“spekülatif kurgu konferansı: doğa ve kent”in Özet kitabı için

28
0

Upload: dinhtuyen

Post on 11-Jan-2017

247 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

0

Page 2: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

1

Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent

İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı tarafından düzenlenen ulusal bir

konferanstır.

15 Mayıs 2014 Perşembe -16 Mayıs 2014 Cuma

Avrasya Enstitüsü Konferans Salonu, Vezneciler, İstanbul.

Kapak: 12 Temmuz 1861 günü Kaptan F. B. Schaeffer'in komutasındaki birliğin konumunu gösteren

çizim. Karakalem, çini ve suluboya, 1861. Kongre Kütüphanesi, Washington, D. C.

Page 3: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

2

Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent

15 Mayıs 2014 Perşembe -16 Mayıs 2014 Cuma

Avrasya Enstitüsü Konferans Salonu

Program

15 Mayıs 2014 Perşembe 9:30-

10:00

Oturum Başkanı: Esra Melikoğlu Ana Konuşmacı: Kutlukhan Kutlu: "Ozymandias'ın Mirası: Eserlerimiz ve Esaretimiz"

10:00-

10:15

Çay-Kahve Arası

10:15-

11:45

FANTASTİK Oturum Başkanı: Cristiano Bedin

• Tuğba Hacaloğlu Tosun (İstanbul Üniversitesi): "İktidarın ve/veya Direnişin Mekânı

olarak King’s Landing"

• Neslihan Yücelşen (İstanbul Üniversitesi) & Sibel Ay (İstanbul Üniversitesi): "Perg

Efsaneleri Serisinde Kullanılan Mekânın Fantastik Kurguya Etkileri"

• Selena Erkızan: "Tanrı’nın Şehirleri: La Divina Commedia’da Ptolemaik Bir Kozmolojik

Tasarım Olarak Paradiso"

11:45-

12:00

Ara

12:00-

13:30

BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK Oturum Başkanı: Tuğba Hacaloğlu Tosun

• Şebnem Atakan (Ankara Üniversitesi): "İnsan, doğa ve yolculuk üzerine bir yapıt: Elif"

• Cristiano Bedin (İstanbul Üniversitesi): "Antonio Tabucchi’nin Eserlerinde Doğa ve Kent

ilişkisi: Postmodern bir Yorum"

• Kerim Can Yazgünoğlu (Hacettepe Üniversitesi): "Kara Ekoloji: Latife Tekin’in Berci

Kristin Çöp Masalları’nda Posthümanist Doğakültürler"

13:30-

14:30

Öğle Yemeği ve Oturum Öncesi Çay-Kahve Arası

14:30-

16:00

DOĞA VE ŞİİR, DOĞA-KENT VE TÜRKÜ Oturum Başkanı: Şebnem Atakan

• Esin Ozansoy (İstanbul Üniversitesi): "Girit Edebiyatında İda Dağı’nın Pastoral Şiir

Üzerindeki Yansımaları"

• Nazan Tutaş (Ankara Üniversitesi): "İngiliz Romantik Şairlerde Çevreci Bakış Açısı ve

Doğa"

• Pınar Somakcı (Haliç Üniversitesi): "Türkiye Coğrafi Bölgerinden Seçilmiş Bazı Şarkı-

Türkü Sözlerinde Ele Alınan Doğa ve Kent Uyumu"

16:00-

16:10

Çay-Kahve Arası

16:10-

17:10

DOĞA VE SİNEMA, DOĞA VE EDEBİYAT Oturum Başkanı: Kerim Can Yazgünoğlu

• Deniz Postacı: "r"

• Zümre Gizem Yılmaz (Hacettepe Üniversitesi): "Maddesel Söylemsel Oluşumlar: Doğa

ve İnsan Kavramlarının Yok Oluşu"

Page 4: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

3

16 Mayıs 2014 Cuma

9:30-

11:00

ÜTOPYA VE MİMARİ, MİMARİ, DOĞA, KENT VE SANAT, EDEBİYAT

Oturum Başkanı: Arpine Mızıkyan

• Raşit Mutlu (İstanbul Üniversitesi): "Sanat, Olasılık, Mimari: Simülakrlar ve

Simülasyonlar Çağında Mimari Bir Kırılma Mümkün Mü?"

• Müjde Dila Gümüş (İstanbul Üniversitesi): "Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ‘Kübik’

Mimarlık Tartışmaları ve Edebiyat"

• Elif İpek Akkaya (İstanbul Üniversitesi): "Yeniden Yapılandırılan Kent: Paris ve

Empresyonistlerin Gözünden Değişen Kent-Doğa Algısı"

11:00-

11:15

Çay-Kahve Arası

11:15-

12:15

ÜTOPYA VE DOĞA, DİSTOPYA VE KENT Oturum Başkanı: Raşit Mutlu

• Funda Civelekoğlu (Ege Üniversitesi): "Kentin Şizofrenik Doğasında Kaybolmak"

• Özge Özkan (Celal Bayar Üniversitesi): "Şehirden Uzak, Hailsham’da Tutsak: Beni Asla

Bırakma’da Yatılı Okul Sembolü"

12:15-

13:45

Öğle Yemeği ve Oturum Öncesi Çay-Kahve Arası

13:45-

15:15

KORKU Oturum Başkanı: Funda Civelekoğlu

• Ferah İncesu (İstanbul Üniversitesi): "Kötücül Sanatçının Mekânı Doğa-Kent: Edith

Nesbit’in ‘Man-Size in Marble’ Öyküsünde Taşra"

• Emel Uğuz (Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Üniversitesi): "Robert Kirman ve Jay

Bonansigna’nın Yürüyen Ölüler Romanındaki İnsan, Doğa, Şehir Üçlemesi ve Tek

Tipleştirme Kavramı"

• Abdullah Derin (Dokuz Eylül Üniversitesi): "Devlerin Savaşı: Clive Barker ve Şehir"

15:15-

15:30

Çay-Kahve Arası

15:30-

17:00

ANİME, OYUN

Oturum Başkanı: Emel Uğuz

• Fatma Aykanat (Bülent Ecevit Üniversitesi): "Distopik Kent Arka Planında Nostaljik Bir

İmge Olarak Doğa: Wall-E’ye Ekoeleştirel Bir Yaklaşım"

• Şafak Horzum (Hacettepe Üniversitesi): "Naruto Anime Serilerinde Doğa-İnsan İlişkisine

Ekoeleştirel Yaklaşım"

• Onur Kaya (İstanbul Üniversitesi): "Oyunlarda Doğa ve Şehir Etkileşimleri/Tasarımları"

Page 5: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

4

Konuşmacıların Alfabetik Sıralaması

İsim Sayfa Numarası

Elif İpek Akkaya 5

Şebnem Atakan 6

Fatma Aykanat 7

Cristiano Bedin 8

Funda Civelekoğlu 9

Abdullah Derin 10

Selena Erkızan 11

Müjde Dila Gümüş 12

Tuğba Hacaloğlu Tosun 13

Şafak Horzum 14

Ferah İncesu 15

Onur Kaya 16

Kutlukhan Kutlu 17

Raşit Mutlu 18

Esin Ozansoy 19

Özge Özkan 20

Deniz Postacı 21

Pınar Somakcı 22

Nazan Tutaş 23

Emel Uğuz 24

Kerim Can Yazgünoğlu 25

Zümre Gizem Yılmaz 26

Neslihan Yücelşen ve Sibel Ay 27

Page 6: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

5

Özet ve Özgeçmişler

Yeniden Yapılandırılan Kent: Paris ve Empresyonistlerin Gözünden Değişen Kent-Doğa Algısı Elif İpek Akkaya

İstanbul Üniversitesi

Tarihte ve sanatta modernitenin kentleşmedeki etkisini keşfe çıkanların pusulası 19. yüzyıl

Paris’ini işaret etmektedir. Modern şehircilik disiplininin babası Haussmann, III. Napolyon’un

görevlendirmesi ile döneminde tüm Avrupa kara kıtasının başkenti sayılan Paris’i sarsıcı bir

dönüşümün içine sokmuştur. Modernleşme başlığı altında başlatılan bu dönüşüm, bir yandan

gündelik hayat ve kent dokusu üzerinde travmalar yaratırken, bir yandan da Paris halkına yeni bir

dünya vaad etmekteydi. Kentin artan nüfus yoğunluğunun beraberinde getirdiği temiz su,

kanalizasyon ve ulaşım sorunlarına çözüm aranırken hapishane, hastane, okul ve park gibi modern

kent yaşamının gerektirdiği birçok yeni kamusal alan da inşa edilmiştir.

Modern sınıfların karşılıklı saflaşması, farklı idealler peşindeki burjuvazi ile emekçileri karşı

karşıya getirmiştir. Kent yaşamının dönüşümü, beraberinde toplumsal alışkanlıkların da dönüşüme

uğramasına neden olmuştur. Farklı sosyal sınıflar, evlerden sokaklara, gündüzlerden gecelere

taşan, kişileri kamusal alanlarda kesiştiren yeni kent karakterini benimsemişlerdir. Yeniden

düzenlenen ya da sıfırdan tasarlanan park ve bahçeler Paris halkına, kalabalıklaşan kent

dokusundan arındıran bir doğa konsepti sunmuştur. Diğer yandan doğanın temsilinin kent

merkezine getirilmesi, halkın sosyalleşmesine olanak sağlarken, imparatorluk rejiminin başarısını

da gözler önüne sermiştir. Kent merkezine yerleştirilen park ve bahçelerin haricinde, şehirliler doğa

ile temas kurmak için hafta sonlarını, şehir merkezini terk ederek kırsal

alanda geçirmekteydi. Kentin yoğun baskısından bunalan orta ve varlıklı sınıf, demiryollarının

gelişimi sayesinde kolay ulaşılabilir hale gelen kırsal kesimleri ve deniz kenarlarını, hafta sonları

zevk ve sefa sürmek için ideal bir kaçış noktası olarak görmekteydi.

