gÜmÜŞhane Ünİversİtesİisamveri.org/pdfdrg/d03763/2013_2_3/2013_3_ellekh.pdf · bu ilişkiler...

25

Upload: others

Post on 28-Jan-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık
Page 2: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

DERGİSİ

July/Temmuz-2013 Year/Yıl: 2 Volume/Cilt: 2 Issue/Sayı: 3

GUMUSHANE UNIVERSITY

JOURNAL OF DIVINITY FACULTY

HAKEMLİ DERGİ

QUARTERLY JOURNAL

Page 3: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

DERGİSİ

ISSN: 2146-7900

Sahibi/Owner of the Journal

Prof. Dr. İhsan GÜNAYDIN

(Rektör)

Editör/Editor in Chief

Yrd. Doç. Dr. Ali ÇOLAK

Editör Yardımcıları/Associate Editor

Yrd. Doç. Dr. Adem ÇATAK

Yrd. Doç. Dr. Nur Ahmet KURBAN

Öğr. Gör. Berat SARIKAYA

Yayın Kurulu/Editorial Board

Prof. Dr. İhsan GÜNAYDIN, Doç. Dr. Selami ŞİMŞEK, Yrd. Doç. Dr. Ali

ÇOLAK, Doç. Dr. Mevlüt ERTEN, Yrd. Doç. Dr. Nur Ahmet KURBAN, Yrd.

Doç. Dr. Adem ÇATAK, Yrd. Doç. Dr. Rahmi TELKENARAĞLU

Redaksiyon ve Dizgi/Typographic and Redaction

Öğr. Gör. Berat SARIKAYA

Bu Sayının Hakemleri/Referees of this issue Prof. Dr. Ahmet BEDİR, Prof. Dr. Hasan KAYIKLIK, Prof. Dr. İsmail

ÇALIŞKAN, Prof. Dr. Mesud ERDAL, Prof. Dr. Yener ÖZTÜRK, Prof. Dr.

Zülfikar DURMUŞ, Doç. Dr. Ahmet İSHAK DEMİR, Doç. Dr. Hasan KURT,

Doç. Dr. İhsan SOYSALDI, Doç. Dr. Mevlüt ERTEN, Doç. Dr. Özcan TAŞCI,

Doç. Dr. Selami ŞİMŞEK, Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman ALTUNTAŞ, Yrd. Doç.

Dr. Ahmet GÜNEŞ, Yrd. Doç. Dr. C. Zehra KÖROĞLU, Yrd. Doç. Dr. Davut

ŞAHİN, Yrd. Doç. Dr. Fikri GÜNEY, Yrd. Doç. Dr. Hamza AKTAŞ, Yrd. Doç.

Dr. İsmail ACAR, Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÜMİT, Yrd. Doç. Dr. Yusuf GÖKALP,

Yrd. Doç. Dr. Hasan TANRIVERDİ

İrtibat/Contact

Bağlarbaşı Mahallesi 29100 / GÜMÜŞHANE

E- posta: [email protected]

Gümüşhane 2013

Page 4: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI

ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA ÇÖZÜMÜ

Hasan ELLEK

Özet

Her biri farklı fıtrat ve donanımda yaratılan insanoğlu, hayata dair ihtiyaçlarını elde etmek için

çalışırken, bazen birbirlerine karşı haksız tutumlara girebilmektedir. Bu da insanlar arasında çeşitli

ihtilaf ve çekişmelerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Sulh akdi, bu ve benzeri problemlerin

çözüme kavuşturulması için meşru kılınmıştır.

Sulh akdi, karşılıklı anlaşma neticesinde yapıldığı için taraflar arasında kin ve intikam

duygusunun kalkmasını sağlayıp insanlar arasında bozulan ilişkileri onardığından en yararlı ve değerli

akit olarak görülmüştür.

Fıtrat dini olan ve insanın yaratıcısı tarafından gönderilen İslam’ın her yönüyle yaşanmaya ve

yaşatılmaya çalışıldığı tarihimizde, birçok ihtilaf ve çekişmeler, sulh anlaşmasıyla sona erdirilmiştir.

Bunun için problemin yerinde halledilmesi gerektiği prensibinden hareketle mahallelerde sulh

meclisleri oluşturulmuştur. Mahkemeye intikal eden davalarda da hâkim, aralarındaki olayları sulh

yoluyla çözmeleri için taraflara tavsiyede bulunmuştur. Günümüzde de uzlaştırma kurulları,

ombudsman/kamu denetçisi, arabuluculuk gibi belirli açılardan sulh akdine benzeyen çeşitli

uygulamalar yapılmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır.

Anahtar Sözcükler: İhtilaf, Sulh, Anlaşma.

AMICABLE SETTLEMENT DISPUTES BETWEEN PEOPLE IN THE LIGHT OF

QUR'AN AND HADITH

Abstract

Human being who are created in different characteristics and features, sometimes they can

strike unfair attitude towards each other while trying to achive their needs. This result in the emergence

of various disputes and conflicts among people. Magistrate contract, rendered legitimate to resolve this

and similar problems.

Magistrate contract, made as a result of mutual agreement between the parties for the people

who provide the disappearance of a sense of revenge, hatred and repairs broken relationships was seen

as the most useful and valuable contract.

İslam, religion of creation tried to experience ıts all aspects and keep it alive in our history,

many disputes and conflicts dissolved by magistrate contract. To do this, by following the principle “the

problems should be solved in place”, magistrates' councils were established in neighborhoods. The

cases referred to the Court the judge advised the parties to resolve their conflicts peacefully. Today,

various applications are made i.e, conciliation boards, ombudsman/ombudsmen, mediation, in certain

respects similar to magistrate contract and successfull results are observed.

Key words: Dispute, magistrate, agreement.

Yrd. Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected].

Page 5: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

92

A- Sulh Kavramı

İnsan, yaşam için gerekli olan çeşitli ihtiyaçlarını gidermek üzere sosyal,

ekonomik, kültürel ve başka açılardan diğer insanlarla ilişki içerisinde olmak

mecburiyetindedir. Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten

insanlar bulunduğu gibi haksızlık yapanlar da olabilmekte ve netice itibariyle

insanlar arasında bazı ihtilaf ve problemler ortaya çıkabilmektedir. İşte böyle

durumlarda bu ihtilaf ve problemlerin sulh yoluyla çözüme kavuşturulması

toplumun huzur içerisinde yaşaması için çok önemlidir.

1. Sözlük Anlamı

Sulh kelimesi, Arapça bir sözcük olup, “Sa-le-ha / صلح” fiilinden türemiş

bir isimdir. Bu fiil, sülasî mücerredin üçüncü ve beşinci bablarında kullanıldığında

“layık oldu, bir kişi fesadından sonra iyi oldu, doğru oldu, düzeldi, faydalı ve

uygun oldu, müstakîm oldu, iyileşti” anlamlarında lâzım bir mana bildirmektedir.

“As-le-ha أصلح” şeklinde if’âl babında “düzeltti, düzene koydu, tamir etti, uygun

hale getirdi, kişilerin aralarını bulup barıştırdı ve iyilik yaptı” anlamlarında

müteaddî bir mana; “sâ-le-ha صالح” şeklinde mufâale bâbında ise “anlaştı,

uzlaştı, barıştı” gibi müşâreket bildiren manalara gelmektedir. 1

Sulh kelimesi Türkçede “barış, barışma, barışıklık, rahatlık, asayiş,

uyuşma, uzlaşma, anlaşma” anlamlarında kullanılmaktadır.2 Sulh, taraflar

arasında ortaya çıkan ihtilaf ve çekişmelerin karşılıklı anlaşarak sona erdirilmesi

manasına gelmektedir.

2. Terim Anlamı

İslam Hukukunda mezhepler, sulh akdini çeşitli açılardan değerlendirip

farklı şekilde tanımlamışlardır. Hanefî âlimlerden Mevsılî (ö. 683/1284), Zeylaî

(ö. 743/1342), Aynî (ö. 855/1451) ve Kâdızâde Efendi (ö. 988/1580) sulhu,

“Hasımlar arasındaki çekişme ve anlaşmazlığı ortadan kaldıran akit” (عقديرتفعبه

1 Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed, Tehzîbu’l-Luğa, I-XVII, Thk. Abdulkerîm el-İzbâdî,

b.y., t.y., c. IV, s. 243; Cevherî, İsmail b. Hammâd, es-Sıhâh Tâcu’l-Luga ve Sıhâhu’l-Arabiyye,

I-VI, Thk. Ahmed Abdulgafûr Attâr,3. b., Dâru’l-Ilm li’l-Melâyîn, Beyrut, 1404/1984, c. I, s.

383; Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Muhammed b. Ömer, Esâsu’l-Belağa, I-II, Thk. Muhammed Basil

Uyûnu’s-Sûd, 2. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2010, c. I, s. 554; İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl

Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisânu’l-Arab, I-XVIII, 2. b., Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-

Arabî - Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî, Beyrut, 1417/1997, c. VII, s. 384; Feyyûmî, Ebu’l-Abbâs

Ahmed b. Muhammed b. Ali, el-Misbâhu’l-Munîr fî Garîbi’ş-Şerhi’l-Kebîr, 1. b., Dâru’r-

Risâleti’l-Âlemiyye, Beyrut, 1431/2010, s. 284; Fîrûzâbâdî, Ebu’t-Tâhir Mecduddîn Muhammed

b. Yakub, el-Kâmûsu’l-Muhît, I-IV, 1. b., Dâru ihyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1412/1991, c. I, s.

473; Tehânevî, Muhammed Ali el-Farûkî, Mevsûatü Keşşâfi Istılahâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm, I-II,

ed. Refîk el-Acem, Thk. Ali Dahrûc, 1. b., Mektebetü Lübnan, Beyrut, 1996, c. II, s. 1093-1095. 2 Sâmî, Şemşeddin. Kâmus-u Türkî, Dersaâdet, İstanbul, 1317, s. 830; Devellioğlu, Ferit, Lûgat,

11. b., Aydın Kitabevi, Ankara, 1993, s. 963; TDK Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara, 2005, s.

1817.

Page 6: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

93

الخصوم بين والتنازع (التشاجر ,3 şeklinde tarif ederken; Nesefî (ö. 710/1310) ve

Meydânî (ö. 1298/1881) ise, “Çekişmeye son veren akit” (عقديرفعالنزاع)4 şeklinde

daha kısa olarak tanımlamışlardır.

Şâfiî âlimlerden Nevevî (ö. 676/1277), Şirbînî (ö. 977/1570), Ramlî (ö.

1004/1596) “kendisiyle tartışmanın kesildiği akit” ( ا:لغة عقديحصل:قطعالنزاع،وشرع

ذلك (به 5

diye tanımlarken, Hanbelî âlimlerden İbn Kudâme (ö. 620/1223), İbn

Müflih (ö. 884/1479), Merdâvî (ö. 885/1480), Hıcâvî (ö. 968/1560), Buhûtî (ö.

