doğal yapı
DESCRIPTION
doğal yapı grup raporuTRANSCRIPT
1. DOĞAL YAPI
GĠRĠġ
Planlama süreci, farklı aĢamalardan oluĢan, fiziki mekânı ve mekânda yaĢayanları
doğrudan etkileyen bir süreçtir. Sürecin gidiĢatını Ģekillendiren, yönlendiren ilk adım, çalıĢma
alanına yönelik üst ölçekli doğal yapı verilerinin değerlendirilmesidir.
Bu çalıĢma, ,Ġzmir ili ve yakın çevresinde yapılacak olan planlama çalıĢmasına altyapı
oluĢturması amacıyla, çeĢitli kaynaklardan alınan verilerin çakıĢtırılıp değerlendirilmesi
sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu rapordan elde edilecek verilerle, yapılacak planlama
çalıĢmalarının doğruya en yakın ve sürdürülebilir olması hedeflenmiĢtir.
Raporda, Ġzmir ili ve yakın çevresiyle ilgili doğal yapıya iliĢkin veriler, Ülke ve Ege
Bölgesi verileriyle karĢılaĢtırılarak mevcut durum değerlendirilmiĢtir.
1.1.COĞRAFĠK DURUM(KONUM) VE SINIRLAR
TR3 Ege Bölgesi, Ġzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Manisa, Afyon, Kütahya ve UĢak illerini
kapsamaktadır. Ege Bölgesi iki bölüme ayrılmaktadır.
1) Asıl Ege Bölümü
2) Ġç Anadolu Bölümü
Ġzmir ili bu bölümler arasında Asıl Ege bölümünde yer almaktadır. Ġç batı Anadolu
Bölümünde ise UĢak, Kütahya ve Afyon Ġlleri bulunmaktadır. Diğer 5 il ise Asıl Ege
Bölümünde yer almaktadır.
Ege Bölgesinin, Batısında Ege Denizi; Kuzeyinde Balıkesir, Bursa, Bilecik; Doğusunda
EskiĢehir, Konya, Isparta; Güneyinde Burdur, Antalya Ġlleri ile Ege ve Akdeniz; Batısında ise
Akdeniz yer almaktadır.
Ege Bölgesinin yüzölçümü 9.039.000 ha. olup, Türkiye yüzölçümünün % 11.54 ‟ini kapsar.
Ege Bölgesi, Batıda Balıkesir Ġzmir il sınırından baĢlayan Ġzmir, Aydın, Muğla illerini
kapsayan ve Muğla, Antalya il sınırına kadar ulaĢan Ege ve Akdeniz sahiline sahiptir. Ġzmir ili
Anadolu Yarımadası‟nın batısında ve kıyı Ģeridinde, Ege Denizi‟nin doğusunda 38-39 Enlem,
27-28 Boylam arasında bulunmaktadır. Ġzmir ili 12.012km2 kilometrekarelik alan ile Türkiye
yüzölçümünün yüzde 1,4‟ünü oluĢturmaktadır.
Batıda Ege Denizi ile çevrili olan Ġzmir ili, kuzeyde Balıkesir, doğuda Manisa, güneyde
Aydın illeri ile komĢudur. Ġlin kuzey güney doğrultusundaki uzunluğu yaklaĢık olarak 200
km, doğu batı doğrultusundaki geniĢliği ise 180 km‟dir. Ġzmir‟in Ege Denizi‟nde 700km‟lik
bir kıyısı bulunmaktadır. Ġzmir ilinin 30 ilçesi vardır.
Ġzmir’in Uç Noktaları Enlem Boylam
Doğu-Kiraz ilçesinin doğusunda
Ġzmir-Aydın-Manisa illeri sınırlarının
bileĢimi 38 03 50 28 29 00
Batı-ÇeĢme Yarımadasının Sakız
Adasına uzanan Tekeburnu 38 16 50 26 12 20
Kuzey-Madran Dağlarının kuzeyinde 39 24 50 27 16 00
Güney-KuĢadası Körfezinde 37 51 10 27 25 00
Sınır Ġller ve Kıyıları Uzunluğu (km)
Balıkesir (Kuzeyde) 65
Manisa (Doğuda) 300
Aydın (Güneyde) 130
Ege Denizi (Batıda) 700
Harita:1:TÜRKĠYE BÖLGELERĠ HARĠTASI-EGE BÖLGESĠ‟NĠN KONUMU
Harita:2:EGE BÖLGESĠ VE ĠLLERĠ HARĠTASI
ĠLÇELER:
1. Aliağa 16. Menemen
2. Bayındır 17. Narlıdere
3. Bergama 18. Ödemis
4. Beydağ 19. Seferihisar
5. Bornova 20. Selçuk
6. Buca 21. Tire
7. Çesme 22. Torbalı
8. Çiğli 23. Urla
9. Dikili 24. Karsıyaka
10.Foça 25. Gaziemir
11.Karaburun 26. Konak
12.Kemalpasa 27. Balçova
13.Kınık 28.Güzelbahçe
14.Kiraz 29. Bayraklı
15. Menderes 30. Karabağlar
Harita:3:ĠZMĠR ĠLĠ ĠLÇELERĠ HARĠTASI
1.2.TOPOGRAFYA
Ege Bölgesi morfolojisi üçüncü ve dördüncü jeolojik zamanda oluĢmuĢtur. Ġzmir morfolojisi
farklı görünümler taĢır. Ġzmir ilinin yeryüzü Ģekilleri, yakın jeolojik geçmiĢin bir sonucudur
Ġzmir ilini üç yönde çevreleyen ve yerleĢim alanının arkasını kuĢatan dağlar ve bunların
oluĢturduğu horizonal çizgiler ile yerleĢim alanının yoğunlaĢtığı sahil çizgisi arasında kalan
ve yer yer iç kısımlara kadar uzanan sahil Ģeridi ve düzlükler üzerinde çevre dağlarında kopup
sıçraması, tepeler morfolojik bünyenin temel çizgilerini meydana getirir. Doğu batı
doğrultusunda birbirine paralel ve denize dik inen dağlar ve aralarındaki çöküntü ovaları ile
akarsu ağızlarındaki birikinti ovaları ve yer yer görülen volkan konileri, Ġzmir ili ve çevresinin
morfolojik yapısının temel çizgilerini oluĢturmaktadır. Ege Bölgesinin topografyası içerisinde
dağlar, yaylalar, ovalar, akarsular, yeraltı su kaynakları ve göller önemli bir yer tutar. (Ġzmir Ġl
Çevre ve Orman Müdürlüğü, 2004).
Kuzeyde Madra Dağları, güneyde KuĢadası Körfezi batıda ÇeĢme yarımadasının Tekne
Burnu,doğuda ise Aydın-Manisa il sınırları ile çevrilmiĢ, 12.012 km2‟lik bir alana yayılan
Ġzmir ili batıda kendi adıyla anılan körfezle birleĢmektedir. Batı Anadolu sahilinin orta
kısmında yer alan Oğlak Adası yanında baĢlayan körfez, onun karĢısında bulunan
Karaburun‟da sona erer. Oğlak adasının 13mil güneydoğusuna inildiğinde, körfezin doğuya
doğru uzanarak iç Ġzmir Körfezini oluĢturduğu görülür. Körfezin uzunluğu Karaburun‟dan
Yenikale Geçitine kadar 17.3mil, toplamı ise 26mil kadardır. GeniĢliği en az 1.2milden en çok
5 mil‟e kadar değiĢir. Ġzmir ili, arazileri jeomorfolojik birimler, yeryüzü Ģekilleri ve yükselti
kuĢaklarına göre sınıflandırıldığında, yaklaĢık %60‟ını dağlar, %22‟sini ovalık alanlar,
%18‟ini ise platolar yaylalar kaplamaktadır.
GRAFĠK:1:YERYÜZÜ ġEKĠLLERĠNĠN ALANSAL OLARAK DAĞILIMI
1.2.1.DAĞLAR
Ġzmir ilindeki dağların yükseklikleri, 1000-2500 m. arasında değiĢmektedir. Dağlar ile ovalar
arasındaki yükselti farkının büyük olusu, dağların yamaçlarının akarsularca Ģiddetle
parçalanmasına neden olmuĢtur. Ġzmir Körfezi ve KemalpaĢa Ovası'nın kapladığı çöküntü
çukurunun güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan yüksek ve dağlık bir alan ortaya çıkar.
Bu dağlara genel olarak Bozdağlar adı verilir. Bozdağlar, doğuda Sarıgöl'ün güneyinden
baĢlar ve KemalpaĢa güneydoğusundaki Karabel Geçidi'ne kadar uzanır. Bozdağlar en yüksek
noktaya Birgi'nin kuzeyinde ulaĢır. Burada yükseklik 2159 m. ye kadar çıkmaktadır.
Bozdağlar, kuzeyindeki Gediz Ovası'na ve güneyindeki Küçükmenderes Ovası'na dik
yamaçlarla iner (www.izmir.gov.tr).Ġzmir Körfezi'nin doğusunda yüksekliği 1500 m.ye kadar
çıkan KemalpaĢa Dağları heybetli bir görünüm meydana getirir. Ġzmir ilinin güney sınırı
üzerinde Aydın Dağları uzanır. Bunlar Bozdağlar kadar yüksek değildir. En yüksek yeri
Cevizli Dağı'nda 1646 m.ye ulaĢır. Aydın Dağları'nın Küçükmenderes Ovası'na bakan kuzey
60%22%
18%
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ %
DAĞLAR
OVALAR
YAYLA VE PLATOLAR
yamaçları çok diktir. Bakırçay Ovası'nın güneyinde Yunt Dağları yer alır. Bunlar, doğudaki
Sultan Dağları ile birleĢirler. Akarsu vadileri ile çok parçalanmıĢlardır. Yunt Dağı, Dumanlı
Dağı, bunlarla birleĢmiĢ durumda olan Sultan Dağı ve Çamlıdağ, Bakırçay Ovası'nın
güneyinde kesintisiz dağlık bir alan meydana getirir. Dumanlı Dağ'ın en yüksek noktası 1098
m. dir. Yamanlar Dağı genç bir volkan konisidir. Fazla aĢınmamıĢtır. Yamanlar Dağı
üzerinde, tektonik kökenli bir kayma sonucunda oluĢan çukurluğa Karagöl yerleĢmiĢtir.
Yamanlar ve Manisa Dağları'nın meydana getirdiği yüksekliğin güneyinde bir çöküntü alanı
vardır. Bu çöküntü çukurunun batı kısmı deniz tarafından kaplanmıĢ ve Ġzmir Körfezi
meydana gelmiĢtir. Ġzmir kentinin batısında Çatalkaya (Kızıldağ) yükseltilerinde yamaçlar
çok dik, vadiler derin ve dardır. Çatalkaya'dan batıya doğru yükseklikler gittikçe alçalır.
Urla'dan ÇeĢme'ye kadar olan yerlerde 500 m.yi geçen tepelere az rastlanır. Karaburun
Yarımadası‟nda, kuzeyde Kömür Burnu ile güneyde Teke Burnu arasında ikinci bir dağ sırası
uzanır. Bu sırada, kuzeyden güneye doğru, Akdağ (1.218m), Küre Dağı, Eskicidağ (643m,
Velidağ, Kocadağ (490m), Geneldağ ve Kırandağ (662m) yer almaktadır.
Madra Dağı: Kuzeyde Edremit, güneyde Bakırçay olukları arasında yükselen Madra Dağı,
kubbe seklindedir. Orta bölümünde granit, çevresinde ise andezitler bulunan Madra Dağı‟nın
en yüksek noktası Maya Tepesi‟dir (1.344m). Çevresi akarsularla parçalanmıĢ olan dağın
güneyinde, basık topografyalı Kozak Yaylası yer almaktadır.
Yunt Dağı: Kuzeyde Bakırçay, güneyde Gediz çöküntü alanı arasında uzanan Yunt Dağı,
akarsularla parçalanmıĢ, görece basık bir yapıdadır. Dağın en yüksek noktası 1.075 metredir.
Yamanlar Dağı-Karadağ Kütlesi: Kuzeyde Gediz, güneyde Nif Çayı olukları arasında yer
alan bu dağ kütlesi, uzunluğu 40 km geniĢliği ise 15 km olan bir alanı kaplamaktadır. Fay
dikliklerinin sınırladığı yamaçları çok eğimli olan bu kütle, Gediz Ovası‟nın batısında birden
yükselir. Dağın en yüksek noktası, Manisa il sınırları içinde kalan Spil Dağı‟dır (1.513m).
Bozdağlar: Doğu-batı yönünde uzunluğu 110 km, kuzey güney yönünde geniĢliği 20-30 km
olan bu dağ sırası, kuzeyde Gediz ve güneyde Küçük Menderes ovaları arasında
yükselmektedir. Güneyde Küçük Menderes Havzası‟na bakan yamaçları yer yer son derece
dik ve sarp olan dağın üst kesimlerinde, 1.500 metre dolayında yükseltili eski asınım
yüzeyleri ve bu yüzeyler üzerinde geniĢ tabanlı vadiler uzanmaktadır.
HARĠTA:4:ĠZMĠR ĠLĠ YÜKSELTĠ KUġAKLARI HARĠTASI
1.2.2.VADĠLER-OVALAR
TR3 Ege Bölgesindeki ovalar bölgenin tarımı için büyük öneme sahiptir. Büyük Menderes
havzasının AĢağı Büyük Menderes bölümünde yer alan Söke ve Aydın Ovaları, Denizli‟de
yer alan Denizli Ovası, Büyük Menderes Ovası, Sarayköy Ovası, Tavas Ovası, Çivril Ovası,
Baklan Ovası, Muğla‟da yer alan Dalaman Ovası, EĢen Ovası ve Yatağan Ovası, UĢak‟ta
bulunan UĢak ve Banaz ovaları, Kütahya‟da yer alan Kütahya Ovası, TavĢanlı Ovası bölgenin
önemli ovalarındandır. Ġzmir ili, kuzeyde Menemen-Manisa karayolu, doğuda Armutlu ve
güneyde Selçuk ile Ġzmir körfezini bir yay gibi kuĢatan yüksek dağlar ile bunlar arasında yer
alan vadi ve düzlüklerden oluĢmuĢtur. Ġzmir ilinin baĢlıca ovaları, Menemen ve Foça‟da
Gediz, Tire, Selçuk,
Torbalı ve Menderes‟te Küçük Menderes, Kemalpasa‟da Nif, Aliaga‟da Güzelhisar,
Çandarlı‟da Bakırçay vadilerinin oluĢturduğu ovalardır. Ayrıca Urla ve Seferihisar‟da küçük
kıyı düzlükleri ve vadiler oluĢmuĢtur. Bu ovaların içinden geçen ve aynı adları taĢıyan Küçük
Menderes, Gediz ve Bakırçay Akarsuları döküldükleri noktalarda delta ovaları oluĢturmuĢtur.
Bozdağlar'ın güneyinde Küçükmenderes Ovası yer alır. Üzeri çok verimli alüvyon toprakları
ile örtülmüĢtür. Küçükmenderes Ovası, doğuda hemen hemen Beydağ yerleĢim alanından
baĢlar, ortalama 10-15 km. geniĢlikte, Torbalı ve Selçuk'a kadar uzanır. Küçükmenderes
Ovası'nın bazı yerlerine, yerleĢme merkezlerinin ismi verilmiĢtir. (ÖdemiĢ, Tire, Bayındır,
Selçuk ovaları gibi). TR3 Ege Bölgesinde tarımsal bakımdan önem arz eden verimli ovalara
açılan vadiler arasında; Muğla‟da bulunan Dalaman Vadisi, EĢen Vadisi ve Sarıçay Vadisi,
UĢak‟ta bulunan Çalı Çayı Vadisi, Manisa‟da bulunan Gediz Vadisi, Bakırçay Vadisi,
AlaĢehir Vadisi, Gördes- Kum çayı Vadisi ile Denizli‟de bulunan Büyük Menderes ve
Çürüksü Vadileri, Akçay Vadisi, Gireniz ve Kelekçi Vadileri bulunmaktadır. Körfezin
doğusunda, etraftaki yamaçlardan inen akarsuların getirdiği alüvyonların denizi doldurması
ile oluĢmuĢ Bornova Ovası, onun doğusunda KemalpaĢa Ovası bulunur. Bornova Ovası ile
KemalpaĢa Ovası arasında yüksekliği 250 m. ye kadar çıkan Belkahve Geçidi yer alır. Ġlin en
kuzeyinde Madra Dağları bulunur. 1250 metreyi aĢan yüksekliğe sahip olan bu dağlar,
kuzeyindeki Burhaniye-Havran Ovaları ile güneyindeki Bergama Ovası arasında önemli bir
yükselti meydana getirirler. Güneybatıya, Altınova ve Dikili'ye doğru uzanan kolları kıyı
yakınlarına kadar ulaĢır ve burada alçalarak kıyı düzlüklerine karıĢır. Madra Dağları'nın
güneybatı ucu, Bergama batısında Geyiklidağ adı ile anılır. Burada yükseklik 1061 m.ye
ulaĢır. Madra Dağları üzerinde bazı yerler 500-700 m. yüksekliğinde hafif dalgalı düzlükler
halindedir. Buralara yayla adı verilir. Fıstık çamı ormanları ile kaplı Kozak Yaylası bunların
en bilinenidir. Madra Dağları'nın güneyinde Bakırçay Ovası yer alır. Ova, genel olarak, Soma
yakınlarından Çandarlı Körfezi'ne kadar kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır.
Uzunluğu 60 km. kadardır. Bakırçay ve kollarının getirdiği alüvyonlarla örtülü olan ovanın en
fazla geniĢlediği yer Kınık'ın kuzeyinde bulunur. Dumanlı Dağ'ın güneyinde, içine Gediz
Nehri'nin yerleĢmiĢ olduğu çöküntü alanı bulunur ve Dumanlı Dağ ile Yamanlar Dağı
arasında 10 km. uzunluğunda dar bir boğaz meydana getirir. "Menemen Boğazı" adı verilen
bu dik yamaçlı derin vadinin doğusunda AlaĢehir'e, hatta Sarıgöl'e kadar Gediz Ovası uzanır.
Bu ova, esas itibariyle Manisa ili sınırları içinde kalır. Menemen Boğazı, batıya doğru
Emiralem'den itibaren geniĢler, alçalır, Gediz Deltası'na bitiĢir. Gediz Nehri, döküldüğü yerde
geniĢ bir delta meydana getirmiĢtir. Delta düzlüğünün kuzey-güney doğrultusundaki uzunluğu
yaklaĢık olarak 20 km. kadardır. Menemen Ovası ve Gediz Delta Ovası adı verilen bu düzlük,
Türkiye‟nin en verimli ovalarından birini teĢkil eder. (Özsoy, 2001:22)
a- Bakırçay Vadisi ve Ovası: Bakırçay‟ın ana kolları, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı
kütlelerinden geçerken, genel olarak dik ve derin vadiler açmıĢtır. Bakırçay ise, geniĢ tabanlı
alüvyal bir yatak içinde akmaktadır. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde yaklaĢık 50 km
uzunluğunda ve kuzey-güney yönünde 2 ile 12,5 km arasında değiĢen geniĢlikte olan
Bakırçay Ovasında Ġzmir‟in Kınık ve Bergama ilçeleri bulunmaktadır. Ova doğuda Manisa il
sınırları içine uzamaktadır.
b- Gediz Vadisi ve Ovası: Manisa‟nın batısında, volkanik kesimde yarma bir boğaza giren
Gediz Vadisi‟nde yamaçların eğimi yüksektir. Vadi tabanı ise yer yer alüvyonlarla kaplıdır.
Gediz Irmağı, deltada oluĢturduğu alüvyal dolgu üzerinde, geniĢ tabanlı ve sığ bir yatakta
akar. Delta alanının güneyinde sık sık ter edilmiĢ eski alüvyal yataklar görülmektedir. Gediz
Deltası, Gediz Irmağı‟nın pleistosen ve holosende yığdığı alüvyonlarla oluĢmuĢtur. Delta,
denizin 90 metre kadar alçaldığı dönemde Manisa çöküntü alanının batısındaki akarsular,
kapalı havzaya dönüĢen bu alana doğru sokulmuĢ ve Emiralem-Muradiye arasındaki boğazın
açılmasıyla çöküntü alanı Ege Denizi‟ne bağlanmıĢtır. Daha sonraki deniz basması sırasında,
eski Gediz Deltası sular altında kalmıĢtır. Deniz basması sırasında ada durumunda olan
Taslıtepe, Değirmentepe ve Üçtepeler, denizin çekilmesi ve Gediz Irmağı‟nın getirdiği
alüvyonların yığılması ile karaya bağlanmıĢtır. Önceleri Ġzmir Körfezi‟ne dökülen Gediz‟in
yatağı, körfezin
alüvyonlarla dolmasını önlemek için, 1886‟da değiĢtirilmiĢ ve daha önceki yatağı olan
Maltepe‟ye bağlanmıĢtır.
c-Küçük Menderes Vadisi ve Ovası: Küçük Menderes Irmağını Bozdağ ve Aydın
dağlarından gelen ana kolları, baĢkalaĢım geçirmiĢ alanlarda, eğimi fazla, dik ve derin vadiler
açmıĢtır. Kiraz ilçe merkezi yakınlarında çöküntü alanına giren Küçük Menderes Vadisi‟nin
bundan sonra, eğimi son derece düĢüktür. Irmak, bu kesimde menderesler çizmektedir. Belevi
Boğazından Ege Denizi‟ne doğru Selçuk ilçe merkezinin kuzeybatısında Menderes‟in yatak
eğimi iyice azalır. Kuzeyde Bozdağlar ile güneyde Aydın dağları arasında uzanan Ovanın
doğu-batı yönünde uzunluğu 80 km, kuzey-güney yönünde en fazla geniĢliği ise 20 km
kadardır. Ova, pleistosende son epirojenik yükselmenin yol açtığı faylanma sonucunda
menderes kütlesinin kırılıp çökmesi ile oluĢmuĢtur.
Ovanın bugünkü görünümünü almasında, pleistosen ve holosende deniz düzeyinde ortaya
çıkan değiĢmeler de etken olmuĢtur. Pleistosende deniz düzeyinin 90- 100 metre kadar
düĢtüğü bu oluĢum sırasında çöküntü alanının batısında oluĢan akarsu, yatağını kazarak
doğuya doğru ilerlemiĢ ve kapalı bir havza durumunda olan çöküntü alanının doğu kesimi de
Ege Denizi‟ne açılmıĢtır. Bu oluĢum sonucunda Selçuk-Belevi Boğazı ortaya çıkmıĢtır. En az
10.000 yıl önce oluĢtuğu düĢünülen deniz basması (transregresyon) ile Ege Denizi, Selçuk
Boğazı‟na dek sokulmuĢtur. Bu dönemde, çöküntü alanının batısındaki Adatepe ve Kurudağ
gibi tepelerle yüksek alanlar adalara dönüĢmüĢtür. Daha sonra çöküntü alanı Selçuk‟un
batısından baĢlayarak Küçük Menderes Irmağı ve kollarının getirdiği alüvyonlarla dolmaya
baĢlamıĢtır. Böylece, Küçük Menderes çöküntü alanının güney kenarında kurulmuĢ olan antik
Efes Kenti‟nin denizle olan bağlantısı, yavaĢ yavaĢ kesilmiĢtir. O dönemlerden günümüze
değin Küçük Menderes Deltası, 8 km‟den fazla ilerlemiĢtir. Ġzmir‟in diğer kesimlerinde,
özellikle neojen platoları üzerinde, geniĢ tabanlı ve yamaçları görece eğimli vadiler
bulunmaktadır. Çöküntü alanları akarsuların aĢındırması sonucunda oluĢmamıĢtır. Buradaki
vadiler, alüvyonların çöküntü alanlarına birikmesinden ve özellikle denizin çekilmesinden
sonra açılmıĢtır. Ġl sınırları içindeki
önemli ova alanlarından diğerleri Torbalı ilçesi çevresinde, Küçükmenderes Havzası içinde
kalan alanlar ve Kemalpasa ilçesi çevresinde Nif Dağı ile Spil Dağı arasında Nif Çayı
çevresindeki alanlar sayılabilir. Torbalı Ovası güneyde Tire-Selçuk arasındaki bölgede
Küçükmenderes Ovası ile bütünleĢirken, Kemalpasa‟da Nif Çayı çevresindeki ova alanları da
Turgutlu üzerinden Gediz Ovası ile birleĢir.
