ihmal edilmişliğin-adı-kudus
TRANSCRIPT
İhmal Edilmişliğin Adı:
KUDÜS
Osman Bahadır Dinçer
Gamze Coşkun Temmuz 2010
USAK Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi ISBN 978-605-4030-39-2
İngiliz Komutan Allenby’in, Osmanlı’nın bölgeden çekilmesinin hemen ardından Ku-
düs’e girerken yaptığı ilk konuşmasında “today the crusades have ended” (Haçlı
seferleri bugün sona erdi) dediği iddia edilir. Sene 1917… İlk Haçlı Seferi’nin
1099’da düzenlendiğini hatırlarsak, 818 sene sonra İngiliz General’in Kudüs’teki ilk
konuşmasında Haçlı Seferleri’ni anmaktan çekinmiyor olması manidardır. Yahudi-
lerin de bu anlamda Romalılar tarafından Filistin topraklarından sürülmelerinin
tam 1878 yıl sonrasında dönüp bu topraklarda devletlerini kurmaları, hafızalarının
ne kadar güçlü olduğunun ya da en azından “tarih bilinci” içinde yaşadıklarının bir
göstergesidir. Biz ise daha 93 sene önce Osmanlı askerinin Kudüs’ü muhafaza etti-
ğini layıkıyla hatırlamıyoruz. Garip değil mi?
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 1
KUDÜS Gündemimizi meşgul eden iç ve dış politi-
kadaki birçok sıcak konudan zaman zaman
kafamızı kaldırıp şu an için gündemde ol-
mayan fakat önemli birer sorun teşkil eden
diğer meselelere de bakmanın gerekli ol-
duğu tartışma gö-
türmez bir gerçektir.
Bu anlamda üzerinde
düşünülmesi gereken
konulardan birinin de
Kudüs meselesi oldu-
ğunu söylemek yanlış
olmasa gerek.
Bu bilgi notunda Kudüs’ü Kudüs yapan
değerlerden, Kudüs’ün Türkiye için öne-
minden ve son dönemde Kudüs bağla-
mında yaşanan gelişmelerden bahsetmenin
faydalı bir açılım olacağı kanaatindeyiz.
İsmi her yerde sıkça zikredilen ancak hak-
kında birçok şeyin tam manasıyla bilinme-
diği bir şehir olan Kudüs üzerine detaylı
incelemelerin yapılması elbette ki bir ge-
rekliliktir. Bu nedenle ‘Kudüs meselesine
giriş’ mahiyetindeki bu bilgi notunda, bir
yandan Kudüs şehrinin genel karakteristiği
ve özellikleri üze-
rinde dururken,
diğer yandan da
Türkiye’nin bir
Kudüs politikası
olup olmadığına
dair bir değerlen-
dirme yapmayı
amaçlıyoruz. De-
vamı gelecek olan bilgi notlarımızın ilki
olan elinizdeki çalışmada detaylara gir-
mekten ziyade basit ama fazla ilgi göste-
rilmeyen gerçeklere dikkat çekme amacı
güdüyoruz.
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 2
U S A K O R -
Kudüs’ün Önemi İsrail-Filistin meselesi ya da Türkiye-İsrail
gerginliği konuşulurken genelde ihmal
edilen ya da en azından gerekli ilginin gös-
terilmediği konulardan biri Kudüs me-
selesidir. Kudüs’te olup bitenler nedense
çoğu kişinin pek fazla ilgisini çekmez. Ku-
düs’te yaşananlardan ziyade Gazze’de ya
da Batı Şeria’da olup bitenler gündemimizi
daha çok meşgul eder. Gazze’nin dünyanın
en büyük açık hava hapishanesi olduğunu
herkes bilir, ama Kudüs’te her yıl birçok
Filistinlinin ikamet izninin haksızca elin-
den alındığı ya da zorla evlerinden çıkarıl-
dıkları pek bilinmez. Aynı şekilde Ku-
düs’teki Türk varlığı ve Osmanlı hoşgörü-
sünün tezahürleri de görülmek istenmez ya
da görülemez.
Üç büyük din için de önemli bir merkez
olan bu şehir, hem içerisinde yaşanan so-
runlar hem de dini önemi açısından üzerine
detaylı incelemeler yapılmasını hak et-
mektedir.
Farklı Dinlerin Kesişim Noktası Kudüs binlerce yıldır farklı dinlere ev sa-
hipliği yapan, hem Hıristiyanların ve Ya-
hudilerin hem de Müslümanların kutsal
kabul ettikleri birçok mabedi içinde barın-
dıran bir şehirdir. Bir yanda Mescid-i Aksa
bir yanda Ağlama Duvarı bir yanda ise
Kıyame Kilisesi şehrin üç farklı dine ev
sahipliği yaptığının en belirgin göstergele-
ridir.
Kudüs, Müslümanların en kutsal üçüncü
mabet olarak kabul ettikleri Mescid-i Ak-
sa’ya sahip olması hasebiyle İslam dünyası
ve Türkiye için önemini her daim mu-
hafaza etmiş bir merkezdir.
