sivil toplum orgutlerinde yonetim

143
i ĐĐşletme Fakültesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Bitirme Tezi KONU : Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim Öğrenci Numarası : 070970369 Adı ve Soyadı : Cuma ÇĐÇEK Yöneten : Doç. Dr. Cengiz GÜNGÖR Teslim Tarihi : 29.12.2003 Ödev no: G-03-10

Upload: cuma-cicek

Post on 16-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim, Turkiye Ornegi

TRANSCRIPT

Page 1: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

i

ĐTÜ

Đşletme Fakültesi

Endüstri Mühendisliği Bölümü

Bitirme Tezi

KONU : Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim

Öğrenci Numarası : 070970369

Adı ve Soyadı : Cuma ÇĐÇEK

Yöneten : Doç. Dr. Cengiz GÜNGÖR Teslim Tarihi : 29.12.2003

Ödev no: G-03-10

Page 2: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

ii

ÖNSÖZ

Sivil toplum konusu daha önce de ilgi duyduğum bir konuydu. Bundan

sonraki yaşamımda da sürekli ilgi duyacağım konulardan biri olacak. Yeni bir

uygarlıksal gelişmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu uygarlıksal gelişmenin en

temel karakteri demokrasidir. Demokrasi deyince; halkın toplumsal yaşamda

yönetim süreçlerinin temel öznesi, halk iradesinin yönetim gücü haline gelmesi ilk

olarak akla gelmektedir. Bilimsel teknik devrimin etkisiyle merkezi, katı devlet

yapılanmalarının her geçen gün eridiğini, iktidar aygıtının merkezi yapıdan çıkıp

tabana doğru yayıldığını hep birlikte görüyoruz. Siyasetten, ekonomiye, kültür-

sanattan, sağlığa kadar çeşitli alanlarda kurulmuş sivil toplum örgütleri halkın iktidar

aygıtları, yaşama katılma, kendi geleceğini belirleme araçları olmaya adaydır.

Türkiye’nin temel sorununun demokratikleşme olduğunu düşünüyorum.

Demokrasinin gelişmesiyle siyasal, ekonomik, kültürel bir çok sorunun aşılacağına

inanıyorum. Türkiye’de çağdaş bir demokrasinin gelişmesi güçlü ve etkin sivil

toplum kuruluşlarıyla mümkündür. Bu da etkin bir yönetim anlayışıyla gelişecektir.

Sivil toplum bilinci ve sivil toplum kuruluşlarının fazla gelişmediği, var olanların

fazla etkili olamadığı ülkemizde, böyle bir çalışmayla daha etkin bir sivil toplum

pratiğine katkı sunmayı umut ediyorum.

Sivil Toplum konusunda, araştırma yapma imkanı sunan, araştırma sürecini

bitirme çalışmasının ötesinde bir öğrenim sürecine dönüştüren değerli hocam Sayın

Doç. Dr. Cengiz GÜNGÖR’e teşekkür ediyorum. Yine özellikle alan çalışması

sırasında zamanlarını bana ayıran, değerli arkadaşlarım Ahmet KAYA, Sebahattin

ALTUN, Derya GÖREGEN, Servin AYDIN, Đlke KARATAŞ ve Figen

ÖZTOPRAK’a teşekkürlerimi sunarım.

Aralık 2003 Cuma ÇĐÇEK

Page 3: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

iii

ĐÇĐNDEKĐLER

Şekil Listesi

Tablo Listesi

Özet

Giri ş

I. SĐVĐL TOPLUM ve SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARI

1. Sivil Toplumun Kısa Tarihi (Teorik Bir Çerçeve) 4

1.1. Sivil Toplumun Devletle Bölünmez Bütünlüğü 4

1.2. Hegel ve Sivil Toplum 7

1.3. Marks ve Sivil Toplum 9

1.4. Gramsci ve Sivil Toplum 11

1.5. Sivil Toplumun Yeniden Uyanışı 14

1.6. Modern Çağda Sivil Toplumun Tanımı 18

2. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) 23

2.1. Sivil Toplum Kuruluşlarını Tanımlamak Đçin Kullanılan Kavramlar 23

2.2. Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri 25

2.3. Sivil Toplumun / Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü ve Önemi 28

II. SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARINDA YÖNET ĐM

1. Sivil Toplum Kuruluşları için Yönetimin Önemi 38

2. Sivil Toplum Kuruluşlarında Stratejik Yönetim 40

3. Sivil Toplum Kuruluşları Açısından Bazı Temel Değerler 42

3.1. Katılımcılık (Participation) 42

3.2. Yenilikçilik/Yaratıcılık (Innovation) 44

3.3. Toplumsal Aktiviteler (Community-based action) 45

3.4. Hiyerarşinin Erimesi (Decentralization) 46

4. Yönetim Fonksiyonları Açısından Sivil Toplum Kuruluşları 48

4.1. Sivil Toplum Kuruluşlarında Planlama 48

4.2. Sivil Toplum Kuruluşlarında Organizayon 49

4.3. Sivil Toplum Kuruluşlarında Motivasyon 51

4.4. Sivil Toplum Kuruluşlarında Đletişim 53

Page 4: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

iv

4.5. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderlik 55

5. Bir Model Olarak “Aşağıdan Küreselleşme Hareketi” Tartışmaları 56

III. TÜRK ĐYE’DE SĐVĐL TOPLUM/S ĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARI

1. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Sivil Toplum 62

2. Cumhuriyetten Günümüze Sivil Toplum 64

3. Türkiye’de Sivil Toplumun Yaşadığı Sorunlar 69

3.1. Bürokratik Yönetim Geleneği ve Sivil Toplum 69

3.2. Halktan Kopuk Sivil Toplum Kuruluşları 70

3.3. STK’larda Örgüt Đçi Demokrasi ve Katılım Sorunu 73

4. Daha Etkin Bir Sivil Toplum Pratiği Đçin 75

IV. SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARININ YÖNET ĐMĐ-TÜRK ĐYE ÖRNEĞĐ

1. Anket Bilgileri 82

2. Anket Sonuçlarının Analizi 90

2.1. Anketin Kodlanması 90

2.1.1. Soru Kodları 90

2.1.2. Cevap Kodları: 93

2.2. Anket Sonuçları 94

2.3. Anket Sonuçlarının Yorumlanması 114

2.3.1. STK’ların 1990 Sonrası Yükselişi 114

2.3.2. STK’ların Maddi Olanakları 114

2.3.3. STK’larda Đnsan Kaynakları 115

2.3.4. STK’larda Vizyon, Misyon ve Strateji 116

2.3.5. Yönetim Fonksiyonları Açısından STK’lar 116

2.3.5.1. STK’larda Planlama ve Kontrol 116

2.3.5.2. STK’larda Organizasyon 117

2.3.5.3. STK’larda Yürütme ve Koordinasyon 117

2.3.5.4. STK’larda Đletişim ve Đnsan Đlişkileri 118

2.3.5.5. STK’larda Motivasyon 119

2.3.5.6. STK’larda Karar Verme Süreçleri 119

2.3.5.7. STK’larda Liderlik 120

Page 5: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

v

2.3.6. STK’ların Yönetim ve Organizayon Açısından Genel Durumu 121

Sonuç 123

Kaynaklar 126

Ekler

Ek 1: SĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARINDA YÖNETĐM ANKETĐNE

KATILAN S ĐVĐL TOPLUM KURULUŞLARI 131

Page 6: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

vi

Şekil Listesi

Şekil 1: S7 STK’ların kuruluş tarihi (yıllara göre dağılımı)

Şekil 2: S12 STK’nızın büyüklüğü yaklaşık kaç metrekaredir?

Şekil 3: S13 STK’nızda profesyonel çalışan kişi sayısı:

Şekil 4: S15 STK’nızda ücretli çalışan kişi sayısı

Şekil 5: S16 STK’nızın üye sayısı:

Şekil 6: S17 STK’nızda üyelerin yaklaşık yüzde kaçı faaliyetlere katılıyor?

Page 7: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

vii

Tablo Listesi

Tablo 1 : S2 Anket bilgilerini veren kişinin ünvanı:

Tablo 2 : S6 Sivil Toplum Kuruluşunun türü

Tablo 3 : S8 Sivil Toplum Kuruluşunun kuruluş dönemi

Tablo 4 : S10 STK’nızın Đnternet adresi var mı?

Tablo 5 : S11 STK’nızın kendisine ait bir yeri var mı?

Tablo 6 : S12 STK’nızın büyüklüğü yaklaşık kaç metrekaredir?

Tablo 7 : S13 STK’nızda profesyonel çalışan kaç kişi var?

Tablo 8 : S14 STK’nızda çalışanların düzenli çalışma saatleri var mı?

Tablo 9 : S15 STK’nızda ücretli çalışan kişi sayısı

Tablo 10 : S16 STK’nızın üye sayısı:

Tablo 11 : S17 STK’nızda üyelerin yüzde kaçı faaliyetler katılıyor?

Tablo 12 : S18 STK’nızın misyonunu/vizyonunu belirtten yazılı bir döküman var mı?

Tablo 13 : S19 STK’nızın kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirtten yazılı bir

döküman var mı?

Tablo 15 : S21 STK’nızın yöneticileri ortalama hangi sıklıkla toplantı yaparlar?

Tablo 16 : S22 STK’nızın çalışanlarını tümünün katıldığı toplantılar hangi sıklıkla

yapılır?

Tablo 17 : S23 Üyelerle toplantılar ortalama hangi sıklıkla yapılır (Genel Kurul

dışında)?

Tablo 18 : S24 STK’nızda iletişim aracı olarak telefon kullanılır mı?

Tablo 19 : S25 STK’nızda iletişim aracı olarak fax kullanılır mı?

Tablo 20 : S26 STK’nızda iletişim aracı olarak internet kullanılır mı?

Tablo 21 : S27 STK’nızda diğer iletişim araçları kullanılır mı?

Tablo 22 : S28 STK’nızın e-mail grup adresi var mı?

Tablo 23 : S29 STK’nızın organizasyonel yapısındaki hiyerarşik kademe sayısı:

Tablo 24 : S30 STK’mızda Yönetim Kurulu dışında, yapılan işlerin ve mevcut

görevlerin tanımları yazılı bir şekilde belirtilmiştir.

Tablo 25 : S31 STK’mızın yöneticileri kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve

uzun vadeli hedeflerini bilirler.

Tablo 26 : S32 STK’mızın yöneticiler dışındaki diğer üyeleri de kurumun

misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler.

Page 8: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

viii

Tablo 27 : S33 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, iş hayatında da sürdürülür

Tablo 28 : S34 STK’mızda yapılan planlamalar kurumsal gelişmeyi sağlar.

Tablo 29 : S35 STK’mızda etkin bir kontrol sistemi vardır.

Tablo 30 : S36 STK’mızda bulunan kontrol sistemi kurumsal gelişmeyi sağlar.

Tablo 31 : S37 Projeler, projeleri yürütecek üyeler ile planlanır ve projenin her

aşamasında değerlendirilir.

Tablo 32 : S38 STK’mızın en üst yöneticisinden (lider, başkan, müdür…vb.)

habersiz hiçbir şey yapılmaz.

Tablo 33 : S39 Proje sorumluları, projeleri hakkında kendi başlarına karar alabilirler.

Tablo 34: S40 STK’mızın sorunlarının çözümü için üyeler ortak çaba içerisine

girerler.

Tablo 35 : S41 Proje ve faaliyetler arası koordinasyon çok iyi tasarlanmıştır.

Tablo 36 : S42 STK’mızda bilgi akışını sağlayan iyi bir iletişim mekanizması vardır.

Tablo 37 : S43 Projeler ve faaliyetler hakkında tüm üyeler düzenli olarak yazılı,

sözlü ya da elektronik haberleşmeyle bilgilendirilir.

Tablo 38 : S44 Üyeler, faaliyetler ve şubeler arasındaki eşgüdümü sağlamak için,

toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar düzenli ve sürekli yapılır.

Tablo 39 : S45 Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör kuruluşun misyonu ve

vizyonudur.

Tablo 40 : S46 STK’mızın en üst yöneticisinin (lider, başkan, müdür..vb.), bireysel

olarak, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.

Tablo 41: S47 STK’mızın üst yönetiminin, üyelerin motivasyonunda önemli bir

etkisi vardır.

Tablo 42 : S48 STK’mızın faaliyetleri çalışanlarına maddi bir fayda sağlar.

Tablo 43 : S49 Yöneticiler faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif

bir çalışma tarzını esas alırlar.

Tablo 44 : S50 Düzenli yapılan toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar üyelerin

motivasyonunu artırır.

Tablo 45 : S51 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, özel yaşamda, ailevi ilişkilerde

de sürdürülür.

Tablo 46 : S52 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkilerin, iş hayatında da sürdürülmesi

iş hayatındaki başarıyı artırır.

Page 9: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

ix

Tablo 47 : S53 Yöneticiler ve diğer üyeler arasında formel (resmi) ilişkiler dışında

informel ilişkiler de vardır.

Tablo 48 : S54 STK’mızın yöneticileri, yönetim bilgisi ve becerisiyle ilgili bir eğitim

sürecinden geçmiştir.

Tablo 49 : S55 STK’mızın başarısında en üst yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.)

bireysel olarak, önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır

Tablo 50 : S56 STK’mızın başarısında üst yönetimin önemli bir rolü ve inisiyatifi

vardır.

Tablo51 : S57 STK’mızda bulunan düşünsel, kültürel, sosyal..vb. farklılıklar

kurumsal gelişmeye hizmet eder.

Tablo 52 : S58 STK’mızın başarısı düzenli olarak ölçülür.

Tablo 53 : S59 Yönetim Kurulunun seçiminde, üyeler etkin rol oynarlar.

Page 10: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

x

Özet

“Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim” konulu bu çalışma, teorik

incelemeler ve alan çalışması sonucu, sivil toplum kavramını inceleyerek, sivil

toplum kuruluşlarında var olan yönetim kültürü ve organizasyon yapısını analiz

etmeyi, daha etkin bir sivil toplum pratiği için, yönetim ve organizasyon ile ilgili

bilimsel veri ve yöntemlerin sivil toplum kuruluşlarında nasıl uygulandığını tespit

etmeyi amaçlamaktadır.

Bu amaçla ilk olarak, sivil toplum kavramı analiz edilmiştir. Sivil toplumun

hangi toplumsal değişimler sonucu açığa çıktığı, yine bu kavramın tarihten

günümüze kazandığı anlamlar gözden geçirilmiştir. Dönemin önemli filozoflarının

sivil toplum ile ilgili görüşleri kısaca ele alınmıştır. Yine bu bölümde sivil toplumun

1990’lı yıllar sonrası yeniden yükselişi gözden geçirilmiş, günümüzde sivil toplumun

kazandığı anlam, sivil toplum kuruluşlarını tanımlamak için kullanılan farklı

kavramlar, bu kuruluşların özellikleri, toplumsal yaşamdaki rolleri ve önemleri

incelenmiştir.

Đkinci bölümde, sivil toplum kuruluşlarında yönetim konusu ele alınmıştır. Bu

amaçla yönetim kavramının sivil toplum kuruluşları için neden önemli hale geldiği

sorusuna cevap aranmıştır. Bununla birlikte, belirsizliğin, sürekli ve hızlı değişimin,

toplumsal yaşamın temel karakterleri haline geldiği 21. yüzyılda önem kazanan

stratejik yönetim kavramı, sivil toplum kuruluşları açısından ele alınmıştır. Sivil

toplum kuruluşlarında önem kazanan katılımcılık, yenilikçilik, sosyal sermaye,

hiyerarşinin erimesi, hizmet sağlayan kuruluşlardan toplumsal hareketlere dönüşüm

gibi konular incelenmiştir. Bu bölümde son olarak, yönetim fonksiyonları; planlama

ve kontrol, organizasyon, yürütme-koordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan

ili şkileri, yetki devri, karar verme ve liderlik açısından sivil toplum kuruluşları teorik

açıdan ele alınmış, bir model olarak gelişen “aşağdan küreselleşme hareketi”

tartışmaları gözden geçirilmiştir.

Üçüncü bölümde sivil toplumun Türkiye serüveni incelenmiştir. Osmanlıdan

Cumhuriyet dönemine, yine Cumhuriyetten günümüze sivil toplum kavramı ele

alınmıştır. Sivil toplumun bugünkü durumu, yaşadığı sorunlar, yine daha etkin bir

sivil toplum pratiği için yapılması gerekenler bu bölümde değerlendirilmiştir.

Page 11: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

xi

Son bölümde, Türkiye’de sivil toplum kuruuşlarının yönetim kültürü ve

organizasyon yapısı incelenmiştir. Bu amaçla çoğunluğu (57 adet) Đstanbul’da olmak

üzere, vakıf, dernek, sendika, yurttaş girişimi, kooperatif birlikler, kamusal fayda

amaçlı ticari kuruluşlardan oluşan toplam 72 sivil toplum kuruluşuyla yapılan “Sivil

Toplum Kuruluşlarında Yönetim” konulu anket çalışması sonuçları analiz edilmiştir.

Anket sonuçlarından elde edilen veriler ışığında sivil toplum kuruluşları, kuruluş

dönemi, maddi koşullar, insan kaynakları (gönüllü, profesyonel, ücretli çalışan vb.)

ve yönetim fonksiyonları açısından istatistiki olarak değerlendirilmiş, sonuçlar

tablolar halinde raporlanmış ve yorumlanmıştır.

Page 12: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

1

Giri ş

Çağdaş demokrasilerde siyaset, devlet ve toplum arasında koprü rolunu

oynamaktadır. Toplumdan devlete, devletten topluma doğru, diyalog alanlarının,

kanallarının gelişmesi ve kurumsallaşması önem kazanmaktadır. Demokratik siyaset

araçları olarak tarif edebileceğimiz, politik, ekonomik, kültürel, sanatsal, sosyal, dini,

sportif, bilimsel, çevresel, teknik vb. alanlarda faaliyet yürüten “Sivil Toplum

Kuruluşları”, çağdaş katılımcı demokrasinin gelişim tarihinde en önemli toplumsal

gelişme dinamikleri, demokratik yaşamın vazgeçilmez araçları olarak öne

çıkmaktadırlar.

Klasik devlet anlayışı ile kapalı toplumun aşılma ile yüzyüze kaldığı 21.

yüzyılda, bu iki alanın dışında bir üçüncü alan olarak sivil toplumun geliştiği,

etkinlik kazandığı görülmektedir. Đdeolojik, ekonomik, sosyal, etnik, cinsi, ırksal,

dini ve siyasi farklılıkların toplumsal zenginlik olarak algılanmaya başlandığı

modern dünyada, her grubun ifade özgürlüğüne sahip olması, özgür iradesiyle

örgütlenerek, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşama aktif olarak katılımına

dayanan sivil toplum paradigması, çağımızın yükselen değeri haline gelmiştir.

Sivil toplum kavramının siyasal literatürde uzunca bir geçmişi vardır.

Bununla birlikte buğünkü anlamına, esasta batıda gelişen sanayi devrimi sonrası

açığa çıkan yeni toplumsal gelişmeler sonucunda kavuşmuştur. 18. yüzyıla kadar

devletle aynı anlamda kullanılan sivil toplum kavramı, J. Locke, Montesquieu, A.

Simith, A. Ferguson, Tocqueville, B. Constant, gibi liberal düşüncenin öncü

düşünürleri ile birlikte farklı algılanmaya, tanımlanmaya başlanmıştır. Bu düşünürler

burjuvazinin gelişimine parelel olarak, sivil toplumu devletten ayırmaya çalışmış,

devlet dışında bireylerin ekonomik faaliyetlerini yürüttüğü özerk alanlar olarak

tanımlamışlardır. 18. yüzyılda sivil toplum kavramında bir kırılma görülür. Barışçı

düzenin ve iyi yönetimin koşulu olan devlet ile aynı anlamda kullanılan sivil toplum

kavramını ilk olarak Hegel ve Marx doğrudan eleştirmiştir. Hegel, Marks ve daha

sonra Gramsci bu kavramı yeniden ele almış ve sivil toplumu tamamiyle devletten

ayıran farklı ve yeni bir bakış açısıyla ele almışlardır. Bugünkü anlamda sivil toplum

kavramının temellerini bu düşünürler atmıştır.

Uzunca bir dönem batı siyasal literatüründe yer almayan sivil toplum

kavramının, 1960’lı yıllardan sonra, özellikle dünya genelinde gelişen 1968 öğrenci

hareketlerinden sonra, yeniden tartışılmaya başlandığı görülmektedir. Mevcut siyasal

Page 13: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

2

kurumları, normları kapsamlı eleştirilere tabi tutan bu hareketlerin bağrında daha

sonraları feminizm, çevrecilik, alternatif yaşamcılık, anti nükleer hareket gibi yeni

gruplar doğmuştur. Sivil toplum örgütleri, hem ulusal alanda hem de uluslar arası

alanda 1960 sonrası, özellikle 1968 yılında gelişen “yeni toplumsal hareketler” ile

yeniden güçlenme sürecine girmişlerdir. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki devrimsel

gelişmeler, iki kutuplu dünyanın yıkılması, soğuk savaş döneminin sona ermesi ve bu

gün genel olarak “küreselleşme” ile ifade edilen gelişmelerle birlikte sivil toplum

kavramının günümüzde önemli bir yükselişi yaşadığı ve katılımcı çağdaş

demokrasilerde, temsili demokrasiden öteye, doğrudan demokrasinin, doğrudan

katılımın araçları haline geldikleri görülmektedir.

Türkiye’de sivil toplumun uzun bir tarihi vardır. Osmanlı ve Selçuklu

döneminde, dönemin koşulları itibarı ile sivil toplum kuruluşu olaral ifade

edebileceğimiz, vakıfların, tarikatların, cematlerin oldukları görülür. Yine Osmanlı

döneminde şehir yaşamında önemli bir yeri olan loncalar dönemin sivil toplum

kuruluşları olarak tanımlanabilir. Özellikle II. Meşrutiyetle birlikte sivil toplumun

ciddi bir gelişme yaşadığı görülür. Cumhuriyete geçişle birlikte sivil toplumun

gelişebileceği zemin oluşmuştur. Parlementer sistem sivil topluma geçişte önemli

fırsatlar sunmuştur. Bununla birlikte özellikle, tek partili dönemde sivil toplumun,

susturulduğu, gelişmesinin engellendiği görülmektedir. 1950’li yıllarla birlikte dünya

genelinde yaşanan gelişmeler sonucu Türkiye’de de demokratik dönüşümlerin

yaşandığı görülür. Tek partili dönemin kapanmasıyla başlayıp, 1980 askeri darbesine

kadar olan dönemde sivil toplumun Türkiye’de de yeniden canlanmaya, siyasetin

aktörleri haline gelmeye başladıklarını görülmektedir. 1980 askeri darbesiyle on

yıllık bir suskunluk dönemi yaşayan sivil toplum son 10-15 yılda önemli bir

canlanmasyı yaşamıştır. Dünyadaki gelişmelerin, bu canlanmada belirleyici bir

rolünün olduğu belirtilebilir.

Sivil toplum paradigmasına dair bir çok şey yazılıp, söylenmesine rağmen,

pratiksel ve yönetsel açıdan bu kuruluşların daha fazla etkin hale gelebilmesi için

yeterli düzeyde alan çalışmasının ve bu çalışmalara dayalı teorik çalışmaların

yapıldığı söylenemez. Dünya genelinde durum böyle iken Trükiye açısından durum

daha da kötüdür. Özellikle kar amaçlı sektörün yönetim teorisi ile ilgili yaşadığı

gelişmeler göz önünde bulundurulursa, kar amacı gütmeyen sektörün bu yönlü ne

kadar gelişmesi gerektiği daha fazla görülecektir.

Page 14: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

3

“Sivil Toplum Kuruluşalarında Yönetim” konulu bu çalışma, daha etkin bir

sivil toplum pratiği için, bilimsel veri ve yöntemlerin sivil toplum kuruluşlarında

nasıl uygulandığını tespit edip, çözüm önerileri sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla

ilk önce literatür taraması yapılmış, daha önce bu konu hakkında yapılan bazı

çalışmalar gözden geçirilmiştir. Ayrıca yeni verilere ulaşmak için alan çalışması

(anket çalışması) yapılmıştır. Đlk bölümde genel olarak sivil toplum paradigması için

kavramsal bir çerçeve çizilmiştir. Đkinci bölümde ise sivil toplum kuruluşlarında

yönetim anlayışı ve organizasyon yapısı teorik olarak incelenmiştir. Üçüncü bölümde

sivil toplumun Türkiye’deki gelişim serüveni ele alınmıştır. Son bölüm de ise ilk üç

bölümden farklı olarak, alan çalışması (anket) yapılmıştır. Sivil toplum

kuruluşlarının yönetim kültürü ve organizasyon yapısını incelemek amacıyla “Sivil

Toplum Kuruluşlarında Yönetim” adlı bir anket hazırlanmış ve bu anket çalışması,

hem bire bir görüşmelerle hem de bu çalışma için tasarlanan internet sitesinde online

olarak hazırlanarak, sivil toplum kuruluşlarıyla yapılmıştır. Sivil toplum kuruluşları

ile yapılan 72 adet anketin sonuçları istatistiki olarak incelenmiş ve sonuçlar

raporlanmıştır.

Çalışmaya iki hipotez ile başlanmıştır. Bunlardan birincisi Türkiye’deki sivil

toplum kuruluşlarında etkin bir yönetim kültürünün olmadığıydı. Đkinci hipotez ise

sivil toplum kuruluşlarının, kurumsal düzeyi zayıf örgütlenmeler olduğuydu. Yapılan

literatür taraması sonucu bu iki hipotezin de geçerli olduğu görülmüştür.

Türkiyede’ki bir çok siyaset bilimcisi, akademisyen bu görüşü paylaşmaktadır.

Yazdıkları kitaplarda, makalelerde bunu ifade etmektedirler. Ancak yaptığımız alan

çalışması sonucunda bunların aksi yönde verilere ulaşılmıştır. Anket sonuçları analiz

edildiğinde, -sorularına verilen cevapların doğru olduğu varsayılarak- sivil toplum

kuruşlarında yönetim fonksiyonları olarak bilinen planlama-kontrol, organizasyon,

yürütme-koordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan ilişkileri, karar verme, yetki

devri ve liderlik fonksiyonlarının belli düzeylerde var olduğu, hipotezde ifade edilen

düzeyden daha iyi olduğu görülmüştür. Yine bu kuruluşlarda kurumsallaşma

düzeyinin hipotezde ifade edilen düzeyden daha iyi olduğu görülmüştür. Anket

sorularına verilen cevapların doğruluğu varsayımı altında, iki hipotez de

yanlışlanmıştır. Literatür taraması ve alan çalışması sonucu elde edilen çelişkili

veriler, verilen cevapların doğruluğu varsayımını gözden geçirmemize neden

olmaktadır. Bu da, farklı bir araştırmada incelenmesi gereken bir konudur.

Page 15: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

4

I. SĐVĐL TOPLUM ve SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARI

1. Sivil Toplumun Kısa Tarihi (Teorik Bir Çerçeve)

Sivil Toplumun Devletle Bölünmez Bütünlüğü

Siyasal literatürde sivil toplum kavramının uzunca bir geçmişi olmasına

rağmen, bugünkü anlamına, esasta batıda gelişen sanayi devrimi sonrası, açığa çıkan

yeni siyasal-toplumsal arayışların sonuncunda kavuşmuştur (Çaha, 1997, s. 28).

Ortaçağda kentlerin doğuşu ile gelişen burjuvazi, sivil toplumun zeminini

hazırlamıştır. Avrupa’da, ekonomideki canlanma ile kentlerin gelişimi arasında bir

parelellik görülmektedir. Burjuvazi ekonomik olarak güçlendikçe, feodal ya da daha

sonraki iktidar anlayışına dayalı siyasi iktidar yapılarını bir engel olarak

gördüğünden, devletten özerk bir alanda kendi hareket alanını düzenleme eğilimi

içerisine girmiştir. Tüm bunlar sivil toplumun doğuşunu hazırlayan faktörlerdir

(Doğan, 2002, ss. 2-3).

Doğan, burjuvazinin ekonomik ve sosyal yaşamda etkinliğini artırmasının

ardından başlangıçta oluşan kral-burjuvazi birlikteliğinin anlamını artık kaybetmeye

başladığını belirtmektedir. Bu durum aydınlanma düşüncesiyle yeni bir siyasal

sistem anlayışının ortaya konmasıyla somut hale gelmiştir. Burjuvazi benimsediği

özgürlüklere saygının gelişmesi için, devlet otoritesini sınırlamaya ihtiyaç

duyuyordu. Bu sınırlama ile devlet karşısında toplumun özerk varlığının kabul

edilmesi amaçlanmaktaydı. Bunun için de devletin meşruluk sınırlarının çizilmesi

gerekiyordu. Liberal düşünürlerin, devletin meşruluğunun belirlenmesi konusunda

ortaya koydukları kuramlar yönlendirici olmuştur. Bu kuramlar aynı zamanda sivil

toplum için de kuramsal bir çerçeve ortaya çıkarmıştır (2002, s. 31).

Tosun (2001, s. 31), sivil toplumun doğduğu bu dönemi şöyle ifade

etmektedir: “Tarihsel bir olgu olarak Ortaçağ’ın sonlarında biçimlenmeye başlayan

sivil toplum, modern ticari merkezlerin ortaya çıkmasına bağlı olarak gelişen kentsel

unsurların (esnaf, tüccar gibi burjuvazinin habercilerinin) feodal sistem içinde

ekonomik özerkliklerini elde ederek feodalizmin kurallarından özgürleşmeleri

sonucu ortaya çıkan durumu tanımlıyordu. Bir başka ifade ile, batı toplumlarında

sivil toplum kavramı orta sınıfa kentsel yaşamda sağlanan bir takım sivil özgürlükler

Page 16: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

5

temelinde ortaya çıkan, merkezi otoriteden bağımsız ve özerk kurumların şahsında

gelişme imkanı bulan toplumsal alanı belirtir”.

16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar siyasal yapı hakkındaki tartışmalar iki ana

grupta toplanabilir. Birinci grupta yer alan filozoflar, devlet ve toplum ayrımından

uzak, toplum ve devleti özdeş gören bir anlayışa sahiptiler. Machiavelli, J. Bodin, T.

Hobbes gibi düşünürler bu grubta yer alır. Đkinci grupta yer alan J. Locke,

Montesquieu, A. Simith, A. Ferguson, Tocqueville, B. Constant, gibi düşünürler ise

toplum-devlet ilişkisinde bireyi önceleyen, bireyi devlet karşısında özerkleştirmeyi

amaçlayan bir düşünce geliştirmişlerdir (Doğan, 2002, s. 39).

17. yüzyıl doğal hukuk okuluna mensup düşünürlerin, sivil toplum kavramı

ile devletin geleneksel-siyasal kimliğini aynı çerçevede değerlendikleri görülür.

Hegel ve Marx’a gelinceye kadar aydınlanma filozoflarınca bu terim, bilhassa

“devlet öncesi toplum” durumunun karşıtı olarak kullanılır. Burada doğa durumu-

sivil durum karşıtlığına dayalı açıklama söz konusudur. Sivil toplum, siyasal toplumu

yani devleti ifade etmek için de kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve takip eden yüzyılda toplumun devletten

farklı bir sosyal düzey olarak değerlendirilmeye başlandığı görülmektedir. Sözleşme

teorisinde ise sivil toplum, orta sınıfın ekonomik ve siyasal faaliyetlerini serbest bir

şekilde yürüttüğü, siyasal alanın dışında bir alan olarak anlam kazanmaya başlamıştı.

19. yüzyıl başlarından itibaren ise sivil toplum terimi ile burjuvazinin feodal

egemenlik anlayışından uzaklaşması ve özgürleşmesinin kastedildiğine tanık olunur

(Doğan, 2002, ss. 32-34).

18. yüzyıla kadar “devlet” ve siyasal toplum” aynı anlamda kullanılıyordu.

Sivil toplum kavramı ilk olarak Aristo tarafından, siyasal toplumu tanımlamak için,

“politike koinonia” kavramı ile ifade edilmiştir. Daha sonra Çiçeron bunu “societas

civilis” kavramıyla Latinceye çevirmiştir (Tosun, 2001, s. 30; “Sivil”, 2001, s. 2).

Antik çağdan yeni çağa kadar, devlet ile toplum arasında henüz açık bir ayrımdan

sözedilemez. Böyle bir farklılaşma henüz belirginleşmiş değildi. Avrupa siyasal

düşünce tarihinde E. Kant’a gelinceye kadar “socieatas civilis” kavramı hem devleti

hem de toplumu ifade ediyordu. Bu döneme kadar devlet ve toplum kavramının aynı

anlamda kullanıldığı görülür (Doğan, 2002, ss. 9-10).

1750’li yıllardan itibaren, sivil toplum, giderek devlete eşdeğer nitelikte ayrı

bir kavram olarak tartışılmaya başlanmıştır. Liberal bir dünya görüşünü savunan

Page 17: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

6

burjuvazi, bu dönemde sivil toplumu, “siyasi alandan bağımsız, toplumun özel

yaşamına ve ekonomik pazara ayrılmış bir sosyal alan” olarak tanımlamıştır

(“Sivil”, 2001, ss. 2-3). Özgürlüklerin ve hukukun üstünlüğünün iktidara (devlete)

karşı savunulmasını, düşüncesinin merkezine oturtan, siyasal liberalizmin temsilcisi

olarak kabul edilen Locke (Tosun, 2001, s. 33), burjuvazinin yükselme çağında, sivil

toplumu kendi kendini düzenleyen bir toplum olarak tanımlamıştır. Sivil toplumu

doğa karşıtı bir durum olmaktan ziyade, insanlar arasındaki uyumun geliştirilmesi ve

süreklileştirilmesi olarak tanımlayan Locke, devletin rolünün mümkün olduğunca

sınırlanması gerektiğini belirterek, sivil toplumu siyasal toplumun alternatifi olarak

gördüğünü gösterir (Tosun, 2001, ss. 32-33).

Locke ve Montesquieu sivil toplumu, devlete zıt bir toplum olarak algılandığı

anlayışın temellerini atsa da, bu yeni kavram, devlet-toplum ayrımını tam olarak

kendi içinde barındırmaz. Aksine, çelişkili bir şekilde, sivil ve siyasal olarak

toplumun devletle birlikte tanımlandığı geleneksel biçimi ile birarada bulunur. “Bir

başka ifadeyle devlet ile toplumun keskin bir ayrımından çok, yumuşak bir

birlikteliği söz konusudur” (Tosun, 2001, ss. 33-34).

John Keane, devletin meşruluğunun sınırlarını belirlemeye çalışan liberal

anlayışın beş farklı versiyonu olduğundan bahseder. Bodin, Hobbes, Spinoza ve

diğerlerince temsil edilin birinci versiyon, devleti, doğal durumun radikal

olumsuzlaması olarak düşünür. Devlet-öncesi dönemi ifade eden doğal durum, çoğu

kez, oldukça istikrarsız, sosyal olmayan, doğal bir savaşın olduğu durumu ifade eder.

Bu anlamda devlet, bu savaş durumuna, asosyal duruma bir son verme, bu durumu

ortadan kaldırma anlamına gelmektedir. Daha doğrusu devlet meşruluğunu bu

rolünden almaktadır. Sonuçta ortaya çıkan yeni durum sivil toplumdur ve bu durum

devletle eşdeğer görülür. Pufendorf, Locke, Kant, Fizyoratlar, Adam Ferguson ve

diğer Đskoç Aydınlanma düşünürlerin oluşturduğu ikinci versiyona göre, toplum

doğaldır. Bu doğal durum devlet tarafından korunmalı ve düzenlenmelidir. Devletin

rolü ve işlevi doğal durumun yerine geçmekten ziyade, tam tersine, toplumun

özgürlüğünü ve eşitli ğini tamamlamaktır. Bu ikinci versiyonda sivil toplum ve devlet

ayrımı bulanıklaşır. Tom Paine’in Burke’ün Reflection on the Revulation in France

(Fransa’da Devrim Üstüne Düşünceler) adlı kitabına verdiği yanıtta, üçüncü

versiyonu belirginleştirir. Sivil toplum devlete karşı bir kavram olarak ilk kez burada

belirginleşir. Bu versiyonda devlet zorunlu bir şekilde kötü olarak ve doğal toplum

Page 18: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

7

da zorunlu olarak iyi kabul edilir. Devlet sadece, toplumun genel yararı için verilen

iktidar vekaletidir. Sivil toplum kusursuz, kendi işlerini kendisi yapan, devlete daha

az gereksinim duyan bir toplum olarak tanımlanır. Hegel’in temsil ettiği dördüncü

versiyona göre devletin görevi toplumu korumak ve aşmaktır. Devlet, tarihsel olarak

kurulmuş, doğal özgürlüğün aksine, ekonomiyi, toplumsal çıkar gruplarını ve medeni

hukuk ve refahı yürütmekle sorumlu kurumları kapsayan, etik kurallara dayalı bir

yaşam düzenidir. “Devlet, ne sürekli savaş halindeki toplumun sürekli

olumsuzlanmasıdır ... ve ne de toplumu tamamlayan bir araçtır”. Sivil toplum ideal

devlete ulaşmada, tarihsel koşullar sonucu oluşan bir ara duraktır. Sivil toplum, onun

bağımsızlığını koruyan ve öğelerini bir arada tutan, üst bir birliğe yönelten devlete

ihtiyaç duyar. John Stuart Miil ve Tocqueville’nin temsil ettiği beşinci versiyona

göre ise, sivil toplum, devlete doğrudan bağımlı olmayan, özörgütlü ve yasalarla

güvence altına alınmış alanı ifade etmektedir. Bu düşünürlere göre, demokratikleşme

ile güçlenen eşitlik anlayışının, devletin iktidar aygıtını kotüye kullanarak yurttaşları

özgürlükten yoksun bırakmasının nasıl önleneceği en temel tartışma konusudur

(1994, ss. 61-62).

18. yüzyıl düşünürleri, sivil toplumun üyelerinin, devletin de yurttaşları

olduğundan, devletin koymuş olduğu yasalara uymak zorunda olduğunu belirtmiştir.

Sivil toplumla devleti aynı kavram olarak tanımlamasalar da, tam anlamıyla bir

devlet toplum ayrımından da bahsedilmez (Tosun, 2001, s. 36). 18. yüzyıl filozofları

sivil toplumu özel olarak devlete karşı bir önlem olarak düşünmemiştir. Bundan

ziyade, mutlakiyetçi devletin iktidarını dengeleyecek bir alan olarak ele almışlardır.

19. yüzyılla birlikte devlet toplum ayrımından daha açık bir şekilde bahsedilecektir

(Doğan, 2002, s. 41).

1.2. Hegel ve Sivil Toplum

18. yüzyılda sivil toplum kavramında bir kırılma görülür. Barışçı düzenin ve

iyi yönetimin koşulu olan devlet ile aynı anlamda kullanılan sivil toplum kavramını

ilk olarak Hegel ve Marx doğrudan eleştirmiştir. Hegel, sivil toplumu, toplumun aile

ve devlet arasındaki parçası olarak görür ve bu anlamda devletten ayırmaya çalışır.

Hegel, sivil toplum kavramını geleneksel tanımından farklı tanımlayan ilk kişi olarak

kabul edilir (Tosun, 2001, s. 37). Hegel’e göre sivil toplum, ekonomik faaliyetlerin

icra edildiği alandır. Sivil toplumda herkes kendi gereksinimlerini karşılamak için

Page 19: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

8

çaba sarf eder. Bununla birlikte bireyler karşılıklı birbirine gereksinim de duyarlar.

Sivil toplumda ekomomik işler bireysel kar amaçlıdır ve çıkar kendi başına amaçtır.

Bundan dolayı Hegel sivil topluma olumlu bir anlam atfetmez.

Hegel sivil toplumu ekonomik faaliyetlerin icra edildiği bir alan olarak

görmektedir. Sivil toplumda herkes kendi gereksinimlerini karşılamak için çaba

harcar. Bu aşamada bireyler birbirlerinin çalışmasına karşılıklı olarak gereksinim

duyarlar. Karşılıklı bir muhtaç olma durumu söz konusudur. Burjuva (sivil) toplumda

ekonomik ilişkiler salt kar amaçlıdır. Hegel, sivil toplumu burjuva toplumu

anlamında kullanır ve “karşılıklı bağımlılığa dayalı ekonomik gereksinimler sistemi”

olarak tanımlar. Çıkar elde etmenin kendi başına hedef olduğu sivil topluma, Hegel

olumsuz bir mana yükler (Doğan, 2002, ss. 116-117). Hegel’e göre sivil toplum,

ticari sektörü oluşturan pazardır. Pazarın sağlıklı şekilde işlemesi için var olan

kurumlar da sivil toplum kapsamına girer (Tosun, 2001, s. 37).

Hegel sivil toplumu, “özel ve politik olmayan bir alan” olarak ele almaktadır.

Buradan Hegel’in sivil toplumu siyasal toplumdan ayrı düşündüğü görülmektedir

(Doğan, 2002, s. 117). Hegel, devleti, “evrensel akıl” olarak betimleyerek, devleti,

burjuva toplumunun ulaşması gereken mutlak amaç olarak tanımlar. Hegel, devlete

kutsallık atfederek, onu, her türlü düzenlemeyi yapmaya hakkı ve gücü olan, mutlak

egemen, yüce bir amaç olarak tanımlar (Doğan, 2002, ss. 139, 146). Aile ve sivil

toplum, Hegel için, mükemmel devlete ulaşmak için tarihsel koşulların doğurduğu

zorunlu, ama aşılması gereken bir aşamadır. Hegel’e göre devlet bir araç değil, kendi

başına amaçtır (Doğan, 2002, ss. 1139, 143, 146, 149). Düşünüre göre devlet;

“evrensellik, rasyonellik ve nesnellik açısından işbirliğini sağlayan, herkes için uygar

bir yaşamı mümkün kılan tek sosyal varlık iken, sivil topum, bireysel çıkar ve

isteklerin, ihtiyaçların ilan edildiği alandır” (Tosun, 2001, ss. 38-39). Hegel’e göre,

sivil toplum-devlet ayrılığı ortadan kaldırılması gereken bir ayrımdır. Devletin,

kurumları ve memurlarıyla, sivil toplumu denetim altına alması gerekir (Doğan,

2002, ss. 150-151).

Hegel sivil toplumu “burjuva toplumu” kavramı ile ifade eder. Düşünüre

göre, sivil toplum “bir yandan bireysel, özel çıkarların, bencil arzuların ve

ihtiyaçların savaş arenası konumunu sürdürürken, diğer yandan ekonominin

gelişmesinin koşulu olan çelişkileri de içinde barındırır”. Bu bağlamda Hegel,

devlete dengeleyici rol verir. Hegel’e göre sivil toplumu düzenleyecek bir aygıta

Page 20: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

9

ihtiyaç vardır ve bu aygıt devlettir. Hegel’in sivil toplum tanımında mülkiyet

sahipliği belirleyici bir faktördür. Sivil toplum mülkiyet sahipliğinin olduğu

toplumdur. Hegel’in bu kullanımı kendisinden sonraki sivil toplum tartışmalarını

ciddi şekilde etkilemiştir (Tosun, 2001, ss. 39-40).

1.3. Marks ve Sivil Toplum

Marks, kendinden önceki yazarların eleştirisini yaparak sivil toplum

kavramını tanımlar. Marks’a göre sivil toplum burjuva sınıfının ve sermayenin

doğuşunu sağlayan, burjuvazinin, ortaçağın sonlarında geliştirdiği toplumsal

hareketidir. Marks, sivil toplumun doğuşunda kentleşmenin önemine dikkat çekerek,

sivil toplumu, kapitalist toplum manasında kullanıp, bu konuda Hegel’ci görüşe

katılır. Marks’a göre sivil toplum medeniyet toplumundan ziyade, üretim araçlarını

elinde bulunduranların, mülksüzlere zorla dayattığı bir kavramdır. Toplumun

mülkiyet sahibi sınıflar ve mülksüzler sınıfı olarak bölünmesi sivil toplumun en

önemli özelliğidir. Marksist literatürde sivil toplum devlete karşı bir kavram olarak

kullanılmaktan ziyade, geleceğin devletsiz ya da az devletli toplumuna karşılık gelen

bir kavramdır (Tosun, 2001, ss. 41-43). Marks sivil toplumu, burjuvazinin kendi

imgesinin taklidi bir dünya yarattığı ekonomik biçim olarak değerlendirir (Keane,

1994, s. 91).