1051/1641) ve Necdî (ö. 1392/1972), “İhtilaf hâlinde olan tarafların arasını

bulmayı sağlayan akit” (صلحبينالمختلفين لبهاإلىال لحمعاقدةيتوص (الص 6 şeklinde tarif

etmişlerdir.

Mâlikî fukahasından İbn Arafe (ö. 803/1401)’nin sulh tanımı şöyledir:

“Sulh, ortaya çıkan veya çıkma ihtimali olan çekişmeyi gidermek için hak ve

3 Mevsılî, Ebu’l-Fazl Mecdüddîn Abdullah b. Mahmud, el-İhtiyâr li Ta’lili’l-Muhtâr, I-IV, Thk.

Şuayb el-Arnaût – Ahmed Muhammed Berhûm – Abdullatîf Hirzullah, 1. b., Dâru’r-Risâleti’l-

Âlemiyye, Dımaşk, 1430/2009, c. II, s. 421; Zeylaî, Fahruddîn Osman b. Ali, Tebyînü’l-Hakâik

Şerhu Kenzi’d-Dekâik, I-VI, 1. b., el-Matbaatu’l-Kübra’l-Emîriyye, Bulak-Mısır, 1315/1897, c.

V, s. 29; Aynî, Ebû Muhammed Mahmud b. Ahmed, el-Binâye fî Şerhi’l-Hidâye, I-XII, 2. b.,

Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1411/1990, c. IX, s. 3; Kâdızâde Efendi, Şemsuddîn Ahmed b. Kûder,

Netâicu’l-Efkâr fî Keşfi’r-Rumûz ve’l-Esrâr (Tekmiletü Şerhi Fethi’l-Kadîr), I-X, 1. b., Dâru’l-

Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1424/2003, c. VIII, s. 423. 4 Cürcânî, Ali b. Muhammed eş-Şerîf, Kitabu’t-Ta’rifât, Thk. Muhammed Abdurrahman el-

Mar’aşlî, 2. b., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 1428/2007, s. 209; Tûrî, Muhammed b. Hüseyin b. Ali,

Tekmiletü’l-Bahri’r-Râik Şerhu Kenzi’d-Dekâik, I-IX, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,

1418/1997, c. VII, s. 434; İbn Âbidîn, Muhammed Emin b. Ömer, Reddu’l-Muhtâr ale’d-

Durri’l-Muhtâr, I-XIV, Thk. Adil Ahmed Abdulmevcûd - Ali Muhammed Muavvad, 1. b.,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1423/2003, c. VIII, s. 405; Meydânî, Abdulganî b. Talip, el-

Lübâb fî Şerhi’l-Kitâb, I-IV, el-Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut, t.y., c. II, s. 162-163. 5 Nevevî, Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref, Ravdatu’t-Tâlibîn, I-VIII, Thk. Adil Ahmed

Abdulmevcûd – Ali Muhammed Muavvid, Dâru Alemi’l-Kütüb, Beyrut, 1423/2003, c. III, s.

427; Şirbînî, Şemsuddîn el-Hatib Muhammed b. Muhammed, Muğni’l-Muhtâc ilâ Ma’rifeti

Meâni Elfâzı’l-Minhâc, I-IV, 1. b., Dâru’l-Marife, Beyrut 1418/1997, c. II, s. 230; Ramlî,

Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed, Nihâyetü’l-Muhtâc ilâ Şerhi’l-Minhâc, I-VIII, Dâru’l-Fikr,

Beyrut, 1404/1984, c. IV, s. 382; AbdulMevcûd, Adil Ahmed, “ve diğerleri”, Tekmiletü’l-

Mecmû’ Şerhu’l-Mühezzeb, I-XXVII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1428/2007, c. XIV,

s. 167. 6 İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed, el-Muğnî, I-XV, Thk.

Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî – Abdulettâh Muhammed el-Hulv, 3. b., Dâru Âlemi’l-Kütüb,

Riyad, 1417/1997, c. VII, s. 5; İbn Müflih, Ebû İshâk Burhânüddîn İbrahim b. Muhammed b.

Abdullâh er-Râmînî ed-Dımaşkî, el-Mübdi’ fî Şerhi'l-Mukni’, I-VIII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-

İlmiyye, Beyrut, 1418/1997, c. IV, s. 258; Merdâvî, Ebü'l-Hasen Alâüddîn Alî b. Süleyman b.

Ahmed, el-İnsâf fî Ma’rifeti’r-Râcihi mine’l-Hilâf, I-XII, 2. b., Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî,

Beyrut, t.y., c. V, s. 234; Hıcâvî, Ebu’n-Necâ Şerefüddîn Musa b. Ahmed b. Sâlim el-Makdîsî,

el-İknâu fî Fıkhi’l-İmâm Ahmed b. Hanbel, I-IV, Thk. Abdullatîf Muhammed Musa es-Subkî,

Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, t.y., c. II, s. 192; Buhûtî, Mansûr b. Yunus b. İdris, Keşşâfu’l-Kınâ’

ani’l-İknâ’, I-XV, Thk. Komisyon, 1. b., Vezâratü’l-Adl fi’l-Memleketi’l-Arabiyyeti’s-Suûdiyye,

1427/2006, c. VIII, s. 276; Necdî, Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Âsımî, Haşiyetü’r-

Ravdı’l-Murbi’ Şerhu Zâdi’l-Mustakni’, I-VII, 1. b., el-Metâbiu’l-Ehliyye, b.y., 1398/1976, c. V,

s. 128.

Page 7: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

94

davadan bir bedel karşılığında vazgeçmektir.” (أودعوىبعوضلرفعنزاع انتقالعنحق

(أوخوفوقوعه 7

Ca’ferî mezhebine göre sulh, “Hasımlar arasındaki anlaşmazlığı karşılıklı

rızayla ortadan kaldırmak için meşru kılınan bir akittir.”

لحبأنهعقدشرعلقطعالتنازعبينالمتخاصمينبتراضيها (الص فكثيرمن") الفقهاء عر

8

Hanefî mezhebini esas alan Mecelle’nin 1531. maddesindeki sulh tanımı

şöyledir: “Sulh, bitterazi nizaı ref’ eden bir akittir ki icab ve kabul ile mün’akid

olur.” Bu tanım günümüz Türkçesine aşağıdaki şekilde çevirilebilir: “İcap ve

kabulle kurulup taraflar arasındaki anlaşmazlığı karşılıklı rıza ile ortadan

kaldıran bir akittir.”9

İslam Hukukunda Sulh konusunda Türkçe yayımlanmış tek eser sahibi

olan Davut Yaylalı, mezheplerin sulhla ilgili tanımlarını birleştirerek sulhu,

“Tarafların bir bedel karşılığında aralarındaki ihtilafı kaldırmak için kendi

rızalarıyla yaptıkları akde sulh denir”10

şeklinde tarif etmiştir.

3. Tanımların Değerlendirilmesi

Bu tanımların ortak noktası olarak sulhun, taraflar arasında ortaya çıkan

veya çıkma ihtimali olan bir anlaşmazlığı gidermek için yapıldığı hususu

zikredilebilir. Şöyle ki, yukarıda kaydedilen tanımlarda geçen “teşâcur” (التشاجر)

(tartışma), “nizâ’” (النزاع) (çekişme), “husûm” (الخصوم) (davacı - davalı),

“muhtelifeyn” (المختلفين) (ihtilaf içinde olanlar) ve “mütehasımîn” (المتخاصمين)

(davacı - davalı) gibi ifadeler ile sulhun diğer hukuki işlemlerden ayrılan

özelliğine işaret edilmektedir. Bu da sulhun, taraflar arasında meydana gelen

tartışma ve çekişmeyi bir şekilde çözüme kavuşturmak için yapılan bir anlaşma

olduğunu göstermektedir.

Yukarıda kaydedilen Hanefî, Şâfiî, Hanbelî, Mâlikî ve Ca’ferî

mezheplerinin sulh tanımları ana hatlarıyla birbirlerine benzemekle birlikte,

7 Haraşî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah, el-Haraşî Şerhu Muhtasari’l-Halil, I-VIII, Dâru

Sâder, Beyrut, t.y., c. VI, s. 2; Mevvâk, Ebû Abdullah Muhammed b. Yusuf b. Ebi'l-Kâsım el-

Abderî el-Gırnâtî, et-Tâc ve'l-İklîl li Muhtasari’l-Halil, I-VIII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

Beyrut, 1416/1994, c. VII, s. 5; Sâvî, Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed el-Halvetî, Bulğatü’s-

Sâlik li Akrabi’l-Mesâlik, I-IV, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, t.y., c. III, s. 405; Âbî, Salih Abdu’s-

Semî’, Cevâhiru’l-İklîl, I-II, el-Mektebetü’s-Sekâfiyye, Beyrut, t.y., c. II, s. 102; Alîş,

Muhammed, Şerhu Minehı’l-Celîl alâ Muhtasari’l-Allâme Halîl, I-IV, Dâru Sâdır, b.y., t.y., c.

III, s. 200. 8 Muğniye, Muhammed Cevad, Fıkhu’l-İmâm Ca’feri’s-Sâdık, I-VI, 5. b., Dâru’l-Cevâd, Beyrut,

1404/1984, c. IV, s. 87. 9 Mecelle, Mad., 1531.

10 Yaylalı, Davut, İslam Hukukunda Sulh, Taştan Matbaası, İstanbul, 1993, s. 13.

Page 8: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

95

Mâlikî ve Ca’ferî mezhepleri ile Mecelle’nin sulh tanımlarında bazı ilaveler

olduğu görülmektedir. Bunları şöyle özetlemek mümkündür:

Mâlikîlerin sulh tanımında “çıkma ihtimali olan” (وقوعه ifadesi (خوف

dikkat çekmektedir. Bu ifadeye göre Mâlikî mezhebinde sulhun sahası, diğer

mezheplerde olduğu gibi sadece üzerinde çekişme olan hukuki ilişkilerle sınırlı

kalmayıp aynı zamanda taraflar arasında anlaşmazlık çıkması muhtemel durumları

da kapsadığı ve böyle bir olayın meydana gelmesini önceden önleyecek akitlerin

de sulh olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.11

Mâlikîlerin sulh tanımında geçen “bir bedel karşılığında” (بعوض)

ifadesiyle, sulhun bir bedel karşılığı yapılabildiği belirtilmektedir. Sulh işlemi,

çoğunlukla bir bedel mukabilinde yapılsa da bazı durumlarda bedelsiz olarak da

yapılmaktadır. Bu sebeple tarifte bulunan “bir bedel karşılığında” kaydının sulh

işleminin sınırlarını daralttığı düşünülebilir.

