fak fanzin #1

16

Upload: fak-fanzin

Post on 01-Aug-2016

250 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Fak Fanzin, her ay belirli bir konsept etrafında yazı, illüstrasyon ve çizgi öykülerin üretildiği bir yayındır. Bu sayının konusu "Başlangıç"

TRANSCRIPT

Page 1: Fak Fanzin #1
Page 2: Fak Fanzin #1

FAK

2

Fak ManifestoMerhaba sayın okur. Bugün iyi olduğunuzu varsayarak size

kendimiz hakkında biraz gevelemek istiyoruz. Bu elinizde tut-tuğunuz sayfalar silsilesinin içerisinde

barındırdığı kaygılar ve sahip olduğu vasıfları mesela. Uygun mudur? Peki o zaman.

Şimdi bizim derdimiz, her birimizin üretime mahrum kalan insanlar olarak bu ihtiyacımızı giderdiğimiz ve size

kayda değer şeyler anlatabileceğimiz bir özgür üretim platfor-mu oluşturmaktır.

Bu yaratmış olduğumuz özgür üretim platformunda alternatif olarak ideal bir farklılığımız var. Bu da üretici, aracı

ve tüketici zincirindeki samimiyeti yok eden zayıf halkayı, yani aracıyı ortadan kaldırmamızdır.

Her insanın anlatabileceği hikayeleri ve fikirleri varken çoğu insan bunları söylemeye fırsat bulamıyor. Biz

fikirlerin ve hikayelerin değerinin paylaşıldıkça arttığına inandığımız için üretiyor ve paylaşıyoruz.

[email protected]

@fakfanzin

Fak Fanzin · Sayı 1 · Ocak - Şubat 2016 - 2. BaskıYayın Yönetmenleri: Sami Berk Tokaç - Ece Haskan - Hakan BaşaranEditör: Zeynep BatmanKapak İllüstrasyonu: Hakan Başaran - Sami Berk TokaçKadro: Bilal Aksoy - Ece Haskan - Ekin Eraslan - Ela Aldeniz Doğan - Fatih Şahin - Furkan Ömer Akhan - Hakan Başaran - Sami Berk Tokaç - Zeynep Batman

Page 3: Fak Fanzin #1

FAK

3

BaşlangıçElinizde tuttuğunuz fanzin umuyoruz ki uzun soluklu bir serüvenin ilk adımı olma özelliğini taşıyor. Fakat kötü bir ihtimal dahilinde ana karnında ölen bir çocuk olma potansiyeline de sahip. Bu yüzden her olasılık dahilinde, fanzinin bu sayısına en yakışık bulduğumuz konsept başlangıçtır. Ne de olsa bir başlangıcın karakterini oluşturan özellikleri iyi veya kötü olması değil bir vukuatı başlatmasıdır.

İllüstrasyon:Ece Haskan

Page 4: Fak Fanzin #1

FAK

4

Yürüyorum, saat sabah 08:40.Yürüyorum, sabahın bu saatinde, taştan dünyanın içinde, işlerine gidiyor insanlar.Yürüyorum, sabahın ilk sigarasının kokusu ve par-fümü karışmış kızlar.Yürüyorum, ütüsü kaçmış pantolonu ile işe yetiş-meye çalışan adam, sadece sigara kokuyor…Yürüyorum, taksi çevirenler bi havalı geliyor bana.Yürüyorum, minibüsten inmişim.Yürüyorum, portakalcı kız bekliyor.

Portakalcı kız. Sabahın köründe yanında kasa kasa portakal olan ve bu portakalları hem satan hem de küçük şişelere suyunu sıkıp çırpı, titrek tezgahına dizen.Ne gariptir, bizim buralarda sabah portakal suyu içme alışkanlığı yoktur. Kahvaltı bile zor edilmiştir, bir iki poğaça işte... Ya da aç karnına sigara ve bir minibüs; indili bindili, arkalara ilerlemeli, yaşlılara ve bayanlara yer vermeli...

