karar alma alanındaki yetkisi artarken ulusal
parlamentoların yetkisinin ortadan kalktığı bir münhasır politika alanı olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Yine de bugün dahi OTP‟nin saha uygulanmasından aslen Avrupa
Komisyonunun sorumlu olduğu söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Avrupa Komisyonu,
eski adlarıyla Komite 113 ve Komite 133 olan ve Lizbon AntlaĢmasından sonra
Ticaret Politikası Komitesi olarak adlandırılan komite aracılığıyla, üye ülkeleri
ticaret politikasına iliĢkin bilgilendirmekte ve görüĢlerini almaktadır. Ticaret
Politikası Komitesi, Konsey tarafından tayin edilmiĢ olup ve üye ülkelerle Avrupa
Komisyonu temsilcilerinden oluĢmaktadır. OTP alanında Konsey‟e görüĢ
hazırlamaktadır. Komisyon‟un müzakere stratejisi ve tekliflerine iliĢkin olarak
Komisyon yetkilileriyle düzenli toplantılar yapmaktadır114
.
113
Woolcock, S., “The potential impact of the Lisbon Treaty on European Union external trade
policy”, European Policy Analysis, 8, 2008, s.1- 6. 114
Krajewski M., age, 2010.
90
Avrupa Komisyonu, AB‟nin bürokratik yönü ve Birliğin dıĢ yüzü olarak
DTÖ‟de AB‟yi temsil etmekte ve ikili ve bölgesel bazda uluslararası ticaret
anlaĢmalarını müzakere etmektedir. Bir ülkeyle müzakerelerin açılmasına yönelik
teklifi, Komisyon hazırlayarak Konsey‟e sunmaktadır. Komisyon ayrıca “etki
analizleri” yaparak anlaĢmaların olası etkilerini de incelemektedir115
. Ancak
müzakerelerin baĢlatılmasına iliĢkin nihai yetkiyi Konsey vermektedir. Komisyon,
bu yetki çerçevesinde müzakereleri yürütmektedir.
AnlaĢmaların sonuçlandırılmasında, Konsey nitelikli çoğunlukla karar
almakta ve Parlamento‟nun onayı aranmaktadır. Lizbon AntlaĢması ile birlikte,
Parlamento‟nun OTP‟ye iliĢkin yetkileri artırılmıĢtır. Bu çerçevede, OTP‟ye iliĢkin
yeni mevzuat oluĢturulmasında Avrupa Parlamentosunun, Konsey ile birlikte ortak
karar alma yetkisi bulunmaktadır. Uluslararası antlaĢmaların sonuçlandırılması için
ise, Parlamento‟nun basit çoğunlukla alacağı onay gerekli kılınmıĢtır116
.
Komisyonun, yürütülen ticaret müzakerelerine iliĢkin olarak Parlamento‟ya düzenli
bir Ģekilde rapor sunma yükümlülüğü bulunmaktadır. Avrupa Parlamentosunun dıĢ
iliĢkilerle ilgili sözkonusu komitesi INTA olarak adlandırılmaktadır. Avrupa
Parlamentosu‟nun STA müzakerelerinin içeriği konusunda ve süreçle ilgili doğrudan
bir söz hakkı bulunmamasına rağmen, AnlaĢmaya nihai onayı verecek olması
nedeniyle Komisyon tarafından tüm müzakere sürecinde Avrupa Parlamento‟nun
hassasiyetlerini dikkate almasına sebep olmaktadır117
.
115
WTO, Trade Policy Review (European Union) 2013, s. 29. 116
WTO, Trade Policy Review (European Union) 2013, s. 28 117
Wallace, H. Pollack M., Young A., Policy-Making in the European Union, Oxford University
Press; 2015, s. 388-403.
91
OTP‟nin uygulanmasında çeĢitli araçlar bulunmakta beraber, bunların en
önemlisi hiç kuĢkusuz Birliğin dıĢ çeperlerini çizen ve diğer uygulama araçlarının
temelini oluĢturan Ortak Gümrük Tarifesi’dir (OGT). Bunun dıĢında, ithalat ve
ihracatta ortak kuralları sağlayan, ithalatın düzenlenmesine yönelik ticaret politikası
ve korunma araçları ile ve ihracatın gerekli serbesti ve haksız rekabetin önlendiği bir
çerçevede gerçekleĢtirilmesine yönelik Birlik mevzuatı bulunmaktadır. Bu noktada,
AB‟nin Tercihli Ticaret Rejimleri ve tek taraflı otonom tavizli uygulamaları da
tamamlayıcı ancak son derece önemli unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. OGT,
AET‟nin ilk hedeflerinden birisi olarak, Roma AntlaĢması‟nın 18-29. Maddeleri
uyarınca kurucu 6 Üye ülke tarafından oluĢturulan GB kapsamında 1 Temmuz 1968
tarihinden itibaren tüm üye ülkelerin üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta
uygulanmakta ve Topluluk ve Birliğin müteakip geliĢmelerinde yeni üye olan
ülkelere teĢmil edilmektedir. Söz konusu maddeler, esası korunmak suretiyle Lizbon
AntlaĢmasında 28-32. Maddeler olarak yerini almıĢtır. OGT‟nin temeli halen de
yürürlükte bulunan ancak gerektikçe üzerinde revizyonlar yapılan 2658/87/EC sayılı
Konsey Yönetmeliği‟dir118
. Tarifenin genel esaslarını belirleyen bu Yönetmeliğin
ekini oluĢturan OGT, Armonize Sistem Nomanklatürüne dayalı BirleĢik Gümrük
Tarife Cetveli bazında her yıl yenilenmekte olup, AB‟nin OGT aritmetik ortalaması
%4,2 ile dünya gümrük vergisi ortalamasından görece çok düĢüktür. Bununla
beraber, Birliğin özel önem verdiği tarım, tekstil ve konfeksiyon ürünleri, belirli
motorlu araçlar, televizyonlar, cam eĢya, ayakkabı ve bazı kâğıt ürünleri için genel
ortalamanın üzerinde yüksek tarife oranları bulunmaktadır. DTÖ bünyesinde
yürütülen çok taraflı müzakereler ile üçüncü ülkelerle gerçekleĢtirilen TTA
118
http://ec.europa.eu/taxation_customs/customs/customs_duties/tariff_aspects/customs_tariff/index_e
n.htm
92
görüĢmelerinde ve otonom uygulamalarda AB tarafından doğal olarak bu sektörlerde
tanınacak tavizli rejim konusunda daha tedbirli davranılmaktadır. Zaman zaman üye
ülkelerin ihtiyacı olan hammadde ve ara girdiler ile üretimin yetersiz olduğu
durumlardaki piyasa Ģartlarının dengelenmesi bakımından OGT tarifelerinin askıya
alınması imkânı da bulunmaktadır. Birlik, OGT ile belirlenen gümrük tarifelerinin
yanı sıra OTP‟nin araçları olarak ithalat ve ihracatta ortak kurallar uygulamaktadır.
Bunların ithalatla ilgili olanları, genelde üçüncü ülkelerin haksız rekabet
uygulamalarına karĢı uygulanmakta olup, defansif ve ofansif nitelikte olanları
bulunmaktadır. DTÖ kuralları çerçevesinde belirlenen genel gözetim ve korunma
önlemlerinin yanı sıra özellikle DTÖ Tekstil ve Hazır Giyim AnlaĢması ve önceki
dönemde GATT Çok Elyaflılar AnlaĢması kapsamında belirli ülkelerden tekstil
ürünleri ithalatında 2005 yılına kadar uygulanan ortak kurallar ile global ve tercihli
ticaret rejimleri kapsamında belirlenen kotaların dağıtımına iliĢkin ortak kurallar
bunlar arasında yer alır. Diğer taraftan, AB‟nin son derece detaylı anti-damping
önlemleri mevzuat ve uygulamaları bulunmaktadır. Üçüncü ülkelerin firmalarının
ticareti bozucu damping uygulamalarına karĢı en sık baĢvurulan bir ticaret politikası
aracı olup, söz konusu firmaların kendi ülkelerindeki yerel pazardaki satıĢ fiyatının
altında veya ürün maliyetinin altında ürün satmaları halindeki Ģikâyet süreciyle
devreye girmektedir. Telafi Edici Vergi Önlemleri ise, anti-damping
uygulamalarından daha seyrek baĢvurulan ve firmalarına devlet destekleri sağlayarak
üretim maliyetini düĢüren veya doğrudan ihracat imkânı yaratarak adil olmayan
biçimde AB‟ye ihracat fiyatlarını düĢüren ülkelerin uygulamalarıyla mücadele için
kullanılmaktadır. Ticari korunma önlemleri bir ürünün doğrudan rakibi veya
ikame/benzerlerini üreten üçüncü ülke üreticilerinin yerli üreticiler üzerinde ciddi
93
zarar veya ciddi zarar tehdidi oluĢturması durumunda DTÖ kuralları doğrultusunda
bir süre için ithalatının sınırlandırılmasına dönük olarak uygulanmaktadır. Zararın
oluĢmadığı ancak zarar ihtimalinin bulunduğu durumlarda korunma önlemine
baĢvurmaksızın ithalatın kayda alınmasını sağlayan daha esnek bir uygulama olan
gözetim önlemleri de OTP‟nin aracı olarak kullanılmaktadır. Topluluğun 2005 yılına
kadar belirli ülkelerle yapmıĢ olduğu ikili düzenlemelerle uyguladığı GATT Çok
Elyaflılar AnlaĢması ve DTÖ Tekstil ve Hazır Giyim AnlaĢması kapsamındaki
gözetim ve korunma önlemi içeren anlaĢmalar da spesifik olarak tekstil ve
konfeksiyon ürünlerini muhatap alan ticaret politikası önlemleridir.
AB‟nin OTP araçlarının bir bölümü de süreç içerisinde ihtiyaca binaen
geliĢtirilmiĢtir. Bunların büyük bir bölümü, AB ihracatçılarının dıĢ piyasalara giriĢte
karĢılaĢtıkları sorunların çözümüne yönelik ofansif nitelikteki araçlar olarak ortaya
çıkmıĢtır. Bunlardan Ticaret Engelleri Düzenlemesi, üçüncü ülkelere giriĢi teknik,
idari, mali veya çok çeĢitli sair gerekçelerle kısıtlanan AB ihracatçıları tarafından
yaĢanan sorunları, uluslararası ticaret kurallarının ihlali bakımından değerlendirmek
ve Komisyon tarafından sistematik ihlallerin ikili veya çok taraflı ortamda gündeme
getirilerek çözülmesine yöneliktir. Buna benzer bir Ģekilde, 1995 yılından geliĢtirilen
Pazara GiriĢ Stratejisi kapsamında oluĢturulan web tabanlı Pazara GiriĢ Veri tabanı
ile ticari partner ülkelerin pazarları hakkında bilgi verilmesinin yansıra; AB üyesi
olmayan ülkelerde karĢılaĢılan ticari engeller hakkında Ģikâyetlerin takibi için
sistematik bir yol sağlanmıĢ ve bu suretle AB‟nin ticari muhatabı konumunda
bulunan ülkelerin çok taraflı ve ikili taahhütlerine bağlılıklarının sağlanmasına
çalıĢılmaktadır.
94
AB‟nin, OTP‟nin aracı olarak uyguladığı ihracatta ortak kurallar ise
ithalattakilere nispeten sadece düzenleyici olmaya yönelik olduklarından AB birincil
ve ikincil hukukunun mütevazı bir kısmını teĢkil etmektedir. Cari durumda ihracatta
ortak kuralları düzenleyen 1061/2009/AT sayılı Konsey Yönetmeliği119
ile kısa ve
yalın bir dille esas itibariyle ihracatın serbest olduğu belirtilerek, sadece bazı temel
maddelerin yetersizliği, üyelerin ulusal hazinelerinin, kültür miraslarının veya insan,
hayvan, bitki sağlığı ve çevrenin korunması ile enerji arzının sağlanması gereken
durumlarda bazı ürünlerin ihracatına kısıtlama imkânı getirilmektedir. Ġhracatta ortak
kuralların diğer bölümlerini içeren ihracat teĢvik programlarının aĢamalı olarak
uyumlaĢtırılmasını öngörmesine rağmen, ihracatın teĢvikine yönelik faaliyetler hala
ulusal önlemlerle yürütülmekte ve rekabet konusu ile ilgili olduğu ölçüde Birlik
mevzuatına tabi olmaktadır. Ġhracatın finansmanı ve sigortalanması faaliyetleri ulusal
yetki alanında olmasına karĢılık, Ekonomik ĠĢbirliği ve Kalkınma TeĢkilatı (OECD)
düzenlemelerine tabidir. Bu noktada, resmi destekli ihracat kredileri konusu da
piyasa Ģartları dıĢındaki koĢullarla sağlanacak ihracat kredilerinin üye ülkeler
arasında neden olabileceği haksız rekabeti engellemek amacıyla “Resmi Destekli
Ġhracat Kredileri ve Kredi Garanti Usullerine iliĢkin OECD UzlaĢması”, Topluluğun
iç mevzuatına aktarılmıĢtır. Yine, sivil ve askeri amaçlar için kullanımı mümkün olan
çift kullanımlı malların AB‟den ihracatının kontrolüne iliĢkin düzenlemeler120
lisans
uygulaması ile yapılmaktadır. Ġhracat kontrollerinin uygulama biçimi ise, Üye
ülkelerin yetkisine bırakılmıĢtır.
119
Council Regulation (EC) No 1061/2009 of 19 October 2009 establishing common rules for exports. 120
Wassenaar Düzenlemesi, Füze Teknolojileri Kontrol Rejimi, Nükleer Tedarikçiler Grubu,
Avustralya Grubu ve Kimyasal Silahlar SözleĢmesi tarafından belirlenen çift kullanımlı mallar
listeleri eklerinde yer alan ürünler temelde kimyasal maddeler, elektronik ekipman, bilgisayarlar,
radyoaktif maddeler ve diğer yüksek teknoloji ürünleridir.
95
AB‟nin, OTP‟nin aracı olarak ithalatta uyguladığı ortak kuralların standart
OGT uygulamasının yanı sıra ticari korunma önlemleri, askıya alma, tercihli ticaret
anlaĢmaları ve otonom düzenlemelerle verilen tavizler nedeniyle çok değiĢik ve
karmaĢık bir yapıya bürünmüĢ olması nedeniyle, AB tarafından kullanıcı dostu ve
tüm kuralları gösteren entegre bir sistem olan TARIC oluĢturulmuĢtur.121
TARIC,
üçüncü bir ülkeden ithal edilecek bir ürünün tabi olacağı, vergi, indirimli vergi, kota,
lisans, ticaret politikası önlemi gibi tüm unsurları aynı sayfada göstermekte ve
gümrük iĢlemlerinin basitleĢtirilmesini sağlamaktadır.
OTP’nin temel ilkeleri, daha fazla ülkenin dünya ticaretiyle bütünleĢmesi
yoluyla sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlanması, AB‟nin çıkarlarının savunulması
ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, çevre, sosyal haklar, kamu hizmetleri, kültürel
farklılık ve gıda güvenliğine iliĢkin değerlerinin savunulması, dünya pazarlarının
uluslararası ticaretin önündeki engellerin tedricen kaldırılması ve gümrük
tarifelerinin aĢağı çekilmesi suretiyle açılması ve küreselleĢmenin pazarın
düzenlenmesi ve ticari açılımın diğer toplumsal değerlerle birlikte iĢlemesine imkân
verecek Ģekilde iĢlemesini temin etmek olarak belirlenmektedir. OTP kapsamı
itibariyle, çok taraflı, ikili/bölgesel ve tek taraflı olmak üzere üç farklı boyutta ele
alınmaktadır122
.
OTP‟nin çok taraflı boyutu, diğer ülke ve ülke grupları için de geçerli olduğu
üzere büyük ölçüde DTÖ kapsamındaki iliĢkileri anlamında kullanılmaktadır. Çok
121
TARIC (Integrated Tariff of the EC), http:/ec.europa.eu/taxation_customs/dds/tarhome_en.htm 122
Wouters J.,Coppens D. and De Meester B., “External Relations after the LisbonTreaty”, Griller, S
and Ziller, J. (eds), The Lisbon Treaty - EU Constitutionalism without a Constitutional Treaty?
EC Studies Volume 11, 2008, s. 143-203.
96
taraflı boyutta, AB‟nin temel amacı, etkin bir küresel yönetiĢim çerçevesinde, pazara
giriĢin önündeki engellerin kaldırılması olarak açıklanmaktadır. Bu kapsamda
özellikle üzerinde durulan unsur, ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılması ve
tarifelerin azaltılmasıdır. 1957 tarihinde kurulan AET'nin, Gümrük Tarifeleri ve
Ticaret Genel AnlaĢması (GATT) çerçevesinde yürütülen müzakerelerdeki etkinliği
DTÖ‟nün kurulduğu Uruguay Turuna kadar yapılan 7 müzakere Raundunda giderek
artmıĢtır. Bu durum, AET‟nin kendi içerisindeki GB‟ni ve dolayısıyla OGT
uyumunu tamamladığı 1968 yılından hemen önceki tur olan 1964-1967 tarihli
Kennedy Turundan itibaren artarak devam etmiĢ ve müteakip turlarda A.B.D ve
Japonya gibi büyük ekonomik güçlerle birlikte bir blok olarak esas müzakereciler
arasında yer almıĢtır. Bu dönemde, AET‟nin üye sayısındaki artıĢın yanı sıra kendi
içerisinde Füzyon AntlaĢması, Tek Senet gibi entegrasyon düzeyini artıran
geliĢmeler ve ortak politika uygulamaları, GATT sistemi içerisindeki ağırlığını da
arttırmıĢtır. Uruguay Turu müzakereleri, ticarette serbestliği arttırmak ve özellikle
geliĢmiĢ ülkeler tarafından uygulanan yeni ithalat kısıtlamalarını önlemek amacıyla
1986 yılında baĢlatılmıĢtır. 15 Aralık 1993 tarihinde sonuçlanan müzakereler
ertesinde, DTÖ‟yü Kuran AnlaĢma ve diğer DTÖ anlaĢmaları 1 Ocak 1995 tarihinde
yürürlüğe girmiĢtir. Dünya Ticaret Örgütü içerisinde AB üyeleri hem ayrı ayrı temsil
edilmekte hem de AT olarak Komisyon tarafından temsil edilmekte ve 28 üye ülkeye
ilave olarak Komisyon‟un da oy hakkı bulunmasıyla 29 üyeli bir blok olarak, çok
taraflı platformda en önemli aktörlerden biri olarak yer almaktadır123
. 2001 yılı
Kasım ayında Katar‟ın baĢkenti Doha‟da DTÖ‟nün 9. Turu olarak baĢlatılan ve
geliĢmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarının özel olarak dikkate alınması hedefinin ön
123
European Commission, How the EU works with the WTO,
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2013/april/tradoc_150988.pdf
97
plana çıkması nedeniyle Doha Kalkınma Gündemi olarak adlandırılan ticaret
müzakerelerinin temel amaçları, daha önceki turların hedefi olan tüm üyeler için
pazar açılımları sağlanmasının yansıra, geliĢmekte olan ve en az geliĢmiĢ ülkelerin
dünya ticaret sistemine eklemlenmesi, küresel ölçekte ticareti düzenleyen kuralların
geniĢletilmesi ve etkinleĢtirilmesi ile küresel yönetiĢimin iyileĢtirilmesi olarak
özetlenebilir.
Bu kapsamda, 2012 yılı Aralık ayında Cenevre‟de yapılan DTÖ VIII.
Bakanlar Konferansı sonrasında ortaya çıkan mesafe kaydedilebileceği anlaĢılan
konularda müzakerelerin hızlandırılarak, erken hasat ile sonuç alma yönetimine
geçilmesi yönündeki mutabakatı müteakip, 2013 yılı Aralık ayında Endonezya‟nın
Bali adasında düzenlenen Bakanlar Konferansı sonucunda, Doha Kalkınma
Gündeminde yer alan bazı konularda reform yapılması konusunda bir anlaĢma
imzalanmasına karar verilmesi, Doha Kalkınma Gündeminde yaĢanılan
baĢarısızlıkların ardından, önemli bir baĢarı olarak görülmektedir. 7 Aralık 2013
tarihinde sonuçlanmıĢ olan ve Bali Paketi olarak tanımlanan 10 adet Karardan oluĢan
mini paket, DTÖ bünyesinde, tüm üyelerin üzerinde fikir birliği sağlanarak
imzaladığı ilk küresel anlaĢma olarak dikkat çekmektedir. Bali Paketinde yer alan en
önemli konu, ticaretin kolaylaĢtırılması olarak dikkat çekmektedir. Paketin diğer
konuları olarak, kalkınmayla ilgili çeĢitli hükümler, geliĢmekte olan ülkelerde gıda
güvenliği, pamuk ve en az geliĢmiĢ ülkelerle ilgili lehte muamele hükümleri, tarımda
ihracat sübvansiyonlarının azaltılması ve en düĢük seviyeye çekilmesi ile kotaya tabi
tarım ürünleri ithalatında engellerin azaltılması ön plana çıkmaktadır. Bali paketinin
kabulünden sonraki süreçte ise üye ülkelerin nihai hedef olan Doha Kalkınma
98
Raundunu tamamlaması ve bu yönde somut bir çalıĢma programının hazırlanması
beklenmektedir. Bunun için öncelikli çalıĢma alanları doğal olarak, Bali paketiyle
sonuç alınamayan diğer konuların yanı sıra yine GATT/DTÖ tarihinin en zorlu
konusu olan tarım konusunun sonuca bağlanması, Turun adını aldığı kalkınma ve
esas muhatabı olan EAGÜ konularının ele alınması olacaktır. AB‟nin, DTÖ ve
özellikle de, Doha Kalkınma Gündemindeki pozisyonunun müzakerelerinin baĢarılı
ve en erken bir tarihte tamamlanması Ģeklinde olduğu en üst düzeylerde dile getirilse
de, aradan geçen 21 yıllık süreçte beklentilerinin karĢılık bulmaması nedeniyle,
Birlik bölgesel düzeydeki çabalarına da hız vermiĢtir. Bununla birlikte, resmi
açıklamalarda çok taraflı liberalizasyonun merkezi rolünün kabul edildiği ve bölgesel
anlaĢmalarında da bazı bu çok taraflı kuralların oluĢturacağı vurgulanmaya devam
edilmektedir. Avrupa Komisyonu Ticaret Genel Müdürlüğünce yapılan
açıklamalardan, çok taraflı müzakerelerde, AB‟nin amaçlarının, öncelikle tarım dıĢı
ürünler yani sanayi mallarında BRĠCS baĢta olmak üzere GYÜ‟lerin gümrük
tarifelerinin indirilmesi; tarife dıĢı engellerin ve rekabeti bozucu üretim teĢviklerinin
azaltılmasına yönelik kurallara açıklık kazandırılması; ticareti bozucu tarım
teĢviklerinin kısmi olarak azaltılması ve iĢlenmiĢ tarım ürünleri alanında yeni pazar
fırsatları yaratılması; hizmetler ticareti alanında yeni pazar açılımları elde edilmesi
ve ticari korunma araçlarına iliĢkin kuralların kötüye kullanımının önlenmesine
dönük yeni tedbirler alınması olarak anlaĢılmaktadır124
.
Uygulamada AB tarafından belirli ülkelere veya ülke gruplarına tek taraflı
tavizler tanınması Ģeklinde ortaya çıkan ve dönem ve kapsam bakımından ihtiyaca
124
European Commission, The European Union explained: Trade, Luxembourg: Publications
Office of the European Union, November 2014 s.3-15
99
binaen değiĢtirilebilen otonom düzenlemeleri, OTP‟nin tek taraflı boyutu olarak
adlandırılmaktadır. Otonom düzenlemelerde, AB‟nin, üyelerinin eski sömürgelerinin
yanı sıra tarihsel olarak özel iliĢkisi bulunan ya da doğal afet veya iç savaĢ gibi çok
yıkıcı süreçlerden geçen bazı ülkelere yönelik olarak kendi temel politik önceliklerini
gözetmek kaydıyla kalkınma amaçlı tek taraflı tavizli rejimleri bir ticaret aracı olarak
uygulaya geldiği görülmektedir. Bu unsur, AB‟nin politik hedefleri ön planda
tutarak, belirgin bir Ģekilde hegemonik istikrar sağlama yolu olarak kullandığı
seçenek olarak göze çarpmaktadır. OTP‟nin tek taraflı boyutunun 4 bileĢeni olduğu
söylenebilecektir. AB tarafından bu kapsamda uygulanan temel ticaret politikası
aracını, belirli kriterleri aĢmayan tüm GeliĢme Yolundaki Ülkeler (GYÜ) ve En Az
geliĢmiĢ Ülkelerin (EAGÜ) yararlanabileceği GenelleĢtirilmiĢ Tercihler Sistemi
(GTS) oluĢturmaktadır. GTS‟in125
tarihsel geliĢimine bakıldığında esasen 2. Dünya
SavaĢı sonrasında sayısı hızla artan eski sömürge ülkelerinin, BirleĢmiĢ Milletlerin
Bandung Konferansı sonrasında kuzey-güney geliĢmiĢlik farkının ortadan
kaldırılması yönündeki artan talepleri ile gündeme geldiği belirtilebilir. 1968 yılında
toplanan II. UNCTAD Konferansında, geliĢmekte olan ülkelerin sanayi malları
ihracatlarını artırabilmek amacıyla, geliĢmiĢ ülkelerin bu ülkelerden yaptıkları
ithalata GYÜ ve EAGÜ‟lere “karĢılıklılık” esası dıĢında tek taraflı olarak belirli bir
gümrük vergisi tavizi tanımalarını öngören bir sistem olarak GTS uygulanmaya
baĢlanmıĢtır. 1971 yılında GATT‟ın temel ilkesi olan özellikle “en çok kayrılan
ülke” (MFN) kuralından bir sapma olduğu genel kabul görmüĢ, 1979 yılında ise
GATT “Yetki Hükmü” kapsamında sınırsız olarak yenilenen bir uygulama olarak
teyit edilmiĢ ve 1 Ocak 1995‟te oluĢturulan DTÖ sonrası dönemde de de
125
UNCTAD, http://unctad.org/en/Pages/DITC/GSP/About-GSP.aspx
100
sürdürülmüĢtür. 1971 yılında AET ve Japonya tarafından baĢlatılan uygulamaya
1976 yılında A.B.D de katılmıĢ olup, en son 2002 yılında Türkiye‟nin de katılımıyla
bugün itibariyle 11 ülke tarafından (AB, A.B.D, Japonya, Kanada, Avustralya, Yeni
Zelanda, Norveç, Ġsviçre, Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya ve Türkiye) GYÜ ve
EAGÜ‟lere yönelik GTS uygulaması bulunmaktadır. Bu uygulamalar, gerek tercihli
rejim kapsamındaki ürünler, gerek taviz tanınan ülkeler açısından farklılıklar
göstermektedir. Zaman içerisinde, GTS kapsamında yer alan bazı ülkelerin yüksek
geliĢmiĢlik düzeyleri, yine bazı ülkelerin belirli sektörlerde ileri derecedeki
uzmanlaĢmaları, sistem‟den yararlanan ülkeler arasındaki rekabet Ģartlarını olumsuz
olarak etkilemeye baĢlaması üzerine terfi mekanizması adı verilen bir sitem
geliĢtirilmiĢtir. AB de zaman içinde yaĢanan geliĢmelere kendini uyarlayarak, 10
yıllık dönemlerde uyguladığı sitemini geliĢtirmiĢ ve bazı ülkelerin geliĢmiĢlik ve
sektörel uzmanlaĢma düzeylerine bağlı olarak sistem dıĢına çıkarılması kuralını
getirmiĢtir126
. Diğer taraftan, zaman içinde standart uygulamanın yanısıra;
sürdürebilir kalkınma ve iyi yönetiĢimin sağlanmasını teĢvik etmek üzere çevrenin
korunması, sosyal haklar ve fikri ve sınai mülkiyet haklarına uyum ve uyuĢturucu ile
mücadeleye yönelik çabalarda bulunan geliĢmekte olan ülkelerin GTS+ olarak
adlandırılan özel teĢvik mekanizmalarıyla desteklenmesine yönelik ilave tarife
indirimleri yöntemi getirilmiĢtir. Ayrıca, sayısı 51 olan EAGÜ‟lere yönelik olarak
93. fasılda yer alan silahlar dıĢındaki tüm ürünlerde „Silahlar Hariç HerĢey‟
uygulaması çerçevesinde gümrüksüz AB pazarına giriĢ imkânı tanınmıĢtır. 2015
yılında diğer daha kapsamlı otonom düzenlemelere muhatap veya AB ile ikili STA‟sı
126
European Commission, proposal for a regulation of the European Parliament and of the
Council applying a scheme of generalised tariff preferences, Brussels, 10.5.2011COM(2011) 241
final, http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2011/may/tradoc_147893.pdf.
101
bulunan ülkeler ile geliĢmiĢlik endeksi yükselen ülkelerin terfi etmesiyle 176 olan
yararlanıcı sayısı 80‟e düĢmüĢtür. OTP‟nin tek taraflı boyutunun ikinci unsurunu ise,
AB tarafından bazı Batı Balkan ülkeleri (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya,
Hırvatistan, Karadağ, Sırbistan ve Kosova), Moldova ve Ukrayna‟ya uygulanan tek
taraflı tavizler teĢkil etmektedir. Hırvatistan AB‟ye 28 üye olarak katıldığı ve diğer
batı Balkan ülkeleriyle STA temeli üzerine kurulu Ġstikrar ve Ortaklık AnlaĢmaları
tamamlandığından, otonom tavizlerden hâlihazırda sadece Kosova, Moldova ve
Ukrayna yararlanmaktadır. Tavizli rejimden birkaç hassas tarım ürünü dıĢında hemen
hemen tüm ürünler yararlandırılmaktadır. OTP‟nin tek taraflı boyutunun üçüncü
unsurunu ise, Afrika-Karayip-Pasifik (AKP) ülkeleri arasındaki yardım, siyasi,
iktisadi ve ticari iĢbirliğine dayanan bir iliĢki bütününden oluĢmaktadır. AB‟nin AKP
ülkeleri ile bu iliĢkisi Roma AntlaĢması‟na dayanmakta olup, 1960‟lı yıllarda bu
ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından, birisi 1963 yılında Yaounde I
diğeri 1969 yılında Yaounde II anlaĢmaları yapılmıĢtır. Ġngiltere‟nin 1973 yılında
Topluluğa katılmasının ardından Ġngiliz Uluslar Topluluğu ülkeleriyle tek taraflı
taviz içeren ticaret iliĢkilerini düzenleyen 1975 tarihli Lomé Konvansiyonu
yapılmıĢtır. Müteakiben II, III ve IV. Lomé Konvansiyonları ile eski Hollanda,
Fransız ve Ġngiliz sömürgeleri olan AKP ülkelerine vergiden ve miktar
kısıtlamalarından muaf olmasına imkân sağlanmıĢtır. 2000 yılında ise, AB ile 47‟si
Afrika, 15‟i Karayip ve 15‟i de Pasifik ülkelerinden oluĢan ve 41 tanesi de EAGÜ
olan 77 AKP ülkesi arasında Cotonou Ortaklık AnlaĢması imzalanmıĢtır. AnlaĢma ile
AB‟nin tek taraflı tavizleri devam etmiĢ olmakla beraber, ilk defa 2020 yılına kadar
sürecek olan bir geçiĢ dönemini takiben taraflar arasında ticaretin karĢılıklı olarak
serbestleĢtirilmesi hedefi konulmuĢtur. AB‟nin kendisiyle Ekonomik Ortaklık
102
AnlaĢmaları (EOA) modeli çerçevesinde uzun geçiĢ dönemleri sonucunda ticareti
serbestleĢtirmeyi kabul eden ve müzakerelere baĢlayan ülkelere yönelik tek taraflı
tavizleri devam etmektedir. Tüm AKP ülkeleri grubuyla 2002 yılında baĢlatılan
müzakereler, 2003 ile 2004 yılları arasında 6 bölgesel düzeydeki anlaĢma müzakeresi
baĢlatma kararıyla devam etmiĢtir. Tavizli rejimin karĢılıklı hale gelmesi konusunda
çekincesi bulunan bazı ülke ve ülke grupları arasında ayrıĢmalar meydana
gelmiĢtir127
. AB tarafından EOA imzalamaktan imtina eden ülkelerin söz konusu
otonom tavizlerden yararlanıcısı durumundan çıkarılacağı ifade olunmaktadır. Bu
noktadan itibaren, konu AB‟nin OTP uygulamasının ikili/bölgesel boyutu kapsamına
girmekte olup, tezin ilgili bölümünde ele alınacaktır. OTP‟nin tek taraflı boyutunun
son unsurunu ise, söz konusu otonom tavizlerin yanı sıra, doğal afet yaĢanan ülke ve
bölgelere ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilebilmesi amacıyla, AB
tarafından geçici olarak ilave tek taraflı tavizlerin uygulamaya konulması teĢkil
etmektedir. Buna örnek olarak, Pakistan‟da 2010 yılında yaĢanan sel felaketinin
ardından Pakistan‟ın belirli hazır giyim ürünleri itibariyle ihracatının AB‟ye gümrük
vergisinden muaf olarak yapılabilmesi uygulaması gösterilebilecektir.
OTP‟nin en kapsamlı iliĢkiler içeren bölümü, ikili/bölgesel boyutudur. Bunun
nedeni, çok taraflı boyuttaki düzenlemelerin ötesine giden ve muhatap ülke veya ülke
grubunun dünya politikası ve ekonomik düzenindeki konumu ile AB ile ikili
iliĢiklerinin düzeyi ile değiĢiklikler gösteren yönü olmasıdır. Diğer bir deyiĢle, bir
ekonomik birlik olarak kurulan ve evrilen AB‟nin dıĢ politikasının halen dahi en
büyük unsurunu oluĢturmaktadır. AB, kuruluĢ aĢamasından bu yana üçüncü ülkeler
127
Shaw T., “Lisbon and EPAs: What Prospects for Development in Africa and Caribbean?”,
Laursen, F. (ed.), The EU‟s Lisbon Treaty: Institutional Choices and Implementation, Ashgate,
2012; s. 243-264.
103
ve bölgelerle birçok ticari düzenleme gerçekleĢtirerek, ticari iliĢkilerini ve
politikalarını bunlar üzerinden yürütmektedir. 2015 yılı itibariyle dünyadaki ülkelerin
Kuzey Kore gibi ticari iliĢkisi bulunmayan veya GTS kapsamında tek taraflı tavizden
yararlanan EAGÜ‟ler gibi ülkeler dıĢında büyük bir çoğunluğunun, ilk bölümü
1990‟lı yıllarda ikinci bölümü ise 2010 yılından sonra DTÖ bünyesindeki
müzakerelerdeki tıkanmanın akabinde akdedilen muhtelif BTA‟lar vasıtasıyla AB ile
bağlantısı bulunmaktadır. AB‟nin OTP‟sinin ikili boyutunu teĢkil eden ticari
anlaĢmalarına iliĢkin saikini, ikili ticaretin geniĢletilmesi ve DTÖ kapsamındaki
kuralların ötesine geçen, gümrük formaliteleri, ticarette teknik engeller, bitki ve
hayvan sağlığı Ģartları, belgelendirme, esnek menĢe kuralları gibi daha detaylı ve
taraflar için lehte düzenlemeler getirilmesi teĢkil etmektedir. Ayrıca, AB tarafından
geliĢme yolundaki ülkelerin kalkınmalarının desteklenmesi amacıyla verilen
kalkınma yardımları ve ihracat finansmanı kolaylıkları da anlaĢmaların mali yönünü
oluĢturmaktadır. AB‟nin yakın çevresinde bulunan Akdeniz ülkelerine Avrupalı
değerlerin dikte edilmeye çalıĢıldığı ve tarihsel süreç içinde uygulanan politikalar ile
kapsamı geniĢleyen Avrupa-Akdeniz Ortaklık AnlaĢmaları, Merkezi ve Doğu
Avrupa ülkelerini üyeliğe hazırlarken “AvrupalılaĢtırma”da128
kullanılan Avrupa
AnlaĢmaları, benzer Ģekilde aday/potansiyel Eski Yugoslavya Cumhuriyetleri ile
Arnavutluk (Batı Balkan Ülkeleri olarak da adlandırılmaktadır) için uygulanan
Ġstikrar ve Ortaklık AnlaĢmaları ile izlenmekte olan komĢuluk politikalarının kuzey
ve doğu boyutları ile Ortaklık ve ĠĢbirliği AnlaĢmaları temeli STAna dayanmakla
birlikte içerdiği ilave hususlarla birlikte isim değiĢikliği gösteren ikili/bölgesel
128
Uzgören E., “Türkiye Avrupa Birliği ĠliĢkileri ve Entegrasyon Teorileri: Gramsci‟ci Tarihsel
Materyalizmin Literatüre Katkıları”, Ankara Avrupa ÇalıĢmaları Dergisi, Cilt: 11, No:2, 2012,
s.141-166.
104
düzeydeki anlaĢmalarına örneklerdir. EFTA ile yapılan Avrupa Ekonomik Alanı
AnlaĢması, Türkiye, Andora ve San Marino ile yürürlükte bulunan Gümrük
Birlikleri, Akdeniz ülkeleri ile akdedilen Avrupa-Akdeniz AnlaĢmaları, Meksika,
Güney Afrika, ġili ile Serbest Ticaret AnlaĢmaları; Eski SSCB ülkeleri ile Ortaklık
ve ĠĢbirliği AnlaĢmaları ve Batı Balkan ülkeleri ile Ġstikrar ve Ortaklık AnlaĢmaları
Peru ve Kolombiya ile Ticaret AnlaĢmaları, Orta Amerika ülkeleri ile Ortaklık
AnlaĢması olarak sayılabilir.
AB ilk döneminde üyelik perspektifi ile Türkiye, Malta ve Güney Kıbrıs ile
akdettiği GB temeli üzerine kurulu ve Roma AntlaĢmasının 138. Maddesine dayanan
Ortaklık AnlaĢmalarından sonra tüm anlaĢmalarını STA modeline göre
kurgulamıĢtır. Kaldı ki, Malta ve Güney Kıbrıs‟ın Ortaklık AnlaĢmalarıyla öngörülen
gümrük birlikleri 2004 yılındaki üyeliklerine kadar gerçekleĢtirilmemiĢtir.
AT ile EFTA ülkeleri arasında 1973 yılından ve bu yana yürürlükte olan
STA‟ların yerini alan 1 Ocak 1994 tarihinden itibaren Ġsviçre dıĢındaki EFTA üyeleri
oluĢturulan ve kiĢilerin, malların, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaĢımını
öngören Avrupa Ekonomik Alanı, AB‟nin STA temeli üzerine kurulu en kapsamlı
düzenlemelerinden biridir. Yine, Doğu Blokunun yıkılmasından sonra bu blokta yer
alan 10 Merkezi ve Doğu Avrupa ülkesiyle129
1991-1994 yılları arasında STA
temelinde oluĢturulan ve mevzuat yakınlaĢtırması ile mali hükümler içeren Avrupa
AnlaĢmaları, bu ülkeleri en son 2007 yılında olmak üzere AB üyeliğine taĢımıĢtır.
AB‟nin STA temelini korumakla birlikte komĢu ve çevre bölgeleri ile yaptığı
129
Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya, Estonya,
Letonya ve Litvanya
105
anlaĢmaların bir bölümünün “Ortaklık (Association)” kelimesini içerisinde
bulundururken, denizaĢırı ülkelerle yapılan STA‟lara anlaĢmanın kapsamlı hükümler
içerdiğini göstermek adına muhatap ülkenin tercihi de doğrultusunda “Ortaklık
(Partnership)” kelimesini koymayı tercih ettiği görülmektedir. Kimi zaman
anlaĢmaların ismi kapsamının geniĢliğini ve yeni nesil bir anlaĢma olduğunu
kanıtlamak bakımından “Derin ve Kapsamlı Ekonomik Ortaklık AnlaĢması” adını
dahi alabilmektedir. Netice itibariyle, DTÖ çatısı altındaki müzakerelerde ilerleme
sağlanamamıĢ olması nedeniyle, AB küresel ekonomideki değiĢikliklere ayak
uydurmaya çabaladığı söylenebilecektir. Esasen, bu durum, 2006‟da ticaret politikası
ajandasını stratejik önceliklerini belirleyecek Ģekilde yenileyen Avrupa
Komisyonu‟nun Küresel Avrupa Stratejisi ve Lizbon AntlaĢması ile OTP için
belirlenen yeni çerçeve ile de uyumlu bir sürece iĢaret etmektedir130
. AB‟nin
bölgeselleĢmeye karĢı tutumunda büyük değiĢiklik getiren Küresel Avrupa Stratejisi,
AB‟nin Tercihli Ticaret AnlaĢmaları politikasında daha önceden tek taraflı olarak
sağladığı tavizler yerine GYÜ piyasaları baĢta olmak üzere AB ihracatçıları lehine
mutlak pazar açılımını sağlayarak AB‟nin rekabet edilebilirliğini korumayı
hedefleyen ciddi bir değiĢikliğe uğramıĢtır131
. AB bunu yaparken eskiden sadece mal
ticareti üzerinde yoğunlaĢırken, artık daha kuvvetli olduğu alanlar olan hizmetler,
yatırımlar ve kamu alımları gibi alanlarda dıĢ piyasalarda da serbestleĢme aramaya
baĢlamıĢtır132
.
130
European Commission, “Global Europe Competing in the World : A Contribution to the EU‟s
Growth and Jobs Strategy”, A Communication form the European Commission, 2006, URL:
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/ october/tradoc_130376.pdf (03.01.2010). 131
European Commission, Commission Staff Working Document, External sources of growth,
Progress report on EU trade and investment relationship with key economic partners, 2012.
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2012/july/tradoc_149807.pdf 132
European Commission, How trade policy and regional trade agreements support and
strengthen EU economic performance, 25.03.2015.
106
Avrupa Komisyonunun 1 Kasım 2014 tarihinde seçilen yeni Komisyonunda
Ticaretten Sorumlu Komiser olarak görev alan Cecilia Malmström, sorumlu olduğu
bu alandaki önceliklerini açıklamıĢtır133
. Buna göre, Ticaret Genel Müdürlüğünün
önümüzdeki dönemdeki öncelikleri ticaret politikasının yurttaĢ yararına yürütülmesi;
insanların hayat kalitesinin yükseltilmesine odaklanılması; çok taraflı müzakerelerin
öncelikli olması ancak ikili ve bölgesel düzeyde yürütülecek ticaret müzakerelerinin
de açık ve Ģeffaf olması; müzakerelerin Birliğin uluslararası amaçlarını ve değerlerini
destekler nitelikte olması; çevre, iĢçi hakları ve insan hakları gibi konularda ulusal ve
uluslararası düzeyde korumayı güçlendirmeye odaklanılması ve Avrupa‟da istihdam
ve büyümenin temin edilmesi amacıyla hızla büyümekte olan geliĢme yolundaki ülke
pazarlarına eriĢimin sağlanması olarak belirlenmiĢtir. Bu itibarla, globalleĢen dünya
ekonomik düzeninde hala önemli rolünü korumakla beraber güç kaybetmeye
baĢladığını fark eden AB‟nin dünyanın dinamik bölgeleri olan GYÜ piyasalarına
mümkün olduğunca kendi kurallarını empoze ederek girerken kendi vatandaĢları için
daha fazla imkân yaratmayı hedeflediği ve bunu yaparken de Avrupa
Parlamentosunun AB karar alma sürecinde artan önemini dikkate aldığı
anlaĢılmaktadır.
AB'nin Yeni Ticaret ve Yatırım Stratejisine ĠliĢkin olarak 14 Ekim 2015
tarihinde yayımlanmıĢ Avrupa Komisyonu Bildirisinde134
özetle AB'nin önümüzdeki
dönemdeki ticaret anlaĢmaları gündemi kapsamında, genel ticaret stratejisi
çerçevesinde, DTÖ kapsamında yürüyen çok uluslu sistemin AB'nin ticaret
politikasının temelini oluĢturmaya devam etmesi, TTIP dahil olmak üzere tüm
133
European Commission, New Trade Strategy http://ec.europa.eu/trade/policy/in-focus/new-trade-
strategy 134
ibid.
107
STA'ların ve gümrük anlaĢmalarının üçüncü ülkelerin katılımına açılması, AB ve
STA ortakları arasında menĢe kümülasyonunun sağlanması, TTIP müzakerelerinin
bir an önce tamamlanması, Kanada STA'sının 2016 yılının mümkün olan en erken
safhasında Konsey ve Parlamento'da onaylanması, AB'nin tarımsal hassasiyetleri
dikkate alınarak Avusturalya ve Yeni Zelanda ile STA müzakerelerine baĢlamak için
yetki alınması, ASEAN ile STA'nın ikili anlaĢmalar yoluyla yürütülmesi, bu
kapsamda Vietnam ile müzakerelerin tamamlanması, Malezya ve Tayland ile
müzakerelerin tekrar baĢlaması, Filipinler ve Endonezya ile STA müzakerelerine
baĢlanması, G. Kore ile STA'nın yatırımlar alanına geniĢletilmesi, Çin ile yatırım
anlaĢması müzakerelerinin tamamlanması, Hong Kong ve Tayvan ile yatırım
anlaĢması müzakerelerine baĢlamak için imkanların araĢtırılması, Mevcut AB-Afrika
ortaklığının derinleĢtirilmesi, Meksika ve ġili ile mevcut STA'ların TTIP ve Kanada
STA'sı kadar kapsamlı hale getirilmesine yönelik müzakerelere baĢlanması için yetki
alınması, Latin Amerika ülkeleri ile yatırım anlaĢmaları imzalanması, Gürcistan,
Moldova ve Ukrayna ile derin ve kapsamlı STA'ların etkili bir Ģekilde uygulanması,
Fas ve Tunus ile derin ve kapsamlı STA müzakerelerinin tamamlanması, Bölgesel
Konvansiyon altında Pan-Avrupa Akdeniz menĢe kümülasyonu sisteminin
modernize edilmesine yönelik müzakerelerin tamamlanması hedeflendiği
belirtilmektedir.
Özellikle Avrupa Anayasası çalıĢmalarının 2000‟li yılların ikinci yarısında
üye ülkelerde yapılan referandumlarda ortaya çıkan ret sonuçlarıyla rafa kalkması ile
federatif bir yapıya geçiĢ süreci sekteye uğrayan AB‟nin, 2009 Lizbon AntlaĢması ile
kendisine verilen yetkiler çerçevesinde gerçekçi değerlendirmede bulunarak ve hala
108
bir ekonomik entegrasyon modeli olma özelliğini sürdürdüğünü dikkate alarak,
elindeki en etkili enstrüman olan OTP vasıtasıyla son derece etkin bir dıĢ ekonomik
politika izlemeyi tercih ettiği anlaĢılmaktadır135
. Günümüzde dünya ekonomisinin
gitgide daha fazla entegre hale gelmesi ve 2008 ekonomik krizinden bu yana
Yunanistan baĢta olmak üzere birçok üye ülkenin krizi atlatamamaları nedeniyle
Avrupa‟da büyüme, istihdam ve istikrar için uluslararası ticaretin önemi hiç olmadığı
kadar artmıĢtır136
. Bu çerçevede, daha kapsamlı mal ticareti, hizmetler, yatırımlar ve
kamu alımları gibi alanlarda dıĢ piyasalarda da serbestleĢme sağlayacak, teknik ve
idari engellemeleri ortadan kaldıracak, AB firmalarının kar paylarını düĢüren fikri
mülkiyet hakları ihlallerini önleyecek, ham maddelere eriĢimini garantiye alacak,
çevre ve iĢçi koĢullarına uymaksızın rekabet üstünlüğü sağlayan rakipleri bir ölçüde
sınırlayacak, haksız rekabete karĢı ticari savunma araçlarını daha etkili kullanmasını
sağlayacak Yeni Nesil STA‟lar, parça parça uygulanan OTP araçlarını bir araya
getirmekte eĢsiz bir yöntem olarak ortaya çıkmaktadır137
.
Bu nedenle, AB‟nin Derin ve Kapsamlı STA müzakereleri yürüttüğü ülkeler
arasında Hindistan, Japonya, Kanada ve A.B.D gibi büyük pazarların yer aldığını
görmek ĢaĢırtıcı değildir. Bir yandan da AB mevcut STA‟larını geliĢtirme ve
derinleĢtirme yoluna gitmektedir. AB‟nin mevcut ve müzakere aĢamasındaki
Bölgesel Ticaret AnlaĢmalarının tamamı müteakip bölümlerde ele alınacaktır.
135
European Commission, How trade policy and regional trade agreements support and
strengthen EU economic performance, 25.03.2015. 136
Wouters J.,Coppens D. and De Meester B., “External Relations after the LisbonTreaty”, Griller, S
and Ziller, J. (eds), The Lisbon Treaty - EU Constitutionalism without a Constitutional Treaty?
EC Studies Volume 11, 2008, s. 143-203. 137
European Commission, Trade for All- Towards a more responsible trade and investment
policy, 2015.
109
B. Ortaklık ĠliĢkisi ve Gümrük Birliği Kapsamında Türkiye‟nin AB Ortak
Ticaret Politikasına Uyum Yükümlülüğünün Hukuki Boyutu
Türkiye ile AB arasında 1963 yılında imzalanan Ankara AnlaĢması, AB‟nin
eski nesil bir Ortaklık AnlaĢması olarak 28. Maddesi ile Roma AntlaĢmasının 238.
Maddesine atıf yapan ve nihai hedefi tam üyelik olarak belirleyen bir anlaĢmadır.
1970 yılında imzalanan Katma Protokol ile AB, Türkiye için gümrük vergilerini
sıfırlamıĢtır. 1 Ocak 1996‟da, teoride Ankara AnlaĢmasında belirtilen son aĢama
olarak GB tesis edilmiĢtir. Türkiye, GB ile birlikte AB gümrük alanında serbest
dolaĢımda olan ürünlere uyguladığı gümrük vergisi ve eĢ etkili vergileri sıfırlamıĢ,
üçüncü ülkelere karĢı uygulanan Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) baĢta olmak üzere
AB‟nin OTP‟sini üstlenme sürecine baĢlamıĢtır138
.
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) ile tesis edilen GB esasen Roma
AntlaĢmasından beri AET ve AB‟nin kurduğu sistemi devam ettirerek sadece sanayi
malları için uygulanmaktadır. ĠĢlenmiĢ tarım ürünleri, sadece sanayi payları itibariyle
GB kapsamındadır. Tarım ürünleri ise, GB‟ne dahil değildir; taraflar arasındaki
tercihli tarım ticaret 1/98139
ile bilahare bunun yerini alan 2/2006 sayılı OKK
kapsamında yürütülmektedir140
. Yine, AKÇT ürünleri GB kapsamı dıĢında olup, 1/95
sayılı OKK‟ye Ek Tavsiye Kararı uyarınca taraflar arasında 1996 yılı Temmuz
ayında münferiden akdedilen STA kapsamında yürütülmektedir. Son olarak, AB‟nin
138
Gümrük Birliği Kapsamında GerçekleĢtirilen Uyum ÇalıĢmaları, Ekonomi Bakanlığı internet
sayfası, http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/oracle/webcenter/portalapp/pages/content/html. 139
1/98 sayılı OKK metni:http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/uuid/dDocName:EK-
125622. 140
2/2006 OKK metni: http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/uuid/dDocName:EK-
125637.
110
ve dahi Türkiye‟nin son dönem yeni nesil STA‟larında kapsama alınmıĢ bulunan,
hizmetler sektörü ve kamu alımları GB kapsamında değildir. Bu alanlarda GB‟nin
geliĢtirilmesine iliĢkin olarak 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Ġlke Kararında sadece
tavsiyede bulunulmaktadır141
.
AB‟nin OTP araçları, dıĢ ticaretin Topluluk ekonomisi içindeki ağırlıklı
konumu dikkate alınarak son derece kapsamlı ve ayrıntılı bir Ģekilde düzenlenmiĢtir.
OGT, ithalatın tümünü kapsadığından en geniĢ kapsamlı uygulama aracıdır.
Ġthalattaki diğer yasal düzenlemeler ise, gözetim ve korunma önlemleri, dampinge
karĢı önlemler ve telafi edici önlemler yönetmelikleri olarak sıralanabilir. Bunlar
dıĢında kalan tedbirlerin kullanımı oldukça kısıtlıdır. Diğer taraftan, tercihli ticaret
anlaĢmaları ile GTS gibi tek taraflı-otonom uygulamalar, Topluluğun ticari
iliĢkilerini yönlendiren belli baĢlı araçlardır. Türkiye-AB GB‟nin temel hedefi,
malların GB alanı içerisinde serbest dolaĢımını sağlamaktır. GB‟nin doğal bir sonucu
olarak, bu amacı gerçekleĢtirmeye yönelik tedbirler, üçüncü ülke kaynaklı malların
da bu serbestiden yararlanmasını sağlamak amacını gütmektedir. Bu bakımdan,
Türkiye ile AB arasında, AB üyesi ülkeler arasında olduğu gibi, ticaret politikalarının
ve bu politikaların yürütülmesine yönelik araçların koordine edilmesi ve AB‟nin
üçüncü ülkelere karĢı uyguladığı tercihli ticaret düzenlemeleri ile otonom tedbirlerin
Türkiye tarafından benimsenmesi doğal bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
OTP‟ye iliĢkin mevzuatın üstlenilmesi, Türkiye için sadece GB Kararı kapsamında
141
DPT, Türkiye-Avrupa Topluluğu Ortaklık Konseyi Kararları 1964-2000, Cilt 1, Ankara, 2001,
s.255 :http://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/okk_tur.pdf
111
değil, Ankara AnlaĢması ve Katma Protokol‟ün ilgili hükümleri doğrultusunda da
temel bir yükümlülüktür142
.
OTP‟ye uyum yükümlülüğünün kapsamı, 1/95 sayılı OKK‟nın143
“ticaret
politikası” baĢlıklı 12. Maddesi uyarınca belirlenmiĢtir. Karar‟ın yürürlüğe
girmesiyle birlikte, Türkiye‟nin Topluluk üyesi ülkelere karĢı, Topluluğun aynı
maddede belirtilen yönetmelik ve kararlarla belirlediği ticaret politikasına büyük
ölçüde benzeyen mevzuatı kabul etmesi ve uygulayıcı tedbirleri alması
öngörülmüĢtür. Aynı maddede, Topluluk ve Türkiye arasındaki ticaret açısından
büyük önem taĢıyan ve AB tarafından yoğun olarak korunan tekstil ve konfeksiyon
ürünlerinde Türkiye‟nin, GATT‟ın XXIV. maddesi hükümleri uyarınca, Karar‟ın
yürürlüğe girmesiyle birlikte, tekstil ve konfeksiyon ticaretiyle ilgili anlaĢmalar ve
düzenlemeler de dahil olmak üzere, sektördeki Topluluk ticaret politikası ile uyumlu
politikaları uygulayacağı ifade edilmektedir. Söz konusu madde ayrıca, Topluluk ile
Japonya'nın DTÖ‟yü kuran AnlaĢma'nın ekinde yer alan Korunma Hükümleri
AnlaĢması'nda sözü edilen, motorlu taĢıtlar ticaretine iliĢkin ticari düzenlemelerin
uygulamalarına engel teĢkil etmediğini ve Karar‟ın yürürlüğe girmesinden önce
Türkiye ile Topluluk, söz konusu düzenlemenin dolaylı biçimde ihlalini önlemeye
yönelik iĢbirliği yöntemlerini belirleyeceğini hükme bağlamaktadır. 1/95 sayılı
OKK‟nın 13 ve 14. maddeleri, Türkiye‟nin Karar‟ın yürürlüğe girmesiyle birlikte
OGT‟ye uyum sağlamasına iliĢkin hükümler içermektedir. Bu çerçevede,
Türkiye‟nin OGT‟yi etkileyecek her türlü karardan makul bir süre önce haberdar
142
Türkiye ile AB arasındaki temel metinler: AB Bakanlığı internet sayfası, “Temel Belgeler”
http://www.ab.gov.tr/index.php?p=113&l=1 143
/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, s. 6,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/uuid/dDocName:EK-125638
112
edilmesi ve Gümrük Birliği Ortak Komitesi‟nde ön danıĢmalarda bulunulması
öngörülmektedir. Bunun dıĢında, OGT değiĢikliklerinin Türkiye tarafından gecikmeli
olarak uygulanmasına imkân tanıyan bir hüküm de aynı maddede yer almaktadır.