Ağlama Duvarı
Mescid-i Aksa
Kıyame Kilisesi
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 3
U S A K O R -
Kudüs’te Toleransın Adı: Osmanlı Kudüs 1917’ye kadar Osmanlı himayesi
altında yaşamış bir şehirdir. 1516’dan
1917’ye kadar, 400 yıl boyunca Osmanlı
bu şehrin hizmetkârlığını yapmış ve geride
çok değerli hatıralar bırakmıştır. Ka-
nuni’nin, Mimar Sinan’ın ve en önemlisi
II. Abdülhamit’in izlerini şehrin her ye-
rinde görmek mümkündür. Eski Şehir’i
çevreleyen surlarda ya da Kubbet-üs Sah-
ra’nın üstündeki yazılarda bu izleri gör-
memek mümkün değildir. Örneğin bu izle-
rin en bilindiklerinden birisi, adını 'Eski
Şehir'in surlarını tamir eden ve son şeklini
veren Kanuni Sultan Süleyman’dan alan
Kudüs’ün en büyük caddelerinden Sultan
Süleyman Caddesi’dir.
Şehrin dört bir yanında çeşitli eserler bı-
rakmış olmanın yanı sıra Osmanlı bölgede
barışın hâkim olmasını sağlamış, gelecek
nesillere tam bir hoşgörü dersi vermiştir.
İnsanlığa ince düşünmeyi, diğerkâmlığı ve
başkalarının inancına saygılı olmayı öğ-
retmiştir. Bunun en nadide örnekleri de
Kudüs’te yaşanmıştır.
Kudüs’ü işgal eder etmez Ağlama Du-
varı’nın yanındaki Faslılar (Mağribi) ma-
hallesini yerle bir edip Yahudi alanı haline
getirerek genişlemeyi halen sürdüren İsra-
illilere nispetle Osmanlı, Mescid-i Ak-
sa’nın bir parçası olan Ağlama Duvarı’nı
(Burak-Batı Duvarı) mülkü İslam Vakfı’na
ait kalmak şartı ve Kanuni Sultan Süley-
man’ın fermanı ile Yahudi cemaatinin
ibadetine açmıştır. Bu ferman halen Va-
kıf’ta muhafaza edilmektedir. Ancak ne
var ki bu gerçek pek bilinmez.
Yine aynı şekilde, 1916’da Enver Paşa’nın
Filistin topraklarını ziyareti esnasında (I.
Dünya Savaşı sürüyor olmasına rağmen)
bakımsız kaldığını fark ettiği
Beytüllahim’deki Hristiyanların kutsal
mekânı Doğuş Kilisesi’nin bakımını yap-
tırdığı pek hatırlanmaz.
Osmanlı, 1537 yılında Eski Şehir’in surla-
rında onarım yapılırken, daha ziyade Ya-
hudilerin kullandığı Yafa Kapısı’na ke-
lime-i tevhit yerine “Lailahe illallah İbra-
him Halilullah” yazdırma inceliğini gös-
termiştir.
Sultan Süleyman Caddesi
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 4
U S A K O R -
Bir tarafta böyle bir tablo varken biz bu-
gün, El Halil kentindeki İbrahim Peygam-
ber’in kabrinin de bulunduğu camiyi kendi
kontrolüne alıp Müslümanların camiye
girişini eziyete çeviren bir zihniyet ile karşı
karşıyayız.1
Kudüs’ün Hukuki ve Siyasi Du-
rumu 29 Kasım 1947 tarihli, 181 sayılı BM ka-
rarı2 ile Kudüs, ne İsraillilerin ne de Filis-
tinlilerin kontrolüne bırakılmıştır. Ku-
düs’ün özel bir uluslararası rejim ile yöne-
1 Kudüs tarihi ile ilgili detaylı bilgi için bkz. PASSIA, “Jerusalem”, http://www.passia.org/palestine_facts/pdf/pdf2009/Agenda%207%20-%20Jerusalem.pdf 2 BM Kararı’nın tam metni için bkz. <http://domino.un.org/unispal.nsf/0/7f0af2bd897689b785256c330061d253>, (Erişim tarihi: 14.07.2010).
tilmesi öngörülmüştür. Dolayısıyla, bu
anlamda Kudüs, hukuki statüsü belirlen-
memiş bir şehir özelliği taşımaktadır.3
Uluslararası hukukta corpus separatum
olarak adlandırılan bu durum, Kudüs’ün
hususiyetini açıklayan temel prensiptir
(bkz. Bilgi Kutusu-II).
Yahudiler 1948’de İsrail devletini kurduk-
tan sonra Kudüs’ün bütününün işgalini
1967 savaşında elde ettiği zafer ile ta-
mamlamıştır. 5 Haziran 1967 itibariyle,
doğusu ve batısı4 ile bütün Kudüs fiili
olarak İsrail’in kontrolüne girmiştir. Ku-
düs’ün İsrail için sadece alınması gereken
bir toprak parçası olmaktan çok daha öte
bir anlam ifade ettiği İsrail’in kurucu Baş-
3 Kudüs’ün durumuna ilişkin detaylı harita için bkz. http://www.passia.org/palestine_facts/MAPS/1947-un-partition-plan-reso.html, (Erişim tarihi: 14.07.2010). 4 Doğu ve Batı Kudüs’ün ayrılması ve yasal statüsüne yönelik detaylar için bkz. B’tselem, “Legal satus of East Jerusalem and its residents”, http://www.btselem.org/english/Jerusalem/Legal_Status.asp.
Bilgi Kutusu-I
Doğu Kudüs / Batı Kudüs Ayrımı
Doğu Kudüs: Kudüs şehrinin Müslüman ve
Arap nüfusunun yoğunlukta olduğu kesimidir.
