İngiliz edebiyatının bezmen unutulmaz İle bronte sÖyleŞİ...

56
Nisan 2014 Sayı: 1 dil, edebiyat, kültür, sanat NERMİN BEZMEN İle SÖYLEŞİ 414. ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE BÂKİ İngiliz Edebiyatının Unutulmaz İsimlerinden BRONTE Kardeşler ORHAN VELİ 100 YAŞINDA

Upload: others

Post on 21-Jan-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

Nisan 2014 Sayı: 1 dil, edebiyat, kültür, sanat

NERMİN BEZMEN İle SÖYLEŞİ

414. ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE

BÂKİ

İngiliz Edebiyatının Unutulmaz İsimlerinden

BRONTE Kardeşler

ORHAN VELİ

100 YAŞINDA

Page 2: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

2

İÇİNDEKİLER

Editörden..................................................3

Havadis.....................................................4

Ah çocuk- Sırdem Kemiksiz.........................7

Bronte Kardeşler – Beyza Arı.......................9

Kuldan Sultana- s.k...................................12

Saat- Ayşe Bengisu Akdağ...........................14

Bir garip Orhan Veli..................................17

Orhan Veli’den şiirler................................19

Orhan Veli’nin Mektubu............................20

Nermin Bezmen Söyleşisi..........................21

Tasavvuf Oldur ki – Hatice Türk..................28

Şiirler........................................................30

Bir Remilci Dükkanında Bâki Kalan-

Sırdem Kemiksiz......................................33

Uğursuzluk- Memduh Şevket Esendal...........38

Arka Kapak- Merve Başol.............................42

Edebiyat tarihinde Nisan............................44

Gençlere Sorduk- Kübra Tarakçı..................47

Tiyatro Dolu Günler - Sultan Demirtaş.........50

Vizyondakiler- Afra Nur Akkayalı.................52

Page 3: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

EDİTÖRDEN

Uludağ Üniversitesi’nde bir grup

Türk dili ve edebiyatı bölümü

öğrencisi soğuk bir Şubat gününde

kendi aralarında sohbet ederlerken

birden şaka vâri bir teklif duyuldu

“Haydi dergi kuralım! ” Her şakada

bir gerçek vardır misali aynı gün

adı, logosu, sitesi oluşturulan

dergimiz uzun, yoğun bir çalışma

döneminin sonunda işte bugün ilk

sayısıyla okuyucuların beğenisine

sunuluyor.

Tamamen gönüllülük esasına

dayalı olarak herkesin taşın altına

eline koyduğu bir çalışmayla

Uludağlı edebiyatçıların sesi olan

“İncir Çekirdeği”nin ilk sayısını

heyecan, sevinç, coşku ve tabii ki

biraz da tedirginlikle sizlere

sunuyoruz. Her ay internet

üzerinden ücretsiz yayımlanacak

olan “İncir Çekirdeği” dil, edebiyat,

kültür ve sanatı edebiyat

öğrencilerinin gözünden sizlere

yansıtacak.

Gelelim ilk sayımızda sizleri nelerin

beklediğine... 100. Doğum yıl

dönümünde Orhan Veli’nin

şiirlerine, mektuplarına yer verdik.

Kısa ama dolu hayatını sizlere

anlatmaya çalıştık. İngiliz

edebiyatının unutulmaz

isimlerinden Charlotte Brontë’yi

ölüm yıl dönümünde “Bronte

Kardeşler”i, yaşamlarını,

yaşadıklarını, yapıtlarıyla Beyza Arı

sizler için yazdı. Şairler Sultanı

Bâki’yi yine ölüm yıl dönümü

münasebetiyle Sırdem Kemiksiz

kaleme aldı. Fuzuli’nin beytinden

manaya dökülenler sizleri

beklerken Hatice Türk de

“Tasavvuf neyi aramaktır?”

sorusundan bir yolculuğa

çıkarıyor. Elinde mikrofonuyla

Kübra Tarakçı beklenmedik sorular

yönelttiği gençlerin cevaplarını

sunuyor. Bunların yanında

okurken ruhlarınıza dokunmayı

bekleyen şiirlerimiz, hikayelerimiz,

sizler için ele aldığımız kitapların

tanıtımları, filmler, kültür edebiyat

dünyasından haberler, Bursa’daki

son festivaller dergimizde yer

alıyor. Söyleşi köşemizde ise sizleri

Kurt Seyit ve Şura’nın yazarı

Nermin Bezmen’le yaptığımız keyifli

söyleşi bekliyor.

Yoğun bir çalışmanın sonunda

sizlere elimizden geldiğince dolu bir

sayı sunmaya çalıştık. Uludağlı

edebiyatçılar olarak dilimize,

edebiyatımıza, kültürümüze incir

çekirdeği kadar bir faydamız olursa

ne mutlu bizlere...

Ayşe Bengisu Akdağ

Genel Yayın Yönetmeni

Page 4: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

HA

DİS Kütüphane Haftası

(31 Mart–6 Nisan)

kutlanıyor!

Bu yıl 31 Mart – 6

Nisan 2014 tarihleri

arasında kutlanacak

olan Kütüphane

Haftası, yarım asırlık

bir geleneğin

yansıması olarak özel

bir anlam taşıyor. Bu

yönü ile ülkemizde

kesintisiz olarak

kutlanan en uzun

soluklu etkinliklerden

biri olma özelliği ile

dikkat çekiyor bu

hafta. Türkiye’de bir

çok kentte çeşitli

etkinliklerle

kutlanacak olan hafta

Türk Kütüphaneciler

Derneği Bursa

Şubesi'nin desteğiyle

bir dizi etkinliklerle

Bursa'da da

kutlanacak . 50.

Kütüphane Haftası

Açılış Töreni 01 Nisan

2014 Salı günü saat

14:00'de Tayyare

Kültür Merkezi'nde

yapılacak. Etkinlik

içeriklerinin

detaylarını öğrenmek

için dileyenler bu

siteye göz atabilir:

www.bursakulturturiz

m.gov.tr

Bursa Kitap

Fuarı’nı 293 bin

kişi ziyaret etti

Tüyap Bursa Fuarcılık

tarafından Türkiye

Yayıncılar Birliği, KOSGEB

Küçük ve Orta Ölçekli

İşletmeleri Geliştirme ve

Destekleme İdaresi

Başkanlığı, Bursa Ticaret

ve Sanayi Odası ve Bursa

Büyükşehir Belediyesi,

Burs İl Milli Eğitim

Müdürlüğü ve Uludağ

Üniversitesi iş birliğiyle

düzenlediği 12. Bursa

Kitap ve Eğitim Fuarı sona

erdi. Bursa Uluslararası

Fuar ve Kongre

Merkezi’ndeki fuarı 293

bin kişi ziyareti etti.

Bursa'da 'Kitap Baharı'nı

estiren fuara, 280

yayınevi ve sivil toplum

kuruluşu katıldı. Fuarın

ziyarete açık olduğu 9 gün

süresince söyleşi, panel,

şiir dinletisi, okuma

saatleri ve çocuk

etkinlikleri gibi 80 kültür

etkinliği ve imza

günlerinde 500 yazar

okurlarıyla buluştu.

Page 5: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

5

Öz Edebiyat Ödülü Küçük İskender'in oldu

Can Yayınları'nın

kurucusu Erdal Öz'ün

anısını yaşatmak için ailesi

tarafından her yıl

düzenlenen Erdal Öz

Edebiyat Ödülü, Küçük

İskender'in oldu. Enis Batur, Feride

Çiçekoğlu, Turgay Fişekçi,

Kaya Genç, Handan İnci,

Asuman Kafaoğlu Büke

ve Can Yayınları adına

Sırma Köksal'dan oluşan

Seçici Kurul, bu yıl

yedincisi düzenlenen

ödülün, Türk şiirine

getirdiği özgün soluk ve

şiir dilini geliştirmesinin

yanında 30 yıl boyunca

duruşundaki tutarlılık

nedeniyle, Küçükİskender

'e layık gördüğünü

açıkladı. Ödül, 2 Nisan

2014 Çarşamba günü Pera

Palas'ta düzenlenecek

törenle Küçük İskender'e

teslim edilecek. Erdal Öz

Edebiyat Ödülü bugüne

dek, Gülten Akın, Nurdan

Gürbilek, İhsan Oktay

Anar, Şavkar Altınel,

Murathan Mungan ve

Cemil Kavukçu’ya

verilmişti

Prof.Dr. İLHAN GENÇ

EDEBİYAT

AKŞAMLARI’NIN

KONUĞU OLDU

Bursa Büyükşehir

Belediyesi Kültür AŞ’nin

İbrahim Paşa (Mahkeme

Hamamı) Kültür

Merkezi’nde düzenlediği

Edebiyat Akşamları

programında bu ayın

konuğu bir klasik edebiyat

profesörü: Halen Düzce

Üniversitesi Fen Edebiyat

Fakültesi dekanlığı yapan

İlhan GENÇ oldu.

Prof. Dr. İlhan GENÇ,

Klasik Türk Edebiyatı

(Divan Edebiyatı)

alanında yaptığı

çalışmalarla bilinen,

dahası klasik edebiyat ile

günümüz edebiyatı

arasında kurduğu ilişkileri

kitaplık çapta eserlerle

pekiştiren bir isim.

Klasik edebiyatın

mahiyeti, kaynakları,

etkileri, ölümsüz eserleri

gibi hususların yanı sıra

klasik edebiyat öğretimi

ve sorunları, bu

edebiyatın günümüzdeki

karşılığı, yeniden

yaşayabilirliği gibi

hususlar Edebiyat

Akşamları’nda konuşulan

Başlıca konulardı.

Tanpınar’ın “garip”

şiir karalamaları ilk

kez Kitap-lık’ta

Yapı Kredi Yayınları’nın iki

aylık edebiyat dergisi

Kitap-lık’ın Mart-Nisan

sayısında Orhan Veli

arşivinde bulunan

Tanpınar şiirleri ilk kez

gün ışığına çıkıyor. Orhan

Veli arşivindeki Mîna

Urgan mektubunun arka

sayfasında, Ahmet Hamdi

Tanpınar’ın Garip şiirini

taklit ettiği sekiz kısa şiir

eskizi bulundu. Yücel

Demirel’in çeviri yazısıyla

latin harflerine aktarılan

şiirlerde Tanpınar’ın İkinci

Dünya Savaşı ortamında

güncel olaylara ve hayata

bakışı, Ali Nihad Tarlan ile

Page 6: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

6

ilişkisi ve esprili kişiliği

görülüyor.

Ferhangi Şeyler

Ferhan Şensoy'un 7 Mart

1987'den beri aralıksız

oynadığı tek kişilik

gösterisi Ferhangi Şeyler,

14 Nisan'da Bursa

Tayyare Kültür

Merkezi'nde...

Gündelik herhangi

olayların Ferhanca bir

mizah penceresinden

değerlendirilmesi...

Ferhan Şensoy yirminci

yılını geride bırakan

Ferhangi Şeyler de kimi

zaman siyasileri ve

politikalarını eleştiriyor,

kimi zaman gazete

sayfalarından akıp giden

çeşitli haberleri kendi

yorumuyla bir kez daha

sunuyor. 1987 yılında ilk

kez sahnelenen oyun, o

günden bu güne Türkiye

dışında Londra,

Washington, New York,

Münich, Hamburg,

Amsterdam ve Zurih

başta olmak üzere değişik

kentleri dolaştı.

Nazım Hikmet’in

Yolculuk Fotoğrafları

Sergisi açıldı .

Sergi, Nazım Hikmet’in

1951-1963 yılları

arasındaki fotoğraflarını

kapsıyor.

25 Nisan’a kadar Kadıköy

Belediyesi CKM Sanat

Galerisi’nde sergilenecek

olan Nazım Hikmet’in

Yolculuk Fotoğrafları

Sergisi, Nazım Hikmet’in

‘rüyalarımın memleketi’

diye adlandırdığı

Moskova’ya üçüncü

gidişinden sonraki 1951-

1963 yılları arasındaki

fotoğraflarını kapsıyor.

Nazım Hikmet’in yurt dışı

ağırlıklı bazıları imzalı

fotoğraflarıyla birlikte,

1928 tarihli ilk kitabı ile

1932 yılında SSCB’de ilk

basılan kitabı dahil olmak

üzere Türkiye dışında

basılan bazı kitapları,

plakları, ses bantları, bazı

gazete küpürleri ve M.

Melih Güneş’in hazırladığı

'Bir Yitik Miras Nazım

Hikmet' başlıklı bir video

çalışması da bu sergide

bulunuyor.

Page 7: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

7

AH ÇOCUK

Bir çocuk doğdu. Şehrine

karanlık basmış,

şimşekler çakmaktaydı.

Ardında silah sesleri…

Ağlıyordu çocuk. Ağlarken

kızarıyor, morarıyor, sesi

titriyor, kısılıyordu. Kimse

ama hiç kimse duymadı

onu. Sadece bombaların

hatırladığı bir şehrin

gecesine doğmuş kadersiz

bir bebekti o.

Bir çocuk daha doğdu

ardından. Minik elleri

annesinin avuçları

arasındaydı. Birlikte göğe

baktılar. Ayı

görüyorlardı.Yeri yokladı

kadın;soğuk ve

sertti.Yağmur hiç

acımadan yağıyordu

üzerlerine.Kadın

çaresizdi,kimsesizdi. “Bu

çocuğa nasıl bakarım? ”

dedi içinden. Elbisesinin

eteğini çocuğun üstüne

çekiyordu kadın

yetmeyeceğini bile bile.

Yağmur hızlandı.

Bir çocuk doğdu sıcak

ülkelerin birinde. Sıcak

ama unutulmuş bir

şehirde. Zavallı annesi

açtı. Burada yaşayan tüm

insanlar, kadınlar,

çocuklar gibi daima açtı.

Tok insanların aç

insanların topraklarına

olan hırsından dolayı hep

Page 8: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

8

aç kalacaktı. Bu çocuk

burada ne kadar

yaşayacaktı?

Bir çocuk doğdu demir

parmaklıkların ardından.

Annesi ise telaşlı. Kendisi

gibi mahkum muydu bu

zavallıcık da güneşi

görmeden yaşamaya. Oysa

ki bebeğini karnında ilk

hissettiği an böyle

olacağını tahmin bile

etmemişti. O, mavi

gökyüzünün yeşille

buluştuğu bir dünyada

durmaksızın koşacak,

koşacaktı elinde kuyruklu

bir uçurtmayla.

