sosyal bİlİtÜsÜ tÜrk halkbİlİmİ...
TRANSCRIPT
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRK HALKBİLİMİ ANABİLİM DALI
1913-1933 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE
TÜRK HALKBİLİMİ’NE EMEK VERENLERİN
HAYATLARI VE YAYINLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Nilgül AYTUZLAR
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Umay GÜNAY
Ankara – 2006
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü'ne
Nilgül AYTUZLAR’a ait “1913-1933 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE
TÜRK HALKBİLİMİ’NE EMEK VERENLERİN HAYATLARI VE YAYINLARI”
adlı çalışma, jürimiz tarafından Türk Halkbilimi Anabilim Dalında YÜKSEK
LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Prof. Dr. Umay Günay ………………………………………………………….
(Danışman)
Prof. Dr. M. Öcal Oğuz ………………………………………………………..
(Başkan)
Doç. Dr. Nebi Özdemir …………………………………………………………
(Üye)
ÖNSÖZ Folklor, bir ülke ya da belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve
manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü
yöntemleriyle derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son
aşamada da bir bireşime vardırmayı amaçlayan bir bilimdir.1
Ülkemizde, 20. yüzyılın başlarında ulusal kimliğin kaybolduğu
düşüncesi ortaya çıktıktan sonra ulusal kimlik arayışları folklorla
şekillenmeye başlamıştır. İlk folklor çalışmaları bazen bireysel bazen
kurumsal anlamda ama millî heyecanlar içinde sürdürülmüştür. “Halka
doğru” anlayışı ilk dönemin bir çok aydını tarafından benimsenmiş, kaynak
olarak da Anadolu kabul edilmiştir.
“1913-1933 Yılları Arasında Türkiye’de Türk Halkbilimi’ne Emek
Verenlerin Hayatları ve Yayınları” isimli yüksek lisans tezim, Türk
Halkbilimi çalışmalarına katkı sağlamak düşüncesi ile pek çok yerde
dağınık halde duran parçaları biraraya getirerek geçmişi kurgulamak
amaçlanmıştır.
1913 yılı bizde folklor çalışmalarının başlangıç tarihi olması
sebebiyle bu çalışmanın da başlangıcı kabul edilmiş, ilk yirmi yıl ile
sınırlandırma yapılmıştır. 1913 ile folklorun bağımsız bir disiplin olarak
akademik ortama yerleştiği 1938 yılları arasındaki dönemde folklorun
tarihçesini Songül ÇEK yine bir yüksek lisans tezi olarak hazırlamıştır. Bu
tezde bireysel ve kurumsal çalışmalar hakkında geniş bilgiler yer
almaktadır.
Osmanlının son on yılı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on yılını
kapsayan dönmede Osmanlı ve Cumhuriyet aydınlarının Türkçülük ve
1 Örnek, Sedat Veyis, 1995, Türk Halkbilimi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını.s.15.
ii
milliyetçilik görüşleri ayrıca faaliyetleri Türk halkbiliminin doğuşu ve
gelişimi sürecinde etkili rol oynamıştır. Biz de bu dönemde alana emek
vermiş araştırmacıların hayatlarını ve yayınlarını bu tezde biraraya
getirerek folklora katkı sağlamaya çalıştık. Bir anlamda 1913 ve 1933
yılları arasındaki bireysel çalışmaların, araştırmacı bazında bir envanterini
çıkardık.
Biyografiler hazırlanırken kişisel eğilimler ve bu eğilimleri etkileyen
siyasî, kültürel ve sosyal ortamlar göz önünde bulundurulmuştur.
Literatür taraması yapılarak hazırlanan bu tezde çeşitli dergi,
gazete, kitap, Türkiye Makaleler Bibliyografyaları, Folklor ve Etnografya
Bibliyografyaları, Millî Kütüphane veri tabanı incelenerek araştırmalarımız
sonuçlanmıştır.
Tez üç bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde, araştırıcıların
biyografileri ve bibliyografyaları verilmiştir. İkinci bölümde, kaynak
yetersizliğinden dolayı yalnızca eserlerine ulaşabildiğimiz araştırıcılar ve
eserleri, üçüncü bölümde ise 1913 ve 1933 yılları arasında çeşitli dergi ve
gazetelerde Halkbilimine ait makaleler ve kitaplar alfabetik olarak
listelenmiştir.
Tezin “Ekler” kısmında Türkiye’de folklorun adının –halkiyat olarak-
tanımının ve içeriğinin ilk kez kaleme alındığı Ziya Gökalp, M. Fuad
Köprülü ve Rıza Tevfik Bölükbaşı’ya ait “ilk” üç yazıya yer verilmiştir.
Son söz olarak, Türkiye’de folklorun doğuşuna öncülük yapmış
araştırmacıların hayat hikayelerini ve yayınlarını biraraya getirerek folklor
tarihinin önemli bir dönemine ışık tutmaya çalıştık.
iii
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ ……………………………………………………………………….. i KISALTMALAR CETVELİ …………………………………………………. vi GİRİŞ - Türkiye’de Halkbilimi’nin Ortaya Çıkışı ………………………...1
BİRİNCİ BÖLÜM
1913-1933 Yılları Arasında Türkiye’de Türk Halkbilimi’ne Emek Verenlerin Hayatları ve Yayınları
1.1. Abdülkadir İnan ..........................................................................8
1.2. Ahmet Caferoğlu ......................................................................13
1.3. Ahmet Kutsî Tecer ...................................................................16
1.4. Ahmet Talât Onay ....................................................................21
1.5. Ali Rıza Yalgın .........................................................................24
1.6. Behçet Kemal Çağlar ...............................................................27
1.7. Eflâtun Cem Güney ..................................................................29
1.8. Enver Behnan Şapolyo .............................................................32
1.9. Hamit Zübeyr Koşay .................................................................34
1.10. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu .........................................................38
1.11. Mahmut Ragıp Gazimihal .........................................................40
1.12. Mehmet Fuad Köprülü . ............................................................44
1.13. Mehmet Halit Bayrı ...................................................................52
1.14. Mehmet Nureddin Sevin ...........................................................56
1.15. Mehmet Şakir Ülkütaşır ............................................................58
1.16. Mehmet Ziya Gökalp . ..............................................................62
1.17. Murat Uraz ...............................................................................68
1.18. Necip Âsım Yazıksız .................................................................70
iv
1.19. Pertev Nailî Boratav ..................................................................73
1.20. Raife Hakkı Kesirli .....................................................................79
1.21. Rıza Tevfik Bölükbaşı ..............................................................81
1.22. Sadedin Nüzhet Ergun .............................................................84
1.23. Sadi Yaver Ataman ..................................................................87
1.24. Tahâ Toros ...............................................................................89
1.25. Talât Mümtaz Yaman ...............................................................91
1.26. Yusuf Akçura ............................................................................93
1.27. Yusuf Ziya Demircioğlu ............................................................97
1.28. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ......................................................100
İKİNCİ BÖLÜM 1913-1933 Yılları Arasında Türkiye’de Türk Halkbilimi’ne Emek
Verenlerin Yayınları
2.1. Ahmet Baha Gökoğlu .............................................................104
2.2. Hikmet Turhan Dağlıoğlu .......................................................105
2.3. İhsan Hamamîoğlu ...............................................................106
2.4. Mehmet Zeki Oral ..............................................................107
2.5. Nahit Sırrı Örik ......................................................................108
2.6. Yusuf Ziya Yörükân .................................................................109
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 1913-1933 Yılları Arasında Halkbilimine Ait Kitaplar ve Makaleler
3.1. Kitaplar .....................................................................................110
3.2. Makaleler ...................................................................................113
SONUÇ ..................................................................................................121 KAYNAKÇA ........................................................................................123 EKLER .................................................................................................129
v
ÖZET . ...................................................................................................148 ABSTRACT ...........................................................................................149
vi
KISALTMALAR CETVELİ
1. a.g.e. : Adı geçen eser
2. a.g.m. : Adı geçen makale
3. c. : Cilt
4. Çev. : Çeviren
5. Der. : Derleyen
6. F.O.P.D. : Folklor Postası Dergisi
7. Haz. : Hazırlayan
8. H.B.H. : Halk Bilgisi Haberleri
9. H.B.M. : Halk Bilgisi Mecmuası
10. İ.U. : İstanbul Üniversitesi
11. M.E.B. : Milli Eğitim Bakanlığı
12. Nu. : Numara
13. s. : Sayı
14. S. : Sayfa
15. S.F.D. : Sivas Folkloru Dergisi
16. T.D.E.D. :Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi.
17. T.D.D. : Türk Dili Dergisi
18. T.D.K. : Türk Tarih Kurumu
19. T.F. : Türk Folkloru
20. T.F.A. : Türk Folkloru Araştırmaları
21. T.T.K. : Türk Tarih Kurumu
22. Yay. : Yayın
23. Y.a.y. : Yer Aldığı Yayın
GİRİŞ
TÜRKİYE’DE HALKBİLİMİ’NİN ORTAYA ÇIKIŞI
Bilindiği üzere folklor çalışmaları 19. asırda başlamıştır. Bu asır,
Batıda teknolojinin hızlı gelişmeye başladığı ve 20. asırdaki sanayi
toplumlarına geçişe hazırlık çağıdır. Matbaanın icadından sonra başlayan
yazılı kültür, sözlü kültür farklılığının 19. asırdan itibaren hızla artması,
yaşama tarzının ve alışkanlıklarının değişmesi, terk edilen ancak belli
ölçülerde belli gruplarca muhafaza edilen verilere duyulan ilgi yeni bir bilim
dalının doğuşunu hazırlamıştır.1 Romantizm akımı, “halk” kavramına
dikkatleri çekmiş ve halk edebiyatının oluşmasına yardımcı olmuştur. Halka
yönelme, halk hayatının araştırılması ve bir milletin geçmişini öğrenme
arzusu folkloru bir bilim dalı haline getirmiştir.
Türkiye’de 20. asır başlarında, Osmanlı aydınları arasında ulusal
kimliğin kaybolduğu düşüncesinin yaygınlaşması ile folklora duyulan ihtiyaç
arasında paralellik görülmektedir. Özellikle, Osmanlıda Tanzimat
döneminden sonra Batıyla ilişkiler artmış, dil, vatan, millet gibi kavramlar ele
alınmaya başlamıştır. Tanzimat aydınları arasında yayılan milliyetçilik
duyguları, aydınları folklora yöneltmiştir. İlk olarak daha çok söze dayanan
folklor ürünlerinin, masal, halk türküleri ve halk sözleri gibi değerlerin
kaybolmaması için çalışılmıştır.
Tanzimat’tan sonra Osmanlı aydınları, Batı ile ilişkilerinin de etkisiyle,
dil ve edebiyat alanında halka yönelmişlerdir. Arapça ve Farsça’nın etkisi
altında kalan edebî dilin sadeleştirilmesi ve edebî eselerin halkın anlayacağı
bir dilde yazılması konularında çalışmalar yapan ve bu konuda öncü olan
1 Günay, Umay, 1986, “Folklor Nedir?”, Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı, Kültür Bakanlığı, MİFAD Yayını.
2
Şinasi, Durub-ı Emsal-i Osmaniye isimli eserinde iki bin kadar atasözü
derlemiştir. Atasözlerinin bir kısmının kaynağı veya kaynak kişisi hakkında
bilgi vermiştir. Yine bu dönemde Şinasi gibi Ziya Paşa da dil ve edebiyat
konusunda yenileşmeyi ve sadeleşmeyi savunmuştur. “Şiir ve İnşa”
makalesinde, divan edebiyatını Arap ve Fars edebiyatları etkisi altında kalan
ve kendi kimliğini bulamayan bir edebiyat olarak nitelemiştir. Bu makalede
halkın ürünlerinde halkın ruhunun olması gerektiği görüşlerini de ortaya
koymuştur. Türk tarih ve folkloruna yönelen diğer bir isim Ahmet Vefik
Paşa’dır. Diplomat kimliği ile Avrupa’daki siyasî hareketleri yakından
incelemiş ve oradaki halka yönelişi yorumlayabilmiştir. Onun, Macar araştırıcı
Ignacz Kunos ile yaptığı söyleşi halk edebiyatı alanında önemli bir dönemece
işaret etmektedir. I. Kunos ile A. Vefik Paşa arasındaki bu konuşma dilde
sadelik, vezinde hece üzerine daha önce yapılan vurguları tekrarlamasının
ötesinde, derlemeye yönelen dikkat ve “folklor” teriminin ilk kez Türkiye’de
kullanımı açısından önemlidir.2 Ayrıca A. Vefik Paşa, Türk geleneklerine
uyarladığı Moliére piyeslerinde folklorik bilgileri kullanmış, memurlarına anket
uygulayarak derlemeler yapmış, derlediği malzemeyi kendi hazırladığı Lehçe-
i Osmanî (1876) isimli sözlükte yayınlamıştır.
Avrupa’da gittikçe güçlenen milliyetçilik hareketleri, bizde aydınların
eserlerinde Türklük, milliyetçilik ve halk gibi kavramları dile getirmelerini
sağlamıştır. Osmanlı hükümetinin yasaklamalarına rağmen, aydınlar
çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Ali Süavi, Ebuzziya Tevfik, Ahmet Mithat
Efendi, Mehmet Tevfik gibi isimler Osmanlılık yerine Türklüğü savunan
yazarlar ve şairler arasındadırlar. Bu dönemde, gazete ve mecmualarda sade
Türkçe ile şiirler yazılmış, hece veznin kullanılması teşvik edilmiş; anonim şiir
örnekleri yayınlanmaya başlamıştır.
Türkiye’de folklorun doğuşu ile Türkçülük akımının aydınlar arasında
benimsenmesi arasında sıkı bağlar vardır. Osmanlıda II. Meşrutiyetin
2 Oğuz, M. Öcal, 2004, Araştırmaların Tarihi, Y.a.y.: Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Ankara: Grafiker Yayıncılık, s.41.
3
ilânından sonra iktidardakiler Türkçülük hareketlerine hız vermişlerdir.
Türkçülük hareketini yaymak ve Türk kültürünü ortaya çıkarmak amacıyla
Yusuf Akçura ve arkadaşlarının kurduğu Türk Derneği’nde, folklor
araştırmaları yapılmıştır. Dernek, Türk Derneği Mecmuası aracılığıyla
okuyucularından bulundukları çevrede halk dilinden söz derlenmesini,
Türklerin söylediği eski türkülerin, darb-ı mesellerin, hikâyelerin toplanmasını
ve yazılmasını, ahlâk-ı kavmiyye ve âdet, şecere, rivâyet tabâbetle ilgili
bilgilerin kaydedilmesini istemiştir. Bu veriler derneğin mecmuasında
yayınlanmıştır.3
Türk Derneği’ni takiben 1911 yılında Türk Yurdu ve Türk Ocağı
dernekleri kurulmuştur. Daha sonra bu iki dernek birleşip Türk Ocağı ismiyle
faaliyetlerine devam etmiştir. Yeni derneğin yayın organı Türk Yurdu
Mecmuası olmuştur. Türk Ocakları, Türk kültürü hakkında araştırmalar
yaparak, halk edebiyatı mahsullerini toplayarak, gelenek görenekleri
derleyerek, el sanatları ürünlerini sergileyerek ve yaptıkları çalışmalar Türk
Yurdu’nda yayınlayarak Türk folkloruna hizmet etmiştir.4
Ömer Seyfettin, Ali Canip ve arkadaşları tarafından Selanik’te
yayınlanmaya başlanan Genç Kalemler Mecmuası’nda Türkçülük hareketinin
yayılması ve gelişmesi için çalışmalar yapmışlardır.
M. Kemal Atatürk’ün “fikrimin babası” diye övdüğü sosyolog Ziya
Gökalp, 1912’den sonra Türkçülük hareketinin teorisyeni haline gelmiştir.
Ziya Gökalp’ın halkbilimi açısından asıl önemi, 1912 yılında Türk Ocağı’na
bağlı bir süreli yayın olarak kurduğu Halka Doğru dergisi çevresindeki
fikirlerinden ve bu derginin 23 Temmuz 1913 tarihli 14. sayısında yazdığı
“Halk Medeniyeti- I Başlangıç” adlı yazısından gelmektedir.5 Gökalp,
Türkiye’de ilk defa olarak bu yazıda folklor terimine karşılık “halkiyat”
3 Yıdırım, Dursun, 1998, Türk Bitiği, Ankara: Akçağ Yayınları, s.52. 4 Yıldırım, a.g.e. s.52. 5 Oğuz, a.g.e. s.46.
4
kelimesini kullanmıştır. Gökalp, makalesinde millî şuurun, millî ruhun
uyandırılmasında, millî kültürün ortaya çıkarılmasında halk hayatına gidilmesi
gerektiğini öne sürmüştür. Halk medeniyeti ile sözlü kültürü kastetmiş,
folklorun sözlü kültür ürünlerinden oluştuğunu belirtmiştir. Bu yazısında,
“folklor” terimini “halkiyat” olarak Türkçeleştirmiştir. Sosyolojinin bir alt disiplini
olarak tanımladığı folkloru, “Halk Teşkilatı”, “Halk Felsefesi”, “Halk
Ahlakiyatı”, “Halk hukukiyatı”, “Halk Bediiyatı”, “Halk Lisaniyatı”, “Halk
İktisadiyatı”, “Halk Kavmiyatı” şeklinde sekiz alt bölümde toplamıştır.
Türkiye’de “folklor” terimini açık ve seçik olarak kullanan ilk yazı ise
Edebiyat Tarihçisi M. Fuad Köprülü’ye aittir. Köprülü, İkdam Gazetesi’nin 6
Şubat 1914 tarihli nüshasında yayınladığı “Yeni Bir İlim: Halkiyat: Folk-Lore”
isimli makalesinde, folklorun Batı’daki geçmişi ve gelişimini anlatarak,
Türkiye’de bu bilimin tanınmayışını ve bu nedenle kayıplarımızı ortaya
koyarak aydınların dikkatini bu disipline çekmeye çalışmıştır.
Folklor disiplininden folklor terimi kullanılarak söz edilen üçüncü
bilimsel yazı felsefeci Rıza Tevfik Bölükbaşı tarafından kaleme alınmıştır.
1900 yılında Nev-Sâl-i Âfiyet-Sâlnâme-i Tıbbî isimli sağlık yıllığında “Raks”
başlıklı ilk halk oyunları yazısını yayınlamıştır. Daha sonra Peyâm
Gazetesi’nin 20 Şubat 1914 tarihli edebiyat ekinde “Folklor- Folk Lore”
başlıklı yazısında da folkloru tanıtmış, folklor karşılığında “hikmet-i avam”
terimini teklif etmiştir. Bölükbaşı, yazısında “hikmet-i avam”ın folkloru tam
olarak karşılamadığını, bunun atasözleri için uygun olacağını
değerlendirirken, felsefeci kimliği ile atasözlerinde gördüğü derin hikmetlere
dikkat çekmiştir. Ayrıca Bölükbaşı, hece ile şiir yazma ekolünün ilk ve başarılı
uygulayıcılarından biri olmuştur.6
Türkiye’de halkbilimi çalışmalarının başlangıç tarihi olarak 23 Temmuz
1913 tarihi kabul edilmesinin yanında, Ziya Gökalp, M. Fuad Köprülü ve Rıza
Tevfik Bölükbaşı’nın yazılarından önce de folklora ait çalışmaları
6 Oğuz, a.g.e. s.50.
5
görmekteyiz. Macar bilim adamı Ignacz Kunos 1887 yılından itibaren Rumeli
ve Anadolu’dan Türk halk edebiyatı ile ilgili ilk folklor ürünlerini derleyip
yayınlamıştır.7 Derlediği metinlerin konuları, türkü, ninni, masal, karagöz,
meddah hikâyeleri ve ortaoyunu ile ilgilidir. Kunos’un bu çalışmaları bir kısım
Avrupalı bilim adamını Türk halk edebiyatı üzerinde çalışmaya yöneltmiştir.
Bu anlamda, Macar Gyula Nemeth, Alman George Jacob, Frederich Giese
ve Thedeor Menzel’i sayabiliriz. Buna göre, Türkiye’de ilk folklor araştırmaları
Türk olmayan bilim adamları tarafından ele alınmıştır diyebiliriz.
Türkiye’de folklor konusunda sistemli ve yaygın çalışmalara Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümetleri döneminde başlanmış, Cumhuriyet
döneminde gözle görülür gelişmeler kaydedilmiştir. Cumhuriyet’in ilânından
önce, 1920 yılında, Dr. Rıza Nur’un Maarif Vekilliği zamanında Hars Âsar-ı
Atika ve Kütüphaneler Müdürlüğü kurularak halkiyat ve harsiyat ürünlerinin
derlenmesi için okullara genelge gönderilmiş (1922), halk müziği
derlemelerine başlanmıştır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1924 yılında Türk
milletinin maddi ve manevi kültürünün teşhir edileceği bir etnografya müzesi
kurulmasına karar verilmiş, ilk müze müdürü Hamit Zübeyr Koşay olmuştur.8
Aynı yıl bir başka çalışma da, M. Fuad Köprülü tarafından gerçekleştirilmiştir.
Türk halk bilimi alanında bilimsel araştırmalar yapan ve bunları yayın
organında yayınlayan Türkiyat Enstitüsü’nü İstanbul Üniversitesi bünyesinde
kurmuştur. Köprülü, bu enstitü ortamında ilk halkbilimci kuşağı yetiştirmeye
başlamıştır. Yine aynı yıl Ankara’da açılan Musikî Muallim Mektebi,
Anadolu’dan Türk halk türkülerinin ve oyun havalarının tespiti ve notaya
alınması yolunda çalışmalarda bulunmuştur.
1 Kasım 1927 tarihinde Ankara’da kurulan “Anadolu Halk Bilgisi
Derneği”, folklor tarihinin bağımsız ilk folklor derneği olma özelliğindedir.
Derneğin ismi kısa bir süre sonra “Türk Halk Bilgisi Derneği” olarak
değiştirilmiştir. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İshak Refet Işıtman ve İhsan
7 Kunos, Ignacz, Türk Halk Edebiyat, Yay.Haz. Tuncer Gülensoy, Ankara, 2001. 8 Tan, Nail, 1985, Folklor (Halkbilimi)-Genel Bilgiler, İstanbul: Halk Kültürü Yayınları,s. 30.
6
Mahvî tarafından kurulan dernek, 1929’dan sonra İstanbul’dan yönetilmiştir.9
Derneğin üzerinde ısrarla durduğu konu folklor çalışmalarının bilimsel bir
zeminde yürütülmesinin gereğine dikkat etmesi ve Avrupa’daki çalışmaları
izlemeye çalışmasıdır.10 Dernek 1928 yılında folklor derleyicilerini yetiştirmek
ve yönlendirmek amacıyla “Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber” ismiyle bir
derleme kılavuzu yayınlamıştır. 1932 yılında Türk Halk Bilgisi Derneği
Halkevlerine devredilmiştir.
10 Şubat 1931 tarihinde Türk Ocakları Genel Merkezi, Ankara’da
topladığı bir kurultayda 1912 yılında kurulan ocakların feshine karar vermiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Türk Ocakları’nın bu kararını onaylamış ve Türk
Ocaklarının feshinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra 19 Şubat 1932
tarihinde, Halkevleri kurulmuştur.11 Bunun üzerine halkbiliminin derleme ve
yayın açısından olumlu bir dönemine girilmiş ve yurt çapında onlarca Halkevi
açılmıştır. Bu halkevlerinin yayınladığı dergiler de önemli bir halkbilimi
potansiyeli oluşturmuştur.12 Bu evler bir kültür yuvası halinde kurulmuş olup,
dil, tarih ve edebiyat (folklor ve etnografya), güzel sanatlar, temsil kütüphane
ve yayın, sosyal yardım, köycülük, müze ve sergi kollarıyla önemli
çalışmalara imza atmışlar, Türk folkloru adına zengin bir malzeme
biriktirmişlerdir. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kurduğu Halkevleri, aynı
zamanda Fırka’nın kültür kolları gibi çalışmış, Kemalist rejimin halkçı eğilimini
ifade etmiştir.13
9 Tan, a.g.e. s.31. 10 Oğuz, a.g.e. s.51. 11 Ülkütaşır, M. Şakir, 1972, Cumhuriyetle Birlikte Türkiye’de Folklor ve Etnografya Çalışmaları, Ankara: Başbakanlık Basımevi, s.57. 12 Oğuz, a.g.e. s.54. 13 Georgeon, François, 2006, Osmanlı-Türk Modernleşmesi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s.39.
7
Ziya Gökalp’ten Halkevlerinin kuruluşuna dek geçen sürede gerek
kişisel gerekse kuruluş bağlamında Türk folkloru adına önemli gelişmeler
kaydedilmiştir.
8
BİRİNCİ BÖLÜM
1913-1933 Yılları Arasında Türkiye’de Türk Halkbilimi’ne Emek Verenlerin Hayatları ve Yayınları
1.1. ABDÜLKADİR İNAN (1889-1976)∗ Abdülkadir İnan (Fethülkadir Süleyman) Başkurdistan’da Ekaterinburg
kazasına bağlı Çıgay köyünde doğmuştur. Başkurt Türklerinin Ulu Katay
boyunun Kazbörü ailesindendir. Babasının adı Mustafa Süleyman Efendi,
annesinin adı Zekiye Hanım’dır. İlk öğrenimini Rus-Başkurt Okulu’nda, orta
öğrenimini Çıgay’da Usulü Cedide Okulu’nda yapmıştır. Daha sonra
Troytsk’deki Resuliye Okulu’nda altı yıl okuyarak 1914’de mezun
olmuştur.1915 yılında “müderris” unvanını almıştır. Bu öğrenimleri sırasında
Arapça ve Rusça öğrenmiştir.
İnan, ilk olarak Orenburg’da çıkan Vakit gazetesinde 1908 yılında
“Moğollar Boş Şeylerle Uğraşıyor” adlı makalesini yazmıştır. İnan, 1910
yılından itibaren folklorla uğraşmaya başlamış, Başkurt ve Kırgız-Kazak halk
edebiyatı ve etnografyası üzerine malzemeler toplamıştır. Ayrıca bunların
konularından faydalanmak suretiyle halk hikayeleri yazmıştır. 1910’da
yazdığı “Kırgız Bozkırlarından” adlı makalesi İstanbul’da çıkan Tearüfü
Müslimîn dergisinde (1910-1912) kısmen iktibas edilerek yayınlanmıştır.
İnan, Zeki Velidî Togan ve Hasan Ali Bey’in teşvikleri ile Altay, Kırgız-
Kazak, Özbek, Türkmen, Nogay gibi Türk boylarının etnografya ve halk
edebiyatlarını tetkike başlamıştır. Eski Türklerle bugünkü Yakut ve Altay ∗ 1958, “Folklorcularımız: Abdülkadir İnan”, TFA, C.5, S.103. Ülkütaşır, M. Şakir, 1977, “Abdülkadir İnan”, Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı, A.Ü Basımevi.
9
Türklerinin dini olan Şamanizm ile doğu Türk halk edebiyatının eseri olan
Manas destanını üzerine çalışmıştır.
1918 yılında Çelebinsk şehrinde Başkurdistan Hükümeti’nin yayını
olan Başkurt Gazetesi’nin müdürlüğünü yapmıştır. Leningrad ve Moskova
kütüphanelerinde tetkiklerde bulunmuş ve bu tetkikleri sırasında Orta Asya
Türk tarihinin otoritesi V.V.Barthold ve Orta Asya Türk lehçeleri ve eski Türk
yazı dili uzmanı olan Prof. A. Samoyloviç gibi Rus âlimlerinden
faydalanmıştır.
İnan, 1919 yılında Ufa’da Başkurdistan Tarih ve Etnografyasını
Öğrenme Derneği’ni kurmuş ve başkanlığını yapmıştır. Bir süre sonra
Türkistan’a giderek Kırgızlar, Özbekler ve Türkmenler arasında etnografya ve
halk edebiyatı üzerine tetkiklerde bulunmuş ve bunlardan bazılarını
Taşkent’te Akyol Gazetesi’nde “A. Çılkıbay” takma adıyla neşretmiştir (1920-
1921).
İnan, 1925 yılında Türkiye’ye gelerek İstanbul’a yerleşmiş ve Fuad
Köprülü’nün Türkiyat Enstitüsü’nde asistanlık yapmıştır. Bu sırada İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne devam etmiştir. 1928-1932 yıllarında Türk
Halk Bilgisi Derneği’nin ilim komisyonu üyeliğinde bulunmuştur.
1929 yılında İstanbul Konservatuarı tarafından düzenlenen derleme
gezisine, Türk Halk Bilgisi Derneği adına katılmıştır. Bu gezi sırasında
Erzurum, Erzincan ve Hasankale’ye giderek bu merkez ve çevrelerinde
folklor malzemesi toplamıştır. Bu malzeme sonradan bir kitap halinde, Türk
Halk Bilgisi Derneği tarafından “Birinci İlmî Seyahate ait Rapor” adı altında
neşredilmiştir.
1933 yılı başlarında Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)’ne
uzman olarak atanan İnan, Doğu Türk Lehçeleri Başuzmanı olarak uzun yıllar
çalışmıştır. Bu süre boyunca “Kutadgu Bilig”, “Yakut Sözlüğü”, “Çuvaş
10
Sözlüğü” ve “Divan-ı Lügat-it Türk” gibi eserlerin tıpkı basım ve çeviri işleri
onun bilgisinden faydalanılarak hazırlanmıştır.
Aynı zamanda 1935 yılında açılan Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi’nin Türkoloji Bölümü’ne 1936 yılında profesör olarak tayin edilmiştir.
Dokuz yıl bu fakültede dersler vermiştir, ilk yıllarda okuttuğu dersler Güneş-
Dil Teorisi üzerine olmuştur. Bu sırada “Türkoloji Ders Hülâsaları-1936”
adıyla bir el kitabı da neşretmiştir.
1948-1958 yılları arasında Türk Dil Kurumu yayınlarından Türk Dili,
Belleten-Yıllık, Türk Tarih Kurumu’nun yayını olan Belleten gibi dergilerinde
çeviri ve telif suretiyle Türkoloji’nin çeşitli alanlarına ait bilimsel çalışmalar
yapmıştır.
1961 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Heyeti’nde bulunmuş,
eski bir Kur’an metni üzerinde filolojik incelemeler ve İslâm’a giren hurafeleri
eleştiren iki eser neşretmiştir.
1964’ten itibaren Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nde Türkoloji
Uzmanı olarak çalışmaya başlamıştır. Bu bilimsel kuruluşun yayın organı
olan Türk Kültürü dergisi ile yıllıklarında makale ve incelemeler neşretmiştir.
1 Ekim 1976 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1929, Birinci İlmî Seyahate Ait Rapor, İstanbul.
2. 1930, Rapor ‘Türk Halkbilgisine Ait Maddeler IV’, İstanbul:İktisat
Matbaası.
11
B. Makaleleri
3. 1925, Kitab-ı Dedekorkud Hakkında, Türkiyat Mecmuası, C.1
4. 1925, Türk Kabile İsimlerine Dair, Türkiyat Mecmuası, C.1
5. 1926, Türk «Şamanizm»ine Dair, Türk Yurdu, C.4, S.19, s.25-34.
(2.seri)
6. 1926, Türk Mitolojisinde ve Halk Edebiyatında Kadın, Türk Yurdu,
C.4, S,22.
7. 1928, “Sivas Halkiyatı: Ana Olmak İştiyakı”, Duygu ve Düşünce,
C.1, S.10, s.10-11.
8. 1928, Türk Rivayetlerinde Bozkurt, Türkiyat Mecmuası, C.2.
9. 1928, Umay İlahesi Hakkında, Türkiyat Mecmuası, C.2.
10. 1928, Altay Şamanlığına Ait Mevad, Türkiyat Mecmuası, C.2.
11. 1929, Sivas’ta Hap, HBH, S.1.
12. 1929, Köroğlu’na Ait Kitabiyat, HBH, S.2.
13. 1930, Koton Türkleri, HBH, S.5.
14. 1930, Karaman İsminin İntişar Sahası, HBH, S.6.
15. 1930, Sivas’ta Doğum Âdetleri, HBH, S.10.
16. 1930, Köroğlu’na Ait Notlar, HBH, S.12.
17. 1930, Karacaoğlan’a Dair, HBH, S.13.
18. 1930, Çömçe Gelin, Yağmur Duası, HBH, S.14.
19. 1931, Anadolu’da Türk Aşiretleri, HBH, S.16.
20. 1931, Maddi Kültüre Ait İki Kelime: Tepsi ve Kağnı, HBH, Yıl:2,
S.18.
21. 1931, Etnografya İlmi ve Gençliğin Vazifesi, Bartın Gazetesi, 7
Eylül, S.310 / 28 Eylül, S.313 / 26 Ekim, S.317 / 2 Kasım, S.318.
22. 1931, Türkistan (Orta Asya) Cumhuriyetleri Nüfusu, Atsız Mecmua,
S.2.
23. 1933, Cenup Vilayetlerinde Derlenmiş Bazı Maddeler, HBH, S.29.
24. 1933, Didon Hilesi Masalına Dair, HBH, S.31.
25. 1933, Al Ruhu Hakkında: Türk Mitolojisinde Şerir Bir Ruh, Türk
Tarih, Arkeoloji ve Etnografya Dergisi, S.1.
12
26. 1933, Düğün, Öz Dilimize Doğru, Yıl:2, S.13,s.90-10.
27. 1933, “«Oba, obo» Sözleri Hakkında”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, Yıl:2,
S.20, s.377-379.
13
1.2. AHMET CAFEROĞLU (1889-1975)∗ Azerbaycan’ın Gence şehrinde doğmuş, annesinin adı Güher,
babasının adı İsmail’dir. Orta öğrenimini 1908’de Semerkant (Özbekistan)’ta,
lise öğrenimini 1916’da Gence’de tamamlamıştır. Aynı yıl Kiew (Ukrayna)
Yüksek Ticaret okuluna kaydolmuştur. Bu okula üç sömestri (Eylül 1916-
Ocak 1918) devam eden Caferoğlu, Rus İhtilâli üzerine 1917 yılının sonlarına
doğru Gence’ye dönmüştür. 1919 yılında Baku Üniversitesi Türkoloji
bölümüne bir sömestri devam etmiş, 1920 yılında Azerbaycan’ın Sovyetler
tarafından işgali üzerine Türkiye’ye gelmiş ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’ne kaydolmuştur. 1924 yılında buradan mezun olan Caferoğlu,
İlahiyat Fakültesi kütüphanesinde bir yıl memur olarak çalışmıştır. İstanbul
Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü asistanıyken, Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın
verdiği burs ile Almanya’ya gitmiştir. Önce W. Bang-Kaup, A. von Le Coq,
Wasmer ve Westermann’ın öğrencisi olarak bir sömestri Berlin
Üniversitesi’nde, sonra da F. Giese, Carl Brockelmann, Diels, Koschmieder
ve Schaeder’in öğrencisi olarak beş sömestri Breslau Üniversitesi’nde
Türkoloji öğrenimi görmüştür. 15 Mayıs 1929 tarihinde Breslau
Üniversitesi’nde F. Giese’nin yönetiminde yaptığı “75 Azärbajğanische
Lieder, «Bajaty» in der Mundart von Gängä nebst einer sprachlichen
Erklärung” ( Gence Ağzında 75 Azerbaycan "Bayati" Türküsü-Bir Dil
açıklaması ile-) isimli tezi ile “Dr. Phil” unvanını almıştır. 1929 yılında
Türkiye’ye dönen Caferoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili
Tarihi Bölümü’ne doçent olarak tayin edilmiş, 1938 yılında bu bölüme
profesör, 1946’da da M. Fuad Köprülü’nün üniversiteden ayrılması üzerine bu
bölümün başkanlığına getirilmiştir.
∗ Eckmann, Janos, 1959, “Ahmet Caferoğlu’nun Eserleri”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.9. Sertkaya, Osman F., 1969, “Ahmet Caferoğlu’nun Hayatı ve Eserleri”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.17.
14
Caferoğlu, ilmî çalışmaları ile bir çok uluslararası teşekküle üye
seçilmiş, 25 Eylül 1937 Tarihinde Polonya Müsteşrikler Cemiyeti’nde,
1938’de Polonya İlimler Akademisi’nde, 1944’de Macaristan İlimler
Akademisi’ne bağlı Körösi-Scoma Cemiyeti’nde, 1949’da Uluslararası
Onomastik Cemiyeti’nde Türkiye temsilciliği yapmıştır. 1953 yılında Hür
Ukrayna Üniversitesi tarafından “Doktor honoris causa” (fahrî doktor) unvanı
verilerek Hür Ukrayna İlimler Akademisi’ne muhabir üye seçilmiştir. 1953’te
Centre İnternational de Dialectologie Générale (Louvain)’e ve yine aynı yıl
Ural-Altay Cemiyeti’ne üye seçilen Caferoğlu, Buenos Aires’teki Turan
cemiyetinin de fahri üyeliğini yapmıştır.