1.2.3.PLATOLAR VE YAYLALAR
Ġzmir ilinin önde gelen platoların en önemlisi Madra Dağı üzerindeki 500-1000 m yükseltili
Kozak yaylasıdır. Bunu Bozdağlar üzerindeki Bozdağ, Zeytinlik, Küçük ve Büyük Çavdar
yaylaları izlemektedir.
1.2.4.EĞĠMLER
Grafik:2:EĞĠM GRAFĠĞĠ
Eğim analizlerine göre Ġzmir ilinin %26,5‟i yerleĢime uygun olmayan %40+ topografik esik
alanlarından oluĢmaktadır. Alanın %16‟sı eğimi %25-40 arasında, genelde yerleĢmeye uygun
olmamakla birlikte, zorunlu hallerde kısıtlı oranda yerleĢime açılabilir alanlardır. Alanın
%19,4‟ü eğimi %10-25 olup, konut yerleĢimi için kullanılabilir alanlar olmakla birlikte,
yerleĢim ve altyapı maliyeti yüksek alanlardır. Ġzmir ilinin %39‟u eğimi %0-10 yerleĢmeye
elveriĢli alanlardan oluĢmaktadır. Topografya merkez kent ve çevresinde yerleĢim açısından
0
50000
100000
150000
200000
250000
300000
Eğimi %40'dan fazla olan
alanlar
Eğimi %25-40 alanlar
Eğimi %10-25 alanlar
Diğer
ALAN
ALAN
oldukça kısıtlı geliĢmeye olanak vermektedir. Merkez kent yerleĢim alanları genelde
topografik eĢiklerle
çevrilidir. Çigli – Menemen aksının doğusu, Aliaga ve çevresi, Bornova‟nın doğusu, Ulucak –
Kemalpasa – Turgutlu Aksı, A. Menderes Havaalanı – Torbalı aksı, Güzelbahçe – Urla, yelki
– Seferihisar aksları topografik bakımdan yerleĢmeye elveriĢlidir. Bu topografik yapı
Büyüksehir çevresi mekânsal geliĢmesinin kompalit ya da yağ lekesi biçimindeki geliĢme
yerine aksiyel geliĢme ya da alt bölgesel odaklanmalara imkân vermektedir.
HARĠTA:5:ĠZMĠR ĠLĠ EĞĠM HARĠTASI
1.3. JEOLOJĠK ÖZELLĠKLER
Ġzmir ili ve yakın çevresinde Prekambriyen‟den günümüze kadar oluĢmuĢ çeĢitli yaĢ ve
türdeki kaya toplulukları yüzeyler bölgedeki kaya toplulukları paleotektonik dönem temel
kayaları ile bunlar üzerinde örtü birimlerini oluĢturan Neojen ve Kuvaterner birimleri olmak
üzere iki grupta incelenmiĢtir.
1.3.1.TEMEL KAYA BĠRĠMLERĠ
Ġzmir ilindeki paleotektonik dönem temel kaya birimleri Menderes masifi ve Ġzmir-Ankara
Kenet KuĢağı olmak üzere iki grupta toplanır . Tüm Batı Anadolu‟nun temelini oluĢturan
Menderes masifi metamorfik kayalardan oluĢur. Masifin çekirdeği yüksek derecede
metamorfizma geçirmiĢ gnays ve Ģistlerden oluĢturur . Menderes masifini oluĢturan kaya
birimlerinin stratigrafisi detay olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre masifin çekirdeği
Prekambriyen yaĢlı gnayslardan oluĢur. Ġstif üstte doğru Paleozoyik yaĢlı mika-Ģistler, Permo-
Karbonifer yaĢlı metakuvarsit, siyah fillit ve koyu renkli rekiristalize kireçtaĢları ile devam
eder. Bunların üzerine Mezozoyik yaĢlı neritik kireçtaĢları gelir. Paleosen ve Alt Eosen ise
istifte rekristalize pelajik kireçtaĢları ile temsil edilir. Menderes masifi metamorfik çekirdek
karmaĢık (core complex) olarak kabul edilir. Çok evreli metamorfizma geçirmiĢ olan
Menderes masifindeki esas metamorfizmanın yaĢı 35-45 milyon yıl olarak önerilmiĢtir.
Metamorfizmayı Erken Miyosen‟de bölgesel termal domlaĢma izlemiĢ ve bu dom orojenik
çökme sonucu parçalanarak masif çevresinde bölgesel geniĢlemeye yol açmıĢtır. Ġzmir ilinde
Menderes masifine ait kaya birimleri Gediz grabeni güneyinde Bozdağ yükselimi ile Torbalı-
Gümüldür-KuĢadası körfezi arasında yüzeyler. Turgutlu güneyinde masife ait metakuvarsitler
yüzlek sunarlar. Kuvarsitler üzerinde yer alan rekristalize kireçtaĢları Bozdağ kütlesi üzerinde
adadağlar Ģeklindeki yükselimleri meydana getirir. Torbalı kuzeyinde Çapak köyü yöresinde
masifine ait mikaĢistler ve mermerler izlenir. Torbalı güneyinde Paleozoyik mermerleri
yaygındır. Özdere-Gümüldür yöresinde ise mikaĢistler yaygın izlenen kaya topluluklarıdır.
Harita:6:ĠZMĠR ĠLĠ JEOLOJĠK YAPI HARĠTASI
Anadolu‟nun paleotektonik dönem coğrafyasının önemli tektonik yapılardan olan Ġzmir-
Ankara kenet kuĢağı birimleri inceleme alanında yaygındır. Bu zon kuzeydeki Sakarya kıtası
ile Menderes masifi arasında tektonik bir birliktir . Bornova fliĢ zonu veya Bornova
karmaĢığı olarak adlanmıĢ olan bu tektonik birlik Üst Kretase–Paleosen yaĢlı kaya
topluklarından oluĢur. FliĢ fasiyesindeki kırıntılı kayalar ile bunlar içerisinde irili ufaklı
bloklar oluĢturan serpantinit, çört, diyabaz ve kireçtaĢlarından bu tektonik birliğin
litolojileridir. Birimin bazı kesimleri metamorfizmaya uğramıĢtır. Ġzmir ilinde birimin az
metamorfik Ģistlerden oluĢan fliĢli seviyeleri Ġzmir-KuĢadası körfezleri arasındaki Seferihisar
yükseliminde yaygındır. Doğuda Nif ve Spil dağı yükselimlerinde fliĢli kayalar içerisindeki
serpanit ve kireçtaĢı blokları dağ boyutuna ulaĢan kütlesel yükselimler oluĢturur. Karaburun
yarımadasında yüzeyleyen paleotektonik dönem kaya topluklarının bölgesel tektonik
içerisindeki konumu tartıĢmalıdır. Bu bölgedeki kaya toplukları bölgesel deneĢtirmelerde
Ġzmir Ankara kenet kuĢağı içerisinde değerlendirilir. Alt Karbonifer-Alt Kretase yaĢ
aralığındaki birimlerden oluĢan bu kaya topluluğu Karaburun kuĢağı olarak ayrı bir tektonik
birlik olarak tanımlanmıĢ ve Ġzmir-Ankara zonu içerisindeki blokların kaynağı olarak
gösterilmiĢtir. Bu çalıĢmada Karaburun kuĢağının Bornova karmaĢığı ile olan dokunağının
tektonik olduğu belirtilir. Günümüzde aktif Gülbahçe fayının bu paleotektonik yapıya karĢılık
gelmesi muhtemeldir.
1.3.2.NEOJEN VE KUVATERNER
Ġzmir ve çevresinde Neojen ve Kuvaterner birimleri Menderes masifinin metamorfik birimleri
ile Ġzmir-Ankara Kenet KuĢağına ait temel birimler üzerindeki örtü kayalarını
oluĢturmaktadır. Neojen yaĢlı birimler genelde akarsu ve göl fasiyesinde geliĢmiĢ çökel
kayalar ile çeĢitli türdeki volkanik kayalardan oluĢur. Ġzmir ilindeki Neojen kaya toplulukları
Ġzmir kuzeyinde Foça-Aliağa-Menemen, Ġzmir güneyinde Urla, Seferihisar- Torbalı ve Gediz
Grabeni çevresinde geniĢ yayılımlıdır. Bölgedeki Neojen birimleri biri birine geçiĢli
sedimanter kayalar ile volkanitlerden oluĢan Alt Miyosen-Erken Pliyosen yaĢ aralığındaki
kayalarla temsil edilir. Bölgesel stratigrafide Neojen istiflerinin tabanını Alt-Orta Miyosen
yaĢlı kaya toplukları oluĢturur. Bu birimler akarsu fasiyesinde çökelmiĢ kumtaĢı, Ģeyl,
kireçtaĢı ve çakıltaĢlarından oluĢur. Tabandaki kırıntılılar Cumaovası-KuĢadası körfezi arası
ve Torbalı-KemalpaĢa yöresinde temel kayalar üzerine yaslanır. Birim içerisindeki
kırıntılılardan özelikle çakıltaĢlarının bileĢimi yaslandıkları temel kayalara göre değiĢkendir.
Üste ise bunları uyumsuzlukla üzerleyen Geç Miyosen-Pliyosen çökelleri gelir. En üstteki bu
paket kireçtaĢı, marn ve kiltaĢlarından oluĢur. Üst Miyosen-Erken Pliyosen birimleri Urla
yarımadası, Buca-Cumaovası, Foça yarımadası ve Bornova doğusunda yaygın kaya türlerini
meydana getirirler. Ġzmir kuzeyinde Menemen-Foça-Aliağa çevresinde yeralan Miyosen
birimleri son derece karmaĢık bir stratigrafiye sahiptir. Bu birimler flüviyal ve gölsel fasiyeste
karasal birimlerden ve bu birimlerle iç içe son derece yaygın bir volkanizmadan oluĢmaktadır.
Kaya, volkanizmanın iki ayrı dönem içerdiğini ve bunlardan birincisini geçiĢ ikincisinin ise
silisik karakterde olduğunu belirmiĢtir. Neojen çökelleriyle geçiĢli lav, aglomera ve tüflerden
oluĢan volkanitler topoğrafyada yükselimler Ģeklinde izlenen volkan kompleksleri meydana
getirir. Ġzmir ilinin kuzeyindeki Yamanlar dağı, Menemen yöresindeki Dumanlıdağ bunların
oluĢturduğu strato-volkan komplekslerine karĢılık gelmektedir Cumaovası ve Foça yöresinde
Üst Miyosen-Erken Pliyosen paketinin en üst bölümü asidik patlamalarla geliĢmiĢ olan
riyolitik volkanizma ürünlerinden oluĢur ve morfolojik olarak lav domları ve tıkaçlarla
karakteristiktir. Ġzmir ilindeki Kuvaterner birimleri Gediz Grabeni, Cumaovası ve
Küçükmenderes ovaları ile Gediz deltasında geniĢ düzlükler oluĢturur. KemalpaĢa ve Manisa
ovalarında Gediz grabenin dolgusunu meydana getirir. Graben morfolojisi içerisinde alüvyon
yelpazesi ve nehir çökellerinden oluĢan Erken Kuvaterner çökelleri, graben kenarındaki faylar
tarafından kesilerek yükseltilmiĢ ve basamaklı bir morfoloji kazanmıĢtır. Ova morfolojili
graben tabanı ise Holosen çökelleriyle düzlenmiĢtir. Gaziemir-Cumaovası koridoru boyunca
izlenen Kuvaterner çökelleri Tahtalı çayına bağlı olarak ĢekillenmiĢ bir aĢınım oluğunu
doldurur. Torbalı–Cumaovası arasında ise karstik kökenli çukurluklarda bataklıklar Ģeklinde
izlenir. Ġzmir körfezi çevresinde Kuvaterner, Holosen yaĢlı delta, yelpaze deltası ve yelpaze
çökellerinden oluĢur. Yelpaze deltaları körfez güneyinde Narlıdere ve Limanreis yöresinde
körfez içine doğru küçük diller Ģeklindedir. Körfez doğusunda kalan alüvyon yelpazesi
çökellerinin doldurduğu Bornova düzlüğü kıyı kesiminde art bataklıklara geçiĢlidir. Körfez
kuzeyinde yer alan Holosen yaĢlı Gediz deltasının yüzeyi taĢkın çökelleriyle örtülüdür. Kıyı
kesiminde delta yüzeyinde lagün gölleri ve art bataklıklar yer alır. Günümüz Gediz deltası
Ege denizinde Holosen baĢında meydana gelen deniz seviyesi yükselimi sonucu oluĢmuĢ genç
bir çökel paketidir. Delta oluĢumu bu süre içerisinde Menemen Emiralem boğazından
baĢlayarak günümüzdeki kıyı çizgisine kadar ilerleyen bir geliĢme süreci izlemiĢtir. Ġzmir
körfezi güneyindeki Kuvaterner çökelleri ise Holosen yelpaze deltalarından oluĢmaktadır.
1.3.3. BÖLGESEL NEOTEKTONĠK ÇATI
Batı Anadolu neotektonizması açılmalı tektonik rejimle temsil edilir. Bölgesel olarak K-G
yönlü açılmalı tektonik rejim Anadolu genelinde izlenen neotektonizmanın bir sonucudur.
Türkiye‟de neotektonizmanın Orta-Üst Miyosen‟de Doğu Anadolu‟da Arap-Afrika levhaları
ile Avrasya levhaları arasında gerçekleĢen kıta-kıta çarpıĢması sonucu baĢlamıĢ olduğu bilinir
ve neotektonizma bu çarpıĢma sonucu ortaya çıkan Anadolu levhasının Kuzey ve Doğu
Anadolu transform fayları boyunca batıya doğru kaçması Ģeklinde cereyan eden tektonik
olaylar dizisini içerir. Batıya kaçıĢ esnasında Anadolu bloğu Batı Anadolu‟da saatin tersi
yönünde rotasyonal bir dönme ile Ege Denizindeki Hellenik yay boyunca Afrika levhası
üzerine itilmektedir. Batı Anadolu‟daki açılmalı tektonik rejim bölgede gerçekleĢen
rotasyonal dönmenin bir sonucudur. Batı Anadolu‟nun ana morfotektonik elemanları kabaca
D-B genel uzanımlı horst ve grabenlerden oluĢan bloklu bir yapı oluĢturur. Batı Anadolu‟nun
günümüzdeki bloklu morfolojisi neotektonik dönemde bölgede K-G genel doğrultusunda
gerilmeyle karakteristik neotektonik rejimin eseridir (ġen. Büyükmenderes ve Gediz
grabenleri neotektonik rejim içerisinde Batı Anadolu‟da geliĢen en büyük tektonik yapılardır.
Biri birine simetrik geometrisi olan bu iki tektonik koridor günümüz morfolojisinde Aydın ve
Bozdağ horstlarına karĢılık gelen ve Menderes masifi çekirdeğinin yükselmesine bağlı olarak
ĢekillenmiĢ graben sistemleridir. Buldan eĢiği, doğu uçlarında biri birine yaklaĢan bu iki
grabeni biri birinden ayırır. Büyük Menderes grabeni batı ucunda Ege Denizi‟ne açılır. Buna
karĢın Gediz grabeninin Ege Denizi ile yapısal ve morfolojik bir bağlantısı yoktur. Bu iki
graben arasında Menderes masifi çekirdeğinin oluĢturduğu yükselim yine D-B genel gidiĢli
Küçükmenderes ovası tarafından morfolojik olarak ikiye bölünmüĢtür. Gerek havzanın
sedimanter dolgu özelikleri gerekse jeomorfolojisi, Küçükmenderes ovasının Menderes masifi
çekirdeğinin erozyonal süreçlerle deĢilmesi sonucu ĢekillenmiĢ olduğunu gösterir. Ġzmir ili
doğusunda Gediz grabeni D-B genel uzanımında yaklaĢık 150 km uzunluğundadır. Graben
tabanı Pliyo-Kuvaterner yaĢlı çökellerle düzlenmiĢtir. Grabeni çevreleyen horstlar esas olarak
menderes masifinin metamorfikleri ve Ġzmir-Ankara kenet kuĢağı temel kaya birimlerinden
oluĢur. Yapılan sondajlarla graben tabanında Pliyo- Kuvaterner çökellerinin altında izlenen ve
yer yer de graben yüzeyindeki topografik düzensizliklerde yüzlekler veren Miyosen-Erken
Pliyosen çökel istifleri aynı zamanda horst yükselimleri üzerinde de izlenebilen birimler
olarak dikkati çeker. Graben çevresinde horstlar üzerinde izlenen Miyosen-Erken Pliyosen
çökelleri Gediz graben morfolojisi dıĢında da yaygın olarak izlenebilmektedir. Ġzmir ili yakın
çevresinde Gediz graben sistemi dıĢındaki neotektonik dönem yapıları KD ve KB uzanımlıdır.
Bu bölgedeki neotektonik dönem deformasyonları genelde doğrultu atımlı fayların
egemenliğindedir. Bunlardan KD uzanımlı yapılar yoğunluk bakımından daha baskın ve
uzundurlar. Kuzeydeki Zeytindağ-Bergama fay zonu, Yuntdağ bloğunu batıdan sınırlandıran
bölgesel ana yapısal unsurlardan biridir. Aliağa-Gediz grabeni arasında bu fay zonuna çapraz
uzanan doğrultu atımlı fay sistemleri de bölgesel neotektonik deformasyon içerisindeki
önemli elemanlardır.
Bölgede günümüzdeki aktif neotektonik yapıların oluĢum yaĢı tartıĢmalıdır. Neotektonik
yapıların ortaya çıkıĢına yol açan ana nedenin çeĢitli araĢtırıcılarca değiĢik süreçlerle
açıklanan Menderes masifi çekirdeğinin yükselmesi olduğu konusunda genel bir görüĢ birliği
vardır. Bazı araĢtırmalara göre bölgedeki neotektonik dönem yapılarının oluĢumu Geç
Oligosen-Erken Miyosen‟de Menderes masifinin termal domlaĢma yoluyla yükselen bölgesel
parçalanmayla baĢlar ve orojenik çökme süreçleriyle grabenlerin Ģekillenmesi günümüze
kadar süregelmiĢtir. Bir diğer görüĢ ise günümüzdeki grabenlerin Pliyosen/Geç Pliyosen-
Kuvaterner‟de oluĢtuğunu. Ġkinci gruptaki görüĢlere göre günümüz grabenleri Menderes
masifindeki domsal parçalanmanın ürünü olan Geç Oligosen-Miyosen havzalarına
uyumsuzdur ve bunları kesen doğrultularda geliĢmiĢtir. Bölgesel neotektonik çatı içerisinde
KD-GB uzanımlı faylara iliĢkin yapılan bazı çalıĢmalarda ise bunların Miyosen‟de KD-GB
yönlü doğrultu atımlı fay sistemleri Ģeklinde ortaya çıktığı açıklanır. Öte yandan, Ġzmir
yöresindeki KD-GB uzanımlı diri fayların Balıkesir-Ġzmir arasında Ġzmir-Ankara Kenet Zonu
içerisindeki eski bir transform fay yapısına karĢılık geldikleri ve Miyosen‟de reaktive olarak
günümüze kadar diriliklerini korudukları ileri sürülmüĢtür. Yukarıda özetlenen görüĢler Ġzmir
ve yakın çevresinin neotektonik dönem evrimi üzerine henüz görüĢ birliği olmadığını ortaya
koyar. Bölgedeki güncel deformasyon ve buna bağlı sismisite diri faylar tarafından
denetlenmektedir. Dolayısıyla izleyen bölümlerde Ġzmir yöresinin diri faylarına iliĢkin verilen
bilgilerin Batı Anadolu‟nun neotektonik evrimi ve güncel tektoniğinin aydınlatılmasına katkı
sağlaması umulmaktadır.
1.4.ĠKLĠM VE HAVA
Akdeniz iklim kuĢağında kalan Ġzmir'de yazları sıcak ve kurak kıĢları ılık ve yağıĢlı
geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların Ġç Batı Anadolu eĢiğine kadar
sokulması, denizle etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir. Ancak, Ġl
bütününde yükseklik, bakı ve kıyıdan uzaklık gibi fiziksel coğrafya farklılıkları, yağıĢ,
sıcaklık ve güneĢlenme açısından önemli sayılabilecek iklim farklılıklarına da yol açmaktadır.
Ġl bazında yıllık ortalama sıcaklık, kıyı kesimlerde 14–18 ºC arasında değiĢmektedir. En sıcak
aylar Temmuz (27.3 ºC ) ve Ağustos (27.6 ºC ), en soğuk aylar ise Ocak (8.6 ºC) ve ġubat
(9.6 ºC)'tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık, deniz melteminin (Ġmbat) etkisiyle iç kesimlere
göre 1–2 ºC daha düĢük olmaktadır. KıĢ mevsiminde ortalama 7 ºC olan sıcaklık zaman
zaman kuzey ve kuzeybatıdan sokulan denizel hava kütlesi nedeniyle düĢmektedir. Ġzmir'de
yağıĢın aylara ve mevsimlere göre dağılımında önemli farklar vardır. Ġzmir'de yıllık ortalama
yağıĢ miktarı 700 mm. olup yıllık yağıĢın % 50'den fazlası kıĢ mevsiminde %40- 45'i ilkbahar
ve sonbaharda , % 2-4'ü ise yaz aylarında düĢmektedir. Kar yağıĢlı günler sayısı, alçak
kesimlerde yok denecek kadar azdır. Yüksek kesimlerde gerek kar yağıĢlı günler sayısı,
gerekse karın yerde kalma süresi artmaktadır. Dağlarla çevrilmiĢ ve bir körfez etrafında
kurulmuĢ olan Ġzmir kentinde, havadaki nem oranı yüksek olup, en yüksek sıcaklığın
kaydedildiği Ağustos ayında nem oranı %49'a kadar yükselmektedir. KıĢ aylarında kararsız ve
ılık olan rüzgâr, yaz aylarında kararlılık göstermektedir. Ġzmir‟in hakim rüzgar yönü
güneydoğu ve batıdır. Yıllık ortalama 18.5 ºC olan deniz suyu sıcaklığının en düĢük olduğu
aylar (11ºC) ve ġubat (10.7 ºC); en yüksek olduğu aylar ise Temmuz ve Ağustos (26.2 ºC )
dir.
