‡iğdemin... · 2018-06-30 · gezİ notlari bosna atasözündeki gibi, seyahatin önündeki en...

ÇİĞDEMİN SESİ

Aylık Online Dergi

Temmuz 2018

www.cigdeminsesi.com

BU SAYIDA NELER VAR… KÜTÜPHANEMİZDEN GEZİ NOTLARI SATRANÇ ÖĞRENİYORUM CEMAL SÜREYA’NIN İLK ŞİİRİ 65.YAŞINDA ÇORUM’DA 4 BİN YILLIK BARAJ EDEBİYAT AKŞAMLARINDAN KADIN GÜCÜYLE DEĞİŞEN EDEBİYAT UNESCI DÜNYA MİRAS LİSTESİ SEÇİM SONUÇLARI

Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği Çiğdem Mah. 1551.Cadde No:14-A Çankaya-ANKARA

www.cigdemim.org.tr

Tel: 0312 2852047

ÇİĞDEMİM DERNEĞİ AYLIK ONLİNE DERGİ

Sahibi : Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu

Düzenleme: Fatih Fethi Aksoy

Tüm yayın hakları saklıdır. Yayımlanan yazı, görsel ve bilgiler kaynak gösterilmeden alıntılanamaz. İmzalı yazılarda görüşler yazarlarına aittir.

http://www.cigdemim.org.tr/

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 2

MERHABA,

24 Haziran’da ülkemiz için çok önemli bir seçim geçekleştirdik ve artık yönetim şeklimiz değişti. Bundan sonra başkanlık sistemiyle yönetileceğiz. Bu yeni dönemin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyoruz. Umarız daha demokratik, huzurlu, hakkın ve adaletin eğemen olduğu bir dönem olur.

Mahallemizde 3 okulda toplam 31 sandıkta oy kullanıldı. Seçimlere katılım oranı bizim için düşük sayılabilecek %91 oranında kaldı. Sandık sandık seçim sonuçlarını derginin ilerleyen sayfalarında inceleyebilirsiniz. Mahallemizde herhangi bir olay yaşanmadan seçimlar tamamlandı. Tüm partilere, görevlilere ve seçmenlere teşekkürler.

Temmuz ayı ile birlikte yaz etkisini göstermeye başlıyor. Mahallemizde boşalmaya başladı. Derneğimizde etkinliklerini azaltıyor. Bu sene de yaz boyunca salı akşamları açık hava sineması etkinliğimizi gerçekleştireceğiz. 10 Temmuz 2018 salı akşamından başlayarak her hafta Can Yücel Parkında güzel bir filmi birlikte izleyeceğiz.

Bu sene de Tersine Dünya Yaz Okulunu 9-29 Temmuz tarihleri arasında yapacağız. Pazartesi-Çarşamba-Cuma günleri 13:00-17:00 saatleri arasında 7-13 yaş grubundaki çocuklarınızı bekliyoruz.

Yaz ayları boyunca sizlerden gelen talepleri değerlendirip iki-üç gezi daha yapmayı planlıyoruz. Bunun dışında bir de 2.El Takas-Paylaşım-Satış Pazarı da planlıyoruz.

Sevgi, saygı ve dostlukla….

Fatih Fethi Aksoy Çiğdemim Derneği YK Başkanı

PLASTİK TORBADAN VAZGEÇ!

BEZ TORBA KULLANMAYA ÖZEN GÖSTER,

GEREKTİĞİNDE PLASTİK POŞETİNİ DEFALARCA

KULLANARAK SARFINI AZALT.

YENİ BEZ TORBALAR ÇİĞDEMİM DERNEĞİNDEN

7.5 TL’YE TEMİN EDİNİLEBİLİR. (3 ADET 20 TL.)


ÇORUM’DA 4 BİN YILLIK BARAJ

31 Mayıs öğle vakti televizyonu açıyorum, tüm haber kanalları TRT hariç hepsi Kemal

Kılıçdaroğlu’nun Çorum’da Sivil Toplum Kuruluşlarıyla yaptığı konuşmayı vermekte.

Çorum’un tarihi bir yer olduğundan bahsediyor ve turizme açılması gerektiğini belirtirken şöyle

söylüyor; İki ay önce öğrendim ki Çorum Alacahöyük’te 4 bin yıllık baraj varmış. Bunu

değerlendirmemiz gereklidir.

Çorum’a 80 km uzaklıktaki Alaca ilçesine yakın bir yerde bulunan Alacahöyük kazıları sırasında

Hitit Barajı bulunmuştur. DSİ çalışmaları buranın en yakın zaman da Arkeolojik Park yapılmaya

başlandı. Türkiye’nin ilk milli kazı alanı olan Alacahöyük’te böyle bir eserin kazanılması

önemlidir.

YENİ ÜYELERİMİZ

Geçtiğimiz ay içerisinde üyelik başvurusunda bulunan ve Yönetim Kurulumuz tarafından üyeliği onaylanan Sayın, Şemsinur Kızıldağ, Emel Gürsoy, Sancar Tanışman ve

Yurdanur Çizmeci’ye aramıza hoş geldiniz diyor ve bu gönüllü desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.

Henüz üye olmayan komşularımızı da aramızda görmek istiyoruz. Üye formunu doldurup bir fotoğraf vermeniz yeterli.

Yıllık üyelik aidatımız 30 TL.dir.


CEMAL SÜREYA'NIN İLK ŞİİRİ 65 YAŞINDA

Günümüzden tam 65 yıl önce Ankara'da öğrencilerin yayımladığı bir derginin koleksiyonu masamın üzerinde duruyor. Beş, altı yıl önce ortalama sekiz on kitap fiyatına, sahaftan almıştım. Cemal Süreya'nın, "İlk şiirim, 1953'de Mülkiye dergisinde yayımlandı" diye anlattığı yıllardan kalma. Tarih 1953.