Ayrıca, Türkiye, ihtiyaçları doğrultusunda vergileri askıya alacağı veya yeniden
uygulayacağı hallerde Topluluğa derhal bilgi verecektir. 15. maddede, Katma
Protokol‟ün 19(2). Maddesi uyarınca, Türkiye‟nin üçüncü ülkelere karĢı bazı
maddelerde uyguladığı OGT haddi üzerindeki gümrük vergilerini aĢamalı olarak
OGT hadlerine yaklaĢtırmak Ģartıyla, 1 Ocak 2001 tarihine kadar uygulayabileceği
belirtilmektedir. 16. madde ise, Türkiye‟nin, Karar‟ın yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren beĢ yıl içerisinde, ticaret politikasını aĢamalı olarak Topluluğun ticaret
politikasına uyumlu hale getirecek biçimde Topluluğun tercihli gümrük rejimine
uyum sağlayacağını, bu uyumun hem otonom rejimi hem de üçüncü ülkelerle yapılan
tercihli anlaĢmaları kapsayacağını öngörmekte ve bu anlaĢmaların benimsenmesi
sırasında ilgili ülkelerle karĢılıklı çıkar temeline dayanan görüĢmeler
gerçekleĢtirilmesi gereğini vurgulamaktadır. Diğer taraftan, “Ticari Korunma
Araçları” baĢlığını taĢıyan bölümde yer alan 45. madde, ticaret politikası
önlemlerinin üçüncü ülkelere uygulanması konusunda tarafların koĢullar ve
uluslararası yükümlülükler olanak tanıdığında, bilgi alıĢveriĢinde bulunacakları ve
danıĢacakları, bu Ģekilde tedbirlerini koordine etmek için çaba gösterecekleri
belirtilmektedir.
AB tarafından her yıl aday ülkelerle ilgili olarak düzenli olarak açıklanan
Ġlerleme Raporlarından Türkiye‟ye iliĢkin 2014 Yılı Ġlerleme Raporunda, OTP
konusundaki alanlar olan “Malların Serbest DolaĢımı” ve “Gümrük Birliği”
113
baĢlıklarında sorunlar bulunmasına karĢın uyumun üst düzeyde olduğu
belirtilmektedir144
. Buradan, Türkiye‟nin Gümrük Birliğinin uygulanmaya baĢladığı
1996 yılından bu yana gerçekleĢtirdiği uyum yönündeki çabaların dikkate değer bir
seviyeye ulaĢtığı teyit olmaktadır. Hatta söz konusu Ġlerleme Raporunun genelindeki
en uyumlu alanların yukarıda bahsedilen OTP ile ilgili baĢlıklar olduğu
söylenebilecektir. Bu noktada, OGT‟den baĢlamak üzere, Türkiye tarafından son 20
yıldır yapılan uyum çalıĢmalarına yakından bakmakta yarar bulunmaktadır.
1. AB Ortak Gümrük Tarifesine (OGT) Uyum
Katma Protokol‟ün imzalanmasıyla birlikte, ticaret politikası alanında
Türkiye açısından en önemli yükümlülük OGT uyumu olmuĢtur. Bu dönemde,
Topluluk ile Türkiye‟nin üçüncü ülkelere karĢı uyguladıkları gümrük vergileri
ortalamaları arasındaki fark oldukça büyüktür. Topluluk vergi ortalaması sanayi
ürünleri bakımından % 7‟ler civarında iken, Türk vergilerinin ortalamaları % 40‟ler
düzeyinde idi. Bu farkın 22 yıllık bir süre içerisinde kapatılması zorunluluğu,
geliĢmekte olan sanayi üzerindeki koruma duvarlarının hızla aĢağıya çekilmesini
gerektirmiĢtir. Türkiye, 1970‟lerdeki petrol sorunu ve Kıbrıs bunalımının yol açtığı
krizin sanayi üzerindeki etkilerini göz önünde tutarak OGT‟ye uyum takvimini,
Topluluğa karĢı yapacağı gümrük vergisi indirimi gibi erteleme yoluna gitmiĢtir. Bu
çerçevede 1988 yılına kadar OGT‟ye uyum kapsamında herhangi bir adım
atılmamıĢtır. Bu tarihten sonra Türkiye, iliĢkilerin tekrar canlanması üzerine
yükümlülüklerini hızlandırılmıĢ bir takvim içerisinde yerine getirmiĢ ve 1 Ocak 1996
144
Avrupa Komisyonu, Türkiye 2014 Yılı Ġlerleme Raporu, Brüksel, 08.10.2014 SWD(2014) 307, s.
26 ve s. 71.
114
tarihi itibariyle Roma AntlaĢması kapsamındaki sanayi ürünlerinde OGT‟ye uyum
sağlamıĢtır. Bu çerçevede, üçüncü ülkelerden ithalatta OGT hadlerinin uygulanmaya
baĢlanmasıyla birlikte, % 10,78 olan ağırlıklı koruma oranı % 5,6‟ya inmiĢtir.
AB‟nin GATT 94 taahhütlerini yerine getirmesiyle birlikte, bu oran, 2001 yılında %
2.96‟ya ulaĢmıĢtır. Sanayi ürünlerinde OGT uyumunun istisnasını, Katma
Protokol‟ün 19/2 ve 1/95 sayılı OKK‟nın 15. maddeleri doğrultusunda, 2/95 sayılı
OKK ile belirlenen “hassas ürünler” oluĢturmaktadır. Katma Protokol‟ün 19(2).
Maddesi, 1967 yılı toplam ithalatının değer olarak %5'ini aĢmayan bir kısım
maddelerde, Türkiye'nin, 22 yıllık geçiĢ süresinin tamamlanması sonrasında da ortak
gümrük vergisi hadleri üzerinde vergi uygulamasına, diğer bir ifade ile bu
ürünlerdeki korumanın son döneme taĢıyabilmesine imkân tanımıĢtır145
. Söz konusu
malların seçiminde; mevcut koruma düzeyi, söz konusu malın ithalat değeri ve
kaynağı, rekabet sıkıntıları, istihdam düzeyi, tesislerin yöresel ekonomiye katkıları,
sanayi üretimindeki ağırlığı, ihracat seviyesi ve performansı ile üretim teknolojisi
gibi kıstaslar esas alınmıĢtır. Ayrıca, rekabetin hangi ülkelerden kaynaklandığı,
korumanın bir müddet daha devam etmesi halinde rekabet güçlüğünün
giderilebilirliği, mevcut yatırımların varlığı, ara mal niteliğinde olanların diğer
sektörlerle karĢılıklı etkileri ve el sanatları ve folklorik ürünlerin bir müddet daha
korunmaya devam edilmesi gibi hususlar da göz önünde bulundurulmuĢtur146
.
145
Karluk,R., Gümrük Birliği Dönemecinde Türkiye: Gümrük Birliği Ne Getirdi Ne Götürdü,
1997, s.185-195. 146
a.g.e., s. 190-195.
115
2/95 sayılı Türkiye-AB OKK147
ile belirlenen listede yer alan ve “hassas”
olarak tanımlanan ürünler, GB‟nin yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren
beĢ yıl süre ile OGT hadlerinden daha yüksek seviyedeki gümrük vergileriyle
korumaya tabi tutulmuĢtur. Söz konusu liste, deri eĢya, ayakkabılar, seramik ve
porselen eĢya ile mobilya dıĢında ağırlıklı olarak otomotiv sanayii ürünlerinden
oluĢmaktadır. 2/95 sayılı OKK kapsamında yer alan hassas ürünler için geçerli
olacak gümrük vergilerinin beĢ yıllık bir süre sonunda OGT ile uyumlu hale
getirilmesi öngörülmüĢtür.
Bu süre için belirlenen indirim takvimi çerçevesinde; 1 Ocak 1997 tarihinden
baĢlamak üzere sırasıyla % 10, % 10, % 15, % 15 ve % 50 oranında indirim
yapılması kararlaĢtırılmıĢtır. Uyum indirimleri 5 yıllık geçiĢ dönemi sonunda 2001
yılı ithalat rejimi kapsamında tamamlanarak sanayi ürünleri bakımından gümrük
vergileri OGT ile tamamen uyumlu hale getirilmiĢtir148
.
2. Ġthalat ve Ġhracatta Ortak Kurallar ile Topluluk Gümrük Koduna Uyum
GB alanı içerisinde malların hiç bir engellemeyle karĢılaĢmadan serbest
dolaĢımı esastır. Bu nedenle, GB tarafları arasında malların serbest dolaĢımını
güvence altına almak ve muhtemel ticaret sapmalarını ortadan kaldırmak üzere
taraflar arasında ticaret politikası tedbirlerinin de uygulanması gerekmektedir. Doğal
olarak, AB‟nin kendi arasında bir birlik olarak tamamlamıĢ bulunduğu gümrük
birliği ile GB tesis edilmesinden dolayı, Türkiye‟nin OTP‟ye uyum yükümlülüğünün
147
DPT, Türkiye-Avrupa Topluluğu Ortaklık Konseyi Kararları 1964-2000, Cilt 1, Ankara, 2001,
s. 244-246,:http://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/okk_tur.pdf 148
D.T.M., Avrupa Birliği ve Türkiye, TOBB Yayını, Ankara, 2002.
116
büyük bir bölümü, AB‟nin ithalatın düzenlenmesine paralel mevzuat ve
uygulamalarını üstlenmesine yönelik olmuĢtur. AB‟nin ithalata iliĢkin ticaret
politikası araçları ise ithalatın yerli üreticilere zarar verecek düzeye yükselmesi
durumunda bunu engelleyecek koĢulları belirlemektedir. Bu çerçevede, Türk
mevzuatına OTP uyumu çerçevesinde yansıtılan düzenlemeler Ģunlar olmuĢtur:
1. Ġhracatta ortak kurallar,
2. Ġhracatta kota ve tarife kontenjanı belirlenmesi ve idaresi,
3. Resmi destekli ihracat kredileri
4. Ġthalatta ortak kurallar,
5. Belirli üçüncü ülkelerden yapılacak ithalatta ortak kurallar,
6. Ġthalatta miktar kısıtlamalarının idaresi,
7. Dampingli ve sübvansiyonlu ithalata karĢı korunma,
8. Haksız ticari uygulamalara karĢı önlemler,
9. Tekstil ürünleri ithalatında ortak kurallar alanındaki düzenlemeler.
Yukarıda belirtilen AB düzenlemelerinden ilk üçü ihracatla ilgili olup,
bunlarla ilgili Türk mevzuatında çok büyük bir değiĢikliğe gerek olmamıĢ; sadece
uyumsuz hususlarda düzeltme yapılmıĢtır. Türkiye‟de de temel olarak ihracatın
serbestisi ilkesi bulunduğundan; ihracatın serbest olduğunu vurgulayan ve sadece
olağanüstü durumlarda ihtiyaç hasıl olursa alınacak kısıtlama önlemlerinin koĢullarını
belirleyen 2603/69/AET sayılı Konsey Yönetmeliğe iliĢkin olarak Türkiye, Ġhracat
Rejimi Kararıyla uyum sağlamıĢtır. Ġhracatta Kota ve Tarife Kontenjanı
Belirlenmesi ve Ġdaresi konusunda AB‟nin 520/94/AT sayılı Konsey Yönetmeliği
117
çerçevesinde aldığı miktar kısıtlamalarının idaresi konusunun ihracatla iliĢkili
yönlerine, Ġhracatta Kota ve Tarife Kontenjanı Belirlenmesi ve Ġdaresine ĠliĢkin
95/7616 sayılı Karar ile uyum sağlanmıĢtır. Karar, ihtiyaç duyulması halinde
uygulamaya sokulacak ihracat kotalarının dağıtımında ithalat düzenlemeleri ile aynı
özellikleri taĢıyan usul ve esasları ile kota dağıtımı yetkisini belirlemektedir. Resmi
Destekli Ġhracat Kredileri konusunda ise, OECD UzlaĢması olarak bilinen ve bazı
geliĢmiĢ ülkelerin üçüncü ülkelere yönelik ihracata verecekleri resmi kaynaklı
kredilerin Ģartlarını belirlemekte ve rekabetin bozulmasını önleme amacını taĢıyan
düzenleme uyarınca kabul edilmiĢ olan AB Konsey Kararına149
paralel olarak Türkiye
tarafından 96/12 sayılı Tebliğ çıkarılmıĢtır. Böylece OTP‟nin ihracatla ilgili ortak
kuralları bakımından tüm düzenlemeler, 1996 yılında tamamlamıĢtır150
.
Yukarıda belirtildiği üzere, OTP‟ye uyum yükümlülüğünün büyük kısmı,
ithalatın düzenlenmesine yöneliktir. AB'nin ithalata iliĢkin ticaret politikası araçları,
ithalatın yerli üreticilere zarar verecek miktar veya koĢullara ulaĢması halinde
önlem alınmasını sağlayacak mekanizmaları düzenlemektedir. Bu açıdan, İthalatta
Ortak Kurallara uyum konusuna daha yakından bakıldığında Ģunlar ifade
edilebilecektir. Öncelikle GB‟nin oluĢturulduğu dönemde AB‟nin cari mevzuatı olan
Ġthalatta Ortak Kurallar baĢlıklı Konsey Yönetmeliğinde151
yer alan genel kurallar
baĢlangıçta bir arada olmak üzere Ġthalatta Gözetim ve Korunma Önlemleri ile Kota
Ġdaresi ve Tarife Kontenjanı Hakkında 30 Nisan 1995 tarihli ve 95/6814 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ve eki Yönetmelik ile Türk mevzuatına uyarlanmıĢtır.
149
93/112/AT sayılı AT Konsey Kararı, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/ 150
D.T.M. – TOBB; Avrupa Birliği ve Türkiye, Ankara, 2002. 151
3285/94/AT sayılı Konsey Kararı, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/
118
Bununla beraber, daha sonra uygulamada etkinliğin sağlamak için korunma ve
gözetime dair kurallar ayrılmıĢtır. Bu çerçevede, korunma önlemlerine yönelik olarak
10 Mayıs 2004 tarihli ve 2004/7305 sayılı "Korunma Önlemleri Hakkında Karar";
gözetim önlemlerine yönelik olarak 10 Mayıs 2004 tarihli ve 2004/7304 sayılı
"Gözetim Uygulanması Hakkında Karar" ve kota tarife kontenjanları için ise
"Ġthalatta Kota ve Tarife Kontenjanı Ġdaresi Hakkında 2004/7333 sayılı Karar
yürürlüğe konulmuĢtur. AB ve Türkiye tarafından ortak olarak ihtiyaca binaen belirli
dönemlerde belirli ürünler için uygulanan askıya alma rejimi kapsamındaki gümrük
vergisinden muaf ithalattaki kontenjan tahsisleri ile STA‟lar kapsamındaki tarım
ürünlerine yönelik tarife muafiyeti veya indirimleri de tarife kontenjanı idaresine
iliĢkin kurallar çerçevesinde uygulanmaktadır.
Belirli Üçüncü Ülkelerden Yapılacak İthalatta Ortak Kurallar, Avrupa
Topluluğunun genel korunma ve gözetim önlemleri mevzuatına bir istisna olup,
DTÖ üyesi olmayan ve ticareti devlet eliyle yürüten ülkelere karĢı daha sıkı
hükümler içeren bir uygulamadır152
. 1995 yılında GB‟nin tesisinden hemen önce bu
konudaki uyumu sağlamak amacıyla Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında
Gözetim ve Korunma Önlemleri hakkında Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanmak
suretiyle Türkiye'nin de baĢta Ç.H.C olmak üzere, bu ülkelere karĢı gerektiğinde
önlem alabilmesine olanak sağlanması amacıyla düzenlenmiĢtir. Bununla birlikte,
yukarıda bahsedildiği üzere 2004 yılında gözetim ve korunma önlemlerine dair
kuralların belirlenmesi ile Ç.H.C, Vietnam ve Rusya Federasyonu gibi eski
komünist ülkelerin zaman içerisinde piyasa ekonomisine geçerek DTÖ üyeleri
152
519/94/AT sayılı Konsey Yönetmeliği, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/
119
olmasıyla birlikte anılan Karar yürürlükten kaldırılmıĢtır. Böylece, gözetim ve
korunma önlemleri bağlamında piyasa ekonomisine sahip ve ticareti devlet
eliyle yürüten ülkelere karĢı uygulanan kurallar, 2004 yılı itibariyle ortak mevzuat
çerçevesinde yürütülmeye baĢlanmıĢtır. Sadece, Ç.H.C‟nin DTÖ katılımı sırasındaki
müzakereler çerçevesinde sözkonusu ülkeye yönelik olarak 8 yıl boyunca özel
korunma önlemi alma hakkı Türkiye tarafından saklı tutulmuĢtur.
İthalattaki Miktar Kısıtlamalarının İdaresi konusunda, ilgili Topluluk
mevzuatı153 uyarınca, ilk olarak 1995 yılında yapılan düzenleme, 2004 yılında
Ġthalatta Kota ve Tarife Kontenjanı Ġdaresi154
Hakkında Karar ile yenilenmiĢtir.
Ġlk gelen alır, eĢit tahsis ve geçmiĢ dönem performansı kriterlerine göre
belirlenen söz konusu mevzuat hâlihazırda AB normlarına uygundur.
Dampingli ve Sübvansiyonlu İthalata Karşı Korunma konusunda OTP uyumu
çerçevesindeki uyum esasen GB‟nin tesisinde önce GATT 94 kuralları uyarınca
Türkiye‟deki idari ve teknik usulleri içeren mevzuat 1989 yılında uygulanmaya
baĢlanmıĢtır. HazırlanıĢı sırasında GATT normları ve Uruguay Turu sırasında
Avrupa Topluluğunca gündeme getirilen öneriler esas alınmıĢ olan sözkonusu
mevzuat, uluslararası alanda benimsenmiĢ normlar çerçevesinde GB ertesinde
güncellenmiĢtir155
. Türkiye‟nin damping yapan yabancı üreticilere ve ülkesinin
ürünlerini sübvansiyon ile destekleyen ülkelere karĢı önlem almasını sağlayan söz
konusu mevzuat, Türkiye‟nin piyasasını GB sonrasında dıĢ kaynaklı haksız rekabete
153
520/94/AT sayılı Konsey Yönetmeliği, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/ 154
Tarife kontenjanı, bir malın veya mal grubununi thalatında uygulanmakta olan gümrük vergisi
oranlarında belirli bir miktar veya değer için indirim yapılması veya muafiyet sağlanmasıdır. 155
21 Temmuz 1999 tarihli, 3577 sayılı Ġthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun"a
değiĢiklik getiren 4412 sayılı Kanun.
120
karĢı koruyan en önemli araç haline gelmiĢtir. Türkiye sözkonusu mekanizmayı en
etkin kullanan ülkeler arasında ilk sıralarda gelmektedir. Hâlihazırda AB ve Türkiye
GB tesis etmiĢ olmalarına ve Katma Protokol'ün 47. ve 1/95 sayılı OKK‟ının 44.
maddesinde rekabet koĢulları bakımından birbirlerine yaklaĢtıkça söz konusu ticaret
politikası önlemlerine baĢvurmama yönünde bir karar imkânı olmasına karĢın
bugüne kadar bu konuda somut bir ilerleme sağlanamamıĢtır. Türkiye‟nin
hâlihazırdaki hiçbir STA‟sında da damping ve sübvansiyona karĢı önlemlerin
karĢılıklı olarak uygulanmamasına dair bir düzenleme yapılmamıĢtır.
Haksız Ticari Uygulamalara Karşı Önlemler konusunda, 1995 yılında çıkarılan
mevzuat çerçevesinde haksız ticari uygulamaları nedeniyle Türkiye'nin mal ve
hizmetlerle ilgili ticari çıkarlarına, gerek doğrudan, gerekse üçüncü ülke pazarları
üzerindeki etkileri nedeniyle zarar veren ülkelere karĢı, öncelikle DTÖ
AnlaĢmazlıkların Halli Usullerinde öngörülen uluslararası yükümlülükler gözetilmek
suretiyle önlem alınabilmektedir.
Tekstil ve hazır giyim ürünlerindeki anlaşmaların üstlenilmesi konusunun,
Türkiye bakımından GB‟nin DTÖ‟nün XXIV. Maddesi uyarınca sorgulanması
bakımından özel bir önemi bulunmaktadır156
. Bunun nedeni, Hindistan tarafından
söz konusu uygulamanın DTÖ AnlaĢmazlıkların Halli Mekanizmasına taĢınması ve
hatta Panel süreci sonunda Türkiye‟nin haksız bulunmasıdır. Konu, iki ülke
arasında 1996 ve 2001 yılları arasında DTÖ AHO‟da hukuki mücadeleye yol açmıĢ
ve Türkiye‟nin haksız bulunması sonucunda iki ülke arasında varılan mutabakat
156
Kara T., Bölgesel Ticaret AnlaĢmaları KarmaĢası ve Türkiye, Ankara, 2015, s. 132.
121
uyarınca, Türkiye‟nin Hindistan‟a bazı kategorilerde uygulanan kota artırımı ile
karabiber ve kimyasallarda tarife tavizi tanınması Ģeklinde anlaĢma sağlanması ile
anlaĢmazlık çözüme kavuĢturulmuĢtur. Türkiye, 1/95 sayılı OKK‟nın 16.
Maddesinin 2. Paragrafı uyarınca Topluluğun üçüncü ülkelere karĢı GB‟nin tesis
edildiği dönemdeki miktar kısıtlaması ve gözetim anlaĢmalarını da herhangi bir
trafik sapması yaratmamak amacıyla üstlenme sürecine baĢlamıĢtır. Topluluk
bakımından dayanağı, GATT bünyesindeki 1974 tarihli Çok Elyaflılar
AnlaĢmasının DTÖ dönemindeki uzantısı olan Tekstil ve Konfeksiyon
AnlaĢması'nın 2. maddesi kapsamında tedricen disiplini altına alınmasına kadar olan
süredeki kısıtlama imkânıdır. Bu çerçevede, OTP‟nin üstlenilmesi kapsamında
Türkiye tarafından 31 Temmuz 1995 tarihinden itibaren Topluluğun 51 ülkeye karĢı
uyguladığı miktar kısıtlamaları ve/veya gözetim önlemleri anlaĢma yapmaya
yanaĢan ülkelerle Mutabakat Zabıtları (24 adet) ülkemizce AnlaĢma sağlanamayan
ülkelere karĢı ise, tek taraflı denetim sistemi çerçevesinde (27 adet) üstlenilmeye
baĢlanmıĢtır. Diğer taraftan, DTÖ Tekstil ve Konfeksiyon AnlaĢması kapsamındaki
kısıtlamaların 2005 yılından itibaren kaldırılması nedeniyle Türkiye ekonomisi
içerisinde çok önemli bir yeri olan sektörün korunmaya devam etmesi Ġstanbul
Deklarasyonu ile yönünde giriĢimlerde bulunulmuĢtur. Ancak uluslararası camiada
gereken desteği bulmaması sonucunda anlaĢma kapsamındaki ve tek taraflı
kısıtlamalar kaldırılmıĢtır. AB'nin de gereken desteği vermemesi üzerine tek taraflı
olarak Belirli Tekstil Ürünleri Ġthalatında Gözetim ve Korunma Önlemlerine ĠliĢkin
Tebliğ ile özellikle Ç.H.C‟nin DTÖ‟ne katılım AnlaĢmasından kaynaklanan haklar
da kullanılarak anılan ülke menĢeli söz konusu ürünlerin ithalatında 2005 yılından
itibaren kota uygulamasına geçilmiĢtir.
122
Doğal olarak, gerek Türkiye ile AB arasında malların serbest dolaĢımının
gerekse de yukarıda Türkiye tarafından üstlenildiği belirtilen OTP‟nin araçlarının
sahada kullanılabilmesini teminen Topluluk Gümrük Koduna Uyum gerekmiĢtir.
1/95 sayılı OKK‟nın 28. Maddesi uyarınca, GB'nin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren Topluluk Gümrük Kodu ve Uygulama Yönetmeliği esas alınarak, üçüncü
ülkelere yönelik ekonomik etkili gümrük iĢlemlerini düzenleyen AB mevzuatı Türk
mevzuatına adapte edilmiĢtir. GB ile birlikte, Topluluk gümrük bölgesi ile Türk
gümrük bölgesi arasında bir irtibat kuran köprü mevzuat çerçevesinde, bir serbest
dolaĢım belgesi olan ve menĢe Ģartı gerektirmeyen ATR adı altında kullanılmaya
baĢlanmıĢtır. Diğer taraftan, AB ve EFTA üyesi ülkeler arasındaki ticari iĢlemlerde
kullanılan Tek Ġdari Belge, "Gümrük Beyannamesi" adı altında GB ertesinde
Türkiye tarafından da kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Konunun OTP mükellefiyetleri ile
ilgili bölümü, Tek Ġdari Belgenin, AB‟nin ve Türkiye‟nin üçüncü ülkeler kaynaklı
malların taraflar arasındaki dolaĢımı kapsamında kullanılan bir belge olmasından
kaynaklanmaktadır157
.
Hiç kuĢkusuz, GB‟ni tesis eden 1/95 sayılı OKK‟nın teknik mevzuat uyumu,
rekabet, fikri mülkiyet hakları, devlet yardımları gibi birçok alanda düzenleme
getiren hükümleri bulunmaktadır. Bu tezin konusu gereği OTP uyumu ve Yeni Nesil
STA‟larla ilgili hususlara yoğunlaĢıldığından, konu bütünlüğü bakımından diğer
alanlara girilmemektedir. Bununla beraber, STA‟lar bakımından önem arz eden diğer
iki konu olarak teknik mevzuat uyumu ve menĢe kurallarına iliĢkin olarak ilerleyen
bölümlerde yeri geldikçe değinilecektir. Bunlardan ilki, teknik mevzuat uyumunun
157
D.T.M., Avrupa Birliği ve Türkiye, TOBB Yayını, Ankara, 2002.
123
STA ortaklarımızca dile getirilen “karĢılıklı tanıma anlaĢmaları”, vesilesiyle; esnek
menĢe kuralları ise herhangi bir ticaret sapması olmaması bakımından AB ve
Türkiye‟nin STA‟larında birbiriyle “aynı menĢe kurallarına sahip olması
zorunluluğundan”158
doğmaktadır.
OTP uyumu kapsamındaki en değiĢken unsur olan AB‟nin tercihli gümrük
rejimine uyuma geçmeden önce, 1/95 sayılı OKK ile Türkiye‟nin üstlenme
yükümlülüğü altına girdiği hususların durağanlığı ve değiĢkenliği159
konusunda da
bir yorumda bulunulması gerektiği düĢünülmektedir. Yukarıda Türk mevzuatına
OTP uyumu çerçevesinde yansıtıldığı belirtilen buraya kadarki 9 baĢlık altındaki
düzenlemeler, durağan karakterlidir. Yani, bir ölçüde GB‟nin doğal gereği olarak bir
defada yapılıp tamamlanan ve AB veya Türkiye tarafında büyük çaplı bir değiĢiklik
ihtiyacı ortaya çıkmadığı sürece aynı kalan ya da revize edilerek uygulanan gelen
ikincil mevzuat konularıdır. Oysa baĢta STA‟lar olmak üzere, 1/95 sayılı OKK‟nın
16. Maddesinde yer alan AB‟nin tercihli gümrük rejimine uyum ise son derece
dinamik karakterlidir. Türkiye, AB‟nin gümrük birliği alanına sonradan eklemlenen
bir ülke olarak durağan karakterli unsurları mümkün olduğunca çabuk ve bir dıĢ
değiĢken olarak sorunsuzca kabul etme baĢarısını göstermiĢ sayılabilecektir. Bununla
beraber, değiĢken unsurların hem takibi hem de uygulanmasında süreç içerisinde
sıkıntılar ortaya çıkması normaldir. AĢağıda bu konuda kaydedilen geliĢmeler ve
sorunlara değinilecektir.
158
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, 16 md. Paragraf. 2, s. 6,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/uuid/dDocName:EK-125638 159
Çınar Özen tarafından 2000 yılında bu konuda bir çalıĢma yapıldığı görülmektedir. Her ne kadar
çalıĢmadaki unsurlara iliĢkin ayrıma katılınmasa da terminolojiye atıf yapma bakımından burada
belirtilmesi uygun görülmüĢtür. Özen Ç., “1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı Çerçevesinde
Türkiye‟nin Yükümlülükleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Yeni Türkiye Avrupa Birliği Özel Sayısı
II Sayı 36 , Ankara, 2000, s. 1143-1153.
124
3. AB‟nin Tercihli Gümrük Rejimine Uyum
Türkiye, GB‟ni tesis eden 1/95 sayılı OKK‟nın 16. Maddesinin birinci
paragrafında yer alan; “Türkiye, ticaret politikasını Topluluğun ticaret politikasıyla
uyumlu hale getirmek amacıyla, bu Kararın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş
yıl içinde, Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı olarak uyum sağlar. Bu
uyum, hem otonom rejimleri, hem de üçüncü ülkelerle yapılan tercihli anlaşmaları
kapsar. Bu amaçla, Türkiye, gerekli tedbirleri alacak ve ilgili ülkelerle karşılıklı
yarar esasına göre müzakerelerde bulunacaktır.” ifadesi çerçevesinde Türkiye‟nin,
AB‟nin tercihli ticaret anlaĢmalarının yanı sıra otonom tercihli rejimlerin de içeren
üçüncü ülkelere yönelik tercihli ticaret sistemini 1 Ocak 2001 tarihine kadar
üstlenmeyi üstlenme yükümlülüğü altına girmiĢtir.160
. Bu kapsamda, Türkiye 1996
yılından itibaren hızla STA sürecine baĢlamıĢtır. Kendisi açısından bir pazar açılımı
getirmeyen tek taraflı tavizler içeren otonom rejimlerin üstlenilmesindeki çabalarını
ise geçiĢ döneminin sona ereceği 2001 sonrasına kadar ertelemeyi uygun görmüĢtür.
a. Otonom Düzenlemelere Uyum
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı‟nın 16. maddesinde atıfta bulunulan 10 sayılı
Ekte Türkiye tarafından üstlenilmesi gereken otonom rejimler Ģunlardır161
:
GenelleĢtirilmiĢ Tercihler Sistemi (GTS),
ĠĢgal altındaki topraklar menĢeli mallara uygulanan rejim,
160
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, s. 6. 161
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, 16 md. Paragraf. 2, s. 33.
125
Ceuta ve Melilla menĢeli mallara uygulanan rejim,
Eski Yugoslavya Cumhuriyetleri (Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya ve
Makedonya) menĢeli mallara uygulanan rejim.
Yukarıdaki bölümlerde de ifade edildiği üzere, GB‟nin tamamlanmasının
akabinde, Türkiye OTP uyumu için tekstil ve konfeksiyon ürünlerindeki kısıtlama
anlaĢmaları ile STA‟ları hızla müzakere etmeye baĢlarken; otonom rejimlerin
üstlenilmesindeki çabalarını geçiĢ döneminin sona ereceği 2001 yılı ertesine kadar
ertelemek yönünde elinden gelen çabayı göstermiĢtir. Zaten 2002 yılına gelininceye
kadar Eski Yugoslavya Cumhuriyetleri olarak belirtilen devletler daha sonradan AB
ve Türkiye‟nin STA süreçlerine dahil olmuĢ, hatta 2 tanesi de AB‟ne üye olmuĢ ve
daha baĢlangıçta var olmayan ülke ve özerk bölgeler ortaya çıkmıĢtır. Bunların
AB‟nin STA müzakere sürecine dahil olması nedeniyle de Türkiye otonom düzeyde
yapması gereken düzenlemeleri haklı olarak STA süreci yoluyla yerine getirmeyi
tercih etmiĢtir. ĠĢgal altındaki topraklar menĢeli mallara uygulanan rejim ise 1997
yılında AB‟nin, 2004 yılında da Türkiye‟nin Filistin Ulusal yönetimi ile akdettiği
Geçici STA‟lar ile sürdürülmeye baĢlamıĢtır.
Bu itibarla, tezin bu bölümünün baĢında AB OTP‟sinin tek taraflı/otonom
boyutunda detaylarıyla incelenen otonom düzenlemelerin üstlenilmesinde en
önemlisi ve Türkiye için en zorlusu olarak AB‟nin GTS rejimi ön plana çıkmıĢtır.
Türkiye bakımından ticari ve ekonomik yük anlamına gelmekle beraber, AB
mükellefiyetinin yerine getirilmesi dıĢında hiçbir ekonomik fayda getirmeyen
AB‟nin GTS Rejiminin üstlenilmesi ilk olarak 2001 ekonomik krizi gerekçe
126
gösterilerek bir yıl geciktirilmiĢ; 2002 yılında baĢlayan ilk uygulama ise, AB‟nin
GTS kapsamının yaklaĢık ¼ oranındaki 2.556 ürünü içermiĢtir. Daha sonra, her yıl
Ġthalat Rejiminde yapılan değiĢikliklerle GTS Rejimine dahil edilen ürün sayısı
arttırılırmıĢtır. 2004 yılında GTS ürün kapsamı, GB‟ne dahil malların tamamında
dahil ürünler itibariyle, En Az GeliĢmiĢ Ülkeler bakımından Silahlar Hariç Her ġey
Ġnisiyatifi ve GYÜ‟ler bakımından da AB-GTS Rejiminin tamamen üstlenilmiĢ
ancak AB‟nin rejiminde yer alan özel teĢvik mekanizmaları dıĢarıda bırakılmıĢtır.
Son olarak, 2006 yılında, GTS+ olarak adlandırılan özel düzenlemeler de kabul
edilerek, AB‟nin söz konusu rejiminin tamamının üstlenilmesi genel ve özel
düzenlemelerinin tümü, GB‟ne dahil ürünler bakımından tam olarak üstlenilmiĢtir162
.
Bu tarihten itibaren, AB‟nin rejiminde yapılan değiĢiklikler izlenerek ülkemiz
sistemine yansıtılmaya baĢlanmıĢtır163
. Türkiye bakımından büyük yük getiren bu
sistemin esaslarının kararlaĢtırıldığı AB‟nin GTS Komitesine katılım tüm çabalara
rağmen bugüne kadar gerçekleĢmemiĢ olması ise, ilerideki kısımlardaki GB‟deki
karar alma mekanizmalarındaki eksiklikle beraber ele alınacaktır.
b. Serbest Ticaret AnlaĢmalarının (STA) Sistemine Uyum
GB‟ni düzenleyen 1/95 sayılı OKK‟nın 16. ve 54. Maddeleri gereğince
AB‟nin OTP‟sine uyum sağlanması öngörülmekte ve bu çerçevede AB‟nin üçüncü
ülkelerle akdettiği tercihli ticaret anlaĢmalarının ülkemizce de müzakere edilerek
162
Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, GTS, http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/ab/gts 163Mevcut GTS rejimi 2015/1 sayılı Ġthalat Tebliği ile düzenlenmiĢtir: http://www.resmigazete.gov.tr/
main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/12/20141231m2.htm&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/12/20141231m2.htm
127
üstlenilmesi gerekmektedir. 16. maddede atıfta bulunulan 10 sayılı Ekte Türkiye
tarafından üstlenilmesi gerektiği belirtilen STA‟lar Ģunlardır164
:
Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ile
Avrupa AnlaĢmaları;
Faroe Adaları ile akdedilen STA,
Kıbrıs ve Malta ile akdedilen Ortaklık AnlaĢmaları,
Estonya, Letonya ve Litvanya ile akdedilen Serbest Ticaret AnlaĢmaları,
Ġsrail ile akdedilen AnlaĢma,
Cezayir, Fas ve Tunus ile akdedilen AnlaĢmalar,
Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye ile akdedilen AnlaĢmalar,
Ġsviçre ve LihtenĢtayn ile akdedilen STA,
Avrupa Ekonomik Alanı AnlaĢması.
Bu kapsamda, 1996 yılı baĢından itibaren yukarıda belirtilen STA‟ların
karĢılıklı yarar temelinde üstlenilme sürecine hızla baĢlanmıĢ olup, 1/95 sayılı
OKK‟nın ekinde yer alan açıklaması uyarınca165
Türkiye tarafından komĢu veya
yakın çevrede bulunanlara öncelik verilmek üzere özellikle Avrupa kıtasındaki
ülkelerle STA‟ların akdine geçilmiĢtir.
164 1/95 sayılı OKK , s. 33.http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/uuid/dDocName:EK-125638
165Türkiye'nin 16. maddeye iliĢkin açıklaması:16. maddeye iliĢkin olarak, Türkiye, aĢağıdaki tercihli
anlaĢmalara öncelik vereceğini bildirir: “Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Çek
Cumhuriyeti, Ġsrail, Estonya, Letonya ve Litvanya, Fas, Tunus, Mısır.”
128
1992 yılında zaten EFTA ile bir STA imzalanmıĢ bulunduğundan, 10 sayılı
Ekin son iki sırasında yer alan anlaĢmalarla ilgili yükümlülük AB ile GB‟den önce
yerine getirilmiĢtir.
Tablo IV. Türkiye‟nin AB‟ne Üyelikleri Nedeniyle Ġptal Edilen STA‟ları
Ülke Yürürlük Tarihi Ġptal Tarihi
1 Romanya 1 ġubat 1998 1 Ocak 2007
2 Litvanya 1 Mart 1998 1 Mayıs 2004
3 Macaristan 1 Nisan 1998 1 Mayıs 2004
4 Estonya 1 Temmuz 1998 1 Mayıs 2004
5 Çek Cum. 1 Eylül 1998 1 Mayıs 2004
6 Slovak Cum. 1 Eylül 1998 1 Mayıs 2004
7 Bulgaristan 1 Ocak 1999 1 Ocak 2007
8 Polonya 1 Mayıs 2000 1 Mayıs 2004
9 Slovenya 1 Haziran 2000 1 Mayıs 2004
10 Letonya 1 Temmuz 2000 1 Mayıs 2004
11 Hırvatistan 1 Temmuz 2003 1 Temmuz 2013
Tablo IV‟den de görüleceği üzere, 16. maddede atıfta bulunulan 10 sayılı ekte
baĢlangıçta yer almayan Slovenya ve Hırvatistan, AB ile STA imzalamalarının
akabinde Birliğe sırasıyla 2004 ve 2013 yıllarında üye olmuĢlar ve aynı tarih
itibariyle Türkiye ile STA‟ları yürürlükten kalkmıĢtır. Diğer taraftan, Türkiye, listede
yer alan ülkelerden Kıbrıs ile diplomatik ve ekonomik iliĢkisi olmadığı için, bu
konuda bir çabası da olmamıĢtır. Bu noktada ifade edilmesi gereken bir husus, 2014
yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanan “AB-Türkiye Gümrük Birliği
Değerlendirmesi” baĢlıklı raporda166
zaten, normalde bir gümrük birliği iliĢkisinde
baĢından beri bulunmaması gereken bir asimetri ile Gümrük Birliği sahasında
AB‟nin üçüncü ülkelerle tercihli ticaret iliĢkileri nedeniyle Türkiye bakımından
teritorial application-topraksallık açısından bir asimetri ve dolayısıyla baĢlangıçtan
beri bir kusur olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda, Türkiye‟nin 1995 yılında 1/95
166
Dünya Bankası, AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi, Rapor No: 85830-TR, 28 Mart
2014, ss. 3.
129
sayılı OKK‟nın netleĢtiği dönemde Kıbrıs ve Ermenistan gibi kimi ülkelerle AB‟nin
STA‟larını üstlenmek istememesinin ve GB‟ni AB‟ne katılımda geçici bir süre
olarak değerlendirmesinin bir etkisi de olduğu düĢünülmektedir. Kaldı ki, AB‟nin iç
iĢleyiĢi bakımından da Türkiye‟nin de dahil olduğu ortak bir gümrük sahası için
Avrupa Komisyonun üçüncü ülkelerle müzakere gerçekleĢtirmesi de oldukça derin
hukuki tartıĢmalara yol açabilir ve GB‟nin tamamlanmasını engelleyebilirdi Ģeklinde
görüĢler de bulunmaktadır. Bu nedenle, oluĢturulmaya çalıĢılan karar
mekanizmalarının yetersizliği konusu ileriki bölümlerde ele alınacaktır.
Malta ve Faroe Adaları ile STA müzakereleri de uzun yıllar öncelikli
görülmemiĢ; Malta‟nın AB‟ne katılması ile bu konudaki yükümlülük kendiliğinden
ortadan kalkmıĢ, Faroe Adaları ile STA ise ancak 2015 yılında tamamlanmıĢtır. 1/95
sayılı OKK‟nın Ek 10‟unda yer alan Barcelona Süreci kapsamındaki Ġsrail, Cezayir,
Fas, Tunus, Mısır, Lübnan, Suriye, Ürdün AnlaĢmalarının (Cezayir dıĢında) tümü
tamamlanmıĢtır. Bu süreçte, AB‟nin güney hinterlandında yer alan ülkelere yönelik
bir ölçüde kendi hegemonik istikrar projesi167
olan Avrupa-Akdeniz Ortaklık
AnlaĢmaları Sisteminde Türkiye‟ye verdiği destekten kaynaklandığı, bir ölçüde de
yine AB tarafından geliĢtirilen ve bölge ülkeleri arasında üretim süreçlerini
birleĢtirmeyi amaçlayan PAAMK imkânlarından yararlanmak isteyen bu ülkelerin
tercihleri olduğu belirtilebilecektir168
. Ayrıca, özellikle 2005-2010 döneminde
Türkiye ekonomisindeki geliĢmelerin, bu ülkelerde hayranlıkla karĢılanmasının ve
167
Bülbül O., Hegemony in the age of Globalization and Governance by the European
Neighborhood Policy: Is the EU becoming an „informal hegemon‟ in the Maghreb by means of
the ENP?, Ph.D. Thesis, METU, 2013, s. 5. 168
DTM, Pan-Avrupa-Akdeniz MenĢe Kümülasyonu Sistemi ve Tercihli MenĢe Kuralları,
Ankara, 2007, s. 3-15.
130
yükselen bir ekonominin dıĢa dönük yatırımları ve üretim sistemlerinin
birleĢtirilmesi avantajından yararlanmayı hedefledikleri de düĢünülebilecektir. Hatta,
bu süreçle paralel olarak, AB‟nin Daha önce otonom düzenlemeler kapsamında yer
alan iĢgal altındaki topraklar (Filistin) ve eski Yugoslavya Cumhuriyetleri ile AB‟nin
STA yapmasının akabinde STA‟lar tamamlanmıĢtır. Anılan ülkelerle ve
Balkanlardaki diğer ülkelerle (Arnavutluk, Moldova) anlaĢmaların tamamlanmasında
Akdeniz bölgesindeki ülkelerle yaĢanana benzer bir süreç gözlemlenmiĢtir.
C. AB Ortak Ticaret Politikasının Üstlenilmesi Sürecinde STA‟lar
1. AB‟nin Mevcut ve Müzakeresi Devam Eden STA‟ları
AB‟nin, hâlihazırda 50 ülke/14 ülke-ülke grubu ile çoğunluğu STA
niteliğinde tercihli ticaret anlaĢmaları bulunmaktadır169
. 2006 yılı öncesinde AB‟nin
STA‟ları ticaretinin dörtte birini kapsarken, Kanada, Singapur, Hindistan ve diğer
ASEAN ülkelerinin yanı sıra Afrika-Karayip-Pasifik bölgesindeki gruplar ile
hâlihazırda müzakereleri devam eden Ekonomik Ortaklık AnlaĢmalarının yürürlüğe
girmesi durumunda ticaretinin yarısından fazlası, A.B.D ve Japonya ile STA‟larının
tamamlanması halinde ise ticaretinin üçte ikisinden fazlası tercihli anlaĢmalar
kapsamında gerçekleĢtirilecektir. AB‟nin hâlihazırda yürürlükte olan Serbest Ticaret
AnlaĢmaları; EFTA (1973), Ġsrail (1996), Faroe Adaları (1997), Filistin (1997),
Tunus (1998) Meksika (2000), Güney Afrika (2000), Fas (2000), Makedonya (2001),
ġili (2003), Ürdün (2002), Lübnan (2003), Mısır (2004), Suriye (2004-ticari
hükümler uygulanmamaktadır), Cezayir (2005), Arnavutluk (2006), Karadağ (2008)
169
Bu rakam, çeĢitli kaynaklarda farklılık gösterebilmektedir. Bu durum, zaman içersindeki hızlı
değiĢimin yanı sıra, bazen ülkelerin içinde bulunduğu BTA‟dan ayrı sayılmamaları veya BTA‟nın
tamamından önce ikili olarak STA‟nın yürürlüğe girmesinden de kaynaklanmaktadır.
131
Bosna Hersek (2008), Sırbistan (2010),G. Kore (2011) ve 3 Afrika Karayip Pasifik
(AKP) ülkeleri ile Ekonomik Ortaklık AnlaĢmasıdır.
Ayrıca, ANDEAN üyelerinden Peru (1 Mart 2013) ve Kolombiya (1 Ağustos
2013) ile geçici olarak uygulanmaya baĢlanmıĢ olup, Honduras, Nikaragua ve
Panama STA‟larının ticarete iliĢkin hükümleri 1 Ağustos 2013 tarihinden itibaren
uygulanmaya konmuĢtur. AB‟nin müzakereleri tamamlanmıĢ ancak henüz yürürlüğe
girmemiĢ STA‟ları ise, Doğu Ortaklığı kapsamındaki Moldova, Ermenistan ve
Gürcistan Derin ve Kapsamlı AnlaĢmaları; Ukrayna ile Derin ve Kapsamlı
AnlaĢması; Singapur ve Orta Amerika ülkelerinden Kosta Rika, El Salvador ve
Guatemala ile STA‟lardır. Müzakereleri devam eden STA‟lar ise, Transatlantik
Ticaret ve Yatırım Ortaklığı AnlaĢması (TTYO) kapsamında Amerika BirleĢik
Devletleri (A.B.D), Japonya, ASEAN, Güney Akdeniz ülkelerinden Fas ile Derin ve
Kapsamlı AnlaĢma, Kanada, Hindistan, MERCOSUR, Körfez ĠĢbirliği Konseyi
(KĠK) ve AKP ülkeleri ile EOA müzakereleridir170
.
Bunlar arasından hiç kuĢkusuz özellikle, uzun analizlerin sonucunda A.B.D
ile 2013 yılı Temmuz ayında müzakerelerine baĢlanmıĢ olan ve iki küresel gücün
ortaklık kurması süreci anlamına gelen TTYO ön plana çıkmaktadır. TTYO,
önümüzdeki dönemin ticaret yaratıcı ve saptırıcı etkiler ticaret ve yatırım kurallarını
yeniden belirleyebilecek, ortaya çıkarılacak yeni alan ve kurallara uyum sürecinin
getirebileceği maliyetler nedeniyle dünyanın geri kalanı ve özellikle Türkiye gibi AB
ile GB bulunan bir ülke için çok önemli sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir
170
European Commission, Overview of FTA and Other Trade Negotiations, October 2015,
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/december/tradoc_118238.pdf
132
geliĢmedir. TTYO‟nun kapsamı ölçüsünde, küresel finansal kriz sonrasında özellikle
ekonomik büyüme ve istihdam yaratma konularında sıkıntılar çekmekte olan AB‟nin
mevcut sorunlarının çözümüne katkı sağlamak ve küresel ticaret sisteminin esaslarını
dolaylı yoldan da olsa belirlemek imkânına sahip olabileceği bir enstrüman olarak
değerlendirilmektedir.
TTYO‟nun tarım ve sanayi ürünlerinde tarife ve tarife dıĢı tüm engellerin
kaldırılmasının yanında karĢılıklı yatırımlar, hizmet sektörü ve kamu alımlarında
açılım, rekabet kurallarının düzenlenmesi, kamu iktisadi teĢebbüsleri, iĢçi hakları,
çevre, enerji ve hammadde kaynaklarına eriĢim gibi birçok farklı alanı kapsaması
beklenmektedir. Özellikle A.B.D‟nin dahil olduğu bir diğer büyük bölgesel anlaĢma
olan Trans-Pasifik Ortaklığı kapsamında Japonya‟nın da dahil olduğu 12 ülkeyi
içeren müzakerelerin 6 Ekim 2015 tarihinde tamamlanmasının ardından tarafların bu
müzakerelere daha fazla zaman ve ilgi vererek hızlandıracağı ve kapsamını mümkün
olduğunca geniĢ tutacağı değerlendirilmektedir. 19-23 Ekim 2015 tarihinde
Miami‟de yapılan 11. Tur görüĢmelerden sonra A.B.D ve AB yetkilerince yapılan
açıklamalar da buna iĢaret etmektedir171
. AB tarafından sürecin yukarıda belirtilen
yeni politika öncelikleri kapsamında yurttaĢ yararına Ģeffaf olarak yürütüleceği 11.
Tura dair kapsamlı bir rapor yayımlamasından anlaĢılmaktadır172
.
171
European Commission, Press Release-EU to pursue the most ambitious sustainable
development, labour and environment provisions in TTIP, 6 November 2015,
http://trade.ec.europa.eu/doclib/press/index.cfm?id=1393 172
European Commission, Report of the Eleventh Round of Negotiations for the Transatlantic
Trade and Investment Partnership, 19–23 October 2015.
133
2. Türkiye‟nin Mevcut ve Müzakeresi Devam Eden STA‟ları
Bugüne değin, Türkiye tarafından 33 adet STA imzalanmıĢtır. Tablo IV‟den
de görüldüğü üzere, AB‟nin 2004, 2007 ve 2013 yıllarındaki geniĢlemeleri
sonucunda 11 Orta ve Doğu Avrupa ülkesinin AB‟ye tam üye olması sebebiyle, bu
ülkeler ile akdedilen STA‟lar feshedilmiĢ ve anılan tarihlerden itibaren bu ülkelerle
ticari iliĢkiler GB temelinde yürütülmeye baĢlanmıĢtır. Mevcut durumda, Türkiye
tarafından akdedilen ve yürürlükte olan/yürürlüğe girmesi beklenen 23 adet STA
bulunmaktadır.
Tablo V. Türkiye‟nin Yürürlükteki STA'ları
Ülke BaĢlangıç Ġmza Yürürlüğe GiriĢ
1 EFTA 1989 1991 1992
2 Ġsrail 1994 1996 1997
3 Makedonya 1998 1999 2000
4 Bosna Hersek 2002 2002 2003
5 Filistin 1999 2004 2005
6 Tunus 2002 2004 2005
7 Fas 1999 2004 2006
8 Suriye 2004 2004 2007
9 Mısır 1998 2005 2007
10 Arnavutluk 2003 2006 2008
11 Gürcistan 2007 2007 2008
12 Karadağ 2007 2008 2010
13 Sırbistan 2007 2009 2010
14 ġili 2008 2009 2011
15 Ürdün 2005 2009 2011
16 Morityus 2009 .2011 2013
17 G. Kore 2010 2012 2013
18 Kosova 2012 2013 2015
19 Malezya 2010 2014 2015
20 Lübnan 2003 2010 Ġç Onay
21 Moldova 2011 2014 Ġç Onay
22 Faroe Adaları 2000 2014 Ġç Onay
23 Singapur 2012 2015 Ġç Onay
134
Söz konusu 23 STA‟nın 19‟u (EFTA, Ġsrail, Makedonya, Bosna ve Hersek,
Filistin, Tunus, Fas, Suriye173
, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan, ġili,
Ürdün, Morityus, G. Kore, Kosova ve Malezya) hâlihazırda yürürlükte
bulunmaktadır. Geriye kalan 4 STA ise, iç onay süreçlerinin tamamlanması akabinde
yürürlüğe girecektir174
. Ayrıca Gana ile STA müzakereleri tamamlanmıĢ olup, yakın
bir zamanda imzalanması hedeflenmektedir. Tablo V‟den görüldüğü gibi, en fazla
STA‟nın imzalandığı yıl Akdeniz ülkeleriyle anlaĢmaların yoğunlaĢtığı 2004 yılı
olup, 2004-2009 imzalanan 22 STA‟nın 11‟inin tamamlandığı dönemi temsil
etmektedir. Bu dönemde, Türkiye‟nin yakın çevresindeki ülkeler dıĢındaki tek
STA‟sı dünyada en fazla STA‟ya sahip ülke olan ġili ile iken, 2010 yılından sonra
uzak coğrafyalardaki ülkelerin de devreye girdiği görülmektedir. Yine, Tablo V‟den
Bosna-Hersek, Gürcistan gibi Türkiye bakımından politik anlamda önem arz eden
bazı ülkelerle STA müzakerelerinin 1 yıldan kısa sürede tamamlanırken, Faroe
Adaları ile 14, Mısır ile 8 yıl sürdüğü görülmektedir. Coğrafi konumlar ve anlaĢma
kapsamlarındaki değiĢmeyle birlikte müzakere süre ve müzakere tarzında da
değiĢmeler olmaya baĢlamaktadır. Bu hususlar tezin 3. Bölümünde detaylı olarak ele
alınacaktır.
TamamlanmıĢ olan STA‟lara ilaveten, Türkiye‟nin geniĢleyen bir coğrafyada
ve yakın çevresindeki tarihsel önem taĢıyan mütevazı ekonomik güçlere sahip
ülkelerden daha önemli ekonomik güçlerle 2010 yılından itibaren kapsamlı
AnlaĢmalar akdetme yönünde çalıĢmaların baĢladığı görülmektedir. Burada
kapsamlıdan kasıt, tarım, hizmetler, yatırımlar ve kamu alımları konularını ihtiva
173
Suriye Ortaklık AnlaĢması 6 Aralık 2011 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile askıya alınmıĢtır. 174
Lübnan, Moldova, Faroe Adaları ve Singapur STA‟ları.
135
eden Yeni Nesil olarak adlandırılabilecek nitelikte anlaĢmalar olmasıdır. Bunlardan
ilki olan G. Kore ile yürürlüğe giren Çerçeve AnlaĢma ve Mal Ticareti STA‟sını
müteakip, Hizmet Ticareti AnlaĢması ve Yatırım AnlaĢması, 26 ġubat 2015 tarihinde
Seul‟da imzalanmıĢtır. Hâlihazırda, Meksika, Japonya, Kolombiya, Ekvator,
Ukrayna, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kamerun, SeyĢeller, Katar/Körfez
ĠĢbirliği Konseyi, Libya ve MERCOSUR‟dan oluĢan 14 ülke/ülke grubu ile STA
müzakereleri devam etmektedir. Söz konusu müzakereler içinde özellikle Singapur
ile gerçekleĢtirilen müzakere süreci çok hızlı ilerlemiĢ ve 2015 yılı Kasım ayında
gerçekleĢtirilen G-20 zirvesi esnasında imzalanmıĢtır. Meksika ile de 10 yılı aĢkın bir
süredir müzakerelerin baĢlatılmasına yönelik olarak giriĢimler sonuç vermiĢ, 2013
yılı Aralık ayında Meksika CumhurbaĢkanının Türkiye ziyareti sırasında müzakere
süreci baĢlatılmıĢtır. STA‟sı halen yürürlükte bulunan ġili dıĢındaki Güney Amerika
ülkelerinden Kolombiya, Ekvator ve Peru ile baĢlatılan STA müzakerelerinin
önümüzdeki dönemde tamamlaması beklenmektedir.