Batı Kudüs: Kudüs şehrinin Yahudi nüfusunun
yoğunlukta olduğu kesimidir.
*Doğu ve Batı Kudüs kavramları 1948 savaşı
sonrası ortaya çıkmış bir gerçekliği olmayan
yapay kavramlardır.
Eski Şehir’den Bir Görünüm
Yafa Kapısı
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 5
U S A K O R -
Bilgi Kutusu-II
Corpus Separatum
29 Kasım 1947 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekre-
terliği Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında iki ayrı
devlete bölünmesini önermiştir. Planda ayrıca Ku-
düs’ün statüsü ayrı ve kimseye ait olmayan, BM tara-
fından yönetilecek uluslararası bir şehir (corpus
separatum) olarak belirlenmiştir. Plan Yahudi liderler
tarafından isteksizce kabul edilirken, Arap liderler
Kudüs’ün uluslararası statüsü de dâhil olmak üzere tüm
plana karşı çıkmıştır.
BM planına göre Kudüs şehri:
- Bağımsız olacak,
- Arap ve Yahudi şehirleri arasında olacak,
- Uluslararası sisteme bağlı kalacak,
- Birleşmiş Milletler tarafından yönetilecek,
- Birleşmiş milletler tarafından bir meclis kurulup bu bölgenin yönetimi bu meclis aracılığıyla sağlanacaktı.
bakanı David Ben-Gurion’un şu sözlerin-
den açıkça anlaşılmaktadır: “Kudüs müca-
delesi sadece ülkenin değil, aynı zamanda
Yahudi halkının da kaderini belirleyecek-
tir.”5
Aynı şekilde Kudüs’ün Araplar için önemi
göz önüne alındığında da iki tarafın konu
üzerinde hiçbir şekilde taviz vermeye açık
olmadığı anlaşılmaktadır. Örneğin Ürdün
Kralı Abdullah’ın Kudüs’e dair görüşleri
şöyledir: “Uğruna dökülen Arap, Kürt,
Çerkez ve Türk kanı nedeniyle Kudüs’ün
her Müslüman ulus için ayrı bir yeri var-
dır.”6
30 Temmuz 1980’de İsrail, Kudüs’ü baş-
kent olarak ilan etmiştir. Bu noktada Doğu
Kudüs-Batı Kudüs (bkz. Bilgi Kutusu-I)
ayrımı ise kesinlikle yapılmamıştır.
Hatta ilgili karar metninde
aynen şöyle yazar: Kudüs
bir bütün olarak İsrail’in
başkentidir (“Jerusalem,
complete and united, is
the capital of Israel”).
Buna ek olarak, 1978 yı-
lında dönemin Başbakanı
5 “The struggle for Jerusalem will determine the fate not only of the country, but of the Jewish people.” Gregory S. Mahler, Politics and Government in Israel, (New York: Rowman, 2004), s. 306. 6 Ibid., s. 306. “Jerusalem holds a special position for every Muslim nation because of the Arab, Kurdish, Circassian, and Turkish blood which has been shed on its behalf throughout the history.”
olan Menachem Begin’in “Kudüs İsrail’in
ebedi ve birleşmiş başkenti olarak kala-
caktır ve bu böyle bilinmelidir. Bu konu
hakkında yaptığımız açıklamalar geçerli
olacaktır” 7 sözleri de İsrail’in bu konuda
taviz vermeyeceğine yönelik ciddi sinyal-
ler içermektedir.
İsrail’in temel kanunlarına göre ‘Kudüs
İsrail’in başkentidir’.8 1980 yılından beri
ABD de dâhil olmak üzere hiçbir devlet bu
durumu tanımamaktadır. Bu nedenle bir-
7 “Jerusalem will remain the eternal united capital of Israel and that is that. What we declare on this issue is what will stick.” Colin Shindler, A History of Modern Israel,(Cambridge: Cambridge University Press, 2008), s. 162. 8 Detaylar için bkz. İsrail Dışişleri Bakanlığı resmi sitesi: <http://www.mfa.gov.il/MFA/MFAArchive/1980_1989/Basic+Law-+Jerusalem-+Capital+of+Israel.htm>, (Eri-şim tarihi: 14.07.2010).
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 6
U S A K O R -
çok ülkenin büyükelçiliği halen Tel
Aviv’dedir. Her konuda olduğu gibi bu
konuda da İsrail BM’nin hiçbir kınamasını
ya da uyarısını dikkate almamıştır.9 Ku-
düs’ü başkent olarak kabul etmeyen Tür-
kiye’nin Büyükelçiliği de Tel Aviv’dedir.
Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Tel Aviv’de
görev yapar. Ancak Kudüs’te Filistin nez-
dinde bizi temsil eden konsolosluğumuzun
başında da Büyükelçi sıfatını haiz bir dip-
lomatımız vardır.
Yazılı bir Anayasası olmayan ve temel
kanunlarla yönetilen İsrail’in Hükümeti,
Meclisi (Knesset) ve Yüksek Mahkemesi
gibi önemli kurumlarının tamamı Kudüs’te
bulunmaktadır.
Tüm bu gerçeklerin biliniyor olmasına
rağmen, bu durumun tartışılmıyor oluşu
gerçekten gariptir. İsrail meselesi adına
sadece tarafların görüşüp görüşmemesine
indirgenmiş bir süreci yaşamaktayız. An-
cak, tüm bunların yanında bahsettiğimiz bu
haksız işgal ve başkent iddiası da üzerinde
hassasiyetle durulması gereken konulardır.