Şiirin adı Şarkısı Beyaz, imza Cemal Süreyya Seber. Henüz adındaki (y) harflerinden birini atmamış. Şair o günleri, 999.Gün'de şöyle anlatıyor:

"Mülkiye, fakültemizde çıkmakla birlikte bir fakülte dergisi değildi. Yine de elbet, yazarlarının büyük bölüğü öğrenciydi. İstanbul'dan, Ankara'dan yeni yetmeler. Arada bir ünlü yazarların ürünleri de yayımlanıyordu. Sözgelimi Sait Faik'in 'Hişt,' adlı öyküsü Mülkiye'de çıkmıştı."

Cemal Süreya'nın "yeni yetmeler " diye nitelediği dergiye yazı ve şiirlerle katkıda bulunanlar arasında kimler yoktu ki:

Muzaffer Buyrukçu (1930 - 2006), Cevat Geray (1930 - ), Nedret Gürcan (1931 - ), Özdemir Nutku (1931 - ), Tarık Dursun K. (1931 - 2015), Tevfik Akdağ (1932 - 1993), Yekta Güngör Özden (1932 - ), Ruşen Keleş (1932 - ), Hasan Pulur (1932 - 2015),Gülten Akın (1933 - 2015), Sezai Karakoç (1933 - ), Orhan Duru (1933 - 2009), Erdoğan Tokmakçıoğlu (1934 - 2017).

Tümü 25 yaşın altındaki bu gençlere destek veren kıdemli kalemler de vardı:

Cemal Süreya’nın Ölmüştük şiirinin 65 yıl önce ilk yayını.

Nurullah Ataç (1898 - 1957), Refik Ahmet Sevengil (1903 - 1970), Sait Faik (1906 - 1954), Enver Naci Gökşen (1916 - 1986), Cahit Külebi (1917 - 1997), İlhan Berk (1918 - 2008), Suat Taşeron (1919 - 1982), Şinasi Özdenoğlu (1922 - ), Muzaffer Uyguner (1923 - 2002), Yahya Benekay (1925 - 1997), Mustafa Şerif Onaran (1927 - 2013), Jülide Gülizar (1929 - 2011).

Sonraki yıllarda alanlarında profesörlük unvanı kazanacak öğretim üyeleri de yazılarıyla dergiye destek veriyorlardı. Bunlar arasında, Yavuz Abadan (1905 - 1967), Bahri Savcı (1914 - 1997), Turan Güneş (1921 - 1982), Nermin Abadan Unat (1921 - ) , Fahri Armaoğlu (1924 - 1998) Mümtaz Soysal (1929 - ), İsmail Türk (1928 - 2015), Türkkaya Ataöv (1932 -) yer alıyordu.

Cemal Süreya'nın ikinci şiiri de bu dergide yayımlandı: Hafta Sekiz. Ardından Çıkmaz Sinir, Ölmüştük geldi. Ölmüştük şiiri derginin Haziran - Temmuz 1953 sayısında yer aldı. Şair Ölmüştük şiirine kadar olanları görmezden geldi, sağlığında kitaplarına almadı. Bu ay 65. Yılını dolduran bu şiiri birkaç değişiklikle ilk kitabı Üvercinka'da Hamza adıyla yayımlandı.

Ölmüştük şiirinin Mülkiye dersinde yayımlandığı köşede küçük bir resim de yer aldı. Resimde, o günlerin genç öğrencisi, günümüzün yazarı Güngör Uras'ın (1933 - ) imzası var.


Meraklısına Not: Bilay Vakfı tarafından 14 Nisan 2014 tarihinde düzenlenen1953-1954 yıllarında yayımlanan Mülkiye dergisinin iki yazarı, Prof. Dr. Cevat Geray ile Prof. Dr. Ruşen Keleş’in de katılımıyla gerçekleştirilen Mülkiye ve Şiir konulu toplantının kaydına şu adresten ulaşmak mümkündür: https://www.youtube.com/watch?v=zU2TMOZmcKE)

Vecdi Seviğ

ATIK PİLLERİ, BİTKİSEL YAĞLARI VE HER TÜRLÜ ATIĞI

DERNEĞİMİZDE TOPLUYORUZ.

HER TÜRLÜ KAĞIT VE PLASTİK KAPAKLARI DA DERNEĞİMİZE GETİREBİLİRSİNİZ.

LÜTFEN DERNEĞİMİZE GETİRDİĞİNİZ ATIKLARI BİRBİRİ İLE KARIŞTIRMAYIN.

PLASTİK KAPAKLARIN YANINA KONAN PİLLER AYRIŞTIRMA AŞAMASINDA

OLUMSUZ SONUÇLARA YOL AÇMAKTADIR.

