ilaç zehirlenmesi olan çocuk olgularda demografik özellikler ve
TRANSCRIPT
1
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
AİLE HEKİMLİĞİ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi: Prof. Dr. Asiye NUHOĞLU
Genel Koordinatörü Doç. Dr. Şerife Ayşen HELVACI
İLAÇ ZEHİRLENMESİ OLAN ÇOCUK OLGULARDA DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER VE
AİLESEL ETKENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
( Uzmanlık Tezi )
Dr. Burkay YAKAR
İSTANBUL 2009
2
ÖNSÖZ ve TEŞEKKÜR
S.B. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki Aile Hekimliği uzmanlık
eğitimim süresince katkı ve desteklerinden dolayı değerli başhekimimiz Sayın Doç.
Dr. Adem AKÇAKAYA’ya saygı ve şükranlarımı sunarım.
Asistanlık eğitimim süresince bilgi ve tecrübelerinden yaralandığım değerli
hocalarım ; 1.İç Hastalıkları Klinik Şefi Sayın Dr. Metin ACAR ve Klinik Şef
Yardımcısı Dr Ali Çetin ÖLEK’e, Aile hekimliği koordinatörümüz 2.İç Hastalıkları Klinik
Şefi Sayın Doç. Dr. Şerife Ayşen HELVACI’ya, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik
Şefi Sayın Prof. Dr. Asiye NUHOĞLU’na ve Şef Yardımcısı Sayın Dr. Fügen
PEKÜN’e, Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefi Sayın Op.Dr. Yücel ŞENGÜN’e ,
5.Genel Cerrahi Şefi Sayın Op. Dr. Musa Yavuz ERYAVUZ’a ve S.B.Şişli Etfal
E.A.Hastanesi Psikiyatri Klinik Şefi Sayın Doç. Dr. Oğuz KARAMUSTAFALIOĞLU’na
eğitimime katkılarından dolayı teşekkür ederim.
Tez çalışmalarım süresince ilgi ve desteğini esirgemeyen Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Kliniği Şef Yardımcısı Sayın Uzm. Dr. Fügen PEKÜN’ne teşekkürlerimi
sunarım.
Asistanlık eğitimim süresince bilgi tecrübeleri ile her zaman desteklerini
gördüğüm tüm şef muavinlerine, baş asistanlara ve uzmanlara; birlikte uyum içinde
çalıştığım asistan arkadaşlarıma, tüm sağlık personeline ve daima destek olan
değerli aileme teşekkür ederim.
Dr. Burkay YAKAR
3
İÇİNDEKİLER ÖZET ………………………………………………………………………… GİRİŞ …………………………………………………………………………. GENEL BİLGİLER …………………………………………………………... EPİDEMİYOLOJİ ……………………………………………………………. SINIFLANDIRMA……………………………………………………………. ZEHİRLENME OLGULARINA YAKLAŞIM ………………………………. ZEHİRLENME TEDAVİSİNDE TEMEL İLKELER ……………………….. ETKENLERİNE GÖRE ZEHİRLENMELER VE TEDAVİLERİ…………… GEREÇ VE YÖNTEM………………………………………………………... BULGULAR………………………………………………………………….. TARTIŞMA ………………………………………………………………….. KAYNAKLAR ……………………………………………………………….
4
ÖZET
Çocukluk yaş grubunda zehirlenmeler, acil servislere başvurunun önemli bir
bölümünü oluştururlar. İntoksikayon vakalarının tüm acil olgular içindeki oranı yanı
sıra, zehirlenme olgularının içinde ilaç zehirlenmelerinin oranı ülkeden ülkeye ve
hatta aynı ülke içinde bölgeden bölgeye farklılıklar göstermektedir.
Kliniğimize ilaçla zehirlenme nedeniyle getirilen çocukların demografik
özellikleri, zehirlenmeye neden olan ilaçlara ait özellikler, ailelerin tutum ve
davranışları, ilaç alımına etkisi olabilecek olası diğer nedenler retropektif olarak
sorulara verilen yanıtların kaydedildiği izlem formu
aracılığıyla belgelendirildi. Kaydı yapılan 137 olgunun yaş ortalaması 5,3 ± 4,72 (5 ay
-15 yaş), Olguların 80’i kız (%58,3), 57’si erkek (%41,6) idi. Okul öncesi dönemdeki
çocuklarla
(n=101, %73,3) (51’i kız, 50’si erkek) karşılaştırıldığında okul çocuklarında (n=36,
%26,2) kız çocukları daha ön plandaydı (28’i kız, 8’i erkek). Altı aylık dönemde acil
başvuru sayısı 59310 idi. 137 zehirlenme olgusunun acile getirilen tüm olgulardaki
oranı %0,23’dü. 85 olguluk ilaç zehirlenmesi vaka serimiz ise tüm acil başvurularının
% 0,14’ünü oluşturuyordu (tüm zehirlenme olgularının %62’sini). Zehirlenmeye en
sık
olarak yol açan ilaçların başında parasetamol (%27), antidepresanlar (%8,1) ve
pseudoefedrin (9,4) geliyordu.
Adolesan dönemde özellikle kızların intihar amaçlı ilaç alımları söz konusuydu.
Ülkemizde küçük çocukların evde sıklıkla yalnız bırakılmaları, ilaçların
çocukların kolayca erişebilecekleri yerlerde bulundurulması ve ambalajlarının
korumasız olması zehirlenme olasılığını arttırmaktadır. Ailelerin gelir ve eğitim düzeyi
genel olarak düşüktür. Çocukluk çağı ilaç zehirlenmelerinin ebeveyn eğitimi yanı sıra
ilaçların çocukların açamayacağı biçimde paketlenmesi ile önlenebileceği açıktır. Bu
konuda hem kamu hem de sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde çalışmaları
gerekmektedir.
5
ABSTRACT
6
GİRİŞ
Zehirlenme, toksik bir maddenin vücuda zarar verecek miktarda ve değişik
yollardan alınması sonucu organizmada bazı belirti ve bulguların ortaya çıkması
durumudur. Zehirlenmeler her yaş grubunda olmakla birlikte, çocukluk yaş grubunda
daha sık görülmekte ve daha ölümcül seyretmektedir . 1997 yılında Türkiye’nin her
bölgesinden 38 sağlık kuruluşunun verilerine dayanılarak yapılan bir araştırmada
5077
çocuk zehirlenme olgusu değerlendirilmiş ve bu olguların toplam acil olgulara
oranının
%0,9 olduğu saptanmıştır. Teknolojinin hızla ilerlemesi, bilinçli beslenme, koruyucu
hekimlik
uygulamalarının giderek yaygınlık kazanması ve enfeksiyon hastalıklarının
denetlenebilir olması; sayısı ve önemi giderek artan çocukluk çağı kazalarını çocuk
ölüm sebepleri arasında öne çıkarmaktadır. Ülkemizde zehirlenmeler trafik kazası,
düşme ve yanıklardan sonra çocuklarda 4. sıklıkta görülen kaza çeşididir . Ülkemizde
yapılan çalışmalarda ölüm oranının %0-4,5 arasında değiştiği görülmektedir.
Teknolojideki ilerlemeler sonucu kimyasal maddelerin kullanımı
yaygınlaşmakta, böylece bu maddelerle karşı karşıya kalma sıklığı artmaktadır.
Bunun
sonucu olarak zehirlenmelerin sıklığı, özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere,
artış
göstermektedir. ABD’de “American Toxic Exposure Surveillance System” in 1998 yılı
verilerine göre, ABD’de yılda tahmini 2,2 milyon kişinin zehirlendiği ve 1,5 milyon
zehirlenme olgusunun çocuk olduğu belirtilmektedir .
Zehirlenmelerin nedenleri, şekli ve alınan etkenlerin türleri değişik ülkelerde,
hatta aynı ülkenin değişik bölgelerinde farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle, her
ülkenin kendi zehirlenme profilini belirlemesi, buna göre karşı karşıya kaldığı risk ve
tehditlere göre gerekli önlemleri alması gerekmektedir.
7
Bu araştırma, çocukluk çağının sık karşılaşılan sağlık sorunlarından biri olan ilaç
zehirlenmelerinde, demografik özellikleri dökümante etmek ve olayın öncesi ve
sonrasında ailesel etkenlerin rolünü araştırmak üzere yapılmıştır.
GENEL BİLGİLER
Zehirlenme, bir maddenin vücut için zararlı olacak miktarlarının değişik yollarla
vücuda girmesi sonucu organizmanın doğal işleyişinin bozulmasıdır. Buna bağlı
olarak
bazı belirti ve bulgulardan organlarda işlev bozukluklarına ve hatta ölüme varabilen
çeşitli klinik tablolar görülebilir.
Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde zehirlenmelere bağlı ölüm
oranlarının yüksek oluşu, çocukluk çağı zehirlenmelerini, çözümlenmesi acilen
gereken
önemli bir sorun durumuna getirmiştir .
EPİDEMİYOLOJİ
Zehirlenmeler hemen her yaşta görülebilmesine karşın, olguların %80’ini 5 yaş
altındaki çocuklar oluşturur . Yaşa göre zehirlenme nedeni ve cinsiyet dağılımı
arasında farklılık olduğu gözlenmektedir. İlk beş yaş grubunda görülen zehirlenmeler
erkek çocuklarında daha sık oluşmaktadır ve genellikle tek bir madde alımı söz
konusudur. Ergenlik döneminde görülen zehirlenmeler ise kızlarda daha sıktır ve
genellikle birden fazla maddenin alınması ile meydana gelir . İlk yaşta anne ve
babanın verdiği ilaçlar, 2-3 yaşlarında ev temizleme maddeleri, 3-5 yaşlarında ise
dolapta saklanan ilaçlarla zehirlenmeler sıktır. Okul çocukluğu ve ergenlik
dönemlerinde ise intihar amaçlı ilaç zehirlenmeleri daha çok görülür .
Zehirlenmelerin % 80-85’i kaza, %15-20’si ise intihar ile oluşmaktadır.
Yapılan çalışmalar, zehirlenmelerin yaklaşık olarak % 37’sinin mutfakta,
%24’ünün yatak odasında, % 19’unun banyoda, % l.4’ünün garajda ve % 18.6’sının
diğer yerlerde oluştuğunu göstermiştir. Evde bulunan kimyasal maddelerin ve
ilaçların çocukların kolayca ulaşabileceği yerlerde bulunması, bazı ilaçların cazip renk
ve biçimde piyasaya sürülmesi, annenin çalışması ve çocuğunu eğitimsiz kişilere
bırakması, tarım alanında kullanılan ilaçların ve endüstri ürünlerinin gelir düzeyi
düşük
8
insanlarca alınıp bilgisizce kullanılmaları, çocuklardaki zehirlenme sıklığının
artmasına
neden olmaktadır .
En fazla ölüme yol açan toksik maddeler antipsikotikler, alkoller, gaz ve duman,
antikonvülzanlar, temizlik maddeleri, antidepresanlar, stimülan ilaçlar,
kardiyovasküler
ilaçlar, kimyasal maddeler ve antihistaminiklerdir.
SINIFLANDIRMA
Zehirlenmelerle ilgili çeşitli sınıflandırmalar bulunmaktadır. Zehirlenmeler
klinik seyrine göre akut ve kronik olarak gruplandırılabilir:
1. Akut zehirlenmeler: Çocuklarda görülen zehirlenmeler genellikle bu grupta yer alır.
Toksik maddeye maruz kalma süresi 24 saatten azdır, belirtiler kısa süre içinde
gelişir. Ölüm riski yüksek olan bu grupta acil müdahale gereklidir.
2. Kronik zehirlenmeler: Uzun süreli olarak düşük dozlarda toksik maddeyle temas
edilmesi halinde oluşur. Kurşun ve diğer ağır metallere bağlı (örneğin sanayide
çalışan işçilerde, baca temizleyicilerinde ve ayakkabı yapımında çalışanlarda
görülen zehirlenmeler) veya çocuklarda olduğu gibi uzun süreli asetominofen veya
salisilat kullanımına bağlı olarak kronik zehirlenmeler görülebilir . Kronik
zehirlenmelerde nedeni saptamak zor olabilir.
Vücuda giriş yollarına göre ise zehirlenmeler dört gruba ayrılır:
1. Gastrointestinal sistemden alınan maddelerle olan zehirlenmeler: %75 oranı ile en
sık görülen zehirlenmelerdir. İlaçlar, temizleyici ve parlatıcı maddeler, petrol
ürünleri, kozmetikler, pestisitler, bitkiler ve ağır metallerle olan zehirlenmeler bu
grupta yer alır.
2. Solunum yolundan alınan maddelerle olan zehirlenmeler: Karbon monoksit (CO),
aseton, metil alkol, naftalin, cıva, anilin, terebentin, toluen gibi buharlaşabilen
maddelerle olan zehirlenmeler.
3. Deri ve mukoza aracılığıyla alınan maddelerle olan zehirlenmeler: %6 oranında
görülür. Anilin boyaları, borik asit, topikal antihistaminikler ve anestetikler,
organik fosfatlar deriden, efedrin ve dekstroamfetamin ise mukozalardan
kolaylıkla emilirler.
4. Parenteral yolla (intravenöz veya intramüsküler) alınan maddelerle olan
zehirlenmeler.
9
ZEHİRLENME OLGULARINA YAKLAŞIM
Zehirlenme bulguları değişkenlik gösterir ve genellikle özgün değildir.
Dolayısıyla tanıda en önemli yaklaşım öncelikle çocuğun zehirlenmiş olacağından
kuşkulanmaktır. Normal dışı davranış, uyku hali, koma, konvülziyon, kusma,
taşikardi,
taşipne, kardiyovasküler kollaps ile başvuran bir çocukta her zaman zehirlenme akla
gelmelidir. Birden bilinci kapanan, konvülziyon geçiren, akut karın tablosu, ensefalit
veya menenjit bulguları olan çocuklarda düşünülen tanılar kanıtlanamazsa
zehirlenme
olasılığı düşünülmeli ve öykü bu yönde derinleştirilmelidir. Aynı şekilde, etiyolojisi
bilinmeyen birden fazla sistem tutulumuna ait bulgular varsa ve bunlar sağlıklı bir
kişide birden bire gelişmişse aksi ispat edilinceye kadar zehirlenme kabul edilmelidir.
Zehirlenmelerde, organizmada tüm organ ve sistemler etkilenerek bunlara ait
Çeşitli belirtiler oluşabilir. Böyle bir hastada:
1. Acil tedavi
2. Anamnez ve fizik muayene
3. Toksik madde belirtilerinin incelenmesi
4. Laboratuvar incelenmesi
5. Tedavi
6. Gözlem ve takip yapılmalıdır.
Acil tedavi
Akut zehirlenmede öncelikli olarak yaşamsal işlevleri değerlendirmek gerekir.
Hastanın durumunun stabilize edilmesi yaşamsal önem taşır. Temel olan
zehirlenmenin
değil, hastanın tedavi edilmesidir. Öncelikle solunum ve dolaşım değerlendirilmeli ve
sürekliliği sağlanmalıdır. Damar yolu açılmalıdır. Mental durumunda değişme, koma
veya konvülziyon olan hastalarda: oksijen (2-10 L/dak), dekstroz (0.5-1 gr/kg IV veya
2-4 ml/kg %25 dekstroz IV), nalokson 0.01-0.1 mg/kg veya toplam 2 mg IV
verilmelidir .
10
Anamnez ve fizik muayene
Çocuğun hangi maddeden ne miktarda ve ne zaman aldığı biliniyorsa tedavi ona
göre yönlendirilir. Çocuğun ulaşabileceği zehirli maddelerin ayrıntılı sorgulanması
gereklidir. Toksik madde alıp almadığı veya miktarı bilinmiyorsa klinik bulgu ve
belirtiler bu konuda yardımcı olacaktır. Vital bulgular, nörolojik muayenede şuur
(Glasgow koma skoru), gözde pupillanın, fundusların ve ışık refleksinin
değerlendirilmesi, motor işlev, cilt ve ağız içinde renk değişikliği, lezyon ve kokuların
araştırılması, dolaşım ve solunum değişiklikleri değerlendirilmelidir. Koma, kalp ritim
bozuklukları, metabolik asidoz, gastrointestinal bulgular ve konvülziyon en sık
görülen tablolardır.
Toksik maddelerin neden olduğu belirti ve bulgular
Toksik maddeler vücutta çeşitli belirti ve bulgulara yol açar . Bunların
bir kısmı kolinerjik, antikolinerjik, ekstrapiramidal, narkotik, hemoglobinopatik ve
sempatomimetik etkiler ile TOKSİDROM veya TOKSİK SENDROMLAR diye
adlandırılan benzer klinik tabloları oluştururlar (Tablo 1) . Etiyolojisi bilinmeyen
zehirlenmelerde disritmiler, siyanoz, kan basıncı, kalp hızı ve solunum hızındaki
değişiklikler ile ateş bulunup bulunmaması gibi bilgiler tanıya yardımcı semptomlardır.
1. Genel Belirtiler:
Kilo kaybı: Özellikle kurşun, arsenik, cıva, tiroid ilaçları, dinitrofenol ve klorlu
hidrokarbonlara bağlı kronik zehirlenmelerde.
Letarji, halsizlik: Kurşun, arsenik, cıva klorlu organik bileşikler, tiyazid grubu
diüretikler, organik fosfatlar, nikotin, talyum, nitrat, floroid, botulismus zehirlenmesi.
İştah kaybı: Trinitrotoluen zehirlenmesi.
Halitozis:: Siyanür, arsenik, organofosfatlar ve gazyağı.
Taşikardi: Atropin, alkol, amfetamin, antikolinerjikler, teofilin, sempatomimetikler
Bradikardi: Dijital, β-blokerler, siklik antidepresanlar, kalsiyum kanal blokerleri,
klonidin, mezoridizin, nikotin, organofosfatlar, opiyatlar,nitritler
11
Tablo1. TOKSİK SENDROMLAR (TOKSİDROMLAR) Antikolinerjikler
Belladonna alkaloidleri Atropin Skopolamin Antihistaminikler Trisiklik antidepresanlar Bazı mantarlar
Ekzokrin bezlerin sekresyonunun azalması, susuzluk, deride kırmızılık, midriyazis, hipertermi, idrar birikmesi, deliryum, hallusinasyonlar, taşikardi, solunum yetmezliğ
Kolinerjik (Muskarinik ve Nikotinik) Organofosfat ve Karbamat İnsektisitler Bazı mantarlar Tütün
Ekzokrin bezlerin aşırı sekresyonu, idrarda artma, bulantı-kusma, diare, adele seyirmeleri, miyozis, güçsüzlük, paraliziler, bronkospazm, taşikardi veya bradikardi, konvülziyon, koma
Ekstrapiramidal Fenotiazinler Haloperidol Metoklopramid
Tremor, rijidite, opustotonus, tortikolis, disfoni, okulojirik kriz.
Hipermetabolik Salisilatlar Bazı fenoller Trietiltin Klorofenoksi
Ateş, taşikardi, hiperpne, konvülziyon, metabolik asidoz.
Sempatomimetikler Aminofilin Amfetaminler Kafein Kokain Dopamin Efedrin Epinefrin Fenfluramin Levarterenol
SSS eksitasyonu, konvulziyonlar, hipertansiyon, taşikardi
Narkotiklerin Kesilmesi Diare, midriazis, hipertansiyon, taşikardi, terleme Alkol Barbituratlar Benzodiazepinler Klorhidrat Narkotikler Paraldehid
Gözyaşı artması, adele krampları, halusinasyonlar, hareketsiz duramama.
Hemoglobinopati Karboksi hemoglobin (karbonmonoksit) · Methemoglobin (Nitrit, Nitrat, Lokal
anestezik,
Başağrısı, koma, dispne, siyanoz, deride büller, gastroenterit, oriyentasyon bozukluğu
12
Hipotansiyon: Diüretikler, β-blokerler, antihipertansif ilaçlar, nitrat, nitritler, serotonin
geri alımını bloke eden antidepresanlar, siklik antidepresanlar, kafein, teofilin, kinin,
kinidin, NSAI ilaçlar, nikotin, nitrogliserin, karbon monoksit, opioidler, barbitüratlar,
etanol, fenotiyazinler, gıda zehirlenmesi, organofosfatlar.