İsrail’in Kudüs Politikaları İsrail kurulduğu günden beri Kudüs’ün
Yahudileştirilmesi için çaba sarf etmekte-
9BM Kararı’nın tam metni için bakınız. <http://unispal.un.org/unispal.nsf/eed216406b50bf6485256ce10072f637/dde590c6ff232007852560df0065fddb?OpenDocument>, (Erişim tarihi: 14.07.2010).
dir.10 Bu noktada tüm bu söylenenlerden
bütün İsraillilerin aynı ideolojiye sahip
olduğu sonucu elbette ki çıkarılmamalı-
dır.11 Bu durumdan rahatsız olan binlerce
Yahudi de vardır. İçeride uygulanan politi-
kalardan rahatsız oldukları veya güvenlik-
lerinden endişe ettikleri için yerleşme ni-
yetiyle geldikleri bu topraklardan kaçan ya
da rahatsızlıklarını dile getirmekten çe-
kinmeyip hukuki mücadele başlatan Yahu-
dilerin var olduğu da bilinen bir gerçektir.
İsrail 1948’de Filistin nüfusunun neredeyse
yarısını zorla ve saldırılarla korku salarak
ülke topraklarının dışına çıkarmıştır. Top-
raklarından ayrılmak durumunda kalan bu
insanlar, komşu ülkelerde ya da Filistin’in
başka bölgelerinde yaşamaya başlamışlar-
dır. Geride kalan malları ve evleri ise İsra-
illiler tarafından kullanılmaya başlanmıştır.
İsrail 1948 ve 1967 savaşları sonrası hala
Kudüs’te bulunan Arapların da bir an evvel
10 Kudüs’ün Yahudiler açısından dini önemine ilişkin detaylar için bkz. Ira Sharkansky, Policy Making in Israel – Routines for Simple Problems and Coping with the Complex,(Pittsburg: University of Pittsburg Press, 1997), ss. 117-118. 11 Gershon Baskin, “Last attempt to stop the Center for Tolerance”, IPCRI, February 17, 2010 http://www.ipcri.org/
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 7
U S A K O R -
buraları terk etmesi için zorlayıcı politika-
lar izlemektedir. Kudüs’ü işgal eder etmez
belediye sınırlarını genişleten İsrail, hızla
yeni yerleşim inşaatlarına başlamış ve
dünyanın birçok yerinden bu topraklara
göçmen Yahudi getirmiştir.
2010 itibariyle Batı Şeria’daki yerleşimlere
ek olarak Kudüs ve çevresinde bulunan 12
merkezde de yaklaşık 200.000 kişinin ya-
şadığı Yahudi yerleşimleri, Kudüs’ün de-
mografik yapısını derinden etkilemekte-
dir.12 Aşağıdaki tabloda Doğu Kudüs’teki
Yahudi yerleşimlerinin nüfusunu net bir
şekilde görmekteyiz.
Tüm bunlara ek olarak, özellikle Doğu
Kudüs’te mahallelerin ortasından geçen
“utanç duvarı” Arapların yaşadığı bölüm-
12 Foundation for Middle East Peace adlı vakfın rakamları için bkz: <http://www.fmep.org/settlement_info/settlement-info-and-tables/stats-data/comprehensive-settlement-population-1972-2006>, (Erişim tarihi: 14.07.2010).
leri Kudüs sınırlarının dışında bırakmakta-
dır.13 Bu durum, daha kolay anlaşılabilmesi
için temsili bir örnek ile şu şekilde anlatı-
labilir: Örneğin Ankara’yı ele alalım. An-
kara’da şehrin ana unsurlarından biri olan
Cebeci mahallesini bir duvarla Ankara’dan
ayırdığınızı, fakat Eryaman gibi daha zi-
yade uydu kent yapılanması arz eden yerle-
şim merkezlerini Ankara merkeze dâhil
ettiğinizi düşünün. Böyle yaparak Ankara
Belediyesi’nin demografik yapısının bo-
zulacağı ve çok anlamsız bir iş yapılmış
olacağı açıktır. Kudüs’te yaşanan yerle-
şimciler ve duvar meselesini de bu şekilde
izah etmek mümkün olabilir. Bu da nüfus
dengesini Filistinlilerin aleyhine bozan bir
unsurdur.
İşgal altındaki toprakların demografik ya-
pısının değiştirilmemesi uluslararası huku-
kun temel prensiplerinden birisidir (bkz.
Bilgi Kutusu-III). Fakat çok yüzeysel ola-
rak bile bakıldığında özellikle Kudüs’te
13 Daha detaylı bilgiler için bkz: B’tselem, “Seperation Barrier”, http://www.btselem.org/english/Separation_Barrier/Jerusalem.asp
Yahudi Yerleşimle-rinin Nüfusu
Yıl
Doğu Kudüs
Toplam
2000 172.250 387.859 2002 175.617 414.119 2003 178.601 427.617 2004 181.587 441.828 2005 184.057 460.838 2006 186.857 473.362 2007 189.708 484.862 2008 193.091 507.554
Kaynak: Foundation for Middle East Peace
Şehrin İçinden Geçen Duvar
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 8
U S A K O R -
yaşananların bu anlamda hukuka ve insan
haklarına aykırı uygulamalar olduğu ko-
laylıkla anlaşılabilmektedir.