https://www.youtube.com/watch?v=zU2TMOZmcKE


GEZİ NOTLARI

Bosna atasözündeki gibi, seyahatin önündeki en büyük engel olan kapının eşiğini aşıp, Güller, göller ve gönüller bölgesi olarak adlandırılan rotamıza doğru gece 11.30 da buluşup, yola çıkıyoruz. Bu gezi de diğer gezilerden farklı bir heyecan var herkeste, çünkü bayramı da kapsayan bir gezi olacak. Polatlı,sivrihisar, Afyon, Sandıklı, Keçiborlu, Gönen üzerinden yolumuza devam edip, verdiğimiz iki mola sonrası, yaklaşık 380 km yol alarak, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, Isparta bölgesinde yetiştirilen güllerin yaklaşık %20’ye yakınının yetiştirildiği, gülün işlenerek sabundan, reçele,lokumdan gül yağına, kreme her türlü ürüne dönüştürüldüğü Güllerin şehri” Güneykent’e yaklaşırken yoldan bize bölgenin tanıtımında yardımcı olacak olan Saliha hanımla tanışıyoruz. Güneykent, Isparta’nın Gönen ilçesine bağlı dağların ortasında kurulmuş şirin bir kasaba. Gelir kaynağının yaklaşık %80’nini oluşturan gül üretimidir. Halkın %95’inin gül bahçesi bulunmaktadır. Güneykent’te üretimi yapılan gülün yağ oranının, diğer bölgelerdekine göre daha yüksek olduğunu, bunun sebebinin de kasabanın denizden yüksekliğinden kaynaklandığını öğreniyoruz. Burada gül hasadının yaklaşık 130 yıldır yapıldığını ve hasatın mayıs ayı ortalarından, haziran ayı sonlarına kadar sürdüğünü öğreniyoruz. Her gün açan güller içerdiği uçucu yağın kayba uğramaması için sabah erken saatlerde toplanırmış. Mevsim değişikliklerinden ve havanın önceki yıllara göre çok daha erken dönemde ısınmasından dolayı çoğu bahçede güllerin toplandığını görüyoruz. Biz de büyük bir heyecanla, çiceklerin kralicesi,

sevgi ve güzelliğin simgesi olarak bilinen Gül’ün hasadını yapacağmız alana varıyoruz.Dağların ortasında şeker pembesi güller karşılıyor bizi tüm cazibesiyle. Bir önceki gün aşırı yağıştan ve gül bahçesindeki çamurdan dolayı ayağımıza naylon torbaları geçirerek, Yaklaşık 1.5 saat boyunca kırmızı gül keselerimize pembe

kokulu gülleri topluyoruz. Güne doğada, gül bahçesinde başlamak hepimizin ruhuna çok iyi geldi. Topladığımız güllerden kendi gül reçellerimizi yapmaya karar verip Saliha hanımdan reçel tarifi aldık .Gül suyunun başağrısından, tutunda, eklem iltihaplarında, göğüs hastalıkları, küçük cilt yaraları, burun akıntıları, kesiklerin, sivilcelerin iyileştirilmesine kadar, sayılamayacak kadar çok faydası olduğunu öğrendik. Ruhumuzu doğada güzel duygularla beslerken, midemizin acıktığını hissederek, bizi bekleyen nostaljik traktöre binerek, güllerle bezenmiş masaların yer aldığı Derviş Sofrası’nda yöresel kahvaltımızı ve gülle ilgili ilk alışverişimizi yaptık. Bayramın 1. günü olması sebebiyle herkes birbirinin bayramını kutladı. Gül lokumu ve gül suyuyla Haşim bey ve gezilerden sorumlu Devlet bakanı Fatma hanım’la bayramlaşma törenimizi gerçekleştirdik.


Gezilerde alışveriş yapmadan olmaz tabi. Güneykent’in gül bahçeleri kadar oyalarının da ünlü ve güzel olduğunu öğrenerek,” Üretici gül kadınları dernegi’nin el emeği, göz nuru eserlerinden alışverişimizi yaparak, güllü dondurmanın tadına bakarak gezimizi sürdürdük., Güneykentin merkezinde bulunan Türkiye’nin ilk gül müzesi “ GÜZE”yi gezerken, gül yağının “Kara kazan İmbik” yöntemiyle yapılışı hakkında bilgi alıyoruz.3,5 ton gülden sadece 1 kg gül yağı elde edildiğini öğrenince şaşırdık. Bu sebeble gramla satılmakta ve gramı en az 70 TL. Sonrasında gül yağı fabrikasına

giderek, gül yağının yapılışı hakkında bilgilendik ve fabrika gezimizi gül havuzunda, gül kokuları arasında gül banyosuyla ve gül ürünleri alışverişi ile sürdürdük.Gülden sonra sıra, kiraz toplamadaydı. Güneykent’in kiraz bahçeleri de ünlü. Hem yedik hem topladık. Sonrasında, Isparta yolundan Eğirdir’e vardık. Eğirdirde bulunan Dündar bey medresesi, Hızır bey cami ve Kemerli minareyi ziyaret ettik. Artık sıra otelimize gidip, günün yorgunluğunu atmaya gelmişti. Otelimiz, Türkiye’nin 4. büyük gölü olan Eğirdir gölü’nün Yeşil ada bölgesinde. Odalara yerleşmemizle herkes kendini göl kenarına attı. Göl manzarası hepimizi büyüledi. Eğirdir gölü, mevsimlere, gökyüzünün görüntüsüne ve günün değişik saatlerinde aldığı renk tonuna göre yedi renkli göl olarak ün salmış. Kimi yüzdü kimi yürüyüş yaptı. Güzel bir akşam yemeği ve yemek sonrası kısa bir gezintiyle günü noktaladık. İkinci günümüzde otelde aldığımız güzel bir kahvaltı sonrasında, yaklaşık 75 km yolculuk yaparak, Ağlasun’a varıyoruz rehberimiz Adnan beyle tanışıp, Ağlasun’a 7 km uzaklıkta oldukça dik bir yamaçta kurulmuş olan M.Ö 10.000 den M.S 13. Yüzyıl arasında bir çok uygarlığa ev sahipliği yapan Sagalassos antik kentini geziyoruz. Burası eski bir Roma kenti. 1989 yılında Belçika’lı kazı grubu ve kazı grubunun başı olan Profesör Marc Waelkens tarafından yeniden yapılandırma ve ayaklandırma çalışmaları başlamış ve Prof. Waelkens, kenti dünya kültür mirasına kazandırmıştır. Sonrasındada bu kazanımı “hayatımın Rüyasını gerçekleştirdim” şeklinde betimlemiştir. Sagalassos şehri gezimizde kente ait sur duvarları, agora, odeon, Hadrian çeşmesi, Hadrianus tapınağı, Roma hamamı, Antoninler çeşmesi, Neon kütüphanesi, tiyatro, çömlekçiler mahallesini gezip o zamanki mimarlığa ve estetik anlayışına hayran kalarak bilgileniyoruz. Sanki o yıllara geri dönüp yaşıyormuşuz gibi hissettiriyor şehir insana. ... düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz en güzel günlerinde gençliğimizin ölümden ötesini aklım almıyor beterin beteri var diyenlere inanmıyorum istesek cenneti kurtarabiliriz ben bir ışık için tepmişim rahatımı ellerimi kemirmekten memnunum bu güleç yüzlülerin bu acı türkülerini bu yoksul yerleri anlıyarak seviyorum delice anlıyarak allı'nın kızı