Ahmet Caferoğlu, kurulduğu tarihten yaşamının sonuna kadar Türk Dil
Kurumu üyeliği ve Türkiyat Enstitüsü müdürlüğü yapmıştır. Azerbaycan Yurt
Bilgisi (Ocak 1932, Kasım-Aralık 1934 1-36.sayı, Şubat 1954 37.sayı), Türk
Amacı ( Temmuz 1942, Şubat 1943 1-8.sayı), 1946 yılından sonra İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü tarafından
çıkarılan Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi gibi bazı dergilerin sahipliği,
başkanlığı ve mesul müdürlüğünü yapmıştır. Bu dergilerin dışında Türkiyat
Mecmuası, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı “Belleten”, Türk Kültürü
Araştırmaları, Bollettino (Roma), İslam Ansiklopedisi, Onoma (Louvain) gibi
yerli ve yabancı birçok Türkoloji dergisinde de makale neşretmiştir. Bu
neşriyatın başlıca konuları Türk dili tarihi; eski Türk şiveleri; Türk onomastiği;
Azerbaycan dili, edebiyat ve diyalektolojisi; Anadolu Türkçesi ve
diyalektolojisi; Türk kavimleri… vs.dir. Caferoğlu, özellikle Türkiye
diyalektolojisi sahasında öncülük yapmıştır.
Caferoğlu 1927-1928 yılları arasında Yeni Kafkasya ve Azerî Türk
dergilerinde A(hmet) Uran imzasını kullanmıştır. Ayrıca Türk Kültürü
dergisinde bazı imzasız yazılarla Dr. Cafer Ahmedoğlu, Dr. Ahmet Muhtar ve
Dr. Ahmet Salmaslı imzalı yazılar da Ahmet Caferoğlu’na aittir.
6 Ocak 1975 tarihinde vefat etmiştir.
15
Eserleri
A.Kitapları
1. 1931, Abû-Hayyân, Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Atrâk, İstanbul
2. 1932, XIX.Asır Azerî Şairi Siracî, İstanbul. 23 s.
3. 1933, Türklerde Latin Hurufatı Meselesi, İstanbul.
B.Makaleleri
4. 1923, Mihrî Hatun, Yeni Mecmua, No.84
5. 1925, Türkiyat Haberleri: Rusya’da, Türkiyat Mecmuası, C.1.
6. 1925, Türkiyat Haberleri: Azerbaycan’da, Türkiyat Mecmuası, C.1.
7. 1928, Mirza Şefiğ Hakkında Notlar, Türkiyat Mecmuası, C.2.
8. 1928, Hakaslar (Kuzmin), Türkiyat Mecmuası, C.2.
9. 1928, Osmanlı Türkçesi’nin Muhtasar Sarf ve Nahvi (Samayloviç),
Türkiyat Mecmuası, C.2.
10. 1928, Orientalia, Türkiyat Mecmuası, C.2.
11. 1929, Karacaoğlan, HBH, S.1.
12. 1930, Orhun Abidelerinde Atasözleri, HBH, S.3.
13. 1930, Türklerde Sıhrî Taş Telakkisi, HBH, S.3.
14. 1930, Türkçe’de Tongal Kelimesi, HBH, Yıl:1, S.7. s.101-104.
15. 1932, Çuvaşlar’da Ay Adları, HBH, S.20.
16. 1932, İlk Türk Dil Kurultayı, Azerbaycan Yurt Bilgisi, C.1, s.313-314.
17. 1932, Öz Türkçe Devri, Öz Dilimize Doğru, S.1, s.8-11.
18. 1932, Öz Türkçe Buhranı, Öz Dilimize Doğru, S.2, s.19-21.
19. 1932, Öz Türkçe Araştırılması Yolunda, Öz Dilimize Doğru, S.3,
s35-37.
20. 1932, Öz Hukuk Dili, Öz Dilimize Doğru, S.5, s.72-74.
21. 1932, Türk Lehçeleri Tasnifi Meselesi, Öz Dilimize Doğru, S.5, s.89-
92.
22. 1932, Uygur Türklerinde Millî Hukuk Istılahları, Öz Dilimize Doğru,
S.8, s.130-135.
16
1.3. AHMET KUTSİ TECER (1901-1967)∗ Kudüs’te doğmuş, babasının adı Abdurrahman Bey’dir. İlk öğrenimine
Kudüs’te Fransız Freres Okulu’nda başlamış, Kırklareli’nde tamamlamıştır.
Lise öğrenimini İstanbul Kadıköy Sultanisî’nde yapmıştır. 1922 yılında Halkalı
Ziraat Yüksek Okulu’nu bitirmiş, parasız yatılı olarak İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne başlamıştır. 1925-1927 yılları arasında
Paris Sorbonne Üniversitesi’ne biyoloji öğrenimi için gitmiş ancak felsefe
derslerini takip etmiştir. Paris’te yarım kalan felsefe öğrenimini 1927-1929
yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde tamamlamıştır.
Paris Sorbonne Üniversitesi’nde öğrenciyken Paris Milli
Kütüphanesi’ndeki yazma eserleri incelemiş, Köroğlu ve Cezayir halk
şairleriyle ilgili bilgilere rastlamıştır. Yurda dönüşünde bu konularda Halk
Bilgisi Mecmuası’nda makaleler yazmıştır.
1928 yılında kurulan Türk Halk Bilgisi Derneği’nin kurucuları arasında
yer almıştır. 1930 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Edebiyat
öğretmenliğine başlamıştır. 1930-1934 yılları arasında Sivas Lisesi’nde
öğretmenlik yapmış, göreve başladığı yıl içinde Milli Eğitim Müdürlüğü’ne
getirilmiştir.
Sivas, pek çok saz şairinin yetiştiği yörelerden biri olmuştur. Tecer,
burada kaldığı süre içerisinde folklor konusuna ağırlık vermiş, bu dönemde
şairliği, yazarlığı ve eğitimciliği kadar halkbilimci yanı da bu şehirde gösterdiği
faaliyetlerle açıklık kazanmıştır. Halk Şairlerini Koruma Derneği’ni kurmuş, 5
Kasım 1931 tarihinde Sivas’ta “Halk Şairleri Bayramı”nı düzenlemiştir. 1932 ∗ Baykurt, Şerif, 1976, Türkiye Folkloru, Ankara. Çongur, H. Rıdvan, 2001, Ahmet Kutsi Tecer’in Hayatı, Sanatı, Y.a.y.:Doğumunun 100. Yıldönümünde Ahmet Kutsi Tecer, Ankara: Milli Kütüphane basımevi. Tan, Nail, 2001, Ahmet Kutsi Tecer ve Türk halk Bilimi, a.g.e.
17
yılında çıkardığı, sözlü bir gelenek halinde yaşayan halk eserlerini biraraya
topladığı “Sivas Halk Şairleri Bayramı” kitapçığı da halkbilimine hizmetinin bir
belgesi olmuştur. Âşık Veysel Şatıroğlu ve Ali İzzet Özkan gibi iki büyük halk
şairi, Tecer’in faaliyetleri sonucu Türk milletince tanınmıştır. Yine o dönemde,
Sivas Halkevi’nin başına geçmiş, çevrede Halk Odaları’nın açılmasına ön
ayak olmuştur.
Tecer, Sivas’taki hizmetlerinde gösterdiği başarı sebebi ile Milli Eğitim
Bakanlığı’nın Yüksek Öğrenim Şube Müdürlüğü’ne atanmıştır. Beş yıl süren
bu görevi sırasında Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kompozisyon, Gazi Lisesi’nin
felsefe derslerine de girmiştir. Yine o yıllarda Ankara Devlet
Konservatuarı’nın kuruluşunu hazırlayanlar arasında yer almıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Genel Müdürü olduktan sonra,
1938’de Muzaffer Sarısözen’i Ankara Devlet Konservatuarı Folklor Arşivi
Şefliğine tayinini sağlamış, halk müziği derlemeleri yapmasına yardımcı
olmuştur. Bir yıl önce 1937’de Ankara Devlet Konservatuarı derleme ekibi
Sivas’a giderken, Tecer, Halil Bediî Yönetken’e Sarısözen’i tavsiye etmiş,
derleme ekibine almasını sağlamıştır. Böylece Sarısözen vasıtasıyla Türk
halk müziğinin konservatuara girmesini sağlamıştır.
1941-1945 yılları arasında hem milletvekilliği, hem Ülkü dergisinin
yöneticiliğini, hem de Halkevlerinin büro şefliğini yapmıştır. Yazıları ve şiirleri
Ülkü’de, zaman zaman da Yücel dergisinde ve Ulus gazetesinde çıkmıştır.
1947-1951 yılları arasında Paris Kültür Ataşesi ve Öğrenci Müfettişi
olarak görevlendirilmiş, 1950’de UNESCO Yürütme Komitesi Türk
delegeliğine getirilmiştir. Tecer, Türk kültür ve sanatının geleneklerini
benimsediği kadar Batı ile de ilişki içinde olmuş, UNESCO topluluğu içinde
Türk kültürünün gelişmesine de hizmet etmiştir.
Türkiye’ye döndükten sonra 1953 yılında İstanbul Belediye
Konservatuarı’nda Türk tarihi ve geleneksel tiyatro, Galatasaray Lisesi’nde
18
edebiyat, 1957-1966 yılları arasında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde
estetik, Gazetecilik Enstitüsü’nde halk edebiyatı dersleri vermiştir. 1960’lı
yıllarda ise İstanbul Radyosu’nda yayıncılara hocalık yapmıştır.
1955 yılında kurulan Türk Halk Oyunlarını Yaşatma ve Yayma Tesisi
ile yine aynı yıl kurulan Türk Halk Sanatları ve Ananeleri Tetkik Cemiyeti
İstanbul şubesinin (günümüzdeki adı Folklor Araştırmaları Kurumu) kurucu
üyeliklerini yapmıştır. Türk Dil Kurumu’nun da üyesi olmuştur.
27 Temmuz 1961 tarihinde V. Halk Oyunları Bayramı sırasında
yapılan “I. Halk Oyunları Semineri”nde “Halk Oyunlarımızın Bölgeleri ve
Tipleri Hakkında” ve “Oyun Folkloru” başlıklı bildirilerini sunmuş, XV. yüzyıla
ait halk oyunları konusunda önemli bir yazma bulmuş ve tanıtmıştır.
1966 yılında yaş sınırından emekli olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı’nın
30 Nisan-1 Mayıs 1966 tarihleri arasında Ankara’da düzenlediği “Folklor
Enstitüsü Kuruluş Semineri”ne katılmış ve Türk Folklor Enstitüsü kuruluş
protokolüne imza atmıştır. 16 Mayıs 1966’da Enstitü kurulmuştur.
Tecer, başarılı folklor çalışmaları yapmış, önemle Türk köy seyirlik
oyunlarını araştırmıştır. Şiir ve tiyatro eserlerinde halka yönelmiş, halk
kültürünün değerli ve zengin hazinesinden yararlanmıştır. 1940’lı yıllarda köy
oyunlarına ilgi duyar. Uzun yıllar yaptığı araştırmalarının sonuçlarını Köy
Temsilleri adını verdiği çalışmada toplamıştır. Bu eseriyle folklorun zengin bir
ününü ortaya koymuştur. Daha sonra tiyatroya yönelen Tecer, Koçyiğit
Köroğlu oyunu yazmıştır. Bu oyunda, Köroğlu’nun zalim sultana isyan etmesi
halkçı bir anlayışla bağdaştırılmıştır.
İlk şiir denemelerini 1921’de Yahya Kemal’in yönettiği Dergâh
dergisinde yayınlamıştır. Ancak şiir alanında adını 1930’lu yıllarda
duyurmuştur. 1932 yılında yayınladığı “Şiirler” adlı kitabında sınırlı sayıda
şiirini biraraya getirmiştir. Yazarlığı ise daha önce, gençlik yıllarına
rastlamaktadır. İlk yazısı Bolu’da çıkan Dertli gazetesinde yer almıştır.
19
Şiirlerinde ve yazılarında halk hayatı, millî duygular, memleket sevgisi ve
Anadolu vardır. Köycülük ruhu ağır basmıştır ve Millî Edebiyat akımının
öncülerinden biri olmuştur. Halkın hayatını bilmeden ve tanımadan halk adına
herhangi bir işin gerçekleşemeyeceğine inanarak yazılarını yazmıştır. Çoğu
yazısında ulusal kültür, sanat ve edebiyatın, halk geleneğinden yaratılacağını
sık sık belirtmiştir. Bir yazısında “…bizim halk edebiyatı dediğimiz yani asıl
Türk edebiyatı, folkloru olan bir edebiyattır. Diğer edebiyat ise folklorsuz bir
edebiyattır. Başka bir tabirle biri köklü bir edebiyattır, öbürü köksüz mahdut
daha doğrusu daldırma bir çubuk üzerine Acem veya Osmanlı aşısı yapılmış
melez bir edebiyattır. Bir zaman tuttu, şimdi de beğenmedi, küstü."14
23 Temmuz 1967 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A.Kitapları
1. 1932, Sivas Halk Şairleri Bayramı, Sivas: Kamil Matbaası, Halk
Şairlerini Koruma Derneği Yayını. 16 s.
B.Makaleleri
2. 1919, Selim, Dertli Gazetesi (Bolu)
3. 1928, Cezayir Türk Halk Şairlerinin Şiirleri, HBM, C.1, s.124-131.
4. 1928, Köroğlu’na Dair, HBM, C.1, s.111-116.
5. 1930, Dertlî-Figanî, HBH, S.3, s.3-7.
6. 1930, Meslekî’nin Şiirleri, Halk İçin, S.10.
7. 1930, Notlar: Varan 3, Görüş, S.1, s.55-56.
8. 1930, Eski ve Yeni Edebiyat, Görüş, S.1, s.96-107.
9. 1930, Şark ve Garp, Görüş, S.2.
10. 1933, Halk Şairleri Şenlikleri, Atsız Mecmua, 15 Şubat 1933.
14 Tecer, Ahmet Kutsi, 1942, “Halk Edebiyatı”, Türk Dili Araştırmaları, 1940-1941, DTCF Neşriyatı, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, s.3-48.
20
11. 1933, Halk Şairlerinde Aşk ve Dünya Güzeli, Resimli Şark, S.10.
12. 1933, “Yayla Dumanı” Münasebetiyle, Varlık, S.33.
21
1.4. AHMET TALAT ONAY (1885-1956)∗
Çankırı’da doğmuş, annesinin adı Afife Hanım, babasının adı Hafız
Numan Efendi’dir. İlk öğrenimini babasından almış, orta öğrenimini 1905
yılında Çankırı İdadisi’nde tamamlamıştır. Lise öğrenimine 1905-1907 yılları
arasında Kastamonu İdadisi’nde devam etmiş, son sınıfın dört ayını Ankara
İdadisi’nde okuyarak 1907’de buradan mezun olmuştur. Aynı yıl Darülfünun
Edebiyat Bölümü’ne kaydolmuş, 1910 yılında mezun olmuştur. Ankara
Darülmuallim Rüştiyesi Edebiyat öğretmenliğine tayin olmuş, ancak Sultanî
Okulları Edebiyat Öğretmenliği sınavına girerek, başarılı olduğundan
Bakanlığın emriyle, görevine başlamadan Kastamonu Sultanîsi Edebiyat
öğretmenliğine atanmıştır. 1912 yılında aynı okulun Tarih öğretmenliği görevi
de Onay’a verilmiştir. 15 Ocak 1914 tarih 2519 sayılı kararname ile
“salâhiyeti haricinde bir takım işlere müdahale ettiği “ gerekçesiyle
görevinden azledilmiştir. Ancak beş ay sonra görevine tekrar getirtilmiştir.
1915 yılında askere alınan Onay, İzmir Sultanîsi Edebiyat öğretmenliği
tayini çıktığından para bedeli ödeyerek askerlikten ayrılmıştır. İzmir’de 1916-
1917 yılları arasında Darülmuallim’de, 1917-1918 yılları arasında Yüce Hilal
Kız Lisesi’nde Edebiyat öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. 1919-1920
yılları arasında Kastamonu Sultanîsi’nde Edebiyat öğretmenliği yapmış,
Tiraje, Köroğlu, Açıksöz dergi ve gazetelerinde Milli Mücadeleyi destekleyen
yazılar yazmıştır. 1920’de Zonguldak Milli Eğitim Müdürlüğüne getirilmiş,
1922’de de Ankara Milli Eğitim Müdürlüğüne getirilmiştir. 12 Ağustos 1923
tarihinde ise Çankırı Milletvekili olmuştur.
∗ Kurnaz, Cemal, 1996, Ahmet Talat Onay ve Türk Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i, Ankara:Akçay Yayınları. Özen, Yaşar, 1957, “Ahmet Talat Onay”, TFA, C.4, S.90.
22
1930-1938 yılları arasında Çankırı’da Duygu Gazetesi’ni çıkarmıştır.
Bu gazetede siyasi yazılar yanında dil, edebiyat, folklor ve halk edebiyatı ile
ilgili yazılara ağırlık verilmiştir. Ayrıca Kastamonu’da Köroğlu, Çankırı’da Halk
Yolu ve Necat, Bolu’da Abant, İstanbul’da Eşref ve Muallim, Anakara’da Sa’y,
Konya’da Hüküm, Bursa’da Yeni Fikir gibi birçok gazete ve dergide şiiri ve
yazısı yayınlanmıştır.
Onay, 14-15 yaşlarındayken amcası Hakkı Efendi’nin şiir mecmuası
eline geçmiş, buradaki koşmaları taklit ederek şiirler yazmaya başlamıştır.
Başlangıçta türkü ve koşmaları taklit ederek hece vezni ile şiirler yazarken,
lise yıllarına hocasının etkisiyle Divan şiiri tarzına yönelmiştir. Darülfünun
yıllarında başlayan Türkçülük akımının etkisiyle daha şuurlu şiirler yazmaya
başlamıştır. Velet Çelebi, Ahmet Hikmet, Necip Asım ve İzzet Ulvi gibi
yazarların hece veznine dair yazdıklarını okumuş, Mehmet Emin’in Türkçe
şiirlerinden etkilenmiştir. Ayrıca Türk Yurdu’nu takip etmiştir.
Onay, daha çok halk edebiyatı sahasındaki çalışmalarıyla tanınmıştır.
Bununla birlikte memleket, dil ve edebiyat meseleleri hakkında da yazılar
yazmıştır.Ayrıca halk hikayeleri ve masallarını tespit ve yayınını teşvik etme
gereğini ortaya koymuştur.
22 Eylül 1956 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.
Eserleri
A.Kitapları
1. 1924, Bolu Vilayeti Salnâmesi, Bolu, 676 s.
2. 1928, Âşık Dertli, Hayatı, Divanı, Bolu, 165+4 s.
3. 1928, Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i, İstanbul, 186 s.
4. 1931, Çankırı Şairleri, C.1, Çankırı, 380+18+47 s.
5. 1933, Çankırı Şairleri, C.2, Çankırı, 393 s.
6. 1933, Türk Şiirlerinin Vezni, İstanbul, 238 s.
7. 1933, Âşık Tokatlı Nuri, Çankırı, 321+7+7 s.
23
8. 1933, Dâstân-ı Ahmet Haramî, Çankırı, 112+20 s.
B.Makaleleri
9. 1919, Halk Edebiyatı Hakkında-1, Halka Doğru, S.1, (1 Şubat 1335),
s.11.
10. 1919, Halk Edebiyatı Hakkında-2:Atalar Sözü, Halka Doğru, S.2, (15
Şubat 1335), s.11.
11. 1919, Halk Edebiyatı Hakkında-3:Atalar Sözünün Tasnifine Dair
Tecrübe, Halka Doğru, S.3, (1 Mart 1335), s.10.
12. 1919, Halk Edebiyatı Hakkında-4:Atalar Sözünün Tasnifine Dair Tecrübe, Halka Doğru, S.4, (15 Mart 1335), s.5.
13. 1932, Âşık Dertli’ye Dair Yeni İki Vesika-1, Duygu, S.96, s.2-3.
14. 1932, Âşık Dertli’ye Dair Yeni İki Vesika-2, Duygu, S.97, s.3-4.
15. 1933, Hürü Hikayesi, Duygu, S.128, s.3.
16. 1933, Hürü Hikayesi, Duygu, S.129, s.4.
17. 1933, Atalar Sözü, Duygu, S.144, s.2-3.
24
1.5 ALİ RIZA YALGIN (1888-1960)∗ Selanik’in Usturumca kasabasında doğmuş, ilk ve orta öğrenimini
Selanik’te tamamladıktan sonra ilkokul öğretmeni olarak mezun olduğu
İstanbul Öğretmen Okulu’na girmiştir. Bursa Kirmasti (Mustafa Kemal
Paşa)’de öğretmenliğinden sonra 1922 yılında Mersin İdadi Müdürlüğü, 1924
yılında Tekirdağ Ortaokulu Müdürlüğü ve Konya’da, Dörtyol’da, Gaziantep’te
müfettişlik yapmıştır. Öğretmenliği boyunca birçok il ve ilçede dolaşmış,
oradaki yaşayışları tetkik etmiş ve folklor ve etnografya çalışmaları yapmıştır.
Konya’da Ermenek’in Toroslara uzanan eteklerinde ilk defa Karacaoğlan’a ait
şiirleri ve türküleri sazla okunup çalınınca yazılı olarak tespit etmiş, yine
Konya'da Babalık gazetesinde neşretmiştir. Gaziantep’te iken oraya
İstanbul’dan Abdülkadir İnan başkanlığında bir folklor ekibi gitmiş Yalgın da
onlarla işbirliği içine girmiştir. Bir çok folklor malzemesi toplanmış, bir rapor
halinde yayınlanması düşünülmüşse da gerçekleşmemiştir.
1933 yılında Adana Müzesi Müdürlüğüne getirilmiş, bu müzedeki
“Kara Çadır” Toros Yörük aşiretlerine ait ilk çalışmasıdır. 1940 yılına kadar
geçen sürede Torosları dolaşarak bölgenin folklorunu ve etnografyasını resim
ve yazılarla tespit etmiş, “Cenup’ta Türkmen Oymakları” adlı eserini bu
tarihlerdeki çalışmalarının sonucu olarak hazırlamıştır. Yine 1940 yılında
Bursa Müzesi Müdürlüğüne tayin edilmiş ve burada da bir etnografya ve
folklor müzesi meydana getirmiştir. Bu müzede “Uludağ’da Bir Türkmen Kızı”
adlı köşe Yalgın’ın eseridir.
1944 yılında Ankara Müzeler Genel Müdürlüğü’nde etnograf olarak
görev almış, 1949 yılında Bursa Müzesi Müdürlüğü’nde çalışmıştır. 1 Mayıs
1950 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Bu tarihten sonra kısmen pasif geçen
hayatı 1956 yılında bir ayağının kırılması ve dört ay hastanede kalması ile
∗ Hınçer, İhsan, “Ali Rıza Yalgın da Öldü”, TFA, C.6, S.143.
25
sönmüştür. Gözlerinin de zayıflaması nedeniyle eserlerine ilaveler
yapamamıştır.
Vaktiyle yayılanmış olan ve yayınlanmayan etnografya ve folklor
malzemesini, on beş konu halinde on beş manevi, on beş maddi konu içine
alacak şekilde ve otuz fasikül halinde bastırmayı istemiş ancak ömrü
yetmemiştir.
1953 yılında elinde mevcut bulunan kendi kitaplarının birer nüshalarını
İstanbul Beyazıt Kitaplığı’na hediye etmiştir. Soyadı kanunu ilk çıktığında Ali
Rıza Yalman ismini kullanmış daha sonra Yalgın soyadını almıştır.
Eserlerinin bir kısmında ilk aldığı soyadını kullanmıştır.
1 Eylül 1960 tarihinde Tuzla’da Türkiye’nin ilk Türk Kültür Derneği
şubesini açmak için çalışmalar yapmış ancak Ekim ayında hastalandığı için
bu gayreti yarım kalmıştır.
1 Kasım 1960 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1931, Cenup’ta Türkmen Oymakları I, İstanbul:Burhanettin
Matbaası, 95 s.
2. 1933, Cenup’ta Türkmen Oymakları II, Ankara:Hakimiyet-i Milliye
Matbaası,96 s.
3. 1933, Cenup’ta Türkmen Oymakları III, Ankara:Hakimiyet-i Milliye
Matbaası, 102 s.
B. Makaleleri
4. 1928, Karacaoğlan, Tarsus Gazetesi.
5. 1930, Delibozan, HBH, S.3
26
6. 1930, Bozkurt, HBH, S.12.
7. 1930, Anadolu’da Bozkurt:2, HBH, S.14.
8. 1931, Anadolu’da Bozkurt:2, HBH, S.18.
9. 1931, Üzerlik, HBH, S.16.
10. 1932, Anadolu’da Bozkurt:2, HBH, S.20.
11. 1932, Anadolu’da Sihirli Taşlar, Atsız Mecmua, Yıl:1, S.12.
12. 1933, Akça Köy, Ülkü, C.2, S.7.
13. 1933, Nizip Davası, HBH, S.21-22.
14. 1933, Ebamüslim, HBH, S.26.
15. 1933, Anadolu’da Sihirli Taşlar, HBH, S.28.
16. 1933, Kozanlı Cin Yusuf Oğlu, HBH, S.30.
17. 1933, Yörüklerde Kadın, Öz Dilimize Doğru, Yıl:2, S.13, s.10-11.
27
1.6. BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR (1908-1969)∗ Erzincan’da doğmuş, babası Şaban Hami Bey, annesi Zeliha Naciye
Hanım’dır. 1913 yılında Bolu’da İmaret İlkokulu’na başlamış, 1915 yılında
Konya Numune Okulu’na devam etmiştir. Buradan sonra Kayseri Terakki
Okulu’na gitmiş, Kayseri Sultanisî’nde dokuzuncu sınıfa kadar okumuş,
babasının Ankara’ya tayin edilmesi üzerine Çağlar da İzmir Lisesi’ne gitmiştir.
Bir yıl burada okuduktan sonra babasının tekrar Kayseri’ye dönmesi üzerine,
Kayseri Lisesi’nde öğrenimine devam etmiştir. 1925 yılında Zonguldak
Maden Mühendis Okulu’na girmiş, 1929 yılında mezun olmuştur. Aynı yıl
Belçika’da staj görmüş, 1930 yılında Maden Arama Enstitüsü Merkez
Mühendisi olarak Ankara’da göreve başlamıştır. Bu görevi sırasında şiir ve
sanata olan ilgisi çoğalmış, Türk Ocağı ve Halkevi’nde bu çalışmalarını
sürdürmüştür. Halkevlerinin açılışında yazdığı ve şahsen rol aldığı piyesler
Atatürk’ün de dikkatini çekmiştir. Çankaya’da millî edebiyat ve millî şiir
konuları konuşulurken Atatürk, bu alanda yetiştirilmek üzere Behçet Kemal
Çağlar’ın Londra’ya gönderilmesini uygun görmüştür. 1934 yılı sonlarında
oraya gitmiş, halk edebiyatı ve gazetecilik konularında Cambridge
Üniversitesi’nde öğrenim görmüştür.
1935 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Halkevleri Müfettişi olarak
görevlendirilmiş, bu görevi ile yurdun her tarafını dolaşmış, halk şairleri ve
halk sanatı ile yakından temas etme fırsatı bulmuştur. Geziler neticesinde
Halk Partisi Genel Sekreterliği’ne, Türk toplumunun fikrî gelişmesi ve sanat
özellikleri hakkında önemli görüşler içeren raporlar sunmuştur.
1943 yılında politikaya girerek Erzincan milletvekili olmuştur. 1949
yılında siyasetten ayrılarak İstanbul’a yerleşmiş, öğretmenlik ve yazarlık
yapmış ve Şadırvan dergisini çıkarmıştır.
∗ Çağlar, Fikret, 1970, “Behçet Kemal’in Hayatı ve Eserleri”, TFA, C.12, S.247.
28
1953 yılında Robert Koleji’nde Edebiyat öğretmenliğine başlamış,
1960 yılında ayrılmıştır. Ayrıca aynı dönem TRT Kurumu Yönetim Kurulu
Başkanlığı da yapmıştır.
1969 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1930, Ankaralı Âşık Ömer’in Cumhuriyet Destanı, Ankara: C.H.P.
Yayını.
B. Makaleleri
2. 1933, Ergenekon, Ülkü, C.1, S.1.
29
1.7. EFLÂTUN CEM GÜNEY (1896-1980)∗ Hekimhan’da doğmuş, aslen Sivaslı’dır. Babasının adı Ahmet Hurşit
Bey’dir. Altı yaşında babasını, yedi yaşında da annesini kaybedince Sivas’a
dönmüş, ilk ve orta öğrenimini amcasının yanında yapmıştır. 1918 yılında
Sivas Sultanîsi Edebiyat bölümünden mezun olmuş, aynı yıl Konya Öksüz
Yurdu’nda Türkçe öğretmenliğine başlamıştır.
1919 yılında Anadolu ve Rumeli Müdafaası Hukuk Cemiyeti’nin
Konya’da kurulmasında çalışmış, Temsil ve İrşat Heyeti’ne seçilmiştir. 1920
yılında Eskişehir Sultanisî Türkçe öğretmenliğine tayin edilmiştir. Hamdullah
Suphi Tanrıöver’in vekilliği zamanında yapılan ilk Maarif Kongresi’nde
Muallimler Cemiyeti’ni temsil etmek ve bu kongrenin raporlarını tutmak üzere
Ankara’da bulunduğu sırada, Eskişehir işgal edilince, 1921 yılında Kayseri
Sultanisî’ne tayin edilmiştir. Kurtuluştan sonra ise Sivas’a tayin edilmiş, bir
süre sonra dil ve edebiyat araştırmalarıyla Vekalet’in dikkatini çekerek
Mütehassıslar Komisyonu’na seçilmiştir. 1927 yılında Sivas Lisesinde
edebiyat öğretmenliğine başlamış, 1928 yılında bu görevine ek olarak müdür
yardımcılığı görevi de verilerek, yeni açılacak Samsun Lisesi’nin hazırlık
işleriyle görevlendirilmiştir. 1931 yılında Afyon Lisesi’nde, sonra 1942 ‘ye
kadar Kütahya Lisesi’nde çalışmıştır.
Oğlunun ölümü üzerine, “İnsan Çocuğa Ağıtlar” adlı eserini yazmış ve
bununla ardından masallar üzerinde çalışmaya başlamıştır. Bir yandan
masalları işlerken bir yandan da müdür yardımcılığı ile görevlendirildiği
Topkapı Sarayı Müzesi’nde saray arşivini gözden geçirmiştir.
Güney’in Masalları, uluslararası bir jüri tarafından Dünya Çocuk ve
Gençlik Edebiyatı’nın en mükemmeli seçilerek Andersen Ödülü’nü
∗ 1960, “Eflatun Cem Güney”, TFA, C.6, S.134.
30
kazandırmıştır. 1956 yılında İstanbul Milli Eğitim Müdürü Yardımcılığına
getirilmiştir. Bundan sonra sözlü bir gelenek halinde sürüp gelen halk
masallarını, halk hikayelerini halk ağzı ve halk zevkiyle işleyip Milli
Kütüphane’nin demirbaş nüshalarını oluşturma görevi ile görevlendirilmiştir.
Ayrıca 1960 yılında İstanbul Radyosu’nda Bir Varmış Bir Yokmuş programı
ile halk ve çocuk eğitimine hizmet etmiştir.
Türk Halk Bilgisi Derneği 1946 yılında yeniden kurulduğu zaman
kurucuları arasında yer almış daha sonra bu derneğin dört yıl süreyle
başkanlığını yapmıştır. 1960 yılında yayımladığı Dede Korkut Masalları kitabı
ile tekrar Christian Andersen Uluslar Arası Jürisi tarafından Dünya Çocuk
Edebiyatı’nın “En Mükemmelini Yazan Masalcı” olarak seçilmiş, buradan
şeref diploması almıştır.
Öğretmen olarak pek çok ilde bulunmuş, bulunduğu yerlerin kültür ve
sosyal kurumlarında çalışmıştır. İrşat, Birlik, Duygu ve Düşünce, Duygu ve
Dilek, Taşpınar, Ege ve Çukurova dergilerinde ve yine Konya’da Öğüt,
Eskişehir’de İstiklal, Kayseri’de Misak-ı Milli, Sivas’ta Kızılırmak, İstanbul’da
Vakit gazetelerinde fıkralar, masallar ve çeşitli konularda yazılar
yayınlamıştır.
Güney, derlediği masalları folklorun kuralları çerçevesinde
değerlendirmemiştir. Masalları daha çok çocuklara yönelik bir dille kaleme
almış ve kitleye ulaştırmıştır. Halk masalını, halkbilimi hassasiyeti içinde
derleyip yazılı hale getiren usta iki halkbilimcinin bu konu hakkındaki
görüşlerini vermek yerinde olacaktır;
“Eflatun Cem Güney derlediği masalları değiştirerek, bazen birkaç
masalı birleştirerek bir masal halinde tekrar yazmıştır. Halkın anlattığı
masalla ilgisi olmayan bu masallardan ilmî olarak istifade etmek mümkün
değildir.” 15
15 Günay, Umay, 1975, Elazığ Masalları, Erzurum, s.
31
“Masalları, efsaneleri, fıkraları kendi biçim ve söylenişlerini olduğu gibi
bırakarak, yalnız konuları üzerinde (temaları ve motifleri değiştirmeden)
oynayarak anlatan yazarların başında Eflatun Cem Güney gelir; O, masalları,
birkaçını birbirine ekleyerek ve dilediği bölümlerini uzatıp kısaltarak anlatıyor.
Sadece bir halk edebiyatı yapıtı olarak Türk masalını okuyuculara sunmak
kaygısındadır.”16
1980 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1928, Halk Şairlerinden Erzurumlu Emrah, Sivas.
16 Boratav, P. Nailî, 1997, Az Gittik Uz Gittik, İstanbul:Adam Yayınları, s.307.
32
1.8. ENVER BEHNAN ŞAPOLYO (1900-1972)∗
İstanbul’da doğmuş, babasının adı Fevzi Bey’dir. Orta öğrenimini
İstanbul Erkek Lisesi’nde, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Tarih
Bölümünde yapmıştır. Ankara Sultanîsi, İstanbul Lisesi, Vefa Lisesi, Konya
Lisesi ve Gazi Lisesi’nde Tarih öğretmenliği yapmıştır. Ayrıca Kuleli, Maltepe
Askerî Liseleri ile Harp Okulunda, Yüksek Ticaret ve Turizm Okulu İle Yüksek
Tekniker okullarında da tarih okutmuştur.
1922 yılında öğretmenlikle beraber gazeteciliğe başlamış ve
muhabirlik yapmıştır. Daha sonra yazı hayatına başlamıştır. Tarihî makaleler
ve tarihî romanlar yazmıştır. Ziya Gökalp’ın etkisi üzerine sosyoloji ve
folklorla uğraşmıştır. Ziya Gökalp’ın çıkardığı Halka Doğru ve Küçük
Mecmua’daki folklor yazılarını okuduktan folklor araştırmaları yapmaya
başlamıştır.
Eski harflerle 1927 yılında “Devler Memleketinde” ve “Cüceler
Diyarında” adlı iki eser yayınlamıştır. “Gülbahar Sultan” adlı halk masalları
Yugoslavlar tarafından Rusça’ya çevrilmiştir. “Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi”
adlı eserinde Türkmen aşiretlerinin hayatlarını ve birer halk teşkilatı olan
tarikatları incelemiştir.
Türk Yurdu, Halk Bilgisi Dergisi ve Ülkemiz adlı dergilerde usule ve
incelemelere ait yazıları çıkmıştır.
1972 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
∗ Hınçer, Bora, 1967, “Enver Behnan Şapolyo”, TFA, C.10, S.215.
33
Eserleri
A. Kitapları
1. 1927, Devler Memleketinde (eski harflerle)
2. 1927, Cüceler Diyarında (eski harflerle)
B. Makaleleri
3. 1933, Ege, Ülkü, C.1, S.4.
4. 1933, Göç, Ülkü, C.1, S.5.
5. 1933, Bumin, Ülkü, C.2, S.8.
6. 1933, Mete, Ülkü, C.2, S.11.
34
1.9. HAMİT ZÜBEYR KOŞAY (1897-1984)∗ Başkurdistan Cumhuriyeti’nin Ufa şehrinde doğmuş, babasının adı
Übeydullah Efendi, annesinin adı Nurizade Hanım’dır. Eniştesi Müftü
Rizaeddin Fahreddin 1910 yılında, öğrenimi için Koşay’ı Türkiye’ye
göndermiştir. Selanik’te Merkez Rüştiyesi’ni bitirmiş, liseyi İstanbul’da
okumuştur. 1916 yılında İstanbul Darülmuallim’den mezun olmuş, 1917’de
Kadıköy Lisesi’ne atanarak bir yıl öğretmenlik yapmış, bu arada İstanbul
Darülfünunu’nda Etnografya ve Macarca derslerine devam etmiştir. Sonra
Macaristan’a giderek, Prof. Gyula Németh’in öneri ve aracılığı ile, Budapeşte
Yüksek Öğretmen Okulu Tarih ve Edebiyat Bölümü’e girmiştir. Daha sonra
üniversitede Türkoloji ve Dilbilimi Bölümlerine devam ederek 1923 yılında
doktor unvanını almıştır. 1925 yılında Berlin Üniversitesi’nde Prof. Bang
Kaup’un derslerini izlemiş ve Devlet Kütüphanesi’nde tetkiklerde bulunduktan
sonra Türkiye’ye dönmüş ve Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı)’nde görev
almıştır. Vekaletin Hars Dairesi Kütüphaneler Umum Müfettişliği (1926),
Hars, Âsar-ı Atika ve Kütüphaneler Müdürlüğü (1927) yapmıştır. 1927-1931
yılları arasında Etnografya Müzesi Müdürlüğü, 1931-1945 yılları arasında
Müzeler Dairesi Müdürlüğü yapmıştır.
