egzersİzler, koruyucu, tedavİ edİcİ ve muayene … · 2017. 10. 17. · sanat felsefesi...
TRANSCRIPT
İÇİN
DEK
İLER
• Giriş
• Sanat Felsefesinin ve Estetiğin Terim ve Kavramları
• Sanat Felsefesinin ve Estetiğin Problemleri
HED
EFLE
R
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Sanat felsefesinin ne olduğunu öğrenecek
• Estetiğin ne olduğunu öğrenecek
• Sanat eserinin ne anlama geldiğini öğrenecek
• Güzellik kavramının anlamını öğrenecek
• Sanat felsefesinin ve estetğin problemlerini öğrenecek
• Ortak estetik yargıların var olup olmadığını öğrenecek
ÜNİTE
11
SANAT FELSEFESİ
FELSEFEYE GİRİŞ
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
GİRİŞ
Felsefe, bilgi, varlık, bilim ve ahlâkla ilgilendiği gibi, sanatla da ilgilenir. Sanatı
her yönüyle sorgular. “Sanat nedir?”, “Güzellik nedir?”, “Sanat eseri nedir?”,
“Sanat kendini hangi yolla ifade eder?”, “Sanattaki güzel ile doğadaki güzel aynı şey
midir?”, “Güzeli, güzel yapan şey nedir?”, “Güzel sanatçının kafasında mıdır?”,
“Güzel, sanat eserinde midir?” ve benzerleri gibi soruları kendine konu alan felsefe
disiplinine, sanat felsefesi ve daha geniş bir kapsamla da estetik denir.
Sanat Felsefesi ve Estetik
Sanat, insanın doğada hazır bulduğu şeylerden farklı olarak, kendisinin
ürettiği eserlerdir. Sanat, insanın doğaya kattığı eserlerden bazılarına verilen genel
bir addır. Örneğin; bir resim tablosu, bir asker heykeli, bir ev, bir maket gemi, bir
camii vb. şeyler insanın doğada hazır bulmayıp, kendisinin ürettiği şeylerdir. Fakat
bunların hepsi sanat eseri değildir. Bunların içinde ancak bazıları sanat eseri değe-
rini elde ederler. Bu sınırlamanın aksine, günlük yaşamda birçok meslek sanatından
da bahsedilmektedir. Çok geniş anlamıyla sanat, insanın ürettiği her şeydir. Politika
sanatı, ayakkabıcılık sanatı, marangozluk sanatı, hekimlik sanatı vb. her tür
mesleğin sanatından bahsetmek olanaklıdır. Fakat felsefenin ilgilendiği sanat, genel
anlamdaki sanat değildir.
Sanat ve zanaat arasında fark vardır. Bir ayakkabıcının veya marangozun
yaptığı iş zanaattır. Başka bir söylemle, zanaat, aynı cinsten ürünü ortaya
koymaktır. Sanat ise özgün bir ürün ortaya koymaktır. Bu anlamıyla, ayakkabıcı bir
zanaatkârken, bir ressam bir sanatçıdır. Çünkü ressamın ürünü olan resim bir
sefere mahsus yaratılmış özgün bir sanat eseridir. Ayakkabıcı, belli bir modelden
binlerce ayakkabı üretirken, sanatçı kendine özgü ve tekrarı olmayacak bir eser
ortaya koymaktadır. Sanat eseri tektir. Buna karşılık zanaatkârın yaptığı birbirinin
aynısı olan çoklardır.
Sanat felsefesi, felsefenin bir alt disiplini olarak, sanat eserleriyle ilgili olarak
ortaya çıkabilecek kavram ve problemleri analiz eder. Sanatın ne olduğunu, sanatın
ifade biçimlerini, sanat eserlerinin özelliklerini ele alarak, sanat üzerine çözüm-
lemeler yapar. Sanat felsefesinin tanımına dikkatli bakılınca, sanat felsefesinin
alanının yalnızca insanın ürettiği sanat eserleri olduğu hemen görülecektir. Sanat
felsefesi, özel olarak, sanat eserleriyle ilgili kavram ve problemleri çözümler. Buna
karşılık, estetik daha geniş bir tanımla tüm nesnelerde var olan güzellikle ilgilenir.
Estetik, güzelin bilimi olarak, genel anlamda güzelliğin doğasını yalnızca sanat
eserinde değil, doğada da analiz eder. O hâlde, estetik genel olarak güzeli
inceleyen felsefî disiplinken, sanat felsefesi yalnızca sanatı inceleyen bir felsefî
disiplindir.
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
Tarihsel süreç içinde insanlar daha çok sanat eserinin doğası, kavramları ve
problemleriyle ilgilendikleri için, estetiğin doğasını, kavramlarını ve problemlerini
de bir bakıma ele almışlardır. Çünkü estetik de çoğu kez sanattaki güzel kavramıyla
ilgilenir veya estetik, sanata indirgenir. Fakat sanat felsefesinin tek konusu ve
problemi güzellik değildir. Sanat felsefesi güzelliğin yanı sıra, sanat kuramları,
kavramları, ölçütleriyle de ilgilenir.
Estetik
Asıl anlamı ilk veya temel duyum olan aisthesis kelimesinden gelmektedir.
Estetik, ilk defa A. G. Baumgarten (1714-1762) tarafından güzelin bilimi olarak
aesthetica adlı eserinde zikredilmiştir. Baumgarten, estetiği bağımsız bir bilim
olarak ele almış ve incelemiştir. Estetik, duyumsal olanın ve duyusalın bilgisinin
bilimidir. Estetik, mantığın tersine, açık ve seçik olmayan bilgiyi yani duyusal olana
ilişkin bilgiyi kendine konu edinir. Böyle bilginin de yalnızca güzellikle olan ilişkisini
inceler. Estetik, doğruluğu değil, güzelliği inceleyen bilimdir. Bu anlamıyla estetik,
hem insan tarafından yapılmış hem de doğada var olan güzelliği araştırır. Güzel
diye nitelendirdiğimiz eser ve nesneleri incelerken, güzelliğin ortaya çıkmasını
sağlayan, hazları, hoşlanma duygusunu, yüceliği, iyiliği ve güzellik standartlarını
analiz eder.
Estetik şu soruları sorar ve analiz eder: Güzellik nedir? Güzeli güzel yapan
ölçüt ve değerler nelerdir? Bu ölçütler insanda mı yani öznede mi yoksa eserin
veya nesnenin kendisinde midir? Sanat eserindeki güzelliğe karşı duyulan estetik
haz ile doğadaki nesne karşısında duyulan estetik haz aynı mıdır? Güzelliğin, iyilikle,
doğrulukla, hakikatle ve yücelikle olan ilişkisi nedir? Bir eseri veya nesneyi güzel
diye nitelememizi sağlayan dışsal ve içsel faktörler nelerdir? Sanatçının yaratısı
olan bir eserdeki güzelliğin amacı nedir? Doğadaki bir nesnede bulunan güzelliğin
de eserde olduğu gibi bir amacı var mıdır? Güzellik ne içindir?
