Download - Zaman Hollanda

Transcript
Page 1: Zaman Hollanda

8 KASIM 2008 ~ YIL: 4 ~ SAYI: 90 ~ HAFTALIK ~ FÝYATI 0,60 € www.zamanhollanda.nl

18 Bediüzzaman’ýn eserleri

sayesinde Müslüman oldum12 Baobaplarýn gölgesinde

Senegal 24 Sinagoglar havaalaný gibi

korunuyor

3"Þimdi oku, kabirde okuyamazsýn"

Eski Baþbakan Dries van Agt:

“Diyalog, aklý selim sahibiherkes için çok önemlidir”

Basri Doðan ve Yasin Yaðcý’nýn haberi 5. sayfada

Page 2: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

YORUM

8 KASIM 2008 2

Bir zaman tünelinde bulu-yor insan kendini, biryaprak salýnarak düþer-

ken yere, bir çocuðun tebessü-münde gidiyoruz, bir film þeridigibi geçerken evveli ömrümü-zün keþkelerine.

Ah kelimeleri dökülüveriyordilimizden, susturuverip deetrafýmýzda dönen korkunçhengameleri ve gören gözlerinardýnda gönül gözlerimizlebaktýðýmýzda hayata bütün keþ-kelerimizle yüzleþiveriyoruzbirden, fani dünyanýn bizdençaldýklarý ve bizim ondan aldýk-larýmýz seriliveriyor da önümü-ze; kaç keþkemiz var ki hayattayada kaç yüzlerce... ya da topla-sak kaç senelerce.

Ve bozuk para gibi harcadý-ðýmýz ömür sermayemizin boþageçmiþ her saniyesini ne kadarah ediyoruz. Ya yalan umutlarlaavunduðumuz en deli çaðlarý-mýza elveda deyiversek ve keþ-keleremizi, piþmanlýklarýmýzý,hatalarýmýzý düzeltemeden ani-den veda edip gidiverirsek...

Doðduðumuz gün hemyasamaya hem de ölmeye baþ-ladýðýmýz gün oysa; biliyoruz,neden bu gerçeði bile bile etra-fýmýza ve kendimize zarar veri-yoruz. Oysa bilmeliyiz ki; insa-nýn gerçek zenginliði biriktirdiðiiyilikleridir. Kaç iyiliðimiz var kibu ömür sermayesinde, keþke-lerimize inat... Ve kaç “iyi-ki”miz var ki terazinin kefesine

konulacak...Keþkeli cümleler yenilmiþtir

hayata gecikmiþ itiraflarýn, kaçý-rýlmýþ fýrsatlarýn yapmamamýzgerekirken yaptýklarýmýzýn vedaha da üzücüsü yapmamýzgerekirken yapmadýklarýmýzýnadýdýr keþke... kahroluþlar,aldanýþlar, birbirini kovalayanyalnýzlýklar ve sonra dökülengözyaþlarýyla umuda yelkenaçarken karanlýðý susturup dahala nefes alabildiðimiz için vehala keþke diyecekpiþmanlýðý hissedi-yorsak kalbimizdeiþte bu keþkeler dönüþü-verir o an þükür tezga-hýna ve seriliveriyorbin bir çeþit baharla...

Hala yaþýyorumseni, biliyorum seni,hatýrlýyorum... çünkü her anbana kendini hatýrlatabiliyor-sun, muhatap alýp da kendine,engin rahmetinle ”kulum”diyorsun ya hissettir iþte sugünahkar kalplerimize varlýðýný,gökkuþaðý gibi açtýrýp da renga-renk sevdamýzý, yýkýp dört duvararasýndaki karanlýðýmýzý veçaðýrýp bizi uzaklýðýmýz içindekiyakýnlýðýmýza “Rabbim ”diye-bilmek huzuruna erebilmek iyiki varlýðýný bize duyurdun þük-rüyle bütün keþkelerimizi yargý-layýp idamla ve ardýndan yeni-den doðup þükretmeliyiz þu ansahip olduklarýmýza...

Betül Karatut, Utrecht

Keþkelerin ahý

Müthiþ bir duyguduranne baba olmaköyle deðil mi?

Rabbinizin size sunduðu ominicik, masum, dünyadanhabersiz bebeðinizi kucaðý-nýza ilk aldýðýnýz andaaklýnýzdan neler geçer, tabiiki her zaman onun için eniyisi. Bir düþünün, o kadarmasum ki o an sizin verece-ðiniz tepki ne olursa olsun

karþýlýk veremez,çünkü henüz ekil-medik boþ bir tarla

gibidir.Ona öðrettiðimiz

ilk þey sütümüzüvererek karnýný

doyurmaktýr ve bun-dan sonrasý çok çabuk

ilerler. Artýk o sizinle siz deonunla bütünleþmiþsinizdir,hayatýnýzýn içine tamamýylayerleþmiþtir. Siz onungözünde öyle bir öðretmen-siniz ki karnýný doyurmayý,emeklemeyi, anne-babademeyi, adým atmayý, týr-manmayý ve bunlar gibi bir-çok þeyi sizden öðrenir.Ama onun gözünde sizinbaþka bir yeriniz daha var-dýr: “model” olmak. Evet,çocuklarýmýzýn öðretmeniolduðumuz kadar onlarýn

modeliyiz de. Düþünün biranne-baba sigara içiyor,çocuk da onlara bakarakeline aldýðý bir kalem veyabir parçayla sigara içiyor-muþ gibi yaparak anne-ba-bayý taklit ediyor. Bir baþkaörnekte çocuk kitap okuyananne-babayý görüyor veraftan bir kitap alarak, anla-masa da kitabýn sayfalarýnýçevirerek inceliyor. Çocukbu davranýþlarý biri öðrettiðiiçin deðil, modellere, anne-babaya bakarak tekrar edi-yor, öðreniyor. Çocuðunu-zu iyi yönlendirebilmek içinyukarýdaki modellerdenhangisi olmak istersiniz?Tarladan iyi bir verim ala-bilmek için çocuklarýmýzlabirlikte kendimizi de eðite-lim, onlara iyi birer modelolarak hayatlarýna yön ver-meye çalýþalým ki Rabbimi-zin bize sunduðu bu terte-miz saf emanetleri O’nahakkýyla iade edelim. Rab-bim bu zorlu görevde hepi-mizi muvaffak kýlsýn.

Unutmayalým çocuklarý-mýzýn ayaklarýna batandikenler, ya bizim ektikleri-mizdir ya da biçmedikleri-mizdir.

Hatice Demirci, Haarlem

Tarlaya ne ekelim?

�Sizin

Köþeniz

[email protected]

ABONNEEFORMULIER / ABONE FORMU

1 ABONNEE GEGEVENS / ABONE BILGILERI

Voor- en achternaam:.............................................................................. Bedrijfsnaam:...........................................................................Adý ve soyadý Þirket adý

Bezorgadres: ............................................................................................ Nr: ...............................Teslim adresi No

Postcode: ............................................ Plaats:...............................................................................Posta kodu Þehir

Tel.1:.................................................... Tel.2: .......................................................... E-mail:.......................................................................

2 BETAALWIJZE / ÖDEME ÞEKLÝ

[ ] Automatische incasso €24 per jaar Rekeningnummer: ...................................................... [ ] Acceptgiro €25 per jaarOtomatik tahsil senelik 24€ Hesap no Posta çeki senelik 24€

3 FACTUUR GEGEVENS (indien afwijkt van 1) / FATURA BÝLGÝLERÝ (abone bilgilerinden farklý ise)

Bedrijfsnaam: ...........................................................................................Þirket adý

Adres:........................................................................................................ Nr: ...............................Adresi No

Postcode: ............................................ Plaats:...............................................................................Posta kodu Þehir

Tel.: ........................................................................................................... E-mail: ......................................................................................

4 Datum HandtekeningTarih Ýmza

...................................... ......................................

Contactpersoon / Abone yapan .........................................................................................................................................................

Notities / Notlar ...........................................................................................................................................................................................

...............................................................................................................................................................................................................

...............................................................................................................................................................................................................

.............................

Hierbij verklaar ik dat er tot wederopzegging door Stichting Time Media Group van mijn rekening geldenmogen worden geincasseerd (bij aankruisen van Automatische incasso). Indien de abonnee bezwaar heefttegen het geincasseerde bedrag dan dient de abonnee zich in eerste instantie te wenden tot Stichting TimeMedia Group. Als de abonnee het wenst dan kan de abonnee binnen 30 dagen het geincasseerde bedragterug laten boeken. De abonnee dient dan op een andere manier, het verschuldigde bedrag, te betalen.Tevens verklaart de abonnee geen bezwaar te hebben tegen opname van de bovenvermelde persoonsgege-vens in een geautomatiseerd bestand. De abonnementen kunnen na 1 jaar worden opgezegd, per einde vande maand, met in achtneming van 1 maand opzegtermijn.

Datum / Tarih:

.........................................................................

Contactpersoon / Abone yapan:

.........................................................................

.........................................................................

Tel.:

.........................................................................

Time Media GroupHang 4, 3011 GG RotterdamPB 21028, 3001 AA Rotterdam

Abonnee service / Abone servisi

Tel.: 010 20 13 747ma t/m vr 09:00-17:00hafta içizaterdag 09:00-12:00cumartesi

ABO

NN

EEFO

RM

ULI

ERAB

ONE

FOR

MU

Daðýtým þikayetleriniz için

(Klachten over bezorging)

010-2013747

Hollanda - Wekelijks Nieuws- en Opinieblad

Baský adedi (Oplage): 10.000 Kasým (November) 2008 - Nr.: 90

Sahibi (Uitgever) Time Media Group

Hang 4, 3011 GG Rotterdam Tel.: 010-2013744

PB 21028, 3001 AA Rotterdam Fax: 010-2013749

[email protected] www.zamanhollanda.nl

Müdür (Directeur) Alaattin Erdal

Genel Yayýn Müdürü (Hoofdredacteur) Yusuf Alan

Reklam Müdürü (Advertenties) Köksal Yazar

gsm: +31(0)6 41 362 995 [email protected]

Haber merkezi (Correspondenten)

Basri Doðan-Amsterdam [email protected]

Yasin Yaðcý-Rotterdam [email protected]

Temsilciler (Vertegenwoordigers)

Asým S. Mecidhan-Deventer [email protected]

Fazlý Altýntaþ-Eindhoven [email protected]

Abdulmuttalip Demirci-Amsterdam [email protected]

Kemal Bolat-Noord-Holland [email protected]

Mustafa Balban-Zuid-Holland [email protected]

Ayhan Güleç-Brabant [email protected]

Daðýtým þikayetleriniz için (Klachten over bezorging): 010-2013747

ISSN: 1871-4722

Page 3: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

YORUM

8 KASIM 20083

MULDURLOODGIETERSBEDRIJFMULDURLOODGIETERSBEDRIJF

Her türlü kalorifer tessisatý, su tessisatý ve yeni kombi uygun fiyata yapýlýr.

Tel: 06415285030643029839

[email protected]

INKOOP - VERKOOP - INRUILREPARATIE

Tel.: +31(0) 626939198

Zuivelweg 2f5809 EA LeunenVenray-Limburg

Sana ihanet etmeyen, seni yanýlt-

mayan, senin bilgini artýran

yegane dostun olan okuyacaðýn

kitaplarýn hepsi seni, Ümmül Kitap

-Kitaplarýn Anasý- Kur'an’a götürmeli,

Allah’a götürmeli, Rasulüllah'la buluþ-

turmalý deðil mi ? Öyle ise merhum

Zübeyir Gündüzalp’in bu sözünü

unutma; "Þimdi oku, kabirde okuya-

mazsýn"!...

Geçen haftaki yazýmýzda BERK

KÝTABEVÝ’ndeki kitaplar arsýnda

dolaþmýþ ve sizlere beþ tane kitabý taný-

týp özellikle çocuklarýnýza okumanýzý,

okutmanýzý tavsiye etmiþtim. Çok güzel

haberler aldým, gidip gezenler, alýp

okuyanlar ve yeni tavsiye isteyenler

oldu ve memnun oldum okumalarýn-

dan...

ALÝ’NÝN SECCADESÝ isimli kitap

çok sevildi. Kendi çocuðum Abdullah

Selim’e hediye ettim. Cuma akþamý idi

okumaya baþladý ama Kollama filmi de

vardý, kaçýrmadý Kollamayý ve okumaya

devam etti. Saat 23.30 da kitabý bitirdi.

Odasýndan gözlerini ovalayarak çýkar-

ken kitabý bitirdiðini söyledi. Merak

ettim ve sordum; Abdullah ne anladýn

bu kitaptan? Çok hoþuma giden bir

cevap ile beni sevindirdi ki; ‘Bu kitabý

namaz kýlmayanlara mutlaka okutma-

lý.!’

Çok güzel çalýþmalar var. Allah’ýn

güzel isimlerinden sonra bu hafta yeni

gelmiþ olan çok nefis gül kokulu, gül

demeti bir kitap aldým yine oðlum

Abdullah’a ve size de tavsiye ederim;

‘’Esma-i Nebi, PEYGAMBERÝMÝZÝN

GÜZEL ÝSÝMLERÝ’. Evlatlarýnýza hedi-

ye edin, hatta kitabevinden kendisi

alsýn.

KÝTAPLAR NASIL YAZILIR, KÝMLERNASIL OKUR !!!

Elinize aldýðýnýz bir kitabý belki bir tren

yolculuðunda veya yalnýz kaldýðýnýz bir

akþamda belki de bir saatte okursunuz.

Ah!.. Ya o kitabýn yazýlmasý kim bilir

kaç geceler uyumadan sabah güneþinin

doðuþu ile gecenin bittiði fark edilir...

Aylarca fikir sancýlarý çekilir... her bir

kelime yazýlýrken sanki – þu anda oldu-

ðu gibi- karþýnda gençler var dinliyor-

lar, az bir vakitleri var gidecekler...

Aman þu fikirleri de duyurabilsem, þu

hadis ne kadar mühim anlatabilsek gibi

dertlerle ýzdýraplar çekilerek yazýlýr...

O kadar çok yazýlacak dertler var ki

okuma hususunda, beyinler zonkluyor.

Okuyucularýmýza çok kýsa ve damar-

dan tesir edecek birkaç kitap yazýlma ve

okunma derdini örnek olarak vermek

istedim.

Abdulbaki Gölpýnarlý, büyük bir

kitap aþýðý idi. Bir gün bir kitapçýya

gider. Çok beðendiði bir eseri almak

için elini cebine atar. Hiç parasý olma-

dýðýný anlar, kitapçý da

‘lütfen þu kitabý benim

için ayýrýnýz’ sözüne

kulak asmayýnca, hemen

dýþarý çýkar, yeni aldýðý

ayakkabýlarýný satar,

gözüne kestirdiði o kita-

bý alýr ve evine yalýn ayak

gider.

MÜREKKEP YOK ! KANOLMAZ MI?

Ah o Risale-i Nur’larý yazanlar

ve okuyanlar!

Okuyup anlayanlar ve anlatmayý hayatý-

nýn gayesi ve davayý din edinenler!

Ýman ordusunun damarýnda kan, bede-

ninde can olmak isteyenler!

Ýmansýzlýk karþýsýnda yürekleri atom zer-

relerince parçalanýp mürekkep yerine

kanlarýný verenler!

Bu Feryat Arþý Titretir:

Ýman davasýnýn kahraman fedakarla-

rýndan Zübeyir Gündüzalp'in, Afyon

Aðýr Ceza Hakimliðinde mahkemeye

yaptýðý bir müdafaa bizim kanýmýzý

dondururken þöyle der:

’’Bir milletin gençliði ne zaman

Kur’ân ve ondan lemean eden ilimlerle

teçhiz ve tahkim edilmiþse, o vakit o millet

terakkî ve teâlî etmeye baþlamýþtýr. Genç-

lik, iman ve Ýslâmiyet ihtiyacýyla yanan

ruhlarýný Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’un

füyuzat ve envârýyla doldurmaya baþla-

mýþtýr. Böylelikle tahkikî bir imana sahip

olacak gençliðimiz dinsizliðe, komünistliðe

karþý mücadele edip vatanlarýný Ýslâm

düþmanlarýna asla sattýrmayacaklardýr.

Bunun için, eðer komünistler mürekkep ve

kâðýdý yok etmek imkânýný da bulsalar,

benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai

olup, hakikat hazinesi olan Risale-i

Nur’un neþri için, mümkün olsa derimizi

kâðýt, kanýmýzý mürekkep yaptýracaðýz’’.!

(R.Nur-Þualar, sayfa-678 )

Kibrit Kutusuna Yazýlan Kitaplar!

Risâle-i Nur adlý eserlerin tamamý ilmî

ve îmanîdir, Kur’ânýn bir tefsiridir.

Bediüzzaman Said Nursî ve talebele-

rinden bir çoðu hapislerde mahkum ve

maðdur edilmiþler. Said Nursî Hazret-

lerini, hapishânede zehirliyorlar, ölüm

tehlikesi geçiriyor! Cenâb-ý Hakkýn

inâyetiyle kurtuluyorsa da, tarihte hiç-

bir kimseye yapýlmayan zulüm, iþkence

ve ihânetlere marûz býrakýlýyor.

Üstad Bediüzzaman, Denizli hap-

sinde, ilk önce gâyet gizli olarak kibrit

kutularý içine yazýlýp koðuþlar arasýnda

neþredilen “Meyve Risâlesi”ni telif

etmiþtir. Hapishânede bulunan bütün

Nur Talebeleri ve diðer mahpuslar,

Meyve Risâlesini yazmýþlar, okumuþlar

ve o risâlenin hakîkatleriyle meþgul

olmuþlar. Hapishâneye kâðýt sokulmu-

yordu. O eser, gizlice

yazýlmýþtýr. Hatta kibrit

kutusuna yazmýþlar ve

bu gibi þartlar altýnda

çalýþmýþlardýr!

Yasaklar Yazmayý Sev-diriyor, Durduramýyor!

’’Tarihi Sevdiren Adam’’

þerefini hakkýyla kaza-

nan Türk gençliðine

tarih þuurunu aþýlayan asýl ismi Niyazi

Birinci Bey’in bir romanýndaki þu satýr-

lar da kanýmýzý donduruyor... Mekan,

Denizli hapishanesi... Kahraman, Bedi-

üzzaman Said-i Nursi...

’’Yasaklar soðuk kadar katý,yalnýz-

lýk kadar acýmasýz... Üstad’la görüþmek

yasak... Mektuplarýný vermek ve ondan

mektup almak yasak... Konuþmak

selamlaþmak yasak... battaniye temin

etmek yasak... odasýna soba kurmak

mangal koymak yasak... zincir zincir

yasaklar, yasaklar paket paket... ölsün

de vatan kurtulsun'' diyor ölmeye býra-

kýp ölmesini bekliyorlar.

Arada bir yürüyüþe çýkarýlan mah-

kumlar pencereye bakýp iç çekiyorlar.

Bazýlarý temenna çakýyor diye koðuþun

tek penceresi tahtalarla kapatýlmýþ...

O ise her þeye katlanýp, gömleðin-

den yýrttýðý parçaya on beþinci þuayý

yazýyor. Kalemi de biter ve yalnýzlýðý

sürerse kanýyla yazmayý deneyecektir

Zaten cellatlar da kana susamýþ

kanýný istiyorlar, cana susamýþ canýný

istiyorlar. Her birine mükemmel istik-

bal vaat edilmiþ; výcýk výcýk kan üstün-

de de olsa yürüyecekler...’’ (Yavuz

Bahadýroðlu, Zindanda Þahlanýþ, sayfa:

297)

Çanakkale’de Gazi, Isparta’da Zulümve Mahkum!

Sigara paketlerine, çocuklarýn el iþi

kaðýtlarýna yazýlan ve dünyaya Kur'an

nurlarýný yayan Risale-i Nurlarýn hangi

þartlarda yazýldýðýný görüyoruz. Þartla-

rýn zorluðu yanýnda yapýlan zulümler

hepsinden aðýr geliyor. Zulmü yapan

zalimler, bu gün bile aþikar hem din

düþmanlýðý, hem vatan hainliði çalýþ-

malarýna devam etmekteler. Fakat acý

olan ise, zulme maruz kalarak neslinin

imaný kurtulsun diye dayanan zavallý-

larýn býraktýklarý eserleri hakkýyla oku-

yor muyuz ? Kýymetini bilip neslimize

anlatabiliyor muyuz düþünelim!..

Abdülkadir Zeybek anlatýyor:

’’Mustafa Gül amcanýn kardeþi, hem

talebe okutuyordu hem risale yazdýrý-

yordu, adý Hafýz Mehmet idi. Hafýz

Mehmet Gül'ün 'Lahikalar'da ismi

geçer. Biz sabahleyin evimizden onun

evine ders okumaya gidiyorduk. Jan-

darma baskýna gelmiþ. Gün aðarmadan

çevrede tedbir almýþ. Çünkü gece baskýn yapmak

yasaktý. Sokaðýn içinde bekliyorlarmýþ. Gelen çocuk-

lar, ayakta bir köþede sessizce bekletildi. Ýçeride kim

varsa çoluk çocuk, büyük küçük hepsini aldýlar. 52

yaþýndaki dedem de derse katýlanlarýn arasýndaydý.

Kýþ günü alýp Isparta'ya kadar 6-7 kilometre yürüttü-

ler. Dedem topaldý, Çanakkale'de bir þarapnel parça-

sý isabet etmiþ ayaðýna, ameliyat falan etmiþler, aksak

kalmýþ. Ýhtiyar kadýnlar pencereler -den bakýp 'mem-

leket ne hale geldi' diye aðlaþýyordu. Bunlar yaþandý-

ðýnda henüz küçük bir çocuktum; ama hatýrlamak

bugün bile beni bunaltýyor.’’

"Zihninde yer etmeli þu

hakikat her ferdin

Sebebi cehalettir,

cemiyette her derdin"!

Önemli tavsiyem: Kurbanlarýnýzý mutlaka yerli yerinde

deðerlendirilmek üzere Türkiye ve diðer fakir Müslüman-

lara göndermek için verin ve siz de birkaç kurban toplaya-

rak hizmet kervanýnda bulunun... ötede çok iþinize yara-

yacak, orada hesap çok zormuþ! Ýlgilenmediklerimiz,

görmezden geldiklerimiz de þikayetçi olacaklarmýþ... ben

korkuyorum doðrusu...

Okuyan, okutmayý seven, kitap dostu olarak hoþ kalýn

efendim!

"Þimdi oku, kabirde okuyamazsýn""Þimdi oku, kabirde okuyamazsýn"

Page 4: Zaman Hollanda

Atayurdu Orta Asya’yý, diðer

bir adý ile Türkistan’ý gör-

mek içimde hep bir ukde

gibi durdu. Manevi dünyamýzýn

temellerini atan Hoca Ahmet

Yesevi ve Þahý Nakþibendi Hazret-

leri hakkýnda belgesel çekimleri

için yaklaþýk 17 gün boyunca,

gönül dostlarý ve Kültür eski Baka-

ný Namýk Kemal Zeybek gibi edip

kimselerle dolu dolu günler geçir-

dim.

Kültür coðrafyamýzýn temel

merkezlerinden birisi Orta Asya.

Batý Avrupa’ya bile pervasýzca sav-

ruluþ hikayemiz, yani bizlerin göç

macerasý aslýnda ta Orta Asya’dan

kopup gelen bir dürtü gibi hep içi-

mizde kalmýþ.

Anadolu’daki þehirlerin,

ýrmaklarýn, daðlarýn bir kýsmý isim-

lerini üzerinde kurulmuþ eski

medeniyetlerden diðer bir kýsmý da

Orta Asya’daki eski isimlerinden

almýþ. Yemek kültürümüz, türkü

naðmelerimiz, kilim motiflerimiz,

sözlerimiz, misafirperverliðimiz o

kadar birbirine benziyor ki, bazen

kendimi çocukluðumun geçtiði

Kayseri’deymiþim gibi hissettim.

Yabancýlaþma, kültür erozyo-

nu, dejenerasyon gibi yaþadýðýmýz

kötü etkileþimlerin adeta panzehiri

gibi bir duygu tadýyor insan Türkis-

tan’da. Ýnsanýn kendi köküne, tari-

hine, kültürüne ilgi duymasý terte-

miz, tabii bir insaný duygu. Ýçine

hamaset bulaþmýþ her hangi bir

ideolojinin etkisinden uzak, sýrf

kültür gözüyle bakmak, sevebil-

mek ne güzel.

Þimdi daha iyi anlýyorum ki

isimleri bile kutsiyet çaðrýþýmý

yapan Buhara’nýn, Semerkant’ýn

bulunduðu Özbekistan hem Türk

hem de Ýslam tarihi bakýmýndan

müthiþ bir kültürel mirasa sahip.

Semerkant’taki tarihi Registan

meydanýnda zamanýn asýrlar önce

ihtiþamlý döneminde durduðu his-

sine varýyorsunuz. Medreselerin

üst kýsmýnda ceylan peþinde koþan

kaplan figürleri var. Anlatýlanlara

göre ceylan bilimi, kaplansa öðren-

ciyi temsil ediyor. Yine Semer-

kan’ta ayný zamanda devlet adamý

olan Uluð Bey’in rasathanesi

Batý’daki çaðdaþlarýnýn 150 yýl

sonra deðerini anlayabildiði bilim-

sel gözlemler yapmýþ.

Moðol hükümdarý Cengiz’in

bölgedeki korkunç yýkýmýna kadar,

bilimde, sanatta, kültürde

liderlik Orta Asya’nýn olmuþ.

Timur’ un mezarýnda dua ederken,

vasiyeti üzerine hocasýnýn

yanýnda, göreceli olarak daha

küçük bir kabre defnedilmiþ. Bilim

tarihinde dünyaca ünlü

bilim adamlarýndan Hollandalý

prof. Jan Hogendijk’in ifade ettiði

gibi Ortaçaðdan önce Ýslam top-

lumlarý Hint ve eski Yunan eserleri

tercüme ettirerek bilgilerini yenile-

yip kendilerini geliþtirmiþler. Bilim,

sanat ve kültürün geliþmesi için

açýk bir toplum, hür düþünce þekli,

kýsaca her anlamda ‘iklimin’ uygun

olmasý gerekiyor. ‘Birçoðu Orta

Asya kökenli bilim adamlarýnýn

buluþlarý olmasaydý, Rönesans

olmazdý’ diyor, Hogendijk.

Bugünün Semerkant’ýnda

Timur’un hanýmý Bibi Hatun

Camii’nin hemen bitiþiðindeki

halk pazarýnda gezerken folklorik

zenginliðin yaný sýra halkýn sefale-

tini, yoksulluðu görünce hayýflan-

ma ve sitem arasýnda duygulara

kaptýrýyorsunuz kendinizi. Sahi biz

neden geri kaldýk?

Büyük mutasavvýflardan Þahý

Nakþibendi ve diðer Silsileyi Ali-

ye’den þahýslarýn türbelerini ziyaret

ettim. Bunlardan biri de Gücdevan,

ki ayný isimle Hengelo’da da bir

tekke var. Hoca Ahmet Yesevi,

Mevlana, Yunus ve Haci-ý Bek-

taþ’ýn ekol olarak Anadolu’da piri

olarak bilinir. Alevi kardeþlerimizin

manevi önder olarak adlandýrdýk-

larý Hacý Bektaþ’ý doðru anlamak

içýn Yesevi’yi anlamak gerekiyor.