Dünyanın önemli ekonomik aktörlerinden olan Japonya ile de 2015 yılında
yapılan 2 tur görüĢmelerle müzakere süreci sürdürülmektedir. Bunlara ilaveten,
Türkiye tarafından ayrıca, A.B.D, Kanada, Tayland, Hindistan, Endonezya,
Vietnam, Orta Amerika Topluluğu, AKP Ülkeleri, Cezayir ve Güney Afrika
Cumhuriyetinin dahil olduğu 10 ülke/ülke grubu ile STA müzakerelerine baĢlama
giriĢiminde bulunulmuĢtur175
. Diğer taraftan, Türkiye tarafından, hâlihazırda
yürürlükte bulunan STA‟ların kapsamının geniĢletilmesine yönelik olarak da
çalıĢmalar sürdürülmektedir. Bu çerçevede, Türkiye‟nin en eski STA‟sı olan ve hatta
175
Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, Serbest Ticaret AnlaĢmalarina ĠliĢkin Genel Bilgi,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/SerbestTic/Genel_Bilgi.html
136
DTÖ kurulmadan önce yürürlüğe girmiĢ bulunan EFTA STA‟sının güncellenerek
kapsamının hizmetler ticareti ve diğer bazı alanları da içerecek Ģekilde
geniĢletilmesine yönelik müzakerelere devam edilmektedir. Ayrıca, Ekonomi
Bakanlığınca yapılan açıklamalardan, yürürlükte bulunan Bosna STA‟sına hizmetler,
Makedonya ve Arnavutluk STA‟larına ise hizmetler ve yatırım alanlarının dâhil
edilmesine iliĢkin çalıĢmalar sürdürüldüğü anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla, dünyanın
ekonomi gündemi içerisinde son dönemde yükselen bir trend olan Yeni Nesil
STA‟lar konusu, benzer Ģekilde Türkiye gündeminde de yoğun olarak konuĢulmaya
baĢlanmıĢ olup, baĢta hükümet yetkililerinin açıklamaları olmak üzere birçok
platformda gündeme gelen temel ekonomik konulardan birisi haline gelmiĢtir176
.
3. Türkiye‟nin STA Akdedemediği ve Müzakere BaĢlatamadığı Ülkeler
Türkiye ile STA‟sı bulunmayıp AB ile STA süreci tamamlanan ülkeler;
Lübnan, Peru, Kolombiya, CARIFORUM ülkeleri, Orta Amerika ülkeleri, Papua
Yeni Gine, Madagaskar, SeyĢeller, Zimbabve, Kamerun ve Fiji‟dir. Yine, AB
tarafından A.B.D, Kanada, Hindistan, Vietnam gibi bazı ülkelerle STA
müzakerelerini sürdürülmektedir. Ancak bu ülkelerle Türkiye arasında ya sadece
istikĢafı mahiyette görüĢmelerde bulunmuĢ ya Ortak ÇalıĢma Grubu kurulmuĢ ancak
sonuç raporu tamamlanamamıĢ ya da Etki Analizi çalıĢmaları yapılmıĢ da olsa resmi
müzakere süreçleri baĢlatılamamıĢtır. Bunlardan, Cezayir, Meksika, Güney Afrika
Cumhuriyeti en uzun süre çaba gösterilmesine karĢın, STA akdine karĢı olmaları
nedeniyle konunun akut duruma geldiği ülkelerdir. Her ne kadar yukarıdaki bölümde
176
Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, Müzakere Süreci Devam Eden STA'lar,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/disIliskiler/SerbestTic/SerbestTic-
MuzakereSureciDevamEdenSTAlar
137
belirtildiği üzere, Meksika ile özellikle bu ülke menĢeli otomobillere AB
OGT‟sinden sapma yoluyla uygulanan ilave gümrük vergisi yoluyla engel getirilmek
ve ticari çıkarlarına dokunmak suretiyle STA müzakerelerine baĢlanmaya ikna
edilebilmiĢ olsa, Cezayir ve Güney Afrika Cumhuriyeti‟nin iknası mümkün
olmamıĢtır. Bunun nedeni, Cezayir‟in ana ve neredeyse tek ihraç kalemi olan doğal
gazın Güney Afrika Cumhuriyetinin Türkiye ihracatının büyük bölümünü oluĢturan
altın ve kömür gibi doğal madenlerin gümrük vergilerinin Türkiye bakımından muaf
veya çok düĢük olmasıdır. Her iki ülke de Türkiye ile bir STA yapılmasının ticari ve
ekonomik çıkarlarına olmadığını değerlendirmektedir. AB‟ne katlım perspektifi
olmayan, AB‟nin yarattığı bir mekanizmadan yararlanma güdüsü bulunmayan, siyasi
ve ekonomik diğer üst düzey baĢka bir saikle Türkiye ile iliĢkileri geliĢtirme
konusunda stratejik bir çıkar görmeyen bir ülke ile muhatap olunması durumunda,
hukuken veya pratikte kullanılabilcek herhangi bir bir araç bulunmamaktadır177
.
D. AB Ortak Ticaret Politikasının Üstlenilmesinde Türkiye Tarafından
KarĢılaĢılan Sorunlar ve Çözüm Çabaları
AB ile Türkiye arasında tesis edilen GB çerçevesinde üstlenilmesi bir
zorunluluk olan OTP‟nin Türk DıĢ Politikası üzerinde dolaylı ancak giderek artan bir
etki yaratması kaçınılmaz olmuĢtur. Türk DıĢ Politikasının son dönemdeki en
belirgin amaçlarından birisi, AB‟ne tam üyeliktir. AB‟ne yönelim, Türkiye açısından
önem arz eden diğer ülke/ülke grupları ve uluslararası örgütler ile yürütülen iliĢkiler
bakımından sonuçları baĢlangıçta öngörülemeyen bir takım sonuçlar doğurmuĢtur.
177
Akman, S. “The European Union‟s Trade Strategy and Its Reflections on Turkey: An Evaluation
from the Perspective of Free Trade Agreements”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 12, No. 2,
Nisan 2010, s. 25-27.
138
1990‟lar ile hız kazanan küreselleĢme ve bölgeselleĢme eğilimleri içerisinde yeniden
Ģekillendirilme ihtiyacı duyan Türk DıĢ Ekonomi Politikası için birtakım yeni
açılımlar söz konusu olurken, kimi daha büyük sorunları da beraberinde getirmiĢtir.
Bu süreç içinde, bir dıĢ politika hedefi olarak AB‟ye tam üyeliğin ön plana çıktığı
dönemlerde, mezkûr sorunların varlığının dile getirilmemesi, makul bir yaklaĢım
olarak kabul edilebilir. Ancak, AB‟ne üyelik ihtimalinin hem AB hem de iç
aktörlerce uzak bir ihtimal olduğunun dile getirildiği dönemlerde, tam tersinde
görmezden gelinebilecek sorunlar dahi yüksek sesle daha fazla ifade edilmektedir178
.
Türkiye bakımından ortaya çıkan sorunların temelinde, dıĢ politika öncelikleri
genellikle farklı iki uluslararası aktör arasında tesis edilen GB iliĢkisi uyarınca aynı
dıĢ ticaret politikası araçlarını uygulama zorunluluğunun bulunmasından
kaynaklandığı düĢünülmektedir.
Bu durumun temel nedenleri olarak, Türkiye-AB ortaklık iliĢkisinin
temelinde GB bulunması ya da, gümrük birliğinin esaslarını ortaya koyan 1/95 sayılı
OKK‟nın eksiklikleri ve tasarım hatası öne çıkmaktadır. Devletlerin etkin bir dıĢ
politika izlemelerinde dıĢ ticaret politikası araçlarının öneminin giderek arttığı
günümüz uluslararası iliĢkiler ortamında, GB‟den dolayı söz konusu araçların ülke
tercihleri doğrultusunda belirlenememesinin Türkiye açısından AB‟ye tek taraflı
bağımlılık anlamına geldiği sıklıkla ifade olunmaktadır. Diğer bir ifade ile, Türkiye,
Brüksel‟de alınan ve AB yapısında hükümetlerarası alanlar bulunan diğer bazı
alanlardan çok daha fazla federatif özelliklerin bulunduğu bir politika alanında,
178
Dedeoğlu, B., “Türkiye‟de AB KarĢıtlığı-KüreselleĢme KarĢıtlığı ĠliĢkisi”, Uluslararası ĠliĢkiler,
Cilt 7, Sayı 28, 2011, s. 85-109.
139
kendisinin dahil olamadığı karar ve mekanizmaların sonuçlarının uygulanmasından
sorumlu tutulmaktadır.
Türkiye ekonomisinin uluslararası rekabete açılmıĢ olması, sanayi ve kalite
altyapısının güçlenmesi, verimliliğin, ihracat kalitesinin ve rekabet gücünün artması
GB‟nin en büyük katkıları olarak hemen hemen her kesim tarafından kabul
edilmektedir179
. Bu durumun, 1980‟lerde dünyada yükselen neoliberal akımlar ve
Türkiye‟nin iç dinamikleri ile liberalleĢerek dünya ekonomisine eklemlenme politika
tercihinin olduğu bir döneme de denk gelmiĢ olduğu ve Türkiye tarafından kaldıraç
olarak kullanıldığı da söylenebilecektir. Özellikle de GB‟de STA‟lardan farklı olarak
malların serbest dolaĢımı ilkesi olduğundan, menĢe kurallarının gereği olan belirli bir
katma değer aranmaksızın AB pazarına yönelik üretim yapılabilmesi ve bunun
yarattığı avantaj ile özellikle otomotiv ve yan sanayi sektörlerinde doğrudan yabancı
sermaye yatırımlarının artması, olumlu etkileri olarak ileri çıkmaktadır. Ancak, 20
yıllık uygulama sonunda baĢlangıçta önemsenme de giderek akutlaĢan ve Gümrük
Birliği Ortak Komitesi (GBOK) baĢta olmak üzere ortalık organlarının180
bugüne
kadar yapılan toplantılarında çözüme kavuĢturulamayan ticari sorunlarla
karĢılaĢıldığı da bir gerçektir.
AB tarafından karĢılaĢılan sorunların daha çok, Türkiye‟nin malların serbest
dolaĢımına yönelik uygulamaları nedeniyle ortaya çıkan spesifik ticari sorunlar
179
ĠKV, Gümrük Birliği‟nin Revizyonuna ĠliĢkin Mutabakat Hakkında ĠKV GörüĢü, Mayıs
2015, http://www.ikv.org.tr/ikv.asp?ust_id=812&id=888&anahtar=g%C3%BCmr%C3%BCk%20birli%C4%9Fi#sthash
.99yNhPw8.dpuf 180
Ortaklık Organları: Ortaklık Konseyi, Ortaklık Komitesi, Karma Parlamento Komisyonu, Karma
ĠstiĢare Komitesi, Gümrük Birliği Ortak Komitesi ve Gümrük ĠĢbirliği Komitesi‟dir. AB Bakanlığı
internet sayfası, Kurumsal Yapı, http://www.ab.gov.tr/index.php?p=270&l=1
140
olduğu göze çarpmaktadır. Bunlar, Türkiye‟nin kullanılmıĢ motorlu taĢıtlar ve
yenileĢtirilmiĢ lastik gibi ürünlerde devam eden gümrük vergileri, tekstil ve
konfeksiyon ürünlerinde ilave gümrük vergisi alınması, AB‟nin GenelleĢtirilmiĢ
Tercihler Sistemi‟ne uyumda gecikmeler, hurda bakır ve alüminyum ihracatında
kısıtlamalar, iĢlenmiĢ tarım ürünlerinde tarife kontenjanı uygulamalarının
aksatılması, canlı hayvan ve et ithalatında tarife kontenjanlarının kullandırılmaması,
eczacılık ürünlerinde fiyatlandırmada döviz kuru, Ġyi Ġmalat Uygulamaları (GMP)
gerekçeli pazara giriĢ engelleri, alkollü içkilerde pazara giriĢ problemleri, devlet
yardımlarına uyum sağlamama ve fikri mülkiyet haklarında gerekli uygulamaları
hayata geçirmeme olarak özetlenebilecektir. Söz konusu spesifik ticari sorunlar, AB
bakımından herhangi bir ülke ile STA veya diğer bir tercihli düzenlemenin aksayan
yönlerini söz konusu sistemin uygulanmasını gözeten Ortak Komite veya benzeri
adla adlandırılan bir ikili organda ele alınmasından çok da farklı değerlendirilmeyen
bir yapı arz etmektedir181
.
Buna karĢılık, Türkiye tarafından karĢılaĢılan sorunların ise, Türkiye‟nin
AB‟ye üyeliğinin GB‟nin tesis edildiği dönemde öngörülen kısa vadede
gerçekleĢmemiĢ olmasından kaynaklanan sistemsel sorunlar olduğu
söylenebilecektir. Bu kapsamda, Türkiye tarafından son dönemde ön plana
çıkarılmakta olan sorunlar, danıĢma ve karar alma mekanizmalarına katılımın
yetersizliği, AB‟nin STA imzaladığı ülkelerin iknasında zorluklar ve doğrudan GB
ile ilgili olmamakla birlikte malların serbest dolaĢımına dolaylı olarak engel olması
nedeniyle karayolu kotaları ve iĢadamlarına yönelik vize zorluklarıdır.
181
Dünya Bankası, AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi, Rapor No: 85830-TR, 28 Mart
2014, s. 88.
141
Avrupa Komisyonunun GB‟nin ticari etkilerinin ve muhtemel revizyon
imkânlarının değerlendirilmesi amacıyla Dünya Bankası‟na yaptırmıĢ olduğu ve
2014 yılı Nisan ayında yayımlanan “Türkiye-AB GB‟nin Değerlendirilmesi”
raporunda da iki taraf arasındaki anlayıĢ farklılığı görülebilmektedir182
. Anılan
raporda, GB kapsamında AB‟nin OTP ve teknik mevzuatına uyum yükümlülüğüne
rağmen, Türkiye ile AB arasındaki danıĢma mekanizmalarının baĢlangıçtaki “tasarım
yanlıĢları” nedeniyle uygulamada gerektiği gibi iĢletilemediği kabul edilmektedir.
Raporun, GB iliĢkisini değerlendiren güncel olmasının yanı sıra gerek AB gerekse de
Türkiye tarafından 20 yıllık birikimi ile sağlanan güncel bilgileri oldukça objektif ve
derli toplu bir anlayıĢla değerlendirerek somut çözüm önerileri sunması bakımından
da oldukça yararlı bir çalıĢma olduğu düĢünülmektedir. Raporda konuyla ilgili olarak
özetle GB‟nin mevcut yapısında bulunan asimetrilerin kaynağının, üyeliğin kısa
sürede gerçekleĢmesi öngörüsünden kaynaklandığı, bu kapsamda en iyi çözümün
üyelik müzakerelerinin devam ettirilmesi olduğu; bu gerçekleĢene kadar ise özetle183
,
i. Türkiye tarafından dile getirilen sistematik sorunların baĢlıcaları olan
Türkiye‟nin AB‟nin danıĢma ve karar alma mekanizmalarına katılımının
güçlendirilmesi ve Türkiye ile AB‟nin STA‟larını paralel olarak tamamlaması için
bir mekanizma tesis edilmesi,
ii. Türkiye tarafından dile getirilen mal ticaretine etkide bulunan diğer
konulardan karayolu kotalarının kaldırılmasına yönelik bir anlaĢma yapılması;
iĢadamlarına hızlı, uzun süreli ve çok giriĢli özel bir vize uygulamasına gidilmesi;
182
ibid. s. 3. 183
ibid. s. 19-87.
142
ticaret korunma önlemlerine iliĢkin geliĢtirilmiĢ bir iĢbirliğinin tesis ve Türkiye‟nin
AB müktesebatını uyumlaĢtırmasında Ģeffaflığın artırılması,
iii. AB‟nin uygulamadan kaynaklanan teknik nitelikteki sorunlarının
AnlaĢmazlıkların Halli Mekanizması tesis edilerek çözüm yolunun açılması,
iv. Taraflar arasında tarım ürünleri, hizmet ticareti ve kamu alımları baĢta olmak
üzere mal ticaretinden öte alanlarda daha ileri bütünleĢmeye gidilmesi,
önerilmektedir.
Bunlar yapılırken de, her bir unsurun ayrı ayrı olmaktan ziyade bütüncül bir
yaklaĢımla ele alınmasının elde edilecek sonuç bakımından daha etkili bir yaklaĢım
olacağı vurgulanmaktadır.
Bu nedenle, raporun özellikle bu tezin konusunu teĢkil eden OTP‟nin
uygulanmasında karar alma ve özellikle de STA‟ların üstlenilmesine iliĢkin eksiklik
tespitleri ve çözüm önerilerine yakından bakılmasında fayda bulunmaktadır.
Öncelikle raporda, baĢlangıçtaki tasarım yanlıĢıyla özellikle Türkiye tarafından tam
üyeliğe kadarki geçici bir süreç olduğu algısı ile oluĢturulmuĢ olan GB‟nin, 20 yıllık
uygulama sonunda ve küresel ekonomideki yeni geliĢmelerle gelinen aĢamada, etkin
bir ortak karar alma mekanizması tesis edilmemesi nedeniyle bu alandaki sorunun
ağırlaĢmıĢ olduğu belirtilmektedir. Mevcut durumda, Türkiye tarafından AB‟nin
yaklaĢık 1000 komite/uzman grubundan sadece 140‟ına katılım sağlanmakta olduğu
ilgili Bakanlıklarca ifade edilmektedir. Buna ek olarak, GB‟nin uygulanmasından ve
STA‟ların yürütülmesinden sorumlu Komisyon ile yılda iki defa münhasıran
143
tarafların serbest ticaret anlaĢmaları ile ilgili geliĢmeleri birbirlerine aktardıkları
bilgilendirme toplantıları gerçekleĢtirilmektedir. Teknik komitelere gözlemci olarak
katılım hakkına sahip olan Türkiye‟nin görüĢüne, teoride GB ile ilgili mevzuatın
hazırlanıĢı sırasında danıĢılması gerekmekle birlikte, uygulamada bu sistemin
iĢletilemediği her iki tarafça da kabul edilmektedir. Raporda, Ticaret Politikası
Komitesi ve GTS Komitesi gibi GB ile doğrudan ilgili karar alıcı komitelere katılım
sağlanmasıyla bu konuda bir iyileĢme sağlayabileceği ve dolayısıyla mevcut istiĢare
ve bilgi paylaĢımı mekanizmalarının geliĢtirilmesiyle, asimetrilerin bir ölçüde
etkilerinin azaltılabilmesinin mümkün olabileceği belirtilmektedir184
.
Esasen, mevcut durumda eldeki en somut mekanizma olan GBOK, tarafların
sorunlarını dile getirdiği ancak bağlayıcı karar alınamadığı için bir çözüm
üretilemeyen bir platform haline gelmiĢtir. Bunun giderilmesinde taraflarca
geliĢtirilecek ve Yeni Nesil STA‟larda dahi bulunan nitelikte bir AnlaĢmazlıkların
Halli Mekanizması bağlayıcı karar alma yoluyla teknik sorunların çözümünü
sağlayabilecektir. Buradaki kritik husus, teknik sorunların çoğunun AB tarafından
ileri sürülen konulardan oluĢmasıdır. Diğer bir deyiĢle, Türkiye‟nin sistematik
nitelikteki sorunlarına, herhangi bir AnlaĢmazlıkların Halli Mekanizmasının çözüm
üretmesi beklenemeyecektir. Bu itibarla, diğer teknik komiteler ve GTS Komitesi bir
yana bırakılsa dahi, etkin bir çözüm bakımından Türkiye‟nin AB‟nin Ticaret
Politikası Komitesine katılımı elzem görülmektedir. Böylece, yukarıdaki bölümlerde
açıklanan AB‟nin OTP‟sinin esaslarının, araçlarının ve yönelimlerinin belirlendiği
mezkûr Komitede Türkiye‟nin görüĢlerinin alınması veya en azından bunların
184
ibid. s. 24, 25 ve 87.
144
sonuçlarından doğrudan etkilenen bir ülke olarak zamanında bilgilendirilmesi
sağlanmıĢ olacaktır. Özellikle OTP‟nin üstlenilmesi kapsamındaki en önemli konu
olan Türkiye‟nin AB ile eĢ zamanlı STA akdetmesine imkân sağlayacak bağlayıcı bir
mekanizma bulunmaması, GB‟nin en önemli eksikliklerinden bir diğeri olarak ortaya
çıkmaktadır. GB‟nin temel unsuru olan OGT uyumu nedeniyle Türkiye piyasasına
giriĢte zaten düĢük gümrük tarifelerine muhatap olan ürünleri bir de GTS rejimi
kapsamında hâlihazırda 0 veya düĢük vergili tercihli rejimden faydalanmakta olan
ülkelerin bir kısmının STA müzakerelerine ikna edilmesinde güçlükler
yaĢanmaktadır. Dahası, normalde AB üzerinden serbest dolaĢıma girerek dolaylı
olarak Türkiye piyasasına giriĢ yapabilen Meksika gibi ülkelerin iknası, özel olarak
ürünleri seçilerek tedbir alınmadığı sürece mümkün olmadığına dikkat çekilmektedir.
Her ne kadar, Türkiye tarafından bugüne kadar gerçekleĢtirilen STA‟ların özellikle
Akdeniz ülkeleriyle yapılanlarında AB‟nin desteği önemli rol oynadığı görülse de,
örneğin yukarıda belirtildiği üzere Cezayir için bu durumun söz konusu olmadığı da
aĢikârdır.
Dünya Bankasının raporunda da bir olasılık olarak değerlendirilmekte olan
Türkiye‟nin GB kapsamındaki ürünler için STA müzakerelerini yürütmek üzere
Avrupa Komisyonu‟na yetki devretmesi, Türkiye tarafından kabul edilse dahi üye
olmayan bir devlet adına da müzakere yapmayı anlamına geldiğinden cari AB
hukuku açısından mümkün görülmemektedir. Bu nedenle, Türkiye tarafından bir
süredir AB‟nin STA‟larında kullanılmasına çalıĢılan “Türkiye Hükmü”nün
geliĢtirilerek bağlayıcı bir yapıya kavuĢturulmasının daha makul bir çözüm yolu
olabileceği belirtilmektedir. Türkiye Hükmünün içeriği henüz tam olarak
145
belirginleĢmese de, AB tarafından üçüncü ülke ile imzalanan STA‟nın Türkiye ile
eĢzamanlı yürürlüğe girmesinin sağlanması; AB ile üçüncü ülke arasında imzalanan
STA‟nın Türkiye‟den önce yürürlüğe girmesi durumunda ise Türkiye‟den söz
konusu ülkeye yapılacak ihracatın AB menĢeli kabul edilmesi Ģeklinde
kurgulanabileceği akla gelmektedir185
.
Bu noktada, esasen Türkiye tarafından ileri sürülen sistemsel sorunlardan iki
tanesi olan “AB‟nin danıĢma ve karar alma mekanizmalarına katılım” ve “AB‟nin
STA‟larını paralel bir Ģekilde tamamlaması için bir mekanizma tesis edilmesi”
konuları kesiĢmekte ve aralarında doğrudan bir iliĢki ortaya çıkmaktadır. Özellikle
bu durum, yukarıdaki bölümlerde de belirtildiği üzere 2006 yılından itibaren Küresel
Avrupa Stratejisi ile ticaret politikası ajandasını stratejik önceliklerini yenileyen ve
Lizbon AntlaĢması ile OTP için belirlenen yeni çerçeve ile uyumlu hareket etmeye
baĢlayan AB‟nin bölgeselleĢmeye karĢı tutumundaki büyük değiĢiklikle belirginlik
kazanmıĢtır. AB‟nin Tercihli Ticaret AnlaĢmaları politikasında daha önceden tek
taraflı olarak sağladığı tavizler yerine GYÜ piyasaları baĢta olmak üzere AB
ihracatçıları lehine mutlak pazar açılımını sağlayarak AB‟nin rekabet edilebilirliğini
korumayı hedefleyen Küresel Avrupa Stratejisi, AB‟nin de neoliberal politikalara
yöneldiğinin bir ifadesidir.
AB, bir yandan geleneksel olarak DTÖ yoluyla çok taraflı ticari
liberalizasyona ve diğer yandan da yakın çevresine yönelik düzenlemelere ağırlık
veren AB, mal ticaretinin ötesinde DTÖ+ ve DTÖ –X unsurların ön plana çıktığı ve
185
ibid. s 30.
146
nispeten kuvvetli olduğu alanlarda uzak coğrafyalarda da serbestleĢme aramaya
baĢlamıĢtır. Yeni Nesil STA‟lar olarak adlandırılan bu kapsamlı anlaĢmalara yönelim
ister istemez kendini GB ile sınırlı alanlarda yükümlülük sahibi gören Türkiye‟nin
algı ve pozisyonunu da etkilemeye baĢlamıĢtır.
Yeni Nesil STA‟lar, mal ve hizmet ticaretinin serbestleĢtirilmesinin yanı sıra,
ticarette teknik düzenlemeler, rekabet, kamu alımları, yatırımlar ve fikri mülkiyet
hakları gibi alanları kapsamakta, ayrıca bağlayıcı bir anlaĢmazlıkların halli
mekanizmasını içermektedir. Bu geliĢmelerin Türkiye ve AB açısından hissedilen ilk
etkisi, sanayi ürünleri ihraç eden firmaların karĢılıklı olarak birbirlerinin
pazarlarındaki tercih marjlarının erozyona uğraması olmuĢtur. Hizmet ticareti ve
kamu alımlarında, Türkiye ile AB arasında henüz bir düzenleme olmaması, mal
ticaretini dolaylı olarak etkileyen bu alanlarda yine birbirlerinin pazarlarında geri
planda kalma riskini doğurmaktadır. AB‟nin Uzakdoğu ve Latin Amerika, Afrika ve
özellikle de son olarak A.B.D ile Yeni Nesil STA sürecine baĢlaması Türkiye‟yi
etkilemiĢtir. Son dönemde Türkiye‟nin de G. Kore, Singapur, Japonya ve Meksika
gibi ülkelerle müzakere ettiği kapsamlı STA‟lar ve EFTA ile 1992 yılında imzalanan
STA‟sını güncelleme çalıĢmaları, özellikle hizmet ticareti, yatırımlar ve kamu
alımları bakımından AB‟nin de Türk pazarına giriĢte diğer ülkelerin gerisinde kalma
endiĢesi duymasına yol açmıĢtır. Bunun yanı sıra GB kapsamındaki sanayi ürünleri
ile tercihli ticaret kapsamında olan tarım ürünleri bakımından artan rekabet ile
Türkiye pazarına giriĢte koĢullarının giderek zorlaĢması, mevcut yapının AB
tarafında da sorgulanması gereğini doğurmuĢtur.
147
Küresel ekonomide yaĢanan bu geliĢmelerle birlikte AB üyeliğinin öngörülen
vadede gerçekleĢmemiĢ olması, GB‟nin baĢlangıçtaki yapısından kaynaklanan
sistemik sorunları akut hale getirmiĢ, ortaya çıkan sorunların GBOK ve diğer ortaklık
organlarında çözüme kavuĢturulamaması, mevcut durumuyla her iki taraftan da
mevcut yapının sürdürülebilirliği tartıĢmaya açılmıĢtır. Diğer bir ifade ile, Yeni Nesil
STA‟larının içeriği, Türkiye‟nin bunları yapmak için baz aldığı AB ile GB‟nin
içeriğini geçmeye baĢlamıĢtır. AB‟nin karar alma mekanizmasında yer almak hangi
ülke ile STA yapılacağı veya bunun unsurlarının neler olacağının belirlenmesinde
etkide bulunmak anlamına gelmektedir. Türkiye, AB‟ne tam üye olamadığı için
makul bir tavırla bu yönde talepte bulunmamaktadır; ancak en azından bu karar alma
mekanizmasından çıkan sonucun kendisi üzerindeki etkisini hafifletmek ve GB‟de
bir trafik sapmasını önlemek adına AB‟nin STA‟larını paralel olarak tamamlaması
için bir mekanizmaya ihtiyaç duymaktadır. Bu husus, uzun yıllar boyunca Türkiye
tarafından gündeme getirilmekle birlikte bir çözüm bulunamamıĢ, dahası Türkiye
geçmiĢte AB‟nin STA‟sı olmayan ülkelerle kendi politik ve ekonomik çıkarları
gerektirdiği halde STA yapamamıĢtır186
.
Bugün ise, Küresel Avrupa Stratejisi sonrası hemen hemen her bölgede
AB‟nin Yeni Nesil STA akdetme giriĢimine baĢlaması bu konuda bir açılım
getirirken, diğer yandan ise yukarıda belirtildiği üzere bu paralelde hareket edememe
riskini de ortaya çıkarmıĢtır. Türkiye‟nin 2010 yılından itibaren öncelikli konusunu
GB‟nin sürdürülebilir bir yapıya kavuĢturulması oluĢturmuĢ olsa da, AB‟nin 2013
yılında A.B.D ile 2013 yılı Temmuz ayında müzakerelerine baĢlamıĢ olduğu
186
A.B.D, Rusya Federasyonu, Türki Cumhuriyetler, Ġran, Pakistan, BangladeĢ, D-8 ve KEĠT ülkeleri
148
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı AnlaĢması (TTYO) bir dönüm noktası
teĢkil etmektedir. TTYO, önümüzdeki dönemin ticaret yaratıcı ve saptırıcı etkiler
ticaret ve yatırım kurallarını yeniden belirleyebilecek, ortaya çıkarılacak yeni alan ve
kurallara uyum sürecinin getirebileceği maliyetler nedeniyle özellikle Türkiye gibi
AB ile GB bulunan bir ülke için çok önemli sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir
geliĢmedir. TTYO, tarım ve sanayi ürünlerinde tarife ve tarife dıĢı tüm engellerin
kaldırılmasının yanında yatırımlar, hizmet sektörü ve kamu alımlarında açılım,
rekabet kurallarının düzenlenmesi ve diğer birçok dıĢsallık içeren DTÖ+ ve DTÖ-X
unsuru kapsamaktadır. Bu nedenle, TTYO, G. Kore ve hatta Japonya ile yapılacak
bir Yeni Nesil STA ile karĢılaĢtırılamayacak etkilere sahiptir187
.
Netice olarak, GB ile Türkiye üzerinde hegemonik bir istikrar yaratmıĢ olan
AB‟nin bu istikrarının bozulma tehlikesi, dünyanın diğer bir hegemonik gücü olan
A.B.D ile Yeni Nesil bir STA düzenlemesine giriĢmesiyle Türkiye bakımından
sorgulanır hale gelmiĢtir. Hiç kuĢkusuz GB‟nden çıkma ihtimalinin değerlendirilmesi
konusunda TTYO, baĢlı baĢına bir neden olmanın yanı sıra 20 yıllık birikimle gelen
sorunların ulaĢtığı tepe noktayı temsil etmesi bakımından da sembolik bir öneme
sahiptir. 2014 yılının baĢından itibaren Türkiye tarafından AB ile yapılan siyasi ve
bürokratik düzeydeki temaslarının ana konusunu, Türkiye ile AB‟nin eĢ zamanlı
olarak STA yapmasını sağlayacak bir mekanizma tesis edilmemesi ve özellikle de
Türkiye‟nin TTYO sürecinin dıĢında kalması durumunda, GB Türkiye için
sürdürülemez hale geleceği vurgusu teĢkil etmiĢtir188
. Buna paralel olarak, A.B.D ile
187
KiriĢci K., Ekim S., Turkey‟s Trade in Search of an External Anchor: The Neighborhood, the
Customs Union or TTIP, Brookings Institution in Washington and Istanbul Policy Center, Working
Paper 9, April 2015, s. 4. 188
ibid. s. 6.
149
de TTYO‟na katılım veya münferiden bir STA yapma isteği üst düzey temaslarda bu
husus vurgulanmıĢ olmakla beraber, bugüne kadar A.B.D‟nin Türkiye ve sürece ilgi
duyan diğer ülke ve bölgesel entegrasyon üyeleriyle ile ikili düzeyde bir STA
müzakere etme konusunda çekimser davrandığı görülmektedir. A.B.D, daha çok
ilerideki bir aĢamada TTYO‟yu “açık bir platform”a dönüĢtürerek istekli üçüncü
ülkeleri müzakereler tamamlandıktan sonra docking-rıhtımlama yöntemiyle
TTYO‟ya dahil etme yönündeki bir yaklaĢımın iĢaretlerini vermektedir189
.
TTYO ile birlikte GB entegrasyonu ile diğer hiçbir ülke ile aynı pozisyonda
görmeyen Türkiye bakımından yukarıda belirtilen unsurlarıyla “Gümrük Birliğinin
Güncellenmesi” süreci, ana politika yönelimi olarak ortaya çıkmıĢtır. Konuya iliĢkin
müzakere çerçevesinin belirlenmesi amacıyla 2014 yılı boyunca ve 2015 yılı baĢında
yürütülen teknik düzeydeki çalıĢmaların akabinde, 2015 yılı Mayıs ayında Avrupa
Komisyonun ticaretten sorumlu üyesi Cecilia Malmström ile Türkiye Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekçi tarafından Brüksel‟de yapılan basın açıklamasıyla Gümrük
Birliğinin güncellenmesi müzakerelerinin baĢlayacağı açıklanmıĢtır190
. Yapılan
açıklamadan, müzakere çerçeve belgesinde belirlenen alanların Dünya Bankası
Raporunda belirtilen tavsiyelerle paralellikler gösterdiği görülmektedir. Bu itibarla,
Ortaklık AnlaĢması‟nın mevcut yapısının korunması ve GB‟de ortak karar alma
mekanizmasının etkin hale getirilmesi, STA‟ların üstlenilmesinde etkin bir
mekanizma geliĢtirilmesi, bir anlaĢmazlıkların halli mekanizması tesis edilmesi;
hizmetler, kamu alımları ve tarım ürünlerinde mevcut tercihli rejimden ileri bir
serbestleĢmeye ulaĢılması hususlarında mutabakat sağlandığı anlaĢılmaktadır. Bu
189
ibid. s. 5. 190
Açıklama ile ilgili bilgi: http://www.haberturk.com/ekonomi/is-yasam/haber/1077649-iste-
guncellenen-gumruk-birligi-anlasmasinin-ayrintilari
150
noktada, dikkat çeken bir önemli konu ise, TTYO konusunda AB‟nin Türkiye‟ye
vereceği desteği içeren bir deklarasyonun müzakere çerçeve belgesinin ekinde yer
aldığıdır. Önümüzdeki 1 yıllık süreçte, AB, müzakere çerçeve belgesinde belirlenen
alanlarda Türkiye ile GB‟nin güncellenmesi için Lizbon AntlaĢması uyarınca Avrupa
Konseyinden iç hukuku bakımından yetki alırken, Türkiye de süreçle ilgili olarak
kamu ve sivil toplum kurumları ile hazırlık çalıĢmalarını gerçekleĢtirecek ve
Bakanlar Kurulunun onayını alacaktır. Böylelikle, gelinen aĢamada tarafların iĢleyen
ve yararları sorunlarına rağmen fazla olan bir sistemin devamından yana davranarak,
sorunları daha iĢlevsel ve dengeli bir anlayıĢla çözmeyi tercih ettikleri ifade
olunabilecektir. 20 yıl önce yaratılan tek taraflı bağımlılık içeren tasarım hatası bir
sistemin, karĢılıklı bağımlılığı arttırmadan mümkün olduğunca iĢleyebilir bir yapıya
kavuĢturulması Ģeklinde bir orta yol bulunmuĢ görülmektedir. Bundan üstü kapalı
olarak çıkan bir diğer sonuç ise, Türkiye‟nin AB‟ne tam üyeliğinin orta vadede dahi
gerçekleĢmeyecek olduğunun bilinciyle, tarafların realist bir yaklaĢımla, mevcut
sistemin mümkün olduğunca iyileĢtirilmesi yoluna gittiklerinin teyididir.
Bu bölümde, AB‟nin OTP‟sinin, GB yoluyla Türkiye‟nin dıĢ ticaret politika
tercih ve araçları üzerinde yarattığı hegemonik etki açıklanmaya ve ileriye dönük
önemli etkilere sahip olabilecek Yeni Nesil STA‟ların yarattığı sorunlar çözüm
çabalarıyla beraber ele alınmaya çalıĢılmıĢtır. Tezin sonuç bölümünde, Türkiye‟nin
GB ile yaratılan AB‟nin hegemonik istikrarından ayrılan politika tercihlerine kayıĢ
sürecine dair daha detaylı bir değerlendirme yapılacaktır. Ancak bundan önce, 3.
Bölümde Türkiye‟nin Yeni Nesil STA sürecine baĢlamasıyla, bunların klasik tip
151
STA‟lara nazaran AB‟den ayrıĢmaya yol açan politika tercihlerinde yarattığı etkilere
bakılmasında yarar görülmektedir.
152
Bölüm III. Ana ve Tali Unsurları Ġtibariyle Yeni Nesil STA‟lara Türkiye‟nin
YaklaĢımı
Tezin 1. Bölümünde, 2011 yılı Ticaret Raporu ile DTÖ‟nün191
Horn,
Mavroidis ve Sapir'in çalıĢmasını genele yayarak incelemelerde bulunduğu
STA‟larda 14 adet DTÖ+ ve 38 adet DTÖ-X konu tespit ettiği belirtilerek;
Türkiye‟nin gerek klasik tip STA‟larda gerekse Yeni Nesil STA‟lardaki içerik
algısının, sözkonusu çalıĢmalardakinden oldukça farklı olduğu ifade edilmiĢti. Yine
aynı bölümde GB‟nin tamamlanmasının akabinde akdedilmeye baĢlanan STA‟larda
Türkiye‟nin temel hedefi, mal ticaretinde ortaya çıkabilecek trafik sapmasının,
GB‟ne halel getirmesini önlemek olarak açıklanmıĢtı. AB‟nin gerek Türkiye ve
gerekse Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa‟nın geri kalanında ticari ve ekonomik bir
hegemon olarak çizdiği çerçeveye uygun biçimde DTÖ+ ve DTÖ –X unsurlar
içermeyen mal ticareti STA‟ları yapmak Türkiye için standart bir model kapsamında
sürdürülebilmiĢtir. Ancak, 2010 yılına doğru GB‟nin 15. Yılında, sıra AB‟nin de
hegemonik etki alanının azaldığı ġili gibi uzak bir coğrafyadaki bir ülkeye
geldiğinde, bu modelde bir değiĢme zorunluluk arz etmeye baĢlamıĢtır. Son olarak,
Yeni Nesil STA‟lar gündeme geldiğinde ise, kendini sadece GB ile sınırlı alanlarda
yükümlülük sahibi gören Türkiye‟nin algısı da etkilenmeye baĢlamıĢtır. G. Kore
AnlaĢması, müzakere konularındaki geniĢlik ile pozisyonunu değiĢtirmesine yol
açmıĢ olsa da Malezya AnlaĢmasında hizmetler ve yatırımların 1 yıl
ötelenebilmesiyle bir ölçüde yapılacak köklü değiĢiklikler için zaman kazanılmıĢtır.
Ancak, tezin 2. Bölümünde de ifade edildiği üzere, önümüzdeki dönemde, Japonya,
191
WTO, World Trade Report 2011, s. 128.
153
Meksika, Ukrayna ve özellikle de Ģekli ne olursa olsun A.B.D. ile gündeme gelecek
Yeni Nesil STA‟ların, klasik tip anlaĢma mantığıyla ele alınması imkânsız olacaktır.
Bu nedenle, Yeni Nesil AnlaĢmalardaki pozisyonların belirlenebilmesini teminen
öncelikle Türkiye‟nin klasik tip olarak adlandırılabilecek mal ticaretini düzenleyen
mevcut STA‟larının yapı ve içeriklerine bakmakta yarar bulunmaktadır.
A. BaĢlıca Unsurları Ġtibariyle Türkiye‟nin Mevcut STA‟larının Kapsamı
Türkiye‟nin klasik tip olarak adlandırılabilecek mal ticaretini düzenleyen
mevcut STA‟ları temelde birbirine yapı olarak benzeyen, sadece içerdikleri “iktisadi
ve teknik iĢbirliği bölümleri” ile “kurumsal yapıları” nedeniyle farklılaĢabilen 2
model üzerine kurulmuĢ bulunmaktadır. KarĢılaĢtırma yapabilmek adına bunlara
birer örnek olarak yürürlükte bulundukları için metinlerine ulaĢılabilen Arnavutluk
ile yapılan STA ve Ürdün ile yapılan Ortaklık AnlaĢması üzerinden bir inceleme
yapılacaktır. Esasen, bu iki bölüm dıĢındaki yapıları ve içerdikleri hükümler
bakımından bu anlaĢmalarda da çok büyük bir farklılık bulunmamaktadır. Diğer
taraftan, iktisadi ve teknik iĢbirliği faslının kullanıldığı ilk anlaĢma olan Filistin
STA‟sı da, bakanlar düzeyinde bir organının oluĢturulmadığı benzer bir ara model
olarak dikkat çekmektedir. Bunun yanı sıra, henüz DTÖ kurulmadan önce akdedilen
ilk STA olan, 3 ayrı ülkeyle özellikle tarım alanında düzenleme getiren ve bilahare
Ortaklık Komitelerinde kabul edilen Protokoller ile güncellenmesi yapılan EFTA
STA‟sını yapı olarak tam bir bütünlük arz etmediği için inceleme dıĢında bırakmak
gerekecektir. Zaten, muhtemelen bu dağınıklığı gidermek ve güncel bir anlaĢmaya
ulaĢmak adına EFTA STA‟sının güncellenmesi çalıĢması yürütülmektedir. Bu
154
bölümün ilerideki kısımlarında detaylı olarak ele alınacak olan, Türkiye‟nin ilk Yeni
Nesil STA‟ları olan G. Kore ve Malezya anlaĢmaları bu yapılardan çok farklıdır. Her
ne kadar Malezya STA‟sı mevcut haliyle Hizmetler ve Yatırımlar bölümlerini
içermese de, bu konuda müzakerelerin yürürlükten bir yıl sonra baĢlayacağına dar
kesin bir randevu hükmü içermesi ve mal ticareti anlaĢmasının metninin 164
maddeden oluĢan 14 Fasıl altında ileride içerilecek konuları da kapsaması nedeniyle
Yeni Nesil olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Yeni Nesil STA pratiğine geçiĢle
birlikte, müzakerelerin buna uygun mantıkla yürütülmeye ve konuların
detaylandırılmaya baĢlandığı görülmektedir. G. Kore ve Malezya STA‟ları bu
bölümün daha sonraki kısımlarında detaylı olarak ele alınacağından, öncelikle
mevcut klasik tip STA‟lar üzerinden içeriğe iliĢkin bir inceleme yapılmasında yarar
görülmektedir. Klasik tip iki anlaĢma modeli örneği olan Arnavutluk STA‟sı ve
Ürdün Ortaklık AnlaĢmasının (OA) yan yana getirilerek oluĢturulan Tablo VI‟dan bu
metinler bakımından da çok büyük bir farklılık olmadığı ve Türkiye‟nin denenmiĢ
olarak kabul ettiği sistematiği uygulayageldiği görülmektedir. OA modelinde, Ürdün
OA‟sının içinden Ġktisadi ve Teknik ĠĢbirliğine dair 9 madde (30 ila 39. Maddeler)
ile bakanlar düzeyindeki karar organını kuran 3 madde (40 ila 42. Maddeler) toplam
12 madde çıkarıldığında (Tablo VII) yapının, klasik tipteki mevcut tüm STA‟lar için
çok küçük değiĢikliklerle ile aynı olduğu anlaĢılmaktadır. Bu durum, anlaĢmaların
madde sayılarından dahi görülebilmektedir. Tablo VIII‟den klasik tip STA‟ların 36
ila 40 maddede, OA‟ların ise Ġktisadi ve Teknik ĠĢbirliği ve Ortaklık Konseyine
iliĢkin ilave 9-13 madde ile 49 ila 53 maddede aynı yapıda düzenlendiği müĢahede
edilmektedir.
155
Tablo VI: Türkiye‟nin Arnavutluk STA‟sı ve Ürdün Ortaklık AnlaĢmasının Yapıları
Arnavutluk STA‟sı Ürdün OA‟sı
Dibâce Dibace Madde 1 Amaçlar Madde 1 Amaçlar
Madde 2 Temel Vergiler BaĢlık I Malların Serbest DolaĢımı
Bölüm I Sanayi Ürünleri Madde 2 Serbest Ticaret Alanı Tesis Edilmesi
Madde 3 Kapsam Madde 3 Temel Vergiler Ve Malların Sınıflandır.
Madde 4 Ġth. Güm. Vergileri Ve EĢ Etkili Verg. Bölüm I Sanayi Ürünleri Madde 5 Mali Nitelikteki Gümrük Vergileri Madde 4 Kapsam
Madde 6 Ġhr. Güm. Verg. Ve EĢ Etkili Verg. Madde 5 Ġth. Güm. Verg. Ve EĢ Etkili Vergiler
Madde 7 Ġhr. ve Ġth. Mik. Kısıtl. Ve EĢ Etkili Önl. Madde 6 Mali Nitelikteki Gümrük Vergileri
Madde 8 Ticarette Teknik Engeller Madde 7 Ġhr. Güm. Verg.Ve EĢ Etkili Verg.
Bölüm II Tarım ve Balıkçılık Ürünleri Madde 8 Ġth. Mik. Kısıtl. Ve EĢ Etkili Önl.
Madde 9 Kapsam Madde 9 Ġhr. Mik. Kısıtl. Ve EĢ Etkili Önl.
Madde 10 Taviz DeğiĢimi Madde 10 Standardizasyon
Madde 11 Sağlık ve Bitki Sağlığı Önlemleri Bölüm II T. Tarım, ĠĢl. Tarım ve Balık. Ür. Madde 12 Özel Korunma Önlemleri Madde 11 Kapsam
Bölüm III Hizmetler ve Yatırımlar Madde 12 Taviz DeğiĢimi
Madde 13 Hizmetler ve Yatırımlar Madde 13 Sağlık Ve Bitki Sağlığı Önlemleri
Bölüm IV Genel Hükümler Madde 14 Özel Korunma Hükümleri
Madde 14 Ġç Vergilendirme Bölüm III Ortak Hükümler Madde 15 Güm Birl., STA Ve Sınır Ticareti Düz. Madde 15 Ġç Vergilendirme
Madde 16 Yapısal Uyum Madde 16 Diğ. Anl. Taraf. Düzenl. Ticaret ĠliĢkileri
Madde 17 Damping Ve Sübvansiyon Madde 17 Yapısal Uyum
Madde 18 Genel Korunma Önlemleri Madde 18 Damping
Madde 19 Reeksport Ve Ciddi Kıtlık Madde 19 Korunma Önlemleri
Madde 20 Devlet Tekelleri Madde 20 Re-Eksport ve Ciddi Kıtlık
Madde 21 Önl. Uyg. Bildirim ve ĠstiĢare Usulleri Madde 21 Bildirim ve ĠstiĢare Usulleri
Madde 22 MenĢe Kur. ve Güm. Ġdareleri Ar. ĠĢb. Madde 22 MenĢe Kur. ve Güm. Ġdareleri Ar. ĠĢb.
Madde 23 Ödemeler Bölüm IV D. Tek, Rek Kur, Öd. ve D.Ġ:H Madde 24 Rekabet Kuralları, Devlet Yardımları Madde 23 Devlet Tekelleri
Madde 25 Ödemeler Dengesi Güçlükleri Madde 24 Ödemeler
Madde 26 Fikri Mülkiyet Hakları Madde 25 TeĢebbüslere ĠliĢkin Rekabet Kuralları
Madde 27 Kamu Alımları Madde 26 Sübvansiyonlar
Madde 28 Ortak Komitenin Kurulması Madde 27 Ödemeler Dengesi Güçlükleri
Madde 29 Ortak Komitenin Usulleri Madde 28 Fikri, Sınai Ve Ticari Mülkiyet Hakları
Madde 30 Güvenlik Ġstisnaları Madde 29 Kamu Alımları
Madde 31 Genel Ġstisnalar BaĢlık III Kurumsal&Nihai Hükümler Madde 32 Yükümlülüklerin Yerine Getirilmesi Madde 43 Ortaklık Komitesinin Kurulması
Madde 33 GeliĢtirici Hüküm Madde 44 Ortaklık Komitesinin Usulleri
Madde 34 Tadilatlar Madde 45 Güvenlik Ġstisnaları
Madde 35 Protokoller ve Ekler Madde 46 Genel Ġstisnalar
Madde 36 Yürürlük Süresi Ve Fesih Madde 47 Yükümlülüklerin Yerine Getirilmesi
Madde 37 Yürürlüğe GiriĢ Madde 48 AnlaĢmazlıkların Halli
Madde 49 GeliĢtirici Hüküm
Ek ve Protokoller Madde 50 Tadilatlar
Ek I - DTÖ Tarım AnlaĢması Eki Ürünleri Listesi Madde 51 Protokol ve Ekler
Ek II - Sanayi Ürünlerinde Tavizli Rejim Madde 52 Yürürlük Süresi ve Fesih
Protokol I - Tarım Ürünlerinde Tavizli Rejim Madde 53 Yürürlüğe GiriĢ
Protokol II - MenĢe Protokolü Ek ve Protokoller
Ek I - DTÖ Tarım AnlaĢması Eki Ürünleri Listesi
Ek II - Sanayi Ürünlerinde Tavizli Rejim
Protokol I - Tarım Ürünlerinde Tavizli Rejim
Protokol II - MenĢe Protokolü
156
Tablo VII: Metinlerde STA ile OA Yapısından Kaynaklanan Farklılık
BaĢlık II Ġktisadi Ve Teknik ĠĢbirliği Madde 30 Amaç
Madde 31 Kapsam
Madde 32 Yöntem Ve ġekiller
Madde 33 Temel Ġktisadi ĠĢbirliği Alanları
Madde 34 Sınai ĠĢbirliği
Madde 35 Tarımda ĠĢbirliği
Madde 36 Hizmetlerde ĠĢbirliği
Madde 37 UlaĢtırmada ĠĢbirliği
Madde 38 KOBĠ‟ler Arasında ĠĢbirliği
Madde 39 Ticaretin GeliĢtirilmesi
BaĢlık III Kurumsal&Nihai Hükümler Madde 40 Ortaklık Konseyinin Kurulması
Madde 41 Ortaklık Konseyinin Görevleri
Madde 42 Ortaklık Konseyinin Usulleri
Madde 53 Yürürlüğe GiriĢ (Karma Ekonomik Komisyonu kuran Anlaşmalar yürürlükle eş zamanlı feshedilir)
AnlaĢmaların maddelerine bakıldığında, DTÖ+ veya DTÖ-X olarak
değerlendirilebilecek bir hükmün bulunmadığı, madde isimlerinden beklenti ile
içeriklerinin doğru orantıda olmadığı, sadece ilgili DTÖ hükümlerine atıf, iyi niyet
ve ileriye dönük niyet beyanları içerdikleri söylenebilecektir. Bu noktada, yanlızca
ġili STA‟sı Yeni Nesil STA‟ya geçiĢin ilk habercisi olarak, 66 olan madde sayısına
dahi yansıyan belirli alanlarda içerdiği DTÖ+ ve DTÖ- ilave hükümlerle diğer
STA‟lardan ayrılmaktadır. Tüm anlaĢma metinlerinde, sanayi ve tarım sektörleri için
ayrı ayrı kurgulanan tavizli rejimin, tarım ürünlerinde karĢılıklı sahip olunan
hassasiyetten kaynaklandığı anlaĢılmakta olup, bu husus ilerideki kısımlarda detaylı
olarak ele alınacaktır. Bazı anlaĢma metinlerinde blok halinde “Genel Hükümler”
olarak yer alan hükümlerin, bazı anlaĢmalarda “Ortak Hükümler”, “Devlet
Yardımları, Rekabet Kuralları, Ödemeler ve Diğer Ġktisadi Hükümler” benzeri
baĢlıklar altında düzenlendiği; ancak içeriklerinin, yazım dili dıĢında fazlaca
farklılaĢmadığı dikkat çekmektedir. Tablo VIII‟de Türkiye‟nin mevcut klasik tip
157
STA‟larının yapıları ve içerik konusunda ön plana çıkan farklılıkları karĢılaĢtırmaya
imkân tanıyacak Ģekilde özetlenmiĢtir.
Tablo VIII: Mevcut Klasik tip STA‟larının Yapıları ve Öne Çıkan Ġçerik Farklılıkları
STA Ortağı Madde
Sayısı
Sanayi
Ürünleri
GeçiĢ
Süresi
AB STA
Sanayi
GeçiĢ
Süresi
Öne Çıkan Ġçerik Farklılığı
Bosna-
Hersek 36
TR: 0 Yıl
BH: 4 Yıl 5 Yıl
-STA‟nın AB‟den önce imzalanması.
-Tarımda tam serbesti olması.
-BH‟nin DTÖ‟ye katılımı halinde tavizlerin
Türkiye‟ye de yansıtılması.
-Ortak Komite‟de Hizmet ve Yatırımların ileride
serbestleĢtirilmesinin ele alınması.
Morityus 36 TR: 4 Yıl
MO: 2022 (-)
-STA‟nın AB‟den önce imzalanması.
-Gelecekte Morityus‟un AB‟ne, Türkiye‟nin
herhangi bir AKP ülkesine tanıyacağı ileri tavizlerin
birbirlerine yanıstılması.
Makedonya 37 TR: 3 Yıl
MA:8 Yıl 10 Yıl
-Ortak Komite‟de Hizmet ve Yatırımların ileride
serbestleĢtirilmesinin ele alınması.
Gürcistan 37 TR: 0 Yıl
GÜ: 0 Yıl 0
-STA‟nın AB‟den önce imzalanması.
-Tarımda çok geniĢ serbesti olması.
-Ortak Komite‟de Hizmetlerin ileride
serbestleĢtirilmesimesini ele alınması.
Arnavutluk 37 TR: 0 Yıl
AR: 5 Yıl 10 Yıl
-Gelecekte Arnavutluk AB‟ne verebileceği ileri
tavizler Türkiye‟ye yansıtılacaktır.
-Ortak Komite‟de Hizmet ve Yatırımların ileride
serbestleĢtirilmesinin ele alınabilmesi.
Karadağ 37 TR: 0 Yıl
KA: 5 Yıl 5 Yıl
Ġsrail 38 TR: 3 Yıl
ĠS: 3 Yıl 0
-Ortak Komite‟de Hizmetlerin serbestleĢtirilmesinin
yürürlükten 3 yıl sonra ele alınabilmesi.
-Ortak Komite AnlaĢmazlıkların Hallinde baĢarılı
olamazsa 3‟lü Hakem mekanizması kurulması.
Sırbistan 38 TR: 0 Yıl
SIR: 5 Yıl 2 Yıl
-Ortak Komite‟de Hizmet ve Yatırımların ileride
serbestleĢtirilmesinin ele alınabilmesi.
Mısır 39 TR: 0 Yıl
MI: 2020 15 Yıl
-Ortak Komite‟de Hizmet ve Yatırımların ileride
serbestleĢtirilmesinin ele alınabilmesi.
-Ortak Komite AnlaĢmazlıkların Hallinde baĢarılı
olamazsa 3‟lü Hakem mekanizması kurulması.
Fas 40 TR: 0 Yıl
F:
2015(+ E)
12 Yıl
-Ortak Komite AnlaĢmazlıkların Hallinde baĢarılı
olamazsa 3‟lü Panel mekanizması.
-Tarımda, DTÖ düzeyinde ileri bir taviz durumunda
dahi otomatik yansıtılma olmaması.
-Fas‟ın hassasiyetine binaen ülke tanımı hükmü.
158
Suriye (OA)
49
TR: 0 Yıl
SU:12 Yıl (-)
-STA‟nın AB‟den önce imzalanması.
-Türkiye‟nin ilk Ortaklık AnlaĢması.
-Ġktisadi ve Teknik ĠĢbirliği Bölümü.
-Karma Ekonomik Komisyon‟un kaldırılması.
-Karar almanın Bakanlar düzeyinde olması.
-Suriye‟nin DTÖ‟ye katılımı halinde tavizlerin
Türkiye‟ye yansıtılması zorunluluğu.
-Ortak Komite AnlaĢmazlıkların Hallinde baĢarılı
olamazsa, Ortaklık Konseyi‟nin 3‟lü Hakem
mekanizmasına karar yetkisi.
Filistin 52 TR: 0 Yıl
FĠL: 0 Yıl 3 Yıl
-Türkiye‟nin ilk Ġktisadi ve Teknik ĠĢbirliği Bölümü
içeren anlaĢması.
-Filistin‟in statüsü gereği “geçici” anlaĢma olması
ve BM kararları 242 ve 338‟e atıf yapılması.
-Tarımın tamamen kapsam dıĢı kalması.
-ilk defa “ülkesel uygulama” tanımı yapılması.
Tunus (OA) 53 TR: 0 Yıl
TU: 9 Yıl 12 Yıl
-Ortaklık AnlaĢması modeli.
-Ġktisadi ve Teknik ĠĢbirliği Bölümü.
-Karma Ekonomik Komisyonun kaldırılması.
-Karar almanın Bakanlar düzeyinde olması.
-Ortak Komite AnlaĢmazlıkların Hallinde baĢarılı
olamazsa, Ortaklık Konseyinin 3‟lü Hakem
mekanizmasına karar verme yetkisi.
Ürdün (OA) 53 TR: 0 Yıl
ÜR:/2018
(+ 3)
12 (+ 4)
Yıl
-Ortaklık AnlaĢması modeli.
-Ġktisadi ve Teknik ĠĢbirliği Bölümü.
-Karma Ekonomik Komisyon kaldırılması.
-Karar almanın Bakanlar düzeyinde olması.
-AnlaĢmazlıkların Hallinde baĢarılı olamazsa
Ortaklık Konseyinin 3‟lü Tahkim mekanizmasına
karar verme yetkisi.
-Sanayi ürünlerinde, yürürlükten 3 yıl sonra
Ortaklık Komitesince karar alınmak üzere,
tamamen liberasyon dıĢı bırakılan bir ürün
grubunun ilk defa bir STA‟da yer alması.
ġili 66 TR: 0 Yıl
ġĠ: 4 Yıl
AB: 3 Yıl
ġili: 7 Yıl
-Hizmetler ve Yatırımların, yürürlükten 2 yıl sonra
müzakere edilmesi hükmü.
-Çok detaylı bir AnlaĢmazlıkların Halli
Mekanizmasının, 9 maddelik usul kuralı ve DTÖ
tarafından belirlenecek tahkim kurulu Ģeklinde
düzenlenmesi.
-Ticarette Teknik Engeller ile Bitki ve Hayvan
Sağlığı baĢlıklarının ayrı detaylı birer bölüm olarak
düzenlenerek, alt komiteler oluĢturulması. -
Bölümler altında, Ticaretin KolaylaĢtırılması ve
Ģeffaflığın DTÖ+ hükümlerle düzenlemesi.
-DTÖ+ olarak, ĠLO ve Çok-taraflı Çevre
anlaĢmalarına atıf yapılması.
Pisco‟nun (ġili) ve Rakı‟nın (Türkiye), Fikri
Mülkiyet Hakkı altında coğrafi iĢaret olarak ilk kez
bir STA‟da yer alması.
159
Tablo VIII‟den, Türkiye bakımından AnlaĢmalarda ön plana çıkan hedefin,
mümkün olduğunca AB‟ne paralel bir düzenleme ile sanayi ürünlerinde pazar açılımı
sağlamak olduğu müĢahede edilmektedir. AB‟nin ġili STA‟sı dıĢındaki taviz yapısı
olan yürürlük ile birlikte gümrük vergilerinin sıfırlanması yöntemi, Türkiye
tarafından da ġili, Morityus ve Ġsrail STA‟larında benimsenmiĢtir. STA partneri
ülkelerin sanayi ürünlerindeki geçiĢ sürelerinin ise, yine AB ile aralarındaki
anlaĢmada yer alan takvimin yapısına uygun bir Ģekilde belirlendiği (Ürdün ve Fas
anlaĢmalarında görüldüğü gibi DTÖ‟nin izin verdiğinden uzun ve kimi zaman
tamamen liberasyon dıĢı bırakılan ürün grubunun Ortak Komite‟de daha sonra ele
alınması gibi) anlaĢılmaktadır. Makedonya ve Tunus gibi AB‟nin STA‟sının daha
önce yürürlüğe girdiği örneklerin bazılarında, Türkiye indirim takvimini AB‟ninkine
yaklaĢtıracak Ģekilde kısaltmayı baĢarmıĢtır. Bosna-Hersek, Gürcistan, Morityus ve
Suriye örneklerinde olduğu üzere, Türkiye‟nin STA‟sının AB‟nin ilgili ülkeyle
STA‟sından önce yürürlüğe girdiği veya Suriye ve Bosna-Hersek örneklerinde
olduğu üzere ilgili ülkenin sonradan DTÖ üyesi olması durumlarında, mezkur
ülkelerce verilebilecek ileri tavizlerin yansıtılması konusu da ilgi çekmektedir.
STA metinlerinde tezin konusu itibariyle önem arz eden iki husus
bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Türkiye‟nin algısı gereği bir anlaĢmanın Yeni Nesil
olmasını sağlayan hizmetler sektörünün, bazen tek baĢına bazen de yatırımlarla
beraber, ileride metinde belirlenen ortaklık organınca alınacak karar yoluyla
müzakere edilmesine yönelik kimi zaman tarih de belirleyen hükümler içermesidir.
Ancak, Ġsrail örneğinde 3 yıl, ġili örneğinde 2 yıl gibi kesin bir tarihle tespit edildiği
hallerde dahi, bu konuda bir müzakere yürütüldüğü bilgisi kamuoyuna
160
yansımamıĢtır. Bu durum, anlaĢmada bulunan bir hükmün, uygulamasının mutlak
olmadığı sonucuna ulaĢılmasına yol açmaktadır. Ġkinci husus, AnlaĢmazlıkların Halli
Mekanizmasının Tablo VIII‟de bir farklılık olarak belirtilmediği diğer tüm
AnlaĢmalarda, ortaklık organına bırakılmasıdır. Bununla birlikte, anlaĢmazlıkların
halli için belirlenen çeĢitli tahkim ve panel mekanizmalarının ġili‟deki detaylı tahkim
kurulu teĢkili yükümlülüğü dahil olmak üzere bugüne kadar hiç iĢletilmediği
görülmektedir. Oysa ileride ele alınacak G. Kore ve Malezya STA‟larında en ön
plana çıkan konulardan birisi de bu olacaktır. Sonuç itibariyle, DTÖ atfı bulunan
birçok madde içermesine karĢın, Türkiye‟nin klasik tipteki STA‟larının yapı olarak
esas olarak tercihli ticareti düzenleyen ve iĢletilmesini sağlayan dört iĢlevsel ana
unsur üzerine inĢa edildiği sonucuna varılmaktadır.
Bunlar, 1) sanayi ürünlerinde negatif liste temelinde tavizli rejim tesis
edilmesi 2) tarım ürünlerinde pozitif liste esasına dayalı taviz değiĢimi sağlanması 3)
malların tavizden yararlanmasını sağlayan menĢe kurallarını192
içeren Protokolün
hazırlanması 3) AnlaĢmanın yürütülmesini ve çoğu kez ortaya çıkabilecek
anlaĢmazlıkların çözümünü sağlayacak ortaklık organının kurulmasıdır.
Diğer tüm maddeler, bu unsurları destekleyici mahiyette olup, bir STA
metninde bulunmasalar dahi eĢyanın tabiatı gereği yapılacak olanın bakılacağı DTÖ
baĢta olmak üzere dünya ticaretini düzenleyen genel düzenlemelerin özeti, tekrarı
veya bunlara açık atıf niteliğindedir. Nitekim, bu tip STA‟larda Türkiye‟nin GB
kapsamındaki sanayi ürünlerine iliĢkin pozisyonunu ile bunların tabi olacağı sistemi,
192
Çoğunlukla tezin 2. Bölümünde (sf. 62-65) bahsedilen AB ile ilgili ülke arasındaki PAAMK veya
buna eklemlenen Batı Balkan MenĢe Sistemi esas alınarak hazırlanmıĢtır.
161
büyük ölçüde AB ile ilgili ülkenin STA‟sındaki taviz yapısı ve menĢe kuralları
belirlediğinden ve ortaklık organın kurulması bir formaliteden ibaret olduğundan,
müzakerelerin esas konusunu GB dıĢı alan olan tarım sektörünün belirlediğini
söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak ele alınacak olan
tarım tavizleri konusunda Türkiye‟nin Bosna-Hersek ve Gürcistan örnekleri dıĢında
son derece tutucu bir tavır sergilediği de düĢünüldüğünde, klasik tipteki STA‟ların
gerçekleĢtirilmesinde 2000 ile 2010 yılları arasında Türkiye‟nin son derece net bir
müzakere pozisyonuna kavuĢtuğu anlaĢılmaktadır. Bu dönemde, genel anlaĢma
yapma tekniği bakımından, tahminen ilk öneriyi getiren ülkenin metni üzerinden
gidildiği bir sistemde pozisyon üstünlüğü kazanmaya baĢlayan Türkiye‟nin bölgesel
hegemonisinin bulunduğu Ortadoğu ve Balkanlar coğrafyasında birbirine çok benzer
yapıda STA‟ları yapmayı baĢardığı görülmektedir. Türkiye‟nin AB ve STA‟lar
kapsamındaki dıĢ ticaretinin payı da buna paralel bir artıĢ göstermektedir193
.
Ortaya çıkan sonuçlardan; anlaĢma metni, taviz yapısı ve kullanılacak menĢe
sistemi bakımından sınırlarının ve pozisyonun tamamen farkında olan bir müzakere
heyetinin teĢkili, iç görev dağılımındaki etkinlik ve ardı ardına müzakere turu
yapabilme becerisini kazanması ile oldukça pratik bir dönem geçirildiği sonucuna
varılmaktadır. 2010 yılından itibaren ise, gerek coğrafya değiĢikliği ile AB‟nin ve
kendi etki alanından uzaklaĢtıkça ve gerekse de dünya genelindeki STA yapma
eğilimlerine ayak uydurmaya baĢladıkça, Türkiye‟nin alıĢageldiği klasik tip STA
tekniğinden uzaklaĢması gerekmiĢtir. Nitekim, 2011 yılında imzalanan ġili
AnlaĢmasından itibaren DTÖ+ ve DTÖ-X unsurların anlaĢmaya girmesi, bu tarihten
193
Bkz. Tezin 1 Nolu Eki: Türkiye‟nin dıĢ ticaretinde AB ve STA‟ların Yeri, Ekonomi Bakanlığı.
162
sonra imzalanan G. Kore, Malezya ve Singapur anlaĢmalarında tamamen yeni
konuların kapsama dahil edilmesiyle tamamen farklı bir modele kayıĢ anlamına
gelmektedir. Bu durum, müzakere hazırlıkları, pozisyon oluĢturma, sayısı artan ilgili
kurum ve kuruluĢları ile koordinasyon ve heyet teĢkili gibi usule dair konuların yanı
sıra, özellikle ana ve tali unsurları itibariyle Türkiye‟nin imzalayacağı Yeni Nesil
STA‟lara iliĢkin pozisyonunun ele alınmasını gerektirmektedir.
B. Yeni Nesil STA‟ların Ana Unsurları Ġtibariyle Türkiye‟nin Olası Pozisyonu
Türkiye‟nin gerek klasik tip STA‟larda gerekse Yeni Nesil STA‟lardaki
içerik algısının, 2011 yılı Ticaret Raporu ile DTÖ‟nün194
incelemelerde bulunduğu
çalıĢmadaki STA‟larda tespit edilen 14 adet DTÖ+ ve 38 adet DTÖ-X konudan farklı
olduğu müteaddit seferler ifade edilmiĢti. Bununla birlikte, tezin bu bölümündeki
çalıĢmaya bir baz teĢkil etmesi bakımından sözkonusu çalıĢmadaki konu
baĢlıklarından Türkiye için ütopik olmaktan ziyade gerçekten geçerli olanlar
arasından, mezkur çalıĢmadakine benzer sistematikle bir seçim yapılması yoluna
gidilmiĢtir.
Bu kapsamda, ileri tarım tavizleri, hizmetler, yatırımlar ve kamu alımları
sektörlerinin, Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟larındaki 4 ana unsur olduğu varsayımı ile
aĢağıdaki incelemelerde bulunulacaktır.
194
WTO, World Trade Report 2011, s. 128.
163
1. Mal Ticareti Kapsamında Tarım Tavizlerinin GeniĢletilmesi
Tarım ticareti, giderek azalan rolüne rağmen birçok ülke için hala önemini
korumakta ve özellikle GYÜ‟ler bakımından ekonominin azımsanmayacak bir
bölümünü teĢkil etmekte olup, istihdam düzeyinin korunmasında temel bir role
sahiptir. Mevcut sistemin geliĢmiĢ olan ülkeler lehine iĢlediği, sahip olduğu geniĢ
kaynaklarla AB ve A.B.D gibi geliĢmiĢ ülkelerin uyguladığı iç ve ihraç destek
politikalarının, kaynakları yetersiz olan GYÜ‟lerin uluslararası piyasalarda rekabet
gücünü yok ettiği ve kalkınmalarına engel olduğu hususları ileri sürülmektedir.
Bununla birlikte, GÜ‟ler ise bir taraftan birbirlerini ticareti bozucu engelleri ortadan
kaldırma yönünde adım atmaya davet etmekte, diğer yandan kendileri bu adımları
atmakta çekingen ve ihtiyatlı davranmaktadırlar. Ülkelerin bu tutumu, dünya tarımsal
ticareti ve üretimini olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye, bir taraftan uluslararası
örgütlerle olan iliĢkileri ve AB adaylık sürecini dikkate almak, diğer yandan
istihdamının düĢüĢ eğilimi göstermekle birlikte hala yaklaĢık olarak yüzde yirmi
beĢini oluĢturan tarım sektörünün dengesini sağlamak amacıyla politikalar
oluĢturmak durumunda kalmaktadır. Türkiye‟nin STA‟lardaki ileri tarım tavizlerine
iliĢkin pozisyonun belirlenebilmesi bakımından, öncelikle küresel ölçekte tarım
sektörünün özellikli yönü ile bunun DTÖ‟deki düzenleme ve müzakerelere
yansımasına, sektörün Türkiye ekonomisi ve dıĢ ticaretindeki yeri ve önemine ve
bunun ülkenin mevcut STA‟larına yansımasına bakmak gerekmektedir. Bu Ģekilde,
Türkiye‟nin geniĢletilmiĢ tarım tavizleri konusunda gelen taleplere yaklaĢımı ve olası
pozisyonunun belirlenmesine çalıĢılacaktır.
164
a. Tarım Ticaretine ĠliĢkin Küresel Ölçekteki Düzenlemeler
Tarım sektörünün dünyadaki yapısına baktığımızda, son dönemlerde, tarımsal
üretimdeki artıĢlara karĢın, dünya mal ticaretindeki oranının imalat sanayinin
oldukça gerisinde kaldığı görülmektedir. 2014 yılında tarımsal ticaret, dünya mal
ticaretinin % 9‟unu oluĢturmaktadır. 1980‟lerden itibaren, yüksek katma değerli
iĢlenmiĢ tarım ürünlerinin ticaretinin, temel tarım ürünlerine kıyasla daha hızla
artmaktadır. Ancak, hala hammadde niteliğindeki temel hububat ve bitkisel yağlar
gibi ürünlerin dünya tarım ticareti içindeki yapı yüksek seviyelerdedir. GÜ‟ler için
kendine yeterlilik ve arz güvenliği gibi stratejik önemlerin yanı sıra ekonomik ve
politik önemi de bulunan sektörün, GYÜ ve EAGÜ‟lerde bunlara ilave olarak açlıkla
mücadele, gıda yeterliliği kırsal kalkınma ve sosyal nedenlerle önceliği artmaktadır.
Bu nedenlerle, 1995 yılında DTÖ‟nün kuruluĢu ve Tarım AnlaĢmasının
yürürlüğe giriĢine kadar, GATT kuralları tarımsal ticareti disiplin altına almak
açısından çok yetersiz kalmıĢtır195
. Üretimin doğal koĢullara bağlı olmasından
kaynaklanan arz katılığı, tüketimin daha çok beslenmeye yönelik olmasından
kaynaklanan talep katılığı, tarım piyasalarında fiyatın ve üretici gelirlerinde istikrarın
oluĢumunu güçleĢtirmekte ve tarım kesimine yapılan müdahalelere temel
oluĢturmaktadır. 1960-1980 yılları arasında GATT tarafından gerçekleĢtirilen Dillon,
Kennedy ve Tokyo Turlarında sanayi ürünlerindeki gümrük vergilerindeki
indirimlere karĢın müzakere gündeminin dıĢında kalan tarımın, 1986 yılında
baĢlayan Uruguay Turunda en kritik tartıĢma konusu olmasının temel nedeni, tarım
195
Aydın C., Dünya Ticaret Örgütü Tarım Müzakereleri, AB ve Türkiye‟nin Pozisyonları, ABGS
Uzmanlık Tezi, 2004, s. 18-19.
165
piyasalarının bu istikrarsız özelliğidir196
. Bu özellik, 1980 sonrası dünya tarım
piyasalarında sübvansiyonlar savaĢına varan bir pazar mücadelesinin ve ticari
karmaĢanın yaĢanmasına neden olmuĢ ve DTÖ‟nün tarım ürünlerinde de serbest
ticaret politikalarına yönelmesine ortam hazırlamıĢtır. Uruguay Turu, büyük ölçüde
A.B.D, AB ve Cairns Grubu197
ülkelerinin çekiĢmeleri ve pazarlıklarına sahne olmuĢ
ve özellikle A.B.D ve AB arasında bir krize yol açan tarım sübvansiyonları
konusunda son anda varılan uzlaĢı sonucunda tamamlanabilmiĢtir198
. 1995 yılında
yürürlüğe giren DTÖ KuruluĢ AnlaĢmasına ek anlaĢmalardan biri olan DTÖ Tarım
AnlaĢma ile getirilen sistem çok taraflı ticaret sistemine aĢamalı olarak entegrasyonu
amaçlanmıĢtır. AnlaĢmanın giriĢ bölümünde, Uruguay Turu ile baĢlatılan reform
sürecinin amacının, uzun vadede adil ve serbest piyasa mekanizması prensiplerine
dayalı tarımsal bir piyasa oluĢturmak olduğu kabul edilmiĢtir. Tarım sektöründe
tarımsal istihdam, verimlilik, tarımsal iĢletmelerin yapısı gibi unsurlar arasındaki
farklılıklar, ülkelerin DTÖ Ġleri Tarım Müzakerelerinin yanı sıra BTA‟lardaki
yaklaĢımlarını ve müzakerelerden beklentilerini etkilemektedir. Benzer Ģekilde,
örneğin AB‟nin Ortak Tarım Politikasında yaptığı reformlar da, GATT-47 ve
DTÖ‟deki müzakerelerde yaĢanan geliĢmelerle etkileĢim halinde bulunmaktadır.
Uruguay Turundan itibaren, tarım alanındaki engellerin ortadan kaldırılması hususu
gündemin çok önemli bir bölümünü oluĢturmaya baĢlamıĢtır. Bu tarihten itibaren
yürütülen Ġleri Tarım Müzakereleri, çok hassas olan tarım sektöründe, devletlerin
ortak bir payda altında birleĢmelerinin güçlüğü nedeniyle sık sık tıkanmalara
196
ġahinöz, A., Dünya Ticaret Örgütü‟nün DönüĢümü. KüreselleĢme ve Türkiye Tarımı, Ankara:
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yayını, 2002, s.188-189. 197
Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Arjantin, Brezilya gibi tarımsal üretimi çok büyük olan 14 ülke. 198
Ay, A., Yapar, S., “Dünya Ticaret Örgütü Tarım AnlaĢması ve Türkiye”, S.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi Sayı: 13, 2005, s. 58-60.
166
uğranmaktadır199
. DTÖ‟nün 2001 yılında Doha‟da baĢlayan son tur toplantıları, 2004
yılı sonuna kadar dünya ticaretinin serbestleĢtirilmesi yönündeki müzakerelerin
tamamlanmasını hedeflemekle beraber, bu alanda önemli bir geliĢme
kaydedilemediği gibi; tarım konusu tüm Doha Kalkınma Turunun da
tamamlanamamasında temel nedenlerden birisi olmuĢtur. A.B.D ve AB gibi geliĢmiĢ
ülkelerin özellikle tarımda uyguladıkları sübvansiyonları kaldırmaya yanaĢmamaları,
GYÜ ve EAGÜlerin ise Özel ve lehte Muamele hükümlerinden taviz vermeyerek,
pazar açılımına gitmemeleri müzakerelerin kilitlenmesindeki baĢlıca nedenlerdendir.
DTÖ bünyesindeki tarım müzakereleri, temelde 4 alt baĢlıkta toplanabilecektir.
Bunlardan en önemlisi, gümrük vergilerinin düĢürülmesini içeren pazara giriş olup,
diğerleri, ihracat sübvansiyonları, iç destekler ve bitki ve hayvan sağlığı
uygulamalarıdır. Gelinen aĢama itibarı ile Doha müzakerelerinde, üye anlaĢmazlık
yaratan baĢlıca konuların iç destekler alanında “de minimis” oranları, pazara giriĢ
ayağında ise “tarife indirim yöntemi” olduğu görülmektedir. Müzakerelerin diğer bir
ayağı olan ihracat sübvansiyonları ise diğer iki alana kıyasla görece olgunlaĢmıĢ bir
alan olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, DTÖ Tarım AnlaĢmasının GÜ‟ler lehine,
dengeli olmayan bir yapı ortaya koyduğu görüĢü de öne sürülmektedir. Bu sebeple,
Tarım AnlaĢması hükümlerinin sözkonusu gözden geçirilmesi ve GYÜ‟lere tanınan
özel ve ayrıcalıklı muameleye iliĢkin esneklik hükümlerinin güçlendirilerek
korunması, müzakerelerde öne çıkan unsurlardır.
Türkiye, DTÖ müzakerelerinde, GB dıĢında kaldığı için tarım sektöründe,
AB uyumu süreci kapsamındaki mevzuat uyum çalıĢmaları haricinde, bağımsız
199Ġmir M., “DTÖ Tarım Müzakereleri, Türkiye‟nin Tutumu ve Müzakere Sonuçlarının Türk Tarımına Olası
Etkilerinin Nitel Bir Değerlendirmesi”, Dünya Ticaret Örgütü Doha Turu Çoktaraflı Ticaret Müzakereleri
ve Türkiye, TEPAV, 2008, s. 135-139.
167
hareket edebilmektedir. Üyelik perspektifi çok net olmamasına karĢın AB‟ye uyum
ve ĠMF taahhütleri çerçevesinde 2000‟li yıllarla birlikte uygulanmaya baĢlayan
doğrudan gelir desteği sistemi yoluyla destekleme, büyük ölçüde ürün bazından
üretici bazına kaydırılmıĢtır. Bu durum, doğal olarak, DTÖ çerçevesindeki belirli
kapsamdaki desteklerin kaldırılması politikası ile örtüĢmektedir. Türkiye, Ġleri Tarım
Müzakerelerinde, genel anlamda geliĢmiĢ ülkeler ve geliĢmekte olan ülkeler
arasındaki dengesizliklerin giderilmesi politikası izlemektedir.200
Bu yönde bir
adımla Türkiye, AB ile tarım müzakerelerindeki pozisyon farklılığını da dikkate
alarak, 2003 yılında özel ürünler ve özel tarımsal koruma mekanizması ile GYÜ‟lere
tanınması gereken esneklikler konusunda yoğunlaĢmıĢ olan G-33 grubunun kurucu
üyesi olmuĢtur. Türkiye, en hassas müzakere alanı olarak gördüğü pazara giriĢte,
Türkiye, G-33 grubu201
ile birlikte hareket etmekte, GYÜ‟lerin ithalat baskısına karĢı
yerli üretimin korunması amacıyla gümrük vergilerinin artırılabilmesini sağlayacak
özel korunma önlemleri mekanizmasının Ģekillendirilmesine yönelik teknik
tartıĢmalara katkıda bulunmaktadır. Sonuçta, Türkiye‟nin DTÖ tarım
müzakerelerindeki pozisyonu ana hatlarıyla; ilave pazar açılımlarında ihtiyatlılık,
kendisinin de içinde bulunduğu grup olan GYÜ‟lerin kalkınma ihtiyaçlarını da
gözeten hassas ürünler, özel ürünler, özel korunma önlemleri mekanizması gibi
esneklik hükümlerinin muhafazasında talepkarlık ve iç destekler konusunda
200
Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, Dünya Ticaret Örgütü Doha Kalkınma Gündemi
Müzakerelerinde Son Durum, http://www.ekonomi.gov.tr/portal/dıĢ iliĢkiler 201
G-33 Grubu: Antigua ve Barbuda, Barbados, Belize, Benin, Botswana, FildiĢi Sahilleri, Filipinler,
Kongo, Küba, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Grenada, Guatemala, Guyana, Haiti, Honduras,
Hindistan, Endonezya, Jamaika, Kenya, Kore, Madagaskar, MoriĢyus, Moğolistan, Mozambik,
Nikaragua, Nijerya, Pakistan, Panama, Peru, Saint Kitts, Saint Lucia, Saint Vincent, Senegal, Sri
Lanka, Surinam, Tanzanya, Trinidad ve Tobago, Türkiye, Uganda, Venezüella, Zambiya ve
Zimbabve.
168
GYÜ‟lerin “de minimis” oranlarında indirime gitmesine karĢıtlık Ģeklinde
özetlenebilecektir.
b. Sektörün Türkiye Ekonomisi ve DıĢ Ticaretindeki Yerinin Etkisi
Dünya Bankası‟na göre, 2009 yılında Türkiye dünyanın en büyük yedinci
tarım üreticisi konumunda olup, temel gıda maddeleri de dâhil olmak üzere birçok
üründe kendi kendine yeterlilik oranları yüksektir202
. Ġstihdama önemli kaynak
sağlayan tarım sektöründe iĢletmeler, genel itibariyle sanayi üretimine yönelik
olmaktan çok gündelik geçim sağlanmasına yöneliktir. Tarımsal iĢletmelerin 2/3‟ü 5
hektardan küçük olup yalnızca binde 7‟si 50 hektardan büyüktür. Türkiye‟de tarım
üreticilerine sağlanan desteklemeler 2012 yılı OECD verilerine göre çiftçi gelirinin
% 22‟sini oluĢturmakta ve OECD ortalamasının 5 puan üzerinde seyretmektedir203
.
Tarım sektörünün gerek Gayri Safi Yurt Ġçi Hâsıla (GSYH) gerek istihdamdaki payı
Tablo IX‟den de görüleceği üzere yıllar içinde giderek azalmaktadır.
Tablo IX: Tarım‟ın Türkiye Ekonomisindeki Yeri
Yıl GSYĠH'daki Pay Ġstihdamdaki Pay
2000 9,9% 36,0%
2005 9,1% 25,7%
2010 8,3% 25,2%
2011 7,8% 25,5%
2012 7,7% 24,6%
2013 7,2% 23,6%
Kaynak: TÜİK
Sektörün sırasıyla GSYH ve istihdamdaki payı 2000 yılların baĢındaki % 10
ve % 36 seviyelerinden 2013 yılı itibariyle sırasıyla % 7 ve % 23 seviyelerine
202
http://www.worldbank.org/en/country/turkey 203
OECD, Evaluation of Agricultural Policy Reforms in Turkey, OECD Publishing, 2011.
169
gerilemiĢtir. Buna rağmen, AB ve A.B.D. gibi geliĢmiĢ ülkelerle karĢılaĢtırıldığında
söz konusu göstergeler oldukça yüksektir.
Tablo X: Türkiye, AB ve A.B.D. Ekonomilerinde Tarım‟ın Yeri
Kaynak: TÜİK, OECD
Tablo X‟un incelenmesinden görüleceği üzere, 2011 yılında AB ve A.B.D‟de
tarım sektörünün toplam GSYH içerisindeki payı sırasıyla % 1,7 ve % 1,2 iken
Türkiye‟de % 7,8 düzeyinde, buna paralel olarak istihdamdaki payı AB ve A.B.D‟de
sırasıyla % 4,6 ve % 1,6 iken ülkemizde % 25,5 düzeyindedir. 2011 yılında Türkiye,
AB ve A.B.D.‟nin tarımsal üretim değerleri sırasıyla yaklaĢık 62 milyar dolar, 300
milyar dolar ve 180 milyar dolar olarak kaydedilmiĢtir. Tarımsal arazi büyüklüğü
A.B.D.‟de yaklaĢık 400 milyon hektar iken, AB‟de 175,1 milyon hektar, Türkiye‟de
40 milyon hektardır. Türkiye coğrafi büyüklüğü ve konumu nedeniyle oldukça geniĢ
bir üretim yelpazesine sahiptir. ġekil VI.den de görüleceği üzere, 2012 yılında
Türkiye‟deki tarımsal üretimin %32‟lik bir kısmını canlı hayvan, %24‟ünü hayvansal
ürün, % 16‟sını tahıl ve diğer bitkisel ürünler, %15‟ini meyveler, içecek ve baharat
bitkileri ve % 13‟ünü sebze üretimi oluĢturmaktadır204
. Hayvancılık ürünleri, tahıllar,
baklagiller, yağlı tohumlar ve endüstri bitkileri ile hayvancılıkta girdi olarak
kullanılan ürünlerin üretimi stratejik öneme sahiptir. Sebze ve meyveler de hem
204
TÜĠK, Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer) Yayını, URL: https://www.tuik.gov.tr
TÜRKĠYE AB A.B.D
GSYĠH'da Pay (2011) 7,8% 1,7% 1,2%
Ġstihdamda Pay (2011) 25,5% 4,6% 1,6%
Tarımsal Arazi (2011, Milyon Hektar) 38,9 188,4 403,4
Üretim Değeri (2011, Milyar $) 61,8 298,9 180,3
OECD Toplam Destek Tahmini-2012 (Milyar $) 16,7 121,9 156,3
OECD Üretici Destek Tahmini-2012 (Milyar $) 16,6 106,9 30,1
170
önemli ihraç kalemleri olması hem de geniĢ bir yelpazede ve kaliteli üretim imkânı
nedeniyle önemini korumaktadır.
ġekil VI: Alt Sektörlerin Türkiye‟nin Tarımsal Üretiminde Payları (2012)
Kaynak: TÜİK
Tarımsal üretimde, değer bazında ilk 10 ürün arasında inek sütü, domates,
buğday, tavuk eti, üzüm, sığır eti, zeytin, elma, pamuk ve kabuklu fındık; miktar
bazında ise buğday, inek sütü, Ģeker pancarı, domates, patates, üzüm, elma,
yeĢilbiber, zeytin ve tavuk eti yer almaktadır. Üretimde ilk 10 ürün grubunun içinde
bitkisel ürünler, değer bazında %60, miktar bazında %78 ile ağırlıktadır. 2013
yılında, Türkiye‟nin tarım ürünleri ihracatında ilk sırayı 1,2 milyar dolarlık ihracat ile
fındık alırken, fındığın ardından 965 milyon dolar ile turunçgiller, 894 milyon dolar
ile buğday unu, 746 milyon dolar ile ekmekçi mamulleri ve 681 milyon dolar ile yaĢ
veya kurutulmuĢ üzüm gelmektedir. Tarım ürünleri ithalatında ise, ilk sırayı makarna
ve un üretimimde kullanılan buğday alırken, ardından 846 milyon dolar ile ayçiçeği
tohumu yağı, 672 milyon dolar ile soya fasulyesi, 503 milyon dolar ile ayçiçeği
tohumu ve 467 milyar dolar ile soya fasulyesi yağı küspesi takip etmektedir. Dünya
tarım ürünleri ihracatında, A.B.D., ithalatında AB ilk sırada iken, Türkiye, ihracatta
18. ve ithalatta 14. sıradadır. Türkiye‟nin dünyanın 7. Büyük üreticisi olmasına
rağmen ticarette daha gerilerde yer almasının en önemlisi, hiç kuĢkusuz Türkiye‟nin
171
tarım sektöründeki ortalama gümrük vergisi oranlarının yüksek olmasıdır. Bunun
mukabilinde, özellikle STA‟larda da tarımı tavizli rejime konu edememesi
dolayısıyla, sektörde ihracat pazarları bulmakta zorluk çekmektedir. Tablo XI‟den
görüleceği üzere, hayvansal ürünler, süt ürünleri ve hububat Türkiye‟de en yüksek
korumaya tabi ürünlerdir.
Türkiye‟nin tarım sektöründe basit ortalama tarife oranı % 60, uygulama
oranı ise % 41,2‟lar seviyesindedir. Türkiye‟nin HS 8‟li bazda tarifelerinin % 17,5‟i
% 120‟nin üzerindedir. Türkiye‟nin tarım ürünleri bakımından ortalama gümrük
vergisi oranı % 41,2 iken, karĢılaĢtırma yapmak adına dünyanın en büyük üreticileri
olan AB‟nin ve A.B.D.‟nin koruma oranlarına bakıldığında, bu ülkelerin
ortalamalarının Türkiye‟den çok aĢağı seviyelerde ve sırasıyla % 13,2 ve % 4,7
olduğu göze çarpmaktadır.
Tablo XI: Ürün Grubu Bazında Türkiye‟nin KarĢılaĢtırmalı Gümrük Vergileri
2012 TÜRKĠYE AB A.B.D
Ürün Grubu ORT MAKS. ORT MAKS. ORT MAKS.
Hayvansal Ürünler 110 225 20,4 134 2,2 26
Süt Ürünleri 129 180 52,9 605 19,9 95
Meyve, sebze, bitkiler 33,1 146 10,7 156 4,7 132
Kahve, çay 31,6 145 6,2 21 3,3 42
Hububat ve hazır halleri 32,4 130 17,1 61 3,1 51
Yağlı tohumlar ve yağlar 14,8 50 5,6 87 4,8 164
ġeker ve Ģekerlemeler 81,9 135 32,1 133 14,4 38
Ġçecekler ve tütün 35,6 75 19,9 161 14,0 350
Diğer tarım ürünleri 10,2 75 4,3 103 1,1 67
Balık ve balık ürünleri 32,4 82 11,8 26 0,8 35
Genel Ortalama 41,2 13,2 4,7
Kaynak: DTÖ Profilleri
172
c. Türkiye‟nin Mevcut STA‟larında Tarım Tavizleri
Türkiye‟nin gerek DTÖ‟deki çok taraflı ileri tarım müzakerelerindeki gerekse
de ikili düzeyde STA‟lardaki tarım sektörüne yönelik müzakere pozisyonunu, tarım
sektöründeki kronik yapısal sorunlar belirlemektedir. Bu sorunlar arasında,
iĢletmelerin ölçek ekonomisine dayalı üretim için küçük olması ve bu nedenle
makineleĢmenin gerçekleĢememesi ve sonuç olarak ortalama verimliliğin düĢüklüğü
baĢta gelmektedir. Bunlara ek olarak mazot, gübre, yem ve zirai ilaç gibi girdi
maliyetlerinin uluslararası fiyatlardan yüksek olması; yağmura bağımlı sulama;
piyasa mekanizmalarının geliĢmemiĢ olması; üretimin yönlendirilmesi ve fiyat
oluĢumu konusundaki üretici örgütlerinin zayıflığı ve sağlık standartları yüksek
büyük pazarlara uygun üretim yapılamaması da sorunlar arasında yer almaktadır.
Ayrıca, AB ve A.B.D olmak üzere önde gelen tarım üreticisi ülkelerin DTÖ
müzakerelerinin de önemli bir unsurunu oluĢturan üreticilerine sağladığı tarımsal
destekler, hem iç piyasaya hem de ihraç pazarlarına yönelik üretim yapan tarımsal
sermayenin yetersiz ve kayıt dıĢılığın yoğun olduğu bu sektörün rekabet gücünü
sınırlamaktadır. Bu nedenlerle, Türkiye, STA‟larında sanayi sektöründe izlediği en
yüksek düzeyde açılım odaklı müzakere pozisyonunun tam tersini tarım sektöründe
izleyerek, son derece korumacı ve muhafazakar davranmaktadır. AB ile GB‟nin
sonucu olarak sanayi ürünlerindeki ortalama gümrük vergisi oranları % 4,2 ve
AB‟nin OTP‟si uyarınca üstlenilen GTS rejimi kapsamında GYÜ ve EAGÜ‟ler için
birçok üründe 0 iken, GB‟nin dıĢındaki tarım sektöründe % 41,2‟dir.
173
Özetle, Türkiye, yukarıda belirtilen yapısal sorunların varlığı nedeniyle %
25‟lik bir istihdam payı olan tarım sektörünü gümrük vergileriyle koruma imkânını,
sektörün dünyadaki stratejik önemini de ileri sürerek, ikili bazda kaldırmaktan da
imtina etmektedir. SeçilmiĢ baĢlıca bazı tarım ürünlerinin dünya ve iç piyasa
fiyatlarındaki dengesizliği (Tablo XII) ancak % 225‟lere ulaĢan bir gümrük
vergisiyle koruyabildiği bir ortamda, Türkiye‟nin STA kapsamında taviz vermesi
imkânsız veya son derece güç olmaktadır.
Tablo XII: BaĢlıca Tarım Ürünlerinin Cari Piyasa Fiyatları ($/Ton)
ÜRÜN TÜRKĠYE DÜNYA GÜMRÜK
VERGĠSĠ
VERGĠ SONRASI
FĠYATI
Buğday 455 335 % 130 770
Arpa 310 145 % 130 334
Mısır 299 217 % 130 500
Süt 494 468 % 150 1.170
Ayçiçeği Tohumu 683 520 % 27 660
Soya 664 521 0 521
ġeker 1.106 400 % 135 940
Kanatlı Eti 1.991 2.400 % 65 3.960
Sığır Eti 7.280 4.280 % 100-225 13.910
Kaynak: TÜİK - Haziran 2014 İtibariyle
Diğer bir ifadeyle, Türkiye, sanayi ürünlerinde kendisi için en kötü senaryo
olan STA‟yı tamamlayamama veya AB‟nin gerisinde kalacak bir tercihli rejimle
karĢılaĢma ihtimaline rağmen, hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak, tarımı
tavize konu etmemeye çalıĢan bir politika izlemektedir. Bunu yaparken, STA‟nın
genelindeki dengeyi bozma riskine ramen tarımda karĢı ülkeden alabileceği
tavizlerden ziyade vermemeye çalıĢtığı tavizler konusuna yoğunlaĢmaktadır.
174
Bazı durumlarda ise, STA ile kabul etmek durumunda kaldığı tercihli rejimde
öngörülen tavizi iĢletmemek için kontrol belgesi düzenlememe, tarife kotalarını
dağıtmama veya ticari anlamı olmayacak miktarlarda dağıtma ve sadece tekel
durumundaki kamu kurumlarına ithal izni vermek gibi tarife dıĢı engellere de
baĢvurabilmektedir205
. Öyle ki, STA akdedilen ülkeler bir yana GB partneri olan AB
ile dahi ticaretinde ikili gündemi en uzun süre meĢgul eden sorunlar, tarım ürünlerine
dairdir. Özellikle Türkiye‟nin canlı hayvan ve et ithalatındaki uygulamaları AB‟nin
eleĢtirilerinin kaynağı olmaktadır. Buna ilaveten, 1/2006 sayılı OKK ile tadil edilmiĢ
olan 1/98 sayılı OKK kapsamında AB‟ne sağlanan süttozu ve Ģeker gibi diğer bazı
ürünlerdeki tarife kontenjanları da bugüne kadar kullandırılmamıĢtır. Ayrıca, 1/2007
sayılı OKK uyarınca AB‟ye ĠTÜ‟lerde gümrük vergisi muafiyeti sağlanan tarife
kontenjanlarının kullanımında aranan sanayici olma Ģartı ile bir defada talep
edilebilecek azami tarife kontenjanı miktarı koĢulları, AB tarafından tavizlerin etkin
kullanılamadığı gerekçesiyle sürekli eleĢtirilmektedir.
Avrupa Komisyonunun, Türkiye 2015 Yılı Ġlerleme Raporunda, 11. Faslı
olan Tarım ve Kırsal Kalkınma baĢlığı altında, “AB'den canlı sığır, sığır eti ve türev
ürünlerin ithalatında gerekçesiz kısıtlamalar uygulanmaya devam ettiği belirtilerek,
tarımsal ürünlere iliĢkin ticaret anlaĢması kapsamındaki yükümlülüklerini tam
anlamıyla yerine getirme konusunda sınırlı ilerleme kaydettiği” ifadesi yer
almaktadır206
. Dahası kullandırmadığı bu tavizler nedeniyle, AB‟den bazı meyve ve
sebzelerde sağlanan tavizlerin askıya alınmasıyla dahi karĢı karĢıya kalınmaktadır.
Türkiye‟nin genel olarak tüm tercihli ticaret rejimlerinin çerçevesini çizen AB ile
205 WTO, Trade Policy Review (Turkey), Report By The Secretariat, WT/TPR/S/259, 2012, Geneva, s. 81-89. 206 Avrupa Komisyonu, Türkiye 2015 Yılı Ġlerleme Raporu, Brüksel, 10.11.2015 SWD(2015) 216, s. 46.
175
durum bu halde iken, STA akdedilen ülkeler ile yapılan tercihli tarım
düzenlemelerinin daha da korumacı ve ithal ikameci bir yaklaĢımla ele alınması
kaçınılmaz olmuĢtur. Bu konudaki en uç örnek, tarımsal hiçbir üründe Türkiye‟ye
rakip olamayacak bir ülke olan Filistin ile akdedilen STA olup, AnlaĢma kapsamında
hiçbir tarım ürününde taviz alıĢveriĢinde bulunulmamıĢ ve bu konu daha sonra
toplanacak Ortaklık Komitesince karara bağlanmak üzere ertelenmiĢtir207
.
Aynı durum, Akdeniz bölgesindeki ve Balkanlardakiler baĢta olmak üzere
STA ortaklarının birçoğu için de geçerlidir. Tunus STA‟sında sadece Türkiye‟nin
hassas olarak görmediği hurmalar, sardalyeler, uskumru balıkları, karidesler,
yumuĢakçalar, kabuklu hayvanlar ve yumuĢakçaların dıĢında kalan suda yaĢayan
omurgasız hayvanlar, yalnız harisse ve taze üzüm Ģarabında taviz verilirken; sadece
Tunus‟un hassas addetmediği 4 ürün olan nohut, fasulye, kurutulmuĢ üzümler, fındık
ve fındık püresinde taviz alınmıĢtır. Bu tavizler dahi tam muafiyet yerine kota
kapsamında ve MFN indirimi Ģeklinde gerçekleĢtirilmiĢtir. Benzer Ģekilde, Fas
STA‟sında taraflar kısıtlı sayıda tarım ürününde karĢılıklı olarak tarife kotaları
kapsamında gümrük vergisi indirimi veya muafiyeti Ģeklinde taviz tanımıĢlardır.
Tavize tabi ürün sayısı, Türkiye için 14, Fas için 21 adet olup, kuru meyveler dıĢında
tarafların dünya ile ticaretinde fazla payı olmayan ürünler arasından seçildiği
görülmektedir. Mısır ile STA‟da 17 üründe taviz alınırken, 21 üründe çoğunlukla
tarife kotası Ģeklinde taviz değiĢimi yapıldığı; ancak sadece Mısır için önemli olan
pirinç ve hurmadaki, Türkiye için önem arz eden ve Mısır‟da üretilmeyen fındık,
viĢne-kiraz ve kuru kayısı dıĢındaki tavizlerin asla müteallik olamadığı
207 STA‟nın yürürlüğe giriĢinden 7 yıl sonra toplanan OK‟da tezin yazarınca yürütülen müzakereler sonucunda
Türkiye‟de üretimi olmayan hurmalarda 1000 tonluk tarife kontenjanı kapsamında taviz verilmiĢ olup, anılan
taviz kapsamındaki ithalat Tablo XIII‟de görülen Filistin‟den toplam ithalatımızın % 90‟nına tekabül etmektedir.
176
görülmektedir. Örneğin sezon olarak ürün geliĢiminin Türkiye‟den önce gerçekleĢtiği
Mısır‟a sebzeler ve patateslerde verilen sırasıyla 600 ve 400 tonluk tavizler,
Ankara‟daki ortalama büyüklükteki bir restoranın yıllık tüketiminden daha azdır.
Nitekim Tablo XIII‟ye göre, STA ortaklarıyla ticarette tarım sektörünün payı
Filistin‟den ithal edilen hurma, Ġzlanda‟dan ithal edilen balık ürünleri ile Moldova
kaynaklı hububatlar dıĢında dıĢında son derece düĢük seyretmektedir.
Tablo XIII: STA Akdedilen Ülkelerle Tarım Ticareti (2014) ($)208
208
Ekonomi Bakanlığı-TÜĠK verileri.
ÜLKE TARIM
ĠHRACATI
TOPLAM
ĠHRACAT Pay
TARIM
ĠTHALATI
TOPLAM
ĠTHALAT Pay
1 ARNAVUTLUK 37.785.301 318.540.934 11,9% 3.140.810 96.281.278 3,3%
2 BOSNA HERSEK 34.777.416 322.022.057 10,8% 84.229.418 171.424.364 49,1%
3 FAROE ADALARI 0 102.880 0,0% 0 8.637 0,0%
4 FAS 28.107.547 1.406.565.848 2,0% 65.767.561 639.849.127 10,3%
5 FĠLĠSTĠN 66.968.296 90.944.503 73,6% 2.309.137 2.502.285 92,3%
6 G. KORE 40.334.223 470.463.752 8,6% 7.468.819 7.548.318.576 0,1%
7 GÜRCĠSTAN 113.529.715 1.443.790.136 7,9% 28.156.449 232.595.838 12,1%
8 KARADAĞ 2.491.785 35.039.824 7,1% 164.379 7.373.311 2,2%
9 KOSOVA 32.812.181 275.644.877 11,9% 29.775 12.783.364 0,2%
10 LÜBNAN 216.385.342 782.585.951 27,7% 3.291.285 139.959.889 2,4%
11 MAKEDONYA 29.852.224 347.964.777 8,6% 1.497.317 79.194.398 1,9%
12 MALEZYA 33.651.767 315.023.834 10,7% 279.638.979 1.160.992.671 24,1%
13 MISIR 170.339.116 3.297.538.386 5,2% 42.918.623 1.489.636.424 2,9%
14 MOLDOVA 31.729.844 286.741.073 11,1% 194.277.049 246.928.128 78,7%
15 MORĠTYUS 4.158.763 37.801.516 11,0% 258.352 7.939.425 3,3%
16 NORVEÇ (EFTA) 35.432.071 557.599.995 6,4% 122.397.374 997.629.783 12,3%
17 SĠNGAPUR 24.990.769 370.629.422 6,7% 3.398.086 293.036.913 1,2%
18 SIRBĠSTAN 41.719.672 506.419.148 8,2% 36.639.630 273.901.263 13,4%
19 SURĠYE 723.619.720 1.800.962.479 40,2% 13.411.988 115.498.978 11,6%
20 TUNUS 57.840.722 915.041.333 6,3% 7.261.304 196.697.088 3,7%
21 ÜRDÜN 87.306.705 907.021.366 9,6% 858.814 126.068.377 0,7%
22 ĠSRAĠL 248.567.974 2.950.902.396 8,4% 25.661.114 2.881.261.733 0,9%
23 ĠSVĠÇRE (EFTA) 143.830.776 3.207.525.907 4,5% 67.251.555 4.821.031.147 1,4%
24 ĠZLANDA (EFTA) 83.248 18.098.773 0,5% 12.896.822 25.096.722 51,4%
25 ġĠLĠ 5.517.956 198.579.333 2,8% 51.519.770 363.303.857 14,2%
STA TOPLAM 2.211.833.133 20.863.447.620 10,6% 1.054.444.410 21.929.304.939 4,8%
AB 5.578.273.353 68.514.122.764 8,1% 2.687.691.307 89.148.718.363 3,0%
AB VE STA ÜLKELERĠ TOPLAMI 7.790.106.486 89.377.570.384 8,7% 3.742.135.717 111.078.023.302 3,4%
DÜNYA-TOPLAM 17.994.845.057 157.610.157.690 11,4% 12.418.337.732 242.177.117.073 5,1%
STA/DÜNYA (%) 12% 13% 8% 9%
177
Türkiye‟nin en eski anlaĢması EFTA STA‟sında tarım tavizleri balıkçılık,
temel tarım ayrımı ile değiĢik bir Ģeklide düzenlenmiĢ olup, özellikle temel tarım
ürünlerinde üye ülkelerle ikili bazda yapılan mektup teatisi yoluyla tek taraflı olarak
Türkiye lehine miktar sınırlaması olmaksızın değiĢen oranlarda (% 100, % 50 ve %
20 gibi) tavizli rejim ihdas edilmiĢtir. EFTA ülkelerinin kazancı kendileri için önem
arz eden balıkçılık ürünlerinde olmuĢtur.
EFTA Devletleri, balıkçılık ürünlerinde Türkiye‟ye uygulanan gümrük
vergilerini STA‟nın yürürlük tarihinde sıfırlarken, Türkiye tarafından STA‟nın
yürürlük tarihinde yapılan % 60‟lık indirimi müteakip bakiye vergiler kademeli
indirimlerle 1996 yılında sıfırlamıĢtır. Yukarıdaki tabloda Ġzlanda‟dan yapılan
ithalatın % 51‟ini oluĢturan tarım ürünlerinin tamamı sözkonusu kapsamdaki
balıkçılık ürünleridir.
Yürürlükte bulunan ve metinlerine ulaĢılabilen diğer STA‟lardaki tavize tabi
ürün sayısı ve taviz yapısı, Tablo XIV‟de özetlenmiĢtir. Görüleceği üzere, Türkiye,
çoğu STA‟sında toplam sayısı 2.604 olan tarım ürünlerinden çok azını tavize konu
etmektedir209
. Bunun istisnası, siyasi mülahazaların ön plana çıktığı düĢünülen
Bosna-Hersek ve Gürcistan STA‟larıdır. Bu ülkelerden yapılan ithalatta da zaman
zaman canlı hayvan ve et ile yağlı tohum ve yağlarında yapılan ithalatta sorunlar
yaĢandığı kaydedilmektedir.
209
10‟lu armonize sistem koduna göre, yaklaĢık 2.600 tarım, 9.490 sanayi, toplam 12.094 ürün vardır.
178
Tablo XIV: STA‟lar Kapsamındaki Tarım Tavizleri210
Ülke Türkiye‟nin Aldığı
Taviz
Türkiye‟nin Verdiği
Taviz Taviz Yapısı
Makedonya 18 31 - Çoğunlukla tarife kotası, az sayıda sınırsız
- Çoğunlukla vergi muafiyeti, az sayıda MFN indirimi
B.-Hersek 4 yılda kademeli olarak tüm
ürünler
bazı canlı hayvanlar, et ve
et ürünleri hariç
yürürlükle tüm ürünler
- tam muafiyet
Fas 14 20 - tam tarife kotası, sınırsız yok
- vergi indirimi, tatlı Mısır‟da AB uygulaması
Suriye 25 27 - tam tarife kotası, sınırsız yok
- 1 ürün hariç tam vergi muafiyeti
Arnavutluk 47 39 - Çoğunlukla tarife kotası, az sayıda sınırsız
- Kapsam dahilindeki ürünlerde tam vergi muafiyeti
Gürcistan 15 adet hassas ürün dıĢında
muafiyet
1,2,3,4,10,15,16,23.
Fasıllar dıĢında muafiyet
- Kapsam dahilindeki ürünlerde tam vergi muafiyeti
(hariç fasıllarda seçilmiĢ ürünlerde taviz)
Karadağ 2 3 - tarife kotası veya sınırsız
- MFN indirimi, makarnalarda AB uygulaması
Sırbistan 26 51
- tarife kotası veya sınırsız
-vergi muafiyeti ve MFN indirimi, 4 adet AB
uygulaması, sezonluk tarife kotası
ġili
- 125 hassas ürün istisnası
- 37 üründe 6 yılda kademeli
indirim
-diğer tüm ürünlerde
yürürlükle tam serbesti
394
- Türkiye‟nin taviz aldığı ürünlerde sınırsız vergi
muafiyeti
-ġili‟nin taviz aldığı 394 üründe vergi muafiyeti veya
MFN indirimi, AB uygulaması, sezonluk tarife kotası,
sanayi payı muafiyeti
Ürdün 50 45 - tarife kotası veya sınırsız
-vergi muafiyeti ve MFN indirimi, sezonluk tarife kotası
Morityus
- 91 hassas ürün istisnası
- 22 üründe kademeli 2013‟te
serbesti
-145 üründe kademeli
2017‟te serbesti
-94 üründe kademeli 2022‟de
serbesti
-diğer tüm ürünlerde
yürürlükle tam serbesti
46
- Türkiye‟nin taviz aldığı ürünlerde sınırsız vergi
muafiyeti
-MorityuĢ‟un taviz aldığı 46 üründe çoğunlukla tarife
kotalı vergi muafiyeti veya MFN indirimi, sanayi payı
muafiyeti
- MorityuĢ‟un taviz istediği ve çözüme
kavuĢturulamayan Ģekerde Ortak Komite yoluyla çözüm
tahhüdü
Özellikle tarife kotlarının kullanımı konusunda gerek Türkiye gerekse STA
partnerince tam olarak uygulama yapılmadığı yönünde Ģikâyetler olduğu iĢ
çevrelerince dile getirilmektedir; ancak bu konunun teyidini sağlayacak iĢlevsel bir
mekanizma bulunmamaktadır. Birinci bölümde211
bahsedildiği üzere, AB‟nin
210
Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, taviz değiĢimine konu olan tarım ürünleri,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/dıĢ iliĢkiler/sta 211
Tez sayfa 63-64.
179
hegemonik etkisi çerçevesinde oluĢturulan Bölgesel Konvansiyon-Pan Avrupa
Akdeniz Tercihli MenĢe Kuralları sistemindeki çapraz kümülasyon avantajlarından
yararlanabilmek amacıyla çoğu Akdeniz ve Balkan ülkesinin Türkiye ile STA
imzaladığı coğrafyanın dıĢına çıkıldıkça, 2010 yılında ġili ile imzalanan STA‟da
görüldüğü üzere, ise bu durumun değiĢtiği görülmektedir. Ülkelerin artık kendileri
için önem arz eden ürünler için kıyasıya müzakere yürüttüğü bir zemine
kayılmaktadır. Morityus dahi ileride Ortak Komite yoluyla alabileceği Ģeker tavizini
göz önünde bulundurarak, Türkiye‟ye geniĢ kapsamlı tavizler vermiĢtir. Türkiye‟nin
yürürlükteki klasik tarzdaki STA‟larındaki tavizlerle ilgili vurgulanması gereken en
önemli husus, sanayi ürünlerinden çok daha uzun geçiĢ dönemine sahip olan tarımsal
ürün taviz yapısında sanayi ve tarım ürünleri arasında tam bir ayrım yapılabilmesini
sağlayan ve seçilmiĢ ürünlerde tercihli uygulamayı esas alan pozitif liste
yaklaĢımının kullanılmıĢ olmasıdır.