Doğa ve doğaya erişimin metalaşması, bu duruma ek olarak kent yaşamının kötüye giden

koşullarına tepki göstermek amacıyla Parislilerin doğa ile iç içe olma arzuları onlara yeni

sosyalleşme mekanları sunmuştur. Gerek kent içindeki parklarda gerekse kent dışında sayfiye

yerlerinde görülen bu yeni yaşam tarzı, sanattaki yansımasını ise empresyonist ressamların

tablolarında kendini göstermiş, “doğa” ve “kent” imgeleri empresyonistlerin sıklıkla ele aldığı bir

konu haline gelmiştir. Sanat tarihinden seçilen görsel örneklerle desteklenecek olan “kent ve doğa”

konulu bu çalışmada, 19. yüzyıl Paris’inde kişilerdeki kent-doğa algısı üzerinde durulacaktır.

Özgeçmiş

1982 İstanbul doğumluyum. 2002’de Saint-Joseph Fransız Lisesi’ni, 2006’da ise İstanbul

Üniversitesi Sanat Tarihi ve Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümlerini bitirdim. 2007’de Paris Sorbonne

Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde bir yıl süreyle yüksek lisans eğitimi aldım. İstanbul

Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Yüksek Lisans programını 2010 senesinde bitirdikten sonra aynı

üniversitenin doktora programına kaydoldum. 2011’den bu yana İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi

Bölümü Genel Sanat Tarihi Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktayım ve Doktora

tez çalışmalarıma devam etmekteyim.

Page 7: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

6

İnsan, doğa ve yolculuk üzerine bir yapıt: Elif Şebnem Atakan

Ankara Üniversitesi

Dünyaca tanınmış Brezilyalı yazar Paulo Coelho, 2010 yılında yayımlanan Elif (Aleph) adlı

romanında daha önce hiç denemediği bir tecrübeyi yaşamak amacıyla Moskova-Vladivostok

arasında Orta Asya bozkırları, Sibirya taygaları, Ural Dağları'nı aşarak Japon Denizi'ne kadar ulaşan

Trans-Sibirya tren yolculuğu sırasında yaşadıklarını anlatır. Farklı doğa koşullarına tanıklık edildiği

bu yolculuk sırasında ona keman sanatçısı genç bir kadın, Rus yayıncısı ve bir Tao ustası eşlik eder.

“İnsan yaşamalı, tecrübe etmeli ve hayatın anlamına kafa yormalı” diyen Coelho kendisini

“doğuştan seyyah” olarak tanımlar. Yaklaşık 9 bin kilometrenin aşıldığı efsanevi tren yolculuğu

sırasında bir araya gelen farklı kültürlerden insanlar olağanüstü bir doğanın eşliğinde geçmişlerini,

umutlarını, beklentilerini yani başka bir deyişle bütün yaşamlarını sorgulama fırsatını elde ederler.

“İnsan, doğa ve yolculuk üzerine bir yapıt: Elif” başlıklı bu çalışmayla biz de doğa ve yolculuğun

farklı ülkelerden, farklı kültürlerden gelen insanları nasıl etkilediğini irdelemeye çalışacağız.

Özgeçmiş

Doç. Dr. Şebnem Atakan Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları

Bölümü, İspanyol Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’ndan mezun oldu. Yüksek lisansını ve doktorasını

aynı bölümde tamamladı. İkinci yüksek lisansını ise Ankara Üniversitesi, Tarih (Ortaçağ Tarihi)

Bölümü’nde bitirdi. Yayımlanmış kitap, makale ve çevirileri bulunmaktadır. Atakan günümüzde

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır.

Page 8: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

7

Distopik Kent Arka Planında Nostaljik Bir İmge Olarak Doğa: Wall-E’ye Ekoeleştirel Bir Yaklaşım

Fatma Aykanat

Bülent Ecevit Üniversitesi

Doğa, sanılanın aksine insanın yaşamında yalnızca sabit bir çerçeve, üzerinde insan-merkezli

aktivitelerin gerçekleşmesi için tasarlanmış pasif bir sahne değil, doğanın ve beşeri kültürün

etkileşim halinde şekillendiği ortak bir yaşam platformudur. Doğanın herhangi bir şekilde zarar

gören, yok edilen bir parçası, üzerinde yaşayan canlılardan yalnızca biri olan insanoğlunun da

beşeri hafızasında telafisi imkânsız kayıplara neden olacaktır.

Bu bağlamda, benzer gelecek kaygıları taşıyan ve ekolojik bir bilinç oluşturma amaçlı

üretilen çevre temalı animasyonlardan biri de Wall-E’dir. Söz konusu animasyon filmi, birbirine

yabancılaşmış doğa ve kent temasının, artık üzerinde herhangi bir organik yaşam biriminin

hayatına devam etmesinin imkansız hale geldiği devasa bir çöp alanına dönüşmüş ve nihayetinde

de, antropomorfik özellikler yüklenmiş bir robot olan Wall-E’ye emanet edilerek tamamen terk

edilmiş Yerküre tasviri ile altını çizer. Filmin ilk sahnesinden itibaren, izleyiciye günümüz küresel

dünyasındaki pek çok büyük sanayi kentiyle kolayca özdeşleştirilebilecek bir kent arka planı

sunulur. İnsanoğlu, doğadan kopmasıyla Yerküre’deki yaşamına dair hatıralarını da kaybetmiş ve

Yerküre dışındaki sonsuz uzayda amaçsız bir şekilde gezinmekte olan Axiom adlı uzay gemisine

adeta hapsolarak, doğayla bağlarını koparmış, yapay bir yaşam sürmektedir. Tasvir edilen bu

distopik kent arka planında doğa yalnızca nostaljik bir imgeye dönüşmüş, insanoğlunun

hafızasından neredeyse tamamen silinmiştir. Her şeye rağmen hayatta kalmayı başaran doğadan

arta kalan tek parça ise sembolik olarak insanoğlunun yitirdiği hafızasını ve geleceğe dair

umutlarını temsil eden yeşil bir bitkidir. Filmde, içinde bulundukları durumun farkında olmayan

pasif bireylere dönüşmüş insanoğlunun trajik kaderi, ironik bir şekilde, komik özellikler atfedilmiş

mekanik bir kahramanın; yani Wall-E’nin ellerindedir.

Sonuç olarak, Wall-E “çevresel hafıza”nın insanoğlunun hayatındaki yerini ve önemini

vurgulayan, “doğa ve kent çatışması”nın kısa vadede insanoğlunun açgözlü egosunu tatmin eder

görünse de, uzun vadede insanoğluna geri dönüşü olmayan zararlar getirebilecek tehlikeli bir oyun

olduğu gerçeğine ayna tutan bir spekülatif kurgu ürünüdür.

Özgeçmiş

Fatma Aykanat, 2004 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı

Bölümü’nden mezun olmuş, aynı yıl Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde

Yüksek Lisans eğitimine başlamıştır. Halen Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim

Dalı, İngiliz Kültür Araştırmaları alanında doktora öğrenimine devam etmekte aynı zamanda da

Bülent Ecevit Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olarak

çalışmaktadır.

Page 9: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

8

Antonio Tabucchi’nin Eserlerinde Doğa ve Kent ilişkisi: Postmodern bir Yorum Cristiano Bedin

İstanbul Üniversitesi

En önemli İtalyan postmodern yazarlarından biri olan Antonio Tabucchi’nin eserlerinde

Doğa ve Kent olguları çok büyük önem taşımaktadırlar. Nitekim hem doğa hem kent olgularında

belli bir anlatımsal işlev bulunur ve geleneksel anlatımlarda kullanılan biçimlere benzemeyen bir

şekilde karakterlerin ruhsal durumunu yansıtır. Tabucchi’nin kentlerinin merkezi yoktur ve

kahramanın kaybolduğu dağınık bir labirenttir. Eserlerinde kimi zaman kentin boyutu bir takım

yazınsal alıntılar, çağrıştırmalar ve izlemler üzerinde kurulmaktadır, kimi zaman hayali ve rüyamsı

dolaşmaların, despot rejimlerin veya korkunç cinayetlerin arka planıdır. Çağdaş küresel (global) ve

postmodern eserlerin arka planı olan birçok kente karşın, Lisbon, Pisa, Genova gibi Tabucchi’nin

kentlerinde sokaklar, meydanlar ve binalar gibi uzamsal koordinatlar çok titiz bir şekilde

belirginleştirilmektedir ve alışveriş merkezleri, eğlence parkları ve fast food gibi Global Village’nin

simgeleri bulunmamaktadır. Tabucchi’nin kentleri, postmodern bir boyutta bulunmalarına rağmen,

henüz küreselleşme tarafından işgal edilmemiş, Avrupalı bir alandır. Kent bir labirentse, doğa ise

karakterlerin huzur bulabilmek için çekildikleri yerdir. Tabucchi’nin eserlerinde toplumdan

uzaklaşmak isteyenlerin veya uzaklaştırılanların sığındıkları yerdir. Örneğin, Damasceno

Monteiro’nun Kayıp Başı eserinde kentte yaşayanların nefret ettikleri Çingeneler, ormanlarda

yaşarlar ve doğa ile özel bir ilişkiye sahiplerdir. Ayrıca doğa ve, özel olarak, deniz kıyısı, birçok

gizemli olayın çözüldüğü, cinayet işleyen suçluların bulunduğu veya fantastik ve hayali

buluşmaların gerçekleştiği yerdir. Sonuç olarak Tabucchi’nin romanlarında doğa ve kent ilişkileri ve

çelişkileri postmodern bir açıdan tekrar yorumlanır ve yeni bir boyut kazanır. Bu çalışma, özellikle

Ufuk Cizgisi, Requiem ve Damasceno Monteiro’nun Kayıp Başı romanlarını ve Porto Pim’in Kadını

öykülerini göz önünde bulundurarak bu yeni yorumu ve boyutu tespit edip incelemeye

hedeflenmektedir.

