prof ile söyleşi - bİlgesam | bilge adamlar stratejik ... · doğu akdeniz’deki enerji...

8

Upload: others

Post on 02-Sep-2019

17 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan
Page 2: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan

Prof. Dr. Atilla SANDIKLI ile Söyleşi

ARAP BAHARI VE TÜRKİYE

Hazırlayan: Can ZENGİN

Kasım 2016

Page 3: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan

Arap Baharı ve Türkiye

1

BİLGESAM Başkanı Prof. Dr. Atilla Sandıklı, BÜTAT (Boğaziçi Türk Araştırmaları Topluluğu) temsilcisi öğrencilerle gerçekleştirdiği söyleşisinde Arap Baharı ve Fırat Kalkanı Harekatı ışığında bölgesel ve küresel gelişmeleri değerlendirdi.

“Arap Baharı” ne ifade etmektedir? Sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle, Arap Baharı’nın temel argümanının Amerika Birleşik Devletleri’nin hazırlamış olduğu ‘Büyük/Genişletilmiş Orta Doğu Projesi’ planı olduğunu düşünüyorum. Aslında projenin kapsamı demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisi gibi Batı değerlerinin bu coğrafyada yaygınlaşmasıydı. Bu sayede, kendisinin daha kolay işbirliği yapabileceği daha ente-gre bir ortam hazırlamak istemiştir. Büyük/Genişletilmiş Orta Doğu Projesi’nin temeli Arap Ba-harı vasıtasıyla İslam dünyasını Batılılarla iletişime geçirmek, gerçekleşecek yakın etkileşimlerle kendisine müttefik yapacak ve kendisine zarar vermeyecek bir atmosfer sağlamaktı. Bölgedeki halkların da demokrasi, özgürlük, serbest piyasa ekonomisi, gelir dağılımında adalet, hukukun üstünlüğü gibi taleplerinin olduğunu da kabul ettiğimiz zaman karşılıklı çıkar uyumu ortamı oluştu. Amerikan’ın dış politikasında kutsal olarak gördüğü ‘kendi değerlerini yaymak’ misyonu bölgedeki gerçeklerle örtüşünce nihayetinde bir etki oluşturdu ve çeşitli ülkelerde ayaklanmalar başladı. Ancak, ABD’nin bu coğrafyadaki otoriter yönetimlere karşı olan faaliyetlerinden rahatsız olan Rusya, Çin, İran gibi ülkelerin olduğunu da unutmamalıyız. Son dönemde adından sıkça söz edilen ‘Şanhay İşbirliği Örgütü’nün temel felsefesinin Amerikan hegemonyasına karşı çıkarak tek hegemon güç olmasını sınırlamaya çalışan bir yapı olduğunu görebiliriz.

Gelişmeler başlangıçta batıyla iyi ilişkiler çerçevesine oturtulmak üzerine gelişse de Orta Doğu’da öngörülemeyen faktörlerin oluşması ve bölgenin toplumsal, sosyal ve siyasal dokusunun farklı gelişmeler göstermesiyle Büyük/Genişletilmiş Orta Doğu Projesi aksamaya başladı. Ilımlı İslam konsepti dâhilinde iktidara gelen ‘Müslüman Kardeşler’in fırsattan istifade ederek etki alanını artırması ve içerisindeki bazı aşırı grupların varlığının etkili olabileceğinin görülmesi planın ak-samasındaki temel sebeptir. Türkiye ise bir yandan Batı bloku içinde yer alarak diğer yandan da Müslüman bir ülke olarak bölge ülkelerine her ikisinin de beraber yaşanabileceği ortamı sunarak büyük saygınlık kazanmıştır. Ancak bu dönemde bölge ülkeleri arasında rol model olan Türkiye’nin de nüfuz kazanması ve Orta Doğu coğrafyasında küresel güçlerin çıkarlarıyla kendi çıkarlarının uyumlu olması gerektiği mesajları bazı kesimlerde rahatsızlık uyandırmıştır. ABD Orta Doğu’ya yönelik dış politikasını analiz ettiğimizde 2 noktada istenmeyen sonuçların ortaya çıktığı dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki bölge dışından bir gücün Orta Doğu’da hâkimiyet sağlaması ikincisi ise bölgeden çıkacak bir gücün kendi etki alanını oluşturmasıdır. Nihayetinde eylem ve söylem-leri dikkate aldığımızda bu noktada Arap Baharı’nın artık tersine döndüğünü ve sorgulanmaya başladığını gözlemlemekteyiz. Özellikle Libya’da ABD Konsolosluğu’nun basılması, Amerikalı diplomatlara bölgede Müslüman Kardeşler, Türkiye ve Hamas’ın bir aktör olduğunu hatırlatmıştır. Çıkarlarına ulaşmak amacıyla başlangıçta İdealist yaklaşımı benimseyen Amerika’nın Realist yak-laşıma dönmesine neden olmuştur.