Koşay, müzeci olarak Ankara Arkeoloji Müzesi’nin, Ankara Etnografya
Müzesi’nin ve Alaca Höyük Mahallî Müzesi’nin kuruluşunda önemli katkılar
sağlamıştır.
Koşay, 1932 yılında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun
kurucu üyeliğinde bulunmuş, Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün aslî, Viyana
∗ 1958, “Dr. Phil. Hamit Zübeyr Koşay”, TFA, C.5, S.102. 1978, İki Halkbilimci: Hamit Zübeyr Koşay - M. Şakir Ülkütaşır, Ankara: Folklor Araştırmaları Kurumu Yayınları.
35
Prehistuar Cemiyetinin, Macar Körösi Csoma İlim Heyetinin ve Uluslararası
Halk Sanatlarını ve Ananelerini Tetkik Cemiyeti’nin faal üyeliğini yapmıştır.
Yaş haddi dolayısıyla 13 Temmuz 1962 tarihinde emekli olmuştur.
Bundan sonra iki yıl süreyle Etnografya Müzesi Müdür vekilliği yapmıştır.
Daha sonraki yıllarda da Müzeler Genel Müdürlüğü Müşavirliğinde
bulunmuştur. Yasa gereği bu son resmi görevinden 1 Aralık 1969’da
çekilmiştir.
Koşay, 1968’de başlayan Keban Projesi’nin Kazı Müşaviri ve Pulur
(Sakyol) Kazısı Müdürü ve Elazığ çevresi etnografya ve folklor araştırmaları
yöneticisi olarak hizmet görmüş, ancak Yeniköy kazısı sırasında geçirdiği
kaza sonucu sol ayağı kırılmış ve ODTÜ’deki görevinden ayrılmak zorunda
kalmıştır.
Koşay, Türkiye’de etnografya, folklor ve arkeoloji çalışmalarının ilmî
yöntem ve esaslarını kurmuş bir bilim adamıdır.
1 Ekim 1984 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1929, Dokuz Ökünç, İstanbul:Devlet matbaası.
2. 1931, Halk Terbiyesi, Ankara:Köy Hocası Matbaası.
3. 1932, Halkbilgisi Kılavuzu, İstanbul:Kitap Yazarları Kooperatifi
Yayını.
4. 1932, Ana dilden Derlemeler I, (İshak Refet Işıtman ile),
Ankara:Halkevleri Yayını.
5. 1932, Ana dilden Derlemeler II, (Orhan Acıpayamlı ile), TDK Yayını.
6. 1932, Tarihî Abidelerimizi Koruyalım, Ankara:C.H.P Yayını.
36
B. Makaleleri
7. 1923, Kabl-el İslâm Türklerde İsim Vermek Âdetler, Millî Mecmua,
Yıl:1, S.3, s.44.
8. 1925, Türk Cumhuriyet Arması ve Darb Olunacak Sikkelerdeki
Millî Alametler, Millî Mecmua, Yıl:1 S.8, s.119-120.
9. 1925, Millî Şuur Millî Tedkikten Doğar, Muallimlar Birliği Mecmuası,
S.1,3 (Eski harflerle).
10. 1925, Halk Edebiyatı Ananelerini Toplamanın Usulleri, Muallimlar
Birliği Mecmuası, Yıl:1, S.1.
11. 1925, Kütüphanelere Dair, Maarif Vekaleti Mecmuası, S.4.
12. 1925, Folklor Nedir?, Muallimler Birliği Dergisi, Yıl:1, S.3.
13. 1926, Halk Ananelerini Tetkik İçin Rehber, Muallimler Birliği
Dergisi,S.18
14. 1927, Doğumla Alâkadar Bazı Âdetler ve Hurafeler, Türk Yurdu
C.6, S.33, s.227-235.
15. 1927, Türk Adlarına Dair Araştırma, Türk Yurdu, C.5, nr. (sayı)26,
s.118-126.
16. 1927, Mevlevilikte Mutfak Terbiyesi, Türk Yurdu, C.5, nr.27, s.280-
286.
17. 1927, Hars Tedkikleri: Avanos’ta Lülecilik, Türk Yurdu, C.5, nr.31
18. 1928, Harsa Dair Bir Mütalaa, Türk Yurdu, C.1, nr.195
19. 1928, En İhyiyar Avşar Türkü Nezdinde, Türk Yurdu, C.1, nr.196
20. 1928, Macar Musikîsi, Türk Yurdu, C.1, nr.197.
21. 1928, Avşar Türk Ağıtlarına Dair, Türk Yurdu, C.1-2, S.5-199.
22. 1928, Memleket Harbi ve Halk Edebiyatı(I-II), Türk Yurdu, C.22,
S.201,205. (3.seri).
23. 1928, Anadolu’da Horoz Ağıtı, Türk Yurdu, C.22, S.202, s.11.
(3.seri).
24. 1928, Macaristan’da Türk Tarihine Dair İntişar Eden Yeni Bir Eser,
Türk Yurdu, C.2, nr.202.
37
25. 1928, Türklerin Bugüne Kadar Kullandığı Yazılar, Türk Yurdu, C.2,
nr.203.
26. 1928, Eski Sanatlarımız,Kütahya Çiniciliği Hakkında, Türk Yurdu,
C.22, S.203. s.19-21. (3.seri).
27. 1928, Ortaoyununa Dair, Ortaoyucularından Pişekâr Küçük İsmail
Efendi’nin Hatıratı, Türk Yurdu, C.22, nr.204.
28. 1928, Hacı Bektaş Tekkesi, Türkiyat Enstitüsü, C.2, s.365-387.
29. 1928, Etnografya ve Köy Hocası, Muallimler Birliği Dergisi.
30. 1929, Tespihçi Dükkanında Söz Araştırma, Türk Yurdu, C.3, nr.15-
16, s.26-27.
31. 1929, Söz Derleme, Celep Esnafının Kullandığı Sözler, Türk Yurdu,
C.3, nr.20, 13-16.
32. 1929, Finlerin Milli Kültürü, Türk Yurdu, C.3(23), nr.23(217), s.20-21.
33. 1930, Albert Von le Cog ve F. W. Müller, Türk Yurdu, C.5,
nr.32(276).
34. 1930, Türk-Macar Kardeşliği, Türk Yurdu, C.5, nr.35.
35. 1933, Halk Terbiyesi Vasıtaları, Ülkü, C.1, S.2.
38
1.10. İSMAYIL HAKKI BALTACIOĞLU (1886-1978)∗ İstanbul’da doğmuş, babasının adı İbrahim Ethem Bey, annesinin adı
Hamide Hanım’dır. İlk öğrenimini Şemsülmekâtip, Meşrıkı Füyüzat ve
Kışlaarkası İptidaileri’nde ve Fevziye Rüştiyesi’nde yapmıştır. 1903’te Vefa
Lisesi’nden, 1908’de Darülfünun Ulumu Tıbbiye bölümünden mezun
olmuştur. 1910 yılında Maarif Nezareti tarafından pedagoji ve el işleri dersleri
üzerinde incelemelerde bulunmak üzere Avrupa’ya gönderilmiştir.
Hattatlık, resim, dekor sanatları ve mimarlık, tiyatro incelemeleri,
bahçıvanlık, marangozluk gibi el sanatları ile uğraşmıştır. Baltacıoğlu, 1908
Meşrutiyet Devrimi’nden sonraki yıllarda yeni eğitimin ve öğretimin temellerini
atmıştır. Türk okullarında 1910’dan beri resim, el işi, hitabet, tiyatro, açık
hava kültürü adına yapılanların kaynağı Baltacıoğlu’nun eserlerinde
bulunmaktadır.
1904’te Divan-ı Hümayun Katipliği, 1908’de Darülmuallim Hat
Öğretmenliği, 1920’de Edebiyat Fakültesi Dekanlığı, Maarif Vekaleti
Müsteşarlığı, 1924’de İlahiyat Fakültesi İçtimai ve Dini Ruhiyat Profesörlüğü,
1925’te Edebiyat Fakültesi Terbiye, İçtimaiyat, Ahlâk Profesörlüğü, 1942’de
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Profesörlüğü, 1942’de Afyon ve 1946’da
Kırşehir Milletvekilliği yapmıştır. 1950’den sonra Yasama Meclisindeki
görevinden ayrıldığı gibi, devlet hizmetine de son vermiş ve emeklilik
süresince kültür çalışmalarına büyük bir hızla devam etmiştir.
Baltacıoğlu, yazı hayatına Meşrutiyetten önce başlamıştır. İslâm yazı
sanatı ile ilgili olan ilk estetik makaleleri, 1904 yılında İkdam gazetesinde
yayımlanmıştır.
∗ Önder, Ali Rıza, 1965, “İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu”, TFA, C.9, S.196.
39
Baltacıoğlu, merkezi Paris’te bulunan Association Jean Jeacques
Rousseau adlı cemiyetin kurucu üyeleri arasında olmuştur. Ayrıca Türk Dil
Kurumu’nun da yönetim kurulu üyeliğini yapmıştır.
İstanbul Darülfünunu’nun Üniversite adı ile yeniden kuruluşu
sıralarında kürsüsünden ayrılmış ve 1934 yılında Yeni Adam adlı düşünce
dergisini çıkarmaya başlamıştır. Ondan sonraki yıllarda Hilmi Ziya Ülken ve
Nurullah Ataç ile birlikte İnsan adlı bir dergi kurmuşlardır. Yeni Adam’da
özellikle Orta Oyunları ve Karagöz konuları üzerinde durarak “Tiyatroda
Türk’e Doğru” ilkesini işlemiştir. Bütün araştırma ve incelemelerinde Türk
ulusunun geleneklerine büyük önem vermiş, ulusu gelenek birliği diye
anlamış ve anlatmıştır. Folklor malzemelerinden faydalanan Baltacıoğlu,
halkın ruhunu anlayarak temsil etmiştir.
1978 yılında vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1913, İçtimaiyat Nokta-i Nazarından Terbiye, Din ve Hayat. 2. 1918, Din ve Hayat, İstanbul: Kader Matbaası, 48 s.
B. Makaleleri
3. 1923, Bediî Anadolu, Türkiye Edebiyat Mecmuası, S.2.
4. 1933, Anadolu’da Yüksek Türk Eserleri, HBH, S.27.
40
1.11. MAHMUT RAGIP GAZİMİHAL (1900-1961)∗ İstanbul’da doğmuş, babasının adı Yusuf Ragıp Bey’dir. Gazimihal ilk
öğrenimini babası ile yapmış, daha sonra Kumkapı Fransız Koleji’ne ve Vefa
Lisesi’ne devam etmiştir. 1909 yılında Şehzadebaşı’nda Musîki-i Osmanî
Mektebi’ne gitmiştir. Batı tarzında keman dersleri de almıştır. 1921 yılında
Berlin’e gitmiş, orada müzik hocalarından özel dersler almıştır. Berlin’deki
keman çalışmalarını İsai Barmas ve Walter Detlefz’le sürdürmüş,
müzikologlardan Prof. C. Sachs ve Prof. Von Horn Boster ile tanışmış,
1925’te yurda dönmüştür. Bir yıl sonra Paris’e gitmiş müzik çalışmalarına
Paris Kitaplığı’nda devam etmiştir. Le Monde Musical’de iki yazısı çıkmış,
1927’de Societe Française de Musicologie’ye muhabir üye olmuştur. Bu
kurulun dergisinde “Yazılı Şark Metinlerindeki Org Tarifleri” adlı incelemesi
yayınlanmıştır. 1928 yılında yurda tekrar dönmüş, 1932’de Ankara Musîki
Muallim Mektebi’nde göreve başlamıştır. Bu öğretmenlik hayatı 1961 yılına
dek kesintisiz sürmüştür.
1926 yılında İstanbul Konservatuarı müdürlüğüne Yusuf Ziya
Demircioğlu’nun gelmesiyle halk müziği derleme seyahatleri başlamış,
Gazimihal ilk üç gezinin sonuçlarını 1928’de “Anadolu Türküleri ve Musîki
İstikbalimiz” adı ile kitap olarak yayınlamıştır. 1927 yılından itibaren de çeşitli
dergi ve gazetelerde halk türkülerine ve halk oyunlarına dair yazıları çıkmaya
başlamıştır. O tarihlerde merkezi Ankara’da bulunan Halkbilgisi Derneği’nin
kurulması ile ilgili İstanbul ve Ankara’daki çalışmalara katılmıştır.
1928 yılında Halk Bilgisi Derneği’nin Müzik Folkloru İzahnamesi’ni
hazırlamış, derneğin yayın organı olan Halk Bilgisi Mecmuası’nda müzik
folkloru ile ilgili yazıları yayınlanmıştır.
∗ Çiçekoğlu, Fikri, 1962, “Gazimihal, Hayatı, Çalışmaları”, TFA, C.7, S.152. Tecer, Ahmet Kutsi, “Mahmut Ragıp İçin”, TFA, C.7, S.152.
41
1929 yılında İstanbul Konservatuarı’nın dördüncü gezisine Gazimihal
de katılmış, bu gezi sonuçlarını aynı yıl “Şarkî Anadolu Türkü ve Oyunları”
adıyla kitap olarak yayınlamıştır.
Gazimihal ömrünün yarısından fazla bir zamanını folklor çalışmalarıyla
geçirmiş ve gelecek kuşaklara özellikle halk müziği alanında ürün bırakmış
bir folklorcu ve müzikologdur.
Folklor ve özellikle müzik folkloru alanındaki makaleleri Akşam, Vakit,
Bartın ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde; Milli Mecmua, Varlık, Çığır, Ülkü,
Folklor Postası, Yücel, Uludağ ve Damla (Edirne) dergilerinde yayınlanmıştır.
Gazimihal, halk türkülerine olduğu kadar halk oyunlarına önem
vermiştir. Her iki konudaki folklor çalışmalarını tarihî incelemelerle
desteklemiştir. Ölümünden hemen önce tamamladığı halk oyunları ile ilgili
kitabı “Iklığ” basılamamıştır. Gazimihal’in bu konulardaki yazıları çeşitli
dergilerde makaleler halinde kalmıştır. Dergilerde çıkan yazılarından başka,
ilk kitabı olan “Anadolu Türküleri ve Musikî İstikbalimiz”de Batı müziğinde milli
ekollere ait bilgilerini ve görüşlerini toplamış, Türk müziğinin geleceğini de
bunlara benzeterek halk müziği ritimlerinden ve melodilerinden renk ve ilham
alan genç kompozitörlerin eserlerini savunmuştur. Alaturka müzik, Gazimihal
için sırf tarihî bir değer ifade etmiş, milli müzik için kaynak olarak halk
türkülerini benimsemiştir. Bilhassa oyun havalarının senfonik Türk müziğinin
gelişmesinde kaynak teşkil edeceğini savunmuştur.
Türk müzik ve oyun folkloruna ait incelemelerinde halk türküleri ve
oyunlarına ait isim ve terimlerin menşelerini araştırmıştır. Asya Türk
medeniyetinin Anadolu’ya yansıyan örneklerine ışık tutmuştur.
13 Aralık 1961 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
42
Eserleri
A. Kitapları
1. 1928, Anadolu Türküleri ve Musikî İstikbalimiz, Ankara.
2. 1929, Şarkî Anadolu Türkü ve Oyunları, Ankara.
3. 1933, Türk Halk Musikîlerinin Menşei ve Hususiyetleri. 4. 1933, Türk Halk Oyunları. 5. 1933, Türk Nefesli Çalgıları(Türk Ötkü Çalgıları).
B. Makaleleri
6. 1921, Millî Rakıslarımız, Yeni Kitap Mecmuası, S.1.
7. 1926, Anadolu Musîkileri ve Armonize edilmeleri Meselesi, Milli
Mecmua, C.7, S.73-75, s.1181-1183/ 1191-1192/ 1216-1218.
8. 1926, Şark ve Armoni, Milli Mecmua, C.7, s.76, s.1231-1232.
9. 1926, Anadolu Ufuklarından Gelen Rüzgar, Milli Mecmua, C.7,
S.74, s.1198-1199.
10. 1928, Musîki Halkiyatı, Milli Mecmua, C.9, S.104, s.1677-1679.
11. 1928, Musîki Tetkiklerine Başlarken, Halk Bilgisi, S.1, s.25-29.
12. 1929, Türk Oyunları, Türk Yurdu, C.3, S.21-22, s.8-13.
13. 1930, Musikî Halk Bilgisi Kitabiyatı, HBH, S.6.
14. 1930, Millî Oyunlar ve Oyun Havaları, Vakit, Yıl:13, Sayı:4330, s.6.
15. 1931, Bey Böyrek Destanının Türküleri, Milli Mecmua, C.11, S.124-
125, s.163-164.
16. 1931, Musîki Halkiyatı: Safranbolu ve Bartın Türkülerini Toplamak
Lazımdır. Bartın Gazetesi, S.285-289.
17. 1931, Garptaki Son Halk Şarkıları Tetkikleri, Bartın Gazetesi, S.293,
11 Mayıs.
18. 1931, Anadolu Şehirlerinin Musîki İşlerini Tanzim Yolları, Bartın
Gazetesi, S.297,299,302-304,306-309.
19. 1931, Karadeniz Sahilleri Halk Musîkilerimizde Ceneviz Tesirleri,
Bartın Gazetesi, S.310, 7 Eylül.
43
20. 1931, Karadeniz Kemençe Üslûbunun Menşei Meselesi, Bartın
Gazetesi, S.314-315.
21. 1931, Özbek Musikîsi, Atsız Mecmua, S.2.
22. 1931, «Köroğlu Destanı» Hakkında, Atsız Mecmua, S.3.
23. 1932, Ciddi Bir Etnografya Cemiyetinin Esasları Ne Olabilir, Bartın
Gazetesi, S.333, 23 Şubat.
24. 1932, Anadolu Oyunları Hakkında Birkaç Not, Bartın Gazetesi,
S.350,352-359.
25. 1932, Anadolu Çocuk Sazları, Bartın Gazetesi, S.360-362.
26. 1932, Tulum Düdüğü ve Boru, Bartın Gazetesi, S.365-368.
27. 1933, Polifonik Türkülerimiz Meselesi, Milli Mecmua, C.12, S.142-
143, Temmuz, s.315-316.
28. 1933, Anadolu Çocuk Sazlarının Tarihî Menşeleri Meselesi, Bartın
Gazetesi, S.412-416.
29. 1933, Bizde Yeni Bestekârlık, Varlık, S.5, Eylül, s.93-94.
30. 1933, Bestekârlarımıza Düşen İşler, Varlık, S.11, Aralık, s.174-175.
44
1.12. MEHMED FUAT KÖPRÜLÜ (1890-1966)∗
İstanbul’da doğmuş, annesinin adı Hatice Hanım, babasının adı Faiz
Bey’dir. Ayasofya Merkez Rüştiyesi’nden sonra Mercan İdadî’sini bitirmiş,
1907-1910 yılları arasında Mekteb-i Hukuk (Hukuk Fakültesi)’a devam etmiş,
ancak istediği ilim sahasının okulu olmadığı için öğrenimini yarıda bırakmıştır.
1910-1913 yılları arasında Mercan, Kabataş, Galatasaray ve İstanbul
Liseleri’nde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yapan Köprülü, bu sıralarda Ziya
Gökalp’ın çevresine katılarak 1908’de Türk Derneği’nin, 1911’de Türk Yurdu
cemiyetinin, 1912’de ise Türk Ocağı’nın üyeleri arasında yer almıştır. Bu
yıllarda Mehasin, Tanin ve Servet-İ Fünun’da yazmıştır. 1913 yılı sonlarında
Halit Ziya Uşaklıgil’in istifası üzerine boşalan İstanbul Darülfünûn’u Türk
edebiyatı Tarihi müderrisliğine (profesör) tayin edilmiştir.
1913 yılında Gustave Lanson’un fikirlerinden yararlanmış, bunu kendi
görüş ve fikirleriyle de genişleterek yayınladığı “Türk Edebiyatı Tarihinde
Usûl” adlı makalesinde Türk edebiyatı tarihinin ilmî bir görüşle nasıl
yazılabileceğinin esaslarını ortaya koymuştur.
1918’de yazmış, 1919’da yayınlanmış olan “Türk Edebiyatında İlk
Mutasavvıflar” adlı eseri ile yalnız Türk edebiyatı için değil, Türk ilminin birçok
sahası için de yeni meseleler ortaya atmıştır. Köprülü, “Anadolu’da İslamiyet”
adlı büyük makalesini 1922’de, küçük fakat derli toplu bir eser olan “Türkiye
Tarihi”ni ise 1923’te yayınlamıştır. Çeşitli alanlardaki çalışmalarını aralıksız ∗ Caferoğlu, Ahmet, 1968, “Hakiki Köprülü” Türkiyat Mecmuası, C.15. Elçin, Şükrü, 1989, Fuad Köprülü ve Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar”, Türk Kültürü, Yıl:27, S.315. Köprülü, Orhan F., 1981, Fuad Köprülü’nün Hayatı ve Eserleri”, Y.a.y.:Türk Edebiyatı Tarihi. 1987, “M. Fuad Köprülü’nün Hayatı, Eserleri, Çalışma sistemi ve Başlıca Hususiyetleri”, Türk dili, S.421.
45
sürdüren Köprülü, idarî hizmetler de yüklenerek 1923’te İstanbul Darülfünun
Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na getirilmiştir.
1924 yılında Maarif Vekili Vasıf Çınar’ın ısrarı üzerine, bu vekalete
yeni bir düzen verebilmek için sekiz ay süreyle adı geçen bakanlığın
müsteşarlığına tayin edilmiştir. Buradan ayrıldıktan hemen sonra Bakanlar
Kurulu kararıyla kurulan Türkiyat Enstitüsü’nün müdürlüğüne getirilmiştir.
Bundan sonra Atatürk’ün isteğiyle 1925’te İstanbul’da toplanması düşünülen
ilk milletlerarası Türkoloji kongresinin hazırlanmasında görevlendirilmiştir.
Yaptığı ilmî çalışmalarla Türkiye dışında da itibar kazanan Köprülü,
1925’te Rusya’nın tanınmış Şarkiyatçıları olan Bartholt, Kraçkovskiy ve
Oldenburg’un ortak teklifleri ile Sovyet İlimler Akademisi’nin muhabir
üyeliğine seçilmiş, daha sonra 1927’de Heidelberg Üniversitesi’nin tevcih
ettiği Fahrî felsefe doktorluğu payesi kazanmıştır. 1926’da 386 sayfalık bir cilt
halinde yayınlanan “Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseri Köprülü’yü hem içte hem
de dışta Türkoloji sahasının otoritesi haline getirmiştir. 1923’te Paris’teki
Dinler Kongresi, 1926’da Bakü’deki Türkiyat Kongresi ve 1928’de Oxford’daki
Müsteşrikler Kongresi’ne dikkate değer tezlerle katılarak Türkiye’yi temsil
etmiştir.
1933 yılında Darülfünûn reformu ile İstanbul Üniversitesi’nin yeniden
kurulması üzerine bir kez daha Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na getirilen
Köprülü, Atatürk’ün ısrarı üzerine Kars milletvekilliğine seçilmiştir. 1935’ten
sonra da İstanbul Edebiyat Fakültesi’ndeki kürsüsünü koruyarak Ankara’daki
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Orta Zaman Türk Tarih hocalığına, aynı
zamanda da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de Müesseseler Tarihi hocalığına
tayin edilmiştir. Köprülü’nün Ülkü dergisinin müdürlüğüne seçilmesi ve bu
dergiyi ilmî bir hale getirmesi de yine bu yıllara rastlamıştır (1936-1941). 1934
yılında Sorbonne Üniversitesi’nin daveti üzerine orada verdiği konferanslar
bir yıl sonra Les Origines de L’Empire Ottoman (Paris 1935) adıyla
yayınlanmıştır.
46
İlk baskısı 1908-1938 yılları arasında Leiden’de yapılan
“Encyclopaedia of İslam”a “Türk edebiyatı” maddesini hazırlamıştır. Köprülü,
bu maddede bir yandan Türk edebiyatı tarihini yeni bir görüşle ve hiç
kullanılmamış kaynakları ele alarak incelemiş, diğer yandan da bu edebiyatın
yeni meselelerini ortaya atmıştır.
Kurduğu dergiler arasında Milli Tetebbular Mecmuası (1915), Türkiyat
Mecmuası (1925), Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası (1931-1939), Türk
Hukuk Tarihi Dergisi (1944) ile 1935’te sadece bir fasikülü yayınlanan Türk
Halk Edebiyatı Ansiklopedisi sayılabilir.
1941 yılına kadar yayın faaliyeti yanında fakültelerdeki kürsülerini de
koruyan Köprülü, hocalıkla milletvekilliğinin bir arada yürütülemeyeceği
şeklinde alınan bir karar üzerine fiilî hocalık hayatından ayrılmıştır. Ancak
çeşitli kitap ve makaleleriyle ilmî çalışmalarını sürdürmüştür. 1940 yılında
Dr.Adnan Adıvar’ın müdürlüğü altında yayınlanmaya başlayan İslam
Ansiklopedisi’ne 1940-1950 yılları arasında 71 makale yazmıştır. 1956
yılında Demokrat Parti’nin iç politikadaki tutumunu tasvip etmediği için
Dışişleri Bakanlığından istifa etmiş, 1957 seçimlerinden sonra fiilî olarak
siyasetten çekilmiştir.
Harvard Üniversitesi’nin daveti üzerine 1958-1959 ders yılını
Cambridge’de geçiren Köprülü, orada yabancı neşriyatı yakından takip etme
fırsatını bulmuş ve uzun yıllar eksik kalan çalışmalarını tamamlamıştır. Ayrıca
Columbia ve Harvard’da bazı konferanslar vermiştir. 1959 yazı ortalarında
Türkiye’ye dönen Köprülü, 1960 ihtilalinden sonra siyasi faaliyette
bulunmasından çekinildiği için, 6-7 Eylül hadiseleri bahane edilerek
tutuklanmış ve Yassıada’ya gönderilmiştir. Üç ay süren bu tutukluluk
devresinden sonra tahliye edilmiştir.
Daha sonraki yıllarda çalışmalarını F. A. Tansel’in yardımıyla, eski
kitaplarının yeni baskılarıyla uğraşmakla geçirmiştir. 1500’ün üzerinde kitap
ve makalesi bulunmaktadır.
47
Köprülü’nün edebiyat ve folklor çalışmalarına atılmasında, kendisinden
önce buna benzer ciddi bir mesai içine girmiş olan Ziya Gökalp’ın rolü inkar
edilemez. Onun himaye ve tavsiyesiyle çok genç yaşta İstanbul
Darülfünunu’na profesör olarak girmiştir. Ayrıca milî kültür, millet ve ilmî tahlil
gibi düşüncelerinde Gökalp’ın etkisi büyüktür. Bununla beraber Köprülü’nün,
millî duyguları ve kavramları bol bol dile getirmesi objektif kalmasını
engellememiştir. Türkiye’nin ilim dünyasında iyi bir itibar kazanmasına vesile
olmuş ve dünya üniversite, akademi ve enstitülerinin aslî, fahrî üyelikleri, fahrî
doktorlukları gibi pâyeler almıştır.
Türk medeniyet ve kültür tarihi, edebiyat tarihi, Türk dili, din, musîki,
hukuk ve iktisat tarihi, sanat tarihi, etnoloji, folklor, müesseseler tarihi gibi
birçok değişik alanlarda otorite kazanmış ve bu sahalarda metotlu çalışmayı
ilke edinmiştir. Değişik ve geniş coğrafyasındaki Türk milletinin edebiyat
tarihini Türk tarihi gibi bir bütün halinde incelemek gerektiğini ilk defa ileri
sürmüştür. Anadolu’da bulunan halk kültürünün oluşturduğu formların Orta
Asya kökenine işaret ederek, kendinden önce gelen ilim adamlarından farklı
olarak Batı dünyasında geçerli olan bu metodu yani Tarihî-Coğrafî Fin
metodunu Türk kültürüne adapte etmiştir. «Türk Edebiyatı Tarihi» adlı eserini
ve «Türk Edebiyatı Tarihinde Usûl» makalesini bu yönteme uygun olarak
hazırlamıştır.
Türkiye’de köprülü üzerine bilimsel nitelikli çalışmalar epeyce
bulunmaktadır. İlk bibliyografisi 1935 yılında Şerif Hulusi tarafından
hazırlanmıştır. Daha sonra Sami N. Özerdim, Osman Turan, Fevziye
Abdullah Tansel gibi isimler de Köprülü hakkında yazılar yayınlamışlardır.
28 Haziran 1966 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
48
Eserleri
A. Kitapları
1. 1913-14, Türk Tarih-i Edebiyatı Derslerinden – Türk Lîsanı ve
Taksimâtı, İstanbul, 80 s.
2. 1914-15, Türk Tarih-i Edebiyatı Derslerinden – Garb Türklerinde edebiyat ve Şek-i Tekâmülü, İstanbul, 144 s.
3. 1919, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İstanbul: Diyânet İşleri
Başkanlığı Yayını.
4. 1923, Türkiye Tarihi, İstanbul.
5. 1924, Türk Tarihi, İstanbul: Dârü’l-Fünûn Matbaası
6. 1926, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul.
7. 1928, Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i, İstanbul.
8. 1928, Milli Edebiyat Cereyanımızın İlk Mübeşşirleri, İstanbul.
9. 1928, Maniler (Anadolu Türklerinin Halk Edebiyatı), İstanbul: Devlet
Maatbası, 270 s.
10. 1929, XVIII.Asır Saz Şairlerinden Gevheri, İstanbul.
11. 1929, XIX.Asır Saz Şairlerinden Erzurumlu Emrah, İstanbul.
12. 1930, XVI.Asır Sonuna Kadar Türk Saz Şairleri, İstanbul.
13. 1930, XVII.Asır Saz Şairlerinden Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç
Osman Hikayesi, İstanbul.
B. Makaleleri
14. 1913, Türk Edebiyatı Tarihinde Usûl, Bilgi Mecmuası, S.1.
15. 1913, Ma’ni Hakkında Bir Tetkik, Tanin, 20 Haziran.
16. 1913, Yunus Emre, Türk Yurdu, C.4, nr.7, s.612-621.
17. 1913, Yunus Emre, Âsarı, Türk Yurdu, C.5, nr.3, s.922-930.
18. 1914, Türk Bilgi Derneği, Bilgi Mecmuası, C.1, S.6.
19. 1914, Yeni Bir İlim:Halkıyyat, İkdam, 6 Şubat 1914
20. 1914, Milli Türküler, İkdam, 20 Şubat 1914.
49
21. 1914, Destanlarımız, İkdam.
22. 1914, Saz Şairleri 1, İkdam.
23. 1914, Saz Şairleri 2.Âşık Tarzının Menşei ve Mahiyeti, İkdam.
24. 1914, Saz Şairleri 3.Âşık Tarzı Hangi Şekl-i Hayatın İfadesidir,
İkdam.
25. 1914, Saz Şairleri 4.Âşık Tarzı Hangi Şekl-i Hayatın İfadesidir,
İkdam.
26. 1914, Saz Şairleri 5.Âşık Tarzı Hangi Şekl-i Hayatın İfadesidir,
İkdam.
27. 1914, Saz Şairleri 6.Âşık Tarzı Hangi Şekl-i Hayatın İfadesidir,
İkdam.
28. 1914, Saz Şairleri 7.Malumat-ı Tarihiye, İkdam.
29. 1914, Saz Şairleri 8.Âşık Tarzında Şive ve Lisan, İkdam.
30. 1914, Saz Şairleri 9. Âşık Tarzında Aruz Vezni, İkdam.
31. 1914, Saz Şairleri 10. Âşık Tarzında Milli Vezin ve Şekilleri, İkdam.
32. 1914, Saz Şairleri 11. Varsağı-Koşma-Destan, İkdam.
33. 1914, Mâni ve “Ma’ni”ler, Tanin,12 Haziran 1914.
34. 1914, Türkler’de Esatir ve Efsane, Tanin, 26 Haziran 1914.
35. 1915, Türk Edebiyatında Âşık Tarzının Menşe ve Tekamülü Hakkında Bir Tecrübe, Milli Tetebbuular Mecmuası, 1, 5-46.
36. 1916, Onuncu Asır Hayatına Ait Bir Vesika, İkdam.
37. 1918, Türklerin Acem Edebiyatı’na Te’siri, Yeni Mecmua, C.2, S.31.
38. 1919, Epope Meselesi, Büyük Mecmua, S.68-69.
39. 1919, Eski Osmanlılarda Kadın Hayatı – Kadın edebiyatı, İnci
Mecmuası, S.9. 40. 1920, Mani Eğlenceleri Nasıl Olurdu, İnci Mecmuası,?
41. 1922, Meddahlar 1, İkdam, S.7.
42. 1922, Meddahlar 2, İkdam,S.15.
43. 1922, Meddahlar 3,Kıssahanlar-Meddahlar, İkdam, S.24.
44. 1922, Nevruz Merasimi, İkdam, 24 Mart 1922.
45. 1922, Milli Hars, İkdam, 18 Haziran 1922.
46. 1922, Anadolu’yu Nasıl Öğrenebiliriz, Tevhid-i Efkar, 27 Mart 1922.
50
47. 1922, Anadolu’da İslamiyet, Darülfünun Edebiyat Fakültesi
Mecmuası.
48. 1923, Koşma Tarzı, Yeni Mecmua, IV, 250-252.
49. 1923, Tuyuğ Tarzı, Yeni Mecmua, IV, 262-263.
50. 1923, Âşık Gevheri’ye Ait İki Vesika, Yeni Mecmua, IV, 363-364.
51. 1924, Meddahlar. Türklerde Halk Hikayeciliği Tarihine Ait Bazı Maddeler, Türkiyat Mecmuası, C.1, s.1-45.
52. 1925, Oğuz Etnolojisine Dair Tarihî Notlar, Türkiyat Mecmuası, I,1,
s.185-211.
53. 1925, Bektaşiliğin Menşeleri, Türk Yurdu, C.2, nr.8, s.121-140.
54. 1925, Eski Türklerde Dinî-Sihrî Bir Anane: «Yat»veya Yağmur Taşı, İstanbul Darülfünûnu Edebiyat Fakültesi Dergisi, C.4, S.1, s.1-
11.
55. 1925, Selçukîler Devrinde Anadolu Şairleri- Seyyad Hazma, Türk
Yurdu, C.?
56. 1925, Âzerî Edebiyatı’na ait Notlar, Yeni Kafkasya, Yıl:2, S.24.
57. 1926, Türkiyat Sahasında Yeni Tetkikler, Hayat, I, 43-44.
58. 1926, Eski Serhadlerimizde Edebi Hayat:Temeşvarlı Gazi Âşık Hasan, Türk Yurdu, C.4,nr.19, s.18-23.
59. 1927, Âşık Ömer’e Ait Bazı Notlar, Hayat Mecmuası, C.1, s.462-463.
60. 1927, Saz Şairlerimize Ait Notlar:Kayıkçı Kul Mustafa, Hayat
Mecmuası, C.1, s.222-223.
61. 1927, Milli Harsımıza Ait Notlar:Anadolu Din Tarihine Ait, Hayat
Mecmuası, C.1, s.263-264.
62. 1927, Memleket Bilgisi, Hayat Mecmuası, C.1, S.15, s. 281-282.
63. 1927, «Nevruz»a Ait, Hayat Mecmuası, C.1, S.18, s.324-343.
64. 1927, Ankara ve Ahiler, Hayat Mecmuası, C.1, S.21, s.402-403.
65. 1928, Türklerin Meziyetleri ve Kusurları Nelerdir, Resimli Ay
Mecmuası, S.49.
66. 1927, Milli Harsımıza Ait Notlar:On Birinci Asra Ait Bir Varsağı,
Hayat Mecmuası, C.2, s.264.
67. 1927, Karacaoğlan. Halk Şairleri, Hayat Mecmuası, C.2, s.282-283.
51
68. 1927, Türkiyat Aleminde,Hayat Mecmuası, C.3, s.2-3.
69. 1927, «Akademi» Meselesi, Hayat Mecmuası, S.45.
70. 1927, Profesör Wilhelm Thomsen, Türk Yurdu, V, 1-5.
71. 1928, Âşık Dertli, Hayatı ve Divanı, İkdam.
72. 1928, Bir Kızılbaş Şair:Pir Sultan Abdal, Hayat Mecmuası, C.3.
73. 1928, İlk Osmanlı Sikkeleri Hakkında, Türkiyat Mecmuası, C.2,
s.410-412.
74. 1928, «Meddahlar» Makalesine Ait, Türkiyat Mecmuası, C.2, s.430-
434.