Özgeçmiş

İtalya Vicenza’da doğdu. 2005 yılında Venedik ‘Cà Foscari’ Üniversitesi Doğu Dilleri ve

Medeniyetleri Bölümündeki Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'ndan mezun oldu. 2010’da Pisa

Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü'ndeki üç yıllık lisans programını tamamladı. Eylül

2012’de Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde yüksek lisans programını bitirdi.

Şubat 2013’den itibaren İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı doktora programında

okumaktadır.

İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde 2006-2009 seneleri arasında Okutman ve 2009-2011

yılları arasında ise İtalyanca Dersleri Koordinatörü olarak çalıştı. 2012 yılında İstanbul Üniversitesi

İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümünde Okutman olarak görev almaya başladı.

Page 10: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

9

Kentin Şizofrenik Doğasında Kaybolmak Funda Civelekoğlu

Ege Üniversitesi

2000’li yılların baslarından itibaren kültür çalışmaları ve edebiyat alanlarında gerçekleşmiş

olan “topografik dönüş,” Alman kuramcı Sigrid Weigel tarafından adlandırılmış bir kavramdır.

Edebiyat eserlerinin uzama dair özelliklerine yoğunlaşarak sembolik topografik figürlerin kurmaca

bir karşıt söylem oluşturduğu varsayılır. Terminolojik düzlemde kültürel coğrafyayla

ilişkilendirilerek disiplinlerarası bir bakış açısı sağlayan topografik dönüş, edebiyat eserlerindeki

mekanların salt coğrafi özelliklerinden ziyade tarihsel ve kültürel düzlemde ne şekilde ortaya çıktığı

üzerine yoğunlaşmaktadır. Örneğin, kentlerin kültürel geçmişleriyle ilişkilendirilebilecek birer ruhu

olduğu düşünülür; zira, antik Roma’da da “genius loci” kavramıyla açıklanan bu durum mekanların

bireyler ve gerçekleşen olaylar üzerindeki etkinliğinin izini sürer. Bu sunumda 1986 yılında Ümit

Ünal’ın senaryosunu yazdığı ve aynı yılda Milliyet Gazetesi Senaryo Yarışması’nda birincilik ödülü

aldığı ve akabinde Halit Refiğ tarafından çekilmiş olan Teyzem adlı film incelenecektir. Film, geriye

dönüşlerle Umur’un bakış açısından teyzesi Üftade’nin yaşamından bir kesit sunar. Hikaye, yıllar

sonra Umur’un teyzesine ait yazı ve resimleri bulmasıyla başlar. Umur, annesi ve babası, babası

polis tarafından arandığı için anneannesine gelirler ve bu süreçte Umur tüm vaktini teyzesiyle

geçirir. Kimseden görmediği yakınlığı teyzesinden görür ve onun sırdaşı olur. Umur’un teyzesi ile

birlikte yaşadığı serüven, dış mekan çekimleri vasıtasıyla yoğun bir biçimde kent dokusuyla

bezenmiştir. Bu anlamda, İstanbul’un tarihinden günümüze kadar getirdiği kozmopolitan, doğu-

batı sentezi gibi özellikleri kentin ve karakterlerin şizofrenik doğasına eşlik ettiği düşünülür. Sunum

esnasında mekansal özelliklerin ve şehir dokusunun filmin naratolojik yapısıyla nasıl

ilişkilendirilebileceği üzerinde durularak İstanbul’un edebi bir topografya olarak nasıl ortaya çıktığı

ve kentin insan doğasını ne şekilde etkilediği farklı anlatılara da yer verilerek incelenecektir.

Özgeçmiş

Yard. Doç. Dr. Funda Civelekoğlu, Ege Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ders

vermektedir. 2008 yılında bitirdiği “Poetics of Gothic: (Re)Presenting the Uncanny in the Gothic Re-

Formed” başlıklı doktora tezinde çağdaş gotik edebiyat ve kültürel ekoloji ile üzerine çalışmıştır.

Edebiyat ve Sinema, Gotik Edebiyat ve Kültürel Ekoloji Olarak Edebiyat Kuramı üzerine çeşitli

yayınları vardır.

Page 11: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

10

Devlerin Savaşı-Clive Barker ve Şehir Abdullah Derin

Dokuz Eylül Üniversitesi

Kendilerini hücre misali birbirine bağlamış ve bir dev haline gelmiş Popolac ve Podujevo

kentleri her 10 senede bir yaptıkları paganik ritüellerini kullanarak birbirleri ile savaşmaktadırlar.

Bu devlerin savaşında binlerce insan, dev organizmaya hizmet etmenin gururu ile en amansız ve

dayanılmaz şekillerde ölmektedir. Clive Barker tarafından ele alınmış bu inanılmaz kurgu "In the

Hills, Two Cities" bize birey, şehir ve ulus ilişkisini sembolik olarak çok güçlü bir yolla geçirmekte ve

şehrin, aslında inanılmaz bir şekilde doğanın parçası olduğunu; hayalindeki şehirleri et ve kan ile

oluşturarak göstermektedir. Bu harika kısa hikaye bizlere; ideolojiler, şehir ve birey, bireyler ve

jenerasyonlar, şehir ve doğa incelemeleri için çok güzel ipuçları sunmaktadır. Bütün bunlardan yola

çıkarak, makalemde, şehir ve doğa arasındaki sınır nedir, ideolojiler jenerasyonlar ile ne derecede

kaybolur gibi soruların hikaye üzerinden giderek cevabını arayacak ve doğa ve kültür çatışması

üzerine bilgiler sunacağım.

Özgeçmiş

Adım Abdullah Derin. Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü,

lisans programını tamamlayarak Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimime başladım.

Aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümü

önlisans programı mezunuyum. 3. üniversite olarak yine Anadolu Üniversitesi programı olan Radyo

ve Televizyon Programcılığı Bölümü'ne devam etmekteyim. Film Araştırmaları ve Gotik Edebiyat ile

ilgileniyorum. 5 yıldır İzmir'de yaşıyorum. 22 yaşındayım.

Page 12: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

11

Tanrı’nın Şehirleri: La Divina Commedia’da Ptolemaik Bir Kozmolojik Tasarım Olarak Paradiso Selena Erkızan

Mitolojilerde, dinlerde ve çeşitli diğer dünya görüşlerinde cennet ya da insanların "bir

zamanlar mutlu olduğu yüce evren" kavramı kendisine bu görüşlerin arasında ütopik bir yer edinir

gibidir. Çünkü bu evren, Antik Yunanlıların "eu-" takısı ile güzelleştirdikleri "u-" takısıyla "yok"

belledikleri ve muhtemelen insanların özlem duymakla beraber var edemeyeceklerini bildikleri bir

macrocosmos’u ifade eder. Dolayısıyla cennet, insanların "yok şehri"dir. O halde cennet

betimlemelerini erken modern dönemden Thomas More’un Utopia’sıyla, çağdaş dönemden ise

Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’i (The Dispossessed) ile özdeşleştirmek olanaklı görünmektedir.

La Divina Commedia elbette ki dini bir metindir. Fakat Dominiken bir rahip, şair ve gök

bilimci olan Giordano Bruno’ya bile esin vermiş bir eser olduğu hatırlanılırsa, La Divina

Commedia’yı bir evren tasarımı olarak da görmek mümkündür. Çünkü en başta--Dante’nin Romalı

şair Virgil ile çıktığı bu yolculukta--Inferno ve Purgatorio’dan başlayarak, yazar bir günahlar

hiyerarşisi oluşturmakta ve bunları belli katmanlara ayırmaktadır. Paradiso ise bu kozmolojik

katmanlamanın doruk noktasına ulaştığı nokta gibi durmaktadır. Dikkatle incelendiğinde takdirde

ise görülebilir ki, her bir katman (Inferno, Purgatorio ve Paradiso) kendi içerisinde özenle inşa

edilmiş tanrısal şehirler gibi durmaktadır.

O halde, Paradiso’yu bu bağlamda ütopik ve tanrısal bir şehir olarak ele almak bu

çalışmanın tezi konumundadır. Ancak elbette bu noktada Dante’nin bu düzeni hangi kozmolojik

temeller üzerine inşa etiiği vurgulanmalıdır ki bu da araştırmacıyı doğrudan doğruya Ptolemaik ve

Ortaçağcı bir evren kavrayışına yönlendirecektir. Dante bu ütopik evrende şehirleri, dört temel

erdemi ve üç teolojik erdemi kullanarak gökbilimsel katmanlara ayırır. ‘Primum mobile’ ile

taçlandırdığı bu evren ise tamı tamına ilahi bir ‘yüce şehrin’ tepe noktasını oluşturur gibidir.

La Divina Commedia’yı bu bağlamda spekülatif kurgu içerisine dahil etmek mümkün

gözükmektedir. Bu çalışma ise eserin kendi içerisinde vücuda getirdiği ilahi şehri kozmolojik ve bir

anlamda ‘mimari’ açıdan incelemeyi hedef edinmektedir.