Ġzmir ili sınırları içinde bulunan 10 küçük klima, sekiz büyük klima ve bir yağıĢ
istasyonu olmak üzere toplam 19 meteoroloji istasyonu vardır. Bu meteoroloji
istasyonlarından uzun yıllar (30 ila 50 yıl arasında değiĢmektedir) elde edilen bilgilere göre
bölgenin iklimsel özellikleri iki belirgin tiptedir. Ġlin hemen hemen tamamı Kıyı Ege iklim
tipinin etkisi altındadır. Bu iklim tipi yaz ve kıĢ özellikleri itibarı ile Akdeniz ikliminin
özelliklerini taĢır. Yazları sıcak ve kurak, kıĢları ılık ve yağıĢlıdır. Yarı nemli kuĢakta yer alan
Ġzmir ili sınırının doğusu ve güneydoğusunun toplam yağıĢ miktarı, bölgenin diğer kısmından
daha fazladır. Ġzmir‟in doğusunda KemalpaĢa‟dan itibaren Küçük Menderes ovasını içine alan
bölümde toplam yağıĢ miktarı bölgenin diğer kesimlerinden 200 ila 400 kg kadar bir fazlalık
gösterir. Ġlin en az yağıĢ aldığı ay Ağustos ayı, en çok yağıĢ aldığı ay ise Aralık ayıdır. Ayrıca
kuzeyde Bergama ve çevresinin sıcaklık değerleri bölge ortalamalarının 4 derece kadar
altındadır. Ġzmir-Güzelyalı istasyonu (BLD), “bölge + büyük klima” istasyonu olup ayrıca
günde iki kez radiosonde ölçümleri de yapılmaktadır. Çiğli istasyonu (MY4); havaalanı içinde
bulunduğundan “meydan+sinoptik” istasyondur. Bu havaalanı, eskiden sivil uçuĢlara açıkken
Ģu anda sadece askeri amaçlarla kullanılmaktadır. Adnan Menderes istasyonu (MY3), mevcut
hava alanında faaliyette bulunan “meydan+sinoptik+deniz”istasyondur. Dikili istasyonunda
(S2), sinoptik+büyük klima+deniz” rasatları yapılmaktadır. ÇeĢme istasyonu (B3), “büyük
klima+deniz” rasatları yapılan bir istasyondur. Bornova istasyonunda (B2), “büyük
klima+açık siper” rasatları yapılmaktadır. Bergama (B1), Seferihisar (B1), ÖdemiĢ (B1) ve
Selçuk (B1) istasyonları ise sadece “büyük klima” rasatlarının yapıldığı istasyonlardır.
Ġzmir il sınırları içindeki iklim özellikleri Meteoroloji Genel Müdürlüğü‟nün 1985-
2005 yılları arasındaki 21 yıllık rasatlarının yapıldığı birden çok istasyonun verileri
değerlendirilerek ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Ġzmir il sınırları içinde dağların denize dik
olarak uzanması ve dağlar arasında uzanan düĢük yükseltili alüvyal ovaların varlığı, denizel
etkilerin iç kesimlere doğru sokulmasına olanak verir. Bu durum, il genelinde benzer iklim
koĢullarının yaygınlaĢmasını sağlamaktadır. Ancak, yükseklik, bakı yönü, kıyıdan uzaklık
gibi coğrafya özellikleri, yağıĢ, sıcaklık, güneĢlenme ve rüzgâr açısından önemli farklılıklara
yol açmaktadır.
1.4.1. SICAKLIK
Ġzmir il genelinde ortalama sıcaklık değerlerine bakıldığında; ortalama sıcaklığın en yüksek
olduğu bölümün Ġzmir merkez ve çevresi olduğu görülmektedir. Ġzmir‟de 180 C dolayında
olan ortalama sıcaklığın, kuzeye çıkıldığında Bergama‟da 16,430 C dolaylarına düĢtüğü
görülmektedir.
HARĠTA:7:ĠZMĠR ĠLĠ YILLIK ORTALAMA SICAKLIK
1.4.2. GÜNEġLENME
Ġzmir Ġlinde güneĢ ısınları Ģiddetinden saatlik ortalama değerinin yıllık ortalaması 0.37
(cal/cm2/dk), güneĢ ısınları Ģiddetinin günlük kalori toplamının yıllık ortalaması 289.78
(cal/cm2/gün), güneĢ ısınları Ģiddetinin en yüksek yıllık ortalama değeri 1.31 (cal/cm2/dk)'dır.
Ġzmir Ġlinde güneĢ enerjisinden sadece konutlarda günlük sıcak su ihtiyaçlarını karĢılamak
amacıyla yararlanılmaktadır.
GRAFĠK:3:EGE BÖLGES GÜNEġLENME GÜN SAYISI,GÜNEġLENME SÜRESĠ
1.4.3. YAĞIġLAR
Ġzmir il genelinde toplam yağıĢların aylara göre dağılımına bakıldığında, Ġzmir kent merkezi
ve çevresinin en çok yağıĢ alan bölüm olduğu, bunu Selçuk ve Bergama ilçelerinin izlediği,
ÖdemiĢ ve çevresinin diğer bölümlere oranla daha az yağıĢ aldığı görülmektedir. En çok yağıĢ
alan bölüm olan Ġzmir merkez çevresinin en çok yağıĢ aldığı ayın ise 138.10 mm ile Aralık
ayı olduğu görülmektedir.
HARĠTA:8:ĠZMĠR ĠLĠ YILLIK ORTALAMA YAĞIġ
Ġzmir‟in 52 yıllık yağıĢ ortalaması 691 mm, yağıĢlı gün sayısı 79.5 gün olarak
belirlenmiĢtir.Ençok yağıĢ 134.1 mm ile Ekim ayında, enaz 19.8 mm ile Ağustos ayındadır.
Karla örtülü gün sayısı 0.3 „tür.
GRAFĠK:4:YAĞIġ GRAFĠĞĠ
1.4.3.1.Yağmur
Yıllık toplam yağıĢ miktarları 361,5 mm ile 1086,1 mm arasında değiĢmektedir.
Ortalama yıllık toplam yağıĢ miktarı 676,3 mm‟dir. YağıĢlar yaz aylarında çok azalmakta,
yıllık yağıĢların büyük kısmı kıĢ aylarında gerçekleĢmektedir. Yaz aylarında yağıĢ yok
denebilecek seviyeye düĢmektedir.
1.4.3.2.Kar, Dolu, Sis ve Kırağı
Bulutluluk, havanın açık veya kapalı olduğunu gösteren bir parametredir. Meteorolojik
ölçümlerde 0-10 arasında değiĢen sayılarla ifade edilen bulutluluk değerlerinde “0”, bulutsuz
tam açık bir havayı, “10” ise tamamen bulutlu kapalı bir havayı temsil etmektedir.
Gökyüzünün bulutlarla kapalı olması, hem güneĢ ıĢımasının yeryüzüne gelen miktarını, hem
de atmosferde düĢey yöndeki sıcaklık profillerini etkilediği için bulutluluk, hava kirlenmesi
önemli olan meteorolojik parametrelerden birisidir. Ġstasyonlar arasında çok önemli bir
farklılık görülmemekle birlikte, genelde Bergama‟da daha yüksek, Seferihisar‟da daha düĢük
bulutluluk değerleri gözlenmiĢtir. Yıl içerisindeki değiĢimlerde ise, kıĢ aylarında aylarına göre
daha fazla bulutluluk, yani daha kapalı havalar gözlenmektedir.
1.4.4. RÜZGAR
Ġzmir il genelindeki rüzgar hızlarına bakıldığında, en yüksek rüzgar hızı ortalamasının Ġzmir
merkezde ve Bergama‟da olduğu görülmektedir. Hakim rüzgar yönlerine bakıldığında,
ilçelerin coğrafi özelliklerine bağlı olarak, farklı yönlerde hakim rüzgarların bulunduğu
görülmektedir. Ġzmir merkezde hakim rüzgar yılda 3854 kez esen güneydoğu rüzgarıdır.
Bunu çok yakın bir esme sayısıyla, 3392 kez esen batı rüzgarı izler, en hızlı esen rüzgar ise
41.2 m/sn ile mart ayında hakim rüzgar yönünden, güneydoğudan esen rüzgarlardır. Ġlin
kuzeyinde Bergama‟ya gelindiğinde hakim rüzgarın yılda 1878 kez esen kuzeydoğu rüzgarı
olduğu, en hızlı esen rüzgarın ise 32 m/sn ile ocak ayında esen güney-güneybatı rüzgarı
olduğu görülür.
Basınç ve rüzgâr birbirine bağlı iki meteorolojik faktördür. Rüzgârın varlığı, kirli
havanın taĢınması ve bir yerlere sürüklenmesi demektir. Rüzgârın sakin veya hafif olması ise,
kirli havanın olduğu yerde kalması demektir. Rüzgâr, hava kirlenmesini etkileyen en önemli
meteorolojik faktörlerden birisidir. Rüzgâr hızı, bacalardan atmosfere verilen kirleticilerin
yatay yönde taĢınmasını sağlar ve seyrelme seviyesini etkiler. Rüzgâr yönleri de kirleticilerin
taĢınacağı alanı belirler.
Ġzmir‟in deniz kıyısında bulunması ve karadaki topografik farklılıklar nedeniyle
rüzgârların genel olarak deniz-kara ve vadi-tepe arasında gidip gelen rüzgârlar olduğu
görülmektedir. Rüzgârlar, hem gündüz ve gece saatlerine hem de bölgelerin denizlere ve
dağlara göre konumlarına bağlı olarak zıt yönlere dönmektedir. Rüzgâr yönlerindeki bu
değiĢimler, yer seviyesinde ve atmosferin yere yakın alt tabakalarında etkili olmaktadır. Ġzmir
Ġl bazında meteorolojinin hava kirlenmesine etkisini belirlemek için yerden yüksek
seviyelerdeki hava hareketlerini bilmek gerekir. Bunun için de atmosferik değiĢik
yüksekliklerinde ölçümler yapılmalıdır. “Radiosonde” denilen bu ölçümler, Ġzmir‟de
Meteoroloji Bölge müdürlüğü tarafından Güzelyalı‟da yapılmaktadır. Topoğrafyanın ve diğer
coğrafi özelliklerin etkisiyle rüzgar yönlerinin değiĢimi değiĢik modellemelerle belirlemek
mümkündür. Ġzmir için yapılmıĢ olan bir proje kapsamında böyle bir çalıĢma yapılmıĢ ve
gündüz saatlerinde rüzgârların kıyı bölgelerinde denizden karaya doğru ve iç kısımlarda alçak
bölgelerden yüksek bölgelere (vadi-tepe esintisi) doğru estiği, gece saatlerinde ise bu
rüzgârların değiĢerek, karadan denize doğru ve yüksek bölgelerden alçak bölgelere doğru
estiği belirlenmiĢtir. (Türk-Alman Projesi, 2000).
Rüzgârların bölgelerin coğrafi konumlarına göre değiĢmesi nedeniyle, bölgedeki
rüzgarlar hakkında tam bir bilgi sahibi olabilmek için değiĢik ilçelerdeki meteoroloji
istasyonlarında sürekli ölçümlerle elde edilen saatlik rüzgar esme sayılarına göre aylık rüzgar
gülleri çizilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmelerde Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel
Müdürlüğünden alınan 1990-1999 yıllarına ait saatlik rüzgâr bilgileri kullanılmıĢtır.
Güzelyalı, Dikili, Seferihisar Ġstasyonları için 16 rüzgâr yönünün on yıllık veride aylara göre
esme yüzdeleri hesaplanarak rüzgâr gülleri oluĢturulmuĢtur. OluĢturulan rüzgar gülleri, kıĢ
dönemi olarak tanımlanan Ekim-Mart dönemi için ve Nisan-Eylül ayları için ayrı olarak
verilmektedir
HARĠTA:9:ĠZMĠR ĠLĠ RÜZGAR ĠLĠ HARĠTASI
1.4.4.1. Güzelyalı Ġstasyonu
Güzelyalı istasyonunda son on yılda ölçülen saatlik rüzgâr bilgilerinin
değerlendirilmesi sonucunda aylık esme sıklıklarına göre rüzgâr gülleri oluĢturulmuĢtur.
Bölgedeki rüzgârların tipik denizden karaya ve karadan denize esen rüzgârlar olduğu
görülmektedir. Bunun sonucu olarak hakim rüzgar yönleri batı-kuzeybatı (WNW) ve batı (W)
ile güney-güneydoğu (SSE) ve güneydoğu (SE) rüzgarları olduğu görülmektedir. KıĢ
aylarında daha çok güneydoğulu rüzgarlar, yaz aylarında ise batılı rüzgarlar daha fazla
esmektedir.
Güzelyalı istasyonu KıĢ aylarına Güzelyalı istasyonu Yaz aylarına ait
1.4.4.2.Dikili Ġstasyonu
Dikili istasyonuna ait rüzgar gülleri incelendiğinde, kıĢ aylarında çok belirgin olarak
güneydoğu rüzgarının hakim olduğu, yaz aylarında ise denizden esen rüzgarların da
güneydoğulu rüzgarlara yakın esme sıklıklarına sahip olduğu görülmektedir. Yıllık olarak en
fazla esen rüzgarlar doğu-güneydoğu (ESE) yönünden gelmektedir. Bunu güney-güneydoğu
(SSE), batı-kuzeybatı (WSW) ve güneydoğu (SE) yönleri izlemektedir.
KıĢ aylarında hakim yönler güneydoğulu rüzgarlardır. Bu aylarda en fazla esen yön
doğu-güneydoğu (ESE) olup, bunu güney-güneydoğu (SSE) ve güneydoğu (SE) yönleri
izlemektedir. Yaz aylarında rüzgarlar en fazla doğu-güneydoğu ile batı-güneybatı arasında
değiĢmektedir.
1.4.4.3.Seferihisar Ġstasyonu
. Rüzgârların büyük çoğunluğu kuzeyden kuzey-kuzeybatı ile kuzey-kuzeydoğu
arasında kalan sektörden esmektedir. Tüm aylarda hakim rüzgar yönünün kuzey olduğu
belirlenmiĢtir.
1.4.5. Nem
Ġzmir il genelinde nem oranlarına bakıldığında, % 73,36‟lık ortalamayla ÇeĢme ilçesinin öne
çıktığı, bunu % 72,90‟lık oranla bir baska kıyı ilçesi Dikili‟nin izlediği görülmektedir. Ġl
içindeki en düĢük nem oranı ise % 59,13 ortalamayla Selçuk Ġlçesi‟nde görülmektedir. Ġzmir
merkezde ise nem oranı % 62.02 olarak çıkmaktadır. Ġzmir‟de nispi nemin yıllık seyrinde kıs
aylarında yüksek, yaz aylarında ise düĢük seviyede olduğu görülmektedir. Nem oranlarının
aylara göre değiĢimlerine bakıldığında ise bütün istasyonlarda kıs aylarında daha yüksek, yaz
aylarında daha düsük değerler görülmektedir. Ġzmir‟de nisbi nemin yıllık seyrinde kıĢ
aylarında yüksek, yaz aylarında ise düĢük seviyede olduğu görülmektedir. Bu dağılıĢ esas
itibarıyla sıcaklığın yıllık değiĢmeleri ile nisbi nem değerleri arasında ters bir orantının
varlığını ortaya koymaktadır. Gerçekten de sıcaklığın yıllık dağılıĢı ile nisbi nemin yıllık
dağılıĢı karĢılaĢtırıldığında sıcaklığın yükseliĢi ile birlikte azalan nisbi nem en düĢük değerine
Temmuz ayında ulaĢır ki bu ayda sıcaklık ortalaması (27.2 derece) en yüksek düzeydedir.
Temmuz ayındaki düĢük nisbi nem değerleri ise Güzelyalı‟da %53, Bornova‟da %48, Çiğli‟de
%54 Ģeklindedir. Ağustos ayından itibaren sıcaklığın azalmaya baĢlamasıyla nisbi nem
değerleri de yükselmeye baĢlar ki, Ocak ve Aralık ayları en yüksek seviyededir. Buna göre
Aralık ayında nisbi nem değerleri Güzelyalı‟da %75, Bornova‟da %71, Çiğli‟de %76‟dır. Batı
sektörlü rüzgarların etkin olduğu ve bulutluluğun arttığı kıĢ mevsiminde ise nisbi nem miktarı
azalmaktadır. Havadaki nem miktarının kirlilik yönünden hem iyi, hem de kötü yanı
bulunmaktadır. Havadaki nem miktarının yüksek olmasının iyi tarafı, atmosferin alt katlarının
üst katlarına göre daha sıcak olmasına neden olduğudur ki, bu durum hava kirliliğini artıran
sıcaklık terselmesini önleyici bir özelliktir. Bunun aksine, yüksek nem miktarının tehlikeli
tarafı ise, havadaki kükürtdioksitin sülfürikasit oluĢturmasıdır. Bilindiği gibi havada meydana
gelen buhar halindeki sülfürikasit insan sağlığı açısından oldukça tehlikelidir. Onun için, sisli-
kirli havalarda daha tedbirli ve dikkatli olunmalıdır. Ġzmir‟de de bütün yurtta olduğu gibi kıĢ
aylarında hem ısınmak için sobaların yanmıĢ olması ve çıkan dumanların fazlalığı, hem de
nisbi nemin en üst düzeyde olması, insan sağlığı açısından olumsuz bir durum olarak
karĢımıza çıkmaktadır. Nem oranlarının aylara göre değiĢimlerine bakıldığında ise bütün
istasyonlarda kıĢ aylarında daha yüksek, yaz aylarında daha düĢük değerler görülmektedir.
Güzelyalı istasyonunda ölçülen günlük ortalama nem oranları, Ocak ayında %61,8-73,3,
ġubat‟ta %61,8-72,5, Mart‟ta %56,2-68,1, Nisan‟da %61,0-69,7, Mayıs‟ta %52,5-66,2,
Haziran‟da %45,8-56,7, Temmuz‟da %46,2-56,0, Ağustos‟ta %48,3-58,0, Eylül‟de %50,0-
63,2, Ekim‟de %59,5-71,1, Kasım‟da %62,2-72,6 ve Aralık ayında %69,2-76,0 arasında
değiĢtiği, nem oranlarının yaz aylarında daha düĢük, kıĢ aylarında daha yüksek olduğu
görülmektedir.
1.4.6. Basınç
Hava basıncı, yeryüzündeki havanın hareketli veya hareketsiz olmasını etkilediği için
önemlidir. Yüksek basınç Ģartlarının olduğu bir alanda hava, devamlı çökelme eğilimi
gösterir. Bu nedenle kirli hava yükselme ve dağılma Ģansı bulamaz. Yüksek basınç sahaları,
hava kirliliği bakımından olumsuz Ģartlara sahiptir. Alçak basınçlarda (siklon) ise, hava
hareketi yükselici özellik gösterir. Türbülans ve konvektif harekete sahiptir. Kirli havayı
atmosferin üst katlarına taĢıyarak, yükseklerdeki rüzgârlarla dağılmasına neden olur. Bunun
için alçak basınç sahaları hava kirliliğinin dağılması açısından önemli özellikler taĢır.
Güzelyalı istasyonunda yapınla Radiosonde ölçümlerinde, yerden uçurulan bir balona monte
edilen cihazlarla sıcaklık, basınç, nem, rüzgâr yönü ve rüzgar hızı ölçülmekte, ölçüm
sonuçları istasyondaki bir cihazda kaydedilmektedir.
1.4.7. Bulutluluk
Ġzmir il genelinde bulutluluk oranları incelendiğinde, en yüksek oranın Bergama‟da olduğu,
bunu ÖdemiĢ Ġlçesi‟nin izlediği görülmektedir. Ġzmir merkezde yıllık açık günlerin sayısının
144,2 olduğu, 169,4 günün bulutlu olduğu, 51,7 günün ise kapalı olduğu belirlenmiĢtir.
HARĠTA:10:ĠZMĠR ĠLĠ BULUTLULUK ORANI
1.4.8. BuharlaĢma
KıĢ aylarında buharlaĢma miktarı çok düĢük olduğu için, aylık toplam buharlaĢma miktarları
Nisan-Kasım ayları için verilmektedir. Sekiz aylık dönemlerde toplam buharlaĢma miktarları
1194,6 mm ile 1462,7 mm arasında değiĢmiĢ, yıllık ortalama 1373,5 mm olarak
gerçekleĢmiĢtir. Ġzmir‟deki toplam buharlaĢma miktarları, toplam yağıĢlar ile
karĢılaĢtırıldığında çok önemli bir fark görünmektedir. Yıllık toplam buharlaĢma miktarı,
yıllık toplam yağıĢ miktarının yaklaĢık iki katıdır. Bu durum, su kaynaklarımızın çok iyi
korunması ve yönetilmesi gerektiğini göstermektedir.
1.4.9. Mikroklima
Ġzmir kenti sahip olduğu konumu ve alansal özellikleri nedeniyle mikroklima özelliği
taĢıyan birçok alana sahiptir. Ġzmir kentinin mikroklima gereksinimini ve pasif açık alan
ihtiyacının çok büyük bir bölümünü Ġnciraltı- Narlıdere kıyı kesimi, Tahtalı Barajı Koruma
Alanı, KemalpaĢa-Armutlu orman alanı, Menemen-Emiralem, ÖdemiĢ-Bozdağ v.b. bölgeler
karĢılamaktadır.
Değerlendirme
Ġzmir ili doğal kaynak zengini bir bölge olarak değerlendirilebilir. Fakat var olan
potansiyelin korunmaması ve değerlendirilememesi bölgenin doğal yapısının niteliksel ve
niceliksel bozulmalara uğramasına sebep olmaktadır. Bu durum ileride yaĢamsal sorunlara yol
açabilecektir. Bu sebepten dolayı doğal kaynaklarla ilgili tehditler tespit edildikten sonra
alınması gereken önlemler uygulanmalı ve daha da ötesi iyileĢtirme çalıĢmaları ile olası
olumsuz durumlar engellenmelidir.
Ġzmir, Türkiye‟nin rüzgar potansiyelinde üçüncü sırada yer almaktadır. Rüzgar Enerjisi
Potansiyel Atlası‟na göre, Türkiye‟deki rüzgar enerjisi kullanarak elektrik üretmeye uygun
alanların % 30‟u Ege Bölgesi‟ndedir. Ġzmir‟in yer altı zenginliklerinin ekonomik değere
dönüĢtürülebilir miktarda olduğu özellikle vurgulanmalıdır.
Ġzmir ilinde bulunan jeotermal sahaları Aliağa, Balçova, Bayındır, ÇeĢme, Dikili, Bergama,
Seferihisar, Urla ilçelerinde bulunmaktadır. Ġlde yer alan jeotermal kaynaklar ise; kaplıca,
termal turizm, sağlık turizminin yanı sıra sera ısıtması, kentsel ısınma alanlarında da
kullanılabilir niteliktedir.