Marksist düşünceye göre, toplum yaşamını ve insanların yaşam biçimlerini,

tarihsel süreç içerisinde şekillenen somut ekomik sistem belirler. Bu anlamda

toplum, bu ekonimik sistemin belirlediği insan ilişkilerinin tümünü ifade eder.

Marksist paradigma, özgürlüğün tarihsel koşullar ve içinde yer alınan üretim ilişkileri

tarafından belirlendiğini söyler. Çeşitli aşamalardan ve süreçlerden sonra şekillenen

ekomik sistem, üretim araçlarını elinde tutan mülkiyet sahibi sınıf ile mülkiyetsizler

sınıfından oluşan sınıflı bir toplum yaratmıştır ve devlet bu sınıflı toplumun ürünüdür

(Doğan, 2002, s. 168). Yani Hegel’ci anlayışın belirttiği gibi devlet, sivil toplumdaki

çatışmaları ortadan kaldıracak, genel çıkarı hakim kılacak üstün bir güç olmadığı

gibi, “Akıl”ı gerçekleştirecek bir kurum da değildir (Tosun, 2001, s. 41).

Marks sivil toplumu tanımlarken, bir çok konuda olduğu gibi, altyapı-üstyapı

teorisinden faydalanır. Altyapı maddi üretim ilişkilerinin gerçekleştiği alandır.

Marks’ın alt yapı-üst yapı tezi alt yapının üst yapıyı belirlediği ön kabülüne dayanır.

Buna göre ekonomik alanda cereyan eden ilişkiler üst yapıyı biçimlendirir. Üst

Page 21: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

10

yapıyı oluşturan hukuksal, dinsel, politik kurumların ortaya çıkışını ve biçimlenişini

bu ekonomik üretimin cereyan ettiği alandaki ilişkiler belirler. Marks da Hegel gibi

sivil toplumu, ekonomik ilişkilerin cereyan ettiği alan-altyapı alanı olarak tanımlar.

Bununla birlikte filozof, sivil toplumu tek bir anlamda kullanmamıştır. Marks’ın

kavramı, üç ayrı anlamda kullandığı görülür. Birincisi, “tarihsel anlamda özel bir

içerik yüklemeksizin yaşadığı döneme kadar üretim güçleri ve üretim ilişkileri

bağlamında toplumsal alt yapı anlamında sivil toplum”, ikincisi “eski toplumlardan

farklı olarak gelişen modern kapitalist üretim tarzı anlamında sivil toplum” ve son

olarak “kapitalist üretim tarzı ve buna göre biçimlenen burjuva siyasal devletinin

egemen olduğu ortamda sivil toplum (burjuva toplumu)” (Doğan, 2002, ss. 165,

167).

Marks’a göre sivil toplum, tarihsel gelişmeler sonucu ulaşılmış bir toplumsal

aşamadır. Her toplumsal şekilleniş belirli bir üretim biçiminin karşılığıdır. Sivil

toplum, feodal üretim ilişkilerinin aşılması sonucu doğmuştur. Bu anlamda Marks

sivil toplumu, 18. yüzyılda burjuva sınıfının oluşturuğu bir maddi üretim ilişkileri

organizasyonu olarak tanımlar. Ticaret ve sanayi alanındaki üretim ilişkilerinde özel

mülkiyetin egemen olması, bu toplumsal aşamanın en temel özelliğidir (Doğan,

2002, s. 170). Görüldüğü gibi Marks da Hegel gibi özel mülkiyeti sivil toplumun en

temel özelliği olarak ele alır.

Marks devleti Hegel’den farklı yorumlar ve Hegel’in aksine, devlete olumsuz

bir anlam yükler. O’na göre devlet egemen sınıfın hakimiyetini meşrulaştıran, bunu

sağlayan bir kurumdur. Marks çok daha net ifadelerle devleti, “bir sınıfın çıkarını

yineleyen ve geliştiren bir kurum” olarak tanımlar. Bu anlamda devletin, Hegel’in

iddia ettiği gibi, sivil toplumu aşma diye bir amacı olamaz. Tam tersine, sınıflı

toplum olan sivil toplumdaki mevcut ilişkilerin devam etmesini amaçlar. Bundan

dolayı Hegel’in iddia ettiği gibi, devletle beraber sivil toplum ortadan kalkmaz,

aksine kendisini yeniden üreterek süreklileşir. Bu da sömürüye dayalı ilişkilerin

devam etmesi anlamına gelmektedir (Doğan, 2002, s. 172).

Marks altyapı-üstyapı teorisinde alt yapı ile üst yapı arasındaki ilişkiye benzer

şekilde devlet ve sivil toplum arasında bağlantı kurar. Buna göre, “devlet siyasal

düzenin (üstyapının) aktörü iken, sivil toplum üretim süreci ve sosyal sınıfların

(altyapı) aktörü”dür. Yani Marks devletin sivil toplum üstüne oturduğunu ifade

ederek, sivil toplumun devlet aygıtı dışında kalan herşeyi kapsayacak şekilde

Page 22: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

11

genişletir. Bu noktada, Hegel’i eleştirerek, sivil toplumu, “şahsi mutluluk, kazanç ve

bireysel statünün korunmasına indirgeyen, devleti de sivil toplumun dışında, ona

şekil veren bir çerçeve olarak gören” anlayışın yanlışlığını savunur (Tosun, 2001, s.

43).

Marks hem Hegelci anlayışı hem de liberal anlayışı eleştirerek, sivil toplum-

devlet çelişkisinin, ne devleti kutsallaştırıp sivil toplumun üstüne koymakla ve ne de

sivil toplumu kendi haline bırakıp devleti ona bagımlı kılmakla çözülemeyeceğini

belirtir. O’na göre çözüm, radikal bir devrimle sınıfların ve devletin ortadan

kalkmasıyla mümkün olacaktır.

1.4. Gramsci ve Sivil Toplum

Gramscigil “sivil toplum” anlayışını kavramak için öncelikle tarihsel blok

kavramının anlaşılması gerekir. Bu da altyapı ve üst yapının birliği anlamına gelir

(Texier, 1982, s. 49). Gramsci, ekonominin, marksist tabirle altyapının, tarihin

akışını, dini, ahlakı ve hukuku belirleyen tek faktör olarak alınmasını doğru kabul

etmez. Gramsci, sadece alt yapının üst yapıyı belirlemediğini, üst yapının da alt

yapıyı etkilediğini belirtir. Alt yapı ile üst yapının karşılıklı etkileşimini “tarihsel

blok” olarak niteleleyen Gramsci, bunun göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtir.

O’na göre sadece alt yapı herşeyi belirlemez, belirleyici olan “tarihsel blok”tur

(Doğan, 2002, s. 179).

Gramsci’ye göre devlet, sadece zorlama aygıtı olarak da ifade edebilceğimiz

politik toplumdan oluşmaz. Bununla birlikte hegemonya aygıtı olan sivil toplumu da

kapsar. Devlet zorlama ve hegemonya aygıtları sayesinde tüm toplumu yönetir.

Gramscigil teoriye göre, tam devlet, politik toplum ve sivil toplumun toplamıdır

(Texier, 1982, ss. 49, 72-73). Gramsci’nin devlet sivil toplum ilişkisini, Tosun şöyle

ortaya koyar: “Marksist kuramın izleyicilerinden olan Gramsci’ye göre, sivil toplum

üretim ve ekonomik örgüt içinde değil, fakat devlet içinde bulunur. ... Gramsci’nin

sıkça kullandığı ‘Devlet = Siyasal Toplum + Sivil Toplum’ formülünde bu vurgu

açıktır. ... ‘Devlet = Diktatörlük + Hegemonya’ olup, açıklaması ise; devlet, baskıcı

aygıtları kapsayan siyasal toplum ile hegemonyayı sağlayan sivil toplumun bir

bileşimidir ya da devlet eşittir zor ile pekiştirilmi ş hegemonyadır” (2001, ss. 45-46).

Farklı bir ifade ile devlet, “zorlanmayla zırhlanmış hegemonya”dır (Portelli, 1982, s.

Page 23: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

12

33, Doğan, 2002, s. 213). Gramsci burjuva hegemonyasının başlıca aracı olarak da

sivil toplumu görüyordu (Doğan, 2002, s. 190). Gramsci’nin bir ideolojik üst yapı

kompleksi olarak ele aldığı sivil toplum, bir toplumdaki egemen grubun bütün

toplum üzerinde hegemonya kurmasını sağlayan aygıtlar bütünüdür (Portelli, 1982, s.

10-11). Bu bağlamda, Gramsci’nin sivil topluma benzer bir anlam yüklediği

söylenebilir.

Bobbio’ya göre Gramscigil literatürde sivil toplum, karşılıklı olarak maddi

ili şkilerin tümünü değil, ideolojik-kültürel ilişkilerin tümünü; ticari ve sanayi

yaşamın tümünü değil, tinsel ve düşünsel yaşamın tümünü içermektedir (1982, s. 19).

Gramsci, Hapishane defterinde yazdıklarıyla, sivil toplumun yapısal değil, fakat

üstyapısal bir momente ait olduğunu belirtir: “Bu anda yapabileceğimiz, üst yapısal

iki büyük düzeyi ayırmaktır. Bunlardan birisi; “sivil toplum”, yani genellikle “özel”

diye anılan organizmalar bütünü, digeri ise; “siyasal toplum”, ya da “devlet” diye

adlandırılabilir. Bu iki düzey bir yanda yönetici grubun toplumsal yapının tümü

üzerinde uyguladığı, “hegemonya” işlevine, diğer yanda da, devlet ve hukuksal

iktidar yoluyla uygulanan “doğrudan egemenlik” ya da “konuta” işlevine tekabül

eder” (ss. 18-19). Gramsci, sivil toplumun sadece alt yapıya değil, üst yapıya ve hatta

altyapı ile üstyapının kesiştiği bir toplumsal alan olduğu belirterek Marks’tan ayrılır

(Doğan, 2002, s. 180).

Gramsci’de sivil toplum ve politik toplum arasındaki ayrım organik bir ayrım

olmaktan ziyade, metodolojik bir ayrımdır. Gerçekte sivil toplum ile politik toplum

arasında, bir başka ifadeyle onaşmayla zorlama arasında bir bütünlük vardır, bu iki

kavramın birbirinden ayrı olması mümkün değildir (Portelli, 1982, s. 29).

Gramsci’nin politik toplum ve sivil toplum ayrımı yöntembilimsel bir ayrımdır. Bunu

organik bir ayrım olarak ele almak, yanlış analizlere, teorik yanılgılara neden olur

(Texier, 1982, ss. 74). Sivil toplum, belirli üretim ilişkileri temeli üzerinde kurulan

ve yaşayan pratik ve ideolojik toplumsal ilişkiler bütünlüğüdür. “Bir yandan

‘hegemonya aygıtları’, öte yandan ‘zorlama aygıtları’ aracıyla, düzeylere ve

uğraklara göre çeşitli biçide uygulanan üstyapısal etkinliklerin nesnesi, konusu, ve

yeridir öyleyse, sivil toplum” (Texier, 1982, ss. 86-87).

Doğan, Gramsci’nin hegemonyayı, “toplumda egemen durumdaki grupların

diğer toplumsal kesimlere doğrudan egemenliği, diğer toplumsal kesimleri kumanda

Page 24: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

13

etmesi” olarak tanımladığını belirtir. Başka bir deyişle hegemeonya “siyasal ve

kültürel önderlik” anlamına gelir. Bu bağlamda, Gramsci hegemonyayı, sadece yeni

bir devlet aygıtı ve sivil toplumu dönüştürme aracı olarak görmez, bununla birlikte,

yeni bir dünya görüşünün toplumda benimsetilmesi ve yaygınlaştırma aracı olarak da

görür. Bu araç parti, devlet, siyasal eğitim gibi kavramları aşan bir anlama sahiptir.

Gramsci’de hegemonya, üst yapı alanını biçimlendiren her türlü aktiviteyi ve kurumu

kapsar (2002, ss. 191, 194).

“Saint Simon’da askeri toplumdan sanayi toplumuna, Marx’da sanayi

toplumundan sosyalist topluma geçiş öngörülürken, Gramsci’de siyasal toplumdan

sivil topluma geçiş öngörülmektedir” (Şehsuvaroğlu, 1997, ss. 237-238). Gramsci,

Marksist öğretide özgün bir ekolü temsil eder. Nihai amaç olan sosyalizme ulaşmak

noktasında herhangi bir ayrılıktan bahsedilemez. Ancak sosyalizme geçişi kanlı bir

devrimle gerçekleştirmekten taraftar değildir. O, sosyalizme geçişin toplumu ikna

etme yoluyla sağlanabileceğini savunmaktadır. Bu, Gramsci’yi farklı kılan en önemli

özelliklerden biridir. Gramsci’ye göre sosyalizme geçiş çeşitli aşamalardan geçerek

olacaktır. Sosyalist aşamadan önceki aşamayı korporatif aşama olarak adlandıran

Gramsci, bu aşamada aydınların ve devletin sosyalist düşünceyi, eğitim, hukuk, parti

gibi araçlarla, toplum arasında yayacağını belirtir. Bu şekilde toplumsal destek

sağlanacaktır. Bundan sonra, toplumun sosyalizmi kabulendiği, sosyalizme olumlu

bakar hale geldiği “arınma” (katarsis) aşamasına geçilir. Sivil toplum arasında

arınma yaygınlaştıkça, kendi kendini üreten ve yöneten bir toplum oluşacaktır. Sivil

toplum aydınlar aracılığıyla ideolojik değişime, dönüşüme uğratılacak, yani sivil

toplum üzerinde egemenlik (hegemonya) kurularak, özgürleşme yaygınlaşacak ve

devlete olan gereksinim ortadan kalkacaktır. Bir başka ifade ile sosyalizm,

sosyalistlerin sivil toplum üzerinde kendi hegemonyalarını kurmaları ile

gerçekleşecektir. Böylece genişleyen sivil toplum içerisinde siyasal toplum eriyecek

ve devletsiz topluma, bir başka ifade ile “düzenlenmiş topluma” ulaşılacaktır

(Doğan, 2002, s. 38, 178, 180, 190, 196).

Buraya kadar sivil toplum kavramının geçirmiş olduğu evrim özetlenirse, üç

ayrı sivil toplum anlayışının var olduğundan söz edilebilir. Bu üç aşama şöyle

sıralanabilir:

1. 18. yüzyıla kadar devam eden bu aşamada, sivil toplum ve devlet

kavramlarının henüz ayrışmadığı görülür. Aydınlanma felsefesi,

Page 25: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

14

burjuvazinin doğuşunu hazırlayan ekonomik gelişmeler ve bu perspektifte

oluşan siyaset anlayışı devlet sivil toplum ayrışmasını hazırlayan faktörler

olarak değerlendirilebilir.

2. Đkinci aşama devlet ve sivil toplum kavramının ayrışmaya başlandığı

görülür. Ancak devlet ve sivil toplumun sistematik bir ayrılmasından söz

edilemez. 1789 Fransız devrimi ideolojisiyle, devlet ile sivil toplumun

zihinsel anlamda kopuşundan bahsedilebilir. Serbest Pazar ekonomisi

anlayışı ile ekonomik faaliyetler devletten ayrı düşünülmeye, toplum,

özgürlükleri devletten ayrı bir alan olarak tanımlamaya başlamıştır. Kant

felsefik anlamda bu kopuşun temellerini atmıştır. Liberal ekonomi

anlayışını benimseyen A. Smith, A. Ferguson gibi düşünce adamları da bu

felsefeyi sahiplenmiştir.

3. Hegel, Karl Marx ve daha sonra Antonio Gramsci, sivil toplumu devletten

ayrı bir alan olarak tanımlayan filozoflardır. Bu üç düşünür de sivil

toplumun nasıl ele geçireleceği ve kontrol altına alınacağı konusunda

düşünceler geliştirmişlerdir. Dolayısıyla, sivil topluma totaliter bir bakış

açısıyla bakıldığı belirtilebilir (Doğan, 2002, s. 224).

1.5. Sivil Toplumun Yeniden Uyanışı

Sivil toplum kavramı yeni bir toplumsal siyasal sistem arayışları sonucu

gelişmişti. Bundan dolayı bu arayışların zayıflamasından olacak, 1960’lı yıllara

kadar bu kavramın batı siyasal literatüründe fazla kullanılmadığını görülmektedir.

Sivil toplum kavramı, özellikle dünya genelinde gelişen 1968 öğrenci hareketleri ile

birlikte yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Mevcut siyasal kurumları, normları

kapsamlı eleştirilere tabi tutan bu hareketlerin bağrında daha sonraları feminizm,

çevrecilik, alternatif yaşamcılık, anti nükleer hareket gibi yeni gruplar doğmuştur

(Çaha, 1997, s. 29). Sivil toplum örgütleri, hem ulusal alanda hem de uluslar arası

alanda 1960 sonrası, özellikle 1968 yılında gelişen “yeni toplumsal hareketler” ile

yeniden güçlenme sürecine girmişlerdir (Sancar, 2000, s. 24).

1970’li yıllardan parlementer sistemin temsiliyet krizi yaşamasıyla birlikte

sivil toplum kuruluşları yeni toplumsal aktörler haline gelmeye başladılar.

Parlementer sistemin yaşadığı bu kriz, önceleri yeni toplumsal hareketlere, bu gün de

Page 26: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

15

bu hareketlerle birlikte sivil toplum örgütlerine olan ilgiyi artırmıştır. Uluslara arası

alanda bu temsiliyet krizi daha fazladır. Uluslar arası sistemde ulus devletlerdeki gibi

yerleşik kurumların varlığı söz konusu değildir. Bu anlamda bu alanda daha büyük

bir boşluktan sözedilebilir. Bu gelişmeler sivil toplum kuruluşlarının bu boşluğu

doldurabileceği fikrinin gelişmesini sağlamıştır. Özne konusunda yaşanan bu boşluk,

genel olarak toplumsal hareketlerin, özel olarak da sivil toplum örgütlerinin,

üstekilerin yeni dünya düzeni karşısında alttakilerin/güçsüzlerin/tabanın global

demokratik bir alternatifin özneleri olabileceği yönündeki fikirlerin güçlenmesini

sağlamaktadır (Sancar, 2000, ss. 26-28, 32).

Gülgün Erdoğan Tosun, sivil toplum kavramının modern dönemdeki global

yeniden doğuşunun, birbirleriyle yakından ilişkili dört kriz bağlamında açıklanmaya

çalışıldığından bahseder. Bu yükselişe neden olan ilk kriz, sosyalist model olarak

bilinen “otarşik devlet kapitalizmi modeli”nin yaşamış olduğu genel krizdir. Đkinci

kriz ise, “...genel krize bağlı olarak mikro düzeyde Stanilizmin siyasal mirasçılarının

moral ve entelektüel yapısına, makro düzeyde ise siyasal kurumlara ilişkindir. Krizin

ortaya çıkışı, kriz bölgelerinde uzun süredir devam edegelen zorunlu ekonomik

kalkınma üzerine kurulu siyasal ve sosyal sistemlerin minimum düzeyde de olsa

rızaya dayalı egemenliğe izin vermediğinin ortaya konulmasıyla bağlantılıdır”. Batı

Avrupa’da uyanan sosyal demokrat partilerin, kapitalizmin işçi sınıfı üzerindeki aşırı

olumsuz etkilerini azaltmaya dönük projelerinin, dünya genelinde, ekonomik

globalleşemeden dolayı başarısız olması üçüncü kriz olarak belirtilir. Son kriz ise,

devlet temelli stratejilerin aşılmasına parelel olarak, muhalefet anlayışında yaşanan

değişimlerdir (2001, ss. 52-53).

Keane de Avrupa kaynaklı, bugünkü modern sivil toplum kavramını etkileyen

üç yeni gelişmeye dikkat çeker. Bunlardan birincisi, kapitalist ekonominin yaşamış

olduğu yeniden canlanmadır. Đkincisi, Keynesçi refah devlet anlayışa ilişkin yapılan

sorunlu siayasal tartışmalardır. Keynesçi iç politikanın, toplumdaki dayanışmayı

bozduğu, bürokrasi, profesyonellik ve uzmanlığa toplumun şüpheyle bakmasına

neden olduğu yönündeki eleştirilerdir. Mevcut sistemi eleştiren ve yeniden

tanımlamaya çalışan toplumsal hareketelerin yükselişi ise üçüncü yeni gelişmedir

(Tosun, 2001, ss. 53-54).

Page 27: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

16

Bugün var olan bir çok sivil toplum örgütü (NGO) “yeni toplumsal

hareketlerin” doğrudan mirasçısı sayılırlar. Yine sivil toplum örgütlerinin bir

kısmının, bu toplumsal hareketlerin profesyonelleşmiş kesimi olduğunu da

savunulur. 1980’lı yılların ortalarından itibaren ve özellikle 90 sonrası yoğunlaşan

“globalleşme” sürecinin sivil toplum örgütlerinin gelişmesinde önemli bir etkisi

olmuştur. Sivil toplum örgütleri ile globalleşme arasında karşılıklı bir etkileşim,

diyalektik bir ilişki vardır. Ulaşım ve iletişim teknolojsindeki gelişmeler de

NGO’ların etkinliğin ve yaygınlığının artmasına önemli bir katkı sağlamıştır.

(Sancar, 2000, ss. 24-25). Temsili demokrasinin karşı karşıya kaldığı meşruluk krizi

ve sosyal refah devletinin karşı karşıya bulunduğu kriz, sivil toplum örgütlerine olan

ilginin artmasını önemi ölçüde sağlamıştır. Günümüz gelişmiş toplumları açısından

temsili demokrasinin artık yeterli gelmediği görülmektedir. “Medya ve iletişim,

haberleşme alanındaki yeni gelişmeler ile varılan noktada birkaç yılda bir oy

vermenin siyasal katılım açısından yetersiz görülmesine neden olmaktadır”. Yaşanan

tüm bu gelişmeler, sivil topolum kuruluşlarının, siyaseti bir kaç yılda bir katılımdan

öteye, sürekli etkilemenin araçları haline gelmelerini sağlamıştır (Doğan, 2002, ss.

243, 255).

Sivil toplum kavramı, Sosyalist Blok’un yıkılmasından sonra tüm dünyada

yeniden tartışılmaya başlandı (Çaha, 1997, s. 28). “Komünizmin dağılması, yoksul

ülkelerde demokrasinin yayılması, teknolojik değişim ve ekonomik entegrasyon,

kısacası küreselleşme, hükümet dışı kuruluşların yeşermesi için bereketli bir toprak

yarattı. Küreselleşmenin kendisi bir çok konu hakkında endişeleri daha da artırdı:

çevre, işçi hakları, insan hakları, tüketici hakları vs. Demokratikleşme ve teknolojik

ilerleme, yurttaşların hoşnutsuzluklarını dile getirmek üzere biraraya gelme

biçimlerinde de bir devrim yarattı” (Brecher, Costello & Smith, 2002, s. 117).

Batı toplumlarının modern tarihinde, siyasal yaşamın temel aktörü bireydir.

Bu hem teorik açıdan hem de pratik açıdan böyledir. 1980 sonrasında ise bireyden

ziyade grupların siyasal aktörler haline geldiğini görmekteyiz. Bu dönemle birlikte

temel insan hakları da artık grup hakları olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Nitekim

uluslar arası sözleşmelerde çocuk hakları, kadın hakları, yaşlı hakları, özürlü hakları

gibi düzenlemeler yapılmıştır. Grup eksenli yeni politik eğilimler mikro

milliyetçili ğin gelişmesine neden olmuş, bu da ulus-devlet anlayışında ciddi gedikler

yaratmıştır. Nitekim demokrasiye geçişle birlikte mikro ölçekli grupların kimlik ve

Page 28: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

17

kültürel hakları daha fazla zikredilir olmuştur. Bu grupların duğuşu ve yükselişi

“grup eksenli” yeni bir politik anlayışın da doğmasına neden olmuştur. Grup eksenli

politik yaklaşımlar özellikle 1980 sonrası Sosyalist Blok’un yıkılmasıyla birlikte

gittikçe yaygınlık kazanmıştır. Grup eksenli bu yeni politik yaklaşım, sistemi bir

bütünen değiştirmekten ziyade, sistem içerisinde daha fazla özgürlük, daha fazla

katılım, daha fazla hak gibi temalar işlemiştir (Çaha, 1997, ss. 29-30).

Günümüzde sivil toplum örgütlerine sosyal devlete alternatif olmak olarak

ifade edebilebilecek bir rol biçilmektedir. Bu bağlamda devletin yapması gereken

birçok sorumluluk sivil toplum örgütlerine devredilerek özelleştirme politikalarının

önü açılmaya çalışılmaktadır. Örneğin başta Dünya Bankası olmak üzere bir çok

uluslar arası kuruluş, ABD ve Avrupa ülkeleri “kalkınma/gelişme yardımı” adı

altındaki ödeneklerini NGO’lar aracılığıyla dağıtmayı tercih etmektedir. Böylece

meşruluk krizine çare bulunmaya ve dünya neoliberal ideolojinin gereklerine göre

yeniden biçimlendirilmeye çalışılmaktadır. Tabi NGO’lara biçilen bu misyonlar tüm

NGO’ların “yeni dünya düzeni”nin piyonları olduğu anlamına da gelmiyor (Sancar,

2000, ss. 29-30).

Hem ulusal çapta hem uluslar arası çapta yoğunlaşan sivil toplum tartışmaları

özü itibariyle demokratikleşme tartışmalarını ifade ediyor. Bununla birlikte, 2.

Dünya savaşından 10-15 yıl öncesine kadar sayıları hızla artan “hükümet dışı

kuruluşların” (non-governmental organization – NGO) devletlerin ve devletlerarası

sistemin “tekel”ini kırmak bir yana bu yapıların sorgulanmasında dahi etkileri

olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu durum 90’lı yılların başından itibaren

değişmiş, bir yandan bu örgütlerin sayısı ve yaygınlığı çok önemli oranda artmış ve

bu örgütlerin rolleri, işlevleri ve misyonları ile iligili yoğun bir tartışma başlamıştır.

Haftalık Alman gazetesi Die Zeit’ın 25.8.1995 tarihli sayısının “hükümet dışı

örgütlere” tahsis edilen dosyasının başlığı “Yeni Enternasyonal” şeklindeydi. Yine

bazılarına göre çağımız tam anlamıyla “hükümet dışı örgütler çağı”dır (Sancar, 2000,

s. 19).

Buğün, NGO’ların, mevcut elverişli koşullardan faydalanarak hem ideolojik

hem de kurumsal açıdan güçlenen, motoru çok-uluslu şirketler olan, “sermayenin

enternasyonali” olarak da ifade edebileceğimiz uluslara arası sistem karşısında,

alternatif bir güç olabileceğini iddia etmek, gerçekleri aşırı zorlamak, aşırı iyimser

olmak demektir. Bununla birlikte ulus-devleti “muhalefet öznesi” olarak öne çıkaran

Page 29: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

18

“milliyetçi” ya da “ulusal sol söylemler” de gerçeklikten uzaktır ve bu söylemler

mevcut uluslar arası sistemden daha demokratik ya da daha özgürlükçü bir proje

olarak da değerlendirilemezler (Sancar, 2000, ss. 31-32 ).

Sivil toplumun bugün kazanmış olduğu anlam buyük ölçüde Hegel’in sivil

toplum anlayışına dayanmaktadır. Bugünkü sivil toplum kavramının, Hegel’in sivil

toplum kavramıyla 1960 sonrası gelişen refah devlet, sosyal devletin anlayışının

sentezi olduğu belirtilebilir (Çaha, 1997, s. 28-29). Sivil toplumla ilgili bir çok

tartışma olmakla birlikte, bugünkü sivil toplum tartışmalarında üç ana yaklaşımdan

bahsedilebilinir. Bunlardan birincisi olan liberal yaklaşım, “vatandaşları, hak ve

ödevleri açısından tanımlanan ekonomik ve rasyonel unsurlar olarak görür”.

Yurttaşlar çıkar grupları olarak kendi kendilerini düzenlerler. Devleti ise bu

düzenlemelere müdahale etmeyen, evrensel olarak geçerli bireysel hakları güvence

altına alan, düzenleyici bir araç olarak algılanır. Sivil toplumun gelişimi bir anlamda

bireysel hakların hayata geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Bir başka deyişle, sivil

toplum ile bireysel hakların parelel bir gelişim seyri içinde olduğu vurgulanır.

Toplumcu teoriye göre ise, vatandaşların, kendilerinin belirledikleri değerler

esasında kurulmuş olan bir toplumun üyeleri olduğunu ifade edilir. Bireyler kendi

işlevlerini yaparken, bireyle-devlet arasındaki ilişkiler sistemini dikkate almalı,

davranışlarını toplumsal hedeflerle birlikte ele almalıdır. Demokratik yaklaşıma göre

ise, sivil toplum ile sadece demokratik tartışmalar yürütülmemekte, bununla birlikte

çeşitli normlar yaratılarak, toplumda bir siyasi bilinçlilik yaratılmaktadır. Bu

anlamda, ortak değerler yaratılmakta, bilgilendirme süreci bir katılım sürecine

dönüşmektedir (“Sivil”, 2001, s. 3).

1.6. Modern Çağda Sivil Toplumun Tanımı

Sivil toplumla ilgili çok farklı, çelişkili tanımlar yapılmaktadır. Bununla

birlikte, sivil toplumun bazı ana özelliklikleri noktasında çok geniş bir konsenssüs de

olduğu belirtilmelidir. Sivil toplum kavramının tanımlamanın zorluğuna dikkat

çekmek için genelde “duvara fırlatılmış puding” benzetmesi yapılır. Türkçe tabirle

“nereye çekersen oraya gider” sözünü andıran bu tanımlama, sivil toplum

kavramının, tanımı üzerinde anlaşılması güç, çok farklı ve çelişkili tanımlamaları

barındıran bir kavram olduğunu gösteriyor (Doğan, 2002, s. 264).

Page 30: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

19

Batı politika teorisyenleri toplumu üç alana ayırır; devlet, özel teşebbüs ve

sivil toplum. Bu ayrım mecazi bir deyim olan şu sözü hatırlatıyor; “yönetim

(governmental) gücünü elinde bulunduran prens, ekonomik gücü elinde bulunduran

tüccar, halkın gücünü temsil eden yurttaş” (Atack, 1999). Sivil toplum kavramının

literatürde burjuva toplumu kavramı karşılığı olarak geçtiğini belirten Doğan, bu

kavramın, ekonomik ve sosyal açıdan bir çok toplumsal öznenin rol oynadığı, devlete

karşı özerk ama onunla çoğu zaman iç içe olan toplumsal alan olarak anlaşıldığını

belirtmektedir (Doğan, 2002, ss. 2-3). Habermas sivil toplumu, “toplumsal alanda var

olan sorunları devlet dışı alanda çözme amacı güden ya da bu sorunları siyasal

sisteme yansıtmak amacı güden az ya da çok kendiliğinden ortaya çıkan gönüllü

kuruluşlar, kurumlar ve sosyal akımlar” olarak ifade etmektedir (Doğan, 2002, s.

244).

Sivil toplum kavramı askeri toplum kavramının karşıtı değildir (Yılmaz, A.,

1997, s. 86). Sivil toplum kavramsallaştırması, toplumların medenileşme

(civilization), sivilleşme süreci sonrasında vardığı noktayı ifade eder. Bu bağlamda,

Tosun, Shils’in sivil toplumu, toplum üyelerinin birbirine karşı davranışlarında

medeniliğin varolduğu toplum olarak belirtiğini yazar. Buradaki medenilik anlayışı

bireyler arası, bireylerle devlet arasındaki ve bireylerin topluma karşı davranışlarını,

topluluk ilişkilerini, topluluklar arası ilişkileri ve toplum-birey-devlet ilişkilerini

düzenler (2001, ss. 54-55).

Doğan, White’ın sivil toplumu, “...devlet ile –devletten ayrı, devletle ilişkide

özerkliğe sahip olan ve toplumun üyeleri tarafından kendi çıkarlarını ya da

değerlerini korumak ya da yaymak için gönüllü olarak kurulan örgütlenmelerin

oluşturduğu- aile arasında ara bir birliktelik alanı” olarak tanımladığını belirtir.

(Doğan, 2002, s. 264)

Harbeson ve Gallner’e göre sivil toplum, “...devlet toplum ilişkilerinin

karşılıklı bağımlılığını ifade eden analitik bir kavramdır. Bu analitik yaklaşım, devlet

açısından bakıldığında, devletin toplumdan ayrı olduğunu ima eder ve onun

özerkliğinin niteliğini, derecesini ve sonuçlarını inceler. ... Toplum açısından

bakıldığında ise kendine özgü gelişme dinamiği veya ilkesi, yerleşik karar alma ve

ihtilaf çözme yöntemleri anlamında kurumlaşmış yapıları bulunan, devletten

bağımsız bir toplumsal alanın var olma imkanıdır” (Doğan, 2002, s. 266).

Page 31: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

20

Sarıbay’a göre sivil toplum, dört aşamalı bir geçiş sürecini ifade eder. Đlk

aşama, devletin üyesi olma, yani devletin bir parçası olma döneminden kurtulma

dönemidir. Đkinci aşama toplumun içinde bulunan farklı grupların, toplumsal

kimliklerin, kendilerini devlete karşı savunmalarının meşruluk kazanma sürecidir.

Üçüncü aşama, sivil toplum içinde bulunan özgürlüğün çatışmaların kaynağı,

devletin ise bu çatışmaları önleyici, düzenleyici bir güç olarak algılandığı süreci

ifade eder. Son aşama sivil toplumdaki özgürlük anlayışına karşı devletin müdahale

ederek sivil toplumu boğacağından korkulduğu aşamadır (Azaklı, 1997, s. 224).

Toplumda zamanla, sorunlar birikebilir ve bu bir değişim sürecini başlatabilir. Bu

sorunlardan etkilenen gruplar; cemaatler, uluslar, sınıflar, ırksal, etnik, din ve siyasi

oluşumlar, zaman içerisinde mevcut statükoyu sorgulamaya ya da redetmeye

başlayabilir. Đnsanlar, başkalarının da aynı sorunları yaşadıklarını, rahatsız

olduklarını, çözüm üretme eğilimi taşıdıklarını farkettiği an, bu arayışlar toplumsal

bir süreçe dönüşür. Bununla birlikte insanlar, kendilerini başkalarıyla

özdeşleştirmeye ve onlarla ilişkilenmeye başlarlar. Đnsanlar tek başlarına yapmayı

bile hayal edemedikleri etkinlikleri, başkaları ile birlikte kolaylıkla

gerçekleştirebileceklerini farkederler. Bu aynı zamanda, bireysel çıkarlarla, kolektif

çıkarın birleşme sürecidir. Bu süreç bireylerde meydana geldiği gibi, gruplarda,

örgütlerde, faklı kesimlerde de meydana gelebilir (Brecher, Costello & Smith, 2002,

ss. 42-43).

Sivil toplum, devletin toplum üzerindeki kontrolünü sınırlandıran, farklı

eksenlere göre örgütlenen kesimlerin birlikte yaşayabileceği çoğulcu yapıya sahip bir

sistem talebidir. Sivil toplum aynı zamanda siyasetin en temel sorunlarından biri olan

devlet toplum arasındaki temsiliyet sorununu, devleti bir anlamda devreden

çıkararak, daha doğrusu sınırlandırarak, farklı eksende örgütlenen grupların inisiyatif

kazanmasını sağlayarak ortadan kaldırmanın düşüncesidir. (Bostancı, 1997, s. 185).

Sivil toplum, bir başka deyişle, tam demokratik toplum, batı toplumlarında bazı

siyasi düşüncelerin hedefi olan devletin sonu ütopyasıdır. “Düzenlenmiş toplum”

olarak da ifade edilen devletin sonu kavramı, devletin ortadan kalkması anlamında

kullanılmamaktadır. Bundan ziyade “etik devlet” varlığına dayanmaktadır

(Şehsuvaroğlu, 1997, s. 237).

Yılmaz’a göre, üç tür sivil toplum kuramından bahsedilebilir. Bunlar; çoğulcu

sivil toplum, asgari devletçi sivil toplum ve katılımcı sivil toplum kuramıdır.

Page 32: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

21

Çoğulcu sivil toplum kuramı, “...devletten ayrı bir toplum alanının varlığını tanırken

devletin asgariye indirilmesi yerine sivil toplumun kurumsal yapıyı etkileyerek

devlet faaliyetlerini yönlendirmesi...” gerektiğini savunur. Asgari devletçi sivil

toplum kuramı, devletin toplumsal yaşamın doğal ve kendiliğinden düzenini yani

sivil toplumu engellememesi, sadece bu düzenin işleyişini sağlaması gerektiğini, yine

hükümetin toplumu biçimlendirme ve bireylerin davranışlarına karar verme

konumunda olmaması gerektiği anlayışına dayanır. Son olarak, katılımcı sivil toplum

kuramı ise, katılımcı demokrasi düşüncesinden doğan, devlet ile sivil toplumun

içiçeliğine dayanan, devlete ve devletin toplum üzerindeki yetkisine karşı olmaktan

ziyade devleti demokratikleştirme ve yurttaşların siyasal faaliyetlere katılımını

artırmayı hedefleyen bir kuramdır (1997, s. 90).

Toplum yararına çalışan, demokrasinin gelişmesine katkıda bulunan, kar

amacı gütmeyen devlet dışı kuruluşlar olarak tanımlanan sivil toplum kuruluşları,

sivil topluma ilişkin bir tanımlamada başvurulması zorunlu kavramlardan biridir.

Sivil toplum kuruluşları, bireysel amaçlardan ziyade, ortak amacın gerçekleşmesini

hedefleyen, yatay ilişkilerin esas alındığı alanlardır. Baskı grupları olarak da bilinen

bu örgütler demokratik çoğulcu bir toplumun temel bileşenleridir. Doğrudan devlet

tarafından düzenlenmeyen, kendi dinamiğini oluşturan toplumsal ilişkiler alanı

olarak ele alınan sivil toplum, demokratikleşme, insan hakları, siyasal, toplumsal ve

kültürel çoğulculuk, yönetime ve karar alma sürecine katılım, iktidar paylaşımı gibi

kavramları içerecek biçimde kullanılmaktadır. Bu bağlamda, yaşamın her alanına

damgasını burmaya başlayan özerk, gönüllü toplumsal örgütlenmeler olarak sivil

toplum kuruluşları da, toplumsal sistemde yerlerini almaktadırlar (Doğan, 2002, ss.

237-240, 266).

Sosyal fayda gayesiyle oluşturulan ve Sivil Toplum Kuruluşu olarak

adlandırılan örgütlenmeler özellikle son 20 yıla damgasını vurmuştur. Devlet ve

ekonomi dışı bu gönüllü organizasyonlar, dini grupları ve cemaatleri, kültür

derneklerini, spor ve hobi klüplerini, vatandaş formlarını, yurttaş inisiyatiflerini,

mesleki birlikleri, siyasi partileri, sendikaları, alternatif kurumlar ve devlet ve

ekonomi dışı birlikleri kapsamaktadır(Çarıkçı & Acar, 2002, s. 17; Çetin). Bununla

birlikte sivil toplum ‘kanarya sevenler derneği’ olmayıp, yurttaşlık ve toplumsal

bilincine sahip kişilerin biraraya gelerek kurdukları dernek ve vakıflardan teşekkül

eder (Bali, 2000, s. 33).

Page 33: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

22

Tosun, sivil toplumun, “belli amaçları gerçekleştirmek üzere, bir araya

gelmiş, örgütlü bireylerin oluşturdukları çeşitli türden sosyal hareketlerin genel bir

adı olarak” kullanıldığını belirtiyor. Sivil toplumu her yönüyle kapsayabilecek bir

tanımlama yapmak mümkün olmamakla birilikte çoğu zaman devlet tarafından

kontrol edilmeyen haneler, kitle iletişim araçları, piyasa, gönüllü kuruluşlar ve sosyal

hareketler gibi toplumsal ilişkiler alanına gönderme yapılarak, sivil toplum

tanımlanmaya çalışılır (Tosun, 2001, ss. 56-57). Yine sivil toplum, “...devlet dışı ve

merkezi devlet organlarınca yönlendirilmeyen, siyasi partiler, sendikalarında içinde

yer aldığı özerk kurumların hareket alanı” olarak da tanımlanabilir (Doğan, 2002, s.

266).

Siyasetten uzak konularda faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri olabileceği

gibi, grup çıkarlarını siyasal alanda koruma amaçlı, gönüllü olarak bir araya gelmiş

sivil toplum kuruluşları da olabilir. Baskı grubu olaral adlandırılan bu örgütler, kamu

yararı dengesini kurmaya, siyasal iktidarı demokratik siyasal mekanizmaları

etkilemeye çalışırlar (Doğan, 2002, ss. 248-249). Bu örgütler, “demokrasilerin sosyal

sigortası” olarak da tanımlanabilir. Kar amacı gütmeyen bu sivil toplum örgütleri,

kamu sektörünün yetersiz kaldığı alanlarda topluma hizmet götürmek amacıyla ortak

hedefe yönelmiş insanlar tarafından kurulmuştur. Bu kuruluşların faaliyet

yürüttükleri alan üçüncü sektör olarak tanımlanmaktadır (Tarhan).

Kamusal alan kavramı sivil toplum tartışmalarında başvurulan temel

kavramlardan biridir. Modern toplumlarda siyasal, kültürel ve ekonomik yaşamın

aile içinden çıkarak sosyal alana, yani kamusal alana kaydığı görülmektedir.

Günümüzde kamusal alan, özel şahısların toplumun tümünü ilgilendiren konuların,

toplumsal çıkarların tartışma alanı olarak anlaşılmakatadır. Yani kamusal olan

kamuya açık ve toplumun tümünü ilgilendiren olandır. Bu bağlamda toplumun

tümüne ait kurumlar, mekanlar, kamusal alanlar olarak değerlendirilebilir. Bu

bağlamda sivil toplum örgütlerinin faaaliyet yürüttükleri alanlar kamusal alanlar

olarak tanımlanabilir (Doğan, 2002, ss. 230-231, 235, 240).

Avrupa’da sivil toplum, örgütlü binlerce dernek, girişim, ajans ve sivil

toplum kuruluşunu temsil eder. Bu kuruluşlar, demokrasi, insan hakları ve hukuk

devleti kavramlarının yerleşmesiyle ilgili talepleri, ekonomiyle ilgili endişeleri

"toplum adına" gündeme getirir. En geniş anlamıyla sivil toplum, bireylerin ve

grupların devletten kaynaklanmayan ve devletçe yönetilmeyen her türlü toplumsal

Page 34: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

23

faaliyeti için oluşturulan birliktelikler olarak tanımlanabilir. Bu kuruluşları

tanımlamak için Avrupa’da çoğu kez hükümet dışı kuruluşlar (non-governmental

organizaion-NGO) kavramı kullanılmaktadır. Sosyal refah örgütlerini, profesyonel

meslek odalarını, sendikaları, işveren örgütlerini ve pek çoğu Avrupa düzeyinde

örgütlenmiş ajansları içeren çok geniş bir yelpazedeki kar amacı gütmeyen STK’lar

ve ajanslar Avrupa’daki sivil toplumu oluşturur. Sivil toplum, kamu bilincinin

gelişebildiği, demokratik katılıma imkan veren ve iletişime açık bir alanlar olarak

tanımlanır. Sivil toplumun var olması için, dayanışma içinde hareket edebilecek ve

iletişim kurabilecek insanların var olması gerekir. Sivil toplumu oluşturan, sivil

toplum kuruluşları bu insanlarla açığa çıkar: “Sivil toplum, örgütlü toplumdur”

(“Sivil”, 2001, ss. 1-5).