Göçebe bir topluma derin felsefi

içtihatlar yerine, Ýslam hayat niza-

mýný Yunus misali sade Kazak leh-

çesi ile öðretmiþ. Asýrlar boyu ‘Hik-

metler’ adlý eserinden þiirler, bazen

çocuklara ninni, bazen gelinlere

nasihat olarak aktarýlmýþ. Komü-

nizm döneminde zorunlu ders ola-

rak okutulan ‘ilm-i ateizm’ dersleri

ile toplumlar zorla dinsizleþtirilme-

ye çalýþýlsa da, Yesevi’nin þiirleri

Ýslami kimliðin muhafazasý baký-

mýndan çok etkili olmuþ. Yesevi

geleneði ayný zamanda bölgede

‘hoþgörü’ geleneði demek. Kimse

kimseyi her hangi bir görüþünden

dolayý yargýlamýyor. Aþýrý akým ve

yorumlar bölgenin hem dününde

hem de bugününde yok.

Eski ismi Yesi, yeni ismi ise

-ayný zamanda bölge ismi olan-

Türkistan þehrinde bayram namazý

kýlmak. Kazak Türkçesi ile vaaz

dinlemek etkileyici. Bayramlarý

gurbette geçirenler buruk duygular

hissederler. Oysa o aný orda geçi-

rebildiðim için kendimi þanslý sayý-

yorum.

Bizde bayram namazý sonrasý,

herkes büyüklerinin evinde topla-

nýr, -Allah ne verdiyse- kahvaltý

yapýlýr ve birlikte bayramlaþýlýr.

Türkistan’daki Türkistan’da bay-

ram namazý sonrasý evlerine git-

meden Ahmet Yesevi’nin de türbe-

si mutlaka dini bir zorunluluk gibi

ziyaret edilip, dua okunduktan

sonra bayramlarýný kutluyorlar.

Kazaklarýn Yesevi’den bahseder-

ken ‘Yesevi Atamýz’ ifadeleri bile

ona ayný zamanda milli bir kimlik

atfettiklerini gösteriyor.

Türkistan’daki evinde birkaç

gün konuk olduðumuz Kültür eski

Bakaný Namýk Kemal Zeybek, viz-

yon sahibi, hem heyecaný hem de

projeleri olan nadir bir devlet

adamý. Gerek bakanlýðý gerekse

büyükelçiliði döneminde kalýcý

iþlere imza attý. Bunlardan en

önemlisi hiç kuþkusuz Hoca

Ahmet Yesevi, Türk – Kazak Üni-

versitesi ve Yesevi Araþtýrma Mer-

kezleri kurmasýdýr. Kendisi ricam

üzerine Hollanda’ya konferanslar

vermek için gelecek. Bilimsel esas-

lar üzerine köklerimize inmeye,

kendimizi daha iyi anlatmaya çok

ihtiyacýmýz var. Ama öncelikle

kendimizin de deðerlerimizi yeni-

den tanýmasýna...

Türkistan’da Bayram Namazý

ZAMAN HOLLANDA

YORUM

8 KASIM 2008 4

B U R H A N E T T Ý N

C A R L A K

Burhanettin Carlak ve Namýk Kemal Zeybek

Page 5: Zaman Hollanda

ran daha iyi organizeli olmuþ, aktif bir

grup olduðunu dile getirdi. Van Agt,

"Hollanda'da 40 yýldýr yaþayan Türk-

ler, hiçbir zaman sorunlarý ile öne çýk-

madýlar. Bana göre baþarýlýlar." þeklin-

de açýklamada bulundu.

Basri Doðan, Yasin Yaðcý,

Rotterdam

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 20085

Hollanda'da 1977-1982 yýl-

larý arasýnda baþbakanlýk

yapan Dries van Agt; diyalogun, aklý

selim sahibi herkes için çok önemli

olduðunu vurguladý. Rotterdam'da

birlikte yaþama kültürünü destekle-

yici çalýþmalarý ile dikkat çeken

Diyalog Akademisi’nin binasýnda

organize edilen "Erasmus ve Gülen:

Barýþ ve diyaloga ilham verenler"

konulu sempozyum sonrasýnda

Hollanda'nýn eski Baþbakaný Dries

van Agt, önemli açýklamalarda

bulundu. Sempozyumun açýlýþ

konuþmasýný yapmak üzere davet

edilen Van Agt, Fethullah Gülen ve

Erasmus'un barýþ için son derece

olumlu çalýþmalarý olduðunu belirt-

ti. Dries van Agt þöyle konuþtu:

"Hollanda'nýn ve Türkiye'nin iki

önemli þahsiyetinin (Erasmus ve

Gülen) tanýtýlarak ön yargýlarýn az

da olsa giderilmesi çok anlamlý idi.

Sevgi, saygý, þeffaflýk ve karþýlýklý

kabullenme, sosyal insicam için çok

önemli deðerlerdir. Erasmus Hol-

landa ve Avrupa tarafýndan yakinen

tanýnan bir þahsiyettir. Gülen ise

yeni yeni tanýyor. Erasmus'un fikir-

leri hep insan odaklý idi. Þu anda

Fethullah Gülen'in fikirleri Batý

dünyasý için büyük önem arz ediyor.

Çünkü kendisi insan endeksi çalýþ-

malara çok önem veriyor. Savaþlara

karþý olduðunu eserlerinde görüyo-

ruz. Bunun yanýnda barýþa da büyük

katkýlarý oluyor. Bu açýdan Fethullah

Gülen þu anda düþünceleri ve icra-

atlarý ile evrensel bir temsilde bulu-

nuyor. Bu da onu týpký Erasmus gibi

günümüzde öne çýkarýyor."

Dries van Agt, 4 Temmuz tari-

hinde NOVA televizyon progra-

mýnda Fethullah Gülen'le ilgili öne

sürülen iddialarýn bir karalama

kampanyasý olduðunu belirterek

programý, talihsiz bir yayýn olarak

nitelendirdi. Gülen'in Hollanda'da

tanýnmaya deðer bir þahsiyet oldu-

ðunu vurgulayan Dries van Agt

insanlarýn tanýmadýklarý kiþileri

öðrenmeleri için vaktin geç olma-

dýðýný, özellikle de NOVA'daki

program yapýmcýsý ve editörlerin

öðrenmeye ihtiyacý olduðunu söy-

ledi. Dries van Agt, "Diyalog, aklý

selim sahibi herkes için çok önem-

lidir. Bu tür ortamlarda, kiþiler ve

kurumlar birbirlerini daha yakýn-

dan tanýma fýrsatý buluyor. Fethul-

lah Gülen'in tanýnmasý için bu tür

programlarýn sýk sýk yapýlmasý

lazým. Özellikle Rotterdam'da bu

tür programýn yapýlmasý beni

haliyle memnun etti." þeklinde

konuþtu.

Rotterdam'da bulunan Diyalog

Akademisi'nin çalýþmalarýný yakýn-

dan takip ettiðini belirten Dries van

Agt, yapmýþ olduklarý sempozyu-

ma seviyeli bir katýlýmýn olmasýnýn,

kurumun baþarýsýný gösterdiðini

söyledi. Van Agt, "Gerçekten,

günümüzde diyalog çok önemli. Bu

açýdan Hollanda'da Diyalog Aka-

demisi'ne büyük görevler düþü-

yor." dedi.

Hollanda'da yaþayan Türk top-

lumuyla ilgili olarak da Dries van

Agt, Türklerin diðer gruplara naza-

Eski Baþbakan Dries van Agt: “Diyalog, aklý selim sahibi herkes için çok önemlidir”

HOROZ ÝNÞAAT

Telefon: +31(0)6 81 77 41 93 - BENELUX

Kapý

Pencere

Güneþlik

Kepenk

Mutfak

Banyo

Restorant

Bar

Kahvehane

ve Cafeler de...

A dan Z’ye tüm inþaat yapýmý

ÜCRETSÝZFÝYAT

SUNUMU

SÝGARA ÝÇME SALONLARI

Kali

te f

iyat

deðil

dir

ÖDEMELERDE KOLAYLIK SAÐLANIR

Hollanda'da 1977-1982 yýllarý arasýnda baþbakanlýk yapan Dries van Agt

Page 6: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 2008 6

Foto

: Meh

met

Yam

an

Tezhip ruhun þifasýdýrB

ir dönem unutulmaya yüz

tutmuþ hat, tezhip, minya-

tür, ebru gibi geleneksel

sanatlarýmýz usta sanatkârlarýn gay-

reti ve gençlerin ilgisiyle o eski par-

lak günlerini yeniden yaþamaya baþ-

ladý. Türkiye’nin birçok ilinde kurslar

düzenlendi, sergiler açýldý. Bu süreçte

sanatýnda mesafe kat eden birçok genç,

kurslarda öðretici olarak görev yapma-

ya baþladý.

Þifa Toptaþ da bu gençlerden. Adýný

taþýyan Þifa Sanatevi’nin sahibi. 1981

doðumlu. 13 yýldýr tezhip sanatýyla ilgi-

leniyor. Serap Bostancý, Semih Ýrteþ,

Mamure Öz, Birsen Gökçe, Sevim

Kayaoðlu gibi sahasýnda uzman çok

deðerli hocalardan ders almýþ. Sadece

tezhiple yetinmemiþ. Minyatür ve çiçek

ressamlýðý dalýnda da eðitimine devam

etmiþ. Eserlerinden bazýlarý Kültür

Bakanlýðý’nýn süsleme sanatlarý yarýþ-

masýnda sergilenmeye hak kazanarak

Türkiye’nin çeþitli illerinde sanatsever-

lerle buluþmuþ. Yurtiçi ve yurtdýþýnda

otuza yakýn karma sergiye katýlan Þifa

Toptaþ, bir süre ÝSMEK kurslarýn-

da tezhip hocalýðý yap-

mýþ.

Ýki yýldýr

Sultanahmet

Küçük Aya-

s o f y a

M a h a l l e s i

A k s a k a l

S o k a k ’ t a

açtýðý Þifa

Sanatevi’nde

çalýþmalarýný

s ü r d ü r ü y o r .

B i r l i k

V a k f ý ’ n d a

da derslere

giriyor: “13 yýldýr

bu sanatýn

i ç i n d e y i m ,

eðitim alýyo-

rum. Kendi-

me ait bir

s a n a t

atölyesi açmak hep hayalimdi. 1 Nisan

1981’de dünyaya geldiðim Sultanah-

met’te, yine 1 Nisan 2006’da Þifa Sana-

tevi dünyaya geldi. Burayý sadece çalýþ-

ma atölyesi olarak deðil haftanýn 7 günü

gezilebilir bir galeri haline getirdik.”

Þifa Toptaþ bu sözlerle baþlýyor sanate-

vini anlatmaya. Þifa Sanatevi bir çalýþ-

ma atölyesi. Haftanýn yedi günü sabah

9’dan akþam 22.00’ye kadar güzel

sanatlara gönül vermiþ herkese açýk bir

mekan. Hat, tezhip, minyatür ve çini

branþlarýnda kurslar düzenleniyor.

Sanatçýlarýn eserleri yine burada sergi-

lenip satýþa sunuluyor. Þifa Sanatevi

bugüne kadar 3 karma sergiye de ev

sahipliði yapmýþ.

Tezhip, Arapçada altýnlama anlamý-

na gelen bir süsleme tekniði. Eski eser-

lerde, el yazmasý kitaplarda, Kur’an-ý

Kerim’lerde süs olarak sýkça karþýmýza

çýkýyor bu sanat. Tezhipte altýnýn yaný

sýra kök boyalar ve toprak boyalar da

kullanýlýyor. Þifa Toptaþ, tezhibi sadece

bir süsleme sanatý olarak görmemek

gerektiðini söylüyor. “Tezhip sevgi,

emek, azim, sabýr, tevazuyu karýþtýrýp

zaman teknesinde yoðurarak anlamak

hissetmektir.” diyor. Bu sanatta öðrenci-

lik bitmiyor. En az dört beþ yýl usta bir

sanatkârýn eðitmenliðinde dersler sürü-

yor. Bir tezhibin tamamlanmasý 2-3 ayý

buluyor. Süsleme altýnla yapýlýrsa bir

tablo için yaklaþýk 2 bin

YTL harcanýyor.

Þifa Toptaþ,

daha ilkokul yýlla-

rýnda bu sanata baþ-

lamýþ. Bunda

ilahiyatçý-yazar

babasý Mahmut

Toptaþ’ýn büyük etkisi

olduðunu söylüyor. Genç

müzehhip sözlerini þöyle

sürdürüyor: “Ailemle sýk sýk

sergi salonlarýndaki eserleri

seyretmeye giderdik. Babam beni sanat-

çýlarýn atölyesine götürürdü. Ýlkokula

giderken tezhiple alakalý kitaplardaki

motifleri bakarak çizer, yeni desenler

kurgulardým. Bu yeteneðimi keþfeden

babam Birlik Vakfý’ndaki tezhip kursuna

yönlendirdi beni ve orada Serap Bostan-

cý hocamýn nezaretinde 1995 yýlýnda bu

sanata baþladým. 14 yaþýmdaydým.”

Hilal TV’de 26 bölümden oluþan

tezhip dersleri programý hazýrlayan Þifa

Toptaþ, klasik Ýslam sanatlarýna olan

ilgide gözle görülür bir artýþýn olduðunu

belirtiyor. Toptaþ, programýn televiz-

yonda yayýnlanmasýndan sonra Türki-

ye’nin birçok ilinden insanlarýn kendisi-

ne ulaþtýðýný söylüyor. “Ýnsanlarýn

ruhunda zaten güzele meyil vardýr.”

diyen genç sanatçýya göre kültür düzeyi

arttýkça güzel sanatlara olan yöneliþ de

artýyor. Ekonomi düzeyinin daha iyiye

gitmesi de bir etken. Tezhibe baþlama-

nýn yaþý yok. Þifa Toptaþ hat, tezhip gibi

sanatlara ilgi duyanlara da þu çaðrýda

bulunuyor: “Geleneksel sanatlarýmýza

ilgi duyanlardan bazýlarý benim yetene-

ðim yok diyerek adým atmaktan geri

duruyorlar. Eðer gerçekten öðrenmek

istiyorlarsa içlerinde kalmasýn baþlasýn-

lar. Yapamadýklarýna ondan sonra karar

versinler. Baþlayýp býrakmanýn da

zaman kaybý olduðunu düþünmüyo-

rum. Böylelikle beðendikleri bu sanatý

daha da yakýndan tanýma þansýna sahip

olurlar.”

Þifa Sanatevi’nde Rüveyda Akkýlýç

hat, Þifa Toptaþ ve Kübra Erdoðan min-

yatür, Esra Kalkan çini derslerinde

hocalýk yapýyor. Aylýk ders için ortalama

90 YTL ücret alýnýyor. Þifa Toptaþ son

söz olarak “Þifa Sanatevi, gönüllerin

þifasý gerçek gýdasý olan ayetleri, hadis-

leri gözler önünde tabela haline dönüþ-

türmek üzere deðerli üstatlarýn eðiti-

minde en güzel þekilde yazmayý, en

güzel ve hassas þekliyle süslemeyi, en

güzel þekliyle resmedebilmeyi öðrenebi-

leceðiniz bir ortam. Eserleri görmeye ve

çayýmýzý içmeye herkesi beklerim.”

diyor. (www.sifasanatevi.com)

M U R A T T O K A Y

Þifa Toptaþ

Page 7: Zaman Hollanda

Peki cenazenin defin iþini kim ogani-

ze etmiþti? Bu kiþi, müstakbel kayýnvali-

desi Zübeyde Haným’ý evinde aðýrlayan

Latife Haným’dan baþkasý deðildi. Fakat

iþin ilginç tarafý, Latife Haným o sýrada

henüz evli deðildi. Çalýþlar’ýn kitabýnda

herhangi bir kaynak göstermeden þunlar

yazýlmýþ: “Latife mezarlýkta yüzlerce

gümüþ mecidiye sadaka daðýtmýþ, ilk

gece Ýzmir’in tanýnmýþ hafýzlarýndan 33

kiþi çaðýrarak sabaha kadar hatim duasý

indirtmiþ, üç gün üst üste dua, kýrkýnda

da mevlit okutmuþtu. Ayrýca 52. gece de

fakirlere aþure daðýtýlýp, hatimler indiril-

miþti.”

Tabii þunlarý da

okuyoruz ayný kitaptan:

“Mustafa Kemal anne-

sinin cenaze töreni için

Ýzmir’e gelmedi...

16’sýnda Ýzmit’te Ýstan-

bul basýnýyla buluþtu.

20-24 Ocak’ta ise Bur-

sa’daydý. Þerefine

Madam Brotte’un ote-

linde düzenlenen

büyük akþam yemeði

bir evlilik partisine

dönüþmüþtü.”

Ya Zübeyde

Haným’ýn Karþýyaka’da

bulunan mezarýný kimi

yaptýrmýþtý dersiniz?

Kimisi Kâzým Karabekir

yaptýrdý diyor, kimisi de

Latife Haným. Ancak bu

ilk mezarýn bugünküyle

hiçbir alakasý yok.

Bugün tek bir kaya par-

çasýndan ibaret olan

mezar taþý, 1940 yýlýnda

yaptýrýlmýþ. Ýlkinin eski

yazýlý kitabesinde

“TBMM Baþkaný Mus-

tafa Kemal Paþa hazretlerinin valide-i

muhteremeleri Zübeyde Haným’ýn

Ruhuna el-Fâtiha” yazýlýydý. Yerine

konulan o kaya parçasýnýn üzerinde

“Atatürk’ün Anasý Zübeyde Burada

Gömülüdür. Ölümü 1923” yazmaktaydý.

Þimdilerde bu yazý da kayanýn üzerinden

kaldýrýlmýþ ve yerine Zübeyde Haným’ýn

bir kabartma büstü konulmuþtur; yazýyý

baþka bir mermer levhada okuyoruz.

Kim mi böyle istedi? Ýsterseniz ben

anlatmayayým da, siz Hasan Rýza

Soyak’ýn anýlarýndan okuyun.

Bir vasiyet var ortada, bir de mezar. Uyu-

lup uyulmadýðýna karar vermek size kalmýþ.

Zübeyde Haným üzerine neden

bilimsel bir çalýþma yapýlmaz?

Yoksa bilmediðimiz bir sakýn-

casý mý var? Bilimselinden geçtik,

Ýpek Çalýþlar’ýn “Latife Haným”ý gibi

popüler bir esere de razýyýz. Lakin

yok, yok. Bu yüzdendir ki, sarý saçlý

küçük Mustafa’nýn kargalarý kovala-

masýndan ya da annesiyle babasýnýn

mahalle mektebine mi yoksa Þemsi

Efendi mektebine mi gitsin kavga-

sýndan bir adým ileriye gidemiyoruz.

Mesela Zübeyde Haným’ýn baba-

sýnýn ‘Molla Feyzullah”, kendisinin

de dindarlýðý kastedilerek “Molla

Zübeyde’ diye anýldýðýný bilmeyiz.

Neden? Yazmazlar da ondan.

Ya onu Ankara’da görmüþ olan

Halide Edib’in yazdýklarýna ne

demeli? Türkün Ateþle Ýmtihaný” adlý

kitabýna göre hasta yataðýnda yatan

Zübeyde Haným Anadolu’nun kurta-

rýlmasýyla ilgilenmiyor, oðlunun

Selanik’i kurtarmasýný istiyordu.

Bir de vasiyetnamesi vardýr

Zübeyde Haným’ýn ki, neden üzerin-

de durulmadýðýný anlamak kolay

deðildir.

Mustafa Kemal Paþa Ankara’daki

yoðun mesaisi arasýnda annesiyle

eniþtesi Mecdi Bey vasý-

tasýyla haberleþiyor, yine

anne tarafýndan akrabasý

olan Dýþiþleri Bakanlýðý

Levazým Müdürü Cemal

(Bolayýr) Bey eliyle ona

mektup ve para gönderi-

yordu.

Cemal Bey Ýstanbul’a

bir geliþinde Zübeyde

Haným kendisini iyi his-

setmediðini söyleyerek

vasiyetini yazdýrmak ister. Yakýn

komþulardan üç þahit çaðrýlýr ve

vefatýndan yaklaþýk 11 ay önce vasi-

yetname yazýlýr. Zübeyde Haným

kâðýda önce mührünü basar, sonra

da baþ parmaðýný.

16 maddelik vasiyetnamenin

metni epeyce uzun. Dileyen tam

metnini kiþisel sitemden okuyabilir

(www.mustafaarmagan.com.tr).

“Ben Zübeyde, mevcut mallarýmýn

üçte birini ayýrarak aþaðýdaki gibi sarf

ve vakfedilmesini vasiyet eylerim”

diye baþlayan vasiyetnameyi özetli-

yorum sizin için:

1. Ölünce yýkanýp kefenlenme ve

kabir yaptýrýlma iþiyle dedegân

(bununla Mevlevi derviþlerinin kas-

tedildiðini Þemseddin Sami yazýyor)

ve tehlilhân (cenazelerde yüksek

sesle “La ilahe illallah” diyen) efen-

dilerle beraber kabrine götürülmek

istiyor. Defnedildiðinin üçüncü günü

akþamý hafýzlar, hocalar, akraba ve

ahbaplarýn akþam yemeðine davet

edilerek yemekten sonra Kur’an-ý

Kerim’den cüzler okunmasý ve dua-

nýn ardýndan hafýz ve hocalara para

daðýtýlmasý için 450 lira

kâðýt para býrakýyor.

2. Beþiktaþ’taki Yahya

Efendi’nin yakýnýna defne-

dilmek istiyor.

3. Yahudi iken Müslü-

man olan Hayriye

Haným’a, onun ölümü

halinde oðluna 10 lira veri-

lecektir.

4. Daima akmak üzere

þehrin münasip bir yerinde

bir çeþme yaptýrýlýp suyu

akýtýlmak ve ara sýra tami-

rine sarf olunmak üzere

475 lira tahsis edilecektir.

5. Her cuma günü

namazdan bir saat önce

baþlayarak ezan okunun-

caya kadar uygun bir cami-

de cemaate iki cüz Kur’an

tilavet ettirilerek okuyanla-

ra nemasýndan verilmek

üzere 490 lirayý býrakýyor

ve ekliyor: 4. maddenin

hükümleri için þer’i mah-

kemelerde vakfiyenin tescil

ettirilmesi.

6. Oruç, namaz ve

günahlar için ve Kurban Bayramý’nýn

ilk günü 5 adet kurban kesilmek ve

eti talebeye yedirilmek ve Kur’an

hatmettirilmek üzere bir defaya

mahsus olarak Çocuk Esirgeme

Kurumu’na (Dârü’l-Eytâm’a) 200 lira

baðýþlanacaktýr.

7. Paramý Selanik Baþþehbenderi

Kâmil Beyefendi’ye teslim ettim.

Osmanlý Bankasý’nda muhafaza ede-

cektir. Kâmil ve Cemal beyler burada

saydýklarýmýn yerine harcandýðýný

belgelendirerek oðlum

Mustafa Kemal Paþa’ya

hesap vereceklerdir.

Bir cenazenin bütün

dinî muamele ve gele-

neklerin ayrýntýlý olarak

zikredildiði bu metnin en

fazla dikkatime batan

tarafý, Zübeyde Haným’ýn

Kanuni’nin süt kardeþi

Yahya Efendi’nin yanýna

gömülmek istemesidir.

Tabii sadaka-i cariye olarak çeþme

yaptýrýlmasý ve çeþme için vakýf

kurulmasý istekleri de çok önemli. Bir

baþka nokta ise kazaya kalmýþ oruç

ve namazlarý için kurban kestirmek

istemesi. Tabii bu iþlerin takibi iþini

sevgili oðluna emanet etmesi ise

bambaþka güzellikte bir mesaj içeri-

yor.

Ýyi güzel de, nasýl öldü Zübeyde

Haným?

Tam Mustafa Kemal Paþa’nýn

Ýzmir’den ayrýldýðý günün akþamý

vefat etti. Oðluna ertesi günü Eskiþe-

hir’de verildi ölüm haberi. Ýzmit’te

hayatî önemde bir basýn toplantýsý

olduðundan cenaze törenine gide-

medi. Baþyaveri Salih Bozok’a çektiði

telgrafta, “Merhumenin münasip bir

tarzda merâsim-i tedfiniyesini (defin

törenini) ifa ettiriniz” diyordu.

Zübeyde Haným 14 Ocak 1923’te

vefat etmiþ, ölüm haberi Mustafa

Kemal’e 15’inde verilmiþti. Ýzmit

mülakatýnýn ardýndan Ocak’ýn

27’sinde geldi Ýzmir’e ve sevgili anne-

sinin kabrini ziyaret etti. Orada etki-

leyici bir konuþma yaptýðýný biliyoruz.

ZAMAN HOLLANDA

YORUM

8 KASIM 20087

Zübeyde Haným’ýn vasiyeti yerine getirildi mi?Zübeyde Haným tam Mustafa KemalPaþa'nýn Ýzmir'den ayrýldýðý gününakþamý vefat etti. Oðluna ertesi günüEskiþehir'de verildi ölüm haberi.Ýzmit'te hayatî önemde bir basýn top-lantýsý olduðundan cenaze töreninegidemedi.

Zübeyde Haným’ýn vasiyetnamesinin aslý bu. Fakat ne çeþmesiyapýldý, ne de ölüm yýldönümlerinde hafýzlar Kur’an okuyor.”

Page 8: Zaman Hollanda

Hakkâri’de þehit olan

Asteðmen Zeki

Burak Okay’ýn

cenaze töreni daha öncesin-

de görülmeyen bir þeye

sahne oluyordu. Bugüne

kadar, ‘Vatan sað olsun, beþ

oðlum da olsa hepsi vatana

feda olsun’ diyen annelerin

yerini baþka bir anne almýþ-

tý. Bursa’daki cenaze sýra-

sýnda, “Vatan sað olsun

demeyeceðiz.” sözleriyle

ezber bozan anne Neriman

Okay, bunun ötesinde söz-

ler de söylüyordu: “Ben

savaþa karþý bir anne oldu-

ðum için oðlumu eline

oyuncak silah vermeden

büyüttüm. Kavga etmesini

öðretmedim oðluma. Daha

çok vergi verelim. Onlar

daha çok silah alsýnlar.

Daha profesyonelce ordu

yapsýnlar. Ama bizim evlat-

larýmýz pisi pisine gitme-

sin.” Bu bir itirazýn baþlan-

gýcýydý, ama kötü niyetli bir

itiraz da deðildi. Çünkü,

alternatif de sunuyordu.

Ancak bu talep, bir acýlý

annenin yakarýþýydý.

Daðlýca saldýrýsý ise bu

anlamda bir milattý. Bun-

dan bir yýl önce gerçekleþen

saldýrýda 13 asker þehit

oldu, ancak arkasýndan

soru iþaretleri uzun bir süre

devam etti. Saldýrý öncesin-

de Genelkurmay’ýn iç

yazýþmayla konuyu ilgili

birimlere aktardýðý, ancak

yeterli önlemin alýnmadýðý

ortaya çýktý. Taburdaki

askerlerin yeterli teknik

donanýma sahip olup olma-

dýklarý, yardýmýn zamanýn-

da ulaþtýrýlýp ulaþtýrýlmadýðý,

komutanlarýn neden görev

yerinde olmadýðý en önemli

soru iþaretleriydi. Bunlar

yavaþ yavaþ sorulmaya baþ-

lanmýþ, medya ve kamuoyu

silahlý kuvvetlere karþý ‘tar-

týþýlmaz’ tavrýný bir parça

kýrmýþtý. Ancak bir süre tar-

týþýlan konularýn arkasý gel-

mesi ya da gerekli makam-

larda gerekli þekilde

tartýþýlýp karara baðlanma-

dýðý için unutulup gidildi.

Ve arkasýndan Aktütün sal-

dýrýsý geldi. Þimdi medya

yine konuyu tartýþýyor ama

bir yerlere varýp varmayaca-

ðý henüz bizim için bir

bilinmez olarak ortada

duruyor.

Buradan hareketle, eðer

Daðlýca’da tartýþýlan, eleþti-

rilen konulara çözüm

bulunsaydý Aktütün saldý-

rýsý gerçekleþir miydi? Bu

soruya uzmanlar farklý

þekillerde yaklaþýyorlar.

USAK Baþkaný Sedat Laçi-

ner, önlem alýnsaydý en

azýndan bugünkü kadar

zayiat yaþanmayacaðýný

düþünüyor. Ona göre,

Daðlýca sonrasýnda toplum

bunu tartýþmaya hazýrdý

ancak Ergenekon soruþtur-

masýndan dolayý asker

çekindi ve kendini kapattý.

PKK uzmaný Nihat Ali

Özcan’a göre ise, bir çatýþ-

ma baþladýðýnda nereye

gideceðini kimse bilemez.

Ýþte bu yüzden soruya net

bir cevap vermek mümkün

deðil. ASDER Ankara Þube

Baþkaný Kemal Þahin de

konuyu, kapalý sistemlerin

her zaman hata yapmaya

mahkum olduðuna baðlý-

yor.

Sorun bütçesizlik deðil!

Türkiye, silahlý kuvvetlere

en çok bütçeyi ayýran ülke-

ler arasýnda yer alýyor. 2008

yýlýnda 216 milyar 988 mil-

yon 31 bin YTL olan bütçe-

den, Milli Savunma Bakan-

lýðý’na 18,2 milyar lira, Milli

Eðitim Bakanlýðý’na ise 21,7

milyar lira ayrýldý. Son üç

yýldýr Milli Eðitim Bakanlý-

ðý’ndan az bütçe ayrýlan

Milli Savunma Bakanlý-

ðý’nýn 2007 yýlý bütçesi 13,5,

2006 yýlý bütçesi 11,8, 2005

yýlý bütçesi ise 10,9 milyar

lira. Mali yetersizlik nede-

niyle karakollarýn taþýna-

madýðý açýklamasýndan

sonra, geçen yýl Maliye’ye

ödenek aktarýldýðý da orta-

ya çýktý. 1 milyar 277 mil-

yon lira hiç dokunulmadan

iade edilmiþ. Daha önceki

iki yýlda da ayný tasarruf

yapýlarak bütçe kýsýtlamasý-

na gidilmiþ.

5 karakol, 3 milyon 500bin lira

Genelkurmay Ýkinci Baþ-

kaný Orgeneral Hasan

Iðsýz’ýn açýklamasýndan

sonra, TSK’nýn bütçesi ve

karakollarýn ne kadar bir

bütçeyle yapýlacaðý da tar-

týþma konusu oldu.

Uzmanlara göre, bin met-

rekarelik bir karakol 700

bin liraya mal oluyor.

Bunun içinde ana bina,

barýnak ve mühimmat

depolarý, yol yapýmý ve

helikopter pisti yer alýyor.

Türkiye’de toplu konut

alanýnda çalýþan TOKÝ ise

tartýþmaya katýlarak, kara-

kollarýn her birini bir mil-

yon liraya yapýp teslim

edeceðini, bu konuda tali-

mat beklediðini duyurdu.

Askere karargah binalarý

ve lojman yapan TOKÝ’nin

Þýrnak, Van, Hakkâri,

Diyarbakýr, Siirt, Kars,

Aðrý, Mardin ve Tunceli’de

þantiyeleri bulunuyor.

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 2008 8

21 Ekim 2007’de Daðlýca baskýný ger-çekleþtiðinde, bazý aksaklýklardan vesorunlardan bahsettik, arkasýndan daciddi ciddi tartýþmaya baþladýk.Ancak bir yýl sonra Aktütün’de bunaçok benzeyen bir çatýþma yaþandý, 17askeri kaybettik ve yine ayný noktadaolduðumuzu gördük. Soru þu; tartýþ-malar yerine ulaþsaydý bu saldýrýyaþanýr mýydý?

DAÐLICA’YI TARTIÞMAMANIN FATURASI

AKTUTUN’E ÇIKTI

DAÐLICA’YI TARTIÞMAMANIN FATURASI

AKTUTUN’E ÇIKTI

E M Ý N E D O L M A C I

Page 9: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 20089Hakkâri’de þehit olan Asteð-

men Zeki Burak Okay’ýn

cenaze töreni daha öncesin-

de görülmeyen bir þeye

sahne oluyordu. Bugüne

kadar, ‘Vatan sað olsun, beþ

oðlum da olsa hepsi vatana

feda olsun’ diyen annelerin

yerini baþka bir anne almýþtý.

Bursa’daki cenaze sýrasýnda,

“Vatan sað olsun demeyece-

ðiz.” sözleriyle ezber bozan

anne Neriman Okay, bunun

ötesinde sözler de söylüyor-

du: “Ben savaþa karþý bir

anne olduðum için oðlumu

eline oyuncak silah verme-

den büyüttüm. Kavga etme-

sini öðretmedim oðluma.

Daha çok vergi verelim.

Onlar daha çok silah alsýnlar.

Daha profesyonelce ordu

yapsýnlar. Ama bizim evlatla-

rýmýz pisi pisine gitmesin.”

Bu bir itirazýn baþlangýcýydý,

ama kötü niyetli bir itiraz da

deðildi. Çünkü, alternatif de

sunuyordu. Ancak bu talep,

bir acýlý annenin yakarýþýydý.

Daðlýca saldýrýsý ise bu

anlamda bir milattý. Bundan

bir yýl önce gerçekleþen saldý-

rýda 13 asker þehit oldu,

ancak arkasýndan soru iþaret-

leri uzun bir süre devam etti.

Saldýrý öncesinde Genelkur-

may’ýn iç yazýþmayla konuyu

ilgili birimlere aktardýðý,

ancak yeterli önlemin alýn-

madýðý ortaya çýktý. Taburda-

ki askerlerin yeterli teknik

donanýma sahip olup olma-

dýklarý, yardýmýn zamanýnda

ulaþtýrýlýp ulaþtýrýlmadýðý,

komutanlarýn neden görev

yerinde olmadýðý en önemli

soru iþaretleriydi. Bunlar

yavaþ yavaþ sorulmaya baþ-

lanmýþ, medya ve kamuoyu

silahlý kuvvetlere karþý ‘tartý-

þýlmaz’ tavrýný bir parça kýr-

mýþtý. Ancak bir süre tartýþý-

lan konularýn arkasý gelmesi

ya da gerekli makamlarda

gerekli þekilde tartýþýlýp kara-

ra baðlanmadýðý için unutu-

lup gidildi. Ve arkasýndan

Aktütün saldýrýsý geldi. Þimdi

medya yine konuyu tartýþýyor

ama bir yerlere varýp varma-

yacaðý henüz bizim için bir

bilinmez olarak ortada duru-

yor.

Buradan hareketle,

eðer Daðlýca’da tartý-

þýlan, eleþtirilen konulara

çözüm bulunsaydý Aktütün

saldýrýsý gerçekleþir miydi? Bu

soruya uzmanlar farklý þekil-

lerde yaklaþýyorlar. USAK

Baþkaný Sedat Laçiner,

önlem alýnsaydý en azýndan

bugünkü kadar zayiat yaþan-

mayacaðýný düþünüyor. Ona

göre, Daðlýca sonrasýnda

toplum bunu tartýþmaya

hazýrdý ancak Ergenekon

soruþturmasýndan dolayý

asker çekindi ve kendini

kapattý. PKK uzmaný Nihat

Ali Özcan’a göre ise, bir

çatýþma baþladýðýnda nereye

gideceðini kimse bilemez.

Ýþte bu yüzden soruya net bir

cevap vermek mümkün

deðil. ASDER Ankara Þube

Baþkaný Kemal Þahin de

konuyu, kapalý sistemlerin

her zaman hata yapmaya

mahkum olduðuna baðlýyor.

Sorun bütçesizlik deðil!

Türkiye, silahlý kuvvetlere en

çok bütçeyi ayýran ülkeler

arasýnda yer alýyor. 2008

yýlýnda 216 milyar 988 milyon

31 bin YTL olan bütçeden,

Milli Savunma Bakanlýðý’na

18,2 milyar lira, Milli Eðitim

Bakanlýðý’na ise 21,7 milyar

lira ayrýldý. Son üç yýldýr Milli

Eðitim Bakanlýðý’ndan az

bütçe ayrýlan Milli Savunma

Bakanlýðý’nýn 2007 yýlý bütçe-

si 13,5, 2006 yýlý bütçesi 11,8,

2005 yýlý bütçesi ise 10,9 mil-

yar lira. Mali yetersizlik

nedeniyle karakollarýn taþý-

namadýðý açýklamasýndan

sonra, geçen yýl Maliye’ye

ödenek aktarýldýðý da ortaya

çýktý. 1 milyar 277 milyon lira

hiç dokunulmadan iade edil-

miþ. Daha önceki iki yýlda da

ayný tasarruf yapýlarak bütçe

kýsýtlamasýna gidilmiþ.

5 karakol, 3 milyon 500

bin lira

Genelkurmay Ýkinci Baþ-

kaný Orgeneral Hasan

Iðsýz’ýn açýklamasýndan

sonra, TSK’nýn bütçesi ve

karakollarýn ne kadar bir büt-

çeyle yapýlacaðý da tartýþma

konusu oldu. Uzmanlara

göre, bin metrekarelik bir

karakol 700 bin liraya mal

oluyor. Bunun içinde ana

bina, barýnak ve mühimmat

depolarý, yol yapýmý ve heli-

kopter pisti yer alýyor. Türki-

ye’de toplu konut alanýnda

çalýþan TOKÝ ise tartýþmaya

katýlarak, karakollarýn her

birini bir milyon liraya yapýp

teslim edeceðini, bu konuda

talimat beklediðini duyurdu.

Askere karargah binalarý ve

lojman yapan TOKÝ’nin Þýr-

nak, Van, Hakkâri, Diyarba-

kýr, Siirt, Kars, Aðrý, Mardin

ve Tunceli’de þantiyeleri

bulunuyor.

Sedat Laçiner-USAK Baþkaný

Daðlýca tartýþmasýErgenekon’la kesildiDaðlýca sonrasýnda önlemler alýnsa ben bugün Aktütün’ün yaþan-mayabileceðini düþünüyorum. Karakolun yerini deðiþtirebilir veyaboþaltabilirsiniz. Önemli bir kýsmýna bomba telleri çekilebilirdi.Onun dýþýnda karakolun bu kadar yakýnýna gelmelerini ve silah taþý-malarýný anlamak zor. Ben bunu mutlaka birilerinin duyduðunu vesesini duyurmakta zorluk çektiðini düþünüyorum. Daðlýca’da bunutartýþmaya hazýrdý toplum. Asker Ergenekon’dan dolayý çekindibundan. Kimsenin hesap sormamasý, eleþtirmemesi, hatalarýnýsöylemeye cesaret etmemesi en büyük zararý orduya verdi. Daðlýcameselesini tartýþmasý gerekenler, güvenlik güçleri, Meclis, hükü-met yeterince tartýþýp sonuca baðlasalardý, bu karakollarýn yeri,yardým ulaþtýrýlmasý, istihbarat zaaflarý gibi konular gündeme gelirve önlem alýnabilirdi. Bütçe konusunda da bir problem olduðunudüþünmüyorum ben. Savunmaya ayrýlan bütçenin iþletmesindesorun var. Paranýn sýnýrdaki karakol dururken, baþkentte harcan-masýný doðru bulmam. Ben Ankara’da parasýzlýk nedeniyle herhan-gi bir servisi aksayan bir birim görmedim.

Ercan Çitlioðlu/ASAM:

Aktütün baskýn yemedibilgilerimiz yanlýþAktütün saldýrýsý yanlýþ adlandýrýlarak kamuoyuna yansýtýldý. Çünküsaldýrýya uðrayan Aktütün karakolu deðildi. Bayraktepe’de görev-lendirilen askerî birlikti. PKK’lýlar 350 kiþilik bir grupla saldýrdýlar.Sýnýra kadar 10 km’yi nasýl geçtiler, bu bir istihbarat zaafýydý dendi.Saldýran PKK’lýlar 350 kiþi deðil. 100-150 kiþi olduklarý yönündetahminler var. Gündüz gözüyle saldýrdýlar deniyor, neden gündüzsaldýrdýðýnýn irdelenmesi gerekiyor. Gündüz saldýrýsý, aslýnda ilkateþin Bayraktepe’deki timler tarafýndan açýlmasý üzerine PKK’nýnçatýþmaya girmek zorunda kalmasýdýr. Çatýþma alanýnda PKK’lýla-rýn býraktýðý cesetlerden 9 tanesi otopsiye alýndý. Telsiz konuþmala-rýnda diyorlar ki, 9 kaybýmýzý almak için harekete geçtik, 3 kayýpdaha verdik. Peki, karakolun fiziki þartlarý yeterli mi? Hayýr yetersiz.Aktütün Karakolu’nun hemen 300 metre arkasýnda yeni karakolbinasýnýn inþaatý bir yýl önce baþlatýlmýþ. Neden geçen yýl baþladý dadaha önce baþlamadý, bunlarý sorgulayabiliriz. Ama bu sorularýsorarken aklýmýzdan çýkarmamamýz gereken nokta þu; AktütünKarakolu saldýrýya uðramadý.

Prof. Dr. Hasan Köni/siyasetbilimci:

Eksikler biliniyorancak güç yokDaðlýca ve Aktütün olaylarýndan sonra bazý konular tartýþýlýyor, bili-niyor ama konuyu çözecek kapasite yok. Ýstemediðinden deðil,ancak gücü bu kadar Türkiye’nin. Ekonomik açýdan baðlanmýþsýnýz,NATO ülkesisiniz, silahlarýnýzý oradan alýyorsunuz. Sonra tutup dabu süper güce karþý bir þey yapamazsýnýz. Amerika olmasa oradasadece Irak olsa Türkiye canýna okur. Kimsede kabahat yok. Olay-dan sonra askerin açýklamalarý da inandýrýcý gelmedi. Parasýzlýktankarakolun taþýnamamasý örneðin. Ana tehdit unsurunu býrakýp iler-de olacak bir olay için eðilmek de çok iyi bir tercih deðil. Yunanis-tan’la ne bir deniz savaþý yaparýz, ne kara savaþý. Orada ciddi birharama var ama burada devletin yarýsýný kaybedersin ciddi bir þey-ler yok. Burada, Amerika’yla oturup çok ciddi þekilde konuþulabilir.Afganistan’dan Pakistan’a roket atýyorsun. PKK’yý terörist ilan edi-yorsun ama kurþun atmadýn. Ne kadar ciddisin? Olmazsa þu riskigöze alacaðým demelisin.Risk alabilen kendi haya-týný ortaya koyabilen birhükümet bunu yapar ancak.

Page 10: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA8 KASIM 2008 10

Page 11: Zaman Hollanda

Hakkâri'nin Þemdinli

ilçesine baðlý Aktü-

tün köyündeki Jan-

darma Sýnýr Karakolu'na PKK

terör örgütünün gerçekleþtir-

diði baskýn, geçen hafta tüm

Türkiye'yi derinden sarstý. 17

askerimizin þehit düþtüðü

olayýn akabinde memleket

sýnýrlarýndaki karakollarýn

geçmiþte yaþadýðý acý hatýralar

akýllara geldi. Anadolu insaný

daha önce de sýnýr boylarýnda

yüzlerce askerini þehit ver-

miþti. Olayla ilgili kamuoyun-

da pek çok soru gündeme

geldi, günlerce yorumlar dile

getirildi. Alýnmasý gereken

önlemler, tedbirler vb. birçok

konu tartýþýldý. En fazla öne

çýkan ise karakollarda yete-

rince güvenlik önlemlerinin

alýnmamasýydý. Hadisenin bu

boyutunun önemine bin 400

yüz yýl önceden Kur'an-ý

Kerim'de ve Hz. Muham-

med'in hadislerinde temas

edilmiþ olmasý dikkat çekici

aslýnda. Her iki kutsal kay-

nakta da sýnýrlar ve gerekli

tedbirler üzerinde ne kadar

hassasiyetle durulmasý

gerektiði ifade ediliyor.

Ribât; bað,

ülke sýnýrý,

sýnýrda nöbet

beklemek gibi

anlamlara geli-

yor. Ayrýca

ribât, sýnýrda

nöbet tutan anla-

mýnda 'murâbýt' þeklin-

de kullanýlýyor. Bir zaman-

lar sadece

Maveraünnehir'de on bin-

den fazla ribât bulunduðu

tarih kitaplarýnda belirtiliyor.

Ýslâm öncesi Türklerde varlý-

ðý bilinen ve ilk Müslüman

olan Türk devletlerinde ribat

olarak karþýmýza çýkan sað-

lam yapýlarýn, daha çok ileri

karakol konumunda bulun-

duðu ve geçitler, sýnýr boy-

larý, ticari yol üzeri gibi

stratejik önemi yüksek

noktalarda güvenlik ve asa-

yiþi saðlamak amacýyla

konuþlandýrýldýðý anlaþýlýyor.

Anadolu'da ise bilhassa

tasavvufî deðerlerin yüksel-

mesiyle buna baðlý olarak

ehemmiyetli noktalarda

zâviye-hânikâhlar yapýlmaya

baþlanmýþ ve derviþlerin

inançlarýný yaymanýn yanýn-

da kolluk görevini de üstlen-

miþ olduðu görülüyor.

Karakol nöbetinin Ýslamdinindeki yeri

Ribât, Kur'ân-ý Kerim'de Al-

i Ýmran Suresi'nin 200. ve

Enfal Suresi'nin 60. ayetle-

rinde geçiyor. Ýslam alimle-

rinden Elmalýlý Muhammed

Hamdi Yazýr, Ali Ýmran

Suresinin 200. ayetini þu

þekilde tefsir ediyor; “Sözün

kýsasý, ey iman edenler, siz

telaþ etmeyiniz, sabýrlý olu-

nuz, (haberde geldiðine göre

sabýr üç derecedir: Musibete

(ansýzýn gelen bela) sabýr,

itaat etmekte sabýr, isyandan

sabýr) ve sabýrda Allah düþ-

manlarýyla yarýþýp onlarýn

üstüne çýkýnýz, yani imtihan

ve mücahede mevkilerinde

düþmanlarýn sabrýnýn üstüne

çýkmaya ve nefsinizin arzu-

larýný yenmeye çalýþýnýz ki,

sabýrlý olmaya alýþýrsanýz

bunu yapabilirsiniz. Ve

murabata ediniz (nöbet-

leþiniz), ribat yapýnýz

(saðlam yürekli olunuz),

imam ardýnda cemaatle

namaz gibi birbirinize

baðlanýp vazifeye dik-

katli olunuz ve özellikle

savaþa düþmanlarýnýzdan

çok hazýrlýklý bulunarak

atlarýnýzý baðlayýp

hududlarda ve mevzi-

lerde karakol bekle-

yiniz.” Ribât,

Allah yolunda

devam etmek-

tir. Bu aslýnda 'rabt-ý hayl'

yani at baðlamaktan alýn-

mýþtýr ki, düþmana karþý atýný

baðlayýp gözetlemek ve bek-

lemek demektir. Sonra sýnýr

þehirlerinde bekleyenlere,

gerek süvari gerekse piyade

olsun, genelde murabýt

(nöbet bekleyen, nöbetçi)

adý verilmiþtir. Fýkýh termi-

nolojisinde murabýt, hudut

þehirlerinden birine bir

müddet beklemek için

gidendir. Ailesiyle oralarda

oturan hudut sakinlerine

murabýt denilmez. Zamaný-

mýz terminolojisine göre

murabýt, Allah yolunda silah

altýnda bulunan, kýþla ve

karakollarda duran ve nöbet

bekleyen askerler anlamýna

geliyor. Diðer bir Ýslam alimi

Ömer Nasuhi Bilmen, Enfal

Suresi'ndeki 60. ayetini, tef-

sirinde özetle þu þekilde

açýklýyor; “Ve Ey Müslüman-

lar! Ey Ýslâm diyarýnýn sahip-

leri, savunucularý o, din,

vatan düþmanlarýyla savaþta

bulunabilmeniz için, feda-

kârlýk ediniz, her türlü harp

vasýtalarýndan saldýrýyý sað-

layacak, düþmaný dehþete

düþürecek nakil vasýtalarýn-

dan (hazýrlayýnýz) bu husus-

ta kusur göstermeyiniz... Siz

herhalde kendinize düþen

vazifeyi yapýnýz, lâzým gelen

kuvvetleri hazýrlayýnýz,

bununla o açýk ve gizli düþ-

manlarýnýzý korkutursunuz

da artýk size karþý cephe

almaya cesaret edemezler,

Ýslâm yurduna saldýrmaya

kalkýþamazlar. Ve bu gibi

vâsýtalarýn mevcudiyeti

Ýslâm yurdunun kuvvetini,

ziynetini, medeniyet haya-

týndaki ilerlemesini dost ve

yabancýlara göstermiþ bulu-

nur.” Bu âyeti kerime'nin

iniþi zamanýnda en malûm,

en gerekli silâh, kýlýçtan,

kamadan ibaret bulunuyor-

du. Ayette ise ‘Bunlarý hazýr-

layýn.’ diye emir verilmiyor.

‘Gücünüzün yettiði kadar

kuvvet hazýrlayýnýz.' denili-

yor. Kuvvet tabiri ise bugün-

kü bütün savaþ aletlerini

kapsar. Yani, toplarý, tüfekle-

ri, uçaklarý, otomobilleri,

zýrhlýlarý, tanklarý, atomlarý

ve diðerlerini...

Peygamber Efendimiz’den

sýnýr boylarýnýn önemine dik-

kat çeken birçok hadisi þerif

nakledildiðini de kaynaklar-

dan rahatlýkla görebiliyoruz.

Buhârî ve Müslim'de Sehl bin

Sa'd'den rivayet olunduðu

üzere Hz. Muhammed þöyle

buyuruyor: “Allah yolunda bir

gün karakol beklemek, dünya

ve mafihadan (onda olanlar)

hayýrlýdýr.” Ebü Hureyre'den

rivayet edilen bir hadis-i þerif-

te de Resulullah þöyle buyu-

ruyor: “Her kim Allah yolun-

da murabýt olarak, yani

karakol beklerken ölürse, iþle-

yegeldiði iyi amel üzerine icra

edilir, rýzký da üzerine gönde-

rilir durur, fitnecilerden emin

olur ve Allah Teâlâ onu kor-

kudan emin olarak diriltir.”

Hz. Muhammed, bir baþka

hadisinde de “Karakol yerin-

de namaz, iki milyon namaza

eþittir.” buyuruyor.

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 200811

Foto

: Mur

at D

üzyo

l

Sýnýrda bir gün nöbet tutmak dünyadakiher þeyden daha hayýrlýÜlkemizin sýnýrlarýndaki karakol-larda yýllardýr askerlerimiz þehitdüþüyor. Kuran'ý Kerim ve hadislersýnýrlarýn önemi konusunda bizleribin 400 yýl önceden haberdar edi-yor. Al-i Ýmran Suresi'nin 200.ayeti, Enfal suresini 60. ayeti sýnýrkarakollarýyla ilgili yapýlmasýgerekenlere adeta ýþýk tutuyor.

N U R U L L A H K A Y A

Page 12: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

KÜLTÜR

8 KASIM 2008 12

Baobaplarýn gölgesinde

SENEGALA

frika’nýn en batýsýn-daki ülke Senegal.Nüfusu 10 milyon.

En büyük kabilesi Valoflar. En büyük iki simge-si, Baobap aðaçlarý ve aslanlar. Atlas Okyanu-

su’na doðru uzayan Lazelmadi Burnu, Afrika’nýnen batý noktasý. Ve ayný zamanda Senegal’in de...

1864 yýlýnda yapýlmýþ deniz feneri sömürgecilikdöneminin izlerini bugüne getiriyor. Tarihî fenere

çýkarken Baþkent Dakar’ýn bu kadar güzel görülebile-ceðini düþünmemiþtik. Bu burun, Afrika kýtasýnýn

Amerika kýtasýna en yakýn kýsmý. Senegal, kendisi gibi bir Afrika ülkesi olan Gambiya

ile ayný kaderi paylaþmýþ. Gambiya’nýn Ýngiliz sömürge-sinde kaldýðý dönemde Senegal de Fransýz sömürgesinde

yaþamýþ. Daha sonra iki devlet tek çarenin birlikte yaþamakolduðunu düþünmüþ ve bu düþünceyi bir süreliðine hayata

geçirmiþ. 1982 yýlýnda kurduklarý konfederasyon, ancak 1989yýlýna kadar sürebilmiþ. 10 milyonluk ülkenin baþkent nüfusu 2

milyon. Þehrin imarýnda Fransýzlarýn tesirini görmemek imkân-sýz. Bir dönem yürütülen sömürgeciliðin izleri dikkatli bakýþlardan

kaçmýyor. Dakar’ýn sembollerinden biri de Milenyum Kapýsý. Baþ-kent Dakar’dan kalkan feribot ile bir dönemin köle adasýna doðru

yola çýkýyoruz. Bizimle birlikte çok sayýda Batýlý turist de þehre 3 kmuzaklýktaki adayý ziyaret için feribottalar... Ýster istemez aklýmýza geli-

yor, atalarýnýn bir dönem buralarda neler yaptýðý. Milyonlarca Afrikalýyý

köleleþtirdiklerini ve buesnada yine milyonlarýnöldüðünü hatýrlamamak elde

deðil. Þimdi ise onlarýn torunlarý bir dönem ata-larýnýn yaptýklarý bu mezalimi görmek için turistolarak bu adaya gidiyorlar. Þimdi feribotlarla güleoynaya gidilen Gore adasý yýllarca köle tacirlerininkazanç teknesi olurken Afrika insaný için de gözyaþ-larý ile yýkanan bir ada haline gelmiþti. Senegal, tarih-te Kara Kýta’dan yapýlan köle ticaretinin gerçekleþtiril-diði ilk ülkelerden biri.

Adaya ayak basar basmaz köleliði anlatan bir heykelile karþýlaþýyorsunuz. Ýþte dönüþü olmayan yol. Milyonlar-ca köle, arka kapýsý denize açýlan bu hapishanede zincirle-re baðlanarak insanlýk dýþý muamelelere tabi tutulmuþ.Günü gelince de gemilere bindirilerek Amerika’ya, Avru-pa’ya ve Karayip Adalarý’na satýlmýþ. Bir dönemin köle adasý,günümüz Senegal’inde tamamen turistik amaçlar için kullaný-lýyor. Ada, Senegal’in turist çeken en önemli merkezlerinden.Önceleri Portekizlilerin köle ticareti yaptýðý bu ada daha sonraHollandalýlarýn ayný emellerine sahne olmuþ ve son olarak daFransýzlarýn sahasý olarak iþlev görmüþ. Ve tam 300 yýl sürmüþ buköle ticareti. 20 milyon insan köleleþtirilmiþ. Ve 20 milyonun yüzde40’ý yollarda çekilen sýkýntýlardan ölmüþ. Baþkent Dakar’da Afrikatarzý mobilyalar yol boyunca uzuyor. Ýmalat ve satýþ ayný yerde. Öðlemolasý bile olsa yer yer çalýþanlarý görebiliyorsunuz mobilyacýlar soka-

S A Ý M O R H A N

Page 13: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

KÜLTÜR

8 KASIM 200813

ðýnda. Dikkatli bakýnca mobilyalara,iþçiliðin bizimkilere kýyasla çok zayýfolduðunu anlýyorsunuz hemen.Rengârenk dolmuþlarýn yolcu ücret-leri, dolmuþun kalitesine göre deði-þiyor. Bu dolmuþlarýn adý, “Carrapid”. Yani hýzlý arabalar. Kimi dol-muþlarda hiç pencere camý yokkenkimileri de camlý ve klimalý olarakhizmet veriyor. Bazýlarýnýn arkakapýlarý tamamen açýk. Doðal klimagörevi yapýyor bu sýcak ülkede. Yal-nýz dolmuþlarýn hepsinde deðiþme-yen bir yazý var. Hem de hepsinin enön cephesine yazýlýyor: Elhamdülil-lah.

Ülkenin, bir Ýslâm ülkesi olduðu-nu ilk önce þehirleri süsleyen, farklýtarzda mimarî yapýlarý olan, birbirin-den ilginç camilerden anlýyorsunuz.Senegal’in yüzde 95’i Müslüman.Cuma namazý aný, insanlarýn dinesaygýsý ve namaza düþkünlüðükonusunda çok açýk bilgiler veriyor.Týklým týklým dolan camilerden taþancemaat; namazý caddelerde, sokak-larda kýlmak durumunda kalýyor.Baþkent Dakar’a baðlý Nofly kasaba-sý yakýnlarýndaki Kaplumbaða Çiftli-ði, hayvanlar âlemine dalmamýza vekýsa da olsa onlarýn dünyasýný taný-mamýza vesile oluyor. Aðýrlýklarý 100kiloya kadar ulaþabilen irili ufaklýyüzlerce kara kaplumbaðasý varburada. Senegal’de Pembe Göl’ü

bilmeyen yok. Çünkü o,ülkenin tuz gölü. Her nekadar her mevsim pembeolmasa da, senenin belirlidönemlerinde pembeleþtiðiiçin bu adla anýlýyor. Gölünetrafýndaki köpükler tuzlu-luk oranýnýn ne derece yük-sek olduðunun göstergesi.Senegal’de savanlarýn deðiþ-mezi baobap aðaçlarý yolkenarlarýnda kilometrelerceboy gösteriyorlar. Geniþ çaplý göv-deleri ve kalýn dallarý ile dikkatçeken bu aðaçlarýn yapraklarý seyrek.Kalýn dallarý kuþlarýn yuvalarýný sað-lam bir zemine oturtmasýna çok yar-dýmcý olduklarýndan nice kuþ yavru-larý onlarýn üzerinde açýyorlargözlerini dünyaya.

Senegal nice ilginçlikleri içerisin-de barýndýran gizemli bir ülke. Biz defarklý dünyalarý bulmak üzere yoladevam ediyoruz. Milli Park, safarimeraklýlarý için güzel bir fýrsat; amabizim aradýðýmýz safari deðil ondandaha da ilginç ve bir zamanlar yerlikabilelerin hayatlarýndan bir parçaolan eski bir gelenek. Senegal’dedolaþýrken ilginç bir inanca rastladýk.Eskiden animist kabileler baobapaðaçlarýnýn gövdesinin içerisine ölü-lerini defnediyorlarmýþ. Çok kalýn birgövdeye sahip olan aðacýn içindeoluþan oyuða ölülerini býrakýyorlar-

mýþ. Gövdesinin içi kafataslarý,kemiklerle dolu bir aðaç görüyoruz.Topraða gömmeden cesetleri aðacýnkovuðuna býrakmýþlar. Aðacýnkovuðu çok geniþ ve içeride tam 40insanýn kafatasý ve kemikleri var.

Palmiyelerin gölgesinde birkolej... Kýta, Afrika ama öðretmenle-ri Asya’dan, Anadolu’dan. Zatenöðretmenler bizi görür görmez osýcacýk “Anadolu Hoþgeldiniz”i söy-lediler ve kapýlarý açtýlar mütebessimçehreleriyle Kara Kýta Afrika’da.Siyah öðrencilerin arasýnda anýndaseçiliyorlardý Türk öðretmenler.Fakat yadýrgamýyorlar öðrencileronlarýn beyaz olmalarýný. Sankionlar da kendilerinden birileriolmuþlardý artýk. Farký yoktu siyahile beyazýn. Çünkü Anadolu’dangelen bu gençler hissettirmemiþtionlara renkleri. Siyah adamlar diyeAvrupalýlar demiþti onlara. Ama bu

beyaz adamlar, beyaz Türköðretmenler, diðer beyazadamlara hiç benzemiyor-lar; dostluk, kardeþlik, hoþ-görü ve insanlýk diyorlardý.Türk öðretmenlerin çocuk-larý Afrikalý öðrencilerleçoktan arkadaþlýk kurmuþlarbu topraklarda. Zaten arzuedilen de bu deðil mi? Renk,ýrk kavramlarýný bir köþeye

býrakarak sadece insaný insanolduðu için kabul etme ve ona saygýduyma. Birbirleriyle kaynaþan siyahve beyaz öðrenciler þimdiden insan-lýk için büyük ümitler veriyorlar gös-terdikleri bu arkadaþlýk örneði ile.Çoðu Avrupalý büyük beyazýn siyah-larla baþaramadýðý dostluk ve arka-daþlýðý onlar küçük dünyalarýndaöylesine güzel baþarmýþlar ki gýptaile bakmamak onlarý candan kutla-mamak elde deðil.

Yavuz Selim Koleji, 1997 yýlýndaeðitim ve öðretimine baþlamýþ. Bün-yesinde bir de ilkokul bulunduranokulun toplam öðrenci sayýsý 400.Senegal’de resmi dil Fransýzca.Okulda eðitim dili ise Fransýzca veÝngilizce. Okulda ayrýca Türkçe deyabancý dil olarak öðrencilere öðreti-liyor. Kýz öðrenciler söyledikleriTürkçe þarkýlarla Afrika’nýn en batý-sýndaki bu ülkede bize Türkiye rüz-gârý estirdiler.

Page 14: Zaman Hollanda

Yayýmladýðý darbe gün-

lükleriyle, yalnýzca

elini taþýn altýna sok-

madý; ayný zamanda bir

ülkenin gündemini baþtan

aþaðýya deðiþtirdi. Hatta yar-

gýlamanýn yolunu açacak-

ken, yargýlanan koltuðuna

oturdu. Ödediði bedel

bununla kalmadý, eski bir

efsane (Nokta dergisi) onun

elinde yeniden hayat bulmak

üzereyken, çok uzun bir ses-

sizliðe gömüldü. Yanýnda

çalýþan arkadaþlarý için aracý

oldu ve geriye yalnýzca ken-

disi kalýnca, ertelediði haya-

line, Kalkan’daki yalnýz

yaþamýna geri döndü. Seve-

ninin çok olmasý nedeniyle,

sayýlý günler için geldiði

Ýstanbul’da yalnýzlýk lüksünü

yaþayamasa da, bundan

mutsuz deðil. Ama o, Aktü-

el’e yazdýðý portre yazýlarýyla

kimini mutlu, kimini mutsuz

etmiþ. “Alper-40 Benzemez

Yüz-Görmüþ” pardon,

“Alper Görmüþ-40 Benze-

mez Yüz” ismiyle kitaplaþan

portreler, yalnýzca yazýlana

ayna tutmuyor. O, baþkalarý-

na tuttuðu aynadan, kendisi-

ni de ‘Görmüþ’. Bu oyun,

kendisini þýmartmaya yeti-

yor!

Kitaba konu olan portrele-rin ayrýmýný siz mi yaptýnýz,yoksa yayýncýnýz mý?

Zaten Aktüel’de çýkmýþ port-

relerin toplamý 42’ydi. Dola-

yýsýyla kitap için bir seçim

yapmak mümkün deðildi.

Tamamý yayýnlanacaktý.

Onlar 40 portre yapmak

istemiþler. 40 lafý da, ‘40

benzemez yüz’ü çaðrýþtýr-

mýþ. Sonradan 42 tane port-

re olduðunu fark etmiþler.

Bu defa da isim deðiþmek

zorunda kalacaktý. 40’ta

karar kýldýk.

“Bu kitapta yer almasaydýda olurdu” dediðiniz kiþi-ler oldu mu? Ya da yazdýk-tan sonra size ‘asýk yüzlü’görünenler?

Bu sadece akýlla deðil, duy-

guyla da yazýlmýþ bir kitap.

Bunlar objektif portreler

deðil. Haksýzlýk da etmiþ ola-

bilirim. Önemli olan, o kiþi

hakkýndaki olumsuz düþün-

celeri de yazmam, sevmiyor-

sam da sevmediðimi hisset-

tirmem. Bu önemliydi benim

için. Okuyucuya asýk yüzlü

görünen portreler olabilir.

Demek ki ben, onlara çok

kýzmýþým. Onlarla hesaplaþ-

mak gerektiðini düþünmü-

þüm ve rahatlamýþým. O

nedenle böyle bir piþmanlý-

ðým yok.

Portre yazmanýn þöyle birtehlikesi de yok mu: Yazdý-ðýnýz ile kendi aranýzdakihesaplaþmaya, okuyucu-

nun tanýklýk etmesi?

Samimiyet varsa, tehlike ve

risk yoktur. Çünkü somut bir

hata yaptýðýmda ve bunun

bana bildirilmesinde özür

dilerim ve bundan huzur

duyarým. Özür dilemeye her

þeyden önce affedenin ihti-

yacý vardýr. Ben, bunlara

hazýr olarak yazdým. Önemli

olan, yazdýðým anda hisset-

tiklerimdi.

Portresini okuyup, düþün-cesini paylaþanlar oldumu?

Tabii... Sevdiðimi açýkça

belirttiðim insanlardan ara-

yanlar olduðu gibi, çok ciddi

eleþtirdiklerimden de telefon

aldým. Mesela Sezen

Aksu’yla, bu portre sayesin-

de tanýþtým. “Beni tanýma-

dan, görmeden, bu kadar iyi

bilen birinin olmasýný çok

tuhaf buldum. Ben sizinle

arkadaþ olmak istiyorum.”

ZAMAN HOLLANDA

RÖPORTAJ

8 KASIM 2008 14

Bir dönem ‘Ev erkeði’ olmakistedim, hayat izin vermedi!Portre yazan insanlarýn portresi,okuyucu tarafýndan her zamanmerak edilegelir. Hele bu isimde Alper Görmüþ olursa... Gör-müþ, bu yanlýþ giden dünya için‘fazla doðru’ bir insan olduðu-nun farkýnda mý bilinmez ama,bunun bedelini en çok kendisi-nin ödediði aþikâr. O zamaninsan düþünmeden edemiyor; oçok sevdiði yalnýzlýða, ‘kaçýþ’adýný koyup da ‘bencilce’ biranlam yüklemek, Alper Gör-müþ’e haksýzlýk olmaz mý?Bunun cevabý için onunla birazvakit geçirin, yetiyor.

F A T Ý H V U R A L

ALPER GÖRMÜÞ

Foto

: Onu

r Ç

oban

Page 15: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

RÖPORTAJ

8 KASIM 200815dedi. “Ne güzel, bu nimet

benim için.” cevabýný verdim.

Evine gittim, tanýþtýk. Sýrf

onunla tanýþma imkânýný verdi-

ði için bile bu portrelere min-

nettarým. Cem Yýlmaz aradý...

“Parasýný kalabalýklar içindekazanan; ama ‘eðlence’sinikimsenin olmadýðý yerlerdearayan bir komedyen...”

Evet... Onun da hoþuna gitmiþ.

Komiklik yaparak, “Abi,

tamam di mi; ben bu yolda

devam edeyim.” dedi. (Gülüþ-

meler)

Peki ya, kendisini aklamakisteyenler?

Hayatta en kýzdýðým insan tip-

lerinden biri de, baþarý peþinde

koþan fakat çocuðuyla iliþkisin-

de baþaramamýþ bir anne ya da

babadýr. Hatta “Bu mesele kar-

þýma çýkarsa eðer, bu insaný da

seviyorsam, ne yapacaðým?”

diye bir kaygým vardý. Abdülla-

tif Þener, bunlardan biriydi.

“Ben böyle biri deðilim.”

demek için aradý. Daha önce

kimseyi, kendi hakkýnda yaz-

dýklarýndan dolayý aramamýþ;

ancak beni aramasý gerektiðini

düþündüðünü söyledi. Ona

dokunmuþ. Kalabalýklardan

uzaklaþýp, kendini geriye çek-

mek için AK Parti’den ayrýldý-

ðýný düþünmüþtüm. Hayatýný

basitleþtirmeye karar vermesi

çok deðerliydi. Ama bir televiz-

yon programýnda “Geri çekil-

mek, zannediyorum Türkiye’de

ve dünyada ilk kez oluyor.”

deyince þaþýrýp kaldým. Tele-

fonda bana, “Ben böyle mi

dedim?” dedi. “Aynen böyle

söylediniz.” karþýlýðýný ver-

dim. Benzer þeyi Alev Alat-

lý’da yaþadým. Þefkatle

konuþur ya, “Ah yavrum,

keþke biraz konuþabil-

seydik, yazmadan önce.

Beni anlamamýþsýnýz.”

dedi. Ben de kendi

algýlamamýn böyle

olduðunu söyledim.

Solculuðundan piþ-man olan arkadaþla-rým bugün de mutsuz

Bu kitapta bir sempa-tizanlýk var. Kaçmayýbecerebilenlere özel-likle... Bu kaçýþ, ikti-dardan vazgeçmegücünü mü ifade edi-yor?

Evet, o anlamda kaçýþ.

Benim için iktidar, bir

sýnanma alaný. Onu terk

edebilmek çok önemli bir

deðer. Ben insanlarý hep ikti-

dar konumundayken sýnarým

ve acaba bir zamanlar sýradan

biriyken izlediðim insanlar, yö-

netme konumuna yükselince

ne yapýyorlar? Benim için çok

eðlenceli bir oyundur. Maale-

sef, çok olumsuz örnekler gör-

düm. Ýktidara gelince, tuhaf bir

insan haline geliyorlar. Mesela,

geçici iþsizlik yaþadýklarý halle-

rini çok seviyorum. Ama iktida-

ra geçince yine deðiþiyorlar...

Ýliþkimi kesmiyorum; ama

mesafe koyuyorum. Tüm bun-

larý reddedip, huzurla yaþayabi-

len, her türlü maddi kýsýtlamayý

nimet gibi algýlayabilen insan-

larý seviyorum.

Bu sýnavdan siz de geçtiniz.Muhabirinin yaptýðý haberdenötürü hapis yatmayý gözealan bir editör olarak... Adilolmanýn karþýlýðýnda ödediði-niz bedeli, o çok sevdiðinizyalnýzlýða kaçýþ nedeni olarakgördünüz mü?

Evet, sen yavaþ yavaþ benim

portreme girmeye çalýþýyorsun.

(Gülüþmeler) Tabii, yapayalnýz

kaldýðýný hissediyorsun. Ayva-

lýk’ta tamamen öyleydi. Gaze-

tecilikten elimi eteðimi çektim

o dönemde. O zamanki eþimle

anlaþýp, sorumluluklarý terse

döndürelim istedim. Kýzým

Eylül, ilkokula baþlayacaktý.

Þöyle bir anlaþma

yaptýk: “Ben

‘ev erkeði’

olayým, evin bütün sorumlulu-

ðu bende olsun: temizlik, bula-

þýk, çocuðu okula götürmek...

Sen de para kazan.” Ýngilizce

öðretmeniydi, özel dersler

verecekti. Ben hayatýmý böyle

huzurla geçirmeye hazýrlamýþ-

tým ve uygulamaya da koyduk.

Ýktidarýn içine girmeyecektim.

Ben her þeyi mükemmelen

yaptým; fakat Figen yeterince iþ

bulamadý. Sonuçta aç kalma-

mak için 3 yýl sonunda geri

dönmek zorunda kaldýk. Kötü

bir histi o. Aktüel’in yayýn yö-

netmenliðinden ayrýlmýþtým.

Kabul edemeyeceðim bir duru-

ma sürüklenmiþtim. Ercan

Arýklý’ya ayrýlmak istediðimi

söylediðimde “Manyak mýsýn?

Ne tuhaf adamsýn.” demiþti.

Hakkým olmamasýna raðmen,

bana tazminat verdi. Ayvalýk’a

bu kararlýlýkla gittim. Orada hiç

beklemediðim ve unuttuðum

bir röportajdan -ki Reha Mað-

den yapmýþtý, onun hakkýnda

dava açmayý unuttular, beni

unutmadýlar- hapse girdim.

Öncesindeki Aydýnlýk mace-rasý neler kattý size? Politikyanýnýzý nasýl besledi?

Ben bir defa o politik dönemin

piþmanlýðýný hiç duymadým.

Bende sadece bir düþünsel ve

ideolojik bir hesaplaþmaya yol

açtý, o. Ve bugün baktýðýmda o

zamanlardaki iyimserliðe hiç

yer olmadýðýný görüyorum.

Sonuçta birisi gelip, kýlýçla

kesecekmiþ. O tartýþmalar,

sorumluluk duygusu, bana çok

þey kattý. O günlerinden piþ-

manlýk duyan arkadaþlarýmýn

þimdiki hayatlarý da kötü.

Benim oluþmamda o günler

olumlu rol oynadý; ama ideolo-

jik ve politik eleþtirim olumsuz.

Nokta’yla tanýþmanýz buanlamda sýký bir ideolojikbakýþtan, sýký bir düþünselli-ðe kayýþ mýydý? Yani cemaat-ten kopuþ...

Tabii, tabii... Çok politikmiþ gibi

görünen, apolitik bir dönemdi.

O kadar daralmýþ ki her þey;

insanlar politik olandan býkmýþ-

tý. Kendilerinin sonlandýrama-

yacaðý bir þey vardý; birilerinin

gelip sonlandýrmasýný istiyorlar-

dý ve sonlandýrdý. O dönem

bitince garip bir apolitizasyon

baþladý. Hayatta sadece politika

olmadýðýný; edebiyatýn, sanatýn,

doðanýn, aþkýn da olduðunu

gördü insanlar. Nokta’yý çýka-

ranlar gibi okuyanlar da, haya-

týn o politik darlýðýndan çýkabil-

miþ, yaþamak isteyenlerdi.

Ben de, o politik sýkýþ-

mayý kendine itiraf

edemeyenler-

dendim.

Yalnýzlýk, politik yüzleþmeninsonucunda mý çýkageldi?

Kalabalýklardan uzaklaþmak,

benim karakterimin bir parçasý.

Söylediðinin payý olabilir; ama

yalnýzlýðý istememin de bunda

payý var.

Yalnýzlýðý bu kadar severken,babalýk zor bir sýnav olmadýmý?

Þu ana kadarki en zor soru!

(Gülüyor) Yalnýzlýðýný sevmek

kadar güçlü olmayan duygula-

rým da var benim. Belki ondan

da güçlü. Bunlardan biri, kýz

babasý olmak. Evlendikten

hemen sonra kýz babasý olma

duygusu çok güçlüydü. Yalnýz-

lýk arzumu 20 yýl erteleyebile-

ceðim bir duyguydu. Eylül’ün

ilk yýllarý müthiþ bir dönemdi

benim için.

Peki evlilik bitince? Bu seferkendinizden de geçip, kýzýný-zýn yaþamasý muhtemel trav-maya odaklanmak, yükünüzüaðýrlaþtýrmadý mý?

Eylül, 10 yaþýna kadar aile

hayatý yaþadý. O, 3 yaþýndayken

ayrýlmamýz gerekseydi, erteler-

dim sanýrým boþanmayý. Ben de

yaþadým; sürekli iyi giden anne

ve babanýn birlikteliði daha

zordur. Çocuklar ne olup bitti-

ðini anlayamaz. O travmayý,

sürekli birlikte olarak yendik.

Eylül, 16-17 yaþýna kadar bana

yapýþýktý. Annesiyle iliþkimizde

hiçbir problem olmadý. Demin

unuttum sormayý, sen benim

gerek Aktüel, gerekse Nokta

zamanýnda köye yerleþmemi

nasýl algýlýyorsun?

Bunun planlanmýþ bir þeyolduðunu biliyorum. Amakaçýþ da var. Kalkan’a gidiþi-

niz yalnýzlýðý tetikliyor;ama size güç de veriyor,sizi besliyor. Bu geliþ-gi-diþleri her an yapýlabilirhale getirmeniz ilginç.

Yeter ki buna deðecekbir idealizm içersin.

Þimdi, tamam. Evet, doðru.

Herman Hesse, “Biz okumuþ-

yazmýþlar kendimizi fazla

önemsiyoruz. Zannediyoruz ki,

eleþtirilerimizle sistemde yara

açýyoruz. Ama bir yandan sis-

temin de bir vicdaný var. Okur-

yazarlar eleþtiriyi býrakýp, þehir-

leri terk etseler, basit insanlar

haline gelirler. Kapitalizm asýl

bundan yara alýr.” diyor. Bura-

da önemli bir þeyler sezdiðini

düþünüyorum.

Page 16: Zaman Hollanda

"Men teþebbehe bikavmin fehüve min-

hüm - Bir kimse herhangi bir topluma

benzerse onlardandýr." (Ebû Davud,

Libas, 4; Müsned, 2/50) hadis-i þerifi, sahihbir hadis olup muteber hadis kaynaklarýn-da yer almaktadýr.

Bazý toplumlar yenilik adýna kendileri-ni teþebbühe (baþkalarýna zorla benzeme-ye çalýþmak) zorlamýþ ve baþka toplulukla-rý teknoloji, sanayi ve terakkide örnekalacaklarýna kýlýk-kýyafette, yaþama tarzýn-da ve zevk ü safada taklide kalkýþmýþlardýr.Ýþte bunun adý teþebbühtür ve hadis-iþerifte kastedilen de budur.

Diðer bir ifadeyle, "teþebbüh", insanýn,kendi kültürünün ve tabiatýnýn dýþýnakayarak, hatta öz deðerlerini hafife alarak,saç-baþ, kýlýk-kýyafet, yeme-içme ve gün-lük hayat bakýmýndan olduðundan farklýgörünmesi, zorla baþkalarýna benzemeyeçalýþmasýdýr ve sonuç itibarýyla "iltihak"avarýp dayanabilecek bir marazdýr. Bu mev-zuda, biraz esnek ve gevþek davranan birinsanýn, ilk çýkýþ noktasýný unutacak kadarmerkezden kopmasý, zamanla kendindenbütün bütün uzaklaþmasý, hiç farkýna var-

madan özendiði ve benzediði okimselere katýlmasý ve Hak nez-dinde de onlardan biri addedilme-si söz konusudur. Binaenaleyh,Nur Müellifi, teþebbüh ve taklithastalýðýna yakalananlara þöyleseslenmiþtir: "Ey uykuda ikenkendilerini ayýk zannedenler!Umûr-u diniyede müsamaha veyateþebbühle medenîlere yanaþma-yýn. Çünkü, aramýzdaki dere pekderindir; doldurup hatt-ý muvasa-layý temin edemezsiniz. Ya siz deonlara iltihak edersiniz, veya dalâ-lete düþer, boðulursunuz."

Yeri gelmiþken konuyla alakalýbir mülahazamý da arz etmek isti-

yorum: Kanaatimce böyle teþebbüh tut-kunlarý, yabancýlar sarýk, þalvar gibi þeyle-rin giyilmesinde bir kýsým faydalarýn olabi-leceðini ortaya atsalar ihtimal, taklit adýnaþalvar giyip sarýk saracaklardýr. Hatta kadý-nýn tepeden týrnaða kapanmasýnda, içti-mâî ve ailevî büyük faydalar mülahazaederek kadýnlara bizim eski entarilerimizigiydireceklerdir.

Þimdilerde bizim dünyamýzda ciddibir teþebbühün olduðu muhakkaktýr vebunun kökü çok eskilere dayanmaktadýr.Yakýn tarihimizde Abdülmecid veya ÝkinciMahmut devri, teþebbühün bir devlet poli-tikasý þeklinde dayatýldýðý devirdir. Budönemde baþta kýlýk-kýyafet olmak üzereher þeyde ciddi bir teþebbüh göze çarpar.Ne var ki kýlýk-kýyafet Hintlinin sýrlý küla-hý deðildir ki, insaný alsýn biranda göklere çýkarsýn! Fes,keçeden yapýlmýþ kafayatakýlan bir tür giysidir.Evet, bu mukallitlerinsanlarýn kafalarýnýniçine bir þey koyma yerineþekil ve suretle oyalanýpdurmuþlardýr.

Hatta bazýlarý kendi deðerlerine

karþý tiksinti duyacak kadar baþ-kalaþmýþ ve akl-ý selimi hayrettebýrakacak ölçüde fikir inhiraflarý-na düþmüþlerdir.

AIlah’ým, iþte ben mücrim kulun, pek çok hata ve günaha bulaþmýþ ellerimi kaldýrýyor ve Sana yalvarýyorum. Âsî vegünahkâr birinin suçluluðu içinde ve mahcubiyetten kýsýlmýþ sesimle Sana halimi arz ediyorum. AIlah’ým, hakkýnda-ki hüsn-ü zannýma göre bana muamele ve mukabelede bulun; baðýþla beni; ey yegâne merhamet sahibi Rahman üRahîm ve ey tevbeye koþan günahkârlarý maðfiret buyuran Gaffâr u Settâr, bendeni rahmetinle yarlýða.

HAFTANIN DUASI

w w w . f g u l e n . c o m

ÝKÝN

ÝDÝ

SO

HB

ET

LE

Baþkalarýna benzemek

için kendini zorlama

ZAMAN HOLLANDA KÜRSÜ - SAYI 904

ÝLLÜSTRASYON: CEM KIZILTUÐ

Bazý toplumlar baþkalarýna benzemeye çalýþmýþ ve Frenkleriteknoloji, sanayi ve terakkide örnek alacaklarýna, yaþama tarzýndataklide kalkýþmýþlardýr. 11Sýrtýnda frenk elbisesi olan her Müslüman kâfir olmaz. Ancak"ille de onlara benzeyeceðim."diye kendinden kaçan kimseleriçin ayný þekilde düþünmek zordur. 22Eðer insan, "Giyimimden dolayý ilk bakýþta ürkütücü olmayayým!"niyeti ile toplumun gelenek ve göreneklerine göre davranýyorsa,bunda bir mahzur yoktur. 33

Page 17: Zaman Hollanda

w w w . h e r k u l . c o m

Insanýn uyumasý ya da uyanýklýðý illa gözlerinin açýk ya da kapalý olmasýna baðlanmamalýdýr. Gözü açýk olup da gönlü uyuyanbir sürü insan vardýr. Aslýnda, hakiki görme mahalli kalbdir. Kalb gözünün açýklýðý da diyebileceðimiz basîret sayesinde insan,ilâhi tecellîlerle nurlanýp Zât-ý Ulûhi-yetin ünsiyeti ziyâsýyla sürmelenmiþ bir idrâke sahip olur. Bu idrak ile de o, delil ve þâhi-de ihtiyaç duymadan eþyânýn perde arkasý sýrlarýyla halvete erer.

SÖZÜN ÖZÜ

B U S A Y F A , M . F E T H U L L A H G Ü L E N H O C A E F E N D Ý ’ N Ý N S O H B E T V E Y A Z I L A R I E S A S A L I N A R A K H A Z I R L A N M A K T A D I R

Babanýn evladýna karþý vazifesi iki devre halinde mütalaa edilmektedir: Birinci devrede, baba çocuðu

rüþde erinceye kadar onu biçime koyma ve ona bir þekil vermede mutlak olarak mükellef ve mesul-

dür.

Evet, bir baba, rüþd çaðýna kadar çocuðuna dinî terbiye verecek, ona dinini, diyanetini öðretecek, Allah

ve Peygamber inancýný telkin edecektir. Bu onun en önemli ve birinci vazifesidir. Bunun yaný sýra o, çocu-

ðunun müstakbel fýrtýnalar karþýsýnda bir saman çöpü gibi saða-sola sürüklenmemesini güven altýna

almaya çalýþacaktýr. Ayrýca ona güzel bir isim koymasý, vakti gelince fuhþa, ahlaksýzlýða girmemesi için

evlendirmesi de onun vazifeleri cümlesindendir.

Ancak çocuk rüþde erdikten sonra artýk babanýn bir kýsým mükellefiyetleri kalkar. Mesela evladýný

evlendirmiþtir. O ise boþanmýþ ve yeniden evlenmek istemektedir. Bu durum birinci derecede babayý ilgi-

lendirmez. Veya babasý adýný koymuþ, çocuk ise adýný deðiþtirmiþtir, keza bu da babayý ilgilendiren bir

durum deðildir.

Bunun dýþýnda, babanýn "emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker" (iyiliðe yönlendirip kötülüklerden

sakýndýrma) kelimeleriyle ifade edilen bir vazifesi vardýr ki, bu vazife ömrünün sonuna kadar devam eder.

Evet, her mümin, en yakýnlarýndan en uzaðýna kadar herkese emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker yapmakla

mükelleftir. Gerçi bir baba rüþde erdikten sonra artýk evladýný zorlayamaz ama ondan sonra da ona diðer insan-

lara olduðu gibi emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker yapma vazifesini devam ettirir.

Hâsýlý, bir babanýn birincisi rüþde ereceði ana kadar devam eden, ikincisi de emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-

münker olarak âhir ömre kadar süren iki temel vazifesi vardýr. Bu ikinci vazife, baba-evlat münasebetinden daha

ziyade hem karabet, hem de mümin kardeþliði vazifesidir. Her baba, bu vazifesini sonuna kadar devam ettirme-

li ve çocuðunu dalaletten kurtarmaya çalýþmalýdýr.

Bugün bu iki vazife de maalesef müminler tarafýndan ihmal edilmiþtir. Çocuklara yaþlarýna baþlarýna göre eði-

tim verilmemektedir. Bu durumda rüþde erdikten sonra þirazeden çýkan bir çocuða emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-

münker mahiyetinde hayýrhahlýk yapýlmasý da artýk ona tesir etmemektedir.

Babanýn evladýnakarþý vazifeleri

FASILD

AN

FASILA

Camilere sýra koyma ve secde edilecek yerlere

tahta döþeme gibi teklifler bu düþünce kay-

malarýnýn tezahürleridir. "Ubudiyet izhar

etmemek ve ibadet maksadýyla da olsa asla

eðilmemek lazýmdýr; çünkü insanlarda ubudi-

yet duygusu geliþtikçe ve secde etme isteði

pekiþtikçe baþkalarýna köle olma hissi de inki-

þaf etmektedir. Onun için, çok ciddi bir isyan

ahlaký ile kulluða baþkaldýrmak gerekmekte-

dir ki köleliðin önü alýnabilsin!.." sözü, þayet

bu milletin bir ferdinin dudaklarýndan dökü-

lüyorsa, bir insanýn ne ölçüde baþkalaþabile-

ceðinin hazin bir misali deðil midir?

Teþebbüh deðil fedakârlýk olmalý

Geriye dönelim; din, diyanet açýsýndan kendi

deðerlerinden vaz geçip baþkalarýna benze-

mek için hususi gayrette bulunan kimse

büyük vebal altýna girer. Bir Müslüman, böyle

bir teþebbühle dinden çýkar ki hadisin ifadesi

bu hakikati iþaret etmektedir. Hadisteki

"teþebbehe" kelimesi, sarf yönüyle tefa'ul

kipindendir. Tefa'ul babýnýn binasý tekellüf

(zorlama) içindir ki buna göre mana 'kendimi

þöyle zorlayayým ve çekidüzen vereyim de

iyice onlara benzeyeyim' þeklinde bir taklit

arzusu ifade eder. Ne var ki bugün sýrtýnda

Frenk elbisesi olan her Müslüman da kâfir

olmaz. Ancak kâfirleri adým adým takip edip,

"Ýlle de onlara benzeyeceðim. Onlar nasýlsa

ben de mutlaka öyle olacaðým" diye kendin-

den kaçan kimseler için ayný þekilde düþün-

mek zordur.

Þu kadar var ki, kendi deðerlerimize baðlý

kalmamýz, içinde yaþadýðýmýz çaðýn gerekleri-

ni gözetmemize mani deðildir. Eðer insan,

üzerine farz olan bir vazifeyi eda ederken, "-

Giyim ve kuþamýmdan dolayý dýþlanmayayým;

ilk bakýþta ürkütücü olmayayým!" düþüncesi

ve niyeti ile toplum telâkki, örf, âdet, gelenek

ve göreneklerine göre davranýyorsa, bunda bir

mahzur yoktur; hattâ böyle bir düþünce, tak-

dir ve tebcile lâyýk sayýlýr.

Zaman ve mekâna göre, ilk planda insan-

lara tuhaf gelecek, onlarý ürkütecek ve kaçýra-

cak hal, tavýr, davranýþ ve fiillerden sakýnmak

lazýmdýr. Bu mevzuda da "illa böyle olmalý"

diyerek tekellüfe girmemek esastýr. Evet, ata-

larýmýzdan tevarüs ettiðimiz kaftanýmýz, cep-

kenimiz... Çok hoþumuza gidebilir. Fakat

bunlar bugün bazý kimselere baþka þeyler çað-

rýþtýrýyor, bir kýyafetin ötesinde manalarý

hatýrlatýyor ve ürkütücü oluyorsa, -dinimizin

ve kültürümüzün temel sýnýrlarýný aþmamak

kaydýyla- görüntümüzle de baþkalarýný kaçýr-

mamaya özen göstermemiz gerekmektedir.

Bir gün muhataplarýmýz bizi genel karakteri-

miz, ahlakýmýz ve evrensel insanî deðerleri-

miz ile tanýdýktan sonra, artýk ne giyersek

giyelim, nerede ve nasýl olursak olalým, anla-

yýþýmýza, halimize ve davranýþlarýmýza saygý

duyacaklardýr ve Allah'ýn izniyle ondan sonra

bir problem kalmayacaktýr.

Binaenaleyh, teþebbüh kastý olmadan bazý

benzerliklere girme frenkleþme sayýlmasa da

yukarýda da ifade edildiði gibi kendi rýzasý ve

ihtiyarýyla bilerek ve kasten onlara her þeyle-

rinde özenerek "Çok þükür frenklere benze-

dim ve Müslümanlara benzemiyorum" diyen

çizgisini koruyamamýþ sayýlýr.

Page 18: Zaman Hollanda

Rahip iken Müslümanolma serüveninizin enbaþýna giderek, önce Hýris-tiyan olma hikâyenizi din-lemek istiyorum?

Ben 1973’te Konya’nýn

Beyþehir ilçesinde

doðdum. Babam terzi

idi, fakir ama çevresi geniþ

bir adamdý. O zamanlar

konfeksiyon sektörü Erme-

nilerin elinde olduðu için

Ýstanbul’daki Ermenilerle de

arasý iyiydi. Ýlkokulu bitir-

dim. Ben yaramaz bir çocuk-

tum. Yaz tatillerinde Kur’an

kursuna gittim, dayak vardý,

korkuyordum. O dönem

babamýn arkadaþý olan Arto

isimli Ermeni bir terzi vardý.

Arto amca ‘Bu keratayý bizim

kolejde okutalým.’ deyince

babam parasýnýn olmadýðýný

söyledi. O da ‘Biz dost, arka-

daþ deðil miyiz? Parasýný biz

öderiz.’ dedi ve ondan sonra

Ýstanbul’daki Ermeni Kole-

ji’ne kayýt yaptýrdým. Tabii

kolejdekilerin rahip-rahibe-

papaz olduklarýný sonradan

öðrendik. Bize çok iyi dav-

randýlar, telkinlerde bulun-

dular. Anlattýklarý Hýristi-

yanlýk deðildi, Tanrý’dan

Allah diye bahsediyorlar,

Ýsa’dan Mesih diye söz etmi-

yorlardý. Anlattýklarý akla

mantýða yatkýn þeyler olun-

ca, Kur’an kurslarýndan

öðrendiðin dinden daha

güzel gelmeye baþlýyor. Ve

bir süre sonra da ‘benim

dinim bu’ diyorsun ister

istemez. ‘O zaman Mesih

Ýsa’yý kurtarýcýn ve Rabbin

olarak da kabul edeceksin.’

dediler. ‘Onu da kabul edi-

yorum.’ deyince 22 Temmuz

1989’da beþ Türk arkadaþla

birlikte vaftiz olduk. Bunlar-

dan birisi týp okumayý seçti

ve bildiðim kadarýyla Sam-

sun’da bir hastanede radyo-

loji bölümünde çalýþýyor. Ben

teoloji bölümünü seçtim.

‘Rahip olmak istiyorsan her

türlü maddi imkâný saðlarýz.’

dediler.

Hýristiyan olduðunuzu aile-nize söylediniz mi?

Hayýr. Bilmelerine de gerek

yok zaten. Amerika’da burs

kazanýp üniversite okuyaca-

ðýmý zannediyorlardý. Ama

sonra öðrendi. Biraz zoruna

gitti, bana karþý hep soðuk

oldular.

Sizin vaftiz babanýz kimdipeki?

Þu anki Ermeni Patriði Mes-

rob Mutafyan.

Amerika’da teoloji eðiti-minde neler öðrendiniz?

Bütün dinleri öðreniyorduk.

Dinlerin ileri sürdüðü tezleri

hangi sorularla çürüteceði-

miz filan öðretiliyordu.

Kur’an’ý yüzeysel okuyorduk

ama bazý ayetleri ortamýna

göre okuyorduk. Mesela

tutucu bir topluluða karþý

Ankebut Suresi 46. ayeti

okuyorsun. Genelde fýtratýný

tamamlayamayan, zayýf,

üniversite öðrencilerine

direkt Hýristiyanlýðý anlatý-

yorsun. Ýranlýlarýn insanlarý

asmasý, kesmesi, bombala-

ma gibi telkinlerde bulunu-

yorsunuz. 1. Yuhanna’nýn 3.

bölüm 16. ayetindeki Tan-

rý’nýn insanlarý çok sevdiðini

filan anlatýyorsun. Üniversi-

teyi bitirdikten sonra Ameri-

ka’da iki yýl zorunlu staj

altýnda altý yýllýk bursun geri

dönüþümü baþlýyor. Deðiþik

eyaletlerde 4’er ay görev

yaptým. Sonrasýnda 2 yýl

Vatikan’da çalýþtým. Oradan

Yunanistan’da iki yýl çalýþýn-

ca burslar ödenmiþ oldu.

Onun ardýndan ülkenize

gönderiliyorsunuz. Ben

Ýstanbul’a gönderildim.

Güngören ve Moda’da kili-

selerde çalýþtým. Protestan-

larla o dönem tartýþmalarým

oldu, çünkü ibadet þekilleri

uydurma, Anadolu Orto-

doks kültürüyle ibadet edi-

yorlar. Deðiþik mezhep ve

azizlerin sözleriyle hareket

ediyorlar. Ýngiliz Protestanlý-

ðý sistemine ve doktrinine

ters düþüyorlar. Haliyle

onlarla bir daha konuþma-

dým.

Kaç Hýristiyan mezhebivardýr Türkiye’de?

50 kadar mezhep var, bunun

14-15’i faaliyette. En etkin

olanlarý Luteranlar ve Kato-

liklerdir.

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 2008 18

Bediüzzaman’ýn eserlerisayesinde Müslüman oldumHýristiyan olduktan sonraPadre Anderas Palaylagosadýný alan Abdullah Palazoð-lu, Konyalý terzi bir babanýnoðlu. Teoloji eðitimi aldýktansonra birçok ülkede görevyapan ve altý yabancý dilbilen rahip, Konya’da yüksekrütbeli bir konumda görevyaparken tekrar Müslümanolmayý seçmiþ. Vaftiz babasý-nýn þimdiki Ermeni PatriðiMutafyan olduðunu söyleyenve geçinmek için haftalýk 50YTL’ye altý ay boyuncahamallýk yapan Palazoðlu ileilginç hayat hikâyesinikonuþtuk.

H . S A L Ý H Z E N G Ý N

Foto

: Üna

l Liv

anel

i

Page 19: Zaman Hollanda

Altý dili nerede öðrendiniz?

Ýngilizceyi Amerika’da öðren-

dim. Zaten üç ay içinde

öðrenmek zorundaydýk, yoksa

sýnýr dýþý ediliyorsunuz. Ýleri

hafýza tekniklerini öðrettiler

önce. Beyni bir CD’yi kullanýr

gibi kullanmayý öðretiyorlar.

Vatikan’da Ýtalyancayý, Yuna-

nistan’da Yunancayý öðren-

dim. Eðitim dili zaten Antik

Yunanca idi. En güzel bu dili

konuþurum. Adýyaman Nem-

rut’ta bilimsel araþtýrma yap-

týk, 8 ay süresince Kürtçeyi

öðrendim. Profesyonel olarak

elektro gitar ve keman çalýyo-

rum. Þan eðitimi aldým. Hatta

beþ-altý tane Hýristiyan ilahisi

bile besteledim. Zaten Hýristi-

yan öðretisinde opera, bale,

müzik gibi eðitimlere yönlen-

dirirler. Mesela eski ölen papa

‘süper’ opera bilirdi. Ben

karateyi seçtim ve siyah

kuþakta üçüncü dereceye

kadar yükseldim. 2004 Fran-

sa’da Avrupa ikincisi oldum

karatede.

Görev yeri olarak neden Kon-ya’yý seçtiniz?

Yönetim ve finans iþleri için

geldim, Ýzmir piskoposuna

baðlýydým. 80 ev kilisesinin

papazlarýnýn baþýndaydým.

Fetva makamýndaydým.

Konya’da 80 tane ev kilisesimi var yani?

Evet. Geneli Protestan’dýr. Bilgi

ve kültür olarak hepsinin

baþýndaydým. Eðer görevime

devam etseydim önümüzdeki

yýl episkopos olacak ve bölge

sorumlusu olarak Ýzmir’e gide-

cektim.

Peki kaç Hýristiyan vardýrKonya’da?

Dört sene öncesinde 1.000 kiþi

vardý. Þimdiki sayýyý bilemem.

Geneli üniversite öðrencisidir.

Her ev 10-15 kiþiden oluþur.

Öyle Hýristiyan iþadamlarý var-

dýr ki, duysanýz ismini ‘hadi

yaa!’ dersiniz. Konya’daki ev

kiliseleri üzerine görev yapar-

ken Türk olduðumu kimse bil-

mezdi. Çok kiþiyi aforoz etmi-

þimdir. Türkiye aleyhine

konuþanlarý da aforoz ettim.

Ben ülkemi çok seviyordum o

zamanlar. Bir de Hýristiyan

inancýna göre Tanrý’nýn sürekli

bakýp gözetlediði yer Anadolu

topraklarý.

Üniversite öðrencileriyle ilgi-li çalýþmalar nasýldý?

Dolar bazýnda haftalýk para

veriyorduk. Ama onlarý da bir

taraftan iþliyorduk. Onlar bizi

enayi yerine koyduklarýný

düþünürken, bir süre sonra

Ýslami altyapýlarý yoksa söyle-

diklerimiz mantýklý geliyordu.

Beyinlerini yýkýyorduk. Üniver-

siteye giden ve maddi sýkýntý

çeken öðrencileri takip ediyor-

duk. Bir adamýn niyetini ‘þak’

diye anlarým. Çünkü psikoloji

eðitimi de aldýk.

Mali sistem nasýl iþliyordu?

Vaftiz olmuþ herkes kazandýk-

larýnýn % 25’ini kiliseye vermek

zorundadýr. Bir de dünyada

resmî kayýtlý 2,5 milyar Hýristi-

yan var. Hepsi sadece 1 dolar

verse 2,5 milyar dolar eder.

Hýristiyanlýkta kýyameti hýzlan-

dýrmak diye bir olay vardýr. Belli

bir sayýya ulaþýnca Ýsa’nýn gele-

ceðine inanýrlar. O yüzden

Hýristiyan sayýsýný artýrmaya

çalýþýyorlar.

Siz Konya’da kaç kiþiyi vaftizettiniz?

Ben kimseyi vaftiz etmedim.

Vaftiz babasý oldum ama. Vaftiz

havuzu, Havzan’da, biri Ameri-

kalý diðeri Yeni Zelandalý iki

bayanýn elma yetiþtirdiði bir

bahçede. Kimseyi Hýristiyan-

laþtýrmadým ama geçenlerde bir

Hollandalýyý Müslüman yap-

tým. 7-8 kiþiden söz aldým,

Kur’an’ý anadillerinde en az bir

kere okuyacaklar. Yalnýz

Yunanca olarak Kur’an yok, o

dilde de mutlaka Kur’an olma-

lý.

Böylesine önemli bir görev-deyken, sizin Müslümanolmanýzý saðlayan ne oldu?

Bir gazetenin bölge müdürü ile

tanýþtým. Onunla arkadaþ olduk

zaman içerisinde. Bana bir gün

‘Andreas’ dedi, ‘Bugünkü sizin

kitaplarýnýzda peygamberimi-

zin geleceði 114 yerde yazýlý.

Nasýl olur da bunu görmezsin?’

‘Ben sýradan bir adam deðilim,

din üzerine ihtisas yaptým.

Bunu nasýl görmediðimi düþü-

nüyorsun, saçmalama. Orijinal

Ýncilleri bile okuyup 6 diye

çeviren bir adamým.’ dedim.

Bana her türlü inancýný bir

kenara koyup Bediüzzaman’ýn

Mektubat’ýný okumamý önerdi.

14. bölümdeki Mucizat’ý iki yýl

boyunca inceleyip okudum. Ýki

yýlýn sonunda gördüm ki Bedi-

üzzaman Hazretleri doðru söy-

lüyor. Mesela Ýncil’de geçen ve

Ýsa’nýn (as) geleceðini söylediði

kiþiyi ‘öðütçü’ diye yazmýþlar.

Meðerse aslý ‘övücü, çok öven’

anlamýnda imiþ. Bir sürü sýfat-

larý deðiþtirmiþler.

Ve sonra Müslüman olmayakarar verdiniz?

Evet. Müftülüðe gittik, ‘basýn

filan çaðýralým’ dediler. Kabul

etmedim. Ben hiçbir cemaate

katýlmayacaðýmý filan söyledim.

Ýslam’ý iyi kötü öðrenip yaþa-

dým. 4,5 yýl kendimi gizledim.

Daha önce vaftiz ismim And-

reas’tý, kimliðimde din yerinde

Hýristiyan yazýyordu. Þimdi

tekrar Ýslam oldu. Müslüman

olarak Ýsa peygamberi, Rab ola-

rak gördüðüm Ýsa’dan daha çok

sevdim. Þimdiki Ýncil dini

kitaptan ziyade mektuplardan,

tarihsel olaylardan oluþan bir

kitap. Mantýða uygun bir felse-

fe öðretisi Hýristiyanlýk.

Müslüman olduktan sonraneler yaptýnýz?

Þu an hamallýk yaparak haftalýk

50 YTL kazanýyorum. Ama bir

süredir yapmýyorum onu da.

Babamdan kalan bir ev var,

annemle orada oturuyorum.

Kendi halimde derviþâne bir

hayat yapýyorum. Bana ajan

filan diyorlar. Ýki kez mide

kanamasý geçirdim, kalbime

stent takýldý.

Neden oldu bunlar?

Hýristiyanlarýn yaptýðý maddi ve

manevi baskýlardan oldu. Kafa-

yý sýyýrtacak noktaya getiriyor-

lar. Ýstifa ettikten sonra Dünya

Kiliseler Birliði’nden, ABD’deki

finansal iþlere bakan þirketten,

Ýzmir’deki yardým kuruluþu

altýnda misyonerlik yapan þir-

ketlerden geldiler. Vatikan’dan

geldiler. Sindiremediler Müslü-

man olmamý. Ölüm tehdidi

aldým. Saçlarým bembeyaz

oldu, boyattým. Mal varlýðýmý

elimden aldýlar. Ýki pantolo-

num, iki gömleðim bir de hýr-

kam var. Rabb’imden 35 yýl

daha istiyorum. Hýristiyanlýða

17 yýlýmý verdim, bunun iki

katýný da Ýslam için vermek isti-

yorum.

Daha önce papazdýnýz, bun-dan sonra imam mý olacaksý-nýz?

Þu an hayat hikâyemi kitap ola-

rak yaþýyorum. Hýristiyanlýðýn

ve Müslümanlýðýn amentüsü

isimli çalýþmalarým var. Hýristi-

yanlýðýn tezini çürüten bir eser.

Elimle yazdýðým antik Yunan-

ca-Türkçe sözlüðüm var. Belki

bunlar kitap olur.

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 200819

Benimle tartýþacak bir papaz aradým

Neden televizyon ekranlarýna, magazin programlarýnaçýktýnýz?

Karþýma çýkýp tartýþacak bir papaz aradým. Ýlmine güve-nen buyursun, Ýncil’de Peygamberimiz’in ismini nasýl giz-lediklerini anlatayým. Ama kimse çýkmadý. Onlar da Müs-lüman olsunlar istiyorum. Tek yol bu. 17 yýlýmý verdimHýristiyanlýða, onu yaktým ben. Yoksa ben baðýþlar filanhariç 9.500 dolar maaþým vardý. Artýk magazin program-larýna gitmem.

Evlenmiþ ve boþanmýþsýnýz da öyle mi?

Evet. Ben Müslüman olunca ayrýldý eþim. Ýslam’ý kabuletse sürerdi. Evlenirsem doðacak çocuðumun isimleriniMeryem ve Ahmet koyacaðým.

Yüksek rütbeli rahipken Müslümanlýða yeniden adým atan Abdullah Palazoðlu ile bol ‘eyvallah’lý cümleler kurduk. Lakin ‘Konya’da 80 tane apartman kilisesi var’ deyince ‘eyvah’ demekten kendimi alamadým.

Page 20: Zaman Hollanda

Yararlý mý, zararlý mý tar-

týþmalarý sürerken, Tür-

kiye’nin Mersin Akku-

yu’da yapýlacak ilk nükleer

enerji santralinin ihalesi ger-

çekleþtirildi.

Bazý çevreci-

lerin yoðun

muhalefeti-

ne raðmen

düzenlenen ihaleyi, Türk

ortaklý Rus firma kazandý. Ýþin

tuhaf yaný, ihaleyi uzun

zamandýr takip eden ve Ciner

Grubu’yla birlikte gireceðini

açýklayan Rus Atomstroy-

export þirketinin ilk ortaklýðý,

çevreci TEMA Vakfý’nýn kuru-

cu üyesi Müfit Erbilgin’leydi.

Sonra geri plana düþen ERG

Ýnþaat’ýn sahibi Erbilgin’in

TEMA kurucularýndan olmasý,

küçük gruplarýn dýþýnda çevre-

ci duyarlýlýðýyla bilinen kesimi

pek rahatsýz etmedi. Çünkü

çevreci vakýf ve dernek üyeleri-

nin birçoðu bu tür faaliyetlerin

içinde. Örneðin, TEMA’nýn

kurucularýndan iþadamý Nihat

Gökyiðit, sahibi olduðu Tekfen

þirketiyle enerji alanýnda faali-

yet gösteriyor ve vakfýn diðer

kurucu üyeleri arasýnda da

çevreye en çok zarar verdiði

iddia edilen dev sanayi þirket-

leri var. Üstelik bu çarpýklýk,

yalnýzca TEMA’yla da sýnýrlý

deðil. Sahip olduðu televizyon

kanalý NTV’de sýklýkla doðaya

vurgu yapan Doðuþ Grubu da

çevreye verdiði zararla gün-

demden düþmeyen General

Motor’la girdiði ortaklýkla bili-

niyor. General Motor’un

CEO’su Ferdinando Beccalli,

2007 Mayýs’ýnda Türkiye’ye

gelmiþ, Doðuþ Grubu’yla nük-

leer enerji alanýnda birlikte

hareket edebileceklerini açýk-

lamýþtý. Becalli, Garanti Banka-

sý’na yaptýklarý yatýrýmýn yaný

sýra saðlýk ve yüksek teknoloji

alanýnda da çalýþacaklarýný

ifade etti. Garanti Bankasý’nýn

Doðal Hayatý Koruma Vakfý’na

(WWF) sponsor olduðu düþü-

nülürse, çarpýklýðýn boyutu

korkutucu bir hal alýyor. Çev-

reci eylemlerde önde gelen

isimlerin çoðu, nükleer enerji

konusunda bilgi sahibi olma-

dýklarýný söylüyor. TEMA Vak-

fý’nýn kurucusu Hayrettin

Karaca, “Ben nükleerden anla-

mam. Benim iþim toprakla.”

diyor. Eski TEMA genel müdü-

rü ve þimdilerde Greenpea-

ce’in Akdeniz direktörü Uygar

Özesmi ise, meselenin

TEMA’ya mal edilmesinin

yanlýþ olduðunu, bunun Erbil-

gin’in sorunu olduðunu anlatý-

yor. TEMA kurucularýnýn nere-

deyse tamamýnýn Türkiye’nin

önde gelen sanayicileri oldu-

ðunu hatýrlattýðýmýzda da

Özesmi, konu hakkýnda çok

konuþmak istemediðini ifade

ediyor. Doðal Hayatý Koruma

Derneði’nin (DHKD) Proje

Müdürü Sema Atay, “Nükleer

santrallerin zararlý olduðunu

düþünen de var düþünmeyen

de. Herkes bir sürü þey söylü-

yor. Dernekte de nükleer ener-

jinin zararlý olduðunu düþü-

nenler ve düþünmeyenler

olabilir. Konuþtuklarýmýzý

yayýnlarsanýz, bu haksýzlýk ve

saygýsýzlýk olur.” diyor. Türkiye

Çevre Platformu (TÜRÇEP)

Baþkaný ve Marmara Üniversi-

tesi Öðretim Üyesi Tanay Sýdký

Uyar da “Yenilenebilir enerji

kullanýmýnýn niçin gerekli

olduðunu anlatýrým ama siz

bana ‘Çevreci vakýflarýn kuru-

cularý neden nükleer santral

ihalesine girer?’ diye sorarsa-

nýz bilemem ki kimin eli kimin

cebinde.” diye konuþuyor.

‘Çevrecilik maskesiyleihale!’

Nükleer santralin inþasýna net

bir tavýr koyan nadir oluþum-

lardan biri Doða Savaþçýlarý

Çevre Örgütü. Doða Savaþçýla-

rý’nýn (DS) Baþkaný Zafer

Murat Çetintaþ, çev-

reci görünenleri

sert bir dille

eleþtiri-

y o r .

TEMA’nýn oluþumunda Hayret-

tin Karaca’nýn iyi niyetinden

faydalanýldýðýný söyleyen Çetin-

taþ, “Çevreciyim diyen birinin

nükleer enerji hakkýnda bir þey

bilmiyorum demesi abestir. 170

maaþlý çalýþanýyla TEMA bir

holding gibidir. Çevreci geçi-

nenler, sermayenin oluþturduðu

yapýlanmalar, bunlarýn doðayla

çevreyle uzaktan yakýndan ilgisi

yok.” diyor. Çetintaþ, çevreci

eylemleriyle gündeme gelen

Greenpeace’in dünya petrol

devi Shell’in % 51’ine sahip

olduðunun belgeleriyle ortaya

konduðunu, TEMA eski Genel

Müdürü Uygar Özesmi’nin de

TEMA’da olduðu gibi Green-

peace’de de yüksek paralar kar-

þýlýðý çalýþtýðýnýn altýný çiziyor.

Çetintaþ, “TEMA kurucularýn-

dan Nihat Gökyiðit’in Bakü-

Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattý

güzergâhýnda yaptýðý birinci

sýnýf toprak arazilerinin tahriba-

tý halen giderilememiþtir.

Amaçlarý kendi yaptýklarý iþi

gizlemek ve bir anlamda da

günah çýkartmaktý. Aslýnda

çevreci kurumun baþýnda görü-

nerek ihale kovalamak amacýn-

dalar. Kendilerini çevreci, sivil

toplum örgütü olarak tanýmla-

yan insanlarýn, çevreyle alakasý

yok. Bu yönü kullanarak kendi

ticarî faaliyetlerini sürdürmek ve

rant elde etmek için kullanýyor-

lar. Hayrettin Karaca ticarî faali-

yetlerden çekildi. Nihat Gökyi-

ðit, Müfit Erbilgin gibi isimler

neden çekilmedi? Çünkü hala

ihale takibine devam ediyorlar.”

Çevreci geçinen sermaye sahip-

lerinin, kazançlarýnýn bir

bölümünü de çevre için

harcadýklarýný, çevreyi kir-

lettiklerini gizlemek için

de bu imaja ihtiyaç duy-

duklarýný anlatýyor

Çetintaþ. Çevreyle

ilgili faaliyetlere göz

boyamak için girdik-

lerini iddia eden DS

Baþkaný, “Bunu yapar-

ken de yine kendilerine

mal ediyorlar. Vergiden

düþerek yaptýrdýklarý parklara

kendi adlarýný yahut eþlerinin

ve yakýnlarýnýn adýný veriyorlar.

O kadar çok açýklarý var ki.

Deniz Temiz Derneði (Turme-

pa) de ayný bunun gibi. Günah

çýkartan ve iþlerin hallolduðu bir

yer. Mesela, eski Doðal Hayatý

Koruma Vakfý Baþkaný Okan

Tapan da petrolcüdür. Tran-

strakya petrol boru hattýnýn iha-

lesine girmek istedi. Bunlar STK

filan deðil. Holding ve holding-

lerin yan kuruluþlarý. Dernekler-

de olan yolsuzluklar, bu tür

kuruluþlarda ve vakýflarda fazla-

sýyla oluyor. Halkýmýz kime yar-

dým ettiðine dikkat etmeli. Eðer

bunlarý inkâr eden varsa, istedi-

ði platformda açýklarýný anlat-

maya hazýrým.” diyor.

ZAMAN HOLLANDA

GÜNDEM

8 KASIM 2008 20Nükleerci olduklarýný kimseye söylemeyin!

Herkes onlarý çevreci sanýyorTürkiye’de ilk kez açýlmasý gündemegelen nükleer santralin ihalesi ger-çekleþti. Ancak konuþulmayan ayrýn-tý, bu tür ihalelere, çevreci bilinenvakýflarýn kurucularýnýn teklif verme-si. Bunun nedeni ise gayet basit.Hemen hemen her çevreci oluþum,büyük þirketler tarafýndan kuruluyorya da destekleniyor. Çevreci görü-nen sivil toplum kuruluþlarý (STK) daholdinglerin bünyesideki þirketlergibi çalýþýyor. Doða SavaþçýlarýÇevre Örgütü Baþkaný Zafer MuratÇetintaþ, “Çevreciyim diyenlerinçevreyle ilgisi yok. Bunlar STK’larýkullanarak daha çok ihale almanýnderdinde.” diyor.

M E H M E T R I F A T

Y E Ð E N

Page 21: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

SÝNEMA

8 KASIM 200821

Foto

: Sel

man

Eþt

ürkl

er

Dinle Neyden filminin Fransýz yönetmeni Jacques Deschamps:

Gerginlikler eski dostluklarý siliyor

Bir tarafta dýþ politika,

uluslararasý iliþkiler,

tarih... Bir tarafta ise

Mesnevi ve Mevlânâ’nýn fel-

sefesi. Bugüne ve düne dair,

hem insanlýk ve insani iliþkiler

hem de iki devlet arasýndaki

iliþkiler açýsýndan pek çok

ipucu veren Dinle Neyden

filmi, bir dönemi anlatýrken

asýl günümüze vurgu yapýyor.

3. Selim döneminde Osman-

lýlar ve Fransýzlar arasýndaki

gerçekleþen diplomatik iliþki-

leri ele alan filmin yönetmeni

Fransýz Jacques Deschamps,

hiçbir þeyin aslýnda ezeli ve

ebedi olarak ayný kalmadýðýný

düþünüyor. Yani dün olan

dostluklarýn hatýrlanmasý

gerekiyor, dün olan düþman-

lýklar da düzeltilemez deðil.

Burada, Fransýz Cumhurbaþ-

kaný Nicolas Sarkozy’nin Tür-

kiye’nin AB üyeliði konusun-

daki çýkýþlara sözü getiren

Deschamps, Türkiye’nin eski-

den yaþanan barýþ ve diyalog

geleneðine raðmen Fransýz

Cumhurbaþkaný Sarkozy’nin

niye bu sözleri sarf ettiðinin

anlaþýlamadýðýný söylüyor.

Deschamps ile yeni vizyona

giren filmi öncesinde, hem iki

ülke iliþkileri hem de Mevlâ-

nâ’nýn felsefesi üzerine soh-

bet ettik.

Film, Türk yapýmcýlarýylanasýl buluþtu?

Cannes film festivalinde ödül

alan Indýgenes (Yerliler) filmi-

nin senaristi Olivier Lorelle

filmin yapýmcýsý Ýsmail Eren’e

benden bahsetmiþti. Bana

ilerlemiþ bir aþamada olan bir

proje teklif ettiler. Kabul

ettim.

Sizce Fransýz bir yönetme-nin tercih edilmesinin sebe-bi neydi?

Film III. Selim döneminde

Osmanlýlar ve Fransýzlar ara-

sýnda gerçekleþen diplomatik

görüþmeleri ele alýyor. Yani

temel konu iki kültür arasýnda

diyalog olgusu. Bence, filmin

yapýmý içinde birkaç Fransýz

isimle bir diyalog atmosferin-

de çalýþmak onlar için ilgi

çekici gelmiþ olabilir. Birlikte

çalýþmalarýmýzda, çoðu zaman

anlaþma mecburiyetindeydik.

Film, þartlara raðmen anlaþma

gereðinden bahsediyor.

Ýsmail Eren senaryosunda

tüm iþaretlerin olumsuz oldu-

ðu bir baðlamda barýþ için

mücadeleyi anlatýyor.

O dönemde Osmanlar veFransýzlar düþman olma-malarýna raðmen...

Evet. III. Selim gerçek bir

Fransýz dostuydu. Osmanlý

Devleti Fransýz Cumhuriye-

ti’ni kabul eden ilk ülkeydi.

Hatta, gençlik döneminde, III.

Selim gizli bir þekilde Fransýz

kralý XVI. Louis ile mektup-

laþmýþtý. Etrafýnda Fransýz

kültürünü bilen ve seven

isimler vardý. Bunlarýn hepsi

Fransýzca konuþuyordu ve

hepsi Osmanlý hayranýydý.

Ayrýca, Fransa’yý Osmanlý’da

temsil eden insanlar ve kuru-

luþlar vardý. Fransýz elçiliði

vardý. Filmin konusu Fransýz

dostu Osmanlýlarla Osmanlý

dostu Fransýzlar arasýnda ger-

çekleþen barýþ için görüþmele-

ri içeriyor. Bu Fransýzlarýn tek

amacý gergin duruma raðmen

Osmanlý devletiyle barýþ orta-

mýný muhafaza etmek. Yalnýz,

Napoleon’un ne hazýrladýðýný

tam olarak bilmiyorlar. Film

tüm bu yanlýþ anlaþýlmalarý

ele alýyor.

Birtakým korkulara raðmeniki ülke arasýnda pek çokyaklaþma inisiyatifleri bulu-nuyor. Film de bu çekin-meyle yaklaþmayý birliktegötüren ikili iliþkileri yansý-týyor mu?

Kesinlikle. Hatta filmde bu

çeliþkiler birbiriyle iç içe olan

iki ayrý açýdan belli oluyor. Bir

yandan, gizlilik ve gizemle

dolu bir saray atmosferi ve öte

yandan bir açýlma arzusu.

Ayrýca iki derviþ arasýnda bir

manevi bað var. Bunlarýn biri

geçmiþte paþa olan ve III.

Selim’in yakýn danýþmanlarý

arasýnda yer alan Nuri Dede.

Bu gergin ve belirsiz ortamda

padiþah bunu tekrar yanýna

çaðýrýr. Çok iyi bir hattat olan

Mevlânâ aþýðý genç derviþ ise

olaylarý yazýya aktarýr. Dolayý-

sýyla, görüþmeler boyunca iki

derviþ dergahý terk edip sara-

ya yerleþirler.

Sizce bu olaylarý anlatarakgüncel sorunlara ne türgöndermelerde bulunuyor-lar?

Filmde anlaþma ve yaklaþma

arzusu taþýyan insanlarda

daima konuþacak bir þeyler

olduðunu görüyoruz. Yeter ki

ayný masaya otursunlar. Bir-

likte dünyanýn karmaþýklýðýný

anlamaya çalýþýyorlar. Bu

noktada hiç tanýmadýðým bir

felsefeyi keþfettim. Nuri Dede

barýþý muhafaza etmenin

imkansýz olduðunu çok iyi

biliyor. Ama buna raðmen,

konuþmanýn konuþmamaktan

daha iyi olduðunu düþünüyor.

Konuþup karþý tarafýn ne iste-

diðini bilmenin ondan yüz

çevirip onu ebedi bir düþman

ilan etmekten daha mantýklý

olduðunu biliyor. Bu þekilde

her iki tarafta görüþ farklýlýk-

larý olduðunu görüyoruz.

Osmanlý’da padiþahýn, vezirin

ve yeniçerilerin istekleri tam

olarak baðdaþmýyor. Mesela

vezir Fransýzlara karþý Ýngiliz-

lerle anlaþmak istiyor. Yani,

her iki tarafta herkes hemfikir

deðil ve büyük kültür farklý-

lýklarýna raðmen konuþmak

isteyenler de var. Filmde

Fransýzlar da olaylardan çok

memnun deðiller. Bu insan-

larýn konuþmalarý bir baðýn

kopmamasýný saðlýyor ve

savaþtan sonra barýþ zama-

ný geldiðinde iþte bu bað

çok önem taþýyor.

Bugünden mi bahsediyorsu-nuz?

Tabii ki. Filmin ilgi çekici

boyutu geçmiþle güncel olay-

lar arasýnda bir bað kurmasý.

Ortak tarihin bugün Fran-sa’da unutulmasýný neyebaðlýyorsunuz?

Tarihte daima silmeler oluyor.

Yeni olaylar eskileri unutturu-

yor. Gerginlikler eski dostluk-

larý siliyor. Hiçbir durumun

geçmiþte daima böyle olmadý-

ðýný ve ebedi olmadýðýný hatýr-

latmak çok önemlidir. Bazen

bir köþede birkaç kiþinin

konuþmasý daha sonra önem

kazanabilecek bir þeyleri

muhafaza ediyor. Film iþte

tam bunlarý anlatýyor.

Bu paylaþým ve diyalogfikirleri bizi Mevlânâ’yagötürüyor. Onun manevidünyasýndan neleri vurgu-lamak istediniz?

Filmin her anýnda yer alan

Mevlânâ’nýn dünyasýný Ýsmail

Eren eþliðinde yavaþ yavaþ

keþfettim. Filmdeki iki derviþ

tam olarak bu manevi deðer-

leri temsil ediyor. Ve bu

deðerlerle baðým sadece oku-

duðum kitaplar vesilesiyle

oluþmadý. Filmin yapýmýnda

gerçekten böyle bir atmosfer

vardý. Mesela filmde gösterdi-

ðimiz sema töreni gerçek bir

törendi, bir kez yaptýlar ve

kameralar için tekrarlamadý-

lar. Filmde bu manevi deðer-

ler tebessüm simgesiyle yer

alýyor. Her þeye raðmen olay-

lara tebessümle yaklaþan

insanlarý görüyoruz. Eþinin

mezarýna dua etmek için

giden adam gülümsüyor.

Ayný þekilde ona savaþtan

bahseden insanlara da

gülümsüyor. Ve bu tebessüm

ona inanýlmaz bir güç veriyor.

Sizce bu bir güven ve huzurtebessümü mü?

Evet, manasý þudur: Olaylarýn

her ne kadar olumsuz boyut-

larý olursa olsun, daima bir

umut ýþýðý var, bir þeyler

mümkün.

Mevlânâ’nýn fikirlerindenfilmin özellikle ele aldýðýboyut bu umut mesajý mý?

Ben bunu hissettim ve filmin

de bunlarý yansýtmasýný umut

ediyorum. Daima bir þeylerin

mümkün olduðunu unutma-

mak lazým. Yeni bir gün doðar

ve en zýt olgular yakýnlaþýr, o

kadar uzak olmadýklarýný

görürler. Mevlânâ filmin

sonunda ele aldýðýmýz bir þii-

rinde, “zehir de benim þifa da

benim” diyor. “Gül de benim

güle aþýk bülbül de benim”

diyor. Filmin isminin bu fikir-

leri yansýtmasýný isterdim.

Mevlânâ’nýn dediði gibi kar-þýtlarý her þeye raðmenyaklaþtýran bir þey mi var?

Evet. Savaþlarda bile, biri

diðeri olmadan olamaz.

Mevlânâ’yý ve felsefesini, 1798’deOsmanlý-Fransa arasýnda geçen olay-larý merkeze alarak anlatan, ‘DinleNeyden’ filminin yönetmeni FransýzJacques Deschamps, Fransa Türkiyearasýnda bugün yaþananlara da gön-dermeler yapýyor. Dünün gündemin-de dostluk ve iki ülkenin yakýnlýðý,bugünün gündeminde ise AvrupaBirliði konusundaki çatýþmalar var.

S E L A M Ý V A R L I K

JACQUES DESCHAMPS

Page 22: Zaman Hollanda

Þ F E Z Ü G R E N T C Ý E J

T A J S Ç E Ý O A J T G Y N

P Ý T Z F O R M Ü L E B A J

E Ü Ç A Þ J K V A H A S K L

N Ý K U F D Ý S K Y A L Ý Y

M E Ç Ý Þ Y Ü T R O E F H A

R K G T O V A A U O T P Ç O

O Ü R Ð E E M S B B V R Z U

F L U D A N S E R V Ý Ý Ü L

E R D A Ð K Z M N M V C E R

T E Ü A L Ý A E G A L K D U

Ý L Ð M T E Þ R D H Ý M O Ð

N Ý M E M R E E V T U Ý J U

Ü H E P T K T O N E J H A Ý

N R Ý R E A Ý R Ö Z L E M M

E E E L Ð H Z V R N S L Ü A

V T S Y Ü A Ý Ý K G A E H Ç

E E O Y H Z Ç O N K Ö Y O U

M H R D Ý A R N U E A K Ý L

Ý G T T F Ð N K D K G N J Z

L O E A N S L E S E K F S P

Þ E C N J A A E N M A S Ý S

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz?

ANTRE, BAYRAM, CÝBUTÝ, ÇOKGEN, DÜÐME, EVRAK, FORMÜL, GENÝZ, HÝKAYE, ÝÇTEN,

KUKLA, LEHÝM, MESLEK, NERGÜZE, OBEZÝTE, ÖZLEM, PEYAMÝ, REYHAN, SÝSAM, ÞATAF,

TEDAVÝ, UÐURLU, ÜSTÜN, VÝZÝTE, YOÐURT, ZÝYAN.

ÞÝFRE KELÝME:

Cam þiþe

Namazbölümü

Bir tür tatlý

Resimdeki (... Þükür)

Bir baðlaç

Kýsaca bizmut

Saygýnlýk

Damardadolaþan

Cana kýyan

Demek oluyor ki

Büyük taþ ev

Yüksek okul

Havada bir gaz

Tenis aleti

Bir sahabi(Ammar bin...)

Aðaç kolu

Mozambikparasý

Bir nota

Yiðitlik,korkusuzluk

Bir deyim

Bursa ilçesi

Yumuþak,ince

Kurtuluþ

Rutbeli polis

Su

Ayýn günsayýsý

Son harfimiz

Bir tür spor

Bir peygamber

Tutsaklýk

Ýstanbul’da bir semt

Büyük mutfak

Yapýt

Baryumunsembolü

Hýristiyanmabedi

Eðreti yapý

Davayýyöneten

Bir tür peynir

Büyük trenistasyonu

Fiyat yaftasý

Bir sahabi

Bir baðlaç

Beyaz

Takdir sözü

Küme

Ýsyankar

Ekin biçmealeti

Vakit

Akla uygun

Geniþ

Dilsiz

Boyun eðen

Mýsýr

ABD’de bir eyalet

Nezir

Ýstanbul’da bir semt

Iþýk, ziya

Satrançta bir taþ

Alt resimdeki(Erdal ...)

Bir süs bitkisi

Durgunluk,tembellik

Ýnatçý

Kare desinlikumaþ

Haya

Peru’nuntrafik remzi

Bir harfinokunuþu

Yüz, çehre

Gaf

Kesici bir alet

Kulaðýnduyduðu

Ýsim

Geniþlik

Kýsacakalsiyum

Bir nida

Son

Ýlgili

Sebep

Bir renk

Ana temel

Cerrahioperasyon

Pasak, leke

Ýllet

Ýnce perde

Bir renk

Aç gözlülük

Lale

bahçesi

Kur’an’ýnilk emri

Kraliçe

Kazýcý birhayvan

Ad

Kötügörünüþlü

yaratýk

Emre hazýr

Sema edenderviþ

Ýsmin bir hali

Bin gram

Denizinkabarmasý

Bir tür kumaþ

8

8

GevezeKýþýn kar

altýnda açançiçek

Artýrma

1 2 3 4 5 6 7

2

1

3

5

4

6

7

Manisa’daünlü macun

Umumi

Rize’ye hasbir bez

SUDOKU BULMACA

Tablodaki tramlý kalýn çizgilerle belir-lenmiþ 3'e 3'lük karelere, 1'den 9'a ka-dar rakamlarý birer kez kullanarak yer-leþtirin. Öyle yerleþtirme yapmalýsýnýzki, bütün 3 lükleri doldurduðunuzdatablonun bütün kutularý yukarýdan aþa-ðýya ve soldan saða 1'den 9'a kadar ra-kamlardan birer kez kullanýlmýþ olsun.

9 3 2

7 5 9

2 9 8

3 7 6

9 3 2

1 6 9

3 4 7 5

5 7 6

9 7 1 4 2

SUDOKUÇÖZÜMÜ

RÜSTEM AYDIN [email protected]

K A R E B U L M A C ASOLDAN SAÐA1) Dinen kesin olarak yapýlmasý gerekenemir.- Þam’da tarihî bir cami. 2) Açýktan,herkesin içinde, meydanda.- Kýrþehir’inbir ilçesi. 3) Tren, tramvay vb. taþýtlardatekerleklerin üzerinde hareket ettiði de-mir yol.- Týpta ve debbaðlýkta kullanýlanmazý tozu.- Bir baðlaç. 4) Bir renk.- Ta-ban, döþeme, yer.- Baþladýðý noktada bi-ten, bir veya daha fazla yere önceden be-lirlenmiþ bir programa göre yapýlan se-yahat. 5) Zikreden.- Herhangi bir konudaiyimser olmayan, kötü yorumlayan (kim-se). 6) Ölüm cezasý.- Formaldehit ile birfenolün yoðunlaþmasý sonucu elde edi-len yapay reçine. 7) Felç, sakatlýk vb. birsebeple yataktan kalkamayan (kimse).-Genellikle giysinin yaka, kol, etek çevre-sine kendi kumaþýndan veya baþka ku-maþtan geçirilen ince þerit. 8) Dul vemuhtaç kadýnlar.- Eski dilde ay.

YUKARIDAN AÞAÐIYA1) Deneylerle henüz yeter derecededoðrulanmamýþ; ancak doðrulanacaðýumulan teorik düþünce, hipotez. 2) Ýl-gili, ilgisi olan. 3) Ýran’ýn güneydoðu-

sunda tarihî bir þehir.- Karate sporun-da bir teknik. 4) Çinkonun sembolü.-Dizgin, yular. 5) Hekimlikte kullanýlan,çok uçucu, renksiz ve kendine özgükokusu olan bir sývý, lokman ruhu.- Lit-yumun sembolü. 6) Kur’an’da birsûre.- Bir böceðin yaptýðý tatlý bir yiye-cek. 7) Geçimsizlik, anlaþmazlýk, arabozuculuk. 8) Ekilen yer, mezraa. 9)Bir ilimiz.- Klasik Türk müziðinde birbirleþik makam. 10) Parola.- Uygula-malý olarak yapýlan askerlik eðitimi.11) Erzurum’da Ýlhanlý Sultaný Ulcaytoile tarafýndan yaptýrýlan tarihî medre-se. 12) Bir tür yaban mersini.- Vücut-tan gözenekler yoluyla atýlan tuzlu sývý.

1

2

3

4

5

6

7

8

1 2 3 4 5 6 77 8 9 10 1211

8 6 9 5 2 1 3 4 77 5 3 8 9 4 6 2 14 2 1 7 6 3 8 9 56 9 4 3 7 8 5 1 22 8 5 1 4 6 9 7 31 3 7 2 5 9 4 6 83 7 6 9 8 2 1 5 45 4 8 6 1 7 2 3 99 1 2 4 3 5 7 8 6

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

H Ý D R O M E T R Ý A

E S K Ý P A Z A R B R

M N M A H Ý R S Ý Z

F A S L A Y E M U T

Ý T A P R E T O R Ý K

K K A M E T D E R Ý

Ý M A R E T T E T Ý R

R

1

2

3

4

5

6

7

8 U L E T B A L A M A

ZAMAN HOLLANDA

BULMACA

8 KASIM 2008 22ÇÖZÜMÞFEZÜGRENTCÝEJ

TAJSÇEÝOAJTGYN

PÝTZFORMÜLEBAJ

EÜÇAÞJKVAHASKL

NÝKUFDÝSKYALÝY

MEÇÝÞYÜTROEFHA

RKGTOVAAUOTPÇO

OÜRÐEEMSBBVRZU

FLUDANSERVÝÝÜL

ERDAÐKZMNMVCER

TEÜALÝAEGALKDU

ÝLÐMTEÞRDHÝMOÐ

NÝMEMREEVTUÝJU

ÜHEPTKTONEJHAÝ

NRÝREAÝRÖZLEMM

EEELÐHZVRNSLÜA

VTSYÜAÝÝKGAEHÇ

EE OYHZÇONKÖYOU

MHRDÝARNUEAKÝL

ÝGTTFÐNKDKGNJZ

LOEANSLESEKFSP

ÞECNJA AENMASÝS

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz?

ANTRE, BAYRAM, CÝBUTÝ, ÇOKGEN, DÜÐME, EVRAK, FORMÜL, GENÝZ, HÝKAYE, ÝÇTEN,

KUKLA, LEHÝM, MESLEK, NERGÜZE, OBEZÝTE, ÖZLEM, PEYAMÝ, REYHAN, SÝSAM, ÞATAF,

TEDAVÝ, UÐURLU, ÜSTÜN, VÝZÝTE, YOÐURT, ZÝYAN.

KELÝME AVI

Page 23: Zaman Hollanda

“Komþusu aç iken kendisi tok

yatan bizden deðildir.” Hz

Muhammed

“Hürmet et, hürmet gör. Nimet

ver, nimet bul. Acý acýsýnlar; hadi

bir þeyler ver yoksullara.” Mevlâ-

nâ, Divan-ý Kebir, 2. s 147, beyit:

1.186.

Birleþmiþ Milletler Gýda ve

Tarým Teþkilatý (FAO), 16

Ekim’i “Dünya Gýda

Günü” olarak belirlemiþ; dün-

yadaki savurganlýða bakarak da

9-16 Ekim günlerini “Beslenme

ve Gýda Ýsrafýný Önleme Hafta-

sý” olarak belirtmiþtir.

Saðlýklý ve üretken olabil-

mek için yeterli ve dengeli bes-

lenmeliyiz. Yeterli ve dengeli

beslenme her insanýn kendi

vücudunun ihtiyacýna yetecek

ölçüde besin almasýdýr; fazlasý

þiþmanlýk ve çeþitli hastalýklara

yol açabilir.

Kimileri yeterli ve dengeli

beslenmeyi pahalý ürünlerle

beslenme olarak anlarlar ki, bu

doðru deðildir. Her yiyeceðin

farklý alternatifleri vardýr.

Önemli olan, bunlarý bilmek ve

yeterince tüketmektir. Bazen

daha ucuz yiyecekler besin

deðeri açýsýndan daha deðerli-

dir; ama alýþkanlýklarýmýz bizi

yanlýþ yöne sevk edebilir. Daha

deðerli olan bulgur yerine pirin-

ci tercih etmek veya yaðsýz pey-

nir yerine yaðlý peynir kullan-

mak gibi. Pahalý ürünleri

ekonomik ürünlerle karýþtýrmak

da yiyeceklerin eþit daðýlýmýnýn

olmadýðý dünyamýzda, et vb.

gibi yiyeceklerin açlýk çeken

insanlara gidebileceði ümidiyle

dikkatli tüketilmelidir. Bu, sað-

lýk için de gereklidir. Günlük

ihtiyaçtan fazla alýnmasý çeþitli

hastalýklara neden olan kýrmýzý

eti, baklagiller ve sebzelerle

piþirerek, baþka kiþilerin de

yararlanmasýna býrakmalýdýr.

Çok sevilen þeker, hamur iþi

gibi enerji deðeri yüksek olan

yiyecekler için de bu þekilde

düþünülmelidir. Yiyecekleri dik-

katli kullanmak, göze pek

görünmese de savurganlýðýn

önlenmesinde etkin önlemler-

den biridir.

Yiyeceklerin görünen israfý

ise evlerde ve özellikle toplu

yemek yapýlan mutfaklarda ger-

çekleþmektedir. Diðer toplu

yemek yapan kuruluþlarda göz-

lemim olmadý ama yatýlý okulla-

rý ve otel mutfaklarýný ve bu

mutfaklarda yapýlan savurgan-

lýklarý çok iyi biliyorum.

Evlerde kiþi sayýsýna uygun

yemek yapýlmalýdýr. Birkaç gün

için yapýlan yemekler istekle

yenmeyeceði için boþa gitmek-

tedir. Misafir ya da hanýmlarýn

sýra günlerinde on beþ, yirmi

çeþit hazýrlanan tatlý-tuzlu

hamur iþleri, salata vb. masada

öylece kalmakta, bekleyen yiye-

ceklerin çoðu konu komþuya

daðýtýlmaktadýr. Bugünlerde üç

çeþitten fazla yapýlmamalýdýr;

böylelikle ev sahibi çok yorul-

mamýþ da olur.

Yatýlý okullarda ise özellikle

yýl sonuna doðru artan yiyecek

maddelerinin bitirilmesi için

özel gayret gösterilir. Özellikle

hesaplanmadan alýnan fazla

malzemelerin tüketilmesi için,

her gün öðrencilerin hiç sevme-

diði ya da tekrarýndan býkacaðý

yemekler yapýlýr ve masalarda

kalýr. Yýllarca önce yatýlý okulda

okurken sene sonuna doðru

niþastalý peltenin, görevli öðret-

menin konuþmasýna raðmen,

reddedilmesi gibi. Ayný olay

ertesi yýl, ertesi yýl aynen tekrar-

lanýr, niþastanýn az alýnmasý

düþünülmez.

Yemek israfýnýn en yoðun

olduðu yerlerin baþýnda ise yýl-

dýz sayýsý çok oteller gelmekte-

dir. Açýk büfelerden masalara

taþýnan yemeklerin çoðunun

tabaklarda kalmasý, servis masa-

larýnda sunulan yemeklerin

heba olmasý dýþýnda, mutfakta

çalýþýrken de çok savurganlýklar

yapýlmaktadýr. Ýzmir’de öðret-

menlik yaptýðým yýllarda büyük

otellerden birinde arkadaþým

Nevin Yýlmaz’la eðitim alýrken

þahit olduðumuz bir olay ikimizi

de hayretler içinde býrakmýþtý.

Salata-

nýn üstüne

r e n d e l e n m e s i

için çok az bir kaþar peyni-

rine ihtiyaç vardý. Çalýþan þef

istedi, yarým kiloya yakýn bir

peynir geldi, þef hazýr salatanýn

üstüne þöyle bir rendeledi ve

artaný çöp öðütme makinesine

attý. Hemen koþtuk, peyniri

orada çalýþan kadýna vermelerini

söyledik, ama kuralmýþ, böyle

olmasý gerekiyormuþ, yoksa

çalýþanlar evlerine götürmek için

iyi yemek yapmazlarmýþ. O

zaman neden ihtiyaçtan fazla

çýkarýrlar, anlayamamýþtýk.

Ýngiltere’de yemek eðitimi aldý-

ðým okulda, derste kullanýlacak

malzemelerin gramý gramýna

ölçüldüðüne þahit olmuþtum.

Onlar zengin, biz az geliþmiþ

ülkeydik ama çok haklý olarak

ellerindeki malzemeyi ihtiyaca

yetecek kadar, boþa vermeden

kullanýyorlardý.

Ülkemizde ekmek israfýnýn

çok olduðu zaman zaman gaze-

telerde görülür.

Haydi, gelin bugün bir tirit

yaparak bayat ekmeklerimizi

deðerlendirelim ve gýda israfýna

da katkýda bulunmuþ olalým.

Kaynak: Konya Mutfak Kül-

türü ve Konya Yemekleri, Rumi

Yayýnlarý

ZAMAN HOLLANDA

AÝLE

8 KASIM 200823

Kimileri yeterli ve dengeli beslenme-yi pahalý ürünlerle beslenme olarakanlarlar ki, bu doðru deðildir. Heryiyeceðin farklý alternatifleri vardýr.Önemli olan, bunlarý bilmek ve yete-rince tüketmektir. Bazen daha ucuzyiyecekler besin deðeri açýsýndandaha deðerlidir; ama alýþkanlýklarý-mýz bizi yanlýþ yöne sevk edebilir.

N E V Ý N H A L I C I

PatlýcanlýtiritMALZEME:

4 kiþilik

Piþme süresi:30 dakika� 4 yk sadeyað� 4 baþ soðan

(halka doðranmýþ)� 6 patlýcan (kuþbaþý doð-

ranmýþ)� 6 kýl biber (doðranmýþ)� 3 domates (kabuklarý alýnýp doðranmýþ)� 6 yk kýyma (kavrulmuþ)� 2 sb su� Yeterince tuz ve karabiber� 4 tandýr ekmeði veya ½ bayat ekmek � ½ sb maydanoz (kýyýlmýþ)

Yapýlýþý: Yaðla soðaný kavur, önce patlýcanlarý sonra biberle-ri ilave et, kavur. Kýymayý domatesi koy, çevir. Tuzu, biberi,suyu koy, piþir. Ilýnýnca kuþbaþý doðranmýþ ekmeklerin üze-rine gezdir. Maydanoz serp, sofraya çýkar.

Ekmek, sofralarýmýzýn baþ tacý, olmazsa

olmazlarýndandýr. Her fýrýnýn önünden

geçip giderken taze ekmek kokusu sarar

bizi. Tok olsak bile acýktýðýmýz hissine kapýlýrýz.

Þöyle çýtýr çýtýr taze ekmekle yapýlan kahvaltý-

nýn tadýna doyum olmaz. Bazen ekmek ihti-

yaçtan fazla alýnýr. Ertesi güne de tazeliðini kay-

betmiþ, biraz bayatlamýþ olarak kalýr. Bayat

ekmeði yemek taze ekmeði yemek kadar cazip

olmasa da bazen mecburiyetten yemek zorun-

da kalýrýz. Bazen de annelerimizin yaptýðý gibi

çeþitli þekillerde deðerlendirmek de mümkün.

Ufalanmýþ bayat ekmekler köfte için, kýzartýlmýþ

bayat ekmekler çorba için yapýlabilecek alterna-

tiflerden bazýlarý. Bugün bayat ekmekleri siz

gençlerin de severek yapabileceðiniz ve afiyetle

yiyebileceðiniz, son yýllarýn favori yiyeceklerin-

den pizzaya dönüþtürdük. Yani bayat ekmek

dilimleri bu kez çok lezzetli. Yanýnda çay iyi bir

alternatif bence. Yani arkadaþlar pizzalar fýrýna,

çay da ocaða...

Yapýlýþý: Dilimlenmiþ ekmekler fýrýn tepsisi-

ne dizilir. Salça, süt ve kekik karýþtýrarak ekmek

dilimlerinin üzerine bolca sürülür. Dilimlenmiþ

domates, yuvarlak doðranmýþ biber dilimleri

ekmeklerin üzerine yerleþtirilir. Dilimlenmiþ

sucuk veya sosis dilimleri de eklenir. En son

rendelenmiþ kaþarlar eþit miktarda ekmeklerin

üzerine konur. Ekmek dilimlerinin üzerine hafif

sývý yað gezdirilir. Sonra fýrýna verilir. Kaþarlar

eriyene kadar piþirilir. Sýcak servis yapýlýr.

Nurbanu Arslan

PizzaMALZEME:

� 1 bayat ekmek (dilimlenmiþ)� 2-3 sivri biber� 2 domates� 100 gr kaþar rendesi� 2 kaþýk salça� ½ su bardaðý süt� Sývý yað� Salam, sosis dilimleri� Kekik

Ekmekleri pizza yapalým

Dünya Gýda Günü ve savurganlýk

Page 24: Zaman Hollanda

Týpký kilise ve camiler

gibi sinagoglar da yur-

dun dört bir yanýna

yayýlmýþ. Kimi zamanla

cemaati kalmadýðý için kade-

rine terk edilmiþ kimi de

yangýnlara yenik düþmüþ.

Var olan sinagoglar ise yaþa-

nan tatsýz olaylar nedeniyle,

daha çok güvenlik gerekçesi

ile kapýlarýný düðün ya da

cenaze dýþýnda nerdeyse

sadece kendi cemaatine açar

olmuþ. Örülen büyük duvar-

larýn ardýnda Yahudi cema-

atinin dini ritüellerine ev

sahipliði yapan sinagoglara

daha çok da bu gerekçeyle

yabancýyýzdýr. Sinagoglarýn

kapýlarý fotoðraf sanatçýsý

Ýzzet Keribar’ýn dört yýl üze-

rinde çalýþtýðý Türkiye’nin

sinagoglarý projesiyle birçok

kez açýldý. Kendisi de Yahudi

cemaatine mensup olan

Ýzzet Keribar ile Türkiye’deki

sinagoglarý ve günümüz

Yahudilerinin din ile olan

iliþkilerini konuþtuk.

Bu proje nasýl ortaya çýktý?

Birkaç yýl önce, cemaat baþ-

kaný Silvio Ovadya Bey, ben-

den böyle bir proje hazýrla-

mamý ve sinagoglar

konusunun yeni bir eserle

güncellenmesini istedi.

Kitap tanýtým gününde 19-

23 Ekim arasýnda gerçekle-

þecek fotoðraf sergisi 50

eserden oluþuyor. Bu fotoð-

raflar daha sonra da 25 adet

eklenerek toplam 75 fotoðraf

olarak Tel Aviv’de sergilene-

cek. Türkiye’nin renkli etnik

yapýsýný anlatan ve kalýcý

olduðunu düþündüðüm

böyle bir esere imza attýðým

için çok mutluyum. Metinle-

ri araþtýrmacý dostum Naim

Güleryüz tarafýndan hazýrla-

nan bu eser umarým birçok-

larý tarafýndan beðenilir ve

alýnýr.

Sinagoglarýn hikâyesinedir?

Biliyorsunuz Yahudilik çok

eski bir din. Avrupa toprak-

larýnda Roma Ýmparatorlu-

ðu’nda ve daha çok önceleri

Ortadoðu’da tüm þehirlerde

sinagoglar vardý. Hatta ben

üç sene önce Suriye’ye git-

tim. Orada da eskiden birçok

sinagog olduðunu gördüm.

Türkiye’deki sinagoglara

gelince þuna iþaret etmek

istiyorum. Türkiye’de Yahu-

diler aslýnda ikiye bölünür.

Ancak en eskisinden baþla-

mak gerekirse Bizans döne-

minde Fatih Sultan Mehmet

Ýstanbul’u aldýðýnda burada

Yahudiler de vardý. Ýspan-

ya’dan ve Portekiz’den 15.

yüzyýlýn sonunda sürülen

Yahudiler ,Ýspanyolca

konuþmayý uzun yýllar sür-

dürdü. Ama bugün artýk yeni

nesil bu antik Ýspanyolcayý

nerdeyse tamamen unuttu,

Türkçe konuþuyor. Engizis-

yondan kaçmak zorunda

býrakýlan ve Osmanlý Ýmpa-

ratorluðu’na kabul edilen

“Sefarad” olarak bilinen

Yahudiler, Ýstanbul’un çeþitli

mahallelerine ve baþta Ege

ile Trakya olmak üzere Tür-

kiye’nin birçok þehrine yer-

leþtirildiler ve her mahalle-

nin bir sinagogu oldu. Bizans

döneminde yaþayan Roman-

yotlarýn sinagogu ayrý idi.

Baþta iki cemaat birbirine hiç

karýþmadý. Fakat 17. yy’da

Romanyotlarýn sinagogu

yanýnca burada iki cemaat

sinagog olmadýðý için kay-

naþmak durumunda kaldý.

Daha sonralarý evlendiler,

kaynaþtýlar. Ancak. 19. yüz-

yýlýn ikinci yarýsýnda ve 20.

yy baþýnda ise Orta Avru-

pa’daki baskýlardan kaçmak

zorunda býrakýlan yeni bir

akým, yani Aþkenaz Yahudi-

leri geldi. Onlar “Yidiþçe”

konuþuyordu. Almancanýn

farklý bir lehçesi olan ve

Avrupa’daki Yahudilerin

konuþtuðu ortak dildi Yidiþ.

Bu tatsýz olaylar biterse doð-

duklarý yerlere dönmeyi

düþünüyorlardý ancak Türki-

ye’ye yerleþtiler ve kaldýlar.

Bunlar ikinci bir kolu oluþtu-

ruyor. Bir þey daha eklemek

istiyorum her ne kadar

küçük bir cemaat ise de

Karay Yahudilerini de saya-

biliriz. (Kýrýmlý) diye de bili-

nirler. Bunlarýn Ýstanbul’da

bir tane sinagogu var. Türki-

ye’de cemaatleri 150-200

kiþi civarýnda. Onlardan

gerçekten de çok az kiþi

kaldý. Kendi aralarýnda evle-

nen birkaç yýl öncesine

kadar hahambaþýlýk tarafýn-

dan da Yahudi olarak görül-

meyen Yahudilerin farklý bir

kolu. Artýk bu dönem geçti

her yere kabul ediliyorlar

burada.

ZAMAN HOLLANDA

RÖPORTAJ

8 KASIM 2008 24

Sinagoglar havaalaný gibi korunuyorFotoðraf sanatçýsý Ýzzet Keribar,Türkiye’deki sinagoglarý dörtyýl süren bir çalýþma ile ayrýntýlýbir biçimde görüntüledi. Sonyýllarda gerçekleþen saldýrýla-rýn da etkisi ile bugün sinagog-larýn en büyük probleminingüvenlik olduðunu söyleyenKeribar’ýn fotoðraf sergisiBeyoðlu’da casadell’ARTEsergi salonunda 19-23 Ekimtarihleri arasýnda gezilebile-cek.

R A H Ý M E S E Z G Ý N

Foto

: Meh

met

Yam

an

ÝZZET KERÝBAR

Page 25: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

RÖPORTAJ

8 KASIM 200825Bütün bu cemaatlere aitsinagoglar þu anda mevcutmu?

1860’lý yýllarda yapýlmýþ 3-4

tane varken bugün bir Aþkenaz

sinagogu vardýr. Ankara’da bir,

Ýzmir’de birkaç tane ama ne

yazýk ki Anadolu’da çok kalma-

dý. Tokat’ta vardý, Turgutlu’da,

Tekirdað’da, Samsun’da, Van

ve Baþkale’de Þanlýurfa’dakile-

re ne olduðu tam olarak belli

deðil. Adana’da, Antakya’da ve

Ýskenderun’da hâlâ var.

Gaziantep’teki duruyor ama

yýkýk halde. Kilis’teki de yýkýk

halde. Yýkýlmýþ olanlarla bera-

ber toparladýðýnýz zaman

Ýzmir’de 10-15, Ýstanbul’da 30

ve Trakya ile Anadolu’da belki

10-15 sinagog var. Ben bu

çalýþma için 65 tane sinagog

belirledikten sonra yerel cema-

atlerden randevular alýndý.

Bazen randevu almaya da

gerek kalmadý. Gaziantep’teki

sinagogda kimse yoktu. Duvar-

larýndan atlayarak içeri girdim.

Ne kadar sürede tamamlandýçalýþmanýz?

3,5-4 sene süren bir çalýþma

oldu. 15 yýl önce yapýlan Ersin

Alok ile Mili Mitrani’nin Ana-

dolu sinagoglarý kitabý bize

kaynak oldu.

On beþ sene içerisinde sina-goglar nasýl bir deðiþimgeçirmiþ?

Çok kayýp. Önemli sinagoglar-

dan Edirne’deki yýkýldý. Ben

fotoðraf çekerken baþýma yýkýl-

madý ama tam bir hafta sonra

yaðmurdan yýkýlmýþ.

Peki, sinagoglara nedencemaat sahip çýkmýyor?

Niye bu kadar eski eserler var-

ken, el yapýmý göz nuru varken

neden korunmuyor? Ben de

kendi kendime ayný soruyu hep

sordum. Camilerde de vardýr

bu. Niye terk ediliyorlar çünkü

o veya bu sebepten ötürü, o

þehirlerde ya da o mahallelerde

de cemaat kalmýyor. Farklý

nedenlerle Anadolu’daki ve

Trakya’daki cemaatler baský

gördü. Urfa’da, Van’da,

Antep’ten cemaatler gitmek

durumunda kaldý. Cemaat git-

tikten sonra buradaki cemaat

liderlerinin her sinagogla ilgile-

nebilme imkânlarý yoktu.

Ancak kendi cemaatlerinin

sinagogu ile ilgilendiler. Bütçe-

leri çok ufak. Böyle olunca artýk

Antep’teki yýkýk sinagogla

kimse ilgilenemiyor.

Türkiye’de birçok zenginYahudi var diye biliyoruz,onlar neden yardým etmiyor?

Ediyorlar ve etmeye devam edi-

yorlar da yýkýlmýþ olanlar için

sorun baþka. Yardýmlar daha

çok yardým, hastane, yaþlýlar evi

ve yetimhane gibi sosyal

kurumlarýna yönelik. Bir proje

olmasý lazým. Diyelim ki

Gaziantep sinagogunu ayaða

kaldýracaðýz. Belediye izin vere-

cek mi buna? Halk ister mi

bunu? Emin deðilim bundan,

çünkü orada cemaat kalmamýþ.

Biz Türkiye olarak buna hazýr

mýyýz? Oturuyorlardý ama gitti-

ler ya da kovuldular. Gelen

yabancýlara ne diyeceðiz?

Gaziantep, Kilis, Baþkale, Tokat

gibi yerlerde bunu böyle

düþünmek lazým. Yapýlmasý

gereken þu anda Edirne’de

yapýlanýdýr. Bu eski yapýlarý

tamamen yok olmadan onlarý

restore ederek birer kültür mer-

kezine dönüþtürmek.

Þu anda faaliyette kaç sina-gog var?

Ýzmir’de 5, Ýstanbul’da 10 tane.

Adana, Ýskenderun, Ankara,

Bursa, ve Kýrklareli ile Çanak-

kale’yi de sayabiliriz.

Cemaat sinagoglara devamediyor mu?

Cumartesi ile bayramlarda

sinagoglar bayaðý dolar. Daha

dindar olanlar ise günlük dua-

lara katýlýrlar. Dindarlýktan çok

burada son yýllarda sýk sýk

konuþulan konu MIKS evlilik-

ler. Cemaatin asimilasyona

uðramasý pek istenmiyor. Ama

bakýn ki, benim oðlum bir

Müslüman kýzý ile evlendi, kýzý

çok sevdik ve derhal kabullen-

dik. Biliyoruz ki miks evlilikler-

de bazen sorunlar çýkabiliyor.

Birbirlerine âþýk oluyorlar, sevi-

yorlar ama çocuk olduðu

zaman Yahudi midir, Müslü-

man mýdýr, deðil midir tartýþ-

malarý olabilir. Ýleride beklen-

medik durumlar yaþanabilir.

Bunu yaþadýk, çok gördük. Çok

baþarýlý olan evlilikler de oldu.

Zaten aslýna bakarsanýz bugün

cemaat çok ufak olduðu için

asimilasyonu engellemek

mümkün deðil. Cemaat sina-

gogdaki dualara herkesin katýl-

masýný, bayramlarda boy gös-

termesini istiyor. Ben dinî

ritüelleri çok iyi bilmiyorum

ama az da olsa bazý bayramlara

katýlýyorum. Belki küçükken

aileden gelme din eðitimi

almadýðým için böyle.

Yahudilerde nesil atladýkçadaha mý dindar oluyorlar,yoksa dindarlýk azalýyor mu?

Hayýr. Bu dönem dönem deði-

þen bir durum. Mesela dünyada

Ýslam’a bir dönüþ var. Bence

Yahudilikte ya da Hýristiyanlýk-

ta da böyle bir durum olduðu

düþünülebilir. Paralel olarak

yukarý doðru çýkýyor. Yahudile-

rin kutsal günü (Þabat akþamý)

yani cuma akþamý ailelerde

yemek öncesi dua okunur. Son

zamanlarda eskiye göre buna

çok uyulduðunu görüyoruz.

Böyle bir toparlanma var. Bir de

“Kaþer” olayý var. Eskiden o

kadar bakýlmazdý “Kaþer”e.

Þimdi düðün mü yapacaksýnýz,

davet mi vereceksiniz: Ýkramla-

rýn, geleneklere göre hahamba-

þýlýðýn onayýndan geçmiþ olma-

sý gerekiyor. Örneðin de size

bir bonfile verilmiþse arkasýn-

dan sütlaç verilmez. Eskiden bu

kadar uygulanmayan ama son

zamanlarda daha büyük bir

titizlikle uygulanan bir âdet

oldu.

Çok dindar olmamanýz sizicemaatten uzak kýlýyor mu?

Sanmýyorum. Bana hiç kimse

“Aþkolsun, sinagoga niye daha

sýk gelmiyorsun?” demedi ama

ne düþündüklerini bilemem.

Aslýnda çocukluðumdan beri

cemaat ya da yardým kurumla-

rýna, ne yazýk ki, hiç gönüllü

olmadým. Bunun da piþmanlý-

ðýný duymuyor deðilim.

Günümüzde sinagoglarýn enbüyük sorunu ne?

Cemaatin en büyük sorunu

güvenlik. Sinagoglarda da

güvenliði saðlamaya para yetiþ-

tiremiyorlar, belki yurtdýþýndan

bilimsel yardým alýyorlar. Özel-

likle Neve Þalom ve Þiþli Bet

Yakov sinagoglarýna saldýrýlar

yapýldýktan sonra güvenlik iyice

artýrýldý. Eskiden elinizi kolu-

nuzu sallayarak sinagoga gire-

bilirdiniz. Güvenlik çok ucuz ve

kolay yapýlabilen iþ deðil.

Güvenlik sinagoglarda havaa-

lanlarýndaki gibi. Kimlik kont-

rolü yapýlmadan pek içeri

almazlar. Patlamalara karþý

demir destekli kalýn duvarlar ve

kapýlar yapýldý. Eskisine göre

çok iyi þu anda. Çoðu zaman

kapýdakiler sizin hangi amaçla

geldiðinizi ya da kimi tanýdýðý-

nýzý sorabilirler.

Sizi almadýklarý oldu mu?

Hayýr, araþtýrmak için beklet-

tikleri çok oldu.

Sinagoglarýn mimari yapýsýnasýldýr?

Genelde birbirlerine benziyor-

lar. Tabii ki katedral gibi büyük

düþünmemek lazým. Buradaki

cemaat hiçbir zaman çok büyük

olmadý. Ahþap olanlar ve taþ

olanlar var. Fakat ahþap olan

pek kalmadý. Ýstanbul’da o

kadar çok yangýn oldu ki birço-

ðu yandý. 19. yy’dan kalan ve

bugün benim çok sevdiðim

Ýzmir sinagoglarý var. Sinagog-

larýn birçoðu restore edildi.

Restore olunca orijinalliklerini

kaybedebilirler. Restorasyon

sýrasýnda uyumsuzluklar olabi-

liyor o zaman da eski havalarý

bozuluyor.

Sinagoglardan rahat görüntüalabilen tek fotoðrafçý sizmisiniz?

Alberto Modiano var. Düðün-

lerde ve törenlerde çeken biri o.

Ýzmir’de yaþayan usta fotoðraf-

çý Yusuf Tuvi var.

Page 26: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

SÝNEMA

8 KASIM 200826

Hollywood deðil mi,çeker de eleþtirir de...

Hollywood her

zaman onu bunu

iðneleyen bir

endüstri deðildir. Yeri gelir

politikacýlarý, yeri gelir tele-

vizyoncularý, yeri gelir spor

sektörünü alabildiðine

yerer, hatta yerden yere

vurur. Ama, doðrusu bu ya,

ara ara çuvaldýzý kendisine

batýrdýðý da olur.

Vizyona giren “Tropic

Thunder/Tropic Fýrtýna”da-

ki baþrol oyuncularýnýn

‘hafifliðine’ ve filmin

komedi menzilinde dola-

þan olay örgüsüne bakma-

yýn siz. Film bir yandan da

Hollywood’daki acýmasýz

çarka dair bir yergi. Bir

Vietnam Savaþý filmi çek-

mek üzere tropik bir

ormanda bulunan büyük

bütçeli bir Hollywood pro-

düksiyonu için kollar

sývanmýþtýr. Filmin üç

önemli yýldýzý, Jeff Portnoy

(Jack Black), Tugg Speed-

man (Ben Stiller) ve Kirk

Lazarus (“Tropik Fýrtýna”yý

kiþisel bir þova dönüþtüren

Robert Downey Jr.) çekim

mekanýnda hazýr ve nazýr-

dýrlar. Belli ki acemi bir yö-

netmen olan Damien

Cockburn (Steve Coogan)

giderek kontrolden çýkan

proje ve bütçe sorunlarý

yüzünden ecel terleri dök-

mektedir. Yapýmcý stüdyo-

nun yöneticisi Len

Grossman’ýn nefesi ve hid-

deti de her an ensesindedir.

Biri uyuþturucuyla, bir

diðeri egosuyla, öbürüyse

yeteneksizliðiyle boðuþan

üç aktörün kendilerini bir

anda ‘gerçekten’ bir sava-

þýn ortalarýnda bulmalarýyla

‘çekimler’ de iyiden iyiye

þenlenir.

Komedi gibi ‘hafif’

addedilen bir türe mensup

Özellikle koyu sinemaseverler için‘film içinde film’ þeklinde cereyaneden olay örgüleri ayrý bir heyecanverir. Hele bir de Hollywood özeleþti-ri yapýyorsa, o film tadýndan yenmez!

B U R Ç Ý N S . Y A L Ç I N

TROPÝK FIRTINA

Page 27: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

SÝNEMA

8 KASIM 200827“Tropik Fýrtýna”, gerek giþede

topladýðý tomarlarý, gerekse

eleþtirel anlamda aldýðý övgü-

leri de hesaba katarsak, bu

yazý ABD salonlarýnda sürpriz

bir baþarýyla kapattý. Bizde de

ayný derecede ilgi görür mü,

bilinmez, ancak özellikle

Vietnam filmlerine aþina

olanlar, filmin kurcaladýðý kli-

þelerle bir hayli mavra

yapacaklar, bizden söylemesi.

Ýðne/çuvaldýz atasözüne

boþuna gönderme yapmadýk.

Hollywood, eðer konu kendi-

siyse, asla özeleþtiriden kaçýn-

mýyor. Hatta diyebiliriz ki, bu

tip filmlere soyunan yönet-

menler endüstri içindeki ‘kirli

çamaþýr’lardan býkkýnlýk gel-

mesinden midir nedir, ekmek

teknelerini sarsmaktan çekin-

mezler. Bu iþe büyük bir stüd-

yo eliyle ilk kez soyunan ve

cesaretinden dolayý büyük

alkýþ toplayan büyük usta

Billy Wilder’ýn 1950 tarihli

filmi “Sunset Bulvarý” tam da

bunu yapan, öncü bir filmdir.

Hatta filmin ön gösterimi

sonrasý, dönemin büyük stüd-

yolarýndan MGM’nin o

zamanki patronu Louis B.

Mayer’in, Billy Wilder’ý ‘mes-

leðin itibarýný iki paralýk

etmek’le suçlamasý malum bir

hadisedir.

Film, sessiz dönem film

yýldýzý Norma Desmond’ýn

hikâyesini anlatýr. Sinemaya

sesin gelmesiyle birlikte yýldý-

zý da sönen Desmond artýk

malikanesine çekilmiþ, ama

setlere parlak bir ‘yeniden

dönüþ’ umudunu da yitirme-

miþtir. Bir gün yanýna taþýnan

genç ve yetenekli senarist Joe

Gillis’in varlýðýyla yeniden

hayata ve iþine tutunur, ama

bu umut onun için çýldýrýþ,

cinnet ve hatta cinayetin

kapýlarýný aralayacaktýr. “Sun-

set Bulvarý”, Hollywood’un

nasýl bir öðütücü, nasýl nan-

kör bir canavar olduðunu per-

deleyen, bugün bile tazeliðini

koruyan bir sinema klasiði.

Robert Altman baþyapýtý:Oyuncu…

Sinema endüstrisinde dönen

kirli oyunlara ve sektörün iç

yüzüne dair çok çarpýcý bir

diðer baþyapýt da 1992’de

Robert Altman’dan gelmiþti:

“The Player/Oyuncu”... Vak-

tiyle bir senaryosunu reddet-

tiði bir senarist tarafýndan

tehdit edilen bir stüdyo yöne-

ticisinin hikâyesidir bu. Teh-

ditler arttýkça da gelsin masa

altý anlaþmalarý, çevrilen

dümenler, çirkeflikler... Alt-

man’ýn tüm bunlarý komediye

yaslanan bir tonda yapmasý ve

bu sýrada ucuzluklara asla

prim vermemesi daha da tak-

dire þayandýr.

Endüstrinin ipliðini pazara

çýkaran filmlerden biri de

1995 tarihli “Get Shorty / Tut

Þu Bücürü” olsa gerek. Bura-

da da patronunun birtakým

‘tahsilatlarýný’ yapmak üzere

Hollywood’a adým atan bir

mafya tahsilatçýsý vardýr. John

Travolta’nýn canlandýrdýðý

Chili Palmer adýndaki bu

‘balta’ ne yapar eder sonunda

film sektörüne kapaðý atar.

Peki baþrollerini Eddie

Murphy ve Steve Martin’in

paylaþtýðý, 1999 tarihli Frank

Oz komedisi “Bowfinger /

Çatlak Yönetmen”i hatýrlýyor

musunuz? Hani tutkulu, ama

parasýz ve dolayýsýyla da biça-

re yönetmen Bobby Bowfin-

ger’ý (Martin),,, Adamcaðýz

yeni senaryosuna para bula-

mamaktadýr. Suratýna kapatý-

lan onca kapýdan sonra, niha-

yet bir yapýmcý ona finansman

sözü verir, ancak bir þartla:

Filmde Hollywood’un bir

numaralý yýldýzý Kit Ramsey

(Murphy) oynayacaktýr.

Bowfinger, onu bir türlü ikna

edemeyince, cebindeki tek

atýmlýk barutunu çýkarýr: Ram-

sey’nin görüntülerini gizli gizli

çekerek bu görüntüleri elinde-

ki hikâyeye uygun olarak

montajlamak... Zaten filmin

en lezzetli anlarý da bu ‘gerilla’

usulü sinemacýlýðýn baþ gös-

terdiði anlara tekabül eder.

Sonunda nasýl pespaye, nasýl

sefil bir filmin çýktýðýný bilmem

söylemeye gerek var mý?

2000’li yýllarda baþka

büyük ustalar da Hollywo-

od’un perde arkasýný resmet-

meye soyundular. Bunlardan

biri her zaman kendine özgü

vizyonuyla saygý toplamýþ yö-

netmen David Lynch’ti. 2001

tarihli bol ödüllü filmi “Mul-

holland Çýkmazý/Mulholland

Dr.”, Hollywood’a þöhret

hayalleriyle yeni ayak basan

bir genç kadýnýn yaþadýklarýna

odaklanýr. Ya da gerçekten

öyle midir acaba? Her zaman-

ki gibi bir noktadan sonra

tipik bir Lynch bulmacasýna

dönüþen bu film de þöhret

uðruna ne umutlarýn heder

olduðunu tasvir eder kýsaca.

Son olarak, çarpýcý bir

örnek de bundan altý yýl kadar

önce Woody Allen’dan gel-

miþti. Bizde vizyon yüzü gör-

meyen, yalnýz Ýstanbul Film

Festivali kapsamýnda gösteri-

len “Hollywood Ending/Hol-

lywood Tarzý Son” yönetme-

nin Hollywood’la alenen alay

ettiði, hatta kafa bulduðu bir

filmdi. Woody, yeni çektiði

film esnasýnda yavaþ yavaþ

‘körleþen’ ama projeyi yitirme

kaygýsýyla bunu çevresindeki-

lere ‘çaktýrmayan’ ve ama

görerek ama görmeyerek,

filmi tamamlamak için adeta

bin bir takla atan bir yönet-

meni canlandýrýr. Kör kör de

filmi bitirir. Hollywood’un her

þeyi ‘kör gözüm parmaðýna’

bir üslupla anlattýðýný bundan

daha iyi ne söyler ki?

HOLLYWOOD TARZI SON

Page 28: Zaman Hollanda

Filistin Halk Kurtuluþ Cephe-si lideri Ahmed Saadad,Ýsrail Turizm Bakaný Reha-

vam Zeevi’nin öldürülmesi üzeri-ne üç yýl önce tutuklandý. Bu,hayatýnýn bir kýsmýný cezaevlerin-de geçirmiþ Filistinli lider için sür-priz deðildi. O içeride iken eþiAbla Saadad ise en büyüðü 26yaþýnda olan 4 çocuðuna baktý,büyüttü. Üçüne üniversite okuttu,biri ise liseye devam ediyor.Bunun yanýnda hem siyasi faali-yetlerine devam etti hem de Top-lumsal Geliþme Bakanlýðý’ndaçalýþtý. Beytlaham ÜniversitesiKamu Yönetimi Bölümü mezunuolan Abla Saadad, “Beni toplum-sal ve politik bir aktivist sayabilir-siniz. Ahmed Saadad’ýn ve tümFilistinlilerin özgürlüðü için çalý-þýyorum.” diyor. Filistin’deki birkadýn örgütünün baþýnda, o yüz-den kadýnlarýn ve çocuklarýn

durumuyla yakýndan ilgileniyor.Filistin sorununun çözümü içinise son zamanlardaki geliþmeler-den dolayý pek ümitli deðil. Ame-rika’nýn aracýlýk ettiði barýþ anlaþ-malarýna inançlarýnýn olmadýðýnýsöylüyor, tek yolun direniþtengeçtiðine inanýyor. Ýkinci Ýntifa-da’nýn yýldönümü nedeniyle Tür-kiye’ye gelen Abla Saadad’lakendi hikayesi üzerinden Filistin’ikonuþtuk.

Eþiniz Ahmed Saadad ve sizinhikâyeniz nedir?

Biz kendisiyle bundan 27 yýl öncetanýþtýk ve evlendik ancak, top-lam 7 yýl birlikte yaþadýk. 20 yýlýise ayrý geçti. Ya hapishanedeydiya da aranýyordu.

Siz ve dört çocuðunuz bunaalýþtýnýz mý?

Durumun zor olduðu kesin ama

bu durum sadece benimle ilgilideðil. Baþka Filistinli kadýnlar veaileleri de bu acýyý yaþýyor. Artýkbirçok kadýnla tanýþýklýðým var.Hapishane ziyaretleri sýrasýndadostluklar oluþtu. Eþiyle ancak 2yýl yaþayabilenler ya da eþleri 30yýldýr içeride olanlar var. Esirarkadaþlardan biri oðlunu hiçgörmedi, ta ki oðlu hapishaneyedüþene kadar. Hapishanedekucaklaþtýklarýnda oðlu 25 yaþýn-daydý. Bu, Filistinlilerin yaþadýðýacýya bir örnektir. Sadece kendiözel hayatýma bakacak olsaydýmhayat çok zor olurdu benim için.Kendi hayatýmý Filistin’in bir par-çasý olarak görüyor ve bundangüç alýyorum.

Siyasî bir geçmiþiniz var mý,yoksa eþinizden dolayý mý siya-setle ilgilisiniz ya da Filistinliolmak herkesi siyasetçi mi

ZAMAN HOLLANDA

RÖPORTAJ

8 KASIM 2008 28

Filistin Halk Kurtuluþ Cephe-si’nin cezaevindeki lideriAhmed Saadad ve ailesi,bugünlerde Ýsrailli askerÞalid’le deðiþ tokuþ yapýlma-sýný bekliyor. Ahmed Saadad,ancak bu þekilde cezaevin-den çýkýp ailesine kavuþacak.Eþi Abla Saadad ise o içeri-deyken 4 çocuðunu büyüt-müþ, kadýn ve çocuklar içinçalýþýyor, ayný zamanda Filis-tin davasý için mücadele edi-yor. O da demir parmaklýkla-rýn arkasýný iki kez tecrübeetmiþ.

Ýsrail’in gücü, bizim zaaflarýmýzdan geliyor

E M Ý N E D O L M A C I

Abla Saadad

Foto

: Hüs

eyin

Sar

ý

Page 29: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

RÖPORTAJ

8 KASIM 200829Kitap Kitap Kitap Kitap

Osmanlý’dan Avrupa’ya bakýþAvrupa ile ilgili Osmanlý metinleri genelde gözlem

noktasýnda ele alýnýr. Salt izlenim olan bu metinleri

kaleme alanlar da bir seyyahtan ziyade devletin üst

düzey bir bürokratý, yenileþmenin katýlýmcý bir teoris-

yeni ve aktörüdür. Kitap, Osmanlý sefirlerinin Avru-

pa gözlemlerini aktarmakla yetinmeyip, gözlemlerin

sonuçlarý üzerine odaklanmasý bakýmýndan da okun-

maya deðer. Eser, gözlem, teþhis,

öneri ve uygulama gibi dört farklý

açýlýmý içine alýyor.

Satrancý oynayan kim?Yazar Doðu ve Batý ekseninde gezdirdiði kalemiyle

ilginç ve tanýdýk potrelerin izini sürüyor. Doðu’dan

Batý’ya tam kýrk bir yolculuk ekleyen yazar daha

önceki altmýþ dokuz yolculuðun üzerine yenilerini

koyuyor. Konfüçyüs’ten Lokman Hekim’e, Nasred-

din Hoca’dan Dante’ye, Hâfýz-ý Þîrâzî’den Kafka’ya

kadar birçok ilginç portreyi okuya-

bilirsiniz.

Jeanne BirdsallSerüven Avcýlarý208 sayfaAltýn Kitaplar

Bir dostunuz olsunHikâye kategorisinde deðerlendirilen kitap, tür,

kurgu ve iþlediði konular bakýmýndan kendine özgü

bir anlatýya sahip. Sanattan teknolojiye, ekonomiden

hukuka kadar birçok sosyo-kültürel konuyu irdele-

yen yazarýn bugün bile konuþulamayan konulara o

günlerden nasýl baktýðýna þahit

olacaksýnýz.

Bir yaz tatili hikâyesiRosalind, Skye, Jane ve Batty isimli dört kýz kardeþin

ilginç macerasýný iþleyen kitap, uçsuz bucaksýz bir

malikanede yazýn tadýný çýkarmalarýný konu ediniyor.

Dört kýz kardeþ, iki tavþan ve çok ilginç bir çocuðu

buluþturan bu macera ilköðretim-

de okuyan çocuklarýn seveceði bir

kitap.

Fatma BörekçiDinimi Öðreniyorum335 sayfaMavi Lale Yayýnlarý

Ýlk dinî bilgilerÇocuklarýn seviyelerine uygun ve onlarýn manevi

karakterlerinin geliþimine zemin hazýrlayacak dinî

öykülerden oluþan kitap, kolay, eðlenceli, doðru ve

kalýcý bilgiler sunuyor. Siyah beyaz resimlenmiþ

kitapta imanýn þartlarý, Ýslam’ýn þartlarý, namazlar,

þükür, selam vermek, çalýþmak gibi konulara yer

verilmiþ.

Halid Ziya UþaklýgilÝhtiyar Dost170 sayfaÖzgür Yayýnlarý

Ýbrahim ÞirinOsmanlý Ýmgeleminde Avrupa391 sayfaLotus Yayýnevi

A. Ali UralSatranç Oynayan Derviþ164 sayfaÞule Yayýnlarý

yapar?

Hayýr, Filistinlilerin tümüsiyaset içinde deðil tabii ki.Ama benim eþimden baðým-sýz olarak siyasi faaliyetlerimde var. Filistin Kadýnlar Der-neði’nin kurucularý arasýnda-yým. Toplumsal, siyasi veekonomik olarak Filistinlikadýnýn bilinç düzeyini yük-seltmeye yönelik çalýþmalarý-mýz var. Üniversiteli kýzlarayardým ve yetim çocuklarayönelik kampanyalar da sür-dürüyoruz. Türkiye’den ÝHHde yer alýyor bunun içinde.

Hiç tutuklandýnýz mý?

Ýki kez tutuklandým evet. Ýlkintifadada tutuklandým 1987yýlýnda. Bana yöneltilen suçFilistinli bir örgütün mensu-bu olmaktý. Bir yýl hapiscezasý aldým, 2,5 ay içeridekaldým. Bu sürede Ahmed dehapisteydi. 3 çocuðumuzvardý ve en küçüðü 9 aylýktý.Ýkinci kez ise 2003 yýlýndaBrezilya’da bir konferansakatýlmak üzere Filistin’dençýkýyordum. Ýsrail’in deneti-minde olan Filistin ile Ürdünarasýndaki sýnýrda tutuklan-dým. Herhangi bir suç belir-tilmedi, 4 ay hapiste kaldým.O sýrada Ahmed, Erihahapishanesindeydi.

Cezaevinde olan bir Filis-tinli liderin eþi olmak nasýlbir þey, nasýl bir yük varomuzlarýnýzda?

Ben sadece bir anne deðilim,ayný zamanda babayým. Buda büyük sorumluluklar yük-lüyor insana ve normal birannenin çocuk yetiþtirmesigibi olmuyor. Bir anne hepþefkatle yaklaþýr çocuklarýnaama ben hem þefkat hem desert üslup kullanan bir anneoldum. Bu, kiþiliðimi de etki-ledi. Baba ya da eþ olmadý-ðýndan zor koþullarda yaþý-yoruz. Bu koþullarýn bizimpsikolojimiz üzerinde etkileriçok fazla. Kimi zaman bazýduygulara deðinmediðimiziçin ne ben ne de çocuklarýmaðlamamýz gerektiði yerlerdeaðlayamýyoruz.

Siz 4 çocuðu sorumluluðu-nu babalarý cezaevindeolduðu için üstlenmiþ birkiþisiniz. Çoðu Filistinlikadýnýn ve çocuðun hikâye-si de böyle. Bu, Filistin top-lumunu nasýl etkiliyor?

Filistin toplumu içinde, özel-likle çocuklarda birçok psiko-lojik hastalýk vardýr. Bu da

bizim ilk çalýþmalarda çocuk-lara yönelmemize nedenolmuþtu. Çocuk psikolojisiüzerine çalýþmaya baþladýk,dýþarýda kamplar oluþturarakbir süre ailelerinin yanýndanuzaklaþtýrdýk. Çocuklar hemezilmiþ ailelerde yaþýyorlardýhem de kayýplarý vardý. Baba-nýn kaybolmasý aileye hemekonomik hem de psikolojikolarak yansýyor. Eðer bir aile-nin esiri varsa, ona daha fazlamaliyet anlamýna geliyor.Çünkü para gönderiyorlar.Bu durum içte biriktiði içininsanlar arasýndaki ufak birsürtüþmeden bile büyük kav-galar çýkýyor.

Ýþ bulabiliyor mu pekikadýnlar?

Buna bütün kadýnlarýn þansýolmuyor. Bu yüzden birçokörgüt yardýmlaþma komis-yonlarý oluþturdu. Dýþarýdanve içeriden para toplayýpesirlere para gönderme kam-panyalarý yürütülüyor. Vic-dan Kuruluþu gibi kimiörgütler de savunma sürecinive avukatlýk masraflarýný üst-lendi.

Ýntifadanýn yýldönümünedeniyle düzenlenenetkinliklere katýlmak üzereTürkiye’ye geldiniz. NedenTürkiye’desiniz, sizin içinönemi nedir?

Mazlumder’in daveti vardý oyüzden geldim. Türkiye,Arap ve Ýslam dünyasýndaFilistinliler için en yoðunçalýþmalarýn olduðu ve des-teklendiði bir yer. 2 yýl önceFilistinli esirler için bir mil-yon imza kampanyasý vardýÝHH’nin yaptýðý. Umuyorumki Arap ülkeleri ve Müslü-man ülkeler bu sorunla dahaciddi olarak ilgilenir. ÇünküFilistin’in gündemini dýþarýyataþýmak Ýsrail’e bir baskýoluþturmuþtur.

Davanýzda, sol bir zemindeolmanýzdan da kaynaklýolarak en çok hangi ülke-lerden destek gördünüz?

Dünyada pek çok sol örgütve örgütlenmeler AhmedSaadad’ýn davasý için çalýþý-yor. Ýtalya’da, Kanada’da,Amerika’da var. Fas’ta veYunanistan’da da bize destekveren gruplar bulunuyor.Filistin içinde de bütünörgütlenmeler tarafýndanAhmed’in davasý destekleni-yor. Dini görüþlü, liberal veyasol fark etmiyor, Fetih bile

destekliyor. Çünkü, AhmedFilistinliler için özel bir lider.Filistinlilerin talepleri doð-rultusunda hareket etti, tesli-miyetçi olmadý. Gazze’deHamas’ýn iki yýl önce tutuk-ladýðý Þalid isimli askere karþýdeðiþ-tokuþ anlaþmasý yapýlý-yor. Listenin baþýnda AhmedSaadad var. Bu, onu görmekiçin tek umudum.

Filistin anýldýðýnda bizimdaha çok Hamas ve ElFetih gündemimizde. Sizinçözüm için savunduðunuznedir? Bu ikiliden hangisi-ne yakýn yakýn düþünceniz?

Hamas, Halk Kurtuluþ Cep-hesi’nin politik görüþlerineyakýndý Mekke Anlaþma-sý’ndan önce. Fetih’le bera-ber de FKÖ’nün içindeyiz.Fetih, 1968’de direniþi baþ-lattý. En baþýnda birlikteydik.Þu an Cephe, Fetih’le birgörüþ ayrýlýðý içinde, ne Osloanlaþmasý ne de diðer adým-larý hiçbir zaman onaylamý-yoruz. Biz hep iþgali redde-den ve karþý duranlarýnyanýndayýz kim olursa olsun.

Filistin için mücadele edenbir liderin eþi olarak ve birFilistinli olarak ülkeniz içinrüyanýz nedir?

Filistin meselesi daha da

kötüleþmeye ve karmaþýklaþ-

maya baþladý. Amerika’nýn

baskýsý ve Ýsrail’le özel iliþki-

si de bunu tetikliyor. Bu yüz-

den bizim Amerika’nýn ara-

cýlýk ettiði barýþ

anlaþmalarýna inancýmýz

yok. Filistin sorununa tek bir

çözüm yolu vardýr, o da dire-

niþtir. Ýsrail bürolarýnda

yapýlan tartýþmalardan hiçbir

zaman çözüm gelmeyecek-

tir. Filistin ancak güçlü oldu-

ðunda, askerî ve politik ola-

rak kendini ispatladýðýnda

bir çözüm olabilir. Bu yüz-

den bütün Filistinliler birlik

olup güçlerini toplamak ve

Filistin’in meþru temsilcisi

olarak FKÖ’yü güçlendirmek

durumundadýr. Bu örgütlen-

meyle beraber Filistinlilerin

gücü iþgale karþý olmalýdýr.

Çünkü ancak Filistin örgüt-

leri birlik olursa umudumuz

ve hayalimiz gerçekleþebilir.

Ve Ýsrail bizi o þekilde hiçbir

zaman güçsüz düþüremez.

Çünkü Ýsrail’in gücü bizim

zaaflarýmýz ve ayrýlýklarýmýz-

dan geliyor. Þu an var olan

görüþ ayrýlýðý Ýsrail’e hizmet

ediyor.

Page 30: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

SPOR

8 KASIM 2008 30

Para isteyen Avrupa’ya,marka isteyen NBA’e

Yakýn dönemde Avrupalý oyuncularýnEski Kýta’ya dönüþünü izleyip duru-yorduk. Ancak bu seferkiler “tutu-

namayanlardan” deðil. Gordan Gricek,Amerika’daki 6 sezonda, 10 sayý ortala-masýnýn altýna hiç inmemiþ bir oyuncu.Juan Carlos Navarro, bir yýlýný geçirdiðiMemphis’te bulduðu üçlük sayýsýyla nere-deyse çaylak rekortmeni olacaktý. Bubaþarýlý isimler durduk yere yuvalarýndanuçmuyorlar elbette. Transferlerin gerçek-leþme biçimleri ve yeni kontratlarýn dol-gunluðu, aþaðý yukarý ayný çizgide. Bubasketbolcularýn birçoðu serbest (freeagent) veya kýsýtlý serbest. Free-agent’lar,herhangi bir kontrata tabi olmadýklarý içinistedikleri ekibe gidebilirken, kýsýtlý freeagentlar, ancak onlara diðer takýmlarýnönerdiði kontratlar, kendi kulüplerinin-kinden daha iyiyse takýmdan ayrýlabiliyor.

Avrupa’da para var!NBA’de oynayan Josh Childress, pýlýnýpýrtýsýný toplayýp Yunanistan’a ‘parasýdaha iyi olduðu için’ gider mi? Yakýn birzamana kadar, cevabýmýz ‘hayýr’ olurdu.Oyuncularýn NBA markasýndan vazgeçmenoktasýna kolay gelemeyeceðini varsayar-dýk. Sonuçta, her þey para deðil, biraz daego iþiydi. Olimpiyakos’un yeni yýldýzý J-Chill, takýmý Atlanta Hawks’ýn, hatta belkide NBA’in en deðerli 6. oyuncularýndanbiriydi. 25 yaþýndaki basketbolcu, 20 mil-yon Euro karþýlýðýnda 3 yýllýðýna Avru-pa’nýn yolunu tutmaya karar verdi. Chil-dress’ýn eline geçen bu miktar net ücret.Yani vergileri kulübü tarafýndan ödendik-ten sonra ortaya çýkan meblað. Childress,her bir yýl sonunda NBA’e dönme hakkýný

da saklý tutuyor. Bu noktada yukarýdakisorunsala dönelim. Childress, bir “kýsýtlýfree agent”tý. Amerika’daki vergi yükü-nün, Avrupa’ya göre çok daha aðýr olmasýda gizlenemez bir gerçek. Þayet Hawks,bu ücreti karþýlayacak bir mukavele hazýr-lasaydý, 27 milyon $’a çýkmasý gerekiyorduki “süperstar” sýnýfýna girmeyen biri içinbu rakam çýlgýncaydý! Childress, kalmakistediðini belirttiyse de Atlanta GenelMenajeri Rick Sund, oyuncuya NBA’derekabetçi olabilecek bir ücret önerdikleriniancak Olimpiyakos’unkiyle boy ölçü-þemediklerinden bahsetmiþti.Kaldý ki, NBA’de uygulanan“salary cap”, yani ücrettavaný uygulamasýkulüplerin elinikolunu baðlýyor.Sund, Childress’aönerdikleri ücretibiraz daha artýr-malarý duru-munda eþiðifazlasýyla aþa-caklarýnýn altýnýçizdi. Sözümonakontrat bu þart-larda yenilensey-di J-Chill, Atlan-ta’nýn en dolgunmaaþlý 4. oyuncusuolacaktý. Hoþ, kendisiþimdilerde Euroleague’inen pahalý oyuncusu halinegeldi. Aslýnda bu, küreselleþmenindoðal bir sonucu olarak da görülebilir.Lakin emek dolaþýmýnýn bu kadar kolayla-þacaðýný, -hele hele bu kadar kýsa süre

NBA’in baþýndaki isim

David Stern, yýllardýr

basketbol ateþinin tüm

dünyaya yayýlmasý ve

NBA’in küreselleþmesi

gerektiðinden bahse-

derdi hep. Bu yaz onun

“dünyadan NBA’e”

akmasýný istediði trans-

fer trafiði çift yönlü

olmaya baþladý. Görü-

nüþe göre artýk giden-

ler sadece emekliliðe

hazýrlanýþ günlerini

daha farklý deneyimler

yaþayarak geçirmek

isteyenler deðil gibi.

Göç listesine baktýðý-

mýzda, Josh Childress

ve Carlos Arroyo gibi

NBA’in özel simalarýný

görüyoruz.

E R A Y S E P E T Ç Ý ][

Page 31: Zaman Hollanda

ZAMAN HOLLANDA

SPOR

8 KASIM 200831

Foto

: Reu

ters

içinde- tahmin etmek zordu. Kalite ve ücretiyle dünyanýnhayallerini süsleyen NBA’in,”her istediðini alabilme” düs-turu, durumdan zarar görmüþe benziyor. Bu tür transferle-rin NBA yýldýzlarýný sevindirdiðini de pekala varsayabiliriz.Böylelikle onlar, hak ettikleri ücretleri alabilecekler, sýradan“görev adamlarýna” verilecek milyon dolarlar baþkalarýnýniþi ve mevcut gidiþat, NBA’i tam bir elit lig haline getirecek.Transferin ardýndan Childress, “NBA’de ne kadar çok sayýatarsanýz, o kadar büyük bir yýldýzsýnýz. Avrupa’daysainsanlar kendilerini eðlendirene deðil, takýmýn kazanmasý-ný saðlayana prim veriyorlar.” diyerek, konunun sadecemaddiyatla açýklanamayacaðýný da gösterdi.

NBA’de bin, Avrupa’da milyonChildress’ýn yolundan gidenler arasýnda baþka önemliisimler de vardý. Virtus Roma’nýn yeni guardý BrandonJennings, NCAA kariyerini es geçip, profesyonelhayata Avrupa’da baþlayan ilk basketbolcuoldu. Ayný ekip, NBA’de “ortalama” biroyun kurucu statüsünde görülen Earl

Boykins’i de kadroya kattý veoyuncunun, Charlotte’daki

bir yýlýnda kazandýðý350.000 $’ý 3,5 mil-

yon $’a çýkardý.Fenerbahçe, bir-

çok NBA taký-mýný “ücrette”geçip, GordanGiricek’i transferetti. Geçtiðimiz yýl“all-rookie” kadrosu-

na seçilirken Memphis’ten yýllýk 538.000 $ alan Juan CarlosNavarro, “yuvasý” Barcelona’nýn 5 yýl için önerdiði 20 ila 25milyon $’a “evet” dedi. Örnekleri Carlos Delfino, PrimozBrezec, Carlos Arroyo, Stephan Lasme gibi isimlerleçoðaltmak mümkün.

Yani sorun, kimin nereye gittiði deðil, deðiþen yaklaþým-lar. Phoenix Suns’ýn çoðunluk hisselerinin sahibi JerryColangelo’ysa, ancak “Childress” tipi oyuncular için duru-mun mümkün olduðunu savunuyor. Daha yüksek kalibre-deki oyuncularýn, hem maaþ hem de basketbol seviyesibakýmýndan NBA’deki ortamý Avrupa’da bulamayacaklarý-ný düþünüyor. O, bunu iddia ederken, Lebron James, 1 yýl-lýðýna 50 milyon Euro için Avrupa yolunu tutabileceðini

söylemiþti. Görünen o ki, Euro’nun dolar karþý-

sýnda artan gücü NBA mýknatýsý-nýn çekim gücünü zayýflattý.

Belki de idealizm, yerini iyi-den iyiye materyalizme

býrakmýþtýr. Belki de önü-müzdeki yýllarda AbdiÝpekçi Spor Salonu’ndaizleyeceðimiz isimler-den biri de JasonKidd, hatta KobeBryant olacak. Kulaðagarip geliyor, amaKobe’nin de dediðigibi; “Kim yýlda 50milyon $’a hayýrder ki?”

Page 32: Zaman Hollanda

www.ortelmobile.nl

DAKİKASI

0,18*

İTİBAREN

0,15*DAİMA

NLNL 0,20*DAKİKASI

İTİBAREN

€ 7,50 KONTÜR DAHİL

9,95**

** FİYATA CEP TELEFONU DAHİL DEĞİLDİR

=


Top Related