Enerji kaynakları açısından söylenebilecek en önemli konu; yenilenebilir enerji kaynaklarının
yeterince değerlendirilemeyen bir potansiyele sahip olduğudur. Örneğin 1982-1985 yılları
arasında Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü tarafından Tire-Karateke, Menemen, Torbalı-
Oglanağası yörelerinde biyogaz enerjisi elde etmeye yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Biyogaz
elde edilmesi amacıyla artık Ġzmir ili sınırları içerisinde herhangi bir çalıĢma
yapılmamaktadır. Fakat arıtma tesislerinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi biyogaz eldesi ile temin
etmeleri mümkündür. Ġzmir, Biyodizel konusunda gerek hammaddenin üretilebileceği
karakteristiğe sahip olma açısından, gerek altyapı açısından geliĢime açık bir konuma sahiptir.
Haziran 2007 itibariyle Ġzmir‟de belediyeden ruhsat izni alan 6 firma bulunmaktadır. Bunun
yanında 2007 yılı haziran ayı itibariyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu‟ndan isleme lisansı
alan bir çok firma mevcuttur.
1.5.GENEL ARAZĠ KULLANIM
1.5.1.ORMANLAR
HARĠTA:11:TÜRKĠYE ORMAN VARLIĞI HARĠTASI
Ġzmir ilinde, doğal ve plantasyon olarak 490.617 ha orman bulunmaktadır. Ormanlar
çoğunlukla kayın, kızılçam ve fıstık çamı gibi ağaç çeĢitlerinden oluĢmaktadır. Koru alanı
370369.0.ha, baltalık alanı 120323.5 ha, koru+ bataklık alan ise 490746.5 ha dır. Ġzmir Ġli
dâhilinde kalan orman alanlarının büyük bölümü genel olarak bozuk vasıflıdır. Ġzmir ili
dâhilindeki genel orman sahası 1.173.122,5 hektardır. Bu sahanın 490.692.5 hektarı orman
alanı, 682.430 hektarı ormansız alandır. Ġzmir ilinin %41‟ini oluĢturan 4.810.790 da alan
orman ve fundalık,3.509.839 da alana sahip tarım arazilerinin oranı % 29,2‟dır. Bunu % 22,9
oran ve 2.741.951 da alana sahip diğer arazi ve kalan % 7,0 orana sahip 853.285 da alan çayır
mera arazisidir. Ormanların % 41‟i iğne yapraklı, % 53‟ü yapraklı, % 6‟sı makidir. Arazinin
çok kıymetli olması nedeniyle ormanlar sırtlar ve dere içleri gibi engebeli arazilerde yer
almaktadır.
GRAFĠK:5:ORMAN NĠTELĠĞĠ TABLOSU
Toplam 12 086 112 ha olan arazi varlığının %30‟u tarım arazisidir. Koru ormanının yaklaĢık
olarak tamamı, ibreli ağaçlardan oluĢmaktadır. Ancak bozuk vasıflı olanların %71'ini yapraklı
türlerin oluĢturduğu meĢe ağırlıklı ormanlar meydana getirmektedir. Ġbreli ormanları kızılçam,
karaçam ve az miktarda fıstık çamı oluĢturur. Devlet mülkiyetinde bulunan fıstık çamı sahası
yok denecek kadar azdır. Genel olarak fıstık çamı ormanları özel Ģahısların mülkiyetinde
bulunmaktadır. Özellikle Bergama Ġlçesinin Kozak Yöresinde çam fıstığı üretiminden
geçimini sağlayan küçümsenmeyecek miktarda nüfus bulunmaktadır. Ġzmir Ġli dahilinde kalan
ormanlardan her yıl, mevcut planlara bağlı olarak endüstriyel odun ve yakacak odun asli
ürünü ile reçine, defne yaprağı, kekik gibi tali orman ürünleri üretimi yapılır. Ġzmir ilinin
coğrafi konumunun sunduğu avantajlarla odun dıĢı orman ürünleri (Tali Ürünler) çok zengin
bir potansiyel arz etmektedir. Yapılan planlama çalıĢmaları sonucunda 30 çeĢit üründen 213
Adet plan hazırlanarak üretime hazır hale getirilmiĢtir. Bu ürün çeĢitlerinden bazıları Ada
çayı, Böğürtlen, Çalı süpürgesi, Ceviz, Civan perçemi, Defne, Yabani zeytin, Fıstık çamı
kozalağı, Kantaron, kestane, Kekik, KuĢburnu, Laden, Mantarlar, Menengiç, Siklamen,
KocayemiĢ, Sumak dır. Ġzmir Ġli dâhilinde yetiĢen maki türü bitkiler Ģunlardır. Mersin, defne,
sandal kocayemiĢ, pırnal mesesi, kermes mesesi, katran ardıcı, katırtırnağı, kurtbağrı,
keçiboğan, erguvan, tesbih çalısı, karaçalı, herdemtaze, keçiboynuzu, peruka çalısı,
akçakesme, menengiç, sakız, boyacı sumağı, yabani zeytin (delice), kokarçalı, zakkum,
maden yapraklı ahlat, yabani kuĢkonmaz ile funda olarak da ideal ağaç fundası, pembe çiçekli
funda, erika cinsi bitkiler yetiĢir. (T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, 2010).
1.5.2.ÇAYIR VE MERA ALANLARI
Ġzmir ilinin %41‟ini oluĢturan 4.810.790 da alan orman ve fundalık, 3.509.839 da alana sahip
tarım arazilerinin oranı % 29,2‟dır. Bunu % 22,9 oran ve 2.741.951 da alana sahip diğer arazi
ve kalan % 7,0 orana sahip 853.285 da alan çayır mera arazisidir.
Grafik:6:ARAZĠ KULLANIM GRAFĠĞĠ
Arazi Kullanım potansiyeli kapsamında sayısallaĢtırılan verilerden, sulu tarım alanları ve özel
ürün alanları yerleĢme için esik alınmaktadır. Ġzmir ilinin çoğunluğunu zeytinliklerin
oluĢturduğu özel ürün alanları 62018,00 hektar olup, toplam alanın %11,21‟ini
oluĢturmaktadır. Sulu (sulanabilir) tarım alanları 56.540 hektar olup, toplam alanın %7,8‟ini
oluĢturmaktadır. Sulu tarım alanları Gediz ve Küçük Menderes Vadisi ile bunların kollarının
oluĢturduğu alüvyonsal ovalar ile küçük kıyı düzlükleri ve vadilerde yer almaktadır. Özel
mahsul alanları ise kıyı düzlüklerinin yanı sıra az eğimli yamaçlar ve dağlık bölgelere geçiĢ
alanlarında yer almaktadır.
0
50
100
150
200
250
300
350
400
450
500
Tarım alanı Çayır mera alanı Orman fundalık Tarım dışı alan
Alan(ha)
Oran
1.6.BĠYOLOJĠK ÇEġĠTLĠLĠK
1.6.1.FLORA
1.6.1.1.Habitat ve Toplulukları
Endemizm: Ġlde tür ve tür altı kategoriler düzeyinde toplam 114 endemik taxon belirlenmiĢtir.
Bu rakam toplam floranın % 6.59‟unu oluĢturmaktadır. Türkiye florasındaki endemizm
oranının yaklaĢık % 33 olduğu düĢünülürse, bu değerin son derece düĢük olduğu görülür.
Bunda da yörenin yüksek endemizm oranına yol açacak önemli yükselti, mikroklim, kayaç ve
toprak farklılıklarının olmayıĢı neden olarak gösterilebilinir. Endemik taxonların familyalara
göre dağılımında baĢta gelen endemik türlerin Bozdağ ve Nif Dağı‟nda görülmesi aynı bölge
içindeki ani bir yükseltinin ne kadar önem teĢkil ettiği görülür.
1.6.1.2. Türler ve Popülasyonları
Ġlde 129 familyanın 620 cinsine ait 1654 tür bulunmaktadır. Alt tür ve varietelerin ilavesi ile,
tür ve tür altı kategorilerdeki taxon sayısı ise 1728‟dir. Buna göre en çok taxon içeren familya,
Leguminosae olup (%10.93), bunu Compositae (%10.65), Gramineae (%9.61), Labiatae
(%5.09), Umbellifereae (%4.28), Crucıferae (%4.11), Caryophllceae (%4.11), Liliaceae
(%4.05), Rubiaceae(%2.72), Ranunculaceae (%2.55), Orchidaceae (%2.49) izlemektedir.
1.6.1.3.Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtı, Tabiatı Koruma Alanları ve Diğer
Hassas Yöreler
Ġzmir Ġli sınırları içerisinde Milli Park, Tabiat Parkı ve Tabiatı Koruma Alanı
bulunmamaktadır. Ayrıca ilde 10 adet Tabiat Anıtı bulunmakta olup, bilgileri aĢağıda yer
almaktadır;
1. Anadolu Kestanesi: 600 yasında,1994.
2. TaĢdede Pırnal Mesesi:250 yasında,1994
3. Kunduracı Çınarı: 980 yasında,1994
4. Teos Menengici:350 yasında, 1994
5. Ovacık Köyü Anadolu Kestanesi:1995
6. Yarendere Fıstık Çamı:150 yasında, 1995
7. Ġlkkursun Çınarı: 300 yasında,1995
8. YemiĢçi Çınarı: 350 yasında, 1995
9. Fıstık Çamı: 105 yasında,1995
10.Kadınlar Kuyusu Koca Menengici: 600 yasında,1995
1.6.2. FAUNA
1.6.2.1.Habitat ve Toplulukları
Ġlde çeĢitli habitatlar bulunmaktadır. Bu habitatlar, sulak alanlar (doğal göller, dalyanlar,
lagünler, denizel ortam) ve karasal ortamlardan oluĢmaktadır. Ġldeki değiĢik habitatlarda
yaĢayan, Ulusal ve Uluslar arası SözleĢmelerle koruma altına alınmıĢ olan pek çok hayvan
türü mevcuttur.
1.6.2.2.Türler ve Popülasyonları
42 deniz balığı türü bulunmaktadır. Ayrıca ilde 7 amfibi türü (çalı, ağaç ve nemli alanlar gibi
çeĢitli alanlarda), 17 sürüngen türü (taĢlık, kayalık gibi alanlarda), 16 memeli türü (mağara,
bataklık, çalılık ve orman gibi alanlarda) yaĢamaktadır.
1.6.2.3.Ülkemizin Taraf Olduğu Uluslararası SözleĢmeler Uyarınca Korunması Gerekli
Alanlar “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yasama Ortamlarını Koruma SözleĢmesi” (Bern
SözleĢmesi) Uyarınca Koruma Altına Alınmıs Alanlardan“Önemli Deniz Kaplumbağası
Üreme Alanları”nda Belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri, “Akdeniz Foku Yasama ve
Üreme Alanları”
Ġlde 4 adet yaban hayatı koruma sahası, 2 adet üreme alanı bulunmaktadır.
Kus Cenneti (Homa Dalyanı) Yaban Hayatı Koruma Sahası
Ġzmir Kus Cenneti; Ġzmir‟in 25 km. kuzeybatısında, Gediz Nehrinin eskiden döküldüğü yerde,
tuzcul ve tatlı su bataklıkları, koylar, tuzlalar ve lagünlerden (dalyan) oluĢan 19.400 ha.lık
Gediz Deltası içinde 8000 ha. Alanı kapsayan geniĢ bir kıyı sulak alandır. Gediz deltasının
binlerce yıl süren doğal oluĢumu sırasında, birçok lagün, gölcük ve bataklık meydana
gelmiĢtir. Bunlar içinde en önemlileri
Kırdeniz, Homa ve Çilazmak lagünleridir. Ġzmir Kus Cenneti, derinlikleri 20–150 cm.
arasında değiĢen ve I. Derece Doğal Sit Alanı olan bu lagünleri sınırları içine almaktadır.
Kırdeniz Lagünü, eski adı Agria limanı olan Kırdeniz Limanının hemen güneyindedir. Ġzmir
Kus Cenneti, 1980 yılında Su KuĢları Koruma ve Üretme Alanı ilan edilmiĢtir. Alanın coğrafi
koordinatları 38 derece 17 dakika kuzey, 26 derece 48 dakika doğudur. Tuzla‟da tuzcul
bitkiler hakimdir. Sazlıklarda ve kanallarda saz, kamıĢ, kafa otu, kumluk alanlarda ılgın,
tepelerde ise çiriĢ otu, kekik, çitlembik, incir ve meĢe bulunmaktadır. Bölgede basta balıklar
olmak üzere memeliler, sürüngenler ve çeĢitli türden çok sayıda hayvan barınmaktadır.
Dalyanlarda, tatlı su kanallarında ve sazlıklarda; levrek, çipura, kefal türleri, vatoz, ispinoz,
barbunya, tekir, gümüĢ, dil, sazan, yılan balığı ve acı balık bulunmaktadır. Balık üretimi
yıllara göre 15 ile 40 ton arasında değiĢmektedir. Ekolojik yönden bol gıdalı (eutrophic) bir
sulak alan alan özelliği taĢıyan bölge; kus varlığı yönünden ülkemizin en önemli sulak
alanlarından biridir. Bugüne kadar 210 kus türü gözlenmiĢ, bunlardan 50‟sinin burada
kuluçkaya yattığı tespit edilmiĢtir. Uygun iklim koĢulları yanında, tatlı ve tuzlu su su
ekosistemlerinin bir arada bulunması, zengin ve değiĢik habitatlara sahip olması nedeniyle
çeĢitli türden çok sayıda su kuĢuna son derece uygun üreme, beslenme, konaklama, kıllama
olanağı sağlamaktadır. Derinlikleri 0.2 ile 1.5 m arasında değiĢen lagünlerin, 30-40 m
arasında değiĢen sığ kesimleri flamingo ve ördekler için çok önemli besin alanlarıdır. Tuz
Gölü‟nden sonra Türkiye‟nin en önemli tuz üretim sahası ve en büyük deniz tuzlasıda delta
sınırları içerisindedir. Bölgede baĢlıca 59 kuĢ türü bulunmaktadır.
1985yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı‟nca Leukai antik kentini oluĢturan Üç Tepeler
Mevkii, I.Derece Arkeolojik Sit Alanı, doğal sazlıkları oluĢturan kısım I. Derece Doğal Sit
Alanı ve yaban hayatı koruma sahasının geri kalan kısmını da II. Derece Doğal Sit Alanı
olarak tescil edilmiĢ, 1999 yılında da II. Derece olan kısmın tamamı I. Derece Doğal Sit
Alanına dönüĢtürülmüĢtür. Çevre Bakanlığı da Ġzmir Kus Cenneti„ni de kapsayan Gediz
Deltasını 1998 yılında sulak alanların korunması ile ilgili olan Uluslararası Ramsar
SözleĢmesi kapsamına dahil etmiĢtir. Sahada bir Ziyaretçi Merkezi, bölgenin değiĢik
yerlerinde 3 adet Kus Gözlem Kulesi, 1 adet Kus Gözlem Kulübesi bulunmaktadır. Ġzmir Kus
Cenneti‟nde Ġzmir Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Ege Doğa Derneği ve Ege Üniversitesi Kus
Gözlem Topluluğu ile ortaklasa yapılan 29-30 Ocak 2000 de kıs ortası sayımına göre 98 türe
ait 76684 birey, 26 Ocak 2002 de 86 türe ait 81232 birey tespit edilmiĢtir.
Gebekirse Gölü Yaban Hayatı Koruma Sahası
Ġzmir ili Selçuk ilçesi Zeytinköy‟de bulunmaktadır. Sahanın büyüklüğü 1000 ha'dır. Saha
topoğrafik yapısı dolayısıyla biyolojik özellikler bakımından zenginlikler göstermektedir. Bu
nedenle karada, tatlı suda, tuzlu suda ve bataklıkta yasayan birçok memeli, kus ve
sürüngenlerle Akdeniz iklimini karakterize eden zengin bitki türlerini bünyesinde
toplamaktadır. Gerek fauna gerekse flora bakımından çok zengindir.
Bayındır-Ovacık Arpadağ Ormanları Yaban Hayatı Koruma Sahası
Ġzmir ili Bayındır ilçesi Ovacık köyü ve yaylası içinde 8062 ha'lık karaçam ve kestanelik alan
üzerine kurulmuĢtur. Sahanın sınırları Bayındır, Sarıyurt, Ovacık, Kızıloba, Hisarlık, Ergenli,
Dereköy ve Kızılağaç Köyleri mülki hudutları içinde yer almaktadır. Yörede yapılan inceleme
ve gözlemler neticesinde sayısı tam olarak bilinmemekle beraber karacanın varlığı tespit
edilmiĢ, koruma altına alınmıĢtır.
Karaada (EĢek Adası) Yaban Hayatını Koruma Sahası
Ġzmir ili ÇeĢme ilçesi Karaburun yarımadaları arasında bulunan Karaada 1994 yılında Yaban
Hayatını Koruma sahası olarak tescil edilmiĢtir. Tamamı Devlet Ormanı olarak
sınırlandırılmıĢ adanın büyüklüğü 669.5 ha'dır. Adada mevcut keklik, tavsan, yabandomuzu
ve yabani eĢekler gibi hayvanlara ek olarak 1997 yılında 1‟i erkek, 2„si diĢi ve 3 adet yaban
keçisi bırakılmıĢ olup sayılarının 20 civarında olduğu anlaĢılmıĢtır. Adada bulunan yabani
eĢekler adanın simgesi haline gelmiĢ olup adaya halk arasında Goni (Karaada), EĢek Adası da
denmektedir. Hayvanların beslenmesi için adanın her yeri müsaittir. Kuyudan rüzgar gülü ile
su çekilerek 20 m uzunluğundaki yalaklara akıtılarak yaz boyunca su ihtiyaçları
sağlanmaktadır.
Akdeniz Foku Yasam ve Üreme Alanları
Ġlin Foça ilçesi kıyıları ve Karaburun Yarımadası, dünyanın en nadir oniki memelisinden biri
ve Avrupa‟nın en nadir canlı türü olan Akdeniz Foku‟na (Monachus monachus) yasama,
beslenme ve üreme alanı oluĢturmaktadır. Akdeniz Fokları, Foça‟da bulunan Orak Adası-
Siren Kayalıkları‟nı ve Karaburun‟da bulunan Ayıbalığı Mağarası‟nı uymak ve yavrularını
dünyaya getirmek için kullanmaktadırlar. Kıyılardaki plansız ve aĢırı yapılaĢmalar, deniz
kirliliği, aĢırı ve yasadıĢı balık avcılığı, bazı turistik faaliyetler nedeniyle rahatsız edilmeleri
ve kıyılarda kurulan balık çiftlikleri nedeniyle fokların yasam alanları bozulmakta ve sayıları
azalmaktadır. Bütün bu nedenlerden dolayı, Akdeniz Foku‟nun Türkiye‟de korunması
amacıyla Foça Yerel Fok Komitesi ile SAD-AFAG tarafından hazırlanan ve Türkiye Ulusal
Fok Komitesi ile Çevre Bakanlığı tarafından onaylanan Foça Pilot Projesi, Temmuz 1993‟te
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı)‟nın desteği ile hayata geçirilmiĢtir. Projenin sonucunda
alınan önlemler ve kısıtlamalar Ģunlardır: Fokların Foça‟da en sık kullandıkları alan olan Orak
Adası-Siren Kayalıkları koruma alanı ilan edilmiĢ (Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi) ve
alanda küçük balıkçıların balık avlamaları hariç her türlü insan faaliyeti (yüzmek, dalmak,
karaya çıkmak, demirlemek vb.) yasaklanmıĢ, Çevre Bakanlığı tarafından Foça Belediyesi‟ne
tahsis edilen “Çevre” isimli sürat teknesiyle yapılan denetimler sonucunda, yasadıĢı balıkçılık
faaliyetleri büyük oranda engellenmiĢ, bölgede 2 mil mesafe içerisinde her türlü sürütme
ağları ve gırgır ağı ile avcılık yasaklanmıĢ, yasaklanmıĢ olan trata takımlarının yasadıĢı
kullanımına engel olmak amacıyla kıyı kesimine beton ve demirden yapılan su altı engelleri
yerleĢtirilmiĢ, yasadıĢı trol ve trata avcılığına engel olmak ve su altı yaĢamını canlandırmak
amacıyla yapay resifler oluĢturulmuĢ, arazi çalıĢmaları sırasında elde edilen bilgiler
kullanılarak hazırlanan raporlar, Foça ve çevresinde yapılması planlanan, çevreye zarar
verecek bazı inĢaatların ve faaliyetlerin önlenmesinde etkili olmuĢtur. Aynı zamanda yapılan
eğitim programları çerçevesinde kamuoyunu bilinçlendirme çalıĢmaları yapılmıĢtır.
Deniz Kaplumbağası Üreme Alanları
Ġlde, nesli tehlike altında olan diğer türlerden olan Deniz Kaplumbağası türlerinin (Caretta
caretta, Chelonia mydas, Dermochelys coriacea) üreme alanı bulunmamakla beraber, üreme
mevsiminde kıyılarımızda ölü ya da yaralı halde birçok kaplumbağaya rastlanmaktadır. Ġlimiz
kıyılarında da yaĢamlarını sürdüren bu türlerin (deniz kaplumbağaları ve Akdeniz Foklarının)
korunmasının sağlanması amacıyla alınacak tedbirleri saptamak için “Deniz Sürüngenleri ve
Memelileri Eylem Planı” toplantısı Müdürlüğümüz koordinatörlüğünde ilgili kurum ve
kuruluĢların katılımıyla yapılmıĢtır.
1.7.TARIM
1.7.1.Genel Tarımsal Yapı
Türkiye tarım alanlarının %12,32‟si TR 3 Ege bölgesinde olup 3.204.470 ha.‟dır. Bunun
%11,60‟ı tarla alanı, %19,30‟u sebze bahçeleri, %24,57‟si meyvelikler ve %7,18‟i nadas alanı
oluĢturmaktadır. TR3 Ege Bölgesinde en fazla tarım alanı Afyonkarahisar‟da, en az tarım
alanı ise UĢak‟ta bulunmaktadır. TR3 Ege bölgesinde tarım alanının yaklaĢık 2/3‟ü ekilen
tarla alanıdır. TR3 Ege bölgesinde ekilen tarla alanlarının %63,25‟i TR33 Manisa alt
bölgesinde bulunmaktadır. Sonra sırasıyla %27,10 ile TR32 Aydın ve %9,15 ile TR31 Ġzmir
alt bölgesi takip etmektedir. Türkiye‟nin örtü altı dahil sebze alanları; oransal olarak Ege ve
Marmara bölgelerinde yoğunlaĢtığı görülmektedir. TR3 Ege Bölgesinde ise sebze
bahçelerinin alt bölgeler arasında birbirine yakın oranlarda dağıldığı görülmektedir.
Türkiye‟de iĢlenen tarım arazisinin %12,69‟u bahçe bitkileri tarımında kullanılmasına karĢın
bahçe bitkilerinin bitkisel üretim değerindeki payı ise %55,76‟dır. Ülkemizde meyvelik
alanının en yüksek olduğu bölge %10,4 ile Karadeniz bölgesi olup, onu %8,16 ile TR3 Ege
Bölgesi izlemektedir. TR3 Ege bölgesinde
meyveliklerin yarısından fazlasına TR32 Aydın alt bölgesi sahiptir. TR33 Manisa Alt Bölgesi
ile TR31 Ġzmir Alt Bölgesi yaklaĢık olarak aynı oranda meyveliklere sahiptir. En fazla nadas
alanı Afyonkarahisar‟da (159.078 ha.), en az nadas alanı Ġzmir‟de (3.408 ha.) bulunmaktadır.