Bir çocuk doğdu

dünyanın tüm

zenginliklerinin ortasında.

Sıcak ama bir o kadar

tenha, rahat ama bir o

kadar da sevgisizdi

parçası olduğu hayat.

Minicik ellerinde bir var

bin yoktu. Sevilmeden

nasıl büyürdü?

Çocuklar... Ellerinden

yaşamları çalınmış,

yaşatılmamış,

korunmamış, o güzel

yüzleri bir kerecik

öpülmemiş çocuklar el

eleler şimdi. Bir ilkbahar

rüzgârının savurduğu

yeşil bir yaprağa bindiler.

Yaprak göklere savurdu

onları ve hepsi bir ağacın

birer dalına oturdular

güneşi arkalarında

bırakarak. Bir şarkı

tutturdular ilkbahar

kuşları misali. Hepsi

mutlu, hepsi tok, hepsi

sıcak, oturdukları yerden

kirli dünyanın hırslı

yetişkinlerini izliyor şimdi.

Sırdem Kemiksiz

Page 9: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

9

BRONTE KARDEŞLER

İngiliz edebiyat tarihinin tozlu sayfalarına isimlerini başarılı ve

ilginç bir şekilde yazdıran üç yazar... Yazdıkları eserlerin yanı sıra

acıklı hayat hikâyeleriyle dikkatleri üzerlerine toplayan üç güçlü

kadın... Hayatlarında verdikleri kararlarla cesaret timsali üç genç

kız... Kişilikleri açısından birbirlerinden çok farklı üç kardeş...

Açık yürekli ve nazlı Anne Bronte, sakin görünüşüne karşın

oldukça duygusal ve güçlü Charlotte Bronte, suskun, içine

kapanık ve en yeteneklileri sayılan Emily Bronte.

Bronte kardeşlerin yaşamı da en az bir roman kadar ilginçti.

Anneleri altıncı çocuğu Anne'in doğumundan kısa bir süre sonra

ölmüştü. Beş kız ve bir erkek çocuğuna bakma görevi teyzeleri

Elizabeth Branwell'e düşmüştü. Beş kız kardeşten diğer ikisi

Maria ve Elizabeth gittikleri yatılı okuldaki sağlıksız koşullar

yüzünden aynı yıl tüberküloza kurban gitmişti. Bronte ailesi için

Page 10: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

10

bu ikinci bir yıkım, ikinci bir acı olmuştu. Özellikle de babaları

Patrick Bronte için.

Karısının ölümünden sonra

iki büyük kızını da kaybeden

Patrick Bronte, çalışma

odasından çıkmıyor, çoğu

zaman yemeğini tek başına

yiyordu. Günlerini kitap

okumakla ve kırlarda

dolaşmakla geçiren diğer üç

kızıyla ilgilenmiyordu bile.

İleride Bronte Kardeşler

olarak anılacak olan üç kız,

erkek kardeşleri Bronwell'le

birlikte uydurdukları

gerçekdışı öyküleri ufacık

kâğıtlara yazıyor, bu kağıtları

kitaba benzemesi için dikerek

birleştiriyorlardı. O sırada 15

yaşında olan Charlotte Bronte

bu şekilde tam on beş

"roman" yazmıştı. Neredeyse

bütün günlerini babalarının

kütüphanesinde, kitaplar

arasında geçiriyor ve bundan

büyük zevk duyuyorlardı.

Hepsinin hayalinde ise ileride

başarılı bir yazar olmak vardı.

Fakat erkek kardeşleri

Bronwell, tüm yeteneklerine

karşın başarılı olamamış,

uyuşturucu ve alkol bağımlısı

biri haline gelmişti.

Kardeşlerinin bu durumu ve

ailenin gittikçe büyüyen

maddi sıkıntısı Bronte

kardeşleri dönemin toplumsal

yargılarına ters düşecek bir

karar almaya itmişti. Üç kız

kardeş evden ayrılarak kendi

geçimlerini sağlamak için

çocuk bakıcılığı yapmaya

başladı. Fakat kızlar gün

geçtikçe birbirlerini özlüyor ve

bir türlü mutlu olamıyorlardı.

Daha sonra küçük bir okul

açmaya karar veren Bronte

kardeşler, ataerkil bir

toplumda kadının da neler

yapabileceğini adeta

ispatlıyorlardı. Haworth'daki

küçük bir rahip evinde

açtıkları bu okula hem ıssız

bir yerde olması hem de alkol

ve uyuşturucu kullanan

kardeşleri Bronwell'in kötü

ünü yüzünden kimse gelmedi.

Bir gün Charlotte tesadüfen

Emily'nin eskiden yazmış

olduğu şiirlerini buldu.

Emily'nin yanına giderek

bulduğu şiirleri gösteren

Charlotte, kendisinin de şiir

yazdığını söyledikten sonra

Anne'nin de şiir yazdığı ortaya

Page 11: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

11

çıkınca üç kız kardeş

hayatlarındaki en ilginç kararı

verdiler: Bir şiir kitabı

çıkarmak. Bir yıl sonra üç kız,

Currer, Ellis ve Acton Bell

takma adlarıyla ortak bir şiir

kitabı yayımladı. İlk harfleri

gerçek adlarının baş

harflerinden oluşan bu

uydurma adları

kullanmalarının nedeni,

gizemli bir hava yaratmak

isteğinin yanı sıra kadın

oldukları anlaşılırsa kitabın

önemsenmeyeceğinden

korkmalarıydı. Yayımladıkları

bu kitap sadece iki adet

satarak büyük bir hayal

kırıklığı bıraktı geride. Fakat

mücadeleci ruhlu üç kardeş

bu başarısızlığı bir kenara

iterek bu kez de roman

yazmaya karar verdiler. Bu

karar sayesinde Bronte

kardeşlerin yaşamlarında yeni

bir sayfa açılmıştı.

Charlotte'un "Jane Eyre"i,

Emily'nin "Uğultulu Tepeler”i

(Rüzgarlı Bayır) , Anne'in ise

"Agnes Grey"i kız kardeşlerin

edebiyat dünyasında

başarıyla anılmalarını sağladı.

Bronte ailesinin güzel

günleri çok sürmedi ve erkek

kardeşleri Bronwell'in ölüm

haberi kardeşlere yeni bir acı

daha yaşattı. Acıların ardı

arkası kesilmiyordu.

Bronwell'in cenaze töreninde

üşüterek hastalanan Emily,

kendi kendine iyileşmeye

çalıştıysa da durumu giderek

kötüleşti ve kardeşinden

sadece iki ay sonra yaşamını

yitirdi. Kardeşler adeta

sözleşmişcesine gidiyorlardı.

Bir yıl sonra da veremden

hayatını kaybeden Anne,

Charlotte'u yapayalnız bıraktı.

Çok da uzun olmayan

yaşamlarına birçok acı

sığdıran Bronte kardeşler,

İngiliz edebiyatının 1840'lı

yıllarına damgasını vuran

romanlar kaleme almışlardır.

Günümüze kadar adlarını ve

eserlerini duyurmayı başaran

kardeşler eserlerinin ne denli

başarılı birer yapıt olduklarını

adeta kanıtlamışlardır. Bronte

ailesinin bu üç kızı kısacık

yaşamlarıyla gönüllerimizde

sonsuza kadar

yaşayacaklardır.

Beyza Arı

Page 12: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

12

Kuldan Sultan’a

Ey sevgili! Çölde attığım her adımda güneş yoldaş

olmuştu bana. Sen yoktun, ben ise bir bedevi... Ancak

güneş, bedevilerin en son tercih edeceği arkadaştı. Ben

gölgemi arıyordum, zira çöldeki en büyük zenginlik

gölgeydi. Ah sevgili yoktun, yoksun...

Çölde gölgeyi arayan bir bedevi misali arıyorum seni.

Mumu arayan pervane gibi, Mecnun'u arayan Leylâ gibi

arıyorum. Bulamıyorum, bulsam varamıyorum.

Page 13: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

13

Bir serap misali bir varsın bir yoksun. Gölgeni bulmak,

gölgende kendimi bulmak, seni hissetmek istiyorum.

Ancak yaklaştıkça kaybediyorum gölgeni, seni ve kendimi.

Sonra çölde bir hurma gölgesi buluyorum fakat bu tende

seni bulamıyorum. Ey mum! Gel artık, bu pervaneyi sensiz

koyma. Leylâ' yı istemeyen Mecnun gibi beni çölde susuz,

gölgesiz bırakma. Leylâ ki çölde aradı buldu Mecnun'unu.

Lakin tanımadı Mecnun Leylâ'sını, tanıyamadı,

tanıtılmak istemedi, belki de tanıtılmadı.

Ah vefasız sevgili! Beni Mecnun gibi çöllerde cünun

ettin ama Leylâ'nın da dediği gibi Mecnun, aşkını bütün

vahşi hayvanlara anlattı. Benimse derdim büyüdü,

dağları aştı.Bir vav misali beni boynu bükük

yaptı.Razıyım sevgili, razıyım.

"Bende Mecnun'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var

Âşık-ı sâdık menem Mecnun'un ancak adı var"

Fuzuli

S.K

Page 14: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

14

SAAT Ayşe Bengisu Akdağ

Sâcide Teyze yine saat sekize doğru gelirken uyandı. Yavaşça

doğruldu yatağında. Özenle ördüğü yün patiklerini giydi. Elini

yüzünü yıkadıktan sonra boruları eğrilmeye başlamış

sobasının üstüne demliğini koydu. Kalan son odunu da içine

attı. Alevin bir parlayıp bir gölgelenen ışıkları yılların

yüzündeki izlerini daha bir görünür kılıyordu.

Tek kişilik mütevazı sofrasını kurdu. Köyden gelen peyniri,

ekmeği, kendi hazırladığı reçeliyle kahvaltısını yaptı. Dişlerini

takmayı unutmuştu yine. Üşendi gidip almaya. Zorlanarak da

olsa bitirdi kahvaltısını. Tam çayını yudumluyordu ki boyaları

dökülmüş duvarında, kocasının siyah beyaz fotoğrafının hafif

kaymış olduğunu fark etti. Çerçeveyi düzeltmek üzere hemen

yerinden kalkıp kamburlaşmış sırtına rağmen uzandı. Geriden

de bakıp yeni konumundan memnun olunca tekrar masasına

döndü. Bıraktı bardağını. Yine hâkim olamamıştı...

Bulutlanmıştı gök rengi gözleri. Tekrar fotoğrafa baktı uzun

uzun. Gözlüğünü çıkarıp her daim elinde bulunan bir mendille

gözyaşlarını silmeye çalıştı. Ardından gözlüğünü temizledi.

Ovuşturmaya devam ederken camları ışığa tutarak kısık

gözlerle baktı. Derin bir iç çekti. Sonra hatrına Gurbetteki oğlu,

yıllar önce yuvadan uçan kızları, doya doya sevemediği

göremediği torunları geldi. Çayını tekrar eline aldı, kaşığının

ince belli bardakta çıkardığı şıngırtı eski küçük evin

duvarlarında yankılandı.

Abdestini alıp ahşap pervazlı pencerenin yanına oturdu.

Ezanı beklerken başı eğik, gözleri yarı açık, hafif kıpırdayan

dudaklarla tane tane tespihini çekmeye başladı. O sırada

Page 15: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

15

sokaktan geçen komşusu onu görünce selam verdi, pazara kadar indiğini

bir ihtiyacı varsa alıp gelebileceğini söyledi. “Allah razı olsun yavrum, yok

bir ihtiyacım şükür” dedi Sâcide Teyze. Parmağıyla tuttuğu yerden

devam etti tespihine.

fotoğraf:

aybige akdağ

Güneşin yavaşça çekilip ikindi rüzgârlarının yaprakları sürüklediği vakit

siyah esvaplarını giyip tülbentini örterek evden çıktı. Demir tokmaklı

tahta kapısını sıkıca kapattığından emin olup yılların ağırlığından,

anılarının yorgunluğundan ikiye bükülmüş beliyle Arnavut kaldırımlı

sokakta yürümeye başladı. Köşe başında kendini bekleyen kedilere

evden getirdiği bayatlamış ekmekleri, artan yemekleri verdi. Bir müddet

onlarla konuştuktan sonra yoluna devam etti. Hemen yanında I. Murad

zamanından kalma Camii’nin avlusundaki eski mezarlığa Fâtiha okudu.

Sonunda aynı sokak üstündeki diğer ahşap pervazlı, duvarlarını

sarmaşıkların sardığı eski tahta evin önüne vardı. Biraz soluklandıktan

sonra yavaşça kapıyı çaldı. Kendinden daha genççe bir teyze sokağa

Page 16: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

16

bakan pencerenin tülünü hafifçe aralayıp kim olduğuna baktı. “Aa Sâcide

Abla sen miydin? Geldim geldim” dedi ardından perdeyi çekerek. Birkaç

saniye sonra evin yirmili yaşlardaki genç kızı kapıda belirdi. Yaşlı teyzenin

üstündekileri alıp merdivenleri çıkmasına yardım etti. Sâcide Teyze o

sırada ocakta pişen yemeğin kokusunun bütün eve yayıldığını fark etti.

Kendi evinde yıllardır böyle bir koku duyulmuyordu. Bir tabaklık yemeğin

kokusu ne kadar yayılabilirdi ki evde? Bir tas çorba ne kadar ısıtabilirdi

yüreğini?

İki teyze Bursa’nın asırlık semtlerinden olan Tophane’nin bu mütevazi

tahta evinde, Uludağ’ın eteklerine bakan penceresinin önünde uzun

uzun sohbet etti. Komşu kadın çay kaşığını özenle tabağına bırakırken “

Ee çocuklar ne ediyo Sacide Abla?” dedi. “Çok şükür iyiler” dedi yaşlı

kadın. Yarı açık görünen gözlerini yere indirdi. “İyilerdir... Herhalde...”

diye fısıldadı içinden. Komşu kadın mahallede son zamanlarda ne oldu

ne bitti kim geldi kim gitti hepsinin malumatını verdi. Kırmamak için

komşusunun sözünü kesmeyen Sâcide Teyze, onun “ Yaa işte böyle...”

diye başlayan sonuca bağlama cümlesini duyunca rahatladı. Kadıncağız

durumu anlayıp her ne kadar “hemen gitcenni Sâcide Ablaa?” dese de

artık müsaade istedi. Evin tahta merdivenlerinin pervazlarına tutunarak

her basamakta soluklanarak indikten sonra “hayde selamedinen” diyip

evinin yolunu tuttu.