2. Sivil Toplum Kurulu şları (STK)

2.1. Sivil Toplum Kurulu şlarını Tanımlamak Đçin Kullanılan Kavramlar

Sivil toplumun aktörleri olan sivil toplum kuruluşlarını tanımlama konusunda

bir kavram kargaşasının olduğunu belirtmek gerekiyor. Bağımsız bir şekilde ve diğer

örgütlerle işbirliği halinde, toplumun örgütlendirilmesi, demokrasi, eğitim,

yatırım/kalkınma, sağlık, iskan (housing), insan hakları, altyapı sistemi, politik

haklar, yoksullukla mücadele gibi alanlarda faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerini

(“Keywords”, 2003), tanımlamak için bir çok kavram kullanılmaktadır. Kar amacı

gütmeyen bu gönüllü organizasyonlar için, Kim ve Hwang aşagıdaki kavramların

kullanıldığını belirtmektedir:

• Kar amacı gütmeyen kuruluşlar (non profit organization-NPO),

• Hükümet dışı kuruluşlar (non governmental organization-NGO),

• Sivil toplum örgütleri (civil society organization),

• Yurttaş hareketleri örgütlenmeleri (civic movement organization),

• Kamusal alanla ilgilenen örgütlenmeler (public interest corporation).

Bu terimlerin hiçbirisi açık bir şekilde tanımlanmamıştır ve bu terimler

birbirleri yerine kullanılmaktadırlar. Bununla birlikte hükümet dışı kuruluşlar (NGO)

ve sivil toplum örgütleri (CSO) daha çok medya ve akademik alanda

kullanılmaktadır. Kamusal alanla ilgilenen örgütlenmeler (public interest

corporation) daha çok yasal örgütlenmeler için kullanılmaktadır. Son zamanlarda,

Page 35: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

24

Amerika’da kullanılan kar amacı gütmeyen kuruluşlar (NPO) kavramı

popülerleşmekle birlikte, şimdiye kadar akademik ve medya alanında NGO ve CSO

terimleri kullanılıyordu. Günlük dilde kullanılma şeklinden tutalım, yasal, sosyal,

toplumsal, ekonomik ve politik söylevlere kadar geniş bir alanda, kar amacı

gütmeyen kuruluşların (nonprofit sector), aynı şeyi ifade ettiği söylemek mümkün

değildir. Devlet ve iş alanı arasında kalan sektörü ifade etmek için farklı terimlerin

kullanılmasıyla birlikte, her terimin bu alanın alt niteliklerini belirtiğini vurgulamak

gerekir. (Kim & Hwang, 2002, ss. 1-5)

Global Kalkınma Araştırmaları Merkezi (The Global Development Research

Center), hükümet dışı kuruluşları (NGO) tanımlamak için kullanılan kavramlar şöyle

sıralamaktadır.

• Hükümet dışı kuruluşlar (non-governmental organization)

• Kar amacı gütmeyen kuruluşlar (non-profit organization)

• Gönüllü organizasyonlar (private voluntary organization)

• Hükümet dışı kalkınma örgütleri (non-governmental development

organization)

• Hümetlerin organize ettiği NGO’lar (government-organized

NGO/GONGO)

• Donörlerin organize ettiği NGO’lar (donor-organized NGO/DONGO)

• Sosyal hareketler (social movements)

• Sivil toplum (sivil society)

• Toplumsal örgütlenmeler (community-based organization)

• Halk örgütleri (People’s organization)

• Taban örgütleri (grassroots organization) (“Keywords”, 2003).

Bu örgütleri tanımlamak için en yaygın kullanılan terim NGO olmakla

birlikte, Non-Profit-Organization (Kar amacı Gütmeyen Organizasyonlar), Private

Organization / Sektor (Özel Örgüt / Sektör), Voluntary Orgnization / Sector (Gönüllü

Organizasyonlar), Private Foreign Aid (Özel Yardım Kuruluşları), Altruistic

Organization (Fedakarlığa Dayalı Organizasyonlar) vb. terimler de kullanılmaktadır

(Sancar, 2000, s. 20). Doğan, bu alanı tanımlamak için sivil toplum örgütleri, baskı

grubu ile birlikte “üçüncü sektör kavramının da kullanıldığını belirtmektedir. Buna

göre devlet “birinci sektör”ü, Pazar ekonomisi “ikinci sektör”ü, bu iki alan dışında

kalan alanını da “üçüncü sektör” ifade ediyor. Sivil toplum örgütü olarak ifade edilen

Page 36: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

25

bir örgütlenme türü ise yurttaş girişimidir. Bireylerin, kamu yararına dönük veya

politik bir hedefe ulaşmak amacıyla bir araya gelerek, işbirliği yapmaları olarak

tanımlanmaktadır. Bu birliktelikler çelitli araçlarla olabilir. Bu araçlar siyasi partiler,

baskı grupları, sendikalar, siyasi çevreler veya derekler, olabilir. Benzer şekilde, bir

hastanede, okulda ya da herhangi bir yardım kuruluşunda gönüllü olarak faaliyet

yürütmek de birer yurttaş girişimi örneğidirler. “Yurtaş girişimi kısaca kamusal

fonksiyonların gönüllü girişimlerle üstlenilmesi ya da desteklenmesi olarak

adlandırılabilir. Karşı karşıya bulunduğumuz bu gönüllü girişimcilik yeni, kendine

has bir ahlaki anlayış ve mantıksal perspektifle kendini göstermektedir” (Doğan,

2002, ss. 242, 246, 248).

2.2. Sivil Toplum Kurulu şlarının Özellikleri

Sivil toplum örgütlerinin özellikleri konusunda çok çeşitli belirlemeler

yapılmaktadır. Bir çok düşünürün, yazarın ortaklaştığı noktalar olmakla birlikte,

tartışma konusu olan, farklı görüşlerin olduğu noktalar da sözkonusudur.

Doğan’a göre sivil toplum kuruluşlarının belirleyici özelliği, bireylerin özgür

iradeleriyle ve birlikte belirlediği ortak amaç etrafında bir araya gelmeleridir. Sivil

toplum örgütleri devlet ve ailenin aksine, kendiliğinden olmayan, bireylerin bilinçli

tercihlere dayanan oluşumlardır. Bir örgütün sivil toplum örgütü olabilmesi için

öncelikle devletle ve onun kurumlarıyla arasına mesafe koyması gerekmektedir. Yani

devletin dışında olmalıdır. Tabi bu faaliyetlerini rahat bir şekilde yürütmek için

devlet desteğini almamak anlamına gelmiyor. Demokratik olma, insan haklarına

saygılı olma, hem siyasette hem de diğer sivil toplum örgütleriyle dayanışma ve yarış

içinde olma, özgür düşünceyi benimsemiş olma, gönüllüğe dayalı sivil toplum

örgütlerinin taşıması gereken önemli değerlerdir. Bu değerler bir örgütün sivil

toplum kuruluşu olup olmadığının saptanması için temel kriterler olarak kabul

görmektedir. Doğan, sivil toplum örgütlerinin faaliyet yürüttüğü sivil toplum

alanında, özel mülkiyetin egemen olması gerektiğini, üretim araçlarının mülkiyet

konusu olduğunu, yine iş gücünün ekonomik alanda serbest dolaşımının esas

alındığını belirtmektedir (Doğan, 2002, ss. 240, 241, 246, 250, 258).

Sivil toplumun üç önemli özelliğinden bahsedilebilir: ilk olarak siyasal

toplumdan yani devletten ayrı olmaları, başka bir ifade ile özerk bir yapıya sahip

olmaları gerekmektedir. Bu özellik sivil topluma demokratik bir nitelik

Page 37: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

26

kazandırmaktadır. Đkinci olarak, kamu yararı konusunda, siyasal otoriteden farklı bir

anlayışa sahip olabilmeleri gerekir. Üçünçü olarak, ki en önemli özelliktir, üyelerin

katılımına açık bir yapıya sahip olmaları gerekir. Üç özellik de sivil toplumun

demokratik niteliğine işaret etmektedir (Azaklı, 1997, s. 228).

Atack, sivil toplumun dört özelliğinden bahseder; temsiledilebilirlik

(representativeness), ayırt edici değerlere (distinctive value) sahip olma, etkili,

geçerli (effectiveness) olma ve yetkileri devretme (empowerment).

Temsiledilebilirlik (representativeness) NGO’lar için bazı standartların belirlenmesi

anlamına gelmektedir. Bir çok hükümet dışı kuruluşun devleti ve çeşitli kalkınma

programlarını eleştirmek için kullandığı bu standartlar şeffaflık, sorumluluk,

hesapverilebilirlik ve katılım olarak ifade edilebilinir. NGO’ların bir diğer özelliği

devlet ve özel sektörden farklı olarak, ayırt edici değerlere (distinctive value) sahip

olmasıdır. Gönüllülük (voluntary), sorumluluk (commitment) düzeyi, dayanışma

(solidarity) hükümet dışı kuruluşların ayırt edici nitelikleri olarak değerlendirilebilir.

Hükümet dışı kuruluşlarının bir diğer özelliği etkili, geçerli (effectiveness) olmasıdır.

Hükümet dışı kuruluşlar yaptıkları faaliyetlerde hedeflerini başarmaları

gerekmektedir. Yetkileri devretme (empowerment) hükümet dışı kuruluşların bir

diğer özelliğidir. Yetkileri devretme, bireylerin -en kötü durumda bulunanların, en

altakilerin dahi- kendi yaşamını kontrol edebilecği bir süreç olarak tanımlanabilir

(1999).

Sivil toplum örgütleri (NGO), adından da anlaşıldığı gibi sivil toplumun

önemli bir öğesidirler. Kiliseler, ticari birliktelikler, özel amaçlı dernekler, medya

gibi kuruluşlardan oluşan bu örgütler devletten ve özel teşebbüsten farklı olarak kar

amacı gütmeyen (nonprofit), hükümet dışı (nongovernmental) kuruluşlardır.

Hükümet dışı organizasyonlar arasında büyük bir çeşitlilik ve heterojenlik var. Bu

örgütlenmeler, coğrafik konum, büyüklük, motivasyon türleri, çalışma alanları

(eğitim, sağlık, insan hakları vb.), ideojik yaklaşım itibariyle çeşitlilik arz ederler.

Hükümet dışı kuruluşlar devletlerin politikalarını tarafsızca ve kalkınma süreçelerini

destekleyerek etkilemeye çalışırlar (Atack, 1999).

Sivil toplum örgütlerinin en belirgin özelliği, kendi amaç ve değerlerine

hizmet etmemeleri dışında toplumsal fayda için çalışmaları, devletten, hükümetten ve

devlet kurumlarından, bununla birlikte siyasi partilerden bağımsız olmaları, kar

amacı gütmemeleri ve merkezi otorite ile vatandaş arasında arabuluculuk

Page 38: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

27

yapmalarıdır. Bu örgütler belli bir grubun veya toplumun tümünü ilgilendiren

konularda faaliyet yürütüp bu kesimin faydası için çalışırlar. “Başka araçlarla sesini

yeterince duyuramayanların sesi olarak hareket ederler” (“Sivil”, 2001, s. 4). Sancar

da, bir örgütün NGO olarak tanımlanablmesi için iki temel niteliğe sahip olması

gerekirtiğini vurgulamaktadır: Her şeyden önce “devlet-dışı” bir kuruluş olması

gerekir. Devlet dışı olmak devlet güdümü ve parelelinde hareket etmemeyi gerektirir.

Đkinci olarak, kar amacı gütmemeli ve “özel çıkarlar”a göre değil, “kamusal

gerekler”e yönelik faaliyet yürütmesi gerekir (Sancar, 2000, s. 21).

Fizikçi bilim adamı Hans – Peter Dürr sivil toplum kuruluşlarının entelektüel

ve zihinsel olarak üretken olması gerektiğini, bununla birlikte, etik ve moral

değerlere sahip olması gerektiğini ve özgür bireyler arasındaki dayanışmayı esas

alması gerektiğini vurgular (Doğan, 2002, s. 268).

Uluslararası “aşağıdan küreselleşme” hareketinin önemli düşünürlerinden

Michael Albert’e göre sivil toplum kuruluşlarının, “...arzu edilen normalardan biri

insanların kararları, karar verilen olayların onları etkileme derecesi oranında

etkilemeleridir.” Buna göre bir azınlık, başkalarının tercihlerini göz ardı ederek

kendisini dayatmamalıdır, bununla birlikte bir çoğunluk da örneğin bir protestonun

nasıl yapılacağını azınlıklara dayatmamalıdır. Çeşitlilik arzu edilen ikinci özelliktir.

O’na göre yeni toplumsal hareketler, farklılığı insanların bir hakkı olarak

algılamalıdır, farklı yaklaşımlar hoşgörüyle karşılanmalıdır. Bu gün doğru olmadığı

düşünülen bir yaklaşımın daha sonra doğru olabileceği, daha üstün bir düşünce

olabileceği ihtimali gözardı edilmemelidir. Farklılık daima tekdüzelikten daha iyi

sonuçlar verir. Arzu edilen üçüncü norm ise dayanışmadır. Hareketin üyeleri

arasında bir dayanışma olmalıdır. Farklı düşünceler doğru kabul edilmese de, ya da

daha az önemli de olsa, hareketin üyeleri arasında karşılıklı desteğin olması gerekir

(2002, s. 49).

Genel olarak sivil toplum kuruluşları, kamusal alandaki tüm bireylerin

katılımına açık kuruluşlardır. Bireylerin özgür iradeleri ile bu kuruluşlara katılmaları

en önemli özelliktir. Sivil toplum kuruluşları gönüllülük esasına dayalı kuruluşlardır.

Siyasi partilerden, devletten ve devlet kurumlarından bağımsız olma bir diğer önemli

özelliktiktir. Dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasi partiler, siyasi çevreler, ajanslar,

bağımsız medya kuruluşları, baskı grupları, yurttaş girişimleri gibi örgütleri kapsayan

sivil toplum kuruuşlarının, bir diğer önemli özelliği kar amacı gütmemeleridir.

Page 39: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

28

Kamusal alanda faaliyet yürütmek ve toplumu ilgilendiren konularda kamusal,

toplumsal fayda için faaliyet yürütmek bu kuruluşların en önemli özelikliklerinden

biridir. Tek renkli olmamaları, heterojen bir yapıya sahip olmaları bir diğer özellik

olarak değerlendirilir. Son olarak sivil toplum kuruluşları, toplumsal sorumluluğun,

yurttaş bilincinin hakim olduğu, insan haklarına saygılı, çağdaş demokratik

değerlerinin benimsendiği ve uygulandığı alanlar olarak değerlendirilir. Sivil toplum

kuruluşlarının bu değerlere sahip olması arzu edilir.

2.3. Sivil Toplumun / Sivil Toplum Kurulu şlarının Rolü ve Önemi

Sivil toplum kavramı konusunda olduğu gibi sivil toplumun aktörleri olan

sivil toplum kuruluşlarının rolü ve önemi konusunda da farklı görüşler

bulunmaktadır. Bu görüşler, demokratikleşme süreçlerinde sivil topluma farklı rol

biçip, sivil toplum kuruluşlarını, doğrudan demokrasinin olduğu, devletsiz toplumun

aktörleri, aygıtları olarak tanımlayan yaklaşımlardan; sivil toplum örgütlerini genelde

egemen sistemlerin hegemonya araçları, günümüzde ise yeni dünya düzeninin

piyonları olarak gören yaklaşımlara kadar farklılaşabilmektedir. Bununla birlikte,

günümüzde, demokrasi ve sivil toplum arasında doğrudan bir parelellik kurulmakta,

etkin ve gelişmiş sivil toplum örgütlerinin faaliyet yürüttüğü sivil bir toplum

demokratik bir toplum olarak algılanmaktadır. Öyle ki sivil toplum, örgütlü toplum

ile demokrasi çağdaş uygarlığın iki temel unsura olarak kabul görmektedir.

1980 sonrası sivil toplum tartışmaları daha çok demokratikleşme süreçlerinde

sivil toplumun rolü eksenli olmuştur. L. Diamond, demokratikleşme süreçlerinde

sivil toplumun, demokrasinin tabandan tavana doğru yaygınlaşması, politilk

kadroların yetişmesi, siyasal partilere sosyal bir taban teşkil edilmesi, bu şekilde

devlet üzerinde sınırlayıcı bir mekanizma rolü oynaması gibi gibi misyon ve rolünün

olduğunu belirtiyor (1997, s. 30). Sivil toplumun en önemli işlevi devleti

metafiziksel bir kurum olmaktan çıkarmasıdır. Sivil toplumun güçlü olduğu siyasal

ortamlarda devlet, birey ve grupların eleştiriği odağı haline gelmekte, sivil toplumun

devlet üzerinde ciddi bir denetimi bulunmaktadır. Devlet, ulaşılamaz, sorgulanamaz,

yarı-Tanrısal bir otorite olmaktan çıkmakta, sorgulanan, eleştirilebilen, teknik bir

örgüt ve hizmetçi bir kurum haline gelmektedir. Paul Q. Hirst sivil toplum

unsurlarının, demokrasilerde “çoğunluğun hegemonyası”nın önüne geçebilecek

yegane güç olduğunu belirtiyor. G. White güçlü bir sivil toplumun siyasal alanda

Page 40: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

29

gücü elinde bulunduran yöneticilerin tiranlaşmasını önleyeceğini belirtmektedir

(Çaha, 1997, ss. 30-31).

Doğan, üçüncü sektörü oluşturan ve gönüllü birlikler olana sivil toplum

kuruluşlarının, demokrasinin daha da anlam kazanıp, çoğulcu toplumun oluşmasına

katkıda bulunabileceğini belirtir. Bu kuruluşlar, devletin uygulamaları ve serbest

Pazar ekonomisinin kötü uygulamaları karşısında, bir tür denetleyici rol

oynayabilirler. Ayrıca bu kuruluşlar ülke yönetimin kolaylaşmasına katkıda

bulunurlar. Sivil toplum kuruluşlarının desteklediği devlet politiikaları daha rahat

hayata geçirilebiliyorlar. Tersi şekilde bu kuruluşların karşı çıktığı politikaları hayata

geçermek oldukça zorlaşabiliyor, hatta kimi zaman tamamen uygulanamaz hale

gelebiliyorlar. Bununla birlikte toplumsal çıkarların gelişmesinde, toplumsal birliğin

ve bütünlüğün sağlanmasında, yurttaşların siyasal katılımının sağlanmaında sivil

toplum örgütleri önemli bir işlev görürler. Doğan’a göre, bilgi ve iletişim

teknolojilerinin geliştiği günümüzde, temsili demokrasi anlayışı zayıflamış, artık bir

kaç yılda bir oy vermekle siyasal yaşama katılma yetersiz gelmeye başlamıştır. Bu

bağlamda, sivil toplum kuruluşları, günümüzde, siyasal yaşama daha etkin ve sürekli

katılmanın aygıtları haline gelmişlerdir (2002, s. 239, 243, 244, 255). Doğan, sivil

toplumun varolduğu toplumlarda, düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü,

siyasal partilerin serbestçe kurulması ve faaliyet yürütmesi, basın özgürlüğü gibi

özgürlüklerinde gelişeceğini belirtir (s. 270).

Devlet merkezli sosyalizm anlayışını eleştiren ve demokratikleşmeyi

“sosyalizme giden yol” olarak tanımlayan John Keane (1994, s. 36-37), sivil toplum

devlet ilişkisini incelerken, sivil toplum kuruluşlarının devletin düşmanı olmadığını,

bununla birlikte koşulsuz bir şekilde dostu da olmadığını belirtir. Devlet sivil

toplumu ne çok fazla ne de çok az yönetmelidir. Keane’ne göre demokratikleşme

devlet iktidarı ile gerçekleşemez, bununla birlilte devlet olmadan da gelişemez. Sivil

toplum kuruluşları devletin yeniden tanımlanarak, her şeyi belirleyen, toplumu

biçimlendiren, güvenlik endeksli “koruyucu devlet”ten, kamuoyuna karşı sorumlu

olan “katalizör devlet”e geçişi sağlar (s. 48-49). Devleti kutsallaştıran Hegel’ci

anlayışı eleştiren Keane, devleti ve kurumlarını, “...yasa çıkarma, yeni politikaları

yürülüğe koyma, tikel çıkarlar arasındaki kaçınılmaz çatışmaları açık seçik bir

şekilde çizilmiş olan yasal sınırlar içinde tutma ve sivil toplumun yeni eşitsizliklere

ve tiranlıklara kurban gitmesini engelleme araçları...” olarak tanımlamaktadır. Öte

Page 41: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

30

taraftan, öz yönetime sahip işletmeler, sendikalr, bağımsız medya kuruluşları vb. çok

çeşitli alanda ve formda faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları, bu devlet ve

kurumları üzerinde denetim rolünü oynamalıdır. Keane’ne göre bu örgütler güçlerini

öyle artırmalıdır ki bir anlamda, “siyasal iktidarın başından hiç eksilmeyen bir bela”

haline gelmelidir (s. 37). Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, devletten bağımsız,

çoğulcu, ve özörgütlülüğe dayalı bir sivil toplumun var olmasıdır. Devlet ile sivil

toplumun birleşmesi demek, demokratik devrimi tehlikeye atmak demektir. Devleti

denetleyen sivil toplum örgütlerinin olmaması demek, despotizme davetiye

çıkarmaktır (s. 82). Keane bu konu hakkındaki görüşlerini şu sözlerle ifade

etmektedir: “...özerk kamusal alanlardan oluşan, güvenli ve bağımsız bir sivil toplum

olmaksızın, özgürlük ve eşitlik, katılımcı planlama ve toplulukların kendi kararlarını

kendilerinin almaları gibi hedeflerin içi boş sloganlar olmaktan öteye

gidemeyeceklerini savunuyorum. Ne var ki, devletin koruyucu, yeniden bölüştürücü

ve çatışmaları dolayımlayıcı işlevleri olmayınca da, sivil toplumu dönüştürmek için

verilen mücadeleler, gettolaşmış, bölük pörçük ve durgun bir hal alacak veya

kendilerine özgü, yeni eşitlik ve özgürllüksüz biçimleri yaratacaktır” (s. 37).

“A şağıdan küserelleşme” hareketinin önemli düşünürleri olan Brecher,

Costello ve Smith, aşağıdan küreselleşmenin tek bir amacı ifade etmediğini,

demokrasi sürecini temsil ettiğini belirtirler. Toplumsal hareketler öz

örgütlenmelerini yaratarak toplum üzerinde egemenlik kuran grupların kurallarını

değiştirebilirler, bu gruplara bazı normları dayatabilirler. Örneğin yükselen Avrupa

burjuvazisi, bir yandan kendi öz örgütlerini yaratırken, diğer yandan bu öz örgütleri

sayesinde politik sistemin yeniden yapılandırılması için savaştı ve sonuç olarak,

politik sistem pazarların daha serbest şekilde gelişmesine olanak sağlamak zorunda

kaldı. Aynı şekilde işçi hareketleri hem sendikarın örgütlenmesini sağladı hem de

işçilerin birtakım haklara sahip olması için hükümeti zorladı. Toplumsal hareketler

güç aygıtları olan ordulara, saraylara, zenginliğe, tapınaklara ve bürokrasiye sahip

olmaya bilirler, ama marjinal hareketlerin birleşmesini sağlayarak, ortak bir vizyon

ve program geliştirerek, mevcut kurumlara olan onayın geri çekilmesini

sağlayabilirler. Böylece güç odaklarına, hegemonya sahiplerine; devletlere, sınıflara,

ordulara ve hegemonyanın diğer öznelerine normlar dayatabilirler (2002, s. 49).

Sağlıklı bir demokrasi ve ekonomik gelişme için etkin ve yaygın sivil toplum

örgütleri zorunludur. Dünya barışının ve adaletin sağlanması için, temel hak ve

Page 42: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

31

özgürlüklerin korunması ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunların gerçekleşmesi

için hükümetlere önemli görevler düşmektedir, bununla birlikte asıl görev sivil

toplum örgütlerine düşmektedir. Güçlü, etkin ve örgütlü bir sivil toplum olmaksızın

bunların gerçekleşmesi mümkün değildir. Sivil toplum örgütleri devlet aygıtlarında

şeffaflığı sağlar, yönetimde sorumlulukları paylaşır, toplumsal yapıda ise uzlaşma

sağlayan araçlar olarak rol oynarlar. Avrupa’da sivil toplum örgütleri, bilgi ve

iletişim teknolojisindeki gelişmelerin ve küreselleşmenin getirdiği değişim

süreçlerine toplumun daha kolay adapte olmasını, yine kamu kuruluşlarının

yapamadığı işlerin yapılmasını, bıraktığı boşlukların doldurulmasını sağlamıştır.

Sivil toplum kuruluşları ayrıca doğrudan ya da dolaylı yollarla rekabetin artmasına,

ekonomik gelişmeye katkıda buunurlar. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler gibi kamu

hizmetlerinin sunumu, yerel ekonomik gelişmenin desteklenmesi, sosyal ve

ekonomik açıdan dışlanan birey ve grupların toplumla bütünleşmesinin sağlanması,

doğrudan faaliyetler olarak değerlendirilebilir. Toplumun, rekabet ve ekonomik

büyümeye, özürlülere, ırkçılığa, cinsiyet ayrımına ve yaşlılara yönelik tutumunun

ölümlü yönde etkilenmesi, sorunların giderilmesi, dolaylı faaliyetler olarak

değerlendirilebilir (“Sivil”, 2001, ss. 1-6).

Johns Hopkins Üniversitesi Sivil Toplum Merkezi’nde faaliyet yürüten

Inchonn Kim ve Changsoon Hwang, Güney Kore’de sivil toplum kuruluşları üzerine

yaptıkları çalışmalarda, Güney Kore’de, 1987 yılında otoriter rejimin egemenliğinin,

Büyük Demokrasi Hareketi tarafından sona erdirilmesi ile birlikte sivil toplum

açısından yeni bir dönemin başladığını belirtirler. Bu dönemde sivil toplumun

yaşadığı heyecan verici büyüme, 80’li yılların ortalarından itibaren yaşanan

demokratikleşme sürecini önemli oranda hızlandırmıştır. Bu dönemde genç

kuşakların liderlik ettiği sivil toplum örgütleri yurtaşlar gruplarının etkinliğini ve

niteliğini artırmıştır. Sivil toplum örgütleri, ayrıca kamusal tartışmaların gelişmesini

sağlamış, toplumsal sorunların formilasyonunda yurtaşların katılımını artırmış, insan

hakları alanını güçlendirmiş, ekonomik büyüme karşısında kamusal kaynakları

korumuştur (2002, s. 4). Birçok düşünür, Güney Kore’de demokrasiye geçiş

sürecinde ve demokrasinin pekiştirilip güçlendirilmesi döneminde sivil toplumun

önemini tartışır. Sivil gruplar yurttaşların paylaşımını, demokratik güçlenmenin

olasılığını artırmıştır. Sivil toplum, kamusal problemlerin sivil toplum örgütleri

tarafından ele alındığı ve çözüldüğü, demokratik pratiklerin sergilendiği bir tür

Page 43: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

32

kamusal alandır. Sivil toplum kavramı gerçektir ve pozitiftir. Diğer yandan bazı

düşünürler, Güney Kore’de sivil toplumun olmadığını ifade ederler. Sivil toplum

hayali bir gerçektir ve bu hayali sivil toplum, ayrıcalıklı orta sınıfın ilgilerini,

ilgilendikleri alanı ifade etmektedir. Bu düşünceye göre sivil toplum batıya ait olan

ve evrenselleşen bir modeldir. Bundan dolayı batı tipi, evrensel bu modelin bir

kopyasının oluşturulması, Güney Kore için bir ihtiyaç olduğu bir gerçekse, Güney

Kore’nin böyle bir evrensel modele uygun sivil toplumunun olmadığı da bir o kadar

gerçektir. Son zamanlarda, bir çok Güney Kore’li düşünür, her ülkenin kendine özgü

bir sivil toplumu, farklı yöntemlerle sahip olması gerektiği konusunda ortak

görüş sahibidir. Bundan dolayı Güney Kore’de sivil toplumun var olduğunu iddia

ederler (s. 11).

Öncelikle, devlet ve onun gibi sivil toplum demokratik olmalıdır. M.

Walzer’in belirttiği gibi demokratik bir devlet ancak demokratik bir sivil toplumu

yaratabilir ve ancak demokratik bir sivil toplum demokratik bir devleti sürekli

kılabilir. Đkinci olarak, sivil toplum örgütleri devletin potansiyel aşırılıklarını kontrol

etme rolünü oynar, bunun mekanizmasını oluşturur. Ayrıca devlet sivil toplumun

başarılı olması ve sağlıklı bir gelişmeyi yaşaması için gerkli olan kurumsal, yasal

ortamı hazırlar (Kim & Hwang, 2002, s. 11). Devletin ve büyük ekonomik güçlerin

aşırılıklarını kontrol etmek ve önlemek için sivil toplum bir üçüncü güç (third power)

olarak işlev görürler (s. 17). Đdeal olan, devlet alanının ve ekonomik sektörün, sivil

toplumun üstünde yer almamasıdır. Her biri farklı fonksiyonlara sahip ve birbirlerini

tamamlıyorlar. Problemler sadece devlet tarafından çözülemezler. Üç gücün de bu

sürece katılması gerekir. Yeni yönetim modelin vizyonu, devleti, ekonomik alanı

(business) ve kar amacı gütmeyen alanı (nonprofit sector) kendi içinde barındırmalı

ve bunları güçlendirmeye dayalı bir dengeyi sağlamalıdır. Bu üç alan hiyerarşik bir

şekilde birbirinden ayrılmamalıdır. Sivil toplum en az devlet kadar güçlü

olabilmelidir ( s. 18). Sivil toplumun güçü demokratik niteliğine, çabasına dayanır.

Demokrasinin gelişmesi ve güçlenmesi büyümüş, güçlenmiş sivil toplumla

mümkündür. Son yirmi yılda demokrasinin, adaletin, iyi bir yaşam standartının

korunması sivil toplumun Gney Kore’de baskın bir ses haline gelmesiyle mümkün

oldu. Önümüzdeki yıllarda, yeni yönetim modelinde, sivi toplum geçmiş yıllardan

çok daha etkili bir rol oynayabilir (s. 19).

Page 44: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

33

Sivil toplum, totaliter rejimlerde gelişemez, otoriter rejimlerde ise oldukça

güçsüzdür. Totaliter rejimler halk ile devlet arasında aracılık yapan bu kurumların

gelişmesine müsaade etmezler. Otoriter rejimlerde ise sivil toplum kuruluşları

tamamiyle engellenmemekle birlikte bu kurumlara sıcak bakılmaz ve

sınırlandırılmaya çalışılır (Akat, 1997, s. 100). Sivil toplum örgütleri, 1980

sonrasında Latin Amerika ve Doğu Avrupa ülkerinde otoriter rejimlerin geriletilmesi,

demokrasiye geçiş süreçlerinde önemli bir rol oynayan halk hareketlerinin

gelişmesinde, oynadıkları öncülük rolünden ötürü yeniden önem kazanmıştır. Sivil

topluma, demokrasinin kurulma süreçlerinden daha çok sürdürülmesi ve

güçlendirilmesi süreçlerinde ihtiyaç duyulur. Farklı çıkarlara dayalı örgütlerin

birlikte var olduğu çoğulcu bir sivil toplum, demokratikleşme süreçlerinin ana

öğesidir. Sivil toplumun, demokratik bir siyasal sistemin ve yönetişimin gelişmesine,

dört farklı şekilde katkı sağlayabileceği öne sürülmektedir: devletle toplum dengesini

toplum lehine değiştirerek dengeli bir muhalefet sağlamak, kamusal ahlaki değerli

oturmak ve bunların pratikleşmesini sağlamak, alternatif bir temsil sistemi yaratarak

örgütlü farklı toplumsal grupların taleplerinin sisteme aktarılmasını olanak sağlamak

ve bu grupların çıkarlarını birleştirmek, son olarak toplumsal yaşamda demokratik

değerleri yerleştirmek ve korumak (Gençkaya, 1997, ss. 102-104).

Rıfat N. Bali, iş adamlarının sivil toplum içerisinde yer almalarını hatta bu

örgütlere öncülük etmelerini ve sivil toplum örgütleri içinde yer doğal olarak gelişen

“seçkinçiliği” sivil toplum örgütlerinin iki önemli zaafı olarak görür. O’na göre

işadamları varlıklarını, büyümelerini sadece sadece devletle, bürokrasi ile olan

ili şkilerine borçludurlar. Devlet ve toplumun demokratikleşmesini hedefleyen, kendi

içinde muhalif kültürü barındıran sivil toplum örgütleri açısından bir tezatlık teşkil

etmektedir. Liberalizmin en ateşli savunucuları olan işadamlarının sivil topluma ilgi

duymalarının altında özelleştirme zihniyeti yatmaktadır. Bürokrasinin zayıflayıp,

özelleştime politilarının önünü açan sivil toplum anlayışının işadamları tarafından

desteklenmesi hatta bu işadamlarının sivil topluma öncülük etmeye kalkışması bu

anlamda şaşırtıcı gelmemektedir (Bali, 2000, ss. 34-35). Đşadamların sivil toplum

faaliyetlerine katılmakları, sivil toplumun en ateşli savunucuları olmaları, bir yandan

toplum tarafından saygınlık kazanmalarını, bir yandan da “fikir adamı” imajı

yaratmalarını sağlamaktadır. Đşadamlarının sivil toplum örgütlerine ragbet

etmelerinin bir diğer nedeni, bu hereketlerin kendi içinde kaçınılmaz bir şekilde bir

Page 45: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

34

seçkinciliği içermesidir. Sivil toplum faaliyetlerine katılmak kentliliğin, yüksek

eğitimli olmanın, batı kültürü ile yetişmenin ifadesi haline geldi (ss. 37, 39). Gönüllü

ve idealist insanların çok kısıtlı olanaklarla başlattığı sivil toplum hareketleri,

günümüzde kamuoyuna mal olmuş, popüler insanların ya da seçkinci genç kuşak

gençlerin kamuoyu nezninde kendi imajlarını yaratmalarına hizmet eden bir araç

haline gelmeye başlamıştır. Bu da sivil toplum hareketlerinin gerçek misyonlarından

uzaklaşmalarına neden olmaktadır (s. 42).

Sivil toplumu, devletin olmadığı alan olarak tanımlayan Azaklı’ya göre,

“...sivil toplumu artık bu alanla sınırlı tutmak yetmemektedir. Bu nedenle modern

toplumda sivil toplumu, devletten farklı bir anlam sistemi, tanımlama, değer,

program ve söylemler geliştirebilecek yeterlilikte görmek gerekir. Ayrıca ekonomik,

ideolojik ve örgütsel kapasiteye sahip olan sosyal gruğların ile özdeşleştirmek daha

mümkün hale gelmiştir”. Günümüzde sivil toplumun gelişmesiyle, demokrasinin de

gelişeceğine inanılmaktadır. Sivil toplum günümüzde totaliter devleti aşmanın ve

demokratik bir yapıya gerçekleştirmenin aracı olarak ifade edilmektedir. Sivil

toplumun gelişmesi ile demokratik gelişme arasında parelelliğin olduğu belirtilebilir.

Bununla birlikte, sivil toplumun ve demokrasinin gelişmesi de, devletin sosyal,

politik ve hukuku olarak bu gelişmelere cevap verebilecek, bunun önünü açabilecek

bir yapıya sahip olmasına bağlıdır (1997, s. 229).

Birbirinden bağımsız çok sayıdaki vakıf, dernek, sendika, grup, cemaat ve

medya gibi kuruluşlardan oluşan sivil toplumun fonksiyonlarını şöyle sıralayabiliriz:

• Tam olarak işleyan bir sivil toplum çoğulcu ve katılımcı bir toplum haline

gelecektir.

• Sivil toplum kuruluşları daha geniş bir siyasal platformlarda çıkarların

savunulmasını sağlarlar.

• Siyasal kurumlar çeşitli projelerde sivil toplum örgütlerine danışabilirler.

Dolayısıyla sivil toplum örgütlerinin bu kurumların politikalarını etkileme

potansiyeli var, yine sivil toplum örgütleri bu konuda haklı

bilgilendirebilirler.

• Sivil kuruluşlar değişime karşı olan direnci zayıflatırlar.

• Sivil kuruluşlar siyasal kurumların halktan uzaklaşmasına mani

olabilirler.

Page 46: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

35

• Sivil kuruluşlar birbirleriyle ve devletle yarışarak farklı toplumsal

çıkarları savunurlar, böylece demokrasinin gelişmesi için temel teşkil

ederler.

• Sivil toplum kuruluşları farklı düşünceler ve ideolojiler vasıtasıyla devlet

üzerinde bir kontrol islevi görürler ve devletin toplumu kontrol etmesi

karşısında bir alternatif oluştururlar. Bundan dolayı sivil toplumda tek

renk bir düşünceyi ya da ideolojiyi egemen kılmaya çalışmak demokrasi

ile bağdaşmaz (Atar, 1997, s. 99-100).

Sivil toplum kuruluşalarının etkileri global, ulusal ve yönetsel boyutlarıyla

tartışılması gerekir. Özellikle bilgi teknolojilerine yapılan yatırımlar sonucu, bu

alanda yaşanan gelişmeler, küreselleşme ile birlikte insanların STK’lara olan

ilgilerini artırmıştır. Açık sistemler olan STK’lar hem uluslararası gelişmelerden

etkilenmekte hem de etki alanlarıyla bu sistemlerde önemli roller oynamaktadır.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve BM gibi kuruluşlar dönem dönem yaptıları

açıklamalar ve bu yönlü çalışmalarıyla, STK’ların bu önemli rolün farkındadır.

STK’lar benzer şekilde ulusal çaptaki etkinlikleriyle, mevcut hükümetlerin

politikalarını çok çeşitli düzeylerde etkileyebilmektedirler. STK’lar global ve ulusal

etkilerinin yanısıra, yoğun bir biçimde istihdam sağlayan bir sektör olarak da kabul

edilmektedir. Örneğin ABD’de bu tür organizasyonlarda 80 milyon kişi haftada en az

5 saat çalışmaktadır. Bu 10 milyon kişinin tam zamanlı çalışmasına karşılık

gelmektedir. Bu rakamlar bizlere STK’ların sosyal etkilerini ve toplumda oynadıkları

rolleri göstermektedir (Çarıkçı & Acar, 2002, s. 19).

S. Madon (London School of Economics & Political Science’ın Enformasyon

Departmanı üyelerinden), Wils ve Meyer’in, 1980 sonrasında uluslara arası hükümet

dışı kuruluşların (INGO) niceliği ve etkinliği dikkate değer bir biçimde arttığını

yazdıklarını belirtiyor. Uluslar arası kalkınma süreçlerinde merkez güç haline gelen

kuruluşlar yoksulluklar mücadele, sürdürülebilir kalkınma, insan hakları,

kadınınların eşit haklara sahip olması gibi alanlarda faaliyet yürütüyorlar. Bu

uluslararsı hükümet dışı kuruluşlar (INGO) büyük, çok katmanlı, koplike sistemelere

sahip örgütlenmelerdir. Örneğin Oxfam, Action Aid ve Save the Children gibi

kuruluşlar fonlarını yüksek gelirli ülkelerden sağlayan, fakat fakir, düşük gelirli

ülkelerin yararı için çalışan kuruluşlar. Giddens; Robertson ve Lash, 20. yüzyılın

sonlarında neo-liberalizmin ve globalizmin ideolojik egemenliği, üstünlüğü, yeni

Page 47: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

36

sosyal toplumsal hareketlerin büyük, güçlü yükselişine neden olduğunu belirtiyorlar.

Yerel topluluklardan, marjinal gruplardan oluşan bu yeni sosyal hareketler bütün

dünya genelinde kendi kimliklerini (self-identity) yaratmaya çalışıyorlardı (1999).

Korten ve Hulme, 1970’li yıllara kadar uluslar arası hükümet dışı kuruluşların

(INGO), global politikaları etkileme potansiyelleri fazla olmadığını belirtiyor. Oxfam

ve Red Cross (Kzıl Haç) gibi, büyük örgütlenmelere sahip birinci kuşak INGO’lar,

dünyanın bir çok bölgeside fakir ve yardıma muhtaç insanlara yardım eden, çeşitli

hizmetler sunan, doğal afetlerden zarar gören insanlara yardım eden kuruluşlar olarak

geliştiler. Korten, ikinci kuşak INGO’ların, 1960’lar sonrası, yerel özgüce dayalı

örgütlenmelerin orta düzeydeki hükümet dışı kuruluşların yardımdan öteye

destekleriyle gelişmesi sonucu açığa çıktığını belirtiyor. 1980 yıllarından bu yana

uluslararası hükümet dışı kuruluşlar kavramının, politik bir hareket kavramı ile

eşanlamlı hale geldiğini belirten Clark, bu örgütlerin yerel topluluklar lehine politik

koşulları yaratmaya güvendiğini, ulus devlet sınırlarını aşan kanallar kurarak, global

sorunlar kakkındaki düşüncelerin yayılması sonucu oluştuğunu ifade ediyor. Bu

kuruluşlar, fonlarını yüksek gelirli ülkelerden sağlayan, fakat fakir, düşük gelirli

ülkelerin yararı için çalışan örgütlenmelerdir. Edward ve Matthews, yenilenmiş,

güçlenmiş ve birbiriyle ilişkilenmiş uluslararası hükümet dışı kuruluşların (INGO)

dünya politikarını belirlemede daha fazla rol oynayacağını belirtiyorlar. Örneğin

Dünya Bankası, 1973-1988 yılları arasında, uluslar arası örgütlerin projelerinin %

6’sına katıldığını, 1993 yılında ise bu katılımın üç katına çıktığını belirtiyor. Ekins

ve Dirlik, çağdaş sosyal bilimler terorisyenlerinin, yeni toplumsal hareketlerdeki bu

patlamayı “aşağıdan küreselleşme” (globalisation from below) olarak adlandırdığını

belirtiyorlar. Bu hareketler, hiyerarşik bir organizasyon yapısı kurmaktan ziyade,

yarattıkları ağ sistemi (nerworkin) üzerinden sokaktaki insanları birleştirmektedirler.

Spybey, bu global sosyal hareketlerin uluslar arası hükümet dışı örgütler olarak

(INGO) ifade ettiklerini söylemektedir (Madon, 1999).

Kanada’daki Dalhousie Üniversitesi’nin üyelerinden Elisabeth Mann Borgese

de global sivil toplum üzerine yaptığı çalışmada, 1980 sonrası sivil toplumun

yaşamış olduğu yükselişe dikkat çekmektedir. Sivil toplum, 1980 yıllarından sonra

inanılmaz bir yükselişi yaşadı. Uluslararsı önemli olaylar sonrasında hükümet dışı

kuruluşların rolleri ile ilgili ortaya atılan doktrinler, hukumet dışı sektörün

büyümesinde güçlü bir etki yarattı ve global sivil toplumun açığa çıkasını sağladı.

Page 48: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

37

Rio’da bir araya gelen 30.000’den fazla hükümet dışı kuruluş temsilcisi, artık bu

hükümet dışı örgütlerin gz ardı edilemeyeceğini ortaya koyuyordu. Bu gün bu

örgütler Birleşmiş Milletler sisteminin tanınan, gerekli görülen bir parçasını

oluşturuyorlar. Globalleşme sadece politik kuruluşların, iş dünyasının tanımlaması

değildir. Bununla birlikte global sivil bir kültürü de ifade edebilir. Birincisi Coca

Cola kültürünü ifade ederken, ikincisi, global yönetimin demokratikleştiği, Güney-

Kuzey, zengin-fakir ayrımın azaldığı ve sürdürülebilir kalkınmanın yaygınlaştığı bir

kültürü ifade etmektedir. Global sivil toplumun beş temel öğeesinden bahsedilebilir;

hükümet dışı organizasyonlar (nongovernmental organisations), çokuluslu şirketler

(multinational companies), evrensel bilim toplulukları (worldwide scientific

community), uluslar arası medya kuruluşları (international communications media),

ve yerel topluluklar (local communities). Bunlar kompleks globalleşme sürecinn

önemli bileşenlerindir. NGO, endüstri, bilim ve medya kuruluşları, zengin ve fakir

arasındaki, merkez çevre arasındaki global boşluğu, genişletmektedirler. Sadece

yerel topluluklar kendi iç süreçlerini demokratikleştirerek bu global uçurumu

daraltabilirler. Bununla birlikte güçlü bir eğilim bu beş faktörün her birini değişime

de zorlayabilir. Çevresel ve ekonomik güvenlik gibi faktörler tüm sistem

belirleyecektir (1999).

II. SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARINDA YÖNET ĐM

1. Sivil Toplum Kurulu şları için Yönetimin Önemi

Sivil toplum kuruluşlarının tanımı, toplumsal yaşamdaki rolleri ve misyonları,

olumlu ve olumsuz yönleri, kısacası sivil toplum paradigması ile ilgili bir çok

çalışma olması ve bu konuda ciddi bir literatürün oluşmasına rağmen, sivil toplum

kuruluşlarının daha etkin bir hale gelmesi için, pratiksel ve yönetsel konular aynı

düzeyde incelenmemiştir. Bu konuda geniş, kapsamlı bir literatürün oluştuğunu

söylemek mümkün değildir. Jo de Berry, London School of Economics and Political

Science’ın Sosyal Politikalar Departmanı’nda, sivil toplum kuruluşlarının yönetimi

konusunda vermiş olduğu seminerde aynı noktaya dikkat çekiyor: Hükümet dışı

kuruluşların rolü, devlet ve donörlerle olan ilişkileri üzerine çok miktarda literatür

olmasına rağmen, bu kuruluşların yönetimi konusunda bu derece bir literatürün

olduğnu söyleyemeyiz. NGO’ların yönetiminden ziyade politik rollerinin daha fazla

tartışılması, bu kuruluşlar pratiksel ve organizasyonel yapısı hakkında bilgiler de

Page 49: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

38

sunmaktadır (s.1). Sivil toplum kuruluşlarının yönetimi konusunda çalışma yapan

Çarıkçı ve Acar da bu konuya dikkat çekiyorlar. STK’ların tanımı ve rolleri

konusunda bir çok çalışma yapılmasına, çok şey söylenmesine rağmen, STK’larda

etkin yönetim konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değildir (Çarıkçı & Acar,

2002, s. 17).

Hükümet dışı kuruluşların yönetimini konusuna dikkat çekmemizi sağlayan

iki nedenden bahsedilebilir. Birinci, gelişen, büyüyen hükümet dışı kuruluşlar,

karmaşıklaşan ve farklılaşan sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Stratejik

planlamalar, bütçeleme, kadrolama (staffing), organizasyon yapısının yönetimi gibi

iç sorunlar, hükümet dışı kuruşları yönetim sorunu ile ilgilenmek zorunda

bırakmıştır. Bununla birlikte kuruluşun hükümetle, özel sektörle ve diğer hükümet

dışı kuruluşlarla olan ilişkileri gibi dış nedenler yönetim sorununu öne çıkarmıştır.

Hükümet dışı kuruluşlarının başarısını, tüm bu iç ve dış yonetim sorunlarının

üstesinden gelme düzeyi, daha doğrusu bu iç ve dış ili şkileri yönetme kabiliyeti

belirlemektedir. Hükümet dışı kuruluşlarda (NGO) yönetim kavramının

düşünülmesine neden olan bir diğer faktör, politikaların etkileyici, sonuç alıcı

eylemlere dönüşmesinin, ancak etkileyici ve sonuç alıcı bir yönetimle mümkün

olacağı düşüncesidir. Kritik bir gerçek var ki, politikaların uygulanması süreci

ideolik süreçlerden daha fazla pratiksel süreçlerdir ve ne yazık ki bu hükümet dışı

kuruluşlarda gözardı edilmektedir (Berry, s. 1).

Hükümet dışı kuruluşlarda yönetimin önemi genel olarak kavranmakla

birlikte, buğün yönetim ilkeleri konusunda bir konsensüsün olduğunu söylemek

mümkün değildir (Sheehan, s. 5). Bununla birlikte birtakım değerlerin, yaklaşımların

belirginleştiği ve bu gün artık bir çok sivil toplum örgütü tarafından kabul edilen

ilkeler haline geldiği belirtilebilir.

Günümüz dünyasının en önemli karakterlerinden biri olan belirsizlik ve hızlı

ekonomik ve politik değişimler tüm kurumlarda olduğu gibi STK’larında da etkin bir

yönetimi daha da gerekli kılmaktadır. STK’ları değişime zorlayan faktörler dört

grupta toplanabilir:

• Bütün dünya genelinde STK’ların sayısı hızla artmaktadır.

• Beyin gücü, bilgi ekonomisi baskın ve belirleyici olsa da, STK’lar için

önemli bir güç haline gelmiştir.

Page 50: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

39

• Soğuk savaş sonrasında dünyada gelişen politik ve kamusal düşünceler,

STK’larla ilgili düşüncelerde radikal değişimlere neden olmuştur.

• Mali yapılardaki radikal değişimlerden dolayı, STK’ların

varlıklarını devam ettirebilmeleri için gerekli maddi kaynakların

elde edilmesi ve tutulması süreçleri oldukça zor hale gelmiştir

(Çarıkçı & Acar, 2002, s. 19).

Hükmet dışı kuruluşlar kendi alanlarrında profesyonel ve etkin, karmaşık

güçlü yapılara örgütlere dönüştü (Borgese, 1999). Organizasyonel büyüme ve

donörlerin beklentileri hükümet dışı kuruluşlara profesyonelleşmeyi dayatıyor.

Bununla birlikte artık projelerin başarısında yönetim anahtar bir kavram haline

gelmiş bulunmakta. Organizasyonel büyüme sürekli yeni sorunlara neden oluyor, bu

da yönetim kavramının önemini tekrar açığa çıkartıyor (Sheehan, s. 4).

Hükümet dışı kuruluşlarda farklı, özel bir yönetim tarzının geliştirilmesi

gerektiğine dair üç temel perspektiften bahsedilebilir. Birinci perspektifte hükümet

dışı kuruluşların gönüllü organizasyonlar olduğu ve gönüllü sektörün prensipleri

içeriside ele alınmasını savunur. Đkinci perspektifte, yönetim tarzını belirlerken

hükümet dışı kuruluşlarının ihtiyaçlarının, yönetim tarzını belirlemede belirleyici

olduğunu savunur. Üçüncü olarak kültürel perspektiften bahsedilebilinir. Bu

perspektifte, hükümet dışı kuruluşların bir kültürel çevre içerisinde bulunduğunu ve

hükümet dışı kuruluşların yönetim anlayışlarını bu çevreye göre belirlemesi

gerektiğini savunur (Sheehan, s. 5).

Hükümet dışı kuruluşlarda yönetim anlayaşına dair tartışmalar kutuplaşmaya

neden olmuştur. Bir kutupta, hükümet dışı kuruluşlarda kar amaçlı kuruluşlardan

farklı, kendine has bir yönetim anlayışının var olması gerktiğini savunur. Tabi bu kar

amaçlı kuruluşlarda var olan yönetim bilgisini bir bütünen red etmek anlamına

gelmiyor. Örneğin kar amaclı kuruluşlarda son dönemlerde önem kazanan “stratejik

yönetim”, kar amacı gütmeyen kuruluşlar için de geçerli olan bir yönetim tarzıdır.

Đkinci kutupta ise, yönetim ilkelerinin organizasyonun doğasından ve

fonksiyonlarından bağımsız olarak, kar amaçlı kurluşlarda olduğu gibi kar amacı

gütmeyen kuruluşlarda da geçerli olduğunu savunur. Dichter, yönetim ilkelerinn hem

kar amacı güden organizasyonlar hem de kar amacı gütmeyen organzasyonlar için

geçerli olduğunu, yönetim ilkelerinin organizasyonların doğasından ve

fonksiyonlarından bağımsız ele alınması gerektiğini savunur. Đnsanların katılımı

Page 51: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

40

sadece batı tipi örgütler için başarı sağlamaz. Üçüncü dünya ülkelinde de geçerli olan

bir yönetim modelidir (Sheehan, s. 6).

2. Sivil Toplum Kurulu şlarında Stratejik Yönetim

Sivil toplum kuruluşlarında stratejik yönetim üzerine yazdıkları makalede

Çarıkçı ve Acar, gönüllü birlikteliğe dayanan STK’ların, etkin bir vizyon, sağlıklı bir

organizasyon yapısı ve yönetim anlayışına sahip olduğu takdirde gelecekte çok daha

etkili olabileceklerine dikkat çekiyorlar. Özellikle bilgi-iletişim teknolojilerindeki

gelişmelerle, bu kuruluşların koordinasyonu ve etkin yönetimi kolaylaşmış, etkin

eylem birlikleri ile etki güçlerini artırma imkanları artmıştır (2002, s. 19). Vizyon bir

örgütün hayalleri olarak tanımlanabilir. Bu anlamda etkin bir vizyon sahibi olabilmek

demek, hayal kurabilmek, etkin düşünceler üretebilmek, olağanın dışına çıkabilmek

anlamına gelmektedir. Etkin bir yönetim, gelecek perspektifine sahip bir vizyona

sahip olmayı gerekli kılar. Misyon ise bir örgütün varlık nedeni olarak ifade

edilebilir. Bir örgütün faaliyet alanını tanımlayan, bir örgütü diğer örgütlerden

ayıran, yegane varlık nedenidir. Üstün bir vizyona ve geçerli bir misyona sahip

olmak, çevresel değişimleri yönetebilmenin öncelikli şartıdır (s. 20).

STK’ların öncelikli amacı kendi kontrolleri dışında çevrelerinde meydana

gelen değişimleri etkin bir şekilde yönetebilmektir. Bir başka deyişle bu çevresel

değişimlerin organizasyon üzerindeki olumsuz etkilerini minimize, olumlu etkileri de

maksimize edebilmektir. Bu bağlamda stratejik yönetim, “...çevre ile örgütsel

amaçlar arasındaki etkileşimi görebilen ve buna uygun yapısal değişimleri

destekleyen bir yönetim yaklaşımıdır. ... Değişimin ve belirsizliğin hakim olduğu

ekonomik ve politik şartlar göz önünde bulundurulduğunda stratejik boyutu ön

planda tutulmuş bir yönetim yaklaşımı çevreye uyumu kolaylaştıran, dinamik bir

süreç olarak nitelendirilebilir”. Stratejik yönetim yaklaşımına sahip STK’lar,

kendileriyle ilgili stratejik unsurların tümünü –STK üyeleri, destek veren kurum ve

kuruluşlar, ulusal ve uluslar arası ekonomik ve politik organizasyonlar, devlet vb.-

tatmin ederek çevresel belirsizlik ve hızlı değişimlere karşı etkinlik sağlayabilirler

(Çarıkçı & Acar, 2002, s. 20).

Bir STK açısından stratejik yönetimden söz edebilmek için açıkça belirlenmiş

bir vizyona sahip olması ve çevre yönetimini amaç edinmesi gerekir. STK’larda

stratejik yönetim üç boyutta incelenebilinir.

Page 52: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

41

• Stratejik formülasyonun oluşturulması

• Stratejik içeriğin belirlenmesi

• Stratejik uygulama ve performans değerlendirme boyutları

Stratejik formülasyon; STK açısından misyon, felsefe ve amaçlarının

belirlenmesi ve bu eksende uzun vadeli, esnek planlamaların yapılmasını ifade

etmektedir. STK’lar açısından stratejik formülasyonun oluşturulması hayati öneme

sahiptir. STK’larda stratejik yönetimin ikinci aşamasını, STK’ların çevresindeki olası

fırsat ve tehlikelerin tespit edilmesi ve bunların gelecekteki kuruluşun performansı-

verimliliği üzerindeki olası etkilerinin belirlenmesi ve buna bağlı olarak örgütün

güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya çıkarılması sürecinin tamamını içeren, SWOT

(Strengths, Weaknesses, Opportunities, Threats) analizi oluşturmalıdır. Stretejik

yönetim sürecinin ikinci aşaması alternatif stratejiler belirleme ve STK’nın gücü ve

kaynakları ve amaçları doğrultusunda uygun olanları seçme sürecini ifade

etmektedir. STK’ların sosyal ve finansal verimlilikleri, etkin bir stratejik

formülasyon ve stratejik içerikle artabilir. Çevresel belirsizliğin ve değişimin hakim

karakterler olduğu bir ortamda, politik ve ekonomik dönüşümlerden olduğu kadar,

toplumsal dinamiklerden de fazlasıyla etkilenen, klasik yönetim anlayışıyla başarı

elde etme olasılığı oldukça düşük olan STK’lar ancak, stratejik yönetim anlayışı ve

stratejik planlamayla başarı elde edebilirler (Çarıkçı & Acar, 2002, ss. 21-24).

Organizasyonlar açısından, başarının ön koşulu uzun vadeli hedefleri açık bir

şekilde tanımlamaktır. Bu hem iyi bir başlangıç anlamına glecektir hem de ayakta

kalmayı sağlayacaktır. Bunun tersi de doğrudur, hedeflerini sık sık değiştiren, bir çok

amacı birden gerçekleştirmeye çalışan kuruluşların başarı şansları azdır.

Organizasyonel yaşam standardında ve organizasyonel yeteneklerde sağlam

gelişmeler, ilerlemeler kat etmek, sürdürülebilir değişimler için önemlidir. Sivil

toplum örgütlerinin performansını etkileyen bu iki anahtar kavram arasında mümkün

olduğunca erken bir zamanda, uygun bir denge kurmak, daha fazla başarı, sonuçların

daha fazla iyi olması anlamına gelmektedir (Edwards, 1999).

Sivil toplum örgütleri için her yerde geçerli olan evrensel, iyi bir strateji

yoktur. Bazı cevaplar bir takım örgütler için önemli iken bir başka örgüt için daha az

önemli olabilir, ya da önemsiz olabilir (Edwards, 1999). Bununla birlikte bazı gelişen

bir takım değerlerin tüm sivil toplum kuruluşları tarafından kabul edildiğini ve

Page 53: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

42

stratejiler geliştirilirken bunların esas alınması gerektiği konusunda bir konsensüsün

olduğunu belirtebiliriz.

3. Sivil Toplum Kurulu şları Açısından Bazı Temel Değerler

3.1. Katılımcılık (Participation)

Katılımcı yönetim anlayışı kar amacı gütmeyen kuruluşlara özgü, farklı bir

yönetim anlayışı değildir. Đş dünyasında uzun bir dönemdir uygulanan ve karar

mekanizmalarına çalışnalar katılımını sağlamak anlamına gelen bir yönetim

teorisidir. Özellikle 1960’lı yıllardan sonra çalışanların karar mekanizmalarına

katılımında bir yükselişin olduğu görülür (Sheehan, s. 6).

Genel olarak yönetim modelleri, iş odaklı otoriter yönetim anlayışı ve çalışan

odaklı demokratik ya da katılımcı yönetim modelleri olarak tartışılır. Yetki

dağıtımına (empowerment) ya da katılımcılığa dayalı yönetim modelleri, iş

dünyasında ve kalkınma modellerinde ciddi anlamda öne çıkmaktadır. Örneğin Japon

firmaları Hitachi, Nissan, Honda, Mitsubishi ve Toyota gibi kar amacı güden

kuruluşlarda çalışanların katılımına dayalı bir yönetim modelinden bahsedilmektedir.

Yine son zamanlarda özellikle 1980 sonrası yıllarda çalışanların katılımına dayalı

yönetim anlayışının sağlıklı bir büyümeyi sağladığını, ve insan kaynakları

yönetimlerinin strateji oluşturken başvurdukları temel bir kavram olduğunu

görmekteyiz. Bugünlerde ise Japon firmalarından etkilenerek açığa çıkan takım

çalışması, toplam kalite yönetimi gibi yönetim anlayışlarının popüler hale geldiğini

görmekteyiz (Sheehan, s. 6).

Hükümet dışı kuruluşlarda yönetim modellerini tartışırken hangi yönetim

modellerinin hükümet dışı kuruluşlara uygun olduğunu sormak gerekir. Eğer bu

yapılırsa tartışmaların bir anlamı, değeri olur. Katılımcı yönetim anlayışının genelde

organizsyonlara, özelde kar amacı gütmeyen organizasyonlara ne gibi avantajlar

sağladığını tartışılırsa, bunun kar amacı gütmeyen kuruluşlar için daha fazla uygun

olduğunu anlaşılabilir. Kar amacı güden kuruşlarda katılımcılığın yükselmesi ile

ilgili birkaç perspektifin olduğu belirtilebilr. Guest ve Knight, endüstriel ve

ekonomik sorunların, değişen uluslararası pazar şartlarının, çalışanların artan

beklentilerinin üstesinden gelmek ve endüstriyel demokrasiyi sağlamak için katılımın

gerekli olduğunu savunurlar. Yine Lawler’a göre, değişen çevre şartlarına -sosyal,

Page 54: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

43

ekonomik, iş dünyası ile ilgili, ürün ve iş gücü değişimi- verilecek en iyi cevaptır

katılımcı yönetim anlayışı. Wall ve Lischeron, katılımcılığı, çalışma yaşamının

kalitesini artırmak olarak tanımlar. Katılımcılığın artması sadece çalışma

dünyasındaki hümanizmle ilgili değildir. Bearwell ve Holden, daha fazla

katılımcılığın daha fazla verim, daha fazla etkinlik ve daha fazla kar olduğunu

söylemektedir. Ouchi, katılımcılıkla performans arasındaki bağlantıya dikkat

çekmektedir (Sheehan, s. 6).

Sivil toplum örgütlerinde katılımcılık genellikle hiyerarşik yapının

yumuşatılması, düzleştirilmesi, yönetimsel sorumlulukların pratik ihtiyaçlara ve

durumlara göre paylaştırılması olarak tanımlanıyor (Fyvie & Ager, 1999). Son

dönemlerde en çok ortaklaşılan popüler kavramlardan biridir katılımcılık. Buijs

insanların katılımını, bir proje grubundaki tüm üyelerin, organizasyondaki tüm karar

süreçlerinde kendi çabalarını katabildikleri bir değişim süreci olarak tanımlamaktadır

(Berry, s. 2). Organizasyonel büyüme açısından katılımcı yönetim, örgütler için

önemli hale gelmektedir. Holcombe, bugün bir çok sivil toplum örgütünün katılımcı

yönetim tarzını konuştuğunu bu yönetim tarzını; bu yönetim tarzında çalışanların,

kapasite ve yetenek kaynakları olarak algılandığını dile getirmektedir. Yine

Chambers, büyüyen, gelişen kurumsal yapıların hiyerarşiyi eritmeye, yumuşatmaya

çalıştığını, bunun için de katılımcı yönetim kültürünü geliştirerek, yeni insanları

kazanıp, onların disiplin içinde çalışarak kendini adamış insanlar haline gelmesine,

prosedürlere, normlara uyum sağlamalarına ve bu normları geliştirmelerine, bunun

için bütün kademelerde ve düzeylerde katılımı yükseltmeye çalıştığını dile getiriyor

(Sheehan, ss. 3-4).

Hükümet dışı organizasyonların uluslar arası kalkınma alanında önemi, her

geçen gün artmaktadır. Bu anlamda niteliğinde “katılım”ı barındıran bu kuruluşların

yönetimi, önemli hale gelmektedir. Katılımcı yönetim (participatory management)

kavramı hükümet dışı kuruluşlar için önemli bir hale gelmektedir, özellikle de

gelişme açısından bu böyledir (s. 2).

Mozambik’te, CONCERN Worlkwide adlı sivil toplum kuruluşu üzerinde,

katılımcı yönetim konusunda alan çalışması yapan James Sheehan, katılımcı yönetim

anlayışının herşeyden önce katılımcı gelişim paradigmasını gerektirdiğini ifade

ediyor (s. 4). Hükümet dışı kuruluşlar açısından katılımcı yönetim çoğunlukla

üzerinde durulmamış, araştırılmamış bir konudur. Bu, hükümet dışı kuruluşlarının

Page 55: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

44

yönetiminde karmaşıklığın ve katılımın öneminin anlaşılması açısından bir şans

sunmaktadır. Bu, bir Kuzey hükümet dışı kuruluşu olan CONCERN Worlkwide’da

kapasite değişimini ve yeni düşünceler gelişimini sağlıyor (s. 2). Bununla birlikte

katılımcılık ile öğrenen organzasyonlar arasında da bağlantı kurulmaktadır. Senge,

gelecekte gerçekten çok iyi olmak isteyen organizasyonların, organizasyonel yapının

tüm kademelerinde, insanların sorumluluklarını, bağlılıklarını ve öğrenme

kapasitelerini artırmaları gerktiğini keşfettiklerini savunmaktadır (ss. 6-7). Sheeden,

CONCERN Worldwide üzerine yapılan çalışmada, hükümet dışı kuruluşların, kar

amaçlı kuruluşlardan katılımcı yönetim modelleri ile ilgili çok şey öğrenebileceğinin

görüldüğünü ifade etmektedir (s. 20). Sheeden’a göre katılımcı yönetim anlayışı ile

örgüt içi demokrasi arasında doğrudan bir bilişki vardır (s. 22). Katılımcılık, sadece

organizasyon yapısı ve aktiviteleri ile ilgili değildir. Katılımcılık aynı zamanda

kuruluşun politikalarını, stratejilerini belirleme süreçlerini de esas alınması gereken

bir perspektiftir (s. 23).

3.2. Yenilikçilik/Yaratıcılık (Innovation)

Yenilikcilik (innovation), özel sektöre ait, pazar payını büyüterek

organizasyonları geliştiren bir kavram olarak anlaşılmasına rağmen, kar amacı

gütmeyen ve yardım amaçlı kuruşlar arasında da fayda sağlayıcı bir kavram olarak

fark edilmeye başlandı. Bazı yazarlar hızlı değişen çevre şartlarından dolayı, kar

amacı gütmeyen kuruluşların en az devlet ve özel sektör kadar yenilikçiliğe ihtiyaç

duyduğunu tartışıyorlar (Drucker’dan alıntılanmıştır, Fyvie & Ager, 1999).

Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Konseyi (Economic and Social Research

Council) yenilikçiliği, yeni tekniklerin ve çalışma yöntemlerinin başarılı şekilde

yaratılması, geliştirilmesi ve uygulanması olarak tanımlıyor (Fyvie & Ager, 1999).

Kompleks örgütlenmelerde –üyelerinin bilgi düzeyi, mesleki özellikleri, eğitim

düzeyleri, profesyonellik düzeyleri açısından farklılık düzeyi vb. açıdan- yeni

düşüncelerin gelişme olasılığı daha yüksektir. Dolayısıyla bu kuruluşlarda yenilikçi

düşüncelerin gelişmesi daha kolaydır (Fyvie & Ager, 1999).

Peter Uvin (Brown Üniversitesi), Pankaj S. Jain (Hindistan Yönetim

Enstitüsü-Indian Institute of Management) ve L. David Brown (Harvard

Üniversitesi), hükümet dışı kuruluşlar (NGO) üzerine yaptıkları çalışmada,

yenilikçiliği, fiziksel açıdan büyümeden, hükümet dışı kuruluşlara büyüme yeteneği

Page 56: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

45

kazandıran yeni paradigmanın en önemli değerlerinden biri olarak değerlendiriyorlar.

Sivil toplum örgütleri açısından iki temel gelişme, büyüme (scaling up)

paradigmasının olduğu belirtilebilir. Eski paradigmaya göre, sivil toplum örgütleri

için gelişmek demek, fiziksel açıdan büyümek, profesyonelleşme, daha etkin ve

proramatik kurumsallaşma demekti. Bu paradigmayı esas olan bir çok sivil toplum

örgütü hala başarılar elde ediyorlar. Yeni paradigma ise, tüm güçlerin etkileşimin

sağlanması ve bunların ortaklaştırılması, yenilikçiliğin ve yaratıcılığın sağlanması,

alternatif bilgilerin yaratılması ve diğer sosyal hareketlerin etkileme yeteneğine sahip

olması olarak tanımlanıyor (Uvin, Jain, & Brown, 2000).

Organizasyon formlarından ziyade, etkin birliktelik, kültürel hassaslık,

organizasyonel öğrenme düzeyi daha önemli faktörler olabilir ve bunların farkında

olmak, belki sivil toplum örgütleri açısından, talepler ve değişen çevre şartları

karşısında daha büyük bir yenilikçiliği sağlayabilir (Fyvie & Ager, 1999).

3.3. Toplumsal Aktiviteler (Community-based action)

Hükümet dışı kuruluşlar arasında önem kazanan bir diğer kavram ise,

toplumsal aktiviteler (community-based action) kavramıdır. Berry’ye göre, toplumsal

aktiviteler (community-based action) kavramı, stratejik bir değişimin parçasıdır.

Fowler bu stratejik değişimi, hükümet dışı kuruluşların (NGO), hizmet ve servis

sağlayan örgütlerden, halk örgütlenmelerini ve halk hareketlerini güçlendiren

örgütlenmelere dönüşmesi şeklinde tanımlamaktadır (s.1). Yapılan tüm

tanımlamalarda genellikle bu stratejik değişimine dikkat çekilir. Toplumsal

aktiviteler hükümet dışı kuruluşlar arasında gelişen politik söylemelerin merkezini

oluşturmaktadır. Hükümet dışı kuruluşlar toplumsal aktiviteleri ya bu iş için

kurulmuş örgütlerle ilişki kurarak, ya da bizzat kendisi bu örgütleri kurarak

sağlayabilir. Her iki yaklaşım da, hükümet dışı kuruluşların (NGO) farklı yönetim

sorunlarıyla karşılaşmasına neden olmaktadır (Berry, s. 1).

Toplumsal hareketlerin (Community-based organization) etkinliği, temel

amaçları geniş bir perspektifle sıraya koymasından, ve farklı toplumsal hareketler

arasında ağlar kurarak, bu hareketler arasında sosyal ve ekonomik alışverişi

sağlayarak, organizasyonların ve üyelerin güçlenmesini gerçekleştirmesi sayesinde

artmaktadır (Berry, s. 6).

Page 57: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

46

3.4. Hiyerarşinin Erimesi (Decentralization)

Sivil toplum kuruluşlarının yeniden yükselişi döneminde, özellikle de 90’lı

yıllardan sonra kamu ve özel sektörde olduğu gibi, sivil toplum örgütlerinde de, tüm

yönetim süreçlerinde hiyerarşinin eridiği, adem-i merkeziyetçiliğin geliştiği

görülmektedir. Yönetim değerlerinde demokrasinin gelişimine parelel bir gelişimin

olduğu görülür. Demokrsinin 1950’li yıllarında, özellikle de 80’lerden sonra yaşadığı

yükselişin en önemli nedenlerinden biri bilgi ve iletişim teknolojisindeki heyecan

verici gelişmelerdir. Clark, Spybey ve Meyer, bir çok yazarın demokratik değerlerin

yükselişi ile iletişim teknolojilerindeki gelişmeler arasında bağlantılar kurduğunu

vurguluyorlar. Mansell ve Wehn, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygın şikilde

kullanımının, güçlerinin insanların bağlılıklarından ve enerjilerini faaliyetlerinin

yaygınlığından alan uluslarasrası hükümet dışı örgütlenmelerin, toplumsal hareket

ağlarının organize olmalarını kolaylaştırdığına dikkat çekmektedirler (Madon, 1999).

Yakın zamanda bir çok yazar, katılımcı yönetim anlayışının hükümet dışı

kuruluşlar için uygun olduğunu savunmaktadır. Roche, deneyimlerin, yarı otonom,

özyönetim anlayışına dayalı federe unitelerden oluşan, enformasyonla bütünleşmiş,

kooperatif bir öğrenme süreçlerin olduğu, hiyerarşik olmayan bir yapının, micro-

kalkınma anlayışa dayalı organizasyonlar açısından daha iyi bir organizasyon dizaynı

olduğunu ifade etmektedir. Campbell ve Fowler, hükemet dışı organizasyonların

adem-i merkeziyetçiliği (decentralization) ve katılımcı karar verme makanizmaları

yaratmaya ihtiyaç duyduğunu belirtiyorlar. Bu şekilde, sorun çözme, çevreye uyum

sağlama yetenekleri artacak, esnek bir yapıya kavuşacaklardır. Yine Clark, sivil

toplum örgütlerinin çalışanlarının, genellikle bu kuruluşların sosyal değişim

misyonlarına olan inaçları ve kurumun değerlerini paylaşmalarından dolayı, işlerini

yüksek sorumlulukla yürüttüğünü söyler (Sheehan, s. 8).

Desantralizasyon, sivil toplum örgütleri açısından, yerel topluluklara

(coğrafik açıdan ve sosyal açıdan) daha kolay hizmet sunmayı, yerel kurumların

kurulmasını kolaylaştırmayı, yerelde yaşayan insanların katılımının artmasını ve

kurumsal ve entelektüel çeşitlili ğin güçlenmesini sağlar. Kısacası, desantralizasyon,

organizasyonel süreçlerin dinamik bir yapıya kavuşması, kalitenin artması ve

devamlılık için en iyi yoldur (Uvin, Jain, & Brown, 2000).

Wierdsma ve Swieringha, bir çok uluslararası hükümet dışı kuruluşun

(INGO), öğrenmeyi başarmak için, katı merkezi (centralised) organizasyon yapılarını

Page 58: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

47

değiştirdilerini ve adem-i merkeziyetçi (decentralised) bir organizayon yapılarını

oluşturduğunu belirtiyorlar. Hiyerarşik, merkezi, kontrol anlayışına dayalı

örgütlenmeler, karar vericilerin gerçeklikten uzaklaşmasına, öğrenme ile yapma

arasındaki önemli ilişkinin kopmasına, zayıflamasına, tüm bunlar da öğrenme

süreçlerinin zayıflamasına neden olmaktadır (Madon, 1999). Deneyimler, insanlar

öğrenmeyi birilerinin düşünmesi ve birilerinin de yapması olarak algılandığı zaman

öğrenmekten hoşlanmadığını ve bu sürece dahil olmadığını göstermiştir. Uluslar

arası hükümet dışı kuruluşlar, bu geleneksel anlayışın dışında bir öğrenme

anlayışının gelişebileceği konusunda insanları cesaretlendirmeye özel bir önem

vermeye ihtiyaç duyarlar. Hiyerarşik olmayan iletişim mekanizmasıyla ve

öğrenmeye karşı açık olmakla, uluslararası hükümet dışı kuruluşlar, değişimleri

karşılama, yine karmaşık gelişim sorunları karşısında çözüm bulma konusunda daha

esnek bir yapıya kavuşmaktadır. Bu konu, birçok yazar tarafından katılım

(participation) kavramı çerçevesinde oldukça detaylı bir şekilde analiz edilmiştir

(Madon, 1999).

Hükümet dışı kuruluşların yönetiminde öne çıkan bir diğer kavram sosyal

sermaye (social capital) kavramıdır. Putnam sosyal sermayeyi, aktivitelerin

koordinasyonunu sağlayarak toplumun etkinliğini artıran, güçlendiren normlar,

sorumluluklar ve ağlar olarak, sosyal organizasyonların geleceği olarak tanımlar

(Berry, s. 2).

Sivil toplum örgütlerinde yükselen değerlen olan katılımcılık,

yenilikçilik/yaratıcılık, hiyerarşinin erimesi, toplumsal aktiviteler ve sosyal sermaye

kavramlarının, birbiriyleriyle doğrudan etkileşim içinde oldukları belirtilebilir. Bu

kavramlar, yükselen demokratik değerlerin farklı öğelerini ifade ediyorlar.

Demokratik bir sistemin başat aktörleri olan sivil toplum örgütlerinin bu değerlerle

bütünleşmesi, bir anlamda, bu kuruluşların hedeflediği ve gerçekleşmesi için çaba

sarfettiği demokratik sistemi, kendi içinde uygulaması, pratikleştirmesi anlamına

geliyor.

4. Yönetim Fonksiyonları Açısından Sivil Toplum Kuruluşları

4.1. Sivil Toplum Kurulu şlarında Planlama

Page 59: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

48

Planlama, genel bir tanımla “...neyin, ne zaman, nasıl, nerede ve kim

tarafından yapılacagını önceden kararlaştırma sürecidir”. Başka bir deyişle planlama,

“...bir amacı geliştirmek için en iyi davranış biçimini seçme ve geliştirme niteligi

taşıyan bilinçli bir süreçtir” (“Planlama ve Kontrol”, 2002, s. 1). Planlama,

uygulamaya geçmeden önce düşünmeyi, tercih yapmayı ve karar vermeyi ifade

ettiğinden stratejik değeri ve önemi olan bir fonsiyondur (s. 2). Her planlamada, esas

olan belirlenen hedeflere ulaşmaktır. Planlar bu amaçları ve hedefleri

gerçekleştirmek için hazırlanır. “Amaçsız bir plan ve faaliyetten söz edilemez.

Kısaca plan ve planlama;

• Planlama bir seçim ve yegleme sürecidir.

• Planlama gerçekte bir karar sürecidir

• Plan geleceğe dönüktür

• Planlamada tahmınler büyük rol oynamaktadır

• Plan bilinçli bir seçim sürecidir.

• Planlama ve örgütlenme evreleri, yönetimin belirleyici ve yasalaştırıcı

nitelikte olan işlemleridir.

• Plan belli bir zaman süresini kapsar” (“Planlama ve Kontrol”, 2002, s. 1).

Planlama fonsiyonuna değer katan, organizasyona sağladığı yararlardır.

Zaman ve emek israflarını azaltma, yöneticinin dikkatini amaca yönelmek, çabaları

koordine etme, kaynakların amaç ve hedeflere yöneltilmiş olup olmadıgını kontrol

etmeyi sağlama planlama fonsiyonlarının yararları olarak değerlendiriliebilir. Önemli

zaman ve enerji harcamalarını gerektirmesi ve girişim gücünü sınırlandırması ise,

planlama fonsiyonunun dezavantajları olarak değerlendirilebilir (“Planlama ve

Kontrol”, 2002, s. 2).

Bir yönetim fonsiyonu olan planlama, genel olarak yukarıdaki gibi

tanımlansa da sivil toplum örgütlerinde nasıl bir planlama sürecinin olması gerektiği

konusunda detaylı çalışmaların yapıldığını söylemek mümkün değildir. Stratejik

yönetim anlayışı, yine önceki bölümde ele aldığımız katılımcılık, yenilikçilik,

yaratıcılık, sosyal sermeya gibi değerler tüm yönetim süreçlerinde, stratejik önemde

değerler olarak kabul görse de, sivil toplum kuruluşlarında planlama fonksiyonu ile

ilgili detaylı, alan çalışmaları sonucu açığa çıkmış kuramlardan, teorilerden

bahsedilemez. Bununla birlikte bir çok yönetim fonksiyonunda olduğu gibi planlama

Page 60: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

49

konusunda da özel sektörde çok ciddi çalışmaların yapıldığı ve ciddi bir literatürün

oluşturulduğu belirtilebilir.

Stratejik planlar, STK’lar açısından içsel dinamikleri olumlu yönde etkileyen,

yapısal yeniden organize olamayı kolaylaştıran, çevreyi yönetmeyi ve verimliliği

artırmayı sağlayan yönetim aygıtlarıdır. Stratejik düşünebilen kadrolara sahip

STK’ların geçerli misyonlar oluşturma ve stratejik planlar yapabilme yeteneği daha

fazladır (Çarıkçı & Acar, 2002, ss. 20-21). Henry ve Walker, kuralların ve

prosedürlerin vurgulanması ve kayıt altına alınması olarak tanımlanan

formalizasyonu (resmileştirme), genel olarak organizasyon üyelerinin yenikçili ğini

engelleyen bir yaklaşım olarak değerlendirir (Fyvie & Ager, 1999). Edwards, yapmış

olduğu dört ayrı alan çalışması sonucunda resmi, formel planlama sistemleri ile etkin

bir performans arasında bir ilişkinin olmadığı; açık ve ortak bir duyguya dayanan

yönetimin, değişimlerin gereklerini karşılamadaki esnekliğin, öğrenme ve iletişimin

öneminin farkındalığının daha fazla önemli olduğunu belirtiyor (Edwards, 1999).

Sonuç olarak, sivil toplum kuruluşlarında, tüm bileşenlerin planlama sürecine aktif

katılımı etkin bir yönetimi geliştirir. Etkin yönetim için etkin planlama gerekir.

Gerçekte ise STK’larda bundan söz etmek mümkün değildir (Çarıkçı & Acar, 2002,

ss. 20-22).

4.2. Sivil Toplum Kurulu şlarında Organizayon

Sivil toplum örgütlerinde planlama ile ilgili yaşanan araştırma, kuram ve

teori eksikliği, bir diğer yönetim fonsiyonu olan organizasyon için de geçerlidir.

Bununla birlikte, hiyerarşi, bu kavramın tarihsel süreç içerisinde yaşasığı değişimler,

hiyerarşinin eridiği adem-i merkeziyetçi organizasyon konularına dair bazı

çalışmaların yapıldığını belirtmek gerekiyor. “Küresel ekonomi, küresel düşünüp

hızlı yerel çözümler üretebilme becerisine ve iletişim ağına sahip, toplumsal kabulu

ve etkinliği yüksek projeleri hayata geçirebilen organik örgütler gerektirmektedir.

Küreselleşme ve sonuçları çok boyutlu, karmaşık, iç içe geçmiş ve kaos tipi süreçler

ile desentralizasyon geliştirmeyi, beklenmeyene etkili ve süratli cevap verebilmeyi,

yani bürokrasiden uzaklaşmayı gerektirir”. Bürokratik örgütler de ise bunun tersi

geçerlidir. Bu örgütlerde, işler formalize edilmiştir, kaos ortamına uymayan

öngörülüğe dayalı karar süreçleri söz konusudur. Yine bu örgüt tiplerinde iletişim

mekanizması, ihtiyaca göre şekillenen, bilgi aktarımına dayalı, dinamik bir yapıya

Page 61: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

50

sahip değildir, aksine talimat veren, yapılmasını gerekenleri bildiren, formal bir

yapıya sahiptir (Çetin).

Günümüzde, sivil toplumun tüm aktörleri arasında desantralizasyon,

demokratikleşme baskın kavramlar haline geldi. Endüstri sektöründe bu kendisini

endüstri sonrası yönetim teorileri (post-industrial management theory) olarak

göstermektedir. Tüm bunlara neden olanlar bilgi ve iletişim teknolojilerindeki

gelişmeler olarak ifade edilir (Borgese, 1999). Bir çok yazar, sivil toplum

örgütlerinin hem devletten hem de resmi donörlerden daha fazla rekabet sağlayıcı

avantajlara sahip olduğunu vurguluyor. Devletler yapıları gereği doğal olarak

merkezi, bürokratik ve kontrol anlayışına dayalı örgütsel yapıya sahipler. Diğer

yandan, sivil toplum örgütleri (NGO), esneklikleri, yenilikçiliğe olan isteklilikleri,

hiyerarşik olmayan değerlere ve ilişkilere vurgu yapmaları, birlikteliği ve katılımı

geliştirmeleri ile diğer kuruluşlardan ayırt edilirler, farklılaşırlar (Fyvie & Ager,

1999).

STK’lar aynı zamanda öğrenen organzasyonlardır (Çarıkçı & Acar, 2002, s.

23). Bürokratik örgüt modelinin aksine, takım çalışmasına, ekiplere dayalı,

profesyonelliğe daylı bu örgütlenmeler “organik ve birleştirici örgüt” olarak ifade

edilir. Bu örgütlenlemelerin en önemli özelliği, adem-i merkeziyetçi bir anlayışa

dayanmaları ve özyönetimi esas almalarıdır. Dinamik bir yapıya sahip olan bu

örgütlerde, kuruluşun elemanları sürekli bir etkileşim içerisindedir. Bu etkileşimler

sayesinde organizasyon sürekli yenilemekte ve kendisini yeniden üretmektedir

(Çetin).

4.3. Sivil Toplum Kurulu şlarında Motivasyon

Sivil toplum kuruluşlarını, kamu sektöründen ve özel sektörden ayrı ve

avantajlı kılan en önemli özelliklerden biri gönüllü kuruluşlar olmasıdır. Yani sivil

toplum örgütleri, bir anlamda gönüllü insanların birlikteliği anlamına gelmektedir.

Belli sayıda profesyonel çalışan olsa da üyelerin büyük çoğunluğu gönüllü

insanlardan oluşmaktadır. Kar amacı gütmeyen bu kuruluşlarda, insanların

motivasyonunu sağlayan unsurun para, kazanç olduğu da iddia edilemez. Formel

anlamda sivil toplum örgütü olan, ama işlevsel açıdan farklı amaçlar için faaliyet

yürüten, bu anlamda üyelerine, çalışanlarına maddi kazanç sağlayan kuruluşlar, her

ne kadar formel açıdan sivil toplum örgütü olsa da, gerçekte sivil toplum örgütü

olarak değerlendirilemeyeceğinden, bu saptama, yanlış sayılmaz. Başarıda insan

Page 62: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

51

faktörünün belirleyici olduğu günümüzde, sivil toplum kuruluşlarında istekli, maddi

fayda beklemeksizin çalışan insanlara sahip olmak, bu örgütler açısından büyük bir

avantaj olarak değerlendirilebilir. Tabi tüm bunların yanında sivil toplum

kuruluşlarının amaçlarına uymayan, maddi çıkar elde etme, kariyer sağlama, mevki

edinme gibi ya da hobi, eğlence olarak değerlendirme, arkadaş, çevre edinme gibi

amaçlarla sivil toplum örgütlerine gelen üyelerin de olduğunu gözden kaçırmamak

gerekiyor. Bu insanların da kuruluşun amaç ve hedeflerine uygun şekilde

yönetilmesinde motivasyon önemli bir işlev görebilir. Literatür incelendiğinde, sivil

toplum örgütlerinde gönüllülerin motivasyonunun kalıcı kılmak, daha da geliştimek

için neler yapılması gerektiğine dair alan çalışmalarının, teorik çalışmaların fazla

olmadığı görülmektedir.

Betil, insanları sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olmasını sağlayan

unsurları, “inanç” ve “umut” olarak belirtir. Betil, sivil toplum kuruluşlarının

gelişmesi için bu iki kavramın gelişmesine ihtiyaç duyulduğunu vurgulamaktadır

(2001). Bu değerler ancak, güven sağlanarak geliştirilebilir, bu da “şeffaflık”, “hesap

verebilir durumda olmak”, “insanların katılımına olanak sağlamak” ve “insanlar

arasında cinsiyet, düşünce, inanç, etnik köken ayırımı yapmaksızın herkese eşit

yakınlıkta olabilmek” gibi unsurların geliştirilmesiyle mümkün hale gelir.

“Hiç bir maddi çıkar beklemeden zamanını, fikirlerini, ilişkilerini kuruluşun

hizmetine sunan gönüllülerin ödülü manevi tatmindir. Đnandığı bir amaç için

güvendiği bir kurumda karşılıksız hizmet vererek toplumsal sorumluluğunu yerine

getirmek ve çözümün bir parçası olmak için çalışır. Gönüllüler ile sıcak, sağlam bir

bağ kurmak için profesyonel kadronun gönüllüleri ‘muktedir kılması’ çok önemlidir.

Bu ise ciddi bir çaba ve zaman gerektiriyor. Gönüllülük ruhunu yaratmak, korumak,

sürekliliğini ve etkinliğini sağlamak, doğru bir iletişim, eğitim ve denetim

mekanizması ile mümkündür. Gönüllünün sağladığı kaynak parasal kaynak kadar

hatta daha değerlidir” (Tarhan).

Betil insanların gönüllü olma nedenlerini şöyle sıralar:

• Zevk aldığı bir şey yapmak için

• Đnandıkları bir şeyi desteklemek için

• Can sıkıntısından kurtulmak için

• Becerilerini korumak için

• Kendisini ihtiyaç duyulan kişi olarak hissetmek için

Page 63: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

52

• Eğlenceli bulabilir

• Yeni dost ve çevre edinmek için

• Kişisel gelişimine katkı sağlamayı hedeflediği için.

Betil, gönüllüğün insanlara bir takım avantajlar sağladığı gibi, çeşitli

dezavantajlara da neden olduğunu belirtir. Bunlar:

• Aile ve arkadaşlardan, meslekten, hobilerden uzak kalmak

• Ek masraflara girmek

• Gönüllü pozisyonu dolayısıyla ek zaman ayırmak (Betil, 2001).

Betil’in sivil toplum kuruluşlarında profesyonel-gönüllü ilişkisini,

motivasyonu etkileyen bir faktör olarak ele alır. O’na göre sivil toplum

kuruluşlarında profesyonel çalışanlarla, gönüllü çalışanların uyum sağlaması en

önemli unsurlardan biridir. Bu uyumun sağlanmasında profesyonel çalışanlara rol

biçen Betil, yapmaları gerekenleri şöyle sıralar:

• Gönüllünün yetenek ve ilgisine uygun görevler belirlemek

• En önemli çalışma olan gönüllü eğitimini yapmak

• Gönüllülerin kuruluşun amacını, misyonunu benimsemesi sağlamak

(2001).

Sivil toplum kuruluşlarında çalışanların ve üyelerin motivasyonunda

eğitimine önemli bir anlam biçen Betil, eğitimin;

• Kuruluşun amaç ve hedeflerinin kavratılması

• Gönüllüler arasında ortak dil, duygu, düşünce ve davranışın oluşması

• Bireylerin kendileriyle, birbirleriyle ve grupla ilgili farkındalık

kazanmaları

• Grup olma bilinci ve ortak dili oluşturmaları

• Bireylerin sorun çözme becerilerini fark etmeleri

• Đleriye yönelik hedeflerin gerçekleştirilmesinde bireylerin aktif ve etkili

hale gelmelerini

• Gönüllüleri tanıma ve hangi amaçla kuruluşa katıldıkarını anlama

• Kimlik yaratma

• Gönüllünün etki alanı ve yaptığı işin öneminin anlaşılması

Page 64: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

53

• Sorumluluk ve ödevler belirlenmesi gibi faydalarla motivasyonu

artırdığını ifade eder.

4.4. Sivil Toplum Kurulu şlarında Đletişim

Sivil toplum örgütlerinin gelişimini sağlayan en önemli faktörlerden birinin,

bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan devrimsel gelişmeler olduğu daha öncaki

bölümlerde belirtilmişti. Bununla birlikte sivil toplum örgütleri, insan ili şkilerine

dayalı, sosyal dayanışmanın olduğu, toplumsal fayda amacıyla oluşan gönüllü

birliktelikler olarak ifade edildi. Hem çağımızın gelişmeleri hem de sivil toplum

örgütlerinin niteliği iletişim ve insan ilişkilerini bu örgütler açasından önemli

kılmaktadır. Buna rağmen planlama, organizasyon ve motivasyonda olduğu gibi, bu

konuda da yeterli çalışmanın yapılmadığı belirtilmelidir.

Dichter (1989) başarılı bir birlikteliği, güçlü insani ilişkilerin varlığı olarak

tanımlamıştır. Brown (1996), bunu sosyal sermaye olarak tanımlamıştır. Brown

güçlü insan ilişkilerinin güçlü sosyal sermaye anlamına geldiğini, bunun da sorun

çözme yeteneğini artırdığını ve çeşitli düzeylerdeki farklı güç kaynaklarının yaratmış

olduğu olumsuz ayrılıkların ortadan kalkmasını sağladığını belirtmiştir. Covey

(1989), toplumsal değişim örgütlerinin (social change organizations) genellikle yerel

bazda örgütlenmiş, insan ilişkilerine dayalı örgütler olduğunu, bunun da, bu

kuruluşlara, liderin değişmesi ya da sorunlu olması durumunda, esneklik

kazandırdığını savunmaktadır (Lister).

Sosyal bilimler alanında egemen bir kavram haline gelen ortaklık, birliktelik

(partnership), hükümet dışı örgütlerin (NGO) pratiklerinde ve retoriklerinde de

kolayca kabul gören bir kavram haline geldi. Literatürde birlikteliklerle ilgili

sorunların fazlasıyla bahsedilmesine rağmen, organizasyonel bir perspekiften, teorik

bir algılayışın sınırlı olduğunu belirtmek gerekir (Lister).

Birçok uygulayıcı ve gözlemci, başarılı bir ortaklığın, birlikteliğin

(partnership) içermesi gereken faktörleri tanımlamışlar;

• Karşılıklı güven, tamalayıcı güç, karşılıklı hesapverebilirlik, karar verme

süreçlerinde ortaklık, karşılılı bilgi alış-verişi (Postma, 1994, s. 451).

• Açık ve anlaşılır hedefler, maliyetlerin ve kazançların adaletli dağıtımı,

performansı ölçmeyi sağlayan mekanizmalar ve denetleyiciler,

Page 65: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

54

anlaşmazlıklarda karar verebilmek için açık ve tanımlanmış sorumluluklar

ve süreçler (USAID, 1997, s. 1).

• Ortak bir anlayış ve karşılıklı hoşgörü (Tandon, 1990, s. 98).

• Karşılıklı destek, geliştirici, yapıcı taraf tutma (Murphy, 1991, s. 179).

• Finansal konularda şeffaflık, uzun vadeli birlikte çalışma sorumluluğu,

diğer ortakları tanıma (Campbell, 1988, s. 10).

Bir sosyal sistemdeki birimlerin ve bireylerin arasındaki ilişki ağının düzeyi

(interconnectedness), genellikle kuruluşun yenilikçi karakterini etkiler. Yeni bir

düşüncenin rahat ve hızlı bir şekilde organizasyon üyeleri arasında yayılması

yenilikçiliği, başarıyı artıran bir faktör olarak algılanır (Fyvie & Ager, 1999).

Sivil toplum örgütlerinde iletişim kavramı tartışılırken öne çıkan konulardan

biri de bu örgütler arasındaki ilişkilerdir. Bilgi ve iletişim teknlojisindeki

gelişmelerle birlikte bu ilişkilerde bir artışın olduğu görülür. Öyleki internet

arcılığıyla kurulan ağlar sayesinde bugün “aşağıdan küreselleşme” olarak da

adlandırılan dünya genelinde yaygın örgütlenmelere gidildiğini ve bu örgütlerin

uluslararası sistemde ciddi yankılar yaratttığı görülmektedir. Bununla birlikte bu

ili şkilerde ciddi sıkıntıların, sorunların yaşandığı da belirtilmektedir.

Hükümet dışı kuruluşlar açısından, organizasyonalar arası ilişkiler,

ekseriyetle özel, şahsi ilişkilere dayandığı, birçok hükümet dışı kuruluş çalışanı ve

gözlemcisi tarafından vurgulanır. Fakat yönetim teorilerinde bu gerçeklik dikkate

alınmamıştır. Organizasyonel düzeyde ilişkilenmelerin olmadığı durumlarda bireysel

aktörler ve ilişkiler kritik öneme sahiptir. Bu ilişkiler organizasyonel sınırlar aşarak

başkalarıyla doğrudan ilişkiler kurarak çeşitli faaliyetlerin olması açısından avantaj

olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, bu ilişkiler dezavantaja da dönüşebilir.

Birliktelik, ortaklık çok yönlü ve organizasyon bileşenlerinin tümünü kapsadığı

sürece bir güçe dönüşebilir. Eğer tüm ilişkiler sadece lider tarafından yönetilirse, bu

tür bir ortaklık, birliktelik sorun yaratır (Lister).

Sivil toplum örgütleri arasında daima simetrik, dengeli ilişkiler bulunmaz,

asimetrik ilişkiler de yaşanır. Bu ilişkilerde totaliter yaklaşımların geliştiği

gözlemlenmektedir. Güçlü organizasyonların bu ilişkilerde belirleyici oldukları

vurgulanmaktadır. Organizasyonel ilişkilerde bireysel ilişkilerin belirleyiciliği, sivil

toplum örgütlerinin gelişimi için yapılan teorik tartışmaların bir diğer önemli

sorunudur. Eğer örgütler arasında birlikteliklerin oluşturulması düşünülüyorsa,

Page 66: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

55

potansiyel bileşenlerin neleri zorunlu kıldıkları ile pratik için bunların ne anlam ifade

ettiği konusunda açık bir kavrayışın olması gerekmektedir. Kapasite düzeyi,

kurumsal güçlü yanlar, yenilikçiliğin ve yaratıcılığın büyümesi ve gelişmesi gibi

kavramlar organizasyonel süreçlerde değişim için temek dayanaklardır. Bir çok

faktörü birlikte değerlendiren yaklaşımlar ancak sivil toplum orgütleri teorilerini

geliştirebilir (Lister).

4.5. Sivil Toplum Kurulu şlarında Liderlik

Stratejik yönetim, katılımcılık, yenilikçilik, yaratıcılık, desantralizasyon,

sosyal sermaye gibi, sivil toplujm örgütlerinde egemen hale gelen değerler, bu

örgütlerde de yeni bir liderlik anlayışının gelişmesini sağlamıştır. Teorik açıdan bu

değerler öne çıkmakla birlikte bu değerlerle çelişen anlayışlar da devam etmektedir.

Şahıslardan çok kuralların ve misyonun yön verdiği ve profesyonel kadroların

güçlü olduğu kurumsallaşan örgütler çok daha iyi çalışır ve ömürleri çok daha uzun

olur (Tarhan). “Küresel ekonomi, küresel düşünüp hızlı yerel çözümler üretebilme

becerisine ve iletişim ağına sahip, toplumsal kabulu ve etkinliği yüksek projeleri

hayata geçirebilen organik örgütler gerektirmektedir. Küreselleşme ve sonuçları çok

boyutlu, karmaşık, iç içe geçmiş ve kaos tipi süreçler ile desentralizasyon

geliştirmeyi, beklenmeyene etkili ve süratli cevap verebilmeyi, yani bürokrasiden

uzaklaşmayı gerektirir”. Bu bağlamda günümüzde yaratacı lider anlayışının geliştiği

görülür. Belirsizlikleri azaltmak, vizyon ve misyon yaratarak, riskleri minimize

etmek bu yeni liderlik anlayışının unsurları olarak ele alınır (Çetin). Liderlerin,

çevresel değişimleri zamanında görerek, örgütü bir bütünen bu değişimlere uyarlama

yeteneğinde olması beklenir. Liderlerin, örgüt içerisinde farklı çıkarları bir araya

getirip birleştirerek, uzlaşmayı sağlamaları ve çevresel şartların dayattığı değişimi

gerçekleştirmaleri beklenir. Bunu da sivil toplum örgütü içerisinde ortak normlar,

değerler yaratarak başarılar (Bennis ve diğerleri, 1985 alıntılanmıştır, Çetin).

Lidere bağımlı sivil toplum örgütelerinde katılımcı bir yönetim anlayışından

bahsedilemez (Tarhan). “Liderin bu örgütteki görevleri örgüt elemanlarının kendi

kendilerini güdülendirecek koşulları sağlamasıdır. Ancak bu örgütlerde,

transformasyonel liderlik bir düşe bir vizyona yöneltme ve yönlendirme çabasını,

sadece tasarımsal-zihinsel değil, davranışlarla da özendirme liderliğidir, yani kreatif

transformasyonel liderliktir. Bu liderler, kendi örgütü dışındakileri de biz olarak

Page 67: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

56

algılayan ve içte ve dıştaki kültür ve anlayış farklılıklarını görevdeş (sinerjik) olarak

yönetebilen liderlerdir” (Edinsel, 1997’den alıntılanmıştır Çetin).

Teorik açıdan bu değerler öne çıkmakla birlikte bu değerlerle çelişen

anlayışlar da devam etmektedir. Çetin, “kurucu lider” anlayışının olduğu sivil toplum

örgütlerinde, kurumsal yapının oturmadığını, gelişmediğini belirtir. Kızıl Haç gibi,

bazı sivil toplum örgütleri, bu liderlik anlayışının olumsuz etkilerinden kurtulmak

için tüzüklerine liderin yetkinliklerini tanımlamışlardır. “...Liderlik vasfı, toplum

bilinci ve bilgisi, çalışmalarında deneyim, duruma göre davranış ve diplomasi

yeteneği, kişiler arası iyi iletişim yeteneği, tarafsızlık, doğruluk ve gizliliğe uyum

yeteneği...” gibi yetkinlikleri tanımlayarak kurumsal gelişmeyi sağlamaya

çalışmışlardır (Çetin).

5. Bir Model Olarak “A şağıdan Küreselleşme Hareketi” Tartı şmaları

Yukarıdan küreselleşmeye karşı, hakim iktidar merkezlerine göre marjinal

konumda bulunan toplumsal mekanlarda ortaya çıkan hareketler, ulusal sınırları aşan

ağlar aracılığıyla ilişkiler geliştiryorlar, ağlar kuruyorlar. Bu ağlar sayesinde “ortak

bir inanç sistemi ve ortak bir program” geliştirmeye başlıyorlar. Ulusötesi şirketler,

hükümetler ve uluslar arası kuruluşlar bu ağların yaratmış olduğu güç karşısında bazı

normlara uymak zorunda kalıyorlar (Brecher, Costello & Smith, 2002, s. 49-50).

Aşağıdan küreselleşe hareketinin ana stratejisi, genel olarak kabul edilen

normları gözetmek, bu normlar ihlal edildiği takdirde bunu tespit etmek ve normları

ihlal eden güçlerin bu tutumlarından fazgeçmesi için toplumsal onayı ve rızayı geri

çekmek olarak ifade edilebilir. Đktidar sahiplerine, eğer şu normlara uymazsanız,

faaliyetlerinizi engeller, onaylamaz, egemenliğinizi ortadan kaldırırız, mesajı verilir.

Toplumsal hareketin popüler sloganı “Hallet ya da yok olacak” sloganı bu stratejiyi

özetliyor. Đyi bir strateji, hareketin bütün bileşenlerine kapsayan, belirli bir

örgütlenmeyi veya belirli bir kesimi aşan bütünsel bir vizyonu gerekli kılar. Yine iyi

bir strateji hızlı değişime ayak uymayı dağlayacak bir esnekliğe de sahip olmalıdır (s.

149).

Aşağıdan küreselleşme ancak, yukarıdan küresellemeden zarar gören

kesimlerin işbirliğini sağlayarak birleşik bir güç yaratabilirse başarılı olabilir. Bu

işbirliği, diyalog, karşılıklı yardım, ortak mücadeleler, ortak normlar, ortak

programlar, kültürel uyum, çatışmaların azaltılması gibi değerlerin

Page 68: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

57

yaygınlaşmasıyla, ortak değerler haline gelmesiyle gerçekleşecektir (s.73-75).

Aşağıdan küreselleşmenin başarılı olabilmesi için, sadece kendi sorunları üzerinde

odaklanan, başkalarının sorunlarını görmeyen, birliği engelleyici yaklaşımlar

değişmek zorundadır. Kendi çelişkilerini çözüme kavuşturması gerekiyor. Bunu da,

bir bütün olarak hareket hakkında bir vizyon geliştirip, hareketin her bir bileşeninin

kendi perspektifini bu vizyonla bağdaştırmasını sağlayarak yapabilr. Ayrıca hareket

bu anlayışın pratik ifadesi olan bir “küresel dönüşüm programı” da geliştirmeye

ihtiyaç duyuyor (s. 87). Farklı gelenek ve deneyimlere sahip gruplar, ortak dünya

görüşleri, paradigmalar, vizyonlar veya çerçeveler ya da ideolojier aracılığıyla

birleşebilirler (s. 89).

Hareketler, insanların duygularını ifade etmelerinden öteye gidemedikleri

takdirde, statüko üzerindeki baskıların azalmasına, statükonun devamı için bir

emniyet sübabı işlevi görmesine de neden olabilirler, başka bir deyişle sistemin

yedeğine düşebilirler (s. 93). Bir hareketin, insanların duygularını ifade etmesinden

öteye gidebilmesi için program sahibi olması gerekir. Program sayesinde hareketler,

vizyonu somut hedeflere dönüştürerek förmüle eder ve bu şekilde insanların

duyguları, istekleri ile gerçek yaşam arasında aracılık rolü oynarlar (s. 94).

Mevcut sistemin yarattığı sorunları dile getirmek tek başına yetmez. Bununla

birlikte alternatif çözüm önerileri de geliştirmek gerekir. Bir toplumsal hareketin

başarısı için, programı bu alternatifleri de içermelidir. Bir program, bileşenlerinin

hem ortak hem de farklı ihtiyaçlarını kapsayan, toplumsal değişime ilişkin bütünsel

bir çerçeve çizmelidir. Bu şekilde bireysel çıkarların karşılandığı ortak bir çıkar inşa

eder. Program, bugün başarılması gerekenleri ele aldığı kadar, geleceğe dönük de bir

çerçeve çizmelidir. Gelecekte elde edilecek gücün nasıl kullanılacağını ortaya

koymalıdır (s. 95). Bir program, hareketin içindeki farklı unsurlar, daha geniş halk

kitleleri, kendisine karşı olan muhalefet ve değiştirilecek olan dünyaya ilişkin olarak

dört temel işlevi yerine getirmelidir. Đlk olarak, kareketin içindeki farlı unsurları

birleştirmek zorundadır. Đkincisi, hareketle ilişkisi olmayan daha geniş halk

kitlelerinin desteğini kazanmaya çalışmalıdır. Üçüncüsü, kendisine karşı olan

muhalefeti zayıflatmak, dağıtmak, tarafsızlaştırmak yapabiliyorsa bazı kesimlerini

kazanmak için çaba sarfetmelidir. Son olarak, gerçek dünyanın sorunlarına dair iyi

çözümler önermelidir (s. 96).

Page 69: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

58

Egemenlerin en büyük zaafı başkalarının desteğine ve rızasına bağlı

olmasıdır. Toplumsal hareketin gücü ise bu onayı ve rızayı geri çekme potansiyeline

sahip olmalarıdır. Bu potansiyel gücün aktifleşmesi, somut eylemlere dönüşerek

değişimi zorlaması için stratejilere ihtiyaç var (s. 147).

Aşağıdan küreselleşme hareketi merkezi bir örgütlenmeden ziyade aşağıdan

özörgütlenmeye dayalı bir örgütlenmeyi gerektirir. Bu özörgütlenmeler uluslar arası

sivil toplum, hükümet dışı kuruluşlar ya da uluslar arası savunma ağları gibi

terimlerle adlandırılıyor (s. 115).

Ağ Tipi Organizasyon Modeli:

Siyaset bilimci Margaret Keck ve Kathryn Sikkink’in “belirli bir yaklaşımı

savunan ağlar” olarak adlandırdığı yeni örgütlenme biçimleri sadece hükümet dışı

kuruluşlardan oluşmaz; bununla birlikte yerel toplumsal hareketleri, kurumları,

medyayı, kiliseleri, sendikaları, tüketici örgütlenmelerini, entelektüel, bölgesel ve

uluslar arası hükümetler arası örgütlerin ve hüküetlerin yürütme ve/veya yasama

kollarının bazı kesimlerini de kapsayabilir. Aşağıdan küreselleşme hareketinin

örgütlediği kampanyalarda en öenmli örgütlenme aracı ağlardır. Ağlar klasik

örgütlenmelerden farklıdır; resmi olarak belki bazı kuruluşlar başını çeker ama

pratikte tüm planlamalar ağ üzerinden bileşenler tarafından birlikte çıkarılır (ss. 118-

119).

Ağ tipi örgütlenmelerin güçlü yanlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

1. Örgütçüler ve sıradan katılımcılar arasında sert ayrımlar yoktur.

2. Statükodan kuşku duymaya başlayan insanları biraraya gelmesini

kolaylaştırır.

3. Onayı geri çekmenin çok çeşitli biçimlerini örgütleyebilir.

4. Farklı düzeylerdeki çeşitli grupları birbirine bağlama konusunda son

derece esnektir.

5. Ağlar içinde, iletişim akışını tekeline almak ya da iletişimin örgütsel

sınırlarını aşan akışını engellemek zordur.

6. Ağlar liderlik hakimiyetine karşı dirençlidir.

Page 70: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

59

7. Liderleri, kıt örgütsel kaynakları denetimleri altına almaya ya da fiziksel

gücün belirli bir biçimine değil, büyük ölçüde iknaya dayanır. (Şu ana

kadar, aşağıdan küreselleşme hareketi saygı duyulan, ama otoriter olmak

şöyle dursun, karizmatik olmayan liderler yetiştirdi)

8. Otorite devredildiğinde çabucak eskir ve ancak aktif güven olduğunda

yenilenebilir.

9. Ağlar denetimin sekter tarzda ele geçirilmesine karşı, daha geleneksel

örgütlenme biçimlerine göre çok daha fazla dirençlidir.

10. Bu tür merkezsiz bir form deneyselliğe de izin verir; ki bu

başarısızlıkların bir bütün olarak hareket için bir felakete yol açmasının

düşük bir ihtimal olması anlamına gelir (s. 121-122).

Ağ tipi örgütlerin zayıf yanlarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Ağlar, geleneksel örgütlenmelerle karşılaştırıldığında yüksek düzeyde bir

kişisel sorumluluk gerektirir.

2. Bu örgütlenme biçiminin sadece yıllık bir katkı ya da aidat çeki

göndermekle kişinin ödevi yerine getirmiş sayılmasına izin verilmemesi,

hem zayıf hem de güçlü yönüdür.

3. Hükümet dışı kuruluşlar ve ağlar hiçbir şekilde eşitsizliği ortadan

kaldırmazlar.

4. Bir örgütlenmenin aksine, bir ağ anlaşmazlıkları çözmek için resmi bir

mekanizmaya sahip değildir.

5. Ağların ve dayanışma grubu konseylerinin, etkinliklerine bilerek zarar

verecek grupları kontrol etmelerini ya da kendilerini bu gruplardan

ayrıştırmalarını sağlayacak hiçbir resmi aracı yoktur.

6. Hükümet dışı kuruluşlar yeni bir elit işlevi görebilirler. Teknik deneyim,

örgütlenme ve finansmana sahipler ve büyük kaynakların dağıtımını

yapıyorlar. Hükümet dışı kuruluşlar şu anda, BM sisteminin tamamından

daha fazla yardım dağıtıyor.

7. Hükümet dışı kuruluşlar aynı zamanda kamusal işlevlerin özelleştirilmesi

için bir kılıf işlevi de görebilir.

Page 71: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

60

8. Hükümet dışı kuruluşlar seçkinlerin çıkarları tarafından yaratılabilir veya

ele geçirilebilir, böylece onların çıkarlarının taşıyıcıları olarak hizmet

edebilirler.

9. Ağ formu temsil sorunlarını da barındırır: tek kişiyi temsil eden bir

örgütlenme, 10.000 kişiyi temsil eden bir örgütlenmeyle eşdeğer bir

statüde görünebilir.

10. Son olarak, hesap verebilme sorunundan bahsedilebilir. Bu örgütlenmeler

geniş halk kitleleri adına faaliyet yürütüyorlar ama bu kitlelerin hesap

sorma mekanizmaları yoktur (s. 122-124).

STK' ların amacını açık ve net ortaya koyabilmesi ve bu amaç etrafında

bağışçı ve gönüllülerini buluşturabilmesi, başarı için birinci koşuldur. STK' ların

hedef kitlesine sunduğu plan ve projeler de başarı için kritik bir faktördür. STK'lar

için diğer bir başarı faktörü insan unsurudur. “STK'larda profesyonel yönetim,

sağlam bir altyapı ve işleyen sistemler kalıcılığın sağlanması açısından olmazsa

olmazdır”. Performans değerlendirme sistemleri, sivil toplum kuruluşlarının

başarısını etkileyen bir diğer önemli unsurdur. “Kendi içinde değerleme sistemlerini

kurmak, yapılan çalışmaların sonuçlarını ölçebilmek, şeffaf olarak açıklayabilmek ve

hesap verebilmek çok önemlidir. ... Her STK gönüllüleri kadar güçlüdür. STK'lar

kişilere güvenle kurulur, kurumlara güvenle süreklilik ve kalıcılık kazanır” (Tarhan).

Sivil toplum örgütleri açısından büyüme, genişleme, daha büyük

organizasyonlar haline gelerek, daha büyük bütçeleri yöneterek ve daha fazla

insanlara ulaşarak sağlanabilir. Bu, hedeflere ulaşmak için bir yol ve yöntemi ifade

ederken, bununla birlikte sivil toplum örgütleri (NGO), amaçlarına ulaşmak için daha

farklı yol ve yöntemler de kullanıyorlar. Bu yollardan bazıları, organizasyonların

niceliksel büyümeyi yaşamadan da, gelişebileceğini göstermektedir. Sivil toplum

örgütleri, etkinliklerini fiziksel açıdan büyüyerek (quantitative scaling up), yeni

aktiviteler yaparak (functional scaling up), diğer organizasyonların hareketlerini

etkileyerek (political scaling up used) ve son olarak, kendi organizasyonel

sürdürülebilirliğini sağlamlaştırarak (organizational scaling up) artırabilirler,

geliştirebilirler (Uvin, Jain, & Brown, 2000).

Yeni paradigmada, sivil toplum kuruluşlarının başarılı bir şekilde genişleme

ve büyüme dereceleri, sadece fiziksel büyümeleri ile değil, ürettiklerinin düzeyi ile,

farklı aktörler tarafından geliştirilen proje sayıları ile, sivil toplumun entellektüel ve

Page 72: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

61

sosyal çelitlilik düzeyi ile belirlenir. Burada ölçümün kriterleri, sadece para,

çalışanlar, makinalar, değil bununla birlikte kuruluşun sahip olduğu ağlar,

güvenilirliği, inanılırlığı, alternatif bilgiler üretmesidir. Sonuç olarak kuruluştan

kazanç elde eden kişi sayısı değil, daha çok yerel potansiyelleri açığa çıkarması,

sektörler arası ilişkileri geliştirmesi, birliğin ve doğruluğun normlarını güçlendirmesi

ve demokratik bir ortamı ve sosyal farklılıkları güçlendirmesi önemlidir ve

belirleyicidir. Yeni paradigma standartizasyondan daha çok çelitliliği, prolejelerden

daha fazla süreçleri, finansal güçten daha çok toplumsal gücü, bürokrasiden daha çok

sivil toplumu, rekabet ve ikameden daha çok sinerjiyi esas alır (Uvin, Jain, & Brown,

2000).

III. TÜRK ĐYE’DE SĐVĐL TOPLUM/S ĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARI

1. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Sivil Toplum

Sivil toplumun temel aktörleri olan örgütleri tanımlamak için bir çok

kavramın kullanıldığı ilk bölümde incelenmişti. Bugün dünya genelinde bu

kuruluşları tanımlamada ve adlandırmada en çok kullanılan, başvurulan kavramın

Non-Governmental Organization (NGO) olduğu belirtilebilir. Đngilizce’deki "Non-

Governmental Organization" kavramı Türkçe’ye tam olarak “hükümet dışı

kuruluşlar” olarak çevrilmektedir. Türkiye’de ise bu örgütleri adlandırmak için daha

Page 73: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

62

çok Sivil Toplum Kuruluşları (STK) kavramı kullanılmaktadır. Hükümet dışı

kavramı da Türkiye’de kullanılan bir adlandırmadır. Geçmişte cemiyetler, klüpler,

vakıflar olarak adlandırılan bu kuruluşlar günümüzde demokratik kitle örgütleri

olarak da adlandırılmaktadır (“Sivil”, 2001, s. 4). Doğan, bu örgütleri adlandırma ile

ilgili görüşlerini ifade ederken, sivil toplum kuruluşu kavramının yaygın olarak

kullanıldığı belirtmekte, bununla birlikte “baskı grubu”nun da bu örgütleri

tanımlamak için kullanıldığını ifade etmektedir (2002, s. 238).

Türkiye’de devlet dışı kuruluşları ifade etmek için, “sivil toplum örgütleri”,

sivil toplum kuruluşları”, “demokratik kitle örgütleri”, “gönüllü örgütler”, “üçüncü

sektör”, “yönetim dışı örgütler” gibi kavramlar kullanılmaktadır (Sancar, 2000, s.

20). Ahmet Đnsel, batı toplumlarında "hükümet dışı örgütler" olarak ifade edilmeye

başlanan bu tabiri Türkçe’ye sivil toplum kuruluşları olarak çevrildiğini, ancak

"idare/yönetim dışı kuruluşlar" veya "devlet dışı örgütler" kavramlarının daha doğru

bir tanımlama olacağını belirtmektedir. Đnsel, sivil toplum kavramının kullanılma

nedenini şöyle açıklıyor: “...Türkiye'de devlet dışında bulunmak zanlı olmak için

güçlü bir kanıt oluşturduğu için, daha yumuşak bir tabir tercih edildi. Üstelik sivil

toplum örgütü tabiri, bu kuruluşlara, o dönemde Türkiye'de yükselen sivil toplum

bilinçlenmesinin taşıyıcılığını yapma misyonunu üzerine aldıklarını ifade etmelerini

sağlıyordu” (2002).

Latince "civis" kökünden, Türkçe’ye “sivil” olarak çevrilen kavram "yurttaş

veya kenttaş" anlamına gelmektedir. “Sivil toplum” kavramı da yine Fransızca’daki

"societe civile" kavramından çevrilmiştir (“Sivil”, 2001, s. 9). Türkiye’de, siyasi

partiler, vakıflar, dernekler, sanayi ve ticaret odaları, meslek örgütleri, üniversiteler,

sendikalar, farklı platform ve yurttaş girişimleri sivil toplum kuruluşları kapsamında

değerlendirilir (“Sivil”, s. 4).

Türkiye’deki sivil toplum örgütleri, farklı alanlarda faaliyet yürütmektedir.

Yoksullukla mücadele, sağlık hizmetleri, aile planlaması, eğitim, çevre ve ekoloji,

kültürel ve etnik değerler, dini değerler, mesleki ve profesyonel örgütlenmeler sivil

toplum kuruluşlarının faaliyet yürüttüğü başlıca alanlardır (“Sivil”, 2001, s. 10).

Bununla birlikte fikir, felsefe, ahlak gibi alanlarda da bu kuruluşların faaliyet

yürüttüğü görülmektedir (Azaklı, 1997, ss. 228-229).

Türkiye’de ve dünyada 1990’lar sonrası popülerleşen, sosyal bilimlerin

önemli bir tartışma konusu haline gelen sivil toplum ve sivil toplum kuruluşu

Page 74: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

63

kavramının, Türkiye’de oldukça uzun bir tarihe sahip olduğu görülür. Dünya

Bankası, "Türkiye’de STK’lar" konusunda hazırladığı raporda (1997), Türkiye’de

sivil toplumun, gönüllülük kavramı ile birlikte geliştiğini belirtilmektedir.

Gönüllülük kavramının, Osmanlı Đmparatorluğu’nun kuruluş yıllarına kadar uzanan,

700 yıllık uzun bir tarihi dönemi ifade ettiği görülür. Dünya Bankası, Osmanlı ve

Selçuklu dönemlerinde, kimi toplumsal hizmetlerin gönüllü kuruluşlarca yapıldığını

belirtmektedir. Özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerini yürüten, gönüllülerden oluşan

dönemin vakıfları, Türkiye’de bugünkü eğitim ve sağlıktan sorumlu devlet

kuruluşlarının temellerini atmışlardır (“Sivil”, 2001, ss. 9-10). Mardin, Vergin ve

Sarıbay gibi pek çok sosyal bilimci islami akımları, başka bir ifadeyle cemaat ve

tarikat örgütlerini sivil toplum örgütleri olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte

yukarıda anılan sosyal bilimciler, sivil toplumun özünde bireyi etkin kılmayı

hedeflediği, bununla birikte cemaat ve tarikat örgütlerinde bireyin özgürlüğünün ve

inisiyatifin cemaat bilinci içinde önemsizleştiğini, bundan dolayı da bu örgütlerin

sivil toplum örgütleri olarak tanımlanamayacağını ifade etmektedirler (Azaklı, 1997,

ss. 228-229).

Selçuklu ve Osmanlı döneminde halka yönelik hizmetlerin vakıf adı verilen

kuruluşlar tarafından verildiği görülür. Bu kuruluşlar yerel idarenin araçları olarak

çalışan, merkezi idarenin yetersiz kaldığı durumlarda, merkezi idarenin yapamadığı

işleri; toplumsal hizmetleri, altyapı hizmetlerini yapan örgütlenmelerdi. Bu

örgütlenmelerin daha çok islami gelenekten gelen yardım anlayışına ve dini motiflere

dayandığı görülür. Medreseler, cemiyetler, tarikatlar Osmanlı döneminin sivil

unsurları olarak değerlendirilmektedir. Devletten bağımsız olarak gelişen vakıfların o

dönemde medreselere kaynak sağladığı görülür. Osmanlı döneminde bir diğer önemli

sivil oluşum da loncalardır. Devletten bağımsız faaliyet yürüten loncalar, şehirlerin

en temel ekonomik birimini oluşturuyordu. Bu örgütlerin yönetimleri devletten

bağımsız olarak esnaflar tarafından seçilmekteydi. Toplumsal dayanışma geleneğini

yaratan vakıf ve loncalar, Osmanlı döneminde önemli bir toplumsal boşluğu

doldurmuştur. Resmi kayıtlara göre, 19. yüzyılın başlarında Osmanlı

Đmparatorluğu’nda 15.000’den fazla vakıf bulunmaktaydı. Bu veriler o dönemde

kurulan vakıf ve loncaların Türkiye için önemli bir toplumsal dayanışma geleneği

yarattığını göstermektedir.

Page 75: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

64

16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar devletten bağımsız olan, medrese, vakıf,

tarikat ve lonca gibi sivil kuruluşların yavaş yavaş merkezi idarenin etkisi altına

girdiği ve bağımsız olma özelliklerini kaybettikleri görülmektedir (“Sivil”, s. 10).

II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı’da sivil toplumun altın çağını yaşadığı

söylenebilir.Ancak hem Genç Osmanlıcılar hem de Jön Türkler akımı içerinde yer

alan aydınların tepeden inmeci, kurucu ve düzenleyici devlet felsefesinin temellerini

attığı görülmektedir, ki bu felsefik yaklaşım sivil toplumu yok sayan, gelişmesini

engelleyen bir düşünce sistemidir (Çaha, 1997, s. 36). Cumhuriyetin ilanından önce

merkezi idarenin sivil toplumu denetim altına aldığı görülse de, bu dönemde sivil

toplumun modern unsurlarla biraz daha canlandığı, güçlendiği görülmektedir. Siyasi

partiler, basın yayın organları, dernekler, ekonomik gruplar, bankacılık sektörü,

ticaret, hukuki ve idari düzenlemeler, sivil toplumun gelişmesine önemli katkılar

sağlayan faktörler olarak değerlendirilmektedir.

2. Cumhuriyetten Günümüze Sivil Toplum

Cunhuriyet ile birlikte sivil toplumun gelişiminin önü açılmıştır. Cumhuriyet

sistemini ve onun temellerini düzenleyen anayasanın ve sosyal düzenlemelerin

yapılması sivil toplumun gelişmesine imkan sunmuştur (Azaklı, 1997, s. 227,

Karaman’dan alıntı yapmıştır). Osmanlı Đmparatorluğundan Cumhuriyete geçişle

birlikte zayıf bir sivil toplum ve merkeziyetçi bir geleneğin alındığı görülmektedir.

Tek partili yıllarda karanlık dönemini yaşayan sivil toplumun, 1950 yıllarla birlikte

canlanmaya başladığı ve özellikle 1980’li yıllardan sonra bir gelişmeyi yaşadığı

görülmektedir (“Sivil”, 2001, s. 10).

Tarhan, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde, 1924 yılında kurulan Vakıflar

Genel Müdürlüğü’ne Osmanlı’dan devredilen vakıf sayısının 26.798 olduğunu,

bununla birikte, 1990 tarihine kadar kurulan vakıf adetinin 2817 olduğunu

belirtmektedir. Günümüz de ise bu rakamın 4800 civarında olduğunu belirtmektedir.

12-13 Aralık tarihinde Đstanbulda yapılan 14. Sivil Toplum Semozyumuna katılan

Fikret Toksöz ise buğün Türkiye’de 4.547 adet vakıfın, 152.369 derneğin (2001

verilerine göre), 59.144 kooperatifin bulunduğunu belirtmiştir. Meslek odaları,

sendikalar ile birlikte Türkiye’de toplam 22.803.728 kişinin sivil toplum örgütlerine

üye olduğunu belirtmiştir. Bu, Türkiye’de 18 yaşın üstündeki nüfusun neredeyse

yarısının br sivil toplum örgütü üyesi olduğu anlamına gelmektedir (2003). Tabi

Page 76: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

65

Türkiye’deki mevcut toplumsal duruma bakıldığında, gerçekte bu rakamlara denk bir

sivil toplum bilinci ve etkinliğinin olmadığı görülmektedir.

Türkiye’deki merkeziyetçi-bürokratik devlet yapısının, hem tarihindeki

pratiklerinden hem de Cumhuriyet sonrası uzun bir süre devam eden otoriter

politikalardan dolayı sivil toplumun gelişmesini engellediği belirtilebilir (Çaha,

1997, s. 34). Türkiye’de batının tersine sivil toplum alanı yeterince gelişmemiştir.

Bundan dolayı Türkiye’de iktidarı sınırlandıran değişimler sivil toplumun zorlaması

sonucu gerçekleşmemiştir. Daha çok iktidarın kendi kendisini sınırlaması söz

konusudur (Yılmaz, A., 1997, s. 91). Türkiye modernleşme sürecinde devlet eliyle

sivil toplum yartılmaya çalışılmıştır. Ancak sivil toplumdan ziyade bürokratik

toplum denebilecek yeni bir model ortaya çıkmıştır (Tosun, 2002, s. 54).

1923-1946 yılları arası tek partili otorite yılları Türkiye’de sivil toplum

açısından en karanlık dönemi ifade etmektedir. Cumhuriyet, kötü de olsa bir sivil

toplum geleneğini Osmanlıdan devralmıştı. Medrese, tarikat, vakıf, özel teşebbüs,

ekonomik gruplar, siyasi partiler, dernekler, işçi hareketleri, kadın hareketleri gibi

sivil toplum oluşumlarının Osmanlı’da zayıf da olsa var olduğu görülmektedir.

Ancak tek partili dönemle birlikte “tek tipleştirme”, “homojenleştirme” politikaları

karşısında bu tür sivil toplum örgütleri işlevsizleşmiş, sivil toplumun var olma

koşulları ortadan kaldırılmıştır (Çaha, 1997, s. 36).

1950-1980 arası dönemde devletin toplum üzerindeki korku perdesi kalkmış,

sivil toplum unsurları uzun bir dönemden sonra tekrar toplumsal yaşamda yer

edinmeye başlamıştır. Bu dönemde yürütülen politikalar, tek partili dönemde

yürütülen “tek tipleştirme”, “homojenleştirme” politikaların aksine, bir yandan

toplumsal farklılaşmanın açığa çıkmasını sağlarken, diğer yandan bu farklıkların

toplumsal alanı, devlet alanına göre daha fazla zenginleştirmesini sağladı. 1950-1980

arası dönemde sivil toplumun ciddi bir gelişmeyi yaşamasıyla birlikte, bu grupların

siyasal yaşamın gerçek aktörleri olduğu söylenemez. Siyasal yaşamın temel aktörleri

devletin elit tabakası olmaya devam etmiştir. Bu dönemde sosyal grupların siyasal

partilerin yörüngelerine girdikleri görülmektedir (Çaha, 1997, s. 37).

12 Eylül askeri darbesi sonrası hazırlanan 1982 Anayasası devlet-toplum

ili şkisinde devleti esas alan, devleti koruyan bir anlayış ile hazırlanmıştır. Bununla

yetinilmeyip, siyasi rejim de tahkim edilmiştir (Yılmaz, M., 1997, s. 368). 12 Eylül

ile birlikte toplum siyasetten uzaklaştırılmış, siyasal akımlar dahil olmak üzere

Page 77: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

66

devlet, toplumsal yaşamın her alanını kontrol altına almıştır (Azaklı, 1997, s. 227).

1982 Anayası, temelde devleti koruyan ve yücelten bir anlayışla hazırlanmıştır.

Gerek toplumsal ve siyasal farklılıkları tanımlarken, gerekse de temel insan hakları

tanımlanırken bu anlayışın esas alındığı görülmektedir. Anayasal anlamda Türk

devleti, Machiavelli ve Hegel’in formüle ettiği, her koşulda itaat edilmesi gereken

yarı-Tanrısal devlet anlayışınına dayanmaktadır (Çaha, 1997, s. 37).

1982 sonrası, teorik olarak “kutsal ve metafiziksel” bir devlet anlayışı

olmakla birlkte pratikte bunların kısmen aşıldığını da belirtmek gerekir. 24 Ocak

kararları ile liberal ekonomiye geçiş, dini haklar, kadın hakları, çevre , eğitim hakları,

etnik/kültürel haklar atılan bazı adımlar bu aşınmayı ifade etmektedir (Çaha, s. 38).

Türkiye’nin Anadolu’daki tarihine bakıldığında birçok değişimin dünya genelinde

yaşanan değişimlerden etkilenerek gerçekleştiği görülmektedir. 1980 sonrası

dünyada yaşanan gelişmeler adeta Trükiye’de sivil toplum kavramını kullanmayı

zorunlu hale getirmiştir. Bu yılların başlarından itibaren dünya genelinde

özelleştirme, liberal iktisadi politikalar, insan hakları, çevre hakları, sivil toplum gibi

konular gündem haline gelmiştir (Çaha, s. 34). 24 Ocak 1980 tarihinde başlayan yeni

ekonomik ve politik tercih ve uluslar arası sahada meydana gelen değişimler

Türkiye’de sivil toplum kavramının yeniden canlanmasını sağlamıştır. Uzun bir

dönem devletçi, planlamacı, karma ekonomi politikasından vazgeçip, serbest piyasa

ekonomisine geçiş Türk siyasal yapısının köklü değişimler yaşamasına neden

olmuştur (Çaha, s. 33).

1980 sonrası Türkiye’de tartışılan iki temel kavram sivil toplum ve

liberalizmdir. (Çaha, s. 39). Bostancı ise demokrasi ve sivil toplum kavramlarının bu

dönemde öne çıktığını dile getirmektedir (1997, s. 181). 1980 sonrası sivil toplumcu

ve liberal anlayışın gelişmesinde Turgut Özal’ın önemli bir rolü vardır. Özal’ın

vefatıyla Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Süleyman Demirel ile birlikte bu

eğilimlerin zayıfladığını ve devletçi anlayışın tekrar hakim gelmeye başladığını

görmekteyiz (Çaha, s. 61).

1990’lı yıllarda örgütsüz sivil inisiyatifler gelişmeye başlamıştır. “Barış için

bir milyon imza”, “Kocakulak aradan çekil”, “Aydınlık için bir dakika karanlık” ,

“Oy verdik sonra boş verdik. Boşvermeyin” gibi kampanyalarda toplumsal

hareketlere yoğun bir katılımın olması, vatandaşlar arasında yurttaşlık bilincinin

geliştiğine dair umutların büyümesini sağladı. Ancak bu hareketlerin bütünlüklü bir

Page 78: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

67

toplum projesine sahip olmamalarından dolayı bu katılım zaman içerisinde düştü ve

bu hareketler kendi içinde daralmaya başladılar (Tosun, 2002, s. 54).

1980 sonrası Türkiye’de sivil toplumun başlıca cephelerini çevre grupları,

kadın grupları, Alevi grupları, etnik/kültürel haklar temelinde, özellikle Kürt sorunu

çerçevesinde gelişen gruplar, bu dönemde önemli bir açılım sağlayan insan hakları

bağlamında ortaya çıkan gruplar oluşturmaktadır (Çaha, ss. 48-53). Yine 1980 yılları

sonrası, geçmişte devlete göbekten bağlı olan aydınların, bu bağı kopararak, devletçi

anlayışa karşı, sivil toplum, liberalizm, demokratik katılım, insan hakları, islam,

sosyal demkrasi gibi değerlere yöneldiğini görmekteyiz (Çaha, 1997, s. 42).

Türkiye’de islami gruplar sivil toplumun en etkin ve yaygın cephesini

oluşturmaktadır. Özellikle 1980 sonrası islami grupların etkinliği ve yaygınlığı

artmakla birlikte, bu grupların yükselişi esasta 1950 sonrasına dayanmaktadır. Tek

partili dönemde bastırılan bu gruplar, çok partili sisteme geçişle birlikte yeniden

etkili olmaya başlamışlardır. 1980 sonrası islami uyanış, özel alandan ziyade artık

kamusal alanda büyümeye başlamıştır. Đslami uyanışa olan tepki de özünde bu

kamusal niteliğinden kaynaklanmaktadır. Bugün akonomik alandan, eğitim alanına,

siyasal alandan entelektüel alana kadar geniş bir alanda islami kesimler ciddi bir

etkinlik ve yaygınlık kazanmıştır (Çaha, 1997, s. 54).

Sivil toplumun sadece kamunun karşısında “özel” kesiminin tümünü

kapsamakla sınırlı kalmayıp, fikir, din, felsefe ve ahlakı da içinde barındırdığı, sivil

toplumun kökeninin dinsel özgürlük için verilen mücadelede olduğu gibi düşüncelere

dayanarak, Mardin, Vergin ve Sarıbay gibi pek çok sosyal bilimci islami akımları,

başka bir ifadeyle cemaat ve tarikat örgütlerini sivil toplum örgütleri olarak

tanımlamaktadır. Bununla birlikte yukarıda anılan sosyal bilimciler, sivil toplumun

özünde bireyi etkin kılmayı hedeflediği, bununla birikte cemaat ve tarikat

örgütlerinde bireyin özgürlüğünün ve inisiyatifin cemaat bilinci içinde

önemsizleştiğini, bundan dolayı da bu örgütlerin sivil toplum örgütleri olarak

tanımlanamayacağını ifade etmektedirler (Azaklı, 1997, ss. 228-229).

1980 sonrası, sivil toplum örgütlerinin varlığı bir anlamda siyasetin yokluğu

anlamına gelmeye başlamıştır. Sivil toplum ile siyaset zapturapt altına alındığından

bazı solcular sivil topluma muhalefet etmiştir (Tekin, 2000, s. 45). 1980-1983

döneminde toplumun politikadan, siyasetten uzaklaştırılması, ardından gelişen

ANAP iktidarı döneminde yürütülen piyasa yönelimli politikalar sonucu sivil toplum

Page 79: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

68

toplumsal alandan çok piyasa ekseninde oluşturulmaya çalışılmıştır (Tosun, 2002, s.

54). Neoliberal fırtınanın etkisi altında kalan tüm coğrafyalarda olduğu gibi

Türkiye’de de siyasetin içi boşaltılmış, siyaset adeta siyasetsizleştirilmi ştir. “Bunun

silah ve güç zoruyla daha vahşi biçimde gerçekleştirildi ği Türkiye'de, ortaya çıkan

boşluğu kısmen STK'lar doldurmaya çalıştılar. Siyasete akamayan enerjiyi

kendilerine çektiler. Bu hem yeni tür bir siyasallaşmanın ön habercisiydi hem de

siyaset alanının boşalmasını kalıcı kılıyordu. Bu ikinci gelişme zaman içinde daha

baskın çıktı” (Đnsel, 2002). Bununla birlikte sivil topluma olumlu bir anlam yükleyen

sol kesimler de olmuştur. 1980 sonrası sol düşünceye sahip bazı aydınlar, sivil

toplum kavramını, gerçekleşemeyen sosyalizm projesinin yerine ikame edilebilecek

bir projeye olarak ele aldığı görülmektedir. Benzer yaklaşımın islami kesimlerde de

olduğu söylenebilir. Her iki kesim de sivil toplumu, mevcut siayasal yapıyı anlama

ve tanımlama aracı olarak görmekten çok, “ceberut” devlet geleneğinin aşıldığı bir

gelecek toplum projesi özlemi olarak ele almıştır (Çaha, 1997, s. 33).

Türkiye’de genel olarak sivil topluma ait iki farklı tezin olduğu söylenebilir.

Sivil toplum konusunda geliştirilen sol tezlere bakıldığında, -bazı solcular sivil

topluma siyasetin bitmesi anlamında olumsuz anlam yükleseler de-, Gramsci’nin

sivil toplum anlayışının etkisi görülür. Buna göre, sivil toplum genişleyerek siyasal

toplumun alanını daraltacak, bir noktadan sonra aşılmasını sağlayacaktır. Aslında

yukarıda da belirtildiği gibi sivil toplum örgütleri, sosyalizme giden yolda, sosyalist

düşüncenin toplumda yayılmasını sağlayan, toplum tarafından benimsenmesini

sağlayan araçlar olarak değerlendirilmektedir. Sol tez aynı zaman da liberal sağ tezin

sivil toplumun mülkiyet ilişkilerini ve sınıf çatışmasını gizleyen yaklaşımını da

eleştirmektedir. Sivil toplum ile ilgili sağ, liberal tezler ise, dikkatini daha çok

toplumsal düzeye çevirmiş bulunmaktadır. Liberal tezler, devleti yeniden ele

almamakta, devletle ilgili ideolojik ve yapısal yeni önermeler yapmamaktadır. Tabii

bunlar yapılmaksızın da sivil toplumun gelişebileceğini söylemek mümkün değildir

(Doğan, 2002, s. 280).

3. Türkiye’de Sivil Toplumun Ya şadığı Sorunlar

3.1. Bürokratik Yönetim Geleneği ve Sivil Toplum

Page 80: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

69

Doğu toplumlarının tümünde olduğu gibi Türkiye’nin de en temel sorunu,

bireyi devlet karşısında koruyacak mekanizmaların olmayışıdır (Azaklı, 1997, s.

228). Bireyi devlet karşısında koruyacak mekanizmaları sivil toplum olarak

tanımlayan Murat Yılmaz, Türkiye’de demokrasinin gelişmesinin, sivil toplumun

gelişmesiyle parelel bir seyir izleyeceği anlayışının hemen hemen tüm siyasi

akımların ortak görüşü haline geldiğini vurgulamaktadır (1997, s. 368).

Türkiye’de devlet-toplum ilişkisi demokratik ülkerlerde olduğu gibi

gelişmemiştir. Mardin’e göre, herşeyden önce devlet seçkinleri, sivil toplumun etkili

olmasına ve yurttaşların siyasal faaliyetler katılımına olumlu yaklaşmamaktadır.

Đkinci olarak ekonomik alanda da devlete bağımlılık söz konusudur. Özel sektörde

dahi başarı, devletle iç içe olmayı gerektirmiştir. Son olarak, seçkinlerin halk

kültüründen farklı bir kültüre sahip olması, tepeden inme anlayışı pekiştirmiş ve

sürdürülmesini kolaylaştırmıştır (Yılmaz, A., s. 93). Türkiye’de sivil toplumun

devlete karşı olduğu anlayışı egemendir. Bu anlayış, Osmanlı’dan bu yana devam

eden merkeziyeçi, katı devlet yapısını devam ettirme anlayışından

kaynaklanmaktadır (Azaklı, 1997, s. 227).

Türkiye ve Latin Amerika örneğinde olduğu gibi, siyasi, özellikle de askeri

alanın toplum üzerinde bu denli etkili olması sadece ülkedeki ekonomik nedenlerden

kaynaklanmamaktadır. Bu bağlamda, askerin toplumsal yaşam üzerindeki etkin

belirleyiciliğinin nedenlerini toplumsal tarihte aramak gerekmektedir. Türkiye’deki

devlet baba imgesi kadar, askeri alanın temel toplumsal görevleri üstlenmesi, yine

askeri alanda doğal olarak demokratik kültürün zayıflığı, Türkiye’deki demokratik

kültürün, sivil alanın etkinliğinin zayıflığının nedenleri olarak değerlendirilebilir

(Yılmaz, A., 1997, s. 92). Đdris Küçükömer, Türkiye’de felsefenin yeterince

gelişmemesini, sivil toplumun yokluğunun önemli bir nedeni olarak

değerlendirmektedir. Küçükömer’e göre. “...Türkiye’nin de dahil olduğu Doğulu

toplumlarda felsefe geleneği yoktur ve ‘felsefesiz bir toplum, sivil toplumun

yokluğunun –hiç değilse önemsizliğinin- bir göstergesidir. Toplumlar ideolojisiz

yaşayamazlar, ama ideolojleri de derleyip toplayacak, birini öbürü ile ikame

edebilecek üst düzeyde bir ideoloji olarak felsefe geleneği gereklidir. Üst düzeyde

genel ilkeler üreten akıl ürünü felsefenin varlığı ya da yokluğu önemli bir

göstergedir’ (Türkeş, 2000, s.49).

Page 81: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

70

Türk siyasal sisteminin oluşum süreçlerinde sivil toplumun etkili olduğu

söylenemez. Daha çok devlet katındaki gelişmeler bu süreci belirlemiştir. Türkiye’de

toplumsal yapının temel özelliği “Bürokratik yönetim geleneği” olarak

nitelenmektedir. (Heper’den alıntılanmıştır). Devleti kurtarma ve ulus yaratma gibi

söylemlerin güçlendirdiği bürokrasi, demokratik iktidara karşı olumsuz bir tavır

almış, demokratik gelişmeler karşısında direnç göstermiştir. Bürokrasi sivil ve asker

olmak üzere ikili bir yapıdan oluşmaktadır. Türk siyasal tarihine baktığımızda askeri

bürokrasinin daha etkin olduğu görülür (Yılmaz, A., 1997, s. 91).

Kongar’ın ordunun ideolojik ilkeleri adını verdiği hususlar da, Türkiye’de

sivil toplumun gelimesini, doğal olarak demokratikleşmeyi engellemiştir. Kongar’a

göre; Batılılaşma ve Anayasacılık hareketleri ordu içinde gerçekleştiğinden orduda

bir meşruiyet duygusu gelişmiş, padişaha karşı anayasa adına siyasete katılım

mümkün olmuştur. Bu Türkiye’de, ordunun iktidara karşı siyasete katılma geleneğini

yaratmıştır. Geçmişte yaşanan isyanlar ve bu isyanlarda ordunun aldığı tavır,

böylesine derin bir gelenek yaratmıştır. Batı tipi bir toplum yaratma ve batı modeline

inanç, yani batıcılık; Osmanlı dini toplumsal yapısını değiştirme yani laiklik veya

laikçilik anlayışı; yine Anayasacılık, Osmanlı daha sonra Cumhuriyetin kuruluş

döneminde halk tarafından desteklenmediğinden, kabul görmediğinden, bu

gelişmeler tepeden dayatılarak geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu da askeri bürokraside

tepeden inmeci bir anlayışın gelişmesine neden olmuştur. Bu tepeden inmeci anlayış,

beraberinde halka güvensizliği de getirmiştir (Yılmaz, A., 1997, s. 93).

3.2. Halktan Kopuk Sivil Toplum Kurulu şları

Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarında görülen en önemli sorunlardan biri de,

bu örgütlerin kitle desteğinden yoksun oluşudur, başka bir değişle halktan kopuk

olmalarıdır. A. Ömer Türkeş Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının halktan

kopukluğunu şu sözlerle değerlendirmektedir: “Avrupalı muhatapları tarafından

Batılı olma özellikleri, çalışma disiplenleri, teknolojiyi kullanma becerileri ve parlak

demokrasi bilinçleri takdirle karşılanan Türk STK’larının, “ötekine” karşı

tahammülsüz, şiddeti içselleştirmiş, devletle iç içe geçmiş ve militarize olmuş bir

toplumsal yapının temsili olmadığı çok açık”. Türkeş’e göre, sivil toplum kuruluşları

toplumun organik temsilcileri değildir. Bundan ziyade, Batılı bir sivil toplum

modelinin Türkiye’deki acenteleri konumundadırlar. Türkiye’de, gerçek bir sivil

Page 82: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

71

toplum anlayışının olmaması, baskıcı ve merkezi bir yapıya sahip devletin

değişmemesi ve toplumu, kamusal yaşamı resmi ideoloji aracılığıyla

biçimlendirmeye çalışması, devletin sivil toplumu boğmaya çalışması, sivil toplum

örgütlerini bu şekilde değerlendirmemize neden olmaktadır (Türkeş, 2000, s.49).

Bir çok sivil toplum kuruluşu kendi aralarında yatay ilişki geliştireceğine,

siyasal partiler ya da resmi kurumlarla dikey ilişkiler geliştirmekte, bu da siyasal

gruplaşma ve çatışmaları körüklerken, sivil alanı daraltmaktadır. Sivil faaliyetlerin

belirli bir düşüncenin hele hele resmi ideolojinin eksenine girmesi demokratik sistem

açısından ciddi sakıncalar doğurur. Bu tarz ilişkiler sivil toplumu özünden

uzaklaştırıken, siyasal kurumların toplumu kontrol etme, toplumsal ilişkileri

belirleme arzusunu artırır (Akat, 1997, s. 100-101).

Sivil toplum kuruluşlarının ayakta kalabilmek için devlet yardımı peşinde

koşmaları, bu kuruluşların devlet yörüngesine girerek, amaçlarından sapmasına

neden olabilir. Bu anlamda sivil toplum kuruluşlarının en sağlıklı finans kaynakları

geniş kitlelerden alınan bağışlardır. Bu şekilde geniş kitleler, finanse ettikleri bu

kurumların faaliyetlerine daha fazla ilgi gösterecek, bu kuruluşları izleme ve

sahiplenme eğilimleri güç kazanacaktır (Akat, 1997, s. 101). Bununla birlikte

Türkiye’deki mevcut sivil toplum örgütlerinin kitlesel bir tabandan yoksun olduğu

görülmektedir. Bu dün de böyle idi, bugün de böyledir (Türkeş, 2000, s.48).

Türkiye’deki sivil toplumun meşruiyetini tartışan Ahmet Đnsel, sivil toplum

örgütlerinin demokratik kitle örgütlerinden en büyük farkının, bir iki istisna dışında

kitle örgütü olmamaları olduğunu savunmaktadır. Derneklerden ziyade vakıf türü

örgütlenmelerin tercih edilmesinin -vakıflar derneklerden farklı olarak kitlesel tabanı

olmayan, özel amaçlar için kurulmuştur-, bu gerçeği gösterdiğini ifade etmektedir.

Kitle desteğinden yoksun bu kuruluşlar, Đnsel’e göre, çoğu zaman ayakta kalabilmek

için gerekli asgari sermayeden dahi yoksundurlar ve bu vakıflar, ayakta kalabilmek

için proje avcılığına başlamış, tamamiyle dış desteğe muhtaç hale gelmişlerdir

(2002).

Sivil toplum örgütleri katılım, özveri gibi değerlere dayanan, ücret ve piyasa

dışı ili şkilerin egemen olduğu, dayanışmayı veya sosyal amaçlı bir hizmet üretimini

ön plâna çıkaran kuruluşlardır. Đnsel, Türkiye’de, sivil toplum kuruluşlarının kar

amacı gütmeyen ama gelir üretme amaçlı kuruluşlar haline geldiğini savunmaktadır.

Türkiye ortalamasının üstünde, kalifiye emeğe dayanan bu kuruluşlarda, gelir

Page 83: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

72

beklentisi emek piyasasının ortalamasının oldukça üstündedir. Özellikle yurt

dışından mali destek gören kuruluşlarda bu gelirin oldukça yükek olduğu

görülmektedir. Tüm bunlar Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının, amaçlarından

saparak, “kendisi amaçlı kuruluşlar” haline gelmelerine neden olmuştur. Kamusal

yarar için, fedekarlığa, dayanışmaya dayanan örgütlenmeler görünümü altında, sivil

toplum örgütleri genellikle kendisi için çalışan, gelir elde etmeyi amaçlayan

kuruluşlar haline gelmiştir. Fon sağlayan kuruluşlar daha çok faaliyet bilançosunu

doldurmak için yardım etmekte, bundan dolayı ciddi bir denetim sağlamamaktadır.

Yine bu kuruluşlar kitle örgütleri olmadıklarından, içten bir denetim de mevcut

değildir. Tüm bunlar, elde edilen büyük miktardaki maddi kaynakların asıl

amaçlarının dışında kullanılmasına neden olmaktadır. Bu Türkiye açısından üzerinde

durulması gereken vahim bir durumdur (2002).

Arı Hareketi genel koordinatörü Kemal Köprülü, sivil toplum örgütlerinde

yaşanan amatörlüğü, bir diğer önemli sorun olarak tanımlar. O’na göre, Türkiye'de

sivil topluma, profesyonel değil, amatörce bir yaklaşım hakim. Köprülü, finansman

sıkıntısını bir diğer önemli sorun olarak ifade etmektedir. Fon geliştirme ve fon

sağlamada sivil toplum örgütlerinin oldukça yetersiz kaldığını ifade etmektedir. Bu

konuda Đnsel’den farklı düşünen Köprülü, Türkiye’de fon geliştirme ve fon temini

kültürünün zayıf olduğunu belirtmekte, faaliyetler için para talebinin ülkemizde ayıp

olarak algılandığını ifade etmektedir. Ülke içinde bu yönlü fon sağlama sorunları

yaşanırken, sivil toplum örgütleri, uluslar arası ilişkileri zayıf olduğundan, dışarıdan

fon sağlama konusunda da yetersiz kalmaktadır.

STK’larda Örgüt Đçi Demokrasi ve Katılım Sorunu

Birer “erdem okulları” olmaları gereken sivil toplum kuruluşlarının kendi iç

yapılarında katılım ve uzlaşma sorunları yaşanabiliyor. Yine gönüllü birliktelikler

olan bu kuruluşlar, üye tabanlarından koparak, kuruluş içerisindeki dar grupların,

sivil örgütleri kullanarak kendi dar menfeatlerini gerçekleştirmeye öncelik verdikleri

örgütler haline gelebiliyorlar. Bu sivil kuruluşlarda, oligarşik dar bir grubun

hakimiyetine de rastlanabiliyor. Devletin kontrolü altında olmakla, oligarşik bir

grubun yönetimi altında olmak arasında farkın olmadığı belirtilebilir. Tüm bu

Page 84: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

73

sorunların giderilmesi görevi sivil toplum pradigmasının bir gereği olarak bu

kuruluşların üyelerine düşmektedir (Akat, 1997, s. 101).

Sivil toplum örgütlerinin kendi iç yapılarında tartışma, iletişim ve katılım

süreçlerinin demokratikleşmesi gerekmektedir (Tosun, 2002, s. 53). Sivil toplum

örgütleri kendi içlerinde demokratik diyalog ve müzakere mekanizmalarını

yaratmadığı sürece diğer örgütlerle ve devletle sağlıklı bir diyalog ve müzakere

mekanizmalarını yaratamazlar. Örgüt içi diyalog ve müzakere süreçleri

demokratikleşme süreçlerinin görünmeyen yüzüdür. Ancak, bu süreç

demokratikleşme ve demokrasinn pekişme süreçleriyle doğrudan ilgilidir ve mutlaka

dikkate alınması gerekmektedir (Tosun, 2002, s. 54).

Gülgün Erdoğan Tosun, sivil toplum üzerine yapılacak bir çalışmanın

birbirleriyle yakından ilişkili üç farklı düzlemde ele alınabileceğini dile getiriyor.

Bunlar; “sivil toplum alanındaki örgütlenme ve etkileşim”, “sivil toplum örgütleri

arasındaki iletişim ve etkileşim”, “sivil toplum ve devlet ilişkisi”. Tosun, sivil toplum

alanındaki örgütlenme ve etkileşimin diğer iki düzey üzerinde de belirleyici

olduğunu dile getiriyor (2002, s. 52). Tosun, sivil toplum kuruluşlarında örgüt içi

demokrasi ve katılım sorununu ortaya koymak amacıyla, Türkiye’nin üç büyük

metropolünden biri olan Đzmir’de bulunan dernekler arasından seçtiği 178 derneğin,

408 üyesiyle yaptığı alan çalışması (anket çalışması) sonucu, özelde dernekler,

genelde de sivil toplum örgütleri hakkında önemli verilere ulaşmıştır.

Ankette sorulan sorulara verilen cevaplar önemli veriler sunmaktadır. Tosun,

Türkiye’deki derneklerin çoğunlukla ekonomik ve mesleki dayanışma amacıyla

kurulduğunu belirtiyor. Örneğin, “STK’nın kurulmasında kim öncü oldu?” sorusuna

%35,3 başkan ve yönetim kurulu, %26 üyeler olarak cevap vermiştir. Yürütülecek

proje ve faaliyetleri kimin belirlediği sorusuna, %64,7 başkan ve yönetim kurulu,

buna karşılık, %9,8 üyeler cevabını vermiştir. Çeşitli faasliyet ve projelerde

kullanılacak mali kaynak miktarının bütçelendirilmesi ile ilgili soruya, %90’lar

düzeyinde, başkan ve yönetim kurulu ile genel merkez, %4’ler civarında ise üyeler,

cevabı verilmiştir. Tosun, üyelik aidatları gibi üyeleri doğrudan etkileyen bir konuda

dahi başkan ve genel merkezin yüzde 90’lar düzeyinde belirleyici olduğunun ifade

ediyor (s. 56).

Tosun, yapılan anket çalışmaları sonucu, derneklerde merkeziyetçi, yatay

ili şkiler ağı yerine dikey, hiyerarşik ili şkilerin hakim olduğu, karar verme

Page 85: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

74

süreçlerininde üyelerin dışlandığı bir örgütsel yapının var olduğunu tespit etmiştir.

Tüm bu veriler, “...profesyonelleşmiş, bürokratik piramit tipi bir yapılanma ile karşı

karşıya olduğumuzu göstermektedir” (Tosun, 2002, ss. 56-57). Bununla birlikte,

daha fazla dikkat çeken ve ilginç olan nokta ise üyelerin mevcut durumdan rahatsız

olmamasıdır. Bu da Türkiyedeki sivil toplum örgütlerinde üyelerin sorumluluk

almama eğiliminde olduğunu göstermektedir (s. 59). Tosun, “Sizce üyesi

bulunduğunuz STK’nın örgüt içi demokrasi sorunu var mı?” şeklindeki soruya

üyelerin yüzde 61,8’inin hayır cevabı verdiğini, ancak yüzde 31,9’unun örgüt içi

demokrasi sorununun varlığına dikkat çektiğini ifade etmektedir. Tosun, örgüt içi

demokrasi sorununun varlığını kabul eden 131 üyeden yüzde 56’sının, genel olarak

katılım sorunu olduğunu, yüzde 17’si karar alma mekanizmalarıyla ilgili sorunun

olduğunu, yüzde 11’i ise kararların uygulanmasının takibiyle ilgili sorunlarların

yaşandığını, diğerlerin ise üye kabulü ve yönetimin değiştirilmesiyle ilgili konularda

sorunların yaşandığını belirttiğini ifade ediyor (s. 59).

Örgüt içi katılım ve demokrasi süreçlerini yorumlayabilmek için kavramsal

süzgece ihtiyaç olduğunu belirten Tosun, beş farklı katılım düzeyinden bahseder.

Bunlar, ilgililere tek yönlü veri veya bilgi iletme sürecini kapsayan “enformasyon

düzeyi”, hedef kişi veya grupların özelliklerine dikkat etmeyle tanımlanan

“duyarlılık düzeyi”, enformasyon verilen grupların düşünce ve görüşlerinin

alınmasını kapsayan “danışma düzeyi”, ilgili taraflarla eşitlik temelinde görüşme ve

tartşmaların yapıldığı “diyalog kurma düzeyi”, konuşmaların ötesinde herhangi bir

mekanın düzenlenmesi, bir faaliyetin gerçekleştirilmesi gibi konularda bireylerin

doğrudan müdahale imkanının olduğu “ortak yönetim düzeyi”dir. Tosun, yaptıkları

alan çalışması sonucu, üyelerin dernek içi katılım düzeylerinin gellikle tek yönlü

enformasyon iletme düzeyinde kaldığı ve nadiren duyarlılık ve danışma düzeylerine

erişildiği ifade etmektedir. Tosun’a göre, “diyalog kurma düzeyi” ve “ortak yönetme

düzeyi” henüz ulaşılması zor düzeylerdir. Üyelerin karar alma sürecinde görülen

zayıflığını, sivil toplum kuruluşlarının yapısının seçkinçi yapısına bağlayan Tosun,

sivil toplum kuruluşlarının örgütlenme modeli olarak -farklı bir model

görmediklerinden dolayı- devletin merkeziyetçi-bürokratik modelini esas aldıklarını

belirtmektedir (s. 59-60).

Müjgan Çetin, yaptığı alan çalışması (anket çalışması) sonucu, kaleme aldığı

Sivil toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumlaşma adlı makalede,

Page 86: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

75

Tosun’dan farklı veriler sunmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının liderlerinin çoğu,

örgütlerinin başarılı olduğuna inanmaktadır. Liderler, anket sorularına verdikleri

cevaplarda, sivil toplum kuruluşu içerisinde, yönetimin, çalışma ekiplerinin ve

üyelerin kuruluşun vizyon, misyon ve faaliyetlere inandıklarını bildirmektedirler.

Delegasyon, iş yükü ve kararları paylaşımın yüksek olduğuna ve üyelik

mekanizmasının katılımı teşvik ettiğine ile ilgili saptamaya da büyük oranda

katılmışlardır. Ankete verilen cevaplardan liderlerin %80’i başarıda rollerinin

olduğunu belirtmektedir. Çetin, ankete verilen cevaplarda, STK liderlerinin %50 si 5

yıldan beri STK lideri olduğunu belirtiğini, ayrıca liderlerin %40’ı diğer bir STK’da,

%20’si iki, %40’i ise üçten fazla STK’da lider veya üye olarak görev yaptığını

belirtmektedir (Çetin).

4. Daha Etkin Bir Sivil Toplum Prati ği Đçin

Türkiye’de sivil toplum ve demokrasi kavramları artık birlikte anılmaktadır.

Demokratik bir Türkiye için sivil toplum örgütlerinin varlığı bir zorunluuk olarak

görülmektedir. Etkin bir sivil toplum, aynı zamanda çağdaş demokrasiye kavuşmuş

bir Türkiye anlamına gelmektedir. Bu konuda her geçen gün artan bir konsensüsün

geliştiğini vurgumak gerekir.

Sivil toplumun niteliği, toplumdan topluma değişmektedir. Devletin

kurumlarının niteliği kadar, toplumun ekonomik, kültürel, zihinsel yapısı, değerler

sistemi de sivil toplumun niteliğini belirlemektedir (Yılmaz, A., 1997, s. 87). Sivil

toplum ancak demokratik bir yapıya sahip devletlerde, siyasal yapılarda var olabilir

(Çaha, 1997, s. 34). Sivil toplum ve devlet dengesi yeniden kurulduğu takdirde;

devlet siyasi ve hukuksal kurumları ile sivil toplumdaki karmaşayı ve sapmaları

önleyecek, sivil toplum da devletin oligarşiye dönüşmesini önleyecek, bu şekilde

daha özgürlükçü bir toplumsal sistem yaratılacaktır (Yılmaz, A., 1997, s. 96).

Doğan, siyasal, kültürel ve ekonomik düzeyde devletin iznine gerek

olmaksızın örgütlenebilmek ve faaliyette bulunabilmeyi, sivil toplumun ön koşul

olarak değerlendirir. Siyasal anlamda sivil bir toplum var olduğunu söyleyebilmek

için, siyasi katılım kanallarının açık olması gerekmektedir. Siyasi partilerin serbest

bir şekilde kurulabilmesi ve faaliyet yürütebilmesi gerekmektedir. Bu anlamda, sivil

toplum, bir hukuk devletini gerektirir. Kültürel anlamda sivil toplumdan

bahsedebilmek için, farklı kültürlerin kensini ifade edebilmesi, devletin resmi bir

Page 87: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

76

ideolojisinin, dininin olmaması gerekir. Ekonomik anlamda sivil toplumdan

bahsedebilmek ise, özel mülkiyetin olduğu, serbest Pazar ekonomisinden

bahsedebilmeyi gerektirir (Akat, A. S., 1991, s. 215’ten alıntılanmıştır, Doğan, 2002,

ss. 277-278).

Demokrasi kavramıyla hukuk devleti kavramının birlikte ele alınmasının

tesadüf olmadığını belirtten Gülnur Malgil, katılımcı demokrasinin ancak etkin sivil

toplum örgütlerinin var olması ile mümkün olacağını belirtir. O’na göre Türkiye’de

sivil toplumun gelişmesi için birtakım yasal düzenlemelerin yapılması

gerekmektedir. Malgil’e göre, yasal düzenleme ile birlikte “katılımcı demokrasinin

ilerlemesi için gerekli yasal zemin sağlanacak”, “ülkemizdeki sivil toplum örgütleri

faaliyetlerini özgürce sürdürebilecek” ve “sivil toplumun güçlenmesiyle, bireylerin

toplumsal sorunların çözümüne aktif katkıda bulunmaları” mümkün hale gelecektir

(Malgil).

Dokuz Eylül Üniversitesi, Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi, Maliye

Bölümü ğretim Üyesi, Prof. Dr. Coşkun Can Aktan, sivil toplumun gelişmesi içim

ideal devletin yirmi özelliğinden bahseder. Aktan ideal devletin bu yirmi özelliğini

şöyle sıralar (önemli veriler içerdiğinden ve ilkeler arasında bağlantı olduğundan,

uzun bir alıntı yapılmıştır):

1. Devlet sosyal konsensüse dayalı bir kurum olmalıdır. ... Đdeal devletin bu

birinci boyutu Sözleşmeci Devlet olarak adlandırılır.

2. Devlet sosyal sözleşmeye dayalı bir kurum olmalıdır. ... Đdeal devletin bu

boyutunu Anayasal Devlet olarak adlandırılır.

3. Devletin sahip olduğu güç ve yetkiler tek bir elde toplanmamalı; yasama,

yürütme, ve yargı organları arasında dağıtılmalıdır. Đdeal devlet Kuvvetler

Ayrılığına Dayalı Devlettir.

4. Devletin sahip olduğu güç ve yetkiler merkezde toplanmamalı; bir kısım

güç, yetki, görev ve fonksiyonlar yerel yönetimlere ve diğer devlet

birimlerine aktarılmalıdır. Đdeal devletin bu boyutu Adem-i Merkeziyetçi

Devlet olarak adlandırlabilir.

5. Devletin sahip olduğu “siyasi” güç ve yetkilerin çerçevesi ve sınırları

mutlaka devlet anayasasının bir bölümünü oluşturan “Siyasal Anayasa”

içerisinde sınırlandırılmalıdır. Đdeal devletin bu boyutu Hukuk Devleti

olarak adlandırılabilir.

Page 88: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

77

6. Devletin sahip olduğu “ekonomik” güç ve yetki, görev ve

fonksiyonlarının çerçevesi ve sınırları mutlaka devlet anayasasının bir

bölümünü oluşturan “Ekonomik Anayasa” içerisinde sınırlandırılmalıdır.

Đdeal devletin bu boyutu Sınırlı Devlet ya da Çerçeve Devleti olarak

adlandırılabilir.

7. Devlet halk egemenliğne dayalı bir kurum olmalıdır. Đdeal devletin bu

boyutunu Demokratik Devlet olarak ifade edebiliriz.

8. Devletin piyasa ekonomisinin işleyişine ve fiyat mekanizmasına

müdahaleleri ancak gerektiğinde ve çok sınırlı düzeyde olmalıdır. Đdeal

devletin bu boyutu Katalzör Devlet olarak adlandırılabilir.

9. Devlet, özel teşebbüsleri daha iyi ve etkin bir şekilde sunabilecekleri mal

ve hizmetleri üretmekten kaçınmalı, bunun yerine piyasa ekonomisinde

oyunun kurallarını tespit etmelidir. Đdeal devletin bu boyutu Hakem

Devlet olarak adlandırlabilir.

10. Devlet yönetiminde açıklık/şeffaflık sağlanmalıdır. Đdeal devletin bu

boyutu AçıkDevlet ya da Şeffaf Devlet olarak adlandırlabilir.

11. Devletin varlık sebebi bireylerin haklarının ve özgürlüklerinin

korunmasıdır. Đdeal devletin bu boyutu Özgürlükçü ve Bireyci Devlet

olarak adlandırlabilir.

12. Devlet, dinsel kurallara bağlı olarak değil, bireylerin özgür düşünceleri ile

oluşturdukları hukuk kuralları ile yönetilmelidir. Đdeal devletin bu boyutu

Tarafsız Laik Devlet olarak adlandırlabilir.

13. Devlet, insanlar arasında cinsiyet, ırk, din, dil, etnik köken farkı

gözetmeyen bir kurum olmalıdır. Đdeal devletin bu boyutu Çoğulcu

(Plüralist) Devlet olarak adlandırlabilir.

14. Devlet, tüm vatandaşlarının her türlü sorunlarını çözecek bir kurum değil,

gözetilmeye ve korunmaya muhtaç kimselere yardım ve destek

sağlayacak bir kurum olmalıdır. Đdeal devletin bu boyutu Sorumlu Devlet

olarak adlandırlabilir.

15. Devlet, gelir ve giderleri prensip olarak birbirine denk olan bir kurum

olmalıdır. Đdeal devletin bu boyutu Denk Bütçeli Devlet olarak

adlandırlabilir.

Page 89: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

78

16. Devlet, uluslar arası siyasi ve ekonomik ilişkilere önem veren, uluslar

arası rekabete kenetlenmeyi ve dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi hedef

alan bir kurum olmalıdır. Đdeal devletin bu boyutu Global Devlet ya da

Küresel Devlet olarak adlandırlabilir.

17. Devlet evrensel değerlere sahip bir kurum olmalıdır. Đdeal devletin bu

boyutu Evrensel Değerlere Dayalı Devlet olarak adlandırlabilir.

18. Devlet, yönetiminde liyakat sistemi (merit system) geçerli olmalıdır. Đdeal

devletin bu boyutu Meritokratik Devlet olarak adlandırlabilir.

19. Devlet, katılıma dayalı bir kurum olmalıdır. Đdeal devletin bu boyutu

Katılımcı Devlet olarak adlandırlabilir.

20. Devlet yönetiminde kalitenin artırılması ve geliştirilmesi için Toplam

Kalite felsefesinin benimsenmesi ve uygulanması gerekmektedir. Đdeal

devletin bu boyutu Kaliteli Devlet olarak adlandırlabilir (Aktan, 1997, ss.

188-191).

Devletin düzenlenmesi sivil toplum kuruluşarının gelişmesi için zorunludur.

Bununla birlikte sivil toplumun gelişmesi için devlet dışında, bu örgütlerde de bir

takım gelişmelerin olması gerekmektedir. Sivil toplum örgütleri kendilerinde

başlatacakları değişim ile devletteki bu demokratik değişimi hızlandıracaktırlar.

Siyaset bilimcisi Doç. Dr. Aytekin Yılmaz, ekonomik gelişme ile birlikte sivil

toplumun gelişmesinin mevcut devlet anlayışını değiştireceğini, devletin toplumu

şekillendiren değil, karmaşayı önleyen ve düzeni sağlayan bir mekanizma halini

alacağını belirtmektedir (1997, s. 96). “Sivil toplum örgütleri, ülke yönetimindeki

sorumlulukların halkla paylaşım aracıdır”. Kurumsallaşmış, altyapısı iyi hazırlanmış,

örgütlü ve etkin bir sivil toplum, günümüz gelişmiş katılımcı demokrasilerin en

önemli ve vazgeçilmez aktörleridir (Köprülü). Türkiye Kalite Derneği (KalDer)

tarafından düzenlenen 10. Ulusal Kalite Kongresinde, Dr.Yılmaz Argüden, sivil

toplum kuruluşlarının ülke yönetimindeki önemine dikkat çekerek, iyi yönetişimi;

“...şeffaflığın, katılımcılığın, hesap verebilirliğin, verimliliğin, etkinliğin öncelikli

ilkeler olarak benimsendiği dinamik bir yönetim süreci” olarak tanımlmıştır.

Argüden, iyi bir yönetişimin en uygun organlarının sivil toplum kuruluşları olduğunu

belirttir.

Page 90: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

79

STK’lar kendi iç işleyişlerinde, gelecek için tasarladıları demokratik yaşamı

pratikleştirerek, katılımı artırıp, kitleselleşmeyi amaçlayrak demokrasi okullarına

dönüşbilirler (Türkeş, 2000, s.51). Sivil toplumun gelişmesi, aynı zamanda kültürel

bir süreçtir. Sivil toplum “çoğulculuk”, “bağımsızlık”, “dayanışma”, “toplumsal

bilinçlenme”, “katılım”, “eğitim”, “sorumluluk” ve “yetki devri” gibi kavramların

gelişmesiyle parelellik arz eder. Bu değerler toplum içinde geliştikçe sivil toplum

kuruluşları da gelişecektir. Benzer şekilde Türkiye’de sivil toplum örgütleri

geliştikçe, bu değerler toplumsal yaşamda yer edinmeye başlayacaktır (“Sivil”, 2001,

s. 2). Tosun da, modern sivil toplumun taşıması gereken özellikleri yasallık,

çoğulculuk ve kamusallık olarak belirtir (2001, s. 61-62). Türkiye’de sivil toplum

örgütlerinin yeniden yapılanması gerektiğine vurgu yapan Kemal Köprülü, sivil

toplumun gelişmesi için yerel sivil toplum örgütlerin gelişmesine vurgu yaparak, bu

örgütlerin önemine dikkat çeker.

Türkeş, Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin gelişmesi için, örgüt içi katılım

ve demokrasi sorunlarının aşılması gerektiğine dikkat çeker. Örgüt içi katılım ve

demokrasi sorunlarını çözmüş, yerel sorunları ulusal ve uluslar arası platformalara

taşıma perspekifleri olan, kendi alanındaki diğer kuruluşlarla iletişim kuran ve

bunlarla ortak çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarının toplumsal yaşamdaki

rolleri artacaktır (Türkeş, 2000, s.51). Köprülü, sivil toplum örgütlerinin

etkinliklerini artırmaları için belli alanlarda uzmanlaşmaları gerektiğine dikkat çeker.

Konu bazında faaliyet göstermek, aynı zamanda söz konusu örgüt için sürekli ve

kapsamlı eğitim anlayışının gelişmesine, örgütün daha etkin hale gelmesine katkı

sağlayacaktır.

Türkiye’de sivil toplum örgütleri önemli gelişmeler kat etseler de, henüz

“emekleme dönemi”ndedirler. Sivil toplum örgütleri genelde kişilere bağımlı bir

görünüm arz etmektedirler. Türkiye’de sivil toplum kuruluşları kişilere bağımlı

kuruluşlardan, vizyon, misyon, amaç ve hedeflere dayalı, strateji sahibi kuruluşlara

geçiş sürecini yaşıyor. Bu anlamda “...var olan ihtiyacı doğru tespit edecek, bu zor

yolda yürümeyi göze alacak bireysel ve kurumsal öncülere ihtiyaç duymaktadır”

(Tarhan). “Demokrasi büyük liderler tarafından değil, yetkin ve sorumlu yurttaşlar

tarafından güvence altına alınabilir” (Barber, 1995, s. 18).

Günümüzde sivil toplum tatırtışmalarında, hemen hemen tüm kuruluşların

ortaklaştığı beş temel önkoşuldan bahsedilebilir. Bu önkoşullar; “toplumsal

Page 91: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

80

farklılaşma”, “toplumsal örgütlenme”, “gönüllü birliktelik”, “toplumsal düzeyde

otonomileşme” ve “baskı mekanizması oluşturma” olarak ifade edilebilir. Sivil

toplumun gelişmesi öncelikle toplumsal farklılaşmanın gelişmesiyle sağlanabilir.

Toplumsal yaşamda, etnik, dinsel, ideolojik, siyasi, ekonomik ve cinsiyet bazındaki

farklılaşmalar, sivil toplumun gelişmesi için zorunludur. Bu farklılaşmalarla birlikte,

sivil toplumun gelişmesi için, bu farklılıkları politikalara dönüştürebilecek toplumsal

örgütlenmelerin oluşturulması gerekmektedir. Bu anlamda sivil toplum örgütlü olan

toplumdur. Buradaki örgütlülük vatandaşların gönüllü birlikteliğine dayanmalıdır.

Bireyin kendi rızasıyla ve iradesiyle üye olabildiği örgütlenmeler sivil toplum

oluşumudur. Dördüncü olarak sivil toplum örgütlerinin siyasete katılma kanallarının,

mekanizmalarının yaratılması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle sivil toplum

örgütlerinn siyasal mekanizmaları denetleyebileceği bir siyasal sistemin olması

gerekiyor. Bu elbette sivil toplum örgütlerinin gelişmesiyle bağlantılı olduğu kadar,

siyasal sistemin katılıma açık bir yapıda olmasını gerektiriyor. Son olarak sivil

toplum kuruluşlarının siyasal sistem üzerinde bir baskı grubu niteliği göstererek,

yasal, demokratik ve şiddet içermeyen demokratik yöntemlerle üyelerinin haklarını

koruması sağlanmalıdır (Çaha, 1997, ss. 31-32).

Sivil toplumun dünya ölçeğindeki yaşadığı gelişmeler ve devlet ile birey

ili şkisi açısından Türkiye’ye baktığımızda şunlar belirtilebilir:

Đlk olarak, devlet alanının sivil alana olumlu bakmamakta, sivil alanı kabul

etmekte isteksiz davranmaktadır. Halka ve sivil alana şüpheyle bakılmaktadır.

Bundan da öteye demokrasilerde halka ve sivil alana ait olan yetkilerin Türkiye’de

soyut ve belirsiz bir milli güvenlik kavramı adına siyasi temsil kurumları dışına

çıkarıldığı görülmektedir.

Đkinci olarak, anayasal yetkilerin kime ait olduğu ve nasıl kullanılacağı, güç

dengeleriyle belirlendiği bir ortamda hukuk devleti anlayışının da yerleşmesi

zorlaşmaktadır. Bu anlayış halka ve sivil alana güvensizlikle birlikte ele alındığında,

toplumda ifade ve örgütlenme özgürlüğünden siyasi özgürlüklere kadar bir çok hak,

soyut devlet düşmanlığı adına sınırlandırılmakta, bu hakları kullananlar

cezalandırılmaktadır.

Üçüncü olarak, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ciddi şüphelerin

olduğu gözlenmektedir. Devlete karşı bireyi koruması gereken yargı, Türkiye’de

Page 92: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

81

devleti korumayı esas almakta, tüm bunlar sağlıklı bir demokrasinin ve hukuk

devletinin kurulmasını engellemektedir.

Devleti dengeleyecek mekanizmaların olmadığı ortamda, iktidar ve rant

mücadelesi gelişmekte, bu da derin devlet gibi yapılanmaların, çetelerin ve hukuk

tanımaz mekanizmaların oluştuğuna dair şüphelerin artmasına neden olmaktadır.

Resmi bir ideolojiye sahip olan devlet, toplumu şekillendirmeye çalışmakta,

eğitimden giyim kuşama kadar toplumsal yaşamın birçok alanına müdahale etmekte,

toplumsal farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bu da özgürlükçü bir

ortamın yerine otorter bir ortam yaratmaktadır.

Son olarak, sivil topluma güvenilmemesi, sivil alanın zayıflığı ekonomik

alanda da sorunlara neden olmakta, serbest piyasa ekonomisinin gelişmesini

engellemekte, ekonomik alanı devlete bağımlı, devletin müdahalesine açık hale

getirmektedir (Yılmaz, A., 1997, ss. 95-96).

IV. SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARININ YÖNET ĐMĐ

TÜRK ĐYE ÖRNEĞĐ

1. Anket Bilgileri

Bu bölümde Türkiye’de bulunan sivil toplum kuruluşlarının yönetim kültürü

ve organizasyon yapısı incelenmiştir. Bu amaçla ilk üç bölümden farklı olarak,

literatür inceleyerek veriler elde etme yerine, alan çalışması yapmak tercih edilmiştir.

Sivil toplum kuruluşlarında yönetim konusunda yeterli alan çalışmasının olmaması

ve bu çalışmalara dayalı teorik incelemelerin yetersiz olması, bir yönüyle alan

çalışması yapılmasını zorunlu kılmıştır.

Page 93: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

82

Sivil toplum kuruluşlarının yönetim kültürü ve organizasyon yapısını

incelemek amacıyla “Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim” adlı bir anket

hazırlanmış ve bu anket çalışması, hem bire bir görüşmelerle hem de bu çalışma için

tasarlanan internet sitesinde online olarak hazırlanarak, sivil toplum kuruluşlarıyla

yapılmıştır. Sonuç olarak 21’i internet aracılığıyla ve 65’i de birebir görüşmeler

yoluyla olmak üzere toplam 86 sivil toplum kuruluşuyla anket çalışması yapılmıştır.

Yapılan incelemeden sonra, 3’ü internet aracılığıla, 11’i de birebir görüşme yoluyla

yapılan anketler, verilen cevapların yeterli görülmemesi, aynı kuruluş türünün

(birden fazla şube) fazla olması gibi nedenlerden ötürü elenmiş ve toplam 72 adet

anket değerlendirmeye alınmıştır.

Ankete çalışmasına, 72 sivil toplum kuruluşunun, 1’i Eskişehir’den, 1’i

Antalya’dan, 1’i Kayseri’den, 3’ü Ankara’dan, 9’u Diyarbakır’dan ve geriye kalan

57’i de Đstanbul’dan katılmıştır. Anket çalışması yapılırken, sivil toplum

kuruluşlarının faaliyet alanları, düşünsel yapısı gibi konularda seçici davranılmamış,

mümkün olduğunca çeşitlilik artırılmaya çalışılmıştır. Đnternet aracılığıyla ankete

katılan kuruluşlara müdahale etme söz konusu değildir. Birebir görüşmelerle yapılan

anketlerde de bu hususa dikkat edilmiştir. Sadece anket çalışması yapılırken, vakıf,

dernek ve sendikalara ağırlık verilmeye çalışılmıştır. Anket çalışması yapılırken,

Vakıf, Dernek, Sendika, Meslek Odaları, Yurttaş Girişimi, Kooperatif Birlikler,

Kamusal Fayda Amaçlı Ticari Kuruluşlar (KFATK), sivil toplum kuruluşu

kapsamında değerlendirilmiştir. Anket çalışması yapılırken, yönetim kademesindeki

yetkililerle yapılmaya dikkat edilmiştir.

SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARINDA YÖNET ĐM PROJESĐ

ANKET ÇALI ŞMASI

Page 94: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

83

ĐSTANBUL TEKNĐK ÜNĐVERSĐTESĐ ĐŞLETME FAKÜLTESĐ

ENDÜSTRĐ MÜHENDĐSLĐĞĐ BÖLÜMÜ

Bu anket bilimsel bir çalışmaya veri oluşturmak amacı ile hazırlanmış olup, Türkiye’de daha etkin bir sivil toplum pratiği için, bilimsel veri ve yöntemlerin sivil toplum kuruluşlarında nasıl uygulandığını tespit etmeyi amaçlamaktadır.

Đstanbul, Ekim 2003

Açıklamalar

Bu anket, Đstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünde

yapılan “Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim” konulu bilimsel bir araştırma

kapsamında hazırlanmıştır.

Ankete verilen cevaplar sadece bilimsel araştırma amacı ile kullanılacak olup

toplu sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirilecek ve kişisel bilgiler kimseye

Page 95: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

84

verilmeyecek, yayınlanmayacaktır. Soruların cevaplandırılması sadece 10-15 dakika

gibi kısa bir sürenizi alacaktır.

Anketimiz www.students.itu.edu.tr/~cicekc ve

http://www.kaliteofisi.com/anket_sihirbazi/anketgor.asp?anketno=211 adresinde de

bulunmaktadır. Internet üzerinden de anket çalışmamıza katılabilirsiniz. Çalışmanın

sonuçları hakkında bilgi isterseniz, sonuçlar size e-posta vasıtası ile ulaştırılacaktır.

Araştırmamızın sonuçlarını, ayrıca araştırma tamamlandığında internet adresimizden

de temin edebilirsiniz.

Değerli zamanınızı bu çalışma için ayırdığınızdan ötürü teşekkür ederiz.

Doç. Dr. Cengiz GÜNGÖR Cuma ÇĐÇEK

[email protected] [email protected]

Kavramlar

Sivil Toplum Kurulu şu: Bu ankette, Vakıf, Dernek, Sendika, Meslek

Odaları, Yurttaş Girişimleri, Kooperatif Birlikler, Kültür Amaçlı Ticari Kuruluşlar,

Sivil Toplum Kuruluşları kapsamında değerlendirilmiştir.

Yönetim: Yönetim, organizasyon kaynaklarının etkin ve yeterli biçimde

planlaması, örgütlenmesi, yönetilmesi, koordine edilmesi ve denetlenmesi yoluyla

organizasyon amaçlarına erişilmesidir.

Page 96: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

85

Misyon: Bir organizasyonu, benzerlerinden farklı kılan yegane var oluş

nedenidir.

Vizyon: Vizyon geleceği biçimlendiren, tanımlayan ve ifade eden bir

senaryodur. Vizyon, bir kuruluşun ne olmak istediğini, uzun dönemli amaçlarını ve

bunları gerçekleştirmek için gerekli aşamaları ve bu aşamaların birbiri ile

bağlantısını ortaya koyan bir gelecek tasarımıdır.

Planlama: Planlama, en basit şekilde neyin, ne zaman, nasıl, nerede ve kim

tarafından yapılacağını önceden kararlaştırma sürecidir. Diğer bir tanımla planlama,

bir amacı geliştirmek için en iyi davranış biçimini seçme ve geliştirme niteliği

taşıyan bilinçli bir süreçtir.

Kontrol: Kontrol, arzulanan amaçlara ulaşılıp, ulaşılmadığını ya da hangi

ölçüde ulaşıldığını araştırmak, gerekirse düzeltici önlemleri almaktır.

Gönüllü Çalışan: Belirli bir ücret almaksızın Sivil Toplum Kuruluşunda

belirli zamanlarda çalışan, kendi alanında belirli bir bilgiye sahip olan çalışanları

ifade etmektedir.

Profesyonel Çalışan: Belirli alanlarda uzmanlığı olan, belirli bir ücret

karşılığı ya da karşılıksız, Sivil Toplum Kuruluşunda çalışanları ifade etmektedir.

Hiyerar şik Kademe Sayısı: Organizasyonel yapının kaç kademeden

oluştuğunu ifade eder. Örneğin bir vakıfta en en üst karar organı Yönetim Kurulu

olsun. Yönetim Kurulundan sonraki organ, eğitim, dış ili şkiler gibi alt birimler olsun

ve bu birimler yönetim kuruluna bağlı olarak çalışsın. Bu birimlere bağlı olarak da

proje ekipleri faaliyet yürütsün. Böyle bir vakıfta yönetim kurulu birinci kademeyi

oluşturur. Yönetim kuruluna bağlı çalışan eğitim, dış ili şkiler gibi birimler de ikinci

kademeyi oluşturur. Bu birimlere bağlı çalışan proje ekipleri de üçüncü kademeyi

oluşturur. Bu organizasyonda hiyerarşik kademe sayısı üçtür.

SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARINDA YÖNET ĐM ANKET Đ

Anket Bilgilerini Veren Ki şinin;

Adı ve Soyadı : Ünvanı (Başkan, Müdür, Üye..vb.) : Tel : E-mail :

Sivil Toplum Kuruluşunuzun adı :......................................................................

Page 97: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

86

Sivil Toplum Kuruluşunuzun kuruluş tarihi :.................................................................

STK’nızın internet adresi (varsa) :.......................................................................

1. STK’nızın kendisine ait bir yeri var mı?

Evet Hayır

2. STK’nızın mekanının büyüklüğü yaklaşık kaç metrekaredir ?...................................

3. STK’nızda da profesyonel çalışan kişi sayısı: ...........................................................

4. STK’nızda çalışanların düzenli çalışma saatleri var mı?

Evet Hayır

5. STK’nızda ücretli çalışan kişi sayısı:……………………………………..................

6. STK’nızın üye sayısı :.................................................................................................

7. STK’nızda üyelerin yaklaşık olarak yüzde kaçı faaliyetlere katılıyor:.......................

8. STK’nızın misyonunu / vizyonunu belirten yazılı bir doküman var mı?

Evet Hayır

9. STK’nızın kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirten yazılı bir doküman var mı?

Evet Hayır

10. STK’nızın stratejik hedeflerini belirleyen komiteler (birimler, komisyonlar,

kurullar) var mı?

Evet Hayır

11. STK’nızın yöneticileri ortalama hangi sıklıkla toplantı yaparlar?

Her gün Haftada bir 15 günde bir

Ayda bir Đki ayda bir Diğer..............................................................

12. STK’nızın çalışanlarının tümünün katıldığı genel toplantılar ortalama hangi

sıklıkla yapılır?

Her gün Haftada bir 15 günde bir

Ayda bir Đki ayda bir Diğer...............................................................

13. Üyelerle toplantılar ortalama hangi sıklıkla yapılır (Genel Kurul dışında)?

15 günde bir Ayda bir 2 ayda bir

3 ayda bir 6 ayda bir Diğer.......................................

14. STK’nızda hangi iletişim araçları kullanılır?

Telefon Faks Đnternet Diğer................................................................

15. STK’nızın e-mail grubu var mı (varsa adresini belirtiniz)?

Evet........................................................................... Hayır

Page 98: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

87

16. STK’nızın misyonunu / vizyonunu aşağıya yazınız (varsa):

…………………………………………………………………………………………

………………………..................................................................................................

………………………………………………..………………………………………

…………………………………....................................................................................

17. STK’nızın organizasyonel yapısındaki hiyerarşik kademe sayısı

(*Bak. sayfa 1, Kavramlar):................……....................................................................

Bundan sonraki soruları aşağıda belirtilen puanlama sistemine göre cevaplandırınız. Cevabınıza en yakın sayıyı yuvarlak içerisine alınız.

1 Kesinlikle Katılmıyorum

2 Katılmıyorum

3 Fiktim Yok / Kararsızım

4 Katılıyorum

5 Kesinlikle Katılıyorum

1 2 3 4 5

18. STK’mızda Yönetim Kurulu dışında, yapılan işlerin ve mevcut görevlerin tanımları yazılı bir şekilde belirtilmiştir.

19. STK’mızın yöneticileri kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler.

20. STK’mızın yöneticiler dışındaki diğer üyeleri de kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler.

Page 99: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

88

21. STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, iş hayatında da sürdürülür.

22. STK’mızda yapılan planlamalar kurumsal gelişmeyi sağlar.

23. STK’mızda etkin bir kontrol sistemi vardır.

24. STK’mızda bulunan kontrol sistemi kurumsal gelişmeyi sağlar.

25. Projeler, projeleri yürütecek üyeler ile planlanır ve projenin her aşamasında değerlendirilir.

26. STK’mızın en üst yöneticisinden (lider, başkan, müdür…vb.) habersiz hiçbir şey yapılmaz.

27. Proje sorumluları, projeleri hakkında kendi başlarına karar alabilirler.

28. STK’mızın sorunlarının çözümü için üyeler ortak çaba içerisine girerler.

29. Proje ve faaliyetler arası koordinasyon çok iyi tasarlanmıştır.

30. STK’mızda bilgi akışını sağlayan iyi bir iletişim mekanizması vardır.

31. Projeler ve faaliyetler hakkında tüm üyeler düzenli olarak yazılı, sözlü ya da elektronik haberleşmeyle bilgilendirilir.

32. Üyeler, faaliyetler ve şubeler arasındaki eşgüdümü sağlamak için, toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar düzenli ve sürekli yapılır.

33. Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör kuruluşun misyonu ve vizyonudur.

34. STK’mızın en üst yöneticisinin (lider, başkan, müdür..vb.), bireysel olarak, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.

35. STK’mızın üst yönetiminin, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.

36. STK’mızın faaliyetleri çalışanlarına maddi bir fayda sağlar.

37. Yöneticiler faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif bir çalışma tarzını esas alırlar.

38. Düzenli yapılan toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar üyelerin motivasyonunu artırır.

39. STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, özel yaşamda, ailevi ilişkilerde de sürdürülür.

Page 100: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

89

40. STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkilerin, iş hayatında da sürdürülmesi iş hayatındaki başarıyı artırır.

41. Yöneticiler ve diğer üyeler arasında formel (resmi) ilişkiler dışında informel ilişkiler de vardır.

42. STK’mızın yöneticileri, yönetim bilgisi ve becerisiyle ilgili bir eğitim sürecinden geçmiştir.

43. STK’mızın başarısında en üst yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.) bireysel olarak, önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır.

44. STK’mızın başarısında üst yönetimin önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır.

45. STK’mızda bulunan düşünsel, kültürel, sosyal..vb. farklılıklar kurumsal gelişmeye hizmet eder.

46. STK'mızın başarısı düzenli olarak ölçülür.

47. Yönetim Kurulunun seçiminde, üyeler etkin rol oynarlar.

Anket ve içerdiği konularla ilgili belirtmek istediğiniz görüş ve önerileriniz varsa aşağıda belirtebilirisiniz.

.........................................................................................................................................

.........................................................................................................................................

.........................................................................................................................................

.........................................................................................................................................

…………………………………………………………………………………………

Anketimizi doldurduğunuz için teşekkür ederiz.

2. Anket Sonuçlarının Analizi

2.1. Anketin Kodlanması

Yapılan anket çalışmaları analiz edilirken, verilen cevapların doğru olduğu

varsayılmıştır. Analiz için “SPSS 11.5 for Windows” bilgisayar programı

kullanılmıştır. Đlk önce tüm sorular ve cevaplar kodlanarak, veriler programa

girilmiş, daha sonra sonuçlar analiz edimiştir.

Page 101: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

90

2.1.1. Soru Kodları

S1 Anket Bilgilerini veren kişinin adı ve soyadı:

S2 Anket Bilgilerini veren kişinin ünvanı (Başkan, Müdür...vb.):

S3 Telefon:

S4 E-mail:

S5 Sivil Toplum Kuruluşunuzun adı:

S6 Sivil Toplum Kuruluşunun türü:

S7 Sivil Toplum Kuruluşunuzun kuruluş tarihi:

S8 Sivil Toplum Kuruluşunun kuruluş dönemi:

S9 STK’nızın internet adresi:

S10 STK’nızın internet kodu

S11 STK’nızın kendisine ait bir yeri var mı?

S12 STK’nızın mekanının büyüklüğü yaklaşık kaç metrekaredir ?

S13 STK’nızda da profesyonel çalışan kişi sayısı:

S14 STK’nızda çalışanların düzenli çalışma saatleri var mı?

S15 STK’nızda ücretli çalışan kişi sayısı:

S16 STK’nızın üye sayısı:

S17 STK’nızda üyelerin yaklaşık olarak yüzde kaçı faaliyetlere katılıyor?

S18 STK’nızın misyonunu / vizyonunu belirten yazılı bir doküman var mı?

S19 STK’nızın kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirten yazılı bir

doküman var mı?

S20 STK’nızın stratejik hedeflerini belirleyen komiteler (birimler,

komisyonlar, kurullar) var mı?

S21 STK’nızın yöneticileri ortalama hangi sıklıkla toplantı yaparlar?

S22 STK’nızın çalışanlarının tümünün katıldığı genel toplantılar ortalama

hangi sıklıkla yapılır?

S23 Üyelerle toplantılar ortalama hangi sıklıkla yapılır (Genel Kurul

dışında)?

S24 STK’nızda iletişim aracı olarak telefon kullanılır mı?

S25 STK’nızda iletişim aracı olarak fax kullanılır mı?

S26 STK’nızda iletişim aracı olarak internet kullanılır mı?

Page 102: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

91

S27 STK’nızda telefon, faks ve internet dışında farklı iletişim araçları

kullanılır mı?

S28 STK’nızın e-mail grup adresi var mı?

S29 STK’nızın organizasyonel yapısındaki hiyerarşik kademe sayısı:

S30 STK’mızda Yönetim Kurulu dışında, yapılan işlerin ve mevcut

görevlerin tanımları yazılı bir şekilde belirtilmiştir.

S31 STK’mızın yöneticileri kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve

uzun vadeli hedeflerini bilirler.

S32 STK’mızın yöneticiler dışındaki diğer üyeleri de kurumun misyonunu,

amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler.

S33 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, iş hayatında da sürdürülür

S34 STK’mızda yapılan planlamalar kurumsal gelişmeyi sağlar.

S35 STK’mızda etkin bir kontrol sistemi vardır.

S36 STK’mızda bulunan kontrol sistemi kurumsal gelişmeyi sağlar.

S37 Projeler, projeleri yürütecek üyeler ile planlanır ve projenin her

aşamasında değerlendirilir.

S38 STK’mızın en üst yöneticisinden (lider, başkan, müdür…vb.) habersiz

hiçbir şey yapılmaz.

S39 Proje sorumluları, projeleri hakkında kendi başlarına karar alabilirler.

S40 STK’mızın sorunlarının çözümü için üyeler ortak çaba içerisine

girerler.

S41 Proje ve faaliyetler arası koordinasyon çok iyi tasarlanmıştır.

S42 STK’mızda bilgi akışını sağlayan iyi bir iletişim mekanizması vardır.

S43 Projeler ve faaliyetler hakkında tüm üyeler düzenli olarak yazılı, sözlü

ya da elektronik haberleşmeyle bilgilendirilir.

S44 Üyeler, faaliyetler ve şubeler arasındaki eşgüdümü sağlamak için,

toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar düzenli ve sürekli yapılır.

S45 Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör kuruluşun misyonu ve

vizyonudur.

S46 STK’mızın en üst yöneticisinin (lider, başkan, müdür..vb.), bireysel

olarak, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.

S47 STK’mızın üst yönetiminin, üyelerin motivasyonunda önemli bir

etkisi vardır.

Page 103: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

92

S48 STK’mızın faaliyetleri çalışanlarına maddi bir fayda sağlar.

S49 Yöneticiler faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif bir

çalışma tarzını esas alırlar.

S50 Düzenli yapılan toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar üyelerin

motivasyonunu artırır.

S51 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, özel yaşamda, ailevi ilişkilerde

de sürdürülür.

S52 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkilerin, iş hayatında da sürdürülmesi

iş hayatındaki başarıyı artırır.

S53 Yöneticiler ve diğer üyeler arasında formel (resmi) ilişkiler dışında

informel ilişkiler de vardır.

S54 STK’mızın yöneticileri, yönetim bilgisi ve becerisiyle ilgili bir eğitim

sürecinden geçmiştir.

S55 STK’mızın başarısında en üst yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.)

bireysel olarak, önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır.

S56 STK’mızın başarısında üst yönetimin önemli bir rolü ve inisiyatifi

vardır.

S57 STK’mızda bulunan düşünsel, kültürel, sosyal..vb. farklılıklar

kurumsal gelişmeye hizmet eder.

S58 STK’mızın başarısı düzenli olarak ölçülür.

S59 Yönetim Kurulunun seçiminde, üyeler etkin rol oynarlar.

2.1.2. Cevap Kodları:

S1, S2, S3, S4, S5, S6 , S9 Metin ve Rakamlar olduğu gibi girilmiştir.

S7 Tarihler girilmiştir.

S8 1940-1979 arası için 1

1980-1989 arası için 2

1990-2003 arası için 3

S10 Internet adresi varsa 1

Internet adresi yoksa 0

Page 104: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

93

S11, S15, S18, S19, S20,

S24, S25, S26, S27, S28 Evet 1

Hayır 0

S12, S14, S16, S17, S29 Sayısal değer girilmiştir.

S21, S22 Her gün 1

Haftada bir 2

Onbeş günde bir 3

Ayda bir 4

Đki ayda bir 5

Diğer 6

S23 Onbeş günde bir 1

Ayda bir 2

Đki ayda bir 3

Üç ayda bir 4

Altı ayda bir 5

Diğer 6

S30-S59 Kesinlikle Katılmıyorum 1

Katılmıyorum 2

Fikrim Yok / Kararsızım 3

Katılıyorum 4

Kesinlikle Katılıyorum 5

2.2. Anket Sonuçları

Anket sorularına verilen cevaplar, toplu halde, istatistiksel veriler halinde

tablolar ve şekiller halinde aşağıda verilmiştir. Kullanılan programın (SPSS 11.5 for

Windows) dili Đngilizce olduğundan, tabloda başlıklar Đngilizce olarak

görülmektedir. Bu bölümde kullanılan Đngilizce kavramların Türkçeleri aşağıda

belirtilmiştir:

Statistics : Đstatistik

Valid : Geçerli

Page 105: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

94

Frequency : Frekans (Sıklık)

Percent : Yüzde (Yüzdelik)

Valid Percent : Geçerli Yüzde

Cumulative Percent : Birikimli Yüzde (Birikmiş Yüzde)

Missing System : Eksik Cevaplar

Count : Sayı

Total : Toplam

Mean : Aritmetik Ortalama

Std. Deviation : Standart Sapma

Tablo 1: S2 Anket bilgilerini veren kişinin ünvanı:

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid 3 4,2 4,2 4,2 Avukat 1 1,4 1,4 5,6 Başkan 18 25,0 25,0 30,6 Genel Sekreter 1 1,4 1,4 31,9 Muhasebe Sorumlusu 1 1,4 1,4 33,3 Müdür 10 13,9 13,9 47,2 Örgütlenme Uzmanı 1 1,4 1,4 48,6 Porje Koordinatörü 1 1,4 1,4 50,0 Sekreter 5 6,9 6,9 56,9 Sosyal Hizmet Uz. 1 1,4 1,4 58,3 Temsilci 1 1,4 1,4 59,7 Üye 13 18,1 18,1 77,8 Y. K. Üyesi 16 22,2 22,2 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 2: S6 Sivil Toplum Kuruluşunun türü

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Dernek 31 43,1 43,1 43,1 KFATK 1 8 11,1 11,1 54,2 Kooperatif 2 2,8 2,8 56,9 Oda2 2 2,8 2,8 59,7 Sendika 11 15,3 15,3 75,0

1 KFATK: Kamusal Fayda Amaçlı Ticari Kuruluşlar 2 Oda: Meslek Odası

Page 106: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

95

Vakıf 13 18,1 18,1 93,1 Yurttaş Girişimi 5 6,9 6,9 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 3: S8 Sivil Toplum Kuruluşunun kuruluş dönemi

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid 1940-1979 8 11,1 12,1 12,1 1980-1989 5 6,9 7,6 19,7 1990-2003 53 73,6 80,3 100,0 Total 66 91,7 100,0 Missing System 6 8,3 Total 72 100,0

S7

2003

2001

1999

1997

1995

1993

1991

1989

1985

1972

1959

1949

Missing

Count

8

7

6

5

4

3

2

1

0

Şekil 1: S7 STK’ların kuruluş tarihi (yıllara göre dağılımı)

Tablo 4: S10 STK’nızın Đnternet adresi var mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 37 51,4 51,4 51,4

Evet 35 48,6 48,6 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 5: S11 STK’nızın kendisine ait bir yeri var mı?

Page 107: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

96

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 33 45,8 45,8 45,8

Evet 39 54,2 54,2 100,0 Total 72 100,0 100,0

S12

S12

5000

1000

600

500

400

250

185

170

150

135

100

80

60

20

Frequency

10

8

6

4

2

0

Tablo 7: S13 STK’nızda profesyonel çalışan kaç kişi var? N Valid 72 Missing 0 Mean 14,68 Std. Deviation 61,508

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid 0 20 27,8 27,8 27,8 1 15 20,8 20,8 48,6 2 9 12,5 12,5 61,1

N Valid 68 Missing 4 Mean 284,78 Std. Deviation 616,685

Tablo 6: S12 STK’nızın büyüklüğü yaklaşık kaç metrekaredir?

Şekil 2: S12 STK’nızın büyüklüğü yaklaşık kaç metrekaredir?

Page 108: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

97

4 1 1,4 1,4 62,5 5 1 1,4 1,4 63,9 6 1 1,4 1,4 65,3 7 3 4,2 4,2 69,4 8 1 1,4 1,4 70,8 9 1 1,4 1,4 72,2 10 7 9,7 9,7 81,9 12 1 1,4 1,4 83,3 13 1 1,4 1,4 84,7 14 1 1,4 1,4 86,1 15 1 1,4 1,4 87,5 20 3 4,2 4,2 91,7 25 1 1,4 1,4 93,1 30 1 1,4 1,4 94,4 50 1 1,4 1,4 95,8 70 1 1,4 1,4 97,2 100 1 1,4 1,4 98,6 512 1 1,4 1,4 100,0 Total 72 100,0 100,0

S13

S13

512

70

30

20

14

12

9

7

5

2

0

Frequency

30

20

10

0

Tablo 8: S14 STK’nızda çalışanların düzenli çalışma saatleri var mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 17 23,6 23,6 23,6

Evet 55 76,4 76,4 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 9: S15 STK’nızda ücretli çalışan kişi sayısı

Şekil 3: S13 STK’nızda profesyonel çalışan kişi sayısı:

Page 109: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

98

N Valid 71 Missing 1 Mean 4,38 Std. Deviation 13,584

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid 0 24 33,3 33,8 33,8 1 23 31,9 32,4 66,2 2 7 9,7 9,9 76,1 3 1 1,4 1,4 77,5 4 4 5,6 5,6 83,1 5 1 1,4 1,4 84,5 6 1 1,4 1,4 85,9 7 2 2,8 2,8 88,7 8 1 1,4 1,4 90,1 9 1 1,4 1,4 91,5 13 1 1,4 1,4 93,0 14 1 1,4 1,4 94,4 20 1 1,4 1,4 95,8 25 1 1,4 1,4 97,2 35 1 1,4 1,4 98,6 106 1 1,4 1,4 100,0 Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

S15

S15

106

35

25

20

14

13

9

8

7

6

5

4

3

2

1

0

Frequency

30

20

10

0

Tablo 10: S16 STK’nızın üye sayısı: N Valid 71

Missing 1 Mean 1701,20 Std. Deviation 3877,68

0

Şekil 4: S15 STK’nızda ücretli çalışan kişi sayısı

Page 110: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

99

S16

17000

6950

3170

2100

1000

780

600

400

240

120

90

75

52

36

20

Missing

Count

2,2

2,0

1,8

1,6

1,4

1,2

1,0

,8

Tablo 11: S17 STK’nızda üyelerin yüzde kaçı faaliyetler katılıyor? N Valid 69

Missing 3 Mean 40,88 Std. Deviation 33,259

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid 1 2 2,8 2,9 2,9

2 1 1,4 1,4 4,3 5 3 4,2 4,3 8,7 7 1 1,4 1,4 10,1 10 12 16,7 17,4 27,5 15 4 5,6 5,8 33,3 20 7 9,7 10,1 43,5 25 4 5,6 5,8 49,3 30 4 5,6 5,8 55,1 35 1 1,4 1,4 56,5 40 2 2,8 2,9 59,4 50 8 11,1 11,6 71,0 60 1 1,4 1,4 72,5 65 1 1,4 1,4 73,9 70 1 1,4 1,4 75,4 75 3 4,2 4,3 79,7 80 3 4,2 4,3 84,1

Şekil 5: S16 STK’nızın üye sayısı:

Page 111: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

100

90 2 2,8 2,9 87,0 100 9 12,5 13,0 100,0 Total 69 95,8 100,0

Missing System 3 4,2 Total 72 100,0

S17

S17

100

90

80

75

70

65

60

50

40

35

30

25

20

15

10

7521

Frequency

14

12

10

8

6

4

2

0

Tablo 12: S18 STK’nızın misyonunu/vizyonunu belirtten yazılı bir döküman var mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 10 13,9 13,9 13,9

Evet 62 86,1 86,1 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 13: S19 STK’nızın kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirtten yazılı bir döküman var mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 12 16,7 16,7 16,7

Evet 60 83,3 83,3 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 14: S20 STK’nızın stratejik hedeflerini belirleyen komiteler (birimler, komisyonlar, kurullar) var mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 20 27,8 27,8 27,8

Şekil 6: S17 STK’nızda üyelerin yaklaşık yüzde kaçı faaliyetlere katılıyor?

Page 112: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

101

Evet 52 72,2 72,2 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 15: S21 STK’nızın yöneticileri ortalama hangi sıklıkla toplantı yaparlar?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Haftada bir 27 37,5 37,5 37,5 Onbeş günde bir 21 29,2 29,2 66,7 Ayda bir 14 19,4 19,4 86,1 Đki ayda bir 3 4,2 4,2 90,3 Diğer 7 9,7 9,7 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 16: S22 STK’nızın çalışanlarını tümünün katıldığı toplantılar hangi sıklıkla yapılır?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Her gün 1 1,4 1,4 1,4 Haftada bir 6 8,3 8,6 10,0 Onbeş günde bir 11 15,3 15,7 25,7 Ayda bir 23 31,9 32,9 58,6 Đki ayda bir 8 11,1 11,4 70,0 Diğer 21 29,2 30,0 100,0 Total 70 97,2 100,0 Missing System 2 2,8 Total 72 100,0

Tablo 17: S23 Üyelerle toplantılar ortalama hangi sıklıkla yapılır (Genel Kurul dışında)?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Onbeş günde

bir 3 4,2 4,3 4,3

Ayda bir 13 18,1 18,6 22,9 Đki ayda bir 6 8,3 8,6 31,4 Üç ayda bir 12 16,7 17,1 48,6

Page 113: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

102

Altı ayda bir 9 12,5 12,9 61,4 Diğer 27 37,5 38,6 100,0 Total 70 97,2 100,0

Missing System 2 2,8 Total 72 100,0

Tablo 18: S24 STK’nızda iletişim aracı olarak telefon kullanılır mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Evet 72 100,0 100,0 100,0

Tablo 19: S25 STK’nızda iletişim aracı olarak fax kullanılır mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 11 15,3 15,3 15,3

Evet 61 84,7 84,7 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 20: S26 STK’nızda iletişim aracı olarak internet kullanılır mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 19 26,4 26,4 26,4

Evet 53 73,6 73,6 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 21: S27 STK’nızda diğer iletişim araçları kullanılır mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 56 77,8 77,8 77,8

Evet 16 22,2 22,2 100,0 Total 72 100,0 100,0

Tablo 22: S28 STK’nızın e-mail grup adresi var mı?

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Hayır 55 76,4 76,4 76,4

Evet 17 23,6 23,6 100,0 Total 72 100,0 100,0

Page 114: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

103

Tablo 23: S29 STK’nızın organizasyonel yapısındaki hiyerarşik kademe sayısı:

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid 0 9 12,5 14,5 14,5

1 8 11,1 12,9 27,4 2 19 26,4 30,6 58,1 3 17 23,6 27,4 85,5 4 7 9,7 11,3 96,8 5 2 2,8 3,2 100,0 Total 62 86,1 100,0

Missing System 10 13,9 Total 72 100,0

Tablo 24: S30 STK’mızda Yönetim Kurulu dışında, yapılan işlerin ve mevcut görevlerin tanımları yazılı bir şekilde belirtilmiştir.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 6 8,3 8,3 8,3

Katılmıyorum 9 12,5 12,5 20,8 Fikrim Yok /

Kararsızım 4 5,6 5,6 26,4

Katılıyorum 33 45,8 45,8 72,2 Kesinlikle

Katılıyorum 20 27,8 27,8 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 25: S31 STK’mızın yöneticileri kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 3 4,2 4,2 4,2

Katılmıyorum 6 8,3 8,3 12,5 Fikrim Yok /

Kararsızım 1 1,4 1,4 13,9

Page 115: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

104

Katılıyorum 34 47,2 47,2 61,1 Kesinlikle

Katılıyorum 28 38,9 38,9 100,0

Total 72 100,0 100,0

Tablo 26: S32 STK’mızın yöneticiler dışındaki diğer üyeleri de kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Katılmıyorum 10 13,9 14,1 14,1 Fikrim Yok /

Kararsızım 7 9,7 9,9 23,9

Katılıyorum 34 47,2 47,9 71,8 Kesinlikle

Katılıyorum 20 27,8 28,2 100,0

Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

Tablo 27: S33 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, iş hayatında da sürdürülür

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 5 6,9 7,1 7,1

Katılmıyorum 8 11,1 11,4 18,6 Fikrim Yok /

Kararsızım 12 16,7 17,1 35,7

Katılıyorum 30 41,7 42,9 78,6 Kesinlikle

Katılıyorum 15 20,8 21,4 100,0

Total 70 97,2 100,0 Missing System 2 2,8 Total 72 100,0

Tablo 28: S34 STK’mızda yapılan planlamalar kurumsal gelişmeyi sağlar.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Katılmıyoru

m 4 5,6 5,6 5,6

Fikrim Yok / Kararsızım

2 2,8 2,8 8,3

Katılıyorum 33 45,8 45,8 54,2

Page 116: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

105

Kesinlikle Katılıyorum

33 45,8 45,8 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 29: S35 STK’mızda etkin bir kontrol sistemi vardır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 1 1,4 1,4 1,4

Katılmıyorum 17 23,6 23,6 25,0 Fikrim Yok /

Kararsızım 1 1,4 1,4 26,4

Katılıyorum 39 54,2 54,2 80,6 Kesinlikle

Katılıyorum 14 19,4 19,4 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 30: S36 STK’mızda bulunan kontrol sistemi kurumsal gelişmeyi sağlar.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 1 1,4 1,4 1,4

Katılmıyorum 11 15,3 15,3 16,7 Fikrim Yok /

Kararsızım 5 6,9 6,9 23,6

Katılıyorum 35 48,6 48,6 72,2 Kesinlikle

Katılıyorum 20 27,8 27,8 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 31: S37 Projeler, projeleri yürütecek üyeler ile planlanır ve projenin her aşamasında değerlendirilir.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 1 1,4 1,4 1,4

Katılmıyorum 3 4,2 4,2 5,6 Fikrim Yok /

Kararsızım 7 9,7 9,7 15,3

Katılıyorum 38 52,8 52,8 68,1

Page 117: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

106

Kesinlikle Katılıyorum

23 31,9 31,9 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 32: S38 STK’mızın en üst yöneticisinden (lider, başkan, müdür…vb.) habersiz hiçbir şey yapılmaz.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 10 13,9 13,9 13,9

Katılmıyorum 23 31,9 31,9 45,8 Fikrim Yok /

Kararsızım 3 4,2 4,2 50,0

Katılıyorum 23 31,9 31,9 81,9 Kesinlikle

Katılıyorum 13 18,1 18,1 100,0

Total 72 100,0 100,0

Tablo 33: S39 Proje sorumluları, projeleri hakkında kendi başlarına karar alabilirler.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 8 11,1 11,1 11,1

Katılmıyorum 13 18,1 18,1 29,2 Fikrim Yok /

Kararsızım 3 4,2 4,2 33,3

Katılıyorum 35 48,6 48,6 81,9 Kesinlikle

Katılıyorum 13 18,1 18,1 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 34: S40 STK’mızın sorunlarının çözümü için üyeler ortak çaba içerisine girerler.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Katılmıyorum 7 9,7 9,9 9,9 Fikrim Yok /

Kararsızım 2 2,8 2,8 12,7

Katılıyorum 35 48,6 49,3 62,0 Kesinlikle

Katılıyorum 27 37,5 38,0 100,0

Page 118: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

107

Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

Tablo 35: S41 Proje ve faaliyetler arası koordinasyon çok iyi tasarlanmıştır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 1 1,4 1,4 1,4

Katılmıyorum 12 16,7 16,7 18,1 Fikrim Yok /

Kararsızım 10 13,9 13,9 31,9

Katılıyorum 39 54,2 54,2 86,1 Kesinlikle

Katılıyorum 10 13,9 13,9 100,0

Total 72 100,0 100,0

Tablo 36: S42 STK’mızda bilgi akışını sağlayan iyi bir iletişim mekanizması vardır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 1 1,4 1,4 1,4

Katılmıyorum 10 13,9 13,9 15,3 Fikrim Yok /

Kararsızım 6 8,3 8,3 23,6

Katılıyorum 39 54,2 54,2 77,8 Kesinlikle

Katılıyorum 16 22,2 22,2 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 37: S43 Projeler ve faaliyetler hakkında tüm üyeler düzenli olarak yazılı, sözlü ya da elektronik haberleşmeyle bilgilendirilir.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Katılmıyorum 8 11,1 11,3 11,3 Fikrim Yok /

Kararsızım 3 4,2 4,2 15,5

Katılıyorum 37 51,4 52,1 67,6 Kesinlikle

Katılıyorum 23 31,9 32,4 100,0

Page 119: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

108

Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

Tablo 38: S44 Üyeler, faaliyetler ve şubeler arasındaki eşgüdümü sağlamak için, toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar düzenli ve sürekli yapılır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 3 4,2 4,2 4,2

Katılmıyorum 10 13,9 13,9 18,1 Fikrim Yok /

Kararsızım 4 5,6 5,6 23,6

Katılıyorum 35 48,6 48,6 72,2 Kesinlikle

Katılıyorum 20 27,8 27,8 100,0

Total 72 100,0 100,0

Tablo 39: S45 Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör kuruluşun misyonu ve vizyonudur.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 2 2,8 2,8 2,8

Katılmıyorum 7 9,7 9,7 12,5 Fikrim Yok /

Kararsızım 9 12,5 12,5 25,0

Katılıyorum 28 38,9 38,9 63,9 Kesinlikle

Katılıyorum 26 36,1 36,1 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 40: S46 STK’mızın en üst yöneticisinin (lider, başkan, müdür..vb.), bireysel olarak, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 5 6,9 6,9 6,9

Katılmıyorum 7 9,7 9,7 16,7 Fikrim Yok /

Kararsızım 10 13,9 13,9 30,6

Page 120: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

109

Katılıyorum 29 40,3 40,3 70,8 Kesinlikle

Katılıyorum 21 29,2 29,2 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 41: S47 STK’mızın üst yönetiminin, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 4 5,6 5,6 5,6

Katılmıyorum 7 9,7 9,7 15,3 Fikrim Yok /

Kararsızım 9 12,5 12,5 27,8

Katılıyorum 32 44,4 44,4 72,2 Kesinlikle

Katılıyorum 20 27,8 27,8 100,0

Total 72 100,0 100,0

Tablo 42: S48 STK’mızın faaliyetleri çalışanlarına maddi bir fayda sağlar.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 37 51,4 52,1 52,1

Katılmıyorum 21 29,2 29,6 81,7 Fikrim Yok /

Kararsızım 4 5,6 5,6 87,3

Katılıyorum 7 9,7 9,9 97,2 Kesinlikle

Katılıyorum 2 2,8 2,8 100,0

Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

Tablo 43: S49 Yöneticiler faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif bir çalışma tarzını esas alırlar.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 1 1,4 1,4 1,4

Katılmıyorum 7 9,7 9,7 11,1

Page 121: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

110

Fikrim Yok / Kararsızım

6 8,3 8,3 19,4

Katılıyorum 35 48,6 48,6 68,1 Kesinlikle

Katılıyorum 23 31,9 31,9 100,0

Total 72 100,0 100,0

Tablo 44: S50 Düzenli yapılan toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar üyelerin motivasyonunu artırır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 3 4,2 4,2 4,2

Katılmıyorum 2 2,8 2,8 6,9 Fikrim Yok /

Kararsızım 3 4,2 4,2 11,1

Katılıyorum 32 44,4 44,4 55,6 Kesinlikle

Katılıyorum 32 44,4 44,4 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 45: S51 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkiler, özel yaşamda, ailevi ilişkilerde de sürdürülür.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 4 5,6 5,6 5,6

Katılmıyorum 10 13,9 13,9 19,4 Fikrim Yok /

Kararsızım 13 18,1 18,1 37,5

Katılıyorum 35 48,6 48,6 86,1 Kesinlikle

Katılıyorum 10 13,9 13,9 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 46: S52 STK’mızın üyeleri arasındaki ilişkilerin, iş hayatında da sürdürülmesi iş hayatındaki başarıyı artırır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 2 2,8 2,8 2,8

Katılmıyorum 4 5,6 5,6 8,5 Fikrim Yok / 18 25,0 25,4 33,8

Page 122: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

111

Kararsızım

Katılıyorum 32 44,4 45,1 78,9 Kesinlikle

Katılıyorum 15 20,8 21,1 100,0

Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

Tablo 47: S53 Yöneticiler ve diğer üyeler arasında formel (resmi) ilişkiler dışında informel ilişkiler de vardır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 2 2,8 2,8 2,8

Katılmıyorum 2 2,8 2,8 5,6 Fikrim Yok /

Kararsızım 5 6,9 7,0 12,7

Katılıyorum 41 56,9 57,7 70,4 Kesinlikle

Katılıyorum 21 29,2 29,6 100,0

Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

Tablo 48: S54 STK’mızın yöneticileri, yönetim bilgisi ve becerisiyle ilgili bir eğitim sürecinden geçmiştir.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 12 16,7 16,7 16,7

Katılmıyorum 21 29,2 29,2 45,8 Fikrim Yok /

Kararsızım 7 9,7 9,7 55,6

Katılıyorum 27 37,5 37,5 93,1 Kesinlikle

Katılıyorum 5 6,9 6,9 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 49: S55 STK’mızın başarısında en üst yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.) bireysel olarak, önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 6 8,3 8,3 8,3

Katılmıyorum 11 15,3 15,3 23,6

Page 123: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

112

Fikrim Yok / Kararsızım

7 9,7 9,7 33,3

Katılıyorum 29 40,3 40,3 73,6 Kesinlikle

Katılıyorum 19 26,4 26,4 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 50: S56 STK’mızın başarısında üst yönetimin önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 2 2,8 2,8 2,8

Katılmıyorum 6 8,3 8,3 11,1 Fikrim Yok /

Kararsızım 4 5,6 5,6 16,7

Katılıyorum 38 52,8 52,8 69,4 Kesinlikle

Katılıyorum 22 30,6 30,6 100,0

Total 72 100,0 100,0

Tablo 51: S57 STK’mızda bulunan düşünsel, kültürel, sosyal..vb. farklılıklar kurumsal gelişmeye hizmet eder.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Katılmıyorum 3 4,2 4,2 4,2 Fikrim Yok /

Kararsızım 4 5,6 5,6 9,9

Katılıyorum 34 47,2 47,9 57,7 Kesinlikle

Katılıyorum 30 41,7 42,3 100,0

Total 71 98,6 100,0 Missing System 1 1,4 Total 72 100,0

Tablo 52: S58 STK’mızın başarısı düzenli olarak ölçülür.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 2 2,8 2,8 2,8

Katılmıyorum 13 18,1 18,1 20,8

Page 124: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

113

Fikrim Yok / Kararsızım

10 13,9 13,9 34,7

Katılıyorum 35 48,6 48,6 83,3 Kesinlikle

Katılıyorum 12 16,7 16,7 100,0

Total 72 100,0 100,0 Tablo 53: S59 Yönetim Kurulunun seçiminde, üyeler etkin rol oynarlar.

Frequency Percent Valid

Percent Cumulative

Percent Valid Kesinlikle

Katılmıyorum 1 1,4 1,4 1,4

Katılmıyorum 7 9,7 10,0 11,4 Fikrim Yok /

Kararsızım 2 2,8 2,9 14,3

Katılıyorum 27 37,5 38,6 52,9 Kesinlikle

Katılıyorum 33 45,8 47,1 100,0

Total 70 97,2 100,0 Missing System 2 2,8 Total 72 100,0

2.3. Anket Sonuçlarının Yorumlanması

Anket sorularına verilen cevaplar toplu halde gözden geçirildiğinde, kuruluş

tarihleri, insan kaynakları, yönetim fonksiyonları -planlama ve kontrol, organizayon,

yürütme-koordinasyon, motivasyon, iletişim, insan ilişkileri, karar verme,

delegasyon (yetki devri) ve liderlik- ve mali durum açısından değerlendirilebilir.

2.3.1. STK’ların 1990 Sonrası Yükselişi

Herşeyden önce, sivil toplum kuruluşlarının çoğunun 1990’lı yıllardan sonra

kurulduğu görülmektedir. Tablo 3’e bakıldığında, kuruluşların 8’inin (%11,1) 1940-

1979 yılları arasında, 5’inin (%6,9) 1980-1989 yıllları arasında, 53’ünün (%80,3),

1990-2003 yılları arasında kurulduğu görülmektedir. Bu sonuçların dünya genelinde

ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerle parelellik gösterdiği belirtilebilir. Önceki

bölümlerde incelendiği gibi 1950’li yıllardan sonra dünya genelinde sivil toplum

yeniden yükselişe geçmiştir. Yine bu yıllarda dünyadaki gelişmelere parelel olarak

Türkiye’de de tek partili dönemden çok partili döneme geçilmiş ve bununla birlikte

Page 125: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

114

uzun bir sessizlikten sonra sivil toplumun yeniden canlandığı görülmüştür. 1980’li

yıllar ve özellikle 1990 sonrası yıllar, sivil toplumun gerçek anlamda doğuş yılları

olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, anket sonuçlarından, 1940-1979 yılları

arasında sivil toplum kuruluşlarının kurulmaya başlandığı, 1980-1989 yılları arasında

1980 askeri darbesinden sonra bir düşüşe geçtiği ve 1990 sonrası büyük bir yükselişi

(%80,3) yaşadığı söylenebilir.

2.3.2. STK’ların Maddi Olanakları

Đkinci olarak STK’lar, maddi koşullar açısından incelenebilir. Anket

sonuçlarından STK’ların %54,2’sinin (39) kendisine ait bir yerinin olduğu,

%45,8’inin (33) ise kendisine ait bir yerinin olmasığı görülmektedir (Bak. Tablo 5).

Yine STK’ların genellikle, küçük sayılabilecek, 50-250 metrekarelik mekanlarda

faaliyet yürüttüğü görülmektedir. 1000, 5000 gibi büyük mekanlarda faaliyetlerini

sürdüren STK’lar olmakla birlikte bunların sayısı oldukça düşüktür (Bak. Şekil 2).

Bu sonuçlardan da, maddi olarak sivil toplum kuruluşlarının iyi durumda olmadıkları

belirtilebilir.

2.3.3. STK’larda Đnsan Kaynakları

Üçüncü olarak STK’lar, insan kaynakları açısından değerlendirilebilir.

STK’larda ciddi bir üye potansiyelinin olduğu görülmektedir. Ortalama olarak her

STK’nın 1701 üyesi var. Bununla birlikte standart sapmanın çok büyük olduğu

(3877,68) görülmektedir. Anket yaptığımız kuruluşlarda en yüksek üye sayısının

17.000, en düşük üye sayısının ise 10 olduğu görülmektedir (Bak. Tablo 10). Üye

sayısı yüksek olmakla birlikte, üyelerin faaliyetlere katılımının da normal düzeyde

olduğu görülmektedir. Anket sonuçlarından ortalama olarak üyelerin %40,88’inin

faaliyetlere katıldığı görülmektedir. Bununla birlikte standart sapmanın bu konuda da

yüksek olduğu (33,259) görülmektedir. Dokuz kuruluş bu oranı %100 olarak

değerlendirirken, en küçük değer ise %1 olarak tespit edilmiştir. Üyelerin katılımında

iyi bir görünümün olduğu belirtilebilir (Bak. Tablo 11). Yine STK’larda ortalama

olarak 14,68 kişinin profesyonel olarak çalıştığı görülmektedir. Bununla birlikte

standart sapma bu konuda da oldukça yüksek (61,5) çıkmıştır. Örneğin profesyonel

çalışanın olmadığı STK sayısı 20’dir. Bununla birlikte 512 profesyonel çalışana

Page 126: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

115

sahip olan kuruluş da mevcuttur. Ama kuruluşların %81,9’unda 10 ve daha az sayıda

profesyonel çalışanın olduğu görülmektdir (Bak Tablo 7). STK’larda ortalama olarak

4,38 kişi ücretli olarak çalışmaktadır. Bu konudaki standart sapma da 13,584’tür.

STK’ların %84,5’inde bu rakam 5’in altındadır (Bak. Tablo 9). STK’nın yapmış

olduğu faaliyetlerin üyelere maddi kazanç sağlayıp sağlamadığına dair soruya

STK’ların %81,7’si hayır cevabını verirken, %12,7’si evet cevabını vermiştir.

STK’larda çalışma saatlerinin genellikle düzenli olduğu görülmektedir. Bu konuda

sorular soruya %76,4 oranında STK, düzenli çalışma saatlerinin olduğunu, geriye

kalanlar ise olmadığını belirtmiştir (Bak. Tablo 8).

Ankete katılan STK’lar, üyelerinin büyük oranda kuruluşun misyonunu,

amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiklerini ifade etmişlerdir.

STK’lardan %14,1’i olumsuz cevap verirken, %76,1’i olumlu cevap vermiştir (Bak.

Tablo 26). Yine STK’ların %87,3’ü, üyelerinin, kuruluşun sorunlarının çözümü için

ortak çaba içerisine girdiğini belirtmiş, bu konuda sadece %9,7 oranında olumsuz

cevap verilmiştir (Bak. Tablo 34). “Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör

kuruluşun misyonu ve vizyonudur” ifadesine STK’ların %75’i katılırken, %12,5’i

katılmamıştır (Bak. Tablo 39). Yine, “Yönetim kurulunun seçiminde, üyeler etkin rol

uynarlar” ifadesine STK’ların %11,4’ü katılmazken, %85,7’si katıldığını ifade

etmiştir (Bak. Tablo 53). Sonuç olarak, anket sonuçlarından STK’larda üyelerin

genellikle faaliyetlere katıldığı, etkin olduğu, yine profesyonel çalışanların olduğu,

bununla birlikte ücretli çalışan kişi sayısının az olduğu belirtilebilir.

2.3.4. STK’larda Vizyon, Misyon ve Strateji

Sivil toplum kuruluşlarının %86,1’i kuruluşun misyonunu, vizyonunu belirten

yazılı bir dökümanın olduğunu belirtmiştir (Bak. Tablo 12). Yine %83,3’ü bununla

birlikte kuruluşun kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirtten yazılı bir dökümanın

olduğunu ifade etmiştir (Bak. Tablo 13). “STK’nızın stratejik hedeflerini belirleyen

komiteler (birimler, komisyonlar, kurullar) var mı?” sorusuna ise %72,2’si evet,

%27,8’i hayır cavabını vermiştir (Bak. Tablo 14). “STK’mızın yöneticileri kurumun

misyonunu, amaçlarını, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini bilirler” belirlemesine

%12,5 katılmadığını ifade ederken, %86,1 katıldığını ifade etmiştir (Bak Tablo 25).

Aynı şey üyeler için belirtildiğin de ise, bu oranların %14,1 ve %76,1 olduğu

görülmektedir (Bak. Tablo 26). “Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör

Page 127: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

116

kuruluşun misyonu ve vizyonudur” ifadesine STK’ların %75’i katılırken, %12,5’i

katılmamıştır (Bak. Tablo 39). Yukarıdaki rakamlardan STK’ların genelde vizyon,

misyon sahibi olduğu, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirlediği ve bunların

üyelerin motivasyonunu sağladığı belirtilebilir. Yine yöneticilerle birlikte üyelerin de

büyük çoğunluğunun kuruluşun vizyonunu, misyonunu, kısa, orta ve uzun vadeli

hedeflerini bildiği ifade edilebilir. Tüm bunların yaşam bulması için kuruluşlarda

genelde, strateji belirleyen kurullarının, komisyonlarının var olduğu görülmektedir.

2.3.5. Yönetim Fonksiyonları Açısından STK’lar

2.3.5.1. STK’larda Planlama ve Kontrol

Sivil toplum kuruluşlarının %86,1’i kuruluşun misyonunu, vizyonunu belirten

yazılı bir dökümanın olduğunu belirtmiştir (Bak. Tablo 12). Yine %83,3’ü bununla

birlikte kuruluşun kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini belirtten yazılı bir dökümanın

olduğunu ifade etmiştir (Bak. Tablo 13). “STK’nızın stratejik hedeflerini belirleyen

komiteler (birimler, komisyonlar, kurullar) var mı?” sorusuna ise %72,2’si evet,

%27,8’i hayır cavabını vermiştir (Bak. Tablo 14). Bunlarla birlikte STK’ların %

91,6’sı yaptıkları planlamaların kurumsal gelişmeyi sapladığını ifade etmiştir (Bak.

Tablo 28).

STK’ların %25’i kuruluşlarında etkin bir kontrol sisteminin olmadığını

belirtirken, %73.6’sı etkin bir sistemin olduğunu ifade etmiştir (Bak. Tablo 29).

Yapılan bu kontrollerin kurumsal gelişmeyi sağladığı belirlemesine %76,4’ü

katılırken, %16,7’si katılmamıştır (Bak. Tablo 30). STK’ların %84,7’si projelerin

projeleri yürütecek üyeler ile planlandığını ve projenin her aşamasında

değerlendirildiğini ifade ederken, %5,6’sı buna katılmamıştır (Bak. Tablo 31). Yine

STK’ların %20,9’u kuruluşun başarısının düzenli olarak ölçülmediğini ifade ederken,

%65,3’ü ise başarının düzenli şekilde ölçüldüğünü ifade etmiştir (Bak. Tablo 52).

Tüm bu veriler STK’larda genel olarak bir planlama ve kontrol fonksiyonunun var

olduğunu göstermektedir.

2.3.5.2. STK’larda Organizasyon

STK’ların organizasyon yapısı ile ilgili sorulan soruda, STK’ların fazla

hiyerarşik yapıya sahip olmadığı görülmektedir. STK’ların %14,5’inde hiyerarşik bir

Page 128: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

117

yapılanma bulunmamaktadır. Yine tek kademeli hiyeraşik yapıdan oluşan STK’ların

oranı %12,9’dur. Hiyerarşik kademe sayısı 2 olan STK oranı %30,6’dır. Yine

hiyerarşik kademe sayısı 3 olan %27,4, bununla birlikte 4 olan %11,3 ve 5 olan ise

%3,2’dir (Bak. Tablo 23). Özellikle hiyerarşik bir yapılanmaya sahip olmayan

STK’ların %14,5 gibi bir oranda olması dikkat çekicidir. Tablo 31’deki veriler de bu

görüşü desteklemektedir. Elde edilen sonuçlardan STK’ların fazla hiyerarşik

olmayan, esnek yapılara sahip olduğu sonucu çıkarılabileceği gibi, STK’ların küçük

çapta, fazla kapsamlı, kompleks olmayan yapılara sahip olduğu sonucu da

çıkarılabilir. STK’ların maddi koşulları, ücretli, profesyonel çalışan sayıları göz

önünde bulundurulduğunda ikinci yorumun da geçerli olduğunu görülmektedir.

2.3.5.3. STK’larda Yürütme ve Koordinasyon

STK’ların %84,7’si projelerin projeleri yürütecek üyeler ile planlandığını ve

projenin her aşamasında değerlendirildiğini ifade ederken, %5,6’sı buna

katılmamıştır (Bak. Tablo 31). Yine STK’ların %68,1’i proje ve faaliyetler arası

eşgüdümün iyi tasarlandığını ifade etmektedir, %18,1’i ise buna katılmamaktadır

(Bak. Tablo 35). “Üyeler, faaliyetler ve şubeler arasındaki eşgüdümü sağlamak için,

toplantı, seminer, konferans…vb. çalışmalar düzenli ve sürekli yapılır” ifadesine

STK’ların %76,4’ü katılırken, %18,1’i katılmamıştır (Bak.Tablo 26). “Yöneticiler

faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif bir çalışma tarzını esas

alırlar” ifadesine ise STK’ların %80,5’i katılmış, %11,1 katılmamıştır (Bak. Tablo

43). Anket cevaplarından elde edilen veriler, STK’larda genellikle işlerin kollektif

tarzda yörütüldüğünü, proje ve faaliyetler arası koordinasyonun iyi tasarlandığını ve

mevcut durumu geliştirmek için sürekli ve düzenli şekilde toplantı, konferans,

seminer vb. çalışmaların yapıldığı göstermektedir.

2.3.5.4. STK’larda Đletişim ve Đnsan Đlişkileri

Anket yapılan sivil toplum kuruluşlarının hepsi iletişim aracı olarak telefonu

kullanıyorlar (Bak. Tablo 18). Bununla birlikte faksı kullananların oranı %84,7 (Bak.

Tablo 19) ve interneti kullananların oranı %73,6’dır (Bak. Tablo 20). Telefon, faks

ve internet dışında farklı iletişim araçlarını kullananların oranı ise %22,2’dir (Bak.

Tablo 21). Email grup adresi olanların oranı ise %23,6’dır (Bak. Tablo 23). Bununla

birlikte STK’ların %48,6’sının internet adresi vardır (Bak. Tablo 4).

Page 129: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

118

“STK’mızda bilgi akışını sağlayan iyi bir iletişim mekanizması vardır”

ifadesine STK’ların %76,4’u katıldığını, %15,3’ü ise katılmadığını ifade etmiştir

(Bak. Tablo 36). Yine STK’ların %84,5’i projeler ve faaliyetler hakkında tüm

üyelerin düzenli olarak yazılı, sözlü ya da elektronik haberleşmeyle

bilgilendirildiğini ifade etmiştir (Bak. Tablo 37). STK’ların %62,5’inde, üyeler

arasındaki ilişkiler, özel yaşamda, ailevi ilişkilerde de sürdürülürken, %19,5’inde bu

ili şkiler sürdürülmemektedir (Bak. Tablo 45). Yine STK’ların %66,2’si, üyeleri

arasındaki ilişkilerin, iş hayatında da sürdürüldüğünü ve bu ilişkilerin iş hayatındaki

başarıyı artırdığını ifade ederken, %8,4’ü buna katılmamıştır (Bak. Tablo 46).

STK’ların %87,3’ünde resmi ilişkiler dışında informel ilişkilerin olduğu

görülmektedir (Bak. Tablo 47). Anket sonuçlarından elde edilen veriler, STK’larda

bilgi akışının iyi olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte resmi ilişkiler dışında

sosyal ilişkilerin hakim olduğu, bu ilişkilerin sosyal yaşamda ve iş ili şkilerinde de

sürdürüldüğü örgütler olduğunu ortaya koymaktadır.

2.3.5.5. STK’larda Motivasyon

Sivil toplum kuruluşları “Üyelerde motivasyonu sağlayan temel faktör

kuruluşun misyonu ve vizyonudur” ifadesine %75 oranında katılmaktadır, bununla

birlikte %12,5’i katılmamaktadır (Bak. Tablo 39). Yine STK’ların %69,5’i en üst

yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.), bireysel olarak, üyelerin motivasyonunda

önemli bir etkisi olduğunu ifade etmektedir. STK’ların %16,6 ise bu görüşe

katılmamaktadır (Bak. Tablo 40). Bununla birlikte STK’nın en üst yönetiminin

üyelerinin motivasyonunda önemli bir etkisinin olduğunu %72,2’si ifade ederken,

%15,3’ü buna katılmamaktadır (Bak. Tablo 41). Düzenli yapılan toplantı, seminer,

konferans…vb. çalışmaların da üyelerin motivasyonunu artırdığı görülmektedir. Bu

konuda olumlu görüş belirtilenler %88,8 gibi yüksek bir orandadır (Bak. Tablo 44).

Tüm bu verilerden, sivil toplum örgütlerinde üyelerin motivasyonunda kuruluşun

vizyonunun, misyonunun, liderin, yönetimin, ve yapılan toplantı, seminer, konferans

gibi ortak etkinliklerin önemli bir yerinin olduğu anlaşılmaktadır.

2.3.5.6. STK’larda Karar Verme Süreçleri

Page 130: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

119

“STK’nızın yöneticileri ortalama hangi sıklıkla toplantı yaparlar?” sorusuna

STK’ların %39,5’i haftada bir, %29,2’si on beş günde bir, %19,4’ü ayda bir, %4,2’i

iki ayda bir ve %9,7’si bunların dışında sıklıkta toplantı yaptığı cevabını vermiştir

(Bak. Tablo 15). “STK’nızın çalışanlarını tümünün katıldığı toplantılar hangi sıklıkla

yapılır?” sorusuna ise STK’ların %1,4’ü her gün, %8,6’sı haftada bir, %15,7’si on

beş günde bir, %32,9’u ayda bir, %11,4’ü iki ayda bir ve %30’u bunların dışında

cevabını vermiştir (Bak. Tablo 16). Bununla birlikte “Üyelerle toplantılar ortalama

hangi sıklıkla yapılır (Genel Kurul dışında)?” sorusuna, STK’ların %4,3’ü on beş

günde bir, %18,6’sı ayda bir, %8,6’sı iki ayda bir, %17,1’i üç ayda bir, %12,9’ü altı

ayda bir cevabını vermiştir (Bak. Tablo 17).

Üyelerin katılımı sınırlı iken aktif çalışanlar arasında katılımcılığın olduğu

görülmektedir. “Proje sorumluları, projeleri hakkında kendi başlarına karar

alabilirler.” ifadesine STK’ların %66,7’si katılırken, %29,2’si katılmamıştır (Bak.

Tablo 33). Yine, “Yöneticiler faaliyetlerin gerektirdiği iş yükünü paylaşırlar, kolektif

bir çalışma tarzını esas alırlar” ifadesine, STK’ların %80,5’i katılırken, %11,1’i

katılmamıştır (Bak. Tablo 43).

Bu veriler yöneticilerin çok sık olmasa da toplantı yaptıklarını, ama bununla

birlikte üyelerle toplantıların çok sık yapılmadığını ortaya koymaktadır. Bir anlamda

üyelerin karar gücü haline gelmeleri için gerekli karar mekanizmalarının

yaratılmadığını ortaya koyuyor. Bu cevaplar aynı zamanda bundan önceki bir çok

analizle de çelişiyor. Bununla birlikte STK’larda yöneticiler ve diğer çalışanlar

arasında kolektif bir çalışma tarzının olduğu, karar süreçlerine etkin ve aktif

çalışanların katıldığı sonucuna varılabilir.

2.3.5.7. STK’larda Liderlik

Genel olarak STK’ların %72,2’si kuruluşun stratejik hedeflerini belirleyen

komitelerin (birimlerim, komisyonların, kurulların) olduğu ifade ediyor (Bak. Tablo

14). Yine STK’ların %86,1’i yöneticilerin kurumun misyonunu, amaçlarını, kısa,

orta ve uzun vadeli hedeflerini bildiğni ifade etmektedirler (Bak. Tablo 25).

STK’ların %50’si kuruluşun en üst yöneticisinden (lider, başkan, müdür…vb.)

habersiz hiç bir şey yapılmadığını ifade ediyor, bununla birlikte %45,8’si de tersini

ifade ediyor (Bak. Tablo 32). Yine “STK’mızın en üst yöneticisinin (lider, başkan,

müdür..vb.), bireysel olarak, üyelerin motivasyonunda önemli bir etkisi vardır.”

Page 131: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

120

ifadesine STK’ların %69,5’i katılırken, %16,7’si katılmamaktadır (Bak. Tablo 40).

“STK’mızın başarısında en üst yöneticinin (lider, başkan, müdür..vb.) bireysel

olarak, önemli bir rolü ve inisiyatifi vardır” ifadesine ise STK’ların %66,7’si

katılırken, %23,6’sı katılmamıştır (Bak. Tablo 49). Elde edilen bu veriler STK’larda

liderlerin önemli bir yerinin olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte üyelerin

motivasyonunda, en est yönetimin rolü sorulduğunda olumlu cevap verenler

%72,2’dir (Bak. Tablo 41). Yine kuruluşun başarısında en üst yönetimin rolü

sorulduğunda olumlu cevap verenlerin oranının %83,4 olduğu görülür (Bak. Tablo

50). Bunlarla birlikte STK’ların %45,9’unda yöneticiler yönetim bilgisi ve

becerisiyle ilgili bir eğitim sürecinden geçmemiştir. Bu tür bir eğitim sürecinden

geçenlerin oranı %44,4’tür (Bak. Tablo 36). Tüm bu veriler STK’larda liderlerin

önemli bir yere sahip olduğunu ama bununla birlikte yönetimlerin en az lider kadar

rol sahibi olduğunu göstermektedir. Liderin ve yöneticilerin STK’larda önemli bir

rolünün olmasına rağmen, yarısından daha fazlasının, yönetim bilgisi ve becerisiyle

ilgili bir eğitim sürecinden geçmediği görülmektedir.

2.3.6. STK’ların Yönetim ve Organizayon Açısından Genel Durumu

Anket sonucunda elde edilen veriler genel olarak değerlendirildiğinde, 1940-

1979 yılları arasında sivil toplum kuruluşlarının kurulmaya başlandığı, 1980-1989

yılları arasında 1980 askeri darbesinden sonra bir düşüşe geçtiği ve 1990 sonrası

büyük bir yükselişi geçtiği söylenebilir. STK’ların genellikle, küçük sayılabilecek,

50-250 metrekarelik mekanlarda faaliyet yürüttüğü görülmektedir. 1000, 5000 gibi

büyük mekanlarda faaliyetlerini sürdüren STK’lar olmakla birlikte bunların sayısı

oldukça düşüktür. Bu sonuçlardan da maddi olarak sivil toplum kuruluşlarının iyi

durumda olmadıkları belirtilebilir.

STK’larda üyelerin genellikle faaliyetlere katıldığı, etkin olduğu, yine

profesyonel çalışanların olduğu, bununla birlikte ücretli çalışan kişi sayısının az

olduğu belirtilebilir.

STK’lar yönetim fonsiyonları açısından değerlendirildiğinde ise şu noktalar

vurgulanabilir:

• STK’larda genel olarak bir planlam ve kontrol fonksiyonunun var

olduğunu görülmektedir.

Page 132: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

121

• STK’ların fazla hiyerarşik olmayan, esnek yapılara sahip olduğu, bununla

birlikte STK’ların küçük çapta, fazla kapsamlı, kompleks olmayan

yapılara sahip olduğu görülmektedir.

• Anket sonuçlarından elde edilen veriler, STK’larda bilgi akışının iyi

olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte STK’ların, resmi ili şkiler

dışında sosyal ilişkilerin hakim olduğu, bu ilişkilerin ailevi, sosyal ve iş

ili şkilerinde de sürdürüldüğü örgütler olduğunu ortaya koymaktadır.

• Sivil toplum örgütlerinde üyelerin motivasyonunda kuruluşun

vizyonunun, misyonunun, liderin, yönetimin, ve yapılan toplantı, seminer,

konferans gibi ortak etkinliklerin önemli bir yerinin olduğu görülmektdir.

• STK’larda genel olarak, yöneticilerin çok sık olmasa da toplantı

yaptıkları, ama bununla birlikte üyelerle toplantıların çok sık

yapılmadığını görülmektedir. Bir anlamda STK’ların üyelerin karar gücü

haline gelmeleri için gerekli karar mekanizmalarını yaratmadıklarını

ortaya çıkmıştır. Bu cevaplar aynı zaman da bundan önceki bir çok

analizle de çelişiyor. Bununla birlikte STK’larda etkin çalışan yöneticiler

ve diğer çalışanlar arasında kollektif bir çalışma tarzının olduğu, karar

süreçlerine etkin ve aktif çalışanların katıldığı sonucuna varılabilir.

• Son olarak, STK’larda liderlerin önemli bir yere sahip olduğunu ama

bununla birlikte yönetimlerin en az lider kadar rol sahibi olduğu

görülmektedir. Liderin ve yöneticilerin STK’larda önemli bir rolünün

olmasına rağmen, yarısından daha fazlasının, yönetim bilgisi ve

becerisiyle ilgili bir eğitim sürecinden geçmediği görülmektedir.

Page 133: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

122

Sonuç

Sivil toplum paradigmasına ilişkin yapılan çalışmalar, genellikle sivil

toplumun devletle olan ilişkisi, yine bununla bağlantılı olaral sivil toplum

kuruluşlarının ulusal ve uluslar arası alanda gelişen demokratikleşme süreçlerindeki

rolü üzerinde odaklanmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde sivil toplumun gelişim seyri

de bu gerçeği ifade etmektedir. Yapılan literatür taraması sonucu, birey-toplum-

devlet ilişkisinin, yapılan çalışmaların ana odağını oluşturduğu görülmüştür. Sivil

toplum kavramı, politik, ekonomik, düşünsel gelişmeler sonucu yaşanan toplumsal

değişimlere parelel olarak bir değişim göstermiştir. Bununla birlikte genel olarak,

birey-toplum-devlet ilişkisinde her geçen gün bireyin biraz daha bağımsızlaştığı

görülmektedir. Birey toplum ilişkisinde, batı toplumlarında birey öne çıkarken, doğu

toplumlarında –sivil toplumun gelişmemesin bir sonucu ya da nedeni olarak- bireyin

fazla bağımsızlaşmadığı, toplumun öne çıktığı görülmektedir. Yine dünya genelinde,

toplumun devletten koptuğu, devlet aygıtının müdahale alanının her geçen gün biraz

daha daraldığı görülmektedir.

Sivil toplumun, modern dünyada 1990 yılları sonrası ciddi bir yükselişi

yaşadığı görülmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki devrimsel gelişmeler, buna

Page 134: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

123

parelel olarak ulus devlet kavramının aşılması, temsili demokrasinin yetersiz

görülmesi, doğrudan katılımcı demokrasi arayışlarının yükselmesi, uluslararası

etkileşimin geçmişle kıyaslanmayacak düzeyde artması, yine soğuk savaş döneminin

sona ermesi, genel olarak “küreselleşme” olarak ifade edilen gelişmeler, sivil

toplumun hem ulusal hem de uluslar arası alanda her geçen gün etkinliğinin

artmasının nedenleri olarak sıralanmaktadır.

Küresel çapta yaşanan bu gelişmeler sonucu, toplumsal yapının felsefik,

ideolojik, siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel etnik, dini, mesleki anlamda oldukça

farklılaştığı ve bu farklılaşmaların kendisini örgütleyerek, toplumsal yaşama katıldığı

görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları bu sürecin ürünüdür. Bu sürecin sağlıklı

işlemesinde devlet yapılanmalarının da, bu farklılaşmaların kendisini ifade edebildiği

ve örgütlülüğe kavuşturabildiği bir yapıya sahip olması önem arz ediyor. Nasıl ki

sivil toplumun gelişmesi demokratikleşmeyi, devletin ve siyasetin demokratik bir

niteliğe kavuşmasını sağlıyorsa, devletin demokratikleşmesi de, sivil toplumun ve

siyaset araçlarının demokratikleşmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla çağdaş

demokrasinin gelişmesi, sivil toplumun gelişmesine bağlı olduğu kadar devletin

demokratik bir dönüşüme uğramasını da zorunlu kılar. Tabi devlet doğası gereği,

merkezi, bürokratik, otoriter bir özellik arz etmektedir. Bu anlamda demokratikleşme

sürecinin asıl belirleyici unsurları sivil toplum kuruluşlarıdır.

Türkiye’de sivil toplumun oldukça eski bir tarihi vardır. Osmanlı ve Selçuklu

dönemlerinde vakıf, tarikat, cemiyet, lonca gibi, devleten alanının dışınca faaliyet

yürüten kurumlara rastlanır. Cumhuriyet ile birlikte sivil toplumun gelişmesi için

gerekli koşullar daha fazla olgunlaşmıştır. Parlementer sistemle birlikte, yurttaşlık

anlayışının gelişmesi, anayasanın hazırlanması gibi modern unsurlar sivil toplumun

gelişmesi için uygun zemini yaratmıştır. Bununla birlikte Cumhuriyetin ilk yılları

olan tek partili dönemde sivil toplumun yaşam alanının daraltıldığı görülmektedir.

1950’li yıllarla birlikte, dünya genelinde yaşanan gelişmelere parelel olarak

Türkiye’de de sivil toplum canlanmaya başlanmıştır. 1980 askeri darbesi, sivil

toplumun 1990’lı yıllara kadar tekrar toplumsal yaşamın dışına itilmesine neden

olmuştur. 1990 sonrası yıllarda, küresel gelişmeler Türkiye’yi daha fazla etkilemiş ve

sivil toplum kuruluşları dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir

yükselişi yaşamıştır. Bununla birlikte Türkiye’de geçmişten bu yana devam eden,

önemli bir tarihsel geleneğe sahip olan, sivil ve özellikle askeri bürokrsinin etkin

Page 135: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

124

olduğu, tepeden inmeci, bürokratik yönetim anlayışı da devam etmektedir. Bu da

sivil toplumun -her ne kadar belli bir gelişmeyi yaşasa da- gerçek anlamda etkin

olmasını, toplumsal yaşamda asıl, belirleyici unsurları haline gelmelerini

engellemektedir.

Sivil toplum ile ilgili günümüzde bir çok çalışma yapılmıştır. Her geçen gün

sivil topluma olan ilgi artmaktadır. Ama bu ilginin genellikle sivil toplumun

paradigması ilgili olduğu, bu kuruluşların daha etkin hale gelmesi için pratiksel ve

yönetsel çalışmaların yeterince yapılmadığı görülmektedir. Bununla birlikte hem

genel olarak dünyada yaşanan gelişmeler hem de sivil toplumun yüzyılları bulan

pratikleri sonucu bazı değerlerin öne çıktığı söylenebilir. Stratejik yönetim anlayışı,

STK’larda öne çıkan en önemli düşüncedir. Belirsizliğin, sürekli ve hızlı değişimin

en temel karakter olduğu 21. yüzyılda, çevresel değişikliklere ve belirsizliklere uyum

sağlama ihtiyacı stratejik yönetim anlayışını öne çıkarmıştır. Katılımcılık, sivil

toplum kuruluşlarında öne diğer önemli husustur. Hem çağın getirdiği gelişmeler,

hem de sivil toplum paradigması, bu örgütlerde katılımcı bir yönetim anlayışını

zorunlu kılıyor. Bütün yönetim süreçlerinde hiyerarşinin erimesi, yenilikçilik,

yaratıcılık, sosyal sermaye, hizmet sağlayan kuruluşlardan toplumsal hareketlere

dönüşme, sivil toplum kuruluşlarının öne çıkan diğer önemli karakterleridir.

Türkiye’de bulunan sivil toplum kuruluşlarının yönetim kültürünü ve

organizasyon yapısını incelemek amacıyla bir alan çalışması yapılmıştır. Bu çalışma

kapamında “Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim” konulu bir anket hazırlanmış ve

72 STK ile anket yapılmıştır. Daha sonra anket sonuçları istatistiki olarak analiz

edilmiştir. Literatür çalışması ve anket çalışmasının sonuçları bir araya getirildiğinde

çelişkili souçlara varılmıştır. Literatür taramasında, Türkiye’de sivil toplumun etkin

olmadığı, var olan sivil toplum kuruluşlarının, sivil toplum paradigmasına ters bir

şekilde, halktan kopuk, kitle desteği olmayan, hiyerarşik, anti demokratik unsurları

kendi içinde barındıran kuruluşlar olduğu yine, yönetim bilgisinden bihaber çalıştığı,

stratejik yönetim anlayışının olmadığı, planlama-kontrol, organizasyon, yürütme

koordinasyon, motivasyon, iletişim ve insan ilişkileri, karar verme ve sorun çözme,

yetki devri, liderlik gibi yönetim fonksiyonlarının gelişmediği, zayıf kaldığı

sonucuna varılmıştır. Sivil toplum kuruluşlarının yönetim kademesindeki insanlarla

yapılan anket sonuçları ise literatürden farklı veriler sunmuştur. Sivil toplum

kuruluşu temsilcileri verdikleri cevaplarda literatürün tersi yönde bir durumun

Page 136: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

125

olduğu savunmuşlardır. Bu anlamda, çalışmaya başlarken, ortaya atılan;

Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarında etkin bir yönetim kültürünün olmadığı, ve

sivil toplum kuruluşlarının, kurumsal düzeyi zayıf örgütlenmeler olduğu hipotezlerini

yanlışlamışlardır. Literatür ve alan çalışması arasındaki bu çelişki anket çalışmasını

yaparken “sorulan sorulara verilen cevapların doğru olduğu varsayımı”nı gözden

geçirmeyi gerekli kılmaktadır. Literatürün mü yoksa sivil toplum kuruluşu

temsilcilerinin mi gerçeği ifade ettiği ise, Türkiye’de bu kuruluşların etkinlik

düzeyinin incelenmesi ile açığa çıkacaktır. Bu ise daha kapsamlı farklı bir çalışmayı

gerekli kılmaktadır.

KAYNAKLAR Aktan, C. C. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplum Đçin Đdeal Devlet. Yeni Türkiye, 18. 188-191. Albert, M. (2002). Değişimin Yolu: Toplumsal Dönüşüm Đçin Aktivist Stratejiler. Đstanbul: Aram Yayınları. Atack, I. (1999, Mayıs), Four Criteria of Development NGO Legitimacy. World Development, Volume 27, Issue 5. ss. 855-864. Atar, Y. (1997, Kasım-Aralık). Demokratik Sistemde Sivil Toplumun Fonksiyonu ve Sivil Toplum-Devlet Düalizmi. Yeni Türkiye, 18. 98-101. Azaklı, S. (1997, Kasım-Aralık). Devlet-Sivil Toplum ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 224-230. Balı, R. N. (2000, Şubat). Sivil toplum hareketinin iki zaafı: Đşadamları ve elitizm. Birikim, 130. 33-42.

Page 137: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

126

Barber, B. (1995) Güçlü Demokrasi, Çev. Mehmet Beşikçi, Đstanbul. Ayrıntı Yayınları. Berry, J. D. (n.d.) Exploring the concept of community: implications for NGO management. CVO International Working Paper Number 8. 24 Ekim 2003 tarihinde http://www.library.bilgi.itu.edu.tr adresinden alınmıştır. Betil, Đ. (2001). Sivil Toplum Kuruluşlarında Gönüllülük ve Gönüllü Yönetimi. 26 Ekim 2003 tarihinde http://www.tegv.org/haber/kasim/yontem.htm internet adresinden alınmıştır. Bobbio, N. & Texier, J. (1982). Gramsci ve Sivil Toplum. Ankara: Savaş Yayınları. Borgese, E. M. (1999, Kasım). Global civil society: lessons from ocean governance. Future, Volume 31, Issues 9-10. ss. 983-991. Bostancı, N. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplum, Devlet ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 181-187. Brecher, J., Costello, T. & Smith, B. (2002). Aşağıdan Küreselleşme. Đstanbul: Aram Yayınları. Campbell, P. (1988) Relations between Southern and Northern NGOs in the context of sustainability, participation and partnership in development. Unpublished discussion paper prepared by International Committee for Voluntary Agencies (ICVA) Working Group on Development Issues. CVO International Working Paper Number 5. 24 Ekim 2003 tarihinde http://www.library.bilgi.itu.edu.tr internet adresinden alınmıştır. Çaha, Ö. (1997, Kasım-Aralık). 1980 Sonrası Türkiye’sinde Sivil Toplum Arayışları. Yeni Türkiye, 18. 28-64. Çarıkçı, Đ. H. & Acar, Đ. A. (2002). STK Stratejik Yönetim ve Yeni Yönelimler, Yeni Projeksiyonlar. Đ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Sayı: 26. ss. 17-25. Çetin, M. Sivil Toplum Kuruluşlarında Liderin Başarıya Etkisi ve Kurumsallaşma. Sistem (Ortadoğu Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü E-dergisi). 26 Ekim 2003 tarihinde http://sistem.ie.metu.edu.tr/stklarda_liderlik.htm internet adresinden alınmıştır.

Page 138: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

127

Doğan, Đ. (2002). Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum. Đstanbul: Alfa Yayınları. Edwards, M. (1999, Şubat). NGO Performance ¯ What Breeds Success? New Evidence from South Asia. World Development, Volume 27, Issue 2, ss. 361-374. Erkut, H. (2002). Planlama ve Kontrol Raporu. Yönetim ve Organizaayon Ders (2002-2003 Güz Dönemi) Notları. Fyvie, C. & Ager, A. (1999, Ağustos). NGOs and Innovation: Organizational Characteristics and Constraints in Development Assistance Work in The Gambia. World Development, Volume 27, Issue 8. August 1999, ss. 1383-1395. Gençkaya, Ö. F. (1997, Kasım-Aralık). Demokratikleşme ve Sivil Toplum Đlişkisi Üzerine Bir Not. Yeni Türkiye, 18. 102-104. Đnsel A. (2002, 10 Mart). Sivil toplum kuruluşlarının meşruiyeti. Radikal Đki. Đyi yonetişimin temel taşı sivil toplum. (2001, Aralık). Aktiveline Gazetesi, Sayı 21. 26 Ekim 2003 tarihinde www.activefinans.com/activeline/sayi21/iyiyonetisim.html intenet adresinden alınmıştır. Keane, J. (1994). Demokrasi ve Sivil Toplum: Avrupa Sosyalizminin Açmazları, Toplumsal ve Siyasal Đktidarın DenetlenmesiSorunu ve Demokrasi Beklentileri Üzerine. Đstanbul: Ayrıntı Yayınları. Kim, I., & Changsoon, H. (2002). Defining the Nonprofit Sector: South Korea. Working Papers of the Johns Hopkins Comparative Nonprofit Sector Project, no.41. Baltimore, The Johns Hopkins Center for Civil Society Studies. Köprülü, K. (2001, Kış). Trükiye’de Sivil Toplum ve AB’ne Üyelik Sürecinde Sivil Toplumun Önemi. Elegans, Sayı 52. 26 Ekim 2003 tarihinde, www.elegans.com.tr/52/haber034.html adresinden alınmıştır. Lister, S. Power in partnership? an analysis of an NGO’s relationships with its partners.

Page 139: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

128

Madon, S. (1999, Eylül). International NGOs: networking, information flows and learning. The Journal of Strategic Information Systems, Volume 8, Issue 3. ss. 251-261. Malgil, G. Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri Đçin Hukuki Şartlar. Arı Bülten, Sayı 21. 27 Ekim 2003 tarihinde www.ari-tr.org internet adresinden alınmıştır. Murphy, B. (1991) 'Canadian NGOs and the politics of participation' in Swift, J and Tomlinson, B. (eds) Conflicts of interest Toronto: Between the Lines. [31] Portelli, H. (1982). Gramsci ve Tarihsel Blok. Ankara: Savaş Yayınları. Postma, W. (1994) 'NGO partnership and institutional development: making it real, making it intentional' Canadian Journal of African Studies vol 28, no 3. Sheehan, J. NGOs and participatory management styles: a case study of CONCERN Worldwide, Mozambique. CVO International Working Paper Number 2. 24 Ekim 2003 tarihinde http://www.library.bilgi.itu.edu.tr internet adresinden alınmıştır. Sincar, M. (2000, Şubat). Global sivil toplum mu?. Birikim, 130. 19-32. Sivil Toplum Đş Başında. (2001). 26 Ekim 2003 tarihinde http://www.deltur.cec.eu.int/sivil.rtf internet adresinden alınmıştır. Şehsuvaroğlu, L. (1997, Kasım-Aralık). Devlet Ana mı? Devlet Baba mı? Yeni Türkiye, 18. 235-239. Tandon, R. (1990) 'Partnership in social development evaluation: a thematic paper' ss. 96-113 in Marsden, D, and Oakley, P. (ed.) Evaluating social development Projects, Oxford:Oxfam. Tarhan, G. STK'ların Etkin Yönetimi. 26 Ekim 2003 tarihinde http://www.tegv.org/haber/kasim/tarhan_kalder.htm internet adresinden alınmıştır. Tekin, S. (2000, Şubat). Sivil toplumun devletiyle bölünmez bütünlüğü. Birikim, 130. 43-46. The Global Development Research Center. (2003). A Folder on Keywords and Cencepts on assoiated with NGOs. 26 Ekim 2003 tarihinde www.gdrc.org/ngo/ngo-keywords.html adresinden alınmıştır.

Page 140: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

129

Toksöz, F. (2003, Aralık). Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşları. “AB Süreci ve Sivil Toplum Kuruluşları” Sempozyumuna (14. STK Sempozyumu) sunulan tebliğden alınmıştır, Đstanbul, Turkiye. Tosun, G. E. (2000, Şubat). Demokratikleşme-sivil toplum tartışmasının görünmeyen boyutu: Sivil toplum örgütleri içinde katılım ve örgüt içi demokrasi. Birikim, 130. 52-60. Tosun, G. E. (2001). Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum Đlişkisi. Đstanbul & Bursa: Alfa Yayınları. Türkeş, A. Ö. (2000, Şubat). STK’lar ya da sanal toplum kuruluşları. Birikim, 130. 47-51. USAID. (1997) ‘New partnership initiative (NPI) resource guide: a strategic guide to development partnering’. Report of the NPI Learning Team. Washington DC: United States Agency for International Development. Uvin, P., Jain, P. S. & Brown, L. D. (2000, Ağustos). Think Large and Act Small: Toward a New Paradigm for NGO Scaling Up. World Development, Volume 28, Issue 8. ss. 1409-1419. Yılmaz, Aytekin. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplum, Demokrasi ve Türkiye. Yeni Türkiye, 18. 86-97. Yılmaz, M. (1997, Kasım-Aralık). Sivil Toplumun Kısa Tarihi ve Aktüel Bazı Meseleleri. Yeni Türkiye, 18. 368-372.

Page 141: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

130

Ek 1: SĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARINDA YÖNET ĐM ANKET ĐNE KATILAN S ĐVĐL TOPLUM KURULU ŞLARI

1. AEGEE-Ankara (Avrupa Öğrencileri Forumu Ankara Temsilciliği) 2. AEGEE-Eskişehir 3. AIESEC Turkiye 4. AKA Arama Kurtarma Araştırma Derneği 5. Akdeniz Genç Đşadamları Derneği-AGĐD 6. AK-DER (Ayrımcılığa karşı Kadın Hakları Derneği) 7. Amargi Kadın Kooperatifi 8. Anadolu Kültür / Diyarbakır Sanat Merkezi 9. Anadolu Kültür Merkezi 10. Balkanlar Dostluk ve Diyalog Derneği 11. Barış Anneleri Đnisiyatifi 12. Belediye Đş Sendikası Diyarbakır Şubesi 13. Bilim Eğitim Estetik Sanat Araştırmaları Vakfı 14. Büro Emekçileri Sendikası Aksaray Şubesi 15. Büro Emekçileri Sendikası Kadıköy Şubesi 16. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Vakfı 17. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği 18. Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği 19. Dicle Fırat Kültür Sanat Merkezi 20. Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği 21. Diyarbakır Verem Savaş Derneği 22. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Đstanbul 3 Nolu Şube

Page 142: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

131

23. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Đstanbul 8 Nolu Şube 24. Ekonomik ve Teknik Dayanışma Vakfı 25. Gazi Cem Vakfı 26. Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma veKültür Derneği Genel Merkezi 27. Gökkuşağı Kadın Derneği 28. Güneydoğu Sanayici ve Đşadamları Derneği (GÜNSĐAD) 29. Đnsan Hakları Derneği (ĐHD) Diyarbakır Derneği 30. Đnsan Hakları Derneği (ĐHD) Đstanbul Şubesi 31. Đstanbul Felsefe Kulüpleri Platformu 32. Đstanbul Fotograf ve Sinema Amatörleri Derneği (ĐFSAK) 33. Đstanbul Kürt Enstitüsü 34. Đstanbul Santranç Derneği 35. Đstanbul Umum Diş Protez Teknisyenleri ve Sanatkarlar Odası 36. Kadıkoy Bilim Sanat Kültür Dostları Derneği 37. Kadın Araştırmaları ve Dayanışma Merkezi 38. Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) 39. Kimya Mühendisleri Odası 40. Lambda Đstanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi 41. Liberal Gençlik Derneği (LĐGED) 42. Lokantacilar Derneği 43. Marmara Üniversitesi Mezunları Derneği 44. Marmara Üniversitesi Öğrenci Derneği 45. Mezopotamya Kültür Merkezi 46. Muş Eğitim Vakfı 47. Pertevniyal Eğitim Vakfı 48. Pirinç Değirmencileri Derneği 49. Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı 50. S.S. Đskenderiye Bilimsel Kültürel Araştırmalar ve Üretim Kooperatifi 51. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray Şubesi 52. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Kadıköy Şubesi 53. Selis Kadın Danışmanlık Merkezi 54. Sosyal Araştırmalar Vakfı 55. Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) 56. Sosyal Ekolojist Dönüşüm Derneği 57. Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) 58. Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat Đçin Vakıf 59. Tozkoparan Birlik Kültür ve Spor Kulübü Derneği 60. Tutuklu Aileleri ile Dayanışma Derneği 61. Tüketici Koruma Derneği 62. Tüketiciler Birliği 63. Tüketiciyi Koruma ve Dayanışma Birliği 64. Tüm-Bel-Sen Đstanbul 1 Nolu Şube 65. Tüm-Bel-Sen Đstanbul 5 Nolu Şube 66. Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu (TÜRÇEK) 67. Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı 68. Türkiye Motorlu Taşıt Đşçileri Sendikası (TÜMTĐS) 69. Türkiye Sağlık Đşçileri Sendikası Diyarbakır Şubesi 70. Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği 71. Zeytinburnu Müzisyenler Derneği

Page 143: Sivil Toplum Orgutlerinde Yonetim

132

72. Zihinsel Engellilerin Eğitimi Rehabilitasyonu ve Đstihdamı Derneği