Ca’ferî mezhebi ve Mecelle’nin sulh tanımındaki “karşılıklı rızayla”

ibaresine gelince; bu ifade, sulh akdinin tarafların özgür iradesi ile (بتراضيها)

yapılan bir akit olduğunu ve tarafların sulh yapmaya zorlanamayacaklarını

göstermektedir. Her ne kadar sulh akdinin muteber olanı, karşılıklı rıza ile

yapılanı olsa da, bazen insan mahkemeye çıkmamak, yemin etmemek, başından

belayı bir şekilde atıp bu gibi olaylarla zaman kaybetmemek ve buna benzer

sebeplerle rızası olmamasına rağmen sulh yapmak mecburiyetinde kalabilir. Bu

sebeple Ca’ferî mezhebi ve Mecelle’nin kullanmış olduğu “karşılıklı rızayla”

ifadesinin tanımda zikredilmemesi, sulh akdinin kapsamının daraltılmaması adına

daha isabetli görülmektedir.

Nesefî ve Meydânî gibi Hanefî âlimlerin yapmış oldukları “Çekişmeye son

veren akit” (النزاع şeklindeki tanım, tercihe en uygun olanıdır. Çünkü bu(عقد يرفع

tanım, diğerlerine göre daha öz ve daha kapsamlıdır. Tanımda geçen “akit” (عقد)

kelimesinden sulh işleminin taraflar arasında gerçekleştiği anlaşıldığından ( بين

المتخاصمين) ,(الخصوم ) ve (بين المختلفينبين ) kayıtlarının tanımda zikredilmesi şart

değildir. Zira karşılıklı taraflar olmadan akit yapılamaz. (النزاع) kelimesi taraflar

arasında ister ortaya çıkmış, isterse ortaya çıkma ihtimali olsun, bir çekişmenin

bulunduğunu göstermektedir.

B- Sulhun Hukuki Dayanakları

İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkların sulh yoluyla çözümünün meşruluğu,

kur’an ve sünnet ile sabittir. İlgili nasslar, sulh akdinin hukuki dayanağını teşkil

etmektedir. Ayrıca, tarafların aralarındaki nizayı anlaşarak çözmelerinin onlar için

daha hayırlı olduğu ifade edilmektedir. Müslümanlar da anlaşmazlıklarını sulh ile

çözüme kavuşturmaya gayret göstermişlerdir. Bu bakımdan sulh akdi, İslam

11

Abdulmevcûd, a.g.e., c. XIV, s. 167.

Page 9: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

96

Tarihi boyunca uygulana gelen ve halen uygulanmakta olan evrensel hukuki

işlemlerden birisi olmuştur.

1. Kitaptan Deliller

Kur’an-ı Kerim, bir muamelenin meşru olup olmadığını tespit etmek için

başvurulacak ilk kaynaktır. Allah (c.c), insanların hem bu dünyada hem de

ahirette huzur ve sükûn içerisinde yaşamalarını istemektedir. Bu anlamda insanlar

arasında çeşitli sebeplerle çıkan anlaşmazlıkların sulh yoluyla halledilmesini

özellikle tavsiye etmektedir. Burada sulha konu olan anlaşmazlıkların sulh yolu

ile nasıl çözülebileceğini gösteren bazı ayetler ve onların anlamları üzerinde

durulacaktır:

a. ا صلح بينهما يصلحا أن عليهما جناح فل ا إعراض أو ا نشوز بعلها من خافت امرأة وإن

خير لح Bir kadın eğer kocasının geçimsizliğinden yahut (kendisinden) yüz“ والص

çevirmesinden endişe ederse, o takdirde anlaşarak aralarını düzeltmelerinde

ikisine de bir günah yoktur. Sulh (anlaşmak)da (büyük) hayır(lar) vardır.” 12

Bu ayet, anlaşmazlıkların sulh yoluyla çözüme kavuşturulmasını teşvik

etmektedir. Ayet-i kerimenin “Sulh (anlaşmak)da (büyük) hayır(lar) vardır.”

لحخير) hakkında müfessirler ile dil âlimleri farklı (ال) ibaresindeki lâm-ı ta’rif (والص

değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bir kısmı buradaki lâm-ı ta’rifin ahd için,

diğer bir kısmı da cins için olduğunu belirtmişlerdir. Fahrettin er-Râzî (ö.

606/1210) ve Kâdı Beydâvî şârihlerinden Muhyiddîn Şeyhzâde (ö. 951/1545),

buradaki lâm-ı ta’rifin ahd için olduğunu ifade edenlerdendir.13

Râzî, “Nekre bir

isimden sonra aynı isim, lâm-ı ta’rifli geldiğinde, o lâm-ı ta’rif, cins için değil,

ahd için olur” kaidesine binaen buradaki sulhtan maksat, ayette bahsi geçen karı

koca arasındaki sulhtur. Aksi takdirde lâm-ı ta’rife ahd değil de cins/istiğrak

manası verildiğinde ayet-i kerimedeki “Sulh (anlaşmak)da (büyük) hayır(lar)

vardır” (خير لح ,ibaresinden umûmî, her türlü sulh manasının anlaşılacağını (والص

bu takdirde de konunun mücmel kalacağını bildirmiştir.14

Bir kısım müfessirlere göre de “Sulh (anlaşmak)da (büyük) hayır(lar)

vardır.” (خير لح ,cins içindir. İbn Âşûr (ö. 1284/1868) (ال) daki lâm-ı ta’rif (والص

buradaki “lâm-ı ta’rif ahd için değil cins içindir” dedikten sonra bu ayetin sulhun

mahiyetinin insanlar için hayırlı olduğunu bildirdiğini ve dolayısıyla insanları sulh

olmaya teşvik ettiğini belirtmiştir. Ayrıca bu ayetten sadece karının kocasına bir

miktar mal vererek ayrılmak suretiyle sulh olmaları demek olan muhâlaa

12

Nisa (4), 128. 13

Fahrettin er-Râzî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer, Mefâtîhu’l-Gayb, I-XXXII, 1. b., Dâru’l-

Fikr, Beyrut, 1401/1981, c. XI, s. 67; Şeyhzâde, Muhyiddîn Muhammed b. Muslihiddîn Mustafa

el-Kocevî, Hâşiyetü Muhyiddîn Şeyzâde alâ Tefsîri’l-Kâdi’l-Beydâvî, I-VIII, 1. b., Dâru’l-

Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1419/1999, c. III, s. 424. 14

Fahrettin er-Râzî, a.g.e., a.y.

Page 10: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

97

yapmalarının anlaşılmasının ayetin manasını daralttığını, birinci manada

anlamanın ise ayetin manasını daha da genişlettiğini ifade etmiştir.15

Arap dili âlimi İbn Hişâm el-Ensârî (ö. 761/1360) de Muğni’l-Lebîb adlı

eserinde ayet-i kerimedeki “O takdirde anlaşarak aralarını düzeltmelerinde

ikisine de bir günah yoktur. Sulh (anlaşmak)da (büyük) hayır(lar) vardır.” ( فل

بينهما يصلحا أن عليهما خيرجناح لح والص ا صلح ) birinci sulhun, hususî olarak karı koca

arasındaki sulhu, ikinci sulhun da umûmî olarak bütün sulh çeşitlerini ifade

ettiğini belirtmiştir.16

Bu durumda bu ayetten İslam Hukukunun umumî kaide ve

prensiplerine uygun olarak, şer’î sınırlar içinde yapılan her türlü sulh işleminin

meşru olduğu sonucu çıkarılabilir.17

İbn Âşûr, ayetteki (خير) kelimesinin siğa olarak ism-i tafdîl değil, sıfat-ı

müşebbehe veya masdar olduğunu, manasının da “Sulhta (büyük) hayır(lar)

vardır” şeklinde verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca şunu ifade etmiştir:

kelimesi ism-i tafdîl kabul edildiği takdirde, sulhun kendisinden üstün (خير)

telakki edildiği (tafdîl edildiği) hususun, insanların çekişme, çatışma ve

anlaşmazlıklar içerisinde olmalarının kabul edilmesi gerekir. Hâlbuki insanların

çekişme, çatışma ve anlaşmazlıklar içerisine girmesinde hiçbir hayır yoktur.18

Çünkü çekişme, çatışma ve anlaşmazlıklar, insanların birbirlerine kin

beslemelerine, bu ise birçok istenmeyen durumlara sebep olabilmektedir.19

b. اتلواالتيوإنطائفتانمنالمؤمنيناقتتلوافأصلحوابينهمافإنبغتإحداهماعلىالخرىفق

وأق بالعدل بينهما فأصلحوا فاءت فإن للا أمر إلى تفيء حتى إنماتبغي المقسطين يحب للا إن سطوا

ترحمون لعلكم واتقواللا أخويكم بين فأصلحوا إخوة Eğer mü’minlerden iki zümre“ المؤمنون

birbiriyle vuruşurlarsa, hemen aralarını düzeltin! Eğer onlardan biri (aralarında

hüküm verdikten sonra yine de) ötekine haksızca zulmederse, o takdirde Allah’ın

emrine dönünceye kadar, o saldıran (taraf)la savaşın. Fakat dönerse, o halde

aralarını adaletle düzeltin ve adaletli olun! Şüphesiz ki Allah adaletli olanları

sever. Mü’minler ancak kardeştirler. Öyle ise o iki kardeşinizin arasını düzeltin ve

Allah’tan sakının ki merhamet olunasınız.” 20

Bu ayetlerde “O iki topluluğun arasını düzeltin.” (بينهما emri (فأصلحوا

mutlak olarak zikredilmiştir. Emrin mutlak zikri o amelin vacip olduğuna delalet

15

İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, I-XXX, ed-Dâru’t-Tunisiyye,

Tunus, 1984, c. V, s. 216. 16

İbn Hişâm el-Ensârî, Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdullah b. Yûsuf b. Ahmed b. Abdullâh,

Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-Eârib, I-VII, Thk. Abdullatîf Muhammed el-Hatîb, et-Turâsu’l-Arabî,

Kuveyt, 1423/2002, c. VI, s. 565. 17

İbn Hişâm el-Ensârî, a.g.e., c. VI, s. 566; Kurtûbî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-

Ensârî el-Kurtûbî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’âni’l-Kerîm, I-XXI, Dâru Âlemi’l-Kütüb, Riyad,

1423/2003, c. V, s. 406; Kâsımî, Muhammed Cemâluddîn, Mehâsinu’t-Te’vîl, I-XVII, 1. b., Dâru

İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, b.y., 1376/1958, c. V, s. 1595. 18

İbn Âşûr, a.g.e., c. V, s. 216-217. 19

Kurtûbî, a.g.e., a.y. 20

Hucurât (49), 9-10.