Osmangazi’nin türbesinden yükselen ağaçların gölgesinin düştüğü

sokakta ağır ağır yürümeye başladı. Köşe başındaki kediler çoktan

yemeklerini bitirmiş, üzerlerine akşam güneşinin son kızıllığı vururken

ağaçların altında temizleniyorlardı. Câmiye doğru giden birkaç genç

selam verdi Sâcide Teyze’ye. Halini hatrını sordu. Top oynayan çocuklar

o geçerken usluca beklediler.

Sonunda yaşlı kadın evine vardı. İki adımlık yol nefes nefese kalmasına

yetmişti. Yorgunluğunu atmak için bir müddet tek kişilik kanepesinde

oturdu. Sokaktaki seslere verdi kendini evdeki sessizliği duymamak için.

Ezan okununca kalkıp namazını kıldı. Her gün yatmadan yaptığı gibi yine

uzun uzun duvardaki fotoğrafa baktı. Sabah namazına kurmak için

başucundaki saatini eline aldığında yıllar sonra ilk defa durduğunu

gördü. Hafif bir tebessümle kocasının fotoğrafına baktı. Usulca yerine

koydu saati. Tahta kapakları tam kapanamayan gardırobundan naftalin

kokusu sinmiş battaniyesini üstüne aldı, uykuya daldı...

Page 17: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

17

BİR GARİP

ORHAN VELİ

“İstanbul'da Boğaziçi'nde

Bir garip Orhan Veli'yim

Veli'nin oğluyum

Tarifsiz kederler içindeyim...”

Yıl 1914... İleride Cumhuriyet döneminin en büyük şairlerinden biri olacak olan Orhan Veli

Nisan’ın 13ünde Beykoz'a bağlı Yalıköyü'nde bulunan İshak Ağa Yokuşu'ndaki Çayır Sokağında

9 numaralı konakta dünyaya geldi.

Page 18: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

18

Edebiyata merakı ilkokul yıllarında başlayan Orhan Veli’nin bu dönemde “Çocuk Dünyası”

isimli dergide bir hikâyesi basıldı. Ortaokulun yedinci sınıfındayken Oktay Rifat Horozcu ile

tanıştı. Birkaç yıl sonra ise bir müsamere sırasında halk evinde Melih Cevdet Anday ile

arkadaş oldu. Lisenin ilk yılında edebiyat öğretmeni ise Ahmet Hamdi Tanpınar'dı.

Aradan yıllar geçmişti... Okuyanların “Bu nedir yahu?” tepkisi verdiği şiirleri Varlık Dergisi’

nde yayınlanmaya başladı. Dergide Orhan Veli ve arkadaşları edebiyat dünyasına şöyle

tanıtılmıştı:

“Varlık' ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini

okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir

sanat sahibidir. Gelecek sayılarımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve

Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir.”

Tarihler 1941 yılının Mayıs ayını gösterirken raflarda “Garip” adında bir kitapçık görülmeye

başlanmıştı. Bu kitapta şairin yirmi dört şiirinin yanı sıra Melih Cevdet'in on altı, Oktay Rifat'ın

ise yirmi bir şiiri yer aldı. Kitap sonradan Birinci Yeni olarak da anılacak Garip akımının

başlangıcı oldu.

Orhan Veli’nin mısralarında her şey, herkes mesela bir elinde cımbız bir elinde aynayla”

dünyayı umursamayan genç bir kız, sakalları göğsünde Sicilyalı bir balıkçı, her daim

“efkarlanan” bir delikanlı kendilerine yer bulabiliyordu.

Nazım Hikmet'in hapisten serbest bırakılması için arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet

Anday ile üç gün açlık grevinde bulunan şair, dönemin düşünce yaşamında da edebiyat

alanında olduğu gibi büyük etkiler uyandırmıştır. 14 Kasım 1950 günü henüz 36 yaşında, en

verimli çağında ölen Orhan Veli kendi hayatını da mısralara şöyle dökmüştü...

“1914'te doğdum.

1 yaşında kurbağadan korktum.

9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım.

13'te Oktay Rıfat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım.

17 yaşında bara gittim. 18'de rakıya başladım.

19'dan sonra avarelik devrim başlar.

20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim.

25'te başımdan bir otomobil kazası geçti.

Çok aşık oldum.

Hiç evlenmedim"

Page 19: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

19

ORHAN VELİ ’den

Nisan

İmkansız şey

Şiir yazmak

Aşıksan eğer;

Ve yazmamak,

Aylardan Nisansa.

13.04.1914

Doğumunun

100. Yılında

Orhan Veli

Kızılcık

İlk yemişini bu sene verdi,

Kızılcık,

Üç tane;

Bir daha seneye beş tane

verir;

Ömür çok,

Bekleriz;

Ne çıkar?

GÜZEL HAVALAR

Beni bu güzel havalar

mahvetti,

Böyle havada istifa ettim

Evkaftaki

memuriyetimden.

Tütüne böyle havada

alıştım,

Böyle havada aşık oldum;

Eve ekmekle tuz

götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda

nüksetti;

Beni bu güzel havalar

mahvetti.

Page 20: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

ORHAN VELİ’DEN

NECATİ CUMALI’YA MEKTUP

“ Istanbul 1944

Sevgili biricik şairim,

Mektuplarına cevap yazmışım, yazmamışım, geç kalmışım,

kalmamışım; hepsini geçelim. İstanbul’dan İzmir’e gittiğini duydum.

Şimdi de herhalde oradasın. Adresin doğru mu, mektubum eline

geçecek mi, bilmiyorum. Doğru ise uzunca bir mektupla beni

haberdar et. Mektubun içinde şiir de bulunsun. Cevabını bir ay

içinde gönderirsen şu adrese yaz:

Mesarburnu Cad. 77 Sarıyer-Istanbul

Bir aydan sonra da şu adrese:

Atatürk Bulvarı, Vardar Ap. 5

Yenişehir-Ankara

Sen Istanbul’da iken ben Zonguldak’taydım. Onun için

konuşamadık herhalde.

Mektuplarımın eline geçeceğinden emin olursam uzun

yazarım.Şimdilik muhabbetle,hasretle gözlerinden öperim.. ”

Page 21: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

21

NERMİN BEZMEN İLE SÖYLEŞİ

Page 22: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

22

SÖYLEŞİ “ Bezmen 1954 yılında Antalya'da

dünyaya geldi. Maçka İlkokulu'nu

bitirdi. Atatürk Kız Lisesi'nde

okurken, son sınıfta AFS bursuyla

Amerika'ya gitti. Dönüşte

Sultanahmet Sevk ve İdarecilik

Yüksek Okulu'na devam ederek 1974

yılında mezun oldu.

Bezmen televizyon sunuculuğu, dergi

yazarlığı ve halkla ilişkiler faaliyetleri

yürüttü; gelenekli Türk sanatları ile

ilgilendi. Kendi atölyesinde yetişkin

ve çocuklara resim dersi verdi.

Popüler edebiyat dalında rağbet

gören kitaplar yazdı. ”

Geçmişinize baktığımızda edebiyatçı

kimliğinizin yanında minyatür, baskı,

resim, tezhip gibi sanatlarla iç içe

olduğunuzu görüyoruz. Sanata olan

bu tutkunuzun kaynağı nedir?

Okuma sevgim gibi sanatla olan

duygusal yakınlığım da anne ve

babamın bana çok küçük yaşlardan

itibaren aşıladıkları bir tutku. Çok

kuvvetli olan hayâl gücüm,

duygusallığım ve yaşamı an ve an

içime çekerek yaşamayı seçen

karakterim beni sanatın salt izleyicisi

olmanın ötesine taşıdı.

Sanat – sanatçı ilişkisi üretim

aşamasında aynen aşk gibi; bir

diğerine hitap eden iki dünya arasında

yaşanır. Ta ki ortaya çıkan emeğin

paylaşımına kadar.

Sanata, yaşarken beni hür kıldığı,

öldükten sonra da ölümsüz kılacağı

için tutkuluyum.

Nermin Bezmen nasıl yazar? Bir

hikaye ya da roman konusu

zihninizde nasıl oluşur? Hangi

aşamalardan geçer? Karakter seçimi,

onun mekana yerleşimi nasıl bir

düzene sahiptir?

Aynen özel hayatımı yaşadığım gibi; yüreğimin

sesiyle yazan bir yazarım. Bir mekân, bir

karakter, bir öykü bana “Gel, beni yaz!” der.

Bu, duyduğum an beni heyecanlandıran ve bir

an önce kaleme sarılmak coşkusu veren bir

sestir. İlk önce kahramanımın ve diğer

Page 23: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

23

karakterlerin kimliklerini belirler ve onların

psikolojilerini bir elbise gibi giydiririm.

Yazacağım zaman diliminin tüm özellikleri;

tarihi, coğrafyası, siyasi – politik – kültürel –

görsel - sanatsal toplum yapısı, toplumun farklı

katmanlarındaki ayrı özellikleri, varsa;

folklorik, arkeolojik ve mitolojik öyküleri,

şehir-mahalle düzenleri, önemli olayları,

önemli kişilikleri gibi onlarca detayı içeren

bulabildiğim her kitap, anı, fotoğraf, harita

benim âdeta bir üniversite tezi hazırlar

titizliğinde çalışma alanıma girer. Bu

başlıklardan her biri için bir defter açar ve el

yazısıyla not düşerken hafızama nakşederim.

Bu çalışmayı yaparken ilk başta bir iki cümleyle

belirlediğim akış şekil kazanır ve yazmaya

otururum. Yazarken devrin veya

kahramanımın müziği kulağımda, yine o

devirden objeler, fotoğraflar çalışma masamın

üzerindedir. Ruhen, anlattığım zamana ve

mekâna âdeta ışınlanır ve anlattığım

karakterlerle yaşamaya başlarım. İlk birkaç

sayfadan sonra kahramanım kendi ihtiyaçları

doğrultusunda beni yönlendirir ve yeni

karakterler, yeni maceralar, yeni mekânlar

seçeriz beraber. Sanki karakterler kulağıma

kendi hayatlarını fısıldıyor rahatlında yazarım.

Hiç “Şimdi ne yazayım? Nasıl anlatayım?”

dediğim olmadı bugüne dek. Daha önceden

bana anlatılmış duygusuyla yazıyorum

romanlarımı.

“Ruhen, anlattığım zamana ve

mekâna

âdeta ışınlanır ve anlattığım

karakterlerle

yaşamaya başlarım”

Türk edebiyatına ilişkin

değerlendirmelerde Türk şiiri ve

hikayesinin güçlü temsilcilerinin

bulunduğu ancak Türk romanının

henüz emekleme aşamasında olduğu

belirtiliyor zaman zaman. Siz bu

konuda ne düşünüyorsunuz? Türk

romanı nasıl, şu an ne durumda?

Yüzyıllar boyunca,hem Divan Edebiyatının

hem Halk Edebiyatının beslediği şiir dünyamıza

kıyasla roman çok yeni bir edebiyat alanı. Bu

geç kalmışlığın getirdiği bir süreç söz konusu.

Diğer taraftan sözsel anlatımın daha ziyade

benimsendiği bir toplumuz. Okur-yazar oranı

arttıkça, yazıyla ifade ve okuyarak paylaşma

alışkanlığı edinildikçe roman kendi yerini

bulmakta. Roman kültürü uzun yazmaktan

sıkılmayan yazarlar ve uzun okumaktan

sıkılmayan okurlar ister. Ben, bu kısır döngüde

emekleyip ayağa kalkan romanımız için

umutluyum.

Page 24: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

“Hüznü çok ağır yaşadım.

Çok sancılı, çok gözyaşılı

bir çalışma dönemiydi”

Kurt Seyit’e gelirsek... Bu bir seri aslında Kurt Seyit ve Şura , Kurt Seyit ve Murka, Mengene

Göçmenleri olarak. Sizi daha bu serinin en başında Kurt Seyit’i yazmaya iten neydi? Kendi dedenizi

yazacak olmanın zorlukları nelerdi ve o bazı acı hatıraları yeniden yaşamak zor olmadı mı?

Kurt Seyit dedem benim çocukluğumun masal kahramanıydı. Sınırları değişmiş

coğrafyaların birinden, masal olmuş zamanlardan gelen beyaz atlı, yakışıklı prensti benim için.

Onunla hiç karşılaşmadım. Ben doğmadan çok önce sonsuza yolculuğuna çıkmıştı. Dedemi,

yazarken, onu anlamaya çalışarak, sorgulayarak yazdığım ve hayatının tamamına yaklaşabilen

tek kişi olduğumdan, sanırım, onu yaşarken tanıyan herkesten daha iyi tanıyorum.

Yazarın kendi öz ailesini tüm gerçeklere sahip çıkarak, abartmadan, sansürlemeden, tüm sahiciliği ile

anlatması kolay değil elbette. Ama en başından bir ‘masal’mı, yoksa ‘gerçek’mi yazacağım konusunda

karar vermek zorundaydım ve ben seçimimi ailemin geçmişini tüm halleriyle gerçek anlatmaktan yana

yaptım. Böyle olunca sadece başarıları, keyifleri, muhteşem aşkları değil, aynı zamanda insanî olan

her zaafı, acıyı, aldatmaları, aldanmışlıkları, kıskançlıkları, dibe vurmuşlukları, çöküntüleri de hiç

çekinmeden, tarafsız bir gözle yazmak gerekiyor. Ama hayatı bir bütün yapan da bunların hepsinin bir

arada yaşanması. Yoksa; “Bir varmış, bir yokmuş” dan ibaret kalırdı.

Page 25: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

Tabii böylesine dürüst yazmak arzusu, aynen dediğiniz gibi; yaşanmış acıları, hüzünleri bana tekrar

tekrar yaşattı. Anlattığım; 1877 Çarlık Rusya’sında başlayan ve 1944’de İstanbul’da sonlanan nehir

romanlar silsilesi; parçalanan, dağılan, sonlanan Rus ve Osmanlı İmparatorluğu’nu, 1. Dünya Harbi’ni,

Bolşevik İhtilâlını, işgal altındaki İstanbul’u, Kurtuluş Savaşı dönemini ve ardından Cumhuriyet yıllarını

ve bütün bu zamanların içinde ‘insan’ olgusunu içerdiği için zaten genlerimde olan hüznü çok ağır

yaşadım. Çok sancılı, çok gözyaşlı bir çalışma dönemiydi.

