osman aydın

62
1 T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ BEYNE İLAÇ HEDEFLENDİRİLMESİ Hazırlayan Osman AYDIN Danışman Doç. Dr. Gökçen Yuvalı ÇELİK Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2011 KAYSERİ

Upload: trancong

Post on 17-Jan-2017

294 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Osman Aydın

1

T.C.

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ

ECZACILIK FAKÜLTESİ

BEYNE İLAÇ HEDEFLENDİRİLMESİ

Hazırlayan

Osman AYDIN

Danışman

Doç. Dr. Gökçen Yuvalı ÇELİK

Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı

Bitirme Ödevi

Mayıs 2011

KAYSERİ

Page 2: Osman Aydın

2

Page 3: Osman Aydın

3

T.C.

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ

ECZACILIK FAKÜLTESİ

BEYNE İLAÇ HEDEFLENDİRİLMESİ

Hazırlayan

Osman AYDIN

Danışman

Doç. Dr. Gökçen Yuvalı ÇELİK

Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı

Bitirme Ödevi

Mayıs 2011

KAYSERİ

Page 4: Osman Aydın

i

BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK

Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde

edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu

çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve

referans gösterdiğimi belirtirim.

Osman Aydın

Page 5: Osman Aydın

ii

“Beyne İlaç Hedeflendirilmesi” adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü

Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve Farmasötik

Biyoteknoloji Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.

Tezi Hazırlayan Danışman

Osman AYDIN Doç. Dr. Gökçen Yuvalı ÇELİK

Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı

Doç. Dr. Gökçen Yuvalı ÇELİK

ONAY :

Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın …/…/…… tarih ve …………..……

sayılı kararı ile onaylanmıştır.

…/…/……

Prof. Dr. Müberra KOŞAR

Fakülte Dekanı

Page 6: Osman Aydın

iii

TEŞEKKÜR

Bu tezin hazırlanmasında bana destek olan ve hiçbir zaman yardımlarını esirgemeyen

danışmanım Doç. Dr. Gökçen YUVALI ÇELİK’E ve tezimin hazırlanmasında bana her

zaman destek olan aileme teşekkür ederim.

Page 7: Osman Aydın

iv

BEYNE İLAÇ HEDEFLENDİRİLMESİ

Osman AYDIN Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi

Bitirme Ödevi, Mayıs 2011 Danışmanı: Doç. Dr. Gökçen Yuvalı ÇELİK

ÖZET

Beyin hassas bir organdır ve bu organı koruyan çok etkili bariyerler vardır. Ne yazık ki

davetsiz kimyasallara karşı bunu koruyan aynı mekanizmalar iyileştirici müdahaleleri de

boşa çıkarabilmektedir. Mevcut pek çok tıbbi ilaç, bunları etkin olarak beyin içine

veremememize bağlı olarak, beyinsel hastalıkların tedavisinde etkisiz kalmıştır. KBE

varlığında, SSS hastalıklarının tedavisi için keşfedilmiş etkin maddelerin %98’inden

fazlası beyin içine geçemez. Beyne ilaç verilmesini arttırmak için kullanılan genel metotlar

bu nedenle büyük ilgi odağıdır. Yoğun araştırmalara rağmen, beyin tümörleri, HIV

ensefalopatisi, epilepsi, serebrovasküler hastalıklar ve nöro-dejeneratif bozukluklar gibi

öldürücü ve/veya güçten düşürücü santral sinir sistemi (SSS) hastalıklarından şikâyetçi

hastalar sistemik kanser veya kalp hastalığından ölenlerden sayıca çok fazladırlar.

Potansiyel olarak etkin olan iyileştiricilerin klinik olarak sorunlu olması, genellikle ilacın

gücünün eksikliğine bağlı değil daha ziyade ilacın verilme metotlarının eksikliklerindendir.

SSS hastalıklarını tedavi etmek kısmen zordur çünkü aşılması zor bazı engeller çoğunlukla

beyin ve omuriliğe ilaç verilmesini engellerler. İlaçları istenilen faaliyet alanlarında

sınırlamak zehirlenmeyi azaltabilir ve bu da tedavinin etkisini arttırabilir. Geleneksel ilaç

verme mekanizmalarının yetersizliğinin aksine yoğun araştırma çabaları SSS ye ilaç

moleküllerini daha etkin bir şekilde iletebilmek için yeni stratejiler geliştirme üzerine

odaklanmıştır.

Anahtar Kelimeler: SSS, KBE, ilaç, hedefleme

Page 8: Osman Aydın

v

BRAIN DRUG TARGETING

Betül YOZGATLI

Erciyes University, Faculty of Pharmacy Graduation Project, June 2011

Advisor: Doç. Dr. Gokcen Yuvali CELIK

ABSTRACT

The brain is a delicate organ, and there are very effective barriers to protect this organ.

Unfortunately, the same mechanisms that protect it against intrusive chemicals can also

frustrate therapeutic interventions. Many existin pharmaceuticals are rendered

ineffective in the treatment of cerebral diseases due to our inability to effectively deliver

and sustain them within the brain. Owing to the presence of the the blood-brain barrier

(BBB), more than 98% of all potential new drugs discovered for CNS do not cross the

BBB. General methods that can enhance drug delivery to the brain are, therefore, of

great interest. Despite aggressive research, patients suffering from fatal and/or

debilitating central nervous system (CNS) diseases, such as brain tumors, HIV

encephalopathy, epilepsy, cerebrovascular diseases and neurodegenerative disorders, far

outnumber those dying of all types of systemic cancer or heart disease. The clinical

failure of much potentially effective therapeutics is often not due to a lack of drug

potency but rather to shortcomings in the method by which the drug is delivered.

Treating CNS diseases is particularly challenging because a variety of formidable

obstacles often impede drug delivery to the brain and spinal cord. By localizing drugs at

their desired site of action one can reduce toxicity and increase treatment efficiency. In

response to the insufficiency in conventional delivery mechanisms, aggressive research

efforts have recently focused on the development of new strategies to more effectively

deliver drug molecules to the CNS.

Key Words: CNS, BBB, drug, targeting

Page 9: Osman Aydın

vi

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK ..................................................................................i

KABUL ONAY................................................................................................................ii

TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iii

ÖZET……................................................................................................................................. iv

ABSTRACT .....................................................................................................................v

İÇİNDEKİLER ..............................................................................................................vi

SİMGELER VE KISALTMALAR ............................................................................viii

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ........................................................................x

1. GİRİŞ VE AMAÇ .......................................................................................................1

2. GENEL BİLGİLER ....................................................................................................5

2.1. SANTRAL SİNİR SİSTEMİNE İLAÇ TAŞINMASINDA KARŞILAŞILAN

ENGELLER ......................................................................................................................5

2.1.1. Kan Beyin Engeli ..............................................................................................5

2.1.2. Kan Beyin Omurilik Sıvısı Engeli .....................................................................8

2.1.3. Kan Tümör Engeli .............................................................................................10

2.2. BEYNE İLAÇ TAŞINMASINDA Kİ AKIŞ MEKANİZMALARI ........................10

2.3. FİZİKOKİMYASAL FAKTÖRLERİN BEYNE İLAÇ TAŞINMASINA ETKİSİ....11

2.4. KAN BEYİN BARİYERİ VE KAN BEYİN OMURİLİK SIVISINDAN İLAÇ

TAŞINMASINDA KULLANILAN İN VİTRO VE İN VİVO MODELLER ...............14

2.5. SSS’YE İLAÇ TAŞINMASI İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ STRATEJİLER..................16

2.5.1. İlaçların Manipüle Edilmesi İle SSS ye İlaç Taşınması..................................17

2.5.1.1. Lipofilik Analogların Hazırlanması ..........................................................17

2.5.1.2. Ön İlaçların Hazırlanması .........................................................................19

2.5.1.3. Kimyasal İlaç Taşıyıcı Sistemler ..............................................................20

2.5.1.4. Taşıyıcı Aralıklı İlaç Taşıma .......................................................................23

Page 10: Osman Aydın

vii

2.5.1.5. Reseptör/Vektör Aracılıklı İlaç Taşıma .......................................................24

2.5.1.6. Kan Beyin Engelinin Bozulması ..................................................................27

2.5.1.7. Kan Beyin Engelinin Ozmotik Olarak Bozulması ........................................27

2.5.1.8. Kan Beyin Engelinin Biyokimyasal Olarak Bozunması...........................29

2.5.1.9. Santral Sinir Sistemine İlaç Taşınmasında Kullanılan Alternatif Yöntemler 29

2.5.1.9.1. İntraventrikül(Kese İçi)/Kılıf İçi Yol .....................................................30

2.5.1.9.2. Koklama Yolu......................................................................................31

2.5.2. İntersistial(Dokular Arası) Taşıma......................................................................32

2.5.2.1. Enjeksiyonlar, Karterler ve Pompalar İle Taşıma.....................................32

2.5.2.2. Biyolojik Olarak Parçalanabilen İlaç Kapsülleri, Mikroküreler ve

Nanopartiküller İle Santral Sinir Sistemine İlaç Taşıma.................................................32

2.5.2.3. Biyolojik Dokulardan Santral Sinir Sistemine İlaç Taşınması......................34

3. TARTIŞMA VE SONUÇ..........................................................................................36

4. KAYNAKLAR ..........................................................................................................38

ÖZGEÇMİŞ...................................................................................................................49

Page 11: Osman Aydın

viii

SİMGELER VE KISALTMALAR

KBE : Kan beyin engeli

SSS : Santral sinir sistemi

GABA : Gamma amino bütürik asit

CVO : Sirkumventriküler organlar

ECF : Ekstraselüler sıvı

BOS : Beyin omurilik sıvısı

PgP : P-gliko protein

ISF : Beyin interstisyel sıvısı

CP : Koroid damar ağı

BCB : Kan beyin omurilik sıvısı engeli

BTB : Kan tümör engeli

MRP : Çoklu ilaç direnç proteinleri

MOAT : Çoklu özel organik anyon naklediciler

CDDS : Kimyasal ilaç teslimat sistemleri

BUI : Beyin alım indeksi

AUC : Eğri altındaki alan

BEI : Beyin dışa akış indeksi

IS : Empedans spektroskopisi

Mab : Monoklonal antikor

CMT : Taşıyıcı aralıklı taşıma

RMT : Reseptör aracılıklı taşıma

LNAA : Büyük nötr amino asitler

AME : Emici aracılıklı transitoz

apo E : Apolipoprotein E

Page 12: Osman Aydın

ix

LDL : Düşük yoğunluklu lipoprotein

BBBD : Kan beyin engeli bozunması

PMA : Forbol miristat asetat

RMP-7 : Reseptör aracılıklı geçirici

icv : İntraserebroventriküler

Page 13: Osman Aydın

x

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ

Tablo 1. Nörofarmasötikler ve KBE’den geçişleri........................................................... 2

Tablo2. Beyin alımının ölçüleri...................................................................................... 12

Tablo 3.Nakil vektörlerine ilaçları bağlamak için oluşturulan stratejilerin çeşitliliği.... 18

Şekil 1.SSS ye yönelik ilaç geliştirmenin iki farklı yolu .................................................. 2

Şekil 2.Genel(sol) ve beyin(sağ) kılcal damarları arasındaki şematik karşılaştırma ......... 8

Şekil 3. KBE ve CP bariyeri ............................................................................................. 8

Şekil 4. Her bir parçanın optimizasyonu için ilgili kriter ile birlikte örülmüş iki vektör

bağlayıcı ve ilaç gelişimi................................................................................................. 25

Page 14: Osman Aydın

1

1. GİRİŞ VE AMAÇ

Nörolojik hastalıkların tedavisinde çok önemli bir zorluk etkin maddelerin beyne

taşınması ve özellikle belirli bir bölgeye ulaştırılıp kontrollü veya sabit bir hızda

salınmasıdır(1). Beyin araştırmaların da ileri düzeyde ki gelişmelere rağmen, beyin ve

santral sinir sistemi dünyanın en önemli hastalık nedenlerinden biri olarak kalmıştır ve

ayrıca diğer tüm hastalıkların neredeyse tamamından daha uzun süre hastanede yatma

ve uzun süreli tedavilere sebebiyet vermektedir. Beyne ilaç verilmesi sırasın da

karşılaşılan ana problem KBE varlığıdır. SSS içindeki hastalıklara karşı etkin olan ve

kan hücresi vasıtasıyla beyne ulaşan ilaçlar KBE’yi geçmek zorundadırlar. Beklenen

SSS iyileştirici etkilerini açığa çıkartmak ve KBE’ ye iyi nüfus eden ilaçları geliştirmek

için beyin içine alma ve beyinden dışarı atma mekanizmalarını iyi anlamak çok

önemlidir. KBE’nin fonksiyonu KBE düzeyinde yer alan çeşitli hücreler tarafından

dinamik olarak düzenlenmektedir (2).

KBE’yi geçmesi için seçilen molekül eğer bir beyne hedeflendirme potansiyeline sahip

ise SSS için ilaç geliştirme programına alınır; ancak bu potansiyele sahip değilse

program sonlandırılır (Şekil1) Bundan dolayı, beyne etkin madde taşınması modern ilaç

gelişiminde önemli bir rol oynar (3) SSS için başarılı ilaç verme örneklerine rağmen,

bunlardan sadece bazıları emniyetli ve etkin insan uygulamaları fazına ulaşmışlarıdır.

Page 15: Osman Aydın

2

Şekil 1.SSS ye yönelik ilaç geliştirmenin iki farklı yolu (3)

Santral Sinir Sistemine etkin madde taşınması ve hedeflendirilmesi için yeni stratejiler

en az iki nedenden dolayı gereklidir; bunlardan birincisi: 400-500 Da molekül ağırlığına

sahip, yağda çözünebilir etkin maddeler dışındaki etkin maddelerin KBE geçişinin

önemsiz olması (3,4) ve ikincisi de SSS hastalıklarının hayret verici şekilde yaygın

olmasından (Amerika Birleşik devletlerinde 80 milyondan fazla insan, Alzheimer,

Parkinson, İskemi, uyku bozuklukları, epilepsi v.b. SSS hastalıklarından şikâyetçidir)

dolayıdır (5). Pek çok etkin madde (antibiyotikler, nöropeptitler v.b.), beyin içine

KBE’den önemsiz miktarlarda geçmektedirler (Tablo 1).

Tablo 1. Nörofarmasötikler ve KBE’den geçişleri (3)

Page 16: Osman Aydın

3

İlaç endüstrisinde peptid ve protein yapıdaki etkin maddelerin yıllık pazar payı 10

milyar doların üstündedir; ancak bu etkin maddelerin hiçbiri KBE’den geçemediği için

beyin hastalıklarının tedavisinde etkin bir şekilde kullanılamamaktadır (6)

Beyne ilaç hedeflendirilmesindeki amacımız;

1) İlacın, etki bölgesi veya bölgelerinde, istenen hızda etkinliği bakımından en uygun

etkileşmeyi sağlamaktadır.

2) Buna eşdeğer önemde olan ikinci yararı ise, etken maddenin dozunun azaltılması ve

etken maddenin sadece hedef organa dağılımıyla sınırlandırılmasıdır. Bu durumda

oluşabilecek herhangi bir yan etki veya yan etkiler büyük oranda minimuma

indirilebilecektir (7).

Böylece bölgeye özgü ilaç taşıması ilacın terapötik indeksini belirgin bir şekilde

iyileştirebilecektir. Bölgeye özgü taşınmanın avantajları; hasta bölgeye göreceli olarak

kolayca girebilirlik açıkça gösterilmiştir (7).

Etki bölgesinde ilacın uygun olmayan biyolojik dispozisyonu, yüksek dozda ilaç

kullanımı gereksinimi doğurmaktadır. İlacın metabolizmasına bağlı olaylar genellikle

hastaya zararlı etki oluşturmaktadır. Bu yüzden belirtilen hedef bölgede ilacın seçiciliği

ve düşük dozda etken madde kullanımı sonucu ilacın davranışı kontrol edilebilmektedir.

Pek çok konvansiyonel ilaç gibi, birçok yeni protein grubu terapötik etken madde etki

bölgelerine seçici taşınımı gerektirmektedir.

Hedeflendirmenin basamakları;

– İlacın seçici olarak hedef bölgeye girişi,

– O bölgede tutulması,

– İlacın etkinliği,

– Uygun doz uygulama sıklığı ve sürenin ayarlanması şeklindedir (7,8).

İlacı hedeflendirmenin, esası;

– Yan etkilerin büyük bir bölümünün ve dozun azaltılarak vücutta hastalık bölgesi veya

özel hücrelere etken maddenin ulaşması,

– Öncelikle girilemeyen bölgelere ve hedeflere etken maddelerin ulaşması (örneğin,

intraselüler bölgeler, virüsler, bakteriler, parazitler),

Page 17: Osman Aydın

4

– Farmakolojik reseptöre bağlı olarak, etki bölgesine ulaşıncaya kadar, ilacın dozlama

sıklığı ve hızında, hem ilacı hem de vücudu birbirine karşı koruma özelliği (polipeptit

ilaçlar) şeklinde sıralanmaktadır (7,8).

Page 18: Osman Aydın

5

2. GENEL BİLGİLER

2.1. SANTRAL SİNİR SİSTEMİNE İLAÇ TAŞINMASINDA KARŞILAŞILAN

ENGELLER

SSS hastalıklarının tedavisinde etki potansiyeline sahip birçok terapötik molekülün

beyne nüfuz etmesini engelleyen etmenler vardır.

2.1.1. Kan Beyin Engeli

Kan beyin engeli kavramı ilk defa 1902 de Alman mikrobiyolog P.Ehrlich tarafından

geliştirildi.Tripan mavisini intravenöz olarak hayvanlara uyguladığında beyin hariç diğer

organların boyandığını gördü ve bunu KBE olarak ifade etti (9). Kan beyin engeli beyni

kanda dolaşan zararlı maddelerden ve toksinlerden korurken serebral hücre fonksiyonları

için gerekli besinlerin geçişine izin veren özelleşmiş karmaşık sellüler bir sistemdir.