Özgeçmiş

Selena Erkızan, Colchester-Essex, İngiltere’de dünyaya gelmiştir. St. John’s’ta tamamladığı

eğitiminden sonra Türkiye’ye dönmüştür. Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve

Edebiyatı mezunudur. Antik Yunanca, Latince, Türkçe ve İngilizce bilmektedir. İlgi alanları arasında,

Klasik Edebiyat, Ortaçağ Avrupa Edebiyatı, Erken Modern Dönem İngiliz Edebiyatı, Kozmoloji, Bilim

ile Edebiyat bulunmaktadır.

Page 13: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

12

Erken Cumhuriyet Dönemi’nde "Kübik" Mimarlık Tartışmaları ve Edebiyat

Müjde Dila Gümüş

İstanbul Üniversitesi

İkinci Meşrutiyet’in ilanının ardından, milliyetçilik akımlarına paralel olarak ortaya çıkan

Birinci Ulusal Mimarlık akımı üretimlerinde, temel olarak Selçuklu ve klasik Osmanlı mimarilerinden

alınan öğelerin yeni inşaat teknikleri ile beraber kullanılması amaçlanır. Cumhuriyetin ilanının

ardından etkisi bir süre daha devam eden mimari akım, 1920’lerin sonunda çeşitli politik,

ekonomik ve sosyal sebeplerle uygulama alanlarını kaybetmeye başlar. Mimarlığın, Cumhuriyet

inkılaplarıyla ilişkilendirilmesi ve yeni "batılı" yaşam biçiminin önemli bir aracı olarak görülmesiyle

beraber, Avrupa mimarlık ortamında etkili olan modernist mimari dil Türkiye’de de görünürlük

kazanır. Yalın geometrik biçimlerin hakim olduğu, süslemeden arınmış yapılar halk arasında "kübik"

olarak adlandırılır ve bu kullanım, beraberinde çeşitli tartışmalarla birlikte dönemin roman,

karikatür, şarkı sözü gibi farklı kültürel üretimlerinde sıkça karşımıza çıkar. Birinci Ulusal Mimarlık

akımının gözden düşmesi ve modernist mimarinin benimsenmesinin yol açtığı görüş ayrılıkları,

Ahmet Haşim, Peyami Safa, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi dönemin etkili yazarlarının edebi

eserlerine yansımıştır. Bu çalışma Erken Cumhuriyet Dönemi’nde yaşanan mimari dönüşümün

etrafında şekillenen tartışmaların, aynı döneme ait roman, karikatür ve şarkı sözü gibi farklı

üretimler üzerinden takip edilmesi ve incelenmesine odaklanacaktır.

Özgeçmiş

Müjde Dila Gümüş

Eğitim

Lise: Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi, 2005

Lisans: Yeditepe Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 2009 (%100 YÖK bursu ile)

Yüksek Lisans: İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü, 2013

Tez Konusu: Erken Cumhuriyet Dönemi Konut Mimarlığında Modernizm Etkileri

Danışman: Doç. Dr. Tarkan Okçuoğlu

Doktora: İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü (2013-halen)

Yurtdışı Burslar – Araştırmalar:

Stiftung Bauhaus Dessau, ‘After Levittown’ araştırma projesi katılımcısı, 2011-2012 (Stiftung

Bauhaus Dessau bursu ile)

Page 14: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

13

İktidarın ve/veya Direnişin Mekânı Olarak King’s Landing Tuğba Hacaloğlu Tosun

İstanbul Üniversitesi

Bu çalışma temel olarak George R. R. Martin’in Buz ve Ateş’in Şarkısı’ndaki King’s Landing

betimlemesini, şehir planı üzerinden, önce Ortaçağ’daki şehir-devlet oluşumlarına kısaca göz

attıktan sonra, De Certeau’nun “mekân pratikleri” anlayışına paralel olarak incelemeyi

hedeflemektedir. Martin’in popüler serisindeki başkent, coğrafyası, sokaklarının fiziki yapısı,

dehlizleri (Red Keep’in içindekiler ve şehir geneline yayılanlar), o sokaklar ve dehlizleri

arşınlayanların şehir yapısıyla bağıntısı, genelevleri, ibadet mekânları ve sokak hayvanlarıyla

mercek altına yatırılırken, bir yandan da şehrin doğa (deniz, Godswood, sokak hayvanları) ile ilişkisi

açısından (diğer şehirlerle de kısaca karşılaştırılarak) analiz edilecektir. Elde edilen bulgular,

Foucault’nun “iktidar” kavramı ve onun mekân üzerindeki etkisine bakılarak değerlendirilecektir.

Özgeçmiş

Tuğba Hacaloğlu Tosun 1971 yılında İstanbul’da doğmuştur. Maçka İlkokulu ve Özel Sankt

Georg Avusturya Lisesi’nden sonra, 1996 yılında Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı

bölümünden mezun olmuştur. Prof. Dr. Sibel Irzık’ın danışmanlığında yazdığı bitirme tezi, Iris

Murdoch’ın Under the Net romanındaki varoluşsal kimlik üzerinedir. Aynı yıl Iris Murdoch’ın

Jackson’s Dilemma (İkilem) adlı eserini İnkılâp Yayınları için Türkçe’ye çevirmiştir.

Temmuz 1996’de Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak

göreve başladıktan sonra 1997 Şubat’ta aynı bölümde yüksek lisans programına kabul edilmiştir.

Yüksek lisans tezini Prof. Dr. Aslı Tekinay’ın danışmanlığında Sara Suleri, Jamaica Kincaid ve Ama

Ata Aidoo’nun romanları ekseninde “postkoloniyel kimliğin postkoloniyel romanlarda yeniden

inşası” konusunda vermiştir.

Yüksek Lisans mezuniyetinden sonra Eylül 2002’de İstanbul Üniversitesi‘nde İngilizce

Okutmanı kadrosuna geçiş yapmıştır. Hazırlık sınıflarının yanı sıra 2003-2007 yılları arasında Filoloji

öğrencileri için uyarlanan hazırlık programında, 2003-2005 ve 2007-2008 yıllarında İ.Ü. Siyasal

Bilgiler Fakültesi’nde Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın gözetimdeki Siyaset Felsefesi temelli Diplomatik

ve Mesleki Yabancı Dil derslerinin okutmanlığında görev almıştır.

Kasım 2007’de Bulgaristan’ın Blagoevgrad kentinde gerçekleşen “Boundaries Boundary

Crossing Cross-Boundary Transfer” başlıklı konferansta “On and Off the Route: Crossing the

Boundaries of Gender with The Turn of the Screw” başlıklı bir bildiri sunmuştur.

Halen İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Bölümünde okutmanlık görevini sürdürmekte

olup, Boğaziçi Üniversitesinde doktora öğrencisi olarak tez aşamasında bulunmaktadır. Şu sıralar

bir kitap çevirisini üzerinde çalışmaktadır.

İlgi alanları arasında Mitoloji, Aydınlanma Felsefesi, Roman Kuramı, Edebiyat-Sinema ilişkisi,

Postyapısalcılık, Edgar Allan Poe, Franz Kafka ve Kuir Kuramı bulunmaktadır.

Almanca, İngilizce ve orta seviyede Fransızca bilen Tosun, evli ve iki çocuk sahibidir.

Page 15: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

14

Naruto Anime Serilerinde Doğa-İnsan İlişkisine Ekoeleştirel Yaklaşım Şafak Horzum

Hacettepe Üniversitesi

Japon film yapımcılarının 20. yüzyılın başlarında çeşitli animasyon tekniklerini keşfetmesiyle

ortaya çıkan ve zamanla film sektöründe Japon canlandırma tekniklerinin oluşmasını sağlayan

animeler, özellikle 1990’lar ve 2000’ler itibariyle dünya çapında ilgi uyandırmış olup kendisiyle

beraber pek çok ticari sektörün gelişmesine katkıda bulunmuştur. Günümüzde görsel ve hareketli

medya endüstrisinin % 10 gibi önemli bir oranını elinde tutan “anime”ler ulaştığı milyonlar ve

içerisinde işlediği temalar bakımından çocuk edebiyatı bağlamında önemli bir yer tutmaya başlamış

bulunmaktadır. Animelerin yetişmesinde ortak olduğu nesillere sağladığı faydalar bakımından, 21.

yüzyılın başlıca sorunlarından bir tanesi olan doğa-insan ilişkisi de bu temalardan bir tanesi olup

insan-doğa ilişkilerine eleştirel bir bakış açısı sunan disiplinlerarası bir bakış açısıyla çevre ve

edebiyat alanlarının bütünleşik çalışmalarını yürüten ekoeleştiri alanının kapsamına girmektedir.

Masashi Kishimoto’nun yazıp Hayato Date’nin yönettiği Naruto (2002-2007) ve Naruto Shippuden

(2007-…) adlı animeler de, kendi çıkarları için doğanın dengeli işleyişini değiştiren ve bozan insan

türünün doğaya ve doğadaki insan olmayan varlıklara yaklaşımını retrospektif ve analitik bir izlekte

ele almakta olup insan türünün doğal ve doğaüstü hayvanlara yaklaşımını ilgi çekici unsurlarla

aktarmaktadır. Bu sebeple, Naruto anime serisi insan olmayan hayvanların ve ekosistemlerin insan

merkezli yaklaşımdan olabildiğince uzak incelenmesinde teknokrasi ve ilkelcilik arasındaki

çekişmeye takılmaksızın kat edilebilecek yolu aydınlatır. Üstteki bilgiler ışığında, bu yazının amacı

ustalıkla doğayı medeniyet içerisinde sorun olan her şeyin karşısında duran bir öge olarak ekofobik

bir anlayışla kötüleştirip ötekileştiren insan türünün Naruto ve Naruto Shippuden adlı animelerde

canavarlaştırılmış doğa imgesinin temsilini çökertmekte olduğunu ve hayvan hakları ile doğaya

karşı sorumluluk sahibi olan medyanın anime izleyicileri üzerindeki olumlayıcı çabalarını ifade

etmektir.

