Download - Zaman Hollanda
8 KASIM 2008 ~ YIL: 4 ~ SAYI: 90 ~ HAFTALIK ~ FÝYATI 0,60 € www.zamanhollanda.nl
18 Bediüzzaman’ýn eserleri
sayesinde Müslüman oldum12 Baobaplarýn gölgesinde
Senegal 24 Sinagoglar havaalaný gibi
korunuyor
3"Þimdi oku, kabirde okuyamazsýn"
Eski Baþbakan Dries van Agt:
“Diyalog, aklý selim sahibiherkes için çok önemlidir”
Basri Doðan ve Yasin Yaðcý’nýn haberi 5. sayfada
ZAMAN HOLLANDA
YORUM
8 KASIM 2008 2
Bir zaman tünelinde bulu-yor insan kendini, biryaprak salýnarak düþer-
ken yere, bir çocuðun tebessü-münde gidiyoruz, bir film þeridigibi geçerken evveli ömrümü-zün keþkelerine.
Ah kelimeleri dökülüveriyordilimizden, susturuverip deetrafýmýzda dönen korkunçhengameleri ve gören gözlerinardýnda gönül gözlerimizlebaktýðýmýzda hayata bütün keþ-kelerimizle yüzleþiveriyoruzbirden, fani dünyanýn bizdençaldýklarý ve bizim ondan aldýk-larýmýz seriliveriyor da önümü-ze; kaç keþkemiz var ki hayattayada kaç yüzlerce... ya da topla-sak kaç senelerce.
Ve bozuk para gibi harcadý-ðýmýz ömür sermayemizin boþageçmiþ her saniyesini ne kadarah ediyoruz. Ya yalan umutlarlaavunduðumuz en deli çaðlarý-mýza elveda deyiversek ve keþ-keleremizi, piþmanlýklarýmýzý,hatalarýmýzý düzeltemeden ani-den veda edip gidiverirsek...
Doðduðumuz gün hemyasamaya hem de ölmeye baþ-ladýðýmýz gün oysa; biliyoruz,neden bu gerçeði bile bile etra-fýmýza ve kendimize zarar veri-yoruz. Oysa bilmeliyiz ki; insa-nýn gerçek zenginliði biriktirdiðiiyilikleridir. Kaç iyiliðimiz var kibu ömür sermayesinde, keþke-lerimize inat... Ve kaç “iyi-ki”miz var ki terazinin kefesine
konulacak...Keþkeli cümleler yenilmiþtir
hayata gecikmiþ itiraflarýn, kaçý-rýlmýþ fýrsatlarýn yapmamamýzgerekirken yaptýklarýmýzýn vedaha da üzücüsü yapmamýzgerekirken yapmadýklarýmýzýnadýdýr keþke... kahroluþlar,aldanýþlar, birbirini kovalayanyalnýzlýklar ve sonra dökülengözyaþlarýyla umuda yelkenaçarken karanlýðý susturup dahala nefes alabildiðimiz için vehala keþke diyecekpiþmanlýðý hissedi-yorsak kalbimizdeiþte bu keþkeler dönüþü-verir o an þükür tezga-hýna ve seriliveriyorbin bir çeþit baharla...
Hala yaþýyorumseni, biliyorum seni,hatýrlýyorum... çünkü her anbana kendini hatýrlatabiliyor-sun, muhatap alýp da kendine,engin rahmetinle ”kulum”diyorsun ya hissettir iþte sugünahkar kalplerimize varlýðýný,gökkuþaðý gibi açtýrýp da renga-renk sevdamýzý, yýkýp dört duvararasýndaki karanlýðýmýzý veçaðýrýp bizi uzaklýðýmýz içindekiyakýnlýðýmýza “Rabbim ”diye-bilmek huzuruna erebilmek iyiki varlýðýný bize duyurdun þük-rüyle bütün keþkelerimizi yargý-layýp idamla ve ardýndan yeni-den doðup þükretmeliyiz þu ansahip olduklarýmýza...
Betül Karatut, Utrecht
Keþkelerin ahý
Müthiþ bir duyguduranne baba olmaköyle deðil mi?
Rabbinizin size sunduðu ominicik, masum, dünyadanhabersiz bebeðinizi kucaðý-nýza ilk aldýðýnýz andaaklýnýzdan neler geçer, tabiiki her zaman onun için eniyisi. Bir düþünün, o kadarmasum ki o an sizin verece-ðiniz tepki ne olursa olsun
karþýlýk veremez,çünkü henüz ekil-medik boþ bir tarla
gibidir.Ona öðrettiðimiz
ilk þey sütümüzüvererek karnýný
doyurmaktýr ve bun-dan sonrasý çok çabuk
ilerler. Artýk o sizinle siz deonunla bütünleþmiþsinizdir,hayatýnýzýn içine tamamýylayerleþmiþtir. Siz onungözünde öyle bir öðretmen-siniz ki karnýný doyurmayý,emeklemeyi, anne-babademeyi, adým atmayý, týr-manmayý ve bunlar gibi bir-çok þeyi sizden öðrenir.Ama onun gözünde sizinbaþka bir yeriniz daha var-dýr: “model” olmak. Evet,çocuklarýmýzýn öðretmeniolduðumuz kadar onlarýn
modeliyiz de. Düþünün biranne-baba sigara içiyor,çocuk da onlara bakarakeline aldýðý bir kalem veyabir parçayla sigara içiyor-muþ gibi yaparak anne-ba-bayý taklit ediyor. Bir baþkaörnekte çocuk kitap okuyananne-babayý görüyor veraftan bir kitap alarak, anla-masa da kitabýn sayfalarýnýçevirerek inceliyor. Çocukbu davranýþlarý biri öðrettiðiiçin deðil, modellere, anne-babaya bakarak tekrar edi-yor, öðreniyor. Çocuðunu-zu iyi yönlendirebilmek içinyukarýdaki modellerdenhangisi olmak istersiniz?Tarladan iyi bir verim ala-bilmek için çocuklarýmýzlabirlikte kendimizi de eðite-lim, onlara iyi birer modelolarak hayatlarýna yön ver-meye çalýþalým ki Rabbimi-zin bize sunduðu bu terte-miz saf emanetleri O’nahakkýyla iade edelim. Rab-bim bu zorlu görevde hepi-mizi muvaffak kýlsýn.
Unutmayalým çocuklarý-mýzýn ayaklarýna batandikenler, ya bizim ektikleri-mizdir ya da biçmedikleri-mizdir.
Hatice Demirci, Haarlem
Tarlaya ne ekelim?
�Sizin
Köþeniz
�
ABONNEEFORMULIER / ABONE FORMU
1 ABONNEE GEGEVENS / ABONE BILGILERI
Voor- en achternaam:.............................................................................. Bedrijfsnaam:...........................................................................Adý ve soyadý Þirket adý
Bezorgadres: ............................................................................................ Nr: ...............................Teslim adresi No
Postcode: ............................................ Plaats:...............................................................................Posta kodu Þehir
Tel.1:.................................................... Tel.2: .......................................................... E-mail:.......................................................................
2 BETAALWIJZE / ÖDEME ÞEKLÝ
[ ] Automatische incasso €24 per jaar Rekeningnummer: ...................................................... [ ] Acceptgiro €25 per jaarOtomatik tahsil senelik 24€ Hesap no Posta çeki senelik 24€
3 FACTUUR GEGEVENS (indien afwijkt van 1) / FATURA BÝLGÝLERÝ (abone bilgilerinden farklý ise)
Bedrijfsnaam: ...........................................................................................Þirket adý
Adres:........................................................................................................ Nr: ...............................Adresi No
Postcode: ............................................ Plaats:...............................................................................Posta kodu Þehir
Tel.: ........................................................................................................... E-mail: ......................................................................................
4 Datum HandtekeningTarih Ýmza
...................................... ......................................
Contactpersoon / Abone yapan .........................................................................................................................................................
Notities / Notlar ...........................................................................................................................................................................................
...............................................................................................................................................................................................................
...............................................................................................................................................................................................................
.............................
Hierbij verklaar ik dat er tot wederopzegging door Stichting Time Media Group van mijn rekening geldenmogen worden geincasseerd (bij aankruisen van Automatische incasso). Indien de abonnee bezwaar heefttegen het geincasseerde bedrag dan dient de abonnee zich in eerste instantie te wenden tot Stichting TimeMedia Group. Als de abonnee het wenst dan kan de abonnee binnen 30 dagen het geincasseerde bedragterug laten boeken. De abonnee dient dan op een andere manier, het verschuldigde bedrag, te betalen.Tevens verklaart de abonnee geen bezwaar te hebben tegen opname van de bovenvermelde persoonsgege-vens in een geautomatiseerd bestand. De abonnementen kunnen na 1 jaar worden opgezegd, per einde vande maand, met in achtneming van 1 maand opzegtermijn.
Datum / Tarih:
.........................................................................
Contactpersoon / Abone yapan:
.........................................................................
.........................................................................
Tel.:
.........................................................................
Time Media GroupHang 4, 3011 GG RotterdamPB 21028, 3001 AA Rotterdam
Abonnee service / Abone servisi
Tel.: 010 20 13 747ma t/m vr 09:00-17:00hafta içizaterdag 09:00-12:00cumartesi
ABO
NN
EEFO
RM
ULI
ERAB
ONE
FOR
MU
Daðýtým þikayetleriniz için
(Klachten over bezorging)
010-2013747
Hollanda - Wekelijks Nieuws- en Opinieblad
Baský adedi (Oplage): 10.000 Kasým (November) 2008 - Nr.: 90
Sahibi (Uitgever) Time Media Group
Hang 4, 3011 GG Rotterdam Tel.: 010-2013744
PB 21028, 3001 AA Rotterdam Fax: 010-2013749
[email protected] www.zamanhollanda.nl
Müdür (Directeur) Alaattin Erdal
Genel Yayýn Müdürü (Hoofdredacteur) Yusuf Alan
Reklam Müdürü (Advertenties) Köksal Yazar
gsm: +31(0)6 41 362 995 [email protected]
Haber merkezi (Correspondenten)
Basri Doðan-Amsterdam [email protected]
Yasin Yaðcý-Rotterdam [email protected]
Temsilciler (Vertegenwoordigers)
Asým S. Mecidhan-Deventer [email protected]
Fazlý Altýntaþ-Eindhoven [email protected]
Abdulmuttalip Demirci-Amsterdam [email protected]
Kemal Bolat-Noord-Holland [email protected]
Mustafa Balban-Zuid-Holland [email protected]
Ayhan Güleç-Brabant [email protected]
Daðýtým þikayetleriniz için (Klachten over bezorging): 010-2013747
ISSN: 1871-4722
ZAMAN HOLLANDA
YORUM
8 KASIM 20083
MULDURLOODGIETERSBEDRIJFMULDURLOODGIETERSBEDRIJF
Her türlü kalorifer tessisatý, su tessisatý ve yeni kombi uygun fiyata yapýlýr.
Tel: 06415285030643029839
INKOOP - VERKOOP - INRUILREPARATIE
Tel.: +31(0) 626939198
Zuivelweg 2f5809 EA LeunenVenray-Limburg
Sana ihanet etmeyen, seni yanýlt-
mayan, senin bilgini artýran
yegane dostun olan okuyacaðýn
kitaplarýn hepsi seni, Ümmül Kitap
-Kitaplarýn Anasý- Kur'an’a götürmeli,
Allah’a götürmeli, Rasulüllah'la buluþ-
turmalý deðil mi ? Öyle ise merhum
Zübeyir Gündüzalp’in bu sözünü
unutma; "Þimdi oku, kabirde okuya-
mazsýn"!...
Geçen haftaki yazýmýzda BERK
KÝTABEVÝ’ndeki kitaplar arsýnda
dolaþmýþ ve sizlere beþ tane kitabý taný-
týp özellikle çocuklarýnýza okumanýzý,
okutmanýzý tavsiye etmiþtim. Çok güzel
haberler aldým, gidip gezenler, alýp
okuyanlar ve yeni tavsiye isteyenler
oldu ve memnun oldum okumalarýn-
dan...
ALÝ’NÝN SECCADESÝ isimli kitap
çok sevildi. Kendi çocuðum Abdullah
Selim’e hediye ettim. Cuma akþamý idi
okumaya baþladý ama Kollama filmi de
vardý, kaçýrmadý Kollamayý ve okumaya
devam etti. Saat 23.30 da kitabý bitirdi.
Odasýndan gözlerini ovalayarak çýkar-
ken kitabý bitirdiðini söyledi. Merak
ettim ve sordum; Abdullah ne anladýn
bu kitaptan? Çok hoþuma giden bir
cevap ile beni sevindirdi ki; ‘Bu kitabý
namaz kýlmayanlara mutlaka okutma-
lý.!’
Çok güzel çalýþmalar var. Allah’ýn
güzel isimlerinden sonra bu hafta yeni
gelmiþ olan çok nefis gül kokulu, gül
demeti bir kitap aldým yine oðlum
Abdullah’a ve size de tavsiye ederim;
‘’Esma-i Nebi, PEYGAMBERÝMÝZÝN
GÜZEL ÝSÝMLERÝ’. Evlatlarýnýza hedi-
ye edin, hatta kitabevinden kendisi
alsýn.
KÝTAPLAR NASIL YAZILIR, KÝMLERNASIL OKUR !!!
Elinize aldýðýnýz bir kitabý belki bir tren
yolculuðunda veya yalnýz kaldýðýnýz bir
akþamda belki de bir saatte okursunuz.
Ah!.. Ya o kitabýn yazýlmasý kim bilir
kaç geceler uyumadan sabah güneþinin
doðuþu ile gecenin bittiði fark edilir...
Aylarca fikir sancýlarý çekilir... her bir
kelime yazýlýrken sanki – þu anda oldu-
ðu gibi- karþýnda gençler var dinliyor-
lar, az bir vakitleri var gidecekler...
Aman þu fikirleri de duyurabilsem, þu
hadis ne kadar mühim anlatabilsek gibi
dertlerle ýzdýraplar çekilerek yazýlýr...
O kadar çok yazýlacak dertler var ki
okuma hususunda, beyinler zonkluyor.
Okuyucularýmýza çok kýsa ve damar-
dan tesir edecek birkaç kitap yazýlma ve
okunma derdini örnek olarak vermek
istedim.
Abdulbaki Gölpýnarlý, büyük bir
kitap aþýðý idi. Bir gün bir kitapçýya
gider. Çok beðendiði bir eseri almak
için elini cebine atar. Hiç parasý olma-
dýðýný anlar, kitapçý da
‘lütfen þu kitabý benim
için ayýrýnýz’ sözüne
kulak asmayýnca, hemen
dýþarý çýkar, yeni aldýðý
ayakkabýlarýný satar,
gözüne kestirdiði o kita-
bý alýr ve evine yalýn ayak
gider.
MÜREKKEP YOK ! KANOLMAZ MI?
Ah o Risale-i Nur’larý yazanlar
ve okuyanlar!
Okuyup anlayanlar ve anlatmayý hayatý-
nýn gayesi ve davayý din edinenler!
Ýman ordusunun damarýnda kan, bede-
ninde can olmak isteyenler!
Ýmansýzlýk karþýsýnda yürekleri atom zer-
relerince parçalanýp mürekkep yerine
kanlarýný verenler!
Bu Feryat Arþý Titretir:
Ýman davasýnýn kahraman fedakarla-
rýndan Zübeyir Gündüzalp'in, Afyon
Aðýr Ceza Hakimliðinde mahkemeye
yaptýðý bir müdafaa bizim kanýmýzý
dondururken þöyle der:
’’Bir milletin gençliði ne zaman
Kur’ân ve ondan lemean eden ilimlerle
teçhiz ve tahkim edilmiþse, o vakit o millet
terakkî ve teâlî etmeye baþlamýþtýr. Genç-
lik, iman ve Ýslâmiyet ihtiyacýyla yanan
ruhlarýný Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’un
füyuzat ve envârýyla doldurmaya baþla-
mýþtýr. Böylelikle tahkikî bir imana sahip
olacak gençliðimiz dinsizliðe, komünistliðe
karþý mücadele edip vatanlarýný Ýslâm
düþmanlarýna asla sattýrmayacaklardýr.
Bunun için, eðer komünistler mürekkep ve
kâðýdý yok etmek imkânýný da bulsalar,
benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai
olup, hakikat hazinesi olan Risale-i
Nur’un neþri için, mümkün olsa derimizi
kâðýt, kanýmýzý mürekkep yaptýracaðýz’’.!
(R.Nur-Þualar, sayfa-678 )
Kibrit Kutusuna Yazýlan Kitaplar!
Risâle-i Nur adlý eserlerin tamamý ilmî
ve îmanîdir, Kur’ânýn bir tefsiridir.
Bediüzzaman Said Nursî ve talebele-
rinden bir çoðu hapislerde mahkum ve
maðdur edilmiþler. Said Nursî Hazret-
lerini, hapishânede zehirliyorlar, ölüm
tehlikesi geçiriyor! Cenâb-ý Hakkýn
inâyetiyle kurtuluyorsa da, tarihte hiç-
bir kimseye yapýlmayan zulüm, iþkence
ve ihânetlere marûz býrakýlýyor.
Üstad Bediüzzaman, Denizli hap-
sinde, ilk önce gâyet gizli olarak kibrit
kutularý içine yazýlýp koðuþlar arasýnda
neþredilen “Meyve Risâlesi”ni telif
etmiþtir. Hapishânede bulunan bütün
Nur Talebeleri ve diðer mahpuslar,
Meyve Risâlesini yazmýþlar, okumuþlar
ve o risâlenin hakîkatleriyle meþgul
olmuþlar. Hapishâneye kâðýt sokulmu-
yordu. O eser, gizlice
yazýlmýþtýr. Hatta kibrit
kutusuna yazmýþlar ve
bu gibi þartlar altýnda
çalýþmýþlardýr!
Yasaklar Yazmayý Sev-diriyor, Durduramýyor!
’’Tarihi Sevdiren Adam’’
þerefini hakkýyla kaza-
nan Türk gençliðine
tarih þuurunu aþýlayan asýl ismi Niyazi
Birinci Bey’in bir romanýndaki þu satýr-
lar da kanýmýzý donduruyor... Mekan,
Denizli hapishanesi... Kahraman, Bedi-
üzzaman Said-i Nursi...
’’Yasaklar soðuk kadar katý,yalnýz-
lýk kadar acýmasýz... Üstad’la görüþmek
yasak... Mektuplarýný vermek ve ondan
mektup almak yasak... Konuþmak
selamlaþmak yasak... battaniye temin
etmek yasak... odasýna soba kurmak
mangal koymak yasak... zincir zincir
yasaklar, yasaklar paket paket... ölsün
de vatan kurtulsun'' diyor ölmeye býra-
kýp ölmesini bekliyorlar.
Arada bir yürüyüþe çýkarýlan mah-
kumlar pencereye bakýp iç çekiyorlar.
Bazýlarý temenna çakýyor diye koðuþun
tek penceresi tahtalarla kapatýlmýþ...
O ise her þeye katlanýp, gömleðin-
den yýrttýðý parçaya on beþinci þuayý
yazýyor. Kalemi de biter ve yalnýzlýðý
sürerse kanýyla yazmayý deneyecektir
Zaten cellatlar da kana susamýþ
kanýný istiyorlar, cana susamýþ canýný
istiyorlar. Her birine mükemmel istik-
bal vaat edilmiþ; výcýk výcýk kan üstün-
de de olsa yürüyecekler...’’ (Yavuz
Bahadýroðlu, Zindanda Þahlanýþ, sayfa:
297)
Çanakkale’de Gazi, Isparta’da Zulümve Mahkum!
Sigara paketlerine, çocuklarýn el iþi
kaðýtlarýna yazýlan ve dünyaya Kur'an
nurlarýný yayan Risale-i Nurlarýn hangi
þartlarda yazýldýðýný görüyoruz. Þartla-
rýn zorluðu yanýnda yapýlan zulümler
hepsinden aðýr geliyor. Zulmü yapan
zalimler, bu gün bile aþikar hem din
düþmanlýðý, hem vatan hainliði çalýþ-
malarýna devam etmekteler. Fakat acý
olan ise, zulme maruz kalarak neslinin
imaný kurtulsun diye dayanan zavallý-
larýn býraktýklarý eserleri hakkýyla oku-
yor muyuz ? Kýymetini bilip neslimize
anlatabiliyor muyuz düþünelim!..
Abdülkadir Zeybek anlatýyor:
’’Mustafa Gül amcanýn kardeþi, hem
talebe okutuyordu hem risale yazdýrý-
yordu, adý Hafýz Mehmet idi. Hafýz
Mehmet Gül'ün 'Lahikalar'da ismi
geçer. Biz sabahleyin evimizden onun
evine ders okumaya gidiyorduk. Jan-
darma baskýna gelmiþ. Gün aðarmadan
çevrede tedbir almýþ. Çünkü gece baskýn yapmak
yasaktý. Sokaðýn içinde bekliyorlarmýþ. Gelen çocuk-
lar, ayakta bir köþede sessizce bekletildi. Ýçeride kim
varsa çoluk çocuk, büyük küçük hepsini aldýlar. 52
yaþýndaki dedem de derse katýlanlarýn arasýndaydý.
Kýþ günü alýp Isparta'ya kadar 6-7 kilometre yürüttü-
ler. Dedem topaldý, Çanakkale'de bir þarapnel parça-
sý isabet etmiþ ayaðýna, ameliyat falan etmiþler, aksak
kalmýþ. Ýhtiyar kadýnlar pencereler -den bakýp 'mem-
leket ne hale geldi' diye aðlaþýyordu. Bunlar yaþandý-
ðýnda henüz küçük bir çocuktum; ama hatýrlamak
bugün bile beni bunaltýyor.’’
"Zihninde yer etmeli þu
hakikat her ferdin
Sebebi cehalettir,
cemiyette her derdin"!
Önemli tavsiyem: Kurbanlarýnýzý mutlaka yerli yerinde
deðerlendirilmek üzere Türkiye ve diðer fakir Müslüman-
lara göndermek için verin ve siz de birkaç kurban toplaya-
rak hizmet kervanýnda bulunun... ötede çok iþinize yara-
yacak, orada hesap çok zormuþ! Ýlgilenmediklerimiz,
görmezden geldiklerimiz de þikayetçi olacaklarmýþ... ben
korkuyorum doðrusu...
Okuyan, okutmayý seven, kitap dostu olarak hoþ kalýn
efendim!
"Þimdi oku, kabirde okuyamazsýn""Þimdi oku, kabirde okuyamazsýn"
Atayurdu Orta Asya’yý, diðer
bir adý ile Türkistan’ý gör-
mek içimde hep bir ukde
gibi durdu. Manevi dünyamýzýn
temellerini atan Hoca Ahmet
Yesevi ve Þahý Nakþibendi Hazret-
leri hakkýnda belgesel çekimleri
için yaklaþýk 17 gün boyunca,
gönül dostlarý ve Kültür eski Baka-
ný Namýk Kemal Zeybek gibi edip
kimselerle dolu dolu günler geçir-
dim.
Kültür coðrafyamýzýn temel
merkezlerinden birisi Orta Asya.
Batý Avrupa’ya bile pervasýzca sav-
ruluþ hikayemiz, yani bizlerin göç
macerasý aslýnda ta Orta Asya’dan
kopup gelen bir dürtü gibi hep içi-
mizde kalmýþ.
Anadolu’daki þehirlerin,
ýrmaklarýn, daðlarýn bir kýsmý isim-
lerini üzerinde kurulmuþ eski
medeniyetlerden diðer bir kýsmý da
Orta Asya’daki eski isimlerinden
almýþ. Yemek kültürümüz, türkü
naðmelerimiz, kilim motiflerimiz,
sözlerimiz, misafirperverliðimiz o
kadar birbirine benziyor ki, bazen
kendimi çocukluðumun geçtiði
Kayseri’deymiþim gibi hissettim.
Yabancýlaþma, kültür erozyo-
nu, dejenerasyon gibi yaþadýðýmýz
kötü etkileþimlerin adeta panzehiri
gibi bir duygu tadýyor insan Türkis-
tan’da. Ýnsanýn kendi köküne, tari-
hine, kültürüne ilgi duymasý terte-
miz, tabii bir insaný duygu. Ýçine
hamaset bulaþmýþ her hangi bir
ideolojinin etkisinden uzak, sýrf
kültür gözüyle bakmak, sevebil-
mek ne güzel.
Þimdi daha iyi anlýyorum ki
isimleri bile kutsiyet çaðrýþýmý
yapan Buhara’nýn, Semerkant’ýn
bulunduðu Özbekistan hem Türk
hem de Ýslam tarihi bakýmýndan
müthiþ bir kültürel mirasa sahip.
Semerkant’taki tarihi Registan
meydanýnda zamanýn asýrlar önce
ihtiþamlý döneminde durduðu his-
sine varýyorsunuz. Medreselerin
üst kýsmýnda ceylan peþinde koþan
kaplan figürleri var. Anlatýlanlara
göre ceylan bilimi, kaplansa öðren-
ciyi temsil ediyor. Yine Semer-
kan’ta ayný zamanda devlet adamý
olan Uluð Bey’in rasathanesi
Batý’daki çaðdaþlarýnýn 150 yýl
sonra deðerini anlayabildiði bilim-
sel gözlemler yapmýþ.
Moðol hükümdarý Cengiz’in
bölgedeki korkunç yýkýmýna kadar,
bilimde, sanatta, kültürde
liderlik Orta Asya’nýn olmuþ.
Timur’ un mezarýnda dua ederken,
vasiyeti üzerine hocasýnýn
yanýnda, göreceli olarak daha
küçük bir kabre defnedilmiþ. Bilim
tarihinde dünyaca ünlü
bilim adamlarýndan Hollandalý
prof. Jan Hogendijk’in ifade ettiði
gibi Ortaçaðdan önce Ýslam top-
lumlarý Hint ve eski Yunan eserleri
tercüme ettirerek bilgilerini yenile-
yip kendilerini geliþtirmiþler. Bilim,
sanat ve kültürün geliþmesi için
açýk bir toplum, hür düþünce þekli,
kýsaca her anlamda ‘iklimin’ uygun
olmasý gerekiyor. ‘Birçoðu Orta
Asya kökenli bilim adamlarýnýn
buluþlarý olmasaydý, Rönesans
olmazdý’ diyor, Hogendijk.
Bugünün Semerkant’ýnda
Timur’un hanýmý Bibi Hatun
Camii’nin hemen bitiþiðindeki
halk pazarýnda gezerken folklorik
zenginliðin yaný sýra halkýn sefale-
tini, yoksulluðu görünce hayýflan-
ma ve sitem arasýnda duygulara
kaptýrýyorsunuz kendinizi. Sahi biz
neden geri kaldýk?
Büyük mutasavvýflardan Þahý
Nakþibendi ve diðer Silsileyi Ali-
ye’den þahýslarýn türbelerini ziyaret
ettim. Bunlardan biri de Gücdevan,
ki ayný isimle Hengelo’da da bir
tekke var. Hoca Ahmet Yesevi,
Mevlana, Yunus ve Haci-ý Bek-
taþ’ýn ekol olarak Anadolu’da piri
olarak bilinir. Alevi kardeþlerimizin
manevi önder olarak adlandýrdýk-
larý Hacý Bektaþ’ý doðru anlamak
içýn Yesevi’yi anlamak gerekiyor.
Göçebe bir topluma derin felsefi
içtihatlar yerine, Ýslam hayat niza-
mýný Yunus misali sade Kazak leh-
çesi ile öðretmiþ. Asýrlar boyu ‘Hik-
metler’ adlý eserinden þiirler, bazen
çocuklara ninni, bazen gelinlere
nasihat olarak aktarýlmýþ. Komü-
nizm döneminde zorunlu ders ola-
rak okutulan ‘ilm-i ateizm’ dersleri
ile toplumlar zorla dinsizleþtirilme-
ye çalýþýlsa da, Yesevi’nin þiirleri
Ýslami kimliðin muhafazasý baký-
mýndan çok etkili olmuþ. Yesevi
geleneði ayný zamanda bölgede
‘hoþgörü’ geleneði demek. Kimse
kimseyi her hangi bir görüþünden
dolayý yargýlamýyor. Aþýrý akým ve
yorumlar bölgenin hem dününde
hem de bugününde yok.
Eski ismi Yesi, yeni ismi ise
-ayný zamanda bölge ismi olan-
Türkistan þehrinde bayram namazý
kýlmak. Kazak Türkçesi ile vaaz
dinlemek etkileyici. Bayramlarý
gurbette geçirenler buruk duygular
hissederler. Oysa o aný orda geçi-
rebildiðim için kendimi þanslý sayý-
yorum.
Bizde bayram namazý sonrasý,
herkes büyüklerinin evinde topla-
nýr, -Allah ne verdiyse- kahvaltý
yapýlýr ve birlikte bayramlaþýlýr.
Türkistan’daki Türkistan’da bay-
ram namazý sonrasý evlerine git-
meden Ahmet Yesevi’nin de türbe-
si mutlaka dini bir zorunluluk gibi
ziyaret edilip, dua okunduktan
sonra bayramlarýný kutluyorlar.
Kazaklarýn Yesevi’den bahseder-
ken ‘Yesevi Atamýz’ ifadeleri bile
ona ayný zamanda milli bir kimlik
atfettiklerini gösteriyor.
Türkistan’daki evinde birkaç
gün konuk olduðumuz Kültür eski
Bakaný Namýk Kemal Zeybek, viz-
yon sahibi, hem heyecaný hem de
projeleri olan nadir bir devlet
adamý. Gerek bakanlýðý gerekse
büyükelçiliði döneminde kalýcý
iþlere imza attý. Bunlardan en
önemlisi hiç kuþkusuz Hoca
Ahmet Yesevi, Türk – Kazak Üni-
versitesi ve Yesevi Araþtýrma Mer-
kezleri kurmasýdýr. Kendisi ricam
üzerine Hollanda’ya konferanslar
vermek için gelecek. Bilimsel esas-
lar üzerine köklerimize inmeye,
kendimizi daha iyi anlatmaya çok
ihtiyacýmýz var. Ama öncelikle
kendimizin de deðerlerimizi yeni-
den tanýmasýna...
Türkistan’da Bayram Namazý
ZAMAN HOLLANDA
YORUM
8 KASIM 2008 4
B U R H A N E T T Ý N
C A R L A K
Burhanettin Carlak ve Namýk Kemal Zeybek
ran daha iyi organizeli olmuþ, aktif bir
grup olduðunu dile getirdi. Van Agt,
"Hollanda'da 40 yýldýr yaþayan Türk-
ler, hiçbir zaman sorunlarý ile öne çýk-
madýlar. Bana göre baþarýlýlar." þeklin-
de açýklamada bulundu.
Basri Doðan, Yasin Yaðcý,
Rotterdam
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 20085
Hollanda'da 1977-1982 yýl-
larý arasýnda baþbakanlýk
yapan Dries van Agt; diyalogun, aklý
selim sahibi herkes için çok önemli
olduðunu vurguladý. Rotterdam'da
birlikte yaþama kültürünü destekle-
yici çalýþmalarý ile dikkat çeken
Diyalog Akademisi’nin binasýnda
organize edilen "Erasmus ve Gülen:
Barýþ ve diyaloga ilham verenler"
konulu sempozyum sonrasýnda
Hollanda'nýn eski Baþbakaný Dries
van Agt, önemli açýklamalarda
bulundu. Sempozyumun açýlýþ
konuþmasýný yapmak üzere davet
edilen Van Agt, Fethullah Gülen ve
Erasmus'un barýþ için son derece
olumlu çalýþmalarý olduðunu belirt-
ti. Dries van Agt þöyle konuþtu:
"Hollanda'nýn ve Türkiye'nin iki
önemli þahsiyetinin (Erasmus ve
Gülen) tanýtýlarak ön yargýlarýn az
da olsa giderilmesi çok anlamlý idi.
Sevgi, saygý, þeffaflýk ve karþýlýklý
kabullenme, sosyal insicam için çok
önemli deðerlerdir. Erasmus Hol-
landa ve Avrupa tarafýndan yakinen
tanýnan bir þahsiyettir. Gülen ise
yeni yeni tanýyor. Erasmus'un fikir-
leri hep insan odaklý idi. Þu anda
Fethullah Gülen'in fikirleri Batý
dünyasý için büyük önem arz ediyor.
Çünkü kendisi insan endeksi çalýþ-
malara çok önem veriyor. Savaþlara
karþý olduðunu eserlerinde görüyo-
ruz. Bunun yanýnda barýþa da büyük
katkýlarý oluyor. Bu açýdan Fethullah
Gülen þu anda düþünceleri ve icra-
atlarý ile evrensel bir temsilde bulu-
nuyor. Bu da onu týpký Erasmus gibi
günümüzde öne çýkarýyor."
Dries van Agt, 4 Temmuz tari-
hinde NOVA televizyon progra-
mýnda Fethullah Gülen'le ilgili öne
sürülen iddialarýn bir karalama
kampanyasý olduðunu belirterek
programý, talihsiz bir yayýn olarak
nitelendirdi. Gülen'in Hollanda'da
tanýnmaya deðer bir þahsiyet oldu-
ðunu vurgulayan Dries van Agt
insanlarýn tanýmadýklarý kiþileri
öðrenmeleri için vaktin geç olma-
dýðýný, özellikle de NOVA'daki
program yapýmcýsý ve editörlerin
öðrenmeye ihtiyacý olduðunu söy-
ledi. Dries van Agt, "Diyalog, aklý
selim sahibi herkes için çok önem-
lidir. Bu tür ortamlarda, kiþiler ve
kurumlar birbirlerini daha yakýn-
dan tanýma fýrsatý buluyor. Fethul-
lah Gülen'in tanýnmasý için bu tür
programlarýn sýk sýk yapýlmasý
lazým. Özellikle Rotterdam'da bu
tür programýn yapýlmasý beni
haliyle memnun etti." þeklinde
konuþtu.
Rotterdam'da bulunan Diyalog
Akademisi'nin çalýþmalarýný yakýn-
dan takip ettiðini belirten Dries van
Agt, yapmýþ olduklarý sempozyu-
ma seviyeli bir katýlýmýn olmasýnýn,
kurumun baþarýsýný gösterdiðini
söyledi. Van Agt, "Gerçekten,
günümüzde diyalog çok önemli. Bu
açýdan Hollanda'da Diyalog Aka-
demisi'ne büyük görevler düþü-
yor." dedi.
Hollanda'da yaþayan Türk top-
lumuyla ilgili olarak da Dries van
Agt, Türklerin diðer gruplara naza-
Eski Baþbakan Dries van Agt: “Diyalog, aklý selim sahibi herkes için çok önemlidir”
HOROZ ÝNÞAAT
Telefon: +31(0)6 81 77 41 93 - BENELUX
Kapý
Pencere
Güneþlik
Kepenk
Mutfak
Banyo
Restorant
Bar
Kahvehane
ve Cafeler de...
A dan Z’ye tüm inþaat yapýmý
ÜCRETSÝZFÝYAT
SUNUMU
SÝGARA ÝÇME SALONLARI
Kali
te f
iyat
deðil
dir
ÖDEMELERDE KOLAYLIK SAÐLANIR
Hollanda'da 1977-1982 yýllarý arasýnda baþbakanlýk yapan Dries van Agt
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 2008 6
Foto
: Meh
met
Yam
an
Tezhip ruhun þifasýdýrB
ir dönem unutulmaya yüz
tutmuþ hat, tezhip, minya-
tür, ebru gibi geleneksel
sanatlarýmýz usta sanatkârlarýn gay-
reti ve gençlerin ilgisiyle o eski par-
lak günlerini yeniden yaþamaya baþ-
ladý. Türkiye’nin birçok ilinde kurslar
düzenlendi, sergiler açýldý. Bu süreçte
sanatýnda mesafe kat eden birçok genç,
kurslarda öðretici olarak görev yapma-
ya baþladý.
Þifa Toptaþ da bu gençlerden. Adýný
taþýyan Þifa Sanatevi’nin sahibi. 1981
doðumlu. 13 yýldýr tezhip sanatýyla ilgi-
leniyor. Serap Bostancý, Semih Ýrteþ,
Mamure Öz, Birsen Gökçe, Sevim
Kayaoðlu gibi sahasýnda uzman çok
deðerli hocalardan ders almýþ. Sadece
tezhiple yetinmemiþ. Minyatür ve çiçek
ressamlýðý dalýnda da eðitimine devam
etmiþ. Eserlerinden bazýlarý Kültür
Bakanlýðý’nýn süsleme sanatlarý yarýþ-
masýnda sergilenmeye hak kazanarak
Türkiye’nin çeþitli illerinde sanatsever-
lerle buluþmuþ. Yurtiçi ve yurtdýþýnda
otuza yakýn karma sergiye katýlan Þifa
Toptaþ, bir süre ÝSMEK kurslarýn-
da tezhip hocalýðý yap-
mýþ.
Ýki yýldýr
Sultanahmet
Küçük Aya-
s o f y a
M a h a l l e s i
A k s a k a l
S o k a k ’ t a
açtýðý Þifa
Sanatevi’nde
çalýþmalarýný
s ü r d ü r ü y o r .
B i r l i k
V a k f ý ’ n d a
da derslere
giriyor: “13 yýldýr
bu sanatýn
i ç i n d e y i m ,
eðitim alýyo-
rum. Kendi-
me ait bir
s a n a t
atölyesi açmak hep hayalimdi. 1 Nisan
1981’de dünyaya geldiðim Sultanah-
met’te, yine 1 Nisan 2006’da Þifa Sana-
tevi dünyaya geldi. Burayý sadece çalýþ-
ma atölyesi olarak deðil haftanýn 7 günü
gezilebilir bir galeri haline getirdik.”
Þifa Toptaþ bu sözlerle baþlýyor sanate-
vini anlatmaya. Þifa Sanatevi bir çalýþ-
ma atölyesi. Haftanýn yedi günü sabah
9’dan akþam 22.00’ye kadar güzel
sanatlara gönül vermiþ herkese açýk bir
mekan. Hat, tezhip, minyatür ve çini
branþlarýnda kurslar düzenleniyor.
Sanatçýlarýn eserleri yine burada sergi-
lenip satýþa sunuluyor. Þifa Sanatevi
bugüne kadar 3 karma sergiye de ev
sahipliði yapmýþ.
Tezhip, Arapçada altýnlama anlamý-
na gelen bir süsleme tekniði. Eski eser-
lerde, el yazmasý kitaplarda, Kur’an-ý
Kerim’lerde süs olarak sýkça karþýmýza
çýkýyor bu sanat. Tezhipte altýnýn yaný
sýra kök boyalar ve toprak boyalar da
kullanýlýyor. Þifa Toptaþ, tezhibi sadece
bir süsleme sanatý olarak görmemek
gerektiðini söylüyor. “Tezhip sevgi,
emek, azim, sabýr, tevazuyu karýþtýrýp
zaman teknesinde yoðurarak anlamak
hissetmektir.” diyor. Bu sanatta öðrenci-
lik bitmiyor. En az dört beþ yýl usta bir
sanatkârýn eðitmenliðinde dersler sürü-
yor. Bir tezhibin tamamlanmasý 2-3 ayý
buluyor. Süsleme altýnla yapýlýrsa bir
tablo için yaklaþýk 2 bin
YTL harcanýyor.
Þifa Toptaþ,
daha ilkokul yýlla-
rýnda bu sanata baþ-
lamýþ. Bunda
ilahiyatçý-yazar
babasý Mahmut
Toptaþ’ýn büyük etkisi
olduðunu söylüyor. Genç
müzehhip sözlerini þöyle
sürdürüyor: “Ailemle sýk sýk
sergi salonlarýndaki eserleri
seyretmeye giderdik. Babam beni sanat-
çýlarýn atölyesine götürürdü. Ýlkokula
giderken tezhiple alakalý kitaplardaki
motifleri bakarak çizer, yeni desenler
kurgulardým. Bu yeteneðimi keþfeden
babam Birlik Vakfý’ndaki tezhip kursuna
yönlendirdi beni ve orada Serap Bostan-
cý hocamýn nezaretinde 1995 yýlýnda bu
sanata baþladým. 14 yaþýmdaydým.”
Hilal TV’de 26 bölümden oluþan
tezhip dersleri programý hazýrlayan Þifa
Toptaþ, klasik Ýslam sanatlarýna olan
ilgide gözle görülür bir artýþýn olduðunu
belirtiyor. Toptaþ, programýn televiz-
yonda yayýnlanmasýndan sonra Türki-
ye’nin birçok ilinden insanlarýn kendisi-
ne ulaþtýðýný söylüyor. “Ýnsanlarýn
ruhunda zaten güzele meyil vardýr.”
diyen genç sanatçýya göre kültür düzeyi
arttýkça güzel sanatlara olan yöneliþ de
artýyor. Ekonomi düzeyinin daha iyiye
gitmesi de bir etken. Tezhibe baþlama-
nýn yaþý yok. Þifa Toptaþ hat, tezhip gibi
sanatlara ilgi duyanlara da þu çaðrýda
bulunuyor: “Geleneksel sanatlarýmýza
ilgi duyanlardan bazýlarý benim yetene-
ðim yok diyerek adým atmaktan geri
duruyorlar. Eðer gerçekten öðrenmek
istiyorlarsa içlerinde kalmasýn baþlasýn-
lar. Yapamadýklarýna ondan sonra karar
versinler. Baþlayýp býrakmanýn da
zaman kaybý olduðunu düþünmüyo-
rum. Böylelikle beðendikleri bu sanatý
daha da yakýndan tanýma þansýna sahip
olurlar.”
Þifa Sanatevi’nde Rüveyda Akkýlýç
hat, Þifa Toptaþ ve Kübra Erdoðan min-
yatür, Esra Kalkan çini derslerinde
hocalýk yapýyor. Aylýk ders için ortalama
90 YTL ücret alýnýyor. Þifa Toptaþ son
söz olarak “Þifa Sanatevi, gönüllerin
þifasý gerçek gýdasý olan ayetleri, hadis-
leri gözler önünde tabela haline dönüþ-
türmek üzere deðerli üstatlarýn eðiti-
minde en güzel þekilde yazmayý, en
güzel ve hassas þekliyle süslemeyi, en
güzel þekliyle resmedebilmeyi öðrenebi-
leceðiniz bir ortam. Eserleri görmeye ve
çayýmýzý içmeye herkesi beklerim.”
diyor. (www.sifasanatevi.com)
M U R A T T O K A Y
Þifa Toptaþ
Peki cenazenin defin iþini kim ogani-
ze etmiþti? Bu kiþi, müstakbel kayýnvali-
desi Zübeyde Haným’ý evinde aðýrlayan
Latife Haným’dan baþkasý deðildi. Fakat
iþin ilginç tarafý, Latife Haným o sýrada
henüz evli deðildi. Çalýþlar’ýn kitabýnda
herhangi bir kaynak göstermeden þunlar
yazýlmýþ: “Latife mezarlýkta yüzlerce
gümüþ mecidiye sadaka daðýtmýþ, ilk
gece Ýzmir’in tanýnmýþ hafýzlarýndan 33
kiþi çaðýrarak sabaha kadar hatim duasý
indirtmiþ, üç gün üst üste dua, kýrkýnda
da mevlit okutmuþtu. Ayrýca 52. gece de
fakirlere aþure daðýtýlýp, hatimler indiril-
miþti.”
Tabii þunlarý da
okuyoruz ayný kitaptan:
“Mustafa Kemal anne-
sinin cenaze töreni için
Ýzmir’e gelmedi...
16’sýnda Ýzmit’te Ýstan-
bul basýnýyla buluþtu.
20-24 Ocak’ta ise Bur-
sa’daydý. Þerefine
Madam Brotte’un ote-
linde düzenlenen
büyük akþam yemeði
bir evlilik partisine
dönüþmüþtü.”
Ya Zübeyde
Haným’ýn Karþýyaka’da
bulunan mezarýný kimi
yaptýrmýþtý dersiniz?
Kimisi Kâzým Karabekir
yaptýrdý diyor, kimisi de
Latife Haným. Ancak bu
ilk mezarýn bugünküyle
hiçbir alakasý yok.
Bugün tek bir kaya par-
çasýndan ibaret olan
mezar taþý, 1940 yýlýnda
yaptýrýlmýþ. Ýlkinin eski
yazýlý kitabesinde
“TBMM Baþkaný Mus-
tafa Kemal Paþa hazretlerinin valide-i
muhteremeleri Zübeyde Haným’ýn
Ruhuna el-Fâtiha” yazýlýydý. Yerine
konulan o kaya parçasýnýn üzerinde
“Atatürk’ün Anasý Zübeyde Burada
Gömülüdür. Ölümü 1923” yazmaktaydý.
Þimdilerde bu yazý da kayanýn üzerinden
kaldýrýlmýþ ve yerine Zübeyde Haným’ýn
bir kabartma büstü konulmuþtur; yazýyý
baþka bir mermer levhada okuyoruz.
Kim mi böyle istedi? Ýsterseniz ben
anlatmayayým da, siz Hasan Rýza
Soyak’ýn anýlarýndan okuyun.
Bir vasiyet var ortada, bir de mezar. Uyu-
lup uyulmadýðýna karar vermek size kalmýþ.
Zübeyde Haným üzerine neden
bilimsel bir çalýþma yapýlmaz?
Yoksa bilmediðimiz bir sakýn-
casý mý var? Bilimselinden geçtik,
Ýpek Çalýþlar’ýn “Latife Haným”ý gibi
popüler bir esere de razýyýz. Lakin
yok, yok. Bu yüzdendir ki, sarý saçlý
küçük Mustafa’nýn kargalarý kovala-
masýndan ya da annesiyle babasýnýn
mahalle mektebine mi yoksa Þemsi
Efendi mektebine mi gitsin kavga-
sýndan bir adým ileriye gidemiyoruz.
Mesela Zübeyde Haným’ýn baba-
sýnýn ‘Molla Feyzullah”, kendisinin
de dindarlýðý kastedilerek “Molla
Zübeyde’ diye anýldýðýný bilmeyiz.
Neden? Yazmazlar da ondan.
Ya onu Ankara’da görmüþ olan
Halide Edib’in yazdýklarýna ne
demeli? Türkün Ateþle Ýmtihaný” adlý
kitabýna göre hasta yataðýnda yatan
Zübeyde Haným Anadolu’nun kurta-
rýlmasýyla ilgilenmiyor, oðlunun
Selanik’i kurtarmasýný istiyordu.
Bir de vasiyetnamesi vardýr
Zübeyde Haným’ýn ki, neden üzerin-
de durulmadýðýný anlamak kolay
deðildir.
Mustafa Kemal Paþa Ankara’daki
yoðun mesaisi arasýnda annesiyle
eniþtesi Mecdi Bey vasý-
tasýyla haberleþiyor, yine
anne tarafýndan akrabasý
olan Dýþiþleri Bakanlýðý
Levazým Müdürü Cemal
(Bolayýr) Bey eliyle ona
mektup ve para gönderi-
yordu.
Cemal Bey Ýstanbul’a
bir geliþinde Zübeyde
Haným kendisini iyi his-
setmediðini söyleyerek
vasiyetini yazdýrmak ister. Yakýn
komþulardan üç þahit çaðrýlýr ve
vefatýndan yaklaþýk 11 ay önce vasi-
yetname yazýlýr. Zübeyde Haným
kâðýda önce mührünü basar, sonra
da baþ parmaðýný.
16 maddelik vasiyetnamenin
metni epeyce uzun. Dileyen tam
metnini kiþisel sitemden okuyabilir
(www.mustafaarmagan.com.tr).
“Ben Zübeyde, mevcut mallarýmýn
üçte birini ayýrarak aþaðýdaki gibi sarf
ve vakfedilmesini vasiyet eylerim”
diye baþlayan vasiyetnameyi özetli-
yorum sizin için:
1. Ölünce yýkanýp kefenlenme ve
kabir yaptýrýlma iþiyle dedegân
(bununla Mevlevi derviþlerinin kas-
tedildiðini Þemseddin Sami yazýyor)
ve tehlilhân (cenazelerde yüksek
sesle “La ilahe illallah” diyen) efen-
dilerle beraber kabrine götürülmek
istiyor. Defnedildiðinin üçüncü günü
akþamý hafýzlar, hocalar, akraba ve
ahbaplarýn akþam yemeðine davet
edilerek yemekten sonra Kur’an-ý
Kerim’den cüzler okunmasý ve dua-
nýn ardýndan hafýz ve hocalara para
daðýtýlmasý için 450 lira
kâðýt para býrakýyor.
2. Beþiktaþ’taki Yahya
Efendi’nin yakýnýna defne-
dilmek istiyor.
3. Yahudi iken Müslü-
man olan Hayriye
Haným’a, onun ölümü
halinde oðluna 10 lira veri-
lecektir.
4. Daima akmak üzere
þehrin münasip bir yerinde
bir çeþme yaptýrýlýp suyu
akýtýlmak ve ara sýra tami-
rine sarf olunmak üzere
475 lira tahsis edilecektir.
5. Her cuma günü
namazdan bir saat önce
baþlayarak ezan okunun-
caya kadar uygun bir cami-
de cemaate iki cüz Kur’an
tilavet ettirilerek okuyanla-
ra nemasýndan verilmek
üzere 490 lirayý býrakýyor
ve ekliyor: 4. maddenin
hükümleri için þer’i mah-
kemelerde vakfiyenin tescil
ettirilmesi.
6. Oruç, namaz ve
günahlar için ve Kurban Bayramý’nýn
ilk günü 5 adet kurban kesilmek ve
eti talebeye yedirilmek ve Kur’an
hatmettirilmek üzere bir defaya
mahsus olarak Çocuk Esirgeme
Kurumu’na (Dârü’l-Eytâm’a) 200 lira
baðýþlanacaktýr.
7. Paramý Selanik Baþþehbenderi
Kâmil Beyefendi’ye teslim ettim.
Osmanlý Bankasý’nda muhafaza ede-
cektir. Kâmil ve Cemal beyler burada
saydýklarýmýn yerine harcandýðýný
belgelendirerek oðlum
Mustafa Kemal Paþa’ya
hesap vereceklerdir.
Bir cenazenin bütün
dinî muamele ve gele-
neklerin ayrýntýlý olarak
zikredildiði bu metnin en
fazla dikkatime batan
tarafý, Zübeyde Haným’ýn
Kanuni’nin süt kardeþi
Yahya Efendi’nin yanýna
gömülmek istemesidir.
Tabii sadaka-i cariye olarak çeþme
yaptýrýlmasý ve çeþme için vakýf
kurulmasý istekleri de çok önemli. Bir
baþka nokta ise kazaya kalmýþ oruç
ve namazlarý için kurban kestirmek
istemesi. Tabii bu iþlerin takibi iþini
sevgili oðluna emanet etmesi ise
bambaþka güzellikte bir mesaj içeri-
yor.
Ýyi güzel de, nasýl öldü Zübeyde
Haným?
Tam Mustafa Kemal Paþa’nýn
Ýzmir’den ayrýldýðý günün akþamý
vefat etti. Oðluna ertesi günü Eskiþe-
hir’de verildi ölüm haberi. Ýzmit’te
hayatî önemde bir basýn toplantýsý
olduðundan cenaze törenine gide-
medi. Baþyaveri Salih Bozok’a çektiði
telgrafta, “Merhumenin münasip bir
tarzda merâsim-i tedfiniyesini (defin
törenini) ifa ettiriniz” diyordu.
Zübeyde Haným 14 Ocak 1923’te
vefat etmiþ, ölüm haberi Mustafa
Kemal’e 15’inde verilmiþti. Ýzmit
mülakatýnýn ardýndan Ocak’ýn
27’sinde geldi Ýzmir’e ve sevgili anne-
sinin kabrini ziyaret etti. Orada etki-
leyici bir konuþma yaptýðýný biliyoruz.
ZAMAN HOLLANDA
YORUM
8 KASIM 20087
Zübeyde Haným’ýn vasiyeti yerine getirildi mi?Zübeyde Haným tam Mustafa KemalPaþa'nýn Ýzmir'den ayrýldýðý gününakþamý vefat etti. Oðluna ertesi günüEskiþehir'de verildi ölüm haberi.Ýzmit'te hayatî önemde bir basýn top-lantýsý olduðundan cenaze töreninegidemedi.
Zübeyde Haným’ýn vasiyetnamesinin aslý bu. Fakat ne çeþmesiyapýldý, ne de ölüm yýldönümlerinde hafýzlar Kur’an okuyor.”
Hakkâri’de þehit olan
Asteðmen Zeki
Burak Okay’ýn
cenaze töreni daha öncesin-
de görülmeyen bir þeye
sahne oluyordu. Bugüne
kadar, ‘Vatan sað olsun, beþ
oðlum da olsa hepsi vatana
feda olsun’ diyen annelerin
yerini baþka bir anne almýþ-
tý. Bursa’daki cenaze sýra-
sýnda, “Vatan sað olsun
demeyeceðiz.” sözleriyle
ezber bozan anne Neriman
Okay, bunun ötesinde söz-
ler de söylüyordu: “Ben
savaþa karþý bir anne oldu-
ðum için oðlumu eline
oyuncak silah vermeden
büyüttüm. Kavga etmesini
öðretmedim oðluma. Daha
çok vergi verelim. Onlar
daha çok silah alsýnlar.
Daha profesyonelce ordu
yapsýnlar. Ama bizim evlat-
larýmýz pisi pisine gitme-
sin.” Bu bir itirazýn baþlan-
gýcýydý, ama kötü niyetli bir
itiraz da deðildi. Çünkü,
alternatif de sunuyordu.
Ancak bu talep, bir acýlý
annenin yakarýþýydý.
Daðlýca saldýrýsý ise bu
anlamda bir milattý. Bun-
dan bir yýl önce gerçekleþen
saldýrýda 13 asker þehit
oldu, ancak arkasýndan
soru iþaretleri uzun bir süre
devam etti. Saldýrý öncesin-
de Genelkurmay’ýn iç
yazýþmayla konuyu ilgili
birimlere aktardýðý, ancak
yeterli önlemin alýnmadýðý
ortaya çýktý. Taburdaki
askerlerin yeterli teknik
donanýma sahip olup olma-
dýklarý, yardýmýn zamanýn-
da ulaþtýrýlýp ulaþtýrýlmadýðý,
komutanlarýn neden görev
yerinde olmadýðý en önemli
soru iþaretleriydi. Bunlar
yavaþ yavaþ sorulmaya baþ-
lanmýþ, medya ve kamuoyu
silahlý kuvvetlere karþý ‘tar-
týþýlmaz’ tavrýný bir parça
kýrmýþtý. Ancak bir süre tar-
týþýlan konularýn arkasý gel-
mesi ya da gerekli makam-
larda gerekli þekilde
tartýþýlýp karara baðlanma-
dýðý için unutulup gidildi.
Ve arkasýndan Aktütün sal-
dýrýsý geldi. Þimdi medya
yine konuyu tartýþýyor ama
bir yerlere varýp varmayaca-
ðý henüz bizim için bir
bilinmez olarak ortada
duruyor.
Buradan hareketle, eðer
Daðlýca’da tartýþýlan, eleþti-
rilen konulara çözüm
bulunsaydý Aktütün saldý-
rýsý gerçekleþir miydi? Bu
soruya uzmanlar farklý
þekillerde yaklaþýyorlar.
USAK Baþkaný Sedat Laçi-
ner, önlem alýnsaydý en
azýndan bugünkü kadar
zayiat yaþanmayacaðýný
düþünüyor. Ona göre,
Daðlýca sonrasýnda toplum
bunu tartýþmaya hazýrdý
ancak Ergenekon soruþtur-
masýndan dolayý asker
çekindi ve kendini kapattý.
PKK uzmaný Nihat Ali
Özcan’a göre ise, bir çatýþ-
ma baþladýðýnda nereye
gideceðini kimse bilemez.
Ýþte bu yüzden soruya net
bir cevap vermek mümkün
deðil. ASDER Ankara Þube
Baþkaný Kemal Þahin de
konuyu, kapalý sistemlerin
her zaman hata yapmaya
mahkum olduðuna baðlý-
yor.
Sorun bütçesizlik deðil!
Türkiye, silahlý kuvvetlere
en çok bütçeyi ayýran ülke-
ler arasýnda yer alýyor. 2008
yýlýnda 216 milyar 988 mil-
yon 31 bin YTL olan bütçe-
den, Milli Savunma Bakan-
lýðý’na 18,2 milyar lira, Milli
Eðitim Bakanlýðý’na ise 21,7
milyar lira ayrýldý. Son üç
yýldýr Milli Eðitim Bakanlý-
ðý’ndan az bütçe ayrýlan
Milli Savunma Bakanlý-
ðý’nýn 2007 yýlý bütçesi 13,5,
2006 yýlý bütçesi 11,8, 2005
yýlý bütçesi ise 10,9 milyar
lira. Mali yetersizlik nede-
niyle karakollarýn taþýna-
madýðý açýklamasýndan
sonra, geçen yýl Maliye’ye
ödenek aktarýldýðý da orta-
ya çýktý. 1 milyar 277 mil-
yon lira hiç dokunulmadan
iade edilmiþ. Daha önceki
iki yýlda da ayný tasarruf
yapýlarak bütçe kýsýtlamasý-
na gidilmiþ.
5 karakol, 3 milyon 500bin lira
Genelkurmay Ýkinci Baþ-
kaný Orgeneral Hasan
Iðsýz’ýn açýklamasýndan
sonra, TSK’nýn bütçesi ve
karakollarýn ne kadar bir
bütçeyle yapýlacaðý da tar-
týþma konusu oldu.
Uzmanlara göre, bin met-
rekarelik bir karakol 700
bin liraya mal oluyor.
Bunun içinde ana bina,
barýnak ve mühimmat
depolarý, yol yapýmý ve
helikopter pisti yer alýyor.
Türkiye’de toplu konut
alanýnda çalýþan TOKÝ ise
tartýþmaya katýlarak, kara-
kollarýn her birini bir mil-
yon liraya yapýp teslim
edeceðini, bu konuda tali-
mat beklediðini duyurdu.
Askere karargah binalarý
ve lojman yapan TOKÝ’nin
Þýrnak, Van, Hakkâri,
Diyarbakýr, Siirt, Kars,
Aðrý, Mardin ve Tunceli’de
þantiyeleri bulunuyor.
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 2008 8
21 Ekim 2007’de Daðlýca baskýný ger-çekleþtiðinde, bazý aksaklýklardan vesorunlardan bahsettik, arkasýndan daciddi ciddi tartýþmaya baþladýk.Ancak bir yýl sonra Aktütün’de bunaçok benzeyen bir çatýþma yaþandý, 17askeri kaybettik ve yine ayný noktadaolduðumuzu gördük. Soru þu; tartýþ-malar yerine ulaþsaydý bu saldýrýyaþanýr mýydý?
DAÐLICA’YI TARTIÞMAMANIN FATURASI
AKTUTUN’E ÇIKTI
DAÐLICA’YI TARTIÞMAMANIN FATURASI
AKTUTUN’E ÇIKTI
E M Ý N E D O L M A C I
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 20089Hakkâri’de þehit olan Asteð-
men Zeki Burak Okay’ýn
cenaze töreni daha öncesin-
de görülmeyen bir þeye
sahne oluyordu. Bugüne
kadar, ‘Vatan sað olsun, beþ
oðlum da olsa hepsi vatana
feda olsun’ diyen annelerin
yerini baþka bir anne almýþtý.
Bursa’daki cenaze sýrasýnda,
“Vatan sað olsun demeyece-
ðiz.” sözleriyle ezber bozan
anne Neriman Okay, bunun
ötesinde sözler de söylüyor-
du: “Ben savaþa karþý bir
anne olduðum için oðlumu
eline oyuncak silah verme-
den büyüttüm. Kavga etme-
sini öðretmedim oðluma.
Daha çok vergi verelim.
Onlar daha çok silah alsýnlar.
Daha profesyonelce ordu
yapsýnlar. Ama bizim evlatla-
rýmýz pisi pisine gitmesin.”
Bu bir itirazýn baþlangýcýydý,
ama kötü niyetli bir itiraz da
deðildi. Çünkü, alternatif de
sunuyordu. Ancak bu talep,
bir acýlý annenin yakarýþýydý.
Daðlýca saldýrýsý ise bu
anlamda bir milattý. Bundan
bir yýl önce gerçekleþen saldý-
rýda 13 asker þehit oldu,
ancak arkasýndan soru iþaret-
leri uzun bir süre devam etti.
Saldýrý öncesinde Genelkur-
may’ýn iç yazýþmayla konuyu
ilgili birimlere aktardýðý,
ancak yeterli önlemin alýn-
madýðý ortaya çýktý. Taburda-
ki askerlerin yeterli teknik
donanýma sahip olup olma-
dýklarý, yardýmýn zamanýnda
ulaþtýrýlýp ulaþtýrýlmadýðý,
komutanlarýn neden görev
yerinde olmadýðý en önemli
soru iþaretleriydi. Bunlar
yavaþ yavaþ sorulmaya baþ-
lanmýþ, medya ve kamuoyu
silahlý kuvvetlere karþý ‘tartý-
þýlmaz’ tavrýný bir parça kýr-
mýþtý. Ancak bir süre tartýþý-
lan konularýn arkasý gelmesi
ya da gerekli makamlarda
gerekli þekilde tartýþýlýp kara-
ra baðlanmadýðý için unutu-
lup gidildi. Ve arkasýndan
Aktütün saldýrýsý geldi. Þimdi
medya yine konuyu tartýþýyor
ama bir yerlere varýp varma-
yacaðý henüz bizim için bir
bilinmez olarak ortada duru-
yor.
Buradan hareketle,
eðer Daðlýca’da tartý-
þýlan, eleþtirilen konulara
çözüm bulunsaydý Aktütün
saldýrýsý gerçekleþir miydi? Bu
soruya uzmanlar farklý þekil-
lerde yaklaþýyorlar. USAK
Baþkaný Sedat Laçiner,
önlem alýnsaydý en azýndan
bugünkü kadar zayiat yaþan-
mayacaðýný düþünüyor. Ona
göre, Daðlýca sonrasýnda
toplum bunu tartýþmaya
hazýrdý ancak Ergenekon
soruþturmasýndan dolayý
asker çekindi ve kendini
kapattý. PKK uzmaný Nihat
Ali Özcan’a göre ise, bir
çatýþma baþladýðýnda nereye
gideceðini kimse bilemez.
Ýþte bu yüzden soruya net bir
cevap vermek mümkün
deðil. ASDER Ankara Þube
Baþkaný Kemal Þahin de
konuyu, kapalý sistemlerin
her zaman hata yapmaya
mahkum olduðuna baðlýyor.
Sorun bütçesizlik deðil!
Türkiye, silahlý kuvvetlere en
çok bütçeyi ayýran ülkeler
arasýnda yer alýyor. 2008
yýlýnda 216 milyar 988 milyon
31 bin YTL olan bütçeden,
Milli Savunma Bakanlýðý’na
18,2 milyar lira, Milli Eðitim
Bakanlýðý’na ise 21,7 milyar
lira ayrýldý. Son üç yýldýr Milli
Eðitim Bakanlýðý’ndan az
bütçe ayrýlan Milli Savunma
Bakanlýðý’nýn 2007 yýlý bütçe-
si 13,5, 2006 yýlý bütçesi 11,8,
2005 yýlý bütçesi ise 10,9 mil-
yar lira. Mali yetersizlik
nedeniyle karakollarýn taþý-
namadýðý açýklamasýndan
sonra, geçen yýl Maliye’ye
ödenek aktarýldýðý da ortaya
çýktý. 1 milyar 277 milyon lira
hiç dokunulmadan iade edil-
miþ. Daha önceki iki yýlda da
ayný tasarruf yapýlarak bütçe
kýsýtlamasýna gidilmiþ.
5 karakol, 3 milyon 500
bin lira
Genelkurmay Ýkinci Baþ-
kaný Orgeneral Hasan
Iðsýz’ýn açýklamasýndan
sonra, TSK’nýn bütçesi ve
karakollarýn ne kadar bir büt-
çeyle yapýlacaðý da tartýþma
konusu oldu. Uzmanlara
göre, bin metrekarelik bir
karakol 700 bin liraya mal
oluyor. Bunun içinde ana
bina, barýnak ve mühimmat
depolarý, yol yapýmý ve heli-
kopter pisti yer alýyor. Türki-
ye’de toplu konut alanýnda
çalýþan TOKÝ ise tartýþmaya
katýlarak, karakollarýn her
birini bir milyon liraya yapýp
teslim edeceðini, bu konuda
talimat beklediðini duyurdu.
Askere karargah binalarý ve
lojman yapan TOKÝ’nin Þýr-
nak, Van, Hakkâri, Diyarba-
kýr, Siirt, Kars, Aðrý, Mardin
ve Tunceli’de þantiyeleri
bulunuyor.
Sedat Laçiner-USAK Baþkaný
Daðlýca tartýþmasýErgenekon’la kesildiDaðlýca sonrasýnda önlemler alýnsa ben bugün Aktütün’ün yaþan-mayabileceðini düþünüyorum. Karakolun yerini deðiþtirebilir veyaboþaltabilirsiniz. Önemli bir kýsmýna bomba telleri çekilebilirdi.Onun dýþýnda karakolun bu kadar yakýnýna gelmelerini ve silah taþý-malarýný anlamak zor. Ben bunu mutlaka birilerinin duyduðunu vesesini duyurmakta zorluk çektiðini düþünüyorum. Daðlýca’da bunutartýþmaya hazýrdý toplum. Asker Ergenekon’dan dolayý çekindibundan. Kimsenin hesap sormamasý, eleþtirmemesi, hatalarýnýsöylemeye cesaret etmemesi en büyük zararý orduya verdi. Daðlýcameselesini tartýþmasý gerekenler, güvenlik güçleri, Meclis, hükü-met yeterince tartýþýp sonuca baðlasalardý, bu karakollarýn yeri,yardým ulaþtýrýlmasý, istihbarat zaaflarý gibi konular gündeme gelirve önlem alýnabilirdi. Bütçe konusunda da bir problem olduðunudüþünmüyorum ben. Savunmaya ayrýlan bütçenin iþletmesindesorun var. Paranýn sýnýrdaki karakol dururken, baþkentte harcan-masýný doðru bulmam. Ben Ankara’da parasýzlýk nedeniyle herhan-gi bir servisi aksayan bir birim görmedim.
Ercan Çitlioðlu/ASAM:
Aktütün baskýn yemedibilgilerimiz yanlýþAktütün saldýrýsý yanlýþ adlandýrýlarak kamuoyuna yansýtýldý. Çünküsaldýrýya uðrayan Aktütün karakolu deðildi. Bayraktepe’de görev-lendirilen askerî birlikti. PKK’lýlar 350 kiþilik bir grupla saldýrdýlar.Sýnýra kadar 10 km’yi nasýl geçtiler, bu bir istihbarat zaafýydý dendi.Saldýran PKK’lýlar 350 kiþi deðil. 100-150 kiþi olduklarý yönündetahminler var. Gündüz gözüyle saldýrdýlar deniyor, neden gündüzsaldýrdýðýnýn irdelenmesi gerekiyor. Gündüz saldýrýsý, aslýnda ilkateþin Bayraktepe’deki timler tarafýndan açýlmasý üzerine PKK’nýnçatýþmaya girmek zorunda kalmasýdýr. Çatýþma alanýnda PKK’lýla-rýn býraktýðý cesetlerden 9 tanesi otopsiye alýndý. Telsiz konuþmala-rýnda diyorlar ki, 9 kaybýmýzý almak için harekete geçtik, 3 kayýpdaha verdik. Peki, karakolun fiziki þartlarý yeterli mi? Hayýr yetersiz.Aktütün Karakolu’nun hemen 300 metre arkasýnda yeni karakolbinasýnýn inþaatý bir yýl önce baþlatýlmýþ. Neden geçen yýl baþladý dadaha önce baþlamadý, bunlarý sorgulayabiliriz. Ama bu sorularýsorarken aklýmýzdan çýkarmamamýz gereken nokta þu; AktütünKarakolu saldýrýya uðramadý.
Prof. Dr. Hasan Köni/siyasetbilimci:
Eksikler biliniyorancak güç yokDaðlýca ve Aktütün olaylarýndan sonra bazý konular tartýþýlýyor, bili-niyor ama konuyu çözecek kapasite yok. Ýstemediðinden deðil,ancak gücü bu kadar Türkiye’nin. Ekonomik açýdan baðlanmýþsýnýz,NATO ülkesisiniz, silahlarýnýzý oradan alýyorsunuz. Sonra tutup dabu süper güce karþý bir þey yapamazsýnýz. Amerika olmasa oradasadece Irak olsa Türkiye canýna okur. Kimsede kabahat yok. Olay-dan sonra askerin açýklamalarý da inandýrýcý gelmedi. Parasýzlýktankarakolun taþýnamamasý örneðin. Ana tehdit unsurunu býrakýp iler-de olacak bir olay için eðilmek de çok iyi bir tercih deðil. Yunanis-tan’la ne bir deniz savaþý yaparýz, ne kara savaþý. Orada ciddi birharama var ama burada devletin yarýsýný kaybedersin ciddi bir þey-ler yok. Burada, Amerika’yla oturup çok ciddi þekilde konuþulabilir.Afganistan’dan Pakistan’a roket atýyorsun. PKK’yý terörist ilan edi-yorsun ama kurþun atmadýn. Ne kadar ciddisin? Olmazsa þu riskigöze alacaðým demelisin.Risk alabilen kendi haya-týný ortaya koyabilen birhükümet bunu yapar ancak.
ZAMAN HOLLANDA8 KASIM 2008 10
Hakkâri'nin Þemdinli
ilçesine baðlý Aktü-
tün köyündeki Jan-
darma Sýnýr Karakolu'na PKK
terör örgütünün gerçekleþtir-
diði baskýn, geçen hafta tüm
Türkiye'yi derinden sarstý. 17
askerimizin þehit düþtüðü
olayýn akabinde memleket
sýnýrlarýndaki karakollarýn
geçmiþte yaþadýðý acý hatýralar
akýllara geldi. Anadolu insaný
daha önce de sýnýr boylarýnda
yüzlerce askerini þehit ver-
miþti. Olayla ilgili kamuoyun-
da pek çok soru gündeme
geldi, günlerce yorumlar dile
getirildi. Alýnmasý gereken
önlemler, tedbirler vb. birçok
konu tartýþýldý. En fazla öne
çýkan ise karakollarda yete-
rince güvenlik önlemlerinin
alýnmamasýydý. Hadisenin bu
boyutunun önemine bin 400
yüz yýl önceden Kur'an-ý
Kerim'de ve Hz. Muham-
med'in hadislerinde temas
edilmiþ olmasý dikkat çekici
aslýnda. Her iki kutsal kay-
nakta da sýnýrlar ve gerekli
tedbirler üzerinde ne kadar
hassasiyetle durulmasý
gerektiði ifade ediliyor.
Ribât; bað,
ülke sýnýrý,
sýnýrda nöbet
beklemek gibi
anlamlara geli-
yor. Ayrýca
ribât, sýnýrda
nöbet tutan anla-
mýnda 'murâbýt' þeklin-
de kullanýlýyor. Bir zaman-
lar sadece
Maveraünnehir'de on bin-
den fazla ribât bulunduðu
tarih kitaplarýnda belirtiliyor.
Ýslâm öncesi Türklerde varlý-
ðý bilinen ve ilk Müslüman
olan Türk devletlerinde ribat
olarak karþýmýza çýkan sað-
lam yapýlarýn, daha çok ileri
karakol konumunda bulun-
duðu ve geçitler, sýnýr boy-
larý, ticari yol üzeri gibi
stratejik önemi yüksek
noktalarda güvenlik ve asa-
yiþi saðlamak amacýyla
konuþlandýrýldýðý anlaþýlýyor.
Anadolu'da ise bilhassa
tasavvufî deðerlerin yüksel-
mesiyle buna baðlý olarak
ehemmiyetli noktalarda
zâviye-hânikâhlar yapýlmaya
baþlanmýþ ve derviþlerin
inançlarýný yaymanýn yanýn-
da kolluk görevini de üstlen-
miþ olduðu görülüyor.
Karakol nöbetinin Ýslamdinindeki yeri
Ribât, Kur'ân-ý Kerim'de Al-
i Ýmran Suresi'nin 200. ve
Enfal Suresi'nin 60. ayetle-
rinde geçiyor. Ýslam alimle-
rinden Elmalýlý Muhammed
Hamdi Yazýr, Ali Ýmran
Suresinin 200. ayetini þu
þekilde tefsir ediyor; “Sözün
kýsasý, ey iman edenler, siz
telaþ etmeyiniz, sabýrlý olu-
nuz, (haberde geldiðine göre
sabýr üç derecedir: Musibete
(ansýzýn gelen bela) sabýr,
itaat etmekte sabýr, isyandan
sabýr) ve sabýrda Allah düþ-
manlarýyla yarýþýp onlarýn
üstüne çýkýnýz, yani imtihan
ve mücahede mevkilerinde
düþmanlarýn sabrýnýn üstüne
çýkmaya ve nefsinizin arzu-
larýný yenmeye çalýþýnýz ki,
sabýrlý olmaya alýþýrsanýz
bunu yapabilirsiniz. Ve
murabata ediniz (nöbet-
leþiniz), ribat yapýnýz
(saðlam yürekli olunuz),
imam ardýnda cemaatle
namaz gibi birbirinize
baðlanýp vazifeye dik-
katli olunuz ve özellikle
savaþa düþmanlarýnýzdan
çok hazýrlýklý bulunarak
atlarýnýzý baðlayýp
hududlarda ve mevzi-
lerde karakol bekle-
yiniz.” Ribât,
Allah yolunda
devam etmek-
tir. Bu aslýnda 'rabt-ý hayl'
yani at baðlamaktan alýn-
mýþtýr ki, düþmana karþý atýný
baðlayýp gözetlemek ve bek-
lemek demektir. Sonra sýnýr
þehirlerinde bekleyenlere,
gerek süvari gerekse piyade
olsun, genelde murabýt
(nöbet bekleyen, nöbetçi)
adý verilmiþtir. Fýkýh termi-
nolojisinde murabýt, hudut
þehirlerinden birine bir
müddet beklemek için
gidendir. Ailesiyle oralarda
oturan hudut sakinlerine
murabýt denilmez. Zamaný-
mýz terminolojisine göre
murabýt, Allah yolunda silah
altýnda bulunan, kýþla ve
karakollarda duran ve nöbet
bekleyen askerler anlamýna
geliyor. Diðer bir Ýslam alimi
Ömer Nasuhi Bilmen, Enfal
Suresi'ndeki 60. ayetini, tef-
sirinde özetle þu þekilde
açýklýyor; “Ve Ey Müslüman-
lar! Ey Ýslâm diyarýnýn sahip-
leri, savunucularý o, din,
vatan düþmanlarýyla savaþta
bulunabilmeniz için, feda-
kârlýk ediniz, her türlü harp
vasýtalarýndan saldýrýyý sað-
layacak, düþmaný dehþete
düþürecek nakil vasýtalarýn-
dan (hazýrlayýnýz) bu husus-
ta kusur göstermeyiniz... Siz
herhalde kendinize düþen
vazifeyi yapýnýz, lâzým gelen
kuvvetleri hazýrlayýnýz,
bununla o açýk ve gizli düþ-
manlarýnýzý korkutursunuz
da artýk size karþý cephe
almaya cesaret edemezler,
Ýslâm yurduna saldýrmaya
kalkýþamazlar. Ve bu gibi
vâsýtalarýn mevcudiyeti
Ýslâm yurdunun kuvvetini,
ziynetini, medeniyet haya-
týndaki ilerlemesini dost ve
yabancýlara göstermiþ bulu-
nur.” Bu âyeti kerime'nin
iniþi zamanýnda en malûm,
en gerekli silâh, kýlýçtan,
kamadan ibaret bulunuyor-
du. Ayette ise ‘Bunlarý hazýr-
layýn.’ diye emir verilmiyor.
‘Gücünüzün yettiði kadar
kuvvet hazýrlayýnýz.' denili-
yor. Kuvvet tabiri ise bugün-
kü bütün savaþ aletlerini
kapsar. Yani, toplarý, tüfekle-
ri, uçaklarý, otomobilleri,
zýrhlýlarý, tanklarý, atomlarý
ve diðerlerini...
Peygamber Efendimiz’den
sýnýr boylarýnýn önemine dik-
kat çeken birçok hadisi þerif
nakledildiðini de kaynaklar-
dan rahatlýkla görebiliyoruz.
Buhârî ve Müslim'de Sehl bin
Sa'd'den rivayet olunduðu
üzere Hz. Muhammed þöyle
buyuruyor: “Allah yolunda bir
gün karakol beklemek, dünya
ve mafihadan (onda olanlar)
hayýrlýdýr.” Ebü Hureyre'den
rivayet edilen bir hadis-i þerif-
te de Resulullah þöyle buyu-
ruyor: “Her kim Allah yolun-
da murabýt olarak, yani
karakol beklerken ölürse, iþle-
yegeldiði iyi amel üzerine icra
edilir, rýzký da üzerine gönde-
rilir durur, fitnecilerden emin
olur ve Allah Teâlâ onu kor-
kudan emin olarak diriltir.”
Hz. Muhammed, bir baþka
hadisinde de “Karakol yerin-
de namaz, iki milyon namaza
eþittir.” buyuruyor.
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 200811
Foto
: Mur
at D
üzyo
l
Sýnýrda bir gün nöbet tutmak dünyadakiher þeyden daha hayýrlýÜlkemizin sýnýrlarýndaki karakol-larda yýllardýr askerlerimiz þehitdüþüyor. Kuran'ý Kerim ve hadislersýnýrlarýn önemi konusunda bizleribin 400 yýl önceden haberdar edi-yor. Al-i Ýmran Suresi'nin 200.ayeti, Enfal suresini 60. ayeti sýnýrkarakollarýyla ilgili yapýlmasýgerekenlere adeta ýþýk tutuyor.
N U R U L L A H K A Y A
ZAMAN HOLLANDA
KÜLTÜR
8 KASIM 2008 12
Baobaplarýn gölgesinde
SENEGALA
frika’nýn en batýsýn-daki ülke Senegal.Nüfusu 10 milyon.
En büyük kabilesi Valoflar. En büyük iki simge-si, Baobap aðaçlarý ve aslanlar. Atlas Okyanu-
su’na doðru uzayan Lazelmadi Burnu, Afrika’nýnen batý noktasý. Ve ayný zamanda Senegal’in de...
1864 yýlýnda yapýlmýþ deniz feneri sömürgecilikdöneminin izlerini bugüne getiriyor. Tarihî fenere
çýkarken Baþkent Dakar’ýn bu kadar güzel görülebile-ceðini düþünmemiþtik. Bu burun, Afrika kýtasýnýn
Amerika kýtasýna en yakýn kýsmý. Senegal, kendisi gibi bir Afrika ülkesi olan Gambiya
ile ayný kaderi paylaþmýþ. Gambiya’nýn Ýngiliz sömürge-sinde kaldýðý dönemde Senegal de Fransýz sömürgesinde
yaþamýþ. Daha sonra iki devlet tek çarenin birlikte yaþamakolduðunu düþünmüþ ve bu düþünceyi bir süreliðine hayata
geçirmiþ. 1982 yýlýnda kurduklarý konfederasyon, ancak 1989yýlýna kadar sürebilmiþ. 10 milyonluk ülkenin baþkent nüfusu 2
milyon. Þehrin imarýnda Fransýzlarýn tesirini görmemek imkân-sýz. Bir dönem yürütülen sömürgeciliðin izleri dikkatli bakýþlardan
kaçmýyor. Dakar’ýn sembollerinden biri de Milenyum Kapýsý. Baþ-kent Dakar’dan kalkan feribot ile bir dönemin köle adasýna doðru
yola çýkýyoruz. Bizimle birlikte çok sayýda Batýlý turist de þehre 3 kmuzaklýktaki adayý ziyaret için feribottalar... Ýster istemez aklýmýza geli-
yor, atalarýnýn bir dönem buralarda neler yaptýðý. Milyonlarca Afrikalýyý
köleleþtirdiklerini ve buesnada yine milyonlarýnöldüðünü hatýrlamamak elde
deðil. Þimdi ise onlarýn torunlarý bir dönem ata-larýnýn yaptýklarý bu mezalimi görmek için turistolarak bu adaya gidiyorlar. Þimdi feribotlarla güleoynaya gidilen Gore adasý yýllarca köle tacirlerininkazanç teknesi olurken Afrika insaný için de gözyaþ-larý ile yýkanan bir ada haline gelmiþti. Senegal, tarih-te Kara Kýta’dan yapýlan köle ticaretinin gerçekleþtiril-diði ilk ülkelerden biri.
Adaya ayak basar basmaz köleliði anlatan bir heykelile karþýlaþýyorsunuz. Ýþte dönüþü olmayan yol. Milyonlar-ca köle, arka kapýsý denize açýlan bu hapishanede zincirle-re baðlanarak insanlýk dýþý muamelelere tabi tutulmuþ.Günü gelince de gemilere bindirilerek Amerika’ya, Avru-pa’ya ve Karayip Adalarý’na satýlmýþ. Bir dönemin köle adasý,günümüz Senegal’inde tamamen turistik amaçlar için kullaný-lýyor. Ada, Senegal’in turist çeken en önemli merkezlerinden.Önceleri Portekizlilerin köle ticareti yaptýðý bu ada daha sonraHollandalýlarýn ayný emellerine sahne olmuþ ve son olarak daFransýzlarýn sahasý olarak iþlev görmüþ. Ve tam 300 yýl sürmüþ buköle ticareti. 20 milyon insan köleleþtirilmiþ. Ve 20 milyonun yüzde40’ý yollarda çekilen sýkýntýlardan ölmüþ. Baþkent Dakar’da Afrikatarzý mobilyalar yol boyunca uzuyor. Ýmalat ve satýþ ayný yerde. Öðlemolasý bile olsa yer yer çalýþanlarý görebiliyorsunuz mobilyacýlar soka-
S A Ý M O R H A N
ZAMAN HOLLANDA
KÜLTÜR
8 KASIM 200813
ðýnda. Dikkatli bakýnca mobilyalara,iþçiliðin bizimkilere kýyasla çok zayýfolduðunu anlýyorsunuz hemen.Rengârenk dolmuþlarýn yolcu ücret-leri, dolmuþun kalitesine göre deði-þiyor. Bu dolmuþlarýn adý, “Carrapid”. Yani hýzlý arabalar. Kimi dol-muþlarda hiç pencere camý yokkenkimileri de camlý ve klimalý olarakhizmet veriyor. Bazýlarýnýn arkakapýlarý tamamen açýk. Doðal klimagörevi yapýyor bu sýcak ülkede. Yal-nýz dolmuþlarýn hepsinde deðiþme-yen bir yazý var. Hem de hepsinin enön cephesine yazýlýyor: Elhamdülil-lah.
Ülkenin, bir Ýslâm ülkesi olduðu-nu ilk önce þehirleri süsleyen, farklýtarzda mimarî yapýlarý olan, birbirin-den ilginç camilerden anlýyorsunuz.Senegal’in yüzde 95’i Müslüman.Cuma namazý aný, insanlarýn dinesaygýsý ve namaza düþkünlüðükonusunda çok açýk bilgiler veriyor.Týklým týklým dolan camilerden taþancemaat; namazý caddelerde, sokak-larda kýlmak durumunda kalýyor.Baþkent Dakar’a baðlý Nofly kasaba-sý yakýnlarýndaki Kaplumbaða Çiftli-ði, hayvanlar âlemine dalmamýza vekýsa da olsa onlarýn dünyasýný taný-mamýza vesile oluyor. Aðýrlýklarý 100kiloya kadar ulaþabilen irili ufaklýyüzlerce kara kaplumbaðasý varburada. Senegal’de Pembe Göl’ü
bilmeyen yok. Çünkü o,ülkenin tuz gölü. Her nekadar her mevsim pembeolmasa da, senenin belirlidönemlerinde pembeleþtiðiiçin bu adla anýlýyor. Gölünetrafýndaki köpükler tuzlu-luk oranýnýn ne derece yük-sek olduðunun göstergesi.Senegal’de savanlarýn deðiþ-mezi baobap aðaçlarý yolkenarlarýnda kilometrelerceboy gösteriyorlar. Geniþ çaplý göv-deleri ve kalýn dallarý ile dikkatçeken bu aðaçlarýn yapraklarý seyrek.Kalýn dallarý kuþlarýn yuvalarýný sað-lam bir zemine oturtmasýna çok yar-dýmcý olduklarýndan nice kuþ yavru-larý onlarýn üzerinde açýyorlargözlerini dünyaya.
Senegal nice ilginçlikleri içerisin-de barýndýran gizemli bir ülke. Biz defarklý dünyalarý bulmak üzere yoladevam ediyoruz. Milli Park, safarimeraklýlarý için güzel bir fýrsat; amabizim aradýðýmýz safari deðil ondandaha da ilginç ve bir zamanlar yerlikabilelerin hayatlarýndan bir parçaolan eski bir gelenek. Senegal’dedolaþýrken ilginç bir inanca rastladýk.Eskiden animist kabileler baobapaðaçlarýnýn gövdesinin içerisine ölü-lerini defnediyorlarmýþ. Çok kalýn birgövdeye sahip olan aðacýn içindeoluþan oyuða ölülerini býrakýyorlar-
mýþ. Gövdesinin içi kafataslarý,kemiklerle dolu bir aðaç görüyoruz.Topraða gömmeden cesetleri aðacýnkovuðuna býrakmýþlar. Aðacýnkovuðu çok geniþ ve içeride tam 40insanýn kafatasý ve kemikleri var.
Palmiyelerin gölgesinde birkolej... Kýta, Afrika ama öðretmenle-ri Asya’dan, Anadolu’dan. Zatenöðretmenler bizi görür görmez osýcacýk “Anadolu Hoþgeldiniz”i söy-lediler ve kapýlarý açtýlar mütebessimçehreleriyle Kara Kýta Afrika’da.Siyah öðrencilerin arasýnda anýndaseçiliyorlardý Türk öðretmenler.Fakat yadýrgamýyorlar öðrencileronlarýn beyaz olmalarýný. Sankionlar da kendilerinden birileriolmuþlardý artýk. Farký yoktu siyahile beyazýn. Çünkü Anadolu’dangelen bu gençler hissettirmemiþtionlara renkleri. Siyah adamlar diyeAvrupalýlar demiþti onlara. Ama bu
beyaz adamlar, beyaz Türköðretmenler, diðer beyazadamlara hiç benzemiyor-lar; dostluk, kardeþlik, hoþ-görü ve insanlýk diyorlardý.Türk öðretmenlerin çocuk-larý Afrikalý öðrencilerleçoktan arkadaþlýk kurmuþlarbu topraklarda. Zaten arzuedilen de bu deðil mi? Renk,ýrk kavramlarýný bir köþeye
býrakarak sadece insaný insanolduðu için kabul etme ve ona saygýduyma. Birbirleriyle kaynaþan siyahve beyaz öðrenciler þimdiden insan-lýk için büyük ümitler veriyorlar gös-terdikleri bu arkadaþlýk örneði ile.Çoðu Avrupalý büyük beyazýn siyah-larla baþaramadýðý dostluk ve arka-daþlýðý onlar küçük dünyalarýndaöylesine güzel baþarmýþlar ki gýptaile bakmamak onlarý candan kutla-mamak elde deðil.
Yavuz Selim Koleji, 1997 yýlýndaeðitim ve öðretimine baþlamýþ. Bün-yesinde bir de ilkokul bulunduranokulun toplam öðrenci sayýsý 400.Senegal’de resmi dil Fransýzca.Okulda eðitim dili ise Fransýzca veÝngilizce. Okulda ayrýca Türkçe deyabancý dil olarak öðrencilere öðreti-liyor. Kýz öðrenciler söyledikleriTürkçe þarkýlarla Afrika’nýn en batý-sýndaki bu ülkede bize Türkiye rüz-gârý estirdiler.
Yayýmladýðý darbe gün-
lükleriyle, yalnýzca
elini taþýn altýna sok-
madý; ayný zamanda bir
ülkenin gündemini baþtan
aþaðýya deðiþtirdi. Hatta yar-
gýlamanýn yolunu açacak-
ken, yargýlanan koltuðuna
oturdu. Ödediði bedel
bununla kalmadý, eski bir
efsane (Nokta dergisi) onun
elinde yeniden hayat bulmak
üzereyken, çok uzun bir ses-
sizliðe gömüldü. Yanýnda
çalýþan arkadaþlarý için aracý
oldu ve geriye yalnýzca ken-
disi kalýnca, ertelediði haya-
line, Kalkan’daki yalnýz
yaþamýna geri döndü. Seve-
ninin çok olmasý nedeniyle,
sayýlý günler için geldiði
Ýstanbul’da yalnýzlýk lüksünü
yaþayamasa da, bundan
mutsuz deðil. Ama o, Aktü-
el’e yazdýðý portre yazýlarýyla
kimini mutlu, kimini mutsuz
etmiþ. “Alper-40 Benzemez
Yüz-Görmüþ” pardon,
“Alper Görmüþ-40 Benze-
mez Yüz” ismiyle kitaplaþan
portreler, yalnýzca yazýlana
ayna tutmuyor. O, baþkalarý-
na tuttuðu aynadan, kendisi-
ni de ‘Görmüþ’. Bu oyun,
kendisini þýmartmaya yeti-
yor!
Kitaba konu olan portrele-rin ayrýmýný siz mi yaptýnýz,yoksa yayýncýnýz mý?
Zaten Aktüel’de çýkmýþ port-
relerin toplamý 42’ydi. Dola-
yýsýyla kitap için bir seçim
yapmak mümkün deðildi.
Tamamý yayýnlanacaktý.
Onlar 40 portre yapmak
istemiþler. 40 lafý da, ‘40
benzemez yüz’ü çaðrýþtýr-
mýþ. Sonradan 42 tane port-
re olduðunu fark etmiþler.
Bu defa da isim deðiþmek
zorunda kalacaktý. 40’ta
karar kýldýk.
“Bu kitapta yer almasaydýda olurdu” dediðiniz kiþi-ler oldu mu? Ya da yazdýk-tan sonra size ‘asýk yüzlü’görünenler?
Bu sadece akýlla deðil, duy-
guyla da yazýlmýþ bir kitap.
Bunlar objektif portreler
deðil. Haksýzlýk da etmiþ ola-
bilirim. Önemli olan, o kiþi
hakkýndaki olumsuz düþün-
celeri de yazmam, sevmiyor-
sam da sevmediðimi hisset-
tirmem. Bu önemliydi benim
için. Okuyucuya asýk yüzlü
görünen portreler olabilir.
Demek ki ben, onlara çok
kýzmýþým. Onlarla hesaplaþ-
mak gerektiðini düþünmü-
þüm ve rahatlamýþým. O
nedenle böyle bir piþmanlý-
ðým yok.
Portre yazmanýn þöyle birtehlikesi de yok mu: Yazdý-ðýnýz ile kendi aranýzdakihesaplaþmaya, okuyucu-
nun tanýklýk etmesi?
Samimiyet varsa, tehlike ve
risk yoktur. Çünkü somut bir
hata yaptýðýmda ve bunun
bana bildirilmesinde özür
dilerim ve bundan huzur
duyarým. Özür dilemeye her
þeyden önce affedenin ihti-
yacý vardýr. Ben, bunlara
hazýr olarak yazdým. Önemli
olan, yazdýðým anda hisset-
tiklerimdi.
Portresini okuyup, düþün-cesini paylaþanlar oldumu?
Tabii... Sevdiðimi açýkça
belirttiðim insanlardan ara-
yanlar olduðu gibi, çok ciddi
eleþtirdiklerimden de telefon
aldým. Mesela Sezen
Aksu’yla, bu portre sayesin-
de tanýþtým. “Beni tanýma-
dan, görmeden, bu kadar iyi
bilen birinin olmasýný çok
tuhaf buldum. Ben sizinle
arkadaþ olmak istiyorum.”
ZAMAN HOLLANDA
RÖPORTAJ
8 KASIM 2008 14
Bir dönem ‘Ev erkeði’ olmakistedim, hayat izin vermedi!Portre yazan insanlarýn portresi,okuyucu tarafýndan her zamanmerak edilegelir. Hele bu isimde Alper Görmüþ olursa... Gör-müþ, bu yanlýþ giden dünya için‘fazla doðru’ bir insan olduðu-nun farkýnda mý bilinmez ama,bunun bedelini en çok kendisi-nin ödediði aþikâr. O zamaninsan düþünmeden edemiyor; oçok sevdiði yalnýzlýða, ‘kaçýþ’adýný koyup da ‘bencilce’ biranlam yüklemek, Alper Gör-müþ’e haksýzlýk olmaz mý?Bunun cevabý için onunla birazvakit geçirin, yetiyor.
F A T Ý H V U R A L
ALPER GÖRMÜÞ
Foto
: Onu
r Ç
oban
ZAMAN HOLLANDA
RÖPORTAJ
8 KASIM 200815dedi. “Ne güzel, bu nimet
benim için.” cevabýný verdim.
Evine gittim, tanýþtýk. Sýrf
onunla tanýþma imkânýný verdi-
ði için bile bu portrelere min-
nettarým. Cem Yýlmaz aradý...
“Parasýný kalabalýklar içindekazanan; ama ‘eðlence’sinikimsenin olmadýðý yerlerdearayan bir komedyen...”
Evet... Onun da hoþuna gitmiþ.
Komiklik yaparak, “Abi,
tamam di mi; ben bu yolda
devam edeyim.” dedi. (Gülüþ-
meler)
Peki ya, kendisini aklamakisteyenler?
Hayatta en kýzdýðým insan tip-
lerinden biri de, baþarý peþinde
koþan fakat çocuðuyla iliþkisin-
de baþaramamýþ bir anne ya da
babadýr. Hatta “Bu mesele kar-
þýma çýkarsa eðer, bu insaný da
seviyorsam, ne yapacaðým?”
diye bir kaygým vardý. Abdülla-
tif Þener, bunlardan biriydi.
“Ben böyle biri deðilim.”
demek için aradý. Daha önce
kimseyi, kendi hakkýnda yaz-
dýklarýndan dolayý aramamýþ;
ancak beni aramasý gerektiðini
düþündüðünü söyledi. Ona
dokunmuþ. Kalabalýklardan
uzaklaþýp, kendini geriye çek-
mek için AK Parti’den ayrýldý-
ðýný düþünmüþtüm. Hayatýný
basitleþtirmeye karar vermesi
çok deðerliydi. Ama bir televiz-
yon programýnda “Geri çekil-
mek, zannediyorum Türkiye’de
ve dünyada ilk kez oluyor.”
deyince þaþýrýp kaldým. Tele-
fonda bana, “Ben böyle mi
dedim?” dedi. “Aynen böyle
söylediniz.” karþýlýðýný ver-
dim. Benzer þeyi Alev Alat-
lý’da yaþadým. Þefkatle
konuþur ya, “Ah yavrum,
keþke biraz konuþabil-
seydik, yazmadan önce.
Beni anlamamýþsýnýz.”
dedi. Ben de kendi
algýlamamýn böyle
olduðunu söyledim.
Solculuðundan piþ-man olan arkadaþla-rým bugün de mutsuz
Bu kitapta bir sempa-tizanlýk var. Kaçmayýbecerebilenlere özel-likle... Bu kaçýþ, ikti-dardan vazgeçmegücünü mü ifade edi-yor?
Evet, o anlamda kaçýþ.
Benim için iktidar, bir
sýnanma alaný. Onu terk
edebilmek çok önemli bir
deðer. Ben insanlarý hep ikti-
dar konumundayken sýnarým
ve acaba bir zamanlar sýradan
biriyken izlediðim insanlar, yö-
netme konumuna yükselince
ne yapýyorlar? Benim için çok
eðlenceli bir oyundur. Maale-
sef, çok olumsuz örnekler gör-
düm. Ýktidara gelince, tuhaf bir
insan haline geliyorlar. Mesela,
geçici iþsizlik yaþadýklarý halle-
rini çok seviyorum. Ama iktida-
ra geçince yine deðiþiyorlar...
Ýliþkimi kesmiyorum; ama
mesafe koyuyorum. Tüm bun-
larý reddedip, huzurla yaþayabi-
len, her türlü maddi kýsýtlamayý
nimet gibi algýlayabilen insan-
larý seviyorum.
Bu sýnavdan siz de geçtiniz.Muhabirinin yaptýðý haberdenötürü hapis yatmayý gözealan bir editör olarak... Adilolmanýn karþýlýðýnda ödediði-niz bedeli, o çok sevdiðinizyalnýzlýða kaçýþ nedeni olarakgördünüz mü?
Evet, sen yavaþ yavaþ benim
portreme girmeye çalýþýyorsun.
(Gülüþmeler) Tabii, yapayalnýz
kaldýðýný hissediyorsun. Ayva-
lýk’ta tamamen öyleydi. Gaze-
tecilikten elimi eteðimi çektim
o dönemde. O zamanki eþimle
anlaþýp, sorumluluklarý terse
döndürelim istedim. Kýzým
Eylül, ilkokula baþlayacaktý.
Þöyle bir anlaþma
yaptýk: “Ben
‘ev erkeði’
olayým, evin bütün sorumlulu-
ðu bende olsun: temizlik, bula-
þýk, çocuðu okula götürmek...
Sen de para kazan.” Ýngilizce
öðretmeniydi, özel dersler
verecekti. Ben hayatýmý böyle
huzurla geçirmeye hazýrlamýþ-
tým ve uygulamaya da koyduk.
Ýktidarýn içine girmeyecektim.
Ben her þeyi mükemmelen
yaptým; fakat Figen yeterince iþ
bulamadý. Sonuçta aç kalma-
mak için 3 yýl sonunda geri
dönmek zorunda kaldýk. Kötü
bir histi o. Aktüel’in yayýn yö-
netmenliðinden ayrýlmýþtým.
Kabul edemeyeceðim bir duru-
ma sürüklenmiþtim. Ercan
Arýklý’ya ayrýlmak istediðimi
söylediðimde “Manyak mýsýn?
Ne tuhaf adamsýn.” demiþti.
Hakkým olmamasýna raðmen,
bana tazminat verdi. Ayvalýk’a
bu kararlýlýkla gittim. Orada hiç
beklemediðim ve unuttuðum
bir röportajdan -ki Reha Mað-
den yapmýþtý, onun hakkýnda
dava açmayý unuttular, beni
unutmadýlar- hapse girdim.
Öncesindeki Aydýnlýk mace-rasý neler kattý size? Politikyanýnýzý nasýl besledi?
Ben bir defa o politik dönemin
piþmanlýðýný hiç duymadým.
Bende sadece bir düþünsel ve
ideolojik bir hesaplaþmaya yol
açtý, o. Ve bugün baktýðýmda o
zamanlardaki iyimserliðe hiç
yer olmadýðýný görüyorum.
Sonuçta birisi gelip, kýlýçla
kesecekmiþ. O tartýþmalar,
sorumluluk duygusu, bana çok
þey kattý. O günlerinden piþ-
manlýk duyan arkadaþlarýmýn
þimdiki hayatlarý da kötü.
Benim oluþmamda o günler
olumlu rol oynadý; ama ideolo-
jik ve politik eleþtirim olumsuz.
Nokta’yla tanýþmanýz buanlamda sýký bir ideolojikbakýþtan, sýký bir düþünselli-ðe kayýþ mýydý? Yani cemaat-ten kopuþ...
Tabii, tabii... Çok politikmiþ gibi
görünen, apolitik bir dönemdi.
O kadar daralmýþ ki her þey;
insanlar politik olandan býkmýþ-
tý. Kendilerinin sonlandýrama-
yacaðý bir þey vardý; birilerinin
gelip sonlandýrmasýný istiyorlar-
dý ve sonlandýrdý. O dönem
bitince garip bir apolitizasyon
baþladý. Hayatta sadece politika
olmadýðýný; edebiyatýn, sanatýn,
doðanýn, aþkýn da olduðunu
gördü insanlar. Nokta’yý çýka-
ranlar gibi okuyanlar da, haya-
týn o politik darlýðýndan çýkabil-
miþ, yaþamak isteyenlerdi.
Ben de, o politik sýkýþ-
mayý kendine itiraf
edemeyenler-
dendim.
Yalnýzlýk, politik yüzleþmeninsonucunda mý çýkageldi?
Kalabalýklardan uzaklaþmak,
benim karakterimin bir parçasý.
Söylediðinin payý olabilir; ama
yalnýzlýðý istememin de bunda
payý var.
Yalnýzlýðý bu kadar severken,babalýk zor bir sýnav olmadýmý?
Þu ana kadarki en zor soru!
(Gülüyor) Yalnýzlýðýný sevmek
kadar güçlü olmayan duygula-
rým da var benim. Belki ondan
da güçlü. Bunlardan biri, kýz
babasý olmak. Evlendikten
hemen sonra kýz babasý olma
duygusu çok güçlüydü. Yalnýz-
lýk arzumu 20 yýl erteleyebile-
ceðim bir duyguydu. Eylül’ün
ilk yýllarý müthiþ bir dönemdi
benim için.
Peki evlilik bitince? Bu seferkendinizden de geçip, kýzýný-zýn yaþamasý muhtemel trav-maya odaklanmak, yükünüzüaðýrlaþtýrmadý mý?
Eylül, 10 yaþýna kadar aile
hayatý yaþadý. O, 3 yaþýndayken
ayrýlmamýz gerekseydi, erteler-
dim sanýrým boþanmayý. Ben de
yaþadým; sürekli iyi giden anne
ve babanýn birlikteliði daha
zordur. Çocuklar ne olup bitti-
ðini anlayamaz. O travmayý,
sürekli birlikte olarak yendik.
Eylül, 16-17 yaþýna kadar bana
yapýþýktý. Annesiyle iliþkimizde
hiçbir problem olmadý. Demin
unuttum sormayý, sen benim
gerek Aktüel, gerekse Nokta
zamanýnda köye yerleþmemi
nasýl algýlýyorsun?
Bunun planlanmýþ bir þeyolduðunu biliyorum. Amakaçýþ da var. Kalkan’a gidiþi-
niz yalnýzlýðý tetikliyor;ama size güç de veriyor,sizi besliyor. Bu geliþ-gi-diþleri her an yapýlabilirhale getirmeniz ilginç.
Yeter ki buna deðecekbir idealizm içersin.
Þimdi, tamam. Evet, doðru.
Herman Hesse, “Biz okumuþ-
yazmýþlar kendimizi fazla
önemsiyoruz. Zannediyoruz ki,
eleþtirilerimizle sistemde yara
açýyoruz. Ama bir yandan sis-
temin de bir vicdaný var. Okur-
yazarlar eleþtiriyi býrakýp, þehir-
leri terk etseler, basit insanlar
haline gelirler. Kapitalizm asýl
bundan yara alýr.” diyor. Bura-
da önemli bir þeyler sezdiðini
düþünüyorum.
"Men teþebbehe bikavmin fehüve min-
hüm - Bir kimse herhangi bir topluma
benzerse onlardandýr." (Ebû Davud,
Libas, 4; Müsned, 2/50) hadis-i þerifi, sahihbir hadis olup muteber hadis kaynaklarýn-da yer almaktadýr.
Bazý toplumlar yenilik adýna kendileri-ni teþebbühe (baþkalarýna zorla benzeme-ye çalýþmak) zorlamýþ ve baþka toplulukla-rý teknoloji, sanayi ve terakkide örnekalacaklarýna kýlýk-kýyafette, yaþama tarzýn-da ve zevk ü safada taklide kalkýþmýþlardýr.Ýþte bunun adý teþebbühtür ve hadis-iþerifte kastedilen de budur.
Diðer bir ifadeyle, "teþebbüh", insanýn,kendi kültürünün ve tabiatýnýn dýþýnakayarak, hatta öz deðerlerini hafife alarak,saç-baþ, kýlýk-kýyafet, yeme-içme ve gün-lük hayat bakýmýndan olduðundan farklýgörünmesi, zorla baþkalarýna benzemeyeçalýþmasýdýr ve sonuç itibarýyla "iltihak"avarýp dayanabilecek bir marazdýr. Bu mev-zuda, biraz esnek ve gevþek davranan birinsanýn, ilk çýkýþ noktasýný unutacak kadarmerkezden kopmasý, zamanla kendindenbütün bütün uzaklaþmasý, hiç farkýna var-
madan özendiði ve benzediði okimselere katýlmasý ve Hak nez-dinde de onlardan biri addedilme-si söz konusudur. Binaenaleyh,Nur Müellifi, teþebbüh ve taklithastalýðýna yakalananlara þöyleseslenmiþtir: "Ey uykuda ikenkendilerini ayýk zannedenler!Umûr-u diniyede müsamaha veyateþebbühle medenîlere yanaþma-yýn. Çünkü, aramýzdaki dere pekderindir; doldurup hatt-ý muvasa-layý temin edemezsiniz. Ya siz deonlara iltihak edersiniz, veya dalâ-lete düþer, boðulursunuz."
Yeri gelmiþken konuyla alakalýbir mülahazamý da arz etmek isti-
yorum: Kanaatimce böyle teþebbüh tut-kunlarý, yabancýlar sarýk, þalvar gibi þeyle-rin giyilmesinde bir kýsým faydalarýn olabi-leceðini ortaya atsalar ihtimal, taklit adýnaþalvar giyip sarýk saracaklardýr. Hatta kadý-nýn tepeden týrnaða kapanmasýnda, içti-mâî ve ailevî büyük faydalar mülahazaederek kadýnlara bizim eski entarilerimizigiydireceklerdir.
Þimdilerde bizim dünyamýzda ciddibir teþebbühün olduðu muhakkaktýr vebunun kökü çok eskilere dayanmaktadýr.Yakýn tarihimizde Abdülmecid veya ÝkinciMahmut devri, teþebbühün bir devlet poli-tikasý þeklinde dayatýldýðý devirdir. Budönemde baþta kýlýk-kýyafet olmak üzereher þeyde ciddi bir teþebbüh göze çarpar.Ne var ki kýlýk-kýyafet Hintlinin sýrlý küla-hý deðildir ki, insaný alsýn biranda göklere çýkarsýn! Fes,keçeden yapýlmýþ kafayatakýlan bir tür giysidir.Evet, bu mukallitlerinsanlarýn kafalarýnýniçine bir þey koyma yerineþekil ve suretle oyalanýpdurmuþlardýr.
Hatta bazýlarý kendi deðerlerine
karþý tiksinti duyacak kadar baþ-kalaþmýþ ve akl-ý selimi hayrettebýrakacak ölçüde fikir inhiraflarý-na düþmüþlerdir.
AIlah’ým, iþte ben mücrim kulun, pek çok hata ve günaha bulaþmýþ ellerimi kaldýrýyor ve Sana yalvarýyorum. Âsî vegünahkâr birinin suçluluðu içinde ve mahcubiyetten kýsýlmýþ sesimle Sana halimi arz ediyorum. AIlah’ým, hakkýnda-ki hüsn-ü zannýma göre bana muamele ve mukabelede bulun; baðýþla beni; ey yegâne merhamet sahibi Rahman üRahîm ve ey tevbeye koþan günahkârlarý maðfiret buyuran Gaffâr u Settâr, bendeni rahmetinle yarlýða.
HAFTANIN DUASI
w w w . f g u l e n . c o m
ÝKÝN
ÝDÝ
SO
HB
ET
LE
RÝ
Baþkalarýna benzemek
için kendini zorlama
ZAMAN HOLLANDA KÜRSÜ - SAYI 904
ÝLLÜSTRASYON: CEM KIZILTUÐ
Bazý toplumlar baþkalarýna benzemeye çalýþmýþ ve Frenkleriteknoloji, sanayi ve terakkide örnek alacaklarýna, yaþama tarzýndataklide kalkýþmýþlardýr. 11Sýrtýnda frenk elbisesi olan her Müslüman kâfir olmaz. Ancak"ille de onlara benzeyeceðim."diye kendinden kaçan kimseleriçin ayný þekilde düþünmek zordur. 22Eðer insan, "Giyimimden dolayý ilk bakýþta ürkütücü olmayayým!"niyeti ile toplumun gelenek ve göreneklerine göre davranýyorsa,bunda bir mahzur yoktur. 33
w w w . h e r k u l . c o m
Insanýn uyumasý ya da uyanýklýðý illa gözlerinin açýk ya da kapalý olmasýna baðlanmamalýdýr. Gözü açýk olup da gönlü uyuyanbir sürü insan vardýr. Aslýnda, hakiki görme mahalli kalbdir. Kalb gözünün açýklýðý da diyebileceðimiz basîret sayesinde insan,ilâhi tecellîlerle nurlanýp Zât-ý Ulûhi-yetin ünsiyeti ziyâsýyla sürmelenmiþ bir idrâke sahip olur. Bu idrak ile de o, delil ve þâhi-de ihtiyaç duymadan eþyânýn perde arkasý sýrlarýyla halvete erer.
SÖZÜN ÖZÜ
B U S A Y F A , M . F E T H U L L A H G Ü L E N H O C A E F E N D Ý ’ N Ý N S O H B E T V E Y A Z I L A R I E S A S A L I N A R A K H A Z I R L A N M A K T A D I R
Babanýn evladýna karþý vazifesi iki devre halinde mütalaa edilmektedir: Birinci devrede, baba çocuðu
rüþde erinceye kadar onu biçime koyma ve ona bir þekil vermede mutlak olarak mükellef ve mesul-
dür.
Evet, bir baba, rüþd çaðýna kadar çocuðuna dinî terbiye verecek, ona dinini, diyanetini öðretecek, Allah
ve Peygamber inancýný telkin edecektir. Bu onun en önemli ve birinci vazifesidir. Bunun yaný sýra o, çocu-
ðunun müstakbel fýrtýnalar karþýsýnda bir saman çöpü gibi saða-sola sürüklenmemesini güven altýna
almaya çalýþacaktýr. Ayrýca ona güzel bir isim koymasý, vakti gelince fuhþa, ahlaksýzlýða girmemesi için
evlendirmesi de onun vazifeleri cümlesindendir.
Ancak çocuk rüþde erdikten sonra artýk babanýn bir kýsým mükellefiyetleri kalkar. Mesela evladýný
evlendirmiþtir. O ise boþanmýþ ve yeniden evlenmek istemektedir. Bu durum birinci derecede babayý ilgi-
lendirmez. Veya babasý adýný koymuþ, çocuk ise adýný deðiþtirmiþtir, keza bu da babayý ilgilendiren bir
durum deðildir.
Bunun dýþýnda, babanýn "emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker" (iyiliðe yönlendirip kötülüklerden
sakýndýrma) kelimeleriyle ifade edilen bir vazifesi vardýr ki, bu vazife ömrünün sonuna kadar devam eder.
Evet, her mümin, en yakýnlarýndan en uzaðýna kadar herkese emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker yapmakla
mükelleftir. Gerçi bir baba rüþde erdikten sonra artýk evladýný zorlayamaz ama ondan sonra da ona diðer insan-
lara olduðu gibi emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker yapma vazifesini devam ettirir.
Hâsýlý, bir babanýn birincisi rüþde ereceði ana kadar devam eden, ikincisi de emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-
münker olarak âhir ömre kadar süren iki temel vazifesi vardýr. Bu ikinci vazife, baba-evlat münasebetinden daha
ziyade hem karabet, hem de mümin kardeþliði vazifesidir. Her baba, bu vazifesini sonuna kadar devam ettirme-
li ve çocuðunu dalaletten kurtarmaya çalýþmalýdýr.
Bugün bu iki vazife de maalesef müminler tarafýndan ihmal edilmiþtir. Çocuklara yaþlarýna baþlarýna göre eði-
tim verilmemektedir. Bu durumda rüþde erdikten sonra þirazeden çýkan bir çocuða emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-
münker mahiyetinde hayýrhahlýk yapýlmasý da artýk ona tesir etmemektedir.
Babanýn evladýnakarþý vazifeleri
FASILD
AN
FASILA
Camilere sýra koyma ve secde edilecek yerlere
tahta döþeme gibi teklifler bu düþünce kay-
malarýnýn tezahürleridir. "Ubudiyet izhar
etmemek ve ibadet maksadýyla da olsa asla
eðilmemek lazýmdýr; çünkü insanlarda ubudi-
yet duygusu geliþtikçe ve secde etme isteði
pekiþtikçe baþkalarýna köle olma hissi de inki-
þaf etmektedir. Onun için, çok ciddi bir isyan
ahlaký ile kulluða baþkaldýrmak gerekmekte-
dir ki köleliðin önü alýnabilsin!.." sözü, þayet
bu milletin bir ferdinin dudaklarýndan dökü-
lüyorsa, bir insanýn ne ölçüde baþkalaþabile-
ceðinin hazin bir misali deðil midir?
Teþebbüh deðil fedakârlýk olmalý
Geriye dönelim; din, diyanet açýsýndan kendi
deðerlerinden vaz geçip baþkalarýna benze-
mek için hususi gayrette bulunan kimse
büyük vebal altýna girer. Bir Müslüman, böyle
bir teþebbühle dinden çýkar ki hadisin ifadesi
bu hakikati iþaret etmektedir. Hadisteki
"teþebbehe" kelimesi, sarf yönüyle tefa'ul
kipindendir. Tefa'ul babýnýn binasý tekellüf
(zorlama) içindir ki buna göre mana 'kendimi
þöyle zorlayayým ve çekidüzen vereyim de
iyice onlara benzeyeyim' þeklinde bir taklit
arzusu ifade eder. Ne var ki bugün sýrtýnda
Frenk elbisesi olan her Müslüman da kâfir
olmaz. Ancak kâfirleri adým adým takip edip,
"Ýlle de onlara benzeyeceðim. Onlar nasýlsa
ben de mutlaka öyle olacaðým" diye kendin-
den kaçan kimseler için ayný þekilde düþün-
mek zordur.
Þu kadar var ki, kendi deðerlerimize baðlý
kalmamýz, içinde yaþadýðýmýz çaðýn gerekleri-
ni gözetmemize mani deðildir. Eðer insan,
üzerine farz olan bir vazifeyi eda ederken, "-
Giyim ve kuþamýmdan dolayý dýþlanmayayým;
ilk bakýþta ürkütücü olmayayým!" düþüncesi
ve niyeti ile toplum telâkki, örf, âdet, gelenek
ve göreneklerine göre davranýyorsa, bunda bir
mahzur yoktur; hattâ böyle bir düþünce, tak-
dir ve tebcile lâyýk sayýlýr.
Zaman ve mekâna göre, ilk planda insan-
lara tuhaf gelecek, onlarý ürkütecek ve kaçýra-
cak hal, tavýr, davranýþ ve fiillerden sakýnmak
lazýmdýr. Bu mevzuda da "illa böyle olmalý"
diyerek tekellüfe girmemek esastýr. Evet, ata-
larýmýzdan tevarüs ettiðimiz kaftanýmýz, cep-
kenimiz... Çok hoþumuza gidebilir. Fakat
bunlar bugün bazý kimselere baþka þeyler çað-
rýþtýrýyor, bir kýyafetin ötesinde manalarý
hatýrlatýyor ve ürkütücü oluyorsa, -dinimizin
ve kültürümüzün temel sýnýrlarýný aþmamak
kaydýyla- görüntümüzle de baþkalarýný kaçýr-
mamaya özen göstermemiz gerekmektedir.
Bir gün muhataplarýmýz bizi genel karakteri-
miz, ahlakýmýz ve evrensel insanî deðerleri-
miz ile tanýdýktan sonra, artýk ne giyersek
giyelim, nerede ve nasýl olursak olalým, anla-
yýþýmýza, halimize ve davranýþlarýmýza saygý
duyacaklardýr ve Allah'ýn izniyle ondan sonra
bir problem kalmayacaktýr.
Binaenaleyh, teþebbüh kastý olmadan bazý
benzerliklere girme frenkleþme sayýlmasa da
yukarýda da ifade edildiði gibi kendi rýzasý ve
ihtiyarýyla bilerek ve kasten onlara her þeyle-
rinde özenerek "Çok þükür frenklere benze-
dim ve Müslümanlara benzemiyorum" diyen
çizgisini koruyamamýþ sayýlýr.
Rahip iken Müslümanolma serüveninizin enbaþýna giderek, önce Hýris-tiyan olma hikâyenizi din-lemek istiyorum?
Ben 1973’te Konya’nýn
Beyþehir ilçesinde
doðdum. Babam terzi
idi, fakir ama çevresi geniþ
bir adamdý. O zamanlar
konfeksiyon sektörü Erme-
nilerin elinde olduðu için
Ýstanbul’daki Ermenilerle de
arasý iyiydi. Ýlkokulu bitir-
dim. Ben yaramaz bir çocuk-
tum. Yaz tatillerinde Kur’an
kursuna gittim, dayak vardý,
korkuyordum. O dönem
babamýn arkadaþý olan Arto
isimli Ermeni bir terzi vardý.
Arto amca ‘Bu keratayý bizim
kolejde okutalým.’ deyince
babam parasýnýn olmadýðýný
söyledi. O da ‘Biz dost, arka-
daþ deðil miyiz? Parasýný biz
öderiz.’ dedi ve ondan sonra
Ýstanbul’daki Ermeni Kole-
ji’ne kayýt yaptýrdým. Tabii
kolejdekilerin rahip-rahibe-
papaz olduklarýný sonradan
öðrendik. Bize çok iyi dav-
randýlar, telkinlerde bulun-
dular. Anlattýklarý Hýristi-
yanlýk deðildi, Tanrý’dan
Allah diye bahsediyorlar,
Ýsa’dan Mesih diye söz etmi-
yorlardý. Anlattýklarý akla
mantýða yatkýn þeyler olun-
ca, Kur’an kurslarýndan
öðrendiðin dinden daha
güzel gelmeye baþlýyor. Ve
bir süre sonra da ‘benim
dinim bu’ diyorsun ister
istemez. ‘O zaman Mesih
Ýsa’yý kurtarýcýn ve Rabbin
olarak da kabul edeceksin.’
dediler. ‘Onu da kabul edi-
yorum.’ deyince 22 Temmuz
1989’da beþ Türk arkadaþla
birlikte vaftiz olduk. Bunlar-
dan birisi týp okumayý seçti
ve bildiðim kadarýyla Sam-
sun’da bir hastanede radyo-
loji bölümünde çalýþýyor. Ben
teoloji bölümünü seçtim.
‘Rahip olmak istiyorsan her
türlü maddi imkâný saðlarýz.’
dediler.
Hýristiyan olduðunuzu aile-nize söylediniz mi?
Hayýr. Bilmelerine de gerek
yok zaten. Amerika’da burs
kazanýp üniversite okuyaca-
ðýmý zannediyorlardý. Ama
sonra öðrendi. Biraz zoruna
gitti, bana karþý hep soðuk
oldular.
Sizin vaftiz babanýz kimdipeki?
Þu anki Ermeni Patriði Mes-
rob Mutafyan.
Amerika’da teoloji eðiti-minde neler öðrendiniz?
Bütün dinleri öðreniyorduk.
Dinlerin ileri sürdüðü tezleri
hangi sorularla çürüteceði-
miz filan öðretiliyordu.
Kur’an’ý yüzeysel okuyorduk
ama bazý ayetleri ortamýna
göre okuyorduk. Mesela
tutucu bir topluluða karþý
Ankebut Suresi 46. ayeti
okuyorsun. Genelde fýtratýný
tamamlayamayan, zayýf,
üniversite öðrencilerine
direkt Hýristiyanlýðý anlatý-
yorsun. Ýranlýlarýn insanlarý
asmasý, kesmesi, bombala-
ma gibi telkinlerde bulunu-
yorsunuz. 1. Yuhanna’nýn 3.
bölüm 16. ayetindeki Tan-
rý’nýn insanlarý çok sevdiðini
filan anlatýyorsun. Üniversi-
teyi bitirdikten sonra Ameri-
ka’da iki yýl zorunlu staj
altýnda altý yýllýk bursun geri
dönüþümü baþlýyor. Deðiþik
eyaletlerde 4’er ay görev
yaptým. Sonrasýnda 2 yýl
Vatikan’da çalýþtým. Oradan
Yunanistan’da iki yýl çalýþýn-
ca burslar ödenmiþ oldu.
Onun ardýndan ülkenize
gönderiliyorsunuz. Ben
Ýstanbul’a gönderildim.
Güngören ve Moda’da kili-
selerde çalýþtým. Protestan-
larla o dönem tartýþmalarým
oldu, çünkü ibadet þekilleri
uydurma, Anadolu Orto-
doks kültürüyle ibadet edi-
yorlar. Deðiþik mezhep ve
azizlerin sözleriyle hareket
ediyorlar. Ýngiliz Protestanlý-
ðý sistemine ve doktrinine
ters düþüyorlar. Haliyle
onlarla bir daha konuþma-
dým.
Kaç Hýristiyan mezhebivardýr Türkiye’de?
50 kadar mezhep var, bunun
14-15’i faaliyette. En etkin
olanlarý Luteranlar ve Kato-
liklerdir.
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 2008 18
Bediüzzaman’ýn eserlerisayesinde Müslüman oldumHýristiyan olduktan sonraPadre Anderas Palaylagosadýný alan Abdullah Palazoð-lu, Konyalý terzi bir babanýnoðlu. Teoloji eðitimi aldýktansonra birçok ülkede görevyapan ve altý yabancý dilbilen rahip, Konya’da yüksekrütbeli bir konumda görevyaparken tekrar Müslümanolmayý seçmiþ. Vaftiz babasý-nýn þimdiki Ermeni PatriðiMutafyan olduðunu söyleyenve geçinmek için haftalýk 50YTL’ye altý ay boyuncahamallýk yapan Palazoðlu ileilginç hayat hikâyesinikonuþtuk.
H . S A L Ý H Z E N G Ý N
Foto
: Üna
l Liv
anel
i
Altý dili nerede öðrendiniz?
Ýngilizceyi Amerika’da öðren-
dim. Zaten üç ay içinde
öðrenmek zorundaydýk, yoksa
sýnýr dýþý ediliyorsunuz. Ýleri
hafýza tekniklerini öðrettiler
önce. Beyni bir CD’yi kullanýr
gibi kullanmayý öðretiyorlar.
Vatikan’da Ýtalyancayý, Yuna-
nistan’da Yunancayý öðren-
dim. Eðitim dili zaten Antik
Yunanca idi. En güzel bu dili
konuþurum. Adýyaman Nem-
rut’ta bilimsel araþtýrma yap-
týk, 8 ay süresince Kürtçeyi
öðrendim. Profesyonel olarak
elektro gitar ve keman çalýyo-
rum. Þan eðitimi aldým. Hatta
beþ-altý tane Hýristiyan ilahisi
bile besteledim. Zaten Hýristi-
yan öðretisinde opera, bale,
müzik gibi eðitimlere yönlen-
dirirler. Mesela eski ölen papa
‘süper’ opera bilirdi. Ben
karateyi seçtim ve siyah
kuþakta üçüncü dereceye
kadar yükseldim. 2004 Fran-
sa’da Avrupa ikincisi oldum
karatede.
Görev yeri olarak neden Kon-ya’yý seçtiniz?
Yönetim ve finans iþleri için
geldim, Ýzmir piskoposuna
baðlýydým. 80 ev kilisesinin
papazlarýnýn baþýndaydým.
Fetva makamýndaydým.
Konya’da 80 tane ev kilisesimi var yani?
Evet. Geneli Protestan’dýr. Bilgi
ve kültür olarak hepsinin
baþýndaydým. Eðer görevime
devam etseydim önümüzdeki
yýl episkopos olacak ve bölge
sorumlusu olarak Ýzmir’e gide-
cektim.
Peki kaç Hýristiyan vardýrKonya’da?
Dört sene öncesinde 1.000 kiþi
vardý. Þimdiki sayýyý bilemem.
Geneli üniversite öðrencisidir.
Her ev 10-15 kiþiden oluþur.
Öyle Hýristiyan iþadamlarý var-
dýr ki, duysanýz ismini ‘hadi
yaa!’ dersiniz. Konya’daki ev
kiliseleri üzerine görev yapar-
ken Türk olduðumu kimse bil-
mezdi. Çok kiþiyi aforoz etmi-
þimdir. Türkiye aleyhine
konuþanlarý da aforoz ettim.
Ben ülkemi çok seviyordum o
zamanlar. Bir de Hýristiyan
inancýna göre Tanrý’nýn sürekli
bakýp gözetlediði yer Anadolu
topraklarý.
Üniversite öðrencileriyle ilgi-li çalýþmalar nasýldý?
Dolar bazýnda haftalýk para
veriyorduk. Ama onlarý da bir
taraftan iþliyorduk. Onlar bizi
enayi yerine koyduklarýný
düþünürken, bir süre sonra
Ýslami altyapýlarý yoksa söyle-
diklerimiz mantýklý geliyordu.
Beyinlerini yýkýyorduk. Üniver-
siteye giden ve maddi sýkýntý
çeken öðrencileri takip ediyor-
duk. Bir adamýn niyetini ‘þak’
diye anlarým. Çünkü psikoloji
eðitimi de aldýk.
Mali sistem nasýl iþliyordu?
Vaftiz olmuþ herkes kazandýk-
larýnýn % 25’ini kiliseye vermek
zorundadýr. Bir de dünyada
resmî kayýtlý 2,5 milyar Hýristi-
yan var. Hepsi sadece 1 dolar
verse 2,5 milyar dolar eder.
Hýristiyanlýkta kýyameti hýzlan-
dýrmak diye bir olay vardýr. Belli
bir sayýya ulaþýnca Ýsa’nýn gele-
ceðine inanýrlar. O yüzden
Hýristiyan sayýsýný artýrmaya
çalýþýyorlar.
Siz Konya’da kaç kiþiyi vaftizettiniz?
Ben kimseyi vaftiz etmedim.
Vaftiz babasý oldum ama. Vaftiz
havuzu, Havzan’da, biri Ameri-
kalý diðeri Yeni Zelandalý iki
bayanýn elma yetiþtirdiði bir
bahçede. Kimseyi Hýristiyan-
laþtýrmadým ama geçenlerde bir
Hollandalýyý Müslüman yap-
tým. 7-8 kiþiden söz aldým,
Kur’an’ý anadillerinde en az bir
kere okuyacaklar. Yalnýz
Yunanca olarak Kur’an yok, o
dilde de mutlaka Kur’an olma-
lý.
Böylesine önemli bir görev-deyken, sizin Müslümanolmanýzý saðlayan ne oldu?
Bir gazetenin bölge müdürü ile
tanýþtým. Onunla arkadaþ olduk
zaman içerisinde. Bana bir gün
‘Andreas’ dedi, ‘Bugünkü sizin
kitaplarýnýzda peygamberimi-
zin geleceði 114 yerde yazýlý.
Nasýl olur da bunu görmezsin?’
‘Ben sýradan bir adam deðilim,
din üzerine ihtisas yaptým.
Bunu nasýl görmediðimi düþü-
nüyorsun, saçmalama. Orijinal
Ýncilleri bile okuyup 6 diye
çeviren bir adamým.’ dedim.
Bana her türlü inancýný bir
kenara koyup Bediüzzaman’ýn
Mektubat’ýný okumamý önerdi.
14. bölümdeki Mucizat’ý iki yýl
boyunca inceleyip okudum. Ýki
yýlýn sonunda gördüm ki Bedi-
üzzaman Hazretleri doðru söy-
lüyor. Mesela Ýncil’de geçen ve
Ýsa’nýn (as) geleceðini söylediði
kiþiyi ‘öðütçü’ diye yazmýþlar.
Meðerse aslý ‘övücü, çok öven’
anlamýnda imiþ. Bir sürü sýfat-
larý deðiþtirmiþler.
Ve sonra Müslüman olmayakarar verdiniz?
Evet. Müftülüðe gittik, ‘basýn
filan çaðýralým’ dediler. Kabul
etmedim. Ben hiçbir cemaate
katýlmayacaðýmý filan söyledim.
Ýslam’ý iyi kötü öðrenip yaþa-
dým. 4,5 yýl kendimi gizledim.
Daha önce vaftiz ismim And-
reas’tý, kimliðimde din yerinde
Hýristiyan yazýyordu. Þimdi
tekrar Ýslam oldu. Müslüman
olarak Ýsa peygamberi, Rab ola-
rak gördüðüm Ýsa’dan daha çok
sevdim. Þimdiki Ýncil dini
kitaptan ziyade mektuplardan,
tarihsel olaylardan oluþan bir
kitap. Mantýða uygun bir felse-
fe öðretisi Hýristiyanlýk.
Müslüman olduktan sonraneler yaptýnýz?
Þu an hamallýk yaparak haftalýk
50 YTL kazanýyorum. Ama bir
süredir yapmýyorum onu da.
Babamdan kalan bir ev var,
annemle orada oturuyorum.
Kendi halimde derviþâne bir
hayat yapýyorum. Bana ajan
filan diyorlar. Ýki kez mide
kanamasý geçirdim, kalbime
stent takýldý.
Neden oldu bunlar?
Hýristiyanlarýn yaptýðý maddi ve
manevi baskýlardan oldu. Kafa-
yý sýyýrtacak noktaya getiriyor-
lar. Ýstifa ettikten sonra Dünya
Kiliseler Birliði’nden, ABD’deki
finansal iþlere bakan þirketten,
Ýzmir’deki yardým kuruluþu
altýnda misyonerlik yapan þir-
ketlerden geldiler. Vatikan’dan
geldiler. Sindiremediler Müslü-
man olmamý. Ölüm tehdidi
aldým. Saçlarým bembeyaz
oldu, boyattým. Mal varlýðýmý
elimden aldýlar. Ýki pantolo-
num, iki gömleðim bir de hýr-
kam var. Rabb’imden 35 yýl
daha istiyorum. Hýristiyanlýða
17 yýlýmý verdim, bunun iki
katýný da Ýslam için vermek isti-
yorum.
Daha önce papazdýnýz, bun-dan sonra imam mý olacaksý-nýz?
Þu an hayat hikâyemi kitap ola-
rak yaþýyorum. Hýristiyanlýðýn
ve Müslümanlýðýn amentüsü
isimli çalýþmalarým var. Hýristi-
yanlýðýn tezini çürüten bir eser.
Elimle yazdýðým antik Yunan-
ca-Türkçe sözlüðüm var. Belki
bunlar kitap olur.
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 200819
Benimle tartýþacak bir papaz aradým
Neden televizyon ekranlarýna, magazin programlarýnaçýktýnýz?
Karþýma çýkýp tartýþacak bir papaz aradým. Ýlmine güve-nen buyursun, Ýncil’de Peygamberimiz’in ismini nasýl giz-lediklerini anlatayým. Ama kimse çýkmadý. Onlar da Müs-lüman olsunlar istiyorum. Tek yol bu. 17 yýlýmý verdimHýristiyanlýða, onu yaktým ben. Yoksa ben baðýþlar filanhariç 9.500 dolar maaþým vardý. Artýk magazin program-larýna gitmem.
Evlenmiþ ve boþanmýþsýnýz da öyle mi?
Evet. Ben Müslüman olunca ayrýldý eþim. Ýslam’ý kabuletse sürerdi. Evlenirsem doðacak çocuðumun isimleriniMeryem ve Ahmet koyacaðým.
Yüksek rütbeli rahipken Müslümanlýða yeniden adým atan Abdullah Palazoðlu ile bol ‘eyvallah’lý cümleler kurduk. Lakin ‘Konya’da 80 tane apartman kilisesi var’ deyince ‘eyvah’ demekten kendimi alamadým.
Yararlý mý, zararlý mý tar-
týþmalarý sürerken, Tür-
kiye’nin Mersin Akku-
yu’da yapýlacak ilk nükleer
enerji santralinin ihalesi ger-
çekleþtirildi.
Bazý çevreci-
lerin yoðun
muhalefeti-
ne raðmen
düzenlenen ihaleyi, Türk
ortaklý Rus firma kazandý. Ýþin
tuhaf yaný, ihaleyi uzun
zamandýr takip eden ve Ciner
Grubu’yla birlikte gireceðini
açýklayan Rus Atomstroy-
export þirketinin ilk ortaklýðý,
çevreci TEMA Vakfý’nýn kuru-
cu üyesi Müfit Erbilgin’leydi.
Sonra geri plana düþen ERG
Ýnþaat’ýn sahibi Erbilgin’in
TEMA kurucularýndan olmasý,
küçük gruplarýn dýþýnda çevre-
ci duyarlýlýðýyla bilinen kesimi
pek rahatsýz etmedi. Çünkü
çevreci vakýf ve dernek üyeleri-
nin birçoðu bu tür faaliyetlerin
içinde. Örneðin, TEMA’nýn
kurucularýndan iþadamý Nihat
Gökyiðit, sahibi olduðu Tekfen
þirketiyle enerji alanýnda faali-
yet gösteriyor ve vakfýn diðer
kurucu üyeleri arasýnda da
çevreye en çok zarar verdiði
iddia edilen dev sanayi þirket-
leri var. Üstelik bu çarpýklýk,
yalnýzca TEMA’yla da sýnýrlý
deðil. Sahip olduðu televizyon
kanalý NTV’de sýklýkla doðaya
vurgu yapan Doðuþ Grubu da
çevreye verdiði zararla gün-
demden düþmeyen General
Motor’la girdiði ortaklýkla bili-
niyor. General Motor’un
CEO’su Ferdinando Beccalli,
2007 Mayýs’ýnda Türkiye’ye
gelmiþ, Doðuþ Grubu’yla nük-
leer enerji alanýnda birlikte
hareket edebileceklerini açýk-
lamýþtý. Becalli, Garanti Banka-
sý’na yaptýklarý yatýrýmýn yaný
sýra saðlýk ve yüksek teknoloji
alanýnda da çalýþacaklarýný
ifade etti. Garanti Bankasý’nýn
Doðal Hayatý Koruma Vakfý’na
(WWF) sponsor olduðu düþü-
nülürse, çarpýklýðýn boyutu
korkutucu bir hal alýyor. Çev-
reci eylemlerde önde gelen
isimlerin çoðu, nükleer enerji
konusunda bilgi sahibi olma-
dýklarýný söylüyor. TEMA Vak-
fý’nýn kurucusu Hayrettin
Karaca, “Ben nükleerden anla-
mam. Benim iþim toprakla.”
diyor. Eski TEMA genel müdü-
rü ve þimdilerde Greenpea-
ce’in Akdeniz direktörü Uygar
Özesmi ise, meselenin
TEMA’ya mal edilmesinin
yanlýþ olduðunu, bunun Erbil-
gin’in sorunu olduðunu anlatý-
yor. TEMA kurucularýnýn nere-
deyse tamamýnýn Türkiye’nin
önde gelen sanayicileri oldu-
ðunu hatýrlattýðýmýzda da
Özesmi, konu hakkýnda çok
konuþmak istemediðini ifade
ediyor. Doðal Hayatý Koruma
Derneði’nin (DHKD) Proje
Müdürü Sema Atay, “Nükleer
santrallerin zararlý olduðunu
düþünen de var düþünmeyen
de. Herkes bir sürü þey söylü-
yor. Dernekte de nükleer ener-
jinin zararlý olduðunu düþü-
nenler ve düþünmeyenler
olabilir. Konuþtuklarýmýzý
yayýnlarsanýz, bu haksýzlýk ve
saygýsýzlýk olur.” diyor. Türkiye
Çevre Platformu (TÜRÇEP)
Baþkaný ve Marmara Üniversi-
tesi Öðretim Üyesi Tanay Sýdký
Uyar da “Yenilenebilir enerji
kullanýmýnýn niçin gerekli
olduðunu anlatýrým ama siz
bana ‘Çevreci vakýflarýn kuru-
cularý neden nükleer santral
ihalesine girer?’ diye sorarsa-
nýz bilemem ki kimin eli kimin
cebinde.” diye konuþuyor.
‘Çevrecilik maskesiyleihale!’
Nükleer santralin inþasýna net
bir tavýr koyan nadir oluþum-
lardan biri Doða Savaþçýlarý
Çevre Örgütü. Doða Savaþçýla-
rý’nýn (DS) Baþkaný Zafer
Murat Çetintaþ, çev-
reci görünenleri
sert bir dille
eleþtiri-
y o r .
TEMA’nýn oluþumunda Hayret-
tin Karaca’nýn iyi niyetinden
faydalanýldýðýný söyleyen Çetin-
taþ, “Çevreciyim diyen birinin
nükleer enerji hakkýnda bir þey
bilmiyorum demesi abestir. 170
maaþlý çalýþanýyla TEMA bir
holding gibidir. Çevreci geçi-
nenler, sermayenin oluþturduðu
yapýlanmalar, bunlarýn doðayla
çevreyle uzaktan yakýndan ilgisi
yok.” diyor. Çetintaþ, çevreci
eylemleriyle gündeme gelen
Greenpeace’in dünya petrol
devi Shell’in % 51’ine sahip
olduðunun belgeleriyle ortaya
konduðunu, TEMA eski Genel
Müdürü Uygar Özesmi’nin de
TEMA’da olduðu gibi Green-
peace’de de yüksek paralar kar-
þýlýðý çalýþtýðýnýn altýný çiziyor.
Çetintaþ, “TEMA kurucularýn-
dan Nihat Gökyiðit’in Bakü-
Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattý
güzergâhýnda yaptýðý birinci
sýnýf toprak arazilerinin tahriba-
tý halen giderilememiþtir.
Amaçlarý kendi yaptýklarý iþi
gizlemek ve bir anlamda da
günah çýkartmaktý. Aslýnda
çevreci kurumun baþýnda görü-
nerek ihale kovalamak amacýn-
dalar. Kendilerini çevreci, sivil
toplum örgütü olarak tanýmla-
yan insanlarýn, çevreyle alakasý
yok. Bu yönü kullanarak kendi
ticarî faaliyetlerini sürdürmek ve
rant elde etmek için kullanýyor-
lar. Hayrettin Karaca ticarî faali-
yetlerden çekildi. Nihat Gökyi-
ðit, Müfit Erbilgin gibi isimler
neden çekilmedi? Çünkü hala
ihale takibine devam ediyorlar.”
Çevreci geçinen sermaye sahip-
lerinin, kazançlarýnýn bir
bölümünü de çevre için
harcadýklarýný, çevreyi kir-
lettiklerini gizlemek için
de bu imaja ihtiyaç duy-
duklarýný anlatýyor
Çetintaþ. Çevreyle
ilgili faaliyetlere göz
boyamak için girdik-
lerini iddia eden DS
Baþkaný, “Bunu yapar-
ken de yine kendilerine
mal ediyorlar. Vergiden
düþerek yaptýrdýklarý parklara
kendi adlarýný yahut eþlerinin
ve yakýnlarýnýn adýný veriyorlar.
O kadar çok açýklarý var ki.
Deniz Temiz Derneði (Turme-
pa) de ayný bunun gibi. Günah
çýkartan ve iþlerin hallolduðu bir
yer. Mesela, eski Doðal Hayatý
Koruma Vakfý Baþkaný Okan
Tapan da petrolcüdür. Tran-
strakya petrol boru hattýnýn iha-
lesine girmek istedi. Bunlar STK
filan deðil. Holding ve holding-
lerin yan kuruluþlarý. Dernekler-
de olan yolsuzluklar, bu tür
kuruluþlarda ve vakýflarda fazla-
sýyla oluyor. Halkýmýz kime yar-
dým ettiðine dikkat etmeli. Eðer
bunlarý inkâr eden varsa, istedi-
ði platformda açýklarýný anlat-
maya hazýrým.” diyor.
ZAMAN HOLLANDA
GÜNDEM
8 KASIM 2008 20Nükleerci olduklarýný kimseye söylemeyin!
Herkes onlarý çevreci sanýyorTürkiye’de ilk kez açýlmasý gündemegelen nükleer santralin ihalesi ger-çekleþti. Ancak konuþulmayan ayrýn-tý, bu tür ihalelere, çevreci bilinenvakýflarýn kurucularýnýn teklif verme-si. Bunun nedeni ise gayet basit.Hemen hemen her çevreci oluþum,büyük þirketler tarafýndan kuruluyorya da destekleniyor. Çevreci görü-nen sivil toplum kuruluþlarý (STK) daholdinglerin bünyesideki þirketlergibi çalýþýyor. Doða SavaþçýlarýÇevre Örgütü Baþkaný Zafer MuratÇetintaþ, “Çevreciyim diyenlerinçevreyle ilgisi yok. Bunlar STK’larýkullanarak daha çok ihale almanýnderdinde.” diyor.
M E H M E T R I F A T
Y E Ð E N
ZAMAN HOLLANDA
SÝNEMA
8 KASIM 200821
Foto
: Sel
man
Eþt
ürkl
er
Dinle Neyden filminin Fransýz yönetmeni Jacques Deschamps:
Gerginlikler eski dostluklarý siliyor
Bir tarafta dýþ politika,
uluslararasý iliþkiler,
tarih... Bir tarafta ise
Mesnevi ve Mevlânâ’nýn fel-
sefesi. Bugüne ve düne dair,
hem insanlýk ve insani iliþkiler
hem de iki devlet arasýndaki
iliþkiler açýsýndan pek çok
ipucu veren Dinle Neyden
filmi, bir dönemi anlatýrken
asýl günümüze vurgu yapýyor.
3. Selim döneminde Osman-
lýlar ve Fransýzlar arasýndaki
gerçekleþen diplomatik iliþki-
leri ele alan filmin yönetmeni
Fransýz Jacques Deschamps,
hiçbir þeyin aslýnda ezeli ve
ebedi olarak ayný kalmadýðýný
düþünüyor. Yani dün olan
dostluklarýn hatýrlanmasý
gerekiyor, dün olan düþman-
lýklar da düzeltilemez deðil.
Burada, Fransýz Cumhurbaþ-
kaný Nicolas Sarkozy’nin Tür-
kiye’nin AB üyeliði konusun-
daki çýkýþlara sözü getiren
Deschamps, Türkiye’nin eski-
den yaþanan barýþ ve diyalog
geleneðine raðmen Fransýz
Cumhurbaþkaný Sarkozy’nin
niye bu sözleri sarf ettiðinin
anlaþýlamadýðýný söylüyor.
Deschamps ile yeni vizyona
giren filmi öncesinde, hem iki
ülke iliþkileri hem de Mevlâ-
nâ’nýn felsefesi üzerine soh-
bet ettik.
Film, Türk yapýmcýlarýylanasýl buluþtu?
Cannes film festivalinde ödül
alan Indýgenes (Yerliler) filmi-
nin senaristi Olivier Lorelle
filmin yapýmcýsý Ýsmail Eren’e
benden bahsetmiþti. Bana
ilerlemiþ bir aþamada olan bir
proje teklif ettiler. Kabul
ettim.
Sizce Fransýz bir yönetme-nin tercih edilmesinin sebe-bi neydi?
Film III. Selim döneminde
Osmanlýlar ve Fransýzlar ara-
sýnda gerçekleþen diplomatik
görüþmeleri ele alýyor. Yani
temel konu iki kültür arasýnda
diyalog olgusu. Bence, filmin
yapýmý içinde birkaç Fransýz
isimle bir diyalog atmosferin-
de çalýþmak onlar için ilgi
çekici gelmiþ olabilir. Birlikte
çalýþmalarýmýzda, çoðu zaman
anlaþma mecburiyetindeydik.
Film, þartlara raðmen anlaþma
gereðinden bahsediyor.
Ýsmail Eren senaryosunda
tüm iþaretlerin olumsuz oldu-
ðu bir baðlamda barýþ için
mücadeleyi anlatýyor.
O dönemde Osmanlar veFransýzlar düþman olma-malarýna raðmen...
Evet. III. Selim gerçek bir
Fransýz dostuydu. Osmanlý
Devleti Fransýz Cumhuriye-
ti’ni kabul eden ilk ülkeydi.
Hatta, gençlik döneminde, III.
Selim gizli bir þekilde Fransýz
kralý XVI. Louis ile mektup-
laþmýþtý. Etrafýnda Fransýz
kültürünü bilen ve seven
isimler vardý. Bunlarýn hepsi
Fransýzca konuþuyordu ve
hepsi Osmanlý hayranýydý.
Ayrýca, Fransa’yý Osmanlý’da
temsil eden insanlar ve kuru-
luþlar vardý. Fransýz elçiliði
vardý. Filmin konusu Fransýz
dostu Osmanlýlarla Osmanlý
dostu Fransýzlar arasýnda ger-
çekleþen barýþ için görüþmele-
ri içeriyor. Bu Fransýzlarýn tek
amacý gergin duruma raðmen
Osmanlý devletiyle barýþ orta-
mýný muhafaza etmek. Yalnýz,
Napoleon’un ne hazýrladýðýný
tam olarak bilmiyorlar. Film
tüm bu yanlýþ anlaþýlmalarý
ele alýyor.
Birtakým korkulara raðmeniki ülke arasýnda pek çokyaklaþma inisiyatifleri bulu-nuyor. Film de bu çekin-meyle yaklaþmayý birliktegötüren ikili iliþkileri yansý-týyor mu?
Kesinlikle. Hatta filmde bu
çeliþkiler birbiriyle iç içe olan
iki ayrý açýdan belli oluyor. Bir
yandan, gizlilik ve gizemle
dolu bir saray atmosferi ve öte
yandan bir açýlma arzusu.
Ayrýca iki derviþ arasýnda bir
manevi bað var. Bunlarýn biri
geçmiþte paþa olan ve III.
Selim’in yakýn danýþmanlarý
arasýnda yer alan Nuri Dede.
Bu gergin ve belirsiz ortamda
padiþah bunu tekrar yanýna
çaðýrýr. Çok iyi bir hattat olan
Mevlânâ aþýðý genç derviþ ise
olaylarý yazýya aktarýr. Dolayý-
sýyla, görüþmeler boyunca iki
derviþ dergahý terk edip sara-
ya yerleþirler.
Sizce bu olaylarý anlatarakgüncel sorunlara ne türgöndermelerde bulunuyor-lar?
Filmde anlaþma ve yaklaþma
arzusu taþýyan insanlarda
daima konuþacak bir þeyler
olduðunu görüyoruz. Yeter ki
ayný masaya otursunlar. Bir-
likte dünyanýn karmaþýklýðýný
anlamaya çalýþýyorlar. Bu
noktada hiç tanýmadýðým bir
felsefeyi keþfettim. Nuri Dede
barýþý muhafaza etmenin
imkansýz olduðunu çok iyi
biliyor. Ama buna raðmen,
konuþmanýn konuþmamaktan
daha iyi olduðunu düþünüyor.
Konuþup karþý tarafýn ne iste-
diðini bilmenin ondan yüz
çevirip onu ebedi bir düþman
ilan etmekten daha mantýklý
olduðunu biliyor. Bu þekilde
her iki tarafta görüþ farklýlýk-
larý olduðunu görüyoruz.
Osmanlý’da padiþahýn, vezirin
ve yeniçerilerin istekleri tam
olarak baðdaþmýyor. Mesela
vezir Fransýzlara karþý Ýngiliz-
lerle anlaþmak istiyor. Yani,
her iki tarafta herkes hemfikir
deðil ve büyük kültür farklý-
lýklarýna raðmen konuþmak
isteyenler de var. Filmde
Fransýzlar da olaylardan çok
memnun deðiller. Bu insan-
larýn konuþmalarý bir baðýn
kopmamasýný saðlýyor ve
savaþtan sonra barýþ zama-
ný geldiðinde iþte bu bað
çok önem taþýyor.
Bugünden mi bahsediyorsu-nuz?
Tabii ki. Filmin ilgi çekici
boyutu geçmiþle güncel olay-
lar arasýnda bir bað kurmasý.
Ortak tarihin bugün Fran-sa’da unutulmasýný neyebaðlýyorsunuz?
Tarihte daima silmeler oluyor.
Yeni olaylar eskileri unutturu-
yor. Gerginlikler eski dostluk-
larý siliyor. Hiçbir durumun
geçmiþte daima böyle olmadý-
ðýný ve ebedi olmadýðýný hatýr-
latmak çok önemlidir. Bazen
bir köþede birkaç kiþinin
konuþmasý daha sonra önem
kazanabilecek bir þeyleri
muhafaza ediyor. Film iþte
tam bunlarý anlatýyor.
Bu paylaþým ve diyalogfikirleri bizi Mevlânâ’yagötürüyor. Onun manevidünyasýndan neleri vurgu-lamak istediniz?
Filmin her anýnda yer alan
Mevlânâ’nýn dünyasýný Ýsmail
Eren eþliðinde yavaþ yavaþ
keþfettim. Filmdeki iki derviþ
tam olarak bu manevi deðer-
leri temsil ediyor. Ve bu
deðerlerle baðým sadece oku-
duðum kitaplar vesilesiyle
oluþmadý. Filmin yapýmýnda
gerçekten böyle bir atmosfer
vardý. Mesela filmde gösterdi-
ðimiz sema töreni gerçek bir
törendi, bir kez yaptýlar ve
kameralar için tekrarlamadý-
lar. Filmde bu manevi deðer-
ler tebessüm simgesiyle yer
alýyor. Her þeye raðmen olay-
lara tebessümle yaklaþan
insanlarý görüyoruz. Eþinin
mezarýna dua etmek için
giden adam gülümsüyor.
Ayný þekilde ona savaþtan
bahseden insanlara da
gülümsüyor. Ve bu tebessüm
ona inanýlmaz bir güç veriyor.
Sizce bu bir güven ve huzurtebessümü mü?
Evet, manasý þudur: Olaylarýn
her ne kadar olumsuz boyut-
larý olursa olsun, daima bir
umut ýþýðý var, bir þeyler
mümkün.
Mevlânâ’nýn fikirlerindenfilmin özellikle ele aldýðýboyut bu umut mesajý mý?
Ben bunu hissettim ve filmin
de bunlarý yansýtmasýný umut
ediyorum. Daima bir þeylerin
mümkün olduðunu unutma-
mak lazým. Yeni bir gün doðar
ve en zýt olgular yakýnlaþýr, o
kadar uzak olmadýklarýný
görürler. Mevlânâ filmin
sonunda ele aldýðýmýz bir þii-
rinde, “zehir de benim þifa da
benim” diyor. “Gül de benim
güle aþýk bülbül de benim”
diyor. Filmin isminin bu fikir-
leri yansýtmasýný isterdim.
Mevlânâ’nýn dediði gibi kar-þýtlarý her þeye raðmenyaklaþtýran bir þey mi var?
Evet. Savaþlarda bile, biri
diðeri olmadan olamaz.
Mevlânâ’yý ve felsefesini, 1798’deOsmanlý-Fransa arasýnda geçen olay-larý merkeze alarak anlatan, ‘DinleNeyden’ filminin yönetmeni FransýzJacques Deschamps, Fransa Türkiyearasýnda bugün yaþananlara da gön-dermeler yapýyor. Dünün gündemin-de dostluk ve iki ülkenin yakýnlýðý,bugünün gündeminde ise AvrupaBirliði konusundaki çatýþmalar var.
S E L A M Ý V A R L I K
JACQUES DESCHAMPS
Þ F E Z Ü G R E N T C Ý E J
T A J S Ç E Ý O A J T G Y N
P Ý T Z F O R M Ü L E B A J
E Ü Ç A Þ J K V A H A S K L
N Ý K U F D Ý S K Y A L Ý Y
M E Ç Ý Þ Y Ü T R O E F H A
R K G T O V A A U O T P Ç O
O Ü R Ð E E M S B B V R Z U
F L U D A N S E R V Ý Ý Ü L
E R D A Ð K Z M N M V C E R
T E Ü A L Ý A E G A L K D U
Ý L Ð M T E Þ R D H Ý M O Ð
N Ý M E M R E E V T U Ý J U
Ü H E P T K T O N E J H A Ý
N R Ý R E A Ý R Ö Z L E M M
E E E L Ð H Z V R N S L Ü A
V T S Y Ü A Ý Ý K G A E H Ç
E E O Y H Z Ç O N K Ö Y O U
M H R D Ý A R N U E A K Ý L
Ý G T T F Ð N K D K G N J Z
L O E A N S L E S E K F S P
Þ E C N J A A E N M A S Ý S
Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz?
ANTRE, BAYRAM, CÝBUTÝ, ÇOKGEN, DÜÐME, EVRAK, FORMÜL, GENÝZ, HÝKAYE, ÝÇTEN,
KUKLA, LEHÝM, MESLEK, NERGÜZE, OBEZÝTE, ÖZLEM, PEYAMÝ, REYHAN, SÝSAM, ÞATAF,
TEDAVÝ, UÐURLU, ÜSTÜN, VÝZÝTE, YOÐURT, ZÝYAN.
ÞÝFRE KELÝME:
Cam þiþe
Namazbölümü
Bir tür tatlý
Resimdeki (... Þükür)
Bir baðlaç
Kýsaca bizmut
Saygýnlýk
Damardadolaþan
Cana kýyan
Demek oluyor ki
Büyük taþ ev
Yüksek okul
Havada bir gaz
Tenis aleti
Bir sahabi(Ammar bin...)
Aðaç kolu
Mozambikparasý
Bir nota
Yiðitlik,korkusuzluk
Bir deyim
Bursa ilçesi
Yumuþak,ince
Kurtuluþ
Rutbeli polis
Su
Ayýn günsayýsý
Son harfimiz
Bir tür spor
Bir peygamber
Tutsaklýk
Ýstanbul’da bir semt
Büyük mutfak
Yapýt
Baryumunsembolü
Hýristiyanmabedi
Eðreti yapý
Davayýyöneten
Bir tür peynir
Büyük trenistasyonu
Fiyat yaftasý
Bir sahabi
Bir baðlaç
Beyaz
Takdir sözü
Küme
Ýsyankar
Ekin biçmealeti
Vakit
Akla uygun
Geniþ
Dilsiz
Boyun eðen
Mýsýr
ABD’de bir eyalet
Nezir
Ýstanbul’da bir semt
Iþýk, ziya
Satrançta bir taþ
Alt resimdeki(Erdal ...)
Bir süs bitkisi
Durgunluk,tembellik
Ýnatçý
Kare desinlikumaþ
Haya
Peru’nuntrafik remzi
Bir harfinokunuþu
Yüz, çehre
Gaf
Kesici bir alet
Kulaðýnduyduðu
Ýsim
Geniþlik
Kýsacakalsiyum
Bir nida
Son
Ýlgili
Sebep
Bir renk
Ana temel
Cerrahioperasyon
Pasak, leke
Ýllet
Ýnce perde
Bir renk
Aç gözlülük
Lale
bahçesi
Kur’an’ýnilk emri
Kraliçe
Kazýcý birhayvan
Ad
Kötügörünüþlü
yaratýk
Emre hazýr
Sema edenderviþ
Ýsmin bir hali
Bin gram
Denizinkabarmasý
Bir tür kumaþ
8
8
GevezeKýþýn kar
altýnda açançiçek
Artýrma
1 2 3 4 5 6 7
2
1
3
5
4
6
7
Manisa’daünlü macun
Umumi
Rize’ye hasbir bez
SUDOKU BULMACA
Tablodaki tramlý kalýn çizgilerle belir-lenmiþ 3'e 3'lük karelere, 1'den 9'a ka-dar rakamlarý birer kez kullanarak yer-leþtirin. Öyle yerleþtirme yapmalýsýnýzki, bütün 3 lükleri doldurduðunuzdatablonun bütün kutularý yukarýdan aþa-ðýya ve soldan saða 1'den 9'a kadar ra-kamlardan birer kez kullanýlmýþ olsun.
9 3 2
7 5 9
2 9 8
3 7 6
9 3 2
1 6 9
3 4 7 5
5 7 6
9 7 1 4 2
SUDOKUÇÖZÜMÜ
RÜSTEM AYDIN [email protected]
K A R E B U L M A C ASOLDAN SAÐA1) Dinen kesin olarak yapýlmasý gerekenemir.- Þam’da tarihî bir cami. 2) Açýktan,herkesin içinde, meydanda.- Kýrþehir’inbir ilçesi. 3) Tren, tramvay vb. taþýtlardatekerleklerin üzerinde hareket ettiði de-mir yol.- Týpta ve debbaðlýkta kullanýlanmazý tozu.- Bir baðlaç. 4) Bir renk.- Ta-ban, döþeme, yer.- Baþladýðý noktada bi-ten, bir veya daha fazla yere önceden be-lirlenmiþ bir programa göre yapýlan se-yahat. 5) Zikreden.- Herhangi bir konudaiyimser olmayan, kötü yorumlayan (kim-se). 6) Ölüm cezasý.- Formaldehit ile birfenolün yoðunlaþmasý sonucu elde edi-len yapay reçine. 7) Felç, sakatlýk vb. birsebeple yataktan kalkamayan (kimse).-Genellikle giysinin yaka, kol, etek çevre-sine kendi kumaþýndan veya baþka ku-maþtan geçirilen ince þerit. 8) Dul vemuhtaç kadýnlar.- Eski dilde ay.
YUKARIDAN AÞAÐIYA1) Deneylerle henüz yeter derecededoðrulanmamýþ; ancak doðrulanacaðýumulan teorik düþünce, hipotez. 2) Ýl-gili, ilgisi olan. 3) Ýran’ýn güneydoðu-
sunda tarihî bir þehir.- Karate sporun-da bir teknik. 4) Çinkonun sembolü.-Dizgin, yular. 5) Hekimlikte kullanýlan,çok uçucu, renksiz ve kendine özgükokusu olan bir sývý, lokman ruhu.- Lit-yumun sembolü. 6) Kur’an’da birsûre.- Bir böceðin yaptýðý tatlý bir yiye-cek. 7) Geçimsizlik, anlaþmazlýk, arabozuculuk. 8) Ekilen yer, mezraa. 9)Bir ilimiz.- Klasik Türk müziðinde birbirleþik makam. 10) Parola.- Uygula-malý olarak yapýlan askerlik eðitimi.11) Erzurum’da Ýlhanlý Sultaný Ulcaytoile tarafýndan yaptýrýlan tarihî medre-se. 12) Bir tür yaban mersini.- Vücut-tan gözenekler yoluyla atýlan tuzlu sývý.
1
2
3
4
5
6
7
8
1 2 3 4 5 6 77 8 9 10 1211
8 6 9 5 2 1 3 4 77 5 3 8 9 4 6 2 14 2 1 7 6 3 8 9 56 9 4 3 7 8 5 1 22 8 5 1 4 6 9 7 31 3 7 2 5 9 4 6 83 7 6 9 8 2 1 5 45 4 8 6 1 7 2 3 99 1 2 4 3 5 7 8 6
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12
H Ý D R O M E T R Ý A
E S K Ý P A Z A R B R
M N M A H Ý R S Ý Z
F A S L A Y E M U T
Ý T A P R E T O R Ý K
K K A M E T D E R Ý
Ý M A R E T T E T Ý R
R
1
2
3
4
5
6
7
8 U L E T B A L A M A
ZAMAN HOLLANDA
BULMACA
8 KASIM 2008 22ÇÖZÜMÞFEZÜGRENTCÝEJ
TAJSÇEÝOAJTGYN
PÝTZFORMÜLEBAJ
EÜÇAÞJKVAHASKL
NÝKUFDÝSKYALÝY
MEÇÝÞYÜTROEFHA
RKGTOVAAUOTPÇO
OÜRÐEEMSBBVRZU
FLUDANSERVÝÝÜL
ERDAÐKZMNMVCER
TEÜALÝAEGALKDU
ÝLÐMTEÞRDHÝMOÐ
NÝMEMREEVTUÝJU
ÜHEPTKTONEJHAÝ
NRÝREAÝRÖZLEMM
EEELÐHZVRNSLÜA
VTSYÜAÝÝKGAEHÇ
EE OYHZÇONKÖYOU
MHRDÝARNUEAKÝL
ÝGTTFÐNKDKGNJZ
LOEANSLESEKFSP
ÞECNJA AENMASÝS
Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir misiniz?
ANTRE, BAYRAM, CÝBUTÝ, ÇOKGEN, DÜÐME, EVRAK, FORMÜL, GENÝZ, HÝKAYE, ÝÇTEN,
KUKLA, LEHÝM, MESLEK, NERGÜZE, OBEZÝTE, ÖZLEM, PEYAMÝ, REYHAN, SÝSAM, ÞATAF,
TEDAVÝ, UÐURLU, ÜSTÜN, VÝZÝTE, YOÐURT, ZÝYAN.
KELÝME AVI
“Komþusu aç iken kendisi tok
yatan bizden deðildir.” Hz
Muhammed
“Hürmet et, hürmet gör. Nimet
ver, nimet bul. Acý acýsýnlar; hadi
bir þeyler ver yoksullara.” Mevlâ-
nâ, Divan-ý Kebir, 2. s 147, beyit:
1.186.
Birleþmiþ Milletler Gýda ve
Tarým Teþkilatý (FAO), 16
Ekim’i “Dünya Gýda
Günü” olarak belirlemiþ; dün-
yadaki savurganlýða bakarak da
9-16 Ekim günlerini “Beslenme
ve Gýda Ýsrafýný Önleme Hafta-
sý” olarak belirtmiþtir.
Saðlýklý ve üretken olabil-
mek için yeterli ve dengeli bes-
lenmeliyiz. Yeterli ve dengeli
beslenme her insanýn kendi
vücudunun ihtiyacýna yetecek
ölçüde besin almasýdýr; fazlasý
þiþmanlýk ve çeþitli hastalýklara
yol açabilir.
Kimileri yeterli ve dengeli
beslenmeyi pahalý ürünlerle
beslenme olarak anlarlar ki, bu
doðru deðildir. Her yiyeceðin
farklý alternatifleri vardýr.
Önemli olan, bunlarý bilmek ve
yeterince tüketmektir. Bazen
daha ucuz yiyecekler besin
deðeri açýsýndan daha deðerli-
dir; ama alýþkanlýklarýmýz bizi
yanlýþ yöne sevk edebilir. Daha
deðerli olan bulgur yerine pirin-
ci tercih etmek veya yaðsýz pey-
nir yerine yaðlý peynir kullan-
mak gibi. Pahalý ürünleri
ekonomik ürünlerle karýþtýrmak
da yiyeceklerin eþit daðýlýmýnýn
olmadýðý dünyamýzda, et vb.
gibi yiyeceklerin açlýk çeken
insanlara gidebileceði ümidiyle
dikkatli tüketilmelidir. Bu, sað-
lýk için de gereklidir. Günlük
ihtiyaçtan fazla alýnmasý çeþitli
hastalýklara neden olan kýrmýzý
eti, baklagiller ve sebzelerle
piþirerek, baþka kiþilerin de
yararlanmasýna býrakmalýdýr.
Çok sevilen þeker, hamur iþi
gibi enerji deðeri yüksek olan
yiyecekler için de bu þekilde
düþünülmelidir. Yiyecekleri dik-
katli kullanmak, göze pek
görünmese de savurganlýðýn
önlenmesinde etkin önlemler-
den biridir.
Yiyeceklerin görünen israfý
ise evlerde ve özellikle toplu
yemek yapýlan mutfaklarda ger-
çekleþmektedir. Diðer toplu
yemek yapan kuruluþlarda göz-
lemim olmadý ama yatýlý okulla-
rý ve otel mutfaklarýný ve bu
mutfaklarda yapýlan savurgan-
lýklarý çok iyi biliyorum.
Evlerde kiþi sayýsýna uygun
yemek yapýlmalýdýr. Birkaç gün
için yapýlan yemekler istekle
yenmeyeceði için boþa gitmek-
tedir. Misafir ya da hanýmlarýn
sýra günlerinde on beþ, yirmi
çeþit hazýrlanan tatlý-tuzlu
hamur iþleri, salata vb. masada
öylece kalmakta, bekleyen yiye-
ceklerin çoðu konu komþuya
daðýtýlmaktadýr. Bugünlerde üç
çeþitten fazla yapýlmamalýdýr;
böylelikle ev sahibi çok yorul-
mamýþ da olur.
Yatýlý okullarda ise özellikle
yýl sonuna doðru artan yiyecek
maddelerinin bitirilmesi için
özel gayret gösterilir. Özellikle
hesaplanmadan alýnan fazla
malzemelerin tüketilmesi için,
her gün öðrencilerin hiç sevme-
diði ya da tekrarýndan býkacaðý
yemekler yapýlýr ve masalarda
kalýr. Yýllarca önce yatýlý okulda
okurken sene sonuna doðru
niþastalý peltenin, görevli öðret-
menin konuþmasýna raðmen,
reddedilmesi gibi. Ayný olay
ertesi yýl, ertesi yýl aynen tekrar-
lanýr, niþastanýn az alýnmasý
düþünülmez.
Yemek israfýnýn en yoðun
olduðu yerlerin baþýnda ise yýl-
dýz sayýsý çok oteller gelmekte-
dir. Açýk büfelerden masalara
taþýnan yemeklerin çoðunun
tabaklarda kalmasý, servis masa-
larýnda sunulan yemeklerin
heba olmasý dýþýnda, mutfakta
çalýþýrken de çok savurganlýklar
yapýlmaktadýr. Ýzmir’de öðret-
menlik yaptýðým yýllarda büyük
otellerden birinde arkadaþým
Nevin Yýlmaz’la eðitim alýrken
þahit olduðumuz bir olay ikimizi
de hayretler içinde býrakmýþtý.
Salata-
nýn üstüne
r e n d e l e n m e s i
için çok az bir kaþar peyni-
rine ihtiyaç vardý. Çalýþan þef
istedi, yarým kiloya yakýn bir
peynir geldi, þef hazýr salatanýn
üstüne þöyle bir rendeledi ve
artaný çöp öðütme makinesine
attý. Hemen koþtuk, peyniri
orada çalýþan kadýna vermelerini
söyledik, ama kuralmýþ, böyle
olmasý gerekiyormuþ, yoksa
çalýþanlar evlerine götürmek için
iyi yemek yapmazlarmýþ. O
zaman neden ihtiyaçtan fazla
çýkarýrlar, anlayamamýþtýk.
Ýngiltere’de yemek eðitimi aldý-
ðým okulda, derste kullanýlacak
malzemelerin gramý gramýna
ölçüldüðüne þahit olmuþtum.
Onlar zengin, biz az geliþmiþ
ülkeydik ama çok haklý olarak
ellerindeki malzemeyi ihtiyaca
yetecek kadar, boþa vermeden
kullanýyorlardý.
Ülkemizde ekmek israfýnýn
çok olduðu zaman zaman gaze-
telerde görülür.
Haydi, gelin bugün bir tirit
yaparak bayat ekmeklerimizi
deðerlendirelim ve gýda israfýna
da katkýda bulunmuþ olalým.
Kaynak: Konya Mutfak Kül-
türü ve Konya Yemekleri, Rumi
Yayýnlarý
ZAMAN HOLLANDA
AÝLE
8 KASIM 200823
Kimileri yeterli ve dengeli beslenme-yi pahalý ürünlerle beslenme olarakanlarlar ki, bu doðru deðildir. Heryiyeceðin farklý alternatifleri vardýr.Önemli olan, bunlarý bilmek ve yete-rince tüketmektir. Bazen daha ucuzyiyecekler besin deðeri açýsýndandaha deðerlidir; ama alýþkanlýklarý-mýz bizi yanlýþ yöne sevk edebilir.
N E V Ý N H A L I C I
PatlýcanlýtiritMALZEME:
4 kiþilik
Piþme süresi:30 dakika� 4 yk sadeyað� 4 baþ soðan
(halka doðranmýþ)� 6 patlýcan (kuþbaþý doð-
ranmýþ)� 6 kýl biber (doðranmýþ)� 3 domates (kabuklarý alýnýp doðranmýþ)� 6 yk kýyma (kavrulmuþ)� 2 sb su� Yeterince tuz ve karabiber� 4 tandýr ekmeði veya ½ bayat ekmek � ½ sb maydanoz (kýyýlmýþ)
Yapýlýþý: Yaðla soðaný kavur, önce patlýcanlarý sonra biberle-ri ilave et, kavur. Kýymayý domatesi koy, çevir. Tuzu, biberi,suyu koy, piþir. Ilýnýnca kuþbaþý doðranmýþ ekmeklerin üze-rine gezdir. Maydanoz serp, sofraya çýkar.
Ekmek, sofralarýmýzýn baþ tacý, olmazsa
olmazlarýndandýr. Her fýrýnýn önünden
geçip giderken taze ekmek kokusu sarar
bizi. Tok olsak bile acýktýðýmýz hissine kapýlýrýz.
Þöyle çýtýr çýtýr taze ekmekle yapýlan kahvaltý-
nýn tadýna doyum olmaz. Bazen ekmek ihti-
yaçtan fazla alýnýr. Ertesi güne de tazeliðini kay-
betmiþ, biraz bayatlamýþ olarak kalýr. Bayat
ekmeði yemek taze ekmeði yemek kadar cazip
olmasa da bazen mecburiyetten yemek zorun-
da kalýrýz. Bazen de annelerimizin yaptýðý gibi
çeþitli þekillerde deðerlendirmek de mümkün.
Ufalanmýþ bayat ekmekler köfte için, kýzartýlmýþ
bayat ekmekler çorba için yapýlabilecek alterna-
tiflerden bazýlarý. Bugün bayat ekmekleri siz
gençlerin de severek yapabileceðiniz ve afiyetle
yiyebileceðiniz, son yýllarýn favori yiyeceklerin-
den pizzaya dönüþtürdük. Yani bayat ekmek
dilimleri bu kez çok lezzetli. Yanýnda çay iyi bir
alternatif bence. Yani arkadaþlar pizzalar fýrýna,
çay da ocaða...
Yapýlýþý: Dilimlenmiþ ekmekler fýrýn tepsisi-
ne dizilir. Salça, süt ve kekik karýþtýrarak ekmek
dilimlerinin üzerine bolca sürülür. Dilimlenmiþ
domates, yuvarlak doðranmýþ biber dilimleri
ekmeklerin üzerine yerleþtirilir. Dilimlenmiþ
sucuk veya sosis dilimleri de eklenir. En son
rendelenmiþ kaþarlar eþit miktarda ekmeklerin
üzerine konur. Ekmek dilimlerinin üzerine hafif
sývý yað gezdirilir. Sonra fýrýna verilir. Kaþarlar
eriyene kadar piþirilir. Sýcak servis yapýlýr.
Nurbanu Arslan
PizzaMALZEME:
� 1 bayat ekmek (dilimlenmiþ)� 2-3 sivri biber� 2 domates� 100 gr kaþar rendesi� 2 kaþýk salça� ½ su bardaðý süt� Sývý yað� Salam, sosis dilimleri� Kekik
Ekmekleri pizza yapalým
Dünya Gýda Günü ve savurganlýk
Týpký kilise ve camiler
gibi sinagoglar da yur-
dun dört bir yanýna
yayýlmýþ. Kimi zamanla
cemaati kalmadýðý için kade-
rine terk edilmiþ kimi de
yangýnlara yenik düþmüþ.
Var olan sinagoglar ise yaþa-
nan tatsýz olaylar nedeniyle,
daha çok güvenlik gerekçesi
ile kapýlarýný düðün ya da
cenaze dýþýnda nerdeyse
sadece kendi cemaatine açar
olmuþ. Örülen büyük duvar-
larýn ardýnda Yahudi cema-
atinin dini ritüellerine ev
sahipliði yapan sinagoglara
daha çok da bu gerekçeyle
yabancýyýzdýr. Sinagoglarýn
kapýlarý fotoðraf sanatçýsý
Ýzzet Keribar’ýn dört yýl üze-
rinde çalýþtýðý Türkiye’nin
sinagoglarý projesiyle birçok
kez açýldý. Kendisi de Yahudi
cemaatine mensup olan
Ýzzet Keribar ile Türkiye’deki
sinagoglarý ve günümüz
Yahudilerinin din ile olan
iliþkilerini konuþtuk.
Bu proje nasýl ortaya çýktý?
Birkaç yýl önce, cemaat baþ-
kaný Silvio Ovadya Bey, ben-
den böyle bir proje hazýrla-
mamý ve sinagoglar
konusunun yeni bir eserle
güncellenmesini istedi.
Kitap tanýtým gününde 19-
23 Ekim arasýnda gerçekle-
þecek fotoðraf sergisi 50
eserden oluþuyor. Bu fotoð-
raflar daha sonra da 25 adet
eklenerek toplam 75 fotoðraf
olarak Tel Aviv’de sergilene-
cek. Türkiye’nin renkli etnik
yapýsýný anlatan ve kalýcý
olduðunu düþündüðüm
böyle bir esere imza attýðým
için çok mutluyum. Metinle-
ri araþtýrmacý dostum Naim
Güleryüz tarafýndan hazýrla-
nan bu eser umarým birçok-
larý tarafýndan beðenilir ve
alýnýr.
Sinagoglarýn hikâyesinedir?
Biliyorsunuz Yahudilik çok
eski bir din. Avrupa toprak-
larýnda Roma Ýmparatorlu-
ðu’nda ve daha çok önceleri
Ortadoðu’da tüm þehirlerde
sinagoglar vardý. Hatta ben
üç sene önce Suriye’ye git-
tim. Orada da eskiden birçok
sinagog olduðunu gördüm.
Türkiye’deki sinagoglara
gelince þuna iþaret etmek
istiyorum. Türkiye’de Yahu-
diler aslýnda ikiye bölünür.
Ancak en eskisinden baþla-
mak gerekirse Bizans döne-
minde Fatih Sultan Mehmet
Ýstanbul’u aldýðýnda burada
Yahudiler de vardý. Ýspan-
ya’dan ve Portekiz’den 15.
yüzyýlýn sonunda sürülen
Yahudiler ,Ýspanyolca
konuþmayý uzun yýllar sür-
dürdü. Ama bugün artýk yeni
nesil bu antik Ýspanyolcayý
nerdeyse tamamen unuttu,
Türkçe konuþuyor. Engizis-
yondan kaçmak zorunda
býrakýlan ve Osmanlý Ýmpa-
ratorluðu’na kabul edilen
“Sefarad” olarak bilinen
Yahudiler, Ýstanbul’un çeþitli
mahallelerine ve baþta Ege
ile Trakya olmak üzere Tür-
kiye’nin birçok þehrine yer-
leþtirildiler ve her mahalle-
nin bir sinagogu oldu. Bizans
döneminde yaþayan Roman-
yotlarýn sinagogu ayrý idi.
Baþta iki cemaat birbirine hiç
karýþmadý. Fakat 17. yy’da
Romanyotlarýn sinagogu
yanýnca burada iki cemaat
sinagog olmadýðý için kay-
naþmak durumunda kaldý.
Daha sonralarý evlendiler,
kaynaþtýlar. Ancak. 19. yüz-
yýlýn ikinci yarýsýnda ve 20.
yy baþýnda ise Orta Avru-
pa’daki baskýlardan kaçmak
zorunda býrakýlan yeni bir
akým, yani Aþkenaz Yahudi-
leri geldi. Onlar “Yidiþçe”
konuþuyordu. Almancanýn
farklý bir lehçesi olan ve
Avrupa’daki Yahudilerin
konuþtuðu ortak dildi Yidiþ.
Bu tatsýz olaylar biterse doð-
duklarý yerlere dönmeyi
düþünüyorlardý ancak Türki-
ye’ye yerleþtiler ve kaldýlar.
Bunlar ikinci bir kolu oluþtu-
ruyor. Bir þey daha eklemek
istiyorum her ne kadar
küçük bir cemaat ise de
Karay Yahudilerini de saya-
biliriz. (Kýrýmlý) diye de bili-
nirler. Bunlarýn Ýstanbul’da
bir tane sinagogu var. Türki-
ye’de cemaatleri 150-200
kiþi civarýnda. Onlardan
gerçekten de çok az kiþi
kaldý. Kendi aralarýnda evle-
nen birkaç yýl öncesine
kadar hahambaþýlýk tarafýn-
dan da Yahudi olarak görül-
meyen Yahudilerin farklý bir
kolu. Artýk bu dönem geçti
her yere kabul ediliyorlar
burada.
ZAMAN HOLLANDA
RÖPORTAJ
8 KASIM 2008 24
Sinagoglar havaalaný gibi korunuyorFotoðraf sanatçýsý Ýzzet Keribar,Türkiye’deki sinagoglarý dörtyýl süren bir çalýþma ile ayrýntýlýbir biçimde görüntüledi. Sonyýllarda gerçekleþen saldýrýla-rýn da etkisi ile bugün sinagog-larýn en büyük probleminingüvenlik olduðunu söyleyenKeribar’ýn fotoðraf sergisiBeyoðlu’da casadell’ARTEsergi salonunda 19-23 Ekimtarihleri arasýnda gezilebile-cek.
R A H Ý M E S E Z G Ý N
Foto
: Meh
met
Yam
an
ÝZZET KERÝBAR
ZAMAN HOLLANDA
RÖPORTAJ
8 KASIM 200825Bütün bu cemaatlere aitsinagoglar þu anda mevcutmu?
1860’lý yýllarda yapýlmýþ 3-4
tane varken bugün bir Aþkenaz
sinagogu vardýr. Ankara’da bir,
Ýzmir’de birkaç tane ama ne
yazýk ki Anadolu’da çok kalma-
dý. Tokat’ta vardý, Turgutlu’da,
Tekirdað’da, Samsun’da, Van
ve Baþkale’de Þanlýurfa’dakile-
re ne olduðu tam olarak belli
deðil. Adana’da, Antakya’da ve
Ýskenderun’da hâlâ var.
Gaziantep’teki duruyor ama
yýkýk halde. Kilis’teki de yýkýk
halde. Yýkýlmýþ olanlarla bera-
ber toparladýðýnýz zaman
Ýzmir’de 10-15, Ýstanbul’da 30
ve Trakya ile Anadolu’da belki
10-15 sinagog var. Ben bu
çalýþma için 65 tane sinagog
belirledikten sonra yerel cema-
atlerden randevular alýndý.
Bazen randevu almaya da
gerek kalmadý. Gaziantep’teki
sinagogda kimse yoktu. Duvar-
larýndan atlayarak içeri girdim.
Ne kadar sürede tamamlandýçalýþmanýz?
3,5-4 sene süren bir çalýþma
oldu. 15 yýl önce yapýlan Ersin
Alok ile Mili Mitrani’nin Ana-
dolu sinagoglarý kitabý bize
kaynak oldu.
On beþ sene içerisinde sina-goglar nasýl bir deðiþimgeçirmiþ?
Çok kayýp. Önemli sinagoglar-
dan Edirne’deki yýkýldý. Ben
fotoðraf çekerken baþýma yýkýl-
madý ama tam bir hafta sonra
yaðmurdan yýkýlmýþ.
Peki, sinagoglara nedencemaat sahip çýkmýyor?
Niye bu kadar eski eserler var-
ken, el yapýmý göz nuru varken
neden korunmuyor? Ben de
kendi kendime ayný soruyu hep
sordum. Camilerde de vardýr
bu. Niye terk ediliyorlar çünkü
o veya bu sebepten ötürü, o
þehirlerde ya da o mahallelerde
de cemaat kalmýyor. Farklý
nedenlerle Anadolu’daki ve
Trakya’daki cemaatler baský
gördü. Urfa’da, Van’da,
Antep’ten cemaatler gitmek
durumunda kaldý. Cemaat git-
tikten sonra buradaki cemaat
liderlerinin her sinagogla ilgile-
nebilme imkânlarý yoktu.
Ancak kendi cemaatlerinin
sinagogu ile ilgilendiler. Bütçe-
leri çok ufak. Böyle olunca artýk
Antep’teki yýkýk sinagogla
kimse ilgilenemiyor.
Türkiye’de birçok zenginYahudi var diye biliyoruz,onlar neden yardým etmiyor?
Ediyorlar ve etmeye devam edi-
yorlar da yýkýlmýþ olanlar için
sorun baþka. Yardýmlar daha
çok yardým, hastane, yaþlýlar evi
ve yetimhane gibi sosyal
kurumlarýna yönelik. Bir proje
olmasý lazým. Diyelim ki
Gaziantep sinagogunu ayaða
kaldýracaðýz. Belediye izin vere-
cek mi buna? Halk ister mi
bunu? Emin deðilim bundan,
çünkü orada cemaat kalmamýþ.
Biz Türkiye olarak buna hazýr
mýyýz? Oturuyorlardý ama gitti-
ler ya da kovuldular. Gelen
yabancýlara ne diyeceðiz?
Gaziantep, Kilis, Baþkale, Tokat
gibi yerlerde bunu böyle
düþünmek lazým. Yapýlmasý
gereken þu anda Edirne’de
yapýlanýdýr. Bu eski yapýlarý
tamamen yok olmadan onlarý
restore ederek birer kültür mer-
kezine dönüþtürmek.
Þu anda faaliyette kaç sina-gog var?
Ýzmir’de 5, Ýstanbul’da 10 tane.
Adana, Ýskenderun, Ankara,
Bursa, ve Kýrklareli ile Çanak-
kale’yi de sayabiliriz.
Cemaat sinagoglara devamediyor mu?
Cumartesi ile bayramlarda
sinagoglar bayaðý dolar. Daha
dindar olanlar ise günlük dua-
lara katýlýrlar. Dindarlýktan çok
burada son yýllarda sýk sýk
konuþulan konu MIKS evlilik-
ler. Cemaatin asimilasyona
uðramasý pek istenmiyor. Ama
bakýn ki, benim oðlum bir
Müslüman kýzý ile evlendi, kýzý
çok sevdik ve derhal kabullen-
dik. Biliyoruz ki miks evlilikler-
de bazen sorunlar çýkabiliyor.
Birbirlerine âþýk oluyorlar, sevi-
yorlar ama çocuk olduðu
zaman Yahudi midir, Müslü-
man mýdýr, deðil midir tartýþ-
malarý olabilir. Ýleride beklen-
medik durumlar yaþanabilir.
Bunu yaþadýk, çok gördük. Çok
baþarýlý olan evlilikler de oldu.
Zaten aslýna bakarsanýz bugün
cemaat çok ufak olduðu için
asimilasyonu engellemek
mümkün deðil. Cemaat sina-
gogdaki dualara herkesin katýl-
masýný, bayramlarda boy gös-
termesini istiyor. Ben dinî
ritüelleri çok iyi bilmiyorum
ama az da olsa bazý bayramlara
katýlýyorum. Belki küçükken
aileden gelme din eðitimi
almadýðým için böyle.
Yahudilerde nesil atladýkçadaha mý dindar oluyorlar,yoksa dindarlýk azalýyor mu?
Hayýr. Bu dönem dönem deði-
þen bir durum. Mesela dünyada
Ýslam’a bir dönüþ var. Bence
Yahudilikte ya da Hýristiyanlýk-
ta da böyle bir durum olduðu
düþünülebilir. Paralel olarak
yukarý doðru çýkýyor. Yahudile-
rin kutsal günü (Þabat akþamý)
yani cuma akþamý ailelerde
yemek öncesi dua okunur. Son
zamanlarda eskiye göre buna
çok uyulduðunu görüyoruz.
Böyle bir toparlanma var. Bir de
“Kaþer” olayý var. Eskiden o
kadar bakýlmazdý “Kaþer”e.
Þimdi düðün mü yapacaksýnýz,
davet mi vereceksiniz: Ýkramla-
rýn, geleneklere göre hahamba-
þýlýðýn onayýndan geçmiþ olma-
sý gerekiyor. Örneðin de size
bir bonfile verilmiþse arkasýn-
dan sütlaç verilmez. Eskiden bu
kadar uygulanmayan ama son
zamanlarda daha büyük bir
titizlikle uygulanan bir âdet
oldu.
Çok dindar olmamanýz sizicemaatten uzak kýlýyor mu?
Sanmýyorum. Bana hiç kimse
“Aþkolsun, sinagoga niye daha
sýk gelmiyorsun?” demedi ama
ne düþündüklerini bilemem.
Aslýnda çocukluðumdan beri
cemaat ya da yardým kurumla-
rýna, ne yazýk ki, hiç gönüllü
olmadým. Bunun da piþmanlý-
ðýný duymuyor deðilim.
Günümüzde sinagoglarýn enbüyük sorunu ne?
Cemaatin en büyük sorunu
güvenlik. Sinagoglarda da
güvenliði saðlamaya para yetiþ-
tiremiyorlar, belki yurtdýþýndan
bilimsel yardým alýyorlar. Özel-
likle Neve Þalom ve Þiþli Bet
Yakov sinagoglarýna saldýrýlar
yapýldýktan sonra güvenlik iyice
artýrýldý. Eskiden elinizi kolu-
nuzu sallayarak sinagoga gire-
bilirdiniz. Güvenlik çok ucuz ve
kolay yapýlabilen iþ deðil.
Güvenlik sinagoglarda havaa-
lanlarýndaki gibi. Kimlik kont-
rolü yapýlmadan pek içeri
almazlar. Patlamalara karþý
demir destekli kalýn duvarlar ve
kapýlar yapýldý. Eskisine göre
çok iyi þu anda. Çoðu zaman
kapýdakiler sizin hangi amaçla
geldiðinizi ya da kimi tanýdýðý-
nýzý sorabilirler.
Sizi almadýklarý oldu mu?
Hayýr, araþtýrmak için beklet-
tikleri çok oldu.
Sinagoglarýn mimari yapýsýnasýldýr?
Genelde birbirlerine benziyor-
lar. Tabii ki katedral gibi büyük
düþünmemek lazým. Buradaki
cemaat hiçbir zaman çok büyük
olmadý. Ahþap olanlar ve taþ
olanlar var. Fakat ahþap olan
pek kalmadý. Ýstanbul’da o
kadar çok yangýn oldu ki birço-
ðu yandý. 19. yy’dan kalan ve
bugün benim çok sevdiðim
Ýzmir sinagoglarý var. Sinagog-
larýn birçoðu restore edildi.
Restore olunca orijinalliklerini
kaybedebilirler. Restorasyon
sýrasýnda uyumsuzluklar olabi-
liyor o zaman da eski havalarý
bozuluyor.
Sinagoglardan rahat görüntüalabilen tek fotoðrafçý sizmisiniz?
Alberto Modiano var. Düðün-
lerde ve törenlerde çeken biri o.
Ýzmir’de yaþayan usta fotoðraf-
çý Yusuf Tuvi var.
ZAMAN HOLLANDA
SÝNEMA
8 KASIM 200826
Hollywood deðil mi,çeker de eleþtirir de...
Hollywood her
zaman onu bunu
iðneleyen bir
endüstri deðildir. Yeri gelir
politikacýlarý, yeri gelir tele-
vizyoncularý, yeri gelir spor
sektörünü alabildiðine
yerer, hatta yerden yere
vurur. Ama, doðrusu bu ya,
ara ara çuvaldýzý kendisine
batýrdýðý da olur.
Vizyona giren “Tropic
Thunder/Tropic Fýrtýna”da-
ki baþrol oyuncularýnýn
‘hafifliðine’ ve filmin
komedi menzilinde dola-
þan olay örgüsüne bakma-
yýn siz. Film bir yandan da
Hollywood’daki acýmasýz
çarka dair bir yergi. Bir
Vietnam Savaþý filmi çek-
mek üzere tropik bir
ormanda bulunan büyük
bütçeli bir Hollywood pro-
düksiyonu için kollar
sývanmýþtýr. Filmin üç
önemli yýldýzý, Jeff Portnoy
(Jack Black), Tugg Speed-
man (Ben Stiller) ve Kirk
Lazarus (“Tropik Fýrtýna”yý
kiþisel bir þova dönüþtüren
Robert Downey Jr.) çekim
mekanýnda hazýr ve nazýr-
dýrlar. Belli ki acemi bir yö-
netmen olan Damien
Cockburn (Steve Coogan)
giderek kontrolden çýkan
proje ve bütçe sorunlarý
yüzünden ecel terleri dök-
mektedir. Yapýmcý stüdyo-
nun yöneticisi Len
Grossman’ýn nefesi ve hid-
deti de her an ensesindedir.
Biri uyuþturucuyla, bir
diðeri egosuyla, öbürüyse
yeteneksizliðiyle boðuþan
üç aktörün kendilerini bir
anda ‘gerçekten’ bir sava-
þýn ortalarýnda bulmalarýyla
‘çekimler’ de iyiden iyiye
þenlenir.
Komedi gibi ‘hafif’
addedilen bir türe mensup
Özellikle koyu sinemaseverler için‘film içinde film’ þeklinde cereyaneden olay örgüleri ayrý bir heyecanverir. Hele bir de Hollywood özeleþti-ri yapýyorsa, o film tadýndan yenmez!
B U R Ç Ý N S . Y A L Ç I N
TROPÝK FIRTINA
ZAMAN HOLLANDA
SÝNEMA
8 KASIM 200827“Tropik Fýrtýna”, gerek giþede
topladýðý tomarlarý, gerekse
eleþtirel anlamda aldýðý övgü-
leri de hesaba katarsak, bu
yazý ABD salonlarýnda sürpriz
bir baþarýyla kapattý. Bizde de
ayný derecede ilgi görür mü,
bilinmez, ancak özellikle
Vietnam filmlerine aþina
olanlar, filmin kurcaladýðý kli-
þelerle bir hayli mavra
yapacaklar, bizden söylemesi.
Ýðne/çuvaldýz atasözüne
boþuna gönderme yapmadýk.
Hollywood, eðer konu kendi-
siyse, asla özeleþtiriden kaçýn-
mýyor. Hatta diyebiliriz ki, bu
tip filmlere soyunan yönet-
menler endüstri içindeki ‘kirli
çamaþýr’lardan býkkýnlýk gel-
mesinden midir nedir, ekmek
teknelerini sarsmaktan çekin-
mezler. Bu iþe büyük bir stüd-
yo eliyle ilk kez soyunan ve
cesaretinden dolayý büyük
alkýþ toplayan büyük usta
Billy Wilder’ýn 1950 tarihli
filmi “Sunset Bulvarý” tam da
bunu yapan, öncü bir filmdir.
Hatta filmin ön gösterimi
sonrasý, dönemin büyük stüd-
yolarýndan MGM’nin o
zamanki patronu Louis B.
Mayer’in, Billy Wilder’ý ‘mes-
leðin itibarýný iki paralýk
etmek’le suçlamasý malum bir
hadisedir.
Film, sessiz dönem film
yýldýzý Norma Desmond’ýn
hikâyesini anlatýr. Sinemaya
sesin gelmesiyle birlikte yýldý-
zý da sönen Desmond artýk
malikanesine çekilmiþ, ama
setlere parlak bir ‘yeniden
dönüþ’ umudunu da yitirme-
miþtir. Bir gün yanýna taþýnan
genç ve yetenekli senarist Joe
Gillis’in varlýðýyla yeniden
hayata ve iþine tutunur, ama
bu umut onun için çýldýrýþ,
cinnet ve hatta cinayetin
kapýlarýný aralayacaktýr. “Sun-
set Bulvarý”, Hollywood’un
nasýl bir öðütücü, nasýl nan-
kör bir canavar olduðunu per-
deleyen, bugün bile tazeliðini
koruyan bir sinema klasiði.
Robert Altman baþyapýtý:Oyuncu…
Sinema endüstrisinde dönen
kirli oyunlara ve sektörün iç
yüzüne dair çok çarpýcý bir
diðer baþyapýt da 1992’de
Robert Altman’dan gelmiþti:
“The Player/Oyuncu”... Vak-
tiyle bir senaryosunu reddet-
tiði bir senarist tarafýndan
tehdit edilen bir stüdyo yöne-
ticisinin hikâyesidir bu. Teh-
ditler arttýkça da gelsin masa
altý anlaþmalarý, çevrilen
dümenler, çirkeflikler... Alt-
man’ýn tüm bunlarý komediye
yaslanan bir tonda yapmasý ve
bu sýrada ucuzluklara asla
prim vermemesi daha da tak-
dire þayandýr.
Endüstrinin ipliðini pazara
çýkaran filmlerden biri de
1995 tarihli “Get Shorty / Tut
Þu Bücürü” olsa gerek. Bura-
da da patronunun birtakým
‘tahsilatlarýný’ yapmak üzere
Hollywood’a adým atan bir
mafya tahsilatçýsý vardýr. John
Travolta’nýn canlandýrdýðý
Chili Palmer adýndaki bu
‘balta’ ne yapar eder sonunda
film sektörüne kapaðý atar.
Peki baþrollerini Eddie
Murphy ve Steve Martin’in
paylaþtýðý, 1999 tarihli Frank
Oz komedisi “Bowfinger /
Çatlak Yönetmen”i hatýrlýyor
musunuz? Hani tutkulu, ama
parasýz ve dolayýsýyla da biça-
re yönetmen Bobby Bowfin-
ger’ý (Martin),,, Adamcaðýz
yeni senaryosuna para bula-
mamaktadýr. Suratýna kapatý-
lan onca kapýdan sonra, niha-
yet bir yapýmcý ona finansman
sözü verir, ancak bir þartla:
Filmde Hollywood’un bir
numaralý yýldýzý Kit Ramsey
(Murphy) oynayacaktýr.
Bowfinger, onu bir türlü ikna
edemeyince, cebindeki tek
atýmlýk barutunu çýkarýr: Ram-
sey’nin görüntülerini gizli gizli
çekerek bu görüntüleri elinde-
ki hikâyeye uygun olarak
montajlamak... Zaten filmin
en lezzetli anlarý da bu ‘gerilla’
usulü sinemacýlýðýn baþ gös-
terdiði anlara tekabül eder.
Sonunda nasýl pespaye, nasýl
sefil bir filmin çýktýðýný bilmem
söylemeye gerek var mý?
2000’li yýllarda baþka
büyük ustalar da Hollywo-
od’un perde arkasýný resmet-
meye soyundular. Bunlardan
biri her zaman kendine özgü
vizyonuyla saygý toplamýþ yö-
netmen David Lynch’ti. 2001
tarihli bol ödüllü filmi “Mul-
holland Çýkmazý/Mulholland
Dr.”, Hollywood’a þöhret
hayalleriyle yeni ayak basan
bir genç kadýnýn yaþadýklarýna
odaklanýr. Ya da gerçekten
öyle midir acaba? Her zaman-
ki gibi bir noktadan sonra
tipik bir Lynch bulmacasýna
dönüþen bu film de þöhret
uðruna ne umutlarýn heder
olduðunu tasvir eder kýsaca.
Son olarak, çarpýcý bir
örnek de bundan altý yýl kadar
önce Woody Allen’dan gel-
miþti. Bizde vizyon yüzü gör-
meyen, yalnýz Ýstanbul Film
Festivali kapsamýnda gösteri-
len “Hollywood Ending/Hol-
lywood Tarzý Son” yönetme-
nin Hollywood’la alenen alay
ettiði, hatta kafa bulduðu bir
filmdi. Woody, yeni çektiði
film esnasýnda yavaþ yavaþ
‘körleþen’ ama projeyi yitirme
kaygýsýyla bunu çevresindeki-
lere ‘çaktýrmayan’ ve ama
görerek ama görmeyerek,
filmi tamamlamak için adeta
bin bir takla atan bir yönet-
meni canlandýrýr. Kör kör de
filmi bitirir. Hollywood’un her
þeyi ‘kör gözüm parmaðýna’
bir üslupla anlattýðýný bundan
daha iyi ne söyler ki?
HOLLYWOOD TARZI SON
Filistin Halk Kurtuluþ Cephe-si lideri Ahmed Saadad,Ýsrail Turizm Bakaný Reha-
vam Zeevi’nin öldürülmesi üzeri-ne üç yýl önce tutuklandý. Bu,hayatýnýn bir kýsmýný cezaevlerin-de geçirmiþ Filistinli lider için sür-priz deðildi. O içeride iken eþiAbla Saadad ise en büyüðü 26yaþýnda olan 4 çocuðuna baktý,büyüttü. Üçüne üniversite okuttu,biri ise liseye devam ediyor.Bunun yanýnda hem siyasi faali-yetlerine devam etti hem de Top-lumsal Geliþme Bakanlýðý’ndaçalýþtý. Beytlaham ÜniversitesiKamu Yönetimi Bölümü mezunuolan Abla Saadad, “Beni toplum-sal ve politik bir aktivist sayabilir-siniz. Ahmed Saadad’ýn ve tümFilistinlilerin özgürlüðü için çalý-þýyorum.” diyor. Filistin’deki birkadýn örgütünün baþýnda, o yüz-den kadýnlarýn ve çocuklarýn
durumuyla yakýndan ilgileniyor.Filistin sorununun çözümü içinise son zamanlardaki geliþmeler-den dolayý pek ümitli deðil. Ame-rika’nýn aracýlýk ettiði barýþ anlaþ-malarýna inançlarýnýn olmadýðýnýsöylüyor, tek yolun direniþtengeçtiðine inanýyor. Ýkinci Ýntifa-da’nýn yýldönümü nedeniyle Tür-kiye’ye gelen Abla Saadad’lakendi hikayesi üzerinden Filistin’ikonuþtuk.
Eþiniz Ahmed Saadad ve sizinhikâyeniz nedir?
Biz kendisiyle bundan 27 yýl öncetanýþtýk ve evlendik ancak, top-lam 7 yýl birlikte yaþadýk. 20 yýlýise ayrý geçti. Ya hapishanedeydiya da aranýyordu.
Siz ve dört çocuðunuz bunaalýþtýnýz mý?
Durumun zor olduðu kesin ama
bu durum sadece benimle ilgilideðil. Baþka Filistinli kadýnlar veaileleri de bu acýyý yaþýyor. Artýkbirçok kadýnla tanýþýklýðým var.Hapishane ziyaretleri sýrasýndadostluklar oluþtu. Eþiyle ancak 2yýl yaþayabilenler ya da eþleri 30yýldýr içeride olanlar var. Esirarkadaþlardan biri oðlunu hiçgörmedi, ta ki oðlu hapishaneyedüþene kadar. Hapishanedekucaklaþtýklarýnda oðlu 25 yaþýn-daydý. Bu, Filistinlilerin yaþadýðýacýya bir örnektir. Sadece kendiözel hayatýma bakacak olsaydýmhayat çok zor olurdu benim için.Kendi hayatýmý Filistin’in bir par-çasý olarak görüyor ve bundangüç alýyorum.
Siyasî bir geçmiþiniz var mý,yoksa eþinizden dolayý mý siya-setle ilgilisiniz ya da Filistinliolmak herkesi siyasetçi mi
ZAMAN HOLLANDA
RÖPORTAJ
8 KASIM 2008 28
Filistin Halk Kurtuluþ Cephe-si’nin cezaevindeki lideriAhmed Saadad ve ailesi,bugünlerde Ýsrailli askerÞalid’le deðiþ tokuþ yapýlma-sýný bekliyor. Ahmed Saadad,ancak bu þekilde cezaevin-den çýkýp ailesine kavuþacak.Eþi Abla Saadad ise o içeri-deyken 4 çocuðunu büyüt-müþ, kadýn ve çocuklar içinçalýþýyor, ayný zamanda Filis-tin davasý için mücadele edi-yor. O da demir parmaklýkla-rýn arkasýný iki kez tecrübeetmiþ.
Ýsrail’in gücü, bizim zaaflarýmýzdan geliyor
E M Ý N E D O L M A C I
Abla Saadad
Foto
: Hüs
eyin
Sar
ý
ZAMAN HOLLANDA
RÖPORTAJ
8 KASIM 200829Kitap Kitap Kitap Kitap
Osmanlý’dan Avrupa’ya bakýþAvrupa ile ilgili Osmanlý metinleri genelde gözlem
noktasýnda ele alýnýr. Salt izlenim olan bu metinleri
kaleme alanlar da bir seyyahtan ziyade devletin üst
düzey bir bürokratý, yenileþmenin katýlýmcý bir teoris-
yeni ve aktörüdür. Kitap, Osmanlý sefirlerinin Avru-
pa gözlemlerini aktarmakla yetinmeyip, gözlemlerin
sonuçlarý üzerine odaklanmasý bakýmýndan da okun-
maya deðer. Eser, gözlem, teþhis,
öneri ve uygulama gibi dört farklý
açýlýmý içine alýyor.
Satrancý oynayan kim?Yazar Doðu ve Batý ekseninde gezdirdiði kalemiyle
ilginç ve tanýdýk potrelerin izini sürüyor. Doðu’dan
Batý’ya tam kýrk bir yolculuk ekleyen yazar daha
önceki altmýþ dokuz yolculuðun üzerine yenilerini
koyuyor. Konfüçyüs’ten Lokman Hekim’e, Nasred-
din Hoca’dan Dante’ye, Hâfýz-ý Þîrâzî’den Kafka’ya
kadar birçok ilginç portreyi okuya-
bilirsiniz.
Jeanne BirdsallSerüven Avcýlarý208 sayfaAltýn Kitaplar
Bir dostunuz olsunHikâye kategorisinde deðerlendirilen kitap, tür,
kurgu ve iþlediði konular bakýmýndan kendine özgü
bir anlatýya sahip. Sanattan teknolojiye, ekonomiden
hukuka kadar birçok sosyo-kültürel konuyu irdele-
yen yazarýn bugün bile konuþulamayan konulara o
günlerden nasýl baktýðýna þahit
olacaksýnýz.
Bir yaz tatili hikâyesiRosalind, Skye, Jane ve Batty isimli dört kýz kardeþin
ilginç macerasýný iþleyen kitap, uçsuz bucaksýz bir
malikanede yazýn tadýný çýkarmalarýný konu ediniyor.
Dört kýz kardeþ, iki tavþan ve çok ilginç bir çocuðu
buluþturan bu macera ilköðretim-
de okuyan çocuklarýn seveceði bir
kitap.
Fatma BörekçiDinimi Öðreniyorum335 sayfaMavi Lale Yayýnlarý
Ýlk dinî bilgilerÇocuklarýn seviyelerine uygun ve onlarýn manevi
karakterlerinin geliþimine zemin hazýrlayacak dinî
öykülerden oluþan kitap, kolay, eðlenceli, doðru ve
kalýcý bilgiler sunuyor. Siyah beyaz resimlenmiþ
kitapta imanýn þartlarý, Ýslam’ýn þartlarý, namazlar,
þükür, selam vermek, çalýþmak gibi konulara yer
verilmiþ.
Halid Ziya UþaklýgilÝhtiyar Dost170 sayfaÖzgür Yayýnlarý
Ýbrahim ÞirinOsmanlý Ýmgeleminde Avrupa391 sayfaLotus Yayýnevi
A. Ali UralSatranç Oynayan Derviþ164 sayfaÞule Yayýnlarý
yapar?
Hayýr, Filistinlilerin tümüsiyaset içinde deðil tabii ki.Ama benim eþimden baðým-sýz olarak siyasi faaliyetlerimde var. Filistin Kadýnlar Der-neði’nin kurucularý arasýnda-yým. Toplumsal, siyasi veekonomik olarak Filistinlikadýnýn bilinç düzeyini yük-seltmeye yönelik çalýþmalarý-mýz var. Üniversiteli kýzlarayardým ve yetim çocuklarayönelik kampanyalar da sür-dürüyoruz. Türkiye’den ÝHHde yer alýyor bunun içinde.
Hiç tutuklandýnýz mý?
Ýki kez tutuklandým evet. Ýlkintifadada tutuklandým 1987yýlýnda. Bana yöneltilen suçFilistinli bir örgütün mensu-bu olmaktý. Bir yýl hapiscezasý aldým, 2,5 ay içeridekaldým. Bu sürede Ahmed dehapisteydi. 3 çocuðumuzvardý ve en küçüðü 9 aylýktý.Ýkinci kez ise 2003 yýlýndaBrezilya’da bir konferansakatýlmak üzere Filistin’dençýkýyordum. Ýsrail’in deneti-minde olan Filistin ile Ürdünarasýndaki sýnýrda tutuklan-dým. Herhangi bir suç belir-tilmedi, 4 ay hapiste kaldým.O sýrada Ahmed, Erihahapishanesindeydi.
Cezaevinde olan bir Filis-tinli liderin eþi olmak nasýlbir þey, nasýl bir yük varomuzlarýnýzda?
Ben sadece bir anne deðilim,ayný zamanda babayým. Buda büyük sorumluluklar yük-lüyor insana ve normal birannenin çocuk yetiþtirmesigibi olmuyor. Bir anne hepþefkatle yaklaþýr çocuklarýnaama ben hem þefkat hem desert üslup kullanan bir anneoldum. Bu, kiþiliðimi de etki-ledi. Baba ya da eþ olmadý-ðýndan zor koþullarda yaþý-yoruz. Bu koþullarýn bizimpsikolojimiz üzerinde etkileriçok fazla. Kimi zaman bazýduygulara deðinmediðimiziçin ne ben ne de çocuklarýmaðlamamýz gerektiði yerlerdeaðlayamýyoruz.
Siz 4 çocuðu sorumluluðu-nu babalarý cezaevindeolduðu için üstlenmiþ birkiþisiniz. Çoðu Filistinlikadýnýn ve çocuðun hikâye-si de böyle. Bu, Filistin top-lumunu nasýl etkiliyor?
Filistin toplumu içinde, özel-likle çocuklarda birçok psiko-lojik hastalýk vardýr. Bu da
bizim ilk çalýþmalarda çocuk-lara yönelmemize nedenolmuþtu. Çocuk psikolojisiüzerine çalýþmaya baþladýk,dýþarýda kamplar oluþturarakbir süre ailelerinin yanýndanuzaklaþtýrdýk. Çocuklar hemezilmiþ ailelerde yaþýyorlardýhem de kayýplarý vardý. Baba-nýn kaybolmasý aileye hemekonomik hem de psikolojikolarak yansýyor. Eðer bir aile-nin esiri varsa, ona daha fazlamaliyet anlamýna geliyor.Çünkü para gönderiyorlar.Bu durum içte biriktiði içininsanlar arasýndaki ufak birsürtüþmeden bile büyük kav-galar çýkýyor.
Ýþ bulabiliyor mu pekikadýnlar?
Buna bütün kadýnlarýn þansýolmuyor. Bu yüzden birçokörgüt yardýmlaþma komis-yonlarý oluþturdu. Dýþarýdanve içeriden para toplayýpesirlere para gönderme kam-panyalarý yürütülüyor. Vic-dan Kuruluþu gibi kimiörgütler de savunma sürecinive avukatlýk masraflarýný üst-lendi.
Ýntifadanýn yýldönümünedeniyle düzenlenenetkinliklere katýlmak üzereTürkiye’ye geldiniz. NedenTürkiye’desiniz, sizin içinönemi nedir?
Mazlumder’in daveti vardý oyüzden geldim. Türkiye,Arap ve Ýslam dünyasýndaFilistinliler için en yoðunçalýþmalarýn olduðu ve des-teklendiði bir yer. 2 yýl önceFilistinli esirler için bir mil-yon imza kampanyasý vardýÝHH’nin yaptýðý. Umuyorumki Arap ülkeleri ve Müslü-man ülkeler bu sorunla dahaciddi olarak ilgilenir. ÇünküFilistin’in gündemini dýþarýyataþýmak Ýsrail’e bir baskýoluþturmuþtur.
Davanýzda, sol bir zemindeolmanýzdan da kaynaklýolarak en çok hangi ülke-lerden destek gördünüz?
Dünyada pek çok sol örgütve örgütlenmeler AhmedSaadad’ýn davasý için çalýþý-yor. Ýtalya’da, Kanada’da,Amerika’da var. Fas’ta veYunanistan’da da bize destekveren gruplar bulunuyor.Filistin içinde de bütünörgütlenmeler tarafýndanAhmed’in davasý destekleni-yor. Dini görüþlü, liberal veyasol fark etmiyor, Fetih bile
destekliyor. Çünkü, AhmedFilistinliler için özel bir lider.Filistinlilerin talepleri doð-rultusunda hareket etti, tesli-miyetçi olmadý. Gazze’deHamas’ýn iki yýl önce tutuk-ladýðý Þalid isimli askere karþýdeðiþ-tokuþ anlaþmasý yapýlý-yor. Listenin baþýnda AhmedSaadad var. Bu, onu görmekiçin tek umudum.
Filistin anýldýðýnda bizimdaha çok Hamas ve ElFetih gündemimizde. Sizinçözüm için savunduðunuznedir? Bu ikiliden hangisi-ne yakýn yakýn düþünceniz?
Hamas, Halk Kurtuluþ Cep-hesi’nin politik görüþlerineyakýndý Mekke Anlaþma-sý’ndan önce. Fetih’le bera-ber de FKÖ’nün içindeyiz.Fetih, 1968’de direniþi baþ-lattý. En baþýnda birlikteydik.Þu an Cephe, Fetih’le birgörüþ ayrýlýðý içinde, ne Osloanlaþmasý ne de diðer adým-larý hiçbir zaman onaylamý-yoruz. Biz hep iþgali redde-den ve karþý duranlarýnyanýndayýz kim olursa olsun.
Filistin için mücadele edenbir liderin eþi olarak ve birFilistinli olarak ülkeniz içinrüyanýz nedir?
Filistin meselesi daha da
kötüleþmeye ve karmaþýklaþ-
maya baþladý. Amerika’nýn
baskýsý ve Ýsrail’le özel iliþki-
si de bunu tetikliyor. Bu yüz-
den bizim Amerika’nýn ara-
cýlýk ettiði barýþ
anlaþmalarýna inancýmýz
yok. Filistin sorununa tek bir
çözüm yolu vardýr, o da dire-
niþtir. Ýsrail bürolarýnda
yapýlan tartýþmalardan hiçbir
zaman çözüm gelmeyecek-
tir. Filistin ancak güçlü oldu-
ðunda, askerî ve politik ola-
rak kendini ispatladýðýnda
bir çözüm olabilir. Bu yüz-
den bütün Filistinliler birlik
olup güçlerini toplamak ve
Filistin’in meþru temsilcisi
olarak FKÖ’yü güçlendirmek
durumundadýr. Bu örgütlen-
meyle beraber Filistinlilerin
gücü iþgale karþý olmalýdýr.
Çünkü ancak Filistin örgüt-
leri birlik olursa umudumuz
ve hayalimiz gerçekleþebilir.
Ve Ýsrail bizi o þekilde hiçbir
zaman güçsüz düþüremez.
Çünkü Ýsrail’in gücü bizim
zaaflarýmýz ve ayrýlýklarýmýz-
dan geliyor. Þu an var olan
görüþ ayrýlýðý Ýsrail’e hizmet
ediyor.
ZAMAN HOLLANDA
SPOR
8 KASIM 2008 30
Para isteyen Avrupa’ya,marka isteyen NBA’e
Yakýn dönemde Avrupalý oyuncularýnEski Kýta’ya dönüþünü izleyip duru-yorduk. Ancak bu seferkiler “tutu-
namayanlardan” deðil. Gordan Gricek,Amerika’daki 6 sezonda, 10 sayý ortala-masýnýn altýna hiç inmemiþ bir oyuncu.Juan Carlos Navarro, bir yýlýný geçirdiðiMemphis’te bulduðu üçlük sayýsýyla nere-deyse çaylak rekortmeni olacaktý. Bubaþarýlý isimler durduk yere yuvalarýndanuçmuyorlar elbette. Transferlerin gerçek-leþme biçimleri ve yeni kontratlarýn dol-gunluðu, aþaðý yukarý ayný çizgide. Bubasketbolcularýn birçoðu serbest (freeagent) veya kýsýtlý serbest. Free-agent’lar,herhangi bir kontrata tabi olmadýklarý içinistedikleri ekibe gidebilirken, kýsýtlý freeagentlar, ancak onlara diðer takýmlarýnönerdiði kontratlar, kendi kulüplerinin-kinden daha iyiyse takýmdan ayrýlabiliyor.
Avrupa’da para var!NBA’de oynayan Josh Childress, pýlýnýpýrtýsýný toplayýp Yunanistan’a ‘parasýdaha iyi olduðu için’ gider mi? Yakýn birzamana kadar, cevabýmýz ‘hayýr’ olurdu.Oyuncularýn NBA markasýndan vazgeçmenoktasýna kolay gelemeyeceðini varsayar-dýk. Sonuçta, her þey para deðil, biraz daego iþiydi. Olimpiyakos’un yeni yýldýzý J-Chill, takýmý Atlanta Hawks’ýn, hatta belkide NBA’in en deðerli 6. oyuncularýndanbiriydi. 25 yaþýndaki basketbolcu, 20 mil-yon Euro karþýlýðýnda 3 yýllýðýna Avru-pa’nýn yolunu tutmaya karar verdi. Chil-dress’ýn eline geçen bu miktar net ücret.Yani vergileri kulübü tarafýndan ödendik-ten sonra ortaya çýkan meblað. Childress,her bir yýl sonunda NBA’e dönme hakkýný
da saklý tutuyor. Bu noktada yukarýdakisorunsala dönelim. Childress, bir “kýsýtlýfree agent”tý. Amerika’daki vergi yükü-nün, Avrupa’ya göre çok daha aðýr olmasýda gizlenemez bir gerçek. Þayet Hawks,bu ücreti karþýlayacak bir mukavele hazýr-lasaydý, 27 milyon $’a çýkmasý gerekiyorduki “süperstar” sýnýfýna girmeyen biri içinbu rakam çýlgýncaydý! Childress, kalmakistediðini belirttiyse de Atlanta GenelMenajeri Rick Sund, oyuncuya NBA’derekabetçi olabilecek bir ücret önerdikleriniancak Olimpiyakos’unkiyle boy ölçü-þemediklerinden bahsetmiþti.Kaldý ki, NBA’de uygulanan“salary cap”, yani ücrettavaný uygulamasýkulüplerin elinikolunu baðlýyor.Sund, Childress’aönerdikleri ücretibiraz daha artýr-malarý duru-munda eþiðifazlasýyla aþa-caklarýnýn altýnýçizdi. Sözümonakontrat bu þart-larda yenilensey-di J-Chill, Atlan-ta’nýn en dolgunmaaþlý 4. oyuncusuolacaktý. Hoþ, kendisiþimdilerde Euroleague’inen pahalý oyuncusu halinegeldi. Aslýnda bu, küreselleþmenindoðal bir sonucu olarak da görülebilir.Lakin emek dolaþýmýnýn bu kadar kolayla-þacaðýný, -hele hele bu kadar kýsa süre
NBA’in baþýndaki isim
David Stern, yýllardýr
basketbol ateþinin tüm
dünyaya yayýlmasý ve
NBA’in küreselleþmesi
gerektiðinden bahse-
derdi hep. Bu yaz onun
“dünyadan NBA’e”
akmasýný istediði trans-
fer trafiði çift yönlü
olmaya baþladý. Görü-
nüþe göre artýk giden-
ler sadece emekliliðe
hazýrlanýþ günlerini
daha farklý deneyimler
yaþayarak geçirmek
isteyenler deðil gibi.
Göç listesine baktýðý-
mýzda, Josh Childress
ve Carlos Arroyo gibi
NBA’in özel simalarýný
görüyoruz.
E R A Y S E P E T Ç Ý ][
ZAMAN HOLLANDA
SPOR
8 KASIM 200831
Foto
: Reu
ters
içinde- tahmin etmek zordu. Kalite ve ücretiyle dünyanýnhayallerini süsleyen NBA’in,”her istediðini alabilme” düs-turu, durumdan zarar görmüþe benziyor. Bu tür transferle-rin NBA yýldýzlarýný sevindirdiðini de pekala varsayabiliriz.Böylelikle onlar, hak ettikleri ücretleri alabilecekler, sýradan“görev adamlarýna” verilecek milyon dolarlar baþkalarýnýniþi ve mevcut gidiþat, NBA’i tam bir elit lig haline getirecek.Transferin ardýndan Childress, “NBA’de ne kadar çok sayýatarsanýz, o kadar büyük bir yýldýzsýnýz. Avrupa’daysainsanlar kendilerini eðlendirene deðil, takýmýn kazanmasý-ný saðlayana prim veriyorlar.” diyerek, konunun sadecemaddiyatla açýklanamayacaðýný da gösterdi.
NBA’de bin, Avrupa’da milyonChildress’ýn yolundan gidenler arasýnda baþka önemliisimler de vardý. Virtus Roma’nýn yeni guardý BrandonJennings, NCAA kariyerini es geçip, profesyonelhayata Avrupa’da baþlayan ilk basketbolcuoldu. Ayný ekip, NBA’de “ortalama” biroyun kurucu statüsünde görülen Earl
Boykins’i de kadroya kattý veoyuncunun, Charlotte’daki
bir yýlýnda kazandýðý350.000 $’ý 3,5 mil-
yon $’a çýkardý.Fenerbahçe, bir-
çok NBA taký-mýný “ücrette”geçip, GordanGiricek’i transferetti. Geçtiðimiz yýl“all-rookie” kadrosu-
na seçilirken Memphis’ten yýllýk 538.000 $ alan Juan CarlosNavarro, “yuvasý” Barcelona’nýn 5 yýl için önerdiði 20 ila 25milyon $’a “evet” dedi. Örnekleri Carlos Delfino, PrimozBrezec, Carlos Arroyo, Stephan Lasme gibi isimlerleçoðaltmak mümkün.
Yani sorun, kimin nereye gittiði deðil, deðiþen yaklaþým-lar. Phoenix Suns’ýn çoðunluk hisselerinin sahibi JerryColangelo’ysa, ancak “Childress” tipi oyuncular için duru-mun mümkün olduðunu savunuyor. Daha yüksek kalibre-deki oyuncularýn, hem maaþ hem de basketbol seviyesibakýmýndan NBA’deki ortamý Avrupa’da bulamayacaklarý-ný düþünüyor. O, bunu iddia ederken, Lebron James, 1 yýl-lýðýna 50 milyon Euro için Avrupa yolunu tutabileceðini
söylemiþti. Görünen o ki, Euro’nun dolar karþý-
sýnda artan gücü NBA mýknatýsý-nýn çekim gücünü zayýflattý.
Belki de idealizm, yerini iyi-den iyiye materyalizme
býrakmýþtýr. Belki de önü-müzdeki yýllarda AbdiÝpekçi Spor Salonu’ndaizleyeceðimiz isimler-den biri de JasonKidd, hatta KobeBryant olacak. Kulaðagarip geliyor, amaKobe’nin de dediðigibi; “Kim yýlda 50milyon $’a hayýrder ki?”
www.ortelmobile.nl
DAKİKASI
0,18*
İTİBAREN
0,15*DAİMA
NLNL 0,20*DAKİKASI
İTİBAREN
€ 7,50 KONTÜR DAHİL
9,95**
** FİYATA CEP TELEFONU DAHİL DEĞİLDİR
=