12.086.112 da. Yüzölçümüne sahip Ġlde tarım yapılan topraklar 3.448.944,8 da. olup ilin
yaklasık %28.54‟ünü oluĢturmaktadır. Ġlde 115 tür bitkisel ürün yetiĢtirilmektedir. YetiĢtirilen
en önemli ürünler zeytin, pamuk, tütün, hububat, üzüm, domates ve biberdir. Ġl arazilerinin
parsel büyüklüğü olarak% 42‟si 10 dekardan küçük, %27‟si 10-20 da., %19‟u 20-50 da,
%9‟u 50-100 da ve kalanı 100 dekardan büyüktür. Tarımsal isletmelerin %65,5‟inde bitkisel
üretim, %37,2‟sinde hayvansal üretim ve %2,3‟ünde hayvansal üretimle birlikte bitkisel
üretim yapılmaktadır.
GRAFĠK:7:TARIM ALANLARI KULLANIM DURUMU
Tarım29%
Orman41%Mera,
Çayır4%
Diğer26%
İzmir İli 2008 Yılı Arazi Dağılımı
Tarım29%
Orman41%
Mera, Çayır7%
Diğer23%
İzmir İli 2006 Yılı Arazi Dağılımı
Grafik:8 Grafik:9
1.7.1.1.Tarımsal Üretim
Tarım alanlarının %51.45‟ini oluĢturan 1.774.505,8 dekarı sulanmakta, kalan 1.674.439,1
dekar alanda kuru tarım yapılabilmektedir. DSĠ etüd sonuçlarına göre sulanabilecek tarım
arazisi alanı 3.041.650 dekardır.
Grafik:10 Grafik:11
Tarım29%
Diğer71%
Alan (da)
Kuru Tarım49%
Sulu Tarım51%
Alan (da)
Grafik12
1.7.1..2. Bitkisel Üretim
Meyve ve diğer uzun ömürlü bitkilerin tarımının yapıldığı alan toplamı 1.401.039,0 dekardır.
Sebze ve süs bitkileri alanı toplamı 420.951,2 dekar, tarla alanları toplamı 1.456.716,6
dekardır.
Grafik13: Grafik 14
20080
200000
400000
600000
800000
1000000
1200000
1400000
1600000
Tarla AlanıZeytinlik
936342896273
2008
20060
50000
100000
150000
200000
250000
300000
350000
400000
450000
SebzeMeyve Bağ
134274
158956
Grafik:15 Grafik:16
2008
20060
5000
10000
15000
20000
25000
30000
35000
40000
45000
NarenciyeNadas
2008
2006
0
2000
4000
6000
8000
10000
12000
KavaklıkSüs Bitkileri
78507559
1.7.1.3.Tarla Bitkileri
1.7.1.3.1.Buğdaygiller
Buğday: Yıllara göre değiĢmekte birlikte en
geniĢ alanda ekilisi yapılan tarla bitkisidir.
Tüm ilçelerde ekilisi olan buğday, 2008
yılında 398.954da alanda ekmeklik ve 52.512
da alanda durum ekilmiĢtir. Üretim miktarı
iklim koĢullarına bağlı olarak değiĢmekle
birlikte yüksek verimli hibrit çeĢitlerin
kullanılması ile artmaktadır. 2008 yılı üretim
miktarı 160.602 ton ekmeklik ve 23.986 ton
durum olmak üzere 184.588 tondur
GRAFĠK:17:
2008
2004
420000
430000
440000
450000
460000
470000
480000
490000
500000
Buğday
451066
493516493450
Grafik 18 Grafik:19
Arpa: Arpa hayvan yemi olduğu kadar münavebe bitkisi olarak önem taĢır. Bira ve yem
sanayi için önemli olmasına karsın ekonomik olmadığı için ekiliĢ alanı azalmaktadır. Ġlde
2008
2006
2004
0
20000
40000
60000
80000
100000
120000
140000
160000
180000
MısırArpa
115208113389
111630
2008
2004
0
5000
10000
15000
20000
25000
Yulaf Çavdar
88988333
6500
1970‟li yıllarda 250.000 dekara ulasan arpa ekim alanları 1990 „lı yıllarda 130.000 dekara
düĢmüĢtür. 2008 yılında 115.208 da alanda arpa ekimi yapılmıĢ ve 31.940 ton arpa
üretilmiĢtir.
Dane Mısır: Gıda ve yem sanayinin önemli ham maddesi olan mısırın üretimini artırmak
amacıyla Ġzmir ilinde uygulanmakta olan ikinci ürün projeleri ve yüksek verimli hibrit
tohumlar sayesinde dane verimi artmıĢtır. 2007 yılı ekiliĢ alanı 106.964 da, üretim miktarı
105.306 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı 106.964 da, üretim miktarı 191.973 tondur. Yaygın
olarak yüksek verimli, orta erkenci hibrit çeĢitlerin ekilisi yapılmaktadır.
Yulaf: Ġzmir ilinde 2006 yılı yulaf ekilisi 13.115 da üretim miktarı 2.590 tondur. 2008 yılı
ekilisi 17.161 da alanda üretim miktarı 3.823 tondur.
Çavdar: Ġzmir ilinde 2006 yılı çavdar ekilisi 8.333 da üretim miktarı 1.642 tondur. 2008 yılı
ekilisi 8.898 da alanda üretim miktarı 1.830 tondur.
1.7.1.3.2.Baklagiller
Grafik:20
0
1000
2000
3000
4000
5000
6000
7000
Nohut
Kuru FasulyeBakla
İZMİR İLİNDE YILLARA GÖRE BAKLAGİL EKİM ALANLARI(da)
2008
2006
2004
Nohut: 2006 yılında 3.141 da üretim miktarı 432 ton iken 2008 yılında 2.925 da alandan
421,5 ton üretim sağlanmıĢtır.
Kuru Fasulye: 2006 yılında 3.538 da alanda ekilip 637 ton olan üretim miktarı, 2008 yılında
3.164da alanda ekilip 581,8 ton ürün alınmıĢtır.
Bakla: 2006 yılı bakla ekiliĢ alanı 2.583 da, üretim miktarı 565 ton iken 2008 yılında 2.323
da alanda 494,7 ton üretim yapılmıĢtır. Diğer baklagillerden bezelye ve börülcenin ekiliĢ
alanında önemli bir değiĢme olmamıĢtır. Bu ürünlerin verimlerindeki artıĢ üretim miktarını
artırmıĢtır.
1.7.1.3.3.Yem Bitkileri
TR3 Ege Bölgesinde en fazla hayvan varlığına sahip olan Ġzmir‟de son yıllarda yem ihtiyacını
karĢılamak amacıyla yem bitkileri tarımına önem verilmektedir. Tarla bitkileri içerisinde yem
bitkilerinin ekiliĢ alanı payı 2007 yılında % 25,12 iken 2008 yılında % 38,16‟ ya ulaĢmıĢtır.
Yem bitkileri üretiminin destekleme kapsamına alınması, süt sığırcılığının geliĢmesi ve kültür
ırkı hayvan çeĢitlerinin yaygınlaĢması ile üretim hızla geliĢmiĢtir. Ġzmir ili kesif yem
üretiminde kendine yeterli olup, diğer illere yem bitkisi satısı yapılmaktadır. En önemli yem
bitkileri mısır (silaj), yonca, fiğ ve yem Ģalgamıdır.
Mısır (silaj): Hayvancılığın geliĢmesi ve yem bitkisi desteklemelerinin verilmesi üzerine
üretimi en fazla artan ve Ġzmir ilinde en yüksek ekiliĢ alanına sahip yem bitkisidir. Pamuk
üretimini bırakan üretici bu ürüne yönelmiĢtir. Birinci ve ikinci ürün olarak ekiliĢ alanı 2006
yılında 331.742da, üretim miktarı 1.612.885tondur. 2008 yılında 350.113 da alanda
1.592.469ton silaj mısır üretimi sağlanmıĢtır.
Fiğ: Mısır (silaj)‟dan sonra en fazla ekilen yem bitkisidir. KıĢlık ikinci ürün olarak buğday ve
pamuk anızına ot üretimi ve yeĢil gübre ihtiyacını karĢılamak amacıyla ekilmektedir. Yazlık
ürünlerin ekilisinden önce hasadı yapılabildiğinden yaygınlaĢtırılması gereken bir yem
bitkisidir. Ülkemizde yas ot payı % 4‟tür. Ġlimiz 2007 yılı ekilisi 42.328 da kuru ot, 24.492 da
yeĢil ot ve 250 da dane olmak üzere 67.070 da üretim ise 25.639 ton yeĢil ot, 15.843 ton kuru
ot ve 35 ton danedir. 2008 yılında 50.356 da kuru ot, 16.230 da yeĢil ot ve 350 da dane olmak
üzere 66.936 da alanda ekim yapılmıĢ ve 20.344 ton yeĢil ot, 21.997,5 ton kuru ot ve 53,3 ton
dane üretilmiĢtir.
Yem ġalgamı: 2008 yılında ekiliĢ alanı en fazla olan üçüncü yem bitkisi türü yem Ģalgamıdır.
2007 yılında 46.730 da alanda ekimi yapılmıĢ ve 273.251 ton üretim sağlanırken, 2008 yılında
47.700 da alanda 281.190,6 ton üretim sağlanmıĢtır.
Yonca: En fazla ekim alanına sahip dördüncü yem bitkisi yoncadır. 2007 yılında kuru ot
yetiĢtiriciliği için 30.554 da, yeĢil ot yetiĢtiriciliği için 6.857 da olmak üzere toplam 37.411 da
alanda ekilmiĢ olup üretim miktarı 45.393 ton kuru ot ve 33.925 ton yeĢil ot üretilmiĢtir. 2008
yılında 6.915 da alanda yeĢil ot ve 42.405 da alanda kuru ot ekimi yapılmıĢ ve 44.562 ton
kuru, 28.115 ton yeĢil ot üretilmiĢtir. Ġzmir ilinde bu dört yem bitkisi dıĢında hasıl mısır,
tritikale, sudan otu, sorgum, hayvan pancarı ve üçgül ekilisi yapılmaktadır.
1.7.1.3.4.Endüstriyel Bitkiler
Grafik:21
2008
2004
100000
105000
110000
115000
120000
125000
130000
135000
Patates
113030
123360
131150
Pamuk: Ġzmir ilinde tarımı yapılan tarla bitkileri içerisinde en geniĢ ekiliĢ alanına sahip
bitkidir.. Karlılık durumuna göre ekiliĢ alanı her yıl değiĢmektedir. Son yıllarda üretim
maliyetinin artması, satıĢ fiyatını düĢmesi ve ithalat nedeniyle üretim alanı hızla
azalmıĢtır.Türkiye‟nin ve dünyanın en kaliteli pamuğu olan “mıntıka” Ġzmir ilinde
yetiĢmektedir. 1980‟li yıllara kadar önemli bir pamuk ihracatçısı olan Türkiye, bu dönemden
sonra dünyanın önde gelen pamuk ithalatçısı ülkelerden olmuĢtur. 1980–84 yıllarında % 4
olan dünya ticaretindeki payımız 2003–2004 yılında % 1 „e düĢmüĢtür. Pamuk üretimimiz
1980–2000 döneminde % 7 oranında gerilemiĢtir. Maalesef ülkemiz, pamukta dıĢa bağımlı bir
ülke haline gelmiĢtir. Ġzmir pamuk üretiminin ülke payına oranı 2003 yılı itibariyle % 9,1
seviyesindedir .2007 yılı pamuk ekiliĢ alanı 342.106 da, üretimi ise 132.318 tondur. 2008
yılında pamuk ekiliĢ alanı 208.493 da, üretimi ise 91.397,8 tona gerilemiĢtir. Ġzmir‟de
Menderes, Bergama, Torbalı, Dikili ve Kınık ilçelerinde ekimi yapılmaktadır.
Patates: Özellikle ÖdemiĢ, Kiraz, Tire, Beydağ ve Bayındır ilçelerinde yetiĢtirilir. ÖdemiĢ
ilçesi patates üretimi Ege Bölgesinin yemeklik ihtiyacını karĢılamaktadır. 2007 yılı birinci ve
ikinci ürün ekiliĢ alanı 112.237 da, üretim miktarı 287.363 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı
113.030 da üretim ise 284.025tondur. EkiliĢ alanları turfanda yemeklik patates üretimine
yöneliktir. Pazarlama ağları geliĢtiği takdirde üretimi 6-8 kat artırmak mümkündür.
Grafik 22 Grafik 23
Tütün: Geleneksel bir ürün olan tütün, diğer bitkilerin ekonomik olarak yetiĢtirilip, tarımın
yapılamadığı kıraç ve fakir arazilerde küçük aile isletmeleri seklinde yetiĢtirilmektedir.
Dünyanın en kaliteli tütününün yetiĢtirildiği Ġzmir ilin‟de üretim kota konulması nedeniyle
hızla azalmıĢtır. 2006 yılı ekiliĢ alanı 81.212da, üretimi ise 6.227 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı
50.195 da, üretimi ise 4.035tondur.
2008
2004
0
20000
40000
60000
80000
100000
120000
Tütün
50195
81212
103900
2008
2004
0
2000
4000
6000
8000
10000
12000
14000
Ayçiçeği
11520
12807
10530
Ayçiçeği: 1970‟li yılların basında 200 ton olan ayçiçeği üretimi 1979 yılından itibaren düzenli
bir artıĢ göstermiĢtir. 2007 yılında 10.896 da alanda ayçiçeği ekilmiĢ ve 1.312 ton yağlık ve
86 ton çerezlik ayçiçeği üretilmiĢtir. 2008 yılında 11.520 da alandan 1.775 ton yağlık ayçiçeği
üretimi yapılmıĢtır.
1.7.3.5.Bahçe Bitkileri
1.7.3.5.1.Meyve Üretimi
Ekolojik koĢulların uygunluğuna bağlı olarak Ġzmir ilinde 2008 yılında 936.342 da zeytin
alanı, 274.153 da meyve alanı, 134.274 da bağ alanı ve 44.680 da narenciye alanı olmak üzere
toplam 1.389.449 da alanda meyvecilik yapılmaktadır. Ġzmir ilinde 4 yumuĢak çekirdekli, 8
tas çekirdekli, 4 sert kabuklu, 3 turunçgil, 4 üzümsü meyve, 4 subtropikal meyve ve 2
aromatik olmak üzere 29 meyve türü yetiĢtirilmektedir. 2006 yılı verilerine göre ülkemiz
zeytin (yağlık) üretiminin % 23,00‟ü, Kiraz üretiminin %17,14‟ü ve mandalina (satsuma)
üretiminin %14.03‟ü Ġlimizde gerçekleĢmektedir.
Mandarin: Önemli bir mandarin üretim merkezi olan Ġzmir ilin‟de 2008 yılında 97.909ton
satsuma, 44tonu diğer çeĢitler olmak üzere 97.953 ton üretim yapılmaktadır. 1970 yılında 1
milyon kadar olan meyve veren ağaç sayısı 1992 yılında 1.214.600‟e ve 2008 yılında
1.584.573„e ulaĢmıĢtır.
Zeytin: 2008 yılı Ġzmir ili zeytin üretimi 31.617 ton sofralık ve 319.194 ton yağlıktır. Elde
edilen yağ miktarı 65.968 tondur. 2007 yılında 1.033.245 ad. Sofralık ve 12.216.328 ad yağlık
olmak üzere toplam 13.249.573 adet olan meyve veren ağaç sayısı 2008 yılında 1.068.785
adet sofralık ve 12.355.610 adet yağlık olmak üzere toplam 13.424.395 adede ulaĢmıĢtır.
Zeytinin verimi yıllara göre peryodizite sebebiyle değiĢmektedir. Son yıllardaki kuraklık
verimi olumsuz olarak etkilemiĢtir. Ġzmir, safralık, Ayvalık yağlık, uslu, memecik ve Gemlik
üretimi yapılan önemli zeytin çeĢitleridir.
Ġncir: 2008 yılı incir üretimi 21.085 tondur. 1970‟li yıllarda 800.000 olan meyve veren ağaç
sayısı 1992 yılında 1.350.820 adet, 2008 yılında 1.336.710 adet olmuĢtur. Ġncir verimi uzun
yıllar 30-66kg/ağaç arasında, üretim 22.000-55.000ton arasında dalgalanmıĢtır. Kuraklık
üretimi olumsuz olarak etkilemektedir. En yaygın çeĢitler Bardacık ve sarı loptur.
Kestane: Türkiye üretimini %16‟sını oluĢturan Kestane ÖdemiĢ, Beydağ, Kiraz ve Tire‟de
yetiĢmektedir. Toplam meyve veren ağaç sayısı 1970 yılında 140.000 iken 2008 yılında
305.000 adet olmuĢtur. Aynı yıl kestane üretimi 7.861 tondur. Sarı haĢlama, kara haĢlama ve
ıĢıklar en çok yetiĢtirilen kestane çeĢididir.
ġeftali: Türkiye üretiminin % 8‟lik kısmını üreten Ġzmir ilinde 1973 yılında 566.700 olan
meyve veren ağaç sayısı 2008 yılında 6.630 si nektarin olmak üzere 1.342.040 olmuĢtur.
Ancak 1970 yılından sonra kuruma, yaslanma, kuraklık ve kirazın ekonomik olarak ön plana
çıkması sonucu cazibesini yitirmiĢtir. 2008 yılı üretimi 55.380 ton Ģeftali ve 132 ton
nektarindir. En önemli üretim merkezleri Selçuk, KemalpaĢa, Tire, Torbalı ve Menemen „dir.
Kiraz: Ġzmir ilinde kiraz üretiminin yaklaĢık % 13‟ü gerçekleĢtirilmektedir. 1973 yılında
194.440 olan ağaç sayısı kirazın ekonomik olarak ön plana çıkmasıyla hızla artmıĢ ve 2007
yılında 1.878.742 adet, 2008 yılında 2.064.976 adede ulaĢmıĢtır. Kiraza yöneliĢte dıĢ satıma
yönelik kaliteli ve erkenci çeĢitler geliĢtirilmesi ve ekonomik olarak gelirinin yüksek olması
önemli etmenlerdir. 2008 yılında kiraz üretimi 31.940 ton olmuĢtur.
Üzüm: Ġzmir ilinde 2008 yılı üzüm üretimi 33.792 ton çekirdekli sofralık, 57.880 ton
çekirdeksiz sofralık, 735 ton çekirdekli kurutmalık, 27.815 ton çekirdeksiz kurutmalık ve
18.714 ton Ģaraplıktır. Türkiye üretimindeki payı % 6 civarındadır. Üzüm üretiminin % 75‟i
dünya pazarlarında ısrarla aranan sultaniyedir. Diğer önemli çeĢitler razakı, perlet ve
alphonsedir. Ġlimizde toplam 129.661 da alanda bağcılık yapılmaktadır. ġaraplık üzüm üretimi
son yıllarda artıĢ göstermektedir.
Nar: 2008 yılı üretimi 3.310 ton, meyve veren ağaç sayısı 119.820 adettir.
1.7.3.5.2.Sebze Üretimi
Ġlin önemli sebze üretim merkezlerinden biridir. 24 değiĢik türde üretim yapılmaktadır.
Domates, biber, hıyar, karpuz, marul, enginar, bamya ve fasulye önemli sebzelerdir. 2006 yılı
verilerine göre ülkemiz enginar üretiminin %32,48‟i, hıyar (turĢuluk) üretiminin % 27,17‟si,
domates (salçalık) üretiminin %17,83‟ü ve ıspanak üretiminin % 10.77‟ si Ġlimizde
gerçekleĢmektedir.
Domates: 2007 yılı domates ekiliĢ alanı 96.335 da salçalık ve 40.014 da sofralık olmak üzere
toplam 136.349 da‟dır. Üretilen miktar ise 590.037 ton salçalık ve 189.921 ton sofralıktır.
2008 yılı domates ekiliĢ alanı 106.725 da salçalık ve 76.339 da sofralık olmak üzere toplam
183.064 da‟dır. Üretilen miktar ise 704.438 ton salçalık ve 421.398 ton sofralıktır.
Biber: 2008 yılı biber ekiliĢ alanı 26.072 da salçalık, 11.568 da sivri biber ve 5.977 da
dolmalık biberdir. Üretim miktarı ise 69.743 ton salçalık, 25.035 ton sivri ve 14.824 ton
dolmalık biberdir. Önemli çeĢitler çarliston, ege acı, tatlı sivri, yeĢil dolmalık ve sarı
dolmalıktır.
Salatalık: 2008 yılı salatalık üretimi 46.627 tonu turĢuluk ve 33.835 tonu sofralık olmak
üzere 80.462 tondur. EkiliĢ alanı 19.702 da turĢuluk ve 12.498 da sofralıktır. Ülkemizde
üretilen sofralık salatalık üretiminin % 6‟sı turĢuluk hıyar üretimini % 4‟ü ilimizde
yetiĢmektedir.
Karpuz: 2008 yılı karpuz ekilisi 70.211 da, üretim miktarı 262.152 tondur.
Marul: 2008 yılı marul üretimi, 13.883 ton göbekli, 2.722 ton kıvırcık olmak üzere 16.605
tondur. Marul ekiliĢ alanı 7.323 da göbekli ve 1.868 da kıvırcık olmak üzere 9.191 da‟dır.
Enginar: 2008 yılındaki 9.540 ton üretim miktarı ile ülke üretiminin % 50‟si Ġzmir tarafından
karĢılanmaktadır. EkiliĢ alanı 8.000 da‟dır.
Bamya: 2008 yılında 18.244 da alanda, 8.817 ton bamya üretilmiĢtir.
Fasulye (taze): 2008 yılında 25.821 da alanda, 27.854 ton üretim yapılmıĢtır
.
Örtü altı sebze yetiĢtiriciliği:
Ġzmir ilinde örtü altı seracılığın önemli bir yeri vardır. 2008 yılında 118,7 da cam, 6.988,5 da
plastik, 340 da yüksek tünel ve 20 da alçak tünel olmak üzere toplam 7.467,2 da alanda örtü
altı sebze tarımı uygulaması yapılmıĢtır. Cam seranın yatırım maliyetinin yüksekliği ve yöre
ekolojik koĢullarının uygun olusu üreticiyi plastik seracılığa yöneltmiĢtir. Menderes,
Menemen, Torbalı ve Seferihisar en fazla örtü altı sebze yetiĢtiriciliğinin yapıldığı ilçelerdir.
Örtü altı çiçek yetiĢtiriciliğinin son yıllarda getirisinin fazla olusu, örtü altı sebze tarımını
olumsuz etkilemiĢtir.
Hıyar: 2008 yılı örtü altı hıyar üretimi 108.784 ton, ekiliĢ alanı 4.75,5 dekardır.
Domates: 2008 yılı örtü altı domates üretimi 21.738 ton, ekiliĢ alanı 747,4 dekardır.
Marul: 2008 yılı örtü altı marul üretimi 8.634,95 ton göbekli, 2.816 ton kıvırcık ve 816 ton
aysberg olmak üzere toplam 12.266,95 tondur. EkiliĢ alanları toplamı 2.257,3 da göbekli, 804
da kıvırcık ve 204 da aysberg olmak üzere 3.265,3 dekardır.