Özgeçmiş

Şafak Horzum 2010’da Hacettepe Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden lisans

derecesini almış olup 2012 itibariyle “Çapkından Züppeye Töre Komedisinde Erkeklik Tasvirleri:

George Etherege’ın The Man of Mode; or Sir Fopling Flutter (1676) ve Oscar Wilde’ın Lady

Windermere’s Fan (1896) Adlı Oyunları” başlıklı tezi ile yüksek lisans eğitimine devam etmektedir.

Son zamanlarda odaklandığı konular çağdaş İngiliz tiyatrosu, ekoeleştiri ve erkeklik çalışmalarını

içermektedir.

Page 16: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

15

Kötücül Sanatçının Mekânı Doğa-Kent: Edith Nesbit’in "Man-Size in Marble" Öyküsünde Taşra

Ferah İncesu

İstanbul Üniversitesi

"Man-Size in Marble" başlıklı kısa öykü üzerine yapılabilecek okuma/yorumlardan biri sanat

ve sanatçının kötücüllüğü temasıdır. Bu izlekte öykü mekânı olarak seçilen taşra çift yönlü

özelliğiyle sanatçı/insanın uyumlu ve yapıcı olmayan taraflarını sunmada işlev taşımaktadır.

Nesbit’in öyküsü romantik yazın ve gotik öğelerden beslenen bir hortlak hikayesi ve korku anlatısı

olarak sınıflandırılmış ve incelenmiştir. Bunlarla birlikte, metin sanatçı baş karakterler sayesinde

sanat ve sanat dünyasına göndermelerde bulunur. Sanatçı ve toplum, sanatın malzemesi, yaratma

süreçleri, sanat dünyası ve gerçek dünya arasında kalan sanatçı, sanatsal yetilerin kötücül

kullanımı, gerçek ve kurmaca ayrımı ve örtüşmesi gibi estetik disipline giren konular da öykünün

kapsamındadır. Bu açılardan yaklaşılınca, metnin temelindeki hortlak hikayesi sanatçının hem

sanata hem varlığa/hayata/doğaya ihanetinin taşıyıcısı ve perdesi olurken sanatçı da

eylemde/inşada/yaratıda bulunan kötücül insan metaforuna bürünür.

Tüm bunlara sahne teşkil eden taşra ise doğal, kırsal arazi ortasında insan müdahalesi,

eylem ve inşa olguları eşliğinde aynı zamanda uygarlık, kültür ve kent/yerleşim alanı özelliğiyle

doğa-kent konumunda, ikili ve ikircikli nitelik taşır. Öyküde sınırlanmayan denizin görüş sahasında

yer aldığı, ara ara "kötü" nefesini salan kurutulmamış bataklığın pek de uzağında kalmadığı, bir

zamanlar daha geniş olan ormanın yamacındaki taşra mekân, köy, mera, geniş mezarlıklı, yüzlerce

yıllık kilise, yabanıl çalılıkların yanı sıra ekili çiçekleri de barındıran bahçeli kulübesiyle doğa ve kent

arasında kalmış bir ortam sunar. Sanatına ve yaşama sanatına mekândaki gibi kuşatıcı, çok yönlü

yapıcılığı mı dışlayıcı, güvensiz yıkıcılığı mı odaklayacağı kararı erkek sanatçı figürüne kalır. Ancak

yapıtta gizeme büründürülen sonuç taşlaşmış bir kalp, nesneleştirilmiş bir aşık ve soğumuş bir

kadın cesedidir.

Özgeçmiş

1992 yılında İstanbul Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’ndan mezun oldu.

1995 yılında aynı anabilim dalında Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1998 yılında

İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı’nda "The Fallen

Child: From The Coral Island and Treasure Island to Lord of the Flies" başlıklı tezi ile yüksek lisans

çalışmalarını, 2007 yılında ise "Tainted Art: The Reflection of the Defective Function of Art in the

English Novel After the Second World War" başlıklı tez ile aynı bilim dalında doktora programını

tamamlamıştır. Sanat kuramları, İngiliz romanı, tiyatrosu, kısa öyküsü, Victoria dönemi ve çağdaş

dönem İngiliz yazını üzerine bildiri ve makaleleri yayınlanmıştır. 2008 yılından itibaren Yardımcı

Doçent olarak görev yapmaktadır.

Page 17: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

16

Oyunlarda Doğa ve Şehir Etkileşimleri/ Tasarımları Onur Kaya

İstanbul Üniversitesi

Bazı örnek oyunlar ve oyun serileri üzerinden oyunlarda doğa ve şehir etkileşimlerini ve

tasarımlarını tartışacağım. Assassin’s Creed'de Akka, Kudüs, Şam, İstanbul, Roma, Floransa,

Venedik, Kingston, Havana, New York gibi şehirlerin gerçekteki tarihi eser ve mimarilerinin sanal

ortama aktarımını görebiliriz. Öte yandan, tamamıyla kendi kurallarına, mitolojisine, tarihine,

kültürüne, doğal yaşam ve bitki örtüsüne sahip dünyalar barındıran oyun serileri de bulunmaktadır.

Elder Scrolls'daki farklı coğrafi özelliklere ve yaşayanlara sahip bölgelerden oluşan Tamriel kıtası,

doğal hayat ve şehirlerarası medeniyet arası uyum/çatışması buna örnek olarak verilebilir. Fallout

ise nükleer savaş sonrası bir gelecekte, yok olmadan önce günümüzden ileri teknolojiye sahip

olunduğu halde 50’lili yıllara ait tasarıma sahip olmasıyla normal dünyadan ayrılan, genelde

Amerika’da geçen ve radyasyonun etkisiyle oluşmuş canlıları, bitkileri ile farklı bir ortam

sunmaktadır. Oyuncuya tam anlamıyla serbest dolaşım imkanı vermese bile genel konusunu ütopik

şehirlerin çöküşü üzerine kurduğu içi, içinde geçtiği şehir oldukça detaylı olarak anlatan oyunlar

arasında, biz vizyonerin sanatçı ve bilim adamlarının hiçbir dış baskı altında kalmadan kendilerini

özgürce ifade edebilmeleri adına kurduğu okyanus gibi şehri, kuruluş ilkesinin etrafında yıkılması

ve doğanın kendine ait olanı geriye almasıyla Bioshock'taki Rapture sayılabilir.

Özgeçmiş

24 Mayıs 1993 doğumludur. İstanbul Üniversite İngiliz Dili ve Edebiyatı lisans öğrencisidir.

Oyungezer dergisinde serbest yazarlık yapmaktadır. İlgi alanları arasında bilgisayar oyunları

oynamak, kitap, çizgi roman okumak ve bunlarla ilgili yazı yazmak, ayrıca çizim yapmak vardır.

Page 18: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

17

Ozymandias'ın Mirası: Eserlerimiz ve Esaretimiz

Kutlukhan Kutlu

Özgeçmiş 1972′de İstanbul’da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve

Edebiyatı bölümünü bitirdi. 1991′de Nokta dergisinin Ne Nerede ekini çıkaran kadroya katılarak

sinema, edebiyat ve müzik üzerine yazmaya başladı. O zamandan beri de çeşitli yayın organlarında

yazarlık ve editörlük yaptı.

Radikal, Yeni Binyıl, Akşam ve Taraf gazeteleri ve Sinerama, Picus ve Total Film dergileri de

dahil olmak üzere çok sayıda farklı yere sinema ve edebiyat yazıları yazdı. Özellikle spekülatif kurgu

alanına giren filmler ve kitaplar üzerine incelemeler ve yazı dosyaları hazırladı. En uzun süre

çalıştığı yayın organı ise, 1995′ten itibaren yazdığı Sinema dergisi. Bu dergideki Günümüzün

Klasikleri serisi, dergi tarafından iki cilt halinde kitaplaştırıldı.

Bir taraftan çevirmenlik de yapıyor. Çevirileri arasında Harry Potter kitap serisinden

kitaplar, Hayali Yerler Sözlüğü ve NTV Çizgi Klasikler serisinden Kafka, Poe ve Arthur Conan Doyle

klasikleri sayılabilir.

Page 19: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

18

Sanat, Olasılık, Mimari: Simülakrlar ve Simülasyonlar Çağında Mimari Bir Kırılma Mümükün Mü? Raşit Mutlu

İstanbul Üniversitesi

Jean Nouvel’in "Mimarlık dünyasında Duchamp’ın eşdeğeri neden yok?" sorusuyla ortaya

attığı tartışma, sanat, tekillik ve mimarlık kavramlarının birbirleriyle nasıl etkileştiklerini

sorunsallaştırıyor. Baudrillard ile birlikte Nouvel, mimari alanda neden skandal yaratacak ve belki

de bir kırılmaya yol açacak eserlerin ortaya çıkamadığını tartışırken, mimari ve

modelleme/klonlama, mimari ve gerçek/ütopya, kısıtlı bir sanat alanı olarak mimarlık, mimari ve

soylulaştırma gibi pek çok felsefi ve sosyolojik konuya da eğiliyor.