Oysa, STA‟ların Ģampiyonluğunu yapmakta olan Güneydoğu Asya
ülkelerinden G. Kore ile imzalanan Yeni Nesil olarak adlandırılabilecek anlaĢma ile
birlikte, Türkiye tarım ürünlerinde de negatif liste212
yaklaĢımını kabul etmiĢtir. Yeni
Nesil STA unsurlarından birçoğunun olmadığı Malezya STA‟sı ile müzakeresi
tamamlanan Singapur STA‟sı ve müzakereleri devam eden birçok STA‟da da tarım
ürünlerinde negatif liste yaklaĢımının hakim olduğu görülmektedir. Bu konunun
detayları, aĢağıdaki baĢlıkta ele alınacaktır.
212
Negatif liste yaklamında blok olarak tüm ürünler sayılmakla beraber, tavize konu olmayacak
istisnai ürünler özellikle belirtilmektedir.
180
d. GeniĢletilmiĢ Tarım Tavizi Taleplerine Türkiye‟nin YaklaĢımı
Türkiye‟nin Uzakdoğu‟daki ilk STA‟sı ve ilk Yeni Nesil olarak
değerlendirilebilecek G. Kore AnlaĢması, diğer birçok alanın yanı sıra tarım
sektöründe oldukça iddialı ancak karmaĢık bir yapıya sahiptir. STA uyarıca, G. Kore
10 yıl içerisinde Türkiye menĢeli tarım ürünlerinin tarife satırı itibariyle %53‟ünü
sıfırlayacak ve % 7‟sinde indirimli tarife oranı uygulayacak olup, % 40‟ını
serbestleĢme dıĢı bırakmıĢtır. Bu kapsamda, Türkiye‟nin ihracatında önem arz eden;
fındık, tütün, kuru meyveler, buğday unu, bisküviler, makarnalar, zeytin ve ayçiçek
yağı, bazı meyve ve sebze suları, konserve deniz ürünleri ve domates salçasındaki
gümrük vergileri 10 yıl içinde sıfırlanacaktır. Mukabilinde, Türkiye ise, tarım
ürünlerinin %53‟ündeki gümrük vergilerini 10 yıl içerisinde sıfırlayacak olup, %
47‟sini liberasyon kapsamı dıĢında bırakmıĢtır. 175 üründe ise, önceki diğer bazı
STA‟larda da görülen “AB uygulaması” ile AB‟ne tanınan indirimli tarifeler
uygulanması kararlaĢtırıldığı görülmektedir. Bu düzenlemeler neticesinde örneğin
anılan ülkeden ithalatta öne çıkan hazır kahvelerde yürürlükle birlikte tarifeler
sıfırlanırken; tütünde 10 yıla kadar indirim takvimi uygulanması öngörülmektedir.
Yeni Nesil STA tipinde olan ve 2015 yılında yürürlüğe giren Malezya
STA‟sında Türkiye‟nin yeni yaklaĢımı olan tarımda negatif liste uygulamasını devam
ettirdiği görülmektedir. Bu çerçevede, tarım sektöründeki toplam 2.604 tarife
satırının, Türkiye‟de üretilmeyen tropikal meyveler ve besicilikte kullanılan hayvan
yemi baĢta olmak üzere 532‟ünde gümrük vergileri STA‟nın yürürlüğe giriĢiyle; 15
üründe 3 yılda; 32 üründe 5 yılda; 317 adet üründe 8 yılda kaldırılacaktır. Kademeli
181
olarak sıfırlanacak söz konusu ürünler arasında ülkemiz bakımından fazla hassasiyet
arz etmeyen bazı balıkçılık ürünleri yer almaktadır. Ortalama gümrük vergisi oldukça
yüksek olan ve Malezya‟dan tarım ürünleri ithalatımızın %87,7‟sini oluĢturan 322
tarife satırında miktar sınırlaması olmaksızın ve % 30 gümrük vergisi indirimi
yapılmıĢtır. Bunlar arasında en önemlisi, ithalatımızın yaklaĢık 1/4‟ünü oluĢturan
yapılan palm yağıdır. DeğiĢen oranlarda indirime tabi tutulacak diğer ürünler
arasında, hindistan cevizi yağı, bazı balıkçılık ürünleri, bazı tropikal meyveler,
hazırlanmıĢ/konserve balık, tropik meyve konserveleri/suları ve Ģekerleme, makarna,
bisküvi, çikolata ve diğer gıda müstahzarları yer almaktadır. Ayrıca, yeni bir kategori
olarak, 970 üründe sadece gümrük vergileri sabitlenmiĢ, 416 ürün ise liberalizasyon
dıĢı bırakılmıĢtır. Gümrük vergisi temel vergi oranında sabitlenen veya AnlaĢma
kapsamı dıĢında tutulan söz konusu ürünler arasında ciddi hassasiyet arz eden canlı
hayvan ve et, sütlü ürünler, bazı kesme çiçekler, ülkemizin üretici olduğu sebze ve
meyveler, Ģarap ve tütün yer almaktadır. Malezya tarafı ise, tarım sektöründeki
toplam 1.307213
adet tarife satırının, 1.069 adet tarife satırında (Türkiye‟den
ithalatının % 60‟ını dünyadan ithalatının % 89‟unu oluĢturan buğday unu, bazı
balıklar, kabuklu meyve, kuru meyve, bisküvi, makarna, zeytin ve ayçiçek yağı,
konserve meyve/sebze ve domates salçası gibi) gümrük vergilerini STA‟nın
yürürlüğe giriĢiyle beraber; 122 üründe 3 yılda; 14 üründe 5 yılda; 18 üründe 8 yılda
sıfırlayacaktır. Ayrıca, bazı margarin türlerinde % 20‟lik vergi indirimi ve
dondurulmuĢ kanatlı eti ve yumurtada tarife kotası bazında gümrük vergisi muafiyeti
sağlamıĢtır. Liberalizasyon dıĢı tarım ürünlerinin oranı sadece % 6 civarında olup, bu
213
Tarife sayıları armonize sistemde geçerli alt açılımlar nedeniyle farklılık gösterebilmektedir.
182
ürünler genel itibariyle Malezya‟nın tüm STA‟larında hariç bıraktığı alkollü içkiler,
tütün mamulleri ile pirinçten oluĢmaktadır.
Görüleceği üzere, Türkiye‟nin yakın çevresinden uzaklaĢtıkça dünyadaki yeni
trend olan % 95‟e yaklaĢan düzeyde ve negatif liste temelinde taviz değiĢiminde
bulunmasını gerektirebilecek bir durum ortaya çıkmıĢtır. G. Kore ve Malezya
STA‟larında dahi Türkiye‟nin tarımdaki hassasiyetini bir ölçüde yansıtabildiği ve
muhataplarına nazaran daha az taviz vermeyi baĢarabildiği görülse de bu durumun
çok fazla sürdürülebilir olmadığı dikkat çekmektedir.
Özellikle, STA müzakereleri devam eden ve Türkiye ile benzer iklim
koĢullarında büyük arazilerde üretim yapan Meksika, dünyanın hububat
Ģampiyonlarından Ukrayna ve üretim lideri olan A.B.D. ile müzakerelerde klasik
yaklaĢımını sürdüremeyeceği açıktır. Ayrıca, Peru, Kolombiya, Ekvator gibi
Türkiye‟nin Ģeker ve muz gibi siyasi mülahazalarla son derece hassas davrandığı
ürünlerde taviz almadan STA müzakerelerini tamamlamayacakları açıktır. Dahası,
bugüne kadar STA‟yı imzalayabilme uğruna mütevazı tavizlerle yetinen, Fas,
Arnavutluk, Sırbistan gibi ülkelerin, tercihli tarım düzenlemelerini geniĢletme
yönünde artan talepleri vardır.
Tablo XV‟e göre, STA müzakeresi yürütülen ülkelerle tarım ürünlerindeki
ticaretin payı son derece düĢüktür. Ancak, tarım ürünlerinin aynı ülkelerden
ithalatımızdaki % 26‟lık payının, söz konusu ülkelerin dünyaya tarım
ihracatlarındaki nispi düĢüklük bir yana, Türkiye‟nin yukarıdaki bölümlerde
183
değinilen tarım sektöründeki yüksek oranlı korumadan kaynaklandığı
düĢünülmektedir.
Tablo XV: STA Müzakeresi Yürütülen Ülkelerle Tarım Ticareti (2014) ($)214
ÜLKE TARIM
ĠHRACATI
TOPLAM
ĠHRACAT Pay
TARIM
ĠTHALATI
TOPLAM
ĠTHALAT Pay
1 A.B.D. 675.044.511 6.341.841.401 10,6% 1.068.727.279 12.727.561.574 8,4%
2 CEZAYĠR 148.267.614 2.078.889.041 7,1% 314.006 2.642.390.602 0,0%
3 EKVATOR 2.495.440 77.840.611 3,2% 84.722.364 91.057.171 93,0%
4 ENDONEZYA 93.616.570 227.583.139 41,1% 480.360.919 2.043.491.797 23,5%
5 GANA 26.283.662 175.354.500 15,0% 151.752.035 157.924.607 96,1%
6 GÜNEY AFRĠKA CUM. 35.127.273 545.231.690 6,4% 19.835.723 1.189.351.847 1,7%
7 HĠNDĠSTAN 62.768.693 586.588.922 10,7% 265.138.270 6.898.576.779 3,8%
8 JAPONYA 176.591.276 375.472.022 47,0% 3.179.185 3.199.915.149 0,1%
9 KAMERUN 29.096.314 110.729.619 26,3% 5.706.339 40.427.507 14,1%
10 KANADA 137.773.040 950.456.224 14,5% 259.663.031 1.107.270.371 23,5%
11 KOLOMBĠYA 6.039.881 183.110.414 3,3% 10.523.938 1.182.515.822 0,9%
12 KONGO DEM. CUM. 25.064.810 41.051.999 61,1% 141.923 198.247.401 0,1%
13 LĠBYA 203.158.371 2.059.898.194 9,9% 7.335.342 292.506.925 2,5%
14 MEKSĠKA 25.512.555 311.978.084 8,2% 118.590.567 944.664.528 12,6%
15 PERU 23.625.844 287.976.161 8,2% 27.604.868 74.808.390 36,9%
16 TAYLAND 29.453.342 210.538.231 14,0% 52.667.053 1.276.798.015 4,1%
17 UKRAYNA 250.470.948 1.729.293.602 14,5% 803.710.367 4.242.612.328 18,9%
18 VĠETNAM 61.513.273 168.144.860 36,6% 20.785.092 2.009.894.462 1,0%
LĠSTE TOPLAMI 1.985.619.755 16.286.624.214 12,2% 3.229.006.266 40.162.090.668 8,0%
DÜNYA-TOPLAM 17.994.845.057 157.610.157.690 11,4% 12.418.337.732 242.177.117.073 5,1%
LĠSTE TOPLAMI/DÜNYA (%) 11% 10% 26% 17%
Türkiye‟yi önümüzdeki dönemde genel liberasyon oranları % 95‟ler civarında
olması beklenen baĢta A.B.D olmak üzere Yeni Nesil STA‟larda en fazla zorlayacak
konu baĢlığı olan tarımda, Türkiye‟nin yapması gerekenlerle ilgili öneriler Ģunlar
olacaktır:
i. Türkiye‟nin STA yapacağı yeni ülkeler, önemli tarımsal ürünler ithalatçısı
durumundaki Ortadoğu ile yine dünyanın en büyük tarım ithalatçılarında zengin AB
pazarından farklı olduğundan, bu duruma hazırlıklı olunmalı ve bugüne kadarki
214
Ekonomi Bakanlığı-TÜĠK verileri.
184
toptan reddedici klasik yaklaĢım yerine ilgili kurumlarca, ülke ve ürün bazlı detaylı
çalıĢmalara ağırlık verilmelidir.
ii. STA kapsamında verilen tarım tavizlerine genel ekonomi politikası
çerçevesinde büyük resimden bakılmaya baĢlanmalı, enflasyon ve verimsiz kaynak
kullanımının nedeni olabilecek yüksek vergi ve destekleme politikaları gözden
geçirilmelidir.
iii. Özellikle iĢlenmiĢ tarım ürünleri ihracatında ithal temel tarım ürünleri girdisinin
yüksekliği dikkate alınarak, bu ürünlerde kategorik ret yerine en azından Dahilde
ĠĢleme Rejimi kapsamında vergi indiriminin sözleĢmeye bağlanması seçeneği daha
sıklıkla değerlendirilmelidir.
iv. Karar vericilerin ve siyasilerin çeĢitli nedenlerle bağlılık hissettiği Ģehirlerde
yetiĢen ürünlerde korumacılık yerine, veriye dayanan çalıĢmalarla müzakere
yürütülmesine ağırlık verilmelidir.
v. Sosyal ağırlıklı politikalarla dünya fiyatları ile ülkede oluĢan üretici fiyatları
arasındaki dengesizliğin yüksek vergilerle sürdürülebilmesinin, STA‟lardan ziyade
DTÖ bünyesindeki geliĢmelere bağlı olduğunun ve bunun ancak tarımsal
politikalarda düzeltme yoluyla yapılabileceğinin farkına varılmalıdır.
vi. Toplumun tüm gıda gereksiniminin yerli üretimle karĢılanması görüĢü gerçekçi
olmamakla birlikte, stratejik önemdeki ürünler dıĢında, tarımsal üreticiler yanında
tüketicilerin de korunması gerektiğinin ve bunların STA‟ların sonuçları konusundaki
farkındalığının sorgulanması gerekmektedir.
vii. En önemlisi, tarım ürünlerinde verilmeyen tavizlerin karĢılığında tarımsal baĢka
ürünlerde taviz alınamadığının, bu durumun STA‟nın genel dengesini bozduğunun
185
ve zaman zaman STA‟ların birkaç ürün yüzünden imzalanamaması gibi sonuçların
olduğu dikkate alınmalıdır.
Türkiye‟nin tarım sektörünün üretim yapısındaki verimsizliklerle oluĢan dıĢ
ticarete ve özellikle de STA‟lara iliĢkin korumacı pozisyonu, dünyadaki yeni
eğilimler çerçevesinde sürdürülemez bir noktaya doğru gitmektedir. BaĢta A.B.D.
olmak üzere önümüzdeki yıllarda Yeni Nesil STA yapılacak ülkelerle
müzakerelerde, tarım en zorlu alan olmaya adaydır.
5. Hizmetler Ticaretinin SerbestleĢtirilmesi
Hizmetler sektörü, ülkelerin gayrı safi milli hasılası içindeki payı, istihdam
yaratma potansiyeli ve tüm ekonomik faaliyetlerin yürütülmesindeki kolaylaĢtırıcı
rolü itibariyle gerek ulusal ekonomilerin gerekse küresel ekonominin iĢleyiĢi
açısından giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Sektörün küresel üretim ve
istihdamın % 60‟ını toplam ticaretin % 20‟sini oluĢturan payı diğer sektörlerden daha
hızlı artmaktadır.
Günümüzde hizmet ticaretinin geliĢmiĢ ülkelerin gayri safi milli hasılası
içindeki payı % 75'e kadar ulaĢırken, geliĢmekte olan ülkelerde bu oran % 50-65
arasında seyretmektedir. Buna paralel olarak, özellikle son 30-40 yıl içerisinde
küreselleĢme, çok uluslu Ģirketlerin geliĢimi ve en önemlisi bilgi ve iletiĢim
teknolojilerindeki geliĢmelere birlikte hizmetlerin uluslararası ticareti de hızlı bir
artıĢ göstermektedir.
186
a. Hizmetler Sektörünün Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Yeri ve DTÖ
Kapsamındaki Düzenlemeler
2013 yılı itibariyle dünya hizmet ihracatı bir önceki yıla göre % 5,5 artıĢla 4,6
trilyon $ ve dünya hizmet ithalatı % 4,3 artıĢla 4,3 trilyon $ olmuĢtur. 2010-2013
döneminde dünya hizmet ihracatı %2 0,9, dünya hizmet ithalatı % 20,1 oranlarında
yükselmiĢtir215
. 1980‟li ve 1990‟lı yıllardan itibaren hız kazanan bu geliĢmeler ve
hizmet ticaretinin artan önemine üzerine, Uruguay Turu müzakerelerinin bir baĢarısı
olarak uluslararası ticaret sistemine dâhil olmuĢtur. DTÖ Hizmet Ticareti Genel
AnlaĢması (GATS), uluslararası hizmet ticaretine iliĢkin temel kavram, kural ve
ilkeleri ortaya koyan çok taraflı anlaĢma olarak 1995‟te yürürlüğe girmiĢtir.
Türkiye‟nin hizmet ihracatı 2013 yılında 44 milyar $‟la ve 2012 yılına göre %8
artıĢla dünya toplam hizmet ihracatından % 0,9 pay almakta, AB‟nin blok olarak ele
alınması durumunda 16. sırada yer almaktadır216
.
AB ülkelerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi halinde ise, Türkiye‟nin dünya
sıralaması 27 olmaktadır. Hizmet ihracatında 2010 yılında Türkiye 34,5 milyar $ ile
27. sırada yer almıĢtır. Türkiye hizmet sektörleri ithalatı 2013 yılında 22 milyar $‟la
ve 2012 yılına göre % 15‟lik artıĢla dünya toplam hizmet ithalatından % 0,7 pay
almakta, AB‟nin tek blok ülke olarak ele alınması durumunda 23. sırada ayrı ayrı
değerlendirilmesi halinde 35. sırada yer almaktadır (Tablo XVI).
215
https://www.wto.org/english/res_e/statis_e/short_term_stats_e.htm 216
http://www.trademap.org/stServiceDataAvailability.aspx
187
Tablo XVI: Dünyada Hizmet Ticareti ve Türkiye‟nin Konumu (AB tek ve ayrı
ayrı)
TOPLAM ĠHRACAT (milyar $) TOPLAM ĠTHALAT (milyar $)
Ülke 2013 Ülke 2013 Ülke 2013 Ülke 2013
1 AB-27 880 1 A.B.D 662 1 AB-27 667 1 A.B.D 427
2 A.B.D 662 2 Almanya 287 2 A.B.D 427 2 Almanya 315
3 Çin 207 3 Ġngiltere 290 3 Çin 329 3 Çin 329
4 Japonya 144 4 Çin 207 4 Japonya 161 4 Ġngiltere 173
5 Singapur 116 5 Fransa 233 5 Hindistan 127 5 Japonya 161
6 Hindistan 152 6 Japonya 144 6 Singapur 122 6 Fransa 188
16 Türkiye 44 2
7
Türkiye 44 2
3
Türkiye 22 3
5
Türkiye 22
DÜNYA 3.744 DÜNYA 4.623 DÜNYA 3.675 DÜNYA 4.341
Kaynak: DTÖ Uluslararası Ticaret İstatistikleri,2014
Tablo XVII‟ye göre, TCMB Ödemeler Dengesi istatistiklerine göre,
hizmetler sektörü, Türkiye‟nin ödemeler dengesinde dıĢ ticaret fazlası verdiği bir
alan olarak mal ticaretindeki açığı kapatarak cari dengeyi açığı bir ölçüde düzelten
bir alan olarak ön plana çıkmaktadır.
Türkiye, 2013 yılında 46,4 milyar dolarlık hizmet ihracatı 23,3 milyar
dolarlık hizmet ithalatı yaparak, bu alanda 23 milyar dolar ticaret fazlası vermiĢtir217
.
Turizm ve taĢımacılık, Türkiye‟nin ihracatında en önde gelen alt sektörlerdir; yurtdıĢı
müteahhitlik sektörünün etkisiyle bu alanda da fazla verilirken, sigorta, finansal
hizmetler, diğer ticari hizmetler ve resmi hizmetlerde az da olsa açık verilmektedir.
Diğer ticari hizmetler baĢlığı altında, telekomünikasyon, görsel-iĢitsel hizmetler veya
mesleki hizmetler gibi alanlar bulunmakta olup, bu alt sektör hemen hemen baĢa baĢ
durumdadır218
.
217 Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, Türkiye hizmet ticareti istatistikleri bilgi notu,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/hizmetTicareti/ 218 Bu veriler, TCMB ödemeler dengesinde yer almamakta, DTÖ, OECD ve Eurostatı esas alan Trade Map veri
platformunda kısmen bulunmaktadır.
188
Tablo XVII: Ödemeler Dengesi Hizmetler Sektörü Dengesi (Milyon $)
2011 2012 2013
B. HĠZMETLER DENGESĠ 20,152 22,562 23,055
Ġhracat 40,668 43,089 46,444
Ġthalat -20,516 -20,527 -23,389
1. TaĢımacılık 2,276 3,611 3,244
Ġhracat 10,795 12,467 12,964
Ġthalat -8,519 -8,856 -9,720
2. Turizm 20,171 21,251 23,180
Ġhracat 25,054 25,345 27,997
Ġthalat -4,883 -4,094 -4,817
3. ĠnĢaat 838 1,029 671
Ġhracat 838 1,029 671
Ġthalat 0 0 0
4. Sigortacılık -468 -425 -741
Ġhracat 834 866 981
Ġthalat -1,302 -1,291 -1,722
5. Finansal Hizmetler -690 -642 -555
Ġhracat 531 534 779
Ġthalat -1,221 -1,176 -1,334
6. Diğer Ticari Hizmetler -1,427 -1,618 -1,988
Ġhracat 300 366 566
Ġthalat -1,727 -1,984 -2,554
7. Resmi Hizmetler -1,059 -965 -888
Ġhracat 505 752 798
Ġthalat -1,564 -1,717 -1,686
8. Diğer Hizmetler 511 321 132
Ġhracat 1,811 1,730 1,688
Ġthalat -1,300 -1,409 -1,556
Kaynak: TCMB Ödemeler Dengesi Yıllık Ayrıntılı sunum (1984-2013)
Hizmetler sektörünün artan önemi ve yukarıdaki verilerden de anlaĢılacağı
üzere sektördeki görece kuvvetli pozisyonu nedeniyle, Türkiye son dönemde, çok
taraflı müzakerelerde ilave serbestleĢmeye taraftar olmaya baĢlamıĢtır. Bu itibarla,
DTÖ Doha müzakere turunda yaĢanan tıkanmanın ardından, uluslararası hizmet
ticaretinin % 70‟ini oluĢturan ve çoğu A.B.D, AB, Japonya gibi geliĢmiĢ 23 DTÖ
üyesince hizmet ticaretine ivme kazandırmak üzere baĢlatılan çoklu hizmetler
anlaĢmasına (TISA) yönelik görüĢmelere 2012 yılında dâhil olmuĢtur. TISA‟nın,
189
tüm hizmet sektörlerini içerecek kadar kapsamlı olması, yeni pazara giriĢ
olanaklarının yaratılması ve hizmet ticaretine dair yeni ve güçlendirilmiĢ kuralların
oluĢturulması hedefleri bulunmaktadır. Türkiye, özellikle AB ile iliĢkilerinde de
sorunlu konular olan, hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren iĢ adamlarının geçici
dolaĢımını kolaylaĢtırarak vize iĢlemlerinin basitleĢtirilmesi ve karayolu yük
taĢımacılığı hizmetlerine yönelik kısıtlayıcı engellerin kaldırılması alanlarında etkin
sonuçlar için çaba sarf etmektedir219
. Benzer bir Ģekilde, Türkiye‟nin STA‟lar
kapsamında ikili bazda hizmetler ticaretinin serbestleĢtirilmesi yönünde çabaları
2010 yılından itibaren hız kazanmıĢtır. Bunun baĢlıca nedenini, Türkiye‟nin hızla
artan sınır-ötesi hizmet ihracatı yönündeki engelleri kaldırma arzusu
oluĢturmaktadır. Ayrıca, artan yurt dıĢı yatırımlarla baĢta turizm, taĢımacılık, inĢaat,
perakende dağıtım, bankacılık, sigortacılık, sağlık ve telekomünikasyon hizmetleri
olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde varlık göstermeye baĢlayan Türk hizmet
sunucularının önünün açılması gereği ortaya çıkmıĢtır.
b. AB ile Sektörün SerbestleĢtirilmesine Yönelik Müzakereler ve
Türkiye‟nin Hizmetler Ticaretini Düzenleyen STA‟ları
Esasen, tezin 1. Bölümünde de konu edildiği üzere, dünya genelindeki
BTA‟ların %33‟lük bölümü GATS‟ın V. Maddesi kapsamında hizmetler ticareti
alanında uzun süredir akdedilmekte olmasına karĢın, Türkiye tarafından 2015 yılında
G. Kore ile imzalanan Hizmet Ticareti AnlaĢması ve Yatırım AnlaĢmasına kadar bu
yönde bir geliĢme olmamıĢtır. Bunun temel nedeninin, Türkiye, GB kapsamında
219
Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, hizmet ticareti anlaĢması (TISA) müzakereleri,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/hizmetTicareti/
190
hizmetler ve bununla doğrudan ilgili yatırımlar konuları yer almadığı için hiçbir
STA‟sında 2013 yılına kadar bu alanlarda serbestleĢme giriĢimi olmaması olduğu
düĢünülmektedir. Diğer bir deyiĢle, Türkiye‟nin bu konuları liberalleĢmeye konu
etmesi, ancak AB‟nin yeni nesil STA‟lara geçiĢi ile birlikte olmuĢtur. Bu itibarla,
konuya AB ile iliĢkilerimiz perspektifinden bakıldığında Ģu hususlar dikkat
çekmektedir. 1/95 sayılı OKK ile kurulan GB kapsamında hizmet ticaretine yer
verilmemiĢtir. Bununla birlikte, konuya iliĢkin düzenleme yapma yetkisi Ankara
AnlaĢması220
ve Katma Protokol‟deki hükümler221
itibariyle, halen Türkiye-AB
Ortaklık Konseyinde bulunmaktadır. Türkiye‟nin 1999 yılındaki Helsinki
Zirvesi‟nde adaylık statüsünü kazanmasıyla birlikte, hizmetlerin, GB kapsamına
dâhil edilmesi bu kez AB tarafından gündeme getirilmiĢtir. Bu çerçevede, 39. dönem
Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Toplantısı'nda alınan “Topluluk ile Türkiye
Arasındaki Hizmetlerin SerbestleĢtirilmesi ve Kamu Ġhaleleri Pazarlarının KarĢılıklı
Olarak Açılmasını Amaçlayan Müzakerelerin BaĢlaması Hakkındaki 11 Nisan 2000
tarih ve 2/2000 Sayılı AT-Türkiye Ortaklık Konsey Kararı” ile Ankara AnlaĢması ile
Katma Protokol‟ün yukarıda zikredilen maddelerine doğrudan atıfla, hizmet
ticaretinin kamu alımları ile birlikte GB kapsamına alınması için müzakerelerin
baĢlatılması öngörülmüĢtür. 2/2000 sayılı OKK, müzakereler neticesinde ulaĢılacak
düzenlemenin kapsamı, derinliği ya da Ģekli hakkında bir hüküm içermemiĢ, sadece
müzakerelerin baĢlayacağı tarihi222
belirlemiĢtir. Bununla birlikte, 2000–2004 yılları
arasında süren müzakerelerde, AB tarafı, diğer aday ülkelerle imzaladığı entegrasyon
anlaĢmalarındakinden farklı bir yaklaĢım sergileyerek, Türkiye‟yi aday ülke olarak
değil ticari partner olarak değerlendirmiĢ, ilaveten Ankara AnlaĢması ve 1/80 ve 3/80
220
9, 13,14 ve 16. Maddeler 221
41 (2) ve 42. Maddeleri 222
2000 yılının Nisan ayı.
191
sayılı OKK‟lar ile serbest dolaĢımla ilgili kazanılmıĢ haklara atıfta bulunulmasını
kabul etmemiĢtir. Ayrıca, AB tarafınca önerilen AnlaĢmanın DTÖ GATS
AnlaĢmasının gerisinde kalması ve Türk tarafınca iki taraf arasındaki asimetriye giriĢ
bölümünde atıf yapılması talebinin kabul görmemesi, iĢ kurma hakkının AB
tarafından dar tutulması, gerçek kiĢilerin serbest dolaĢımına yeterli düzeyde kolaylık
sağlanmaması, mesleki yeterliklerin karĢılıklı tanınmasına iliĢkin anlaĢmazlıklar ve
kamu ihalelerinin hizmetler ile birlikte ele alınmasının zorunlu tutulması nedenleriyle
müzakereler 2004 yılında fiilen askıya alınmıĢtır. Konu, bu tarihten itibaren, AB‟ne
katılım müzakereleri kapsamında ele alınmaya baĢlanmıĢ olup, 2005 yılında AB‟ye
katılım müzakerelerinin baĢlamasıyla birlikte, hizmet ticareti öncelikli olarak 3 No‟lu
ĠĢ Kurma Hakkı ve Hizmet Sunum Serbestisi Faslı altında yer almaktadır223
. Faslın
tarama sonu raporu ve açılıĢ kriterleri tespit edilmiĢ olmakla birlikte, AB Genel ĠĢler
ve DıĢ ĠliĢkiler Konseyi‟nin 2006 yılındaki kararı çerçevesinde, hizmetler faslı, Ek
Protokolün tam olarak uygulanması Ģartına bağlı olarak müzakereleri askıya alınan 8
fasıl arasında yer almıĢ ve 2012 yılında tesis edilen Pozitif Gündem kapsamında
takip edilmiĢtir. 2015 yılında kararlaĢtırılan ve 2016 yılında baĢlanması öngörülen
GB‟nin güncellenmesi çalıĢmalarında, AB ile görüĢmelerin ana unsurlarından birisi
olmaya namzettir.
Diğer taraftan, Türkiye‟nin ilk Yeni Nesil olarak değerlendirilebilecek G.
Kore STA‟sı, hizmetler ticaretini de içeren ilk anlaĢmadır. STA‟nın düzenlenmesi
nispeten zor ve karmaĢık bir sektörde, dünyadaki diğer STA örneklerine göre basit
bir yapıda dizayn edildiği söylenebilecektir. Bunun nedeni, söz konu anlaĢmanın
223
Bunun yanı sıra, 9 No‟lu Mali Hizmetler, 14 No‟lu TaĢımacılık Politikası, 15 No‟lu Enerji, 10
No‟lu Bilgi Toplumu ve Medya ve 18 No‟lu Ġstatistik Fasılları.
192
nispeten kolay bir yöntem olan ve aĢağıda açıklanacak olan Pozitif Liste yaklaĢımı
ile tamamlanmıĢ olmasıdır. Bu noktada, gerek çok taraflı ve gerekse ikili
düzenlemelerde, hizmetler alanındaki serbestleĢmenin çok kolay sağlanamadığının
belirtilmesinde yarar vardır; bunun nedeni, mal ticaretinden farklı olarak sunulan
ürünün görünmeyen, elle tutulamayan ve çoğu zaman gerçek kiĢilerce bir defada
yapılıp biten bir Ģey olmasından kaynaklanmaktadır. Mal ticaretinde geleneksel
biçimde bir ülkede üretilen ürün sınır ötesine geçerek satılmaktadır. Oysa hizmet
ticaretinde, doğası gereği hizmeti sunan veya alanların da çoğu zaman sınır ötesine
geçmesi gerekmektedir. Bu nedenle, DTÖ GATS AnlaĢması hizmet sunum
biçimlerini internet yoluyla bankacılık veya mimari çizim sunma örneğindeki gibi
geleneksel sınır ötesi arz (Mod 1), turistlerin konaklama, ulaĢım ve hediyelik eĢya
alımları örneğindeki gibi yurtdışında tüketim (Mod 2.), müteahhitlik, turizm, hastane
ve kurye Ģirketinin yabancı bir ülkede kurulması örneğindeki gibi somut ticari varlık
(Mod 3), ve tesisatçı, berber, muhasebeci veya doktorun diğer bir ülkede hizmet
vermesi örneğindeki gibi gerçek kişilerin varlığı (Mod 4) Ģeklinde dörde ayırmıĢtır.
Gerek DTÖ TISA gerekse STA müzakereleri, modlar itibariyle ülkelerin hangi alt
sektörleri serbestleĢtireceklerinin düzeyi, listeleme yöntemine adını vermektedir.
Pozitif listeleme, ülkelerin hangi hizmet sunum biçiminde (4 adet Mod arasından) ve
hangi alt sektör taahhüt üstlenmeyi kabul ettiğini açıkça seçebilme imkanı
vermektedir. Negatif listelemede ise, her modda ve tüm sektörlerde karĢı ülke hizmet
sağlayıcılarına MFN ve ulusal muamele tanınırken, sadece aykırılık bazı alt sektörler
gerekçeli olarak kısıtlamanın sınırlarıyla birlikte listelenmektedir. Türkiye‟nin ve
çoğu geliĢme yolundaki ülkenin pozitif listelemeyi tercih ederken, özellikle DTÖ-
193
GATS AnlaĢmasının temel mimarı da olan224
A.B.D.‟nin negatif listelemeyi talep
etmesinin nedeni budur225
. AB dahi daha kolay ve açık bir yöntem olan geleneksel
olarak Meksika, G. Kore gibi ülkelerle pozitif listeleme yöntemini tercih etmiĢtir.
Ancak, Avrupa Ekonomik Alanının yanı sıra Hırvatistan ve Ukrayna Ortaklık
AnlaĢmaları gibi yüksek düzeyli mevzuat uyumunu içeren örneklerde ise, negatif
listelemeyi uyguladığı da görülmektedir. AB-Japonya, AB-Kanada STA ve AB -
A.B.D. TTYO müzakerelerinde tarafların yüksek beklentileri nedeniyle, negatif
listelemeyi seçtikleri açıklanmaktadır.
Diğer taraftan, hizmet STA‟larının anlaĢılabilmesi için önemli ve açıklanması
gereken “yatay hususlar” ile “ratchet hükmü” Ģeklinde iki terim daha bulunmaktadır.
Bunlardan ilki olan yatay hususlar, aksi özellikle belirtilmedikçe tüm alt sektör ve
modlar için geçerli olan düzenlemelerdir. Buna gerçek kiĢilerin dolaĢımına yönelik
vize gereklilikleri ya da mesleki yeterliliklerin tanınmasındaki koĢullar örnek
gösterilebilecektir. Ratchet hükmü ise, ülkelerin tek taraflı olarak kendiliğinden
yaptıkları STA‟da baĢta bulunmayan bir düzenlemeyi otomatik olarak o tarihten
itibaren bağlamıĢ sayılması ve bir daha STA partnerine karĢı geri alamaması
anlamına gelmektedir226
.
Türkiye‟nin, henüz yeni imzalanmıĢ bulunması nedeniyle metinleri
incelenemeyen G. Kore ve Singapur STA‟larında pozitif liste yaklaĢımının
benimsenmiĢ ve taraflarca üstlenilen pazara giriĢ, ulusal muamele ve MFN
224
Eason H., America‟s Invisible Trade Surplus, Exporting of Services, N. Business, 1984, s 3. 225
A.B.D.‟nin Ürdün ile imzalanan STA‟sı hariç. 226
Lejárraga, I., “Deep Provisions in Regional Trade Agreements: How Multilateral-friendly?: An Overview of
OECD Findings”, OECD Trade Policy Papers, No. 168, OECD Publishing, 2014.
194
yükümlülüklerinin Sektörel Taahhüt Listeleri ve MFN Ġstisna Listeleri yoluyla
belirlenmiĢ olduğu tahmin edilmektedir.
c. Sektörü Kapsayan Yeni Nesil STA‟lara Türkiye‟nin Olası YaklaĢımı
Hizmet sektörlerinin dünya genelinde artan önemine binaen hizmetler ticareti
konusunun Türkiye‟nin önümüzdeki dönem dıĢ ticaret politika ve stratejilerinin
önemli bir ayağını oluĢturacağı açıktır. Nitekim turizm gibi geleneksel alanların yanı
sıra baĢka alanlarda da hızla geliĢen ve birçok ülkede olduğu üzere önemli bir
istihdam kaynağı oluĢturan hizmet sektörlerimizin gerçekleĢtirdiği ticarete ivme ve
çeĢitlilik kazandırılması ve yeni pazara giriĢ imkânları sağlanmasının önemi giderek
artmaktadır. Ekonomi Bakanlığınca yapılan açıklamalardan, G. Kore ve Singapur
dıĢında önümüzdeki dönemde Japonya, Ukrayna, Meksika, Peru, Hindistan ile
yapılacak STA‟ların hizmetleri içereceği, yürürlükteki STA‟lardan, EFTA, Tunus,
Bosna-Hersek, ġili, Makedonya ve Arnavutluk anlaĢmalarının da kapsamının bu
yönde geniĢletilebileceği anlaĢılmaktadır. Ayrıca, Rusya ile mal ticaretini içermeyen
ya da sadece GB dıĢındaki mallar ile hizmetleri kapsayan bir STA yönünde
çalıĢmalarda bulunulduğu bilinmekle beraber227
, Suriye sınırında bir Rus uçağının
düĢürülmesi sonucunda bu müzakerelerin askıya alınmıĢ olması muhtemeldir. Yeni
Nesil STA‟larda, hizmetler sektöründe, Türkiye‟nin olası pozisyonun ve
önceliklerinin Ģunlar olabileceği düĢünülmektedir:
i. Öncelikle, yukarıda açıklandığı üzere, Türkiye‟nin Ödemeler Dengesi ve
227
Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, Türkiye - Rusya Federasyonu Hizmet Ticareti ve Yatırım AnlaĢması
Müzakereleri, http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home/hizmetTicareti/
195
uluslararası kuruluĢlar kaynaklı istatistiklerde hizmetler sektöründe güçlü görünümü
dıĢ fazla veriyor olması nedeniyle, ilk bakıĢta bu alandaki müzakerelerin örneğin
tarım alanındakilere göre daha kolay olabileceği zannedilebilecektir. Bu durum,
Türkiye‟den ekonomi olarak küçük Balkan veya Akdeniz ülkeleri ve hatta EFTA
gibi geleneksel ortakları bakımından belirli sektörler için geçerli olabilecek olsa da
A.B.D. baĢta olmak üzere, Japonya ve AB için ileri sürülmesi zordur. Türkiye
Ġhracatçılar Meclisi (TĠM) tarafından yürütülmekte olduğu açıklanan hizmet
sektörlerinin uluslararası rekabet gücü analizleri çalıĢması tamamlanmamıĢ olsa
da228
gerek Ģimdiye kadar baĢlatılan müzakerelerde yapılan toplantılarda sektör
temsilcileri ve kamu kurumlarınca vurgulanan hususlar, gerek TOBB, TĠM ve çeĢitli
STK‟larca oluĢturulan sektör kurullarının tespit ve bulguları ve gerekse de ödemeler
dengesine de yansıyan durumdan, Türkiye‟nin güçlü olduğu sektörlerde rekabet
gücünün nispeten daha yüksek olduğu alanlar olduğu ve müzakerelerde talepkar
olabileceği düĢünülmektedir. Bunlar, karayolu taĢımacılığı, havaalanı yönetim
hizmetleri, yer hizmetleri ve ikram hizmetleri, deniz ve hava araçları bakım-onarım
hizmetleri baĢta olmak üzere taĢımacılık hizmetleri, her türlü turizm hizmetleri,
inĢaat hizmetleri, sağlık hizmetleridir. Ayrıca, yatay konulardan olan Türk vatandaĢı
gerçek kiĢilerin vize ve yerleĢim serbestîsi olamayan geliĢmiĢ ülkelerdeki dolaĢımı
ile bunların mesleki yeterliliklerin muhatap ülkelerde tanınması Türkiye‟nin olası
pozisyonlarında ön plana çıkması gereken konulardan olabilecektir. Bunun
mukabilinde, Türkiye‟nin Ģimdiye kadar GATS, TISA ve ikili STA‟larda taahhütte
bulunmayı tercih etmediği sektör ve yatay konularda açılım yapması
beklenebilecektir. Bunlardan, hukuk hizmetleri, muhasebe ve denetim hizmetleri,
228
http://www.dtd.org.tr/news/193/turkiye-hizmet-sektorleri-rekabet-gucu-analizi-projesi
196
toptan ve perakende dağıtım hizmetleri, mimarlık-mühendislik hizmetleri, eğitim
hizmetleri, sağlık hizmetleri, posta-kurye hizmetleri, görsel-iĢitsel hizmetler, bilgi
teknolojileri, iletiĢim hizmetleri ve elektronik ticaret talepte bulunulması en
muhtemel alt sektörler olarak Türkiye‟yi zorlayabilecektir. Ayrıca, yatay
konulardan, yabancıların Türkiye‟de gayrimenkul edinimindeki kısıtlamalar, yabancı
çalıĢma izinleri, yalnızca Türk vatandaĢlarına izin verilen mesleklerde229
açılım
yapmak gerekebilecektir.
ii. Türkiye bakımından hizmetler ticaretinin serbestleĢtirilmesi yönündeki en
sorunlu alanın, konuya iliĢkin birçok sektördeki mevzuatın çok sayıda kamu kurum
ve kuruluĢunun sorumluluğunda bulunması ve bu sebeple koordinasyon eksikliği
yaĢanması olduğu gözlenmektedir. Örneğin finansal hizmetler konusunda, Hazine
MüsteĢarlığı, BDDK, SPK, Bankalar Birliği gibi çok sayıda kuruluĢ ve hepsinin
farklı öncelikleri bulunabilmektedir. Dahası, müzakerelerde aynı ölçüde katılımda
bulunmamakta, farkındalıklarının kurumsallaĢmanın ötesinde kiĢisel katılıma bağlı
olduğu gözlenmektedir. Oysa Türk hukukunda usulüne göre yürürlüğe konulan
uluslararası anlaĢmalar kanun hükmünde olup, anayasaya aykırılıkları da iddia
edilemediğinden230
bunların bağlı bulundukları hukuksal düzenlemeler üzerinde
etkide bulunabilecekledir.
iii. Bu konuyla alakalı olarak, Türkiye‟de uluslararası düzeyde hizmetler
ticaretinin esaslarını ve temel ilkeleri düzenleyen, yatay mevzuatı ve koordinasyonu
yapabilecek tek temas noktası niteliğinde bir kurum bulunmamaktadır231
.
iv. Türk vatandaĢlarının birçok ülkede serbest dolaĢımının bulunmaması, Mod 4
229
Avukatlık, noterlik, diĢ hekimliği, ebelik, hastabakıcılık, eczacılık, veterinerlik, hastanelerde müdürlük,
rehberlik, mali ve yeminli mali müĢavirlik, gazete müdürlüğü, güvenlik görevliliği, gümrük müĢavirliği vb. 230
Pazarcı H., Uluslararası Hukuk Dersleri, Turhan Kitabevi, Ankara, 1998, c.I, s.148. 231
Avrupa Komisyonu, Türkiye 2015 Yılı Ġlerleme Raporu, Brüksel, 10.11.2015 SWD(2015) 216, s. 36.
197
uyarınca yapılacak serbestleĢmeleri baĢlı baĢına zorlu bir alan haline getirmektedir.
v. Türkiye‟deki düzenlemelerde Ģeffaflık ve öngörülebilirliğin özellikle A.B.D,
AB, Japonya ve EFTA gibi geliĢmiĢ ve hizmetler konusunda talepkar pozisyondaki
muhataplar durumunda, yeterli düzeyde olmaması ve muhtelif meslek dallarında
T.C. vatandaĢlığının zorunlu tutulması Ģartları bulunmaktadır.
vi. Türkiye‟de bazı mesleklerde cinsiyet, dil ve ikamet Ģartlarından kaynaklanan
bürokratik engeller ve çok kolay takip edilemeyen usuller mevcut olduğuna dair
hâlihazırdaki iddiaların, müzakerelerde de karĢımıza çıkması muhtemeldir.
vii. Osmanlı devletinin son dönemlerinde sorun yaratmıĢ olan yabancı okullar
nedeniyle eğitim baĢta olmak üzere, sağlık, hukuk, postacılık, gayrimenkul
hizmetlerine iliĢkin sistemler Cumhuriyetin kuruluĢundan bu yana salt ulusal
önceliklere göre düzenlenmiĢtir. Olası bir uluslararası bağıtlama durumunda ortaya
sistemsel karıĢıklıklar çıkabilecektir.
viii. Benzer biçimde, Kabotaj Kanunu, vatandaĢlık Ģartları, mevzuat hazırlama
esasları gibi politik olarak hassas konular baĢta olmak üzere birçok sektörde
mevzuat değiĢiklikleri gerekecektir. Ayrıca, ülkede, geçici hizmet sunumuna yönelik
mevzuat eksikliği bulunması, bu alanda yeni düzenlemelere ihtiyaç doğurmaktadır.
ix. A.B.D ile STA müzakerelerinde mal ticareti, AB ile bir trafik sapması
olmaması ve hatta GB‟nin sonlandırılmaması için bir gereklilikken, hizmetler
alanında agresif bir tutum izlemesi mümkün olan söz konusu ülkenin taleplerinin
nasıl dengeleneceği bir soru iĢaretidir. Bu ülkeyle yürütülecek müzakerelerden
önemli bir getiri beklenmeyecek, tam tersi birçok alanda tek taraflı açılım yapmak
durumunda kalınabilecektir. A.B.D ile, hem müzakere etmekte hem de müzakere
etse dahi bilahare uygulamakta zorlanacağı negatif listeleme ve ratchet
198
mekanizmalarına karĢı Türkiye‟nin hazırlıklı olması gerekmektedir.
x. Türk hizmet sunucularının ve iĢ adamlarının büyük ölçüde entegre olduğu
yakın pazarlar olan EFTA, Akdeniz ve Balkan ülkelerindeki pazara giriĢ engellerinin
kaldırılması ve ayrımcı uygulamalara son verilmesinin uzak coğrafyalardaki
ülkelerle yapılacak anlaĢmalara göre daha belirgin bir getirisi olacağı
düĢünülmektedir. Ġdari usullerin basitleĢtirilmesi ve bazı altyapı sektörlerinde
liberalizasyon gibi STA ortakları tarafından müzakerelerde talep edilecek ve
ülkemizce verilebilecek bazı tavizlerin ise orta vadede Türkiye‟deki yatırım
ortamının iyileĢtirilmesi, doğrudan yabancı yatırımların artırılması gibi
öngörülmeyen olumlu etkileri de olabilecektir.
Sonuç olarak, yukarıda belirtilen ülkelerle hizmet ticareti alanında
müzakereye baĢlanmasının, Türkiye‟nin DTÖ-TISA ve AB ile GB‟nin
Güncellenmesi çalıĢmalarıyla paralel yürütülebileceği ve birbirlerine yansımaları
olacağı düĢünülmektedir. Bu çalıĢmaların tümü, AB üyelik perspektifiyle de uyumlu
olacak, katılım müzakerelerine hız kazandırabilecek ve siyasi ve sosyal olumlu
etkiler ortaya çıkabilecek niteliktedir.
6. STA‟larda Yatırımların Düzenlenmesi
Dolaysız yabancı sermaye yatırımı, en genel anlamda, bir ülkede yerleĢik
bulunanların kendi ülkelerinin sınırları dıĢında servet edinmeleridir. Büyük bölümü
çok uluslu Ģirketlerce gerçekleĢtirilen sözkonusu giriĢimlerde, ana ülkede yer alan
merkez dıĢındaki bir ülkede Ģirket kurulması, mevcut bir Ģirketin satın alınması veya
199
sermaye artırımı yoluyla devralınması yoluyla olabilmektedir232
. KüreselleĢen
dünyada, kendi iç tasarrufları yetersiz GYÜ‟lerin yabancı sermaye yatırımı çekerek
kalkınma sağlamak ve geliĢmiĢ ülkelerin üretim maliyetlerinin daha düĢük olduğu
ülkelerde üretimde bulunarak rekabet gücünü korumak istemeleriyle 1980‟lerden
itibaren söz konusu akımlarda artıĢlar görülmüĢtür. Yabancı sermaye yatırımında,
kendi ülkesi dıĢında faaliyet gösterecek kiĢi ve kuruluĢların belirli ölçüde güvence ve
kar transferi gibi konularda serbesti garantisi aramaları da son derece doğaldır.
Ülkeler arasında yabancı sermaye yatırımlarının korunması amaçlı uluslararası
yatırım anlaĢmaları, 1959 yılındaki ilk anlaĢma olan Federal Almanya-Pakistan
AnlaĢmasından bu yana akdedilegelmekte ve geleneksel olarak ikili yatırım
anlaĢmaları (BIT-Biletaral Investment Treaty) Ģeklini almaktadır233
. Yatırımlar
konusunun BTA‟lar kapsamında düzenlenmesi, tüm ülkeler bakımından oldukça yeni
bir durumdur.. DTÖ bünyesindeki Ticaretle bağlantılı Yatırım Önlemleri AnlaĢması
(TRIMs) dahi adından da anlaĢılacağı üzere, konuya sadece ticaretle bağlatılı olduğu
ölçüde örneğin yatırımlarda yerel ürün kullanımı zorunluluğu getirilmesini önleme
amacıyla düzenleme getirmekle yetinmiĢtir234
.
Türkiye‟nin STA‟larındaki yatırım düzenlemelerine iliĢkin pozisyonun
belirlenebilmesi bakımından, öncelikle küresel ölçekte yabancı sermaye yatırımları
içinde Türkiye‟nin durumuna ve yabancı yatırımların Türkiye ekonomisindeki yeri
ile dünyada ve Türkiye‟de daha önce imzalamıĢ bulunduğu ikili yatırım
anlaĢmalarının Yeni Nesil STA‟lardan farkına bakmak gerekmektedir. Böylelikle,
232
Seyidoğlu, H., Uluslararası Ġktisat, Ġstanbul, 1998, s. 526-529. 233
UNCTAD, World Investment Report, June 2015,s.122
http://unctad.org/en/PublicationsLibrary/wir2015_en.pdf 234
WTO, Trade and Investment URL: https://www.wto.org/english/tratop_e/invest_e/invest_e.htm
200
Türkiye‟nin konuya iliĢkin yaklaĢımı ve olası pozisyonunun belirlenmesine
çalıĢılacaktır.
a. Dünyada ve Türkiye‟de Yabancı Sermaye Yatırımları
2014 yılı itibariyle, dünyadaki Yabancı Sermaye Yatırımları stokunun toplam
değeri 26 trilyon dolara ulaĢmıĢ olup, en fazla yatırım stoğuna sahip ülke A.B.D.
olarak ön plana çıkmaktadır. Ġngiltere ve Hong Kong‟un söz konusu ülkeyi takip
ettiği sıralamada, Avrupa ülkelerinin ağırlığı görülmekte olup, Türkiye 168,6 milyar
dolar ile 2014 yılında değerinde stok rakamıyla 31.sırada bulunmaktadır. Son
yıllarda GYÜ‟lere yönelik akımların artıĢına karĢın, GeliĢmiĢ Ülkelerdeki yabancı
sermaye stoğunun payı halen GYÜ‟lerin üstündedir. 2014 yılında dünya genelindeki
doğrudan yabancı sermaye akımları, % 16,4 oranında düĢerek 1,23 trilyon dolara
gerilemiĢtir. Bu rakamın 729,5 milyar doları GYÜ‟lere 498,8 milyar doları ise
GÜ‟lere yönelik sermayedir. Yatırımların Ģekli, komple yatırımlar olabileceği gibi,
birleĢme ve satınalmalar Ģeklinde de gerçekleĢebilmektedir. Bununla birlikte, portföy
yatırımları bu rakamlara dahil değildir235
.
Tablo XVIII ve XIX‟un incelenmesinden görüleceği üzere, Türkiye‟nin
dünyadaki yatırımlardan aldığı pay bakımından yer, son yıllardaki artıĢ tredine
rağmen 31. Sıra ile oldukça gerilerdedir. Buna karĢın, 1996-2005 yılları arasında 10
yılda gelen yabancı sermaye yatırımının tümü kadarının rekor yatırım çekilen 2007
yılında gelmesi ve sonrasında 12-13 milyar $ civarında istikrarlı bir seyir
kazanmıĢtır.
235
WTO, Trade and Investment URL: https://www.wto.org/english/tratop_e/invest_e/invest_e.htm
201
Tablo XVIII: 2014 Ġtibariyle En Fazla Yabancı Sermaye Stokuna Sahip Ülkeler
Arasında Türkiye‟nin Yeri
Ülke Sırası Ülke Adı Yatırım Stok Değeri (Milyar A.B.D $)
1 A.B.D 5.410
2 Ġngiltere 1.663
3 Hong Kong 1.550
4 Ç.H.C. 1.085
5 Singapur 912
6 Brezilya 755
7 Almanya 744
8 Fransa 729
9 Ġspanya 722
10 Ġsviçre 682
31 Türkiye 169
Kaynak: UNCTAD, Dünya Yatırım Raporu 2015
Tablo XIX: Türkiye‟deki Yabancı Sermaye Yatırımları (1996-2014) (Milyon $)
Kaynak: TCMB
Diğer taraftan, Tablo XX‟den görüleceği gibi, son yıllarda Türkiye sermaye
çeken bir ülkeden sermaye ve yatırım ihraç eden bir konuma da yükselmektedir. Bu
durum, Türkiye‟nin yurtdıĢındaki yatırımlarının da güvenilir bir ortamda yapılmasını
sağlayan Yatırımların KarĢılıklı TeĢviki ve Korunma AnlaĢmalarının (YKTK),
yatırım çekilmeye çalıĢılan geliĢmiĢ ülkeler kadar yatırım yapılan ve üretim
maliyetleri düĢük olan geliĢme yolundaki ve az geliĢmiĢ ülkelerle de akdedilmesi
sürecini hızlandırmıĢtır.
202
Tablo XX: Türkiye‟nin YurtdıĢındaki Yabancı Sermaye Yatırımları (Milyon $)
Kaynak: OECD
Özellikle 2011 yılında YKTK‟mız bulunmayan Libya‟da yatırımcı ve
yüklenici firmaların yaĢadığı sıkıntıdan görüldüğü üzere hizmet sektörü alanında
yoğun iliĢki bulunan ülkeler bakımından önem arz etmeye baĢlamıĢtır. Özellikle
vurgulanması gereken ve ilerideki kısımlarda detayına girilecek olan diğer bir konu
ise, Türkiye‟nin iç ve dıĢ yatırım iliĢkilerinin büyük bir bölümünü hizmetler
sektörünün oluĢturmasıdır. Bu durum, hizmetler serbestisini de içeren Yeni Nesil
STA‟larda bir mutlak zorunluluk olmasa da yatırımların da STA‟ya konu edilmesi
sonucunu doğurmaktadır.
b. Eski Nesil Yatırımların KarĢılıklı TeĢviki ve Korunma AnlaĢmaları (YKTK)
Yabancı yatırımcıların, bir ülkede yatırım aĢamasında giriĢtikleri faaliyetler
dolayısıyla karĢı karĢıya oldukları ticari ve ticari olmayan risklerle236
ilgili koruma
sağlanması ve yatırımcı ile yatırımın yapıldığı ev sahibi ülke devleti arasında
uyuĢmazlık çıkması ihtimali karĢısında baĢvurulacak yargı yolu olarak uluslararası
236
Ticari riskler, yerli veya yabancı tüm yatırımcıların katlanması gereken riskler iken, ticari olmayan riskler
önceden öngörülemeyen ve ticari teĢebbüsün faaliyeti ile ilgili olmayan kamulaĢtırma veya devletleĢtirme; savaĢ
veya iç karıĢıklıklar nedeniyle uğranılabilecek zararlar; kar, tasfiye ve satıĢ bedellerinin transfer edilememesi
veya transfer edilmesinin geciktirilmesi Ģeklindedir
203
tahkimin237
tanınması, yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyen en önemli
konulardan birisidir. Yabancı yatırımcıların anılan konulardaki kuĢkularını gidermek
ve bu risklere karĢı güvence sağlamak amacıyla 1950'li yılların sonlarından beri
dünya ülkeleri arasında ikili yatırım anlaĢmalarının imzalanması süreci baĢlatılmıĢ,
bu süreç özellikle 1980 ve 1990'lı yıllarda büyük hız kazanmıĢtır. Bu anlaĢmalar,
genel anlamda yabancı yatırımcılara MFN ve milli muamele prensipleri
çerçevesinde muamele edilmesini, zarar gören yatırımcılara tazminat ödenebilmesini
ve yatırımcılarla devlet arasında herhangi bir uyuĢmazlığın ortaya çıkması halinde
yabancı yatırımcıların tercih ettiği uluslararası tahkim imkânının tanınmasını garanti
altına almaktadır. Türkiye de, yabancı yatırımların önemini kabul eden bir ülke
olarak, o gün için liberal bir düzenleme olan 1954 tarihli Yabancı Sermayeyi TeĢvik
Kanununu yürürlüğe girmesinden sonra, ilk kez 1962 yılında Almanya ile imzalanan
YKTK AnlaĢmalarına 1985 yılından itibaren hız vermiĢtir. Türkiye bugüne kadar
76‟sı yürürlükte 20‟si onay sürecinde olmak üzere 96 ülkeyle YKTK AnlaĢması
imzalamıĢtır.
c. Yeni Nesil STA‟larda Yatırımlara ĠliĢkin Düzenlemeler
Dünya‟da yatırımların düzenlendiği ilk STA hizmetler konusundaki
serbestinin ve dünya sermaye ihracının en büyük aktörü olan A.B.D‟nin, 1988
yılında Kanada ile yaptığı anlaĢmadır. Türkiye‟nin ilk Yeni Nesil olarak
değerlendirilebilecek G. Kore STA‟sı, hizmetlerle beraber yatırımları da içeren ilk
anlaĢmadır. Bir bakıma, hizmetler ticaretinin serbestleĢtirilmesini içeren anlaĢmaların
237
BaĢlıca Uluslararası Tahkim KuruluĢları, ICSID, UNCITRAL ve ICC‟dir.
204
yatay konular ve Mod 3 olarak adlandırılan ticari varlık gerekliliği nedeniyle
yatırımların düzenlenmesine de yol açtığı söylenebilecektir. Bunun nedeni,
dünyadaki doğrudan yabancı sermeye yatırımlarının son 20 yılda temel sektörlerden
hizmetler sektörüne kayması ve hizmetler sektöründe Mod 3 uyarınca bir STA ortağı
ülkede kurulacak diğer ülkeye ait yabancı sermayeli Ģirketin haklarının korunmasının
bir öncelik teĢkil etmeye baĢlamasıdır.
2015 yılının Haziran ayında yayımlanmıĢ olan UNCTAD Dünya Yatırım
Raporu verilerine göre hala dünyada yatırım alanında yapılan anlaĢmaların kümülatif
olarak büyük çoğunluğu Ġkili Yatırım AnlaĢması (BIT) Ģeklindedir. 2014 yılı sonu
itibariyle, dünyadaki toplam 3.271 yatırım anlaĢmasının 2.926 tanesi BIT
Ģeklindeyken, 345 tanesi STA ve benzeri yollarla akdedilmiĢtir. Bununla beraber, son
yıllardaki eğilimin bir yansıması olarak, 2014 yılında imzalanan 31 yatırım
anlaĢmasının 18‟i BIT Ģeklindeyken, 13 tanesi Yeni Nesil STA Ģeklinde yatırım faslı
olan anlaĢmalardır238
. 2015 yılı Nisan ayına kadar imzalanan 5 anlaĢmanın 2‟si STA
bünyesindedir. Bu konuda en aktif ülkeler Kanada ve AB olarak ön plana çıkmakta
olup, Asya-Pasifik bölgesindeki STA‟lardaki yatırım düzenlemeleri ve mega STA
bloklarındaki geliĢmeler dikkat çekmektedir239
.
Tezin 2. Bölümünde belirtildiği gibi240
, AB de 2009 yılından itibaren Lizbon
AnlaĢması ile yatırımlar konusundaki değiĢen hususlar çerçevesinde Yeni Nesil
238
UNCTAD, World Investment Report, June 2015, s.106
http://unctad.org/en/PublicationsLibrary/wir2015_en.pdf 239 Avustralya-Japonya STA‟sı, Avustralya-G.Kore STA‟sı, Kanada-G.Kore STA‟sı, Japonya-Moğolistan
EOA‟sı, Meksika-Panama STA‟sı, Pasifik Ġttifakı Ek Yatırım Prokolü, Avrasya Ekonomik Birliği, ASEAN-
Hindistan Yatırım Çerçeve AnlaĢması örneklerinde olduğu gibi. 240 Bölüm 2, sf. 75.
205
STA‟lara yatırım hususunu dahil etmeye baĢlamıĢtır. AB, Lizbon AnlaĢmasından
önceki STA‟larda yatırımlara sadece, hizmetler, iĢ kurma hakkı ve e-ticaret ile
ödemeler ve sermayenin serbest dolaĢımına yönelik bölümler yoluyla dolaylı olarak
düzenlemeler getirebilmekte ve üye ülkeler kendi yatırım anlaĢmalarını
akdetmekteydi. Ġlk yatırım anlaĢmasını 1959 yılında yapan AB üyesi ülkelerin ve
bugüne kadar 148 ülke ile toplam 1200 anlaĢması bulunmakta olup, özellikle
Hollanda, Ġngiltere, Almanya, Fransa ve Ġtalya‟nın bu alanda oldukça aktiftir. Lizbon
sonrası yeni yaklaĢımda ise, AB, OTP‟sinin temel öğelerinden biri olarak doğrudan
yabancı yatırımlar, açık bir dille ifade edilmiĢtir. AB‟nin uluslararası yatırım
politikasına yönelik olarak 2010 yılı Temmuz ayında yayımlanan bildirimde, AB‟nin
yeni yatırım politikası ile üçüncü ülkelerdeki AB yatırımcılarına yeknesak kurallar
uygulanması, yatırımcılara yüksek düzeyde koruma sağlanması, daha iyi yatırım
olanakları yaratılması ve AB‟nin dıĢ politikası ile uyumun yakalanmasının
amaçlandığının altı çizilmiĢtir. AB‟nin son dönemdeki Kanada, Hindistan ve
Singapur ile STA müzakerelerinde de bu yöntemin esas alınmıĢ olup, AB‟nin bu
ülkelerin belirlenmesindeki ilk kriteri, mevcut ticaretin akıĢ yönü ve en fazla
yatırımın yapıldığı yerlerdir. Tali kriterler ise, yatırımın korunmasına dair katma
değer ve karĢı ülkenin böyle bir anlaĢma imzalanmasına yönelik istekliliğidir. AB
üyesi ülkelerin ayrı ayrı yatırım anlaĢmaları akdetmeleri yerine AB düzeyinde
Avrupa Komisyon‟un yatırımlar konusunu kapsamlı STA‟larının altında ele almak
istemesinin en temel sebebi, AB‟nin pazarlık gücü ile yatırımlar alanında daha fazla
açılım elde edebilmesidir. Böylelikle, AB‟nin yatırım politikasının dıĢ politika ile
uyumlu hale getirilmesi de hedeflenmektedir. AB‟nin hâlihazırda devam eden
müzakerelerinden Kanada, Singapur, Hindistan ve TTYO‟da yatırım konusu
206
STA‟nın bir parçası olup; Japonya, Fas, Tunus, Mısır, Ürdün, A.B.D ve ASEAN
ülkeleriyle yapılacak STA‟larda da yatırımların STA kapsamında yer alabileceği
açıklanmaktadır. AB için Ç.H.C ise tamamen farklı bir durum teĢkil etmekte ve
AB‟nin hedefi, STA perspektifinden ayrı bir yatırım anlaĢması yapılması Ģeklindedir.
Yeni sistemde, yatırım anlaĢmaları konusunda, AB, tam ve münhasır yetkilidir. AB
seviyesinde tamamlanacak anlaĢmaların, yatırımların korunmasına ve yatırımcı ile
devlet arasındaki sorunların çözümüne yönelik önemli standartlar getirmesi
beklenmektedir. Yeni sistemde, üye ülkelerin, önümüzdeki dönemde akdedecekleri
ikili yatırım anlaĢmalarında, Avrupa Komisyonu‟ndan yetki alacağı, ancak bu süreçte
AB iç hukuku ile dıĢ politikası arasında herhangi bir çeliĢkiye de mahal
verilmeyeceği açıklanmaktadır.
Uzun dönemde ise, AB‟nin hedefi, üye ülkeler tarafından tamamlanan ve
hâlihazırda yürürlükte olan yatırım anlaĢmalarının, AB düzeyinde tamamlanan ve
yürürlükte olan STA‟lar kapsamına alınması Ģeklindedir. GeçiĢ dönemi yatırım
anlaĢmaları için gerekli düzenlemeler ikincil düzenlemeyle241
2012 yılında
yapılmıĢtır. Türkiye ile AB arasındaki yatırım düzenlemeleri, temelde müzakereleri
devam eden Sermayenin Serbest DolaĢımı baĢlıklı 4. Fasıl kapsamında yürütülmekle
beraber; konu, 3., 9., ve 17. Fasılları da ilgilendirmektedir242
. Özellikle AB‟nin
Türkiye‟deki ilk 10 yatırımcı ülkeden 6‟sına sahip olduğu243
ve yeni politikası göz
önünde bulundurulduğunda, 2016 yılındaki GB‟nin Güncellenmesi sürecinde
241
Official Journal of the European Union, L 351/40, Regulation (EU) No 1219/2012 of the European
Parliament and of the Council of 12 December 2012 establishing transitional arrangements for bilateral
investment agreements between Member States and third countries. 242
AB Bakanlığı internet sayfası, http://www.ab.gov.tr/index.php?l=1&p=82 243 Hollanda, Ġngiltere, Almanya, Lüksemburg, Ġtalya, Fransa, Kaynak: TCMB
207
yatırımların bütüncül bir yapı içerisinde hizmetler ile birlikte önemli bir müzakere
baĢlığı olması beklenmektedir.
d. Türkiye‟nin Yatırımların Korunması Ġçeren STA‟lardaki Pozisyonu
Yukarıdaki kısımlardaki açıklamalar ıĢığında, Türkiye‟nin yatırımlar
konusunda Yeni Nesil STA‟lardaki pozisyonunu belirleyen unsurların Ģunlar olacağı
düĢünülmektedir.
i. Esasen, yatırımların korunmasına yönelik düzenlemelerin STA‟lar
bünyesinde gerçekleĢtirilmesi Türkiye bakımından bir öncelik teĢkil etmemekte ve
hukuki sonuçları bakımından temelde eski nesil YKTK‟lardan ileri bir husus
içermemektedir. Bu durumda, bu konudaki nihai kararı büyük ölçüde STA ortağının
ne kadar ısrarcı olacağı belirleyecektir. Dünyadaki yeni trend ve pozisyonları gereği
bu konuda ısrarcı olabilecek olanlar, A.B.D., Japonya, Meksika ve Asya-Pasifik
ülkeleridir.
ii. Her ne kadar eski nesil YKTK‟lardan içerik olarak bir farkı olmasa da,
dünyadaki diğer bir eğilim, ikili yatırım anlaĢması veya STA‟lardaki yatırım
hükümlerine “yatırım öncesi dönem için de garanti” ve “uluslararası tahkim” gibi iki
hususun dahil edilmesidir. Türkiye‟nin yaklaĢımı her ikisi için olumsuzdur. Özellikle
mevcut YKTK‟larda bu hükümlerden memnun olmayan ülkelerin, olası bir STA‟da
hizmetler sektörü müzakereye açıldığı takdirde, yatırım faslını da dahil etmeye
çalıĢması muhtemeldir.
iii. Hizmetler sektörü ile yatırımların yukarıda açıklanan iliĢkisi gereği,
akdedilecek bir STA‟nın hizmetler sektörünü içerip içermediği yatırımlar için de
208
belirleyici olabilecektir. Ayrıca, Türkiye‟ye giriĢ yapan doğrudan yabancı yatırım
portföyünün sektörel dağılımı, Tablo XXI ve XXII‟den görüleceği gibi, küresel
eğilimlerden farklı olarak imalat sanayi yerine hizmetler sektörü ağırlıklıdır.
Tablo XXI: Dünyadaki Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı
Yıllar 2012 2011 2010 2009 2008
Birincil Sektörler (%) 4,11 8,32 6,74 11,22 8,72
Sanayi (%) 43,14 49,53 52,23 38,88 40,40
Hizmetler (%) 52,75 42,15 41,03 49,90 50,88
Kaynak: UNCTAD, Dünya Yatırım Raporu 2015
Ayrıca, Türkiye‟nin yurt dıĢındaki yatırımları da genelde telekom, dağıtım,
finans ve müteahhitlik sektörlerinde yoğunlaĢmaktadır. Bu nedenle, önümüzdeki
dönemde hizmetler sektörünü içerecek Yeni nesil STA‟larda, yatırımlar konusunun
bugüne kadarki YKTK‟lardan farklı olarak ele alınması gerekebilecektir.
Tablo XXII: Türkiye‟deki Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı
Yıllar 2013 2012 2011 2010 2009
Birincil Sektörler (%) 3,36 2,42 1,11 3,45 2,19
Sanayi (%) 17,65 40,56 22,25 14,80 26,26
Hizmetler (%) 78,99 57,01 76,64 81,76 71,55
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
iv. Hizmetler ticaretinin serbestleĢtirilmesinde sıkıntı olan koordinasyon
eksikliği, yatırımlar için de geçerlidir. YKTK pratiğini Hazine MüsteĢarlığının
bünyesinde yerine getiren Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğünün 2011 yılındaki
KHK ile Ekonomi Bakanlığının bir parçası olmasıyla bu bir ölçüde giderilmiĢtir.
Bununla birlikte, STA‟ları yürüten birim olan Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü,
YKTK‟ları yürüten TeĢvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü,
yurtdıĢı yatırımlardan sorumlu Serbest Bölgeler, YurtdıĢı Yatırım ve Hizmetler
209
Genel Müdürlüğü ve hizmet ticaretinden sorumlu AnlaĢmalar Genel Müdürlüğü‟nün
kendi alanlarında diğer kamu kurumları ve sektör kuruluĢlarıyla ilgili koordinasyon
yükümlülükleri, karar almayı zorlaĢtırıcı bir unsur olabilecektir244
.
7. STA‟larda Kamu Alımlarının SerbestleĢtirilmesi
Literatürde hükümet alımları olarak da adlandırılabilen kamu alımları en
geniĢ anlamda merkezi, yerel ve bunlara bağlı devlet kurum ve kuruluĢlarının yaptığı
mal ve hizmet alımları olarak tanımlanmaktadır. Bu konuda yapılan düzenlenmelerin
BTA‟lar kapsamında ele alınması yatırımlarda olduğu gibi DTÖ+ bir alanı teĢkil
etmesi itibariyle yeni bir durumdur. DTÖ bünyesindeki kamu alımlarına iliĢkin
düzenlemeler, 1970‟lerdeki Tokyo Turundan itibaren geliĢmiĢ olup, 1 Ocak 1996
tarihinde çoklu anlaĢma niteliğindeki245
“Kamu Alımları AnlaĢması”nın (GPA) AB
üyesi 15 ülke dahil olmak üzere 25 üye için yürürlüğe girmesiyle tam bir temele
oturmuĢtur. DTÖ literatüründe Singapur konuları arasında da yer alan kamu
alımlarına iliĢkin Revize AnlaĢma da 6 Nisan 2014 tarihinde yürürlüğe girmiĢ olup,
45 DTÖ üyesi bu anlaĢmaya katılmıĢtır. Türkiye‟nin de aralarında olduğu çok sayıda
DTÖ üyesi gözlemci statüsünde bulunmakta ve 9 ülkenin anlaĢmaya katılım süreci
devam etmektedir246
. Ġlk defa Singapur ile Kasım 2015‟te imzalanan STA‟da
gündeme gelen kamu alımlarının ikili düzeyde tercihli düzenlemeye tabi tutulması
hususunda Türkiye‟nin önümüzdeki dönemde yapacağı STA‟larındaki pozisyonun
belirlenebilmesi bakımından, sektörün dünyadaki ve Türkiye ekonomisindeki yerine
244
Ekonomi Bakanlığının TeĢkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/06/20110608M1-5.pdf 245
tüm DTÖ üyelerinin üye olmadığı, seçimlik nitelikteki DTÖ anlaĢması 246 WTO, Goverment Procurement Agreement, Opening Markets and Promoting Good Governence, URL:
https://www.wto.org/english/thewto_e/20y_e/gpa_brochure2015_e.pdf
210
bakmak gerekecektir. Daha sonra, Türkiye‟nin DTÖ Kamu Alımları AnlaĢmasına
katılımı ile ve AB ile iliĢkilerimizdeki pozisyonumuz üzerinden Yeni Nesil
STA‟larındaki yerine iliĢkin yaklaĢımın tespitine çalıĢılacaktır.
a. Sektörün Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Yeri
Günümüzde dünya kamu alımları pazarının toplam büyüklüğü 11 Trilyon $
olarak tahmin edilmekte olup247
, Dünya Ticaret Örgütünün tahminlerine göre, DTÖ
Kamu Alımları AnlaĢması tarafından kapsanan pazar büyüklüğü 2014 yılı itibariyle 1
Trilyon $‟dır. En büyük iki pazar olan A.B.D ve AB‟nin piyasalarının ise, bu
rakamın yaklaĢık % 45‟ine tekabül ettiği tahmin edilmektedir.
Tablo XXIII: Ülkelerin Kamu Alımları Pazar Büyüklükleri
Ülke
Tahmini Kamu Alımları
Pazar Büyüklüğü
KAA Kapsamındaki Pazar
Büyüklüğü
AB (2009) ≈ 3 Trilyon $ 340 Milyar $ (%11)
A.B.D (2008) ≈ 1,6 Trilyon $* 379 Milyar $ (%23)
Japonya (2011) ≈ 230 Milyar $ 32,2 Milyar $ (%14)
Kanada (2009) ≈ 168 Milyar $ 3,9 Milyar $ (%2)
G. Kore (2011) ≈ 170 Milyar $ 28 Milyar $ (%16)
Ġsviçre (2003) ≈ 88 Milyar $ 11 Milyar $ (%12,5)
Tayvan (2012) ≈ 73,1 Milyar $ 6,1 Milyar $ (%8,3)
Norveç (2009) ≈ 70,3 Milyar $ 10,1 Milyar $ (%14)
Hong Kong (2011) ≈ 38 Milyar $ 10 Milyar $ (%26)
Singapur (2008) ≈ 37,7 Milyar $ 4 Milyar $ (%10)
Ġsrail ≈ 36,8 Milyar $ Veri iletilmemiĢtir.
Ġzlanda ≈ 2,2 Milyar $ Veri iletilmemiĢtir.
Ermenistan ≈ 788 Milyon $ Veri iletilmemiĢtir.
Liechtenstein
(2012) ≈ 600 Milyon $ 26 Milyon $ (%4)
Çin Halk Cumh. 791 Milyar $- 1,02 Trilyon $ KAA taraf değildir
Rusya 290 Milyar $ KAA taraf değildir
247 Haselmayer S., Rasmussen J., Navigate Change: How new approaches to public procurement will create
new markets? ACC 10, 2011, p. 35.
211
Brezilya 286 Milyar $ KAA taraf değildir
Hindistan 210 Milyar $ KAA taraf değildir
Meksika 190 Milyar $ KAA taraf değildir
COMESA 93 Milyar $ KAA taraf değildir
Endonezya 89 Milyar $ KAA taraf değildir
Suudi Arabistan 83 Milyar $ KAA taraf değildir
Arjantin 58 Milyar $ KAA taraf değildir
Türkiye 51 Milyar $ KAA taraf değildir
Güney Afrika 48 Milyar $ KAA taraf değildir
Kaynak: DTÖ Bildirimleri ve OECD Çalışmaları
2014 yılı itibariyle Türkiye‟nin kamu alımları pazar büyüklüğü, 113.494.916
Milyar TL. olup, bunun 97.420.824 Milyar TL.‟lik kısmını KĠK kapsamında yapılan
alımlar oluĢturmaktadır248
.
Öte yandan, 2014 yılında KĠK kapsamında yapılan alımların 68.416.378
Milyar TL‟lik kısmı yabancılara açık olarak gerçekleĢtirilmiĢ ve bunun 48.503.515
Milyar TL‟lik bölümünde yerli ile yabancı bakımından hiçbir ayrımcı muamele
248
KĠK, Kamu Alımları Ġzleme Raporu 2014, s. 2 ve 9.,
http://www2.ihale.gov.tr/Duyurular2012/2014_kamu_alimlari_raporu.pdf
Tablo XXIV: Türkiye‟nin Kamu Alımları Pazar Büyüklüğü
2013
(Bin TL)
2013
(%)
2014
(Bin TL)
2014
(%)
KĠK Kapsamındaki Alımlar 89.237.530 84,5 97.420.824 85,8
KĠK Kapsamında Yabancılara Açık
Alımlar 56.327.860 63,1 68.416.378 70,2
Yabancılara Açık Yerli Fiyat Avantajı
Uygulanan Alımlar 21.265.178 37,7 19.912.863 20,4
Yabancılarla Ġmzalanan SözleĢme
Tutarı 1.808.434 1,8 1.714.944 1,7
Fiyat Avantajı Uygulanan Alımlarda
Yabancılarla SözleĢme Tutarı 537.444 0,5 - -
212
uygulanmamıĢtır. 2014 yılında yabancıların katılımı ile gerçekleĢtirilen ihalelerin
1.714.944 Milyar TL‟lik kısmı yabancılar ile sözleĢme imzalanması ile
sonuçlanmıĢtır.
Türkiye‟de kamu alımlarıyla ilgili idare olan Maliye Bakanlığının bağlı
kuruluĢu durumundaki Kamu Ġhale Kurumu (KĠK), faaliyetlerini 4734 Sayılı Kamu
Ġhale Kanunu çerçevesinde yürütmektedir. Kamu Ġhale Kanunu, mevcut haliyle,
usule iliĢkin Ģeffaflık ve ihale usullerı bakımından DTÖ GPA ile büyük ölçüde
uyumludur. Bununla beraber, esasa iliĢkin konular bakımından baĢlıca 4 önemli fark
bulunmaktadır. Bunlardan ilki ve en önemlisi hiç kuĢkusuz yerli katılımcılar lehine
%15 fiyat avantajı uygulamasıdır249
. Ġkinci olarak, GPA‟de yer almayan istisnai ihale
yöntem ve durumları bulunmaktadır. Ayrıca, ihalelerde kullanılan ve ihalenin
uluslararası bir ihale olup olmayacağını belirten eĢik değerler AnlaĢmanın yaklaĢık
iki katıdır. Son olarak, istisna olarak yapılan alımların kapsamı, Kanuna tabi
kurumlar arasından çıkarılmak suretiyle geniĢletilmektedir. Bu kapsamda, hemen
hemen tüm ülkeler için geçerli olan savunma sanayi ve güvenlik ile ilgili istisna
kurumlara son dönemde BaĢbakanlık ve MASAK gibi stratejik kurumların yanı sıra
Milli Eğitim, DıĢiĢleri, ĠçiĢleri, Gençlik ve Spor, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
gibi icracı bakanlıkların stratejik olmayan bazı alımları dahi eklenmeye
baĢlanmıĢtır250
. Diğer taraftan, son yıllarda çeĢitli kamu kurumları ve sivil toplum
kuruluĢlarınca, “sanayi iĢbirliği modeli” adı altında yeni bir kalkınma
modeliymiĢçesine eski adıyla offset olan ve Savunma Sanayi MüsteĢarlığı‟nca
249
KĠK 63. Madde b ve c bentleri, KĠK internet sayfası, Kanunlar ve Kanun Hükmünde
Kararnameler, http://www.ihale.gov.tr/Mevzuat.aspx 250 Sözkonusu istisnaların tam listesi için: 4734 Sayılı Kanunun 'Ġstisnalar' Çerçevesince Yapılan
Düzenlemeler, http://www.ihale.gov.tr/Mevzuat.aspx
213
yıllardır uygulanan modelin, mili sanayinin geliĢmesi için kullanılması yönünde
çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır. Bu konuda Ankara Ticaret Odası tarafından 2014 yılının
Mayıs ayında gerçekleĢtirilen Panel sonrasında yayınlanan bir bildirgede, savunma
sanayiinde yapılana benzer uygulamanın sağlık, ulaĢtırma, enerji, bilgi teknolojileri
ve haberleĢme sektörlerinde de uygulanması ve yaygınlaĢtırılmasının sağlanması
gerekliliğine vurgu yapılmıĢtır251
. Sanayi iĢbirliği modelinin yanı sıra, Ekonomi
Bakanlığı koordinasyonunda, ihracat için gerekli hammaddelerin daha ucuza teminin
sağlanması bakımından 2010 yılında baĢlatılan Girdi Tedarik Stratejisi (GĠTES)
çalıĢmaları da252
dünyadaki çoktaraflı ve ikili serbestleĢme düzenlemelerine ayak
uydurmaya çalıĢan Türk ekonomi yönetimi bakımından bir geriye gidiĢi temsil
etmektedir.
b. DTÖ Kamu Alımları AnlaĢması ve AB ile ĠliĢkilerde Türkiye‟nin Pozisyonu
Türkiye hâlihazırda DTÖ GPA‟e taraf olmamakla beraber, gözlemci olarak
baĢta Revize AnlaĢma çalıĢmaları olmak üzere GPA‟e katılım baĢvurusu yapan
devletleri izlemekte ve katılımı değerlendirdiğini belirten açıklamalarda
bulunmaktadır. Bununla birlikte, ülke içerisinde çeĢitli kamu kurumları ve baskı
gruplarınca yapıldığı yukarıda belirtilen tam ters istikametteki çalıĢmalar, katılımın
daha uzun yıllar alabileceğini göstermektedir.
251 ATO, Kamu Alımlarında Yerli Katkı ve Offset Uygulamaları Paneli Sonuç Bildirgesi,
http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=2917&l=1 252 Ekonomi Bakanlığı internet sayfası, Girdi Tedarik Stratejisi (Gites) Ve Eylem Planı (2013 - 2015),
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/ Gites/gites_raporu.pdf
214
Kamu Alımları konusu, AB ile ilgili yönüyle ele alındığında ise Ģu tespitlerde
bulunulabilecektir. Öncelikle, konu 1/95 sayılı OKK kapsamında yer almamakta ve
tesis edilen mevcut GB bağlamında herhangi bir yükümlülük bulunmamaktadır.
Tezin 3. Bölümünün 2. BaĢlığında yer alan “hizmetlerin serbestleĢtirilmesi”
konusunda değinildiği üzere, kamu alımlarının da 11 Nisan 2000 tarih ve 2/2000
Sayılı AT-Türkiye Ortaklık Konsey Kararı” doğrultusunda GB kapsamına alınması
için baĢlatılan müzakerelerden sonuç alınamamıĢ olup, konu üyelik müzakereleri
kapsamında ele alınmaktadır. Maliye Bakanlığının koordinatör kurum olduğu 5 nolu
Faslın 3 temel açılma kriteri bulunmaktadır. Bunlar, kamu alımları konusunda
kamuda koordinasyonu sağlayan tek birim bulunması, Kamu Ġhale Kanunu
istisnalarının kaldırılması ve mevzuat uyumu için bir strateji ortaya konulmasıdır.
Diğer taraftan, Kamu Ġhale Kanununun 63. Maddesinde yer alan yerli tedarikçilere
yönelik % 15 tercih Ģartı AB tarafından eleĢtirilere konu edilmekle beraber, açılıĢ
kriteri değildir. Fasıl, AB tarafında blokaja tabi değildir253
. 2015 yılı sonunda
baĢlayacak GB‟nin Güncellenmesi sürecinde kamu alımlarının zorlu bir müzakere
baĢlığı olması beklenmektedir.
c. Türkiye‟nin Sektörü Ġçeren STA‟lara Olası YaklaĢımı
Kamu alımlarında serbestleĢme, Singapur ile Kasım 2015‟te imzalanan
STA‟ya kadar Türkiye‟nin STA politikalarında gündeme gelen bir husus değildir.
Henüz Singapur ile imzalanan anlaĢma yürürlüğe girmemiĢ olduğundan metnine
ulaĢılması ve nasıl bir düzenleme yapıldığının değerlendirilmesi mümkün olmamakla
beraber, DTÖ GPA‟e taraf olan sözkonusu ülke ile DTÖ benzeri veya bir ölçüde
253
AB Bakanlığı internet sayfası, Kamu Alımları, http://www.ab.gov.tr/index.php?l=1&p=70
215
DTÖ+ bir düzenlemenin yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu durumda, Türkiye‟nin
Kamu Alımları AnlaĢmasından farklılık arz eden % 15 yerli tercihi, istisnalar ve eĢik
değerler konusunda tavizler vermiĢ olduğu tahmin edilmektedir. Yeni dönemde
ortaya çıktığı yukarıda belirtilen offset-sanayi iĢbirliği modelinde tek bir ülke için
düzenleme yapma konusunda bir imkânsızlık hali bulunduğundan muhtemelen bu
husus, ileride ele alınmak üzere bir geçiĢ dönemi, ileriye dönük MFN bazlı bir
taahhüt veya geleceği bağlama (Rachet) yöntemiyle ötelenmiĢ olması muhtemeldir.
Türkiye‟nin önümüzdeki dönemde yapacağı Yeni Nesil STA‟larda sektöre iliĢkin
pozisyonunu belirleyebilecek unsurlar Ģunlardır:
i. Türkiye kamu alımları piyasasının halen önemli ölçüde yabancı tedarikçilere
kapalı durumda olduğu ve son dönemde daha korumacı eğilimlerin ortaya çıktığı göz
önünde bulundurulduğunda, bu yöndeki düzenlemelerin STA‟lar bünyesinde
gerçekleĢtirilmesi Türkiye bakımından bir öncelik teĢkil etmemektedir. Bu durumda,
konunun STA‟ya dahil edilip edilmemesi, büyük ölçüde STA ortağının pazarlık
gücüne bağlı olacaktır. A.B.D. ve Japonya gibi ülkelerin dünyadaki yeni trend ve
pozisyonları gereği kamu alımlarının dahil olmayacağı bir STA‟yı imzalaması pek
mümkün görülmemektedir.
ii. Kamu Ġhale Kanunun usüle iliĢkin bölümleri DTÖ Kamu Alımları AnlaĢması
ve AB mevzuatı ile büyük ölçüde uyumlu bulunduğundan, yapılacak ikincil
düzenlemelerde düzenlemelerle bu konu kolaylıkla Yeni Nesil STA ortaklarına
uygun hale getirilebilecektir.
iii. Kamu Alımları AnlaĢmasından farklılık arz eden yerli tedarikçi lehine % 15
tercih konusu ve eĢik değerler, STA ortağı lehine kolaylıkla düzenlenebilecektir.
216
Diğer müzakere baĢlıklarından farklı olarak, kamu ihaleleri ile ilgili düzenlemeleri,
Maliye Bakanlığının ve KĠK‟in yapması, bu alanda genel bir dağınıklık ve
koordinasyonsuzluk olmamasını sağlamaktadır. Ancak, son dönemde hızla artan
Kamu Ġhale Kanunundan istisna tutulan kuruluĢ ve mal/hizmet listeleri ile yukarıda
belirtilen offset-sanayi iĢbirliği modeli, GĠTES gibi politikalara iliĢkin bir üst düzey
bir kontrol mekanizması gerekecektir.
v. STA yoluyla açılacak dıĢ piyasalarda, Türk tedarikçileri ilave pazar payı
imkânları bulurken, yurtiçinde ayrımcı uygulamaların ortadan kalkmasıyla ekonomi
bakımından bir etkinlik ve Ģeffaflık artıĢı ortaya çıkacak olması nedeniyle doğrudan
yabancı yatırımlarda da artıĢ olabilecektir. Bunun mukabilinde iç pazarda Türk
tedarikçilerinin bir ölçüde pazar kaybına uğraması da kaçınılmaz olacaktır.
vi. Bu nedenle, Türkiye‟nin hâlihazırda 45 üyesi olan ve önümüzdeki yıllarda bu
sayının 55‟e varabileceği DTÖ Revize GPA‟e taraf olmaktansa, ilk etapta ikili
düzeyde STA‟lar yoluyla avantajlı düzenlemeler yapması daha olumlu bir politika
seçeneği gibi durmaktadır. Yeni Nesil STA‟larda diğer tüm ülkelere kapalı olan bir
piyasayı açmanın değeri, STA müzakere edilen ülke bakımından hem bu fasıl
bazında kendi içinde hem de diğer alanlarda önemli bir pazarlık unsuru olarak
kullanılmaya müsait görülmektedir.
C. Yeni Nesil STA‟lar Kapsamındaki Tali Alanlarda DTÖ Kuralları Ötesine
Geçen Düzenlemeler Ġtibariyle Türkiye‟nin Öncelikleri
2011 yılı Ticaret Raporu sistematiği kullanılarak, Türkiye‟nin Yeni Nesil
STA‟larındaki 4 ana unsurun yanı sıra, bu kez önümüzdeki dönemdeki
217
müzakerelerde yoğunlaĢması beklentisi ile seçilen 8 tali unsura dair önceliklerinin
tespitine yönelik incelemelerde bulunulacaktır. Sözkonusu 8 tali unsurun
belirlenmesinde, Türkiye‟nin geçmiĢ dönemdeki klasik tip STA‟larındaki pozisyonu,
iki adet Yeni Nesil STA‟sındaki durum ve dünyadaki güncel STA eğilimleri dikkate
alınmıĢtır. Bu kapsamda, ele alınacak tali unsurlar Ģunlardır: i) Ticaret Politikası
Savunma Araçları, ii) Ticarette Teknik Engeller, iii) Bitki ve Hayvan Sağılığı
Düzenlemeleri, iv) MenĢe Kuralları ve Gümrük Konularında Ġdari ĠĢbirliği, v)
Ticaretin KolaylaĢtırılması, vi) Ticaret ve Sürdürülebilir Kalkınma, vii) Fikri
Mülkiyet Hakları, viii) AnlaĢmazlıkların Halli Mekanizmaları.
i. Ticaret Politikası Savunma Araçları (TPSA) konusunda, Türkiye‟nin bu araçları
dünyada en etkin kullanmakta olan bir ülke olarak, geleneksel bir yaklaĢımla
STA‟lara konu etmeme yönünde oldukça tutucu bir pozisyonu bulunduğu ifade
olunabilecektir. Uygulamada, ticaret politikası önlemleri, anti-damping önlemleri,
sübvansiyonlara karĢı telafi edici vergiler, ithalatta gözetim uygulaması, genel ve
ikili korunma önlemleri, tarım ürünlerine yönelik özel korunma önlemleri ile
önlemlerin etkisiz kılınmasının önlenmesi Ģeklinde görülmektedir. Tezin 2.
Bölümünde de belirtildiği üzere 1989 yılından bu yana kullanılan Türkiye‟nin bu
konudaki mevzuatı ilgili DTÖ AnlaĢmaları254
ve AB mevzuatı esas alınarak
hazırlanmıĢtır. Mevzuatın yürürlüğe girmesinin hemen ardından baĢlatılan dampinge
karĢı uygulamalarla, 1990 yılında 5 üründe 11 ülkeye karĢı 14 önlem alan
Türkiye‟nin önlem uyguladığı toplam ürün ve ülke sayısı 1990-94 döneminde
sırasıyla 21 ve 29 olmuĢtur. Bu dönemde, Türkiye dampinge karĢı önlemlere en çok
254
Tam adı, GATT 1994‟ün XIX. Maddesi ve DTÖ Korunma Önlemleri AnlaĢması olan DTÖ Korunma
Önlemleri AnlaĢması ve tam adı, GATT 1994‟ün VI. Maddesi ve GATT 1994‟ün VI. Maddesi‟nin
Uygulanmasına ĠliĢkin DTÖ AnlaĢması olan DTÖ Anti-Damping AnlaĢması.
218
baĢvuran 9. ülke konumuna yükselmiĢtir. 1995 yılından sonra, bütün dünyada olduğu
gibi Türkiye‟de de dampinge karĢı önlemler daha yoğun biçimde kullanılmaya
baĢlanmıĢtır. 1995-2006 yılları arasında Türkiye toplam 110 soruĢturma baĢlatmıĢ ve
bunların 107‟si önlemle sonuçlanmıĢtır. Bu rakamlara göre, Türkiye DTÖ‟nün
kuruluĢundan bu yana en fazla soruĢturma açan 10. ülke, en fazla önlem alan 6. ülke
olmuĢtur255
. Türkiye dahil hiçbir ülke genelde bir ülkeyi karĢısına doğrudan alma
anlamına gelecek biçimde sübvansiyonlara karĢı telafi edici vergi uygulamayı tercih
etmemektedir. 2005 yılı itibariyle Türkiye TPSA‟ya tabi tutulan ürün stoku
bakımından AB‟yi de geçmiĢtir. 2012 itibariyle, Türkiye‟nin ürün hatlarının yaklaĢık
% 5‟inin TPSA‟ya tabi olduğu tahmin edilirken, bu oran AB‟de % 3‟tür. 2014 yılı
itibariyle, Türkiye tarafından uygulamada olan 329 TPSA önleminin neredeyse yarısı
Çin‟e ise karĢıdır. Diğer bir deyiĢle, AB ile GB nedeniyle sanayi ürünleri gümrük
vergileri son derece düĢük bir seviyeye inen Türkiye‟nin TPSA‟nı Ģu anda yeni
ithalat kısıtlamaları getirmek için kullandığı temel bir ticaret politikası savunma aracı
olduğu iddiası kullanılmaktadır256
.
AB ile Türkiye, 1/95 sayılı OKK ile birbirlerine karĢı TPSA‟lara baĢvurmama
konusunda bir karar almamıĢ; sadece OKK‟nın 44. maddesinde rekabet koĢulları
bakımından birbirlerine yaklaĢtıkça söz konusu önlemlere baĢvurmama yönünde bir
karar imkânı olduğunu belirtmekle yetinmiĢlerdir. Türkiye tarafından 2009 yılında
taraflar arasında incelemeler baĢlatılmadan önce anti damping vergileri ile ilgili
geliĢtirilmiĢ bir diyalog sağlanması için bir “DTÖ +” mekanizmasının veya baĢka
255
Tan, M., “DTÖ Kuralları: Anti-damping, Sübvansiyonlar ve Türkiye”, Dünya Ticaret Örgütü Doha
Turu Çoktaraflı Ticaret Müzakereleri ve Türkiye, TEPAV, 2008, s. 244-250. 256
Dünya Bankası, AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi, Rapor No: 85830-TR, 28 Mart
2014, s. 40.
219
özel bir mekanizmanın oluĢturulmasını önerilmiĢ olmasına karĢın257
, gerek rekabet
faslının açılmamıĢ olması ve gerekse de Türkiye‟nin devlet yardımlarına iliĢkin 1/95
ile kabul ettiği mekanizmayı iĢletmeye baĢlamamıĢ olması nedeniyle, AB tarafından
kabul görmemiĢtir. Bu itibarla, Türkiye, üçüncü ülkelere karĢı korunma bakımından
elindeki en büyük imkân olarak gördüğü TPSA‟ları, STA‟larda kaldırmayı bugüne
kadar hiç düĢünmemiĢ ve DTÖ AnlaĢmalarına genel atıfla yetinmiĢtir. Bir STA‟da
görülebilecek en uç örnek TPSA‟ların karĢılıklı olarak uygulanmaması iken,
özellikle tarım ürünlerindeki hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak Türkiye,
aksine düzenlemeler yapmaya gayret etmiĢtir. Bu kapsamda, kimi STA‟larında258
taviz verdiği tarım ürünlerinde ani bir artıĢ halinde ilave koruma sağlayabilecek özel
tarım korunma mekanizmalarını da STA‟larına dahil etmeye çaba göstermiĢtir.
Türkiye‟nin Malezya ve G. Kore ile akdettiği Yeni Nesil STA‟larda konunun klasik
tip STA‟lara nazaran daha detaylı düzenlendiği göze çarpmaktadır. Malezya
STA‟sında, genel korunma önlemleri ve telafi edici vergiler konularında klasik tip
anlaĢma mantığıyla sadece DTÖ AnlaĢmasına atıf yapılırken, ikili korunma
önlemlerini sanayi ve tarım için beraber ele alarak, soruĢturma, bildirim ve süreler
gibi usul ile tazminat hallerine iliĢkin konularda DTÖ‟den daha ileri düzenlemelerde
bulunulmuĢtur. Ayrıca, anti-damping önlemlerinde usule iliĢkin detaylı ve DTÖ +
düzenlemeler getirilmiĢtir259
. DTÖ anti-damping anlaĢmasında yer alan de-minimis
hadlerinden aĢağıdaki marjlarda önlem alınmayacağı DTÖ+ bir husus olarak hükme
bağlanmıĢtır. Ayrıca, metnin 8.D. Faslında önlemlerin etkisiz kılınmasının önlenmesi
alanında iĢbirliği yapılması gibi daha önce görülmeyen yeni bir alan gündeme
gelmiĢtir. Bütün bunlara karĢın, TPSA‟ya dair 8. Faslın hiçbir bölümü için
257
a.g.e, s. 46. 258
Tezin Bölüm 3‟ünde belirtilen STA‟larda görüldüğü üzere. 259 Türkiye-Malezya STA‟sı Fasıl 8.11, 8.12 ve 8.13. ; http://www.ekonomi.gov.tr/portal/ dis_iliskiler/Malezya
220
AnlaĢmazlıkların Halli Mekanizmasının iĢletilmeyeceği hükme baĢlanmıĢtır. G. Kore
ile Mal Ticareti AnlaĢmasında260
da benzer baĢlıklar yer almıĢ ancak, önlemlerin
etkisiz kılınmasının önlenmesi alanında iĢbirliği yapılması yer almazken; telafi edici
önlemler ile anti-damping önlemleri aynı baĢlık altında düzenlenmiĢtir.
Sonuç itibariyle, Türkiye‟nin TPSA konusunda, ilerideki dönemde yapacağı
Yeni Nesil STA‟lardaki önceliği, son derece etkin kullandığı bu mekanizmalarla
ilgili mevcut mevzuat ve uygulamalarının korunması yönünde olacağı tahmin
edilmektedir. Bu alandaki olası ilave açılımlar ancak ticaretle ilgili hemen her alanda
referans noktası olarak aldığı görülen AB ile GB‟nin güncellenmesi konusundaki
geliĢmelere veya A.B.D gibi güçlü bir müzakerecinin dayatmalarına bağlı
olabilecektir.
ii) Ticarette Teknik Engeller (TTE), Türkiye bakımından hem defansif hem de
ofansif çıkarın bulunduğu bir alandır. TTE‟nin, STA‟larda gündeme gelmesi, taviz
alıĢveriĢinde bulunulan sanayi ürünlerinde ülkelerin, STA ortağının ürünlerinin
pazarlarına giriĢlerini standartlar ve teknik düzenlemeler yoluyla engellememeleri
mantığı üzerine kuruludur. Bu konudaki çok taraflı düzenleme DTÖ Ticarette Teknik
Engeller AnlaĢması261
(TTA) olup, genelde bu anlaĢmaya atıf yoluyla ticari engel
oluĢturmama yönünde iyi niyet beyanı Ģeklinde olduğu görülmektedir. Ancak,
STA‟larda ulaĢılan en DTÖ + uygulama ise, STA‟ya paralel bir “karĢılıklı tanıma”
anlaĢmasıdır. Bunun dıĢında, teknik düzenlemeler konusunda MFN hakkı tanınması
ya da uygunluk değerlendirme prosedürleri alanlarında iĢbirliği gibi DTÖ + olmayan
260
Türkiye-Güney Kore Mal Ticareti AnlaĢması Fasıl 4. ; http://www.ekonomi.gov.tr/portal/ dis_iliskiler/G.Kore 261
DTÖ TBT AnlaĢması, https://www.wto.org/english/docs_e/legal_e/17-tbt.pdf
221
ancak idari esneklik anlamında mümkün olabilen en lehte muamelenin gösterilmesini
sağlayabilecek ara düzenlemeler yapılabilmektedir. Türkiye‟nin, AB ile GB gereği
malların serbest dolaĢımı ilkesi uyarınca AB mevzuatına uyum için en fazla çaba
gösterilen alanlardan birisi teknik mevzuat uyumudur262
. Aynı mantık gereğince,
AB‟nin karĢılıklı tanıma anlaĢması yapmadığı hiçbir ülke ile Türkiye‟nin malların
serbest dolaĢımı ilkesini yaralayacak bir anlaĢma veya DTÖ+ düzenleme yapması
teorik olarak mümkün görülmemektedir. Kaldı ki, Türkiye, Avrupa Ekonomik Alanı
dolayısıyla AB ile teknik mevzuat uyumu bulunan EFTA ile de alınmıĢ birçok ilke
kararına rağmen karĢılıklı tanıma anlaĢması yapmamıĢtır. Türkiye‟nin klasik tipteki
STA‟larında DTÖ TTE‟den doğan hakların korunmasına iliĢkin genel atıfla
yetinilmiĢ olup, sadece ġili AnlaĢmasında TTE uyarınca teknik engel olabileceği
düĢünülen düzenlemelerin DTÖ‟ye bildirimi Ģeklindeki normal prosedüre ek olarak
tarafların bununla eĢ zamanlı biçimde birbirlerine elektronik haberleĢme yoluyla da
bildirimde bulunmaları hükmü bulunmaktadır. Ancak, bu durumun uygulanabilirliği
konusunda tereddütler bulunmaktadır. Aynı STA‟da ayrıca, tarafların konuya dair
Ģeffaflığı arttırmak üzere Ortak Komite‟ye bağlı bir Standartlar, Teknik
Düzenlemeler ve Uygunluk Değerlendirmesi Alt-Komitesi oluĢturdukları
görülmektedir. Yeni Nesil STA‟lar olan G. Kore Mal Ticareti AnlaĢmasının 5.
Faslı263
ile ve Malezya anlaĢmasının 7. Faslında264
biraz daha ayrıntılı
düzenlemelerde bulunulmuĢ olmakla beraber genel anlamda DTÖ TTE‟den
kaynaklanan hak ve yükümlülüklere atfın yinelendiği görülmektedir. Ancak, erken
bildirim, süreçlerin Ģeffaflığı gibi TTE anlaĢmasında Doha Kalkınma Turu içerisinde
yıllar içinde ortaya çıkan ilave esneklikler içeren müzakere çerçeve belgelerindeki en
262
Avrupa Komisyonu, Türkiye 2015 Yılı Ġlerleme Raporu, Brüksel, 10.11.2015 SWD(2015) 216, s. 34. 263
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/ dis_iliskiler/G.Kore 264
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/ dis_iliskiler/Malezya
222
lehte hükümlerin dikkate alınacağı kabul edilmekte ve bu konuda birer alt komite
tesis edilmektedir. Önümüzdeki dönemde yapılacak STA‟larda Türkiye‟nin GB
yükümlülüklerini ileri sürerek benzer düzenlemeler içeren STA‟lar yapmaktan baĢka
seçeneği bulunmamakla birlikte, AB‟nin A.B.D. ile sonuçlandıracağı iddialı TTYO
sürecinin sonunda karĢılıklı tanıma içeren farklı bir durumla karĢılaĢılması da
olasıdır.
iii) Bitki ve Hayvan Sağılığı Düzenlemeleri, sanayi ürünleri için ticarette teknik
engeller konusunun ifade ettiğinin, tarım ve hayvancılık ürünleri bakımından bir
izdüĢümü niteliğindedir. STA tarafları, hayvan sağlık ve bitki sağlığı konularındaki
mevzuatlarını, keyfi veya haksız ayrımcılık Ģeklinde veya aralarındaki ticarette gizli
kısıtlama aracı olarak uygulamayacaklarını belirlemeyi amaçlarken, çoğu kez DTÖ
Bitki ve Hayvan Sağlığı AnlaĢmasına265
(SPS AnlaĢması) dair yükümlülüklerini teyit
etmektedirler. ġili, G. Kore ve Malezya STA‟larında, Türkiye, klasik tip STA‟lardaki
DTÖ SPS anlaĢmasına atfın ilerisinde TTE bölümünde belirtilen ilave Ģeffaflık ve iyi
uygulama taahhütlerinde bulunmuĢ ve konuya münhasır birer alt komite
oluĢturulmasını kabul etmiĢtir. DTÖ SPS AnlaĢması da birer uluslararası anlaĢma
olan Kodeks Alimentarius Komisyonu, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü ve
Uluslararası Bitki Koruma SözleĢmesi tarafından geliĢtirilen uygulamalara
dayanmaktadır. Türkiye‟nin sadece Malezya STA‟sında diğerlerinden farklı olarak
SPS AnlaĢması dıĢında bu uluslararası anlaĢmalara da açık atıf bulunmaktadır.
Türkiye‟nin bu alandaki uygulamaları ise, tarım sektörünün AB ile GB‟nin dıĢında
bulunmasından dolayı sanayi ürünlerindeki durumdan oldukça farklıdır. AB ile 1/98
265
SPS AnlaĢması, https://www.wto.org/english/tratop_e/sps_e/spsagr_e.htm
223
ve 2/2006 sayılı OKK‟lardakiler dahil olmak üzere, birçok STA‟daki tavizler tezin
yukarıdaki tarıma iliĢkin bölümde detaylı olarak belirtildiği gibi baĢta canlı hayvan
ve et ürünleri olmak üzere kullandırılmamaktadır. Bu konudaki temel dayanak
noktası, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü‟nün Ģap, mavi dil, BSE ve kuĢ gribi gibi
salgınlar sebebiyle verdiği ithal yasaklaması haklarının mümkün olduğunca katı
uygulanması yoluyla sağlanmaktadır. Ayrıca, bitkisel ürünlerin ithalatındaki kontrol
belgeleri, Uluslararası Bitki Koruma SözleĢmesi‟nin en katı uygulamaları
çerçevesinde yorumlanarak verilmektedir. Önümüzdeki dönemdeki Yeni Nesil
STA‟larda, sözkonusu önlemleri Türkiye‟den de katı uygulayarak tarım sektörünü
koruyan Japonya ile ofansif, bu sektörde ihracat lideri olan A.B.D. ile defansif
nitelikte bir pozisyon sergileneceği akla gelmektedir.
iv) Menşe Kuralları ve Gümrük Konularında İdari İşbirliği baĢlığının ilk bölümü
olan menşe kurallarında, Türkiye‟nin pozisyonu son derece nettir. Tezin 2. Bölümü
baĢta olmak üzere muhtelif yerlerde vurgulandığı üzere, GB alanı içerisinde bir
ticaret sapması olmaması bakımından 1/95 sayılı OKK uyarınca AB ve Türkiye‟nin
STA‟larında birbiriyle “aynı menĢe kurallarına sahip olması zorunluluğu”266
bulunmaktadır. Yalnız, Türkiye‟nin AB‟den önce tamamladığı STA‟larda AB‟nin
uygulayacağı menĢe kuralları belli değilse, kısmen sorun olabilmektedir. Tezin 1. ve
2. Bölümlerinde bahsedilen PAMMK ve bununla uyumlu Batı Balkan MenĢe
Kümülasyonu gibi çok taraflı sistemler geçerli olduğunda ise, buna uygun sistem
prensip itibariyle kabul edilerek, olabilecek farklılıkların Ortak Komite Kararıyla
STA‟ya yansıtılacağının belirtilmesiyle yetinilmektedir. Ancak, Malezya STA‟sı gibi
266
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, 16 md. Paragraf. 2, s. 6,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/content/conn/UCM/uuid/dDocName:EK-125638
224
AB‟nin yarattığı menĢe sistemleri dıĢındaki bir ülke ile AB‟den önce STA‟nın
tamamlanması örneğinde olduğu gibi sorun ancak STA ekinde yer alan Bakanlar
arası Mektup Teatisi benzeri yöntemlerle çözümlenebilmektedir267
. Diğer taraftan, G.
Kore STA‟sında, diğer tüm STA‟lardan farklı olarak AB‟nin uygulamasına paralel
olarak iki yeni kural uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Bunlardan ilki, daha önce gümrük
idareleri tarafından onaylanması gereken menĢe ispat belgelerinin ihracatçılar
tarafından sadece beyan yoluyla düzenlenebilmesi kolaylığıdır. Ġkincisi ise, gümrük
vergilerinde geri ödeme veya muafiyetin yasaklanması kuralı çerçevesinde
ihracatçıların dahilde iĢleme rejimi çerçevesinde üretimde kullandıkları üçüncü ülke
menĢeli girdiler için telafi edici vergi yükümlülüğü ortadan kaldırılmasıdır. Her iki
uygulamanın da taraflar arasındaki ticareti kolaylaĢtırması beklenmektedir268
.
BaĢlığın ikinci kısmını teĢkil eden Gümrük Konularında İdari İşbirliği konusunda
ise, durum bundan biraz farklıdır. STA imzalanan bir ülke olsun ya da olmasın
hâlihazırda Türkiye‟nin 1982 yılında taraf olduğu Dünya Gümrük Örgütünce
hazırlanan Gümrük Mevzuatına Aykırılıkların Men‟i, Takibi ve Tahkiki için
KarĢılıklı Ġdari Yardım Uluslararası SözleĢmesi kapsamında 60 ülke ile imzaladığı
Ġdari ĠĢbirliği AnlaĢması bulunmaktadır269
. Türkiye‟nin, hâlihazırda baĢka bir
anlaĢma ile düzenlenmiĢ bulunan bu konuya STA‟larda yer vermeye gerek görmese
dahi, AB tarafından imzalanan menĢe protokollerinde yer alması nedeniyle aynı
metni kullandığı klasik tip STA‟larında bu konuyu sorun haline getirmediği
anlaĢılmaktadır. Ancak, DTÖ bünyesinde 7 Aralık 2013 tarihinde sonuçlanmıĢ olan
267
Mektup teatisine konu metinler tezin 2 nolu ekinde yeralmaktadır. 268 Gümrük ve Ticaret Bakanlığı internet sayfası, En geniĢ kapsamlı yeni nesil Serbest Ticaret
AnlaĢmalarımız olan Türkiye-G. Kore STA‟da menĢe kuralları açısından getirilen yenilikler nelerdir? http://ab.gtb.gov.tr/sss 269 Gümrük ve Ticaret Bakanlığı internet sayfası, KarĢılıklı Ġdari Yardım AnlaĢması (KĠYA) Nedir?
http://ab.gtb.gov.tr/sss
225
Bali Paketinin en önemli kısmı olan Ticaretin KolaylaĢtırılması AnlaĢmasının270
ticarette teknik engellerle beraber bir unsuru olması nedeniyle STA‟larda daha fazla
yer iĢgal edeceği anlaĢılmaktadır. Nitekim, G. Kore STA‟sında Gümrük ve Ticaretin
KolaylaĢtırılmasına dair 3. Fasılda ve Malezya STA‟sında Gümrük ĠĢlemleri ve
ĠĢbirliğine dair 5. Fasılda ayrıntılı olarak düzenlenmek zorunda kalındığı
görülmektedir. BaĢta A.B.D. olmak üzere önümüzdeki dönemdeki Yeni Nesil
STA‟larda, konunun daha fazla gündeme getirilmesi olasıdır.
v) Ticaretin Kolaylaştırılması, Türkiye‟nin klasik tipteki STA‟larına bir baĢlık olarak
ilk defa Bali Paketinin oluĢmaya baĢladığı dönemdeki ġili STA‟sına bir madde
olarak girmiĢtir. Yukarıda belirtildiği üzere baĢlıca iki unsuru olan gümrük
konularında idari iĢbirliği ve ticarette teknik engellerin önlenmesi konularında
anlaĢma metinlerinin ilgili bölümlerine hüküm girilmesiyle Yeni Nesil STA‟larda
ticaretin idari ve teknik engellere maruz bırakılmamasını amaçlamaktadır.
Türkiye‟nin önümüzdeki dönemdeki STA‟lardaki ilk pozisyonunun genel anlamda
DTÖ Ticaretin KolaylaĢtırılması AnlaĢmasına atıf yapmak olacağı düĢünülmekle
beraber, müzakere yürütülecek ülkenin ısrarcı tutumu halinde G. Kore ve Malezya
STA‟larındaki gibi düzenlemelerin kabul edilebileceği akla gelmektedir.
vi) Ticaret ve Sürdürülebilir Kalkınmanın STA‟larda DTÖ+ bir unsur olarak
gündeme gelmesi yeni bir geliĢmedir. BaĢlangıçta A.B.D.‟nin müteakiben AB,
EFTA ve Japonya‟nın STA‟larında GYÜ‟lere yükümlülük amaçlı olarak ağırlık
kazandığı görülmektedir. Konunun temel mantığı, STA partnerlerinin tercihli
270
https://www.wto.org/english/thewto_e/20y_e/wto_tradefacilitation_e.pdf
226
ticaretten yararlanan ürünlerinin çevreye ve çalıĢma Ģartlarına uygun olarak
üretilmesinin sağlanmasıdır. Bir GYÜ olmakla beraber Türkiye‟nin AB‟ne katılım
müzakereleri doğrultusunda çevre standartları konusunda herhangi bir STA‟da fazla
bir zorluk çekmesi beklenmemektedir. Ġlk defa ġili anlaĢmasıyla -DTÖ+ olarak, ĠLO
ve çok-taraflı çevre anlaĢmalarına atıf yapılmıĢ ancak G. Kore ve Malezya
STA‟larında sürdürülmemiĢtir. Son yıllarda sayısı artan baĢta Suriyeli göçmen
iĢçilere çalıĢma izni tanınması konusunun da sıkıntı yaratmayacak olması
değerlendirilmekle birlikte, uluslararası çevre ve ĠLO gibi çalıĢma sözleĢmelerine atıf
dıĢında Türkiye‟nin ilave bir yükümlülük getirme olasılığı bulunan bu alanda
STA‟ya hüküm konulmasını tercih etmeyeceği değerlendirilmektedir. Birer GYÜ
olarak bu konuda hassasiyetleri olabilecek Meksika, Ukrayna, Peru, Ekvator gibi
ülkelerle bu baĢlığın bir sorun teĢkil etmeyeceği; bunun mukabilinde EFTA (STA
güncelleme çalıĢmaları vesilesiyle), Japonya ve A.B.D. ile zorlu bir müzakere alanı
olabileceği akla gelmektedir. Ticaret ve kalkınmanın bazı STA‟larda görülen ileri
versiyonu ise, “mevzuat yakınlaĢtırması” baĢlığı altında bunlara ek ve içeriğinin
sınırı müzakereci ülkelerden güçlü pozisyonda olanın diğeri üstündeki etkisi
ölçüsünde geniĢleyebilen alanlarda düzenleme yapılabilmesidir.
vii) Fikri Mülkiyet Haklarının, Türkiye‟nin klasik tip STA‟larında DTÖ Ticaretle
Bağlantılı Fikri Mülkiyet AnlaĢmasına (TRIPS AnlaĢması) atıf yoluyla düzenlenen
bir alan olduğu göze çarpmaktadır. Burada, hem Türkiye‟nin hem de STA ortağı
durumundaki yakın çevresindeki ülkelerin birer GYÜ olarak bu konuyu hassas
olarak değerlendirmesinin etkisi vardır. EFTA ve AB gibi fikri ve sınai mülkiyet
alanında ofansif çıkarları bulunan üyeleri bulunan ticari bloklar ise Türkiye‟nin
227
uygulamalarından duydukları memnuniyetsizliği dile getirmektedir. Türkiye‟nin hem
1/95 sayılı OKK hem de AB‟ne katılım çalıĢmaları kapsamında hâlihazırda açık olan
7. Fasıl müzakereleri uyarınca AB mevzuatına uyum hazırlıkları iyi seviyede bulunsa
da, AB‟nin ilerleme raporlarında açıkça eleĢtirdiği ilgili alanlar, sahtecilik ile
korsanla mücadeledir 271
.
Türkiye‟nin bir STA‟da fikri mülkiyet hakları ile zorlanacağı husus, cari
mevzuatından daha çok uygulamaya iliĢiklin aksaklıklardan kaynaklanabilecektir.
Fikri Mülkiyet Hakları baĢlığı altında coğrafi iĢaret olarak ilk kez ġili STA‟sında ġili
için Pisco‟nun ve Türkiye için Rakı‟nın bir STA‟da yeraldığı görülmüĢtür. Malezya
STA‟sında bu durum sürdürülmezken, G. Kore STA‟sının Çerçeve AnlaĢmasının 2.
Faslında bugüne kadarki en detaylı düzenlemeler yapılmıĢtır. Sözkonusu Fasılda
TRIPS AnlaĢmasına ek olarak, WIPO272
baĢta olmak üzere çoktaraflı telif
anlaĢmalarına atıf yapılmıĢ, markalar ve coğrafi iĢaretlere iliĢiklin düzenlemeler
yapılmıĢtır. Coğrafi iĢaret olarak Türkiye için Bünyan ve Herke Halıları ile G. Kore
için Ginseng‟in koruma altında olduğu hükme bağlanmıĢtır273
. GB‟nin
Güncellenmesi çalıĢmaları baĢta olmak üzere, EFTA STA‟sının güncellenmesi,
Japonya ve olası A.B.D. STA‟larında Türkiye için fikri mülkiyet haklarının zorlu bir
müzakere alanı olması beklenmelidir.
viii) Anlaşmazlıkların Halli Mekanizmaları, STA‟larda yatay bir düzenleme olarak
aksi açıkça belirtilmediği sürece, AnlaĢma kapsamındaki tüm hüküm ve ticari
271
Avrupa Komisyonu, Türkiye 2015 Yılı Ġlerleme Raporu, Brüksel, 10.11.2015 SWD(2015) 216, s. 40. 272
Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü, http://www.wipo.int/portal/en/index.html 273
Türkiye-Güney Kore Mal Ticareti AnlaĢması Fasıl 4. ; http://www.ekonomi.gov.tr/portal/ dis_iliskiler/G.Kore
228
uygulamalar için taraflar arasında çıkabilecek uyuĢmazlıkların çözümü için
düzenlenmektedir. Özellikle tarım ürünlerindeki tavizli rejimleri iĢletmekte sıkıntı
çeken bir ülke olarak Türkiye‟nin genel yaklaĢımı, STA uyuĢmazlıkların ikili olarak
AnlaĢmanın öngördüğü ortaklık organında ele almaktır.
Klasik tipteki STA‟lardan Ġsrail, Mısır, Ürdün, Tunus, Suriye ve ġili
dıĢındakilerde bu yöntem izlenmiĢtir. Ġsrail, Mısır, Ürdün ve Suriye AnlaĢmalarında
sorunun ortaklık organında çözümlenememesi durumunda, her iki tarafın
belirleyeceği birer hakeme ek olarak bağımsız üçüncü hakemden oluĢan adı tahkim,
panel, hakemlik gibi farklılık gösterse de mantık olarak aynı olan basit bir
mekanizma öngörülmüĢtür. ġili STA‟sında 9‟u usul kurallarından oluĢan toplam 12
maddelik detaylı bir mekanizma tesis edilmiĢtir. STA‟nın diğer tarafının AnlaĢmadan
kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı davrandığını öne sürmesi halinde uygulanması
öngörülen Tahkim Panelinin üçüncü bağımsız hakeminin oldukça ilginç bir yöntem
ile, DTÖ tarafından tanınan 10 kiĢilik bir gruptan kura ile çekilmesinin belirlenecek
olmasıdır. Buna karĢın, STA ortakları arasında ortaya çıkabilecek bir sorunun iyi
niyet kuralları çerçevesinde ikili düzeyde çözülemeyip, konunun üçüncü taraflara
taĢınması pratikte pek olası görülmemekte ve tarafları böyle bir olasılığın bulunması
nedeniyle yükümlülüklerine uygun davranmaya sevk etmeyi amaçladığı
düĢünülmektedir. STA‟larda daha çok bir taraflar arasında ekonomik güç
dengesizliği olan ve nispi olarak güçsüz tarafın yükümlülüklerini yerine getirmeme
riski olan durumlarda detaylı tahkim müessesleri kurulması yoluna gittiği algısı
bulunmaktadır. Tahkim Paneline kadar gidebilecek büyüklükte bir sorun, anlaĢmanın
229
diğer tarafının da tüm anlaĢmalarda bulunan fesih hükmü uyarınca STA‟dan
çekilmesiyle sonuçlanabilecektir.
Tezin 2. Bölümünde belirtildiği üzere, Türkiye ile AB arasındaki GB‟nin
tesis eden 1/95 sayılı OKK‟da dahi anlaĢmazlıkların halli için tahkim mekanizması
öngörülmemiĢ olup, GB‟nin Güncellenmesi sürecinde AB‟nin Türkiye‟nin ticari
uygulamalarını çözme beklentisiyle en fazla üzerinde duracağı konu olması
beklenmelidir. Yeni Nesil STA‟larla birlikte, ülkelerin muhtemelen geçmiĢ
tecrübeleri ıĢığında diğer taraf üzerinde psikolojik baskı yaratarak STA hükümlerine
uygun davranma yoluna sevk etmek amacıyla daha detaylı düzenlemelere gittikleri
göze çarpmaktadır. Türkiye‟nin Malezya ve G. Kore STA‟larında konu sırasıyla 12.
ve 6. Fasıllarında son derece ayrıntılı düzenlenmiĢ ve hatta muhtemelen hacimli
olmaları nedeniyle tahkim paneli üyeleri için davranıĢ kuralları ile tahkim için usul
kuralları ana metinler dıĢında ek yapılmak suretiyle düzenlenmiĢtir. Malezya
STA‟sında tahkim kurulu üyelerinin belirlenmesinde sorun çıkması halinde DTÖ
Genel Sekreterinin atama yapabileceğine dair daha önce görülmeyen bir hüküm de
ilgi çekmektedir. Türkiye‟nin önümüzdeki dönemde STA yapacağı STA‟larda
muhatabın GYÜ olması durumunda, konunun Türkiye‟nin yaklaĢımını yansıtan
klasik tipteki STA‟lar ya da en azından ġili örneğindekine benzer bir ortalama bir
tahkim mekanizması ile düzenlenmesinde sorun yaĢanmayacağı akla gelmektedir.
Ancak, özellikle Japonya ve A.B.D‟nin ayrıntılı birer anlaĢmazlıkların halli
mekanizmasının tesisinin takipçisi olmalarını beklemek yanlıĢ olmayacaktır.
230
D. Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟lar Kapsamındaki Önceliklerinin AB‟nin Ortak
Ticaret Politikasının Üstlenilmesi Sürecine Etkileri: G. Kore, Japonya ve A.B.D
STA‟ları Örnekleri Bağlamında Muhtemel Zorluklar ve Muhtemel Fırsatlar
Tezin 3. Bölümünün buraya kadarki kısmında, Türkiye‟nin Yeni Nesil
STA‟ları kapsamında öne çıkması beklenen 4 ana ve 8 tali nitelikteki müzakere alanı
itibariyle muhtemel önceliklerinin ne olabileceği ortaya konulmuĢtur. Bu yapılırken
ise, her bir konu baĢlığı itibariyle tezin bütünlüğünü koruma anlayıĢıyla Ģu
sistematiğe uygun hareket edilmeye çalıĢılmıĢtır.
i. konuya baz teĢkil eden çoktaraflı sistemdeki düzenlemeler ve son geliĢmeler,
ii. Ana müzakere alanlarında Türkiye‟nin ilgili sektördeki nispi gücü ve
yapısının müzakerelere etkisi,
iii. Türkiye‟nin mevcut STA‟larında konunun ele alınıĢ yöntemi,
iv. AB ile hem GB ve üyelik müzakereleri bağlamında konunun ele alınıĢı,
v. Yeni Nesil STA yapılması öngörülen ülkelerin, GYÜ veya GÜ olması
durumunda ayrı ayrı olmak üzere, olası beklenti düzeyi.
Bunlardan ilk üç madde, bir ülke ile STA müzakeresine baĢlandığında,
Türkiye‟nin ana pozisyonunu belirleyen unsurlardır. Hiç kuĢkusuz, bir STA‟nın
çoktaraflı ticari ve ekonomik sistemin kurallarını koyan ve kendisine cevaz veren
DTÖ‟ne aykırı olması beklenemez. Ancak, DTÖ kurallarına DTÖ+ ve DTÖ-X
olarak açıklanan ilave kolaylıklar getirdiği ölçüde sistemle uyumlu olmakta ve bu
231
konuda DTÖ bünyesinde ağır da olsa yürüyen müzakerelerde ele edilen sonuçlarla
etkileĢim içerisinde bulunmaktadır.
Müzakerelerin genelinde ve ana baĢlıklar itibariyle müzakerelerde varılacak
denge noktalarında da, Türkiye‟nin ilgili sektördeki nispi gücü ve yapısından
kaynaklanan unsurlar belirleyici niteliktedir. Ayrıca, konunun o güne kadar
Türkiye‟nin akdetmiĢ olduğu STA‟larda ele alınıĢ yönteminin etkisi de
yadsınamayacaktır. Bu unsurun yeni bir STA‟da iki türlü etkisinin olduğu
düĢünülmektedir. Bunlardan ilki, hâlihazırda kabul görmüĢ bir alanda kabul
görülmüĢ ölçüde bir düzenlemenin yeni anlaĢmada da yer almasında müzakereler
iĢtirak eden Türk müzakere heyeti temsilcilerinin nispeten rahat hareket
edebilmesidir. Bunu, “bürokratik öğrenme274
” veya “farklı kaydederek tekrar et275
”
etkisi de demek mümkün olacaktır. Nitekim aynı bölgede bulunan ve tarih olarak
birbirine yakın sürelerde imzalanmıĢ olan Arnavutluk ve Sırbistan ya da Ürdün,
Tunus ve Suriye STA‟larının birbirleriyle yapı ve içerik olarak büyük ölçüde
benzeĢmeleri buna bağlanabilecektir. Henüz yürürlüğe girmediği için metnine
ulaĢılamasa dahi, Türkiye‟nin Moldova STA‟sının aynı bölgede bulunan Arnavutluk
veya Sırbistan STA‟sı ile çok benzer bir metne sahip olacağını öngörmek çok zor
olamayacaktır. Ġkincisi ise, STA müzakeresi yürütülen ülkenin, bu konuda zaten bir
anlaĢmada kabul edilmiĢ olduğu görülen unsurdan daha az bir muameleye razı
olmaması Ģeklinde ortaya çıkmaktadır. Bunu, STA literatüründeki “dıĢarda kalma
274
Max Haller, European Integration as an Elite Process: The Failure of a Dream?, New York:
Rouledge, 2008. 275
Tez yazarının özgün yorumudur.
232
korkusu”ndan276
ziyade “kıskanç kız kardeĢ277
” etkisi olarak adlandırmak
mümkündür. Özellikle aynı bölgede yer alan ülkelerin, önceki bir STA‟da verilen
tavizin benzerini almadan veya Türkiye‟nin taviz olmaksızın kapatmıĢ olduğu bir
müzakere baĢlığını aynı biçimde sonuçlandırmadan, tüm müzakereyi tamamlaması
pek olası görülmemektedir. Örneğin, gelecekte Endonezya ile yapılacak bir
müzakerede aynı bölgede ve aynı ürünün (palm yağı) temel üreticisi olan Malezya‟ya
verilenden daha az bir tavize razı olmayacağı Ģimdiden iddia edilebilecektir. Bu
nedenle, Japonya ile yürütülen STA müzakerelerinde G. Kore ve Singapur STA‟ları
toplamı bir taviz düzenlemesi talebiyle karĢılaĢılması kuvvetle muhtemeldir.
Olası bir A.B.D STA müzakeresinde ise, Türkiye‟nin AB dahil bugüne kadar
tüm STA‟larında DTÖ+ veya DTÖ-X düzenleme yaptığı tüm alanları ve verdiği
tavizleri, ancak bir “müzakereye baĢlama noktası” olarak alması beklenebilecektir.
Ancak, aynı durum, Türkiye için de geçerli olabilecektir. Örneğin, Japonya‟nın AB
ile STA‟sında, bu ülkeye ihracı teknik koĢullar nedeniyle son derece zor olan
otomobiller veya bitki ve hayvan sağlığı nedenleriyle kısıtlamaya konu olan gıda
ürünlerinde vereceği tavizler, Türkiye için bir mihenk noktası teĢkil edebilecektir. Bu
nedenle, Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟larının tasviri bakımından, literatürdeki DTÖ+
ve DTÖ-X terminolojisine ilave olarak bir de “mevcut STA +” unsurun eklenmesine
ihtiyaç duyulmaktadır.
Dördüncü madde olan, AB ile hem GB ve üyelik müzakereleri bağlamında
konunun ele alınıĢı ise, bu ana kadar vurgulandığı üzere tezin ana savını teĢkil ettiği
276
Baldwin, R., A Domino Theory of Regionalism, NBER Working Paper No. 4465, Cambridge,
MA: National Bureau of Economic Research, 1993, s. 1-19. 277
Tez yazarının özgün yorumudur.
233
üzere, Türkiye‟nin bir STA‟da ne gibi bir düzenleme yapacağına ek olarak, öncelikle
hangi ülke ile STA yapacağını da belirleyen etkendir. Temel amacı, GB‟nde malların
serbest dolaĢımını bozmamak amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmaya çalıĢan ve bu
nedenle sanayi ürünlerinde tavizli rejim, teknik düzenlemeler ve menĢe kurallarında
hemen hiçbir esneklik marjı olmayan Türkiye‟nin bu çerçevenin dıĢında kalan ana
müzakere alanları olan tarım, hizmetler, yatırımlar ve kamu alımlarında Yeni Nesil
STA‟larda yaptığı düzenlemeler “AB uygulaması +” olarak adlandırılabilecektir.
Aynı durum, tali unsurlardan ticaret politikası savunma araçları, bitki ve hayvan
sağılığı düzenlemeleri, gümrük konularında idari iĢbirliği, ticaretin kolaylaĢtırılması,
ticaret ve sürdürülebilir kalkınma, fikri mülkiyet hakları ve anlaĢmazlıkların halli
mekanizmaları için de geçerlidir.
AB bakımından da temel referans noktası olarak kendi OTP‟sine uyum
yönünde hareket eden Türkiye‟nin bu yolda ilerlerken GB‟ne dahil olmayan
alanlarda STA ortaklarıyla kendisinden daha ileri düzenlemeler yapmasının tersine
bir etki yapması ise kaçınılmazdır. Nitekim, “GB‟nin Güncellenmesi” çalıĢmasının,
Yeni Nesil STA‟larla bir ölçüde kendi etkisinden veya hegemonik etkisinden çıkma
sürecine girdiğini gördüğü Türkiye‟yi bir ölçüde dengeleme çabası olduğu iddia
edilebilecektir. Bu itibarla, 2016 yılı sonbaharında AB ile baĢlatılacak “GB‟nin
Güncellenmesi” müzakerelerinde “mevcut STA +” unsurunun etkileri
görülebilecektir.
BeĢinci madde olan, Yeni Nesil STA yapılması öngörülen ülkelerin, olası
beklenti düzeyi, muhatabın GYÜ veya GÜ olması durumunda farklılık
234
gösterebilecektir. STA müzakeresi yürütülen ülkelerin örneğin Peru, Ekvator,
Meksika, Ukrayna veya Endonezya olması durumunda, “farklı kaydederek tekrar et”
yöntemiyle ġili veya Malezya STA‟sına benzer ancak tarım, hizmetler, yatırımlar ve
anlaĢmazlıkların halli alanlarında “mevcut STA +” bazı unsurlar içeren anlaĢmalara
ulaĢılması mümkün görülmektedir. Muhatapların Japonya veya A.B.D olması
durumunda ise aĢağıda ele alınacağı üzere durumun daha farklı olması
beklenebilecektir. Bu itibarla, Singapur STA‟sında kamu alımları konusunda
yapıldığı anlaĢılan serbestleĢme dıĢında Türkiye‟nin en geniĢ kapsamlı STA‟sı olan
G. Kore örneği üzerinden, müzakereleri yürütülmekte olan Japonya ile müzakerelerin
baĢlatılması yönünde çalıĢmalar yapılan A.B.D STA‟larında karĢılaĢılması beklenen
muhtemel zorluk ve fırsatların münhasıran bu ülkeler özelinde özetlenmesinde fayda
bulunmaktadır.
Türkiye‟nin ilk Yeni Nesil niteliğindeki G. Kore STA‟sı278
,19 Mart 2010
tarihinde baĢlayan müzakerelerin sonucunda, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer
Çağlayan ve dönemin Kore Ticaret Bakanı Taeho Bark tarafından “Çerçeve
AnlaĢma” ve “Mal Ticareti AnlaĢması‟nın 1 Ağustos 2012‟de Ankara‟da
imzalanmasıyla sonuçlandırılmıĢtır. Birbirinin tamamlayıcısı niteliğinde olan her iki
anlaĢma 1 Mayıs 2013 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir. Çerçeve AnlaĢmanın birinci
faslında279
tarafların Hizmet Ticareti ve Yatırımlara iliĢkin anlaĢmaların
müzakerelerine, Mal Ticareti AnlaĢması‟nın yürürlüğe girmesinin hemen ardından
bir yılı geçmeyecek Ģekilde sonuçlandırma amacına yönelik olarak baĢlayacakları
açıkça hüküm altına alınmıĢtır. Nitekim 26 ġubat 2015 tarihinde Seul‟de imzalanan
278
Ekonomik Bakanlığının internet sayfasında “derin ve kapsamlı ekonomik ortaklık anlaĢması”
olarak nitelendirilmektedir. 279
Liberasyona dair Madde 1.5‟in 3 ve 4. Paragrafları. //www.ekonomi.gov.tr/portal/dıĢiliĢkiler/STA/G.Kore
235
“Hizmet Ticareti AnlaĢması” ve “Yatırım AnlaĢması”nın iç onay sürecinin
tamamlanmasını müteakip yürürlüğe girmesi ile tamamlanmıĢ olacaktır. Ekonomi
Bakanlığınca “mal ticareti”nin yanı sıra, “hizmet ticareti” ve “yatırım” konularının
da STA kapsamına alınması ile birlikte ülkeler arasındaki kapsamlı ekonomik ve
ticari iliĢkiler en yüksek seviyeye taĢınmakta olduğu belirtilmektedir. Yine, ekonomi
Bakanlığınca, her biri kendi alanında Türkiye için birer ilk teĢkil ettiği ifade olunan
söz konusu anlaĢmaların yürürlüğe giriĢleri ile birlikte, iki ülke arasındaki ticari ve
ekonomik iliĢkilerin daha da geliĢtirilmesini sağlayacak Ģekilde hizmet ticareti ve
yatırımları da içeren farklı bir yapıya dönüĢtürüleceği kaydedilmektedir.
Henüz yürürlüğe girmemeleri nedeniyle metinlerine ulaĢılamamakla birlikte,
yapılan açıklamalardan, Hizmet Ticareti AnlaĢması ile Türkiye ile G. Kore
arasındaki hizmet ticaretinin arttırılması ve yaygınlaĢtırılmasını sağlayacak
düzenlemeler kabul edildiği; Yatırım AnlaĢması ile iki ülke arasındaki yatırım
ortamının daha da iyileĢtirilmesi amacıyla karĢılıklı pazara giriĢ imkânlarının
geliĢtirilmesini öngören hukuki altyapının oluĢturulduğu anlaĢılmaktadır.
Öncelikle Çerçeve AnlaĢmaya bakıldığında aĢağıdaki yapıda olduğu
görülmektedir.
236
Tablo XXV: Türkiye-G. Kore Çerçeve AnlaĢmasının Yapısı
Dibace
Fasıl 1 BaĢlangıç Hükümleri ve Genel Tanımlar (Toplam 6 Madde)
Fasıl 2 Fikri Mülkiyet Hakları (Ek-2 Coğrafi ĠĢaretler) (Toplam 6 Madde)
Fasıl 3 Rekabet (Toplam 9 Madde)
Fasıl 4 ġeffaflık (Toplam 3 Madde)
Fasıl 5 Ticaret ve Sürdürülebilir Kalkınma (Toplam 12 Madde)
Fasıl 6 AnlaĢmazlıkların Halli (Ek 6-a Tahkim için Usul
Kuralları, Ek 6-b Tahkim Paneli Üyeleri için
DavranıĢ Kuralları) (Toplam 13 Madde)
Fasıl 7 Kurumsal Hükümler (Toplam 5 Madde)
Fasıl 8 Ġstisnalar ve Nihai Hükümler (Toplam 8 Madde)
Çerçeve AnlaĢmada280
yer alan toplam 8 Fasıl altındaki 62 Madde ve
doğrudan metin içerisinde yer alan 2 ek ile, yukarıdaki Yeni Nesil STA‟ların tali
unsurlarıyla ilgili bölümlerde açıklandığı üzere, fikri mülkiyet hakları, Ģeffaflık,
rekabet ve anlaĢmazlıkların halline iliĢkin olanlarının daha önce olmadığı kadar
detaylı düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Fasıl 5 ile düzenlenen Ticaret ve
Sürdürülebilir Kalkınma konusunda DTÖ-X olacak nitelikte uluslararası çevre ve
çalıĢma anlaĢmaları yükümlülüklerine atıf yapıldığı göze çarpmaktadır. AnlaĢmanın
BaĢlangıç ve Nihai Hükümler ile ilgili kısımlarındaki yatay hükümlerden de, 1 yıl
içerisinde tamamlanması öngörülen Hizmetler Ticareti ve Yatırımlar AnlaĢması
müzakerelerinde Çerçeve AnlaĢmasının imzalandığı tarihte oldukça ileri bir seviyede
olunduğu anlaĢılmaktadır.
Ġkinci olarak, Çerçeve AnlaĢmayla birlikte imzalanan ve yürürlüğe giren Mal
Ticareti AnlaĢmasına bakıldığında Ģu yapıya sahip olduğu görülmektedir281
.
280
Türkiye-G.Kore STA metni: http://www.ekonomi.gov.tr/portal/dıĢiliĢkiler/STA/G.Kore 281
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/dıĢiliĢkiler/STA/G.Kore
237
Tablo XXVI: G. Kore Mal Ticareti AnlaĢmasının Yapısı
Dibace
Fasıl 1 Genel Tanımlar (Toplam 1 Madde)
Fasıl 2 Ulusal Muamele ve EĢyanın Pazara GiriĢi (Toplam 13 Madde)
Bölüm A: Ortak Hükümler
Bölüm B: Gümrük Vergilerinin Ġndirilmesi veya Sıfırlanması
Ek 2 Gümrük Vergilerinin İndirilmesi veya Kaldırılması
Bölüm C: Tarife DıĢı Önlemler
Bölüm D: Mal Ticaretine ĠliĢkin Ġstisnalar
Bölüm E: Kurumsal Hükümler
Fasıl 3 Gümrük ve Ticaretin KolaylaĢtırılması (Toplam 17 Madde)
Fasıl 4 Ticaret Politikası Önlemleri (Toplam 12 Madde)
Bölüm A: Ġkili Korunma Önlemleri
Bölüm B: Genel Korunma Önlemleri
Bölüm C: Anti-Damping ve Telafi Edici Önlemler
Fasıl 5 Ticarette Teknik Engeller (Toplam 10 Madde)
Fasıl 6 Nihai Hükümler (Toplam 7 Madde)
MenĢe Kuralları ve MenĢe ĠĢlemlerine ĠliĢkin Protokol
Toplam 6 Fasıl altında ve 60 Madde altında düzenlenen anlaĢmanın
Türkiye‟nin klasik tipteki STA pratiğinin çok ötesine geçtiği görülmektedir. Gümrük
ve Ticaretin KolaylaĢtırılmasına dair Fasıl 3‟te DTÖ Bali Paketinde yer alan DTÖ-
Ticaretin KolaylaĢtırılması AnlaĢmasının DTÖ+ etkileri açıkça görülürken, Fasıl
4‟teki Ticaret Politikası Önlemlerinde usul kuralları bakımından sağlanan esneklikler
göze çarpmaktadır. Ancak, hiç kuĢkusuz anlaĢmanın tercihli ticareti düzenlemesi
bakımından en temel bölümü, Ulusal Muamele ve EĢyanın Pazara GiriĢine dair Fasıl
2 altında Bölüm B‟de yer alan Gümrük Vergilerinin Ġndirilmesi veya Sıfırlanması ve
burada atıfta bulunulan Ek-2‟dir. Buna göre, tarafların 1 Ocak 2010 tarihinde
yürürlükte olan MFN gümrük vergi oranlarını global listeler halinde anlaĢma ekine
koyarak tüm mallar için 8 tip kategoride düzenlenen tavizin nasıl iĢleyeceğini
belirttikleri görülmektedir.
238
Eski tip anlaĢmalarda, sadece indirim takvimine tabi olan sanayi ürünleri için
geçiĢ sürecini gösteren negatif, tavizden yararlanacak tarım ürünleri için pozitif liste
temelinde yapılan sınıflandırmanın yerini Armaonize Sistem Nomanklatüründe yer
alan 1‟den 97‟ye kadar tüm ürünlerin listelendiği bir yönteme geçilmiĢtir. Bu durum,
nihai kullanıcı olan ihracatçı ve ithalatçılar açısından kullanıcı dostu bir uygulama
olmakla beraber, müzakereciler açısından büyük bir iĢ yükü doğurmaktadır.
STA kapsamında Taraflar arasındaki mal ticaretinin kademeli olarak
serbestleĢtirilmesine iliĢkin olarak Ekonomi Bakanlığınca gerçekleĢtirilen detaylı
analize bakıldığında Ģu tespitlerin yapılması mümkündür282
. Ġndirim Kategorisi
olarak belirlenen 0, 3, 5, 7, ve 10 temsil ettiği yıllar itibariyle eĢit olarak yapılacak
indirimleri, 7A kategorisi eĢit dilimlerde olmayan 7 yıllık indirimi temsil etmektedir.
E kategorisi gümrük verginin temel MFN oranında sabitleneceğini, R kategorisi
herhangi bir indirim yapılmayacağını, RD kategorisi MFN üzerinden belirli bir
oranda indirimi, NS kategorisi tarafların MFN bazında tek taraflı olarak yapacağı bir
indirimi birbirlerine yansıtmaları anlamına gelmektedir.
Görüleceği üzere, anlaĢmada klasik tarzda görülmeyen ölçüde detaylı ve
karıĢık bir kategori sistemi uygulanmıĢtır. Daha çok tarım ürünleri için geçerli olan
bu sistemin, tarafların bu sektördeki hassasiyetlerinden ve zaman zaman önceki
STA‟larda görülen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumundan sakınmak
amacına matuf olduğu tahmin edilmektedir.
282
Erkoç, Ç., Yeter F., Türkiye-G.Kore STA ve Etkileri,
http://www.ekonomi.gov.tr/portal/dıĢiliĢkiler/STA/G.Kore
239
Sanayi ürünlerdeki taviz yapısı aĢağıdaki Tablo XXVIII‟da görüleceği gibi
çok daha net ve anlaĢılırdır.
Buna göre, sanayi ürünlerinde taraflar 7 yıl içinde uyguladıkları gümrük
vergilerini sıfırlamayı kabul etmiĢ oldukları, Türkiye lehine asimetrik bir yaklaĢım
uygulanacağı ve G. Kore‟nin daha hızlı bir indirim süreciyle gümrük vergilerini
kaldıracağı anlaĢılmaktadır.
Tablo XXVII: STA Kapsamında Tarafların Genel Taviz Yapıları
Türkiye‟nin Genel Taviz Düzeyi G. Kore‟nin Genel Taviz Düzeyi
Ġndirim
Kategorisi
Tarife
Satırı
Tarife
Satırı
(%)
Kore‟den
Ġthalatın
Payı
Ġndirim
Kategorisi
Tarife
Satırı
Tarife
Satırı
(%)
Türkiye‟den
Ġthalatın
Payı
0 7.868 65,0 53,8 0 9.559 80,5 83,9
3 350 2,9 9,1 3 200 1,7 3,7
5 975 8,1 14,4 5 434 3,7 6,8
7 869 7,2 17,4 7 150 1,3 0,7
10 801 6,6 0,0 10 609 5,1 4,5
7A 4 0,0 5,3 E 599 5,0 0,2
E 748 6,2 0,0 NS 180 1,5 0,0
NS 312 2,6 0,0 R 16 0,1 0,0
RD 175 1,4 0,0 RD 134 1,1 0,1
TOPLAM 12.102 100,0 100,0 TOPLAM 11.881 100,0 100,0
Kaynak: Ekonomi Bakanlığı
Tablo XXVIII: STA Kapsamında Tarafların Sanayi Ürünlerinde Taviz Yapıları
Türkiye‟nin Sanayi Sektörü Tavizleri G. Kore‟nin Sanayi Sektörü Tavizleri
Ġndirim
Kategorisi
Tarife
Satırı
Tarife
Satırı
(%)
Kore‟den
Ġthalatın
Payı
Ġndirim
Kategorisi
Tarife
Satırı
Tarife
Satırı
(%)
Türkiye‟den
Ġthalatın
Payı
0 7.389 77,9 53,8 0 9.365 94,3 93,2
3 350 3,7 9,1 3 200 2,0 4,2
5 913 9,6 14,4 5 233 2,3 2,6
7 835 8,8 17,4 7 129 1,3 0,1
7A 4 0,0 5,3 - - - -
TOPLAM 9.491 100,0 100,0 TOPLAM 9.927 100,0 100,0
240
Tarım sektöründe ise, Kore tarafı tarım sektörü kapsamına giren ürünlerin
tarife satırı itibariyle % 52,5‟ini 10 yıl içerisinde sıfırlayacaktır. Tablo XXIX‟da söz
konusu ürünlerin ülkemizin Kore‟ye tarım ürünleri ihracatının % 97‟sine tekabül
ettiği görülmektedir. Yine tarife satırı itibariyle tarım sektörü ürünlerinin % 6,9‟unda
“RD” kategorisi kapsamında indirimli tarife oranı uygulanacak olup, Türkiye
menĢeli ürünlerin % 40,7‟si ise “E”, “R” ve “NS” kategorileri kapsamında
liberalizasyon dıĢı bırakılmıĢtır. Kore açısından yüksek hassasiyet arz ettiği belirtilen
bu ürünlerin Kore‟ye ihracattaki payı %2,3 seviyesinde kalmaktadır. Türkiye tarafı
ise, tarım sektörü kapsamındaki ürünlerin % 52,7‟sini liberalizasyona tabi tutarak 10
yıl içerisinde tarifelerini sıfırlayacak, % 6,7‟sine AB uygulaması Ģeklinde indirimli
vergi (RD) uygulayacaktır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye yine hassasiyet duyduğu tarım
sektörünün % 47,3‟ünü bu STA kapsamında da tavize konu etmemiĢtir.
Diğer taraftan, 26 ġubat 2015 tarihinde Seul‟de imzalanan “Hizmet Ticareti
AnlaĢması” ve “Yatırım AnlaĢması”nın henüz yürürlüğe girmemeleri nedeniyle
Tablo XXIX: STA Kapsamında Tarafların Tarım Ürünlerinde Taviz Yapıları
Türkiye‟nin Tarım Sektörü Tavizleri G. Kore‟nin Tarım Sektörü Tavizleri
Ġndirim
Kategorisi
Tarife
Satırı
Tarife
Satırı
(%)
Kore‟den
Ġthalatın
Payı
Ġndirim
Kategorisi
Tarife
Satırı
Tarife
Satırı
(%)
Kore‟nin
Türkiye‟den
Ġthalatı
0 479 18,3 66,4 0 194 9,9 7,7
5 62 2,4 4,5 5 201 10,3 42,1
7 34 1,3 0,0 7 21 1,1 5,4
10 801 30,7 21,7 10 609 31,2 41,8
E 748 28,6 2,1 E 599 30,7 2,0
NS 312 11,9 0,8 NS 180 9,2 0,3
RD 175 6,7 4,4 R 16 0,8 0,0
TOPLAM 2.611 100,0 100,0 RD 134 6,9 0,7
TOPLAM 1.954 100,0 100,0
241
metinlerine ulaĢılamadığından, nasıl bir düzenleme getirdiklerinin analizi mümkün
görülmemektedir. Bununla birlikte, hizmetler ticareti konusunda bir STA‟nın
düzenlenmesi nispeten zor ve karmaĢık olduğu bu sektörde, Türkiye‟nin yukarıdaki
ilgili bölümde belirtilen önceliklerini temel alan bir düzenleme kabul edilmiĢ ise,
dünyadaki diğer STA örneklerine göre basit bir yapıya sahip olacak bir biçimde
belirli alt sektörlerde sınırlı ölçüde açılım sağlayan Pozitif Liste yaklaĢımı ile dizayn
edilmiĢ olabileceği tahmin edilmektedir. Yatırımlar konusunda da, yatırım öncesi
dönem için de garanti ve uluslararası tahkim gibi Türkiye bakımından hassasiyet arz
eden hususun iki unsurun AnlaĢmaya dahil edilmemiĢ olması muhtemeldir.
Bu noktada, G. Kore STA‟sı üzerinden Japonya için bir değerlendirme
yapıldığında, özetle Ģu tespitlerin yapılması mümkündür. Öncelikle, Ekonomi
Bakanlığınca yapılan açıklamalardan Japonya STA‟sının adından da belli olduğu gibi
bir Derin ve Kapsamlı Ekonomik ĠĢbirliği AnlaĢması olması ve mal ticaretinin çok
ötesinde unsurlar taĢıyan Yeni Nesil bir STA olması beklenmektedir. Bu durumda,
G. Kore STA‟sının yapısını temel alan ve ilave ekonomik iĢbirliği hükümleri içeren
bir anlaĢma ile karĢılaĢılması muhtemeldir. Yukarıda belirtilen “kıskanç kızkardeĢ”
ve “mevcut STA +” etkileri sonucunda Türkiye‟nin siyasi iliĢkilerinin en üst
seviyede olduğu ve nükleer enerji alanında iĢbirliğinin sürdürüldüğü dünyanın 4.
ekonomik gücü Japonya ile yürütülen STA müzakerelerinde son derece iddialı bir
AnlaĢma yapılması kuvvetle muhtemeldir. Bu anlaĢmanın en az G. Kore Çerçeve,
Mal, Hizmet ve Yatırımlar AnlaĢmalarının tüm unsurları ile birlikte Singapur
STA‟sının kamu alımları bölümü ve Malezya STA‟sının Ekonomik ve Teknik
ĠĢbirliği Faslının toplamını içeren bir külliyat olması ĢaĢırtıcı olmayacaktır.
242
AnlaĢmanın mal ticareti ile ilgili bölümünde, taraflar arasındaki geliĢmiĢ farkını
yansıtacak bir anlayıĢla sanayi ürünlerinde Türkiye lehine bir asimetri, her iki tarafın
hassasiyetleri nedeniyle tarım ürünlerinde G. Kore STA‟sından ileri gitmeyecek bir
tarım ürünleri tercihli ticareti düzenlemesi ile karĢılaĢılması beklenebilecektir. Buna
karĢın, hizmetler ve yatırımlar konusunda Japonya‟nın G. Kore STA‟sından ileri
beklenti ile masaya oturacağı açıktır. Tali konulardan, bitki ve hayvan sağlığı
alanında Türkiye‟nin, fikri mülkiyet hakları, anlaĢmazlıkların halli mekanizması,
ticaret politikası önlemleri, Ģeffaflık, ticaret ve kalkınma konularında Japonya‟nın
beklenti düzeyinin yüksek olması öngörülebilecektir. MenĢe kuralları ve ticarette
teknik engeller konusunda ise, temelde AB ile Japonya arasında tamamlanacak STA
esas alınacak olması nedeniyle fazla bir sıkıntı yaĢanması beklenmemelidir.
Sonuç olarak, tamamlandığında, Japonya Derin ve Kapsamlı Ekonomik
ĠĢbirliği AnlaĢmasının Türkiye için yeni bir mihenk noktası teĢkil edeceği ve
özellikle A.B.D ile baĢlayacak STA müzakerelerinde beklenti düzeyini arttıracağı
ifade edilebilecektir. Bu itibarla, A.B.D. ile baĢlatılmasına çalıĢılan STA
müzakerelerine iliĢkin kapsamlı bir değerlendirme yapılmasına dahi gerek
bulunmamaktadır. Nitekim, A.B.D.‟nin Türkiye ile müzakere masasına oturma
kararını verdiği andaki beklentisi, Türkiye‟nin her bir baĢlık itibariyle o ana kadar
ulaĢmıĢ olduğu en yüksek liberasyon seviyesinin üzerinde olacaktır.
243
SONUÇ
A. Yeni Nesil STA‟lara GeçiĢin AB ile Gümrük Birliğinin Sürdürülebilirliğine
Etkisi: Türkiye‟nin AB‟nin Hegemonik Ġstikrarından Sapan Politika
Tercihlerine KayıĢ Süreci
Tezin 1. Bölümünde ekonomik bütünleĢmeleri açıklama iddiası ile yola çıkan
uluslararası iliĢkiler disiplininin “büyük teorileri” üzerinden, Türkiye‟nin GB‟nin
tesisiyle birlikte üstlenmek zorunda kaldığı AB‟nin OTP‟si gereği uygulamaya
baĢladığı dıĢ ticari iliĢkiler politikasının, hegemonik istikrar teorisi çerçevesinde
açıklanabileceği belirtilmiĢti. Bu kapsamda, aynı bölümde öncelikle AB‟nin
ekonomik ve ticari nitelikte bir hegemon olarak değerlendirilebileceğine yönelik
tespitlerde bulunulmuĢ, daha sonra ise Türkiye‟nin GB sonrasında baĢladığı
bölgeselleĢme sürecinde AB ile GB ve OTP‟ye uyum yükümlülüğü marjında kaldığı
ve hangi ülkeyle, hangi kapsamda, hangi unsur ve esaslara dayanacağının çerçevesini
tek taraflı olarak AB‟nin belirlediği bir sistemi kabullendiğine dair unsurlar ortaya
konulmuĢtu.
Ancak, 2000‟li yılların ikinci yarısı ile birlikte, küresel ekonomide artan
ölçüde sığ (klasik) ekonomik entegrasyon modellerinden derin entegrasyon
modellerine geçiĢle birlikte, bu alandaki literatürün, klasik entegrasyon
anlaĢmalarının ötesine geçen içerikleri ve oluĢturdukları farklı kurumsal yapılar
nedeniyle Yeni Nesil STA‟ları sınıflandırılmasında güçlüklerle karĢılaĢtığı
görülmüĢtü. Bu kapsamda, Yeni Nesil STA‟ların içeriklerine iliĢkin detaylı bir
244
inceleme yapılarak sahip oldukları DTÖ+ ve DTÖ-X unsurlarla, Balassa‟nın283
ve
konuya dair çalıĢmalar yapan günümüz iktisatçılarının temel aldığı 5 basamaklı
ekonomik entegrasyon sürecini aĢan yapılara sahip oldukları açıklanmıĢtı. Özellikle,
gerek Jacob Viner'ın klasik gümrük birliği teorisinin ve gerekse de Viner sonrası yeni
gümrük birliği teorilerinin, Yeni Nesil STA‟ları açıklamakta yetersiz kaldığı açıktır.
Bunun baĢlıca nedeni, ancak normalde gümrük birliğinden bir sonraki entegrasyonu
temsil eden Ortak Pazar aĢamasında görülen tüm üretim faktörleri olan mallar,
hizmetler, kiĢiler (emek) ve sermayenin büyük bir bölümünün de Yeni Nesil
STA‟larda serbest dolaĢımının sağlanmasındandır.
Türkiye bakımından Yeni Nesil STA‟ların ana ve tali alanlardaki önceliklerin
değerlendirildiği 3. Bölümde emeğin serbest dolaĢımı hariç olmak üzere bu
unsurların tümümün ilerideki dönemlerde Türkiye‟nin müzakerelerde karĢısına
gelmesi beklenebilecektir. KiĢilerin serbest dolaĢımının da, hizmetler ticareti
içeresinde Mod 4 olarak açıklanan gerçek kiĢilerin ticari varlığı düzenlemeleri ile bir
ölçüde sağlandığı ve ileride bu konuda STA bünyesinde ilave düzenlemelerin
yapılmasında bir engel olmadığı ifade olunabilecektir. Türkiye‟nin 1980 yılından
itibaren ithal ikameci sanayileĢme stratejini terk ederek uygulamaya baĢladığı
ihracata yönelik kalkınma modeli uyarınca mal ticaretinde uygulanmaya baĢlayan
liberal dıĢ ticaret politika tamamlayıcısı olarak sermaye hareketlerinin serbestisi
yönünde attığı adımlar da hatırda bulundurulmalıdır. Nitekim, 1983 yılında kambiyo
rejiminin serbestleĢmesini ve 1990 yılında Türk Lirasının konvertibl olmasını
müteakip atılan adımlarla bugün itibariyle sermayenin serbest dolaĢımı önünde bir
283
Laffan B.,O‟Donnel R., Smith M., Europe‟s Experimental Union- Rethinking Integration,
Routledge, London, New York, 2000, s. 102-110.
.
245
engel bulunmamaktadır. Yeni Nesil STA‟larda yatırımlara iliĢkin atılacak ilave
adımlar sermayenin serbest dolaĢımını bir üst seviyeye taĢıyabilecektir. Ancak, hiç
kuĢkusuz STA‟lar kapsamında hizmetler sektörünün ticaretinin serbestleĢtirilmesinin
etkisi, Türkiye bakımından diğer alanların hepsinden daha büyük olmaya adaydır.
Türkiye‟nin 2014 yılı GSYĠH‟i içerisinde % 69‟luk pay ile sanayi (% 24) ve tarımın
(% 7) çok üstünde bulunan bu sektörün ihracatındaki fazla yukarıdaki bölümlerde de
ifade edildiği gibi cari dengede mal ticaretindeki açığı dengeleyici bir etki
yaratmaktadır.
Tezin 2. Bölümünde tüm yönleri ile ayrıntılı olarak açıklandığı üzere,
Türkiye ile AB arasında tesis edilen GB, sadece malların serbest dolaĢımını garantiye
alan klasik tipte bir entegrasyon modeli üzerine kurulmuĢtur. Teorik olarak, klasik ve
yeni GB modellerinde, mallar dıĢındaki üretim faktörlerinin üçüncü ülkeler için ortak
kuralların uygulanarak serbestleĢtirebildiği bir düzenleme mümkün
bulunmamaktadır. Kaldı ki, devlet yardımlarının en üst düzeyde olduğu tarım
sektöründe ortak piyasa düzeni içeren ortak bir tarım politikasının var olduğu bir GB
modeli imkân dahilinde değildir. Nitekim AB tarafından da tarım ürünleri, Roma
AntlaĢmasından bu yana ticaret politikasından ayrı tutularak Ortak Tarım Politikası
çerçevesinde bir sonraki aĢama olan Ortak Pazar‟a yönelik olarak düzenlenmiĢtir.
Bu durumda, STA‟lar konusundaki politikasının ana kaynağı sanayi ürünleri
ve bununla doğrudan ilgili menĢe ve teknik mevzuat uyumu gibi alanlarla kısıtlı olan
bir entegrasyon modeli olan GB‟nden kaynaklanan yükümlülükler ile Yeni Nesil
STA‟lardaki öncelikler arasında ikincisi lehine giderek artan bir dengesizlik ortaya
246
çıkmaktadır. Bu durum, tezin 2. Bölümünde de belirtildiği gibi, GB aĢamasının
Türkiye tarafından Ankara AnlaĢmasında tam üyelikten önceki son aĢama olarak
kabul edilmek istenmesinden ve bu nedenle göz ardı edilmeye çalıĢılan 1/95 sayılı
OKK‟nın tasarım hatalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye‟nin, bir ölçüde geçici bir
süre olduğunu düĢünerek girdiği bu süreçte, o zamanki adı AT olan yapının en
federatif özelliklerini taĢıyan OTP alanındaki mekanizmaların sonuçlarının
uygulanmasından sorumlu tutulmayı kabullendiği görülmektedir.
1996 ile 2010 yılı arasındaki dönemde görülen Türkiye‟nin liberalleĢme ve
ihraç pazarları bulma yönündeki iç dinamikleri ile de birleĢen bu süreç boyunca,
AB‟nin belirlediği ülkelerle ve AB ile GB‟ne dahil sektörler itibariyle STA yapılması
Türkiye tarafından bir parametre olarak kabul edilmiĢtir. Esasen, Türkiye‟nin, bu
tarih aralığında Meksika, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Cezayir gibi STA akdinin
mümkün olmadığı örnekler dıĢında karar alma mekanizmalarına katılım konusunda
da fazla bir sıkıntı çekmediği düĢünülmektedir. AB‟nin kendisi üzerinde yarattığı
hegemonik istikrarın etkisiyle yakın çevresindeki coğrafyada dar kapsamlı klasik tip
STA‟lar imzalama pratiğini devam ettirmesi mümkün olmuĢtur. Ancak, 2. Bölümde
belirtildiği üzere gerek AB‟nin Lizbon AntlaĢması sonrasında OTP‟sini değiĢtirerek
STA kapsamını geniĢletmesinin ve gerekse de küresel ekonomideki geliĢmelerin
etkisiyle bu istikrar bozulmaya baĢlamıĢtır. Nitekim Türkiye‟nin G. Kore ve
Singapur ile imzaladığı Yeni Nesil STA‟lar içerikleri bakımından AB ile GB
kapsamındaki ve dıĢındaki düzenlemeleri geride bırakmaktadır. Hizmetler ve
yatırımlar baĢta olmak üzere, Türkiye‟nin daha önce DTÖ bünyesindeki çoklu
anlaĢmaya katılmadığı ve AB ile ikili düzenlemeye yanaĢmadığı kamu alımları gibi
247
alanlarda taahhüt üstlenilmesi Türkiye bakımından tercihlerde bir kaymaya iĢaret
etmektedir. AnlaĢmaların, AB ile tesis edilmemiĢ alanlar olan anlaĢmazlıkların halli
mekanizmasını ve ticaret politikası önlemleri konusunda ilave kolaylıkları içermesi
de ayrıca dikkat çekmektedir. Özellikle, Japonya ile imzalanacak Derin ve Kapsamlı
Ekonomik ĠĢbirliği AnlaĢmasının Türkiye için yeni bir serbestleĢme düzeyini temsil
edeceği, A.B.D ile bir STA‟nın ise önceki dengeyi tamamen farklı bir düzeye
taĢıyacağı düĢünülmektedir.
Bu durumda, Türkiye‟nin hangi ülke ile STA imzalayabileceği konusunda
belirleyici unsur hala AB‟nin OTP‟si olarak kalmakla beraber, bu STA‟da GB
kapsamındaki sektörler dıĢındaki hangi unsurların dahil edileceği konusunda bir
otonomi ortaya çıkmıĢ bulunmaktadır. Dahası, 2010 yılı öncesinde STA‟larında
gündeme getirmediği hizmetler, yatırımlar ve kamu alımları alanlarında yaptığı
müzakereler ile tecrübe kazanan Türkiye‟nin bu kez bu alanlarda OPT‟nin dıĢında bir
ülke olan Rusya Federasyonu ile sonucu bugün için meçhul bir müzakereye baĢladığı
görülmektedir. Ayrıca, 2014 yılında Ġran ile tarım ürünleri özelinde imzalanan
Tercihli Ticaret AnlaĢmasının benzerlerinin, Pakistan ve BangladeĢ ile de
yapılmasına yönelik müzakereler devam etmektedir. Hâlihazırda yürürlükte bulunan
EFTA, Tunus, Bosna-Hersek, ġili, Makedonya ve Arnavutluk anlaĢmalarının
hizmetler ve yatırımları içerecek Ģekilde geniĢletilmesine yönelik hazırlıklar, AB‟nin
bu konularda geride kalmasına yol açmaktadır. Türkiye‟nin ilgisinin temel ticari
ortağı olan AB‟den diğer bölgelere doğru kaymasını gösteren diğer ilginç bir örnek
de, 2009 yılında baĢlatılan Yakın KomĢular Ekonomik ve Ticaret Ortaklık Konseyi
(CNETAC) giriĢimidir. 10 Haziran 2010 tarihinde açıklanan Türkiye, Suriye, Ürdün
248
ve Lübnan Arasında Yüksek Düzeyli ĠĢbirliği Konseyi Tesis Edilmesi Hakkında
Ortak Siyasi Bildirgede, taraf ülkeler arasında tüm üretim faktörlerinin serbest
dolaĢacağı Avrupa Ekonomik Alanı benzeri bir yapının oluĢturulması da yer almıĢtır.
Lübnan‟da 2011 yılı Ocak ayında hükümetin düĢmesi ve Suriye‟de Mart 2011‟den
itibaren yaĢanan iç savaĢ sonucunda CNETAC giriĢimi sonuçsuz kalmıĢ olmakla
birlikte, anılan dönemde Türkiye‟nin Avrupa‟dan Ortadoğu‟ya doğru bir eksen
kayması içinde bulunduğuna dair yorumlara yol açmıĢtır284
. Diğer taraftan, GB
kapsamı dıĢında kalan demir-çelik ürünleri sektöründe Türkiye ile AB arasındaki
serbest ticareti düzenleyen AKÇT STA‟sının iptal edilebileceğine dair 2012-2014
yılları arasında kamuoyuna yansıyan açıklamalar285
da, Türkiye‟nin AB ile içerisinde
bulunduğu tek taraflı yükümlülükler getiren düzenlemelerin çerçevesinden çıkmaya
baĢladığını gösteren bir diğer örnektir.
Bu geliĢmelerin Türkiye ve AB açısından hissedilen ilk etkisi, sanayi ürünleri
ihraç eden firmaların karĢılıklı olarak birbirlerinin pazarlarındaki tercih marjlarının
erozyona uğraması olmuĢtur. Hizmet ticareti ve kamu alımlarında, Türkiye ile AB
arasında henüz bir düzenleme olmaması, mal ticaretini dolaylı olarak etkileyen bu
alanlarda yine birbirlerinin pazarlarında geri planda kalma riskini doğurmaktadır.
AB‟nin Uzakdoğu ve Latin Amerika, Afrika ve özellikle de son olarak A.B.D ile
Yeni Nesil STA sürecine baĢlaması Türkiye‟yi etkilemiĢtir. Ancak, son dönemde
Türkiye‟nin de G. Kore, Singapur, Japonya ve Meksika gibi ülkelerle müzakere ettiği
kapsamlı STA‟lar ve EFTA ile 1992 yılında imzalanan STA‟sını güncelleme
284
Aydin, L; Yanar R.; Is It Viable An Economic Integration Among “CNETAC” Countrıes?
Evidence from Gravity Equation, International Journal of Economics and Management Sciences
Vol. 1, No. 4, 2011, s.. 84-97. 285
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği internet sayfası, http://www.dcud.org.tr/tr/news.asp?news_id=358
249
çalıĢmaları, özellikle hizmet ticareti, yatırımlar ve kamu alımları bakımından AB‟nin
de Türk pazarına giriĢte diğer ülkelerin gerisinde kalma endiĢesi duymasına yol
açtığı düĢünülmektedir. Bunun yanı sıra GB kapsamındaki sanayi ürünleri ile tercihli
ticaret kapsamında olan tarım ürünleri bakımından artan rekabet ile Türkiye pazarına
giriĢte koĢullarının giderek zorlaĢması, mevcut yapının AB tarafında da sorgulanması
gereğini doğurmaktadır. Tezin 2. ve 3. Bölümlerinde AB ve Yeni Nesil STA
ortakları için yapılan analizlerin karĢılaĢtırmaya imkân verecek bir tablo haline
getirilmesi halinde Ģu sonuca ulaĢılmaktadır.
Tablo XXX: GB ve Yeni Nesil STA‟lar Kapsamında Düzenleme Yapılan Alanlar
GB GB
Güncelleme
G.
Kore
Singapur
Japonya
A.B.D./
TTYO
Sanayi Ürünleri GB GB (GB-) (GB-) (GB-) (GB-)
Tarım (GB-) (GB+) (AB+) (AB +) (AB -) (GB+)
Hizmetler - (X+) X X X /(X+) (X+)
Yatırımlar - (X+) X X X/(X+) (X+)
Kamu Alımları - (X+) X X/(X+) (X+)
Ticaret Politikası
Savunma Araçları
- Uygulamama
/DTÖ+
X X X Uygulama
ma/ DTÖ+
Ticarette
Teknik Engeller
GB GB+ X X X (X+)
Bitki ve
Hayvan Sağlığı
GB GB+ X X X (X+)
MenĢe Kuralları GB GB GB GB GB GB
Gümrük ĠĢbirliği GB GB DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+
Ticaretin
KolaylaĢtırılması
GB DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+
Ticaret ve
Sürdürülebilir
Kalkınma
- DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+ DTÖ+
Fikri Mülkiyet
Hakları
GB (X+) X X (X+) (X+)
AnlaĢmazlıkların
Halli
- (X+) X X X/(X+) (X+)
250
Tablo‟dan görüleceği üzere, gri boyalı alanlarda (sanayi ürünleri, ticarette
teknik engeller ve menĢe kuralları) Türkiye‟nin GB içinde malların serbest dolaĢımı
ilkesi nedeniyle AB sistemi dıĢına çıkması zaten beklenemeyecektir. Bu nedenle bir
Yeni Nesil bir STA‟da verilebilecek en ileri taviz ya o zamana kadarki bir STA‟da
düzenlemeye tabi olduğu oranda (X) ya bir miktar daha ileri (X+) düzeyde
olabilecektir. Yine, GB ile dolaylı olarak ilgili olmakla beraber AB ile üst düzey
uyum sağlanan alanlar olan gümrük alanında idari iĢbirliği, bitki ve hayvan sağlığı
önlemleri, fikri mülkiyet hakları ve ticaretin kolaylaĢtırılması (GB) konularında,
Japonya ve A.B.D.‟nin beklentileri, ya DTÖ‟nün ana esasları belirlediği çerçeveden
bir miktar esneklik ve lehte muamele içerecek kadar (DTÖ+) ya da mevcut bir
STA‟dan bir miktar daha ileri (X+) düzeyde belirlenebilecektir.
(GB-) ile gösterilen tarım, Gümrük Birliği dıĢında AB ile sınırlı düzenlemeye
tabi bir alan olup, G. Kore, Singapur ile AB‟nden daha ileri düzeyde liberasyona
(AB+) ulaĢılmıĢtır. Japonya‟nın hassasiyetleri nedeniyle AB‟nin gerisinde kalacak
bir düzenleme (AB-) yapılması mümkündür. GB‟nin güncellenmesi kapsamında
AB‟ne verilecek tarım sektöründe ileri tavizler (GB+) A.B.D. tarafında da beklenti
yaratabilecekken, tersine A.B.D. için yapılacak pazar açılımı AB için belirleyici
olacaktır. Ticaret ve Sürdürülebilir Kalkınma asli bir müzakere alanı olmadığı için,
GB güncellenmesi veya bir STA‟da en fazla (DTÖ+) düzenlemesine tabi
olabilecektir.
GB‟de hiç düzenlenmeyen alanlardan hizmetler, kamu alımları, yatırımlar ve
anlaĢmazlıkların halli ile GB ile kısmen düzenlenen ancak uygulama yapılmayan
251
TPSA‟lar, önümüzdeki dönemin tarımla beraber en önemli müzakere alanları olarak
öne çıkmaktadır. ġimdiye kadar, G.Kore ve Singapur STA‟larında yapılan
düzenlemeler (X) veya bunların ötesinde (X+) düzenlemeler için Japonya ve A.B.D.
tarafından beklenti ve baskı olması muhtemeldir.
Fark edileceği üzere, tablodaki genel karĢılaĢtırma esas itibariyle bir öncekine
eklenerek geliĢen (mevcut STA +) STA yapısı üzerinde son sütun olan A.B.D ile
ulaĢılacak seviye ile birinci sütundaki GB arasında yoğunlaĢmaktadır. Özellikle
tarım, hizmetler ve kamu alımlarının dünyada ve Türkiye‟de sahip olmaya baĢladığı
ekonomik büyüklükler ve ticaret hacminin toplamı, sanayi ürünlerinin ticaretinin
önüne geçmeye baĢlamıĢtır. Ayrıca, yukarıdaki bölümlerde belirtildiği üzere sadece
sanayi malları ile ilgili müzakereleri ilgilendiren kamu kurumlarının sayısı ile
toplamı hemen hemen tüm merkezi devlet kurumlarını içeren müzakere alanlarını
koordine etmek bugüne kadarkinden çok farklı bir yaklaĢımı zorunlu hale
getirmektedir.
B. Türkiye‟nin Ġleriye Dönük Politika Seçenekleri
Tez boyunca ele alınan hususlardan görüleceği üzere, küreselleĢme, BTA‟lar,
Türkiye‟nin GB yükümlükleri, AB‟nin OTP‟si, klasik tip ve Yeni Nesil STA‟lar ve
Türkiye‟nin bu alanlardaki öncelikleri baĢta olmak üzere değinilen her bir baĢlık
itibariyle değerlendirme ve önerilerde bulunmak mümkündür. Ancak, tezin ana
amacıyla sınırlı kalmak üzere, STA‟ların üstlenilmesi sürecinin hızlandırılması
252
yönünde Türkiye‟nin ileriye dönük politika seçeneklerine iliĢkin olarak Ģunlar ifade
olunabilecektir.
Sadece mal ticaretini içeren GB yapısı yoluyla Türkiye üzerinde hegemonik
bir istikrar yaratmıĢ olan AB‟nin bu istikrarının bozulma tehlikesinin, dünyanın diğer
bir hegemonik gücü olan A.B.D ile Yeni Nesil bir STA düzenlemesine giriĢmesiyle
ortaya çıktığı tezin ilgili bölümlerinde belirtilmiĢti. 2014 tarihli Dünya Bankası
Raporunda da vurgulanan baĢlangıçtaki tasarım hataları nedeniyle 20 yıl boyunca
GB‟nin OTP‟nin karar alma mekanizmaları ve özellikle de STA‟larla ilgili eksiklileri
sorgulanır olmakla birlikte, Türkiye tarafından mümkün olduğunca uyum
yükümlülüklerinin yerine getirilmesine çalıĢıldığı görülmektedir. Zaman zaman çok
yüksek sesle olmasa bile GB‟nin sona erdirilmesi veya STA modeline dönülmesi gibi
radikal ve toptancı çözüm içeren çıkıĢların ise, hem ekonomik hem de siyasi
sonuçları bakımından temeli olmadığı düĢünülmektedir. Ekonomi boyutuyla, iki taraf
arasında menĢe kurallarına iliĢkin kısıtlamalardan bağımsız oluĢan GB içerisindeki
üretim ve yatırım iliĢkileri, Türkiye‟nin karar vericilerini ve özel sektörünü bu
iliĢkinin sürdürülmesinde zorunlu bırakmaktadır. Siyasi bakımından da her ne kadar
orta vadede dahi mümkün görülmese de AB katılım müzakereleri devam eden bir
ülkenin böyle bir geri gidiĢi göze alamayacağını göstermektedir.
Bu nedenle, geriye kalan iki seçenek “GB‟ndeki asimetrilerin giderilmesi”
veya GB‟nin dıĢındaki alanları içeren “bir üst entegrasyon aĢamasına geçiĢtir”. Bir
üst entegrasyon aĢamasına geçiĢte daha önce gündeme gelen iki somut öneri AB ile
EFTA arasında (Ġsviçre hariç) mevcut bulunan “Ġmtiyazlı Ortaklık” ve “Avrupa
253
Ekonomik Alanı” modelleridir286
. Fransa ve Almanya baĢta olmak üzere AB
üyelerince gündeme getirilen Ġmtiyazlı Ortaklık önerisi287
, içeriği konusunda bir
tartıĢma dahi olmadan Türkiye tarafından tam üyeliğe alternatif olarak
algılandığından toptan reddedilmektedir. Tüm üretim faktörlerinin serbest dolaĢımını
öngören Avrupa Ekonomik Alanı modeli ise, kiĢilerin serbest dolaĢımı dahil tüm
yönleriyle beraber hayata geçirilebilse dahi, temelinde OGT bulunmayan STA yapısı
nedeniyle AB‟nin OTP marjında bir karar alma mekanizması içerememekte ve
Türkiye‟nin bu alandaki ve STA‟ların üstlenilmesi konusundaki sıkıntılarını giderme
konusunda yetersizdir. Kaldı ki, zaten mevcut yapısı itibariyle Avrupa Ekonomik
Alanı modelinde EFTA‟nın AB nezdinde dile getirdiği karar alma değil ancak karar
Ģekillendirme mekanizmasına dahil edildiğine dair eleĢtirileri bulunmaktadır. Ayrıca,
toptan yeni benzer bir model üzerinde durmak yerine Türkiye‟nin AB ile GB devam
ederken ve tam üyelik perpektifine halel getirmemek kaydıyla, doğrudan bu alana
giriĢi sağlayacak yöntem olan EFTA üyeliğine baĢvurmadığı da ayrıca incelenmesi
gereken bir konudur. Ġngiltere‟nin AB üyeliğinden çıkma ihtimali karĢısında
değerlendirebileceği olası bir EFTA üyeliği baĢvurusunun takip edilerek eĢ zamanlı
bir baĢvuruda bulunulması üzerinde bir seçenek olarak durulabileceği akla
gelmektedir. Ancak, zaten AB üyeliği gerçekleĢmeyen Türkiye‟nin bir de EFTA
tarafından üyeliğinin reddi durumuna karĢı hazırlıklı olması gerekmektedir.
Geriye, mevcut durumda gelinen aĢama olan GB‟deki asimetrilerin “GB‟nin
Güncellenmesi” süreciyle giderilmesi en somut ve etkin yöntem olarak kalmaktadır.
Bu süreç sonucunda Türkiye‟nin beklentileri olan OTP ile ilgili karar alma
286
Akçay, E., Türkiye-AB iliĢkilerinde 'Ġmtiyazlı ortaklık' meselesi, Doktora Tezi, A.Ü., 2015. 287
Karluk R. “Türkiye-AB ĠliĢkilerinin Dünü, Bugünü ve Yarını”, 11 Kasım 2014,
http://akademikperspektif.com/
254
mekanizmalarına tam katılımın ve AB‟nin STA‟ların eĢ zamanlı üstlenilmesine
iliĢkin etkin bir çözüm sağlanıp sağlanamayacağı ise meçhuldür. AB, bu konuda
baĢarılı bir politika izleyerek, Türkiye tarafından TTYO sürecinin dıĢarısında kalma
ihtimaline binaen konuyu en üst düzeyde tırmandıran ve GB‟den sapma ve bir ölçüde
de çıkma kozunu oynayan Türkiye‟nin pozisyonunu ötelemiĢ ve dengelemiĢ
görünmektedir. Neticede, “GB‟nin Güncellenmesi Müzakere Çerçeve Belgesi”nin
kabul edildiğinin açıklanmıĢ olması, Avrupa Komisyonunun Konseyden bu konuda
bir yetki almasının ve müzakerelerin sonucunda Türkiye‟nin beklentilerini tam
olarak karĢılayacağının garantisi değildir. Tezin muhtelif bölümlerinden anlaĢılacağı
üzere, Yeni Nesil STA‟lar nedeniyle geri kaldığı için endiĢe duyduğu tüm alanları
(hizmetler, yatırımlar, kamu alımları ve anlaĢmazlıkların halli) içeren bir anlaĢma
karĢılığında AB‟nin Türkiye‟nin mütevazi kalan beklentilerini yerine getirilecek bir
müzakere çerçevesi belirlemiĢ olması, üzerinde ayrıca durulması gereken bir
konudur.
Kaldı ki, sürecin adının “GB‟nin Güncellenmesi” olması da ayrıca üzerinde
düĢünülmesi zorunlu bir alandır; çünkü içeriği itibariyle yapılacak olanın sadece
Gümrük Birliğinin değil aslında “Ortaklık AnlaĢmasının” güncellenmesi olduğu
görülmektedir. “Ortaklık AnlaĢmasının Güncellenmesi” ifadesinin
kullanılmamasının nedenin, Türkiye tarafında “imtiyazlı ortaklığı” çağrıĢtırması, AB
tarafında ise Lizbon AntlaĢmasındaki usuller gereği Avrupa Komisyonunun
yetkilendirilememesi endiĢesinden kaynaklandığı akla gelmektedir. Bu husus, hukuki
bakımından ayrıca bir çalıĢmaya esas teĢkil edebilecek nitelik ve önemde mütalaa
edilmektedir.
255
Her ne olursa olsun, 2014 yılının baĢından itibaren Türkiye tarafından AB ile
eĢ zamanlı STA yapmasını sağlayacak bir mekanizma tesis edilmemesi ve özellikle
de Türkiye‟nin TTYO sürecinin dıĢında kalması durumunda GB‟nin Türkiye için
sürdürülemez hale geleceği vurgusu neticesinde gelinen durum, AB ile yeni bir
aĢamaya geçme kararı alınmıĢ olmasıdır.
Buna paralel olarak, AB ve A.B.D ile yapılan siyasi ve bürokratik düzeydeki
temaslarının ana konusunu teĢkil edecek biçimde TTYO‟na katılım veya münferiden
bir STA yapma isteği açıklanmıĢ olmakla beraber, bugüne kadar A.B.D‟nin Türkiye
ve sürece ilgi duyan diğer ülke ve bölgesel entegrasyon üyeleriyle ikili düzeyde bir
STA müzakere etme konusunda çekimser davrandığı görülmektedir. Aslında, A.B.D
tarafından iĢaretleri verilen, daha çok ilerideki bir aĢamada TTYO‟yu “açık bir
platform”a dönüĢtürerek istekli üçüncü ülkeleri müzakereler tamamlandıktan sonra
rıhtımlama yöntemiyle TTYO‟ya dahil etme yönündeki bir yaklaĢım, tüm taraflar
için daha uygun olabilecektir. Türkiye bakımından böyle bir seçenek, tek baĢına
müzakere masasına oturacağı “stratejik ortağı” A.B.D‟nin beklentilerini
karĢılayamama riskine binaen daha tercih edilir bir durumdur. A.B.D ve AB‟nin,
TTYO süreci içinde yakın entegrasyon içinde bulundukları ülke ve ülke gruplarıyla
ilgili ne yapılacağını düĢünmesi gereken bir durumda, Türkiye‟nin gerektiğinden
fazla istekli görünmesinin müzakere pozisyonunu zora soktuğu düĢünülmektedir. Bu
bakımdan Türkiye‟nin bugüne kadar yaptığı giriĢimler neticesinde gelinen aĢamada,
konuyu daha fazla tırmandırmaktan kaçınması ve artık topu AB ve A.B.D‟nin
sorumluluk alması gerekecek biçimde karĢı sahaya atması yararlı olabilecektir.
256
Sonuç olarak, Türkiye tarafından 2014 yılından bu yana AB nezdinde
Türkiye ile AB‟nin eĢ zamanlı olarak STA yapmasını sağlayacak bir mekanizma
tesis edilmemesi ve de Türkiye‟nin TTYO sürecinin dıĢında kalması durumunda,
GB‟nin Türkiye için sürdürülemez hale geleceği vurgusu ile yapılan giriĢimlerin bir
faydası olduğu açıktır. Bu kapsamda, tezin 2. Bölümünde ayrıntılarıyla açıklanan
GB‟deki sistemsel ve spesifik ticari sorunların bir bütün halinde çözümünü
sağlayabilecek olan “GB‟nin Güncellenmesi” sürecinin baĢlatılması sağlanmıĢtır.
Sürecin, Türkiye tarafından ileri sürülen GB‟nin sistemsel sorunlarından olan AB‟nin
danıĢma ve karar alma mekanizmalarına katılım ve AB‟nin STA‟larının paralel
olarak tamamlaması için bir yöntem tesis edilmesi suretiyle çözülmesi ihtimali,
Türkiye için bir fırsat olarak ortaya çıkmıĢtır. Böylelikle, bu tezin konusuyla sınırlı
olmak üzere, en azından AB‟nin OTP‟sine uyumun hızlandırılabilmesi yönünde
STA‟ların üstlenilmesindeki sorunun, GB‟nin baĢlangıçtaki “tasarım yanlıĢlarının”
giderilmesiyle çözülebileceği bir ihtimal doğmuĢ görünmektedir.
Ancak, bunun, AB‟nin Türkiye‟nin Yeni Nesil STA‟larından dolayı Türkiye
pazarında kaybettiği avantajlı pozisyonu sağlayacak olan hizmetler, yatırımlar ve
kamu alımları alanlarında ve temelde AB‟nin çıkarlarına hizmet edecek bir
AnlaĢmazlıkların Halli Mekanizması tesisine dayanan tavizler yoluyla
sağlanabilmesi, oldukça ağır bir karĢılıktır.
Gelinen aĢama itibariyle, “Türkiye-AB GB‟nin Güncellenmesi” ile buna yol
açan temel etken olan “Yeni Nesil STA”ların nihai aĢamasını teĢkil eden “A.B.D ile
257
STA” veya “TTYO‟ya katılım” süreçlerinin birbiriyle paralel yürütülmesi
gerekmektedir.
Bu durumda, her bir müzakere baĢlığı itibariyle ilgili bölümlerde vurgulanan
ortak unsurlar olan, Türk bürokrasisinin eski tip alıĢkanlıklarını bir kenara bırakarak,
toptan reddedici olmayan, ülke spesifik değerlendirmeler içeren, amaca yönelik,
genel al-ver dengesini gözeten ve bütüncül nitelikteki yeni bir müzakere yaklaĢımı
benimsemesi ihtiyacının her zamankinden daha fazla hissedileceği bir döneme
girilmektedir. Özellikle hizmetler sektörünün ekonomik anlamı ve geniĢliği ile kamu
alımları sektörünün milli güvenlikle ilgili alt sektörler dıĢında tüm kamu idaresi
üzerindeki etkisi, bunu zorunlu kılmaktadır.
Bu konudaki son öneri, içeriği ve ilgilendirdiği kamu kurum/kuruluĢları
itibariyle artık GB eksenindeki konuları aĢmıĢ bulunan “GB‟nin Güncellenmesi” ve
“Yeni Nesil STA” müzakerelerinin, Türkiye‟nin uluslararası anlaĢma pratiğinin
değiĢtirilerek baĢlangıçta örneğin Bakanlar Kurulundan alınacak bir yetki
kapsamında yürütülmesidir. Bu yapılır iken, konuya AB ile iliĢkiler perspektifinden
bakılması zorunluluğunun yanı sıra, 20 yıldır STA yapma konusunda edindiği bilgi
birikimi ve tecrübenin etkisiyle Ekonomi Bakanlığı Avrupa Birliği Genel
Müdürlüğünün müzakerelerin ana koordinatörü olduğu sistemin bozulmaması tersine
güçlendirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, her iki sürecin sonunda da Türk
müzakerecilerinin istenilen amaçlara ulaĢamayacağı ve baĢarısızlık riskinin yüksek
olduğu bir yöne gidildiği bugünden bellidir.
258
KAYNAKLAR
Acar, M., “Serbest Ticaret, Ekonomik Özgürlükler ve Refah”, Türk Dünyası Sosyal
Bilimler Dergisi, Bahar 2010.
Aggarwal V. K. and Dupont, C., "Collaboration and Coordination in the Global
Political Economy, Global Political Economy", Ravenhill J. (ed.), Oxford: Oxford
University Press, 2005.
Akgül AçıkmeĢe, S., “Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri IĢığında Avrupa BütünleĢmesi”,
Uluslararası ĠliĢkiler, Cilt 1, 2004.
Akman, S., "The European Union‟s Trade Strategy and Its Reflections on Turkey:
An Evaluation from the Perspective of Free Trade Agreements", DEÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Vol. 12, No. 2, April 2010.
Aktan, C., "Global Ekonomik Entegrasyon ve Türkiye", DıĢ Ticaret Dergisi, 1999.
Andriamananjara S., "Customs Unions", Chauffour J. P. and Maur J. C.,
"Preferential Trade Agreement Policies for Development", The World Bank,
2011.
Appleyard, D. R., International Economics, McGraw-Hill/Irwin, 2006.
Arı, T., Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri, MKM Yayınları, 2013.
Arı, Tayyar, Uluslararası ĠliĢkiler, Ġstanbul, 1997.
Art, R. J., International politics : enduring concepts and contemporary issues,:
Pearson/Longman, 2009.
AteĢ, D. (et al)., Bir Akademik Disiplin Olarak Uluslararası Politik Ekonominin
Sınırları, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt XV, Sayı 1, 2013.
ATO, Kamu Alımlarında Yerli Katkı ve Offset Uygulamaları Paneli Sonuç
Bildirgesi, http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=2917&l=1
Avrupa Komisyonu, Türkiye 2014 Yılı Ġlerleme Raporu, Brüksel, 08.10.2014
SWD(2014) 307.
Avrupa Komisyonu, Türkiye 2015 Yılı Ġlerleme Raporu, Brüksel, 10.11.2015
SWD(2015) 216.
Ay, A., Yapar, S., “Dünya Ticaret Örgütü Tarım AnlaĢması ve Türkiye”, S.Ü. Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 13, 2005.
Ay, S. Ç., Gümrük birliği sürecinde Türkiye'nin dıĢ ticaretinde meydana gelen
yapısal değiĢmeler, Ġktisadi AraĢtırmalar Vakfı, 2005.
Aydın C., Dünya Ticaret Örgütü Tarım Müzakereleri, AB ve Türkiye‟nin
Pozisyonları, ABGS Uzmanlık Tezi, 2004.
Aydın, M., "Uluslararası ĠliĢkilerin „Gerçekçi‟ Teorisi: Kökeni, Kapsamı, Kritiği",
Uluslararası ĠliĢkiler, 2004.
Aydin, L; Yanar R.; Is It Viable An Economic Integration Among “CNETAC”
Countrıes? Evidence from Gravity Equation, International Journal of Economics
and Management Sciences Vol. 1, No. 4, 2011.
259
Baier S., Bergstrand J., “Do Free Trade Agreements Actually Increase Members‟
International Trade?”, Journal of International Economics, 2007, No. 71.
Baldwin R. and Low P., Multilateralizing Regionalism: Challenges for the
Global Trading System, Cambridge University Press, 2009.
Baldwin R.& Seghezza E., Are Trade Blocs Building or Stumbling Blocks? New
Evidence, World Trade Organisation, 2007.
Baldwin, R., A Domino Theory of Regionalism, NBER Working Paper No. 4465,
Cambridge, MA: National Bureau of Economic Research, 1993.
Baldwin, R., Low P. (eds.), Multilateralizing Regionalism: Challenges for the
Global Trading System, Cambridge: Cambridge University Press, 2009.
Baldwin, Richard, 21st Century Regionalism: Filling the Gap between 21st
Century Trade and 20th Century Trade Rules, Geneva: The Graduate Institute,
April 2011.
Baylis J., Smith S., The Globalization Of World Politics: An Introduction To
International Relations, Oxford University Press, 2001.
Bhagwati, J. and Panagariya A., “Preferential Trading Areas and Multilateralism:
Strangers, Friends or Foes?”, Bhagwati, Jagdish N., Pravin Krishna, and Arvind
Panagariya, Trading blocs: Alternative approaches to analyzing preferential
trade agreements, Cambridge, MA: MIT Press, 1999.
Bhagwati, J., “Regionalism and Multilateralism: An overview”, New Dimensions in
Regional Integration, Melo J. (et al), Center for Economic Policy Research, 1993.
Bhagwati, J., Termites in the Trading System: How Preferential Agreements
Undermine Free Trade, Oxford: Oxford University Press, 2008.
Bhagwati, J., The World Trading System at Risk, Princeton: Princeton University
Press, 1991.
Birdsall, N. and Lawrence, R. Z., "Deep integration and trade agreements: good for
developing countries?”, Kaul, I.,Grunberg, I., and Stern, M. (eds), Global Public
Goods: International Cooperation in the 21st century, New York/ Oxford: Oxford
University Press,1999.
Bozdağlıoğlu, Y., Özen, Ç., Liberalizmden Neoliberalizme Güç Olgusu ve Sistemik
Bağımlılık, Uluslararası ĠliĢkiler, Cilt 1, Sayı 4, KıĢ 2004.
Brahmbhatt, M., Measuring Global Economic Integration, World Bank Pub.,
1998.
Bretherton C., Vogler J., The European Union as a Global Actor, London &
Newyork, 1999.
Bröckling, U., Governmentality: current issues and future challenges, Routledge,
2010.
Buckley, R., & Boulle, L., Challenges to Multilateral Trade: The Impact of
Bilateral, Preferential and Regional Trade Agreements, Alphen: Kluwer Law
International, The Netherlands, 2010.
260
Bülbül O., Hegemony in the age of Globalization and Governance by the
European Neighborhood Policy: Is the EU becoming an „informal hegemon‟ in
the Maghreb by means of the ENP?, Ph.D. Thesis, METU, 2013, s. 5.
BüyüktaĢkın, ġ., Uluslararası Ticarette GATT Düzeni, Ankara, 1997.
Cansevdi, H. ve Dotto S., Avrupa Birliği'nin Gümrük Birliği, Malların Serbest
DolaĢımı, Ortak DıĢ Ticaret Politikaları Ve Türkiye'nin Uyumu, Ġktisadi
Kalkınma Vakfı, Ġstanbul, 2002.
Carbone, M., The European Union and international development : the politics
of foreign aid, Routledge, 2007.
Carpenter, T., “A Historical Perspective on Regionalism”, Mutlilateralizing
Regionalism: Challenges for the Global Trading System, Baldwin R. and Low P.
(eds.), Cambridge: Cambrdige University Press, 2009.
Cini, M. & Borragán N. P., European Union Politics, Oxford University Press,
2013.
Cohen, B. J., International political economy : an intellectual history, Princeton
University Press, 2008.
Cohn, T. H., Global political economy : theory and practice, Longman, 2010.
Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union,
http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX: 12012E/TXT
Cosgrove-Sacks C., The European Union And Developing Countries: The
Challenges Of Globalization, St. Martin's Press, 1999.
Council Regulation (EC) No 1061/2009 of 19 October 2009 establishing common
rules for exports.
Crane, G. and Amawi, A., The Theoretical Evolution of International Political
Economy: A Reader Second Edition, Oxford University Press, 1997.
Crawford J. & Fierentino R., Changing Landscape of Regional Trade
Agreements, WTO Discussion Paper 8, WTO Publications, Geneva, 2006.
Çağlar, B., Changing alliance and cooperation dynamics : globalization, nation-
state and the threat, The Department of International Relations, Bilkent Univ.,
2010.
ÇeĢmecioğlu, S., Avrupa - Akdeniz Ortaklığı ve Türkiye, Ġstanbul, Ġstanbul
Ticaret Odası, 2003.
D.T.M., Avrupa Birliği ve Türkiye, TOBB Yayını, Ankara, 2002.
Dedeoğlu, B., "Türkiye'de AB KarĢıtlığı-KüreselleĢme KarĢıtlığı ĠliĢkisi",
Uluslararası ĠliĢkiler, Cilt 7, Sayı 28, 2011.
Devetak, R., “Critical Theory”, Burchill, S., Linklaer, A. (eds.), Theories of
International Relations, New York: St. Martin‟s Press, 1996.
Dimopoulos, A., “The effects of the Lisbon Treaty on the principles and objectives
of the common commercial policy”, European Foreign Affairs Review 15, 2010, s.
153–165.
261
DPT, Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Öncesinde Avrupa Birliği ve DıĢ
Ekonomik ĠliĢkilerde GeliĢmeler: 1996-2000, Ankara, 2000.
DPT, Türkiye-Avrupa Birliği ĠliĢkileri Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu, Ankara,
2000.
DPT, Türkiye-Avrupa Topluluğu Ortaklık Konseyi Kararları 1964-2000,
Ankara, 2001.
DTM, Pan-Avrupa-Akdeniz MenĢe Kümülasyonu Sistemi ve Tercihli MenĢe
Kuralları, Ankara, 2007.
DTÖ, World Trade Report 2011.
Duncan S., The Limits of Hegemonic Stability Theory, The IO Foundation, 1985.
Dura C., Atik H., Avrupa Birliği Gümrük Birliği ve Türkiye, Nobel Yayıncılık,
2014
Dünya Bankası, AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi, Rapor No: 85830-
TR, 28 Mart 2014.
Eason H., America's Invisible Trade Surplus, Exporting of Services, N. Business,
1984.
Ege A., Avrupa Birliği‟nin Ortak Ticaret Politikası ve Türkiye, METU Studies in
Development, 1999.
Eralp, A., Devlet, Sistem ve Kimlik: Uluslararası ĠliĢkilerde Temel YaklaĢımlar,
ĠletiĢim Yayınları, 2013.
Estevadeordal A, Freund C., & Ornelas, E., Does Regionalism Affect Trade
Liberalization Towards Non-Members?, Centre for Economic Performance, CEP
Discussion Paper No: 868, 2008.
European Commission, "How trade policy and regional trade agreements support
and strengthen EU economic performance", 25.03.2015 s.
European Commission, “Global Europe Competing in the World : A
Contribution to the EU‟s Growth and Jobs Strategy”, A Communication form the
European Commission, 2006, URL: http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/
october/tradoc_130376.pdf (03.01.2010).
European Commission, Commission Staff Working Document, External sources of
growth, Progress report on EU trade and investment relationship with key
economic partners, 2012.
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2012/july/tradoc_149807.pdf
European Commission, How the EU works with the WTO,
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2013/april/tradoc_150988.pdf
European Commission, New trade Strategy http://ec.europa.eu/trade/policy/in-
focus/new-trade-strategy
European Commission, Overview of FTA and Other Trade Negotiations, October
2015, http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/december/tradoc_118238.pdf
262
European Commission, Press Release-EU to pursue the most ambitious
sustainable development, labour and environment provisions in TTIP, 6
November 2015, http://trade.ec.europa.eu/doclib/press/index.cfm?id=1393
European Commission, proposal for a regulation of the European Parliament
and of the Council applying a scheme of generalised tariff preferences Brussels,
10.5.2011COM(2011) 241 final
European Commission, proposal for a regulation of the European Parliament
and of the Council applying a scheme of generalised tariff preferences, Brussels,
10.5.2011COM(2011) 241 final,
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2011/may/tradoc_147893.pdf
European Commission, Report of the Eleventh Round of Negotiations for the
Transatlantic Trade and Investment Partnership, 19-23 October 2015
European Commission, The European Union explained: Trade, Luxembourg:
Publications Office of the European Union, November 2014 s.3-15
European Commission, Trade for All- Towards a more responsible trade and
investment policy, 2015.
Fiorentino R. (et al), “The Landscape of Regional Trade Agreements”,
Multilateralizing Regionalism, Baldwin and Low (ed), Cambridge: Cambridge
University Press, 2009.
Gill, S., Gramsci, Historical Materialism and International Relations,
Cambridge: Cambridge University Press, 1993.
Gilpin, R., Global Political Economy, Princeton University Press, 2001.
Ginsberg, R. H., The European Union in International Politics : Baptism By
Fire, Rowman & Littlefield Publishers, 2001.
Grevi, G., Pioneering foreign policy : the EU special representatives, European
Union Institute for Security Studies, 2007.
Grossman, G. & Helpman E., Interest Groups and Trade Policy, Princeton
University Press, 2002.
Gül, A., Yeni yüzyılda Türk dıĢ politikasının ufukları, horizons of Turkish
foreign policy in the new century, T.C. DıĢiĢleri Bakanlığı, 2007.
Hale, W., The politics of modern Turkey, Routledge, 2008.
Haselmayer S., Rasmussen J., Navigate Change: How new approaches to public
procurement will create new markets? ACC 10, 2011.
Hitiris, T., European Union Economics, Harlow, England, New York , 2003.
Holland, M., The European Union And The Third World, Palgrave, New York,
2002.
Holmes P. & Kempton J., The EU in Global Economy, Longman, New York, 1999.
Horn H. ,Mavroidis P. and Sapir A., "Beyond the WTO? An Autonomy of EU and
US Preferential Trade Agreements", The World Economy, Vol. 33, No. 11, 2010
Hudson, M., Global fracture : the new international economic order, Pluto Press,
263
Pub date, 2005.
Ismael, T., Turkey's foreign policy in the 21st century : a changing role in world
politics, Ashgate, 2003.
ĠKV, Gümrük Birliği'nin Revizyonuna ĠliĢkin Mutabakat Hakkında ĠKV
GörüĢü, Mayıs 2015.
Ġmir M., “DTÖ Tarım Müzakereleri, Türkiye‟nin Tutumu ve Müzakere Sonuçlarının
Türk Tarımına Olası Etkilerinin Nitel Bir Değerlendirmesi”, Dünya Ticaret Örgütü
Doha Turu Çoktaraflı Ticaret Müzakereleri ve Türkiye, TEPAV, 2008.
ĠSO, AB Yolunda Türkiye‟nin DıĢ Ekonomik ĠliĢkileri Ve Bölgesel ĠĢbirliği
Stratejileri: 4 Temmuz 2000 ÇalıĢma Toplantısı Notları Ġstanbul, 2001.
Josselin D, Wallace W., Non-State Actors in World Politics, New York, 2001.
Kara KurtuluĢ T., Bölgesel Ticaret AnlaĢmaları KarmaĢası ve Türkiye, Ankara,
2015.
Kara T., Dünya Ticaret Örgütü ve Bölgesel Ticaret AnlaĢmalari ĠliĢkisi:
Sorunlar, Çözümler ve Türkiye‟ye Yansımaları, Doktora Tezi, A.Ü. 2012
Karacaovalı, B. and Limão, N., “The Clash of Liberalizations: Preferential vs.
Multilateral Trade Liberalization in the European Union”, Journal of International
Economics, No. 74 2008.
Karluk R., Avrupa Birliği ve Türkiye, Ġstanbul, 2003.
Karluk R., Gümrük Birliği Dönemecinde Türkiye, Gümrük Birliği Ne Getirdi?
Ne Götürdü?, Ankara, 1997.
Kaya, S., "Uluslararası ĠliĢkilerde Konstrüktivist YaklaĢımlar", Ankara Üniversitesi
SBF Dergisi/63-3 URL:http://www.politics.ankara.edu.tr/dergi/pdf/63/3/6-Kaya-
Sezgin.pdf
Kaya, T., The Common Foreign And Security Policy : The European Union's
Quest For Being A Coherent And Effective Actor in Global Politics, ODTÜ,
Ankara, 2004.
Kemp W and Wan H., “An elementary proposition about Customs Unions”, Journal
of International Economics, 1976.
Kemper, C., The Way Towards Customs Union: A Policy-Analysis Of The
Negotations Between Actors Of The European Union And Turkey, Thesis-Bilkent
University, 1997.
Keohane, R. O. and Axelrod, R., "Achieving Cooperation under Anarchy: Strategies
and Institutions", “Neo-liberalism and Neo-realism: The Contemporary Debate” New
Directions in World Politics, Baldwin D. (ed.), New York: Columbia University
Press, 1993.
KĠK, Kamu Alımları Ġzleme Raporu 2014, s. 2 ve 9.,
http://www2.ihale.gov.tr/Duyurular2012/2014_kamu_alimlari_raporu.pdf.
KiriĢci K., Ekim S., Turkey‟s Trade in Search of an External Anchor: The
Neighborhood, the Customs Union or TTIP, Brookings Institution in Washington
264
and Istanbul Policy Center, Working Paper 9, April 2015.
Krajewski M., “The Reform of the Common Commercial Policy”, Biondi, A.,
Eeckhout, P. (eds), European Union Law after the Treaty of Lisbon, OUP, 2010.
Krugman, P., “Is Bilateralism Bad?”, International Trade and Trade Policy,
Helpman E. (et al), Cambridge MA: MIT Press, 1991.
Laffan B., O‟Donnel R., Smith M., Europe‟s Experimental Union- Rethinking
Integration, Routledge, London, New York, 2000.
Lang P., Europe's near abroad :promises and prospects of the EU's
neighbourhood policy, P.I.E., 2008.
Lawrence, R. Z.,Regionalism, Multilateralism and Deeper Integration,
Washington DC: Brookings Institution, 1996.
Levy, P.I., "A Political-Economic Analysis of Free trade Agreements", American
Economic Review 87(4), 1997.
Lipsey, R. G., “The Theory of Customs Unions: a General Survey”, Economic
Journal, Volume 70, September 1960.
Luif, P., How Common Foreign and Security policy of the European Union?
Where does Turkey fit in?, TESEV, 2009.
Manisalı, E., Ġçyüzü Ve Perde Arkasıyla Avrupa Çıkmazı: Türkiye-Avrupa
Birliği ĠliĢkileri, Ġstanbul, Otopsi Yayınları, 2001.
Milner H., “International Theories of Cooperation among Nations: Strengths and
Weaknesses”, World Politics, Vol. 44, April 1992.
Mintz A., Integrating Cognitive And Rational Theories Of Foreign Policy
Decision Making, New York : Palgrave Macmillan, 2003.
Moore Lynden, Developmets in Trade And Trade Policy in The Economics Of
The EU: Policy And Analysis, Oxford University Press, 2001.
Morgan, G., The Oxford handbook of comparative institutional analysis, Oxford
University Press, 2010.
Neumann, I. B., Governing the global polity : practice, mentality, rationality,
University of Michigan Press, 2010.
Niemann, A., “The Common Commercial Policy: From Nice to Lisbon”, Laursen, F.
(ed.), The EU‟s Lisbon Treaty: Institutional Choices and Implementation,
Ashgate, 2012.
Nugent, N., The Government And Politics Of The European Union, Duke
University Press, 2003.
Nye, J., “Soft Power”, Foreign Policy No: 80; 1990.
Oran, B. (Editör) ve diğerleri, Türk DıĢ Politikası Cilt II, ĠletiĢim Yayıncılık, 2003.
Orbie, J., Europe's global role : External policies of the European Union Ashgate,
2009.
265
Organisation For Economic Co-Operation And Development, The European
Union's Trade Policies And Their Economic Effects, Paris, 2000.
ÖniĢ, Z., Turkey and the global economy : neo-liberal restructuring and
integration in the post-crisis era, Routledge, 2010.
Özen Ç., "1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı Çerçevesinde Türkiye‟nin
Yükümlülükleri Üzerine Bir Değerlendirme", Yeni Türkiye Avrupa Birliği Özel
Sayısı II Sayı 36 , Ankara, 2000.
Özen Ç., “Neo-Functionalism and the Change in Turkey EU Relations” Perceptions:
Journal of International Affairs, Vol: 3, No:3, 1998.
Özgöker, U., Ekonomik kriz sürecinde Türkiye'nin AB tam üyeliği ve Litvanya
tecrübesinden çıkarılacak dersler, Kadir Has Üniversitesi Yayınları, 2009.
Paulson, H., On the brink : binside the race to stop the collapse of the global
financial system, Business Plus, 2010.
Pazarcı H., Uluslararası Hukuk Dersleri, Turhan Kitabevi, Ankara, 1998.
Piris, J., The Lisbon Treaty: A legal and political analysis, Middle East Technical
University Press, 2010.
Powell, R., In the Shadow of Power: States and Strategies in International
Politics, Princeton University Press, 1999.
Putnam, R., “Diplomacy and Domestic Politics: The Logic of Two-Level Games”,
International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988.
Richard S., "The Role Of The EU As An Economic Actor Within The WTO",
European Foreign Affairs Review, 2002.
Rodrik, D., One Economics, Many Recipes : globalization, institutions, and
economic growth, Princeton University Press, 2009.
Schiff M. & Winters A., Regional Integration and Development, World Bank and
Oxford University Press, 2003.
Seyidoğlu H., Uluslararası Ġktisat, Ġstanbul, 1998.
Shaw T., “Lisbon and EPAs: What Prospects for Development in Africa and
Caribbean?”, Laursen, F. (ed.), The EU‟s Lisbon Treaty: Institutional Choices
and Implementation, Ashgate, 2012, s. 243-264.
Singapore WTO 1996 Ministerial Declaration, WT/MIN(96)/Dec, 18 December
1996, URL:https://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min96_e/wtodec_e.htm
Smith, E. ve Farrands C., International Political Economy in the 21st Century,
Contemporary Issues and Analysis, Pearsons Education, 2011.
Smith, H., European Union Foreign Policy: What it is And What it Does,
London, Sterling, 2002.
Smith, K., European Union Foreign Policy in A Changing World, Cambridge,
UK, 2003.
Smith, M. E., Europe's Foreign And Security Policy: The Institutionalization of
266
Cooperation, Cambridge University Press, 2003.
Soğuk H., Uyanusta E., Gümrük Birliği'nin Türkiye Ekonomisine Etkileri,
Ġktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, Ġstanbul, 2004.
Stein, A. “Neoliberal Institutionalism”, The Oxford Handbook of International
Relations, Reus C.(et al eds.), NY: Oxford University Press, 2008.
Stivachtis, Y.A., The New Europe : politics, economics, and foreign relations,
Atiner, 2010.
ġahinöz, A., Dünya Ticaret Örgütü‟nün DönüĢümü. KüreselleĢme ve Türkiye
Tarımı, Ankara: TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yayını, 2002.
ġenses, F., Neo-liberal KüreselleĢme Kalkınma Ġçin Bir Fırsat mı Engel mi?,
ERC Working Paper in Economics 04/09, ODTÜ.
Tan, M., “DTÖ Kuralları: Anti-damping, Sübvansiyonlar ve Türkiye”, Dünya
Ticaret Örgütü Doha Turu Çoktaraflı Ticaret Müzakereleri ve Türkiye,
TEPAV, 2008
TARIC (Integrated Tariff of the EC),
http:/ec.europa.eu/taxation_customs/dds/tarhome_en.htm
TÜĠK, Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer) Yayını, URL: https://www.tuik.gov.tr
UNCTAD, GSP Schemes, URL: http://unctad.org/en/Pages/DITC/GSP/About-
GSP.aspx
UNCTAD, World Investment Report, June 2015, URL:
http://unctad.org/en/PublicationsLibrary/wir2015_en.pdf
Urata, S., “Globalization and The Growth in Free Trade Agreements”, Asia-Pacific
Review, Vol:9, No:1, 2002.
Uyanusta E., Avrupa Birliği'nin Ortak Ticaret Politikası, Ġktisadi Kalkınma Vakfı,
Ġstanbul, 2003.
Uzgel, Ġ., Ulusal Çıkar ve DıĢ Politika, Ġmge Kitabevi, Ankara, 2004
Uzgören E., “Türkiye Avrupa Birliği ĠliĢkileri ve Entegrasyon Teorileri: Gramsci‟ci
Tarihsel Materyalizmin Literatüre Katkıları”, Ankara Avrupa ÇalıĢmaları Dergisi,
Cilt: 11, No:2, 2012.
Viner J., The Customs Union Issue, New York: Carnegie Endowment for
International Peace, 1950.
Wallace, H. & W., Policy-Making in The European Union, Oxford University
Press, 2000.
Wallace, H. Pollack M., Young A., Policy-Making in the European Union, Oxford
University Press; 2015.
Wallace, H., Policy-making in the European Union, Oxford University Press,
2010.
Waltz, K., Theory of International Politics, Reading, Addison-Wesley Publishing,
1979.
267
Wilkinson, R., The global governance, Routledge, 2008.
Williamson, J. & Milner, C., The World Economy, Harvester Wheatsheaf, 1991.
Winters A., European Union Trade Policy, Palgrave, Newyork, 2001.
Woolcock, S., Trade and Investment Rule-Making: The Role of Regional and
Bilateral Agreements, Tokyo: United Nations University Press, 2005.
Woolcock, Stephen, “The potential impact of the Lisbon Treaty on European
Union external trade policy”. European Policy Analysis 8, 2008, s.1- 6.
Wouters J., Coppens D. and De Meester B., “External Relations after the Lisbon
Treaty”, Griller, S and Ziller, J. (eds), The Lisbon Treaty - EU Constitutionalism
without a Constitutional Treaty? EC Studies Volume 11, 2008, s. 143-203.
WTO, Goverment Procurement Agreement, Opening Markets and Promoting
Good Governence, URL:
https://www.wto.org/english/thewto_e/20y_e/gpa_brochure2015_e.pdf
WTO, Trade and Investment URL:
https://www.wto.org/english/tratop_e/invest_e/invest_e.htm
WTO, Trade Policy Review (European Union), Report By The Secretariat,
WT/TPR/S/284, 28 May 2013, Geneva.
WTO, Trade Policy Review (Turkey), Report By The Secretariat,
WT/TPR/S/259, 2012, Geneva.
WTO, World Trade Report 2007- Six Decades of Multilateral Trade
Cooperation: What have Learnt?
URL:https://www.wto.org/English/res_e/booksp_e/anrep_e/world_trade_report07_e.
WTO, World Trade Report 2011, The WTO and preferential trade agreements:
From co-existence to coherence, URL:https://www.wto.org/english/res_e/booksp_e/anrep_e/world_trade_report11_e.
Yalman, G. L., Transition to neo-liberalism : the case of Turkey in the 1980s,
Ġstanbul Bilgi University, 2009.
Yılmaz S., Avrupa Birliği ve Post Modern Jeopolitik, KAÜ-ĠĠBF Dergisi, Cilt 3,
Sayı 3, 2012.
Ġnternet Kaynakları
Ekonomi Bakanlığı : http://www.ekonomi.gov.tr/portal/faces/home
Avrupa Birliği Bakanlığı : http://www.ab.gov.tr/
DıĢiĢleri Bakanlığı : http://www.mfa.gov.tr/default.tr.mfa
268
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı : http://www.gtb.gov.tr/
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı : http://www.tarim.gov.tr/
Kamu Ġhale Kurumu : http://www.ihale.gov.tr/
Türkiye Ġstatistik Kurumu : http://www.tuik.gov.tr/
T.C. Merkez Bankası : http://www.tcmb.gov.tr/
Avrupa Birliği : http://europa.eu/index_en.htm
Amerikan Ticaret Temsilciligi : https://ustr.gov/
Dünya Ticaret Örgütü : https://www.wto.org/
UNCTAD : http://unctad.org/en/Pages/Home.aspx
Dünya Bankası : http://www.worldbank.org/
OECD : http://www.oecd.org/
Ġslam Kalkınma TeĢkilatı Örgütü : http://www.oic-oci.org/oicv2/home/?lan=en
T.C. Resmi Gazete : http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/
Trade Map : http://www.trademap.org/Index.aspx
TEPAV : http://www.tepav.org.tr/tr/
Ġktisadi Kalkınma Vakfı : http://www.ikv.org.tr/
Ġstanbul Sanayi Odası : http://www.iso.org.tr/
Ulusal Tez Merkezi : https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/
269
Ek 1 : AB‟nin ve Yürürlükteki STA‟ların Türkiye‟nin Ticaretindeki Yeri (2015Kasım)
ĠHRACATTA YERĠ ĠTHALATTA YERĠ
270
AB‟nin ve Yürürlükteki STA‟ların Türkiye‟nin Ticaretindeki Yeri (2015 Ocak-Kasım)
ÜLKE NÜFUS, 1000 GSYH
(milyon$) ĠHRACAT
(milyon$) ĠTHALAT
(milyon$) TR ĠHR
(1000 $) TR ĠTH
(1000 $) Ter.Rejim Durumu
Avrupa Birliği 508.314 18.460.645 6.031.686 5.914.926 68.563.712 89.148.733 Gümrük Birliği
Güney Kore 50.423 1.410.382 573.074 525.556 470.464 7.548.319 STA
EFTA 13.364 1.136.236 391.131 299.954 3.795.623 5.719.017 STA
Malezya 29.901 326.933 234.134 208.823 315.024 1.160.993 STA
Singapur 5.469 307.871 409.768 366.247 370.629 293.037 Ġç Onay
Ġsrail 8.215 304.226 68.965 72.331 2.950.902 2.881.261 STA
Mısır 89.579 286.538 26.812 71.337 3.297.538 1.489.636 STA
ġili 17.762 258.061 76.639 72.344 198.579 363.303 STA
Fas 33.921 107.004 23.815 46.191 1.406.565 639.849 STA
Tunus 10.996 48.633 16.376 22.577 915.041 196.697 STA
Lübnan 4.546 45.730 3.312 20.487 782.585 139.960 Ġç Onay
Sırbistan 7.129 43.866 14.843 20.608 506.419 273.901 STA
Ürdün 6.607 35.826 8.385 22.740 907.021 126.068 STA
Bosna Hersek 3.817 18.344 5.892 10.990 322.022 171.424 STA
Gürcistan 4.504 16.529 2.861 8.596 1.443.790 232.596 STA
Arnavutluk 2.894 13.370 2.430 5.229 318.540 96.281 STA
Filistin 4.294 12.737 943 5.683 90.944 2.502 STA
Morityus 1.260 12.616 2.662 5.607 37.802 7.939 STA
Makedonya 2.075 11.323 4.933 7.276 347.964 79.194 STA
Moldova 3.556 7.944 2.339 5.316 286.741 246.928 Ġç Onay
Kosova 1.823 7.387 431 3.376 275.645 12.783 Ġç Onay
Karadağ 622 4.588 441 2.367 35.040 7.373 STA
Faroe Adaları 48 2.320 1.360 1.006 103 9 Ġç Onay
Suriye* 22.157 veri yok 874 6.882 1.800.962 115.498 Askıda
STA Toplamı 324.962 4.418.464 1.872.420 1.811.523 20.875.943 21.804.568
AB + STA 833.276 22.879.109 7.904.106 7.726.449 89.439.655 110.953.301
271
Müzakeresi Devam Eden/BaĢlatılacak STA‟ların Türkiye‟nin Ticaretindeki Yeri (2015 Ocak-Kasım)
ÜLKE NÜFUS,
1000 GSYH
(Milyon$) ĠHRACAT
(milyon$) ĠTHALAT
(milyon$) TR ĠHR
(1000 $) TR ĠTH
(1000 $) Müzakere Durumu
Japonya 127.131 4.601.461 683.845 822.251 375.472 3.199.915 Müzakere
MERCOSUR 277.958 3.313.648 430.860 351.214 1.553.504 2.584.018 BaĢlamadı
KĠK 51.496 1.651.210 871.170 502.984 9.115.012 8.672.432 Askıda
Meksika 125.386 1.282.719 397.099 399.977 311.978 944.665 Müzakere
Kolombiya 47.791 377.740 54.795 64.028 183.110 1.182.516 Askıda
Peru 30.973 202.902 38.459 42.194 287.976 74.808 Müzakere
Ukrayna 45.363 131.805 53.913 54.381 1.729.294 4.242.612 Askıda
Ekvator 15.902 100.543 22.345 27.515 77.841 91.057 Askıda
Libya 6.258 41.119 20.107 16.185 2.059.898 292.507 Askıda
Gana 26.787 38.648 11.799 14.838 175.355 157.925 Tamamlandı
Kongo D. C. 74.877 32.962 6.796 6.393 41.052 198.247 Askıda
Kamerun 22.773 32.548 5.160 7.561 110.730 40.428 Askıda
SeyĢeller 92 1.406 894 1.121 9.106 4.944 Askıda
ABD 318.857 17.419.000 1.619.743 2.346.041 6.341.841 12.727.562 Yüksek Düz. Kom.
Hindistan 1.295.291 2.066.902 317.545 459.369 586.589 6.898.577 Ort.Çal.Grubu
Kanada 35.540 1.786.655 472.886 462.000 950.456 1.107.270 ĠstikĢafi
Endonezya 254.454 888.538 176.036 178.179 227.583 2.043.492 Ort.Çal.Grubu
Tayland 67.726 373.804 227.932 227.573 210.538 1.276.798 Teklif
Güney Afrika 54.002 349.817 90.612 99.893 545.232 1.189.352 Teklif
Cezayir 38.934 214.063 63.228 58.618 2.078.889 2.642.391 Teklif
Orta Amerika 44.724 210.905 37.740 73.398 292.119 105.096 Teklif
Vietnam 90.730 186.205 157.887 178.400 168.145 2.009.894 ĠstikĢafi
Papua Yeni Gine 7.464 16.819 9.925 5.573 3.961 13 Teklif
Madagaskar 23.572 10.593 2.243 3.355 54.066 6.214 Teklif
Fiji 886 4.030 1.373 3.250 869 128 Teklif
MÜZAKERE TOP. 3.084.967 35.336.042 5.774.391 6.406.292 27.490.616 51.692.860
GENEL TOPLAM 3.918.243 58.215.151 13.678.497 14.132.741 116.930.271 162.646.161
272
Ek-2
TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ
EKONOMĠ BAKANLIĞI
Dato‟ Sri Mustapa MOHAMED
Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanı
Malezya
17 Nisan 2014
(Sayın Bakan)
17 Nisan 2014 tarihinde imzalanan Türkiye-Malezya Serbest Ticaret AnlaĢması'na
("AnlaĢma") atıfta bulunmaktayım. Türkiye ve Malezya Hükümetleri ("Taraflar")
tarafından varılan aĢağıdaki mutabakatı teyit etmekten onur duyarım.
1. Taraflar, Malezya-AB Serbest Ticaret AnlaĢması'nın (bundan sonra
"MABSTA" olarak atıfta bulunulacaktır) imzalanmasıyla birlikte,
aĢağıdakilerin MABSTA'sının ilgili Maddeleri ve Eki/Ekleri (Ürüne Özel
Kurallar/Liste Kuralları) ile değiĢtirileceğini kabul ederler. Bu değiĢiklik
bir tadilat teĢkil edecek ve MTSTA'sının 11.4.2(f) ve 14.5.3. maddeleri
uyarınca yapılacaktır:
- fabrika çıkıĢ fiyatının tanımına iliĢkin Madde 4.1(f);
- tamamen elde edilmiĢ ürünlere iliĢkin Madde 4.4;
- yeterli iĢçilik veya iĢlem görmüĢ ürünlere iliĢkin Madde 4.5;
- yetersiz/asgari iĢçilik veya iĢleme iliĢkin Madde 4.6;
- gümrük vergilerinin geri ödenmesi veya gümrük vergilerinden
muafiyete iliĢkin Madde 4.14; ve
- Ek 4-2 (Ürüne Özel Kurallar/Liste Kuralları).
2. Bu amaçla, Ortak Komite, MABSTA'sının imzalanmasını takiben en geç
bir ay içerisinde, paragraf 1'de atıfta bulunulan gerekli kararı alacaktır.
3. Taraflar, iĢbu mektupta atıfta bulunulan tadilatın uygunsuz bir gecikme
olmaksızın yürürlüğe girmesini temin edecektir.
4. ĠĢbu mektubun ve Hükümetinizin bu mutabakatı paylaĢtığını teyit eden
cevabi mektubunuzun, AnlaĢma'nın ayrılmaz bir parçasını oluĢturacağını
önermekten onur duyarım.
Saygılarımla,
(ĠMZA)
Nihat ZEYBEKCİ
Bakan