Page 11: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

98

eder. Bir amelin vacip olması da öncelikle o amelin caiz olan fiillerden olmasını

gerektirir.21

Mü’minlerin kardeş olmaları, onların kendi aralarında çıkan problemleri

sulh olmak suretiyle düzeltmelerini gerektirir. Ayette geçen “O iki kardeşinizin

arasını düzeltin.” (أخويكم بين ,tabiri (أخويكم) ”ifadesindeki “iki kardeş (فأصلحوا

şayet çekişme ve tartışma daha fazla kişiler arasında ise, onların evleviyetle sulh

olmalarının gerektiğini göstermek içindir. Çünkü problemin daha çok insan

arasında olması, daha büyük fitne ve fesada sebep olabilir.22

Tarihte ve günümüzde görüldüğü üzere toplumlar ve devletlerarasında

meydana gelen anlaşmazlıklar sulh ile sonuçlanmadığında büyük savaşlara sebep

olabilmektedir. Bunun sonucunda birçok insan hayatını kaybetmekte, yuvalar

yıkılmakta, güçlü ordular kurmak için maddi kaynaklar heba edilmekte, insanlar

açlık ve kıtlık sıkıntısına düşmekte ve birçok mamur beldeler yaşanmaz hale

gelmektedir. Bu da insanlar için huzur değil, mutsuzluk getirmektedir. Bu

yönlerden bakıldığında ayetlerde tavsiye edilen sulh akdinin insanlık için ne kadar

hayatî öneme sahip olduğu anlaşılacaktır. Aynı zamanda bu ayetler, toplumu

tefrika ve çözülmelerden koruma; onlar arasında sulh, adalet ve hakkı yerleştirme

gibi genel kaideleri de içermektedir.23

c. (منأمربصدقةأومعروفأوإصلحبينالناس ومنيفعللخيرفيكثيرمننجواهمإل

ا اعظيم أجر فسوفنؤتيه ابتغاءمرضاتللا Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır“ ذلك

yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi, bir iyilik yapmayı veya insanların arasını (sulh

ederek) düzeltmeyi emreden(lerin fışıldaşmaları) müstesnâdır. Kim Allah’ın

rızasını arayarak böyle yaparsa, ona ileride büyük bir mükâfat vereceğiz.” 24

Bu ayette geçen “insanların arasını düzeltme” (أوإصلحبينالناس) buradaki

sulh anlaşması namus, kan davası, mal, mülk v.b. konularda çekişme gibi

çözülmesi gereken çeşitli problemler hakkında olabilir.25

Cenab-ı Hak, kendi

rızasını gözeterek insanların arasını bulup onların sulh olmasını sağlayan kişilere

büyük mükâfat vereceğini belirterek, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların sulh

yoluyla çözümünü teşvik etmektedir. Allah’ın bir fiile teşviki, o fiilin meşru

olduğunu göstermektedir.

d. بالعبدوال والعبد بالحر أيهاالذينآمنواكتبعليكمالقصاصفيالقتلىالحر ىنثىبالنثيا

مورحمةفمناعتدىفمنعفيلهمنأخيهشيءفاتباعبالمعروفوأداءإليهبإحسانذلكتخفيفمنربك

21

Nemle, Abdulkerîm b. Ali b. Muhammed, Teysîru Mesâili’l-Fıkh Şerhu’r-Ravdı’l-Murbi’, I-V,

3. b., Mektebetü’r-Rüşt, Riyad, 1430/2009, c. III, s. 261. 22

Alûsî, Ebu’l-Fazl Şihâbuddîn Mahmûd, Rûhu’l-Meânî fî Tefsîri’l-Kur’ani’l-Azîm ve’s-Seb’ı’l-

Mesânî, I-XXX, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, t.y., c. XXVI, s. 151-152. 23

Kutup, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur’ân, I-VI, 11. b., Dâru’ş-Şurûk, Beyrut, t.y., c. VI, s. 3343. 24

Nisa (4), 114. 25

Kurtûbî, a.g.e., c. VII, s. 128; Şevkânî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu’l-

Kadîr el-Câmiu beyne Fenneyi’r- Rivâyeti ve’d- Dirâyeti min Ilmi’t-Tefsîr, I-V, 2. b., Matbaatu

Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve Evlâduh, Mısır, 1383/1924, c. I, s. 515.

Page 12: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

99

أليم عذاب فله ذلك Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz“بعد

kılındı. Hür olana hür, köleye köle, kadına kadın (kısas edilir, öldürülür.) Fakat

(öldüren) o kimse lehinde, kardeşi tarafından (cüz’î) bir şey affedilirse, o takdirde

(affedenin) örfe tâbi olması (diyetini aşırıya kaçmadan alması), (öldürenin ise

diyeti) ona güzellikle ödemesi gerekir. Bu Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve

bir rahmettir. Buna rağmen kim bundan sonra haddi aşarsa, artık ona (pek) acıklı

bir azap vardır.” 26

Bu ayet, Ensardan iki kabile arasında meydana gelen çatışma üzerine Allah

Rasulü (s.a.s), bu iki kabile arasında sulh yapmak istediğinde nazil oldu.27

Öte

yandan İbn Abbas (ö. 68/687) (r.a) bu ayetin kasten öldürmeden dolayı yapılan

sulh üzerine nazil olduğunu söylemiştir. Ayette “(affedenin) örfe tabi’ olması

(diyetini aşırıya kaçmadan alması), (öldürenin ise diyeti) ona güzellikle ödemesi

gerekir.” (بإحسان إليه وأداء بالمعروف ifadesi, kasten işlenen bir cinayetten (فاتباع

dolayı dahi sulh olunabileceğini açık bir şekilde göstermektedir.28

İbn Abbas (r.a),

bu ayetten ayrıca tarafların kısasa karşılık az veya çok bir bedelle sulh

olabilecekleri hükmünü de çıkarmıştır.29

e. ورسولهإنكنتممؤمنين وأصلحواذاتبينكموأطيعواللا Artık Allah’dan…“ فاتقواللا

korkun ve aranızı düzeltin! Eğer gerçek mü’min iseniz, Allah’a ve Rasulüne itaat

edin.”30

Görüldüğü gibi bu ayet, mü’minlere; aralarındaki ihtilaf ve çekişmeyi

düzelterek sulh içerisinde yaşamalarını emretmektedir.31

Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c), insanlar arasında ortaya çıkan

anlaşmazlıkların sulh yoluyla çözüme kavuşturulmasını sadece teşvik etmekle

kalmamış onlara sulh yapmalarını defalarca emretmek suretiyle sulhun meşru bir

muamele olduğunu açıkça göstermiştir. Çünkü Allah (c.c), meşru olmayan bir

şeyi emretmez. Ayrıca Allah (c.c), sulhta büyük hayırlar bulunduğunu özellikle

belirterek sulha verdiği önemi bariz bir şekilde gözler önüne sermiştir. İnsanların

çekişme, çatışma ve anlaşmazlıklara düşmesinde hiçbir hayrın bulunmadığını,

26

Bakara (2), 178. 27

Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahman, ed-Dürru’l-Mensûr fi’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, I-XVII, Thk.

Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, 1. b., Merkezü Hecer li’l-Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyye

ve’l-İslâmiyye, Kahire, 1424/2003, c. II, s. 154. 28

Bâbertî, Ekmelü’d-Dîn Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd, el-Inâye Şerhu’l-Hidâye, I-VI,

1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1428/2007, c. V, s. 55. 29

Kâsânî, Alauddîn Ebu Bekr b. Mes’ud, Bedâiu’s-Sanâi’ fî Tertîbi’ş-Şerâi’, I-X, Thk. Ali

Muhammed Muavvıd – Adil Ahmed Abdulmevcûd, 2. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,

1424/2003, c. VII, s. 484. 30

Enfâl (8), 1. 31

Beğavî, Ebû Muhammed el-Hüseyn b. Mes’ud, Meâlimu’t-Tenzîl, I-VIII, Thk. Muhammed

Abdullah en-Nemir – Osman Cum’a Damiriyye – Süleyman Müslim el-Huraş, Dâru Taybe,

Riyad, 1409/1989, c. III, s. 326.

Page 13: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

100

bilakis bu durumların insanların birbirlerine kin beslemelerine, netice olarak da

birçok istenmeyen olayların ortaya çıkmasına sebep olduğunu belirtmiştir.

2. Sünnetten Deliller

Hadis-i şeriflerde Hz. Muhammed (s.a.s), hem insanlar arasında meydana

gelen problemlerin sulh yoluyla çözümünü teşvik etmiş, hem de nasıl sulh

yapılacağını onlara fiilî olarak göstermiştir. Burada İslam âlimleri tarafından sulh

akdine delil olarak gösterilen hadisler ve onlarla ilgili yapılmış olan

değerlendirmeler incelenecektir:

a. Ebû Hureyre (ö. 57/676) (r.a)’ın bildirdiğine göre Allah Rasulü (s.a.s)

şöyle buyurmuştur:

حراما أحل أو حلل م حر صلحا إل المسلمين بين جائز لح Helâli haram, haramı“ والص

helâl kılan sulh dışında, Müslümanlar arasında sulh caizdir.”32

“Sulh hadisi” olarak anılan bu hadis-i şerif, sulhun meşru olduğunu

gösteren en belirgin delildir. Bu hadiste istisna edilen sulh için “haramı helâl

yapan, helâli haram yapan” ( حراما أحل أو حلل م (حر ifadesi geçmektedir. Buradaki

haram ve helâlden maksat, ebedi olarak haram veya helâl, diğer bir ifadeyle haram

veya helâlliği sulhtan sonra da devam edenler demektir.33

Hadis şarihleri, bizzat haram olan bir meselede sulh yapmaya, hür bir

adamı köle yapma,34

zalim birine yardım etme, Müslümanlara karşı savaşma, bir

kişinin kendisine helâl olmayan bir şeyi yemesi veya kendisine helâl olmayan bir

kadınla cinsel ilişkide bulunması üzerine sulh yapmasını örnek olarak

vermişlerdir. Bizzat helâl olan konudaki sulha ise, bir kadının eşiyle kendisini

boşamaması, üzerine ikinci evliliği yapmaması35

veya ikinci hanımıyla

gecelememesi üzerine sulh yapmasını misal olarak göstermişlerdir.36

Hadisteki “Müslümanlar arasında” (المسلمين (بين kaydı, muhatapların

genellikle Müslümanlar olması sebebiyle kullanılmış olup, bu ifadeden sulhun

sadece Müslümanlar arasında yapılabileceği kastedilmemektedir. Zira bir

Müslümanla bir gayrimüslim aralarındaki anlaşmazlığa sulh yoluyla son

32

Tirmizî, Ahkâm, 17; Ebû Davud, Akdiye, 12; İbn Mâce, Ahkâm, 23; Beyhakî, a.g.e., c. VI, s.