1.7.3.6.Süs Bitkileri
Ġlde kesme çiçek, iç ve dıĢ mekan süs bitkileri üretimi 17 ilçe de örtü altı ve 14 ilçede açıkta
süs bitkisi yetiĢtiriciliği yapılmaktadır. Ülkemiz süs bitkileri üretiminde Ġzmir 3. Sırada olup,
üretimdeki payı %12,5‟dir. Örtü altı süs bitkileri üretiminde ise %29,6‟lık payla Antalya‟dan
sonra ikinci sıradadır. Örtü altı süs bitkileri yetiĢtiriciliğinin en fazla yapıldığı ilçeler
Menderes, Urla, Balçova ve Seferihisar‟dır. Açıkta süs bitkisi yetiĢtiriciliği ise Karaburun,
Urla, Bayındır ve Torbalı ilçelerinde yoğunluk kazanmıĢtır.
Kesme Çiçek Üretimi: Ġzmir ilinde gül, krizantem, gerbera ve lilium basta olmak üzere 17
kesme çiçek türü yetiĢtirilmektedir. 2008 yılında 1.685,2da alanda 229.522.000 adet
karanfil,1.377da alanda 25.081.500 adet Nergis, 766da alanda 113.450.000 adet gül ve 364da
alanda 28.307.000 adet Krizantem olmak üzere toplam 4.192,2da alanda 396.360.500 adet süs
bitkisi üretimi gerçekleĢmiĢtir.
Doğal Çiçek Soğanı Üretimi: Ġzmir ilinde 2008 yılında ilimizden ihracat yapan üç firmanın
doğa ve üretim kotası 10.720.491 adet doğal çiçek soğanı olup, 6.233.033 adedi ihraç
edilmiĢtir. Üretim olarak adlandırılan çiçek soğanları Bornova, Menemen ve Urla
ilçelerimizde firmalara ait alanlarda kültürel yollarla elde edilmektedir.
1.7.4.Organik Tarım
Ġzmir‟de organik tarım alanlarının toplam tarım alanları içindeki oranı, hem Türkiye‟nin hem
de Ege Bölgesi‟nin üzerindedir. Bu oran Türkiye‟de %0,54 ve Ege Bölgesi‟nde % 1,63 iken
Ġzmir‟de %7,65‟tir. TÜĠK verilerine göre Ġzmir ilinde 2007 yılında 1.294 üretici tarafından
26.330 hektar alanda 19.058ton organik ürün elde edilmiĢtir. 2007 yılında organik tarım
faaliyetleri kapsamında üretimi yapılan ürün sayısı 83‟tür. Bu değerler ülke düzeyinin, alan
olarak % 19,5‟ine ve çiftçi olarak % 12,3‟üne karĢılık gelmektedir. TKB tarafından
yetkilendirilen 13 organik tarım ve sertifikasyon kurulusunun 7‟si Ġzmir‟dedir. Ekolojik ürün
isleme tesislerinin büyük kısmı Ġzmir‟dedir.
Harita:11:Ġllerdeki toplam organik üretim alanları (hektar) (2008 yılı verileri)
1.7.5.Yesil Alanlar
2008 yılı BüyükĢehir Belediyesi Tarım Park Bahçeler Daire BaĢkanlığının yaptığı
ağaçlandırma alanları: 1.064.000m²
2008 yılı yeni yapılan yeĢil alan: 904.034m² ( 4.789.940 adet bitki)
2008 yılı BüyükĢehir Belediyesi Tarım Park Bahçeler Daire BaĢkanlığının bakmakla yükümlü
olduğu yeĢil alan miktarı: 9.817.046m²
Nüfus sayımına göre merkez ile 8 ilçenin nüfusu (Balçova, Bornova, Buca, Gaziemir,
Güzelbahçe, KarĢıyaka, Konak, Narlıdere) 2.274.595 kiĢidir.
2008 yılı sonu itibariyle kiĢi basına düĢen yeĢil alan miktarı 6.30m² dir. 2006 yılı sonu
itibariyle aynı kriterler baz alındığında kiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarı 5.12 m2 dir. 2000
yılı nüfus sayımına göre merkez ile 9 ilçe bazında yapılan çalıĢmalarda 2005 yılı sonu
itibariyle kiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarı 4.3 m2 olarak verilmiĢtir. Ġl sınırları içerisinde,
460.000 m2'lik Kültür parkı sahası ve 3.001.270m2'lik park ve yeĢil alan bulunmaktadır.
BüyükĢehir Belediyesi Ġmar Müdürlüğü 2004 yılı verilerine göre ilçe bazında yeĢil alanlar
aĢağıdaki listede verildiği gibi planlanmıĢtır.
GRAFĠK:24:
1.8.TOPRAK
1.8.1.Toprak Yapısı ve Arazinin Kullanım Kabiliyetlerine Göre Dağılımı
Kullanma Kabiliyeti Sınıflaması; toprağı korumak ve özelliklerine uygun olarak planlı ve
dengeli bir Ģekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla birden sekize kadar yapılan
sınıflandırmadır. Toprak verimlilik durumları I. sınıftan VIII. sınıfa doğru azalmaktadır.
Çayır, mera, yaylak, otlak, kıĢlak, zeytinlik ve orman sınırları dıĢında kalan, I., II., III., IV.,
V., VI. ve VII. sınıf araziler tarım arazileridir. I., II., III., IV. Sınıf araziler, toprak iĢlemeli
tarıma elveriĢlidir. V., VI., ve VII. sınıf araziler toprak iĢlemeli tarıma elveriĢli olmamasına
rağmen toprak muhafaza tedbirleri almak suretiyle tarım yapılabilir. VIII. sınıf araziler ise
tarıma elveriĢli olmayan araziler yani tarım dıĢı arazilerdir. ĠĢlemeli tarıma uygun ve kısıtlı
uygun olan tarım topraklarının (I., II., III., ve IV. sınıf) amaç dıĢı kullanılmasından dolayı,
iĢlemeli tarıma uygun olmayan mera alanlarının bozularak tarıma açılması, bu alanlarda
toprak erozyonunun boyutlarını artırmıĢtır. TR3 Ege Bölgesinde toprak iĢlemeli tarıma
elveriĢli arazi varlığı (I., II., III.,IV. Sınıf) en fazla Afyonkarahisar‟da olup, en azı ise Muğla
ilindedir.
TR3 Ege Bölgesinde toplam arazi varlığı içerisinde oran olarak en fazla toprak iĢlemeli arazi
varlığına sahip il Afyonkarahisar (%38,25) olup, en azı ise Aydın‟dır (%13,22). Ege
Bölgesinde bu oran %26.24‟tür. Toprak iĢlemeli tarıma elveriĢli arazi varlığı olarak TR3 Ege
Bölgesinin Türkiye‟ye oranı ise %10,36‟ dır.
Ġzmir ilinin topraklarının büyük bölümü kalkersiz kahverengi topraklar sınıfına girmektedir.
Alanı geniĢ olan diğer topraklar, kalkersiz kahverengi orman toprakları ile kırmızı Akdeniz
topraklarıdır. Akarsu havzalarının düz bölümlerini oluĢturan alüvyonel araziler geniĢ bir alanı
kapsamaktadır. Geriye kalan topraklar ise kahverengi orman toprakları, kırmızı Akdeniz
toprakları, rendzina toprakları ve organik topraklarıdır.
Grafik:25
0
50,000
100,000
150,000
200,000
250,000
300,000
350,000
400,000
ALAN(HA) PAYI (%)
ALAN(HA) PAYI (%)
Grafik:26
1.9.SU
Ġzmir‟de yıllık kullanılabilir su potansiyeli 2 milyar 564 milyon m3‟dür.KiĢi baĢına düĢen
yıllık kullanılabilir su potansiyeli ortalama 614 m3 olup Türkiye ortalamasından %63 daha
azdır. Dünya genelinde bilinen su yeterlilik ölçeğine göre kiĢi baĢına düĢen su miktarı
2.000m3 olmalıdır. Bu sayıdan az olan yerler su azlığı yaĢamakta,kiĢi baĢına 1.000m3‟ten az
su düĢen alanlar ise su fakiri olarak değerlendirilmektedir.Ġzmir ili su fakiri olarak
görülmektedir.
Ġzmir ili yüzeysel su potansiyelinin %46‟sı Küçük menderes havzasında,%29‟u bakırçay
havzasında,%6‟sı Gediz havzasındandır. Ġzmir ilindeki toplam su kullanımının %90‟ını
oluĢturan yer altı sularının %32,5‟u içme ve kullanma suyu amaçlı,%51‟i ise sulama ve
endüstriyel amaçlarla kullanılmaktadır. Ġzmir ilindeki toplam su kullanımının ise yaklaĢık
%70‟i tarımsal amaçlı,%15‟i ise endüstriyel amaçlı kullanımlardan oluĢmaktadır. Ġzmir‟de su
tüketiminin büyük bir oranının sulama amaçlı kullanıldığı görülmektedir.
%90 kullanım oranına sahip yer altı sularının Ġzmir için önemi büyüktür.Bunun yanında
yüzeysel su kaynaklarının büyük bir oranını oluĢturan havzalarda Ġzmir‟in önemli su
kaynaklarındandır.Ġçme suyu ihtiyacının %40‟ı barajlardan%60‟ı ise 94 adet derin kuyudan
karĢılanmaktadır.
0
100
200
300
400
500
600
700
1 2 3 4 5 6 7 8
Arazi Dağılımı (ha)
Arazi Dağılımı (ha)
1.9.1.BARAJLAR
Yıllık Ortalama YağıĢ Miktarı : 685 mm
Ortalama AkıĢ Verimi : 5 l / s / km2
Ortalama AkıĢ / YağıĢ oranı : % 23
Ġzmir ilinde 9 tane baraj bulunmaktadır. Bunlar; Beydağ barajı, Kestel barajı, Güzelhisar
barajı,Seferihisar barajı,Alaçatı barajı,Balçova barajı,Kavakdere barajı,Tahtalı barajı‟dır.
Grafik:27
6%6%
1%
12%
1%
5%
60%
7%
2%
BARAJ REZERVUAR YÜZEYLERİ
BEYDAĞ BARAJI
KESTEL BARAJI
BALÇOVA BARAJI
GÜZELHİSAR BARAJI
ÜRKMEZ BARAJI
SEFERİHİSAR BARAJI
TAHTALI BARAJI
ALAÇATI BARAJI
KAVAKDERE BARAJI
SIRA NO BARAJ ADI ĠLĠ AMACI
1 Beydağ ĠZMĠR SULAMA
2 Kestel ĠZMĠR SULAMA
3 Balçova ĠZMĠR ĠÇME
4 Güzelhisar ĠZMĠR SANAYĠ
5 Ürkmez ĠZMĠR SULAMA+ĠÇME
6 Seferihisar ĠZMĠR SULAMA
7 Tahtalı ĠZMĠR ĠÇME
8 Alaçatı ĠZMĠR ĠÇME
9 Kavakdere ĠZMĠR SULAMA
GRAFĠK:28
GRAFĠK:29:
1.9.2.AKARSULAR
TR31 Alt Bölgenin baĢlıca akarsuları, Gediz , Bakırçay ve Küçük Menderes akarsularıdır . Bu
akarsulardan Gediz nehri Menemen‟in kuzeyinden geçerek Foça yakınlarındaki Ġzmir
Körfezinden Ege Denizine dökülmektedir. Bakırçay alt bölgenin kuzey bölümünden geçerek
Dikili ile Aliağa arasında bulunan Çandarlı Körfezinden Ege Denizine dökülmektedir. Küçük
Menderes ise Alt bölgenin güneyinden geçerek Selçuk yakınlarından yine Ege Denizine
dökülmektedir. Bölgenin baĢlıca akarsuları çöküntü ovalarını geçerek Ege Denizine dökülen
Bakırçay, Gediz, K. ve B. Menderes akarsularıdır. Ġzmir il topraklarında Küçük Menderes,
Gediz ve Bakırçay havzaları bulunmaktadır. Bunlardan Küçük Menderes Havzası Kiraz-
ÖdemiĢ-Bayındır-Tire-Torbalı-Selçuk-Seferihisar-Ġzmir Merkezi-Urla-ÇeĢme ve Karaburun
yörelerini kaplamaktadır. Bu bölgede havzanın en önemli akarsuyu olan Küçük Menderes
bulunmaktadır. Ġzmir‟in Menemen ve Foça ilçeleri ile KemalpaĢa yöresini tümü ile kaplayan
Gediz Havzası Türkiye‟nin en büyük havzaları arasındadır. Bu havzanın en önemli akarsuyu
da Gediz Nehri‟dir.
ĠZMĠR ĠLĠNDEKĠ AKARSULARIN KOLLARI
Bakırçay Tasvra Çayı
Pirinçci Çayı Gediz
Eğri Dere Küçükmenderes
Karacaali Çayı Ketsel
Güzelhisar Çayı MenteĢe
Koca Dere Değirmendere
Ürkmez Çayı Uladı Çayı
Kavak Dere Ergenli Çayı
Tahtalı Çayı Burgaz Çayı
Çamlı Çayı AktaĢ Çayı
Seferihisar Rahmanlar Çayı
Yassıdere Uluç Çayı
Balçova Deresi Birgi Çayı
Nif Çayı Sırımlı Dere
Çiçekli Çayı Gelinboz Dere
Armutlu Deresi Kiraz Çayı
Sofular Deresi Sulu Dere
Hırsız Dere Kargı Dere
1.9.3.GÖL VE GÖLETLER
Ġzmir ilinde doğal göl bulunmamaktadır. Alt bölgede yer alan Tahtalı Baraj Gölü 23,5
Km2 ve Güzelhisar Baraj Gölü ise 5,8 km2 büyüklüğündedir
Göller
Ġzmir'de yer alan önemli göller Gölcük, Belevi Gölü, Çakalboğaz Gölleri (Küçük Menderes
Deltası) ve Karagöl‟dür.Gölcük, Ödemis'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının
batısında bulunur. Dağ sıralarının genel doğrultusunda güneyden kuzeye doğru uzanan küçük
bir
çöküntü çukuru içine yerlesmistir. Gölcük'ün olusumunda etraftan gelen sellerin bıraktıkları
alüvyon birikintisinin de rolü olmustur. Derinliği, küçüklüğüne göre fazladır. Gölcük
etrafından gelen sular ve özellikle dip kaynakları ile beslenir. Suları küçük bir dere ile kuzeye
doğru akarak Gediz'e ulasır. Gölcük''ün suları tatlıdır. Belevi Gölü, Torbalı ile Selçuk arasında
Küçükmenderes'in sol tarafında bulunmaktadır. Sığ bir göldür.Çakalboğaz Gölleri,
Küçükmenderes'in Selçuk'tan 5-6 km. ilerilere kadar doldurduğu körfezde meydana gelmis
olan ovanın kuzey kenarında bulunurlar. Eski körfezin kalıntısıdırlar. Karagöl, Yamanlar Dağı
üzerindedir. Tektonik kökenli bir kayma sonucu olusan çukurlukta sekillenmistir. Etrafı çam
ormanları ile kaplıdır.
GRAFĠK:30
Gölcük Gölü;
Ödemis'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının batısında bulunan “Gölcük gölü,
deniz seviyesinden 1050 m yüksekliktedir. Tektonik orijinli olan bu gölün etrafını metamorfik
kayaçlardan olusan dağlar çevrelemistir. Göl genellikle sonbahar, kıs ve ilkbaharda yağmur
ve kar suları ile beslenmektedir. Yaz aylarında gölden yapılan asırı sulamanın bir sonucu
olarak, göl alanı önemli derecede daralmaktadır. Genellikle hakim rüzgarların bu bölgede
devamlı olması nedeniyle, göl suyu çoğunlukla sirkülasyon halinde olup, ılıman ve üçüncü
derecede polimiktik bir göl tipi özelliği göstermektedir.” Ödemis ilçe merkezinden 18 km
uzaklıkta, Gölcük (Zeytinlik) Belediyesi sınırları içinde bulunan Gölcük Gölü, 1. Derece
Doğal Sit Alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıs yerlerdendir. Gölcük Gölü, Çevre
ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‟nce “Uluslararası
Öneme Sahip Sulak Alan” (Potansiyel Ramsar Alanı) olarak belirlenmis yerler arasında
sayılmaktadır.
Karagöl;
Ġzmir merkeze en yakın konumda bulunan doğal göl olan Karagöl,KarĢıyaka ilçe merkezinin
kuzeyinde, Yamanlar Dağı üzerinde bulunmaktadır. Tektonik kökenli bir kayma sonucu
olusan çukurlukta ĢekillenmiĢ olan Karagöl‟ün çevresi çam ormanları ile kaplıdır. Gölün
bulunduğu alan Karsıyaka ilçe merkezine 27 km uzaklıktadır. 810 metre rakımda yer alan
Gölün yüzeyi yaklasık 35.000 m2‟dir. Gölün çevresi uzun yıllardan bu yana rekreatif
amaçlarla kullanılmaktadır.
Belevi Gölü;
Selçuk ilçesinin Belevi beldesinde, Ġzmir-Aydın otoyolunun ve Belevi beldesinin kuzeydoğu
kesiminde bulunan Belevi Gölü‟nün, güney batısından otoyol ve Belevi‟nden Tire ilçe
merkezine bağlantıyı sağlayan karayolu geçmektedir. Göl, oldukça sığ olup, yaz aylarında
suların azalması nedeniyle kısmen tarım amaçlı olarak kullanılmıĢtır. Göl alanı ve çevresine
iliskin günümüze dek alınmıĢ bir koruma kararı bulunmamaktadır.
Gebekirse ve Çakal Gölleri;
Selçuk ilçesinde, Küçükmenderes'in doldurduğu körfezde olusmus ovanın kuzey sınırında
bulunmaktadır. Küçükmenderes‟in delta olusumundan önce var olan eski körfezin kalıntısı
olan ve birbirine yakın iki gölden batıda bulunanın adı Gebekirse Gölü, doğuda yer alanın adı
ise Çakal Gölü‟dür. Alüvyal ovada yer alan göllerden suyu tatlı olan Çakal Gölü, 74 hektar
büyüklüğünde ve 4 metre derinliğindedir. Gebekirse Gölü‟nün suyu az tuzlu, büyüklüğü 75
hektar ve derinliği 5 metredir. Foto:Çakal Gölü ve Gebekirse Gölleri21 Göllerin çevresindeki
alanlar 1. Derece Doğal Sit olarak koruma altına alınmıstır. Göllerin de içinde yer aldığı
Küçükmenderes Deltası, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‟nce “Uluslararası
Öneme Sahip Sulak Alan” (Potansiyel Ramsar Alanı) olarak belirlenmis yerler arasında
sayılmaktadır.
3.4.1.2.2. Göletler
Ġzmir il sınırları içinde farklı kurumlar tarafından yapılmıĢ içmesuyu, sulama ve hayvancılık
amaçlı göletler bulunmaktadır. Ġzmir il sınırları içinde DSĐ tarafından yapılan iki sulama
göleti 2007 yılında tamamlanarak isletmeye açılmıĢtır. Bu göletlerden ilki Karaburun
Ġlçesi‟nde, Mordoğan Göleti, diğeri ise Menderes Ġlçesi‟nde, Ataköy Göleti‟dir. DSĐ
tarafından yapılarak isletmeye açılan bu göletlerin dıĢında, DSĐ dıĢındaki kurum ve
kuruluĢlarca yapılmıĢ olan diğer göletler aĢağıdaki tabloda gösterilmiĢtir. Göletler küçük çaplı
sulama ve hayvancılıkta içme suyu amacıyla kullanılmaktadır.
GRAFĠK:31:
Ġsletmede olan : 414 hm3/yıl
Menemen Yeraltısuyu : 25 hm3/yıl (1976)
Halkapınar kaynakları : 45 hm3/yıl (1972)
Göksu kaynakları (Manisa) : 63 hm3/yıl (1988)
Balçova barajı : 12 hm3/yıl (1983)
Sarıkız kaynakları (Manisa) : 45 hm3/yıl (1990)
Ġzmir Yakın Çevre Kaynakları : 19 hm3/yıl
Tahtalı barajı : 128 hm3/yıl (2001)
Alaçatı barajı : 3 hm3/yıl (2001)
Güzelhisar barajı : 73 hm3/yıl
Mordoğan göleti : 1 hm3/yıl
Ġl toplamı : 695 hm3/yıl
1.9.4.SULAMA PROJELERĠ
1 141 696 hektarlık tarım arazisi potansiyeli içinde DSĠ tarafından etüd edilen sulamaya
elveriĢli arazi miktarı 382 776 hektar ve bunun da ekonomik olarak sulanabilir miktarı yeraltı
sulamaları dahil 261 525 hektar civarındadır. 12 085 hektarı yeraltı sulamaları olmak üzere
158 745 hektarlık bölümü (% 61) sulanmaktadır. 44 173 hektarlık bölümü (% 17 ) ise yatırım
programlarına girmiĢtir. 13 322 hektarlık bölümün (% 5) inĢaatları sürdürülmektedir.
Geride kalan 45 285 hektarlık alanın 32 264 hektarlık (% 12) bölümün ön inceleme -master
planı, 10 040 hektarlık (% 4) bölümün planlaması, 2 981 hektarlık (% 1) bölümün kesin
projeleri tamamlanmıĢtır.
1.9.5.HĠDROLĠK POTANSĠYEL
Ege bölgesi, su potansiyelini Kuzey Ege Havzasının Bakırçay bölümü, Gediz havzası, Küçük
Menderes havzası, Büyük Menderes havzasının doğu bölümü oluĢturmaktadır. 30 582 km2'lik
hizmet alanının 15 123 km2'si Gediz, 4 488 km
2'si Kuzey Ege, 7 186 km
2'si Küçük Menderes
ve 3 785 km2'si Büyük Menderes Havzasında yer almaktadır. Bölgemizin yerüstü su
potansiyeli 1,64 km3 / yıl Gediz, 0,94 km
3 / yıl Kuzey Ege, 1,19 km
3 / yıl Küçük Menderes ve
0,46 km3 / yıl Büyük Menderes havzasında olmak üzere toplam 4,23 km
3 / yıl'dır ve 1,034
km3 / yıl emniyetli yeraltı suyu potansiyeli mevcuttur.
1.9.6.ENERJĠ PROJELERĠ
Hidroelektrik potansiyel olarak Ege bölgesinin üretim kapasitesi 74 MW kurulu güçle
yılda 207GWh enerjidir. Ülke geneline göre % 0,2 sini ifade eden bu miktardan
halen 199 GWh / yıllık kısmı (% 96) üretilmektedir. Bunun 69 MW kurulu gücü Demirköprü
HES'dedir ve yılda 192 GWh enerji üretilmektedir. Banaz Çayı üzerinde 0,7 MW kurulu
gücünde yılda 6,6 GWh enerji üreten Banaz - Karahallı HES bulunmaktadır. Bölge
Müdürlüğümüz çalıĢma programı kapsamında Manisa ili'nde ön incelemesi tamamlanan 4
MW kurulu gücü olan AfĢar II. HES projesi ile yılda 8 GWh enerji üretimi sağlanacaktır.