Sunum, mimari gerçekten kısıtlı bir sanat alanı mıdır, eğer öyle ise bu kısıtlamaları "gerçek

dünyada" veya teorik alanda aşmak mümkün müdür, mimari olanın görsel sanatlar içinde yeri

nedir, görsel sanatlar bu imkânsız yapıların yaratılabileceği bir alan olarak ele alınabilir mi gibi

sorulardan yola çıkacak. Bu sorular ve savlar gerçekleştirilememiş şehir planlarına (e.g. Garden City

Ward and Centre), görsel sanatlarda kurgusal yapılara (e.g. Ahmet Doğu İpek, Building Porn Series)

atıflarda bulunarak açımlanmaya çalışılacaktır.

Bu bağlamda mimarlık Baudrillard’ın felsefesi ekseninde düşünülürken, sanatçıların

işledikleri mimari temanın yapay dünyayı inşa etmekten öte bir ütopyayı hayal edip, onu

kurgularken daha önce değinilen sorular ile kendi sanat pratikleri düzeyinde nasıl bir etkileşim içine

girdikleri sorgulanmaya çalışılıyor. Sunum, soylulaştırma, tek tipleştirme, modelleme gibi güncel

mimari ve toplumsal sorunları da kapsamında tartışırken, mimarinin (ve bağlam içinde sanatın)

politik bir aktivizm alternatifi sunup sunamayacağını da sorguluyor. Bu noktada sunum, emeğin,

üretimin, politik ekonominin sonunda, post-modern dünyada, yeniden üretime, kayboluşa ve

hiçliğe dair yeni bir perspektif sunmayı amaç ediniyor.

Özgeçmiş

1992'de İstanbul'da doğan Raşit Mutlu lisans eğitimine İngiliz Edebiyatı alanında devam

ediyor. Bugüne kadar iki sergide küratör ve çeşitli sergilerde küratör asistanı olarak rol aldı. Bunun

yanında halen Kare Sanat ve Artbosphorus Çağdaş Sanat Fuarı'nda çalışmayı sürdürüyor. Yüksek

lisans eğitimini küratöryel çalışmalar alanında tamamlayıp, ses ve video yerleştirmeleri

konusunda uzmanlaşmak istiyor.

Page 20: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

19

Girit Edebiyatında İda Dağı'nın Pastoral Şiir Üzerindeki Yansımaları Esin Ozansoy

İstanbul Üniversitesi

Girit Rethymnos doğumlu olan şair Georgios Khortatsis (16. yy. ortaları-17. yy. başları)’in

Panoria adlı pastoral dramı 1590-1600 yılları arasında yazılmıştır. Georgios Khortatsis’in Panoria

adlı pastoral dramında ve Giritli yazar Antonios Pantimos’un İtalyanca yazdığı L’Amorosa Fede adlı

pastoral traji-komik yapıtında, Antik çağda mitolojik ve kutsal bir dağ olan Girit’teki İda Dağı'nın

(Girit Adası'nın ortasında bulunan, bugünkü adı Psiloritis olan İda Dağı 2456 m. yükseklikle Girit’in

en yüksek dağıdır) yazları serin, çok hoş, güzel olduğundan söz edilmekte ve avların yapıldığı, yaban

kuşlarının tutulduğu, genç çiftlerin balayılarını geçirdiği, kent yaşamının yoruculuğundan uzaklaşıp

huzurun bulunduğu bir yer olarak gösterilmektedir. İda Dağı'nın, her iki Giritli yazar tarafından, iki

önemli yapıtta seçilmiş olması rastlantı değildir. Girit pastoral şiirlerinde İda Dağı'nın nasıl sık

ormanlarla kaplı olduğu ve geyiklerin yaşadığı dile getirilmektedir. Ayrıca dağdaki bitki örtüsünden

ve bu bitkilerin hastalıkların tedavisinde nasıl şifa getirdirdikleri ve çok zengin selvi ağaçlarıyla kaplı

olduğu da tarif edilmiştir.

Başka bir Giritli yazar Vitzentzos Kornaros (Girit Siteia, 1553-1613/1614)’un ilk kez 1713

yılında Venedik’te basılan Erotokritos adlı yapıtı 1600-1610 yılları arasında yazılmıştır. Erotokritos

adlı lirik-destansı şiirinde, pastoral bölüm içinde dile getirilen İda Dağı, beklenmedik ve pastoral

trajik bir sapmayla karşımıza çıkmaktadır. Giritli cengâver Kharidimos ve aşığının İda Dağı'ndaki

büyüleyici balayılarını nasıl geçirdikleri ve sonunda da aşığının trajik ölümü anlatılmaktadır.

Girit’in Venedik egemenliği döneminde, Girit’te yaşayan İtalyan yazar Giovanni Carolo

Perisio "Ottowa Rima" adlı şiirinde, İda Dağı'nın muhteşem manzarası, bu dağın çevresindeki

avcılar ve avcıların kuşları ve tavşanları, şahinler ve av köpekleri eşliğinde nasıl avladıkları gözler

önüne serilmektedir. Dağın tepesinde genç güzel bir çobanın oturduğu ve beyaz giysiler içinde ve

başında çiçeklerden yapılmış bir tacının olduğu ve koyunlarını seyrettiği ve Yunanca şarkılar

söylediği ifade edilmiştir.

Ayrıca Girit’e gelen Floransalı Cristoforo Buondelmonti (1385-1430) (1415); İngiliz Fynes

Moryson (1566-1630) (1596); İskoç William Lithgow (1582-1645) (1610); İngiliz George Sandys

(1578-1644) (1611) adlı yazar ve gezginlerin, İda Dağı'nın doğal çevresinden nasıl etkilendikleri

yapıtlarında betimlenmiştir.

Girit Edebiyatında İda Dağı önemli rol oynamış ve çeşitli Giritli ve Girit’te yaşayan İtalyan

yazarların ve Girit’e gelen çeşitli İngiliz yazar ve gezginlerin yapıtlarında daima yer almıştır.

Özgeçmiş

Doç. Dr. Esin Ozansoy, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları

Bölümü, Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanıdır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü Mezunu, Atina Üniversitesi Felsefe Fakültesinde Yunan Devlet

Bursuyla doktorasını yapmış, Ph.D. unvanını almıştır. 2010 yılında Doçent olmuş ve halen aynı

anabilim dalında öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Eski Yunan ve Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı

alanında karşılaştırmalı edebiyat; Bizans Edebiyatı ve Bizans Kaynakları üzerine çalışmalar

yapmaktadır.

Page 21: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

20

Şehirden Uzak, Hailsham’da Tutsak: Beni Asla Bırakma’da Yatılı Okul Sembolü Özge Özkan

Celal Bayar Üniversitesi

Kazuo Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma adlı romanında ilk başta Kathy’nin bizde uyandırdığı

izlenim şehir yaşamından mahrum, Hailsham yatılı okulu dışında gidecek ve kalacak bir yerleri

olmayan, birbirileri ve "gözetmen"leri dışında kimseleri olmayan bir grup öğrencinin hikayesini

anlatıyor gibi gözükse de romanın gelecekle ilgili çoğu bilim kurgu eserinin aksine alternatif bir

distopik dünya sunarak yatılı okul ve romanın ilerleyen kısımlarında şok edici bir çarpıcılıkla

okuyucusuna ifşa ettiği "gerçek dünya" aslında şehir-doğa diyalektiğinin nasıl "evrim" geçirip

teknolojinin sadece doğayı ve kırsal yaşamı hükmetmekle sınırlı kalmayıp, artık insanları

klonlayarak insan doğasını da manipüle ettiğini sürükleyici kurgusuyla ortaya koyar. Dolayısıyla

Hailsham yalnız bir yatılı okul olmaktan çıkıp, gelecekte kendilerine ne olacağından habersiz

hayatlarını sürdüren öğrencilerin sığındıkları liman, aynı zamanda da kurtulmaları imkansız olan

sonun habercisi olan bir işaret olarak var olmaktadır.

Özgeçmiş Ege Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 2008 yılında mezun olmuştur. 2011

yılından beri Celal Bayar Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak

çalışmakta olup, aynı zamanda Ege Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam etmektedir.

Page 22: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

21

r Deniz Postacı

Özgeçmiş

Adım Deniz Postacı. İstanbul Üniversitesi İngiliz dili ve Edebiyatı / Amerikan Kültürü ve

Edebiyatı mezunuyum. Sürdürülebilir Birlikte İşlerlik üzerine çalışmaktayım. Bu paralelde doğa,

insan ve makina etkileşimlerinin sürüdürülebilirliği üzerine teknik ve sosyal sürdürülebilirlik

konularında bireysel ve çeşitli topluluklarla faaliyet göstermekteyim.

Dünya Yazarlar Birliği Türkiye Merkezi (PEN) tarafından 22 Nisan Dünya Günü'nü kutlamak

amacıyla 17 Nisan’da yapılan Doğa ve Edebiyat Paneli’ne doğa yazarı olarak katıldım ve PEN

Türkiye Merkezi ile başlattığımız GreenPEN programı için de bu bir ilk adım oldu:

http://www.dogadernegi.org/doga-ve-edebiyat-paneli.aspx 2009’da Hacettepe ve Ankara Üniversitesi’nin Doğa ve Edebiyat bağlamında Türkiye’de ilk

kez düzenlenen "ecocriticism" başlıklı uluslaraları yapılan ilk konferansa baş konuşmacılardan biri

olarak davet edildim: http://www.ecocriticism.hacettepe.edu.tr/.

Konuyla ilgili diğer yayınlanmış yazılarım: http://goo.gl/xwxOmi.