Hipertansiyon: Epinefrin, amfetamin, sempatomimetikler, kokain, klonidin, nikotin,
antikolinerjikler, ergotamin, kortizon, kurşun zehirlenmesi, organofosfatlar.
Hipertermi: Atropin, borik asit, salisilatlar, antihistaminikler, amfetaminler, β-
blokerler,
sempatomimetikler (kokain), trisiklik antidepresanlar ve gıda zehirlenmeleri.
2. Deri Belirtileri ve Bulguları:
Siyanoz: Methemoglobinemi oluşmasına bağlı görülür. Lokal anestezikler, nitratlar,
nitritler, anilin boyaları, nitrobenzen, fenasetin ve sulfonamidler.
Kızarıklık: Karbon monoksit, atropin, antihistaminikler, borik asit, trankilizanlar.
Kuruluk: Atropin, antihistaminikler, amfetamin ve kokain.
Hemolize bağlı sarılık yapanlar: Anilin boyaları, nitrobenzen, pamakin, fava
zehirlenmeleri.
Erozyon: Asit ve alkalilerle oluşur.
Döküntü: Brom, sulfonamid, salisilatlar, fenotiyazin ve indometazin.
Saç dökülmesi: Arsenik, selenyum.
Yanık: Asitler, hipoklorit, formaldehid.
Solukluk: Kurşun, naftalin.
Terleme: Organofosfatlar, mantar, nikotin ve civa zehirlenmesi.
3. Santral Sinir Sistemi Belirtileri ve Bulguları:
Psikoz: Adrenal glukokortikoidler, tiyazid grubu diüretikler, bromürler ve gangliyon
blokajı yapan maddeler.
Baş ağrısı: Nitrat, nitrit, nitrogliserin, karbon monoksit, organik fosfat, atropin, kurşun.
Delirium ve hallusinasyon: Alkol, antikolinerjikler, antihistaminikler, amfetamin,
sempatomimetikler, atropin, kokain, kafein, teofilin, salisilatlar, karbon monoksit.
Koma: Barbitürat, alkol, antihistaminik, insektisit ve fare zehiri, ağır metaller, salisilat,
mantar zehirlenmeleri.
Konvülziyon: İnsektisitler, NSAI ilaçlar, amfetamin, kokain, sempatomimetikler,
tegretol, antidepresanlar, atropin, demir, teofilin, lityum, salisilat, siyanür.
13
Parestezi: Kurşun, talyum, DDT
4. Göz Belirtileri ve Bulguları:
Bulanık görme: Atropin, fizostigmin, kokain, botulismus, indometazin.
Strabismus: Botulismus.
Pitozis: Botulismus.
Lakrimasyon: Organik fosfor, nikotin, mantar zehirlenmesi.
Papilödem: Kurşun zehirlenmesi.
Miyozis: Morfin, organofosfatlar, fenotiazin ve fizostigmin.
Midriyazis: Atropin, kokain, nikotin, antihistaminik, mantar.
Çift görme: Alkol, barbiturat, nikotin, organofosfatlar.
Renkli görme: Dijital zehirlenmesi.
5. Ağız Belirtileri ve Bulguları:
Dişlerin dökülmesi: Civa, kurşun, organofosfatlar.
Ağız kuruluğu: Atropin, antihistaminikler, efedrin.
Diş etlerinde siyah çizgiler: Kurşun, cıva, arsenik, bizmut.
Tükrük salgısında artış: Mantar, organofosfatlar, kurşun, civa, bizmut.
6. Gastrointestinal Sistem Belirtilen ve Bulguları:
Ülser aktivasyonu: Salisilatlar, indometazin.
Kusma, ishal, karın ağrısı: Bütün toksik maddeler.
Hematemez, melena: Koroziv maddeler, kumarin, antikoagülanlar, aminofilin.
7. Kulak, Burun, Boğaz Belirtileri ve Bulguları:
Çınlama: Kinin, salisilat, indometazin.
Sağırlık: Streptomisin, salisilat, kinin.
Koku alamama: Krom, fenollü burun damlaları.
Kötü koku: Krom zehirlenmesi.
Septum nasi perforasyonu: Krom, kokain zehirlenmeleri.
8. Solunum ve Dolaşım Sistemi Belirtileri ve Bulguları:
Solunumda hızlanma: Amfetamin, siyanür, atropin, hidrokarbonlar, kokain, CO,
14
salisilat, mantar, metabolik asidoza sekonder (MUDPIES), metanol, etanol, kalp dışı
pulmoner ödeme sekonder: karbon monoksit, hidrokarbonlar, narkotikler,
organofosfatlar, sedatif hipnotikler.
Solunumda yavaşlama: Alkol (etanol, ispirol metanol), siyanür, narkotikler, karbon
dioksit, barbitüratlar, botulismus, antihistaminikler.
Myokard irritasyonu: Amfetamin, sempatomimetikler, kokain, antidepresanlar,
kafein, teofilin, beta agonistler, digoksin, antikolinerjikler, karbon monoksit,
organofosfatlar, fenotiyazin.
Aspirasyon pnömonisi: Kerosen içeren maddeler.
Wheezing: Organofosfatlı insektisitler, fizostigmin, mantar.
9. Üriner Sistem Belirtileri ve Bulguları:
İdrarda renk değişikliği: Kumarin, bakla, hepatotoksinler.
Anüri, proteinüri: Ağır metaller, organik fosfat ve sülfonamidler.
Miyoglobinüri: Amfetamin, antikonvülsanlar.
10. Endokrin Sistem Belirtileri ve Bulguları:
Libido azalması: Ağır metaller, sempatik blokaj yapan ilaçlar.
Jinekomasti: Östrojen alımında.
11. Kas-Sinir Sistemi Belirtilen ve Bulguları:
Kas zayıflığı, paralizi: Kurşun, arsenik, talyum, botulismus zehirlenmeleri.
Kas fasikülasyonları: Organofosfatlı bileşikler, nikotin, hayvansal toksinler.
Tremor, kas sertliği: Fenotiyazinler, kurşun zehirlenmeleri.
Laboratuvar incelemeleri
Genel testler: Tam kan sayımı, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri,
elektrolitler, glukoz, kalsiyum, serum osmolaritesi, tam idrar tayini, kan koagulasyon
çalışmaları, kan pH, pCO2 ve CO2, methemoglobin tayini yapılmalıdır.
Salisilat, digoksin, asetaminofen, etanol, barbiturat, demir ve teofilin gibi bazı
maddelerin kan düzeyleri ölçülebilir. Organofosfat zehirlenmelerinde serum
pseudokolinesteraz veya eritrosit asetil kolinesteraz tayini yapılmalıdır. Bazı özel
durumlarda idrarda myoglobin ve aminoasitler araştırılmalıdır.
15
Özel testler: özel toksikoloji labovatuvarlarında toksik madde ve
metabolitlerinin araştırılmasına dayanan hassas testlerdir. İnce tabaka
kromatografisi,
gaz kromatografisi, Mass spektrometrisi, elektroforez, immünoassay ve atomik
absorbsiyon gibi yöntemler kullanılır.
Yardımcı testler:Anyon açığının ve osmolalitenin değerlendirilmesi toksik
maddelerin ayırıcı tanısında yardımcı olabilir. Anyon açığının normal değerleri 12-14
mEq/L’dir.
[Na+] - ([HCO3-] + [C1-]) = anyon açığı
Anyon açığının arttığı toksik maddeler ve durumlar; Siyanid, karbon monoksit,
alkol, toluen, metanol, üremi, diyabetik ketoasidoz, paraldehid, demir, izoniazid,
kalıtsal
metabolizma hastalıkları, laktik asidoz, etilen glikol, salisilatlar, striknin.
Ölçülen osmolalite ile hesaplanan osmolalite arasındaki fark osmolalite açığı
olarak adlandırılır, normalde 10 mOsm’dan az olmalıdır.
2[Na+] + [glucose/18] + [BUN/2.8] = Hesaplanan Osmolalite
Osmolalite açığını arttıran toksik maddeler; aseton, etanol, etilen glikol,
isopropil alkol, mannitol, metanol, propilen glikol.
ZEHİRLENME TEDAVİSİNDE TEMEL İLKELER
Akut zehirlenmelerde ilk yardım, olay yerinde başlar, gerekli tedaviye
hastanede devam edilir. Akut zehirlenmelerde acil olarak girişimde bulunmak başarı
için esastır. Gecikme ile kaybedilecek her dakikanın hasta zararına olacağı gerçeği
göz önünde tutulmalıdır .
Akut olarak hastalanmış, tanı konulmakta güçlük çekilen, karmaşık belirti ve
semptomlar gösteren hastalarla (özellikle çocuklarla) karşılaşan hekimler böyle
hastalarda ilaç alımı veya toksik maddelerle zehirlenme ihtimalini düşünmelidir.
Böyle bir durumda hasta hemen yoğun bakıma alınmalı ve zehirlenme nedeni olan
maddenin cinsi, alınış zamanı ve alınan miktar hakkında elde edilebilen bilgiler ve
hastanın o andaki durumu bilinçli bir şekilde değerlendirilerek yapılan tedavi planı
süratle uygulanmalıdır. İlk hedef, kritik organ ve dokularda zehirin konsantrasyonunu
olabildiğince düşük tutacak yöntemleri uygulamak, ikinci hedef effektör alanlardaki
16
farmakolojik ve toksikolojik etkilerle savaşmaktır. Özellikle çocuklarda görülen
zehirlenmelerde dikkatli bir değerlendirme yapıldığında, önceden önlemler alındığı
zaman, ortalama % 90 oranında zehirlenmelerden korunmak ve böyle bir olasılığı
azaltmak olasıdır.
Toksik maddenin vücuda giriş yerine göre alınacak önlemler farklıdır.
Zehirlenmelerden ölümlerin en yaygın sebepleri apne, hipoksi, serebral ödem ve
kardiyak aritmilerdir. Bu olayları azaltan tedaviler morbidite ve mortaliteyi
azaltacaktır. Toksik maddelerle zehirlenmiş hastaların tedavisi dört ana grupta
toplanır:
1.Toksik maddenin emiliminin engellenmesi
2.Emilmiş toksik madde atılımının hızlandırılması
3.Antidot uygulanması
4.Destekleyici tedavi.
1. Henüz emilmemiş toksik maddenin emiliminin engellenmesi. a. Gastrointestinal sistemden alınan toksik maddeler
Toksik maddelerin % 75’den fazlası gastrointestinal sistemden alınmaktadır.
Amerikan Klinik Toksikoloji Akademisi, Avrupa Zehirlenme Birliği ve Klinik
Toksikologlardan oluşan bir grup 1997’de toksik maddelerin uzaklaştırılması
amacıyla
kullanılacak yöntemlerle ilgili bir kılavuz yayınlamışlardır. Bu amaçla;
a)Mide boşaltma
b)Aktif kömür
c)Katartik verilmesi uygulanabilir .
Midenin boşaltılması:
1. İpeka kullanımı ile kusturma: Kusturma, toksik maddenin alınmasını izleyen ilk
6-8 saat içinde uygulandığında ağız yoluyla alınan zehirin uzaklaştırılması için etkin
bir yöntemdir. Bütünlüğü bozulmamış tabletlerin ya da parçaların zehirlenmeden
birkaç gün sonra bile kusturma ile uzaklaştınlabildiği gösterilmiştir. Kusturma ile
alınan toksik maddenin ancak % 8-30 kadarı çıkarılabilir. İpeka, yalnızca şuuru açık
ve
17
etkin miktarda toksik madde alanlarda ve ilk 60 dakika içinde kullanılmalıdır. Hastanın
bilinci kapalıysa, öğürme refleksi kaybolmuşsa, hasta konvülziyon geçiriyorsa ya da
yakın zamanda konvülziyon geçirmesine yol açacak bir zehir almışsa, altı aydan
küçük
bir bebekse, zehirle birlikte keskin kenarlı ve sert cisimler de yutulmuşsa, kostik
korozif madde içilmişse, ağızdan antidot kullanılımı gerekiyorsa kusturma sakıncalıdır
Bilinç kapalılığı, kostik madde alımı, hematemez ve konvülsiyon
durumlarında kontrendikedir. Altı aydan küçük bebekler, kontrol altına alınamayan
hipertansiyon, ağır kardiyorespiratuvar distres, gebeliğin geç dönemleri, kanama
diyatezleri göreceli kontrendikasyonlardır. İpeka dozajı 1 yaşından küçüklerde
1mL/kg, önceden veya sonradan 120-240 mL su; 1 ile 12 yaş arasında 15 ml,
önceden
veya sonradan 120-240 mL su; 12 yaşından büyüklerde 30 ml takiben 240 mL su
verilmesidir. 20 dakika içinde kusma görülmez ise aynı doz tekrarlanabilir. Eğer
kusma olmazsa şurup tekrarlanmaz ve gastrik lavaj yapılır, çünkü ipeka mide için çok
irritandır ve ayrıca absorbe olursa kalpte iletim bozukluğuna, atrial fibilasyona veya
miyokardite yol açabilir. Antiemetik bir ilaçla zehirlenme söz konusu ise ve ilacın
alınışından sonra 1 saatten fazla süre geçmişse ipeka şurubu kullanılmamalıdır.
2. Gastrik lavaj:
Sıklıkla toksisitesi yüksek veya hayatı tehdit eden miktarlarda madde
alınması ile olan zehirlenmelerde, bilinmeyen madde alımlarında veya şuur kaybı
varsa uygulanır. Uygun olanı toksik maddenin oral alımından sonraki 2-3 saat içinde
gastrik lavajın yapılmasıdır. Geç emilen ilaçlarla olan zehirlenmelerde mide yıkaması,
olaydan 10 saat sonra bile yarar sağlayabilir. Hastanın başı sola ve aşağıya çevrilir,
geniş delikli orogastik tüp sokulur. Çocuklarda 15 mL/kg % 0.9 ‘luk serum fizyolojik
ile, erişkinde 200-400 mL sıvı ile mide temizleninceye kadar yıkanır. Toplam 2-4 litre
sıvı kullanılmalıdır. İlk örnek toksikolojik araştırma için kullanılır. Son yıkama sıvısına
aktif kömür ilave edilir.
18
Kontrendikasyonları:
Entübe edilmemiş, hava yolu koruyucu refleksleri kayıp, şuuru bozuk olan
hastalar
Asit-alkali gibi koroziv madde alan hastalar
Yüksek aspirasyon riski olan hidrokarbon almış olan hastalar
Yeni bir cerrahi girişim geçirmiş veya diğer medikal durumlar nedeniyle
gastrointestinal perforasyon veya kanama riski olan hastalar.
Komplikasyonları; aspirasyon pnömonisi, laringospazm, hipoksi ve hiperkapni,
farinks özefagus ve mideye mekanik travma (perforasyon, kanama), sıvı ve elektrolit
bozukluğu (hipernatremi, su intoksikasyonu), küçük konjonktival kanamalar,
atriyoventriküler aritmiler, geçici ST yükselmesi, kardiyak arrest ve pnömotorakstır.
Aktif kömür: Aktif kömür, odun pulpasından veya petrolden elde edilen siyah renkte
bir pudradır. Özellikle ilaçlar ve bazı kimyasal maddeler üzerinde etkilidir. Her 10 gr
aktif kömür 1 gr toksini absorbe edebilir. Etkisi toksik maddenin alımından sonraki ilk
bir saat içinde en belirgindir. Demir ve lityumu zayıf olarak bağlar ve kostik
maddelerle olan zehirlenmelerde hem zayıf bağlanması hem de endoskopiyi
zorlaştırması nedeniyle kullanılmaz. Küçük çocuklarda 1 gr/kg veya 30-60 gr,
erişkinlerde 60-100 gr oral olarak kullanılır. Su ile 1:4 oranında sulandırılır. Hedef
aktif kömürün toksine oranının 10:1’den fazla olmasını sağlamaktır. Aktif kömürün
teofilin, fenobarbital, trisiklik antidepresanlar, digoksin veya karbamazepin gibi
maddelere bağlı ağır zehirlenmelerde enterohepatik dolaşımdan temizlenmelerini
sağlamak için seri şekilde, 2-4 saat aralıklarla verilmesi önerilmektedir. Her 4 saatte
bir başlangıç dozunun yarısı verilir. Aktif kömüre 12-24 saatten fazla devam edilmez.
Kontrendikasyonları; korunmamış hava yolu, ileus gibi gastrointestinal
problemler, aktif kömür verilmesi ile aspirasyon risk ve ağırlığının artması
(hidrokarbon), hemoraji ve gastrointestinal perforasyon riski, yeni cerrahi girişim
geçirmiş olmak, endoskopi yapılması planlanan hastalardır.
Aktif kömüre absorbsiyon potansiyeli sınırlı olan veya etkisi tam bilinmeyen
maddeler özetle;
19
Demir, lityum, ağır metaller (arsenik, civa, kurşun, talyum)
Alkoller: metanol, etanol, isopropanol, etilen glikol
Hidrokarbonlar: benzin, mazot, mineral yağ
Kostik maddeler: NaOH, KCl, H2SO4
Düşük molekül ağırlıklı bileşikler: siyanür
Böcek öldürücüler: organofosfatlar, karbamatlardır.
Katartikler: Gastrointestinal sistemde, osmotik sıvı retansiyonu yaparak motiliteyi
arttırırlar. Tek başına kullanımı toksik maddenin vücuttan uzaklaştırılması ve tedavi
için yeterli değildir. Gastrointestinal sistemde intestinal su ve elektrolit emilimini
azaltarak etki gösteren kolesistokinin adlı hormonun salgılanmasına yol açarak etki
ederler. Kullanılan osmotik katartikler iki tiptir: sakkarid katartikler (sorbitol) ve tuz
katartikler (magnezyum sitrat, magnezyum sulfat). Sorbitol, oluşabilecek
konstipasyonun önlenmesi için aktif kömürün ilk dozuyla beraber kullanılabilir.
Erişkinlerde % 70 sorbitol 1-2 ml/kg, çocuklarda %35 sorbitol 4-3 ml/kg veya %10’luk
magnezyum sitrat solüsyonu erişkinlerde 250 ml/kg, çocuklarda 4 ml/kg olarak
kullanılır. Sıvı ve elektrolit dengesizliğine yol açabilecekleri için yalnız tek doz olarak
kullanılmalıdır. Kontrendikasyonları; barsak seslerinin yokluğu, barsak obstrüksiyon,
perforasyon, yeni geçirilmiş barsak cerrahisi, hipotansiyon, hipovolemi, elektrolit
bozuklukları ve koroziv madde alımıdır.
b. Cilt yoluyla alınan toksik maddeler
Toksik madde vücudun dış yüzünde, burun ve boğaz boşluklarında ise bol su
ile yıkanarak uzaklaştırılmalıdır. Asitler zayıf bazlar ile, bazlar ise zayıf asitlerle
nötralize edilebilirler. Eğer toksik madde yağlı ise sabunlu su ile yıkanmalıdır .
c. Göze bulaşan toksik maddeler
Göz, bol su ile yıkanmalıdır. Alkali yanıklarda lokal antibiyotikler
kullanılabilir. İrisin lense yapışmasını önlemek için günde birkaç kez olmak üzere
atropin kullanılabilir.
d. Solunum yoluyla alınan toksik maddeler
En uygun tedavi hastayı ortamdan uzaklaştırmak ve oksijen vermektir.
20
e. Hayvan ısırması ve sokması ile oluşan zehirlenmeler
Bölge temizlenmeli, ağrı giderilmeli, turnike uygulanmalı ve antiserum
verilmelidir.