Portakal suyu bizim kesime tutmaz portakalcı kız.Ya da kimse sabahın köründe portakal satın almaz, ucuza satıyorsun oysaki -tam da mevsimi-Kız dediğime bakmayın. Kadın.

Çok asil geldi bana bu kadın, portakalları da dahil. Bazı kadınların suratından belli olur kim oldukla-rı… Bu öyle ki kocası evde yatan, ilk aşık oluşunun cesareti ile bir çırpıda evlenmiş ama adam beklediği gibi çıkmamış, öküze bağlamış. Akşama karnını ve o öküzü doyurmak ve belki de o öküzün zıkkımlanacağı bir iki bira parası için çalışan kadınlardan.

Güçlü kadınlardır bunlar. Düşmez, utanmaz, çekin-mez, sıkılmaz, yorulmaz, üşenmez ve üşümez.Kızdır. Evlenince kadın olmuştur.Yürüyorum, saat sabah 08:45.Yürüyorum, gri taştan dünyanın içinde, turunçgil bir kadın.Yürüyorum, portakal suyu içiyorum...

Portakallı Yol Furkan Ömer Akhan

Çizim:Furkan Ömer Akhan

Page 5: Fak Fanzin #1

FAK

5

Paslı haneleri, küf tutmuş yüzü çocuğun ağlamaktandı yosunlanmış yanakları. İlk soluğunda insanın ağlamak vardı, döl düştüğünde ana rahmine zaten dünyanın kötüsünü solunmaya başladı. Yeryüzündeki hayatı başladı, emekledi, adımını attı. Başladı maratonun koşusu, hipodromunda bir rakipti rakiplerine. Başladı hayatı, hayata yetişme telaşı. Sonu gelmez günleri bir bir tüketti. Mesele bu değil esasında, sonlara bir adım daha yakından bakmak lazımdı. Bir gecenin so-nundan bakın dünyaya. Güneşin doğuşuna bakın Haliç’ten. Keşke kayıkçılar kadar gamsız olsaydık, o zaman bırakırdık kendimizi bu denizlerin sularına. Gecenin sonunda dünyaya kıyısından bakarken başlıyordu gün. Her şafak sonuysa gecenin, doğuşuydu güneşin. Döl doğarken başladı anasını öldürmeye, kendi yaşamı adına. İnsan oldu, insan öldü. Öldü de ölemedi, yeryüzünde kaldı bir yarısı.Öyle bulut-ların üstüne falan da çıkmadı, yeraltındaydı zaten. Bu şehrin kana-lizasyonlarında geceden ve güneşten uzakta yaşadı. Peki ya ölümden önce hayat var mıydı?

Son Ece Haskan

İllüstrasyon: Ece Haskan

Page 6: Fak Fanzin #1

FAK

6

ela

Döngü Ela Aldeniz Doğan

Page 7: Fak Fanzin #1

FAK

7

ela

Page 8: Fak Fanzin #1

FAK

8

Yalnızlığın Evrimi Sami Berk Tokaç

Page 9: Fak Fanzin #1

FAK

9

Başlangıç her zaman yolun başı değildir. Yolun ilk veya son nok-tası da değildir. Yolunuzun her noktasıdır. Her an, yeniden ve yeni olmak üzerine kuruludur. Her boş denilen vakit, yeniden başlayıp yaşama ve tüm ortaklarına FAK deme vaktidir. İşte bu karmaşada yol arayana ışık, vır vır arayana ses, huzur arayana derin bir nefes olmaya geldik. Her neye, nerede, nasıl başlayacak olursanız olun başladığınız şeyde faka basmayın diye geldik. Biliyoruz yaşamın kendisi acımasızdı. Hep o sizi sıkıntılara boğdu, bir şeyler bitmeden yenisine başlamaya zorladı. Parasız ve bazen birasız bıraktı. Saat on olmuştu bazı cuma geceleri, tekeller acımasızdı. Sevgisiz de bıraktı. Belki elektrik direklerinden, Yeldeğirmeni kaldırım-larından medet umdunuz; direğe sarılıp kaldırıma uzanıp öptünüz belki. Yılmayın, her noktadan tekrar tekrar başlayın. Gün gelecek siz çıplak ayakla yeşil çimlere, yaşam ve tüm ortakları faka basacak!