Page 23: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

22

Türkiye Coğrafi Bölgelerinden Seçilmiş Bazı Şarkı-Türkü Sözlerinde Ele Alınan Doğa ve Kent Uyumu

Pınar Somakcı

Haliç Üniversitesi

Bir yaşam alanı olarak kentler, farklı etnik, toplumsal ve kültürel alışkanlıklara, yaşam

tarzına ve sosyal profile sahip, çevresel algıları değişkenlik gösteren, insanların birlikte yaşamak

durumunda kaldığı mekanlardır. Kısacası kent, doğal çevre, insan ve onun eserlerinden oluşan bir

yerleşim birimidir.

Kentin üzerine yerleştiği doğa parçası, öncelikle doğal çevre bileşenleri tarafından

oluşturulan belirli bir işleyiş düzenine tabidir. Jeolojik yapı, iklim koşulları, su kaynakları, toprak,

bitki örtüsü gibi doğal çevre bileşenleri, kentte yaşayan insanların yaşam tarzlarını, ekonomik

faaliyetlerini biçimlendirir, yerleşimin geleceğini belirler (Karadağ, 2009, s:32).

Türkiye bilindiği gibi, yedi coğrafi bölgeden oluşan, geniş alana yayılmış zengin doğa

kaynakları olan bir ülkedir. Dolayısıyla kentlerin sahip olduğu doğal yapıdaki estetik güzellikler,

sanat alanı içersinde duyguları ifade etmek adına şarkı ve türkü sözlerine de yansımıştır. Bu

çalışmadaki amaç, geleneksel şarkı ve türkü sözlerimizde, doğa ve kent uyumunun nasıl ele alındığı

ve kentlerin hangi özellikleriyle işlendiğini ortaya koymaktır. Bu çalışmada yöntem olarak,

ülkemizin her bölgesinden en az birer şarkı veya türkü örneği seçilerek, eserlerin sözleri, doğa-kent

uyumu açısından incelenerek yorumlanacaktır.

Sonuç olarak, şarkı ve türkü sözlerimizde genel olarak, doğa ve kentin uyumlu olarak

işlenmiş olduğu anlaşılmıştır.

Özgeçmiş Doç. Dr. Pınar Somakcı, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü'nden

bölüm ve fakülte birincisi olarak mezun oldu ve aynı bölüme Araştırma Görevlisi olarak atandı. Selçuk Üniversitesi, Müzik Eğitimi Anabilim Dalı'nda Yüksek Lisans eğitimini, Gazi

Üniversitesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı'nda da doktora programını tamamladı.

1999-2000 yılları arasında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü'nde

Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 2000-2013 yılları arasında Haliç Üniversitesi Konservatuvar Türk

Musikisi Bölümü'nde Doçent Öğretim Üyesi, Bölüm ve Anasanat Dalı Başkanı, Uluslararası İlişkiler

(Erasmus, Farabi vb) Fakülte Koordinatörü olarak görevler yaptı.

Meslek çalgısı kanundur. Çalıştığı üniversitelerde Meslek Çalgısı (Kanun) derslerinin yanı

sıra, Türk Sanat Müziği Nazariyat ve Solfeji, Çalgı Bilimi, Türk Müziği Ses Sistemleri, Müzik

Eğitiminde Program, Seminer, Bilimsel Anlatım ve Yazım Teknikleri ve Çağdaş Sanat Metinleri gibi

dersler vermiştir.

Cinuçen Tanrıkorur Saz Eserleri adı altında Kanun-Ud albümü, Tutku adında Kanun-Tanbur,

Klasik Türk Müziği saz eserleri albümü, Rüya adı altında ise Kanun-Viyola-Piano Alaeddin Yavaşça

Saz Eserleri olmak üzere üç enstrumantal CD albümü çıkmıştır.

Ayrıca Somakcı’nın, Kanun Öğretimine Giriş adlı kitabı ve Türk Müziği Nazariyat ve Solfeji

adı altında 4 ciltlik DVD’li kitapları bulunmaktadır.

Page 24: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

23

İngiliz Romantik Şairlerde Çevreci Bakış Açısı ve Doğa Nazan Tutaş

Ankara Üniversitesi

Fransız devrimi ve Endüstri devrimin gerçekleştiği 18. yüzyılın ikinci yarısı İngiliz Romantik

döneminin başlangıcı olarak bilinir. İngiliz Romantik şairler özellikle Endüstri Devrimi'nin sonucu

olarak, çevre ve doğa konusunda duydukları kaygıları eserlerinde yansıtmış, endüstrileşmenin

doğaya yaptığı olumsuz etkilerden dolayı kendi çağlarının "çevreci"leri olmuşlardır. Doğa, hemen

hemen bütün romantiklerin ve romantik edebiyatın ortak ve temel konularından birisidir.

Romantikler sık sık doğaya yönelir; kırları, ormanları, ağaçları, çiçekleri, kuşları, hayvanları

eserlerinde anlattılar. Zira doğa, eşsiz güzellikleri ile bulunmaz bir ilham kaynağıdır ve romantikler

için tam bir sığınak ve bir tapınak niteliği taşır. Nitekim romantikler, içine düştükleri bunalımdan,

hayatın çirkinliklerinden kaçmak için sürekli olarak doğaya sığınır; dertlerine orada çare ararlar.

Onlar için doğa, sükûnet, huzur ve saflıktır.

Shelley, şiirin insanların dünyayı düzeltmeleri için bir esin kaynağı olduğuna inanıyordu.

Arkadaşı Lord Byron’ın tedirgin duyarlığı ise Childe Harold (1812-18) ve Don Juan (1819-24) gibi şiir

kitaplarında yankılanır. Wordsworth ise "The World is Too Much with Us" (Dünya Çok Fazladır

Bizimle) adlı şiirinde Endüstri Devrimi sırasında yaşamın hızla değişiminden ne kadar rahatsız

olduğunu, The Prelude'da ise doğa sevgisini ve güzellikleri anlatır.

Bu çalışmanın amacı, İngiliz Romantik şairlerin Endüstri Devrimi'nden sonra çevre ve doğa

konusundaki kaygılarını şiirlerinde nasıl yansıttıklarını ve doğaya yönelip onu nasıl bir sığınak olarak

görüp ilham aldıklarını şiirlerinden alınan dizelerle göstermektir.

Özgeçmiş Doç. Dr. Nazan Tutaş, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Batı Dilleri ve

Edebiyatları Bölümü’nde, İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Lisansını Selçuk Üniversitesi’nden, yüksek lisansını Bilkent Üniversitesi’nden ve doktora derecesini

İngiltere’de Reading Üniversitesi’nden almıştır. Yazınsal metinlerde dil ve biçem incelemeleri

alanında çalışmaları bulunmaktadır.

Page 25: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

24

Robert Kirman ve Jay Bonansigna’nın Yürüyen Ölüler Romanındaki İnsan, Doğa, Şehir Üçlemesi ve Tek Tipleştirme Kavramı

Emel Uğuz

Hakkâri Üniversitesi

Timothy Bewes, "tüketici toplumlardaki hayatın kolektif bir halüsinasyon" olduğunu söyler.

Kapitalizmin ürünü olan tüketim üzerine inşa edilmiş bu tarz toplumlarda, devlet, din, para gibi

sahnenin arkasında ya da önünde yer alan güç mekanizmaları tarafından kurgusal, kolektif bir

hayat üretilir ve herkesin üretilen halüsinasyonu görmesi sağlanır. Her biri ayrı bir dünya olarak

yaratılmış insanoğlu, bu kurgusal dünyanın üretilmiş pasif birer parçası haline getirilir, tüketim

zehri enjekte edilerek tek tipleştirilir. Yani insanoğlu, kitlesel bir canavara dönüşmüş olan tüketim

zihniyeti tarafından "şeyleştirilir," yok edilir. Yalnızca soyutta gerçek anlamda var olabilen insan

ruhu, özünden uzaklaştırılıp maddeyle tanımlanır hale getirilir. Böyle toplumlarda gerçek, var olan

değil kurgulanandır, üretilendir. Bu yok eden kapitalist algıdan, insan gibi doğa da nasibini alır.

Modernleşmenin anahtar kelimesi olarak kabul edilen şehirleşme adı altında dünyanın gerçek yüzü

olan doğa, betona gömülür. Yani kısacası tüketim üzerine kurulu toplumlarda doğal ve doğallığı

ölçüsünde gerçek olan her şey yok edilir. Robert Kirkman ve Jay Bonansigna’nın dizi uyarlaması da yapılan Yürüyen Ölüler adlı kitabı,

taşrada yaşayan bir ailenin, insan üreten kapitalist sisteme karşı ayakta kalma savaşını resmederek,

bu çok boyutlu yok edilişin hikâyesini anlatır. Bu kapsamda doğa ve insan arasında paralellik kuran

eser, şehir hayatına yaptığı göndermelerle tüketici toplumun mekanize edilmiş hayatını, zıt

kurgulamalar yaparak gözler önüne serer. Kapitalizmin ürettiği suni dünyayı, gerçek dünyaya

alternatif olağanüstü bir kurguyla, başka bir boyuttan göstererek sunar.

Bu çalışmanın amacı, Kirkman ve Bonansigna’nın yarattığı spekülatif kurgu ile Kapitalist

toplumların, insanı maddeleştiren, aynılaştıran sistemini aile motifinin altını çizerek anlatmaktır.

Ayrıca bu çalışma, şehirleşme, insan ve doğa üçlemesiyle, hayatın ve insanın nasıl

mekanikleştirildiği ve özünden nasıl uzaklaştırıldığı sorusuna cevap vermeyi amaç edinmiştir.

Hikâye ve karakterler bireysellik ve kitlesel algı noktasında analiz edilecek, kapitalist ve varoluşçu

algı arasındaki çelişki bu noktada değerlendirilecektir.