75. 1931, Dede Korkut Kitabına Ait Notlar I.Altın Küpeli Oğuz Beyleri,
Azerbaycan Yurt Bilgisi, C.1, S.1, s.17-21.
76. 1931, Dede Korkut Kitabına Ait Notlar II.Başa Dönmek, Aynalmak,
Azerbaycan Yurt Bilgisi, C.1, S.1, s.84-91.
77. 1932, Dede Korkut Kitabına Ait Notlar III.Ozan, Azerbaycan Yurt
Bilgisi, C.1, S.1-3, s.133-140.
78. 1931, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri,
Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası.
79. 1932, Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikayesi Hakkında Yeni Vesikalar, Atsız Mecmua, Yıl:1, S.10, s.239-246.
52
1.13. MEHMET HALİT BAYRI (1896-1958)∗ İstanbul’da doğmuş aslen Diyarbakırlı’dır. Annesinin adı Maide
Hanım, babasının adı Ahmet Muammer Bey’dir. İlk ve orta öğrenimini
İstanbul’da yapmış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiştir.
Edebiyat ve folklor alanındaki çalışmalarına 1918 yılında yedek subaylıktan
ayrılıp İstanbul’a döndükten sonra başlamıştır. İlk eseri Çanakkale Savaşı’na
ait mensur duyuşlarını nakleden “Maziden Bir Yaprak” isimli eseridir. Bundan
sonra 1922’de Prof. İsmail Hikmet Ertaylan’ın çıkardığı Düşünce dergisinin
yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır.1924-1925 yıllarında ise Anadolu dergisinin
idaresini üstlenmiştir.
1925 yılında Belediye hizmetine girmiş 1953 yılında emekli olana dek
burada Neşriyat Müdürlüğü, İktisat Müdürlüğü, Hesap İşleri Müdürlüğü ve
Mezat Müdürlüğü gibi görevlerde bulunmuştur.
1927 yılında Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ile birlikte halk bilgisi derneği
kurmak için yönetmelik hazırlamışlardır. Bayrı İstanbul’da olduğu halde Prof.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ile birlikte tasarladıkları derneği 1927 yılında
Ankara’da kurmuşlardır. Kurucular arasında İshak Refet Işıtman ve İhsan
Mahvi de bulunmuştur. Bir yıl sonra derneğin İstanbul Şubesi açılmıştır. Yine
derneğin kurucularından olan Yusuf Ziya Demircioğlu, o zaman
Şehzadebaşı’nda olan Konservatuar binasında bir oda tahsis etmiş ve
böylece Halit Bayrı ve Abdülkadir İnan, Agâh Sırrı Levent, Prof. Fuad
Köprülü, Prof. Ahmet Caferoğlu, Ahmet Kutsi Tecer, Ekrem Besim, İhsan
Hamamioğlu, İzzet Âdil, Melâhat Sabri, Mahmut Ragıp Gazimihal,Yusuf Ziya
Demircioğlu, Raife Hakkı Kesirli, Prof. Dr. Süheyl Ünver, Haluk Nihat Pepepi
∗ Atsız, Nihal, 1959, “Türk Folklorunun Büyük Mütehassısı: Mehmet Halit Bayrı”, TFA, C.5, s114. Hınçer, İhsan, 1959, “Bayrı’nın Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri”, TFA, C5, S114.
53
İstanbul Türk Halk Bilgisi Derneği şubesini faaliyete geçirmişlerdir. 1929
Kasım ayında İstanbul şubesi tarafından çıkarılmaya başlanan Türk Halk
Bilgisi Haberleri dergisi 1931 yılında 19.sayısından sonra kapanmıştır.
Bayrı’nın teşebbüsü ile 1933 yılında Eminönü Halkevi Dil, Tarih, Edebiyat
Kolu Başkanı olan Prof. Fuad Köprülü’nün yardımı ile 1942 yılına ve
124.sayıya kadar çıkarılmıştır.
Bayrı, folklor gezilerine katılmış, İstanbul folkloru hakkında
araştırmalar yapmıştır. Türk Halk Bilgisi Haberleri dergisinden başka daha
sayısız dergide folklor, edebiyat ve Türkçülük konusunda sayısı binleri aşan
makale ve yazı neşretmiştir.
Emekliliğinden sonra Remzi Kitabevi’nde redaktör olarak çalıştıktan
sonra İstanbul Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürlüğü’ne geçmiştir ve vefatına
kadar burada çalışmıştır.
Memuriyet hayatından alışkanlıkla yazı hayatı makalelerden
oluşmuştur. Bu hayat ritmi, onu kısa vadeli işlere zorlamış, uzun araştırmalar,
teorik çalışmalar yerine özlü ve küçük incelemelere götürmüştür. Onun
çalışmaları arasında en hacimli olanları bile, yan yana getirilmiş veya birbiri
üzerine konulmuş müstakil çalışmalardır.
Bayrı, önce edebiyat tarihçesi üzerine çalışmalar yapmış, fakat sonra
kendisini tamamen halk edebiyatı ve folklora vererek bu şubenin otoritesi
haline gelmiştir. Onun en olgun yazıları Türk Halk Bilgisi Haberleri ve Türk
Folkloru Araştırmaları dergilerinde çıkmış olan halk edebiyatına ve saz
şairlerine ait yazılarıdır. En eskilerden o döneme kadar bütün halk şairlerinin
şiirlerini toplamış, her birisinin hayatı hakkında bulabildiği bilgiyi derleyerek
bir külliyat meydana getirmiştir.
Bayrı, folklor tetkikleri ve folklor malzemesi toplama usullerini okulda
öğrenmiş bir folklorcu değildir. Fakat halkın manevi servetini ve maddi
kültürünü öğrenmenin, maddi ve manevi kültür tarihini tetkik için sağlam
54
vesikalar teşkil ettiğini kavramıştır. Bayrı, Türk toplumunun ve fikir hayatının
ancak, halkın asırlardır kendi gelenek ve yaşayışında mevcut kültürü ile
çağdaş seviyeye ulaşacağına inanmıştır.
1958 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1919, Maziden Bir Yaprak, İstanbul:İhtiyat Zabitleri Teavün Cemiyeti
Yayını.
2. 1932, Türk Halk Edebiyatına Ait Maddeler, Mâniler, İstanbul: İktisat
Matbaası, 79 s.
3. 1933, Cumhuriyet Devrinde Halkbilgisi Haberleri, İstanbul.
B. Makaleleri
4. 1927, Saadettin Nüzhet Bey’e Cevap, Millî Mecmua, C.7, S.78.
5. 1927, Konya Halkiyat ve Harsıyatı, Millî Mecmua, C.7, S.79.
6. 1928, Halk Bilgisi, Millî Mecmua, C.9, S.108.
7. 1930, Derviş Hacı, HBH, S.6.
8. 1930, Erzurumlu Emrah,HBH, S.10.
9. 1930, İlk Merhalede, HBH, S.12.
10. 1930, Trabzon Mânileri,HBH, S.14.
11. 1931, Balıkesirli Bir Şair, HBH, S.15.
12. 1931, Rize Mânileri,HBH, S.18.
13. 1931, Anadolu Halk Şairlerine Ait Metinler, HBH, S.19-20.
14. 1933, İstanbul’da Derlenmiş Atasözleri, HBH, S.21-24, 28-30.
15. 1933, Ganizâde Nadirî, HBH, S.25.
16. 1933, Âşık Şem-i Hakkında, HBH, S.26.
17. 1933, Nuri Mehmet Paşa, HBH, S.26.
18. 1933, Celalî, HBH, S.27.
55
19. 1933, Balıkesir’de Dabaklık, HBH, S.27.
20. 1933, Balıkesir’de Halk Âdetleri, HBH, S.28.
21. 1933, Atasözleri, HBH, S.25,26,28,29.
22. 1933, Cumhuriyet Devrinde Halk Bilgisi Hareketleri, HBH, S.29.
23. 1933, Balıkesir’de Keçecilik, HBH, S.29.
24. 1933, İstanbul Halk Tabirleri, HBH, Yıl:3 S.29-32.
25. 1933, Bektaşî Nefesleri, HBH, S.31.
56
1.14. MEHMET NUREDDİN SEVİN (1900-1975)∗ İstanbul’da doğmuş, annesinin adı Fatma Semine Hanım, babasının
adı Ali Haydar Bey’dir. İlk öğrenimini 1904-1910 yılları arasında özel
öğretmenlerle evinde yapmış, orta öğrenimini 1910-1917 yılları arasında
Robert Koleji’ne devam ederek mezun olmuştur. 1939 yılında İngiltere’de
Bath School of Drama’da öğrenim görmüş, ayrıca 1951 ve 1952 yıllarında
Amerika’da Columbia, North Carolina, Yale Üniversiteleri’nde bulunmuş,
derslere girmiştir. 1956-1957 öğretim yılında Rockefeller fonundan
yaralanarak tekrar Amerika’ya gitmiş, resmî ve özel tiyatro okullarını gezmiş,
sahnelerde oynanan oyunları seyrederek bilgi ve tecrübesini arttırmıştır.
Öğrenimi dolayısıyla çok iyi bir İngilizce’ye sahip olmuş, Tiyatro konusunda
öğretmenlik yapacak derecede yetişmiştir.
Sevin’in tiyatro ile ilgisine Robert Koleji’nde seyrettiği operetlerle
başlamıştır. Öğretmeni Tevfik Fikret’in bu Kolej’de kurduğu Muhazarat
Cemiyeti’nde yaptığı edebî ve ilmî araştırmalarla da Türk Kültürü üzerindeki
çalışmalarına başlamıştır.
Geleneksel Türk Perde Oyunu Karagöz ve Türk giyimi üzerindeki
araştırmalarıyla Türk Folkloruna da önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Amerika’da İngilizce olarak Karagöz oynatmış, bu konuda birçok kongreye
katılmış ve üniversitelerde konferanslar vermiştir.
1975 yılında vefat etmiştir.
∗ Tan, Nail, 1975 “Mehmet Nureddin Sevin” Halk Kültürü Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları.
57
Eserleri
A. Makaleleri
1. 1931, Konya Aksarayı’nda Misafir Âdetleri, HBH, S.16.
58
1.15. MEHMET ŞAKİR ÜLKÜTAŞIR (1894-1982)∗ İstanbul’da doğmuş, annesinin adı Lütfiye Hanım, babasının adı
Hüsnü Efendi’dir. Lise derecesinde meslekî öğrenim görmüştür. 1918 yılında
İstanbul Darülfünun’u Edebiyat Fakültesi’nde açılan serbest dersleri takip
etmiş, tarih, felsefe, psikoloji, edebiyat derslerini almıştır. İlk yazısını 1920
yılında Sinop Gazetesi’nde “Bir İktibas-ı Muhayyir” ismi ile yayınlamıştır. Bu
yazıda Ziya Gökalp’tan yapılmış bir intihali ortaya koymuştur.
Ülkütaşır, bir süre öğretmen ve memur olarak çalışmıştır. 1917’de
Maraş İdadisi’nde biyoloji, botanik ve jeoloji dersleri yanında fizik, kimya ve
müzik dersleri de vermiştir. Maraş’ta iken 1915-1918 yılları arasında halk
dilindeki öz Türkçe sözleri, mani, türkü ve masal gibi sözlü halk kültürü
ürünlerini derlemiştir. 1918’den sonra tarih araştırmaları, halkbilimi ve halk
edebiyatı sahalarında çalışmalarını yürütmüştür.
1928 yılında İstanbul’da kurulan Türk Halk Bilgisi Derneği’nin muhabir
üyeliğini yapan Ülkütaşır, bu derneğin çıkardığı Halk Bilgisi Haberleri adlı
dergide halkbilimi ve halk edebiyatı ile ilgili birçok yazı yazmıştır.
Çeşitli gazete ve dergilerde sürekli neşriyatı ile tanınan Ülkütaşır, 1933
yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)’nin Derleme Kolu
üyeliğine getirilmiştir. O dönemin dilbilim otoritesi olan Prof. Dr. Ragıp Hulusi
Özdem ile çalışmış, uzman yardımcılığından uzmanlığa yükselmiştir. Bu
görevinde, emekliye ayrıldığı 1963 yılına kadar çalışmıştır.
∗ 1957, “Mehmet Şakir Ülkütaşır”, TFA, C.5, S.97. 1978, İki Halkbilimci: Hamit Zübeyr Koşay - M.Şakir Ülkütaşır, Folklor Araştırmaları Kurumu Yayınları. İnan, Abdülkadir, 1959, O fedakar Bir Ülkücüydü”, TFA, C.5, S.114.
59
Ülkütaşır’ın yayın alanına verimi bu dönemde gelişme göstermiştir.
Türkiye’de çıkan çeşitli gazete, dergi ve yıllıkta ayrıca belli başlı
ansiklopedilerde yazıları ve maddeleri yayınlanmıştır. Özellikle 1939 yılında
yayına giren İslam-Türk Ansiklopedisi’ne Türk tarihi, yaşam öyküsü,
coğrafyası ve halkbilimi ile ilgili elli kadar madde yazmıştır.
Ayrıca Sinop Âsar-ı Atika Muhipleri Cemiyeti (Sinop Eski Eserleri
Sevenler Derneği)’nin kuruculuğunu ve genel yazmanlığını yapmıştır.
Ankara’daki Türk Etnografya ve Folklor Derneği (Folklor Araştırmaları
Kurumu)’nin kurucu üyeliğini de yapmıştır.
1920 yılından sonra Türk kültürü üzerinde geniş ölçüde yayın çabası
ile tanınmış olan Mehmet Şakir Ülkütaşır, kitap haline getirilmiş ve
getirilmemiş araştırmaları, dil, saz şiiri ve halkbilimi alanlarındaki çalışmaları
ve özellikle eski dönem Türk yaşamının incelenmesi üzerindeki çalışmalarıyla
dikkate değer bir kişidir.
Başlangıçta Türk Yurdu’nun yayınları, İkdam gazetesinin Türkçülüğe
ilişkin makaleleri, Türk Ocağı’nın konferansları ve Türk Derneği’nin yazıları
Ülkütaşır’da Türkçülük fikirlerinin, ulusal duyguların uyanmasında etkili
olmuştur. Ziya Gökalp’ın yayınları onun ruh ve düşünme gücünde yaratıcı bir
güç olmuş, Fuat Köprülü’nün yazıları ise onu bilimsel Türkçülük alanına
kaydırmış, fikir hayatına yeni ve daha bilinçli bir yön vermiştir.
1982 yılında vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1926, Sinop Vilayeti.Tarih,Coğrafya ve Halkiyat Tetkikleri, İstanbul.
60
B. Makaleleri
2. 1928, Sinop ve Muhitinde Oğuzlarla Diğer Türk Zümrelerine Ait Köy Adları, HBM, C.1, S.1, s.30-35.
3. 1929, Halk Hekimliği, HBH, S.2.
4. 1930, Samsun Köy Adları, Engin Gazetesi (Samsun), Ekim.
5. 1930, İki Bektaşî Şairi: Yesarî (Batumlu), Bürhanî, Engin Gazetesi,
Ekim.
6. 1930, Sinop’ta Halk Hekimliği, HBH, S.4.
7. 1930, Halk Şiirleri, HBH, S.8-10.
8. 1931, Sinop’ta Ramazan ve Bayram Âdetleri, HBH, 15-16.
9. 1931, Boyabat Mânileri, HBH, S.17.
10. 1931, Basılmamış Bektaşî Şiirleri, Atsız Mecmua, S.4.
11. 1931, Sinop’ta Adlarla Alakadar Âdet ve Telakkilere Dair Not, Atsız
Mecmua, Yıl:1, S.7, s.164-167.
12. 1931-32, Sinop ve Muhitinde Hastalığa Dair Halk İtikatları ve Hekimliği, Bartın Gazetesi, S.312-313,318-322,324-327,330,42-
348,350.
13. 1931-32, Sinop ve Muhitinde Halk Sazları, Bartın Gazetesi,
S.319,321,332-333,337,342.
14. 1932, Sinop ve Samsun’da Derlenmiş Atasözleri, Öz Dilimize
Doğru Mecmuası (İstanbul), S.5. s.79-80.
15. 1932, Sinop Köy Düğünleri, HBH, Yıl:2, S.20.
16. 1932, Dertli ve Şem-î’nin Basılmamış Eserleri, Atsız Mecmua, S.8.
17. 1932, Dertli ve Seyranî’ye Dair, Atsız Mecmua, S.9.
18. 1932, Saz Şairlerine Ait Basılmamış Parçalar, Atsız Mecmua,
S.11,13,15,17.
19. 1932, Genç Osman ve Köroğlu’ya Ait Bulunmuş Parçalar, Atsız
Mecmua, S.17.
20. 1932, Âşık Kurbanî’nin Üç Manzumesi, Azerbaycan Yurt Bilgisi, S.4-
5.
61
21. 1932, Sinop ve Mülhakatı Köy Düğünler, Bartın Gazetesi, S.344-
345,350,353-356,358-360.
22. 1932-33, Son On Senelik Halkiyat Faaliyet ve Neşriyatına Dair Bir Tetkik Tecrübesi, (15 seri makale) Bartın Gazetesi, S.361-378.
23. 1933, Gerze Düğünleri, Yolların Sesi Dergisi, Yıl:1, S.7.
24. 1933, Sinop ve Muhitinde Eve Dair Ananeler, Bartın Gazetesi,
No.382-383.
25. 1933, Sinop ve Çevresinde Cin ve Perilere Dair Halk İnanmaları,
Bartın Gazetesi, No.396-398.
26. 1933, Anadolu ve Trakya’da Adlar, Ad Verme İle İlişkili Âdet ve İnanmalar, Bartın Gazetesi, S.412-413.
27. 1933, Yozgatlı Karacaoğlan, Ahali Gazetesi (Samsun), 29 Ekim.
28. 1933, Pir Sultan Abdal’ın Basılmamış Üç Nefesi, Azerbaycan Yurt
Bilgisi, S.14.
29. 1933, Cinler Periler, HBH, S.28.
30. 1933, Loğusalık Çağı «Alkarısı ve Albastı», HBH, Yıl:3, S.29,33.
31. 1933, Sinop’ta Halk İnanmaları, HBH, S.31.
32. 1933, Beşik Töresi ile İlk Ninni, Öz Dilimize Doğru, Yıl:2, S.13, s.12-
14.
62
1.16. MEHMET ZİYA GÖKALP (1876-1924)∗
Diyarbakır’da doğmuş, babasının adı Mehmet Tevfik Efendi’dir. İlk
öğrenimini Diyarbakır’da Mercimek Örtmesi İlkokulunda tamamlayıp,
Diyarbakır Askeri Rüştiyesi’ne girmiş, sonra da Mülkiye İdadisi’ne girmiştir.
Burada eğitim görürken hürriyet şairi Namık Kemal’in kitaplarını okuyup vatan
sevgisi ve duygusunu bu büyük kişiden almıştır. Okulda okutulan o zamanki
dersler daha çok ezberciliğe dayandığı için, Gökalp serbest olarak edebiyata
ve tarihe çalışmıştır. Ziya Gökalp, Arapça ve Farsça’yı amcası Hasip
Efendi’den öğrenmiştir. Bu iki dili çok iyi bilen Gökalp, Farabi’yi, İbni Sina’yı,
İmam-ı Gazali’yi okuyup çok iyi anlamıştır. Daha sonra Fransızca’yı da
öğrenen Gökalp, Batı düşünürlerinin eserleriyle eski Yunan filozoflarının
eserlerini de okumuştur. Kendisini tamamen çalışmaya ve öğrenmeye
adayan Gökalp her konuda bilgisi olması etrafındakilerin sürekli ilgisini çeker
olmuştur. Ziya Gökalp Diyarbakır’dan İstanbul’a giderek parasız yatılı olan
Baytar Mekteb-i Âli’ye girmiştir. Bu okulun son sınıfındayken gizli hürriyetçi
zümrelere katılmıştır. Diyarbakır Valisinin arkadan gönderdiği söylenen
jurnallerin de etkisiyle tutuklanmış, dokuz ay hapis yattıktan sonra
Diyarbakır’a sürgün edilmiştir.
1908 Meşrutiyeti ilan edilince İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır Şubesini
kurmuş ve şehrin delegesi olarak İstanbul’a gitmiştir. Gökalp ile İttihat ve
Terakki’deki arkadaşları arasında o dönemde fikir ayrılıkları görülmüştür.
Diğer vatanperverler hürriyet ilan edilince her şeyin olup biteceğine
∗ Dizdaroğlu, Hikmet, 1973, “Folklorcu Ziya Gökalp”, I. Uluslar arası Türk Folklor Semineri Bildirileri, 8-14 Ekim. Göksel, Ali Nüzhet, 1968 Ziya Gökalp - Hayatı, Sanatı, Eserleri, İstanbul: Varlık Yayınları. Kabaklı, Ahmet, 1969, Ziya Gökalp, Y.a.y.:Türk Edebiyatı, 3.cilt.
63
inanmışlar, ancak büyük sosyologları okuyan Gökalp, yeni cemiyetin öyle
kolay değişebileceğine inanmamıştır. Bu yeni topluma yeni fikirlerin
aşılanması gerektiğini, bu fikirlerin başında da milliyetçiliğin geleceğini öne
sürmüştür. O zamanki Türk cemiyetinde bunları düşünen aydın yok denecek
kadar azdır. Halbuki millî şuurla uyanmaya başlayan azınlıkların durumları
Gökalp’ı çoktan bu düşüncelere sevk etmiştir. İmparatorluğun kurtuluşu
olarak Türklerde millî şuurun uyanması gerektiğini savunmuştur. Ancak bu
fikirlerini kimseye dinletemeyeceğini anlayınca tekrar Diyarbakır’a dönmüştür.
Orada Dicle ve Peyman gazetelerini çıkarmış, fikirlerini bu gazetelerde
yaymaya çalışmıştır.
İttihatçılar 1908’de onu Selanik’e çağırmışlar, İttihat ve Terakki
kongresinde merkez üyeliğine seçmişlerdir. Böylelikle başlayan aktif
politikacılığı I. Dünya Savaşı sonuna (mütarekeye) kadar sürmüştür. Orada
İttihat ve Terakki Lisesini kurmuş, ilk defa olarak sosyoloji derslerini programa
koymuştur. Ayrıca Genç Kalemler dergisinde şiirleri ve makaleleri
yayınlanmaya başlamış, fikirlerini bütün halka yaymayı başarmıştır.
Ziya Gökalp bir süre sonra Selanik’ten İstanbul’a giderek İstanbul
Üniversitesi’nde Sosyoloji Profesörü olmuştur. İstanbul’un aydın milliyetçi
gençliği tarafından büyük fikir adamı olarak kabul edilmiştir. Gökalp, siyasi
hayatını da tam fikir adamı gibi yürütmüş, çoğu görüşlerini İttihatçı liderlere
kabul ettirmiş, partinin beyni ve hocası olmuştur. Bu sıfatla dernekler ve
dergiler kurup, seçkin yazarları başına toplamış, Türkçülük ülküsünü ünlü
yazarlar eliyle daha kolay yaymak çaresini bulmuştur. Yazı hayatına
Selanik’te Genç Kalemler dergisinde başlamış, İstanbul’da Türk Yurdu’nda
devam etmiştir. Onun ilk ilim kitabı olan “Türkleşmek, İslâmlaşmak ve
Muasırlaşmak” eserini bu dergide yayınlanmıştır. Türk milletinin tarih, terbiye,
ahlak, iktisat ve hukuk meselelerini, kendi çıkarttığı Yeni Türk dergisinde
incelemiş, siyasî yazılarını da Tanin gazetesinde neşretmiştir.
I.Dünya Savaşı sonuçlanıp mütareke imzalandığı sıralarda Gökalp,
üniversitede sosyoloji hocalığına devam etmektedir. Bir gün ders sırasında
64
işgalciler tarafından tutuklanmış, Bekirağa Bölüğü’nde dört ay tutuklu
kalmıştır. Yargılamadan sonra 1919 yılı başlarında diğer yurtseverlerle
birlikte Malta’ya sürülmüşlerdir. Sürgünde iki buçuk yıl geçirmiş, “Malta
Mektupları” bu sürgünün eseridir. Buradan kurtulunca Diyarbakır’a dönmüş
ve orada Milli Mücadele’yi destekleyen ve fikirce besleyen “Küçük Mecmua”yı
çıkarmıştır.
Lozan’dan sonra, Atatürk “fikrimin babası” dediği Gökalp’ı Ankara’ya
çağırmış Maarif Vekaleti Talim-Terbiye Encümeni Başkanlığı’na atamıştır. Bu
görevdeyken “Dünya Klasikleri”nin çevirisi hazırlıklarını yapmıştır. İkinci
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Diyarbakır mebusu seçilmiştir. İlk Cumhuriyet
anayasasını düzenleyenler arasında Gökalp de bulunmuştur.
Gökalp, Türkiye’nin yükselmesi için millî harsla Avrupa medeniyetinin
bir sentezini uygulamak istemiş, kendisini bu aydın tipine uygun olarak
yetiştirmiştir. Ona göre bu fikirlerin getirdiği ilim ahlakı olmadıkça hürriyet işe
yaramazdı. Önce köklü fikirler sayesinde milî şuur ve millî vicdan
uyanmalıydı, bunun için Türkçülüğü sistemleştirmeye çalışmıştır. Gökalp,
bazen şiire bazen ilme başvurarak Türk tarihinden, sosyolojisinden,
folklorundan faydalanarak millî ruhu yaratmak yolunda çalışmıştır.
Ziya Gökalp, Türkiye’de folklorla ilgili ilk yazıyı yazmıştır. Folklorla ilgili
çalışmaları zamanına göre çok ileri atılımlar olmuştur. Gökalp’ın folklor ve
etnografya ile ilgilenmesi, Türk kültür ve uygarlık tarihi üzerindeki
çalışmalarının zorunlu bir sonucu sayabiliriz. Türk kültür ve uygarlık tarihinin
kaynaklarına giden Gökalp, Türklerin inanç sistemlerini, gelenek ve
göreneklerini, gerçek ya da efsanevî Türk kahramanlarını tanıtırken Türk
folkloruna da yönelmiştir. Gökalp, folkloru etnografyanın ve sosyolojinin bir
dalı saymıştır. Folklora, Türkçülüğün temellerini oluşturma işlevi yüklemiştir.
Gökalp, folkloru, bir anlamda halka doğru gitmek olarak algılamıştır.
Ona göre halka gidişin iki anlamı vardır: birincisi, halktaki kültür değerlerinden
65
yararlanmak, ulusal varlığı bu yolla güçlendirmek; ikicisi de halka uygarlık
götürmek, onu aydınlatmak, çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmaktır.
Gökalp, folklor ve etnografya çalışmalarında dikkatleri sözlü halk
ürünleri üzerine çekmiş, bu alanlarda öncülük etmiştir. Gökalp’a göre millî ve
orijinal edebiyat halk edebiyatı olmuştur. Ama Gökalp’a yalnızca folklorcu
demek doğru olmaz, bir düşünür ve toplumbilimci olarak, Türk kültür ve
uygarlık tarihi araştırmalarını sürdürürken, folklorun yardımcı bir kaynak
olduğunu görmüş ve ondan faydalanmıştır.
24 Ekim1924 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1913, İlm-i İçtima-ı Dersleri, İstanbul.
2. 1913, İlm-i İçtima-ı Dini, İstanbul. 3. 1913, İlm-i İçtima-ı Hukukî, İstanbul.
4. 1913, Rusya’daki Türklere Ne Yapmalı?, İstanbul: Tanin Matbaası, s
16.
5. 1915, Kızıl Elma, İstanbul: Matbaa-i Hayriye, 146 s.
6. 1918, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, İstanbul: Evkaf-ı
İslâmiye Matbaası, s 63.
7. 1918, Yeni Hayat, İstanbul: Evkaf-ı İslâmiye Matbaası, s 71.
8. 1923, Altın Işık, İstanbul: Matbaa-i Âmire, s 90.
9. 1923, Türkçülüğün Esasları, Ankara: Matbuat ve İstihbarat Matbaası,
s.174.
10. 1923, Türk Töresi, İstanbul: Matbaa-i Âmire, s 80.
11. 1923, Doğru Yol, Ankara: Matbuat ve İstihbarat Matbaası, s 15.
12. 1925, Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul: Matbaa-i Âmire, s 351.
13. 1931, Malta Mektupları, İstanbul: Matbaacılık Türk Anonim Şirketi, s
191.
66
B. Makaleleri
14. 1913, Halk Medeniyeti: Başlangıç, Halka Doğru, C.1, S.14.
15. 1913, Halk Medeniyeti: Resmî Teşkilat, Halk Teşkilatı, Halka
Doğru, C.1, S.19.
16. 1915, Bir Kavmin Tetkikinde Takip Olunacak Usul, Milli Tetebbular
Mecmuası.
17. 1915, Eski Türklerde İçtimai Teşkilat ile Mantıki Tasnifler Arasında Tenazur, Milli Tetebbular Mecmuası, C.1, S.3, s.385-456.
18. 1917, Deli Dumrul , Yeni Mecmua, S.4.
19. 1917, Tepegöz, Yeni Mecmua, S.5.
20. 1917, Boğa İle Boğaç, Yeni Mecmua, S.7.
21. 1917, Türkçülük Nedir, Yeni Mecmua, S.25.
22. 1918, Eski Türklerde Din-1. Dinle Sihrin Farkı, Yeni Mecmua, S.47.
23. 1918, İlahlar, Yeni Mecmua, S.48.
24. 1918, Yersular, Yeni Mecmua, S.49
25. 1918, Tanrılarla Yersular, Yeni Mecmua, S.50.
26. 1922, Dehaya Doğru, Küçük Mecmua, S.3.
27. 1922, Keşiş Ne Gördün?, Küçük Mecmua, S.3, s.7-14
28. 1922, Yılan Beyle Potlan Bey, Küçük Mecmua, S.6/7 s.13-16/11-15.
29. 1922, Kuğular, Küçük Mecmua, S.9, s.10-14.
30. 1922, Keloğlan, Küçük Mecmua, S.11, s.6-12.
31. 1922, Nar Tanesi Yahut Düzme Keloğlan, Küçük Mecmua, S.12,
s.7-12.
32. 1922, Küçük Hemşire, Küçük Mecmua, S.12.
33. 1922, Tarih Usûlünde Ananeler, Küçük Mecmua, S.14.
34. 1922, Pekmezci Anne, Küçük Mecmua, S.15, s.6-10.
35. 1922, Tembel Ahmet, Küçük Mecmua, S.17, s.10-16.
36. 1922, Tarih ve Kavmiyat, Küçük Mecmua, S.17.
37. 1922, Usûllere Dair: Halkiyat. 1. Masallar, Küçük Mecmua, S.18.
38. 1922, Üç Kardeş, Küçük Mecmua, S.19, s.15-16.
39. 1922, Usullere Dair: Tandırnâme, Küçük Mecmua, S.23.
67
40. 1923, Şehir Medeniyeti, Köy Medeniyeti, Küçük Mecmua, S.30.
41. 1923, Türklerde Aile Adları, Küçük Mecmua, S.33, s.14-15.
42. 1923, Ahlâka Doğru, Küçük Mecmua, S.33.
43. 1923, Türkiye Türklerinin Etnografik Tasnifi, Gazi Sancak Gazetesi,
2 Nisan.
68
1.17. MURAT URAZ (1894)∗
Trabzon’da doğmuş, babasının adı Hurşit Efendi’dir. İlk ve orta
öğrenimini Trabzon’da yapmış, yüksek öğrenimini Darülfünun Edebiyat
Fakültesi’nde tamamlamıştır. Mezun olduktan sonra Trabzon Sultanîsi’ne
edebiyat ve felsefe öğretmeni olarak tayin edilmiştir. 1925’ten itibaren
Erzurum Lisesi müdürlüğü yapmış, 1931’de Vefa Lisesi’nde edebiyat
öğretmenliği görevinde bulunmuştur. 1945 yılında İstanbul Maarif
Müdürlüğü’ne atanmıştır. Altı yıl bu görevde çalıştıktan sonra Vefa Lisesi’ne
tekrar dönmüş ve 1955 yılında buradan emekliye ayrılmıştır.
Murat Uraz, Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci olduğu sıralarda nesir ve
nazım biçiminde çeşitli yazılar yazmıştır. Trabzon’da çıkan Meşveret
gazetesinde ilk defa olarak “Kayıkçı” başlıklı bir hikayesi yayınlanmıştır. Yine
Trabzon’da Nur adında bir dergi çıkarmıştır. Uzun yıllar devam eden
öğretmenlik hayatında edebî ve toplumsal konulara ve folklora dair
araştırmalarda bulunmuştur.
Murat Uraz’ın 1933 yılında “Halk Edebiyatı, Şiir ve Dil Örnekleri” adlı
ilk eseri, çeşitli halk şairleri hakkında ve âşık tarzına dair bilgiler içermektedir.
Ayrıca, Türklerin kullandığı adlarla, bu adların menşeleri ve gramer
bakımından tetkiklerini ve açıklamalarını, soy adları ve akraba adlarını
gösteren “Türk Adları” adlı çalışması vardır.
Bundan sonra “Kunt Ozan” takma adıyla Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet
Haşim, Tevfik Fikret ve Abdülhak Hamit Tarhan hakkında monografiler
hazırlamıştır. 1938’den itibaren de kendi imzasıyla birçok yazar ve şairin
hayatlarını, şahsiyetlerini ve eserlerini içeren eserler yayınlamıştır.
∗ 1959 “Murat Uraz”, TFA, C.6, S.121.
69
Doğu’da bulunduğu dönemlerde “Emrah”, “Sümmani”, “Seyranî”,
“Karacaoğlan”, “Kenan ile Lalezar” ve “Bahadır ile Mahinur” gibi halk
hikayelerini derlemiş ayrıca “Köroğlu Hikayesi ile Âşık Kurbani Hikayesi” adlı
şiirleri de yayına hazırlamıştır.
1970li yıllarda Türk Folklor Araştırmaları dergisinde halk edebiyatına
ve folklora dair yazılar yayınlamış öte yanda Erzurum Halkevi’nde mahallî ve
tarihî araştırmalar yapmıştır.
Murat Uraz bu çalışmalarıyla edebiyat ve folklor tarihine değerli
malzemeler bırakmıştır.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1933, Halk Edebiyatı, Şiir ve Dil Örnekleri, İstanbul: Suhulet
Kütüphanesi Yayını.
70
1.18. NECİP ÂSIM YAZIKSIZ (1861-1935)∗
Kilis’te doğmuş, babasının adı Hacı Âsım Bey’dir. İlk ve orta
öğrenimini Kilis’te yaptıktan sonra 1875’te Şam Askerî İdadisi’ne kaydolmuş,
sonra Kuleli’ye naklini yaptırmıştır. Bu dönemde Ahmet Mithat ile tanışmış,
onun teşviki ile Tercüman-ı Hakikat gazetesinde imzasız yazılar yazmıştır.
1879’da Harbiye’ye girmiş 1881’de mezun olmuştur. Önce Umumî Harbiye’ye
sonra Kocamustafapaşa Askerî Rüştiyesi Fransızca öğretmenliğine tayin
olmuştur. Sonra 1884 yılında üsteğmenliğe yükselmiş ve Maarif Nezareti
tarafından Fatih ve Galata Rüştiyeleri Fransızca öğretmenliğine tayin
olmuştur. 1886’da yüzbaşı olmuştur. 1908’de yarbaylığa yükselmiştir.
Askerlik hayatı çeşitli askerî ve mülkî okullarda Fransızca, Türkçe ve tarih
hocalığı ile geçen Necip Asım, albay olduktan sonra 1913 yılında emekliye
ayrılmıştır.
Emekliliğinden sonra bütün çalışmaları ilim ve özellikle Türk dili
üzerine olmuştur. Meşrutiyetten sonra Darülfünun’da Türk Dili hocalığı
yapmış, memleketimizde ilk defa Dilbilim ve Türk Dili Tarihi derslerini
okutmuş ve bunların bir ilim şubesi olarak yerleşmesine çalışmıştır.
Aralarında Türk Yurdu, Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası (sonra Türk
Tarih Encümeni Mecmuası adını almıştır), Darülfünun Edebiyat Fakültesi
Mecmuası ve Türkiyat Mecmuası da dahil olmak üzere birçok dergi ve
gazetede ilmî yazılar yayınlamıştır. 1925 yılında ilk, orta ve yüksek öğretime
mensup hocalar arasında “Fazilet Ödülü” kazanmış, 1927’de Erzurum
mebusu seçilmiştir.
∗ 1995, Necip Âsım Yazıksız (Balhasanoğlu) ve Kilis Ağzı Üzerine İncelemeler, Yay. Haz.: Dr. Ali Ertuğrul Gürtekin-Hasan Şahmaranoğlu.
71
Türkçülüğün şuurlu bir anlayış haline gelmesinde, dil, edebiyat ve tarih
alanlarını içine alan ilmî ve büyük bir görüş olarak ortaya çıkmasında Necip
Âsım’ın önemli rolü olmuştur. Tanzimat edebiyatı devrinde Ahmet Vefik Paşa,
Süleyman Paşa ve Şemseddin Sami ile dil ve tarih konularında başlayan bu
cereyanı, Necip Âsım ve arkadaşları güçlendirmiş ve yaygın bir hale
getirmişlerdir.