Periferik kapillerin hücre içine veya intersellüler madde geçişine nispeten izin vermesinin

aksine KBE, beyin hücrelerine madde geçişini hem fiziksel hem de metabolik (enzim)

bariyeri sayesinde çok sıkı kontrol eder. Böylece terapötiklerin beyne yayılımı belli

sınırlarda tutulur (10).

SSS diğer dokularda bulunan kan hücrelerinden yapısal olarak farklı kan hücrelerinden

oluşur, bu yapısal farklılıklar da beyin damarları ve beyinde bulunan hücre dışı sıvı

arasındaki geçirgenlik bariyeri ile sonuçlanır. Omurgalı beyni ve omuriliğinin kılcal

damarları diğer organlardan dolaşımla gelen sıvıların hızlı hareketlerine izin veren küçük

gözeneklerden yoksundur; bu kılcal damarlar fenestrasyonlardan yoksun özel endotel

hücreleri ile bir tabaka halinde sıralanmışlardır ve sıkı birleşim yerleri ile bağlanmışlardır.

Yapısal olarak bu bariyere benzer olan sıkı epitelyum aynı zamanda diğer organlarda da

bulunmaktadır (deri, sidik torbası, rektum ve akciğer gibi) (11). Beyin kılcal damar

endotelini de kapsayan, bu geçirgenlik bariyeri, KBE olarak bilinmektedir. Beyinsel

boşlukları ve glia hücresini kaplayan ependimal hücreler üç tiptir. Astrositler (yıldız şekilli

sinir hücreleri) nöronlar için yapısal çerçeveyi oluştururlar ve bunların biyokimyasal

çevrelerini kontrol ederler. Astrositlerin dışarı yayılan ve birbirlerine dayanan kılcal

Page 19: Osman Aydın

6

damarları kaplayan ayak işlemleri veya kolları KBE oluşturmak için kan damarları ile

oldukça yakından ilgilidir. Oligodentrositler; aksonları çevreleyen, aksiyon potansiyelinin

hızlı iletimi için gerekli olan miyelin kılıfını oluşturmak ve bu kılıfı korumaktan

sorumludurlar. Mikroglialar kan tarafından üretilen mono nükleer makrofajlardır. Endotel

hücreleri arasındaki sıkı bağlantıların, diğer organlarda gözlemlenen su bazlı parasellüler

difüzyonu azaltan 3-33 Ω.cm2 lik elektriksel dirence göre 1500-2000 Ω.cm2 lik çok yüksek

bir trans –endotel elektriksel direnç oluşturdukları sonucu doğar (12,13).

Mikro damarlar KBE nin toplam yüzey alanının yaklaşık %95 ini oluştururlar ve kimyasallar

tarafından beyne girmek için kullanılan ana yolu temsil ederler. Beyindeki damarların diğer

organlarda bulunan damarlara göre az çok daha ince duvarlı ve daha küçük çapta oldukları

bulunmuştur. Buna ek olarak beyindeki mitokondrisel yoğunluğun diğer kılcal

damarlardakine göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bunun sebebi; binlerce mitokondri

veya daha geniş mitokondriler değil aslında beyin mikro damarlarının küçük boyutları ve

bunun sonucunda da sahip oldukları daha küçük sitoplazmik alandır. Beyin içindeki kılcal

damarlar, hücre içi yarıklar, pinositozlar, delikler aslında yoktur, değiş tokuş trans-selüler

yapılmak zorundadır. Bu nedenle kılcal damar endotel zarından serbestçe nüfuz edebilen ve

sadece yağda çözünebilen maddeler KBE’ yi pasif olarak geçebilirler. İnsan beynindeki

kılcal damarların toplam uzunluğunun 650 km ve bunların toplam alanının da 12 m2 olduğu

tahmin edilmesine rağmen, bu bariyer oldukça etkindir ve bu bariyer beyni polar (kutupsal)

moleküller ve küçük iyonlar gibi yağda çözünmeyen bileşikler için pratik olarak erişilemez

kılar. Sonuç olarak pek çok umut vadeden ilacın terapötik değeri azalmıştır ve beyinsel

hastalıkların iyileştirici müdahalelere karşı en inatçı hastalıklar olduğu kanıtlanmışdır. Sadece

yaygın beyin hastalıklarına bakıldığında bu dikkate değer bir problemdir. Pratik olarak beyin

hastalıkları için bugün kullanılan tüm ilaçlar yağda çözünen tiptedir ve bunlar ağızdan alımı

takiben hemen KBE’yi geçerler. Antimikrobiyal beta-laktam antibiyotikleri

intraserebroventriküler olarak verildiklerinde ciddi kasılmalara sebeb olsalar da bu

antibiyotikler intravenöz olarak veya ağızdan verildiklerinde bu tip santral sinir sistemi yan

etkileri oluşturmamaktadırlar, çünkü bunların sınırlı bir kısmı kan beyin engelini geçebilirler.

Bundan başka çeşitli dokular içine bir şekilde yayılabilmelerine rağmen, GABA reseptörleri

bağlama bölgesinden gelen gamma amino bütirik asitin (GABA) yer değiştirmesine bağlı

olarak, yeni bir lipofilik kinolon antimikrobiyal etkeni, grepafloksasin beyne giremez.

Bu da baş ağrısı ve baş dönmesi gibi SSS yan etkilerinden kaçınma ile sonuçlanır.

Diğer taraftan diazem gibi, benzodiazepinler yatıştırıcı hipnotik etkenler olarak

Page 20: Osman Aydın

7

kullanılmışlardır çünkü bu lipofilik ilaçlar hemen KBE den geçerler. Bununla birlikte

diazemden çok daha fazla lipofolik olan immunsupresif bir etkenin, siklosporin A’nın, KBE

iletimi oldukça sınırlandırılmıştır. Benzer şekilde hemen hemen tüm lipofolik anti kanser

etmenleri, doksorubisin, epipodofilotoksin ve vinka alkoloidleri ( vinkristin ve vinblastin

(lökosit üreticiler) ) gibi, beyne çok zor girerler ki bu durum da beyin tümörlerinin tedavisinde

zorluk oluşturmaktadır. Parkinson hastalığının tedavisi için kullanışlı olan levodopa oldukça

hidrofildir ve KBE ye hemen nüfuz edebilir (14).

SSS’nin bazı bölgeleri klasik KBE kılcal damar endotel hücrelerini tanımlamaz fakat bunlar

periferinkine benzer mikro damarlara sahiptirler. Bu alanlar beyin ventriküllerine

komşudurlar ve sirkumventriküler organlar olarak adlandırılırlar (CVO). CVO’lar orta hatta

üçüncü ve dördüncü ventrikül sınırında yerleşmişlerdir. Bu yapılar; area postrema, pineal

bez, alt komissural organ, nörohipofiz, koroid pleksus, subfornikal organ, median eminens

ve supraoptik laminadır (10). CVO beyin bölgelerindeki kılcal damarların çözünür

maddelere karşı geçirgenlikleri daha fazla olmasına rağmen, koroid sinir ağının epitelyum

hücreleri ve diğer bölgelerin tanisitleri abluminal ekstraselüler sıvıdan (ECF) gelen beyin

ECF sine doğru olan iletimi engellemek için sıkı bağlantılar oluşturmaktadır. Koroid sinir

ağı belki de peptid ilaçlarının iletimi dikkate alındığında önem kazanacaktır çünkü burası

serebrospinal akışkanın (BOS) ana üretim bölgesidir ve hem BOS hem de beyin ECF si

serbestçe değiş tokuş olur (15).

Son olarak, KBE; beyinsel kılcal damar endotelinin luminal zarlarındaki yüksek

konsantrasyonlu aktif-ilaç-akış –iletken proteini olan P- gliko protein (PgP) tarafından

desteklenir. Bu akıcı iletken; geniş miktarda ilaç molekülünü, beyin parankimasına

girmeden önce, endotel hücresi sitoplâzmasından aktif olarak uzaklaştırır. Şekil 3 tüm bu

KBE özelliklerini beyin ve genel kılcal damarlar arasında bir karşılaştırma yaparak şematik

olarak tasfir etmektedir.

Page 21: Osman Aydın

8

Şekil 2.Genel(sol) ve beyin(sağ) kılcal damarları arasındaki şematik karşılaştırma (14)

2.1.2. Kan Beyin Omurilik Sıvısı Engeli

KBE, beyin interstisyel sıvısı (ISF) ile kanı birbirinden ayırırken koroid damar ağı(CP)

ise beyin omurilik sıvısından (BOS) kanı ayırmaktadır (6). Bu iki bariyer birbirinden

anatomik ve fonksiyonel olarak farklıdır. Bu bariyerlerin plazma membranında bulunan

transport sistem tiplerinin tamamen farklı olması sonucu bir etkin madde verildiğinde

bu etkin madde CP’den geçerek BOS’a ulaşabilirken, KBE’yi geçip ISF’ ye ulaşamaz

(16,17). Bu iki bariyer Şekil 4’de gösterilmiştir.

Şekil 3. KBE ve CP bariyeri (6)

KBE geniş bir yüzey alanına sahiptir ve bunun sonucunda verilen ilacın beyin

parankimasına geçişinde sadece KBE’nin geçirgenlik karakteristikleri belirleyici

olmaktadır (6).

Page 22: Osman Aydın

9

Sistematik olarak verilen ilaçların SSS ye girmeden önce karşılaştıkları ikinci bariyer kan

beyin omurilik sıvısı engeli (BCB) olarak bilinmektedir. BOS, beyin parankimasının

intersistal akışkanı ile molekül değiş tokuşu yapabildiğinden BOS içine kanda oluşan

moleküllerin geçişi de dikkatli bir şekilde kan beyin omurilik sıvısı engeli tarafından

düzenlenmektedir. Fizyolojik olarak kan beyin omurilik sıvısı engeli molekül ve hücrelerin

BOS içine geçişini sınırlandıran bir şekilde düzenlenen koroid sinir ağının epiteli içinde

bulunur. Koroid sinir ağı ve araknoid zar BOS ve kan arasındaki bariyerlerde birlikte faaliyet

gösterirler. Ependimal hücreler; beynin dış yüzeyi üzerinde, dura (sert beyin zarı) ve pia (beyin

ve omurilik iç zarı) arasında uzanan çift tabakalı bir yapı oluşturmak için kendi üzerlerine

kıvrılırlar işte buna araknoid zar denir. Bu çift tabaka içinde BOS drenajına katılan

subaraknoid alan vardır. Kandan araknoid zar vasıtasıyla madde geçişi sıkı bağlantılarla

engellenmiştir. Araknoid zar hidrofilik maddelere karşı genellikle geçirmezdir ve görevi de

kan-BOS bariyerini büyük ölçüde pasifleştirmektir (18). Koroid sinir ağı BOS’u oluşturur ve

aktif olarak BOS içindeki moleküllerin konsantrasyonunu düzenler. Koroid sinir ağı ependimal

hücreler tarafından oluşturulan cepler içine batan pia-mater (beyin zarı) dokusunun çok

vaskülarize olmuş “karnı baharımsı” kümelerinden oluşur. Koroid sinir ağının çoğunluğu

beyin tabanı yakınındaki dördüncü ventrikül boyunca ve sağ ve sol serebral yarım kürelerin

içindeki yan ventriküller içinde dağılır. Koroidal epitelyum hücreleri değiştirilmişlerdir ve

bunlar epitel özelliklere sahiptirler. Bu ependimal hücreler BOS tarafında mikrovilluslar,

bazolateral çıkıntılar ve bol miktarda mitokondrilere sahiptir. Ventriküller boyunca uzanan

ependimal hücreler de koroid sinir ağı etrafında sürekli bir tabaka oluşturur. Koroid sinir ağının

kılcal damarları fenestra edilip, sürekli olmayan ve kılcal endotel hücreleri arasında boşluklar

bulundurarak küçük moleküllerin serbest hareketine izin verirken, buna komşu olan koroidal

epitel hücreler kandan BOS’ a etkin bir biçimde geçen pek çok makro molekülü önleyen sıkı

bağlantılar oluşturmaktadır (19).

Buna ek olarak; kan beyin omurilik sıvısı engeli, koroid sinir ağı içinde BOS tarafından

üretilen organik asitleri kan içine göndermeye muktedir aktif bir organik asit taşıyıcı sistemi ile

desteklenmiştir. Sonuç olarak, penisilin antibiyotiği, anti neoplastik etmen metotreksat ve

antiviral etmen zidovudin gibi çeşitli iyileştirici organik asitler aktif olarak BOS dan

uzaklaştırılırlar ve bu nedenle de beyin parankiması içine yayılmaları önlenir. Bundan başka

BOS birleşimi ve beyin parankimasının intersistal akışkanı arasında bazen BOS-beyin bariyeri

olarak adlandırılan çoğunlukla önemli uygunsuzluklar bulunur (20). Bu bariyer BOS ve beyin

intersistial akışkanı arasındaki dengeleme için istenen üstesinden gelinemez difüzyon

Page 23: Osman Aydın

10

aralıklarına atfedilir. Bu nedenle bir ilaç için BOS’a giriş, beyin içine nüfuz etme garantisi

değildir (14).

2.1.3. Kan Tümör Engeli

Kafatası içine ilaç verilmesi, hedef bir SSS tümörü ise çok daha zordur. SSS tümörlerinin

mikrovaskülatörü içinde ki KBE varlığı klinik sonuçlara sahiptir. Mesela, birincil ve ikincil

sistemik tümörler kardiyovasküler sistem vasıtasıyla verilen kemoterapötik etmenlere cevap

verseler bile, kafatası içi metastaz genellikle büyümeye devam eder. SSS habis tümörleri

içinde KBE nin ciddi derecede bozulduğu kanserlerdeki tüm solid tümörlerde

kardiyovasküler sistem vasıtasıyla ilaç verilmesini engelleyen çeşitli fizyolojik bariyerler

yaygındır. Heterojen mikrovaskülatör dağılım tarafından bir solid tümördeki neoplastik

hücrelere tümör interstisyeli içine ilaç verilmesi mekânsal olarak tutarsız ilaç verilmesine

yol açar. Bundan başka genişleyen bir tümörde vasküler yüzey alan düşmektedir ki bu da

kanda oluşan moleküllerin trans-vasküler olarak değiş tokuşunun azalmasına neden olur.

Aynı zamanda, neoplastik hücrelere ilaç verilmesi için daha büyük bir difüzyon

gereksinimine neden olan kılcal damar içi mesafe artışı oluşur ve yüksek interstisyel tümör

basıncı nedeniyle ve buna bağlı oluşan peritümöral ödem tümöre komşu normal beyin

parankiması içindeki hidrostatik basıncın artmasına neden olur. Sonuç olarak normal beyin

bölgelerine komşu yerlerdeki bu tümörlerde serebral mikrovasküler normal beyin

endotelindekinden daha az ilaç geçişi sağlayabilir ki bu da fevkalade düşük ekstra tümörsel

interstisyel ilaç konsantrasyonuna neden olur (21).

Sonuç olarak kardiyovasküler sistem vasıtasıyla SSS ye ilaç teslimatı genellikle kan beyin

bariyeri, kan beyin omurilik sıvısı bariyeri ve kan tümör engelini içeren çeşitli zorlu

bariyerler ile önlenmiştir.

2.2. BEYNE İLAÇ TAŞINMASINDA Kİ AKIŞ MEKANİZMALARI

Beklenen SSS farmakolojik etkisini sağlamak için veya SSS’ deki yan etkileri en aza

düşürmek için ilaçların KBE penetrasyonunun indirgenmesi amacıyla ilacı beyne

yönlendirmede KBE’nin içine alma ve akış mekanizmasını detaylı bir şekilde anlamak

oldukça faydalı olacaktır. İlaç alımını tanımlayan pek çok in vivo deneysel metodlar

görünür beyin penetrasyon tanımı içine doğru herhangi SSS akış faaliyeti ile otomatik

olarak işbirliği yapar. SSS içinde beyin içindeki ilaç konsantrasyonlarını etkileyen sayısız

akış mekanizması vardır. Bu mekanizmaların bazıları aktifken bazıları da pasiftir. Özel

naklediciler ile SSS den gelen aktif akış, genellikle KBE de ölçülen ilaç penetrasyonunu

Page 24: Osman Aydın

11

ilacın fizikokimyasal özelliklerinden dolayı, mesela yağda çözünürlüğünden, tahmin

edilenden daha düşük bir seviyeye azaltabilir. Bu akış mekanizmalarının faaliyetleri ilaç

reseptör alanları ile etkileşim için mevcut olan serbest ilaçların beyindeki hücre dışı akışkan

konsantrasyonunu etkiler. Son zamanlarda dikkatler bu tip çoklu ilaç nakledicileri, nakil

proteininin ABC (ATP-bağlayıcı kaseti) kaseti üyelerine ait çoklu ilaç direnç proteinleri

(MRP), P-glikoprotein (Pgp) ve çoklu özel organik anyon naklediciler (MOAT) üzerine

odaklanmıştır (22,23). İnsanlardaki MRP beş izoformda görünür ve bu çeşitli izoformların

farklı dokularda farklı düzey tanımları vardır. Pgp, insandaki çoklu ilaç direnci (MDR)

geninin ürünüdür ve geniş bir yelpazede bulunan yağda çözünür maddeleri kabul eder ve

bunları aktif olarak gen ürünü tanımlayan hücrelerden sızdırır. Koroid sinir ağındaki

MOAT bazı substrat tercihlerinde MRP ile benzerlikler göstermektedir. Göze çarpan,

beynin ilaca maruz kalması içeri akışla arttırılabilirken, KBE ile dışarı akışla (sızıntı)

sınırlandırılabilir. Bundan dolayı, beynin özel sızıntı mekanizmaları için substrat olan

ilaçların alımını arttırmak için oluşturulan stratejilerde; ilaç molekülünün dışına nakledici ile

birlikte reaktivitenin de tasarlanmasına odaklanma ya da rakip bir yardımcı ile veya rakip

olmayan bir sızıntı pompası engelleyici ile birlikte istenilen ilacın bir sızıntı

mekanizmasının faaliyetini önleme yollarını da incelemek gerekir. Mesela belli Pgp

substratları için Pgp önleyicinin birlikte alınması sadece ağızdan alımı arttırmaz aynı

zamanda KBE geçirgenliğini de arttırabilir (24,25). Pgp önleyici valspodarın birlikte

alınması; son zamanlarda sadece beyin paklitaksel düzeyini arttırmamış, aynı zamanda

farelerdeki tümör hacmi üzerinde iyileştirici etkisini de dikkate değer miktarda

zenginleştirmiştir (26). Tersine beyne ilaç teslimatı stratejileri arasında kimyasal ilaç

teslimat sistemleri (CDDS) sadece içeri akışı arttırmaya kalkışmıyor aynı zamanda dışarı

akışı da azaltıyorlar. Bu stratejiye göre zincirsel metabolik bir yaklaşım kullanılarak önce

arttırılan lipofilite arasından pasif difüzyonla içeri akış yükseltilir ve daha sonra da “kilit”

mekanizması ile dışarı sızıntı azaltılır (14).

2.3. FİZİKOKİMYASAL FAKTÖRLERİN BEYNE İLAÇ TAŞINMASINA ETKİSİ

Beyne ilaç alımını içeren konuları tam olarak anlamak için; beyin penetrasyonu, beyin

alımı ve KBE den geçiş kabiliyetinin açık bir şekilde tanımlanması gerekir. Buna göre

KBE boyunca iletimin yapıldığı çeşitli yollar Tablo 2 de verilmiştir (14).

Page 25: Osman Aydın

12

Tablo2. Beyin alımının ölçüleri (14)

Biyolojik faaliyet beyin alımının genel bir ölçüsüdür. Logaritmik oktanol-su ayırma

katsayısı (log Po/w) 2 ye yaklaştığında SSS depresanlarının aynı türden bir serisinin

hipnotik faaliyeti maksimuma ulaşır. Çeşitli araştırmacılar bu bulguyu onaylamışlardır ve

“2 kuralı” genel olarak kabul edilmiştir (27). Fakat buradaki zorluk biyolojik faaliyetin en

az iki faktöre dayanmasıdır.

• Kandan beyne transfer oranı veya beyin ve kan arasındaki dağıtım ve

• Beyin içindeki bazı reseptörler ve ilaçlar arasındaki etkileşim

Eğer bu faktörler fark edilemezlerse bu durumda ne oran ne de denge transferinin bir

ölçüsü olarak biyolojik aktiviteyi kullanmak imkânsız olur (14).

Po/w olasılığı hala en bilgilendirici fizikokimyasal parametre olarak tıbbi kimyada

kullanılmaktadır ve bunun kullanışlı bir tanımlayıcı olduğu literatürdeki sayısız örneklerle

kanıtlanmıştır. Diğer taraftan zar geçirgenliğini zenginleştirmek için arttırılan lipofiliklik

sadece kimyasal kullanımı zorlaştırmaz aynı zamanda özel plazma proteini bağlamada

dağılım hacmini de arttırır ve diğer tüm farmakokinetik parametreleri de etkileme

eğilimindedir (28,29). Bundan başka artan lipofilik P-450 sitokromları ve diğer enzimler

tarafından oksidatif metabolizmanın arttırılması eğilimini gösterir. Bundan dolayı biyolojik

mevcudiyeti arttırmak için zar geçirgenliği üzerindeki lipofiliklik etkileri ve ilk geçiş

metabolizması dengelenmelidir (28,30).

Beyin alım indeksi; 14C- ile etiketlenen bileşenin ve 3H-ile etiketlenen suyun karışımlarının

(mesela 3H-ile etiketlenen suyun içindeki tuz çözeltisi gibi) intra-karotis enjeksiyon

tarafından beyin alımının rölatif ölçüsünün içinde bulunduğu beyin alımının daha titiz bir

Page 26: Osman Aydın

13

ölçüsüdür. Beyin dokusundaki radyoaktivite ilacın verilmesinden 15 saniye sonra

kaydedilmiştir ve denklem 1 de bir beyin alım indeksi (BUI) tanımlanmıştır:

Burada su için BUI 100 dür. Beyin alımının bir indeks diziliş sırası olarak BUI

kullanışlı olmasına rağmen kimyasal metotlar ile analiz yapabilmek için cevap bulmak

kolay değildir (14).

Hızlı beyin alımının daha iyi tanımlanmış bir ölçüsü de geçirgenliktir, bu geçirgenlik

yüzey alan ürünü (PS) veya geçirgenlik katsayısı (PC), olarak tanımlanır ve intravenöz

enjeksiyon ve atar damar kanındaki ilaç profilinin ölçülmesi ile elde edilir. Hem PS

ürünü hem de PC organ içi damarsal perfüzyon tekniği ile elde edilen ve buna göre de

standart fizikokimyasal prosedürlerle analize cevap veren oran naklinin nitel

ölçekleridir. Beyin alım ölçeği olarak perfüzyon tekniğinin bir avantajı PS ürünlerinin

tanımlanması için oldukça kısa zaman gerektiyor olmasıdır ve böylece geri iletim ve

biyolojik indirgemede en aza indirgenir. Beyin perfüzyonu hakkında sayısız

fizikokimyasal çalışmalar olmasına rağmen, herhangi bir genel sonuca ulaşmak

mümkün değildir (14).

Sistemik ilaç verilmesini takiben, ilgilenilen özel organ tarafından dolaşımın

parankimaya alınması aşağıdaki faktörler ile tanımlanır: a-Organa doğru kan akışı b-

Mikro-vasküler duvarın geçirgenliği c-Alım için mevcut ilaç varlığı ki bu sistemik

açıklık ile ters ilgilidir ve bu plazma yoğunluk –zaman eğrisi altındaki alan ile temsil

edilir. (AUC). Tekyönlü alım fazında T zamanında beyin dokusu birikiminin (Cbeyin)

değerlendirilmesi için aşağıdaki 2. Denklem kullanılır:

Ctrans (T) = PS X AUCR T (denklem -2)

Burada PS beyin kılcal damar geçirgenliği yüzey alan ürünüdür, bu organ açıklığına

denk bir denklemdir ve AUC plazma konsantrasyon zaman eğrisi altındaki alandır. Bu

denklemin ne tam ilaç ne de metabolizma akışını ve beyinden gelen indirgenmiş

ürünlerin akışını dikkate almadığı da vurgulanmalıdır (14).

Page 27: Osman Aydın

14

Moleküler ağırlığın karesi (PC/ Mw1/2) ile bölünen oktanol/su katılım katsayısı (PC)

arasındaki ilişkiye ve KBE geçirgenlik katsayısına (PS) dayalı olarak, en az 3 farklı

grup sınıflandırılabilir. A-İyi korelâsyon sergileyen substratlar b-Lipofillikleri

tarafından işaret edilenden oldukça büyük PS değeri sergileyen substratlar c-

Lipofillikleri tarafından işaret edilenden oldukça küçük PS değeri sergileyen substratlar.

A ve b gurupları için nakil mekanizmaları sırasıyla pasif difüzyon ve kolaylaştırılmış

nakildir (31). C grubu içindeki bileşenlerin moleküler ağırlıkları 400 Da dan daha

fazladır. Önemli KBE geçişi için mutlak iptal lipofillikle ilgili değildir. Bu moleküler

ağırlık eşiği hipotezi C grubu durumunda çalışan mekanizmayı açıklamak için ortaya

atılmıştır (32).

Beyne ilaç alımı hidrojen bağları ile de negatif olarak bağdaştırılır. Buna göre hidrojen

bağları oluşturan bir bileşen endotel hücre zarlarından geçiş kabiliyeti için hayati önem

taşır. Hidrojen bağı oluşturma potansiyeli arttıkça, beyin içine alımlar da azalmaktadır.

Hidrojen bağ potansiyelini bir seri benzer steroid hormonlarla azaltarak her bir hidrojen

bağ çiftinin uzaklaştırılması ile alımda artış ile ilgili bir logaritma oluşmuştur. Hidrojen

bağlama tanımlayıcıları kullanarak kan- beyin dağılım katsayılarının

korelâsyonu(canlılarda log BB olarak ve laboratuardaki değerlerde) oluşturulabilir (33).

Ancak bunlar logPS ninkilerle çok benzer değildirler. Bundan dolayı beyin-kan

dağılımını etkileyen faktörler beyin perfüzyonunu etkileyenler ile sayısal olarak aynı

değildirler. Buna göre beyin alımları ile ilgili tartışma yapıldığında hangi ölçekte beyin

alımının kullanıldığını belirtmek hayati önem taşır (14).

2.4. KAN BEYİN BARİYERİ VE KAN BEYİN OMURİLİK SIVISINDAN İLAÇ

TAŞINMASINDA KULLANILAN İN VİTRO VE İN VİVO MODELLER

Beyne ilaç taşınmasında kullanılan çeşitli canlı ve laboratuar teknikleri mevcuttur. Canlı

teknikleri beyin alım indeksini (BUI), beyin dışa akış indeksini (BEI), beyin

perfüzyonunu, birim impuls tepkisi metodunu ve mikro diyalizi içerir.

KBE boyunca oluşan sızma (dışa akış) sistemik olarak verilişlerinden sonra ilaçların

görünür sınırlı serebral dağılımlarını açıklamak için çok önemli bir işlemdir. KBE dışa

akış nakil mekanizmasını canlı ortamlarda incelemek için, intraserebral mikro

enjeksiyon tekniği geliştirilmiştir ve son zamanlarda BEI olarak tanımlanmıştır. BEI

değeri beynin aynı tarafından gelen (bu diğer yarım küreye geçmedikleri demektir) ve

Page 28: Osman Aydın

15

beyin içine enjekte edilmiş ilaç miktarı ile karşılaştırıldığında KBE boyunca dolaşan

kana sızdırılmış ilacın rölatif yüzdesi olarak tanımlanır, mesela:

BEI metodunun avantajları KBE boyunca sabit olan canlıdaki ilaç akış oranı görüntüsünün

tanımlanmasına izin verme kabiliyeti, test ilacının yoğunlaşma bağlılığını gözlemleme ve

önleme çalışmaları performansıdır. Tersine tek veri noktası olan BEI metodunun sınırları

tek bir intraserabral mikro enjeksiyon ile elde edilebilir. Beyin içindeki ilaç yoğunluğu tam

olarak tanımlanamaz. Diğer bir deyişle, bugün, beyin içindeki ilaç konsantrasyonu

dilitasyon faktörü kullanılarak tahmin edilmektedir, mesela 30.3 ila 46.2 kat dilitasyon gibi

(34).

Beyin dokuları arası sıvısı konsantrasyonu canlılardaki SSS ye ilacın etkisi ile ilgili bir

tanımlayıcıdır. Eğer ilaç pasif difüzyon ile KBE yi önemli miktarlarda aşarsa ilaç

verilmesinden sonra beyin ISF konsantrasyonu plazmadaki bağsız konsantrasyona eşit

olacaktır. Bu durumda plazmadaki bağsız ilaç yoğunluğu SSS etkisi tahmininde çok

önemli olacaktır. Bununla birlikte bir ilacın beyin ISF konsantrasyonu plazmadaki bağsız

ilaç konsantrasyonundan önemli ölçüde daha az olursa, bu mevcut mekanizmayı

tanımlamak için çok önemli olur. Beyin ISF ilaç konsantrasyonunun doğrudan ölçümü

için, pek çok araştırmacı; beyin mikro diyalizini kullanışlı bir teknik olarak görmüştür

(35,36). Mikro diyaliz beynin fizyolojik ve anatomik özelliklerini dikkate alan ve onun

homojen olmayan bir bölüm olduğuna dayanan ve KBE boyunca canlıdaki ilaç naklinin

incelenmesi için kullanılan bir metottur. Buna ek olarak ilacın beyin içindeki kullanımı

protein bağları, kan akışı, KBE nakli ve beyin ekstraselüler sıvısı ve beyin hücreleri

arasındaki değiş tokuş tarafından tanımlanmaktadır. Yinede intraserebral mikro diyaliz

invazif bir tekniktir. Bu teknik doku travmasına neden olabilen bir stile implantasyonunu

içerir ve bu da KBE fonksiyonu ile ilgili sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle intraserebral

mikro diyalizin KBE boyunca ilaç nakli üzerinde anlamlı bir veri sağlayıp sağlamadığı ve

beyindeki ilaç kullanımının tespiti önemlidir (14).

Yakın zamanda test edilmesi gerekli binlerce yeni iyileştirici bileşen olduğundan dolayı

canlıda ki test sistemleri için alternatifler geliştirilmiştir. Buna göre en azından bariyer

özelliklerine cevap veren canlıda ki sisteme yakın oluşturulan laboratuarda ki modeller

Page 29: Osman Aydın

16

oldukça fazla talep edilmektedirler. Şimdi kan beyin engeli modelleri serebral kılcal damar

endotelini (domuz beyni kılcal damarları hücresi) veya koroid sinir ağı epitelyum

hücrelerini (domuz beyni koroid sinir ağı) kullanışlı hale sokar (37,38). Her iki hücre tipi

de çoğalmak için büyütme aracısı içinde seruma ihtiyaç duyar. Serum, hücreden hücreye

sıkı bağlantı oluşumunu önler. Serumun geri çekilmesi hücresel kutuplaşmaya yardım eder

ve şiddetle bariyer özelliklerini arttırır. Elektriksel direnç eklemsel sıkılığın kolay ölçüm

yoludur (39). Çok karmaşık fakat çok güvenilir ve çoğaltılabilir yeni bir metot da

empedans spektroskopisidir (IS). Burada AC potansiyelleri geniş bir frekans aralığına

uygulanır. Substrat uygulamasından sonra rölatif değişiklikler beklenseydi tek sabit bir

frekansta, AC potansiyelleri uygulanabilir ve analiz edilebilirdi. IS hücre tek tabakasının

ara yüz bölgesinin hem iletim hem de dielektrik sabiti (kapasitans) hakkında bilgi verir.

Esasen şu an araştırmacılar tarafından üç tip beyin kılcal damar endotel hücresi kültürü

kullanılmaktadır: Birincil kültürler, hücre hatları ve yardımcı kültür sistemleri. Birincil

kültürlerin sınırlamaları, bunların tekli tabaka boyunca elektriksel direnç ölçümleri

tarafından yansıtılan daha yüksek paraselüler geçirgenlikleri olmuştur. Sonraki gelişmeler

fare, sığır ve insan endotel hücrelerinin ölümsüzleştirilmesine ve bunların laboratuardaki

KBE modellerinin ana hücrelerinin yerine kullanılmalarına neden olmuştur (40). Ancak bu

hücre sistemleri birincil veya geçirilen hücreler olarak aynı kapsamda karakterize

edilmemişlerdir. Filtrenin bir kenarında beyin kılcal damarlarının endotel hücrelerinin

yardımcı kültürünü içeren KBE laboratuar modeli ve diğer kenarında da astrositler

kullanılmaktadır. Canlı ve laboratuar değerleri arasındaki güçlü korelasyon, bu laboratuar

sisteminin; SSS ye besin ve ilaç teslimatında KBE nin rolünün incelenmesi için önemli bir

araç olduğunu göstermiştir (41). Bu modelin en önemli avantajı, SSS ye ilaç gönderiminin

başarılması için gerekli stratejilerin hızlı bir değerlendirmesinin yapılabilmesini mümkün

kılması veya sistemik ilaçların nihai santral zehirliliğini değerlendirmek ve KBE boyunca

hareket eden maddenin moleküler nakil mekanizmasını açıklamaktır (14).

2.5. SSS’YE İLAÇ TAŞINMASI İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ STRATEJİLER

SSS’ye ilaç taşınması için geliştirilmiş pek çok strateji vardır. Bu stratejiler ilaçların

yapısı ile oynayarak ilacın SSS etki etmesini sağlamak, KBE’yi bozarak SSS’ye ilaç

vermeye çalışmak ve SSS’ye ilaç verilmesini sağlamak için alternatif yollar bulmaktır.