107. 33

Sehârenfûrî, Halil Ahmed, Bezlu’l-Mechûd fî Halli Ebî Davud, I-XX, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

Beyrut, t.y., c. XV, s. 272. 34

Buhûtî, a.g.e., c. VIII, s. 290. 35

Osmanlı Hukuk-i Aile Kararnâmesi’nin 38. Maddesine göre, üzerine evlenmemek ve evlendiği

sûrette kendisi veya ikinci kadın boş olmak şartıyla bir kadını tezevvüc sahih ve şart muteberdir.

Osmanlı Hukuk-i Aile Kararnâmesi, Yayına Hazırlayan ve Notlar Ekleyen: Orhan Çeker, Mehir

Vakfı Yayınları, Konya, 1999, Mad., 38. 36

Sehârenfûrî, a.g.e., a.y.; Mubarekfûrî, Muhammed Abdurrahman b. Abdurrrahîm, Tuhfetü’l-

Ahvezî bi Şerhi Câmiı’t-Tirmizî, I-X, Dâru’l-Fikr, b.y., t.y., c. IV, s. 584-585.

Page 14: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

101

verebilecekleri gibi; gayrimüslimler de kendi aralarındaki anlaşmazlıklara sulh

yoluyla son verebilirler.37

San’ânî (ö. 1182/1768), hadiste yer alan “caizdir” (جائز) kaydından, sulh

akdinin yapılabilmesi için tarafların rızalarının şart olduğunu çıkarmaktadır.

Dolayısıyla sulh akdinin, tarafların rızası olmadan kurulması mümkün olmayan

bir akit olduğunu ifade etmektedir.38

b. Ka’b b. Mâlik’in (ö. 50/670) bildirdiğine göre, kendisinin Abdullah b.

Ebî Hadred el-Eslemî’de (ö. 71/691) bir miktar alacağı vardı. Aralarında borç

yüzünden çıkan anlaşmazlık sebebiyle Mescid-i Nebevî’de yüksek sesle

tartışıyorlardı. Tartışmalarına şahit olan Hz. Peygamber (s.a.s), Ka’b b. Mâlik’ten

alacağının yarısından vazgeçmesini istedi. O da bunu kabul etti. Bunun üzerine

Abdullah b. Ebî Hadred, Hz. Peygamber (s.a.s)’in emriyle anlaştıkları şekilde

borcunu ödedi.39

Bu hadis-i şerif, alacağın bir kısmı üzerine sulh olmanın meşruiyetine ve

hâkimlerin tarafları sulha yönlendirebileceklerine delalet etmektedir.40

c. Semure b. Cündüb’un bildirdiğine göre, kendisinin ensardan birinin

bahçesi içinde bulunan bir ağacı vardı. Bu ağaç yüzünden aralarında anlaşmazlık

çıkınca bahçe sahibi durumu Rasulullah (s.a.s)’e arz etti. Rasulullah (s.a.s) çözüm

olarak Semure’ye, ağacı bahçe sahibine satmasını veya sökmesini teklif etti.

Semure’nin bunu kabul etmemesi üzerine “Sen zarar vermek istiyorsun” diyerek

bahçe sahibine ağacı sökmesini emretti.41

d. Ensardan biri Rasulullah (s.a.s)’in huzurunda hurma suladıkları Harra su

yolları hakkında komşusu Zübeyr b. el-Avvâm’dan (ö. 36/656) davacı olmuştu.

Ensardan olan şahıs Zübeyr’den suyu tutmayıp salmasını istiyor, Zübeyr ise onun

bu isteğini kabul etmiyordu. Rasulullah (s.a.s), aralarını bulmak amacıyla

Zübeyr’den bahçesini suladıktan sonra suyu komşusuna salmasını istedi. Bu

adaletli hükme razı olmak istemeyen ensarî, Rasulullah (s.a.s)’ı Zübeyr’in tarafını

37

Şirbînî, a.g.e., C. II, s. 231; Ramlî, a.g.e., c. IV, s. 383; San’ânî, Ebû İbrahim İzzettin

Muhammed b. İsmail Emir, Sübülü’s-Selâm Şerhu Bulûği’l-Merâm min Cem’ı Edilleti’l-Ahkâm,

I-IV, 6. b., Dâru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrut, 1412/1991, c. III, s. 120; Büceyrimî, a.g.e., c. III, s.

398; Şevkanî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed, Neylü’l-Evtâr Şerhu Münteka’l-

Ahbâr, I-VIII, Mektebetü Dâri’t-Turâs, Kahire, t.y., c. V, s. 255-256. 38

San’anî, a.g.e., a.y. 39

Müslim, Ebu’l-Hüseyn İbnu’l-Haccâc, Sahihu Müslim, I-V, 2. b., Çağrı Yayınları, İstanbul,

1413/1992, Musâkât, 20; Ebû Davud, Akdiye, 12. 40

Nevevî, Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, I-XVIII, 2. b.,

Müessesetü Kurtuba, b.y., 1414/1994, c. X, s. 314-315. 41

Ebû Davud, Akdiye, 31.

Page 15: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

102

tutmakla itham etti. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s), Zübeyr’e, bahçe duvarına

erişinceye kadar suyu tutmasını emretti.42

Bu son iki hadis, davalı tarafların öncelikle sulha yönlendirilmesi

gerektiğini ancak zorlanamayacağını, şayet taraflardan biri ya da her ikisi sulha

razı olmazlarsa, bu durumda hâkimin adalet ve hakkaniyete uygun olarak hüküm

vermesi gerektiğini göstermektedir.43

e. Amr b. Şuayb (ö. 117/736) babası vasıtasıyla dedesinden rivayet ettiğine

göre; Allah Rasulü (s.a.s) şöyle buyurdular: “Kasten adam öldüren kimse,

öldürülenin velilerinin hükmüne bırakılır; dilerlerse kısas olarak onu öldürürler,

dilerlerse diyet alırlar. Diyetin miktarı otuz hikka (dört yaşındaki deve), otuz

cezea’ (beş yaşındaki deve) ve kırk gebe devedir. Sulh oldukları şey onların

hakkıdır.”44

Bu hadis-i şerifte, Hz. Peygamber (s.a.s) tercihi, öldürülen kişinin velisine

bırakmış; katilin kısas olarak öldürülmesini tercih edebilecekleri gibi, diyet

üzerine sulh olabileceklerini de bildirmiştir.45

f. Ümmü Seleme (ö. 61/681)’nin rivayetine göre, Hz. Peygamber (s.a.s)’e

eski bir miras davasını çözmek üzere iki kişi müracaat etti. Davayı çözecek

delilleri olmayınca, Hz. Peygamber (s.a.s): “Siz bana dava açıyorsunuz. Ben de

bir beşerim. Belki sizin bazınız, bazınızdan daha düzgün ve beliğ bir şekilde

ifadede bulunabilir. Ben de işittiğime göre hüküm veririm. Şunu iyi bilin ki, zahir

delillere istinaden kime hakkı olmadığı halde kardeşinin hakkını vermiş olursam,

o bunu almasın. Zira bu durumda ben, ona cehennemden bir ateş parçası vermiş

olurum.” diye açıklamada bulununca, iki adam da ağlayarak “Benim hakkım

kardeşimin olsun” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s): “Madem böyle

diyorsunuz, o zaman gidip aranızdaki malı hakkı araştırarak taksim ediniz. Ondan

sonra da kur’a çekerek kendi payınıza düşeni belirleyiniz ve karşılıklı

helâlleşiniz”46

buyurdu.

Bu hadis, Hz. Peygamber (s.a.s)’in tarafları, sulh yoluyla anlaşmaya

yönlendirdiğini göstermektedir. Şevkânî (ö. 1250/1834), sulhun meşruluğuna delil

getirdiği bu hadisin şerhinde şöyle demektedir: “Sonunda helâlleşmek kaydıyla

42

Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Câmiu’s-Sahih, I-VIII, 2. b., Çağrı Yayınları,

İstanbul, 1413/1992, Sulh, 12; Müslim, Fedail, 129; Ebû Davud, Akdiye, 31. 43

İbn Hacer, Ebu’l-Fazl Şihâbuddîn Ahmed el-Askalanî, Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahihi’l-Buhârî, I-

XXVIII, Mektebetü’l-Külliyyâti’l-Ezheriyye, Kahire, 1398/1978, c. X, s. 110. 44

Tirmizî, Diyât, 1; İbn Mâce, Diyât, 4. 45

İbnü’l-Arabî, Ebû Bekr Muhammed b. Abdullah, Âridatü’l-Ahvezî bi Şerhi Sahîhu’t-Tirmizî, I-

XIII, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, t.y., c. VI, s. 161. 46

Ebû Davud, Akdiye, 7.

Page 16: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

103

meçhul bir alacağa karşılık malum bir şey üzerine sulh yapmanın caiz olduğu, bu

hadisten anlaşılmaktadır.”47

g. Hz. Peygamber (s.a.s), insanlara kendi problemlerini sulh yoluyla

çözmelerini tavsiye ettiği gibi, aralarında çekişme ve çatışma olan insanların

anlaşmazlıklarının düzeltilmesi konusunda yardımcı olunması için de teşvikte

bulunmuş, hatta bu davranışın namaz kılmak ve oruç tutmaktan daha faziletli

olduğunu şu hadis-i şerifle bildirmiştir: “Size oruç, namaz ve sadakanın

derecesinden daha üstün olan şeyi haber vermeyeyim mi? Evet (Ey Allah’ın

Resûlü, söyleyin!) dediler. İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların

arasındaki fesat bozukluk dini kökünden kazır.48

h. Hz. Peygamber (s.a.s)’in hadislerinden insanların arasını düzeltmek

maksadıyla gerekirse yalan bile söylenebileceği anlaşılmaktadır. Nitekim Ümmü

Külsüm binti Ebî Ukbe b. Ebî Muayt (ö. 32/652) (r.a)’tan gelen bir rivayette Allah

Rasulu (s.a.s) konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasını düzelten

ve bunun için hayır maksadıyla söz getirip götüren veya hayır maksadıyla (yalan)

söyleyen yalancı değildir.”49

Bütün bu hadislerden ve uygulamalardan anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber

(s.a.s), insanların çekişme ve çatışmalardan uzak bir yaşam sürdürmelerini arzu

etmiştir. Onların huzurlu bir hayat yaşayabilmeleri için, aralarındaki problemleri

daha sonra husumete meydan vermeyecek bir şekilde çözüme kavuşturmalarını

istemiştir. Bu maksatla haramı helâl, helâlı da haram kılmayacak şekilde sulh

olma yolları göstermiştir. Rasulullah (s.a.s) gösterdiği seçeneklere razı olmayan

kişiler hakkında da adaletle hüküm vermiştir. Taraflar arasında ortaya çıkan

çekişmelerin çözüme kavuşturulması için yardımcı olunmasını ve bu maksatla

yapılan çalışmaların çok hayırlı olduğunu özellikle belirtmiştir. Taraflara, iddia

ettikleri dava ile ilgili herhangi bir delilleri ve bilgileri bulunmadığı takdirde sulh

konusu olan şeyi ikiye bölmelerini ve çekecekleri kur’a ile kendi paylarını

belirlemelerini ve neticede haklarını birbirlerine helâl etmelerini tavsiye etmiştir.

