doĞru dÜŞÜnÜn, doĞru deĞerlendİrİn, kendİnİzİ kandirmayla daha fazla bİr yere...

22
1 DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN Prof. Dr. Ali Demirsoy Ocak/2015 tarihinde Paris’te Müslümanlarca bir mizah dergisine yapılan ve toplam 17 kişinin ölümüyle sonlanan saldırı, zaman zaman batıdan duyduğumuz çan seslerinin bence en tehlikelisi gibi görünüyor. Bu çan seslerinden batı dünyasının (aslında batı dünyası derken uygar ve çağdaş dünyayı kast ediyoruz; batının politikalarının tümünü onaylıyoruz anlamı çıkarılmasın) değil, İslam dünyasının çıkaracağı dersler olmalıdır. Artık, İslam dünyası bu mantıkla, bu bakış açısıyla, klasikleşmiş ve gına getirmiş söylemlerle uygar dünyada yerini daha fazla koruyamayacağını anlamış olmalı… Bu olayların, kısa bir zaman diliminin değil uzun bir sürecin ürünü olduğunu bilmemiz gerekir. Bunlardan sadece ikisine değinmekle yetineceğiz. İmam Gazali (1058-1111). Çalışmalarında bugün Sünnilik olarak bilinen Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat görüşünü benimsemiş, diğer görüşleri kesinlikle ret etmiştir. Kelamı, felsefeyi, batıniliği, müspet bilimi

Upload: demirsoy

Post on 07-Apr-2016

220 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Değerli Kardeşim Bu sefer batıdan gelen çan seslerini duymamazlıktan gelemeyiz. Sonunda İslam dünyası tıkandı. Medeniyetler ayrışımı gerçekleşiyor. Bir medeniyet öbürü ile birlikte artık yaşamak istemiyor. Bugüne kadar afaki söylemlerle idare ettik. Artık dinimiz teröre izin vermez sözüyle kimseyi ikna edecek durumda değiliz. Bu coğrafyada bir şeyler başından beni ters gidiyor; ne kadar süreyle artık bu durumu anlamamazlıktan gelebiliriz. Yıllarca bu coğrafyaya model olarak sunulduk; ancak belli ki bu model görevimizi yerine getiremedik. Bu modeli anlayabilmek için önce Atatürk ve arkadaşlarının yola çıkarken ne düşündüklerini anlamamız gerekiyordu. Bu coğrafyanın şansızlığı Atatürk’ü anlamayan yöneticilerinin olmasıdır. Onu çeşitli dogmalarla ve bağnazlıklarla kemirdik. İslam dünyası bizimle birlikte bir şans yakalamıştı, ancak sinmiş bağnazlık er ya da geç yeşerdi. Çok zamanımız kalmadı ya dünyanın gidişine göre gelenek görenek ve inançlarımızı revize ederiz ya da bu bataklıkta boğ

TRANSCRIPT

Page 1: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

1

DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

Prof. Dr. Ali Demirsoy

Ocak/2015 tarihinde Paris’te Müslümanlarca bir mizah dergisine

yapılan ve toplam 17 kişinin ölümüyle sonlanan saldırı, zaman zaman

batıdan duyduğumuz çan seslerinin bence en tehlikelisi gibi görünüyor.

Bu çan seslerinden batı dünyasının (aslında batı dünyası derken

uygar ve çağdaş dünyayı kast ediyoruz; batının politikalarının tümünü

onaylıyoruz anlamı çıkarılmasın) değil, İslam dünyasının çıkaracağı

dersler olmalıdır. Artık, İslam dünyası bu mantıkla, bu bakış açısıyla,

klasikleşmiş ve gına getirmiş söylemlerle uygar dünyada yerini daha

fazla koruyamayacağını anlamış olmalı… Bu olayların, kısa bir zaman

diliminin değil uzun bir sürecin ürünü olduğunu bilmemiz gerekir.

Bunlardan sadece ikisine değinmekle yetineceğiz.

İmam Gazali (1058-1111).Çalışmalarında bugün Sünnilik olarak

bilinen Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat görüşünü benimsemiş, diğer görüşleri

kesinlikle ret etmiştir. Kelamı, felsefeyi, batıniliği, müspet bilimi küfür

olarak ilan etmiş ve Kuranın tek bir esresinin bile değiştirilemeyeceğini

ileri sürerek, İslam’da yenilenme ve çağa göre yorum yapılabilme

kapısını kapatmıştır. O güne kadar hızla yükselen İslami değerler, o

günden sonra tepe takla giderek zamanımıza kadar etkisini göstermiştir.

Kelamı yeterli hatta tehlikeli bulan Gazali, tasavvufa yönelerek aklın

yerine mükaşefeyi (delil aramadan içine doğan şeylerle yetinmeyi)

koymuştur. Gazali Müslüman inancına sahip olmayan (Aristoteles ve

Sokrates gibi Antik Yunan filozofları) düşünürleri ve onların fikirlerini

kökten ret etmiş; onları bir çeşit kâfir ilan etmiştir. Aklın yerine sezgiyi

Page 2: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

2

koymuştur. Şeriat kurallarının yerleşmesinde önemli rol oynamıştır.

Müslümanlığa doğru yolu gösterecek El-Cahiz, İbn-i Rüşd, İbn-i Tufeyl ve

İbn-i Bacce, İbni Sina ve Farabi’yi, usta kalemi ve mükemmel hitabet

yeteneği ile yerden yere vurmuştur. Şu anda ülkemizde ve birçok İslam

ülkesinde yaygın olan Sünni görüş, köklerini bu akımdan ve bu

yapılanmadan almıştır. Keşke İslam dünyası Gazali yerine yukarıda adı

geçen insanlara kulak verseydi. Uygarlığın merkezi, girmeye çalıştığımız

Avrupa değil, Ön Asya olurdu… Olan oldu, İslam dünyası bilimcilerle-

kadercilerin çatışmasında, Gazel’inin yanında yer alarak uygarlık yolunda

şansını yitirdi.

1453’te Fatih İstanbul’u ele geçirip, bu coğrafyaya egemen oldu. Ele

geçirdiği imparatorluk dünyayı neredeyse 1000 yıl boyunca idare etmiş,

dünya politikasını yazmış, en usta devlet adamlarını barındıran bir

imparatorluktu. Ancak onlar da dini bağnazlığa yenik düşmüştü; bilim

adamlarının ve devlet adamlarının önünü tıkamıştı. İstanbul surları topla

dövülürken bile, sur içindeki kiliselerde ruhban sınıfın, bir iğnenin ucunda

kaç melek oturabilir diye tartıştığı söylenir. Bu aşamada İstanbul’a giren

Fatih, doğru ve akıllıca bir karar ile herkesin dini inancını serbest

bırakmış, kimliklerine dokunmamış, Bizans devlet adamlarının,

düşünürlerinin, bilim adamlarının kurulacak sistem içinde yer almasına

zemin hazırlamıştı. Onlara önemli görevler vermiş, Osmanlı

imparatorluğunun yönetim biçimini yeniden ve kökten şekillendirmelerini

sağlamıştı. Dini bağnazlıktan kurtulmuş, yeni bir sistemle bütünleşmiş bu

yetişmiş kadro, Osmanlı’ya çok şey kazandırdı ve Osmanlı yükselişe

geçti. Fatih İstanbul’u ele geçirdiğinde ve oraya yerleştiğinde İstanbul

nüfusunun bir görüşe göre %5’i bile Müslüman değildi. Dolayısıyla

imparatorluk Müslüman olmayan bir başşehirde hayata başladı.

Osmanlının başarısını sağlayan yapılanmalar bu dönemde

Page 3: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

3

gerçekleştirildi. Gururlandığımız Osmanlı bu dönemin Osmanlısıdır.

Çünkü akıl ve bilim egemendi.

Daha sonra Yavuz Sultan Selim Mısır seferini yaptı. Bana sorsalar

“yapmaz olaydı” derim. Çünkü bilinen, en katı, en cahil, en akıl dışı, en

bağnaz, insanlıktan hiç nasibini almamış dünya görüşü olarak bilinen

Eş'ârîlik’in bizim coğrafyamıza da yayılmasına neden olmuştur. Eş'ârîlik

Sünni inancın iki mezhebinden biridir. Geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.

Kâfirlerin bile Müslümanlığa iman etmesini ve ibadet etmesini zorunlu

görür. Aklı kullanmayı tehlikeli bulur. Şu anda ülkemizde en çok bu akıma

sempati duyulmaktadır. Bugün gerici-terörist olarak bilinen IŞID,

Müslüman Kardeşler, El-Kaide, El-Nusra ve çeşit çeşit teröre bulaşmış

İslami guruplar köken olarak bu mezheptendir.

Yavuz Sultan Selim Mısır’dan 1000 kadar Eş'ârî âlimini (ulemasını)

İstanbul’a getirir ve onlardan devlet işleri için fetva ve icazet almaya

başlar. Alevilerin malı, canı ve ırzı Sünnilere helaldir fetvasını verenler de

bu taifedendir. Osmanlı tarihinde bugün iğrenerek okuduğumuz ve

lanetlediğimiz ne kadar fetva ve icazet varsa, bu gerici-yobaz, ahlaksız

kesim tarafından ya da onların öğrencileri tarafından verilmiştir. Osmanlı

bu tarihten sonra belini düzeltemedi.

Belki Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile bu dönemin bittiğini

düşünebilirsiniz. Cumhuriyetin ilk yıllarında sinen bu zihniyet 1946’dan

itibaren ve özellikle 1950’den sonra demokrasi, insan hakları, özgürlük

gibi kulağa hoş gelen evrensel değerlerin gölgesine sığınarak uygun

ortam bekledi. Sonunda uygun ortam yaratıldı; günümüzde görsel ve

yazılı basında, akılla, mantıkla, bilimle, ahlakla, hatta herhangi bir dinin

insani değerleriyle bile ilişkisi olmayan fetva, icazet veren tüccar kimlikli

sayısız insan piyasaya deşildi. Gün geçmiyor ki bir ahlaksızlığın

arkasında dini bir söylem, dini istismar eden bir yetkili, demokrasinin

Page 4: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

4

olmaz ise olmazı olan oylamaları etkileyen dini simge ve söylemler

kullanılmamış olsun. Örtüsü din sömürüsü olan, tek değeri ise ekonomi,

para ve çıkar olan bir kuşak yaratıldı.

Dünya küçüldü bir ucunda fısıldanan bir söz, öbür ucunda basın

tarafında kendi dünya görüşlerine göre yorumlanarak halklara

duyurulmaya başlandı. Artık saklanacak gizlenecek bir şey kalmadı.

Birçok yönetimin, dünya görüşünün ve inancın üzerindeki sis perdesi

kalktı.

Batı dünyası, bir zamanlar onların arasında yaşayan bir Müslüman

olarak söyleyebilirim ki, Müslümanlığa hiçbir zaman olumlu gözle

bakmadıklarını; onu potansiyel tehlike olarak gördüklerine hatta açık açık

söylemeseler bile nefret ettiklerini söyleyebilirim. Çünkü o toplumların

içindeki insanların çoğu, insan haklarından ve kadın haklarından ödün

vermeye hiç sıcak bakmıyordu. İnsan haklarının ve kadın eşitliğinin tüm

dünyaya yayılmasını amaç edinmişlerdi; bu haklara sıcak bakmayan her

görüşü de çağdışı görüyorlardı.

İslam dünyasından ümitleri yoktu. Gözlemleri çok net ve kesindi. Dili,

coğrafyası, tarihi kökeni, ırkı farklı olan yaklaşık 50 küsur İslam ülkesinin

ayrıcasız hepsinde hırsızlık, yalan, dolan, rüşvet, kadın ve çocuk

istismarı, insan hakları ihlalleri, pislik, düzensizlik, saygısızlık,

hukuksuzluk, ilkesizlik, sanat düşmanlığı, başka insanlarla birlikte

yaşama durumunda uyumsuzluk en yaygındı ve bir anlamda ortak

özellikti.

Ancak bir istisnası vardı; bu nedenle yemin edercesine genelleme

yaparak “bunlardan bir şey olmaz” diyemiyorlardı. Yeni kurulan Türkiye

Cumhuriyeti, birçok eksiğine ve aksamasına karşın, yasaları, devlet

politikası olarak uygulamaları ile laik, demokratik, kadın haklarına saygılı

ve uygar dünya gözlüğüyle bakabilen, kılık kıyafeti ile çağdaş görünümlü,

Page 5: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

5

dini yönetimin bir parçası olmaktan çıkarmaya çalışan uygulamaları

yapan ve bu uygulamalara ilişkin yasaları çıkaran, uygarlaşmaya,

batılılaşmaya, bilim toplumu olmaya çalışan bir ülkeydi. Bu ülke bu

coğrafyaya neden örnek olmasın diye, diğerlerinin de bu ülkeye bakıp

uygar dünyanın bir parçası niye olmasın diye düşünmüşlerdi. Daha önce,

Müslümanlık ile demokrasiyi, laikliği ve özgür düşünmeyi

bağdaştırabilmenin mümkün olamayacağı izlenimi batı dünyasında

neredeyse ortak bir izlenimdi. Cumhuriyetten sonra yabancı politikacılar

hep özenli davrandılar ve Türkiye Cumhuriyetini Müslüman ülkelere

model ülke olarak gösterdiler.

Ancak son on yılda, Türkiye’de laikliğe bakıştaki değişim, kadın kılık

kıyafetinin yeniden düzenlenmesi, eğitime dini her gün biraz daha fazla

sokma çabası ve özellikle Orta Doğunun gerici-bağnaz-terörist Eşari

kalıntısı gruplarıyla ilişkileri, batı dünyasının son kararını vermesine

yardımcı olduğu izlenimi yaratmıştır. Model çökmüştü.

Her ne kadar politikacılarımız, din adamlarımız, yazarlarımız

düşünürlerimiz “Müslümanlık bu değildir” diyorlarsa da, tüm dünyada

yükselen sesi artık duymamazlıktan gelemiyoruz. “İyi de bahsettiğiniz

İslam nerede ne zaman var, vardı?” diye sorgulanmaya başlandık.

Bunun yanıtını verebilmeliyiz…

Ocak/2015’de bir grup yazarçizer İstanbul’da organize olup Paris’teki

katliamı protesto etmek için Paris konsolosluğuna yürürken, onları kaba

güç de kullanarak susturmaya ve yollarından çevirmeye çalışanların

sayısı (bunlar sadece rastlantı olarak orada bulunuyor olmalılar) ne

gariptir ki katliamı kınayanlardan fazla gibiydi.

Paris’teki katliama karışmış bir kadın, İstanbul’a geliyor, güvenlik

güçleri hava alanında, yattığı otelde, gezdiği yerlerde fotoğrafını çekiyor

ve Suriye sınırından çıkışına kadar izleniyor ve gitmesine izin veriliyor.

Page 6: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

6

Eğer bu tespitler yapılmasaydı, farkına varılmamış atlanmış denirdi;

ancak adım adım izlenmiş. Başbakanın sınırları kapatıp Suriyeli

çocukların ölmesini mi istiyorsunuz gibi bir açıklaması ise doğrusu

çocukları bile şaşırtacak derecede içerikten yoksundur. Aslında içten içe

kaynayan kazanı da göremiyoruz galiba…

Müslümanlar ile batı kültürünün iç içe yaşaması en azından onlar

açısından artık olanaksız görünüyor. Her ikisinin açıkça farklı dünyaları

var. Medeniyetler ayrışması gerçekleşmeye başladı. Aslında bir taraf

öbürünün bir medeniyetin parçası olduğuna da hiçbir zaman

inanmamıştı. Çatışmadan ve sürtüşmeden kaçınmak için öyle

söylüyorlardı. Çünkü bir taraf, batının gerek duyduğu petrol ve doğal

gazın üzerinde oturuyordu Onları yok edip kaynakları ele geçirmektense,

kukla yöneticilerle bu coğrafyayı bir süre daha sömürebilirlerdi. Şu anda

bu coğrafyada gizli ya da açık kukla yöneticiler ile bırakın başka din ve

inançları, kendi dinlerinin fraksiyonlarını bile düşman bilen ve boğaz

boğaza savaşan, terörizme bulaşmış bir coğrafya ile karşı karşıyayız. Bu

coğrafya başından beri çoğu dini tabanlı terörizmin yuvasıdır.

Cumhurbaşkanımız Demirel’e bir gazeteci şu soruyu sormuştu: Bu

coğrafyada ne zaman çatışma biter. Demirel: İbrahim Peygamberden

beri süren çatışmanın yarın biteceğini mi sanıyorsunuz gibi bir yanıt

vermişti.

Dünya nüfusu artıyor, özellikle dini rehber yapmış yöneticilerin teşviki

ile gelirine bakmadan çocuk yapmayı marifet gören bir kitle, topraklarını

da gerektiği gibi koruyamadıkları için açlık içinde o yana bu yana göç

etmeye, artık buna göç etme de diyemeyeceğiz, saldırmaya başladı. Gün

geçmiyor ki denizlerde birkaç yüz Müslüman boğulmuyor olsun. Dünya

için Müslüman ölüsü tavuk ölüsü gibi görülmeye başlandı.

Page 7: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

7

İşsizlikten, baskıdan, perişanlıktan, her türlü rezillikten bıkan insanlar,

özellikle Müslüman ülkelerin insanları, resmi ya da gayri resmi yollardan,

insanların özgür, demokrat ve müreffeh olduğu diğer ülkelere sızmaya

başladılar. Ancak gelenler kendilerini değiştirmeye, yenilenmeye özellikle

dini görüş ve inançlarını, adetlerini hatta kılık kıyafetlerini değiştirmeye

hiç yanaşmayarak, ne kadar olumsuzluk varsa yanlarında götürmeyi ve

yaşatmayı inançlarının bir parçası olarak görüyorlar. Hâlbuki uygarlık A

olarak girilen bir yerden B olarak çıkmayı öngörmekteydi. Değişemeyen

insanın uygar dünyada yeri yoktu. Temel uyumsuzluk burada başlıyor.

Müslüman ülkelerin dışında gidenler çok daha kolay uyum sağlıyor. Bu

nedenle esas çatışma Müslümanlar ile diğerleri arasında olmaktadır.

Aslında Müslümanların içinde de bu çatışmaya en çok muhatap olanlar

Sünniler olmaktadır. Avrupa’ya gitmiş Aleviler hatta Şiiler bu çatışmaların

dışında kalmaktadırlar ya da çok sınırlı bir sürtüşme yaşanmaktadır.

Aleviler Avrupa’yla bütünleşmiş durumdalar.

Bunun nedeni çoğumuz tarafından biliniyor; ancak açıklama

yürekliliğini gösteremiyoruz. Giyimi, kuşamı, yemesi, içmesi, yaşam tarzı

bakımından farklı olan ve bunu bir kere bile değiştirmeyi ret eden; kendi

dini görüşünün dışındakileri sapkın olarak niteleyen; batı ölçeğinde

beklenen insani değerleri göstermeye yanaşmayanları batı artık kendi

içinde görmek istemiyor; kendi değerlerini bozacağını düşünüyor; bu

yaşam tarzından ve düşünce tarzından nefret ediyor. Biz de sürekli bizi

sevmeleri için zorluyoruz…

Batı bu coğrafya ile kedi köpek gibi oynuyor. Çoğu olumsuzluğun ve

şiddetin altında açık ya da gizli destekleri olduğu söylenebilir. İyi de

dünyanın başka coğrafyalarında bu yönlendirmelerde neden çok başarılı

değiller? Çünkü aradıkları zemini burada bulabiliyorlar. Hoşgörü yok,

bilim yok, mantık yok. Bilimle din karşı karşıya geldiğinde; önce bilim

Page 8: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

8

adamının ağzı kapatılıyor. Herhangi bir bozukluğu görüp de uyaranın

ağzı hemen kapatılıyor. İnançlarımızın aksayan yönlerini tartışmaya

açmaktan şiddetle kaçınıyoruz. Yanlışlarımızı, eksikliklerimizi

göremiyoruz; görsek de söyleyemiyoruz. Hatamız görsek de düzeltmeye

yanaşmıyor, başkalarının hatalarını ya da dünya görüşlerini ya da

tercihlerini bizim hatalarımıza bir neden olarak göstererek sorumluluktan

kaçmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla her türlü yönlendirmeye açık hale

geliyoruz.

Dışlanan toplumlarda her zaman görünen etki-tepki kuralı gereği,

elinden hiçbir şey gelmeyenler teröre kaydı. Böylece Müslüman kesim

terörle birlikte anılmaya başlandı. Batı dünyası irkildi. Paris’te 50 ülkenin

devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı bir milyon katılımcının hazır

bulunduğu kınama toplantısı, önemli bir dönemin başlangıcı görünüyor.

Batı dünyasında yanak yanağa öpüşme çok nadirdir; Fransız başbakanı

gelen her devlet adamını ve hükümet başkanını şapur şupur öperken,

bizimkinin elinin ucundan tutması doğrusu hayra alamet değil diye

düşünüyorum. Terörle ilgileri yokmuş gibi Müslüman ülkelerin ve bazı

ülkelerin birçok liderinin orada boy göstermesi de doğrusu görülecek bir

tabloydu. Hepsinin bir ağızdan terörle İslam’ın bir ilgisi yoktur, bunlar

sapıklıktır demeleri de ne kadar inandırıcı oldu, oluyor doğrusu

araştırmaya değer.

Batı dünyasında teoloji (din) eğitimi ciddi bir eğitimdir; ruhban sınıfın

çoğu, matematik, fizik, kimya, biyoloji alanında yüksek lisans ya da

doktora yapıyor. Kendi dinlerinin haricinde de araştırmalar yapıyorlar.

Muhakkak Kuran’daki Maide suresinin 32’ci ayetini okumuşlardır.

Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinden alınmış şekliyle Maide 32

ayetinin çevirisi şöyledir (http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#5:33):

Page 9: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

9

Allah'a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk

çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya

ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden

sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de

onlara büyük bir azap vardır.

Batı dünyası birçok ayetin yanı sıra bunun, bir Müslümanın kendi

dininden hatta kendi dininin bir fraksiyonundan olmayanı, dünya

görüşünü paylaşmayan bir insanı, fitne çıkarıyor diye idam etmesine,

elini ve ayağını çapraz kesmesine, başını kesip mızrağa geçirmesine

dayanak oluşturduğunu düşünüyor. IŞID bunu bire bir uyguluyor diye

düşünüyorlar. Bir Müslüman için de sadece bu ayet bile kendi

düşüncesinde olmayan birini fitne ile suçlayıp öldürmesini meşru

gösterebilir. Bu ayetin böyle demek istemediği söylense de isteyen kendi

açısından bunu istediği gibi yorumlayabilir. Kaldı ki baş kesme ve çapraz

el ayak koparma ta başından beri bilinmekte ve uygulanmaktaydı.

Kendimizi kandırma ile hayır böyle değil, şöyle diyor demeyle, ilişkili

ilişkisiz yorum yapmayla bu iki dünya bir araya gelemeyecektir.

Değişmesi gereken İslam dünyasıdır. Çoğumuz Müslüman kimliği de

taşıyoruz. Hiç kimse kimliğinin pisliğe, teröre, insanlık dışı faaliyetlere

bulaşmasını istemez. İslam dünyasının fazla zamanı kalmadı. Bence El

Gazali dönemine geri gidip, her şeyi yeniden yorumlamalıyız; İslam’a

yepyeni bir bakış açısı getirmeliyiz. Bu dini bağnazlıktan, şekilcilikten,

değişmezlikten kurtarmalıyız. Çanlar son kez çalıyor olabilir. Zararlı

çıkacak bu coğrafya olacaktır.

Her ne kader Müslüman dünyasında insanlar IŞID, El Kaide, Taliban,

Müslüman Kardeşler, El-Nusra ve benzer onlarcasına, onların

katliamlarına, caniliklerine bakıp “bunların Müslümanlıkla ilgisi yoktur,

dinimiz barış dinidir, bu insanlar bizden değildir” diyorlarsa da, bu gına

Page 10: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

10

getirmiş ve bayatlamış söylemler artık kimseyi ikna edecek gibi

gözükmüyor. Bu kadar ülkede sayısız terör örgütü aynı yöntemleri

kullanarak, aynı dini sözleri çığlıklar şeklinde atarak, aynı sözleri

söyleyerek, aynı amaçlar için bu eylemleri yaptıklarını söyleyerek kol

geziyorlarsa, bunların ortak bir noktasını aramak bilimin ve aklın

gereğidir. Çağdaş dünya kararını vermiş gibi gözükmektedir. Bu

benzerlikleri basit bir rastlantı ile açıklayamayız. Bunu Müslüman

dünyasının yönetimleri el birliği ile gidermek zorundadırlar. Ancak burada

da başka bir şansızlık karşımıza çıkıyor.

Müslüman ülkelerin yöneticilerine bakıyorsunuz, gırtlaklarına kadar

hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk, yalancılık, dolandırıcılık olaylarına batmışlar;

çıkarları için hukuk, adalet, yasa, ilke dinlemezlik içindeler; melanetleri

ortaya çıkmasın diye basın özgürlüğünü kısıtlamış ya da tümüyle

bastırmış durumdalar; az sayıda uygar görünen yönetimler ise demokrasi

diyorlar demokrat değiller; özgürlük ve insan haklarını sözde

benimsemişler; basına bakıyorsunuz satılık; doğruyu yazan yok gibi;

halka bakıyorsunuz tapınaklardan çıkmıyor, zamanının çoğunu ibadetle

geçiriyor; sanata düşmanlar; eğitim düzeyi düşük; bilime, ilime, sanata

hiç mi hiç katkıları yok; sadece doğal gaz ve petrol gelirlerinden elde

ettikleri dolarlar üzerinde magandaca yüzüyorlar. Halk, bunca gelire

karşın fakir; terör, cinayet, gasp, irtikâp, yandaşlık, yalakalık,

hukuksuzluk diz boyu. Kadınına dünyanın birçok nimetini yasaklamış;

katı kurallarla bezenmiş giyim kuşam içinde onları dünya insanının içine

sokmayan; eşleriyle hatta dünyanın diğer insanları ile birlikte aynı

masada benzer yemekleri yemeyen hatta aynı mekânda pişmiş

yemekleri bile mekruh sayan; benzer şeyleri içmeyen; benzer müzikleri

dinlemeyen ve onların eşliğinde eğlenemeyen; aynı şeyleri dinlemekten

kaçınan; heykele ve resme aykırı bakan insanlarla mı bu yenilenmeyi ya

Page 11: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

11

da aydınlanmayı ya da devrimi yapacaksınız? Hayali çok severim, ancak

ona hiç güvenmem...

Bırakın başka bir dini, kendi dininin fraksiyonlarına bile hoşgörülü

olamayan, onları kafir ilan eden, bu yüzden kan dökmekten çekinmeyen

bir toplumu batı dünyası içine nasıl sindirsin? Yaklaşık 100 yıldır laiklik

yolunda, yasayla, zorla da olsa yol almaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti,

ufak çapta yaşanmış birçok olayı bir yana bırakalım, yakın tarihinde en

az 3 defa aynı dinin içindeki inanç farklılığından dolayı kitlesel katliam

yaşadı; hatta onlara bir çeşit göz yumdu; hatta neden olanları bir çeşit

ödüllendirdi. Sistemdeki çarpıklık, yabancıların kışkırtmalarından ziyade

kendi iç dinamiğimizden kaynaklanıyor. Bir sürü laf kalabalığı ile bu

yarayı kapatamıyoruz.

En laik Müslüman ülke olarak bilinen Türkiye Cumhuriyeti, halkından

bağırta bağırta topladığı vergilerle, 5-6 bakanlık bütçesine denk, sadece

Sünni inanca hizmet eden, dev bir imam kadrosunu beslemekte. İnsanlar

“yıllardır benim vergimle kendi dini inancını nasıl beslersin en azından

haramdır” diyorsa da kimseye sözünü duyuramıyor.

Bu yazının, dogmanın esiri olmuş, değişmeyi tehdit olarak gören,

geleceği düşünemeyen, Müslümanım diyen ama bir dinin ahlaki yapısını

hiçbir zaman özümseyememiş, bugüne kadar maval dinleyerek

rahatlamış çok insanı rahatsız edeceğini biliyorum. Sorunumuzu doğru

olarak görmez ve üzerine yürümezsek, hepimiz bu çığın altında kalırız.

Bu güne kadar benimsediğimiz yöntem ve görüşlerle daha fazla yol

alamayacağımız anlaşıldı. Önce bunu anlayacaksınız. Artık gözümüzü

ve kulaklarımızı açma zamanı geldi; İslami terör her yerde kol geziyor;

eylem sırasında tekbir getirme, kelime-i şahadet getirme, yapılanların

İslam ve Muhammed adına yapıldığını söyleme ortak bir davranış ve

Page 12: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

12

söylem şekli oldu. Bunlar bizim dinimizin emri değildir diyerek

sorumluluktan kurtulamayız.

Bir şeyler eğri gidiyor; geçmişte de eğri gitmişti. Eğer sorunun

kaynağına uzanıp çözüm yolu bulunmak istenmiyor, görülmesi gereken

gerçek görülmek istenmiyor ve alakasız söz ola beri gele tarzından

açıklamalarla sorunun kaynağı başka merkezlere kaydırılmak

isteniyorsa, toplumda ruh hastalığı başlamış demektir.

Bu bozulmaya uğramış toplumlarda biat etmeyi, yalanı, talanı, irtikâbı,

yolsuzluğu da dolaylı olarak mubah gören, yönlendirildiği zaman

cinayetin her türlüsünü işleyebilen, bilimi, ilimi ve sanatı dinsizlik olarak

gören bir güruh türer. Müslüman ülkelerin durumu böyle görünüyor. Batı

da bu güruhu içine almak istemiyor.

Ocak/2015’te yapılan büyük bir ankette Avrupa’nın %57’si

Müslümanlığı düşman olarak görüyormuş; %40’ Müslümanları Avrupa’da

istemiyormuş; daha az bir grup ise şu andaki Müslümanların Avrupa’dan

tümüyle çıkarılmasını istiyormuş. Bu, çok acı ve utanç bir sonuçtur.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında Atatürk ve arkadaşlarının

amacını tekrar tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Dini neden tamamen

siyasetten uzaklaştırmak istediklerini, laikliğe neden bu kadar önem

verdiklerini, bir dinin ya da bir dine ait bir fraksiyonun devlet eliyle

desteklenmesinin ve beslenmesinin neden yapılmaması gerektiğini,

eğitimde dini yönlendirmeleri neden kaldırdıklarını öğrenmeyle bu sorunu

çözmeye başlamalıyız. Eğer Atatürk’ün düşüncesi anlaşılsaydı ve geçen

bu süre içinde ödünsüz uygulansaydı, hem şu anda Avrupa birliğindeydik

hem Müslüman dünyanın haklarını savunacak gücümüz olurdu hem de

bu coğrafyada süregelen ve tırmanan dini kökenli çatışmaların çoğunu

yaşamamış olurduk.

Page 13: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

13

Ancak son yıllarda özellikle eğitimde malum dini öğretinin

dayatılmasını; sabahları 5-6 yaşındaki çocukları televizyona çıkarıp,

pusulalı seccadelerle namaz kılma gösterileri yapılmasını; camilerin bir

çeşit cemaatlere bölüştürülme algısını; görsel basında bin bir çeşit gerici

diyebileceğimiz adamın çıkıp, din tüccarlığı yapmasını; 10 Ocak 2015

tarihli Radikal gazetesinde saygın ve doğru dürüst bir din adamı ve yazar

olan İhsan Eliaçık’ın “bu düzen böyle giderse bu ülkenin gençleri en geç

3 kuşak sonra IŞID benzeri militan olur” demesini çok ciddiye almamız ve

doğru yorum yapmamız gerekiyor.

Dinler devlet güvencesinde ve denetiminde cemaatlere bırakılmalıdır.

Dini kuralları dayatanlara ve evrensel yasa ve ahlak kuralarına aykırı

olmamak kaydıyla, başkasına zarar vermeden yaşayan dindarlara eziyet

edenlere ağır ceza uygulanmalıdır.

Çok zaman kalmadı. Bu coğrafya ya bu dünyanın uygar bir üyesi

olacak ya da dini bağnazlığın bataklığında boğulup yok olacaktır.

İnançlarımızı, adetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi çağdaş

yaşamın ışığı altında yeniden gözden geçirip, İslam dünyası için yeni bir

yol haritası çizmemiz için fazla bir zamanımız kalmadı. Bize yol

gösterecek en önemli rehber, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılında

Atatürk’ün öngördüğü, mantık ve uygulamalar olacaktır.

Türkiye din tüccarlığını bırakıp, bir zamanlar yüklendiği uygarlık

modelini yeniden bu coğrafyaya tanıtmak zorundadır.

Prof. Dr. Ali Demirsoy

Değerli Kardeşim

Page 14: DOĞRU DÜŞÜNÜN, DOĞRU DEĞERLENDİRİN, KENDİNİZİ KANDIRMAYLA DAHA FAZLA BİR YERE GİDEMEYEĞİNİZİ GÖRÜN

14

Bu sefer batıdan gelen çan seslerini duymamazlıktan gelemeyiz.

Sonunda İslam dünyası tıkandı. Medeniyetler ayrışımı gerçekleşiyor. Bir

medeniyet öbürü ile birlikte artık yaşamak istemiyor. Bugüne kadar afaki

söylemlerle idare ettik. Artık dinimiz teröre izin vermez sözüyle kimseyi

ikna edecek durumda değiliz. Bu coğrafyada bir şeyler başından beni

ters gidiyor; ne kadar süreyle artık bu durumu anlamamazlıktan

gelebiliriz.

Yıllarca bu coğrafyaya model olarak sunulduk; ancak belli ki bu model

görevimizi yerine getiremedik. Bu modeli anlayabilmek için önce Atatürk

ve arkadaşlarının yola çıkarken ne düşündüklerini anlamamız

gerekiyordu. Bu coğrafyanın şansızlığı Atatürk’ü anlamayan

yöneticilerinin olmasıdır. Onu çeşitli dogmalarla ve bağnazlıklarla

kemirdik. İslam dünyası bizimle birlikte bir şans yakalamıştı, ancak

sinmiş bağnazlık er ya da geç yeşerdi. Çok zamanımız kalmadı ya

dünyanın gidişine göre gelenek görenek ve inançlarımızı revize ederiz ya

da bu bataklıkta boğuluruz.

Batıdan gelen çan sesleri hayra alamet değil, zamanımız daralıyor.

Aydınlar iş başına…

Saygılarımla