İsrail, kutsal mekânların yoğunlukta bu-
lunduğu Eski Şehir’de ise daha özel politi-
kalar izlemektedir. Fas mahallesinde yap-
tıkları gibi işgalin başından beri birçok
yapı yıkılmış ve yağmalanmıştır. Bazı ev-
ler de yüksek meblağlar karşılığında Arap-
lardan satın alınmıştır.14
Silvan Mahallesi gibi Müslümanların yo-
ğunlukta yaşadığı mahallerde belediye
kararları ile evlerin yıkılmasına, boşaltıl-
masına ve Yahudilerin buralara yerleşti-
rilmesine göz yumulmuştur.15 Sadece 2008
yılında 4.577 Kudüslü Arap’ın Kudüs’te
bulunmasını sağlayan, doğuştan hakları
olan Kudüs kimlikleri iptal edilmiştir.16
Kimlikleri iptal edilen bu kişilerin Kudüs’e
girmesi yasaklanmaktadır. Batı Şeria’da
yaşayan Filistinlilerin Kudüs’e girmesi
zaten deveye hendek atlatmaktan daha zor-
14 Bahadır Dinçer, “İsrail-Filistin Çatışmasında Gerçekle-ri Anlamaya Çalışmak”, USAK Stratejik Gündem, 14.11.2006. 15 The Israeli Committee against House Demolitions (ICHAD), “Days of Waiting”, Mart 2009. <http://icahd.org/eng/docs/Booklet.pdf>, (Erişim tarihi: 14.07.2010); “Jerusalem's settlements”, Economist, 1 Temmuz 2010, http://www.economist.com/node/16488926 (Erişim tarihi: 15.06.2010). 16Nir Hasson, “Israel stripped thousands of Jerusalem Arabs of residency in 2008”, Haaretz, 02. 12. 2009 <http://www.haaretz.com/print-edition/news/israel-stripped-thousands-of-jerusalem-arabs-of-residency-in-2008-1.3006>, (Erişim tarihi: 14.07.2010); B’tselem, “Revocation of Residency in East Jerusalem”, http://www.btselem.org/english/Jerusalem/Revocation_Statistics.asp
dur. Böyle bir ortamda Kudüs’te yaşama
hakkı olanların elinden de bu hak alındı-
ğında, Kudüs’ün dokusunun değiştirilmeye
çalışıldığı net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Kudüs’te Filistinliler için inşaat izni almak
ise neredeyse imkânsızdır. Hatta Eski Şe-
hir’in içindeki Müslüman evlerine çoğu
zaman yenileme izni bile verilmemektedir.
Bu anlamda belediyenin hizmetlerinden
faydalanma konusunda da farklılıklar ve
ayrımcılık söz konusudur. Aşağıdaki fotoğ-
raflarda da görüldüğü gibi Eski Şehir içeri-
Bilgi Kutusu-III
HARP ZAMANINDA SİVİLLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN
CENEVRE SÖZLEŞMESİ*
(Cenevre, 12 Ağustos 1949)
Tehcir, Kitle Halinde Cebren Nakil ve Tahliye
Madde - 49
Himaye gören şahısların, işgali altındaki topraklardan şamil devletin kendi topraklarına veya işgal edilmiş olsun olmasın başka bir devletin topraklarına ferdi olarak veya kitle halinde cebren nakilleri veya tehcirleri, her ne sebeple olursa olsun, yasaktır.
Mamafih, şamil devlet, halkın emniyeti veya mücbir askerî sebepler icap ettirirse, muayyen bir işgal mıntıkasının kısmen veya tamamen tahliyesine tevessül edebilir. Tahliyeler, himaye gören şahısların buna maddeten imkân olmadığı haller müstesna ancak işgal altındaki topraklarda yer değiştirmeleri-ni intaç edebilir. Bu suretle tahliye edilen halk, bu mıntıkada muhasamat sona erer ermez tekrar yerlerine iade olunacaktır.
Şamil devlet, bu tahliye ve nakillere tevessül ederken, himaye gören şahısların imkân nispetinde münasip tesisata kabul edilmelerini, yer değiştirmelerin memnuniyeti mucip sıhhat, hıfzıssıhha, emniyet ve iaşe şartları altında vuku bulma-sını ve aynı aile efradının birbirlerinden ayrılmamalarını temin edecek surette hareket eyleyecektir.
Hâmi devlet; nakillerden ve tahliyelerden, vuku bulur bulmaz, haberdar edilecektir.
Şamil devlet, halkın emniyeti ve mücbir askeri sebepler zaruri kılmadıkça, himaye edilen şahıslar harp tehlikelerine bilhassa maruz mıntıkalarda alıkoyamaz.
Şamil devlet, işgal ettiği topraklara bizzat kendi halkının bir kısmını tehcir veya nakledemez.
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 9
U S A K O R -
sindeki mahallerin durumu birbirinden
tamamen farklıdır.
Bununla beraber, hiçbir izahat yapılmadan
evlere gece gündüz baskınlar düzenlen-
mekte ve yıldırma politikası uygulamasına
devam edilmektedir.
