hür ay yıldız

24
ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ Medya ve İktidar Taylan BUNARBAŞI Sayfa 14-15 Teknolojik Faaliyetler Mehmet ŞERBETÇİ Sayfa 17-16 Messier 31 Emre ALAGÖZ Sayfa 18-19

Upload: kubilay-bozkurt

Post on 14-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Hür Ay Yıldız Topluluğu Haftalık Kültür Dergisi

TRANSCRIPT

Page 1: Hür Ay Yıldız

ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ

Medya ve İktidarTaylan BUNARBAŞI

Sayfa 14-15

Teknolojik FaaliyetlerMehmet ŞERBETÇİ

Sayfa 17-16

Messier 31Emre ALAGÖZ

Sayfa 18-19

Page 2: Hür Ay Yıldız

11-Mayıs-2013 Tarihli Sayımızdır.(2. Sayı)

Atatürk Özel Sayıs 1. Seri

Genel SorumluKubilay BOZKURT

YazarlarımızOkan IŞIK

Gökhan ÖZDEMİREmre ALAGÖZ

Kubilay BOZKURTEnder AKGÜL

Cansu AYMehmet ŞERBETÇİ

Sayımızda Yazan YazarlarKubilay BOZKURT

Cansu AYMehmet ŞERBETÇİTaylan BUNARBAŞI

Emre ALAGÖZ

Topluluğumuza ait hiç bir yayın ve proje izin alınmadan, para karşılığı ile satılamaz. Dergi ve diğer yayınlarımız milletimize armağan olunmuştur. Hiç bir çıkar güdülemez...

K.BOZKURT

www.hurayyildiz.com www.forum.hurayyildiz.com

Page 3: Hür Ay Yıldız

Sayfa 1- HürAyYıldız -

Page 4: Hür Ay Yıldız

Sayfa 2- HürAyYıldız -

ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ

Mustafa Kemal Paşa hastalığı boyunca çok zor zamanlar geçirmiştir. Haliyle çevresindekilerinde belirttiği gibi en çok bu zamanlarında dine daha çok yakınlaşmıştı...

Rüyalara olan alakaları artmış bunun yanında de-vamlı kardeşi Makbule hanım tarafından baş ucunda Kur’an okunmuştur...

Bu söylediklerimden Mustafa Kemal’in din ile alakası olmadığı anlaşılmasın. Her insan gibi Mustafa Ke-mal’de en zor günlerinde daha çok dine yakınlaşma isteği duymuştur.

Atatürk bu döneminde bu son mesajı ile sizlere aktarmak istediğim dine yakınlaşma meselesini çok daha iyi bir şekilde belli etmiştir;

“Bütün dünyanın Müslümanları, Allah’ın son pey-gamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar, H.z Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyetin hü-kümlerini olduğu gibi yerine getirmeli; zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.”

Bu mesaj üzerine en doğru yorumlardan biri Nedim Senbai tarafından da yapılmıştır. Nedim Senbai’ye göre;

‘‘Atattürk’ün bu mesajı, kendisinin ne kadar dindar ve gerçek müslüman olduğunu açıkça gösteriyor. Onun için Büyük Önder’e olan sevgimiz, saygımız ve bağlılığımızı ispatlayabilmek ve tazeleyebilmek için bu mesajı hatırlamalıyız. Atatürk’ün ruhunu şad

Page 5: Hür Ay Yıldız

Sayfa 3- HürAyYıldız -

etmek istiyorsak, son sözlerine göre hareket etme-liyiz. Doğrusu, Büyük Türk Lideri’nin son mesajı, Müslümanlar için yeni bir hayatın müjdecisi olabilir. Müslümanlar, Atatürk’ün sözüne uyarak, hem dün-yada, hem ahirette yüksek mertebeye erebilirler.” Bu son mesajın varlığı üzerine konuşulanlardan biri-de yalan olduğudur. Yalan olması Mustafa Kemal’in din üzerine tutumunu değiştirmez.

Açıkçası gerçekse de bu bilgi mallesef araştırılmaz ise tarihin tozlu sayfalarında yok olmaya mahkumdur...

Musta Kemal yaptıkları ile çoğu insanın başarama-dıklarını başarmıştır. Yeni bir devletin kurulmasına öncelik etmiş, cepheden cepheye savaşmıştır. Bu savaşlar da yaralanmış, ailesinden ve çok sevdiği güzelim Selanik’ten ayrı kalmıştır...

Son günlerinde bu hayatı boyunca yaşadıkları Ata’nın hastalığını dahada ağırlaştırmış, bu gibi sorunlar yorgun düşmesine neden olmuştur.

Doktorlarını nasihatlerinide hiç bir zaman dinleme-miştir.

Buna en büyük örnek Atatürk’ün ölümünden 8 ay önce katıldığı balodur...

Bursa Belediyesi Atatürk onuruna balo vermiştir. Doktorları gitmemesi hususunda baskılarda bulun-muş, fakat Mustafa Kemal bunları dinlememiş ve gitmiştir.

Belediye binası önünde makam aracından inerken hastalığına kasten asaletini her zaman ki gibi ko-rumuş ve salonda insanların mutlu bakışları içinde yerini almıştır. Belkide onun için ölüm ve yaşam arasındaki en mutlu gece bu gecedir...

Fakat Atatürk bu balo’da hastalığına rahmen hanım efendileri dansa kaldırmış ve dinlenmek bilmeden konuklara eşlik etmiştir. Doktoru’unun korkulu bakışları için de Atatürk bütün gücü ile salonda dans etmeye devam eder.

Paşa en çok Zeybek oynamayı severdi. Balo sırasında orkestra şefine dönerek ona seslendi;

‘‘Zeybek!’’

Efeler gibi dansını gösteren Atatürk’ü insanlar kor-karak izlemektedir. Fakat o sahnede efeler gibi dik

durmuş sanki yaptıklarını tekrar bir film şeridi gibi gözler önünden geçirmişti...

Akşam bitmiştir. Mustafa Kemal Atatürk yorgun-luğunu belli etmeden salonu terk etmiş ve asaletini bozmamıştır. Yaverine o akşam Atatürk zevkle;

‘‘Ne güzel bir geceydi...’’ dedi.

Bu onun son balosuydu.

Hastalığı gün geçtikçe ağırlaşan Atatürk’ü Celal Bayar bir gün ziyaret ettiğinde her şey anlaşılmaya başlamıştı.

Paşa yorgundu, belki de sonu belliydi. İlk defa Celal Bayar onu sakalları tıraşsız bir şekilde görmüştü. Celal Bayar üzüntüsünü saklayamadan Atatürk’ün huzurundan ayrılmıştı.

29 Ekim’den 7 Kasım’a kadar Atatürk yarı uyanık, yar baygın şekilde hayatını devam ettirmiştir. Fakat 8 Ka-sım günü ağır bir komaya girmiş ve endişeli gözleri üzerine çekmiştir.

Bütün ulus nöbete durmuştur. Savarona köşk önüne demirlemiş ve Paşasını beklemektedir.

Fakat durum kötüye gider. Bütün önlemlere kasten Gazi hayata gözlerini yumdu.

Son Sözü’de ‘‘Aleykümselam’’ oldu...

Kubilay BOZKURT

Page 6: Hür Ay Yıldız

Sayfa 4- HürAyYıldız -

Yaradan hey Yaradan !Dört yıl değil bin yıl geçse aradan

Sensin ateş diye kanımızdakiSesin ışık diye önümüzdeki !

Ey yanımızdakiBeş on mermere, bir avuç toprağa sığan

Sınırsız mavi umman hey !Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın

Sen her köpürüp taşmanda;Her konuşmanda

Milletin alın yazısını yeniden yazardın..

Bakışların inanmayanı ezerdiSağ kolun bir tırpana benzerdi:

Başlardı yurt tarlasında düşüncenin hasadı.Cümlelerin ya örsten kalkardı

Ya çıkardı kından.Başak saçların sarkardı harman alnından:Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.

Milyonlar katılırdı sözlerineMıknatısa koşan zerreler gibi.

Köhne kanaatler, köhne küreler gibiSözünde çarpışıp düşerdi.

Tam sustuğun gün kıyamet olduTam konuştuğun anlarsa mahşerdi:

Rab, gökte “dinleyin” derdi meleklerine;Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;

Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.

Şimdi nöbetçi olmak için AnıtkabrineTamamlayabilmek için tavafını

Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafınıTutuyor nöbet..

Bu millet:Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan,Bu, üç kıtayı atının nallarıyla damgalayan,

Bu, Timur’u, Atilla’yı, Oğuz’uBu, Yıldırım’ı, Fatih’i, Yavuz’uBu, seni yetiştiren ulu millet.Vakar ve haysiyetle dimdik

Uyanık, tetikAnıtkabrinde tutuyor nöbet.

Dünya dönüp dolaşıpBoğazlaşıp dalaşıp

Ergeç ve ancakMilli misaklarda karar kılacak.

Ey en büyük usta!Düşünen olmadı bu husustaSenden evvel ve senden ileri.

İlk müjdeyi, ilk haberiSenden almıştı cihan

Ta o zamandanAnlayamadığına yansın.

Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceğiUğrunda milyonların seve seve öleceği

En büyük maksat içinDünyaya ilk karşı koyansın.

Nasıl içimizdeysen bütün varınlaİşte öylece dünya davalarındasın!O ışık saçların, o alev sözlerinle

O gök gözlerinle sen.

Ey ıssız geceler içindenBize eşsiz sabahı getiren!

Ey asırlardır dul bayrağın eşi,Ey geceyarılarımızın güneşi,

Ey ışık saçlar,Ey yele kaşlar,

Ey çekilmiş hançer bakışlar,Ey fikri döven şakaklar,

Ey kalem parmaklar,Ey ay-yıldızlı el,

Ey en güzel,Ey en büyük,Ey Atatürk!

Getir dudaklarını bir bir alnımıza koy,Dağlansın ateşinle bu soy.

Oy Atatürk oy!

İrkilmez Ata çocuğu irkilmez:Zaptedilmez, Atam, zaptedilmez

Biz varken senin hisarının burçları:Bakışlarımız kılıç uçları,

Bekliyoruz devrimini biz.Çökmeyeceğiz diz..

İsterse hayat zehrolsun,İsterse refah kahrolsun,

İsterse kurşun düşsün yanımıza, belimize,İsterse geçinmek için, bir dilimKuru ekmek geçmesin elimize.Halel gelmez bizim ateşimize;

Dünya düşse peşimize,Yer sarsılsa yerinden,

Ne senden geçeriz, ne senin eserinden ...

~ Behçet Kemal ÇAĞLAR ~

NÖBETÇİ MİLLET

Page 7: Hür Ay Yıldız

Sayfa 5- HürAyYıldız -

Page 8: Hür Ay Yıldız

NUTUKSayfa 6- HürAyYıldız -

Uygulamayı Safhalara Ayırmak ve Basamak Basamak İlerleyerek Hedefe VarmaTürk ata yurduna ve Türk’ün istiklâline saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silâhla karşı koymak ve onlarla çarpışmak gerekiyordu. Bu önemli kararın bütün gerek ve zaruretlerini daha ilk gününde açığa vurup ifade etmek, elbette isabetli olamazdı.

Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur.

Eğer dokuz yıllık faaliyetimiz ve yaptıklarımız bir mantık silsilesi ile gözden geçirilirse, ilk günden bugüne kadar takip ettiğimiz genel doğrultunun, ilk kararın çizdiği yoldan ve yöneldiği hedeften asla sapmamış olduğu kendiliğinden anlaşılır.

Burada, zihinlerde yer etmiş olması ihtimali bulunan bazı kararsızlık düğümlerinin çözülmesini kolaylaş-tırmak için, bir gerçeği hep birlikte gözden geçirme-liyiz.

Yapılan Millî Mücadele dıştan gelen saldırıya karşı vatanın kurtuluşunu tek hedef olarak kabul ettiğine göre, bu Millî Mücadele’nin, başarıya yaklaştıkça, safha safha bugünkü döneme kadar millî irade reji-minin bütün ilke ve gereklerini yerine getirmesi tabiî ve kaçınılmaz bir tarihî akış idi.

Bu kaçınılmaz tarihî akışı gelenekten gelen alışkanlı-ğı ile hemen sezmiş olan hükümdar ailesi, ilk andan başlayarak Millî Mücadele’nin amansız düşmanı kesildi.

Bu kaçınılmaz tarihî akışı daha başlangıçta ben de görmüş ve sezmiştim. Ancak, sonuna kadar devam etmiş olan bu sezgimizi başlangıçta bütün yönleri ile açığa vurup ifade etmedik.

Gelecekteki ihtimaller üzerinde fazla konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddî mücadeleye hayalî bir macera niteliği verdirebilirdi.

Dış tehlikenin yakın etkilerini derinden duyanlar arasında, geleneklerine, düşünce kabiliyetlerine ve ruh yapılarına aykırı olan muhtemel değişmelerden ürkeceklerin ilk anda direnme güçlerini harekete geçirebilirdi. Başarı için pratik ve güvenilir yol, her safhayı vakti geldikçe uygulamaktı. Milletin gelişme-sini ve yükselmesini sağlayacak doğru yol buydu.

Ben de bu yolda yürüdüm. Ancak, bu pratik ve güve-nilir başarı yolu, yakın çalışma arkadaşlarım olarak tanınmış kimselerden bazıları ile aramızda zaman za-man görüşler, davranışlar veya yapılan çalışmalardaki uygulamalar bakımından temel veya ikinci derecede birtakım anlaşmazlıkların, kırgınlıkların ve hattâ ayrılmaların da sebebi ve açıklayıcısı olmuştur.

Millî Mücadele’ye beraber başlayan yolculardan bazı-ları, millî hayatın bugünkü cumhuriyete ve cumhuri-yet kanunlarına kadar uzanan gelişmelerinde, kendi fikir ve ruh kabiliyetlerinin kavrayış sınırı bittikçe bana karşı direnişe ve muhalefete geçmişlerdir. Bu noktalara, aydınlanmanız ve kamuoyunun aydın-lanmasına yardımcı olmak için, sırası geldikçe birer birer işaret etmeye çalışacağım.

Millî SırBu son sözlerimi özetlemek gerekirse, diyebilirim ki,

Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicda-nımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.

Ordu İle TemasŞimdi Efendiler, ilk iş olmak üzere, bütün ordu ile temasa geçmek gerekiyordu. Erzurum’daki 15’ inci Kolordu Komutanı’na 21 Mayıs 1919’da yazdığım bir şifrede:

Page 9: Hür Ay Yıldız

Sayfa 7- HürAyYıldız -

«Genel durumumuzun almakta olduğu tehlikeli şekilden pek üzüldüğümü ve elem duyduğumu, mil-let ve memlekete borçlu olduğumuz bu son vicdan görevini yakından, ortak bir çalışma ile yerine ge-tirmemin mümkün olacağı inancı ile bu son memu-riyeti kabul ettiğimi; bir an önce Erzurum’a gitmek isteğinde bulunduğumu, ancak, Samsun ve dolayları güvenlik yetersizliği yüzünden kötü bir sona uğra-ma tehlikesi ile karşı karşıya geldiğinden, buralarda birkaç gün daha kalmak zarureti doğduğunu bildir-dikten sonra, beni şimdiden aydınlatmaya yarayacak hususlar varsa bildirilmesini» rica ettim (Belge: 10).

Gerçekten de Samsun ve dolaylarında Rum çetele-rinin Müslüman halka saldırması ve zaten vasıtasız bırakılmış olan bölge yöneticilerinin yabancıların da işe karışmaları yüzünden hiçbir tedbir alamaması, durumu güçleştirmişti.

Tanıdığımız ve kendisinden büyük enerji beklediği-miz bir zatın Samsun’a mutasarrıf (16) olarak tayi-nini sağlamak için teşebbüste bulunmakla birlikte, 3üncü Kolordu Komutanı’nı geçici olarak Canik (17) mutasarrıflığına atadım. Bölgede elden gelen bütün tedbirlerin alınmasına, özellikle halkın gerçek durum üzerinde aydınlatılmasına ve orada bulunan yabancı birlik ve subaylardan çekinmeye ve korkmaya gerek olmadığının anlatılmasına önem verildi ve hemen o bölgede millî teşkilât kurulmasına girişildi.

23 Mayıs 1919da Ankara’da bulunan 20nci Kolordu Komutanı’na: «Samsun’a geldiğimi, kendisi ile daha sıkı ilişki kurmak istediğimi ve İzmir dolaylarına dair daha kolaylıkla alabileceği bilgilerden haberdar olmak istediğimi» bildirdim.

Bu kolordunun durumu ile daha İstanbul’da iken ilgi-lenmiştim. Güneyden Ankara bölgesine trenle nakli söz konusu idi. Bu nakliyatın engellenmekte olduğu-nu anlamış bulunduğumdan, İstanbul’dan hareketim günlerinde Genelkurmay Başkanı (18) olan Cevat Paşa’dan, kolordunun trenle nakli gecikirse, karadan yürüyerek Ankara’ya sevkini rica etmiştim. Bundan dolayı sözünü ettiğim şifreli telgrafımda, «20nci Kolordu birliklerinin bütün mevcudu ile Ankara’ya gelmeyi başarıp başaramayacağını» sordum. Canik sancağı (19) hakkında bilgi verdikten sonra, «bir iki güne kadar Samsun’dan karargâhımla bir süre için Havza’ya gideceğimi ve mutlaka Samsun’dan hareke-timden önce beni aydınlatacak bilgileri beklediğimi» yazdım.

20nci Kolordu Komutanından, üç gün sonra 26 Ma-

yıs 1919da aldığım cevapta «İzmir’den düzenli bilgi alamadıklarını, Manisa’nın da işgal edildiğini telgraf memurlarının haber verdiğini, kolordunun Ereğ-li’de bulunan birliklerinin hepsini trenle nakletmeyi başaramadıklarından karadan yürüyüşe başladıkla-rını, ancak aradaki uzaklık dolayısıyla Ankara’ya ne zaman varacaklarının belli olmadığını» bildiriyordu.

Kolordu Komutanı aynı telgrafında «Afyonkara-hisar’da bulunan 23üncü Tümen’in mevcudunun azlığından ve orada ellerine geçen erleri bu tümene göndermekte olduklarından» söz ettikten sonra, «Kastamonu ve Kayseri dolaylarından, güvenlik bozucu bazı olaylarla ilgili haberler gelmeye başla-dığını» bildiriyor ve «zaman zaman bilgi vereceğini» yazıyordu (Belge: 11).

27 Mayıs 1919 tarihinde, Havza’dan, 20nci Kolordu Komutanı’ndan ve aynı zamanda bu kolordunun bağlı bulunduğu Konya’daki Ordu Müfettişliği’nden, «Afyonkarahisar’daki tümenin takviyesi için hangi kaynaklardan yararlanılmakta olduğunu ve kuvveti-nin arttırılmasına maddî imkân bulunup bulunma-dığını, bugünkü şartlara ve durumumuza göre bu tümene nasıl bir görev verilmesinin düşünüldüğünü» sordum (Belge: 12, 13).

Kolordu Komutanı, 28 Mayıs 1919da sorduğum hususlarla ilgili bilgi veriyor ve 23üncü Tümen «düşman bir işgal durumu karşısında yerini terket-meyecek ve saldırıya uğrarsa bölge halkından ala-cağı yardımla kendi kesimini savunacaktır» diyordu (Belge: 14).

Ordu Müfettişi de 30 Mayıs 1919da verdiği cevapta «23üncü Tümen, Karahisar’daki güvenliği korumak-la birlikte, her türlü işgal olayına her türlü vasıtayla karşı koyacaktır.» diyordu. Bu vasıtaların hazırlan-makta olduğunu ve Konya’da orduya yardımcı olabi-lecek bir kuvvetin hazırlanmasına çalışıldığını, ancak bu kuvvetin bir adının ve ünvanının bulunmadığını bildiriyordu.

Ben, müfettişliğe yazdığım telgrafta, «Konya’da bir vatan ordusu kurulmaktadır, diye bazı haberler ya-yılmıştır, bunun içyüzü ve teşkilâtı nedir» demiştim. Böyle bir soruyu yöneltmekten maksadım, biraz da onları özendirmek ve harekete geçirmekti. Müfettişli-ğin verdiği son bilgi bunun üzerinedir (Belge: 15).

Kolordu Komutanı bu açıklama isteğime «Konya’da vatan ordusunun kurulduğundan haberdar değilim» demişti.

Page 10: Hür Ay Yıldız

Sayfa 8- HürAyYıldız -

20nci Kolordu ve Konya’daki Ordu Müfettişliği ile kurduğum temas sonunda edindiğim bilgilerden, dikkat ve uyanıklığı gerektiren noktaları 1 Haziran 1919da Erzurum’daki 15inci Kolordu, Samsun’daki 3üncü Kolordu ve Diyarbakır’daki 13üncü Kolordu Komutanlarına bildirdim (Belge: 16).

Trakya’da bulunan kuvvet ve komuta durumunu bilmiyordum. O bölge ile de temas kurmak gere-kiyordu. Bu maksatla İstanbul’da, Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşa’dan 16 Haziran 1919da özel şifre ile – Cevat Paşa ile İstanbul’dan ayrıldığım gün gizli ve özel bir şifre kararlaştırmıştık-, Edirne’de Kolordu Komutanının kim olduğunu ve Cafer Tayyar Bey’in nerede bulunduğunu sordum (Belge: 17). Cevat Paşa 17 Haziranda cevap verdi. «Cafer Tayyar Bey’in 1inci Kolordu Komutanı olarak Edirne’de bulunduğunu» öğrendim (Belge: 18).

Amasya’dan 18 Haziran 1919 tarihinde, Edirne’de 1inci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e şifre ile verdiğim direktifte başlıca şu hususları belirttim: Millî istiklâlimizi boğan ve vatanımızın parçalanması tehlikelerini hazırlayan İtilâf Devletleri’nin yaptıkları, İstanbul hükûmetinin esir ve güçsüz durumu sizce de bilinmektedir.»

«Milletin kaderini böyle bir hükûmetin eline teslim etmek, yıkılmaya mahkûm olmaktır.»

«Trakya ve Anadolu’daki millî teşkilâtların birleşti-rilmesi ve milletin sesini bütün gürlüğü ile dünyaya duyurabilmesi için, güvenli bir yer olan Sivas’ta ortak ve güçlü bir hey’et kurulması kararlaştırılmıştır.»

«Trakya Paşaeli Cemiyeti, yetki sahibi olmamak üze-re İstanbul’da bir hey’et bulundurabilir.»

«Ben İstanbul’da iken Trakya Cemiyeti üyelerinden bazılarıyla görüşmüştüm. Şimdi zaman geldi. Ge-reken kimselerle gizlice görüşerek derhal teşkilât kurunuz ve benim yanıma da temsilci olarak değerli bir iki kişi gönderiniz. Onlar gelinceye kadar Edirne ilinin haklarının savunucusu olmak üzere, teşkilât üyelerinin beni vekil seçtiklerini belirten imzalı bir belgeyi kendi imzasıyla ve şifreli telgrafla bildiriniz.»

«İstiklâlimizi kazanıncaya kadar, bütün milletle bir-likte fedakârca çalışacağıma mukaddesatım üzerine yemin ettim. Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kararı kesindir.»

Trakya’nın manevî gücünü yükseltmek maksadıyla

bu talimâta şu bilgileri de ekledim: «Anadolu halkı baştan aşağı bölünmez bir bütün haline getirildi. Kararlar, istisnasız, bütün komuta hey’etleri ve arka-daşlarımızla birlikte alınıyor. Vali ve mutasarrıfların hemen hepsi bizimle beraberdir. Anadolu’daki millî teşkilât ilçe ve bucaklara kadar genişledi. İngiliz himayesi altında bağımsız bir Kürdistan kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve taraftarları yola getirildi. Kürtler Türklerle birleşti (Belge: 19).16) Vali ile kaymakam arasında bir yönetici.17) Merkezi Samsun olan o zamanki sancağın adı.18) Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi.19) İl ile ilçe arasındaki büyüklükte bir yönetim birliği.

Yunan Ordusunun Manisa ve Aydın Çevresini İşgaliBu tarihe kadar Yunan ordusunun Manisa ve Ay-dın çevrelerini de işgal etmiş olduklarını öğrendim. Fakat, İzmir’de ve Aydın’da bulunduklarını bildiğim kuvvetlerin ne durumda olduklarına dair daha hiçbir yerden açık bir bilgi elde edemiyordum.

Doğrudan doğruya bu kuvvet komutanlarına da bazı emirler yazmıştım. Nihayet 29 Haziran’da, 56ncı Tümen Komutanı Bekir Sami Bey’in iki gün önceki tarihli bir şifreli telgrafını aldım.

56ncı Tümen’e İzmir’de Hurrem Bey adında biri ko-muta ediyormuş. Bu zat ve İzmir’deki iki alayın kılıç artığı subaylarıyla birlikte hemen hepsi esir olmuşlar. Yunanlılar bunları gemilerle Mudanya’ya götürmüş-ler. Bekir Sami Bey, bu kılıç artıklarının komutasını ele almak üzere gönderilmiş.

Bekir Sami Bey, 27 Haziran 1919 tarihli telgrafında, 22 Haziran 1919 tarihli iki emrimi, ancak 27 Hazi-ran’da Bursa’ya vardığında alabildiğini söylüyor.

verdiği bilgi ve yaptığı açıklamada: «Millî gayeleri gerçekleştirecek yeterli vasıtaları bulamadığımdan ve tümenimi yeniden düzenleyip yoluna koyabilirsem daha iyi hizmetlerin yapılmasını mümkün gördü-ğümden 21 Haziran sabahı Kula’dan Bursa’ya doğru harekete mecbur oldum.

Bununla birlikte ve birçok engele rağmen, millî bir mücadelenin memleketin kurtarılması için kaçınıl-maz olduğu düşüncesini her tarafa yaymayı başar-dım» diyor.

Düşündüklerime ve yaptıklarıma sarsılmaz inancı olduğunu bildiriyor. Bu konuda hemen temaslara başladığını, Çine’de bulunan 57nci Tümen’e de emir

Page 11: Hür Ay Yıldız

Sayfa 9- HürAyYıldız -

vermemi, kendisine de emir vermekte devam etmemi istiyordu (Belge: 20).

Millî Teşkilât Kurulması ve Milletin UyarılmasıBir hafta kadar Samsun’da ve 25 Mayıstan 12 Hazira-na kadar Havza’da kaldıktan sonra Amasya’ya gittim. Bu süre içinde bütün yurtta millî teşkilât kurulması gereğini bir genelge ile bütün komutanlara ve sivil idare âmirlerine bildirdim.

Dikkate değer bir noktadır ki, İzmir’in, onun arka-sından da Manisa ve Aydın’ın işgali ile, yapılan saldırı ve zulümler hakkında millet daha aydınlanmamış; millî varlığa vurulan bu korkunç darbeye karşı açık-tan açığa herhangi bir tepki ve şikâyet gösterilmemiş-ti.

Milletin, bu haksız darbe karşısında sessiz ve hare-ketsiz kalması, elbette kendi lehine yorumlanamazdı. Onun için milleti uyarıp harekete getirmek gerekirdi. Bu maksatla 28 Mayıs 1919 tarihinde valilere ve ba-ğımsız mutasarrıflıklara, Erzurum’da 15İnci Kolordu, Ankara’da 20nci Kolordu ve Diyarbakır’da 13üncü Kolordu Komutanlıklarına, Konya’da Ordu Müfettiş-liği’ne şu yolda birer genelge gönderdim:

İzmir’in ve maalesef bunun arkasından da Manisa ve Aydın’ın işgali, gelecekteki tehlikeyi daha açık olarak sezdirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün korunması için, milletçe gösterilen tepkinin daha canlı ve sürekli olması gerekir. Yaşayışımızda ve millî bağımsızlığı-mızda gedikler açan işgal ve ilhak gibi olaylar, bütün millete kan ağlatmaktadır. Izdıraplar dindirilemiyor.

Sindirilmesi ve katlanılması mümkün olmayan bu duruma derhal son verilmesinin bütün medenî milletlerle büyük devletlerin adalet ve nüfûzundan sabırsızlıkla beklendiğini göstermek maksadıyla, önümüzdeki hafta içinde ve çeşitli illere göre, pa-zartesi başlayıp çarşamba günü müracaatın arkası alınmak üzere, büyük ve heyecanlı mitingler yapı-larak millî gösterilerde bulunulması, bunun bütün kasaba ve köylere kadar yaygınlaştırılması, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle Bâbıâli’ye etkileyici telgraflar çekilmesi, yabancıların bulunduğu yerlerde yabancılar da etki altına alınmakla birlikte, düzenle-nen millî gösterilerde terbiye ve ağırbaşlılığın titiz-likle korunması, Hristiyan halka karşı saldırı, gösteri ve düşmanlık gibi tavır ve davranışlardan sakınılması zarurîdir.

Yüksek şahsiyetinizin bu konularda duyarlı ve etkili bulunmaları dolayısıyla işin iyi idare edileceğine ve

başarıya ulaşacağına bendenizin tam bir güveni var-dır. Sonuçtan haberdar buyurulmamı rica ederim.

Mitingler, Millî GösterilerVerdiğim bu talimat üzerine her yerde gösteri toplan-tıları yapılmaya başlandı.Yalnız, sınırlı birkaç yerde bazı yersiz korkularla kararsızlığa düşüldüğü anlaşılmıştır. Örnek olarak, 15nci Kolordu Komutanı’nın Trabzon hakkında gön-derdiği 9 Haziran 1919 tarihli şifreden (Belge: 21): «miting sırasında Rumların uygunsuz davranışlarda bulunabilecekleri ve hiç yoktan bir olay çıkabileceği düşüncesi ile, mitinge karar verilmişken bu kararın uygulanmadığı… mitingi düzenleyen hey’etin top-lantısında İstrati ve Polidis’in de hazır bulunduğu» anlaşılıyordu.

Trabzon, Karadeniz kıyısında ve önemli bir merkez olduğundan, orada millî teşebbüs ve faaliyetler konu-sunda gösterilen kararsızlık ve Yunanlılar aleyhinde millî gösteriler yapılması görüşmelerinde İstrati ve Polidis Efendiler’i de bulundurmak gibi, teşebbüsün ciddiyetsizliğine delil sayılacak gevşeklikler, elbet-te İstanbul ve düşmanlar için pek değerli sayılacak belirtilerdir.

Verdiğim talimattaki esasları kötüye kullanacak kadar ustalık gösterenler de oldu. Söz gelişi Sinop’a yeni atanan bir mutasarrıf, orada yapılan gösterileri kendisi yönetiyor ve miting kararlarını kendisi yazıp halka imza ettirdiğini söylüyor ve bize de bir örneği-ni gönderiyor.

Bu zatın zavallı halka gürültü patırtı arasında imza ettirdiği uzun yazılar içinde şu satırlar gizleniyordu: «Türkler ilerleyip gelişemedi. Avrupa medeniyet esaslarını kabul edemedi ve benimseyemedi ise, bu da şimdiye kadar iyi bir yönetime kavuşamamış ol-masından ileri gelmiştir.

Türk milleti, ancak kendi padişahının saltanat ve hâkimiyeti altında olmak şartıyla, Avrupa’nın himâye ve kontrolu altında kurulacak bir yönetim şekli ile yaşayabilir.»

Efendiler, Sinop halkı adına İtilâf Devletleri tem-silcilerine verilen 3 Haziran 1919 tarihli bu muh-tıranın altındaki imzalara göz gezdirirken, müftü vekili efendinin imzasından sonra gördüğüm imza, bilginize sunduğum satırları yazan ve yazdıran ruhu bana keşfettirdi. O imza, Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın ikinci başkanı olan zatın imzası idi.

devam edecektir...

Page 12: Hür Ay Yıldız

Sayfa 10- HürAyYıldız -

Masumiyet Müzesi ‘Yılın En İyi Tasarımına’

Aday

LONDRA - Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” romanının ardından İstan-bul’da açtığı müze, İngiltere’nin başkenti Londra’daki Tasarım Müzesi tarafından her yıl düzenlenen “Yılın en iyi tasarımları”na aday gösterildi.

Geçen bir yıl boyunca dünya genelinde mima-ri, moda, grafik, ürün, ulaşım, mobilya ve dijital alanlarındaki en iyi tasarım adayları, 20 Mart-7 Temmuz’da Londra’daki Tasarım Müzesi’nde sergile-necek. Yarışmanın sonucu gelecek ay belli olacak.

Pamuk’un Masumiyet Müzesi, “En iyi mimari tasa-rımları” arasında aday gösterilirken, bu kategoride ayrıca, Batı Avrupa’nın en yüksek binası olan Lond-ra’daki “Shard”, Belfast’taki Metropolitan Sanat Mer-kezi, Cleveland’daki Çağdat Sanat Müzesi ve New York’taki “Dört Özgürlükler Parkı” da bulunuyor.

AA

Batı Avrupa’nın En Yüksek Binası ‘‘Shard Binası’’

Londra

Page 13: Hür Ay Yıldız

Sayfa 11- HürAyYıldız -

Geleceğin Teknoloji-

leri

Film dünyası gelişmeye başladığından bu yana bilim kurgu yapımları sinema ve televizyon dünyasının vazgeçilmez bir parçası oldu. Hayal gücünün sınır tanımayan yaratıcılığı, sadece beyaz perde ve televiz-yon ekranlarında değil, çizgi roman ve kitaplarda da sayısız uçuk kaçık teknoloji sundu bize. Teknolojinin her gün yeni bir gelişime imza attığı günümüzde, bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz birçok teknoloji ve kehanetin gerçekleşebileceği günlere yaklaşıyoruz.

Peki bunların arasından hangilerinin yakın gelecekte yaşanması daha olası? Uçan arabalar mı, yoksa dün-yanın sonu mu?

Jet Çantası İlk olarak 1920’lerde Amerikan bilimkurgu dergi-lerinde ortaya çıkan sırta takılan ve takan kişinin uçmasını sağlayan jet çantası, popüler kültürde James Bond’un Thunderball ve The Rocketeer gibi filmlerde varlığını sürdürdü. İkinci Dünya Savaşı’nda, Naziler mayın arazilerini üzerinden uçabilmeleri için bu

cihazları test etti ancak ilerleme sağlayamadı. Her ne kadar bugüne dek ticari amaçlı olarak hayata geçi-rilmeye çalışılmış olsa da, jet çantaları sadece uzayın boşluğuna kapılıp gitmemeleri için astronotlar tara-fından kullanılıyor. 2010’da ise Yeni Zelanda’nın Mar-tin Aircraft şirketi bu araçları hayata geçirmek için 12 milyon dolarlık bir ortak girişim başlattı. Sonucun ne olacağını hep birlikte göreceğiz.

Yemeğe Dönüşen Haplar Gelecekte, günlük hayatımız içinde yaptığımız her şey çok daha pratik bir hale gelecek. Örneğin, sa-atlerce yemek yapmak ve önümüze konan ıstako-zun kabuğunu kırmakla dakikalar harcama yerine, açlığımızı ufak haplarla gidereceğiz. Bu sayede, ne kadar kalori alacağımızı dert etmeden vücudunuzun ihtiyacı olduğu kadar besin değerini almış olacağız. Ancak bilimsel olarak bakıldığında, bu pek olanaklı gözükmüyor. Günlük 2000 bin kalori ihtiyacımı kar-şılamak için, neredeyse yarım kilo hap yutmamız ge-rekiyor. Ayrıca, sadece yağ ihtiyacını karşılayacak bu haplar vitamin, karbonhidrat ve vitamin içermeye-cek. Oysa günlük yağ ihtiyacımızı bir dilim pizza ile karşılayabiliriz. Öte yandan, İngiliz ve Norveçli bilim insanları, gerçek bir öğün tadı veren sakız geliştirmek üzere olduklarını belirtti. Belki hap olmayacak ama üç öğün yemek ‘çiğneyebiliriz.’

Uçan Arabalar Geleceğe Dönüş (Back to the Future), Blade Runner ve Fifth Element, uçan arabaların yer aldığı önem-li yapıtlardan bazıları. Uçan arabalar, bilim kurgu

Jet Çantası Deneme Uçuşları..

Page 14: Hür Ay Yıldız

Sayfa 12- HürAyYıldız -

yapıtlarında görülen onca uçuk kaçık şeyin yanında gerçekleşmesi en olası teknolojilerden biri. Araba ve uçakların kullanıldığı bir dünyada neden ikisinin karışımı olmasın? Geliştirilmesi ve test süreci bi-raz uzun sürebilir. Hatta, uçan arabalar için ehliyet almak belki de en zor aşama olabilir. Ancak yakın gelecekte görme ihtimalimiz en yüksek araçlardan biri uçan arabalar.

Zaman Yolculuğu “Zaman Makinesi”, “Geleceğe Dönüş”, “Bill ve Ted’in Maceraları” gibi filmlerde, sayısız televizyon dizi-sinde, kitaplarda ve çizgi romanlarda vazgeçilmez bir bilim kurgu fantezisi zaman yolculuğu. Ancak, felaketleri önleyebilecek olmanın yanında, işleri düzeltmek isterken çok daha beter durumlara yol açmamıza neden olabilecek bir buluş. Bu yüzden makinesi için düşünülebilecek en iyi şey, onu hiçbir zaman keşfetmemek.

Işınlanma Anında bir yerden bir yere ışınlanabilmek günümüz için hala çok ileri bir teknoloji. Bugüne kadar gerçek hayatta ışınlanma teknolojisini hayata geçirebile-cek ciddi bir gelişme yaşanmadı ancak bazı bilim insanları varsayımsal solucan delikleri oluşturarak ışınlanmanın hayata geçebileceğini iddia etti. ABD Hava Kuvvetleri’nin ise bu konuda çalışma yaptığı

biliniyor. Hatta bir askeri yetkilinin “aşırı uzayda (üç-ten fazla boyutlu uzay) insanları bir yerden bir yere ileten yerçekimsel solucan deliği jeneratör sistemleri” patenti aldığı biliniyor.

Su Altı Şehirleri Okyanusların derinliklerinde rahat rahat yaşamak varken, yeni gezegenler keşfetmeye neden ihtiyaç olsun? Film yapımcılarının su altı şehirleri fikrinden önce, Kaptan Nemo ile dünyanın tüm okyanuslarını gezen, hatta Atlantis’e bile uğrayan Nautilus (Kap-tan Nemo’nun denizaltısı) vardı. Belki de gelecekte gezegenleri keşfetmek yerine insanlık su altında bir Dubai ya da Maldiv Adaları inşa etmeyi başarabilir.

Geleceğin Teknoloji-

leri

Gelec

eğin

Teknolo

ji-

leri

Geleceğin Teknoloji-

leriGel

eceğ

in

Tek

no

loji

-le

ri

Page 15: Hür Ay Yıldız

Gelec

eğin

Teknolo

ji-

leri

Sayfa 13- HürAyYıldız -

İsta

nb

ul’

um

a DOKUNMA!

İstanbul’un silüetini mahveden gökdelenlerin yapı-mı hız kesmeden devam ediyor. Zeytinburnu’ndaki Onaltı-Dokuz projesi ile Maslak-Zincirlikuyu hat-tında başlayan gökdelen yapma furyası da boğazı ve tarihi yarımadayı adeta kıskaca aldı. Boğazın her iki yakasından yükseler gökdelenler, Boğaz’ın mistik havasını ve muhteşem manzarasını da yok etti. İstan-bullu; karşısında gökyüzünü delen, güneşi engelleyen bir İstanbul’u değil, Huzuru, temiz havayı, yeşilliği ve kendine has geçmişini günümüze taşıyan tarihi görmek istiyor ve bu konuda Boğaziçi Öngörünüm Müdürlüğü’nü göreve davet ediyor. İstanbul denince akla artık Haydarpaşa, Galata, Süleymaniye gibi tarihi dokuları değil, dünyanın yedi harikasından biri olarak görülen Boğaz’ın; her iki yanından yükselen rezidanslar geliyor. Yani artık herkesi büyüleyen o siluet mazide kaldı. Boğaz’ın eş-siz manzarasının üzerine doğan güneşi bile diktikleri gökdelenlerle engellediler. Tarihi yarımadanın eşsiz görüntüsünü izlemek için ise artık tek yol eski kart-postallar. Son yıllarda İstanbul’un tarihi silueti kentte yükselen gökdelenlerle bozuldu.

Meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının bugü-ne dek verdiği hukuki mücadeleler de rezidansların önüne geçemedi.

Bir yanda İstanbul’la özdeşleşen Süleymaniye Camii ve Haydarpaşa, diğer yanda eşsiz doğal güzelliğiyle adından söz ettiren Boğaziçi... Bu tarihi ve doğal doku da artık rezidenasların gölgesinde kaldı.Boğazın her iki yakasından yükseler gökdelenler, Boğaz’ın mistik havasını ve muhteşem manzarasını da yok etti.

En son Zeytinburnu’nda yükselen üç kule İstanbul’un binlerce yılda oluşmuş muhteşem siluetine bir hançer gibi saplandı. Hiçbir değer ve kutsal tanımayan, şehri doymak bilmez iştahlarıyla bir rant alanı olarak gören zihniyetin yarışında İstanbul son çığlığını haykırıyor. Bugün İstanbul’un siluetini gölgeleyen bu kulelere göz yumuluyor. Yarın çok daha vahim man-zaralarla karşı karşıya kalınabilir. İstanbul Büyük-şehir Belediyesi ve Şehircilik Bakanlığı, bu gidişata biran önce dur demelidir. İstanbul Boğazı, güzelliklerin daha çok ön plana çık-tığı, tarihi eserlerin beton bloklar arasında kaybolma-dığı, boğazın her iki yakasının da kıyılarında yeşillik-ler içinde yürüme parkurlarının olduğu, insanların boğazın heryerinde gezip dolaşabildiği, bisikletle turlayabileceği yerlerin olması, kısacası konumuna ve tarihine uygun bir yer olması gerekirken, tam tersi bir manzara ile karşı karşıya bırakıldı.

Page 16: Hür Ay Yıldız

Sayfa 14- HürAyYıldız -

Med

ya ve

Medya ve

İkti

dar

Medya ve İktidar

dya ve İktidar

Med

ya

İktidar

ya ve İktidar

Med

ya

İktidar

Page 17: Hür Ay Yıldız

Sayfa 15- HürAyYıldız -

Bir bayram tatilinde –memlekette- ailemle beraber sobanın üzerindeki çayın fokurtusunu dinleye dinle-ye muhabbet ediyoruz. Muhabbet esnasında babam çayından bir fırt çekti ve ‘’Bütün paşalar teröristmiş’’ dedi. İrkildim. Neden böyle düşündüğünü bilmek istiyor ve aynı zamanda içimden kızıyorum. Adetten-dir, bizim oralarda atanın söylediği pek tartışılmaz ve muhabbet devam edecekse onun yaptığı tespitin doğru olduğu varsayılır ve onun üzerine laf eklenir. Konunun kapanmasına izin vermeden lafı döndür-düm dolandırdım ve sarf ettiği o cümleye getirdim. Babama kendisinde neden böyle bir kanaat oluştuğu-nu kırk takla atarak sordum, aldığım cevap medyayı paşa yaptı gönlümde. ‘’Filmlerde öğle gösteriyor ya’’.Babam izlediği bazı yerli dizilerden etkilenerek si-lahlı kuvvetler mensubu tüm askere bunu mal etmiş ve sorgu sual etmeden beynine bunu kazımış. O an vezir ile rezil arasındaki ince çizgiyi kafamda güzelce oturttum. Medyaya yansıyanların senin vezir veya rezil olmana karar verdiğini çok iyi anladım.

Takipçisi Çok Kazanıyor!

Günümüzde medya ve bilhassa sosyal medya öğle-sine gelişti ve değer kazandı ki insanlar neredeyse tuvalette olduklarını dahil orada ilan eder oldu. Eski arkadaşlıklar, ödevler, araştırmalar, kitaplar, telefon-lar, elbiseler hep orada. Yani bana sorsalar esnafların işlerine son verir esnafların işgal ettikleri yerleri yeşil alana çevirirdim, nasıl olsa birçok insan ağ üzerinden ihtiyaçlarını karşılıyor. Her neyse medyanın bu denli etkin olması günümüz siyasetçilerini de tetikledi. Her görüşten siyasetçi açıklamalarını, tepkilerini, kararlarını medya üzerinden duyurmaya başladı. Gençlik ve Spor Bakanı personel alımı yaparken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı engellilere yönelik yasal düzenlemeleri yaparken, Maliye Bakanı üniversite harçlarıyla ilgili kararını açıklarken sosyal medyayı kullandı. Hak vermek lazım, insanların düşünceleri-ni bu denli etkili bir biçimde değiştirebilen ve ‘’ol-maz’’ dediğimiz çizgilerimizi bile ‘’olur’’ hale getiren medyayı kullanmamak ‘’politika’’ kelimesinin olduğu yerde yanlış olur. Politikacılar tek tek veya gruplar halindeki halkın ayağına gitmek yerine hali hazırdaki medya halkına her an ulaşabiliyor. Yani ‘’takipçisi’’ çok olan kazanıyor!

O İş Eskidendi.

Eski siyaset adamları meydan meydan dolaşarak topladıkları kalabalıklara hizmetlerini veya vaatlerini anlatırlardı. Zaten başkada çare yoktu. Millete ulaş-manın tek yolu ayaklarına gitmekti. Çünkü köyde

bir tane televizyon var o da muhtarın evindeydi. Televizyon olsa bile bir tane kanal vardı o kanalda bir kişinindi. Mitinglerde, meydanlarda milletile buluş-mak sana gelecek oyları önemli ölçüde etkiliyordu. 2000’li yıllarda bu gözle görülür bir şekilde değişti. Siyaset adamları artık düşüncelerini, açıklamalarını kendine yakın buldukları medya organlarına veri-yor ve medya da bunu süsleyip püsleyip halka servis ediyor. Haberin doğru olmasından ziyade medyanın yanlı olması bu haberi bize medyanın istediği gibi bilmemize sebep oluyor. Bizde hala doğru bilgileri-mizle meydanlara inmeye devam ediyoruz Beyler eski camlar bardak oldu, o iş eskidendi.

İktidar Olmak İçin

Devletleri her ne kadar üst düzey seçilmiş insanlar yönetiyormuş gibi görünse de, aslında altında yatan unsur medyadır. Dikkat ederseniz devlet adamlarının kötü söz söyleyemediği hakaret edemediği tek zümre orasıdır. Çünkü medyayı kendinden soğutmak itmek aslında halkı kendinden uzaklaştırmaktır. Bunu nere-deyse tüm siyasetçiler bilir. Şöyle bir örnek vereyim, bugün Türkiye’deki mevcut basın-yayın ve medya un-surları hangi siyasi ideoloji lehinde paylaşım yapıyor-sa seçimlerin sonuçları da bunun paralelinde sonuç-lanıyor. Mevcut iktidarlar ne yaparsa yapsın medya bunu nasıl yansıtıyorsa millet öğle algılıyor ve olaya bakış açıları da o yönde gelişiyor. O yüzden ‘’İktidar Olmak İçin’’ arkana medyayı alman lazım.

Taylan BUNARBAŞI

Page 18: Hür Ay Yıldız

Teknoloji kelimesini kökü Fransızcaya dayanmaktadır.Teknolojinin terim anlamı bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini kullanan araç, gereç ve aygıtları kapsayan bil-gi, uygulama bilimi anlamına gelir.Fakat biz günlük hayatımızı kolaylaştıran her icada teknolojinin bir ürünü adını veririz.

Teknolojinin birçok yararı vardır.Örneğin evlerimizde bulunan çamaşır makineleri, televizyonlar, bulaşık makineleri, telefon ve sayamayacağımız birçok eşyaları bunlara örnek gösterebiliriz.Son dönemlerde çıkan android işlemci telefonlar, tablet bilgisa-yarlar teknolojide gerçekten önemli yere sahipler.Ancak bu ürünlerin yararları olduğu gibi insan oğluna zararlarıda bulunmaktadır.Mesela artık kitap okuyan gençlerin sayı-sı her yeni nesilde azalmakta dahada korkunç olanı nesli tükenmektedir.Artık çocuk-larımız, gençlerimiz bir oyun sevdasına kitap okuma alışkanlıkları kazanmaz oldular.Bu durum teknolojik ürünlerin yararlarının olduğu yerde zararlarınında olduğunun ispatı niteliktedir.

Biz insanoğlu bir türlü bu dengeyi kurmayı tam anlamıyla başaramamışızdır.Bu den-geyi kuran insanlar şuan zaten iyi bir mevkide güzel mesleği olan insanlardır.Gelecek neslimizin bilinçli ve iyi yetişmesi için bu dengeyi kurmak anne ve babaların görevi-dir.Tabiki her insan teknolojinin kolaylıklarından faydalanmalıdır ama bunu zama-nında yapması ona fayda getirir zamansız olur olmaz şeye yapması ise daha demin bahsettiğim gibi zarardan başka hiçbirşey sağlamaz.

Mesela patates kestiğimiz özel aletler ortaya çıktı.Bunlar faydalı olmasının yanı sıra işi kolaylaştırmaya yarar.Biz o aletlerle başka bişey yapamayız ve bize o aletin sadece faydasını görürüz.Örneğin cep telefonları iletişim konusunda çok faydalı olmakla birlikte insanların haberleşmesini kolaylaştıran bir icattır.Fakat cep telefonunda oyun oynayarak boşyere vakit geçirmek o insanı geri bırakır ve zamanını çalar.Buda tekno-lojinin kullanımına göre zararları ve yararlarıdır.

Elimizdeki tüm kolaylıkları zamanına göre ve bize en faydalı olcak şekilde kullanma-lıyız.Teknoloji zaten her geçen gün daha çok gelişiyor.Bizim bu işten kazancımız her şeyi doğru zamanda ve doğru yerde kullanmak olacaktır.

Mehmet ŞERBETÇİ

TEKNOLOJİK FAALİYETLERSayfa 16- HürAyYıldız -

Page 19: Hür Ay Yıldız

TEKNOLOJİK FAALİYETLERSayfa 17- HürAyYıldız -

Page 20: Hür Ay Yıldız

Sayfa 18- HürAyYıldız -

Messier 31 Andromeda Gökadası

Page 21: Hür Ay Yıldız

Sayfa 19- HürAyYıldız -

Messier 31 Andromeda Gökadası

M31, İranlı astronom Abdurrahman el-Sufi tara-fından 964 yılında çıplak gözle gözlemlenmiştir. Charles Messier 1764 yılında kataloğuna bu galaksiyi eklemiştir. Samanyolu’na en yakın büyük gökada-dır. Yaklaşık olarak 2.5 milyon ışık yılı uzaklıkta ve 70.000 ışık yılı çapındadır. Çıplak gözle görülebilen en uzaktaki cisimdir. Uzaklığı Andromeda’nın içeri-sindeki Sefeid-I tipi değişen yıldızların incelenme-sinden sonra bulunmuş ve yaklaşık 765 kiloparsek uzaklıkta olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Hubble tarafından çekilen görüntüler sonucunda çift çekirdeğe sahip olabileceği düşüncesi ortaya atılmıştır. Merkezinde bir karadelik bulundurması-na rağmen diğer karadeliklere göre farklı özellikler içermektedir. Düşük bir x-ışını yayılımı yapmaktadır. Einstein, ROSAT ve Hubble Uzay Teleskop uyduları ile yapılan çalışmalarda çekirdek kaynakları gözlem-lerinde 5 adet noktasal kaynak bulunmuştur. Bu kay-naklardan biri olan CXOJ004244.2+411608 Andro-meda Gökadası’nın merkezinde bulunan süperkütleli karadeliğe aittir. M31’in diğer noktasal kaynaklarıyla karşılaştırıldığında bu kaynağın farklı bir x-ışını tayfı verdiği görülmektedir. Buna dayanarak kaynağın merkezinin karadelik olduğu anlaşılmaktadır.

Edwin Hubble, ilk defa 1932de, Andromeda Göka-dası’ nda bulunan 140 adet küresel küme kataloğunu yayınlamıştır.

Sonraki çalışmalarla M31in tayfı incelenerek kata-loga alınan küresel küme sayısı 509a çıkarılmıştır (Crampton, 1985). Samanyolu Gökadası’na oranla, Andromeda Gökadası 2 kat daha fazla küresel küme içermektedir.

Andromeda Gökadası içinde bulunan en parlak kü-resel küme Mayall II (G1) adındadır. Samanyolu ile Yerel grup’ta yer alan Andromeda Yerel Grubun en büyük gökadasıdır.

Charles Messier (1781) M32 ve M110 olan iki parlak uydusunu (gökada) keşfetmiştir. Bunlar Andromeda Gökadası’nı çevreleyen diğer küçük uydular arasın-daki en parlak olanlarıdır.

M32 ve M110 dışında, William Herschel tarafından keşfedilmiş olan NGC 185 ile D’Arrest tarafından keşfedilmiş olan NGC 147 ve çok sönük cüce sistem-leri olan And I, And II, And III, And IV, And V, And VI ve And VII’de Andromeda Gökadası’nın uyduları arasında sayılmaktadır.

Amatörler tarafından en çok gözlemlenen ve fotoğ-rafı çekilen nesneler arasındadır. Türkiye’de pek çok astrofotoğrafçı Andromeda Gökadasını fotoğrafla-mıştır.

Emre ALAGÖZ

Page 22: Hür Ay Yıldız

Devir

Değişti

Sayfa 20- HürAyYıldız -

Page 23: Hür Ay Yıldız

Devir

Değişti

Türkiyede okuma orani oldukça düşmesiyle beraber insanlar telefona, tabletlere hizla yonelmeye basladi. Sosyal olan bi kac kisim kalmisken asosyal olma yolunda ilerliyorlar. Sinemalar, tiyatrolar hepsi geride kalmis durumda. Artik sinemada cikan film bir hafta gecmeden cebimizde boyle bir ulkede yasayan insanlar olarak bizlerde ayak uydurmaya basladik onlara.Otobuste, metroda, gemide, tramvayda insanlar ellerinden telefon-larini dusur muyorlar belki bi kac kisi gazete okuyo onlarda ise yaramayan kisimlarini. He soyle birseyde var ya biri gazete okur seninde okuyacagin gelir adam gazetesini okurken sende onunla okursun. Bu insanlar icin nasil bir tabir gerek bilmiyorum. Araba kullanirken telefon kullanan insanlar var kazalarin basinda gelen insanlar. Sorsak biz kurallara uyuyo-ruz diyecekler.. Insanlarin yasayis bicimi gunden gune kotuye gitmekte. Okuma aliskanligi kazandirmak icin elimden geleni yapmaya calisilmali-dir. universite ogrencileri gibi ellerinde kitaplarla otobuse, minibuse binen genclere katilmali insanlara yararli olmak zorundayiz. Hadi Turkiye sende yolunda gitmeyen birsey hissediyorsan al kitabini oku heryerde.. Belki senin sayende okumaya calisir insanlar ve sende bu dunyaya iyi insanlar getirmis olursun..

Sayfa 21- HürAyYıldız -

Page 24: Hür Ay Yıldız

Sayfa 22- HürAyYıldız -

Şaşırmayacak bir şey değil, insanın sınavlar zincirine zorunlu tutulması. Gelinde buna şaşmayın. İnsanların o anki tek bir hatası nelere neden olabilir? Ortada. Bir senelik emek maalesef çöpe gider. Üzerine ondan sonra ki psikolojik baskıda eklenir. Sonra o gençten bu sistem medet umar. Bak ‘’BÜYÜK ADAM OL-MALISIN’’ derler. Ama hiç bir zaman anlayamazlar, böyle saçma sınavların sonucun da ‘’BÜYÜK ADAM-LARIN’’ , ‘’KÜÇÜK ADAMLARDAN’’ üstün çıkabileceği olasılığını... Gerçekten bu durum üzülmeyecek bir durum değil. Koca bir senenin karşılığını sadece bir kaç saatte almak... ‘’OLUMLU’’ ya da maalesef ‘’OLUMSUZ’’. Asıl önemli noktada her sene bu saçma olaya yenilikler getirmek, değiştirmek, farklı farklı şekillere sokup iyi bir şey gibi asimile etmeye çalışmak. Kısacası bunun üzerinden binlerce gencin hakkını yemek... Böyle bir sistemin olduğu memleket. Halimiz duman...

Kubilay BOZKURT