Hukuki anlaşmazlıkların sulh yoluyla sona erdirilmesinin caiz olduğu,

İslam Hukukçuları tarafından icmâen kabul edilmiştir.50

Hz. Ömer (r.a)’in Ebû

47

Şevkânî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed, Neylü’l-Evtâr min Esrâri Münteka’l-

Ahbâr, I-XVI, Thk. Muhammed Subhî Hasan b. Hallâk, 1. b., Dâru İbni’l-Cevzî, Beyrut,

1428/2005, c. X, s. 341. 48

Tirmizî, Edep, 58; Ebû Davud, Edep, 50. 49

Buhârî, Sulh, 2; Müslim, Birr, 101; Ebû Davud, a.y. 50

Maverdî, Ebu’l-Hasen, Ali b. Muhammed b. Habîb, el-Hâvi’l-Kebîr fî Fıkhı Mezhebi’l-İmâmi’ş-

Şâfiî, I-XVIII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1414/1994, c. VI, s. 366; Tûsî, Ebû

Ca’fer Muhammed b. el-Hasen b. Ali, el-Mebsût fî Fıkhı’l-İmâmiyye, I-VIII, Dâru’l-Kitabi’l-

İslâmiyye, Beyrut, t.y., c. II, s. 288; İbn Rüşd, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed el-Hafîd,

Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, I-II, 6. b., Dâru’l-Marife, b.y., 1402/1982, c. II, s.

293; Semerkandî, Ebû Bekr Alâuddîn Muhammed b. Ahmed, Tuhfetü’l-Fukahâ, I-III, 1. b.,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1405/1984, c. III, s. 249; İmrânî, Ebu’l-Hüseyn Yahya b.

Page 17: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

104

Mûsa’l-Eş’arî’ye yazdığı mektupta, mahkemeye getirilen davalar hakkında

tarafları sulh yoluyla anlaşmaya yönlendirme ile ilgili olarak “Tarafları sulh

yapmaya yönlendirin; zira davaları hâkim kararıyla hükme bağlamak onlar

arasında düşmanlık meydana getirir”51

dediği halde, hiçbir sahabi buna karşı

çıkmamıştır. Bu da sulh akdinin meşru olduğuna dair icmâ bulunduğunu gösteren

bir delildir.52

C- Tarihte ve Günümüzde Sulh Uygulamaları

İnsanlar, kendi aralarında meydana gelen anlaşmazlıkların çözümü için

mahkemelere başvururlar. Ancak mahkemelerde davaların hükme bağlanmasının

özellikle günümüzde çok uzun sürdüğü bir vakıadır. Çok ciddi bir sebep olmadığı

sürece, olayları kendi aralarında sulh ile çözmeyi tercih etmek, insanlar arasında

huzur ve barışın oluşması adına daha sağlıklı bir seçimdir.

Hâkim kanunlar uyarınca vereceği hükümle hukuki yönden meseleyi

sonuca ulaştırsa da taraflar arasında husumet ve kin duygusu her zaman sona

erdirilemeyebilir. Bir başka ifadeyle husumeti ve çatışmayı sonlandırmak amacı

gerçekleşmeyebilir. Oysa asıl hedef, anlaşmazlık ve çekişmeyi ortadan kaldırarak

husumeti bertaraf etmektir. Bu bakımdan, taraflar arasında yeni bir husumet ve

kinin doğmasını engellemek için tarafların kendi rızalarıyla anlaşmaları daha

uygun bir davranıştır.

Yukarıda da görüldüğü gibi Hz. Peygamber (s.a.s) birçok defa

anlaşmazlığa düşen tarafları uzlaştırıp barıştırmıştır. O’nun bu örnek uygulaması

kendisinden sonra Müslümanlar tarafından da devam ettirilmiş ve davaların imkân

nispetinde sulhla neticelendirilmesine önem verilmiştir. Nitekim diğer halifeler

gibi Hz. Osman (ö. 36/656) (r.a) da kendisine gelen anlaşmazlıkların çoğunu sulh

yoluyla çözmüştür.53

İslam tarihi sürecinde davalarının azımsanmayacak bir

miktarının bu şekilde sulh yoluyla çözülmüş olması,54

mahkemelerdeki dava

yoğunluğunun azalmasını sağlamıştır.

Sulh işlemi, toplumda barışın sağlanmasına da önemli katkılarda

bulunmaktadır. Bu sayede çözümsüz gibi görünen pek çok dava çözüme

kavuşturulmakta, aileler içerisinde huzursuzluğa sebep olan miras kavgaları

tatlıya bağlanmaktadır. Ceza davaları nedeniyle birbirleriyle düşman haline gelen

Ebi’l-Hayr b. Sâlim, el-Beyân fî Mezhebi’l-İmâmi’ş-Şâfiî, I-XIV, 1. b., Dâru’l-Minhâc, Beyrut,

1421/2000, c. VI, s. 242; İbn Kudâme, el-Muğnî, c. VII, s. 5; Buhûtî, a.g.e., c. VIII, s. 276;

Abdulmevcûd, a.g.e., c. XIV, s. 168. 51

Beyhakî, a.g.e., c. VI, s. 109. 52

Serahsî, a.g.e., c. XX, s. 136. 53

Abdulmevcûd, a.g.e., c. XIV, s. 168. 54

Örnekler için Bkz. Aydın, M. Akif, Kadı Sicillerinde İstanbul, İSAM Yayınları, İstanbul, 2010,

s. 137, 139,185, 188; Ramazanoğlu, Abdulhamid, 1876 nolu Trabzon Şer’iyye Sicili ve Bu

Şer’iyye Sicili Çercevesinde Sulh Akdi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Trabzon, 2001, s. 95-120.

Page 18: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

105

kişiler, bu “dostane çözüm” sayesinde barışmaktadırlar. Mahkemeye hasım olarak

gelen taraflar, sulh işlemi neticesinde buradan dost olarak ayrılıp, dava sonunda

kaybeden-kazanan değil, uzlaşan taraflar olarak normal işlerine dönmektedirler.

Bu da toplumda barış ve huzurun sağlanmasında sulh akdinin önemli bir yeri

olduğunu göstermektedir.

Osmanlı uygulamalarında adliye teşkilatı içerisinde arabuluculuk

müessesesi diye ifade edebileceğimiz “Muslihûn” var idi. Islah ediciler demek

olan muslihûn, niza mahkemeye intikal etmeden önce araya girerler ve nizayı

gönül rızası ile halletmek için nasihat ederler, tarafları anlayışlı, sabırlı ve fedakâr

olmaya çağırırlar, onları uygun bir sonuca ikna etmeye çalışırlardı.55

Köylerdeki

ihtiyar heyetleri, nâhiyelerde ise nâhiye meclisleri birer sulh dairesiydi.56

Günümüz insanları da bireyler arasında ve toplum içerisinde meydana

gelen anlaşmazlıkları sulh anlaşmasıyla çözüme kavuşturabilmenin yollarını

aramaktadırlar. Bu anlamda bazı ülkelerde taraflar arasında anlaşmazlık çıkan

konularda daha etkin ve hızlı bir sonuca ulaşabilmek için İslam hukukundaki sulh

akdine benzer uygulamalar başlatılmış durumdadır.

Bu uygulamaların benzeri, ABD’nin yanı sıra birçok Avrupa ülkesinde

yürürlükte olan “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”dur. Bu

kanuna göre, tarafsız bir kişi olan arabulucu, dava açılmadan önce yahut davanın

görülmesi sırasında, tarafları karşılıklı görüşmek ve müzakerelerde bulunmak

amacıyla bir araya getirir. Onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle

çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin

kurulmasını sağlar.

Arabuluculuk, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri işlerden

kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda uygulanır. Taraflar, hâkim tarafından

arabulucuya yönlendirilebileceği gibi herhangi bir yönlendirme olmadan bizzat

kendileri de arabulucuya gidebilirler. Arabulucu hukuki bir karar vermeyip

taraflar arasında iletişim kurarak anlaşmazlığın çözümüne katkı sağlamaya

çalışır.57

55

Osmanlı Hukuk-i Aile Kararnâmesi, Yayına Hazırlayan ve Notlar Ekleyen: Orhan Çeker, Mehir

Vakfı Yayınları, Konya, 1999, s. 16. 56

Ekinci, Ekrem Buğra, Osmanlı Mahkemeleri, 1. b., Arı Sanat Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 204. 57

Arabuluculuk kanununun Avrupada uygulanıp geliştirildiği görülmektedir. Nitekim, Hollanda

mahkemelerine yansımış davalarda, arabuluculuk yöntemine başvurma oranı hukuk davaları için

%70, idari davalar için %20 oranlarında gerçekleşmektedir. Buna rağmen idari davalarda başarı

oranının %70, hukuk davalarında ise %45 oranında gerçekleştiği belirtilmiştir. Yine

arabuluculuk sistemini benimsemiş Slovenya’da 2008 yılı istatistiklerine göre mahkemenin

yaptığı arabuluculuk tekliflerinin 1/3’ü taraflarca kabul edilmiştir ve aile uyuşmazlıklarının

%66,3’ü, ticari uyuşmazlıkların %49,6’sı, diğer hukuki uyuşmazlıkların %33,5’i çözümle

sonuçlanmıştır. Ortalama çözüm oranı ise %48,2 olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında 1063

arabuluculuk önerisinden 313’ü kabul edilirken bu rakamlar, 2008 yılında 3205 teklifin

Page 19: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

106

Ülkemizde de “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanun Tasarısı”58

hazırlanmaktadır. Yargılama masraflarının artması ve devlete maliyetinin

fazlalaşması, davaların çok uzun sürmesi, etkin yargılama yapılamaması ve

adalete ulaşmanın zorluğu gibi sebeplerden dolayı böyle bir düzenleme

yapılmaktadır. Avrupa Birliği uyum sürecinde bu tasarının ülkemizde yürürlüğe

konulmak zorunda olması, Arabuluculuk Kanununu daha da önemli kılmaktadır.

Sulh akdine benzer bir diğer uygulama ise, ombudsmanlıktır.59

Ombudsmanlık, günümüzde devletlerin taraflar arasındaki ihtilaflı konuları

çözmek için tercih ettikleri bir yöntem haline gelmiştir. Bunun en önemli

göstergelerinden birisi, idare ile kamu arasında bir tür arabulucu olan

ombudsman/kamu denetçisi, bağımsız kamu görevlisi olarak, şikayetçi olanların

şikayetlerini dinler, araştırma ve soruşturma yapar ve bunun sonucunu da ilgililere

ve kamuoyuna duyurur.

Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin birbirlerine karşı korunması

kadar kamu idarelerine karşı korunması ve güvence altına alınması da günümüz

demokratik toplumlarının temel özelliklerindendir. Yargısal denetimin sınırlı

oluşu ve geç işlemesi, idarenin kendi içinde yapmış olduğu denetimin tek yönlü

oluşu, idarenin yetkisini kötüye kullanması karşısında vatandaşın korunabilmesi

için çağdaş bir denetim sistemi olan ombudsmanlık müessesesinin, diğer denetim

usullerinin eksikliklerini tamamlayıcı ve denetimin etkinliğini artırıcı bir konuma

gelmesini sağlamaktadır.

Ombudsman, diğer denetim mekanizmalarına ilave olarak bireylerin

haklarının korunması ve idarenin daha iyi işlemesi için ikinci derecede bir garanti

mekanizmasıdır. Gerek başvuru prosedürünün basit, gerekse bürokrasinin dışında,

her türlü etkiden uzak ve olaylara salt insan hakları yönünden yaklaşması

nedeniyle bugün dünyada tercih edilen bir denetim mekanizması haline gelmiştir.

Ayrıca hızlı ve masrafsız olması, bu müessesenin önemini artırmaktadır.

1122’sinin kabul edildiği, orantılı şekilde artan bir sayıya ulaşmıştır. Arabuluculukta ilk

oturumda çözüme kavuşma oranlarına bakıldığında, bu oranın aile uyuşmazlıklarında %48,9,

ticari uyuşmazlıklarda %54,1, diğer hukuki uyuşmazlıklarda %39,8 olarak gerçekleştiği tespit

edilmiştir. Deveci, Yusuf, “Arabuluculuk (Mediation)”, Esas Aylık Hukuk Dergisi, Ekim, 2011,

Sayı 1. 58

Dönemi ve yasama yılı 23/2, esas numarası 1/603 olan tasarı, 03/06/2008 tarihinde TBMM’ne

gelmiş ve Adalet, Plan ve Bütçe Alt Komisyonlarında görüşülmesine devam edilmektedir.

Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ise 10/02/2009 tarihinde tasarı ilgili raporunu vermiştir. 59

Ombudsman, idarenin eylemleri, işlemleri ve davranışları üzerinde hukuka aykırılık ve

yerindelik denetimi yapmaya ve hukuka aykırı bulduğu veya yerinde bulmadığı işlemlerin geri

alınması/kaldırılması veya bu işlem veya eylemlerden doğan zararların giderilmesi ve yurttaşlara

yönelik uygunsuz davranışların düzeltilmesi için idare nezdinde girişimlerde bulunmaya ve

bağlayıcı olmayan kararlar almaya yetkili olan, bağımsız bir devlet organıdır. Kestane, Doğan,

“Çağdaş Bir Denetim Organizasyonu Olarak Ombudsmanlık (Kamu Denetçiliği)”, Maliye

Dergisi, Sayı 151, Temmuz – Aralık 2006, s. 131.

Page 20: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

107

Ombudsman, günümüzün gittikçe genişleyerek karmaşık bir bürokratik

yapı haline gelen devlet yapısı içerisinde vatandaşların haklarını idareye karşı

koruyabilmek için oldukça önemli bir işlev görmektedir. Ombudsman tipi bir

kurum, insan hak ve özgürlükleri bağlamında eğitici, caydırıcı, düzeltici ve

idareyi iyileştirici etkileri yanında vatandaş ve bürokrasi arasında arabuluculuk

fonksiyonunu yerine getirerek tarafların sulh yoluyla ortak noktada buluşmalarını

sağlamaktadır.60

Toplu sözleşme ve benzeri görüşmelerde oluşturulan uzlaştırma

kurullarının da gösterdiği faaliyetler uyuşmazlığa düşen taraflar arasında uzlaşma

sağlamak amacı taşıması bakımından sulh akdine benzer yönü bulunmaktadır.

Sonuç

Huzur içerisinde yaşama arzusu, insanları kendi aralarında ortaya çıkan

çekişme ve çatışmaların çözümü için çeşitli çıkış yolları arayışı içerisine itmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de hadis-i şeriflerde anlaşmazlıkların sulh yoluyla sona

erdirilmesi teşvik edilmiştir. Allah Rasulü (sav) kendi zamanında ortaya çıkan

anlaşmazlıkların nasıl çözüleceğini bizzat göstermiştir. İslam tarihinde de birçok

davalar sulh yoluyla çözüme kavuşturulmuştur. Günümüzde de bu maksatla

belirlenen sistemler, her bakımdan İslam Hukukundaki sulh akdi ile aynı olmasa

da hepsinin hedefi, insanları bir araya getirip aralarındaki ihtilaflar için çözüm

yolları üretmektir.

Allah Rasulü (s.a.s)’nün buyurduğu gibi haram bir şeyi helâl, helâl bir şeyi

de haram kılmadığı müddetçe, insanlar arasındaki problemleri sulh yoluyla

çözüme kavuşturmak için gayret göstermek, hem fert olarak hem de toplum olarak

en önemli görevlerdendir. Çünkü hem fertler arasında hem de aile ve toplum

içerisinde huzur, ancak bu tür gayretler neticesinde elde edilebilir.

Kaynaklar

Abdu’l-Mevcûd, Adil Ahmed, “ve diğerleri”, Tekmiletü’l-Mecmû’ Şerhu’l-

Mühezzeb, I-XXVII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1428/2007.

Âbî, Salih Abdu’s-Semî’, Cevâhiru’l-İklîl, I-II, el-Mektebetü’s-Sekâfiyye,

Beyrut, t.y.

Alîş, Muhammed, Şerhu Minehı’l-Celîl alâ Muhtasari’l-Allâme Halîl, I-IV,

Dâru Sâdır, b.y., t.y.

60

Daha geniş bilgi için Bkz. Kestane, a.g.m., s. 128-142.

Page 21: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

108

Alûsî, Ebu’l-Fazl Şihâbuddîn Mahmûd, Rûhu’l-Meânî fî Tefsîri’l-Kur’ani’l-Azîm

ve’s-Seb’ı’l-Mesânî, I-XXX, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, t.y.

Aydın, M. Akif, Kadı Sicillerinde İstanbul, İSAM Yayınları, İstanbul, 2010.

Aynî, Ebû Muhammed Mahmud b. Ahmed, el-Binâye fî Şerhi’l-Hidâye, I-XII, 2.

b., Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1411/1990.

Bâbertî, Ekmelü’d-Dîn Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd, el-Inâye

Şerhu’l-Hidâye, I-VI, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1428/2007.

Beğavî, Ebû Muhammed el-Hüseyn b. Mes’ud, Meâlimu’t-Tenzîl, I-VIII, Thk.

Muhammed Abdullah en-Nemir – Osman Cum’a Damiriyye – Süleyman

Müslim el-Huraş, Dâru Taybe, Riyad, 1409/1989.

Beyhakî, Ahmed b. el-Hüseyin b. Ali (ö. 548/1066), es-Sünenü’l-Kübrâ, I-XI,

Thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,

1424/2003.

Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Câmiu’s-Sahih, I-VIII, 2. b.,

Çağrı Yayınları, İstanbul, 1413/1992.

Buhûtî, Mansûr b. Yunus b. İdris, Keşşâfu’l-Kınâ’ ani’l-İknâ’, I-XV, Thk.

Komisyon, 1. b., Vezâratü’l-Adl fi’l-Memleketi’l-Arabiyyeti’s-Suûdiyye,

1427/2006.

Cevherî, İsmail b. Hammâd, es-Sıhâh Tâcu’l-Luga ve Sıhâhu’l-Arabiyye, I-VI,

Thk. Ahmed Abdulgafûr Attâr,3. b., Dâru’l-Ilm li’l-Melâyîn, Beyrut,

1404/1984.

Cürcânî, Ali b. Muhammed eş-Şerîf, Kitabu’t-Ta’rifât, Thk. Muhammed

Abdurrahman el-Mar’aşlî, 2. b., Dâru’n-Nefâis, Beyrut, 1428/2007.

Deveci, Yusuf, “Arabuluculuk (Mediation)”, Esas Aylık Hukuk Dergisi, Ekim,

2011, Sayı 1.

Devellioğlu, Ferit, Lûgat, 11. b., Aydın Kitabevi, Ankara, 1993.

Ebû Davud, Süleyman b. Eş’as b. İshak el-Ezdî es-Sicistânî (ö. 275/889),

Kitabü’s-Sünen, I-IV, 2. b., Çağrı Yayınları, İstanbul, 1413/1992.

Ekinci, Ekrem Buğra, Osmanlı Mahkemeleri, 1. b., Arı Sanat Yayınevi, İstanbul,

2004.

Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed, Tehzîbu’l-Luğa, I-XVII, Thk.

Abdulkerîm el-İzbâdî, b.y., t.y.

Page 22: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

109

Fahrettin er-Râzî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer, Mefâtîhu’l-Gayb, I-

XXXII, 1. b., Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1401/1981.

Feyyûmî, Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Ali, el-Misbâhu’l-Munîr fî

Garîbi’ş-Şerhi’l-Kebîr, 1. b., Dâru’r-Risâleti’l-Âlemiyye, Beyrut, 1431/2010.

Fîrûzâbâdî, Ebu’t-Tâhir Mecduddîn Muhammed b. Yakub, el-Kâmûsu’l-Muhît,

I-IV, 1. b., Dâru ihyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1412/1991.

Haraşî, Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah, el-Haraşî Şerhu Muhtasari’l-

Halil, I-VIII, Dâru Sâder, Beyrut, t.y.

Hıcâvî, Ebu’n-Necâ Şerefüddîn Musa b. Ahmed b. Sâlim el-Makdîsî, el-İknâu fî

Fıkhi’l-İmâm Ahmed b. Hanbel, I-IV, Thk. Abdullatîf Muhammed Musa es-

Subkî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, t.y.

İbn Âbidîn, Muhammed Emin b. Ömer, Reddu’l-Muhtâr ale’d-Durri’l-Muhtâr,

I-XIV, Thk. Adil Ahmed Abdulmevcûd - Ali Muhammed Muavvad, 1. b.,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1423/2003.

İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, I-XXX, ed-Dâru’t-

Tunisiyye, Tunus, 1984.

İbn Hacer, Ebu’l-Fazl Şihâbuddîn Ahmed el-Askalanî, Fethu’l-Bârî bi Şerhi

Sahihi’l-Buhârî, I-XXVIII, Mektebetü’l-Külliyyâti’l-Ezheriyye, Kahire,

1398/1978.