Haşim bey, Sagalassos antik kentinin eteklerinde yer alan Ağlasun’da, ünlü şair, Cumhuriyet ozanı, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in eşinin yaşadığını ve onu ziyaret edebileceğimizi söyleyince, hepimiz heyecanlanıyoruz ve Azime hanım’ın mütevazi bir o kadar sıcak evine konuk oluyoruz. Bir cumhuriyet kadını olan Azime hanım bize kapıyı açıyor ve duvarları fotoğraflarla çevrili, her köşesi kitaplar ve ansiklopedilerle dolu evinde sohbet ediyoruz. İsminin

hakkını veren Azime hanımın hayatı hepimize örnek olacak türden. 1959 yılında Azime hanım’ın hiç görmeden, sadece şairin Agustos şiirini okuyarak başlayan aşk hikayesi 1964 yılında yaşamlarını birleştirmeleriyle devam ediyor. Hasan Hüseyin’i “yolumun üstüne çıkmış en güzel raslantı” olarak tanımlayan Azime Korkmazgil, soluk soluğa yaşanan, birbirini tutkuyla seven iki insanın bu beraberliği ozanın 1984’te bu dünyadan fiziki olarak ayrılmasına dek sürer. Fakat Azime hanımın her halinden belli

ki bu sevda aynı şekilde devam etmekte..... Hepimizi bu sevgi bu tutku bu azim çok etkiledi. Böylesine mücadele ruhlu sevgi dolu bir kadınla tanışmaktan çok memnun ayrıldık evinden, güzel yıllar dileyeren kendisine. Gezinin en iz bırakan, anı bu tanışma oldu sanırım. Sırada Burdur Arkeoloji müzesi var. Müzenin bahçesinde Hellnistik, Frig, Roma, Bizans, Selçuk ve Osman dönemine ait steller, çeşitli mimari unsurlar, lahit ve lahit kapakları, yazıt parçaları, yüksek kabartmalar, heykeller vb. eserler sergilenmektedir. Küçük Eserler Salonunda Bizans ve Roma dönemine ait buluntuların yanı sıra, Sagalassos antik kentinden çıkarılan heykel buluntuları ve diğer küçük buluntular sergilenmektedir. Mutlaka görülmesi gereken bir müze, çok etkileyici. Sonrasında Burdur’un meşhur ceviz ezmesinin tadına bakmamak ve sevdiklerimiz için almamak olmazdı. Bugünün son rotası, herkesin büyük bir heyecanla beklediği, Salda gölü. Gezidekiler en çok burayı merak ediyor ve sabırsızlanıyor. Burdur’dan yaklaşık 75 km sonra karşımıza çıkıveriyor. Beyaz renkli kumu ve turkuaz kumsalı nedeniyle “Türkiye’nin Maldivleri” olarak anılıyor. Girişindeki bir tabelada “Saldivler” tabelasına rastladım. Sanki o da kollarını açmış bizi beklermişcesine, bulutların arasından süzülen ışık hüzmeleri ile kucakladı bizi. Tanrım bu nasıl bir güzellik… Turkuaz sular cam gibi berrak ve göz alıcı, kumlar alabildiğine beyaz…1,5 yıl öncede gitmiştim Salda’ya ve herkese fotograf göndermiştim Maldivler’deyim diye. İnandırmıştım arkadaşlarımı... Bu gelişimde beni üzen şey gölün kenarında yeme içme yerlerinin açılmış olmasıydı. Resmen görüntü kirliliği yaratıyor. Buna engel olunmalı göl gene eski haliyle kalmalı saf ve tertemiz. Gölün cazibesine dayanamayanlar Haşim bey başta olmak üzere kendini turkuaz sulara bıraktı.


Bizde ayağımızı suya sokmakla yetindik, bir dahaki gidişimizde yüzebilmek dileğiyle. Şimdi otele dönüş zamanı. Gezimizin yoğunluğundan akşam yemeğimiz ancak 10.30 1100 civarı yiyebildik, Eğirdir’deki Mavi göl otelde. Yediğimiz göl levreği de harikaydı yani.