Page 30: Osman Aydın

17

2.5.1. İlaçların Manipüle Edilmesi İle SSS ye İlaç Taşınması

2.5.1.1. Lipofilik Analogların Hazırlanması

SSS penetrasyonu düşük molekül, fizyolojik pH da iyonizasyondan yoksunluk ve

lipofiliklikle avantajlı hale getirilir (28). Yağda çözünen bileşenlerin beyne teslimatı

bazı KBE aşma yollarını gerektirir. Birçok olası strateji mevcuttur, mesela KBE’nin

geçici ozmotik açıklığı, doğal kimyasal nakledicileri kullanmak, yüksek dozlu

kemoterapi, hatta biyolojik implantlar kullanılır. Fakat tüm bu metotların büyük

sınırlamaları vardır: Bunlar invaziv işlemlerdir, zehirli yan etkileri vardır, düşük

verimlidirler ve yeterince emniyetli değillerdir. Morfinin diazil türevi olan heroin, çok

daha lipofilik olması nedeniyle ana ilacından 100 kat daha kolay bir şekilde KBE’yi

aşan kötü bir örnektir. Buna göre bileşenlerin lipofilik öncüler olarak gizlice dışarı

çıkması için olası bir strateji oluşturulması mümkündür. İlaç lipofilikliği

serebrovasküler geçirgenlik ile kuvvetle ilişkili olduğundan dolayı küçük hidrofil

ilaçların hidrofobik analogları KBE ye hemen nüfuz eder. Bu strateji sıkça

kullanılmıştır ancak sonuçlar genellikle hayal kırıcı olmuştur. Bu tip girişimlerin en iyi

özellikleri nitrozürelerin lipofilik analoglar serisidir. Burada kantitatif yapısal faaliyet

ilişkisi (QSAR) çalışması anti neo-plastik faaliyetin lipofiliklik tersi olduğunu işaret

etmiştir. Bu lipofilik analogların sıvı plazma içinde daha az çözünmesi ve bunların

plazma proteinlerine daha kolay bağlanması SSS’ye difüzyon için mevcut olan daha

düşük ilaç konsantrasyonlara sebep olur ve alkilleyici faaliyet azalma gösteririr ve doz

sınırlayıcı toksisite artış gösteririr. Bundan dolayı SSS hastalıklarının tedavisi için

dolaşım sistemi vasıtasıyla ilaç verildiğinde, serebro vasküler geçirgenlik ve plazma

çözünürlüğü arasında güvenli bir denge gereklidir. Özel olarak optimal Po/w yaklaşık

olarak 1.5 ila 2.5 arasındadır (42).

Hidrofilik iyileştirici bir etmenin lipofilikliğini arttırmak için ikinci bir strateji de

lipozom şeklindeki yağların bir küre ile birlikte hidrofil molekülünü çevrelemesidir.

Tablo 3 de yer alan vektörleri nakil için ilaçları bağlayan stratejiler ilaca göre yaklaşık

1:1 vektör stokiyometrisini içerir.

Page 31: Osman Aydın

18

Tablo 3.Nakil vektörlerine ilaçları bağlamak için oluşturulan stratejilerin çeşitliliği (14)

Sınıf AA

Hedefi

Reaktif Bağ Açılabilirlik

Kimyasal Lys Mbs Tio eter (-S-) Hayır

Lys Traut

Lys Spdp Disülfit (-SS-) Evet

Lys Traut

Avidin-biotin Lys Nhs-ss-

biotin

Amid Evet

Lys Nhs-xx-

biotin

Hayır

Lys Nhs-peg-

biotin

Uzatılmış

amid

Hayır

Asp,glu Hz-peg-

biotin

Uzatılmış

hidrazid

Hayır

Genetik mühendisliği Füzyon gen elemanları

Tekrar birleştirici protein, tekrar birleştirici vektör

Tekrar birleştirici vektör, tekrar birleştirici avidin.

Kısaltmalar: NHS, N-hidroksisüksinimid, PEG, polietilenglikol, hz, hidrazid,

MBS, maleimido benzoil N-hidroksisüksinimid ester, SPDP, N-

suksüksinimidil-3-2-piridilditiyo propiyonat, Lys, lizin, Asp aspartik asit, Glu

glutamik asit, AA, amino asit

Page 32: Osman Aydın

19

Bununla birlikte vektörün taşıma kapasitesi, lipozomun KBE ilaç teslimat vektörüne

doğru ardışık bir konjugasyonunu takiben, lipozomların içindeki nakledilemeyen ilacın

işbirliği ile çok büyük oranda genişletilebilir. Lipozomlar, küçük, tek ince tabakalı

veziküller olsalar dahi vektör aracılığında yapılan ilaç teslimatı olmadığında KBE

arasından önemli nakilleri geçiremezler. Lipozomlarla ilgili diğer bir problemde, bu

yapıların; retiküloendotelyal sistemini kaplayan hücreler tarafından alınmaları nedeniyle

intravenöz olarak verimi takiben kan akışından hızla uzaklaştırılmalarıdır. KBE nakline

aracılık eden ve lipozomların periferik çıkışlarını engelleyen çifte problemler

PEGilasyon teknolojisi ve şimerik peptid teknolojisinin birleşiminin kullanımı ile

çözülmüştür (43). Bu yapıda, bir ucunda tek maleimit (H2C2(CO)) (tiolatlanmış bir

MAb (murin monoklonal antikor)a bağlanmak için) ve diğer ucunda bir

distearilfosfatidiletanolamin (DSPE) parça içeren (lipozom yüzeyine birleşim için) yeni

tek fonksiyonlu bir PEG2000 türevi PEGilasyon immünolipozomlarını hazırlamak için

kullanılmıştır. PEGilasyon teknolojisi ile lipozom teknolojisi ve şimerik peptid

teknolojilerinin birleşik kullanımı canlılarda KBE boyunca reseptör aracılıklı nakil

yapmaya muktedir PEGilasyonlu immünolipozomlar oluşturmayı sağlamıştır (44). MAb

KBE transferin reseptörüne bağlanır ve bu diğer büyük moleküllerin KBE boyunca

teslimatı için bir vektör olarak başarıyla kullanılmıştır. Tek bir lipozom 10,000 ilaç

molekülü taşıyabileceğinden dolayı immünolipozom teslimat sistemi beyne ilaç

verilmesini çarpıcı bir biçimde dört katına kadar arttırma kabiliyetine sahiptir. Bu

teslimat sistemi belki de beyin ilaç teslimatı için önemlidir çünkü bu beynin lipozomal

olarak kılıflanan ilacı almasına izin vermektedir ve sonuç olarak bu da yan etkilerde

önemli ölçüde azalma sağlamaktadır. Düşük beyin teslimatı (ya da bazı küçük yan

etkileri) olan ve bu sebeple klinik kullanım için reddedilen ama laboratuarda muhteşem

nörofarmakolojik potansiyeli olan bileşikler bu teslimat sistemi ile ilgili olarak

potansiyel kullanım için şimdi yeniden değerlendirilebilir. Lipozom kapsülü içindekileri

bırakmak için bozulmaya uğradığından dolayı ilaç, farmakolojik faaliyetleri önemli

ölçüde etkileyebilecek disülfit veya ester bağların kullanımı olmadan teslim edilir (44).

2.5.1.2. Ön İlaçların Hazırlanması

Beynin ilaçları alışı ön ilaç oluşumu ile arttırılabilir. Ön ilaçlar farmakolojik olarak aktif

olmayan bileşenlerdir ancak bunlar geçici kimyasal değişikliklerden sonra biyolojik olarak

aktif türler halini almaktadırlar. Kimyasal değişim genellikle bazı eksik fizikokimyasal

Page 33: Osman Aydın

20

özellikleri geliştirmek için tasarlanmıştır (zar geçirgenliği veya suda çözünürlük gibi). Ön

ilaç verildikten sonra, geliştirilmiş özellikleri nedeniyle, reseptör alanı yakınına getirilir ve

orada uzun süre muhafaza edilir. Burada genellikle tek bir aktifleştirme basamağı

vasıtasıyla aktif hale dönüştürülür. Mesela hidroksil-, amino-, ya da karboksil asit –içeren

ilaçların esterifikasyonu veya amidasyonu yağ çözünürlülüğünü aşırı arttırabilir ve böylece

beyne giriş sağlanır. Bir kez SSS içine girildiğinde değişen grubun hidrolizi aktif bileşeni

serbest bırakacaktır. Ne yazık ki basit ön ilaçlar pek çok önemli sınırlamalardan

muzdariptirler. Lipofilik öncü kabuk üzerinde uç noktalara gidildiğinde, SSS ön ilaçları

olası bir seçenek olarak ilacı bir lipid parçasına mesela bir yağ asitine, gliseride veya bir

fosfolipide birleştirirler. Digliseridler veya değiştirilmiş digliseridler ile birleşik oluşturan

levodopa, GABA, niflamik asit, valporat veya vigabatrin gibi çeşitli asit içerikli ilaçlar için

bu tip ön ilaç yaklaşımları araştırılmıştır (45). Arttırılmış lipofiliklik KBE boyunca hareketi

geliştirirken bu aynı zamanda diğer dokuların alımlarında da arttırma eğilimi gösterir ki bu

da arttırılmış bir doku yüküne sebep olur. Teslimattaki bu seçicilik; zehirliliğin hedefte

olmayan alanlarda şiddetlenmesinden dolayı, steroidler veya sitotoksik etmenler gibi güçlü

ilaçlar dikkate alındığında özellikle zararlıdır. Bundan başka arttırılmış lipofiliklik SSS içine

ilaç alımını arttırırken aynı zamanda dışa akış işlemini de arttırır. Bu da zayıf doku tutuşu ve

kısa biyolojik faaliyet ile sonuçlanır. Bundan başka ön ilaç ile ilgili tek metabolizma bunun

ana ilaca dönüşümü olurken, başka durumlarda oluşabilir ve oluşan metabolitler

bileşenlerin zehirliliğine katkıda bulunabilir. Zayıf seçicilik, zayıf tutuş ve reaktif metabolit

olasılığı gibi bu tip etkiler ön ilaçlar olarak maskelenen ilaçların iyileştirici indeksleri

genellikle artışa değil düşüşe neden olurlar. Diğer taraftan belli zar nakledicilerini hedef

alan ön ilaç yaklaşımları da teslim edilecek ilacı naklederek kimyasal olarak son

zamanlarda keşfedilmişlerdir. Böylece bu; amino asitler, peptidler veya glikoz nakledicileri

gibi bazı özel zar nakledicilerinin öznesi haline gelebilir (46).

2.5.1.3. Kimyasal İlaç Taşıyıcı Sistemler

Kimyasal ilaç teslimat sistemleri (CDDS) aktif biyolojik moleküllerin tahmin edilebilir

enzimsel faaliyete dayalı olarak belli hedef alanlara veya organlara doğru giden yeni ve

sistematik yollarını temsil ederler. Bunlar bir veya birden fazla kimyasal değişiklikten elde

edilen bir ilacın aktif olamayan kimyasal türevleridir ve böylece yeni eklenen parçalar tek

moleküllü parçalardır (genellikle boyut olarak orijinal molekülle karşılaştırılabilir) ve çok

basamaklı enzimsel ve/veya kimyasal dönüşümlerle ilacın alana özel veya alan-için

Page 34: Osman Aydın

21

arttırılmış teslimatını sağlarlar. Kimyasal değişiklikler sırasında, iki tip biyolojik olarak

uzaklaştırılabilir parça ilacı aktif olamayan öncü şekline dönüştürmek için tanıtılır. Bir (T)

hedefleyici parça hedeflemeden, alan belirliliğinden ve içeri kilitlemeden sorumludur,

değiştirici fonksiyonlar (F1...Fn) lipofilizerler olarak hizmet ederken, belli fonksiyonları

korurlar veya prematüre ve istenmeyen metabolik dönüşümleri önlemek için gerekli

moleküler özellikleri ayarlarlar. CDDS zincirli metabolik dönüşümlere uğramak için

tasarlanmışlardır, değiştirici fonksiyonları ve sonuç ta hedefleyiciyi çözerek bu parça daha

sonradan alan veya organ hedefleme rolünü yerine getirir. Şüphesiz içerik ön ilaç içeriğinden

gelmiştir ancak çok basamaklı aktivasyon ve hedefleyici parçaların tanıtılması ile esasen

faklı bir hale dönüşmüştür. Mevcut şekilcilik içinde, korunmuş veya zenginleştirilmiş tüm

teslimat için ön ilaçların bir veya daha fazla F parçaları içerdikleri söylenebilir ancak bunlar

T parçaları içermezler. Beyin hedefleyici kimyasal teslimat sistemleri CDDS’lerin sadece bir

sınıfını temsil ederler bununla birlikte bu en çok geliştirilmiş sınıftır. Genel CDDS içeriğini

kullanarak beyne, göze ve akciğere başarılı teslimatlar yapılmıştır (47).

Bu CDDS’ler şu fikre dayanırlar: Eğer beyne giren lipofilik bileşenler burada yağda

çözülemez moleküllere dönüştürülüyorlarsa, bunlar artık dışarı çıkamazlar. Mesela, bunlar

içeride kilitli kalırlar. Eğer aynı dönüşüm vücudun geri kalanında da yer alırsa bu periferik

elemeyi hızlandırır ve hedeflemeyi arttırır. Prensip olarak pek çok hedefleyici parça bu tip bir

genel sistem için olasıdırlar, fakat 1,4-dihidrotrigonelline ´trigonelline (coffearine) sistemi ki

burada, lipofilik 1,4 dihidro formu (T ) canlı ortamda hidrofilik dörtlü şekle (T*)

dönüştürülür, en yararlı olduğunu kanıtlamıştır. Bu dönüşüm her yerde bulunan

NAD(P)H´NAD(P)+ koenzim sistemi ile ilgili sayısız oksidoredüktaz ve hücresel solunum

ile yakından ilgili olduğundan dolayı vücudun her yerinde kolayca oluşabilir. Oksidasyon

doğrudan hidrit nakli ve yüksek aktif veya reaktif radikal araçlar oluşturmadan oluştuğundan

bu zehirsiz bir hedefleyici sistem sağlamaktadır. Bundan başka küçük dörtlü piridin

iyonlarının hızlı bir şekilde beyinden atılmasının gösterilmiş olmasından dolayı ki bu da

muhtemelen küçük organik iyonları uzaklaştıran aktif bir nakil mekanizmasının işe

karışmasından olabilir (48), T+ parçası T- ile yüklenmiş D aktif ilacının son olarak

uzaklaştırılması sırasında oluşturulmuştur. D formu beyin içinde birikmez. Bu arada, yüklü

T-D şekli KBE arkasında beyin içinde kilitlenir fakat su çözünürlüğünü arttıran pozitif yükle

yüklendiğinden vücuttan kolayca atılır. Oldukça kısa bir süre sonra, teslim edilen D ilacı

(aktif olamayan ve T+-D içinde kilitli olarak ) esasen aktif ilacın beyne özel ve sürekli olarak

serbest bırakılmasını sağlayarak sadece beyin içinde yer alır. Bu sistemin sadece beyne

Page 35: Osman Aydın

22

teslimat yapmadığı aynı zamanda beyin hedefleme anlamına gelen isteğe bağlı teslimat

sağladığı konusu vurgulanmalıdır. En sonunda bu daha küçük dozlara ve periferik yan

etkilerde azalmalara izin verecektir (14).

Bundan başka “içeride kilitlenme” mekanizması konsantrasyon gradyantına karşı

çalıştığından dolayı, bu çok daha uzun süreli etkiler sağlar. Sonuç olarak, CDDS’ler hem

beyne erişimleri başka türlü olmayan bileşenlerin teslimatında hem de, aslında beyin içine

sokulmuş olan, beyin içindeki lipofilik bileşiklerin alıkonması için kullanılırlar; mesela

çeşitli steroid hormonlar ile birlikte. Son on yıl zarfında, bu sistem geniş yelpazedeki ilaç

sınıfları ile birlikte keşfedilmiştir. İlaç hedefleme cephesine son eklemelerde aynı zamanda

fosfat türevleri vasıtasıyla hedeflenen ilacın beyne teslimatı da keşfedilmiştir ve anyonik

kimyasal teslimat sistemleri (aCDDS) olarak adlandırılan bu sistemler testosteron ve

zidovudin için tasarlanmış, sentezlenmiş ve değerlendirilmiştir (49). Burada bir alkil fosfat

tipi hedefleyici parça (açiloksi) kullanılmıştır ve aniyonik 2 aracının oluşumu (T- -D)içeride

kilitlenmeyi sağlamak üzere beklenmiştir. Moleküler paketlemeye ek olarak, CDDS

yaklaşımının bir uzantısı farmakolojik olarak önemli miktarlarda nöropeptidlerin beyne

invazif olmadan teslimatlarının ilk olarak belgelendirilmesi başarılmıştır. Bu yaklaşımda,

peptid birimi KBE penetrasyonunu yönlendiren ve peptidler tarafından tanınmasını önleyen

lipofilik değiştirici grup tarafından yönetilen büyük bir molekülün bir parçasıdır (50,51). Bu

şekildeki beyin hedefli olarak paketlenen bir teslimat sistemi aşağıdaki ana bileşenleri içerir:

Redoks hedefleyici (T), bir aralık fonksiyonu(S), yüklenmiş hedefleyicinin peptidden

zamanla uzaklaştırılmasını sağlamak için stratejik olarak kullanılan amino asitleri içerme,

peptidin kendisi (P) ve büyük bir lipofilik parça (L) ; yağ çözünürlüğünü arttırmak ve

molekülün peptid doğasını gizlemek için bir ester bağı veya bazen karboksil terminalinde

bir C-terminal ayarlayıcı (A) ile bağlanır. Bu tip karmaşık sistemlerin teslimatlarını ve

sürekli faaliyetlerini sağlamak için tasarlanan enzimsel reaksiyonların belli bir zincirde

yer almaları çok önemlidir. Teslimatın yapılması ile ilk basamak “içeride kilitlenmek”

için hedefleyicinin dönüşümü olmalıdır. L fonksiyonunun ortadan kaldırılması hala

hedeflendirici yüklü peptide bağlı direkt öncü bir form tarafından takip edilmesi gerekir.

Hedefleyici- aralık parçasının ardışık bölünmesi en sonunda aktif peptide neden olur (14).

Redoks kimyasal teslimat sistemleri olarak adlandırılan bir diğer metot lipofilik

dihidropiridin taşıyıcıyı, sistemik ilaç veriminin lipofilikliği nedeniyle KBE ye hemen

çaprazlamasından sonra bir karmaşa oluşturarak bir ilaca bağlamayı içerir. Bir kez beyin

Page 36: Osman Aydın

23

parankimasına girildiğinde, dihidropiridin parçası enzimsel olarak iyonik piridin tuzuna

oksitlenir. Yüklenme böbrekler ve safra tarafından sistemik eleme oranını hızlandırma

etkisine ve ilaç –piridin tuzu kompleksini beyin içinde yakalama etkisine sahiptir (çift etki).