Diğer taraftan, kahramanlarımın doğumlarından itibaren yanlarında bulunduğumdan onlar benim

aynı zamanda bebeklerim oldular. Sırlarını paylaştığım için arkadaşlarım oldular ve hayatlarını tekrar

sonlandırmak benim için çok ağır, çok acılı bir deneyimdi. Anlatmam zor.

Yazarken olmazsa olmazınız, ilham veren bir mekanınız, müziğiniz, veya nesneniz var mıdır?

Olmazsa olmazlarım, hayâl gücüm ve yazacağım kahramanlara duyduğum sevgi. Mekân; arşivim

elimin altında olduğundan evimdeki çalışma masam ama bu benim her yerde yazabiliyor olmamı

engellemez. Bilgisayarımın olmadı yerde minik not defterlerim sürekli yazdığım sırdaşlarım.

Dinlediğim müzik; anlattığım devrin veya kahramanımın sevdiğine inandığım müziktir. Genellikle her

bölümün temasını coşturacak besteleri seçer ve bölüm bitene kadar sadece onu dinlerim ve bölümün

nerede bittiğini, kitabın son noktasının nerede olduğunu da yine müzik bana söyler. Ayrıca

bulabildiğim objeler, fotoğraflar hep elimin altındadır. Bunlara dokunmak beni karakterlerimin

dünyasıyla yakınlaştırır, onların kişiliklerine bürünmemi sağlar. Hâsılı, yürek, zihin ve ruh halimle

onların dünyasında dalarım.

Page 26: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

26

Türkiye’deki okur kitlesi hakkında

düşünceleriniz nelerdir? Sizce okurlar

bilinçli mi okuyorlar? Genç okurlara

bu anlamda önerileriniz nelerdir?

Ülkemizde okuma alışkanlığı hâlâ daha

emekleme sürecinde. Eğitim sistemimizin

ezbere ve seçenek yönlendirmesine yönelik

uygulaması maalesef, okumak, karşılaştırmak,

kıyaslamak ve yorumlamak kabliyetine geçiş

vermiyor. Uzun okumalardan sıkılan nesiller

yetişiyor. Hayatın tamamı a’dan d’ye dört

şıkkın ucunda bir yuvarlak halka çizerek

yaşanılacak zannediliyor. Her şey çok hızlı

yaşanıyor, çok hızlı seçimler yapılıyor ve

tüketiliyor. Oysa sanatın ömrü insanınkinden

uzundur ve anlaşılması için zaman ayırmak

gerekir. Edebiyat da böyle. Sabırla, sayfa

sayısının, uzun cümlelerin altında kalmadan,

eziklik hissetmeden okumaktan keyif almayı

gerektirir.

Benim bir yazar olarak şansım; on iki ile

doksan yaş arasında, etnik, dini, kültürel ve

sosyal köken itibariyle de toplumun her

kesiminden okurla buluşuyor olmam. Sanırım

hayatı, insanı, aşkı algılama ve yansıtma şeklim

bu zengin okur yelpazesini hediye etti bana.

Ama genel anlamda okuma alışkanlığının

eksikliğini, bir gün otobüste, vapurda, uçakta

insanların yüzde doksanının elinde okuduğu

bir kitap görürsem tedavi edilmiş bileceğim.

Gençlere çok sevdiğim şu Kızılderili öyküsünü

anlatmak isterim:

Kızılderili rehberin başı çektiği beyaz adamlar

günlerdir altın bulacakları topraklara doğru

yürümekte ve bir an evvel madene ulaşmak

için hırsla yol almaktadırlar. Bir gün, Kızılderili

aniden durur, geriye doğru dönerek bağdaş

kurup toprağa oturur. Beyaz adamlar şaşkın,

“Ne yapıyorsun?” derler. Cevap şudur:

“Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız arkada kaldı.

Onları bekliyorum.”

“Hayatın tamamı a’dan d’ye

dört şıkkın ucunda bir yuvarlak

halka

çizerek yaşanılacak

zannediliyor.”

Peki bizim gibi Türk diline ve

Edebiyatına gönül veren öğrenciler

için söylemek istedikleriniz nelerdir?

Yolunuz açık, ilham melekleriniz hep

omuzlarınızda, cesaretiniz yüreğinizde daim

olsun, diyeceğim. Yazmak gönül işidir. Bir

sevgiliye duydukları tutkuya benzer bir sevgi

duyuyorlarsa yazsınlar, yoksa gecikmeden

başka bir sevecek arasınlar. Çok okumadan iyi

yazılmaz. Sadece anlatacağını bilmekle de iyi

yazılmaz. Merak, araştırma heyecanı,

bulduğundan mutlu olana kadar sebat çok

önemli. Araştırmalar sırasında bazen,

okunanlar, yazarı anlatmak istediğinden çok

başka yerlere de taşıyabilir. Burada ne kadarını

kullanacaklarını, hangi bilgileri de süzgeçten

geçirip sonra kullanmak üzere saklayacaklarına

çok iyi karar vermeliler. Zira, bulguların

kalabalığı veya şatafatı esas anlatılmak istenen

özü gölgede bırakabilir. Kendilerine inansınlar

ve inanmadıkları karakterleri veya öyküleri

yazmasınlar. Karakterleri ete, cana, kana

kavuştururken her birinin yerine koysunlar

kendilerini. Kişisel dünyaya bakış açılarını,

değer yargılarını unutsunlar. Yoksa, aynen

kendisine benzeyen farklı isimlerde karakterler

yaratmaktan öteye gidemezler.

Her sanat dalında olduğu gibi yazım da diğer

sanat kollarından azade kalamaz. İçinde

Page 27: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

27

yetiştikleri kültür, görgü ortamı ne olursa

olsun bir yazar kendisini hep daha yukarıya,

daha komplekse doğru taşımalıdır ki; bu

kompleks dünyadan en sade, en mükemmelini

süzebilsin. Tiyatro, opera, bale, konser

izlesinler, sergi, müze gezsinler, mümkünse

yabancı yayınları takip etsinler. Arkeoloji,

mitoloji, sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih,

sanat tarihi her daim bir yazarı besleyecek

zengin dünyaları anlatan dallar ve muhakkak

okunmalı. Yerli ve yabancı klâsikler muhakkak

kütüphanelerinde olmalı.

Yaşamı hep izlenimci, detaycı bir gözle,

başkalarının bakıp göremediğini görerek, işitip

de dinlemediklerini duyarak, notlar alarak,

hafızalarına nakşederek yaşamalarını öneririm.

Bir de, aynen Kızılderili rehber gibi; arada bir

hayatın bu kaotik ve akıl karıştırıcı, ezbere

telaşından sıyrılıp, sakinleşip kendi iç

dünyalarını, iç seslerini dinlemeleri, bu sonsuz

evrende minicik bedenleri ama çok büyük

anlamları üstlenmiş ruhlarına kulak

vermelerini öneririm.

Hepiniz sevgiyle, aydınlıklarda kalınız.

Kaleminiz ışık yaysın…

Değerli vaktinizi ayırdığınız için çok

teşekkür ederiz.

Ayşe Bengisu AKDAĞ

Sırdem KEMİKSİZ

Page 28: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

28

TASAVVUF

OLDUR Kİ

"Bir ömür, şah damarından yakın

bir sevgiliyi aramakla geçiyor. "

Böyle söylüyor Hz. Mevlana.

Tasavvuf, çölde Leyla'ya susamış

Mecnun gibi yana yakıla sevgiliyi

aramaktır. Her bulduğun sevgiyi

tutup omzundan, çevirip kendine

heyecanla dikmek gözünü ve "o

değilmiş" diyerek hüsranla eğmek

yüzünü. Ancak her aldanıştan sonra

yeniden dirilmek, yeniden umut

etmektir. Çünkü sevmek, âşık olmak

devamlı iştiyak halini gerektirir. Âşık,

cengâverdir; cenk ettiğini dahi sever.

Cenk meydanına çıkmak isteyen bir

genç Çorumlu Hacı Mustafa

Efendi'ye gelir ve ona intisap etmek

istediğini söyler. Çorumlu Hacı

Mustafa Efendi sorar gence:

– Oğlum, gençsin, sevdiğin bir

kız var mı?

– Yok, efendim, haram.

– Peki, oğlum hiç bir çiçek, bir

balık besledin mi? Dağlara, çayırlara

çıkmayı sever misin?

– Malayani efendim.

– Oğlum sen daha gördüğünü

sevemiyorsun, bizim kapıda

duramazsın.

Öyle ki bu kapı, yokluk kapısıdır.

Yokluğun içindeki varlığı, mutlak

kuvvet ve kudreti keşfetme kapısıdır.

Bu kapıda durabilmek için sevmek

gerekir. Sadece sevmek. Neyi olduğu

önemli değil. Ancak katışıksız

sevgiye ulaşmak her babayiğidin

harcı değildir. Bundan kastımız, her

baktığın yerde onu görmek, her şeyi

onun için ve onun istediği şekilde

yapmaktır. Yediğin her pirinçte

sevgilini görüyorsan seviyorsun.

İçtiğin her suda o gülümsüyorsa

sana, aynada bir gün sevdiğin

adamın sakallarını kendi yüzünde

görüyorsan, sevdiğin kadının

Page 29: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

29

gözlerine dönüyorsa gözlerin

ansızın, tüm malını çöpe at

dediğinde atabiliyorsan, "Kes şu

parmaklarını, hiç beğenmiyorum."

dediğinde gözünü bile kırpmadan

kesip atıveriyor ve bundan zevk

alıyorsan seviyorsun. Menfaatsizsen,

– bir bakış ummak bile karşılık iken-

karşılık beklemiyorsan, atsa da itse

de kapısındaysan seviyorsun. Bunun

dışında seyreden sevgiler, muhabbet

aşamasını geçememiştir.

Sufilerin "fenafillâh" dediği nokta ise

sevmenin bir üstü olan aşk

mertebesidir.

Bir gün bir üstada dervişi gelir, "

Efendim ben Ayşe'yi çok seviyorum."

der. Üstad: "Oh ne iyi evladım, gir

itikafa hemen, virdin Ayşe; sabaha

kadar Ayşe'yi tesbih et." der. Derviş

şaşırsa da üstadının dediğini yapar.

Sabah olunca üstadı gelir ve ne

olduğunu sorar. Derviş, " Ayşe geldi

efendim. " der. Üstad tebessüm

eder ve dervişine vermek istediği

mesajı dile getirir: "Yaa..." der. "

Sabaha kadar Ayşe'yi zikrettin, Ayşe

geldi. "

Bir Hadis-i Kutsi ' de " Beni arayan

bulur, bulan tanır, tanıyan sever,

seven âşık olur, ben de ona âşık

olurum. " buyrulur. Bu, yolcular için

bir müjdedir. Arayanların elbet âşık

olacaklarının, âşık olanlara da

Rabb'in âşık olacağının müjdesidir.

Hadis-i Kutsi devam eder: " Ben âşık

oldum mu onun gören gözü, duyan

kulağı, tutan eli olurum. Benimle

görür, benimle duyar, benimle

yürür. " Âşıklar böylelikle eşyanın

üzerindeki fena damgasını görür.

"Kün " den bu yana her şey o ikram

sahibidir. Sonra " Hiçbir şey yok iken

o vardı." sırrına şerh düşerler: " Hala

da öyle! "

Velhasılıkelam sabaha kadar Ayşe'yi

zikrederseniz Ayşe gelir. Sevenlerine

duyurulur.

Hatice Türk

Page 30: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

“ŞİİRLER”

Gayb'a Hicret

Geçmişim karanlık, geçmişi bırakmışım.

Vuslatım aydınlık, geçmişi kapatmışım.

Geçmiş silinmiş, bitmiş, her şey unutulmuş

Ve şair, yeni bir şiir için temiz bir defterle

Mis kokan sayfalara yelken açmış.

Bugün yeniden yazılacak yeni bentler,

İşte o bentten ilk satırlar, dizeler, mısralar...

Henüz tanışmadık seninle sevgili,

Bunun için sabır ve sebat gerekli.

Karanlığı aydınlatan bir mâh-ı nev,

Sen ki gecenin ışığı ben ise Pertev.

Şairlik hevesinde olan bir küheylan,

Şiir payitahtında mücerrep bir Süleyman.

Serden geçip sırra vâkıf olan,

Nur cemâl-i bâ kemâle ulaşan,

Gönül tahtı, gönül ocağı, gönül sofrası,

Şiirim aşım, kalemim, işim, bâkidir eşim.

İkrâ ilk emir 'oku' okursan onu, bulursun yolu;

Sıla-i Rahim hicretin sonu.

Nevbahar gelsin ve açsın çiçekler,

Ötsün kuşlar, uçsun kelebekler.

Evlada ilk öğüt olmalı oku ve sev;

Çünkü her şey sevmekten geçer.

Sen gecemde yıldızsın yahut bir hilâl,

Zülcelâl isterse buluşuruz yok olur izmihlâl.

Kalem yapar temizliği, açılır yolumuz,

Vuslat biter, hasret biter kavuşuruz.

Şimdilik sen gaybsın bilinmezdesin.

Belki ütopyam belki de ilham perimsin.

Neyse işte, en sevdiğim meyvedir vişne

Ve şimdi tebessüm ile yüzüme gülümse.

Yıllar sonra sen okurken bu satırları,

Hatırlatır hatıralar anıları.

Süleyman Erkut

Page 31: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

31

Papatya Soykırımı

Şeyda Üzer yuttum dediğimde inanmıştın hayır. seni dilimin altına saklamıştım papatya şenliğinin soykırımına şahitliğimden Şeyda’nın cezasını bülbüle söyletiyorum Mecnun böyle hâlsiz bundan yürüdük hep, hep yürüdük sizinle tanışmadık hantal bir köprüyü gidip geldik bahar yedi türlü baharat kokuyor, kir/azlık su verdiğim saksıların vicdan sayısı kadar biriktirdiğim korna sesleri mevsimin kaydıraktan kayışına çarpıyor takvim yapraklarının ikindileriyle yaşıtım sevaba ihtiyacım var, günaha itinalıyım

görkemli koparılma törenleriydi sırtlanmış demir yığınları gitmediğim şehirleri dolaşır babamın bıyıkları tıklım tıkış bir pazar yeri

Page 32: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

32

Sema Keser

İklimi Olmayan Diyar

Buralar yağmurun yetim bıraktığı tövbeli

topraklar,

Güneşin kavurduğu kahverengi ovalar.