Artık Mavigöl otelle vedalaşma vakti, güzel bir kahvaltı ardından valizlerimizi otobüsümüze yerleştırip yeni yerler keşfetmek için yola koyuluyoruz. Eğirdir’in yükseklerinde yer alan Akpınar köyüne çıkıyoruz engebeli ve dar bir yoldan kıvrıla kıvrıla. Ve karşımızda 1230 metre yükseklikten doyumsuz bir manzara bizi karşılıyor. Mavinin en güzel yedi tonuna bu sefer uzaklardan bakıyoruz.Köye gelmişken alışveriş

yapmadan olmaz. Peynir, kiraz, bal ve çeşitli bitkiler alıp yola koyuluyoruz. Ver elini Kovada Milli Parkı. Yolumuza elma bahçeleri ve soğuk hava depolarının arasından geçerek Kovada‘ya geliyoruz. Geçmişte Eğirdir gölünün bir uzantısı iken zamanla alüvyon birikmesi ile ayrılmış ve orman içinde kalan ayrı bir göl olmuş. 1970 yılında koruma altına alınan bölge, 1992 yılında 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiş, saklı cennetlerden biri. Doğal zenginlikleri ve mükemmel manzarası nedeniyle doğa severler tarafından ziyaret edilen milli parkta kampçılık, doğa yürüyüşü, olta balıkçılığı, piknik yapmak mümkün. Önce girişte yer alan ziyaretçi tanıtım merkezinde bulunan müzeyi geziyoruz. Müzede milli parkta yaşayan canlılar, endemik ve nesli tükenmiş türler hakkında bilgiler ve canlandırma figürleri bulunmakta. Sonrasında yürüyüş parkuruna gidiyoruz. Parkur boyunca bitkileri tanıtan tabelalar var.Bugün neslinin tükendiği düşünülen Anadolu Parsı da 1950’li yıllara kadar Kovada gölü çevresinde yaşamakta imiş. Bilinçsiz ve aşırı avlanma sonucu yaşam alanlarının daralması nesillerinin sonunu getirmiş. Suda bulunan ve göle yeşil renk veren tortular gölün dibinin görülmesini engellemektedir. Sakin huzur veren bir yer. Sadece kuşlar ve kurbağaların sesi var.Bize doyumsuz bir terapi yapıyorlar, ruhumuz huzur buluyor ve hiç ayrılmak istemiyoruz burdan. Bundan sonraki rotamız olan Yalvaç’a, Gelendost üzerinden varıyoruz. Burda öğle yemeğimizi afiyetle yedikten sonra Yalvaç müzesini ziyaret ediyoruz. Yaklaşık 150 yıl boyunca arkeolojik araştırmaların ilgi odağı haline gelen Pisidia Antiokheia’da süren araştırmalar,daha 1900’lü yılarda Yalvaç’ta bir müze kurulması gereğini ortaya çıkarmış. Kentten çıkarılan eserler bu müzede sergilenmekte. Bu müze göller bölgesinin en eski müzesi imiş. Müzede kalıntılarını gördüğümüz Psidia bölgesinin önemli antik kentlerinden olan Antiokheia’ yı ziyaret ediyoruz. Bu antik şehirin geçmişinin Neolitik döneme kadar indiği bilinmektedir. Şehirde bulunan, men tapınağı, ana cadde, kabartmalar, tiyatro, roma hamamı, anıtsal çeşme, Augustos tapınağı, Saint Paulus klisesi hakkında Adnan bey bizi bilgilendiriyor. Daha sonra şehir merkezinde bulunan Devlethan Camisi’ni ziyaret ederek gezimizi tamamlamış oluyoruz. Gözümüz arkada kalarak ve 3 gündür gördüğümüz güzellikleri mecburen arkada bırakarak, günlük rutin yaşantılarımıza doğru dönüş yoluna çıkıyoruz. Sultan dağları,Akşehir, Yunak,Polatlı üzerinden saat 22.30 civarında mahallemize ulaştık. Başka gezilerde tekrar birlikte olmak dileğiyle... Sağlıcakla kalın.

Dr. Dilek Yüceel


SATRANÇ ÖĞRENİYORUZ

ŞAH ÇEKMEK (ŞAHI TEHDİT ETMEK)

ALIŞTIRMALAR

SORU 1: Beyaz vezir, şah çekiyor. Soru 2 : Beyaz vezir, şah çekiyor. Siyah nasıl oynamalıdır? Siyah nasıl oynamalıdır?. Cevap : Siyah şah , h7 karesine oynamalıdır. Cevap : Siyahın yapabileceği hamle vezir ile veziri Çünkü şahın gidebileceği tek emniyetli kare h7 karesidir. almaktır.

SORU 3: Siyah kale şah çekiyor. SORU 4 : Siyah kale şah çekiyor. Beyaz nasıl oynamalıdır? Beyaz nasıl oynamalıdır? Cevap : Beyaz, atını a3 karesine oynamalıdır. Cevap : Beyaz atını g1 karesine oynamalıdır. Böylece şah çeken taş ile şahı arasına taş koyarak tehditten kurtulmuş olur.


SORU 5 : Beyaz fil, şah çekiyor. SORU : 6 Beyaz kale, şah çekiyor. Siyah nasıl oynamalıdır. Siyah nasıl oynamalıdır? Cevap : Siyah şah, fili almalıdır. Siyah fil, beyaz kaleyi almalıdır.

Soru 7 : Beyaz oyuncu şah çekiyor. Siyah oyuncu nasıl oynayabilir? Cevap : Siyah oyuncu ; 1- Atı d6 karesine oynayıp, kalenin yolunu kapatabilir. 2- Şahı e7 karesine oynayabilir. 3-Fil ile şah çeken kaleyi alabilir.

Hatırlatma : Alıştırmaları satranç tahtasında yaparak taşların adreslerini (notasyon) öğrenerek okurken ve yazarken artık

satranç okuryazarı olarak oyun için çalışmalarınıza alışmış olursunuz.

TSF SATRANÇ ANTRENÖRÜ

TSF ULUSAL HAKEM HATİCE CAYMAZ.


EDEBİYAT AKŞAMLARIMIZ

Derneğimizde komşularımızla buluşup bir kitap hakkında söyleşmeyi geçtiğimiz dönemde de

sürdürdük.

Ekim ayında başlayan etkinliklerimiz mayıs ayında sona eren dönemde farklı ülkelerden, farklı

edebiyat akımlarıyla buluştuk.