İlacın piridin taşıyıcıdan daha sonra ayrılması beyin parankiması içine sürekli ilaç

teslimatına neden olur (52). Bu metot çeşitli bileşenlerin, buna nörotransmitterler,

antibiyotikler ve antineo-plastik etmenler de dâhildir, kafa boşluğu içindeki

konsantrasyonlarını arttırır. Bu metot enkefalin gibi nöro aktif peptidlerin beyne

teslimatlarını genişletmiştir ve laboratuar modellerinde gelecek vaad etmiştir ve nörolojik

hastaların üzerinde klinik etkilerinin değerlendirmesi ilgi ile beklenmektedir (53).

2.5.1.4. Taşıyıcı Aralıklı İlaç Taşıma

Taşıyıcı aracılıklı taşıma (CMT) ve reseptör aracılıklı taşıma (RMT) yolları belli dolaşım

gıdaları veya peptidler için mevcuttur. Bu endojen CMT veya RMT yolları dolaşım ilaçları

için beyne giriş kapılarının potansiyel olarak var olduğu anlamındadır. KBE’yi oluşturan

beyin içindeki kılcal endotel hücreler içinde besinler ve endojen bileşenler için pek çok

nakil sistemleri vardır . Bunlar a-Glikoz ve mannoz için heksoz taşıma sistemi b-

Fenilalanin, lüsin ve diğer nötr amino asitler için nötr amino asit taşıma sistemi c- Glutamat

ve aspartat için asidik amino asit taşıma sistemi d- Arjin ve lisin için temel amino asit

taşıma sistemi e- B-alanin ve taurun için b-amino asit taşıma sistemi f- Laktat ve asetat ve

propiyonat gibi kısa zincirli yağ asitleri için monokarboksilik asit taşıma sistemi g- Kolin ve

tiamin için kolin taşıma sistemi h-Mepirimin için amin taşıma sistemi i-Adenin ve guanin

gibi purin kökleri için nükleozid taşıma sistemi bu pirimidin kökleri için geçerli değildir. J-

Enkefalinler, tirotropin-serbest bırakan hormonlar, arjinin-vasopresin vs…(54,55) küçük

peptidler için peptid taşıma sistemi. KBE de tanımlanan bu taşıma sistemleri arasındaki

benzerlik ve en büyük taşıma faaliyeti farklılıkların kullanımı ilaçların beyne teslimatları ve

burada alıkoyulmalarının kontrolü için çekici bir stratejidir. Bu protein makro moleküler

taşıyıcı sistemler doygunluk ve moleküler seçicilik ile karakterize edilirler. Serebrovasküler

zardaki büyük nötr amino asitlerin (LNAA) taşıyıcı sistemleri sayısız endojeni ve de

eksojen LNAA'ları büyük yapısal çeşitlilikle nakledebilme kabiliyetindedir; bu özellik

bunu SSS ilaç teslimatında çekici bir strateji haline getirmiştir (2). Dopaminin eksojen

bir öncüsü olan levodopa, levodopanın önemli ölçüde KBE'yi geçemeyen dopamini

vermek için dekarboksilatlandığı yerde serebral endotelin antiluminal zarını

çaprazladıktan sonra LNAA taşıyıcı sistemi için yüksek benzerlik taşır (42). Antineo-

Page 37: Osman Aydın

24

plastik bir etmen olan yeni sentezlenen melfalin analoğu, D,L- NAM, LNAA taşıyıcı için

arttırılmış benzerlik sergiler, bu da LNAA taşıyıcı sistemi vasıtasıyla zenginleştirilmiş

penetrasyon ile sonuçlanır (56). KBE de var olan peptid naklediciler ve bunların küçük

peptidleri veya peptid-mimetik ilaçların özel beyin teslimatlarında kullanılmaları tamamen

araştırılmayı beklemektedir (14).

2.5.1.5. Reseptör/Vektör Aracılıklı İlaç Taşıma

Reseptör aracılıklı olarak beyne ilaç teslimatı sitokiyometrik peptid teknolojisi kullanır,

burada nakledilemeyen ilaç bir KBE nakil vektörüne bileştirilir. Daha sonra değiştirilmiş bir

protein veya reseptöre özel monoklonal bir antijen canlıda KBE arasından reseptör aracılı

transitozu geçirir. İlacın nakil vektörüne birleşimi kimyasal bağlayıcılar, avidin-biotin

teknolojisi, polietilen glikol bağlayıcıları veya lipozomlar ile kolaylaştırılmıştır. Şimerik

peptid teknolojisi ile beyne pek çok sınıfa ait iyileştirici teslimatı yapılmıştır, buna vazo

aktif peptid analoğu gibi peptid tabanlı farmakolojik maddeler veya beyne teslim edilen

nörotrofik faktör gibi nörotrofinler ya da peptid nükleik asitleri(PNAları), içeren duyarsız

iyileştiriciler ve lipozomlar içine katılmış küçük moleküller de dâhildir (57,58). İlacın

eklenmesi MAb de olduğu gibi normalde KBE arasından yapılacak nakli KBE nakil

vektörüne geçirmez, bu durum, eşleniğin tek fonksiyonluluğunun sağlanması şartıyla

şimerik peptid oluşumu ile sonuçlanır (2). Oluşan bu şimerik peptid sadece bir KBE nakil

işlevine değil aynı zamanda eklenen ilaçtan gelen farmakolojik işlevede sahip olmak

zorundadır. Belli ilaçlar KBE nakil vektörüne bağlandıktan sonra farmakolojik olarak aktif

olamayabilirler. Bu durumda, ilacın; disülfit bağının ayrılması nedeniyle, nakil

vektöründen ayrıldığında farmakolojik olarak hala aktif olmasını sağlayan ayrılabilir bir

disülfit bağı ile nakil vektörüne bağlaması istenilebilir. Disülfit bağlayıcının kimyasına

dayalı olarak, disülfit ayrılmasını takiben, geride ilaca ekli moleküler bir yaklaşım

kalacaktır ve bu moleküler yaklaşım ilgili ilacın ilaç reseptörü ile bağına engel olmamak

zorundadır (59). Disülfit bağlayıcının kullanımı ile ilgili ikinci bir düşünce de hemen

hemen tüm hücre disülfit indirgeme faaliyetinin sitozol içinde yer alabileceğidir (60). Buna

göre redüktaz bölümünü dağıtabilmesi için, şimerik peptid reseptör aracılıklı endositozun

hedef beyin hücresine endosomal olarak girmesi gerekir (14).

İkinci bir yaklaşım da ilacı ayrışmaz bir bağ ile mesela bir amino bağı ile nakil vektörüne

bağlamaktır. Bu bağlamda amino bağı içeren tüm bağlar nihai olarak lizozom bölümünde

hidrolizlenmiş olduklarından, ayrılma disülfit bağının ayrılması demektir. Belli peptid

Page 38: Osman Aydın

25

köklü iyileştiriciler için eğer ilaç 2000-3400 lük moleküler ağırlığa sahip bir PEG

parçasından oluşan daha uzun bir aralık kolu ile birlikte kullanılan PEGilasyon teknolojisi

(Tablo 3) ile bağlanan bir amid bağlayıcı vasıtasıyla birleştirilmesini takiben biyolojik

olarak aktifleşemiyorsa bir disülfit bağlayıcı istenmez. PEG bağlayıcı ile bağı oluşturan

atom sayısı 14 den 100 e kadar arttırılmıştır. Bu uzun aralık kolunun ilaç ve nakil vektörü

arasına yerleştirilmesi ilacın nakil vektörüne eklenmesinden oluşan herhangi bir sterik

engeli serbest bırakır ve aynı köke sahip olan reseptöre ilacın bağlanmasında bozulma

olmaz (61). Bu düşünceler nakil vektörlerine ilaç bağlanması ile ilgili yaklaşımların

çokluğunu tasfir etmektedir (Tablo 3 ve şekil 5) ve bu çoklu yaklaşımların varlığı da göz

önüne alınan iyileştiricilerin özel fonksiyonel ihtiyaçlarını karşılamak için nakil

bağlayıcılarının tasarlanmasına izin verir.

Şekil 4. Her bir parçanın optimizasyonu için ilgili kriter ile birlikte örülmüş iki

vektör bağlayıcı ve ilaç gelişimi (14)

Tablo 3 de ilaçların bağlanması için verilen farklı yaklaşımlara ait bir özet verilmiştir ve

bu yaklaşımlar bu üç sınıftan birine ait olarak geniş bir biçimde sınıflandırılmıştır:

Kimyasal, avidin–biotin veya genetik mühendisliği. Kimyasal tabanlı bağlayıcılar m-

maleimidobenzoil(maleimidobenzoyl), N-hidroksisüksinimid ester (MBS) veya 2-

iminothiolane (traut ayıracı) gibi aktifleştirici ayıraçlar kullanırlar ki bunlar ya ilaç ya da

nakil vektörünün yüzeydeki lizin artıklarının aktif birincil amino gruplarıdır (Tablo 3).

Bu durum tek bir sülfür atomundan oluşan ve disülfit ayrılmasına maruz kalmayan

dengeli tiyoeter bağının oluşması ile sonuçlanır (61).

KBE arasından peptidlerin reseptör aracılıklı transitosizi, laboratuarda beyin kılcal

damarları endotelyumu içine insülinin, insana ait KBE insülin reseptörü aracılıklı

Page 39: Osman Aydın

26

endositozu ve canlılarda KBE arasından insülinin transitozu vasıtasıyla 1980’lerin

ortalarında yapılmıştır (62). İnsülin benzeri olarak yetiştirilen faktörlerin reseptör aracılıklı

transitozisi (IGFs) ve bunun insülin IGF-1 ve IGF-2 gibi bağlandığı, insan ve hayvan

beyni kılcal damarları ile bir reseptör aracılıklı mekanizma sayesinde endositozlandığına

dair önceki gözlemlerle uyumlu olduğu gösterilmiştir (62). Son günlerde insan beyni

kılcal damarları kullanılarak leptin için özel bir reseptör karakterize edilmiştir. Leptin

periferik dokularda (yağ) sentezlenir ve beyin tarafından tokluğu indüklemek (uyarmak)

için KBE arasından reseptör aracılıklı transitoz vasıtasıyla alınır (63).

Emici –aracılıklı transitoz (AME) reseptör aracılıklı bir transitoz ile ilgili beyin alış

mekanizmasıdır ve bu mekanizma temel izoelektrik nokta (katyonik proteinler) ile birlikte

peptidler ve proteinler için ve bazı lektinler için (gliko protein –bağlayıcı proteinler) çalışır.

Luminal plazma zarına ilk bağlantı sırasıyla anyonik alanlar ile elektrostatik etkileşimler

aracılığıyla olmakta veya şeker artıkları ile yapılan özel etkileşimlerle gerçekleştirilmektedir.

AME’nin KBE deki yapısal özelliğini oluşturmak için çeşitli moleküler boyutlara sahip pek

çok sentetik peptidin, baziklik ve hidrofobisitler ve karboksil terminal yapılarının alımı

birincil olarak kültürlenmiş sığır endotel hücrelerinin kullanımı ile karşılaştırılmıştır. Bu

sonuçlar peptidleri oluşturan amino asitlerin sayısının değil daha ziyade C-terminal yapısının

ve moleküler bazikliğin KBE’ deki AME sisteminin alımında önemli belirleyiciler oldukları

işaret edilmiştir (64).

Nanopartiküller da peptid nakil vektörleri olarak kullanılmışlardır. Nanopartiküller yüzeyde

emilen ve istenilen peptid ile birlikte poli-bütilsiyanoakrilata ait kolloidal polimer

parçacıklardan oluşmuşlar ve polisorbat 80 ile kaplanmışlardır. Nanopartiküller hekzapeptid

dalarginin (bir enkefalin analoğu) teslimatı için bir vektör olarak kullanılmışlardır. Dalargin

tek başına böyle bir etki sergilemezken vektör dalarginin intravenöz enjeksiyonları analjezi

oluşturur (65). Nanopartiküller kullanılarak doksorubisin, loperamid ve tübokürarin başarı

bir şekilde beyne teslim edilmiştir.

Nanopartikül nakil mekanizması henüz tam olarak aydınlatılmamıştır. En muhtemel nakil

yolu kan plazma bileşenlerinin emilmesini takiben, büyük ihtimalle intravenöz enjeksiyon

sonrasında apolipoprotein E (apo E)’nin emilmesi sonrasında kan kılcal damar endotel

hücrelerinin endositozu olarak görülmektedir. Bu parçacıklar endotel hücreler üzerindeki

düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) reseptörleri ile etkileşirler ve daha sonra özümsenirler.

Beyin endotel hücrelerinin özümseme sonrasında bu hücreler içine emileni geri vererek

Page 40: Osman Aydın

27

veya nanopartiküllerin azaltılması ile ilaç serbest kalır ve kalan beyne yayılır. Alternatif

olarak, nakil endotel hücreler arasından nanopartiküllerin ilaç ile transitozu ile de oluşabilir

(66). Nanopartiküllerin polisorbat ile süzülmesi apo E’nin ve kendi endositazlarına sebep

olabilecek şekilde beyin endotel hücreleri üzerinde LDL reseptörü ile etkileşimde

bulunması olasılığı muhtemelen diğer plazma içeriklerinin emilmesine izin verir (67). Bu

işlemlere ek olarak polisorbatlar dışarı sızdırma pompasını engelleyebilmeye muktedir

görünmektedirler. Bu engelleme nanopartiküllerin beyin nakil özelliklerine katkıda

bulunabilir (68).

2.5.1.6. Kan Beyin Engelinin Bozulması

Geliştirilmiş SSS penetrasyonu için son zamanlarda yapılan çalışmalara rağmen KBE pek

çok nörolojik hastalığın başarılı bir şekilde tedavisini zorlaştıran bir engel olarak yerini

korumaktadır. Zenginleştirilmiş SSS ilaç teslimatı için oluşturulan ikinci invazif strateji

geçici KBE bozunması (BBBD) ile bağlantılı sistemik ilaç verilmesini içerir. Teorik olarak

KBE’nin zayıflaması ile sistemik olarak verilen ilaçlar serebral endotel içinde artan

ekstravazasyon oranlarına maruz kalabilir bu da arttırılmış parankimal ilaç

konsantrasyonlarına neden olur. KBE’yi geçici olarak bozan çeşitli teknikler bulunmuştur

ancak bu psikolojik olarak ilginç olsa da, bunların çoğunluğu kabul edilemez oranda

zehirlidir ve bu sebeple klinik olarak kullanışlı değildirler. Bu çözücülerin infüzyonunu

içeren dimetil sülfoksit, etanol veya alüminyum gibi metallerin; X- damara ışın tedavisini

ve hipertansiyon, hiparkapni, hipoksi veya iskemi gibi patolojik durumların oluşmasını da

kapsar. Bu tekniklerin bazıları ile birlikte BBBD den sorumlu olan mekanizma iyi

anlaşılamamıştır. Bir derecede daha emniyetli bir teknik ise felce neden olurken KBE'yi

geçici olarak arttıran konvulsant ilaç olan metrazolün sistemik teslimatını içerir. Bozulma

önleyici pentobarbitalin eş zamanlı olarak verilmesi BBBD'nin sürmesine izin verirken

yakalamayı bloke eder. KBE aynı zamanda pek çok anti neopalastik etmenin ki buna VP-

16, sisplatin, hidroksilüre, florourasil ve etoposid de dâhildir sistemik olarak verilmesi ile

de riske atılabilir (14).

2.5.1.7. Kan Beyin Engelinin Ozmotik Olarak Bozulması

Hızla büyüyen yüksek ölçekli gliomlara sahip hastaların tedavilerinin araştırılmasında

KBE'nin ozmotik açıklığı geliştirilmiştir. İnert hipertonik bir çözeltinin mesela mannitol

veya arabinoz gibi intrakarotis enjeksiyonu endotel hücre büzülmesini başlatmak ve

KBE'nin sıkı bağlantılarının birkaç saat için açılması için kullanılmıştır ve bu da

Page 41: Osman Aydın

28

antineoplastik etmenlerin beyne teslim edilmelerine izin vermektedir (69). Bu tedavi hala

araştırılma aşamasında olmasına rağmen sistemik kemoterapiye cevap vermeyen bazı

hastaların benzer düşük dozlarda intrakotid ilaçlara tepki vermeleri sıkça bu yöntemin

lehine tartışmalar oluşturmuştur. Hiperozmotik BBBD ile birlikte sıkça gözlemlenen ve

zehirli/iyileştirici oranın istenmemesi için neden bu metodun tümörün

mikrovaskülatürünün geçirgenliğini sadece %25 oranında arttırması buna karşın normal

beyin endotelinin geçirgenliğinin 10 kat arttırmasıdır. Anlaşmazlığa sebep olmasına

rağmen bu metot nörotoksik ilaçların SSS ye artan bir şekilde teslimatları konusunda umut

vaat etmiştir (70). Ancak bariyeri uyaran faktörlerin glial olarak üretimlerinin değiştirilmiş

olmasından dolayı bazı glial tümörler bu duruma uymayan endotel bariyerlere sahiptirler.

Bu nedenle de sitotoksik ilaçlar (mesela karboplatin gibi) ile birlikte kullanılan ozmotik

açıklık geleneksel kemoterapi ye göre bir avantaj sağlayabilir. KBE'nin ozmotik bozulması

beyin tümörleri içine gen nakli için rekombinant adenoviral vektörlerin teslimat stratejileri

ve demir oksit bileştiricileri kullanan beyin metastazının teşhisi için manyetik rezonans

resimleyici etmenler için de teklif edilmiştir, fakat bu tekniğin rutin klinik kullanımından

önce bazı problemlerin halledilmesi gerekir (71). Ozmotik bozunma AIDS olmayan SSS

lenfomasının ana tedavisinde en başarılı teknik olarak görülmektedir (72). KBE'nin

ozmotik bozulmasına karşı olası bir alternatif olarak beyindeki mikro damarların %20-

30 unun uzun süreli (4 hafta) retinoik asit (100 mM) ya da forbol miristat asetat (PMA)

(150 ng/ ml) ın verilerek tanıtılmasından sonra daha geçirgen fenestralı kılcal damarlar

halini aldıklarını göstermiştir. Fenestralı kılcal damarların kimyasal indüksiyonu

plazminojen aktivatörü ürokinazın üretimine dayanır ve bu durum retinoik asit veya

PMA'nın verilmesinin durdurulması ile 1-2 ay içinde tamamen tersine döndürülür (73).

Ozmotik bozunma aynı zamanda makro moleküler ilaçların mesela mono klonlu

antijenler, nano parçacıklar ve virüsler gibi, teslimatları için bir strateji olarak da test

edilmişlerdir. Ancak, bu işlem beynin kendi savunmasını kırmakta ve bunun

dolaşımdaki tüm kimyasal ve zehirli maddelerden gelen hasar ve enfeksiyonlara karşı

kolay etkilenir bir hale sokmaktadır. Risk faktörleri, plazma proteinlerinin geçişini,

değiştirilmiş glukoz alımını, ısı şoklu proteinlerin tanımlanmasını, mikroembolizmayı

veya anormal nöronal işlevleri içerir (74).

Page 42: Osman Aydın

29

2.5.1.8. Kan Beyin Engelinin Biyokimyasal Olarak Bozunması

Son zamanlarda KBE'yi bozmak için yeni ve potansiyel olarak daha emniyetli teknikler

geliştirilmiştir. Beyin tümörü kılcal damarlarının (kan-tümör bariyeri) lökotrien C-4 ile intra

karotis infüzyon ile seçici olarak açılması buna komşu olan KBE'nin değişime uğramaması

sağlanarak başarılmıştır (75). Ozmotik bozulma metotlarına zıt olarak biyokimyasal açıklık

normal beyin kılcal damarlarının geçirgenliklerini arttırmak için vazo aktif lökotrien

iyileştiriciler kullanıldığında etkilenmediği yeni bir gözlem metodu kullanır. Ancak beyin

tümörü kılcal damarları veya hasar görmüş beyin kılcal damarları bu vazo aktif lökotrienler

ile tedaviye karşı hassas görünmektedirler ve geçirgenlik moleküler boyuta bağlıdır.

Mekanizma normal beyin kılcal damarları içindeki g-glutamil transpeptidaz (g-GTP) bolluğu

ile ilgili olarak gösterilmiştir (76). Bu enzimin tanımlanabilmek için glial indüktif etkiye

ihtiyacı vardır ve bu tümörlerde aşağı regüle edilmiştir ki bu da tümör endotel

hücrelerinde enzimsel bariyerlerin azalması ile sonuçlanır. Buradan yola çıkılarak

alternatif vazo aktif âminlerin etkileri üzerine çalışmalar başlatılmıştır ve bradikinin,

histamin ve sentetik bradikinin analoğu RMP-7 (reseptör aracılıklı geçirici ) infüzyonu da

aynı zamanda hayvanlarda yapılan deneylerde kan tümör bariyerini seçici olarak açmıştır.

Bundan sorumlu biyokimyasal mekanizma henüz aydınlatılmamıştır ancak bradikinin

analoğu RMP-7'nin etkisi özel olarak bradikinin B2 reseptörü vasıtasıyla oluştuğu kanısına

varılmıştır. Zenginleştirilmiş ilaç teslimatı ve glioma taşıyan farelerin hayatta kalması da

bu RMP-7 ile birlikte olmuştur (77). Bu bulgular ile bradikinin analoğu RMP-7'nin

kullanımı ile anti tümör ilaç tedavisinde beyne ilaç teslim etmeyi arttırmak için klinik

araştırmaların başlatılması açısından oldukça ümit vaad edicidir. Mevcut faz II çok uluslu

klinik araştırmalarda, intravenöz veya intraarteriyel RMP-7 insan gliomalarının tedavisinde

karboplatin ile birlikte verilmiştir. Ancak şimdilerde ozmotik KBE bozunma

yaklaşımındaki sebeplerle aynı sebeplerden dolayı yasaklanmıştır (74).

2.5.1.9. Santral Sinir Sistemine İlaç Taşınmasında Kullanılan Alternatif Yöntemler

Rasyonel SSS ve BBBD ilaç tasarımına rağmen pek çok tedavi edici etkiye sahip ilaç

molekülleri SSS’deki hastalıkları tedavi edecek konsantrasyonlarda SSS’ye nüfuz

edememektedir.Bu tedavi edici etkiye sahip ilaç molekülerinin beyne taşınması için

kullanılan alternatif yöntemler vardır.

Page 43: Osman Aydın

30

2.5.1.9.1. İntraventrikül(Kese İçi)/Kılıf İçi Yol

KBE'yi geçmek için kullanılan bir strateji de hem laboratuarda hem de klinik araştırmalarda

üzerinde geniş çapta çalışılan ilaçların intralumbar enjeksiyonu veya ilaçların doğrudan

BOS’a intraventrikül infüzyonudur. İlaçlar intraventriküler olarak bir Ommaya rezervuarı

kullanılarak verilebilir ki bu rezervuar kafa derisi altına nakledilen plastik bir rezervuardır

ve bir dış karter ile beyin içindeki ventriküllere bağlanmıştır. İlaç çözeltileri bu deri altına

yerleştirilmiş olan rezervuara enjekte edilirler ve rezervuarın deri arasındaki manuel

sıkışması ile ventriküllere teslim edilir (14).

Vasküler ilaç teslimatı ile karşılaştırıldığında BOS içi ilaç verilmesi teorik olarak pek çok

avantaja sahiptir. BOS içi ilaç verilmesi kan beyin omurilik sıvısı bariyerini bay-pas lar ve

sonuçta BOS da yüksek ilaç konsantrasyonu olur. İlaç SSS içinde bulunan bir şey

olduğundan dolayı, daha düşük bir doz kullanılabilir ki buda sistemik zehirlenmeyi

potansiyel olarak azaltır. Bundan başka BOS içindeki ilaçlar en aza indirgenmiş protein

bağlaması ve plazma içindeki ilaçlarla ilgili azaltılmış enzimsel faaliyetlerle karşılaşırlar bu

da BOS içinde daha uzun süreli ilaç yarı ömrüne neden olur. Son olarak BOS beyin

parankimasının hücre dışı sıvısı ile molekülleri serbest bir şekilde değiş tokuş ettiğinden

BOS içine ilaç teslimatı da teorik olarak iyileştirici SSS ilaç konsantrasyonları ile

sonuçlanabilir (14).

Ancak bu teslimat metodu pek çok nedenden dolayı henüz teoriklik potansiyelini

bırakmamıştır. Bunlar BOS içinde düşük oranlı ilaç yayılımı ve sıvı enjeksiyonuna bağlı

intrakranial basınç artışı veya küçük ventriküler hacimler içine infüzyonu içerir. Bu yüksek

klinik kanama oranı, BOS kaçakları, nörotoksisite ve SSS enfeksiyonları ile sonuçlanır. Bu

yaklaşımın başarısı, beyin parankiması içine yayılmaya karşı oluşturulan bariyerlerden

meydana gelen BOS–beyin bariyeri ile sınırlandırılmıştır. Beynin hücre dışı sıvı alanı aşırı

derecede kıvrımlı olduğu için beyin parenkiması arasından ilaç yayılması çok yavaştır ve

ilacın moleküler ağırlığı ile ters orantılıdır (78). Proteinler, gibi makro moleküller için BOS

içi ilaç verimini takiben oluşan beyin parankiması konsantrasyonları tespit edilebilir

değildirler. Bu sebeplerden dolayı parankima içi SSS tümörlerinin tedavisinde kullanılan

BOS içi kemoterapisi etkin olduğunu henüz kanıtlamamıştır. Bu teslimat metodunun en

büyük faydası BOS içinde ve/veya parankimanın hemen yanındaki yerlerde yüksek

konsantrasyonlarda ilaç olması istenilen durumlardır; mesela karsinoma ile ilişkin menenjit

veya bel kemiği ile ilgili anestezi/analjezi'lerde olduğu gibi (79).

Page 44: Osman Aydın

31

İntratekal ve beyin içi ilaç verilmesi sistemik olarak ilaç verilmesinden beyin dokusu

konsantrasyonunu tespit eden farmokokinetik özellikleri açısından temel olarak

ayrıcalıklar gösterir ve burada organa ulaşan mevcut doz %100 dür. Bununla birlikte

ilacın verildiği yerdeki doku içinde (ventriküler yüzey veya enjeksiyonun yapıldığı doku

alanı) büyük gradyanlar ve makro moleküller için sıfır mesafede konsantrasyonlar vardır.

Bunların düşük difüzyon katsayıları olmasından dolayı küçük moleküler ilaçlar için

ölçülen ne ise gradyanlar bunlardan daha aşırı olacaktır (80,81). İntraserebroventriküler

(i.c.v) enjeksiyonundan sonra SSS bölümünden gelen uzaklaştırma oranı serebrospinal

sıvı dinamikleri ile bastırılır. Kılıf içi küçük ilaç teslimatına klinik örnekler

glikopeptidlerin ve menenjitteki amino glikozit antibiyotiklerin i.c.v olarak verilmesi,

menenjit metastazın intraventriküler tedavisi, spastikliğin tedavisi için baklofenin kılıf

içinde verilmesi ve ciddi kronik ağrılar için opioidlerin infüzyonu. Bu örnekler tüm

vakalarda ilaç ventriküler yüzeye yakın olarak hedefleme yapar. Yüzeysel hedeflemeler

bazı makro moleküler ilaçlar içinde erişilebilirdir (14).

2.5.1.9.2. Koklama Yolu

Daha az dikkat çekmiş olan alternatif bir SSS ilaç teslimat stratejisi intranazal yoldur. Burada

ilaçlar burun içinden verilir ve koklamaya duyarlı nöronlar boyunca BOS ve koku soğancığı

içinde önemli konsantrasyonlar oluşturmak için nakledilirler. Son zamanlarda yapılan

çalışmalar, buğday tohumu aglütinin yaban turpu peroksidazının burundan verilmesi halinde

nanomolar alanda koku soğancığı şeklinde sonuçlanmıştır. Teoride, bu strateji Alzheimer

hastalığının tedavisinde olduğu gibi burun soğancığından beyne teslim edilen nörotropik

faktör (BDNF) gibi iyileştirici proteinlerin teslimatında etkili olabilir (82). Teslimatta

yaşanan zorluklara rağmen burundan beyne doğrudan nâkilin ve kan akışını bay-paslayan üç

nöropeptidin BOS’a doğrudan erişiminin kanıtı insan vakalarında gösterilmiştir (83).

Zorluklar enzimsel olarak aktif, düşük pH’lı nazal epitelyum, mukozal irritasyon (tahriş) veya

nazal patoloji nedeniyle oluşan büyük çeşitlilik olasılığının, yaygın soğuk algınlığı gibi,

üstesinden gelinmesini kapsar. Bu metodun açık avantajı diğer stratejilerle ilgili olarak invazif

olmamasıdır. Pratikte, iyileştirici ilaç konsantrasyonlarının intranazal teslimatını takiben

arttırılabildiğinin tespiti için ileri çalışmalar yapılması gereklidir (14).

Page 45: Osman Aydın

32

2.5.2. İntersistial(Dokular Arası) Taşıma

2.5.2.1. Enjeksiyonlar, Karterler ve Pompalar İle Taşıma

İlaçları doğrudan beyin interstisyumuna teslim için pek çok teknik geliştirilmiştir. Bu tip

metotlardan bir tanesi daha önceden de ifade edildiği gibi intraventrikül/intratekal yol

altında kullanılan Ommaya rezervuarı veya implante pompadır. Bu teknik, tam olarak

ilaç teslimatı yapamamaktadır. Son zamanlarda Ommaya rezervuarına göre fazla

avantajları olan ve doku içine eklenebilen pek çok pompalar geliştirilmiştir. Bunlar da

deri altına yerleştirilebilirler ve deri altı enjeksiyonu ile tekrar doldurulabilirler ve ilaçları

uzun zaman dilimleri boyunca sabit infüzyon ile teslim edebilmeye muktedirdirler.

Bundan başka ilaç teslimat oranı dışarıda ki el bilgisayarı kontrol birimleri ile

değiştirilebilir. Şu anda SSS ilaç teslimatı için farklı mekanizmalarla çalışan üç tip

pompa vardır. Infusaid pompaları sabit oranda ilaç çözeltisi teslimatı yapabilmek için

sıkıştırılmış freonun buhar basıncını kullanmaktadır. MiniMed PIMS sistemi ise solenoid

pompalama mekanizması kullanır ve Medtronic SynchroMed sistemi ilaçları peristaltik bir

mekanizma vasıtasıyla teslim eder. Küçük ve büyük ilaç moleküllerinin beyin içindeki

dağılımları beyin interstisyumu aracılığıyla büyük sıvı konveksiyonu oluşturmak için

intersistial ilaç infüzyonu sırasında bir basınç gradyantı korunarak arttırılabilir veya difüzyon

gradyantının infüze edilen (beyne verilen) etmenin konsantrasyonunu maksimuma getirerek

basit bir difüzyona ilave olarak arttırılabilir. Bir başka son çalışma çok kesecikli lipozomlar

(DepoFoam ilaç teslimat sistemi) içinde kılıflanan morfinin epidural teslimatının köpeklerde

tekrarlanan epidural (EPI) teslimat sonrasında 10mg/ml morfin dozunda önemli patolojik

etkilerinin olmadığını ileri sürer (84).

2.5.2.2. Biyolojik Olarak Parçalanabilen İlaç Kapsülleri, Mikroküreler ve

Nanopartiküller İle Santral Sinir Sistemine İlaç Taşıma

SSS ye yapılan dokular arası ilaç teslimatı sadece mütevazı bir klinik etkiye sahip olmasına

rağmen bunun iyileştirici potansiyeli daha önceden bahsi geçen teknikleri değiştirmek

ileride polimer teknolojilerindeki yeni avantajları kullanarak gerçekleştirilebilir. İlaç

moleküllerini belli zaman aralıklarında tanımlanan oranlarda verebilen polimetrik veya lipid

köklü cihazlar şimdilerde klinik tıpta muhteşem etkiler oluşturmaktadır (85,86).

Polianhidrid ilaç kapsüllerini kullanarak beyin interstisyumu içine doğrudan ilaç teslimatı

KBE'yi yenebilir ve uzun zaman dilimlerinde sürekli bir şekilde ilacın eşi görülmemiş

düzeylerini doğrudan bir intrakranial hedefe bırakabilir. Biyolojik olarak ayrışabilen bir ilaç

Page 46: Osman Aydın

33

kapsülünden gelen ve beyin interstisyumuna teslim edilen ilacın akıbeti şunlara dayalı bir

matematik modeli ile tahmin edilmiştir: a- Yayılma ve sıvı konveksiyonu ile ilacın nakil

oranları b- Azalma ile beyinden uzaklaştırılma oranları, kılcal damar ağları arasından geçiş

izni ve metabolizması ve c-Yerel bağlanma ve özümseme (87). Bu tip modeller BCNU-

yüklü pCPP:SA (1,3 bis-para-karboksifenoks-propan:sebasik asit) ilaç kapsülleri ve de

diğer ilaç polimer bileşimleri sonucu oluşan özellikle kafatası içine polimerik teslimat için

ilaçların rasyonel olarak tasarlanması için gerekli yolu döşeyerek, kafatası içi ilaç

konsantrasyonlarını tahmin için kullanılırlar (14).

Polimerik olarak türetilen kemoterapötik etmenin suda çözünebilir bir makro molekül ile

konjügasyonu ilacın beyin dokusu içinde alıkonma süresini arttırarak ilacın beyin içine

nüfuzunu arttırır (88). Son zamanlarda beyin tümörü tedavisi için immünoterapötik

yaklaşımı arttırmak amacıyla lokal sitokin teslimatı için IL-2-yüklü biyolojik olarak

ayrışabilen polimer mikro küreleri geliştirilmiştir (89). Teoride polimerik sitokin

teslimatının transdüksiyon olarak hücrelerden gelen teslimata göre pek çok avantajı vardır

ki sitokin genlerinin transferine ihtiyaç kalmaması dahil, uzun periyotta in vivo serbest

sitokin, daha verimli tekrar üretilebilir serbest sitokin profilleri ve toplam sitokin dozu

üretimidir. Mikro parçacıklar ayrı, hassas ve fonksiyonel beyin alanlarında bunları

çevreleyen dokulara hasar vermeden stereotaksi tarafından kolayca implante olabilirler. Bu

tip implantasyon açık cerrahi ile büyük implantların uygunsuz olarak yerleştirilmelerinden

kaçınırlar ve gerekirse tekrarlanabilirler (90). Standart kemoterapötik etmen 1,3-bis(2-

kloretil)-1-nitrosourea (BCNU) tarafından polimer aracılıklı ilaç teslimatının fizibilitesi bu

metot ile gliomların lokal tedavisinin hayvan kafatası içi tümörlerinde etkin olduğunu

göstermiştir. Bu gliom hastalarının klinik araştırmalarına ve ardından FDA tarafından

GliadelTM [(3.8% BCNU): p(CPP:SA)]'nın ve diğer dünya çapında bilinen zorunlu

etmenlerin onaylanmasına neden olmuştur. Açıkça bu tip invazif yaklaşımlar sadece çok

sınırlı sayıda hastada kullanılabilir fakat bu yaklaşım tekrarlayan glioblastomalı çok şekilli

beyin tümörlerine sahip hastaların uzun vadede hayatlarını kurtaracak bir işlem olarak

gösterilmiştir (84). Yinede yayılma problemleri nedeniyle bu durumda bile iyileştirici

etmenlerin yakındaki yerlere ulaşmaları mümkündür (79).