SANAT FELSEFESİNİN VE ESTETİĞİN KAVRAM VE
TERİMLERİ
Sanat
Hemen hemen hepimiz günlük hayatımızda çeşitli sanat eserleriyle karşılaşır
veya onlarla birlikte yaşarız. Sinemaya veya tiyatroya gittiğimizde, müzik
dinlediğimizde, resim sergisi veya müze gezdiğimizde, roman veya şiir
okuduğumuzda vb. etkinliklerde hep sanatın içinde kendimizi buluruz. Peki, bu şey-
lere verilen ortak isim olan “sanat” nedir? Nelere sanat eseri diyoruz? Nelere
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
demiyoruz? Acaba sanatın ne olduğunu gerçekten biliyor muyuz? Sanat türlerinin
gittikçe arttığı günümüzde sanatın ne olduğunu tanımlamak yine genelde felsefeci-
lerin, özel de ise sanat felsefecilerinin görevi olmuştur. Bazı filozofların sanatın
tanımlanamayacağını ileri sürmelerine karşın, bazı filozoflar da sanatı tanımlamaya
çalışmışlardır. Sanat tanımlanamaz diyenler, sanat türlerinin çokluğu karşısında sa-
natların temelinde ortak bir sanat ilkesinin olmadığını savunurlar. Çünkü farklı
sanat türlerindeki farklı sanat eserlerini temellendirecek bir ortak payda veya ilke
belirlemek olanaksızdır. Fakat ikinci görüşü savunanlar, yani sanatı tanımlamaya
çalışanlar, sanatın ne olduğu üzerine üç temel kuram öne sürmüşlerdir:
Taklit Olarak Sanat
Sanatın ne olduğu konusu üzerine ilk görüş olan taklit kuramına göre sanat,
sanatçının gerçekliği, hakikati ve gördüğü bir nesneyi veya durumu taklit etmesiyle
ortaya çıkan üründür. Sanat, var olanı bir tür taklit etme, öykünme veya
yansıtmadır.
Yunanca mimesis sözcüğünden türetilen taklit veya yansıtma kuramına göre,
sanatçı doğada veya gerçeklikte gördüğü düzeni ve ahengi, yaptığı eserle taklit
etmeye çalışır. Sanatçı doğada var olanı sanatıyla tekrarlamaya çalışır. Doğayı
temsil eden ve kopyalayan sanatçı, gerçekliği de kopyaladığını sanır. Bu kuramın en
önemli temsilcisi Platon’dur. Platon’a göre, sanatçı yaptığı sanatla, İdeaların veya
onların bir kopyası olan fenomenlerin mimesis yani taklit yoluyla ikinci bir
kopyasını yapar. Sanatçı, asıl gerçekliği değil de, asıl gerçekliğin kopyası olan
fenomenleri kopyalarsa kötü sanat yapar. O hâlde, Platon’a göre, sanat, kopyanın
kopyası olduğunda kötü sanattır. Eğer sanatçı doğrudan İdeaların kopyasını veya
taklidini yaparsa iyi sanat üretir. Platon, kötü sanat üreten sanatçıları Devletinden
kovar. İyi sanat yapan sanatçıları ise gerçekliği bilen ve anlayan olarak değerli
görür. Platon’un sanatı iki açıdan ele alması onun doğru bilgiye verdiği değerden
kaynaklanmaktadır. Kötü sanat doğru bilgiyi veremezken, iyi sanat İdeaların doğru
bilgisini verme gücüne sahiptir. Bu iki sanat ayırımı göz önünde tutulmadan
Platon’u değerlendirmek, yanlış anlaşılmalara neden olmaktadır. Platon’un iyi
sanat tanımından kalkarak ideaların bilgisine felsefeyle varılabileceği gibi, sanatla
da varılabileceği çok rahatlıkla iddia edilebilir. Bu yorumuyla Platon’un taklit
kuramı, bilgi temelli bir sanat tanımıdır. Bu bakımdan estetiğin ilk başlangıcını
Platon’la başlatmak sanırım yanlış da olmaz.
Taklit kuramına göre, sanatçı taklit ettiği nesnenin yanı sıra, kullandığı araca
göre sanat çeşitlerini belirler. Başka bir söylemle, sanat türleri sanatçının kullandığı
taklit araçlarına göre de farklı farklı olur. Örneğin; şiir ve edebiyat söz aracılığıyla
taklit edilen sanatken, müzik ses aracılığıyla taklit edilen bir sanattır. Resim ise renk
aracılığıyla doğadaki nesneleri taklit eder. Bu sanat kuramına göre güzellik,
asıllarına benzediği ölçüde ortaya çıkan bir özelliktir. Doğadaki düzen ve ahenk ne
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
kadar çok yansıtılırsa, o sanat eseri de o kadar güzel olur. O hâlde, yansıtma veya
taklit derecesi güzelliği belirleyen ölçüttür.
Yaratma Olarak Sanat
Sanatı taklit olarak tanımlayan görüşün tam karşısında yer alan yaratma
kuramına göre, sanatçı sanatını özgür bir yaratımla ortaya koyar. Çünkü doğada
düzensizlik ve mükemmelsizlik vardır. Böyle bir şeyin taklidi gerçeği veremez.
Sanatçı aklı, hayal gücü ve belleği sayesinde mükemmeli ve ideali düşünebilir.
Sanatçının ideali ve mükemmeli hayal gücüyle kavraması ve onu yaptığı bir eserle
ifade etmesi sanatı ortaya çıkartır. O hâlde, sanat, sanatçının hayal gücüyle ortaya
koyduğu ideal bir anlatımdır.
Kant ve Alman romantiklerinin savunduğu bu görüşe göre, sanat, insan
aklının ve hayal gücünün nesneleşmiş veya dışlaşmış hâlidir. Kant’ın insan zihninde
a priori olarak var olan zaman ve mekân formlarıyla fenomenlerin görüsüne sahip
olduğumuz düşüncesini ve Hegel’in Tin’in insan aklında kendi bilincine varması
düşüncesini temele alan yaratma olarak sanat kuramı, sanat eserini sanatçının bir
zihinsel yaratısı olarak kabul eder. Doğa, bilimsel bilginin yanı sıra sanatla da kavra-
nılabilir. Çünkü sanat, doğanın tinsel ve akılsal yapısını daha derin bir yaklaşımla
anlatır. Bu anlamıyla sanat, idealist ve romantiklere göre, doğayı yansıtmaz, onu
olduğu gibi verir. Hegel’in ünlü önermesi bu düşünceyi temsil eden en iyi örnektir:
“Gerçek olan akli, akli olan gerçektir.” Hegel’i destekleyen romantik Delacroix’a
göre, biz romantik olduktan sonra dağlar güzelleşti. Delacroix için, resmin veya
sanatın güzelliği sonucu dağlar da güzelleşti. Çünkü dağlar artık aklın sanattaki
ifadesiyle gerçek anlamını buldu.
Kant, Hegel ve Delacroix’un idealist ve romantik görüşlerini 20. yüzyılda B.
Croce (1866-1952) daha da geliştirerek, sanatı bir yaratma olarak tanımlayıp,
kuramsallaştırdı. Croce’ye göre, sanatçı, doğada olmayan idealliği ve
mükemmelliği, kendi yaratısında ifade edebilir. Önce sanatçı doğadan temel
izlenimleri alır. Bu temel izlenimleri bir senteze tabi tutar ve onları hayal gücünde
ve zihninde belli bir anlamla yorumlar. Sanatçının zihninde veya ruhunda anlam
kazanan bu izlenimler, bir kez yaşanılan estetik deneyimlerdir. Sanatçı, belleğinde
daha fazla tutamayacağı bu estetik deneyimleri dışlaştırarak, bir sanat ürünü
meydana getirir. Croce, sanat eserinin bir defaya mahsus yaşanan bir estetik
deneyim ve hazdan meydana geldiğini söyler. Bu nedenle, her bir sanat eseri
biriciktir. O, sanatçının bir sefere mahsus yarattığı bir anlatımdır. Sanatçı kendi
hayal gücünde ve zihninde yaşadığı bir estetik hazzı, çeşitli araçlarla dışlaştırarak,
müzik eseri, resim, heykel, bina, şiir vb. sanat eserleri ortaya koyabilir. Bu kurama
göre, ses, renk, söz, hareket, boya, mermer, taş vb. fiziksel nesneler, sanatçının
ruhunda yarattığı estetik hazzın dışsal ifadesine yardım eden araçlardır. Fakat her
yaratılan estetik olgu, her zaman kendini dışsallaştıramayabilir veya her zaman aynı
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Sanat insanı
özgürleştiren bir
etkinliktir.
dışsallaştırmayı gerçekleştiremeyebilir. Örneğin, Leonarda da Vinci ikinci bir Mona
Lisa tablosunu yapamaz. O, bir sefere ait bir sanatsal yaratıdır. İkinci bir kez yapılan
ilkinden farklı olacaktır; çünkü sanat bir yaratma olarak biricikliğin ifadesidir.
