herkes bİr Şeylerden korkar · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne...

14
1 . B Ö L Ü M HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR: Otodisomofobi: Kötü kokma korkusu

Upload: others

Post on 05-Aug-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

1. BÖLÜM

HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR:

Otodisomofobi: Kötü kokma korkusu

Page 2: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

9

Son, son değildir. Ve bu, sonun başlangıç ya da orta olduğu anlamına da gelmiyor, çünkü bu

yanlış olurdu. Son, bitiş noktası ya da bitiş çizgisinden çok daha fazlasıdır. Son, cesaret gerektirir ve bir son-raki yolculuğa hazır olanları bir araya getirir.

On üç yaşındaki Madeleine Masterson derin uyku-daydı, kapkara lülelerini duş bonesinin altına düzgün-ce sokmuş ve huzurlu mavi gözlerini dünyaya karşı sımsıkı kapatmıştı. Bir sene önce Korku Okulu’na ilk geldiğinde tüm böcekleri ve korkunç sürüngenleri kendinden uzakta tutmak isteyen Madeleine, ağ bir peçe ve böceksavarlardan oluşan bir kemer takıyordu. Politik açıdan kendini yetiştirmiş olan Londralı, okul-da geçirdiği ilk yazın ardından peçesini ve kemerini

Page 3: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

10

çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle girdiği çatışma, hayvan-cağızın Madeleine’in alnının tam ortasında ölmesiyle sonuçlanmıştı. Bu sarsıcı olay panik duygusunun ye-niden ortaya çıkmasına neden olduğu için Madeleine duş boneli hayatına geri dönmüştü.

Ama bu sabah, her zamanki gibi sekiz yapışkan ba-caklı bir şeyin kolunda dans ettiğini hayal ettiği için değil, çok daha zararsız bir şey yüzünden uyandı. Gözleri hâlâ kapalıyken, Madeleine berbat bir koku aldı. Duman ya da tehlike çağrıştıran tanıdık bir koku değildi. Ağzında ve burun deliklerinde yoğun, ağır ve aşırı derecede şekerli bir koku hissediyordu. Şeker-li şeyler Madeleine’in hoşuna gitse de, bu kokunun mide bulandırıcı bir yanı vardı. Başka bir gün olsaydı, gözlerini hemen açar ve merakını giderirdi. Ama özel-likle bu sabah, Madeleine günün ilerleyen saatleriyle yüzleşmekten daha korkunç bir şey düşünemiyordu.

“Madeleine,” diye fısıldadı tanıdık bir ses ve küçük kız yanaklarında sıcak bir nefes hissetti.

Madeleine başka çaresi olmadığından, pes edip ya-vaşça gözlerini açtı. Yüzünün bir santimetre ötesinde Korku Okulu’nun tuhaf müdiresi Bayan Wellington’ı buldu. Bazı insanlar yakından güzel görünseler de, okul müdiresinin o insanlardan biri olmadığı kesindi. Yaşlı kadının derin kırışıklıklarına kötü bir şekilde çö-ken yoğun makyajı, zamanın hızla geçtiğinin acımasız bir kanıtıydı.

“Günaydın, Bayan Wellington,” diye fısıldayan

Page 4: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

11

Madeleine bir kez daha o berbat kokunun saldırısına uğradı. “Küstahlık yapmak istemem ama bu koku da ne?”

“Daha önce vücut kokusuna hiç önem vermedim, o yüzden Schmidty’den ter bezlerimi marmelat ve balla değiştirmesini istedim. Çok hoş, değil mi?”

“Ama Schmidty doktor değil ki!” diye bağırdı Ma-deleine.

“Olabilir, ama çocukken sürekli doktor gibi davra-nırdı.”

“Bunun önemi yok.”“Sessiz ol,” diye karşılık verdi Bayan Wellington.

“Diğerlerini uyandıracaksın. Gevezelik etmek için vaktimiz yok; bir an önce benimle sınıfta buluşman gerekiyor.”

Madeleine yaşlı kadının yüzüne bakıp kafasını salladı. Bayan Wellington en büyük iki korkusuyla, Abernathy ve okulu kaybetmekle karşı karşıya oldu-ğu için havaya anlaşılabilir bir telaş hâkimdi. Yaban-cılaştığı üvey oğlu olması dışında Abernathy, Bayan Wellington’ın bir öğretmen olarak tek başarısızlığıydı ve bu gerçeği dünyaya itiraf etmek bir yana, kendisine bile itiraf etmekte zorlanıyordu.

Bayan Wellington kadınsı bir yürüyüşle koridora çıkarken kedileri Fiona, Errol, Annabelle ve Ratty hız-la ayaklarının arasında dolaşıp duruyordu. Madeleine dikkatle yataktan kalktı. Bu basit bir iş değildi, çünkü on yaşındaki Hyacinth Hicklebee-Riyatulle ve gelin-ciği Celery ayakucunda yatıyordu. Hyacinth -ya da tercih ettiği şekilde Hihi- yalnız kalmaktan korkma-sının yanı sıra uygunsuz davranışlarıyla da tanınırdı.

Page 5: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

12

Ayak parmaklarının ucuna basarak dikkatle manevra yapan Madeleine, yataktan uzaklaşıp on üç yaşındaki Rhode Islandlı Lucy ‘Lulu’ Punchalower’ın yatağının yanından geçti.

Kızıl saçları çilli yüzünü örten derin uykudaki Lulu, uyanıkken nadiren rastlanan bir tatlılık sergi-liyordu. Cesur genç kız, düşüncelerini söylemek ya da gözlerini devirmek konusunda hiç çekinmemesiy-le tanınırdı. Elbette, kapalı mekânlar söz konusu ol-duğunda Lulu’nun kendinden emin görünümünün anında ortadan kaybolduğunu söylemek gerekirdi. Asansöre binmeye ya da penceresiz bir odaya girme-ye zorlandığında, Lulu dizginlenemeyen bir histeriye kapılırdı. Genç kız bir keresinde Boston’daki bir otel-de sırf asansöre binmemek için pencere temizleyen görevlinin arabasını çalmıştı. Ne yazık ki, Lulu aracı nasıl kullanacağını bilmediği için itfaiyeciler tarafın-dan kurtarılmak zorunda kalmıştı. Olay, gece haber-lerinde yer almış ve imajlarına dikkat eden ebeveynle-rini oldukça üzmüştü.

Şimdi, güneş Summerstone olarak bilinen bakım-sız, kireçtaşı malikânenin üzerinde yükselirken, par-maklarının ucunda gıcırdayan merdivenlerden aşağı inen Madeleine’in zihninde yeni günün önemi ağır basıyordu. Bayan Wellington ve Abernathy barışıp muhabir Sylvie Montgomery’nin ifşasını baltalamaz-larsa, Korku Okulu hızla ve hiç hoş olmayan bir şekil-de ortadan kalkacaktı. Fazlasıyla deneysel olan Böcek-lere Karşı Beyin Yıkama semineri de dâhil hiçbir şey fobisini aşmasına yardımcı olmadığı için, Madeleine okulu kaybetmeyi göze alamazdı. Korku Okulu’nun

Page 6: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

13

tüm öğrencilerinin farkında olduğu bir gerçek vardı: Kursu tamamlayamazlarsa, kısıtlı ve panik dolu hayat-larına çabucak geri dönebilirlerdi.

Madeleine pembe zambak desenleriyle süslenmiş antreden içeri girip Bayan Wellington’ın güzellik ya-rışması fotoğraflarının önünden geçtiğinde, midesi çözülmesi imkânsız bir Kelt düğümü halini almıştı. Ana Salonun ve eşsiz kapıları olan geniş koridorun görüntüsü bile Madeleine’in giderek artan gerginli-ğini dindirmeye yetmedi. Sınıfın ve kabul odasının bulunduğu balo salonunda ilerlerken uçak ambarı, çiftlik kapısı, zürafa biçimli portal ve sayısız yaratıcı sapkınlıkları hatırladı.

Madeleine içeri girer girmez Bayan Wellington’ı gördü, üzerinde göz farıyla kusursuz bir uyum için-de olan pembe saten pijamaları vardı ve kanepenin önünde telaşlı bir şekilde yürüyüp duruyordu. Korku Okulu’na gelmeden önce Madeleine yatmadan evvel makyajını tazeleyen bir kadınla hiç karşılaşmamıştı. Ama Bayan Wellington böyle bir kadındı ve göz farı, allığı, takma kirpikleri ve rujuyla bunu kanıtlıyordu.

“Duş Komutanı. Tanrı’ya şükür nihayet gelebildin!” diye bağırdı Bayan Wellington.

Madeleine yavaşça plastik duş bonesini düzelttik-ten sonra yaşlı kadına sinirle baktı. “Bayan Welling-ton, böyle bir günde saygısızlık yapmak istemem, ama buraya gelmemi sadece otuz saniye önce istediniz. Ve lütfen bana Duş Komutanı demekten vazgeçin. Ken-dimi çizgi film karakteri gibi hissediyorum - üstelik hiç de hoş olmayan bir karakter gibi!”

Page 7: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

14

“Görünüşe bakılırsa, biri yatağın ters tarafından kalkmış.”

“Sormamam gerektiğini biliyorum,” dedi Madele-ine içini çekerek, “ama yatağın ters tarafı ne demek oluyor?”

“Yatağın yanlış tarafı oluyor,” dedi Bayan Wellin-gton ağzı renk değiştirirken. Yaşlı kadının bir tür ge-netik bozukluğu vardı; kızdığında, gerildiğinde ya da utandığında dudaklarındaki geniş kılcal damarları ko-yulaşıyordu.

Formalite gereği odayı börtü böcek taramasından geçirmeyi bitirmek üzere olan Madeleine, karşılık vermekten çekindi. Genelde örümcek ağı olmayan yerler genç kızın kendini rahat hissetmesini sağlıyor-du, ama bugün için aynı şey geçerli değildi. Kendisini rahat hissedemeyeceği kadar çok şey risk altındaydı. Rahatlama düşüncesi bile ona sorumsuzca, hatta ne-redeyse yasadışı geliyordu!

Bayan Wellington zarifçe kanepeye oturup bacak bacak üstüne attı ve Madeleine’e de aynı şeyi yap-masını işaret etti. Çok iyi düzenlenmiş bir dansı icra ediyormuş gibi dört kedi de kadının ayaklarının di-binde daire çizdikten sonra sfenks pozisyonunu aldı. Madeleine dört kuyruğun ve on altı patinin yerini iyice ezberledikten sonra Bayan Wellington’ın yanın-daki yerini alıp öğretmeninin dimdik duruşunu taklit etti. Genç kız sabah ziyaretinin sebebiyle ilgili sorular sormaya hazırlanırken, Bayan Wellington’ın güneş le-keleriyle dolu uzun ve narin parmaklarına odaklandı. Bu güçlü kişiliğinin, zaman ve tecrübelerin yorduğu zayıf bir bedende yer aldığını unutmak çok kolaydı.

Page 8: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

15

“Madeleine, senden buraya gelmeni istedim,” dedi Bayan Wellington, “çünkü bana tuhaf şeyler oluyor.”

“Sizi anladığıma oldukça eminim. Okulu kaybet-me ihtimali sizin için çok korkutucu olmalı; bu ko-rumak için çok uğraştığınız bir miras. Abernathy ile yüzleşmeye gelince, bunca yılın ardından korkmanı-zın normal olduğunu düşünüyorum.”

“Korku Okulu’nun müdiresi olduğumu sana hatır-latmama gerek var mı? Korkuyu herkesten daha iyi bilirim! Aslına bakarsan, kısa bir süre önce bu konu üzerine fahri doktoramı aldım, o nedenle meselenin korku olmadığını söyleyebilirim. Mesele çok daha üzüntü verici,” dedi Bayan Wellington kesin bir şekil-de. Sonra göğsünü tuttu, suratı asıldı ve işitilebilir bir şekilde yutkundu.

“Yine ölüyormuşsunuz gibi yapmayacaksınız, değil mi?”

“Hayır!” diye bağırdı Bayan Wellington. Sonra sesi yumuşadı, “Lütfen, Madeleine, bana mantıklı bir İn-giliz tavsiyesi vermen için sana danışıyorum. Yardıma ihtiyacım var. Çok ama çok büyük bir sorunum var…”

“Aklı başında bir İngiliz olsam da, bana kalırsa di-ğerlerini de uyandırmalıyım. Ne de olsa, Theo insan-lara teşhis koymak konusunda son derece usta, ayrıca yürümek için yardıma ihtiyacınız olursa Garrison’ın güçlü olduğunu, Lulu’nun kalp masajı yapmayı bil-diğini ama Hyacinth’in yardımcı olmak yerine işinizi zorlaştıracağını unutmayın. O yüzden bırakalım o ve gelinciği uyusun,” dedi Madeleine kendisine engel olamayarak, sesine panik işlerken arkadaşlarını topla-maya gitti.

Page 9: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

16

Birkaç dakika sonra Madeleine uyku sersemi, pi-jamalı sınıf arkadaşları -Theo, Garrison ve Lulu- ile geri döndü. Ölüm ve hastalıklar konusunda uzman-lığını ilan eden on üç yaşındaki New Yorklu bodur Theo Bartholomew grubun önüne geçti. Dağınık kahverengi saçlarını hızla düzelttikten sonra, lekeli gözlüğünü düğme burnunda itip muayeneye başladı.

“Doktor geldi,” dedi Theo kendinden emin bir şe-kilde Bayan Wellington’ın bileğinden tutarak. “Ve iyi haber, nabzınızı hissedebiliyorum, bu kesinlikle hayat-ta olduğunuzu gösteriyor.”

“Ah, Maddie seni uyandırmamalıydı,” diye ho-murdandı Lulu, şimdiden Theo’nun abartılı tavırla-rına sinir olmuştu.

Şaşırtıcı bir şekilde Theo Lulu’ya aldırmayıp dikka-tini Bayan Wellington’a verdi. “Şiddetli ya da hafif baş ağrınız var mı?”

“Hayır,” diye karşılık verdi Bayan Wellington. “Pe-ruk yapıştırıcısı olarak katran kullanmayı bıraktığım-dan beri o konuda hiçbir sorunum olmadı.”

“O halde, ileri derecede beyin tümörü, anevrizma ya da kafatası apsesi ihtimallerini eleyebilirim,” diye açıklayan Theo ciddiyetle devam etti. “Ekstremitele-rinizde karıncalanma hissediyor musunuz?”

“Ekstremitelerim mi?”“Ekstremite, kollar ve bacaklara verilen süslü bir

isim,” diye açıkladı Madeleine.“Felç, çoklu sertleşim, fibromiyalji - sıradan, ha-

yat değiştiren hastalıklara dair belirti arıyorum,” dedi Theo.

Page 10: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

17

“Doğrusunu söylemek gerekirse, kollarımı ve ba-caklarımı hissetmek bir yana, onlara sahip olduğumu bile unutuyorum,” diye yanıt verdi Bayan Wellington.

“İlginç,” dedi Theo çıkardığı kirli gözlüğünü pija-masının üstüyle temizlerken.

“İlginç mi? Neden ilginç?” diye sabırsız bir tonla sordu Bayan Wellington.

“Ah, hiç de ilginç değil. Sadece bu kelimeyi söyle-mek hoşuma gidiyor. Pekâlâ, son zamanlarda vücu-dunuzdan büyük ölçüde et kayboldu mu?”

“Kesinlikle olmadı.”“Öyleyse et yiyen bakteri de değil,” dedi Theo çe-

nesini ovuşturarak. Bayan Wellington’ın ayaklarının dibinde gezinen kedilere baktı. “Kedilerden birinin sizi tırmalayıp kedi tırmığı hastalığına sebep olmuş olma ihtimali var mı?”

Lulu, “Bu kesinlikle uydurma bir hastalık,” diye mırıldandı.

“Aslına bakarsan, Lulu, bu kesinlikle gerçek bir has-talık,” dedi Theo. “Bana inanmıyorsan, iTunes’a bak - bunun hakkında bir şarkı bile var.”

“Özür dilerim, hastalık teşhisi koyarken iTunes’un ne kadar güvenilir olabileceğini unutmuşum,” diye onu iğneledi Lulu.

“Seni temin ederim ki, Tombul, bu kedilerin tır-nakları hayatları boyunca hep pürüzsüz oldu. Bod-rumdaki kedilere özel spa odasını görmedin mi? Tüy-lerinin yalanması için yapay bir dil bile var.”

Lulu gergin bir şekilde, “Bodrumlardan nefret ede-rim… penceresiz olurlar… kötü haber,” diye kendi kendine homurdandı.

Page 11: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

18

“Öyleyse kedi tırmığı hastalığı, et yiyen bakteri, beyin tümörü, anevrizma, kafatası apsesi, çoklu sert-leşim, felç ve fibromiyalji olmadığı kesin. Beynimin durduğunu söylemeliyim. Bu rekor kitaplarına ya da İnternetDoktoru’na girebilecek bir şey olmalı, ama internete erişimimiz olmadığına göre, tıbbi gizemlere ihtimal vermek zorundayım.”

“Ciddi misin?” dedi on dört yaşındaki Miamili Garrison Feldman, Theo’nun önüne geçerken. Da-ğınık sarı saçlı, sudan korkan uzun boylu ve bronz çocuğun doğuştan gelen hükmeder gibi bir havası vardı. “Neden bize neler olduğunu söylemiyorsunuz, Bayan Garrison? Bunun Theo’nun sizi muayene et-mesinden daha kolay olacağına eminim.”

Bayan Wellington kafasını sallayıp dudaklarını büzdükten sonra konuşmaya başladı. “Sylvie Mont-gomery’nin makalesini ve Abernathy ile yüzleşmem için plan kurduğunu duyduğumdan beri çok tuhaf şeyler hissediyorum.”

“Ne tür şeyler?” diye sordu Lulu merakla.“Göğsümde bir ağırlık, gözlerimde yaşlar ve karın

boşluğumda panik hissediyorum. En kötüsü de, geç-mişi, Abernathy ile ilk tanıştığım günleri düşünmeye başlamış olmam…”

Bir şempanzenin bile sayamayacağı kadar uzun yıl-lar önce, Bay Wellington adındaki bir dul, oğlu Aber-nathy’yi Korku Okulu’na getirmişti. Çocuğun nover-kofobi olarak da bilinen üvey annelere karşı duyduğu yersiz korkuyu yenmesi için ciddi bir yardıma ihtiyacı vardı. Ama kaderin cilvesi sonucunda, o zamanlar Ba-yan Hesterfield olan Bayan Wellington ve Bay Wel-

Page 12: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

19

lington birbirlerine delicesine âşık oldular. Elbette, hislerini Abernathy’den gizlemeye çalıştılar, ama çok geçmeden aşk mektuplarını keşfeden Abernathy tam anlamıyla yıkıldı. O günden sonra Abernathy, babası ve üvey annesiyle aynı çatı altında bir gece bile geçir-medi. Aksine, doğaya çekilip sakin bir hayat sürmeyi tercih etti.

Doğa Ana’nın fazlasıyla hırpaladığı Abernathy son günlerde griye çalan, incelmiş derisi ve güneşten açıl-mış saçlarıyla oldukça bakımsız görünüyordu. Ancak en göze çarpan özelliği normal bir şekilde sosyalleş-mesinin imkânsız olmasıydı. Müziğe karşı duyduğu büyük ama son derece tuhaf sevgi olmasaydı, hâlâ ağaçların ve sincapların arasında yaşıyor olurdu. İl-ginçtir ki, Abernathy’yi Korku Okulu’na geri getiren şey, müzik kulağı olmayan Hyacinth’in söylediği şar-kıydı. Uzun yıllarını ormandaki hayvanlarla tek taraflı sohbetler ederek geçirdiği için okula geri döner dön-mez insanların arasında olmaktan hoşlanmaya başla-mıştı.

“Adaylar, bana gerçeği söylemelisiniz,” dedi Bayan Wellington öğrencilerine, ne de olsa onları ‘hayatın güzellik yarışmasındaki adayları’ olarak görüyordu. “Neyim var?”

Theo kaşlarını çatarak, “Bunun hileli bir soru ol-duğunu düşünen tek kişi ben miyim?” diye sordu.

Balo salonunun arka tarafından Bayan Welling-ton’ın hizmetkârı Schmidty’nin sesi duyuldu. Polyes-ter kaplı devasa karnı ve zarif bir şekilde yana taradığı saçlarını dengelemek adına Schmidty oldukça belir-gin bir yürüyüş tarzı geliştirmişti.

Page 13: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

20

Schmidty odanın diğer ucundan, “Hanımefendi, size neler olduğunu yeniden açıklamam mı gereki-yor?” diye seslendi, heybetli İngiliz buldogu Macaro-ni mavi çizgili pijamasıyla hemen arkasındaydı.

“Menenjit değil, öyle değil mi?” diye sordu Theo, Bayan Wellington’ın yanından uzaklaşarak. “Çünkü şimdiden boğazım ağrımaya başladı.”

“Hayır, Bay Theo, daha sık rastlanan bir şey… Duygular,” diye yanıtladı Schmidty.

Bayan Wellington kızgınlıkla, “Ona kulak asmayın; diş taşlarım ondan daha akıllıdır!” dedi.

“Pekâlâ, evlere ziyarete giden bir dişçi bulmalıyız,” diye homurdandı Lulu tiksintiyle.

“Hanımefendi yıllardır ilk kez üzüntü, pişmanlık ve melankoli gibi duygular yaşıyor ve anlaşılacağı üze-re baskı altında,” diye açıklayan Schmidty yaşlı kadı-nın gözyaşlarını sildi.

“Abernathy benden nefret ediyor,” diye homur-dandı Bayan Wellington. “Üvey oğlum da benden nefret ediyor ve yakında onu bir ebeveyn ve öğretmen olarak hayal kırıklığına uğrattığımı tüm dünya öğre-necek. Okul kapanacak ve bu hayatta yapabileceğim hiçbir şey kalmayacak!”

“Hayır, Bayan Wellington! Bunun olmasına izin vermeyeceğiz,” dedi Garrison kendinden emin bir şekilde. “Siz ve Abernathy işleri yoluna koyacaksınız. Red Sox ve Yankee takımlarının rekabeti gibi; buna bir son vermenin vakti geldi. Bunu başardığınızda da, Sylvie Montgomery’ye edindiği bilgilerin yanlış oldu-ğunu göstereceğiz ve haberi yok etmekten başka şansı kalmayacak.”

Page 14: HERKES BİR ŞEYLERDEN KORKAR · 10 çıkarmış olsa da, son zamanlarda yeniden eski hali-ne dönmüştü. Birkaç gün önce kahverengi ve bordo renkli bir balili örümceğiyle

21

O sırada, odanın diğer tarafındaki pencereden hafif bir homurtu duyuldu. İlk önce kimse aldırış etmedi, ama homurtu giderek artınca, Bayan Wellington me-rakla sesin geldiği tarafa baktı.

“Domuz geri dönmüş!” diye bağıran yaşlı kadın, hemen ayağa fırlayıp en yakınındaki lambayı alarak pencereye doğru fırlattı.