Sanki berduş, karanlık, uğultulu, kuşkulu,

Uzaktan bir ses, figan ediyor otlaklar.

Ağaçlar bağrında taşır kararsız asumanı.

Zaten bahar bu topraklarda Mecnun

hayali.

Belki bir kardelen çiçeği yüreklerde umut.

Altı kazınmış tencerede tüterken duman,

acınası bir soğuk eşik

Anlatır nağmesiz bozkırın fısıldayan

şarkısını

Sessiz ve kararlıdır bir kuzgun misali.

Gözleri buğday bakanların oradan dünya,

Hem çok büyüktür ulaşamazsın,

Hem çok küçüktür yetemezsin.

Ne sen içindesindir bozkırın

Ne de bozkır içindedir senin.

Buranın rüzgarı Nemrut gibi örterken

damarları

Bir ceviz kabuğudur umut.

Dudaklarda sürgündür tütünün kızıllığı,

mahmur

Aşpara’da bir duman, titrek bir turuncu,

Ferhad’ımsı bir rüzgar

Page 33: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

33

Kayında’da gece mağrur, bulutsuz, düşlerini ararken

Burana’ya baksan anadan üryan alıngan bir çuha,

Sanki dinliyor yalnızlığını yıldızların ardında

Bir baykuş sesi duyulurken dağlarda.

DÜN BUGÜN YARIN

Bir resim çizdim çocuktum, büyüdüm.

Bir hayal gördüm gençtim, diriydim.

Bir şarkı tutturdum olgundum, otuzluydum

Bir masal anlattım evliydim, çocukluydum.

Her yerim kalabalıktı yaşlıydım, ağarmıştım.

Bir ağıt duydum yalnızdım, topraktaydım.

Sema Keser

Page 34: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

BİR REMİLCİ

DÜKKÂNINDA

“BÂKΔ KALAN

1526 yılının bir İstanbul

sabahında hava yeni yeni

ağarmaya başlıyordu. Fatih

Camii müezzinlerinden

Mehmet Efendi ezanı okumuş

evine gidiyordu. Camiinin

önündeki selvi ağacına kuşlar

konmuş ötüşüyordu. Ağacın

altında bir yumurta ilişti

gözüne. Terk edilmiş gibiydi.

Tam elini uzatıp onu yerden

yüksek bir yere kaldıracakken

bir kuş geldi ve Mehmet

Efendi’ye acı bir çığlık atarak

alıp uçtu yumurtasını. Evlat

sahibi olmak böyle bir şey

dedi içinden. Bu kutsal hissi

kalbinin derinliklerinde

hissediyordu.

Evine vardığında karısını ve

pek çok kadını aynı odada bir

şeylere koştururken gördü.

Karısı doğum yapmış

olmalıydı. Bekledikleri

evlatları Mahmut Abdülbâkî

doğmuştu. Sevinçle gözleri

ışıldadı ve odaya koştu.

Geleceğin Sultanü’ş şuarası

masumca uyuyordu.

Yıllar geçti. Mahmut

Abdülbâkî fakir bir ailenin

çocuğu olmanın yükünü

omuzlarına almıştı. Babası

Mehmet Efendi Fatih Camii

müezziniydi ve o da camide

serraçlık yapıyordu. İlme

meraklı ve okuma isteği ile

doluydu . Önceleri ailesinden

gizlice gittiği medreseye artık

ailesi de sıcak bakıyordu.

Kabiliyetiyle herkesi şaşırtan

bu genç, şiirleri ve güçlü

kalemiyle de dikkatleri

üzerine toplamaya başlamıştı.

Page 35: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

35

Kendisine olan bu özgüveni

doğrultusunda Bâkî

mahlasını kullanmaya

başlamış ve adeta gelecekte

ne denli güçlü bir şair

olacağının sinyallerini ta o

zamandan göstermiştir.

Birçok şairin uğrağı haline

gelen Bayezid Camii’nin

avlusundaki küçük remilci

dükkânı Zâtî’nin çabalarıyla

toplanıyordu. Bâki bu

dükkâna geldiğinde henüz on

sekiz yaşındaydı. Yazdığı şu

gazeli Zâtî’ye sundu:

Her kaçan gönlüme fikr-i

ârız-ı dilber düşer

Guyiyâ mir’âta aks-i pertev-

i hâver düşer

(Gönlüme ne zaman güzelin

yanağının düşüncesi düşse,

aynaya doğunun ışığının aksi

düşmüş gibi olur.)

Zâtî bu gazelin bu yaşta bir

gence ait olduğuna inanmadı

ve ona ‘’intihal’’in (alıntı

ifadeler kullanmak ve buna

dair kaynak göstermemek) ne

kadar kötü bir şey olduğunu

anlattı. Ancak Bâkî onu

inandırmaya kararlıydı. Zâtî

‘nin kendisini imtihan

etmesini istedi. Bâkî’nin:

Gülşen istersen işte

meyhâne

Gül-i handân gerekse

peymâne

matlâlı gazelini de görünce

ona inanmış ve uzun uzun

överek dua etmiştir. Zâtî ile

Bâkî’nin usta çırak ilişkisi ise

böylece başlamış olur.

Bâkî’nin Zâtî ile olan bu

ilişkisi adını daha geniş

çevrelerde yankılanmasına

olanak sağlamıştır. Bu esnada

Bâkî’nin hocası Mehmet

Efendi için yazdığı “sünbül”

redifli kasidesi dilden dile

dolaşmaya başlamış, öyle ki

Mehmet Efendi’ye sünbül diye

seslenenler olmuştur.

Page 36: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

Bâki’nin asıl ününü kazanma zamanı nihayet gelmiştir.

Kanuni’nin Nahçevan seferinden dönüşünde ona bir kaside

sunmuş, Kanuni de ondan iltifatını esirgemeyerek onu himayesini

alıp ömür boyu kollamıştır. Kanuni’nin de Muhibbi mahlasını

kullanarak güçlü bir şair olduğunu göz önünde bulunduracak

olursak Bâkî’nin Kanuni’ye nazire yazması oldukça doğaldır. Bu

nazireleri padişaha bildirmek için yazdığı mektubun bir kısmı

şöyledir:

(Günümüz Türkçesiyle)’’Sultanım

hazretlerinin temeli mutluluk olan katların toprağına alçak gönüllülükle eğilip

yüzümü koyduktan ve ömürlerinin ve devletlerinin günden güne artıp çoğalması

dualarını gereği gibi yerine getirdikten

sonra bu değersiz kulların arz etmek istediği odur ki devletlü ve saadetlü

padişah hazretlerinin bu taraflara iki tane seçme ve benzersiz değerde gazelleri

geldi. Bu küçük kulunuzun güçsüzlük ve eksiklik içinde bir tanesine iki nazire

demekliğim müyesser oldu. Doğrusu budur ki sizin şerefli gazelinizin ilk beyti

olsun, son beyti olsun ya da öteki yüce beyitleri olsun, eşsiz ve benzersiz

düştüğünden başka, özellikle

Eğrilik olsa aceb mi kâfirî mihrapta

beyti, ulu Tanrı’ya and olsun öylesine baş çekmiş bir beyittir ki buna hiç nazire

söylenmez. Bunca zamandır ki Acem şairleri olsun, Türk şairleri olsun, mihrapla

ilgili nice sözler söylemişlerdir. Böylesine görenleri güzelliğinden dolayı

şaşırtacak bir inceliği şimdi gördüm. Bütün eksikliklerden uzak ve adı yüce olan

Hakk Taâlâ Hazretleri kerem ve ihsan buyurarak ömürlerini ve devletlerinin

arttırıp dünya ve ahret dileklerini gönlünce versin.

Bâkî, melek-huylu yüce zatınız hep, yücelik ve ululuk Tanrı'nın korumasında

Page 37: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

37

olsun. Çünkü o kullarını gerçekten esirgeyicidir.’’

Yoksul kulunuz, güçsüz Bâki’den

Bâkî zamanla 16. Yüzyıla damgasını vuracak güçlü bir şair

olmuş ve meclislerin aranan ismi haline gelmiştir. Kendine özgü

bir üslubu olan Bâkî rind bir şair olmanın yanında tabiata da

şiirlerinde gerektiği yeri vermiştir. Onun şiirlerinde tasavvufi

unsurlara rastlamak mümkün değildir. Onun aşkı beşeri aşktır.

Bâkî zamanla “Melikü’ş-şu’âra (şairlerin meliki)” veya “sultan-ı

şâirân (şairlerin sultanı)” sıfatlarının ardından son olarak

“Sultanu’ş-şu’âra (şairlerin sultanı)” ya dönüşmüş ve bütün

edebi kaynaklara adını sıkça bu unvan ile yazdırmıştır.

Sultan II. Selim devrinde alıştığı hayat standardı ve kalitesiyle

tam bir bürokrasi insanının timsali olan Baki ilmini sürekli

genişletmiştir. Ancak onun gözü ilmiyenin son kademesi olan

şeyhülislamlıktadır. Buna rağmen bu dileği mümkün olamamış

ayrıca bu hırsı yüzünden Rumeli kazaskerliğinden de

uzaklaştırılmıştır

Yaşı yetmişin üstüne geldiğinde, şeyhül İslam olan arkadaşı Hoca

Sadeddin vefat eder. Bâkî şeyhülislamlık için yeniden

umutlanmış olsa da bu makama Hoca Sun’ullah Efendi

getirilmiştir. Bu durum onu bir hayli yıpratmıştır. Yaşı yetmişin

üzerindedir ve hastalanarak yatağa düşmüştür.7 Nisan 1600

yılında vefat etmiştir.

Ölümünün 414. Yılında bizlere edebiyatın zirvesi olan 16. Yüzyılı

en iyi şekilde anlatan, aşkı, eğlenceyi, tabiatı sevdiren Sultanü’ş

Şuara’yı saygıyla anıyoruz.

Sırdem Kemiksiz

Page 38: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

Memduh Şevket

Esendal

Uğursuzluk

“ Beşinci şubeden Hayri geldi; otuz, otuz beş

yaşlarında, bekâr, üstü başı düzgün, biraz saf,

gayet terbiyeli bir me­mur; elinde imza

edilecek evrak, göğsünü ilikleyip müste­şarın

kapısına yaklaştı.

— Beyefendinin yanında kim var? diye,

hademeden sordu. Hademe dışarıda imiş, yeni

gelmiş, o da arkadaşına seslendi:

— Kim var Hasan?

— Ben bilmem; ben görmedim, Ali'ye sor...

Ali de ortada yok! İçeride kim olduğu

anlaşılamadı; Hayri Efendi bir lahza tereddüt

etti sonra kapıya büsbütün yaklaşıp iki üç,

işitilmez darbecik vurdu ve cevap

beklemeyerek dik­katle, yavaşça tokmağı

çevirdi. Odada iki misafir ile bir de levazım

müdürü varmış, mi­safirler bir köşede yavaş

sesle sohbet ediyorlar, levazım mü­dürü de

müsteşarın önünde ayakta duruyor, bir kâğıt

okut­turuyordu.

Hayri Efendi ayakta bekledi, müsteşar kâğıdı

okudu, levazım müdürü ile konuştu. Bir

derkenar yazacak oldu, an­cak ona da karar

veremedi, nihayet kâğıdı yarına bıraktı Ve

levazım müdürü çıktıktan sonra Hayri

Efendi'ye baktı. İkindi güneşi odanın içinde

kaynıyor ve sigara dumanlarıyla oda hamam

halvetleri gibi insanı terletiyordu. Müs­teşar

terini silerek Hayri Efendi'nin uzattığı kâğıtları

birer birer okuyup imza etmeğe başladı. Hayri

Efendi imzalanan evrakı kurutup dosyasının

üzerine bırakıyor ve müsteşara yeni bir kâğıt

uzatıyordu. Son kâğıdı verirken müsteşar

sordu:

— Kitapçının parası gönderilmedi mi?

Hayri Efendi anlayamadı:

— Efendim? diye sordu.

— Kitapçının parası gönderilmedi mi?

"Hayır, efendim, gönderildi" diyecekti. Fakat

birdenbire beceremedi. Yalnız:

_ Hayır efendim... dedi. Ve o esnada müsteşar

konu­şan misafirlerin sözlerine kulak misafiri

olup, lakırdılarına karıştığı için sözünü

bitiremedi.

— Müdür beyi gönderiniz.

— Peki Efendim.

Hayri Efendi, müsteşarın emrini müdüre

söyledi ve gi­dip yerine oturduysa da

kendisinden pek memnun değildi müsteşarın

sözlerini tekrar ettirmişti. Yeni gelen kâğıtlan

dalgın dalgın karıştırmaya başladı. Müdür

Page 39: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

39

yukarı çıkmıştı fakat durmayıp avdet etti ve

kızgın bir çehre ile Hayri Efendiye hitap edip:

_ Kitapçının parasını postaya vermediniz

mi? diye sordu.

— Verdik!

_ Ee, ne için yukarıda "vermedik" diyorsunuz.

Bir gün beni bu adamla kavga ettireceksiniz...

Nerede makbuzu

— Bende...

— Veriniz bana

Hayri Efendi donmuş kalmış idi. Müsteşarın

suali hala kulağında idi, o "gönderilmedi mi"

diye sormuştu. Ona cevap "hayır” demişti,

bundan gönderilmediği manası çıkmaz ki...

"Hayır, efendim, gönderildi" deseydi elbette

daha açık olurdu. Fakat araya lakırdı karıştı.

Demek müsteşar noksan anlamış, noksan

değil, büsbütün yanlış anlamış ve müdürü

çağırıp ihtimal ağır söylemiştir, ancak şimdi

makbuzu gösterip beraat edince, ikisi de

kabahati Hayri Efen­diye yükletecekler... Onun

dikkatsizliğine, onun işe ehemmiyet

vermediğine hükmeyleyecekler. Gördün mü

belayı! Zaten bir haftadan beridir bütün işleri

böyle aksi gidiyordu. “Yanlışlık ile acaba sol

taraftan mı kalktım?" diye düşünmeye başladı.