Oyun Olarak Sanat
İnsanın doğasında temel iki öğe vardır: Duyu ve akıl öğesi. Her iki öğe de
insana hâkim olmak istemektedir. Bu nedenle insan özgür olamamaktadır. İnsan
ancak iki öğenin hâkim olmadığı bir alanda özgür olabilir. Bu alan sanattır. Çünkü
sanat, amacı olmayan özgür bir oyundur. Oyun olarak sanat, insanı günlük
yaşantılarından, sıkıntılarından, üzüntülerinden ve birçok şeyden uzaklaştıran bir
etkinliktir. Oyunla hem varoluşumuzun hem de özgürlüğümüzün bilincine varırız.
Bizi bağlayan ve sınırlayan iki temel öğemiz (duyu ve akıl) burada işlevsiz
kalmaktadır. Bu görüşe göre, sanatla oyun arasında sıkı bir bağ vardır. Temel bağ
ilkesi, her ikisinin de bir faydaya veya amaca hizmet etmemesidir. “Sanat sanat
içindir.” önermesini temele alan oyun kuramı, sanatçının bir amaç gözetmeden
özgür bir etkinlik içinde olduğunu ileri sürer. Oyunda olduğu gibi, sanatta da insan
özgürleşir.
Bu görüşün en önemli temsilcisi Alman şair F. Schiller’dir (1758-1805).
Schiller’e göre, “insan oynadığı sürece insandır.” Bu ifadeyle oyunun bir tür sanat
etkinliği olduğunu söylemek istemektedir. Çünkü insanın tek özgür olduğu yer,
yaptığı sanat eseridir. Orada insan kendini özgürce ifade etmektedir. İnsan ancak
estetik duyguyla dış etkilerden ve günlük yaşamdan kendini kurtarır. Estetik duygu,
aynı zamanda mekân ve zamanın sınırlılığını kaldırıp, attığımız ve özgürlüğü
tattığımız durumdur. Nasıl oyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorsak,
sanat eseri ortaya koyarken de aynı şeyleri hissetmekteyiz. İnsan ancak oyun
oynayarak tam özgür bir insan olabilir.
Sanat Eseri
Sanatın tam tanımı yapılamasa da sanat eserini belirleyen bazı temel ilke ve
ölçütlere sahibiz. Çünkü yüzyıllardan beri insanlığın tecrübeleri göstermiştir ki, bazı
nesneler sanat eseri olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, Süleymaniye Camii bir
sanat eseridir. Bunun tersini iddia etmek, insanlığın tecrübesine aykırıdır. O hâlde,
sanat eserini sanat eseri yapan öğeler nelerdir?
Öncelikle bir sanat eseri, doğal ortamda kendiliğinden oluşan bir ürün
değildir. Her ne kadar koylar, dağlar, vadiler, göller vb. doğal şeyler güzelse de,
onlar birer sanat eseri değildir. Sanat eseri insan (sanatçı) ürünü olan bir nesne
veya olgudur. Çünkü sanat, doğaya ve doğal olana karşıt bir kavramdır. Sanat eseri,
insana yani sanatçıya bağlı olarak ortaya çıkan bir eserdir. Sanat eserine estetik
nesne adı verilir. Yaratıcı insan (estetik özne) olduğu sürece yapılan esere sanat
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
demekteyiz. Tanrı’nın yarattığı evren ve doğa bu anlamıyla bir sanat eseri olamaz.
Kısaca sanat eseri, insanın tasarımıyla yaratılandır.
Sanat eseri sanatçının bir sefere mahsus ürettiği bir eser olması nedeniyle
seri üretim yapılan bir vazodan veya biblodan farklıdır. Sanat eseri sanatçının
ürünü olması bakımından, zanaatkârın ürettiği nesneden farklıdır. Sanatçı ilk defa
biricik bir ürün üretir ve ona sanat eseri denir. Sanat eseri yeni formlar (biçimler)
içerirken, zanaatkâr var olan formların birer kopyasını üretir. Sanatçı ve zanaatkâr
ortak özellikleri bakımından insan olmalarına rağmen, her ikisinin ürettiği şey aynı
değerde değildir. İnsanın ürettiği her eser sanat eseri değildir. Ancak özgün, biricik
ve tek olan sanat eseri olabilir. Sanat eserini sanat eseri yapan bu değerler,
kullanılan malzemeyle değil, sanatçının özgünlüğü ve yaratılıcılığıyla ilgilidir.
Sanat eserini sanat eseri yapan onu yapan estetik öznedir. Estetik özne
olarak sanatçı, kendi özgünlüğü ve yaratıcılığıyla yaptığı sanat eserini, diğer sanat
eserlerinden farklı bir biçimde yaratır. Onun bir eşi veya benzeri yoktur. Eğer o
eserin bir eşi veya benzeri olursa o, sanat eseri olamaz. Sanat eserinin biricik
olması, onu üreten sanatçının üretim sırasında yaşadığı estetik duygu ve hazların
öznelliği sonucudur. Yaratıcı ilham ve esin ancak bir kez yaşanılan bir duygudur.
Tekrarı olamaz. Sanat eseri, onu yaratan sanatçıya; yani estetik özneye özgüdür.
Süleymaniye Camii, Mimar Sînan’a özgüdür. Eğer Mimar Sînan olmasaydı, bir
başkası Süleymaniye Camii’ni yapamazdı. Yaptığı camii, Süleymaniye’den farklı bir
camii olurdu. Çünkü Süleymaniye yalnızca Mimar Sînan’ın yaşadığı estetik duygu ve
hazla ortaya çıkabilirdi ve çıktı da.
Sanat eserinin biricik ve tek olması onun yaratılması sürecinde bir pratik
fayda düşünülmeden yapıldığını ortaya koymaktadır. Sanat eseri, ekonomik ve
işlevsel değeri olmadan yapılan eserlerdir. Bu nedenle, böyle sanat eserlerini
inceleyen ve araştıran alana da güzel sanatlar denilmektedir. Güzel sanatlar,
yalnızca estetik kaygı ve hazzın sonucu yapılan sanatlardır. Yalnızca güzelliği temele
alan sanatlar, güzel sanatlar olabilir. Buna karşılık, doğada olmayıp fakat insan
tarafından bir yarar veya fayda için üretilen tüm nesneler zanaat eseridir. Örneğin;
su içmek için üretilen bir tas, zanaat eseridir. Fakat su içmek amacı taşımadan
sadece güzel ve hoş olduğu için yapılan bir tas, sanat eseridir. Çünkü o, estetik bir
duygunun güzelliği ortaya koyma çabasıdır.
Sanat eserini özgün, tek ve biricik yapan, onu yapanın estetik tavrıdır.
İnsanın her tavrı estetik tavır değildir. Estetik tavır, pratik kaygılardan farklı olarak,
güzeli güzel olarak algılayan tavırdır. Estetik tavır, sanatçının kendine özgü bakışı
veya yöntemidir. Örneğin; bir koyu gören bir inşaat müteahhidi koyu bir tatil
beldesi için inşaat alanı olarak görüyorsa, hiçbir estetik bakışa veya tavra sahip
değildir. Aynı koyu bir başkası güzel olduğu için değerli buluyorsa, o bir estetik
bakışa ve tavra sahiptir. Sanatçının; yani estetik öznenin bir durum karşısında
duyduğu estetik haz ve duyguyu ifade etmek için takındığı tavır ve yöntemin
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Biçim ve içerik sanatçı-
nın özgünlüğüyle
birleştiğinde, tek ve
biricik olan sanat eseri
ortaya çıkar.