İbn Hişâm el-Ensârî, Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdullah b. Yûsuf b. Ahmed

b. Abdullâh, Muğni’l-Lebîb an Kütübi’l-Eârib, I-VII, Thk. Abdullatîf

Muhammed el-Hatîb, et-Turâsu’l-Arabî, Kuveyt, 1423/2002.

İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed, el-Muğnî, I-

XV, Thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî – Abdulettâh Muhammed el-

Hulv, 3. b., Dâru Âlemi’l-Kütüb, Riyad, 1417/1997.

İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid el-Kazvînî (ö. 275/888), Sünen, I-

II, 2. b., Çağrı Yayınları, İstanbul, 1413/1992.

İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisânu’l-Arab,

I-XVIII, 2. b., Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî - Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî,

Beyrut, 1417/1997.

İbn Müflih, Ebû İshâk Burhânüddîn İbrahim b. Muhammed b. Abdullâh er-

Râmînî ed-Dımaşkî, el-Mübdi’ fî Şerhi'l-Mukni’, I-VIII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-

İlmiyye, Beyrut, 1418/1997.

İbn Rüşd, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed el-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve

Nihayetü’l-Muktesid, I-II, 6. b., Dâru’l-Marife, b.y., 1402/1982.

Page 23: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

110

İbnü’l-Arabî, Ebû Bekr Muhammed b. Abdullah, Âridatü’l-Ahvezî bi Şerhi

Sahîhu’t-Tirmizî, I-XIII, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, t.y.

İmrânî, Ebu’l-Hüseyn Yahya b. Ebi’l-Hayr b. Sâlim, el-Beyân fî Mezhebi’l-

İmâmi’ş-Şâfiî, I-XIV, 1. b., Dâru’l-Minhâc, Beyrut, 1421/2000.

Kâdızâde Efendi, Şemsuddîn Ahmed b. Kûder, Netâicu’l-Efkâr fî Keşfi’r-Rumûz

ve’l-Esrâr (Tekmiletü Şerhi Fethi’l-Kadîr), I-X, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

Beyrut, 1424/2003.

Kâsânî, Alauddîn Ebu Bekr b. Mes’ud, Bedâiu’s-Sanâi’ fî Tertîbi’ş-Şerâi’, I-X,

Thk. Ali Muhammed Muavvıd – Adil Ahmed Abdulmevcûd, 2. b., Dâru’l-

Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1424/2003.

Kâsımî, Muhammed Cemâluddîn, Mehâsinu’t-Te’vîl, I-XVII, 1. b., Dâru İhyâi’l-

Kütübi’l-Arabiyye, b.y., 1376/1958.

Kestane, Doğan, “Çağdaş Bir Denetim Organizasyonu Olarak Ombudsmanlık

(Kamu Denetçiliği)”, Maliye Dergisi, Sayı 151, Temmuz – Aralık 2006, s. 128-

142.

Kurtûbî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî el-Kurtûbî, el-Câmi’ li

Ahkâmi’l-Kur’âni’l-Kerîm, I-XXI, Dâru Âlemi’l-Kütüb, Riyad, 1423/2003.

Kutup, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur’ân, I-VI, 11. b., Dâru’ş-Şurûk, Beyrut, t.y.

Maverdî, Ebu’l-Hasen, Ali b. Muhammed b. Habîb, el-Hâvi’l-Kebîr fî Fıkhı

Mezhebi’l-İmâmi’ş-Şâfiî, I-XVIII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,

1414/1994.

Mecelle.

Merdâvî, Ebü'l-Hasen Alâüddîn Alî b. Süleyman b. Ahmed, el-İnsâf fî

Ma’rifeti’r-Râcihi mine’l-Hilâf, I-XII, 2. b., Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî,

Beyrut, t.y.

Mevsılî, Ebu’l-Fazl Mecdüddîn Abdullah b. Mahmud, el-İhtiyâr li Ta’lili’l-

Muhtâr, I-IV, Thk. Şuayb el-Arnaût – Ahmed Muhammed Berhûm –

Abdullatîf Hirzullah, 1. b., Dâru’r-Risâleti’l-Âlemiyye, Dımaşk, 1430/2009.

Mevvâk, Ebû Abdullah Muhammed b. Yusuf b. Ebi'l-Kâsım el-Abderî el-

Gırnâtî, et-Tâc ve'l-İklîl li Muhtasari’l-Halil, I-VIII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-

İlmiyye, Beyrut, 1416/1994.

Meydânî, Abdulganî b. Talip, el-Lübâb fî Şerhi’l-Kitâb, I-IV, el-Mektebetü’l-

İlmiyye, Beyrut, t.y.

Page 24: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA İNSANLAR ARASI ANLAŞMAZLIKLARIN SULH YOLUYLA

ÇÖZÜMÜ

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

111

Mubarekfûrî, Muhammed Abdurrahman b. Abdurrrahîm, Tuhfetü’l-Ahvezî bi

Şerhi Câmiı’t-Tirmizî, I-X, Dâru’l-Fikr, b.y., t.y.

Muğniye, Muhammed Cevad, Fıkhu’l-İmâm Ca’feri’s-Sâdık, I-VI, 5. b., Dâru’l-

Cevâd, Beyrut, 1404/1984.

Müslim, Ebu’l-Hüseyn İbnu’l-Haccâc, Sahihu Müslim, I-V, 2. b., Çağrı

Yayınları, İstanbul, 1413/1992.

Necdî, Abdurrahman b. Muhammed b. Kasım el-Âsımî, Haşiyetü’r-Ravdı’l-

Murbi’ Şerhu Zâdi’l-Mustakni’, I-VII, 1. b., el-Metâbiu’l-Ehliyye, b.y.,

1398/1976.

Nemle, Abdulkerîm b. Ali b. Muhammed, Teysîru Mesâili’l-Fıkh Şerhu’r-

Ravdı’l-Murbi’, I-V, 3. b., Mektebetü’r-Rüşt, Riyad, 1430/2009.

Nevevî, Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref, Ravdatu’t-Tâlibîn, I-VIII, Thk. Adil

Ahmed Abdulmevcûd – Ali Muhammed Muavvid, Dâru Alemi’l-Kütüb,

Beyrut, 1423/2003.

----------, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, I-XVIII, 2. b., Müessesetü Kurtuba,

b.y., 1414/1994.

Osmanlı Hukuk-i Aile Kararnâmesi, Yayına Hazırlayan ve Notlar Ekleyen:

Orhan Çeker, Mehir Vakfı Yayınları, Konya, 1999.

Ramazanoğlu, Abdulhamid, 1876 nolu Trabzon Şer’iyye Sicili ve Bu Şer’iyye

Sicili Çercevesinde Sulh Akdi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Trabzon, 2001.

Ramlî, Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed, Nihâyetü’l-Muhtâc ilâ Şerhi’l-

Minhâc, I-VIII, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1404/1984.

Sâmî, Şemşeddin. Kâmus-u Türkî, Dersaâdet, İstanbul, 1317.

San’ânî, Ebû İbrahim İzzettin Muhammed b. İsmail Emir, Sübülü’s-Selâm Şerhu

Bulûği’l-Merâm min Cem’ı Edilleti’l-Ahkâm, I-IV, 6. b., Dâru’l-Kitabi’l-Arabî,

Beyrut, 1412/1991.

Sâvî, Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed el-Halvetî, Bulğatü’s-Sâlik li Akrabi’l-

Mesâlik, I-IV, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, t.y.

Sehârenfûrî, Halil Ahmed, Bezlu’l-Mechûd fî Halli Ebî Davud, I-XX, Dâru’l-

Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, t.y.

Semerkandî, Ebû Bekr Alâuddîn Muhammed b. Ahmed, Tuhfetü’l-Fukahâ, I-III,

1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1405/1984.

Page 25: GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİisamveri.org/pdfdrg/D03763/2013_2_3/2013_3_ELLEKH.pdf · Bu ilişkiler esnasında toplumda hak ve hukuku gözeten insanlar bulunduğu gibi haksızlık

Yrd. Doç. Dr. Hasan ELLEK

Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/2, c. 2, sayı: 3

112

Suyûtî, Celâluddîn Abdurrahman, ed-Dürru’l-Mensûr fi’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, I-

XVII, Thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, 1. b., Merkezü Hecer li’l-

Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyye ve’l-İslâmiyye, Kahire, 1424/2003.

Şevkânî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr el-

Câmiu beyne Fenneyi’r- Rivâyeti ve’d- Dirâyeti min Ilmi’t-Tefsîr, I-V, 2. b.,

Matbaatu Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve Evlâduh, Mısır, 1383/1924.

----------, Neylü’l-Evtâr min Esrâri Münteka’l-Ahbâr, I-XVI, Thk. Muhammed

Subhî Hasan b. Hallâk, 1. b., Dâru İbni’l-Cevzî, Beyrut, 1428/2005.

Şeyhzâde, Muhyiddîn Muhammed b. Muslihiddîn Mustafa el-Kocevî, Hâşiyetü

Muhyiddîn Şeyzâde alâ Tefsîri’l-Kâdi’l-Beydâvî, I-VIII, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-

İlmiyye, Beyrut, 1419/1999.

Şirbînî, Şemsuddîn el-Hatib Muhammed b. Muhammed, Muğni’l-Muhtâc ilâ

Ma’rifeti Meâni Elfâzı’l-Minhâc, I-IV, 1. b., Dâru’l-Marife, Beyrut 1418/1997.

TDK Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara, 2005.

Tehânevî, Muhammed Ali el-Farûkî, Mevsûatü Keşşâfi Istılahâti’l-Fünûn ve’l-

Ulûm, I-II, ed. Refîk el-Acem, Thk. Ali Dahrûc, 1. b., Mektebetü Lübnan,

Beyrut, 1996.

Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ (ö. 279/892), Sünenü’t-Tirmizî, I-V, 2. b.,

Çağrı Yayınları, İstanbul, 1413/1992.

Tûrî, Muhammed b. Hüseyin b. Ali, Tekmiletü’l-Bahri’r-Râik Şerhu Kenzi’d-

Dekâik, I-IX, 1. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1418/1997.

Tûsî, Ebû Ca’fer Muhammed b. el-Hasen b. Ali, el-Mebsût fî Fıkhı’l-İmâmiyye,

I-VIII, Dâru’l-Kitabi’l-İslâmiyye, Beyrut, t.y.

Yaylalı, Davut, İslam Hukukunda Sulh, Taştan Matbaası, İstanbul, 1993.

Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Muhammed b. Ömer, Esâsu’l-Belağa, I-II, Thk.

Muhammed Basil Uyûnu’s-Sûd, 2. b., Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2010.

Zeylaî, Fahruddîn Osman b. Ali, Tebyînü’l-Hakâik Şerhu Kenzi’d-Dekâik, I-VI,

1. b., el-Matbaatu’l-Kübra’l-Emîriyye, Bulak-Mısır, 1315/1897.