Ve kendince uğur denediği bazı beyitleri

okudu. Müsteşara kendi cevabının doğru

olmadığını nasıl anlat­malı. Şimdi yukarıda

şüphesiz onun aptallığından ve

unut­kanlığından, ihtimal sersem ve işe

yaramaz bir memur oldu­ğundan

bahsediyorlardı. Böyle beceriksiz ve zavallı

olmak onu öldürüyordu. Hayata karşı kalbinde

derin bir infial duyuyordu. Şu dakika her

şeyden soğumuş, her şeyden bizar idi. Hiç bir

şeyin faydası yok. Bütün hayat boş, bîluzum...

Müdür ile müsteşar bir yerde konuşurken

gidip anlatsa. Müsteşara sualini ve ona kendi

verdiği cevabı ihtar eylese! Fakat odaya nasıl

girmeli? Ne demeli?

Dalgın kapıya doğru yürüdü. Belki bu dalgınlık

ile yu­karı da çıkacaktı. Fakat kapı açıldı,

müdür girdi, onu gör­memiş gibi gidip yerine

oturdu ve evrak ile meşgul olmaya başladı.

Çehresinden dargın olup olmadığını anlamak

müm­kün değildi. Hayri Efendi derdini hiç

olmazsa müdüre olsun anlatmalıdır, artık bu

kadar da olmaz, bir kabahati olsa ne ise... Yok

iken...

Dudakları arasından, uğurlu saydığı mısraları

alelacele tekrar edip müdürün masasına

yaklaştı:

— Müdür bey, dedi; müsteşar bey bana

"Kitapçının parası gönderilmedi mi?" diye

sormuşlardı, bendeniz "hayır efendim

gönderildi" diyecek yerde her nasılsa yalnız

"hayır efendim" demişim. Mamafih zat-ı âlileri

de teslim buyurursunuz ki, yine bendenizin

cevabım doğrudur. Bundan gönderilmedi

manası hiç bir vakit de çıkmaz. Onun için... Ben

zat-ı âlilerinin ve müsteşar beyefendinin...

"Teveccühlerini kay­betmek istemem,"

diyecekti; fakat sözünü bitirmedi. Müdür bey

cevap verdi.

— Müsteşar bey, size para gönderildi mi? diye

sormuş size de itiraf ediyorsunuz "hayır

efendim" diye cevap vermişsiniz. Artık bunun

şöylesi böylesi yok. Dikkatsizlik ediyorsunuz,

sonra tamire kalkışıyorsunuz. Ne olacak? Bir

gün bir, mafevk yanında mahcup düşeceğim.

Ama ben yalnız sizin için söylemiyorum ama

Bütün bizim kalem böyle, geçen gün de 'Sıtkı

Efendi o kör herifin istidasını kaybetti.

Müsteşar bey bana söylemedik söz bırakmadı.

Bugün de siz parayı kendi elinizle verdiğiniz

halde vermedik deyip çıkıyorsunuz... Artık ben

ne diyeyim?

Page 40: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

40

“Fakat müdür beyefendi…”

Müdür sözünde devam ederek:

"- Sinek bir şey değil, fakat mide bulandırır.

Bunun bugün elbette bir ehemmiyeti yok;

fakat yarın mühim bir şey de olabilir. Ve o

zaman ne deseler hakları var. Asıl lakırdının

ağırını size değil, bana söylüyorlar. Adama

zaten bir şey söylemek lazım değil, mahkûm

ederler. Devlet memuriyetidir bu, şakaya

gelmez.

“Fakat müdür beyefendi…”

Müdür yine sözüne devam ederek:

"- Ben de sizin gibi mağdur oldum. Fakat

hayatta bir defa amirlerime söz getirecek

harekette bulunmadım. Bizim bildiğimiz

memuriyet böyledir, arkadaşlık böyledir.

Müdür işi nasihate döktü, bütün kalem

dinliyordu. Hayri Efendi, müdürün önünde

ayakta, ne bir şey söyleyebiliyor, ne dönüp

yerine oturabiliyordu. Artık iş nasihate

döndükten sonra tekrar işi tazeleyip beraat

etmeğe uğraşmak olmayacaktı. Fakat nihayet,

sanki haksız imiş gibi mahkûm oluyordu.

Müsteşar nazarında, müdür ve bütün kalem

mahkûm idi. Kendi sersemliğiyle arkadaşlarına

da söz getirmiş oluyordu. "

Müdürün uzun bir nasihatinden sonra vakıa

onunla barışılmış oldu ve müdür de uzun bir

nasihat verdiğine memnun olup yüzü gülmeye

başladı ise de hata da kendi üzerine yamandı

kaldı; fazla olarak müsteşar da onu kabahatli

görecekti.

Kalemde ne ise... Fakat müsteşar yanında

böyle kalmak onu meyus ediyordu. Kendinden

bizar, dünyadan, insanlardan her şeyden bizar,

eve döndü. "Acaba bunu tashih etmeye imkân

yok mu?" diye düşünüyordu. Müsteşarın

yanına çıkıp meseleyi izah etmeğe ne mani

var? Bir memur için amiri nezdinde böyle lekeli

kalmaktan ise büsbütün kovulmak elbette

hayırlıdır. Sabah daireye erken gidecekti;

müsteşarı odasında yalnız bulacak ve ona

kendi sualini hatırlatacak, verdiği cevabın

noksan olduğunu itiraf ile beraber yanlış

olmadığını da söyleyecek. Bunları düşünürken

yerinden kalkıyor, ceketini kavuşturur gibi

gecelik entarisini iki taraftan çekiyor, kapıyı

vuruyor, topu çevirip içeri giriyor. Ve

mırıldanarak "bir şey arz etmek için müsaade-i

âlilerini rica ederim, geçen gün evrak imza

ettirmek için nezdi-i âlilerine geldiğim vakit

kitapçının parası için sual buyrulmuştu." diye

başlayıp işi izah ediyor, fakat ifadenin pek

uzun olacağını görüp ikmal etmiyor, tekrar

yerine oturup düşünmeye başlıyordu.

Şifahen söylemekten ise müsteşara bir mektup

yazmak daha kolay olacağı hatırına geldi.

Mektubu yazıp odacıya verecek ve neticesine

muntazır olacaktı. Elbette müsteşar mektubu

okuyunca onu çağıracak. O zaman gidip

etekleyecek, maksadını izah edecek, kendi

hatası olmadığını ispat eyleyecek, amirlerine

sadakat ve merbutiyetini gösterecek, müsteşar

onu taltif edecek, sonra kaleme gelip

arkadaşlarının nezdinde de beraat eylemiş

olacaktı. Bu çareyi düşünebildiğine çok

memnun oldu. Hemen müsteşara yazacağı

mektubun müsveddesini yapmaya başladı

"Muhterem müsteşar beyefendi..." yahut daha

resmi olmak için "Muhterem beyefendi

hazretleri..." pek soğuk! Daha iyi elkab

kullanmalı mektubun tesiri iptidasındadır.

"Arz-ı naçizidir!" bu da adeta bir arkadaşa

mektup yazar gibi... Bir türlü bir karar verip

mektuba başlayamıyordu. "Elkabını sonra

yazarım!" dedi ve mektuba başladı. "Bundan

birkaç gün mukaddem bendeleri bazı evrak

imza ettirmek bahanesiyle huzur-ı âlilerine

dâhil olmuş idim. İmzayı müteakip zatıâlileri

kitapçının paralarının gönderilip

gönderilmediğini sual buyurmuşlardı..." Bu

kadar yazdıktan sonra okudu beğenmedi,

Page 41: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

41

"Odun gibi bir ifade, damdan düşer gibi yazılır

mı?

Derdimizi anlatalım derken bir de bu

mektupla bir suitesir uyandıracağız." diye

düşündü ve evvela bir mukaddeme yapmak

istedi: "Zat-ı âlilerine karşı, bendelerinin hulus

ve ubudiyet derecesini ancak Cenabı-ı Hak

bilir..." Olmadı. "Geçenlerde huzur-ı âlilerinde

cereyan eden bir mesele hakkında zat-ı

âlilerine bazı güna izahat itasına... (müsaade-i

devlet­lerini) mi demeli? Yoksa (kendimi

mecbur görüyorum...) gibi bir şey mi yazmalı?"

Tereddüt etti. Elkab gibi buna da bir karar

veremiyordu. Ve yazarken okur ve düşünür ve

gezinirken kendisince uğursuz bellenilmiş

şeyleri yapmamaya çalışıyordu. Bugün

sabahtan beri pek ziyade korkak ve

mütereddit olmuştu. İkide birde kendi

mukaddes mısralarından bir kaçını okuyordu.

Zihni pek ziyade karışmış, vücudu yorulmuş idi;

hiç bir şey yazamayacağını görüp yatmağa

karar verdi. "Yarın kalem vaktinden evvel

kalkıp bir şey düşünürüm" diyordu. Fakat

ertesi gün de hiç bir şeye karar veremedi. Ve

sabahleyin daireye giderken, ölüme gider gibi

derin bir yeis, bir korku hissediyordu. Artık

kalemi, işleri hepsi ona yabancıydı. Artık

müsteşara evrak imzalatmaya gidemiyordu.

Aradan henüz üç beş gün geçmiş idi ki, bir

gün evden daireye giderken müsteşarı önünde

gördü, o da daireye doğru gidiyordu, birden

içinden gelen bir cesaretle sokuldu. Selam

verdi. Müsteşar dalgın gidiyormuş, adeta

korkar gibi oldu, sonra vakarını takınıp yolunda

devam etti. Hayri Efendi de onun bir adım

gerisinde gidiyor ve birkaç günden beri

zihninden geçen şeyleri mırıldanıyordu.

Müsteşar döndü ve:

"- Bir şey mi söylüyorsunuz? dedi. "-

Maruzatım vardı da...

"- Müstacel mi? Dairede söyleseniz olmaz mı?

"- Baş üstüne, emredersiniz! dedi; fakat pek

ziyade mahcup oldu; ezildi. Ve o gece oturup

bütün bir haftadır başına gelen bu

mahcubiyetlerin, bu üzüntülerin sebebini

düşünmeğe başladı; hele birkaç gündür sağ

taraftan kalkmadığında hiç şüphe yoktu. Buna

dikkat ediyordu. Gece tırnaklarını kesmemişti,

kendince uğursuz saydığı türkülerden hiç birini

işitmediğine, hatta hatırına bile getirmediğine

kaildi. O halde bir şey kalmıyor. Bir hafta önce

yatağının yerini değiştirmişti. Bu uğursuz

gelmiş olacak! ... Bu kadar gündür nasıl olup

da bunu düşünemediğine şaştı. Ve hemen

masayı, sandalyeleri kaldırıp, duvara

yapıştırdığı resimlerin yerlerini değiştirip

yatağını eski yerine çekti. Bunlar onca tecrübe

olunmuş şeylerdi, mantıki hiç bir mülahaza bu

kanaati sarsamazdı. Odasını eski haline koyup

her şeyi yerli yerine astıktan ve taktıktan

sonra, yarın baht ve talihinin değişeceğine, bir

haftadan beridir onu üzen, öldüren

uğursuzlukların zail olacağına kani olarak,

büyük bir ümit, büyük bir istirahatla yatıp

uyudu.”

Kaynak: Mehmet Kaplan – “Hikaye

Tahlilleri” kitabından alıntıdır.

Page 42: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

ARKA

KAPAK

ARAF

YAZAR: ELİF ŞAFAK

KONU: ‘Araf’ Elif Şafak’ın beşinci

romanıdır. Yazar kitabına

Mevlana’nın ‘Mesnevi’ eserinden bir

alıntıyla başlıyor; Ne o sürüye ne de

bu sürüye ait ve bu yüzden sonunda

beraber uçmayı yeğleyen topal

kuşlar…

Kısaca konudan bahsedecek olursak

‘Araf’ ta küçük bir grup çevresinde

gelişen olaylar anlatılıyor. Yazar belli

bir kahraman üzerinde odaklanmak

yerine anti kahraman anlayışını

savunuyor. İstanbul’dan Boston’a

doktora yapmaya gelen bir Türk:

Ömer, Boston ‘da iki ev arkadaşıyla

yaşamaya başlıyor. Bunlardan biri

sivri ve keskin objelere takıntılı

İspanyol Piru diğeri ise biyoteknoloji

üzerine doktora yapan Faslı Abed.

Diğer karakterler ise manik-depresif

Gail, Alegre ve Debra Ella

Thompson. Ayrıca yazar, yoldan

geçenlere

‘İsabanafazladanbirdolarınızolduğun

usöyledi’ diyen evsiz kadınla,

Abed’in annesi Zehra’yı romana

koyarak düşündürücü iki yan

karakter daha çiziyor.

Yazar, kitapta genelde delilik ve

normallik arasında gidip gelen yollar

çiziyor. İsim, dil, din, zaman, yalnızlık

ve yabancılık gibi kavramlarla

kahramanları şekillendiriyor.

Bir süre önce Bulgarcaya çevrilen

Araf, çok beğenilmiş ve adeta yok

satarak zirveye oturmuştur.

Page 43: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

43

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ

Yazar: KHALED HOSSEİNİ

Konu : Bin Muhteşem Güneş, ilk

romanı Uçurtma Avcısı’yla tüm

dünyada inanılmaz bir başarı

yakalayan Hosseini’nin ikinci romanı.

Yazar bu romanda da doğduğu

toprakları anlatıyor. Yalnız bu kez iki

kadının kesişen yaşamları ve

dostlukları üzerinden. Romanın

yazarı Khaled Hosseini Afganistan´ın

kadınlarına adıyor kitabı. İnsanların,

özellikle kadınların, doğdukları yere,

topluma ve içinde yaşamak zorunda

oldukları kültüre göre kaderlerine

boyun eğişleri...

Bazen geçmişe, bazen özgürlüğe

duyulan özlemin iç içe geçmiş hali...

Küçük yaşta evlendirilen kızlar,

çocuğu olmayan kadınlar, geçmişe

gömülmüş aşklar… Khaled Hosseini,

hasreti, umudu, dostluğu, aşkı ve

insanlığı en iyi anlatan

yazarlardandır. Yazar başarıyla

kurduğu olay örgüsüyle çıkmaz

yolların nasıl düzlüklere

açılabileceğini okurlarına gösteren,

onlara umut aşılayan bir yazar.

“ Nereye giderseniz gidin, ülkeniz

peşinizden gelir. Artık siz orada

yaşamasanız da o içinizde yaşar...”

Merve Başol

Page 44: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

Edebiyat

Tarihinde

Nisan 1 Nisan

1918: Nigar Hanım öldü. 1856’da İstanbul’da

dünyaya gelen Nigar Hanım çocuk yaşındayken

şiir yazmaya başladı. Fransız dilini ve

edebiyatını çok iyi bilmekteydi. Zamanının

kibar âleminin en seçkin siması olarak

bilinmekteydi. Toplam sekiz dil bilen Nigar

Hanım Türk kadın şairler arasında 19. yüzyılın

ikinci yarısında en bol ve en özlü eserler

vermiş bir şahsiyettir.

2 Nisan

1840: Emile Zola doğdu. Fransa'da natüralizm

akımının öncüsü olan ünlü yazar Zola'nın

“Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en

tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında,

doğal ve gerçekçi bir tarzla,hayatın

zorluklarından bahseder.

1891: Ahmet Vefik Paşa öldü. Türkçülük

hareketinin öncülerinden olan ve ilk Türkçe

sözlüklerden birisi olan “Lehçe-i Osmani”’nin

yazarı olan Ahmet Vefik Paşa, devlet

adamlığının yanı sıra 16 dil bilen bir bilim

adamıdır. Bursa valiliği sırasında bu kentte bir

tiyatro yaptırmakla ün kazanmıştır.

1948: Sabahattin Ali öldürüldü. Sabahattin Ali,

özellikle Varlık dergisinde yayımladığı "Kanal",

"Kırlangıçlar", "Arap Hayri", "Pazarcı", "Kağnı"

gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir. Sabahattin

Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata

yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların

acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş,

aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı

takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir.

1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı,

gerçekçi Türk romanının en özgün

örneklerinden biridir.

7 Nisan

1600: Bâki öldü. Asıl adı Mahmud Abdülbâkî

olan Divan edebiyatı şâiri, Sultanüş'şuâra

(Şairler sultanı) olarak anılmıştır. Eserlerinden

biri de Kanunî Sultan Süleyman'ın vefatı

üzerine yazdığı "Mersiye-i Hazret-i Süleyman

Han" isimli Kanuni mersiyesidir. Bu hem teknik

olarak güçlü yapısı hem de ahengi ve dönemin

ruhunu, özellikle edebiyat tarzını, güzel bir

şekilde ifade ettiği için en ünlü mersiyelerden

birisi olmuştur.

8 Nisan

1763: Osmanlı devlet adamı, diplomat, şair,

kütüphaneci, çevirmen Koca Mehmed Ragıp

Paşa öldü. Nedim ve Şeyh Galip’ten sonra 18.

Yüzyıl Osmanlı şiirinin en önemli

temsilcilerinden birisi kabul edilir.

9 Nisan

1821: Charles Baudelaire, Paris'te doğdu.

Yaşadığı dönemde kurulmakta olan modern

Paris'in metropol yaşantısı üzerine inşa ettiği

Page 45: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

edebiyatı ve eleştiri yazıları modernist

estetiğin habercisi sayılır. Şiirlerini derlediği

Kötülük Çiçekleri ve Paris Sıkıntısı

Rimbaud'dan Mallarmé'ye, Yahya Kemal ve

Cahit Sıtkı Tarancı'ya kadar pek çok şairin

çarpıldığı, 20. yüzyıl edebiyatının en etkili

kılavuzları olur.

1988: Gazeteci, yazar Şevket Rado öldü.

1956'da Hayat Dergisini çıkardı. Hayat dergisi,

daha ilk sayısında 193.000 adet satarak

Türkiye’de rekora imza attı. Bu rakam, 1958–

1968 yılları arasında ise 200.000'lere kadar

çıktı. Çeşitli eğitici yayınlar, ansiklopedi ve

sözlükler, çocuk kitapları gibi yüzlerce kitap

yayınlamıştır. Hümeyra'nın seslendirdiği ve

uzun süre listelerde ilk sıralarda yerini koruyan

"Kördüğüm" adlı parçanın söz yazarı olan ve

gençliğinde Şevket Hıfzı adını kullanarak şiirler

yazmış olan Şevket Rado, aynı zamanda yazar

Orhan Pamuk'un eniştesidir.

12 Nisan

1712: Şair Nâbi öldü. Nâbi Osmanlı'nın

duraklama devrinde yaşamış bir şairdi, idare

ve toplumdaki bozukluklara şahit oldu.

Çevresindeki bu negatif olgular onu didaktik

şiir yazmaya itmiş, eserlerinde devleti,

toplumu ve sosyal hayatı eleştirmesine neden

olmuştur. Hayriyye en ünlü eseridir.

1937: Abdülhak Hamit Tarhan öldü. Tanzimat,

Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve

Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından

tanıyan sanatçı Türk Edebiyatı'nda Şair'i Azam

sıfatı ile anılır. Uzun seneler diplomat olarak

hem doğu hem de batı ülkelerinde bulunması

nedeniyle iki edebiyatı da tanımış; Türk şiirine

batıdan yeni konular, serbest düşünce ve

şekiller getirirken; batı yazarlarından

etkilenerek yazdığı oyunlarla Türk tiyatrosuna

felsefi düşünceyi sokmuştur. Türk edebiyatının

en büyük eserlerinden birisi kabul edilen

Makber'in şairidir.

13 Nisan

1893: Muallim Naci öldü. Tercüman-ı Hakikat

gazetesinde edebiyat sayfasını yöneten yazar,

başka gazetelerde de çalıştı. Galatasaray Lisesi

ve Mekteb-i Hukuk'ta edebiyat öğretmeni

olarak çalıştı. Yaşadığı dönemde, Recaizade

Ekrem ekolüne karşı klasik edebiyatı savundu.

Türk edebiyat tarihine bu tartışma “Abes

Muktebes” tartışması olarak geçecekti. Aruzu

ustalıkla kullandı. Servet-i Fünûncuları etkiledi.

Şiirinin yanında edebiyat tarihi ve sözlük

çalışmalarıyla da ilgi çekti. Ünlü bir üstattı.

1914: Orhan Veli Kanık doğdu. Melih Cevdet

ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip

akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki

eski yapıyı temelinden değiştirmeyi

amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir

diline taşıdı. Şair 36 yıllık yaşamına şiirlerinin

yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri

alanında birçok eser sığdırdı.

15 Nisan 1980: Jean Paul Sartre öldü. Felsefi

içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle

kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu

felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında

varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve

siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a

damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur.

O, her şeyden önce bir anlatıcı, denemeci,

romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca

Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla

kalmamış, özgün bir

entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

Page 46: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

16 Nisan

1916: Behçet Necatigil doğdu. Kastamonu’da

edebiyat öğretmeni 1930 yılında Necatigil’in

okul defterine şu notu düşmüştü: "Yarının iyi

bir kalemine sahipsin. Boş durma, oku!" O

çocuk ileride "her aşktan geriye kaç şiir kalır,

ona bakalım!" diyerek aşkı şiirle sorgulayacak

güçte bir şair olacaktı. İlk şiiri, lise öğrencisi

olduğu yıllarda Varlık Dergisi'nde çıktı. O

tarihten ölümüne kadar hep eserler verdi.

Şiirlerinde evler, aile, çevre, aşk, bunalım,

hastalık, yalnızlık ve ölüm temalarını işledi.

Eski ve yeni kelimeleri ustaca şiirine yerleştirdi.

Sağlam ve tutarlı bir şiir dünyası oldu.

18 Nisan

1980: Suut Kemal Yetkin öldü. Estetik, sanat,

felsefe, resim konularındaki yapıtlarının yanı

sıra, deneme türünde yapıtlar vermiştir.

Edebiyatın türlü konuları üzerinde özlü

düşüncelerini kaleme alan deneme türünün en

başarılı temsilcilerinden olmuştur.

1988: Oktay Rifat öldü. Türk Şiiri’nin en büyük

isimlerinden birisi kabul edilir. Orhan Veli ve

Melih Cevdet'le birlikte Garip Akımı'nın

kurucularındandır. 1955 yılından itibaren İkinci

Yeni adlı şiir akımına yönlenmiştir. Tiyatro

oyunu ve roman türünde de eserler veren

Oktay Rıfat, her biri toplumun değişik

kesimlerini sembolize eden oyun ve roman

kahramanları oluşturdu. Şiir dışında roman ve

oyun türlerinde de çok başarılı eserler

vermiştir. Şair, Nazım Hikmet'in kuzenidir.

20 Nisan 1923: Oktay Akbal doğdu. Gazete ve

dergilerde yazıları, öyküleri ve çevirileri

yayımlandı. Akbal'ın asıl anlamda öyküye

yönelmesi Sait Faik'in Semaver adlı kitabını

okumasından sonra başladı. Servet-i Fünun

Uyanış dergisinde çalıştığı sıralarda başlayan

eski yeni tartışmalarının ve yeni edebiyatın

içinde yer alan Akbal'ın sanatında böylece asıl

edebiyatçı dönemi açılmıştır. Kendi yaşam

deneyimlerinden, çocukluk anılarından yola

çıkan, küçük kent insanını da göz ardı etmeyen

duygulu öyküler yazmaya başlamıştır. Bunlar

toplumsal olaylarla ilgili gözlemlere değil,

anılara ya da düşlere dayalı, içe dönük

hikâyelerdir.

21 Nisan

1816: Charlotte Bronte doğdu. İngiliz

Edebiyatı’nın klasikleri arasına yerleşmiş

eserleriyle tanınan üç kardeşin en büyüğü. En

ünlü eseri “Jane Eyre”, bir asırdan fazla

geçmişiyle halen büyük ilgi görmektedir.

Ayrıca ailenin kısa ve acıklı hayat hikâyesi de

birçok esere konu olmuştur.

1973: Kemal Tahir öldü. Türk edebiyatının en

üretken roman yazarlarından birisidir. Sol

dünya görüşüne sahip olan yazar, Marksizmi,

Türk toplum yapısına uyarlamak için toplumu

anlamaya çalışmış; edindiği bilgileri romanları

yoluyla okuyuculara aktarmıştır. Romanları,

Osmanlı Devleti'nin XIV. yüzyılda

kuruluşundan XX. yüzyıla kadar Türk

toplumunda bir Osmanlı sürekliliği arayışıdır.

Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık

yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı.

24 Nisan 1731: Daniel Defoe öldü. 40 yaşında

gazetecilikte karar kılan Defoe bundan birkaç

yıl sonra da roman yazmaya başladı.

Yayımladığı siyasal dergi kitapçıklarındaki sert

tutumu yüzünden birçok kez hapse girdi.

Başlıca yapıtı olan Robinson Crusoe Daniel

Defoe'nun 1719 yılında ilk basımı yapılan ve

bazılarınca ilk İngilizce roman olarak

nitelendirilen kitabıdır.

26 Nisan 1936: Sami Paşazade Sezai öldü.

İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından

izlemiş olan yazar Türk edebiyatında

romantizmden realizme geçiş eseri olarak

kabul edilen Sergüzeşt’i yazdı. Bu romanı

yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek

bundan kurtulmak için Paris'e gitti ve

Meşrutiyet'in ilanına kadar da orada kaldı.

Page 47: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

.

Gençlere

Sorduk!

Bu köşemizde her ay gençlere

sorduğumuz birtakım soruları ve

cevapları sizlere sunacağım.

Bazen şaşırtacak bazen

güldürecek bazen de pes artık

dedirtecek cevaplar karşınıza

çıkabilir. Bu ay ise sorularımız

şunlardı: Bugünün sizin için

önemi nedir? Otomasyon sizin

için ne ifade ediyor?

Oryantalizm sizin için ne ifade

ediyor? Dadaizm sizin için ne

ifade ediyor? Hadi hep birlikte

gençlerin sesine kulak verelim.

Bugünün sizin için önemi nedir?

F.A: Gaye'yi tanıyacağım.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

F.A: Uyum süreci, ders notu ve

umutsuzluk.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

F.A: Oryantasyon çalışması.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

F.A: İsyan!

Bugünün sizin için önemi nedir?

O.K: 5 tane deneyimin olması

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

O.K: Şifre, google chrome ve Uludağ

Üniversitesi sitesi.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

O.K: Asena.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

O.K: Mustafa.

Bugünün sizin için önemi nedir?

O.B: Babamın doğum günü.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

O.B: Ortalama, hocalar, harf notu…

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

Page 48: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

48

O.B: Lara.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

O.B: Darwin'i andırıyor.

Bugünün sizin için önemi nedir?

M.A: Uykusuzluğa rağmen ayaktayım

demek ki yıkılmadım ayaktayım.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

M.A: Acı tatlı hayatın devamı.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

M.A: Uyum süreci.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

M.A: Dadaloğlu'nun başlattığı Köroğlu'nun

destek verdiği akım.

Bugünün sizin için önemi nedir?

H.A: Köye gidiyorum.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

H.A: Ders bilgisi, not kartı, sınav sonuçları.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

H.A: 80-90-70

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

H.A: 1. Dünya Savaşı'nda başlatılmış bir

akımdır. Bu erotizme karşı başlatılmış

akımdır.

Bugünün sizin için önemi nedir?

M.O: Hiçbir fikrim yok.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

M.O: Eşekler kovalasın.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

M.O: Ya he lilililii

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

M.O: Yeşil ördek.

Bugünün sizin için önemi nedir?

G.K: Akşam yiyecek olmam.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

G.K: Okulu ne zaman bıraksam acaba,

içimdeki son umut ışığının da sönmesi.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

G.K: Yön bulma.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

G.K: Biricilik.

Bugünün sizin için önemi nedir?

E.Y: Bugün günlerden neydi.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

E.Y: Not, devamsızlığın gösterilmemesi,

ders seçimi.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

E.Y: Oryantal ile alakası olmadığına

eminim.

Page 49: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

49

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

E.Y: Erzurum ile ilgili bir şey olabilir.

Bugünün sizin için önemi nedir?

A.D: Sabah saçlarım çok kötüydü bir

düzleştirici ile mucizeler yarattım.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

A.D: Anatomi final sonuçları, şifremi

unutup unutmadığım, fotoğrafım.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

A.D: Oryantal dansının hayat felsefesi

haline getirilmesidir.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

A.D: Irkçılık.

Bugünün sizin için önemi nedir?

B.Ş: İyi şeylerin ardından kötü şeylerin

olması ama sonuç olarak iyi şeylerin

çıkması.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

B.Ş: Herkesin yaşayıp benim yaşamadığım

şey.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

B.Ş: Kıvraklık.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

B.Ş: Tahta at.

Bugünün sizin için önemi nedir?

M.K: Toplantı var.

Otomasyon sizin için ne ifade ediyor?

M.K: Rezalet, ders seçimi, sınav sonucu.

Oryantalizm sizin için ne ifade ediyor?

M.K: Kıvraklık.

Dadaizm sizin için ne ifade ediyor?

M.K: Hiçbir şey.

Dadaizm: Dil ve estetik kurallarını

tanımayan, anlatımda başıboş bir yöntem

benimseyen, kapalılığı amaçlayan sanat

akımıdır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde T.

Tzara adlı gencin öncülüğünde bir grup şair

tarafından kurulmuştur. Bu genç şairler,

Fransızca'da "oyuncak tahta at" anlamına

gelen "Dada" sözcüğünü akımlarına isim

olarak seçerler.

Birinci Dünya Savaşının ardından kurulan

bir akım olduğundan dönemin karamsarlığı

Dadaistlere de yansımıştır. Dayandığı

temel görüşler dayanaksız olduğu için çok

kısa bir süre (1916-1922) varlığını

sürdürebilmiştir.

Oryantalizm; bilim kisvesi altında doğuya,

doğululara, doğu kültürlerine, doğu

dinlerine (yalnızca İslam’a değil), doğulu

önderlere, doğu toplumlarına iftiralar

atma, onları aşağılama, aşağılık

kompleksine sürükleme, hareketsiz ve

kımıldayamaz hâle getirecek sosyo-

psikolojik altyapıyı hazırlama ve yürürlüğe

koyma, kendine güvenemez hâle

dönüştürme sanatıdır.

Kübra Tarakçı

Page 50: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

TİYATRO DOLU GÜNLER

Mart ayı sanatseverler açısından dolu

dolu yaşandı. Nilüfer Belediyesi’nin bu

sene dördüncüsünü düzenlediği Nilüfer

Tiyatro Festivali 1 Mart 28 Mart tarihleri

arasında gerçekleştirildi ve festival Bursa

halkı tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı.

Biletler festival tarihinden bir hafta önce

satışa sunuldu. Halk sabahın erken

saatlerinde gişelerde kuyruk oluşturmaya

başladı ve bu yoğun ilgi biletlerin saatler

sonra bitmesine neden oldu. Gişe önünde

saatlerce bekleyip bilet alamayan

vatandaşlarımız da büyük bir hüsrana

uğradı.

Bir tiyatro sevdalısı olarak, sabahın erken

saatlerinde, bilet almak için gişe önüne

pusuya yatanlardan biri de bendim tabi.

Yaklaşık beş saatlik bir bekleyişten sonra

istediğim oyunlara bilet aldım elbette ve iş

bilet almakla sınırlı kalmadı; sıra

arkadaşlarımızla tatlı sanat sohbetleri

yapabilmek günün güzel yanları

arasındaydı. Nilüfer Belediyesi onca saat

kuyrukta beklememize dayanamayıp çay

servisine başladı. Artık çayımızı

yudumlayıp, tatlı sohbetlerimize devam

ediyorduk. Biletlerimi alıp günü bitirdikten

sonra oyunları merakla ve heyecanla

beklemeye koyuldum.

Yerli ve yabancı olmak üzere toplamda

44 oyunun sahnelendiği, ayrıca oyuncu ve

yönetmenlerin katılımıyla Türkiye’deki

tiyatro sorunları, sanat ve özgürlük gibi

konuların ele alındığı söyleşilerin ve

atölyelerin gerçekleştirildiği festival

Bursa’yı şenlendirdi. Haluk Bilginer’den

Ferhan Şensoy’a Ali Poyrazoğlu’ndan Mert

Fırat’a birçok oyuncunun rol aldığı sezon

oyunları seyircilerden tam not aldı.

Bir diğer festival ise Devlet Tiyatrolarının

ilk defa düzenlediği, Bursa Uluslararası

Balkan Ülkeleri 1.Tiyatro Festivali oldu. 8 –

Page 51: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

51

22 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen

bu festivale de ilgi oldukça fazlaydı. Bu

festival sayesinde seyirci Balkan ülkelerinin

tiyatro ekiplerini görme fırsatı yakaladı.

Makedonya, Hırvatistan, Romanya,

Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Kosova

gibi ülkelerin tiyatroları dışında devlet ve

şehir tiyatrolarının oyunları da festival

kapsamında yer aldı. Toplamda on dokuz

farklı oyun sahnelendi.

Koca bir ayı o sahneden o sahneye, bir oyundan bir diğer oyuna koşarak geçirmek kadar

güzel başka ne olabilirdi diye düşünüyorum, olmadığını da biliyorum. Dram, komedi,

müzikal… Her oyundan sonra farklı duygular, yeni bakış açıları, düşünmeye sevk eden

yaklaşımlar… Hayata başka bir pencereden bakmayı öğreten tiratlar, acıları okuyabildiğimiz

mimikler, kahkahaya boğan diyaloglar… İşte her şey tek bir sahnede var olabiliyor. Ardından

ışıklar sönüyor ve perde kapanıyor. Seyirciler ayakta. Sonrası alkış sesleri...

Sultan Demirtaş

Page 52: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

VİZYONDAKİLER

Vizyon Tarihi 3 Nisan 2014 (2s 18dk)

Yönetmen: Darren Aronofsky

Oyuncular:

Russell Crowe, Jennifer Connelly, Ray

Winstone devamı...

Tür Macera , Epik

Ülke ABD

Özet

Ölümcül bir sel felaketi dünyadaki tüm

yaşamı tehdit ettiğinde Hz. Nuh Tanrı'dan

aldığı kutsal bir emir doğrultusunda bir

gemi inşa etmeye başlar. Bu devasa

gemiye her canlı türünden örnekleri alarak

insan ve canlı hayatının devamlılığını

emniyet altına alacaktır. Öncelikli

amaçlarından bir diğeri de eşi Naamah ile

oğulları Ham, Shem ve arkadaşı Ila'nın

hayatlarını kurtarmaktır. Öte yandan

yaşadıkları yerde bulunan insanlar Nuh'un

planını öğrenip onu öldürmeye

yelteneceklerdir. Ancak Nuh ne pahasına

olursa olsun ürkütücü bir şekilde

yükselmekte olan su seviyesine karşı

umudunu korumaya ve bu zorlu görevi

yerine getirmeye çalışacaktır.

Nuh rolünde Akademi Ödüllü® Russell

Crowe'u izlediğimiz filmde

Crowe'a Jennifer Connelly, Emma Watson

ve Anthony Hopkins gibi isimler eşlik

ediyor. Filmin yönetmeni ise en son Black

Swan filmiyle izleyici karşısına çıkan ünlü

yönetmen Darren Aronofsky.

Vizyon Tarihi 28 Mart 2014 (2s 2dk)

Yönetmen: Arnaud des Pallières

Oyuncular: Mads Mikkelsen, Mélusine

Mayance, Delphine Chuillot devamı...

Tür Dram , Tarihi

Ülke Fransa , Almanya

Page 53: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

53

Özet:

Micheal Kohlhaas , bir at satıcısıdır. Saxony

yönetiminde bir at ekibine liderlik

etmektedir ta ki Junker Wenzel von Tronka

adında bir memur onu tutuklayıncaya

kadar. Memur belgelerde sahtekarlık

yaptığını iddia ederek ondan rüşvet olarak

2 at ister. Evine döndüğünde bu

tutuklamanın tamamen keyfi olduğunu

keşfeden Kohlhaas , Tronka'nın kalesinin

yolunu tutar ve orada atların kötü

muameleye uğradığını ve buna karşı çıkan

adamının dövüldüğünü görür. Tronka'ya

dava açan Kohlhaas bu kötü muamelenin

cezalandırılması için uğraşmaktadır fakat ,

Tronka bağlantıları sayesinde davayı

düşürmeyi başarır. Bunun üzerine

Kohlhaas kendi savaşını başlatır...

Vizyon Tarihi 28 Mart 2014 (1s 51dk)

Yönetmen: Erik Poppe

Oyuncular: Juliette Binoche, Nikolaj

Coster-Waldau, Larry Mullen Jr. devamı...

Tür Dram

Ülke İrlanda , Norveç , İsveç

Özet:

Rebecca işi gereği hayatı boyunca

dünyanın en tehlikeli yerlerinde

bulunmuştur. Savaş fotoğrafçısı olarak

çalışmakta ve bu nedenle hem özel

hayatını hem de aile hayatını her daim

ikinci plana atmak zorunda kalmaktadır.

Ancak son zamanlarda ailesinin

Rebecca'nın durumuna duyduğu endişe

iyiden iyiye artmıştır ve artık zorlu bir

seçim yapmanın zamanı gelmiştir...

Norveçli yönetmen Erik Poppe tarafından

yönetilen filmin başrollerindeki ünlü aktris

Juliette Binoche'a Nikolaj Coster-Waldau

ve Maria Doyle Kennedy eşlik ediyor.

Vizyon Tarihi 4 Nisan 2014 (2s 19dk)

Yönetmen: Justin Chadwick

Page 54: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

54

Oyuncular: Idris Elba, Naomie Harris, Tony Kgoroge devamı...

Tür Biyografik , Dram

Ülke İngiltere , Güney Afrika

Özet

Güney Afrika'nın efsaneleşen özgürlük

savunucusu Nelson Mandela'nın yaşamını

kronolojik biçimde takip eden film,

Mandela'nın bir taşra kasabasındaki

çocukluğundan başlayarak, Güney

Afrika'nın demokratik seçimlerle iş başına

gelen ilk başkanı olmasına kadar geçen

sürecini beyazperdeye taşıyor. Mandela,

henüz genç bir hukuk öğrencisiyken,

politikaya duyduğu büyük ilginin

sonucunda Güney Afrika'da demokrasinin

en önde gelen savaşçılarından biri olur.

1964 yılında çarptırıldığı hapis cezasıyla

birlikte kontrol altına alınsa da 27 yılın

ardından özgürlüğüne kavuştuğunda

mücadelesine devam eder. 1993 yılında

Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen

Mandela, bir yıl sonra ülkenin ilk siyahi

başkanı olarak göreve gelir.

Yönetmenliğini Justin Chadwick'in

üstlendiği ve William Nicholson'ın

senaryosuyla çekilen filmin başrolü başarılı

aktör Idris Elba'ya ait. Filmin kadrosunda

Naomie Harris, Robert Hobbs ve Mark

Elderkin gibi isimler de yer alıyor.

Vizyon Tarihi 11 Nisan 2014

Yönetmen: Serhan Arslan, Ruhi Yapıcı

Oyuncular:

Aslı Tandoğan

, Begüm Birgören,

Çağdaş Onur Öztürk

Tür Romantik

Ülke Türkiye

Özet

Yeşim ve Emre bir süredir birlikte olan ve

evlilik kararı alan genç bir çifttir. Artık

düğünlerine bir hafta kalmıştır ve son

hazırlıklar devam etmektedir. Emre

davetiyelerini vermek için arkadaş

grubuyla toplanır ve bu buluşmaya eski

sevgilisi Begüm de gelir. Begüm'ü

böylesine beklenmedik bir anda gören

Emre'nin kafası karışmaya başlar ve durum

Yeşim'le olan ilişkisini de etkiler. Begüm'ün

amacı da Emre'nin kafasının daha da

karışmasını sağlamaktır ve başarılı da

Page 55: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

55

olmuştur. Emre şimdi düğününe bir hafta

kala iki kadın arasında sıkışıp kalmıştır.

Romantik komedi türündeki filmin oyuncu

kadrosunda Aslı Tandoğan, Begüm

Bingören ve Çağdaş Onur Öztürk gibi genç

oyuncular yer alıyor. Filmin

yönetmenliğini Ruhi Yapıcı ile birlikte

üstlenen isim Hayat Bilgisi dizisinden de

hatırladığımız Serhan Arslan.

Vizyon Tarihi 28 Mart 2014 (1s 38dk)

Yönetmen: Batur Emin Akyel

Oyuncular: Münir Canar, Tuğçe Kumral,

Evren Bingöl devamı...

Tür Dram

Ülke Türkiye

Özet:

Zamanında çok bilinen bir tiyatro

oyuncusu olan Aziz, parlak günlerini epey

geride bırakmıştır. iki yakın arkadaşının

yardımlarıyla otel odalarında kalarak

hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Bir

yandan da Aziz'in durumunu bilen ve ona

destek veren, organizatörlük yapan Veli,

onun için gösteri ayarlar. Böylece Aziz de

meddahlık yaparak konaklama parasını

karşılayabilmektedir. Artık eskisi kadar

genç ve güçlü de olmayan Aziz,

sağlığınındaelden gitmeye başladığını fark

eder. Yaşadığı hareketli hayat kalbini

fazlasıyla yormuştur. Ömrünün sonuna

yaklaştığını fark ederek bu dünyadan

gitmeden önce geçmişinde yaptığı ve uzun

süredir vicdan azabını çektiği bir hatayı

düzeltmek ister. Veli'nin ekiple çıkacağı

turneye katılmak için ona yalvarır.

Sebebini bir tek kendisinin bileceği bir

istekle, yaptığı yanlışı düzeltebilmek

umuduyla bu, aynı zamanda geçmişiyle

yüzleşmek için çıkacağı son yolculuk

olacaktır.

Derleyen:

Afra Nur Akkayalı

Page 56: İngiliz Edebiyatının BEZMEN Unutulmaz İle BRONTE SÖYLEŞİ …incircekirdegidergisi.weebly.com/uploads/2/6/3/6/26367830/1.nsan_sayisi.pdfGürbilek, İhsan Oktay Can Yayınları'nın

Uludağlı Edebiyatçıların Sesi, İncir Çekirdeği...