keçi edebiyat kış 2014

30
îDLULQ \D\ıQFıOık \ROFXOXíX (QYHU (UFDQ “Sanatla beraber dünyanın iyileşeceğine inanarak büyüdük !” Altan Erkekli Şişhane Yokuşu’ndan �f Şatosu’na büyülü bir yolculuk... Nazlı Eray Öğretmeni öğrenciye bakarak görmek Zoran Drvenkar “Sanatla beraber dünyanın iyileşeceğine inanarak büyüdük !” Şişhane Yokuşu’ndan �f Şatosu’na büyülü bir yolculuk... Öğretmeni öğrenciye bakarak görmek # Benim�çinEdebiyat KIS ¸ 2014 2

Upload: keci-edebiyat

Post on 22-Jul-2016

285 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

Keçi Edebiyat

TRANSCRIPT

Page 1: Keçi Edebiyat Kış 2014

ı ı ık

“Sanatla beraber dünyanın iyileşeceğine inanarak

büyüdük !”Altan Erkekli

Şişhane Yokuşu’ndan �f Şatosu’na büyülü

bir yolculuk...Nazlı Eray

Öğretmeni öğrenciye bakarak görmek

Zoran Drvenkar

“Sanatla beraber dünyanın iyileşeceğine inanarak

büyüdük büyüdük büyüdük!”Altan Erkekli

Şişhane Yokuşu’ndan �f Şatosu’na büyülü

bir yolculuk...Nazlı Eray

Öğretmeni öğrenciye bakarak görmek

Zoran Drvenkar

“Sanatla beraber dünyanın iyileşeceğine inanarak

büyüdük !”

Şişhane Yokuşu’ndan �f Şatosu’na büyülü

bir yolculuk...

Öğretmeni öğrenciye

bakarak görmek

# Benim�çinEdebiyat

KIS 2014 2

Page 2: Keçi Edebiyat Kış 2014

Dünya sözle iyileşecek, söz de sanatla...

Uzun zamandır sözün ciddi bir hastalı�ı var. Nefret temelinde kurulan bir ileti�im dili, bir zamanlar birbirimize dokunma aracımız olan sözün yoksulla�ması… Di�er deyi�le bu, sözün reddidir. Calvino bunu ça�ın hastalıklarından biri olarak görmü�tü. Ba�kalarını dinlemek istememe, dı�ımızda olanın içimizde oldu�una inandı�ımız �eye e�it olmasını dileme ve tüm bunların sonucu olan ho�görüsüzlü�ü getiren bir hastalık bu. En yalın haliyle dünyalarımız arasına duvarlar örmek de�il midir bu ? Önyargıyla, kinle ve nefretle...

Keçi’nin bu sayısında usta kalemler, yolu birbirimizi dinlemekten geçen onca içerikle bize yolda�lık ediyorlar. Keçi KIŞ sayısının dosya konusunu edebiyat dünyasının yo�un katılımıyla gerçekle�en 4. Zeynep Cemali Edebiyat Günü olu�turuyor. Edebiyat yayıncılı�ına ı�ık tutan ve yeni sorular sordurtan bu konferansın içeriklerinin yanı sıra 33. �stanbul Kitap Fuarı, yurtdı�ı kitap fuarları ve çok daha fazlası yine bu sayıda okurlarla bulu�uyor.

Avrupa edebiyatının özgün kalemlerinden Zoran Drvenkar, Berlin’in do�usunda hiçbir zaman duvar görmeyi�ini, “Hayatımızdaki bazı �eylerin üstesinden kabul etmeyerek, benimsemeyerek gelebiliriz,” sözleriyle açıklıyor. Nasıl ? Tutkuyla, mücadeleyle, dayanı�mayla ve a�kla... Söz ba�ka nasıl iyile�ir ki ? Altan Erkekli, “Biz, sanatla beraber dünyanın iyile�ece�ine inanarak büyüdük !” diyor. Öyle ki, bu umudu halen ta�ıyoruz. Dünyanın iyile�mesi için önce sözün iyile�mesi gerek. Sözün gö�süne ba�ımızı dayayıp kalbini dinlemeli. Sözün önünü kesen duvarları, sansürü, yasaklamaları ve önyargıyı kabul etmemeli, benimsememeli.

Dünya bir gün sanatla iyile�ecek, ama bu öncelikle sözü iyile�tirmekle olacak. Konu�arak, birbirimizin yazdıklarını okuyarak, birbirimizi dinleyerek, tartı�arak… Kitaplarda, dergilerde, konferanslarda, sınıflarda, odalarda...

Kaçı� yok; sanata ve edebiyata olan umut bu yıl da yücelecek, söz bunlarla iyile�ecek. Dünya da eninde sonunda sözle iyile�ecek. Dünya iyile�meli ki, Can Yücel’in dizeleri gerçek olsun: “Bu dünya, yoruldu mu ku�lar konsun diyedir.”

Halil Türkden

�NADINA EDEB�YAT • KIŞ 2014 • 2

© Günışığı KitaplığıKeçi edebiyat e-dergisi 6 ayda bir ücretsiz yayımlanır.

Tüm yayın hakları saklıdır. Yayımlanan yazı, görsel ve bilgiler kaynak gösterilmeden alıntılanamaz. �mzalı yazılardaki görü�ler yazarlarına aittir.

Sahibi: M�A Organizasyon Restorasyon Yayıncılık Ltd. Şti. adına Mine Soysal

Editör: Halil Türkden

Bu sayıya katkıda bulunanlar: Banu Ünal, Hande Demirta�, Mehmet Erkurt, Müren Beykan

Grafik tasarım: Huban KormanGrafik uygulama: Eda Tu�salSon okuma: Canan Topalo�luReklam: Meltem �ge

www.keciedebiyat.com twitter.com/keciedebiyat facebook.com/keciedebiyat instagram.com/keciedebiyat

[email protected] 212 99 73 Profilo Plaza, Cemal Sahir Sok. 26/28 B3 Mecidiyeköy 34387 �stanbul

Şişhane Yokuşu’ndan �f Şatosu’na büyülü bir yolculuk ı

6

Şairin yayıncılık yolculuğu 10

Öğretmeni öğrenciye bakarak görmek k 14

“Sanatla beraber, dünyanın iyileşeceğine inanarak büyüdük !” k k k k

18

Bir okurun kitap eki yöneticiliğine toslama hikâyesi

20

Yayıncılık bir okul, editörlük bir yolculuk 22

Yeryüzünün edebiyat kulesi 30

Bir inat yolculuğu olarak edebiyat dergileri ş k ş ı k

34

Devlet, yayıncılığın neresinde ? 36

Kitabın sanatçılarından tasarım notları k

40

Bir devlet politikası olarak çocuğa saygı

44

Yeni medya ve edebiyat k k

48

Page 3: Keçi Edebiyat Kış 2014

4

2014

k ş ı ı ı ı k k ı k ı ı ı ık ı

k ı ı ı ı ı ı k ı ı k k ık ş şı ı ı k ı ı ı k ı ı

ı ı k k ı ış ı ı ı

DOSYA

4. ZEYNEP CEMAL‹ EDEB‹YAT GÜNÜ18 EK‹M 2014 Cumartesi

Kadir Has Üniversitesi

# Benim‹çinEdebiyat

Page 4: Keçi Edebiyat Kış 2014

6 7kış 2014

Edebiyat duygumun ve serüvenimin na-sıl ve ne zaman ba�ladı�ı soruldu�unda ortaokul yıllarıma gidiyorum. 16 ya�ında bir ortaokul son sınıf ö�rencisiyken “Mös-yö Hristo” adlı öyküyü kaleme aldı�ım yıllara... �stanbul’un eski bir kö�esinde, Şi�hane’de, Tepeba�ı’nda bundan çok uzun yıllar önce, �stanbul böyle bir �stan-bul de�ilken, yarı karanlık bir dünyada bir ak�amüstü, bir beyaz kâ�ıda “Mösyö Hristo” adlı bir öykü yazdım. Bu benim ilk hikâyemdi.

Mösyö Hristo, Şi�hane Yoku�u’ndaki Sa-adet Apartmanı’nın kapıcısıydı. Mösyö Hristo, bir yaz günü bir ku� olup Kule- dibi’ne uçuyor. Gece gündüz, tüm gün boyunca o çok sevdi�i Pera’yı ku�bakı�ı izliyor. Ya�lı kapıcı orada hayatının mu-hasebesini yapıyor. Kapıcı dairesine dönmemek, kendisini bekleyen karısı Madam Marina’dan kaçmak istiyor, ama yapamıyor. Birço�umuz gibi tekrar o ru-tin hayata geri dönüyor, onu ya�lı göz-

lerle bekleyen karısına, “Çok yoruldum,” diyor. Kapıcı bir gün süren o özgürlü�ün tadını çıkarmı�, fakat ondan bir parça dahi alamayaca�ını anlayarak eski ha-yatına geri dönmü�. Uçan bir kapıcı, Mösyö Hristo... Ben bu hikâyeyi yazdı-�ım zamanlarda daha Süpermen, Harry Potter yoktu, uçan bir adam ya da di�er fantastik ö�eler ortada yoktu.

F16 sortisi gibi !

Öyküyü bitirdi�imde, kendimden çok emin bir halde zarfa koydum ve okulu-mun edebiyat kulübünün kapısının altın-dan attım. Şimdi dü�ünüyorum da, bunu neden bir hocaya vermedim veya bir ar-kada�ıma okumadım; enteresan bir �ey. Di�er deyi�le, bu benim için bir F16 sor-tisi gibi bir �eydi.

Geriye baktı�ımda, o ya�lardaki kendi-me güvenimi ve öykümün okunaca�ın-dan emin olu�umu takdir ediyorum. Öyle

ki, okul ücra bir yerdeydi, belki de ede-biyat kulübünün kapısı hiç açılmayacak-tı, dahası ben oraya üye bile de�ildim. Genç ya�ında, önemsenmeyen bir ö�-renciydim. Eve döndü�ümde, ‘Bana de-li derler mi ?’ diye dü�ünmeye ba�ladım. Yazdı�ım öyküde uçan bir adam vardı sonuçta.

O esnada Jean-Paul Sartre ve Albert Ca-mus’nün de aralarında bulundu�u birçok yazar Paris’teydi. Ama benim gerçeküs-tücülükten haberim yoktu. Ama yine de inanıyordum hikâyeme ve mucize ger-çekle�ti. Bir gün telefon çaldı, okula ça-�ırdılar. Gitti�imde edebiyat kulübün-de hocalar ve benden büyük ö�renciler bana �a�kın �a�kın bakıyor, tebrik edi-yorlardı; Mösyö Hristo’yu, uçmasını ve bunun aklıma nereden geldi�ini soruyor-lardı. Hayatımda ilk defa yazarlık duygu-sunu orada hissetmi�tim.

Bugün “Mösyö Hristo”, dünya edebiyatı-nın önemli antolojilerinde o gün yazıldı�ı gibi, hiçbir de�i�ime u�ramadan, birçok dile çevrilmi� biçimde ya�ıyor. Mösyö Hristo bu hikâyeyi okuyamadı, çok ya�lıy-dı ve biz o mahalleden ta�ınmı�tık.

‹f Şatosu’ndan Selahattin Bey’in karanlık odasına...

Çocuklu�umda Roald Dahl’ı, Comtesse De Ségur’u çok severdim. Buna ek ola-rak Alexandre Dumas’nın Monte Kristo Kontu adlı romanının da hayatımda önemli bir yeri vardır. Monte Kristo Kon-tu, Marsilya, �f Şatosu... Orada kalı�ı, oradan kurtulmak istemesi, duvarı ya-va� yava� kazması, rahibin ona yardım edi�i... Ölüsüyle yer de�i�tirerek tabu-tun içinde �f Şatosu’ndan kendini uçu-rumdan a�a�ı atı�ı ve o anafordan kur-tulu�u; dünyaya özgür bir insan olarak dönü�ü ve intikam alı�ı...

Bunların bana ve edebiyatıma öyle bir etkisi oldu ki, “Monte Kristo” adlı bir ka-dın öyküsü ortaya çıktı. Bu öyküde Ne-bile adlı, hayatından bezmi�, kocasıyla anla�amayan, ilgisiz iki çocu�a sahip, ev i�lerinden sıkılmı� bir ev kadını var-dır. Nebile, tıpkı bir mahkûm gibidir evin içinde. Monte Kristo Kontu gibi kilerdeki bir çatalla, duvarı yava� yava� kazarak, hiç kimseye belli etmeden yan dairenin sahibi Selahattin Bey’in karanlık odasına çıkıyor. Yani eski hayatından, kocasın-dan ve o yeknesak, sıradan dünyasın-dan ve esaretten kurtuluyor. Öte yandan o karanlık oda, Selahattin Bey’in foto�-raflarını banyo etti�i karanlık odadır ve Nebile, hayatını o odada kapatma ola-rak sürdürür; çünkü adam evlidir. Nebi-le, Selahattin’le aydınlık dünyada bera-ber olaca�ı günün hayallerini kuruyor. “Monte Kristo” hikâyesi de böyledir. Tüm bunlar, çocuklu�umda okudu�um ve zihnimde yer etmi�, büyüdü�ümde de beni yazmaya iten öyküler.

Arthur Rimbaud sendromu

16-17 ya�larımdayken Arthur Rimbaud beni çok etkilemi�ti. Tabii yine Galatasa-ray Lisesi’nde, kolejde ö�renci oldu�um yıllar. Jean Genet, Charles Baudelaire, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud oku-du�umuz yıllardı. 18 ya�ına kadar Rim-baud’yu bitirmi�, tüketmi�tim. Ya�am öy-

ş k ş

k

Nazlı ErayÇa�da� çocuk edebiyatımıza ödüllü kitaplar arma�an

eden, fantastik eserleriyle sevilen usta yazar Nazlı Eray,

edebiyat macerasının nasıl ba�ladı�ını, çocuklara ve

gençlere yazarken geçti�i altın yolları anlattı.

4

k 2014 ZCEG.4

Page 5: Keçi Edebiyat Kış 2014

Katkılarıyla

7 Mart 2015

facebook.com/gk.gunisigikitapligi twitter.com/_Gunisigi instagram.com/gunisigi_kitapligiwww.gunisigikitapligi.com8

küsüne baktı�ımda, onun Fransa’yı terk edip Afrika’daki Aren’e gitmesi, orada silah tüccarlı�ı yapması, baca�ının ke-silmesi, genç ya�ta ölmesi ve bu karı�ık hayatı çarpıcıydı.

Fransız edebiyatını allak bullak eden o dev �airin yok olması, bana müthi� bir �ey gi-bi gelmi�ti. Bunun etkisiyle, Rimbaud’yu çok benimsedim. Uzun bir süre yazama-dım, çevremdekiler ve o ufak hayran kit-lem çok üzülüyordu yazmadı�ım için. Ben buna “Arthur Rimbaud sendromu” adını verdim. Şehir de�i�tirmek, uzun yıl-lar bir hastane odasında kalmam, hayat-la ölüm arasında duru�um, Kafkaesk bir e�itim... Ben artık Arthur Rimbaud’ydum ve hastaneden çıktı�ımda, ilk kitabım Ah Bayım Ah hazırdı.

Bir başka ‹stanbul

Aradan uzun yıllar geçti. ÖYS’de fantastik edebiyatla ilgili bir soru olmu�um. Bu so- ruyu bilen, sınav sonuçlarında 20 bin sıra ileri atlıyormu�, o derece önemli bir soru. Soruyu bilen bilmi�, bilmeyenler de ba-na, “Siz kimsiniz, biz sizi hiç tanımıyoruz. Sizin yüzünüzden kaybettim,” gibi tepki-lerle geldi. Çocuklar nereden bilsin, müf-redatta yoktum ki...

Hepsiyle teker teker ilgilendim, sosyal medyadan yazdım. “Çocuklar ben Na-mık Kemal, Samipa�azade Sezai falan de�ilim. Kar�ınızda duran, etten kemik-ten bir yazarım. Benden yararlanın, ba-na sorun,” dedim. O zamanlar müfredat-ta yoktum, daha sonra girdim. Bunun tam

aksi örnekler de oldu. Beni bilen çocuk-lar soruyu do�ru cevaplamı�lar. Gelip öpenler, te�ekkür edenler, sık sık ziyaret eden, “Sizin sayenizde garson olmak ye-rine hukukçu oldum,” diyenler...

Şimdi gözlerim doluyor anımsadıkça. Ben çocuk kitapları yazmaya ba�ladı�ım zaman, 1960’lı yılların ortasında bıraktı-�ım �stanbul’u, o eski Rimbaud’yu, Sa-adet Apartmanı’nı, Şi�hane Yoku�u’nu, Mösyö Hristo’yu, Tepeba�ı’nı yazıyor-dum. Bu benim vazgeçemedi�im co�-rafyam. Aradan uzun yıllar geçmi� ve �s-tanbul çok büyük bir de�i�im geçirmi�. �stanbul bir ceket, trençkot giymi�; onu çıkarmı� ba�ka bir �ey giymi�, de�i�mi�. �nci Pastanesi’ni, üstü hâlâ örtülü olan Frej Apartmanı’nı, Merkez Apartmanı’nı... Hepsini bulmu�lar ve bir �eyler yapmı�-lar. Birtakım �eyler yine de duruyor.

Beni okuyan çocukların gördü�ü co�-rafya gerçek olsun istiyorum. �zmir’i ve-ya �stanbul’u yazdı�ımda gerçek olanı okusunlar istiyorum. Bu benim için çok önemli. Bir konferansta bir çocuk söz alıp, “Bu kitap niçin resimlendirildi?” diye sordu. “Ben kendi dü� gücümle, içindeki ki�ileri ve yerleri hayal etmeyi tercih eder-dim; bu resimler benim dü�lerimi kırdı,” dedi. Ola�anüstü bir yorumdu bu.

Gençler gerçekten ola�anüstü, onlara yazmak büyük bir zevk. Üstelik, yeti�kine yazdı�ım kitapla çocuk ve gençlik edebi-yatına yazdı�ım kitap arasında hiçbir fark gözetmiyorum. Aynı hazırlı�ı yapıyor, ay-nı heyecanı duyuyorum. Çocuklar da bu heyecanıma ortak oluyorlar. Şi�hane yo-ku�undan bir eski çocuk, bir eski Arthur Rimbaud, unutulmu� ve ba�ka bir �ehre gitmi� bir çocuk onlara sesleniyor. Onlar da bu sese sahip çıktılar, hissettiler ve önümde altın bir yol açıldı. Tıpkı 1976’da ilk kitabım Ah Bayım Ah ’ı yazdı�ım za-manki gibi... :

Page 6: Keçi Edebiyat Kış 2014

10 11kış 2014

Bugün çocuk ve gençlik edebiyatı ya-yıncılı�ı çok geli�mi� durumda. Benim çocuklu�umda bu böyle de�ildi. Babam kitaplara çok dü�kün olmasına ra�men bana sadece birkaç kitap almı�tır. Onlar-dan bir tanesini hatırlıyorum; Beyaz Ku-�ular. Kapa�ında ku�u resmi olan, içe-ri�ini hatırlamadı�ım bir kitap. Yazarını Tevfik Fikret diye hatırlıyordum. Ama son-radan ö�rendim ki, bilinçaltım bana oyun oynamı�tı. Fikret’in böyle bir kitabı yoktu; belki de onun bir eserinden uyarlanmı�tı. Beyaz Ku�ular ince bir kitaptı. Çocuklar okusun diye öyle yayımlanmı�tı sanırım.

“He - Man” dizisinde ölüm olur mu ?

Kızım ufaktı ve ona masallar okumak is-tiyordum. Hürriyet Gazetesi’nde çalı�tı-�ım yıllardı. O sırada Mevlâna’nın Mes-nevi ’sini karı�tırıyordum ve orada çok güzel hayvan öykülerine denk geldim. O öykülerden çok güzel masallar uyar-

ladım, okudum. Kızımın da çok ho�una gitmi�ti bu uyarlama masallar. Daha son-ra bir yayıncı arkada�ım bunu ö�rendi ve onun ısrarıyla birkaç öykü daha ekleye-rek kitap haline getirdik.

Bu durum daha sonra bana korkutucugelmeye ba�ladı. Çocuk yazarı de�ildim ve elime geçen çocuk kitaplarını okudu-�umda ço�u saçma geliyordu. Bu kitap-larda bir çocu�un a�zıyla konu�an cüm-leler vardı. Bu bana hep itici gelmi�tir. 50 ya�ında adam, bir çocu�un a�zından nasıl konu�ur ?

Mahalledeki çocukları topladım, bu ma-salları onlara okudum ve takıldıkları yer-lere i�aretler koydum. Gerçekten de karı-�ık geldi onlara, sendelemeye ba�ladılar. Daha sonra bu zorlandıkları yerler düzel-tildi ve kitap o haliyle yayımlandı. Tüm bu düzeltmeleri görünce anladım ki, çocuk ve gençlik edebiyatı yayıncılı�ı ve yazar-lı�ı çok zor bir i�.

He-Man karakterinin Türkiye’de yayım-lanması için bir arkada�ım Türkçe’sini yazmamı istedi. Ben de yazdım; güzel de oldu. Ama Amerika’daki yayıncıdan bir rapor geldi, “He-Man’in hiçbir kita-bında kimse ölmez. Sen hepsinin sonun-da birini öldürmü�sün !” dediler. Ben de bir daha hiç yana�madım o i�e.

Editörlük, biraz da sezgi işi !

O zamanlar yayınevlerinin yakla�ımı �im-diki gibi de�ildi. Bir edebiyat ö�retme-ni buluyorlar, ona üç be� masal yazdırıpyayımlıyorlardı, iyi çizer de yoktu. O bü-yük yayıncılar, kitabı Anadolu’ya %70 indirimle satıyorlardı. Çok karma�ık gel-di bu i�ler ve o nedenle uzak durdum.

Editörün en önemli özelli�i, sezgisel ya-nıdır. Hiç okumadı�ı bir kitabı “basarım” diyen editörler vardır. Çünkü kar�ıların-daki adamın iyi bir �ey yapıp yapmadı�ı-nı bilirler. Örne�in, �nkılâp Kitabevi’nden ayrılmama yakın zamanlarda bir Marduk kitabı gelmi�ti; Burak Eldem’in kitabıydı. “Hiçbir �ey yapmayın, basın bu kitabı,” demi�tim. Çünkü akıllı bir adam oldu-�unu biliyordum. Nitekim kitap 20 baskı yaptı, toplamda 60 bin adet sattı.

Türkiye’de “sultan” temalı romanların ilk yayımlanı�ında büyük payım vardır, o romanları ba�latan yayıncılardan biri-yim. Safiye Sultan ’la ba�lamı�tı o akım. Bir yayıncıyla 5 bin mi, 10 bin mi basalımdiye dü�ünürken, kitap 300 bin sattı. ��in ba�ında sadece sezgisel olarak sa-taca�ını dü�ünmü�tüm.

Kaç yazar yetiştirdiniz ?

Bu alandaki en önemli sıkıntılardan bi-ri, yeni yazar yeti�tirmektir. “Ben iyi bir dergiciyim, iyi bir yayıncıyım, iyi editö-rüm,” diyerek gururlananlara önce �unu

sorarım: Kaç yazar kazandırdın edebi-yat dünyasına ? Bu alanda ne kadar iyi oldu�un, bu sorunun cevabında gizlidir.

Bir gün Varlık ödülleri için ön elemele-ri yaparken, bir çocu�un dosyası geldi elime. 18 ya�ında bir çocuk �öyle bir �i-ir yazmı�: “Çekin üstümden gö�ü, beni ölüm temizler... Gövdesi çatlak bir tek-neyim, hazırlayın kayaları...” �nanama-dım ve çocu�a mektup yazarak, ba�ka bir dosya daha getirmesini söyledim. Erdo�an Alkan, “Ablası yazmı�tır,” de-mi�ti. Ben bu çocu�un eserini yarı�ma-ya sokarım ve ödülü kazanır, ama do�-ru bir �ey mi yapmı� olurdum ?

Bir gün bir kız geldi dergiye, “Ben öykü yazıyorum,” dedi. Ben de, “Herkes yazı-yor; beni heyecanlandıracak bir �eyler yaz getir,” dedim. Kız bir an �a�ırdı, onun dü�ündü�ü editör de�ildim. Televizyon-larda kadın bedeninin cinsel obje olarak sömürüsü üzerine bir makalesi oldu�u-nu söyledi. “Beni ilgilendirmez, çok ya-pılıyor,” dedim. Sonrasında, arkada�ıyla yaptı�ı bir çalı�mayı gösterdi. Feminist bir yakla�ımla, Michel Tournier’in Cu-ma adlı romanında, Robinson’un adayı bir kadın olarak algıladı�ını iddia edip, bunun üzerine yazmı�lar. ��te o zaman, “Ben bunu yayınlarım,” dedim ve Müge �plikçi’yi o gün ke�fettim.

Bu anlamda gururluyum; Tuna Kiremitçi, Müge �plikçi, Sema Kaygusuz, Şebnem ��igüzel, Akın Sevinç, Nilay Özer, Sürey-ya Evren... Destekledi�im, yetenekli ol-du�unu gördü�üm ve gurur duydu�um arkada�lar onlar.

Benim yazarlık serüvenim biraz daha farklı. Dört ya�ında çizmeye ba�layan çizerler var; ben dört ya�ında �iir yaz-maya ba�ladım. Nasıl mı ? Ablam, be-nim adımla yerel bir dergiye �iirler yol-lardı ve yayımlanırdı. Resmi olarak, dört

ZCEG.4

ı ı ık

Enver ErcanGenç �airlerin kılavuzu, usta dergici, editör, �air

Enver Ercan, �airlik serüvenini ve Cemal Süreya’dan

Oktay Rıfat’a birçok �airle anılarını esprili bir dille

anlatırken, editörün görevlerinden birinin de

edebiyata yeni yazarlar kazandırmak

oldu�unu hatırlatıyor.

4

k 2014

Page 7: Keçi Edebiyat Kış 2014

12

ya�ında �iir yazmaya ba�ladım böylelik-le. Ablam �iir yazmayı bırakınca, ben de �iir hayatıma ara vermi� oldum. Ne iro-nidir ki, bugün yazdı�ım �iirler, o günler-de ablamın benim adımla yayımlattı�ı �i-irlere benziyor.

Baktın olmuyor, bırakırsın !

16-17 ya�larımda, herkesin mutsuz oldu-�u ya�larda ben de mutsuzdum; �stiklal Caddesi’nde dola�ıyordum. Seyyar ki-tapçıda �iir kitapları gördüm ve birkaçı-nı aldım. Eve gidip okudu�umda, “Ben de bunlar gibi yazarım,” dedim. Kitaplar mı kötüydü, yoksa bendeki cahil cesare-ti miydi, bilmiyorum, ama bir ayda 60 �iir yazdım. Talihsizliktir ki, bir çay bahçesin-de kaybettim onları.

Bir süre sonra yine ba�ladım yazmaya, �iirler ço�aldı ve onları kitapla�tırmak is-tedim. O zamanlar Varlık diye bir dergi-nin varlı�ından bile bihaberdim. Osmanlı Matbaası diye bir yere gittim, borç harç bularak kitabı bastırdım. Da�ıtımcımı da kendim buldum. Orada kitap satılmayın-ca, ileri gelen galerici a�abeylere kitabı elden satmaya ba�ladım. Bu sayede ilk kitabı tükettim. Hemen ardından bir a�a-beyimiz Melih Cevdet Anday’a �iir kitabı yazdı�ımı anlatmı�. Anday, Cumhuriyet’tebenim ilanlarımı yayımladı. O zamanlar çok kötü �iirler yazıyordum, ama toplam-da 11 ilanım çıkmı�tı gazetede. Bir süre sonra anladım ki, yazın hayatımda bura-ya geli� serüvenim, o en ba�ta yaptı�ım

büyük hatayı temizlemekti. Böylelikle bir meslek sahibi oldum.

Yine bir gün Cemal Süreya yeme�e ça-�ırdı ve �iirlerimi göstermemi istedi. “Şi-irlerimi okuyacaksanız veririm,” dedim. O da �iirlerimi okuduktan sonra, “Ne ka-dar zamandır �iir yazıyorsun ?” diye sor-du. “Birkaç yıldır,” dedim; “�yi, birkaç yıl daha u�ra�, baktın olmuyor, bırakırsın,” dedi. O �iirleri yırtıp attım, ama Cemal Süreya’yla dostlu�umuz çok uzun sürdü. Beni keyifsiz ve üzgün gördü�ü zaman-lardan birinde, “Enver, kendine mektup yazmayı hiç dü�ündün mü ?” diye sor-du. Mektubu yazdırdı ve “kendime gön-dermek” üzere postaneye götürdü beni. Yayıncılık böyle bir �ey, yayımlamanın perde arkasında o insanlarla, yazarlarla tanı�ıyorsunuz.

Mutfakta yazan adam

Oktay Rifat da benim için öyleydi. Karısı-nı çok sevdi�i için çalı�ma masasını mut-fa�a koyan ve orada çalı�an bir �airdi. Attilâ �lhan, “Neden bu adam bu kadar güzel yemek yapıyor, üstü ba�ı yemek kokuyor?” diye sorardı. Me�erse Oktay Rifat romanlarını mutfakta yazıyormu�. Yazdıklarını okutmak için beni sürekli evi-ne ça�ırırdı, ele�tiriye açık bir �airdi, ama balıkçılı�ına laf söyletmezdi.

Sabahattin Kudret Aksal da onlardan bi-riydi. Oldukça ketum biriydi Aksal; ara-bası oldu�unu öldükten sonra ö�rendim, hangi siyasi partiye yakın oldu�unu hiç ö�renemedim. Aksal, �iirle matematik arasındaki ili�kiyi kavramak ve matema-ti�i �iirde uygulamak için mutlaka okun-ması gereken biridir.

Yayımlama serüvenimize dönüp baktı-�ımda, Cemal Süreya, Oktay Rifat, Saba-hattin Kudret Aksal, Ece Ayhan, Can Yü-cel; hepsi keyifli insanlardı... :

Page 8: Keçi Edebiyat Kış 2014

14 15kış 2014

Bir zamanların Yugoslavya’sında, bugü-nün Hırvatistan’ında Krizevci’de doğ-dun, ama hayatının büyük bölümü Ber-lin’de geçti. Kendi dilinde yazamaman ve göçmen olman yazarlığını etkiledi mi ?

�nsanlar sürekli bu soruyu soruyor. Çün-kü, Yugoslavya gibi bir yerden Berlin’e gelmek herkese garip geliyor. Ama ço-cukken bir sorun yoktu. Türkler, Yugos-lavlar ve Almanlar bir arada mutluyduk. Elbette o zamanlar sürekli kovalamaca-lar, sata�malarımız oluyordu, ama mut-luyduk, hepimiz aynıydık. Ait olmadı�ı-nız bir yerde ya�adı�ınızda edebiyatınız, kaleminiz etkilenebilir; ama ben oraya aittim. Berlin benim evimdi. O nedenleoradaki ya�am tarzı yazdıklarımı çok et-kilemedi. Aynı �ey dil için de geçerli. Almanca benim dü�ünce dilim oldu ve anadilimde yazmayı özlemedim, Alman-ca daha kolaydı.

Berlin’de büyüyen ve yaşayan bir yazar olarak, kentin çokkültürlülüğü ve farklı-lıkların bir aradalığı seni nasıl etkiledi ? Örneğin, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının yazın yolculuğunda nasıl bir etkisi var ?

Duvarın batısında ya�ıyordum, ama hiç-bir zaman duvarı kabul etmedim. Do�uya bakınca hiçbir zaman duvar görmedim. Benim için öyle bir duvar var olmadı. Sa-nırım hayatımızdaki bazı �eylerin üstesin-den, kabul etmeyerek, benimsemeyerek gelebiliriz. Elbette duvarın yıkılması hepi-mizi sevindirdi, insanların kucakla�ması harikaydı, ama arada duvar olup olma-ması hiçbir zaman umurumda de�ildi.

“Kitapları değil, o kitaplardaki düşünme şeklini kopyaladım.”

Çocukluk ve gençlik yıllarında neler okudun ? Seni besleyen kaynaklar ne-lerdi ? Senin için kitaplar seçen, rehber-lik eden birileri var mıydı ?

Beni besleyen pek çok kaynak vardı, onlar olmasa �imdi burada olamazdım. Sadece yazar olarak de�il, birey olarak da buralarda olamazdım. Okumaya be� ya�ında ba�lamı�tım ve 11 ya�ına ka-dar kütüphanedeki tüm kitapları oku-mu�tum. Ucuz, içinde bolca çıplaklık olan, 60 sayfalık romanlardı ço�u. Biraz

büyüdü�ümde daha ciddi kitaplar aldım elime. “Sen bunu okursan daha iyi olur,” ya da “Bunu okumasan iyi olur,” diyen kimseler yoktu çevremde. Her �eyi oku-dum.

Ailem bırakın kitap okumayı, kendi kö-�eme çekilip çok kitap okudu�um için kızar ve kitabı elimden alırdı. Okuyaca-�ım kitapların seçiminde, nasıl bir insan olaca�ım konusunda hiç kimse beni bir �eylere itmedi.

Ne yaptıysam yalnızca yapmak istedi-�im için yaptım. �lk �iirimi yazdı�ımda da aynısı oldu. Belki çok kötüydü o �iir, kim-se okumadı ve ilgi göstermedi. Hayatım boyunca ne istiyorsam onu yaptım; �iir yazmak istedim, yazdım ve ben çok be-�endim. �stedi�im yoldaydım çünkü. “Birileri okusun” motivasyonu bir yazar için tehlikelidir.

Okudu�um kitapları de�il, o kitaplarda-ki dü�ünme �eklini kopyaladım. Her ya-zar da bunu yapmalı. Ba�kalarının yaz-dıklarından çok, nasıl yazdıklarından ö�renece�imiz çok �ey var. �lk yazma-ya ba�ladı�ım zamanlar, yazdıklarımın %90’ında o yazarların etkisi vardı. Ama �imdi tam tersi bir durum var. Bugün yazdıklarıma bakıldı�ında, ba�ka yazar-ların etkisi %10 oranında. Çünkü bu sü-reç kendi yazınımı, kendi tarzımı geli�-tirmemi sa�ladı.

Klasikler parfüm gibi...

Klasiklere yaklaşımın nasıl ? Gençliğin-de klasik okumayı sever miydin ? Çağ-daş edebiyat eserleri senin için nerede duruyor ?

Aslında yazılan �eyin ça�da� ya da kla-sik olmasını zamansal olarak ayırmıyo-rum. Dü�ünme biçimi önemli yazarın. Bu dü�ünme biçiminin hangi zamana ait ol-

du�u önemli. Ça�da� edebiyattaki dü-�ünme biçimi gerçekten ça�da�. Üste-lik, hikâyenin gerçekli�ini hissettiriyor okura.

Klasikler parfüm gibi. Kokusunu alabili-yorsunuz, ama gerçekli�ini hissedemi-yorsunuz. Bana klasikler hiçbir zaman gerçekmi� duygusunu vermedi. Zaman, mekân ve ya�am �ekli olarak çok uzak-ta hissettim. Klasikler içinde Dostoyevs-ki’yi ayırırım, onun kokusu çok ba�ka, gerçek kokuyor yazdıkları. Hikâyeyi yaz-ma ve dü�ünme �ekli hep ça�da� kala-caktır.

Sıradan bir birey olarak Zoran’ı yazar ya-pan şey nedir ? Kendi okurun olsan ne-ler gözlemlerdin “yazar” kimliğinde ?

Hayatımda yaptı�ım hatalar, do�ruya ula�ma yolculu�um, bir daha hata yap-mamak için gösterdi�im özen, arkada�-lıklar, dostluklar, yakınlıklar ve a�k, beni yazar yapan �eylerin ba�ında geliyor. Bunların bir karı�ımıyım aslında. Edebi-yat öyle bir �ey ki, kötü karakterlerimde bile ben varım.

Öğretmeni öğrenciye bakarak görmek

kAvrupa edebiyatının güçlü ve özgün kalemlerinden

Zoran Drvenkar, yazın yolculu�u, Berlin ya�amı,

sansür ve ö�retmen - ö�renci ili�kisi gibi pek çok

konudaki görü�lerini Keçi’yle payla�tı.

KONUK

Söyle�i: Halil Türkden

Page 9: Keçi Edebiyat Kış 2014

16 17kış 2014

rede bu 20 sayfa ?” diye sordu�umda, “O kısma ihtiyacımız yok, kitap böyle de güzel,” demi�ti. Daha sonra anladım ki, kitabım liseli ö�rencilere okutuluyormu�, editörüm o nedenle böyle bir ele�tiride bulunmu�. Kitap basıldıktan sonra, o bölümün çıkarılmasına izin verdi�im için mutluydum. Liseli bir çocu�un bu kadar saldırgan bir içeri�e ihtiyacı yoktu. Ay-rıca, bir editörle çalı�ıyorsanız ele�tirile-re açık olmalısınız.

Sansür konusunda, ABD ve �ngiltere çok korkunç. Almanya’da i�ler daha sa�lıklı ilerliyor ve rahatsız edici bir sansür yok. Amerika’daki bir yayınevi, bir kitabımın haklarını satın almı�tı ve kitap �ngilizce’ye çevrilirken bazı bölümleri kesmek iste-diklerini söylemi�lerdi. �ki genç kadın bir-birine â�ık oluyor, kitabın kısa bir bölü-münde romantik bir anlarını anlatıyorum. Kitapta hiçbir biçimde saldırgan ve ze-deleyici ifadeler yoktu. Amerika’daki ya-yıncılar kitabı kütüphanelerin de satın al-ması için o bölümü çıkarmak istediklerini söylediler. Kütüphaneler kitaplardaki seks sahnelerini mi tarıyorlar ? Bu mu kü-tüphanecinin i�i ?

‹yi öğretmeni öğrenciye bakarak görmek

Yaşamöyküne bakıldığında, okuldan ve eğitim sisteminden pek haz etmeyen bir öğrenci olduğun görülüyor. Bugünün eğitim sistemini düşününce öğretmen-lere bir mesajın var mı ?

Okuldan nefret ederdim. Ö�rencilik yıl-larımda okul sınırları içinde olmak bile beni korkutuyordu. Şimdi bir yazar ola-rak çocuklarla okul bulu�malarımızda iyi ö�retmenler de oldu�unu, bazı okulların bu i�i ba�ardı�ını görüyorum.

Nasıl mı anlıyorum ? Ö�retmenlere baka-rak de�il, çocukların tepkilerine bakarak

anlıyorum. Sorularıma ve örneklerime verdikleri cevaba bakarak... Bu bulu�-malar halen kötü olan e�itimcileri de gösteriyor. Kitaplarımın e�lenceli kitaplar oldu�unu herkes biliyor. Onlarla bulu�-malarımızda kitaptaki örnekler üzerinden �akala�ıyorum, ama bazı çocuklar o ka-dar kapana kısılmı�, o kadar katı bir e�i-timden geçmi� ki, ne yapsam gülmüyor-lar. E�lenceli sorular soramıyor, hatta soru sormaktan korkuyorlar.

Nasıl sevebilirim ki böyle bir sistemi ? Na-sıl bir insan olaca�ıma karar veren sis-temden yıllarca uzak dururken, kitapları-mı okuyan çocukların makinele�ti�ini, tektip bireyler haline geldi�ini görünce, e�itim denilen kavrama olan öfkem daha da artıyor.

Ö�retmenlere ilk önerim, dikkatli olmaları. Çünkü bir “�ey” de�il; bir insan yeti�tiri-yorlar. �yi bir insan olma yolunda onlara yolda�lık ediyorlar. Çok sabırlı olmaları, umutlarını hiç yitirmemeleri gerek. :

Çocuklar, gençler ve yetişkinler için de yazıyorsun. Örneğin, Soğuktan Korkma-yan Tek Kuş yaşı olmayan bir anlatıya sahip, ama çocuklar için yazdığın bir ki-tap. Hikâyenin hangi yaş grubuna aka-bileceğini, dokunabileceğini nasıl keş-fediyorsun ?

Çocuklar için yazmayı hiç dü�ünmedim. Karakterlerimi dü�ündüm ve bu karak-terler çocuk edebiyatının içine aktı. Ço-cuklar, gençler ve yeti�kinler için yazmak zorluklara yol açmıyor. Sonuçta karakte-ri dü�ünüyorum ben. Ama aynı dönem-de iki farklı kulvar için yazmak çok zor, yapamıyorum bunu. Üzerinden biraz za-man geçmesi gerek.

En çok hangi yaş grubuna yazmak isti-yorsun ?

6 -10 ya�lar arası, çocukların dünyayı ke�-fetme yılları. 11’den itibaren umut etmeye, â�ık olmaya, kavga etmeye ve çe�itli ya-ralar almaya ba�lıyorlar. Bu nedenle 8 -16 ya� arasına yazmayı seviyorum. Onların bu yolculu�unda, hayata ili�kin ilk gerçek deneyimlerinde onlara e�lik etmek harika. Bu gruba yazarken ilk dü�ündü�üm �ey de umut, çünkü tam da bu ya�larda umu-

da ihtiyaçları var. Onlarla aramda kurulan dil ve onların benim dilime güvenmeleri de iyi hissettiriyor.

Kütüphanecinin işi ne ?

Türkiye’de her alanda sansür ve oto-sansürün kıskacında yaşıyor, üretiyoruz. �yi örnek olarak genelde Batı gösterili-yor. Batı’da sansür ve otosansüre dair gözlemlerin var mı ? Edebiyata etki eden bir sansürden söz etmek mümkün mü ?

Bu konu iki yönlü. Bir yanda yayınevleri var. Yayınevleri yazara ne istedi�ini söy-lemeli. Ba�arılı bir kitap için yazarı iyi bir yolda yürütmeli. Yazar ve yayıncının kar-�ılıklı mutlu olması lazım, iyi kitap ancak öyle gerçekle�ir. ��in di�er yanında da, para kazanmak var. Öncelikle para ka-zanmayı dü�ünen, çocuklara hep bir �ey-ler ö�retme kaygısında olan yayıncılar ve yazarlar var ne yazık ki.

Kitaplarımdan birinin son 20 sayfasında iki genç erkek bir kadını a�a�ılıyor ve sonra birbiriyle cinsel ili�kiye giriyorlar-dı. Kitabım bitti�inde editörüm keyifle okudu�unu, ama son 20 sayfayı çıkar-mak zorunda kaldıklarını söyledi. “Ne-

Page 10: Keçi Edebiyat Kış 2014

18 19kış 2014

Bu yılki kitap fuarının teması “Sinemamı-zın 100. yılı” vesilesiyle düzenlenen söy-le�inin yöneticili�ini yapan editör Müren Beykan, ülke nüfusunun %30’unun ço-cuk olmasına, çocuk ve gençlik edebi-yatındaki iyiye gidi�e kar�ın, sinemada çocuklar ve gençler için yeterli sayıda eser üretilmedi�ine dikkat çekti. Türki-ye’de bu alandaki en ba�arılı örnekler-den biri olarak Hababam Sınıfı ’nı gös-teren Beykan, Rıfat Ilgaz’ın çok sevilen eserinin sinemada da ba�arıyla i�lendi-�ini ve aslında çocuk izleyici gözetile-rek çekilmeyen bu filmlerin bugün hâlâ çocuk, genç ve yeti�kinlerce birlikte iz-lendi�ini belirtti.

“Hababam Sınıfı bir isyandır !”

Deneyimli tiyatro ve sinema oyuncusu Altan Erkekli, çocukluk yıllarında kahra-manlarının kısıtlı oldu�unu, içine kapalı ve otoriteye ba�lı bir hayat ya�andı�ını hatırlatarak �unları söyledi: “Kadıköy Maarif Koleji’ndeki ö�retmenim sayesin-de in�aat mühendisli�i hayalimden ti-yatroya dönü� yaptım. Ö�retmenim, ‘�n-san ili�kilerini en iyi organize edecek, hayata geçirecek olan binalar de�il sa-nattır,’ demi�ti. Biz, sanatla beraber, dünyanın iyile�ece�ine inanarak büyü-dük.” Geçmi�te, otoriter bir toplumda

bile, edebiyat ve sinemamızda yaratıcı ve özgür eserler ortaya çıktı�ının altını çizen Erkekli, “Hababam Sınıfı bir isyan-dır, özgürlük istemidir, her �eye sevgiy-le bakabilme yetisidir ve elbette erk onu sevmez,” ifadelerini kullandı.

Seslendirme sanatçılı�ı da yapan AltanErkekli, sinemaya “Ejderhanı Nasıl E�i-tirsin” adlı iki filmle uyarlanan ve Türki-ye’de Günı�ı�ı Kitaplı�ı tarafından ya-yımlanan “Hıçkıdık” dizisinden kısa bir bölümü seslendirdi. Kitaptaki farklı ka-rakterleri prova yapmadan seslendire-rek salondakilere keyifli anlar ya�atan usta sanatçı, “Seslendirme bamba�ka bir teknisyenlik i�i; aynı gün üç farklı ka-rakter olabilme i�idir,” diyerek, sinema-daki seslendirme serüvenine de de�in-di. Seslendirme sanatçılı�ının özel bir titizlik ve çalı�ma gerektirdi�ini hatırla-tarak, çocuk filmlerini ciddiye almayan-ları, “Ön çalı�ma yapmayıp a�ız doldu-ran, ama zihni doldurmayan cümlelere sı�ınanlar,” sözleriyle ele�tirdi.

“Dünyada, figüranların seçiminden mak-yöze kadar bu i� bilimsel olarak yapılıyor; o nedenle filmler dünyanın her tarafına satılabiliyor,” diyen deneyimli oyuncu, si-nemamızın birçok sorununun temelinde, kurumsalla�ma ve uzmanla�mı� i� bölü-mü eksikli�inin yattı�ını belirtti. Erkekli,

sık sık alkı�larla kesilen konu�masını, “Birileri de, ev, apartman yapıp, oradan kazanaca�ı parayı sinema sektörüne yatırsa, bu ülkenin hikâyelerine ve genç yeteneklerine inansa, buradan ne öykü-ler çıkacak !” cümleleriyle sonlandırdı.

“Behiç Ak, Nazlı Eray ve Sevgi Saygı’nın eserleri neden sinemaya uyarlanmaz ?”

Usta kalemlerimizden Sevin Okyay, ço-cukların bir kitle olarak ele alınmaması-nın ve onlara yönelik projelerin yarıda kalmasının nedenlerini ele aldı. “Eski-den, anneleri ellerinden tutup, çocukları kitapçılara götürürdü. Şimdi çocuklar ne okuyaca�ını bilen, gelip kitabını kendisi seçebilen bir kitle,” dedi. Edebiyatımız-da nitelikli, büyülü gerçekçi eserler de verildi�ini söyleyen Okyay, “Behiç Ak, Nazlı Eray ve Sevgi Saygı gibi isimlerin eserleri neden sinemaya uyarlanmaz ?

Belki de çocuk kitabına inanmıyorlar !” diyerek ele�tirisini dile getirdi.

Edebiyat uyarlamalarına yönelik de�er-lendirmeler de yapan Okyay, kitabı oku-mu� ve sevmi� birinin uyarlamada bir kusur bulmamasının zor oldu�una i�aret etti; özellikle uzun dizi kitaplarının uyar-lamasında sorunlar, kopukluklar ya�ana-ca�ını belirtti. Sinemadaki edebiyat uyar-lamalarında yapım tasarımının önemli oldu�una dikkat çeken Okyay, “Okumak yalnız bir i�. Bir kitabı okudu�un zaman o kitapta olmayan �eyler de hayal edersin. Sinemada hayal ettiklerimizi bulamayın-ca hayal kırıklı�ına u�rarız. Uyarlamada bunu sürdürmek kolay de�ildir,” dedi. Philip Pullman’ın ünlü dizisinin ilk kitabı olan Altın Pusula ’nın sinema uyarlama-sının hiç be�enilmedi�ini, ancak tiyat-rosunun �ngiltere’de iki yıl kapalı gi�e oynadı�ını hatırlatan Okyay, uyarlama-larda eserin ele alınma biçiminin önemi-ni vurguladı. :

Yollarda

“Sanatla beraber, dünyanın iyileşeceğine

inanarak büyüdük !”33. Uluslararası �stanbul Kitap Fuarı kapsamında, tiyatro

ve sinema oyuncusu Altan Erkekli; yazar, çevirmen, radyo programcısı Sevin Okyay ve Günı�ı�ı Kitaplı�ı

Yayın Yönetmeni Müren Beykan, “Sinemada Edebiyatı Seslendirmek” adlı söyle�ide bir araya geldiler. Se

vin

Oky

ay

Alta

n Er

kekl

i

Mür

en B

eyka

n

Page 11: Keçi Edebiyat Kış 2014

20 21kış 2014

Kaç ya�ındaydım bilmiyorum, ama kır-mızı kurdele siyah önlü�üme i�nelen-mi�, güzel yazı defterime yıldızlar kon-mu�; okulda ö�retmenlerin oku dedi�ini okumaktan sıkılmaya ba�ladı�ım döne-me gireli epey olmu�tu. Evet, kitaplar iyiydi. Özellikle çocuklu�unu cadde üze-rinde bir apartmanın altıncı katında ge-çiren bir çocuk için kaçınılmazdı. Mutlu-lu�u anlattı�ı kadar, mutsuzlu�un da var oldu�u bir dünyanın kapılarını açıyorlar-dı. O zamanlar babam her gün Cumhu-riyet gazetesi alırdı.

Babam i�yerine aldı�ı gazetenin Kitap ve Bilim Teknik eklerini bir süre son-ra eve getirmeye ba�ladı. Kitap ve Bi-lim Teknik eklerinin ar�ivinden ben

sorumluydum. Önceleri teknik ve sıkıcı bir i� ola-rak gördü�üm – tarih sıra-laması, kıvrılan sayfaları

düzeltme – bu sorumlulu�un, hayatımı de-

�i�tirece�ini ta-hayyül edemez-dim.

Etle sütle değil; kitaplarla büyümek !

Ar�ivinden sorumlu oldu�um Cumhu-riyet Kitap, sıkıcı çocukluk ve ilkgenç-lik odamda bana yeni bir dünya kurdu. Dünyalar içinde bir dünya; kitaplarla, hikâyelerle dolu, insanlarla dolu bir dün-ya... Her hafta kendime oradan kitaplar seçer, onları alır ya da babama satın aldırır ve çeker giderdim bu dünyadan.Sonra büyüdüm, hem de etle sütle de-�il, kitaplarla büyüdüm. Ardından ba�ka kitap ekleri geldi. Radikal Kitap mese-la, ikinci göz a�rım. Yıllar sonra RadikalKitap’ta yazacak ve bununla gururlana-caktım.

Derken gazeteci oldum, kitap yazan ol-dum. Hem okuyor, hem yazıyordum. Yayın dünyası ve gazeteler de büyüdü. Çalı�tı�ım gazetenin genel yayın yönet-meni bana kitap eki yapıp yapamayaca-�ımı sorduktan bir ay sonra, artık Taraf Kitap Yayın Yönetmeni’ydim. Ama hayır; öncelikle o kitap ekinin okuru olmak zo-rundaydım. Sıkıcı ve gırtla�ına kadar so-runa batmı� bir dünyadan kaçmaya yer

Bir okurun kitap eki yöneticiliğine toslama hikâyesi

Gazeteci, yazar Sibel Oral günümüzde edebiyatın

önemli kalelerinden biri olan kitap ekleri ve kitap eki

okuru oldu�u ilk günden bir kitap ekinin editörlü�ünü

yaptı�ı güne kadarki serüvenini de�erlendirdi.

KONUK

arayan, kendine kitap eklerinin sayfala-rında yeni dünyalar bulan o kız çocu-�uydum aslında.

Ama bir sorun vardı. Okur olmak �ahane bir �eydi. Yazar olmak, kitap ekine yazı yazmak da �ahane bir �eydi, ama bir ki-tap eki yapmak, onu yönetmek, kararlar vermek, hiç de �ahane de�ildi. Kurallar vardı. Kitap eki e�er ilan almazsa, kapa-nırdı. �lan alması için ilan veren yayınevi-nin kitabını el üstünde tutmak lazım ge-lirdi. Ticari kaygılar vardı, alan memnun satan memnun olmalıydı. “Size ilan ver-dik, ama bizim hiçbir kitabımızı tanıtmı-yorsunuz,” diyen yayıncılar ne olacaktı ? Emrivaki yollanan yazılar yayımlanmayın-ca ilanını geri çekenler ne olacaktı ? Kita-bı hakkında olumsuz ele�tiriler yayımlan-dı�ında küsenler ne olacaktı ?

Durun, bu kadar da kötü de�ildi aslında. Yani böyle olmayanlar da vardı, rolleri de�i�tirdi�imiz de oldu. “Kitaplarıyla il-gili o kadar yazı yayımlıyoruz, yazarla-rını öne çıkarıyoruz, neden bize hiç ilan vermiyorlar ?” dediklerim mesela. “Se-nin kitap ekini çok seviyoruz, ama ilke olarak ana gazetenin politik duru�unun kar�ısındayız,” diyenler mesela. Herkes kendine göre haklıydı, ama okurun bun-ların hiçbirinden haberi yoktu. Kimse, okur ne olacak diye sormuyordu. Pe-ki, bu kitap eki neden çıkıyordu ? Kitap, okura o ekin sayfalarından göz kırpsın diye de�il miydi ?

“Ek”, ek gelir demekti belki de...

Duygusallı�a, romantik hallere hiç gerek yok. Kitap eki, adı üstünde “ek”, önce-likle ek gelir demekti belki de. Ama ben umudumu hiç kaybetmedim. Okur bilir-di, okur onca sayfanın arasından kendi-ne göz kırpan kitabı görürdü. Yeri geldi-�inde, kitap ekini ele�tirmeyi de bilirdi.

Kitap eki yapmanın en güzel tarafı yayı-nevlerinden yüzlerce kitap gelmesidir. O kitaplar ayıklanır, uzaktaki okulların kü-tüphanelerine ya da cezaevlerine gider. Çünkü kitaba ula�amayan okurlar var-dır. Rahatlıkla ula�abilenlerin i�i ise ken-di iradesine, seçicili�ine, deneyip yanıl-masına kalmı�tır.

Kitap ekleri elbette yayıncılık sektörü için önemli ama edebiyat dünyası için daha önemli. Gazetelerin kültür sanat sayfalarının durumu malum. Edebiyat bir süre daha kendine asla o sayfalar-da yer bulamayacak. Tek mecrası ede-biyat dergileri ve kitap ekleri. Bunu asla unutmamak ve okur olarak sahip çık-mak gerek...

Bana gelince; �imdi, çocukken ar�ivini yaptı�ım hayatıma giren ilk kitap ekinin yazarıyım, istedi�imi istedi�im gibi yazı-yorum. Okur için yazıyorum. Ama bir da-ha bir kitap ekinin ba�ına gelirsem ne ya-parım, i�te onu hiç bilmiyorum. :

Page 12: Keçi Edebiyat Kış 2014

22 23kış 2014

dı. Adam Yayınları’nın handikabı, sonra-dan ba�ka i�lere soyunması oldu; mese-la kitabevi açıldı, da�ıtım �irketi kuruldu. Bizde yayıncıların hep hayal etti�i �ey-lerin ba�ında da�ıtımcılık ve kitabevi i�-letmesi gelir, ama bunlar da yayıncılı�ın sonunu getirebiliyor.

Üçüncü olarak da, fuar deneyimine de-�inmek gerekiyor. Ne kadar ele�tirsek de, TÜYAP Kitap Fuarı’nın öyle ya da böyle Türkiye’de yayıncılı�a önemli kat-kıları olmu�tur. Birçok yayınevinin ken-disine çekidüzen vermesinin, yeni ya-yınevlerinin çıkmasının nedenidir. Kitap fuarları biraz da sinema günleri gibidir. Sinema günleri nasıl sinemamıza yeni yönetmenler kazandırmı�sa, kitap fuar-ları da edebiyatımıza yeni yayıncılar ka-zandırmı�tır.

Taşların yerinden oynadığı yıllar

Yayınevi içinde editörün konumunu ele almadan önce, editörlük ve dizi editör-lü�ü kavramlarını Adam Yayınları’nın getirdi�ini belirtmek gerekir. Adam bu dönemde, düzeltme ve redaksiyonu da ayırdı, ikisinin aynı �ey olmadı�ını, hatta editörlükle de aynı �ey olmadı�ını gös-terdi. Yayınevi logosundan kapak tasa-rımına, arka kapak yazılarından kitap künyelerinin nasıl yazılması gerekti�ine kadar, hem kurumsal kimli�i hem de i�-lev kazandıran tasarımı öne çıkardı.

1980’li yıllara geldi�imizde, o yıllarda ku-rulan Can Yayınları, Metis Kitap, �leti�im Yayınları, Ayrıntı Yayınları, Bilgi Yayınları, Yapı Kredi Yayınları ve Cem Yayınevi de kendilerine çekidüzen vermek durumun-da kaldılar. Bu yılların devamında, Hürri-yet, Milliyet ve Sabah gibi gazeteler de yayıncılık yapma konusunda ısrar ettiler, ama sonunu getiremediler. Aradan sıy-rılıp çıkan bir tek Do�an Kitap oldu.

Bilgi Yayınevi’nde Attilâ �lhan, Can Ya-yınları’nda Erdal Öz, Yapı Kredi Yayınla-rı’nda Enis Batur’un varlı�ı, birçok yayın-cı için örnek durumlar ortaya çıkardı. Bu süreçlerde editör, yayın yönetmeni, dü-zeltmen, redaktör gibi ayrımlar belirlen-di. Daha önce butik yayınevlerinde görü-len yazar-yayıncı örne�ini Erdal Öz, Can Yayınları’nda ustalıkla ortaya koydu. Öte yandan bu, yayıncılı�ımız açısından irde-lenmesi gereken de bir olgudur. Çünkü Erdal Öz her �eyi yapan tipik patron ör-ne�ini de olu�turmu�tur. O bir maestro gibi, kitabın kapa�ı da dahil her �eyiyle ilgilenen biriydi.

‹ki büyük öğretmen

Türkiye’de ileti�im teknolojilerinin sade-ce kitap yayıncılı�ına de�il, tüm yayıncı-lık sektörüne ve medyaya yayılmasıyla birlikte editörlük mesle�inin altı çizilme-ye, alanı açılmaya ba�landı. Editörlük üzerine dü�ünürken, bu alandaki kendi deneyimlerimi aktarmak isterim.

Yayın dünyasına 1975 yılında, okurya-zar ve meraklı biri olarak Sait Maden’le adım attım. Editörlük benim listeye aldı-�ım bir meslek de�ildi; ko�ullar ve insan ili�kileri, editörlü�ü ö�renmemi ve yap-mamı sa�ladı. Sait Maden’in ofisinde, onun Ankara’daki a�ını ve birçok mat-baayı tanıma; onunla konu�ma olana�ı-nı yarattım. O dönem edebiyat yayıncı-larının yolu, Sait Maden’in yanından ge-çiyordu. Çünkü, gerçekten iyi de bir ki-tap tasarımcısıydı.

Bu ö�renme sürecimde kar�ımda iki büyük ö�retmen vardı: Biri Sait Maden, di�eri de De Yayınevi’ne sıklıkla gel-me nedenim olan Memet Fuat. Dünya Kitapları’nda editörlük yaptı�ım yıllar-da Memet Fuat’ın Adam Yayınları’ndaki maestrolu�u beni çok etkilemi�ti, edebi anlamda beni cezbeden biriydi.

Eskiyi bilmek, her zaman yeniyi kur-makla ilgili olmu�tur. Üstelik, ya�adı�ı-mız dijital ça�ın hızı her �eyi altüst edip dönü�türürken, biz hâlâ matbaanın ço-cukları olarak basılı yayın dünyasından söz edebiliyoruz. Bu bir paradoks olsa da, eskiyi birçok bakımdan bırakmak zor. Hele hele son 10 yılın dijital devrimi-ne tümüyle teslim olmak zor. Zorun zoru olan bu dönemeçte, yayınevi �emasın-dan ve editörlükten söz edebilmek için, 1980’lere, öncesine ve bugüne bakmak gerekir.

Üç önemli deneyim

Yayıncı demek; yazar, kitap, yayınevi, matbaa, da�ıtım, satı�, tanıtım, kitabevi ve okur demektir. Var olu�ları ve birbir-lerine ba�lılıkları de�i�miyor. Bu ba�lılık-ları ve yayınevi içindeki konumlanmala-rı daha iyi anlamak için öncelikle, 1980 sonrası yayıncılı�ımızı kısaca özetle-mek gerekir.

1980 sonrasında yayınevlerinin yayın çizgileri ve yayın politikalarının olu�ması ve yayıncılı�ın sektör olarak benimsen-mesiyle ortaya birtakım yeni meslekler ve u�ra�lar çıktı. Bu dönem için birkaç önemli deneyimi aktarmam gerekiyor. Birincisi, YAZKO (Yazarlar Kooperatifi) deneyimi; ikincisi, Adam Yayınları’nın kurumsal bir yayınevi olarak yayın sek-törüne getirdi�i açılım; üçüncüsü de, TÜYAP Kitap Fuarı’dır.

YAZKO, örgütlenme modeli olarak iyi bir deneyimdi. 12 Eylül’ün getirdi�i ko�ul-larda, hem yazarların, hem yayıncılı�ın, hem de ifade özgürlü�ünün engellendi-�i bir süreçte, yazarlar bir araya gelerek Yazarlar Kooperatifi’ni kurdular.

�kinci olarak, Adam Yayınları deneyimin-den söz etmek gerekir. Adam Yayınları, kurumsal yayınevinin in�a edilmesi sü-reci açısından önemli bir örnektir. Her �eyden önemlisi, Adam’ın bir planı var-

ı ı ık k k

kFeridun Andaç

Ele�tirmen, editör, yazar Feridun Andaç,

yayınevlerinin yakın geçmi�te kat etti�i yolu

özetliyor; editörlü�ün yayıncılıktaki yerini,

önemini ve nasılını payla�ıyor.

4

k 2014 ZCEG.4

Page 13: Keçi Edebiyat Kış 2014

24 25kış 2014

Editör nedir, ne değildir ?

Yayınevlerini ele aldı�ımızda, editörlü�ü, editörü irdelemek kaçınılmazdır. Editör ne yapar ? Aslında her �eyi özetleyen bir cümlem var. Editör bahane de�il, çözüm üretip öneri getiren ki�idir. Bu elbette bir editörü tanımlamak için yeterli de�il, ama editör kitabın onarıcısı, yazarın kitabıyla birlikte var olu� nedenidir.

Editör, yazarla yapıt arasında görülme-yen gözdür; onarıcı, gözlemleyici ve ki-tabın içeri�inden kapak arkası yazısına kadar her �eye hâkim olandır. �zleyen, gören, anlayan, soran, sorgulayan, ele�-tirebilen, özgür bir editör, kitabın maest-rosudur. Editör bu nedenle yeterli özgü-vene sahip olmalıdır. Bunu yaratan da bilgidir, deneyim daha sonra gelir.

Yayınevinde editör, hem i�veren hem de i�leri takip eden, yönlendirendir. ��i ya-zarla ve kitapladır, ama ilk i�i yayın yö-netmeniyledir. �kinci adımında yazar ve çevirmenle çalı�ır; sonrasında redaktö-re ve düzeltmene i� verebilir. Tasarımcı-ya bilgi ta�ıyan, uygulamacının çalı�ma seyrinde yanında olan, tanıtım bölümü-ne kitap ve yazarla ilgili bilgiler verendir. Bir yayınevinde editörlük kurumu iyi i�-lerse, yayın yönetmenleri de bu do�rul-tuda çalı�ırsa, editör, yayınevinin omur-gasını olu�turur.

Editörün di�er asal i�i de yayınevine önokumalardan sonra gelen yazarı ve dosyayı irdelemek, yayınevi için özgün yazar, yapıt ve proje arayı�ında olmak-tır. Tüm bunları yapan bir editör kimdir ? Hanzo mu, �eytan mı ? �nsanı bilen, gö-ren, anlayan, okuyan, dü�ünen, ara�-tıran, merak eden, ke�feden ve tutkulu bir ö�renme yolcusu... E�er böyle biri de�ilseniz, editörlük size göre de�ildir.

Editörlük, bir yanıyla uygulamalı, di�er yanıyla da usta çırak ili�kisiyle ö�reni-lebilecek bir i�. Altını çizmek isterim ki, yazarlı�ın yolu editörlükten geçmedi-�i gibi, editörlü�ün yolu da yazarlıktan geçmez. Editörlük bir birikim ve süreç i�idir. Usta çırak ili�kisinde görerek, de-neyerek ve yanılarak ö�renilir.

Editör antrenöre benzer

Editörlük mesle�ine ba�lanırken, aslın-da kendi kurallarınızı kendiniz olu�turur-sunuz. Çünkü, bir editör hiçbir zaman öteki editöre benzemez. Bir doktor, mü-hendis ya da ö�retmen gibi. Bir dokto-run di�er doktora benzemedi�i gibi. Ay-nı �eyi yapıyor gibi görünse de, hiç de aynı de�ildir.

Yazarla editör ili�kisi de önemlidir. Kimi yazarların editöre so�uk baktı�ını görü-rüz. Oysa editörlerden çekinmeye ge-rek yoktur. �yi yazarların da iyi editör-lerden ö�renece�i çok �ey var. Çünkü editör, yazarın kitabının daha iyi olması için çalı�andır, yayınevinde bunun için yer alır. Editör, yazarın ö�retmeni de-�ildir; onu ayıklayan, yerinde uyaran ve yaratıcılı�ının önünü açandır. Bu yanıy-la editör biraz da antrenöre benzer. Sa-haya çıkıp gol atmaz, ama nasıl gol atı-laca�ını çok iyi bilir.

Bu mesle�in asıl can damarı da iyi bir editörün nasıl yeti�ti�i sorusundadır. �yi editör bir editörün yanında mı, yoksa iyi bir yayın yönetmeninin ekibinde mi yeti-�ir ? Her ikisinin de gerekli oldu�unu dü-�ünüyorum. �yi bir editör de, iyi bir yayın yönetmeni de editör yeti�tirebilir. Tüm bunlar için olanakları olan ama istikrar ve kararlılık eksikli�i olan bir toplumuz. Sabretmeyen, bir �eylerin olgunla�ması-nı beklemeyen ve �ans vermeyi sevme-yen bir toplumuz. “Hadi gel yaparsın,” ya da “yaparım” demekle yapılmaz. :

son başvuru 20 MAYIS 2015

2015 teması CESARET

SEÇ‹C‹ KURULAyfer Gürdal ÜnalBehçet ÇelikNeslihan Öndero�luYalvaç UralDr. Müren Beykan

.

Postayla Günışığı Kitaplığı Zeynep Cemali Öykü YarışmasıProfilo Plaza, Cemal Sahir Sok. 26/28 B3 Mecidiyeköy 34387 ‹stanbul

E-postayla [email protected]

BAŞVURU

Gençler bu kez “cesaret” öyküleri yazıyor!

Çocuklara okumayı sevdiren usta öykücü Zeynep Cemali’nin anısına, Günı�ı�ı Kitaplı�ı tarafından düzenlenen Zeynep Cemali Öykü Yarı�ması be�inci yılında ! Milli E�itim Bakanlı�ı’nın tüm yurtta duyurdu�u yarı�maya 6, 7, 8. sınıf ö�rencileri, 2015 için belirlenen “cesaret” temasında yazacakları öykülerle katılacaklar.

“Yüzlerindeki kararlılık, gelecek günlerin mu�tusu gibiydi.” Zeynep Cemali’nin Güzelce’de Bir Kaçak, Memo kitabından tema cümlesi.

Gecenin karanlık uçurumunda kaybolurken tutunduğumuz son dalda iz bırakmamızdır fark yaratan. Bu öykü de

benim dalımda kalan iz aslında.

Ça�la �dil Ata 2014 Ödüllüsü

facebook.com/gk.gunisigikitapligi twitter.com/_Gunisigi instagram.com/gunisigi_kitapligiwww.gunisigikitapligi.com

Page 14: Keçi Edebiyat Kış 2014

26 27kış 2014

“Günlük ya�amda birçok kez gördü�ü-müz, duydu�umuz halde önemsemedi-�imiz, belki de farkına varmadan geçip gitti�imiz küçük ayrıntılarla bir öyküde kar�ıla�tı�ımızda hazine sandı�ının anah-tarını bulmu� gibi oluruz. Yazar çok iyi bildi�imiz bir �eyden söz ediyordur. Bu, bizde bir sahicilik duygusu uyandırması-nı ve ona inanmamızı sa�lar. Öyle ki, ya-zılanların kurgu oldu�unu bildi�imiz hal-de, gerçekmi� gibi algılarız...”

Öykü ustalarımızdan Cemil Kavuk-çu, yarı�mamızın internet sayfasın-da öykü sanatını anlattı�ı “Öykü Öykü” adlı yazısında dillendiriyor bunları. Bu yıl “umut” temasında yazan ö�renciler bizlere hazine sandıkları sundular; �a�ırtıcı hayal güçleri, sürprizli sonlar... Zeynep Cemali’nin Ballı Çörek Kafeteryası adlı romanındaki, “Belki yıllardır ilk

kez gülümsedi,” cümlesinin ı�ı�ında yaz-mı�lardı; hemen hepsi umudun bir ba�-

ka yorumunu, ya�ama sıkı sıkı tutunma-nın felsefesini yaptılar.

2014’ün ilk ayından mayıs ortalarına dek Günı�ı�ı Kitaplı�ı’na 600’e yakın öykü ula�tı. Umut deyince, neler neler gelmi� gençlerimizin aklına. Genelde, ayrı dü�-mü� aile bireylerinin birbirine kavu�ma-sını, hastalıktan ya da yoksulluktan kur-tulmayı, iyi bir meslek sahibi olabilmeyi, uzak diyardan ülkeye kavu�mayı umut etmekler ba�rollerdeydi. Ancak, kelebe-�e tutunmu� bir çiçek tozunun bilinçal-tındaki çiçek olma umudu gibi, sava�tan kaçarak çadır kente ula�maya çalı�an sı-�ınmacıların keder dolu umudu gibi, bir dene�in simülasyondan kurtulma umu-du gibi, bir topun onunla sevinç bula-cak engelli bir çocu�a ula�ma umudu gibi sıradı�ı umutlar da, �a�ırtan kurgu-larla yazılmı�tı.

Gençler yazarken, ö�retmenlerini ya da ebeveynlerini memnun etmek u�runa,

genelgeçer kalıplara teslim oluyor, �ab-lonların dı�ına çıkamıyor diye hayıflanı-yorduk; ama “umut” temasında umut vaat eden özgür öykülerle dikkatimizi çekti-ler. Hele kız ö�renciler, özgürce yazabi-leceklerini, hatta fantastik kurgular dü�-leyebildiklerini ispatladılar ki, aya�ımızı yerden kestiler demek do�ru olur. Üs-telik, bu fantastik ya da büyülü gerçekçi öykülerin ço�unlukla Anadolu kentlerin-den gelmesi hepimizi ayrıca sevindirdi, yarı�manın bu yılki temasını daha da an-lamlı kıldı.

“Umut” öyküleri koleksiyonunun bu nite-li�i 2014 sonuçlarını da etkiledi: Her yıl-kinden farklı olarak, öykünün büyüsüne kapılmı� üç de�il, be� çocu�umuzu ku-cakladı seçici kurul ve dereceye giren ilk üç öyküyle yetinmedi; ayrıca iki güzel öy-küyü de Seçici Kurul Özel Ödülü’ne de-�er buldu. Geçen yıllarda oldu�u gibi, dereceye girmese de, seçici kurul üye-lerinin gönlüne de�en be� öykü de 2014 Ödüllü Öyküler Kitapçı�ı’nın “Okumalık Öyküler” bölümünde yer almaya hak ka-zandı. Gençlerimizi kutlamak sevinç he-pimize.

Bu yıl devlet okullarından yarı�mamı-za katılım özel okullara yakla�tı. En çok umut öyküsü �stanbul’dandı yine; Anka-ra ve �zmir’in öykücü gençlerini Konya, Bursa ve Sakarya izledi. �lk defa Gümü�-hane, Bartın ve Kastamonu’dan öyküler geldi. Ne ki, Erzincan, Van, Hakkâri, Kı-rıkkale, U�ak gibi bazı illerden ses yok. Umudumuz gelecek yıllara.

2014 seçici kuruluna emek veren usta yazarlar, Adnan Binyazar, Mavisel Ye-ner, Leyla Ruhan Okyay ve ülkemiz ço-cuk edebiyatının dü�ünürlerinden Prof. Dr. Sedat Sever’di. Seçici kurulunda yer aldı�ım yarı�manın raportörü ise her za-manki gibi Hande Demirta�’tı. Hepsine, çocuk ve gençlik edebiyatına verdikleri

büyük emek ve gençleri edebiyatla bu-lu�turma çabalarına tutkulu katkıları için te�ekkür az kalır.

Gençler 2015’te cesaretle yazacaklar !

Ufukta 2015 yarı�ması göz kırpıyor. Seçici kurulunda yine ünlü yazarlar; Yalvaç Ural, Behçet Çelik, Neslihan Öndero�lu ve Ayfer Gürdal Ünal’ın görev alaca�ı 2015 Zeynep Cema-li Öykü Yarı�ması’nın teması, “cesa-ret” olarak belirlendi. Temaya kıla-vuzluk edecek cümle ise, Zeynep Cemali’nin, Toros Da�ları’ndaki kö-yünde çocuk ya�ında kan davasıyla kar�ıla�an Memo’nun öyküsünü an-lattı�ı Güzelce’de Bir Kaçak, Memo adlı romanından: “Yüzlerindeki kararlılık, ge-lecek günlerin mu�tusu gibiydi.”

Edebiyat ustamız Cemil Kavukçu, “Öykü yazmanın tek bir sırrı vardır: Olabildi�in-ce iyi öyküler okumak. Ö�renmek istedi-�imiz her �ey onların içinde vardır,” di-yor. Bu yarı�ma sayesinde, ö�rencilerin öykü olma yolundaki nice yazısını oku-yoruz; onların da daha çok öykü okuya-ca�ına, çevrelerindeki canlı öyküleri fark edeceklerine, bu dünyayı payla�tıkları ba�ka ba�ka canlıların da kendi öyküle-ri içinde ya�amakta olduklarının ayırdına varacaklarına, dünyanın bir bütün olarak öyküsünü seveceklerine güveniyoruz.

Yarı�mak bahaneyken, edebiyatın gücü-nü duyumsamak gençlere i�aret edilebi-lecek en büyük keyif. Yarına dair umudu ço�altan bir keyif. �stanbul’dan Ozan Ak-su’nun öyküsünü noktaladı�ı gibi: “Bel-ki de uzun zamandır ilk kez gülümsedi çocuk. Güne�le beraber yeni bir umut, yeni bir ya�am do�uyordu çocuk için...” Her gün hepimiz için do�uyor güne�, ama en ba�ta ta� yürekleri ısıtmasını di-leyelim. :

k ı ış

ı ı Müren Beykan

Zeynep Cemali Öykü Yarı�ması Proje Ba�kanı ve

Günı�ı�ı Kitaplı�ı Yayın Yönetmeni Müren Beykan,

Zeynep Cemali’nin anısını ya�atmak için düzenlenen

ve be�inci yılına giren yarı�manın ayrıntılarını, çocuk

ve gençlik edebiyatımızdaki izini anlatıyor.

ZCEG.4

4

k 2014

Page 15: Keçi Edebiyat Kış 2014

28 29kış 2014

Keçi, 2014 yılında “umut ” temasıyla ödül alan öykülerin yazarlarına Kış sayısında yer veriyor ve ilkgençliğe adım atan her çocuğu edebiyat yolunda beraber

yürümeye, öykülerle yaşamaya davet ediyor !

2014’ün umut öyküleri !Gençlerin dikkatini öyküye çekerek, edebiyatımıza yeni öykücüler kazandırmayı amaçlayan

Zeynep Cemali Öykü Yarı�ması 5. yılına do�ru yürüyor. Her yıl Cemali’nin roman ve öykü kitaplarından seçilen bir cümlenin kılavuzluk etti�i farklı bir temayı i�leyen ve edebiyatımızın

yetkin kalemlerinin seçici kurulunda yer aldı�ı yarı�maya katılan binlerce genç bugüne dek “karde�lik”, “ho�görü”, “arkada�lık” ve “umut” üzerine yazdılar. 2015 yılında

gençler, öykülerini “cesaret” temasıyla kaleme alacaklar.

Her yıl oldu�u gibi, 2014’te de dereceye giren gençler ödüllerini usta kalemlerin elinden aldılar; öyküleri ise 2014 Ödüllü Öyküler Kitapçı�ı’nda yayımlandı.

DELF�N TUNA • �stanbul • 8. sınıf ö�rencisi

Saadet adında bir kom�umuz vardı, altmı�ına merdiven dayamı�tı, ama yetmi�lerinde bir kadın kadar ya�lıydı. Kır saçları beline kadar iner, hep

iki yandan örülü olurdu. Gözleri vardı bir de, gözleri... Asla hazır ola-mazdınız insanın ruhuna bakan o gözler için. Buz mavisi, neredeyse

gözünün akıyla aynı renk gözlerinde, gözbebe�i zor seçilirdi. Esmer bir kadındı, gözlerinden beklemezdiniz o rengi, ama asıl �a�ırtan bu haya-ta küsmü� ya�lı kadının keskin bakı�larıydı. ��te o, baktı�ında en az üç

saniye oldu�unuz yere çakardı sizi... (Mavi Gözlü Kadın öyküsünden)

DEN�Z ANGIN • Trabzon • 7. sınıf ö�rencisi

Daha dikkatli baktı denize. Evet, dalgalarla salınan oydu. Yüre�i hop et-ti Elif’in. Babasının yelkenlisi, gözleri gibi türkuvaz rengindeydi. Gözleri-ne inanamadı. O güzel renk, mavi ile ye�ilin cümbü�ü, hasreti ve birlik-teli�i olan türkuvaz rengi �imdi masmavi denizde, dalgalarla koyun koyuna ve limana do�ru geliyor. Biraz daha yakla�tı Elif’in türkuvaz rüya-sı. Belki her gün yeniden gördü�ü ve her gün yeniden inanmak istedi�i tek rüyası... ( Yelkenli öyküsünden)

“ “

SILA HAT�PO�ULLARI • �stanbul • 8. sınıf ö�rencisi

Ne kadar süredir yürüdü�ümüz konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Da-hası korkunç bir kar fırtınası ba�lamı�tı ve bir türlü dinmek bilmiyordu. Bazı-larımızın yiyeceklerini, bazılarımızın battaniyelerini, bazılarımızın ise umut-larını almı� gitmi�ti. Sandıktaki bütün battaniyelere sarınmı�tım, ama yine de fayda etmiyordu. Çok ama çok ü�üyordum. Yola çıktı�ımızdan beri ilk defa umutsuzlu�a kapıldı�ımı hissettim. Gözya�larım, yanaklarımı delip ge-çen karlarla bo�u�uyordu. Gökyüzüne baktım. Hava, gri fırtına bulutlarıyla kaplanmı�tı. Sadece kendimin duyabilece�i bir sesle sordum gökyüzüne:

“Ne zaman bitecek ? Çok yoruldum...” (Kutupyıldızı öyküsünden)

ÇA�LA �D�L ATA • Ankara • 7. sınıf ö�rencisi

Küçük oyunca�ı �öyle bir süzdü, belliydi tavan arasında yeni oldu�u. Daha betonla�an bir sokak gibi grile�memi�ti elbisesi. Ayakkabıları ta-van arasında eskimi� olamayacak kadar yeniydi. Kafasının iki yanında toplanmı� saçları, karamel rengi bukleler halinde omuzlarına dökülüyor-du. Küçük Dilenci aniden hatırladı bu gözleri. Birkaç saat önce, Koca Kutu’da görmü�tü onu. Çok de�il, kısacık bir süreli�ine. Ama hatırlamı�tı

i�te onu, karanlıkta ona bakan mavi gözlerini...(Kaybolan, Gözlerinin �çinde öyküsünden)

Zeynep Cemali Öykü Yarışması

CEREN N�SANUR ATIŞ • �stanbul • 6. sınıf ö�rencisi

Eski kitapçı, ismini ya�lı kitap kurdu Umut Amca’dan almı�tır... Umut Amca bu i�in okulunu okumamı� belki; ama yıllarını, hatta ömrünü ki-taplara adamı� bir alaylıdır. Nasırlı, ihtiyar elleri sanki dünyanın tüm ki-tapları bu ellerden geçmi� hissini verir. Kitapların maddi de�erlerinden daha iyi bilir manevi de�erlerini. Umut Amca her sabah umutla açar baba yadigârı eski ekmek teknesini... Ekmek teknesi dedi�ime bak-mayın; bu tozlu, eski kitap kokulu dükkân Umut Amca için her �eydir... (Umut Sahaf öyküsünden)

Page 16: Keçi Edebiyat Kış 2014

30 31kış 2014

Edebiyat dü�ünürü Terry Eagleton, “Ede-biyat, bizi sınırlı varlı�ımızın ve duyula-rımızın ötesine ta�ıyan bir ruhsal protez gibidir; ona tutunmamızı ve bu sayede sınırlarımızın ötesine eri�memizi sa�lar,” diyor. Sınırları yaratanlar neler ? Toplum-sal kabulleri, iyi ile kötüyü belirleyenler; üretim biçimleri, ekonomik sistemler, si-yasi erk, inançlar, gelenekler, ö�reti-ler... Bütün bu çarkların arasında ede-biyat, yükselen bir bellek kulesi gibidir. Harcı dil olan, her ta�ı bir ba�ka öyküyü anlatan, temelleri kültür tarihinin karanlık ça�larına uzanan, sonsuzdan gelip son-suza varacak olan belki de tek yapıdır.

Edebiyatın insanla bulu�ması, bir hö-yü�ü kazmaya benzer. Kitaptan kitaba, yazardan yazara kat etti�imiz görünmez yollar, kat kat, evre evre, bazen incecik izleri, bazen kalın tabakaları takip eder. Okudukça severiz, neyi sevdi�imizi an-ladıkça durulur, sebat ederiz. Yeryüzü-nün edebiyat kulesine, ancak okuduk-

ça tırmanırız. O kulede bir ta� olmak da, ona tek bir ta� eklemek de mucizevidir.

�nsanlı�ın edebiyat kulesine tırmanmamacerasına atılmanın en büyüleyici vak-ti, ya�am yoluna yeni koyuldu�umuz çocukluk ve ilkgençlik yıllarıdır. E�er çocuklukta, ilkgençlikte bu maceraya atı-lamazsak, yeti�kin ömrümüzde bizi bek-leyen zorunluluklar, sorumluluklar, ka-bullerle i�leyen ve bizi ö�ütüveren tüm çarklardan kaçıp kurtulmayı becereme-yiz. Gecelerde, yollarda, parklarda, yal-nızlıklarımızda edebiyata sı�ınmayı, ona tutunmayı beceremezsek, çabuk yorulur, çabuk öfkelenir, çabuk vazgeçer, çabuk kayboluruz. Tıpkı ülkemizdeki gibi...

Edebiyattan vazgeçmek !

Bu denli evrensel, sonsuz ve sınırsız bir kaynak olan edebiyata en uzak güç, si-yasi erk olmalıdır. Oysa, Türkiye’de du-rum bunun tam tersidir. E�itim politikala-

rımız özgür bireyler yeti�tirmek için de�il, kurulmu� çarklara sorgusuz sualsiz katı-lıp, kolayca ö�ütülecek tektip canlılar ya-ratmayı amaçlar. �nsanları tektiple�tirme-yi amaçlayan e�itim anlayı�ı, edebiyata da aynı �ekilde davranabilece�ini dü�ü-nür ve ilk i� olarak, açık ya da gizli san-sür mekanizmaları kurar.

Bunun için, öncelikle edebiyat kitapları-nın uygun olup olmadı�ını dü�ünür, dü-�ündürtür. �nsanı edebiyatla ancak izin-le ya da zorlamayla, ama ille de kontrollü bulu�turmaya çalı�ır. Ortaya listeler, ya-sak yazarlar, yasak türler, ötelenen te-malar, neredeyse imha edilmi� metinler çıkar. Siyasi erk bu noktada, çıkarları u�-runa pompaladı�ı ahlaki yargılarla toplu-mun hassasiyetleriyle oynamayı amaç-lar. Bunun için ne yapar ?

Örne�in, Edip Cansever’in “Masa da Masaymı� Ha” �iirindeki “Bir bira içmek istiyordu kaç gündür / Masaya biranın dökülü�ünü koydu” dizeleri sansürlenir. John Steinbeck’in Fareler ve �nsanlar ki-tabı ve Vasconcelos’un Şeker Portaka-lı kitabı müstehcen bulunur, yasaklanır. Edebiyatta sansürün tokadını yiyen sayı-sız isim sıralayabiliriz...

Sansürün en hızlı etkisi, halkın edebiyat okumaktan uzakla�masıdır. Okudu�un-dan zevk almamak, bozulmu� metinleri anlamamak, ne yazık ki, bunu çok çabuk sa�lar. Neyin uygun, neyin uygun olma-dı�ını bilememek, seçimler yapmak zo-runda hissetmek, i�in tuzu biberi olur. Bu durumda en iyisi, edebiyattan hep-ten vazgeçmektir.

Edebiyat ne işe yarar ?

Kitabı içeri�ine bakmadan nesnele�ti-ren yasakçı e�itim zihniyetine göre ki-tap, yararlı olmalı, bilgi vermeli, mutlaka bir i�e yaramalıdır. Peki, edebiyat ne i�e

yarar ? Son tahlilde, insan olmamıza ya-rar elbette, ama edebiyatın i�e yaramak gibi bir amacı yoktur. Edebiyat, insan-la ya�am arasında sayısız köprüler kur-makla yetinir. Hangi köprüyü, ne zaman, ne nedenle geçece�ini, sadece insanın kendi bilebilir.

Okuru, kitabın temaları, karakterleri, me-kânları, kurgusu üzerine ele�tirel bakı� sa�layacak felsefi tartı�malara davet et-mek yerine, salt anafikir sormak, kuruözetler çıkarttırmak, sınav sorularıyla ye-tinmek; edebiyatı engellemenin, san-sürlemenin en göze batmayan, ama en kesin sonuç veren yoludur. Bunun gibi, toplumu kütüphanesiz bırakmak da ede-biyata ula�mayı engeller. Bütün bunlar, gelece�in okuruna da, okuryazarlık ide-aline de ta� koymaktır !

Sanatı ve özgür dü�ünceyi imha eden siyasi erkin i�i artık daha kolaydır. Top-lumsal sansür aileden ö�retmene, kütüp-haneden çar�ıya, medyadan e�lenceye kadar her alana hızla ve sinsice yayılır.

Topluma bulaşan otosansür !

Sansürün ba� tetikçisi önyargıdır. Ön-yargılar, her konu ve durumda, her ne-denle ve her ya�ta i�ini eksiksiz gören Azrail gibidir ! Siyasi erkin korku toplu-mu yaratma çabaları sayesinde, kimi e�itimciler otosansürü çabuk kanıksı-yor, içselle�tiriyor. 100 Temel Eser gi-bi sınırlayıcı, sa�ır listeler de buna hiz-met ediyor.

Öte yandan, edebiyat okuryazarlı�ına ili�kin son derece sı� ve yetersiz biri-kimi olan insanımız, çocukları, gençleri hiç dü�ünmeden kategorize ediyor; on-ları okuyor ya da okumuyor diye gruplu-yor. Bununla da yetinmiyor; “do�ru dü-rüst kitaplar okuyor” ya da “bo� �eyler

k

Mine SoysalGünı�ı�ı Kitaplı�ı Genel Yayın Yönetmeni ve yazar

Mine Soysal, e�itimde edebiyat sansürüne, topluma

bula�an otosansürün tehlikeli boyutlarına çarpıcı

örnekler vererek, edebiyatın dünyanın bellek

kulesi oldu�unu hatırlatıyor.

ZCEG.4

4

k 2014

Page 17: Keçi Edebiyat Kış 2014

32

okuyor” diye ayırıveriyor. Do�ru dürüst kitap denilenlerin ço�unun edebiyatla pek ilgisi yoktur. Ya bilgilendirici, didak-tik kitaplardır ya da klasikler gibi bilinen, denenmi�, bir tür sınandı�ı zannedilen yapıtlardır. Bo� denilen okumalarsa, ço-�unlukla fantastik, polisiye ya da bilim-kurgu edebiyatına aittir. Çizgi romandır. Hepsi de edebiyat okumaya heveslen-diren, maceranın da felsefenin de hası kitaplardır.

Son 15 yılda ke�fedilen en ba�arılı san-sür yollarından biri de cinsiyet ayrımcı-lı�ının körüklenmesidir. Oysa kızlar ve o�lanlar için ayrı ayrı edebiyat yapamaz-sınız ! Edebiyat, cinsiyetleri de�il, bütün insanları evrenin labirentlerinde dola�-tırandır.

Otosansür tuza�ına günümüzde yayın-cıların bile dü�ebildi�ini görmek, endi-�emi daha da artırıyor. Edebiyat kitap-larına eklenen bir takım onay belgeleri ya da i�i edebiyat olmayan farklı disip-linlerin denetimine göre yayın yapmak da bir tür otosansürdür ve sonuçları ür-kütücüdür.

Çocuklarımızın gelece�inde çe�itli yol ve biçimlerle ortaya çıkardı�ımız oto-sansür canavarı en tehlikelisidir. 10-15 ya�larında çocukların bir edebiyat ese-ri hakkında, “Bana böyle bir kitabı nasıl okutursunuz ?!” diye hesap sorabildi�i

bir ülkede ya�ıyoruz. Bu, çok korkutu-cu bir gidi�tir. Çünkü artık otosansürün ba�rolünde, edebiyata hepten uzak, yasakçı, ahlakçı tutum içindeki yeti�-kinler vardır.

‹lk adım, otosansüre başkaldırmak !

Edebiyat okumaya ba�layacak; edebi-yatın “zararsızlı�ını” kendi ya�amımızda deneyimleyece�iz. Sözcüklerden, duy-gulardan, dü�üncelerden korkmayaca-�ız. Korku salmaktan medet uman ki�i, kurum ve yakla�ımlara kulak asmaya-ca�ız. Hem kendimizi, hem yeni nesille-ri, edebiyatın binlerce yıldır kusursuzca i�leyen muhte�em do�asından esirge-meyece�iz.

E�itim Bakanlı�ı, edebiyatın tarafında duracak. Yayınevlerinin yayın çizgile-rini yargılayan, seçen de�il, e�itimcile-ri ça�da� edebiyatla donatan olacak. Bakanlık, sınırsızca önerece�i edebiyat eserlerinin eksiltilmeden, do�ru ve telif haklarına en uygun biçimde yayımlan-mı� olmasına dikkat edecek.

Ö�retmenlerimizse, çocukları ve genç-leri edebiyatla bulu�turmada ba�rolün kendilerinde oldu�unu; çocu�u asıl bi-çimleyenin kendileri oldu�unu unutma-yacaklar. Ö�retmenin simgeledi�i okul, çocu�u ya entelektüel bir birey olma yo-luna sokarak özgürle�tirecek ya da ço-cuklu�unun do�al güçlerini tırpanlaya-cak, onu çorakla�tıracak ve ö�ütecektir.

E�er bu gidi�i de�i�tirmezsek, e�itimde edebiyat sansürünün bugün geldi�i tüy-ler ürpertici sonuç, çok kısa bir sürede gelecek umudumuzu tümden yok edebi-lir. Beklemek, sessiz kalmak, görmezden gelmek, sansürün kara çadırının tepemi-ze çökmesine, ülkemizi karanlı�a bo�-masına izin vermek demektir. :

Page 18: Keçi Edebiyat Kış 2014

34 35kış 2014

re ula�abilmesinin büyük bedelleri var. Bu nedenle genelde dergi da�ıtımları-nın yarısı �stanbul ve çevresinde olur. Bu durum, edebiyat dergicili�i için kısır bir döngüye yol açıyor,” sözleriyle, dergici-likte ba�arılı olmak için, alı�ılan biçim ve anlayı�lardan ba�ımsız bir yayıncılı�ın �art oldu�unu belirtti.

�yi dergicilik için biçim ve anlayı�ın öne-mini vurgulayan Gümü�, “Dergi, aylar sü-ren bir hazırlı�ın sonunda ortaya çıkar. Geleneksel biçimlerde dergiyi yapar, okurun önüne koyarsanız, okur sayısı sı-nırlanır. Bugün tüm ülkede yakla�ık 300 dergi yayımlanıyor, ama 60 ve 70’lerdeki kadar nicelikli ve nitelikli bir dergi dün-yamız yok,” diyerek, edebiyata katkının ancak nitelikli edebiyat dergileriyle sa�-lanabilece�ine dikkat çekti.

Özellikle genç yazarların öne çıkması içinde, dergilerden iyi bir araç olmadı�ı-nı belirten Gümü�, dergi yayıncılı�ının kendisi için önemine, “35 yıldan uzun sü-redir, hem dergicilik, hem de yayıncı-lıkla u�ra�ıyorum. Birini bırak deseler, hiç dü�ünmeden kitabı bırakırdım. Kitap yayımlarken, ba�kalarının kitabını yayım-lıyorsunuz. Derginin her sayısı ise kendi eseriniz,” sözleriyle de�indi. Yayıncılık gelene�imizde tutucu bir yakla�ım oldu-�unun, dijital yayıncılı�ın olanaklarından ve yeni mecralardan yararlanmak gerek-ti�inin altını çizdi.

“Bütün basın, dijitalin sınavını verecek.”

Gazeteci, yazar Karin Karaka�lı konu�-masına ba�larken, “Hayatın kendisinin dayattı�ı bir dergi ihtiyacı yok. Gazetele-rin bile artık internetten takip edildi�i bir dönemde, dergilerin aylık akı�ını takip etmek ayrı bir mücadele,” diyerek, der-gi yayımlamanın da, okumanın da birer tutku oldu�unu belirtti.

“Edebiyatın hayata açılaca�ı yer, edebi-yat dergileridir,” diyen Karaka�lı, yeni bir yazarın ilk okulunun dergiler oldu�unu hatırlatarak, kendisi gibi pek çok genç yazarın Ya�ar Nabi Nayır Gençlik Ödü-lü’yle edebiyata adım attı�ına dikkat çek-ti. “Okuru oldu�unuz bir dergide, oku-ru oldu�unuz yazarlarla aynı sayfalarda yazdı�ınızda, bir süreklili�in halkası olu-veriyorsunuz ve yazmaya devam etmek için de bir sebebiniz bulunuyor,” cümle-leriyle, dergilerin yazın hayatı için öne-minden söz etti.

Dergilerin ba�ımsız kalabilmesinin, içe-ri�i sansürden ve otosansürden kurtara-bilmenin zorluklarına i�aret eden Kara-ka�lı, dergilerin, hem da�ıtım gibi teknik sorunlarla, hem de içeri�i diri tutmakla mücadele etti�ini belirtti. “Edebiyat der-gicili�i, kendini yalnız hisseden birilerine ula�ıp, aya�ının altında bir zemin olu�tur-maktır,” diyerek, bir zamanlar dergilerin insanları bir araya getirdi�ini, ama günü-müzde bamba�ka bir dünya düzeni ol-du�unu anlattı. Karaka�lı, “Bütün basın, dijitalin sınavını verecek. Zaman ve dün-ya oraya gidiyor,” sözleriyle tanımladı�ı dijital yayıncılı�ın önemli fırsatlar sundu-�unu ve dijitalde içeri�i okutmak için tür-lü yollar denemek gerekti�ini, bu noktada sosyal medyanın önemini vurguladı. :

“�nat Yolculu�u: Edebiyat Dergicili�inde Yeni Sesler, Yeni Biçimler” adlı panelde edebiyat dergisi çıkarmanın önemi, der-gilerin hayatta kalabilmesi için yapılması gerekenler, yazar ve editörler için der-gi çıkarmanın anlamı, dergilerin edebi-yata katkısı ve dijital yayıncılık gibi ko-nular tartı�ıldı.

“Bir neslin vasiyetnamesi...”

Panelin yöneticili�ini üstlenen editör Ha-lil Türkden, konu�masına ba�larken Ce-mil Meriç’in, “Bir �ehrin iç sokakları gibi mahrem, samimidirler. Devrin çehresini makyajsız olarak onlarda bulursunuz. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi,” cümlele-rini alıntıladı.

“Dergiler, Cumhuriyet sonrasında gide-rek her akım ve dü�ünce için bayrak i�le-vi görmeye ba�ladı. Ya�ar Kemal’ler, Or-han Veli’ler ve Sabahattin Ali’ler için birer okul gibiydi; birço�u ilk yazısını dergiler-de yayımladı,” diyen Türkden, bir dönem edebiyatın nabzının dergilerde attı�ını; öte yandan bugün artan nüfus ve oku-ma oranına ra�men edebiyat dergilerinin okunmadı�ı, takip edilmedi�i bir manza-rayla kar�ı kar�ıya olduklarını vurguladı.

Dijital yayınların, da�ıtım sorununu orta-dan kaldıran yeni bir kanal olmakla birlik-

te, dijitalde edebiyatı okutmanın da zor-lukları bulundu�unu, dijitalde içeri�i daha da ince eleyip sık dokumak gerekti�i-ni dile getiren Türkden konu�macılarla, edebiyat dergisi çıkarmanın anlamı, der-gileri ayakta tutabilmek için ödenen be-deller, dergilerde editör ve yazar olma-nın motivasyonu üzerine söyle�ti.

“Birini bırak deseler, hiç düşünmeden kitabı bırakırdım.”

Notos Dergisi Yayın Yönetmeni, yazar Semih Gümü�, “Edebiyatın dünyanın neresinde olursa olsun edebiyat der-gisi olmadan ya�aması mümkün de�il-dir. Kitaplar, ya�adı�ımız ânın edebi-yatını yansıtmakta yeterli de�ildir. Hepsi farklı anlayı�ta, çok farklı yazarların elin-den çıktı�ı için bizi bir kaosa sürükler. Yeni ve özgün içerikler önce dergilerde yer bulur,” cümleleriyle dergilerin edebi-yat tarihimiz açısından öneminin altını çizdi.

“Edebiyatın ve ya�amın nereden gelip nereye gitti�ini anlamak için, dergilerden ba�ka tutunabilece�imiz yayın yoktur,” ifadesini kullanan Gümü�, dergi yayıncı-lı�ındaki deneyimlerini payla�tı ve birin-cil sorun olarak da�ıtım ve satı�ı i�aret etti. “Türkiye’de edebiyat dergisi da�ı-tımı çok yetersiz. Derginizin bütün ille-

Yollarda

Bir inat yolculuğu olarak edebiyat dergileri

33. Uluslararası �stanbul Kitap Fuarı çerçevesinde düzenlenen “�nat Yolculu�u: Edebiyat Dergicili�inde

Yeni Sesler, Yeni Biçimler” adlı panelde, Notos Dergisi Yayın Yönetmeni Semih Gümü�, Agos gazetesinden

gazeteci, yazar Karin Karaka�lı ve Keçi edebiyat dergisi editörü Halil Türkden bir araya geldi. Ka

rin K

arak

a�lı

Hal

il Tü

rkde

n

Sem

ih G

ümü�

Sem

ih G

ümü�

Sem

ih G

ümü�

Sem

ih G

ümü�

Sem

ih G

ümü�

Sem

ih G

ümü�

Page 19: Keçi Edebiyat Kış 2014

36 37kış 2014

Uluslararası Yayıncılar Birli�i’nin (Interna-tional Publishers Association – IPA) yap-tı�ı ara�tırmaya göre; Türkiye 42.337 çe-�it yeni ba�lıkla, yani yeni yazılan kitapla dünyada kitap üretiminde 11. sırada. �lk üç sırada ABD, Çin ve Almanya’nın bu-lundu�u bu sıralamada, pazar büyüklü-�ü açısından da Türkiye 1.682.000 avro ile 12. sırada.

Kültür endüstrisi olarak ifade edilen bu havuzda, genelde hep olumsuz bir tav-rımız vardır. Tüm dünyada kitap okuma tablosunun giderek kötüle�ti�i dü�ünü-lürken, IPA’nın bu sıralamasında kitap yayıncılı�ının payı %30. Kitap yayıncılı-�ı, sinema ve gösteri sanatları ve der-gilerin ilk üçü olu�turdu�u bu pastaya baktı�ımızda, dünyanın kültür endüstri-sinin yarısını bizim ahlanıp vahlandı�ı-mız kitap ve dergi yayıncılı�ı olu�turuyor. Amerika, Almanya, Çin, Fransa, �ngilte-re, �talya, �spanya, Brezilya, Güney Kore, Hindistan, Türkiye ve Kanada, dünyada-

ki yayıncılık üretiminin %84’ünü kar�ıla-yan ülkeler. Bu da çok ilginç ve dünya-nın geneli açısından üzücü bir durumelbette.

Türkiye’ye dönüp, Yayıncılık Federasyo-nu’nun verilerine bakıldı�ında, 2014’ün ilk dokuz ayında yayıncılık sektörünün %9.6 daha fazla üretim yaptı�ı görülü-yor. Geçti�imiz yıl yayıncılık sektöründeki üretimin büyümesi %12’ydi. Ekim-Kasım aylarında yılın en büyük üretimi yapılıyor; hem e�itim sezonu açılıyor, hem de �s-tanbul Kitap Fuarı düzenleniyor. Umuyo-ruz ki, bu yıl da büyüme kaydedece�iz.

Öte yandan, yayıncı dostlarımızın da bil-di�i gibi, kitap satı�larında sıkıntılar var. Kitabevlerinin sayısında azalmalar gö-rüyoruz, böyle de bir paradoks ya�ıyo-ruz. Gelen kötü haberlerle her yıl duru-mun daha vahim olaca�ından endi�e ediyoruz, ama gelen rakamlara bakıldı-�ında, büyümeye devam etti�imiz görü-

lüyor. Yayıncılık sektörü son 10 yıldır he-men hemen her yıl yakla�ık %10 büyüme kaydediyor.

Yayıncı - devlet ilişkisinde süreklilik

Yayıncılı�ımızın sürekli ili�kide oldu�u iki bakanlık var: Kültür ve Turizm Bakanlı�ı ile Milli E�itim Bakanlı�ı. Yayıncılar Birli�i olarak ili�kilerimizi öncelikle bu iki bakan-lıkla sürdürmeye çalı�ıyoruz.

Bu noktada temel sorunlarımızdan bi-ri, devletin kurumlarında ve söylemlerin-de sık sık dile getirilen “süreklilik” kavra-mı. “Devlette süreklilik vardır,” cümlesini çok sık duyarız. Ama bugüne kadarki de-neyimlerim gösteriyor ki, bizim i�lerimiz-de devletle süreklilik yok. Örne�in, geç-ti�imiz yıl Kültür Bakanı’nın de�i�mesiyle önemli bürokratik kadrolar, daire ba�kan-ları, özellikle de bizi ilgilendirenler de�i�ti. Bu de�i�im sonunda tüm ili�kiler ve ça-lı�malar sıfırlanıyor; önceki memur gider-ken elindeki dosyaları aktararak gitmiyor ve yeni gelen tekrar ö�renmeye ba�lıyor.

Süreklilik ve buna benzer sıkıntılar ne-deniyle, her yıl rutin olarak devam eden i�lerimiz sekteye u�ruyor. Kitap alımları, uluslararası fuarlara katılım, TEDA (Türk Edebiyatının Dı�a Açılımı) deste�i gi-bi konularda kurumların toplanmasın-da önemli gecikmeler oldu. Bu duruma dı�arıdan bakıldı�ında, siyasi otoritenin kültür politikalarında nasıl bir de�i�ik-lik dü�ündü�ü ve kurumların neden bir türlü toplanamadı�ına yönelik �üpheler, soru i�aretleri olu�abiliyor.

Kültür Bakanlı�ı’yla ili�kilerimizde önemli bir gündem maddesi de TÜSAK (Türki-ye Sanat Kurumu) yasa tasarısıdır. TÜ-SAK üzerine basında önemli tartı�ma-lar, iddialar dönüyor. Bu yasa tasarısıyla zannediliyor ki, sadece Devlet Tiyatro-

ları, Opera ve Bale kapatılacak, her �ey devlet kontrolünde olacak, i�ten çıkar-malar olacak... Yasanın o tarafında bun-lar da var. Ama tamamını okudu�unuz-da, edebiyatı, yazarları ve yayıncıları da ilgilendiren önemli maddeler oldu�u gö-rülecektir.

Yazar desteği nereye doğru ?

Benzer bir tartı�ma da “yazar deste�i” konusunda ortaya çıktı. Bu öncelikle yeni Bakan’ın, Kütüphaneler ve Yayın-lar Genel Müdürlü�ü’nün icat etti�i bir destek konusu de�il; Ertu�rul Günay’ın bakanlı�ı döneminde yönetmelik hazır-lanmı� ve yayımlanmı�tı. Basında o za-manlar Radikal ve Cumhuriyet dı�ında hiçbir gazete bunu haber yapmamı�tı, daha sonra da unutuldu zaten. Unutul-masındaki en önemli neden de, devlet-teki süreklilik sorunudur.

Yakın zamanda devlet, edebiyat te�vik-lerini açıkladı�ında, basında müthi� bir tartı�ma çıktı. Ama bu geç kalınmı� bir tartı�ma oldu, zamanında daha sıkı bir haber takibi ve gündeme getirilmesi ge-rekiyordu.

Devletin edebiyatı desteklemesi, te�vik etmesi, Yayıncılar Birli�i’nin her zaman gündeminde olan bir �eydir. Devletin kü-tüphanelere iyi bir bütçeyle kitap alması, Türkiye edebiyatının de�erli yazarlarının birçok dile çevrilmesi için çeviri deste-�i vermesi ve çok tartı�ılan yazar te�vik programı da bizim önerilerimizdi. Özet-le devletin, biz sinemaya, tiyatroya yar-dım ediyoruz; biraz da edebiyata des-tekte bulunalım, gibi bir dü�üncesi yoktu.

Yayıncılar Birli�i olarak, TEDA deste�ini Erkan Mumcu’nun bakanlı�ı sırasında, 2005’te önermi�tik. Yayıncı kökenli biri oldu�undan heyecanla kar�ılamı�tı. Son-

ZCEG.4

ı ı ı ı

Metin CelâlTürkiye Yayıncılar Birli�i Ba�kanı, yayıncı,

ele�tirmen, �air Metin Celâl, yayıncılı�ımızı etkileyen

önemli güncel konuları, devletin edebiyatı te�vik

programını ve yasal geli�meleri de�erlendirdi.

4

k 2014

Page 20: Keçi Edebiyat Kış 2014

38 39kış 2014

Dünya fuarlarında

raki bakanlarla da devam eden süreçte oldukça yol katettik. 2014 yılında geldi-�imiz noktada, destek için 2.250.000 TL tutarında bir ödenek harcandı. Buna paralel olarak, 10 yıl önce 470.000 civa-rında olan kitap ve dergi alımları büt-çesi, bugün 10.550.000 TL tutarında. Geçti�imiz yıl devlet kütüphanelerine 1.202.000 adet kitap ve 263 dergi satın alındı; bunların büyük bir ço�unlu�u da edebiyat dergisidir.

Vazgeçmek mi, iyileştirmek mi ?

Çok tartı�ılan yazar destek programına bakıldı�ında, yönetmelik ilk yapılırken, karar verecek kurulun yazar örgütlerin-den olu�ması gerekti�ini belirtmi�tik ve kabul edilmi�ti. Ancak, daha sonra ya-pılan yönetmelik de�i�ikli�inde bu mad-de, “edebiyat alanında adımlar atmı� ve-ya tanınmı�, bilinen ki�iler” gibi yoruma çok açık bir hale getirildi. Bununla birlik-te, destek programındaki �effaflık mese-lesi de ele�tirdi�imiz bir ba�ka noktadır.

Tüm bunlara kar�ın, ben �ahsen, bu des-teklerin kaldırılması taraftarı de�ilim. Bu destek programına ayrılan 450.000 TL’nin kaldırılmasından ziyade, bunu düzeltmek ve edebiyata, yayıncılı�ımıza uygun hale getirmek taraftarıyım. Ele�ti-rilerimizi bu yönde geli�tirmeliyiz. 2014’te devlet sinemaya 26.979.000 TL, tiyatro-ya 4.312.000 TL ayırırken; edebiyat eser-lerine de 463.000 TL ödenek ayırmı�. Bu ba�lamda, edebiyata daha fazla destek

verilmesi gerekir, ele�tirilerimizi bu yön-de geli�tirmeliyiz. Söz konusu yönetme-li�in de�i�tirilmesi için gereken mücade-leyi de verelim.

MEB yayıncılık yapabilir mi ?

Yayıncılar olarak devletle ili�kimizin di-�er kanadını da Milli E�itim Bakanlı�ı’yla olan diyalo�umuz olu�turuyor. MEB’de Kültür Bakanlı�ı’ndan çok daha hızlı ve fazla görev de�i�iklikleri oldu. Siyasi ge-li�melere ba�lı olarak sürekli de�i�ti. Üs-telik MEB, Kültür Bakanlı�ı gibi sektörle, sektörü temsil eden kurumlarla çalı�ma-ya alı�kın bir yapı de�il. MEB, bir yönet-melik hazırlar, ilan eder, uygular; kimse duymaz, farkına bile varmaz; insanlar yönetmeli�i uygulandı�ında görür ve ele�tirmeye ba�lar.

Nitekim MEB, Ekim ayı ba�ında yeni bir “yayın yönetmeli�i” yayımladı. Bu, sırf yayıncıları de�il, yazarları da ilgilendiren bir yönetmeliktir. Okudu�umuzda, MEB tekrar kültür yayıncılı�ına giriyor, diye yorumladık ki, bu yayıncılık sektörü için endi�e vericidir. Talebimiz devletin ya-yın yapmamasıdır, yayıncılık sektörünün önünü açmasıdır.

Yayıncılar olarak en büyük endi�emiz, çocukların ders kitabı dı�ındaki kitap-larla, edebiyatla bulu�masını engelleyi-ci uygulamalardır. Bakanlı�ın yardımcı e�itim araçlarını destekledi�i açık açık dile getirilir, ama sonra gizli genelge-lerle, “Ders kitapları dı�ında bir yayına ihtiyaç yoktur,” duyurusu yapılır. Ö�ret-menler de kitap listelerini, e�itim sezonu ba�ında yayımlanan bu genelgeye göre düzenler. Bunun yanı sıra, okullara han-gi yayınevlerinin kitaplarının sokulup so-kulmayaca�ına yönelik direktifler de bu-lunuyor. Durum gittikçe daha vahim bir hale geliyor. :

Almanya’da her yıl binlerce yayınevini bir araya getiren Frankfurt Kitap Fuarı, 8 -12 Ekim 2014 tarihlerinde düzenlen-di. Kapılarını 66. defa açan dünyanın en büyük kitap fuarında bu yıl onur konu�uFinlandiya oldu. Fuarda 105 ülkeden 7000 sektör temsilcisi, kitap, e-kitap ve dijital ürünlerini sergiledi. Binlerce ga-zetecinin takip etti�i fuar, 270 bin ziya-retçiyi a�ırladı.

Türkiye’den 200 yayınevi katıldı

65 yıldır aralıksız devam eden Frank-furt Kitap Fuarı’na 1985’ten bu yana ka-tılan Türkiye’nin 348 metrekarelik ulusal standıyla yer aldı�ı fuarda, 200 yayıne-vinin 3000’e yakın kitabı tanıtıldı. Salon 3’teki 48 metrekarelik ulusal standımız çocuk kitaplarına ayrıldı ve 12 yayınevi kurumsal olarak temsil edildi. Yayınev-

leri kendilerine ayrılan sergi ve görü�me bölümlerinde eserlerini tanıttı ve telif gö-rü�melerini sürdürdü. Ayrıca, Türk Ede-biyatının Dı�a Açılımı (TEDA) kapsamın-da farklı dillerde basılmı� birçok kitap sergilendi ve Türkiye’den eserleri kendi dillerinde yayımlamak isteyen farklı ül-kelerden birçok yayıneviyle görü�me-ler yapıldı.

Bolonya 2015’e doğru...

52. Bolonya Çocuk Kitapları Fuarı, 30 Mart-2 Nisan 2015 tarihleri arasında dü-zenlenecek. 1963 yılından bu yana ço-cuk ve gençlik edebiyatının en önemli fuarı olarak görülen ve dünyanın dört bir yanından bu alanın önemli temsilcilerini bir araya getiren Bolonya Çocuk Kitap-ları Fuarı’na 2014’te 74 ülkeden 1200 stand ve 30 bini a�kın ziyaretçi katılmı�tı.

Dünyanın çocuk ve gençlik edebiyatı-na emek veren yayıncılarına, The rightsplace for children's content sloganıyla ça�rıda bulunan fuar, çocuk kitapları ve illüstrasyon sanatı için büyük önem ta-�ıyor. Bolonya 2015, her yıl oldu�u gibi Hans Christian Andersen Ödülü, Astrid Lindgren Anma Ödülü (ALMA), Bolonya Ragazzi Ödülü ve Bolonya En �yi Çocuk Yayıncısı Ödülü gibi prestijli ödüllere de ev sahipli�i yapacak. :

Frankfurt’tan Bolonya’ya fuar mevsimi ! Frankfurt, dünyanın en büyük kitap fuarına; Bolonya ise dünyanın en kapsamlı

çocuk ve gençlik kitapları fuarına her yıl ev sahipli�i yapıyor. Dünyada yayıncılık sektörünün dikkatle takip etti�i bu iki fuardan biri olan 66. Frankfurt Kitap Fuarı’nı

geride bıraktık. Keçi, Frankfurt’tan kalan ve Bolonya 2015’e do�ru esen kitap rüzgârına hızlı bir bakı� sunuyor.

Page 21: Keçi Edebiyat Kış 2014

40 41kış 2014

Müren Beykan: Az kitap okunuyor; kitap çok yapılıyor, ama az okunuyor. Okuma-yı sevmiyoruz; kısa olsun istiyoruz, hatta çocuklar için inceleri daha çok seviyo-ruz... Bu sesler çe�itli alanlardan yüksek sesle çıkmaya devam ediyor. Ama de-�i�meyen tek �ey görsellik; de�i�medi, hatta çok arttı. Görsel olana bakmak, in-celemek istiyoruz. Ö�retmenler ne derse desin, çocuklar ya�ları ilerlese de desen-li kitaplara özel ilgi gösteriyorlar.

Tasarım, ya�amlarımızın her alanında farklı oranlarda bulunuyor. Ama asıl ba-sılı kitap ve yayınlarda çok önemli bir ye-re sahip. Kitap tasarımı, sanatla i�lenen, ancak kullanıcıyı göz önüne aldı�ımızda i�levsel bir i�. Hele çocuk kitapları dü�ü-nüldü�ünde, sipari�le çizilen ve yazılan-lar var. Kitap tasarımını iki cümleyle nasıl ifade edebiliriz ?

Dünyanın en zor işlerinden biri !

Sadi Güran: Ço�u zaman sipari� oluyor. Yayınevinden gelen kitaplarda genelde ortak bir çalı�ma olmuyor. Yazarla ta-nı�madı�ımız durumlar da oluyor. Oysa çalı�ırken, sanki beraber üretmi�iz gibi yakla�malı. Öte yandan, yazarla çize-rin ortak çalı�tı�ı, tanı�ıp birlikte bir öykü yazdıkları ve kitabın yava� yava� olu�tu-�u durumlar da var, ama çok az.

Feridun Oral: Tasarımın çocu�un dı� dünyayla ileti�iminde, estetik duyguları-nın ve yaratıcılı�ının geli�mesinde çok büyük katkısı var. Kitaplarımda da bu-na özen göstermeye çalı�ıyorum; çün-kü okulöncesi kitaplar, çocu�un haya-tı tanıma kılavuzu gibi. �lham kayna�ım do�a oldu�u için, hayatı ve do�ayı ço-

cuklara do�ru yansıtabilmek amacıyla ara�tırmalar yapıyorum. Bir çocuk gibi gözlemci olmaya çalı�ıyorum. Örne�in, bir örümce�in a� yaparkenki halini hiç-bir zaman görme �ansımız olmayabilir. Ama üç dört ay öncesinde bir örümce-�in nasıl a� yaptı�ını tesadüfen gördüm. Hatta deneysel muzırlıklar bile yaptım. Örümcek, a�ını örerken yaprak attım; o yapra�ı ba�lantı yerlerinden koparıp at-tı. Sonrasında, avucumdaki unu a�a üf-ledim ve örümcek haklı olarak kızdı, a�ı bıraktı. Bu bilgi kitaplarda çocuklar için gerekli ya da gereksiz mi, bilemiyorum, ama benim için bir kaynak olu�turdu.

Do�ada ya da �ehirde, hayvanları göz-lemlemeye çalı�ıyorum. Örne�in, biz uyandı�ımız zaman hayvanlar çoktan beslenmelerini tamamlamı� oluyorlar. Erken kalktı�ımız bir sabah, bir karga-nın bir cevizi kırmak için neler yaptı�ını görebiliriz. Bunlar daha sonra kitaplarım-da hikâyele�ebiliyor ya da kitaba küçük anekdotlar, görseller olarak girebiliyor-lar. Böylelikle, görsellikle bilgi vermeye çalı�ıyorum, ders vermeyi sevmiyorum. Çünkü bunları çocu�un kendisinin ya-kalaması lazım.

Huban Korman: 30 yıldır reklam ajans-larında çalı�tı�ım için ba�ka bir gözle bakıyorum. O kitaplar benim için artık do�ru konumlanması ve do�ru ki�iye ula�ması gereken bir ürün. Bu nedenle kitabın kapa�ı çok önemli, çünkü tüke-ticiyle bulu�tu�u ilk yer. Kitabı eline ala-nın beni görmesini ve meraklanıp arka-sını okumasını istiyorum.

Çocuk kitabı resimlemek dünyanın en zor i�lerinden biri. Gerçekten çok emek harcıyorsunuz; çünkü önce kendinize be�endirmeniz gerekiyor ve ben kendi-me kar�ı çok acımasız olabiliyorum. Bazı kitapları iki kere resimledi�im oluyor, o zorlu�un içinden çıkıp çocuklara ula�-mak istiyorsunuz. Hedef kitleniz bazen çok farklı ya� gruplarından ve kültürler-den olu�abiliyor, çetin bir sava� vermek zorundasınız.

Yazarla çizerin ekip çalı�masına çok ina-nıyorum, yıllarca öyle çalı�tım. Yazarın duygusunu almak ya da onu tanıyor ol-mak bile önemli. Saçını nasıl taradı�ı bi-le bazen bir fikir verebiliyor.

Çocukların inanılmaz iletişim dilleri

MB: Resimli çocuk kitabında desenin de yazı gibi algılanması söz konusu de-�il mi ? Karikatürcü yazar Behiç Ak, de-senler yoluyla çocu�u dü�ündürmeyi, soru sordurmayı tercih etti�ini vurgulu-yor. Huban Korman da ça�rı�tıran �ey-leri çizmeyi seviyor. Okulöncesindeki çocukların resmi, yazı gibi algılamasını

ve desenli metin olu�turmayı nasıl de-�erlendiriyorsunuz ?

SG: Bant, yeni adıyla Bantmag 10. yılını kutlayan ba�ımsız bir dergi. Dergide rek-lamdan tasarıma pek çok i� yapıyoruz. Bunların yanında, sevdi�im için çocuk kitabı da yapıyorum. Kimi zaman, aynı gün içinde çocuk kitabı için çok mutlu bir

ı ı ı

ı ı Ülkemizin özgün desen dilleriyle öne çıkan ve

sevilen üç sanatçısı Feridun Oral, Huban Korman

ve Sadi Güran, Günı�ı�ı Kitaplı�ı Yayın Yönetmeni

Müren Beykan’ın kitap tasarımına ve illüstrasyonuna

ili�kin sorularını yanıtladılar. Üç sanatçı, kitap

resimleme ve tasarımında, yazar, editör, tasarımcı

ve illüstratör ileti�iminin püf noktalarını irdelerken

metin-desen uyumu, tektiple�me tehlikesi

gibi önemli konulara de�indiler.

4

k 2014 ZCEG.4

Feridun Oral

Huban Korman

Müren Beykan

Sadi Güran

Page 22: Keçi Edebiyat Kış 2014

42 43kış 2014

an resimlerken, bir saat sonra, ba�ka bir makale için trans cinayetleri gibi korkunç bir konuda i� yeti�tirmem gerekebiliyor.

Kalem kâ�ıtla i�e giri�me ânını çok sev-di�im için illüstrasyonlarım genelde hem zevk almaya, hem de sorunu çözme-ye yönelik oluyor. Bir süre sonra tasa-rım i�in içine giriyor ve iki alan arasında gidip gelirken, fazla teknik de�i�tirmiyo-rum. Örne�in, dergide madenciler dos-yası yapmı�tık. Orada biraz La Fontaine gibi anlatmı�tım, ama i�lenen konular çok sertti. Bu gibi durumlarda hayvanla-rı kullanmayı seviyorum, özellikle genç-ler konuyla ilgisi olmayan ilginç bir çizim görünce, do�rudan konunun içine giri-yor ve bamba�ka �eyler ö�renebiliyorlar.

FO: Do�a, dostluk gibi temaları çok bel-li hikâyeleri evrensel bir dille anlatmaya, bunu da hayvan karakterler üzerinden yapmaya çalı�ıyorum. Do�anın bir par-çası oldu�umuzu hiçbir zaman unutma-mamız gerekiyor. Günlük ya�am içinde koptu�umuz zamanlar oluyor; deprem ve sel gibi afetlerle do�a bize kendini sürekli hatırlatıyor. Dolayısıyla, kitaplarım hayvan temalı olsa da, aslında hep insa-nı i�aret ediyor.

Duyarlı ve payla�ımcı olabilme ihtiyaçla-rıyla birlikte ba�ka bilgileri de vermeye çalı�ıyorum. Hangi kültürden olursa ol-

sun, hangi dili konu�ursa konu�sun, ço-cuk benim için çocuktur ve onların ken-dilerine ait inanılmaz ileti�im dilleri var. Dünyaya gelen her çocu�un a�lama se-si aynı. Kültürü ve ya�am biçimi ne ka-dar farklı olursa olsun, bir tilki her yerde tilkidir. Kitaplarımda bir bayku� bir farey-le dost olabiliyor. Bunları okuyan, kitap-larıma bakan çocukların bu evrensel dili görmesini diliyorum.

Yurtdı�ında bir yayıncı, “Senin çalı�ma-larında tav�anın gözüne baktı�ım zaman insan gözü görüyorum,” demi�ti. Bir gün bir �ey çizerken a�zım kulaklarımda sırı-tıyordum, i� yapıyordum ve sırıtacak bir �ey yoktu ortada. Ama çizdi�im karak-ter öyle bir karakterdi i�te. Duygu böyle geçiyor herhalde.

HK: Benimki mesleki bir deformasyon belki de, ama aslan resmi koyup altına, “Bu bir aslandır,” yazamazsınız. Farklı bir �ey yapmak gerekir. Örne�in, “bel” denildi�inde benim aklıma sadece ka-dın beli gelmiyor; ince belli bardak ge-liyor, ba�ka �eyler de geliyor. Böylelikle daha güzel yakalıyorum, bu da insanla-rın çok ho�una gidiyor. Çocukların so-yut �eyleri görünce �a�ırmaları da iyi bir �ey, onlara tek bir dünya gösteremeyiz.

Yazı ve çizim arasındaki ili�kide, yazar-ların güzel duygular yakaladı�ını dü�ü-

nüyorum. Ben de okuyorum ve bu saye-de yazarın dünyasına geçiyorum. Sıra onun anlattı�ı dünyayı desenle yarat-mama geliyor, onun duygularını biliyor olmak çok i�ime yarıyor. Çocuklara bu-nun sayesinde daha kolay ula�ıyoruz.

En zor iş kapak yapmak mı ?

MB: Kitabın en çok görünen yeri de ka-pa�ı... Estetik, ya� grubu, i�levsellik, al-beni ve daha dü�ünülmesi gereken pek çok ayrıntı var. En zor i� kapak yapmak de�il mi ?

SG: Kitap kapa�ı sınıfta el kaldıran ço-cu�un eli gibi. Ne kadar hevesliyse o kadar el sallıyor. Kapak tasarımına böy-le yakla�mak gerekiyor. Kitabı çok iyi anlamak, editörle çok iyi ileti�imde ol-mak gerekiyor. Gerisi biraz da içgüdü-sel çıkıyor.

HK: Kitap kapa�ı yapmayı çok seviyo-rum, çok heyecan verici. Binlerce kural var, ama aslında hiçbir kural yok. Kitabı yansıtacak �eyi bulmak, sanki binlerce �eyin arasından küçük bir kitap parça-sı bulmak gibi. Bir moda dergisi karı�tı-rırken bile bir �ey yakalayabiliyorsunuz. Kitap kapa�ı yapmak, tipografi sevdi-�im için de beni çok etkiliyor.

Okura ula�mak çok kıymetli bir duygu oldu�u için onu elletmek, baktırmak, arka kapa�ı çevirmesini sa�lamak he-yecan verici.

FO: Kapak benim için kitabın vitrini gi-bi. Okulöncesi kitaplar için konu�ursam;

kitap içinde birçok �eyi a�ırı görsellikle anlattı�ınız için bunlardan yalnızca biri-ni kapa�a ta�ımak zor oluyor. Bu biraz, semt pazarlarında albenisi olan meyve-lerin en öne konmasına benziyor. Bu ko-nuda da yine do�aya, arılara bakıyo-rum. Arılar hangi meyvelerin üzerinde dola�ıyorsa, en ilaçsız, organik dedi�imiz meyvenin o oldu�unu anlıyorum. Yamuk yumuk da olsa onu tercih ediyorum. :

Ferid

un O

ral

Ferid

un O

ral

Hub

an K

orm

an

Hub

an K

orm

an

Sad

i Gür

an

dedi�imiz meyvenin o oldu�unu

Sad

i Gür

an

Page 23: Keçi Edebiyat Kış 2014

44 45kış 2014

Çocuk ve gençlik edebiyatında ulusla-rarası alanda iki temel ödül bulunuyor. Biri; dünyaca ünlü çocuk kitapları yazarı Astrid Lindgren’in anısına �sveç Kraliyet Ailesi’nce düzenlenen ve 700 bin dolar maddi ödülü bulunan ALMA (The Astrid Lindgren Memorial Award). Di�eriyse, Danimarka Kraliyet Ailesi tarafından hi-maye edilen ve Hans Christian Andersen anısına verilen Hans Christian Andersen Edebiyat Ödülü; maddi bir kar�ılı�ı olma-yan, ancak bu alanın Nobel’i olarak bili-nen, madalya ve beratla taçlandırılan bir ödül. Uluslararası Çocuk Kitapları Kuru-lu’nun IBBY (International Board for Bo-oks for Young People) bir araya getirdi-�i jüride 10 üye bulunuyor. Bu üyelerin seçimi için 75 üye ülkeye adaylarını gön-dermeleri için ça�rıda bulunuluyor.

Adayların çocuk ve gençlik edebiyatın-da uzmanlı�ını kanıtlamı�, iki yabancı dil-de okuma yapabilmesi gerekiyor. �ngiliz-ce ve �spanyolca okuma yapabildi�im

için Çocuk ve Gençlik Yayınları Derne�i (ÇGYD) 2012 yılında beni aday göster-mi�ti. 1936’dan bu yana tüm dünyadan üyelerin yer aldı�ı jüriye seçilen ilk Türk oldum. Bu katılımın inanılmaz bir heye-canı ve çalı�ma temposu var. Dokuz ay içinde, yakla�ık 31 yazarın be�er kitabını, yani 155 kitabı incelemek, notlar almak zorundasınız. Bu tempoya ayak uydur-mak ve özen göstermek, 2012’den son-ra 2014 jüri üyeli�ini de getirdi.

Ulusal çocuk enstitüleri

Jüri üyeli�i sürecinde tüm dünyadan yüz-lerce kitap incelemi� oldum. Geriye dö-nüp baktı�ımda, dil olarak dezavantaj-lı durumda oldu�umuzu ve bu durumun üstesinden gelecek altyapı hazırlı�ımızın olmadı�ını dü�ünüyorum.

Andersen Ödülü için bir dosya hazırla-dı�ınızda, bir yazar kendisini en iyi tem-sil etti�ine inandı�ı be� eserini sunuyor;

her eserin bir ya da iki bölümünün tam çevirisi gerekiyor. Brezilya ve �sveç gi-bi ülkelerin ulusal çocuk enstitüleri bu-lunuyor. Bu enstitüler bir devlet politi-kası olarak kurulmu�, desteklenmi�. Bir yazar böyle bir yarı�maya katıldı�ında, ona çeviri deste�inde bulunmak için bu enstitüler harekete geçiyor.

Örne�in �sveç böyle bir fırsata sahip ol-du�u için, yarı�maya be� kitap sundu-�unda, be� kitabın da ba�tan sona �n-gilizce çevirisini sunabiliyor. Bu jüri için çok önemli, ayırıcı bir nokta. Çünkü, ta-mamı çevrilmi� bir kitap, bir bölümü-nü okudu�unuz kitaba göre daha yakın hissettiriyor jüriye. Kitap çeviri oldu�u için, dil meselesi bir anda öykünün önü-ne geçiyor.

Bu enstitüler, bu yöndeki çalı�malar, salt çocuk edebiyatına de�il, çocu�a ve bi-reye saygının, bu bakı�ın bir devlet poli-tikası olarak ya�ama geçirilmesi anlamı-na geliyor. Öyle ki biz, çocuk ölümleri, çocuk gelinler, mevsimsel çocuk i�çiler, çocu�a taciz gibi konuları a�amadı�ı-mız, çözemedi�imiz için, daha bu konu-ları konu�amıyoruz bile.

Edebiyatta cesur bir yaklaşım !

Öte yandan, ülke olarak cesur bir yak-la�ımımız olmadı�ını dü�ünüyorum. Konuya ve içeri�e yönelik bir cesaret-ten söz ediyorum. Örne�in, yarı�mada son be�e kalan yazarlar mültecilik, e�-cinsellik, engellilik, �iddet, ilaç ba�ımlı-lı�ı, yoksulluk ve ırkçılık gibi temalarda eserler üretiyorlardı. Resimli kitaplarda bu fark daha çok ortaya çıkıyordu. Çün-kü, hem renk hem çizim tarzları alı�ıla-geleni zorluyordu.

Ülkemizde bunu kimse okumaz, ana-lar babalar sevmez, okullara sokama-

yız gibi yakla�ımlarla, daha editör ma-sasında bo�ulmu� olan fikirler önümüze gelen örneklerde hayat bulmu�, nefes alan eserler olarak duruyorlardı. Çizer-lerimizin, yazarlarımızın kar�ısına çıkan bu yüzeysel yakla�ım, onların daha tu-tuk ve hissiz i�lere yönelmelerine ne-den oluyor.

Özgürlük sorununun izdü�ümü, hayatın pek çok alanında oldu�u gibi, sanatsal üretimimizde de görülüyor. Yazar ne ka-dar cesur olursa olsun, bu tarz örnekler sorunu somutla�tırıyor. Örne�in, Belçikalı yazar Bart Moeyaert’in Çıplak Eller (Bare Hands) adlı kitabı jüriyi karpuz gibi ikiye bölmü�tü. Ülkesinde üç ödül almı�, ayrı-ca 1998 Alman Gençlik Edebiyatı Ödü-lü’nün de sahibi bir kitaptı. Kitapta, iki ya-kın arkada�, Ward ve Bernie var, bir de Ward’un köpe�i Elmer...

�ki arkada� ve Elmer, yeni yıl arifesin-de çiftçi Betjeman’ın çiftli�ine giriyorlar. Çiftçi onları fark ediyor ve köpe�i elleriy-le öldürüyor. Kitabın adı da buradan ge-liyor zaten. Kitap ilerledikçe, geçmi�te-ki bir ba�ka yeni yıl arifesinde Ward’un, çiftçinin kazını oyun sırasında öldürdü-�ünü ö�reniyoruz. Di�er bir ayrıntı da, Ward’un annesinin çiftçi Betjeman’la bir ili�ki ya�aması... Tüm bunlardan yola çı-karak masum bir kazanın, bastırılmı� ve farklı bir hedefe yöneltilmi� bir öfkeye yol açtı�ını görüyoruz. Kitabın sonun-da, Ward’un mu, yoksa Betjeman’ın mı haklı oldu�u, birbirlerini ba�ı�layıp ba-�ı�lamayacaklarının yorumu, okura ve okurun tasavvuruna bırakılmı�.

Gerçeklik mi, korumak mı ?

Çıplak Eller iyi yazılmı� bir eserdi ve karakterlerin ya�ı olan 11’in üstündeki okurlar için uygundu. Jüriyi ikiye ayıran tartı�ma tam da burada ba�lamı�tı. Bir

k ı k ı

Ayfer Gürdal ÜnalAra�tırmacı, yazar Ayfer Gürdal Ünal, çocuk ve gençlik

edebiyatının Nobel’i sayılan Hans Christian Andersen

Ödülü’nün jürisinde yer alma deneyimini, çocu�a

birey olarak saygının nasıl bir devlet politikası

olabilece�ini tartı�ıyor. Edebiyat ve e�itim

dünyasını �stanbul 2018’e davet ediyor.

4

k 2014 ZCEG.4

Page 24: Keçi Edebiyat Kış 2014

46

taraf, dünyada bu kadar felaket varken, çocuklara uygulanan zulüm bu kadar gerçekken ve tüm bunlara kar�ı bir kal-kan olu�turulamazken; çocuk edebiya-tındaki sertlik dozunun ele�tirilmesinin yanlı� oldu�unu dü�ünüyordu. Bu ele�-tirinin çocu�a bir iyili�inin dokunmadı�ı-nı dü�ünüyorlardı. Jürinin geri kalanıy-sa, dünyada kötülük var diye, bunu illa çocuk eserlerine yansıtmaya gerek ol-madı�ını dü�ünüyordu. Dostluk, sevgi ve dayanı�ma gibi temaların i�lenmesi-ni destekliyorlardı.

Jüride gerçekli�i savunan grup, çocuk-ların masum oldu�u yanılgısından uzak-la�ırsak ve onları gerçeklerle yüzle�tirir-sek, asıl o zaman çocukları koruyabile-ce�imizi dü�ünüyor. Di�er grup, vakitsiz bir yüzle�menin güvensizlik do�urabi-lece�inden endi�e duyuyordu. Tartı�ma oldukça ate�li, güçlü ve uzun sürmü�, eser tüm boyutlarıyla sorgulanmı�tı.

Hans Christian Andersen jürisinin en önemli taraflarından biri de, o odadan bi-rinciyi belirlemeden çıkılmayaca�ı kura-lıdır. Uzun süren tartı�malar sonucunda, yazar Bart Moeyaert, Andersen Ödülü’nü alamadı.

Önemli farklardan biri de, anlatım tek-niklerinde bulunuyor. 2014 yılı Andersen madalyası sahibi bir yazar, antropoloji profesörü Nahoko Uehashi, çocuk gö-zünü hiç yitirmeden Japon mitolojisinden yararlanmı� ve be� ayrı fantastik dünya kurmu�tu. Çizerler konusunda da durum aynı; özgünlük, biriciklik ve çocuk bakı� açısı oldukça önemli.

‹stanbul 2018’e doğru...

IBBY’nin 2018 yılında düzenleyece�i dünya kongresi, ÇGYD aracılı�ıyla �s-tanbul’da gerçekle�ecek. 2014’te Mexi-co City’nin ev sahipli�i yaptı�ı, 2016’da Auckland’de gerçekle�ecek bu önemli etkinlik, 2018 yılında Türkiye’de olacak. Türkiye’nin Do�u-Batı bulu�masına ola-nak tanıyan stratejik konumu da etkinli-�in içeriksel anlamda önemini artırıyor.

�stanbul 2018, özellikle de e�itimciler için önemli fırsatlar sunacak bir kongre niteli�inde. Ö�retmenler, geli�tirdikleriprojelerin bildirilerini kurula sunabilir ve kongrede sunum yapma fırsatı yakala-yabilir. Tema ve konu çe�itlili�i anlamın-da, çok zengin bir konumdayız. Bu ne-denle karde� okullarla ya da edebiyat birikimimizle yaratabilece�imiz proje-ler olabilir.

Aynı �ekilde, Batı’daki e�itimcilere bakıl-dı�ında, fazlasıyla on-line ödev verildi-�ini görüyorum. Kitap okumasını yapan çocuk, özetini ya da de�erlendirmesini on-line olarak yayınlıyor, arkada�ı ona bir yorumda bulunuyor, di�er ö�renciler de tartı�maya dahil oluyor ve notlandır-ma bunun üzerinden yapılıyor. Ne yazık ki, ülkemizde fazla uygulanan bir yön-tem de�il bu. Önceleri “olanak yok, bil-gisayar ya da internet yok,” deniyordu. Şimdi her evde, her okulda bulunan ola-naklar bunlar.

Özetle, hangi alanda çalı�ırsak çalı�alım, yenilikleri izlemek; uyum sa�lamak için geli�meye, yeniden ö�renmeye açık ol-mak hepimizin ortak derdi. Bir çizer ar-kada�ımın hiç unutamadı�ım bir sözü vardır. “Ayfer Hanım, ben en çok kime üzülürüm, biliyor musunuz ? Ö�renmesi durmu� insana !” Ö�renmemizin hiç dur-mamasını dilerim. :

Page 25: Keçi Edebiyat Kış 2014

48 49kış 2014

Halil Türkden: Yeni medya, edebiyatın seyrine nasıl müdahale ediyor ya da nasıl dahil oluyor ? Sen hem geleneksel hemde yeni medya araçlarını kullanan biri olarak nerede duruyorsun ?

Gülenay Börekçi: Dr. Jekyll ve M r. Hydegibiyim. Gündüzleri ofisteyim, ak�amlarıda blo�u yapıyorum. Egoist Okur’u olu�-turmam biraz mecburiyettendi. O dö-nemde, ço�u gazetecinin bildi�i gibi ten-sikatlar oluyordu kurumda, bir anda 200 ki�i i�ten çıkarılabiliyordu. Bu nedenle yapacak ba�ka bir i� gerekliydi. Egoist Okur böyle bir can simidi olarak do�du, sonra da ba�lı ba�ına bir dergi haline geldi.

Saf ve Dü�ünceli Romancı adlı kitabındaOrhan Pamuk, harikalar odası diye bir �eyden bahseder. Rönesans Avrupa’sın-da ya�ayan insanların evlerinde, o güne kadar ya�adıklarının, yaptıkları her �eyin

kaydını tuttukları birer oda varmı�. Seya-hate giden birinin deniz kabuklarını top-layıp kavanoza koyması ya da okudu-�u kitapların bir kö�ede durması gibi. Ben de Habertürk’te gazetecilik yapıyo-rum, ofisim var, ama blog benim harika-lar odam; iyi kötü okuma deneyimlerimi payla�tı�ım bir yer.

Yeni medya yeni kaçış noktası mı ?

HT: Yeni medya mecraları bir kaçı� nok-tası gibi. Yeni medyayı tartı�ırken önce-likle onu tanımlamalı, nasıl ifade edece-�imizi dü�ünmeliyiz. Yeni medya, sosyal medya, dijital medya, sanal dünya... Bu de�i�im ve dönü�üm beraberinde dili-mize yeni kelimeler, yeni kavramlar ge-tirdi. Bu kavramları birçok �eyin yerine kullanabiliyoruz; aslında açık bir tanımı yok, ama dünyayı ele geçiren kavram-lar bunlar.

Geleneksel medya olarak adlandırdı�ı-mız radyo, televizyon, gazete, dergi gibi araçlar kayıp gidiyor mu, nereye gidiyor ? Bu soru özellikle ileti�im kuramcıları ve kullanıcıları tarafından sıklıkla soruluyor. Bunun cevabı yeni medyanın ne kadar yeni oldu�unda saklıdır. Yeni medya ne kadar yeni ki ? Teknoloji ba�lamında, bir yenisi çıktı�ında di�eri eski oluveriyor. Foto�raf çıktı�ında, resim ölecek mi de-nildi, ama ölmedi. Televizyon çıktı�ında, sinema ölecek mi diye soruldu, ama öl-medi, çok daha iyi bir yere geldi. Bu ne-denle medya gibi karma�ık yapılarda, tanımı ve çerçeveyi iyi bilmek gerekiyor.

Sosyal medya platformları içinde yazılı içeri�in yayınlandı�ı en etkili yerlerden biri bloglar. Senin de uzmanla�tı�ın biralan blog âlemi. Geleneksel olarak ele alabilece�imiz gazete ile blog arasındabiçim ve kullanı�lılık anlamında ne gibi farklılıklar ortaya çıktı ? Egoist Okur’un sana getirdi�i fırsatlar ve yeni yöntem-ler nelerdi ?

GB: En basit ve en açık olandan ba�lar-sam, dijital ortamda multimedyayı kulla-nabiliyorum. Yazıyı sadece resim ve fo-to�raflarla de�il; videoyla, ses kayıtla-rıyla, akla gelebilecek bir sürü ö�eyle destekleyebiliyorum. Gazetede olma-yan bir fırsat bu... Televizyonda sunulanbir multimedyayı, gazetede yayımladı-�ım yazıyı blogda aynı anda, aynı kom-pozisyon içinde kullanabiliyorum.

�kincisi, yeni medyada korkunç bir hız kazanıyorsunuz. Bu gece okudu�unuz kitabın yazısını o gece yazıp siteye ko-yabilirsiniz. Size gönderilen bir yazıyı ânında yayımlayabilirsiniz.

Ayrıca, Egoist Okur’a ba�ladıktan sonra internetin ayrı bir dili oldu�unu ö�ren-dim. Gazete ya da dergiye yazdı�ım gi-bi yazamazdım, yazsaydım da büyük

olasılıkla okunmazdı. Dolayısıyla, bu dili ke�fetmek gerekiyordu. �nternet dilinde, daha bireysel yazılar yazmak gerekiyor. Çünkü do�rudan ileti�im kurmak istedi-�in, buna çoktan hazır olan bir kitle var. Ben onlardan hiçbir deneyimimi gizle-miyorum, hatalarımı da, okudu�um bir kitapla ilgili duygularımı da... Onlar da bana mektup yazıp, uyarılarını ve düzel-tilerini payla�abiliyorlar.

Yeni okuma biçimleri

HT: Yeni medya ve edebiyat ili�kisine bakıldı�ında, biraz da okuma kültürünü irdelemeliyiz. Haberlerin spot metinle-rinin bile okunmadı�ı bir zamanda ya-�ıyoruz. Özellikle Twitter kullanımında, payla�ılan haberin linkine tıklamadan, haberi okumadan o haberin de�erlen-dirildi�i, payla�ıldı�ı görülüyor.

Edebiyatın medya üzerindeki etkilerine bakıldı�ında, farklı okuma biçimlerini or-taya çıkardı�ı görülebilir. Örne�in, son yıllarda diziye ve filme uyarlanan edebi-yat eserleri var. Bu eserleri yeniden gün-deme getiren, okutan ve üzerine tartı�-tıran çalı�malar bunlar. Sonuç aslında yine aynı. Araç eski; ama içerik anlamın-da yeni i�ler yapılırsa, geleneksel med-yada da yeni okumalar yapılabilir.

GB: Bu derece iyi uyarlamalar, çalı�ma-lar var elbette, ama yapılan i�in süreklili-�i olması gerekiyor medyada. Örne�in, bloglar ve sosyal medyada bu süreklili-�in gereklili�i açıkça görülebilir. Milyon-larca blog var, ama çok azı süreklili�i olan, okunmaya de�er i�ler. Zamanla elenecekler, zamana dayanamayacak-lar olacaktır onların içinde de.

Örne�in, çok güzel dergiler var. Ancak bunların büyük bir kısmı Notos’u, Milli-yet Sanat’ı taklit eden dergiler. Milliyet Sanat’ta okudu�un bir röportajı, “yeni”

Gülenay Börekçi Halil Türkden

Kültür sanat gazetecili�inin önemli

isimlerinden Gülenay Börekçi ile edebiyat

alanındaki yazılarıyla tanınan editör

Halil Türkden, yeni medyanın sundu�u

olanaklardan edebiyat ve medya ili�kisine

kadar pek çok ba�lı�ı tartı�ıyor.

4

k 2014 ZCEG.4

Page 26: Keçi Edebiyat Kış 2014

ww

w.o

n8ki

tap.

com

www.on8kitap.comwww.facebook.com/on8kitap

www.twitter.com/on8kitapwww.instagram.com/on8kitap

MA

Vİ K

IRA

ZLAR

dizisi

DAMDAKI MELEKBaffert, Payet, Rippert,

RoumiguièreTürkçesi: Mehmet Erkurt

Dört genç arkadaş, karanlık bir

sırrın gölgesinde dört huzursuz

ruh, tek bir cevabın peşinde !

İHANET ALTINIPhilip Reeve

Türkçesi: Müren Beykan, Fulya Yavuz

Distopik bilimkurgu dizisinin

ikinci kitabında, gözler yeni bir

kente ve “ölü kıta” Amerika’ya

dönüyor !

YEN

KEN

TLER d

izisi

KATİLİN GÖZYAŞLARI

Anne-Laure Bondoux

Türkçesi: Mehmet Erkurt

Bir katil için hayatı değiştirmek,

geçmişten kaçmak ve koşulsuzca

sevmek mümkün mü ?

ALEVE DOKUNMAK

Zoran Drvenkar

Türkçesi: Murat Özbank

Birbirine yabancı bir baba ve

oğulun tanışmak için kaç güne,

kaç kilometreye ihtiyacı var ?

ÇIPLAKLARIva Procházková

Türkçesi: Ayça Sabuncuoğlu

Kurallar ve normlar tenimize nüfuz

ederken, mücadeleye çıplak girmek

mi zordur, zırhı kuşanmak mı ?

AĞAÇTAKİ Janne TellerTürkçesi: Abdulgani Çıtırıkkaya

Günün birinde, “Her şey anlamsız,”

diyen biri çıksa, tutunduğun

anlamlar uğruna neyini verirdin?

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ AĞLIYORBeate Teresa Hanika

Türkçesi: Ayça Sabuncuoğlu

Taciz karşısındaki asıl yalnızlık

kimsenin görmemesi mi,

gözlerini kapalı tutması mı ?

SINIF MEYDAN SAVAŞI

Luca BloomTürkçesi: Dilman Muradoğlu

Sözcükler bilendi, uzlaşma bitti.

Öğretmen ve öğrenci arasındaki

savaşın kazananı olabilir mi ?

BURAYA KADARMIŞ

Daniel Höra

Türkçesi: Dilman Muradoğlu

Bir genç için, önyargıların ve

toplumsal etiketlerin adalet

terazisindeki ağırlığı nedir ?

ON8’de dünya edebiyatı...

50

diyerek yayımlanan bir dergiyi, fanzi-ni açtı�ında, orada da görebiliyorsun. Daha özgün içerik ve temalara ihtiya-cımız var gibi. Belki sırf polisiye roman dergisi ya da sırf �iir dergileri çıksa da-ha verimli olabilir. Fanzinler, dergiler ba-�ımsız birer yayın organıysa, içerik ola-rak da ba�ımsız ve özgün olmalı.

Yeni medya, yeni sorunlar

HT: Yeni medya ve edebiyatla ili�kimiz ba�lamında, getirdi�i fırsatları geride bı-rakırsak; yeninin ne gibi sorunları olabili-yor ? Bir blog kurucusu ve yöneticisi ola-rak sana ne gibi sıkıntılar do�urdu?

GB: Teknik olarak bihaberdim ba�larken. Birçok �eyi blo�u yaparken ö�rendi�imiçin, önemli sorunlar ya�adım. Bunlar-dan en korkuncu, bir defasında ya�adı-�ım hacklenme giri�imi olmu�tu. Öte yandan, yardımsever okurların Facebook ve Twitter’dan verdi�i destekle bu du-rumların içinden çıkmayı ba�armı�tım.Bu tarz saldırılar, yeni medyanın güven-lik tehditlerinden. Bu yardımla�ma ve dayanı�manın, iki gazete arasında ol-ması çok zor; çünkü maddi bir rekabet var. Ama internette bir anda birlik ve be-raberlik olu�abiliyor.

HT: �nternet yayıncılı�ında bu tür saldırı-ların dı�ında bir de telif ve payla�ım so-runları ortaya çıkabiliyor.

Korsan yayıncılı�ın “dijital korsanlık” gi-bi bir dönü�üm ya�adı�ını, artık kitapla-rın PDF formatında serbest payla�ıma açıldı�ını görebiliyoruz. Bu, yayıncıdanyazara, matbaadan sanatçıya i�in ucun-dan tutan herkesi zedeleyen bir kullanım.

Dijitalle�mede i�ler bu kadar korsanla�ır-ken, içeri�in özgünlü�ü daha da önem kazanıyor. Aslında, hem basılı mecra-da hem dijitalde can alıcı olan, içeriktir. Bir kitabı dijital olarak yayımlamak, e-ki-tap olarak pazarlamak en kolay i�lerden biri. Ama basılı bir kitabı PDF formatına dönü�türüp, hiçbir de�i�iklik yapmadan yayımlamak, sorunlu bir yayıncılı�ı bera-berinde getiriyor. Basılı bir kitapta ya da dijital bir dergide, e-kitapta, içeri�in, bi-çimin aurasına ve do�asına uygun hale getirilmesi gerekir.

GB: Kullanım anlamında olumlu geli�-meler olaca�ını dü�ünüyorum, o konu-da umutluyum. Ama önemli taraflardan biri de, geleneksel olanın, gazete ya da dergilerin, bloglarla, dijital ortamlarla i�-birli�i içine girmesidir. Birbirlerini taklit etmekten çok, bilgi ve birikim payla�ımıverimli olacaktır. Dünyanın en prestijliödüllerinden biri olan, Amerika’da gaze-tecilik, müzik, edebiyat gibi alanlarda verilen Pulitzer Ödülü’nü, iki yıl önce bir blog almı�tı. Bu oradaki dayanı�manın sonuçlarından biridir.

HT: �talyan �air Marinetti’nin Fütürist Ma-nifesto’sunda, Vertov’un kamerayı elekt-ronik bir göz olarak görü�ünde ya da Brecht’in radyoyu çift yönlü dü�ünme-sinde oldu�u gibi, 1900’lerin ba�ından bu yana, hepsinde yer alan aynı umut duygusu, sanatın toplumla bulu�ması, yeni medya ve edebiyat ili�kisinde ger-çek olacaktır. Yeni medyanın en önemli farklarından biri de bu belki de. Sanatı, edebiyatı e�it derecede herkesin kulla-nımına açması... :

Page 27: Keçi Edebiyat Kış 2014

52 53kış 2014

İhsan 1 1

“ İlk olarak konusuna bakarım. Konuyu beğenmezsem kapak falan fark etmez.”

Ezgi 1 0

“ Kapağı ya da inceliği beni alakadar etmiyor. Fanatiği olduğum yazarlar arasından seçim yaparım.”

Ceren Nisanur 1 2

“ Editör kitabın konusunu belirler, yazara söyler, yazar da o konuya göre yazar. ”

Ceren 1 1

“ Bazı kitapların sayfaları yırtık oluyor, onları tamir etmek isterdim.”

Gökçe 9

“ Kitap almadan önce zaten internetten araştırıyorum. Kitap alırken fazla düşünmüyorum.”

Sıla 1 3

“ Konulara dikkat ediyorum , ama bazı kapaklar dikkatimi çekince konuyu önemsemiyorum. İçi de önemli dışı da. İçi kötüyse kapak güzelse ya da içi güzelse kapağı kötüyse olmaz. İkisi de iyi olmalı.”

Jinda 1 2

“ Yazarlar kitabı yazıyor ve yayınevine gönderiyorlar, orada da basıyorlar. Editör kitaplarda yapılan yanlışları düzeltir, kitapla başka ne işi olsun ki !”

Arda 1 2

“ Editör olup kendi sevdiğim türdeki kitapları daha çok basmak isterdim. Macera ve korku kitaplarından daha çok çıkarırdım.”

“ Büyük kitaplar yapmak isterdim, çok büyük.”

Tutku 7

“ Eski zamanlardan, tarihsel konuları seviyorum. Onları görünce kaçırmıyorum.”

Yunus Emre 1 1

“ Yayınevinde kitaplardaki fazlalıklar atılır, editörler falan düzeltmeler yaparlar, gereksiz yerleri çıkarırlar.”

Ahmet 9

“ Daha küçükken ince kitapları seçerdim , ama geçen yıldan beri kalın kitaplar da okuyorum.”

Kaan 1 4

“ Kitabı kapağına göre seçerim. Kapağında ejderhalar var şu kitabın. Koskocaman ejderhanın kitabın kapağında olması inanılmaz bir şey.”

Melike 8

Kaan 14

“ Editör olsam az hata yapan bir yazarla çalışmak isterdim.”

“Kalın kitapları sevmiyorum, kitap dediğin hızlıca bitmeli.”

Orhun 9

“ Yayınevinde iyi kitaplarla kötü kitaplar birbirinden ayrılır.”

Sevgi 1 4

“ Kitabın bazı bölümlerinde az resim oluyor, editör olup oralara resim eklemek isterdim.”

Delfin 8

Keçi, kitap fuarları ve halk kütüphanelerinden sonra yeni sayısında bu kez

33. �stanbul Kitap Fuarı’nı gezen çocuklarla yayınevleri üzerine söyle�ti.

Çocuklar ve genç okurlar kendilerine yöneltti�imiz “Kitabı seçerken nelere

dikkat edersin ? Editör ne yapar ? Yayınevinde neler yapılır ? Bir kitabı eline

aldı�ında düzeltmek istedi�in yerler oluyor mu?” gibi soruları içtenlikle yanıtladılar.

“ Bazı kitaplarda çok tekrarlar oluyor, editör olup o tekrarları çıkarmak isterdim. Hem kitabı uzatıyor hem de sıkıyor. Yayınevinde de bunlar yapılıyordur herhalde.”

Berkant 1 0

“ Bazı kitaplarda sayfa düzenlemeleri çok kötü, okurken yorulduğum yazı tipleri var. Onları değiştirmek isterdim. Konusu ilgimi çeken, ama içi kötü düzenlenmiş kitapları yarıda bırakmak zorunda kalıyorum.”

Seren 1 4

“ Kitabın önce konusuna ve arka kapağına bakarım.”

Ediz 1 2

Fuarlardan

ÇOCUK SESLER�

Page 28: Keçi Edebiyat Kış 2014

54 55kış 2014

Fuarlarda rin (ON8) kitabıyla Ahmet Büke ödülle-rini aldılar.

2013 Yılın Resimli Öykü Kitabı dalında Arslan Sayman’ın yazdı�ı ve Deniz Üç-ba�aran’ın resimledi�i Piraye’nin Bir Gü-nü (Yapı Kredi Yayınları); Yılın Çocuk Ki-tabı Tasarımı dalında Saeed Ensafi’nin tasarımını yaptı�ı Tablodaki Prenses (Evrensel Çocuk Kitaplı�ı, Yazan: Tevfik Ta�, Resimleyen: Sahar Bardaie) ödül-lendirildi . Yılın Çocuk Kitabı Tasarımı da-lında, tasarımını Nahide Dikel’in yaptı�ı Kedinin Kanadı Olsa (Yapı Kredi Yayın-ları, Yazan: Filiz Özdem, Resimleyen: Emine Bora) ve Yılın Çocuk Romanı da-lında Feyza Hepçilingirler’in yazdı�ı Tür-kü Çocuk (Kırmızı Kedi Yayınları) Jüri Özel Ödülü’ne de�er görüldü.

Yayıncılar yayınlama özgürlüğü için fuarda buluştu !

�stanbul Kitap Fuarı’nın yayıncılar açısın-dan en önemli bulu�malarından biri, Tür-kiye Yayıncılar Birli�i (TYB) tarafından Avrupa Birli�i deste�iyle yürütülen “Ya-yınlama Özgürlü�ü Yolunda” projesinin ilk paneli oldu. TYB Yayınlama Özgürlü-�ü Komitesi Ba�kanı Ragıp Zarakolu’un yönetti�i panele, Uluslararası Yazarlar Birli�i (PEN) �ngiltere Komite Ba�kanı, çevirmen, yazar Maureen Freely, yazar Ahmet Ümit ve yazar, yayıncı Mine Soy-sal konu�macı olarak katıldı.

Panelin ilk konu�macısı olan Ahmet Ümit, “Ülkemizde dü�üncelerin yayımlanması her zaman sıkıntılıdır. Ben de romanları-mı yazarken endi�eye kapılıyorum,” diye-rek üç kitabının okullarda erotik sahnele-ri nedeniyle zararlı bulundu�unu belirtti. “Cinayet sahnesi anlatıyorum zorlarına gitmiyor, sevi�me sahnesi zorlarına gi-diyor,” diyen Ümit konu�masını, “Özgür bir edebiyat için, Türkiye’nin gelece�i için

baskılara, yasaklara hep birlikte kar�ı çık-mak zorundayız, ba�ka yolu yok,” sözle-riyle sonlandırdı.

Maureen Freely, �ngiltere’deki durumun tahmin edilenden daha vahim oldu�unu, “Birço�umuz istedi�imiz her �eyi yaza-bilece�imiz yanılsamasına kapılmı� du-rumda ve bu yanılsama bizi kör ediyor.Oysa durum tam tersi,” sözleriyle anlat-tı. Britanya’daki Hakaret Yasası nedeniy-le yayıncıların ve yazarların yüklü tazmi-nat davalarıyla kar�ı kar�ıya kaldıklarını aktaran Freely, “Hukuk sistemi, sıradan vatanda� medya tarafından bir hakare-te u�radı�ında ceza vermezken, zengin ve güçlü olanların eylemlerinin ele�tirisi yasaklanabiliyor,” dedi.

Mine Soysal ise panelde devletin yayın-cılı�a müdahalesinin ciddi oranda arttı�ı-na dikkat çekti. Milli E�itim Bakanlı�ı’nın 2 Ekim’de yürürlü�e soktu�u yeni yönetme-li�i ele�tiren Soysal duydu�u endi�eyi, “Bakanlık okullarda okutulacak edebiyat kitaplarını, bu kitapların hangi temalarda ve konularda okutulaca�ını kendi belirle-yecek. Bu yönetmelik, edebiyat ve yayın-cılı�ı devlet denetimine sokan son yılların en muhte�em sansür fermanı,” sözleriy-le dile getirdi.

Yeni yönetmeli�i “Topluma sindirilen oto-sansürün kilit ta�ı” olarak nitelendiren Soysal konu�masının sonunda, “Elbirli-�iyle, siyasi ve ekonomik çıkarları bir ke-nara bırakarak, nitelikli yayıncılık için da-ha çok çalı�malıyız,” diyerek edebiyatın engellenmemesi ça�rısını vurguladı. :

TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tara-fından Türkiye Yayıncılar Birli�i i�birli�iy-le düzenlenen 33. Uluslararası �stanbul Kitap Fuarı, 8 -16 Kasım 2014 tarihleri arasında 503 bin okurun ziyareti, 35 ül-keden 91 yayınevinin ve toplamda 850 yayıncının katılımıyla gerçekle�ti. Pek çok yazarı okuyucuyla bir araya getiren fuarda, söyle�iler, paneller, çocuklar için etkinlikler ve dinletileri içeren 270 faali-yet gerçekle�tirildi. Fuarı ilk gününde 43 bin 500 ki�i ziyaret etti.

Bu yılki teması “Sinemamızın 100. Yılı” ve Onur Yazarı Attilâ Dorsay olan fuar-da Dorsay hakkında bir sergi düzenlen-di ve yazı serüvenini anlatan bir de kitap yayımlandı. Ayrıca, fuar boyunca sine-mayla ilgili, oyuncu, yönetmen ve sine-ma yazarlarının katıldı�ı 50’ye yakın et-kinlik düzenlendi.

Her yıl bir ülkenin onur konu�u oldu�u fu-arda bu yıl, Macar edebiyatı ve Macar kül-

türü “Macaristan: Bir Bahçeden Bir Bah-çe’ye” ba�lı�ı altında tanıtıldı. �lgili etkinlik-lerde bu ülkenin önde gelen yazarları yer aldı. Ayrıca fuar katılımcıları bu yıl Macar müzikleri e�li�inde Macar yemeklerinden tatma olana�ı da buldu.

Her yıl kitap fuarıyla e�zamanlı gerçek-le�tirilen 24. Uluslararası �stanbul Sanat Fuarı (ART�ST 2014) da 16 Kasım’a ka-dar ziyaretçilerini a�ırladı.

Fuar zamanı ödül mevsimi

Fuarda, çocuk ve gençlik edebiyatında geçti�imiz yılın en iyi kitapları da ödül-lerini aldı. Uluslararası Çocuk Kitapları Kurulu’nun (IBBY) üyesi olan Çocuk ve Gençlik Yayınları Derne�i’nin (ÇGYD) her yıl düzenledi�i Yılın Kitapları seçimi için, çocuk ve ilkgençlik kitapları yayımlayan 200’den fazla yayınevine yaptı�ı ça�rı sonucunda, 31 yayınevi bu yıl için belir-lenen dallara ve ölçütlere uygun 149 kita-bı aday gösterdi. 2013 için belirlenen altı dalda dört kitaba ödül verildi, iki kitap ise jüri özel ödülüne de�er bulundu.

ÇGYD’nin fuar kapsamında düzenledi�i törende, 2013 Yılın Çocuk Romanı seçi-len Ya�asın Ç Harfi Karde�li�i ! (Günı�ı�ı Kitaplı�ı) kitabıyla Behiç Ak ve 2013 Yılın Gençlik Romanı seçilen Mevzumuz De-

Kitaplar arasında 33. buluşma geride kaldı ! 33. Uluslararası �stanbul Kitap Fuarı, dokuz gün boyunca binlerce ziyaretçiyi a�ır-ladı. Hayatında ilk defa onca kitabı bir arada gören çocuklar, yılın teması olan sinema için yollara dü�enler, Orta Avrupa’dan bir konuk Macaristan; edebiyatın baharatı olan ödüller ve bir tür engizisyonu sansür... Keçi, kitap dolu geçen bu dokuz günü edebiyat yayıncılı�ını ilgilendiren ba�lıklarla derledi.

Page 29: Keçi Edebiyat Kış 2014

56

DEV‹N ŞARKISI

Raife PolatResimleyen: Sadi Güran

Raife Polat ilk çocuk romanında,

müzikle do�anın ayrılmaz

birlikteli�ini duyumsatırken,

telif haklarından internet

yayıncılı�ına, rock müzikten

�öhret olmaya kadar birçok

güncel konuya de�iniyor.

B‹LYELER

Yazan ve resimleyen: Behiç Ak

Ya�asın Ç Harfi Karde�li�i ! adlı çocuk romanıyla

2014 yılında iki ödüle birden de�er görülen

Behiç Ak, küçükler için resimledi�i ve yazdı�ı

bu kitabında, çocukları soka�ıyla ve çevresiyle

barı�ık ya�amaya özendiriyor.

G‹ZEML‹ GÜNLER

Sevgi SaygıMemo’nun Macerası 3

Polisiyenin gizemli solu�unu

çocuk edebiyatına ta�ıyan

yazarın heyecan dolu

üçlemesinin son kitabında,

Memo ba�ka gezegenlerin

ve insan kopyalarının karı�tı�ı

bir maceraya sürükleniyor.

M‹DAS VE S‹H‹RBAZ

�smet BertanAnadolu’da Bir Zamanlar 4

3000 yıl önce, �ç Batı Anadolu’da

büyük bir uygarlık kuran Frigler’in

ba�kenti Gordion’dan yola çıkan

dört gencin unutulmaz ke�if

yolculukları.

YARINDAN SONRA

Gillian Cross Türkçesi: Hilmi Çeltikçioğlu

Ödüllü �ngiliz yazar,

Türkçe’deki ilk romanında,

paranın de�erini yitirdi�i,

ya�amın tek amacının

yiyece�e ula�mak oldu�u

zorlu bir dünyayı gençlerin

gözünden anlatıyor.

HAYAL KIZ

Leyla Ruhan OkyayResimleyen: Özge Ekmekçioğlu

Öyküleriyle sevilen yazar,

okumayı sökmenin heyecanı

içindeki bir çocu�un, hayal

oyunlarından vazgeçmeyi�ini

anlatıyor. Aile, okul ve

arkada�lık üzerine

gülümseten renkli bir öykü.

KISA PANTOLONLULAR

ÇETES‹Zoran DrvenkarTürkçesi: Murat Özbank

Avrupa edebiyatının dâhi

yazarı, komedi yüklü bir çocuk

romanıyla daha Türkçe’de.

Cesareti, arkada�lı�ı ve

dayanı�mayı yücelten

roman, sinema tadında

bir edebiyat ba�yapıtı.

ww

w.o

n8ki

tap.

com

www.on8kitap.comwww.facebook.com/on8kitap

www.twitter.com/on8kitapwww.instagram.com/on8kitap

Page 30: Keçi Edebiyat Kış 2014

Des

en: B

ehiç

Ak

facebook.com/gk.gunisigikitapligi twitter.com/_Gunisigi instagram.com/gunisigi_kitapligi