Filistinlilerin yıkmadıkları evleri polis zo-
ruyla boşaltılmaktadır. Bazı durumlarda
Filistinli ailenin onlarca senedir oturduğu
evinden çıkartılma işlemi gerçekleştirilir-
ken, evin verileceği Yahudi aile evin
önünde hazır bekletilmekte ve evin esas
sahipleri önünde yeni eve yerleştirilmekte-
dir.
Mamilla Mezarlığı: Batı Kudüs’te bulunan Mamilla Mezar-
lığı17 Türkler ve Müslümanlar için çok
fazla şey ifade eder, ancak yetkililerden
asgari düzeyde bir ilgi dahi gösterilme-
mektedir. Selahaddin Eyyubi’nin askerle-
rinden beri kullanılan bu mezarlık, yok
edilmeye ve unutturulmaya çalışılmaktadır.
İsrail’in devlet olarak ilanından hemen
sonra tahrip edilmiş, bir kısmı otopark ala-
nına bir kısmı ise park ve dinlenme alanına
çevrilmiştir. Kalan küçük bir bölümü ise
bugünlerde inşası süren “Tolerance
Museum” (Tolerans Müzesi) projesi ile
yok edilmek üzeredir.18
17 Daha detaylı bilgi için: Asem Khalidi, “The Mamilla Cemetery; A Buried History”, Jerusalem Quarterly, 37, 2009, ss. 104-108. <http://www.jerusalemquarterly.org/images/ArticlesPdf/37-the%20mamilla.pdf>, (Erişim tarihi: 14.07.2010). 18 Gershon Baskin, “Encountering Peace: A City of To-lerance, not a Museum of Tolerance”, The Jerusalem Post, November 4, 2008. http://www.jpost.com /servlet/Satellite?cid=1225715340258&pagename=JPost
Doğu Kudüs’te Yıkılan Ev Sayısı
Yıl
Ev Sayısı
Evsiz Kalan Kişi Sayısı
2004 104 356 2005 94 238 2006 50 160 2007 65 241 2008 89 404 2009 47 256
1967’den itibaren Toplam Yıkım
449
1.655
Kaynak: The Israeli Information Center for Human Rights in the Occupied Territories
Eski Şehir'de Yahudi Mahallesi’nden Bir Kare
Eski Şehir’de Müslüman Mahallesi’nden Bir Kare
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 10
U S A K O R -
Garip ve acı olan diğer bir gerçek ise Ku-
düs’te sadece 31 sene kalan İngilizlerin
şehre hâkim bir noktaya oldukça uygun bir
“askeri mezarlık” ve küçük bir kilise inşa
ettikleridir. Türkiye’nin ise 400 sene sade-
ce Osmanlı’nın yönettiği, imar ettiği, uğru-
na binlerce evladını şehit verdiği Kudüs’te
bir tek şehitliğimiz bile bulunmamaktadır.
Hatta bir anıt bile yoktur. 2008 yılında
İsrail, anıt için olur vermiş fakat daha son-
ra sonu gelmez bürokratik işlemlerle bu
fikrin hayata geçmesini engellemiştir.
En ufak bir hak iddiasında dahi bulunama-
yacak olan İngiltere, manda yönetimi esna-
sında Yahudilerin buraya yerleşmesi için
elinden geleni yapıp bu toprakları ipotek
altına almıştır. BM de 1947’de Filistinliler
ve Yahudilerin nüfusları oranında bir tak-
sim bile yapmadan topakların büyük bir
%2FJPArticle%2FShowFull (Erişim tarihi: 14.07.2010); IPCRI, “Jerusalem Bulletin - Special Edition”, <http://www.ipcri.org/>, (Erişim tarihi: 10.07.2010); Wyre Davies, “Row over Jerusalem Muslim cemetery”, BBC News, November 8, 2008, http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/7715921.stm.
kısmını İsrail’e bırakabilmiştir.19 700 yıl
buraların sahibi olan Müslümanlara ya da
Türklere hiçbir hak tanınmamış, Türk ve
Müslümanların bu topraklarla ilgili mese-
lelere müdahil olması dahi tasvip edilme-
miştir.
19 Detaylar için bkz. Israil Dışişleri Bakanlığı, “1947 UN Partition Plan”, <http://www.mfa.gov.il/MFA/Facts+About+Israel/Israel+in+Maps/1947+UN+Partition+Plan.htm>, (Erişim tarihi: 14.07.2010).
Osmanlı askerlerinin Mamilla Mezarlığı’nı ziyaretleri esnasında çekilmiş bir fotoğraf (1895)
<http://www.eretzyisroel.org/~dhershkowitz/pic356.jpg>
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 11
U S A K O R -
Bununla birlikte, 400 sene sadece Os-
manlı’nın yönettiği Kudüs’teki konsolos-
luğumuzun bulunduğu binada halen kiracı
olmamız garip değil midir? 2005’e kadar
gecekondu gibi utanılacak bir binada hiz-
met vermiş olan konsolosluğumuzun du-
rumu, bu anlamda bize çok şey anlatmak-
tadır.