Page 4: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan

Arap Baharı ve Türkiye

2

Tunus, Mısır gibi Orta Doğu’daki bazı ülkelerde rejim değişiklikleri olmasına rağmen sizce Esed yönetimi ayakta kalmayı nasıl başardı?

3 önemli etkenin Suriye’de işlerin ters gitmesine neden olduğunu düşünüyorum. Bunlardan bir-incisi Arap Baharı’nın tersine dönerek artık Batı’nın en baştaki şekilde istediği gibi gelişmeme-sidir. Arap Baharı gerçekleşirken Türkiye’nin bölgede nüfuzunu geliştirmiş olması, Müslüman Kardeşler’in giderek etkinliğini artırması ve radikalleşmesi Arap Baharı içinde istenmeyen durum-lardandı. Amerika ve Suudi Arabistan’ın birlikte destek verdiği Mısır’da Müslüman Kardeşlere yönelik darbe girişimi de bunun sonuçlarındandır. Türkiye’de Gezi olayları, çözüm sürecinin tıkanması gibi meseleler de bu dönemlerde gerçekleşmektedir. İkinci neden ise Suriye’de artan Şii temelli İran nüfuzudur. Nusayri kökenli Esed hükümetine hem sahada hem de diplomatik destek veren, körfez ülkelerinde etkisini artıran İran, Batı dünyasının Suriye’deki çıkarlarına ters düşme-ktedir. Üçüncü neden ise küresel düzeyde çıkar çatışmasının yarattığı etkendir. BM çatısı altında Rusya ve Çin’in vetoları ve Suriye rejimine desteği, Rusya’nın direk sahada oyuncu olarak ak-törlerin arasında yer alması Batı ile çatışan çıkarladır. Dolayısıyla Arap Baharı’nın tersine dönmesi ve bölgesel/küresel aktörlerin rekabeti nedeniyle Suriye krizi sadece Suriye’yi ilgilendirmemiş; 2017’ye geldiğimiz bugünlerde henüz sonuç alınamamıştır. DAEŞ’te, bu karmaşa da beslenen bir yapı olarak karşımıza çıkmıştır. Bu belirsizliklerin yarattığı nihai sonuç ise Esed rejiminin ayakta kalmasına ve Suriye’nin daha da karmaşık bir hale gelmesine neden olmuştur.

Batı-Doğu rekabeti çerçevesinde Türkiye’nin pozisyonunu nasıl görmektesiniz?