özgünlüğü ve biricikliği sonucu sanat eseri veya estetik nesne ortaya çıkar. Bu
nedenle, her estetik tavır, sanatçıya ait öznel tavır ve yöntemdir. Estetik tavrın ve
yöntemin orijinalliği, eseri de orijinal yapmaktadır.
Sanat eseri, bir estetik nesnedir ve bir tür fiziksel nesne veya olgu da
değildir. O, bir fenomendir. Fenomen olarak estetik nesne, bir estetik özne
tarafından belli bir estetik haz ve duygunun bir estetik tavırla ifade edilmesiyle
açığa çıkar. Sanat eserinde biçim ve içerik sanatçının özgünlüğüyle birleşir. O hâlde,
sanat eseri ne yalnızca biçim ne de yalnızca içeriktir. İkisinin orantılı ifadesidir.
Biçim kullanılan malzemedir. Bir sanat eseri farklı malzemelerden yapılabilir.
Genelde malzeme, usta-çırak ilişkisiyle kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi birikimiyle
öğrenilir. Örneğin; heykel genellikle mermer veya bronzdan yapılırken, resim
tuvalin boyanmasıyla yapılır. Malzeme ve yapma teknikleri bir tür bilgisel işlemi
gerektirir. Fakat bu tür bilgi ustadan çırağa aktarılsa da, her büyük sanatçının
kendine uygun bir malzeme kullanımı ve bilgisi vardır. Malzemeyi kendi özgünlü-
ğüyle birleştirmesini bilen sanatçı, bu malzemeyi özgün bir içerikle gerçek bir sanat
eserine dönüştürebilir.
Güzellik
Estetik nesnenin, estetik öznede estetik haz veya beğeni duygusuna yol açan
temel özelliğine güzellik denir. Estetik öznenin estetik nesneden hoşlanmasını,
hayranlık duymasını ve beğenme duygusunu oluşturan uyum, düzen, birlik, yücelik,
basitlik ve ölçülülüğün tamamına güzellik denir. Güzellik, çirkinliğin karşıtı olarak,
soyut ancak yerine göre somut da olabilen öznel ya da nesnel bir beğeni gücüyle
etkilenişin ürünüdür. Tanımlardan anlaşılacağı gibi, güzellik bir beğeni yargısıdır
fakat bu beğeni yargısının kaynağı konusunda farklı anlayışlar vardır. Kaynak,
estetik özneye ait olabildiği gibi, estetik nesneye de ait olabilir. Kaynak ister öznel,
ister nesnel olsun güzellik, hoşlanma, beğeni ve hayran olma durumu sonucu
estetik öznenin zihninde oluşan bir yargı gücüdür. Güzel ve güzellik yargıları,
herhangi bir bütünün, ayrıntılarıyla oluşturduğu “uyum”dur.
Filozoflar güzelliğin ne olduğu, kaynağı ve niteliği konusunda farklı kuramlara
sahiptir. Fakat ilk önce güzelliğin kaynağı konusunda iki temel görüş vardır: Doğada
güzellik ve sanatta güzellik. Doğadaki güzellik estetik özneden bağımsız olarak
kendiliğinden var olan bir uyumlu bütünlüktür. Denizle ormanın birleştiği bir koy
veya güneşin denizden batışındaki kızıllık doğadaki güzelliklere yalnızca iki örnektir.
Doğacılar, doğal güzelliğin sanat güzelliğinden daha üstün olduklarını da
savunurlar. Doğadaki güzelliği taklit eden insan, sanattaki güzelliğe ulaşır. Doğa
insandan önce güzeldi ve insan bu güzelliği sanata yansıtmak istemiştir. Doğanın
güzelliği verilmiş güzelliktir. İnsan bu verilmiş güzelliği kendi estetik bakışıyla farklı
derecelerde görebilir ve bir esere aktarabilir.
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Güzelliğin doğada olduğunu savunanlara karşı, birçok filozof ve sanatçı
gerçek güzelliğin sanatta olduğunu ileri sürerler. Çünkü “Güzelliğin gerçek arayıcısı
ve yaratıcısı sanatçıdır. Güzel gerçek anlamda sanatta ortaya çıkar, gerçek yüzüyle
sanatta gözükür ve sanatta yoğunlaşır.”
Sanattaki güzellik insan aklının ve duygusunun bir ürünü olarak, doğadaki
nesnel güzelden daha üstündür. Hatta bir romantik sanat felsefecisi “dağlar biz
romantik olduktan sonra daha da güzelleşti”, demektedir. Estetik öznenin belli bir
estetik tavırla estetik nesneyi beğenmesi sonucu güzellik açığa çıkar. O hâlde,
güzellik estetik öznenin beğenisidir yani özneldir. Eğer estetik öznenin estetik
bakışı yoksa nesne kendi başına güzel olamaz. Çünkü onu beğenecek bir özne ya da
değerlendirecek bir zihin yoktur. Güzellik, estetik öznenin estetik yargısı sonucu
oluşur.
Güzelliğin öznel olduğunu ileri sürenlere karşıt olarak, güzelliğin bizden yani
estetik özneden bağımsız olarak objektif olduğunu savunan filozoflar da az değildir.
Nesnenin kendi içindeki biçim ve içerik bütünlüğü özneden bağımsız olarak vardır
ve özne sadece bu uyumlu bütünlüğü algılayandır. Güzellik herkes için aynı değere
sahiptir. Bu konu güzellik problemi başlığı altında ileride yeniden ele alınacaktır.
SANAT FELSEFESİNİN VE ESTETİĞİNİN PROBLEMLERİ
Sanat ve Sanat Eserinin Farklı Değerleri Problemi
Sanatın ne olduğunu daha önce tanımlamaya çalışmıştık. Tam bir tanım
vermekten çok farklı sanat kuramlarından bahsettik. Taklit olarak sanat, yaratma
olarak sanat ve oyun olarak sanat. Her üç kuram da sanatı kendi bakış açılarından
tanımlamaktadır. Acaba gerçekten sanat nedir? Her şeyden öce sanat ister taklit,
ister yaratı, ister oyun olsun insanlar tarafından yapılan bir etkinliktir. Fakat insanın
yaptığı her etkinlik sanat değildir. Ancak estetik değer taşıyan etkinlikler sanat
olabilir. O hâlde sanat, insana aittir. İnsanın estetik tavır, değer, nitelik ve bakışıyla
yaptığı duyusal ve düşünsel etkinliktir. Sanat doğal bir yetenekle yapılan etkinlik
olduğu kadar sonradan kazanılmış bilgisel beceri etkenliği de olabilir. Sanat, estetik
öznenin duygu ve düşüncelerini çeşitli yollarla dışlaştırması sonucu ortaya çıkan
estetik üründür. Bu nedenle, sanatlar kullandıkları araçlar bakımından çeşitli
gruplar altında sınıflanırlar:
1- İşitsel sanatlar: Kulağa yönelik olan estetik beğeniyi anlatmak için ses ve
söz yardımıyla yapılan estetik etkinliğe denir. Müzik, en önemli işitsel
sanattır. Ses ve sözlerin belli bir uyum ve aralık içinde verilmesiyle
oluşur.
2- Görsel sanatlar: Göze hitap eden estetik beğeniyi ön plana çıkartan
sanatlardır. Estetik beğeninin görme duyusuna cevap verecek şekilde
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
dışlaşmasıyla görsel sanatlar oluşur. Örneğin; heykeltıraşlık, resim ve
mimari güzelliğin görselliğe göre dışsallaştırılmış şekilleridir.
3- Hem görsel hem işitsel sanatlar: Güzelliğin her iki duyumumuza hitap
etmesi sonucu oluşmuş sanatlardır. Edebiyat bu tür bir sanattır. Şiir
gözle okunabildiği gibi, kulakla da dinlenebilir. Opera, tiyatro ve sinema
da hem görsel hem de işitsel sanat kapsamına girer.
Sanatta kullandıkları araçlara göre sınıflandırma yapmanın yanı sıra, başka
türlü sınıflamalar da yapmak olanaklıdır. Sanatın doğası ve işlevi göz önüne
alınarak yapılan sanat sınıflamasına göre, beş tür sanat türü veya kuramı vardır:
1- Anlamlı form kuramı: Bir sanat, izleyici veya dinleyicileri üzerinde estetik
beğeni bırakmalıdır. Bu etki günlük yaşantıların pratik etkilerinden farklıdır.
Estetik beğeni etkisi ancak sanattaki anlamlı formların sayesinde olabilir.
Burada sanatın içeriği ve konusu değil, ayrıntılardaki uyum ve düzen
estetik beğeniye yol açar. Gerçek bir sanat eserinin pay almak zorunda
olduğu anlamlı formlar vardır. Bu formlar sanatı, estetik yapar.
2- İdealist kuram: Sanatın fiziksel etkisi veya sonucundan çok, sanat,
sanatçının zihninin bir ifadesidir. Sanat eseri, sanatçının zihnindeki bir
ideden başka hiçbir şey değildir. Bu ide kendini farklı biçimlerde
dışlaştırabilir. Ancak gerçek sanat, sanatçının zihnindeki idedir.
3- Sembol olarak sanat: Gerçek sanat insanın estetik ifadesinin
dışsallaşmasından daha çok, bir tür semboller bütünüdür. Örneğin,
edebiyatın ifade aracı kelimeler ve cümleler aslında birer sembollerdir.
Sanat eserleri insanda ortaya çıkan psikolojik süreçler için öne sürülen
sembollerden ibarettir. Fakat bu semboller, anlamların sembolleridir.
Sanat kendini farklı sembollerle ifade eder. Sanat, sembolik anlatımdır.
4- Pragmatik sanat kuramı: Sanat eserinin işlevi izleyiciye estetik haz
vermesidir. Verdiği hazzın çokluğu ile o sanat iyi ve güzel olur. Pratik işleve
sahip estetik dışsallaştırma gerçek sanattır. Bu sanat anlayışı, sanatın ahlâkî
değere göre ilerleme ve gelişme kaydettiğini öne sürer.
5- Kurumcu sanat kuramı: Sanat eseri, onu izleyen ve dinleyenler tarafından
belirlenen ölçütlere göre değer kazanır. Örneğin; bir resim, galerici, alıcı,
izleyici, yayıncı ve eleştirici sayesinde bir estetik değer kazanarak sanat
eseri olur. Sanatı belirleyen temel faktör, kurumlardır.
Sanat eserindeki estetik değeri ortaya çıkartan temel öğe nedir? Estetik özne
mi nesneyi estetik nesne yapmaktadır? Yoksa nesne kendiliğinden mi estetik bir
değere sahiptir? Sanatı öznelci ve nesnelci açıdan ele alıp sınıflayabiliriz.
1- Öznelci sanat kuramı: Bir şeyi estetik olarak değerli kılan öğe kendi
özelliklerinden değil de, estetik özneyle olan ilişkisi sonucu oluyorsa, bu
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
anlayışa öznelci sanat kuramı denir. Örneğin; birisi “Bana göre bu resim
güzeldir.” dediğinde, o resme estetik bir değer vermiş olmaktadır. Bu
değer öznelci yaklaşımla ortaya çıkmıştır. Burada güzeli belirleyen ölçüt,
nesnenin kendi özelliği veya niteliği değil, öznenin nesneye bakış açısıdır.
Başka bir söylemle, estetik öznenin nesneyle girdiği ilişkide açığa çıkan
estetik değerdir.
2- Nesnelci sanat kuramı: Nesnelci kurama göre, estetik değer çeşitli
derecelerde nesnede önceden mevcuttur. Estetik özne bu değerleri onda
olduğu için görüp, çıkartmaktadır. Örneğin, güneşin batışında belli bir
güzellik derecesi vardır. Estetik izleyici bu güzelliği çeşitli ölçülerde fark
ederek, bu güzelliği kavrar veya sanata aktarır.
Sanatın ne olduğu ve nasıl sınıflanacağı sanat felsefesinin bir problemi olarak
devam etmektedir. Yapılan tüm sınıflamalar belli ölçülerde doğrudur fakat mutlak
doğru değildirler. Çünkü belli bir açı veya bakışla yapılmış sınıflamalardır. Sanat
felsefesi sanatın ne olduğunu soran ve analiz eden bir felsefî disiplin olarak, bu
sınıflamaları ve tanımlamaları yapmak zorundadır. Felsefenin özü gereği de bunları
tekleştirmek ve bilimselleştirmek imkânsızdır.
Güzel ve Güzellik Problemi
Güzelliğin ne olduğunu ve kaynağını daha önce genel hatlarıyla tanımlamaya
çalıştık. Fakat güzelliğin tam bir tanımını yapamadık. Çünkü güzellik farklı
zamanlarda farklı filozoflar tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Gerçekte
güzellik nedir? Bu sorunun veya problemin tam cevabını vermek zordur. Bir cevap
vermek yerine güzelliğin; hakikat, iyi, hoş ve yüce kavramlarıyla olan ilişkisini
açıklamakla, güzelliğin ne olmadığını belirlemek suretiyle konuya açıklık
getirebiliriz.
Güzellik ve Hakikat (Doğruluk ve Gerçeklik)
Her şeyden önce güzellik, estetiğin temel kavramı iken, hakikat gerçeklik
anlamında ontolojinin, doğru anlamında bilgi kuramının bir kavramıdır. Gerçeklik
bizden bağımsız bir varlığın var olduğunu ifade ederken, bu varlığın güzel ya da
çirkin olduğu konusunda bir şey söylemez. Gerçeklik ve güzellik aynı olabilir mi? Bu
konuda farklı görüşler vardır. Gerçeklik aynı zamanda güzel olandır diyen görüşler
olduğu gibi, bunun tersini savunanlar da vardır. Örneğin; Kant’a göre, güzellik ve
gerçeklik arasında hiçbir ilişki yoktur. Gerçek olarak bilemediğim şeylerin bile
estetik hazzını ve beğenisini duyabilirim. Onlar gerçekten olmayabilir veya olabilir
fakat ben onların olup olmamasına bağlı kalmadan estetik güzelliği hissedebilirim.
O hâlde güzellik, gerçekliğe bağlı olmadan da var olabilen bir estetik haz ve
beğenidir. Aynı şekilde, Kant’a göre, doğru ve güzel arasında da bir ilişki yoktur.
Doğru, akıl ve yargı ile ilgili bir durumken, güzel, duyu ve hisle ilgili bir durumdur.
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Doğruluk, soyut ve
genel olması bakı-
mından akılla
ilişkiliyken, güzellik
somut ve duyusal
olması nedeniyle hayal
gücüyle ilişkilidir.
Bu nedenle güzelliğin akılla kavranması gerekmez. Güzellik insanın duyularına ve
estetik beğenisine hitap eder. Güzelliğin kavramla, önerme yargısıyla ve akılla
ilişkisi yoktur.
Kant, güzelliğin, gerçeklik ve doğrulukla bir ilişkisi olmadığını ifade ederken
İngiliz felsefeci Shaftesbury (1671-1713), güzelliğin aynı zamanda doğruluk ve
hakikat olduğunu ileri sürer. Güzelliği belirleyen en önemli ölçüt, onun hakikat ve
doğrulukla olan ilişkisidir. Hatta o, üçünü birbiriyle özdeşleştirir. Hakikat ve doğru-
luk, evrenin iç uyumunu ve ahengini vermesi nedeniyle aynı zamanda da güzeldir.
İç uyum, orantı, düzen güzelliğin ölçütü olarak hakikatin ve doğruluğun
özellikleridir. O hâlde, güzellik, hakikat ve doğruluğun kendisidir.
Fakat hakikati ve doğruluğu güzellikle özdeşleştirmek, güzelliği estetik
alandan alıp, onu ontoloji ve bilgi kuramı alanına taşımaktan başka bir şey değildir.
Güzellik estetiğin bir kavramıdır. Onu doğrulukla açıklamak içeriğini ve kapsamını
değiştirmek veya transfer etmektir. Böyle bir tanımlama güzelliğin ne olduğunu
veremez.
Bazı doğru ve hakikatler güzel olabilir fakat bunun tersi doğru değildir. Her
güzelliğin doğru veya hakikat olması gerekmez çünkü onlar estetik öznenin hayal
gücünün ürünleridir. Hayal gücü, geniş imgeleme alanı içinde özgürdür. Doğruluk,
onayı, kanıtı ve gerekçelendirmeyi kendine amaç yaparken, güzellik, aşkı, heyecanı,
hazzı ve coşkuyu amaçlar. Güzel heyecan vericidir. Öznede haz ve aşk duygusu
oluşturur. Akılla temellenmesi gerekmez. Doğruluk ise sakinliği ve makul olmayı
gerektirir. Güzellik, doğruluğa veya hakikate indirgenmemelidir. Farklı alanların
kavramları olarak tanımlanmalıdırlar.
Güzellik ve İyilik
Genel olarak iyi, ahlâk felsefesinin bir kavramıdır. İyi bir amaç içindir. Bir
şeyin iyi olması, gerçekleştirdiği amaca göre belirlenir. Buna karşılık, estetiğin bir
kavramı olan güzellik, belli bir amaca hizmet etmez. Güzel, sadece güzel olduğu için
beğeni ve haz duygusu verir. Güzelliğin hazzı ve beğenisi bizde belli bir iyi veya
kötü izlenimi oluşturmaz. Güzellik belli bir akıl yürütme ile değil, dolaysız bir sezişle
hissedilir. Bir sanat eseri yarar veya fayda verdiği için izlenmez, bize güzelliği sez-
dirdiği için izlenir. Bir eserin iyiliği veya kötülüğünden önce, onun güzel olup
olmadığı hissi daha önce kavranır.
Özellikle İlkçağ felsefecileri iyilik ve güzelliği birbirine eş değer görmüşlerdir.
Platon İyi İdeasının aynı zamanda güzellik ideası olduğunu ileri sürmüştür.
Sokrates, Platon ve Aristoteles’te de iyi ve güzel aynıdır. Estetik, ahlâkî değere
sahip olduğu sürece değerlidir. Bu düşünceler sonucu dünyadaki en iyi erdemlerin
aynı zamanda güzel erdemler olduğu ileri sürülmüştür. Güzel huylu olmakla, ahlâklı
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
olmayı aynı gören bu anlayışa göre, en güzel şey, dürüst, iyi ve doğru olmaktır. O
hâlde, güzellik, iyiden başka bir şey değildir.
Güzellik ve iyilik kavramlarını birbirinden ayıran ilk filozof Kant’tır. Kant’a
göre iyi, ahlâk felsefesinin bir kavramıdır. Buna karşılık güzel, estetiğin bir
kavramıdır. Ahlak felsefesi belli yasa ve kurallar içinde iyiyi belirlerken, estetiğin
belli bir yasası ve kuralı yoktur. Güzel, özgür beğeni ve hoşlanmanın bir sonucu
olarak ortaya çıkar. Bir şey ahlâkî açıdan iyi olabilir fakat çekici veya güzel
olmayabilir. Aynı şekilde birçok güzel de hiçbir ahlâkî değer taşımayabilir.
Güzel, Hoş ve Yüce
Güzel ile hoş ve yüce arasında ilişki vardır fakat onlar yine de aynı şeyler
değildir. Güzel olan her şey aynı zamanda hoştur da bunun tersi doğru değildir. Hoş
olan şeyler her zaman güzel değildir. Hoş bir şey genelde iştah ve istek
uyandırırken, güzel olan şeyler, hayranlık, heyecan, sevinç ve coşku uyandırır. Hoş
şeyler çoğu zaman insanı kendisinden aşağı olana yönlendirirken, güzel olanlar
insanı yüceltir ve daha yükseğe yöneltir. Hoş olanlar genelde bir ihtiyaca cevap
verirken, güzellik yalnızca estetik haz ve beğeni hissi verir.
Güzellik genelde uyum, düzen, sınır ve ahenk içinde duyumsanır. Yüce ise
ululuğu ve sonsuzluğu içerdiğinden uçsuz bucaksız büyüklük olarak algılanır. Yüce
ve ulu karşısında küçülüp, eziliriz. Güzellik karşısında heyecan duyar, coşarız. Gü-
zellik karşısında ufkumuz genişlerken, yüce karşısında susmak ve sınırlanmak
zorunda kalırız. Güzellik ve yücelik, nitelik ve nicelik bakımından birbirlerinden
farklıdırlar. Yüce olanda, duyularımızın yanı sıra aklımızla da sonsuzluğu, ululuğu,
büyüklüğü, azametliliği algılarız. Bu nedenlerle, güzelin hoşla olan sınırlı ilişkisi gibi,
yüce ile de sınırlı bir ilişkisi vardır. Her hoş olan, güzel olmadığı gibi, her yüce olan
da güzel değildir. Hoş ve yüce kavramlarının verdiği izlenimle, güzelliğin verdiği
izlenimler birbirinden birçok bakımdan farklıdır. Güzel, hoş ve yüceye özdeş
olamaz.
Ortak Estetik Yargıların Olup Olmadığı Problemi
“Zevkler ve renkler tartışılmaz.” önermesi gerçekten doğru mudur? Herkesin
beğenisine ve zevkine karşılık bir güzellik gelmektedir. Acaba güzellik söz konusu
olunca herkes farklı estetik tavır ve yargıya mı sahiptir? Ortak estetik yargı ve
değerler yok mudur? Birisi klasik müzikten, diğeri pop müzikten hoşlanırken farklı
estetik yargılara mı sahiptirler? Yoksa bu farklılıkta ortak estetik değerler var mıdır?
Bu konuda iki farklı görüş vardır:
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Ortak Estetik Yargıların Olduğunu Reddeden Görüş
Bu görüşün en önemli temsilcisi B. Croce’dir. Ona göre, her sanatçı kendi
duyumlarını ve izlenimlerini alır ve bunları kendi ruhunda bir senteze tabi tutarak,
onları kendinde yaşar. Bu yaşantılarını yine kendine özgü bir şekilde ifade eder. Her
ifade, sanatçının kendi ruhunda yaşadığı özgün estetik yaşantılardır. Sanatçıya
özgün bu yaşantılar çeşitli araçlarla dışlaştırılırlar. Bu estetik yaşantı bir sefere
mahsus biricik ve tek bir yaşantıdır. Tekrarı veya aynısı olamaz. Bu nedenle estetik
yargılar tamamen özneldir. Ortak estetik yargılar yoktur. Eğer olsaydı, sanat bir
yaratma olmazdı. Aksine sanat bir yaratıdır. Her yaratı, kendi estetik değer ve
yargılarının sonucu ortaya çıkar.
Ortak Estetik Yargıların Var Olduğunu Savunan Görüşler
Birçok filozof ortak estetik yargıların var olduğunu savunmuştur. Bunlardan
en önemli üç tanesini burada açıklayacağız:
PLATON (M.Ö. 428-347)
Platon, varlık anlayışı gereği estetik değerlerin de gerçekten bizden bağımsız
olarak var olduğunu savunur. Onlar birer ideadır. Güzel, bir idea olarak gerçekten
vardır. Objektif ortak estetik değerlerin varlığını savunan Platon’a göre, tek tek gü-
zeller diye adlandırdığımız duyu nesneleri aslında güzel ideasından pay aydıkları
için güzeldirler. Mükemmel güzel, ancak ideadır. İdea ise düşünsel ve akılsal
olandır. Bu nedenle insanlar ortak estetik değer ve yargılara ancak onların ideasına
ulaşarak sahip olabilirler. Bir çiçek veya resim tablosu güzelse, doğa ve sanatçı
güzelden pay alarak bu estetik nesneleri ürettiği için güzeldir. Asıl güzellik, hiçbir
zaman değişmeyen gerçeklik olan güzel ideasıdır. Güzel İdeası da İdealar
dünyasında gerçekten vardır. Akıl sahibi her varlık için Güzel İdeası ortaktır. Çünkü
o, akılsaldır.
IMMANUEL KANT
Kant, Platon’un nesnel-evrensel estetik değer ve yargı anlayışını kabul
etmez. Bizden bağımsız (Güzel İdeası gibi) bir estetik değer veya yargı kabul etmez.
Yine de ortak estetik yargıların varlığını kabul eder. Kant, öznel-evrensel estetik
yargılardan kalkarak, evrensel estetik yargıların olduğunu ileri sürer.
Kant, insan aklının üç gücünü ele alarak üç kritik yazmıştır: Birinci kritiğinde
saf aklı, ikinci kritiğinde pratik aklı incelemiştir. Üçüncü kritiği ilk iki kritiğini
sentezleyen yargı gücünün kritiğidir. Yargı gücünde, bir güzel araştırması olarak
estetiği ele alır ve analiz eder. Kant için, estetik yargı özel bir yetidir. Bu özel yetiyle
evrensel olana varmak istemektedir. Çünkü estetik, saf aklın (bilginin)
belirlenmişliğiyle pratik aklın (ahlâkın) özgürlüğü arasında bir yerdedir. Başka bir
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
söylemle, estetik, bilimsellik ve özgürlük alanlarının kesiştiği bir yerdedir. Estetik,
kuramsal felsefe ve uygulamalı felsefenin arasında yer alan yargı gücüdür.
Estetik yargılar, matematik veya fizikteki yargılar gibi nesnel evrensel
değillerdir. Estetik yargıların evrenselliği, öznel evrenselliktir. Estetik yargıda kişisel
hazdan yola çıkarak evrenselliğe varılır. Öznel hazzın evrenselleşmesi benden
kalkarak başkasına ulaşmakla olanaklıdır. Aksi hâlde sanat yapıtı bir iletişimde
bulunamaz. Yargı gücü bireyler arası ilişkide öznel olanı evrensel yapar ve
sanatçının öznel beğenisi evrensel beğeniyle bütünleşir. Kant, buna “kendini tüm
insanların yerine koyarak düşünmek” demektedir. Böyle bir iletişime doğrudan
iletişim denir. Yargılama yetisi (estetik yargı yetisi) özel olanı evrenselde içerilmiş
gibi düşünme yetisinden başka bir şey değildir.
Kant, ortak estetik yargıların varlığını öznelden evrensele geçiş yaparak kabul
eder. Kant, hoş ile güzel arasındaki ayırımı dile getirerek, hoşun bireysel zevklere
yol açtığını, güzelin ise ortak evrensel beğeniye yol açtığını belirtmektedir. Bu
nedenle, güzel, hoşa indirgenemez çünkü güzel herkes için güzeldir; hoş ise bir tek
kişi içindir. Güzel her zaman yarar gözetmez. Güzel ne duyulur bir yararla ne de
ahlâkî bir yararla ilişkilidir. Kısaca, güzelin, hoşla ve iyiyle ilgisi yoktur. Kant’a göre,
güzellik bir beğeni olarak öznel, fakat bireyler arası iletişim bağında evrensel bir
yargıdır.
G. W. F HEGEL
Hegel felsefesinin temel önermesi olan “gerçek olan aklidir; akli olan
gerçektir” ilkesini sanat ve estetik anlayışına da yansıtarak, güzelin akli olduğunu
ileri sürer. Bu konuda tam bir Platoncudur. Hegel’e göre, sanat güzelin ortaya
çıktığı yerdir. Güzel doğada ve sanatta bulunur. Fakat doğadaki güzellik sanata göre
daha aşağı bir konumdadır. Gerçek güzellik doğanın dışında insan ruhunun ürünü
olan sanattadır; çünkü sanat eseri aklın ürünüdür. Sanattaki güzellik özgürlüğün
açılımıdır. Hegel’e göre güzel, Tin’in özgür açılımı sonucu insan aklının yaratısı
olarak ortaya çıkar. Bu nedenle Hegel için de ortak estetik yargılar vardır. Ortak
estetik yargılar, Tin’in insan ruhunda ve aklında ortaya çıkmasından başka bir şey
değildir.
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
Öze
t
•Sanat, insanın doğada hazır bulduğu şeylerden farklı olarak, kendisinin ürettiği eserlerdir. Bir başka ifadeyle sanat, insanın doğaya kattığı eserlerden bazılarına verilen genel bir addır.
•Sanat felsefesi, felsefenin bir alt disiplini olarak sanat eserleriyle ilgili temel kavramları ve ortaya çıkabilecek sorunları analiz etmektedir. Sanatı tanımlamaya çalışan filozoflar, snatın ne olduğu üzerine üç temel kuram öne sürmüşlerdir. 1) Taklit olarak sanat: Sanat, sanatçının gerçekliği, hakikati ve gördüğü bir nesneyi veya durumu taklit etmesiyle ortaya çıkan üründür. Bir başka ifadeyle sanat, var olanı bir tür taklit etme, öykünme veya yansıtmadır. Bu kuramın en önemli temsilcisi Platon’dur. 2) Yaratma olarak sanat: Yaratma kuramına göre, sanatçı sanatını özgür bir yaratımla ortaya koyar. Sanatçı, aklı, ahaylgücü ve belleği sayesinde mükemmeli ve ideali düşünebilir. Kant ve Alman romantiklerinin savunduğu bu görüşe göre sanat, insan aklının ve hayalgücünün nesneleşmiş veya dışlaşmış halidir. Kant, Hegel ve Delacroix’un idealist ve romantik görüşlerini yirminci yüzyılda B. Crose daha da geliştirip, sanatı bir yaratma olarak tanımlayıp, kuramsallaştırdı. 3) Oyun olarak sanat: Sanat, amacı olmayan özgür bir oyundur. Oyun olarak sanat, insanı günlük yaşantılarından, sıkıntılarından, üzüntülerinden ve birçok şeyden uzaklaştıran bir etkinliktir. Bu görüşün en önemli temsilcisi Alman şair F. Schiller’e göre “insan oynadığı sürece insandır.”
•Estetik nesnenin, estetik öznede haz veya beğeni duygusuna yol açan temel özelliğine güzellik denir. Bir başka ifadeyle estetik öznenin estetik nesneden hoşlanmasını, hayranlık duymasını ve beğenme duygusunu oluşturan uyum, düzen, birlik, yücelik, basitlik ve ölçülülüğün tamamına güzellik denir. Güzelliğin doğada olduğunu savunanlara krşı, birçok filozof ve sanatçı gerçek güzelliğin sanatta olduğunu ileri sürerler. Çünkü güzelliğin gerçek arayıcısı ve yaratıcısı sanatçıdır.
•Güzel gerçek anlamda sanatta ortaya çıkar, gerçek yüzüyle sanatta gözükür ve sanatta yoğunlaşır.
•Sanatlar, kulandıkları araçlar bakımından üç grupta değerlendirilmektedir: 1) İşitsel sanatlar. 2) Görsel sanatlar. 3) Hem görsel hem işitsel sanatlar. Sanatın doğası ve işlevi göz önüne alınarak yapılan sanat sınıflamasına göre, beş çeşit sanat türü ya da kuramı vardır: 1) Anlamlı form kuramı. 2) İdealist Kuram. 3) Sembol olarak sanat. 4) Pragmatik sanat kuramı. 5) Kurumcu sanat kuramı.
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
Değerlendirme sorularını
sistemde ilgili ünite
başlığı altında yer alan
“bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Güzel, belli evrensel sezgiyle kavranabilecek, onun nesnesi olabilecek bir
şey değildir. Şu ya da bu insanın, şu ya da bu toplumsal grubun güzel dediği
bir şey, başka bir kişi ya da toplumsal grup için güzel olmayabilir.
Bu parçada anlatılanlar aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
a) Estetik tavır
b) İyi eylem
c) Doğru bilgi
d) Gerçek varlık
e) Estetik görecelik
2. Delacroix, “biz romantik olduktan sonra dağlar güzelleşti.” demiştir. Ona
göre resmin veya sanatın güzelliği sonucu dağlar güzel olarak algılanmaya
başlamıştır. Dağlar, aklın sanattaki ifadesiyle gerçek anlamını bulmuştur.
Bu görüşte aşağıdakilerden hangisi dile getirilmiştir?
a) Sanat, ancak doğanın bir parçası olarak anlam taşır.
b) İnsan, güzelliği sanatla fark etmeye başlamıştır.
c) Güzelliğin zamanla değişen anlamları vardır.
d) Sanatın değeri, yararlı olmasıyla açıklanabilir.
e) Akla uygun olan gerçek, gerçek olan akla uygundur.
3. Halk arasında , “Beğenilen (zevkler) tartışılmaz.” Sözü ile anlatılmak istenen,
aşağıdakilerden hangisidir?
a) Sanat alanında genel geçer bilgiye ulaşılabileceği
b) Beğenilerin kişilere göre değişkenliği
c) Mutlak doğruluktan söz edilebileceği
d) Deney verilerinin gerçeği verdiği
e) Ortak kültür birikiminin olanaklı olduğu
4. Sanat, ancak doğayı taklit olabilir. Dolayısıyla doğa güzelliği sanat
güzelliğinden önce gelecek ve ona kılavuzluk edecektir.
Bu görüşe göre sanatın amacı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
a) Kurmaca bir dünya oluşturmak
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
b) Belirli bir anlayış biçimini sürdürmek
c) Değişik teknikler belirlemek
d) Yaşamın değerini kavratmak
e) Gerçek dünyayı yansıtmak
5. Sanat eserine yansıtma görevini yükleyenler, eserin en önemli özelliğini dış
dünyanın, yaşamın, insanın, toplumun bir aynası olmasından bulurlar.
Bundan dolayı da sanatçının kendisi, duyguları ve yaşantıları üzerinde
durmazlar.
Aşağıdakilerden hangisi bu görüşte olanların savunduğu bir yargıyı dile getirmektedir?
a) Bir eserin sanat eseri olabilmesi için, sanatçının duygularını dile getirerek aktarabilmesi gerekir.
b) Estetik değer, eserin kendisinde değil, gerçeğine uygunluğu ölçüsünde uyandırdığı yaşantıda bulunur.
c) Sanatçı, eserin içeriğine biçim katarken, ikisi arasındaki dengeyi arayan kişi olmaktadır.
d) Sanat eserinin kendine özgü özellikleri, onun yapısal düzeniyle ilgilidir.
e) Sanat eserinin değeri, onun kendi unsurlarını arasında kurulan bi düzendedir.
6. Kant’a göre güzelin beğenisi, çıkarsız ve özgür bir hazdır; çünkü onda beğeni
hiçbir çıkarla belirlenmemiştir. Buna göre çıkar gözetmeyen bir bakış,
nesnedeki güzelliği görecektir.
Aşağıdakilerden hangisi Knat’ın estetik görüşüne uygun bir yargıdır?
a) Her nesne güzeldir.
b) Salt olarak hoşa giden şey güzeldir.
c) Bir beğeni yargısı, diğer yargı türleriyle anlam kazanır.
d) Bir nesne güzel olduğu kadar, iyidir.
e) Dış nesnelerde güzellik olduğu kabul edilemez.
7. Aristoteles’e göre sanat, mükemmel olan doğayı insan eliyle
tamamlamaktadır. Bu tamamlama işlemi teklikle sağlanır.
Aristoteles’in sanatla ilgili bu görüşünde aşağıdakilerden hangisini vurgulamaktadır?
a) Sanatın insanı gerçeklikten uzarlaştırdığı
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19
b) Sanatın, doğal olanın yansıtılmasına dayandığı
c) Doğada mükemmel olanın bulunmadığı
d) Sanatçı için doğanın güzel ya da çirkin olamayacağı
e) Sanatçının, eserlerinde doğal olanı aştığı
8. Zevklerin ve beğenilerin tartışılamayacağı yargısı doğru mudur? İnsanlar
arasında beğeni ve zevk bakımından bir ortaklık var mıdır? Beğeniyi ve
beğeni yargısını belirleyen bazı kurallar, ilkeler olamaz mı? Nasıl oluyor da
insanlar, bazı sanat eserleri üzerinde anlaşabiliyorlar?
Bu parçadaki sorular aşağıdakilerden hangisiyle ilgilidir?
a) Ortak estetik yargıların olup olmadığı
b) Estetiğin temel konusu
c) Estetiğin temel kavramları
d) Güzellik, hakikat ve yüce ilişkisi
e) Doğa güzelliği ile sanat güzelliğinin farkı
9. Sanat eserini yaratan sanatçı, yaratması sırasında söz konusu olan duyguları
yalnızca bir kez yaşayabilir ve ifade edebilir. Örneğin, Victor Hugo
eserlerinde bize aktardığı duyguları yalnızca bir kez yaşamış ve ifade
etmiştir. Kendisi, o eserleri bir kez daha oluşturamaz.
Bu parçada sanat eserinin aşağıdaki özelliklerinden hangisi vurgulanmaktadır?
a) Tek ve biricik olması
b) Yarar amacı taşımaması
c) Üstün değer taşıması
d) Estetik kaygıyla ortaya konması
e) Beğeni duygusuna hitap etmesi
10. Plotinos, güzelliği ruha bağlanmıştır. Cisim güzel değildir; güzelliği dışarıdan
edinir. Cisim, ancak ruh dünyasından kendisine ışık vurursa güzel olabilir.
Plotinos’a göre güzellik nedir?
a) Matematiksel bir orandır.
b) Sınırlı olan ideadır.
c) Ruhun cisme yansımasıdır.
d) Herkes tarafından beğenilendir.
e) Tüm insanların yararına olandır
Cevaplar: 1.E, 2.B, 3.B , 4.E, 5.B, 6.B, 7.B, 8.A, 9.A, 10.C
Sanat Felsefesi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Cevad Memduh. (1996) Sanat Felsefesi Üzerine. İstanbul: YKY
Arslan, Ahmet. (1996) Felsefeye Giriş, Ankara: Vadi Yayınları
Billington, Ray. (1995) Felsefeyi Yaşamak (Çev. Abdullah Yılmaz) İstanbul: Ayrıntı
Yayınları
Bozkurt, Nejat. (2000) Sanat ve Estetik Kuramları. Bursa: Asa Kitabevi
Cevizci, Ahmet. (1999) Paradigma Felsefe Sözlüğü, İstanbul: Paradigma Yayınları
Croce, B.(1983) Estetik, (Çev. İsmail Tunalı) İstanbul: Remzi Kitabevi
Hünler, Hakkı.(1998) Estetiğin Kısa Tarihi, İstanbul: Paradigma Yayınları
Stanley, H. M ve Hunt, Thomas C.(1996) Felsefeye Çağrı, (Çev. Hasan Ünder)
Ankara: İmge Kitabevi
Timuçin, Afşar.(1998) Estetik, İstanbul: İnsancıl Yayınları
Tunalı, İ.(1989) Estetik, İstanbul: Remzi Kitabevi