Bir Gün Tek Başına romanında Vedat

Türkali’nin akıcı dilinden 1960ların

Türkiye’sini inceledik.

Chuck Palahniuk’un Dövüş Kulübü

romanı ile yeraltı edebiyatını, dünyanın

yok saydığı kişilerin yaşamlarını

tanıdık.

Amerikan edebiyatından bir örnek,

Yükseklik Korkusu ile Paul Auster’in

karmaşık, rastlantılarla dolu dünyasını

tanıdık.

Osman Necmi Gürmen’in Rana romanında, bir ailenin yaşantısından yola çıkarak Meşrutiyet ve

Cumhuriyet dönemlerinin tarihsel akışına tanıklık ettik.

Latife Tekin’in büyülü gerçekçilik türünde Sevgili Arsız Ölüm romanıyla yoksulların sesini

dinledik.

Stephan Zweig ile birlikte, satranç maçının heyecanına kapılıp, bir yandan da 20. yüzyılın

acımasızlığını, hiçlik duygusunu hissettik

Şubat ayında iki şair konuğumuz vardı. Kevser Atay ve Gökhan Cengizhan… Şairler şiirlerini

kendileri yorumladı ve zaman zaman görüş ve düşüncelerini bizlerle paylaştılar.

Yaz tatilinden sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz. İlk kitabımız Teneke Trampet olacak.

Günter Grass’ın bu romanıyla büyümek istemeyen bir çocuğun yaşamından Alman Nazizminin

çirkin yüzünü inceleyeceğiz.

Ekim ayında görüşmek üzere…

Zuhal Yüksel

HİÇBİRİMİZ, HEPİMİZ KADAR GÜÇLÜ DEĞİLİZ!


UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu 31.5.2018 tarihinde yaptığı toplantısında Türkiye'den 7 Yeni Miras Alanı UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde girmesini tavsiye etti;

UNESCO’nun 1972 tarihli Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme

kapsamında oluşturulan UNESCO Dünya Mirası Listesinde 2017 yılında Polonya’nın ev

sahipliğinde Krakow’da gerçekleştirilen Dünya Mirası Komitesi 41. Oturumunda kabul edilen

miraslarla birlikte 1073 miras alanı yer almaktadır. Türkiye’nin söz konusu listede 15’i kültürel,

2’si karma olmak üzere 17 miras alanı yer almaktadır.

Dünya Mirası Komitesi tarafından UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilen mirasların yanı

sıra bir de söz konusu listeye önerilmesi öngörülen ancak henüz adaylık süreçleri

tamamlanmayan miraslardan oluşan UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi bulunmaktadır.

Türkiye'nin bu listeye kayıtlı 71 miras alanının yanı sıra, Dünya Miras Merkezince yapılan

incelemelerle UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine 7 yeni miras alanımızın eklenmesi uygun

bulunmuştur:

Priene Arkeolojik Alanı

Gaziantep Yeraltı Suyu Yapıları: Livas ve Kasteller

Erken Dönem Anadolu Türk Mirası: Danişmend Beyliği Başkenti Niksar

Justinian Köprüsü

Sarıkaya Roma Hamamı

Harput Tarihi Kenti

Anadolu'daki Ahşap Çatılı ve Ahşap Taşıyıcılı Camiiler (Konya-Eşrefoğlu Camii,

Kastamonu-Mahmut Bey Camii, Eskişehir-Sivrihisar Camii, Afyon-Afyon Ulu Camii,

Ankara-Arslanhane Camii)

UNESCO Dünya Mirası Merkezi tarafından Geçici Listeye kaydedilmesi benimsenen miras

alanlarımızla ilgili karar 24 Haziran - 4 Temmuz 2018 tarihleri arasında Manama’da

düzenlenecek olan Dünya Mirası Komitesi 42. Oturumunda onaylanacaktır.

Bu arada unutmadan UNESCO 2018 yılını TROYA yılı ilan etti. TROYA 20 yıl önce UNESCO Dünya Mirası listesine girmişti.


KADININ GÜCÜYLE DEĞİŞEN EDEBİYAT

Toplumsal koşulların kadını nasıl sosyal yaşamın dışında tuttuğunu tarihten biliyoruz. Öyle

ki erkek eliyle yaratılmış düzen içinde kadınların bilime ve sanata katılması söz konusu değildi.

Hiçbir yaratıcı projede yer alamazlardı. Aile birliğinde de kadınlar evlerini derleyip toparlamakta

kalmıştı. Şu dünyayı erkek yönetir, kadınsa hizmet ederdi. Bizim topraklarımızda da durum farklı

değildi. Kadın dediğin sokağa çıkmaz, çıksa da başkasıyla konuşamaz, konuşmak zorunda

kalsa asla gülemezdi.

1926 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanunla kadının aile ve toplum içindeki varlığı benliğini

göstermesine izin verdi. Yasa bağlamında cinsler arasında eşitlik kurulmuştu. Böylece kadınlar

amaç edindikleri mesleğe adım atabilirdi. Her türlü gerici saldırılara karşın Mustafa Kemal'in

önderliğinde kadınlar temel haklarına kavuşmuş oldu. Kişisel, siyasal özgürlüklerini kazanmış

kadınlar artık toplumsal düzenle bütünleşebilirdi.

Uygar toplumsal ilişkilerin iyileştirilmesi ve yaşama geçirilmesinin ardından kadınların

sanatsal ve bilimsel çalışmalara katıldığını görüyoruz. Ülkemizde de kadınlar yazın ve sanat

ürünlerini toplumsal yaşama etkin biçimde katıldıkları Cumhuriyet döneminde verdiler.