Türkiye’nin iç ve dış siyaseti bağlamında uzun yıllardır bir dengeleme politikası yürüttüğü; yeri geldiğinde ABD, yeri geldiğinde Rusya ile yakınlaştığı gözlemlenmiştir. Dış politikadaki bu esneklik ülkeler için hayati önem taşır. Aslında tarihsel sürece bakıldığında, Batı hayranlığından ziyade çıkarlarımızın uyumlu olmasından dolayı Batı bloğunda yer aldığımız, Doğu bloku ile in-teraktif bir ilişki geliştiremediğimiz görülmektedir. Bunun temel nedeni özellikle Soğuk Savaş yıllarında yaşanan güvenlik sorunudur. İki kutuplu dünya son bulduktan sonra, özellikle SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını kazanmasıyla Türk-Rus il-işkilerinin bölgeye yönelik önce rekabet, ardından rekabet ve işbirliği, son dönemde ise sadece işbirliği ortamına girdiği görülmüştür. Rusya’yla ilişkiler işbirliği sürecinde iken son dönemde Suriye meselesinde ters politikalar ve yaşanan uçak düşürme krizi Türkiye’nin bölgede yalnı-zlaşmasına neden olmuştur. Son dönemde krizin aşılması ve ilişkilerin normalleşmesi süreciyle Türkiye, dış politikadaki esnekliğini geri kazanmaktadır.

Bunun dışında bugün Batı dünyasının evrensel değerler temel alındığında ileri medeniyetler arasın-da olduğu ve hala daha cezbediciliğinin azalmadığı da bir gerçektir. Burada karar vermemiz gerek-en konu hangi tarafta yer alacağımızın ve ne derecede bu kampın içinde yer almamız gerektiğidir. Bunun cevabı Türkiye’nin çıkarlarının kısa ve uzun vadede nasıl karşılanacağında gizlidir. Uzun

Page 5: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan

Arap Baharı ve Türkiye

3

süredir Batı kampında yer aldığımız için Avrupa Birliği, NATO, Batılı değerler ile daha hızlı uyum sağlanabileceği ve AB üyeliği vasıtasıyla daha çok fayda sağlanabileceği düşünülebilir. Ancak tamamıyla bu sistemin parçası olamayacağımız, Batılı ülkeler ile çıkarlarımızın çatıştığı durum-larda da alternatif olan Şanhay İşbirliği Örgütü ile etkileşimimizi artırarak denge ve esnekliğimizi sağlayabilir, optimal çıkarları elde edebilecek işbirliği ve istikrara dayalı politikalar yürütebiliriz.

Orta Doğu’nun etnik ve mezhepsel çözülme süreci bağlamında Türkiye’nin de uzun zaman-dır devam eden bir PKK sorunu olduğu düşünülürse, ABD ve Rusya’nın bölgedeki varlığının uzun vadede Türkiye’nin yaşadığı etnik temelli soruna etkisi ne olabilir?

