mavi okyonus
DESCRIPTION
ÂTRANSCRIPT
okyonusmaviOCAK 2013MAYIS 2014
YIL1 • SAYI 1
maviokyonus
YEDİ
GÖLLERBOLU
Fotoğraarda Gurbet Yemek Bilim Güzelik
22
SAYFALAR EDİTÖR YAZISI
MAVİ OKYANUS
DERGİSİ BAŞLANGIÇ
Merhaba Sevgili Okuyucularımız,
MAVİ OKYANUS, temelleri sevgi
üzerine atılmış olan bir dergi… Amacımız
iyiyi, güzeli, doğruyu ve yararlı olanı daha da
önemlisi sevgiyi paylaşmak. Bu, dergimizin ilk
sayısı ama inanıyoruz ki dergimiz, sizin de
katkılarınızla kulaktan kulağa, kalpten kalbe
yayılan bir süreli yayın haline gelecektir.
MAVİ OKYANUS dergisi, hayatınızda
sihirli bir dokunuşlar kazandırmayı hedeflediği,
birçok şey bu dergi bünyesinde karşınıza
çıkacaktır. Sizleri önemsiyor ve kendinizi
geliştirme çabanıza saygı duyuyoruz. Biz de
MAVİ OKYANUS DERGİSİ aracılığıyla
çabalarınıza katkıda bulunmak istiyoruz.
Yaşadığımız yüzyıl bilim adına her alanda
inanılmaz gelişmelere şahit oldu. Bizlerde bu
konulara geniş yer verdik. Diğer sayılarımızda
vermeye devam edeceğiz. Birde gurbet
anılarına ve resimlerine yer veriyoruz. Sizinde
bir hikayeniz varsa, bir sonraki sayımızda
isminizi görmek, çalışmanızı paylaşmak
istiyorsanız şimdiden kollarınızı sıvayın… Nice
güzellikleri birlikte yaratmak dileğiyle, hepinizi
sevgiyle kucaklıyorum.
Sevgiyle, sağlıcakla ve hoşça kalın…
Şengül FİLİZ
02
3- Bilim Dünyası bunu konuşuyor
4-Güneş baş aşağı döndü
5-Örümcek ağının şifresi çözüldü
6-Dünyayı değiştiren yanardağ
7-vucudumuz yenileniyor
8-Anı defteri
9-Ekonomiye katkı
10-Sağlık
11-Reklam
12-Alovera faydası
13-Yedi göller
14-Yedi göller
15-Gurbet foto
16-Gurbet foto
17-Gurbet foto
18-Gurbet foto
19-Peygamberimizin çocuk
terbiyesi
20-Peygamberimizin çocuk
terbiyesi
21-Yaza Güzelleşelim
22-Pratik bilgiler
23-Yemek
MAVİ OKYANUS
DENEME YAYINI
İMTİYAZ SAHİBİ
ŞENGÜL FİLİZ
DÜZENLEME:GÜLDANE ÖZÇELİK
FOTOĞRAF HABER
NURGÜL ÖZÇELİK
AYŞEGÜL KILIÇ
Bilim yüzlük saati konuşuyor
Olayın ilginç yanı bulunan yüzük şeklindeki saatin arka yüzünde 'Swiss' yani 'İsviçre' yazmasıydı. 400 yıl önce İsviçre ismiyle bir şehir olmadığını, ve yüzük şeklinde saatlerin de olmadığını hesaba katarsak,
bu olayın ilginçliğini bir kat daha artırıyor. Saatin 10:06'da durmuş vaziyette. Saatin zaman yolculuğu yapıp, eski devirlere gidebileceği konuşuyor.
Bilim adamları yaklaşık 400 senelik veriler ışığında Güneş aktivitelerinin belli periyotlar içinde artıp azaldığını bildiklerini, ancak 2013 ve 2014 senelerinin "Solar Maksimum" denen en yüksek seviyede olması gerekirken, en düşük değerlerde seyrettiğini açıkladılar. "Maunder Minimum" olarak adladırılan bu dönem en son 1645 yılında, Dünya'nın mini bir buz çağına girmesine neden olmuş ve İngilizlerin meşhur Thames Nehri tamamen donmuştu. Bir çok bilimadamı Güneş'teki bu durgunluk halinin, Dünyayı tekrar bir mini buz çağına sokabileceği endişeleri ile ilgili çeşitli açıklamalarda bulundular. NASA da, Güneş'te birşeylerin ters gittiğini açıklamıştı. -Rutherford Appleton Laboratuvarı'ndan Richard Harrison, "30 senedir güneş fizikçisiyim ve böyle birşey ile daha öne hiç karşılaşmadım. Kışlar çok daha soğuk geçecek" -Üniversite Koleji Londra'dan Lucie Green ise "Maunder Minimum ile çok benzer bir döneme giriyoruz fakat insanların güneşin etkilerine karşı koyabileceğini düşünüyorum" -Reading Üniversitesinden Mike Lockwood "Bu kadar düşük soğukluk dereceleri Atmosferdeki Jet akımını
etkileyebilir ve hava sisteminin dağılmasına neden olabilir."
03
Güneş baş aşağı döndü!
NASA'dan Dr. Tony Phillips, “Güneş'in manyetik
alanının ters dönmesi kelimenin tam anlamıyla
büyük bir olay. Güneş'in manyetik etkisi Plüton'dan
sonra bile milyarlarca kilometre uzaklara
ulaşabiliyor. Alanın kutuplarında meydana gelen
değişimler yıldızlar arası uzayın eşiğindeki
Voyager'in araştırmalarında da dalgalanmalara
yolaçıyor” dedi. NASA, bu olaya dikkat çekmek
için tüm süreci gösteren bir de görsel yayınladı.
Video, bir önce çevrimin başladığı 1997 yılnda
Güneş'in pozitif kutbunun yukarda yeşil çizgilerle
gösterilen bölümde olduğu, negatif kutbun ise mor
çizgilerle aşağıda olduğu görülüyor.
Her bir çizgi demeti aşamalı olarak karşı kutba
doğru harekete ediyor ve 2002 yılında tam olarak
yer değişitirip güneşin çevrimini tamamlıyor.
Güneş, her 11 yılda bir manyetik kuzey ve güney
kutuplarını kendi iç mekanizması aracılığıyla
değiştiriyor.
Uzmanlar bu mekanizma hakkında fazla bilgiye
sahip değiller. Ancak bu değişimin uydu ve
radyolarda yayın kesinitisine neden olan
jeomanyetik fırtınlar yaratabileceği belirtiliyor.
04
Bilim insanlarının uzun yıllar süren çalışmaları sonucunda, elektrostatik özelliği sayesinde örümcek ağında dünyanın elektromanyetik alanının değiştiği ve bu nedenle ağı fark edemeyen uçan böceklerin yakalandıkları tespit edildi.
Örümcek ağının 'şifresi' çözüldü
Bilim insanlarının uzun yıllar süren çalışmaları sonucunda, elektrostatik özelliği sayesinde örümcek ağında dünyanın elektromanyetik alanının değiştiği ve bu nedenle ağı fark edemeyen uçan böceklerin yakalandıkları tespit edildi. Buluşun, örümcek ağlarındaki bu özellik taklit edilerek, çevre ve hava kirliliği ile uçak kazalarına çözüm bulunmasına katkı sağlayabileceği belirtildi.
Doğa Bilimleri Derneği Genel Sekreteri Biyoteknolog Müge Kanay, günümüz teknolojisinin bile çözemediği örümcek ağının özelliklerinin nihayet ortaya çıkarıldığını söyledi.
Oxford Üniversitesi öğretim üyelerinin yaptıkları son keşfe göre, örümcek ağının sisteminin bilinenden çok daha kompleks ve sıra dışı olduğunu belirten Kanay, araştırmalara göre, uçan böceklerin üzerinin polenler, kirleticiler ve hava yoluyla taşınabilecek maddelerle kaplı olduğunu anlattı.
Havada uçuşan her şeyin elektrikle yüklü olduğunu vurgulayan Kanay, fizik kurallarına göre, bir maddenin diğer maddeye yapışabilmesi için zıt kutuplar olması gerektiğini, dolayısıyla da polenin böceğin üzerine yapışabilmesiiçin, birinin artı, diğerinin eksi yüklü olmasının şart olduğunu aktardı.