Necip Âsım’da millî duygular Şam’da iken Araplara bir tepki olarak
doğmuştur. Bir önceki nesilden Ahmet Vefik Paşa ve Şemseddin Sami’nin
eserlerinden aldığı feyiz ve Avrupalı Türkologların kitaplarıyla temas, onda
Türkçülük ruhunun şuurlu bir fikir ve ilmî bir görüş olarak gelişmesini
sağlamıştır.
Necip Âsım, Türk Tarihi adlı eseri ile memleketimizde ilk defa bir tarih
kitabı isminde “Türk” sözcüğünü kullanmıştır. Türk dili ve tarihini bir bütün
olarak ele almıştır. Zamanının geleneğine uyarak Osmanlıları başlangıç
olarak almayı kabul etmemiş, Türklerin eski devirlere ve geniş bir coğrafyaya
yayıldığını çalışmalarında göstermiştir. Dış Türklerin dili ve kültürü ile de
ilgilenmiştir.
Necip Âsım tarihî eserlerinde sadece olaylara ve padişahların
hayatlarına değinmemiş, yanı sıra millî hayatın anlatılmasına, medeniyet ve
kültür tarihi konularına da yer vermiştir. Ayrıca Türk dili tarihi ile ilgili yayınlar
neşretmiştir. Eski Savlar adlı eserinde Divan-ü Lügat-it Türk’te geçen iki yüz
doksan atasözü ve deyimi bir araya getirmiş, bunları günümüz Türkçesindeki
karşılıklarını vermiştir. Ayrıca halk ağzı araştırmaları alanında da ilk eser
verenlerden biri olmuştur. Budapeşte’de çıkan bir mecmuada Kilis, Besni ve
Erzurum ağızları üzerinde Fransızca makaleleri yayınlanmıştır.
Necip Asım, sade Türkçe’yi savunmuş, müzik konusunda da Türkçü
bir görüş ileri sürmüş, halk müziğinin batı tekniği ile birleştirilmesi gereğini
savunmuştur. Resimde de halk motiflerinin esas alınmasını istemiştir.
72
Osmanlılık atmosferi içinde Türklük ruhunun kaybolma tehlikesi
geçirdiği günlerde Necip Âsım, millî ruhun canlanması için gösterdiği
gayretler, Türk dil ve tarihine karşı ilgi ve sevgi uyandırmak amacıyla yaptığı
çalışmalar anılması gereken hizmetlerdendir.
12 Aralık 1935 tarihinde vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1913, Millî Aruz, İstanbul: Kanaat Matbaası, 31 s.
2. 1918, Hibet-ül Hakayık, İstanbul: Matbaa-i Amire, 167 s.
3. 1919, Osmanlı Tarihi, İstanbul: Matbaa-i Orhaniye, 638 s.
4. 1922, Eski Savlar, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuasına Ek.
5. 1924, Orhun Abideleri, İstanbul: Matbaa-i Amire, 165 s.
6. 1927, Bektaşî İlmihali, İstanbul: Kanaat Matbaası, 29 s.
7. 1934, Celâleddin-i Harzemşah, İstanbul: Devlet Matbaası, 158 s.
B. Makaleleri
8. 1925, Hibet-ül Hakayık’ın Diğer Bir Nüshası, Türkiyat Mecmuası,
C.1, s.227.
9. 1925, «Kırgız» Kelimesinin İştikakına Dair, Türkiyat Mecmuası, C.1,
s.387.
10. 1925, «Kırk» Sayısının Aslı, Türkiyat Mecmuası, C.1, s.390.
11. 1928, Türk Sayıları Üzerine Bir Deneyiş, Türk Yurdu, C.22, S.201,
s.11-13. (3.seri).
12. 1928, Türkçe’de «k»nin «t»ye ve «t»nin «d»ye Înkılabı ve Kırk
Sayısının Aslı, Türkiyat Mecmuası, C.2, s.390-391. 13. 1930, Gün Adları, Türk Yurdu, C.4, S.27-28
14. 1930, İki Sayısı Hakkında, Türk Yurdu, C.4(24), S.30(224), s.25-27.
73
1.19. PERTEV NAİLÎ BORATAV (2 Eylül 1907-16 Mart 1998)∗ Bugünkü Bulgaristan’ın Paşamaklı (Smolyan) iline bağlı Darıdere
(Zlato-Grad) ilçesinde doğmuştur, annesinin adı Sıdıka Hanım, babasının adı
Abdurrahaman Naili Bey’dir. A. Naili Bey Mülkiye mezunudur ve Kurtuluş
Savaşı’ndan sonra Mudurnu (Bolu)’da kaymakamlık yapmıştır. Boratav, ilk
okulu İstanbul, Arapsun, Develi ve Mudurnu’da okumuş, ortaokula Kumkapı
Fransız Okulu’nda başlamış ve Gelenbevî Ortaokulu’nda tamamlamıştır. Lise
öğrenimini ise İstanbul Erkek Lisesi’nde yapmış ve buradan 1927 yılında
mezun olmuştur. İstanbul Erkek Lisesi’nde Edebiyat öğretmeni Hasan Ali
Yücel ve Psikoloji-Sosyoloji öğretmeni ise Hilmi Ziya Ülken’dir. Özellikle Hilmi
Ziya Ülken, Boratav’ı folklor araştırmalarına yöneltmiştir. Boratav’ın folklor
konulu ilk çalışması, kendisine lise son sınıfta Ülken tarafından verilmiştir.
Mudurnu (Bolu) yöresinde elli iki türkü ile on beş mani derlemiştir.
1927 yılında Dârülfünun’un Edebiyat Bölümü’ne M. Fuad Köprülü
tarafından yapılan bir mülakat neticesinde girmiş ve ayrıca Yüksek Muallim
Okulu Öğrencisi olarak da burs almıştır. Darülfünun’dan 15 Ekim 1930
tarihinde “Köroğlu Destanı” isimli mezuniyet tezini hazırlayarak mezun olmuş
ve 4 ay sonra da aynı bölümde M. Fuad Köprülü’nün asistanı olarak göreve
başlamıştır.
M. Fuad Köprülü, Türkiyat Enstitüsü’nde 1929’da “Türk Saz Şairlerine
Ait Metinler ve Tedkikler” ismiyle hazırladığı külliyatın altıncı cildi olarak
Boratav’ın mezuniyet tezini “Köroğlu Destanı” ismiyle 1931 yılında
yayınlamıştır. Bu çalışmasında, salt metinleri incelemekle yetinmemiş,
∗ Görkem, İsmail, 1998 “Prof.Pertev N.Boratav’ın 1927-1944 Dönemi”, Milli Folklor, S.42. Oğuz, M. Öcal, 2001, “Boratav’ın Fransızca Yazıları Üzerine Bir Deneme”, Milli Folklor, Yıl:13, S.49.
74
çevrenin, destanın anlatıldığı zamanın, özellikle destan anlatıcının metinler
üzerindeki etkilerini incelemiştir. Bu yaklaşım, Türk folklor araştırmalarında bir
ilktir. Boratav’ın öğrencilik ve asistanlık yılları halk edebiyatı ve folklora
ilgisinin yoğunlaştığı yıllar olmuştur. O dönemde M. Fuad Köprülü tarafında
Türkiye’ye davet edilen George Dumezil ile yakın bir ortamada çalışmış,
Arnold van Gennep’in çalışmalarını okumuş ve onlardan etkilenmiştir. 1939
yılında, A. van Gennep’in 1924’te yazdığı Türk folklor çalışmalarında önemli
bir dönüm noktası olan “Le Folklore”u Türkçe’ye çevirmiştir. Bu küçük ama
önemli kitap, Halkevleri’nin yayın organı olan Ülkü dergisinde, çeşitli
sayılarında yayınlanmıştır.
Daha sonra bir burs alarak kısa bir süre için Fransa’ye gitmiştir,
döndükten sonra 1931-1932 yıllarında Türkiyat Enstitüsü’nde yine M.Fuad
Köprülü’nün asistanı olarak çalışmıştır. Bu görevi, düşüncede bir ayrılıktan
dolayı bırakmış, dört yıl (1932-1936) Konya Erkek Lisesi’nde öğretmenlik
yapmıştır. 1936’da Önasya Dilleri öğrenimi görmek için Milli Eğitim
Bakanlığı’nın eğitim bursunu kazanarak Almanya’ya gitmiştir. Bakanlık
tarafından 1937 yılında tekrar Türkiye’ye çağırılmıştır. Türkiye’ye döndükten
sonra, önce Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne İdare Muavini, bir ay sonra da
Kütüphane Memuru olarak ataması yapılmıştır. 1938 yılının Mart ayında
DTCF’de Türk Dili ve Edebiyatı doçentliğine, “Halk Hikâyeleri ve Halk
Hikâyeciliği” isimli tezini takdim ederek atanmıştır. Bu geniş kapsamlı tez
1945 yılında kitap olarak basılmıştır. Ayrıca bu çalışma yurt dışında da büyük
ilgi toplamış ve Profesör Wolfram Eberhard tarafından Almanca’ya çevrilerek
yayınlanmıştır.
Boratav, 1939 yılında aynı fakültede halk edebiyatı kürsüsünü
kurmuştur. Bu bölümde, dört yıllık eğitim içinde iki yıllık bir süreyi kapsayan
halk edebiyatı derslerini bir program halinde düzenlemiştir. Öğrencileriyle
birlikte Anadolu’da alan araştırmaları ve derlemeler yaparak halk edebiyatına
dair materyal toplamıştır. Bunların büyük bir bölümünü arşivlemiş ya da
75
yayınlamıştır. Bu programı 1947-1948 ders yılı başında bağımsız bir kürsüye
dönüştürmüştür.
1941 yılında DTCF bünyesinde folklor arşivi kurmaya çabalamıştır,
1947 yılından itibaren başlayan olaylar dizisinin sonucunda bu konudaki
çalışmaları yarım kalmıştır. Bütün folklor konularını içine alan bu arşiv,
mezunların, öğrencilerinin ve genç asistanlarının yardımı ile 15 000 sayfalık
malzemeyi içinde barındıran bir arşiv haline getirilmiştir. Boratav arşiv
hakkında; “Biz folklor malzemesi üzerinde ilmî tetkiklerin ve yayınların, ancak
bu çeşit malzeme bol miktarda toplandıktan sonra yapılabileceğine
inandığımız için böyle arşivlerin meydana gelmesini istiyoruz. (…) Herhangi
bir folklor konusu üzerinde çalışama yapan kimse, bu arşivlerde aradığı
malzemeyi, sıralanmış ve gereken bilgilerle notlanmış olarak bulabilecektir”
der.17 Burasını sadece bir arşiv olarak görmemiş halkbilimi araştırmalarının
beyni olarak görmüştür.
Ancak Boratav, komünist ideolojiyi benimsediği gerekçesiyle 1947
yılında C.H.P. yönetiminin Türkiye Büyük Millet meclisinde aldığı karar ile
A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki Türk Halk Edebiyatı Bölümünü
lağvetmesiyle üniversiteden ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Kendi deyimiyle
“Çocuk doğmadan ölür”.18 Gelişen olaylar sonucu Boratav’ın küsüsüne
ayrılan fon Meclis kararı ile kesilmiş, kadrolar dondurulmuş ve davadan
beraat etmiş olmasına rağmen yeniden bir devlet hizmetinde
görevlendirilmesi yapılmamıştır. Bir süre Amerika Birleşik Devletleri’nde
Stanford Üniversitesi’nde Hoover Kütüphanesi’nin Türkiye Bölümünün
kuruluşunu Türkiye’den yönetmiş, daha sonra 1950 yılında Fransa’ya davet
edilmiştir. Bu dönemde Türk kültürünün sözlü birikimini derleme, inceleme,
yorumlama ve tanıtma çalışmaları tüm hızıyla sürmüştür.
17 Boratav, P.Naili, 1982, Folklor ve Edebiyat 1, Adam Yayıncılık, İstanbul, s.237 18 a.g.e.
76
Fransa’da halkbilimi çalışmalarını tüm hızıyla sürdürdüğünü ve orada
bir çok yayında yazıları olduğunu bilmekteyiz.19 Bu yazılarının büyük
çoğunluğunda Türkçe el yazması kaynakları, Fin Okulu’nun yaklaşımı
çerçevesinde incelemiş ve motif-indeks çalışmalarına katkı sağlamayı
amaçlamıştır. Ayrıca bu yazılarında dikkat çeken bir özellik de Türk folklorunu
Türk Dünyası folkloru şeklinde algılamış ve çalışmalarını bu görüş açısıyla
değerlendirmiş olmasıdır. Folklor ürünlerinin tarihsel doğuş, yayılış ve
değişimler geçirme süreçlerini izlemeye çalışmıştır. Yine Fransa’da, 70’lerde
İréne Melikoff’un kurucu başkanlığını yaptığı Turcica-Revue d’Etudes
Turques ( Türk Araştırmaları Dergisi)’nde yazılar yazmıştır ve yayın kurulu
üyeliği yapmıştır. Ayrıca, Centre National de la Recherche Scientifique
(Bilimsel Araştırmalar Millî Merkezi)’de araştırma uzmanı olarak görev
almıştır. Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de verdiği
seminerlerle oradaki çalışmalarını sürdürmüştür. Bu anlamda, Boratav’ın
Türkiye folkloruna kişisel katkıları sürmeye devam etmiş, kitapları, makaleleri
düzenli olarak yayımlanmıştır. 1908’den 1951’e kadar Türk folklor
çalışmalarını değerlendiren “Les travauxde folklore turcs (1908-1951)” adlı
makalesi disiplinin tarihine ışık tutacak niteliktedir.
Boratav, hayatı boyunca halkbiliminin hemen her dalı ile ilgili araştırma
yapmış ve bunları gerek ulusal gerekse uluslar arası platformda paylaşarak
disipline önemli ivmeler kazandırmıştır. Yayınlarının büyük bir bölümünün
yabancı dillere çevrilmiş olması ve bazılarını da tamamen yabancı dilde
yazmış olması itibariyle, Türk folklorunu dünyaya tanıtmıştır. Profesör
Wolfram Eberhard ile çalıştığı “Typen Turkıscher Volkmarchen” (Türk Halk
Masallarının Tipleri) adlı eseri dünyaca ünlü yayınlarından biridir. Üç bin
masal incelenerek, onlar üç yüz yetmiş sekiz masal tipine indirgenmiş; her tip
kısaca özetlenmiş ve hemen altına o tipin çeşitlenmeleri de verilmiştir. Ayrıca
kitabın sonuna uluslar arası standartlara göre hazırlanmış bir motifler indeksi
19 Oğuz, M. Öcal, 2001 , “Boratav’ın Fransızca Yazıları Üzerine Bir Deneme”, Millî Folklor, Yıl:13, Sayı:49
77
eklenmiştir. Boratav ve Eberhard’ın Türk masal motifleri içerikli çalışması
dünya motif katalogları arasında yerini almıştır.
Folklor konusundaki yaklaşımlarında Köprülü’nün rolü belirgindir.
Düşüncelerinin şekillenmesinde Türkoloji okumuş olmasının ve Fuad
Köprülü’nün bölümünde Türk Edebiyatı Tarihi alanında asistanlık yapmasının
etkileri yadsınamaz. Ancak Köprülü ile ayrılan noktaları da vardı, folkloru
milliyetçi hislere bir kılıf olarak görmüyor, apayrı bir bilim dalı olarak
algılıyordu. Boratav’ın ortaya koyduğu fikirler, Türkiye’de Ziya Gökalp’tan beri
sürüp gelen romantik ulusçu araştırma geleneğini aşmıştır. Derlediği
malzemeyi işlerken Batının bilim dünyasının objektif yaklaşımı içinde
incelemeye gayret göstermiştir.
Türkiye’de halkbilimini bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilmesini
sağlayan Boratav, bilimsel çalışmalarını, Türkiye’de bir anlamda geleneksel
bir bilgilenme sürecinden geçerek gerçekleştirmiştir. Lisedeyken, yaptığı
derlemeler, üniversitede Köroğlu destanı çalışması, Türkiyat Enstitüsü’nde
hazırladığı saz şairleriyle ilgili çalışmaları geleneksel bilgilenme sürecinde
önemli basamaklar olmuştur. Pertev Nailî Boratav’ın gerçekleştirmeye
çalıştığı, belli bir düşüncenin açımlanmasının, geliştirilmesinin denenmesinin
yanı sıra Türkiye’nin kültürel envanterinin bir biçimde çıkarılması olarak
tezahür etmiştir. Bu yaklaşımı çalışmalarında da somutlaşmıştır. Örneğin,
D.T.C.F’de bir folklor arşivi kurması.
Türkiye’de Boratav üzerine bilimsel nitelikli çalışmalar epeyce
bulunmaktadır. Özellikle ölümünden sonra daha da hız kazanmıştır. Bu
anlamda Hande Birkalan, Arzu Öztürkmen, M. Sabri Koz, İsmail Görkem gibi
araştırmacıların çalışmalarını, Millî Folklor dergisinin “Boratav Dosyası”
sayısı, “Boratav Arşivinin Yayınlanması” projesi ve Metin Turan tarafından
hazırlanan “Boratav Armağanı” gibi yayınları örnek olarak verebiliriz.
Pertev Nailî Boratav, 16 Eylül 1998 tarihinde Paris’te vefat etmiştir.
78
Eserleri
A. Kitapları
1. 1931, Köroğlu Destanı,İstanbul.
B. Makaleleri
2. 1929, Halk Masalları, HBH, Yıl:1, S.2.
3. 1931, Anadolu’da ve Türkmenler Arasında Köroğlu Destanının
İzlerine Dair Yeni Notlar, Türkiyat Mecmuası, C.5.
4. 1931, Âşık Kerem’e Dair, Bartın Gazetesi, S.312.
5. 1931, Fikir Hayatı, Atsız Mecmua, S.4.
6. 1931, Seyahat Notları, Atsız Mecmua, S.7.
7. 1932, “Kerem ile Aslı” Hikâyesi ve Âşık Kerem, Atsız Mecmua,
Yıl:2, S.17.
79
1.20. RAİFE HAKKI KESİRLİ (1902-1989)∗ İzmir’de doğmuş, annesinin adı Fatma Hanım, babasını adı İsmail
Hakkı Bey’dir. İlk öğrenimine İstanbul Numune İlkokulu’nda başlamış, üçüncü
sınıfı Konya’da, dördüncü ve beşinci sınıfları İzmir’de okumuştur. Orta ve lise
öğrenimini de aynı yerde tamamlamış 1923 yılında mezun olmuştur. Yüksek
öğrenimini 1923-1926 yılları arasında İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde ve
Yüksek Öğretmen Okulu’nda tamamlamıştır. Memleketimizin çeşitli
yerlerinde edebiyat öğretmeni olarak görev yapmış ve uzun meslek
hayatından sonra bu görevinden emekliye ayrılmıştır.
Türkiye’de folklorun teorik yanı üzerinde üniversite kesiminde yapılan
ilk çalışmalardan birisi Kesirli’nin hazırladığı “Folklorun Mahiyeti (1927)” adlı
lisans tezidir. Tezi yöneten Prof. M. Fuad Köprülü’dür. Kesirli’nin yaptığı
çalışmanın Türk folkloru bakımından önemi, Türkiye’de folklor üzerine tez
yapan ilk Darülfünunlu olmasıdır. Bu çalışma dışında fazla yayın
yapmamıştır. Ayrıca “Nef’î’nin Bütün Gazel-Kaside-Kıt’aları” adlı basılmamış
bir eserinin Paris Üniversitesi için doktora tezi olarak hazırladığı bilinmektedir.
Kesirli’nin hazırladığı tez beş bölümden meydana gelmiştir.
Halkbilgisinin Mahiyeti, Halkbilgisinin Tarihçesi, Halkbilgisinin Bugünkü
Ehemmiyeti, Türk Halkbilgisi Hakkında Birkaç Söz ve son bölümde de üç
yüzden fazla kaynaktan oluşan bibliyografya yer almaktadır.
Raife Hakkı Kesirli, folkloru Türklüğün bir kaynağı olarak ele almış,
çalışmasını bu temelde yürütmüştür.
∗ Toygar, Kamil, 1975 “Raife Hakkı Kesirli ve Folklorun Mahiyeti”, Halk Kültürü Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları.
80
Eserleri
A. Kitapları
1. 1927, Folklorun Mahiyeti, İstanbul (Tez)
B. Makaleleri
2. 1931, İzmir ve Muhitinde Nişan ve El Öpme Merasimi, HBH, Yıl:2,
S.17.
3. 1932, İzmir ve Civarında Çocuk Hakkında İnanmalar, HBH, Yıl:2-3,
S.20,29.
81
1.21. RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI (1868-1949)∗ Edirne ilinin bugün Bulgaristan’da kalan Cesir Mustafapaşa ilçesinde
doğmuştur. Babasının adı Mehmet Tevfik’tir, O’nu yedi yaşlarındayken
İstanbul’a götürüp Alyans İzraeliyat (Musevi) Okuluna vermiştir. Rıza Tevfik,
iki üç yılda Yahudice (İspanyolca) ile Fransızca öğrenmiştir. 1882’de Mekteb-i
Sultanî’ye başlamış, Rüştiyeye babasının kaymakam olduğu Gelibolu’da
başlamış, sonra 1886’da Mekteb-i Mülkiye’ye yazılan Rıza Tevfik, okuldaki
hürriyetçi siyasi uğraşları hakkında saraya verilen bir jurnal üzerine, bazı
hocaları ve arkadaşlarıyla beraber okuldan uzaklaştırılmıştır. 1891’de
Tıbbiye-i Mülkiye’ye başlamış, fakat çevresine uyum sağlayamamıştır.
Subaylardan birine karşı geldiği için okuldan kovulmuş, ancak daha sonra
affedilerek okula dönmüştür. Bu olayda sonra bu kez Sirkeci’de halka ve
öğrencilere karşı hürriyetçi bir nutuk verdiği için hapse atılmıştır. Birkaç defa
Tıbbiye ile hapishane arasında mekik dokumuştur. Ancak 1899’da okulu
bitirip doktor olabilmiştir. Daha sonra mesleğini icra ederken aynı zamanda
aralarında Prens Said Halim Paşa, Köse Râif Paşazade Miralay Fuad, Halide
Edip ve Nureddin Ferruh’un da bulunduğu önemli şahsiyetlere özel olarak
Türk dili, edebiyat, felsefe ve estetikle ilgili dersler vermiştir.
1907’de gizli İttihat-Terakki Cemiyeti’ne giren Rıza Tevfik, 1908
Meşrutiyetinin en güçlü hatiplerinden olarak şöhret kazanmıştır. Aynı yıl
İttihatçıların Edirne Mebusu olmuştur. Böylece birçok başarısızlık ve gaflarla
dolu siyaset hayatına başlamıştır. İsyancı mizacı ve biraz gösterişi seven
huyuyla çok geçmeden İttihatçılardan ayrılarak onların karşısına dikilmiştir.
Onlarla çekişmek için Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne katılmıştır. Bu sırada vaktiyle
çok hakaret ettiği Sultan Hamid’den özür dileyen şiirler yazmıştır. ∗ Uçman, Abdullah, 1999, Rıza Tevfik, İstanbul: Timaş Yayınları. Kabaklı, Ahmet, 1969, Rıza Tevfik, Y.a.y., Türk edebiyatı, 3.cilt.
82
İlk açılan Mebusan Meclisine Edirne vekili seçilmiştir. Mütareke olunca
Hürriyet ve İtilaf Partisi, Damat Ferit Paşa hükümetiyle iktidara gelmiş, Maarif
Nazırı olmuştur. O zaman en büyük siyasi hatasını işleyerek “Sevr”e imza
koyan delegeler grubuna katılmıştır. İstanbul’da hocası bulunduğu
Darülfünun öğrencilerinin sert tepkilerine, kınamalarına maruz kalmıştır. Bu
olumsuz davranışı O’nu “Yüz Ellilikler” listesine geçirdiği için 1922’de yurttan
uzaklaşmak zorunda kalmıştır. 1943’e kadar yirmi bir yıllık ömrü vatan
hasretinin içinde Mekke, Amman, New York ve Cunya gibi yerlerde geçmiştir.
Af Kanunu’ndan üç yıl sonra (1943) kendi deyişi ile “Hesaplaşmak için değil
vedalaşmak için” yurda dönmüştür. 75 yaşına rağmen, Tevfik Fikret hakkında
bir eser ve hayatının bazı safhalarını anlatan yazılar yazmıştır. “Serâb-ı
Ömrüm” adlı şiir kitabını yeniden bastırmıştır.
Bütün siyasi mücadeleleri sırasında edebiyat ve felsefeyle
ilgilenmekten geri durmamış, o dönemlerde Yeni Gazete, İkdam, alemdar,
Tanzimat, Türk Yurdu, Ulûm-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası ve Rübab
gibi dergi ve gazetelerde politik yazılar yanında şiirler, dil, edebiyat ve
felsefeyle ilgili makaleler de yayınlamıştır.
Türk şiirinde Arap, Acem ve Fransız etkisinden rahatsızlık duyan
Bölükbaşı, şair ve edebiyatçı olarak arayış içine girmiş, bir yandan şiir, bir
yandan da felsefe dolayısıyla, özellikle Türk tasavvuf edebiyatı ve folklor
malzemesi arasında oldukça dikkate değer örnekler keşfetmiştir. Hece vezni
ve sade Türkçeyle şiirler kaleme almıştır.
Rıza Tevfik, Milli Şiir’i kurmak için kuru bir dile ve Türk zevkine
uymayan çoğu İtalyan tarzı vezin kalıplarına gitmeyip, Yunus Emre’den
Dertli’ye kadar Halk ve Tekke şairlerinin kullandığı canlı dili ve hece ölçüsünü
örnek almıştır. Şiirlerinde Yunus Emre, Karacaoğlan, Dertli, Seyranî gibi
şairlerin üslûp ve söyleyiş özellikleri göze çarpmaktadır. Ama onları taklit
etmiş sayılmaz çünkü şiirlerine yeni, Avrupaî felsefenin, çağdaş ve aydın
insanın duygularını da koymuştur.
83
Rıza Tevfik Bölükbaşı, Türkiye’de folklorla ilgili ilk yazıları yazanlar
arasındadır. Peyâm Gazetesinin edebî ekinde yayınladığı “Folklor-Folk Lore”
isimli ünlü yazısında “Folklor” terimini sınırlı anlamda kullanmış, âdet ve
inançları, maddi kültürü folklor dışında bırakmıştır. Bununla beraber yazısının
tarihsel değeri, atasözleri ve türkülerin özelliklerini belirlemesi ve halk
edebiyatını millî edebiyat saymasıdır.
31 Aralık 1949’da İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1914, Felsefe Dersleri, İstanbul.
2. 1916, Mufassal Kamus-ı Felsefe, İstanbul, 2 cilt.
3. 1918, Abdülhak Hâmid ve Mülâhazât-ı Felsefiyesi, İstanbul.
4. 1922, Rubâiyât-ı Ömer Hayam, İstanbul.
B. Makaleleri
5. 1900, Raks Hakkında, Nevsâl-i Âfiyet, İstanbul.
6. 1909, Saz Şairlerimiz ve Türkçe Şiirler, Bağçe, S.39-40.
7. 1914, Âşık Tarzı Hakkında Bir Muhasebe, Rübâb, C.3, S.103.
8. 1914, Folklor-Folk Lore, Peyam, S.20.
9. 1914, Anadolu ile Gönül Alâkaları, Peyam, S.21.
10. 1914, Gizli Fakat, Ruhlu, Canlı Bir Edebiyat, Peyam, S.23.
11. 1914, Türkçe’de Şiirler:Âşıkâne ve Kalenderâne, Peyam, S.26.
12. 1923, Filolojide Usûl-i Tahkik, Peyam, S.32.
13. 1914, Kaygusuz Sultan ve Azmi Baba Hakkında, Peyam, S.37.
14. 1918, Tasavvuf Hakkında, Muhibbtân, C.3, S.1-3.
15. 1923, Yunus Emre Hakkında Biraz Daha Tafsilat, Büyük Duygu,
S.10.
84
1.22. SADEDDİN NÜZHET ERGUN (1901-1946)∗
Bursa’da doğmuş, annesinin adı Sadiye Hanım, babasını adı Ali
Bey’dir. İlk ve orta öğrenimini Üsküdar İttihad Terakki Okulu’nda, lise
öğrenimini Üsküdar Sultanîsi’nde tamamlamıştır. Yüksek öğrenimini ise
Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde yapmış, hocası Mehmet Fuat Köprülü
olmuştur. Daha sonra Konya Öğretmen Okullarında, Konya Lisesi’nde,
Erenköy kız ve Kadıköy erkek Liseleri ile Askerî Liselerde ve İnkılap
Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Sağlığının izin vermemesi üzerine
öğretmenlikten ayrılmış, Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde ve daha sonra
Bayezid Umumî Kütüphanesi’nde müdürlük yapmıştır.
Ergun, edebî tetkik ve teliflerine öğretmenlikle beraber başlamıştır.
1926 ve 1936 yılları arasında halk şairleri, divan edebiyat ve halk edebiyatı
ile Türk folkloru alanlarında çalışmalar yapmıştır. İlk eseri, Mehmet Ferit
Uğur’la birlikte meydana getirdikleri “Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı”dır.
1936’dan sonra ise Türk Şairleri ansiklopedisini neşretmeye başlamıştır.
Bütün Türk şairlerini içeren, alfabetik olarak hazırlanan bu eser, Ergun
hayattayken 35. cildine kadar gelebilmiştir. Halk edebiyatı sahasındaki önemli
çalışmalarından biri Bektaşîlik ve Bektaşî nefesleri olmuştur. Bu araştırmaları
“Bektaşî Şairleri” adıyla, ilk defa olarak, 1930 yılında Milli Eğitim Bakanlığınca
basılmıştır. 14.asır ve 20.asır arasında yaşamış şairlerin hayatlarını ve
nefeslerini bir araya getirdiği geniş çaplı çalışmasının tamamlanmış biçimi ise
1944 yılında basılmıştır. Sözünü ettiğimiz bu eserleri ve diğerleri, Sadedin
∗ Hınçer, İhsan, 1946, “Sadedin Nüzhet Ergun”, Folklor Postası, C.2, S.16. Özdil, Burhaneddin, 1945, “Sadedin Nüzhet Ergun Hayatı ve Eserleri”, Folklor Postası, C.1, S.10. Şehsuvaroğlu, Bedi N., 1959, “Sadedin Nüzhet Ergun”, Bilgi Dergisi, C.13, S.145.
85
Nüzhet Ergun’un Türk edebiyatına ve Türk folkloruna vermiş olduğu
hizmetlerin birer şahidi olmuştur.
25 Nisan 1946 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1926, Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsıyatı, Konya: Konya Vilayet
Matbaası, 347 s.
2. 1926, Halk Şairleri, Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 94 s.
3. 1928, Gevherî, Agâh Sabri Neşriyatı, 90 s.
4. 1929, Pir Sultan Abdal (XVII nci Asır Saz Şairlerinden), İstanbul:
Türkiyat Enstitüsü Neşriyatı, 96 s.
5. 1930, Bektaşî Şairleri, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyatı, 559 s.
6. 1931, İstanbul’da Metfun Meşahire Ait Mezar Kitabeleri, İstanbul:
Remzi Kitabevi.
7. 1932, Mevlana, İstanbul: Kanaat Kitabevi, 64 s.
8. 1932, Şeyh Galib, İstanbul: Kanaat Kitabevi, 64 s.
9. 1932, Neşatî Hayatı ve Eserleri (XVII nci Asır Divan Şairlerinden),
İstanbul: Kanaat Kitabevi, 128 s.
10. 1932, Sabuhî Hayatı ve Eserleri (XVII nci Asır Divan Şairlerinden),
İstanbul: Kanaat Kitabevi, 128 s.
11. 1932, Şeyhül’islam Bahayî Hayatı ve Eserleri (XVII nci Asır Divan
Şairlerinden), İstanbul: Kanaat Kitabevi, 128 s.
12. 1933, Fehîm (XVII nci Asır Divan Şairlerinden), İstanbul: Kanaat
Kitabevi, 224 s.
13. 1933, Rami Paşa Hayatı ve Eserleri (XVII nci Asır Divan
Şairlerinden), İstanbul: Kanaat Kitabevi, 160 s.
86
B. Makaleleri
14. 1930, Tanburî Mustafa, HBH, S.4.
15. 1933, Âşık Kerem’in Şiirleri, HBH, S.28-29.
87
1.23. SADİ YAVER ATAMAN (1906-1994)∗ Safranbolu’da doğmuş, babası Dr. Ali Yaver Ataman, annesi Habibe
Yekta Hanımdır. Safranbolu İdadisi’ni ve İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten
sonra İstanbul Konservatuarı’na girmiştir. 1927 yılında öğretmen olarak
devlet hizmetine girmiş. 1933 yılında yedek subay olarak askerlik görevini
yapmış, 1934’te yeniden öğretmenliğe dönmüştür. 1938 yılında Ankara
Radyosu Halk Müziği yayınlarının yöneticiliğine getirilmiş, aynı zamanda
Polis Koleji’nde müzik öğretmenliğine atanmıştır. Radyolarda ilk olarak halk
müziğinin açıklamalı ve toplu çalış geleneğine uygun bir düzenle
yayınlanmasını sağlamıştır. 1950’de yeni açılan İstanbul Radyosu’nun halk
müziği yayınlarının düzenlenmesi ile görevlendirilerek, burada “Memleket
Havaları Ses ve Saz Birliği”ni kurarak, halk müziğinin ayrı ve bağımsız bir
yönetim ve düzen içinde yayınlanmasını sağlamıştır.
1951 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı İlim Kurulu’na üye
seçilmiş, daha sonra burada “Folklor Uygulama Topluluğu”nu kurarak,
Konservatuar’da ilk kez halk müziğini sahneye uygulayacak bir topluluk
ortaya çıkarmıştır. İstanbul Belediye Konservatuarı folklor uzmanlığı ve Türk
Folklor Derneği’nin başkanlığını yapmıştır.
Yurt içi ve yurt dışında birçok folklor ve antropoloji kongrelerine üye
seçilmiştir. Müzikoloji ve folklor konularında çeşitli gazete ve dergilerde
sürekli yazılar yayımlamıştır.
1994 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
∗ Şenel, Süleyman, 1996, “Sâdi Yâver Ataman", Türk Kültürü Araştırmaları, Ankara.
88
Eserleri
A. Makaleleri
1. 1932, Anadolu’da Halk Edebiyatından Doğan Hakikatler, Bartın
Gazetesi, S.334, 1 Mart / S.335, 2 Ağustos.
2. 1932, Safranbolu ve Civarı Köy Düğünleri, Bartın Gazetesi, S.360,
6 Eylül. 1933, S.360-366,368-372,374-378,386-394.
3. 1933, Halk Sazlarında Kemane Yahut Yay, Bartın Gazetesi, S.323. 7
Aralık.
89
1.24. TAHA TOROS (1910)∗ Mersin’de doğmuş, ilk ve orta öğrenimini Tarsus’ta, lise öğrenimini
Adana’da yaptıktan yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden
mezun olmuştur. 1933 yılından sonra çeşitli memuriyetlerde bulunmuştur.
Kendi memleketinin tarihi, edebiyatı, iktisadı, ananeleri ve folkloru ile ilgili
çeşitli alanlarda araştırmalar yapmıştır. Türkiye’de 48 şehri, çeşitli
görevlerdeyken gezmiş, folklor konusunda incelemeler yapmıştır. Bu
derlemeler, bir şahsın değil ancak bir heyetin yapabileceği kapasitede
olmuştur. Fermanlar Koleksiyonu ve Cönk Koleksiyonu hazırlamıştır.
Memleketi olan Torosları en küçük aşiretine kadar dolaşmış ve malzeme
toplamıştır. Toros, bu tetkiklerine ilmi bir özellik katmış, topladığı malzemeyi,
fermanları, eski mahkeme şeriyye kayıtlarıyla karşılaştırıp, konuları mümkün
olduğu kadar belgelerin ışığı ile değerlendirmiştir.
Taha Toros, Anadolu’da birçok yazma eserleri tetkik ettiği gibi Türk
aşiretleri ile ilgili olarak Bab-ı Ali Mühimme defterlerini, evrak hazinesindeki
ferman ve emirleri de incelemiştir. Anadolu’da Türk Aşiretleri üzerindeki bu
metotlu çalışmaları ile külliyat niteliğinde dokümanlar ortaya koymuştur.
1938 yılında basılan “Toroslar’da Tahtacı Oymakları” adlı kitabından
bazı parçalar İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanca’ya çevrilmiştir. 1941
yılında basılan “Dadaloğlu” adlı kitabında, bu ünlü halk şairinin aşiretine ve
kendisinin vefatına dair Şeriyye Mahkemeleri Sicilleri’nde bulduğu kayıtlara
yer vermiştir.
∗ 1958, “Taha Toros”, TFA, C.5, S.113.
90
Eserleri
A. Kitapları
1. 1929, Toros Demetleri, Adana.