Başlangıçta her şey o denli kolay değildi. Erkekler ile kadınlar arasında bilgi, beceri ve donanım

anlamında önemli bir açık vardı. Kadınların bu açığı kapatmaları için yetişmeleri, çalışmaları ve

başarılı olmaları gerekiyordu. Kadınlar bu engelleri aşmak için süslü salonlarını, rahat

koltuklarını bırakmaya çoktan hazırdı. Akılları ve yürekleri yaşamı daha anlamlı kılmaya

yönlendiriyordu. Onlar da düşünüp yaratabilen varlıklardı.

Şöyle dönüp eskilere baktığınızda, eski yeni ansiklopedik bilgileri taradığınızda görülen o ki

hiçbir konuda kadının adı anılmıyor. Kadının eski Türk Edebiyatında da yerini göremiyoruz.

Öteki sanat dallarında olduğu gibi yazın dünyası da erkek adıyla anılıyordu. Kadının dertlerini,

açmazlarını, neşesini konu edinen şiir, öykü, romanı yazmak da o dönemin erkeklerine düşmüş.

Çünkü yazmak kadın işi değildi.

Osmanlı döneminde saray ve yakın çevresinde özel eğitim görmüş az kadından birkaçının

şiir yazdığını biliyoruz. O tarihlerde bu kadınlar kendilerini ve hatta kadınlığını gizlemişler. İç

dünyalarını yansıtan şiirler yazdıklarını kimse bilmesinler diye takma ad kullanmışlar. İslâmi

kültürün toplum üzerindeki etkisini bu bakımdan edebiyatımız da duyumsamıştır. Bakılırsa

Osmanlı döneminde kadın şairlerimiz parmakla sayılacak kadar azdır. Fitnat Hanım,

Zeynunnisâ Zeynep Hanım, Fahrunnisâ Mihri Hanım, Fatma Ani Hanım, Sırri Rahle Hanım, İffet

Hatice Hanım, Sıdki Emetullah Hanım, Safvet Nesibe Hanım, Adile Sultân, Fâize Fatma Hanım,

Fatma Kâmile Hanım, Leyla Hanım, Şeref Hanım, Mâkbule Leman Hanım bunlarında hepsi

hakkında da fazla bilgi sahibi değiliz.

Gerçekleşen değişiklikle beraber kadınlar edebiyat dünyamıza yavaş yavaş adım atmaya

başlamıştır. Yüzyıllardır yazamamış olan kadınların elbette söyleyecek çok şeyleri birikmiştir.

Eskiden beri yaşadıkları aşklarını, hüzünlerini ve özlemlerini kaleme alırlar. Kadının sosyal

yaşamını etkileyen konulara yer verirler, evlerde nelerle karşılaştıklarını anlatırlar. Yazılıp çizilen

olaylarda öncelikle neyin nasıl öne çıktığını görüyoruz. Ülkemizde kadın yazarlarımızın, bu

türden roman ve öykülerinin ilk örnekleri daha çok yaşantısal nitelik taşıyan denemelerdir

diyebiliriz. Aynı zamanda algılama ve yaşamsal yansıtışın ilk elden yazıya geçirilişidir. İçten bir

sevginin içtenlikle dile getirildiğini, biçimlendiğini görüyoruz. Daha çok yakın çevrelerinden ve

aile tarihinden kesitler verilmektedir. Bunun nedeni içinden çıkamadığı koşullardan

kaynaklanmış olmasıdır. Uzun yılların gözlemleri, deneyimleri, birikimleri sonucunda söylenmiş


her şeye bastırılmış duygu ve düşüncelerin izleri yansıyordur. Bu insan gerçeğinin çok doğal

dışavurumu gibidir.

Uygar bir aile ve toplum yaşamı içinde kadının yaşama katılması erkeklerle birlikte aynı

sorumluluğu taşıması çok önemliydi. Kadınlar ekonomik ve toplumsal alanlarda olduğu gibi

edebiyat alanında da aynı başarıya ulaşmıştır. Yazmak, çizmek, boyamak isteyen kadın

özgürce yaptığı işinin hakkını vermiştir. Duygu ve düşüncesini farklı bakış açısıyla dile

getirmesinin toplumsal etkisi olduğu kadar ayrıca edebiyatımıza önemli bir etkisi vardır.

Ürünlerinin önünde adlarının büyük harflerle yazılmasının yeri ve değeri yazınımıza katkıdır.

Yaratıcısının kadın olduğu metinler cinsiyet farkını açıkça ortaya koymuştur. Ne denli güçlü

ürünler verirlerse dünyaya o denli güçlü bakacaklarını bilir kadınlar. Seçtikleri konular, aldıkları

sorumluluklar, gösterdikleri duyarlılıklar bakımından giderek yükselen bir kadın yazar ve şair

profilinden söz edebiliriz artık.

Büyük bir ölçüde ayrımcılığın ortadan kalkması ve hak eşitliğinin gelmiş olması yine de her

şeye yetmiyordu. Toplumsal yaşamı yönlendirip biçimlendiren erkek üstünlüğü zaman zaman

bir biçimde kendini duyumsatır. Evde oturunca bir sıkıntı yaratmayacağına inandıkları karşı

cinse, yeterince hak verdiklerini düşünenlerimiz az değildir. Edebiyatımızda “kadından şair mi

olur?” diyenlerimizi de unutmayalım.

Onların sahip olduğu incelikle şiirleşen duygu ve düşüncesi şiirimizde yeni bir açılım

oluşturmaktadır. Bu bakımından Türk şiirine kadınların kazandırdığı gecikmiş dişil bakış

önemsenmelidir. Dünyaya getirdiği canların yetişip, büyümesini sağlayan o annelerin sevgi ve

sıcaklığına şiirimiz de gereksinim duyar. Bugünkü şiir dünyamıza şöyle bir baktığımızda bütün

şiir yazanlar arasında önemli bir yer tuttukları görülecektir.

Ertuğrul Özüaydın


KÜTÜPHANE’DEN SEÇTIKLERIMIZ

Amin Maalouf Kitapları

2832= Doğunun Limanları

2833= Semerkant

2886= Uzaktan Aşk

2887= Yüzüncü Ad

6329= Afrikalı Leo

7512= Tanios Kayası

7594= Işık Bahçeleri

10330= Ölümcül Kimlikler

17357= Çivisi Çıkmış Dünya

18165= Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl

18631= Yolların Başlangıcı

20028= Doğu'dan Uzakta

Cemil Kavukçu Kitapları

2985= Patika

4607= Dönüş (Roman)

14814= Perişanız Gecenin Karanlığında

15181= Yalnız Uyuyanlar İçin

20122= Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak

23476= Uzak Noktalara Doğru

25845= Başkasının Rüyaları

25846= Mimoza'da Elli Gram

Cemil Kavukçu, Türk hikâye yazarıdır. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik

Mühendisliği bölümünü 1976'da bitirdi. Öyküleri, 1980 yılından bu yana çeşitli dergilerde

yayınlandı.


Cengiz Özakıncı

9867= Derin Yahudi Siyon-Türk Zelda

9868= İslam’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü

11386= Türkiye'nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı

Tuzağı

14380= Münevver

14670= İblisin Kıblesi

20276= Dil ve Din

Araştırmacı yazar 1954 doğumlu, Bütün Dünya

yazarıdır.

Erdoğan Aydın Kitapları

18603= Nasıl Müslüman Olduk?

19646= İslamiyet Gerçeği-1

22962= İslamiyet’te Ahlak ve Kadın

23261= Osmanlı Gerçeği


SANDIK OKUL ADISEÇMEN

SAYISI

KULLANIL

AN OY

GEÇERSİZ

OYM.İNCE M.AKŞENER R.T.ERDOĞAN S.DEMİRTAŞ

T.KARAMO

LLAOĞLU

DOĞU

PERİNÇEK

4132 AHMET BARINDIRIR 362 311 7 226 16 55 1 1 5


















4150 FEN LİSESİ 340 304 4 242 21 30 7 0 0

4151 FEN LİSESİ 340 319 1 234 34 36 10 2 2

4152 FEN LİSESİ 340 303 2 231 21 33 10 5 1

4153 FEN LİSESİ 342 316 4 229 35 44 1 2 1

4154 FEN LİSESİ 340 306 2 217 18 60 2 7 0

4155 FEN LİSESİ 339 309 3 232 18 47 7 2 0

4156 HASAN ALİ YÜCEL 380 326 7 231 29 53 5 0 1

4157 HASAN ALİ YÜCEL 377 349 6 234 31 69 5 3 1

4158 HASAN ALİ YÜCEL 378 347 1 235 28 72 5 5 1

4159 HASAN ALİ YÜCEL 380 347 5 246 34 56 5 0 1

4160 HASAN ALİ YÜCEL 379 344 3 203 27 103 7 1 0

4161 HASAN ALİ YÜCEL 380 340 7 224 31 67 9 1 1

4162 HASAN ALİ YÜCEL 379 337 7 202 43 73 7 1 4

TOPLAM 11209 10214 112 7152 853 1793 177 87 40

GEÇERLİ OY 10102 91,12% 1,11% 70,80% 8,44% 17,75% 1,75% 0,86% 0,40%


SANDIK OKUL ADISEÇMEN

SAYISI

KULLANIL

AN OY

GEÇERSİZ

OYAKP MHP

HÜDA

PARVATAN HDP CHP SP İYİ CUMHUR MİLLET B

4132 AHMET BARINDIRIR 362 311 3 51 8 0 4 21 189 0 33 0 2




4136 AHMET BARINDIRIR 361 348 2 55 23 0 2 43 165 5 51 0 1 1














4150 FEN LİSESİ 340 304 2 17 2 0 0 32 195 0 41 0 2

4151 FEN LİSESİ 340 319 2 27 10 0 2 57 163 5 50 0 3

4152 FEN LİSESİ 340 303 3 29 9 0 2 53 158 5 43 0 1

4153 FEN LİSESİ 342 316 2 32 13 0 1 40 157 6 60 2 3

4154 FEN LİSESİ 340 306 1 55 17 0 0 39 148 7 38 0 1

4155 FEN LİSESİ 339 309 1 31 21 0 0 53 160 3 40 0 0

4156 HASAN ALİ YÜCEL 380 326 4 53 7 0 1 22 196 1 42 0 0

4157 HASAN ALİ YÜCEL 377 349 5 52 23 0 0 35 172 5 52 3 2

4158 HASAN ALİ YÜCEL 378 347 0 53 27 0 2 36 181 4 41 1 2

4159 HASAN ALİ YÜCEL 380 347 8 40 17 0 3 39 177 0 62 0 1

4160 HASAN ALİ YÜCEL 379 344 2 74 30 0 0 27 159 2 48 0 2

4161 HASAN ALİ YÜCEL 380 340 8 53 15 0 1 46 154 7 51 2 2 1

4162 HASAN ALİ YÜCEL 379 337 7 57 19 0 4 25 148 5 67 1 3 1

TOPLAM 11209 10215 96 1418 446 4 45 1181 5326 148 1418 23 44 10

GEÇERLİ OY 10119 91,13% 0,86% 14,01% 4,41% 0,04% 0,44% 11,67% 52,63% 1,46% 14,01% 0,23% 0,43%

‡iğdemin... · 2018-06-30 · gezİ notlari bosna atasözündeki gibi, seyahatin önündeki en...

Documents