Kanay, bir böceğin örümcek ağına yapışabilmesi için de yine birinin artı, diğerinin eksi yüklü olması gerektiğinin altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Aynı kutuplar birbirleri iter. Bu durumda örümcek ağının polenleri yakalayamaması gerekir. Üzeri polenle kaplı bir böceğin ağa yapışmaması demek, böceğin kolaylıkla kaçabilmesi anlamına gelir. İşte tam bu aşamada hiç beklenmedik bir şey gerçekleşir. Örümcek ağı, hem böceğe hem de polene yapışır. İyi ama fizik
kurallarına göre imkansız olan bu durum, nasıl olur da gerçekleşir Nasıl olur da örümcek ağlarını inceleyince üzeri polen kaplı böceklerle karşılaşabiliriz."
Örümcek ağlarının elektriksel güçle avını yakaladığını öne süren bilim insanları, bal arılarının kanat çırparken 200 volta kadar çıkabilen elektrik oluşturabildiklerini belirtmişti
'BÖCEK AĞI NASIL FARK EDEMEZ'Oxford Üniversitesi'nden bilim insanlarının yaptığı araştırmanın, örümcek ağının fizik kurallarını
alt üst eden çok kompleks bir özelliğe sahip olduğunu ortaya koyduğunu vurgulayan Kanay, şunları anlattı:
"Örümcek ağının tüm yüzeyini kaplayan elektrostatik özelliğe sahip madde, ağın hem uçan böcekleri hem de böceklerce taşınan kir ve polenler ile benzer tüm parçacıkları yakalamasını sağlar. Ancak bu kadarla kalmaz. Bu madde, örümcek ağı üzerinde sadece birkaç milimetrelik çok ufak bir alanda, dünyanın elektromanyetik alanını bozar ve böylece artı ya da eksi yüklü olup olmadığı fark etmeksizin her cismin üzerine yapışabilir.
Bilim adamlarının aklını yıllardır kurcalayan bir diğer soru, nasıl olup da böceklerin örümcek ağını fark etmediğidir. Birçok böcek, bulundukları bölgede en ufak bir elektriksel değişiklik olsa bunu hissedebilecek kadar hassas sensörlere sahiptir. Antenleri adeta bir elektronik sensör gibi çalışır. Antenin ucu, böceğin vücudunun geri kalanından farklı bir elektrik yükü ile yüklüdür.
Böylece böcek, elektrik yüklü bir nesneye yaklaştığında, antenin ucu bu küçücük değişikliği dahi hisseder. Böceğin, bu kadar hassas sensörlere rağmen, ağı tespit edemeyip, yakalanmasının sebebi, ağın milimetrelik bir bölgesinde dünyanın elektriksel alanını bozmasıdır."
05
Yapılan araştırmalar sonucu National Geographic belgeselinde anlatılan süper yanardağların sadece deprem gibi dış etkenlerle değil biriken yoğun basınç sonucu faaliyete geçebileceğini gösteriyor. Hatta denizlerdeki yaşamın%90'ını ve karadaki yaşamın %70'inin ölümüne yol açan, dinazorların tamamen yok olmasına neden olan büyük tükeniş dönemininde failinin bir göktaşı değil süper yanardağların olduğu tezi yaygınlık kazanıyor. Normal yanardağlardan yüzlerce kat daha güçlü olan süperyanardağların patlaması 100 bin yılda bir kez oluyor. Ama etkisi dünya için tam bir felaket anlamına geliyor. Süper volkanlar tek bir yanardağ olabilecekleri gibi belli bir alana yayılmış 10 larca yanardağdan da oluşabiliyor.
Ortaya çıkan duman ve gazlar nedeniyle atmosfer tamamen kapanıyor ve güneş ışığının Dünya'ya ulaşmasına mani oluyor. Atmosferdeki bu kül ve katı atıklar sülfirik asit yağmurlarına dönüşüyor. Küresel iklimde 10 derecilik bir düşüş yaşanabiliyor. Hatta bazı medeniyetlerin sonu gelebiliyor.
En son süper yanardağ patlamasının 70 bin yıl önce gerçekleşttiği belirtiliyor.
O dönemde Endonezya'daki Lake Toba süper yanardağının patlamasıyla dünya volkanik bir kışa girdi. Yanardağdan çıkan küllerin gökyüzünü kaplamasıyla neredeyse 8 yıl boyunca güneş görülemedi ve bin yıl süren küresel bir soğuma yaşandı.
Dünya genelindeki süper yanardağların sayısının 20'yi bulduğu tahmin ediliyor. Bu yanardağa ev sahipliği yapan ülkeler arasında ABD, Yeni Zelanda ve İtalya da var.
İsviçreli bilimadamlarının Fransa'da gerçekleştirdiği son araştırma, süper yanardağların sadece büyük depremler sonucu faaliyete geçmediğini gösterdi. Yanardağların içindeki yoğun basınç sonucunda da faaliyete geçebileceği belirlendi.Edebiyatın'ın 'iyileştirici' niteliğinden yola çıkan bir grup bilim insanı, nitelikli romanların insan beynini geliştirip keskinleştirdiğini, sosyal bağları güçlendirerek kişiliği değiştirdiğini ve ilişki kurmayı kolaylaştırdığını belirledi.
Dünya'yı değiştiren yanardağlar
06
ORGANLARIN YENİLENMESİBilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor. İngiltere'de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor. Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor. Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor. KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYORYıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı. Ancak New York Üniversitesi'nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti. SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor. Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor. MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü'nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı. Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor. BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frisen bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti. İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri. Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor. DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor. Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor. KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri. İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay. Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor. Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında…
GÖZLER YENİLENMİYOR Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor. Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.
Hangi Saatlerde HangiOrganlarımız Yenileniyor? Yaşam şeklimizi de bu saatlere göre düzenlediğimiz takdirde bu yenilenmeye katkıda bulunabilirsiniz. Örneğin akşam saat 11 de uyumazsak, saat 11 de kendini yenilemeye başlayan safra kesesi bu görevini yapamaz, ve ertesi günü yeterli performansta çalışamaz. Bununla birlikte göz altındaki torbalar ve şişkinlikler safra kesesinde çamur veya taş olduğunun bir belirtisi olabilir. Bunun için en az haftada 3 gece saat 11 de uyumamız gereklidir. İşte organlar ve saatleri: 23 – 01 arası : Safra Kesesi 01 – 03 arası : Karaciğer 03 – 05 arası: Akciğer 05 – 07 arası : Kalın bağırsak 07 – 09 arası : Mide 09 – 11 arası : Dalak, Pankreas 11 -13 arası : Kalp 13 -15 arası : İnce bağırsak 15 -17 arası : Mesane 17 -19 arası : Böbrek 19 -21 arası : Kalp Kası 21 – 23
07
ANI DEFTERİ
Herbalife Formül 1 Shake – Dünyanın 1Numaralı Öğün Yerine Geçen Shake'i*
Her gün besin değeri yüksek gıdalarla dengeli beslenmek önemlidir. Yoğun yaşam tarzları bunu gerçekleştirmeyi zorlaştırdığında, yağsız kas kütlesi oluşumuna yardımcı olan protein gibi temel besin öğelerinin günlük olarak önerilen alım miktarını karşılamanın yollarından biri Formül 1 Shake içmektir. Aşağıdaki karşılaştırmada, yaygın olarak bulunan yiyeceklerin içerdiği belirli besin öğeleri gösterilmektedir. (Bu besinlerde yer alan temel besin öğelerinin hepsine yer verilmemiştir.)
Benly Sritoomkaew, hayatı boyunca birkaç ekonomik durgunluğa tanık oldu. 37
yaşındaki Benly, 1997'de Bangkok'ta iş ararken Asya finans krizi patlak verdi ve
en iyi üniversitelerin mezunları bile iş bulamaz hale geldi. Bugün, Londra'daki
sabit mekanında Herbalife'ın üst düzey Distribütörlerinden biri olarak çalışıyor.
Distribütör olarak hikayesi, dünyanın dört bir yanında işlerini dönüştüren ve
büyüten birçok Herbalife Distribütörünün hikayesini temsil ediyor. Öyle ki,
onun hikayesi kısa süre önce “21. Yüzyıl Distribütörü” adı altında İngiltere'nin
bir numaralı gazetesi Financial Times'da yer aldı. “Şimdi gerçekten Herbalife
Distribütörü olmak için mükemmel bir zaman. Daha çok ürün kategorimiz var,
Distribütör olarak yeni ve mevcut müşterilerle konuşabilmemiz için daha çok
olanağımız var. Batı Londra'daki Kulübümüz son derece eğlenceli bir yer!”
Coğrafi etki alanında Benly, müşterilerinin Herbalife beslenme ürünlerinde
eksiklerini tamamlamak istediklerinde başvurdukları bir kurtarıcı konumunda.