Konsolosluk dendiğinde hatırlatılması ge-
reken bir başka nokta da şu olmalıdır: Tür-
kiye, 24 saat 48 Türk polisi ile Anka-
ra’daki İsrail elçiliğini korurken, Ku-
düs’teki Türk konsolosluğunun İsrail polisi
tarafından değil de sadece 1-2 Türk polisi
tarafından korunuyor olması ayrıca garip-
tir. Bu, Ankara’nın daha tehlikeli ya da
İsrail Büyükelçiliğinin saldırılara daha
fazla hedef olduğu anlamına gelmez. Bu
güvenlik önlemleri neredeyse her zaman
bu şekildedir ve bu noktada Türk Konso-
losluğu’nun ihmal edildiğini söylemek
yanlış olmayacaktır. Her ne kadar Konso-
losluğumuzun İsrail ile bir alakası olmasa
da işgal altındaki bu bölgede hâkim güç
İsrail’dir.
Neler Yapılabilir? İngiliz Komutan Allenby’in, Osmanlı’nın
bölgeden çekilmesinin hemen ardından
Kudüs’e girerken yaptığı ilk konuşmasında
“today the crusades have ended” (Haçlı
seferleri bugün sona erdi) dediği iddia edi-
lir.20 Sene 1917… İlk Haçlı Seferi’nin
1099’da düzenlendiğini hatırlarsak, 818
sene sonra İngiliz General’in Kudüs’teki
ilk konuşmasında Haçlı Seferleri’ni an-
maktan çekinmiyor olması manidardır.
Yahudilerin de bu anlamda Romalılar tara-
fından Filistin topraklarından sürülmeleri-
nin tam 1878 yıl sonrasında dönüp devlet-
lerini kurmaları, hafızalarının ne kadar
güçlü olduğunun ya da en azından “tarih
bilinci” içinde yaşadıklarının bir gösterge-
sidir. Biz ise daha 93 sene önce Osmanlı
askerinin Kudüs’ü muhafaza ettiğini layı-
kıyla hatırlamıyoruz bile.
Dolayısıyla öncelikli olarak toplumumuzda
Kudüs konusunda farkındalığın sağlanması
gerekir. Farkındalığın arttırılması gerekir
demiyoruz, çünkü böyle bir bilinç zaten
neredeyse yok mesabesindedir. Peki, in-
sanlara bu bilincin verilmesi için neler ya-
pılabilir? Aslında bugüne kadar fazla bir
şey yapılmadığı için ilk aşamada yapılması
20 Charles Foster, Sacred Journey, (Tennessee: Thomas Nelson, 2010), s. 12.
Kudüs’teki Türk Konsolosluğu
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 12
U S A K O R -
gerekenlerin de çok karmaşık şeyler olma-
dığı aşikârdır.
Öncelikle Türkiye’nin konuya yaklaşımına
bir açıklık getirilmelidir. Bu anlamda, Eski
Dışişleri Bakanlarımızdan Haluk Bayül-
ken’in sözleri Türkiye’nin konu üzerine
yaklaşımını çok iyi bir şekilde özetlemek-
tedir: “Dünyada üç büyük din için mu-
kaddes bir şehir olan Kudüs’ün statüsü-
nün tek taraflı olarak değiştirilmesi dü-
şünülemez.”21 Tek taraflı politikalardan
yana olmayan Türkiye, sorunun tarafsız ve
eşitlikçi bir anlayışla çözülmeye çalışılma-
sından yanadır. Ortadoğu’da etkin bir güç
olma yolunda ilerleyen Türkiye için birçok
bölgesel sorunda olduğu gibi Kudüs me-
selesinin de çözülmesi hem bölgede kendi
gelişimi ve ilerlemesi hem de bölgesel re-
fah açısından hayati önem teşkil etmekte-
dir. Bu noktada hem kamuoyunda
farkındalık oluşturmak hem de etkili poli-
tikalar geliştirmek açısından ilk etapta ya-
pılması gerekenler ya da yapılabilecekler
şöyle sıralanabilir:
Haber ajanslarımız ya da televizyon
kanallarımız Kudüs’te meskûn mu-
habir istihdamına önem verebilirler.
Devamlı Kudüs’te bulunan Türk
muhabir sayısının 3’ü geçtiği pek
vaki olmamıştır. Zaten bu muha-
21 Raif Karadağ, İsrail, Ortadoğu ve Amerika, (İstanbul: Emre Yayınları, 2004), s. 28.
birler de bütün Filistin’i takip et-
mek durumundadırlar. Hâlbuki sa-
dece Kudüs’teki gelişmeleri izleyen
muhabirlere ihtiyacımız vardır.
Medyanın günümüz dünyasında
özellikle kamuoyu oluşturulması
konusunda tahmin edilenden daha
büyük bir etkisi olduğu göz önünde
bulundurulursa, Türkiye’nin medya
konusunda rakiplerinin çok geri-
sinde kaldığı görülmektedir. Batılı
birçok medya grubu, sahip olduk-
ları muhabirlerinin yanı sıra canlı
yayın araçları ile anında yayın ya-
pabilmektedir. Buna karşın Türk
medyasının Filistin’de sadece bir
canlı yayın aracı vardır ve o da ay-
nen muhabirler konusunda olduğu
gibi bütün Filistin ile ilgilenmek
durumundadır.
Dünyanın farklı ülkelerinden, Ku-
düs ile hiç alakası yokmuş gibi gö-
rünen İskoçya’dan, Arjantin’den,
Çin’den hatta Kore’den insanlar
yıllardır Kudüs ile ilgilenmektedir-
ler. Her köşede bir misyoner okulu,
hastanesi, yetimhanesi bulmak
mümkün iken Türkiye ile alakalı
bir tek kurum ya da kuruluşu gör-
mek neredeyse imkânsızdır. Biz ne
yazık ki daha kendi hatıralarımız
olan Filistin’deki Türk kültür var-
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 13
U S A K O R -
lıklarının envanterine sahip değiliz.