2. Emilmiş toksik madde atılımının hızlandırılması
Bu yöntemlere;
Klinik bulgular kötüye gidiyorsa, konvülziyon, hipotansiyon varsa,
Hasta halen iyi, ancak aldığı zehir miktarı ölümcül ise,
Kan konsantrasyonu ölümcül miktarda ise,
Toksik maddenin normal atılımı yetersiz ise,
Gecikmiş toksisite söz konusu ise,
Eşlik eden başka bir hastalık varsa,
Hasta zehirlenme morbidite ve mortalitesinin yüksek olduğu bir yaş grubunda
ise başvurulur.
a. Zorlu diürez
Fazla miktarda intravenöz sıvı verilerek idrar miktarının arttırılmasıdır. Böbrek
yolu ile atılan toksik maddelerin uzaklaştırılması için uygun bir yöntemdir. Bunun için
böbrek fonksiyonları yeterli olmalı ve kalp yetersizliği bulunmamalıdır. Tedavinin
etkinliği için toksik maddenin proteinlere az oranda bağlanması, metabolizmasının
düşük olması ve böbrekten yüksek miktarda atılımı gereklidir.
Amaç, çocuklarda normalde olan 1-2 mL/kg/saat olan idrar miktarını 3-6
mL/kg/saat’e çıkararak böbrek tübüler idrar miktarını arttırmaktır. Bu yöntemle 80
mL/kg/saat (3000 mL/m2/gün) izotonik veya hipotonik sıvı verilir. Forse diürezin etkili
olduğu toksik maddeler tablo 2’de gösterilmiştir.
21
Tablo 2. Forse diürezin etkili olduğu zehirlenmeler ---------------------------------------------------------------------------------
• Alkali •Atropin • Arsenik • Bromür • Digoksin • Etosüksimid
• A. falloides • Indometazin • Kaptopril
* Lityum • Metildopa • Primidon
• Parakuat • Prokainamid • Ranitidin
• Simetidin • Terbutalin
--------------------------------------------------------------------------------
b. İdrarın asifikasyonu veya alkalizasyonu
Zayıf asit olan ilaçlar alkali diürezle, zayıf baz olan ilaçlar asit diürezle atılırlar.
İdrar asidifikasyonu her 6 saatte bir 0.5-1 gr askorbik asit verilerek yapılır.
Özellikle, fensiklidin, amfetamin, kinidin, striknin, klorokin, lidokain zehirlenmelerinde
kullanılır. Hedef, idrar pH’ını 5.5-6.0 arasında tutmaktır. Sistemik asidoza yol açabilir,
böbrek yetersizliğini arttırabilir.
İdrar alkalizasyonunda hedef idrar pH’ını 7.5-8.0 arasında tutmaktır, 1-2
mEq/kg sodyum bikarbonat intravenöz yoldan 1-2 saatte gidecek şekilde ayarlanarak
verilir. Fenobarbital, epdantoin, florür, izoniazid, kumarin, lityum ve salisilat
zehirlenmelerinde bu maddelerin böbrek tübüler absorpsiyonu önleyerek etkili olur.
Akciğer ödemi ve kalp yetersizliğinde dikkatli olunmalıdır.
c. Kan değişimi
Plazma proteinlerine bağlanan, ancak dokulara bağlanmayan toksik maddeler
için kullanılan bir yöntemdir. Transplasental geçen ilaçlar (diazepam, magnezyum),
kloramfenikol, parasetamol, warfarin, izoniazid, fenotiazin, propoksifen, mantar,
methemoglobinemi, difenhidramin ve borik asit zehirlenmelerinde yenidoğanda ve
sütçocukluğunun ilk dönemlerinde uygulanır .
d. Diyaliz
Diyaliz, bir membran aracılığıyla ve pasif difüzyon yöntemiyle toksik
maddelerin vücuttan temizlenmesidir. Periton diyalizinde diyaliz sıvısı periton
22
boşluğuna verilir, periton membran görevi görür, pasif difüzyonla alınan toksik
maddeler sıvının geri alınmasıyla vücuttan uzaklaştırılmış olur. Hemodiyalizde ise
kan vücut dışına alınır, yapay membran sisteminden geçirilerek temizlenir ve vücuda
geri verilir.
Diyaliz için hasta ile ilgili kriterler:
i. Komanın uzaması
ii. Böbrek yetersizliği gelişmesi
iii. Uygun klinik tedaviye rağmen klinik tabloda bozulmanın devam etmesi.
Toksik madde ile ilgili kriterler:
1) Yeterli membran geçirgenliğine sahip olması (diyalizabl olması)
2) Plazma ilaç konsantrasyonu ve maddenin toksisitesi
3) Temizlenmede belirgin değişme.
Periton diyalizi: Diyaliz sıvısının periton boşluğuna verilmesi ve toksik
maddelerle birlikte geri alınmasıdır. Bunun için toksik madde, kanla periton bölgesine
taşınmalıdır. Bu iş için 30 m L/k g diyaliz sıvısı 10-15 dakika içinde periton içine verilir
ve 20-30 dakika bekledikten sonra 15-20 dakikada geri alınır. İşlem ortalama 48 saat
uygulanır. Sıvı beden ısısında olmalıdır. Proteine bağlanan toksik maddeler için
diyaliz sıvısına % 5'lik serum albumini katılır. Yağda çözünen zehirler için ise diyaliz
sıvısı olarak soya, zeytin ya da pamuk yağı kullanılır. Buna lipid diyalizi denir .
Periton diyalizatına geçen ilaç miktarı; 1) ilacın plazma konsantrasyonuna, 2)
plazma proteinlerine bağlanma miktarına ve 3) diyalizat hacmine bağlıdır (22,23).
Bu yöntem klirensi en düşük olan yöntemdir . Etkinliği hemodiyalizin %
10-25'i kadardır. Dağılım hacmi fazla olduğundan etkisi sınırlıdır Elektrolit
dengesizlikleri bu yöntemle düzeltilebilir . Tablo 3’te periton diyalizinin yararlı
olduğu bazı zehirlenmeler gösterilmiştir. Bu yöntem, peritonit, geçirilmiş batın
ameliyatı, karın içi yapışıklıklar ve karın cildi enfeksiyonlarında kullanılamaz.
23
Tablo 3. Periton diyalizinin etkili olduğu zehirlenmeler
------------------------------------------------------------------------------------------------- •Amfetamin •Aminoglikozid • Barbitürat
•Difenil hidantoin • Etilen glikol • Salisilat
•Etanol •Metanol • İnorganik cıva
•Kİnidin •Sülfamid • Kloralhidrat
•Parasetamol • Penisilin • Teofilin
•Fenitoin
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hemodiyaliz: Toksik maddenin yarı geçirgen bir zardan (diyaliz membranı)
diffüzyon yoluyla kandan uzaklaştırılmasıdır. Hemodiyaliz sırasında asid-baz ve
elektrolit dengesizlikleri de düzeltilir. Hemodiyaliz için :
•Toksik maddenin molekül ağırlığı 500 daltondan az olmalıdır.
•Toksik madde proteine düşük oranda (<% 50) bağlanmalıdır ve suda erimelidir.
•Dağılım hacmi dar (<1 L/kg) ve yan ömrü uzun olmalıdır.
•Diyaliz membranından akım iyi olmalıdır.
Dezavantajları :
•Proteine bağlı ilaçlar uzaklaştırılamaz.
•Hemoperfüzyona göre daha yavaş temizler.
Komplikasyonları: Kanama, tromboz, hipotansiyon, hava embolisi, enfeksiyon,
kusma, kas krampları ve terapötik olarak verilen ilaçların etkilerinin azalmasıdır
Tablo 4’te hemodiyaliz uygulanabilen zehirlenmeler gösterilmiştir.
Tablo 4. Hemodiyalizin etkili olduğu zehirlenmeler --------------------------------------------------------------------------------------------
•Amanita • Asetaminofen •Amİnofilin
•Arsenik • Barbitürat • Borik asid
•Etanol • Etilen glikol • Florür
•INH • Izopropil. alkol • Lityum
•Metil alkol •Parakuat • Salisilat
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
24
e. Hemoperfüzyon
1965'de ilk kez barbitürat zehirlenmesinde uygulanmıştır. Kan, venöz kateterle
vücut dışına alınarak aktif kömür ya da reçine yapısında adsorbanlar içeren kartuşa
pompalanır ve hastaya geri verilir. Bu sırada hastaya heparin verilir. Toksik
maddenin dağılım hacmi dar (< 1 L/kg) ve yarı ömrü uzun olmalıdır. Tablo 5’te
hemoperfüzyonun yararlı olduğu zehirlenmeler gösterilmiştir.
Hemodiyalize olan üstünlükler:
•Hemoperfüzyon daha etkin ve hızlı bir yöntemdir. İki saatlik hemoperfüzyon 8 saat
hemoliyalize eşdeğerdir . Klirensi en yüksek olan yöntemdir.
•Hemoperfüzyonla suda az çözünen ve molekül ağırlığı fazla olan toksinler
uzaklaştırılabilir.
• Proteine bağlı toksinler daha etkin olarak uzaklaştırılır.
Tablo 5. Hemoperfüzyonun etkili olduğu zehirlenmeler
------------------------------------------------------------------------------------------------------
• A. falloides • Aminofilin
• Barbitürat • Etanol
• Etilen glikol • Metanol
• Salisilat • Teofilin
• MTX • Fenitoin
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kısıtlı kaldığı noktalar;
•Adsorban kartuş tarafından etkin olarak tutulamayan toksik maddelerin
uzaklaştırılmaları yetersizdir (etanol, metanol).
•Sıvı-elektrolit ve asit-baz denge bozuklukları düzeltilemez.
Komplikasyonları; Trombositopeni, hipokalsemi, hipotansiyon, hipotermi, lökopeni,
kanamalar .
f. Plazmaferez
Bu yöntemle kan selüloz asetat yapısında bir elyaf süzgeçle beden dışında
plazma ve şekilli elemanlara ayrılır. Daha sonra plazma adsorban bir sütundan
geçirilir
ve toksik madde uzaklaştırılır. Sonra yeniden şekilli elemanlarla birleştirilip hastaya
verilir. Dağılım hacmi düşük olup çok kuvvetli proteine bağlanan ilaçların
25
uzaklaştırılmasında yararlı olabilirler. Hemoperfüzyondan daha az etkilidir. Ender
olarak kullanılır.
g. Seri aktif kömür uygulaması
Absorbsiyonu uzayan bazı ilaçlarla olan zehirlenmelerde 12-24 saat süre ile her 4
saatte
bir başlangıç dozunun yarısı verilerek seri aktif kömür uygulaması yapılabilir. Aktif
kömür, toksik maddeleri absorbe etmenin yanısıra, mekanizması tam bilinmemekle
birlikte bazı maddeleri kandan gastrointestinal boşluğa çektiği de gösterilmiştir.
Özellikle, teofilin, fenobarbital, karbamazepin, benzodiazepinler, salisilatlar, trisiklik
antidepresanlar, fenotiazinler, fenitoin ve tegretol ile olan zehirlenmelerde bu ilaçların
yarılanma sürelerini kısaltmaktadır.
3. Antidot uygulanması
Sistemik antidotlar belirli toksinleri çeşitli biyokimyasal yollarla zararsız hale
getiren maddelerdir. Kullanılacak antidotların özgünlükleri ve etkinlikleri yüksek, yan
etkileri az olmalıdır. Antidotun yarı ömrü toksik maddeden kısa ise doz
yenilenmelidir. Tablo 6’da sistemik antidotlar ve kullanıldıkları zehirlenmeler
gösterilmiştir.
26
Tablo 6. Çeşitli zehirlenmelerde kullanılan antidotlar Toksik Madde Antidot Asetaminofen N-asetil sistein Antikolinerjik Maddeler Antihistaminikler Atropin Fenotiazinler Trisiklik antidepresanlar
Fizostigmin
Antikolinesteraz Organofosfatlar Pralidosim Klorid,Atropin Alkolik(Mental durumu bozuk) Tiamin Ağır metaller BAL(Dimerkaprol) Benzodiazepinler Flumazeni Betaadrenerjik Blokerler Glukagon Demir Desferoksamin Digitaller Fab antidotlar(Digibind®) Etilen Glikol Etanol(4-metil pirazol) Fenotiazinler Difenhidramin, Benzotropin Fluorid Pridoksin Karbamatlar Atropin, Pralidoksim klorid Kalsiyum kanal blokerleri Kalsiyum klorid, kalsiyum glukonat,
glukagon Karbon monoksit Oksijen, hiperbarik oksijen Metanol ve etilen glikol Etanol, Folat, Tiamin, Fomepizol Methemoglobinemik ajanlar Metilen mavisi Siyanid Amil nitrit,Sodyum Tiosulfat Sulfonilüreler Oktreotid Trisiklik Antidepresanlar Sodyum bikarbonat Warfarin Vitamin K 4. Destekleyici tedavi
Akut zehirlenmelerde uygulanacak tedavinin en önemli bölümünü
semptomatik ve destekleyici tedaviler oluşturur. Antidotu olsun ya da olmasın, bütün
zehirlenmelerde yukarıda sayılan diğer girişimlerle birlikte belirtiler tamamıyla
geçene kadar etkin bir şekilde uygulanmaları gerekir. Destekleyici
tedavi çok önemlidir. Zehirlenmelerin yaklaşık %3’ünde spesifik antidotlar
uygulanırken, geri kalan hastalarda destekleyici tedavi uygulanmaktadır.
1. Hastanın ağrısı morfin veya dolantin ile giderilmelidir.
2. Hastanın asit-baz dengesi, elektrolit bozuklukları ve sıvı durumu düzeltilmelidir.
27
3. Vücut ısısı normal düzeylerde tutulmalıdır.
4. En kısa sürede ağızdan beslenmeye geçilmelidir, hasta aç bırakılmamalıdır.
5. Hiperaktivite varlığında sedasyon uygulanmalıdır.
6. Konvülziyonlar kontrol altına alınmalıdır, koma ve beyin ödemi varsa uygun tedavi
yapılmalıdır.
7. Hipoglisemi ve hiperglisemi düzeltilmelidir.
8. Hipoksi veya solunum depresyonu mevcutsa, havayollarının açıklığı sağlanmalı,
solunum ve oksijen desteği ile solunum devamlılığı sağlanmalıdır.
9. Dolaşım yetersizliği, akciğer ödemi, şok varsa hızla tedavi edilmelidir.
10. Böbrek yetersizliği gelişen hastalara peritoneal diyaliz veya hemodiyaliz
uygulanabilir.
11. Karın distansiyonu ve kusma için dekompresyon uygulanmalıdır.
12. Yüksek ateş düşürülmelidir.
13. Protrombin zamanı uzunluğu ve diğer pıhtılaşma faktörleri bozukluğunda
uygun tedaviler uygulanmalıdır.
14. Hipotansiyon ve hipertansiyon düzeltilmelidir.
15. Özellikle hayatı tehdit eden aritmiler kontrol altına alınmalı, gerekirse pacemaker
takılmalıdır.
ETKENLERİNE GÖRE ZEHİRLENMELER VE TEDAVİLERİ
PARASETAMOL (ASETAMİNOFEN) ZEHİRLENMESİ
Parasetamol prostaglandin sentezini inhibe ederek etkisini gösterir. Çoğunlukla
sülfatlanma, glukuronidasyon ve sitokrom P-450 aracılığıyla metabolize olur. Sadece
sitokrom P-450 yoluyla toksik metabolitler oluşur. Esas toksisite karaciğere yöneliktir.
Altı yaşından küçük çocuklarda karaciğer hasarı erişkinlerden daha az görülür.
Karaciğer hasarı 150 mg/kg’ın üzerindeki dozlarda olmaktadır, beraberinde kullanılan
ilaçlar sitokrom p-450 aracılığıyla toksisiteyi arttırabilir.
Klinik: Erken dönemde bulantı, kusma gibi belirtiler olabilmesine karşın
hastaların çoğu asemptomatiktir. İlacın alımını takiben 24-48 saat içinde protrombin
zamanı, bilirubin ve transaminazlar yükselmeye başlar, 72-96. saatlerde
hepatotoksisite
28
maksimuma ulaşır. Kusma, sarılık, sağ üst kadran ağrısı, koagülasyon bozuklukları,
kanama, letarji, konfüzyon ve komaya ilerleyen metabolik asidoz tablosu
görülebilmektedir. Fulminan hepatik nekroza bağlı ölüm genellikle 4-18. günler
arasında görülmektedir. Klinik tablolar arasında karaciğer fonksiyon bozukluğuna
bağlı
hematolojik-koagulopati, makulopapüler döküntü, larinks ödemi, ürtiker, anjiyonörotik
ödem, anaflaksi gibi hipersensivite bulguları, hastaların %25’inde böbrek sorunları,
kardiyomyopati veya myokardit gelişimi, hipoglisemi, metabolik asidoz,
hiperamonyemi gibi metabolik bozukluklar, dermatitler ve beyin ödemi, herniasyon
gibi
nörolojik bulgular bulunabilir .
Tedavi: Öncelikle zehirlenmenin değerlendirilmesi gereklidir. Kan
parasetamol seviyelerinin alımdan 4 saat sonra bakılması yardımcı olacaktır. 150
mg/kg
üzerindeki dozlarda mide boşaltılması için İpeka şurubu veya lavaj yapılması
önerilmektedir. Aktif kömür alımı takiben ilk 4 saat içinde veya beraberinde başka bir
toksik maddenin alınımından kuşkulanılıyorsa kullanılır, tedavide kullanılan N-
asetilsistein
(NAC) ve metyonini büyük oranda absorbe edeceği unutulmamalıdır. NAC mide
ve proksimal ince barsaklardan hızla emildiği için ilk saatlerdeki kullanımı daha
etkilidir, glukuronil sistemi aktive ederek sitorom p-450 toksin birikimini önler. Oral
kullanımda 140 mg/kg yükleme dozunu takiben, 4 saatte bir 70 mg/kg idame olarak
verilir. Yükleme dozu ile birlikte toplam 18 doz verilmeli ve bir saat içinde kusma
olursa doz tekrarlanmalıdır. İntravenöz kullanımda 150 mg/kg 15 dakikada yavaş
enjeksiyonla, sonrasında 50 mg/kg 4 saatte ve daha sonra da 100 mg/kg 16 saatte
infüzyonla verilmelidir. Toplam doz 20-25 saatte 300 mg/kg olup, 50 mg/ml
konsantrasyonda olacak şekilde dekstroz ya da serum fizyolojik içerisinde verilebilir.
Metiyonin için önerilen dozlar altı yaş altı için 1gr/saat (toplam 4 gr), altı yaş ve üstü
içinse 2.5 gr/saat (toplam 10 gr)’dır.
SALİSİLAT ZEHİRLENMESİ Çocuklarda ilaçlara bağlı zehirlenmelerde ön sıralarda yer alan aspirin
zehirlenmesi sıklıkla akut alımla, daha az oranda da kronik kullanımla karşımıza
29
çıkabilir. Salisilatlarla akut zehirlenmeler salisilatların kaza, doz aşımı, kasıtlı ve
istemli olarak alınması ile görülebilir. Kronik zehirlenmeler ise tedavi amacıyla 12
saatten daha uzun süre salisilat kullanımı ile oluşurlar. Uzun süre kullanımlarda
metabolik yol doyurulduğu için ilacın atılımı gecikir ve toksik bulguların ortaya
çıkması kolaylaşır. Deriden emilme yoluyla metil salisilat preparatları ve yapısında
salisilat bulunan diş jelleri de kronik zehirlenmeye yol açabilir .
Emilimi: Terapotik düzeyleri midede hızla emilirken, aşırı doz alımlarında
mide boşalması gecikir. Yüksek miktarlarda alındığında midede saatlerce kalabilen
birikimler oluşturabilir, salisilatların yavaş salınmasına yol açan bu durum toksisitenini
süresini uzatır. Mide yıkama ve endoskopik girişim bu kitlelerin parçalanması ve
uzaklaştırılmasında etkindir. Enterik kaplı preparatların emilimi daha yavaştır. Kanda
pik salisilat konsantrasyonuna ulaşılması için gereken süre alınımından 60 saat
sonrasına kadar uzayabilir.
Metabolizması ve atılımı: Normal dozların alımında %80’i karaciğerde glisin
ve glukronik asitle konjuge olur. Terapötik düzeylerde bile bu yollar hızla doyar,
böbrek
yoluyla atılımları ön plana çıkar.
Dağılımı: Salisilatların vücuttaki dağılımı, plazma proteinine bağlanan
salisilat konsantrasyonuna ve plazma pH'ına bağlıdır. Salisilatların proteinlere
bağlanmamış iyonize olmayan şekli kan beyin bariyeri de dahil olmak üzere tüm
zarları
kolaylıkla geçer. pH 7.4'te kanda % 99.99'u iyonizedir. Kan pH'sının 7.4'ten 7.2'ye
düşmesi iyonize olmayan salisilat moleküllerini arttırıp kan-beyin bariyerine pasif
diffüzyonla geçmesini sağlayarak merkezi sinir sistemi etkilerinin görülmesine neden
olur. Bu özelliği nedeniyle alkalizasyon, tedavinin önemli bir parçasını oluşturur.
Klinik bulgular: Temel olarak, doğrudan santral sinir sistemi ve solunum
sisteminin uyarılmasına bağlı hiperpne ve respiratuvar alkaloz oluşur. "Uncoupling"
oksidatif fosforilasyon birçok sistemde etkilerini gösterir. Isı üretimi artışına bağlı
hiperpreksi, yüksek enerjili fosfatların (ATP) üretiminde yetersizlik, iskelet kası
metabolizmasının artışına bağlı olarak oksijen kullanımı ve CO2 üretiminde artış, doku
30
glikolizinde artma, normal kan glukoz düzeyleri olsa bile merkezi sinir sisteminde
glukoz azalması görülebilir. Krebs siklusu enzimlerinin inhibisyonu, glukoz
metabolizmasının değişmesi, lipid ve aminoasit metabolizmasının düzenlenmesi ve
buna bağlı keton cismi oluşumu, uygunsuz ADH salınımına bağlı oligüri ve sıvı
yüklenmesi oluşabilir. Hemostatik mekanizmalarla etkileşimi sonucunda protrombin
ve faktör VIII oluşumu, trombosit agregasyonu azalır, aşikar hemorajik bulgular ise
nadiren gelişir. Elektrolit bozukluklarına bağlı hipernatremi görülmesi sıktır, kan
potasyum düzeyleri normal olsa bile total potasyum seviyeleri düşüktür. Buna
göre klinik olarak bulantı, kusma, kulak çınlaması, hiperpne, hiperpireksi,
dezoryantasyon, koma, konvülziyon ve oligüri bulanabilirken, laboratuvar
bulgularında hipoglisemi, hiperglisemi, hiponatremi, hipokalemi, metabolik asidoz,
respiratuar alkaloz, hipoprotrombinemi ve karaciğer ve böbrek fonksiyon testlerinde
bozulma görülebilir .
Normalde kanda salisilat bulunmaz. Ancak, diğer organik asitler 3 mg/dL gibi
bir değere kadar çıkan yalancı salisilat reaksiyonu verebilirler. 100 mg/kg terapötik
dozda salisilat alan hastada kan salisilat düzeyi 20-30 mg/dL'dir. Genellikle çocukta
150-200 m g/kg/gün üzerindeki dozlar zehirlenme
oluştururlar.
Klinik duruma göre değerlendirildiğinde ise;
Asemptomatik: objektif bulgular bulunmaz.
Hafif: Klasik üçlü olan “kusma”, “hiperpne” ve “hiperpireksi” görülür. Klinik
olarak bu üç bulgu beraber bulunduğu her durumda salisilat zehirlenmesi olasılığı
düşünülmelidir. Tinnitus ve aşikar asidozun eşlik etmediği hipokapni bulunabilir.
Orta: Ağır hiperpne ve belirgin letarji ve/veya eksitabilite görülür. Çoğunlukla
koma veya konvülziyon gelişmez. Kompanse asidoz bulunabilir.
Ağır: Koma ve konvülziyonlar görülür. Kompanse olmayan metabolik asidoz
12 saatten sonra gelişir.
Dört yaş altındaki çocuklarda hemen hemen mutlaka asidoz saptanır.
Tedavi: Öncelikle zehirlenmenin şiddeti değerlendirilmelidir. Bilinç
değişiklikleri ağır salisilat zehirlenmesini gösteren en önemli bulgudur. Klinik durum
tedavinin yönlendirilmesinde daha yararlı olmakla birlikte alınan salisilat miktarı da yol
gösterici olabilir. Buna göre;
31
<150 mg/kg: sıklıkla toksik değildir.
150-300 mg/kg: hafif ile orta derecede toksisite vardır.
300-500 mg/kg: ağır toksisite söz konusudur.
>500 mg/kg: ölümcül olabilir.
1960 yılında Done tarafından bulunan ve serum salisilat düzeyine göre
zehirlenmenin şiddeti konusunda bilgi verebilen nomogram ise akut ve tek dozla olan
zehirlenmelerde kullanılabilir . Eğer salisilat alımının üzerinden çok zaman
geçmişse, preparat enterik kaplı veya yavaş salınımlı ise, hastada böbrek yetersizliği
varsa veya hastada asidemi gelişmişse kullanılamaz. Tek ölçüm yeterli olmayabilir,
aşırı
doz alımlarında 4 ile 6 saat aralarla yapılacak ölçümler emilimin devam edip etmediği
konusunda fikir verebilir.
Tedavi çok yönlüdür. Zehirlenme salisilik asitli merhemlerin uygulanmasına
bağlı ise deri iyice temizlenir. Ağızdan yüksek doz salisilat alımında ise mide
boşaltılmalıdır. İlk dört saatte yapılan gastrik lavaj daha etkili olmakla birlikte,
salisilatlar mide boşalmasını geciktirdiklerinden 12 saat sonra bile yapılan yıkama
yararlı olabilir. Lavaj yapılırken geniş ağızlı tüp kullanılmalı, tüm mide içeriği alınmaya
çalışılmalıdır. Enterik kaplı haplar daha büyük oldukları için lavajla çıkmayabilirler.
İpeka şurubu 1-2 mg/kg kullanılabilir, alımdan hemen sonra verilirse ilacın
gastrointestinal emilimini çok azaltır. Aktif kömür 1-2 gr/kg’ı takiben 20-60 gr her 3-4
saatte bir gaitada kömür görülünceye kadar devam edilir.
Kanda salisilat seviyesi (alımdan 6 saat sonra), elektrolitler, glukoz, kan gazları,
protrombin zamanı, parsiyel tromboplastin zamanı ve iyonize kalsiyum ölçülür.
Atılımın hızlandırılmasında zorlu diürez, idrarın alkalileştirilmesi ve böbrek dışı
yollar kullanılabilir. Zorlu diürez ile amaç çocuklarda normalde saatte 1-2 m L/kg olan
idrar miktarını saatte 3-6 mL/kg'a çıkarmaktır. Hastanın hidrasyonu için böbrek ve
kalp
fonksiyonları değerlendirilerek 2000-6000 mL/m/gün şeklinde İV sıvı verilebilir.
Etkili bir idrar çıkışı sağlandıktan sonra 30 mEq/L potasyum eklenir. Bikarbonat
özellikle 4 yaş üstü çocuklarda sıklıkla düşük bikarbonat seviyelerine rağmen görülen
respiratuvar alkaloz nedeniyle dikkatli kullanılmalıdır. Bikarbonat tedavisinde hedef
kan pH’ını 7.45-7.50 arasında ve idrar pH’ını >7.5 tutmaktır. Hastalar, metabolik
asidoz, hipernatremi, hipokalemi, hipokalsemi, tetani ve hipoglisemi açısından
32
izlenmelidir. Alkali tedavi ile sistemik asidoz düzeltilerek salisilatın dokulara dağılımı
ve kan-beyin bariyerini geçişi engellenir. İdrar pH’ını yükseltilerek idrarla salisilat
atılımı arttırılır. Kanamaya yatkınlık saptanırsa, 5-10 mg intramüsküler K vitamini ve
ağır durumlarda taze donmuş plazma kullanılır. Hipertemi için soğuk tatbikatı
yapılabilir.
Uygun sıvı ve alkali tedavilerine rağmen hastanın durumu kötü ise: asidoz
devam ediyorsa böbrek dışı yolla salisilatın vücuttan uzaklaştırılması yoluna
gidilmelidir. Bu amaçla kan değişimi, periton diyalizi, hemodiyaliz veya
hemoperfüzyon uygulanabilir. Dolaşım ve solunum komplikasyonları düzeltilmeli,
konvülziyonlar nedene yönelik tedavi edilmeli, akciğer ve beyin ödemi ve böbrek
yetersizliği tedavi edilmelidir. Kronik salisilat zehirlenmelerinde bütün bu önlemlerin
yanı sıra salisilat alımına neden olan hastalığın tedavisi de unutulmamalıdır.
SİKLİK ANTİDEPRESANLARLA OLUŞAN ZEHİRLENMELER Siklik antidepresanlar içinde trisiklik antidepresanlar, doksepin, imipramin,
trimipramin, amoksapin, desipramin, nortriptilin ve protriptilin, tetrasiklik yapıdaki
maprotilin, monosiklik yapıdaki bupropiyon, triazolopiridin trazodon ve serotonin geri
alınımı inhibitörleri olan fluoksetin, sertralin ve paroksetin yer almaktadır. Bu ilaçlar
depresyon tedavisinin yanısıra kronik ağrı sendromu, okul fobisi, hiperkinezi,
nokturnal enürezis ve uyku bozukluklarının tedavisinde yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Patogenez: Normal dozlarında alkali yapıdaki ince barsaklardan hızla
emilirken, aşırı doz alındığında mide boşalması ve barsak motilitesi azaldığı için
emilimleri yavaşlar, aynı zamanda enterohepatik dolaşımları vardır. İlacın %95’i
fizyolojik pH’da proteinler bağlanır, hipoalbüminemi ve asidozda serbest kısmı artar.
Çoğu karaciğerde metabolize olur ve yarı ömürleri 10 ile 81 saat arasında değişir. Bu
nedenle zehirlenme tedavisinde diyaliz ve hemoperfüzyon etkili değildir. Periferik ve
santral antikolinerjik etkileri vardır ve muskarinik-kolinerjik ve alfa-adrenerjik
reseptörleri bloke ederler. Presinaptik adrenerjik sinir uçlarından salınan norepinefrin
ve serotoninin geri alımını bloke ederek bifazik etki gösterirler. Norepinefrinin
başlangıçta birikimi ile aritmilere de yol açabilen taşikardi ve hipertansiyon
görülürken, geç dönemde norepinefrin eksikliği ortaya çıkar ve bradikardi,
hipotansiyon ve kontraktilitede azalma görülür. Myokard üzerine olan direk etkileri ile
33
atriyoventriküler bloklarda dahil olmak üzere her türlü aritmi gelişebilir. Zehirlenmede
görülen en erken toksisite bulgusu QRS’in >0.16 sn olmasıdır. Ölüm kalple ilişkili
komplikasyonlara bağlı olarak gelişir.
Klinik: Toksik etkilerin bir çoğu ilk 4-6 saat içinde ortaya çıkar. Antikolinerjik
bulgular olarak taşikardi, hafif hipertansiyon, görme bulanıklığı, midriyazis, idrar
retansiyonu, pulmoner ödem, hipoventilasyon, ağız kuruluğu, ateş, halüsinasyonlar,
ajitasyon, ataksi, ileus, myoklonik kasılmalar, konvülziyon, koma, flask parazi ve
refleks artışı görülebilir. Bu bulgular antihistaminikler, antispazmodikler ve bitkiler
gibi başka toksik maddelerle olan zehirlenmelerde de görülür. En erken ortaya çıkan
bulgular taşikardi, ağız kuruluğu, ileus, midriyazis ve mental durum değişiklikleridir.
Kardiyotoksik bulgular sıklıkla QRS >0.16 sn olduğunda ortaya çıkar, aritmiler,
hipotansiyon ve akciğer ödemi gelişebilir.
Tedavi: Toksik etkiler doza bağımlı değildir, tüm zehirlenmeler hayati olarak
değerlendirilmelidir. 1000 mg’ın üzerindeki dozlar ve QRS >0.16 sn olması her
zaman
ağır toksisiteyi gösterir. Devamlı kardiyak monitorizasyon ve pulse oksimetri takibi en
az 24-48 saat süreyle, EKG bulguları en az 24 saat süresince normal seyredene
kadar
devam etmelidir. Laboratuvar testleri olarak elektrolitler, üre, kreatinin, glukoz, kan
gazları, ve beraberinde bulunabilecek diğer toksik maddeler için ilaç taraması
önerilmektedir. Emezis, özellikle santral sinir sistemi depresyonunun çok hızlı
gelişmesi nedeniyle önerilmemektedir. Mide yıkama 24 saat sonra bile etkilidir, aktif
kömür uygulaması mide boşalmasının yavaşlamış olması ve mevcut enterohepatik
dolaşım nedeniyle ektilidir ve tekrarlayan dozlarda yapılmalıdır. Toksik madde
proteinlere yüksek oranda bağlandığı ve geniş dağılım hacmine sahip olduğu için
zorlu
diürez, diyaliz ve hemoperfüzyon etkili değildir. Asetilkolinesteraz inhibitörü olan
fizostigminin kalp bloğu, hipotansiyon, bradikardi/asistoli, solunum depresyonu,
hipersalivasyon, terleme ve diyare gibi yan etkilerinden dolayı kullanımı
önerilmemektedir. Gerekli durumlarda 0.5 mg intravenöz yoldan yavaş puşe yapılır,
her 5 dakikada bir toplam maksimum doz 2 mg olana kadar tekrarlanabilir .
Hipotansiyonun tedavisi için asidoz düzeltilmelidir, dirençli durumlarda
34
Vazopressörler kullanılabilir. Aritmilerin tedavisinde NaHCO3 ile pH’ı 7.45-7.55
civarında olacak şekilde alkalizasyon sağlanmalıdır. Ventrikül aritmilerinde önce 1
mEq/kg dozundan bolus yapılır. Cevap alınamazsa lidokain 1 mg/kg sonrasında 20-
50 μgr/kg/dak infüzyon şeklinde uygulanır. Bradikardi tedavisinde atropin etkili
değildir ve asistoliye yol açabilir. AV tam blok, Mobitz II kalp bloğunda ve dirençli
bradikardide kalp pili uygulaması gerekir. Kinidin, prokainamid, disopiramid,
flekanid, enkainid ve propafenon kullanımı kontrendikedir. Konvülziyon tedavisinde
ilk seçenek diazepamdır. Ancak solunum depresyonuna yol açabileceği için dikkatli
olunmalı ve hastanın solunumu yakından izlenmelidir. Fenitoin ve barbitüratlar gibi
diğer antikonvülzanlar da kullanılabilir, flumazenil kullanımı kontrendikedir.
KARDİYOVASKÜLER İLAÇLARLA OLUŞAN ZEHİRLENMELER Bu grupta önde gelen zehirlenmeler kalp glikozidleri ve özellikle betablokerler
olmak üzere antihipertansif ilaçlara bağlı olarak gelişir.
Digoksin zehirlenmesi
Yarılanma ömrü yaklaşık 36 saattir ve oral alımında ilacın %60-85’i
gastrointestinal sistemden emilir. Çocukların digoksine olan toleransları erişkinlerden
daha fazladır. Terapötik düzeyleri süt çocuklarında 2-4 ngr/ml, daha büyük
çocuklarda
ise 1-2 ngr/ml’dir.
Patogenez: Digoksin ventrikül kası ve purkinje lifleri üzerine direk etki
gösterir. Atriyal kastaki iletim hızını düşürür, otomasiteyi arttırır ve refrakter dönemi
uzatır. AV nodunda digoksin refrakter dönemi azaltır, otomasiteyi arttırır. İndirek
olarak
vagal uyarıyı arttırır, sempatik deşarjı azaltır. Sonuç olarak, ventrikül hızını
düşürürken kardiyak outputu arttırır.
Klinik: 50 μgr/kg ve üzeri doz alınması ile oluşur. Alımdan sonraki 6 saat
boyunca yapılacak kan düzeyi ölçümü anlamlı değildir. Ayrıca kan düzeyleriyle klinik
bulgular her zaman ilişkili değildir. Akut zehirlenmelerde bulantı, kusma, ishal,
halsizlik, baş dönmesi, başağrısı, hiperkalemi, bulanık görme ve renkli görme
görülebilir. Kalple ilgili olarak bradiaritmiler ve AV bloklu atriyal taşikardiler, atriyal
35
fibrilasyon, ventriküler ektopik atımlar, ventriküler taşikardi ve ventriküler fibrilasyon
gibi taşiaritmiler oluşabilir. Kronik zehirlenmede hiperkalemi yerine hipokalemi
gözlenir.
Tedavi: Tedavide aktif kömür ve katartik kullanılır. Bunlar yapılamıyorsa
gastrik lavaj ve dekontaminasyon uygulanabilir. Mide yıkamanın vagal tonusu
arttırarak bradikardiyi ağırlaştıracağı unutulmamalıdır. Hemodinamik bozukluğa yol
açmayan aritmiler genellike tedaviye gereksinim göstermez. Atropin bradiaritmi ve
AV blokta 10-30 μgr/kg dozunda maksimum 400 μgr/kg olacak şekilde kullanılabilir.
Gerekirse geçici pacemaker uygulanabilir.
Taşiaritmilerde öncelikle potasyum düzeltilmelidir. Antiaritmik olarak fenitoin,
lidokain, amiodaron ve propranolol kullanılabilir. Myokard depresyonu yapma riski
nedeniyle prokainamid, kinidin, disopiramid ve flekainid kullanılmamalıdır. Hayati
durumlarda 25 jul gibi düşük dozlarda başlamak üzere kardiyoversiyon uygulanabilir.
Durdurulamayan aritmiler ve potasyum seviyelerinin >6 mmol/L olması gibi
şiddetli durumlarda digoksin antikorları (Digibind ®) kullanılmalıdır. Her flakon
yaklaşık 0.6 mg digoksin bağlar. Ağızdan alınan doz biliniyorsa digoksin dozu oral
doz x 0.8 olarak, bilinmiyorsa digoksin dozu,
“serum ilaç konsantrasyonu (ng/ml) x 5.6 x vücut ağılığı (kg)/1000= vücut yükü”
formülüyle hesaplanır. Hesaplanan doz 30 dakikadan uzun sürede intravenöz
uygulanır. Kuşkulu kardiyak arrest durumlarında intravenöz bolus uygulanabilir.
Beta blokerler
Bu ilaçlar kardiyoselektif olanlar ve olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılırlar:
A. Kardiyoselektif olanlar: asebutolol, atenolol, betaksolol, bisoprolol,
celiprolol, metaprolol.
B. Kardiyoselektif olmayanlar: serteolol, labetolol, nadolol, penbutolol,
pindolol, propranolol, sotalol, timolol.
β-adrenerjik blokerler klas II antiaritmik ilaçlardır. Terapötik olarak
hipertansiyon, angina, aritmiler, myokard infarktüsü, tirotoksikoz, migren ve glokom
gibi hastalıklarda kullanılırlar.
36
Patogenez: Katekolaminlerin beta-reseptörleri üzerindeki etkilerini antagonize
ederek etkilerini gösterirler. Her ilaç parsiyel agonist aktivite, membran stabilize edici
etki, kardiyoselektivite ve lipid çözünürlüğü açısından farklılıklar gösterir. Hızlı
emilirler ve belirtiler 1-3 saat içinde ortaya çıkar. Yüksek doz alımında toksisite süresi
uzayabilir.
Klinik: Klinik tablo değişiklik gösterir. Bradikardi başta olmak üzere
hipotansiyon, birinci derece AV blok ve dal blokları görülebilir. Şiddetli
zehirlenmelerde p dalgasında kaybolma, AV tam blok, asistoli ve intraventriküler ileti
kusurları gelişebilir. Sotalol klas III aktivitesinden dolayı diğerlerinden ayrılır, QT
uzamasına ve ventriküler taşiaritmilere yol açabilir. Parsiyel agonistler (özellikle
pindolol) taşikardi ve hipertansiyon geliştirme riski taşırlar. Merkezi sinir sistemi
bulguları lipitte çözünenlerde daha belirgindir. Letarji, pupilla dilatasyonu,
halüsinasyonlar, solunum depresyonu, koma ve konvülziyon görülebilir.
Diyabetlilerde hipoglisemi, yatkınlığı olanlarda bronkospazm gelişebilir.
Tedavi: Mide boşaltılmalıdır. Gastrik lavaj öncesi çocuklarda 0.03 mg/kg
dozunda atropin kullanılması vagal stimulasyona bağlı oluşabilecek kardiyovasküler
kollapsı önler. Özellikle yavaş salınımlı preparatlarla olan zehirlenmelerde aktif kömür
tekrarlayan dozlarda kullanılmalıdır. Hastalar en az 8 saat, yavaş salınımlı
preparatlarda 12 saat süreyle izlenmelidir. Kan basıncı, kalp hızı, EKG bulguları ve
solunum takip edilmelidir. Bradikardi ve hipotansiyon oluşması durumunda 50-150
μgr/kg intravenöz veya 50 μgr/kg/saat intravenöz infüzyon şeklinde glukagon
kullanılabilir. Eğer yetersiz kalırsa izoprenalin 0.02 gr/kg/dak infüzyon yapılabilir.
Dopamin, dobutamin ve atropin kullanılabilir. Adrenalin ve noradrenalin kullanımı
periferik vazokonstriksiyona yol açabilecekleri için önerilmemektedir. Pacemaker
takılması ve sotalol zehirlenmesinde lidokain kullanımı diğer öneriler arasındadır.
Konvülziyonlarda diazepam, şiddetli bronkospazmda salbutamol ve terbutalin
kullanılabilir.
KOSTİK MADDE ALIMINA BAĞLI ZEHİRLENMELER Sıklıkla 1-3 yaşları arasında görülür. Alınmasını takiben gelişen ani ve şiddetli
ağrı nedeniyle genellikle küçük miktarlarla, intihar amaçlı erişkinlerde görülen
37
zehirlenmelerde ise daha yüksek miktarlarla oluşan zehirlenmeler söz konusudur. En
sık çamaşır suyu alımı, daha az oranlarda deterjanlar ve temizlik malzemeleri alımına
bağlı olarak gelişir .
Patogenez: En ciddi hasar ve komplikasyonlara özefagus yanıkları yol açar,
en kostik etki sıvı DranoTM, boya ve amonyak ile oluşur. Dudaklar, orofarinks ve üst
solunum yolları da hasar görür. Katı halde olanlar oral kaviteye ve özefagusa
yapışarak
derin mukoza yanıklarına yol açarken nadiren mideye ulaşırlar. Toz şeklinde olanlar
ise
üst solunum yollarını etkileyerek stridor ve epiglottite yol açarlar.
Alkali ajanlara (pH >7) bağlı gelişen zehirlenmelerde mukaza da oluşan
likefaksiyon nekrozu ve erken değişiklikler perforasyona kadar giden derin
penetrasyonlara neden olur. Hasarın derinliği ajanın konsantrasyonuna ve mukoza
ile olan temas süresine bağlıdır. pH >11 olan alkalilerle olan zehirlenmelerde miktar
az bile olsa ciddi yanıklar ortaya çıkar. pH’ı 9 ile 11 arasında olan ajanlar ise yüksek
miktarlarda alınmadığı sürece genellikle ciddi hasara yol açmazlar. İlk hafta görülen
inflamasyon ve vasküler tromboz ise ek hasara yol açar. İkinci hafta oluşan
granülasyon dokusu özefagus duvarını zayıflatır ve perforasyon gelişme riski artar.
Üçüncü haftadan sonra fibroz doku artışı ve yapışıklıklar gelişir ve perforasyon riski
azalır.
Korozivler olarak da adlandırılan asit ajanlarla (pH <7) olan zehirlenmelerde
mukozada görülen koagulasyon nekrozu koagulum oluşturarak penetrasyonu
sınırlandırır. Özefagusun alkali pH’lı skuamöz epiteli her zaman olmamakla birlikte
özefagusu asit hasarına karşı korur. Yüksek miktarlarda alındığında ajan mideye
ulaşarak gastrik hasara ve perforasyona yol açabilir. Antrumda spazma bağlı olarak
göllenmenin olması prepilorik alanda hasar görülmesine neden olur. Koroziv
zehirlenmelerin yaklaşık % 20’sinde özefagus yanıkları da gelişebilir . Küçük
boy pillerin yutulması ile olan zehirlenmeler de bu gruptadır. İçlerinde kurşun veya
civa oksit, manganez dioksit, çinko veya lityum bulunur. 7.9-11.6 mm boyutlarında
olanlar kolayca geçerler, daha büyük olanlar ise (≥ 15.6 mm) özefagusa yerleşerek
kostik içeriklerini boşaltabilirler.
38
Klinik bulgular: Oral lezyonların veya bulguların olup olmaması özefagus
veya mide yanıklarının varlığı veya şiddeti konusunda bilgi vermez. En sık bulgu
disfajidir, özefagus irritasyonuna bağlı olarak peristaltizmin bozulması sonucunda
oluşur. Diğer bulgular olarak retrosternal veya abdominal ağrı, stridor, seste
kalınlaşma,
nazal retraksiyon, epiglottit, kusma ve hematemez görülür. Özellikle iki yaş altındaki
çocuklarda olmak üzere epiglottit ağır seyredebilir ve entübasyon gerekebilir .
İlk yaklaşım: Havayolları açıklığı ve solunum sağlanmalıdır. Solunum
sıkıntısı varsa oral entübasyon gerekir. Trakeanın görülmesi mümkün değilse
krikotiroidotomi veya trakeotomi gerekebilir. Dolaşım değerlendirilir. Hipotansiyon ve
şok perforasyonu akla getirmeli ve hızlı bir şekilde sıvı replasmanı başlanmalıdır.
Hastanın kusturulması kontrendikedir. Kusma ile özefagus mukozası kostik ajana
tekrar
maruz kalmış olur. Lavaj için nazogastrik tüpün körlemesine yerleştirilmesi ek hasara
ve hatta hasarlı mukozanın perforasyonuna yol açabilir. Nötralize edici ajanların
kullanımı oluşacak ısı üretimine bağlı ek hasar riski nedeniyle zararlıdır. Kostik ajanı
sulandırmak için gereken sıvı miktarı çok fazla olduğu için süt veya su ile dilüsyon
önerilmemektedir. Kusmaya yol açabilir, toksik maddenin alımından bir saat
geçmişse
etkili değildir. Solunum sıkıntısı olanlarda ise kontrendikedir.
Laboratuvar ölçümleri olarak kan gazları, hemogram, elektrolitler, kalsiyum,
üre, kreatinin, kan grubu bakılmalıdır. Göğüs ve batın direk grafileri perforasyon
(diyafragma altında serbest hava, mediastinal amfizem), perforasyona yatkınlık
(gastrik
dilatasyon, intramural hava) ve akciğere aspirasyon konusunda bilgi verir. Endoskopi
ilk 24-48 saat içinde yapılmalıdır. Ağır yanıklar veya solunum sıkıntısı varsa veya rijit
skop kullanılacaksa genel anestezi altında yapılır. Rijit skop kullanıldığında saptanan
ilk
ciddi yanık alanından sonra perforasyon riski nedeniyle devam edilmemelidir.
Özefagus
yanıkları;
Birinci derece: ödem ve eritemle sınırlı olanlar,
İkinci derece: lineer ülserason ve beyaz plaklı nekrotik doku varlığı,
39
Üçüncü derece: mukozada soyulmayla beraber çember şeklinde hasar olması,
şeklinde derecelendirilir.
Tedavi: Nazogastrik tüp ancak endoskopi sırasında direk görülerek yerleştirilir.
Beslenme desteğinin sağlanmasında yardımcı olur. İleri çember şeklindeki yanıklarda
ve perforasyon olasılığı durumunda kullanılır. Yapışıklık gelişimi sırasında lümen
açıklığının korunmasını sağlar, yapışıklık sonrasında ise özefagus dilatasyonunda
kılavuz olarak kullanılır.
Kortikosteroid kullanımı tartışmalıdır, birinci ve ikinci derece yanıklarda yararlı
olabilir. Prednizon eşdeğeri 1-2 mg/kg/gün (maksimum 60 mg/gün) 3-4 hafta verilir.
Üçüncü derece yanıklarda yapışıklık gelişimi kaçınılmaz olduğu için kullanılmaz;
perforasyon sonucunda gelişebilecek mediastinit veya infeksiyonu maskeler. Asit
alımına bağlı zehirlenmelerde de mide hasarı ön planda olduğu ve gastrik nekroz ve
perforasyonu maskeleyeceği için kortikosteroid kullanımı önerilmemektedir. İkinci
veya üçüncü derece yanıklarda eğer steroid kullanılmıyorsa antibiyotik eklenebilir.
Komplikasyonlar: Erken dönemde sistemik olarak havayolu tıkanması, ARDS
(erişkinin solunum sıkıntısı sendromu), şok, beslenme yetersizliği ve infeksiyon
görülür. Gastrointestinal sistemde ise perforasyon, ödemden dolayı pilor
obstruksiyonu
ve hemoraji gelişebilir. Yapışıklıklar, pilor stenozu ve özefagus kanseri geç dönem
gelişen komplikasyonlardır. Yapışıklıklar üçüncü derece yanıkların çoğunda ve bazı
ikinci derece yanıklarda görülür. % 80’inde iki ay içinde obstrüksiyon bulguları gelişir.
Tekrar dilatasyon yapılması gerekebilir. Hastaların ancak yarısından azında
dilatasyonla
tam başarı sağlanır, geri kalanlarda operasyon gerekir. Pilor stenozu hem asit hem
de
alkali alınmasıyla oluşabilir. Bulgular 3 ile 10 haftada oluşur, tedavide cerrahi bypass
veya balonla dilatasyon gerekir. Özefagus kanseri gelişme sıklığı ise yaklaşık %5’tir.
Toksik madde alımından 16 ile 42 yıl sonrasında saptanabilir.
40
İNSEKTİSİD ZEHİRLENMELERİ
Organik Klorlu İnsektisid zehirlenmeleri
Organik klorlu insektisidler tohumların, odunların ilaçlanmasında ve evlerde
haşerelere karşı kullanılırlar. Zehirlenmeler oral yolla, inhalasyonla ve deriden
emilimle olur. Organik çözücülerde, bitkisel ve hayvansal yağlarda iyi çözünen
organik
klorlu insektisidler suda çözünmezler ve böbreklerden yavaş atılırlar. Bu nedenle
nörolojik toksisiteleri yüksektir ve vücutta kalış süreleri organofosfatlardan çok daha
uzundur. Yağda çözünür olmaları çevrede uzun süre kalmalarına, insan ve hayvan
yağlarında ve diğer dokularda birikmelerine neden olmaktadır.
Patogenez: Organik klorlu insektisidler aksonların membran kinetiklerini
değiştirir, sodyum iyonlarının içeri alımını ve potasyum iyonlarının dışarı salınımını
inhibe ederler, santral sinir sistemi stimulasyonuna neden olurlar. Birçok organoklorlu
bileşik MgATPaz ve/veya Na-K ATPazı inhibe eder. Ayrıca katekolaminlerin
miyokard üzerindeki etkisini arttırarak, kalbin uyarılmasına ve aritmilere yol açarlar.
Klinik bulgular: Akut zehirlenmelerde baş dönmesi, hiporefleksi, kas
fasikülasyonları ve ajitasyon görülür. Hipotansiyon, ataksi, oryantasyon bozukluğu ve
konvülziyonlar gelişebilir. Daha ağır olgularda merkezi sinir sistemi depresyonu,
koma ve solunum depresyonu görülebilir. Transaminazlarda hafif yükselmeler olabilir.
Klinik tablonun oluşumunda organoklorun içerdiği organik çözücü de önemlidir.
Subakut ve kronik zehirlenmeler ise çiftçilik ile uğraşanlarda veya işyerinde organik
klorlu bileşiklere düşük dozlarda maruz kalanlarda görülür.
Tedavi: Deriden kontaminasyon ile gelişen akut zehirlenmelerde hastanın
üstündeki giysiler hemen çıkarılmalı, cilt sabun ve su ile yıkanmalıdır. Organoklorun
cinsine ve maruz kalınan süreye göre hastanın bir süre izlenmesi gerekebilir. Ağız
yolu
ile alımlarda mide yıkama yapılır, tekrarlayan dozlarda aktif kömür verilmelidir.
Konvülziyon gelişimi hızlı olduğundan emetik kullanımı kontrendikedir. Absorbsiyonu
arttıran süt, alkol, yağlı purgatif gibi maddeler kesinlikle kullanılmamalıdır. Özel bir
antidotu yoktur, tedavi daha çok destekleyici olup semptomlara yöneliktir.
41
Konvülziyon tedavisinde ilk tercih edilecek ilaç diazepamdır. Hipotansiyon
tedavisinde
vazopressör aminlerin kullanımı (adrenalin, neosifefrin) ventriküler fibrilasyonu
arttıracağı için kontrendikedir. Hasta en az 6 saat izlenmeli, konvülziyon gelişirse
hastanın takibe alınması önerilmektedir.
Organofosfatlı İnsektisidler ve Karbamatlar
Organik fosforlar birçok insektisid ve tarım ilacında bulunur. Bit ve uyuz
tedavisinde de kullanılmaktadır. Genellikle petrol türevi çözücülerle ya da madeni
yağlarla karıştırılarak uygulanırlar. Organofosfatlar organik klorlu bileşiklerden farklı
olarak suda çok çabuk çözünür, vücut yağlarında birikmez ve sütle atılmazlar .
Patogenez: Organofosfatlar geri dönüşümsüz, karbamatlar ise geri dönüşümlü
olarak kolinesteraz enzimini inhibe ederler. Sinir uçlarından salınan asetilkolin
parçalanamaz ve birikerek zehirlenme belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açar.
Klinik bulgular asetilkoline duyarlı reseptörlerin aşırı uyarılmasıyla ortaya çıkar.
Kolinesterazlar iki tiptir: Gerçek kolinesteraz (asetil kolinesteraz) sinir
sisteminde, eritrositlerde ve plasentada bulunur, pseudokolinesteraz ise vücutta
yaygın
olarak ve plazmada bulunur. Organik fosfor zehirlenmesinde her ikisi de inhibe olur.
Bu nedenle, bir organik fosfor zehirlenme vakasında klinik bulguları desteklemek
için plazma pseudokolinesteraz düzeyine bakılmalıdır; zehirlenme de azalmış
bulunur . Hastalar tedavi edilmezlerse, laringobronkospazm, aşırı
trakeobronşial sekresyon, ağır pulmoner ödem, merkezi ve periferik solunum felci ve
kalp yetersizliği ile kaybedilebilirler.
Klinik bulgular: Zehirlenme belirtileri 3 grupta toplanabilir;
1. Muskarinik (parasempatik) belirtiler: Salivasyon, lakrimasyon, ürinasyon ve
defekasyon (SLUD) artışı olur. Sfinkter kontrolünün kaybı sonucu idrar
inkontinansı ve diyare gelişebilir.
2. Nikotinik (otonomik gangliyonlar) belirtiler: Kramplar, kas zayıflığı, reflekslerin
yokluğu, hipertansiyon, taşikardi ve yüzde solukluk gelişebilir.
3. Santral sinir sistemi belirtileri: Huzursuzluk, başağrısı, tremor, konfüzyon,
konuşmada tutukluk, ataksi, deliryum, psikoz, koma, konvülziyonlar, solunum
42
depresyonu ve kardiyovasküler depresyon gelişebilir.
Myozis ve nefesteki sarımsak kokusu karakteristik bulgulardır. Ölümlerin
genel nedeni solunum kaslarının zayıflığı, solunum merkezinin depresyonu, bronşiyal
spazm ve aşırı bronş salgısı gibi nedenlerden gelişen solunum durmasıdır. Akut
organofosfat zehirlenmelerinde ölümler genellikle ilk 24 saat içinde olur.
Tedavi: Hastanın giysileri çıkarılmalı; deri, saç ve tırnak araları sabunlu su ile
yıkanmalıdır. Alkol ciltten emilimi arttıracağı için kesinlikle kullanılmamalıdır.
Ağızdan zehirlenme durumlarında ise öncelikle mide yıkanmalı ve aktif kömür
verilmelidir. Organik fosforların çoğu petrol ürünleri olduğundan kusturma
kontrendikedir. Orta ve ağır zehirlenmelerde solunum depresyonu açısından dikkatli
olunmalı ve gerekirse entübasyon yapılmalıdır. Sekresyonlar sık sık aspire edilmeli,
sıvı-elektrolit tedavisi yapılmalıdır.
Atropin muskarinik etkileri antagonize eden en önemli parasempatolitik
maddedir, nikotinik reseptörler üzerinde etkili değildir. Atropin (ampul l mL-0.25 mg),
orta ve ağır zehirlenmelerde başlangıçta intramüsküler veya intravenöz yolla 0.5 mg,
sonrasında her 5-10 dakikada bir 0.02-0.05 mg/kg dozunda atropin zehirlenmesi
belirtileri (midriazis, deride kızarma, ağızda kuruluk, taşikardi) ortaya çıkana kadar
verilebilir. Atropinizasyona en az 24 saat devam edilmelidir. Karbamatlar kısa etkili
olduklarından atropinizasyon daha erken sonlandırılabilir. 12 yaşından büyük
çocuklarda erişkin dozu olan 1-2 mg her 5-10 dakikada bir tedavi şekli kullanılabilir.
Spesifik antidot tedavisi: Organik fosfor zehirlenmesinde kullanılanlardan en
önemlileri PAM (2-piridin aldoksin metiodid = pralidoksim iyodür) ve protopam klorür
olup, bunlar kolinesteraz enzimini organik fosfor moleküllerinden kurtararak "reaktive"
ederler. En etkili olanı PAM olup (20 mL=500 mg ampul) 25-50 mg/kg İV olarak 5-10
dakikada % 5 Dekstroz veya serum fizyolojik içinde verilir. Kaslarda düzelme
olmazsa
1-2 saat sonra doz tekrarlanır. Nikotinik etkiler devam ediyorsa sürekli infüzyonla 0.5
g/saat şeklinde uygulanır. Zehirlenmeden sonra ilk 24-48 saat içinde başlanılmalıdır
(32). Atropinle birlikte verilince daha etkili olurlar ama aynı anda uygulanmamalıdır,
atropinin etkilerini antagonize edebilir.
Organik fosfor entoksikasyonunda antikonvülzan olarak barbitürat, antiemetik
olarak fenotiazin, bronkodilatatör olarak teofılin, sedatif olarak opiatların verilmesi
kontrendikedir. Bu hastaların tedavi ile akut belirtileri kaybolduktan sonra 48 saat
43
izlenmeleri gerekir. Çünkü, yağ dokusunda birikimi olan organik fosforlar tekrar
dolaşıma geçerek zehirlenme belirtilerine yol açabilir. Hastalar periferik nöropati
açısından yaklaşık 3 ay boyunca izlenmelidir .
KARBON MONOKSİT ZEHİRLENMESİ Karbon monoksit (CO), organik maddelerin tam olarak yanmaması sonucunda
ortaya çıkan tatsız, kokusuz, renksiz ve tahriş edici olmayan bir gazdır. Pediatrik
literatürde az yer verilmesine karşın, çocuklarda karbon monoksit zehirlenmesi nadir
değildir. Normalde atmosferde % 0.00l'den daha az konsantrasyonda bulunur. Az
miktarda CO, normal hemoglobin metabolizmasında hemin biliverdine dönüşümü
sırasında oluşur.
CO, havagazı veya kok kömürlü fırın gazının yanması ile oluştuğundan, çelik
ve kömür madeninde, diğer endüstriyel bölgelerde çalışanlarda bu tür zehirlenme sık
görülür. Doğal gazda CO yoktur; ancak, tam olmayan yanma sonucu açığa çıkar.
Evde
doğal gazla çalışan bozuk aletlerin kullanılması ve kapalı yerde mangal kömürünün
yakılması ile CO açığa çıkarak zehirlenmeye neden olur. Araba egzosunda % 5-6
oranında CO vardır. Sigara dumanında da bulunur .
Patogenez: CO, hemoglobine (Hb) olan özel afinitesi nedeniyle toksiktir; Hb'e
oksijenden 250 kat daha fazla bağlanır. Bu bağlanma sonucu karboksihemoglobin
(COHb) oluşur. CO, Hb'den başka hidroperoksidaz, miyoglobin, sitokrom oksidaz ve
P450 gibi birçok hem bileşiği ile de reaksiyona girer. Ayrıca, kasta miyoglobine ve
hücre içi sitokrom oksidaza bağlanarak hücresel oksidasyonu bloke eder ve hücresel
anoksiye yol açar. Zehirlenmede, hem COHb kompleksinin oluşumu ile hem de
oksihemoglobin (OHb) kompleksinin oksijeni serbest bırakmasını önleyerek doku
anoksisine yol açar. Doku anoksisi, solunan havadaki serbest CO konsantrasyonu ve
etkilenme süresi ile doğru orantılı olarak artar. Ancak, kısa süreli yüksek
konsantrasyonlardaki etkilenme, uzun süreli etkilenmeden daha az zararlıdır. İnhale
edilen % 0.01 CO % 15 COHb'e, %0.05 CO % 40 COHb'e, % 0.15 CO % 70 COHb'e
eşdeğerdir. Genel olarak COHb düzeyleri; sigara içmeyenlerde % l, orta derecede
sigara içenlerde %5, çok fazla (günde 40 taneden fazla) sigara içenlerde ise % 6-
7'dir.
44
Klinik: Karbon monoksit renksiz ve kokusuz bir gaz olduğundan başlangıç
toksik etkileri sinsidir. COHb'nin kırmızı rengi nedeniyle deride kiraz kırmızısı
renginde siyanoz görülür. En fazla oksijen kullanan dokular santral sinir sistemi ve
miyokard olduğundan CO zehirlenmesinde bu sistemlere ait bulgular görülür . Tanı,
fizik muayene ve COHb plazma düzeyi ile konur. EKG'de atrial fibrilasyon, ST ve T
değişiklikleri gibi miyokardial zedelenme bulguları vardır.
Tedavi: Hasta hemen ortamdan uzaklaştırılmalıdır. COHb düzeyi tehlikeli
sınırın altına ininceye kadar % 100 O2 verilir. Hastada solunum depresyonu varsa
entübe edilir. Kan değişimi yararlı olabilir. Hiperbarik oksijen tedavisi kullanılabilir.
Respiratuvar alkaloz oksijen dissosiyasyon eğrisini sola iteceğinden hipokapniden
kaçınılmalıdır. Asidoz OHb dissosiyasyon eğrisini sağa iteceğinden hafif asidoz
durumunda bikarbonat verilmelidir. Bunların dışında gerekli destekleyici tedavi
uygulanmalıdır .
MANTAR ZEHİRLENMESİ Ülkemizde zehirli mantarların yenmesi ile meydana gelen zehirlenmeler hem
çocuklarda hem de yetişkinlerde görülmektedir. Mantar ile yapılan yemeği genellikle
aile birlikte yediğinden zehirlenme bütün aile fertlerinde birden görülür. Dirençlerinin
düşük olması nedeniyle mantar zehirlenmelerinde ölüm oranı çocuklarda
yetişkinlerinkine göre daha yüksektir .
Türkiye'de zehirlenmeye neden olan birçok mantar türü bulunmasına karşılık
bunların çoğunluğu ölümle sonuçlanan zehirlenmelere sebep olmaz; meydana gelen
zehirlenmeler kusma ve ishal ile kendini gösterir ve bir süre sonra, herhangi bir tedavi
yapılmasa da kendiliğinden iyileşir.
Patogenez: Türkiye’de zehirlenmelere neden olan mantarlarda bulunan başlıca
zehirli bileşikler ve bunların meydana getirdiği zehirlenme belirtileri üç grupta toplanır:
I. Siklopeptid Bileşikleri:
Bunlar 7-8 aminoasitten meydana gelen peptid yapıda bileşiklerdir. İki grup
altında toplanırlar: a)Amatoksinler: Amatoksinler ısıya dayanıklı, diyaliz edilebilen
oktapeptid (8 aminoasit) yapıda olup en az 6 tipi bulunmaktadır. Bazı amanita
türlerinde (A. phalloides ve A. verna) bulunmakta olup, bu türlerin ana etkili bileşiğini
meydana getirirler. Özellikle protein sentezi fazla olan karaciğer, böbrek tübül
hücreleri
45
yanında pankreas ve beyin amatoksinlerin hedef dokularını oluşturur. Amatoksinler
intestinal lümenden kolayca emilerek plazma proteinlerine zayıf şekilde bağlanırlar.
Karaciğer hücrelerine safra transport taşıtıcıları ile alınır ve kalıcı hasara neden
olurlar.
Plazmada blunan toksinler 36 saat içinde böbrekler tarafından atılır. Enterohepatik
dolaşımları vardır. Gastrik aspirat içinde 48 saate kadar saptanabilir. b)
Fallotoksinler: Heptapeptid (8 aminoasit) yapıda olup, en az 5 tipi bulunmaktadır.
Ağızdan alındıklarında etkisiz olduklarından, toksikolojik yönden bir öneme sahip
değildirler.
Klinik: Amatoksin türevleri taşıyan mantarların yenilmesi sonucu meydana
gelen zehirlenmelerde genellikle 4 dönem görülür:
1. Latent dönem: Mantarın alımından sonraki 6-48 saate kadar uzayabilir.
2. Gastrointestinal dönem: Ciddi karın ağrısı, bulantı, kusma ve şiddetli ishal
görülür, 12-24 saat devam eder. İshal kan ve mukus içerebilir. Önemli sıvı ve
elektrolit kaybı olur.
3. İkinci latent dönem: Hastalar kendilerini iyi hissetmelerine rağmen laboratuvar
bulgularında bozulma izlenir. Transaminaz ve bilirubin düzeylerinde yükselme,
protrombin zamanında uzama yanında böbrek fonksiyon testlerinde bozulma
görülebilir. Bulguların geç dönemde ortaya çıkması nedeniyle amanita
zehirlenmesi düşünülen hastalar en az bir hafta süreyle hastanede takip
edilmelidir.
4. Hepatik dönem: Alımı izleyen 48-96 saatler arasında başlar. Amatoksinler
karaciğerde ciddi sentrilobüler hepatik nekroza yol açarlar. Transaminazlar
yükselmeye devam ederken sarılık ve koagülopati gelişir. Klinik hızla bozulup
sıvı ve elektrolit dengesizliği, hipoglisemi, asidoz, oligüri veya anüri ve hepatik
ensefalopatiye neden olur, koma ve ölüm görülür .
Tedavi: Destek tedavisi büyük önem taşır. Öncelikle barsakların
dekontaminasyonu ve sıvı-elektrolit replasman tedavisi uygulanır. Plazmada bulunan
amatoksinler böbrek yoluyla atıldığı için böbrek fonksiyonları bozulmadan hastanın 3-
6
ml/kg/saat olacak şekilde idrar çıkarması sağlanmalıdır. Mide yıkama, seri aktif
kömür
46
(1 gr/kg, 4-6 saatte bir doz %50 azaltılarak oral yolla) ve devamlı duodenal
aspirasyona
hemen başlanmalıdır. Detoksifikasyon açısından etkisi kesin olan bir ilaç yoktur. Etki
mekanizması tam olarak bilinmemekle beraber penisilin G ve “silibilin”in amatoksinin
hepatositlere alımını engellediği düşünülmektedir. Yüksek doz penisilin ile (500 bin -1
milyon U/kg/gün 6 gün) ile klinikte başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Hepatotoksisiteyi
azalttığı düşünülen tioktik asit, sitokrom c, vitamin C, yüksek doz steroid, N-
asetilsistein
ve simetidin gibi ilaçların kullanımı tartışmalıdır. Krebs siklusunda koenzim olan
tioktik asit 300 mg/kg/gün dozunda dört doz olarak önerilmektedir. Hastada
hipoglisemi
ve koagülopati geliştiğinde uygun sıvı, K vitamini ve taze donmuş plazma verilmelidir.
Hemoperfüzyon, hemodiyaliz, kan veya plazma değişimi gibi yöntemlerin oligüri veya
böbrek yetersizliğinde kullanımı önerilmektedir .
II. Ibotenik Asit ve Türevleri: İbotenik asit ve buna benzer bileşikler (buskazin ve
buscinol) izoksazol türevi olup özellikle A. muscaria ve A. pantherina türlerinin zehirli
maddelerini oluşturmaktadır.
Klinik: Bu tür mantarların yenmesi sonucu meydana gelen zehirlenmelerde
belirtiler 1.5 ile 4-8 saat sonra görülmektedir. İlk belirtiler arasında; taşikardi,
hipertansiyon, deri ve müköz membranların sıcak ve kuru olması ve midriyazis gibi
antikolinerjik semptomlar sık; salivasyon, lakrimasyon, ürinasyon, defekasyon, barsak
hareketlerinde artma, kusma, terleme, konvülziyon, kas fasikülasyonları, miyozis,
bronşit ve bradikardi gibi kolinerjik semptomlar ise az görülür. Hastalar gerçek
halüsinasyonlar görmezler; ancak zaman, yer ve büyüklük algısındaki güçlük bu tip
zehirlenmeler için tipiktir. Şiddetli zehirlenmelerde solunum depresyonu olmadan
merkezi sinir sistemi depresyonu olur.
Tedavi: Tedavi semptomatiktir. Hasta ajite olabilir. Şiddetli zehirlenmelerde
koma gelişebileceğinden, solunum yolu açık tutulmalıdır. Oksijen verilmelidir.
Zehirlenmenin şiddet ve semptomlarına göre antidot kullanılır. Antikolinerjik
semptomlar belirginse fizostigmin verilir. Etki süresi kısadır. Bradikardi, hipotansiyon
ve konvülziyon yaptığından sadece şiddetli vakalarda kullanılmalıdır. Fizostigmin,
nabız ve kan basıncı kontrolü yapılarak 0.5 mg dozunda intravenöz ve dakikada 1
47
mg'dan daha yavaş gidecek şekilde verilmelidir.
Kolinerjik semptomlarda ise spesifik antidot atropindir. Başlangıç dozu
intravenöz yoldan 0.01 mg/kg olup doz klinik yanıta (bronş sekresyonunda azalma,
pupil dilatasyonu) göre ayarlanmalıdır. Vakaların çoğunda semptomlar çok hafif
olduğundan hiçbir antidota gerek duyulmaz.
III. Muskarin İçeren Mantarlar: Muskarin yapısında bir bileşik olup bazı Amanita,
Boletus, Clitocybe ve İnocybe türlerinde bulunmaktadır. Zehirlenme belirtilen
mantarın yenmesinden sonraki 15 dakika ile 2 saat içinde görülür. Kolinerjik
zehirlenme belirtileri gösterirler.
Tedavi: Semptomatiktir. Kusturma, konvülziyon görülebileceğinden dikkatli
yapılmalıdır. Gastrointestinal bulgularının tedavisi için sıvı-elektrolit kayıpları yerine
konmalıdır. Ağır vakalarda atropin 0.01 mg/kg dozunda intravenöz yoldan ve bronş
sekresyonunda azalma görülene dek verilir. Genellikle kolinerjik semptomlar
hafiftir ve destekleyici tedavi yeterlidir.
GEREÇ VE YÖNTEM
S.B Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniği Acil
Servisine 01.04.2009 – 01.10.2009 tarihleri arasında zehirlenme nedeniyle
getirilen çocukların demografik özellikleri, zehirlenmeye neden olan ilaçlara ait
özellikler, ailelerin tutum ve davranışları, ilaç alımına etkisi olabilecek olası diğer
nedenler retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Graphpad Instat versiyon 3.05
(Graphpad Software) istatistik programı kullanılarak Mann Whitney U Testi ve
Fisher’s
Exact Test ile değerlendirildi. P<0.05’de küçük değerler istatistiksel açıdan anlamlı
olarak kabul edildi.
48
OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ ÇOCUK KLİNİĞİ ACİL SERVİSİ ZEHİRLENME İZLEM FORMU (*) 1) Tarih: Acile geliş süresi 2) Protokol / Barkot No : Acile geliş saati: 3) Telefon No: Çıkış saati: 4) Adı ve Soyadı: İzlem süresi: 5) Yaş: 6) Cinsiyet: Kız ( ) Erkek ( ) 7) Zehirlenmenin Fark Edilmesi: a-) Kendisi haber verdi. b-) Açıkta bırakılmış ilaç kutularını veya ilaç parçacıklarını fark ettim. c) ilacı alırken fark ettim. d) Herhangi bir şikayet olunca anladım e) Diğer. 8) İlaç alımı sonrasında evde ne yaptınız?: a) Su verdim b) yoğurt veya ayran verdim, c) kusturmaya çalıştım, d)sağlıkmerkezini aradım, e)Zehir danışma merkezini aradım, f) hiçbir şey yapmadan sağlık kuruluşuna başvurdum., g)diğer 9) Yanıt kusturma ise: a) Parmak ve diğer araçla kusturmaya çalıştım, b) deterjan ile kusturmaya çalıştım, c) diğer 1o) İlaç kimindi?: a) çocuğun kendine ait b) ev içinde yetişkin birine anne baba-diğer c) kendinden büyük kardeşine ait d)kendinden küçük kardeşine ait. 11) İlaç alımı sonrası ne kadar sürede sağlık kurumuna başvurdunuz ? Süre: 12) İlk başvurdunuz sağlık kuruluşu neresi idi: a) poliklinik veya sağlık ocağı b) özel veya devlet hastanesi, c) eğitim araştırma hastanesi veya üniversite hastanesi niçin ..... 13) Türkiye’de zehir danışma merkezi olup olmadığını biliyor musunuz?: Evet ( ) Hayır ( ) 14) Yanıt evet ise: evde veya başka bir yerde kayıtlı telefon numarası var mı? . 15) Bu zehir danışma merkezinin olduğunu veya telefon numarasını herhangi bir zamanda televizyon dergi, gazete,mecmua da gördünüz mü?: Evet ( ) Hayır ( ) 16) Çocuk ilacı ne amaçla içmiş: 17) Çocuğun öğrenim durumu : 18) Babanın öğrenim durumu: İlkokul ( ) Ortaokul ( ) Lise ( ) Y. Okul ( ) 19) Babanın mesleği: 20) Annenin öğrenim durumu: İlkokul ( ) Ortaokul ( ) Lise ( ) Y. Okul ( ) 21) Annenin mesleği 22) Zehirlenme nedeni: İntihar ( ) Kaza ( ) Kasıt ( ) Besin ( ) Bilinmiyor ( ) 23) Hastaya yapılan işlemler: a) spesifik antidot kullanıldı b)Mide lavajı yapıldı, aktif kömür verildi c)non spesifik tedavi verildi 24)Klinik gidiş:
49
BULGULAR Kaydı yapılan 137 olgunun yaş ortalaması 5, 3± (4,72) olarak bulundu. Olguların 80’i kız (%58,3), 57 ’si erkek (%41,6) idi (Tablo 7). Okul öncesi dönemdeki çocuklarla (n=101,%73,3) (50’si erkek, 51’i kız) karşılaştırıldığında okul çocuklarında (n=36, %26,2) kız çocukları daha ön plandaydı (8’i erkek, 28’i kız). Altı aylık dönemde acil başvuru sayısı 59310 kişi idi. 137 zehirlenme olgusunun acile getirilen tüm olgulardaki oranı %0,2’idi. Acile başvuran tüm zehirlenme vakalarının sayısı 137 iken ilaç zehirlenmeleri 85 vaka idi bu sayı tüm zehirlenme olgularının %62 sini oluşturuyordu.İlaç dışı zehirlenme vakalarına baktığımızda 25 vakanın (18,2) koroziv maddeye, 23 vakanın tiner ve inhalasyon yolu ile olan zehirlenmeye (16,7), 4 vakanın da mantar yemeye bağlı (%2,9) olduğu saptanmıştır. Zehirlenmeye en sık olarak yol açan ilaçların başında parasetamol (%27), pseudoefedrin (%9,4), amoksisilin (%7) antidepresanlar (%8,1) ön plana çıkıyordu. (Tablo 8). Zehirlenmenin fark edilmesi önemli ölçüde ilacı veya yabancı maddeyi alırken ebeveynler tarafından görülmesi ile olmuş. (58 olgu, %42,3). 27 olguda çocuk kendisi ilaç aldığını söylemiş (%19,7), 41 olguda açıkta bırakılmış ilaç kutularının fark edilmesi ile anlaşılmış (%29,9), 11 olguda belirti ve bulgular olunca kuşkulanılmış (%8).İlaçla zehirlenme vakalarında ilacın kime ait olduğuna baktığımızda 22 olguda zehirlenmeye yol açan ilaç çocuğun kendisine ait (%25,8), 4 olguda kardeşine ait (%4,7), 59 olguda evdeki yetişkinlere ait (%69,4) imiş. Anne babaların ilaçla zehirlenme olduğunu anladıktan sonra ne gibi bir yaklaşımda bulunduklarına baktığımızda ; 3 olguda su verilmiş (%3,5),8 olguda yoğurt veya ayran verilmiş (%9,4), 20 olguda kusturma denenmiş (%23,5), 3 olguda sağlık kuruluşu aranmış (%3,5), 51 olguda hiçbir şey yapılmadan sağlık kuruluşuna götürülmüş (%60) (Tablo 9). Tablo 7. İlaçla Zehirlenme Olguların Demografik Özellikleri ---------------------------------------------------------------------------------------------------- n :85 vaka (%100) Kız :54 vaka %63,5 Erkek :31 vaka %36,5 ----------------------------------------------------------------------------------------------------- Toplam vaka:137 zehirlenmeden 85 i ilaç zehirlenmesi İlaç zehirlenmelerinin Yaş ortalaması :6,07 olarak bulundu ( ± SD 4,6 ± 2,9 sor) Tüm zehirlenme olgularına baktığımızda yaş ortalaması:5,3 olarak bulunmuştu.
50
Tablo 8. Zehirlenmeye Neden Olan İlaçlar (sıklık sırasıyla) ------------------------------------------------------------------------------------------------------- n :85 vaka (%100)
parasetamol: 23 (%27) tramadol: 1 (%1,1) salbutamol: 2 (%2,3) asetil sistein: 1 (%1,1) essitalopram: 4 (%4,7) ornidazol: 2 (%2,3) ketiapin: 2 (%2,3) diklofenak sodyum: 2 (%2,3) sertralin: 2 (%2,3) terbutalin: 1 (%1,1) simetikon: 1 (%1,1) flurbiprofen: 2 (%2,3) amoksisilin: 6 (%7) skopolamin: 1 (%1,1) trimetazidin:1 (%1,1) multivitamin: 6 (%7) alprazolam: 2 (%2,3) aspirin: 1 (%1,1) demir: 6 (%7) valsartan-hidroklorotiazid: 1
(%1,1) metformin: 2 (%2,3) nitrofurantoin: 1 (%1,1) hidroksizin: 1 (%1,1) metronidazol: 1 (%1,1) feniramidol: 1 (%1,1) levonogestrel: 2 (%2,3) tmp-smx: 1 (%1,1) hiyosin-n-butilbromür: 3 (%3,5) pinaveryum bromür: 3 (%3,5) mirtazapin: 1 (%1,1) kaptopril: 1 (%1,1)
östrojen-progesteron:2 (%2,3) pseudoefedrin: 8 (%9,4) gliklazid: 1 (%1,1) guanifenasin: 1 (%1,1) fenilefrin: 2 (%2,3) tizanidin: 1 (%1,1) prednizolon: 1 (%1,1) montelukast: 2 (%2,3) ibuprofen: 2 (%2,3) isosorbid 5 mononitrat: 2 (%2,3) lornoksikam: 2 (%2,3) klaritromisin:1 (%1,1) lansoprozol: 2 (%2,3) terbinafin: 1 (%1,1) desloratin: 1 (%1,1) levotiroksin: 1 (%1,1) kolşisin: 2 (%2,3) metoklopramid: 1 (%1,1) silazapril: 1 (%1,1) sefuroksim aksetil: 1 (%1,1) sefprozil: 2 (%2,3) amitriptilin: 1 (%1,1) levodroprozin: 1 (%1,1) otilinyum bromür:1 (%1,1) dextromethorphan: 1 (%1,1) metoprolol: 1 (%1,1) fenprobamat: 1 (%1,1) piroksikam: 1 (%1,1) benzidamin: 1 (%1,1) levofloksasin: 1 (%1,1) sefiksim: 1 (%1,1) k permanganat: 1 (%1,1)
51
Tablo 9. Ebeveynlerin İlk Müdahaleleri ------------------------------------------------------------------------------------------------------ n 85 vaka (%100)
Su verme 3 (%3,5)
Yoğurt ayran verme 8 (%9,5)
Kusturma 20 (%23,5)
Sağlık merkezini arama 3 (%3,5)
Doğrudan hastaneye gitme 51 (%60)
Toplam :85 vaka %100
İlaç alımı sonrası 15 olguda (%17,6) aile sağlık kuruluşuna yakın olması nedeniyle
yürüyerek ulaşmış, 60 olguda (%70,5) aile kendi aracı ya da taksiyle gitmiş, 8 olguda
(%9,4) aile sağlık birimine giderken toplu taşıma araçlarını kullanmış ve 2 (%2,3) olgu
için ambulans çağrılmış. Zehirlenme olduğu anlaşıldıktan sonra sağlık kuruluşuna
ulaşma süresi 10 dakika ile 13440 dakika arasında değişmektedir. Ortalama ulaşma
süresi 126 dakikadır. İlk olarak başvurulan yer
15 olguda (%17,6) poliklinik ve sağlık ocağı gibi birinci basamak sağlık kuruluşu, 20
olguda (%23,5) ikinci basamak (özel ya da devlet hastanesi) ve 50 olguda (%58,8)
üçüncü basamak (eğitim ve araştırma hastaneleri) idi (Tablo 10). Üçüncü basamağa
sevkle gelen hastalarda (35 olgu) önceki sağlık biriminde yapılan müdahaleler
sorgulandığında 11 olguda (%31,4) mide yıkanıp aktif kömür verildiği, 3 olguda
(%8,5) sadece aktif kömür verildiği, 8 olguda (%9,4) sadece serum takıldığı, 5 olguda
(%14,2) muayene yapılıp müdahale yapılmaksızın sevk edildiği ve 8 olguda (%9,4)
hiçbir şey yapılmadan hastanın doğrudan sevk edildiği öğrenildi.
85 olgudan oluşan seride ebeveynlerin sadece 3’ü (%3,5) zehirlenme
merkezinden haberdardı. 82 olgunun ebeveynleri zehirlenme merkezi hakkında
herhangi bir bilgiye sahip değillerdi. Olgulardan zehirlenme merkezinin telefon
numarasını bilen veya herhangi biryere kaydeden ebeveyne rastlanmadı.
52
Tablo 10. Zehirlenme Sonrasında İlk Başvurulan Yer ve Geçen Süre ve İlk Başvuru Yeri
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
1.Basamak Sağlık Kuruluşu :15 olgu (% 17,6)
2.Basamak Sağlık Kuruluşu :20 olgu (%23,5)
3.Basamak Sağlık Kuruluşu : 50 olgu (%58,8)
Toplam 85 olgu n:% 100
Geçen Süre : ortalama 126 dakika.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Zehirlenme vakalarının nasıl gerçekleştiğine baktığımızda 137 olgudan 10 çocuk
(%7,2) şeker
sanarak, 30 çocuk (%21,8) su zannederek, 15 çocuk (%10,9) intihar amacıyla ilaç
almıştı, 7 çocuk (%5,1) kazarak,13 çocuk (%9,4) besin yoluyla veya besin sanarak
62 çocukta (%45,2) bilinçsizce fazla alım söz konusuydu (Tablo 12).İlaçla
zehirlenme vakalarına baktığımızda intihar amaçlı zehirlenme 15 vaka (%17,6), şeker
sanarak zehirlenme 7 vaka (%8,2) besin zannederek zehirlenme 6 (%7)vaka
bilinçsizce zehirlenme 57 vaka (%67) olarak saptandı. (Tabl0 13) İntihar amacıyla
ilaç alan olguların biri 15 yaşında erkek diğer 14 olgu ise adolesan kız çocuklarıydı.
Ortalama yaşları 13,1 yıldı. Dört olgu NSAİ ilaçlarla, iki olgu antidepresan grubu
ilaçlarla, iki olgu metformin ile dört olgu birden fazla ilaç alarak,bir olgu atarax
(hidroksizin dihidroklorür), bir olgu alprazolam ,bir olgu sirdalud(tizanidin) ile intihara
teşebbüs ettiği saptandı
85 ilaçla zehirlenme vakasında annelerin 70’i ev hanımıydı. 11’i (%12,9) okuma
yazma bilmiyordu. 41’i
ilkokul (%48,2), 18’i ortaokul (%21,1), 11’i lise (%12,9) ve 4’ü yüksek okul ve
üniversite
(%4,7) mezunuydu. 85 babanın üçü ölmüştü (%3,5). 7’si işsizdi (%8,2). 27’si (%31,7)
işçi olarak çalışıyordu. 41’i (%48,2) serbest meslekle uğraştığını beyan etti. 7’si
(%8,2) çeşitli meslek gruplarına dağılıyordu. 3’ü
(%3,5) okuma yazma bilmiyordu. 13’ü ilkokul (%15,2), 28’i ortaokul (%32,9), 34 lise
(%40) ve 7’si yüksek okul ve üniversite (%8,2) mezunuydu (Tablo 14 ve 15).
53
Tablo 12. Zehirlenmeye Yol Açan Maddenin Denetim Dışı Alınma Nedenleri -------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şeker sanarak yeme: 10 olgu (%7,2)
Su sanarak içme: 30 olgu (%21,8)
İntihar amacıyla alma: 15 olgu (%10,9)
Bilinçsizce fazla alım : 62 olgu (%45,2)
Besin yoluyla veya besin zannetme: 13 olgu (%9,4)
Kazarak zehirlenme: 7 olgu (%5,1)
Toplam :137 olgu
n=% 100
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tablo 13: Zehirlenmeye yol açan ilacın denetim dışı alınma nedenleri -------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şeker sanarak yeme: 7 (%8,2)
Besin yoluyla veya besin zannetme: 6 (%7)
İntihar amacıyla alma: 15 (%17,6)
Bilinçsizce fazla alım: 57 (%67)
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tablo 14: Anne Babaların Eğitim Durumları --------------------------------------------------------------------------------------------------------- Annelerin Eğitim Durumu n %
Okur Yazar değil :11 kişi (%12,9)
İlkokul mezunu : 41 kişi (%48,2)
Ortaokul mezunu :1 8 kişi (%21,1)
Lise Mezunu :11 kişi (%12,9)
Yüksel Okul, Üniversite : 4 kişi (%4,7)
Babaların Eğitim Durumu n %
Okur Yazar değil : 3 kişi (%3,5)
İlkokul mezunu : 13kişi (%15,2)
Ortaokul mezunu :28 kişi (%32,9)
Lise Mezunu :34 kişi (%40)
Yüksel Okul, Üniversite: 7 kişi (%8,2)
54
Tablo 15: Anne Babaların Meslek Dağılımları ---------------------------------------------------------------------------------------------------------- Annelerin meslekleri n %
Ev hanımı :70 kişi (%82,3)
Diğer :15 kişi: (%17,6)
Babaların meslekleri n %
İşsiz : 7 kişi (%8,2)
İşçi : 27 kişi (%31,7)
Serbest meslek :41 kişi (%48,2)
Diğer: 7 kişi (%8,2)
Ölmüş : 3 kişi (%3,5)
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
İlaçla zehirlenme vakalarında hastanede uygulanan tedavi şemasına baktığımızda 13
0lguda spesifik tedavi (%15,2), 59 olguda mide lavajı ve aktif kömür (%69,4) 13
olguda ise herhangi bir tedavi yapılmayıp sadece gözlemleme yapılmıştır.(%15,2)
(tablo:16) Hiçbir çocukta yapılan tedaviye bağlı komplikasyon gelişmedi. 85 ilaç
zehirlenmesi olgusunda ölüm vakasına rastlanmadı.
Tablo 16. Spesifik ve Non-spesifik Tedaviler -------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tedavi :n=85 %100
Spesifik antidot kullanımı :13 vaka (%15,2)
Non-spesifik tedaviler :59 vaka (%69,4)
Tedavisiz sadece izlem: 13 vaka (%15,2)
Toplam: 85 vaka %100
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
55
TARTIŞMA
Çocukluk yaş grubunda zehirlenmeler, acil servislere başvurunun önemli bir
bölümünü oluştururlar. Tüm zehirlenme olgularının % 62 kadarı ilaç zehirlenmeleridir.
Acil servise intoksikasyon nedeniyle getirilen çocuk olguların tüm acil olgular
içindeki oranı yanı sıra, zehirlenme vakalarının içinde ilaç zehirlenmelerinin oranı
ülkeden ülkeye ve hatta aynı ülke içinde bölgeden bölgeye farklılıklar göstermektedir.
Amerikan Zehir Denetim Merkezleri Birliği, Zehirli Maddelere Maruziyet
Gözetim Sistemi 2004 Yılı Raporuna göre bildirimi yapılan tüm intoksikasyon
olgularının (2 438 644) 6 yaş altında olanları %10,2, 6-12 yaş %13,4, 13-19 yaş
%48,5,
19 yaş üstü olanları %36,7’dir. Pediyatrik vakalarda ölüm sıklığı %2,3’tür.
Zehirlenmelerin %92,7’si evde olmuştur. 13 yaş altında erkek dominansı görülürken,
daha büyüklerde kızlar hakimdir . Bizim serimizde 6 yaş altında ve 6 yaş üstünde
kızlar daha ön plandadır . 6 yaş altında 53 kız (%38,6) 49 erkek (%35,7) 6 yaş
üzerinde 27 kız (%19,7), 8 erkek (%5,8) vaka saptandı. Amerikan verileri ile
kıyaslandığında ortak nokta zehirlenme vakalarında yaş arttıkça kız egemenliği öne
geçmektedir. Amerikan verilerine göre mortalite %2,3’tür. Bizim serimizde 137
zehirlenme olgusunda ve bunların içindeki 85 ilaçla zehirlenme olgusunda mortaliteye
rastlanmamıştır. Amerika’da yapılan dökümantasyon korozif madde içimi ve
karbonmomonksit zehirlenmesi gibi mortalitesi yüksek olguları da içermektedir. Yine
yukarıda belirtilen rapora göre ilaç zehirlenmelerinde ilk sırada analjezikler yer
almaktadır. Geçmiş yıllardaki salisilat üstünlüğü bugün yerini parasetamole
bırakmıştır. Ünitemizde yapılan çalışmada da ilaç intoksikasyonlarında ilk sırada
parasetamol yer almaktadır.
Zehirlenmelerin geriye ya da ileri dönük incelemelerine ilişkin ülkemizin çeşitli
yörelerinde yapılmış pek çok çalışma vardır. Kerimoğlu ve arkadaşlarının Bakırköy
Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi çocuk acil polikliniğine başvuran
zehirlenme vakalarında yaptıkları retrospektif analiz sonuçlarına göre, 556
zehirlenme
olgusunun tüm acil olgular içindeki oranı %1,2’dir . Bizim serimizde bu oran %0.23
olarak saptandı. Bakırköy’de yapılan çalışmada yaş gruplamaları farklı olmakla
birlikte
küçük çocuklarda erkekler daha egemenken bizim çalışmamızda 6 yaş altında ve 6
yaş üstünde kız çocukları daha ön planda idi. Büyük çocuklarda ise kız çocukların ön
56
plana geçmesi Kerimoğlu ve arkadaşlarının çalışması ile ortak bulundu. Her iki
çalışmada da adolesan dönemde kızlarda intihar vakalarına erkeklerden daha sık
rastlanmıştır.. Sözü edilen çalışmada intiharlar %3,3 olarak belirtilmiştir. Bizim
vakalarımızda bu oran 15 vaka (%10,9) olarak saptandı. Haydarpaşa hastanesinden
Ömer ceran ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada intihar amaçlı ilaç alımı oranı
(%12,2) olarak saptamışlardır ve bzim değerlere yakın olduğu gözlenmektedir.
Öner ve arkadaşları Trakya Bölgesinde çocuklarda görülen zehirlenmelere
ilişkin olarak yaptıkları çalışmalarında, acil servise getirilen çocukların % 1,6’sını
zehirlenme olgularının oluşturduğunu, vakaların %49,3’ünün kız ve %50,7’sinin erkek
olduğunu ortaya koymuşlardır . Yaş ortalamasını 4,5 ± 3,4 olarak belirtmişlerdir.
Bizim araştırmamızda yaş ortalaması 5,3 +4,72 dir ve Öner’in sonuçlarına benzerdir.
Aynı şekilde bu çalışmada da okul öncesi dönemde erkekler egemenken bizim
çalışmamızda okul öncesi dönemde kız çocukları daha baskın bulundu ama 10 yaş
üzerinde özellikle kızların baskınlığı hem bizim çalışmamızda hemde Öner ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada
dikkati çekmektedir. İntihar amaçlı alım ünitemizde yürüttüğümüz çalışmada % 10,9
iken Öner’in serisinde bu oran % 4,8, Ömer ceran ve arkadaşlarının yaptığı bir
çalışmada intihar amaçlı alım oranı %12,2 olarak bulunmuştur. Öner’in serisi ile
İstatistiksel olarak anlamlı olan bu farkı (p=0,0269) izah edecek belirgin bir neden
mevcut değildir.
Zehirlenmeye yol açan ilaçlar değerlendirildiğinde her iki çalışmada da parasetamol
ilk sırada yer aldığını görmekteyiz. Gelişmiş ülkelerde bizim serimizde
olduğu gibi intihar oranları daha yüksektir ve intihar mortaliteden önemli ölçüde
sorumludur . Ömer Ceran ve arkadaşlarının 90 olguluk ilaçla zehirlenme vakasını
değerlendirdiği çalışmada mortaliteye tek olguda rastlanmış ve bu da bir amitriptilin
vakasıdır. Bizim çalışmamızda ise mortaliteye rastlanmamıştır.
Öner ve arkadaşlarının çalışmasında bizim olgularımızda olduğu gibi sağlık
kuruluşuna geliş süresinin değerlendirildiğini görmekteyiz . Bizim vakalarımızda
ortalama erişim süresi 126 (SOR ± 146,8 ) dakika, Öner’in serisinde süre 174 ± 102
dakikadır. Bu çalışmada sürenin daha uzun olması Trakya bölgesinde daha geniş bir
coğrafyaya hizmet verilmesi ile ilişkili olabilir. Ömer ceran ve arkadaşlarının
Haydarpaşa E.A.H de yaptığı çalışmada ise ortalama 104 dakika bulunmuş ve bizim
çalışmamızla benzerlik göstermektedir.
Önerin çalışmasında ailelerin demografik özellikleri, zehirlenme karşısında
57
sergiledikleri davranışlar ve sosyo ekonomik koşullar değerlendirilmemiştir.
Çam ve arkadaşlarının 354 olguluk retrospektif analizlerinde Çocuk Acil
Servisine getirilen zehirlenme olgularının %44,9’unu ilaçlara bağlı zehirlenme
olgularının oluşturduğu belirtilmektedir .Bizim serimizde bu oran %62 olarak
bulunmuştur. İlaçlar içinde ilk iki sırada bizim serimizde olduğu gibi analjezik
antipiretikler ve merkezi sinir sistemine etkili ilaçlar yer almaktadır. Acil başvurular
içinde zehirlenmeler %1,54 (ilaçla olanlar %0,69) oranına karşılık gelmektedir. Bizim
serimizde bu oran %0.23’dir (ilaçla olanlar %0,14) olarak bulunmuştur.
Üniversite hastanelerine komplike olguların bir çok dış merkezden sevk edilmesi
oranlarının nispeten yüksek olmasını izah edebilir. Aynı çalışmada ilaç zehirlenmesi
olgularının %35,9’unun 30 dakika ile 2 saat içinde hastaneye getirildiği
belirtilmektedir.
Ortalama değer verilmemiştir, ancak bizim serimizdeki bir saat civarındaki medyan
değer bu aralık içinde yer almaktadır.SOR MEDYAN DEĞER
Öntürk ve arkadaşlarının 323 olguluk zehirlenme vaka serilerinin tüm acil
başvurulardaki oranı %1,8 olarak bildirilmektedir . Bunların %45,2’sini (%0,81)
ilaçlarla zehirlenmeler oluşturmaktadır. Bizim serimizde zehirlenmelerin tüm acil
başvurulara oranı %0,23, zehirlenmeler içerisinde ilaçla zehirlenme vakaları % 62
bunların tüm acil başvurularına oranı ise %0,14 olarak saptandı Aynı çalışmada
olguların %52,9’unu kızların %47,1’ini erkeklerin oluşturduğu bildirilmektedir.
Ünitemizde
yürüttüğümüz çalışmada bu oranlar sırasıyla %63,5 ve %36,5 olarak bulunmuş ve
her iki seride de kız çocukların ön planda olduğu görülmektedir. Öntürk ve
arkadaşları intihar olgularının oranını %13,9 olarak
bildirmektedir. Bu oran bizim çalışmamızda ortaya koyduğumuz %10,9’luk orana
yakındır. Bizim vakalarımızda olduğu gibi en sık olarak analjezik antipiretikler ve
antidepresanlar zehirlenme nedeni olarak sunulmaktadır. Bizim serimizde ölüm
vakasına rastlanmamışken Öntürk ve arkadaşları mortalite oranını %0,6 olarak
bildirmektedirler.
Serimizin daha kısa bir zaman dilimini ve daha az olguyu içermesi nedeniyle, çalışma
süresinin uzatılması ve vaka sayısının arttırılması halinde benzer sonuçların elde
edilebileceği düşünülebilir. Bunun ötesinde hem Öntürk’ün serisinde hem de bizim
serimizde adolesan dönemdeki kız çocuk dominansı dikkat çekmektedir. Bu
sonuçlarda
58
intihar amaçlı ilaç alımı önemli bir rol oynamaktadır.
Kahveci ve arkadaşları 68 olguluk serilerinde zehirlenmenin tüm pediatrik acil
olgular içindeki oranını %2,2 olarak bildirmektedirler. Bu oran ile bizim bulduğumuz
%0,23 lük oran arasında büyük fark vardır buda Kahveci va arkadaşlarının bu
çalışmayı üniversite hastanesinde yapmış olmalarına karşın bizim devlet
hastanesinde yapmamız ve acil dışı vakaların hastanemizde çok yer tutmasına
bağlanabilir . 6 aylık dönemde acil başvuru sayısı 59310 kişi olarak saptanmasıda
bunu desteklemektedir. Her iki çalışmada da ilaçlar içinde antidepresanlar ve
analjezik
antipiretikler ilk sırada yer almaktadır. Sağlık kuruluşlarına başvuru süresi
incelendiğinde Kahveci’nin çalışmasında 4,0 ± 3,2 saat oldukça uzun bir süredir.
Bizim
vakalarımıza bu süre 0rtalama 126 (SOR ± 146,8SOR) dakika (SOR1,7 ± 2,4 saat)
daha kısadır. Sözü edilen çalışma Trakya bölgesinde geniş bir alana hizmet veren bir
üniversite hastanesinde
yapılmıştır. Bizim ünitemizin hizmet alanı ise 2-3 ilçeyle sınırlıdır.Bu nedenle ulaşım
daha çabuk gerçekleşmiş olabilir. Ömer Ceran ve arkadaşlarının İstanbul merkezde
ki yaptığı çalışmada bu süre ortalama 103, 7(STANDART SAP YAZ)***** dakika
bulunmuş ve bizim bulduğumuz değerle yakın bir değere sahiptir. Yine kahveci ve
arkadaşlarının araştırmasında eğitim
düzeyi ve sosyo ekonomik koşullar değerlendirilmiş, genel olarak seviyenin düşük
olduğu görülmüştür. Bizim serimizde de çocuklarla birebir ilgilenen özellikle annelerin
okur yazarlık durumu ve lise ve yüksek eğitim düzeyi değerlendirildiğinde oldukça
düşük olduğu dikkati çekmektedir. Genel olarak gelir seviyesi düşüktür. Ancak acil
servise zehirlenme dışı nedenlerle getirilen olgulardaki ebeveyn eğitim ve gelir düzeyi
belgelenmediği için bu faktörün istatistiksel olarak anlamlı ölçüde rol oynadığını ifade
etmek olası değildir. Ayrıca her iki çalışmada da zehirlenme nedeni olan ilaçların
Papathomopoulos ve arkadaşları Yunanistan’dan yaptıkları yayınlarında
adolesan dönemde intihar amaçlı ilaç alımlarında kız çocukların dominansına dikkati
çekmektedirler 312 erkeğe karşılık 1738 kız çocuk intihar amacıyla ilaç içmiştir.
Bizim olgularımızda da benzer şekilde kızlar daha çok intihar etme eğilimindedirler.
Bu sonuçlar her ikisi de Akdeniz Ülkesi olan Türk ve Yunan Uluslarının benzer
kültürel özellikleriyle ilişkili olabilir.
Repetto’nun İspanya’dan bildirdiği çalışmasında merkezi sinir sistemine etkili
59
ilaçların ve analjeziklerin çocukluk çağı zehirlenmelerinde önemli bir yer tuttuğu
bilgisi, bizim çalışmamızda ortaya koyduğumuz verilerle benzerlik göstermektedir.
Her iki ilaç grubunun da hemen her evde mevcut olması bu ilaçlarla zehirlenme
olasılığını arttırmaktadır.
Dutta ve arkadaşlarının Hindistan’da yaptıkları çalışmalarında 5 yaş altında
erkeklerin ve 5 yaş üzerinde kızların daha çok zehirlenmeye maruz kaldıkları, 13 yaş
üzerinde intihar amaçlı ilaç alımının öne geçtiği görülmektedir. Bu sonuçlar bizim
araştırmamızla benzerlik sergilemekle birlikte bizim çalışmamızda 5 yaş altında da az
bir fark da olsa kız çocuklarının önde olduğuna rastladık.
Sharif ve arkadaşlarının İrlanda’dan bildirdikleri çalışmalarında tüm olguların
%47’sinin erkek olduğunu ve intihar amaçlı alımların haricinde ciddi toksisitenin çok
az
olduğunu ve mortalitenin çok düşük olduğu vurgulanmaktadır . Bizim
vakalarımızda erkeklerin %36,5’lik oranı ile bu çalışmanın oranına benzerdir. Yine
aynı çalışmada intiharların 12 yaş ve üzerinde yani adolesan dönemde görüldüğü
bilgisi
ünitemizde yapılan dökümantasyonla paralellik göstermektedir. Benzer şekilde her iki
çalışmada da zehirlenmeye yol açabilecek ilaç ve maddelerin çocukların kolayca
erişemeyeceği yerlerde bulundurulmasının ne denli önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Appellaniz ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada ilaç zehirlenmelerinde bilerek
alımın %12,4 oranında görüldüğüne ve ilaçla zehirlenmeye bağlı ölümlerin giderek
arttığına dikkat çekilmektedir . Bizim çalışmamızda ülkemizden daha önce yapılmış
çalışmalara oranla daha fazla intihar amaçlı ilaç alımı oranlarının dökümante
edilmesi,
İspanya’dan bildirilen sonuçlarla paralellik göstermektedir.
Sonuç olarak, çocukluk çağında ilaçla zehirlenmeler acil servislere başvurularda
önemli bir yer tutmaktadır. Yapılan çalışmalarda okul öncesi dönemde erkekler, okul
çocukları ve ergenlerde kızlar daha fazla etkilenmektedir. Bizim çalışmamızda okul
öncesi dönemde kız çocuklarında %38, 6 erkek çocuklarında %35, 7 gibi değerlere
rastlanmış ve diğer çalışmalardan farklı olarak sadece okul öncesi dönemde de bizim
serilerimizde kız çocukları ön plana çıkmıştır. Adolesan dönemde özellikle kızların
intihar amaçlı ilaç alımları söz konusudur. Ülkemizde küçük çocukların evde sıklıkla
yalnız ya da
kardeşleriyle bırakılmaları, ilaçların çocukların kolayca erişebilecekleri yerlerde
60
bulundurulması ve ambalajlarının korumasız olması zehirlenme olasılığını
arttırmaktadır. Çoğu aile zehirlenmeler konusunda bilinçsizdir ve ne yapabileceği
konusunda geleneksel bilgiler dışında bilgisi yoktur. Ailelerin gelir ve eğitim düzeyi
genel olarak düşüktür. Mevcut verilerin değerlendirilmesi ile çocukluk çağı ilaç
zehirlenmelerinin azaltılmasının ebeveyn eğitimi ve ilaçların çocukların açamayacağı
biçimde paketlenmesi ile mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda hem kamu
hem de sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde çalışmaları gerekmektedir.
61
KAYNAKLAR
1. Arısoy N, Aji DY. Zehirlenmeler. Onat T (ed). Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları,
Cilt 2, Eksen Yayınları, İstanbul 1996; 1037-1055.
2. Aji DY, İlter Ö. Türkiye’de çocuk zehirlenmeleri. Türk Pediatri Arşivi 1998;
33(3):154-158.
3. Müftü Y. Çocukluk çağı kazaları. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 1975;
18:78-90.
4. Litovitz TL, Klein-Schwartz W, Caravati EM, Youniss J, Crounch B, Lee S.
1998 annual report of the American Association of Poison Control Centers
Toxic Surveillance System. Am J Emerg Med 1999; 17:435-487.
5. Sarıkayalar F. Çocukluk Çağında Zehirlenme. Katkı Pediatri Dergisi 1990;
11:201-14.
6. Lovejoy FH. Childhood poisoning. In: Rudolph AM, Hoffman JIE (eds).
Pediatrics. Los Altos, Lange Med, Eighteenth Edition, California 1987; 712-758.
7. Bilge Y, Serdaroğlu A. Son sekiz yılda Ankara Hastanesi Çocuk Kliniğine gelen
zehirlenme vakalarının değerlendirilmesi. Sağlık Dergisi 1984; 58(7-9):55-63.
8. Uzel N. Zehirlenmeler. Neyzi O, Ertuğrul T (eds). Pediatri, 3. Baskı, Cilt 2,
Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul 2002; 1529-53.
9. Moeschlin S. Poisoning: Diagnosis and Treatment. Grune & Stratton, New York
1965; 1-11.
10. Beyazova U, Üstel L, Üstel İ. Çocukluk çağında zehirlenmeler. Güneş Kitabevi,
Ankara 1988; 66.
11. Güley M. Toksikoloji. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları,
Ankara 1978.
78
12. Vural N. Toksikoloji. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, Ankara
1984.
13. Sarıkayalar F. Zehirlenmeler. Katkı Pediatri Dergisi 2001; 22(4):377-395.
14. Ayhan İH. Akut zehirlenmelerde tedavi prensipleri. Türkiye Klinikleri 1982;
1(2):67-74.
15. Rodgers GC, Matyunan NJ. Gastrointestinal decontamination for acute
poisoning. Ped Clin North Am 1986; 33(2):261-78.
16. Henry J, Volans G. ABC of poisoning preventing absorption. Br Med J 1984;
289(6440):304-5.
62
17. Piomelli S, Rumack BH, Aronoff SC. Poisonings from food, drugs and
chemicals, pollutants, and venomous bites. In: Nelson Textbook of Pediatrics,
W.E. Nelson (ed), thirteenth edition, W.B. Saunders Company, Philadelphia
1996; 2010-2030.
18. Robert HD, William OR. Handbook of Poisoning: Prevention, Diagnosis and
Treatment, 12th edition, CT: Appleton & Lange, Norwalk 1987.
19. Kayaalp O. Akut zehirlenme tedavisinde genel ilkeler. Tıbbi Farmakoloji, Cilt 1,
Garanti Basımevi, Ankara 1978; 244-260.
20. American Academy of Clinical Toxicology and European Association of Poison
Centers and Clinical Toxicologists. Gastric lavage. J Toxicol Clin Toxicol 1997;
35: 711-719.
21. Eti S, Dağıstanlı S. Akut zehirlenmelerin tedavisinde aktif kömür. Sendrom
1994; 5:46.
22. Aji DY. Zehirlenmeler. İstanbul Çocuk Kliniği Dergisi 1993; 28:85-100.
79
23. Gaudreult P, Lovejoy FH. Acute poisoning. In: Dickerman JD, Lucey JF (eds).
Smith’s The Critically Ill Child. Third edition, W.B. Saunders Company,
Philadelphia 1985; 78.
24. Medd RK, Widdop B, Braithwaite RA. Comparison of hemoperfusion and
hemodialysis in the therapy of barbiturate intoxication in drugs. Arch Toxicol
1993; 31:163.
25. Haddal LM, Winchester JF. Clinical management of poisoning and drug
overdose. W.B. Saunders Company, Philedelphia 1983.
26. Wasserman GS, Mydler TT, Sharma V (eds). Specific Toxins. In: Barkın RM
(ed). Pediatric Emergency Medicine, St. Mosby Inc., 1992; 471-513.
27. Isbister G, Whyte I, Dawson A. Pediatric acetaminophen poisoning. Arch
Pediatr Adolesc Med 2001; 155:417-419.
28. Snodgrass WR. Salicylate toxicity. Ped Clin North Am 1986; 33(2):381-391.
29. Bana V. Salicylates. In: Bates N, Edwards N, Roper J, Volans G (eds).
Paediatric Toxicology. Handbook of Poisoning in Children, Macmillan
Reference Ltd, New York 1997; 316-320.
30. Şahiner ÜM. Salisilat zehirlenmesi. Katkı Pediatri Dergisi 2001; 22(4):491-495.
31. Kavak US. Trisiklik antidepresan zehirlenmeleri. Katkı Pediatri Dergisi 2001;
22(4):496-512.
63
32. Wasserman GS. Cyclic Antidepressants. In: Barkın RM (ed). Pediatric
Emergency Medicine. St. Mosby Inc., 1992; 485-488.
33. Şahiner ÜM. Kardiyovasküler İlaçlar. Katkı Pediatri Dergisi 2001; 22(4):486-
490.
34. Şenocak ME. Korozif madde yutulmasında yaklaşım ve tedavi. Katkı Pediatri
Dergisi 2001; 22(4):464-474.
80
35. Adam JS, Brick HG. Pediatric caustic ingestion. Ann Otol Rhinolaryngol 1982;
91:656-658.
36. Kavak US. İnsektisid zehirlenmeleri. Katkı Pediatri Dergisi 2001; 22(4):502-
508.
37. Sarıkayalar F. Çocukluk çağında zehirlenmeler. Pediatri Elkitabı.
Düzenleyenler: Tunçbilek E, Coşkun T, Yurdakök M. Ankara 1995; 621-622.
38. Ecevit İZ, Sarıkayalar F. Organik fosfor zehirlenmeleri. Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Dergisi 1989; 32:307-317.
39. Saracel M, Özen H, Özçelik UT. Karbon monoksit zehirlenmesi. Katkı Pediatri
Dergisi 1990; 11(3):302-306.
40. Meredith T, Vale A. Carbon monoxide toxicity. BMJ 1988; 296:77-78.
41. Saltık İN, Sarıkayalar F. Mantar zehirlenmesi ve tedavisi. Katkı Pediatri Dergisi
2001; 22(4):534-540.
42. Baytop T. Türkiye’de bitki zehirlenmeleri. Yeni Tıp Dergisi 1989; 6(4):121-127.
43. Casey PB, Dexter EM, Michell J, Vale JA. The prospective value of the
IPCS/EC/EAPCCT poisoning severity score in cases of poisoning. J Toxicol
Clin Toxicol 1998; 36(3):215-7.
44. Rodgers GC, Matyunas NJ. Poisonings: Drugs, chemicals, and plants. In:
Behrman RE, Kliegmen RM, Jenson HB, editors. Nelson Textbook of
Pediatrics, 17th ed. W.B. Saunders, Philadelphia 2004; 2362-74.
45. Watson WA, Litovitz TL, Rodgers GC Jr, Klein-Schwartz W, Reid N, Youniss
J, Flanagan A, Wruk KM. 2004 Annual report of the American Association of
Poison Control Centers Toxic Exposure Surveillance System. Am J Emerg Med
2005; 23(5):589-666.
81
46. Tunç B, Örmeci AR, Dolgun A, Karaca H. Isparta Bölgesinde çocukluk çağında
zehirlenme nedenleri. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 1995; 38:211-218.
64
47. Obak Z, Selimoğlu A, Alp H. Erzurum Bölgesinde çocuklarda zehirlenme
olgularının değerlendirilmesi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 1996;
39:497-504.
48. Hallaç İK, Poyrazoğlu MH, Aydın K, Kurtoğlu S, Üstünbaş HB. Çocukluk Çağı
Zehirlenmeleri: Son 10 Yılın Değerlendirilmesi. Türk Pediatri Arşivi 1996;
31(3):337-339.
49. Yafet-Aji D, Keskin S, İlter Ö. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Ve
Hastalıkları Anabilim Dalı, Acil Birimi'nde İzlenen Zehirlenmelerin
Değerlendirilmesi. Türk Pediatri Arşivi 1998; 33(3):148-153.
50. Arslan SO, Kösecik M, Ocak YV. Şanlıurfa’da 1990-1996 yılları arasında
görülen zehirlenme olaylarının genel değerlendirilmesi. İnönü Üniversitesi
Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1998; 5(4):264-270.
51. Bostancı İ, Küpelioğlu M, Bedir E, Cinbiş M, Akşit MA. Çocuk zehirlenme
olgularının retrospektif değerlendirilmesi. Türkiye Klinikleri Pediatri Dergisi
1999; 8(3):143-146.
52. Totan M, Sancak R, Küçüködük Ş. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi
çocuk acil servisine başvuran intoksikasyon hastalarının değerlendirilmesi.
Türkiye Klinikleri Pediatri Dergisi 1999; 8(3):126-129.
53. Ergür AT, Sütçü İ, Tanzer F. Pediatri servisimizdeki zehirlenme olgularının
değerlendirilmesi: 1990-1998. Türkiye Klinikleri Pediatri Dergisi 1999; 8(1):9-
14.
54. Aydınoğlu H, Aygün AD, Güngör S, Turgut M, Doğan Y. Fırat Üniversitesi Tıp
Fakültesi'nde İzlenen 176 Çocuk Zehirlenme Olgusunun Değerlendirilmesi.
Türk Pediatri Arşivi 2000; 35(4):245-248.
55. Totan M, Küçüködük Ş, Muslu A. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Servisinde ilaç zehirlenmesi tanısıyla izlenen
hastaların değerlendirilmesi. Ege Pediatri Bülteni 2001; 8(3):129-131.
56. Kurugöl Z, Mutlubaş F, Koturoğlu G, Sözbilen M, Vardar F, Özkinay F,
Özkinay C. Çocukluk çağında kazalar ve zehirlenmeler. Ege Pediatri Bülteni
2001; 8(2):79-82.
57. Kösecik M, Arslan SO, Çelik İL, Soran M, Tatli MM, Koç A. Şanlıurfa’da
çocukluk çağı zehirlenmeleri. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2001;
44(3):235-239.
58. Oral M, Temel Ö, Güven G, Erkum T, Yaşaroğlu A, İnalhan M, İnan S.
65
Hastanemizdeki son 4 yıldaki zehirlenme vakalarının değerlendirilmesi. Zeynep
Kamil Tıp Bülteni 2002; 33(1):38-41.
59. Ünay B, Aydın Hİ, Akın R, Gökçay E. Çocukluk çağı zehirlenmeleri:
Olgularımızın değerlendirilmesi. Gülhane Tıp Dergisi 2002; 44(1):49-52.
60. Özcan T, Tosun A, İnan G, Yendur G, Özbek E, Can D, Önal H. Hastanemize
başvuran zehirlenme olgularının değerlendirilmesi. Adnan Menderes
Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2002; 3(1):5-8.
61. Çam H, Kıray E, Taştan Y, Özkan HÇ. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Acil servisinde izlenen
zehirlenme olguları. Türk Pediatri Arşivi 2003; 38:233-239.
83
62. Akbay-Öntürk Y, Uçar B. Eskişehir Bölgesinde çocukluk çağı zehirlenmelerinin
retrospektif değerlendirilmesi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2003;
46:103-113.
63. Kahveci M, Çeltik C, Karasalihoğlu S, Acunaş B. Bir Üniversite Hastanesi Acil
Servisine Başvuran Çocukluk Çağı Zehirlenmelerinin Değerlendirilmesi. Sted
2004; 13(1):19-21.
64. Ecevit Ç, Keskin S, Kocabaş Ö, Kavakli T, Öztürk A. Acil servise zehirlenme
nedeni ile başvuran olguların değerlendirilmesi. Ege Pediatri Bülteni 2004;
11(3):197-204.
65. Öner N, İnan M, Vatansever Ü, Turan Ç, Çeltik C, Küçükuğurluoğlu Y, Duran
R, Karasalihoğlu S. Trakya bölgesinde çocuklarda görülen zehirlenmeler. Türk
Pediatri Arşivi 2004; 39:25-30.
66. Çetin NB, Beydilli H, Tomruk Ö. Acil servise başvuran intoksikasyon
olgularının geriye dönük analizi. SDÜ Tıp Fak Derg 2004; 11(4):7-9.
67. Kerimoğlu G, Yavaş B, Dağ H, Uzunsoy S, Şahin M, Hatipoğlu S. Bakırköy Dr.
Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi çocuk acil polikliniğine aşvuran
zehirlenme vakalarının retrospektif irdelenmesi. Ege Pediatri Bülteni 2005;
12(1):19-25.
68. Ömer C,
69. Repetto MR. Epidemiology of poisoning due to pharmaceutical products, Poison
Control Centre, Seville, Spain. Eur J Epidemiol. 1997; 13(3):353-6.
70. Chatsantiprapa K, Chokkanapitak J, Pinpradit N. Host and environment factors
for exposure to poisons: a case-control study of preschool children in Thailand.
66
Inj Prev 2001; 7(3):214-7.
84
71. Hanssens Y, Deleu D, Taqi A. Etiologic and demographic characteristics of
poisoning: a prospective hospital-based study in Oman. J Toxicol Clin Toxicol
2001; 39(4):371-80.
72. Andiran N, Sarikayalar F. Pattern of acute poisonings in childhood in Ankara:
what has changed in twenty years? Turk J Pediatr 2004; 46(2):147-52.
73. Mahdi AH, Taha SA, Al Rifai MR. Epidemiology of accidental home poisoning
in Riyadh (Saudi Arabia). J Epidemiol Community Health 1983; 37(4):291-5.
74. Hojatollah Joghataee, Seyed Mostafa Mirakbari, Seyed Shahram Moosavi,
Fariba Farnaghi: Poisoning In Children: A Study Of 1120 Poisoned Patients
Younger Than 12 Years At Loghman Hakeem Poison Control Center, Tehran,
Iran, 2000-2001. The Internet Journal of Pediatrics and Neonatology 2002; 2(2).
75. Papathomopoulos E, Vlachos P, Kalamara D, Papadatos C. Suicidal attempts by
ingestion of various substances in 2050 children and adolescents in Greece. Can
J Psychiatry 1989; 34(3):205-10.
76. Dutta AK, Seth A, Goyal PK, Aggarwal V, Mittal SK, Sharma R, Bahl L,
Thakur JS, Verma M, Chhatwal J, Chacko B, Saini V, Singhal A, Sharma P,
Sharma U, Chaturvedi P, Kumar S, Prajapati NC, Vaidya J, Garg N, Basu SN,
Lahiri M, Das CK, Pal DK, Lall SB, et al. Poisoning in children: Indian
scenario. Indian J Pediatr. 1998; 65(3):365-70.
77. Sharif F, Khan RA, Keenan P. Poisoning in a paediatric hospital. Ir J Med Sci
2003; 172(2):78-80.
78. Appellaniz A, Manzanaro R. [Characteristics of the poisoning mortality in the
1986-2001 period in the Autonomous Basque Community, Spain]. Rev Esp
Salud Publica 2005; 79(5):569-79.