Ancak beslenme ürünleri müşterilerinin sürekli ona gelmelerinin asıl nedeni,
Benly'nin kulübünde yürütülen faaliyetler sayesinde daha fazla değer elde
edebilmeleri. Farklı günlerde farklı şeyler yapıyoruz. Nihayetinde, böyle şeyler
düzenlemekten hoşlandığımız için bu faaliyetleri yapıyoruz. Sağlıklı Yaşam
Tarzı Kulüplerimiz, Cilt Bakımı Partilerimiz, Shake Partilerimiz ve daha birçok
faaliyetimiz var. Bu, her şeyi eğlenceli ve basit kılıyor. Hazırlıkları yapma ve
faaliyetleri düzenleme konusundaki disiplinimiz işimizi büyütmemizi sağlıyor”.
Benly Sritoomkaew
08
DURU BESLENME MERKEZİ
Tabaklar Mah. İzzet Baysal Cad. Güler 1 İş Hanı No Z/114 , Merkez / BOLU
GSM:05333175509
Dünyada 90 ülkede kilo kontrolü, beslenme ve kişisel bakım ürünleri alanında faaliyet gösteren Herbalife, ünlü futbolcu Messi'yle 3 yıl çalıştıktan sonra bu kez Ronaldo ile 5 yıllık sponsorluk anlaşması yaptı. Anlaşma kapsamında Ronaldo ile ortak ürün geliştirilecek. Yeni ürün 30 bini bulan distribütor tarafından Türkiye'de de satışa çıkacak. Anlaşmanın detaylarını açıklayan Herbalife Türkiye Genel Müdürü Ozan Özsavaşcı “Ronaldo, zaten daha önce bizim ürünlerimizi tanıyordu. Çünkü ailesinden birisi Herbalife distribütörüydü.
Ronaldo'nun performansını
artırmaya yönelik yeni ürünler üzerinde çalışılıyor. Ronaldo ile yapılacak ortak çalışma sonrası yeni bir sporcu beslenme ürünü markası doğacak” dedi. Türkiye'de 200'den fazla ofisleri olduğunu ve 30 binin üzerinde Türk distribütör ile çalıştıklarını anlatan Özsavaşçı, “Son 3 yılda çift haneli büyüdük” dedi. Kendilerini 'aktif yaşam şirketi' olarak tanımladıklarını söyleyen Herbalife Türkiye Genel Müdürü Ozan Özsavaşcı, Türkiye'de beslenme bilincinin giderek arttığını da belirtti.
Doğal beslenme ürünü
Herbalife bünyesinde 100'den fazla bilimadamı olduğuna da dikkat çeken Özsavaşçı, yeni ürünlerin yolda olduğunu da açıkladı. Ürünlerinin kesinlikle ilaç olmadığını, Gıda Bakanlığı'ndan
onaylı doğal beslenme ürünleri olduğunu belirten Özsavaşçı, bakanlığın son hazırladığı Perakende Yasa Tasarısı'nda piramit yapıların yasaklanmasını da doğru bulduklarını söyledi. Özsavaşçı “Onlardan ayrıştığımız iyi oldu” dedi.
Tesis kurma hazırlığı yapıyor
Önümüzdeki dönemde Türkiye'de de bir tesis kurma hazırlığı yaptıklarını ve bu fabrikada tüm dünyada büyük ilgi gören Formül-1'i üreteceklerini anlatan Özsavaşçı “Ayrıca yöresel lezzetleri de üretip Türk ekonomisine katkı sağlayacağız. Zaten fındık aromalı ürünümüzü üreterek piyasaya sunduk” dedi. Özsavaşçı ayrıca, Herbalife Aile Vakfı aracılığıyla her yıl 30 çocuğun beslenmesini üstlendiklerini de belirtti.
“Ayrıca yöresel lezzetleri de üretip Türk ekonomisine katkı sağlayacağız”
09
SAĞLIKDiyetisyen Aksoy: "Kötü Beslenen Birey Hasta Olabilir"Diyetisyen Canan Aksoy, metabolizmanın sağlıklı
işleyebilmesi için onu ayakta tutan besin gruplarının
tümünün düzenli ve dengeli biçimde tüketilmesi
gerektiğini söyledi. Canan Aksoy, kötü beslenen bireyin,
ideal kiloda olsa dahi çeşitli hastalıklara yakalanmasının
kaçınılmaz olduğunu anlattı.
Herbalife Türkiye Danışman Diyetisyeni Canan Aksoy,
metabolizmanın sağlıklı işleyebilmesi için tüm besin
gruplarının düzenli ve dengeli biçimde tüketilmesi gerektiğini
vurguladı. Kişinin kilosunun azlığı ya da fazlalığının kötü
beslenme alışkanlığının sadece en yaygın göstergesi olduğunu
belirten Canan Aksoy, "Kötü beslenen bireyin, ideal kiloda olsa
dahi, çeşitli hastalıklara yakalanması kaçınılmazdır. Temel
olarak vücudumuzun ihtiyaç duyduğu 50 çeşit besin öğesini,
günlük olarak düzenli ve yeterli bir şekilde tükettiğiniz zaman
sağlıklı ve dengeli besleniriz" dedi.
Canan Aksoy, sağlıklı beslenme konusunda şu ipuçlarını verdi:
"Öğünlerinizde bütün besin gruplarına yer verin. Bunu
sağlamak için tabağınızı 4'e bölün. Bir parçasını sebze veya
salata, bir parçasını protein (et-tavuk-balık-yumurta-peynir-
kurubaklagiller) bir parçasını tahıl (ekmek-çorba-pilav-
makarna) ve bir parçasını da süt grubu olarak düşünün. Günde
5-7 porsiyon sebze, meyve, salata tüketin. Vitamin, mineral ve
posa ihtiyacınızı karşılamaya yardımcı olacağı gibi uzun süre
tok kalmanıza da yardımcı olacaktır." Süt ve süt ürünlerine her
öğünde yer verilmesi gerektiğini belirten Aksoy, sözlerini şöyle
sürdürdü: "Kalsiyum sadece büyüme çağında ihtiyaç
duyduğumuz bir mineral değildir. Kemik sağlığını ve tansiyonu
dengelemek açısından da her yaşta ihtiyaç duyduğumuz bir
mineraldir. Katı yağ tüketiminden kaçının. Yemeklerinizi sıvı
yağla pişirin. Yağın fazla olmamasına ve yanmamasına özen
gösterin. Tuz tüketimine dikkat edin. Ülkemizde yapılan
çalışmalar günlük tuz tüketimimizin neredeyse 30 grama
çıktığını gösteriyor ki, günlük tuz ihtiyacı 5 gram civarındadır.
Rafine edilmiş ürünler yerine posası içinde kalan ürünleri
tercih edin. Beyaz ekmek yerine tam tane ekmekleri, pirinç
yerine kabuklu pirinç veya bulguru tercih edin." Güneş
ışığından faydalanmak gerektiğini belirten Aksoy, sözlerine
şöyle devam etti: "D vitamininin en önemli kaynağı güneştir.
Hergün en az 20-25 dakika uzun kemiklerinizin güneş
görmesini sağlayın. Sağlıklı yemek pişirme yöntemlerini tercih
edin. Kızartma yerine fırınlama veya sebzelerle pişirme gibi.
Şeker ve şeker içeren ürünlerden mümkün olduğunca kaçının
veya tüketimini azaltın. Alkol kullanmayın, kullanıyorsanız
ılımlı alkol denilen miktarları aşmamaya
çalışın.Kurubaklagiller vücudumuzun süpürgesidir. Haftada 1-
2 gün sofranızda mutlaka kurubaklagillere yer verin."
Herbalife Bitkisel Konsantre Çay ile
Formunuzu Koruyun Herbalife Bitkisel Konsantre Çay'lar 4 farklı aroması ile yoğun iş temposunda daha canlı ve formda kalmanıza yardımcı oluyor. Porsiyon başına sadece 6 kcal olan Herbalife Bitkisel Konsantre Çay'lar ile kilonuzu da kontrol altında tutabilirsiniz. Yoğun iş temposu ve artan sıcaklar nedeniyle azalan sıvı tüketiminizi artırmaya ihtiyaç duyduğunuz bu günlerde Herbalife Bitkisel Konsantre Çay'lar en büyük yardımcınız.
Siyah ve yeşil çay özleri ile sizi canlandırarak kendinizi daha enerjik ve formda hissetmenize yardımcı olan Herbalife Bitkisel Konsantre Çay'lar içeriğindeki 85
mg (1 porsiyon) kafein ve düşük kalorisiyle geleneksel çay ve kahveye lezzetli bir alternatif.
D i k k a t v e k o n s a n t r a s y o n s e v i y e s i n i n artırılmasını da sağlayan Herbalife Bitkisel Konsantre Çay'lar, klasik, limon, ahududu ve şeftalili olmak üzere 4 ayrı aroma içeriğine sahip. Günün istediğimiz saatinde sıcak ya da soğuk olarak tüketilebilen Herbalife Bitkisel Konsantre Çay'ın bir bardağı sadece 6 kcal.
BU ÜRÜNLER İLAÇ DEĞİL BESLENME DESTEKLİDİR
10
Herbalife'ın tadına doyulmaz, düşük kalorili içeceği
Herbal Aloe Konsantre İçecek, sıcak yaz günlerine
damga vuracak. İçeriğindeki yüzde 40 saf Aloe Vera suyu
sayesinde, günlük sıvı alımına yardımcı olan Herbal Aloe
Konsantre İçecek, limon aromalı lezzeti ve serinletici
etkisi ile özellikle Ramazan'da su içmekte zorlananların
vazgeçilmezi olacak…
Sağlıklı yaşam sektörünün lider markalarından olan
Herbalife'tan sıcak yaz ayları için lezzetli, ferahlatıcı ve
kalorisi düşük bir içecek alternatifi: Herbal Aloe Konsantre
İçecek… Yapay tatlandırıcı veya renklendirici barındırmayan
Herbal Aloe Konsantre, yüzde 40 saf Aloe Vera suyu içeriyor.
Herbal Aloe Konsantre İçecek'te Aloe Vera suyunun saflığını
ve içinde saklı tüm faydalarını korumak için her bir yaprağın
özenle toplanıp elle kesildiğini ifade eden Herbalife Beslenme
Enstitüsü Direktörü ve Beslenme Danışma Kurulu Başkanı
David Heber, "Aloe vera yaprağının içindeki jel, rahatlatıcı
özelliklere sahip olan kompleks ve doğal karbonhidratlar
karışımından oluşur" diyor. Herbal Aloe Konsantre İçecek,
Aloe Vera bitkisinin tüm bu yararlı etkilerinin yanında, günde
içilmesi tavsiye edilen 2-2,5 litre sıvı tüketmeye de yardımcı
oluyor… Tadına doyulmaz, düşük kalorili Herbal Aloe
Konsantre İçecek, konsantre limon suyundan elde edilmiş
limon aroması ve düşük kalorili bileşimiyle sağlığınızı
düşünürken, damak tadınızı da unutmuyor. Ferahlatıcı etkisi ve
lezzeti ile Ramazan'ın vazgeçilmez içeceği olma yolunda olan
Herbal Aloe Konsantre, 31 kullanımlık, 473 mililitrelik
şişelerde satılıyor. Yapılışı kolay içecek, 125 mililitre suya 3-4
kapak dolusu Herbal Aloe Konsantre İçecek karıştırarak
hazırlanıyor. Dilediğiniz sıklıkta kullanabileceğiniz Herbal
Aloe Konsantre içeceği, Herbalife Bağımsız Distribütörleri
aracılığı ile satın alabilirsiniz.
Herbalife'ın Kalbi, Türk Kalp Vakfı ile Birlikte AtıyorHerbalife, Türkiye'deki 15. yılını Türk Kalp Vakfı işbirliği ile güçlendirdi.
Sağlıklı yaşam sektörünün lider markası Herbalife, Türkiye'deki 15. yılını Türk Kalp Vakfı (TKV) işbirliği ile güçlendirdi. Artık Herbalife'ın kalbi, Türk Kalp Vakfı ile birlikte atıyor…
Lider beslenme uzmanları ve ödüllü bilim adamları ile
birlikte yürüttüğü araştırma geliştirme faaliyetleriyle sürekli
yenilenen Herbalife, pazarı yeni ürün ve teknolojilerle
tanıştırarak, sağlıklı yaşam sektörünü; kilo kontrolü ve
beslenme ürünleri alanında her gün bir adım daha ileriye
taşıyor. 30 yılı aşkın bir geçmişe sahip, sağlıklı yaşam
sektörünün lider markası Herbalife, Türkiye'deki 15. Yılında,
yanına Türk Kalp Vakfı'nın (TKV) da desteğini alarak
ilerliyor. Türkiye'nin en saygın ve örnek alınan vakıfları
arasında yer alan Türk Kalp Vakfı (TKV), kalp ve damar
hastalıklarından kaynaklanan ölümlerin en aza indirilmesi
yolunda uyarma ve bilinçlendirme görevini üstleniyor. Artık
Herbalife'ın kalbi, TKV ile birlikte atıyor…
BU ÜRÜNLER İLAÇ DEĞİL BESLENME DESTEKLİDİRBU ÜRÜNLER İLAÇ DEĞİL BESLENME DESTEKLİDİR
11
Aloe vera bitkisi, Liliaceae (zambakgiller) familyasına aittir ve 400 den fazla türü vardır. Çeşitli alanlarda en çok kullanılan Aloe barbadensis Miller adı verilen çeşididir. Yaprak, iki bölümden meydana gelmiştir. Müshil olarak kullanılan ve antrakinonlar adı verilen maddeleri içeren yeşil kabuk bölümü ve Aloe jeli olarak adlandırılan müsilaj bölümü.Jel kısmında, 18 amino asid, 20 mineral, 12 vitamin ile çeşitli bilimsel araştımalarda immunostimülan olduğu gösterilmiş olan asemannan, glukomannan, mannoz-6 fosfat,aloerid gibi polisakkaridler; çeşitli enzimler, deneysel olarak antihistaminik olduğu gösterilmiş olan alprogen; yine çeşitli çalışmalarda kan kolesterol düzeylerine ve selim prostat hipertrofisine etkili olduğu bildirilen lupeol, beta-sitosterol ve kampesterol gibi steroller ile lignin, salisilat gibi maddeler bulunmaktadır. Antrakinonları içeren kabuk bölümü suyunun uçurulması ile elde edilen ve laksatif olarak kullanılan kısma Aloe denir. Yaprağın iç kısmında bulunan ve parankim hücreler tarafından imal edilen müsilaj görünümlü ranksiz kısma ise Aloe vera Jel adı verilir. Bu iki kısım devamlı şekilde kavram karışıklığına neden olduğu için, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) nün Seçilmiş Tıbbi Bitkiler monografında ayrı bölümler halinde incelenmiştir. Aloe vera jel inin gerek yüzeyel kullanım, gerekse besin tamamlayıcısı olarak içecek şeklinde hazırlanması, özel yöntemler gerektirmektedir ve ürünler, günümüzün son derece gelişmiş analiz yöntemleri ile kontrol edilmektedir. Bundan amaç, jelde varolduğu bilinen maddelerin ürünün içinde de korunmuş olarak bulunmasıdır.KULLANIM ALANLARIFaydalari : Aloe jeli denilen sivi, yapraklarin güneste bekletilerek veya isitilmasi ile elde edilir. Koyu kahve renklijelatinimsi parçalar halindedir. Suda kismen, alkolde tamamen çözünür. Agizdan veya yüzeysel olarak kullanilabilir. Aloe konsantre ise Aloe jelinin suyu uzaklastirilip dondurularak kurutulmus sekli olup oral olarak kullanilir. Bir de yine oral olarak kullanilan Aloe Vera latex ürünü elde edilir. Bu aloe'nin suyu buharlastirilip alindiktan sonra yapraklarda kalan kismidir ve daha ziyade antrakinon türevlerini içerir.Yapiskan, aci, sari bir sividir. Vücudumuz için gerekli olan 22 amino asitten 20 tanesialoe vera'da bulunmaktadir. Bu aminoasitlerden 7 si, vücudun üretemedigi,diyet yolu ile temin edilen 8 adet aminoasit grubundandir. Antrakinon grubundan anti - bakteriyel, aneljezik, anti - fungal, anti - viral olan Aloin ve Emodin içerir. Içerigindeki saponisler bakteri, mikrop, mantar ve pamukçuga karsi kuvvetli bir anti - septiktir Bagisiklik sistemini güçlendirici uzun polisakarin zinciri ve anti - viral özellikli Acemannan sayesinde beyaz kan hücrelerini uyararak bagisiklik sistemini düzenler. Iltihaplanmayi önleyeyicietken maddeler olan sterolleri (chosterol, campesterol, lupcol, sitesterol) bulundurur. Özellikle Lupcol anti - septik ve agri kesiciolarak vücutta çalisir. Aloe vera'da aspirinin ana ham maddesine benzer, iltihaplara karsi etkili, agri kesici(analgesic), ates düsürücü ve kani sulandirici etkileri olan salycylic asit bilesigi vardir. Aloe vera'da sindirimi kolaylastiranlipaz ve proteaz enzimleri yani sira iltihaplari yok eden carboxypeptidase enzimini de bulunmaktadir.
Anti - kanser aktivitesiKanserli dokularin büyümelerinin engellendigini gösteren bir çok çalisma yapilmis olup bu özelliklerinden tibbi bakis tarzi bölümünde daha detayli olarak bahsedilmektedir.
Anti - virüs aktivitesiKizamik, herpes ve HIV e karsi aktivite görülmüstür. Bu etkilerin bir kisminin immün sistemin aktivasyonundan olabilecegi düsüncesi de gündemdedir.
HepatitAloe vera hepatit yüzünden hasara ugramis karaciger hücrelerini tamir eder.
Immün sistemiHücresel Bagisiklik mekanizasindaki T hücrelerini uyarir. Kan
hücrelerinde lökosidlerin sentezini arttirir.Direkt kemik iligine etki eder. makrofaj hücrelerininyabanci cisimleri içerisine alarak yutmave yok etme faaliyetlerini arttirir. Hücrelere canlilik verir. Interlökün sentezinin arttirilmasi sonucunda yabanci maddelere karsi T ve B lenfositlerinin hareketini arttirir.
Kemik erimesiGerek kadinlar ve gerekse erkeklerde ki kemik erimelerinde hem kemiklerdeki yikilmayi engellemekte ve hem de hizli bir hücre tamiri yaparak aksiyel kemik yogunlugunu da arttirmaktadir. Daha hizli bir tedavi için omega 3 ve 9 içeren balik yagi da takviye olarak alinmalidir.
KollestrolKollestrol LDL yi karacigere tasiyarak orada yok edilmesini sagliyan HDL Hücrelerinin oraninin arttigi gözlemlenmistir. Dolayisiyla toplam kollestrol oraninda düsme saglanir.
MantarlarMantar enfeksiyonlarindaaloe vera ile yeniden üreyen deri dokularina enfeksiyonun bulasmadigi ve bu sekilde eski hücrelerin tendürdiyot ile dezenfekte edilerek dökülüp yerine yeni hücrelerin olusturulmasiyla mantardan kurtulunmaktadir.
PamukçukAgizda pamukçuk yapan maya hücrelerinin(candida albicans) üremesini durdurmaktadir.
SedefUzun süreli bir tedavi gerektirmektedir. Ancak neticede iyilesmektedir.
Sindirim sistemiOral yolla alindiginda yaralarda basarili olmustur. Bagirsak pasaj zamanini düsürür ve sindirimi hizlandirir. Bagirsak bakteri florasinin daha iyi çalismasini saglar. Protein sindirimini ve emilimini arttirir. Kandaki alkol seviyesini düsürür.
Seker hastalığıAzalmis insulin salinimi ile karakterize edilen bir karbohidrat metabolizma bozuklugudur. Aloe vera nin insulin üretimini aktive ederek kan sekerini azalttigi ve seker hastaligi yüzünden geç iyilesen yaralari çabuk iyilestirdigi tesbit edilmistir. düzenleyerek onlarin ortadan kalkmasini ve kil foliküllerinde hala ölmemis melanositler varsa onlarin olusumunu hizlandirarak pigmentlerin yeniden eski hale dönmesini saglar. Bu hususta diger bir teoride aloe veranin süper oksitlerolusumunu engelleyerek onlarin melanositler üzerindeki etkisini ortadan kaldirarak hücrelerin yeniden aktivasyonuna kavustugu seklindedir.
Yaniklar - YaralarHer türlü sicak, soguk ve radyasyon yaniklari ve iltihapli yaralardahücreleri hizli bir sekilde iyilestirir,
Yan Etkileri : Aloe vera latex, uterusda kan dolasimini arttirdigindan menstrüasyon dönemlerinde veya ay döneminin kanamalarin fazla arttigi günlerinde kullanilmamalidir. Hamile ve emziren kadinlar ile kronik ishal veya karin agrisi problemi olanlarin Aleo Vera? yi kullanmalari tavsiye edilmemektedir. UYARI ilaç değil gıda takviyesidir.
Aloe vera nedir ne işe yarar faydaları nelerdir?
12
YEŞİL DİYAR YEDİ GÖLLERBolu ' da oldukça engebeli bir yöre de bulunan Yedi göller Milli Parkı heyelanın oluşturduğu gölleri ile "Orman Denizi" ni andıran zengin bitki örtüsüne sahiptir. göllerde yaşayan alabalıklar ve bu değerlerin yarattığı rekreasyon kullanım potansiyeli ana kaynakları oluştururlar. Genellikle yer yapısı serpantinlerden ve volkanik kayaçlardan oluşan sahada zaman zaman göçük yer hareketleri sürüklenmeye hazır arazi yapısı, göllerin meydana gelmesini hazırlayan başlıca faktörlerdir. Göller, kayan kitlelerin, vadilerin önlerini kapaması sonucu arkada suların biriktiği set gölleridir. Bunlardan bazıları dip kaçakları ile birbirine bağlantılıdır. Yedi göller'e hakim bitki örtüsü kayın ağaçlarıdır. Ayrıca meşe, gürgen, kızılağaç, karaçam, sarıçam, göknar, karaağaç, ıhlamur ve porsuk gibi değişik tür ağaçlar da görülmektedir. Etkili koruma ile Parkın içerisinde ve yakın çevresindeki sahalarda sayıları artan geyik, karaca, ayı, yabani domuz, kurt, tilki ve sincap türleri bulunmaktadır. Ülkemizde ilk kültür alabalığı üretme istasyonu 1969 yılında bu Milli Parkta kurulmuştur. Dolayısıyla rekreasyonel açıdan olta balıkçılığına kaynak olmuştur. Balıkçıların Abant'tan getirdikleri Alabalık türü, yedigöllerin doğal alabalık çeşitlerinin yumurtalarını yiyerek yok olma noktasına getirmiştir. Ayrıca kampçılık, günübirlik piknik, tabiat içerisinde yürüyüş, fotografçılık ziyaretçilerin uğraşlarıdır.
13
YEDİGÖLLERYedigöler Milli
Parkı içerisindeki
Kapankaya
manzara seyir
yerine çıkıldığında
gölleri ve eşsiz
peyzaj güzellikleri
görmek mümkün
olduğu gibi, bu
güzergah üzerinde
anıt ağaç levhasını
da görmek
mümkündür. Yol
kenarındaki
levhanın
bulunduğu yerden
patika takip
edildiğinde anıt
ağaç görülebilir.
Geyik üretim alanı
ziyaret edilebilir. Buraya gelen herkesin mutlaka bir hikayesi vardır... Peki sizin hikayeniz hangisi...Eğer sizinde bir hikayeniz varsa lütfen bizimle irtibata geçin…
14
99
FOTOĞRAFLARLAGURBET
GURBETÇİ MUSTAFA BEY VE OĞLU
Avrupa'ya göç 31 Ekim 1961'de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Devleti arasında “Türk İşgücü Anlaşması” imzalandı ve böylece ilk resmi Türk işgücü göçü başladı. İşçilerin yüzde 60'ı gibi önemli bölümü kalifiye elemandı. 31 Aralık 1999 rakamlarına göre, Almanya'daki 7 milyon 343 bin 591 yabancının 2 milyon 53 bin 564'ü Türk vatandaşı. 30 Haziran 1999 itibariyle ise, çalışan 2 milyon 33 bin 590 yabancının 570 bin 648'ini Türkler oluşturuyor. Almanya'ya ilk resmi Türk işgücü göçü, Türkiye ile Almanya arasında 31 Ekim 1961'de, “Türk İşgücü Anlaşması”nın imzalanmasıyla başladı. 2. Dünya Savaşı'nın 1945 yılında sona ermesiyle Batı Avrupa ülkeleri hızlı bir kalkınma sürecine girerken,
işgücü ihtiyaçlarını, daha ucuz olan yabancı işçi çalıştırarak karşılama yoluna gittiler. Almanya da ülkede çığ gibi büyüyen işçi açığını gidermek için 1955 yılından itibaren İtalya, Yunanistan ve Portekiz gibi Akdeniz ülkelerinden işçi almaya başladı. 31 Ekim 1961'de de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Devleti arasında “Türk İşgücü Anlaşması” imzalandı ve böylece ilk resmi Türk işgücü göçü başladı. Türkiye'de “Alamancı”, Almanya'daki Türkler arasında “gurbetçi”, Almanlar tarafından önce “Gastarbeiter” (misafir işçi), daha sonra “Auslaender” (yabancı) ve şu anda da “Mitbürger” (hemşehri) denilen Türk işçilerin ilk kafilesi, 1961 yılında Almanya'ya geldi. İşçilerin yüzde 60'ı gibi önemli bölümü kalifiye elemandı.
15
GURBET FOTOĞRAFLARLAMit viel Hoffnung und wenig Geld haben sich unsere Eltern damals auf den Weg gemacht, und eine Leere hinterlassen. Die Reise mit dem Bus oder dem Zug war erschöpfend und das Fenster, aus dem sie heraussahen, war Zeuge der Veränderung von der Gegenwart und der Zukunft. Von der Heimat nahmen sie nur ein Koffer mit, eine Handvoll Erde und den letzten Atemzug vor der Abreise.
Bir kaç kuruş parayla, ama büyük umutlarla çıktılar yola, arkalarında kocaman bir boşluk bırakarak… Otobüslerde, trenlerde geçirdiler yolculuklarını, yorgun ve bitkin bir şekilde. Manzarayı seyrettikleri cam şahitti, herşeyin yavaş yavaş değiştiğine. Memleketlerinden yanlarına aldıkları bir kaç parça eşya, biraz toprak ve derin bir son nefes.
16 GURBETÇİ İBRAHİM BEY VE AİLESİ
GURBET ANILARI FOTOĞRAFLARDAHans Hochstöger ve Fatih Özçelik büyük bir proje ile yola çıktılar. Bu projeleri, Avusturya ve Türkiye´de yaşamlarını devam eden ailelerin, gurbet öyküleridir ve resimleridir. 1960'ların ilk yıllarında Türk vatandaşlarının Avusturya'ya yönelik ekonomik göçleri başlamıştı. Günümüzde ise, bu ailelerin çocukları Avusturya'dan Türkiye'ye göç ediyorlar, her ne kadar yönler farklı ise şartlar aynı kalmıştır. Yine farklı nedenlerle onlar anne ve babalarının vatanına geri dönüyor. Bu da bir nevi geri göçtür. Göç hepimizi etkiliyor, toplumumuzu baştan sona etkileyen, bu konu çok kapsamlıdır. Bunun için biz, anılardan ve resimlerden oluşan göç arşivi hazırlıyoruz. Bu arşiv Generationenpfade“( „nesillerin izleri“) bu göc öykülerini portre & söyleşi olarak sunuyor. Bu Proje de biriktirilen Hikâyeler Göç arşivi olan „Vielfaltenarchiv“ Avusturyanın göç hikâyesi olarak korunacaktır
GURBET FOTOĞRAFLARLAGURBETÇİLERİN TRENLE YOLCULUKLARI 3 GÜN SÜREN YOLCULUK
İstanbul'un Sirkeci garı, ayrılış günü geldiğinde ana baba günü oluyordu. Kiminin uğurlayanı vardı kiminin yoktu. Kara trene binildiğinde içleri bir hüsran sarıyordu. Yaklaşık 3 gün süren yolculuktan sonra Münih garında yeni bir hayata başlanıyor, gardaki camsız odalarda insanlar gidecekleri kentlere göre ayrılıyor ve ellerine tren biletleri ve kumanyaları veriliyordu. Gittikleri kentlerde çalışacakları firmalarda Türk tercümanlar ve firma yetkilileri tarafından karşılanan işçiler önce, “Heim” adı verilen kalacakları yurtlara yerleştiriliyordu. Bunların çoğu, 2, 4, 6 kişinin kalabileceği odalar, müşterek tuvalet banyo ve mutfağı olan barakalar, bekarların kaldığı yurtlardı.
BİRİKTİRİLİYORDU Türk işçiler, aldıkları ücretin büyük bölümünü biriktirmek için her türlü fedakarlığı yapıyorlardı. Yemiyor, içmiyor, sadece para biriktirip bir müddet sonra ülkelerine dönüp tasarruflarını, ev alarak küçük bir dükkan açarak değerlendirmeyi düşünüyorlardı. Bu kısıtlamalar, sonunda kendi sağlıklarına mal olsa da... Eşlerini Almanya'ya getirten Türkler, bekar hayatından kurtuluyordu. Kimi tek odalı bir ev buluyor, kimi de aile yurtlarına taşınıyordu. Almanya'daki yabancı işçilerin sayısı 1973 yılına kadar sürekli arttı. İşçi sayısının yanı sıra eş ve çocuklardan oluşan yabancı sayısında da artış oldu. Ülkede 1973 yılında yabancı işçi sayısı 2.6 milyona ulaşırken, aileleri ile birlikte yabancı sayısı da 4 milyona yükseldi. Türk işçilerinin sayısı ise 600 bin aile üyesi ile 900 bine ulaştı. yazı dizimiz devam edecek
17
FOTOĞRAFLARLAGURBET
GURBETÇİ İBRAHİM BEY VE AİLESİ
GURBETÇİ MEHMET BEY ANNESİ VE BABASIYLA
18
PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUK TERBİYESİ
SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZ'İN çocuklarla
ilişkisi, her şeyden önce, bir şefkât ve
merhamet ilişkisiydi. O (a.s.m.) nerede bir çocuk
görse, kalbindeki şefkât duygusu kabaran
dalgalar gibi coşar ve hemen karşısındaki çocuğa
bir sevgi davranışına dönüşürdü. Bundan, sadece
kendi kanından olan sevgili torunları Hasan,
Hüseyin ve yakın akrabaları değil, Medine'nin
tüm çocukları da nasiplerini alırdı. Onun
çocuklara sevgisi, sırf asabiye ve kan bağına
dayalı bir sevgi değildi.
Bütün çocuklara merhamet
BAŞTA anababası yerine Peygamberimiz'i
tercih eden küçük Zeyd olmak üzere, babası
savaşta şehit olan bazı yetim çocukları, sevgili
Peygamberimiz'in “Benim baban, Aişe'nin de
annen olmasını ister misin?” diyerek onları
evlâtlığı olarak büyütmesi ve kendi torunlarından
ayırmaması; yine Medine'ye hicret ettiğinde
Ümmü Süleym adında bir kadının işlerini görmesi
için kendisine hediye ettiği Enes'i tüm şefkât ve
merhametiyle bağrına basması ve gün içinde
yanından ayırmaması, Onun (a.s.m.) sadece kan
bağıyla bağlı olduğu kendi çocukları ve
torunlarına sevgi duymadığının, bütün çocukları
bağrına bastığının en büyük delilleriydi.
Halbuki, Sevgili Peygamberimiz'in yaşadığı
dönemde, bırakalım başkalarının çocuklarını, aile
büyükleri kendi çocuklarına bile sevgi ifadesinde
bulunmazlardı. Hele kız çocukları, o sevgiden
tamamen mahrumdular. Asabiye ve kan bağıyla
birbirlerine bağlı bulunan kabileler, kabile onur
ve gururları adına, kız çocuklara hiç de iyi gözle
bakmazlardı. Babalar, oğulları oldu mu
gururlanır, kızları oldu mu sanki başına bir
felâket gelmiş gibi başları öne eğilirdi.
Evrensel değerlerin ötesinde bir
fazilet
ERKEK ÇOCUK, güç ve asâlet demekti. Bir
erkek çocuk büyüdüğünde, o zamanlar çok
önemli olan ailenin ve kabilenin güvenliğine
katkıda bulunabilir, gerektiğinde eski kan
davalarının hesabını sorabilir, ticaret için
kervanla uzak diyarlara gidebilir, ailenin ve
kabilenin soyadını devam ettirebilirdi. Ama
kız çocukları, aile ve kabile açısından bir zayıflık
işaretiydi. Canları ve namusları, sürekli
korunmak ve kollanmak zorundaydı. İşte sevgili
Peygamberimiz, elçisi olduğu hak din ile, bu
bozuk toplumsal yapıyı düzeltip medeniyet ve
insanlık adına imrenilecek bir düzeye yükseltti.
İnsanların fazilet anlayışını ve değerlerini, kendi
benlik, aile ve kabile sınırlarının çok ötesine,
evrensel değerlerin de ötesine; denizlerin
diplerine ve semavâtın en yükseklerine kadar
yükseltti. Bunu, cahillere edilmiş birkaç sözle
başarmadı. Allah'ın inayeti ve yardımıyla, onların
kalplerinde derin etkiler bırakacak örnek
davranışlar sundu.
Küçük Ümame örneği
MESELÂ, o zamana kadar kız çocuklarına
iyi gözle bakmayanlara ders olacak şekilde,
küçük kız torunu Ümame'yle birlikte mescide
gitti. Orada, Allah'ın Elçisi'ni kucağında bir
çocukla görenler önce şaşırdılar. Hele bu
çocuğun bir kız çocuk olması onlar için daha da
garipsenecek bir durumdu. Herkes,
Peygamberimiz'in, namaza durmadan önce küçük
Ümame'yi yere bırakacağını düşünüyordu. Ama
öyle olmadı. Sevgili Peygamberimiz, kucağında
Ümame olduğu halde namaza durdu. Secdeye
gidince onu yere koydu.
Ayağa kalktığında ise, tekrar kucağına aldı. Ve
namazı bu şekilde tamamladı. Namaz gibi, bir
mü'min için en önemli bir ibadet sırasında
Peygamberimiz'in bu davranışı, onların eski
kabile anlayışlarını kırmada elbette büyük bir
etki yapmıştı. 19
PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUK TERBİYESİPeygamberimiz'in bu davranışında bir
abartı var mıydı?
Elbette hayır!.. Küçük Ümame, kendi
akranı olan diğer tüm çocuklar gibi, aralarında
tanımadığı insanların olduğu kalabalık bir
ortamda tek başına bırakıldığı takdirde, tedirgin
olur ve emniyet duygusu kaybolabilirdi.
“Bağlanma” duygusuna, günümüz psikoloji anlayışı
da ısrarla vurgu yapmaktadır. Küçük Ümame, o
kalabalık içinde, ancak bağlılık hissi taşıdığı
insanın yakınında, tercihen de kucağında durarak
kendini güvende hissedebilirdi.
Namaz bile katı kurallı değilse…
ÖTE TARAFTAN, Peygamberimiz de, Ümame'yi
bir kenara bıraksaydı, şefkâtten kaynaklanan
merak ve tedirginlikle, namazda huşû ve huzuru
yakalayamazdı. Sevgili Peygamberimiz'in namaz
sırasında Ümame'yi kucağına almasıyla Allah'ın
bir doğruyu yaparken—o doğru, namaz bile
olsa—diğer taraftan bir yanlışa girilmesine razı
olmadığını anlıyoruz. Şunu da anlıyoruz ki,
Cenab-ı Hakk, namaz gibi pozisyonları ve
duruşları belli olan bir ibadeti bile, katı bir
disiplin olarak sunmuyor kullarına. Ve çocuğun
sevgi ve güven ihtiyacını, namaz gibi bir ibadet
sırasında bile gözetiyor. Daha da açıkçası, çocuk
İslâm'da o kadar merkezî bir yerde duruyor ki,
namaz bile onun gelişim ve ihtiyaçları (sevgi,
güven, vs.) söz konusu olduğunda esnetiliyor.
Burada, çocuğun özgür hareketine çok büyük bir
saygı gösterilmesi söz konusu.
Acaba günümüz okul eğitimini bu açıdan
değerlendirsek, nasıl bir sonuç çıkar ortaya?
Meselâ, öğretmenlerin sınıfta öğrencileri
saatlerce aynı pozisyonda oturtmaları,
çocukların gelişim ihtiyaçlarını gerçekten
gözetiyor mu? En başta, kendi tercihlerinin
sonucunu görebilecek özgürlükten çocuklar
mahrum kalmış olmuyor mu? Üstelik ders bir
namaz değildir. O halde, niçin namazdan bile
daha katı kurallar hüküm sürüyor sınıfta? Cevap
belli aslında: Günümüz eğitimi, çocukların
ihtiyaçlarına göre değil, ülkenin-devletin
ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. Ne zaman
özgürlükten söz açılsa din bu konuda mahkûm
edilir, ama günümüz eğitiminde—objektif ölçüler
ortaya konduğunda—gizli bir “çocuk
karşıtlığı”nın hüküm sürdüğünü inkâr etmek hiç
de kolay değildir.
Terbiye için özgür hareket
ELBETTE Sevgili Peygamberimiz'in namaz
sırasında çocuklara olan şefkâtinin tek örneği,
küçük Ümame'yle sınırlı değildi. Sabah
namazlarını uzun kıldıran Peygamberimiz,
cemaatin arkasında bir çocuk sesi duyduğunda,
annesi üzülmesin ve çocuğuyla ilgilenebilsin diye
namazı kısa tutardı. Yine, bir keresinde,
Peygamberimiz namaz kılarken secdede çok uzun
süre durmuştu. Herkes bekliyordu ve secdenin
neden bu kadar uzun sürdüğünü merak ediyordu.
Hatta, Peygamberimiz'e bir şey olduğundan
kuşkulanmaya başlamışlardı. Onlardan biri,
durumu anlamak için başını secdeden kaldırıp
baktığında bir de ne görsün! Torunlarından biri,
Sevgili Dedesi'nin sırtına çıkmış. Namazdan
sonra, cemaattekilerin sorusu karşısında, Sevgili
Peygamberimiz'in cevabı şöyle olmuştu:
“Torunum namazda sırtıma bindi. O sırtımdan
inene kadar öylece durdum. Acele edip oyununu
bozmak istemedim.” Peygamberimiz bu tavrıyla,
gelişme için hayatî öneme sahip olan çocuğun
oyununa ve hareket özgürlüğüne saygı
göstermişti. Bu saygı, çocuğun büyüdüğünde
kendi tercihlerinin sonucunu yeterince
bilebilmesi için gerekliydi. Merhamet-adalet
dengesi Ne mutlu çocukların terbiyesinde şanlı
Nebi'nin (a.s.m) izinden gidenlere alıntı 20
MAKYAJ NASIL YAPILIR
Fondöten: Uzmanların belirttiğine göre, fondöten, mutlaka temiz ve nemlendirilmiş cilde, nemli bir süngerle sürülmeli. Sünger her kullanıştan sonra yıkanmalı ve kurutulmalı. Fondöten aydınlık bir yerde sürülmeli, gündüz makyajı gün ışığında, gece makyajı da iyi aydınlatılmış bir yerde yapılmalı.Saç dipleri ile yüzün birleştiği yerde renk farklılığı olmamalı. Fondöten bu bölgelerde küçük dokunuşlarla iyice yayılmalı. Seçilen fondöten ten rengine uygun olmalı ve ince tabaka halinde sürülmeli.Pudra: Fondöten üzerine sürülecek pudranın şeffaf olması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, eğer tek başına kullanılacaksa, ten rengine uygun olması ve büyük pudra fırçası ile ince tabaka halinde sürülmesi gerektiğini bildiriyorGöz: Uzmanlar, toz farların, kullanımı ve dayanıklılık açısından daha iyi olduğunu belirterek, sık sık temizlenen
süngerli çubuk veya yumuşak fırçalarla sürülmesi gerektiğini kaydediyor. Gözlerin renginde far sürmenin her zaman çok iyi netice vermediğini ifade eden uzmanlar, kişinin, yakışacak rengi deneyerek bulması gerektiğini vurguluyor. Uzmanlar, gözlerini daha büyük göstermek isteyenlere de şu önerilerde bulunuyor:"Kirpik diplerine siyah veya kahverengi göz kalemi ile
ince hat çekmeli, göz ucundan da biraz taşırmalısınız. Alt kirpiklerin diplerine de ince hat çekmeli, ancak bir pamuklu çubukla hattın keskinliğini dağıtmalısınız. Gözleriniz birbirine yakın ise gözün şakak tarafındaki ucunu daha koyu renk bir far ile belirginleştirmelisiniz. Gözleriniz birbirinden çok ayrık ise göz pınarının üstünü kaşa kadar koyuca ton bir far ile gölgelemelisiniz".
Makyaj, güzel
ve bakımlı
kadınların
vazgeçemediği
bir tutku.
Ancak,
makyajın da
kendine göre
birtakım
incelikleri
var...
21
PİRATİK BİLGİLERYorucu ev işlerinde bunalan hanımların imdadına,
pratik bilgiler yetişiyor. İşte birkaç püf noktası:
Çatal-Bıçaklar: Bulaşık makinesi çatal, bıçaklarınızı
karartıyorsa, bunu önlemenin kolayı var. Bulaşık
makinesinin deterjan gözüne ayda bir kere olmak üzere
çamaşır koyun. Böylece çatal ve bıçaklarınızın Suyu
kararmasını engellediğiniz gibi onları parlatmış da
olursunuz.
Tahta Kaşıklar: Mutfakta kullanılan tahta kaşıklar
renklerini çabucak kaybeder, kahverengine dönüşürler.
Bunu bir dereceye kadar önlemek istiyorsanız, tahta
kaşıkları, duru iyice ıslattıktan sonra kullanırsanız Suda
daha iyi netice alırsınız.
Fincandaki İzler: Kahve ve çay bazen fincanlarda
çıkmayan lekeler bırakır. İşte acil ve etkili bir çözüm.
nemli bir havluyu deterjanlı suya batırıp çıkarın ve
lekenin üzerini ovuşturarak silin. Diğer bir yöntem ise
diş macunu ile temizlemektir. Kahve lekesi çıkarmak
ise, özellikle kahve kuruduktan sonra tam bir eziyettir.
Fakat tüm zor lekelerden olduğu gibi kahve lekesinden
de kurtulma imkanınız var. Bunun için eczaneden
temin edebileceğiniz gliserinle bir bezi ıslatıp, lekeli
yeri silin.
Pırıl Pırıl Çaydanlık: Çok sevdiğiniz çaydanlığınız,
zamanla mat bir görünüme bürünebilir. Yarım bardak
sirkeye bir tutam tuz atıp, sert bir süngeri buna batırarak
çaydanlığı silmeyi deneyin, eski parlaklığına hemen
kavuştuğunu göreceksiniz.
Tavalardaki Lekeler: Teflon tavalarınızda oluşan
lekeleri çıkarmak için, bir bardak suya 2 çorba kaşığı
Karbonat ve yarım su bardağı sirke karıştırın. Sirkeli ve
karbonatlı suyu teflon tavanızın içine dökün ve 10
Dakika kaynatın. Lekelerin kolayca çıktığını
göreceksiniz.
Blendır ve Çel ik Tencereler: Mutfaklar ın
vazgeçilmez yardımcılarından blendırları temizlemek
epey yorucudur. Fakat, pratik bir yolla bunun
üstesinden kolayca gelebilirsiniz. Bunun için, blendırın
yarısına kadar, ılık su doldurun ve çalıştırın, içindeki
tüm lekelerin çıktığını göreceksiniz. yaparken yemek
çelik tencereniz yandıysa, sakın üzülmeyin.
Tencerenizi yeniden pırıl pırıl yapabilirsiniz. Bunun
için 1 tatlı kaşığı karbonat ve 1 fincan sirkeyi
tencerenizde kaynatın. Hem üzerine işleyen kara
lekeler çıkacak, hem de tencereniz tertemiz olacaktır.
Etiket İzi: Özellikle süs eşyalarında ve çeşitli mutfak
aletlerinin üzerinde etiketler bulunur. Etiketi
çıkardığınız da mutlaka izi kalır. Bu izi yok zaman
etmek için, etiket izi olan eşyaların üzerine Mobilya
cilası sürüp, yumuşak bir bezle silin. Hiçbir iz
kalmayacaktır.
Fırın Izgaraları: Özellikle fırında et kızarttığınız
zaman, ızgaralar çok kirlenir. Yıkarken de, ızgaraları
temizlemek biraz zor gelebilir. Fakat ızgaraları ıslatıp,
ponza taşıyla ovarsanız tüm yağların ve lekelerin
çıktığını, ızgaranın pırıl pırıl olduğunu göreceksiniz.
Güzel Kokulu Mutfaklar: Bazen yemek kokularıyla
sarılıp, alınamayacak duruma gelen mutfağınızın nefes
güzel kokmasını ister misiniz? Bunun için, kalorifer
üzerine koyduğunuz su dolu bir kabın içine birkaç
damla güzel kokulu parfüm damlatın. Kalorifer yandığı
sürece bu koku mutfağınıza yayılır. Mutfak
tezgahınızın tertemiz olması ve mis gibi kokması için
de, küçük bir leğene su doldurup içine sıkılmış limon
suyu veya bir miktar tuz atın. Bu bir bezi ıslatıp, Suyla
silin. Böylece, tezgahınızın üzerine yapışan lekelerden
kurtulmanız çok daha kolay olacaktır. Mutfağınızın
güzel kokmasını istiyorsanız, bir parça alüminyum
Kağıt Sıcak üzerine tarçın serptikten sonra, bunu fırının
içine koyun ve fırının kapağını açık bırakın.
22
YEMEK TARİFİ
Ev Yapımı Sürme ÇikolataMalzemeler:· 200 gr fındık (yaklaşık 2 su bardağı) · 80 gr bitter çikolata · 2 çorba kaşığı kakao · 1 çay bardağı süt · 1 su bardağı pudra şekeri · 1 paket vanilya
Hazırlanışı:· Fındıkları tek sıra halinde bir fırın tepsisine alın. 180 C ısıtılmış fırında 15 dakika kadar kahverengileşene kadar kavurun.
· Ilıyınca, fındıkları mutfak robotuna alın ve en güçlü ayarda yaklaşık 5 dakika kadar, fındıkların yağı ortaya çıkıp macun kıvamına gelene kadar çekin. · Çikolatayı ocağın üzerinde su dolu bir tencerenin içine oturtacağınız ikinci bir kapta benmari usulü eritin. · Mutfak robotuna sırasıyla; çikolata, pudra şekeri, vanilya, kakao ve sütü ekleyin. · Bütün malzemeler iyice karıştığında sürülebilir çikolatanız kullanıma hazırdır. · Dilerseniz, buzdolabında kapaklı bir kavanozda sürülebilir çikolatanızı bir aya kadar saklayabilirsiniz.
Not:· Sürme çikolatamızın lezzetli olması için fındıkları mutfak robotunda iyice çekmek gerekir. Fındıklar önce toz haline gelecek, daha sonra çekmeye devam ettikçe yağlarını bırakıp istediğimiz macun kıvamına gelecektir. Robot haznesinin dış yüzeyine yapışan fındıkları arada bir spatulayla karıştırın. · İlk denemenizden sonra, ağız tadınıza göre şeker miktarıyla çok az oynayabilirsiniz. · Çikolatayı eritmek için diğer bir yöntem, çikolatayı mikrodalga fırında bir mikrodalga kabında yüksek ayarda 2 dakika ısıtmaktır. · Hazırladığımız karışımı ekmek üzerinde, krep içinde kahvaltılarda kullanabileceğiniz gibi pastalarınızda sos olarak kullanabilirsiniz.
Sadrazam Lokumu
Malzemeler:4 yumurta1 su bardağı toz şeker1 paket kabartma tozu1 su bardağından 2 kaşık kadar fazla unKrema için: 2.5 su bardağı süt1 paket vanilya4 kaşık unyarım su bardağı şekerHindistan cevizi, 2 su bardağı soğuk süt (ıslatmak için)Hazırlanışı:Öncelikle krema malzemelerini küçük bir tencerede karıştırıp, iyice koyulaşıp kaynayana kadar ocakta pişiriyoruz. Krema piştikten sonra bir kenara alıp soğumasını bekliyoruz. Bu sırada arasıra karıştırmakta fayda var. Diğer taraftan şeker ve yumurtayı köpük köpük olana kadar çırpıyoruz. sonrasında un ve kabartma tozunu ekleyip, kek hamurunu elde ediyoruz. Fırın tepsisine yağlı kağıt serip üzerine hamuru incecik bir şekilde yayıyoruz. 170 derece fırında üzeri pembeleşene kadar pişiriyoruz. Kek pişerken fırının kapağını açmayın ya da kürdan batırmayın. Kek pişer pişmez fırından çıkarıp uzunlamasına ikiye kesiyoruz. Benim tepsim yaklaşık
30cm ye 40 cm boyutlarındaydı. ben 15 cm genişliğinde 40 cm boyunda iki parça elde ettim. Daha sonra kek soğumadan hemen rulo şeklinde sarıyoruz. Çünkü soğuduktan sonra sarmak zor olur. Sonrasında iyice soğuyan ve koyulaşan kremamızı rolu haline gelen keki açıp ortasına sürüyoruz ve tekrar sarıyoruz. Böylece içleri kremalı iki adet rulo elde etmiş oluyoruz. Bu ruloları yaklaşık 2 cm genişliğinde kesiyoruz. Önce süte batırıp ardından her tarafını hindistan cevizine bulayarak kek kağıtlarının içinde servis tepsisine diziyoruz. 23
ŞİİR,
REKLAM VE FİRMA ve MARKALARINIZIN TANITIMI İÇİN BİZE ULAŞIN SİZE YARDIMCI OLALIM
GSM:0533 317 55 09 e_bolu @hotmail.com