Türk Tarih Kurumu böyle bir en-
vanteri çıkaracağını açıklamıştı fa-
kat bildiğimiz kadarıyla bürokrasi-
nin havasız koridorlarında bu proje
de boğulup gitti ve gerçekleştirile-
meyen birçok projenin arasındaki
yerini aldı.
Bunca bölgeye uzak olan ülke, kültürel ve
sosyal etkinliklerde bulunurken bizim Tür-
kiye olarak yanı başımızda bulunan bir
bölgede bir kültür merkezimizin bile ol-
maması acı değil midir? Bu anlamda, sa-
dece 31 yıl kadar bölgede kalan İngiltere
ve ülkeyle hiçbir bağlantısı olmayan Kore
bile bu kentle ilgileniyorken, Türkiye’nin
ilgilenmemesi kabul edilebilir bir şey de-
ğildir. Kudüs’te halen Yüzbaşı, Tüfekçi,
Topçu gibi soy isimlere sahip Osmanlı
asker ve memurlarının soyundan gelen
aileler bulunmaktadır ancak biz hala bu
köklü geçmişe sahip çıkamamaktayız.
Kudüs’te bulunan azınlıkların da Tür-
kiye ile yakın ilişkilerinin olduğu bili-
nen bir gerçektir. En azından yolda yü-
rürken size Türkçe selam verecek olan
bir Ermeni, Süryani ya da Rum tanıdı-
ğınızın olması olmayacak bir durum
değildir. Ya da bu azınlıkların birço-
ğunun mevcut İsrail politikalarından
memnun olmadığı ve her fırsatta şikâ-
yetlerini dile getirdiği herkes tarafın-
dan bilinmektedir.
Bu hususta uzun yıllar Kudüs’te yaşayan
bir Türk’ün başından geçen bir iki olayı
kendi ağzından aktarmakta fayda görmek-
teyiz:
“Hiç unutmam Mardinli Süryani Kadim
Kilisesi Papazı Şemun Bey bizim Türk
olduğumuzu duyunca ‘gelin sizi bir ku-
caklayayım, Türkiye’yi çok özledik’ de-
mişti. Kucaklamasından ve gözlerindeki
parıltıdan samimiyeti rahatça anlaşılmak-
taydı. Yine aynı şekilde Rum Ortodoks
Kilisesi Papazı olan bir kişi, yakamdaki
Türk bayrağı rozetini görünce ‘Türksünüz
sanırım’ deyip bizden ‘evet’ cevabını aldı-
ğında ‘Osmanlı’dan sonra bir gün bile Os-
manlı Dönemi’ndeki gibi rahat yaşamadık
burada” demişti ki Osmanlıdan sonra şehre
giren İngiliz ordusuydu. Kudüs’te kuyum-
culuk yapan bir Ermeni tanıdık da, ‘Avru-
palıların vaatlerine kanarak Osmanlı’ya
ihanet etmek en büyük hatamızdı’ de-
mişti.” Bu tür örneklerin sayısı elbette ki
ziyadesiyle arttırılabilir.
Üniversitelerimiz ve araştırma mer-
kezlerimiz de Kudüs ile daha ya-
kından ilgilenip araştırmalarını bu
yöne kaydırabilirler.
U S A K O R T A D O Ğ U V E A F R İ K A A R A Ş T I R M A L A R I M E R K E Z İ
Sayfa 14
U S A K O R -
İsrail-Filistin meselesinin ni-
hayete erdirilmesi için çözül-
mesi gereken en temel prob-
lemler, Kudüs’ün statüsü (her
iki tarafın da başkent iddia-
sında olması ve şehrin kutsal-
lığı), Yahudi yerleşimleri ve
yerlerinden edilen Filistinli
mültecilerin geri dönüp dö-
nemeyecek olmalarıdır. Kudüs
bütün bu problemlerin
kesişiminde yer alması hase-
biyle de büyük bir önem arz
etmektedir.
Sivil toplumun da bu konuya el atıp
bölgede yaşanan kanunsuzlukları
daha yoğun bir şekilde dünya gün-
demine çekmesi, İsrail’in elinin za-
yıflamasına neden olabilecektir.
Unutulmamalı ki, ABD’nin Filistin
konusunda en hassas olduğu konu-
lar Yahudi yerleşimleri ve Ku-
düs’ün statüsüdür. Bu noktada bu
meselelere eğilerek lobi yapmak ve
uluslararası hukukun şartlarını zor-
lamak, ABD ve ABD’nin bölgede
uyguladığı politikalar nezdinde de
istediğimiz yönde sonuçlar alma-
mızı sağlayabilir.
Uzun lafın kısası bölgeyle gerek tarihi ve
kültürel, gerekse iktisadi ve siyasi ilişkilere
sahip Türkiye’nin konuya ilişkin politika-
ları daha net olmalı ve süreklilik arz etme-
lidir. Elbette ki söylemden ziyade icraat
üretilmesine yönelik çalışılmalıdır. Söylem
üzerinden işletilmeye çalışılan politikaların
ne uzun vadede ne de kısa vadede büyük
getirilerinin olamayacağı hesaba katılmalı-
dır.
*Hasan Dereli’ye katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz.