halk, halk bİlİmİ ve halk bİlgİsİ Üzerİne bİr deneme...halk, halk bİlİmİ ve halk...

87
HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna paralel olarak da toplumların çok hızlı bir şekil- de geliştiği yirminci yüzyıldan yirmibi- ı inci yüzyıla girerken, endüstri ve tekno- loji alanındaki yeni bııluş ve yaratmalar dünyamızı daha küçük bir alan haline getirmektedir. Bütün bilim dallarında olduğu gibi, Halk Bilimi alanında kulla- nılan temel terimler ve bu terimlere bağ- lı olarak da bu bilim dalının kendini ta- rif ve tanımlamanın yeni bir değerlen- dirmesini yapmak bir zorunluluk hailine gelmiştir. Avrupalı ve Amerikalı bilim adamlarının son yirmi, otuz yıldır üze- rinde durdukları ve yeniden anlam ver- meye çalıştıkları “Halk” (Folk), “Halk Bi- limi” (Folklore) ve “Halk Bilgisi” (Folklo- re) terimleri ve bu terimlerin üzerine ku- rulmuş olan bilim dalıyla, bu bilim dalı- nın konusunun ne olduğu hakkındakİ sorul ar a yeni bir gözle bakmak, Türk halk bilimi uzmanlarının da tartışması gereken konulardır. Bu konulara çağdaş Türk toplum yapısını ve teknolojik geliş- me ve yeni yaratmaların kullanımını da göz önüne alarak yaklaşmak gerekmek- tedir. Tanzimattan beri yakalamaya çalış- tığımız veya üyesi olmak istediğimiz “modern” düşünce ve 'yaşayış gruplan- ıl ın veya “batılı” olmanın günümüzdeki yeni şekli olan “Avrupa Topluluğuma aday bir ülkede “halk” nedir, halk bilimi nasıl bir bilim dalıdır ve bu bilim dalının kendisine konu ettiği “bilgi” veya “kül- tür” denilince ne anlaşılmalıdır? Sanıyo- ruz ki, bu sorular pek çok kişinin ve özel- likle de halk bilimini kendilerine akade- mik alan olarak sekmiş veya a: atör ola- rak bu alanda çalışmalar yapanların sor- duğu ve cevap aradığı konulardır. Bu denemenin konusu başta “Halk” terimi olmak üzere, “Halk Bilimi” ve “Halk Bilgisi”nin günümüz bilim ve top- lum anlayışına göre bir değerlendirmesi hakkında olacaktır. Umuyoruz ki, Türki- ye’de halk bilimi alanında çalışanlar bu- radaki düşünce ve değerlendirmelerimiz ışığı altında yapacakları çalışmaların şe- kil ve muhtevalarına yeni bir yön vere- ceklerdir. Bizim burada tartışacağımız ve batıda da tartışılan bu konular, daha başka araştırm acil arın da konuya yapa- cakları yeni katkılarla genişleyecek ve bu sayede Türk Halk Bilim çalışmaları yeni bir hız kazanacaktır. Halk bilimini kendilerine akademik alan olarak seçenlerin çok iyi bilecekleri gibi, ilk defa 1846’da William Thoms ta- rafından ortaya atılan ve “popüler antik- ler” kavramını karşılamak için kullanı- lan “Folklore” terimi, Türkçe’de “halkıy- yat”, “halk bilgisi”, “halk bilimi” ve “halk kültürü” gibi terimlerle karşılanmakta- dır. “Folklore” terimi Almanca’da “volks- kunde” ve Fransızca’da “tı aditions popu- laires” şeklinde ifade edilmiştir. Hatta Almanca “volkskunde” terimi “Folklore” teriminden daha eski olmasına rağmen, hiç bir zaman “Folklore” terimi kadar yaygınlık kazanamamıştır. İngilizce bir terim olan “Folklore” 1891’de yapılan milletlerarası Folklore kongresinden sonra bütün dünvada ya İngilizce şekli olan “Folklore”, veyahut da her dilde ter- cümesi yapılmak suretiyle kullanılmaya başlamıştır. Folklore veya halk bilimi teriminin yaygınlığı bir tarafa, bu terimin neyi ifa- dj ettiğinin tam olarak anlaşılması ve bu bilim dalının konusunun ne olduğunu açıklamak için her şeyden ünce, terimin 2 Millî Folklor

Upload: others

Post on 17-Mar-2021

35 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME

Doç. Dr. Metin EKİCİ

Bilim ve teknolojinin ve buna paralel olarak da toplumların çok hızlı bir şekil­de geliştiği yirminci yüzyıldan yirmibi- ı inci yüzyıla girerken, endüstri ve tekno­loji alanındaki yeni bııluş ve yaratmalar dünyamızı daha küçük bir alan haline getirmektedir. Bütün bilim dallarında olduğu gibi, Halk Bilimi alanında kulla­nılan temel terimler ve bu terimlere bağ­lı olarak da bu bilim dalının kendini ta­rif ve tanımlamanın yeni bir değerlen­dirmesini yapmak bir zorunluluk hailine gelmiştir. Avrupalı ve Amerikalı bilim adamlarının son yirmi, otuz yıldır üze­rinde durdukları ve yeniden anlam ver­meye çalıştıkları “Halk” (Folk), “Halk Bi­limi” (Folklore) ve “Halk Bilgisi” (Folklo­re) terimleri ve bu terimlerin üzerine ku­rulmuş olan bilim dalıyla, bu bilim dalı­nın konusunun ne olduğu hakkındakİ sorul ar a yeni bir gözle bakmak, Türk halk bilimi uzmanlarının da tartışması gereken konulardır. Bu konulara çağdaş Türk toplum yapısını ve teknolojik geliş­me ve yeni yaratmaların kullanımını da göz önüne alarak yaklaşmak gerekmek­tedir.

Tanzimattan beri yakalamaya çalış­tığımız veya üyesi olmak istediğimiz “modern” düşünce ve 'yaşayış gruplan­ıl ın veya “batılı” olmanın günümüzdeki yeni şekli olan “Avrupa Topluluğuma aday bir ülkede “halk” nedir, halk bilimi nasıl bir bilim dalıdır ve bu bilim dalının kendisine konu ettiği “bilgi” veya “kül­tür” denilince ne anlaşılmalıdır? Sanıyo­ruz ki, bu sorular pek çok kişinin ve özel­likle de halk bilimini kendilerine akade­mik alan olarak sekmiş veya a: atör ola­rak bu alanda çalışmalar yapanların sor­duğu ve cevap aradığı konulardır.

Bu denemenin konusu başta “Halk” terimi olmak üzere, “Halk Bilimi” ve “Halk Bilgisi”nin günümüz bilim ve top­lum anlayışına göre bir değerlendirmesi hakkında olacaktır. Umuyoruz ki, Türki­ye’de halk bilimi alanında çalışanlar bu­radaki düşünce ve değerlendirmelerimiz ışığı altında yapacakları çalışmaların şe­kil ve muhtevalarına yeni bir yön vere­ceklerdir. Bizim burada tartışacağımız ve batıda da tartışılan bu konular, daha başka araştırm acil arın da konuya yapa­cakları yeni katkılarla genişleyecek ve bu sayede Türk Halk Bilim çalışmaları yeni bir hız kazanacaktır.

Halk bilimini kendilerine akademik alan olarak seçenlerin çok iyi bilecekleri gibi, ilk defa 1846’da William Thoms ta­rafından ortaya atılan ve “popüler antik­ler” kavramını karşılamak için kullanı­lan “Folklore” terimi, Türkçe’de “halkıy- yat”, “halk bilgisi”, “halk bilimi” ve “halk kültürü” gibi terimlerle karşılanmakta­dır. “Folklore” terimi Almanca’da “volks- kunde” ve Fransızca’da “tı aditions popu- laires” şeklinde ifade edilmiştir. Hatta Almanca “volkskunde” terimi “Folklore” teriminden daha eski olmasına rağmen, hiç bir zaman “Folklore” terimi kadar yaygınlık kazanamamıştır. İngilizce bir terim olan “Folklore” 1891’de yapılan milletlerarası Folklore kongresinden sonra bütün dünvada ya İngilizce şekli olan “Folklore”, veyahut da her dilde ter­cümesi yapılmak suretiyle kullanılmaya başlamıştır.

Folklore veya halk bilimi teriminin yaygınlığı bir tarafa, bu terimin neyi ifa- dj ettiğinin tam olarak anlaşılması ve bu bilim dalının konusunun ne olduğunu açıklamak için her şeyden ünce, terimin

2 Millî Folklor

Page 2: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

esasım oluşturan “Halk” teriminin açık­lanması gerekir. Gerek “batı”da, gerekse “doğu”da ondokuzuncu yüzyıldaki “halk” anlayışı ve halk teriminin ifade ettiği topluluk, sınıf farklılığını esas alan bir toplum anlayışına göre yapılmıştır. Ge­rek sahip oldukları sosyal hayat ve sta­tü, gerekse teknolojik bakımdan dünya­nın en ileri toplumları olduklarını iddia eden Avrupah bazı toplumlar, kendi top­lum yapılarına bakarak ve sahip olduk­ları hayat şartlarıyla diğer toplumları mukayese ederek “halk” terimini “Ba­ğımsız bir yapıdan daha çok, bağımlı bir yapı olarak” düşünmüşlerdir. Bu anla­yışla halk terimine; “halk daha başka kümelerden oluşan gruplara tezattır” şeklinde yaklaşan Avrupalı bu toplum­lar, sübjektif olarak yaptıkları karşılaş­tırma suretiyle, “halkı” bir taraftan “me­deni” ve “seçkin” grupla tezat halinde kabul ederken, diğer taraftan da “primi- l.ir “ilkel” veya “vahşi” olarak adlandır­dıkları topluluklara da tezat olarak de­ğerlendirmişlerdir. Ondokuzuncu yüzyıl Avrupa anlayışının tarifine göre halk; “okur-yazar bir toplumda cahil kısım” olup, eğitim görmüş, seçkin veya aydın zümre ile aynı millet içinde veya ona ya­kın bir yerde yaşamaktadır. Fakat bu ‘ halk” topluluğu; okuma-yazma ve tek­nolojiden habersiz “ilkel” veya “vahşi” olarak adlandırılan toplumlardan da ol­dukça uzak bir yerde durmaktadır. Bu tarifteki temel ise, “medeni ve edebi olan bir toplumda” ifadesinde yer almaktadır. Buna göre halk; medeni veya seçkin ola­rak kendisini “yüksek tabaka”ya yerleş­tiren grubun hemen altında ve yakının­da düşünülmüştür.1 Bu düşünce tarzı­nın hedeflerinden birinin halkın kim ol­duğunu tespit değil, kendisini “aydın” veya ‘seçkin” olarak adlandıran kesimin kendi yerini belirleme çabası olduğunu da belirtelim. Daha başka bir ifadeyle söylemek gerekirse; Avrupalı aydın züm­re kendisini; okur-yazar, eğitilmiş, edebi, şehirli ve medeniyeti yakala *ş olarak

kabul ederken, bu özelliklere sahip ola­mayan kendi toplumu içindeki diğer in­sanları cahil, okuma-yazma bilmeyen, ancak eğitimden haberi olan, şehirde ya­şamayan ancak şehre yakın bir yerde, yani taşrada oturan ve henüz medeniye­ti her yönüyle elde etmemiş olan şeklin­de değerlendirmek suretiyle, kendinden bazı özellikleriyle farklı gördüğü bu ke­sim insan topluluklarını “halk” (folk) te­rimiyle adlandırmayı uygun görmüştür. Dikkatle incelendiğinde, W. Thoms’un “Folklore" terimini ortaya atarken bu düşünce tarzından hareket ettiği anlaşı­lır. Bütün bu yaklaşımlar özetlenirse; halk olarak adlandırılan topluluk, mede­ni ve edebi olarak kabul edilen topluluk­la; Afrika, Avustralya ve Amerika yerlile­ri gibi primitif, ilkel veya vahşi olarak adlandırılan toplulukların arasında bir yerde kabul edilmiştir. Burada sözü edi­len “halk” teriminin daha çok köy ve köy­lüyü ifade ettiği çok açıktır. Ondokuzun­cu yüzyıl düşünürleri için halk, şehirden çok uzak olmayan ve henüz tam olarak medeniyeti yakalayamamış köylüleri ifade etmekteydi. Bu anlamda taşrada oturanlar bir toplumun veya milletin sa­hip olduğu değerleri hiç değiştirmeden saklayıp, yüzyıllardan beri devam etti­ren kişilerdi. Yine onlar için halk bilimi de; bu köylerde veya taşrada otuı an hal­kın yaratmalarını, yani o toplumun veya milletin en eski, ilkellik dönemi hatıra­larını saklayan grupları ve grupların hâ­lâ saklamakta olduğu değerleri araştırır ve kendisine inceleme konusu eder. Bu tarz bir yaklaşım J. J. Rousseau’nun ro­mantik köye veya taşraya bakışında bu­lunabileceği gibi, Ingiliz “Tekamül (Evo- lution) Teorisi” mensuplarımn “Medeni­yet düz bir çizgi halinde, basitten kar­maşığa doğru ilerler”2 şeklindeki düşün­celerinde de mevcuttur. Buna göre her toplum belli bir ilkellik dönemi yaşamış­tır veya böyle bir alt seviyeye sahip ol­muştur. Daha sonra belli keşif ve icatlar­la ilerleyerek belli bir gelişmişlik sevi­

Millî Folklor 3

Page 3: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

yesine gelen bir toplum, son olarak da medeniyeti yakalamış veya yakalaya­caktır. Tabii ki, böyle bir düşünce tarzı kendisini diğer toplumlardan üstün gö­ren bir toplumun etnosantrik anlayışa göre yaptığı bir mukayesenin mahsulü­dür. Aynı düşünceye göre; Avrupalı ve ge­lişmiş teknolojiye sahip ülkelerin bir kıs­mı medeni veya seçkin, bir kısmı taşralı, köylü veya halktır. Onların dışındaki gruplar ise primitif, ilkel veya vahşidir. Bu düşünceye göre halk; kendisini me­deni veya seçkin olarak kabul eden top­lulukla yanyana veya ona yakın bir yer­de yaşamakla birlikte, seçkin topluluğun tekamül etmeden önceki, yani ilkellik devirlerine ait unsurları, hala muhafaza eden daha alt seviyedeki bir topluluk olup, seçkin veya medeni topluluk kendi ilkellik dönemine ait hatıraları çok uzaklara gitmeksizin, hemen yanı başın­daki daha az gelişmiş olarak kabul edi­len bu toplulukta, yani köylü hayatı için­de, yani “halkta” muhafaza edilmiş ola­rak bulabilir. “Popüler antikler” terimi de bunu ifade eder. Seçkin toplum he­men yanı başında bulunan daha alt sevi­yedeki toplumun yaratmalarım veya il­kellik döneminden beri taşıdıklarım, ya­ni “Halk Bilgisi”ni kendisine inceleme konusu eder. İşte 19 yüzyıl Avrupası’nda yeni bir bilim dalı olarak ortaya çıkan “Halk Bilimi'’ (Folklore) de bu araştırma ve inceleme işidir.

Ondokuzuncu yüzyıl Türk toplum un - da da bu anlayışlara paralel görünen an­layışlar mevcuttur. Osmanlı toplum dü­zeninde “havas” ve “avam” ayrımında görülen ve “halk” teriminin ondokuzun­cu yüzyıl Avrupası’ndaki anlamına kar­şılık gelen “avam”, yirminci yüzyıldan itibaren “köylü" kavramıyla eş değerde bir anlam kazanmıştır.3 Yönetim siste­minin değişmesiyle ortadan kalktığı dü­şünülen sınıf farklılığı, tamamen şehirli ve köylü ayrımına dönüşmüş ve halk bi­limi çalışmaları hız kazanıp, gelişmeye başladığında ülkemizdeki ilk halk bilimi

araştırmaları tamamen “halk” (folk) ol­duğu kabul edilen köy ve köylü hayatı çevresinde gerçekleştirilmiştir, Ondoku­zuncu yüzyıl Avıupası’ndaki “halk” (folk) ve “halk bilimi” (Folklore) kavramlarının ülkemizdeki bir başka yansıması ise, ilk halk bilimi araştırmalarının halk bilgisi­nin bir bölümünü oluşturan “halk oyun­ları” hakkında yapılmasından dolayı, “Folklore” kelimesinin bu oyunları ifade ettiğinin düşünülmesiyle ilgilidir. Bugün bile hala düzeltilemeyen yanlışlardan olan “Folklörcü” “Folklör Oynamak”, “Folklör Ekibi” gibi ifadeler bu dönemin bıraktığı problemlerdir.

Günümüz halk bilimi teorisyenlerin- den Amerikalı araştırmacı Alan Dun- des’e göre “halk” terimini açıklamak için, onun “seçkin” veya “ilkel”le tezat olarak algılanmasına dayalı bir tarif yapmak tamamen yanlıştır. Dundes; “Eğer ilkel olarak adlandırılan bir top­lumda, masal, halk müziği veya halk türküsü varsa, ki araştırmacılar bu tür­lerin ilkel kabul edilen toplumlarda mevcudiyetini tespit etmiştir, bunları ne olarak adlandırmak gerekir?” sorusunu sorduktan sonra, toplumların böyle et- nosantirik bir duyguyla sınıflandırılma­sındaki yanlışlığa dikkat çeker. Yine ay­nı araştırmacı George M. Foster’in halk bilgisi (Folklore) hakkındaki “Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Ingiltere ve Almanya gibi ülkelerde gerçek halk bil­gisinin (Folklore) varlığından bahset­mek mümkün değildir. Bu ülkelerde sa­dece kıyıda, köşede kalmış bölgelerdeki marjinal tezahürler vardır. Yeni icatların ışığı altında bütün alanlarda endüstri­leşmeye yönelen modern dünyada, yeni halk bilgisinin doğması da pek mümkün görülmüyor” şeklindeki yirminci yüzyı­lın ikinci yarısında ortaya atılmış görü­şüne de, halkı hala ondokuzuncu yüzyıl anlayışına göre tarif ediyor olmasından dolayı katılmadığını belirtir. Dundes; Marksist halk bilimcilerin halkın tarifi­ne “proleterya”yı da dahil etmek suretiy­

4 Millî Folklor

Page 4: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

le, halkın hem köyde, hem de şehirde bu­lunabileceğini iddia etmeleri bakımın­dan bir yemlik ve değişiklik getirdikleri' ni, ancak onların da “halkı alt sınıflar ve baskı altında tutulan gi”iplar”la sınır­landırmış olmaları bakımından ve de Marksist teorinin halk bilgisini sadece sınıf protestosunun bir silahı olarak ka­bul etmesinden dolayı hatalı olduğunu, demokratik toplum!arda baskı altında tutulmayan grupların da halk oluştura­bileceğini ve de halk bilgisinin (Folklore) sadece protestoyu konu eden ürünlerden müteşekkil olmadığım söyleyerek eleşti­ril-.4

Türk toplumunda Tanzimattan itiba­ren ciddiyetle üzerinde durulan, ancak Avrupalı sosyal bilimcilerin düşüncele­rinden pek de farklı olmayan halk anla­yışına yukarıda kısaca temas etmiştik. Batı toplumlarında mevcut olan seçkin ve köylü ayrımının bizde de havas ve avam şeklinde belirdiğini, esası itibariy­le Tanzimat döneminde başlayan ve Cumhuriyetle birlikte devam eden yeni­leşme dönemlerinde de durumun pek de­ğişmediğini görüyoruz. Bu dönemlerde mevcut olan aydın ve halk ayrımı “halka inmek”, “halktan çıkmak”, “halktan gel­mek” ve son dönemlerdeki politik bir dü­şünce olarak da “halka gitmek”, “halk böyle istiyor”, “halka mal olmak” gibi şe­killerde kullanılmaktadır. Bugünkü an­lamıyla kelimenin kullanım sahasının genişlediğini, ancak bu gelişmenin poli­tik anlamda olduğunu, şehirli veya köy­lünün politik anlamda aynı halk kavra­mıyla ifade ediliyor olmasına rağmen, terimin halk bilgisiyle ilgili kullanımla­rının hiç değişmediğini görüyoruz. Yüz­yılımızın başında kendisini eğitilmiş ve okur-y az arlık durumuna göre seçkin ve­ya aydın gören toplulukların, bugün ay­nı düşünceyi “devlet seçkini” olmak şek­linde yeniden yapılandırdığım ve bu su­retle kendisini halk teriminin karşıladı­ğı topluluktan tecrit ettiği veya etmeye çalıştığı da bir gerçektir.

Halk teriminin çeşitli alanlarda kul­lanılması ve anlamı farklı olabilir. Özel­likle de siyasilerin kullanımı bizim ko­numuzun dışında kalmaktadır. Biz ken­di alanımıza göre halkın yeni bir tarifi konusunda Alan Dundes’in görüşlerine yor verip, bunun bizim toplumlunuza ve bizim anlayışımıza göre bir değerlendir­mesini yapmak istiyoruz. Dundes’in halk tarifi şöyledir; “halk terimi en az bir ortak faktörü paylaşan herhangi bir in­san grubunu ifade eder. Bu grubu birbi­rine bağlayan faktörün -ortak meslek, dil veya din olabilir- ne olduğu Önemli değildir. Bu faktörden daha önemli olan nokta ise, herhangi bir sebebe bağlı ola­rak oluşan grubun kendine ait kabul et­tiği bazı geleneklere sahip olmasıdır.” Yazar; bu tarife göre bir grubun en az iki kişiden oluşabileceğini, ancak halk bili­minin incelediği halk grubunun ise ço­ğunlukla daha fazla kişiden oluştuğunu söyler. Dundes’e göre, kendi tarifine uy­gun bir halk grubu bir millet kadar geniş olabileceği gibi, bir aile kadar da küçük olabilir. Yine bu şekilde bir halk tarifinin kabul edilmesi durumunda, halkın hem şehirde, hem köyde bulunabilmesi söz konusu edilebilir. Aynı zamanda Ameri­ka Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın tek­nolojik olarak gelişmiş ülkelerinde de halk ve halk bilgisi (Folklore) olacak ve endüstrinin yarattığı yeni çevrelerde, yeni halk gruplarına bağlı olarak, yeni halk bilgileri doğacak ve gelişecektir.5 Yazar bu fikrini çeşitli alanlardan verdi­ği örneklerle açıklarken en son teknolo­jik gelişmelerin oluşturduğu gruplara te­mas eder. Bilgisayar teknolojisi en son ulaşılan teknolojik bir gelişmedir. Bilgi­sayar kullananların kendileri hakkında pek çok fıkra anlatıldığı gibi, bilgisayar hakkında da pek çok fıkra vardır. Yine bilgisayar kullananlar tarafından üretil­miş fıkraların da bulunması çok tabii bir şeydir. Eğer bu fıkralar halk bilgisi ise; onları yaratan, anlatan ve bu fıkralara konu olan insanlar veya toplumların da

Millî Folklor 5

Page 5: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

halk kavramı içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu anlayıştan hareketle; halk biliminin sadece kıyıda, köşede kalmış marjinal şeyleri değil,, hem köyde, hem şehirde bulunan halk bilgisini araştıran, bu bilgiyi inceleyen bir bilim dalı olduğu­nu söyleyebiliriz.

Esas itibariyle çağdaş bir yaklaşım olan bu tarifte açıklanması gereken veya halkın bu şekilde anlaşılmasında esas alınan noktanın, bir grubun kendine ait diğer kimliklerin özelliği değil, o grubun sahip olduğu ve kendine ait kabul ettiği bir “gelenek”tir. Burada geleneğin ne ol­duğu ise Dundes tarafından açıklanma­mış olmakla birlikte, bunun halk bilgisi ürünleri olduğu açıktır. Herhangi bir gruba halk özelliği veren geleneğin ve gelenek çerçevesinde oluşturulan halk bilgisinin ne olduğu konusu ise halk bili­mini kendi şartları ve çevresi (context) içinde tarif eden Dan Ben-Amos tarafın­dan şu şekilde yapılmaktadır; “Kendi kültürel çevresinde halk bilgisi bir şeyle­rin derlenmesi değil, bir işlem veya olgu, tam olarak da nakletme esasına daya­nan bir olgudur.” Araştırmacı görüşünü şu şekilde sürdürür; “Halk bilgisi (Folk­lore) belli bir zamanda meydana gelen harekettir. Halk bilgisi (Folklore) artis­tik bir harekettir. Halk bilgisi (Folklore), yaratıcılık ve estetik kaygıyı içine alır ve bunların her ikisi de kendiliklerinden sanat formlarında birleşmeye yüz tutar­lar. Bu anlayışa göre halk bilgisi (Folklo­re); sanata ait anlatım yoluyla oluşan karşılıklı bir sosyal etkilemedir. Bu ileti* şim, konuşma ve mimikle yapılan hare­ketlerin diğer tarzlarından farklıdır. Bu farklılık kültüre ait gelenekler seti üze­rine kuruludur. Bu set, o toplumun bü­tün üyeleri tarafından tanınır ve ona bü­tün toplum bağlamr kİ, bu durum halk bilgisini (Folklore) iletişimin sanat olma­yan şekillerinden ayırır.”6 Buradaki ifa­deleri biraz daha açacak olursak; halk bilgisi adım verdiğimiz yaratmalar geli­şigüzel ortaya çıkmış ürünler değildir.

Bu ürünlerin yaratılma ve devamlı kılın­masında esas olan bir “öğrenme” kaygısı mutlaka vardır. Bu öğrenme herhangi bir şekilde meydana gelmiş olabilir, ö ğ ­renme yoluyla elde edilen bu bilgiye da­yalı yaratma veya yeniden üretme belli seviyede estetik kaygı ihtiva eden ve sa­nat değeri olan üretme ve yaratmadır. Bu çerçevede öğrenilen unsurlar, her­hangi bir türe karakterini kazandıran ölçüler ve bu ölçülerle birlikte kullanılan kültür kalıplarıdır. Bu kalıplar ve kalıp­ların içine yerleştirildiği ölçülere uygun olarak ortaya konulan yaratmalar tür karakterlerinde ortaya çıkarlar ki bun­lar bir toplumun veya halk olarak adlan­dırılan grubun bütün üyeleri tarafından tanınır. Bu yaratmalar konuşma, jest, mimik ve diğer hareket tarzlarından farklıdır. Gelişigüzel herhangi bir konuş­ma atasözü söylemek değildir. Yaşanan bazı olayları kendimize ait herhangi bir tarzda anlatmak masal veya hikaye an­latmak değildir. Bir şiiri herhangi bir şe­kilde okumak türkü söylemek değildir. Gelişigüzel bir yürüyüş halk oyunu oy­namak değildir. Bir kaç iplik parçasını bir araya getirmek nefis bir halı doku­mak değildir. Bütün halk bilgisi ürünle­rine farklı bir kalite ve özellik kazandı­ran onların taşıdıkları özelliklerin aynı halkın birer üyesi olan fertler tarafından bilinmesinden kaynaklanır. Konuşmacı, anlatıcı, oyuncu veya dokumacı içinde yetiştiği toplumun diğer üyeleri tarafın­dan da bilinen kültür kalıplarım yani “geleneği” kullanarak farklı kalitede bir konuşma, anlatma, müzik, oyun ve el ya­pımı ürün ortaya koyar. İşte bu ürünle­rin her biri günlük hayattaki diğer ürün­lerden farklıdır.

Dan Ben-Amos’un halk bilgisini (Folklore) kendi çevresi içindeki tarifi şu şekilde devam eder; “halk bilgisi (Folklo­re) kültürel ve sosyal bir temele sahip­tir”. Araştırmacı halk bilgisinin içinde yer alan ve almayan unsurların sınırla­rım belirlemede üç temel kriter olan

6 Millî Folklor

Page 6: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

“halk bilgisi yaratmalarının metninin”, “yapı ve dokusunun” son olarak da bu ürünlerin oluştuğu “sosyal şartlar ve çevre”nin değerlendirmeye katılmasını şart koşar.7

Çağdaş “halk” anlayışını ve “halk bil­gisini ve kültürünü” bu değerlendirme­ler ışığı altında şöylece özetlemek müm­kündür; halk, belli bir gelenek içinde oluşmuş yaratma sayesinde birbirine bağlanan, bu ürünü kendisine ait kabul eden bir topluluktur. Bu topluluğun bü­tün üyeleri tarafından bilinen ve tanı­nan halk bilgisi ürününün ne olduğu ise, yine o ürünün kendi metninde, kendi ya­pısında ve oluştuğu çevre ve şartlara bağlı olarak ortaya çıkan estetik ve sa­nat kaygısı olan maddi ve manevi olguda aranır. Bir başka ifadeyle; metni, yapısı ve dokusu, oluştuğu şartlar ve çevre iti­bariyle kendine has sanat değeri olan bir yalatmaya sahip olduğunu iddia eden herhangi bir topluluk halk kavramı ile ifade edilebilir. Bu değere sahip olan top­luluğun üyeleri birbirlerini doğrudan ta­nımasalar bile, aym estetik ve sanat de­ğeri olan bir olgu sayesinde birbirlerine bağlanır ve birbirleriyle doğrudan olma­sa bile, dolaylı olarak bir ilişki içinde bu­lunurlar. Dundes’in iddia ettiği gibi böy­le bir değere sahip olan topluluğu mutla­ka köyde veya taşrada aramak gerek­mez. Biz bu türden bir topluluğu her yer­de bulabiliriz ve onu bir millet seviyesi­ne çıkarıp, Türk Halk Bilgisi (Folklore) gibi bir olgudan bahsedebiliriz. Bu olgu­ya sahip milleti daha alt gruplara ayırıp, Ege Bölgesi Halk Bilgisi (Folklore), İz­mir Halk Bilgisi (Folklore), Bornova Halk Bilgisi (Folklore) gibi daha küçük birimler halinde de ele alabiliriz. Yine, kendi metni, yapısı, dokusu ve de oluştu­ğu çevre ve şartlara bağlı olarak çok iyi tarif edilmiş halk bijgisi ürünlerinden hareket ederek, halk bilgisinin endüstri veya üniversite çevresi içinde de mevcut olduğunu gösterebiliriz. Bunun bir örne­ğini veren Pertev Naili Boratav, maden

kömürü ocaklarında oluşan bir inanma­yı şöyle nakleder; “maden ocaklarında, yeni gelen ameleden, rastladığı zaman suallerine kendi istediği şekilde cevap verenlere yardım eden, aksi harekette bulunanları cezalandıran -bir kazaya uğratmak veya işini üretmemek suretiy­le-, adeta kötülük etme hassasına da ha­iz bir nevi ‘Hızır’ mahiyetinde efsanevi bir şahsiyetin vücuduna inanılır. Maden işçileri cin, peri nevinden bu fevkattabîî şahsiyete ‘Kuyunun Arabi’ derler. İnanıl­dığına göre ‘Arap’ rastladığı ameleye ku­yunun kime ait olduğunu sorar ve ‘sana’ cevabını beklermiş. Bu cevabı verenin işini üretirmiş. Kuyunun sahibi diye fi­lan şahsı veya şirketi -yani hakikati- söyleyeni ise muhakkak bir musibete uğ­ratır, cezalandırırmış.”8 Boratav tarafın­dan da belirtildiği gibi, ülkemizde kömür madeni işletme işi oldukça yeni olup, en­düstrileşmenin ilk belirtilerindendir. Böyle bir yerde ortaya çıkan, yukarıda verdiğimiz anlatmanın oluşumu son de­rece yeni olmakla birlikte, bu inanmayı halk bilgisi ürünü olarak kabul etmek zorundayız. Bu inanmayı metni, yapısı ve oluştuğu çevre bakımından değerlen­dirdiğimizde onun herhangi bir köy veya şehir toplumunda mevcut bir başka inanmadan çok farklı olmadığını görü­rüz. Dolayısıyla kömür madeni mesleği­ne sahip bir grubu, konu ettiğimiz mana­da halk terimiyle ifade etmeye yarayan ortak esas, madencilerin hepsi veya çoğu tarafından inanılan ve “gelenek” teri­miyle ifade ettiğimiz "halk inanmaları geleneği” içinde yer alan bir anlatmanın varlığıdır. Bu anlatmanın halk inanma­ları bakımından artistik ve estetik bir değerinin olduğu da açıktır. Bu örneğe yukarıda da bahsettiğimiz bilgisayar ve bilgi say ar kullananlar hakkında anlatı­lan yüzlerce fıkrayı da ilave edebiliriz. Yine üniversite öğrencilerinin kendileri­nin konu olduğu pek çok fıkra yanında üniversite öğrencileri tarafından üretil­miş fıkraları da burada örnek olarak

Millî Folklor

Page 7: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

vermek mümkündür. Bu fıkralardan bi­risi şövledir; “Bir grup üniversite öğren­cisi Türkçe’nin kullanımı konusunda kendi aralarında tartışırlar. Öğrenciler­den bir kısmı Türkçe’nin içinde batı dil­lerindeki bazı kelimelerin Türkçe’de kul­lanılabileceğini savunurken, bir kısmı da bu kelimelerin Türkçe’yi bozduğunu, bunların kullanılmaması gerektiğini sa­vunul1 lar. Bir karara varamayan öğren­ciler Nasreddin Hoca’ya danışmanın uy­gun olacağım düşünüp, Hoca’ya giderler.

- Hocam, Türkçe’de ‘Evet’ yerine ‘O.K.’ demek uygun mudur?

Nasreddin Hoca;- Her al d yani!diye cevap verir.”Burada önemli olan, ister bilgisayar

uzmanı olsun, ister üniversite öğrencisi bu grupların sahip oldukları mesleki eti­ket değil, sahip oldukları, anlattıklar) veya onlar hakkında anlatılan fıkradır.

Bu tartışmayı şu şekilde bir sonuca bağlayabiliriz. Türk kültür hayatında başlangıçtan itibaren yaratılmış olan Türklcre has kültür kalıpları, sosyal ha­yattaki değişmelere uygun olarak yapı­lan ilavelerle yeni kalıplar oluşturarak, eskileri geliştirip, bazı değişmelere uğra­tarak daha sonraki dönemlerde de kendi vadisinde yol almıştır. Buna göre “Halk” kavramı başlangıçtan itibaren oluşturu­lan ve sürekli geliştirilen, gelenek, göre­nek, inanç anlayışını devam ettiren veya devam ettirmeye çalışan grupları içine alın aktadır. Bugün de bu kalıplara uy­gun olarak yeni yaratmalar ortaya ko­yan ve bu yaratmaları kullanan herhan­gi bir kişi, bir grup içinde bunları paylaş­tığında sosyal statüsü veya mesleki eti­keti ne olursa olsun halk bilim açışından değerlendirildiğinde halk kavramı için­de yeı- alır. Sayılarını tespit edemediği­miz bu kültür kalıp ve yapılarının oluş­turduğu ve oluşturmaya devam ettiği bilgi, “Halk Bilgisi”dir. Bu bilgiyi ken­dine has yöntemlerle ele alan ve incele­yen bilim dalı da “Halk Bilimi”dir.

FAYDALANILAN KAYNAKLAR:1. Ben-Amos, Dan. “Şartlar ve Çevre İçin­

de Folklorun Bir Tanımına Doğru. (Tbwards A Defmition o f Folklore in Context.)” Çeviren: Metin Ekici. Milli Folklor (1997): 33. SS. 74- 87.

2. Boratav. Pertev Naili. Halk Edebiyatı Dersleri. Ankara: Uzluk Basımevi, 1942.

3. Dundes, Alan. “Doku, Metin ve Kon- teks. (Texture, Text and Context.)” Çeviren: Metin Ekici. Milli Folklor (1998): 38. ss. 106- 119.

4. Dundes, Alan. “Halk Kimdir? < Who Are the Folk?)." Çeviren: M etin Ekici. M illi F o lk - l o r j 1998): 37. ss. 139-153.

5. Levend. Agnh Sırrı. “Halk vc Tasavvulı Halk Edebiyatı.” T ü rk D ili (T ü rk H alk E d eb iy a tı Ö zel S ay ısı.) (1968): 207. ss. 171- 185.

6. Kafesoğlu. İbrahim. Türk Milli Kültü­rü. İstanbul: Boğaziçi Yay., 1986. (Düzeltilmiş ve Genişletilmiş 4. Baskı.)

7. Varagnac, Andre. D e fin it io n du F o lk ­lore . Paris: Societe 1)' kdition. 1938.

NOTLAR1. Alan Dundes. “Halk Kimdir? (W hoA re

the Folk?)" Ç ev .: Metin Ekici. Milli Folklor 37 (1998): s. 139. Aynı konuda ayrıca bkz. Andre Varagnac. Definition du Folklore. Paris: Soci- 6tĞ D ’ ödition, 1938.

2. İbrahim Kafesoğlu. Türk Milli Kültürü. İstanbul: Boğaziçi Yay., 1986. (Düzeltilmiş ve Genişletilmiş 4. Baskı.) s. 18.

3. Agah Sırrı Levend. “Halk ve Tasavvuf! Halk Edebiyatı.” Türk Dili (Türk Halk Edebi­yatı öze l Sayısı) (1968): 207. ss. 171-185.

4. Alan Dundes, “Halk Kimdir? < Who Are the Folk?)’’ Çev.: Metin Ekici. Milli Folklor 31 (1998): ss. 139-142.

5. Dundes. a.g.e. s. 143.6. Dan Ben-Amos. Şartlar ve Çevre İçinde

Folklorun Bir Tanımına Doğru (Tbwards A Defmition o f Folklore in Context).” Çev.: M e­tin Ekici. Milli Folklor 33 ( 1997 ): ss. 80-81.

7. Alan Dundes. “Doku, Metin ve Konteks (Tfexture, Ttext and Context).” Çev.: Metin Eki­ci. Milli Folklor (1998): 38. ss. 106-119.

8. Pertev Naili Boratav. Halk Edebiyatı Dersleri. Ankara: Uzluk Basımevi, 1942. ss. 3-8.

8 Millî Folklor

Page 8: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

LA POESİE POPULAİRE DANS LE CONTEXTE ET “LA LİTTERATURE DE BEKTAŞÎ”

Dr. M. Öcal OĞUZ

Dans nötre pays, Ie reeherehes sur la

poesie “âşık” ont ete menöes sur des

t,extes. Seulement, les chercheurs en

analysant ces textes ont omis de prendre

en considöration le contexte de la

publication. Cette methode d’analyse a

fa i t que les textes soit figes et a entravc

Jcur evoiution en fonetion du contexte

enoivonnant. Aınsi, les reeherehes ont ete

mendes essentiellement sur la base d’une

lectuıe lineaire des textes et non d’un

enrichissement du sens. En effet, les

chercheurs n’ont pris en consideration que

les manuserits au ddtriment de la richesse

de lorahte. Meme le choix des manuserits

a ete soumıs aux crileres de Tarchaisme,

d’une part et de la resignation d’autre

par t. En effet, la lecture lineaire de ces

textes aıchaiques a completement gommd

les lectures _critıques. De ce fait, les

lectures menees par les chercheurs ont etd

plutöt des lectures passives et non des

lectures constructives.

Actuellement, les folkloristes

denoncent cette mdthode de travail.

D’autant plus, que cette derniere est

toujours prdsente vu que certains

chercheurs ou folkloristes amateurs

recourent â cette methode de travail afin

de constriure l’identite du groupe, celle

des ethnies ou encore Fidentite nationale.

A partir du xıxe siecle, les reeherehes

se sont interessees au folklore afin

cfojdûlnir (jette meme identite nationale.

İF travail sur le folklore a ete

jugîr ımportant par les pays, qui

accordaient lapıımautd au concept de

Nation afin de construire Fidentite

nationale approximativement juspu’â la

moitid du xxe siĞcle.

La Turquie, faisant partie de ces pays

et voulant construire son identite

dthnique et nationale, a axe le travail et

les reeherehes dans cette direetion d’oü les

divers ddbats et reeherehes sur les poetes

lo!kloriques tel que Yunus Emre,

Karacaoğlan, Köroğlu, Pir Sultan Abdal,

Dertli, Dadaloğlu... Certes, ces debats se

voulaient scientifiques mais la

constructiun de l’identite ethnique et

nationale a pris le dessus. Seulement, les

folkloristes modernes contestent ces

methodes de travail et ces reeherehes en

raison de l’inertie des conclusions tirdes:

L’analyse des textes folkloriques

devraient accorder une grande part

d’importance au contexte, qui aurait

l’avantage de consolider le texte. Par

ailleurs, les textes folkloriques ont dtd

exploites par certains amateurs â des fins

ou â des conclusions qui se ddtachent

compldtement du concept de folklore.

L’analyse des textes folkloriques, que

ce soit en Turquie ou ailleurs dans le

monde, se revelait burlesque. En effet,

certains chercheurs, dans le monde entier,

dtait. contre la methode d’analayse citee

precedement des textes folkloriques. Afin

de remedier a ces problâmes d’analyse sur

le contexte. Prenons l’exemple de W.

Radloff et de Mark Azadovski qui

s’intdressant â l’Asie Centrale, ont

essentiellement travailld sur le contexte,

les contes et les conteurs. Les conclusion

tirees de leur travail se rdsument dans la

predominance du contexte pour la

Millî Folklor 9

Page 9: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

comprehension des textes folkloriques. De

meme pour le travail d’tlhan Başgöz sur le

repertoires de l’histoire de Müdami qui a

mis l’accent sur l’importance du contexte,

Par ailleurs, l’antropologue Bronislav

Malinowski, travaülant sur les peuples

primitifs, a döclarĞ que; “Les textes sans

leur contexte sont des textes morts”. Dans

ce meme contexte, Lutz Röhrich a dit:

“Travailler sur les textes en l’absence de

contexte, c’est pareil au travail d’une

personne quı cherche â comprendre la vie

des sardines dans la mer. Cette persone

fonde son travail sur des sardines dans

une boîte de conserve pour decrıre la vie

de ces poissons dans la mer.”

A partir de comme ces travaux,

pratiquement tous les chercheurs ont

reconnu l’importance du contexte dans

l’analyse des textes folkloriques et ont

adoptd cette nouvelle mdthode d’analyse.

Ce qui a engendrd la crdation de nouvelles

methodes de travail. Ce sont les jeunes

folkloristes qui ont contribue â la

naissance de ces nouvelles mdthodes.

(Voir, özkul Çobanoğlu, Metin Ekici,

İsmail Görkem, Nebi özdemir, Gülin

Öğüt Eker...) et quelques traductions sur

le contexte du folklore dans le revue Millî

Folklor.

Les textes folkloriques ont 6t6

exploit6s comme des pifeces de thdâtre afin

de les recrder, de les faire vivre et de les

transmettre d’une gdn^ration ü une autre.

Dâsormais, ces textes folkloriques

bdndfıcient d’un conteur et de spectateurs,

ce qui leur permets de changer de

structure en permanence. En effet,

chaque fois que le contexte change, le

texte lui aussi change. Aussi chaque

expression transforme t-elle les textes en

de nouveaux textes. Ces derniers ne sont

que des versions (en turque, on dit

“Benzer metin”) ou des variantes (Eş-

metin). Certains chercheurs dliminent ces

versions et ces variantes afin d’obtenir un

seul texte. Malheureusement, ce texte

n’est lui aussi qu’un autre texte parmi

plusieurs autres, sans etre le texte

originel.

Dans nötre pays, les reeherehes faites

sur la littdrature “Bektaşî” ne

s’intdressent pas au contexte; mais au

contraire, elleş eherehent â. construire

l’identitd du groupe. Done, les reeherehes

faites sur la littdrature “Bektaşî” ont

tentd d’aboutir â des rdsultats divergents

de ceux de la culture: Ces chercheurs ont

ddtachd la literatüre “Bektaşi” de la

littârature turque.

La littdrature “Alevî-Bektaşî” ou la

littârature “Bektaşî”, ces termes ont oto

utilisds par les chercheurs pour obtenir

une identite Ğthni-culturelle. Afin

d’obtenir cette identitd, les chercheurs ont

rdferö, tout texte comportant un

vocabulaire relatif â la culture “Bektaşî”,

k un groupe social. Parmi ces chercheurs,

quelques folkloristiques, sans faire

attention â la relation cause-cons£quence.

ont admis a presence de la littörature

“Bektaşî” au ddtriment des autres

littöratures tel que: La littdrature

“Kadirî”, la littdrature “Rufaî”, la

littârature “Nakşî”... ete.

Seulement, pour comprendre la

littdrature “Bektaşî” une bonne

comprehension de la littörature est

exigöe, Nous ne pouvons sdparer l’une de

l’autre.

Les “âşık” produisent et prösentent

leur podsis face h tous les publics, tout en

ajoutant quelques rdetificatifs en fonetion

du groupe present. Done, la poösie “âşık”

est une podsie variable. Ainsi, les

cehercheurs doivent mettre Paccent sur le

prosesus dvolutif de cette podsie, c’est â

dire s’interroger sur les veriables de cette

dvolution: En fonetion de quel contexte, de

quel public et de quelle maniere.

10 Millî Folklor

Page 10: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Malheureusement, en Turquie cette

analyse syst£matique de la po6sie “âşık”

est encore absente dans la mesure oü les

chercheurs turques focalisent leur

attention sur laa biographie des poötes.

Au fait, cette biographie est deduite k

parti r de la poösie elle-meme tout en

omettant que le po6sie “âşık” n’est pas

une poâsie autobiographique, D’ailleur, la

poesie “âşık” est une poâaie variable, qui

se transforme en fonetion de plusieurs

criteıes, comme nous l’avons indiqu6

prdcödement.

De ce constat ddcoule deux conclusions

d’une part, le contexte de la produetion de

la poösie “âşık” est plus important que la

biographie du podte lui-mâme: d’autre

part, la biographie du po4te etant döduite

du podme lui-meme est une biographie le

plus souvent fausse, Citont k titre

d’exemple: Pir Sultan Abdal, Karacoğlan,

Dertli, Ruhsati, Hüznl...

En guise de conclusion, nous pouvons

dire que d’abord, ddduire une biographie

correcte â partir de la podsie elle-mâme

est impossible, Ensuite, la prudence est

recommandöe concernant la poesie “âşık”

puisque c’est une podsie variable d’otı le

contexte de la produetion est primordiale.

Enfin, la literatüre “Bektaşî” et une

appelation incorrecte, il şerait plus

appropriĞ de dire la littĞrature “âşık dans

le contexte de Bektaşîlik”.

BİBLtOGRAPHtE*

AZADOVSKİ, Mark (Tra. İlhan

Başgöz) “Sibirya’dan Bir Masal Anası”, Ankara 1999.

BEN-AMOS, Dan (Tra. Metin Ekici)

“Şartlar ve Çevre İçinde Folklorun bir

Tanımına Doğru” Milli Folklor 5, 9, 33

(Bahar 1997), 74-78.

ÇOBANOĞU, Özkul, “Âşık Tarzı şiir

Geleneği İçinde Destan Türü

Monografisi” H.Ü. Sosyal bilimler

Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 1996.

ÇOBANOĞLU, Özkul, “Halkbilimi

Kuramları ve Araştırma Yöntemleri

Tarihine Giriş”, Ankara, 1999

DUNDES, Alan, (Tra. Metin Ekici)

“Doku, Metin ve Konteks” Milli Folklor 5,

10, 38 (Yaz 1998), 106-119.

EKER-ÖĞÜT, Gülin “Karakeçili Türk

Düğünü”, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü

Doktora Tezi, Ankara 1998.

EKİCİ, Metin “Halkbilim

Çalışmalarında Metin (Text) Doku

(Texture) Sosyal Çevre ve Şartlar

(Konteks) İlişkisinin Önemi” Milli Folklor

5, 10, 39 (Güz 1998).

GÖRKEM, İsmail “Çukurovalı Âşık

Mustafa Köse ve Hikâye Repertuarı

Üzerine Bir Araştırma” Elazığ 1996.

GÖRKEM, İsmail, “Türk Halk

Hikâyelerinin Canlı Gösterim

(=Performance Oriented) Olarak

İncelenmesi” Milli Folklor 5, 10, 37

(Bahar 1998) 107-113.

MALÎNOWSKİ, Bronislav, (Tra.

Saadet özkal) “Büyü, Bilim ve Din”

Ankara 1990.

OĞUZ, M. öcal, “Türk Halkbilimi

Çalışmalarında Eş-Metin (Varyant) ve

Benzer Metin (Versiyon) Sorunu” Millî

Folklor 6, 11, 42 (Yaz 1999), 2-5.

OĞUZ, M. öcal, “Bektaşîlik

Kontekstinde Halk Şiiri” Millî Folklor

6,11, 43 (Güz 1999) 3-6,

ÖZDEMİR, Nebi, “Türkiye’de

Cumhuriyet Dönemi Çocuk Oyunlarının

Halkbilimi Açısından incelenmesi” H.Ü.

Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi,

Ankara, 1999

RADLOFF, V. “Proben...” St.

Petersburg. (Voir, les sdries de Proben).

Millî Folklor 11

Page 11: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

GELENEKSEL DÜNYA GORUŞU VEYA HALK FELSEFESİNİN HALKBİLİMİ ÇALIŞMALARINDAKİ

YERİ VE ÖNEMİ ÜZERİNE TESPİTLERDoç. Dr. Ö zkul ÇOBANOĞLU

Halkbilim ciler, günümüzdeki önde gelen teorisyen duayenlerinden birisi olan Alan Dundes’in “Halkbilim i alanın­da yer almasına rağmen halkbilimcilerin geleneksel türlere karşı gösterdikleri saplantılı tutku nedeniyle tam anlamıy­la fark edemedikleri kavramsallaşmalar ve varlık alanları vardır.” (Dundes 1972: 93) diyerek ifade ettiği gibi yakın za­manlara kadar ihmâl edilen çalışma alanlarından birisi ve belki de birincisi, geleneksel veya anonim dünya görüşü yahut halk felsefesidir ki gerçekte bütün halkbilimi türleri esas itibariyle bunun söz konusu formlarda dışa vuruluşun­dan başka bir şey değildir.

D isiplin im izin gerek erken dönem kuramları ve gerekse onu takip eden me­tin merkezli kuramlar ve bunlara dayalı araştırma modellerinden kaynaklanan nedenlerle1 türe bağlı malzeme derleme veya derlenmiş olan devasa malzemeyi arşivleme de tür ölçütıine dayalı olarak tasnif etme problemleri nedeniyle şekil­lenmiş olması bütün türlerin üzerinde yeşerip şekillendiği ve ifade ettiklerinin anlam kazandığı temel zemin olan gele­neksel veya anonim dünya görüşünün yeterince ve büfcüncül bir biçimde ele alı- namamasına yol açmıştır.

Alan Dünde s’e (1972) göre geleneksel dünya görüşünün temelini “halk fik irle­ri” (folk ideas) oluşturur veya bir başka ifadeyle geleneksel dünya görüşünün ya­pı malzemesi halk fikirleridir. Kısaca, halk düşüncesi veya felsefesinin yahut anonim dünya görüşünün yapı birimi “halk fik irleredir. Dundes’e (1972: 95) göre halk fikirlerini (folk ideas) ise bir topluluğun insan ile dünyanın tabiatla­rına ve yeryüzünde insanın hayatına da­ir geleneksel kabulleri ve varsayım ları oluşturur. Halk fik irleri tamamen kendi

başlarına bir halkbilim i veya sözlü ede­biyat türü oluşturmazlar. Bununla b ir­likte daha önce de işaret ettiğim iz gibi neredeyse bütün halkbilim i türlerinin temelinde ve içinde yer alırlar, ö ze llik le atasözü türünün her bir ürünü, içinde mutlaka en az bir veya iki halk düşünce­sini temsil eden ifadeler taşırlar. Buna rağmen halk fikirlerini atasözleriyle ve­ya başka herhangi bir sözlü ifade biçimi ve türüyle sırurlamak mümkün değil­dir2. B ir başka ifadeyle, bir topluluğun davranış, yaşayış anlayışlarının altında yatan ve düzenlenmemiş kesin hüküm­ler olarak halk fikirlerinin sabit bir bi­çim ve bunun dışa vurulduğu sabit bir ifade içeriğine sahip tek bir türden söz etmek mümkün değildir. Halk kültürel postulalar (postulate) veya aksiyomlar (axiom ) olarak da ifade edilebilen, bütün halk kültürlerinde yer alan ve hayata, İnsana, tabiata ve aralarındaki çeşitli ilişki ve görünüşlerine dair söz konusu düzenlenmemiş kesin hükümler, inanç­lar ve varsayım larla tavır alışlar dünya görüşünün inşa edilip örüldüğü temel yapı taşlarını oluştururlar.

Bu özellikleriyle de dış dünyadaki gerçekliği algılamak ve ona yönelik tavır ve eylem kodlarım oluşturmakla görevli öznenin, yorumcul kılavuzu konumun­dadırlar ve birbirleriyle uyumlulukları hali veya mantıken kendi içinde tutarlı sistematikleri, zihniyet olarak adlandı­rılmaktadır.

Zihniyet veya dünya görüşü, “dünya­ya ve dünya ilişkilerine içten dışa doğru bir tavır alış”tır. Bu hükmü biraz daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse, “Herhangi bir fiil ve davranış içten dışa doğru dayalı olduğu m otif ve değer hü­kümleri ile 'an laşılab ilir ’ bir mana muh­tevası taşıdığı kadar” ilgi çekicidir ve iç

12 Millî Folklor

Page 12: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

örgüyü oluşturan bu muhtevaya 'zihni- yet’ denilir. Bunun içinde söz konusu bü­tün m otif ve değerler toplamının taban­da gerçek bir yapıya yani somut bir dav­ranış temeline dayalı olması şarttır. Bu da yaşama tarzının, kendini bir takım normlarla açıklayışı demektir ki, bu ha­liyle zihniyet, tavır ve davranışımızın d ı­şavurumunu oluşturduğu oluşun özün­de, yapısında olan bir şey (Ü lgener 1983: 19-21) olarak belirginleşmekte, fiil ve hareketimizin iç ve öz malı oluşu nede­niyle, onların dokusu .dışında değil için­de yer almaktadır.

H alkb ilim i çalışm aların tarihinde yakın zamanlara kadar yaygın olarak geçerli olan metin merkezli kuramların türe dayalı tasnifi ve bundan hareketle meydana getirilen uzmanlaşma alanları ve bövlece gittikçe derinleşen bir bilgi kuyusunun dibine indikçe, bütünden ko­parak ufku daralan ve hatta yeri gelm iş­ken ilâve edelim ki atomistik bir biçim de dağılarak anlamsızlaşan, halkbilim- sel çalışmaların perişanlığı tutarsızlığı ve faydasızlığının en önemli nedeni, tek tek ele aldığım ız motifine ve motifemini- ne kadar kılı kırk yararak incelenen folklor ürün ve olaylarının tahlili bilgisi­ni tüme varım yoluyla bütüncül bir yoru­ma ulaştıramayışım ızın altında, söz ko­nusu ürün ve olayların derin zihinsel ya­pılarına inildiğinde üzerinde var olup içinde harmonik bir biçimde anlamlı ol­dukları dünya görüşünü veya zihniyeti yahut anonim halk felsefesinin ortaya konulmasının yeterince ele alınmayarak ihmâl edilmesi ve bunu giderecek bir araştırma sistematiğinin gelişti rilmeme- sidir. Kanaatim izce bu son derece önem­li bir eksikliktir. Kısaca ifade etmek ge­rekirse, halkbilimcilerin topluma karşı en önde gelen görevlerinden ve halkbili­minin en önemli işlevlerinden birisi olan toplumu kültürleri hakkında bilinçlen­dirmek veya kültürleri hakkında onları şuurlu bir anlayışa sahip kılmada bekle­nileni “eksiksiz” olarak yerine getirem e­mesine yol açmaktadır.

B ir başka ifadeyle “ol mahiler ki der­ya içledirler deryayı bilmezler” denilen, denizdeki balıkları denizden haberdar kılm a”da ister bir tek ürün veya olaya

dayanan bir çalışma olsun isterse mo­nografi bütünlüğünde ve ardı ardına sı­ralanmış ciltler hacminde bir çalışma ol­sun, halk felsefesi veya anonim dünya görüşüyle i rti bati andırılmadıkça ve da­ha da önemlisi onun içinde var olup ya­şayabildiği, yorumlandığı ve bu yorum­lanmışların kendi içinde anlamlı ve tu­tarlı sistematiği olan “deniz” yani ano­nim dünya görüşü veya halk felsefesi, or­taya konulmadıkça “den izlerinden tek tek veya bir grup “balık” üzerine “kaba tasvir”lerden (thick deseription) (Geertz 1973) veya tür ve şekil sistematiği içinde oluşturulan ölçütlere dayalı ko leksiyon­lardan ibaret çalışmalar olarak kalacak­tır.

Buna göre, halk felsefesi veya gele­neksel dünya görüşü her türlü halkbi- limsel dışa vurum formunun (söze, hare­kete ve nesneye dayalı kültürel tür ve şekillerin tamamı) birey tarafından icra ve diğer birey yahut b ireyler tarafından (toplum) kabullenilişinin meşruiyet ze­minini oluşturur. Dahası, halk felsefesi, gerek bireysel yaratıcılığa dayalı yeni form lar olsun ve gerekse geleneksel formların yeni nüanslar kazanması veya toplum tarafından sosyal olarak “kabul ed ilir” ve “anlamlı” hale dönüşmesi süre­ci doğrudan doğruya dünya görüşüne gö­re kontrol ve test edilerek onaylanıp onaylanmama veya gerekli dönüşüme uğratarak yorumlamak suretiyle gele­neksel repertuara veya sosyo-kültürel bünyeye dahil etme gibi bir belirleyicili­ğin karar mekanizmasını oluşturan oto­ritesi konumundadır.

Bu bağlamda Max W eber’in “alışkan­lıklar, âdetler, ikinci bir doğa haline gel­miş inançlar tarafından belirlenmiş dav­ranış” olarak tanım ladığı “geleneksel davranış tip i”ni ve bireyin geleneğe göre davranmak için “ne bir amaç tasarlama­sı, ne de bir değer göz önüne alması, ne de heyecanla harekece geçirilmesi gere­kir, sadece uzun bir uygulamayla yerleş­miş tepkiye” uyduğu (Aron 1989: 347) şeklindeki tespitinin doğrudan halk fel­sefesinin veya dünya görüşünün haliha­zırda meşrulaştırdığı veya mevcut ve ge­çerli kabul ettiğ i değer yarg ıla rıy la onayladıklarının oluşturduğu görülür.

Millî Folklor 13

Page 13: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Ancak kültürün doğası ve yapısı gereği daima bir ucu değerlerin değer değiştir­mesine bağlı olarak değişmeye ve yeni­leşmeye açık oluşu göz önüne alındığın­da halk felsefesi veya anonim dünya gö­rüşünün söz konusu meşruiyet belirleyi­ciliği daha iyi anlaşılabilir.

Bu nedenle bir kültürün ekolojisini ortaya koyabilm ek için halkbilim inin tıpkı dilbilim cilerin bir dilin gramerini oluşturmaları gibi anlamlı ya da toplum­sal davranışların veya sözlü ve sözsüz dışa vurumların tür bazında yapı ve iş­levlerin in ortaya konuluşunun yanısıra kendi içinde anlamlı ve tutarlı bir bütün oluşturdukları “kültürel gram er” birim ­le ri olarak özelliklerini yani geleneksel dünya görüşü veya halk felsefesinin or­taya konulmasının gerekliliği ortadadır. Geleneksel dünya görüşü veya halk fe l­sefesinin halk kültürünü oluşturmadaki rolü ve yine onun tarafından oluşturulup şekillenmesi de aynen “dil kültürü şekil­lendirir ve onun tarafından şekillendiri­lir. ”(Toelken 1975:265) ifadesine uygun bir biçimdedir.

Dolayısıyla geleneksel dünya görüşü­nü ortaya koyacak bir “kültürel gramer” meydana getirmek halk kültürü unsur­larının ancak organik bir biçimde bir arada olduklarında sahip oldukları anla­mın, yapısallığın ve işlevselliğin de daha rahatça görülebilmeğini mümkün kıla­caktır.

Bu tür bir çalışma sistematiği için de bir yandan yaygın olarak gerçekleştiri- leııler gibi ürün ve olay bazında tek ve detaylı çalışmalar yanında bütüne yöne­lik ve genelleyici çalışmalar üzerinde yo­ğunlaşırken diğer yandan da halkbilimi çalışmaları tarihindeki “motif-indeks” hazırlama geleneğinden hareketle ve b il­gisayar teknolojisinin imkanlarından da faydalanılarak “halk fikirleri indeksi” gi­bi halk felsefesi ve dolayısıyla halkbilimi çalışmaları için olmazsa olmaz mahiye­tindeki araştırma araçları geliştirmeğe çalışılmalıdır.

Sonuç olarak, halkbilimi çalışmala­rında ihmâl edilen temel kadro unsuru olan “geleneksel dünya görüşü” veya “halk felsefesi” üzerinde yeterli çalışma­lar ortaya konulmadıkça işevuruk amaç­

larla ortaya konulan “kadro” ve “tür” ya­hut başka ölçütlere dayalı olarak yapı­lan sınıflamaların halk kültürünün bü­tün unsurlarının gündelik hayatta orga­nik bir bütün oluşturduğu ve bu unsur­ların geleneksel dünya görüşünden te­mellenmiş sistematik bir biraradalığa sahip olması gerçekliği gözden kaçmaya devam edecektir. Tıpkı meşhur aforiz- manın dediği gibi, bütün veya sistem parçaların toplamından fazla bir şeydir.

KaynakçaAron, Raymond. 1989.( Çev. K. Alem­

dar »Sosyolojik DüşünceninEvreleri. Ankara: Bilgi Yayınevi.Bolay, Süleyman H.1984. “Felsefe Mese­

leleri Açısından Bazı TürkAtasözleri Üzerine Bir Yorum Denemesi."

Türk Kültürü Araştırmaları, 22 S. 1/2, s. 67-77

Çobanoğlu, özkul.1999. Halkbilimi Ku­ramları ve Araştırma

Yöntemleri Tarihine Giriş. Ankara: Akçağ Yayınları.

Dundes, Alan.1972."Folk ideas As Units of Worldview.” Toward

New Perspectives in Folklore. (Ed. AmĞrico Paredes ve R. Bauman), Austiiı: The Universİty of Texas Press, s. 93-103.

Geertz, Clifford. 1973. “Ethos, World Viev, and the Analysıs of

Sacred Symbols.” “The Interpretation o f Cultures. New York: Basic Books Inc., Publishers., s. 87-125.

Tbelken, Barre.1975. “Folklore, Worldvi- ev, and Communicatİon”

Folklore: Performance and Commu­nicatİon. (eds. D. Ben-Amos ve K. Golstein) The Hague: Mounton Publishers. s.265-286.

Ülgener, Sabri. 1983.Zihniyet Aydınlar ve İzm’ler. Ankara: Mayaş

Yayınları.

NOTLAR1 Halkbilimi çalışmaları tarihindeki söz

konusu süreçle ilgili olarak daha fazla bilgi için bkz. (Çobanoğlu 1999)

2 Atasözleri ve taşıdıkları felsefi değere dair çok nadir yapılmış çalışmalardan birisi için bkz. (Bolay 1984).

14 Millî Folklor

Page 14: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

SİHİR ŞİİRLERİNİN BİR TÜRÜ OLARAK ALKIŞLAR

Doç. Dr. Ali DUYMAZ

Alkışlar, Türk halk edebiyatının bu­gün için sınırları oldukça daralmış, be­lirli bir kontekst içinde kullanılan ve da­ha ziyade nezaket ifade eden türlerinden biridir. Alkışlar, atasözleri ve deyimler gibi, insanların konuşmalarında, özellik­le ifade bulmakta güçlük çektikleri an­larda kullandıkları kalıp sözlerdendir. Bu tür sözler, tıpkı alışkanlıklar gibi ka­lıp ifade özelliği gösterirler. Konuşmaya canlılık katan, duyguların ifadesini güç­lendiren alkışlar, bu yönleriyle dilin de ilgi alanına girerler. Bu sözlerde toplu­mun maddî ve manevî kültürünü, inanç­larını, değer yargılarını görürüz. Gerek ortak dilde, gerekse ağızlarda çok çeşitli örneklerine rastlanan alkışlarda, nazım unsurları (ses tekrarları, kafiyeler, para­lelizm vs.) da görülmektedir1.

İnsanların sosyo-psikolojik yapıları gereği din ve büyü kavramlarının hemen yanı başında sözlü bir etkileme aracı ola­rak dua veya alkışları da kullandıkları görülür. Bugün daha çok bir nezaket ve iyi dilek temennisi mahiyeti kazanmış «lan alkışlar, dinî anlamdaki duaların kapladığı alanın içine girerek büyüsel mahiyetlerinden de sıyı-ılmışlardır. Eski dönemlerde insanların, tabiatı kendi is­tekleri doğrultusunda yönlendirme arzu­sundan kaynaklanan büyülerin, kurban ve ibadet gibi fiilî unsurlarının parale­linde poetik sözlü kalıplar olarak dikka­ti çeken alkışlar, büyüsel mahiyetlerini

VJl M ille tler Ai'cisı T ü rk o lo ji K on g res i ’n de (08-12

Kunım 199 9 /Istan bu l) su n u lan b ild iı in in m etnid ir.

yitirdikten sonra dilin estetik kuralları içinde nezaket ifadeleri olarak görev al­maya başlamışlardır. Başlangıçta daha hacimli ve nazmın bütün özelliklerini ta­şıdığını düşündüğümüz alkışlar; zaman­la kısalmış, yoğunlaşmış ve kalıp sözler haline gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında bugün tekerleme, ninni, mani vs. olarak değerlendirdiğimiz pek çok metin, bir nevi alkış özelliği de göstermektedir,

a) Kavram Olarak Alkış Sözü Plemen bütün sözlük ve ansiklopedi­

lerde alkış sözü, “dua, hayu- dua, kutsa­ma, ululama, sena, övgü” anlamlarıyla verilmiştir. Ayrıca bu manayı veren “el çırpma, elleri birbirine vurma” hareketi de sözlüklerde geçmektedir.

İlk olarak tarihî kaynaklardan Divâ- nü Lûgat-it Türk’te karşımıza çıkan al­kış sözü, “dua etme, övme, birinin iyilik­lerini sayıp dökme” anlamlarında geç­mektedir. Ayrıca “büyü, afsun” anlamın­daki “arkış” sözü de ilgi çekicidir. Bun­lardan başka “alka-/arka-: alkışlamak, övmek”, “alkaş-: alkışlamak, alkışta ya­rış etmek” ve “karga- arka-: kötülüğünü sayıp dökmek” sözleri de alkış sözüyle il­gili olarak Divânü Lûgat-it Türk’te geç­mektedir2.

Alkış sözünün bazı fonetik farklılık­larla Türkiye Türkçesi’nde XIII. yüzyıl­dan itibaren değişik kaynaklarda kulla­nıldığına şahit oluyoruz. Tarama Söz­lüğü ’ne göre çeşitli eserlerde “medih, si­tayiş, dua” aniamlaıındaki “alkış/algış” kelimesinin yanı sıra “algış/alkış et­mek”, “alkış eylemek”, “alkış kılmak”, “alkış kazanmak”, “alkış vermek”, “algış

Millî Folklor 15

Page 15: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

olunmak” gibi fiil şekilleri de kullanıl­mıştır3. Bu eserlerin içinde Dede Korkut Kilabı'nın ayrı bir yeri vardır. Alkış sözü, Kam Püre’nün Oğlu Bamsı Beyrek hikâ­yesinde ‘Ol zamanda biglerüû alkışı al­kış karkışı karkış idi..”, “Ola kim bir ağ­zı dualıııun alkışıyile Tanrı bize bir bat­man ayal vire didi”, “Bir ağzı dualınun alkışıyile Allah Taala bir ayul virdi” cümlelerinde “hayır dua” anlamında geç­mektedir. Ayrıca alkış örneği olarak aşa­ğıdaki ifadeler geçmektedir: “Dede Kor­kut gelüberı şaddık çaldı, gazi erenler ba­şına ne geldügin aydı virdi. Hem Başata alkış virdi: Kara tağa ayıtdugunda işit v irs ün / Kanlu kanlu sulardan kiçit vir- sün didi ” 4.

Bugün için de kelimenin halk ağzın­da kullanım şekillerini Derleme Sözlü- ğü’nden takip edebiliyoruz. “Alkış, alhış, alkış/alhış vermek, alkış etmek” şekille­rinde Anadolu’nun pek çok yerinde kav­ramın kullanıldığı görülüyor. Ayrıca yur­dumuzda yaşayan Karaçay Türklerinde kelimenin daha yaygın ve derin biçimde kullanıldığı da belirgindir. Çünkü Kaıa- çay Türklerinin yaşadığı Konya’nın Ka­dınhanı ilçesine bağlı Başhöyük köyün­de “alğış ayak”, “alğış hiçin”, “alğış tep­si”, “alğışlamak” gibi sözler derlenmiş­tir*.

Kelime; Türkiye ve Kırgız Türkçesin- de “alkış”; Azerbaycan, Kumuk, Şor Turkçesi’nde “algış”, Saha/Yakut, Kazak Türkçesinde “algıs”, Uygur Türkçesinde “alkiş”; Kazan Tatar Türkçesinde “al- kaş”, Özbek Türkçesinde “âlkış”, Kara- çay-Balkar Tüı*kçesinde ise “alğış” şek­linde geçer. Codex Cumanicus’un sözlü­ğü olan Kuman Lehçemi Sözlüğü’nde “al­gı ş: övgü, kutlama”, “algış ber-: kutlu kılmak”, “algışlı: kutsal, aziz”, “algışla-: kutlamak, övmek” sözleri geçmektedir6. İbni-Mühennâ Lûgati’nde “alkış” sözü ‘"birisi için açıkça iyilik dilemek” anla­

mında verilmiştir. Kelimenin “alkış et­mek” şeklinde fiil şekli de vardır7. Keli­me, Şor Türklerinde “alga-: teşekkür et­mek, hayır dua etmek”; “algış: kutlama, tebrik, hayır duası, minnet, minnettar­lık, şükran, teşekkür, istek, dilek, arzu, temenni”, “algış polzun: teşekkür ede­rim, sağol”, “algıştıg: kutlama, tebrik; minnettar, müteşekkir, uğurlu, bahtiyar, mübarek” gibi çeşitli şekillerde yaşa­makladır8. Yeni Uygur Türkçesi Sözlü­ğü’nde ise “alkiş: alkış”, “kizgin alkiş: gürültülü alkış”, “gülduras alkiş: gürül­tülü alkış”, “alkışlar eytmak: övgüler söylemek, övmek” gibi sözleı» vardır9. Kırgızlarda “alkış” şeklinde ve “hayır dua, selamlama, hamd ü sena, şükran, hamd U senaya mazhar olmak” anlamla­rında kullanılmaktadır. Ayrıca “takdir­name, şeref hattı” anlamında “alkış kat”; “şiddetli alkışlama” anlamında “kızuu alkış” ve “takdis etmek” anlamında “al­kışta-” sözleri vardır10.

Kelimenin kökeni olarak genellikle “alka-” fiili gösterilmektedir. Alkış sözü­nün Çağatayca “algamak=alkışlamak, övmek, dua etmek” veya eski Türkçe “al- kamak=beğenmek, övmek, medh ü sena etmek, şükretmek, hamdetmek”ten gel­diği ifade edilmiştir. Abdülkadir İnan ise en eski zamanlarda ateş tanrısı veya ha­mi ruh olarak değerlendirdiği al ruhu ile alkış kelimesi arasında ilgi kurmakta- dır. İnan, “al” kelimesinden kaynakla­nan sözler arasında “alkamak: takdis et­mek (Altayca, Kırgızca)” ve “alkış: tebcil, tebrik (bütün Türklerde)” sözünü de sa­yar. “Alkamak” kelimesinin zıddı “karga- mak” kelimesidir. Bu kelimelerden birin­de al, İkincisinde “kar(a)” olması da dik­kati çeker11, Mireli Seyidov ise “al” keli­mesini güneşle ilişkilendirerek “yüce, yücelik” anlamlarım da ekler ve “gış” sö­züne de ses, söz anlamları verir. Bura­dan hareketle “al+gış” veya “kar{a)+gış”

16 Millî Folklor

Page 16: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

sözlerini “yüce söz, kötü söz” olarak tah­lil eder12. Özbek Türkçesinde sözün eti­molojisi şöyle yapılmaktadır: “Alkış” sö­zü “övmek, iyi dilekler dilemek” anla­mındaki “al-” fiil köküne “-kı” emir eki ile “-(a)ş” mastar ekinin eklenmesinden oluşmuştur13. Bu tahlillerde ortak olan husus rrürkçe’de geniş ve derin bir yer edinmiş olan “al” sözünün, alkışla ilgisi­dir. Ayrıca Divânü Lûgat-it-Türk’teki “büyü, efsun” anlamını taşıyan “arkış” sözü de kelimenin mitolojik kökenine ışık tutmaktadır. Bizce de sözün kayna­ğında “hami ruh” olan “al” kökü vardır ve “söz” bu ruhtan dilek dilemeyle ilgili­dir.

b) Tür Olarak Alkış ve Alkış Tas­nifleri

Alkışlar, halk edebiyatı türü olarak belirli bir kesinlik kazanmış metinler değildir. Genel olarak dilek, temenni, öv­gü değeri taşıyan kalıp sözlerden başla­yarak daha uzun manzumelere kadar pek çok metin alkış kavramı içinde de­ğerlendirilmektedir. Bu hususta tasnif­lerdeki değerlendirmeleri dikkate almak gerekmektedir.

Alkışlarla ilgili tasnif yapanların ba­şında Pertev Naili Boratav gelmektedir. Boratav, alkış ve kargışları tıpkı atasöz­leri gibi; a) asıl alkışlar ut kargışlar b) alkış ve kargış değerindeki deyimler ola­rak tasnif eder. İlk grupta sadece konuş­mayı renklendiren, kısa kalıplar şeklin­deki alkış ve kargışlar, yani hayır dua ve beddua sözleri vardır. Boratav, bu grup- takileri “halk edebiyatı türü” olarak ta­nımlamayı yersiz bulur ve konuşmayı süsleyici, duyguları belirtici, anlatımı güçlendirici dil öğeleri olarak değerlen­dirir. İkinci gruptakiler ise “koygünlüğü­nü anlatımdaki, özenilmişlikten, imge, düşünce ve çağrışım buluşlarındaki ba­şarıdan a lan lard ırBirinciler, kısa, yo­ğun ve çok kullanılır olmalarıyla ikinci

gruptakilerden ayrılmaktadır14. Bora­tav, alkış ve kargışları söylenişlerindeki özelliklere göre de ayrıca tasnif etmiştir. 1) İyiliği istenen, ya da ilenilen kişi ko­nuşanın karşısındadır; ya da konuşan onu karşısında sayar; 2) İyi ya da kötü dileklere amaç edinilen kişi uzaktadır- alkış veya kargış onun hakkında başka­larına duyurulmaktadır; 3) Her iki kü­medeki alkış ve kargışlar, dileğe amaç olan kişinin hem yüzüne, hem de arka­sından söylemeye elverişlidir; 4) îlenç anlatımı taşıyan filleri, olumsuz biçime sokmakla, kargı, bir türlü şakaya getiri­lip hafifletilir^.

Şükrü Elçin, alkış ve kargışları “Dua ve Beddular” başlığı altında değerlendir­miş ve “Dua örnekleri” olarak “A) Na­mazda okunan dua örneği B) Abakan Kamlarının dualarından C) Kırgız Ka­zak baksılarının dualarından D) Pehli­van duası E) Kısa dualar” ayrımı yap­mıştır16.

L. Sami Akalın ise alkış türleri ola­rak 1) Alkış, ve 2) İslâm Dininde Duayı almış; daha sonra da “a) Dua, b) Kargış­ta Bulunmayınız, c) Yağmur Duası, d) Gülbank, e) Yalvarış-Yakarış, f) Selâm, g) Kutlama, h) Özür-Bağışlama, i) Töv­be” alt başlıklarını kullanmıştır17.

Özbek alkışlarıyla ilgili olarak yapı­lan bir tasnifte ise “1) Kündelik Maişiy Alkışlar (Gündelik Hayatta Kullanılan Alkışlar) , 2) An’anaviy Merasimler Ter­kibide İcra Etilüvçi Alkışlar (Belirli Bir Merasim İçinde İcra Edilen Alkışlar)” kümeleri yer almıştır. Bu tasnifte ilk grup “a) Karşılaşma alkışları, b) Sofra Alkışları, c)Bir işe başlarken söylenen al­kışlar” olarak üçe ayrılmıştır. İkinci grup alkışlar ise içinde yer aldıkları tö­renler bahsinde “merasim folkloru” baş­lığı altında ele alınmıştır. Bu törenler bahar, yaz, kış gibi takvimle ilgili tören-

Millî Folklor 17

Page 17: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

leı ile av, sünnet, yas gibi ailevi ve sosyal törenlerdir18.

Bu tasniflerde alkışların esas olarak “kalıp söz” ve “halk edebiyatı türü” şek­linde ikiye ayrıldığı dikkati çekmektedir. Kalıp sözler daha ziyade kısa, konuşma­yı renklendiren ve dilin malzemesi sayı­lan nezaket ifadeleridir. Şükrü Elçin’in “kısa dualar”, Boratav’m “asıl alkışlar”, özbeklerin “gündelik hayatta kullanılan alkışlar”, L. Sami Akalın’m ise sadece “alkış” dediği küme, genellikle emir ve istek kipiyle kurulmuş tek cümlelik “ka­lıp sözler”dir. Elbette bunlar da tıpkı atasözleri ve deyimler gibi edebî özellik­ler taşımaktadırlar. Bu sözlerde de me­cazlar, imajlar, tezatlar, somutlamalar, çağrışımlar yer almaktadır. Ayrıca para­lelizm, ses tekrarları ve kafiye gibi ahenk unsurları bunlarda da vardır. Bu bakımlardan bu alkışları sadece dil mal­zemesi olarak değerlendirmek ekaik ola­caktır. Mesela hem paralelizm, hem ses tekrarları, hem de kafiye olan "Yaşına hareket / Başına bereket”, “Allah yazını- zı yaz ede / Kışınızı kış / Gelininizi gelin ede / Kızınızı kız”19 alkışlan taşıdıkları edebî değer bakımından bir halk edebi­yatı mahsulüdür. “Halk edebiyatı türü” olarak ele alınanlar ise sanatlardan isti­fade edilerek nazım özellikleri kazan­mış, belirli bir tören veya uygulamaya bağlı olan metinlerdir. Bu törenler mev­simle ilgili olan nevruz, yağmur duası, saban toyu olabildiği gibi sünnet, düğün, yas gibi ailevî törenler de olabilmektedir. Türkiye dışındaki Türk topluluklarında bu törenlere bağlı poetik metinler ayrın­tılı olarak değerlendirilmiş ve incelen­miştir. Ancak bu hususta bizde yeterince araştırma yapıldığını söylemek mümkün değildir. Bu açıdan bazı türlerin sınırla­rı tespit edilememiştir, karışıklıklar sür­mektedir. Nitekim alkışlarla ilgili bir eser hazırlayan L. Sami Akalın’ın eserin­

de yağmur duası ve nazara karşı okunan sözler alkışlar içinde yer almıştır. Acaba belirli bir törene bağlı olarak söylenen, mesela nevruz, hıdrellez, saban toyu, sa­ya kutluğu törenlerinde icra olunan di­ğer poetik metinler de bu esere alınamaz mıydı?

Alkışların sınırları tespit edilememiş bir tül’ olması yüzünden diğer bazı tür­lerle (nazım özelliği olan mani, ninni ve­ya tekerleme ile) karıştığı görülür. Mese­la bazı ninniler alkış özelliği göstermek­tedir. Nitekim Amil Çelebioğlu, ninnileri tasnif ederken “Dilek ve Temenni Mahi­yetinde Ninniler" adı altında bir bölüm koymuş ve alt başlıklardan birine de “Dua Mahiyetinde Ninniler” adını ver­miştir. Aşağıda örneklediğimiz ninniler alkış sözlerinden oluşmuştur.

“Uzun kavak boyun olsun “Dedim ucadan

Selvi söğüt dalın olsun Sesin çıkmaz bacadan

Akan sular ömrün olsun Allah seni kurtarsın

Nenni yavruma nenni”Çiçekten kızılcadan”20

Bazı bayatı, mani veya hoyratlar da alkış özelliği göstermektedir. Azerbay­can’dan bir örnek vermek istiyoruz:

“Bağçalar bağa dönsün Bağım yaylağa dönsün Birce kelme din-danış Üreyim dağa dönsün”21

Alkışların karıştığı bir diğer tür de tekerlemelerdir, özellikle belirli bir tö­rende söylenen sihir sözleri noktasında tekerleme ile alkışlar birbirine karış­maktadır. Tekerlemelerin de sınırları tam olarak çizilemediği için, mesela yağ­mur yağdırma törenlerinde söylenen sözler alkış mıdır, tekerleme midir, tes­pit edilememektedir.

Bize göre alkışların en büyük proble­mi tür olarak sınırlarının tespitidir. Tü­

18 Millî Folklor

Page 18: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

rün sınırlarının tespiti için ise, tabiatı sözle etkilemeye yönelik sihirlerden iyi dilek bildiren basit cümlelere kadar bü­tün metinler ele alınmalıdır. Ayrıca Türk toplulukları folklorunda ve halk edebi­yatında yer alan bu tür metinler de mu­hakkak değerlendirilmelidir. Çünkü ora­larda, bu çeşit küçük türler üzerinde ay­rıntılı çalışmalar yapılhııştır.

c) Sihir Şiiri Olarak Alkışlar Yukarıdaki tasniflerde dikkati çeken

husus, alkışların genellikle iki grupta ele alınmasıdır. Bunlardan ilk kümesi, günlük hayatta kullandığımız ve daha ziyade kalıp söz olarak dilin malzemesi kabul edilen alkışlardır. “Allah muradı­nı versin”, “Tuttuğun altın olsun” gibi. İkinci grup ise daha ziyade bir tören konteksti içinde sözlü malzeme olarak kullanılan ve söz sanatlarından da isti­fade edilerek halk edebiyatı türü haline gelmiş olan alkışlardır. Mesela Nevruz, Yağmur Duası, Saban Tbyu gibi törenler­le büyüsel özelliğini koruyan nazar, has­talık ve belalardan korunma, zararlı hayvanlara karşı tedbir almakla ilgili söylenen sözler böyledfr. İşte bu noktada sihir ile alkış arasındaki ilişki ortaya çı­kar. Sihir şiirlerinin mitolojik, mevsim ve avla ilgili, ailevî ve sosyal tören şiirle­riyle sıkı bir bağlantısı vardır. Çünkü ço­ğu zaman duayı sihirden ve sihir mera­simlerini de dinî merasimlerden ayırt edemeyiz.

Mesela Karaçay-Balkarlarda sihir kelimesinin sözlük anlamı “alğış”, “dua”, “hıynTdır. “Alğış” kelimesi diğer Türk şi­velerinde de sihir anlamını karşılamak­tadır. Örneğin, Al tay folklorunu araştı­ran S. Katas, “alkışların, söz sihri üzeri­ne kurulmuş rica veya dilek ile iş ve ha­yatta refaha ulaşma gibi bir amacı olan halk şiirlerinin ilkel ve arkaik tarzı" ol­duğunu ifade etmektedir. Altay folklo­runda hala çiçek hastâlığmda, kızamık­

ta, göz hastalıklarında, karın sancıların­da, sarada vs. okunan alkışlar vardır. Bir çok Türk boyunda olduğu gibi Kara- çay-Balkar Türkçesinde de sihir adları “jilyan alğış” (yılan sihri), “köme alğış” (kızamık sihri), “emina alğış” (kolera sihri) gibi kelimelerle karşılanır. Binler­ce sene geçmesine rağmen Türk sözlü şi­ir tarzının terim adları halkın hafızasın­dan silinmemiştir22. Kazaklarda da “ba­ta” veya “bata-tilek” adı verilen sözler vardır. Bunlar birine “algıs” verirken söylenen söz olarak tarif edilmektedir ve şamanizm kalıntısı olarak yorumlan­maktadır23. Tatar ve Başkurtlarda “ırım”, “im-tom”, “efsin-töfsin”, “yola cırı” veya “kileü” adlarıyla anılan poetik me­tinler de aslında alkış özelliği göster­mektedir. Dede Korkut Kitabı’nda geçen “Çapar iken ağ boz atın büdrümesin” al­kışının benzer bir şekilde eski şaman du­alarında da karşımıza çıkması alkışların sihrî ve mitolojik köklerine ait bir iz sa­yılabilir24.

Alkış ile dua arasındaki yakın ilişki­nin kaynağı, büyü ile dinin insan haya­tındaki etkisiyle ilişkilidir, diyebiliriz. Eski dönemlerde büyü vasıtasıyla tabi­atı etkilemeye çalışan insan, bunun söz­lü ifadesi olarak alkışları kullanmakta iken daha sonra tek tanrılı dinlerin etki­siyle alkışlar, dua kavramı sınırlan için­de değerlendirilmeye başlanmıştır. Nite­kim Azerbaycan’da bazı eserlerde dualar ile alkışların ayrı ayrı değerlendirildiği görülmektedir. Dua ile alkışı ayıran hu­sus olarak ise İslâm diniyle ilgili motif­ler dikkati çekmektedir. Metinde dinî bir kavram varsa dua, yoksa alkış başlığı al­tında değerlendirilmiştir. Kerkük’te de alkış sözü yerine “heyir-dua” sözü kulla­nılmaktadır. Dua, insanın kendisinin ve içinde yaşadığı toplumun refahı ve sa­adetinde yardım ve merhametini iste­mek üzere Tann’ya bir hitabı, bir sesle­

Millî Folklor 19

Page 19: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

nişidir. Eski toplumlarda inanç, sihir, büyü ve fallardan unsurlar alarak besle­nen alkışlar, sağlık ve hastalık hallerin­de, mahsulün bereketli olmasında, yağ­murun yağmasında, tehlike ve felaketin mal ve mülke gelmemesinde, doğumdan ölüme kadarki bazı merasimlerde iyi ve doğru olduğuna inanılan müspet dilekle­rin ruhî ve fikrî ifadesini dilde kazanır. Türk toplumunda bu dualar Şamanizm, Budizm, Manihaizm kültür devrelerini aşarak İslamiyet’le daha düzenli ve yeni bir zihniyetle gelişmiş bir şekilde yaşa­maya devam etmiştir. Türk milleti, İs­lâm dininin esaslarına uygun bu dualar­la birlikte Tanrıya karşı dilek ve niyazla­rını ana dilinde nazım veya nesir olarak sade bir şekilde ulaştırmaktadır. Genel­de anonim olan ve fizikî, ruhî, İktisadî, İçtimaî ve dinî ihtiyaçların meydana ge­tirdiği alkışlar, atalar sözü gibi “hüküm” bildiren müspet dilek mahsulleridir25.

Son olarak alkışların tarih içinde ka­zandığı değeri ortaya koymak üzere te­rim anlamlarını vermek yerinde olacak­tır. Selçuklu, Memluk, Osmanlı başta ol­mak üzere pek çok Türk devletinin pro­tokol törenlerinden biri de alkış adını ta­şımaktadır, Bu törenlerde padişah, ve­zirler ve sefere çıkan ordu alkışlanırdı. Osmanlılarda padişahlar, tahta çıktıkla­rında, bayram törenlerinde, vezir ve bil­ginlerin kendini kutlayışlarında, sefer için ata bindiklerinde veya Cuma selam­lığında attan ya da arabadan inerken se- ralkışçı da denen alkışçıbaşının işaretiy­le saray hademeleri (hademe-i hassa) tiz sesle “Aleyke aunullah”, “maşallah”, “uğurun hayrola”, “uğurun açık olsun, itibarın füzun”, "yaşın uzun ola”, “salta­natına mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diye padişahı alkışlar­lardı. Hükümdarın alkış sırasında ne za­man oturup kalkacağını bildirmek üzere kendisinin şaşırmaması için kalkması

gerektiğinde “hareket i hümayun padi­şahım, devletinle bin yaşa”, oturması ge­rektiğinde ise “istirahat-i hümayun pa­dişahım, devletinle bin yaşa” denirdi. Bu görevi Tanzimat’tan önce Divan-ı Hüma­yun çavuşları yapardı. II. Abdülhamid bu alkışın son cümlesini “Padişahım şev­ketinle, devletinle bin yaşa” biçiminde değiştirmişse de II. Meşru tiyet’ten (1908) sonra gene eskisine dönülmüştür. Sarayda bu işler için bir “alkış bölüğü” olurdu ve bu bölüğe mensup olanlara “al­kış çavuşu” adı verilirdi. Bu alkışlama işi için “alkış tutmak” tabiri kullanılırdı. Sadrazamlar için de bayramlaşma mera­simi sırasında alay çavuşlarının alkış tutmaları söz konusuydu. Sadrazam al­kışları arasında “Maşallah, ömr-i devle­tinle çok yaşa!” gibileri vardır26.

Tferim olarak alkışla ilgili bir başka söz de “gülbank/gülbenk”tir. Gülbanklar, Bektaşi tarikatı törenlerinde veya Bek­taşi dervişlerinin çeşitli işlerinde gele­nek olan dua sözleridir. Bektaşîlikle ilgi­li oldukları için Yeniçerilerde de gül- barıkları andıran dualar vardır27. Ayrıca yine “gülbenk” veya “s al a vat” adı verilen pehlivan duaları da bir nevi alkış sayıla­bilir. Nitekim gerek P. N. Boratav, gerek­se Şükrü Elçin, pehlivan dualarını alkış­lar içinde değerlendirmişlerdir28.

Sonuç olarak alkışların, insanların sosyo-psikolojik bakımdan tabiat hadise­lerine sihirle hükmetme isteklerinde kullandıkları, nazım özellikli sözler ola­rak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Ancak din ve kültür değişmeleri, zamanla sö­zün fonksiyonellikten uzaklaşıp estetik bir ifade aracı haline gelmesine sebep ol­muş, alkışlar da iyi dilek ve dua mahiye­ti arz etmeye başlamıştır. Bilhassa îslâm dininin kabulüyle alkışlar, dua tarzında Tanrı’ya yönelmiş ve dinî kavramlarla yeniden örülmüştür. Zamanın bir diğer etkisi de sözlerin kısalması ve kalıplaş­

20 Millî Folklor

Page 20: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

ması şeklinde gerçekleşmiştir. Daha uzun ve hafızada kalabilme özelliği olan poetik metinler ise bağlı bulundukları kontekst veya uygulamanın içinde yaşa­maya devam etmiş ve başka adlar almış­tır. Bir diğer husus ise bazı alkışların da­ha önce bağlı bulundukları tören veya uygulamayı terk ederek bağımsız bir edebî metin haline gelmiş olmasıdır. Bu itibarla alkışları, şaman dualarından si­hir şiirlerine, törenlerden basit dilek sözlerine, camide yapılan dualardan pehlivan s al av ati anmasına kadar geniş bir yelpaze içinde değerlendirmek gerek­mektedir.

NOTLAR

VII. Milletler Arası Türkoloji Kongre­sinde (08-12 Kasım 1999/lstanbul) sunulan bildirinin metnidir.

1 Alkışların dil unsuru olarak kullanımı hak. Bkz. Doğan Aksan; Türkçenin Gücü, Ankara 1993,159-172.

2 D ivânii Lûgat-it Türk Tercümesi, Çev. Besim Atalay, Ankara 1992, (3.bJ, C. 1- 97, 237, 249, 284.

3 XII. Yüzyıldan Beri Türkiye Türkçe- siyle Yazılmış Kitaplardan Toplanan Ta­nıklarıyla Tarama Sözlüğü I, Ankara 1995.

4 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I, Ankara 1997, 81, 117,215.

5 Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü I, Ankara 1993 '

6 K. Grönbech; Kuman Lehçesi Sözlü­ğü Codex Gumanicus’un Türkçe Sözlük Dizini, Çev. Kemal Aytaç, Ankara 1992, 5.

7 Aptullah Battal, İbni-Mühennâ Lüga­ti, Ankara 1988, 9.

8 N. N. Kurpeşko Tannagaşeva-Şükrü Haluk Akalın; Ş or Sözlüğü, Adana 1995, 5.

9 Emir Necipoviç Necip; Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü, Rusçadan çeviren: Iklil Kurban, Ankara 1995, 10.

10 K. K. Yudahin; Kırgız Sözlüğü, C. I, Çeviren Abdullah Taymas, Ankara 1988, 29.

11 Abdül kadir tnan; “Al Ruhu Hakkında”, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1987, 259-267.

12 Mireli Seyidov, Gam-Şaman ve Onun

Gaynaglarına Ümumi Bahış, Bakı 1994. 66

13 K. İmâmov, T. Mirzayev, B. Sarımsâ- kov, O. Seferov; Üzbek Halk Âğzaki Poetik İcâdi, Taşkent 1990, 109.

14 Boratav; 100 Soruda Türk Halk Ede­biyatı, İstanbul 1982, 125.

15 Boratav; age, 127-128.16 Ş. Elçin; Halk Edebiyatına Giriş, İs­

tanbul 1987, 662-663,17 Akalın; Türk Dilek Sözlerinde Al­

kışlar ve Kargışlar, Ankara 1990, 28-48.18 K. İmâmov, T. Mirzayev, B. Sarunsâ-

kov, O. Seferov; Üzbek Halk Âğzaki Poetik İcâdi, Taşkent 1990, 109-112.

19 Akalın, age, 53-54.20 Amil Çelebioğlu; Türk Ninniler Hâzi­

nesi, İstanbul 1982, 96-176.21 Dualar Beddualar, Bakı 1994, 23.22 Rüstem Yusupov; H. H. Malkondu-

yev’in “Obryadovo-Mifologiçeskya Poezi- ya Balkartsev i Karaçayevtsev” Adlı Ki­tabının Mifologiçeskya Poeziya Bölümü­nün Tercümesi, Balıkesir 1998, (Balıkesir Üniv. Fen-Edebiyat Fak. TDE Böl. Bitirme Ttezi), 3.

23 A. Kofııratbaev; Kazak Folklorının Tarihi, Almatı 1991. 55' Ahmet Baytursın; Ak Col, Almatı 1991, 430.

24 A. İnan: "Dede Korkut Kitabındaki Ba­zı Motiflere ve Kelimelere Ait Notlar” , Maka­leler ve İncelemeler, 173-175.

25 Ş. Elçin; age, 662-663.26 Türk (İnönü) Ansiklopedisi, c. II,

Ankara 1948, 109; Meydan Larousse, C. I, 329; Ana Britannica Genel Kültür Ansik­lopedisi, C. I, İstanbul 1986, 401; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. II, İstanbul 1989, 470-471; Seyit Kemal Karaali- oğlu; Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü, İs­tanbul 1983, 43; İbrahim Alaattin Gövsa; Ye­ni Lügat ve Ansiklopedi (Ansiklopedik Sözlük), yer ve tarih yok, 77-78.

27 Pertev Naili Boratav; 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, İstanbul 1982, 131; L. Sami Akalın; Türk Dilek Sözlerinde Al­kışlar ve Kargışlar, Ankara 1990, 45.

28 Boratav; age, 132; Ş. Elçin; age, 662- 663.

Millî Folklor 21

Page 21: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

RAGLAN’IN “GELENEKSEL KAHRAMAN KALIBI”

VE TÜRK HALK HİKÂYELERİDoç. Dr. Nerin KÖSE

Daha önceki yazılanınızda da söz ko­

nusu ettiğimiz üzere Lord Raglan çoğun­

luğu Batı, bir kısmı da Orta Doğu millet­

lerinin edebiyatlanndaki kahramanla­

rın arasındaki benzerlikler üzerine dik­

kati çekerek kaleme aldığı “Geleneksel

Kahraman”(l) adlı çalışması özellikle di­

limize aktarıldıktan sonra büyük bir ilgi

görmüş; bu konuya ilişkin çalışmalar gi­

derek çoğalmıştır. Nitekim özkul Çoba-

noğlu’nun Oğuz Kağan ve Er Töştük (2),

öcal Oğuz'un “Boğaç Han” (3) ve Basat”

(4), İsmet Çetin’in “Türk Destan Kahra­

manları ve Köroğlu”(5) bizim ise “Kur-

manbek” ve “Kurbanbek” (6) ile “Koca-

caş”(7)’a uyguladığımız çalışmalar da

bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki yukarıda

saydığımız bu araştırmaların hepsi de

destanlar üzerine çalışılmış olup, ya

farklı destanlar birlikte, ya da aynı des­

tanın varyant ve verisyonlarına yönelik

değerlendirmeler şeklindedir. Bir başka

ifadeyle bu çalışmalar “Geleneksel Kah­

raman Kalıbı”nın sadece destanlarımız

üzerindeki uygulama ve incelemeleri

olarak dikkat çekmektedir.

Bütün bu çalışmalar Raglan’ın 18

kahraman üzerinde çalışıp 22 başlık al­

tında topladığı sonuçların anlatı gelene­

ğimizin en sonunda yer alan halk hikâ­

yelerimize de uygulama fikrini doğurdu.

Çünkü mistik dönemden günümüze ge­

linceye kadarki dönemde ait olduğu top­

lumun ihtiyacına uygun olarak yaratılan

bütün sözlü türlerden izleri bünyesinde

toplayan halk hikâyelerimizin kahra­

manlarını bu kalıpların ışığı altında in­

celemek, bizi yeni sonuçlara ve değerlen­

dirmelere götürebilirdi. O sebeple 5’i

“aşk”, 8’i “kahramanlık” konulu, 5’i bili­

nen saz şairlerimizin kahramanı olduğu

(ikisi aşk konuludur bu gruptaki hikâye­

lerin), 4’ü ise bu üç gruptan hiçbirine gir­

meyen toplam 209 hikâye üzerinde ger­

çekleştireceğimiz bu çalışmada her anla­

tı, Raglan’m tesbit ettiği 22 madde için

ayrı ayrı değerlendirilmiştir. 17’si Prof.

Dr. Fikret Türkmen’in kendi adlarını ta­

şıyan halk bilimi arşivlerinden [Hurşit

ile Mahminri(8), Emrah ile Selvi (9), Ke­

rem ile Aslı (10), Ehmed ile İbrahim (11),

Zülâlşah Oğlu Ibrahin (12), Nergis Ha­

nım (13), Yemen Hanım (14), Tufarganlı

Abbas (15), Arzu ile Kamber (16), Melek-

şah ile Güllü Han (17), Elif ile Mahmut

(18), Büryan ile Güldane (19), Şah İsma­

il (20), Gülfizar (21), Melikşah ile Güllü-

han (22), Şah İsmail (123)]; 3’ü ise yine

Fikret Türkmen’in aynı adı taşıyan ki­

taplarından (Tahir ile Ztlhre Hikâyesi

(24), Tahar Mirza ile Zöhre Banu(25),

Destan-ı Hikâye t-i Maksud(26))]; l ’i ise

Zeynelabidin Makas’ın ‘Taralı Mahmut

ile Mahbub Hanım” adlı yüksek lisans

çalışmasından [Yaralı Mahmut(27)] alı­

nan bu hikâyeler, çalışmanın sonunda

konularına göre yaptığımız tasnife daya­

narak yaptığımız gruplar içinde ayrı ay­

rı, daha sonra da genel bir değerlendir­

meye tabi tutulacak; bu araştırmaya da­

yanarak halk hikâyelerimiz için “gele­

neksel kahraman kalıbı” teklif edilecek­

tir.

22 Millî Folklor

Page 22: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

1. Kahramanın annesi soylu bir bakiredir;

Araştırmamızda kullandığımız hikâ­

yelerimizin, hiçbirinde böyle bir durum

söz konusu değildir. Nitekim Yaralı

Mahmut’un annesi Eli Tacir’in, Garip’in

annesi Hoca Maksud’un, Kamber’in an­

nesi ise hikâyede adı belirtilememiş biri­

nin, İbrahim annesi Reyhan Şehri hü­

kümdarı Zülâlşah’ın dul eşleridirler; Ta-

hır'in annesi 1 nolu varyantta adı belir­

tilmeyen bir ülkenin, 2 nolu varyantta

ise Horasan hükümdarı Ahmet Şah’m;

Yahya Bey’in annesi Hüsöyün Beyli Kö-

yü’nün eşrafından Hüsöyün Bey’in; Ke-

rem’in annesi İsfahan Şahı’nın; Melik-

şah’ın annesi 1 nolu varyantta Selçuk

hükümdarlarından Adil Şahın’ın, 2 nolu

varyantta ise Ceylân ili hükümdarının;

Hurşii’in annesi anlatıda adı verilmeyen

bir ülkenin adı belirtilmeyen hükümda­

rının; Şah İsmail’in* annesi 1 ve 3 nolu

varyantta Kandahar hükümdarının, 2

nolu varyantta ise adı belirtilmeyen bir

ülkenin yine adı belirtilmeyen hüküm­

darının; Emrah’ın annesi Aşık Ahmet’in;

Âşık Abbas’ın annesi.Tufarganlı Tüccar

Ali’nin; İbrahim’in annesi Zülâlşah adlı

bir hükümdarın; Büryan’ın {Yayla Han)

annesi Orta Asya Hükümdarı Kayhan

Şah’m; Nergis Hanım’ın annesi de Tu-

. nus padişahının eşleridirler.

2. Babası bir kraldır:Araştırmaya tabi tuttuğumuz hikâ­

yelerin ekseriyetindeki kahramanların,

bu maddeye tamamen uydukları görül­

mektedir. Meselâ Tahir, Behçet Mahir

anlatması olan varyantta Horasan’ın iki

kardeş hükümdarından biri olan Ahmet

Şah’ın; Nergis Hanım, Tunus padişahı­

nın; Yayla Han, Orta Asya hükümdarı

Kayhan Şah’m; İbrahim bir varyantta

adı belirtilmeyen bir ülkenin, diğerinde

ise Reyhan Şehri’nin hükümdarı Zülâl

Şah’m; Mahmut, İstanbul’un adı belirtil­

meyen padişahının; Şah İsmail “Gülfı-

zar”da Kandehar Şehri’nin, diğer sözlü

varyantta adı belirtilmeyen bir ülkenin

adı belirtilmeyen, yazma varyantta ise

Acem ülkesinin adı verilmeyen hüküm­

darının; Hurşit, adı hikayede verilmemiş

ülkenin yine adı verilmemiş padişahı­

nın; Melik Şah Ceylân ili hükümdarının;

Melek Şah Selçuk hükümdarı Adil

Şah’ın; Kerem İsfahan ili hükümdarının

oğulları ya da kızlarıdırlar. Sadece Tahir

ile Zühre’nin yazma nüshasında gördü­

ğümüz üzere Tahir’in, Zühre’nin babası­

nın vezirinin oğlu olmasını da bu grupta

değerlendirmekte bir sakınca görmüyo­

ruz.

Diğer altı hikâyeye baktığımızda

farklı bir durumla karşılaşmaktayız. Ni­

tekim, Yahya Bey Hüsöytınbeyli Köyü

eşrafından Hüsöyün Bey’in; Emrah, Şah

Abbas’m baş âşığı Âşık Ahmet’in; Abbas-

ü Tufargan’ın büyük; Kamber, orta halli,

çiftçi bir ailenin; Mahmut, İstanbul’da

yaşayan Eli Tacir’in; Âşık Garip Teb­

riz’in zenginlerinden Hoca Maksud’un

oğullarıdır.

3. Baba çoğunlukla kahramanın annesinin yakın bir akrabasıdır:

Üzerinde çalıştığımız yirmi hikaye­

nin hiçbirisi için bu madde söz konusu

değildir. Bu durum, yıllarca il dışından

evlenme (egzogami) yoluyla aile ku-

ran(28) ve günümüzde de etkinliği ge­

nellikle sürdüren bir milletin anlatı türü

için gayet tabidir.

4. Kahramanın anne rahmine dü­şüş şartları olağan dışıdır:

İncelediğimiz hikâyelerin ekseriyeti,

Raglan’ın Geleneksel Kahraman Kalı-

bı’nın bu maddesi ile uyum sağlamakta­

dır. Nitekim hikâyelerin l l ’inde sayısız

askeri, uçsuz bucaksız toprakları, tüken­

Millî Folklor 23

Page 23: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

mez ve kıymetli taşlar ve paralarla dolu

hâzinesi olmasına, hükmünün bütün ül­

keye geçmesine rağmen tacım, tahtım

bırakabileceği bir evlattan, bir varisten

yoksundur. Ayrıca hem kendisi, hem de

karısı çocuk sahibi olacak yaşı çoktan

geçmişlerdir. Bu sebeple yüzü asıktır;

devlet işleri ile ilgilenmek içinden gel­

mez. Kısacası onların baba, eşlerinin an­

ne olmaları için, bir mucize gerekmekte­

dir. Gamlı gönlünü avutmak, derdine

belki bir çare bulmak ümidiyle bazen ve­

ziriyle ITahjr ile Zühre, hem yazma var­

yant, hem de Behtçet Mahir anlatması),

(Şah İsmail, (Melikşah ile Güllü Han),

(Hurşıt Bey), (Elif ile Mahmut)]; bazan

lalasıyla (Bengiboz-Şah İsmail), bazan

çobanıyla {GülfızarL, bazan da yalnız

başına (Melekşah ile Güllü Han) yola

çıktıklarında önlerine çıkan ve derdleri-

nin ne olduğunu hemen anlayan ak sa­

kallı, nur yüzlü bir dervişin verdiği bü­

yülü elmanın yarısını eşi, yarısını da

kendisi yiyerek bir müddet sonra bir er­

kek evlada kavuşurlar. Kerem ile Aslı

Hikayesi’nde seyahate çıkma işini ço­

cuksuz padişah ve keşişinin eşlerinin

üstlendiğini; “büyülü elma”nm da, onla­

rın pazar dönüşü bir fideciden aldıkları

“elma fidanı” ile yer değiştirdiğini görü­

yoruz. Nitekim dikip suladıkları, ancak

yedi yıl meyve alamadıkları buelma ağa­

cının tek meyvesinin dervişin sözüne

uyarak iki kadın paylaşırlar ve birer ev­

lat sahibi olurlar.

Nergis Hanım’da ise Tunus padaşihı-

nın çocuk sahibi olması aç görüp doyu­

rup, aplak görüp giydirmek yanında ha­

cet namazı kılması ile mümkün olur.

Diğer 9 hikaye için böyle bir durum,

söz konusu değildir. Çünkü İbrahim

[(Zülâlşah Oğlu İbrahim), (Ehmed ile İb­

rahim)!, Garip Büryan, Tufarganlı Ab-

bas, Emrah, Yahya Bey, Mahmut daha

hikâyenin başında hayattadırlar ve bu

anlatılarda çocuksuzluk problemi yok­

tur.

Arzu ile Kamber’de ise daha farklı

bir durum vardır. Nitekim iki kardeş ne

çocuksuzluktan yakınırlar; ne de çocuk­

larına olağanüstü bir yolla kavuşurlar.

Denilebilir ki, destanlarımızda da

sıkça rastlanılan, bu yolla anlatının ihti­

yacı olan olağanüstü bir kahraman tipi­

ni belirlmee amacım güden bu husus,

Türk destan ve hikaye kahramanlarında

ortak olup, Türk geleneksel Kahraman

Kalıbı’mn belirlenmesinde önemli bir rol

oynayacaktır.

5. Kahraman aynı zamanda bir tanrının oğlu olarak kabul edilir:

İncelediğimiz yirmi hikayenin hiçbi­

risi için böyle bir durum söz konusu değ-

lildir. Bu konuda daha önce kaleme alı­

nan yazılarda da belirtildiği üzere Ma­

nas Destanı’nda, Orhun Kitabeleri’nde

“tanrılık iddiaları”na rastlansa bile halk

hikayelerimizde bir bakire ile bir tanrı­

nın cinsel yönden birleşmesi meselesi gö­

rülmemektedir.

6. Çoğunlukla baba tarafından onu öldürme girişiminde bulunulur:

Üzerinde çalıştığımız hikayelerden

“Destan-ı Hikayet-ı Maksud”, “Büryan

ile Güldane”, “Yahya Bey” ve “Yaralı

Mahmut” adlı hikayelerde anlatı kahra­

manının herhangi bir kimse tarafından

öldürülmek istenmesi söz konusu değilse

de ekseriyetinde bu husus, son derece il­

ginç bir şekilde işlenmiştir. Destanlarda

Manas ile Oğuz’un babaları, Semetey’ın

ise dedesi tarafından öldürülmek isten­

mesinde olduğu gibi halk hikayelerimiz­

de gerek öldürme girişimindeki sebebi,

gerekse öldürmek isteyenlerin kimliğin­

deki çeşitliliği tamamen anlatı türünün

konusunda meydana gelen farklılaşma

ve yeni unsurlarla zenginleşmesine bağ­

lamayı uygun buluyoruz.

20 hikayenin 16’sında tesbit ettiği­

24 M illî Folklor

Page 24: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

miz bu duruma göre hikayelerin br kıs­

mında kahraman, annesi tarafından öl­

dürülmek istenir: “Melekşah ile Güllü

HarTda Melekşah, “Şah İsmail-Bengi-

boz”da Şah İsmail, “Ehmed ile İbra-

him”de İbrahim, “Melikşah ile Güllü

Han”da Melikşah gibi.

Bazı hikayelerde ise kahraman, sev­

diği kızın babası tarafından öldürülmeye

kalkışılır: “Tahar Mirza ile Zöhre Ba-

nu”da Tahar, Zühre’nin babası Etem

Şah tarafından; “Kerem ile Aslı”da ise

Kerem Aslı’nın babası keşiş tarafından

öldürülme teşebbüsünde bulunulur.

Sadece “Zülâlşah Oğlu İbrahim”de

görüldüğü üzere İbrahim, babasının

genç eşi tarafından öldürülmek istenir.

Hikaye kahramanlarının babalan da

bu kötü entrikada yerlerini alırlar. Nite­

kim “Nergis Hamm”da, Nergis Hanım;

“Şah İsmail-Bengiboz”, “Gülfızar” ve

“Şah İsmail”de Şah İsmail, “Elif ile Mah­

mut’l a Mahmut’u öldürmek isteyenler,

kendi babalarıdır.

Kahramanların, sevdikleri kızın an­

nesi tarafından öldürülmek istendiği de

olmaktadır: “Arzu ile Kamber”de Kam­

ber, “Tahir ile Zühre”de Tahir bu özellik­

leriyle karşımıza çıkmaktadırlar.

Bazı hikayelerde kahramanlar, sev­

dikleri kızla evlenmek isteyen rakipleri

tarafından öldürülmeye kalkışılır: Nite­

kim “Hurşit Bey”de Hurşit Bey ülkenin

adı belirtilmeyen hükümdarı, “Tufargan

Abbas” ve “Emrah ile Selvi Han”da ise

Van’ı kuşatan Şah Abbas tarafından öl­

dürülmek istenirler.

Gelelim hikaye kahramanlarının öl­

dürülmek istenmesindeki sebebe... Bazı

hikâyelerde kahraman anne ya da baba­

sının, sevgilileriyle birlikteliklerinin

onun tarafından duyulmaması için öldü­

rülmek istenir: “Zülalşah Oğlu İbrahim”

ve “Ehmed ile İbrahim’ce İbrahim ile

Ehmed’in, “Melikşah ile Güllü Han”da

Melikşah’ın öldürülmek istenmelerinde­

ki sebep budur.

Hikayelerin bir kısmında ise sevgili­

sinden ayrılması yolunda bir baskıya da­

yanarak kahramanın öldürülmek isten­

diğini görüyoruz: “Arzu ile Kamber”de

Kamber, “Tahar Mirza ile Zöhre Ba-

nu”da Tahar, “Kerem ile Aslı”da Kerem,

“Tahir ile Ztlhre”de Tahir, bu sebeple or­

tadan kaldırılmak istenirler.

Başka bir kahramanın, sevdiği kızla

arasında engel olarak görülmesi de hika­

ye kahramanın öldürülmek istenmesine

bir sebep teşkil edilebilir. “Emrah ile Sel­

vi Han”da Emrah, “Tufarganlı Abbas”da

Abbas, “Hurşit Bey”de Hurşit Bey’in öl­

dürülmeye kalkışılmasınm sebebi, bu­

dur.

Sadece Şah İsmail Hikayesi ve var­

yantlarında görüldüğü üzere anlatı kah­

ramanının “babası tarafından eşinin ve­

ya sevgilisinin, eşlerinden veya sevgilile­

rinden birine görür görmez aşık olması

sebebiyle öldürülmeye teşebbüs edildiği

de olmaktadır. “Şah İsmail”, “Şah İsma-

il-Bengiboz” ve “Gülfizar”daki gibi... Bir

makalemizde de konu ettiğimiz (29) ve

pek az hikayede gördüğümüz bu durum

anlatının teşekkül ettiği coğrafya ile ilgi­

li olabileceği gibi tamamen anlatıcıya

has bir durumu da ifade edebilir.

Bir tek “Nergis Hanım hikaye si”nde

anlatı kahramanının öldürülmek isten­

mesi, “namus meselesi”yle ilgilidir. Nite­

kim Nergis Hanım, evlenmeden hamile

kalmasından dolayı babası Tunus hü­

kümdarı tarafından öldürülmek üzere

iki cellada teslim edilir.

7. Kahraman gizli bir yere gönde­rilir:

İncelediğimiz hikayelerin 8’inde (var­

yantları hariç 5 hikaye rastladığımız

üzere hikaye kahramanı öldürülmekten

kurtarılmak amacıyla bilinmeyen bir ye­

re doğru götürülür ya da kaçırılırlar. Ni­

Millî Folklor 25

Page 25: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

YU: 12 Sayı: 45

tekim “Ehmet ile îbrahim”de Ehmed üe

İbrahim annesinin ve vezirinin, rahatça

birlikte olmalarına engel olarak gördük­

leri iki şehzadedirler, onları öldürmek

için iki sevdalının planlar kurduğnu an­

layan daye, bir gece vakti derviş elbisesi

■giydirdiği ve küçükten beri büyüttüğü

bu iki delikanlıyı, “ayrı ayrı yerlere gi­

din” şeklinde nasihat ederek şehir dışma

çıkarar; hikayenin varyantı olan “Züla-

şah Oğlu İbrahim”de ise Zülalşah’ın ök­

süz iki oğlu olan Ahmet ile İbrahim'in

hükümdar babaları ile genç, güzel ve

“oğullarını kıskanan ikinci eşi” tarafın­

dan öldürülmek istendiğini öğrenen ve­

zir ve vekiller bir sabah erkenden onları

şehir dışına bırakırlar; “Nergis Ha-

nım”da Nergis Hamm kızının evlenme­

den hamile kalmasına sinirlenen babası

Tunus hükümdarı tarafından iki cellada

verilerek öldürülmesi istenir. Ancak cel­

latlar ormana geldiklerinde kızın güze­

lliğine vurulurlar ve onu öldürmeye kı-

yamayıp uzak bir dağa bıraktıktan son­

ra geri dönerler; “Tahir ile Zühre”nin

Behçet Mahir anjatmasınad önce Züh­

re’nin annesinin, büyücü vasıtasıyla

kendine soğuyan babası ve annesinin ga­

zabından kurtulamaz ve idamecezasına

çarptırılır. Ancak Tahir’i çok seven vezir­

ler hükümdardan “onu affetmesini” is­

terler ve Tahir önce Mardin’e, sonra da

Göl Padişah’nın ülkesine (sandık içinde)

sürgün olarak gönderilir; adı geçen hika­

yenin yazma varyantı olan “tahar mirza

ile Zöhre Banu”da ise Tahir, Zühre’nin

babasının evlenmelerine sıcak bakmayıp

gazaba gelerek verdiği idam kararından

yine vezirlerinin yalvarması sayesinde

Mardin’e sürgün gönderilerek kurtulur.

“Şah İsmail Bengiboz”da biraz daha

farklı bir durum söz konusudur. Çünkü

Şah İsmail “harbe giden ve sağ dönmeye­

ceğini hesap ederek veziri Gara ile bir­

likte olan annesinin eşine söyler korku­

suyla zehirleyerek öldürmek istedğini

gören atı Bengiboz” tarafından aceleyle

saraydan çıkarılır.

“Melikşah ile Güllü Han”ı ve varyan­

tı olan “Melekşah ile Güllü Han”ı bu gru­

ba dahil edip etmeme hususunda epeyce

düşündük. Ancak diğerleri gibi hikaye­

nin başında olmasa da Melek (veya Me­

lik) Şah’ın verdiği çeşitli zor görevleri

başarıyla tamamlaması üzerine gözleri­

ni oydurup bir kuyuya atılıp, oradan te:

sadüfen geçen bezirganlar tarafından

başka bir ülkeye gönderilmesi meselesi,

bizim bu tercihte haklı olduğumuzu gös­

termiştir, sanıyoruz.

Bu konuda şunu belirtmekte yarar

vardır: Bu maddede incelediklerimizden

başka diğer hikayalerde de görülen

“kahramanın herhangi bir sebeple mem­

leketinden ayrılmak zorunda kalması”

meselesi (30), halk hikayelerinde Gele­

neksel Kahraman Kalıbı'mn belirlenme­

sinde,bu konunun dikkate alınması ge­

rektiğini ortaya çıkarmıştır.

S. Uzak bir ülkede evlat edinilen bir aile tarafından büyütülür:

7. pıaddenin tesbit edildiği 8 hikaye­

den sadece 3 tanesinde gördüğümüz bu

hususa göre “Zülalşah Oğlu İbrahim” ile

“Ehmed ile lbrahim”de hükümdarın kü­

çük oğlu İbrahim, yola birlikte çıktığı

ağabeyi Ahmet’n yiyecek bulabilme için

gittiği ülkede başına devlet kuşu kondu­

ğu için tahta geçtiğinden habersiz, uzun

süre yola bakar, durur. Ancak onun gel­

medi ğni görünce ağlamaya başlar ve me­

zarlıkta uyuyakalır. İbrahim’in ay ışığı­

nın aydınlattığı güzel başım ordan geç­

mekte olan haramilerin başı far keder ve

evladı olmayan bu dışı sert içi yumuşak

adam, İbrahim’i evlat edinir; karısına iyi

bakılması ve kitaplar alınarakbilgilendi-

rilmesi konusundaki kararım bildirir.

Tahar Mirza ile Zöhre Banu’da ise ve­

zirlerin ve Hoca Abdullah’ın boynunu

26 Millî Folklor

Page 26: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

vurulmaktan kurtardıkları Tahar ile at­

lının refakatinde ve yalınayak yürütüle­

rek Mardin’de, bir bahçe duvarının yanı­

na bırakılır. Bahçenin çocuğu olmayan

sahibi olan bahçıvanı onu görüp derdini

dinleyince evlat edinmeye karar verir ve

eve götürerek karısına teslim eder. Tahir

de bir müddet dinlendikten sonra bahçı­

vanla birlikte çift çubuk işine dalarak

avunur gibi olur.

Dikkat edilecek olursa ailesinden bi­

ri tarafından öldürülmek için memleke­

tini terketmek zorunda kalan ve yaşları

küçük olan hikaye kahramanlarının bu

süre içinde bir aile tarafından evlat edi­

nilmesi halk hikayelerimizin incelemeye

tabi tuttuklarımız dikkate alındığında

fazla yaygın bir özellik olarak görülme­

mektedir. Ancak (meselâ) Tahir ile Züh­

re’nin bir varyantında tesbit edilebilme­

si bize, halk hikayelerimizin tümünün

kincelenmesi sonucunda gerçeğin mey­

dana çıkarabileceğini, açıkça göstermiş­

tir.

9. Kahramanın çocukluğu hak­kında bilgi verilmez:

. İncelediğimiz 20 hikayeden 9 tanesi­

nin Raglan’m bu maddesiyle uyumu söz

konusudur. Epik dönem özelliklerini ta­

şıyan ürünün ortaya çıkmasını sağlayan

atlı-göçebe, dışa dönük ve hareketli bir

hayatın (31) anlatı ihtiyacını karşılayan

ve beklentilerini aksettiren destanları­

mızda kahramanın çocukluğu ile ilgili

bilgileri genellikle bulmak mümkün de­

ğildir. Çünkü destanın ortaya çıkmasını

asğlayan hayat tarzı, buna izin vermez.

Ancak daha çok anlatı kahramanının

göstereceği yiğitliğin ön planda olduğu

destanlarımızda, özellikle kahramanın

gelecekte nasıl biri olacağı, neler yapabi­

leceği konusunda bir çeşit haber veren

ve onun ilerideki başarılarına bir zemin

teşkil eden eğitim bölümünde detaylı bir

bilgi bulmamız, hemen her zaman müm­

kündür.

Halk hikayelerimizde de aynı du­

rumla karşı karşıya kalıyoruz. Türk-

ler’in konar-göçer bir hayattan yerleşik

düzene geçmeleriyle ortaya çıktığı kabul

edilen (32) bu anlatı türünde hikayenin

konusuna (aşk, kahramanlık-aşk, kah­

ramanlık vb.) göre kahramanın adının

verlimesi, özellikle de eğitimiyle ilgili ge­

niş bilgi verilmesi söz konusudur, nite­

kim “Yaralı Mahmud”, “Ehmed ile İbra­

him’', “Yahya Bey”, “Emrah ile Selvi”,

“Kerem ile Aslı”, “Tufarganlı Abbas”,

“Büryan ile güldane”, “Hurşit Bey” ve

“Âşık Garip” adlı hikayelerde kahra­

manların çocukluğu ile ilgili hiçbir bilgi

ile karşılaşmamamıza rağmen diğer 11

hikayede bu konu ile ilgili yeterli açıkla­

mayı bulabiliyoruz: Mesela Tahir ve

Zühre’nin yazma varyantında Tahir ile

Zühre doğumlarından itibaren dadılar

elinde büyümeye başlarlar vee yiyip

içerken, oyun oynarken bile birlikte

olurlar. Padişah, her ikisini de okutmak

için devrin en iyi hocalarını tutar. O ka­

dar zekilerdir ki hocaları onların bu du­

rumları karşısında şaşırır kalır; birbirle­

rini kardeş bilen çocukların eğitimleri on

yaşına kadar devam eder.

Behçet Mahir anlatmasında ise Ho­

rasan’ın iki kardeş hükümdarı Ahmet

Han’la Etem Şah’ın çocukları Zöhre ile

Tahar yedi yaşına kadar halayıkla .-, da­

dılar elinde büyüdükten sonra onları

okutmak üzere devrin en bilgili, en ah­

laklı, en sadık hocası Abdullah görevlen­

dirilir. Hoca Abdullah “yedi yıl boyunca

sadece kendisiyel birlikte olup, onun eği-

timie tabi olmaları gerektiği, aileleleriy-

le eğitim bitinceye kadar görüşmemele­

rinin uygun olduğu” teklifine hükümdar­

ların “olur” demeleri üzerine onları on

dört yaşına gelinceye kadar sıkı bir eği­

time tabi tutar.

“Şah İsmail”de de yedi yaşına kadar

Millî Folklor 27

Page 27: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

adı konmadan dadılar elinde büyüyen,

arkadaşlarıyla oynayan şahzade okuyup

yazmayıp öğrenmesi için Hoca Danyal’a

verilir. Hoca Danyal “yer altında yaptırı­

lacak bir mahzende, dünya yüzünden hiç

kimseyle görüştürülmeden, sadece ken­

disinin olacağı bir eğitimle onların de­

diklerini yapacağı, bu süre içinde kemik­

li hiçbir yemeğin getirilmemesi gerektiği

bir eğitim şeklini kabul ederlerse buna

evet diyeceği” yolundaki teklifine “evet”

cevabı almca görevine başlar. Şehzade

on iki yaşma gelinceye kadar devam

eden bu eğitim delikanlının yemeğin

içinde unutulan kemiği cama fırlatıp dı­

şarıdaki güneşi görmesi ve onu tutmak

isterken Hoca Danyal’ln içeri girmesine

kadar sürer.

Eşini kaybeden Zülalşah’m büyüğü

Ahmet, küçüğü adında iki oğlu vardır.

Medresede okumakta olan bu iki karde­

şin eğitimleri, onlar onbeş yaşım ta­

mamlayıncaya kadar sürer/

İstanbul padişahının ümidini kestiği

sırada dünyaa gelen oğlu Mahmut, (han­

gi yaşta başladığı ve ne kadar sürdüğü

belirtilmemekle birlikte) büyüyünce

mektebe verliir. Bir müddet sonra da

tahsilini tamamlar.

Selçuk hükümdarlarından Adil

Şah’ın biricik oğlu Melekşah okul çağma

gelince hocalar tarafından önce kitap bil­

gileri verilir; daha sonra da silahşörlük

öğretilir.

Hikayenin varyantı olan “Melikşah

ile Güllü Han”da ise yedi yaşına kadar

dadılar elinde büyütülen Melikşah belli

birsüre (hikayede belirtilmemiştir) son­

ra tahsile başlar Onsekiz yaşına geldi­

ğinde ise kuş dil'ü', devrin bütün ilimle­

rini öğrenmiştir.

Tunus padişahının kızı Nergis Ha­

nım üç yaşma gelinceye kadar dadıların

yardımıyla annesi tarafından evren, ev­

rendeki canlı ve cansız varlıklar hakkın­

da sorduğu bütün sorular cevaplandırı­

larak büyütüldükten sonra onüç yaşına

gelinceye kadar medrese tahsiline tabi

tutulur.

“Şah İsmail-bengi boz”da hikaye kah­

raman oniki yaşına kadar saraydaki la­

lalar, dayalar elinde büyür; ondan sonra

bir medreseye (haftada iki gün evci çıka­

cak şekilde) tahsile gönderilir.

Kandehar hükümdarının oğlu Şah

İsmail (hangi yaşta başladığ ve ne kadar

sürdüğü belirtilmemekle birlikte) bir ho­

ca tutularak, tahsil ettirilir.

öksüz Arzu ile Yetim Kamber’in ço­

cuklukları birlikte geçer. Amca çocukları

olan ve daha bebekliklerinde beşik kert­

mesi yapılan Arzu ile Kamber, Arzu’nun

babası tarafından (okula başladıkları

yaş belirtilmemiş) okumaya verilir.

10. Kahraman yetişkinlik çağın­da iken gelecekte kral olacağı yere gider:

Raglan’ın bu maddesi, üzerinde çalış­

tığımız hikayelerden 1 Tinde gördüğü­

müz bu husus, sözkonusu anlatı türü­

müz açısından büyük bir önemi haizdir.

Çünkü halk hikayelerimizin kahramanı

herhangi bir sebeple memleketini, evini,

ocağını terketmek zorunda kaldığı prob­

lemini hallettikten bir müddet sonra ge­

nellikle geriye döner.(33) Ancak Rag-

lan’m Geleneksel Kahraman Kalıbı’nda-

ki bu madde ile hem sırası, hem de olay

örgüsü bakımından büyük bir farklılığa

sahip bir özellik taşımaktadır.

10. madde ile uyumunu belirttiğimiz

hikayelerden “Hurşit Bey”de Hurşit, ye­

di kardeşin bacısı olan ve “sosyal statü­

leri farklı olduğundan dolayı birlikte ola­

mayacakları sebebiyle nişanı bozulan

sevgilisi Mahmihri”yi bulduktan snora

geri döner ve tahta geçer; “Şah Ismail-

Bengiboz”da Şah İsmail üvey annesinin

kendisini ve atı Bengiboz’u öldürmemesi

için kaçtığı ülkesine uzun maceralardan

28 Millî Folklor

Page 28: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: T.2 Sayı: 45

sonra sevgilisi ile geri* döner ve annesiy­

le sevgilisi Gara Vezir’i kılıcıyla doğrayıp

yapıların temeline koyduktan sonra ül­

kesine hükümdar olur; “Melikşah ile

Güllü Han”da Melikşah rüyada resmini

görüp aşık olduğu Yemen hükümdarının

kızı Güllü Han’ın arayıp bulduktan son­

ra ülkesine döner ve tahta çıkar; İstan­

bul padişahının oğlu Mahmut rüyada pir

elinden bade içerek aşık olduğu peri pa­

dişahının kızı Elif’i arayıp bulmak için

çıktığı uzun yolculuktan devlerin elin­

den kurtardığı diğer iki kızı da beraberi­

ne alarak geldiktensonra babasının

Elife göz koyması üzerine onu öldürür

ve yerine hükümdar olur; babası Zülal-

şah ölünce üvey annesinin kendisini ve

kardeşi İbrahim’i öldürmek, sevgilisi ve­

zirle birlikte rahat bir ömür sürmek iste­

mesi üzerine dayaları tarafından ülke­

den kaçırıldıktan uzun bir zaman sonra

ülkesine dönen Ahmed Şah üvey annesi

ile veziri öldürür, kardeşi İbrahim’i de

getirttikten sonra sevdikleri kızlarla ev­

lenerek tahta çıkar; Selçuk padişahı Âdil

Şah’ın biricik oğlu Melikşah rüyada pir

elinden bade içip onuîı eline verdiği pa­

ketteki resmini görerek aşık olduğu Ye­

men hükümdarının kızı Güllühan’ı bu­

lup getirerek ülkesine döner ve kendisi­

ni öldürmek isteyen annesi ile sevgilisi

Gönen Pehlivanı’m aslanlara parçalat­

tıktan sonra hükümdarlığı ele alır; Kan-

dehar hükümdarının oğlu olan Şah İs­

mail, av sırasında görüp aşık olduğu

Türkmen Beyi’nin kızı Gülizar’ı, babası

tarafından “farklı kültürlerden gelen in­

sanların birlikte mutlu olamayacakları”

düşüncesiyle kaçırılan bu dünya güzelini

arayıp bulduktan sonra ülkesine döner

ve babasını “kim kimi yenerse, kızı o

alır” niyetiyle ̂ ettikleri savaşla öldürdük­

ten sonra tahta geçer; Tahar, sevdiği

Zühre’den (amcası ve sevgilisinin bakı­

sı) Etem Şah’ın isteğiyle önce Mat din,

daha sonra da Kandehar’a sürgün edil­

dikten bir müddet sonra durumu öğre­

nen ve haline acıyan Kandehar Şahı’nın

açtığı savaş sonucu hem onun kızı Zülfü-

siyah’ı, hem de Zöhre’yi alarak tahta çı­

kar; “Büryan ile güldane”de Orta Asya

hükümdarı Kayhan Şah’ın küçük oğlu

Yayla Han (Büryan) ağabeyi Ezel Han’ı

takip ederken yolunu kaybeden ve elin­

deki teberin kıymetini farkedip bezin-

ganlar tarafından kaçırıldıktan sonra te­

sadüfen evine gittiği Sadıka Nene’yle ta­

nışır ve o arada rüyada görüp aşık oldu­

ğu Ali Han’ın kızı Güldane’yle birlikte

neneyi de yanma alır ve uzun yıllar ken­

disini arayan ağabeyi Ezel Han’la geriye

döner; sevgilisi kuyumcu Yahudi ile bir­

likte olabilmek ve kocasına durumu söy­

lememeleri için kendilerini öldürmek is­

teyen üvey annelerinden vezirleri tara­

fından kaçırılıp şehirden çıkarılan Ah­

met Şah, kardeşiİbrahim ile çıktığı bu

zorlu yolculuktan uzun yıllar sonra geri

döndüğünde yahudiyi öldürerek tahta çı­

kar; “Gülfızar”da Kandehar hükümdarı­

nın oğlu Şah İsmail av esnasında âşık ol­

duğu ve babası yörük beyinin kendisin­

den kaçırdığı sevgilisi Gülfizar’ı aramak

üzere çıktığı gurbet yolundan onunla be­

raber Arap Üzengi ve Gülperi’yi de ala­

rak ülkesine döner ve babasının yerine

padişah olur.

11. Kahraman kral, dev, ejderha, vahşi bir hayvana karşı bir zafer ka­zanır:

İncelediğimiz hikayelerden “Nergis

Hanım", “Tahir ile Zühre”nin yazma var­

yantı, “Kerem ile Aslı”, “Arzu ile Kam­

ber”, “Zülaşah Oğlu İbrahim”, “Ehmed

ile İbrahim” ve “Yahya Bey” hariç diğer

13’ünün, Raglan’m bu maddesi ile uyum

içinde olduğunu görüyoruz. Ancak ‘Yah­

ya Bey” hariç bu anlatılardan üç tanesi­

ni yaşadıkları kabul edilen aşıkların (34)

hayat hikayeler' olması hikaye kahra-

Millî Folklor 29

Page 29: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

m anının kendisine karşı zafer kazandığı

varlığın ya da kurumun “kendisi gibi

aşık-saz şairi olan kimseler” olarak de­

ğişmesi meselesini ortaya çıkarmakta­

dır. Halk hikayelerimizin bütün söz ko­

nusu olduğnda bu hususun daha büyük

farklılıklara yol açacağı, söz konusu du­

rumun ise hikayelerin “kendisini ortaya

çıkaran hayat tarzımn ve o hayat tarzın­

da yaşanan toplumdaki iç çatışmalar”a

paralel olarak çok çeşitli konulan işle­

mesiyle ilgili olduğu, gerçektir. Ayrıca

halk hikayelerinde “Kahramanın Mace­

rası” bölümünde yer alan bu madde an­

latı kahramanının evlenmesi için başlık

parası kazanması, herhangi bir yolla

aşık olduğu sevgilisini arayıp bulması,

verien bir görevi başarması vb. kısacası

amacına ulaşması (35) yolunda önemli

bir basamak olduğu, ortadadır.

Bu duruma göre “Tahir ile Zühre”de

Tahir kızı Zühre’yi '‘sosyal statüleri uy­

madığı” gerekçesiyle kendisine verme­

yen amcası E tem Şah’m fikrini, “Züh­

re’nin kendisini sakladığ ancak zinciri­

nin kopması sonucu gittiği Kandehar ül­

kesinin hükümdarının açtığı savaşta ka­

zanması” sonucu değiştirir ve muradına

erer; “Yaralı Mahmut”ta dul bir kadının

oğlu olan ve babalarının ölümüyle kendi­

lerine kalan mirası har vurup harman

savurduğu için komşularının danaları­

nın çobanlığını yapan Mahmut, İstanbul

padişahı Kahraman Şah’m Gence hü­

kümdarı Şah Oğlu Şah Abbas’ın valisi

Ziyat Han’ın sarayında gördüğü ve o

günden beri aklından çıkarmadığı “çam-

çırak (şam-çerağ) taşı”nı getirme yolun­

daki çağrısına talip olur ve saraydan ge­

rekli asker, yiyecek, para, deve vb. ala­

rak gittiği Gence’de hükümdarın bütün

pehlivanlarını, en sonra da kızı Mah-

bub’u yenerek hem teke tek vuruşmada

âşık olduğu Mahbub’u, hem de söz konu­

su “ışıklı taşları” ele geçirir; “Gülfizar”da

Şah İsmail bir av esnasında çadırından

çıkarken görüp aşık olduğu yörük kızı

Gülfızar’ı arayıp bulmak üzere çıktığı

yolda sonunda eşlerinden biri olaak Gül-

peri’nin ağabeylerini kurtarmak için ga­

vurlarla savşmak, Gülfızar için de (baba­

sı kaçırdığı için) Arabistan'a gidip yörük

beyinin askerleriyle vuruşmak zorunda

kalır; “Büryan ile Güldane” Orta Asya

hükümdarı Kayhan Şah’ın küçük oğlu

Yayla Han (Büryan) teberi sebebiyle ka­

çırılıp yolu düştüğü Karahan Ülkesi’nde

Ali Han’ın oğlu Atlas Han’ın kervanım,

Feranmuş adlı haraminin zulmünden üç

defa kurtararak hem Karahan’ın sara­

yında gördüğü teberini almaya hak ka­

zanır; hem de Güldane’sine kavuşur;

“melekşah ile Güllü Han”da Melekşah

rüyasında pir elinden aldığı badeyi içip

verdiği paketin içinde resmini görüp

aşık olduğu Yemen hükümdarının kızı

Güllühan’ı arayıp bulmak için çıktığı

yolculukta, tesadüfen tanıştığ ve aşık ol­

duğu Gönen Pehlivanı ile birlikte olmak

için kendisini öldürmek isteyen annesini

ondan istediği “...bahçedeki elma”yı ge­

tirmek için iki aslan ile, “...bağdaki nar”ı

getirmek için kırk haramilerle savaş­

mak zorunda kalır ve haramileri öldü­

rür; varyantı “Melikşah ile Güllü

Han”da da kahraman annesi “...bağdaki

nar” isteği için o bağın bekçileri iki asla­

nı, “...bağdaki elma” isteği için de orada

yaşayan yüz haramiyi öldürür; “Hurşit

Bey”de Hurşit bir çadırda temizlik ya­

parken görüp aşık olduğu Mahmihri4yi

cadının etkisiyle kendisine vermekten

vazgeçip kaçıran yedi kardeşlerin arka­

sından o şehir senin, bu şehir benim do­

laşırlarken Mahmihri’nin sözünü kestik­

leri kralın askerleriyle savaşır ve onu ye-

ner; “Şah İsmail-Bengiboz”da Şah İsma­

il önce yoluna çıkan iki ordudan birinin

askerlerini, daha sonra da gücünü gören

hükümdarın kendisine verdiği en küçük

30 Millî Folklor

Page 30: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

kızıyla beraber ablalarını da kaçıran de­

vi yener; "Elif ile Mahmut”ta Mahmut,

pir elinden bade içip resmini görerek

aşık olduğu peri padişahının kızı E lifi

arayıp bulmak için çıktığı yolculukta ön­

ce yolda gördüğü bir sarayın kapısını

bekleyen devle, sonra Kara Dev ve Ak

Dev’le, en sonra da E lifi saraya getirtip

onunla evlenmeyi kafasına koyan padi­

şahla teke tek savaşarak onları yener;

“Şah îsmail”de Şah İsmail, bir av sıra­

sında görüp aşık olduğu Türkmen beyi­

nin kızı Gülizar’ı annesi “farklı kültür­

lerden geldikleri ve mutlu olamayacak­

ları” gerekçesiyle oradan göçcerek kaçır­

dığı için onu bulmak uğruna Gülperi’nin

yedi erkek kardeşini kaçıran devlerle,

Eli Kanlı Arap özengi’yle ve sevgilisi

Gülizar ile evlenmek üzere olan Hint pa­

dişahının askerleriyle savaşır, Ercişli

Emrah rüyada pir elinden bade içerek

aşık olduğu ve Van’ı kuşattığı sırada gö­

rür görmez yeniden vurulduğu Selvi’yi

İsfahan’a, sarayına götürten Şah Ab-

bas’ın bu yaptığını duyunca sevgilisini

bulmak uğruna dolaşırken Tebriz’deki

yedi aşıkla, Horasan’da ünlü Bent paza­

rındaki aşıklarla, en sonunda da Şah Ab-

bas’ın kırk aşığıyla yarışarak Hak Âşığı

olduğunu ispat eder; Tufarganiı Âşık Ab­

bas Âşık Hüseyin, Âşık Veli başta olmak

üzere nişanlısı Peri’yi evinden kaçıran

İsfahan hükümdarı Şah Abbas’ın huzu-

runda olduğu aşıklık imtihanı sonunda

Hak Âşığı olduğunu ve Peri’ye olan sev­

gisini ispat etmiş olur; Âşık Garip sevgi­

lisi Şahsenem’in babasının isteği Kirk

kese altını kazanmak için çıktığı gurbet

yollarında Halep’teki Aslandedeo/İu Ba­

ba Yusuf’un kahvesinde Deli Mohem-

med’le, Halep paşasının âşıklarıyla söy­

leşerek hem ustalığım ortaya koyar, hem

de başlık pahasını biriktirir.

12. Çoğunlukla kendisinin selefi* nin kızı olan bir prensesle evlenir:

İncelediğimiz hikayelerden hiçbirisi

için böyle bir durum söz konusu değildir.

“Zülaşah Oğlu İbrahim”, “Ehmed ile İb­

rahim”, “Arzu ile Kamber”, “Tahir ile

Zühre”nin yazma varyantı hariç olmak

üzere hikayelerimizin hepsinde de kah­

ramanların ilk görüşte veya rüyada pir

elinden bade içerek aşık oldukları ve

binbir zahmetle arayıp buldukları sevgi­

lileriyle evlendikelrini görüyoruz. Üste­

lik hikayelerimizin bir kısmında, mesela

“Arzu ile Kamber”, “Güİtizar”, “Yahya

Bey”, “Şah İsmail”, “Şah İsmail-Bengi-

boz”, “Hurşit Bey”, “Âşık Garip”te kahra­

manların sevgilileri prenses değildirler.

Ancak 20 hikayeden “Arzu ile Kamber”,

“Yahya Bey”, “Hurşit Bey”, ‘"Gülfizar”,

“Şah İsmail”, “Tahir ile Zühre”nin yazma

varyantı, “Şah İsmail-Bengıboz” hariç

kahramanların evlendikleri kızlar soylu

ve toplumun üst tabakasına mensuptur­

lar.

13. Kral olur:Üzerinde çalıştığımız hikayelerin ek­

seriyeti Raglan’ın “Geleneksel Kahra­

man Kalıbı” için tesbit ettiği bu maddesi

ile uyum sağlamaktadır. 20 hikayeden

l l ’inde tesbit ettiğimiz bu duruma göre

“Şah İsmail-Bengiboz”da Şah İsmail,

“Zülaşah Oğlu İbrahim” ve “Ehmed ile

İbrahim”de Ehmed uzun süre değişik

memleketler gezdikten, üvey anneleri ve

sevgilileriyle baş edebilecek yaşa ve güce

eriştikten; “Hurşit Bey”de Hurşit, “Şah

İsmail” ve (varyantı) “Gülfîzar”da Şah

İsmail, “Melikşah ile Güllü Han” ve

(onun varyantı) “Melekşah ile Güllü

Han”da Melikşah tadı geçen varyantın­

da Melekşah), Elif ile Mahmut”ta Mah­

mut sevgililerini bulup getirdikten; “Ta­

hir ile Zühre”de Tahir Göl Padişahı’nın

yardımıyla sürgünden döndükten; Ner­

gis Hanıiıi babasının gazabından kaçırı­

lıp kurtulduğu vc adı bilinmeyen bir ül­

kenin hükümdarının oğluyla evlendik­

Millî Folklor 31

Page 31: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

ten sonra tahta geçerler. “Büryan ile

Güldane”de de beklediğimiz ancak göre­

mediğimiz bu durumu ise anlatana bağ­

lı ya da hikayenin sonunda da belirtildi­

ği üzere vakanın yaşanmış bir olaya da­

yanmasıyla ilgili bir husus” olarak de­

ğerlendirmeyi uygun buluyoruz.

14. Bir süre, herhangi bir hadİ9e olmaksızın ülkeyi yönetir:

Geleneksel Kahraman Kahbı’nm bu

maddesi; hikayelerimizin sadece 4 tane­

si için uygundur. Ekseriyeti için söz ko­

nusu edemeyeceğimiz bu duruma göre

Nergis Hanım, kendisini yeni doğmuş

bebeğiyle dağ başında bulduğu Fas kra­

lının oğlu ile evlendikten sonra uzunca

bir müddet Fas Kralhğı’run başında ka­

lır. Ta ki, halkının ayaklanarak sürgün

edip ülkeden kovduğu annesinin kendi­

sine oda hizmetçisi, babasının da saraya

aşçı oluşlarına kadar...Mahmut, binbir

güçlükle arayıp bulduğu peri padişahı­

nın kızı E lifle birlikte ülkenin başında

mutlu ve huzurlu günler geçirirler ve bu

durum, Mahmut’un sevgilisi E lifin ver­

diği saç telini düşürdükten sonra onunu

bir devin eline geçip koklamasıyla aşık

olması, daha sonra da “bu saçın sahibini

bulmak üzere görevlendirdiği cadı karı­

nın derviş kılığındasaraya gelme si” ne

kadar sürer. Üvey annelerinin zulmün­

den ve uygunsuz davranışlarından şehir

dışına kaçırılan iki kardeşten büyüğü

Ahmet birazcık yiyecek bulmak üzere

gittiği şehirde “devlet kuşunun üç defa

başına konması üzerine” hükümdar olur

ve bu görevi, dinlenmesi için bıraktığı ve

haramiler tarafından kaçırılan kardeşi

İbrahim’i buluncaya kadar devam eder.

“Zülalşah Oğlu İbrahim”in varyantı olan

“Ehmed ile İbrahim”de de aynı şekilde

babaları ölünce vezirleri ile gönül eğlen­

diren annelerinin uygunsuz davranışları

onların memleketlerini terketmelerine

sebep olur. Yolculuk sırasında yiyecek

bulmak için gittiği şehirde "devlet kuşu­

nun başına konmasıyla tahta geçen Eh­

med, dinlenmesi için bir mezarlıkta bı­

raktığı kardeşi İbrahim’i buluncaya ka­

dar hükümdarlık yapar.

Şunu belirtmek gerekir ki, incelediği­

miz hikayelerden sadece 4’ünde gördü­

ğümüz bu durumu, “fazla yaygın olma­

yan bir husus” olarak değerlendirmek,

yanlış olabilir. Nitekim Seyfülmülük’ün

Binbir Gece varyantı yanında N.B. ve M.

Zeki Korgunal tasnifleri (36) ile Celal

Şah Hikayesi (37)nde de kahramanların,

kendi ülkelerinden başka bir yerde, bir

müddet hükümdarlık yaptıkları, bilin­

mektedir. İhtimal hikaye sayısını çoğalt­

tığımızda bu durumun, oldukça fazla iş­

lenen bir motif olarak karşımıza çıkaca­

ğı, muhakkaktır.

15. Kanunlar yazar:Halk hikayelerimizin hiçbirisi için

“Geleneksel Kahraman Kalıbı”nın bu

maddesinin doğru olmadığı bir yana,

şimdiye kadar üzerinde pek çok defalar

çalıştığımız bu anlatı türünde bu husus­

ta hiç rastlamadığımızı da hemen belirt­

meliyiz.

16. Daha sonra kahraman tanrıla­rın ve/veya halkının sevgisini kay­beder

Raglan’ın “Geleneksel Kahraman

Kalıbı” için tesbit ettiği bu maddeyle

üzerinde çalıştığımız hikyelerden hiçbi­

risi, uyum sağlamamaktadır. Çünkü

halk hikayelerimizin ekseriyeti, anlatı

kahramanının sevgilisine kavuşması ve

tahta çıkmasıyla son bulmaktadır. Des­

tanlarımızda da göremediğimiz ve “Gele­

neksel Türk Kahraman Kahbrrun tesbi-

tinde büyük bir rol oynayacağını tahmin

ettiğimiz bu durumun Boratav’ın gerçek­

çi masallar için ileri sürdüğü “sanki ma­

sal, kalıplaşmış birer anlatı biçimi içinde

bu kişilerin resmi tarih kitapları içinde

baş tarafı anlatı biçimi içinde bu kişile-

32 M illî Folklor

Page 32: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

i'in resmi tarih kitapları içinde baş tara-

l’j anlatılmayan hayat maceralarını ta­

mamlamak vazifesini üzerine almış-

ıır”(38J sözünün, halk hikayelerinin bir

kısmı için de söylenebileceğini göster­

mektedir.

Şunu, hemen belirtmek gerekir ki 14.

maddeye bağlı olarak “Celal Şah”ta ve

‘•Scyfülmülük” hikayesinin bazı varyant­

larında kahramanın bir müddet hüküm­

darlık yaptıkları ülkeden gizlice kaçma­

ları söz konusu olabilmektedir. Ancak bu

husus halkın sevgisini, saygısını kaybet­

meleriyle değil, “sevgililerine bir an önce

kavuşmak istemeleri”, yani tamamen

kendi iradeleriyle ortaya çıkmaktadır.

“Zülalşah Oğlu İbrahim”, “Ehmet ile İb­

rahim”, “Klif ile Mahmut'ta ise tesbit et­

tiğimiz “bir başka ülkede hükümdarlık

sürme” meselesi ile hemen bitmemekte;

daha sonra kahramanların kendi ülke-

leı nide devam etmektedir.

“Nergis Hanım Hikayesi”nde de daha

farklı bir durum söz konusudur. Nitekim

ana-babasını sarayında hizmetkar ola­

rak gören ve “sırrını hiç kimseye söyle­

meyeceğine dair dervişe verdiği sözü”

unutan Nergis Hanım, bir kuş haline ge­

lir ve pencereden uçar, gider.

17. Tahttan ve şehirden uzaklaş­tırılır:

16. maddeye bağlı olarak hikalerin

hiçbirine bu madde de uygun düşme­

mektedir.

18. Kahraman, esrarengiz bir şe­kilde ölümle tanışır:

Bilindiği üzere halk hikayelerimiz

uzunca bir dönem halkın roman ihtiyacı­

nı karşılamış, bu sebeple “halk romanı”,

halk kitabı” (39) şeklinde isimlendiril­

miştir. Buna bağlı olarak giderek sosyal

hayattan daha fazla hususları bünyesin­

de toplayan, üstelik dışa dönük, hareket­

li ve göçebe bir hayattan yerleşikdüzene

geçmemizle birlikte ortaya çıkan söz ko­

nusu anlatı türümüz (40)ün pek çoğu

için destanlarımızda pek tuzla rastlama­

dığınız “kahramanın dünvada yapmak

istediklerim yapamadan ölümle yüz yü­

ze gelmeleri” meselesi oldukça geçerli bir

durumdur. Aslında her canlı için kaçınıl­

maz bir son olan ölüm motifi, hikayeleri­

mizin hemen hepsinde az ya da çok işle­

nen aşk temasına son derece uygundur,

özellikle iki sevgilinin ölümszü aşkları­

nı konu alan hikayelerde bu durum, da­

ha da belirgindir. Nitekim birbirinden

farklı konulardan seçmiş olduğumuz ve

sadece 4 tanesinde tesbit etmiş olduğu­

muz hikayelerin l ’i (Nergis Hanım Hika­

yesi) hariç diğerleri “aşk”ın ağır bastığı

hikayelerimiz olup anlatının sonunda

kahramanlar ya sevgilileriyle birlikte,

ya da tek başlarına ölürler. Mesela Ke­

rem, gerdek gecesi düğmelerini çözeme­

diği Aslı'mn sevdasından cyaır cayır ya­

narken, etrafa dağılan küllerini saçını

süpürge ederek toplamak isteyen sevgi­

lisi onunla birlikte yanar, kül olur; Züh-

re’yle kavuşmalarının imkansız olduğu­

nu görün Tahir’in “ya Rabbi, bu saat bu

dakika ruhumu kabzet” diyerek Hakk’ın

rahmetine kavuştuğunu gören Zühre

onun mezarına kapanarak üç kere öper

ve ruhunu teslim eder. Arzu’nun asla

kendinin olmayacağnı anlayan ve bir da­

ha gelemeyeceğini düşünen Kamber’in

ırmağın azgın sularına atıl ar ak boğuldu­

ğunu gören Arzu, yanındaki hançerini

tam kalbine saplamakta gecikmez. Ner­

gis Hamm’da ise oldukça farklı bir du­

rum vardır. Çünkü yıllar sonra sarayın­

da oda hizmetçisi olan kadınla ahçı olan

erkeğin anne-babası olduğunu kendisin­

den şüphe eden kocasına söyler ancak

“dervişe verdiği sözü tutmadığı için” bir

kuş haline gelir ve uçar, gider.

19. Çoğunlukla bir tepenin üze­rinde ölür:

İncelediğimiz hikayelerin hiçbirisin­

Millî Folklor 33

Page 33: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

de ve bildiğimiz başka hikayelerde de

böyle bir durum söz konusu değildir. Ni­

tekim Arzu ile Kamber bir ırmak kena­

rında, Tahir ile Zühre sarayda ve mezar­

lıkta, Kerem ile Aslı gerdek odalarında

ölümle kucaklaşırlar; Nergis Hanım da

saray penceresinden kuş halinde uçup

gider.

Ancak kahramanın,bir tepe üzerinde

ölmesi meselesi, destanlarımızda sık ol­

masa da görülen bir durumdur. Mesela

Kocacaş, buna güzel bir örnek teşkil

eder. Büyük bir ihtimalle söz konusu

destanın mitolojik özellikler taşımasıbir

başka ifadeyle, Geleneksel Kahraman

Kalıbı’nın tesbiti için ele alman hikaye

kahramanlarının da bu tür anlatılanla­

rın vakalarındaki asıl şahsiyetler olma­

sıyla ilgili bir durumdur.

20. Çocuklarından hiçbiri, eğer varsa onun yerine geçemez:

Sonunda kahraminin ölümünü tesbit

ettiğimiz 4 hikayenin hepsi de, Rağlanın

“Geleneksel Kahraman Kalıbı"nm bu

maddesiyle uyum sağlamaktadır. Ancak

destanlar söz konusu olduğunda baba­

nın ölümü halinde oğulun tahta geçmesi

meselesi (mesela “Kocacaş”ta Kocacaş’m

yerini Moldocaş’ın; Teyitbek’in yer ine

Kormanbek, onun yerini de Semetey, o

ölünce de Seytek’in alması) göz önünde

bulundurulması gereken önemli bir hu­

sustur. Bu arada halk hikayelerimizin

anlatının sonu sevgililerin birbirine ka­

vuşması İle bitenlerinde kahramanların

çocuk sahibi olmalarıyla ilgili hiçbir bil­

ginin verilmediğini de hemen belirtmeli­

yiz.

21. Kahramanın vücudu gömül­mez:

18. maddeye bağlı olarak incelediği­

miz hikayelerden sadece 4 tanesinde

gördüğümüz ve “anlatının, kahramanın

ölümü ile bitmesi” meselesinin söz konu­

su edildiği hikayelerden sadece Nergis

Hanım, bu maddeye uymaktadır. Çünkü

Nergis Hanım’ın kuş haline gelip uçup

gitmesi, bu konuyu engellemiştir.

Diğer 3 hikayeden "Arzu ile Kamber”

ve “Tahir ile Zühre "de kahramanlar yan-

yana gömülürler. Raglan’ın bu madde­

siyle benzerlik gösteren bu durumu hi­

kayeye adını veren kahramanların “bir­

likte yanıp kül olmaları ve küllerin sav­

rulması” nedeniyle “Kerem ile Ash”da

tesbit edemiyoruz.

22. Kahramanın gömülü olduğu kabul edilen bir veya daha fazla kut­sal mezar vardır:

18. maddeye bağlı olarak bu husus

için incelemeye aldığımız 4 hikayeden

sadece “Arzu ile Kamber” ve “Tahir ile

Zühre”nin yazma varyantı Raglan’m bu

maddesi ile bir paralellik göstermekte­

dir. nitekim yanyana gömülen aşıklar

Kerem ile Aslı ve Arzu ile Kamber’in me­

zarlarında yetişen biri ak, biri kara iki

gülün arasında kara bir dikenin (vevu

çalı) bu İki gülün bir türlü birbirlerine

sarılmalarına izin vermez ve söz konusu

aşıkların gömüldüğü bu yer, sevenler

için bir ziyaretgaiı olur.

İncelemeye tabi tutuğumuz halk hi­

kayelerimizi Raglan’ın “Geleneksel Kah­

raman Kalıbı”mn her maddesi ile ayrı

ayrı karşılaştırdıktan sonra diyebiliriz

ki; Tablo l ’de de görüleceği üzere 20 hi­

kayeden 4’ünde [“Tahir ile Zühre” (yaz­

ma varyant", “Kerem ile Aslı”, “Arzu ile

Kamber”, “Nergis Hanım”] anlatının so­

nu ölümle bitmekte; bu sebeple 18. mad­

de ile ona bağlı olarak gelişen 19, 20, 21,

2 nolu maddeler sadece bu hikayelerde

görülmektedir. Trajik bir son görülme­

yen diğer 16 hikayede ise böyle bir şey

söz konusu değildir ve bu hikayeler 1.-

18. maddelere göre değerlendirmeye tabi

tutulmuşlarıdr.

5’i yaşadığı kabul edilen aşıklarımı­

zın hayat hikayeleri olan anlatılardan

34 Millî Folklor

Page 34: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Hikâyenin

Adı

Tahır ile ZObre

(yazma voiyant;

Arvu ila Kamber

Kerem ile A*lı

Netgis Hanım

GELENEKSEL KAHRAMAN KALIBI

10 11 12 ] 13 14 15 16 | 17 j ıa~ 19 20

Zülûşah O ğlu

İbrahim

| Elinle Mahmul

Eh m e d İle

İbrahim

Emrah ile SeM

Tutoganlı Abbes

Büryan ll«

GUldane

Yahya 8ey

Yaralı Mahmut

DesiAn-ı

Hikâyel-I Makaûd

Melikşah İle GUIIU

Han

şah İsmail-

Bengi boz

Hurfil Bey

Tabir ile Zühre

GDIfızaı

Şh lamail (yazma

varyant)

Melekşah ile

GUIIU Han

t Not; Tablodaki 1-22 arasındaki numaralar, Raglan’ın Geleneksel Kahraman Kalıbı t çın tes­

bit ıittiği, numu?atarı göstermektedir.)

Tablo 1

“Tahir ile Zühre” ve “Kerem ile Aslı”run

birlikte; Emrah ile Selvi”, “Tufarganlı

Abbas” ve “Destan-ı Hikayet-i Mak­

sudun birlikte, Geleneksel Kahraman

Kalıbı’na göre paralellikleri dikkati çek­

mektedir. Ancak, “Tahir ile Zühre”nin

sözlü ve yazma varyantlarının söz konu­

su kalıbın maddelerine göre farklı hu­

susları bünyesinde barındırması, halk

hikayelerimizin geleneksel kahramanı­

nın tesbiti konusunda göz önüne alınma­

sı gereken hususlardan biri olmalıdır.

İncelemeye aldığımız 20 hikayenin

hiçbirinde 1, 3, 12, 15, 16, 17 nolu mad­

deler görülmemekte, “Tahir ile Zühre”,

“Arzu ile Kamber”, “Kerem ile Aslı” ve

“Nergis Hanım” hariç diğer 16 hikayenin

15. madde dahil olmak üzere 16, 17, 18,

19, 20, 21, 22 nolu maddelerle uyumu

söz konusu olamamaktadır.

1 nolu madde (kahramımn annesi

soylu bir bakiredir) incelediğimiz hika­

yelerin hiçbirinde yoktur. 11 nolu madde

(kahraman kral, dev, eşderha veya vahşi

bir hayvana karşı bir zafer kazanır) 20

hikayenin 4’ü hariç (“Arzu ile Kamber”

“Kerem ile Aslı”, “Nergis Hanım” ve

“Yahya Bey”) 16’sında görülmekteyken 2

nolu madde (babası bir kraldır) 6 hikaye

hariç (“Arzu ile Kamber”, “Emrah ile

Selvi”, “Tufarganlı Abbas”, “Yahya Bey”.

“Yaralı Mahmut” ve “Destan-ı Hikayet-i

Millî Folklor 35

Page 35: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Maksud”) 14 hikayede tasbit edilmiştir

ve her iki husus da, Geleneksel Kahra­

man Kalıbı ile halk hikayelerimizin en

çok ortak olduğu unsurlardır.

Sadece 9 nolu madde (kahramanın

çocukluğu hakkında bize hiçbir şey anla­

tılmaz) ile Raglan’ın söz konusu “Gele­

neksel Kahraman Kalıbı”na en az benze­

yen hikaye olan “Yahya Bey” bir tarafa

bırakacak olursak “Hurşit Bey”, “Şah ts-

mail-Bengiboz”, “Gülfizar”, “Şah İsmail”

ve “Elif ile Mahmut” adlı kahramanlık-

aşk konulu hikayelerin <“Gülfizar”daki 6

nolu madde hariç) 2, 4, 6, 11, 13 nolu

maddelerdeki ortaklığının da dikkatimi­

zi çeken bir başka husus olduğunu be­

lirtmemiz gerekmektedir.

Gelelim incelediğimiz 20 hikayenin

Raglan’ın “Geleneksel Kahraman Kalı-

tn”nı belirlerken dikkate aldığı 18 kah­

ramanla olan ortak ve farklı hususlarını

belirlemeye...

(Tablo: 2)de açık olarak görüleceği

üzere hikayelerde en çok tekrar edilen

motifler 2, 4, 6, 7, 8, 10, 11. 13 nolu mad­

deler olup 2 nolu madde, bunların en ba­

şında yer almaktadır.

18, 20 ve 22 nolu maddeler ise “Tahir

ile Zühre”, "Kerem ile Aslı”, “Arzu İle

Kamber” ve “Nergis Hanım” gibi, hikaye

kahramanının anlatının sonunda görül­

mediği, yani vakanın, kahramanın ölü­

mü ile bitenlerinde tesbit edilmektedir.

9 ve 1.1 nolu maddeler “Tufarganlı

Abbas”, “Emrah ile Selvi”, “Destan-ı Hi-

kayet-i Maksud” (Aşık Garip) gibi (yaşa­

dığı kabul edilen) aşık-saz şairlerinin

hayatlarım konu edinen hikayelerde tek

başlarına görülmekte; Raglan’ın temel

aldığı 18 geleneksel kahramanın hepsin­

de genellikle birlikte yer almaktadırlar.

"Yaralı Mahmut” hikayesinde de gördü­

ğümüz bu 9, 11. nolu maddelerin tekrarı

meselesi”nin farklı konuları ele alan hi­

kayeler olmasına karşılık bu benzerliği,

söz konusu dört hikayenin de vakaları­

nın işleyişindeki paralellikle açıklamayı

uygun buluyoruz.

“Yahya Bey” adlı, günümüze en yakın

zamanda teşekkül ettiğini tahmin ettiği­

miz hikayemizin Romulus, Heracles,

Acslepius, Joseph, Elijah, Sigurd (veya

Siegfried) ve Nyikang hariç diğer bütün

kahramanlarla, sadece 9 nolu madde

üzerinde bir paralellik göstermesi ise, ol­

dukça ilgin bir durumdur.

14 nolu madde sadece “Elif ile Mah­

mut'ta tesbit edebildiğimiz ve Romulus,

Jason, Asclepius, Apollo hariç diğer gele­

neksel kahramanların hepsiyle ortak bir

husus olup, hikayenin kendi karakteri

ile ilgili bir durum olmalıdır.

1,3,5,12,15,16,17,19 ve 21 nolu mad­

deler incelediğimiz hikayelerin hiçbirin­

de görülmemiştir. Bu hususun, Türk

Halk Hikayelerinin Geleneksel Kahra­

man Kahbı’mn belirlenmesinde büyük

bir önemi olacağı inancındayız.

2,4,11,13 nolu maddelerin bu anlatı

türümüzün karakteristik özelliklerini

taşıyan hususları olduğunu da belirttik­

ten sonra ve 20 hikaye üzerinde tesbiı.

ettiğimiz “Türk Halk Hikayeleri Gele­

neksel Kahraman Kalıbı”nı vermeden

önce şunları söylemekte yarar olduğunu

sanıyoruz:

Her şeyden önce halk hikayelerimiz

için önereceğimiz Geleneksel Kahraman

Kalıbı, sadece sınırlı sayıdaki hikayeler

incelenerek ortaya konmuş olup anlatı­

lar çoğaldığında bazı eklemelerin olabil­

mesi veya birçok maddenin yerlerinin

değişebilmesi, mümkün olabilecektir.

Ayrıca, her ne kadar farklı konulara

ait birkaç hikayeyi incelememize almaya

özellikle dikkat etmişsek de hikayelerin

çoğaltılması sırasında farklı yapıda ve

konuda yeni anlatmalarla karşılaşılabi­

leceği de gözden uzak tutulmamalıdır.

Daha çok günümüze yakın ortaya çıkan

36 Millî Folklor

Page 36: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

İ S s

i*

<D

w ?

V r-

^ O

« ^

n>

« •-'. ö J t f

oo

. O

- ■ 7 ■

^ w j rv o » : = <P ^5

r/ 7 ^s

i<%» ® rV ° ^

-------H

r «o* «- T o nO V

' ro *- o s*5 O <n

2 O E r>

m r

I i

a ®

OK> tn V

ö *> d

o «p" V ^

o ’İD O s 5

to

« ooc

«<0 ^ O

fOo -

rn

o -N

OV> 5

rt0

rf - rf

i , 7

İ İ İV ri ^

tt .fi , oW « £

V *»rrf h*’ ^

0 r*

rf S 'e

» £ r> ^■>*" N*-’~

e - N ırf

o ' r s « « «n

o ^

^ o'« *- .»rf^

^ o m

« i-*

t f o «

rt fSi* - to rrJ' fN |0

"£ 2

^ , 0 ’ 2

oi «aT^

gof

f i

«f

w 2 '2

O j- tc' *-

K S ' m- o rt

O« «»

N ”

o ?o r»

<o'

2 rt «O T,

.<*) 2 « ^

r ' «tfo< ”

OO T rt

O0

r - l

o ’ j-'i lt*

9 ^

J e f w«f -

oi £

S r tv '4"-^ T

1̂.'- pl İD ^ J d «

* 5

«7 '-

r̂ ' £ •rJ T

c f 1-. rJ ®

"E î s .0 n

0 'o(

| s cİ 2 ~

«>’ <r*’■î 2pf ►-’

« **'* . _ .o n

*> «D ^ r f 5

o

te' ^S ? î e ' p

P '«fs." . « î- ^",0! <D T'

O * ötf

..

i l i (»' *,-

d» » 0» 4»£ = A - a ' - <n

«a>CÖ

ca>« (ft •o

c>«T m Ol' at' Ö ccf «? o» -__ Ck

l ıV M EM 0» <» . 09 o> Q»

1 * ! -(S 5 5 S *

o' o O

o f£o'

£ s

O’» ^

«a 5

O-

« ZoK ^ - c<(

0'

P o* Ol d»' « ' t» ai CB a»r

01„

t i« * 0» <* d e» «■ a <9> - - ; -

İİİ ->O 3>* « < 0 2

«0 _ı*> « T «- *"of o> î-

; ? w®* £ ü n

rv.‘ r>•‘ a» *" ^ . o >

a' r-'

5 İ S

ao' _, rt

«><■ ^ İD Of £ IC <M ^« 0 - 5

« » ^S roT «f t» r4 P

* d î 2r<- ^<*/ oT^

0of ^

i ]« f g p v « ■(V 1"*-

cT *■" *»

£ - 2 5

«a «-o «w »-

e «- *

^ O r> • t f S* v •-o'fV ?

ö ? J\rf •0*

rt

<0

O

<0 '-

o ?

« ^ S

ü’l

î ö

- i

w -

1 * 1 " s

rt

3 S

O

a

5 wm W“r̂ '~.

n ‘ o ‘2r J ^

« ;h-' „■ « •-

<n

S ?

n

S 2

rt

î §

Jj

S r

oS'"■‘ S? tt _ ' o f^

n<0

n0of

1 1i l

r . »* 8

S ?

r̂ -'îv® :s

S s

» so* S

H

* 5r J ? s !

R «O

s î - a

s

- : s«

am

«

s î

a« rJ

^ 8ft«iw

I *2 i® :s* - ^ s

" İ S

Î S ' « ' 5r j S• : «* r 8 R

*o R Ö -8

. «

5 *

«R t -Rf^5 R İ

«e • j f «R 4ft .

n40

«o/

a

® sf 'n»B :

.R

l î ö

•0

« i

I I

«7

«■8 « R * 8

» f t 40* R « f i

8

? «

«■ S

İD R«

3n

<6 R

•*R‘ e«tt €> • R*

«■0

tt<

i « î

• t f f jZ r R

* > ? «

esiT £ 8

« M J 5 R

of £ R

.W

. î

f-«)* «f *". r f ^

" «

.0

- 2P« r- .

" a.0 İ * ! s.

, T ( JK«T

K* «1«Nf

ae'

VN

Rr^'Cf

m'

3

9 )|

U 2

9

1, j

!T

ii

ı

1

1

311 t

< 1 , î fIS

1,il B1 ,

Millî Folklor 37

Page 37: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

hikayelerde görmeyi umduğumuz bu du­

ruma “Yahya Bey" hikayesi, güzel bir ör­

nek teşkil etmektedir.

Hikaye sayısının çoğaltılması, aynı

zamanda bazı hikayelerin (ba2 an aynı

adla, bazan da değil) varyantlarının da

incelenmesi demek olacağından özellikle

bu tür hikayelerde çıkabilecek farklılık­

ların dikkatten kaçırılmaması gerektiği­

ne inanıyoruz. Çünkü bir anlatının anla­

tıcı-din leyici-çevre (41) üçgeninde değer­

lendirilmesi o anlatıya yeni bir hususun

eklenmesini ya da çıkarılmasını getire­

bileceği, muhakkaktır ve “Tahir ile Züh­

revin iki varyantının sonlarındaki fark­

lılığın “Şah İsmail”, “Hurşit Bey”, “Gülfi-

zar” gibi farklı ad taşıyan aynı hikaye­

nin varyantlarında da tesbit edilebilme­

si, bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Araştırmamıza göre “Halk Hikayele­

rimizin Geleneksel Kahraman Kalıbı”,

aşağıdaki özellikleri taşımaktadır:

1. Kahraman genellikle soylu bir ai­

lenin hükümdar, vezir, bey, ağa, tüccar

vb. oğlu ya da kızıdır.

2. Kahramanın anne rahmine düşü­

şü olağanüstü şekillerde ve uzun bir ara­

yıştan sonra gerçekleşir.

3. Kahramanın çocukluğu, özellikle

eğitimi ile ilgili bilgi verilir.

4. Kahraman herhangi bir sebepten

(anne, baba veya üvey annesi tarafından

öldürülmek istenmesi, herhangi biri ta­

rafından verilen görevi yerine getirme,

sevgilisini arama, sürgün vb.) bulundu­

ğu yerden ayrılmak zorunda kalır.

5. Kahraman uzakta olduğu süre

içinde:

5r Bir müddet hükümdarlık ya­

par.

52. Bir ya da daha fazla sayıda kız­

la evlenir.

53. Bir meslek edinir ya da kendi

mesleğini icra eder.

54. Bir dev, hükümdar, canavar vb.

karşı zafer kazanır.

53. Evinden, memleketinden ayrıl­

masına zemin hazırlayan problemini ge­

nellikle halleder.

6. Kahraman bulunduğu yere geri

döner.

7. Kendisine ve segilisine kötülük ya­

panlar başkası ya da ka kendisi tarafın­

dan cezalandırılır veya mağlup edilir.

8. Sevgilisiyle evlenir.

9. Tahta geçer.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu

çalışma, az sayıda hikaye üzerinde dene­

nerek gerçekleştirilmiştir. Farklı sayıda

ve konuda hikayelerde denenecek, bu

metotla yeni maddelerin eklenmesi (me­

sela Sürmeli Bey Hikayesi’nin bir var­

yantında kahramanın evinden uzakta

ölmesi söz konusudur ve 56 olarak ifade

edilebilir), söz konusu olacaktır. Ancak

bu konuda yapılan ilk çalışma olması

araştırmamızın daha sonraki çalışmala­

ra bir zemin niteliği taşıması yolundaki

değerini azaltmayacaktır, sanıyoruz.

NOTIvYR

(1) Lord RAGLAN “Geleneksel Kahra­man” (Çev: Metin Ekici) Milli Folklor Ankara 1988, cilt: 5, s; 126-138.

(2) ÇOBANOĞLU. özkul "Lord Raglan’ın Batı Halk Kahraman Kalıbı açısından Oğuz Kağan ve Er Töştürk Destanı Kahramanları­na Bakış” Umay Günay Armağan, Ankaru 1996.

(3) OĞUZ. M. öcal “Lord Raglan’ın Gele­neksel Kahraman Kalıbı ve Boğaç Han" Milli Folklor Cilt 5, Ankara, 1998, s. 40, s: 2-6.

(4) OĞUZ , M. öcal “Lord Raglan’ın Gele­neksel Kahraman Kalıbı ve Basat” Milli Folk­

lor Cilt, 5, s: 41, s: 2-8,(5) ÇETİN, İsmet “Türk Destanları ve Kö-

roğlu” Milli Folklor, Ankara 1998, Cilt 5, s: 39. ss: 46-52.

(6) KÖSE, Nerin “Lord Raglan’m Gele­neksel Kahraman Kalıbı ve Kurmanbek, Kur- banbek”.

(7) KÖSE, Nerin “Lord Raglan’ın Gele-

38 Millî Folklor

Page 38: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

ııeksel Kahraman Kalıbı ve Kocacaş” Milli Folklor, Ankara 1999.

(8) “HUKŞİT BEY” Ege Üniversitesi, Ede­

biyat Fakültesi. Türk Dili ve Edebiyatı Bölü­mü. Fikret Türkmen Halk Bilimi Arşivi Dos- y.ı \V>: VII. Hikaye No: 5.

19 1 "EMRAH ÎLE SELVİ” a.g. arşiv. Dosya

No: V, Hikaye No: 6.'10) “KEREM İLE ASLI" a.g. arşiv. Dosya

\'u: XII, Hikaye No: 5.' l l t “EHMED İLE İBRAHİM” a.g. arşiv.

Dosva No: X, Hikaye No: 4.f 12) “ZÜLALŞAH OĞLU İBRAHİM” a.g.

arşiv. Dosya No: I, Hikaye No: 9.(13) "NERGİS HANIM” a.g. arşiv. Dosya

No: I. Hikaye No: 1.ıl4) “YEMEN HANIM” a.g. arşiv, Dosya

No: IX. Hikaye No: 11. *(19) 'TUFARGANLI ABBAS” MAKAS.

Zcynelabidin ‘Turfanganlı Abbas ve Gülgez Peri Üzerinde Mukayesesi Bir Araştırma”. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Erzurum 1982, ss: 282*293 (Basılmamış Doktora Tfezi,

'Gence varyantı)).(16) "ARZU İLE KAMBER” a.g. arşiv.

Dosya No: I, Hikaye No: 4.117 ı “MELEKŞAH İLE GÜLLÜ HAN” a.g.

arşiv. Dosya No: I, Hikaye No: 7.(18) “ELİF İLE MAHMUT” a.g. arşiv, Dos­

va No; XII, Hikaye No: 3,(19) “BİRYAN ÎLE GÜLDANE” a.g. arşiv,

Dosva No: II. Hikaye No: 5.(20) “BENGlBOZ-ŞAH İSMAİL” a.g. ar­

şiv. Dosya No: V, Hikaye No: 4.<21) “GÜLFİZAR” a.g. arşiv. Dosya No: IX,

Hakiye No: 9.

(22ı “MELİKŞAH ÎLE GÜLLÜ HAN” a.g. arşiv. Dosya No: V, Hikaye no: 2.

(23) “ŞAH İSMAİL” a.g. arşiv, Dosya No:XII, Hikaye No: 15.

(24) ‘TAHİR ÎLE ZÜHRE HİKAYESİ”. TÜRKMEN, Fikret, “Tahir ile Zühre” Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan: 447. Kültür Eserleri Dizisi. 12, Ankara 1983, ss: 209-262.

125) “TAHAR MİRZA İLE ZÖHRE BANIJ”

TÜRKMEN, Fikret, a.g.e, ss: 249-262.(26) “DESTAN-I HİKAYET-İ MAKSUD”

TÜRKMEN, Fikret “Âşık garip Hikayesi Üze­

rinde Mukayeseli Bir Araştırma” Atatürk üniversitesi Yayın No: 357, Edebiyat Fakülte­si Yayın No: 70. Araştırma Yayın no: 59, Bay­lan Matbaası, Ankara 1974, ss: 258-291.

(27) “YARALI MAHMUT” MAKAS, Zey-

nelabidm “Yaralı Mahmut”, Atatürk Üniversi­

tesi. Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebi­

yatı Bölümü, Erzurum 1979, ss: 36-89 (Basıl­mamış Yüksek Lisans Tezi.)

(28) İNAN, Abdülkadir “Makaleler ve İn­celemeler” Türk Tarih Kurumu Basımevi An­

kara 1968, ss: 341-349.(29) KÖSE, Nerin “Araştırmalar II” (Hain

Anne Motifi ve Türk Halk Hikayeleri) Milli Folklor Yayınlan: 10, Halk Edebiyatı Dizisi: 6. Ankara 1997, ss: 131-142.

(30) KÖSE, Nerin “Türk Halk Hikayele­rinde Gurbet” Milli Folklor Yayınlan: 9, Halk Edebiyatı Dizisi: 5, Ankara 1997, ss: 35-91.

(31) KAPLAN, Mehmet “Türk Edebiyatı

Üzerinde Araştırmalar 3, Tip Tahlilleri” Der­gah Yayınlan: 21/3, Türk Edebiyat-inceleme: 3/3, İstanbul 1985, ss: 15-17.

ÇINAR, Ali Abbas “Türklerde At ve Atçı­lık” Kültür Bakanlığı, Halk Kültürlerini

Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları. 192, Gelenek, Görenek ve İnançlar

Dizisi. 18, Ankara 1993, ss: 13-15.(32) BORATAV, Pertev Naili “Halk h ik a ­

yeleri ve Halk Hikayeciliği”, Milli Eğitim Ba­sımevi Ankara 1946, s. 36.

(33) KÖSE, Nerin “Türk Halk Hikayele­rinde Gurbet”, ss: 115-153.

(34) BORATAV, Pertev naili, a.g.e., ss: 35-36.

KÖSE, Nerin “Araştırmalar I” Milli Folk­lor Yayınlan: 8, Halk Edemiyatı Dizisi: 4,An­kara 1996, ss: 9-10,

(35) KÖSE, Nerin “Seyfülmülük Hikaye­leri Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma” Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Halk Bilimi Anabi- lim Dalı, İzmir 1993, ss: 93-94 (Basılmamış doktora tezi)

(37) KÖSE, Nerin (Celal Şah Hikayesi” Milli Folklor, Ankara 1993, s. 17, ss: 45-49.

(38) BORATAV, Pertev Naili “100 Soruda Türk Halk Edebiyatı’’ Gerçek Yayınevi, 5. Baskı, İstanbul 1988, s. 84.

(39) BORATAV, P. Naili “Halk Hikayeleri ve...” s. 25.

SPlES, Otto “Türk Halk Kitapları” (Çev: Behçet Gönül), Rıza Koç Basımevi. İstanbul 1941, ss: VII-VIII,

(40) BORATAV, P. Naili “Halk Hikayeleri ve...” s: 35

(41) TÜRKMEN, Fikret “Tahir ile Zühre”. ss: 170-171 DUNDES, Alan "Doku, Metin ve Konteks” (Çev: Metin Ekici) Milli Folklor. Cilt: 5, s: 38, ss: 106-119.

i>

f M illî Folklor 39

Page 39: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

HERDER’DE VOLK KAVRAMIMeral OZAN*

Alman şairlerinden .Johann Gottfried Ik-nler'in (1744-1803) yazın diline taşı­dığı ‘Volk" kavramı günümüzde birçok anlam içermektedir. Biz bu yazımızda Volk kelimesinin anlamlan ve Alman ede­biyatında taşıdığı önemi üzerinde dura­cağız. Almanca’da Volk “ortak dil, kültür ve tarihle birbirine bağlı bulunan ve in­sanlardan oluşan bir topluluk” demektir (Drosdo\vski 1981. s.*2802).

!(...) durch gemeinsame (Sprac- he) Kultur und Geschichte verbun- dene grobe Gemeinschaft von Menschen (...)]

Volk kavramı Eski Yüksek Alman­ya'daki ’Tolc” kelimesinden gelmektedir ve "çok kişi" anlamındadır Dil tarihsel gelişim açısından bakıldığında Volk keli­mesi (artık kullanılmayan) “ekip" anla­mını taşır; örneğin bir neminin ekibi ya da bir askeri heyetin tüm mensupları. "Bir toplumun salt üyelerinin toplamı” va da "bir ülke nüfusunun tamamı" da Volk k;n ı.ıınıııı açıklar (Drosdovvskı 1981, s.2s02. Broukhaus 1994, s.405), “Kthnie" anlamda Volk-, bir grup insanın oluştuv- tlııgıı spesifik etnik birimdi)- Aynen Volk kavramı, ülke nüfusunun orta ve alt kat­manları. basit, insanlar 'einfache Leııtci; topluluk, kalabalık anlamına da gelmek­ti *d ir. "Ki. millerin i uloal bir birim olarak gören bir grup in^an; yani ortak geçmiş, tarih, kültür ve dil, (kısmen de olsa, din) unsurlarıyla birbirileriyle bağlı bulunan topluluk" da Volk demektir (Brockhaus s -loru

[(...) (>ınt Gruppe von Menschen. dit* sieh als ideelle Einheit begreıl't. d.h.: al> cine durjh geneinsame lleıkunlt Geschichte, Kultur und

II .C . A lm an D ili ve Edehıvaiı Böl (.unu

Ar.ışLirma Görevlisi

Sprache z.T. auch Relıgion verbun- dene Gemeinschaft (...)]

Ancak bu anlamda Volk günlük dilde ‘■Nation” (millet, ulus) kavramıyla aynı anlamda kullanılmaktadır. Nation kavra­mı ise, “aynı soydan gelen, ortak dile, or­tak örf ve adetlere sahip olan, kültürel ve siyasi gelişim sürecine bağlı olarak aynı ülke sınırları içerisinde birarada bulunan bilinçli ve siyasi topluluk”tur (Wahrig 1979, s.2fi20i."

İNach Abstammung, Sprache. Şilte, kültüreller und politiseher Entwicklung zusammengehörige, innerhalb der gleichen Staatsgrm- zen lebende. bewuf3t und gewollt ge formte politisehe Gemcinschafl. I

Volk ve Nation kavramları, içerdikleri anlam bakımından birbirinden ayrılırlar Millet (Nation) siyasi düşüncenin oluşum surecini fazlasıyla kapsarken, halk (Vollo, daha çok hissi tecrübeleri vurgu­lar, örneğin milli bilim (Volksbc\vufJtse- m) gibi Bu iki kavramın belirsizliği, hı r ikisinin anlamı dışında kullanılmasına sebep olmuştur. Nasyonal-Sosvalizim dö­neminden soma Volk. kavramı anlam kö­tüleşmesine uğraması bundan dolayıdır

Almaca Türkçe sözlüklerinde Voli.1. “Nüfus” anlamında halk, ahali sekene olarak:2. ‘Nation” anlamında millet, ulu.'- olarak;3. “basit" anlamda avam tabakası, halk zümresi olarak karşılık bulur.

Buradan da an al aşılacağı üzere

“Volk" ve ‘'Nation” kavramları içiçe giı- mtş durumdadır.

Tarihi süreç içerisinde Volk kelimesi

özellikle Romantizim döneminde (1790- 1830) sıkça kullanılan' bir terim haline gelmiş ve üzerinde sayısızca çalışmalar yapılmıştır. O dönem yazar ve bilim

10 Millî Folklor

Page 40: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

adanılan özellikle Herder’in etkisi alt ın­da kalmıştır.

Herder, halk kavramını üç açıdan ele alır; “Volk'' ona göre koHm (Stamm). ulu­sun bir paraçasıdır. Fakat bu anlam dü­nümüzde önemini kaybetmiştir. Diğer ta­raftan Herder Volk kavramına özellikle juıpuluslnatio ve v ulu us (sosyal alt sınıf, hır halkın tabanı) açısından yaklaşır. Na- iıo kavramıyla bir halkın milli karakteri­ni çizmekte olan ve buradan “Natıonalge- is f dediği milli ruh kavramına ulaşan Herder. bu bağlamda özellikle Voltaire ve Montesquieu’nin elkısi altında kalmıştır. Övlc ki. Monte.sci’ iieıı ugenü\ esprit, ca-

ntr/cre ıl’ıını’ nation" kavramlarından söz ederken, Herder bunlara eşdeğer olan "(tcnin* , “GV/.s/" veya “Denkart omes Vol- kes” (halkın düşünce biçimi) ve “Nat.ı- onalgcist” kavramlarını vurgular (Moser 1978, s.254). Ayrıca Herde», mistik bak­lamda milli kabul (Nationalgeheimnis) ve duygudan bahsederken, hnlkın rıthan dan (Volksseele) söz etmektedir. Milli Ruh Heıder'de netlik kazanmamakla bir­likte iki şekilde karşılık bulur: Metafizik bazda tabii bir varlıktır, tarihsel süreç içerisinde gelişen bir öğedir.

Milli Ruh, dilde, m’itosta ve halk ede­biyatında ifade bulur. Efsane ve halk tür­külerinde masal, “Aydınlanma” dönemin­de olduğu gibi vakit geçirilecek bir unsur ya da tandırname olmaktan çıkmış; ak­lın, ruhun ve halkın ifade biçimi olmuş­tur. Volk kavramına “vulgus”. yani sosyal ;ılt sınıf açısından bakıldığında, kültürel gelişim on plana çıkmaktadır. Halk, ilk çağlarda mitos ve edebiyatın taşıyıcısı Juı umumlayken, avdın kesim ve sosal alt sınıf olarak bir ayrımı çok sonraları yaşa­maktadır. Bu da yüksek kültür (Hoch- kultur) ve temel kültür, vani halkın kül­türü demektir

Herder olaya tarihi bir boyut kazan- dirmistir. Buna göre, nazım iPoesie) ve halk edebiyatı gücünü halktan alır ve yi­ne1 halk tarafından yaşam bulur. Bu da Herder'e göre ‘‘vulgus’’ kavramıyla ta­nımlanır. Bu görüş özellikle Romantızim dönemi şairleri tarafından kabul görmüş­

tür. Buradan da anlaşılacağı üzere, Her-

der’de. halk (Volk) ve edebiyat (Dichtung) kavramı içiçe girmiştir, öyle ki halkın ru­hu edebi yapıtta ebediyven sürmekte. Halkın kendisi ise, edebiyatın en köklü parçası ve tanrının bir lütfü olan, yaşa­mın asıl çekirdeğim oluşturmaktadır.

Yaratıcısı Herder olan, Volk kelimesi kadar etkili diğer bir kavram “Volkspo- esie” (halk edebiyatı), sözlü anlatıma da­valı rivayet, yoluyla aktarılan ananevi metinlerin bütününe verilen addır. Süs- süz, sade bir anlatımla tipik kişi ve olay­ların canladırtlması gibi karakteristik bir özelliğe sahip olan Volkspoesiv. bireyleş­tirmeye ve teemmüle de yer vermez. Aşk, savaş, mistik doğa ve mistik dünya gibi konular içeren bu tür edebi metinler, ro­mantik dünya görüşüne uygun milli ruh felsefesinin de yansımasıdır aynı zaman­da. Halk edebiyatının türleri arasında halk oyunları (Volksschauspiel). halk tür­küleri (Volkslied) ve halk hikayeleri (Volkserzühlung) bulunduğu gibi, büyü, muska, dua atasözü ve bulmaca gibi basit epik anlatılar da yer almaktadır,

Herder için halk edebiyatı, Hamann ve “Sturm und Drang” dönemi (1767- 1785) şairlerinde olduğu gibi bir doğa edebiyatıdır (Naturpoesie), Doğa, Rousse- au’nun izinde, toplumsal gelişime, kültü­re ve aklın aksine asıl, gerçek ve masum­dur. Herder’e göre, her edebi yapıt halk edebiyatında vııku bulur ve bir eserin “Volkspoesie” olabilmesi için gerçek his­lerle bezenmiş, tutkuyla bağlı ve hayal gücüyle yaratılmış olması gerekmektedir. Buradan yola çıkarak, Romantizim şair­leri halk edebiyatı kavramını geniş bir yelpazeden değerlendirirler. Böylelikle halk türküleri, halk hikayeleri ve halkva- ri kısa anlatıların ivolkstümliche Klein- dichtung) yanısıra, “Nibelungenlied” gibi ortaçağ edebiyatını da halk edebiyatına dahil ederler. Halk edebiyatı ile Minne semalar]1 eşdeğer tutan Romantizim dö­nemi şairlerinden Lud\vig Ticck (1773- 1853), Clemens Brentano (1778-1842) ve Achim von Arnim'e (] 781-1831) göre halk, temel sınıf (Grundschicht) ve ulu­sun çekirdeği, milletin en köklü parçası­dır. Halk edebiyatı ise saf, taze vc asildir.

Millî Folklor 41

Page 41: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Buradan da anlaşılacağı üzere Hcrder’m görüşü Romantizim dönemi yazarları üzerinde derin bir et ki yaratmıştır, çünkü onlar “halk" kavramım tanımakla kalma­mış, halkla ilgili sayısız çalışmalar baş­latmışlardır. Bunlardan en önemlisi riva­yet yoluyla kültürel değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır.

Herder’in görüşünden yola çıkarak, Romatizim dönemi şairleri halk rivayet­lerine iki görüş geliştirmişlerdir. Bunlar­dan ilki, estetik edebi anlayış, diğeri ise metafizik bazda halka tabi mistik görüş­tü!'. Estetik ebedii anlayışın en belirgin özelliği, edebiyatta birincil ilkesidir. Bu­nun anlamı, yazarın kendi özgün çalış­ması halk edebiyatıyla eşit düzlemde yer almasıdır. Buradaki hedef, rivayetlerin yazın yoluyla günümüz edebiyatında yeniden yaşatılmasıdır. Halk edebiyatının zenginleştirilmesi ve bu konuda yapılacak her türlü çalışmanın hazırlanması, yeni yetişen neslin bu değerlerden sağlıklı bir şekilde faydan- lanması için olmuştur. Metafizik bağlam­da halka özgü mistisizim görüşü savunan yazarlardan Joseph Gürres (1776-1848), Herder’in izinde, halk rivayetlerini mitos ve ilahı vahyi olarak görmektedir. Mitos dindir, dinidir. Mitlerin kendisi ise tan­rının doğadaki ifade bilimidir; bu da asıl, doğayla içiçe yaşayan insandır. Asıl ülke ve asıl dil gibi, asıl mitosların varlığına inanan Görres, halk efsanelerini, mitler dönemine ait izler taşıdıkları için kutsal birer belge olarak görür ve doğa edebiy­atını tıpkı bitkiler gibi doğal ürün olarak kabul eder.

Romantizim dönemi yazarlarının hedefi, halkın temel taşlarını oluşturan milli değerleri, rivayet yoluyla günümüze aktarırken, orijinalliğini ve doğallığım korumak ve ebedi yaşatmaktır; bu kül­türel akımı gerçekleştirirken de kutsal yeni bir dönem açmaktır. Bu adımı gerek­li kılan, yalnızca kültürel değerlerin top­lanması değil, bunları halkın kendi geleceği için yeniden kullanılacak hale getirilmesi ve yeniden canlandırıl­masıdır. Bu sayede Romantizim şairleri Alman halk edebiyatının yaşam varlığını

sürdürürken. Alman milli birliğinin yeniden oluşturulmasını da sağlamış olacaklardır. Bu arzuyu özellikle o döneme ait genç yazarlar gurubu güdmüş ve halk edebiyatının didaktik yönünü daha çok vurgulamak amacıyla, efsane, destan ve masal gibi edebi türleri yeniden kaleme almış ve üzerinde çalışmaları fiilen yürütmüşlerdir,

Halk edebiyatı, Max Lüthi’nin deyimiyle, “her tür kişisel çabanın ken­dini gösterdiği bir alan”dır (Lüthi 1972. s.78). özünü tanımak, var olan kültürel değerleri bilmektir. Halkın özü edebiy­atında saklı olduğuna göre, bu alandaki çalışmaları sürdürmek vc bunun için gereken çabayı göstermek, edebiyatımız açısından bir kazanç olacaktır.

KAYNAKÇA

1) BROCKHAUS, F.A. (1994): “Volks- literutur” in: Brockhaus Enzvklopadie in 24 Banden. Band ‘23, Mannheim: Brockhaus Ver­lag GmbH.

2) DROSDOWSKI, GUnther (1981): DÜDEN. Pas grosse VVörterbuch der deutsc-

verlag.3) LIJTHI, Max (1972): "Europâische

Volksliteı atur” in: A. SCHAEFER. Weltliteratur und Volkstiteratur. München: C.H. Beck Verlag.

4) MOSER, Hugo (1978): “Sagen und Marchen in der deutschen Romantik” in: H. STEFFEN. Die deutsche Romantik. Göttin- gen: Vandenhoeck & Ruprecht Verlag.

5) WAHRIG, Gerhard (1979): Wahrig. deutsches Wûrterbuch. Gütersloh: Bertelsmann Lexıkon Verlag.

6) STEPHAN. Inge (1989 i: ‘‘Romantik alsLebens- und Schreibform” ın:,W. BEUTTN. Deutschc Literaturgeschichte von den Anfan- gen bis 2ur Gegenvvart. Stuttgart: J.B.Metzler Verlag.

NOT

1 Ortaçağ Alman edebiyatında saray adabına uygun, şövalyeler tarafından söy­lenen şarkılar.

42 Millî Folklor

Page 42: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

“KÜLTÜR-MEDENİYET KAHRAMANLARI” VE TÜRK MÜZİK ÂLETLERİNİN

ORTAYA ÇIKIŞI HAKKINDA TEŞEKKÜL ETMİŞ BAZI EFSANELER

Dr. M ehm et AÇA

Türk sözlü geleneğinde, gerçek ya da hayalî olay, yer ve şahıslar etrafında te­şekkül ettirilen ve çoklukla açıklayıcılık ya da menşe açıklama görevi icra eden rf'sanelerin önemli bir yeri vardır. Olay ve nesnelerin oluşumunu, meydana geli­şini açıklayan efsane metinleri, arkaik insan topluluğunun, yaşadığı dünyayı ve kâinatı idrak etme çabasından kaynak­lanan ve neden-nasıl sorularına cevap veren mi tik metinlerle iç içe girmişler­dir. Dünya topluluklarının mitolojilerin­de. kâinatın, gök cisimlerinin, insanlı­ğın, hayvanların, nesnelerin, mekânla­rın. önemli olayların, hastalıkların, vs. meydana gelişini anlatan açıklayıcı <eti- yolojik) metinler önemli bir yere sahip­tir. Bu menşe açıklama işlevi gören me­tinler, daha çok yaratılışla ilgili mitik hi­kâyeler içine serpiştirilmişlerdir. Mitler­de görülen bu açıklayıcı (etiyolojik) vasıf, günümüz bazı efsane metinlerinde de görülmektedir. Dağların, hayvanların ve onların bazı özelliklerinin, göllerin, kut­sal mekânların, insanların hayatını ko­laylaştıran buluş ve âletlerin, müzik âletlerinin, vs. oluşumu ya da meydana gelişini açıklayan efsane metinleriyle açıklayıcı vasfa sahip mitik metinler yu­karıda da söylendiği gibi, çoklukla iç içe girmiştir. Fakat, burada açıklayıcı vasfa .sahip mitlerle efsane metinleri arasında­ki zaman, mekân, olağanüstülük, kut­sallık ve inandırıcılık derecesi gibi bazı

farklılıkları göz önünde mutlak bir şekil­de tutmak gerektiğini hatırlatm akla ya­rar vardır1.

Yaratılışla ilgili Türk mitlerinde Tan­rı. yardımcıları (melekleri) vasıtasıyla insanlara nasıl yaşayacaklarını (Nasıl avlanacakları, nasıl barınacakları, nasıl balık tutacakları, nasıl yemek yapacak­ları, nasıl ateş yakacakları, vs.) öğret­mektedir2. Mitolojide karşımıza çıkan ve insanoğluna ilk eylemleri öğreterek onun hayatını kolaylaştıran bu olağa- nüstü-tanıısal kahram anlan tanım la­mada bilimsel literatürde kültür-mede­niyet kahramanı ya da medenileştirici kahraman terimleri kullanılmaktadır. Bu kültür-medeniyet kahram anlan, ya­ratılış mitlerinde olağanüstü özellikleri olan tanrısal varlıklar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. İnsanoğlu, hayatla ilgili uygulamaları ilk kez bu olağanüstü-tan- nsal yardımcılar vasıtasıyla Öğrenmek­tedir. Ünlü dînler tarihçisi Mircae Eli- ade, çeşitli toplulukların yaratılış mitle­rinde karşımıza çıkan medenileştirici kahramanları, yaratılışı tamamlayan ki­şi ya da olağanüstü varlıklar olarak va­sıflandırmaktadır3. Kazak âlim Seyit Kaskabasov da bir çalışmasında ilk ata ya da kültür kahram anlan hakkında şunları söylemiştir: Klasik arkaik mitin baş kahramanları, kültür kahramanla­rıdır. Mitte, âlemdeki nesnelerin hepsini yapanlar anlardır. İnsanlık cemiyetini,

M illî Folklor 43

Page 43: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 S ay ı: 45

onun Örf-âdetlerini yerleştiren c/'; anlar­dır, insanlara av avlayıp ateş yakarak yemek pişirmeyi, yani, Ömür sürmeyi öğ­reten d<‘ anlardır'". Kaskabaso\, daha zi­yade Rus âlim Jv M. Meletinskiy'in kla­sik çok tanrılı inanç sisteminden tek tanrılı inanç sistemine geçiş prensibine* dayanan görüşlerini. Kazak Türklerinin inanç dünyası çerçevesinde yeniden yo­rumlamıştır''1. Mitlerin U şekkül ettiği devirlerden daha sonraki dönemlerde or­taya çıkan bazı tarihı-menkıbevî Türk destanlarında da Oğuz Kağan örneğinde olduğu gibi, kültür-medeniyet kahra­manları ile karşılaşmaktayız. Buradaki kültür-medeniyet kahramanları, ilk ara­bayı, salı, vs. yapmaktadırlar ve bazı meslek dallarının ilk mucidi ya da üsta­dıdırlar. Bu kahramanlar, yaratılışla il­gili mitlerde olduğu gibi olağanüstü tan­rısal varlıklar değildirler. Daha gerçekçi ve İnsanî bir yapıya bürünmüşlerdir. Onlar, bu dünyaya aittirler ve Türk top-1 umunun sosyal ve kültürel değişiminin doğrudan sözlü edebiyata yansıması se­bebiyle destanların teşekkül ettirildikle­ri ya da yazıya geçirildikleri dönemlerin özelliklerini yansıtm aktadırlar6. Yaşa­dıkları toplum içinde bazı üstün özellik­leri (Zekilik, ustalık, vs.) ile diğer birey­lerden ayrılıp öne çıkmaktadırlar ve mensubu oldukları toplumun hayatını kolaylaştıran buluşları gerçekleştirmek­tedirler. Onlar, günümüz mucit ve bilim adam larının geçmişteki atalarıdırlar. Fakat, onların bugünkülerinden farklık* lan, kutsallarla kuşanılmış olmalarıdır. Daha sonraki dönemlerde, bu kültür kahramanları, ortaya çıkardıkları mes­lek dalını sürdüren sonraki kuşaklar ta­rafından o mesleğin pîri, üstadı ve ilk mucidi olarak kabul edilmektedirler ve kutsallıklarım daimî olarak sürdürmek­tedirler.

Tanrı’nın yer yüzüne göndermiş ol­

duğu bazı peygamberi erir, ba/ı özellikleri vardır. Eskiden esnaf arasın­da çeşitli sanatların ilk bulucusu ya da kurucusunun peygamber, ashap ya da veli olduğu hakkında bir inanç beslen­miş ve o kişi, esnafın piri olarak benim­senmiştir. Hz. Adem, ekincilerin; 11/ Nuh. tüccarların ve gemicilerin; Hz. Mu­sa. çobanların; Hz. Lokman, hekimlerin; Hz. Yunus, balıkçıların; Hz. İsa, gezgin­lerin, Hz. Muhammet, tacirlerin piri ola­rak kabul edilmiştir. Nitekim Türk gölge oyunun teşekkülü hakkında ileri sürü­len görüşler arasında, Karagöz ile Haci­vat'ın yaratıcısının Şeyh Küşterî olduğu dile getirilerek Karagözcülerin meslekle­rinin pîri olarak Şeyh Küşterî’yi kabul ettikleri ileri sürülmüştür. Metin And, bu husus hakkında şunları söylemekte­dir; Gerçekte, gölge oyununu bulup, onun kurucusu olduğu kesin değildir; önemli olan, Karagözcülerin bulunmuş, kurul­muş oyuna Şeyh Küşterî’yi önder, koru­yucu ve kurucu olarak seçmiş olmaları ve Şeyh’in adıyla oyunlarına ciddi, yapıcı, eğitici, ibret verici bir gerekçe ve temel bulmalarıdır1.

Peygamberler, tıpkı Radlov’un Altay Türkleri arasından derlediği yaratılışla ilgili mitte yer alan Mangdaşire’de oldu­ğu gibi, hem insanları iyiye ve doğruya sevk etmeye çalışmışlar hem de bazı ha­yatı kolaylaştırıcı bilgi ve becerileri in­sanlığın hizmetine sunmuşlardır. Onla­rın pek çoğu, tıpkı Maytere ve Mandaşi- re örneklerinde olduğu gibi, birer mucit­tir. Bazı eylemleri ilk onlar gerçekleştir­mişler ve ondan sonra gelen insanlar, kutsal olduğuna inanılan bu ilk eylemle­ri tekrar etmişlerdir. Kültür-medeniyet kahramanları ya da ilk atalar tarafın­dan yapılan eylemler/etkinlikler, daha sonraki nesiller tarafından kutsal olarak kabul edilmiş ve yapılan her eylem tan­rısal varlıkların ve ataların yaptıkları-

44 M illî Folklor

Page 44: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

ııın bir tekrarı olarak kabul edilerek kut­sallarla örülmüştür. Nitekim Korkut Ata da kutsallık ve bilgolik özellikleriyle Oğuz’un bilicisi, doğru yol göstericisi ve danışmanı olmuştur. Bu yönüyle Mang- daşive ve daha sonraki peygamberlerle benzerlik sergilemektedir. Diğer yandan kopuzu ve bazı küyleri icat etmesiyle; ozanlık ve haklılık gelenek ya da sanat- meslek dallarını ortaya çıkarması ve çağdaşlarına ilk kez kopuz çalmayı öğ­retmesi bakımlarından da balık, sincap avlamayı, sal yapmayı, giyinmeyi, aş yapmayı öğreten M ay te re ile Marigdaşi- reyc, Oğuz Kagan’d&ki ilk arabayı ya­pan Barmaglığ Çosun Billiğ ile ilk salı yapan Uluğ Ordu Beg’e ve Tanrı’nın elçi­si olan ve bazı meslekî özellikleriyle ön plana çıkan peygamberlere benzemekte­dir. Butun bu yönleriyle Korkut Ata’yı bir kültür-medeniyet kahramanı olarak vasıllandırmak her zaman için müm­kündür.

Aşağıdaki Türk müzik âletleri ve ba­zı makamların (küylerin) ortaya çıkışıy­la ilgili efsanelerde, Korkut Ata adı öne çıkmaktadır. Korkut Ata da bir kültür- medeniyet kahramanı olarak diğer üs­tün özelliklerinin yanı sıra kopuzun ve bazı küylerin mucidi olarak efsanelerde ver almaktadır. Korkut Ata, Kazak ve Kırgız şamanlar a kopuz çalmayı ve şar­kı söylemeyi öğreten ilk şamandır. O, bü­tün kopuzcuların atasıdır. Kazaklar ara­sında yaygın olana inanışa göre, bakşıla- rm koruyucusu ve ilk bakşı Korkut Ata'dır8. Ozanlık, bakşılık geleneğini sürdüren daha sonraki ozan ve bakşılar, Korkut Ata’yı üstat ve sanatlarının ilk kurucusu, öğreticisi olarak kabul etmiş­lerdir. Korkut Ata, kopuzu ilk icat eden vi' ozanların pîri olan bir kişilikle Türk dünyası efsanelerinde, yaygın bir tip ola­rak görülmekledir. Efsane metinleri, Korkut Ata’mn kopuzu ve bazı kuyleri

nasıl icat ettiğini bazı bir takım olaylara bağlı olarak anlaımaya çalışmıştır. Baş­kurt ve Kar ak al pak Türkleri aras rJan derlenmiş olan Kor kot Ala’nm ilk .topu­zu meydana getirişini anlatan m e tinde<J, Korkot Aıa, canının istediği kü\leri (ez­gileri! çalabilmek için bir müzik âleti yapmak ister ve buna uygun bir ağaç arar. Aradığı ağacı bulamayınca bir or­mana varır ve orada hileyle cin-perilor- den kendisine lazım olan ağacı nasıl bu­labileceğini, yapmak istediği müzik âle­tini (kopuzu) nasıl yapabileceğini öğre­nir. Burada, yazımızda aktaracağımız Korkot Ata’nın kopuzu icat edişiyle ilgili diğer metinlerde görülmeyen bir hususla karşılaşmaktayız. Korkot Ata, bir müzik âleti yapmak istemektedir ve bunun yo­lunu da hileyle cin-perilerden öğrenmek­tedir. Altay Türkleri arasından derlen­miş olan topşuur ile ilgili;netinde olağa­nüstü özelliklere sahip olan bir kadın topşuurun şeklini taşa vururken Kara- kalpak ve Başkurt Türkleri arasından derlenmiş olan metinde, insanoğlunun eline geçmemesi gereken, aksi taktirde Korkot Ata’nın yapacağı kopuzun sesiyle cin-perileri sıkıntıya sokacak otan gizli bilgi, bizzat hileyle cin-perilerden öğre­nilmektedir. Kazak Türkleri arasından derlenmiş olan ve Korkıt’m dombıra ve sımayın dışında bir başka müzik aleti yapmak isteyişini anlatan metinde (Ka- zak-1), Korkıt’a yapmakta olduğu kopu­zun neler eklenerek nasıl tamamlanma­sı gerektiği düşünde bir melek tarafın­dan bildirilmektedir. K arakalpak ve Başkurt Türkleri arasından derlenmiş olan metinde, Korkot’un hile ile işin sır­rını cin-perilerden öğrenmesi gibi masal­sı bir motif yer alırken burada, düş yo­luyla ilham alma şeklinde bir kutsallık söz konusudur. Kamlık, bakşılık, ozan­lık, cıravlık, âşıklık, vs. geleneklerindeki düş motifi ve düş vasıtasıyla sanatkâr-

M illî Folklor 45

Page 45: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Iık, kam.ık-şumanlık özelliklerini kazan­ma inancı "öz önünde tutulduğunda Ka­zaklar arasından derlenmiş olan metnin ozanlık-bakşılık geleneğine daha uygun bir şekilde teşekkül •ettirildiği anlaşıl­maktadır. Yine Kazak Türkleri arasın­dan derlenmiş olan ve Korkıt’ın çocuk­luk çağında bozkırda dolaşırken kendi kendisine çalan kopuzu bulmasını anla­tan metinde (Kazak-2), Korkıt’ın bir müzik âleti yapmak istemesinden ve bu­nun için çaba sarf etmesinden söz edil­memektedir. Tıpkı. Türk kahramanlık destanlarındaki olağanüstü biçimde do­ğan kahram anların Tanrı tarafından gönderilen binit ve silahlarını bozkn ya da kutsal bir dağda bulması gibi. Ki-s kıt da klıyler icat edeceği kopuzunu bozkır­da tesadüfen bulmaktadır. Kopuz, kendi kendine çalmakta ve Korkut, uzun bir süre onıı dinlemektedir. Metinden de an­laşılacağı üzere, olağanüstü kopuz, Koı- kıt'a bizzat Tanrı tarafından gönderil­miştir. Korkıt, kendisine Tanrı tarafın­dan gönderilen bu kopuzla doğal olarak ilk önce Tâftiri küyü çalar. Korkıt’a bak- şılık, ozanlık Vasfı ve çalacağı kutsal ko­puzu, pek çok ozan, bakşı, akın, cırav, se- sen. âşıkta da görüldüğü üzere, Tanıı ta­rafından verilmekte ve Korkıt da ilk ola­rak kendisine bu özelliği ve müzik âleti­ni veren Tanrı’yı zikretmektedir. Kazak Türkleriyle birlikte Türkmen, Başkurt. Karakalpak gibi diğer bir takım Türk grupları arasında da yaygın olan ve Kor­kut Ata’mn ölümden kaçışım ve kopuzla bazı küyleri icat ederek gerçek ölümsüz­lüğü yakalayışım anlatan metinde (Ka- zak-3)i0, daha çok ölüm ve ölümsüzlük teması üzerinde durulmuştur. Metinde, Korkıt’m canını almaya gelen Azrail’in onun bir gaflet anında canını almasın­dan söz edilmemektedir. Efsanenin diğer bazı varyantlarında Korkıt’ın kopuzu yapışı ve Azrail’in Korkıt’ın canını alma­

sı daha ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Tıpkı, Haşkuıt ve Karakalpak Türkleri arasından derlenen efsane metninde ol­duğu gibi, Korkıt’ın canını almaya gelen Azrail, onun kopuz çalması ve ebedîliğin sembolü olan suyun üzerinde durması sebebiyle bir türlü canını alamaz. Ancak Korkıt gaflete düşüp yorgunluktan uy­kuya vardığında Azrail onun canını ala­bilmektedir. Burada, hemen hemen bü­tün dünya topluluklarının inanış ya da m itlerinde ebedîliğin, ölümsüzlüğün sembolü olarak görülen su ile kutsal ko­puzdan çıkan sihirli ses ve kutsal kuy birlikte ele alınmıştır. Yok oluştan kor­karı Korkıt Ata, insanlığa kopuzu ve kut­sal küylerini armağan ederek ölümsüz­lüğü yakalamıştır. Türk ulusunun bazı insanlar için ölümün bir yok oluş olma­dığına dair çok eski bir inancı, Korkıt Ata ve kopuz vasıtasıyla bu efsane me* tinde bir kez daha vurgulanmıştır: Ölümsüz olmak isteyenler ölümsüz eser ler bırakmalıdırlar!

Türkistan coğrafyasında müzik âlet­lerinin teşekkülü hakkında oluşturul­muş olan efsanelerin ekseriyetinde Kor­kut Ata’nın adı ön plana çıkarken bir gü­ney Sibirya Türk topluluğu otan Al tay Türkleri arasından derlenmiş olan lop şuur ile ilgili bir efsanede, olağanüstü özelliklere sahip bir kadın karşımıza çık­maktadır. Kaya üzerinde duran kadının elindeki müzik âletini kayaya vurması sonucu Altay Türkleri kaya üzerine çı­kan resim ya da şekilden yola çıkarak topşuuru meydana getirmişlerdir. Bura­da, diğer metinlerde görülen kültür-me- deniyet kahramanı Ata K orkutun yeri­ni, Tanrı Ülgen’e yaratma ilhamını ve­ren Ak-Ana’yı andırır bir kadın kültür- medenivet kahramanı almaktadır. Bu ef­sanede, topşuurun ortaya çıkışı hakkın­da şunlar anlatılmaktadır:

Bir zamanlar iki yiğit iki dağda yaşa­

46 M illî F olk lor

Page 46: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

maktaydı. İki dağ arasında hızlı bir ne­hir geçiyordu. Dağlardan birisi diğerin­den daha güzeldi, tik zamanlarda yiğit­ler barış içinde yaşıyorlardı, fakat, za­manla iki yiğit en güzel dağa sahip olma konusunda tartışmışlar. Tartışmayı çöz­mek içitı bir karar almışlar. Bu karara göre, nehrin üzerinde kuracakları köprü inşaatı sırasında kim kadından söz eder­se kaybeden o olacaktı. Bir gün olağan dışı bir olaya şaşmışlardı. Ormanlıktan bir kadının olağanüstü sesiyle söylediği olağanüstü şarkı ve sazın yankılanması onlara doğru geliyordu. Kadının büyüle­yici şarkısı, yiğitleri hayrette bıraktı. Yi­ğitlin birisi, alınan kararı unutup hay­retle bağırmış: “O, üy kiji!” (O, kadın!). O onda şimşek çakmış, gök gürültüsü ve yer gürültüsü patlamış, sonra da sağır edici çatırtı olmuş. Köprü ve nehir yerin dibine düşmüş ve dipsiz bir çukura dö­nüşmüş Gördüklerine şaşır a n yiğit, ses­lerin geldiği yere koşmuş. Kayada kadını görmüş, kadının onun gözleri Önünde ta­şa enstrümanla vurduğunu ve sonra da kaybolduğunu görmüş. Bu izin şekline göre Altay Türkleri' topşuura yapmava başlamışlardır 1̂.

K orku t Ata ve Kopuzla İlgili Ef­sane M etinleri:

(B aşkurt-K arakalpak): Boron ho­ron zamandarza Korkot ata atlı izgi bir eze m, yeni ti'tegen köyzö uynay alır bir ayın korali yahav hakında hıyallanıp, şuğa yaraşlı ağ astı bik ozak izlep yörö- gen, tiy. Tik küpmi ğümir izleme hin, un- day ağastı his taba almağan. Bir sak şu- lay urmandarzı kızırıp ycrögende, şomlo bir kara töbekke yin-p\>riyzerge tap bul- ğan, tıy, bil Korkot ata. Yin-periyzer unıil uyın korali yaharğa tılegenin bilip, ayı­na:: düııdirirge bulğaudar. Sönki ul avın

korali yahaiıp, donyağa mon tanıla baş laha, bılarğa kön böte iken. Üzzen bd kumız t i gen ne menin nizen yahalıruı bi­lir bulğandar. gd sı/- ıttp totkandar.

Korkot ata. bil yın-periyzerzen kös-he i. minen kotolop, bir ::z kitken de ye.şirı\ıp kine bılar yanına kiri kılgen, tiy. Niyeti: tigi sırzı bılip-işitip kalmasını. Emciğe tayanğanday. bılarzıil Korkot hakında höyleşip ul Urgan saktan iken. “Bil eze m kumızzı yahav sırın bilmehe le, uyman hamaıı dünmey". tıy zer tiy, Kumız ösön kere kil zattıiî kıruğay kaban hindin p taşlağan koro ciydı yımiş ağası orolıo iken in kay zan bile hem taba alhın indi ul. Bilgende, um kisip, ulaklap ııyıp, kö- lepehin ası tauışlı döyenın baş tirihi m i­nen kö j değende, ul zeker kişne gen tay zıh koyrok kılı minen iki kılın tartıp, saksa - vıl habağı minen nığıtkanda, hızğısın hası kuray üleni yılinıi minen ışkığanda bina ligen kumız kıl ip sığahı la bit...

Korkot ata, tıillap, şu lav sirzi bılges, tigi kumızzı yahay za halğan Kumız n i­da ul şul hetli moillo uynar bul ğan, hat ta böte yen iyehi, bar tebiğet um tip tin kalıp tıfllar iken. Bil moildar taralğan- da, tigi yin-pej'tyzerge kön botken. Hatta bir zaman Korkot -atu bik nık kartayıp helder. tayğas, unın yenin alırğa kilgen ecel, kubız monona siy hırlanıp, kırk yıl buyına üzınifı ülim salğıhın hiltev eme­lin taba almağan, tiy. Bina şul Korkot atanan kalğan indi ul boronğo ağcts ku- m ız]2.

(Eski eski zamanlarda Korkol Ata adlı mübarek bir adam canının istediği kuvü i lg iy i ' çalabilmek için bir çalgı âieti yapmayı düşünüp buna uygun ağa­cı çok uzun süre aramış, de. Çok zaman aramasına rağmen böyle bir agacj bula­mamış. Bir vakit böyle edip ormanları dolaşıp yürürken korkulu (korku verici) bir kara yerde cin-perilere rast gelmiş, de, bu Korkot Ata. Cin-periler, onun çal­

M illî Folklor 47

Page 47: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

gı ak ü yapmak islediğini bilip fikrinden dündürmek islemişler. Dünyaya gonul kederlendiren kuy (ezgi/ yayılmaya baş­layınca bunlar için rahatlık bilermiş. Kendileri kumız 'kupuz, denilen şeyin neden yapı İdiyim bılirk i mi!? ve bunu sır olarak gizi erlermiş. Korkot Ata, bu cin- perilerden guç bela kurtulup biraz git­tikleri sonra gizlenip yi.nc bunların yanı­na geri gelmiş, de. Niyeti, bu sırn işitip öğrenmek imiş. Emele ulaşmış gibi, bun­lar tcin-penler) Korkot Ata hakkında ko­nuşmaktaymışlar. “Bu adam kumızı yapmanın sırrını bilmese de fikrinden hemen dönmez", derler de. Kumız için gerekli şeyin yaban domuzunun kırıp at­tığı kuru iğde ağacının kuru gövdesi ol­duğunu nereden bilip nereden bulsun şimdi. Bilince onu kesip olukhıyıp oya­rak üstünü gür sesli devenin baş derisi ile kaplayınca en güçlü kişneyen tayın kuyruk kılıyla iki kılını çekip saksavıl"' sapı ile sağlamlaştırınca yayını çürük kııray otu tutkalı ile yapıştıranda İşte dediği kumız ortaya çıkar...

Korkot Ata, dinleyip böyle ederek sır­rı öğrenince deminki kumızı yapıp koy­muş. O kumızını o kadar bunlu çalarmış ki bütün canlılar, tabiat dahi onu sessiz sedasız dinlermiş. Bu keder verici küyleı- yayılınca deminki cin-periler için huzur bitmiş. Hatta, bir vakit Korkot Ata çok fazla ihtiyarlayıp güçten düşünce onun canım almaya gelen ecel (Azrail), kubız ezgisinden büyülenip kırk yıl boyunca Korkot Ata’nın canım almanın bir yolu­nu bulamamış, der. işte bu, Korkot Ata­dan kalan o eski ağaç kumızdır.)

(Kazak-1): Korkıt casınan bnerpaz hol ip ösedi. Kalına tıy gen aspaptıfl bâr in de söylete biletin askan küyşı câne tilrli müzikali aspap casavşı, koli me.seko.rli usta baladı. Ol dombıra, sırnay casav- men kanagattanbay carla bir aspap şığa-

rıp, tabiyğattın tılsım Hrşıiıgın muzıka aspabına) ünınc ınulgıtkısı keledı Ku şak cet pes karağuydı kesip, sodan casa mak boladı. Onı üilgip şavıp, künge kep­tirip bir neşe kiin âure baladı. Bir küm u yık lap çatıp tu s /diredi, T üs inde perişte ayan beredi. '‘Korkıt, casap catkan kobı- zın altı casar nar atanımı ciligindey eken. Endi ağan nar tüyenin terısınen sa- nak, ör tekenifi mûyizinen ayıp tıy ek, beş­ti aygırdın kuyrıgınan kıl ışek kerek. Osı lardıiî basın kossaıî. aspabın sarnağatı tur”-dep akıl kosadı, Korkıt kör gen tüsi boy inşa kıt kabız casap, kalına alıp, alem­di kii.fi irent ip kiiy tolğağan deydi, Korkıt atımen baylanıstı bizdifi dâuırimizge cet- ken ciyırmağa cuvık küy bar. Olar el nıen cer, alım men onur, rnângi bakıt, öşpes ’.rlik taralı sır şertedi1'1.

(Korkut, gençliğinde hünerli bir kim sc olarak büyür. Eline aldığı müzik âlet­lerinin hepsini çalabilen büyük müzis­yen ve çeşitli müzik âletleri yapan, eli mğhir bir usta olur. O, dombıra, sırnay yapmakla yetinmeden yeni bir müzik âleti icat edip tabiatın esrarlı hayatım müzik âletinin sesine katmak ister. Ku­cak yetmez çam ağacını kesip ondan yapmak ister. Onu vurup keserek güneş- Le kurutup bir kaç gün bekletir. Bir gün yatıp düş görür. Düşünde melek ayan ve­rir: “Korkıt, yapıp durduğun kopuzun al­tı yaşındaki tek hörgüçlü kısırlaştırılmış erkek devenin ilikli kemiği gibi imiş. Şimdi ona tek hörgüçlü devenin derisin­den şanak’"1, ör tekenin boynuzundan oyup tiyek’M\ beş yaşındaki aygırın kuy­ruğundan kıl bağırsak gerek. Onları biı- leştirsen, âletin konuşup durur”-diye akıl verir. Korkıt, gördüğü rüya boyunca kıl kopuz yapıp eline alarak âlemi derde, kedere düşürüp (kederlendirip) küy küy- lemiş der. Korkıt. adına bağlı günümüze dek gelen yirmiye yakın küy (ezgi) var­dır. Onlar, el ile yurt, ölümle ömür, son­

48 M illî Folklor

Page 48: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

suz baht, bitmez erlik hakkında şarkı söylemektedir.)

(Kazak-2): Korkıt bala kilninde dala kezip, Celmayasın minip, elsizde kar a fiği tünde kele çatsa, aldınan sarnap şıkkan bir âdemi ün estiledi. Ün şıkkan cerge kelse, aydalada özi tartılıp catkan bir ko- bızdı köredi. Korkıt Celmayadan tüsip, kobızdıfi sarının tıfldap, köp uvakıt onıü kasında otıradı. Kobızdıfi sarım basıl- ğan kezde Korkıt kobızdı bavırına basıp, “bul endi meniki” dep kattı kuuanadı. Celmayağa otırıp üyine alıp keledi. El-el- di aralap, ğacayıp sulu küyler tartıp cü- redi. Korkıttıfl bul kobızben birinşi tart- kanı “Tâfliri küy”, eü soflgı tartkanı “Et­men kostasuv"....14

(Korkıt çocukluk çağında bozkırı do­laşıp Celmayasına binip boş arazide ka­ranlık gecede gelirken önünden şarkı söyleyen güzel bir ses işitilir. Sesin çıktı­ğı yere gelince ovada (bozkırda) kendi kendisine çalman bir kopuzu görür. Kor- kıt, Celmaya’dan inip kopuzun şarkısını dinleyip uzun süre karşısında oturur. Kopuzun şarkısı bittiğinde Korkıt kopu­zu bağrına basıp Bu şimdi benimdir de­yip çokça sevinir. Celmayaya binip evine alıp gelir. Halk arasında dolaşıp olağa­nüstü güzel küyler (ezgiler) çalıp yürür. Korkıt’ın bu kopuzla ilk çaldığı Tanrı kü- yü , en son çaldığı ise Halkla Vedalaşma­dır.)

(Kazak-3): Korkıt adamnıfl tırlıgi şaktı bolganma narazı. Ölim değen obır barına narazı. Ölimnen kutılam dep şark uradı, şartaraptı kezedi. Birak, kay tarapka barsa da, aldınan azınap turğan kör şığadı. “KimnıfL kör i'1 dep surasa: Ubul Korkıttıfl köri",-değen cavap aladı. (...) Özi tınımsız oyşıl, özi önerli, dana Korkıt sodan keyin kalıfl oymen tolğamp cürip, özgeşe bir öner fabadı. Suv üstine

kilem cayıp, ağın suvmen birge, ömir ağı- nınday cılcıp ağıp otırıp, özi casağan, bi­ri nşı kobızmen, cer üstindegi eû tuflğış küy aspabımen '‘küy" attı sândi sır şer te - di. Kazak aflızı boyınşa cer ciyhan küy değendi estimegen şakta, adam balası ân-küy di bilmey turğan şakta osı önerdi birinşi aspaptıfl kılına oraltıp şığarğan Korkıt eli deydi. Sondıktan Korkıt cer üs­tindegi küy atası baladı deydi.

Suv üstinde Korkıt ağıp kele çatıp, ölimge karsı mâûgi Ömir d i madaktaytın küydi tartkanda adamzat, hayvanat, uş- kan kus, cügirgen afl-kıskası, barlık tir- lik iyesi, can-canuvar Özen çağasına an- talap kep tıfldasadı. Kuptap tıfldaydı. Aftız osılayşa bayandap, Kor kıttı kuptav- şı, kostavşı, kadirlevşi can-canuvar kan- şalık köp bolganın bildiredi. Korkıt atı- mfl ölmey, öşpey saktaluvma adam nâsi- li özi kepil degendey boladıI5.

(Korkut, insan hayatının sınırlı ol­masına razı değildir, ölüm denilen obu­run varlığına razı değildir, ölümden kurtulayım diye dolaşır, dünyanın dört bir yanını gezer. Fakat, nereye giderse gitsin, önüne gürleyip duran mezar çı­kar. “Kimin mezarı?” diye sorsa “Bu, Korkıt’m mezarıdır”-diye cevap alır. (...) Özü kararsız, özü hünerli, bilge Korkıt, ondan sonra derin düşünceyle dolanıp yürüyüp başka bir hüner bulur. Su üstü­ne kilim yayıp akarsu ile birlikte ömür akarsuyu gibi yavaş yavaş akarak ken­disinin yaptığı ilk kopuzla, yer yüzünde­ki ilk küy âletiyle “küy” adlı güzel şarkı­yı çalar. Kazak efsanesine göre, yeryüzü­nün küy denilen şeyi işitmediği, insa­noğlunun şarkı-küyü bilmediği çağda bu hüneri, sanatı ilk âletin kılına sardırıp çıkaran Korkıt’ın elidir. (Efsane), bun­dan dolayı, Korkıt yeryüzündeki küy atası olur der.

Su üstünde Korkıt akıp gelip ölüme karşı ebedi hayatı öven küyü çalınca in­

M illî Folklor 49

Page 49: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

sanoğlu, hayvanat, uçan kuş, yürüyen av hayvanı, kısacası, bütün can sahibi, bütün canlılar ırmak kıyısına sokulup gelip dinlerler. Benimseyip dinlerler. Ef­sane böyle diyerek Korkıt’ı benimseyen, destekleyen, kadirleyen canlıların ne ka­dar çok olduğunu bildirmektedir. Korkıt Ata’nın ölmeden, yok olmadan kalması­na insanoğlunun kendisi kefildir (tanık­tır) der gibidir.)

NOTLAR

1 Türk efsanelerinin kökleri ve mitle olan münasebetleri için bk: Saim Saka- oğlu, Anadolu Türk Efsanelerinde Taş Kesilme Motif! ve Bu Efsanele­rin Tip Katalogu, Ankara 1980, 21-22; Metin Ergun, Tttrk Dünyası Efsanele­rinde Değişm e Motifi, 1. c., Ankara 1997, 40-47; Mircae Eliade, Kutsal ve D indışı (çev. Mehmet Ali Kılıçbay), An­kara 1991, 74-84; Seyit Kaskabasov, Ka- zaktıft Halik Prozası, Almatı 1984, 59- 179; Kırgız Elinin Oozeki Çıgarmaçı- lık Tarihinin Oçerki, Frunze 1973, 68- 83.

2 Türk yaratılış rintlerindeki olağa­nüstü tanrısal kültür-medeniyet kahra­manlan için bk: Abdülkadir İnan, Ta­rihte ve Bugün Şamanizm, 4. b., An­kara 1995,13-21; Bahaeddin ögel, Türk Mitolojisi-1, Ankara 1989, 451-465. Radlov’un Altay Türkleri arasından der­lemiş olduğu yaratılış mitinde Tanrı, ya­rattığı insanların Erlik’in yasaklanan aşım yemeleri üzerine kızar ve onları ka­ranlık dünyaya (yeryüzüne) göndererek cezalandırır. Tanrı, Erlik ve insanların kaderini tayin ettiği bu kararında insan­lara şu şekilde seslenir: “Bundan sonra size yemek vermiyeceğim. Kendinizi ken­di gücünüzle kazanarak besleyiniz. S i­zinle konuşmıyacagım. Size Maytere’yi göndereceğim”, dedi. May tere geldi, in­

sanlara bir çok şeyler öğretti. Araba yap­tı. Aş olarak ot köklerini, ısırgan vesaire otları tayin etti (İnan, 16.). Aynı metnin ilerleyen bölümlerinde Tanrı, yeryüzün­de yaşayan insanların yanından ayrılıp kendi katına çekilirken yardımcıları olan Şal-Yime, Yapkara, Mangdaşire, May tere, Bodo Sungkü’ye insanlarla ilgi­li görevlerini hatırlatır. Tann, Mangda- şire’ye şöyle seslenir: “Mangdaşire, sen fena ruhlarla savaş! Sana güç gelirse be­nim adımı çağır! İnsanlara iyi şeyleri, iyilikleri öğret. Olta ile balık avlamak, sincap (tiyin) vurmak, hayvan beslemek sanatlarını öğret!” Bunları söyledikten sonra Tanrı uzaklaştı. Mangdaşire olta yaptı. Balık avladı, tüfek, barut icat etti. Sincap vurdu. Tanrının buyurduğu gibi insnalara bir çok şeyler öğretti. Mangda­şire, bir gün şöyle dedi: “Bugün beni rüz­gâr uçuracak ve götürecektir ” Rüzgâr geldi. Mangdaşire’yi alıp götürdü (İnan, 19.).

3 Eliade, 179.4 Kaskabasov, 89.5 Kaskabasov, ilk ata ya da kültür

kahramanlarının yerini, Kök-Türkler döneminde Tann’nm, îslamiyetin kabu­lüyle de Allah'ın aldığım söylemektedir. Kaskabasov, Rus âlim E. M. Meletins- kiy’in de tesiriyle Türklerin çok tanrılı sistemden tek tanrılı inanç sistemine geçtiğini ve bu geçiş sürecinde icatçı ilk ata ya da kültür kahramanlarına ait özelliklerin daha sonraki dönemlerde Tanrı ya da Allah'a mal edildiğini ileri sürmektedir (Kaskabasov, 89-90.). Türk- ler arasından derlenmiş olan yaratılışla ilgili mitik metinler ve Kök-Türk yazıt­larının da ortaya koyduğu gibi, Türkler başlangıçtan beri tek olan Kök Tsftri’ye inanmaktaydılar. Yani, Türklerde çok tanrılı bir inanç sistemi görülmemekte, çok eski devirlerden beri Kök Teftri ve onun yardımcıları (Melekler, tanrısal

50 M illî Folklor

Page 50: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

olağanüstü yardımcılar.) var olagelmiş­tir. Kültür kahramanlan da öncelikle Tann’mn melekleri ya da elçileri (pey­gamberler) olmuştur.

6 Oğuz Kağan ya da Oğuzname’de gö­rülen kültür kahramanları için bk: W. Bang-G. R. Rahmeti, Oğuz Kağan Des­tanı, İstanbul 1936, 27*28; A. Zeki Velidî Togan, Oğuz D estanı, R eşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili, 2. b., İstanbul 1982, 20; Oğuz Kağan ve Oğuzname'de Oğuz’un seferleri sırasın­da düşman yenilgisinden sonra toplanan ganimetin taşınması problem olur ve bu­nun üzerinde Barmaglığ Çosun Billiğ adlı bir bahadır ordu içinden çıkar ve ağaçtan bir kağnı, araba yapar ve gani­meti bu arabaya yükleyip taşır, tik ara­bayı yapıp icat eden kişi de bu Barmag- lığ Çosun Billiğ adlı Kıpçak bahadırıdır. Yine Oğuz’un seferleri sırasında ordu­nun karşısına İtil ırmağı çıkar. Suyu geçme konusu Oğuz’un kafasını meşgul ederken asker içinden Uluğ Ordu Beg adlı bir er çıkıp ağaç ve dalları keserek bir Sal yapar ve İtil ırmağını geçer.

7 Metin And, Dünyada ve Bizde Gölge Oyunu, Ankara 1977, 250.

8 Korkut Ata’nın kişiliği hakkındaki tarih! ve şifahi kaynaklardan aktarılan geniş bilgi için bk: Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkudun Kitabı, İstanbul 1973, CXIV-CXLI.

9 Metnin bir benzeri, Türkiye'de da­ha önce Gökyay tarafından meşhur tür- kolog V. M. Jirmunskiy’den aktarılarak yayımlanmıştır, bk. Gökyay, CXXXVIH.

10 Efsanenin benzerleri, Türkiye’de önce Gökyay (Gökyay, CXXI-CXXIII.), daha sonra da Ali Berat Alptekin tara­fından yayımlanmıştır (Ali Berat Alpte­kin, Kazakistan’da Anlatılmakta Olan Dede Korkut île ilgili Efsaneler, V. Mil­letlerarası Türk Halk Kültürü Kong­resi Halk Edebiyatı Seksiyon B ildi­

rileri-I, Ankara 1997, 29-32.).11 t. V. Puhov, Altayskiy Narodnıy

Geroiçeskiy Epos, Altayskiy Geroiçes- kiy Epos Maaday Kara, Moskva 1973, 26.

12 Başkortostan Kızı, No:8, 1973 ve K. Aimbekov, Karakalpaksie Na- rodnıe Skaziteli, Taşkent 1965’ten Başkort Ezebiyeti Tariyhı, 1. tom,Öfb 1990, 70-71.

* Saksavıl: Çölde yetişen, iyi yanan, susuzluğa dayanan boyu kısaca, dalları fazla olmayan, kolay kınlan ağaç.

13 S. Kaliev-M. Orazaev-M. Smayı- lova, Kazak Halkınıfl Salt-Dâstürle- ri, Almatı 1994, 149-150.

** Şanak: Kopuz, dombıra gibi mü­zik âletlerinin uzunca olan dip tarafı.

*** Tiyek: Sazın telinin altına konu­lan ve onu biraz yüksek tutmayı sağla­yan nesne.

14 Âlkey Marğulan, KazaktıfL Halik Muzıkasmdağı Korkıt Dûstüri, Kazak Baksi'Bâlgerleri, Almatı 1993, 109- 110.

15 Muhtar Âvezov, Ertegiler, Kazak H alik  debiyeti-E rtegiler, Birinşi tom, Almatı 1988, 43-44. Kazak Türklşri arasından derlenmiş olan Korkut Ata’nın ölümden kaçışı ile icat ettiği ko­puz ve küylerle ölümsüzlüğü yakalayışı- nı anlatan efsanenin daha tafsilatlı olan muhtelif varyantlan ve üzerinde yapılan bir değerlendirme için bk: Âlkey Marğu* lan, Korkıttıfl Ölimnen Küresi, Ecelgi Cır, Aftızdar, Almatı 1985, 204-211.

M illî Folklor 51

Page 51: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

KÖROĞLU DESTANI NIN KAZAK VARYANTINDAKİ

TARİHİ, SOSYO-KÜLTÜRÇL UNSURLAR*Dr. Bekir ŞİŞMAN**

Köroğlu Destanı, Kazak halkının kül­türel zenginliğinin, yüzyıllarca süren de­ğişim ve yaratıcılığının bir örneğidir.

Kaynağını tarihten alan pekçok sosyal ve kültürel unsur destan içerisinde yer al­dığı gibi (atçılık,avcılık, yaylacılık, yağ­macılık, ad verme vs.) pekçok tarihi olay, millet ve milletler arası ilişkiler de desta­na açık ya da gizli tesir etmiştir.

Destanda Iran Kızılbaşlarmın Kazak (ya da Türkmen) halkına yaptıkları zu­lüm ve halkın bu zulme direnişi üzerinde çokça durulmuş, Köroğlu da bu direnişin lideri olarak gösterilmiştir1.

Köroğlu Destanımın Kazak versiyonu­nun bütün varyantlarında kahramanın (Köroğlu’nun) düşmanlarının sürekli ola­rak Kızılbaşlar (İranlılar) olması karakte­ristiktir. Bu özellik ayrıca Kazak, Özbek, Türkmen ve Karakalpaklarm epik hikâ­yelerinin de değişmez unsurudur2.

Bu yaşanan olaylar bizi kaynağı biraz da mitolojik ve efsanevî olan tran-Turan savaşlarına götürmektedir. Tarih içerisin­de yaşanmış gibi anlatılan ve Türk Mille­tinin Milli hafızasına nakşedilmiş olan Îran-Turan mücadelesi Köroğlu destanın­da da yerini almıştır.

Objektif tarihçiler İr an-Tur an savaş­larının daha çok mitolojik ve destanı bir eser olan Şahnâme'ye dayandığını, Taberî Tarihindeki bilgilerin de buradan alındı­ğını ifade etmektelerse de Göktürklerin, asırdaşları olan Sasanî’lerle mücadele içinde oldukları; Osmanlılarla Safevîle- rin,İran halkıyla Kafkas halklarının ta­

rihte pekçok kez savaştıkları bilinmekte­dir3.

İran'da Şiî bir tarikat kuran Şeyh Sa- fiyüddin’in (1252-1334) torunlarından Şeyh Cüneyd 1455’te Dağıstan Sünnîleri- ne karşı çarpışırken ölür. Babasının ölü­mü üzerine tarikatın başına geçen Şeyh Haydar, Şiî Türkmen olan müritlerine 12 Şiî imamını temsilen 12 parçalı kızıl taç giydirir. Bu olay sonradan bunların Kızıl­baş adıyla anılmalarına yol açar, işte des­tan metnimizde defaten geçen ve Iranlıla- rı (veya Şifleri) temsilen zikredilen “kızıl- baş” tabiri bu olaya dayanmaktadır4.

Daha sonra Safevîler Devletini kuran Şah İsmail de 1501 yılında Azerbaycan şahı olarak taç giymiş, sonraki yıllarda İran’ın büyük bir kısmını eline geçirmiş ve Sünnî özbeklere saldırmış, 1510 tari­hinde Merv'de Özbekleri yenmiştir5.

Tüm bu olaylar ve bilgiler Millî hafıza­nın etkisiyle Köroğlu destan metnine ak­tarılmıştır.

Destanın birinci bölümünün birinci kısmında (Ravşanbek Bölümü) Köroğ- lu’nun babası Ravşanbek’i av sırasında kaçırıp esir edenler Kızılbaş Şağdat’ın as­kerleridir. Daha sonra neslinin devam et­memesi için onu köle olarak satan da, pekçok maharetinden dolayı (sınşılık, hayvanlarla konuşma, insanın karakteri* ni ve geçmişini bilme vs.) gözünü oyduran da Kızılbaş Şağdat’tır.

Ravşanbek:Ğajdem dinle bu söylediğim sözümüKör etti ya düşman Kızılbaş gözümü

52 Millî Folklor

Page 52: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Ben de göz yok, sen de göz var nur gi­bi

Fazla oyalanma yurda götür sen be­ni (l.V. l.K. 805).

Yukarıdaki dizelerde Ravşanbek’in gözleri kör olduktan sonra efendisi ve dos­tu Gajdembek’ten kendisini Kızılbaş ilin­den kaçırmasını isteyişi anlatılmaktadır.

Birinci bölümün dördüncü kısmında (Köroğlu’nun Kızılbaş Şağdat Han’la Şa- vası Bölümü) ise Köroğlu Kızılbaş Şağ- dat’m yurdunda kalan annesini rüyasın­da görür ve onu kurtarmak üzere Kızılbaş iline yönelir. Kendisine önce düşman son­ra dost olan Arap Rayhan yardım eder. Kı- zılbaşlarm Şahı Şağdat’ı yenen Köroğlu dedesinin hizmetçisi Babalı’yı oraya han yapar.

Destan’ın ikinci bölümünde (Kıssa-yı Köroğlu), Köroğlu’nun yengesi, Kızılbaş Kaldarhan’ın oğlu Kızılbaş Rayhan (ki Rayhan’m bu varyantta Arap değil de Kı­zılbaş olarak geçmesi ilginçtir) tarafından kaçırılır. Köroğlu ise, Girat’ı büyüdükten sonra Kızılbaş iline gider, yengesini kur­tarır; Rayhan’ı ise önce esir eder, sonra öl­dürür.

Destanın üçüncü bölümünün birincisi kısmında (Köroğlu’nun Kızılbaş Kün- har’la Savaşıp, Gavaz’ı Getirmesi Bölü­münde) ise evladı olmayan Köroğlu’nun Hasan’ı evlat edinmesinden sonra ününü duyduğu Kızılbaş Künhar’m memleketi Gürcistan'da yaşayan Buldınk kasabın oğlu Gavaz’ı kaçırması vardır. Yine bu bö­lümün ikinci kısmında (Köroğlu’nun Kı­zılbaş. Künhar Han’la İkinci Kez Savaşıp Yendiği, Ğavaz’ı Zindandan Kurtardığı Bölüm) da Köroğlu’riun evlatlığı Ğavaz’m memleketi olan Gürcistan’a gitmesi orada Kızılbaş Künhar taraündan zindana atıl­ması ve Köroğlu’nun onu zindandan kur­tarıp Jembılbel’e getirmesi ve Kızılbaşlan cezalandırması anlatılmaktadır:

Gürcistan’a zorluk çektirip Getirip başa kazasını Kızılbaş’ın gerçek cezasını Verdim, arzum kalmadı (3.V. 2.K.

1452).Dördüncü bölümde (Köroğlu ile Bezer-

gen Bölümünde) ise Köroğlu’nun 120 ya­şında iken iki düşmanının olduğu, bunla­rın Kızılbaşlar ve Kalmuklar olduğu bah­si geçmekte ve Köroğlunun bir hile ile Kı­zılbaş Bezergeni bertaraf etmesi anlatıl­maktadır.

Altıncı bölümde (Kıssa-yı Ğavazhan Bölümü) Kızılbaş Köhiy Han’ın kızını ev­lendirmek için yarışma düzenlemesi ve Köroğlu’nun Arap Rayhan’ın oğlu Erna- zarbek’in yardımıyla yarışmayı kazanma­sı, ancak kendisinin Köroğlu olduğu anla­şıldığında Kızılbaş Köhiy Han’ın onun üzerine asker göndermesi, Köroğlu’nun da Ernazarbek’le bir olup Kızılbaşları yenmesi anlatılır.

Yedinci bölümde (Türkmen-Kasımhan Bölümü) ise Köroğlu’nun evlatlığı Haşan Han’ın oğlu Kasım Han’ın Kızılbaş Jane- dil’in Aral şehrindeki 12 katlı kalesini zabtetmesi ve janedilin kızı Cemile ile ev­lenip Kızılbaşlarla dostluk kurması anla­tılmaktadır.

Bütün bu anlatılanlar bize Türkmen- lerin (çünkü burada Köroğlu Türkmen Te- kejavmit boyundan kabul edilmektedir) ve bu metnin Kazak versiyonu olduğu için Kazakların milli hafızalarında yer tutan ve îranlı’larla tarihte olan mücadeleleri­nin tarihi sosyo-kültürel bir unsur olarak destana yansıdığını göstermektedir.

Köroğlu’nun sürekli Kızılbaşlarla sa­vaşması, onlara hile yapması, Kızılbaşla- rın çocuğu Ğavaz’ı kaçırması hep Orta As­ya halklarının İran’dan intikam alma ve üstün gelme arzularının destandaki teza­hürüdür. Bu olayın, destanda bu kadar yoğunlukta yaşanmasının başka izahı yok gibidir.

Millî Folklor 53

Page 53: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Pertev Nailî Boratav Köroğlu’nun Or­ta Asya rivayetlerinden söz ederken Türk­men Tekejevmit (1.V.1.K.2) boyu ile îr an­lıların mücadelesi hakkında şu bilgileri vermektedir:

“Köroğlu’nun Türkmenlerde, Acemle­re karşı-bilhassa Tekelilerin-mücadelele- rinin mümessili olarak telakki edildiğini, Seyyah Mehmet Emin de teyit ediyor. Bu zat Seyahatnâmesinde Köroğlu’ndan şu yolda bahsediyor: “Âşık Virdi’nin destan­ları içinde Köroğlu’nun dahi namım işi- dince mütehayyir oldum. Zira bize Çamlı- bel’e isnat olunan Köroğlu’nun Asya-yı Vusta’da ismini işiteceğimi aklıma bile ge­tirmezdim. Herifi istintak edince anladım ki, bunlar Köroğlu’nun kendilerinden, hem de Teke kabilesinden olduğunu itikat ediyorlar. Tekeliler İranlIlarla eskiden be­ri düşman olduklarından tranlılar ile mu­harebeler hakkında birçok destanları var­dır ki bunlarda Türkmenlerin yararlıkları medih ve sitayiş edilir ve tranlılar dahi “kadınlar gibi” diye tahkir edilir. Köroğlu dahi böyle Iranlılar ile olan muhacematta nam almış bir kahraman olup Âşık Vir- dî’nin tabirince îran ordularını tarumar ve perişan ve Şah-ı İran’ı tahtından 1er- zan etmiş imiş...”Teke, Göklen kabileleri­nin Acemlere karşı harplerini, akınlarını, Göklenlerden olan Mahtumkulu şiirlerin­de tasvir eder6”.

Bu mücadeleler bize ayrıca Orta Asya Türklüğünün Şiîliğe karşı düşüncelerini göstermesi itibariyle de mühimdir. Köroğ­lu’nun Orta Asya rivayetlerinin esasını da bu mücadele teşkil etmektedir7.

Destanda sürekli olarak Orta Asya Türkleriyle Kızılbaş Iranlılann mücadele­lerine vurgu yapılmasına rağmen Türkle- rin sürekli olarak Hz. Ali ve Ehl-i Beyt muhabbetini ön planda tutan, hatta inanç felsefesini bunun üzerine bina eden Şiî İran’dan etkilenmediğini söylemek de yanlıştır. Üçüncü bölümün birinci kısmın­

da Haşan Han’m sefere çıkarken söyledi­ği,

Ağzıma aldım pîrim Hazret-i Ğali’yi Ebubekir, Gumar, Gusman, Veli’yi, Bu sefere çıkıyorum inşallah, Babacığım şimdi bana dua ver ! (3.V.

l.K. 121).sözleri; dördüncü bölümde Köroğ­

lu’nun oğlu Hasan’a söylediği,

Haşan oğlum, kızılbaşı taş kıl-diye, Açı, zayıfı devletine mest kıl-diye, Melikejder yardımcı Hûda padişah-

diye,Ğali-Haydar-ikisine teslim ettim (se­

ni) (4.V.483).

sözleri İslam dininde var olan Ehl-i Beyt sevgisini göstermekle birlikte Şia inancının yansımaları olabileceğini de dü­şündürmektedir.

Destanda Köroğlu ve ahalisinin No* gay8 , Cungar ve Kalmuk halklarıyla mü­cadele etmesi de tarihte yaşanmış bazı olayların destana yansıtımını göstermek­tedir ki Köroğlu’nun Kalmuk ve Nogay halklarıyla mücadelesi Anadolu ve Azerî rivayetlerinde hiç geçmemektedir.

Nogay adı Cengiz Han’ın torunu No- gay’dan gelmekte olup büyükçe bir Türk topluluğu bu ad altında toplanmıştır. Ka­zaklar, Tatarlara Nogay derler. Bugün Kafkasya’nın kuzeyinde yaşayanlara Ak- Nogaylar denilmektedir. Bunların bir kıs­mı Kazakistanda kalmışlardır ki tarihte Kazaklarla aralarında epeyce mücadele yaşanmıştır9.

Cungar ise Batı Moğollarına verilen addır. Cungar hanlığı da 1758 yılında Çinliler tarafından yıkılmadan önce özel­likle 17. ve 18. yüzyıllarda Kazaklarla mücadele etmiştir. Hatta Orta Asya’daki müslüman Türk boylarını da birliğine katmak isteyen Cungar hanı Galdan Han müslüm anlığı kabul etmiş ve ölümünden

54 Millî Folklor

Page 54: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

sonra da Turfan bölgesi ve Kazakların bü­yük bir bölüğü de Cungar hanlığına katıl­mıştır (18. yy.başlan)10.

Kazakların özellikle 17. ve 18. yüzyıl­da Orta Asya bozkırlarında en fazla mü­cadele ettikleri topluluk Kalmuklardır. Kalmuklar “Oyrat” diye adlandırılan bir Moğol kabilesidir. 17. asırda Orta Asya’da yaşayan Kalmuklar farklı dinden oldukla­rından İslamlığın da düşmanıydı. Kazak beyi Tevekkül Han Kalmukların elinden Taşkent’e kaçtı. Daha sonraki dönemde de müslüman Kazaklarla Kalmukların şiddetli mücadelesi Kalmuk devletinin çökmesi (18. yy) ve Kalmuk beylerinin Rus çarının naibleri olmasına değin sür­dü11.

Yukarıda kısaca tanıtmaya çalıştığı­mız adı geçen topluluklarla uzun süre hem komşuluk yapan hem de mücadele eden Kazakların mücadelelerini destan metnine taşımaları gayet doğaldır.

Destanın dördüncü bölümünde Köroğ­lu’nun 120 yaşına geldiğinde iki düşmanı­nın olduğundan bahsedilir. Bu iki düş­man Kızılbaş Bezergen ve Kalmuk Köbik- ti’dir (4.V).

Yedinci bölümde ise Hasanhan’m oğlu Kasımhan Kızılbaşlardan Jenedil’in kızı Cemiley’i alır; buna kızan Kalmuk Mar- ğav Kasım’ı öldürür. Ğavaz da Marğav'ı öldürerek Kasım’ın öcünü alır.

Altın saray içinde Kasım ile Cemile Kalmuk’un başı han Marğav işitir bunun haberini Cemile gibi güzeli Kasım erin aldığını Casus gönderipTopladı çok adamını (7.V. 1746)

Buradaki dizeler Kasım’ın Cemile ile evlenmesini hazmedemeyen Kalmuk hanı Margav'ın sefer hazırlığını anlatmakta­

dır. Daha sonraki dizelerde Margav’ın Ka- sım’ı öldürmesi ve Karabay ile Ğavaz’ın onun intikamını almaları âşık tarafından şöyle anlatılır:

Yürü yürü bahadır, yürü bahadır Ahiretlik dost bahadır,Eline geçecek günün olsa işte Kalmuk görüyorsun.Kasım’ın kanım bırakır mı?Kanını içmeden it Margav’ın (7.V.

1950)

Destan metni içerisinde tarihteki Türk Arap ilişkisinin akisleri de oldukça fazladır. Birinci bölümün üçüncü kısmın­da Rayhan Arap’ın Köroğlu’nun yengesini hile ile kaçırması daha sonra Köroğlu’nun Rayhan Arap’ın kız kardeşini kaçırmak sûretiyle intikam alması, sonraki bölüm­de ise Reyhan Arap’la Köroğlu’nun dost olması ve birlikte Kızılbaşlara saldırma­ları akla ilk önce tarihte Türklerin Arap­larla önce savaşmalarını sonradan da ba­rışarak dost olmalarını çağrıştırmaktadır (9-11.yy). Köroğlu’nun Arap Reyhan’ın atından döl alması ve bu dölden Girat gi­bi bir atın meydana gelmesi de akla Arap atlarının tarihteki meşhurluğunu getir­mektedir.

Yine altıncı bölümde Reyhan Arap’ın oğlu Ernazarbek’in Köroğlu’nun oğlu Ga- vaz’a yardım etmesi, kız kardeşi ile evlen­dirmesi bu dostluğun nesillerce de sürdü­rüldüğünü akla getirmektedir.

Aşağıdaki dizelerde Köroğlu’nun Ray­han Arap’ın adamı olan Kızılba^ı yenme­sinden sonra onunla dost olması ve Ray­han Arap’ın affedilip, misafir olarak ağar- lanması anlatılmaktadır:

Köroğlu ile Kızılbay er dost oldu. Oturup güle oynaya şarap içti İki tarafın askerini dağıtıp Geçmişte birbirlerine yaptıklarını af­

fettiler.

Millî Folklor 55

Page 55: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Arapları saygıyla misafir etti.Ğajdembek birçok insanı bir araya

getiripTürkmenlerle danıştı.Kurbangül’ü geri verdi. (1.V.3.K,

1164).

Aşağıdaki dizelerde ise Rayhan Arap’ın buna mukabelede bulunarak Ğaj- dembek’i memleketine daveti anlatılmak­ta:

Rayhan izin alıp geri döndü.Kurbangül Kızılbay da geri döndü.Rayhan Arap Ğajdembek’i çağırdı.Gerçek fikrini asil niyetini bildirdi.

Ğajdembek tüm ihtiyarlan topladı.Rayhan’ın şehrine sefere çıktı.Saygıyla büyükleri evine alıp (Ray­

han)önlerine çeşit çeşit yemek getirdi

(1.V.3.K.1172).

Metin içerisinde hiçbir Rus düşmanlı­ğının gözükmemesi ve Ruslarla mücadele­den bahsedilmemesi de ilginçtir. 19401ı yıllarda Sovyetler 1 İrliği sınırları içerisin­deki Türk topluluklarının Millî-manevî değerlerini körükleyici eserler Sovyet yö­netimi tarafından yasaklanmıştır. Bu du­rum o dönemde çıkan “Bolşevik” dergisin­de şu sözlerle açıkça ifade edilmektedir: “Destanlar, halk medeniyetinin gelişme­sinde kendine göre önemli bir yere sahip olsalar da, onlann herhangi birini etik ve estetik yönden ele almak, onları yaymaya çalışmak yasaktır. Çünkü bu destanlarda yer alan şahıslar (destan kahr^’nanları), Rus topraklarını yağmalamak isteyen ge­rici ve emperyalist komutanlardır12”.

Elimizdeki metinler her ne kadar Bol­şevik ihtilalinden önce söyleniyor veya ba­zıları yazılıyor olsa da kitap olarak basımı yakın bir tarihte gerçekleştirilmiştir13.

Bu bağlamda metin içerisinde Ruslar ve­ya Komünizm aleyhinde ifadeler bulun­mamaktadır. Bu da tarihi olayların ve sosyal şartların metne etkisini göster­mektedir. Oysa ki özellikle 18. ve 19. yüz­yıllarda Rusların Kazak topraklarını iş­gali sırasında çok kanlı mücadelelerin ya­pıldığı, sürgünlerin yaşandığı tarihi ka­yıtlarda mevcuttur

Destan metninin birinci bölümünün birinci kısmında yer alan köle satın alma ve kölelerin evlenememesi kültürü Orta Asya’ya muhtemelen Fars-Arap kültü­ründen geçmiştir. Çünkü, toprak köleliği, esir alma, satma, onları hizmetçi olarak kullanma ve evlenmelerini yasaklama gi­bi yaptırımlar Türk kültür tarihinde pek rastlanmayan hadiselerdir14. Zaten bunu metinde de görüleceği gibi Kızılbaşlarm Şahı Şağdat ve kabilesi yapmaktadır.

Kazaklarda at ve atçılık çok yaygındır ve adeta onların en önemli ve köklü kül­tür öğesi durumundadır15.

Sadece Köroğlu’nda değil diğer pekçok Türk destanında da at çok önemli bir un­surdur ve çoğu zaman kahramanın birin­ci derecede yakını ve yardımcısıdır. Ancak burada yani Köroğlu’nun Kazak varyan­tında at ile birlikte atçılık, at bakıcılığı, at ustalığı (smşılık), at çobanlığı gibi pekçok öge geçmekte, hatta destan kahramanı­nın kaderini birinci dereceden etkilemek­tedir. Çünkü Köroğlu’nun babası Ravşan­bek iyi bir sınşı (at ustası: ata bakar ve hakkında kehanette bulunur 1.V.1.K.78) olduğu için öldürülmüştür, Rayhan Arap Köroğlu’nun yengesini kendi atının tohu­munu almaya çalışırken kaçırmış, Köroğ- lu’yu mezarda bir at beslemiş ve nihayet Köroğlu bütün zaferlerini Girat’la birlikte kazanmıştır.

Kazaklarda ata ve atçılığa verilen bü­yük önem hemen hemen tüm özellikleriy­le metne yansıtılmıştır. Çobanların yılkı denilen at sürülerine çobanlık etmeleri,

56 Millî Folklor

Page 56: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

atların yaşlarına göre isimlendirilişleri (1 yaşında olana kulun, 2 yaşında olana tay, 3 yaşında olana dönen, 4 yaşında olana kunan, 5 yaşında olana beşti denilmesi gi­bi), atların özel bakımı (Köroğlu’nun Gi- rat’a kırk gün bakması gibi), ata eğersiz binmenin ayıp sayılması (1.V.3.K.770) gi­bi atçılıkla ilgili pekçok sosyo-külttirel un­sur destanda yerini almıştır. Yarış atları­nın nasıl beslendiğini gösteren dizeler destanda şöyle yer almıştır:

Davul çalıp seslendiÇokça asker toplanmışYulaf ile süt veripYarış atlarını beslemiş (7V.976).

Kazak kültüründe atm kuyruğunun düğümlendiğini ise şu dizeler bize göster­mektedir:

Tulpardan (kliheylandan) seçip, ata binip,

At kuyruğunu düğümleyip, (7.V.510).

Ancak Kazak ve Orta Asya kültürü­nün değişmez kültür öğelerinden olan "kı­mıza” destanda rastlanılamaması, onun yerine kahramanların şarap içmesi de manidardır:

Köroğlu ile Kızılbay er dost oldu.Oturup güle oynaya şarap içtiîki taraf askeriıy dağıtıp (terhis

edip)Geçmişte yaptıklarını affetti

(1.V.3.K.1164).

Burada Köroğlu ile Kızılbay’m, barışı şarap içerek kutladıkları görülmektedir. (Ancak kımız günlük hayatta çokça tüke­tildiğinden bu özel kutlamalarda farklı ve ayrıcalıklı olan şarabın tercih edilebilece­ği de düşünülmelidir.) Destan kahramanı Köroğlu’nun mezarda kısrak sütü ile bes­

lenmesi de at sütü ile beslenme kültürünü biraz olsun yansıtabilmektedir.

İpek her yerde ve her dönemde popü- leritesini korumuş bir kumaş çeşididir. Pahalıdır ve itibarlı kişilere hediye edilir. Kazaklar arasında da itibarlıdır ve herke­sin ulaşamayacağı değerde bir giysidir. Bu sosyal anlayış destana da yansımış ve Köroğlu Rayhan Arap’ı ziyarete gittiğin­de, Rayhan Arap itibarlı misafirlerine ipekten hırka giydirmiştir.

Büyüklere birer at verdi İpekten hırka giydirdi Köroğlu’ya yardım ederiz diye Kızılbayla, Rayhan Arap söz verdi

(1.V.3.K.1200).

Av ve avcılık da tarihî, sosyo-kültürel unsur olarak destana yansımış birer öğe­dir. Kazaklar eskiden beri avcılığı bir ge­çim kaynağı kabul etmişler, destan kahra­manlarını da ava göndermeyi ihmal etme­mişlerdir. Av bir yerde destan kahramanı­nın kendini ispat etmesi için bir fırsattır, Ancak Köroğlu destanında Ravşanbek’in avda iken yakalamp esir edilmesi, Ray­han Arap’m Köroğlu’nun yengesini (dayısı veya dedesi) ava gittiğinde kaçırması da avın, kahramanları bulundukları ortam­dan uzaklaştırmak için kullanılan ve va­kanın akışını sağlayan bir unsur olarak kullanıldığı izlenimini uyandırmaktadır.

Kazakistan’da bugün bile oldukça çok itibar edilen fal kültürüne de destan içeri­sinde oldukça sık rastlanmaktadır. Bu, sosyal çevrenin ve o çevrede kabul görmüş olan bir kültürel değerin destanın icra edildiği (anlatıldığı) dönemde de bilindiği ve çokça rağbet edildiğini gösterir. Birinci bölümün üçüncü kısmında Köroğlu’nun, yengesini Arap Rayhan’dan kurtarmak için tebdil-i kıyafet edip falcı kılığında fala bakması şöyle anlatılmaktadır:

Millî Folklor 57

Page 57: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Köroğlu divane olup değişip,Elinde asası var kendisi garip, Oturarak kadınlara fal bakıyor, Karşılığında gümüş yüzük alıyor

(1.V.3.K.595).

Destanın birinci bölümünün ikinci kısmında Köroğlu Babalı tarafından bu­lunduktan sonra anneannesi olan Kula­yım tarafından büyütülür. Çocukken ar­kadaşlarıyla “aşık” oyunu oynayan Köroğ­lu, yenilgiyi hazmedemeyip çocuklardan aşıklarını zorla geri alır:

Aşık oynarken yenildiği oluyor Yenilince aşıklarım zorla geri alıyor, Hem güçlü hem büyük olsa da, Çocukları korkutarak alıyor (l.V.

2.K. 448).

Buradaki çocukların oynadıkları aşık oyunu çok eski bir Türk çocuk oyunudur. Aşıklar koyunun arka ayaklarının eklem yerlerinden elde edilir. Hayvancılıkla çok­ça uğraşan bir milletin oyunlarına hay­van uzuvlarının sirayet etmesi çok tabi­îdir. Aşık oyunu Dede Korkut Hikâyele­rinde de karşımıza çıkan bir oyun türü­dür16 ve Türk kültürüne ait bir unsur ola­rak değerlendirilmelidir.

Destanın üçüncü bölümünün ikinci kısmında Gavazhan’ın Kızılbaş Künhar tarafından zindana atılmasını öğrenen annesi ve kız kardeşi başlarına karalar bağlarlar (3.V.2.K.939).

Bu gelenek bizleri Dede Korkut Hikâ­yelerindeki “akları çıkarıp karaları giy­me” geleneğine kadar götürmektedir17. Türk kültüründe üzüntülü, yaslı, acılı dö­nemlerde insanlar bir şekilde karalar gi­yinerek kendilerini ifade etmeye veya tep­ki vermeye çalışmışlardır. Bu durum in­sanların olaylara bakışını da en güzel bi­çimde yansıtmaktadır.

Türk Kültürü Tarihinde görülen vc

destana sirayet eden unsurlardan birisi de insanların yedi göbek geçmişini bilme­leri ve bununla zaman zaman öğünmele- ridir. özellikle Kazaklarda bugün dahi çok önemli bir olgu olan yedi göbek bağı insanları akraba kılar, yakınlaştırır; hat­ta yedi göbeğe kadar akraba olanların ev­lenmelerini dahi yasaklar. Çünkü Kazak­lar yedi göbek ötesine kadar akraba olan­ları çok yakın akraba kabul etmişler ve aralarında evlenmeyi sosyal bir norm ola­rak yasaklamışlardır.

Destan metni içerisinde yedi göbeğini tanımakla öğünen Şağdat Han’a babası­nın bir han değil, fırıncı olduğunu söyle­yen ve bunu ispat eden Ravşanbek’e Şağ­dat Han’ın öfkelenmesi de aslında yedi gö­bek ötesini artık bilememesinin verdiği ezikliğin neticesidir.

Yine yedinci bölümde (Türkmen-Ka- sımhan) de Kasım Han’ın kendisini ta­nımlarken yedi göbek ötesine atıfta bu­lunması da bu meyandadır:

Ben-ben idim, ben idim.İnleyen bir er idim.Büyük dedem gibi güçlü idim Yedi dedem gibi sert idim (7.V.214).

Yaylacılığın o dönem içerisinde önemli bir yere sahip olduğunu, yazın yaylalara çıkıldığını ve yaylalara kurulan kıl çadır­larda yaşandığını yine metinden hareket­le anlamak mümkündür:

Rayhan’ın yaylası Naraspan idi, Beyaz keçe evler sırayla dizi-

liü.V.3.528).

Destan içerisinde köroğlu’ya mezar­dan çıktığı için, “mezarın oğlu” anlamına gelen “Köroğlu” adının yakıştırılması bizi, Türk Kültür Tarihi içerisinde yer alan ço­cuklara ad konulması ve onların yaptıkla­rı işlerle anılması geleneğine kadar götür - mektedir(l.V.2.K.286).

58 Millî Folklor

Page 58: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Yine dönemin sosyal şartlarından kay­naklanan “yağmacılık” hadisesine de me­tin içerisindeki pekçok yerde rastlanıl- maktadır. Köroğlu’nun kırk yiğidiyle yen­gesi Akblek’i kutarmak üzere gittiği Ray- han’ın memleketini yağmalayışı destanın ikinci varyantında şöyle anlatılır:

Kırkbir yiğit gördü düşman sürüsü­nü,

Yağmalarken gördü onların yaylası­nı,

Sultamn sesini duyan yiğitler,Harap etti “demir zincir” bağlarım.

Sonuç olarak, oluşumu yüzlerce yıla dayanan bir destan metninden hareket ederek, tarihi süreç içerisinde yaşanan, hatta biten pekçok toplumsal olay ve kül­türel unsur hakkında bilgi edinmek müm­kündür. Bu da bizlere destanların yazıya geçirilememiş gayri resmi tarihler oldu­ğunu birkez daha ispat etmektedir.

NOTLAR

* Bu çalışmada esas alınan destan metni için bkz. “Şişman, B.,Kazakistan’da Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Bu Gelenek İçerisinde Köroğlu Destanı (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ank., 1998”

** O.M.Ü. Fen-Ed. Fak. Türk DUi ve Ed. Böl. öğr. Gör., Samsun

1. Türkmen, F., “Köroğlu Hikâyelerinin Anadolu ve Türkmen Varyantları”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, S.5, İzmir, 1989, s.8

2. Karnev, B.A., Epiçeskie Skazaniya O Ker-oglı u Tyurko Yazıçm Naradov, Moskva, 1968, s.244

3. Îran-Turan savaşları hakkında daha ge­niş bilgi için bkz. Firdevsî: Şehname I,II,III,IV, İst., 1994

4. Meydan Larousse, İst., 1970, s.381

5. A.g.e., s.3816. Boratav, P.N., Köroğlu Destam, îst. 1984,

s.937. A.g.e., s.918. A. İnan “Başkurt" kelimesi hakkında bil­

gi verirken şu bilgileri de nakleder: “Eski za­manlarda, uzak şarkta, yüksek karlı dağlarda Başkurt, Nogay, Kazak, Kırgız kavimleri birtek babanın evladı olarak yaşıyorlardı. O vakit “Başkurt”, “Nogay” ve başka isimler yoktu.” (“Türk Rivayetlerinde Bozkurt”, Makaleler ve incelemeler I, Ank., 1987, s,74)

9. Yıldız, H.D., Doğuştan Günümüze Bü­yük İslam Tarihi (Ek cilt), İst., 1993, s.287

10. Meydan Larousse, İst., 1970, s.9811. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. İs­

lam Ansiklopedisi, “Kalmuklar" maddesi, İst.,1993, s. 140. Kalmuklar ve onlarla ilgili destanlar için bkz. V.Zhirmunsky: “Orta Asya Türk Destanlarında Tarihi ve Tarih Dışı Un­surlar”, Milli Folklor Dergisi, S.35, Ank., 1997, s.100

12. Arslan, M.,“Göroğlu’nun Türkmen Ver­siyonuna Ait Anlatmaların Ttespiti ve Bazı Problemler”, Milli Folklor Dergisi, S36, Ank., 1998, s71

13. Gumarova, M., “Köruğlı Eposı”, Batır - lar Jın, C.TV, Almatı, 1989

14. Kafesoğlu, 1., Türk Milli Kültürü, İst., 1995, s.228

15. Bu konuda bkz. Ali Abbas Çınar, Kazak ve Türkiye Türklerinde At Kültürü ve Atın Ro­lü, (Basılmamış Doktora Tfezi), Ank., 1996

16. Ergin, M., Dede Korkut Kitabı I, Ank,, 1989, s.81

17. A.g.e., s.226

KISALTMAIAR

K: KısımV: Varyant

Millî Folklor 59

Page 59: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

“ŞAH HETAİ İLE TAÇLI BEYİMİN HİKAYESİ” HAKKINDA NE BİLİRİK?

Prof. Dr. Maarife HACIYEVA

Safeviler hanedanının (1501-1736) kurucusu olan Şah İsmayıl Hatai (1486- 1524) Azerbaycan Türklerinin tarihinde başarılı bir dövlet adamı, ünlü bir şair gi­bi bilinmektedir,

Azerbaycan dövletçiliyi, dil ve kültürü namine yaptığı hizmetler ve klassik şiir­leri Şah îsmayıl Hataiyi Azerbaycan folk­lorunda bir kaç halk hikayesine mevzu etmişdir. Böyle hekayelerden biri de “Şah Hatai ile Taçlı Beyimdir”.

Prof. Dr. M. H. Tshmasib “Hetai indi- lik bize malum olan üç destanda iştirak edir. Bunlardan “Qurbani-Peri” ve “Qur- bani-Senem” adlı destanlarda o, derde kalan, haraya çatan edaletli, heyirhah bir “mürşidi-kamil”, “şeyh oğlu şah” gibi, kahramanı olduğu “Şah Ismayıl-Taclı” adlı destanda ise vatanperver bir hüküm­dar gibi tasvir ve terennüm edilirl-diye yazmaktadır. Prof. M.H.Tehmasib adı ke­çen kitapın 155-157-ci sahifalannda “Şah ismayıl - Taçlı” destanının elyazmasına dikkat çekerek, Azerbaycan Elyazmaları Fondunda bir cöngde korunan bu eserin tam şekilde deyil, natamam bir şekilde bizim zamanemize ulaştığını şöyle izah etmektedir: “Destanı yazıya köçüren ka­tibin” Şahın, Ebdi Bey Şamlunun kızı Taçlı Beyime aşkı, onunla olan aşk mace­raları geniş şekilde kaleme alınmıştır. Burada lazım olein bu idi ki, köçürdtlk”2. Bu not da hikayenin bir kısmının yazıya alındığım göstermektedir.

Göründüyü gibi, halk arasında Şah îsmayıl Hataiye aid bir destan mövcud ol­sa da, bu destanın yalnız bir parçası yazı­ya edinmiştir. Şahın aşk hikayesini anla­tan bu yazıda Hatayinin yapdığı savaşlar İslahatları ve edebi kişiliyi hakkında doğ- ru-dürüst bilgi almak mümkün değildir.

Uzun yıllar bilim adamlarına belli ol­mayan “Şah İsmayıl ile Taçlı Beyim” hi­kayesi hakkında ilk bilgiyi 1956 yılında Prof. Dr. Hamid Araslı vermiştir. “XVII-

XVIII asır Azerbaycan Edebiyatı Tarihi” adlanan ders kitabında şarti olarak “Şah îsmayıl” adlandırılan bir dastamn elyaz- masının Azerbaycan Elyazmaları Fon­dunda 9935 sayılı cöngde korunduğu bu destanın Çaldıran savaşı (1514) ile alaka­dar olarak halk arasında yayıldığı yazıl­maktadır. 3

Kitabda Şah Hatayi hikayesindeki şirlerinden de örnekler verilmiştir.

“Şah İsmayıl ile Taçlı Beyim” hikaye­si hakkında daha bir bilgi 1960 yılında Prof. Dr. Azizağa Memmedov tarafından verilmiştir. 4

Prof. Dr. Azizağa Memmedov “Şah Hatayi ve Taçlı Beyim” hikayesinin Azer- baycanda yaygın olduğunu, fakat onun yazıya alınmış bir parçasının XVI. aşırın sonlarında yazılmış dağınıq, kırmızı deri cilitli bir cöngde (13x22) yazıldığını, gü­nümüzde Azerbaycan Elyazmaları lnstu- tununda “B 200 9935” şifre ile korundu­ğunu yazmıştır.

“Şah îsmayıl Hatai ile Taçlı Beyim” destanı hakkında daha kapsamlı bilgiyi Prof. Dr. M. C. Tehmasib vermiştir. 5

Son zamanlar Türkiye’de Nejat Birdo- ğanın “Alevilerin Büyük Hükümdarı Şah ismayıl Hatai” adlı kitabı yayınlanmıştır.

Bu kitabda Hatayinin yaşamı ve ya­pıtlarından, sanatı, kişiliyi ve düşüncele­rinden söz açılmıştır. Nsgat Birdoğan adı geçen kitapta “Türkiyede Taçlı Hanımla ilgili bir halk hikayesi de Özenle tesnif edilmiştir. Hikayeye göre Taçlı Hanım, Abdi Beyin kızıdır. Babası savaşda ölünce “Taçlı da aldığı yaralan saran koruyucu­su Durmuş Hanla kaçıp şahın yanına gel­miştir. Bu hikaye bizlere yarım yamalak gelebilmiştir”-diye yazmaktadır.6

Göründüğü gibi Azerbaycanda ve Tür- kiyede Şah ismayıl Hatai hakkında bir halk hikayesi yaygın olsa da bu hikaye­nin yalnız bir parçası hakkında elyazma­sı mevcuttur. Bu el yazmasında araştırı­

60 Millî Folklor

Page 60: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

cılar tarafından şerti adlarla ifade edil­miştir. Hamit Araslı “Şah îsmayıl” M. H. Tehmasib, Ezizağa Memmedov “Şah Ha­tai ve Taçlı Beyim” gibi.

Gerek Türkiye, gerekse Azerbaycanda halk arasında yaygın olsa da bu güne ka­dar henüz derlenip yayınlanmayan Şah îsmayıl Hatai hakkındaki hikayenin bu gün bizlere küçük bir parçası ve kısman da mühteser süjeti malumdır.

Tarihten malumdur ki, Osmanlı hü­kümdarı I. Sultan Selimle Safevi hüküm­darı Şah îsmail arasında 1514-de Maku yakınlığındaki Çaldıran ovasında savaş başlanmışdı. Bu savaş Safevi ordusunun yenilmesile sonuçlandı. Bu tarihi savaşı Nejat Birdoğan şöyle tasvir etmiştir:

“ 19 Mart 1514’te Edimeden kalkan Osmanlı ordusu beş ay sonra Çaldıran ovasına geldi. Birbirileri ile ölümcül bo­ğuşmaya giden iki Türk ordusunun as­kerleri içinde öbürüne ilgi duyan askerler de vardı... Osmanlılar 21 Ağustosta Çal­dıran ovasında konuyordu. Şah İsmail sa­vaşmamak için ne kadar direndiyse de başarılı olamadı. Kuşkusuz ki, onun ya­nında Selim de barışçı olmalıydı, îki kar­deş ordu Ağustos aymın 23’de bir çarşam­ba günü karşılaştılar. Savaşı Selim* ka­zandı. Şah îsmail ölümden zor kurtulup kaçtı. Koluna Osmanlı güllesi deymişti, yaralıydı. Tebrizi tuttu. Eşi Taçlı han um savaş meydanında kalmıştı. Söylenilir ki, Şah îsmail kaçmaktan yorulup bir ara nefeslenince kendisini Osmanlıya karşı çıkaran beylerine kargışlar etti”7

îki kardeş arasındaki tarihin yüzka­rası olan Çaldıran savaşı, bu savaşta Şah îsmayılın yenilmesi, eşi Taçlı Hanımın rehin alınması, XVI. yüzyılın sonlarında destan mevzusu olmuştur. Halk bu tarihi hadiseyi istediyi gibi destanlaştırmış, olaylara kendi isteyi gibi çözüm bulmağa çalışmıştır. Azerbaycanda bulunan Elyaz- mada Destanda halk Çaldıran savaşın­dan yeniden Şah îsmayılı Sultan Selim­den daha güçlü göstermek istemiş, tarihi hadiseleri olduğu gibi değil, kendi istekle­rine uygun bir şekilde değiştirilmeye çalı­şılmış, Azerbaycan Türklerinin milli kah­ramanlık destanı şekilinde kendi arzula­rım ifade etmek istemişlerdi.

“Şah İsmayıl ile Taçlı Beyim” hekaye-

si hakkında bilgi veren araşdırıcılardan bir kısmı Taçlı hammın Hatainin sevgili­si (E. Memmedov) bir kısmı da hatainin eşi (M. H. Tehmasib, N. Birdoğan) hesab etmekdedir.

Bir çok kaynaklar ise Çaldıran sava­şında Şahın iki kadının (Taçlı Hanım ve Behruze Hanım) iştirak etdiyini yazmak­tadır. Prof. Dr. Oqtay Efendiyev rehin alı- mb zorla Sultan Selimin me’murlanndan biri ile evlendirilen qadının Behruze ha­nım olduğunu yazmaktadır. 8

O.Efendiyevin verdiği bilgi ile elyaz- masının süjeti arasında uyğunluq var.

N. Birdoğan ise“Çaldıran savaşında ağır yenilen şah,

kaçarken eşi Taçlı Hanımı yitirmişdir. Bu konu, tartışmalıdır. Kimi söylentilere gö­re Taçlı Hanım da Hoy melikine sığınmış - dır. Melik, onu Şah Ismayıla gönderdi. Bir başka söylentiye göre Selimin Taçlı Hanımı Cafer Çelebiye nigahlandığıdır, Hoca Sadrettinin, babası Haşan Candan dinlediyine göre Taçlı hanım, Nesihpaşa oğulun gardaşına sığmmışdır. Paşa onun ağlamalarına dayanmayıp salı vermiş”9.

Pr.Dr. Ezizağa Memmedov “Çaldıran savaşında Şah îsmayılın Taçlı Hanım adı ile meşhur olan sevgilisinin Osmanlı or­dusuna esir düşmesi de şairin bazı eserle­rinde müeyyen iz burakmışdır.” Başga bir megalesinde ise Prof. Dr. E. Memmedov “Tarihi menbelerin gösterdiyi gibi Çaldı­ran savaşında Şah Hatai ile omuz omuza vuruşan Taçlı Beyim Osmanlı ordusuna esir düşmüşdür. Az sonra bu kahraman kadın kendi kiymetli sırğalarını verip esirlikden kurtulmuş ve min bir azapla kendi doğma vatanına dönmüşdür.” diye yazmaktadır. 10

Azerbaycanda bulunan elyazmaya is- tinad ederek “Şah îsmayıl ile Taçlı Be­yim” hikayesini şöyle özetlemek müm­kündür:

Çaldıran savaşında Safavi ordusu ye­nilir. Şah, Mansur beyin atını binerek kaçmaya çalışır, yolda çamura düşür. Her ne kadar çaba gösterse de, çamurdan çıka bilmir. Bu arada şah, amirlerinden Halil han Ztılqederi görünce onu sesler. Halil han görmezlikten gelerek atının süriib geder. Şah, ümeranın böyle nakesliğinı görüb Allaha yalvarmağa başlar ve Hz,

Millî Folklor 61

Page 61: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Alinin medhine 35 beyit şiir söyler:Min bir adı vardır, biri de Hızır,

Harada araşan, orada hazır.Ali Padişahdır, Mühemmed vezir,

özünü şir eden Ali deyil mi?Bu anda Hızır Peyqambar onun yardı­

mına geler, kemend atıb şahı çamurdan çıkarar. Şah Hızır ağaya razılık etditen sonra ondan Mensur beyin atını ister, Hı­zır ağa atı da çamurdan çıkanb Şaha tes­lim eder. Şah, ata binib, çevredelri 700 at­lı ile birlikte Karadaş Kale’sine geler.

Elyazmasımn diğer bir sahfasında ise yazılmışdır:

“Alemşah hatun Karadaş Kale’sinde şahı beklemektedir. Şah geri dönür, fakat çok sevdiyi Taçlı hanım daha geri dönme- diyi için şah çok tedirgindir. Alemşah Ha­tun ona:

Ben Allahdan dua edib isterem Sene yete o dilberi, ağlama

-diğe teselli vermektedir.Bu arada Taçlı Beyim yaralı olarak

kardeşi Durmuş hanla birlikte Karadaş Kalesine geliyor. Taçlı hanım şahın ağla­dığını görünce şaha şöyle söyler.

İranın şahısan, Türküstan hanı, Mürşidi - kamilsen, c ah anın canı, Abdi beyim oldu şahın kurbanı,Taçlı beyim sana kurban, ağlama.

Bundan sonra şah Taçlı Beyime cavab olarak şu koşmayı söyler:

îstediyim şendin, Allah getirdi,Odlu könlüm üste külü yetirdi. Düşmenimi aramızdan götürdü,Abdi beyden ötrü, Taçlı, ağlaram

bundan sonra ise Salman halifenin ve Durmuş hanım şaha teselli ve sadaqet için söğledikleri şiirleri vardır. Salman halife sazla şaha şöyle söyler:

Salman Halifeyem, şahın bir kulu, Yüz bin qoşunum var, kürdi-dümbülü, Çap aram Ürumi, talaram çölü,Ebdi beyden ötrü şahım ağlama.

Durmuş han ise:Durmuş deyir, Allah benim yarımdır, Rumi-Firengistan şikargahımdır,

Mürşid izin verse, Şamlu arımdirtstanbulu allam, şahım ağlama.

Elyazmalardaki parçalardan belli olur İd, bu hikayede Şah tsmailin Çaldı­ran Savaşı, bu savaşda yenilmesi, esger- lerinin yiğitüyi, sedaqeti Taçlı Beyimin kahramanlığı ve cesareti ön plana alın­mıştır.

Hikayede Şah İsmayıl, Ebdi bey, Alemşah Hatun, Taçlı Beyim, Durmuş han, Salman halife gibi tarihi şahslar, Hz. Hızır, Hz. Ali gibi kutsal şahslar mu­habbet ve ihtiramla tasvir olunmuşlar.

XVI yüzyılda Şah îsmayıl Hatai haq- qında yaratılan ve tahmini olarak “Şah Hatayi ile Taçlı Beyim” deye adlandırdı­ğımız bu hikaye Azerbaycan ve Türk tari­hinin bir sahifesidir. Bu hikayedeki olay­lar, olaylara münasibet, şiirler kültürü­müz ve tarihimiz açısından çok önemlidir. Gerek Türkiyede, gereksede Azerbaycan­da halk arasında dolaşan dastanın derle- nib toplanmasının çok faydalı olacağı dü­şüncesindeyim.

NOTLAR1 M.H. Tehmasib. Azerbaycan Halk Des­

tanları. (Orta eserler). Bakı, “Elm”, 1972. s. 245

2 A.K.E. seh. 1563 H.Araslı, XVII-XVIII asr Azerbaycan

Edebiyyatı Tarihi. Bakü, ADU, 1956, s. 46-474 Azerbaycan Edebiyatı Tarihi, I c. Bakı

Azerb. EA, 1960. seh. 338-339, “Şah İsmayıl Hatayi” destanının bir elyazması hakkında.

5 M.H. Tfehmasib “Azerbaycan Halk Des­tanları" (Orta asırlar). Bakı “Elim” 1972. 9 103, 155-156,158.

6 Nejat Birdoğan Alevilerin Büyük hükm- dan Şah İsmail Hatai. Can Yayınlan İstanbul 1991 s. 28

7 Nejat Birdoğan. A.g.e. seh 178 O,A. Efenaiyev, Obrazovaniye Azer-

baycdjansozo Qosudaisllva Safevidov XVI vera (Rusça). Tercümesi: XVI Asır Azerbaycan Safe­vi Devletinin teşekkülü. Bakü, 1961, s. 118.

9 Nejat Birdoğan. A.g.e., s. 2810 Azerbaycan Edebiyyatı Tarihi. Ic. Bakü,

1960, s. 332 ve “Elm ve Hayat” dergisi, 1977, N: 10, s. 17

62 Millî Folklor

Page 62: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

YOZGATLI ÂŞIK YÜKSELİYrd. Doç. Dr. İsmet ÇETİN

Âşık Yükselî’yi 1985 yılında tamdım. Yozgat Sakarya ilkokulu öğretmenlerin­den Yılmaz Gökaoy Bey âşığı taramamı­za vesile oldu. On beş yıla yakın bir za­man sonra Yükselî’yi kendi ifadeleri ile, derleme notlarımızdan çıkardık. Olduk- ça mahcup ve sıkılgan bir yapısı olan Yüksel! ile Yozgat Müze Müdürlüğünde çalıştık.

Adı, Osman Yüksel olan Yükseli, 1946 yılında Yozgat’ın Yudan köyünde doğmuş. Babası Feyzullah Bey, annesi Zahide Hanım’dır. İlkokul beşinci sınıfı bitiren Osman Yüksel, küçük yaştan iti- beren, Yozgat, Ankara, Kırklareli, İzmir, İstanbul ve Tokat ‘ta kimi zaman asker­lik görevi, kimi zaman gezmek maksa­dıyla, ama daha çok işçi olarak bulun­muş. Askerlik dönüşü Milli Eğitim Ba­kanlığında memuriyete başlayan Os­man Yüksel, 1971 yılından 1980 yılına kadar Ankara’da, 1980 yılından sonra da Yozgat’ta memuriyet görevine devam et­miş.

Hangi dönemde yaşadığını bilmediği dedelerinden Yozgat’ın Karga köyünden Halim, Yudan köyünden dayısı Adıgüzel Üngörmüş’ün de şairlikleri varmış. An­cak bunlar köy odalarında yapılan eğlen­ce toplantılarında, düğünlerde şairlikle­rini gösterirlermiş. Yazılı bir kayıtta bu­lunmamakla beraber Osman Yüksel’in ifadesine göre Âşık Halim’in şiirleri Adı- güzel Öngörmüş veya Alçılı Âşık Muhit- tin’de veya Yozgat ile ilgili çalışmalar yapan Yılmaz Göksoy’da olabilir.

Yükseli, airliğinde; çevresinden din­ledikleri ile radyo kanallarında dinlediği âşıklardan başkalarının te’siri olmadığı­nı ifade etmekte. Ancak, başka âşıkların katıldığı Zile Festivaline katıldığım söy­

leyen Yükseli, rüya görmediğini, bâde iç­mediğini söyleyerek, hayatın zor şartla­rı, memleketinden dışarıda geçirdiği uzun zaman ve geçim sıkıntısı kendisini şiir yazıp söylemeye yönlendirdiğini be­lirtmekte. Osman Yüksel’in şâirliği üze­rinde Yılmaz Gökso/un etkisinin de ol­duğunu belirtmekte fayda var. Zira, Yoz­gat ile ilgili çeşitli çalışmalar yapan Gök- soy, bu çalışmalarım yazı konusu veya kitap haline getirdikten sonra, zayıf olan âşıklar da Göksoy’un yazı veya kitapla­rında yer almak için gayret sarfetmişler- dir. Aynı özelliği, Sivaslı Âşık Memiş’te de gördük. Âşık memiş hakkında bir an­ket formunu Kültür Bakanlığı MİFAD (Şimdi HAGEM) arşivine aldıktan son­ra, yeni şiirler ve yeni bilgilerin yaratıl­dığım müşahede ettik. Bu örneklerin mahallî çalışmalar yeniden gözden geçi­rildiği takdirde çoğalacağını tahmin et­mek zor olmasa gerek.

Yükseli, önceden yazıp ezberlediği şi­irlerinden küçük parçalan ezberden okuyabiliyor. Ancak, irticalen söyleme yeteneğine sahip değil. Halk şâirleri ara- sında bilinen kalıp bilgiler, yörede âşık­lık geleneğinin yaşanmadığından olsa gerek, Yükselî tarafından bilinmemekte. Kendisine “Güzellek neydi sen güzel ol- masan” mısraını ayak olarak kullanıp şi­ir söylemesini istediğimiz zaman, ayağı kıtanın başına almak suretiyle şu kıtayı söyledi;

Güzellik neydi sen güzel olmasan îçip bâde aşk ile dolmasan Çiçek gibi hazan olup solmasan ölümlü dünyadan göçeriz bir gün

Osman Yüksel, duygularım kâğıda

Millî Folklor 63

Page 63: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

döken, şiirlerinde hece veznini kullanan bir halk şâiri. Şiirlerinden onun şâirlik kudretini hakkında bir fikir edinmek mümkün olacaktır. Ancak derlememiz esnasında başka şiirlerinin yanında ol­madığını ifade ederek sadece üç şiirini okudu. Bunlardan birincisi Yozgat’ta kendisi ile çalışmamızdan dolayı bize it- hafen yazdığı şiir, diğer ikisi de daha ön­ceden yazılmış şiirler olduğunu söyledi. Yükselî’den edindiğimiz bir başka bilgi ise, sipariş yoluyla ağıt yazma idi. Çev­rede yakınları ölenler, YükBelî’ye gelerek ölen için bir destan ysızmasını isterler, Yükseli de bunlara destan yazarmış. An­cak böyle bir destan örneği tespit edeme­dik.

1Hoş geldiniz siz efendim Bozkurtların mekanına işim ozanlık yapmaktır Rağbet sizlerin şanına

Konuksunuzi ilimizde Hayır dolsun dilimizde Gel gezelim yolumuzda Sohbet sizlerin şanına

Bir muamma biraz hasret Biraz şaka biraz sohbet Biz için çektiğin zahmett izzet sizlerin namına

Yükseliyem ben türabım Hem yoksulum hem harabım Yardım ettin bize Rabbım İkram misafir hakkına

2Sazım yoktur ben sizlere eremem Sesim yoktur gönüllere giremem........amanım ya matafımı serememKâğıt üstünde dertli durur matafim

Tellel değilim ki satam malımı Şakır dilim kimse bilmez halimi Asla sevmem haksızlığı zulümü O nedenle hiç Paslanmaz matafim

Haksızlığa takatim yok vururum Razı gelmez yağcılığa gururum Hırsızlarla çok bozulur şuurum ,Bu nedenle yığılı durur matafim

Haklıya hak batıla yok derim Acısam muhannete karnım tok de­

rimZalimler ezse de çıkartmam zarım Bu nedenle saklı kalır matafim

Yakseliyem kötüden çektim kendimi Deli akıp asla yıkmam bendimi Ağaç atım makamından endi mi Ölsem bile gizli kalır matafim

3Gine deli deli atar bu yürek Fakirlere soğan zengine çörek Üstümüzü örter bir demir kürek Toprak mı aşıma hasret baksana

Kimse bilmez yoksul memur halın­dan

Haberiniz yoktur acın halından Bülbül usanır mı gülün dalından Bülbül güle hasret varıp baksana

Yüceden yücedir okunan ezan Dertli olur dertli yazan bir ozan Düzeli olmalı bu yurtta düzen İnsanlar huzura hasret baksana

Gine düşdü yolum gider çaapına Dutunmadı bir sanatın sapma Hizmet için geldim senin kapına Ya Rab Yüksel sana hasret baksana

Âşık Yükselî’yim şakır bu dilim En sonunda bulur beni de ölüm Hepsinden hayırlı okumak ilim Yükseli de ilme hasret baksana

64 Millî Folklor

Page 64: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

BAKSİCİLİKDr. Yaşar KALAFAT

Türk halk inançlarının bilinmesi, Türk estetiğinin felsefesinin, Türk ha­masetinin kısaca Türk kimliğinin biline­bilmesi itibariyle özel önem arzetmekle- dir. Kastedilen Kültürel Türklük olup genjş kapsamda bir kimliğin ifadesidir. Türk halk inançlarının irdelenmesi ise Tengricilik, Kamizm, Baksicilik gibi Türklerin içerisinde doğup gelişmiş inançların irdelenebilmesi ile mümkün­dür. Bu inanç alemleri, Türklüğün Kül­tür akrabalıklarının tesbiti itibariyle za­ruridir. Her vesile ile tesbitler yapılabil­melidir. Biz, kısa seyahatimizde Kazak Baksiliği hakkında bilgi edinme imkanı bulduk.

Almatı’nın Tolgar bölgesi geçmişte Baksi Bölgesi idi. Tolgar Dağı, Tblgar Çayı Baksilerin etkinlik gösterdikleri dik yamaçlar arasındaki derin bir vadi­den meydana gelmiştir. Buranın havası, suyu, bitki örtüsü, Baksilerin yapacakla­rı tedaviye çok uygundu. Baksiler şifalı ilaçlarını bu ortamda yapıyorlardı.

Sovyetler döneminde yetim bir kız ünlü bir Baksi olur. Çevreden yetimkız- ları toplayıp onlara Baksi eğitimi yaptır­maya başlar. Sovyet rejimi Baksilere “Siz halk üzerinde etkilisiniz ya bizim politikamızın, rejimin propagandasını yapın yahut sizin faaliyetinize mani olu­ruz." derler. Baksiler “Biz ruhaniyetle uğraşıyoruz. Siz ruhu inkar ediyorsu­nuz.” diyerek teklifi reddederler, ihtilaf­ları büyür ve SSCB yönetimi Baksilerin tesislerini yıktırır ve kutsal sulara dina­mit koydururlar.

Baksilerin inancına göre Tolgar’dan alman su insanın kanını temizlemekte­dir. Eğitime alman yetim kızlardan biri­si, Kadın Baksi olur, bu su ve Tolgar’ın

şifalı otları ık Kıksi ııutıç tekniğine gö­re tedavi ederdi. Şifalı sular gözelerden çıkar. Baksiler suyu ne zaman ve nasıl alacaklarım bilirlerdi.

Modern psikoloji eğitimi görmüş Tschımınova Fatıma Sagımbckovna, Baksi tedavi tekniğinin parapmikoloji ile ilgisi olduğunu kendisine de Büyükan­nesinden Baksilik geçtiğini, hastalarına uyguladığını tedavide bu vasfından ya­rarlandığını söylemektedir. T. Katima Sagımbekovna’ya göre “her insanın fark­lı anatomisi vardır. Baksiler tedavilerine bu gerçeği yansıtmasını bilen kimseler­dir. Bunlar Kur’andan yararlanan müs- lüman kimselerdi. Baksilerin tesislerini yıkan Sovyetler onların tedavi gereçleri­ni de yağmaladılar. Tolgarlarda iki fark­lı çatışma oldu. Bunlardan ilkine Tol- gar’m zengin bir yer olması Baksilerin buradan gelir sağlamaları gerekçe ola­rak gösterildi, ikinci çatışma inançlar arasında oldu. Tolgar’da ve birçok yerde Baksiler islamiyete sahip çıkarlar, ken­dilerinin müsltlman olduklarını söyler­ler ve Öyle bilinirlerdi. îslamı temsil ederlerdi. Prestijleri hıristiyan misyo­nerlerini rahatsız etti. Geçmişteki müca­dele sadece ataistlere karşı olmadı, aynı zamanda hıristiyanlara da karşı oldu.

Tolgar’da SSCB döneminden evvel de baksiler hakimdi. Burası “Yedi Su” böl­gesi ve ilçesi de Yedi su Reyon udur. Yedi- su bölgesi aynı zamanda Almatı’nın eski ismidir.

Tblgar Çayı ile ilgili bir de efsane var. Oldukça yeniye benziyor. Suyun karşı tarafına sevgilisine ulaşmak isteyen bi­risi bu köprüyü yapmıştır. Köprünün her basamağında bir niyet dileyebiliyorsu­nuz. Köprünün 3 basamağı var.

Millî Folklor 65

Page 65: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

Kazakistan'da aynı zamanda psiko­log olan, diplomalı ve muayenehanesi olan resmen hasta kabul eden çok baksi var. Baksi bir anne veya babadan B aksi­lik yeteneğin geçmesinde erkek evlatla­rın şansı daha fazladır. Baksilik ailenin $ütün evlatlarına değil onları içerisin- aen birisine geçebilmektedir. Baz an Baksi bir ebeveynin bu gücü, araya bir iki nesil girmiş olmasına rağmen, yeni kuşaklarda tekrar çıkabilir. Baksicilik sadece eğitim veya sadece genlerle oluş- mamakta her ikisi de fonkisyoner ol­maktadır. baksiler arasında erkek Baksi daha etkili iken, Baksi olmada, genlerle geçen Baksilik de, sadece eğitimle alınan Baksilikten daha etkilidir.

Baksilikle Islamiyetin aynı kefeye konulması, hırıstiyan misyonerlerin kar­şısına Baksiliğin ciddi bir mukavemetle çıkabilmesini sağlıyor. Baksiler Islami- yeti devamlı bir süreç, Baksiliği de onun belirli bir dönemi olarak kabul ediyorlar. Müslüman olmadan evvel de Allah’ın birliine inandıklarını ifade ediyorlar. Baksiler kendilerini müslüman olarak tanıtıyorlar. Onlara göre Müslümanlık Baksi inançlarım da içeriyor. Bir Baksi “Hıristiyanlık ile Müslümanlık arasında inanç çalışması vardır” derken Baksilik- le hırıstiyanlık arasındaki inanç ihtilafı­nı kastediyor.

Hıristiyan misyonerleri, Tolgar’daki Baksi telkini ile tedavi yapılan çalıların bulunduğu yerlere, kendi haçlarını dik­mişlerdir. Bu tahtadan yapılmış hacın uzun olan gövde kesiminde yanlamasına eğik vaziyette ikinci bir tahta çıta vardır. Tolgar Dağındaki Kutlu Baksi Adak Ağa- cı’na halk çeşitli niyetler için şerit bez parçaları bağlarken, hırıstiyan misyo­nerleri do ağacın hemen yanına hacları­nı dikerek açıktan rekabet başlatmışla- rıdı\ Bu rekabet 100 yıldır devam etmek­tedir. Burada etkinlik gösterenler hırıs- tivan Provoslov mezhebindendirler. Bu­rada etkinlik gösterenler hıristiyan Pro­voslov mezhebindedirler. Provoslov

inançlı hırıstiyanlara göre Tolgar eski bir hırıstiyanlık merkezi ve Tolgar dağı da hınstiyanların kutsal dağı idi.

Baksi inancının dua uygulamasına göre, duayı yöneten Baksi’nin komutu üzerine duaya katıl anlar halka oluştu­rurlar. Ellerin her ikisi boş olmalıdır. Gözler kapatılmalı kollar parmaklar açık vaziyette baştan yukarı doğru kal­dırılmalıdır. Herhangi bir kötülük dü­şünmemelidir. Zihin tamamen boşaltıl­malıdır. Bu esnada katılanlar başlarının üzerinde beyaz bir bulut görürler. Elleri­nin iynelendiğini hissederler. Daha son­ra Baksinin talebi üzerine katılanlar bir­birinin ellerini tutarlar. Sonra rahatla­dıklarım hissederler ve sonra ellerini tuttukları insanlar için niyet tutarlar.

T. Fatima Sagımbekovna, insanların cızgi ve hayal güçlerinden hareketle on­ların karekterlerini, kuşgularını, ruhi sorunlarım hatta bedeni rahatsızlıkları­nı söyleyebilmektedir, bunun için katı­lımcılardan hayali bir hayvan resmi çiz­melerini İstemekte gerçekte olmayan bu hayvan resminden hareketle o şahsı ta­nıtmaktadır.

T. Fatıma Sagımbekovna, çizeceğimi/, resimlerden hareketle, bize bizi tanıta­cağını açıkladığı toplantıda bir salonda hepimizi bir masa etrafında topladı vc “Hayalinizde gerçekte olmayan bir hay­vanı canlandırın ve onun resmini çizin” dedi, resimler çizildi. Resim sahipleri isimlerimizi resimlerimizin köşesine yazdık. Kağıtlarımız toplanıldı ve masa­nın üzerinde sırayla dizildiler. T.F. Sa- gımbekovna kağıtlara bakarak şu açık­lamaları yaptı.

“Nur: çok şey yapabilir. Mezotik ente- ı asan bir yapısı var. Kişiliği çok zengin­dir. Yakın gelecekte istediklerini elde edebilecek ciddi bir insandır. Olayları ciddiye alır. Enformasyonu hemen kul­lanmaz başarı olur”.

“Hüseyin, özel hayatında durgunluk olmuş geçmişe dönmek istiyor. Sessiz kalmayı yeyler önemli sorunları analiz

66 Millî Folklor

Page 66: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

eder. Geçmişe dönme konusunda ciddi bir karar olmalıdır. Belki de gelcceğe yö­nelmelidir. Böbreklerinde taş var.”

“Müjgan; insanları kolay tanır. Bilgi­lidir. Kendi üzerinde çok çalışmış. İstedi­ği noktaya gelebilir. O’nu çevresidoğru anlamış. O herşeyi kendisine saklamayı başarmış. Ayağını çok zorlamasın.”

“Alaettin: Cemiyet insanıdır, iletişi­mi kolaydır. Hoş görülü heyecanlı bir tip­tir. Kendini sigortalamayı bilir. Çok fi- kirleşir. Problem çözme yeteneği vardır. Burada oturur aklı başka yerdedir. En- tellekîüel potansiyeli vardır, Heyecan­lanmam ah.

“Reşat: Yaratıcı, esnek, nazi bir ka- rekteri vardır. Maksadı anlamayı bilir. Yaptıklarını önemsemez, ancak yaptık­

ları gelecekte hatırlanacak. Kendisine kaplıca suları gerekli sanıyor. Bir yol var kapanıyor. Zamanla o yol açılacak.”

“Nurten: Çocukken bir heyecan geçir­miş bunu zaman zaman hissediyor. Yu­muşak birkarekteri var. Enformasyonu geniş. Sevgisini sonuna kadar gösterir”.

“Yaşar: Çok şeyler söyleyen ve anlaşı­lan bir insan el kabiliyeti yazı yeteneği var. Eli ile dokunsa onu daha iyi anlar. Etki altında bırakır. Yaratıcı yeteneği var. Her fırsatta yazar. Ağır ve doğru ka­rar verir. Kendini çok önemsemez çevre­si ona daha çok değer verir. Başına ilkin sıcak su sonra soğuk su dökmelidir. Bi­raz dinlenmesi yararına olur. Yorulunca yüzünü yıkasın başını sıvasın”.

' BİZE GELEN DERGİLERAKADEMİK ARAŞTIRMALAR- Çaykara Cad. Nu: 20/ERZURUM • A R IŞ -Atatürk Kültür Merkezi, Gazi Mııst.ıfü Ket >1 Bulvarı Nu: 133 Maltepe/ANKARA • ATACURT- Kardelen mah. 353. Sokak Nu: 53 Batıkent /ANKARA • A ı IŞIĞI - P.K. 88 İSPARTA • AZERBAYCAN - P K 165 Ulus/ANKARA • BENGÜ- Sezenler Sokak Nu: 4/12 Sıhiyye/ANKARA • BİLGE- AKM Başkanlığı GMK Bulvan Maltepe/ANKARA • BİLİG- Taşkent Cad. 10. Sokak Nu: 30 BahçelievJer/ANKARA • BİTİĞ- Pnstbus 9642 2003 LP Haarlem/The NETHERLANDS • BALKAN ÖĞRENCİ MEKTUBU- Mithatpaşa Cad. 44/18 Kızıl ay/ANKARA • CEM - Zafer Mah. Ahmet Yesevi Cad. Nu: 290 Yenibosua/ISTANBUL • DOĞ U TÜRKİSTAN - 58. Bulvar Cad. Nu: 130/1 34760 Zeytinburnu/İSTANBUL • D O Ğ U TÜRKİSTAN'IN SESİ- Millet Cad. Küçüksaray Apt. 26/3 Aksamy/İSTANBUL • DOST DOST - Hatay Sokak 9/19 Kızıl ay/ANKARA • EDESSA - Halk Eğitim Yanı 2. Sokak Nu: 2/D Bahçeli evi er/Ş ANLI URFA ■ ERCİYES- P.K, 218 KAYSERİ • ERGUVAN- Fatih mah. Biivraktar Sok. Nu: 17 SAMSUN • FOLKLOR ARAŞTIRM ALARI KURUMU BÜLTENİ- Yeşilırmak Sok, 10/1 fi Sıhhiye/ANKARA • FOLKLOR DERNEĞİNİN SESİ- Hal tçi Nu: 37 Kağızman/KARS • FOLK- LOlt/KDEBİYAT- H atay Sokak Kızıl ay/ANKARA • GENÇ ERENLER- P.K. 515 Yenişehir/ANKARA • GEREDE- Strasburg Cad. Adalet Han Nu: 18/18 Sıhiyye/ANKARA • HACETTEPE HABER-Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü-ANKARA • H ALKBİLİM İ-ODTÜ Türk Halkbilimi Topluluğu-ANKARA • İLESAM HABER BÜLTENİ- İzmir Cad. 33/16 Kızıl ay/ANKARA • JAS TÜRKİSTAN - Almutı ş. 480043 Orhisat - 1. 19/19 KAZAKİSTAN • JOURNAL OF FOLKLORE RESEARCH - Indiana Urıiver8İty Folklore Inatitute - Bloomington - indi ana/ABD • KARADENİZ TEKNİK- Bay:ndır 2. Sokak 59/7 Kızıl ay/ANKARA • KAKDAŞ EDEBİYATLAR- P.K. 51. Ege Üniversitesi Bornova/tZMÎR • KEBİKEÇ- Karanfil Sokak Birlik tş Merkezi 5/2 Kı zil ay/ANKARA • KIBRISLI- 44 Mecidiye Sokak LeiVcoşa/KKTC • KIRIM- P.K. 162 Yenişehir/ANKARA • ÖNCÜ EDEBİYAT- P.K. 352 KAYSERİ • SESLER-NÎP “Neva Makedoniya” Birlik Redaksiyonu Mite H acivasikv-Yaam in bb 91000 Üsküp/M AKEDONYA • SİVAS ALTINCI ŞEH İR - Libya Car, Nu: 19 Kol ej/ANKARA • SİZE- Klodfarer Cad. Servet Han 41, Kat: 3/33 Çemberli t aş/lSTANBUL • SON DUVAR- Olgunlar Sokak Nu: 36/13 06640 Bukanlıklar/ANKARA • SOYDAŞ- Necatibey Cad. 25/13 Kızıl ay/ANKARA • ŞAFAK- Komi 20 60100 Komotini/GREECE • TÜRK DİLİ- Türk Dil Kurumu Atatürk Bulvarı 217 Kavaklıdero/ANKARA • TÜRK DÜNYASI İNCELEMELERİ DERGİSİ- E.Ü. Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü M üdürlüğü Bom ova/tZM İR • TÜRK YURDU- P.K. 429 Kızıl ay/ANKARA • TURKEVİ- Postbııs 58070-1040 HB Amsterdam/HOLLANDA • TÜRKÜN SESİ- Postboks 34 Gronland 0135 Oslo/NORWAY • UZBEK TİLİ VE EDEBİYATI - Özbekistan Feriler Akademisi Alişir Nevayi Namındaki Edebiyat Institutı Tilşunaslık Institutı Taşkcnt/Ö ZBEKİSTAN • TÜ RKLÜK BİLGİSİ • Kıbrıs Cad. 32/5 06600 Kuıtulu*/ANKARA • TÜRKLÜK BİLİMİ ARAŞTIRMALARI- Süheyla Seçkin, Sait Paşa Cad. Postluoğlu Apt.. Daire:3 SİVAS • YENİŞEHİR SANAT- Yenişehir Belediyesi ERZURUM • YESEVİ - P.K. 30 34490 Hınmıt/ÎSTANBUL • VARLIK- Hıyahani Filistin! Şimalî, 151 Dr. Cuvat Heyet Te h ran/î RAN • KARDASLIK

• P.K. 451 Sirkeci/lSTANBUL • TÜRK FOLKLORU - P.K. 69 81030 K IZILTO PRA K / İSTANBUL

Millî Folklor 67

Page 67: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

NEVRUZ BAYRAMI VE

KÜLTÜRÜMÜZDEKİ YERİAhmet Arif TURAN

21 Mart, çeşitli kültürlerde baharın veya yeni yılın ilk günü olarak kabul edi­lir ve “Nevruz” (yeni gün) adıyla kutlanır.

Nevruz, hiç şüphesiz herhangi bir ka­vime özgü veya herhangi bir sınıra yahut kültüre hapsedilebilecek bir bayram de­ğildir. Hele hele, herhangi bir nedenle ka­na, kine sebep yapılabilecek bir kavga gü­nü de hiç değildir.

Nevruz, kesinlikle bir sevinç günü, bir canlanış günü, yaşama sevincini ifade et­me günü, bir barış, dostluk ve kardeştik g ü n ü d ü r .

Orta Asya'da, ön Asya’da, Kafkas- lar'da, Balkanlar’da, Anadolu’da yaşayan toplumlunn hepsinde Nevruz bayramı kullanmaktadır.! 1)

Kökeni yüzyıllar öncesine dayanan Nevruz’un, Türk kültüründe de çok önemli bir yeri vardır.

Eski çağlardan beri, hemen hemen butun Türk boy ve oymakları arasında Nevruz kullanmakta ve bugünün adına çeşitli şenlikler tertiplenmektedir.(2)

Kski Türkh r’de yılbaşı, ilkbaharda, nece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart gü­nüdür. Bugün Türk topluluklarında çeşit­li adlarla kutlanır. Nevruz, noruz, Nav- rız. Nevvroz, Naurus, Ergene kon, Rnz- kurt, Çağan gibi adlar altında kutlanan hu bayram ile ilgili olarak Türk topluluk­larında çeşitli gelenekler meydana gel­miştir. Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Bal­kan Türkleri’ne kadar bu gelenekleri ve törenleri tesbit etmek mümkündür.! .3)

Kırgızlar, yeni yılın ilk gününe “No- oruz” adım vermekte ve bugün “Nooruz Köcö" denilen özel bir yemek yemektedir­ler.! 4)

Doğu Türkistanlılar arasında da Nev­ruz geleneği yaşamaktadır. Uygur Tüı k-

leri de bugünü bahar bayramı olarak ka­bul etmekte ve bu güne “Novruz” demek­tedirler.

Kazaklar’da nevruz geleneği yaygın­dır. Kırgızlar’da görülen Köcö yemeği. Kazaklar’da da vardır. Kazaklar buna “Navrûz Köcö” ya da “Navrız Köce” adım vermektedirler. Bir diğer önemli husus da, Kazaklar’ın Mart ayı için “Navrı/” adını kullanma!arıdır.”(5)

Azerbaycan Türleri’nde Nevruz bay­ramına mahalli şive ile “Noruz/Novruz" denildiği gibi, “Ergenekon Bayramı" w “Bozkurt Bayramı” adı da verilir.tö)

Kırım Türklcri’nde de Nevruz gelene­ği yaşamaktadır. Kırım Türkçesinde Nev­ruz sözü, “Navrez” şeklinde girmiş olup. 21 Mart günü bu bayram kutlanmakta­dır,^)

Batı Trakya Türklerı’nde, Nevruz ge­leneği “Nevrîs” adıyla bil inmektedir.! 6)

Çuvaş Türkleri’nde, “naurus” , mart ayıda olup, yeni yılın ilk günü anlamına gelmektedir.(9)

Osmanlı Türkleri’nde de Nevruz sayı­lı günlerden biri olarak kutlanmış, güne­şin koç burcuna girdiği anda “Nevruziy- ye” adı verilen bir macun veya tatlı ye­mek adet olmuştur. Nevruz münasebeti ile, sadrazam padişaha donanmış atlar, murassa silahlar ve pahalı kumaşlar gibi, hediyeler verirdi. Bunlara “Nevruziyye pişkeşi” denilirdi. Nevruz’da divan edebi­yatı şairlerinin “caize” almak için, büyük­lere kaside sunduklarını da belirte­lim.(10)

Bugün Anadolu’da; Sünni, Alevi-Bek- taşi, Türkmen, Yörük, Tahtacı, Çepni, Azeri, vs. gibi, gerek mistik yollara bağlı olan, gerekse olmayan topluluklarda, Nevruz, pek yaygın olarak ve adeta bir

68 Millî Folklor

Page 68: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

bayram havası içinde, asırlardan beri kullana gelmektedir.(ll)

Türk musikisinin en eski makamla­rından biri do “Nevruz”adını taşır. Bu­nun, iMİinen çeşitleri şunlardır: Nevruz Büzürk. Nevruz Hicaz, Nevruz Hüseyni, Nevruz İrak, Nevruz İsfehan, Nevruz Ku- çek. Nevruz Neva, Nevruz Buselik, Nev­ruz Rast, Nevruz Rehavi, Nevruz Saba, Nevruz Zengule, Nevruz-i Acem, Nevruz- i Ar ab, Nevruz-i Asi, Nevruz-i Hara, Nev- ruz-i Sami, Nevruz-i Sultani Uşşak. Bun­lardan Nevruz-i Arab ile Nevruz-i Ha- ra’nın üç veya dört, diğerlerinin en az al­lı yüzyıllık geçmişi vardır. Ancak günü­müzde hiç birinden örnek kalmamış­t ı r .^ )

Öte yandan; Türkler’de Nevruz’un şa­hıs adı, kabile adı, yer adı ve bitki adı ola­rak da kullanıldığı bilinmektedir, bu adın kullanılması doğrudan Türkler’deki ad verme geleneği ile ilgilidir,

Bu geleneklerden birisi de çocuğun doğduğu günün adını almasıdır. Bayram, Kadir, Cuma, Ramazan,Recep, Şaban, Nevruz gibi. Konumuzla ilgili olarak, Nevruz adını taşıyan tarihi kişilerden; 1295-1297 yıllarında “emir’ül-ümera”hk görevine getirilen Gazan Han’ın müşaviri Atabeg Nevruz, 1360’da Altınordu Hanı olan Nevruz Han, 1408 yıllarında llhanlı Ebubekir’in komutanı Nevruz, Bayat ve Avşararın emiri Emir Nevruz, Cuci ulu­suna bağlı Mangıt kabilesinin beyi Nev­ruz Mirza, Özbek hanlarından Nevruz Ahmed Han (1540’h yıllar), 18, yüzyılda Kuşlara karşı Kazak istiklal hareketini başlatan Kazak beylerinden Nevruz Bay, bunlardan birkaçıdır.

Diğer taraftan, Türk Boylarından Kır­gızların Tayıt oymağının bir kabilesi "Nevruz” adım taşırken, İğdır’ın Cennet- abat bucağının Nevruz adlı köyünde yer­leşik bulunan oyr.ak da “Nevruz” adım yaşatmaktadır. ”(13)

Anadolu’da ayrıca; Körnevruz (Taşlı- çay/Ağrı), Navruz (Yenice/Çanakkale), Navruzlu (Pazarcık/K.Maraş), Nevruz Köyü (Direkli Bucağı, YJdızeli/Sivas),

Navrus Yaylası (Merkez Bucağı. Yıldıze- li/Sivas) gibi “Nevruz” adını taşıyan yer isimleri mevcuttur.

Bu arada, Anadolu’nun çeşitli bölgele­rinde ilkbaharda çıkan ve baharın müjde­cisi olarak bilinen “Nevruz çiçeği”ni de zikretmek gerekir.

Netice itibariyle; Nevruz’un Türk top­lulukları ve komşuları arasında çok yay­gın olarak paylaşılan geleneksel bir bay­ram haline gelmiş olması, aynı zamanda bu ortak kültür unsurunun evrenselleş­mesinin de en güzel Örneklerinden biri­dir.

NOTLAR(1) Nevruz ve Renkler (Türk Dünyasında

Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara 19-21 Mart 1996), Yayma Hazırlayan]ar: Prof. Dr. Sadık Tur al ■ Elmas Kılıç, Ankara 1996.

(2) Tarih ve Etnografya Açısından Nevruz, Rusça’dan Çevirenler: Yıldız Pekcan - Sevinç Öztürk, Ankara İ993.

(3) Geniş bilgi için bk. Prof. Dr. Abdulhaluk M. Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz. 3, baskı, Ankara 1989.

(4) K.K, Yudahin, Kırgız Sözlüğü, ankara 1945, s. 496, 585.

(5) Halife Altay, Anayurt’tan Anadolu’ya, Ankara 1981, s. 20, 196.

(6) M, Emin Resulzade, “Nevrûz Bayramı”, Azerbaycan, Sayı:24 (Mart 1954).

(7) Mehmet Vahap Yurtsever, “Nevrûz (Navrez)”, Emel, Sayı: 75ÎMart-Nisan 1973), s. 33.

(8) Abdürrahim Dede, Batı Trakya Türk Folkloru, Ankara 1978, s. 123.

(9) H. Paasonen, Çuvaş Sözlüğü, İstanbul 1950, s. 94.

(10) Meydan Larousse, “Nevruz” maddesi.(11) Hayri Başbuğ, Nevruz, İstanbul 1985

(Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 34, Şubat 1985, s. 74-102’den ayrı basım); Prof. Dr. Ab- dulhalûk M. Çay, adı geçen eser.

(12) Yılmaz öztuna, Türk Musikisi, Cilt: 2, İstanbul 1974, s. 77-78; aynı yazar, “Nevrûz”, Türk Ansiklopedisi, Cilt: 25, s, 219-220; Ahmet Turan, “Türk Boylannda Nevruz Geleneği", Yeni Forum, Sayı: 251 (Nisan 1990), s, 80-81.

(13) Geniş bilgi için bk. Prof. Dr. Abdulha- lûk M. Çay, a.g.e., s. 201-204.

Millî Folklor 69

Page 69: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

ÇEVİRİLER...ÇEVİRİLER— ÇEVİRİLER...ÇEVİRİLER..

HALK ANLATISI ARAŞTIRMA METODLARI Bu Metodların Durumu ve Geleceği*

Prof.Dr.Lauri HONKO** Çev.: Doç.Dr. İsmail GÖRKEM***

Halk anlatılarının bağlamı, kültürel geleneğin sözlü olarak nakledilen belli başlı şekilleri ve bir sosyal olay olarak denetlenmesiyle ilgili hususlar, halkbi­limcilerinin esas uğraş alanı olmuştur. Halkbilimciler tarafından ele alınan me­seleler; halkbilimi ürünlerinin anlamı, fonksiyonu, kullanılışı, icrası, stili, muh­tevası, çeşidi, gelişmesi, değişmesi, oriji­ni, yayılması ve tarihle münasebeti ile il­gilidir. On yıl savaşı sırasındaki şiddet, doğu kökenli metinden hareketle, doğu kökenli bağlama başvurmanın şalterine bastı. Günümüz folklorcuları, sözlü ile­tişim ve bunun bağlamıyla ilgili diğer davranışların folklorik hareketlerine an­lam veren ve şekillendiren sosyo-ekono- mik yapılar ve mevcut ekolojik şartlarla eski meslektaşlarından daha çok ilgile­niyorlar. Sistemik ve holistik [hilkatin bir birlik olduğunu ileri süren kuram] düşünme isteği, hayattaki iletişimlerin bilfiil kullanımında geleneğin ana kısım­ları. geleneğin muhitle uyumu ve gelene­ğin otantik icraları, fertler ve küçük gruplar üzerinde yoğun deneylere dayalı çalışmaları ortaya koymuştur. Modern sosyolojinin yükselişi (ve düşüşü) ile, ya­kın geçmişte sadece beşerî bilimlerdeki hikâye başarısı ve modern dilbilim teori­lerinin her ikisi de halkbilimin metodu üzerindeki baskılarından vazgeçtiler. Semiyotik ve iletişim çalışmaları, moda ve şekil terminolojisi içindedir. Kültürel antropoloji ve sosyo-dilbilimdeki belirli eğilimler de bazı halkbilimcilere ilham verdi. Daha az bir oranda ise, psikolojik

ve psiko-analitik açıklamalar etkili oldu. Kültürel semboller üzerindeki benzer in­celemeler, özel kaynak kişilerin halkbili­mi repertuarları, bunların hayat hikâye­leri ve şahsiyetleri üzerindeki inceleme­ler de başarılı olmaktadır. Mitte var olan ilginç canlılık, bakış açısı, normal ustu tecrübeler ve dinî türlerin incelenmesin­de, karşılaştırmalı din ve din fenomoloji- si çalışmaları halkbilimciler için önemli komşu/yakın disiplinlerdir.

Bu yeni metodolojik çalışmaların ç< ğu daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Sava? öncesi eski metodolojik anlayış halâ de­vam etmekte ve bu çalışmalar, bazen de geriye doğru şekillenen sağlam sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu yüzden halkbili­mi metodlarının statüsü üzerindeki her­hangi bir beyan; geçmişe, geleceğe ve ha­lihazıra müdahele etmek anlamına gele­cektir. Halihazırdaki başarıların çoğu geçmişte geliştirilen metodların sonucu­dur ve günümüz teorilerinin pek çoğu hâlâ o eski metodların tatbik imkânının mevcudiyetini göstermektedir. Bununla birlikte, metodolojik eğilimleri tartış­mak, tarihte ve futurolojide bir tecrübe olarak algılanmalıdır.

Özel halk anlatı araştırmalarının nisbî önemi, halk anlatısı araştırmasına ve folklor malzemelerine bir noktaya ka­dar farklı bir bakış açısı kazandırır, fa­kat bu değişikliğin ortaya konması, bir problem teşkil etmeyecektir. Aksine folk­lor malzemelerinin hangi çeşidinde olur­sa olsun ortaya çıkan metodolojik geliş­melerin eksikliği, halk anlatıları araştıı-

70 Millî Folklor

Page 70: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

malarında da genellikle hissedilmiştir. Bununla birlikte halk anlatılalı üzerin­de yoğunlaşma, metodolojik gelişme pro­filini netleştirmeye yardım edebilir.

CANLILIĞINI SÜREKLİ KORU­YAN TARİHİ-COĞRAFİ METOD

Modern folklor teorisi hakkında Amerika’da yayınlanan yakın zamana ait bir tetkikin giriş kısmında William R. Bascom’ın belirlediği iki temel problem var: “Daha evvelki bilginlerle ilgili prob­lem ve halâ günümüzde önemli olan problem” . Ve Bascnm devam ediyor: “İlk soru, aralarında çok uzak mesafeler bu­lunan farklı toplumlaıdaki benzer ma­salları nasıl açıklayacağımızda? Aşağı­daki sorulara göre bazı cevaplar teklif ve tavsiye edilmiştir. En eski dönemlerde oluşan benzer masallar bunlar mıdır, [bu masallarl beşeriyetin başlangıcında in­sanlar vasıtasıyla mı yayıldılar? Benzer masallar beşeriyetin psikolojik beraber­liği dönemlerinde mi, yoksa sınırlı im­kânların temeli veya tarihî çalkantılar döneminde mi oluşmuşlardır? Bunlar yayılma veya ödünç'almayla, yoksa göç­lerle ya da serbest keşiflerle, veyahut ta­biattaki umumî kaynakların telkiniyle mi izah edilebilecektir”1.

Bilinen soruların bu bölümü sadece halkbilimciler için değil, aynı zamanda etnolog ve antropologlar içindir de. Kıy­mete değer ve mümtaz en eski halkbilim metodu tarafından verilen cevap oldukça açıktı: Dikkate değer her benzeşme, bir masalın varyantları veya kesin olarak masalların yayılması hakkmdaki görüle­bilen temayüller tarihî ilişkilerin sonu­cudur. XIX. yy.m ilk yarısı sonunda baba oğul Kaarle ve Julius Ki'ohn ’un çalışma­larıyla ilk defa Finlandiya’da ortaya çı­kan bu metod o zamandan beri “Tarihî- Coğrafi” veya “Finnish” [Finlandiya’ya ait] diye adlandırıldı. Genetik bağın dı­

şında nazar-ı dikkate alınmayan, tcmci faktörlerdeki benzerliklerin meydana geldiğini açıklayan, birbiriyle ilgili veya paralel gelişme gösteren her halk masa­lı sadece bir defa ortaya çıkarılmıştı. Uz­man kişi bu metod vasıtasıyla her halk­bilimi ürününün ilk dilini, zamanını ve yerini açıkça görebildi. Yeniden inşâ et­mek yoluyla masalın orijinal, asıl şekli urform, ilk örneğini yapmak mümkün olmalı. Varyantların örgüsü, dikkatli olarak analiz edilip karşılaştırıldığında, gündemdeki masalın coğrafî yayılması ve kesin kalıtım çizgileri müzakereye başlanabilirdi. Başlangıçtaki bir çok kri­ter; ilk epizotlar, motifler, özellikler, ele­mentler vb., masalı, ikinci bir masaldan ayırdetmek için kullanılacaktı. Genellik­le tarih, kültür ve nüfus göçünün bilin­mesi, varyantların karşılaştırılmasın­dan ortaya çıkan bilgiyi tamamlamak vc tesbit edilen gerçeklerin zıddından ka­çınmak için faydalı olurdu. Çalışmanın en son amacı, anlatının yere! değişkenle­rinin ortaya çıkması ve yayılması, aslı­nın ana hatlarıyla tesbit edilmesiydi2.

Bu tesbitlerin yanında, halkbilime ait monografiler zamanımızda da hâlâ yazılıyor. Kaarle Krohn ’un “Die Folkla ristisehe Arbeits Methode” (1926), İngi­lizce tercümesi “Folklor Methodology” (1971) neşredildi ve eser halâ önemini korumaktadır3' Bütün samimî eleştirile­re rağmen Tarihî-Coğrafi metodun pren­sipleri ve kesin terimlerine uyan halkbi­limciler arasında sessiz bir anlaşmanın varlığı görülmektedir. Fakat metodun ortaya koyduğu sınırlamalar, ortaya çık­tığı âna göre şimdi daha âşikârdır. Bi rinci olarak - tamamen uygulanabilirse -b iraz makul karşılanarak, mümkün ol­duğu kadar karışık ve klişeleşmiş şekil­ler, örneğin kafiyeli bilmece ve atasözle­ri, dörtlük şeklindeki vezinli baladlar ve uzun halk masalları gibi halkbilimin sa­

Millî Folklor 71

Page 71: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 15

bit ve kompleks şekillerinde en iyi şekil­de uygulanabilir. Ikıııci olarak, ilk örnek vo.v;ı asıl şekil, bazı cüz'î şeylerin ilişki başlangıcına gelince hipotezlerin sayı­sından daha az, olsa olsa ilgili bir şey­di!"1. Halkbilime ait bütün halindeki araştırmanın en çok mantığa uyan hede­fi olarak Urfornı'un şairane üslubu, Ka- aıie Krohn un dengeli rüyası uzun za­man önce terkedildi. Üçüncü olarak, folklor malzemesinin bir dalga gibi ya­yılması fikri, çıplak gözle farkedilebile- cck yayılma sebebini göstermez5 .

Bununla birlikte, söz konusu meto­dun geliştirilmesiyle basitçe ortadan kaldırılamayan daha esaslı şüpheler vardır. Bir halk masalı, bir tarafta daha çok halkbilimi türlerinden birisinin tipik bir şekilde anlatması ve tek olmayan bir konunun taşıyıcısı olarak, diğer tarafta özel, tek bir varlık olarak ele alınır. Duy­guların ifade edilmesinde farklı fonksi­yonlar ve ürünün kendine has kuralları­na sahip olan türlerin sınırları temalar tarafından kolayca taşınır. İlgili kişi, çok farklı mesajlar taşıyabilen bir masalı de­ğil de bir temayı izlediğinin farkına var­maksızın, tür Özel iletişimi ve türlerin sistemleri üzerine çıkan bir masalın an­latımındaki pozisyona oldukça sık rast­lar. Ortaya çıkan soru, tarihî-coğrafî av­cının daima aynı yabanî tavşanı arayıp aramadığıdır. Bir halkbilim monografi yazarı, çoğu karşılaştırma için sadece bir malzeme olarak kullanılan özel ve diğer benzer masal ve baladlar arasındaki çiz­giyi çizmede önemli güçlükle karşılaş­mıştır. Ve hattâ emin kalemler tarafın­dan, bir sabit nesebe bağlamada meyda­na gelebilen güçlükler yüzünden, bunlar, özel bir halk masalının varyantları ola­rak kabul edildiler. Varyantlar arasında­ki benzerlik ve farklılıkların vurgulan­ması, tarihî-coğrafî metodda düşünülen tarzda olmayabilir; bütün halkbilimi

uı uni'-i'ıuİM .ı\ru laıv.da uıvtıldiği, kulla­nıldığı \i’ nakledildiği, avuca aynı tur değişikliğe tâbi kılındığı fikri oldukça basit olabilir. Eğer bu şüphe mantıklı ise, farklı tuılcrin intibak şekilleri vo ürünün kuralları en az Ur form kadar dikkatli verilmelidir. Masalın temasının çok genetiğe ve masalın orijinalinin aynı zamanda tek genetiğe bağlılığında ken­dini açıkça gösteren tarihî-coğrafî me­todda yer alan tezadın acayipliği, belki bu olabilir6'

GELİŞMENİN TİPİK ÖRNEKLE­Rİ VE KARŞILAŞTIRMA ZORLUĞU

Halkbilime ait ürünlerin özelliği da­ima karşılaştırmaya dayandırılmasıdır. Anlatıların sade motifleri ve yerel tema­ları başkasına paralel olduğunda yeni ihtişamlar ortaya çıkar, bazen eski kül­türler keşfedilir. Bir Avrupa ülkesinin sözlü geleneğinde bulunan bir çok ma­salların ve sayısız motiflerin aslı Ortado­ğu kültürleri veya eski Yunan ve Mı­sır’da bulunmaktadır. Niçin? Önemli de­ğil, çünkü Avrupa kültürü adını verdiği­miz mirasın en prestijli serisi buydu, masal ve motifler incelendiğinde en ya­kın benzerlerini bu yöre edebiyatı arında görmekteyiz. Aslında eski Avrupa’ya ait mirasın kendilerine ait olduğunu basit bir şekilde göstermeyle diğerlerinden daha az tarihî ihtişama sahip olan mil­letleri korumanın yolu buydu. Bundan başka folklorun geçmişteki geriliği, saç­malığı ve ayrı iki medeniyet çeşidim gös­termenin bir yolu buydu.

Halkbilimi geçmişin değerli dokü­manlarını iyi koruyan bir ardiye olmak yerine tabiî bir kaynaktı. Kültür tarihi­ne bağlılığı nesebi öyle sıkıydı ki, peri masalı veya Marchen tabiri bazı folklor­cular tarafından sadece Hint - Avrupa peri masallarına ad olarak verildi7. Dün­yanın peri masallarına sahip olan diğer

72 Millî Folklor

Page 72: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

milletleri/kültürleri ve diğer dil grupla­rının gerçekten bu masallara sahip olup olmadıkları sorusu tartışmaya açıldı ve hâlâ da tartışılmaktadır8. Zamanımızda halkbilimciler beynelmilel kabul edilen bazı merkezî Avrupa kategorileri ve da­ha çok antropolojiye ait davranışları be­nimsiyor.

H alkbilimcilerinin incelemelerinde, şimdikinden daha çok geçmişte daha fazla, sınırsız ve daima benzer ürünler karşılaştırıldılar. Eğer kontrol edilme­miş karşılaştırmanın iflâsını Frazer ve diğerlerinin tarzının içinde bir yana bı- raku-sak, karşılaştırma metodolojisinde hâlâ bazı problemler devam etmektedir. Yukarıda, karşılaştırma biriminin ma­saldan temaya geçebildiği yerlerde, tari­hî ~ coğrafî yaklaşımın basit masal ara­ması yaptığını ileri sürmüştüm. Basit motifler kıtalar arası ve deniz aşırı yay­gınlaşabilirler: Verilen bir anlatıda, be­lirli motiflere ve elementlere bütün pa- ralelleri[varyantları] karşılaştırma için toplandığında ortaya çıkan analizler za­man ve mekânda etkileyici boyutlar ka­zanabilirler. Bununla birlikte, bu gibi karşılaştırmalar günümüz halkbilimci­leri için cazibesini yitirmiştir. Onlar ge­nelde basit-uzuv [motif] karşılaştırma­larının sonuçlarına şüpheyle bakıyorlar. Onlar bağlamla ilgili daha fazla şeyler bilmek istiyorlar; örneğin aktarılan bil­ginin muhtevası, [kaynak şahsın] davra­nışlarının karışımı veya metnin bir par­çası olan uzvun[motifîn] kuruluşu gibi. Onlar uzuvların türlerle münasebetleri ile ilgili sorular sorabilirler. Başka bir deyişle modern folklorcular, türle ilgili kalıplaşmış sistemleri arıyorlar. Bunun elverişli bir sonucu olarak karşılaştır­malara devam ederler, ama sınırlı coğra­fî bölgelerde ve daha az şümûllü tarihî periyotlarda, geleneksel bilginin genişle­tici bünyesine odaklanmaya meyillidir­

ler. Gelecekte, büyük ihtimâlle bütün türlere veya izah edilebilir sosyal ve ta­rihî ortamı olan çeşitlerin birbirine etki­sine göre, basit anlatılar üzerinde daha az sayıda monografiler yazılacaktır.

Karşılaştırmaların pek çoğunda halk anlatılarının gelişmesi ve değişmesi üze­rindeki ifadeler îmâ ediliyor. Bu ifadeler çok dikkatli analizlerin sonuçlarına göre doğru değildir; folklorun gelişmiş ka­rakteriyle ilgili daha açık tercih ve teori­leri de onların arkasında buluruz. İnti­kâl ve Örneklerin arasındaki farklılık bu noktada faydalı olabilir. Gelişme para­digmasını araştıran bir folklorcu, müte­vazı başlangıçlardan ortaya çıkan mü­kemmelliği ve parlaklığı, yeni unsurlar ve karakterlere ulaşmayı, branş dışı, da­ha çok karmaşık olan, mütemadiyen ge­lişen anlatıları görmeye yöneliyor. İnti­kâl paradigmasında anlatılar güzelliğini kaybetmeye, genellikle bir yerdeki geliş­mesini terkederek paramparça olmaya, ortaya çıktığı ândaki mükemmelliğini kaybetmeye eğilimlidir. Bu tipik örnek­ler malzeme eksik veya problemli olduğu zaman, bir boşluğu doldurmak için araş­tırılan malzemenin görünmeyen rolünü ortaya koyarak uzmana yardım ederler.

Folklora ait modern ürünlerde bu ti­pik örneklerin özel herhangi birisinin daha çok popüler olduğunu söylemek mümkün değiMir. Böyle sorun olmaya değer ilk örnek için intikâl paradigması­nın tetkik edilmesi tartışılabilirdi. Fakat daha sonra tekâmül nazariyesi taraftarı, tarihî - coğrafî metodun kurucusu Juli- us Krohn ’un oğlu Kaarle de tekâmül na­zariyesi taraftarı oldu. Bunların dışında­ki örnekler daha çok kişisel teori alanına aittir; bir uzmanın çoğu zaman sezgi ka­bilinden yaptığı bir tercihtir, çünkü o ge­lişme çizgisini kaba taslak yapar. İstik­rarın önemsizliği veya seçimin uygunlu­ğu eleştirmen okuyucu tarafından na­

Millî Folklor 73

Page 73: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

zar-ı dikkate alınmalı, çünkü hakim olan bir paradigma bir incelemenin sonuçları­nı net bir şekilde yapılandırır.

TÜR SİSTEMLERİ İDEAL MÎ YOKSA GERÇEK Mİ?

Tür analizi halkbilimi ürünlerinin bir kimlik taşıyıcısı olarak algılanmalı­dır. Halkbilimcilerin çoğu bu ürünlere bakmaksızın ve bazen pozisyonlarının aksine tür kavramını kullanırlar. Etkili bir metod olarak tür analizi; birbirini et­kileyen türler üzerinde yapılan tahlil, tür sistemlerinin zıt kültürel karşılaştır­ması, terim analizi, sınıflandırma, tasnif amaçları ve benzeri için kullanılabilir9. Bir metod; örneğin fonksiyon analizi, tekrar analizi ve iletişim teorisi gibi di­ğer bir metodun birleşiminde belki de çok sık kullanılır. Bu metod genellikle anlatı malzemelerinin keyfî kullanımın­da bir engel olarak rol oynar.

Tür teorisi hakkında son zamanlarda yazma dinamizminin çoğü, ideal ve ger­çek türler arasındaki esas zıtlıktan kay­naklanmaktadır. Türler uzmanların üze­rinde fikir birliği yaptığı sadece bu kate­goriler mi, yoksa geleneksel toplumlar ve kaynak kişilerin gerçeğinde varolan ve de yaşayanlar mıdır? Dan Ben- Amons’un düşündüğü gibi gerçek ve ide­al türler az ya da çok alternatif kavram­lar olarak tasavvur edilmemelidir10. Ak­sine tür teorisinin tartışmaları, teorinin oluşumunda devamlı birbirini etkileyen ideal ve gerçek türlerin iç yüzünü kavra­maya dayanmaktadır. Bromislaiv Mali- notvski Trobriand Adalarında anlatıya dayalı türlerin gerçek bir sistemini ta­nıtmaya çalışan ilk kişiydi, ama yerli ve bilimsel kavramları melezleştirmeye zorlandı11. Benzer olarak halkbilim uz­manları, öğretmenler, arşivciler vb. sa­dece ideal-tipik tür tariflerinin bir gru­bunu kullanmazlar. Bu kimseler tecrü­

beye dayalı yeni buluşların esası üzerin­de o grubu düzeltir ve geliştirirler. Halk­bilimcilerin tanımladığı gibi türlerin gerçek sistemlerine karşı özel, tecrübeye dayalı gerçek türlerden bilginin sabit bir akışı vardır. Malinowski’nin ayrıldığı nokta, yerli kavramların asıl gerçekleri veya soyut genel sistemlerin en yüksek derecesidir, uzman er veya geç bu ikisi­nin arasında köprüler kurmaya zorlana­caktır.

Peri masalı, efsane, mit veya fıkra gi­bi bizim tür terimlerimizin hemen he­men hepsi çok genel veya özel bir gele­neksel toplumun görüş noktasına göre kusurludur. Saf türler nadir olarak görü­nürler. Az veya çok evrensel öneme sahip kesin karakterler ve kriterler düşünülen türlerin tanımları, bir türü diğer türler­den ayırdedebilir görünmektedir, fakat ayırdeden karakterlerin bu zıt dokusu mevcut olan gerçek türlerin tam bir tari­fini asla temsil etmeyecektir. Çünkü bi­zim genel tür kavramlarımız önemli; ke­sin ve tipik nitelikler üzerine yönelir, di­ğerlerini atar; ben, Max Weber’e göre tü­rün bir yansıması olmayan, gerçeğine dayanan ideal tip kavramını tercih et­tim12. İdeal-tipik anlatı türlerinin ortak ilişkilerinin mümkün olan bir örneğini ortaya koyarak bunu anlatmama izin ve­riniz:

Bu şema C. Scott Littleton tarafından ortaya konan şemanın daha geliştirilmi­şidir13. Genellikle iki eksen atfedilen bu kutsallık ve hayâlî derecesinin terimle­rindeki sözlü anlatı türlerindeki nisbî sı­nıflandırmayı ölçmek için “hayâle daya­nan - gerçeğe dayanan”, “kutsal olan- kutsal olmayan” seçildiler. Başka değiş­kenler de seçilebilir ve onlara göre plân değiştirilirdi. Bu şema dinî olan ve olma­yan anlatıları oldukça iyi bir şekilde ayı­rır (örnek olarak olağanüstü olan ve olayları belirten anlatılar). Şema; kutsal

74 Millî Folklor

Page 74: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

olan ve olmayan, günümüz tarihinden etkilenen güncel gerçekler seviyesindeki bir anlatının sıklığını da gösterir. Böyle- ce olaylar halkın sahip olduğu gerçeğe dayanan tecrübeleri hikâye ederler, eğer anlatılan konu sadece tarihî değil de ay­nı zamanda nükteli ise, biz bunu “nükte­li” olarak kabul ediyoruz, şayet konu ola­ğanüstü ise, biz onunla hatırda tutulaca­ğı için ilgileniyoruz. Efsanenin merkez kategorisi, gerçeğe dayanan ve kutsal ol­mayan doğuş efsanelerini ihtiva eder. Fakat gördüğümüz gibi, bu karakterler tamamen kesin değildir, çünkü efsane­ler, mit ve peri masalı dünyasıyla gün­lük hayat arasında değişken bir sahayı temsil ediyorlar. Şemaya daha çok türler eklenebilirdi; bir örnek olarak, fıkraları (mizahî masalları ve nükteleri) ve soyut tarihî (dualar, büyüler v.b.de kullanılan esatirî) anlatıları yerleştirdim.

Bir ideal tipin taraf olması onun tet­kiki hususundaki haklılığı ortaya koyar. Tipik ideal tür kavramları, türler hak­kında bilgi vermek ve onların mevcut şe­killerini göstermek için bize yardım et­mesi gereken şekillerin müşterek bir di­liyle yardım eder. Bu terminolojimize tam olarak uymayan bir kültürün tür sistemini altüst eden incelemeden daha önemlidir. Genel sistemin anlatı türleri, kültürel olarak daima uluslararası ve kültürler üstü olacaktır. Bu bağlamda Weber’in kullandığı ideal tip kavramı, eksik veya kanştınlmış[karmaşık] pek çok şekilleri ortaya koyan bazı maddeler, anlatıların hacminin genişlemesi sebebi­ni anlamamıza yardım eder; fakat bütün türleri yapı olarak etkilemez.

“İdeal - gerçek” zıtlığı özdeş değildir, ama “evrensel - özel”, “küçük çaplı - bü­yük çaplı”, “işaretle - anlatmayla” ve “üretilmiş - tabii” gibi sınıflandırma böyle çift kavramlara paralel işler. Tür teorisindeki en son gelişmeler bu çiftle­

rin karışımlarına önem vermeye başladı­lar; gerçek şu ki, tür kavramlarının kü­çük hacimli tabiî sistemleri, özel toplum- lardaki mevcut türler açısından ilgi oda- ğındadır. Bunların tetkiki, iyi alan çalış­ması yapılmasını ve teoriye ait hayâl gü­cünü gerektirir.

Bundan başka, tür analizinde sonsuz bir devamlılık ve ilerlemeye ait çok yön­lülük vardır. Aynı muhteva bir dönemde hatırda tutma veya devam etme olarak, diğer birinde efsane olarak ve üçüncü bi­rinde de mit olarak görünebilir; veya tam tersine bir mit hatırda tutma ya da efsane geleneğine yükselebilir. Türlere göre daha iyi tasniflerin yapılması, [ese­rin] büyük veya küçük hacimli oluşu, bu­na göre gelecekte ortaya çıkacak tür araştırması, onu tarihî ve deneysel olma yerine tür sistemleri ve türlerin gelişme­sinin tetkikinde kendi kendini siniri a- mak zorunda bırakacaktır. Sosyal geliş­meye ilişkin bu tetkik âcil bir görevdir. Bir türün ömrü iki şekilde sınırlandırı­lır; bir tür ölebilir veya tamamen orta­dan kaybolabilir. Tarihe ait konuşma, ya bir sosyal grupta yetersiz veya uzun za­man kullanılmaz olabilir ama diğer bir sosyal grupta varlığını -aynı veya başka bir fonksiyonda- devam ettirebilir. Se­bep, türün kendisinde değildir, ama tü­rün çevresindeki sosyo-ekonomik yapı­lardaki değişiklikler de sebepler olabilir. Bir türün sapması ve bozulması normal olarak halkbilimin içinde ve dışında çe­şitli oluşumlara sahip olan sosyal ve kül­türel değişmenin bir belirtisidir. Zama­nımızda kırsal nüfusun istatiksel deği­şiklikleri ve tarımın makinalaşması, meydanın sürekli büyümesi varolduğun­dan beri sosyal şartların bir geleneksel türünün tamamen yok olmasını sağladı­ğı söylenebilir. Avrupa’daki pek çok yer­de halk masalları ve bazı efsane şekille­rinin tamamen ortadan kalkmakta oldu­

Millî Folklor 75

Page 75: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

ğunu son zamanlardaki raporlar bize an­latmaktadır. “Kısa, ferdî anlatılar” (hâtı­ralar, kronikler, nükteler )’ın birden göğe çekilir gibi azaldığı görülmeku'dir, Halk­bilimi arşivleri etno-tarihi biyografiler tufanına uğradılar ve diğer malzemeler tamamen geleneksellik dışı kabul edildi­ler. Muayyen türlerin yokluğu veya var­lığı hakkındaki bir ifade kâfi olmayacak. Biz belli bir türün kültürel merkeziyeti veya çevreselliği kadar toplumdaki tür­lerin mukadderatını k?’ t kat veya tabaka tabaka teşekkülünü de öğrenmek istiyo­ruz.

YAPI ANALİZİ VE MESAJ PROBLEMİ

Yapısallaşmanın hikâyesi öyle sık anlatıldı ki bunu özetleyebilirim. Halk anlatı araştırması açısından 1920’lerin şekilperestlerinden birisi, fevkalâde önemli görülen bir halkbilimciydi. Bu adam, V ladim ir Propp doktora tezi (Halk Masalının Tarihi Kökleri, 1946)’nin yayınlanmasından 18 yıl önce 1928’de Halk Masalının Değişmeleri hakkında bir makale ve Halk Masalının Morfolojisi adında çok önemli çalışmala­rını yayınladı1,1. 30 yıl sonra, 1958’de Halk Masalı Morfolojısi’nin İngilizce çe­virisi halkbilime ait Amerika’daki yapı­laşmada bir bomba tesiri yarattı. Daha sonraki öncülerden birisi olarak Claude Levi - Strauss ile dilbilgisi ve antropolo­jiye ait yapılaşma bir anda süratle geliş­ti. 1960’Iarda Amerika, Sovyetler Birliği ve Fransa halkbilime ait yapılaşmanın müstahkem kaleleri oldular: Eleazer M<> letinskij, Yun Lotman, Alan Dünde s. E l li ve Pierre Maranda Clanda Bremotıd ve A.J. G re i mas gibi isimler yapısal ana­lizin meşhur taraftarları oldular15, Halk anlatmaları, özellikle alelade halk ma­salları olarak adlandırılanlar (peri ma­salları) ve mitler metodolojik deneyin

belli başlı sahalarıydı. Epik ve lirik halk nazmı, büyüler, bilmeceler ve oyunlar gi­bi diğer türlerle ilgili başlayan yapısal analizler çok yavaş yapılmaktaydı.

Yapısalcılık halk anlatılarıyla uğra­şanlara en azından önemli olarak şunla­rı öğretti: Yüzeysel olarak açıkça görül­meyen fakat anlatı metinleri arasında var olan benzerlik ve benzemezlikler vardır. î .̂i, metin, düzey olarak aynı mo­tife sahip olmadığı halde yapısal olarak aynı olabilir. Üç, düzey fikri, halkbilimi tahlilcilerinin aşina olduğu bağlam, me­tin ve yapı; dilin asıl şekli, muhtevaya ait düzey ve bunların yanında yapı, fark­lı uygulamalar gerektiren tahlilin bö­lümleri olarak görünürler.

Yapıyı tayin etme, daima azalt­ma! aza indirgeme] anlamındadır. A/alt- ma[soyutlama] düzeyi, alçaktan yükseğe doğru değişebilir, ama motif analizinin yer aldığı düzeyde yapılar asla buluna­maz. Azaltma düzeyi engin yapıda bu­lunmayan, bu yapısal özellikleri göster­mek İçin gerekli olabilen bir aracı yapıya ait düzeyin bulunduğu noktaya ulaştı­ğında, engin yapının sözünü etmek âdet­tendir. Yapıya ait ünitelerin seçimi stra­tejik önemi hâizdir. Aracı yapının düze- yindekinden daha az ünitelere sahip ol­manız engin bir yapıda esas bir kural olur; iki veya daha çok düzeydeki ünite­ler kısmen veya tamamen faiklı olabilir.

Yapılar paradigmatik veya sintakma- tik[cümleye ait] olabilirler. Paradigma­tik yapılar, metin elementlerinin krono­lojik sırasını takip etmedikleri gibi met­nin baştan sona tamamını da kapsamaz­lar. Paradigmatik yapıların üniteleri ge­nellikle anlatıda hareketler veya anah­tar olaylar arasından çıkarılırlar. Bir ünite, bir veya daha çok olayı ve daha çok İkinciyi ihtiva edebilir; yapısal görüş açısından olaylar paralel veya birbirinin aynısı olarak düşünülür. Üniteleri araş-

76 Millî Folklor

Page 76: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl. 12 hayı: 45

lırına esmanda karşılıklı ilişkiler ince- lunır. Bazen ilişkiler zıttır (çift zıtlık ol­dukça sık görülen bir yapısal özelliktir); üniteler arasında zaman zaman daha karmaşık ilişkiler ortaya çıkar. Paradig­matik yapı analizinde bu ilişkilerin tanı­mı ikinci bir anahtar uygulamasıdır. Bu durumda anlatının mesajı veya anlamı teşekkül etmeye başlar. Şayet biz Ia >-

vi- Stntuss'ü inanıyorsak, ünitelerin mu­kayesesi ve aralarındaki ilişki organi­zasyonu, muhakeme ile mit veya hikâye anlatan halk tarafından belki de asla an­laşılmayan veya şekillendirilmeyen bir anlamı oı taya çıkarabilir. Çoğu zaman mesaj bir çatışma durumundadır (ölüm ve hayat, tabiat ve kültür arasında, veya dünya düzeninin belirtilen bazı alterna­tifleri va da elementleri arasında); bazen çatışmaya ara verilmektedir (böylece “arabulucu” çok rastlanan yapısal bir ünitedir), bazen de değildir. O zaman ya­pısal analizcinin tutkusu soğuk ve sessiz yapıyı aşar ve bir anlam, bir mesaj bu­lur. L(wi - S t ra us s'a göre Oidipus miti bir çatışma ortaya koyar, -onu çözmeksi- zin- bu mit eski Yunan kültüründe mer­kezlenen insanın doğuş tarzı ve onun başlangıcı etrafındadır. Beklenmeyen zamanlarda bu gerçek çatışmanın yer­leşmesiyle -hiçbirinin herhangi bir var­yanttan daha geçerli ve otantik olma­yan- kendiliğinden varyantlaşan mit gerçekleşir, en sonunda entelektüel itici gücün öldürdüğü yerde kendi kendini imha eder (ve belki de çatışma gerçeği) ve mit ortadan yok olur16.

Sintagmatik yapılar[cümle yapıları] kronolojik ve aynı istikamettedir. Metin içinde görünen sırada olduğu gibi, tüm ana olayları ve unsurları genişçe içerir­ler. Umulduğu gibi, paradigmatik yapı­ların yaptığından daha yakın olarak, meselâ birimlerin sayısı oldukça büyük ve muhteva unsurlarının kapsamı iyi ol­

duğunda anlatılar, seviye içerikleri üze­rinde gösterildiği gibi bir düzen sergiler­ler ve bazı durumlarda bu doğrudur. Fa­kat, bu tamamen seçilen birimlere bağlı­dır. Eğer yapı “eksik - tamamlanmamış” olarak tanımlanırsa sonra biz çok kısa bir anlatıya sahip olmadıkça, ayırma se­viyesi çok yüksek kalır ve birazcık para­digmatik yapılara benzer, sadece temel­de bir zıtlık olur.

Eğer Levi - St.ra.uss bir paradigma- tist ise Vladimir Propp hürmette kusur edilmeyecek mükemmel bir sintagma- tİktir. Rus peri masalları çalışmasında, bu masalların temel bir ve ortak sintag­matik yapısının olduğu sonucuna vardı; bu konudaki varolan değişebilir türdeki masallar yapı bakımından çoğunlukla yarımdır. Propp işlevlcr[fonksiyon!ar] adını verdiği 31 birimi ayırdetli v p peri masalı içindeki yaklaşık 150 yapısal ele­manı hep birlikte listeledi. Eğer üç dü­zey kabul edersek Propp'u okumak daha kolay olur; birincisi, fonksiyonların dü­zeyi (üst düzeydeki tüm unsurlar azaltı­labilir); İkincisi, fonksiyonların “şekille­rinin” düzeyi (aynı zamanda yapısal dü­zeyi, fakat masallarda görünen bir işle­vin âşikar alternatifi korunur); ve üçün­cü, metnin kendi düzeyidir, iki masal metin bakımından farklı konulara sahip olabilir, fakat fonksiyonlar seviyesinde aynı olmalı. Propp fonksiyonlar ve fonk­siyonların düzenini sabit olarak kabul etti. Fonksiyonlar bu aksiyona dayandı: Yokluk, yasak, ihlâl, İnkişâf, hile, hain­lik v.b. gibi hareket eden davranışlar içinde kabul edildi. Aynı zamanda yedi tane belirlediği dilbilimsel rollerle hare­ket etti, onların etki alanı yapısal bir bi­rim olarak kullanılmayan 1-6 fonksiyon­ları kapsadı. Bundan başka, Propp peri masallarındaki yirmi çeşit değişim şek­lini listeledi: bunlara göre, bir unsur azalma, genişleme, hasar, tersleme, yor­

Millî Folklor 77

Page 77: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

gunluk, güçsüzlük, yerine koyma ve ayırdetme şekilleriyle değiştirilebilir ya da farklılaştırılabilir17.

Propp eleştirildi. Aslında, onun bu kuralı uyguladığı 45 masalın 30 tanesi istisna, ferdî masalların yapı analizinde işlevlerin sırası sabittir; tezini öne sür­düğünde kendi kendisiyle çelişkideymiş gibi görünür. Kötü de olsa, bazı durum­larda bir unsurun sıradaki yeri onun fonksiyona sıkı münasebete girmesini tanımlar, “örnek - Kahraman” incele­melerinin uygunluğu kadar, tam 31 fonksiyonun olması gerektiği sorusu da tartışmaya açıktır18. Daha ilginci, ihti­mâl ki negatif anlamına gelmeyen, Levi - Strauss tarafından ortaya konulan eleştiridir; fakat çeşitli değişim kuralla­rıyla belli sayıdaki fonksiyonların azal­tılması ihtiyacını gerektirir; meselâ kah­ramanın gidiş ve dönüşü kahramanın ayrılmasına eşittir, artı ve eksi. Böyle bir işlemden sonra, bir paradigmatik yapı ortaya çıkmaya başlar ve peri masalları­nın anlamının aydınlanmaya başlaması mümkün olur19. Levi -S trauss anlatıla­rın anlamları hakkında sintagmatik, doğrusal modellerin hiçbir şeyi ortaya çı­karmadıklarını düşünmektedir. Strauss, Propp’un “açıklamasının” psikolojik ve­ya tabiî hâdiselerin açıklanması olmadı1- ğını, tarihî olarak yapının kastedildiğini anlamaz, ya da farkına varmaz.

Propp 'un metodunun en önemli savu­nucularından Alan Dundes, “fonksiyon” terimini “motifeme” ile değiştirmeyi ter­cih eder ve muhtevaya ait düzeyi, orta­daki/görünen motife ait bir boşluğu dol­duran bütün motifleri zikreder. Onun Kuzey Amerika yerlileri folkloru üstüne yaptığı analizi daha az motif derinliği gösterir. Meselâ metoddakinden başka, Propp'unkinden daha zayıf yapısal bi­rimler, esas malzemedeki farklılıklar gi­bi açıklandı20. Genel olarak eski malze­

meler/metinler üzerindeki modellerin denenmesinden analitik modellerin ti­tizlikle işlenmesiyle daha çok yerleştiri­len aynı eğilim daha önceki Propp’cular metodu içinde bulunabilir. A.J. Greimas, Propp'un morfolojik roller fikrini siste­matikleştirdi ve değişim modeli olarak geliştirdi; bu, Propp’un dört ana birimi içindeki 31 fonksiyonun azaltılmasıdır (aynı fikirde olma, test, kahramanın yok­luğu ve haberleşme)'21, E. Meletinskij ya­pısal şemasım iki anahtar birim üstüne inşa etti, “test” ve "değerler”22 Levi- Strauss ekolüne bakarak bu aynı za­manda Propp'ım küçültülmesidir. Sin­tagmatik ve paradigmatik yaklaşımlar C, Bremond’u fazla ilgilendirmedi, onun model konuları anlatıdaki doğrusal ve kısmen paralel mantıksal yöntemler üs­tüne yoğunlaşır ve anlatıcının rollerini hesaba katar23. Böylece onun anlatı ola­rak adlandırdığı anlatımın yapısal pren­siplerinin incelemesi, sözlü ve yazıya ait olmak üzere, her ikisine de yaklaşır.

Yapıyla ilgilenen teorisyenler, tipik- tür yapılan bulabileceğimiz ümitlerine vesile oldular. Nazar-ı dikkate alınan ko­nu yapıları bu durumda olmayabilir: Di­ğer pek çok türdeki gibi, aynı anlatı ya­pıları değişik anlatı türlerinde bulunabi­lirler. Bu noktada türler arasındaki fark­lılıklara daha iyi işaret eden yapı analiz­leri görünmemektedir. Farklı türlerin yapısal kimliğine karşı yapıya ait çap- raz-tür incelemeleri düzenlenir. Belki de özel tür yapılarının sorusu cevaplanma­dan Önce bizim halk masalı, efsane ve di­ğer anlatı türleri üzerinde daha çok te­zat/çapraz incelemelere ihtiyacımız var­dır.

Şu anda yapı analizinin geleceği par­lak değildir. Yapısal analizle ilgili düşün­cede üslûp verimliliğini inkâr etmeye ge­rek yoktur, fakat bu sonuçların bazıları­nın faydası sorgulanabilir. Şimdilik ince­

78 Millî Folklor

Page 78: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

lemeler paradigmatik ve sintagmatik gö­rüşlerin muhtelif karışımlarının esası şeklinde kaydediliyor, bir coğrafî bölge­nin halk masalları veya bir toplumun di­li, Propp ve Dundes’ın belirlediği çizgiler üzerinde analiz ediliyor vt birisi, bir böl­genin halk masalları sınıflandırmasıyla yapısal analizini birleştirmek için bir te­şebbüs fırsatı bulabilir. İlâveten halkbi­limciler yapısal analiz tekniğini iyi koru­yabilirler; genel temâyül, meselâ insan iletişiminin daha geniş kapsamlı sergi­lendiği, işaret ve alışkanlık şekillerine doğru görünmektedir. Teorisyenler bilgi­nin oldukça can sıkıcı bölümleri olarak arz-ı endâma devam eden, bizim dina­mik olmayan yapısal şemalarımızı geliş­tirecekler. Mümkün olan bir gelişme me- sey problemi ve naklin uygulamalarına karşı uyumdur. Levi - Strauss’un ısrar ettiği gibi eğer yapılar anlatıların asıl anlamının nakledicileri ise, anlama ait uygulamaların incelemesinde yer alma­lıydılar. Gelecekte yapılması gereken ça­lışmalardan birisi anlatı şifreleri ve an­latı yapılarının iyi bir şekilde birleştiril­mesi olabilir.

GELENEĞİN SÜREKLİLİĞİ ve İCRANIN VURGULANMASI

Eğer yapısal analiz tecrübesizlik, do­ğuya ait metinler ve yüksek oranda özet- leme(abstract) olursa, tecrübeyi, doğuya ait bağlam müracaatım kolaylaştıran başka bir yaygın metodolojik temayül de vardır. Ben kabul gören metod ve temsil incelemesine baş vururum24. Halkbilim metinlerinden halkbilim temsilcilerine ilgi odağı bu yüzden uzaktır. Bu görüş dışarıda tutma mânâsında olmamasına rağmen, “temsil/icra” burada sanatkâra- ne temsil olarak anlaşılmaz. Şimdi bü­tün halkbilimi kullanıcıları ve sonra temsilcileri bir hikâye anlatıyor veya kendi temsili içinde oluşan bir atasözü

söylüyorlar. İç yüzünü kavrama, anah­tar temsilden öte halkbilimi için tabiî bir varlık değildir. Halkbilimi arşivleri hiç­bir şey değildir, eski el sanatları koleksi­yonları halkbilimini koruyan, yaşatan iletişim sisteminin çoğunlukla otantik olmayan keyfiyetleri dışına derhal yer­leştirilen, özel olmayan ve keyfî olarak sınırlandırılmış metinleri bunların dı­şında tutmak gerekir. Bu sınırlamalar otantik halkbilimin daha iyi döküm anıy­la (örneğin ses filmi ve benzeri) hile ya­parak getirilebilir; fakat bir dereceye ka­dar. Arşiv verileri, yaşayan en iyi kültü­rün geçici yansımalarını bulundurmak­tadır. Halkbilimin varlığını sürdürebil­mesinin diğer bir şekli insan aklı ve in­san hâfız asıdır. Fakat bu tip halkbilimi stoku şüpheli ve de aldatıcıdır: Beyin ve hâfıza üzerindeki araştırma aktif olma­yan ama mevcut olan halkbilimin tam olarak nasıl korunacağım açıklayama- maktadır. Bir ân için folklorun özel du­rumda korunmasını içine alan folklorun icrasını ciddi bir şekilde inceleme lüzû- mu hâlâ geçerlidir.

icracının ve onun özel temsillerinin yeterliğini inceleyebiliriz. Repertuar analizi ve hayat-tarih görüşüyle kişinin verdiği bir kanaatin kültürel ifade sis­temlerinden bir görüntü çıkarmak müm­kündür. Onun aktif bir taşıyıcı mı yoksa pasif taşıyıcı mı olduğu, konular ve tür­ler üzerindeki muhtemel uzmanlığını söylemek mümkündür. Onun gelenek bilgisindeki boşluklarının meydana çık­ması ve neyi ne kadar bildiğinin haritası oluşmaya başlar. O kültürde icracılar ve diğer kişilerle ilgili mümkün olan kıyası malzeme varsa, bu [kaynak] kişiye alter­natif kültürel yeterliğin bir tipolojisinde yer verilebilir.

Asıl temsillerin incelenmesi, temsil­deki hadiseleri canlandıran temsilcinin gözlemi olarak kabul edilir, öze l sosyal

Millî Folklor 79

Page 79: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

durumun ortaya konulması veya icranın yer aldığı dar çevre dikkat çekicidir. Az veya çok geçmişte konuşulan, orada ser­gilenebil en yegâne sosyal olaylar ve or­tamlara, folklorun yazılı metninde rast­lanması, ona çok zor olan anlam ve İma­lar yükler. Seyirci son derece önemlidir ve seyircinin rolü hiçbir zaman pasif ola­rak tarif edilemez. Özellikleri belirtici diğer roller ve davranış hedefleri, hasta­nın içinde şifa bulduğu ortamda rol yap­ması gibi, veya icraya katılan ve etkile­yen kutsal bir seremonide ilâhlar (ilâh mertebesine çıkmış olağanüstü şahsiyet- İL'r) olabilir. Bu sebeple, icracının özelliği oyunun devamında yol göstericidir, pek çok hallerde baş oyuncu diğer oyuncula­rın davranışını biraz değiştirir, onların yaptıklarını açıklar ve teşvik eder. Bu­nun yanında sosyal dramlar, icranın ba­zı durumlarını analiz etmek için tek ki­şilik ferdî icralardan daha da uygun ola­bilir.

Bugün ortaya konulan temel prob­lem, bağlam 'a ait bilgiler olmaksızın an­lam problemlerinin çözümlenemez olma­sıdır. Bir atasözü, bir fıkra, bir efsane ve benzerlerinin ortaya çıkışları listelenme- ye başlandığında, folklor metinlerinin boşlukları gözler önündedir. Ara sıra ya­pılan anlamlandırmanın ölçüsü, çoğu za­man oldukça geniş olmaktadır. Birçok anlatıcı, seyirci huzurunda hikâyenin şahsiyetleri veya çevredeki bazı kişiler vasıtasıyla, kendilerini ispatlamak sure­tiyle oyuna ve anlama ait elementleri anlatıya ilâve edebilir. Böyle yapmak su­retiyle, mevcut ürün ve yeni üretilen bir karışım gibi olur ve bu yolla temsil duru­munu ortaya koymak tamamen müm­kün olabilir. Bundan emin olmak için an­latıcının aklındaki modeller, kendisi ve başkaları tarafından daha önce benzer icraların hatırlanması, yapısal ve özel lur kuralları konusunda eğitimli hâfıza

yetenekleri, dil-üslûp normları ve hikâ­yeyi geliştiren normlar dikkate alınmalı­dır. Böyle olunca elimizde bir temsilde kullanılabilenden daha çok malzeme ola­caktır. Fakat bu, seçilmiş metni kelime kelime hâfızada tutma meselesi değildir. Örneğin çok sınırlandırılmış bazı örnek­ler (bir büyünün ezberden okunması vb.) seçilmişin dışında şekillenebilir. Özel olarak, özel bir duruma uymak için üre­tilen her temsilde bir hikâye yeniden doğmaktadır. Hikayecinin yaptığı seç­meler keyfi/ihtiyarî değildir; lâkin alter­natiflerin durumu en sonunda şartlar tarafından belirlenen, mümkün görün­meye başlayan bir noktaya doğru dara­lır.

Metodla ilgili itici güçler arasında bu yaklaşımı kuvvetlendiren sosyo-dilbilim- cilerin bazı branşlarından bahsedilebilir. Konuşmanın incelenmesi Dell Hytnes’in teoriye ait formül şeklindeki ifadelerini ortaya koyan “konuşma etnografyası” etiketi altında işleyen,25 Alan Dünden ve diğerlerinin ortaya attıkları teori halkbi­lim ürününe müracaatlardan birisi, bel­ki de en etkilisidir26.

Seziş psikolojisi ve rol yapma teorisi, temsil analizinin birçok disiplinine ait stratejiye karşı diğer yolları müzakereye geçebiliriz27. “Halkbiliminde Temsil ve iletişim ” (1975) İsimli kitaptaki birçok makalede görüldüğü gibi, dar bir saha üzerinde daha çok önem ve tecrübeye da­yalı tül1 ar aştırması bu temayülün ispat­lanmış bir sonucudur. Linda Degh, teyp kayıtlarını esas alarak, efsanelerin ina­nılmazlığına dikkat çekmekte, fakat na­kil işlemi ilerlerken anlatıcılar arasında farklı olarak değişen tarzların bir kıs­mında aksi tesir yaptığına karar ver­mektedir. Linda sadece efsane türleri hakkında bizim kongremizi sorgulamaz ama aksi tesir yapan türlere ait analizin derinleştirilmesi ihtiyacına da dikkat çe­

80 Millî Folklor

Page 80: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

ker28. Halkbilimindeki değişme oranıyla ilgilenmek için özel durumlardaki yazar­lar ve yeni anlatıcılara geleneği öğren­menin uyumuna ve ürünün uygulaması­na da bakmak zorundayız. Gelecekteki anlatı uygulaması analizindeki anahtar unsurlardan birisi olacak olan aksi tesir yapan tipler ve verimli/üretken tiplerin incelenmesi de yerinde olur.

SÖZLÜ GELENEĞİN EKOLOJİ­SİNE DOĞRU

Modern folklorun uzun süre kaynağı metin dışı olagelmiştir. Aslında hikâye­nin bir bölümünün sosyal bir dram üret­mesi veya bir hikâye anlatılmasında gi­rift olarak birbiriyle örülen çevre, bağ­lam ve metnin olduğu yerde, bir halk an­latı metninin sınırlarının aydınlatılması olarak bağlama ait bilginin kesildiği noktaya geliyor olabiliriz. Bu hareketin kökleri, 1920’lerde Malinoıvskian fonksi­yonelliğinde görülebilir; fakat geçmiş el­li yıl içinde sosyal bilimlerdeki fonksiyo- nelliğe olan ilgideki azalmanın benzeri bir gelişme halkbilimde olmamıştır. Bu­na karşın halkbiliminin çalışma alanı, metodolojisi, 60’lı yıllar boyunca kayda değer bir gelişme göstermiş, sonuç ola­rak yoğun bir görüşme ve gözlem prose­dürü, bağlama ait bilgi toplayan bir ku­ral halini almıştır. Bugün arşivler bu noktada değişmekte: Sadece arşivlenmiş veri üzerinde çalışan, verinin eksik bağ­lama ait bilgisinden dolayı tahminî çalış­ma hududuna karar verdiği için nere­deyse alay konusu oldu. Bağlamı hak­kında bilgimiz olmadığı halde masallar, atasözleri, balladlar ve diğer türlerin bolluğuna sahiptik, şimdi etno-tarihî bi­yografilerin, hayat hikâyelerinin ve bağ­lama ait röportajların külliyetli miktar­larına karşılık, geleneksel türlerin nis- beten daha azına sahibiz.

Bu sahada çalışanların arşiv uzmanı­na nazaran en az iki avantajı vardır. Bi­rincisi, bunlar başkaları tarafından top­lanan bölük pörçük verinin insafına ter- kedilmezler. Bunun yerine ortaya çıkan bir problemin tarzı içinde oluşan malze­menin kalite/nitelik ve miktarına yöne­lebilirler. ikinci olarak, incelemekte ol­duğu son derece kıymetli gerçeği veren kaynak kişilerle temas ve toplum haya­tına katılma, onu yanlış anlamalardan kurtarır. Bundan emin olmak için, bu alanda daha da çok sorunlar vardır. So­runlardan birisi “ait olduğu bağlam" de­nilen şeye, bağlama ait bilginin nasıl bir­leştirilebileceği problemine dikkat et­melidir, ama bu işi yapmak üstesinden gelinmeyecek kadar zor değildir.

Folklor metinlerinden bilgi ve gele­nek toplumlarına olan araştırma odak­lanmasındaki kayma, hiç şüphe yok ki bu araştırma objeleriyle tecrübeye daya­lı temas folklor metodunun olmazsa ol­maz şartı olmuştur. Normalde bu temas uzman kişinin saha çalışmasıyla sağla­nır. Başka bir durumda, birbirine tesir etmenin önemim üç seviyede belirtmiş­tim: Kişisel düzeyde, insanın duygu ve düşünce unsurları, kişinin yaşamındaki benzerlik ve farklılıklar karşılıklı yer de­ğiştirmiş ve uzmanla bilgi arasında fark kapanmıştır. Yardım, etme düzeyinde, bilgi ve uzman kültürleri arasında karşı­lıklı etkileşen bir marjinal alan oluştu­rurlar, amaç ve bilgilerini kapsamlı bir şekilde tercüme ederler. Zorunlu düzey­de, bir tarafta kendi araştırmasını baş­lattığı veya sermayesini verdiği ve diğer tarafta gelenek toplumunu kendisiyle beraber çalışan kişileri inceleyen uzman kendi ahlâkî ve pratik mecburiyetler arasında bir dengeyi kurmaya teşebbüs eder29. Bir halkbilimcinin marj inal itesi, bir halkbilimi uzmanı olmak için kendi­sini eğiten her kişi tarafından hissedil-

Millî Folklor 81

Page 81: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

meli ve anlaşılmalıdır. Uzmanın ve araş­tırmanın maksadı, insan toplulukları arasındaki farklı işaret çizgilerinin dere­ce derece ortaya çıkarılması, uzun soluk isteyen bir hedeftir ve araştırma faali­yetlerindeki toplulukların kendi kendile­riyle artan ortaklığına ve yeni teşviklere önderlik etmelidir.

Bu fikir, yayılım perspektifleri ve me- tin-karşılaştırmasının fildişi kulelerine tırmanmaya alışık olan halkbilimcileri­ne yeni bir şey verebilir. Fakat pasif ve içe dönük insanların kültüründeki bir dünyada utangaç, sıkılgan ulusların meydana gelmesi, antropoloji ilimlerin­deki en son gelişmelerin mantıkî sonu­cudur. Halkbilimcilerin kendi duyguları­nı ortaya koymalarından veya anlatıla­rın mânâsını, ait oldukları çevre ve bağ­lamlarda hikâye anlatmanın önemini in- celeyebilmeyi de îma etmektedir. Kay­nak kişi ve şahsî veya geleneksel top- lumlara ilâveten, bağlam ve çevre de ekolojiye ait gelenek sistemlerinin anla­yışına doğru bir yaklaşim içerisinde me­tod alanının özel anahtar kelimeleri olur.

Fakat öyleyse bağlama ait bilgi ne­dir? Bağlam basit teknik anlayış içeri­sinde, toplanılan “metin”in yeri hakkın­da esas veriyi, kaynak kişinin hayatı sosyo-geçmişi, genel olarak halkbilimin­deki ustaları, Özellikle kendisinden der­lenen ürünün orijini, kendisinin ortaya koyduğu icralar {kendi kendine veya başkalarıyla), ürünün anlamı üzerinde kaynak kişinin yorumlarını ihtiva eder. Bağlam aynı zamanda eğer mümkünse seyirci ve icracıların davranışının (fotoğ­raf, film v.b.) görsel dokümanlarını, bü­tün bir tanımını (notlar alma, teyp kay­dı) ve otantik icralar hakkında uzman kişinin gözlemlerini de içerir. Ayrıca bağ­lama ait bilgileri araştırılan toplumların sosyo-ekonomik yapıları, fiziksel ortamı,

yöresel tarihi (yeni kurulmuş yerleşim alanı, göçler vs.) kültür coğrafyası (diğer gruplarda ilişkiler, değişkenlikler) ve öğ­renim yöntemi (ev, okul, kilise ve diğer kuruluşlar) hakkında esas bilgileri ihti­va eder.

Richard Bauman son zamanlarda “bağlamın mahiyetini sınırlayan bağla­ma ait karşılıklı ilişkiler dokusunun te­rimlerindeki halkbilimini anlamak için” saha araştırmacısının asla unutmaması gereken altı maddelik bir kontrol listesi tavsiye etti: 1) Anlam bağlamı. (Toplu­mun Üyeleri tarafından verilen ürünün ortalama yorumu nedir?), 2) Dint bağ­lam. (Kültür içerisinde nereye uyar?), 3) Kültürel düşünce bağlamı. (Halkbilimi­nin diğer çeşitlerine nasıl bağlanır?), 4) Sosyal temel. (Ne tür insanlara aittir?), 5) Kişisel bağlam. (Kaynak kişinin haya­tına nasıl uyar?), 6) Durum bağlamı. (Sosyal durumlarda nasıl faydalıdır?)30. Altı şart kısmen üst üste gelmesine rağ­men, liste gene de faydalıdır. Böylece, ör­neğin anlam bağlamı veya vasat yorum­dan çıkarılamayan bir folklor ürününün gerçek anlamı, daha çok durumun bağla­mına dayanmış olabilir.

Çevre kavramı gelenek ekolojisi diye isimlendirdiğim merkezdir31. Kişi, çev­renin “anlaşılır” ve “etkili” olmasıyla “ta­mamımdan söz edebilir. İlk ikisi arasın­daki sımr çizgisi kişinin anlayışıdır; far­kına varır ve bile bile bilinen çevreyi iş­ler, fakat yine de onun hareketleri etki­lere açıktır ve kendi kendine farkında ol­maksızın çevreden de etkilenir. Tbplam çevre bir şemsiye kavramdır: Bu şemsiye hem anlamayı ve hem de etkili çevreleri kapsar, ilâveten bu faktörler ne kişi ta­rafından anlaşılır ve ne de kişiyi etkiler. Bir kişi; “bir şeyin tabiî yerinden” (insa­nın etrafındaki fizikî çevre), “hücre” (ki­şinin ortaya koyduğu hareketinin bir bö­lümü), ve “mikro çevre” (özel bir davra-

82 Millî Folklor

Page 82: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

/

niş durumu)‘den bahsedebilir. Bu sonun­cusu, aslında yukarıki listede bulunan durum bağlamı ile ajmıdır.

öze l bir çevre içerisinde yaşayan halkbilimini düşündüğümüz zaman, onu genellikle tabiî çevre ve sosyo-ekonomi üzerine dayanan toplumsal rollere göre organize edilmiş buluruz. Halkbilimi, çevrede bir yer edinebilmek ve girebil­mek için, kendini kültüre, topluma, eko­nomik ve kültürel faktörlere uydurmalı- dır. Bu adaptasyonun dört şeklini öner­dim32. 1. Çevre-morfoloji veya “zâhirî” adaptasyonda, bir anlatı alıştırmaya ve yerelleştirmeye uğrar, örneğin bilinen biı- çevredeki bir yöreyle birleştirilen an­latı ve gelenek toplumunun iyi bilinen fi­zikî çevre özelliklerine bağlı olarak, ya­bancı tabiî yerleşimle değiştirilir. 2. Ge­lenek morfolojisi veya “dahilî” adaptas­yonun uygulamaları esnasında, meşhur kişilerle (gelenek temsilcileri) anlatının rol-fıgürleri birleşebilir. İletişim in tür—özel kodlarına ve kişisel tür—sistemi veya bir yöredeki bir türe anlatının adaptasyonu; geleneğin sansürü ki bu­nunla norm çatışmasına yönelen unsur­lar reddedilir veya yeniden yerleştirilir­ler. Çoğu uyarlamalar değişmeyi îma ederler. Değişim sadece bir kez yer aldı ve devam eden uyarlama şekillerinin ön­de gelen ikisiyle oluştu. Bu değişimleri “büyük değişme” olarak isimlendirdim. Ama gerçek anlamda gelenek- morfolojik uyarlama ve çevre daha şimdiden açıkla­nabilir mi? Açıkça hayır! 3.Hâlâ ihtiyaç duyulan şey, pratik veya “bir anlık/du­rum” onun birçok kez arada sırada olan uyarhlığı ve emsâlsiz vasıflandır. Anla­tanın kişiliği, dinleyicilerin kompozisyo­nu, toplumun ilgisinin gerçek odak nok­tası, geçmişin olayları, korkuları ve gele­cek için ümitler, normal şekilde karışa­cak ve anlatıya bir anlam ödünç veren yaklaşık değişmeler getirecek. Farklı

Yıl: 12 Sayı: 45

küçük çevrelerde evvelce çeşitli defalar işitilebilmiş hikâyenin kendisi hatırlan­malı. Bununla birlikte hikâye yeni me­sajlar ve anlamlar nakledebilir, fonksi­yonel adaptasyona teşekkür edilir. Bu­nunla birlikte uyarlamanın getirdiği de­ğişiklikler uzun süre devam etmez ve hi­kâyenin gelecekteki anlatılışında gözden kaybolabilirler. Onlara “küçük değişik­lik” ismini verişimin sebebi budur.

Bir anlatının temsil durumu ve fonk­siyon analizinde birleşen gelenek uyumu ve gelenek ürününün teorileri âşik ardır. Anlatının bir uygulaması içinde âniden yer alabilen çeşitli uyumlar da bilinmek­tedir. Fakat yukarıda kaba-taslak parça parça verilen bütün analizler sentezin bazı çeşitlerine bizi götürecek mi? Ürün ve halkbilimi intibakındaki pek çok göz­lemler bir gelenek toplumunun emsal­sizliğini ve bazı ana karakterlerini açık­lama amacıyla nasıl organize edilmeli? 4. Bunu başarmak için ekotip ve ekotipe ait uygulamalara dönmeliyiz. Ekotip kavramının kullanıldığı çeşitli folklora ait ve folklor harici yerleri dikkatlice in­celedim33. Folklora ait eko tipler hakkın­da tartışmaya katılan -(Philedelphia) Comingerli’deki zenci Yahudi gelenekleri üzerinde çalışan- Roger D. Abraham'm incelemesinde belki de en yüksek seviye­ye ulaşıldı. Onun tartışmasının değeri, tamamiyle tür sınırları dışına çıkan bir şey gibi ekotipe ait bir görüş olarak muh­teva unsurlannın, bağlama ait faktörle­rin, stile ve yapıya ait özelliklerin gele­neği sosyal bir tabanla birleştirmenin imkânıyla beraber rengârenk bir kollek- siyonu kapsadığı görünmektedir34. Et­nolog ve antropologlar ekotip terimini bi­raz başka türlü kullandılar. (Amerika’da Steıuard ve W o lf İskandinav ülkelerinde Compbell, Stoklund ve Löfgren)36i Fakat terimi tabiî çevre ve ekonomik yapıya in­tikalinde mütemâdiyen kullandılar. So­

Millî Folklor 83

Page 83: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

ru şudur: Bu yaklaşımlar birbiriyle ilgili mi? İnsan sosyal çevre istismarını, kişi­nin sosyal çevre uyumunun analizindeki ekonomik davranış ve halk anlatılarım, folklora ait malzemeyi birleştirebilir mi? Detaylı delillendirmeyi başka bir zama­na bırakarak cevabı olumlu kabul ediyo­rum.

Kısacası şuna inanıyorum ki folklor ekotiplerîni tanımlarken, kültürel, sos­yal, ekonomik sistemleri aynen gerçek hayatta olduğu gibi birbirine yaklaştır­malıyız. Mevcudiyetin anlamı, sosyal roller, sözlü anlatılar geleneksel toplu­mun realitesini kavramak için teşebbü­sümüzün içinde elden ele gitmeli. Bir ekotip seçtiğimiz hangi elemanları içe­rirse içersin, bunlar: 1. Çeşitli alanlarda­ki tarzları zorlamalı ve içten bir etkiye sahip olmalı, 2. Görünebilir şekilde yük­sek bir frekansa ve temsiliyete sahip ol­malı, 3. Üretkenliğini devam ettirmeli ve kendi kendini yenileyebilmeli, 4, ileri derecede bir sosyal çevre uyumu göster­meli, 5. Farklı karşıt elemanlara kaışı koymalı, 6. Kesin bir karakteri bildirme­lidir.

Folklor motifleri nadiren tektir. Her şeye karşın bir bölge ya da sosyal grup­taki gelenek ikliminin emsâlsizliğini al­gılayabiliriz; şöyle ki başka herhangi bir yerden öğrenilmiş motifler özel bir yolla organize edilmiş ve insanların yaşam bi­çimi ve çevreleriyle güzel bir şekilde ör- tüşmüşlerdir. Folklorda bölgesel ve mik­ro çalışmaların konusu; bu tekliğin nasıl oluştuğuna ve folklorun neye oturduğu­na açıklık getirmek olmalıdır. Mahallî kültürlerin kuvveti, insanların ihtiyaçla­rı ve politik vak’al ar göz önüne alındı­ğında, vazife aynı zamanda pratik bir değere de sahip olur.

İLAVEHalk anlatılarının incelenmesindeki

beş veya altı esaslı yaklaşım metodunun gelişmesini sağlayan temayülleri ve sta­tülerinin gereği olarak tam bir görüntü­sünü ortaya koymalıdır. Bununla bera­ber ayrı ayrı, kısmen ilgilenilmeyen me­todun bazı ölçümlerinin önemine işaret etmek için bazı mülâhazalara ihtiyaç olabilir; çünkü bu ölçüler halk anlatı araştırması için yukarıda belirtilenler kadar spesifik değildir.

Birinci mülâhaza, nicelik metod la - rıyla ilgilidir. 1960’1 ardan beri halkbili­mi araştırmasında ölçümleme, örnekle­me ve bulguların istatistikî olarak orta­ya konması dikkat çekici bir ıol oynadı. Bu yönelimin önemli bir görüntüsü mo­dern haritacılıktır. Aslında son zaman­lardaki nicelik metodu eskiden geçerli olarak araştırılmayan antropolojiye ait incelemelerdeki zemine kayıyor ve bu se­beple “kesin bilgi” ölçüsü üretebilen bu metod halkbilimi metodu ölçüsünün öne­mini görmemize engel olmamalı. Bu me­tod halkbilimi ürünlerinin geleceği ve dağılımına, tekrarlanma araştırmasına dikkat çeken ve örneklerin tamamen ih­tiyarî seçimine bir nokta koydu. Gelene­ğin bilimsel yollarla araştırılmasının bir görüntüsü olarak bu, tam mânâsıyla ölç­meye dayanmaktadır: “Geleneğin muha­fazasından biraz farklı olarak “kulla­nımdaki geleneğin” İncelenmesine işaret ediyorum. Geleneğin değişik görevlerin­deki kollektif, kişisel ve özel duruma ait unsurları arasındaki fark (repeıtuvar- larda olduğu gibi) ölçümün metoduna, aslında sadece folklora ait bir yardım şeklinde düşünülebilir. Bunun dışında halkbilim araştırması ölçümünün tehli­kesi yoktur: Kesin bilgi sosyolojisine karşı yapılabilen nazariye burada geçer­li değildir.

İkinci nazariye, halkbilimi ürünleri­nin kataloglanması ve indekslenmesiyle ilgilidir. Metodun bu bölümü arşivleme

84 Millî Folklor

Page 84: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

tekniklerine ayrılmıştır; bu bölüm karşı­laştırmalı incelemelerin akıbetinin ne olacağına bakılmaksızın muhtemelen stratejik önemini koruyacaktır. Tip—ka­talogların şümûllü hazırlığı için moti­vasyonu oluşturan mukayeseli coğra- fi-tarihî inceleme» bir halk masalının bulunabilen bütün varyantlarıyla oriji­nal olarak tesbitinde bir uzman temin etmek gerekliydi; monografi kullanıldığı kadar popüler olmasa bile monografiye temayül ise hâlâ devam etmektedir. FJs- kiden beri katologlama ve indeksleme metodları, tipler türler ve motifler üzeri­ne kurulmuştur. Bana öyle görünüyor ki, bu hususta bir değişiklik oluyor. İn- dekslemeye bağlı olan tür, günümüz ar­şivlerini dolduran günlük hikâye ve bi­yografilerin bolluğunun durumundaki etkisizliği gittikçe arttırıyor. İskandinav Folklor Enstitüsü’ndeki bir grup çalış­ması indeksleme için öneriler hazırlıyor; konu 1978 yılındaki Folklor Arşivlemesi ve Dokümantasyonu konulu ikinci kon­feransta tartışıldı ve bu tartışma 1982 yılındaki ikinci konferansta yine tartışı­lacak36. Araştırma ve yeniden derleme verilerindeki koordineli görevler ve merkezî arşivlerin kurulması İçin, im­kânlar araştırılmak zorunda kalınacak­tır.

Son nazariye, halkbiliminin yeni mu­kavemet gücü ve kullanımı hakkındaki incelemelerle ilgilidir. Buraia kendili­ğinden oluşan parlak ışığıjügiyi], onar yıllık sürelerle folklora ait hayatı uzata- bilen, az veya çok ticarî folklor hareket­lerini görürüz. Pu hareketler üzerinde çok az duruldu ve gelecekte uzmanlar ta­rafından daha çok dikkate alınmalıdır. Medyada, reklâncılıkta, çizgi filmler ve benzerinde folklorun kullanılması, halk­bilimcilerin araştırma kapasitesini art­tırması, modern layatın diğer önemli bir görüntüsüdür, Folklor çok disiplinli bir

Millî Folklor

sahadır ve şimdiye kadar bu saha için el­verişli bir malzeme temeli oluşturmanın çok azı yapılmıştır, ihtiyacımız olan şey, gelecekte popüler kültür hakkında arşiv yorumları çıkarmaktır. Halk anlatı kah­ramanları, derli-toplu ve popüler bilgi incelemesi ile çok ilgilidir.

Millî yapıdaki folklorun kullanılma­sı, İskandinav ülkelerindeki konuyla, son bir N IF sempozyumuna tahsis edi­len konu, pek çok Avrupa ülkesinde dik­kat çekici bir rol oynadı37. Kimliğin bir prensibi olarak folklorun millî, dinî, ikinci derecede-kültürel v.b. rolü, hem Avrupa’ya ait etnoloji ve hem de üçüncü dünya ülkelerinin gelişiminde beynelmi­lelciliğine ve liberalizme karşı muhafa­zakârlık ve milliyetçiliğin diyalektiğinde bir unsur olarak ilginç bir çıkış noktası olmuştur. Pek çok metod, kültür sahala­rı ve günümüz geleneksel toplumlarının incelenmesine tatbik edilir olacaktır.

NOTLAR

* Ethnolagia Europea, c.XI. nr. 1(1979- 1980), s.9-27.

"* Nordic Instituc of Folklore. Henrikin- katu-Turku/FİNLANDÎYA

'Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyal Ka­kül lesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü-KAY- SERİ.

1 William R. Bascom (edj, Frantlara of Folklore (Washington D.C., 1977), s.2.

2 Kaarle Krohn, Die folkloristiche Arbeits methode (Oslo 1926). Walter Anderson, "Geog- raphisc.historische Methode”, I I and w arter buch des deutschen Marchens //, (ed. Lutz Marckensen), (Berlin ve Leipzig, 1934-1940), s.508-522.

■* Kaarle Krohn, Folklore. Methodolngy, (Austin 1971). Eserin Türçe çevirisi için hk.(çev.).

85

Page 85: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

4 örnek için bk. Matti Kuusi, “Virolais-su- omalainen Maailmansyntyruno”, Kaevalase- uran Vuosikirja, nr. 56 (Helsinki 1956), s.80 ve Alan Dundes(ed-) referansı için bk. The Study of Folklore, (Englewood Cliffs 1965), s.414- 416.

C.W.von Sydow, Selected Papers on Folklor, {Copenhagen 1948), s.11-43.

6 Lauri Honko, “A Hundred Years of Fin- nish Folklore Reseach: A Reapprasial”, Folk­lore 90; 1979 ıı(basılmış).

7 Örnek olarak bk. Stith Thompson, The Folktale (New York 1946), s 22 vd.

8 Wiüiam R. Bascom, ‘The Forma of Folk­lore: Prose Narratives”, Journal of American Folklore, nr.78 (1965).

9 Lauri Honko, “Genre Analysis in Folklo- ristics and Comparative Religion”, Temenos, nr.3(1968), s.48-66; Juha Pentikainen ve Tu- ula Juurikka (ed.), Folk Narrative Research, Studia Fennica, nr.20 (Pieksamaki 1976), s.13-74; Dan Ben-Amos, (ed.), Folklore Genres (Austin ve Londra 1976).

10 Ben-Amos, a.g.e, s.XV-XX.11 Lauri Honko, “Genre Analysis in Folk-

loristics and Comparative Religion”, s.57-59, ve “Der Mythos in Religionswissenschaft”, 7k- menos, nr.6 (1970), s.45-52.

12 Lauri Honka, “Genre Analysis....”, s.61. Max Weber, The Methodology of Social Scien­ces (Glencoe 1946), s. 89 vd. ile karşılaştırınız.

13 C. Scott Littleton, “A Two-dimensional Scheme for the Clasaification of Narratives", Journal of American Folklore, nr.78 (1965), s.26.

14 Vladimir Propp, Morfologija skazki (Le­ningrad, 1928), Halk Masalı Morfolojisi’nin İngilizce çevirisi içinde(Austin, 1958), “Trana- formacii volsebnyx skazok”, Poetika TV (1928), Istoriceskie komi volsebnoi skazki (Leningrad, 1946).

15 Claude Levi-Strauss, “The Structural Study of Myth”, Myth, A Symposium içinde, ed. Thomas A. Sebeok (Bloomington,

1955).Eleazar Meletinskij, “Structural-Typo- logical Study of the Folktale”, Genre 4 (1971). Jurij M. Lotmann, 'Sur la delimination lingu- istique et litteraire de la notion de structure”, Linguistics 6 (1964). Alan Dundes, “The Morphology of North American Indiatin Folk- tales”, Folklore Fellotvs Communications 195 (Helsinki, 1964). Elli Köngas Maranda ve Pi- erre Maranda, Structural Models in Folklore and Transformatıonal Essays, (The Hague,1971). Claude Bremond, “Le message narra- tif’, Communications 4(1964). A.J.Greimas, Semantigue structurale, (Paris, 1966).

16 Levi-Strauss, a.g.e.’de.17 Propp, Transformacii.... s.70-89.18 Archer Taylor, ‘The Biographical Pat-

tern in Traditional Narrative”, Journal of Folklore Institute I (1964), s. 114-129. Karş. Dundes, The Study of Folklore, s. 142-144.

19 Claude Levi-Strauss, “L’analyse Morp- hologique des Contes Russes”, International Journal ofSlauic Lingustistics and Poetics I I I (1960), s.143.

20 Dundes, The Study of Folklore, 9.206- 215.

21 Greimas, a.g.e., s.203.22 Boris Gasparov, Tarton Semioottien Ko-

ulunta”, Struktualismia, Semiotiikkaa, Poeti- ikkaa (Ed. Satu Apo vd.), Helsinki 1974), s.39- 41.

23 Claude Bremond, “Morphology of The French Folktale”, Semiotica 2 (1970), s.251- 257.

24 Dan Ben-Amos ve Renneth Goldstein (ed.), Performance and Communication, (The Hague, 1975).

26 Dell Hymes, “The Etnography of Spe- aking”, Antropology and Human Behavoir, (Ed. T. Gladwin-Wm. C. Sturtevant), (Was- hington 1962), s. 13-53. Daha çok kaynak için bk.Ben Amos - Goldstein, a.g.e, s.3, 11. not.

26 E. Ojo Arewa-Alan Dundes, “Poverbs and The Ethonography of Speaking Folklore”, American Anthropologist, c.66, nr.6(1964), s.70-85. Daha az oranda linguistik şekillerde

86 Millî Folklor

Page 86: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

Yıl: 12 Sayı: 45

de bu eğilime paralel işlenen folklorik olayla­rın analiziyle ilgili olarak karş. Robert A. Ge- orges, “Toward an Understanding of Storytei- ling Events”, Journal of American Folklore, 82 (1969), s.313-328, ve diğer makaleler için bk. Toıvard New Perspectives in Folklore, (ed. Americo Paredes-Richard Bauman), (Austin1972). Gelenek ürününe sosyo-linguistik bir yaklaşım için son zamanlardaki bir başvuru için bk. Paivikki Suojanen’nin, Saarna, saar naaaja, tilanne, (Helsinki 1978) isimli dokto­ra tezi kendiliğinden ortaya çıkan bir nasihat niteliğindedir. Aynca Richard Baumann’m “The Etnography of Speaking in Folk Narrati­ve Reseach”(ARV, 1979’da yayımlandı) isimli yazısına da bakınız.

21 Şamanistik toplantıların incelenmesi özel bir durumdur. Karş. Lauri Honko, “Role- taking of The Shaman”, Temenos , 4(1969), s.26-52 ve Anna Leena Siikala, “The Rite Technique of The Siberian Shaman”, Folklore Felloıvs Communication, 220 (Helsinki 1978), a.31-77,319-341.

28 Linda Degh-Andrew Vazsonyi, “Legend and Belief”, Genre, c.IV, nr.3 (1971). Bu maka­leyi Ben-Amos da (a'g.e, s.93-123) yeniden neşretti. Ben-Amos’un eserindeki “The Hypothesis of Multi-Conduit Transmission in Folklore” (a g.e., s.207-252) isimli diğer maka­leyle de karşılaştırınız.

29 Lauri Honko, “The Role of Fieldwork in Tradition Reseach”, Ethnologia Scandinavica, 1977, s.88-89.

30 Richard Bauman, “The Field Study of Folklore in Context”, Handbook of American Folklore (Ed. Richard M. Dorson), (yazma;.

31 Lauri Honko, “Tradition Barriers and Adaptation of Tradition”, Ethnologia Scandi­navica , 1973. Çevre kavramı hakkında benim İsveç’te yayınlanan7>a«ij£ton och miljö'deki giriş makaleme bakınız.

32 Lauri Honko, “Perinteen Sopeutumı- sesta”, Sananjalka, 21(1979), s.57-76.(Ingiliz- ce özetiyle).Yakında çıkacak olan bir çalışma­mın da İngilizce versiyonu Studia Fennica’da çıkacak.

33 Honko, Perinteen Sopeutumisesta, s.71-75.

34 Roger D. Abrahams, Deep Down in The Jungle, (Hatboro, 1970), s.173-181. Metodu daha geniş sahalarda uygulamak mümkün olabilir. Bununla birlikte genellikle Matti Sarmela tarafından tarif edildiği gibi büyük ekolojik yaklaşımlar, örneğin, uzun zaman sürecindebelirlenmiş bölgelerin ve vilâyetle­rin gelişen profilleri üzerindeki fizikî mihrak­lar ve toplumlardan ayrılmış olan tamâyül. Krş. Matti Sarmela, “Recirocity Systems of Rural Socıety”, Finnish Karelian Culture Area, Folklore Fellows Communications, 207 (Helsinki 1969) ve “Folklore, Ecology and Su- perstructures”, Studia Fennica, 18 (Helsinki 1974).

35 Julian H. Steward, Theory of Culture Change, (Urbana 1973). Eric Wolf. Peasants, (Englewood Cliffs 1966). Bjarne Stokund, “Ecological Succession: Reflection on The Re- lations Between Man and Environment in Pre-Industial Denmark”, Ethnologia Scandi­navica 1976, s.84-85. Orvar Löfren, “Peasanat Ecotypes, Problems in The Comparative Study of Ecological Adaptation”, Ethnologia Scandinavica 1976, s. 103-109.

36 Tradition, Dokumentation, Arkiu,. NIF:s andra Nordiska Folkloristiska Arkiv- och Dokumentations- konferans, Abo 1978. (Ed. Gun Herranen), NIF Publications, nr. 6 (Abo 1978).

37 Bk. N IF Neıvsletter, nr.2 (Haziran 1979).

Millî Folklor 87

Page 87: HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME...HALK, HALK BİLİMİ VE HALK BİLGİSİ ÜZERİNE BİR DENEME Doç. Dr. Metin EKİCİ Bilim ve teknolojinin ve buna

TANITMALAR.. .TANITMALAR.. .TANITMALAR.. .

MASAL ARAŞTIRMALARIYrd. Doç. Dr. Faruk ÇOLAK

Saim Sakaoğlu, Masal Araştırmaları, Ankara 1999, 340 s. Akçağ Yayınları 272, Kaynak Eserler 65.

Saim Sakaoğlu’na ait olan bu yayım, Ön­söz, Giriş ve 4 bölümden meydana gelmekte­dir.

Yazarın önsözde de belirttiği gibi kitabın bazı bölümleri, yazarın daha önce yayım lan­mış olan çalışmalarından meydana gelmek­tedir.

Eserin Giriş bölümü daha önce yayım ­lanmış olan “Gümüşhane Masalları /Metin Toplama ve Tahlil Ankara 1973” adlı çalış­masının ilgili bölümlerinden gözden geçirile­rek alınmıştır. Giriş bölümünde; Masal Üze­rine, Masal Nedir?, Masalların Kaynaklan, Masalların Sınıflandırma Çalışmaları, Ya­bancı Kültürlerin önem li Masal Kitapları, Türk Masalları ve Masaların Kalıp Sözleri alt başlıkalrı yer almaktadır.

"Masal Nedir?” başlığı altında Ahmet Ve­fik Paşa'dan günümüze kadar uzanan devre­de yapılan masal tanımlar’ ve bu tanımlarla birlikte Türk dünyasında masala karşılık kullanlan kelime ve terim ler verilmiştir.

“M asalların Kaynakları” bölümünde üzerinde pek çok tartışma yapılmış olan ma­salların kaynağı meselesi ve masalların kay­nakları ile ilgili okullar (Tarih öncesi gö- rüş/Mitoloji okulu, Tarihi görüş / Hindoloji okulu ve Etnoğrafik görüş / Antropoloji oku­lu) hakkında bilimsel görüşler kaynaklarıy­la birlikte aktarılmıştır.

“Masalların Sınıflandırma Çalışmaları” ile ilgili bölümde masal tipleri ve masal mo­tifleri hakkında kaynaklardan hareketle özetleyici bilgiler verilerek, Arnee-Thomp- son ve Eberhard-Boratavın tasnif çalışma­ları araştırıcıların ilgisine sunulmuştur. Mo­t if bölümünde ise; motifin çeşitli yaygın ta­nımları ile Stith Thompson’un “m otif lndex o f Folk-Literature” adlı meşhur tip katalo­gundaki motiflerin sırası verilmiştir.

“Yabancı Kültürlerdeki önem li Masal Kitapları" başlıklı alt bölümde ise; Hint, Arap, Iran ve Avrupa masallarının önemli kitapları kısaca tanıtılmıştır.

‘Tü rk Masalları” başlıklı alt bölümde Türk masalları 6 başlık altında toplanmış­tır. Türk masalları İslam iyet öncesinden alıp, günümüz bilimsel çalışmalarına kadar

getirmiştir. Bu bölümde Türk masalları ile ilg ili önemli bibliyografik eserler kısaca ta­nıtılmıştır. Masal araştırmacıları için en dikkate değer bölümlerden birisi bu bölüm­dür.

Giriş bölümünün “Masalın Kalıp Sözle- ri/Formelleri” başlıklı alt bölümde masal ya­pılarının vazgeçilmez unsuru olan kalıp söz- ler/lorm eller incelenmiştir. Formeller; Baş­langıç (giriş), Bağlayış (geçiş), benzer du­rumlarda kulandan, Bitiş ve Çeşitli Formel Unsurları olmak üzere 5 alt başlığa ayrıla­rak incelenmiş, konu ile ilgili ayrıntılı bilgi verilmiştir.

Eserin Giriş bölümü 85 adet dipnot ve açıklayıcı bilgi ile tamamlanmıştır, zengin bir dipnotla hazırlanan bu bölüm Türk ma­sal araştırıcıları için bir temel başvuru kita­bı olacak niteliktedir.

Eserin Birinci bölümünde; “Tip, M otif ve Formel” , “masal Araştırıcıları ve Gelenek". Masallarda Hakim iyet ve Devlet Fileri”, “Es­ki Kaynaklarda Masal” , “Tanzimat’tan M illi Edebiyat’a Masal” ve “Değişik Konular" alt başlıklarında yazarın değişik zaman ve yer­lerde yayımlanmış makale ve tebliğlerinden meydana gelmiştir.

İkinci bölüm, yazarın masallar üzerine yapmış olduğu bibliyografya çalışmaları ve masal kitapları ile ilgili yazılarına ayrılm ış­tır. Bölümün dikkat çeken yazılarından biri­si “İngiliz, Fransız ve Alman Dillerinde Ana­dolu Masalları Bibliyografyası” başlıklı yazı­dır.

Eserin Üçüncü bölümünde Türk dünya­sının Anadolu merkezli coğrafyasından der­lenmiş 11 adet masal metnine yer verilm iş­tir.

Eserin Dördüncü bölümünde A li Bg^at Alptekin’in yazar Saim Sakaoğlu hakkında yayımladığı iki yazı yer almaktadır. Yazılar­dan birincisi “masal Araştırmaları/Folktale Studies I, İstanbul 1988, s. 183-193” de ya­yımlanmıştı. İkinci yazı da Ali Berat Alpte­kin’e ait ve Saim Sakaoğlu’nun masallarla ilgili önemli dört kitabının tanıtımıdır. Bu bölümde yer alan üçüncü yazı “Masal derle­yicilerine Çağn” başlıklıdır. Dördüncü yazı ise masal derleyicilerine yardımcı olacak so­rulardan meydane gelmektedir.

88 Millî Folklor