Türkiye’nin de karşılaştığı etnik temelli sorun açısından öncelikle aktörlerin bölgede ne bekle-diğini göz önünde bulundurmalıyız. Batılılar açısından bakacak olursak, Arap Baharı istenen so-nucu vermemiştir. Küreselleşmenin de etkisiyle dünyada iki yönlü gelişen bir eğilim mevcuttur ve ulus devletlerin geçirdiği dönüşümü Avrupa’ya bakarak anlayabiliriz. Yugoslavya gibi parçalanma görülebilirken aynı zamanda AB gibi bir bütünleşme süreci de gözlemlenebilmektedir. Bu deney-imden istifade ederek, Batı dünyasının genel itibarıyla Orta Doğu’da etkinliğini devam ettirmek için parçalı yapılar olmasını istediği ve bu parçalı yapıları birbirlerine karşı kullanarak bölgeden çıkacak bir gücün ihtimalini azalttığı bilinmektedir. Mevcut haritaların kısa sürede değişmeye-ceği gerçeğinden ötürü devlet olarak kalsa dahi parçalanmış küçük yapılar kısa vadede batının en önemli çıkarı olabilecektir. Uzun vadede ise İsrail benzeri güçlü müttefiklerin olması batı dünyasının elini kuvvetlendirecektir. Bu tarzda şekillenen Orta Doğu ise Türkiye’nin ulus devlet anlayışı ve çıkarlarına ise ters düşmektedir. Suriye’de ki çatışmanın karmaşıklaşmasına neden olan genel politikaların örtüşmemesiyle beraber PKK’nın Suriye kolu olan PYD terör örgütünün Kürt koridoru oluşturmasına zemin hazırlamıştır. Türkiye için hayati önem arz eden bu konu-da ilk aşamada akıllı bir hareketle bölgeye müdahalede bulunmamış; ABD ise buna karşılık koz olarak PYD’yi desteklemiştir. Rusya ise Suriye’nin bütünlüğünden yana olmaktadır. Dolayısıyla, günlük hayatta arkadaşlarımızla fikirlerimiz uyuşmadığı zaman diğer arkadaşlarımızla o konu-da etkileşime geçtiğimiz gibi Türkiye olarak politikalarımızın uyuşmadığı durumlarda diğer blok ile etkileşime geçerek esneklik sağlayabiliriz. Rusya veya Esed yönetimi ile yakınlaşma süreci-yle PYD’nin bölgedeki etkisini azaltabiliriz. Ancak bunu da yaparken Rusya ile aynı tarafta yer alan İran’ın Orta Doğu’da Şii temelli politikalarına dikkat etmeli, bölge ülkelerinde nüfuzunu artırmasını da batılı devletlerin yardımıyla kontrol edebiliriz. Orta Doğu’da çözümün Türkiye ol-madan, Türkiye’nin ise Orta Doğu’yu göz ardı ederek düşünülmesi hayal ürünüdür. Bölgenin din-amikleri her iki tarafı da doğrudan etkilemekte olduğundan işbirliği ve uzlaşmaya yönelik siyaset istikrar getirecektir. Bu noktada temel alınması gereken ilke; gücünün sınırlarını bilen, bölgesel ve küresel aktörlerle etkin iletişimde olarak hem iç hem dış politikada optimal sonuçları elde etmeye odaklanan rasyonel politikaların uygulanması olmalıdır.

Fırat Kalkanı Harekâtı’nın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Page 6: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan

Arap Baharı ve Türkiye

4

Normal şartlarda kısa vadeli planlar her zaman cezbedicidir. Ancak stratejik planlamalarda kısa, orta ve uzun vadeli planlar değerlendirilmelidir. Suriye’de olaylar gelişmeye başladığında iktidarın uzun süre dayanamayacağı ve çatışmaların küresel rekabete dönüşeceği kısa vadede öngörüleme-di. Bugün Türkiye için en kötü senaryo Suriye’nin parçalanarak istikrarsızlaşması ve kuzeyde bir Kürt koridorunun devletleşme sürecine girmesidir. Bu koridorun oluşmasına engel olmak için ara bölgelerde Türkiye’ye yakın unsurların hâkimiyet sağlaması en akılcı çözüm olacaktır. Eğit-donat politikası vasıtasıyla Cerablus-Afrin arasındaki Özgür Suriye Ordusu varlığının sağlanması bunun ilk örneğidir. ÖSO’nun ilk safhalarda başarısız gibi görünmesi ABD tarafından yeterince destek görmemesidir. Yeterli destek geldiği zaman başarılı sonuç alınmaya başlanmıştır. Ancak, bugüne kadar Cerablus-Afrin arasında uygulanan stratejiyi koridorun diğer bölgelerinde henüz uygulaya-madık. Türkiye’nin mücadelesinin PKK ve PYD terör örgütleri ile olduğu net bir şekilde ortaya koyularak; Kobani, Tel Abyad, Haseke, Sincar bölgelerindeki Kürt varlığının düşmanımız değil kardeşimiz oldukları imajı sağlanmalıdır. Büyük resmi görerek ve oyunun içinde aktif katılımcı olarak bu koridorun aralarında tampon bölgeler oluşturabiliriz. Dış politika ve güvenlik anlamında esneklik ve stratejik planlamanın geliştirilmesi hem Türkiye’nin uluslararası prestijini artabilecek hem de iç politikasına olumlu yansıyabilecektir.

Harekâtın devam ettiği günlerde bir diğer göz önünde bulundurmamız gereken şey ise aynı anda birden fazla terör örgütüyle mücadele etmememiz gerektiğidir. Sıklet merkezini bir noktada yoğunlaştırıp sırasıyla hedeflere ulaşılmalıdır. Ancak, Türkiye bugün kendisini bu mücadeleyi eş zamanlı olarak yürütebilecek seviyede güçlü hissetmektedir. Bana göre, Fırat Kalkanı harekâtının zamanlaması da yapılması da doğrudur. Çünkü Suriye’de bugün artık çözüme yönelik konuşmalar başlamıştır. Çözüm için masada olmak istiyorsak öncesinde aktif olarak sahada olmamız gerek-mektedir. Kuşatmalar konusunda zorluklar yaşanılacağı söylenmesine rağmen en başından beri Cerablus, Dabık, El-Bab gibi şehirlerin DAEŞ’ten temizlenmesinin kolay olacağı kanısındaydım. Çünkü DAEŞ bünyesindeki askeri akılında yardımıyla temel olarak tutunmak isteyeceği yerler Rakka ve Musul olacaktır. Hatta Musul’dan bile çekilerek Rakka’da kuvvetlerini toparlayacağı düşünülebilir.

DAEŞ’in bugün bir çözülme sürecinde olduğu söylenebilir. Ancak, en çok ses getiren ve toplumlarda kaosa sebep olan canlı bomba eylemlerini ne ölçüde görebiliriz?

Öncelikle DAEŞ, kendi kontrolündeki alanda büyük tehdit altında ve Musul/Rakka’yı muhakkak güçlü bir savunmak isteyecektir. Bunu yaparken de dışarıda ilgiyi dağıtmayı hedefleyebilir. An-cak ben yeterince başarılı olabileceklerini düşünmüyorum. Çünkü temelde kendini savunmaya çalışırken dışarda eylem yapabilmek için detaylı planlamaya fırsat bulamayacaktır. Hazırlıkların eksik olması nedeniyle eski sıklık görülmeyecektir ki bugün çok sayıda militanın yakalanması bu planlama eksikliğindendir. Ancak her ne olursa olsun iç güvenlik anlamında zafiyet yaşama-mamız, gerekli tedbirleri almamız lazım. Belirli ölçüde küçük eylemlerle büyük sonuçlar almak

Page 7: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan

Arap Baharı ve Türkiye

5

isteyecektir. Türkiye’nin iç dinamiklerine dokunarak Alevi/Sünni veya Türk/Kürt çatışması te-tiklemeye çalışabilir. DAEŞ’in artık er ya da geç ismen gideceği kesinleşmiştir ancak güç boşluğu, devlet otoritesinin zayıflaması gibi hallerde yeniden hortlayabileceği de unutulmamalıdır. Zaten, El-Kaide de henüz tam anlamıyla yok edilmiş bir terör örgütü değildir. Farklı isimler veya farklı yerlerde aynı zihniyet ile karşımıza çıkması muhtemel olduğu için tedbirlerimizi buna göre al-malıyız.

Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir?

Leviathan ve Nil havzalarından çıkan doğal gaz Türkiye-İsrail ve Türkiye-Güney Kıbrıs Rum Kesimi ilişkilerini bir başka boyuta getirebilir. Türkiye öncelikle ülkeler arasında anlaşma ol-madan araştırma yapılmasını engellemeye çalışmaktadır. Bu konu çözüme ulaştırılabilirse ilk karşılaşılacak sorun ise pazara ulaşacak doğalgazın nerden geçeceği olacaktır. Ulaşım, boru hat-ları, sıvılaştırılmış gazın nakliyesi gibi maliyetli konularda çözüm arayışında önemli faktörler-dendir. Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanacak boru hatları planlanması halinde hem Türkiye’nin yararına olacak hem de GKRY ve İsrail için maliyetler azaltılmış olacaktır.

Bu aşamada projenin iki farklı teorinin ışığında gelişeceği düşünülebilir. Bunlardan birincisi re-alist yaklaşım ile enerji hatlarının çıkar çatışmasına dönüşerek bölgedeki çatışmaları ve güvensi-zliği daha da derinleştirebileceği ihtimalidir. Diğer bir yaklaşım ise idealist/liberal açıdan olaylara bakarak ekonomik çıkarların optimalinin bulunması vasıtasıyla işbirliğinin kuvvetlenebileceğidir. Benim görüşüm idealist bakış açısının bölgenin güvenliği açısından faydalı olacağıdır. Hatta bu sayede hem İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi hızlanır hem de bu işbirliği Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olabilir. İşbirliğinin, Türkiye açısından getireceği diğer yararlar da mevcut olacaktır. Örneğin, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi noktasında Rusya’ya bağımlılığımızı azaltırken, alternatif kaynaklar yaratarak Türkiye’nin bölgede enerji merkezi (hub) olmasına ola-nak sağlayabilir. Türkiye, uzun vadede ise akılcı bir politika ile doğalgaz/petrol teknolojisinin daha da geliştirilerek ve işlenerek bölgede bir pazar noktası olmayı hedeflemektedir.

Sizce, Çin Denizi ve etrafında son dönemde görülen hareketlenmeler dünyanın gündeminin ve çatışma ekseninin ileride Orta Doğu’dan Asya-Pasifik bölgesine kayabileceğinin işareti midir?

ABD’nin son dönemde askeri gücünün belirli bir kısmını Asya-Pasifik tarafına kaydırmaya başladığını gözlemlemekteyiz. Soğuk Savaş sonrasında NATO’nun da “alan dışılık” konsepti dâhilinde farklı bölgelerde faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Bununla birlikte Güney Kore, Japon-ya, Avustralya gibi ülkeler de Çin’in bölgede hâkimiyetini artırmasını istememektedir. Nihayetin-de ABD’nin, hem ikili anlaşmalar ve küresel ortaklıklar hem de NATO’nun vasıtasıyla Çin’i bir çevreleme politikası altında tuttuğunu söyleyebiliriz. Ancak bu aşamada temel sorun, ABD’nin bölgeye bu şekilde angaje olmasının kendisine getireceği maliyettir. Eğer yaptığınız politika ken-

Page 8: Prof ile Söyleşi - BİLGESAM | Bilge Adamlar Stratejik ... · Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Türkiye açısından önemi nedir? Leviathan ve Nil havzalarından çıkan

Arap Baharı ve Türkiye

6

di kendini finanse edemezse belli bir süre sonra sıkıntıya sebep olur. Örneğin ABD’nin İran ile yaşadığı olumsuz ilişkiler döneminde Orta Doğu’da geri kalan ülkeler üzerinden yaptığı silah ticareti vasıtasıyla Orta Doğu’nun kendine getirdiği maliyeti amorti etmiştir. Rusya da ise durum tersine gerçekleşmekte ve Rusya’nın dışardaki varlığı diğer gelirlerden karşılanamayınca kendini tüketmektedir. Dolayısıyla güvenlik anlamında dış politika uygulamanın maliyetinin karşılanması en hassas konu olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde minimum mali-yetle etkinliğini artırması için kullandığı küresel ortaklıklar; Güney Kore, Japonya gibi ülkelerin kendi savunma sanayi harcamalarını artırmasına teşvik, NATO’nun alan dışı konsepti gibi poli-tikalarla kaynakları çeşitlendirdiği söylenebilir. Her ne kadar Asya-Pasifik’e doğru bir çatışma ekseni kayması görülse de Orta Doğu’nun doğal kaynakları, karmaşık yapısı ve tamamen çekilme halinde bölgede ABD haricinde herhangi bir gücün etkin olabilmesi ihtimali nedenlerinden dolayı Amerikalıların bir ayağının burada kalacağını da unutmamalıyız.