Polimerik nanopartiküller pek çok çeşitli ilacın iyileştirici etkilerini arttırmalarına ve toksik

etkilerini azaltmalarına izin vermeleri açısından ilginç kollodial sistemler olarak ileri

sürülmüşlerdir (91). Nanopartiküllerin yaygın ve çok saldırgan beyin tümörlerinin

Page 47: Osman Aydın

34

tedavisine çok yardımcı oldukları bulunmuştur (55). İntravenöz olarak enjekte edilen

doksorubusin yüklü polisorbat 80 ile kaplı nanopartiküller kafatası içine nakledilen

glioblastomalı farelerde %40 oranında iyileşme sağlanabilmiştir (92). Diğer bir çalışmada,

PEGylated(pegile) amfilik kopolimer ile yapılan PEGylated(pegile) PHDCA (n-

hekzadecylsiyanoakrilat) nanopartikülleri KBE geçirgenliğinin herhangi bir

modifikasyonunu indüklemeden diğer test edilen tüm nanopartikül formülasyonlarından

daha fazla beyne nüfuz eder. Ve sonuç yeterli beyin teslimatı sistemleri tasarımında iki

önemli şartı dikkate almak gerektiğini ifade eder; taşıyıcının uzun dolaşım özellikleri ve

endotel hücreleri ile etkileşime izin veren uygun yüzey özellikleri. Valproik asit ile yüklü

nanopartiküller valproat tedavisinde azaltılmış toksik yan etkiler sergilerler ve bunu tedavi

için gerekli dozu azaltarak değil toksik metabolitlerin oluşumlarını önleyerek yaparlar (93).

Sonuç olarak doğrudan beyin interstisyumu içine ilaç teslimatı yapmak için biyolojik olarak

ayrışabilen polimer teslimat metodu oldukça fazladır.

2.5.2.3. Biyolojik Dokulardan Santral Sinir Sistemine İlaç Taşınması

İntersistal ilaç teslimatını başarabilmek için kullanılan bir diğer strateji de biyolojik

dokulardan ilaçların serbest bırakılmasıdır. Bu tekniğe en basit yaklaşım beyin içine

istenilen iyileştirici bir etmeni doğal olarak salgılayan bir dokuyu nakletmektir. Bu

yaklaşım en çok Parkinson hastalığının tedavisinde uygulanmıştır. Nakledilen doku

neovasküler innervasyon eksikliğinden dolayı genellikle hayatta kalamamıştır. Son

zamanlarda geliştirilen vaskülarizasyon ve mikrovasküler geçirgenlik, hücre

süspansiyonu embriyonik nöral aşılamalarına nispeten katı aşılamaları göstermiştir (94).

Bu metoda ait alternatif bir ilave de intersistal ilaç teslimatı için iyileştirilmiş biyolojik

dokunun geliştirilmesi için gen terapisinin kullanılmasıdır. İmplantasyon öncesinde

hücreler özel iyileştirici etmenleri sentezlemek ve salgılamak için genetik olarak

değiştirilebilirler. Beyin tümörünün tedavisinde kullanılan bu tekniğin terapötik

potansiyeli gösterilmiştir (95). Nörolojik olmayan hücrelerin SSS ye teslimat için

iyileştirici protein olarak kullanımları son zamanlarda gözden geçirilmiştir. Yabancı

doku aşılarının hayatta kalmaları ayrı hücre tiplerinin kültürlenmesi için kullanılan

tekniklerde oluşan ilerlemelerden olabilir. İyileştirici proteinler oluşturmak üzere

düzenlenen hücreler ile nörotropik faktörler oluşturmak üzere düzenlenen yardımcı

aşılama hücreleri yabancı dokuların hayatta kalmalarını ve gelişmelerini arttırabilir (96).

Page 48: Osman Aydın

35

İdeal olarak, yabancı doku aşılamalarının implantasyonlarında karşılaşılan iskemik ve

immunojenik komplikasyonları yok etmek için istenilen bir proteini tanımlamak ve özel

bir endojen beyin dokusu oluşturmak için canlılarda genetik mühendisliği kullanmak

mümkündür. SSS habis tümörlerinin tedavisi için başarı ile kullanılan bu tip bir teknik,

anti uçuk ilaç, gansiklovir, tedavisini takiben canlılarda uçuk simpleks timidin kinaz

(HS-tk) geni ile birlikte tümör transdüksiyonunu içerir ki bu da transfekte edilen tümör

hücrelerini tedaviye duyarlı gansiklovirle birlikte iade ederek, tümör içi retroviral

vektör üreten HS-tk içeren hücrelerin enjeksiyonu ile başarılmıştır (97). SSS gen

transferinde kullanılan diğer vektör sistemleri çalışmaları retrovirüsler, adenovirüsler,

adeno ile birlikte olan virüsler, plazmid DNA'nın katyonik lipozomlar ve nötr ve

oligodentrial engelleyici hücrelerin içine kılıflanmasını içerir. Bu yaklaşım SSS

hastalıklarının tedavisinde dikkate değer bir şekilde iyileştirici potansiyelini korusa da

bunun etkisi sayısız engeller nedeniyle önlenmiştir; vektör sistemlerinin KBE boyunca

sınırlandırılmış teslimatları, ev sahibi hücrelerin yetersiz transfeksiyonları, transgenlerin

seçici olmayan tanımlamaları ve ev sahibi tarafından transgenlerin sağlığa zararlı

düzenlemeleri bunlardan bazılarıdır (98).

Page 49: Osman Aydın

36

3. TARTIŞMA VE SONUÇ

SSS hastalıklarının iyileşmesi diğer hastalıklara göre kısmen daha zordur çünkü beyne ilaç

moleküllerinin teslimatı toplu olarak kan beyin engeli, beyin omurilik sıvısı engeli ve beyin

tümör engelini kapsar şekilde genellikle çeşitli fizyolojik, metabolik ve biyokimyasal

bariyerler tarafından engellenir. Pek çok tipte SSS hastalığından şikâyetçi hastalar için

şimdi ki görüntü maalesef pek olumlu değildir. Ancak ilaç teslimat tekniklerinde yapılan

son gelişmeler SSS'yi kaplayan aşılması güç engellerin üstesinden gelinebileceğine dair

ümit verici veriler sunmaktadır. Beyin interstisyumu içine doğrudan ilaç teslimatı polimer

tabanlı ilaç teslimat sistemlerinin rasyonel tasarımlarıyla dikkate değer biçimde

zenginleştirilmiştir.

Bazı araştırmacılar katyonize IgG’nin izole edilmiş beyin kapilerine bağlandığını ve

beyin içine geçişinin arttığını gözlemlemişlerdir (99, 100, 101).

Smith ve Borchardt ise in vitro KBE modeli kullanarak doğal ve katyonik albüminin

endotel hücrelerinden geçişini incelemişler ve katyonik albüminin endotel hücrelerden

geçişinin daha fazla olduğunu tespit etmişlerdir (102,103).

Fisher ve Kissel ise domuz beyninden izole edilen primer endotel hücrelerine bazı

bitkisel lektinlerin bağlandığını ve özellikle bunlardan WGA’nın düşük toksisitesi ve

beyin kapiler endoteline olan yüksek afinitesinden dolayı KBE’ ye etkin madde

hedeflendirilmesi için uygun bir aday olduğunu göstermişlerdir (104).

Bir başka araştırmada ise, HRP (horseradish peroxidase) ve WGA konjugatı i.v. enjekte

edildiğinde endotel hücre sitoplâzmasına birkaç saat içinde geçtiği gösterilmiştir

(6,105).

Jefferies ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada, beyin kılcal damarları

transferrin reseptörüne (TfR) karşı geliştirilmiş antikorlar tarafından seçici bir şekilde

boyanmıştır (immünostain). Bununla birlikte birçok periferal dokuların endotel

hücrelerinin önemsiz miktarda immünoreaktif transferrin reseptörü içerdiği bulunmuştur

(6,106)

Page 50: Osman Aydın

37

Olivier ve arkadaşları, etkin madde/nanopartikül/polisorbat 80 kompleksinin KBE’yi

geçmesinden formülasyondaki yüzey etkin maddenin sorumlu olduğunu böyle bir KBE

modifikasyonuna neden olan bir strateji kullanılmaması durumunda nanopartiküllerin

de lipozomlar gibi KBE’yi aşamayacağını göstermişlerdir (107).

Vinogradov ve arkadaşları tarafından beyne oligonükleotid taşınması için nanojeller

kullanılmıştır. Oligonükleotid içeren nanojeller, polietilen glikol ve polietilenimin

polimerlerinin çapraz bağlanması ile oluşmuş nano boyutta ağsı yapılardır. Yapılan in

vivo çalışmada, nanojel i.v. olarak farelere uygulandığında oligonükleotidin beyne

taşınımı, serbest haline göre 2 kat daha artmıştır (108).

Mevcut ilaçların KBE’ ye penetrasyonunu arttırmak için ilaç molekülleri üzerinde

değişiklikler yapılabilir. Mevcut stratejileri geliştirip bunun yanı sıra yeni taşıma

stratejileri geliştirilebilir ya da SSS’ ye etki edebilecek yeni kimyasal moleküller

geliştirerek istenilen geçirgenlik özellikleri sağlayan maddeler üzerinde çalışılabilir.

Günümüzde SSS’ ye ilaç teslimatında; reseptör arıcılıklı transitosiz sistemi kullanarak

beyne lipozom hedefleme, KBE boyunca ilaç teslimatı için nanopartiküllerin

kullanılması, ilaç içeren bir rezervuarın beyin içine implantasyonu, tahmin edilebilir

enzimsel aktivasyona dayalı kimyasal teslimat sistemleri, şimerik peptid teknolojisi

ümit verici stratejilerdir.

Sonuç olarak daha tedavi edici ve yan etkileri daha az olan ilaç moleküllerinin geliştirilmesi

ve bu ilaçların SSS’ de hedeflerine daha etkin mekanizmalarla iletilmesi için araştırma

çabalarına devam edilirse SSS’ ye ilaç teslimatı konusunda önemli ilerlemeler

kaydedilebilir.

Page 51: Osman Aydın

38

4. KAYNAKLAR

1. Benoit, J.P., Faisant, N., Venier-Julienne, M.C., Menei, P. “Development of

microspheres for neurologlical disorders:from basics to clinical applications” J.

Control. Rel., 65, 285-296, (2000).

2. Pardridge, W.M., Peptide drug delivery to the brain.Raven Press, New York,

U.S.A., 1991.

3. Pardridge, W. M. “Drug delivery to the brain” J. Cereb. Blood Flow Metab., 17,

713-731 (1997).

4. Pardridge, W.M. “Blood-brain barrier drug targeting: the future of brain drug

development” Molecular Interventions, 3, 90-105 (2003).

5. Haller, M.F. Saltzman W.M. “Localized delivery of proteins in the brain: Can

transport be customized” Pharm. Res., 15, 377-385 (1998).

6. Pardridge, W. M. “Drug targeting, drug discovery, and brain drug development”

Pardridge, W.M (Ed.), Brain Drug Targeting, U.K., Cambridge University Press,

Cambridge, 1 (2001).

7. Tomlinson, E., Livingstone, C, Selective Drug Delivery and Targeting, Pharm. J.,

November (1), 619-621 (1989).

8. Juliano, R.L., Targeted Drug Delivery, vol: 100, Springer:-Verlag, Berlin

Heidelberg(1991).

9. Engelhardt B. Development of the blood-brain barrier. Cell Tissue Res. 2003;

314:119-129.

10. Sefa Gültürk, Gonca İmir, Ersin Tuncer “Kan Beyin Bariyeri” Erciyes Tıp Dergisi

(Erciyes Medical Journal) 2007;29(2):147-154

Page 52: Osman Aydın

39

11. Crone, C., The blood–brain barrier: a modified tight epithelium, in Suckling AJ:

Rumsby MG: Bradbury MWB (eds), The Blood–Brain Barrier in Health and

Disease.Ellis Harwood, Chichester, pp 17–40, 1986.

12. Brightman M., Ultrastructure of brain endothelium, in Bradbury MWB (ed)

Physiology and pharmacology of the blood-brain barrier. Handbook of

experimental pharmacology 103, Springer-Verlag, Berlin, pp 1–22, 1992.

13. Lo, E.H., Singhal, A.B., Torchilin, V.P., and Abbott N.J., Drug delivery to

damaged brain, Brain Res Rev, 38:140- 148, 2001.

14. Ambikanandan Misra, Ganesh S., Aliasgar Shahiwala, Shrenik P. S. “Drug

delivery to the central nervous system: a review” J Pharm Pharmaceut Sci

(www.ualberta.ca/~csps) 6(2):252-273, 2003

15. Davson, H.; Segal, M.B., Physiology of the CSF and blood– brain barriers. CRC

Press, Florida, USA, 1995.

16. Terasaki, T., Pardridge, W.M. “Restricted transport of AZT and

dideoxynucleosides through the blood-brain barrier” J. Infect. Dis., 158, 630-632

(1988).

17. Ahmed, A.E., Jacob, S., Loh, J.P., Samra, S.K., Nokta, M., Pollard, R.B.

“Comparative disposition and whole-body autoradiographic distribution of [2-

14C]azidothymidine and [2-14C]thymidine in mice” J. Pharmacol. Exp. Ther.,

257, 479-86 (1991).

18. Nabeshima, S., Reese, T.S., Landis, D.M. and Brightman,M.W., Junctions in the

meninges and marginal glia. J Comp Neurol, 164:2 127-169, 1975.

19. Brightman, M.W., The intracerebral movement of proteins injected into blood and

cerebrospinal fluid of mice, Prog Brain Res, 29:19-40, 1968.

20. Pardridge, W.M., Recent advances in blood brain-barrier transport. Annu Rev

Pharmacol Toxicol, 28:25-39, 1988.

21. Cornford, E.M., Braun, L.D., Oldendorf, W.H. and Hill, M.A., Comparison of

lipid-mediated blood–brain barrier penetrability in neonates and adults. Am J

Physiol, 243:C161–C168, 1982.

Page 53: Osman Aydın

40

22. Cole, S.P.C., Bhardwaj, G., Gerlach, J.H., McKemzie, J.G.,Grant, C.E., Almquist,

K.C., Stewart, A.J., Kurz, E.U.,Duncan, A.M.V. and Deeley, R.G., Over

expression of atransporter gene in a mulitdrug-resistant human lung cancer cell

line. Science, 258:1650-1654, 1992.

23. Taylor, E.M., The impact of efflux transportersin the brain on the development of

drugs for CNS disorders, Clin Pharmacokinet, 41:81-92, 2002.

24. Sadeque, A.J., Wandel, C., He, H., Shah, S., and Wood. A.J., Increased drug

delivery to the brain by P-glycoprotein inhibition, Clin Pharmacol Ther, 68:231-

237,2000.

25. Salvolainen, J., Edwards, J.E., Morgan, M.E., McNamara, P.J., and Anderson,

B.D., Effects of a P-glycoprotein inhibitor on brain and plasma concentrations of

antihuman immunodeficiency virus drugs administered in combination in rats,

Drug Metab Dispos, 30:479-482, 2002

26. Fellner, S., Bauer, B., Miller, D.S., Schaffrik, M., Fankhanel, M., Spruss, T.,

Bernhardt, G., Graeff, C., Farber, L., Gschaidmeier, H., Buschauer, A., and

Fricker, G.,Transport of paclitaxel (Taxol) across the blood-brain barrier in vitro

and in vivo, J Clin Invest, 110:1309-1318, 2002.

27. Gupta, S.P., QSAR studies on drugs acting at the central nervous system. Chem

Rev, 89:1765-1800, 1989.

28. Van de Waterbeemd, H., Smith, D.A., Beaumont, K. And Walker, DK., Property-

based design: optimization of drug absorption and pharmacokinetics. J Med Chem,

44:1313-1333, 2001

29. Lin, J.H. and Lu, A.Y., Role of pharmacokinetics and metabolism in drug

discovery and development. Pharmacol Rev, 49:403-449, 1997.

30. Lewis, D.F.V. and Dickins, M., Substrate SARs in human P450s. Drug DIscov

Today, 7:918-925, 2002.

31. Pardridge, W.M., Triguero, D., Yang, J. and Cancilla, P.A., Comparison of in-

vitro and in-vivo models of drug transcytosis through blood-brain barrier. J Pharm

Exp Ther, 253:884-891, 1990.

Page 54: Osman Aydın

41

32. Levin, V.A., Relationship of octanol/water partition coefficient and molecular

weight to rat brain capillary permeability. J Med Chem, 23:682–684, 1980

33. Abraham, M.H., Chadha, H.S. and Mitchell, R.C., Hydrogen bonding. 33. Factors

that influence the distribution of solutes between blood and brain. J Pharm Sci,

83:1257-1268, 1994.

34. Kakee, A., Terasaki, T. and Sugiyama, Y., Brain effluxindex as a novel method of

solute analyzing efflux transport at the blood-brain barrier. J Pharmacol Exp Ther,

277:1550-1559, 1996.

35. Terasaki, T., Deguchi, Y., Kasama, Y., Pardridge, W.M. and Tsuji, A.,

Determination of in vivo steady-state unbound drug concentration in the brain

interstitial fluid by microdialysis, Int J Pharm, 81:143–152, 1992.

36. Menacherry, S., Hubert, W. and Justice, J.B., In vivo calibration of microdialysis

probes for exogenous compounds, Anal Chem, 64:577–583, 1992

37. Tewes, B., Franke, H., Hellwig, S., Hoheisel, D., Decker, S., Griesche, D., Tilling,

T., Wegener, J. and Galla, H.J., Preparation of endothelial cells in primary cultures

obtained from the brains of 6-month old pigs, in de Boer AG: Sutanto W (eds),

Tramsport across the blood-brain barrier: In-vitro and in-vivo techniques.