2. 1931, İki Ses Geliyor (İlhami F. İle) İstanbul:A.Halit Kitabevi.
3. 1933, 5 Kânun Sani (Çukurova’nın Kurtuluşu) İstanbul.
91
1.25. TALÂT MÜMTAZ YAMAN (1904-1975)∗ Kastamonu’da doğmuş, babası Ali Bey, annesi Emine Hanım’dır. İlk ve
orta öğrenimini Kastamonu’da yapan Yaman, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi’ni bitirmiştir. Bir süre ilkokul öğretmenliğinde bulunan Yaman, lise
öğretmenliği ve müdürlüğü de yaptıktan sonra memuriyetten ayrılarak
ticarete atılmıştır.
Yaman, Halk Bilgisi Derneği ve Halkevleri dönemlerinde çok iyi bir
folklor araştırmacısı olmuştur. “Sepetçioğlu Zeybeği”ni en iyi oynayanlardan
biridir. Ticarî hayata atıldıktan sonra işlerinin yoğunluğu sebebiyle
Kastamonu kültür hayatıyla eskisi kadar ilgilenememiştir.
1975 yılında vefat etmiştir.
Eserleri
A. Makaleleri
1. 1923, Sepetçioğlu Raksı Nasıl Oynanır?, Hilalî Ahmer Gazetesi, 1
Haziran 1923.
2. 1928, Anadolu Raksları, Millî Mecmua, C.10, S.111, s.1791-1792.
3. 1930, Kastamonu’da Çocuklara ve Çocukluğa Müteallik Âdet ve
İtikatlar, HBH, Yıl:1, S.4.
4. 1930, Âşık Meydanî, HBH, Yıl:1, S.9.
5. 1930, Kastamonu’da Keklik, Katır, Yemişen Ağacına Dair Halk İtikatları, HBH, Yıl:1, S.10.
6. 1930, Kastamonu Âdetleri, HBH, Yıl:2, S.13.
7. 1931, Kastamonu Çocuk Oyunlarında Sayılar, HBH, Yıl:2, S.19.
∗ Tan, Nail, 1975, “Talat Mümtaz Yaman”, Halk Kültürü Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları.
92
8. 1933, Kastamonu Köylerinde Kullanılan Eve, Tarlaya, Eşyaya Ait
Sözler, HBH, Yıl:2, S.21-22.
93
1.26. YUSUF AKÇURA (1876-1935)∗
İdil Ural bölgesi Volga boyunda Simbir(sk), (Tataristan Muhtar
Cumhuriyeti’nin güneyinde) yeni adı ile Ulyanovsk şehrinde doğmuş,
babasının adı Süleyman Babay, annesinin adı Bibi Kamer Banu’dur. Üç
yaşındayken babasını kaybetmiştir. Sonra annesi, Simbir’den Labofka’ye göç
etmiş, Akçura burada Abdülmend adlı bir molladan okuma yazma dersleri
almıştır. Maddi sıkıntılardan dolayı 1883’te buradan da Kırım üzerinden
İstanbul’a gitmişlerdir. İstanbul’da mahalle mektebine başlamış, bitirdikten
sonra 1886 yılında Kocamustafapaşa Askerî Rüştiyesi kaydolmuştur.
1888’de okuldan izin alarak Oddesa yoluyla Kazan’a giderken eniştesi İsmail
Gaspıralı ile görüşmüş, berber buradan Simbir’e amcasının yanına gitmiştir.
Simbir’de bulunduğu sürece amcasının zengin kütüphanesinden
faydalanmış, ilk defa olarak Türkçülükle ilgili bahislerin içinde bulunmuştur.
Başkurt köylerinde de kalmış, burada Rus etkisine rağmen halk edebiyatının
canlı bir şekilde yaşadığına şahit olmuştur. Bir yıl sonra İstanbul’a geri
dönmüştür. Rüştiye’ yi tamamladıktan sonra 1894’te Harbiye Okulu’na girmiş
çeşitli askerî rütbeler kazanmıştır. Bu sıralarda siyasî faaliyetlerinin yanında
Türk kültürü meseleleriyle de ilgilenmeye başlamıştır. Bu konuda, kuzey
Türklüğünü güney Türklüğüne tanıtmak amacıyla Kazanlı âlim Şihabeddin
Mercânî’nin öğrencilerinden o sırada İstanbul’da bulunan Abbas efendi ile
birlikte “Şihabeddin Mecânî’nin Tercüme-i Hâli” adlı bir makale hazırlamış ve
mu yazı Musavver Malûmat adlı dergide neşredilmiştir. Ayrıca bu makale,
Akçura’nın ilk makalesi olma özelliğini de taşır.
∗ Togay, Muharrem Feyzi, 1944, Yusuf Akçura, Hayatı ve Eserleri, İstanbul: Zaman Kitabevi. Devlet, Nadir, 1987, Yusuf Akçura’nın Hayatı, İstanbul: Türklük Araştırmaları Dergisi, «Ayrı Basım».
94
1897’de, siyasî faaliyetlerinden dolayı Yıldız Sarayında sorguya
çekilmiş Harbiye’den arkadaşları ile birlikte Fizan’a sürgün edilmişlerdir.
Mahkûmiyetinde “Tâ Kendim Yahut Defter-i Amalim” adlı otobiyografi
taslağını hazırlamıştır. Avrupa’daki Genç Türkler ile Sultan arasında yapılan
bir mütareke ile sürgünden kurtulmuşlardır. 1899 yılında İngiliz bandıralı bir
Maltız kayığı ile Fransa’ya kaçmış, Siyasi İlimler Okulu’nda tahsiline devam
etmiştir. Albert Sorel, Brentano, Levy-Bruhl ve Le Roy-Beaulien gibi Fransız
milliyetçileri olan âlimlerden dersler almıştır. Akçura öğrenimine devam
ederken diğer taraftan da Genç Türklerin toplantılarına katılmıştır. 1903’te
Paris Siyasî İlimler Okulunu “Essai sur Phistoire des İnstitution de’l Empire
Ottoman” (Osmanlı İmparatorluğu Teşkilatları Tarihi Üzerine Bir Deneme)
adlı tezle tamamlamıştır.
Öğrenimini bitirdikten sonra Türkiye’ye gidememiş, doğduğu
memleketine dönmüştür. Burada siyasî Türk milliyetçiliği fikrini ortaya
koyduğu “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesini kaleme almıştır. Bu yazıda,
Osmanlılık düşüncesinin iflasını açıklamış, Osmanlı Devleti için kurtuluş
yolunun Türk Birliği, yani Pan-Türkizm olduğunu belirtmiştir.
Akçura, Osmanlı Devleti’nde Meşrutiyetin ilânı haberini alınca 1908
yılında İstanbul’a dönmüştür. Türkçü arkadaşları ile beraber kültürel
Türkçülük yapa amacıyla Türk Derneği’ni kurma faaliyetlerine katılmış,
1908’de derneği kurmuşlardır. Derneğin amacı nizamnamesinde şöyle
belirtilmiştir; “Cemiyetin maksadı Türk diye anılan bütün Türk kavimlerinin
mazi ve haldeki asar, ef’ali, ahval ve muhitini öğrenmeye ve öğretmeye
çalışmak, yani Türklerin asarı atikasını, tarihini, lisanını ve şivelerini, avam ve
kavas edebiyatını, etnografya ve etnolojisini, ahvali içtimaiyesini, medeniyeti
hazıralarını, Türk memleketlerinin eski ve yeni coğrafyasını araştırıp ortaya
çıkararak bütün dünyaya yayıp dağıtmak ve dilimizin açık, sade, güzel ilim
lisanı olabilecek suretle geniş ve medeniyete elverişli bir dereceye
yükselmesine çalışmak ve imlâsını ona göre tetkik etmektir.”20
20 Togay, N. F., 1944, Yusuf Akçura, Hayatı ve Eserleri, İstanbul: Zaman Kitabevi, s.59.
95
Sonra Yusuf Akçura ve arkadaşları 1911 yılında Türk Yurdu derneğini
kurmuşlar, yayın organı olarak da Türk Yurdu dergisini neşretmişlerdir.
Akçura bu dergi dışında Türk Ocağı’nı kurma faaliyetlerine de aktif olarak
katılmıştır. Aynı zamanda Darülfünun’da tarih profesörlüğüne devam etmiştir.
Ancak 1916 yılında bu görevinden uzaklaştırılmış, Avrupa gezisine çıkmıştır.
1919 yılında memleketine tekrar dönmüşse de, Kurtuluş Savaşı’na katılmak
üzere Ankara’ya geçmiş, Hariciye Vekaleti’nde dış işleri genel müdürü olarak
göreve başlamıştır. 1923’te Atatürk’ün isteği ile İstanbul milletvekilliğine
seçilmiştir.
1925’te Ankara’da açılan Hukuk Fakültesi’ne Siyasî Tarih hocası
olarak atanmıştır. 1931’de açılan Türk tarih Kurumu’na üye seçilmiştir, bir yıl
sonra da müdürlüğüne getirilmiştir. 1933 yılında İstanbul üniversitesi’nin
yeniden kurulmasıyla Siyasî Tarih profesörlüğüne tekrar geri dönmüştür.
Türkçülüğü siyasî bir platforma getirmiş ve bütün ömrü boyunca
Türklüğe ve Türkiye’ye hizmetler vermiştir. Ölümünden sonra, Muharrem
Feyzi Togay (1944) ve sonra François Georgeon (1980) Yusuf Akçura
hakkında otobiyografik çalışmalar ortaya koymuşlardır.
11 Mart 1935 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1911, Üç Tarz-ı Siyaset, İstanbul.
2. 1928, Türk Yılı, Ankara.
B. Makaleleri
3. 1913, Halka, Halka Doğru.
96
4. 1928, Türklük Fikri, Türkçülük Cereyanı, Türk Ocakları, Türk Yılı,
s.289-355.
5. 1929, Folklor Nedir?, Yeni Muhit, Yıl:2, S.13, s.975-1153.
6. 1933, Birinci Türk Tarih Kongresi, Ülkü, C.1,S.1.
97
1.27. YUSUF ZİYA DEMİRCİOĞLU (1887-1976)∗ Yusuf Ziya Demircioğlu 1897 yılında Muğla’da doğmuştur. Babasının
adı İsmail Bey, annesinin adı Ayşe’dir. İlk öğrenimini Muğla’da bitirdikten
sonra Ula’da medrese tahsiline başlamıştır. Orada bulunduğu sırada
arkadaşları ile saz çalıyor ve oynuyor diye medreseden kaydını silmişlerdir.
Sonra Muğla’ya gidip hem medreseye ve hem de öğretmenlik için açılan
kurslara devam etmiştir. Açılan öğretmenlik sınavını kazanarak
Karaböğürtlen Köyü’ne tayin edilmiştir. İki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra
tahsilini ilerletmek için İzmir’e gitmiş, Darülmuallim’e girmiştir. Mezun
olduktan sonra Bozdoğan Numune Okulu’nda, Edremit İdadisi’nde Türkçe
öğretmenliği yapmıştır. Daha sonra İstanbul Bebek Darül Eytamı’na tayin
edilmiş, iki yıl orada kaldıktan sonra Kağıthane’de yeni açılan İmrahor Darül
Eytamı’na tayin edilmiştir.
1928 yılında İstanbul Konservatuarı müdürlüğüne getirilmiştir. Ancak
orada ki Batı Müziği ve Alaturka müziği içinde rahatsızlık duymuş, çünkü
kendisinin de söylediği üzere Köroğlu, Sarızeybek, Sinanoğlu, Gerali gibi halk
türküleri içinde büyümüştür. Konservatuar’da, öncelikle başka ülkelerde
folklor adına ne gibi çalışmalar yapıldığını, hangi usûl ve metotların
kullanıldığını araştırmıştır. Berlin’de bulunan ünlü şarkiyatçı Dr. Robert
Lohman ve Paris’te yaşayan Cemal Reşit Rey’le temaslarda bulunmuştur.
Konservatuar’da Drülelhan Fasıl Heyeti’nde halk türküleri söylenmesi ve
notaya alınması konusunda çalışmalarını ilerletmiş, halk türküsü toplama
∗ 1967 “Yusuf Ziya Demircioğlu”, TFA, C.11, S.221. Attilâ, Osman, 1976 “Yusuf Ziya Demircioğlu”, Karınca, S.473. Bora, Baki, 2001, Bir Folklorcu olarak Yusuf Ziya Demircioğlu, Muğla:Muğla Üniversitesi (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Nefesli, Nizamî, 1976, “Yusuf Ziya Demircioğlu’na Ait Anılar”, TFA, S.326.
98
projesi için on dört soru içeren iki bin adet anket hazırlamıştır. Bu anketler
Maarif Vekaleti tarafından Anadolu’nun her tarafına gönderilmiştir.
Demircioğlu, bir heyet kurarak anket sonuçlarını tetkik ve tasnifi üzerinde
çalışmıştır. Ancak bu derlemeleri yeterli bulmadığından dolayı, Paris’ten
Cemal R. Rey’den ses alma cihazı ve iki yüz elli plak istemiştir. 1926 yılında
Anadolu’ya derleme gezisi düzenlemiş ve bizzat katılmıştır. İlk derlediği türkü
Adana’da “Kozanoğlu” türküsü olmuştur. Daha sonra 1927’den 1929 yılına
kadar bu gezilerini sürdürmüştür. Bu geziler sonucunda hayli kabarık
materyal toplanmış bini aşkın halk türküsü derlenmiş ve bir neşriyat olarak
hazırlanmıştır.
1927 yılında İstanbul’da Söz Derleme Heyeti Başkanlığı, Dil ve Tarik
Kurumu Üyeliği, UNESCO’da Sosyal ve Manevi İlim Bölümü Üyeliği, Türk
Halkbilgisi Derneği Üyeliği ve Kültür Bakanlığı Folklor Müşavirliği yapmıştır.
13 Temmuz 1952’de yaş haddinden emekli olmuştur.
Yusuf Ziya Demircioğlu, ilmî bakımdan ilk defa olarak halk kültürü
konusunda, özellikle halk türküleri üzerine, alan araştırması yapan ve bunları
yayınlayan bir isim olmuştur.
28 Mart 1976 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1926, Anadolu Halk Şarkıları, İstanbul.
2. 1929, Halk Türküleri, İstanbul.
3. 1929, Şarkî Anadolu Türkü ve Oyunları ve Halk Türküleri, İstanbul.
4. 1932, Boş Beşik ve Akkuş, İstanbul:Milliyet Matbaası, 192 s.
5. 1933, Şu Dağların Ardında, İstanbul: Millî Mecmua Matbaası.
99
B. Makaleleri
6. 1929, Halk Bilgisi Sahasında Muallim Hanımlardan Beklenilen Hizmetler, Millî Mecmua, C.11, S116.
7. 1933, Yürükler ve Cumhuriyet, Öz Dilimize Doğru, Yıl:2, S.14, s.9-
10.
100
1.28. ZİYAEDDİN FAHRİ FINDIKOĞLU (1902-1974)∗ Tortum’da doğmuş, babasının adı Halil Fahri Bey’dir. İlk öğrenimini
Hakkari ve Erzincan’da yapmış, Malatya’da başladığı orta öğrenimini ise
Kayseri’de devam ettirmiş, İstanbul’da Gelenbevi Sultanisî’nde bitirmiştir.
1920 yılında Telgraf Yüksek Okulu’na girmiş, buradan 1922’de mezun
olmuştur. 1925 yılında da İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü
bitirmiştir. 1925-1929 yıllarında Erzurum, Sivas ve Ankara Liseleri’nde
Felsefe ve İçtimaiyat öğretmenliklerinde bulunmuş, 1930’da Fransa’ya
giderek 1934’e kadar Strazburg Üniversitesi’nde Felsefe üzerine öğrenimine
devam etmiştir . Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne İçtimaiyat
ve Ahlâk doçenti olarak atanmıştır. Bu göreve başlamasından bir süre sonra
Strazburg’a dönerek hazırlamakta olduğu doktora tezini 1935’te vermiştir.
Yeniden İstanbul’daki doçentlik görevine dönen Fındıkoğlu, daha sonra
İktisat Fakültesi’nde Prof. Gerhard Kessler’in yanında çeviri işleri ile uğraşmış
ve sosyoloji doçentliği yapmıştır. 1937-1940 yılları arasındaki bu görevinden
sonra 1941’de İktisat Fakültesi Sosyoloji profesörlüğüne getirilmiş ve
ordinaryüs profesör olarak bu görevde çalışmıştır.
Z.Fahri “Fındıkoğlu” soyadını 1934’ten sonra kullanmaya başlamıştır.
Soyadlarının öz adlardan sonra yazılmasına karşı olduğu için bir çok
yazılarında FINDIKOĞLU’nu öz adından önce kullanmıştır. Kendi öz adı ile
baba adının birleşmesinden ortaya çıkan “Ahmet Halil”, yazılarında görülen
takma adlarının başlıcaları arasındadır. Bundan başka (A.H.), (D), (L), (Z.F.),
(N.İ.) gibi inisiyal kullandığı görülür. Kimi yazılarında ise baba mesleğini
hatırlatacak biçimde Kadıoğlu, A. Kadıoğlu, Kadızade gibi takma adları ∗ Önder, Ali Rıza, 1967 “Ord. Prof. Dr. Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri”, TFA, C.10, S.212. Yund, Kerim, 1976 Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Folklor Yönü, İstanbul: Sosyoloji Konferansları, «Ayrı Basım».
101
benimsemiştir. (A.K.), (K.Z.), (K.A.) gibi işaretler de bu adların kısaltılmışı
olarak göze çarpmaktadır.
1921’de Sarıkamış’ta çıkmaya başlayan Varlık gazetesinde “İstanbul
Mektupları” başlıklı yazıları ile basın ve yayın hayatına girmiştir. 1924 yılında
İstanbul Üniversitesi hoca ve öğrencilerinin kurduğu aylık Anadolu
dergisinde, tanınmış folklorcularla birlikte halkbilimi çalışmalarına başlamıştır.
Bu yoldaki çalışmaları, hayatının bütün evrelerinde aralıksız olarak
sürmüştür.
Fındıkoğlu Türkiye’de folklor konusunda ilk çalışanların başında yer
alır. 1927 yılında Ankara’da kurulan Türk Halk Bilgisi Derneği, Fındıkoğlu’nun
teşebbüsü ile faaliyete geçmiştir. Derneğin çıkardığı “Halk Bilgisi Mecmuası”
bugün bile kaynak eser değerindedir. Yıllık şeklinde yayımlanmıştır.
Halkevlerinin açılması ile çalışmalarına ara veren Türk Halkbilgisi Derneği
1946 yılında yine Fındıkoğlu’nun önderliği ile yeniden kurulmuş ve
çalışmalarına başlamıştır. Ancak daha sonraları bir göz ameliyatı geçirmesi
neticesinde dernekteki görevini daha genç elemanlara bırakmış, ilim heyeti
üyesi olarak kalmıştır.
Genel yaşamı, yazı hayatı, düşünceleri ve işleri bakımından
Fındıkoğlu, Ziya Gökalp’ın halka yöneliş çalışmalarını kendine ilke edinmiştir.
Yaşadığı dönemde, folklorun bilimsel bir özellik kazanması için çaba sarf
etmiş, folklor malzemesini bir bilim olarak düşünmüş, derlemiş ve işlemiştir.
1974 yılında vefat etmiştir.
Eserleri
A. Kitapları
1. 1927, Erzurum Şairleri, İstanbul. 2. 1927, Bediiyat, İstanbul:Maarif Vekaleti Yayını. 3. 1928, Bayburtlu Zihnî, İstanbul.
102
4. 1928, Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber, Ankara:Halk Bilgisi
Derneği Yayını.
B. Makaleleri
5. 1925, Anadolu Kadınlığı, Anadolu Dergisi, S.9-11.
6. 1925, Aşkale Mektubu, Anadolu Dergisi, S.9-11.
7. 1925, Bayburt Mektubu, Anadolu Dergisi, S.12.
8. 1925, Raks ve Cemiyet, Halk Gazetesi, 22 Aralık.
9. 1925, Halkî Edebiyat Tetkikleri: Bayburtlu M. Turhan’ın Araştırmaları, Halk Gazetesi, 29 Aralık.
10. 1926, Halkî Edebiyat Tetkikleri: Bayburtlu Zihnî ve Şiirleri, Halk
Gazetesi, 12 Ocak.
11. 1926, İlim Nazarında Kürt Meselesi, Halk Gazetesi, 16-30 Ocak.
12. 1926, Halkî Edebiyat Tetkikleri: Maniler, Halk Gazetesi, 19 Ocak.
13. 1926, Halkî Edebiyat Tetkikleri: İrşadî, Halk Gazetesi, 26 Ocak.
14. 1927, Halk Edebiyatına Ait Bir Eser, Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 29
Temmuz.
15. 1927, Halk Bilgisi Derneği’nin Kuruluşu, Hakimiyeti Milliye
Gazetesi, 7 Ağustos.
16. 1927, Halkbilgisi Tetkikleri, Hakimiyeti Milliye Gazetesi.13 Ağustos.
17. 1927, Halk Bilgisi Faaliyetleri, Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 24
Ağustos.
18. 1927, Anadolu Türküleri, Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 17-24 Eylül.
19. 1927, Bir Şeyh ve Bir Şair, Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 15 Ekim.
20. 1927, Anadolu Mecmua ve Gazeteleri, Halk Bilgisi Mecmuası, C.1,
S.14.
21. 1927, Harputlu Bir Şair: Hacı Hayri, Halk Bilgisi Mecmuası, S.57.
22. 1928, Halk Bilgisi, Ehemmiyeti ve Tarihçesi, Hakimiyeti Milliye
Gazetesi, 8 Ocak.
23. 1928, İki Bektaşî Şairi, Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 14 Ocak.
103
24. 1928, İki Şair ve Koşmaları, Raşit ve Rüzî, Hakimiyeti Milliye
Gazetesi, 10 Şubat.
25. 1928, Hacı Bayram ve Şiirleri, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Şubat.
26. 1928, Anadolu Şairlerinden Dertli, Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 17
Şubat.
27. 1928, Halk Edebiyatına Ait Bir Menkıbe, Türk Yurdu, C.1, S.1, s.53-
56.
28. 1928, Hars Tetkikine Membalar, Türk Yurdu, C.1, S.3, s.51-53.
29. 1928, İki Anadolu Türküsü ve Bediî Terbiyeye Dair Düşünceler,
Halk Bilgisi Mecmuası, C.1.
30. 1928, Raife Hanım’ın Basılmamış Bir Tezi Hakkında, Halk Bilgisi
Mecmuası, C.1.
31. 1928, Dadaloğlu Hakkında, Halk Bilgisi Mecmuası, C.1.
32. 1928, Yaşayan Halk Şairleri, Halk Bilgisi Mecmuası , C.1.
33. 1928, Halk Bilgisi ve Milli Birlik, Halk Bilgisi Mecmuası , C.1.
34. 1928, Folklor ve Mahiyeti, Halk Bilgisi Mecmuası , C.1.
35. 1928, Halk Bilgisi, HBH, S.58, s.7.
36. 1928, Ankaralı Bir Şair: Ayaşlı Fahri, HBH, S.82. s.5.
37. 1928, Halk Bilgisi, HBH, S.87, s.8.
38. 1928, Bayburtlu Zihnî’ye Dair, Türk Yurdu, C.1, S.4, s.28-30.
39. 1928, Bayburtlu Zihnî, HBH, S.86.
40. 1928, Halk Edebiyatına Dair Bir Menkıbe, HBH, S.195.
41. 1929, Halk Bilgisi ve İçtimaiyat, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Mayıs.
42. 1929, Temiz Türkçe, Kızılırmak Gazetesi, 22-26 Ağustos.
43. 1931, Ankara ve Âhilik, HBH, Yıl:2, S.16, s.55.
44. 1931, Yunus ve Âhilik, HBH, Yıl:2, S.16, s.76.
104
İKİNCİ BÖLÜM
1913-1933 Yılları Arasında Türkiye’de Türk Halkbilimi’ne Emek
Verenlerin Yayınları
2.1. AHMET BAHA GÖKOĞLU (?)
Eserleri
A. Makaleleri
1. 1931, Köroğlu, Safranbolu Bağdaşması, Bartın Gazetesi, S.285-
291.
2. 1931, Oğuz Destanlarından Bey Böyrek’e Dair, Bartın Gazetesi,
S.303-304,312-316.
3. 1931, İstanbul’da Köroğlu Oyunu, Bartın Gazetesi, S.305-306.
4. 1931, Bey Böyrek Destanına Dair, Bartın Gazetesi, S.309-310.
5. 1931, Bey Böyrek’in Trabzon Varyantı, Bartın Gazetesi, S.317.
6. 1931, Safranbolu Manileri, Millî Mecmua, C.11, S.122-123/126.
7. 1931, Safranbolu Manileri, Atsız Mecmua, Yıl:1, S.3-4,6. 1932, Yıl:2,
S.15.
8. 1931, Safranbolu Yürük Folkloru, HBH, Yıl:2, S.13-14,16-19.
9. 1932, Bey Böyrek Hikayesinin Safranbolu Kuzukaya Rivayeti,
Atsız Mecmua, Yıl:1, S.10.
10. 1932, Çocuk ve Zibzibi Hakkında Birkaç Not Hülasası, Bartın
Gazetesi, S.365-366,368.
11. 1933, Karakoyunlu Yollarında, Öz Dilimize Doğru, Yıl:1, S.10-12/15.
12. 1933, Çıkrıncak, HBH, Yıl:2, S.21-22.
13. 1933, Eğir ve Güdü Oyunları, HBH, Yıl:3, S.25.
105
2.2. HİKMET TURHAN DAĞLIOĞLU (1900-1977) Eserleri
A. Makaleleri
1. 1930, Muğla Halkiyatından Maniler, Fikirler, C.3, S.49.
2. 1930, Muğla Türkülerinden, Fikirler, C.2, S,49.
3. 1930, Isparta’da Lodosun Kızını Poyraza Gelin Etmek, HBH, Yıl:1,
S.5.
4. 1930, Isparta’da Halk Âdetleri, HBH, S.5-13.
5. 1930, Isparta’da Düğün Âdetleri, HBH, S.13
6. 1931, Isparta’da Halk Hekimliği, HBH, S.18.
7. 1932, Maniler, Resimli Şark, Yıl:2, S.14.
8. 1933, Büyüler, HBH, S.23-24.
9. 1933, Isparta’da Halıcılık, HBH, S.28.
10. 1933, Yılan, HBH, S.29.
11. 1933, Yılan (Mabait), HBH, S.30.
106
2.3. İHSAN HAMAMİOĞLU (1884-1948)
Eserleri
A. Kitapları
1. 1930, Bilmeceler, İstanbul: İktisat Matbaası, 78+14 s.
B. Makaleleri
2. 1931, Trabzon Âdetleri: Fal, Kurşun Dökme, Mum Dökme”, HBH,
Yıl:2, S.17-18
3. 1933, Ali Bey (Masal), HBH, S.29.
4. 1933, Esel Esel Hanım, HBH, Yıl:2, S.20.
107
2.4. MEHMET ZEKİ ORAL (1901-1962) Eserleri
A. Makaleleri
1. 1930, Konya’da Yakıştırma ve Ulanmalar, HBH, S.3.
2. 1930, Âşık Ali, HBH, S.5.
3. 1930, Tongal Kelimesi Hakkında, HBH, S.9.
4. 1931, Konya Âdetleri, HBH, S.16-19.
5. 1932, Konya’da Tekerlemeler Eğlenceler, HBH, S.20.
6. 1933, İstanbul’da Doğum ve Çocuk Hakkında İnanmalar, HBH,
S.23-24.
7. 1933, İlk Gençlik Âdetleri, HBH, S.26.
8. 1933, Âşık Devamî, HBH, S.28.
9. 1933, Âşık Şem-î, HBH, S.29.
108
2.5. NAHİT SIRRI ÖRİK (1895-1960) Eserleri
A. Makaleleri
1. 1930, Halk Masallarından: Peri Kızıyla İhtiyar Kadının Masalı, Türk
Yurdu, C.4(24).
2. 1930, Bir Dağ ve Deniz Hikayesi, Türk Yurdu, C.4(24).
3. 1930, Bir Para Hikayesi, Türk Yurdu, C.5(25).
109
2.6. YUSUF ZİYA YÖRÜKÂN (1887-1954) Eserleri
A. Makaleleri
1. 1927, Anadolu’da Alevi Köyleri ve Bunların İtikat ve Âdetleri,
Hayat, C.3, S.56.
2. 1928, Anadolu’da Alevî İtikatları, Hayat, C.3, S.58-60.
3. 1928, Anadolu Alevîleri ve Tahtacılar, İstanbul Darülfunun İlahiyat
Fakültesi Mecmuası, Yıl:2, S.8.
4. 1928, Tahtacı Oymaklarına Dair Bilgiler, Hayat, C.3, S.68.
5. 1931, Tahtacılar, Dinî ve Sihrî Hayat, Âyine Hazırlık, İstanbul
Darülfünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, Yıl:5, S.19.
6. 1931, İslam Menabiinde Şamanlık, Darülfünun İlahiyat Fakültesi
Mecmuası, Yıl:5, S.21.
7. 1932, “Onuncu Asır İptidalarında Yazılmış Olan Ebudülef
Seyahatnamesine Nazaran Orta Asya’da Türk Boyları ve Bunların Dinî ve Coğrafi Vaziyetleri”, İstanbul Darülfünun İlahiyat Fakültesi
Mecmuası, Yıl:3/4/5, S.12,13/ 14,15,17/ 20.
110
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1913-1933 YILLARI ARASINDA HALKBİLİMİNE AİT KİTAPLAR VE
MAKALELER
3.1. KİTAPLAR 1. 1932, Çankırı Tarih ve Halkiyatı, Toplayan: Çankırılı Hacı Şeyhoğlu
Hasan, Çankırı: Çankırı Vilayet Matbaası.
2. 1933, Ankara, Ankara: Hakimiyet-i Milliye Basımevi.
3. Abdülahad Nuri, 1923, Atalarsözü, Kastamonu: Kastamonu Matbaası,
65 s.
4. Ahmet Rıza, 1933, Atalarsözü, Çankırı: Çankırı Matbaası, 102 s.
5. AKSOY, Ömer Asım, 1933, Gaziantep Dilinin Tetkikleri, Gaziantep:
Halk Fırkası Matbaası, 224 s.
6. Alp Demir, 1933, Türk Darbımeselleri yahut Atasözleri,
İstanbul:Tefeyyüz Matbası, 200 s.
7. ALTINAY, Ahmet Refik, 1932, XVI. Asırda Rafizîlik ve Bektaşîlik,
İstanbul: Ahmet Halit Kütüphanesi.
8. ARSAL, Suat, Salih, 1931, Öz Türk Masalları, Mersin: Ege Basımevi,
79 s.
9. Bahtaver, H., 1930, Türk Masalları, İstanbul: Ahmedî Matbaası, 77 s.
10. BALAMAN, Ali Rıza, 1933, Halkbiliminde Özgün Konu: At Kültürü.
11. BEKOF, Hacı Aziz, 1919, Aslı ve Kerem, İstanbul: Kader Matbaası,
32 s.
12. BEYSANOĞLU, Şevket, 1920, Diyarbakır ve Çevresi Halk Hekimliğinde Yatırlar, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
111
13. DERT, M. Agâh, 1928, Ataların Dilinden, İstanbul: İktisat Matbaası,
40 s.
14. DİLÇİN, Ali Dehri, 1932, Çankırı Masalları, Çankırı: Çankırı Matbaası,
163 s.
15. KILIÇZADE, Hakkı, 1916, İtikadatı Batılıya İlân-ı Harp, İstanbul:
Ocakçıyan Matbaası, 143 s.
16. KORGUNAL, M. Zeki, 1931, Arzu ile Kamber, İstanbul: Kurtuluş
Basımevi, 64 s.
17. KORGUNAL, M. Zeki, 1931, Âşık Garip, İstanbul: Kurtuluş Basımevi,
80 s.
18. KORGUNAL, M. Zeki, 1931, Elif ile Mahmut, İstanbul: Kurtuluş
Basımevi, 80 s.
19. KORGUNAL, M. Zeki, 1931, Kerem ile Aslı, İstanbul: Kurtuluş
Basımevi, 191 s.
20. KORGUNAL, M. Zeki, 1931, Melik Şah ile Güllü Hanım, İstanbul:
Yusuf Ziya ve Emniyet Kitapevleri, 64 s.
21. KORGUNAL, M. Zeki, 1931, Şah İsmail, İstanbul: Kurtuluş Basımevi,
64 s.
22. KORGUNAL, M. Zeki, 1931, Yusuf ile Züleyha, İstanbul: Kurtuluş
Basımevi, 104 s.
23. KORGUNAL, M. Zeki, 1933, Meşhur Köroğlu Hikayesi, İstanbul:
Güneş Basımevi, 55 s.
24. KORGUNAL, M. Zeki, 1933, Şahmaran Hikayesi, İstanbul: Güneş
Basımevi, 78 s.
25. KORGUNAL, Muharrem Zeki, 1933, Nasreddin Hoca Fıkraları,
İstanbul: Yusuf Ziya Kitapevi, 77 s.
26. LÜTFÜ, Hasan, Muzaffer LÜTFÜ, 1928, Türk Atasözleri, İstanbul:
Matbba-i Ebüzziya Basımevi, 68 s. (2. basım).
27. ÖMER, Tahsin, 1921, Darb-ı Mesellerimiz Hakkında Tahlilî Tetkikat,
İstanbul: Evkaf Matbbası, 16 s.
28. ÖZDEMİR, Ragıp Hulusi, 1928, Bektaşîlik Tetkikleri, İstanbul: Devlet
Matbaası, Türkiyat Enstitüsü Yayını.
112
29. ÖZZORLUOĞLU, Süleyman Tevfik, 1930, Yusuf ile Züleyha,
İstanbul: İkbal Kütüphanesi, 98 s.
30. ÖZZORLUOĞLU, Süleyman Tevfik, 1933, 1933 Senesine Mahsus Türk Müneccim Takvimi, İstanbul: Güneş Basımevi, 63 s.
31. SIRRI, Numan, 1929, Erzurum Oyunları ve Oyun Havaları, İstanbul:
Halk Bilgisi Derneği Yayını, 18 s.
32. ŞEYHBU, M. Süreyya, 1914, Bektaşîlik ve Bektaşîler, İstanbul:
Şems Matbaası, 37 s.
33. VELİ, Haşim, 1928, Atalarsözü, İstanbul: Mahmutbey Matbaası, 55 s.
(2. basım).
113
3.2. MAKALELER 1. 1930, “Gazi Ayintap’ta Halk İtikatları”, HBH, S.11-31.
2. 1933, “Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü İçin Destan”, HBH, S.29.
3. 1933, “Karacaoğlan”, Ülkü, C.1,S.3.
4. ABDİ, Cavide, 1933, “Balıkesir ve Balıkesir’e Bağlı Köylerden Derlenen Sözler”, Kaynak, Yıl:1, S.1.
5. Abdurrahman Kemal, 1931, “Kilis’te Halk Âdetleri”, HBH, Yıl:3, S.15.
6. Ahmet, 11932, “Rize Manileri”, Atsız Mecmua, Yıl:2, S.15.
7. AKAY, İsmail Hakkı, 1933, “Balıkçı”, Kaynak, Yıl:1, S.6-7.
8. AKAY, İsmail Hakkı, 1933, “Kurucu Nahiyesi’nde Bayram Âdetleri”,
Kaynak, Yıl:1, S.2.
9. AKTUĞ, Yılmaz, 1933, “Köy Türküleri”, Resimli Şark, S.27.
10. Ali Haydar, 1928, “Batıl İtikatlar”, Halk Bilgisi, C.1, S.2.
11. Ali Rıza, 1932, “Bartın Manileri”, Öz Dilimize Doğru, S.8-9.
12. Ali Rıza, 1933, “Bartın Düğünleri”, Öz Dilimize Doğru, S.10-12.
13. Ali Vahit, 1931, “Bolu’da Çocuk Bakımı”, HBH, Yıl:2, S.16.
14. Ali Vahit, 1931, “Taş Bebek Efsanesi”, HBH, Yıl:2, S.16.
15. Alp Aslan (Tirebolulu), 1913, “Türk Adı Araştırmalarında Edebalî”
Türk Yurdu, C.4, S.17.
16. Alp Aslan (Tirebolulu), 1915, “Türk Bayramlarından: Ot Göçü”, Türk
Yurdu, C.8, S.85.
17. ALP, Tekin, 1933, “Türk Kültür Birliği”, Yeni Türk, C1, S.16-17.
18. ALTINAY, Ahmet Refik, 1927, “Türklerde Avcılık”, Hayat, C.1, S.17.
19. ARSEVEN, Celal Esad, 1927, “Türk Sanatında Tezyinat”, Hayat, C.1,
S.20.
20. ARSEVEN, Celal Esad, 1928, Türk Sanatı, İstanbul: Akşam
Matbaası, 229 s.
21. ATALAY, Besim, 1932, “Anadolu Konuşmaları «Lehçeleri»” Öz
Dilimize Doğru, Yıl:1, S.5.
114
22. ATAY, İsmail Hakkı, 1933, “13. ve 14. Asırlarda Anadolu’da Ticaret”,
Ülkü, C.1, S.4.
23. ATAY, İsmail Hakkı, 1933, “Halkbilgisi ve Halk Şairleri”, Kaynak,
Yıl:1, S.1.
24. ATSIZ, H. Nihâl, Ahmet Naci, 1928, “Anadolu’da Türklere Ait Yer
isimleri”, Türkiyat Mecmuası, C.2. 25. AVNİ, Hüseyin, 1928, “Niğde Muhitinde Toplanmış Kelimeler”, Halk
Bilgisi, C.1, S1.
26. Cavit Mustafa, 1928, “Muğla’da Kız Düğünleri”, Halk Bilgisi, C.1, S.1.
27. Cavit Mustafa, 1929, “Muğla’da Dabağ Esnaf Teşkilatı”, HBH, Yıl:1,
S.2.
28. ÇORUMLU, Ömer, 1931, “Çorum’da Ramazan ve Bayram Âdetleri”,
HBH, Yıl:3, S.18.
29. DAVUT, Celal, 1933, “Arıcılık”, Ülkü, C.1, S.4.
30. DEMİRDAL, Sait Suat, 1930, “Uluborlu’da Yağmur Duası”, HBH,
Yıl:1, S.11.
31. EMET, A. Nedim, 1929, “Anadolu Düğünü”, Gençleryolu, S.8.
32. Emin, 1933, “Kastamonu’da Köy Düğünleri”, Orhun, S.2.
33. ERDOĞAN, Hulusi, 1933, “Halk Türküleri-Halk Bilgileri”, And
Gazetesi, S.88-93.
34. ETE, Muhlis Ethem, 1933, “İstanbul Köylerinde Köycülük”, Yeni
Türk, S.16.
35. FAİK, Etem Muhtar, 1931, “Konya Âdetleri”, HBH, Yıl:2, S.19.
36. FAİK, Etem Muhtar, 1933, “Cide’de Düğün Âdetleri”, HBH, Yıl:3,
S.28.
37. FİKRİ, Süleyman, 1927, “Teke Vilayetinde Tahtacılar”, Türk Yurdu,
C.19, S.29. (2.seri).
38. Gazalî, 1931, “Balıkesir Halk Şiirinden Bir Fantezi”, Gençleryolu,
C.3, S.44-46/48-49/51-58/64. 39. Gazalî, 1931, “Balıkesir Vilayetinde Kullanılan Bazı Mühim
Kelimeler ve Istılahlar”, Gençleryolu, C.1, S.46,48-60,65,68,72,74
(seri).
115
40. Gazalî, 1932, “Balıkesir Ağız Edebiyatı”, Gençleryolu, C.4,
S.67,70,73,74. 41. Gazalî, 1932, “Balıkesir Vilayetinde Kullanılan Bazı Mühim
Kelimeler ve Istılahlar”, Gençleryolu, C.4, S.76. 42. Gazalî, 1933, “Balıkesir Vilayetinde Kullanılan Bazı Mühim
Kelimeler ve Istılahlar”, Kaynak, yıl:1, S.1. 43. GÖKALP, H., 1930, “Bir Köy Düğünü”, Memleket, S.11-24.
44. HALİL, Ahmet, 1928, “Etnografya Müzemiz”, Hayat, C.5, S.108.
45. HALİL, Ahmet, 1928, “Halk Bilgisi”, Hayat, C.4, S.82,85,87-88.
46. HALİL, Ahmet, 1928, “Türküler ve Musikîmiz”, Halk Bilgisi, S.1.
47. Halis, 1933, “Malatya’da Düğün Âdetleri”, HBH, Yıl:3, S.26.
48. HALİT, Niyazi, 1932, “Eski Türk Düğünleri ve Afyon Düğünleri”,
Taşpınar, C.1-2, S.1. 1933, C.1, S.3
49. İBRAHİM, Nurettin, 1928, “Eski Türk Evleri”, Fikirler, C.1, S.20.
50. İBRAHİM, Nurettin, 1928, “Türklerde Çini ve Çinicilik”, Millî Mecmua,
C.10, S.114.
51. İLERİ, Hemşimli Tevfik, 1932, “Hemşin Manileri”, Atsız Mecmua,
Yıl:1, S.9.
52. İLHAN, Veli, 1933, “Harput’ta Yüzük Oyunu”, Bartın Gazetesi, S.397-
399.
53. İNAN, Müşfika, 1933, “Cenup Vilayetlerinde Derlenen Bazı
Maddeler”, HBH, Yıl:3, S.29.
54. İzzet ULVİ, 1926, “Eski Manzum Bir Hikaye”, Türk Yurdu, C.3, S.15.
(2.seri).
55. İzzet ULVİ, 1929, “Hars Tetkikleri: Halkın Duyguları”, Türk Yurdu,
C.3, S.19.
56. KADIOĞLU, İ. Hakkı, 1933, “Hatayname”, Yoların Sesi, S.7-9.
57. KADIOĞLU, İ. Hakkı, 1933, “Korucu Nahiyesinde Bayram Âdetleri”,
Kaynak, Yıl:1, S.2.
58. KADIZADE, İ. Hakkı, 1933, “Balıkesir Köylerinde Düğün Âdetleri”,
Kaynak, Yıl:1, S.4, 6-7.
116
59. KADIZADE, İ. Hakkı, 1933, “Memleket Masalları”, Kaynak, Yıl:1, S.6-
7.
60. KADRİ, Zakir, 1925, “Çuvaşların Etnografyası. Etnografya, Filoloji Kısmen Antropoloji Nokta-i Nazarından Çuvaşlar Hakkında Bir Tahlil”, Türk Yurdu, C.1, S6. (2.seri)
61. KADRİ, Zakir, 1928, “Etnografyanın İnkişaf Tarihi”, Türk Yurdu,
C.21, S.198. (3.seri)
62. KANAT, Halil Fikret, 1928, “Halk Bilgisi ve İçtimaî Terbiye”, HBM,
C.1, S.3.
63. KEMAL, Ali, 1933, “Kültür ve Şahsiyet”, Kültür, Yıl:1, S.3.
64. KİTAPÇIOĞLU, Salim, 1933, “Kars’ta Yüncülük”, Doğuş, S.2.
65. KOÇAK, Enver Sadık, 1930, “Gaziantep Âdetleri”, HBH, Yıl:1, S.5.
66. KOÇAK, Enver Sadık, 1930, “Gaziantep’te Gece Eğlenceleri”, HBH
Yıl:1, S.7.
67. KOÇAK, Enver Sadık, 1931, “Cenubî Anadolu Türkmenleri arasında Kan Gütmek ve Kan Sağlamak”, HBH, Yıl:2, S.16.
68. KOÇAK, Enver Sadık, 1931, “Evlenme Âdetleri: Gaziantep’te Yazı
Köylerinde Seyyar Türkmenlerde”, HBH, Yıl:2, S.16.
69. KOÇAK, Enver Sadık, 1931, “Seyyar Türkmenlerde Düğün Âdetleri”, HBH, Yıl:2, S.15.
70. KOÇAK, Enver Sadık, 1933, “Gaziantep’te Aşık ve Gülle Oyunları”,
HBH, Yıl:2, S.21-22.
71. KURDOĞLU, Kamil, 1933, “Balıkesir ve Civarında Danışmentlû Aşiretlerinin Birleşmelerine Dair Bir Hükmü Hümayun”, Kaynak,
Yıl:1, S.1. 72. MELAHAT, Sabri, 1933, “İstanbul Düğünler”, HBH, Yıl:2, S.23-24.
73. MESİN, Mehmet, 1928, “Eski ve Yeni Ramazanlar”, Millî Mecmua,
C.7, S.82.
74. Muallim Hasan Basri, 1916, Anadolu Köy Düğünleri,
75. Mübarek Galip, 1926, “Ankara’nın Evleri”, Muallimleri Birliği
Mecmuası, S.8.
117
76. Mübarek Galip, 1926, “Ankara’nın Evleri”, Muallimleri Birliği
Mecmuası, S.8.
77. MÜFTÜOĞLU, Ahmet Hikmet, 1915, “Kaya Han mı, Kayı Han mı?”
Türk Yurdu, C.9, S.93. 78. NAZİF, Osman, 1933, “Balıkesir Manileri”, HBH, Yıl:2-3, S.21-22, 23-
24, 25.
79. NAZİF, Osman, 1933, “Elmas Salkım”, HBH, Yıl:3, S.29.
80. NAZİF, Osman, 1933, “Türkülerimiz”, Türk Dili, S.2032.
81. Negami Hicrî, 1932, “Türkülerimiz”, Türk Dili, S.208-209.
82. NİHAL, Mehpare, 1931, “Türklerde Ailenin Tekamülü ve Bunda Kadın”, Atsız Mecmua, Yıl:1, S.6-8 / Yıl:2.
83. NUMAN, Nuri, 1932, “Harmandalı Türküsü” , Öz Dilimize Doğru, S.8.
84. NUR, Dr. Rıza, 1926, “Türk Takvimi”, Türk Yurdu, C.4, S.19. (2.seri).
85. NUR, Dr. Rıza, 1926, “Türklerde Hitan ve Merasimi”, Türk
Antropolojisi Mecmuası, S.2.
86. Nurettin Mehmet, 1931, “Konya Aksarayı’nda Misafir Odası ve Kabulü”, HBH, Yıl:2, S16.
87. NURİ, Mehmet, 1930, “Bolu ve Muhitinde Kandil”, HBH, Yıl:1, S.4.
88. NURİ, Osman, 1931, “Alayund Köyü”, Ülkü, C.2, S.8. 89. NURİ, Osman, 1933, “Düğün Kelimesi İçin”, Öz Dilimize Doğru, Yıl:2,
S.15.
90. NURİ, Osman, 1933, “Trakya’da Derlenmiş Sözler”, Orkun, S.2. 91. Nurşit Sait, 1933, “Gaziantep’te Halk İnanmaları”, HBH, Yıl:3, S.29.
92. ONAT, Mimar Hikmet, 1928, “Bektaşîlik ve Son Bektaşîler”, Türk
Yurdu, C.21, S.200. (3.seri).
93. ONAT, Mimar Hikmet, 1928, “Bektaşîlik ve Son Bektaşîler”, Türk
Yurdu, C.6, S.200.
94. ONAT, Mimar Hikmet, 1928, “Türk Mimarisinde Çinicilik”, Türk
Yurdu, C.22, S.204. (3.seri).
95. ONAT, Mimar Hikmet, 1929, “Ankara Evleri”, Türk Yurdu, C.23,
S.211-212. (3.seri).
118
96. OZANSOY, Halit Fahri, 1917, “Muğla Türküleri ve İçtimaî Yararlar”,
Türk Yurdu, C.12/13, S.139-140/142.
97. ÖMER, Neşet, 1927, “Kıyafet ve Telebbüs”, Türk Yurdu, C.19/20,
S.29/31.
98. PARS, Vedide Baha, 1928, “Halkbilgisi” Halk Bilgisi, C.1, S.1.
99. RASİM, Ahmet, 1923, “Köçekler, Çengiler”, Akşam Gazetesi, 7
Ağustos.
100. RASİM, Ahmet, 1925, “Mani”, Millî Mecmua, C.5, S.49.
101. RASİM, Ahmet, 1931, “Geceler mi Tatsız Yoksa Biz mi? Eski
Ramazan Geceleri, Maniciler”, Resimli Şark, Yıl:1, S.2.
102. RASİM, Ahmet, 1932, “Direkler Arasında”, Resimli Şark, Yıl:2,
S.13.
103. Refet Osman, 1926, “Edirne Türk Evleri”, Millî Mecmua, C.6/7,
S.71/73-74,76.
104. SABİT, Halim, 1917, “Altaylara Doğru”, Türk Yurdu, C.13,
S.144.
105. SADİ, Hamid, 1926, “Tahtacılar”, Türk Yurdu, C.4, S.21.
(2.seri).
106. SADİ, Ruhi, 1930, “Balıkesir’de Hıdrellez Merasimi”, HBH,
Yıl:1, S.11.
107. Sait Baha, 1927, “Bektaşîler”, Türk Yurdu, C.5, S.28.
108. SAİT, Selâhattin, 1931, “Kerkük Manileri”, Atsız Mecmua,
Yıl:1, S.5-6. 1932, Yıl:2, S.15.
109. SALCI, Vahit Lütfü, 1933, “Halkiyat Araştırmaları:Safranbolu Köylerinde «Golanga»” Bartın Gazetesi, 7 Ekim, S.420 / 14 Kasım,
S.421.
110. SALCI, Vahit Lütfü, 1933, “Polifonik Musikîlerimiz. Halk Armoni ve Kontrapuanları” Millî Mecmua, C.12, S.140-143.
111. SEHER, Macit, 1924, “Anadolu Köylerinde Nasıl Evlenilir”,
Resimli Ay Mecmuası, Yıl:1, S.9.
112. SEYFİOĞLU, Ali Rıza, 1933, “Bin Yıl Önce Türk Atasözleri ve Bin Yıl Önce Türk Kültür Sevgisi”, Resimli Şark Mecmuası, S.3.
119
113. SEYFİOĞLU, Ali Rıza, 1933, “Tarihte Türkler ve Spor”, Ülkü,
C.1, SD.6.
114. SIRRI, Numan, 1930, “Erzurum Köylerinde Yaz Gezintisi”,
HBH, Yıl:1, S.6.
115. SIRRI, Numan, 1930, “Erzurum’da Tıpkı Taşı”, HBH, Yıl:1,
S.4.
116. Solak Aşık, 1933, “Türk Sazı”, Halkevi, Yıl:1, S.6..
117. SÜREYYA, Musa, 1915, “Halk Türkülerinin Toplanması, Notaya Alınması ve Neşredilmesi”, Yeni Mecmua (Çanakkale Özel
Sayısı).
118. ŞAPŞALOĞLU, Süreyya, 1928, “Kırım (Kıraî) Türkleri, Türk
Yılı, S.604-615.
119. Şehabeddin, 1927, “Selçuklu ve Osmanlı Çinileri İşçiliği”,
Millî Mecmua, C.8/9, S.87,31,34/ 38,100.
120. Şerefeddin, 1915, “Türk Takvimiyle Takvimî Bazı İbadet ve Âdetler”, Millî Tetebbular Mecmuası, C.2, S.5.
121. ŞERİF, Necati, 1930, “Kürek Kemiği ile Fal Bakma”, HBH,
Yıl:1, S.3.
122. ŞERİF, Necati, 1930, “Yerice’de Düğün Âdetleri”, HBH, Yıl:1,
S.8.
123. ŞİNASİ, Abdülhak, 1930, “Türk Temaşası”, Türk Yurdu, C.5,
S.36. (3.seri).
124. ŞÜKRÜ, Faruk, Muhittin Taş, 1933, “Kayı Köyü”, Halkevi, C.1,
S.11-12.
125. ŞÜKRÜ, Faruk, Muhittin Taş, 1933, “Seyitgazi’nin Arapören
Köyü”, Halkevi, C.1, S.9-10
126. TANRIÖVER, Hamdullah Suphi, 1913, “Eski Türk Evleri”, Türk
Yurdu, C.5, S. 1914, C.6, S.2.
127. TARCAN, Selim Sırrı, 1924, “Halkiyat”, Türkiye Edebiyatı
Mecmuası, S.6.
128. TOGAN, Zeki Velidî, 1925, “Türk Efsanelerinde Millî Alametler” Türk Yurdu, C.3, S.14. (2.seri).
120
129. TOGAN, Zeki Velidî, 1926, “Türklerde Hars Buhranı”, Türk
Yurdu, C.4, S.24. (2.seri).
130. TOMRİS, Aliye Muazzez, 1930, “İstanbul’da Hıdrellez Merasimi”, HBH, Yıl:1, S.11.
131. TUNÇ, Mustafa Şekip, 1928, “Anadolu Türküleri ve Musikî
İstkbalimiz”, Hayat, C.4, S.99.
132. TURAN, Tevfik, 1930, “Senirkent’te Gün Dönümü Şenliği”,
HBH, Yıl:1, S.10.
133. TURHAN, Mehmet, 1928, “Maniler”, Halk Bilgisi, S.1.
134. TURHAN, Mehmet, 1928, “Maniler”, HBM, C.1.
135. ULUDAĞ, Osman Şevki, 1925, Beş Buçuk Asırlık Türk Tebabet Tarihi, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 236 s.
136. ULUDAĞ, Osman Şevki, 1933, “Bilecik Düğünleri”, HBH, Yıl:3,
S.25.
137. Urfalı Toktamış, 1915, “Türkçe’de Ay ve Gün Adları” Türk
Yurdu, C.8, S.91.
138. US, Mehmet Asım, 1933, “Darbımesellerimiz, Delâlet ve
Kıyamet-i Tarihiye ve Ahlâkiyeleri”, Terbiye Mecmuası, Yıl:1, S.1.
139. ÜNVER, Ahmet Süheyl, 1925, “Şark Odası”, Millî Mecmua, C.2,
S.38.
140. ÜNVER, Ahmet Süheyl, 1925, “Türk Evi”, Millî Mecmua, C.2,
S.41.
141. YÖNETKEN, H. Bediî, 1927, “Anadolu Türküleri Paris’te”,
Hayat, C.1, S.14.
142. YÖNETKEN, H. Bediî, 1927, “Halk Musikîsi (Folklor)”, Hayat,
C.1, S.18.
143. YÜZBAŞIOĞLU, Kemal, 1931, “Bayram Âdetleri”, Gençleryolu,
C.3, S.60.
144. YÜZBAŞIOĞLU, Kemal, 1931, “Sünnet Düğünleri, Ölüm,
Doğum Âdetleri”, Gençleryolu, C.3, S.58.
145. ZİYA, Abdullah, 1933, “Köy Mimarisi”, Ülkü, C.1,2, S.5,7.
121
SONUÇ
Türkiye’de 19. yüzyılın ikinci yarısında aydınlar arasında, halkın
anlayabileceği bir dil oluşturma ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyaca cevap
verebilmesi niteliği ile folklora başvurulmuştur. Tanzimat reformları ve Batı ile
ilişkiler Osmanlı aydınlarının fikirlerinde köklü değişikliklere neden olmuştur.
Yazı dilinin değiştirilmesi gereği bu yıllarda kendini göstermiştir. Halk dilini
kullanarak, anlaşılır ve sade bir Türkçe ile edebiyat yapmak, fikirlerini daha
çok kitlelere anlatma isteği Tanzimat yazarlarını halk edebiyatı ile ilgilenmeye
sevk etmiştir.
Türk folklor çalışmalarının zeminini oluşturan ilk süreç dilde sadeleşme
ile gerçekleşmiştir. İkinci süreç ise, milliyetçilik akımıyla oluşan, “millî uyanış”
olarak adlandırılan romantik ve milliyetçi tavırları içermektedir. “Halk”a
yönelme bu dönmede kendini daha kuvvetli hissettirmiştir. Bu akımın etkisiyle
aydınlar, yok olmak üzere olduklarını düşündükleri halk yaratmalarına
eğilmişler ve bu ürünleri toplama işine girişmişleridir.
Folklordan ilk söz edildiği 1913 yılından Cumhuriyetin kuruluşuna
kadar geçen sürede Türkçülük hareketleri ile paralel gelişen folklor
çalışmaları, Cumhuriyetle birlikte yeni devletin ilkelerini halka benimsetmek
ve çağdaşlık ve ulusçuluk anlayışını yerleştirmek amacıyla daha bilinçli ve
siyasî bir kimliğe bürünmüştür.
Folklor tarihinin ünlü, ilk üç yazısında, folklor ulusal kimliği oluşturan,
geliştiren ve koruyan bir özellik ve toplumda öze dönüş niteliği kazanmıştır.
Daha sonraki araştırmacıların çalışmalarında da görüldüğü gibi, Türk kültürü;
diliyle, müziğiyle, giyimiyle, mânisiyle, destanları ve masallarıyla kabul
görmüş ve bu kültür millî kültürün temelidir görüşü yaygınlaşmıştır.
Folklor çalışmalarının başlangıç döneminde araştırmacılar için, halk
kültürünü derleme, yayma ve yaşatma fikirleri öncelikli olmuştur. Yazılarda
122
folkloru tanıtmak, tanımlamak ve folklor teriminin karşılığı Türkçe kelimeler
üretmek ve folklorun türlerini belirlemek ön planda tutulmuştur.
Çalışmalar büyük ölçüde malzemesi söze dayalı halk edebiyatı
ürünlerinden oluşmuştur. Malzeme incelenirken metin tespitinden öteye
gidilmemiştir. Bunun sebebi o dönemde daha tam anlamıyla oturmuş bir
halkbilimi eğitiminin söz konusu olmamasıdır. Kimi dernek ve dergi etrafında
toplanan genellikle edebiyatçı ve edebiyat tarihçilerinin büyük gayret ve
istekle folklor malzemesi derlediklerini görüyoruz.
Halk kültürü unsurlarının tespitine dair yapılan çalışmalar yöntem ve
kuram içermese de folklor tarihi için önemlidir. Tezin malzeme kısmında
verilen hayat hikâyeleri ve yayınlarda görüldüğü üzere, halkbilimci olmayan
ama kültürle ilgilenen, meslekleri farklı olan folklorun öncüleri yörelerine ait
materyalleri toplamış, bağlı bulunduğu derneğin yayın organında bu verileri
yayınlamışlardır. Folklorun bir bilim dalı olmasına zemin teşkil eden, 1913 yılı
ile sonraki ilk yirmi yılda yapılan çalışmalar sistemsiz olmalarıyla beraber
hazırlık aşamasını gerçekleştiren çalışmalardır.
123
KAYNAKÇA
1957 “Mehmet Şakir Ülkütaşır” TFA, C.5, S.97. 1958 “Folklorcularımız: Abdülkadir İnan” TFA, C.5, S.103, s.1639-1640. 1958 “Dr. Phil. Hamit Zübeyr Koşay” TFA, C.5, S.102, s.1625-26. 1958 “Taha Toros” TFA, C.5, S.113. 1959 “Murat Uraz” TFA, C.6, S.121. 1960 “Eflatun Cem Güney” TFA, C.6, S.134, s.2223-25. 1967 “Yusuf Ziya Demircioğlu” TFA, C.11, S.221. 1978, İki Halkbilimci: Hamit Zübeyr Koşay - M.Şakir Ülkütaşır Folklor Araştırmaları Kurumu Yayınları:5, Ankara:Güven Matbaası 1995, Necip Âsım Yazıksız (Balhasanoğlu) ve Kilis Ağzı Üzerine İncelemeler, Yay. Haz.: Dr. Ali Ertuğrul Gürtekin-Hasan Şahmaranoğlu. ATSIZ, Nihal 1959 “Türk Folklorunun Büyük Mütehassısı; Mehmet Halit Bayrı” TFA, C.5, S.114. ATTİLÂ, Osman 1976 “Yusuf Ziya Demircioğlu” Karınca, S.473. BAYKURT, Şerif 1976 Ahmet Kutsi Tecer, Y.a.y., Türkiye Folkloru, Ankara.
124
BAYKURT, Şerif 1976 Türkiye’de Folklor, Ankara. BİRKALAN, Hande 2000 “Türkiye’de Halkbilimi ve Bazı Türk Halkbilimcileri” Folklor/Edebiyat, Sayı:24. BORA, Baki 2001 Bir Folklorcu olarak Yusuf Ziya Demircioğlu, Muğla: Muğla Üniversitesi (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) BORATAV, Pertev Nailî 1997 Az Gittik Uz Gittik İstanbul:Adam Yayınları. 1982 Folklor ve Edebiyat 1 İstanbul:Adam Yayıncılık. 1969 Az Gittik Uz Gittik, İstanbul. 1982 Folklor Edebiyat-1 İstanbul:Adam Yayıncılık. CAFEROĞLU, Ahmet 1968 “Hakiki Köprülü” Türkiyat Mecmuası, C.15. ÇAĞLAR, Fikret 1970 “Behçet Kemal’in Hayatı ve Eserleri” TFA, C.12, S.247. ÇİÇEKOĞLU, Fikri 1962 “Gazimihal, Hayatı, Çalışmaları” TFA, C.7, S.152. ÇONGUR, H. Rıdvan 2001 Ahmet Kutsi Tecer’in Hayatı, Sanatı Y.a.y.: Doğumunun 100. Yıldönümünde Ahmet Kutsi Tecer. Ankara: Milli Kütüphane Basımevi. DEVLET, Nadir 1987 Yusuf Akçura’nın Hayatı İstanbul: Türklük Araştırmaları Dergisi, «Ayrı Basım».
125
DİZDAROĞLU, Hikmet 1973 “Folklorcu Ziya Gökalp” I. Uluslar arası Türk Folklor Semineri Bildirileri, 8-14 Ekim. ECKMAAN, Janos 1959 “Ahmet Caferoğlu’nun Eserleri” Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.9. ELÇİN, Şükrü 1989 “Fuad Köprülü ve Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” Türk Kültürü, Yıl:27, S.315. GEORGEON, François 2006 Osmanlı-Türk Modernleşmesi İstanbul: Yapı KrediYayınları. GÖKSEL, Ali Nüzhet 1968 Ziya Gökalp - Hayatı, Sanatı, Eserleri İstanbul: Varlık Yayınları. GÖRKEM, İsmail 1998 “Prof.Pertev N.Boratav’ın 1927-1944 Dönemi” Milli Folklor, S.42. GÜNAY, Umay 1975 Elazığ Masalları, Erzurum. 1986 “Folklor Nedir?” Türk Folklor Araştırmaları, H.Ü. Yayını. HINÇER, Bora 1967 “Enver Behnan Şapolyo” TFA, C.10, S.215. HINÇER, İhsan 1946 “Sadedin Nüzhet Ergun” Folklor Postası, C.2, S.16. HINÇER, İhsan 1959 “Bayrı’nın Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri” TFA, C.5, S.114. 1961 “Ali Rıza Yalgın da Öldü” TFA, C.6, S.143.
126
İNAN, Abdülkadir 1959 “O Fedakar Bir Ülkücüydü” TFA, C.5, S.114. KABAKLI, Ahmet 1969a Rıza Tevfik Y.a.y., Türk edebiyatı, 3.cilt. 1969b Ziya Gökalp Y.a.y., Türk edebiyatı,3.cilt. KÖPRÜLÜ, Orhan F. 1981 Fuad Köprülü’nün Hayatı ve Eserleri, Y.a.y.,Türk Edebiyatı Tarihi. 1987 “M. Fuad Köprülü’nün Hayatı, Eserleri, Çalışma Sistemi ve Başlıca Hususiyetleri” Türk Dili, S.421. KURNAZ, Cemal 1996 Ahmet Talât Onay ve Türk Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i Y.a.y.: Türk Halk Şiirlerinin Şekil ve Nev’i, Ankara: Akçağ Yayınları, S.VII-XX. NEFESLİ, Nizamî 1976 “Yusuf Ziya Demircioğlu’na Ait Anılar” TFA, S.326. OĞUZ, M. Öcal 2004 Araştırmaların Tarihi Y.a.y.: Türk Halk edebiyatı El Kitabı, Ankara: Grafiker Yayıncılık. 2001 “Boratav’ın Fransızca Yazıları Üzerine Bir Deneme” Millî Folklor, Yıl:13, S.49. ÖNDER, Ali Rıza 1965 “İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu” TFA, C.9, S.196. 1967 “Ord. Prof. Dr. Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri” TFA, C.10, S.212. ÖZDİL, Burhaneddin 1945 “Sadedin Nüzhet Ergun Hayatı ve Eserleri” Folklor Postası, C.1, S.10.
127
ÖZEN, Yaşar 1957 “Ahmet Talât Onay” TFA, C.4, S.90. SERTKAYA, Osman F. 1969 “Ahmet Caferoğlu’nun Hayatı ve Eserleri” Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.17. ŞEHSUVAROĞLU, Bedi N. 1959, “Sadedin Nüzhet Ergun” Bilgi Dergisi, C.13, S.145 ŞENEL, Süleyman 1996, “Sâdi Yâver Ataman" Türk Kültürü Araştırmaları, Ankara. TAN, Nail 1975a “Mehmet Nureddin Sevin” Halk Kültürü Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları. 1975b “Talat Mümtaz Yaman” Halk Kültürü Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları. 1985 Folklor (Halkbilimi)-Genel Bilgiler İstanbul: Halk Kültürü Yayınları. 2001 Ahmet Kutsi Tecer ve Türk Halk Bilimi Y.a.y.: Doğumunun 100. Yıldönümünde Ahmet Kutsi Tecer. Ankara: Milli Kütüphane Basımevi. TECER, Ahmet Kutsi 1942 “Halk Edebiyatı” Türk Dili Araştırmaları, 1940-1941, DTCF Neşriyatı, İstanbul: Cumhuriyet Matbaası. 1959 “Örnek Olacak Bir Hayat” TFA, C.5, S.114. 1962 “Mahmut Ragıp İçin” TFA, C.7, S.152. TOGAY Muharrem Feyzi 1944 Yusuf Akçura, Hayatı ve Eserleri İstanbul: Zaman Kitabevi.
128
TOYGAR, Kamil 1975 “Raife Hakkı Kesirli ve Folklorun Mahiyeti” Halk Kültürü Araştırmaları, Kültür Bakanlığı Yayınları. UÇMAN, Abdullah 1999 Rıza Tevfik İstanbul: Timaş Yayınları. ÜLKÜTAŞIR, M. Şakir 1977 Abdülkadir İnan Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı, Ankara:A.Ü Basımevi. YIDIRIM, Dursun 1998 Türk Bitiği Ankara: Akçağ Yayınları. YUND, Kerim 1976 Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Folklor Yönü İstanbul: Sosyoloji Konferansları, «Ayrı Basım»..
129
Ek-1:
HALK MEDENİYETİ∗
I Başlangıç
Ziya Gökalp
Her kavmin iki medeniyeti vardır: resmî medeniyeti, halk medeniyeti. O
halde kavimlerin medeniyetlerinden bahseden bir ilim olan “içtimaiyat”ın halk
medeniyetini tektik eden bir şubesi de olmak gerek.
İşte kaideleri yazılı olmayan ancak ağızdan ağza geçmek suretiyle bir
soyda uzayıp giden bu manevî medeniyeti mütalaâ eden ilme “halkiyat” adı
verilir.
Başka kavimlerde resmî medeniyetle halk medeniyeti o kadar açık bir
suretle ayırt edilemez. Türklerde ise bu ayrılık ilk bakışta göze çarpar.
Türklerde resmî lisandan, resmî edebiyattan, resmî ahlâktan, resmî
hukuktan, resmî iktisadiyattan, resmî teşkilâttan, büsbütün başka bir halk
lisanı, halk teşkilâtı vardır. Bu hâdisenin sebebi, Türklerin kendi
müesseselerini yükseltmek suretiyle bir medeniyet ibdâ etmek yolunda
gitmeyip yabancı milletlerin müesseselerini itinam ve onlardan yapma bir
medeniyet terkip etmeleridir.
Türk ruhu böyle bir uçuruma düşmemek için Türklere ilk defalar
birtakım sağlam duygular ilham etmişti: Türk yalnız kendisini necip görür,
kendinden gayriye (tat) derdi.
∗ Halka Doğru, 11 Temmuz 1329, sayı:14, sayfa:107. ( Yazı M. Öcal Oğuz vd.’nin Türk Halk Edebiyatı El Kitabı isimli eserinden alınmıştır).
130
Türklerden herhangi bir kısım (tat) milletleri taklit ederek Türklükten
uzaklaşırsa onları da (sart) tâbiriyle kendisinde ayırırdı. Türk’ün kendisine
mahsus bir medeniyeti var idi ki bunu “uygurluk” namıyla başka
medeniyetlerden ayırt ederdi. Uygurluğun an’anelerine “tura” (töre),
nizamlarına “tüzük”, fıkıhlarına “yasa” adları verilmişti. Türk, kendi milletini
“kâinat” kadar müstakil gördüğü için milletine ancak –bütün kelimesinde
müştak olmak üzere- “budun” tâbirini layık görebilmişti. Türk taptığı yaradanı
“Türk Tanrısı” tesmiye eder ve onu yalnız Türklerin alâ ve ihyasıyla meşgul
görürdü. (Kül Tiğin Kitabesi)
Türk vicdanın bu doğru ve mefkûreli ruhiyatına rağmen, Türk kavminin
resmî uluları (divan) teşkilâtı yüzünden millî an’anelerini unuttu. Tatları
medeniyetçe kendisinden daha üstün görerek taklit etti. Binaenaleyh
Türklerin resmî seçmeleri şifahî “Sartlık” uçurumuna düştüler. Bereket versin
ki halk seçmeleri şifahî an’aneleri muhafaza ederek Tütklüğü büsbütün
izmihlâlden kurtardılar.
Selçukî tahtının münhal kaldığı bir sırada Gıyassüddin namında bir
şehzadeyi iclâs ederek hükümet dizginini eline alan Karamanlı Mehmet
Bey’in ilk işi Divan yaparak, devletin resmî lisanı olan Farısî’yi memleketin
içtimaî lisan olduğunu ilân eylemek oldu. (Necip Asım Bey’in Türk Tarihi)
Bu tarihî vak’a hâlâ Karaman Rumlarının Türkçe’den başka bir dil
bilmemelerini pek güzel izah eder.
Osmanlı Türklerinin az zamanda şevketli bir saltanat kurmaları
hükümetin halk seçmeleri elinde olmasından idi. O zaman Enderun-u
Hümayun, Acemi Oğlanlar Kışlası, Paşa Daireleri namında üç amelî mektep
vardı. Bu mekteplerde Arap yahut Acemin tahrirî ilimleri değil, -Uygur
Türklerinin siyasî ve içtimaî tecrübelerden mütahassıl şifahî irfanları tatbik
“tedris değil!”- edilirdi.
131
İşte Lala Şahin Paşalar, Ferhad Paşalar, Özdemiroğlu Osman Paşalar
sütûrda değil, sudurda bulunan bu halk irfanıyla, Türk yasasıyla terbiye
görmüşlerdi.
Resmî bir mahiyeti haiz medreselerden yetişen âlimler ve şairler
fevkalbeşer ve kendi zaimlerinde bilgisiz kahramanları kasidelerle metih ve
tebcil etmekten başka Osmanlılığa hiçbir hizmet etmemişlerdi. Hükümet bu
halk seçmelerinin (Tarık-ı Sofi ricalinin) elinden medrese yetiştirmelerine
(Tarık-ı ilmî ricaline) geçtikten sonradır ki Osmanlılık merkezi sıkletini
kaybederek yuvarlanmaya başladı.
Bu izahlardan anlaşılıyor ki bizi yükselten amelleri halk medeniyetinde,
inhitata düşüren müessirleri de resmî müesseselerimizde aramak lâzım.
Fakat şunu da unutmayalım ki bir milletin şifahî an’aneleriyle tahrirî maarifi
arasında bu kadar derin bir ayrılık açılırsa resmî medeniyet halkın bütün
zekâlarını ezerek halk medeniyetini büyük bir kansızlığa düşürür. Başka
milletlerde halk ile resmî seçmeler arasında daimî bir fikir ve duygu alışverişi
vardır. Türklerde bu iki sınıf arasındaki münasebetler inkıtaa uğramış olduğu
için ne resmî ariflerde millî bir hassasiyet, ne de halk irfanında usulî bir
intizam ve irtika mevcut olabilmiştir. Bu sebepten dolayı Türk halkı da yavaş
yavaş gerilemeye, sartlaşmaya mecbur olmuştur. O halde Türk halkiyatını
tetkik ederken bu inhitat hâdiseleri de tetkik olunmak iktiza eder.
Halkiyat sekiz mephase tefrik olunabilir. Halk Teşkilâtı, Halk Felsefesi,
Halk Ahlâkiyatı, Halk Hukukiyatı, Halk Bediiyatı, Halk Lisaniyatı, Halk
İktisadiyatı, Halk Kavmiyatı.
Bu mephasleri birer birer taktik edeceğiz.
132
Ek-2:
YENİ BİR İLİM: HALKİYAT∗
“FOLK-LORE”
Köprülüzade Mehmed Fuad
Tecrübe ve müşahede usulleri sahai ulümde tatbik olunmağa
başlanılmadan beri her şubei marifet seri, muhayyer ül ukul bir surette terakki
ve tevsi etti. Hele ulümü tarihiye ve içtimaiyenin şu bir asırdan beri mahzar
olduğu terekkiyet, kesp ettiği ehemmiyet cidden şayanı hayrettir. Mazisinin en
büyük müverihhleri, âlimleri tarafından yazılmış âsar kadimei fikir beşerin
bugünkü teâlisi karşısında ne basit, ne sönük kalıyor. Bugün yeniden yeniye
teşekkül etmekte olan bir çok ilimler, bir çok marifet şubeleri var ki ecdadımız
hatta onların isimlerini bile bilmezlerdi. İşte bu makalemizde lüzum ve
ehemmiyetinden bahsedeceğimiz “Halkiyat” ilmi de on dokuzuncu asrın
mahsûlatı âhiresinden biridir. Ulümü içtimaiyenin yeni fakat mühim bir şubesi
olan “Folklor” hakkında Avrupa’da senelerden beri kitaplar, risaleler,
mecmualar neşrolduğu her yerde muhtelif cemiyetler teşekkül ettiği halde, biz
maatteessüf hâlâ böyle bir şeyin mevcudiyetinden bile gafiliz.
Erbab ilim tefekkürümüzden mühim bir kısmı astımızın “Milliyet” asrı
olduğunu pek haklı olarak ilân ediyorlar. Zarureti hadisatın en lâkayt ver
hayalperver dimağlara bile soktuğu bu doğru telâkki şüphe yok ki menfi bir
histen ibaret kalamaz.
∗ İkdam gazetesi, 6 Şubat 1330, Sayı:6091. ( Yazı M. Öcal Oğuz vd.’nin Türk Halk Edebiyatı El Kitabı isimli eserinden alınmıştır).
133
İnsan milliyetperver olabilmek için evvelâ kendini milletinin anasır
meşgalesini yani tarihini, coğrafyasını, içtimaiyatını, lisanını, edebiyatını
bilmelidir. Tarihi olmadan, lisan ve edebiyatı bilinmeden nasıl bir millet
teşekkül edeceği cidden câyi sualdir. Balkan milletleri Rumeli’yi kendi
aralarında taksim için münakaşa ederlerken yalnız silâhla değil, bir takım
delâil tarihiye, lisaniye ve insaniye ile de mücehhez idiler: “Folklor” tetkikatı
onlara bir çok noktalarda delil ve rehber oluyordu. Bugün Avusturya-
Macaristan’daki muhtelif milletler de aynı suretle çalışıyorlar: “Folklor”
tetebbüatı için teşekkül eden cemiyetler halkın şarkılarını, masalların,
mesellerini, âdetlerini, itikatlarını, yer yer kayıt zaptederek o milletin
ruhiyatına, tarihine, dinine, içtimaiyatına yakından vakıf oluyorlar. Bu suretle
lisan ve an’anat zinde kalıyor. Yani o milletin varlığı bütün beşeriyete ispat
ediliyor.
“Halkiyat” ilmi isminden de anlaşılacağı veçhile halka ait şeylerden
bahseder. Bir milletin merkez kudreti, şahsiyeti, dehası hep halkta toplandığı
için, halk kitlesini ihmal etmek milliyetperverler için kabil olamaz. Biz şimdiye
kadar avamı havastan farklı addetmediğimiz için ona ait hiçbir şeye
ehemmiyet vermedik. Avrupa’da da uzun müddet böyle olmuş fakat nihayet
İnkılab-ı Kebirden sonra halk kitlesinin ehemmiyeti anlaşılarak ona ait her şey
kemalî ehemmiyetle kayıt ve zabıt olunmağa başlamıştır. Eskiden Kaydı
Tarihiyeyi yalnız padişahlarla ümerasının ef’alinden ibaret zanneden
müverrihler asıl âmil hakiki olan milleti ihmal etmiyorlar mıydı? Anlaşılıyor ki
garp ilmi medeniyetinin maziye ait bir hatası bizde hâlâ sürüyor.
Halkın düşüncelerini, ruhunu, endişelerini, hulâsa bir kelime ile bütün
maneviyatını gösteren en mühim şey şarkıları, darbı meselleri, hikâyeleri,
destanlarıdır. Tarihi edebiyatın daire-i tetkikine dahil eserler gibi ferdin
mahsulü değil, bilâkis bir heyeti mecmuanın zübdei tahassüsatı olan
mahsulatı müşterekeye erbabı tetkik “Halk Edebiyatı” unvanını veriyorlar ki
“Halkiyat”ın en mühim kısmıdır. Bu edebiyat halkın doğrudan doğruya
ruhundan çıktığı için onun en sadık en belig ifadesi demektir. Bu itibarla tarih
134
edebiyatı bir ilim gibi tetkik etmek isteyen bazı erbabı tetebbü halk
edebiyatına mühim bir saha tahsis ediyor. Onlardan başka ilmi ruh
mütehassısları, içtimaiyat âlimleri ,hatta yüksek bir sınıf için eserler yazan
büyük sanatkârlar bile bu nevî tetkikattan verasete kalmıyorlar.
Edebiyat kelimesinin manasını anlayamadıkları için, “Halk Edebiyatı”
mefhumunu bir türlü zihinlerine sığdıramayan bazı gençlerimiz Rus ve
bilhassa Alman edebiyatını en sathî bir nazar tetkikten geçirseler, halk
edebiyatının büyük sanatkârlara ne zengin ve ne samimi mevzular verdiğini
pek güzel anlarlardı. Meseleyi daha fazla tavzihe hacet yok: İptida Alman
sanatkârlarından çıkarak sonra Bosfor kıyılarına kadar bütün dünyayı
dolaşan seyriyle ve ebediyen eserler veren “Romantizm” cereyanı, menşeleri
tetkik edilince görülür ki halka doğru gitmek, halk lisanından, halk
edebiyatından istifade etmek fikirlerinin mahsulüdür.
Milliyetperverlerin en büyük istinatgâhlarından, en fazla ehemmiyet
verdikleri şuabatı marifetten biri olan bu “Halkiyat” ilminden yabancılar,
ecnebiler de birçok amelî kaideler çıkarıyorlar. Müstemlekeci kavi bir
hükümet yeni bir müstemleke elde etti mi, orada nasıl bir tarzı idare tesisi
icabettiğini kararlaştırmak için âlimlerin, mütebbilerin vesakine müracaat
ediyor. Onlar senelerce çalışıp uğraşıyor, o memleketin her tarafını yorulmaz
bir metanetle geziyorlar, halk arasında uzun müddet yaşıyorlar ve nihayet
onların tarihini, âdâtını, an’anatını, dinini, lisanını, şarkılarını, masallarını
zabıt ve teflik ediyorlar. Coğrafya ,tarih, ensab ilimleri kadar “Folklor” da bu
hususata idare adamlarına hizmet ediyor. Rus hükümetinin muhtelif yerlerde
“Türkiyat-Turkologie” müesseseleri, mektepleri açarak Türk milletini, Türk
tarihini, Türk mitolojisini tetkike çalışması başka neye atfolunabilir? Rus
cemiyeti ilmiyesinin meselâ “Radlof”, “Gerlevski” gibi ulema vasıtasıyla Türk
şarkılarını, masallarını, hikâyelerini toplattırmasından Rus ricali hükümeti
istifade etmiyorlar mı? İngiliz Ulemasının Hindistan’da Fransızların Cezayir
ve Tunus’ta o kadar “Folklor” tetkikatı icra etmeleri sırf bundan münbais değil
midir? Esasen başka türlü de olamaz; bir memleketi bilmeden orda icrai
135
hükümet etmek, orası için kanunlar yapmak müessesatı idariye ve içtimaiye
vücuda getirmek kabil değildir. Yalnız biz buna bir istisna teşkil ediyoruz.
Bugün en yakın Anadolu vilayetlerinde “Folklor” tetkikatı icra ettik mi? Macar
ulemasından “Doktor Kunoş”un tespit ettiği Anadolu ve Rumeli şarkıları ile
“Doktor Giz”in Konya şarkılarından başka bu hususta mühim bir eser
hatırlamıyoruz.
Milletimiz hakkında tetkikatı ilmiyede bulunmak lüzumu gençler
tarafından hâlâ anlaşılmazsa ve bugünkü feci lâkaytlık devam edip durursa
istikbâlimiz hakkında nikbin olmağa hakkımız kalmaz.
Eskiden güzel ve dilruba Türk şehirleriyle dolu olan Tuna yalılarının
hatıratına, oraların şarkılarını, destanlarını saklasaydık bugün eski
hâkimiyetimizi yalnız cansız kitap sayfalarında görmezdik. Rumelinin son
felâketinde düşman eline geçen yerler ahalisi tabii yavaş yavaş yok
edileceklerdir ve biz ileride oraların eski Türk memleketi olduğunu ispat için
“Halkiyat”ın canlı vesikalarına muhtaç olacağız. Eğer bugün o vesikaları zapt
ve kayıt edebilirsek, hiç olmazsa felâketlerimizin hatırasını saklayabileceğiz.
Bir millet için bu büyük bir taziyanei intibahtır.
“Halkiyat” ilminin idare adamlarına olan lüzumunu, onun tarih
tekâmülü hakkında serdi mütalaat eden müellifler kemali şiddetle iddia ve
ispat ediyorlar. Meselâ “Halkiyat” mütehassıslarından “Van Gennep” mühim
bir eserinde, milliyetperverliğin “Folklor” terakkiyatındaki hizmetini anlattıktan
sonra diğer bir sebebi terakki olarak da müstemlekât tarzının kesp ettiği
ehemmiyeti gösteriyor: Rusya’nın Asya’daki terakkiyatı Moğolistan’da Aksayı
şarkta, İslâv destanlarında mevzuların kullanıldığını meydana çıkardığı gibi
Cezayir’in fethiyle Araplar ve Berberler hakkında icra edilen tetkikat da Afrikai
Şimali’de Merkezi Avrupa’da mütedavil bir takım mevzuların mevcudiyetini
ispat etti.
Fransa’da “Rene Basse”, “Sebiyyo”, “Van Gennep”, Almanya’da
“Bolet”, “Dahn Hard” gibi âlimlerin mesaisi ve Avrupa’nın hemen her
136
köşesinde müesses “folklor” cemiyetlerinin gayreti sayesinde “Halkiyat” ilmi
büyük terakkiyata mahzar olmakta ve şayanı dikkat bir istidatı inkişaf
göstermektedir.
Maatteessüf her hususta olduğu gibi bu hususta da Türklük hakkında
mesai pek nâkıs, pek iptidai bir halde bulunuyor. Meselâ Avustralya’da yahut
merkezi Afrika’da yaşayan vahşiler hakkında tetkikat Türkler hakkındaki
malumattan kat kat daha vâsidir. Bu boşluğu tamamlayarak Garp ilim irfanına
Türk Folklorunu tanıtmak vazifesi tabiatıyla Türk mütefekkirlerinin uhdei
mes’uliyetine terettüp ediyor. Bu tarzı mesai Türk milletine edilecek
hizmetlerin belki en mühimidir.
137
Ek-3:
FOLKLOR-FOLK-LORE∗
Rıza Tevfik (Bölükbaşı)
Avrupa’da pek meşhur olan bu tâbir-i mühimmin bizde muayyen bir
karşılığı yoktur. Kelime aslı itibariyle Saxon’dur. “Folk”, halk ve avam
demektir; “Lehre, lore”, hikmet, kanun ve töre yani âdet mânâsına gelir.
Binaenaleyh lefzen lafzen tercüme edilirse: “Hikmet-i avam” tamamıyla folklor
mukabili olmuş olur. Fakat bizde zaten mevcut olan bu terkipten bizler bir
mânâ anlarız ki folklorun bugünkü mânâsı aynen o değildir. Bizde durûb-i
emsâl kabilinden olan sözlere, cemaati itibarıyla, hikmet-i avam denir ve
filhakika bir millette ekseriyeti halkın mu’tekidât-ı muhakemesini -mûciz bir
düstûr şeklinde- durûb-ı emsâlinde görebiliriz. Avrupa’da folklor deyince
başka bir şey anlaşılır: Durub-ı emsâl dahi dahil olmak üzere avam şarkıları,
destanlar, bilmeceler, hatta hikâyeler hep birden hatıra gelir. O tâbir bütün
avam edebiyatının bilcümle âsâr-ı tecelliyâtını şâmildir.
Yalnız bir mühim nokta var:
O tarzda söylenmiş olan sözlerin ve şiirlerin kailleri tamamen meçhul
olmalıdır ki tamamen o milletin, o kavmin kendi eser-i sünuhâtı, kendi
tercüman-ı efkâr u vicdanı gibi telâkki edilebilsin!.. Binaenaleyh, meselâ
benim, yahut bir diğer muharririn imzasıyla –ve yine o tarzda, o eda ile, o
lisan üzere- bir şiir, ya bir şarkı, yahut bir destan veyahut bir düstûr-ı hikmet
görülürse bu sözler folklordan ma’dud olmaz.
∗ Peyâm Edebî İlavesi, 20 Şubat 1329, Sayı:20. (Yazı M. Öcal Oğuz vd.’nin Türk Halk Edebiyatı El Kitabı isimli eserinden alınmıştır).
138
Kailinin ismi unutulmuş gitmiş olan şiirler ve sözler de bazı efrat
tarafından söylenmiş değil midir? Bütün bir millet, hakikaten bir tek adam gibi
yekpâre bir vücut, hüviyet-i şahsiyyesiyle muayyen bir vicdan değildir ki bir
kafası, bir ağzı olsun da o sözleri söyleyebilmiş bulunsun! Elbet millî sayılan
fikirler ve sözler dahi o millet efradından bazılarının -ihtimal ki ileri
gelenlerinin- sözleri ve fikirleridir.
Evet, öylerdir!.. Fakat o sözler, o milletin efkârına, âmâline, itikâdâtına
sahihen tercüman olmak haysiyetiyle büyük bir ehemmiyeti hâizdirler ve çok
yaşarlar; milletin ekseriyet-i efradı da onların hükmüne ittibâen yaşar. Onun
için milletin, tekmil milletin kendi sözü, kendi fikri, kendi arzuları olmak üzere
telâkki olunurlar.
Hakikatte de böyledir!.. Zira bir darb-ı mesel düstûrunu bulup söyleyen
bir adam -her kim ise!- mensup olduğu milletin akzid-i ahlâkiyesinden birini
keşfetmiş, âdeta yakalamış ve ona bir kisve-i ifade vererek kapıp
koyuvermiştir. O milletin efradı maîşet-i rûzmerresinde o düstûrun isabet-i
hükmünü bizzat ve bilfiil tahkik eder durursa, o düstûru yaşatır; nasihat
suretinde evlâdına telkin eder ve yavaş yavaş kailinin ismi unutulur; çünkü
isim lâzım değildir; sözün kendisi mühimdir ve kat-î mâlûmattan bî-behre olan
cühelâyı nâsa, avama, hayatında yol gösterecek bir düstûr-ı amal olduğu için
mühimdir. Böyle bir söz, bir adamdan diğerine intikâl ederken hem teeyyüt ve
tahakküm eder; hem de daire-i şöhret ve nüfuzunu arttıra arttıra gider.
Herkesin -ve hiç olmazsa ekseriyetin- tasvîbine mahzar olan bir fikir,
hakikaten herkesin fikridir. Kaili kim olursa olsun!..
İşte bu sanction démocratique yani tasvîb, milli bir sözü bir darb-ı
mesel yapar ve hâfıza-i enâma kaydederek yaşatır. Bir söz bu derece
tahakküm edince kailinin ismini unutmamak yahut onu tâyin ve tahsîste
şaşırmamak avam için mümkün değildir. Zaten -arz ettiğim gibi- ismin değil,
bizzat sözün ehemmiyeti cây-ı nazar olduğu için isim unutulur gider; fakat söz
zihinlerde mıhlanmış kalır. Yoksa elbet onu söyleyen bir kişidir. Elbet o sözü
139
bir diğerine vayahut evlâdına nasihat makamında ibtidâ nakleden görgülü,
tecrübeli ihtiyar, henüz unutmadığı kailini minnetle yâd ederek: “Hak rahmet
eylesin!.. Nûr içinde yatsın hacı filân ağa şöyle derdi!” demiş olacaktır.
İşti hikmet-i avamdan addettiğimiz durûb-ı emsâl böyle tevellüd ve
teeyyüd eylemiştir.
Bu durûb-ı emsâlin tahkikini kendine iş güç edinen meraklılar
Avrupa’da nadir değildir; bu merak erbabı filologların bir kısmını, bir sınıf-ı
mahsûsunu teşkil ederler. Yani bu bir meslektir. Ham de bir milletin mizacına,
ahlâkına, nusûs-ı âmâline hakkıyla muttalî olabilmek için -filolojinin bu kısmı-
em emîn bir vasıtadır. Tarih gibi ekseriya meddah, bazen garazkâr, çık defa
gafil veyahut yalancı, nâdiren pervâsız hak-gû ve merd bir şâhid-i nâkil
değildir. Bir sözün işâret-i edâ ve delâlet-i mânâsıyla bir adamın samîmi
vicdanına infâz-ı nazar edebilen ve en gizli niyetleri keşfeyleyen, mizâcı
uryan gören fatîn müstantiklere ve psikologlara benzer. Aynı şemâil-i
seciyeye müteallik iki darb-ı meseli karşılaştırarak, aynı milletin ahlâkında ve
binaenaleyh mizâcında hâsıl olan tagayyürâtı görür ve görmek de meslek
erbabı için güç değildir. Meselâ:
“Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı deyivermeli”
darb-ı mesel-i meşhûrunda ifha ettiği seciye-i ahlâkiye ile;
“Geçme nâmerd köprüsünden ko aparsın su seni !
Yatma tilki gölgesinde ko yesin aslan seni !”
sözünün tercüman olduğu merdâne be chevaleresque hissiyat elbette bir
değildir. Bittabi aynı mizaç ve aynı itikâdın lisanı da olamaz.
Kezalik:
“Sakla samanı gelir zamanı”
“Ak akçe kara gün içindir”
140
diyen dûrbîn, dûr-endîş ve muktesid Türkler,
“Yiğitlik vurmakla; beylik vermekle!”
olacağına inanan Türkler değildir.
İffet bahsinde kabahâtin cinse göre telâkki edildiğini ispat eden şu
darb-ı mesele bakınız:
“Erkeğin eli kınası; kadının yüzü karası!”
Bundan lâyıkıyla anlarsınız ki -vukuu erkekle kadının müşâreket-i
fiiliyesiyle ancak mümkün olabilen- bir rezalette, efkâr-ı umumiye zavallı
kadına yüz karası sürdüğü halde erkeklere bu fezâhattan bir hisse-i mübâhât
ve gurur ve bir nişâne-i mükâfat-ı sürûr veriyor. “Erkeğin elinin kınasıdır, o
türlü kabahatler!...” diyor. Demek ki bu darb-ı mesel fezâil ve rezâili takdir ve
âmâl-i beşeriyeyi tâbir ve tefsir hususunda henüz hak ve adalet noktasını
bulamamıştır. Akîde-i ahlâkiye itibarıyla iptidai bir derekeyi aşamayan akvâm-
ı bedeviyenin tercüman-ı efkârıdır.
“Eğri kapının eğrisi, mahallenin doğrusu!”
düstûr-ı hikmetiyle amel etmek icap ederse, insan kendi evinde, kendi
mahallesinde, hatta tevsî-i mânâ ile kendi memleketinde doğru davrandıktan
sonra hâriçte, yabancı mahallelerde ve memleketlerde ne kadar eğri giderse
gitsin, bu aykırı gidişi ahlâksızlıktan, rezîletten ma’dud olmamak lâzım
gelecek!..
Bu tasavvur ispat ediyor ki ef’âlde, mi’yâr-ı takdîr -bu sözün kabilince-
henüz iffet-i hakîkiye değil, onun nidâ-ı ilhâmı olan emr-i vicdânî (obligation
morale) değil, mahalle halkının, hemşehrilerin levmidir, kınamasıdır. Bir fiilin
haddizatında hayır olmak üzere memdûh, şer olmak itibarıyla makdûh
olmasına nazar yoktur. Mahalle halkı onu ayıplarsa, o fiille o mahallede
tagaddi etmemeli; fakat başka mahallede yapılmasında beis yoktur demek
141
çıkar. O takdirde dahi henüz metin bir akîde-i ahlâkiye ta’yin ve teessüs
etmemiştir, âmâl ve harekâtın mi’yarı henüz mahalle halkının fikir ve zannıdır
demek olur.
İşte şu misaller filolojinin ahlâk ve efkâr-ı kavmiyye hakkındaki tarz-ı
istidlâlâtını, min-cihetin gösterebilir.
Fakat bu gibi mû-ciz cümleler ve durûb-ı emsâl aynı cinsten ve aynı
kıymette sözler değildir; fazla olarak bunlar kavânîn-i kat’iyyeden evvel
milletin meşîme-i mâneviyatında peyda olmuş bulunan düstûrü’l amel
(maxime) lerden ibarettir; sırf izâfî bir kıymeti hâizdirler. Zira yekdiğerini
hükmen nakzeden bu düstûrların pek çoğu, aynı zamanda, aynı millette czri
olabilir. Nasıl ki yukarıda verdiğim bir iki misal bunu ispat edebilir.
Sonra mutlaka hepsinin düstûrü’l amel gibi telâkki edilmesi doğru
değildir. Bazıları dahi cemaat-ı insaniyede bâriz veya mâruf bir şahsiyet-i
ahlâkiyenin bir type-enmûzec’in tasvir-i timsâlîsi olmak üzere söylenmiştir.
Deminki misalimizde olduğu gibi, mahallesinde namuslu davranan ve başka
yerlerde hiçbir türlü fezâhattan çekinmeyen bir riyâkâr ahlâksızın çehre-i
mâneviyatını iki çizgiyle göstermek için: “Eğri kapının eğrisi, mahallenin
doğrusu!” cümlesini bulabilmek, hakikat bir muvaffakiyettir; hem psikolojik,
hem de edebî bir nokta-i nazardan büyük bir fetânet eseridir ve ancak bu
mânâda alınmalıdır.
Kezalik: “İt ite, it de kuyruğuna!..” darb-ı meseli, muâmelât-ı nâsın
böyle bir silsile-i merâtibe tab’an vukuu bulması lâzım geldiğini tasvip ve
tasdik için değil; bu veçhile vukû bulmakta olan bir muameleyi zem ve kadh
içindir. Nitekim hî’n isti’mâlde mevrid-i tatbiki dahi böyle olduğunu gösterir.
Folklorun sermayesi durûb-ı emsâlden ibaret değildir, demiştim.
Filhakika bu tâbirin daire-i şümûlünde dahil bütün bir edebiyat-ı millîye var.
Bir edebiyat ki en ince, en nâzik hissiyât-ı insânîye için birçok güzel ve
şairâne misaller arz edebilir. Sonra ecnâs-ı edebiyenin her biri için numuneler
142
vardır. Lyrique yani aşıkâne, epique yani dâsitânî, dramatique yani fâcia
nev’inden, romaneaque hatta felsefî eserler vardır ki sahipleri mâlûm değildir.
Bu edebiyat o kadar zengindir diyebilirim. Husûsen pek zindedir, onun
lisanındaki tavır ve füsun-ı eda- şüphesiz edebiyat-ı resmîyemizin çok
eserlerinde yoktur.
Lisan-ı millî -âdet-i keliât itibarıyla- lisan-ı edebîyeden elbette daha
zengin değildir; fakat onda ne garib, ne mûciz bir füsûn-ı eda (de I’expression
chareme) var ki, kelimât-ı mahdûde iler birçok şeyler söylenebiliyor! Hatta
ifade yanlışlarına, kelime eksiklerine rağmen sözün beyân ettiği mânâ
ekseriya, ibârenin havsalasına sığmayacak mazmunları şâmildir;
çocukluğumdan beri âheng-i sevdavîsine meftûn olduğum şu beyte bakınız:
“Ateşim yanmadan dumanım tüter;
Viran bahçelerde bülbüller öter.”
Bu sekiz kelime ne müphem hasretler, ne gizli hisler beyan ediyor!..
Ve ne kadar sevdavî (mélancolique), ne kadar da samimî bir tavr-ı beyân ile
söylüyor!..
Hapishane-i Umûmî’de bir gece bir türkü dinlemiştim. Berrak ve
yüksek bir sesle söyleniyordu; Urfa ağzı diye mâruf olan bir gamgîn edâ-yı
musikî, o sözlere -tarifi müşkül- bir füsûn-ı te’sir veriyordu. Uzaktan işittiğim
bu türkünün mısraları arasında sıkı bir rabıta hissetmedim; fakat o rabıtasız
cümlelerin arasında muzmer lan mânâyı tamamıyla telâkki edebildim. Ve
derhal nazargâh-ı tahayyülümde bir tablo teressüm etti, hem, her ne zaman o
kıt’ayı -bugünkü gibi- hatırlasam, boşluklara dalgın dalgın bakan gözlerimin
önünde bir âlem teressüm eder. Öyle kurûn-ı vustâdan kalma bir Zincirli Han,
türlü türlü adamların o han kapısında izdihamı, binek hayvanları, posta
tatarları bunları hep yegân yegân, en ince tafsilatına varıncaya kadar gördüm
ve öyle bir yer vardır da bizzat bulmuşumdur sanırım. Bana işte öyle garip ve
vâzıh bir evocation veren şu türküdür:
143
“Kır atı bağladım Zincirli Han’a ;
Kırk yılda bir yiğit gelmez meydana !
Doğuran anaya rahmet okuna !
Vurma Yakub, vurma !.. Yârem derindir ;
Yârem sağ olursa Allah kerîmdir !..”
Zahiren pek rabıtalı görünmeyen şu mısraların arasında nice cümleler
daha muzmer ve mazmun değil midir?.. Şu beş küçük satır, âdeta bir destan-
ı vukuat söylüyor!.. Birinci mısraı dinler dinlemez ,anlıyoruz ki bir kabadayı,
bir yiğit geliyor ve mûcib-i teessüf bir kazaya marûz olmuş; galiba vurulmuş
ve tehlikeli bir yerinden yaralanmış!.. “Kırk yılda bir yiğit gelmez meydâne!..”
deniliyor, tahsîn ediliyor. Lâkin heder olması ihtimalinden de endişe ediliyor,
demek!.. Onu doğuran mutlu anaya rahmet okunuyor; fakat yarası her ne
kadar derin ise de henüz vefat etmemiş, hem kendisine kıyanı da biliyor:
Yakub vurmuş!.. Belki de rakibidir! Lâkin “besâ” veriyor: “Yaram iyi olursa
Allah kerimdir; ben bunu onun yanına komam!” diyor.
Şu cümleler delâletiyle bütün bu mânâyı istidlâl eden zihin, bizzarure
“vaka”yı ihya ediyor ve “musavver endişe” gerek vak’a kahramanın ,gerekse
Yakub’un hâl ve şanına muvâfık birer çehre resmediyor; Zincirli Han’da bağlı
duran kır atın bile, hırçın bir sabırsızlıkla yerinde eşindiğini ve mecrûh olan
ağasını görmek istediğini insan tasavvur ediyor. Sonra bütün bu levhaya bir
çerçeve yapıp onu tezyin etmek için, artık Zincirli Han’ı, ortasındaki şadırvanı,
etrafındaki meydanı, sâlhûrde çınar ağacını, engin yalaklı ve musluksuz
çeşmesini ve bu muhite yakışır kıyafette bir sürü adamları, nalbant dükkânını,
hâsılı her şeyi düşünüyor. Hâkikatte aslı olmasa da tahayyül ediyor, icâd
ediyor, resmediyor, mükemmel bir tablo yapıyor! İşte evocation denilen
efsûn-ı te’sir budur. Budur ki, fıtratın ressam olan muhayyile-i beşere böyle
bir faaliyet verir.
Bilmem, belki benim hayalimde bozukluk var! Fakat bana bu beş
mısrâın böyle kuvvetli ve garip bir te’siri oluyor ve bu te’siri ben edebî şiirlerin
ancak bir iki parçasında hissedebilmişimdir.
144
Fazla olarak şu arz ettiğim misal, Türk şiirinin tarih-i tekâmülü nokta-i
nazarından dahi pek mühim bir numune teşkil eder; bunu biraz daha izah
edeyim; ona niçin bu kadar kıymet verdiğim anlaşılsın!..
Mâlûmdur ki şiirin envâi, bir tekâmül eseridir ve her milletin şiiri aynı
safahât-ı tekâmülü geçirerek tenevvü eylemiştir. Âşıkâne olmuş, dâsitânî
olmuş, tâlimî-didactique olmuş, türkü-chanson olmuş ilh.. Bütün bu
tenevvüât, terakkiyât eseridir. Hatta vaktiyle güfte besteden, şiir musikîden,
musikî rakstan ayrı değilmiş! Hâlâ bugün akvâm-ı ibtidaiye efrâdı hem şarkı
söyler, hem raks eder. Bizim gibi, bir salonda adamakıllı oturup da şiir inşad
eden bir adamı bir sükût-ı hürmetkârâne ile dinlemezler. Eski Yunanîlerde
bile şairlerin pek çoğu Rhapsodes idi. Tıpkı bizim, diyar diyar gezen ve şiiri
sazla terennüm eden çöğür şairleri, yani âşıklar gibi…
Kurûn-ı vustâ Avrupa’sında Troubadours şairleri da bu cinstendir;
yalnız şu kadar fark var ki, bunlar bilhassa ehl-i salîbi cihâd-ı mukaddese
teşvik ve teşcî için de bilhassa heyecanlı şiirler inşad ve terennüm etmekle
mümtâz ve meşhur idiler. Kendileri için bu âdeta bir vazife, sonra bir meslek
olmuştu.
Şimdi, bu ecnâs-ı şiir arasında bir nevî vardır ki haysiyeten türkü ile
destan arasında bir şeydir. Şekl-i zâhirîsi itibarıyla vâkıa bir türküden başka
bir şey değildir denilebilir; fakat aşk türküsü de değildir. Bir yiğidin
kahramanâne bir tavrını tegannî eder bir türküdür. Bunun Frenkçe’de ismi
chanson de Geste’dir ve Avrupa’da pek güzel misalleri vardır ki kurûn-ı
vustâdan kalmıştır; Chanson de Rolandgibi. Bu türlü şiirler, henüz türkünün
destandan pek temâyüz edemediğini gösterir bir safha-yı tekâmüle numûne
arz ettiği için pek mühimdir. Bizde belli başlı numûnelerine rast gelmedim.
Fakat demin zikrettiğim türkü tamamen o cinstendir. Türküdür, fakat bir
kahramanın başına gelen bir vak’a-i fecîayı terennüm eder, âlâm-ı aşkı değil.
Meselâ:
145
“Drama köprüsünü, Hasan, gece mi geçtin?
Ecel şarabını, Hasan, birden mi içtin? ...ilh.
…………………………
Çek martini Debreli Hasan dağlar inlesin!..”
İşte bu da bir türküdür, fakat âşıkâne değil: Derbreli Hasan namında
bir kabadayının türküsüdür. Yani bir destan da sayılabilir.
Elem-i hasretle ilham olunmuş olan şu aşağıdaki türküye bakınız ne
kadar farklıdır. Bu güzel şiir Eğin şehrinin meşhur bir türküsüdür:
“Ağam atın terkisini bağlıyor;
Bu ayrılık yüreğimi dağlıyor.
Baktım ağam usul usul, ağlıyor,
Gel ağam gül ağam!.. gel da yine git!..
Akan gözüm yaşın sil de yine git!..
Eğin viran olmuş; bülbül ötmüyor!..
Ağam ırak yolda; elim yetmiyor!
Sayı tutam dedim; sayı gitmiyor.
Gel ağam… ilh… ilh…….”
Hasretli gönüllerin feryadı, ayrılık acısının enî’ni olan bu sözlerdeki
samimiyet-i edâ hiç şüphe götürmez. Lâkin bu sözler kimindir? Evet, kimindir
ki, en doğru ve en ciddi, en tabii bir aşk ile sevdiği zevcinin firkatine bu
hıçkırıklarla ağlıyor ve gönülden ağlıyor?.. Kim bilir? Yalnız biz şu kadar
bilebiliyoruz ki, geçinmek derdi ile, askerlikle ve daha türlü türlü esbâb-ı
mücbirenin ibrâmıyla karısını, evini barkını terk etmeye mecbur olmuş ve
ihtimâl ki bir daha avdet edememiş, adı sanı batmış binlerce ve binlerce
zavallı vatandaşımızın hasretli zevceleridir. Belki henüz pek yeni gelindirler
ki, asıl bu “gurbet” felâketinin sitemdîde kurbanı oluyorlar ve ruhlarını
tutuşturan hasret ateşini bu âh-ı serd ile, bu kalbî enînlerle biraz teskîn etmek
istiyorlar. Herhalde bu şiir, filan veya falan kadının sözü değil, alelıtlak Eğinli
146
bir kadının, bir Türk zevce-i metrûkesinin figân-ı hasretidir. Bu türlü şiirlerin
sıfat-ı kâşifesi gayr-ı şahsî (impersonnel) olmasıdır. İşte asıl folklor buna
derler.
Vâkıa hepsi böyle yeisli ve gamgîn değildir. Edebiyat-ı millîyemizde bir
kısım şiirler de var ki, meselâ yine türkü nev’inden oldukları halde pek şûh ve
şen, hatta bazen pek lâubali hissiyâta tercüman olurlar. Bu gibi güftelerin
üslûbu da kıvraktır. Sonra hece tertibi on bir değil yedidir. Faraza:
“Çile bülbülüm, çile!..
Çiğ düşmüş gonca güle.
Sevgili yârim geliyor,
Yüzüme güle güle…”
Kıt’â-yı zarîfesi gibi.
Bu türkülerin pek çoğu kibar meclisinde, saz ehlinin zevkine tahakküm
edebilmiştir. Meselâ:
“Yattım yârin dizine,
Baktım elâ gözüne,
Cilvesine dayanamadım;
Güneş doğmuş uyanamadım.
Ufacık fidan boylum;
Çakırım!.. senden ayrılamadı!..”
nakaratıyla ve şûh ve şâtır bestesiyle mâruf olan türkü gibi ki bunların güftesi
de bestesi de milletindir ve ağızdan ağza dolaştıkça tâdilâta uğramaktan
kurtulamaz.
Bu tarz üzere hakîmâne denecek kadar düşünceli sözler de
söylenmiştir ki yine sahipleri meçhuldür. Zannederim, bir evde levha şeklinde
görmüş olduğum şu kıt’a o kabildendir ve pek güzeldir:
147
“Mal sahibi!.. Mülk sahibi!
Kimdir bunu ilk sahibi?
O da yalan! Bu da yalan!
Biraz da gel sen oyalan!”
Ne kadar mûciz, ne kadar güzel Türkçe değil mi? Hususâ ne kadar
doğru değil mi?.. Bu “fani dünya”ya kim ebediyen kazık çakmış?.. Kimin evi,
nihayet bir gün başkasının kabza-ı tasarrufuna geçmemiş?.. işte şarklı böyle
düşünür. İşte o düşünüşün de bundan iyi düstûr-ı felsefîsini görmedim,
herhalde meşhur Nedim’in bir köşk vasfında:
“Kasr-ı rûh-efzâ değil, hüsn ü behâ me’vâsıdır!”
mısraı zarîfi ile başlayan mârûf kasidesini okuyup da o devr-i sefâhat ve
saadete ziynet veren o kâşânelerin bugünkü harâbezârını görünce, insan
yukarıdaki kıt’anın doğru bir felsefe tâlim ettiğini teslime mecbur oluyor.
Yazıktır ki biz, bu edebiyatı bilmiyoruz ve tahkîke tenezzül etmiyoruz.
Halbuki ecnebiler çok ehemmiyet veriyorlar. Benim azîz dostlarımdan Macar
Profesör İgnacz Kunoş Türk masallarını, bilmecelerini, türkülerini toplamış ve
büyük bir kitap vücuda getirmiştir.
Bu mülâhazâtım bir mukaddimedir. Edebiyatın her şubesini ayrı ayrı
tetebbû ederek pek nadîde ve nâ-şinîde numûneler arz edeceğim.
148
ÖZET
Türkiye’de 19. yüzyılda filizlenmeye başlayan Türk folklor çalışmaları
20. yüzyıla gelindiğinde milliyetçilik ve Türkçülük hareketlerine paralel olarak
gelişme göstermiştir. 1913 yılında ilk kez “folklor” teriminden bahsedilmeye
başlanmıştır. Folklorun doğuşunu sağlayan ilk üç yazı, Folkloru sözcük olarak
tanımlama ve içeriğini belirtme özellikleri göstermiştir.
Cumhuriyetle birlikte “ulus devlet” kurma çabaları ve Cumhuriyet
ilkelerinin halk üzerinde etkili olması gereği ile folklora başvurulmuştur.
Bununla beraber, folklor kendine daha geniş alanlara yayılma ortamı
bulmuştur.
1913 ve 1933 yılları arasında Türk folklor çalışmaları bugünkü bilimsel
folklor anlayışımızdan uzak ve sistemsiz görünse de bir bilim dalının doğuş
evresinde gerçekleştirilen gayretler olarak bakıldığında zengin bir folklor
malzemesi birikimi ile karşılaşırız. Bu tezde anlatılmak istenen de budur.
149
ABSTRACT
The Turkish folklore studies, which started to develop in Turkey in 19
Century, made progress in parallel to nationalism and movements advocating
Turkish culture when reached to 20 Century. In 1913, first time the term of
“folklore” is started to be mentioned. The first three articles that ensured the
rise of the folklore have shown the characteristics of definition the folklore as
word and specifying the content of it.
Together with the Republic, the folklore has been referred by the
efforts of establishing a “nation state” and the need for the principles of
Republic to be effective on the people. All the same, the folklore has found
an environment itself for developing to even wider areas.
Although the Turkish folklore studies seems well away from today’s
scientific folklore understanding of us and unsystematic between years 1913
and 1933, when it is view as endeavors realized a rise of phase of a science
branch, we come across to a build up of rich folklore material. This is what
that was tried to be explained in this thesis.