Özgeçmiş

Emel Uğuz, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde yüksek lisans

öğrencisidir. Pamukkale Üniversitesi’nden "Absürt Oyunlardan Politik Oyunlara Harold Pinter

Dramaturgisi" başlıklı lisans tezi ile mezun olmuştur ve şu an "Clifford Odets ve Harold Pinter

Eserlerinde Çok Boyutlu Baskı Kavramı ve Totaliter Zihniyet" konulu yüksek lisans tezi üzerinde

çalışmaktadır. Yaklaşık beş yıldır Hakkâri Üniversitesi’nde İngilizce Okutmanı olarak çalışmaktadır.

Page 26: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

25

Kara Ekoloji: Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları’nda Posthümanist Doğakültürler Kerim Can Yazgünoğlu

Hacettepe Üniversitesi

Posthümanizm, disiplinlerarası ve birçok alanı kapsayan bir düşünce sistemi olarak 20.

yüzyılın son çeyreği ve 21. yüzyılın başlarında teknobilimsel gelişmelerin odağında ortaya çıkmıştır.

Aydınlanma çağından itibaren insan, sosyal, kültürel ve politik bağlamlarda ayrıcalıklı görülmüştür.

Ancak, posthümanizm mevcut felsefi, sosyal ve politik düşünceden ve uygulamadan ayrılarak

insanın üstünlüğüne karşı gelir. İnsanın hiçbir şeyin merkezinde olmadığını ileri süren

posthümanizm, insanların insan olmayan canlıların bir parçası olduğunu savunarak insan merkezli

yaklaşıma karşı çıkar. Bu anlamda posthümanizm, insan ve insan olmayan her türlü

"doğakültür"leri kapsar. Bu düşünce sisteminde maddenin eyleyici olduğu fikri ön plana

çıkmaktadır. Bu bağlamda 1984 yılında Latife Tekin’in kaleme aldığı Berci Kristin Çöp Masalları’nda

insan bedenlerinin diğer doğakültürlerin bedenleriyle "içten-etkime"de bulunarak Çiçektepe’deki

oluşumun diğer eyleyenler sayesinde nasıl yeniden yapılandığı anlatılır. Yeni maddecilik

kuramlardan yararlanan bu bildiride etkin eyleyiciler olarak tanımlanan "kir, atık ve çöp" üçlüsünün

romanda insanların toplumsal, siyasi ve kültürel yaşamlarını nasıl etkiledeğini tartışacağım. Yeni

maddecilik kuramları, dil, gerçeklik, doğa, kültür, birey, maddesel kişilik, toplumsal cinsiyet rolleri,

ırk, türler gibi konulara yeni anlamlar yüklememiz gerektiğini tartışır. Bu açıdan bakıldığında Berci

Kristin Çöp Masalları romanında cinsiyet, birey, toplumsal cinsiyet rolleri, ırklar, mezhepler

konularındaki farklı bakış açılarını, hatta toplumun önyargılarını okuyabiliriz. Latife Tekin’in

yarattığı fenomende tüm bedenlerin önemli bir rol oynadığını görmekteyiz. Roman bize, maddesel-

söylemsel gücün, insanlara, çevreye, hayvanlara ve diğer doğakültürlere olan bakışımızı nasıl

etkileyip normlaştırdığını göstermektedir.

Özgeçmiş

Kerim Can Yazgünoğlu, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı

Bölümü'nde doktora öğrencisi ve ÖYP kapsamında Araştırma Görevlisi'dir. 2010 yılında Ankara

Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun

olmuştur. "Corporeal and Trans-Corporeal Reflections in Angela Carter’s The Passion of New Eve

and Jeanette Winterson’s The Stone Gods" adlı yüksek lisans tezinden de anlaşılacağı üzere

Yazgünoğlu’nun araştırmaları, 21. yüzyıldaki Yeni Maddecilik ve Kuir kuramları ışığında çağdaş

kadın ve kuir yazınında beden, toplumsal cinsiyet ve cinsellik, çevre ve madde gibi konuları

içermektedir.

Page 27: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

26

Maddesel Söylemsel Oluşumlar: Doğa ve İnsan Kavramlarının Yok Oluşu Zümre Gizem Yılmaz

Hacettepe Üniversitesi

Canlı ya da cansız her bir organizmanın ve maddenin, ekolojik denge ve söylemsel kurumlar

üzerinde çok önemli etkisi olduğu gerçeği yüzyıllardır inkar edilmiştir. İnsanlar, Descartes’in

temellerini attığı "Düşünüyorum, öyleyse varım" felsefesi ile kendilerini "Üstün Canlı" ve "Bilgi

Üretici" olarak ayrıcalıklı bir konuma yerleştirmiş, dolayısıyla kendilerinin aslında bir bütünün

parçası olduğunu kabul etmemişlerdir. Akıl ve beden arasında yapılan ikili düşünme sistemiyle,

insan gibi "düşünmeyen" ya da insan dili konuşmayan canlıları "madde" kategorisine koyup, onları

kendi çıkarları doğrultusunda kullanma hakkını kendilerinde görmüşlerdir. Bu tür ikili düşünme

(Cartesian Dualism) neticesinde de insan olmayan canlılar ve cansızlar her zaman ötekileştirilmiştir.

Fakat, ekoeleştirinin son çalışmalarına gore, posthümanizm maddenin ve insan olmayan canlıların

da, insanlar kadar, eyleyiciliğe sahip olduğunu kanıtlamıştır. Bilgi oluşumunda, maddesel

oluşumların söylemsel oluşumlar kadar önemli olduğu kanıtlanmış olsa da, insanlar günlük

hayatlarında, insan merkezli bakış açısından uzaklaşamamışlardır. Bu çalışmanın amacı, orman

yangılarına insanların insan merkezli bakış açısını sergilemek ve bu konuya yeni maddecilik

felsefesiyle, maddesel söylemsel oluşumların bir arada olduğunu belirterek, yaklaşmaktır. Yaşar

Kemal, Denizler Kurudu (1993) adlı kitabındaki "Yanan Ormanlarda Elli Gün" yazısında, insanların

orman yangınlarına bakış açısını ve ormanlara verilen toplumsal ve dini değerlerin maddesel

gerçeklikten bağımsız söylemsel olarak nasıl oluşturulduğunu göstermektedir. Bu çalışmamda,

Yaşar Kemal’in kitabından örneklerle maddesel ve söylemsel oluşumların bir arada olması gerektiği

savunulacaktır.

Özgeçmiş

Araştırma Görevlisi Zümre Gizem Yılmaz lisans derecesini 2010’da, yüksek lisans derecesini

"The Illustration of Epic Theatre Devices in Selected Plays by Caryl Churchill" başlıklı teziyle

2012’de Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamlamıştır. Halen aynı

bölümde doktora çalışmalarına devam etmektedir. Araştırma konuları posthümanizm, ekoeleştiri,

çağdaş tiyatro ve cadı imgeleridir.

Page 28: “Spekülatif Kurgu Konferansı: Doğa ve Kent”in Özet Kitabı için

27

Perg Efsaneleri Serisinde Kullanılan Mekanın Fantastik Kurguya Etkileri Neslihan YÜCELŞEN

Sibel AY

İstanbul Üniversitesi

İnsanın “var olmayana” duyduğu merakın karşılığı olarak ifade edebileceğimiz fantastik,

edebiyatımızda ihmal edilmiş bir türdür. Fantastik, okuyucu üzerindeki etkisini okuyucunun hayal

gücünün genişliği ölçüsünde gösterir. Romanın beş temel öğesinden biri olan mekân da

okuyucunun olayları zihninde canlandırmasındaki en etkin unsurdur. Bu açıdan fantastik bir

romanda mekânın doğru çizimi ve kullanımı, romanın anlaşılması ve zihinde kurgulanması

açısından yadsınamaz bir öneme sahiptir. Barış Müstecaplıoğlu tarafından 2002-2005 yılları

arasında kaleme alınmış olan Perg Efsaneleri, edebiyatımızın ilk fantastik roman serisidir. Sırasıyla

Korkak ve Canavar, Merderan’ın Sırrı, Bataklık Ülke ve Tanrıların Alfabesi isimli dört kitaplardan

oluşan seride mekân olarak genellikle dağ, ova, köy gibi kırsal alanlar tercih edildiğinden doğa

unsurları ön planda çıkmıştır. Çalışmamızda öncelikle fantastik türün özelliklerine değinilecek,

mekân unsurunun fantastik tür üzerindeki etkisinden bahsedilecektir. Sonrasında seçilen roman

serisinden hareketle örneklemeler yapılacaktır. Çalışmamızın yöntemi, betimsel tarama

yöntemidir.

Özgeçmişler

Neslihan Yücelşen

1989 yılında İstanbul’da doğmuşum. İlk ve orta öğrenimimi İstanbul’da tamamladım. 2007

yılında Sakarya Üniversitesi, Türkçe Öğretmenliği Bölümü’ne girmeye hak kazandım. 2011 yılında

lisans öğrenimimi tamamladım. 2012 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi, Türkçe Eğitimi yüksek

lisans programındaki eğitimime devam etmekte ve aynı bölümde Araştırma Görevlisi olarak

çalışmaktayım.

Sibel Ay

1989 yılında İzmir’de doğmuşum. İlk ve orta öğrenimimi İzmir’de tamamladım. 2007 yılında

Fatih Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne burslu olarak girmeye hak kazandım. 2011

yılında lisans öğrenimimi tamamladım. 2012 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve

Edebiyatı Anabilim Dalı, Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda yüksek lisans programındaki eğitimime

devam etmekte ve aynı bölümde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktayım.