doğal yapı

124
1. DOĞAL YAPI GĠRĠġ Planlama süreci, farklı aĢamalardan oluĢan, fizik i mekânı ve mekânda yaĢayanları doğrudan etkileyen bir süreçtir. Sürecin gidiĢatını Ģekillendiren, yönlendiren ilk adım, çalıĢma alanına yönelik üst ölçekli doğal yapı verilerinin değerlendirilmesidir. Bu çalıĢma, ,Ġzmir ili ve yakın çevresinde yapılacak olan planlama çalıĢmasına altyapı oluĢturması amacıyla, çeĢitli kaynaklardan alınan verilerin çakıĢtırılıp değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu rapordan elde edilecek verilerle, yapılacak planlama çalıĢmalarının doğruya en yakın ve sürdürülebilir olması hedeflenmiĢtir. Raporda, Ġzmir ili ve yakın çevresiyle ilgili doğal yapıya iliĢkin veriler, Ülke ve Ege Bölgesi verileriyle karĢılaĢtırılarak mevcut durum değerlendirilmiĢtir. 1.1.COĞRAFĠK DURUM(KONUM) VE SINIRLAR TR3 Ege Bölgesi, Ġzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Manisa, Afyon, Kütahya ve UĢak illerini kapsamaktadır. Ege Bölgesi iki bölüme ayrılmaktadır. 1) Asıl Ege Bölümü 2) Ġç Anadolu Bölümü Ġzmir ili bu bölümler arasında Asıl Ege bölümünde yer almaktadır. Ġç batı Anadolu Bölümünde ise UĢak, Kütahya ve Afyon Ġlleri bulunmaktadır. Diğer 5 il ise Asıl Ege Bölümünde yer almaktadır. Ege Bölgesinin, Batısında Ege Denizi; Kuzeyinde Balıkesir, Bursa, Bilecik; Doğusunda EskiĢehir, Konya, Isparta; Güneyinde Burdur, Antalya Ġlleri ile Ege ve Akdeniz; Batısında ise Akdeniz yer almaktadır. Ege Bölgesinin yüzölçümü 9.039.000 ha. olup, Türkiye yüzölçümünün % 11.54 ‟ini kapsar. Ege Bölgesi, Batıda Balıkesir Ġzmir il sınırından baĢlayan Ġzmir, Aydın, Muğla illerini kapsayan ve Muğla, Antalya il sınırına kadar ulaĢan Ege ve Akdeniz sahiline sahiptir. Ġzmir ili Anadolu Yarımadası‟nın batısında ve kıyı Ģeridinde, Ege Denizi‟nin doğusunda 38-39 Enlem, 27-28 Boylam arasında bulunmaktadır. Ġzmir ili 12.012km2 kilometrekarelik alan ile Türkiye yüzölçümünün yüzde 1,4‟ünü oluĢturmaktadır.

Upload: emre-bay

Post on 10-Mar-2016

286 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

doğal yapı grup raporu

TRANSCRIPT

Page 1: doğal yapı

1. DOĞAL YAPI

GĠRĠġ

Planlama süreci, farklı aĢamalardan oluĢan, fiziki mekânı ve mekânda yaĢayanları

doğrudan etkileyen bir süreçtir. Sürecin gidiĢatını Ģekillendiren, yönlendiren ilk adım, çalıĢma

alanına yönelik üst ölçekli doğal yapı verilerinin değerlendirilmesidir.

Bu çalıĢma, ,Ġzmir ili ve yakın çevresinde yapılacak olan planlama çalıĢmasına altyapı

oluĢturması amacıyla, çeĢitli kaynaklardan alınan verilerin çakıĢtırılıp değerlendirilmesi

sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu rapordan elde edilecek verilerle, yapılacak planlama

çalıĢmalarının doğruya en yakın ve sürdürülebilir olması hedeflenmiĢtir.

Raporda, Ġzmir ili ve yakın çevresiyle ilgili doğal yapıya iliĢkin veriler, Ülke ve Ege

Bölgesi verileriyle karĢılaĢtırılarak mevcut durum değerlendirilmiĢtir.

1.1.COĞRAFĠK DURUM(KONUM) VE SINIRLAR

TR3 Ege Bölgesi, Ġzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Manisa, Afyon, Kütahya ve UĢak illerini

kapsamaktadır. Ege Bölgesi iki bölüme ayrılmaktadır.

1) Asıl Ege Bölümü

2) Ġç Anadolu Bölümü

Ġzmir ili bu bölümler arasında Asıl Ege bölümünde yer almaktadır. Ġç batı Anadolu

Bölümünde ise UĢak, Kütahya ve Afyon Ġlleri bulunmaktadır. Diğer 5 il ise Asıl Ege

Bölümünde yer almaktadır.

Ege Bölgesinin, Batısında Ege Denizi; Kuzeyinde Balıkesir, Bursa, Bilecik; Doğusunda

EskiĢehir, Konya, Isparta; Güneyinde Burdur, Antalya Ġlleri ile Ege ve Akdeniz; Batısında ise

Akdeniz yer almaktadır.

Ege Bölgesinin yüzölçümü 9.039.000 ha. olup, Türkiye yüzölçümünün % 11.54 ‟ini kapsar.

Ege Bölgesi, Batıda Balıkesir Ġzmir il sınırından baĢlayan Ġzmir, Aydın, Muğla illerini

kapsayan ve Muğla, Antalya il sınırına kadar ulaĢan Ege ve Akdeniz sahiline sahiptir. Ġzmir ili

Anadolu Yarımadası‟nın batısında ve kıyı Ģeridinde, Ege Denizi‟nin doğusunda 38-39 Enlem,

27-28 Boylam arasında bulunmaktadır. Ġzmir ili 12.012km2 kilometrekarelik alan ile Türkiye

yüzölçümünün yüzde 1,4‟ünü oluĢturmaktadır.

Page 2: doğal yapı

Batıda Ege Denizi ile çevrili olan Ġzmir ili, kuzeyde Balıkesir, doğuda Manisa, güneyde

Aydın illeri ile komĢudur. Ġlin kuzey güney doğrultusundaki uzunluğu yaklaĢık olarak 200

km, doğu batı doğrultusundaki geniĢliği ise 180 km‟dir. Ġzmir‟in Ege Denizi‟nde 700km‟lik

bir kıyısı bulunmaktadır. Ġzmir ilinin 30 ilçesi vardır.

Ġzmir’in Uç Noktaları Enlem Boylam

Doğu-Kiraz ilçesinin doğusunda

Ġzmir-Aydın-Manisa illeri sınırlarının

bileĢimi 38 03 50 28 29 00

Batı-ÇeĢme Yarımadasının Sakız

Adasına uzanan Tekeburnu 38 16 50 26 12 20

Kuzey-Madran Dağlarının kuzeyinde 39 24 50 27 16 00

Güney-KuĢadası Körfezinde 37 51 10 27 25 00

Sınır Ġller ve Kıyıları Uzunluğu (km)

Balıkesir (Kuzeyde) 65

Manisa (Doğuda) 300

Aydın (Güneyde) 130

Ege Denizi (Batıda) 700

Harita:1:TÜRKĠYE BÖLGELERĠ HARĠTASI-EGE BÖLGESĠ‟NĠN KONUMU

Page 3: doğal yapı

Harita:2:EGE BÖLGESĠ VE ĠLLERĠ HARĠTASI

ĠLÇELER:

1. Aliağa 16. Menemen

2. Bayındır 17. Narlıdere

3. Bergama 18. Ödemis

4. Beydağ 19. Seferihisar

5. Bornova 20. Selçuk

6. Buca 21. Tire

7. Çesme 22. Torbalı

8. Çiğli 23. Urla

9. Dikili 24. Karsıyaka

10.Foça 25. Gaziemir

11.Karaburun 26. Konak

12.Kemalpasa 27. Balçova

13.Kınık 28.Güzelbahçe

14.Kiraz 29. Bayraklı

15. Menderes 30. Karabağlar

Page 4: doğal yapı

Harita:3:ĠZMĠR ĠLĠ ĠLÇELERĠ HARĠTASI

1.2.TOPOGRAFYA

Ege Bölgesi morfolojisi üçüncü ve dördüncü jeolojik zamanda oluĢmuĢtur. Ġzmir morfolojisi

farklı görünümler taĢır. Ġzmir ilinin yeryüzü Ģekilleri, yakın jeolojik geçmiĢin bir sonucudur

Ġzmir ilini üç yönde çevreleyen ve yerleĢim alanının arkasını kuĢatan dağlar ve bunların

oluĢturduğu horizonal çizgiler ile yerleĢim alanının yoğunlaĢtığı sahil çizgisi arasında kalan

ve yer yer iç kısımlara kadar uzanan sahil Ģeridi ve düzlükler üzerinde çevre dağlarında kopup

sıçraması, tepeler morfolojik bünyenin temel çizgilerini meydana getirir. Doğu batı

doğrultusunda birbirine paralel ve denize dik inen dağlar ve aralarındaki çöküntü ovaları ile

akarsu ağızlarındaki birikinti ovaları ve yer yer görülen volkan konileri, Ġzmir ili ve çevresinin

morfolojik yapısının temel çizgilerini oluĢturmaktadır. Ege Bölgesinin topografyası içerisinde

dağlar, yaylalar, ovalar, akarsular, yeraltı su kaynakları ve göller önemli bir yer tutar. (Ġzmir Ġl

Çevre ve Orman Müdürlüğü, 2004).

Kuzeyde Madra Dağları, güneyde KuĢadası Körfezi batıda ÇeĢme yarımadasının Tekne

Burnu,doğuda ise Aydın-Manisa il sınırları ile çevrilmiĢ, 12.012 km2‟lik bir alana yayılan

Ġzmir ili batıda kendi adıyla anılan körfezle birleĢmektedir. Batı Anadolu sahilinin orta

Page 5: doğal yapı

kısmında yer alan Oğlak Adası yanında baĢlayan körfez, onun karĢısında bulunan

Karaburun‟da sona erer. Oğlak adasının 13mil güneydoğusuna inildiğinde, körfezin doğuya

doğru uzanarak iç Ġzmir Körfezini oluĢturduğu görülür. Körfezin uzunluğu Karaburun‟dan

Yenikale Geçitine kadar 17.3mil, toplamı ise 26mil kadardır. GeniĢliği en az 1.2milden en çok

5 mil‟e kadar değiĢir. Ġzmir ili, arazileri jeomorfolojik birimler, yeryüzü Ģekilleri ve yükselti

kuĢaklarına göre sınıflandırıldığında, yaklaĢık %60‟ını dağlar, %22‟sini ovalık alanlar,

%18‟ini ise platolar yaylalar kaplamaktadır.

GRAFĠK:1:YERYÜZÜ ġEKĠLLERĠNĠN ALANSAL OLARAK DAĞILIMI

1.2.1.DAĞLAR

Ġzmir ilindeki dağların yükseklikleri, 1000-2500 m. arasında değiĢmektedir. Dağlar ile ovalar

arasındaki yükselti farkının büyük olusu, dağların yamaçlarının akarsularca Ģiddetle

parçalanmasına neden olmuĢtur. Ġzmir Körfezi ve KemalpaĢa Ovası'nın kapladığı çöküntü

çukurunun güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan yüksek ve dağlık bir alan ortaya çıkar.

Bu dağlara genel olarak Bozdağlar adı verilir. Bozdağlar, doğuda Sarıgöl'ün güneyinden

baĢlar ve KemalpaĢa güneydoğusundaki Karabel Geçidi'ne kadar uzanır. Bozdağlar en yüksek

noktaya Birgi'nin kuzeyinde ulaĢır. Burada yükseklik 2159 m. ye kadar çıkmaktadır.

Bozdağlar, kuzeyindeki Gediz Ovası'na ve güneyindeki Küçükmenderes Ovası'na dik

yamaçlarla iner (www.izmir.gov.tr).Ġzmir Körfezi'nin doğusunda yüksekliği 1500 m.ye kadar

çıkan KemalpaĢa Dağları heybetli bir görünüm meydana getirir. Ġzmir ilinin güney sınırı

üzerinde Aydın Dağları uzanır. Bunlar Bozdağlar kadar yüksek değildir. En yüksek yeri

Cevizli Dağı'nda 1646 m.ye ulaĢır. Aydın Dağları'nın Küçükmenderes Ovası'na bakan kuzey

60%22%

18%

YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ %

DAĞLAR

OVALAR

YAYLA VE PLATOLAR

Page 6: doğal yapı

yamaçları çok diktir. Bakırçay Ovası'nın güneyinde Yunt Dağları yer alır. Bunlar, doğudaki

Sultan Dağları ile birleĢirler. Akarsu vadileri ile çok parçalanmıĢlardır. Yunt Dağı, Dumanlı

Dağı, bunlarla birleĢmiĢ durumda olan Sultan Dağı ve Çamlıdağ, Bakırçay Ovası'nın

güneyinde kesintisiz dağlık bir alan meydana getirir. Dumanlı Dağ'ın en yüksek noktası 1098

m. dir. Yamanlar Dağı genç bir volkan konisidir. Fazla aĢınmamıĢtır. Yamanlar Dağı

üzerinde, tektonik kökenli bir kayma sonucunda oluĢan çukurluğa Karagöl yerleĢmiĢtir.

Yamanlar ve Manisa Dağları'nın meydana getirdiği yüksekliğin güneyinde bir çöküntü alanı

vardır. Bu çöküntü çukurunun batı kısmı deniz tarafından kaplanmıĢ ve Ġzmir Körfezi

meydana gelmiĢtir. Ġzmir kentinin batısında Çatalkaya (Kızıldağ) yükseltilerinde yamaçlar

çok dik, vadiler derin ve dardır. Çatalkaya'dan batıya doğru yükseklikler gittikçe alçalır.

Urla'dan ÇeĢme'ye kadar olan yerlerde 500 m.yi geçen tepelere az rastlanır. Karaburun

Yarımadası‟nda, kuzeyde Kömür Burnu ile güneyde Teke Burnu arasında ikinci bir dağ sırası

uzanır. Bu sırada, kuzeyden güneye doğru, Akdağ (1.218m), Küre Dağı, Eskicidağ (643m,

Velidağ, Kocadağ (490m), Geneldağ ve Kırandağ (662m) yer almaktadır.

Madra Dağı: Kuzeyde Edremit, güneyde Bakırçay olukları arasında yükselen Madra Dağı,

kubbe seklindedir. Orta bölümünde granit, çevresinde ise andezitler bulunan Madra Dağı‟nın

en yüksek noktası Maya Tepesi‟dir (1.344m). Çevresi akarsularla parçalanmıĢ olan dağın

güneyinde, basık topografyalı Kozak Yaylası yer almaktadır.

Yunt Dağı: Kuzeyde Bakırçay, güneyde Gediz çöküntü alanı arasında uzanan Yunt Dağı,

akarsularla parçalanmıĢ, görece basık bir yapıdadır. Dağın en yüksek noktası 1.075 metredir.

Yamanlar Dağı-Karadağ Kütlesi: Kuzeyde Gediz, güneyde Nif Çayı olukları arasında yer

alan bu dağ kütlesi, uzunluğu 40 km geniĢliği ise 15 km olan bir alanı kaplamaktadır. Fay

dikliklerinin sınırladığı yamaçları çok eğimli olan bu kütle, Gediz Ovası‟nın batısında birden

yükselir. Dağın en yüksek noktası, Manisa il sınırları içinde kalan Spil Dağı‟dır (1.513m).

Bozdağlar: Doğu-batı yönünde uzunluğu 110 km, kuzey güney yönünde geniĢliği 20-30 km

olan bu dağ sırası, kuzeyde Gediz ve güneyde Küçük Menderes ovaları arasında

yükselmektedir. Güneyde Küçük Menderes Havzası‟na bakan yamaçları yer yer son derece

dik ve sarp olan dağın üst kesimlerinde, 1.500 metre dolayında yükseltili eski asınım

yüzeyleri ve bu yüzeyler üzerinde geniĢ tabanlı vadiler uzanmaktadır.

Page 7: doğal yapı

HARĠTA:4:ĠZMĠR ĠLĠ YÜKSELTĠ KUġAKLARI HARĠTASI

1.2.2.VADĠLER-OVALAR

TR3 Ege Bölgesindeki ovalar bölgenin tarımı için büyük öneme sahiptir. Büyük Menderes

havzasının AĢağı Büyük Menderes bölümünde yer alan Söke ve Aydın Ovaları, Denizli‟de

yer alan Denizli Ovası, Büyük Menderes Ovası, Sarayköy Ovası, Tavas Ovası, Çivril Ovası,

Baklan Ovası, Muğla‟da yer alan Dalaman Ovası, EĢen Ovası ve Yatağan Ovası, UĢak‟ta

bulunan UĢak ve Banaz ovaları, Kütahya‟da yer alan Kütahya Ovası, TavĢanlı Ovası bölgenin

önemli ovalarındandır. Ġzmir ili, kuzeyde Menemen-Manisa karayolu, doğuda Armutlu ve

güneyde Selçuk ile Ġzmir körfezini bir yay gibi kuĢatan yüksek dağlar ile bunlar arasında yer

alan vadi ve düzlüklerden oluĢmuĢtur. Ġzmir ilinin baĢlıca ovaları, Menemen ve Foça‟da

Gediz, Tire, Selçuk,

Torbalı ve Menderes‟te Küçük Menderes, Kemalpasa‟da Nif, Aliaga‟da Güzelhisar,

Çandarlı‟da Bakırçay vadilerinin oluĢturduğu ovalardır. Ayrıca Urla ve Seferihisar‟da küçük

kıyı düzlükleri ve vadiler oluĢmuĢtur. Bu ovaların içinden geçen ve aynı adları taĢıyan Küçük

Menderes, Gediz ve Bakırçay Akarsuları döküldükleri noktalarda delta ovaları oluĢturmuĢtur.

Bozdağlar'ın güneyinde Küçükmenderes Ovası yer alır. Üzeri çok verimli alüvyon toprakları

Page 8: doğal yapı

ile örtülmüĢtür. Küçükmenderes Ovası, doğuda hemen hemen Beydağ yerleĢim alanından

baĢlar, ortalama 10-15 km. geniĢlikte, Torbalı ve Selçuk'a kadar uzanır. Küçükmenderes

Ovası'nın bazı yerlerine, yerleĢme merkezlerinin ismi verilmiĢtir. (ÖdemiĢ, Tire, Bayındır,

Selçuk ovaları gibi). TR3 Ege Bölgesinde tarımsal bakımdan önem arz eden verimli ovalara

açılan vadiler arasında; Muğla‟da bulunan Dalaman Vadisi, EĢen Vadisi ve Sarıçay Vadisi,

UĢak‟ta bulunan Çalı Çayı Vadisi, Manisa‟da bulunan Gediz Vadisi, Bakırçay Vadisi,

AlaĢehir Vadisi, Gördes- Kum çayı Vadisi ile Denizli‟de bulunan Büyük Menderes ve

Çürüksü Vadileri, Akçay Vadisi, Gireniz ve Kelekçi Vadileri bulunmaktadır. Körfezin

doğusunda, etraftaki yamaçlardan inen akarsuların getirdiği alüvyonların denizi doldurması

ile oluĢmuĢ Bornova Ovası, onun doğusunda KemalpaĢa Ovası bulunur. Bornova Ovası ile

KemalpaĢa Ovası arasında yüksekliği 250 m. ye kadar çıkan Belkahve Geçidi yer alır. Ġlin en

kuzeyinde Madra Dağları bulunur. 1250 metreyi aĢan yüksekliğe sahip olan bu dağlar,

kuzeyindeki Burhaniye-Havran Ovaları ile güneyindeki Bergama Ovası arasında önemli bir

yükselti meydana getirirler. Güneybatıya, Altınova ve Dikili'ye doğru uzanan kolları kıyı

yakınlarına kadar ulaĢır ve burada alçalarak kıyı düzlüklerine karıĢır. Madra Dağları'nın

güneybatı ucu, Bergama batısında Geyiklidağ adı ile anılır. Burada yükseklik 1061 m.ye

ulaĢır. Madra Dağları üzerinde bazı yerler 500-700 m. yüksekliğinde hafif dalgalı düzlükler

halindedir. Buralara yayla adı verilir. Fıstık çamı ormanları ile kaplı Kozak Yaylası bunların

en bilinenidir. Madra Dağları'nın güneyinde Bakırçay Ovası yer alır. Ova, genel olarak, Soma

yakınlarından Çandarlı Körfezi'ne kadar kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır.

Uzunluğu 60 km. kadardır. Bakırçay ve kollarının getirdiği alüvyonlarla örtülü olan ovanın en

fazla geniĢlediği yer Kınık'ın kuzeyinde bulunur. Dumanlı Dağ'ın güneyinde, içine Gediz

Nehri'nin yerleĢmiĢ olduğu çöküntü alanı bulunur ve Dumanlı Dağ ile Yamanlar Dağı

arasında 10 km. uzunluğunda dar bir boğaz meydana getirir. "Menemen Boğazı" adı verilen

bu dik yamaçlı derin vadinin doğusunda AlaĢehir'e, hatta Sarıgöl'e kadar Gediz Ovası uzanır.

Bu ova, esas itibariyle Manisa ili sınırları içinde kalır. Menemen Boğazı, batıya doğru

Emiralem'den itibaren geniĢler, alçalır, Gediz Deltası'na bitiĢir. Gediz Nehri, döküldüğü yerde

geniĢ bir delta meydana getirmiĢtir. Delta düzlüğünün kuzey-güney doğrultusundaki uzunluğu

yaklaĢık olarak 20 km. kadardır. Menemen Ovası ve Gediz Delta Ovası adı verilen bu düzlük,

Türkiye‟nin en verimli ovalarından birini teĢkil eder. (Özsoy, 2001:22)

a- Bakırçay Vadisi ve Ovası: Bakırçay‟ın ana kolları, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı

kütlelerinden geçerken, genel olarak dik ve derin vadiler açmıĢtır. Bakırçay ise, geniĢ tabanlı

alüvyal bir yatak içinde akmaktadır. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde yaklaĢık 50 km

uzunluğunda ve kuzey-güney yönünde 2 ile 12,5 km arasında değiĢen geniĢlikte olan

Page 9: doğal yapı

Bakırçay Ovasında Ġzmir‟in Kınık ve Bergama ilçeleri bulunmaktadır. Ova doğuda Manisa il

sınırları içine uzamaktadır.

b- Gediz Vadisi ve Ovası: Manisa‟nın batısında, volkanik kesimde yarma bir boğaza giren

Gediz Vadisi‟nde yamaçların eğimi yüksektir. Vadi tabanı ise yer yer alüvyonlarla kaplıdır.

Gediz Irmağı, deltada oluĢturduğu alüvyal dolgu üzerinde, geniĢ tabanlı ve sığ bir yatakta

akar. Delta alanının güneyinde sık sık ter edilmiĢ eski alüvyal yataklar görülmektedir. Gediz

Deltası, Gediz Irmağı‟nın pleistosen ve holosende yığdığı alüvyonlarla oluĢmuĢtur. Delta,

denizin 90 metre kadar alçaldığı dönemde Manisa çöküntü alanının batısındaki akarsular,

kapalı havzaya dönüĢen bu alana doğru sokulmuĢ ve Emiralem-Muradiye arasındaki boğazın

açılmasıyla çöküntü alanı Ege Denizi‟ne bağlanmıĢtır. Daha sonraki deniz basması sırasında,

eski Gediz Deltası sular altında kalmıĢtır. Deniz basması sırasında ada durumunda olan

Taslıtepe, Değirmentepe ve Üçtepeler, denizin çekilmesi ve Gediz Irmağı‟nın getirdiği

alüvyonların yığılması ile karaya bağlanmıĢtır. Önceleri Ġzmir Körfezi‟ne dökülen Gediz‟in

yatağı, körfezin

alüvyonlarla dolmasını önlemek için, 1886‟da değiĢtirilmiĢ ve daha önceki yatağı olan

Maltepe‟ye bağlanmıĢtır.

c-Küçük Menderes Vadisi ve Ovası: Küçük Menderes Irmağını Bozdağ ve Aydın

dağlarından gelen ana kolları, baĢkalaĢım geçirmiĢ alanlarda, eğimi fazla, dik ve derin vadiler

açmıĢtır. Kiraz ilçe merkezi yakınlarında çöküntü alanına giren Küçük Menderes Vadisi‟nin

bundan sonra, eğimi son derece düĢüktür. Irmak, bu kesimde menderesler çizmektedir. Belevi

Boğazından Ege Denizi‟ne doğru Selçuk ilçe merkezinin kuzeybatısında Menderes‟in yatak

eğimi iyice azalır. Kuzeyde Bozdağlar ile güneyde Aydın dağları arasında uzanan Ovanın

doğu-batı yönünde uzunluğu 80 km, kuzey-güney yönünde en fazla geniĢliği ise 20 km

kadardır. Ova, pleistosende son epirojenik yükselmenin yol açtığı faylanma sonucunda

menderes kütlesinin kırılıp çökmesi ile oluĢmuĢtur.

Ovanın bugünkü görünümünü almasında, pleistosen ve holosende deniz düzeyinde ortaya

çıkan değiĢmeler de etken olmuĢtur. Pleistosende deniz düzeyinin 90- 100 metre kadar

düĢtüğü bu oluĢum sırasında çöküntü alanının batısında oluĢan akarsu, yatağını kazarak

doğuya doğru ilerlemiĢ ve kapalı bir havza durumunda olan çöküntü alanının doğu kesimi de

Ege Denizi‟ne açılmıĢtır. Bu oluĢum sonucunda Selçuk-Belevi Boğazı ortaya çıkmıĢtır. En az

10.000 yıl önce oluĢtuğu düĢünülen deniz basması (transregresyon) ile Ege Denizi, Selçuk

Boğazı‟na dek sokulmuĢtur. Bu dönemde, çöküntü alanının batısındaki Adatepe ve Kurudağ

gibi tepelerle yüksek alanlar adalara dönüĢmüĢtür. Daha sonra çöküntü alanı Selçuk‟un

batısından baĢlayarak Küçük Menderes Irmağı ve kollarının getirdiği alüvyonlarla dolmaya

Page 10: doğal yapı

baĢlamıĢtır. Böylece, Küçük Menderes çöküntü alanının güney kenarında kurulmuĢ olan antik

Efes Kenti‟nin denizle olan bağlantısı, yavaĢ yavaĢ kesilmiĢtir. O dönemlerden günümüze

değin Küçük Menderes Deltası, 8 km‟den fazla ilerlemiĢtir. Ġzmir‟in diğer kesimlerinde,

özellikle neojen platoları üzerinde, geniĢ tabanlı ve yamaçları görece eğimli vadiler

bulunmaktadır. Çöküntü alanları akarsuların aĢındırması sonucunda oluĢmamıĢtır. Buradaki

vadiler, alüvyonların çöküntü alanlarına birikmesinden ve özellikle denizin çekilmesinden

sonra açılmıĢtır. Ġl sınırları içindeki

önemli ova alanlarından diğerleri Torbalı ilçesi çevresinde, Küçükmenderes Havzası içinde

kalan alanlar ve Kemalpasa ilçesi çevresinde Nif Dağı ile Spil Dağı arasında Nif Çayı

çevresindeki alanlar sayılabilir. Torbalı Ovası güneyde Tire-Selçuk arasındaki bölgede

Küçükmenderes Ovası ile bütünleĢirken, Kemalpasa‟da Nif Çayı çevresindeki ova alanları da

Turgutlu üzerinden Gediz Ovası ile birleĢir.

1.2.3.PLATOLAR VE YAYLALAR

Ġzmir ilinin önde gelen platoların en önemlisi Madra Dağı üzerindeki 500-1000 m yükseltili

Kozak yaylasıdır. Bunu Bozdağlar üzerindeki Bozdağ, Zeytinlik, Küçük ve Büyük Çavdar

yaylaları izlemektedir.

1.2.4.EĞĠMLER

Page 11: doğal yapı

Grafik:2:EĞĠM GRAFĠĞĠ

Eğim analizlerine göre Ġzmir ilinin %26,5‟i yerleĢime uygun olmayan %40+ topografik esik

alanlarından oluĢmaktadır. Alanın %16‟sı eğimi %25-40 arasında, genelde yerleĢmeye uygun

olmamakla birlikte, zorunlu hallerde kısıtlı oranda yerleĢime açılabilir alanlardır. Alanın

%19,4‟ü eğimi %10-25 olup, konut yerleĢimi için kullanılabilir alanlar olmakla birlikte,

yerleĢim ve altyapı maliyeti yüksek alanlardır. Ġzmir ilinin %39‟u eğimi %0-10 yerleĢmeye

elveriĢli alanlardan oluĢmaktadır. Topografya merkez kent ve çevresinde yerleĢim açısından

0

50000

100000

150000

200000

250000

300000

Eğimi %40'dan fazla olan

alanlar

Eğimi %25-40 alanlar

Eğimi %10-25 alanlar

Diğer

ALAN

ALAN

Page 12: doğal yapı

oldukça kısıtlı geliĢmeye olanak vermektedir. Merkez kent yerleĢim alanları genelde

topografik eĢiklerle

çevrilidir. Çigli – Menemen aksının doğusu, Aliaga ve çevresi, Bornova‟nın doğusu, Ulucak –

Kemalpasa – Turgutlu Aksı, A. Menderes Havaalanı – Torbalı aksı, Güzelbahçe – Urla, yelki

– Seferihisar aksları topografik bakımdan yerleĢmeye elveriĢlidir. Bu topografik yapı

Büyüksehir çevresi mekânsal geliĢmesinin kompalit ya da yağ lekesi biçimindeki geliĢme

yerine aksiyel geliĢme ya da alt bölgesel odaklanmalara imkân vermektedir.

HARĠTA:5:ĠZMĠR ĠLĠ EĞĠM HARĠTASI

1.3. JEOLOJĠK ÖZELLĠKLER

Ġzmir ili ve yakın çevresinde Prekambriyen‟den günümüze kadar oluĢmuĢ çeĢitli yaĢ ve

türdeki kaya toplulukları yüzeyler bölgedeki kaya toplulukları paleotektonik dönem temel

Page 13: doğal yapı

kayaları ile bunlar üzerinde örtü birimlerini oluĢturan Neojen ve Kuvaterner birimleri olmak

üzere iki grupta incelenmiĢtir.

1.3.1.TEMEL KAYA BĠRĠMLERĠ

Ġzmir ilindeki paleotektonik dönem temel kaya birimleri Menderes masifi ve Ġzmir-Ankara

Kenet KuĢağı olmak üzere iki grupta toplanır . Tüm Batı Anadolu‟nun temelini oluĢturan

Menderes masifi metamorfik kayalardan oluĢur. Masifin çekirdeği yüksek derecede

metamorfizma geçirmiĢ gnays ve Ģistlerden oluĢturur . Menderes masifini oluĢturan kaya

birimlerinin stratigrafisi detay olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre masifin çekirdeği

Prekambriyen yaĢlı gnayslardan oluĢur. Ġstif üstte doğru Paleozoyik yaĢlı mika-Ģistler, Permo-

Karbonifer yaĢlı metakuvarsit, siyah fillit ve koyu renkli rekiristalize kireçtaĢları ile devam

eder. Bunların üzerine Mezozoyik yaĢlı neritik kireçtaĢları gelir. Paleosen ve Alt Eosen ise

istifte rekristalize pelajik kireçtaĢları ile temsil edilir. Menderes masifi metamorfik çekirdek

karmaĢık (core complex) olarak kabul edilir. Çok evreli metamorfizma geçirmiĢ olan

Menderes masifindeki esas metamorfizmanın yaĢı 35-45 milyon yıl olarak önerilmiĢtir.

Metamorfizmayı Erken Miyosen‟de bölgesel termal domlaĢma izlemiĢ ve bu dom orojenik

çökme sonucu parçalanarak masif çevresinde bölgesel geniĢlemeye yol açmıĢtır. Ġzmir ilinde

Menderes masifine ait kaya birimleri Gediz grabeni güneyinde Bozdağ yükselimi ile Torbalı-

Gümüldür-KuĢadası körfezi arasında yüzeyler. Turgutlu güneyinde masife ait metakuvarsitler

yüzlek sunarlar. Kuvarsitler üzerinde yer alan rekristalize kireçtaĢları Bozdağ kütlesi üzerinde

adadağlar Ģeklindeki yükselimleri meydana getirir. Torbalı kuzeyinde Çapak köyü yöresinde

masifine ait mikaĢistler ve mermerler izlenir. Torbalı güneyinde Paleozoyik mermerleri

yaygındır. Özdere-Gümüldür yöresinde ise mikaĢistler yaygın izlenen kaya topluluklarıdır.

Page 14: doğal yapı

Harita:6:ĠZMĠR ĠLĠ JEOLOJĠK YAPI HARĠTASI

Anadolu‟nun paleotektonik dönem coğrafyasının önemli tektonik yapılardan olan Ġzmir-

Ankara kenet kuĢağı birimleri inceleme alanında yaygındır. Bu zon kuzeydeki Sakarya kıtası

ile Menderes masifi arasında tektonik bir birliktir . Bornova fliĢ zonu veya Bornova

karmaĢığı olarak adlanmıĢ olan bu tektonik birlik Üst Kretase–Paleosen yaĢlı kaya

topluklarından oluĢur. FliĢ fasiyesindeki kırıntılı kayalar ile bunlar içerisinde irili ufaklı

bloklar oluĢturan serpantinit, çört, diyabaz ve kireçtaĢlarından bu tektonik birliğin

litolojileridir. Birimin bazı kesimleri metamorfizmaya uğramıĢtır. Ġzmir ilinde birimin az

metamorfik Ģistlerden oluĢan fliĢli seviyeleri Ġzmir-KuĢadası körfezleri arasındaki Seferihisar

yükseliminde yaygındır. Doğuda Nif ve Spil dağı yükselimlerinde fliĢli kayalar içerisindeki

serpanit ve kireçtaĢı blokları dağ boyutuna ulaĢan kütlesel yükselimler oluĢturur. Karaburun

Page 15: doğal yapı

yarımadasında yüzeyleyen paleotektonik dönem kaya topluklarının bölgesel tektonik

içerisindeki konumu tartıĢmalıdır. Bu bölgedeki kaya toplukları bölgesel deneĢtirmelerde

Ġzmir Ankara kenet kuĢağı içerisinde değerlendirilir. Alt Karbonifer-Alt Kretase yaĢ

aralığındaki birimlerden oluĢan bu kaya topluluğu Karaburun kuĢağı olarak ayrı bir tektonik

birlik olarak tanımlanmıĢ ve Ġzmir-Ankara zonu içerisindeki blokların kaynağı olarak

gösterilmiĢtir. Bu çalıĢmada Karaburun kuĢağının Bornova karmaĢığı ile olan dokunağının

tektonik olduğu belirtilir. Günümüzde aktif Gülbahçe fayının bu paleotektonik yapıya karĢılık

gelmesi muhtemeldir.

1.3.2.NEOJEN VE KUVATERNER

Ġzmir ve çevresinde Neojen ve Kuvaterner birimleri Menderes masifinin metamorfik birimleri

ile Ġzmir-Ankara Kenet KuĢağına ait temel birimler üzerindeki örtü kayalarını

oluĢturmaktadır. Neojen yaĢlı birimler genelde akarsu ve göl fasiyesinde geliĢmiĢ çökel

kayalar ile çeĢitli türdeki volkanik kayalardan oluĢur. Ġzmir ilindeki Neojen kaya toplulukları

Ġzmir kuzeyinde Foça-Aliağa-Menemen, Ġzmir güneyinde Urla, Seferihisar- Torbalı ve Gediz

Grabeni çevresinde geniĢ yayılımlıdır. Bölgedeki Neojen birimleri biri birine geçiĢli

sedimanter kayalar ile volkanitlerden oluĢan Alt Miyosen-Erken Pliyosen yaĢ aralığındaki

kayalarla temsil edilir. Bölgesel stratigrafide Neojen istiflerinin tabanını Alt-Orta Miyosen

yaĢlı kaya toplukları oluĢturur. Bu birimler akarsu fasiyesinde çökelmiĢ kumtaĢı, Ģeyl,

kireçtaĢı ve çakıltaĢlarından oluĢur. Tabandaki kırıntılılar Cumaovası-KuĢadası körfezi arası

ve Torbalı-KemalpaĢa yöresinde temel kayalar üzerine yaslanır. Birim içerisindeki

kırıntılılardan özelikle çakıltaĢlarının bileĢimi yaslandıkları temel kayalara göre değiĢkendir.

Üste ise bunları uyumsuzlukla üzerleyen Geç Miyosen-Pliyosen çökelleri gelir. En üstteki bu

paket kireçtaĢı, marn ve kiltaĢlarından oluĢur. Üst Miyosen-Erken Pliyosen birimleri Urla

yarımadası, Buca-Cumaovası, Foça yarımadası ve Bornova doğusunda yaygın kaya türlerini

meydana getirirler. Ġzmir kuzeyinde Menemen-Foça-Aliağa çevresinde yeralan Miyosen

birimleri son derece karmaĢık bir stratigrafiye sahiptir. Bu birimler flüviyal ve gölsel fasiyeste

karasal birimlerden ve bu birimlerle iç içe son derece yaygın bir volkanizmadan oluĢmaktadır.

Kaya, volkanizmanın iki ayrı dönem içerdiğini ve bunlardan birincisini geçiĢ ikincisinin ise

silisik karakterde olduğunu belirmiĢtir. Neojen çökelleriyle geçiĢli lav, aglomera ve tüflerden

oluĢan volkanitler topoğrafyada yükselimler Ģeklinde izlenen volkan kompleksleri meydana

getirir. Ġzmir ilinin kuzeyindeki Yamanlar dağı, Menemen yöresindeki Dumanlıdağ bunların

oluĢturduğu strato-volkan komplekslerine karĢılık gelmektedir Cumaovası ve Foça yöresinde

Page 16: doğal yapı

Üst Miyosen-Erken Pliyosen paketinin en üst bölümü asidik patlamalarla geliĢmiĢ olan

riyolitik volkanizma ürünlerinden oluĢur ve morfolojik olarak lav domları ve tıkaçlarla

karakteristiktir. Ġzmir ilindeki Kuvaterner birimleri Gediz Grabeni, Cumaovası ve

Küçükmenderes ovaları ile Gediz deltasında geniĢ düzlükler oluĢturur. KemalpaĢa ve Manisa

ovalarında Gediz grabenin dolgusunu meydana getirir. Graben morfolojisi içerisinde alüvyon

yelpazesi ve nehir çökellerinden oluĢan Erken Kuvaterner çökelleri, graben kenarındaki faylar

tarafından kesilerek yükseltilmiĢ ve basamaklı bir morfoloji kazanmıĢtır. Ova morfolojili

graben tabanı ise Holosen çökelleriyle düzlenmiĢtir. Gaziemir-Cumaovası koridoru boyunca

izlenen Kuvaterner çökelleri Tahtalı çayına bağlı olarak ĢekillenmiĢ bir aĢınım oluğunu

doldurur. Torbalı–Cumaovası arasında ise karstik kökenli çukurluklarda bataklıklar Ģeklinde

izlenir. Ġzmir körfezi çevresinde Kuvaterner, Holosen yaĢlı delta, yelpaze deltası ve yelpaze

çökellerinden oluĢur. Yelpaze deltaları körfez güneyinde Narlıdere ve Limanreis yöresinde

körfez içine doğru küçük diller Ģeklindedir. Körfez doğusunda kalan alüvyon yelpazesi

çökellerinin doldurduğu Bornova düzlüğü kıyı kesiminde art bataklıklara geçiĢlidir. Körfez

kuzeyinde yer alan Holosen yaĢlı Gediz deltasının yüzeyi taĢkın çökelleriyle örtülüdür. Kıyı

kesiminde delta yüzeyinde lagün gölleri ve art bataklıklar yer alır. Günümüz Gediz deltası

Ege denizinde Holosen baĢında meydana gelen deniz seviyesi yükselimi sonucu oluĢmuĢ genç

bir çökel paketidir. Delta oluĢumu bu süre içerisinde Menemen Emiralem boğazından

baĢlayarak günümüzdeki kıyı çizgisine kadar ilerleyen bir geliĢme süreci izlemiĢtir. Ġzmir

körfezi güneyindeki Kuvaterner çökelleri ise Holosen yelpaze deltalarından oluĢmaktadır.

1.3.3. BÖLGESEL NEOTEKTONĠK ÇATI

Batı Anadolu neotektonizması açılmalı tektonik rejimle temsil edilir. Bölgesel olarak K-G

yönlü açılmalı tektonik rejim Anadolu genelinde izlenen neotektonizmanın bir sonucudur.

Türkiye‟de neotektonizmanın Orta-Üst Miyosen‟de Doğu Anadolu‟da Arap-Afrika levhaları

ile Avrasya levhaları arasında gerçekleĢen kıta-kıta çarpıĢması sonucu baĢlamıĢ olduğu bilinir

ve neotektonizma bu çarpıĢma sonucu ortaya çıkan Anadolu levhasının Kuzey ve Doğu

Anadolu transform fayları boyunca batıya doğru kaçması Ģeklinde cereyan eden tektonik

olaylar dizisini içerir. Batıya kaçıĢ esnasında Anadolu bloğu Batı Anadolu‟da saatin tersi

yönünde rotasyonal bir dönme ile Ege Denizindeki Hellenik yay boyunca Afrika levhası

üzerine itilmektedir. Batı Anadolu‟daki açılmalı tektonik rejim bölgede gerçekleĢen

rotasyonal dönmenin bir sonucudur. Batı Anadolu‟nun ana morfotektonik elemanları kabaca

D-B genel uzanımlı horst ve grabenlerden oluĢan bloklu bir yapı oluĢturur. Batı Anadolu‟nun

Page 17: doğal yapı

günümüzdeki bloklu morfolojisi neotektonik dönemde bölgede K-G genel doğrultusunda

gerilmeyle karakteristik neotektonik rejimin eseridir (ġen. Büyükmenderes ve Gediz

grabenleri neotektonik rejim içerisinde Batı Anadolu‟da geliĢen en büyük tektonik yapılardır.

Biri birine simetrik geometrisi olan bu iki tektonik koridor günümüz morfolojisinde Aydın ve

Bozdağ horstlarına karĢılık gelen ve Menderes masifi çekirdeğinin yükselmesine bağlı olarak

ĢekillenmiĢ graben sistemleridir. Buldan eĢiği, doğu uçlarında biri birine yaklaĢan bu iki

grabeni biri birinden ayırır. Büyük Menderes grabeni batı ucunda Ege Denizi‟ne açılır. Buna

karĢın Gediz grabeninin Ege Denizi ile yapısal ve morfolojik bir bağlantısı yoktur. Bu iki

graben arasında Menderes masifi çekirdeğinin oluĢturduğu yükselim yine D-B genel gidiĢli

Küçükmenderes ovası tarafından morfolojik olarak ikiye bölünmüĢtür. Gerek havzanın

sedimanter dolgu özelikleri gerekse jeomorfolojisi, Küçükmenderes ovasının Menderes masifi

çekirdeğinin erozyonal süreçlerle deĢilmesi sonucu ĢekillenmiĢ olduğunu gösterir. Ġzmir ili

doğusunda Gediz grabeni D-B genel uzanımında yaklaĢık 150 km uzunluğundadır. Graben

tabanı Pliyo-Kuvaterner yaĢlı çökellerle düzlenmiĢtir. Grabeni çevreleyen horstlar esas olarak

menderes masifinin metamorfikleri ve Ġzmir-Ankara kenet kuĢağı temel kaya birimlerinden

oluĢur. Yapılan sondajlarla graben tabanında Pliyo- Kuvaterner çökellerinin altında izlenen ve

yer yer de graben yüzeyindeki topografik düzensizliklerde yüzlekler veren Miyosen-Erken

Pliyosen çökel istifleri aynı zamanda horst yükselimleri üzerinde de izlenebilen birimler

olarak dikkati çeker. Graben çevresinde horstlar üzerinde izlenen Miyosen-Erken Pliyosen

çökelleri Gediz graben morfolojisi dıĢında da yaygın olarak izlenebilmektedir. Ġzmir ili yakın

çevresinde Gediz graben sistemi dıĢındaki neotektonik dönem yapıları KD ve KB uzanımlıdır.

Bu bölgedeki neotektonik dönem deformasyonları genelde doğrultu atımlı fayların

egemenliğindedir. Bunlardan KD uzanımlı yapılar yoğunluk bakımından daha baskın ve

uzundurlar. Kuzeydeki Zeytindağ-Bergama fay zonu, Yuntdağ bloğunu batıdan sınırlandıran

bölgesel ana yapısal unsurlardan biridir. Aliağa-Gediz grabeni arasında bu fay zonuna çapraz

uzanan doğrultu atımlı fay sistemleri de bölgesel neotektonik deformasyon içerisindeki

önemli elemanlardır.

Bölgede günümüzdeki aktif neotektonik yapıların oluĢum yaĢı tartıĢmalıdır. Neotektonik

yapıların ortaya çıkıĢına yol açan ana nedenin çeĢitli araĢtırıcılarca değiĢik süreçlerle

açıklanan Menderes masifi çekirdeğinin yükselmesi olduğu konusunda genel bir görüĢ birliği

vardır. Bazı araĢtırmalara göre bölgedeki neotektonik dönem yapılarının oluĢumu Geç

Oligosen-Erken Miyosen‟de Menderes masifinin termal domlaĢma yoluyla yükselen bölgesel

parçalanmayla baĢlar ve orojenik çökme süreçleriyle grabenlerin Ģekillenmesi günümüze

kadar süregelmiĢtir. Bir diğer görüĢ ise günümüzdeki grabenlerin Pliyosen/Geç Pliyosen-

Page 18: doğal yapı

Kuvaterner‟de oluĢtuğunu. Ġkinci gruptaki görüĢlere göre günümüz grabenleri Menderes

masifindeki domsal parçalanmanın ürünü olan Geç Oligosen-Miyosen havzalarına

uyumsuzdur ve bunları kesen doğrultularda geliĢmiĢtir. Bölgesel neotektonik çatı içerisinde

KD-GB uzanımlı faylara iliĢkin yapılan bazı çalıĢmalarda ise bunların Miyosen‟de KD-GB

yönlü doğrultu atımlı fay sistemleri Ģeklinde ortaya çıktığı açıklanır. Öte yandan, Ġzmir

yöresindeki KD-GB uzanımlı diri fayların Balıkesir-Ġzmir arasında Ġzmir-Ankara Kenet Zonu

içerisindeki eski bir transform fay yapısına karĢılık geldikleri ve Miyosen‟de reaktive olarak

günümüze kadar diriliklerini korudukları ileri sürülmüĢtür. Yukarıda özetlenen görüĢler Ġzmir

ve yakın çevresinin neotektonik dönem evrimi üzerine henüz görüĢ birliği olmadığını ortaya

koyar. Bölgedeki güncel deformasyon ve buna bağlı sismisite diri faylar tarafından

denetlenmektedir. Dolayısıyla izleyen bölümlerde Ġzmir yöresinin diri faylarına iliĢkin verilen

bilgilerin Batı Anadolu‟nun neotektonik evrimi ve güncel tektoniğinin aydınlatılmasına katkı

sağlaması umulmaktadır.

1.4.ĠKLĠM VE HAVA

Akdeniz iklim kuĢağında kalan Ġzmir'de yazları sıcak ve kurak kıĢları ılık ve yağıĢlı

geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların Ġç Batı Anadolu eĢiğine kadar

sokulması, denizle etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir. Ancak, Ġl

bütününde yükseklik, bakı ve kıyıdan uzaklık gibi fiziksel coğrafya farklılıkları, yağıĢ,

sıcaklık ve güneĢlenme açısından önemli sayılabilecek iklim farklılıklarına da yol açmaktadır.

Ġl bazında yıllık ortalama sıcaklık, kıyı kesimlerde 14–18 ºC arasında değiĢmektedir. En sıcak

aylar Temmuz (27.3 ºC ) ve Ağustos (27.6 ºC ), en soğuk aylar ise Ocak (8.6 ºC) ve ġubat

(9.6 ºC)'tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık, deniz melteminin (Ġmbat) etkisiyle iç kesimlere

göre 1–2 ºC daha düĢük olmaktadır. KıĢ mevsiminde ortalama 7 ºC olan sıcaklık zaman

zaman kuzey ve kuzeybatıdan sokulan denizel hava kütlesi nedeniyle düĢmektedir. Ġzmir'de

yağıĢın aylara ve mevsimlere göre dağılımında önemli farklar vardır. Ġzmir'de yıllık ortalama

yağıĢ miktarı 700 mm. olup yıllık yağıĢın % 50'den fazlası kıĢ mevsiminde %40- 45'i ilkbahar

ve sonbaharda , % 2-4'ü ise yaz aylarında düĢmektedir. Kar yağıĢlı günler sayısı, alçak

kesimlerde yok denecek kadar azdır. Yüksek kesimlerde gerek kar yağıĢlı günler sayısı,

gerekse karın yerde kalma süresi artmaktadır. Dağlarla çevrilmiĢ ve bir körfez etrafında

kurulmuĢ olan Ġzmir kentinde, havadaki nem oranı yüksek olup, en yüksek sıcaklığın

kaydedildiği Ağustos ayında nem oranı %49'a kadar yükselmektedir. KıĢ aylarında kararsız ve

ılık olan rüzgâr, yaz aylarında kararlılık göstermektedir. Ġzmir‟in hakim rüzgar yönü

Page 19: doğal yapı

güneydoğu ve batıdır. Yıllık ortalama 18.5 ºC olan deniz suyu sıcaklığının en düĢük olduğu

aylar (11ºC) ve ġubat (10.7 ºC); en yüksek olduğu aylar ise Temmuz ve Ağustos (26.2 ºC )

dir.

Ġzmir ili sınırları içinde bulunan 10 küçük klima, sekiz büyük klima ve bir yağıĢ

istasyonu olmak üzere toplam 19 meteoroloji istasyonu vardır. Bu meteoroloji

istasyonlarından uzun yıllar (30 ila 50 yıl arasında değiĢmektedir) elde edilen bilgilere göre

bölgenin iklimsel özellikleri iki belirgin tiptedir. Ġlin hemen hemen tamamı Kıyı Ege iklim

tipinin etkisi altındadır. Bu iklim tipi yaz ve kıĢ özellikleri itibarı ile Akdeniz ikliminin

özelliklerini taĢır. Yazları sıcak ve kurak, kıĢları ılık ve yağıĢlıdır. Yarı nemli kuĢakta yer alan

Ġzmir ili sınırının doğusu ve güneydoğusunun toplam yağıĢ miktarı, bölgenin diğer kısmından

daha fazladır. Ġzmir‟in doğusunda KemalpaĢa‟dan itibaren Küçük Menderes ovasını içine alan

bölümde toplam yağıĢ miktarı bölgenin diğer kesimlerinden 200 ila 400 kg kadar bir fazlalık

gösterir. Ġlin en az yağıĢ aldığı ay Ağustos ayı, en çok yağıĢ aldığı ay ise Aralık ayıdır. Ayrıca

kuzeyde Bergama ve çevresinin sıcaklık değerleri bölge ortalamalarının 4 derece kadar

altındadır. Ġzmir-Güzelyalı istasyonu (BLD), “bölge + büyük klima” istasyonu olup ayrıca

günde iki kez radiosonde ölçümleri de yapılmaktadır. Çiğli istasyonu (MY4); havaalanı içinde

bulunduğundan “meydan+sinoptik” istasyondur. Bu havaalanı, eskiden sivil uçuĢlara açıkken

Ģu anda sadece askeri amaçlarla kullanılmaktadır. Adnan Menderes istasyonu (MY3), mevcut

hava alanında faaliyette bulunan “meydan+sinoptik+deniz”istasyondur. Dikili istasyonunda

(S2), sinoptik+büyük klima+deniz” rasatları yapılmaktadır. ÇeĢme istasyonu (B3), “büyük

klima+deniz” rasatları yapılan bir istasyondur. Bornova istasyonunda (B2), “büyük

klima+açık siper” rasatları yapılmaktadır. Bergama (B1), Seferihisar (B1), ÖdemiĢ (B1) ve

Selçuk (B1) istasyonları ise sadece “büyük klima” rasatlarının yapıldığı istasyonlardır.

Ġzmir il sınırları içindeki iklim özellikleri Meteoroloji Genel Müdürlüğü‟nün 1985-

2005 yılları arasındaki 21 yıllık rasatlarının yapıldığı birden çok istasyonun verileri

değerlendirilerek ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Ġzmir il sınırları içinde dağların denize dik

olarak uzanması ve dağlar arasında uzanan düĢük yükseltili alüvyal ovaların varlığı, denizel

etkilerin iç kesimlere doğru sokulmasına olanak verir. Bu durum, il genelinde benzer iklim

koĢullarının yaygınlaĢmasını sağlamaktadır. Ancak, yükseklik, bakı yönü, kıyıdan uzaklık

gibi coğrafya özellikleri, yağıĢ, sıcaklık, güneĢlenme ve rüzgâr açısından önemli farklılıklara

yol açmaktadır.

1.4.1. SICAKLIK

Page 20: doğal yapı

Ġzmir il genelinde ortalama sıcaklık değerlerine bakıldığında; ortalama sıcaklığın en yüksek

olduğu bölümün Ġzmir merkez ve çevresi olduğu görülmektedir. Ġzmir‟de 180 C dolayında

olan ortalama sıcaklığın, kuzeye çıkıldığında Bergama‟da 16,430 C dolaylarına düĢtüğü

görülmektedir.

HARĠTA:7:ĠZMĠR ĠLĠ YILLIK ORTALAMA SICAKLIK

1.4.2. GÜNEġLENME

Ġzmir Ġlinde güneĢ ısınları Ģiddetinden saatlik ortalama değerinin yıllık ortalaması 0.37

(cal/cm2/dk), güneĢ ısınları Ģiddetinin günlük kalori toplamının yıllık ortalaması 289.78

(cal/cm2/gün), güneĢ ısınları Ģiddetinin en yüksek yıllık ortalama değeri 1.31 (cal/cm2/dk)'dır.

Ġzmir Ġlinde güneĢ enerjisinden sadece konutlarda günlük sıcak su ihtiyaçlarını karĢılamak

amacıyla yararlanılmaktadır.

Page 21: doğal yapı

GRAFĠK:3:EGE BÖLGES GÜNEġLENME GÜN SAYISI,GÜNEġLENME SÜRESĠ

1.4.3. YAĞIġLAR

Ġzmir il genelinde toplam yağıĢların aylara göre dağılımına bakıldığında, Ġzmir kent merkezi

ve çevresinin en çok yağıĢ alan bölüm olduğu, bunu Selçuk ve Bergama ilçelerinin izlediği,

ÖdemiĢ ve çevresinin diğer bölümlere oranla daha az yağıĢ aldığı görülmektedir. En çok yağıĢ

alan bölüm olan Ġzmir merkez çevresinin en çok yağıĢ aldığı ayın ise 138.10 mm ile Aralık

ayı olduğu görülmektedir.

Page 22: doğal yapı

HARĠTA:8:ĠZMĠR ĠLĠ YILLIK ORTALAMA YAĞIġ

Ġzmir‟in 52 yıllık yağıĢ ortalaması 691 mm, yağıĢlı gün sayısı 79.5 gün olarak

belirlenmiĢtir.Ençok yağıĢ 134.1 mm ile Ekim ayında, enaz 19.8 mm ile Ağustos ayındadır.

Karla örtülü gün sayısı 0.3 „tür.

GRAFĠK:4:YAĞIġ GRAFĠĞĠ

Page 23: doğal yapı

1.4.3.1.Yağmur

Yıllık toplam yağıĢ miktarları 361,5 mm ile 1086,1 mm arasında değiĢmektedir.

Ortalama yıllık toplam yağıĢ miktarı 676,3 mm‟dir. YağıĢlar yaz aylarında çok azalmakta,

yıllık yağıĢların büyük kısmı kıĢ aylarında gerçekleĢmektedir. Yaz aylarında yağıĢ yok

denebilecek seviyeye düĢmektedir.

1.4.3.2.Kar, Dolu, Sis ve Kırağı

Bulutluluk, havanın açık veya kapalı olduğunu gösteren bir parametredir. Meteorolojik

ölçümlerde 0-10 arasında değiĢen sayılarla ifade edilen bulutluluk değerlerinde “0”, bulutsuz

tam açık bir havayı, “10” ise tamamen bulutlu kapalı bir havayı temsil etmektedir.

Gökyüzünün bulutlarla kapalı olması, hem güneĢ ıĢımasının yeryüzüne gelen miktarını, hem

de atmosferde düĢey yöndeki sıcaklık profillerini etkilediği için bulutluluk, hava kirlenmesi

önemli olan meteorolojik parametrelerden birisidir. Ġstasyonlar arasında çok önemli bir

farklılık görülmemekle birlikte, genelde Bergama‟da daha yüksek, Seferihisar‟da daha düĢük

bulutluluk değerleri gözlenmiĢtir. Yıl içerisindeki değiĢimlerde ise, kıĢ aylarında aylarına göre

daha fazla bulutluluk, yani daha kapalı havalar gözlenmektedir.

1.4.4. RÜZGAR

Page 24: doğal yapı

Ġzmir il genelindeki rüzgar hızlarına bakıldığında, en yüksek rüzgar hızı ortalamasının Ġzmir

merkezde ve Bergama‟da olduğu görülmektedir. Hakim rüzgar yönlerine bakıldığında,

ilçelerin coğrafi özelliklerine bağlı olarak, farklı yönlerde hakim rüzgarların bulunduğu

görülmektedir. Ġzmir merkezde hakim rüzgar yılda 3854 kez esen güneydoğu rüzgarıdır.

Bunu çok yakın bir esme sayısıyla, 3392 kez esen batı rüzgarı izler, en hızlı esen rüzgar ise

41.2 m/sn ile mart ayında hakim rüzgar yönünden, güneydoğudan esen rüzgarlardır. Ġlin

kuzeyinde Bergama‟ya gelindiğinde hakim rüzgarın yılda 1878 kez esen kuzeydoğu rüzgarı

olduğu, en hızlı esen rüzgarın ise 32 m/sn ile ocak ayında esen güney-güneybatı rüzgarı

olduğu görülür.

Basınç ve rüzgâr birbirine bağlı iki meteorolojik faktördür. Rüzgârın varlığı, kirli

havanın taĢınması ve bir yerlere sürüklenmesi demektir. Rüzgârın sakin veya hafif olması ise,

kirli havanın olduğu yerde kalması demektir. Rüzgâr, hava kirlenmesini etkileyen en önemli

meteorolojik faktörlerden birisidir. Rüzgâr hızı, bacalardan atmosfere verilen kirleticilerin

yatay yönde taĢınmasını sağlar ve seyrelme seviyesini etkiler. Rüzgâr yönleri de kirleticilerin

taĢınacağı alanı belirler.

Ġzmir‟in deniz kıyısında bulunması ve karadaki topografik farklılıklar nedeniyle

rüzgârların genel olarak deniz-kara ve vadi-tepe arasında gidip gelen rüzgârlar olduğu

görülmektedir. Rüzgârlar, hem gündüz ve gece saatlerine hem de bölgelerin denizlere ve

dağlara göre konumlarına bağlı olarak zıt yönlere dönmektedir. Rüzgâr yönlerindeki bu

değiĢimler, yer seviyesinde ve atmosferin yere yakın alt tabakalarında etkili olmaktadır. Ġzmir

Ġl bazında meteorolojinin hava kirlenmesine etkisini belirlemek için yerden yüksek

seviyelerdeki hava hareketlerini bilmek gerekir. Bunun için de atmosferik değiĢik

yüksekliklerinde ölçümler yapılmalıdır. “Radiosonde” denilen bu ölçümler, Ġzmir‟de

Meteoroloji Bölge müdürlüğü tarafından Güzelyalı‟da yapılmaktadır. Topoğrafyanın ve diğer

coğrafi özelliklerin etkisiyle rüzgar yönlerinin değiĢimi değiĢik modellemelerle belirlemek

mümkündür. Ġzmir için yapılmıĢ olan bir proje kapsamında böyle bir çalıĢma yapılmıĢ ve

gündüz saatlerinde rüzgârların kıyı bölgelerinde denizden karaya doğru ve iç kısımlarda alçak

bölgelerden yüksek bölgelere (vadi-tepe esintisi) doğru estiği, gece saatlerinde ise bu

rüzgârların değiĢerek, karadan denize doğru ve yüksek bölgelerden alçak bölgelere doğru

estiği belirlenmiĢtir. (Türk-Alman Projesi, 2000).

Rüzgârların bölgelerin coğrafi konumlarına göre değiĢmesi nedeniyle, bölgedeki

rüzgarlar hakkında tam bir bilgi sahibi olabilmek için değiĢik ilçelerdeki meteoroloji

istasyonlarında sürekli ölçümlerle elde edilen saatlik rüzgar esme sayılarına göre aylık rüzgar

Page 25: doğal yapı

gülleri çizilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmelerde Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel

Müdürlüğünden alınan 1990-1999 yıllarına ait saatlik rüzgâr bilgileri kullanılmıĢtır.

Güzelyalı, Dikili, Seferihisar Ġstasyonları için 16 rüzgâr yönünün on yıllık veride aylara göre

esme yüzdeleri hesaplanarak rüzgâr gülleri oluĢturulmuĢtur. OluĢturulan rüzgar gülleri, kıĢ

dönemi olarak tanımlanan Ekim-Mart dönemi için ve Nisan-Eylül ayları için ayrı olarak

verilmektedir

HARĠTA:9:ĠZMĠR ĠLĠ RÜZGAR ĠLĠ HARĠTASI

1.4.4.1. Güzelyalı Ġstasyonu

Güzelyalı istasyonunda son on yılda ölçülen saatlik rüzgâr bilgilerinin

değerlendirilmesi sonucunda aylık esme sıklıklarına göre rüzgâr gülleri oluĢturulmuĢtur.

Bölgedeki rüzgârların tipik denizden karaya ve karadan denize esen rüzgârlar olduğu

görülmektedir. Bunun sonucu olarak hakim rüzgar yönleri batı-kuzeybatı (WNW) ve batı (W)

ile güney-güneydoğu (SSE) ve güneydoğu (SE) rüzgarları olduğu görülmektedir. KıĢ

aylarında daha çok güneydoğulu rüzgarlar, yaz aylarında ise batılı rüzgarlar daha fazla

esmektedir.

Page 26: doğal yapı

Güzelyalı istasyonu KıĢ aylarına Güzelyalı istasyonu Yaz aylarına ait

1.4.4.2.Dikili Ġstasyonu

Dikili istasyonuna ait rüzgar gülleri incelendiğinde, kıĢ aylarında çok belirgin olarak

güneydoğu rüzgarının hakim olduğu, yaz aylarında ise denizden esen rüzgarların da

güneydoğulu rüzgarlara yakın esme sıklıklarına sahip olduğu görülmektedir. Yıllık olarak en

fazla esen rüzgarlar doğu-güneydoğu (ESE) yönünden gelmektedir. Bunu güney-güneydoğu

(SSE), batı-kuzeybatı (WSW) ve güneydoğu (SE) yönleri izlemektedir.

KıĢ aylarında hakim yönler güneydoğulu rüzgarlardır. Bu aylarda en fazla esen yön

doğu-güneydoğu (ESE) olup, bunu güney-güneydoğu (SSE) ve güneydoğu (SE) yönleri

izlemektedir. Yaz aylarında rüzgarlar en fazla doğu-güneydoğu ile batı-güneybatı arasında

Page 27: doğal yapı

değiĢmektedir.

1.4.4.3.Seferihisar Ġstasyonu

. Rüzgârların büyük çoğunluğu kuzeyden kuzey-kuzeybatı ile kuzey-kuzeydoğu

arasında kalan sektörden esmektedir. Tüm aylarda hakim rüzgar yönünün kuzey olduğu

belirlenmiĢtir.

1.4.5. Nem

Ġzmir il genelinde nem oranlarına bakıldığında, % 73,36‟lık ortalamayla ÇeĢme ilçesinin öne

çıktığı, bunu % 72,90‟lık oranla bir baska kıyı ilçesi Dikili‟nin izlediği görülmektedir. Ġl

içindeki en düĢük nem oranı ise % 59,13 ortalamayla Selçuk Ġlçesi‟nde görülmektedir. Ġzmir

merkezde ise nem oranı % 62.02 olarak çıkmaktadır. Ġzmir‟de nispi nemin yıllık seyrinde kıs

aylarında yüksek, yaz aylarında ise düĢük seviyede olduğu görülmektedir. Nem oranlarının

aylara göre değiĢimlerine bakıldığında ise bütün istasyonlarda kıs aylarında daha yüksek, yaz

aylarında daha düsük değerler görülmektedir. Ġzmir‟de nisbi nemin yıllık seyrinde kıĢ

aylarında yüksek, yaz aylarında ise düĢük seviyede olduğu görülmektedir. Bu dağılıĢ esas

itibarıyla sıcaklığın yıllık değiĢmeleri ile nisbi nem değerleri arasında ters bir orantının

varlığını ortaya koymaktadır. Gerçekten de sıcaklığın yıllık dağılıĢı ile nisbi nemin yıllık

dağılıĢı karĢılaĢtırıldığında sıcaklığın yükseliĢi ile birlikte azalan nisbi nem en düĢük değerine

Temmuz ayında ulaĢır ki bu ayda sıcaklık ortalaması (27.2 derece) en yüksek düzeydedir.

Temmuz ayındaki düĢük nisbi nem değerleri ise Güzelyalı‟da %53, Bornova‟da %48, Çiğli‟de

%54 Ģeklindedir. Ağustos ayından itibaren sıcaklığın azalmaya baĢlamasıyla nisbi nem

değerleri de yükselmeye baĢlar ki, Ocak ve Aralık ayları en yüksek seviyededir. Buna göre

Aralık ayında nisbi nem değerleri Güzelyalı‟da %75, Bornova‟da %71, Çiğli‟de %76‟dır. Batı

sektörlü rüzgarların etkin olduğu ve bulutluluğun arttığı kıĢ mevsiminde ise nisbi nem miktarı

azalmaktadır. Havadaki nem miktarının kirlilik yönünden hem iyi, hem de kötü yanı

bulunmaktadır. Havadaki nem miktarının yüksek olmasının iyi tarafı, atmosferin alt katlarının

üst katlarına göre daha sıcak olmasına neden olduğudur ki, bu durum hava kirliliğini artıran

sıcaklık terselmesini önleyici bir özelliktir. Bunun aksine, yüksek nem miktarının tehlikeli

tarafı ise, havadaki kükürtdioksitin sülfürikasit oluĢturmasıdır. Bilindiği gibi havada meydana

gelen buhar halindeki sülfürikasit insan sağlığı açısından oldukça tehlikelidir. Onun için, sisli-

kirli havalarda daha tedbirli ve dikkatli olunmalıdır. Ġzmir‟de de bütün yurtta olduğu gibi kıĢ

Page 28: doğal yapı

aylarında hem ısınmak için sobaların yanmıĢ olması ve çıkan dumanların fazlalığı, hem de

nisbi nemin en üst düzeyde olması, insan sağlığı açısından olumsuz bir durum olarak

karĢımıza çıkmaktadır. Nem oranlarının aylara göre değiĢimlerine bakıldığında ise bütün

istasyonlarda kıĢ aylarında daha yüksek, yaz aylarında daha düĢük değerler görülmektedir.

Güzelyalı istasyonunda ölçülen günlük ortalama nem oranları, Ocak ayında %61,8-73,3,

ġubat‟ta %61,8-72,5, Mart‟ta %56,2-68,1, Nisan‟da %61,0-69,7, Mayıs‟ta %52,5-66,2,

Haziran‟da %45,8-56,7, Temmuz‟da %46,2-56,0, Ağustos‟ta %48,3-58,0, Eylül‟de %50,0-

63,2, Ekim‟de %59,5-71,1, Kasım‟da %62,2-72,6 ve Aralık ayında %69,2-76,0 arasında

değiĢtiği, nem oranlarının yaz aylarında daha düĢük, kıĢ aylarında daha yüksek olduğu

görülmektedir.

1.4.6. Basınç

Hava basıncı, yeryüzündeki havanın hareketli veya hareketsiz olmasını etkilediği için

önemlidir. Yüksek basınç Ģartlarının olduğu bir alanda hava, devamlı çökelme eğilimi

gösterir. Bu nedenle kirli hava yükselme ve dağılma Ģansı bulamaz. Yüksek basınç sahaları,

hava kirliliği bakımından olumsuz Ģartlara sahiptir. Alçak basınçlarda (siklon) ise, hava

hareketi yükselici özellik gösterir. Türbülans ve konvektif harekete sahiptir. Kirli havayı

atmosferin üst katlarına taĢıyarak, yükseklerdeki rüzgârlarla dağılmasına neden olur. Bunun

için alçak basınç sahaları hava kirliliğinin dağılması açısından önemli özellikler taĢır.

Güzelyalı istasyonunda yapınla Radiosonde ölçümlerinde, yerden uçurulan bir balona monte

edilen cihazlarla sıcaklık, basınç, nem, rüzgâr yönü ve rüzgar hızı ölçülmekte, ölçüm

sonuçları istasyondaki bir cihazda kaydedilmektedir.

1.4.7. Bulutluluk

Ġzmir il genelinde bulutluluk oranları incelendiğinde, en yüksek oranın Bergama‟da olduğu,

bunu ÖdemiĢ Ġlçesi‟nin izlediği görülmektedir. Ġzmir merkezde yıllık açık günlerin sayısının

144,2 olduğu, 169,4 günün bulutlu olduğu, 51,7 günün ise kapalı olduğu belirlenmiĢtir.

Page 29: doğal yapı

HARĠTA:10:ĠZMĠR ĠLĠ BULUTLULUK ORANI

1.4.8. BuharlaĢma

KıĢ aylarında buharlaĢma miktarı çok düĢük olduğu için, aylık toplam buharlaĢma miktarları

Nisan-Kasım ayları için verilmektedir. Sekiz aylık dönemlerde toplam buharlaĢma miktarları

1194,6 mm ile 1462,7 mm arasında değiĢmiĢ, yıllık ortalama 1373,5 mm olarak

gerçekleĢmiĢtir. Ġzmir‟deki toplam buharlaĢma miktarları, toplam yağıĢlar ile

karĢılaĢtırıldığında çok önemli bir fark görünmektedir. Yıllık toplam buharlaĢma miktarı,

yıllık toplam yağıĢ miktarının yaklaĢık iki katıdır. Bu durum, su kaynaklarımızın çok iyi

korunması ve yönetilmesi gerektiğini göstermektedir.

1.4.9. Mikroklima

Ġzmir kenti sahip olduğu konumu ve alansal özellikleri nedeniyle mikroklima özelliği

taĢıyan birçok alana sahiptir. Ġzmir kentinin mikroklima gereksinimini ve pasif açık alan

ihtiyacının çok büyük bir bölümünü Ġnciraltı- Narlıdere kıyı kesimi, Tahtalı Barajı Koruma

Alanı, KemalpaĢa-Armutlu orman alanı, Menemen-Emiralem, ÖdemiĢ-Bozdağ v.b. bölgeler

karĢılamaktadır.

Değerlendirme

Ġzmir ili doğal kaynak zengini bir bölge olarak değerlendirilebilir. Fakat var olan

potansiyelin korunmaması ve değerlendirilememesi bölgenin doğal yapısının niteliksel ve

niceliksel bozulmalara uğramasına sebep olmaktadır. Bu durum ileride yaĢamsal sorunlara yol

açabilecektir. Bu sebepten dolayı doğal kaynaklarla ilgili tehditler tespit edildikten sonra

Page 30: doğal yapı

alınması gereken önlemler uygulanmalı ve daha da ötesi iyileĢtirme çalıĢmaları ile olası

olumsuz durumlar engellenmelidir.

Ġzmir, Türkiye‟nin rüzgar potansiyelinde üçüncü sırada yer almaktadır. Rüzgar Enerjisi

Potansiyel Atlası‟na göre, Türkiye‟deki rüzgar enerjisi kullanarak elektrik üretmeye uygun

alanların % 30‟u Ege Bölgesi‟ndedir. Ġzmir‟in yer altı zenginliklerinin ekonomik değere

dönüĢtürülebilir miktarda olduğu özellikle vurgulanmalıdır.

Ġzmir ilinde bulunan jeotermal sahaları Aliağa, Balçova, Bayındır, ÇeĢme, Dikili, Bergama,

Seferihisar, Urla ilçelerinde bulunmaktadır. Ġlde yer alan jeotermal kaynaklar ise; kaplıca,

termal turizm, sağlık turizminin yanı sıra sera ısıtması, kentsel ısınma alanlarında da

kullanılabilir niteliktedir.

Enerji kaynakları açısından söylenebilecek en önemli konu; yenilenebilir enerji kaynaklarının

yeterince değerlendirilemeyen bir potansiyele sahip olduğudur. Örneğin 1982-1985 yılları

arasında Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü tarafından Tire-Karateke, Menemen, Torbalı-

Oglanağası yörelerinde biyogaz enerjisi elde etmeye yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Biyogaz

elde edilmesi amacıyla artık Ġzmir ili sınırları içerisinde herhangi bir çalıĢma

yapılmamaktadır. Fakat arıtma tesislerinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi biyogaz eldesi ile temin

etmeleri mümkündür. Ġzmir, Biyodizel konusunda gerek hammaddenin üretilebileceği

karakteristiğe sahip olma açısından, gerek altyapı açısından geliĢime açık bir konuma sahiptir.

Haziran 2007 itibariyle Ġzmir‟de belediyeden ruhsat izni alan 6 firma bulunmaktadır. Bunun

yanında 2007 yılı haziran ayı itibariyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu‟ndan isleme lisansı

alan bir çok firma mevcuttur.

1.5.GENEL ARAZĠ KULLANIM

1.5.1.ORMANLAR

Page 31: doğal yapı

HARĠTA:11:TÜRKĠYE ORMAN VARLIĞI HARĠTASI

Ġzmir ilinde, doğal ve plantasyon olarak 490.617 ha orman bulunmaktadır. Ormanlar

çoğunlukla kayın, kızılçam ve fıstık çamı gibi ağaç çeĢitlerinden oluĢmaktadır. Koru alanı

370369.0.ha, baltalık alanı 120323.5 ha, koru+ bataklık alan ise 490746.5 ha dır. Ġzmir Ġli

dâhilinde kalan orman alanlarının büyük bölümü genel olarak bozuk vasıflıdır. Ġzmir ili

dâhilindeki genel orman sahası 1.173.122,5 hektardır. Bu sahanın 490.692.5 hektarı orman

alanı, 682.430 hektarı ormansız alandır. Ġzmir ilinin %41‟ini oluĢturan 4.810.790 da alan

orman ve fundalık,3.509.839 da alana sahip tarım arazilerinin oranı % 29,2‟dır. Bunu % 22,9

Page 32: doğal yapı

oran ve 2.741.951 da alana sahip diğer arazi ve kalan % 7,0 orana sahip 853.285 da alan çayır

mera arazisidir. Ormanların % 41‟i iğne yapraklı, % 53‟ü yapraklı, % 6‟sı makidir. Arazinin

çok kıymetli olması nedeniyle ormanlar sırtlar ve dere içleri gibi engebeli arazilerde yer

almaktadır.

GRAFĠK:5:ORMAN NĠTELĠĞĠ TABLOSU

Toplam 12 086 112 ha olan arazi varlığının %30‟u tarım arazisidir. Koru ormanının yaklaĢık

olarak tamamı, ibreli ağaçlardan oluĢmaktadır. Ancak bozuk vasıflı olanların %71'ini yapraklı

türlerin oluĢturduğu meĢe ağırlıklı ormanlar meydana getirmektedir. Ġbreli ormanları kızılçam,

karaçam ve az miktarda fıstık çamı oluĢturur. Devlet mülkiyetinde bulunan fıstık çamı sahası

yok denecek kadar azdır. Genel olarak fıstık çamı ormanları özel Ģahısların mülkiyetinde

bulunmaktadır. Özellikle Bergama Ġlçesinin Kozak Yöresinde çam fıstığı üretiminden

geçimini sağlayan küçümsenmeyecek miktarda nüfus bulunmaktadır. Ġzmir Ġli dahilinde kalan

ormanlardan her yıl, mevcut planlara bağlı olarak endüstriyel odun ve yakacak odun asli

ürünü ile reçine, defne yaprağı, kekik gibi tali orman ürünleri üretimi yapılır. Ġzmir ilinin

coğrafi konumunun sunduğu avantajlarla odun dıĢı orman ürünleri (Tali Ürünler) çok zengin

bir potansiyel arz etmektedir. Yapılan planlama çalıĢmaları sonucunda 30 çeĢit üründen 213

Adet plan hazırlanarak üretime hazır hale getirilmiĢtir. Bu ürün çeĢitlerinden bazıları Ada

çayı, Böğürtlen, Çalı süpürgesi, Ceviz, Civan perçemi, Defne, Yabani zeytin, Fıstık çamı

kozalağı, Kantaron, kestane, Kekik, KuĢburnu, Laden, Mantarlar, Menengiç, Siklamen,

KocayemiĢ, Sumak dır. Ġzmir Ġli dâhilinde yetiĢen maki türü bitkiler Ģunlardır. Mersin, defne,

sandal kocayemiĢ, pırnal mesesi, kermes mesesi, katran ardıcı, katırtırnağı, kurtbağrı,

keçiboğan, erguvan, tesbih çalısı, karaçalı, herdemtaze, keçiboynuzu, peruka çalısı,

akçakesme, menengiç, sakız, boyacı sumağı, yabani zeytin (delice), kokarçalı, zakkum,

maden yapraklı ahlat, yabani kuĢkonmaz ile funda olarak da ideal ağaç fundası, pembe çiçekli

funda, erika cinsi bitkiler yetiĢir. (T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, 2010).

Page 33: doğal yapı

1.5.2.ÇAYIR VE MERA ALANLARI

Ġzmir ilinin %41‟ini oluĢturan 4.810.790 da alan orman ve fundalık, 3.509.839 da alana sahip

tarım arazilerinin oranı % 29,2‟dır. Bunu % 22,9 oran ve 2.741.951 da alana sahip diğer arazi

ve kalan % 7,0 orana sahip 853.285 da alan çayır mera arazisidir.

Grafik:6:ARAZĠ KULLANIM GRAFĠĞĠ

Arazi Kullanım potansiyeli kapsamında sayısallaĢtırılan verilerden, sulu tarım alanları ve özel

ürün alanları yerleĢme için esik alınmaktadır. Ġzmir ilinin çoğunluğunu zeytinliklerin

oluĢturduğu özel ürün alanları 62018,00 hektar olup, toplam alanın %11,21‟ini

oluĢturmaktadır. Sulu (sulanabilir) tarım alanları 56.540 hektar olup, toplam alanın %7,8‟ini

oluĢturmaktadır. Sulu tarım alanları Gediz ve Küçük Menderes Vadisi ile bunların kollarının

oluĢturduğu alüvyonsal ovalar ile küçük kıyı düzlükleri ve vadilerde yer almaktadır. Özel

mahsul alanları ise kıyı düzlüklerinin yanı sıra az eğimli yamaçlar ve dağlık bölgelere geçiĢ

alanlarında yer almaktadır.

0

50

100

150

200

250

300

350

400

450

500

Tarım alanı Çayır mera alanı Orman fundalık Tarım dışı alan

Alan(ha)

Oran

Page 34: doğal yapı

1.6.BĠYOLOJĠK ÇEġĠTLĠLĠK

1.6.1.FLORA

1.6.1.1.Habitat ve Toplulukları

Endemizm: Ġlde tür ve tür altı kategoriler düzeyinde toplam 114 endemik taxon belirlenmiĢtir.

Bu rakam toplam floranın % 6.59‟unu oluĢturmaktadır. Türkiye florasındaki endemizm

oranının yaklaĢık % 33 olduğu düĢünülürse, bu değerin son derece düĢük olduğu görülür.

Bunda da yörenin yüksek endemizm oranına yol açacak önemli yükselti, mikroklim, kayaç ve

toprak farklılıklarının olmayıĢı neden olarak gösterilebilinir. Endemik taxonların familyalara

göre dağılımında baĢta gelen endemik türlerin Bozdağ ve Nif Dağı‟nda görülmesi aynı bölge

içindeki ani bir yükseltinin ne kadar önem teĢkil ettiği görülür.

1.6.1.2. Türler ve Popülasyonları

Ġlde 129 familyanın 620 cinsine ait 1654 tür bulunmaktadır. Alt tür ve varietelerin ilavesi ile,

tür ve tür altı kategorilerdeki taxon sayısı ise 1728‟dir. Buna göre en çok taxon içeren familya,

Leguminosae olup (%10.93), bunu Compositae (%10.65), Gramineae (%9.61), Labiatae

(%5.09), Umbellifereae (%4.28), Crucıferae (%4.11), Caryophllceae (%4.11), Liliaceae

(%4.05), Rubiaceae(%2.72), Ranunculaceae (%2.55), Orchidaceae (%2.49) izlemektedir.

1.6.1.3.Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtı, Tabiatı Koruma Alanları ve Diğer

Hassas Yöreler

Ġzmir Ġli sınırları içerisinde Milli Park, Tabiat Parkı ve Tabiatı Koruma Alanı

bulunmamaktadır. Ayrıca ilde 10 adet Tabiat Anıtı bulunmakta olup, bilgileri aĢağıda yer

almaktadır;

1. Anadolu Kestanesi: 600 yasında,1994.

2. TaĢdede Pırnal Mesesi:250 yasında,1994

3. Kunduracı Çınarı: 980 yasında,1994

4. Teos Menengici:350 yasında, 1994

5. Ovacık Köyü Anadolu Kestanesi:1995

6. Yarendere Fıstık Çamı:150 yasında, 1995

7. Ġlkkursun Çınarı: 300 yasında,1995

8. YemiĢçi Çınarı: 350 yasında, 1995

Page 35: doğal yapı

9. Fıstık Çamı: 105 yasında,1995

10.Kadınlar Kuyusu Koca Menengici: 600 yasında,1995

1.6.2. FAUNA

1.6.2.1.Habitat ve Toplulukları

Ġlde çeĢitli habitatlar bulunmaktadır. Bu habitatlar, sulak alanlar (doğal göller, dalyanlar,

lagünler, denizel ortam) ve karasal ortamlardan oluĢmaktadır. Ġldeki değiĢik habitatlarda

yaĢayan, Ulusal ve Uluslar arası SözleĢmelerle koruma altına alınmıĢ olan pek çok hayvan

türü mevcuttur.

1.6.2.2.Türler ve Popülasyonları

42 deniz balığı türü bulunmaktadır. Ayrıca ilde 7 amfibi türü (çalı, ağaç ve nemli alanlar gibi

çeĢitli alanlarda), 17 sürüngen türü (taĢlık, kayalık gibi alanlarda), 16 memeli türü (mağara,

bataklık, çalılık ve orman gibi alanlarda) yaĢamaktadır.

1.6.2.3.Ülkemizin Taraf Olduğu Uluslararası SözleĢmeler Uyarınca Korunması Gerekli

Alanlar “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yasama Ortamlarını Koruma SözleĢmesi” (Bern

SözleĢmesi) Uyarınca Koruma Altına Alınmıs Alanlardan“Önemli Deniz Kaplumbağası

Üreme Alanları”nda Belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri, “Akdeniz Foku Yasama ve

Üreme Alanları”

Ġlde 4 adet yaban hayatı koruma sahası, 2 adet üreme alanı bulunmaktadır.

Kus Cenneti (Homa Dalyanı) Yaban Hayatı Koruma Sahası

Ġzmir Kus Cenneti; Ġzmir‟in 25 km. kuzeybatısında, Gediz Nehrinin eskiden döküldüğü yerde,

tuzcul ve tatlı su bataklıkları, koylar, tuzlalar ve lagünlerden (dalyan) oluĢan 19.400 ha.lık

Gediz Deltası içinde 8000 ha. Alanı kapsayan geniĢ bir kıyı sulak alandır. Gediz deltasının

binlerce yıl süren doğal oluĢumu sırasında, birçok lagün, gölcük ve bataklık meydana

gelmiĢtir. Bunlar içinde en önemlileri

Page 36: doğal yapı

Kırdeniz, Homa ve Çilazmak lagünleridir. Ġzmir Kus Cenneti, derinlikleri 20–150 cm.

arasında değiĢen ve I. Derece Doğal Sit Alanı olan bu lagünleri sınırları içine almaktadır.

Kırdeniz Lagünü, eski adı Agria limanı olan Kırdeniz Limanının hemen güneyindedir. Ġzmir

Kus Cenneti, 1980 yılında Su KuĢları Koruma ve Üretme Alanı ilan edilmiĢtir. Alanın coğrafi

koordinatları 38 derece 17 dakika kuzey, 26 derece 48 dakika doğudur. Tuzla‟da tuzcul

bitkiler hakimdir. Sazlıklarda ve kanallarda saz, kamıĢ, kafa otu, kumluk alanlarda ılgın,

tepelerde ise çiriĢ otu, kekik, çitlembik, incir ve meĢe bulunmaktadır. Bölgede basta balıklar

olmak üzere memeliler, sürüngenler ve çeĢitli türden çok sayıda hayvan barınmaktadır.

Dalyanlarda, tatlı su kanallarında ve sazlıklarda; levrek, çipura, kefal türleri, vatoz, ispinoz,

barbunya, tekir, gümüĢ, dil, sazan, yılan balığı ve acı balık bulunmaktadır. Balık üretimi

yıllara göre 15 ile 40 ton arasında değiĢmektedir. Ekolojik yönden bol gıdalı (eutrophic) bir

sulak alan alan özelliği taĢıyan bölge; kus varlığı yönünden ülkemizin en önemli sulak

alanlarından biridir. Bugüne kadar 210 kus türü gözlenmiĢ, bunlardan 50‟sinin burada

kuluçkaya yattığı tespit edilmiĢtir. Uygun iklim koĢulları yanında, tatlı ve tuzlu su su

ekosistemlerinin bir arada bulunması, zengin ve değiĢik habitatlara sahip olması nedeniyle

çeĢitli türden çok sayıda su kuĢuna son derece uygun üreme, beslenme, konaklama, kıllama

olanağı sağlamaktadır. Derinlikleri 0.2 ile 1.5 m arasında değiĢen lagünlerin, 30-40 m

arasında değiĢen sığ kesimleri flamingo ve ördekler için çok önemli besin alanlarıdır. Tuz

Gölü‟nden sonra Türkiye‟nin en önemli tuz üretim sahası ve en büyük deniz tuzlasıda delta

sınırları içerisindedir. Bölgede baĢlıca 59 kuĢ türü bulunmaktadır.

1985yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı‟nca Leukai antik kentini oluĢturan Üç Tepeler

Mevkii, I.Derece Arkeolojik Sit Alanı, doğal sazlıkları oluĢturan kısım I. Derece Doğal Sit

Alanı ve yaban hayatı koruma sahasının geri kalan kısmını da II. Derece Doğal Sit Alanı

olarak tescil edilmiĢ, 1999 yılında da II. Derece olan kısmın tamamı I. Derece Doğal Sit

Alanına dönüĢtürülmüĢtür. Çevre Bakanlığı da Ġzmir Kus Cenneti„ni de kapsayan Gediz

Deltasını 1998 yılında sulak alanların korunması ile ilgili olan Uluslararası Ramsar

SözleĢmesi kapsamına dahil etmiĢtir. Sahada bir Ziyaretçi Merkezi, bölgenin değiĢik

yerlerinde 3 adet Kus Gözlem Kulesi, 1 adet Kus Gözlem Kulübesi bulunmaktadır. Ġzmir Kus

Cenneti‟nde Ġzmir Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Ege Doğa Derneği ve Ege Üniversitesi Kus

Gözlem Topluluğu ile ortaklasa yapılan 29-30 Ocak 2000 de kıs ortası sayımına göre 98 türe

ait 76684 birey, 26 Ocak 2002 de 86 türe ait 81232 birey tespit edilmiĢtir.

Gebekirse Gölü Yaban Hayatı Koruma Sahası

Page 37: doğal yapı

Ġzmir ili Selçuk ilçesi Zeytinköy‟de bulunmaktadır. Sahanın büyüklüğü 1000 ha'dır. Saha

topoğrafik yapısı dolayısıyla biyolojik özellikler bakımından zenginlikler göstermektedir. Bu

nedenle karada, tatlı suda, tuzlu suda ve bataklıkta yasayan birçok memeli, kus ve

sürüngenlerle Akdeniz iklimini karakterize eden zengin bitki türlerini bünyesinde

toplamaktadır. Gerek fauna gerekse flora bakımından çok zengindir.

Bayındır-Ovacık Arpadağ Ormanları Yaban Hayatı Koruma Sahası

Ġzmir ili Bayındır ilçesi Ovacık köyü ve yaylası içinde 8062 ha'lık karaçam ve kestanelik alan

üzerine kurulmuĢtur. Sahanın sınırları Bayındır, Sarıyurt, Ovacık, Kızıloba, Hisarlık, Ergenli,

Dereköy ve Kızılağaç Köyleri mülki hudutları içinde yer almaktadır. Yörede yapılan inceleme

ve gözlemler neticesinde sayısı tam olarak bilinmemekle beraber karacanın varlığı tespit

edilmiĢ, koruma altına alınmıĢtır.

Karaada (EĢek Adası) Yaban Hayatını Koruma Sahası

Ġzmir ili ÇeĢme ilçesi Karaburun yarımadaları arasında bulunan Karaada 1994 yılında Yaban

Hayatını Koruma sahası olarak tescil edilmiĢtir. Tamamı Devlet Ormanı olarak

sınırlandırılmıĢ adanın büyüklüğü 669.5 ha'dır. Adada mevcut keklik, tavsan, yabandomuzu

ve yabani eĢekler gibi hayvanlara ek olarak 1997 yılında 1‟i erkek, 2„si diĢi ve 3 adet yaban

keçisi bırakılmıĢ olup sayılarının 20 civarında olduğu anlaĢılmıĢtır. Adada bulunan yabani

eĢekler adanın simgesi haline gelmiĢ olup adaya halk arasında Goni (Karaada), EĢek Adası da

denmektedir. Hayvanların beslenmesi için adanın her yeri müsaittir. Kuyudan rüzgar gülü ile

su çekilerek 20 m uzunluğundaki yalaklara akıtılarak yaz boyunca su ihtiyaçları

sağlanmaktadır.

Akdeniz Foku Yasam ve Üreme Alanları

Ġlin Foça ilçesi kıyıları ve Karaburun Yarımadası, dünyanın en nadir oniki memelisinden biri

ve Avrupa‟nın en nadir canlı türü olan Akdeniz Foku‟na (Monachus monachus) yasama,

beslenme ve üreme alanı oluĢturmaktadır. Akdeniz Fokları, Foça‟da bulunan Orak Adası-

Siren Kayalıkları‟nı ve Karaburun‟da bulunan Ayıbalığı Mağarası‟nı uymak ve yavrularını

dünyaya getirmek için kullanmaktadırlar. Kıyılardaki plansız ve aĢırı yapılaĢmalar, deniz

Page 38: doğal yapı

kirliliği, aĢırı ve yasadıĢı balık avcılığı, bazı turistik faaliyetler nedeniyle rahatsız edilmeleri

ve kıyılarda kurulan balık çiftlikleri nedeniyle fokların yasam alanları bozulmakta ve sayıları

azalmaktadır. Bütün bu nedenlerden dolayı, Akdeniz Foku‟nun Türkiye‟de korunması

amacıyla Foça Yerel Fok Komitesi ile SAD-AFAG tarafından hazırlanan ve Türkiye Ulusal

Fok Komitesi ile Çevre Bakanlığı tarafından onaylanan Foça Pilot Projesi, Temmuz 1993‟te

WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı)‟nın desteği ile hayata geçirilmiĢtir. Projenin sonucunda

alınan önlemler ve kısıtlamalar Ģunlardır: Fokların Foça‟da en sık kullandıkları alan olan Orak

Adası-Siren Kayalıkları koruma alanı ilan edilmiĢ (Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi) ve

alanda küçük balıkçıların balık avlamaları hariç her türlü insan faaliyeti (yüzmek, dalmak,

karaya çıkmak, demirlemek vb.) yasaklanmıĢ, Çevre Bakanlığı tarafından Foça Belediyesi‟ne

tahsis edilen “Çevre” isimli sürat teknesiyle yapılan denetimler sonucunda, yasadıĢı balıkçılık

faaliyetleri büyük oranda engellenmiĢ, bölgede 2 mil mesafe içerisinde her türlü sürütme

ağları ve gırgır ağı ile avcılık yasaklanmıĢ, yasaklanmıĢ olan trata takımlarının yasadıĢı

kullanımına engel olmak amacıyla kıyı kesimine beton ve demirden yapılan su altı engelleri

yerleĢtirilmiĢ, yasadıĢı trol ve trata avcılığına engel olmak ve su altı yaĢamını canlandırmak

amacıyla yapay resifler oluĢturulmuĢ, arazi çalıĢmaları sırasında elde edilen bilgiler

kullanılarak hazırlanan raporlar, Foça ve çevresinde yapılması planlanan, çevreye zarar

verecek bazı inĢaatların ve faaliyetlerin önlenmesinde etkili olmuĢtur. Aynı zamanda yapılan

eğitim programları çerçevesinde kamuoyunu bilinçlendirme çalıĢmaları yapılmıĢtır.

Deniz Kaplumbağası Üreme Alanları

Ġlde, nesli tehlike altında olan diğer türlerden olan Deniz Kaplumbağası türlerinin (Caretta

caretta, Chelonia mydas, Dermochelys coriacea) üreme alanı bulunmamakla beraber, üreme

mevsiminde kıyılarımızda ölü ya da yaralı halde birçok kaplumbağaya rastlanmaktadır. Ġlimiz

kıyılarında da yaĢamlarını sürdüren bu türlerin (deniz kaplumbağaları ve Akdeniz Foklarının)

korunmasının sağlanması amacıyla alınacak tedbirleri saptamak için “Deniz Sürüngenleri ve

Memelileri Eylem Planı” toplantısı Müdürlüğümüz koordinatörlüğünde ilgili kurum ve

kuruluĢların katılımıyla yapılmıĢtır.

1.7.TARIM

1.7.1.Genel Tarımsal Yapı

Page 39: doğal yapı

Türkiye tarım alanlarının %12,32‟si TR 3 Ege bölgesinde olup 3.204.470 ha.‟dır. Bunun

%11,60‟ı tarla alanı, %19,30‟u sebze bahçeleri, %24,57‟si meyvelikler ve %7,18‟i nadas alanı

oluĢturmaktadır. TR3 Ege Bölgesinde en fazla tarım alanı Afyonkarahisar‟da, en az tarım

alanı ise UĢak‟ta bulunmaktadır. TR3 Ege bölgesinde tarım alanının yaklaĢık 2/3‟ü ekilen

tarla alanıdır. TR3 Ege bölgesinde ekilen tarla alanlarının %63,25‟i TR33 Manisa alt

bölgesinde bulunmaktadır. Sonra sırasıyla %27,10 ile TR32 Aydın ve %9,15 ile TR31 Ġzmir

alt bölgesi takip etmektedir. Türkiye‟nin örtü altı dahil sebze alanları; oransal olarak Ege ve

Marmara bölgelerinde yoğunlaĢtığı görülmektedir. TR3 Ege Bölgesinde ise sebze

bahçelerinin alt bölgeler arasında birbirine yakın oranlarda dağıldığı görülmektedir.

Türkiye‟de iĢlenen tarım arazisinin %12,69‟u bahçe bitkileri tarımında kullanılmasına karĢın

bahçe bitkilerinin bitkisel üretim değerindeki payı ise %55,76‟dır. Ülkemizde meyvelik

alanının en yüksek olduğu bölge %10,4 ile Karadeniz bölgesi olup, onu %8,16 ile TR3 Ege

Bölgesi izlemektedir. TR3 Ege bölgesinde

meyveliklerin yarısından fazlasına TR32 Aydın alt bölgesi sahiptir. TR33 Manisa Alt Bölgesi

ile TR31 Ġzmir Alt Bölgesi yaklaĢık olarak aynı oranda meyveliklere sahiptir. En fazla nadas

alanı Afyonkarahisar‟da (159.078 ha.), en az nadas alanı Ġzmir‟de (3.408 ha.) bulunmaktadır.

12.086.112 da. Yüzölçümüne sahip Ġlde tarım yapılan topraklar 3.448.944,8 da. olup ilin

yaklasık %28.54‟ünü oluĢturmaktadır. Ġlde 115 tür bitkisel ürün yetiĢtirilmektedir. YetiĢtirilen

en önemli ürünler zeytin, pamuk, tütün, hububat, üzüm, domates ve biberdir. Ġl arazilerinin

parsel büyüklüğü olarak% 42‟si 10 dekardan küçük, %27‟si 10-20 da., %19‟u 20-50 da,

%9‟u 50-100 da ve kalanı 100 dekardan büyüktür. Tarımsal isletmelerin %65,5‟inde bitkisel

üretim, %37,2‟sinde hayvansal üretim ve %2,3‟ünde hayvansal üretimle birlikte bitkisel

üretim yapılmaktadır.

Page 40: doğal yapı

GRAFĠK:7:TARIM ALANLARI KULLANIM DURUMU

Tarım29%

Orman41%Mera,

Çayır4%

Diğer26%

İzmir İli 2008 Yılı Arazi Dağılımı

Tarım29%

Orman41%

Mera, Çayır7%

Diğer23%

İzmir İli 2006 Yılı Arazi Dağılımı

Page 41: doğal yapı

Grafik:8 Grafik:9

1.7.1.1.Tarımsal Üretim

Tarım alanlarının %51.45‟ini oluĢturan 1.774.505,8 dekarı sulanmakta, kalan 1.674.439,1

dekar alanda kuru tarım yapılabilmektedir. DSĠ etüd sonuçlarına göre sulanabilecek tarım

arazisi alanı 3.041.650 dekardır.

Grafik:10 Grafik:11

Tarım29%

Diğer71%

Alan (da)

Kuru Tarım49%

Sulu Tarım51%

Alan (da)

Page 42: doğal yapı

Grafik12

1.7.1..2. Bitkisel Üretim

Meyve ve diğer uzun ömürlü bitkilerin tarımının yapıldığı alan toplamı 1.401.039,0 dekardır.

Sebze ve süs bitkileri alanı toplamı 420.951,2 dekar, tarla alanları toplamı 1.456.716,6

dekardır.

Page 43: doğal yapı

Grafik13: Grafik 14

20080

200000

400000

600000

800000

1000000

1200000

1400000

1600000

Tarla AlanıZeytinlik

936342896273

2008

20060

50000

100000

150000

200000

250000

300000

350000

400000

450000

SebzeMeyve Bağ

134274

158956

Page 44: doğal yapı

Grafik:15 Grafik:16

2008

20060

5000

10000

15000

20000

25000

30000

35000

40000

45000

NarenciyeNadas

2008

2006

0

2000

4000

6000

8000

10000

12000

KavaklıkSüs Bitkileri

78507559

Page 45: doğal yapı

1.7.1.3.Tarla Bitkileri

1.7.1.3.1.Buğdaygiller

Buğday: Yıllara göre değiĢmekte birlikte en

geniĢ alanda ekilisi yapılan tarla bitkisidir.

Tüm ilçelerde ekilisi olan buğday, 2008

yılında 398.954da alanda ekmeklik ve 52.512

da alanda durum ekilmiĢtir. Üretim miktarı

iklim koĢullarına bağlı olarak değiĢmekle

birlikte yüksek verimli hibrit çeĢitlerin

kullanılması ile artmaktadır. 2008 yılı üretim

miktarı 160.602 ton ekmeklik ve 23.986 ton

durum olmak üzere 184.588 tondur

GRAFĠK:17:

2008

2004

420000

430000

440000

450000

460000

470000

480000

490000

500000

Buğday

451066

493516493450

Page 46: doğal yapı

Grafik 18 Grafik:19

Arpa: Arpa hayvan yemi olduğu kadar münavebe bitkisi olarak önem taĢır. Bira ve yem

sanayi için önemli olmasına karsın ekonomik olmadığı için ekiliĢ alanı azalmaktadır. Ġlde

2008

2006

2004

0

20000

40000

60000

80000

100000

120000

140000

160000

180000

MısırArpa

115208113389

111630

2008

2004

0

5000

10000

15000

20000

25000

Yulaf Çavdar

88988333

6500

Page 47: doğal yapı

1970‟li yıllarda 250.000 dekara ulasan arpa ekim alanları 1990 „lı yıllarda 130.000 dekara

düĢmüĢtür. 2008 yılında 115.208 da alanda arpa ekimi yapılmıĢ ve 31.940 ton arpa

üretilmiĢtir.

Dane Mısır: Gıda ve yem sanayinin önemli ham maddesi olan mısırın üretimini artırmak

amacıyla Ġzmir ilinde uygulanmakta olan ikinci ürün projeleri ve yüksek verimli hibrit

tohumlar sayesinde dane verimi artmıĢtır. 2007 yılı ekiliĢ alanı 106.964 da, üretim miktarı

105.306 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı 106.964 da, üretim miktarı 191.973 tondur. Yaygın

olarak yüksek verimli, orta erkenci hibrit çeĢitlerin ekilisi yapılmaktadır.

Yulaf: Ġzmir ilinde 2006 yılı yulaf ekilisi 13.115 da üretim miktarı 2.590 tondur. 2008 yılı

ekilisi 17.161 da alanda üretim miktarı 3.823 tondur.

Çavdar: Ġzmir ilinde 2006 yılı çavdar ekilisi 8.333 da üretim miktarı 1.642 tondur. 2008 yılı

ekilisi 8.898 da alanda üretim miktarı 1.830 tondur.

1.7.1.3.2.Baklagiller

Grafik:20

0

1000

2000

3000

4000

5000

6000

7000

Nohut

Kuru FasulyeBakla

İZMİR İLİNDE YILLARA GÖRE BAKLAGİL EKİM ALANLARI(da)

2008

2006

2004

Page 48: doğal yapı

Nohut: 2006 yılında 3.141 da üretim miktarı 432 ton iken 2008 yılında 2.925 da alandan

421,5 ton üretim sağlanmıĢtır.

Kuru Fasulye: 2006 yılında 3.538 da alanda ekilip 637 ton olan üretim miktarı, 2008 yılında

3.164da alanda ekilip 581,8 ton ürün alınmıĢtır.

Bakla: 2006 yılı bakla ekiliĢ alanı 2.583 da, üretim miktarı 565 ton iken 2008 yılında 2.323

da alanda 494,7 ton üretim yapılmıĢtır. Diğer baklagillerden bezelye ve börülcenin ekiliĢ

alanında önemli bir değiĢme olmamıĢtır. Bu ürünlerin verimlerindeki artıĢ üretim miktarını

artırmıĢtır.

1.7.1.3.3.Yem Bitkileri

TR3 Ege Bölgesinde en fazla hayvan varlığına sahip olan Ġzmir‟de son yıllarda yem ihtiyacını

karĢılamak amacıyla yem bitkileri tarımına önem verilmektedir. Tarla bitkileri içerisinde yem

bitkilerinin ekiliĢ alanı payı 2007 yılında % 25,12 iken 2008 yılında % 38,16‟ ya ulaĢmıĢtır.

Yem bitkileri üretiminin destekleme kapsamına alınması, süt sığırcılığının geliĢmesi ve kültür

ırkı hayvan çeĢitlerinin yaygınlaĢması ile üretim hızla geliĢmiĢtir. Ġzmir ili kesif yem

üretiminde kendine yeterli olup, diğer illere yem bitkisi satısı yapılmaktadır. En önemli yem

bitkileri mısır (silaj), yonca, fiğ ve yem Ģalgamıdır.

Mısır (silaj): Hayvancılığın geliĢmesi ve yem bitkisi desteklemelerinin verilmesi üzerine

üretimi en fazla artan ve Ġzmir ilinde en yüksek ekiliĢ alanına sahip yem bitkisidir. Pamuk

üretimini bırakan üretici bu ürüne yönelmiĢtir. Birinci ve ikinci ürün olarak ekiliĢ alanı 2006

yılında 331.742da, üretim miktarı 1.612.885tondur. 2008 yılında 350.113 da alanda

1.592.469ton silaj mısır üretimi sağlanmıĢtır.

Fiğ: Mısır (silaj)‟dan sonra en fazla ekilen yem bitkisidir. KıĢlık ikinci ürün olarak buğday ve

pamuk anızına ot üretimi ve yeĢil gübre ihtiyacını karĢılamak amacıyla ekilmektedir. Yazlık

ürünlerin ekilisinden önce hasadı yapılabildiğinden yaygınlaĢtırılması gereken bir yem

bitkisidir. Ülkemizde yas ot payı % 4‟tür. Ġlimiz 2007 yılı ekilisi 42.328 da kuru ot, 24.492 da

yeĢil ot ve 250 da dane olmak üzere 67.070 da üretim ise 25.639 ton yeĢil ot, 15.843 ton kuru

ot ve 35 ton danedir. 2008 yılında 50.356 da kuru ot, 16.230 da yeĢil ot ve 350 da dane olmak

Page 49: doğal yapı

üzere 66.936 da alanda ekim yapılmıĢ ve 20.344 ton yeĢil ot, 21.997,5 ton kuru ot ve 53,3 ton

dane üretilmiĢtir.

Yem ġalgamı: 2008 yılında ekiliĢ alanı en fazla olan üçüncü yem bitkisi türü yem Ģalgamıdır.

2007 yılında 46.730 da alanda ekimi yapılmıĢ ve 273.251 ton üretim sağlanırken, 2008 yılında

47.700 da alanda 281.190,6 ton üretim sağlanmıĢtır.

Yonca: En fazla ekim alanına sahip dördüncü yem bitkisi yoncadır. 2007 yılında kuru ot

yetiĢtiriciliği için 30.554 da, yeĢil ot yetiĢtiriciliği için 6.857 da olmak üzere toplam 37.411 da

alanda ekilmiĢ olup üretim miktarı 45.393 ton kuru ot ve 33.925 ton yeĢil ot üretilmiĢtir. 2008

yılında 6.915 da alanda yeĢil ot ve 42.405 da alanda kuru ot ekimi yapılmıĢ ve 44.562 ton

kuru, 28.115 ton yeĢil ot üretilmiĢtir. Ġzmir ilinde bu dört yem bitkisi dıĢında hasıl mısır,

tritikale, sudan otu, sorgum, hayvan pancarı ve üçgül ekilisi yapılmaktadır.

1.7.1.3.4.Endüstriyel Bitkiler

Grafik:21

2008

2004

100000

105000

110000

115000

120000

125000

130000

135000

Patates

113030

123360

131150

Page 50: doğal yapı

Pamuk: Ġzmir ilinde tarımı yapılan tarla bitkileri içerisinde en geniĢ ekiliĢ alanına sahip

bitkidir.. Karlılık durumuna göre ekiliĢ alanı her yıl değiĢmektedir. Son yıllarda üretim

maliyetinin artması, satıĢ fiyatını düĢmesi ve ithalat nedeniyle üretim alanı hızla

azalmıĢtır.Türkiye‟nin ve dünyanın en kaliteli pamuğu olan “mıntıka” Ġzmir ilinde

yetiĢmektedir. 1980‟li yıllara kadar önemli bir pamuk ihracatçısı olan Türkiye, bu dönemden

sonra dünyanın önde gelen pamuk ithalatçısı ülkelerden olmuĢtur. 1980–84 yıllarında % 4

olan dünya ticaretindeki payımız 2003–2004 yılında % 1 „e düĢmüĢtür. Pamuk üretimimiz

1980–2000 döneminde % 7 oranında gerilemiĢtir. Maalesef ülkemiz, pamukta dıĢa bağımlı bir

ülke haline gelmiĢtir. Ġzmir pamuk üretiminin ülke payına oranı 2003 yılı itibariyle % 9,1

seviyesindedir .2007 yılı pamuk ekiliĢ alanı 342.106 da, üretimi ise 132.318 tondur. 2008

yılında pamuk ekiliĢ alanı 208.493 da, üretimi ise 91.397,8 tona gerilemiĢtir. Ġzmir‟de

Menderes, Bergama, Torbalı, Dikili ve Kınık ilçelerinde ekimi yapılmaktadır.

Patates: Özellikle ÖdemiĢ, Kiraz, Tire, Beydağ ve Bayındır ilçelerinde yetiĢtirilir. ÖdemiĢ

ilçesi patates üretimi Ege Bölgesinin yemeklik ihtiyacını karĢılamaktadır. 2007 yılı birinci ve

ikinci ürün ekiliĢ alanı 112.237 da, üretim miktarı 287.363 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı

113.030 da üretim ise 284.025tondur. EkiliĢ alanları turfanda yemeklik patates üretimine

yöneliktir. Pazarlama ağları geliĢtiği takdirde üretimi 6-8 kat artırmak mümkündür.

Page 51: doğal yapı

Grafik 22 Grafik 23

Tütün: Geleneksel bir ürün olan tütün, diğer bitkilerin ekonomik olarak yetiĢtirilip, tarımın

yapılamadığı kıraç ve fakir arazilerde küçük aile isletmeleri seklinde yetiĢtirilmektedir.

Dünyanın en kaliteli tütününün yetiĢtirildiği Ġzmir ilin‟de üretim kota konulması nedeniyle

hızla azalmıĢtır. 2006 yılı ekiliĢ alanı 81.212da, üretimi ise 6.227 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı

50.195 da, üretimi ise 4.035tondur.

2008

2004

0

20000

40000

60000

80000

100000

120000

Tütün

50195

81212

103900

2008

2004

0

2000

4000

6000

8000

10000

12000

14000

Ayçiçeği

11520

12807

10530

Page 52: doğal yapı

Ayçiçeği: 1970‟li yılların basında 200 ton olan ayçiçeği üretimi 1979 yılından itibaren düzenli

bir artıĢ göstermiĢtir. 2007 yılında 10.896 da alanda ayçiçeği ekilmiĢ ve 1.312 ton yağlık ve

86 ton çerezlik ayçiçeği üretilmiĢtir. 2008 yılında 11.520 da alandan 1.775 ton yağlık ayçiçeği

üretimi yapılmıĢtır.

1.7.3.5.Bahçe Bitkileri

1.7.3.5.1.Meyve Üretimi

Ekolojik koĢulların uygunluğuna bağlı olarak Ġzmir ilinde 2008 yılında 936.342 da zeytin

alanı, 274.153 da meyve alanı, 134.274 da bağ alanı ve 44.680 da narenciye alanı olmak üzere

toplam 1.389.449 da alanda meyvecilik yapılmaktadır. Ġzmir ilinde 4 yumuĢak çekirdekli, 8

tas çekirdekli, 4 sert kabuklu, 3 turunçgil, 4 üzümsü meyve, 4 subtropikal meyve ve 2

aromatik olmak üzere 29 meyve türü yetiĢtirilmektedir. 2006 yılı verilerine göre ülkemiz

zeytin (yağlık) üretiminin % 23,00‟ü, Kiraz üretiminin %17,14‟ü ve mandalina (satsuma)

üretiminin %14.03‟ü Ġlimizde gerçekleĢmektedir.

Mandarin: Önemli bir mandarin üretim merkezi olan Ġzmir ilin‟de 2008 yılında 97.909ton

satsuma, 44tonu diğer çeĢitler olmak üzere 97.953 ton üretim yapılmaktadır. 1970 yılında 1

milyon kadar olan meyve veren ağaç sayısı 1992 yılında 1.214.600‟e ve 2008 yılında

1.584.573„e ulaĢmıĢtır.

Zeytin: 2008 yılı Ġzmir ili zeytin üretimi 31.617 ton sofralık ve 319.194 ton yağlıktır. Elde

edilen yağ miktarı 65.968 tondur. 2007 yılında 1.033.245 ad. Sofralık ve 12.216.328 ad yağlık

olmak üzere toplam 13.249.573 adet olan meyve veren ağaç sayısı 2008 yılında 1.068.785

adet sofralık ve 12.355.610 adet yağlık olmak üzere toplam 13.424.395 adede ulaĢmıĢtır.

Zeytinin verimi yıllara göre peryodizite sebebiyle değiĢmektedir. Son yıllardaki kuraklık

verimi olumsuz olarak etkilemiĢtir. Ġzmir, safralık, Ayvalık yağlık, uslu, memecik ve Gemlik

üretimi yapılan önemli zeytin çeĢitleridir.

Ġncir: 2008 yılı incir üretimi 21.085 tondur. 1970‟li yıllarda 800.000 olan meyve veren ağaç

sayısı 1992 yılında 1.350.820 adet, 2008 yılında 1.336.710 adet olmuĢtur. Ġncir verimi uzun

Page 53: doğal yapı

yıllar 30-66kg/ağaç arasında, üretim 22.000-55.000ton arasında dalgalanmıĢtır. Kuraklık

üretimi olumsuz olarak etkilemektedir. En yaygın çeĢitler Bardacık ve sarı loptur.

Kestane: Türkiye üretimini %16‟sını oluĢturan Kestane ÖdemiĢ, Beydağ, Kiraz ve Tire‟de

yetiĢmektedir. Toplam meyve veren ağaç sayısı 1970 yılında 140.000 iken 2008 yılında

305.000 adet olmuĢtur. Aynı yıl kestane üretimi 7.861 tondur. Sarı haĢlama, kara haĢlama ve

ıĢıklar en çok yetiĢtirilen kestane çeĢididir.

ġeftali: Türkiye üretiminin % 8‟lik kısmını üreten Ġzmir ilinde 1973 yılında 566.700 olan

meyve veren ağaç sayısı 2008 yılında 6.630 si nektarin olmak üzere 1.342.040 olmuĢtur.

Ancak 1970 yılından sonra kuruma, yaslanma, kuraklık ve kirazın ekonomik olarak ön plana

çıkması sonucu cazibesini yitirmiĢtir. 2008 yılı üretimi 55.380 ton Ģeftali ve 132 ton

nektarindir. En önemli üretim merkezleri Selçuk, KemalpaĢa, Tire, Torbalı ve Menemen „dir.

Kiraz: Ġzmir ilinde kiraz üretiminin yaklaĢık % 13‟ü gerçekleĢtirilmektedir. 1973 yılında

194.440 olan ağaç sayısı kirazın ekonomik olarak ön plana çıkmasıyla hızla artmıĢ ve 2007

yılında 1.878.742 adet, 2008 yılında 2.064.976 adede ulaĢmıĢtır. Kiraza yöneliĢte dıĢ satıma

yönelik kaliteli ve erkenci çeĢitler geliĢtirilmesi ve ekonomik olarak gelirinin yüksek olması

önemli etmenlerdir. 2008 yılında kiraz üretimi 31.940 ton olmuĢtur.

Üzüm: Ġzmir ilinde 2008 yılı üzüm üretimi 33.792 ton çekirdekli sofralık, 57.880 ton

çekirdeksiz sofralık, 735 ton çekirdekli kurutmalık, 27.815 ton çekirdeksiz kurutmalık ve

18.714 ton Ģaraplıktır. Türkiye üretimindeki payı % 6 civarındadır. Üzüm üretiminin % 75‟i

dünya pazarlarında ısrarla aranan sultaniyedir. Diğer önemli çeĢitler razakı, perlet ve

alphonsedir. Ġlimizde toplam 129.661 da alanda bağcılık yapılmaktadır. ġaraplık üzüm üretimi

son yıllarda artıĢ göstermektedir.

Nar: 2008 yılı üretimi 3.310 ton, meyve veren ağaç sayısı 119.820 adettir.

1.7.3.5.2.Sebze Üretimi

Ġlin önemli sebze üretim merkezlerinden biridir. 24 değiĢik türde üretim yapılmaktadır.

Domates, biber, hıyar, karpuz, marul, enginar, bamya ve fasulye önemli sebzelerdir. 2006 yılı

Page 54: doğal yapı

verilerine göre ülkemiz enginar üretiminin %32,48‟i, hıyar (turĢuluk) üretiminin % 27,17‟si,

domates (salçalık) üretiminin %17,83‟ü ve ıspanak üretiminin % 10.77‟ si Ġlimizde

gerçekleĢmektedir.

Domates: 2007 yılı domates ekiliĢ alanı 96.335 da salçalık ve 40.014 da sofralık olmak üzere

toplam 136.349 da‟dır. Üretilen miktar ise 590.037 ton salçalık ve 189.921 ton sofralıktır.

2008 yılı domates ekiliĢ alanı 106.725 da salçalık ve 76.339 da sofralık olmak üzere toplam

183.064 da‟dır. Üretilen miktar ise 704.438 ton salçalık ve 421.398 ton sofralıktır.

Biber: 2008 yılı biber ekiliĢ alanı 26.072 da salçalık, 11.568 da sivri biber ve 5.977 da

dolmalık biberdir. Üretim miktarı ise 69.743 ton salçalık, 25.035 ton sivri ve 14.824 ton

dolmalık biberdir. Önemli çeĢitler çarliston, ege acı, tatlı sivri, yeĢil dolmalık ve sarı

dolmalıktır.

Salatalık: 2008 yılı salatalık üretimi 46.627 tonu turĢuluk ve 33.835 tonu sofralık olmak

üzere 80.462 tondur. EkiliĢ alanı 19.702 da turĢuluk ve 12.498 da sofralıktır. Ülkemizde

üretilen sofralık salatalık üretiminin % 6‟sı turĢuluk hıyar üretimini % 4‟ü ilimizde

yetiĢmektedir.

Karpuz: 2008 yılı karpuz ekilisi 70.211 da, üretim miktarı 262.152 tondur.

Marul: 2008 yılı marul üretimi, 13.883 ton göbekli, 2.722 ton kıvırcık olmak üzere 16.605

tondur. Marul ekiliĢ alanı 7.323 da göbekli ve 1.868 da kıvırcık olmak üzere 9.191 da‟dır.

Enginar: 2008 yılındaki 9.540 ton üretim miktarı ile ülke üretiminin % 50‟si Ġzmir tarafından

karĢılanmaktadır. EkiliĢ alanı 8.000 da‟dır.

Bamya: 2008 yılında 18.244 da alanda, 8.817 ton bamya üretilmiĢtir.

Fasulye (taze): 2008 yılında 25.821 da alanda, 27.854 ton üretim yapılmıĢtır

.

Örtü altı sebze yetiĢtiriciliği:

Ġzmir ilinde örtü altı seracılığın önemli bir yeri vardır. 2008 yılında 118,7 da cam, 6.988,5 da

plastik, 340 da yüksek tünel ve 20 da alçak tünel olmak üzere toplam 7.467,2 da alanda örtü

Page 55: doğal yapı

altı sebze tarımı uygulaması yapılmıĢtır. Cam seranın yatırım maliyetinin yüksekliği ve yöre

ekolojik koĢullarının uygun olusu üreticiyi plastik seracılığa yöneltmiĢtir. Menderes,

Menemen, Torbalı ve Seferihisar en fazla örtü altı sebze yetiĢtiriciliğinin yapıldığı ilçelerdir.

Örtü altı çiçek yetiĢtiriciliğinin son yıllarda getirisinin fazla olusu, örtü altı sebze tarımını

olumsuz etkilemiĢtir.

Hıyar: 2008 yılı örtü altı hıyar üretimi 108.784 ton, ekiliĢ alanı 4.75,5 dekardır.

Domates: 2008 yılı örtü altı domates üretimi 21.738 ton, ekiliĢ alanı 747,4 dekardır.

Marul: 2008 yılı örtü altı marul üretimi 8.634,95 ton göbekli, 2.816 ton kıvırcık ve 816 ton

aysberg olmak üzere toplam 12.266,95 tondur. EkiliĢ alanları toplamı 2.257,3 da göbekli, 804

da kıvırcık ve 204 da aysberg olmak üzere 3.265,3 dekardır.

1.7.3.6.Süs Bitkileri

Ġlde kesme çiçek, iç ve dıĢ mekan süs bitkileri üretimi 17 ilçe de örtü altı ve 14 ilçede açıkta

süs bitkisi yetiĢtiriciliği yapılmaktadır. Ülkemiz süs bitkileri üretiminde Ġzmir 3. Sırada olup,

üretimdeki payı %12,5‟dir. Örtü altı süs bitkileri üretiminde ise %29,6‟lık payla Antalya‟dan

sonra ikinci sıradadır. Örtü altı süs bitkileri yetiĢtiriciliğinin en fazla yapıldığı ilçeler

Menderes, Urla, Balçova ve Seferihisar‟dır. Açıkta süs bitkisi yetiĢtiriciliği ise Karaburun,

Urla, Bayındır ve Torbalı ilçelerinde yoğunluk kazanmıĢtır.

Kesme Çiçek Üretimi: Ġzmir ilinde gül, krizantem, gerbera ve lilium basta olmak üzere 17

kesme çiçek türü yetiĢtirilmektedir. 2008 yılında 1.685,2da alanda 229.522.000 adet

karanfil,1.377da alanda 25.081.500 adet Nergis, 766da alanda 113.450.000 adet gül ve 364da

alanda 28.307.000 adet Krizantem olmak üzere toplam 4.192,2da alanda 396.360.500 adet süs

bitkisi üretimi gerçekleĢmiĢtir.

Doğal Çiçek Soğanı Üretimi: Ġzmir ilinde 2008 yılında ilimizden ihracat yapan üç firmanın

doğa ve üretim kotası 10.720.491 adet doğal çiçek soğanı olup, 6.233.033 adedi ihraç

Page 56: doğal yapı

edilmiĢtir. Üretim olarak adlandırılan çiçek soğanları Bornova, Menemen ve Urla

ilçelerimizde firmalara ait alanlarda kültürel yollarla elde edilmektedir.

1.7.4.Organik Tarım

Ġzmir‟de organik tarım alanlarının toplam tarım alanları içindeki oranı, hem Türkiye‟nin hem

de Ege Bölgesi‟nin üzerindedir. Bu oran Türkiye‟de %0,54 ve Ege Bölgesi‟nde % 1,63 iken

Ġzmir‟de %7,65‟tir. TÜĠK verilerine göre Ġzmir ilinde 2007 yılında 1.294 üretici tarafından

26.330 hektar alanda 19.058ton organik ürün elde edilmiĢtir. 2007 yılında organik tarım

faaliyetleri kapsamında üretimi yapılan ürün sayısı 83‟tür. Bu değerler ülke düzeyinin, alan

olarak % 19,5‟ine ve çiftçi olarak % 12,3‟üne karĢılık gelmektedir. TKB tarafından

yetkilendirilen 13 organik tarım ve sertifikasyon kurulusunun 7‟si Ġzmir‟dedir. Ekolojik ürün

isleme tesislerinin büyük kısmı Ġzmir‟dedir.

Harita:11:Ġllerdeki toplam organik üretim alanları (hektar) (2008 yılı verileri)

1.7.5.Yesil Alanlar

2008 yılı BüyükĢehir Belediyesi Tarım Park Bahçeler Daire BaĢkanlığının yaptığı

ağaçlandırma alanları: 1.064.000m²

2008 yılı yeni yapılan yeĢil alan: 904.034m² ( 4.789.940 adet bitki)

Page 57: doğal yapı

2008 yılı BüyükĢehir Belediyesi Tarım Park Bahçeler Daire BaĢkanlığının bakmakla yükümlü

olduğu yeĢil alan miktarı: 9.817.046m²

Nüfus sayımına göre merkez ile 8 ilçenin nüfusu (Balçova, Bornova, Buca, Gaziemir,

Güzelbahçe, KarĢıyaka, Konak, Narlıdere) 2.274.595 kiĢidir.

2008 yılı sonu itibariyle kiĢi basına düĢen yeĢil alan miktarı 6.30m² dir. 2006 yılı sonu

itibariyle aynı kriterler baz alındığında kiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarı 5.12 m2 dir. 2000

yılı nüfus sayımına göre merkez ile 9 ilçe bazında yapılan çalıĢmalarda 2005 yılı sonu

itibariyle kiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarı 4.3 m2 olarak verilmiĢtir. Ġl sınırları içerisinde,

460.000 m2'lik Kültür parkı sahası ve 3.001.270m2'lik park ve yeĢil alan bulunmaktadır.

BüyükĢehir Belediyesi Ġmar Müdürlüğü 2004 yılı verilerine göre ilçe bazında yeĢil alanlar

aĢağıdaki listede verildiği gibi planlanmıĢtır.

GRAFĠK:24:

1.8.TOPRAK

1.8.1.Toprak Yapısı ve Arazinin Kullanım Kabiliyetlerine Göre Dağılımı

Kullanma Kabiliyeti Sınıflaması; toprağı korumak ve özelliklerine uygun olarak planlı ve

dengeli bir Ģekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla birden sekize kadar yapılan

sınıflandırmadır. Toprak verimlilik durumları I. sınıftan VIII. sınıfa doğru azalmaktadır.

Çayır, mera, yaylak, otlak, kıĢlak, zeytinlik ve orman sınırları dıĢında kalan, I., II., III., IV.,

V., VI. ve VII. sınıf araziler tarım arazileridir. I., II., III., IV. Sınıf araziler, toprak iĢlemeli

tarıma elveriĢlidir. V., VI., ve VII. sınıf araziler toprak iĢlemeli tarıma elveriĢli olmamasına

rağmen toprak muhafaza tedbirleri almak suretiyle tarım yapılabilir. VIII. sınıf araziler ise

tarıma elveriĢli olmayan araziler yani tarım dıĢı arazilerdir. ĠĢlemeli tarıma uygun ve kısıtlı

Page 58: doğal yapı

uygun olan tarım topraklarının (I., II., III., ve IV. sınıf) amaç dıĢı kullanılmasından dolayı,

iĢlemeli tarıma uygun olmayan mera alanlarının bozularak tarıma açılması, bu alanlarda

toprak erozyonunun boyutlarını artırmıĢtır. TR3 Ege Bölgesinde toprak iĢlemeli tarıma

elveriĢli arazi varlığı (I., II., III.,IV. Sınıf) en fazla Afyonkarahisar‟da olup, en azı ise Muğla

ilindedir.

TR3 Ege Bölgesinde toplam arazi varlığı içerisinde oran olarak en fazla toprak iĢlemeli arazi

varlığına sahip il Afyonkarahisar (%38,25) olup, en azı ise Aydın‟dır (%13,22). Ege

Bölgesinde bu oran %26.24‟tür. Toprak iĢlemeli tarıma elveriĢli arazi varlığı olarak TR3 Ege

Bölgesinin Türkiye‟ye oranı ise %10,36‟ dır.

Ġzmir ilinin topraklarının büyük bölümü kalkersiz kahverengi topraklar sınıfına girmektedir.

Alanı geniĢ olan diğer topraklar, kalkersiz kahverengi orman toprakları ile kırmızı Akdeniz

topraklarıdır. Akarsu havzalarının düz bölümlerini oluĢturan alüvyonel araziler geniĢ bir alanı

kapsamaktadır. Geriye kalan topraklar ise kahverengi orman toprakları, kırmızı Akdeniz

toprakları, rendzina toprakları ve organik topraklarıdır.

Page 59: doğal yapı

Grafik:25

0

50,000

100,000

150,000

200,000

250,000

300,000

350,000

400,000

ALAN(HA) PAYI (%)

ALAN(HA) PAYI (%)

Page 60: doğal yapı

Grafik:26

1.9.SU

Ġzmir‟de yıllık kullanılabilir su potansiyeli 2 milyar 564 milyon m3‟dür.KiĢi baĢına düĢen

yıllık kullanılabilir su potansiyeli ortalama 614 m3 olup Türkiye ortalamasından %63 daha

azdır. Dünya genelinde bilinen su yeterlilik ölçeğine göre kiĢi baĢına düĢen su miktarı

2.000m3 olmalıdır. Bu sayıdan az olan yerler su azlığı yaĢamakta,kiĢi baĢına 1.000m3‟ten az

su düĢen alanlar ise su fakiri olarak değerlendirilmektedir.Ġzmir ili su fakiri olarak

görülmektedir.

Ġzmir ili yüzeysel su potansiyelinin %46‟sı Küçük menderes havzasında,%29‟u bakırçay

havzasında,%6‟sı Gediz havzasındandır. Ġzmir ilindeki toplam su kullanımının %90‟ını

oluĢturan yer altı sularının %32,5‟u içme ve kullanma suyu amaçlı,%51‟i ise sulama ve

endüstriyel amaçlarla kullanılmaktadır. Ġzmir ilindeki toplam su kullanımının ise yaklaĢık

%70‟i tarımsal amaçlı,%15‟i ise endüstriyel amaçlı kullanımlardan oluĢmaktadır. Ġzmir‟de su

tüketiminin büyük bir oranının sulama amaçlı kullanıldığı görülmektedir.

%90 kullanım oranına sahip yer altı sularının Ġzmir için önemi büyüktür.Bunun yanında

yüzeysel su kaynaklarının büyük bir oranını oluĢturan havzalarda Ġzmir‟in önemli su

kaynaklarındandır.Ġçme suyu ihtiyacının %40‟ı barajlardan%60‟ı ise 94 adet derin kuyudan

karĢılanmaktadır.

0

100

200

300

400

500

600

700

1 2 3 4 5 6 7 8

Arazi Dağılımı (ha)

Arazi Dağılımı (ha)

Page 61: doğal yapı

1.9.1.BARAJLAR

Yıllık Ortalama YağıĢ Miktarı : 685 mm

Ortalama AkıĢ Verimi : 5 l / s / km2

Ortalama AkıĢ / YağıĢ oranı : % 23

Ġzmir ilinde 9 tane baraj bulunmaktadır. Bunlar; Beydağ barajı, Kestel barajı, Güzelhisar

barajı,Seferihisar barajı,Alaçatı barajı,Balçova barajı,Kavakdere barajı,Tahtalı barajı‟dır.

Grafik:27

6%6%

1%

12%

1%

5%

60%

7%

2%

BARAJ REZERVUAR YÜZEYLERİ

BEYDAĞ BARAJI

KESTEL BARAJI

BALÇOVA BARAJI

GÜZELHİSAR BARAJI

ÜRKMEZ BARAJI

SEFERİHİSAR BARAJI

TAHTALI BARAJI

ALAÇATI BARAJI

KAVAKDERE BARAJI

Page 62: doğal yapı

SIRA NO BARAJ ADI ĠLĠ AMACI

1 Beydağ ĠZMĠR SULAMA

2 Kestel ĠZMĠR SULAMA

3 Balçova ĠZMĠR ĠÇME

4 Güzelhisar ĠZMĠR SANAYĠ

5 Ürkmez ĠZMĠR SULAMA+ĠÇME

6 Seferihisar ĠZMĠR SULAMA

7 Tahtalı ĠZMĠR ĠÇME

8 Alaçatı ĠZMĠR ĠÇME

9 Kavakdere ĠZMĠR SULAMA

GRAFĠK:28

Page 63: doğal yapı

GRAFĠK:29:

1.9.2.AKARSULAR

TR31 Alt Bölgenin baĢlıca akarsuları, Gediz , Bakırçay ve Küçük Menderes akarsularıdır . Bu

akarsulardan Gediz nehri Menemen‟in kuzeyinden geçerek Foça yakınlarındaki Ġzmir

Körfezinden Ege Denizine dökülmektedir. Bakırçay alt bölgenin kuzey bölümünden geçerek

Dikili ile Aliağa arasında bulunan Çandarlı Körfezinden Ege Denizine dökülmektedir. Küçük

Menderes ise Alt bölgenin güneyinden geçerek Selçuk yakınlarından yine Ege Denizine

dökülmektedir. Bölgenin baĢlıca akarsuları çöküntü ovalarını geçerek Ege Denizine dökülen

Bakırçay, Gediz, K. ve B. Menderes akarsularıdır. Ġzmir il topraklarında Küçük Menderes,

Gediz ve Bakırçay havzaları bulunmaktadır. Bunlardan Küçük Menderes Havzası Kiraz-

ÖdemiĢ-Bayındır-Tire-Torbalı-Selçuk-Seferihisar-Ġzmir Merkezi-Urla-ÇeĢme ve Karaburun

yörelerini kaplamaktadır. Bu bölgede havzanın en önemli akarsuyu olan Küçük Menderes

bulunmaktadır. Ġzmir‟in Menemen ve Foça ilçeleri ile KemalpaĢa yöresini tümü ile kaplayan

Gediz Havzası Türkiye‟nin en büyük havzaları arasındadır. Bu havzanın en önemli akarsuyu

da Gediz Nehri‟dir.

ĠZMĠR ĠLĠNDEKĠ AKARSULARIN KOLLARI

Bakırçay Tasvra Çayı

Pirinçci Çayı Gediz

Eğri Dere Küçükmenderes

Karacaali Çayı Ketsel

Page 64: doğal yapı

Güzelhisar Çayı MenteĢe

Koca Dere Değirmendere

Ürkmez Çayı Uladı Çayı

Kavak Dere Ergenli Çayı

Tahtalı Çayı Burgaz Çayı

Çamlı Çayı AktaĢ Çayı

Seferihisar Rahmanlar Çayı

Yassıdere Uluç Çayı

Balçova Deresi Birgi Çayı

Nif Çayı Sırımlı Dere

Çiçekli Çayı Gelinboz Dere

Armutlu Deresi Kiraz Çayı

Sofular Deresi Sulu Dere

Hırsız Dere Kargı Dere

1.9.3.GÖL VE GÖLETLER

Ġzmir ilinde doğal göl bulunmamaktadır. Alt bölgede yer alan Tahtalı Baraj Gölü 23,5

Km2 ve Güzelhisar Baraj Gölü ise 5,8 km2 büyüklüğündedir

Göller

Ġzmir'de yer alan önemli göller Gölcük, Belevi Gölü, Çakalboğaz Gölleri (Küçük Menderes

Deltası) ve Karagöl‟dür.Gölcük, Ödemis'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının

batısında bulunur. Dağ sıralarının genel doğrultusunda güneyden kuzeye doğru uzanan küçük

bir

çöküntü çukuru içine yerlesmistir. Gölcük'ün olusumunda etraftan gelen sellerin bıraktıkları

alüvyon birikintisinin de rolü olmustur. Derinliği, küçüklüğüne göre fazladır. Gölcük

etrafından gelen sular ve özellikle dip kaynakları ile beslenir. Suları küçük bir dere ile kuzeye

doğru akarak Gediz'e ulasır. Gölcük''ün suları tatlıdır. Belevi Gölü, Torbalı ile Selçuk arasında

Küçükmenderes'in sol tarafında bulunmaktadır. Sığ bir göldür.Çakalboğaz Gölleri,

Küçükmenderes'in Selçuk'tan 5-6 km. ilerilere kadar doldurduğu körfezde meydana gelmis

olan ovanın kuzey kenarında bulunurlar. Eski körfezin kalıntısıdırlar. Karagöl, Yamanlar Dağı

üzerindedir. Tektonik kökenli bir kayma sonucu olusan çukurlukta sekillenmistir. Etrafı çam

ormanları ile kaplıdır.

Page 65: doğal yapı

GRAFĠK:30

Gölcük Gölü;

Ödemis'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının batısında bulunan “Gölcük gölü,

deniz seviyesinden 1050 m yüksekliktedir. Tektonik orijinli olan bu gölün etrafını metamorfik

kayaçlardan olusan dağlar çevrelemistir. Göl genellikle sonbahar, kıs ve ilkbaharda yağmur

ve kar suları ile beslenmektedir. Yaz aylarında gölden yapılan asırı sulamanın bir sonucu

olarak, göl alanı önemli derecede daralmaktadır. Genellikle hakim rüzgarların bu bölgede

devamlı olması nedeniyle, göl suyu çoğunlukla sirkülasyon halinde olup, ılıman ve üçüncü

derecede polimiktik bir göl tipi özelliği göstermektedir.” Ödemis ilçe merkezinden 18 km

uzaklıkta, Gölcük (Zeytinlik) Belediyesi sınırları içinde bulunan Gölcük Gölü, 1. Derece

Doğal Sit Alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıs yerlerdendir. Gölcük Gölü, Çevre

ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‟nce “Uluslararası

Öneme Sahip Sulak Alan” (Potansiyel Ramsar Alanı) olarak belirlenmis yerler arasında

sayılmaktadır.

Page 66: doğal yapı

Karagöl;

Ġzmir merkeze en yakın konumda bulunan doğal göl olan Karagöl,KarĢıyaka ilçe merkezinin

kuzeyinde, Yamanlar Dağı üzerinde bulunmaktadır. Tektonik kökenli bir kayma sonucu

olusan çukurlukta ĢekillenmiĢ olan Karagöl‟ün çevresi çam ormanları ile kaplıdır. Gölün

bulunduğu alan Karsıyaka ilçe merkezine 27 km uzaklıktadır. 810 metre rakımda yer alan

Gölün yüzeyi yaklasık 35.000 m2‟dir. Gölün çevresi uzun yıllardan bu yana rekreatif

amaçlarla kullanılmaktadır.

Belevi Gölü;

Selçuk ilçesinin Belevi beldesinde, Ġzmir-Aydın otoyolunun ve Belevi beldesinin kuzeydoğu

kesiminde bulunan Belevi Gölü‟nün, güney batısından otoyol ve Belevi‟nden Tire ilçe

merkezine bağlantıyı sağlayan karayolu geçmektedir. Göl, oldukça sığ olup, yaz aylarında

suların azalması nedeniyle kısmen tarım amaçlı olarak kullanılmıĢtır. Göl alanı ve çevresine

iliskin günümüze dek alınmıĢ bir koruma kararı bulunmamaktadır.

Gebekirse ve Çakal Gölleri;

Selçuk ilçesinde, Küçükmenderes'in doldurduğu körfezde olusmus ovanın kuzey sınırında

bulunmaktadır. Küçükmenderes‟in delta olusumundan önce var olan eski körfezin kalıntısı

olan ve birbirine yakın iki gölden batıda bulunanın adı Gebekirse Gölü, doğuda yer alanın adı

ise Çakal Gölü‟dür. Alüvyal ovada yer alan göllerden suyu tatlı olan Çakal Gölü, 74 hektar

büyüklüğünde ve 4 metre derinliğindedir. Gebekirse Gölü‟nün suyu az tuzlu, büyüklüğü 75

hektar ve derinliği 5 metredir. Foto:Çakal Gölü ve Gebekirse Gölleri21 Göllerin çevresindeki

alanlar 1. Derece Doğal Sit olarak koruma altına alınmıstır. Göllerin de içinde yer aldığı

Küçükmenderes Deltası, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‟nce “Uluslararası

Öneme Sahip Sulak Alan” (Potansiyel Ramsar Alanı) olarak belirlenmis yerler arasında

sayılmaktadır.

3.4.1.2.2. Göletler

Ġzmir il sınırları içinde farklı kurumlar tarafından yapılmıĢ içmesuyu, sulama ve hayvancılık

amaçlı göletler bulunmaktadır. Ġzmir il sınırları içinde DSĐ tarafından yapılan iki sulama

göleti 2007 yılında tamamlanarak isletmeye açılmıĢtır. Bu göletlerden ilki Karaburun

Ġlçesi‟nde, Mordoğan Göleti, diğeri ise Menderes Ġlçesi‟nde, Ataköy Göleti‟dir. DSĐ

Page 67: doğal yapı

tarafından yapılarak isletmeye açılan bu göletlerin dıĢında, DSĐ dıĢındaki kurum ve

kuruluĢlarca yapılmıĢ olan diğer göletler aĢağıdaki tabloda gösterilmiĢtir. Göletler küçük çaplı

sulama ve hayvancılıkta içme suyu amacıyla kullanılmaktadır.

GRAFĠK:31:

Ġsletmede olan : 414 hm3/yıl

Menemen Yeraltısuyu : 25 hm3/yıl (1976)

Halkapınar kaynakları : 45 hm3/yıl (1972)

Göksu kaynakları (Manisa) : 63 hm3/yıl (1988)

Balçova barajı : 12 hm3/yıl (1983)

Sarıkız kaynakları (Manisa) : 45 hm3/yıl (1990)

Ġzmir Yakın Çevre Kaynakları : 19 hm3/yıl

Tahtalı barajı : 128 hm3/yıl (2001)

Alaçatı barajı : 3 hm3/yıl (2001)

Güzelhisar barajı : 73 hm3/yıl

Mordoğan göleti : 1 hm3/yıl

Ġl toplamı : 695 hm3/yıl

1.9.4.SULAMA PROJELERĠ

1 141 696 hektarlık tarım arazisi potansiyeli içinde DSĠ tarafından etüd edilen sulamaya

elveriĢli arazi miktarı 382 776 hektar ve bunun da ekonomik olarak sulanabilir miktarı yeraltı

sulamaları dahil 261 525 hektar civarındadır. 12 085 hektarı yeraltı sulamaları olmak üzere

158 745 hektarlık bölümü (% 61) sulanmaktadır. 44 173 hektarlık bölümü (% 17 ) ise yatırım

programlarına girmiĢtir. 13 322 hektarlık bölümün (% 5) inĢaatları sürdürülmektedir.

Page 68: doğal yapı

Geride kalan 45 285 hektarlık alanın 32 264 hektarlık (% 12) bölümün ön inceleme -master

planı, 10 040 hektarlık (% 4) bölümün planlaması, 2 981 hektarlık (% 1) bölümün kesin

projeleri tamamlanmıĢtır.

1.9.5.HĠDROLĠK POTANSĠYEL

Ege bölgesi, su potansiyelini Kuzey Ege Havzasının Bakırçay bölümü, Gediz havzası, Küçük

Menderes havzası, Büyük Menderes havzasının doğu bölümü oluĢturmaktadır. 30 582 km2'lik

hizmet alanının 15 123 km2'si Gediz, 4 488 km

2'si Kuzey Ege, 7 186 km

2'si Küçük Menderes

ve 3 785 km2'si Büyük Menderes Havzasında yer almaktadır. Bölgemizin yerüstü su

potansiyeli 1,64 km3 / yıl Gediz, 0,94 km

3 / yıl Kuzey Ege, 1,19 km

3 / yıl Küçük Menderes ve

0,46 km3 / yıl Büyük Menderes havzasında olmak üzere toplam 4,23 km

3 / yıl'dır ve 1,034

km3 / yıl emniyetli yeraltı suyu potansiyeli mevcuttur.

1.9.6.ENERJĠ PROJELERĠ

Hidroelektrik potansiyel olarak Ege bölgesinin üretim kapasitesi 74 MW kurulu güçle

yılda 207GWh enerjidir. Ülke geneline göre % 0,2 sini ifade eden bu miktardan

halen 199 GWh / yıllık kısmı (% 96) üretilmektedir. Bunun 69 MW kurulu gücü Demirköprü

HES'dedir ve yılda 192 GWh enerji üretilmektedir. Banaz Çayı üzerinde 0,7 MW kurulu

gücünde yılda 6,6 GWh enerji üreten Banaz - Karahallı HES bulunmaktadır. Bölge

Müdürlüğümüz çalıĢma programı kapsamında Manisa ili'nde ön incelemesi tamamlanan 4

MW kurulu gücü olan AfĢar II. HES projesi ile yılda 8 GWh enerji üretimi sağlanacaktır.

1.9.7.ĠÇME SUYU

ĠÇME VE SANAYĠ SUYU PROJELERĠ

Ġzmir BüyükĢehir alanının evsel ve endüstriyel su ihtiyaçlarını karĢılayacak projeleri ortaya

koymak amacıyla Ġzmir Ġçmesuyu Projesi master plan raporu DSĠ tarafından 1971 yılında

yapılmıĢtır. Bu proje kapsamında Manisa ili'nde Göksu ve Sarıkız Kaynakları Ģehre

bağlanmıĢtır. Ġzmir ili'nde ise Tahtalı Barajı ve Arıtma tesisi tamamlanarak toplam 236 hm3/

yıl su kullanıma sunulmuĢtur. Bu proje öncesinde DSĠ'nce gerçekleĢtirilen Halkapınar

Kaynakları GeliĢtirilmesi, Menemen Yeraltı suyu, Balçova Barajı ve bazı yeraltı suyu

kuyularından elde edilen 116 hm3/ yıl su ile birlikte Ġzmir kentine 352 hm

3/ yıl su

Page 69: doğal yapı

sağlanmıĢtır. Petkim ile DSĠ arasındaki protokol çerçevesinde 1981 yılında iĢletmeye açılan

Güzelhisar Barajı'ndan, 109 hm3/ yıl su sanayiye verilmektedir. 2001 yılında iĢletmeye açılan

ÇeĢme Alaçatı (Kutlu AktaĢ) Barajı'ndan 2,7 hm3/ yıl su ÇeĢme ilçesi ve Alaçatı'ya tahsis

edilmektedir. DSi ile Ġzmir Valiliği arasında iĢletme protokolü çalıĢmaları devam

etmektedir. 1981 yılında iĢletmeye açılan SeviĢler Barajı'ndan 20 hm3/yıl su çekilerek Soma

Termik Santrali'ne iletilmektedir. TEK tarafından yapılan ve SÜZER Soma Termik Üretim

Ltd. ġti. tarafından iĢletilen isale hattı ve pompa istasyonu ile su termik santrale

iletilmektedir. Halen uygulama programında bulunan Ġzmir Ġçmesuyu II. Merhale Projesi

kapsamında Manisa ili'nde inĢaatı davam eden Gördes Barajı'ndan Ġzmir'e 58,6 hm3/ yıl içme

ve kullanma suyu verilmesi öngörülmüĢtür. Proje kapsamında 114 km uzunluğunda boru

hattı, 365 000 m3/gün kapasiteli arıtma tesisi ve pompa istasyonu bulunmaktadır. Bu

tesislerin kati proje çalıĢmaları tamamlanarak 1 Mayıs 2007 tarihinde DSĠ Genel

Müdürlüğü‟nce onaylanmıĢtır. Projenin Gördes Barajı'ndan sonraki kademesi olan Manisa

ili'ndeki Çağlayan Barajı'ndan 45 hm3/ yıl, BaĢlamıĢ Barajı'ndan 42 hm

3/ yıl suyun Ġzmir

kentine verilmesi planlanmıĢtır. Proje tamamlandığında Ġzmir ili'ne toplam olarak 145,6 hm3 /

yıl su sağlanmıĢ olacaktır. UĢak Ģehir merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarının

karĢılanması amacıyla 2004 yılında UĢak Ġçmesuyu Planlama Mühendislik Hizmetleri iĢi

ihale edilmiĢtir. Ġhale kapsamında Küçükler Barajı'ndan UĢak'a su verecek arıtma ve

isale tesislerinin tatbikat projeleri de bulunmaktadır. UĢak projeleri uygulamaya geçinceye

kadar Küçükler Barajı'ndan yılda 6,4 hm3 su verilmesi için 3 661 m'lik içmesuyu isale hattı

2005 yılında tamamlanmıĢtır. Arıtma tesisi inĢaatı devam etmekte olup, 2008 yılında

tamamlanacaktır.3 milyon 796 bin kiĢi nüfusu ve binde 15 nüfus artıĢ oranı ile Ġzmir batı

Anadolu‟nun en hızlı büyüyen kenti durumundadır. Bu hızlı büyüme ile birlikte içme suyu

ihtiyaçları da büyük bir hızla artmıĢ ve merkezde yer alan nüfusun 2009 yılındaki günlük

ortalama toplam su tüketimi 505.427 m3 olarak gerçekleĢmiĢtir. Ġzmir‟e su sağlayan

kaynakların 2009 yılı verilerine göre %63‟ü yeraltısuyu kaynaklarıdır. Bu kaynaklar içinde,

kentsel alan içinde yer alan ve 1897 yılından beri 113 yıldır kente su sağlayan Halkapınar

kaynakları, kent içinde olması ve 45 milyon m3/yıl potansiyeli ile en önemli kaynaktır.

Potansiyeli daha yüksek olan ancak Manisa ili Muradiye beldesinde yer alan Göksu

kaynakları 63 milyon m3/yıl, yine Manisa ilinde Saruhanlı ilçesi Nuriye beldesinde bulunan

Sarıkız kaynakları da 45 milyon m3/yıl potansiyelleri ile Ġzmir‟e su sağlayan diğer yeraltısuyu

kaynaklarıdır. Göksu kaynakları 1988, Sarıkız kaynakları da 1990 yılında kente bağlanmıĢtır.

Menemen ilçe merkezi ve ÇavuĢköy‟deki kuyular 1976 yılında Ġzmir‟e bağlanmıĢ olup,

Page 70: doğal yapı

toplam 25 milyon m3/yıl potansiyel ile Ġzmir‟in su kaynakları içinde önemli bir paya sahiptir.

Halen iĢletmede olan ancak sistemin bütünü içinde çok küçük bir paya sahip olan PınarbaĢı ve

Buca‟da bulunan yeraltısuyu kuyuları da yeraltısuyundan su sağlayan sistemin en küçük

parçasıdırlar. Ġzmir‟in su sağlayan sistem içinde yüzeysel su kaynaklarının payı 2009 yılı

verilerine göre %37‟dir. En önemli yüzeysel su kaynağı Tahtalı barajıdır. 1997 yılından beri

Ġzmir‟e su veren Tahtalı barajının projesindeki ortalama potansiyeli 128 milyon m3/yıl „dır.

Ġkinci yüzeysel su kaynağı 1984 yılından beri devrede olan Balçova barajı olup, projesindeki

ortalama potansiyeli 12 milyon m3/yıl olarak belirlenmiĢtir. Tahtalı ve Balçova barajları

tamamen içme suyu amaçlı olmalarına karĢın, Ġzmir BüyükĢehir alanı içinde Seferihisar ilçesi

sınırlarında yer alan, Ürkmez ve Payamlı‟ya su veren Ürkmez barajı hem içme suyuna hem de

sulamaya su veren iki amaçlı bir barajdır. Ürkmez barajındaki yıllık içme suyu tahsisi 780 000

m3 olarak belirlenmiĢtir. Aliağa ilçe merkezine devamlı, Ġzmir kent merkezine ise zaman

zaman su veren Aliağa ilçesindeki Güzelhisar barajı Ġzmir‟in yüzeysel su kaynakları içindeki

son paydaĢtır. Güzelhisar barajından Aliağa‟ya içme suyu tahsisi (70 litre/s) 2,2 milyon

m3/yıl olarak belirlenmiĢtir. Güzelhisar barajından Ġzmir‟e içme suyu amacıyla herhangi bir

tahsis bulunmamakla beraber, zaman zaman karĢılıklı anlaĢma yolu ile Ġzmir‟e değiĢken

miktarlarda içme suyu alınmaktadır.

Ġçme Suyu Kaynakları ve Barajlar

Ġzmir ili sınırları içinde kullanılan içme suyu kaynakları;

- Alaçatı Barajı

- Balçova Barajı

-Tahtalı Barajı

- Halkapınar Kuyuları

- Menemen ve Çavusköy Kuyuları

- Pınarbası Kuyuları

- Buca Kuyuları

Yüzölçümü 3 058 200 ha

Tarıma elveriĢli arazi 1 141 696 ha

Page 71: doğal yapı

Sulanabilir arazi 767 244 ha

DSĠ Yerüstü Sulamaları 249 440 ha

Planlama projelendirme aĢaması 45 285 ha

Yatırım programı aĢaması 57 495 ha

ĠĢletme aĢaması 146 660 ha

DSĠ Yer altı Sulamaları 12 085 ha

SU KAYNAKLARI

Yıllık ortalama yağıĢ 626 mm

Toplam su potansiyeli 5 264 hm 3 / yıl

Yerüstü suyu 4 230 hm 3 / yıl

Yer altı suyu 1 034 hm 3 / yıl

HĠDROELEKTRĠK ENERJĠ

Toplam enerji potansiyeli 74 MW % 100 - 207 GWh/yıl % 100

Planlama projelendirme aĢaması 4 MW % 5 - 8 GWh/yıl % 4

Yatırım programı aĢaması -

ĠĢletme aĢaması 70 MW % 94 - 199 GWh/yıl % 96

Tablo:3

Toplam su potansiyeli : 2,564 km3/yıl

Yerüstüsuyu potansiyeli : 2,07 km3/yıl

Gediz Nehri : 0,13 km3/yıl

Kuzey Ege suları : 0,75 km3/yıl

Küçük Menderes Nehri : 1,19 km3/yıl

Doğal göl yüzeyleri : 372 ha

Gölcük : 81 ha

Karagöl : 2 ha

Page 72: doğal yapı

Belevi Gölü : 140 ha

Gebekirse Gölü : 75 ha

Barutçu (Akgöl) Gölü : 74 ha

Gölet rezervuar yüzeyleri : 158 ha

Ataköy göleti : 20 ha

Balabandere göleti(KHGM) : 24 ha

Dokuz Eylül göleti (KHGM) : 6 ha

Mordoğan göleti : 18 ha

Sandıdere göleti (KHGM) : 11 ha

Ulamıs göleti (KHGM) : 14 ha

Dikili Deliktas Göleti (KHGM): 23 ha

Karaburun Parlak Göleti (KHGM) 14 ha

Seferihisar Payamlı Göleti(KHGM) 9 ha

Bergama Göçbeyli Göleti (KHGM) 19 ha

Akarsu yüzeyleri : 861 ha

Bakırçay nehri : 200 ha

Gediz nehri : 421 ha

Küçük Menderes nehri : 240 ha

Toplam su yüzeyi : 5 079 ha

Yeraltısuyu ( kaynaklar dahil ): 0,494 km3/yıl

1.9.8.YERALTI SULARI

Bölgenin sınırları içindeki alanların saptanmıĢ emniyetli yeraltısuyu rezerv miktarı 663 hm3

/yıl' dır. Kaynaklarla beraber bu değer 1034 hm3 /yıl' a ulaĢmaktadır. Bunun illere göre

dağılımı Ġzmir 494 hm3/yıl, Manisa 443 hm3/yıl ve UĢak 97 hm3 /yıl' dır.

2.ÇEVRESEL KAYNAKLAR

2.1. DOĞAL KAYNAKLAR

2.1.1.DOĞAL KAYNAK DEĞERLERĠ 2.1.1.1. Ġzmir Ġlinde Doğal Kaynak Değerleri

Ġzmir ilinde var olan doğal kaynak değerlerine bakıldığında, bir bölümünde sulak alan niteliği

de buluna kıyı alanları öne çıkmaktadır. Kıyı alanlarının dıĢında var olan sulak alanlar da il

Page 73: doğal yapı

sınırları içindeki doğal kaynak değerlerdendir. Kıyı alanları ve sulak alanların yanı sıra,

özellikle Bozdağ, Spil Dağı, Nif Dağı gibi yüksek dağlık kesimlerde bulunan orman alanları

da sahip oldukları nitelikleriyle doğal kaynak değerleri olarak öne çıkmaktadır. Kıyı

alanlarından özellikle Foça ve Karaburun Yarımadası kıyılarını içeren bölümleri, Akdeniz

Foku‟nun yaĢam alanı olarak öne çıkarken, Ramsar alanı olan Gediz Deltası‟nın yanı sıra

kuzeyde Bakırçay Deltası, güneyde Küçükmenderes Deltası sulak alanlar arasında doğal

kaynak değeri olarak öne çıkmaktadır. Bu geniĢ delta alanları dıĢında, Aliağa‟da Güzelhisar

Çayı Deltası, Selçuk Gebekirse ve Çakal Gölü, Belevi Gölü, ÖdemiĢ Gölcük Gölü ve Alaçatı

kıyıları da sulak alan niteliği ile doğal kaynak değeri olarak önemli alanlardır. Çesme-Alaçatı,

Zeytineli kıyıları, Selçuk Pamucak kıyılarında var olan kumul alanlar ve kıyı oluĢumları da

dikkate alınması gereken doğal kaynak değerlerindendir. Bu alanların yanı sıra, büyük

bölümü doğal sit kararlarıyla koruma altına alınmıĢ kıyı alanları da doğal kaynak değeri

olarak korunması gereken alanlar arasında yer

almaktadır. Bunlar arasında Dikili-Çandarlı arası kıyılar, Foça-Yenifoça arasındaki kıyılar ve

ÇeĢme-Seferihisar arasında kalan kıyı bölümleri dikkat çekici alanlardır.

2.1.2.ENERJĠ KAYNAKLARI

„Yenilenebilir Enerji‟ olarak da ifade edilen „Doğal Enerji Kaynakları‟, canlıların ve

dünyanın yaĢam haklarına saygılı olması nedeniyle de evrensel bir kimlik kazanmaktadır.

Yenilenebilir enerji, "doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen

enerji kaynağı" olarak tanımlanıyor. Bugün yaygın olarak kullanılan fosil yakıtlar, yakılınca

biten ve yenilenmeyen enerji kaynaklarıdır. Oysa hidrolik (su), güneĢ, rüzgâr ve jeotermal

gibi doğal kaynaklar yenilenebilir olmalarının yanı sıra temiz enerji kaynakları olarak

karĢımıza çıkmaktadır.

2.2.1.GüneĢ Enerjisi Potansiyeli

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneĢ enerjisi potansiyeli açısından

birçok ülkeye göre Ģanslı durumdadır. Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğünde (DMĠ)

mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen güneĢlenme süresi ve ıĢınım Ģiddeti

verilerinden yararlanarak EĠE tarafından yapılan çalıĢmaya göre Türkiye'nin ortalama yıllık

toplam güneĢlenme süresi 2640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ıĢınım Ģiddeti

1311 kWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olduğu tespit edilmiĢtir. Ancak, bu değerlerin,

Türkiye‟nin gerçek potansiyelinden daha az olduğu, daha sonra yapılan çalıĢmalar ile

Page 74: doğal yapı

anlaĢılmıĢtır. 1992 yılından bu yana EĠE ve DMĠ, güneĢ enerjisi değerlerinin daha sağlıklı

olarak ölçülmesi amacıyla enerji amaçlı güneĢ enerjisi ölçümleri almaktadırlar. Devam

etmekte olan ölçüm çalıĢmalarının sonucunda, Türkiye güneĢ enerjisi potansiyelinin eski

değerlerden %20-25 daha fazla çıkması beklenmektedir. Türkiye'nin en fazla güneĢ enerjisi

alan bölgesi Güney Doğu Anadolu Bölgesi olup, bunu Akdeniz Bölgesi ve daha sonra Ege

Bölgesi izlemektedir ( www.eie.gov.tr ).

Bölgeler Toplam GüneĢ Enerjisi

(Kwh/M2-Yıl)

GüneĢlenme Süresi

(Saat/Yıl)

G. Doğu Anadolu 1460 2993

Akdeniz 1390 2956

Doğu Anadolu 1365 2664

Ġç Anadolu 1314 2628

Ege 1304 2738

Marmara 1168 2409

Karadeniz 1120 1971

Tablo:4:Türkiye‟nin Yıllık Toplam GüneĢ Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı ( EĠE Genel

Müdürlüğü)

Ege

Bölgesi

Ġlleri

Gün

eĢli

Gün

Sayı

GüneĢlenme Süresi GüneĢlenme ġiddeti

Ra

sat

res

i

(Y

ıl)

Günlük

Ort.

GüneĢle

nme

Süresi

(Saat,

Dakika)

Ra

sat

res

i

(Y

ıl)

Günlük

Ort.

GüneĢle

nme

ġiddeti

(cal/cm

2, dak.)

Ġzmir 157,

2

30 7 saat,

55

dakika

30 382.71

Aydın 197,

7

30 7 saat,

37

dakika

26 382.84

Denizli 158, 30 7 saat, 30 303,41

Page 75: doğal yapı

7 24

dakika

Muğla 177,

2

30 7 saat,

22

dakika

30 337,04

Manisa 152,

5

30 6 saat,

54

dakika

- -

Afyonkar

ahisar

113,

6

30 6 saat,

39

dakika

30 376,17

Kütahya 99,4 30 5 saat,

48

dakika

30 346,44

UĢak 156,

4

30 7 saat,

33

dakika

22 316,40

Tablo:5:Ege Bölgesi GüneĢlenme Gün Sayısı, GüneĢlenme Süresi ve GüneĢlenme ġiddeti ( Meteoroloji ĠĢleri

Genel Müdürlüğü)

Ege Bölgesinde en fazla güneĢli gün sayısına sahip il 197,7 gün ile Aydın‟dır. Aydın

ilinden sonra 177,2 gün ile Muğla ili gelmektedir. Yine Bölge illeri günlük ortalama

güneĢlenme süresi bakımından Ġzmir Ġli 7 saat 55 dakika ile en fazla güneĢlenme süresine

sahip ildir. Ġzmir ilinin ardından 7 saat, 37 dakika ile Aydın ili gelmektedir. GüneĢlenme

Ģiddeti bakımından da bölge illeri günlük ortalama güneĢlenme Ģiddeti bakımından en yüksek

değere sahip il 382.84 değeri ile Aydın dır. Aydın‟ı 382,71 ile Ġzmir ili izlemektedir.

Ġzmir ili ülkemizde önemli güneĢ enerjisi potansiyelini barındırıyor.Ġzmir iline gelen

güneĢ enerjisi Türkiye ortalamasının üstündedir. Ancak bu potansiyel Ġzmir ilinde güneĢ

enerjisinden sadece konutlarda günlük sıcak su ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla

yararlanılmaktadır.

2.2.2. Kömür

Page 76: doğal yapı

Ġzmir‟de TaĢkömürü bulunmamaktadır. Ancak Ġzmir'de Linyit sahaları; Cumaovası,

Tire, Torbalı, Bergama-Çalan, Bergama–Ürkütler‟dir. Sadece Tire Linyitleri özel sektör

tarafından iĢletilmektedir.

2.2.3. Petrol

Ġzmir Ġli sınırları içerisinde petrol rezervi bulunmamaktadır. Türkiye Petrol Rafineleri

A.ġ. Ġzmir ili Aliağa sınırları içerisinde bulunmaktadır. Rafineri yıllık 10.000.000 ton ham

petrol iĢleme kapasiteli olup atıksu arıtma tesisleri arıtma tesisleri bu kapasiteye uygun olarak

dizayn edilmiĢtir.

2.2.4.Jeotermal Sahalar

Ġzmir Ġli sınırları içerisindeki Jeotermal sahalar genel olarak aĢağıda belirtilmiĢ olan 8

bölgede yer almaktadır.

Aliağa Jeotermal Sahası

Balçova Jeotermal Sahası

Bayındır Jeotermal Sahası

Bergama Jeotermal Sahası

ÇeĢme Jeotermal Sahası

Urla-Gülbahçe Jeotermal Sahası

Dikili-Kaynarca Jeotermal Sahası

Seferihisar Jeotermal Sahası

2.2.4.1.Aliağa Jeotermal Sahası

Ġzmir Ġli'nin kuzeyinde yaklaĢık olarak 650 km.'lik bir alan kaplamaktadır.

2.2.4.2.Balçova Jeotermal Sahası

1973-1990 yıllarında aralıklı olarak jeoloji (1/25.000) jeofizik ve sondaj çalıĢmaları

yapılmıĢtır. Sıcaklıkları 60-80 C0, 80-100 C0 ve 100 C0'nin üzerinde olmak üzere 3 jeotermal

zon belirlenmiĢtir. Bu kuyulardan Balçova Termal Tesisleri ve Dokuz Eylül Üniversitesinin

Tıp Fakültesi binaları ısıtma için yararlanılmaktadır. Jeoloji ve jeofizik çalıĢmalar 1.000-1.300

m. derinlikte 200C0 civarında jeotermal rezervuarın varlığına iĢaret etmektedir. 1963 'te

keĢfedilen bu sahada bugüne kadar derinlikleri 46-250m arasında değiĢen 11 kuyudan elde

Page 77: doğal yapı

edilen sıcaklık değerleri 93-120 C0 arasında değiĢmektedir. Kuyulardan elde edilen toplam ısı

üretimi 5.6x10 kcal/saat'tir.

2.2.4.3.Bayındır Jeotemal Sahası

Bayındır kaplıcaları Bayındır Ergenli Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kaplıca üç

tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadi içerisindedir. Bayındır Ġlçesi‟ne 7 km.'lik asfaltla yolla

bağlıdır.

2.2.5.4.ÇeĢme Jeotermel Sahası

ÇeĢme jeotermal alanı Karaburun yarımadasının uç kısmında bulunmaktadır. Topan

Ilıcası dıĢındakiler deniz kenarında olduklarından ölçülen sıcaklıklar deniz etkisi nedeni ile

değiĢmektedir. Topan Ilıca 56 C0 sıcaklıkta bir kaynaktır.

2.2.4.5.Dikili-Kaynarca Jeotermal Sahası

Ġzmir'in yaklaĢık 90 km. kuzeyinde bulunan bu sahada MTA'nın yapmıĢ olduğu

çalıĢmalarla sahanın önemli bir jeotermal potansiyele sahip olduğu anlaĢılmıĢtır. 1989 yılında

1500 m. derinlikte açılan kuyuda tespit edilen rezervuar sıcaklığı 130 C0‟dir. 1973- 1977

yıllarında jeoloji, jeofizik çalıĢmaları yapılmıĢtır. 1986- 1987 yılarında Japonya‟da Türkiye

iĢbirliği kapsamında Landsat, fotojeoloji, prospeksiyon, detay jeoloji, jeofizik ve sondaj

çalıĢmaları(3adet toplam 1.083 m) yapılmıĢtır. 1989 yılında 1.500 m'lik derin sondaj

yapılmıĢtır . Sahada 80 C' sıcaklıkta 4 sıcak su gölü saplanmıĢtır. Tüm kaynakların toplam

debisi 200lt/saniyedir.

2.2.4.6.Seferihisar Jeotermal Sahası

Ġzmir'in 40 km. kadar güneybatısında yer alır. Sahada 5 kuyu açılmıĢtır. Eldeki

sonuçlar mevcut kuyuların 8.17x10 kcal/s termal enerji üretilebileceğini göstermiĢtir. Bu

enerji miktarı ile 360 dönüm sera ısıtılması mümkün olacaktır.. Seferihisar Cumalı jeotermal

alanı, Türkiye‟nin en büyük 10 jeotermal alanından biridir. Buradan üretilecek jeotermal su

ortalama sıcaklığı 138 C, en soğuk havada kapasitede kullanılacak peak jeotermal su debisi

1,880 m/h'dir. Cumalı jeotermal enerjisi ile Türkiye'nin ve dünyanın en büyük jeotermal

Page 78: doğal yapı

ısıtma projesi uygulamaya konmuĢtur. 46 km.'lik taĢıma hattı tamamlanmadığında,

Seferihisar, Narlıbahçe, Balçova ve Hatay'da 34.000 konutun ısıtma -soğutması ile Cumalı -

Balçova arasındaki 50.000 m2 'sinin ısıtması gerçekleĢtirilecektir. TaĢıma hattının

döĢenmesine baĢlandığında projenin tamamlanması beklenmeden, ulaĢılan her yerleĢim

bölgesinde konut ile seralarda ısıtma yapılacaktır.

2.2.5.Biyokütle

Ġzmir Ġl sınırları içerisinde biyogaz enerjisi elde edilmesine yönelik, tavuk çiftlikleri ve

besi damları yeterli miktarda bulunmaktadır. 1982-1985 yıları arasında Köy Hizmetleri Bölge

Müdürlüğü tarafından Tire-Karateke, Menemen, Torbalı- Oğlananası yörelerinde biyogaz

enerjisi elde edilmesine yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Biyogaz enerjisi elde edilmesine

yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır.

Page 79: doğal yapı

2.2.6.Mineral Kaynaklar

2.2.6.1.Sanayi madenleri

Harita:8:ĠZMĠR ĠLĠ ENDÜSTRĠ HAM MADDESĠ HARĠTASI

2.2.6.2.Metalik Madenler

Page 80: doğal yapı

Harita:9:ĠZMĠR ĠLĠ METALĠK MADEN HARĠTASI

2.2.6.2.1.Altın Madeni

Ġzmir Ġli‟nde 9 adet altın madeni yatağı bulunmaktadır.

Page 81: doğal yapı

2.2.6.2.1.1.KarĢıyaka-Altıntepe / Çilektepe Altın Sahası

1990 yılında 107,90 m'lik sondaj yapılmıĢtır. Altıntepe sektöründe 3.38 gr/ton altın tenörlü

157.250 ton görünür ve 42.8 gr/ton gümüĢ tenörlü 357.250 ton görünür+muhtemel, Çilektepe

Sektöründe 1.3 gr/ton altın tenörlü 1.400.000 ton görünür+muhtemel rezerv saptanmıĢtır.

2.2.6.2.1.2. ÖdemiĢ-Geyikdağı Altın Yatağı

Zeytinlik sahasında ortalama 10.7 gr/ton Au ( Altın ) tenörlü 13.028 ton gör+muh., Avradere

sahasında 1 gr/ton Au tenörlü 19.717 ton gör +muh ., Geyikdağ sahasında 1.3 gr/ton Au

tenörlü 1.050.000 tongör+muh. ve Boğazyayla sahasında da 1.2 gr/ton Au tenörlü 45.650 ton

görünür , 214.000 ton muhtemel rezerv, Yedilertepe sahasında %1 tenörlü 19.717 ton

muhtemel rezerv saptanmıĢtır.

2.2.6.2.1.3. ÖdemiĢ-Boğazyayla Altın Yatağı

Sahada 0-2.5 gr/ton tenörlü, 214 164 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır.

2.2.6.2.1.4. ÖdemiĢ-Yediler Tepe Altın Yatağı

Sahada 0-1.2 gr/ton tenörlü, 19 717 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır.

2.2.6.2.1.5. ÖdemiĢ-Zeytinlik/Ġncilipınar Altın Yatağı

Sahada 0.8-27.5 gr/ton tenörlü, 13 028 ton muhtemel rezerv saptanmıĢtır.

2.2.6.2.1.6. ÖdemiĢ-Küre Altın Sahası

1.1 g/ton ile 8 g/ton arasında değiĢen tenörlü, 96400 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır..

2.2.6.2.1.7. Merkez-Efemçukuru Köyü Altın Sahası

0.1 ile 2.6 g/ton arasında değiĢen Altın değerleri tespit edilmiĢtir.

2.2.6.2.1.8. Seferihisar-Gödence Köyü-Poyrazoğlu Tepe Altın Sahası

Yarmalardan alınan oluk örnekleri ile karot örneklerinden 0.5 ile en fazla 7 g/ton arasında

düzensiz altın değerleri elde edilmiĢtir.

Page 82: doğal yapı

2.2.6.2.1.9. Bergama-Ovacık Altın Yatağı

Yatağın tenörü 10-11 gr/ton altın ve 18 gr/ton gümüĢtür. Yatağın görünür rezervi 1.743.000

tondur.

3. DEPREM

3.1.DĠRĠ FAYLAR

Ġzmir ve çevresi neotektonik dönemde açılmalı tektonik rejimin egemen olduğu Batı

Anadolu‟da yer alır. Ġzmir kent yerleĢimi söz konusu açılmalı tektonik rejimin ürünü olan

Gediz grabeninin batı ucunda D-B uzanımlı tektonik bir oluğa yerleĢmiĢ aynı adlı körfezi

çevreler. Ġzmir ve çevresi tarihsel dönemlerden bu yana yoğun deprem aktivitesine sahne

olmuĢtur. Bu özelliğine karĢın Gediz grabeni dıĢında bölgede yoğun deprem aktivitesine

kaynak oluĢturabilecek aktif fayların varlığı ve niteliği konusunda yeterince detay bulgular

mevcut değildir. Türkiye Diri Fay Haritası‟nda Cumaovası çizgiselliği, Gediz grabeni

batısındaki bazı faylar ve Menemen yöresindeki Dumanlıdağ fay zonu gösterilmiĢ,

neotektonik ve bölgesel amaçlı yapılan bazı çalıĢmalarda da diri fay ve sismisite özellikleri

belirtilmeksizin bazı faylar haritalanmıĢtır. AraĢtırma kapsamında Ġzmir kenti merkez olmak

üzere yaklaĢık 50 km yarıçapındaki bir alanda diri fay haritalaması gerçekleĢtirilmiĢ ve bu

alanda 13 adet diri fay tanımlanmıĢtır. Bu faylar hakkındaki proje kapsamında toplanılan

bilgiler aĢağıda verilmiĢtir.

3.1.1.Güzelhisar Fayı

Ġzmir‟in kuzeyinde Aliağa ilçesi ile Manisa‟nın Osmancalı beldesi arasında uzanır. Güzelhisar

fayı Menemen kuzeyindeki KDGB uzanımındaki fay zonu içerisinde tanımlanmıĢtır. Bu

çalıĢmada ise Türkiye Diri Fay Haritası‟nda adı geçen fay zonu biri birinden farklı nitelikteki

fay sistemleri oluĢturması nedeniyle Güzelhisar fayı ve Menemen fay zonu olarak ikiye

ayrılmıĢtır. Güzelhisar fayı yaklaĢık 25 km uzunluğundadır. Fay K70B genel doğrultuludur.

Miyosen yaĢlı bir strato volkan olan Dumanlıdağ yükselimini morfolojik olarak kuzeyden

sınırlandırır. Doğrultu atım morfolojisinin egemen olduğu fay esas olarak ana gövde ve her iki

ucunda yer alan kuyruk bölümlerinden oluĢur. Kuzeybatı ucunda yaklaĢık 5 km

uzunluğundaki kuyruk bölümü Güzelhisar köyü ile Aliağa ilçe merkezi arasında uzanır. Bu

kesiminde fay Miyosen yaĢlı volkano sedimanterleri keser. Güzelhisar köyü yöresinde ise

Page 83: doğal yapı

volkano-tortullar ile Kuvaterner çökelleri arasında dokanak oluĢturmaktadır . Bu bölümünde

genel morfolojide oluĢturduğu çizgisellik dıĢında fayın Kuvaterner aktivitesine

yorumlanabilecek veri toplanamamıĢtır. 20 km uzunluğundaki doğu bölümü fayın ana

gövdesini oluĢturur. Çıtak ve Avdal köyleri arasında uzanan bu bölümünde fay batı ucunda

Miyosen yaĢlı volkano-sedimanterleri keser. Doğuya doğru ise Kretase yaĢlı Ġzmir fliĢi ile

Miyosen yaĢlı çökeller arasında dokanak oluĢturur. Türkmenköy ile Büyüksümbüller arasında

fay çok çizgisel gidiĢlidir. Genel morfolojisi doğrultu atımlı faylara özgü topografik bir yapı

sunar. Güney blok morfolojik olarak yukarıdadır. Türkmen köyünün yaklaĢık 200 metre

batısında açılmıĢ bir yarmada fay zonu yüzeylemektedir. Burada fay Miyosen yaĢlı

volkanitler ile yine Miyosen yaĢlı kiltaĢı ve çamurtaĢından oluĢan çökeller arasında izlenir.

YaklaĢık 20 metre geniĢliğindeki deformasyon zonu içerisinde izlenen fay düzlemlerindeki

çizikler fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olduğuna iĢaret eder. Fay boyunca ötelenmiĢ

jeomorfolojik unsurlar belirgin değildir. Genel morfolojisi doğrultu atımın yanı sıra fayın

kuzey bloğunun sistematik olarak aĢağıda olduğuna yorumlanmıĢtır. Bölgesel aktif tektonik

çatı içerisinde değerlendirildiğinde fayın eğim atım bileĢenli sağ yönlü doğrultu atımlı

olduğuna yorumlanmıĢtır. Güzelhisar fayının kestiği en genç jeolojik birim Miyosen yaĢlı

volkanitler ve çökel kayalardır. Fayın Holosen aktivitesine iliĢkin jeolojik bulgular elde

edilememiĢtir. Jeomorfolojik bulgular ise fayın Kuvaterner‟de etkin olduğuna iĢaret

etmektedir. Bu nedenle Güzelhisar fayı olasılı diri fay olarak kabul edilmiĢtir.

3.1.2.Menemen Fay Zonu

Menemen kuzeyindeki Dumanlıdağ volkan kompleksi ile Gediz nehri taĢkın ovası arasında

yer alan ve KB-GD doğrultusunda uzanan faylar Menemen fay zonu olarak adlandırılmıĢtır.

Bu fay zonu ilk kez ġaroğlu ve diğerleri tarafından haritalanmıĢ ve ĠDSDMP‟de Dumanlıdağ

fay zonu olarak tanımlanmıĢtır. Bu çalıĢmada fay adlamasında ilke olarak en yakın büyük

yerleĢme adının kullanılması nedeniyle Menemen Fay Zonu adlaması tercih edilmiĢtir.

Kabaca biri birine paralel uzanan K60B genel doğrultulu dört fay parçasından meydana gelen

fay zonunun toplam uzunluğu 15 km‟dir. Zondaki faylardan Dumanlıdağ zirvesinde yer

alanların tümü Miyosen yaĢlı strato-volkan konisini oluĢturan lavları keser. Fay zonunun

geniĢliği 5km‟yi bulur. Fay zonunun kuzeybatı bölümünü oluĢturan fay 8 km uzunluğundadır.

Bu parça zonun genel doğrultusundan farklı olarak K50B uzanımlıdır. Zonun ortasında yer

alan en uzun fay ise 12 km uzunluğundadır. Dumanlıdağın zirvesinde Miyosen yaĢlı kaya

birimlerini kesen bu faylar hava fotoğraflarında net olarak izlenebilen çizgisellikleri oluĢturur.

Ancak fayların niteliği ve Kuvaterner aktivitesi konusunda ayrıntılı jeomorfolojik veri

Page 84: doğal yapı

toplanamamıĢtır. Genç ve Yılmaz tarafından Dumanlıdağ yöresinde aynı doğrultuda uzanan

bazı fayların sağ yönlü oldukları belirtilmiĢtir. Güzelhisar fayı ile aynı doğrultuda uzanmaları

da göz önüne alınarak Dumanlıdağın zirvesindeki bu fayların sağ yönlü oldukları

yorumlanmıĢtır. Faylar boyunca izlenen ve doğrultu atıma yorumlanabilecek bazı sırt ve

morfolojik ötelenmelerin, fayın Kuvaterner aktivitesine iliĢkin yapısal oluĢuklar mı yoksa

erozyonal kökenli morfolojik unsurlar mı olduğu tartıĢmalıdır. Menemen fay zonunu meydana

getiren faylardan en güneydeki ise Menemen kuzeyindeki Gediz nehri taĢkın ovası ile

Dumanlıdağ yükselimi arasında morfolojik diskordans oluĢturmaktadır. K55B doğrultulu bu

çizgisellik 8 km uzunluğundadır . Fay volkanitlerle Menemen ovasının alüvyonları arasında

dokanak oluĢturur. Kuzey bloğu morfolojik olarak yukarıdadır. Fay boyunca Dumanlıdağ

yükseliminden beslenen üç güncel alüvyon yelpazesinin ova tabanına açılan uç bölümleri

çizgisellik tarafından kesilir. Yelpazelerin uçlarındaki sarplıklarının yüksekliği 2-5 metre

arasında değiĢir. Hava fotoğraflarından yapılan değerlendirmede güneybatı ucunda fayın

aglomera ve andezitik lavlardan oluĢan volkanitleri kestiği belirgindir. Kuzeybatı ucuna

rastlayan Buruncuk yöresinde de Miyosen lav akıntılarının genel olarak faya uygun Ģekilde

basamaklandığı görülür. Bu verilere göre söz konusu çizgisellik batı bloğu aĢağıda olan eğim

atımlı aktif bir normal fay olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, bu çizgiselliğin Ege

Denizi‟nde Geç Pleyistosen sonunda gerçekleĢen deniz seviyesi yükselimi (Holosen

transgresyonu) sonucu

Gediz nehri deltasındaki alüvyonal boğulma süreçleriyle oluĢmuĢ bir morfolojik diskordansa

karĢılık gelmesi muhtemeldir. Bu olasılık dikkate alındığında söz konusu çizgisellik boyunca

alüvyon yelpazelerinde izlenen morfolojik kesinti ve basamaklanmanın taĢkın ovasında Gediz

Nehrinin yanal yöndeki aĢındırmaları sonucu ortaya çıktığı yorumu yapılabilir. Menemen fay

zonu içerisinde, Dumanlıdağın zirve kesimlerinde uzanan fayların Kuvaterner aktivitesine

iliĢkin veriler sınırlıdır. Bu nedenle zon içerisindeki bu fayların bölgesel fay paterni içindeki

konumları da dikkate alınmıĢ ve deprem üretme potansiyeli en düĢük olan neotektonik dönem

çizgisellikleri olarak değerlendirilmiĢtir. Buna karĢın Buruncuk-Gediz nehri arasında izlenen

fay segmenti üzerindeki bulgular ise bu parçanın Holosen‟de etkin olduğuna

yorumlanabilmektedir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi bu çizgisellik boyunca izlenen

morfolojik anomalilerin erozyonal süreçlerle ilintili olma ihtimali de vardır. Bu olasılık

nedeniyle adı geçen fay olasılı diri olarak kabul edilmiĢtir.

3.1.3.Yenifoça Fayı

Page 85: doğal yapı

Yenifoça doğusunda Nemrut limanı ile güneydeki Gerenköy arasında K-G genel

doğrultusunda uzanan bir faydır. Nemrut limanını doğusunda dik yarlar oluĢturan KBGD

uzanımlı kıyı olasılıkla bu fayın kuzey devamlılığını yansıtır. Bu bölümü ile birlikte

değerlendirildiğinde fayın toplam uzunluğu 20 km‟ye yaklaĢır. Denzialtı verileri Nemrut

körfezi açıklarında Kuvaterner çökellerini kesen bir fayın varlığını gösterir. Ancak bu iki

fayın biri biriyle olan geometrik iliĢkisi hakkında bir Ģey söylenememektedir. Fayın karadaki

bölümü Neojen yaĢlı volkanitler içerisinde izlenir. Bu kesiminde fay çizgisel gidiĢlidir. Fay

zonu üzerine çizgisel vadiler yerleĢmiĢtir. Kuzey bölümünde fay boyunca batıya dalımlı

monoklinal sırt ve tepelikler dikkati çeker. Kuzey ucuna rastlayan Horozgediği yöresinde fay

zonu boyunca sıcak su çıkıĢları geliĢmiĢ ve Neojen kayaları hidrotermal alterasyona

uğramıĢtır. Yenifoça fayı sol yönlü doğrultu atımlıdır. Fayın karada

kalan kesimleri boyunca oluĢturduğu çizgisel morfolojinin dıĢında Kuvaterner ve Holosen

aktivitesine iliĢkin veri toplanamamıĢtır. Bu çizgisel morfoloji fay zonunda yüzeyleyen

Neojen birimlerinin tabaka doğrultularına da uygun olup doğrudan fayla

iliĢkilendirilememiĢtir. Bu nedenle kara verilerine göre fay neotektonik dönem yapısı olarak

değerlendirilmiĢ ve çizgisellik olarak haritalanmıĢtır. Çandarlı körfezinde bu çizgiselliğin

devamında yer alan ve Kuvaterner‟i kesen faylar bu sistemle bağlantılı olması durumunda

fay olasılı diri olarak kabul edilebilir. Ancak eldeki veri iki fay arasında bu yönde bir

korelasyon yapmaya olanak tanımaz.

3.1.4. Ġzmir Fayı

Ġzmir körfezinin doğusunda, bu körfezi güneyden morfolojik olarak sınırlandıran D-B

uzanımlı fay Ġzmir fayı olarak adlanmıĢtır Ġzmir körfezinin doğu yarısı bu fayın kuzey

bloğunda geliĢmiĢ bir tektonik çukurluk veya oluk niteliğindedir. Bu tektonik oluk Batı

Anadolu açılmalı tektonik rejimi içerisinde ĢekillenmiĢ en büyük çöküntü havzalarından birini

oluĢturan Gediz graben sisteminin batıya doğru devamında yer alır. Fayın kuzey bloğunda

ĢekillenmiĢ Ġzmir çöküntü havzasının tabanı Karaburun yarımadası ile Bayraklı arasında Ege

Denizi suları altındadır ve körfezi oluĢturur. Körfezin kuzeyi Gediz nehri deltası tarafından

doldurularak düzlenmiĢtir . Çöküntünün körfez doğusunda kalan bölümü Bornova alüvyon

düzlüğünü meydana getirir. Ġzmir çöküntüsü kuzeydoğuda Kretase yaĢlı Bornova fliĢi ile

Miyosen yaĢlı sedimanter ve volkanik kayalardan oluĢan Yamanlar dağı kütlesi tarafından

sınırlandırılır. Fayın güney bloğu ise morfolojik olarak yüksektedir. En batıda Kretase yaĢlı

Bornova fliĢi Dikmen dağı yükselimini oluĢturur. Balçova-Güzelbahçe arasında Ġzmir fayı

genelde Bornova fliĢini keser veya bununla Kuvaterner yaĢlı çökeller arasında dokanak

Page 86: doğal yapı

oluĢturur. Kuzey kesimindeki zirve düzlüklerinde ortalama yükseltisi 400-500 metrelerde olan

bir aĢınım platosunun yer aldığı Seferihisar yükseliminin körfeze bakan kesimi Ġzmir fayının

oluĢturduğu fay dikliklerine karĢılık gelen dik yamaçlarla sonlanır. Bu yamaçlar güneyden

kuzeye yönelimli ve fay zonuna dik uzanan sel karakterli akarsuların yerleĢmiĢ olduğu dar ve

derin vadilerle yarılmıĢtır. Balçova ile Buca arasında fayın güney bloğunda Miyosen yaĢlı

volkanik ve çökel kayalar yüzeyler. Buca yöresinde bu kaya topluluklarının üzerinde geliĢmiĢ

Pliyosen aĢınım düzlükleri Ġzmir fayı tarafından kesilmiĢ ve fayın güney bloğunda askıda

kalmıĢtır. PınarbaĢı yöresinde fayın güney bloğunda Nif dağı yükselimini meydana getiren

temel kayalar yüzeyler. Fayın güney bloğundaki yükselimler üzerine yerleĢmiĢ ve kuzeye

akaçlanan akarsu yataklarındaki çok dönemli vadi kazıma veya yarılmaları belirgindir. Fay

boyunca izlenen bu morfotektonik yapı Pliyosen sonrasında Ġzmir fayının güney bloğunda

bölgesel anlamda genel bir tektonik yükselmeye iĢaret eder.

Ġzmir fayı Güzelbahçe ile PınarbaĢı arasında toplam 35 km uzunluğunda eğim atımlı normal

bir faydır. Batı ucunda fay ikiye çatallanır. Güney kolu KD-GB doğrultulu ve sağ yönlü

doğrultu atımlı Seferihisar fayının doğrultusunda sonlanır. KB‟ya yönelen kuzey kol ise

olasılıkla Ġzmir körfezi tabanında Çiçekadaları ile Uzunada doğusunda yer alan KKBGGD

doğrultulu fay zonuyla bağlantılıdır . Fay Ġzmir kent yerleĢmesini D-B yönünde boydan boya

kateder. Yoğun kent yerleĢmesi nedeniyle Balçova ile Altındağ arasında faya iliĢkin saha

verisi toplanamamıĢ, bu bölüme iliĢkin haritalama 1960‟lı yıllarda çekilmiĢ hava

fotoğraflarındaki sınırlı verilere dayalı olarak yapılmıĢtır. Bu nedenle kent yerleĢmesi

içerisinde fayın konumu yeri yaklaĢık olarak haritalanmıĢ olup, lokasyon açısından kesinlik

ifade etmez. Haritalamadaki bu eksiklik fayın geometrik segmentlerinin tanımlamasını da

tartıĢmalı hale getirmektedir. Bu çalıĢmada fayın alt bölümleri arasındaki doğrultu değiĢimleri

ve sıçrama geometrisi göz önüne alınarak Ġzmir fayı Balçova ve Narlıdere olmak üzere iki

geometrik segmente ayrılmıĢtır. Balçova segmenti Ġzmir fayının batı bölümünü oluĢturur.

Güzelbahçe kuzeyindeki Yalı Mahallesi ile Göztepe arasında segment K82D genel doğrultulu

olup, 15 km uzunluğundadır. Kabaca biri birine paralel faylardan meydana gelen zonal bir

yapı sunar. En güneydeki fay ana fay niteliğindedir. Fay zonu Ġzmir körfezi ile Seferihisar

yükselimi arasında yaklaĢık 400 metre yüksekliğe ulaĢan dik yamaç zonunun etek bölümünde

yer alır. Zondaki faylardan güneydekiler genelde Kretase yaĢlı Bornova fliĢinin oluĢturduğu

kaya topluluklarını keser. Kuzeydeki faylar ise Ġzmir körfezi güneyinde dar bir kıyı Ģeridi

oluĢturan ve yelpaze deltası çökellerinden meydana gelen kıyı düzlüğü alüvyonları ile fliĢel

kayalar arasında yer yer dokanak oluĢturur ve çoğunlukla da fliĢ içerisinde izlenir. Segment

en batıda iki alt bölümden oluĢur. Güneydeki parça Narlıdere-Ġstihkam Okulu arasında temel

Page 87: doğal yapı

kayalar içerisinde uzanan fayın batıya doğru devamı niteliğindedir. Temel kayalar içerisinde

kavisli bir gidiĢ sunan bu fay KD-GB genel doğrultuludur. FliĢel kaya toplulukları içerisinde

izlenen fayın oluĢturduğu çizgisellik belirgin olarak izlenebilmektedir. Genel topografik yapı

içerisinde kuzeye akıĢlı Kuvaterner akarsu ağı ve oluĢturdukları vadiler bu çizgisellik boyunca

fay zonuna intibak ederek fayın doğrultusuna uyumlu yönelimler kazanmıĢtır. Limanreis

güneyinde D-B doğrultulu fay parçası ise 4 km uzunluğundadır. Bu fay doğu bölümünde

temel kayalar içerisinde izlenir. Batısındaki yaklaĢık 1.5 km‟lik bölümünde ise Holosen

yelpaze deltası çökellerini keser. Söz konusu yelpaze üzerinde fayın kuzey bloğu morfolojik

olarak aĢağıda olup Holosen fay sarplıkları belirgin olarak izlenebilmektedir. Bu fayın güney

bloğundaki yelpaze deltasını oluĢturan dere boyunca izlenen yatak yarılmaları taban bloğunda

Holosen‟de meydana gelen tektonik yükselmeye iĢaret eden jeomorfik kanıtlardır. Narlıdere

batısında biri birine paralel iki fay yer alır. Yapay arazi düzenlemeleri ve yerleĢim yoğunluğu

nedeniyle kuzeydeki fayın Holosen aktivitesine iliĢkin net bulgular sağlanamamıĢtır.

Güneydeki fay ise Ġstihkam Okulu ile Balçova‟daki Agememnon kaplıcaları arasında 8 km

uzunluğunda kesintisiz bir çizgisellik oluĢturur. K80-85D genel gidiĢli olan bu parça güneye

içbükey bir yay Ģeklindedir. Genelde temel kayalarda izlenen fay bazı bölümlerinde körfeze

açılan akarsu ağızlarındaki yelpaze deltalarında izlenir. Ancak yoğun tarım aktivitesi ve

yerleĢim nedeniyle meydana gelen yapay değiĢimler fayın bu bölümünde Holosen aktivitesine

iliĢkin yüzey verisi toplanmasını güçleĢtirmiĢtir. Buna karĢın Narlıdere batısında Ġstihkam

Okulu arazisi içerisinde kalan alanda fayın tavan bloğunda güneye doğru çarpılmıĢ veya

tiltlenmiĢ morfolojik yüzeyler eğim atımlı normal faylara özgü jeomorfolojik verilerdendir ve

fayın Kuvaterner aktivitesini belgelemektedir.Narlıdere doğusunda Balçova segmenti biri

birine paralel bir seri normal faydan oluĢur. Fayın taban (güney) bloğundaki akarsuların

oluĢturduğu yelpaze deltası çökelleri Narlıdere ile Balçova arasında geniĢ bir kıyı ovasını

ĢekillendirmiĢtir. Zondaki faylar bu kıyı ovası ile Seferihisar yükselimini meydana getiren

temel arasında keskin bir morfolojik diskordans oluĢturur. Bu zon içerisinde kuzeydeki iki fay

parçası hava fotoğraflarında belirgin çizgisellik oluĢturur ve alüvyon yelpazeleri üzerindeki

eğim kırıklıkları Ģeklinde izlenirler. YerleĢme yoğunluğu ve tarım aktivitesi nedeniyle arazide

orijinal Ģekliyle izlenemeyen bu sarplıkların fayın Holosen aktivitesi sonucu geliĢen yer

Ģekilleri olduğu yorumlanabilmektedir. Güneyde Agememnon kaplıcalarının olduğu

bölümdeki faylar ise jeolojik olarak izlenebilmektedir. Agememnon kaplıcaları yöresinde

faylar üzerinde sıcak su çıkıĢları dizilidir. Kaplıcaların hemen güneyinde Ilıca dere vadisinin

doğu yamacında Bornova fliĢine ait litolojilerde fay düzlemi net olarak izlenebilmektedir.

Kaplıcalar yöresinde Narlıdere‟den doğuya doğru uzanan fay zondaki en belirgin parçadır.

Page 88: doğal yapı

Doğu ucunda bu fay KKD doğrultusuna döner. YerleĢme yoğunluğu nedeniyle bu fayın

Balçova ile Göztepe arasında kalan kesimi hava fotoğraflarından haritalanmıĢtır. Kaplıcalar

yöresindeki fayların düzlemleri temel kayalar içerisinde izlenebilmektedir. Kaplıcalar ile

batısındaki seralar arasında fay alüvyonla temel kayalar arasındadır. Kaplıcalardan ayrılarak

güney batıya doğru uzanan faylar ise temel kayalar içerisinde izlenmektedir. Kaplıca

binasının hemen güneyinde, Ilıca dere giriĢindeki temel kayalarda açılmıĢ bir yarmada fay

düzlemi yüzeylemektedir. Bu yarmada yapılan ölçümlerde fay düzleminin K80B doğrultulu

ve 63° ile kuzeye eğimli olduğu görülmüĢtür. Ilıca dere ile Narlıdere‟ye açılan AlionbaĢı dere

arasındaki sırtı kesen ve kuzeye bakan bir yay Ģeklinde uzanan fay üzerinde yapılan

ölçümlerde ise fay düzleminin ortalama 60° ile kuzeye eğimli olduğu gözlenmiĢtir. Ölçümler

bu fayın 5°-12° arasında kuzeybatıya yan yatımı olduğuna iĢaret eder. Agememnon

kaplıcaları yöresinde elde edilen bu yapısal bulgular Balçova segmentinin eğim atımlı bir

normal fay olduğunu ortaya koyar ve diğer bölümlerinde fayın niteliğine iliĢkin toplanan

morfolojik verileri doğrular. Balçova segmenti Ġzmir fayının jeolojik ve jeomorfolojik olarak

en iyi izlenebildiği bölümüdür. Segmentin tavan bloğuna Ġzmir körfezi yerleĢmiĢtir. Ġzmir

körfezinin taban topografyası segmentin doğrultusuna uyumludur. Körfez batısında yapılan

sismik çalıĢmalar Uzunada doğusunda KKB-GGD uzanımlı bir tektonik çukurluğun varlığını

ve bu çöküntüyü kontrol eden fayların Kuvaterner sedimanlarını kestiğini ortaya koymuĢtur.

Ġzmir fayının Balçova segmenti, batı ucunda olasılıkla aktif faylarla sınırlandırılmıĢ bu

tektonik çöküntüyle bağlantılıdır. Limanreis ve Narlıdere kıyı ovalarını meydana getiren

Holosen yaĢlı alüvyon yelpazeleri yüzeyindeki mikromorfoloji, Balçova segmentinin

aktivitesi hakkında detay morfolojik veriler sağlar. Fayın güney bloğundan beslenen ve iri

çakıl ile moloz taĢıyan sel karakterli akarsu ağızlarında geliĢmiĢ olan bu alüvyon yelpazeleri

Limanreis bölümünde fay tarafından kesilmektedir. Narlıdere ovasında ise yüzeydeki fay

sarplıklarının yanında kaplıcalar yöresindeki ana faylara yaslanan yelpazelerin apeksleri

topografik olarak çok belirsiz veya çökel niteliğine göre çok basıktır. Yelpazelerin bu

morfolojisi fayın tavan bloğundaki tektonik alçalmaya iĢaret eder. Göztepe ile Halkapınar

arasında kalan kent yerleĢimi içerisinde Ġzmir fayı için herhangi bir veri toplanamamıĢtır.

Konak-Göztepe arasında fay olasılıkla Balçova segmentinin doğrultusunda yüksek yalıyar

Ģeklinde izlenen kıyı çizgisine karĢık gelir veya deniz tabanındadır. Kıyıyı oluĢturan bu

sarplık doğuya doğru karada Konak meydanı güneyini izleyerek Halkapınara kadar

Kadifekale yükseliminin eteğini sınırlandıran bir çizgisellik olarak izlenir. Fayın doğu

bölümünü oluĢturan PınarbaĢı segmenti Halkapınar ile Belkahve arasında uzanır. YaklaĢık 15

km uzunluğundadır. Bu segment iki alt bölümden oluĢur. Batıdaki bölümü D-B genel

Page 89: doğal yapı

doğrultuludur. Altındağ yöresinde bu parça güneydeki Miyosen çökelleri ile kuzeydeki

alüvyon düzlüğü arasında dokunak oluĢturur. Altındağ yöresinde fay sarplığı boyunca

heyelanlar yaygındır. IĢıkkent bölümünde bu parça kireçtaĢları ile alüvyon arasında izlenir.

Segmentin PınarbaĢı yöresine rastlayan doğu bölümü ise K65D doğrultuludur. PınarbaĢı

bölümünde fay Miyosen öncesi temel kayalar ile alüvyon dokanağında izlenir ve keskin bir

morfolojik uyumsuzluğa karĢılık gelir. Hava fotoğraflarından yapılan değerlendirmeler,

PınarbaĢı yöresinde fayın güney bloktan beslenen alüvyon yelpazelerini kestiğini iĢaret eder.

Ancak, yoğun kentleĢme ve yapılaĢmanın etkin olduğu fay zonunda meydana gelen yapay

değiĢimler nedeniyle bu sarplıkları sahada gözlemek mümkün olamamıĢtır. ĠDSDMP

kapsamında Aykut Barka tarafından yapılan gözlemlerde söz konusu morfolojik sarplıklar,

Ġzmir fayının Holosen aktivitesiyle iliĢkili olduğu Ģeklinde yorumlanmıĢtır. PınarbaĢı

doğusunda fay temel kayalar içerisinde çizgiselliğe dönüĢerek son bulur.

Yukarıda sıralanan bulgular Ġzmir fayının eğim atımlı normal bir fay olduğunu ve Holosen‟de

yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük depremlere kaynaklık ettiğini göstermektedir. Jeolojik

verilere göre fayın Miyosen sonrasında ortaya çıktığı söylenebilmektedir. Fayın tavan

bloğunda yarım graben Ģeklinde geliĢmiĢ olan Ġzmir çöküntüsünün güncel havza geometrisi

içerisinde Kuvaterner‟den daha yaĢlı çökellere rastlanmaz. Söz konusu fay, Pliyosen aĢınım

döneminde Ģekillenmeye baĢlamıĢ olan Buca- Cumaovası oluğunu tektonik olarak kuzeyden

sınırlandırır ve bu aĢınım oluğu fay boyunca askıda kalmaktadır. Bu veriler Ġzmir fayının Geç

Pliyosen-Erken Kuvaterner‟de etkinlik kazandığını açıklar. Balçova segmenti faydaki normal

eğim atımın en fazla izlenebildiği bölümüdür. Bu segment güneyindeki taban bloğunu

oluĢturan Dikmen dağı kütlesinin yüzeyi güneye doğru çarpılmıĢtır. Bu kütle üzerindeki

aĢınım düzlüğü referans alındığında fayın Balçova segmenti boyunca yaklaĢık 500-600

metrelik bir görünür atım hesaplanabilir. Yukarıda açıklanan bulgular Ġzmir fayının

Holosen‟de yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük depremlere kaynaklık ettiğini ortaya koyar.

Tarihsel ve aletsel dönem deprem kayıtları Ġzmir kenti yakın çevresinde yoğun deprem

aktivitesi olduğunu göstermektedir. Tarihsel

kayıtlara göre Ġzmir kenti son ikibin yıl içerisinde çok sayıda yıkıcı depremden etkilenmiĢtir.

Ancak, kent yakın çevresinde büyük deprem üretebilecek çok sayıda diri fay bulunmaktadır.

Bu nedenle tarihsel kayıtlardaki hangi depremlerin Ġzmir fayından kaynaklandığı

yorumlanamamaktadır. Fayın deprem tarihçesinin ortaya konulabilmesi ve depremlerin

tekrarlanma sıklığının anlaĢılabilmesi açısından ayrıntılı paleosismolojik çalıĢmalara

gereksinim vardır. Kayıtlara göre kenti etkileyen tarihsel depremler içerisinde 10 Temmuz

1668 tarihli depreminin Ġzmir fayından kaynaklanmıĢ olması büyük olasılıktır. ġiddeti I0=X

Page 90: doğal yapı

olarak tanımlanmıĢ olan bu depremdeki hasar dağılımının Körfez boyunca yoğunlaĢmıĢ

olması dikkat çekicidir. Depremde Ġzmir kent merkezinde 20.000‟ne yakın insanın öldüğü

rapor edilmektedir. Depremle ilgili olarak verilen yüzey deformasyonları Ġzmir fayındaki

yüzey yırtılmasını tanımlar nitelikte değildir. Deprem esnasında Balçova segmentinin

yaklaĢık 3 km kuzeyinde Narlıdere yelpaze deltası ucundaki Ġnciraltı mevkiinde meydana

gelen yüzey deformasyonları sonucu Sancak Kalesinin zemine gömüldüğü ve kalenin denize

doğru 30 metre kayarak yer değiĢtirdiği ve bir adacık Ģekline dönüĢtüğü tariflenmektedir.

Deprem sonucunda kent içerisinde kıyı boyunca da bazı çökmelerin oluĢtuğu ve denizin kara

yönünde ilerlediğine iliĢkin gözlemler sıralanmaktadır. Tanımlanan bu yüzey deformasyonları

deprem esnasında gerek Narlıdere yelpaze deltası gerekse kent içerisindeki sahil boyunca

yanal yayılmaların oluĢtuğunu gösterir.

Aletsel dönem kayıtları Ġzmir kenti yakın çevresinde yoğun bir deprem aktivitesini belirler.

Ġzmir fayı boyunca belirli periyotlarda izlenen mikrodepremler fayın doğu yarısında

yoğunlaĢır . Ġzmir kentinde lokal hasar yapmıĢ olan orta büyüklükteki 1974 (M:5.3) ve 1977

(M:5.5) depremlerinin aletsel dıĢmerkez lokasyonları Ġzmir fayına yakındır. Bu iki depremde

de kent merkezindeki yapıların hasar görmüĢ olması dikkat çekicidir. 1977 depreminin fay

düzlemi çözümünden normal faylanma mekanizması elde edilmiĢtir . Ancak sismolojik veriler

bu depremlerin kaynağının Ġzmir fayı olup olmadığına yorumlanamamaktadır. Faydan

kaynaklanabilecek deprem büyüklüğünün kestiriminde kullanılabilecek parametrelerden olan

fay uzunluğu için iki alternatif önerilebilir. Bunlardan ilki fayın biri birinden farklı iki

geometrik segmentinin ayrı ayrı kırılabileceği varsayımıdır. Fayı oluĢturan her iki segment de

15‟er km uzunluğundadır. Fayın her iki segmentinin tek bir depremde kırılacağı öngörüsünde

ise toplam fay uzunluğu 35 km‟ye ulaĢır.

Page 91: doğal yapı

Harita:10

3.1.5.Bornova Fayı

Ġzmir‟in kuzeydoğusunda KarĢıyaka ile KemalpaĢa batısındaki Ulucak arasında KB-GD genel

doğrultusunda biri birine paralel uzanan faylardan oluĢan çizgisellik Bornova fayı olarak

adlanmıĢtır. Fayın Bornova batısında kalan kesimi Miyosen yaĢlı Yamanlar dağı volkanitleri

üzerinde doğrusal uzanımlı iki çizgisellikten oluĢur. Neotektonik dönem yapısı olmalarına

karĢın bu iki fayın Kuvaterner aktivitesini gösterir herhangi bir veri toplanamamıĢ ve bunlar

çizgisellik olarak haritalanmıĢtır. Fayın, Bornova-Ulucak arasında yine biri birine paralel

Page 92: doğal yapı

uzanan iki faydan oluĢan doğu kesimi ise Miyosen çökel kayalar ile Mezozoyik yaĢlı temel

kayaları keser. Bu iki fay Gediz grabeni batısındaki KemalpaĢa fayının kuzeybatı devamında

bulunur. Bunlardan güneydeki fay boyunca olan akarsu vadileri ile sırtlarda sistematik sağ

yönde dirseklenmeler geliĢmiĢtir. Bu vadilerdeki yanal ötelenme miktarı 300 metreyi aĢar.

Kuzeydeki çizgisellik ise kuzey bloğu aĢağıda olan normal fay morfolojisi sunar. Bu iki

faydan güneyde yer alanı Kuvaterner drenajını etkilemiĢ olması nedeniyle sağ yönlü doğrultu

atımlı olasılı diri fay, kuzeydeki ise neotektonik dönem çizgiselliği olarak değerlendirilmiĢtir.

C.1.6.Tuzla Fayı

Ġzmir‟in güneybatısında Gaziemir ile Doğanbey arasında KD-GB genel uzanımlı yapısal hat

Tuzla fayı olarak tanımlanmıĢtır. Aynı fay çeĢitli araĢtırmalarda değiĢik isimlerle

anılmaktadır. Fay, Türkiye Diri Fay Haritası‟nda Cumaovası çizgiselliği , EĢder ‟de Cumalı

ters fayı, Genç ve diğerlerinde ise Orhanlı fayı olarak adlanmıĢtır. Doğanbey burnu ile

Gaziemir arasında fayın karadaki uzunluğu 42 km‟dir. Doğanbey körfezinde MTA Sisimik-1

araĢtırma gemisiyle yapılan sismik çalıĢmalar Tuzla fayının GB‟da Ege Denizi tabanında

devam ettiğini göstermiĢtir. Denizaltı devamıyla birlikte değerlendirildiğinde fayın uzunluğu

50 km‟yi aĢar. Tuzla fayı, Seferihisar yükselimini oluĢturan Bornova fliĢine ait metamorfik

kayalarla Cumaovası-Ege Denizi arasında yüzeyleyen Neojen yaĢlı kaya toplulukları arasında

tektonik dokanak oluĢturmaktadır. Önceki araĢtırmalarda bölgede bu faya paralel uzanan ve

Neojen kayalarını da kesen irili ufaklı çok sayıda fay haritalanmıĢ ve bu yapılar arasında

Miyosen yaĢlı sedimanter ve volkanitlerden oluĢan istifin çökeldiği havza Çubukludağ

grabeni olarak tanımlanmıĢtır. Bu çalıĢmada Tuzla fayı dıĢındaki faylar inaktif yapılar olarak

değerlendirilerek rapor kapsamına alınmamıĢtır. KD-GB genel doğrultulu olan Tuzla fayı biri

birinden belirgin sıçrama veya büklümlerle ayrılan ve farklı doğrultularda uzanan üç alt

bölümden oluĢur. Kuzeyden güneye doğru bunlar Çatalca, Orhanlı ve Cumalı bölümleri

olarak tanımlanabilir. Fayın kuzeydoğu ucunu oluĢturan Çatalca bölümü 15 km uzunluğunda

olup K35D doğrultuludur. Batı ucunda 750 m‟lik sağ yönde bir sıçrama ile Orhanlı

bölümünden ayrılır. Fay boyunca batıdaki Bornova fliĢi ile doğudaki Neojen yaĢlı kaya

toplulukları karĢı karĢıya gelmiĢtir. Fay Çatalca yöresinde Ģeyl, kumtaĢı ve çakıltaĢı

ardalanmasından oluĢan Alt Miyosen yaĢlı çökellerle fliĢel kayalar arasında izlenir. Gaziemir

yöresinde ise fliĢ ile Üst Miyosen-Alt Pliyosen yaĢlı çökelleri biribirinden ayırır. Çatalca

yöresindeki vadi yarmalarında fay zonu yüzeylemektedir. Bu yarmalarda doğrultu atımlı

faylanmayı yansıtan makaslama deformasyon yapıları izlenir. Ancak doğrultu atımın

niteliğine iliĢkin yapısal veriler toplanamamıĢtır. Buna karĢın faya dik olarak geliĢmiĢ bazı

Page 93: doğal yapı

akarsu vadilerinde sağ yönde dirseklenmeler belirgindir. Gaziemir batısındaki Çatalkaya ve

Bahçecik köyü kuzeybatısındaki bazı vadilerdeki sağ yöndeki ötelenmeler 200-300 metreyi

bulmaktadır. Fay çizgisi boyunca izlenen bazı Holosen sarplıklarının litolojik farklılıklardan

sonucu biçimlendiği anlaĢılmıĢtır. Dolayısıyla fayın Holosen aktivitesine yorumlanabilecek

veri

toplanamamıĢtır. Tuzla fayı genelinde batı blok yüksektir. Ancak, Çatalca yöresinde fay zonu

üzerinde geliĢen yan dereler çizgisel gidiĢlidir ve genel morfolojinin tersine güney bloktaki

bazı sırtlar kuzeye oranla daha yüksek topografya oluĢturur. Çatalca segmenti Genç ve

diğerler tarafından sol yönlü doğrultu atımlı bir fay olarak tanımlanmıĢtır. Ancak bu segment

fay boyunca Kuvaterner jeomorfolojisine iliĢkin sınırlı veriler fayın sağ yönlü doğrultu atımlı

olduğuna iĢaret etmektedir. Tuzla fayının Orhanlı bölümü K50D genel doğrultulu olup 16 km

uzunluğundadır. Bu bölümün doğusunda fay Bornova fliĢine ait metamorfik kayalarla

Miyosen yaĢlı Çatalca ve Ürkmez formasyonları arasında dokunak oluĢturur. Batı ucunda ise

alüvyon dolgulu Kocaçay vadisini izler. Kocaçay vadisi tabanında yeri yaklaĢık

haritalanmıĢtır. Orhanlı bölümünde Tuzla fayının niteliği ve Kuvaterner aktivitesine iliĢkin

veri toplanamamıĢtır. Tuzla fayının güneybatısında yer alan Cumalı bölümü ise KKD-GGB

uzanımında biri birine paralel faylardan oluĢan zonal bir yapı sunar. Cumalı kaplıcası ile

Doğanbey Burnu arasında karada 15km uzunluğunda olan bu fay zonunun aynı doğrultuda

Ege Denizi tabanında yaklaĢık 10 km devamlılık sunduğu bilinmektedir. Denizaltı kesimi ile

birlikte Tuzla fayının Cumalı bölümünün toplam uzunluğu 25 km‟yi aĢmaktadır. Zondaki

faylar boyunca çok sayıda sıcak su çıkıĢı ve traverten oluĢumları geliĢmiĢtir. Kuzeyde Cumalı

yöresinde zondaki faylardan en batıda yer alanı ters fay niteliğindedir. Düzlemi KB‟ya doğru

60°-80° eğimli olan bu fay boyunca temel kayaları oluĢturan Bornova fliĢi Miyosen birimleri

üzerine itilmiĢtir. KD-GB genel uzanımındaki bu fay kavisli geometrisi ile zondaki diğer

faylardan ayrılır. Bu nedenle diğer faylardan farklı olarak inaktif bir neotektonik dönem yapısı

olarak değerlendirilmiĢtir. Zon içerisindeki diğer faylar ise K20D doğrultusunda çizgisel

gidiĢlidir. Cumalı kaplıcaları ile Tuzla mevkii arasında fay zonu iki faydan oluĢur. Miyosen

birimlerini kesen bu faylardan kuzeydeki üzerinde Cumalı yöresinde çok sıcak su çıkıĢları

dizilidir. Bu kaynaklara bağlı traverten oluĢumları geliĢmiĢtir. Cumalı kaplıcalarının

bulunduğu alanda fay fliĢ ile Miyosen çakıltaĢları arasında, yer yer de Miyosen içerisinde

izlenir. Bu kesimde taze sarplıkları çok belirgindir. Sarplıklar boyunca fayın batı bloğu

morfolojik olarak yüksektedir. Yerel halktan alınan bilgilere göre söz konusu sarplıklar

boyunca 1992 depreminde kılcal çatlaklar Ģeklinde bazı yüzey deformasyonları geliĢmiĢtir.

Tuzla mevkiinden batıya doğru fay zonal bir gidiĢ içerinde iki ana kola ayrılır. Ġki kol

Page 94: doğal yapı

arasında fay zonu ile aynı doğrultuda uzanan topografik yükselim büyük boyutlu bir basınç

sırtına karĢılık gelir. Basınç sırtının batısındaki faylar fliĢel kaya topluklarını keser.

Doğusundakiler ise fliĢ ile Miyosen dokunağında ve Miyosen çökellerinde izlenir. Faylar

boyunca hidrotermal alterasyon ve silisifiye zonlar yaygın olarak izlenen oluĢumlardır. Basınç

sırtını dikine kesen akarsuların antesedant yerleĢimli oluĢu sırt boyunca Kuvaterner‟deki

tektonik yükselmeye iĢaret eder. Bu yükselimin batısında, Tuzla ile Doğanbey burnu arasında

uzanan üç fay parçası aralı aĢmalı olarak biri birini tümler. Bunlar temel kayalar içerisinde

çizgisel morfolojileri ile karakteristiktir. Bu üç fay parçasından en doğuda bulunanı üzerinde

sıcak su çıkıĢları ve traverten kuleleri yer alır. Tuzla mevkii yakınında fay üzerinde uzun

eksenleri 10-15 metre, yükseklikleri ise 2-3 metreye ulaĢan basınç sırtları fay üzerinde

meydana gelmiĢ eski depremlerdeki yüzey faylanmasını belgeleyen mikromorfolojik

oluĢumlardır. Tuzla mevkiinden batıya doğru uzanan doğudaki kol ise biri birine paralel iki

fay parçasından oluĢur. Yukarıda tanımlanmıĢ olan basınç sırtını doğudan sınırlandıran bu

faylar kesintisiz bir Ģekilde batıda denize ulaĢır. Bu iki faydan batıdaki, temel kayalar ve

Miyosen çökellerini keser. Fay üzerinde bir çok sıcak su kaynakları bulunur. Tuzla

bölümünde silisifiye Miyosen birimleri içerisinde yüzeyleyen fay düzlemindeki çizik, çentik

ve kayma olukları fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olduğunu gösterir. Batıya doğru olan

devamında fay tarafından kesilen akarsularda 200-700 metreye ulaĢan sağ yönlü ötelenmeler

belirgindir.

Buna paralel uzanan doğudaki fay parçası ise Miyosen kaya birimleri üzerinde geliĢmiĢ etek

düzlükleri üzerinde çizgisellik oluĢturur. Bu çizgisellik batı ucunda antik bir yerleĢme

yakınından geçerek denize ulaĢır. Çizgisellik boyunca bazı derelerde sağ yönde dirseklenme

izlenir. Hamam deredeki Doğanbey kaplıcasından güneye doğru akan antik bir traverten

kanalında 10 metreye ulaĢan sağ yönde keskin bir dönme izlenir. Ancak, bu çizgisellik

boyunca yapılan dört hendek kazısında Holosen çökellerini kesen bir faya rastlanmamıĢtır.

Söz konusu traverten kanalında yapılan gözlemler ise kanaldaki dönmenin yapının orijina l

geometrisiyle iliĢkili olduğunu göstermiĢtir.

Fayın batı devamında deniz tabanından alınan sismik kesitlerde de Tuzla fayının karadakine

benzer bir geniĢ deformasyon zonu oluĢturduğu ve zondaki fayların deniz dibindeki en genç

çökelleri kestiği anlaĢılmıĢtır. Aynı çalıĢmadaki bulgular fayın doğrultu atımlı olduğunu,

deniz tabanında Doğanbey burnundakine benzer basınç sırtları oluĢturduğunu ve bu zondaki

bazı fayların ters fay bileĢeni taĢıdığını göstermektedir. 6 Kasım 1992 tarihinde Ġzmir-

Doğanbey arasında düĢük hasarlara yol açan bir deprem olmuĢtur Büyüklüğü Ms:6.0 (USGS)

derinliği 14 km olarak belirlenmiĢ olan bu depremin dıĢmerkezi Doğanbey ile Ürkmez

Page 95: doğal yapı

arasında denize rastlarken, artçı Ģokları ise Tuzla fayı üzerinde dağılım göstermektedir. Fay

düzlemi çözümleri depremin sağ yönlü doğrultu atımlı bir kırılma mekanizmasıyla geliĢtiğini

göstermektedir. Bu sismolojik değerlendirmeler yukarıda açıklanan saha bulgularıyla

uyumludur. Depremden hemen sonra yapılan arazi gözlemlerinde bölgede herhangi bir yüzey

deformasyonuna rastlanmamıĢtır. Ancak, elinizdeki bu araĢtırmanın arazi gözlemleri

esnasında yerel halkla yapılan görüĢmelerde Cumalı kaplıcaları yöresinde tarafımızca

haritalanan fay boyunca zeminde bazı kılcal çatlakların geliĢtiği yönünde bilgiler edinilmiĢtir.

Yine Cumalı kaplıcaları bölümünde tam fay çizgisi üzerinde subasman temeli atılmıĢ ancak

inĢaatı tamamlanmamıĢ bir beton temel tabliyesini kesen kırıklar gözlenmiĢ ve yapının 50 cm

yüksekliğinde yarım kalmıĢ duvarlarında 20 cm‟lik sağ yönlü ötelenme ölçülmüĢtür. Yüzey

kırılması geliĢmemiĢ olmasına rağmen bu ötelenme olasılıkla 1992 depreminin etkisiyle

geliĢmiĢ bir yüzey deformasyonu olarak yorumlanabilecek niteliktedir. Denizaltı bölümüyle

birlikte uzunluğu 50 km‟yi aĢan sağ yönlü doğrultu atımlı Tuzla fayı, Ġzmir yakın çevresinin

en önemli aktif tektonik yapılarından biridir. Bu nedenle Ġzmir kenti ve yakın çevresinin

depremselliği açısından önem taĢır. Bölgesel jeolojik verilere göre Tuzla fayı bölgenin

Miyosen paleocoğrafyasını belirleyen ana yapısal unsurlardandır ve bu dönemde Çubukludağ

havzasını batıdan sınırlamaktadır. Aynı araĢtırıcılar tarafından fayın sol yönlü doğrultu atımlı

olduğu belirtilmektedir. Tarafımızca toplanan saha bulguları Tuzla fayının Kuvaterner‟de sağ

yönlü doğrultu atımlı hareket ettiğini göstermektedir. 1992 depreminin fay düzlemi çözümleri

bununla uyumludur. Fayın niteliğine iliĢkin bu iki farklı veri bölgesel neotektonik rejim

içerisinde değerlendirildiğinde Miyosen- Pliyosen zaman aralığında Tuzla fayının sol yönlü

doğrultu atımlı çalıĢmıĢ olduğuna yorumlanabilir. Bölgesel güncel kinematik içerisinde ise

fay Gediz graben sisteminin batı ucunda, bu grabendeki KD-GB yönlü açılmayı sönümleyen

sağ yönlü doğrultu atımlı transfer faylardan biri olarak çalıĢmaktadır. Nitekim GPS verileri

Gediz ve Büyükmenderes grabeni batısında doğrultu atımlı transfer fayların varlığını gösterir.

3.1.7.Seferihisar Fayı

Ġzmir‟in güneybatısında Seferihisar yöresindeki Sığacık körfezi ile Güzelbahçe arasında

uzanır. Sualtı verileri fayın güneye doğru Ege Denizi tabanında devamlılık sunduğuna iĢaret

eder. Önceki araĢtırıcılar tarafından Ġzmir ve Sığacık körfezleri arasındaki fay batısında oluk

Ģeklinde bir morfoloji sunan koridor boyunca Seferihisar fayının dıĢında da bazı faylar

haritalanmıĢtır. Seferihisar fayı, Ġnci ve diğerlerindeki Seferihisar-Yelki fay zonuna karĢılık

gelir. Ocakoğlu ve diğerleri tarafından ise bu fay yakın batısında Urla fayı adıyla ikinci bir

Page 96: doğal yapı

aktif fayın varlığı ileri sürülmüĢtür. Rapor kapsamında Seferihisar fayı dıĢındaki faylar

değerlendirmeye alınmamıĢtır. Seferihisar fayının Sığacık körfezi ile Gülbahçe arasında

karadaki uzunluğu 23km olup, sualtı bölümüyle birlikte fayın toplam 30 km‟lik bir uzunluğa

ulaĢtığı sanılmaktadır. K20D genel doğrultulu olan fay güney yarısında Bornova fliĢine ait

kaya toplukları içerisinde ve alüvyon düzlüklerinde izlenir. Çamlıköy-Güzelbahçe arasındaki

kuzey bölümü ana doğrultudan doğuya saparak Ġzmir fayından ayrılan bir kola uyumlu bir

gidiĢ kazanır. Güzelbahçe yöresinde bu faya paralel Miyosen kayaları içerisinde izlenen bazı

küçük fayların kuzey bloğu aĢağıda olan normal faylar Ģeklinde geliĢtiği gözlenmiĢtir. Çamlı

köyü güneyinde Miyosen ile temel dokunağında yüksek açılı fay düzlemleri boyunca doğrultu

atımlı faylara özgü makaslama yapıları geliĢmiĢtir. Fay düzlemlerinde sağ yönlü doğrultu

atımı belirleyen gözlemler yapılmıĢtır. UlamıĢ köyü yöresi, fayın Kuvaterner çökelleriyle

iliĢkisi ve doğrultu atım morfolojisinin en iyi gözlendiği alanlardandır. Bu kesiminde fay

Pleyistosen ve Holosen yamaç molozu ve yelpazelerini kesmektedir. UlamıĢ köyü yakın

güneyinde fay çizgisi boyunca akarsu yatakları sistematik olarak sağ yönde ötelenmiĢtir.

YaklaĢık 1 km içerisindeki üç dere yatağında 20 ile 100 metre arasında ötelenme değerleri

ölçülmüĢtür. Jeomorfolojik veriler Seferihisar fayının Holosen‟de aktif bir fay olduğuna

yorumlanır. Güney ucundaki sualtı verileri de deniz tabanında fayın en genç çökelleri

etkilediğini göstermektedir. Nitekim, 10 Nisan 2003 tarihinde bölgede meydana gelen

depremin (Mw:5.7) dıĢ merkez lokasyonu ve artçı Ģokların dağılımı fayın Seferihisar

yakınlarındaki bölümüne rastlar. Bu depreme iliĢkin yapılan fay düzlemi çözümlerinden elde

edilen kayma düzlemlerine göre KD-GB doğrultulu olan Seferihisar fayının haritalanan

uzanımına uygun olup, depremin sağ yönlü kırılma sonucu oluĢtuğunu göstermektedir.

Çözümdeki ikinci düzlem olan KB-GD doğrultusunda herhangi bir fay haritalanamamıĢtır.

Depremde herhangi bir yüzey deformasyonu geliĢmemiĢtir. Seferihisar fayının Ġzmir-Ankara

zonu içerisinde Üst Kretase-Paleosen yaĢlı Bornova fliĢiyle temsil edilen bir tektonik zonda

yer aldığı ve Miyosen‟de de aktif olduğuna iliĢkin yorumlar yapılmıĢtır. Sözbilir ve

diğerlerinde ise bu paleotektonik yapının Seferihisar‟dan Balıkesir Bigadiç yöresine kadar

olan kesiminin Üst Miyosen‟de reaktivite kazandığı ve günümüzde 150 km uzunluğunda aktif

bir fay zonu oluĢturduğu ileri sürülmüĢtür. Bu çalıĢmada toplanan bulgular bölgesel kinematik

içerisinde Seferihisar fayının D-B uzanımlı Ġzmir fayıyla bağlantılı bir yapı olduğunu gösterir.

Dolayısıyla bu fay Tuzla fayı gibi Gediz grabeni batısındaki transfer fay demeti içerisinde

değerlendirilir.

3.1.8.Gülbahçe Fayı

Page 97: doğal yapı

Ġzmir körfezi ile Karaburun yarımadasını yapısal ve morfolojik olarak ayıran önemli bir hattır.

Önceki araĢtırmaların çoğunluğunda bu faya iliĢkin bazı bilgiler verilmiĢ ve ĠDSDMP‟da

Karaburun fayı olarak adlanmıĢtır. Daha yeni bir araĢtırmada ismini aldığı Karaburun

yöresinde bu faya paralel çok sayıda sualtı fayı haritalanmıĢtır. Adlama karıĢıklığına yol

açamamak amacıyla karada izlendiği bölümdeki en büyük yerleĢme dikkate alınarak bu

çalıĢmada Gülbahçe fayı olarak yeniden adlanmıĢtır. Gülbahçe fayının karadaki bölümü aynı

adlı körfez ile güneydeki Sığacık körfezi arasında 15 km uzunluğundadır. K-G doğrultulu

olan fayın her iki ucu da sualtınadır. Sualtı bölümleriyle birlikte değerlendirildiğinde fayın

toplam uzunluğu 70 km‟yi bulmaktadır. Fayın karadaki bölümü güneyde Karaburun bloğuna

ait Triyas-Jura-Kretase yaĢlı ayrılmamıĢ kireçtaĢlarında izlenir. Bu kireçtaĢlarında fayın

doğrultusu boyunca yerleĢmiĢ akarsular alüvyon dolgulu çizgisel vadiler oluĢturmuĢtur. Fay

Sığacık körfezi batısındaki K-G uzanımlı çok dik ve çizgisel kıyıyı sınırlandırır. Bu kıyı

boyunca fay olasılıkla kıyıya çok yakın olarak deniz tabanında uzanır. Gülbahçe yöresinde fay

batıda Miyosen birimleri ile doğudaki temel kireçtaĢlarını ayırır ve Kuvaterner çökellerinde

çizgisellik oluĢturur. Körfeze girdiği bölümünde üzerinde bir sıcak su çıkıĢı izlenir. Karada

toplanan bulgular Gülbahçe fayının Kuvaterner morfolojisini denetlediğini ortaya

koymaktadır. Ancak kara bulgularına göre fayın Holosen aktivitesi hakkında kesin yorum

yapılamamaktadır. Buna karĢın sualtı verileri fayın niteliği ve Kuvaterner etkinliği konusunda

daha net veri sağlamaktadır. AĢağıda fayın sualtı bölümlerine iliĢkin yorumlar bu üç

makaledeki sualtı verilerine dayandırılmıĢtır. Güney ucunda fayın kıyı boyunca oluĢturduğu

çizgiselliğin Sığacık körfezindeki sualtı uzanımında genç çökelleri kesen bazı faylar

haritalanmıĢtır. Ancak Sığacık körfezi açıkları doğuda Seferihisar ve Tuzla fay zonlarının

biribirine yaklaĢtığı bu nedenle doğrultu atımlı fayların yoğun olduğu bir alandır. Körfez

tabanında Gülbahçe fayının devamlılığı ve diğer faylarla olan geometrik iliĢkisi net olarak

yorumlanamamaktadır. Bu belirsizlik nedeniyle Sığacık körfezi batısındakli Teke burnu

Gülbahçe fayının güney ucu olarak kabullenilmiĢtir. Kuzeyde ise fay Ocakoğlu ve diğerleri

‟nde Karaburun fayı olarak tanımlanan yapıya karĢılık gelir. Gülbahçe körfezini K-G

doğrultusunda kateden fay Mordoğon‟dan kuzeye doğru KKB-GGD uzanıma döner.

Karaburun açıklarında bu faya paralel çok sayıda baĢka faylar da haritalanmıĢtır. Çoğunluğu

Miyosen ve Kuvaterner yaĢlı sualtı çökellerini kesen bu faylar doğrultu atımlı bir zon

oluĢturur. Sismik kesitlerden bu fayların çoğunluğunun ters eğim atım bileĢene sahip

oldukları yorumlanmıĢtır.

Page 98: doğal yapı

Harita:11

Gülbahçe körfezi kuzeyinde fay Karaburun yükselimi ile Ġzmir körfezinin batı çıkıĢında yer

alan KKB-GGD uzanımlı çöküntü arasındaki keskin morfolojik uyumsuzluğa karĢılık gelir.

Sualtı verileri fayın doğu bloğunda Miyosen ve Kuvaterner yaĢlı sedimanların depolanmıĢ

olduğunu gösterir. Batı blokta ise Sakarya Kıtası içerisinde değerlendirilen Karaburun kuĢağı

kaya birimleri kütlesel yükselimli bir morfoloji sunar . Bu fay zonunun Ġzmir körfezi çıkıĢında

oluĢturduğu K-G genel uzanımlı tektonik koridor Çandarlı-Foça açıklarındaki tektonik

kökenli denizaltı çukurluğuyla bağlantılıdır. Kara bulgularının sınırlı olmasına rağmen Ġzmir

Körfezi çıkıĢında elde edilen sismik kayıtlara göre Gülbahçe fayının deniz tabanını ve en genç

çökelleri kestiği ve fay sarplıkları oluĢturduğunu kesindir . Bu bulgular fayın Holosen

aktivitesini açıklar. Fay zonu boyunca özellikle Karaburun-Foça arası çok sık depremlerin

oluĢtuğu bir bölgedir. Dolayısıyla 70 km‟yi bulan uzunluğuyla Gülbahçe fayı, Ġzmir yöresinin

önemli deprem kaynaklarının biri olarak değerlendirilir. Çoğunluğu sualtında olması

nedeniyle deprem tehlike analizleri için önem taĢıyan fayın geometrik segmentleri hakkında

detay tanımlama yapılamamaktadır. Ancak genel doğrultusunda Gülbahçe körfezinde

meydana gelen değiĢim gevĢeyen bir büklüm veya sıçrama geometrisini iĢaret etmektedir. Bu

Page 99: doğal yapı

geometrisi nedeniyle fay güney ve kuzey olmak üzere iki geometrik segmente ayrılabilir.

Sığacık ve Gülbahçe arasındaki güney segmentin uzunluğu 30 km‟dir. KKB-GGD uzanımlı

kuzey segmenti ise yaklaĢık 40 km

uzunluktadır. Bulgular Gülbahçe fayında doğrultu atımın baskın olduğunu gösterir. Ancak

fayın

Holosen‟deki atım yönüne iliĢkin yorum yapılamamaktadır. Sualtı verileri kuzey segment

boyunca fayın ters bileĢeni de bulunduğunu ve batı bloğun doğu blok üzerine itildiğini

açıklar. Karada yapılan bazı çalıĢmalarda Karaburun bloğu yüzeyinin batıya doğru

çarpılmakta (tiltlenmekte) olduğu ileri sürülmüĢ olup, bu durum Ocakoğlu ve diğerleri

tarafından önerilen ters fay bileĢeni ile uyumludur. Bölgesel morfotektonik deneĢtirmeler

Karaburun yarımadasında kuzey segment batısında kalan bloğunun güneydeki Kıran dağları

platosuna oranla daha yüksekte olduğunu gösterir. Güney segment boyunca ters fay bileĢenine

yorumlanabilecek veri toplanamamıĢtır. Bölgesel morfotektonik yapı ve fayın genel

geometrisi içerisinde fayın kuzey segmenti boyunca izlenen sıkıĢmalı bileĢen fayın sağ yönlü

doğrultu atımlı olabileceğini düĢündürmektedir. Ancak, bu konuda daha detay bulgulara

gereksinim vardır.

3.1.9.Gümüldür Fayı

Ġzmir‟in güneybatısında Gümüldür ile Özdere beldeleri arasında uzanır. Genç ve diğerlerinde

Ortaköy fayı olarak tanımlanmıĢtır. K55B genel doğrultusunda uzanır ve güneybatıya bakan

bir yay geometrisi sunar. Haritalanabilen uzunluğu 15 km‟dir. Tavan bloğu batıda yer alan

normal bir faydır. Kıyıya paralel uzanan fay KuĢadası Körfezi ile doğusunda temel kayaların

oluĢturduğu kütlesel yükselim arasında keskin bir morfolojik uyumsuzluk oluĢturur. Fayın

taban ve tavan blokları arasındaki görünür yükselti farklılıkları 300 metreyi aĢar. Ortaköy-

Özdere arasına rastlayan güney bölümünde fay tek çizgi Ģeklindedir ve Menderes masifine ait

metamorfik kayaları keser. Fay düzlemi 40°-60° arasında batıya eğimlidir. Ortaköy yöresinde

fay düzlemine alüvyon yelpazeleri yaslanır ve yelpazelerin yüzeyinde taban blok yönünde

geriye doğru yüzey çarpılmaları seçilebilmektedir. Gümüldür-Ürkmez yöresinde ise kabaca

üç parçadan oluĢan fay BKB doğrultusuna döner. Bu kesiminde fay Miyosen ve temel kayalar

içerisinde izlenen KD-GB uzanımlı fayları keser. Zonda yer alan kuzeydeki parça çakıltaĢı ve

kumtaĢlarından oluĢan Miyosen yaĢlı Ürkmez formasyonu içerisinde izlenir. Fay boyunca bu

birim içerisinde hidrotermal alterasyon zonları geliĢmiĢtir. Gümüldür yöresinde en güneydeki

parça hava fotoğraflarından haritalanmıĢ çizgiselliğe karĢılık gelir. Hava fotoğraflarında

alüvyon yüzeyinde bu çizgisellik boyunca morfolojik eğim kırıklıkları belirgindir. KuĢadası

Page 100: doğal yapı

körfezinin genel morfotektonik yapısını sınırlandırmıĢ olması ve Kuvaterner morfolojisini

etkilemesi nedeniyle Gümüldür fayı olasılı diri olarak değerlendirilmiĢtir. Fayın kuzeybatı

ucunda Tuzla fayı uzanır. Özdere güneyinde KuĢadası körfezi kıyıları fay boyunca çok sarp

bir morfoloji sunar. KuĢadası körfezinin kuzeyinde deniz tabanında kıyıya yakın kabaca

Gümüldür fayının uzanımıyla aynı doğrultuda bir normal fay haritalanmıĢtır. Aynı çalıĢmada

körfezin derin bölümlerinde bir seri normal fayın varlığına iĢaret edilir. Bu sismik kesitlere

göre sualtı fayları Kuvaterner çökellerini kesmektedir. Deniz ve kara verilerinin ortak yorumu

KuĢadası körfezi kuzeyinde kabaca BKB-DGD uzanımlı Gümüldür fayının da dahil olduğu

bir normal fay sisteminin varlığını göstermektedir.

3.1.10.Gediz Graben Sistemi Fayları

Gediz grabeni doğuda Sarıgöl ile batıda Manisa ve KemalpaĢa arasında D-B genel

uzanımında yaklaĢık 150 km uzunluğundaki normal fay sistemine bağlı olarak ĢekillenmiĢtir.

Doğudan batıya doğru geniĢleyen graben tabanı Neojen ve Kuvaterner yaĢlı çökellerle

kaplıdır. Grabenin güney kenarını boydan boya sınırlandıran düĢük açılı sıyrılma

(detachment) fayı sistemin ana yapısal unsurudur. Grabenin güney kenarında ana sıyrılma

fayına kabaca paralel uzanan bir seri sintetik ve antitetik fay bulunur. Sıyrılma fayının

antitetik yapıları ise grabenin kuzey kenarını sınırlandırır. Salihli doğusunda BKB-DGD

uzanımlı olan graben Salihli‟den batıya doğru geniĢler ve çatallanarak kollara ayrılır.

Gölmarmara, HalitpaĢa, Manisa ve KemalpaĢa kolları bunlardan en belirgin olanlarıdır. Bu

kollar normal faylarla biri birinden ayrılan blokların oluĢturduğu adadağlarla birbirinden

ayrılmaktadır. Anadolu‟nun en önemli sismojenik zonlarından olan Gediz grabeninin

batısındaki faylardan kaynaklanabilecek depremler Ġzmir ve çevresindeki yerleĢmeleri

etkileyecek konumdadır. Bu nedenle Gediz grabeninin Ġzmir‟e yakın konumda olan Turgutlu

batısındaki fayları araĢtırma kapsamında incelenmiĢtir. Gediz grabeni batı ucunda yer alan

faylar grabenin KemalpaĢa ve Manisa kollarını oluĢturur. Manisa kolu doğu ucunda Turgutlu

fayının KB devamlılığı Ģeklinde izlenen Manisa fayına bağlı olarak ĢekillemiĢtir. KemalpaĢa

kolundaki aktif yapıların baĢlıcaları ise graben ana sıyrılma fayı, KemalpaĢa fayı ve bir

transfer yapısı olan Dağkızılca faylarından oluĢur.

3.1.11.Gediz Grabeni Ana Sıyrılma Fayı (Batı Bölüm)

Gediz grabenin güney kenarı düĢük açılı bir sıyrılma (detachment) fayı tarafından

sınırlandırılmıĢtır. Salihli bölümünde Çamköy sıyrılma fayı olarak tanımlanmıĢ olan bu fay,

Sarıgöl-AlaĢehir arasında 150 km uzunluğunda sürekliliği olan bir yapıdır. Bu fay Gediz

graben sisteminin ana yapısal elemanı olup sistem içerisindeki kompleks ikincil yapıları

Page 101: doğal yapı

oluĢturan sintetik ve antitetik yapılar fayın tavan bloğu üzerinde geliĢmiĢtir. Graben

sistemindeki tüm ikincil yapıların oluĢumunda rol oynaması ve Batı Anadolu‟nun neotektonik

dönemdeki açılmalı kinematik evriminin anlaĢılmasında özel bir önem taĢıması nedeniyle bu

çalıĢmada Gediz Grabeni Ana Sıyrılma Fayı adlaması tercih edilmiĢtir. Bu fay Sarıgöl-

KemalpaĢa arasında D-B genel uzanımlı güneye bakan geniĢ bir kavis oluĢturur. AlaĢehir

bölümünde KB-GD uzanımlı fay Salihli-Turgutlu arasında D-B gidiĢlidir. Turgutlu batısında

ise BKBDKD doğrultusuna dönen fay en batı ucunda sağ yönlü doğrultu atımlı bir transfer

yapısı olan KD-GB uzanımlı Dağkızılca fayına bağlanır . Fay, Menderes masifinin

metamorfik kayaları ile graben içerisinde yer alan Miyosen-Günümüz kayalarını ayırır. Batı

ucunda Miyosen-Pliyosen yaĢlı çökel kaya topluluklarını keser.Güncel morfotektonik yapısı

içerisinde grabenin taban dolgusu Geç Pliyosen-Günümüz zaman aralığında depolanmıĢ

çökellerden oluĢur. Gediz grabeni sıyrılma fayı düĢük açılı bir normal fay olup kuzeye

eğimlidir. D-B genel uzanımında fay kendi içerisinde büklümlü bir gidiĢ sunar. Deprem

potansiyelinin değerlendirilmesi açısından fayın geometrik veya deprem segmentlerine iliĢkin

herhangi bir değerlendirme mevcut değildir. Genel doğrultusundaki değiĢimlere göre fay

doğu, orta ve batı olmak üç ana geometrik bölüme ayrılabilir. Doğudaki iki bölüm bu

araĢtırma kapsamı dıĢındadır. Bu çalıĢmada, fayın D-B genel uzanımından BGB-DKD

doğrultusunda 30°‟lik yön değiĢtirmenin gerçekleĢtiği Turgutlu yöresi orta ve batı bölüm

arasındaki sınır kabul edilmiĢtir . Bu sınır aynı zamanda grabenin Manisa ve KemalpaĢa

kollarına ayrıldığı bir alandır. Turgutlu batısında Gediz sıyrılma fayı Çatalköprü-Kurudere

köyleri arasında 27 km uzunluğundadır. Bu bölümünde fay K70D genel doğrultuludur.

Bağyurdu ile Çatalköprü arasında kalan kesiminde kuzeydeki tavan blokta sintetik ve antitetik

faylardan oluĢan ikincil yapılar izlenir. Yiğitler köyü batısında ana faydan ayrılan kolda ise

KemalpaĢa fayı dıĢında tavan blokta ikincil yapılar izlenmez. Yiğitler-Çatalköprü arasında

Pliyo-Kuvaterner çökelleri ile metamorfik temel kayalar arasında dokunak oluĢturan fay

düzleminin eğimi 12°-18° arasında değiĢir. Bu bölgede fay kavisli bir gidiĢ sunar. Kavisli

gidiĢ içerisinde

kuzeye içbükey olduğu kesimlerinde topografyada sırtları, dıĢbükey olduğu kesimlerde ise

vadi tabanlarını izler. Ören‟den batıya doğru fay düzlemi düzenli bir Ģekilde yüksek açı

kazanmaya baĢlar. Düzlemindeki bu eğim değiĢimine bağlı olarak fayın uzanımı da doğudan

batıya doğru doğrusallık kazanır. Ören-Yukarıkızılca arasında fay Pleyistosen yaĢlı alüvyon

yelpazeleri ile taban bloktaki metomorfik kayaları ayırır. Bu kesiminde fay düzleminin

ortalama eğimi 20-25°‟dir. Fay düzlemine yaslanmıĢ Kuvaterner yelpazelerinde güney yönde

10-15°‟lik yüzey eğimlenmeleri geliĢmiĢtir. Yukarıkızılca batısında sıyrılma fayı güneydeki

Page 102: doğal yapı

Mahmutdağı yükselimini oluĢturan Miyosen kayaları ile Kuvaterner çökelleri arasında

dokunak oluĢturur. KemalpaĢa-Torbalı karayolunun geçtiği en batı ucunda ise Miyosen

kayaları içerisinde izlenir. Bu karayolunu kestiği bölümünde fayın düzlem eğimi 25- 32°

arasında değerler sunar ve düzlemdeki 10-15°‟lik yan yatımlı çizikler sağ yönlü oblik bileĢeni

gösterir. Proje alanında Gediz grabeni sıyrılma fayı Pliyokuvaterner çökellerini keser ve

güncel morfolojiyi denetler. KemalpaĢa fayı ile birlikte grabenin batısısındaki iki ana aktif

faydan birini oluĢturur. Sıyrılma fayı batı ucunda Dağkızılca transfer fayına bağlanır. Bu

sıyrılma fayı Gediz grabeninin ana yapısı olup grabendeki güncel açılma bunun üzerinde

gerçekleĢmektedir. Dolayısıyla bölgenin en önemli sismojenik unsurunu oluĢturur.

3.1.12.Dağkızılca Fayı

KemalpaĢa ilçesi güneyi ile Torbalı arasında uzanır. Gediz grabeni sistemine bağlı sağ yönlü

doğrultu atımlı bir transfer fayıdır. K70°D genel doğrultulu ve toplam 27 km uzunluğundadır.

Kabaca biri birine paralel üç parçadan oluĢur. En batıda Karaağaç-Menderes (Cumaovası)

arasındaki bölümü Neojen ve Kuvaterner yaĢlı birimler arasında morfolojik çizgisellik

Ģeklinde izlenir. Kurudere-Ayrancılar arasında kalan 20 km uzunluğundaki bölümü diri fay

olarak haritalanmıĢtır. Fayın bu bölümü iki parçadan oluĢur. Kurudere-Kırıklar köyleri

arasında 13 km uzunluğundaki parça K65D doğrultusundadır. Bu fay doğu ucunda 35°‟lik bir

büklüm yaparak Gediz grabeni sıyrılma fayına birleĢir. Büklümüm hemen batısında Miyosen

kaya birimleri içerisinde fay boyunca geniĢ bir ezik zon geliĢmiĢtir. Doğrultu atımlı

makaslama yapılarının izlendiği bu bölümde çakıltaĢlarındaki yüksek açılı fay

düzlemlerindeki çizik ve ondülasyonlar yatay yönde olup fayın sağ yönlü doğrultu atımını

gösterir. Faya paralel vadilerde erozyon süreçlerinin etkin oluĢu nedeniyle fayın Holosen

aktivitesine iliĢkin bulgulara sınırlıdır. ViĢneli ve Kırıklar köyleri arasında ise fay Miyosen

çökelleri ile Nif dağı yükselimini meydana getiren temel kayalar arasında dokunak oluĢturur.

Bu kesimi boyunca fay sarplıkları belirgindir. ViĢneli-Ayrancı arasındaki fay parçası 13 km

uzunluğundadır. Miyosen ve temel kayalarda çizgisellik oluĢturur. Fay boyunca uzamıĢ sırtlar

ve doğrultu atımı gösterir drenaj örgülenmesi belirgindir.

Dağkızılca fayı Gediz graben sistemi batısında Seferihisar ve Tuzla fayları gibi Ege açılma

tektonik rejimi içerisindeki transfer yapılarından biridir. Bulgular fayın aktif olduğuna iĢaret

etmektedir. 31 Mart 1928 Torbalı depreminin (M:6.5) hasar dağılımı bu fayın batı yarısında

yoğunlaĢmaktadır. ġekil 33‟te sunulan haritadaki eĢ hasar eğrilerinin uzanımı Dağkızılca

fayının genel doğrultusuyla tam bir uyumluluk göstermez. Hasar dağılımı, Torbalı

yöresindeki Kuvaterner birimlerinin harita dağılımına uygun bir geometri sunar. Bölgedeki

Page 103: doğal yapı

Kuvaterner çökelleri akarsu ve bataklık ortamında depolanmıĢ gevĢek Holosen çökellerinden

oluĢur. Deprem esnasında sıvılaĢmaya bağlı zemin yenilmelerinin geliĢtiği rapor edilmiĢtir.

Bu alüvyon düzlüklerinde yeraltısuyu seviyesi yüksektir. Dolayısıyla 1928 depreminin

Dağkızılca fayından kaynaklandığı ancak hasar dağılımında yerel zemin koĢullarının

belirleyici olduğu sonucuna varılmıĢtır.

3.1.13.KemalpaĢa Fayı

Gediz grabeninin batısında Bağyurdu ile Ulucak arasında uzanan diri fay KemalpaĢa fayı

olarak adlanmıĢtır. Toplam 24 km uzunluğunda olup uçlarında kuzeye içbükey olan fayın

genel doğrultusu K75D‟dur. KemalpaĢa fayı doğu ucunda Gediz grabeni sıyrılma fayından

ayrılan bir normal fay Ģeklinde baĢlar. Fay boyunca güneydeki sıyrılma fayı önünde geliĢmiĢ

graben dolgusu kesilir. Orta ve doğu kesiminde Pliyo-Kuvaterner graben çökelleri ile Holosen

alüvyon yelpazelerini ayırır. KemalpaĢa batısında ise Nif dağının temel kayaları ile Holosen

yelpazeleri arasında morfolojik uyumsuzluk oluĢturur. En doğu ucuna rastlayan Ören

yöresinde, birleĢtiği sıyrılma fayının düzlem eğimi ortalama 12-15°‟dir. Arazide

gözlenememiĢ olmasına rağmen morfolojisi ve çizgisel gidiĢi bu sıyrılma fayının tavan

bloğunda sintetik bir yapı konumundaki KemalpaĢa fayının daha yüksek açılı olduğunu

gösterir. Fay boyunca Holosen yelpazeleri kesilmiĢ ve tepe kesimleri güney blokta askıda

kalmıĢtır. Taban blokta bu yelpazeleri oluĢturan akarsu yataklarında tektonik kökenli taraçalar

geliĢmiĢtir. Armutlu-KemalpaĢa arasındaki çok taze fay sarplıkları tarihsel dönemlerde

geliĢmiĢ depremlerle ilgili mikro-morfolojik yapılar olarak tanınır. Batı ucunda fay

KemalpaĢa kent yerleĢmesini KB-GD yönünde boydan boya kateder. Fay Ulucak yöresindeki

iki küçük fay parçası ile sonlanır.

3.1.14.Manisa Fayı

Manisa Fayı Gediz grabeninin kuzeybatı kolunda yer alan normal bir faydır. Turgutlu ile

Manisa batısındaki Muradiye arasında yaklaĢık 40 km uzunluğundadır . K65B genel gidiĢli

olup geniĢ büklümlerden oluĢan kavisli bir uzanım sunar. Turgutlu-Manisa arasında fay K45

genel doğrultusunda uzanan tek bir çizgisellikten oluĢturur. D-B doğrultusunu kazandığı

Manisa batısında ise bir seri normal faydan oluĢan zonal yapı kazanır. Manisa fayı Gediz

grabeninin orta kesiminde graben tabanındaki Holosen dolguları ile güneydeki Pliyo-

Kuvaterner çökelleri arasında yer alan Turgutlu fayının batı devamını oluĢturur. Turgutlu fayı,

batı ucunda D-B genel doğrultusundan saparak Manisa fayının doğrultusuna döner.

KemalpaĢa çayı bölümünde 45°‟lik bir büklüm bu iki fayı ayıran geometrik sınır kabul

edilmiĢtir. Kuzeybatıya doğru sağ yönlü bu büklümün iki fay arasındaki bir aktarım

Page 104: doğal yapı

rampasına karĢılık gelmesi muhtemeldir.Manisa fayı keskin bir büklümle birbirinden

ayrılabilen doğu ve ve batı olmak üzere iki segmentten oluĢur. Doğu segmenti KemalpaĢa

çayı ile Manisa kenti arasında uzanır. Bu segment 15 km uzunluğunda ve K45B

doğrultuludur. Segment doğu ucuna rastlayan Çobanisa-KemalpaĢa çayı arasında Pliyo-

Kuvarterner-Holosen çökelleri arasında genel morfolojide sarplıklarla tanınır. Çobanisa

yöresinde taban (batı) bloktaki Pliyo- Kuvaterner yelpazelerinin tabakalalarında batıya doğru

5-10°‟lik eğimlenmeler izlenmiĢtir. Çobanisa‟dan kuzeye doğru önce Miyosen çökellerini

keser ve daha sonra ise Spil dağı kütlesini meydana getiren Mesozoyik kireçtaĢları ile

Holosen çökelleri arasında dokunak oluĢturur. Burada fay düzlemine yaslanan yamaç

molozlarında açılmıĢ yarmalarda taze fay düzlemleri yüzeylemiĢtir. Fay zonunda kireçtaĢları

içinde çok sayıda fay izlenmiĢtir. Ancak, ana fay düzlemi yamaç molozu-kireçtaĢı

dokunağında yer almaktadır. Bu yarmalar boyunca ana fay düzlemi K45B gidiĢli olup düzlem

eğimi 55-60°KD‟yadır. Düzlem üzerinde oluk ve çizikler pür normal faylanmayı gösterir.

Ana düzlem üzerinde yamaç molozlarında breĢik bir zon geliĢmiĢtir. Bu yarmalardan

kuzeybatıya doğru gidildiğinde fay bir büklüm yaparak K60B doğrultusuna döner. Tarım

iĢletmeleri tesisleri ile Manisa arasında ana fay düzlemi kireçtaĢları ile Holosen yelpazeleri

arasında çok dik kireçtaĢı Ģevleri Ģeklinde izlenir. Düzleme yaslanan yamaç molozları ve

tavan bloktaki kireçtaĢlarında çok sayıda fay geliĢmiĢtir. Açılan yarmalarda ana fay

düzleminin ortalama eğimi 45-50° ölçülmüĢtür. Kavisli gidiĢli ana faydan tavan ve taban blok

yönünde çok sayıda ikincil fay ayrılır. Ġkincil fayların bazılarında sağ ve sol yönlü oblik

bileĢeni gösteren yan yatımlar izlemiĢtir. Fay düzlemine yaslanan Holosen yelpaze ve yamaç

molozları fay tarafından kesilir. Fay tarafından kesilen bazı büyük yelpazelerin tepe kısımları

tavan blokta askıda kalmıĢtır. Yelpazelerin yüzeyinde birkaç metrelik topografik farklıkları

olan taze fay sarplıkları belirgindir. Bunların faydaki tarihsel depremlerde geliĢtiği

sanılmaktadır. Tavan bloğunda Spil dağından beslenen dereler faya dik kanyon vadilere

gömülmüĢlerdir. Yine bazı akarsular boyunca fayın Holosen aktivitesini yansıtan tektonik

kökenli taraçalar yaygındır. Fay boyunca açılmıĢ olan yarmalarda taze fay düzlemleri açığa

çıkmıĢtır. Düzlemlerdeki oluk ve çizikler düĢeydir. Yarmaların üst seviyesindeki

kireçtaĢlarında karstik erime süreçleriyle fay düzlemi aĢındırılmıĢtır. Ancak bu aĢınmıĢ

kireçtaĢlarında fay dikliğinin mikromorfolojisi basamaklı bir yapı sunar. Bu basamaklar

olasılıkla fayın tavan bloğunda yükselmeyi gösteren paleosismolojik kayıtlarlardır.Söz konusu

fay dikliği üzerinde farklı yükseltilerde dizilmiĢ mağara ağızları da Kuvaterner‟de tavan

bloktaki tektonik yükselmeye iĢaret eden verilerdendir. Manisa fayının batı segmenti kentin

doğusu ile batıda Gediz nehri arasında yaklaĢık 20 km uzunluğundadır. Bu segment 3 km

Page 105: doğal yapı

geniĢliğe ulaĢan bir zon içerisinde birbirine paralel fay parçalarından oluĢur. Doğu

kesimindeki faylar D-B genel doğrultusunda kuzeye bakan geniĢ yay geometrisi sunar. Batı

bölümdeki fayların genel doğrultuları ise K55B‟dır. Segmentin en batısını oluĢturan parça ise

K-G doğrultusunu kazanır.

Güneydeki fay temel kayaların oluĢturduğu topografik yükselimleri kateder. Sık orman örtüsü

nedeniyle bu fay yeri yaklaĢık haritalanmıĢtır. Fayın düzlem eğimi ortalama 50°‟dir. Manisa

kent yerleĢmesinin Spil dağı eteğine rastlayan kesimlerini boydan boya kateden kuzeydeki fay

ise genelde temel kayalar ile Holosen çökelleri arasında izlenir. Batı ucunda Miyosen

birimlerini keser. Hava fotoğraflarında güncel alüvyon yelpazelerinin fay tarafından kesilmiĢ

olduğu kesimlerde fay sarplıkları belirgin olarak seçilebilmektedir. Ancak, saha çalıĢmaları

esnasında yoğun kent yerleĢmesi nedeniyle faya iliĢkin bulgular toplanamamıĢtır. Segmentin

Keçili-Akgedik köyleri arasında kalan batı kesimi KB-GD genel doğrultusunda uzanır.

YaklaĢık 2 km geniĢliğinde zonal bir yapı sunan bu bölgede faylardan en güneyde yer alanı

ana fay niteliğindedir. Kayapınar-Akgedik arasında uzanan ana fay kavisli bir gidiĢe sahiptir.

Ana fay boyunca Kayapınar bölümünde 78°, Emlakdere‟de 55° Gürle‟de ise 42° düzlem

eğimleri ölçülmüĢtür. Bu ölçümlerde düzlem üzerindeki çiziklerde izlenen 20-70° arasındaki

yan yatımlar Manisa fayının bu kesiminde sağ yönlü doğrultu atımlı bileĢen oblik bir nitelik

kazandığını gösterir. Bazı kesimlerinde sağ yönlü atım daha baskındır. Ana fay kuzeyinde

KB-GD ikincil faylar çizgisel gidiĢli olup kısa boyludur. Bunun kuzeyinde yer alan diğer

faylar ise doğrusal gidiĢli olup 47-58° arasında değiĢen düzlem eğimleri ölçülmüĢtür. Bu

faylar Mesozoyik kireçtaĢları ile Miyosen ve Holosen çökelleri arasında izlenir. Bunlardan

Kayapınar-Emlakdere arasında uzanan fayın kuzeyinde geliĢmiĢ alüvyon yelpazesinde taban

blok yönündeki yüzey tiltlenmesi çok belirgindir. Bu fay boyunca açılmıĢ taĢ ocaklarında fay

düzlemi yüzeylemiĢ ve yelpazeleri oluĢturan yamaç molozlarında Holosen

deformasyonlarının izleri net olarak izlenebilmiĢtir. Emlakdere-Akgedik arasında biri birine

paralel uzanan faylar ise yelpaze çökelleri ve Gediz Nehrinin taĢkın ovası düzlüğündeki taze

fay sarplıkları ile mikromorfolojide çok belirgindir. Bu taze fay sarplıkları tarihsel

dönemlerde fayın bu bölümünde yüzey faylanmasıyla sonuçlanmıĢ büyük depremlerin

meydana geldiğini belgeler. Gediz ovasının sonlandığı Muradiye yöresinde KD-GB

uzanımında doğrultu atımlı faylar haritalanmıĢtır . Bu faylar sol yönlü doğrultu atımlıdır.

Bağyolu ile Gediz nehri arasındaki bu fay zonu toplam 8 km uzunluğundadır. Manisa fayının

batı segmenti Akgedik yöresinde K-G doğrultusuna dönerek sonlanır ve adı geçen doğrultu

atımlı fay zonuna çok yaklaĢır. Bu doğrultu atımlı fay zonu tarafımızca Manisa fayıyla

bağlantılı bir transfer yapısı olarak değerlendirilmiĢtir. Yukarıda açıklanan bilgiler Manisa

Page 106: doğal yapı

fayının diri bir tektonik yapı olduğunu ve Holosen‟de fay boyunca düĢey doğrultuda önemli

ölçüde yerdeğiĢtirmeler gerçekleĢmiĢ olduğunu açıklar. Tarihsel ve aletsel dönem kayıtlarına

göre Manisa kenti ve yakın çevresi ağır hasarlara yol açan çok sayıdaki büyük depremden

etkilenmiĢtir. Bu depremlerden hangisinin Manisa fayından kaynaklandığı, fay üzerinde

depremlerin oluĢ sıklığı ve fay üzerinde meydana gelmiĢ en son büyük depremin hangi tarihte

gerçekleĢtiği konusunda bilgi yoktur. Bu bilgiler detay paleosismoloji çalıĢmalarıyla elde

edilebilecektir. Manisa kent yerleĢmesi fay tarafından boydan boya katedilmektedir. Fayın

batı kesimi ise sanayi yatırımlarının yoğun olduğu bölgelerdir. Bulgular fay üzerinde

meydana gelebilecek depremlerde önemli ölçüde yüzey deformasyonlarının geliĢeceğini

göstermektedir. Bunedenle Manisa fayı öncelikli olarak paleosismoloji çalıĢmalarının

gerçekleĢtirilmesi zorunlu

faylardan biridir.

4.AFETLER

4.1. Heyelan ve Çığlar

Ġzmir Ġli‟nde, çığ olayı riski sadece ÖdemiĢ, Bozdağ‟da bulunmaktadır. Bu nedenle; zararların

azaltılması ve oluĢabilecek olaylarda hızlı müdahale edilebilmesi için il genelinde Çığ Uyarı

Birimi oluĢturulmuĢ ve Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı Afet Ġsleri Genel Müdürlüğü‟ne

gönderilmiĢtir.Zaman zaman meydana gelen heyelan ve kaya düĢmesi olaylarının en

önemlileri aĢağıda yer almaktadır.

Afet Türü: Heyelan Yılı: 1977 Yeri:Kadifekale

2200 adet konut etkilenmiĢ, 885 afetzede hak sahibi ilan edilmiĢ, hak sahibi afetzedeler

B.Çiğli, Buca- Esentepe‟deki afet konutlarına yerleĢtirilmiĢtir. Bu ailelerin afet bölgesindeki

evleri yıktırılmıĢtır.

Afet Türü: Kaya Düsmesi Yılı:1971 Yeri:Asansör

80 adet konut etkilenmiĢ, 46 afetzede hak sahibi ilan edilmiĢ, afetzedelerin Esentepe-

Üçkuyular semtindeki afet konutlarına 1972 yılında nakilleri sağlanmıĢtır. Bu ailelerden

33‟ünün afet bölgesindeki evleri yıktırılmıstır.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1981 Yeri:Gürçesme 3505-3559 Sokaklar

Birkaç konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1983 Yeri:Gürçesme Ferahlı Mah.

Afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.

Page 107: doğal yapı

Afet Türü:Çökme Yılı:1986 Yeri:Göztepe 119/1 sok.

Ġstinat duvarı bina inĢaatı temel hafriyat sırasında çökmüĢ olup, belediyesince

istinat duvarı yeniden yapılmıĢtır.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri:Altındağ Çamkule Mah.

7 adet konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri:Gültepe Millet Mah.

6 adet konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir

.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri: Narlıdere Ilıca-Đnönü Mah

Afet mahalli sınırları Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı elemanlarınca kroki halinde

tespit edilmiĢ olup belediyesince bu alana inĢaat izni verilmemektedir.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1980 Yeri:Yesilyurt-Limontepe

Afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1978 Yeri:BalçovaK.Oğlu Mevkii

Bu alan bos olup, afet bölgesi ilan edildiğinden Belediyesince insaata

kapatılmıĢtır.

Afet Türü: Kaya DüĢmesi Yılı:1981 Yeri:Bayraklı Çiçek Mah.

Yapılan etüt çalıĢması neticesi hazırlanan rapor gereği için Belediyesine

gönderilmiĢtir.

4.2.Seller

Ġzmir ilinde sağanak türü yağıslar sıklıkta olmakta, bunun sonucunda gerek

altyapı eksikliğinden, gerek kanal tıkanmalarından veya diğer yapısal

bozukluklardan zaman zaman sel baskını olayları meydana gelmektedir. Bu

olaylardan kayıtlara giren ve genel hayatı etkileyenler asağıda yer almaktadır.

Kiraz Çatak Köyü 1.9.1986 Su Baskını Binaların nakli kararlaĢtırılmıĢtır.

Bergama-Sarıdere 1.9.1986 Su Baskını Köyü

Ödemis-Hamamköy 8.1.1981 Su Baskını 2 konut hasar görmüĢ.

Bayraklı Çay Mah 1991 Sel Baskını Gerekli önlemlerin alınması için ilgili belediye

uyarılmıĢtır.

Page 108: doğal yapı

Ġl Merkezi 13–14.11.1991 Sel Baskını 265Konut hasar görmüĢ Valilikçe Afet Ġsleri

Genel Müdürlüğünden 200 milyon TL. ödenek temin edilerek selden zarar görenlere

dağıtılmıĢtır.

KarĢıyaka-Çiğli 01.11.1995 Su baskını

4.3.Orman, Otlak ve Sazlık Yangınları

Ġzmir Orman Bölge Müdürlüğü‟nün faaliyet sahası 2 509 336 ha. Olupbunun %41‟i ormanla

kaplıdır (975 005 ha) . Bitki örtüsü, arazi yapısı ve iklim koĢullarının özelliklerinden dolayı

orman yangınlarına karsı birinci derecede hassas bir bölgedir. almaktadır.

Yangınlarım Nedenleri

Bitki Örtüsünün Özellikleri

Ormanların % 49‟u iğne yapraklı, % 45‟i yapraklı, % 6‟sı makidir. Yangınlar daha çok

sahillerde, yerlesim alanları çevresinde ve 500 m. Rakıma kadar olan mevkilerde çıkmakta

olup, buralarda asli orman ağacı kızılçamdır. Ormanlar genel olarak genç ve ağaç boyları kısa,

dipten itibaren dallı ve yangına hassas maki elemanları ile kaplı durumdadır. Bütün alanlar

yaz basında kuruyan ot ve çayır tabakası ile kaplıdır.

Arazi Yapısı

Ormanlar 1200 m rakımın altında bulunmakta olup, tehlikeli alanların tamamına yakın kısmı

kıyı Ģeridindedir. Vadiler boyunca denizden esen rüzgarlara açıktır. Arazinin çok kıymetli

olması nedeniyle ormanlar sırtlar ve dere içleri gibi engebeli arazilerde yer almaktadır.

4.4.DEPREM

Deprem tehlike değerlendirmelerinde kaynak fayların yapısal özellikleri ve nitelikleri ile

bunlardan kaynaklanan depremlerin sismolojik özellikleri iki temel veri grubunu oluĢturur.

Sismolojik veriler aktif fayların fayların tanımlamasında da kullanılan temel bilgilerdir.

Önceki bölümlerde Ġzmir yakın çevresindeki deprem kaynaklarının coğrafik dağılımı, yapısal

özelikleri, nitelikleri ve aktivitelerine iliĢkin toplanan jeolojik ve jeomorfolojik bilgiler

sunulmuĢtur. AĢağıda ise bölgedeki son ikibin yıl içerisinde meydana gelmiĢ tarihsel ve

aletsel dönem depremleri hakkında özet bilgiler verilmektedir.

4.4.1.Tarihsel Dönem Depremleri (1899 ve öncesi)

Ġzmir ve yakın çevresi, Doğu Akdeniz‟de tarihsel çağlarda pek çok uygarlığın hüküm sürdüğü

bir bölge olması nedeniyle tarihsel dönem deprem kayıtlarının en fazla olduğu

Page 109: doğal yapı

bölgelerimizden biridir. Kayıtlar, Ġzmir kent merkezi ve yakın çevresindeki çoğu yerleĢmenin

tarihsel dönemde çok sayıda depremden etkilendiğini ortaya koyar. Son ikibin yılda kent ve

yakın çevresinde yıkıcı hasar yapan büyük depremler Şekil‟de sunulmuĢtur. Kayıtlar, Ġzmir

kentinin çoğu depremden etkilenmiĢ olmasına rağmen özellikle bazı depremlerde çok büyük

hasarların meydana geldiğini göstermektedir.

Page 110: doğal yapı
Page 111: doğal yapı

4.4.2.Aletsel Dönem Depremleri (1900-Günümüz)

1900‟lü yılların baĢından itibaren “Aletsel Dönem” olarak adlandırılan ve günümüze kadarki

dönemi içeren zaman dilimi içerisinde Ġzmir ve yakın çevresini etkileyen çok sayıda deprem

meydana gelmiĢtir. Ġzmir kenti merkez olmak üzere yaklaĢık 50 km yarıçaplı bir daire

içerisinde kalan alanda son yüzyılda meydana gelen 13 depremin magnitüdü 4‟ten büyüktür.

Bu depremlerin bazıları bölgede can kaybı ve maddi hasarlara neden olmuĢtur. Son yüzyılda

meydana gelen depremler içerisinde en büyük deprem 31 Mart 1928 tarihli Torbalı

depremidir (M: 6.5). Bu deprem çok geniĢ bir alanda etki yapmıĢ , 2000‟den fazla ev yıkılmıĢ

yada hasar görmüĢtür. Ġzmir güneyinde meydana gelmiĢ 6 Kasım 1992 depreminin büyüklüğü

ise Mw: 6.0‟dır. 2003 yılında meydana gelmiĢ Urla depremi (Mw:5.7) ise Seferihisar‟da az

hasara yol açmıĢtır. Bu haritalardan da anlaĢılabileceği gibi Ġzmir kent yerleĢmesi orta

büyüklükte de olsa çevresinde farklı alanlarda oluĢan bu depremlerden etkilenen bir coğrafik

konumdadır.

Page 112: doğal yapı

4.4.3.DEPREM SONUÇLAR

Ġzmir kenti merkez olmak üzere yaklaĢık 50 km yarıçaplı bir alanda elde edilen sonuçlar:

Ġzmir kenti ve yakın çevresinde deprem kaynağı olabilecek onüç adet fay

Vardır. Bu faylar, aktiviteleri açısından diri fay, olasılı diri fay ve çizgisellik olmak

üzere üç kategoriye ayrılmıĢtır. Bu gruptaki faylar Ġzmir, Tuzla, Gülbahçe,

Seferihisar, Manisa, KemalpaĢa, Dağkızılca ve Gediz Grabeni ana sıyrılma fayının batı

bölümüdür. Diri fay kategorisinde faylar bölgede yüzey yırtılmasına yol

açabilecek, yıkıcı özellikte büyük deprem üretme potansiyeli en yüksek olan faylardır.

Menemen fay zonu ile Güzelhisar ve Gümüldür faylarının Kuvaterner aktiviteleri belirgindir.

Olasılı diri faylar bölgesel deprem tehlike değerlendirmeleri açısından deprem potansiyeli

ikinci derecede önemli tektonik yapılarıdır.

Bölgesel güncel kinematik içerisinde Gediz Grabeni ana sıyrılma fayı, KemalpaĢa

fayı,

Manisa fayı ve Dağkızılca fayı Gediz Graben sistemi içerisindeki normal faylardır. Bu graben

batısına rastlayan Ġzmir yöresindeki fayların nitelikleri ve dağılımı bölgedeki güncel

deformasyonun esas olarak doğrultu atımlı faylarla karĢılandığını göstermektedir. Ġzmir fayı

Page 113: doğal yapı

bu deformasyon sürecinde K-G gerilmeyi karĢılayan bir tektonik yapıdır. Doğrultu atımlı

faylar KD-GB, K-G ve KB-GD doğrultularında uzanır. Ġzmir körfezi tabanında,Uzunada-Foça

arasında uzanan sol yönlü doğrultu atımlı fay dıĢında kalan diğer doğrultu atımlı fayların

çoğunluğu sağ yönlüdür. Gülbahçe fayı kuzey bölümde ters fay bileĢene sahiptir ve bu

sıkıĢmalı zon Karaburun bloğunun saat yönünde rotasyona uğraması ile iliĢkilendirilmiĢtir.

Diri ve olasılı diri olarak haritalanan normal faylardan uzunlukları 15 km ve daha fazla

olanlarda meydana gelebilecek maksimum deprem büyüklüklerinin Mw: 6.0 ve daha yüksek

olması büyük olasılıktır. Doğrultu atımlı faylardan ise uzunlukları 30-35 km‟nin üzerinde

olanların bölgede yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük deprem üretebilecek kaynaklar

oldukları sonucuna varılmıĢtır. Daha kısa uzunluklardaki fayların ise orta büyüklükte

depremlere kaynaklık etmesi muhtemeldir.

Ġzmir fayı, Manisa fayı ve KemalpaĢa fayı yerleĢme yoğunluğu

yüksek kent merkezlerini kat eder. Bu faylar üzerinde Holosen‟de yüzey deformasyonu ile

sonuçlanmıĢ eski deprem sarplıkları belirgindir. Bu faylarda yüzey yırtılmasıyla

sonuçlanabilecek büyük depremlerde fay çizgisi boyunca yüzeyde fiziksel deformasyonların

geliĢmesi beklenir. Dolayısıyla, bu yerleĢmelerde fay çizgisi boyunca oluĢacak hasarların,

depremin sarsma etkisi (yer ivmesi) yanında yüzey deformasyonlarından kaynaklanabileceği

bir gerçektir.

Ġzmir kent yerleĢmesinin büyük çoğunluğu körfez çevresindeki delta düzlükleri

üzerindedir. Her ne kadar bu çalıĢmanın kapsamında olmasa da bu deltaları oluĢturan

çökellerin yeraltı suyu seviyesi yüzeye yakın pekiĢmemiĢ alüvyonlardan oluĢtuğu

bilinmektedir. Yakın çevre faylarından kaynaklanabilecek büyük depremlerde bu alüvyon

alanlarda zemin büyütmesi, sıvılaĢma, körfez kıyıları boyunca ise yanal yayılmaların

geliĢmesi beklenilen bir sonuçtur.

Ġzmir Körfez Kullanımı

Balıkçılık, turizm, yerleĢim, endüstri, ticaret ve birçok faaliyetin en yoğun Ģekilde yaĢandığı

körfez ve kıyı bölgesinde dengeli ve sürdürülebilir bir yaralanma Kıyı Alanları Yönetimini

uygulamakla mümkün olabilir. Bu bağlamda yapılacak isler; Kıyı bölgelerinin doğal,

ekolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve tarihi özelliklerini belirlemek amacıyla arastırmalar

yapılmalı, envanterler oluĢturulmalıdır. Kıyı ve deniz ortamında yer alabilecek limanlar,

sanayi alanları, kentsel yerleĢmele , balık çiftlikleri, doğal koruma alanları, tarım alanları,

tarihi sit alanlarına iliskin sektörel talepleri ve tercihleri yansıtan master planlar ekolojik

önceliklerle hazırlanmalı ve kıyı bölgesi planlamasına veri olusturması sağlanmalıdır.

Page 114: doğal yapı

Kıyı bölgesini etkileyen ulasım tercihlerine kısıtlamalar getirilmeli, çevre duyarlı ulasım

teknolojileri biçimleri veya yürüme alıskanlığını destekleyici sistemler kullanılmalıdır.

Kıyı bölgesi kavramı içinde yer alan mekanların tanımı önemlidir. Kıyı mekanı yalnızca kıyı

ve sahil seridi gibi kısıtlı alanlardan olusmaz. Denize ve kıyıya etki yapan faaliyetlerin yer

aldığı karasal alan veya denizin etkisinin devam ettiği bölge yeni bir etkilenme alanı

kavramını gündeme getirmektedir. Kıyı bölgesi, kıyı sahil seridi ve kıyı etkilenme alanı

olarak yeniden

tanımlanmalıdır.

Kıyı faaliyetlerinin eğilimleri belirlenerek (balıkçılık, turizm, tarım vb.) sektörler bazında

koruma kullanma ilkeleri doğrultusunda tedbirler uygulamaya geçirilmelidir. Sürekli izleme

ile kirlilik kontrolü yapılmalıdır. Kıyının kentsel toprağa dönüsümü engellenmelidir.

Kentsel arazi kullanımında karsımıza çıkan bir sorun da çevre düzeni planlarının olmayısıdır.

Çevre Düzeni Planları, konut, sanayi, tarım, turizm gibi farklı alan kullanım taleplerinin

yoğunlaĢtığı ve onunla bütünlesen kırsal alanların birlikte olusturdukları çevresel bütünlüğü

olan alanlarda düzenlenirler.

Çevre düzeni nazım planları, kendinden daha ayrıntılı ölçeklerde düzenlene ve doğrudan

uygulamayı yönlendirmek amacıyla hazırlanan imar planları ve yerel planlar ile sürekli

karĢılıklı iletiĢim durumunda ve aynı planlama bütünü içinde yer alarak kentsel yerleĢimler

için düzenli ve dengeli bir geliĢme sağlayıp, değerli tarım toprakları ile su kaynaklarını

koruyup geliĢtirme yönüyle kentsel

arazi kullanım için önem taĢımaktadır.Kentlerin kontrolsüz yayılması, aynı zamanda kentsel-

kırsal çevre ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır. Kontrolsüz gelismeden ötürü

konut, su, kanalizasyon ve kamu hizmetleri kent halkına getirilememektedir. Kentler

genellikle en verimli tarım toprakları üzerinde kurulması ve gelismesi toprağın gereksiz

kaybına yol açmaktadır.

5.DOĞAL VERĠLERĠN DEĞERLENDĠRMESĠ

Doğal Veriler Açısından Ġzmir

Ġzmir ilinde var olan iklim koĢullarına bakıldığında, il alanı içindeki her bölümde yıl boyu

belirlenen iklim özelliklerinin tüm canlı türleri açısından yasamı olanaklı kıldığı, sahip olunan

iklim özellikleri nedeniyle tarımın pek çok türünün ekonomik açıdan verimli yapılabilir

olduğu görülmektedir. Ġzmir il sınırları içinde kalan alanların tümüyle birinci derece deprem

bölgesi içinde kaldığı, Ġlin Gediz Grabeni ile Büyük Menderes Grabeni gibi ülkemizin iki

önemli çizgisel yapısı üzerinde konumlanmıĢ olduğu görülmüĢtür. Ġlin sahip olduğu

Page 115: doğal yapı

jeomorfolojik yapının, farklı yükseklikler ve yönlenmelerle özellikle tarımsal süreklilik ve

çeĢitlenme açısından önemli olanaklar yarattığı,jeomorfolojik geçmiĢin, karasal iklimle deniz

ikliminin bir arada yaĢanabildiği denize dik uzanan dağlar arasında verimli alüvyon ovaların

oluĢumunu sağladığı, ovaların ve dağların sunduğu farklı olanaklar nedeniyle, iki unsurun

geçiĢ alanlarında konumlanmıĢ yerleĢim dizilerinin oluĢtuğu görülmektedir.Her ne kadar

günümüzde suları azalmıĢ, yaz aylarında tümüyle kurur hale gelse de il sınırları içinde

bulunan üç akarsu havzasında (Bakırçay, Gediz ve Küçükmenderes) verimli tarım alanlarının

bulunduğu, yerleĢmelerin bu havzalarda akarsu sistemlerine koĢut sıralandığı görülmektedir.

BaĢlangıçta, yerleĢimlerin can suyu olan akarsuların zaman içinde bu yerleĢimler tarafından

kurutulması ve kirletilmesi, Ġzmir‟in ve bölgesinin çevre düzeni planı kararları açısından

temel sorunsallarından biridir. Doğal göller açısından oldukça zengin olmayan Ġzmir‟de var

olan az sayıda göl ve çevresindeki geliĢmeler de planlama aĢamasının sorunsallarındandır.

ÖdemiĢ Gölcük‟te gerek tarımsal sulama amacıyla suyun çekilmesi ve gerekse göl çevresinde

artan yapılaĢmalar aynı zamanda doğal sit alanı olan bölgede koruma-kullanma dengesi

konusunda kapsamlı bir çalıĢmayı zorunlu kılmaktadır. Ġzmir ilinin toprak yapısına

bakıldığında; arazilerin tarımsal faaliyetlere uygun alanlarının aslında son derece sınırlı

olduğu görülmektedir. Bu durum, özellikle ilde toprak oluĢum faaliyetlerinin yavaĢ olması,

toprakların oluĢtuğu jeolojik ana materyallerin çoğunun ayrıĢmaya karsı dirençli olması,

topoğrafik özellikler, toprak sığlığı, etkili toprak derinliği, erozyon, taslılık, kayalılık gibi

birçok nedenden dolayı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, son derece sınırlı olan, oldukça iyi ve

seçkin tarım arazilerinin mutlak korunması gereklidir. Tarıma elveriĢli araziler olarak

nitelendirilmeyen, VI ve VII sınıf arazilerin büyük oranlarda olmasına rağmen, bu alanların

ilin iklim özellikleri bakımından zeytin tarımına elveriĢli olması gözden kaçırılmamalıdır.

Sulu tarım yapılan alanlarda yılda 3 ürününün alınması, dolayısıyla ilde yüksek tarımsal su

kullanımı söz konusudur. Son yıllardaki iklim değiĢiklikleri, barajlardaki su yetersizlikleri ve

hızla azalan yeraltı su kaynakları önemli sorunları birlikte getirmektedir. Su kullanımı

konusunda oluĢturulması gereken politikalar da planlamanın sorunsallarındandır. Ġzmir gerek

karasal ekosistemler, gerek sulak alan ekosistemleri ve gerekse kıyı ve deniz ekosistemlerinin

bulunması nedeniyle ekolojik açıdan zengin illerdendir. Ġl sınırları içinde bulunan Bayındır-

Ovacık-Arpadağ Ormanları, Bozdağ, Nif Dağı ve Manisa ile sınır oluĢturan Spil Dağı, karasal

ekosistemler açısından hassas alanlardır.Bu alanlarda, mevcut ekosistemlerin bozulmasını

engelleyecek önlemlerin geliĢtirilmesi planlamanın temel sorunsallarından biri olmalıdır.

Gediz Deltası, Ramsar Alanı olarak ilan edilmiĢ, ülkemiz ve dünya açısından koruma altına

alınmıĢ önemli sulak alan ekosistemlerinden biridir. Gediz Irmağı‟nda yaĢanan kirlenme ve

Page 116: doğal yapı

Ġzmir kentinden kaynaklanan kirlenmeler ile verimli Gediz Ovası‟nı sulamaya yönelik

geliĢtirilen baraj projeleri, sulak alan ekosistemi açısından en önemli tehditler olarak öne

çıkmaktadır. Grek sanayi ve gerekse konut amaçlı yapılaĢma baskısının da planlama

aĢamasında değerlendirilmesi gerekmektedir.Foça kıyıları, adalar ve Karaburun Yarımadası

kıyıları, nesli tehlike altındaki türlerden olan Akdeniz Foku‟nun yasam alanlarıdır. Foça

Kıyıları‟nın bir bölümü Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak koruma altına alınmıĢsa da, sınır

dıĢında kalan alanlarda Akdeniz Foku‟na zarar verecek geliĢmelerin engellenmesi zorunludur.

Karaburun Yarımadası, gerek iklim koĢulları, su sorunları ve gerekse ulaĢımında

yaĢanan konfor sorunları nedeniyle önemli ölçüde korunmuĢ doğal alanlardandır. Ancak

sahip olduğu doğal koĢullar, kısıtlılıklar ve sorunlar nedeniyle, Yarımada köylerinde

boĢalma sürmektedir. Plan kararlarının oluĢturulması sürecinde, bir yandan

Yarımada‟nın doğal yapısını koruyacak, köylerin yaĢanabilir olmasını sağlayacak

özendirici kararlara gereksinim vardır. Ancak, alınacak özendirici kararların yazlık nüfus

yüklemesine neden olması tehlikesine karsı gerekli önlemlerin de plan kararlarıyla

geliĢtirilmesi zorunludur.Ġzmir‟in kıyı alanlarında giderek artan su ürünleri üretim

alanları, ekonomik getirisi ile yerel yasam kalitesinin yükselmesine katkı sunarken, diğer

yandan denizde ve kıyılarda önemli çevre sorunlarının yaĢanmasına neden olmaktadır. Su

ürünleri üretim yerlerinin yer seçimi, kapasitesi ve alınması gerekli önlemler de

planlamanın

sorunsalları arasında yer almalıdır.

Kaplıcalar- Ilıcalar

1)Balçova Kaplıcaları: Agamemnon kaplıca merkezinde 435 yataklı ve 3 yıldızlı konaklama

tesisleri hizmet vermektedir.624 yataklı ve 4 yıldızlı yeni konaklama tesisleri ise 1994 yılında

hizmete açılmıĢtır. Kaplıca otelleri aynı zamanda kent otelleri olarak da kullanılmaktadır.

Termal su sehri nitelikleri taĢıyan bu kaplıca merkezinde küvet ve havuz banyosu, masaj, ısın,

fizik

tedavi ve beden eğitimi gibi uygulamalar yapılmaktadır. Kaplıca suyu romatizma, kalp ve kan

dolaĢımı, eklem ve kireçlenme sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel rahatsızlıklar gibi hastalıklara

olumlu etki yapar. Su sıcaklığı 62-80 derece olup klorür, bikarbonat, sodyum ve kalsiyum

bileĢiminden oluĢmaktadır.

2)Bayındır Ilıcaları: Bayındır‟ın kuzeydoğusunda Turgutlu yolu üzerinde 8 km uzaklıktaki

Ergendi ılıcası, Dereköy kaplıcasından olusmaktadır. Birbirlerine 15 dakikalık uzaklıkta

bulunan kaplıcalardaki su sıcaklığı ortalama 40 santigrat dolayındadır. Kükürt ve sodyum

Page 117: doğal yapı

hidrokarbonat ihtiva eden kaplıcaların daha çok romatizma ve deri hastalıklarının tedavisinde

basarılı olduğu belirtilmektedir. Ziyaretçi konaklamaları için altyapı yetersizdir.

3)Bergama Kaplıcaları: Bergama ve çevresinde değisik hastalıklara iyi gelen, çamurlu

özellikte kaplıcalar, su kaplıcaları, sifalı içmeler bulunmaktadır.

4)Mahmudiye Ilıcası: Suları 26 derece sıcaklıkta bulunan ılıcada radyoaktivite oranı

yüksektir. Sodyum açısından zengin olan ılıcada kalsiyum yoktur. Bu nedenle köylüler

tarafından çamasır suyu olarak da kullanılmaktadır. Cilt hastalıklarına faydalı olduğu

bilinmektedir.

5)Pasa Ilıcası: Bergama‟ya 20 km uzaklıktaki Pasa köyündedir. Ziyaretçilerin daha çok

baraka ve çadırlarda konakladığı ılıcanın sıcaklık ve madensel tuzlar yönünden fakir olan

suları banyo olarak kullanılır. Kronik romatizma, gıda metabolizması bozukluğundan ileri

gelen gut, diabet, sismanlık, yaslılıktan ileri gelen düskünlük halleri, böbrek ve kadın

hastalıklarında da bu sulardan yararlanılmaktadır.

6)Geyiklidağ Ilıcası: Bergama ile Kozak bucak merkezinin arasında yer alan ılıca etrafında

konaklama tesisleri bulunmamaktadır. Bu nedenle yakın yerlesimlerde bulunanlar ılıcanın

sıcak ve kükürtlü sularından, özellikle kronik iltihap sendromlarının tedavisinde ve üst

solunum yollarının kronik iltihapları refritlerinde kullanılır.

7)Güzellik Ilıcası: Bergama „ya 4 km uzaklıkta bulunan Güzellik ılıcası kubbeli ve iki

mermer havuzlu bir kaplıcaya sahiptir.1986 yılında yeni bir bakım ve onarıma alınan

konaklama tesisleri ile sirin bir tatil imkanı yaratan kaplıca su sıcaklığı 35 derece

dolayındadır. Sodyum bikarbonat ve sülfat bulunan kaplıca suyunun romatizma, nefralji kalp

hastalıkları, nevresteni, dimağ yorgunlukları ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca

kaplıcaların yağlı ve seboraik deriler üzerinde güzellestirici bir etkide bulunduğu yaygın bir

kanıdır. Hatta bu anlamda, tarihte Kleopatra‟nın da Bergama‟yı ziyaretinde bu kaplıcada

yıkanarak güzellestiği rivayet edilir. Kaplıca suyunda 1,5 eman değerinde oldukça yüksek

radyoaktivite bulunmaktadır.

8)Kaynarca-Dikili Kaplıcası: Dikili‟nin 10 km doğusunda bulunan Kaynarca etrafında

konaklama elverisli tesis bulunmamaktadır. 3 km çapında ve ortasında çok sıcak sular

kaynayan sazlı bir bataklıktır. Deri ve kadın hastalıkları tedavisinde kullanılmaktadır. Suyun

ısısı 42-64 derecedir.

9)Menemen-Deniz Ilıcası: Menemen‟in kuzeybatısında Aliağa Çiftliği bucak merkezinin 15

km batısındadır. Sular bir mağranın içinde kaynamaktadır. Kayaların eski dönemlerde

yontularak kaynağın doğal bir hamam içinde kalması sağlanmıstır. Travmatik nedenlere bağlı

Page 118: doğal yapı

kaynaması gecikmis kırıklar, kemik sisteminin erimesi, kan dolasımı bozuklukları ve benzeri

gibi

rahatsızlıklar bu sularda tedavi edilmektedir.

10)Çesme Ilıcaları: Ġzmir-Çesme yolu üzerinde ve Çesme‟ye 5 km uzaklıkta deniz kıyısında

bulunan Ilıcalar plajı ve ılıcası aynı yerde olan, dünyanın en ilginç ve zor bulunur

ılıcalarından biridir. Suların sıcaklıgı 55 derecedir. Klorür, sodyum, magnezyum bromür ve

florür bilesimine sahiptir. Banyo ve içme kürleri için elverislidir. Romatizma, kalp ve kan

dolaĢımı kadın sinir ve

kas yorgunluğu, sinirsel rahatsızlıklar ve göz hastalıklarına olumlu etki yapar. Çesme kaplıca

merkezinde 420 yataklı ve 4 yıldızlı, Turban termal oteli ile 1030 yataklı ve 4 yıldızlı

Altınyunus deniz termal ve tatil merkezi hizmet halinde bulunmaktadır. Bu kaplıca ve deniz

termal merkezinde küvet ve havuz banyoları, masaj, ısın, fizik tedavi ve beden eğitimi gibi

uygulamalar

yapılmaktadır.

11)Çesme-Sifne Kaplıcası: ÇeĢme ılıcalarının 5 km kuzeydoğusunda bir yarımada üzerinde

bulunur. Suyu sodyum klorür ve kalsiyum ihtiva eder. Kaplıca sıcaklığı 38 derece,

radyoaktivite oranı ise 5.3 emandır. Rasitizm, romatizma ve deri hastalıklarına yararlıdır.

12)Urla Ġçmesi: Ġzmir-Çesme yolunun hemen solunda ve Ġzmir‟e 42 km uzaklıktadır. Kaynak

suları Heykelli kaynak ve Kayadibi olmak üzere iki yerden çıkıs yaparlar. Kaynak suları bol

verimlidir. Suyun sıcaklığı 22 derece olup, klorür, sodyum, kalsiyum, magnezyum ve sülfatlı

bir bileĢime sahiptir. Urla içme suları mide ve barsak, karaciğer safra kesesi rahatsızlıkları

gibi

hastalıklara olumlu etki yapar

Page 119: doğal yapı

6.KĠRLĠLĠK

Page 120: doğal yapı

SWOT ANALĠZĠ

GÜÇLÜ YÖNLER

1.Türkiye'nin en büyük doğal yaĢam parkı olan Sasalı Doğal YaĢam Parkı'na sahip olunması.

2.Türkiye'nin kapasitesi en büyük ileri biyolojik atık su arıtma tesisine sahip olunması.

3.Arsenik arıtımında baĢarılı arıtma tesislerine sahip olunması.

4.Yeni transfer istasyonları kurularak düzensiz depolama alanlarının atık dökümüne

kapatılması.

5.Geri kazanım-geri dönüĢüm gibi atık değerlendirme projelerinin uygulanıyor olması.

6.Yeni katı atık bertaraf tesisinin kurulmasına yönelik çalıĢmaların baĢlaması.

7.Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanmıĢ Ambalaj Atıkları Yönetim Planı'na sahip

olunması.

Page 121: doğal yapı

8.Hava kirliliği ölçüm alanının geniĢletilmesine yönelik çalıĢmalar yapılması .

9 .Tı b b i at ı k yönet i m p l a n ı n ı n hazırlanmaya baĢlanması.

10.Su kaynaklarının kullanımına yönelik çalıĢmaların baĢarılı olarak yürütülmesi.

11.Talep eden kamu kurumları ve STK'lara ücretsiz fidan verilmesi.

12.Ġzinli hafriyat toprağı ve inĢaat yıkıntı atıkları depolama alanlarına sahip olunması.

13.Eğitim ve projeler yoluyla organik tarımın teĢvik edilmesi.

14.Fidan alımlarının kooperatiflerden temin edilmesiyle üre t i c i l e r i n desteklenmesi.

alanlar için oluĢturulan iletiĢim ve çözüm ekiplerine sahip olunması.

16.Yüzen çöplerin toplanması için çöp gemisinin olması.

17. Zengin doğal, tarihi ve kültürel kaynakların bulunması

18.Rüzgar enerjisi açısından ülke potansiyelinin büyük bölümüne sahip olunması ve bunun

yatırım potansiyeli yaratması

19. Jeotermal enerjide dünyada besinci sırada olan ülkemizin toplam potansiyeli içinde büyük

paya sahip olunması

20 .Evsel ısınma ve sanayide kullanılan yakıtların kalitesine sınırlama getirilmesi ve

kullanılan yakıtların denetlenmesi

21. Sanayi ve evsel ısınmada doğalgaza geçilmesi

22 .Körfez‟deki kirliliği önlemek amacıyla Büyük Kanal Projesi kapsamında 2000 yılında

devreye giren Arıtma Tesisi‟nin varlığı

23. Ġzmir kıyılarının, Akdeniz fokuna yasama, beslenme ve üreme alanı oluĢturması

24. Birçok kus türüne ev sahipliği yapılması

25. Yaban hayatı koruma alanlarının bulunması

26. Geri dönüĢüm ve atık yönetimi konusunda teknik kapasitenin bulunması

27. Çevre konusunda çalıĢan üniversitelerin ve araĢtırma merkezlerinin bulunması

28. Orman varlığının Türkiye‟ye göre fazla olması

ZAYIF YÖNLER

1.KiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarının dünya ortalamasının altında olması.

2.Tek düzenli depolama alanı olan Harmandalı Düzenli Depolama Alanı'nın yerleĢim alanı

içerisinde kalması ve kullanım ömrünün azalması.

3.Düzensiz depolama alanlarının çevreye olumsuz etkisinin olması.

4.Geri kazanılabilir atıkların diğer atıklardan ayrı olarak kaynağında ayrıĢtırılmasının

yetersizliği.

Page 122: doğal yapı

5.YeĢil alanların sulanmasında artezyen suyundan yeterince faydalanılmaması.

6.Atık yönetimi konusunda kurumlar arası iĢbirliğinin eksik olması.

7.Hafriyat ve moloz atıklarının toplanması ve bertarafı ile ilgili yetersizliklerin yaĢanması.

8.Zoonozlarla mücadelede ilgili kamu kurum ve kuruluĢları ile koordinasyon eksikliği.

9.Su ürünlerinde aĢırı avlanma yapılması, örgütlenme ve denetim yetersizliği

10. Orman ve mera olarak değerlendirilmesi gereken alanların tarım arazisi, yapılaĢma,

turizm, maden ve tas ocakları gibi ekonomik faaliyetler amaçlı kullanılması

11. Endüstriyel faaliyetlerden dolayı bazı ilçelerde tarım alanlarının yok olma tehlikesi

bulunması

12. Enerjide dıĢa bağımlı olunması

13. OSB'lerde atık yönetimi konusunda ciddi eksiklikler olması

14. Su kaynaklarının yetersiz olması

15. Arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun payının düĢük olması ve bazı ilçelerde klorlama,

depolama hizmetlerinin eksik olması

16. Kanalizasyon altyapısında eksiklikler olması

17. Deniz kirliliği sorunu olması

18. Katı atık bertarafı konusunda kapasitenin ve atık depolama altyapısının yetersiz olması

19. Atık çamur bertarafının yetersiz olması

20. Sanayi tesislerinin kent içi hava kalitesini olumsuz etkilemesi, atıklar açısından sorunlu

olması

21. Gediz Havzası‟nın çoğunlukla endüstriyel, tarımsal; Bakırçay Havzası'nın tarımsal;

Küçük Menderes Havzası‟nın evsel ve tarımsal faaliyetlerden dolayı kirleniyor olması

22. Sanayide suyun yeniden kullanım oranının düĢük olması

23. Çevre yönetim sistemlerinin kullanım oranının düĢük olması

24. Tehlikeli atık konusunda firmaların bilgi yetersizliği, bilgisi olan firmalarda ise depolama

sorunu, tehlikeli atık geri kazanımı için kullanılan lisanslı geri kazanım tesislerinin yeterli

kapasiteyi sağlayamaması

25. Tüm havzalarda kirlilik kontrolünün yetersiz olması

26. Bilinçsiz ve kontrolsüz gübre ve tarım ilaçları kullanılması

27. AĢırı sayıda açılan yer altı kuyu suları nedeniyle Küçük Menderes su seviyesinin gittikçe

düĢmesi

28. Verimli orman alanları bakımından Türkiye ortalamasının altında olunması

29. Ġzmir ormanlarının birinci derece yangına hassas ormanlardan oluĢması

30. Hava kirliliği ölçüm istasyonlarının yetersiz kalması

Page 123: doğal yapı

31. Yeterli sayıda atık su arıtma tesisi bulunmaması

32. Endemik türleri içeren nitelikli alanların herhangi bir koruma statüsüne sahip olmaması

FIRSATLAR

1.Ġzmir'in yenilenebilir enerji kaynaklarına (rüzgar, güneĢ, jeotermal vb.) sahip olması.

2.Çevre dostu teknolojinin yaygınlaĢması.

3.Çevre projeleriyle ilgili teknik bilgi ve desteğin alınabileceği üniversitelerin olması.

4.Halkın çevre ile ilgili konularda duyarlılığının yüksek olması.

5.Kentin coğrafi konumu ve iklim yapısı.

6.Kentin organik tarım alanlarının ve verimli topraklarının olması.

7. Avrupa pazarına coğrafi açıdan yakın olunması

8. Yenilenebilir enerji sektörünün ulusal ve uluslararası alanda öncelik kazanması

9. Çevre il ve ilçelerde altyapı ve arıtma tesislerine yönelik yatırımların artırılması

10. Organik tarımın geliĢmesiyle toprak kirliliğinin azalacak olması

11. Avrupa Birliği ve ulusal yenilenebilir enerji politikalarının yerli, ucuz ve temiz enerjiyi

destekliyor olması

TEHTĠTLER

1.Küresel ısınma ve yangınlar.

2.YeĢil alan olarak değerlendirilecek arazilerin yetersizliği.

3.Su kaynaklarının sınırlı olması.

4.Suyun ve su kaynaklarının kullanımında gerekli duyarlılığın gösterilmemesi.

5.Körfezin akıntılara kapalı olması, bazı alanların sığ olması.

6.Trafiğe çıkan araç sayısının hızla artması.

7.Sanayicilerin tehlikeli atıklarını değerlendireceği tesislerin yetersiz olması.

8.Kaçak moloz dökümleri.

9.Evsel atıklar ile ambalaj atıklarının çöpe karıĢık atılması.

10.YeĢil alanların kullanımında gerekli hassasiyetin gösterilmemesi.

11.Kent merkezinin topografik yapısının (çanak Ģeklinde) hava ve gürültü kirliliğine olumsuz

etkisinin olması.

12.Ġzmir'in liman kenti olması nedeniyle oluĢan deniz kirliliği.

13.Geri dönüĢüm tesislerinin kurulu olduğu alanların yetersiz olması.

14.Erozyonun neden olabileceği olumsuzluklar.

Page 124: doğal yapı

15.Kentin göç alması.

16.Tarımsal faaliyetlerin yol açtığı su kirliliğinin olması.

17.Kentte gemi söküm tesisinin bulunması.

18.Diğer illerdeki altyapı eksiklikleri ve tedbirsizlikler sonucu oluĢan çevresel kirlilik(Gediz

Nehri).

19.Toprak yapısının değiĢken olması.

20. Denizlerin kirlenmesinin su ürünleri için risk oluĢturması

21. Küresel ısınma ve iklim değiĢikliği yaĢanıyor olması

22. Körfez‟deki iyileĢme sürecini olumsuz etkileyen bazı kirlilik girdilerinin devam etmesi

23. Gediz havzasına diğer illerden evsel atıklar ve sanayi atıkları gelmesi

24. Sanayi tesislerinin yerleĢim merkezlerine yakınlığının çevresel tehditler oluĢturması