Do Re Mi FAK Bilal Aksoy

Bazen işler hiç ummadığın kadar ters gider ya hani. “Bundan sonra sittin sene uğraşsam da bunu telafi edemem.” gibi sözcükler sarf edersin. Böyle bir durumda sakın umutlarını yitirme. Kötü başladığı için sonu da kötü olacak diye bir kaide yok ortada. Diyeceksin ki: “Abi ne diyosun sen, ne alaka bunlar konuyla?” Bunları söylüyorum çünkü Big Bang dediğimiz olay bu duru-mun kusursuz bir örneği. Kocaman yıkıcı bir patlama. Fakat bu devasa yıkıcı güç gerçekten önüne geleni yıkıp geçmek yerine güzel sonuçlara gebe olmuş. Evrenin, hayatımı-zın, kısacası her şeyin başlangıcına vesile olmuş bu devasa yıkıcı güç. Bu kadar büyük bir patlamanın, atomdan da minik bir par-çadan meydana gelmesi de işin

tuhaf kısımlarından. Deriz ya hep: “Kıçı yere yakın olandan korkacak-sın.” Peki ya patlamanın öncesi? O zaman ne vardı ortalıkta? İşte burası tam bir muamma. Sadede gelecek olursak her şeyi bu devasa patlamaya borçluyuz bence. Minik zevklerimizden sevdi-ğimiz insanlara, o insanlardan yaşa-dığımız dünyaya... Bunların hepsini ve daha keşfetmediğimiz her şeyi bu koca patlamaya borçluyuz. Arada bir de düşün. Her şey kötü başladı diye vaz mı geçeceğim? Buraya kadar mıymış? Tabiki de değil. Her şey senin elinde. Devasa bir patlamanın bile sonuçları bunlar olabiliyorsa senin o kötü başlangıcın da epey

güzel bir şekilde sonuç-lanabilir. Asla

pes etme!!!

Big Bang Fatih Şahin

İllüstrasyon:Fatih Şahin

Page 10: Fak Fanzin #1

FAK

10

Koltukta ne zamandır oturduğu-mu hatırlamaksızın televizyon izliyordum. Ansızın karşıma bir gıda reklamı çıkageldi. Bana bol tereyağlı bir iskender pazarlamaya çalışıyordu. Kendimi o kadar çaresiz his-settim ki koltuktan kalkmayı başarabildim. Bu yüzsüz reklamdan sonra kendimi tatmin edebilmek için mutfağa yöneldim. Buzdola-bını açıp damak tadım adına iskendere yakın bir şey aradım. Fakat buzdolabında sadece annemin 3 gün önce getirdiği yarım tencere biber dolması duruyordu. İkimiz de birbi-rimize manidar bir bakış attık. Adeta uzun bir aradan sonra barışan eski sevgililer gibiy-dik. Tencereye bütün şefkatimle sarılıp onu tezgaha koydum. Buzdolabının içeriğine bir daha göz attım fakat anlamsızdı. Başka hiçbir şey yoktu. Halbuki sadece bir kaşık yoğurt bulmayı bekliyordum. Buzdolabını kapattım ve çekmeceden bir çatal alıp dolmaya sap-ladım. Dolmayı havaya kaldırıp gözlerimi kıstım. Daha önce o dolmayı yanında yoğurt olmadan hiç yememiştim. O an, hayatımda deneyimleyeceğim en önemli anlarımın arası-na yazılacaktı. Ben, ki yeni tecrübeleri sevme-yen bir adam, yanında yoğurt olmadan biber dolması yiyecektim... Bunu kabul edemez-dim. Öfkeyle biber dolmasını tencereye geri attım. Dolmanın suyu yüzüme sıçradı. Büyük ihtimalle evren yüzüme tükürse böyle tükürürdü. Yılmadım. Portmantodan hırkamı alıp dışarı çıktım. Bu yoğurt kendi kendini almayacaktı. Apartmandan çıkıp bakkalın yolunu tuttum. Biber dolmasını yoğurtsuz düşün-dükçe her adımım yere daha da sert bası-yordu. Fakat bir süre sonra yorulmaya başladım. Yavaşladım. Artık normal bir hızda yürüyordum. Sonra daha da yavaşla-dım. Artık yürümü-yordum. Bu sefer psikolojik olarak yorul-muştum. Kendi kendimi sınırladığım bu kişisel standartla-rımda tıkılı kalmaktan yorulmuş-tum. Kendimi kendime kanıtlamak-tan yorulmuştum.

Öyle yorulmuştum ki diz ve göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Şu yola uzansam ne olacaktı ki sanki? O anki mantalitemle hiçbir şeycik olmayacaktı. Ben de uzandım. Gökyüzüne bakmama rağmen ne gördüğümden veya ne kadar süredir gördü-ğümden emin değildim. Hatırladığım birkaç şey vardı. Bunlardan biri ardı kesilmeyen korna sesleriydi. Bi ara bir teyze yanıma gelip kafamı ayağının ucuyla dürttü, fakat sonra o da sı-kılıp gitti. Bi ara da birkaç abi gelip bana ba-karak sigara içtiler. Bazısı kollarımdan tutup kaldırmaya çalıştı. Bunu yapmalarını çok aptalca bulduğumu hatırlıyorum. Çünkü ben artık bu asfaltla birdim. Onlar da bunu anlayın-ca gittiler. Ancak kalabalık asla başımdan eksilmedi. Bir anlığına korna sesleri duruldu, ardından telsiz ve siren sesleri başladı. Birkaç mavi gömlekli abi geldi. Bu sefer önceki abi-lerin nezaketinden eser yoktu. Beni asfalttan spatulayla ayırır gibi ayırdılar. Kollarımdan tutup beni iki metre sağa taşıdılar. Daha sonra gürültülü arabalarına binip, yanımdan bir kervan dolusu araba ile birlikte geçtiler. Hava karardıkça çevremdeki gürültü azalıyordu. Huzur kapıdaydı. Buna inanarak inatla soğuk asfalta uzanmaya devam ediyordum. Gün batarken gökyüzünü izledim ancak havanın kararıp kararmadığı anlayamıyordum. Her yer simsiyahtı fakat gökyüzünde tek bir yıldız

yoktu. Belki de hava kararmamıştı da ben gözlerimi yummuştum. İki ihtimal

de canı-mı sıktı. Kalktım.

Karnım artık aç de-ğildi. Evin yolunu tuttum.

Yoğurtsuz Biber Dolması Sami Berk Tokaç

İllüstrasyon: Sami BerkTokaç

Page 11: Fak Fanzin #1

FAK

11

Ekin EraslanTiryaki

Page 12: Fak Fanzin #1

FAK

12

Orijin Hikayesi Çizim - Hakan BaşaranSenaryo - Sami Berk Tokaç

Page 13: Fak Fanzin #1

FAK

13

Page 14: Fak Fanzin #1

FAK

14

Page 15: Fak Fanzin #1

FAK

15

*fakisim eskimiş Arapça faḫḫisim Tuzak, kapan

“İyi bir fakı olsa yine iş görebilirdi.” - O. Kemal

(Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük)

FAK*

Page 16: Fak Fanzin #1