Academic publishers, Amsterdam, Harwood, pp 91-97, 1997

38. Gath, U., Hakvoort, A., Wegener, J., Decker, S. and Galla, H.J., Porcine choroids

plexus cells in culture: Expression of polarized phenotype, maintenance of barrier

properties and apical secretion of CSF-components. Eur J Cell Biol, 74:68-78,

1997.

39. Erben, M., Decker, S., Franke, H. and Galla, H.J., Electrical resistance

measurements on cerebral capillary endothelial cells: A new technique to study

small surfaces. J Biochem Biophys Methods, 30:227-238, 1995

40. Hurst, R.D. and Fritz, I.B., Properties of an immortalized vascular

endothelial/glioma cell coculture model of the blood-brain barrier. J Cell Physiol,

167:81-88, 1996.

Page 55: Osman Aydın

42

41. Dehauck, M.P., Dehouck, B., Schluep, C., Lemaire, M. and Cecchelli, R., Drug

transport to the brain: comparison between in-vitro and in-vivo models of the

blood-brain barrier. Eur J Pharm Sci, 3:357-365, 1995

42. Madrid, Y., Langer, L.F., Brem, H. and Langer, R., New directions in the delivery

of drugs and other substances to the central nervous system. Adv Pharmacol,

22:299-324, 1991.

43. Huwyler, J., Wu, D. and Pardridge, W.M., Brain drug delivery of small molecules

using immunoliposomes. Proc Natl Acad Sci, USA, 93:14164–14169, 1996.

44. Huwyler, J., Yang, J. and Pardridge, W.M., Targeted delivery of daunomycin

using immunoliposomes: pharmacokinetics and tissue distribution in the rat. J

Pharmacol Exp Ther, 282:1541–1546, 1997.

45. Lambert, D.M., Rationale and applications of lipids as prodrug carriers. EurJ

Pharm Sci, 11:S15-27, 2000.

46. Han, H.k and Amidon, G.L., Targeted prodrug design to optimize drug delivery,

AAPS PharmSci, 2:E6, 2000.

47. Bodor, N. and Buchwald, P., Drug targeting via retrometabolic approaches.

Pharmacol Ther 76:1–27, 1997.

48. Palamino, E., Kessel, D. and Horwitz, J.P., A dihydropyridine carrier system for

sustained delivery of 1’, 3’-dideoxynucleosides to the brain. J Med Chem, 32:622–

625,1989

49. Somogyi, G., Nishitani, S., Nomi, D., Buchwald, P., Prokai, L. and Bodor, N.,

Targeted drug delivery to the brain via phosphonate derivatives. I: Design,

synthesis, and evaluation of an anionic chemical delivery system for

testosterone.Int J Pharm, 166:15–26, 1998.

50. Boder, N., Prokai, L. and Wu, W-M., A strategy for delivering peptides into the

central nervous system by sequential metabolism, Science, 257:1698-1700, 1992.

51. Wu, J., Yoon, S-H. Wu, W-M., and Bodor, N., Synthesis and biological evaluation

of a brain targeted chemical delivery system of [Nva2]-TRH, J pharm Pharmacol,

54:945-950, 2002.

Page 56: Osman Aydın

43

52. Bodor, N., Farag, H.H. and Brewster, M.E., Site-specific sustained release of

drugs to the brain. Science, 214(18):1370–1372, 1981

53. Bodor, N., Prokai, L., Wu, W.M., Farag, H.H., Jonnalagadda, S., Kawamura, M.

and Simpkins, J., A strategy for delivering peptides into the central nervous

system by sequential metabolism. Science, 257:1698–1700, 1992

54. Bergley, D.J., The blood–brain barrier: principles for targeting peptides and drugs

to the central nervous system. J Pharm Pharmacol, 48:136–146, 1996

55. Banks, W.A., Audus, K. and Davis, T.P., Permeability of the blood–brain barrier

to peptides: an approach to the development of therapeutically useful analogs.

Peptides, 13:1289–1294, 1992

56. Takada, Y., Vistica, D.T., Greig, N.H., Purdon, D., Rapoport, S.I. and Smith,

Q.R., Rapid high-affinity transport of a chemotherapeutic amino acid across the

blood– brain barrier. Cancer Res, 52:2191–2196, 1992.

57. Pardridge, W.M., Vector-mediated drug delivery to the brain. Adv Drug Deliv Rev,

36:299–321, 1999

58. Pardridge, W.M., Drug and gene targeting to the brain with molecular Trojan

horses, Nat Rev Drug Discov, 1:131-139, 2002

59. Bickel, U., Yoshikawa, T., Landaw, E.M., Faull, K.F. and Pardridge, W.M.,

Pharmacologic effects in-vivo in brain by vector- mediated peptide drug delivery.

Proc Natl Acad Sci, 90:2618–2622, 1993.

60. Lodish, H.F. and Kong, N., The secretory pathway is normal in dithiothreitol-

treated cells, but disulfidebonded proteins are reduced and reversibly retained in

the endoplasmic reticulum. J Biol Chem, 268:20598–20605, 1993

61. Yoshikawa, T. and Pardridge, W.M., Biotin delivery to brain with a covalent

conjugate of avidin and a monoclonal antibody the transferrin receptor. J

Pharmacol Exp Ther, 263:897–903, 1992

62. Pardridge, W.M., Receptor-mediated peptide transport through the blood–brain

barrier. Endocrine Rev, 7:314–330, 1986

Page 57: Osman Aydın

44

63. Golden, P.L., Maccagnan, T.J. and Pardridge, W.M., Human blood–brain barrier

leptin receptor: Binding and endocytosis in isolated human brain microvessels. J

Clin Invest, 99:14–18, 1997

64. Tamai, I., Sai, Y., Kobayashi, H., Kamata, M., Wakamiya, T. and Tsuji, A.,

Structure-internalization relationship for adsorptive-mediated endocytosis of basic

peptides at the blood–brain barrier. J Pharmacol Exp Ther, 280:410–415,1997

65. Kreuter, J., Alyautdin, R.N., Kharkevich, D.A. and Ivanov, A.A., Passage of

peptides through the blood–brain barrier with colloidal polymer particles

(nanoparticles). Brain Res, 674:171–174, 1995.

66. Dehouck, B., Fenart, C., Dehouck, M.P., Pierce, A., Torpier, G. and Cecchelli, R.,

A new function for thr LDL receptor: Transcytosis of LDL across the blood-brain

barrier. J Cell Biol, 138:887-889, 1997.

67. Luck, M., Plasma protein adsorption als Moglicher Schlusselfaktor fur eine

kontrollierte Arzneistoffapplikation mit partikularen Tragern. Ph. D. Thesis, Freie

Universitat Berlin, pp 130-154, 1997.

68. Zordan-Nudo, T., Ling, V., Liv, Z. and Georges, E., Effect of nonionic detergents

on P-glycoprotein drug binding and reversal of multidrug resistance. Cancer Res,

53:5994-6000, 1993.

69. Neuwelt, E.A. and Dahlborg, S.A., Blood–brain barrier disruption in the treatment

of brain tumors: clinical implications, in Neuwelt EA (ed), Implications of the

Blood Brain Barrier and its Manipulation: Clinical Aspects. Vol. 2, Plenum Press,

New York, pp 195–262,1989

70. Neuwelt, E.A., Wiliams, P.C., Mickey, B.E., Frenkel, E.P. and Henner, W.D.,

Therapeutic dilemma of disseminated CNS minoma and the potential of increased

platinumbased chemotherapy delivery with osmotic blood–brain barrier

disruption. Pediatr Neurosurg 21:16–22, 1994

71. Doran, S.E., Ren, X.D., Betz, A.L., Pagel, M.A., Neuwelt, E.A., Roessler, B.J. and

Davidson, B.L., Gene expression from recombinant viral vectors in the central

nervous system after blood–brain barrier disruption. Neurosurgery, 36:965–970,

1995

Page 58: Osman Aydın

45

72. Neuwelt, E.A., Weissleder, R., Nilaver, G., Kroll, R.A., Roman-Goldstein, S.,

Szumowski, J., Pagel, M.A., Jones, R.S., Remsen, L.G. and McCormick, C.I.,

Delivery of virus-sized iron oxide particles to rodent CNS neurons. Neurosurgery,

34:777–784, 1994.

73. Kaya, M., Chang, L., Truong, A. and Brightman, M.W., Chemical induction of

fenestrae in vessels of the blood–brain barrier. Exp Neurol, 142:6–13, 1996.

74. Miller, G., Breaking down barriers, Science, 297:1116-1118, 2002.

75. Chio, C.C., Baba, T. and Black, K.L., Selective blood– tumor pro-barrier

disruption by leukotrienes. J Neurosurg, 77:407–410, 1992.

76. Black, K.L., Baba, T. and Pardridge, W.M., Enzymatic barrier protects brain

capillaries from leukotriene C4. J Neurosurg, 81(5):745–751, 1994.

77. Matsukado, K., Inamura, T., Nakano, S., Fukui, M., Bartus,R.T. and Black, K.L.,

Enhanced tumor uptake of carboplatin and survival in glioma-bearing rats by

intracarotid infusion of the bradykinin analog, RMP-7. Neurosurgery, 39:125–

133, 1996.

78. Buchwald, P. and Bodor, N., A simple, predictive, structure-based skin

permeability model, J Pharm Pharmacol, 53:1087-1098, 2001

79. Harbaugh, R.E., Saunders, R. L. and Reeder, R.F., Use of implantable pumps for

central nervous system drug infusions to treat neurological disease. Neurosurgery,

80. 23(6):693-698, 19.

81. Blasberg, R.G., Patlak, C. and Fenstermacher, J.D., Intrathecal chemotherapy:

Brain tissue profiles after ventriculocisternal perfusion. J Pharmacol Exp Ther,

195:73-83, 1975.

82. Huang, T.Y., Arita, N., Hayakawa, T., and Ushio, Y., ACNU, MTX and 5-FU

penetration of rat brain tissue and tumors, J Neurooncol, 45:9-17, 1999.

83. Thorne, R.G., Emory, C.R., Ala, T.A. and Fery, W.H., Quantitative analysis of the

olfactory pathway for drug delivery to the brain. Brain Res, 692(1-2):278-282,

1995.

Page 59: Osman Aydın

46

84. Born, j., Lange, T. and Kern, W., Sniffing neuropeptides: a transnasal approach to

the human brain, Nat Neurosci, 5:514-516, 2002.

85. Yaksh, T.L., Provencher, J.C., Rathbun, M.L., Myers, R.R., Powell, H., Richter, P.

and Kohn, F.R., Safety assessment of encapsulated morphine delivered epidurally

in a sustained-release multivesicular liposome preparation in dogs. Drug Deliv,

7(1):7-36, 2000.

86. Brem, H. and Langer, R., Polymer based drug delivery to the brain. Sci Med,

3(4):1-11, 1996.

87. Brem, H. and Gabikian, P., Biodegradable polymer implants to treat brain tumors,

J Control Release, 74:63-672001.

88. Fung, L.K., Ewend, M.G., Sills, A., Sipos, E.P., Thompson, R., Watts, M., Colvin,

O.M., Brem, H. and Saltzman, W.M., Pharmacokinetics of interstitial delivery of

carmustine, 4-hydroperoxycyclophosphamide and paclitaxel from a biodegradable

polymer implant in the monkey brain. Cancer Res, 58(4):672-684, 1998.

89. Dang, W., Colvin, O.M., Brem, H. and Saltzman, W.M., Covalent coupling of

methotrexate dextran enhances the penetration of cytotoxicity into a tissue like

matrix. Cancer Res, 54:1729-1735, 1994. [133] Hanes, J., Batycky, R.P., Langer,

R. and Edwards, D.A., A theoretical model of erosion and macromolecular drug

release from biodegrading microspheres. J Pharm Sci, 86(12):1464-1477, 1997.

90. Hanes, J., Batycky, R.P., Langer, R. and Edwards, D.A., A theoretical model of

erosion and macromolecular drug release from biodegrading microspheres. J

Pharm Sci, 86(12):1464-1477, 1997.

91. Jean-Pierre, B., Nathalie, F., Marie-Claire, V.J. and Philippe, M., Development of

Microspheres for neurological disorders: From basics to clinical applications. J

Controlled Release, 65(1-2):285-296, 2000.

92. Couvreur, P., Dubernet, C. and Puisieux, F., Controlled drug delivery with

nanoparticles: Current possidilities and future trends. Eur J Pharm Biopharm,

41:2-13, 1995.

93. Pilar, C., Bruno, G., Helene, C., Didier, D., Jean, A., Jene- Pierre, N., Dominique,

G., Elias, F., Jean, A.P. and Patrick, C., Long-circulating PEGylated

Page 60: Osman Aydın

47

polycyanoacrylate nanoparticles as new drug carrier for brain delivery. Pharm

Res, 18(8):1157-1166, 2001.

94. Joerg, D., Frank, M.P., Bernhard, S.A. and Ulrike, S., Influence of nanoparticles

on the brain-to-serum distribution and the metabolism of valproic acid in mice. J

Pharm Pharmacol, 562:1043-1047, 2000.

95. Leigh, K., Elisevich, K. and Rogers, K.A., Vascularization and microvascular

permeability in solid versus cellsuspension embryonic neural grafts. J Neurosurg,

81(2):272-283, 1994.

96. Lal, B., Indurti, R.R., Couraud, P.O., Goldstein, G.W. and Laterra, J., Endothelial

cell implantation and survival within experimental gliomas. Proc Natl Acad Sci

U.S.A., 91(21):9695-9699, 1994.

97. Yurek, D.M. and Sladek, J.R., Dopamine cell replacement: Parkinson's disease.

Annu Rev Neurosci, 13:415- 440, 1990.

98. Raffel, C., Culer, K., Kohn, D., Nelson, M., Siegel, S., Gillis, F., Link, C.J.,

Villablanca, J.G. and Anderson, W.F., Gene therapy for the treatment of recurrent

pediatric malignant astrocytomas with in-vivo tumor transduction with the herpes

simplex thymidine kinase gene/ganciclovir system. Hum Gene Ther, 5(7):863-

890, 1994.

99. Zlokovic, B.V. and Apuzzo, M.L., Cellular and molecular neurosurgery: pathways

from concept to reality--part II: vector systems and delivery methodologies for

gene therapy of the central nervous system. Neurosurgery, 40(4):805-812, 1997.

100. Girod, J., Fenart, L., Rgina, A., Dehouck, M.-P., Hong, G., Scherrmann, J.-M.,

Cecchelli, R., Roux, F. “Transport of cationized anti-tetanus Fab´2 fragments

across an in vitro blood-brain barrier model: Involvement of the trancytosis

pathway” J. Neurochem., 73, 2002-2008 (1999).

101. Triguero, D., Buciak, J.L., Yang, J., Pardridge, W.M. “Blood-brain barrier

transport of cationized immunoglobulin G: Enhanced delivery compared to native

protein” Proc. Natl. Acad. Sci. USA, 86, 4761-4765 (1989).

102. Triguero, D., Buciak, J.L., Yang, J., Pardridge, W.M. “Cationization of

immunoglobuiln G results in enhanced organ uptake of the protein after

Page 61: Osman Aydın

48

intravenous administration in rats and primates” J. Pharmacol. Exp. Ther., 225,

186-192 (1991).

103. Pardridge, W.M. “New approaches to drug delivery through the blood brain

barrier” Trends Biotechnol., 12, 239-245 (1994).

104. Smith, K.R., Borchardt, R.T. “Permeability and mechanism of albumin, cationized

albumin, and glycosylated albumin transcellular transport across monolayers of

cultured bovine brain capillary endothelial cells” Pharm. Res., 6, 466-473 (1989).

105. Fischer,D., Kissel, T. “Histochemical characterization of primarycapillary

endothelial cells from porcine brains using monoclonal antibodies and fluorescein

isothiocyanate-labelled lectins: implications for drug delivery” Eur. J. Pharm.

Biopharm. 52, 1– 11 (2001).

106. Broadwell, R.D., Balin, B.J., Salcman, M. “Trancytotic pathway for blood-borne

protein through the blood-brain barrier” Proc. Natl. Acad. Sci. USA, 85, 632-636

(1988).

107. Jefferies, W.A., Brandon, M.R., Hunt, S.V., Williams, A.F., Gatter, K.C., Mason,

D.Y. “Transferrin receptor on endothelialium brain capillaries” Nature, 312, 162-

163 (1984).

108. Olivier, J.C., Fenart, L., Chauvet, R., Pariat, C., Cecchelli, R., Couet, W. “Indirect

evidence that drug brain targeting using polysorbate 80-coated

polybutylcyanoacrilate nanoparticles is related to toxicity” Pharm. Res., 16,1836-

1842 (1999).

109. Vinogradov, S.V., Batrakova, E.V., Kabanov, A.V. “Nanogels for oligonucleotide

delivery to the brain” Bioconjugate. Chem. 15, 50-60 (2004).

Page 62: Osman Aydın

49

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Adı, Soyadı : Osman AYDIN

Uyruğu : Türkiye (TC)

Doğum Tarihi ve Yeri: 09 Ocak 1987, Kayseri

Medeni Durumu : Bekâr

Tel : +90 506 737 97 35

E–mail : [email protected]

Yazışma Adresi : Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Melikgazi/KAYSERİ

EĞİTİM

Derece Kurum Mezuniyet Tarihi

Lisans Erciyes Üniversitesi Eczacılık

Fakültesi, Kayseri

2006-…

Lise Kayseri Lisesi 2001–2004

YABANCI DİL

İngilizce