1.9.7.ĠÇME SUYU
ĠÇME VE SANAYĠ SUYU PROJELERĠ
Ġzmir BüyükĢehir alanının evsel ve endüstriyel su ihtiyaçlarını karĢılayacak projeleri ortaya
koymak amacıyla Ġzmir Ġçmesuyu Projesi master plan raporu DSĠ tarafından 1971 yılında
yapılmıĢtır. Bu proje kapsamında Manisa ili'nde Göksu ve Sarıkız Kaynakları Ģehre
bağlanmıĢtır. Ġzmir ili'nde ise Tahtalı Barajı ve Arıtma tesisi tamamlanarak toplam 236 hm3/
yıl su kullanıma sunulmuĢtur. Bu proje öncesinde DSĠ'nce gerçekleĢtirilen Halkapınar
Kaynakları GeliĢtirilmesi, Menemen Yeraltı suyu, Balçova Barajı ve bazı yeraltı suyu
kuyularından elde edilen 116 hm3/ yıl su ile birlikte Ġzmir kentine 352 hm
3/ yıl su
sağlanmıĢtır. Petkim ile DSĠ arasındaki protokol çerçevesinde 1981 yılında iĢletmeye açılan
Güzelhisar Barajı'ndan, 109 hm3/ yıl su sanayiye verilmektedir. 2001 yılında iĢletmeye açılan
ÇeĢme Alaçatı (Kutlu AktaĢ) Barajı'ndan 2,7 hm3/ yıl su ÇeĢme ilçesi ve Alaçatı'ya tahsis
edilmektedir. DSi ile Ġzmir Valiliği arasında iĢletme protokolü çalıĢmaları devam
etmektedir. 1981 yılında iĢletmeye açılan SeviĢler Barajı'ndan 20 hm3/yıl su çekilerek Soma
Termik Santrali'ne iletilmektedir. TEK tarafından yapılan ve SÜZER Soma Termik Üretim
Ltd. ġti. tarafından iĢletilen isale hattı ve pompa istasyonu ile su termik santrale
iletilmektedir. Halen uygulama programında bulunan Ġzmir Ġçmesuyu II. Merhale Projesi
kapsamında Manisa ili'nde inĢaatı davam eden Gördes Barajı'ndan Ġzmir'e 58,6 hm3/ yıl içme
ve kullanma suyu verilmesi öngörülmüĢtür. Proje kapsamında 114 km uzunluğunda boru
hattı, 365 000 m3/gün kapasiteli arıtma tesisi ve pompa istasyonu bulunmaktadır. Bu
tesislerin kati proje çalıĢmaları tamamlanarak 1 Mayıs 2007 tarihinde DSĠ Genel
Müdürlüğü‟nce onaylanmıĢtır. Projenin Gördes Barajı'ndan sonraki kademesi olan Manisa
ili'ndeki Çağlayan Barajı'ndan 45 hm3/ yıl, BaĢlamıĢ Barajı'ndan 42 hm
3/ yıl suyun Ġzmir
kentine verilmesi planlanmıĢtır. Proje tamamlandığında Ġzmir ili'ne toplam olarak 145,6 hm3 /
yıl su sağlanmıĢ olacaktır. UĢak Ģehir merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarının
karĢılanması amacıyla 2004 yılında UĢak Ġçmesuyu Planlama Mühendislik Hizmetleri iĢi
ihale edilmiĢtir. Ġhale kapsamında Küçükler Barajı'ndan UĢak'a su verecek arıtma ve
isale tesislerinin tatbikat projeleri de bulunmaktadır. UĢak projeleri uygulamaya geçinceye
kadar Küçükler Barajı'ndan yılda 6,4 hm3 su verilmesi için 3 661 m'lik içmesuyu isale hattı
2005 yılında tamamlanmıĢtır. Arıtma tesisi inĢaatı devam etmekte olup, 2008 yılında
tamamlanacaktır.3 milyon 796 bin kiĢi nüfusu ve binde 15 nüfus artıĢ oranı ile Ġzmir batı
Anadolu‟nun en hızlı büyüyen kenti durumundadır. Bu hızlı büyüme ile birlikte içme suyu
ihtiyaçları da büyük bir hızla artmıĢ ve merkezde yer alan nüfusun 2009 yılındaki günlük
ortalama toplam su tüketimi 505.427 m3 olarak gerçekleĢmiĢtir. Ġzmir‟e su sağlayan
kaynakların 2009 yılı verilerine göre %63‟ü yeraltısuyu kaynaklarıdır. Bu kaynaklar içinde,
kentsel alan içinde yer alan ve 1897 yılından beri 113 yıldır kente su sağlayan Halkapınar
kaynakları, kent içinde olması ve 45 milyon m3/yıl potansiyeli ile en önemli kaynaktır.
Potansiyeli daha yüksek olan ancak Manisa ili Muradiye beldesinde yer alan Göksu
kaynakları 63 milyon m3/yıl, yine Manisa ilinde Saruhanlı ilçesi Nuriye beldesinde bulunan
Sarıkız kaynakları da 45 milyon m3/yıl potansiyelleri ile Ġzmir‟e su sağlayan diğer yeraltısuyu
kaynaklarıdır. Göksu kaynakları 1988, Sarıkız kaynakları da 1990 yılında kente bağlanmıĢtır.
Menemen ilçe merkezi ve ÇavuĢköy‟deki kuyular 1976 yılında Ġzmir‟e bağlanmıĢ olup,
toplam 25 milyon m3/yıl potansiyel ile Ġzmir‟in su kaynakları içinde önemli bir paya sahiptir.
Halen iĢletmede olan ancak sistemin bütünü içinde çok küçük bir paya sahip olan PınarbaĢı ve
Buca‟da bulunan yeraltısuyu kuyuları da yeraltısuyundan su sağlayan sistemin en küçük
parçasıdırlar. Ġzmir‟in su sağlayan sistem içinde yüzeysel su kaynaklarının payı 2009 yılı
verilerine göre %37‟dir. En önemli yüzeysel su kaynağı Tahtalı barajıdır. 1997 yılından beri
Ġzmir‟e su veren Tahtalı barajının projesindeki ortalama potansiyeli 128 milyon m3/yıl „dır.
Ġkinci yüzeysel su kaynağı 1984 yılından beri devrede olan Balçova barajı olup, projesindeki
ortalama potansiyeli 12 milyon m3/yıl olarak belirlenmiĢtir. Tahtalı ve Balçova barajları
tamamen içme suyu amaçlı olmalarına karĢın, Ġzmir BüyükĢehir alanı içinde Seferihisar ilçesi
sınırlarında yer alan, Ürkmez ve Payamlı‟ya su veren Ürkmez barajı hem içme suyuna hem de
sulamaya su veren iki amaçlı bir barajdır. Ürkmez barajındaki yıllık içme suyu tahsisi 780 000
m3 olarak belirlenmiĢtir. Aliağa ilçe merkezine devamlı, Ġzmir kent merkezine ise zaman
zaman su veren Aliağa ilçesindeki Güzelhisar barajı Ġzmir‟in yüzeysel su kaynakları içindeki
son paydaĢtır. Güzelhisar barajından Aliağa‟ya içme suyu tahsisi (70 litre/s) 2,2 milyon
m3/yıl olarak belirlenmiĢtir. Güzelhisar barajından Ġzmir‟e içme suyu amacıyla herhangi bir
tahsis bulunmamakla beraber, zaman zaman karĢılıklı anlaĢma yolu ile Ġzmir‟e değiĢken
miktarlarda içme suyu alınmaktadır.
Ġçme Suyu Kaynakları ve Barajlar
Ġzmir ili sınırları içinde kullanılan içme suyu kaynakları;
- Alaçatı Barajı
- Balçova Barajı
-Tahtalı Barajı
- Halkapınar Kuyuları
- Menemen ve Çavusköy Kuyuları
- Pınarbası Kuyuları
- Buca Kuyuları
Yüzölçümü 3 058 200 ha
Tarıma elveriĢli arazi 1 141 696 ha
Sulanabilir arazi 767 244 ha
DSĠ Yerüstü Sulamaları 249 440 ha
Planlama projelendirme aĢaması 45 285 ha
Yatırım programı aĢaması 57 495 ha
ĠĢletme aĢaması 146 660 ha
DSĠ Yer altı Sulamaları 12 085 ha
SU KAYNAKLARI
Yıllık ortalama yağıĢ 626 mm
Toplam su potansiyeli 5 264 hm 3 / yıl
Yerüstü suyu 4 230 hm 3 / yıl
Yer altı suyu 1 034 hm 3 / yıl
HĠDROELEKTRĠK ENERJĠ
Toplam enerji potansiyeli 74 MW % 100 - 207 GWh/yıl % 100
Planlama projelendirme aĢaması 4 MW % 5 - 8 GWh/yıl % 4
Yatırım programı aĢaması -
ĠĢletme aĢaması 70 MW % 94 - 199 GWh/yıl % 96
Tablo:3
Toplam su potansiyeli : 2,564 km3/yıl
Yerüstüsuyu potansiyeli : 2,07 km3/yıl
Gediz Nehri : 0,13 km3/yıl
Kuzey Ege suları : 0,75 km3/yıl
Küçük Menderes Nehri : 1,19 km3/yıl
Doğal göl yüzeyleri : 372 ha
Gölcük : 81 ha
Karagöl : 2 ha
Belevi Gölü : 140 ha
Gebekirse Gölü : 75 ha
Barutçu (Akgöl) Gölü : 74 ha
Gölet rezervuar yüzeyleri : 158 ha
Ataköy göleti : 20 ha
Balabandere göleti(KHGM) : 24 ha
Dokuz Eylül göleti (KHGM) : 6 ha
Mordoğan göleti : 18 ha
Sandıdere göleti (KHGM) : 11 ha
Ulamıs göleti (KHGM) : 14 ha
Dikili Deliktas Göleti (KHGM): 23 ha
Karaburun Parlak Göleti (KHGM) 14 ha
Seferihisar Payamlı Göleti(KHGM) 9 ha
Bergama Göçbeyli Göleti (KHGM) 19 ha
Akarsu yüzeyleri : 861 ha
Bakırçay nehri : 200 ha
Gediz nehri : 421 ha
Küçük Menderes nehri : 240 ha
Toplam su yüzeyi : 5 079 ha
Yeraltısuyu ( kaynaklar dahil ): 0,494 km3/yıl
1.9.8.YERALTI SULARI
Bölgenin sınırları içindeki alanların saptanmıĢ emniyetli yeraltısuyu rezerv miktarı 663 hm3
/yıl' dır. Kaynaklarla beraber bu değer 1034 hm3 /yıl' a ulaĢmaktadır. Bunun illere göre
dağılımı Ġzmir 494 hm3/yıl, Manisa 443 hm3/yıl ve UĢak 97 hm3 /yıl' dır.
2.ÇEVRESEL KAYNAKLAR
2.1. DOĞAL KAYNAKLAR
2.1.1.DOĞAL KAYNAK DEĞERLERĠ 2.1.1.1. Ġzmir Ġlinde Doğal Kaynak Değerleri
Ġzmir ilinde var olan doğal kaynak değerlerine bakıldığında, bir bölümünde sulak alan niteliği
de buluna kıyı alanları öne çıkmaktadır. Kıyı alanlarının dıĢında var olan sulak alanlar da il
sınırları içindeki doğal kaynak değerlerdendir. Kıyı alanları ve sulak alanların yanı sıra,
özellikle Bozdağ, Spil Dağı, Nif Dağı gibi yüksek dağlık kesimlerde bulunan orman alanları
da sahip oldukları nitelikleriyle doğal kaynak değerleri olarak öne çıkmaktadır. Kıyı
alanlarından özellikle Foça ve Karaburun Yarımadası kıyılarını içeren bölümleri, Akdeniz
Foku‟nun yaĢam alanı olarak öne çıkarken, Ramsar alanı olan Gediz Deltası‟nın yanı sıra
kuzeyde Bakırçay Deltası, güneyde Küçükmenderes Deltası sulak alanlar arasında doğal
kaynak değeri olarak öne çıkmaktadır. Bu geniĢ delta alanları dıĢında, Aliağa‟da Güzelhisar
Çayı Deltası, Selçuk Gebekirse ve Çakal Gölü, Belevi Gölü, ÖdemiĢ Gölcük Gölü ve Alaçatı
kıyıları da sulak alan niteliği ile doğal kaynak değeri olarak önemli alanlardır. Çesme-Alaçatı,
Zeytineli kıyıları, Selçuk Pamucak kıyılarında var olan kumul alanlar ve kıyı oluĢumları da
dikkate alınması gereken doğal kaynak değerlerindendir. Bu alanların yanı sıra, büyük
bölümü doğal sit kararlarıyla koruma altına alınmıĢ kıyı alanları da doğal kaynak değeri
olarak korunması gereken alanlar arasında yer
almaktadır. Bunlar arasında Dikili-Çandarlı arası kıyılar, Foça-Yenifoça arasındaki kıyılar ve
ÇeĢme-Seferihisar arasında kalan kıyı bölümleri dikkat çekici alanlardır.
2.1.2.ENERJĠ KAYNAKLARI
„Yenilenebilir Enerji‟ olarak da ifade edilen „Doğal Enerji Kaynakları‟, canlıların ve
dünyanın yaĢam haklarına saygılı olması nedeniyle de evrensel bir kimlik kazanmaktadır.
Yenilenebilir enerji, "doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen
enerji kaynağı" olarak tanımlanıyor. Bugün yaygın olarak kullanılan fosil yakıtlar, yakılınca
biten ve yenilenmeyen enerji kaynaklarıdır. Oysa hidrolik (su), güneĢ, rüzgâr ve jeotermal
gibi doğal kaynaklar yenilenebilir olmalarının yanı sıra temiz enerji kaynakları olarak
karĢımıza çıkmaktadır.
2.2.1.GüneĢ Enerjisi Potansiyeli
Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneĢ enerjisi potansiyeli açısından
birçok ülkeye göre Ģanslı durumdadır. Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğünde (DMĠ)
mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen güneĢlenme süresi ve ıĢınım Ģiddeti
verilerinden yararlanarak EĠE tarafından yapılan çalıĢmaya göre Türkiye'nin ortalama yıllık
toplam güneĢlenme süresi 2640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ıĢınım Ģiddeti
1311 kWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olduğu tespit edilmiĢtir. Ancak, bu değerlerin,
Türkiye‟nin gerçek potansiyelinden daha az olduğu, daha sonra yapılan çalıĢmalar ile
anlaĢılmıĢtır. 1992 yılından bu yana EĠE ve DMĠ, güneĢ enerjisi değerlerinin daha sağlıklı
olarak ölçülmesi amacıyla enerji amaçlı güneĢ enerjisi ölçümleri almaktadırlar. Devam
etmekte olan ölçüm çalıĢmalarının sonucunda, Türkiye güneĢ enerjisi potansiyelinin eski
değerlerden %20-25 daha fazla çıkması beklenmektedir. Türkiye'nin en fazla güneĢ enerjisi
alan bölgesi Güney Doğu Anadolu Bölgesi olup, bunu Akdeniz Bölgesi ve daha sonra Ege
Bölgesi izlemektedir ( www.eie.gov.tr ).
Bölgeler Toplam GüneĢ Enerjisi
(Kwh/M2-Yıl)
GüneĢlenme Süresi
(Saat/Yıl)
G. Doğu Anadolu 1460 2993
Akdeniz 1390 2956
Doğu Anadolu 1365 2664
Ġç Anadolu 1314 2628
Ege 1304 2738
Marmara 1168 2409
Karadeniz 1120 1971
Tablo:4:Türkiye‟nin Yıllık Toplam GüneĢ Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı ( EĠE Genel
Müdürlüğü)
Ege
Bölgesi
Ġlleri
Gün
eĢli
Gün
Sayı
sı
GüneĢlenme Süresi GüneĢlenme ġiddeti
Ra
sat
Sü
res
i
(Y
ıl)
Günlük
Ort.
GüneĢle
nme
Süresi
(Saat,
Dakika)
Ra
sat
Sü
res
i
(Y
ıl)
Günlük
Ort.
GüneĢle
nme
ġiddeti
(cal/cm
2, dak.)
Ġzmir 157,
2
30 7 saat,
55
dakika
30 382.71
Aydın 197,
7
30 7 saat,
37
dakika
26 382.84
Denizli 158, 30 7 saat, 30 303,41
7 24
dakika
Muğla 177,
2
30 7 saat,
22
dakika
30 337,04
Manisa 152,
5
30 6 saat,
54
dakika
- -
Afyonkar
ahisar
113,
6
30 6 saat,
39
dakika
30 376,17
Kütahya 99,4 30 5 saat,
48
dakika
30 346,44
UĢak 156,
4
30 7 saat,
33
dakika
22 316,40
Tablo:5:Ege Bölgesi GüneĢlenme Gün Sayısı, GüneĢlenme Süresi ve GüneĢlenme ġiddeti ( Meteoroloji ĠĢleri
Genel Müdürlüğü)
Ege Bölgesinde en fazla güneĢli gün sayısına sahip il 197,7 gün ile Aydın‟dır. Aydın
ilinden sonra 177,2 gün ile Muğla ili gelmektedir. Yine Bölge illeri günlük ortalama
güneĢlenme süresi bakımından Ġzmir Ġli 7 saat 55 dakika ile en fazla güneĢlenme süresine
sahip ildir. Ġzmir ilinin ardından 7 saat, 37 dakika ile Aydın ili gelmektedir. GüneĢlenme
Ģiddeti bakımından da bölge illeri günlük ortalama güneĢlenme Ģiddeti bakımından en yüksek
değere sahip il 382.84 değeri ile Aydın dır. Aydın‟ı 382,71 ile Ġzmir ili izlemektedir.
Ġzmir ili ülkemizde önemli güneĢ enerjisi potansiyelini barındırıyor.Ġzmir iline gelen
güneĢ enerjisi Türkiye ortalamasının üstündedir. Ancak bu potansiyel Ġzmir ilinde güneĢ
enerjisinden sadece konutlarda günlük sıcak su ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla
yararlanılmaktadır.
2.2.2. Kömür
Ġzmir‟de TaĢkömürü bulunmamaktadır. Ancak Ġzmir'de Linyit sahaları; Cumaovası,
Tire, Torbalı, Bergama-Çalan, Bergama–Ürkütler‟dir. Sadece Tire Linyitleri özel sektör
tarafından iĢletilmektedir.
2.2.3. Petrol
Ġzmir Ġli sınırları içerisinde petrol rezervi bulunmamaktadır. Türkiye Petrol Rafineleri
A.ġ. Ġzmir ili Aliağa sınırları içerisinde bulunmaktadır. Rafineri yıllık 10.000.000 ton ham
petrol iĢleme kapasiteli olup atıksu arıtma tesisleri arıtma tesisleri bu kapasiteye uygun olarak
dizayn edilmiĢtir.
2.2.4.Jeotermal Sahalar
Ġzmir Ġli sınırları içerisindeki Jeotermal sahalar genel olarak aĢağıda belirtilmiĢ olan 8
bölgede yer almaktadır.
Aliağa Jeotermal Sahası
Balçova Jeotermal Sahası
Bayındır Jeotermal Sahası
Bergama Jeotermal Sahası
ÇeĢme Jeotermal Sahası
Urla-Gülbahçe Jeotermal Sahası
Dikili-Kaynarca Jeotermal Sahası
Seferihisar Jeotermal Sahası
2.2.4.1.Aliağa Jeotermal Sahası
Ġzmir Ġli'nin kuzeyinde yaklaĢık olarak 650 km.'lik bir alan kaplamaktadır.
2.2.4.2.Balçova Jeotermal Sahası
1973-1990 yıllarında aralıklı olarak jeoloji (1/25.000) jeofizik ve sondaj çalıĢmaları
yapılmıĢtır. Sıcaklıkları 60-80 C0, 80-100 C0 ve 100 C0'nin üzerinde olmak üzere 3 jeotermal
zon belirlenmiĢtir. Bu kuyulardan Balçova Termal Tesisleri ve Dokuz Eylül Üniversitesinin
Tıp Fakültesi binaları ısıtma için yararlanılmaktadır. Jeoloji ve jeofizik çalıĢmalar 1.000-1.300
m. derinlikte 200C0 civarında jeotermal rezervuarın varlığına iĢaret etmektedir. 1963 'te
keĢfedilen bu sahada bugüne kadar derinlikleri 46-250m arasında değiĢen 11 kuyudan elde
edilen sıcaklık değerleri 93-120 C0 arasında değiĢmektedir. Kuyulardan elde edilen toplam ısı
üretimi 5.6x10 kcal/saat'tir.
2.2.4.3.Bayındır Jeotemal Sahası
Bayındır kaplıcaları Bayındır Ergenli Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kaplıca üç
tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadi içerisindedir. Bayındır Ġlçesi‟ne 7 km.'lik asfaltla yolla
bağlıdır.
2.2.5.4.ÇeĢme Jeotermel Sahası
ÇeĢme jeotermal alanı Karaburun yarımadasının uç kısmında bulunmaktadır. Topan
Ilıcası dıĢındakiler deniz kenarında olduklarından ölçülen sıcaklıklar deniz etkisi nedeni ile
değiĢmektedir. Topan Ilıca 56 C0 sıcaklıkta bir kaynaktır.
2.2.4.5.Dikili-Kaynarca Jeotermal Sahası
Ġzmir'in yaklaĢık 90 km. kuzeyinde bulunan bu sahada MTA'nın yapmıĢ olduğu
çalıĢmalarla sahanın önemli bir jeotermal potansiyele sahip olduğu anlaĢılmıĢtır. 1989 yılında
1500 m. derinlikte açılan kuyuda tespit edilen rezervuar sıcaklığı 130 C0‟dir. 1973- 1977
yıllarında jeoloji, jeofizik çalıĢmaları yapılmıĢtır. 1986- 1987 yılarında Japonya‟da Türkiye
iĢbirliği kapsamında Landsat, fotojeoloji, prospeksiyon, detay jeoloji, jeofizik ve sondaj
çalıĢmaları(3adet toplam 1.083 m) yapılmıĢtır. 1989 yılında 1.500 m'lik derin sondaj
yapılmıĢtır . Sahada 80 C' sıcaklıkta 4 sıcak su gölü saplanmıĢtır. Tüm kaynakların toplam
debisi 200lt/saniyedir.
2.2.4.6.Seferihisar Jeotermal Sahası
Ġzmir'in 40 km. kadar güneybatısında yer alır. Sahada 5 kuyu açılmıĢtır. Eldeki
sonuçlar mevcut kuyuların 8.17x10 kcal/s termal enerji üretilebileceğini göstermiĢtir. Bu
enerji miktarı ile 360 dönüm sera ısıtılması mümkün olacaktır.. Seferihisar Cumalı jeotermal
alanı, Türkiye‟nin en büyük 10 jeotermal alanından biridir. Buradan üretilecek jeotermal su
ortalama sıcaklığı 138 C, en soğuk havada kapasitede kullanılacak peak jeotermal su debisi
1,880 m/h'dir. Cumalı jeotermal enerjisi ile Türkiye'nin ve dünyanın en büyük jeotermal
ısıtma projesi uygulamaya konmuĢtur. 46 km.'lik taĢıma hattı tamamlanmadığında,
Seferihisar, Narlıbahçe, Balçova ve Hatay'da 34.000 konutun ısıtma -soğutması ile Cumalı -
Balçova arasındaki 50.000 m2 'sinin ısıtması gerçekleĢtirilecektir. TaĢıma hattının
döĢenmesine baĢlandığında projenin tamamlanması beklenmeden, ulaĢılan her yerleĢim
bölgesinde konut ile seralarda ısıtma yapılacaktır.
2.2.5.Biyokütle
Ġzmir Ġl sınırları içerisinde biyogaz enerjisi elde edilmesine yönelik, tavuk çiftlikleri ve
besi damları yeterli miktarda bulunmaktadır. 1982-1985 yıları arasında Köy Hizmetleri Bölge
Müdürlüğü tarafından Tire-Karateke, Menemen, Torbalı- Oğlananası yörelerinde biyogaz
enerjisi elde edilmesine yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Biyogaz enerjisi elde edilmesine
yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır.
2.2.6.Mineral Kaynaklar
2.2.6.1.Sanayi madenleri
Harita:8:ĠZMĠR ĠLĠ ENDÜSTRĠ HAM MADDESĠ HARĠTASI
2.2.6.2.Metalik Madenler
Harita:9:ĠZMĠR ĠLĠ METALĠK MADEN HARĠTASI
2.2.6.2.1.Altın Madeni
Ġzmir Ġli‟nde 9 adet altın madeni yatağı bulunmaktadır.
2.2.6.2.1.1.KarĢıyaka-Altıntepe / Çilektepe Altın Sahası
1990 yılında 107,90 m'lik sondaj yapılmıĢtır. Altıntepe sektöründe 3.38 gr/ton altın tenörlü
157.250 ton görünür ve 42.8 gr/ton gümüĢ tenörlü 357.250 ton görünür+muhtemel, Çilektepe
Sektöründe 1.3 gr/ton altın tenörlü 1.400.000 ton görünür+muhtemel rezerv saptanmıĢtır.
2.2.6.2.1.2. ÖdemiĢ-Geyikdağı Altın Yatağı
Zeytinlik sahasında ortalama 10.7 gr/ton Au ( Altın ) tenörlü 13.028 ton gör+muh., Avradere
sahasında 1 gr/ton Au tenörlü 19.717 ton gör +muh ., Geyikdağ sahasında 1.3 gr/ton Au
tenörlü 1.050.000 tongör+muh. ve Boğazyayla sahasında da 1.2 gr/ton Au tenörlü 45.650 ton
görünür , 214.000 ton muhtemel rezerv, Yedilertepe sahasında %1 tenörlü 19.717 ton
muhtemel rezerv saptanmıĢtır.
2.2.6.2.1.3. ÖdemiĢ-Boğazyayla Altın Yatağı
Sahada 0-2.5 gr/ton tenörlü, 214 164 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır.
2.2.6.2.1.4. ÖdemiĢ-Yediler Tepe Altın Yatağı
Sahada 0-1.2 gr/ton tenörlü, 19 717 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır.
2.2.6.2.1.5. ÖdemiĢ-Zeytinlik/Ġncilipınar Altın Yatağı
Sahada 0.8-27.5 gr/ton tenörlü, 13 028 ton muhtemel rezerv saptanmıĢtır.
2.2.6.2.1.6. ÖdemiĢ-Küre Altın Sahası
1.1 g/ton ile 8 g/ton arasında değiĢen tenörlü, 96400 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır..
2.2.6.2.1.7. Merkez-Efemçukuru Köyü Altın Sahası
0.1 ile 2.6 g/ton arasında değiĢen Altın değerleri tespit edilmiĢtir.
2.2.6.2.1.8. Seferihisar-Gödence Köyü-Poyrazoğlu Tepe Altın Sahası
Yarmalardan alınan oluk örnekleri ile karot örneklerinden 0.5 ile en fazla 7 g/ton arasında
düzensiz altın değerleri elde edilmiĢtir.
2.2.6.2.1.9. Bergama-Ovacık Altın Yatağı
Yatağın tenörü 10-11 gr/ton altın ve 18 gr/ton gümüĢtür. Yatağın görünür rezervi 1.743.000
tondur.
3. DEPREM
3.1.DĠRĠ FAYLAR
Ġzmir ve çevresi neotektonik dönemde açılmalı tektonik rejimin egemen olduğu Batı
Anadolu‟da yer alır. Ġzmir kent yerleĢimi söz konusu açılmalı tektonik rejimin ürünü olan
Gediz grabeninin batı ucunda D-B uzanımlı tektonik bir oluğa yerleĢmiĢ aynı adlı körfezi
çevreler. Ġzmir ve çevresi tarihsel dönemlerden bu yana yoğun deprem aktivitesine sahne
olmuĢtur. Bu özelliğine karĢın Gediz grabeni dıĢında bölgede yoğun deprem aktivitesine
kaynak oluĢturabilecek aktif fayların varlığı ve niteliği konusunda yeterince detay bulgular
mevcut değildir. Türkiye Diri Fay Haritası‟nda Cumaovası çizgiselliği, Gediz grabeni
batısındaki bazı faylar ve Menemen yöresindeki Dumanlıdağ fay zonu gösterilmiĢ,
neotektonik ve bölgesel amaçlı yapılan bazı çalıĢmalarda da diri fay ve sismisite özellikleri
belirtilmeksizin bazı faylar haritalanmıĢtır. AraĢtırma kapsamında Ġzmir kenti merkez olmak
üzere yaklaĢık 50 km yarıçapındaki bir alanda diri fay haritalaması gerçekleĢtirilmiĢ ve bu
alanda 13 adet diri fay tanımlanmıĢtır. Bu faylar hakkındaki proje kapsamında toplanılan
bilgiler aĢağıda verilmiĢtir.
3.1.1.Güzelhisar Fayı
Ġzmir‟in kuzeyinde Aliağa ilçesi ile Manisa‟nın Osmancalı beldesi arasında uzanır. Güzelhisar
fayı Menemen kuzeyindeki KDGB uzanımındaki fay zonu içerisinde tanımlanmıĢtır. Bu
çalıĢmada ise Türkiye Diri Fay Haritası‟nda adı geçen fay zonu biri birinden farklı nitelikteki
fay sistemleri oluĢturması nedeniyle Güzelhisar fayı ve Menemen fay zonu olarak ikiye
ayrılmıĢtır. Güzelhisar fayı yaklaĢık 25 km uzunluğundadır. Fay K70B genel doğrultuludur.
Miyosen yaĢlı bir strato volkan olan Dumanlıdağ yükselimini morfolojik olarak kuzeyden
sınırlandırır. Doğrultu atım morfolojisinin egemen olduğu fay esas olarak ana gövde ve her iki
ucunda yer alan kuyruk bölümlerinden oluĢur. Kuzeybatı ucunda yaklaĢık 5 km
uzunluğundaki kuyruk bölümü Güzelhisar köyü ile Aliağa ilçe merkezi arasında uzanır. Bu
kesiminde fay Miyosen yaĢlı volkano sedimanterleri keser. Güzelhisar köyü yöresinde ise
volkano-tortullar ile Kuvaterner çökelleri arasında dokanak oluĢturmaktadır . Bu bölümünde
genel morfolojide oluĢturduğu çizgisellik dıĢında fayın Kuvaterner aktivitesine
yorumlanabilecek veri toplanamamıĢtır. 20 km uzunluğundaki doğu bölümü fayın ana
gövdesini oluĢturur. Çıtak ve Avdal köyleri arasında uzanan bu bölümünde fay batı ucunda
Miyosen yaĢlı volkano-sedimanterleri keser. Doğuya doğru ise Kretase yaĢlı Ġzmir fliĢi ile
Miyosen yaĢlı çökeller arasında dokanak oluĢturur. Türkmenköy ile Büyüksümbüller arasında
fay çok çizgisel gidiĢlidir. Genel morfolojisi doğrultu atımlı faylara özgü topografik bir yapı
sunar. Güney blok morfolojik olarak yukarıdadır. Türkmen köyünün yaklaĢık 200 metre
batısında açılmıĢ bir yarmada fay zonu yüzeylemektedir. Burada fay Miyosen yaĢlı
volkanitler ile yine Miyosen yaĢlı kiltaĢı ve çamurtaĢından oluĢan çökeller arasında izlenir.
YaklaĢık 20 metre geniĢliğindeki deformasyon zonu içerisinde izlenen fay düzlemlerindeki
çizikler fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olduğuna iĢaret eder. Fay boyunca ötelenmiĢ
jeomorfolojik unsurlar belirgin değildir. Genel morfolojisi doğrultu atımın yanı sıra fayın
kuzey bloğunun sistematik olarak aĢağıda olduğuna yorumlanmıĢtır. Bölgesel aktif tektonik
çatı içerisinde değerlendirildiğinde fayın eğim atım bileĢenli sağ yönlü doğrultu atımlı
olduğuna yorumlanmıĢtır. Güzelhisar fayının kestiği en genç jeolojik birim Miyosen yaĢlı
volkanitler ve çökel kayalardır. Fayın Holosen aktivitesine iliĢkin jeolojik bulgular elde
edilememiĢtir. Jeomorfolojik bulgular ise fayın Kuvaterner‟de etkin olduğuna iĢaret
etmektedir. Bu nedenle Güzelhisar fayı olasılı diri fay olarak kabul edilmiĢtir.
3.1.2.Menemen Fay Zonu
Menemen kuzeyindeki Dumanlıdağ volkan kompleksi ile Gediz nehri taĢkın ovası arasında
yer alan ve KB-GD doğrultusunda uzanan faylar Menemen fay zonu olarak adlandırılmıĢtır.
Bu fay zonu ilk kez ġaroğlu ve diğerleri tarafından haritalanmıĢ ve ĠDSDMP‟de Dumanlıdağ
fay zonu olarak tanımlanmıĢtır. Bu çalıĢmada fay adlamasında ilke olarak en yakın büyük
yerleĢme adının kullanılması nedeniyle Menemen Fay Zonu adlaması tercih edilmiĢtir.
Kabaca biri birine paralel uzanan K60B genel doğrultulu dört fay parçasından meydana gelen
fay zonunun toplam uzunluğu 15 km‟dir. Zondaki faylardan Dumanlıdağ zirvesinde yer
alanların tümü Miyosen yaĢlı strato-volkan konisini oluĢturan lavları keser. Fay zonunun
geniĢliği 5km‟yi bulur. Fay zonunun kuzeybatı bölümünü oluĢturan fay 8 km uzunluğundadır.
Bu parça zonun genel doğrultusundan farklı olarak K50B uzanımlıdır. Zonun ortasında yer
alan en uzun fay ise 12 km uzunluğundadır. Dumanlıdağın zirvesinde Miyosen yaĢlı kaya
birimlerini kesen bu faylar hava fotoğraflarında net olarak izlenebilen çizgisellikleri oluĢturur.
Ancak fayların niteliği ve Kuvaterner aktivitesi konusunda ayrıntılı jeomorfolojik veri
toplanamamıĢtır. Genç ve Yılmaz tarafından Dumanlıdağ yöresinde aynı doğrultuda uzanan
bazı fayların sağ yönlü oldukları belirtilmiĢtir. Güzelhisar fayı ile aynı doğrultuda uzanmaları
da göz önüne alınarak Dumanlıdağın zirvesindeki bu fayların sağ yönlü oldukları
yorumlanmıĢtır. Faylar boyunca izlenen ve doğrultu atıma yorumlanabilecek bazı sırt ve
morfolojik ötelenmelerin, fayın Kuvaterner aktivitesine iliĢkin yapısal oluĢuklar mı yoksa
erozyonal kökenli morfolojik unsurlar mı olduğu tartıĢmalıdır. Menemen fay zonunu meydana
getiren faylardan en güneydeki ise Menemen kuzeyindeki Gediz nehri taĢkın ovası ile
Dumanlıdağ yükselimi arasında morfolojik diskordans oluĢturmaktadır. K55B doğrultulu bu
çizgisellik 8 km uzunluğundadır . Fay volkanitlerle Menemen ovasının alüvyonları arasında
dokanak oluĢturur. Kuzey bloğu morfolojik olarak yukarıdadır. Fay boyunca Dumanlıdağ
yükseliminden beslenen üç güncel alüvyon yelpazesinin ova tabanına açılan uç bölümleri
çizgisellik tarafından kesilir. Yelpazelerin uçlarındaki sarplıklarının yüksekliği 2-5 metre
arasında değiĢir. Hava fotoğraflarından yapılan değerlendirmede güneybatı ucunda fayın
aglomera ve andezitik lavlardan oluĢan volkanitleri kestiği belirgindir. Kuzeybatı ucuna
rastlayan Buruncuk yöresinde de Miyosen lav akıntılarının genel olarak faya uygun Ģekilde
basamaklandığı görülür. Bu verilere göre söz konusu çizgisellik batı bloğu aĢağıda olan eğim
atımlı aktif bir normal fay olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, bu çizgiselliğin Ege
Denizi‟nde Geç Pleyistosen sonunda gerçekleĢen deniz seviyesi yükselimi (Holosen
transgresyonu) sonucu
Gediz nehri deltasındaki alüvyonal boğulma süreçleriyle oluĢmuĢ bir morfolojik diskordansa
karĢılık gelmesi muhtemeldir. Bu olasılık dikkate alındığında söz konusu çizgisellik boyunca
alüvyon yelpazelerinde izlenen morfolojik kesinti ve basamaklanmanın taĢkın ovasında Gediz
Nehrinin yanal yöndeki aĢındırmaları sonucu ortaya çıktığı yorumu yapılabilir. Menemen fay
zonu içerisinde, Dumanlıdağın zirve kesimlerinde uzanan fayların Kuvaterner aktivitesine
iliĢkin veriler sınırlıdır. Bu nedenle zon içerisindeki bu fayların bölgesel fay paterni içindeki
konumları da dikkate alınmıĢ ve deprem üretme potansiyeli en düĢük olan neotektonik dönem
çizgisellikleri olarak değerlendirilmiĢtir. Buna karĢın Buruncuk-Gediz nehri arasında izlenen
fay segmenti üzerindeki bulgular ise bu parçanın Holosen‟de etkin olduğuna
yorumlanabilmektedir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi bu çizgisellik boyunca izlenen
morfolojik anomalilerin erozyonal süreçlerle ilintili olma ihtimali de vardır. Bu olasılık
nedeniyle adı geçen fay olasılı diri olarak kabul edilmiĢtir.
3.1.3.Yenifoça Fayı
Yenifoça doğusunda Nemrut limanı ile güneydeki Gerenköy arasında K-G genel
doğrultusunda uzanan bir faydır. Nemrut limanını doğusunda dik yarlar oluĢturan KBGD
uzanımlı kıyı olasılıkla bu fayın kuzey devamlılığını yansıtır. Bu bölümü ile birlikte
değerlendirildiğinde fayın toplam uzunluğu 20 km‟ye yaklaĢır. Denzialtı verileri Nemrut
körfezi açıklarında Kuvaterner çökellerini kesen bir fayın varlığını gösterir. Ancak bu iki
fayın biri biriyle olan geometrik iliĢkisi hakkında bir Ģey söylenememektedir. Fayın karadaki
bölümü Neojen yaĢlı volkanitler içerisinde izlenir. Bu kesiminde fay çizgisel gidiĢlidir. Fay
zonu üzerine çizgisel vadiler yerleĢmiĢtir. Kuzey bölümünde fay boyunca batıya dalımlı
monoklinal sırt ve tepelikler dikkati çeker. Kuzey ucuna rastlayan Horozgediği yöresinde fay
zonu boyunca sıcak su çıkıĢları geliĢmiĢ ve Neojen kayaları hidrotermal alterasyona
uğramıĢtır. Yenifoça fayı sol yönlü doğrultu atımlıdır. Fayın karada
kalan kesimleri boyunca oluĢturduğu çizgisel morfolojinin dıĢında Kuvaterner ve Holosen
aktivitesine iliĢkin veri toplanamamıĢtır. Bu çizgisel morfoloji fay zonunda yüzeyleyen
Neojen birimlerinin tabaka doğrultularına da uygun olup doğrudan fayla
iliĢkilendirilememiĢtir. Bu nedenle kara verilerine göre fay neotektonik dönem yapısı olarak
değerlendirilmiĢ ve çizgisellik olarak haritalanmıĢtır. Çandarlı körfezinde bu çizgiselliğin
devamında yer alan ve Kuvaterner‟i kesen faylar bu sistemle bağlantılı olması durumunda
fay olasılı diri olarak kabul edilebilir. Ancak eldeki veri iki fay arasında bu yönde bir
korelasyon yapmaya olanak tanımaz.
3.1.4. Ġzmir Fayı
Ġzmir körfezinin doğusunda, bu körfezi güneyden morfolojik olarak sınırlandıran D-B
uzanımlı fay Ġzmir fayı olarak adlanmıĢtır Ġzmir körfezinin doğu yarısı bu fayın kuzey
bloğunda geliĢmiĢ bir tektonik çukurluk veya oluk niteliğindedir. Bu tektonik oluk Batı
Anadolu açılmalı tektonik rejimi içerisinde ĢekillenmiĢ en büyük çöküntü havzalarından birini
oluĢturan Gediz graben sisteminin batıya doğru devamında yer alır. Fayın kuzey bloğunda
ĢekillenmiĢ Ġzmir çöküntü havzasının tabanı Karaburun yarımadası ile Bayraklı arasında Ege
Denizi suları altındadır ve körfezi oluĢturur. Körfezin kuzeyi Gediz nehri deltası tarafından
doldurularak düzlenmiĢtir . Çöküntünün körfez doğusunda kalan bölümü Bornova alüvyon
düzlüğünü meydana getirir. Ġzmir çöküntüsü kuzeydoğuda Kretase yaĢlı Bornova fliĢi ile
Miyosen yaĢlı sedimanter ve volkanik kayalardan oluĢan Yamanlar dağı kütlesi tarafından
sınırlandırılır. Fayın güney bloğu ise morfolojik olarak yüksektedir. En batıda Kretase yaĢlı
Bornova fliĢi Dikmen dağı yükselimini oluĢturur. Balçova-Güzelbahçe arasında Ġzmir fayı
genelde Bornova fliĢini keser veya bununla Kuvaterner yaĢlı çökeller arasında dokanak
oluĢturur. Kuzey kesimindeki zirve düzlüklerinde ortalama yükseltisi 400-500 metrelerde olan
bir aĢınım platosunun yer aldığı Seferihisar yükseliminin körfeze bakan kesimi Ġzmir fayının
oluĢturduğu fay dikliklerine karĢılık gelen dik yamaçlarla sonlanır. Bu yamaçlar güneyden
kuzeye yönelimli ve fay zonuna dik uzanan sel karakterli akarsuların yerleĢmiĢ olduğu dar ve
derin vadilerle yarılmıĢtır. Balçova ile Buca arasında fayın güney bloğunda Miyosen yaĢlı
volkanik ve çökel kayalar yüzeyler. Buca yöresinde bu kaya topluluklarının üzerinde geliĢmiĢ
Pliyosen aĢınım düzlükleri Ġzmir fayı tarafından kesilmiĢ ve fayın güney bloğunda askıda
kalmıĢtır. PınarbaĢı yöresinde fayın güney bloğunda Nif dağı yükselimini meydana getiren
temel kayalar yüzeyler. Fayın güney bloğundaki yükselimler üzerine yerleĢmiĢ ve kuzeye
akaçlanan akarsu yataklarındaki çok dönemli vadi kazıma veya yarılmaları belirgindir. Fay
boyunca izlenen bu morfotektonik yapı Pliyosen sonrasında Ġzmir fayının güney bloğunda
bölgesel anlamda genel bir tektonik yükselmeye iĢaret eder.
Ġzmir fayı Güzelbahçe ile PınarbaĢı arasında toplam 35 km uzunluğunda eğim atımlı normal
bir faydır. Batı ucunda fay ikiye çatallanır. Güney kolu KD-GB doğrultulu ve sağ yönlü
doğrultu atımlı Seferihisar fayının doğrultusunda sonlanır. KB‟ya yönelen kuzey kol ise
olasılıkla Ġzmir körfezi tabanında Çiçekadaları ile Uzunada doğusunda yer alan KKBGGD
doğrultulu fay zonuyla bağlantılıdır . Fay Ġzmir kent yerleĢmesini D-B yönünde boydan boya
kateder. Yoğun kent yerleĢmesi nedeniyle Balçova ile Altındağ arasında faya iliĢkin saha
verisi toplanamamıĢ, bu bölüme iliĢkin haritalama 1960‟lı yıllarda çekilmiĢ hava
fotoğraflarındaki sınırlı verilere dayalı olarak yapılmıĢtır. Bu nedenle kent yerleĢmesi
içerisinde fayın konumu yeri yaklaĢık olarak haritalanmıĢ olup, lokasyon açısından kesinlik
ifade etmez. Haritalamadaki bu eksiklik fayın geometrik segmentlerinin tanımlamasını da
tartıĢmalı hale getirmektedir. Bu çalıĢmada fayın alt bölümleri arasındaki doğrultu değiĢimleri
ve sıçrama geometrisi göz önüne alınarak Ġzmir fayı Balçova ve Narlıdere olmak üzere iki
geometrik segmente ayrılmıĢtır. Balçova segmenti Ġzmir fayının batı bölümünü oluĢturur.
Güzelbahçe kuzeyindeki Yalı Mahallesi ile Göztepe arasında segment K82D genel doğrultulu
olup, 15 km uzunluğundadır. Kabaca biri birine paralel faylardan meydana gelen zonal bir
yapı sunar. En güneydeki fay ana fay niteliğindedir. Fay zonu Ġzmir körfezi ile Seferihisar
yükselimi arasında yaklaĢık 400 metre yüksekliğe ulaĢan dik yamaç zonunun etek bölümünde
yer alır. Zondaki faylardan güneydekiler genelde Kretase yaĢlı Bornova fliĢinin oluĢturduğu
kaya topluluklarını keser. Kuzeydeki faylar ise Ġzmir körfezi güneyinde dar bir kıyı Ģeridi
oluĢturan ve yelpaze deltası çökellerinden meydana gelen kıyı düzlüğü alüvyonları ile fliĢel
kayalar arasında yer yer dokanak oluĢturur ve çoğunlukla da fliĢ içerisinde izlenir. Segment
en batıda iki alt bölümden oluĢur. Güneydeki parça Narlıdere-Ġstihkam Okulu arasında temel
kayalar içerisinde uzanan fayın batıya doğru devamı niteliğindedir. Temel kayalar içerisinde
kavisli bir gidiĢ sunan bu fay KD-GB genel doğrultuludur. FliĢel kaya toplulukları içerisinde
izlenen fayın oluĢturduğu çizgisellik belirgin olarak izlenebilmektedir. Genel topografik yapı
içerisinde kuzeye akıĢlı Kuvaterner akarsu ağı ve oluĢturdukları vadiler bu çizgisellik boyunca
fay zonuna intibak ederek fayın doğrultusuna uyumlu yönelimler kazanmıĢtır. Limanreis
güneyinde D-B doğrultulu fay parçası ise 4 km uzunluğundadır. Bu fay doğu bölümünde
temel kayalar içerisinde izlenir. Batısındaki yaklaĢık 1.5 km‟lik bölümünde ise Holosen
yelpaze deltası çökellerini keser. Söz konusu yelpaze üzerinde fayın kuzey bloğu morfolojik
olarak aĢağıda olup Holosen fay sarplıkları belirgin olarak izlenebilmektedir. Bu fayın güney
bloğundaki yelpaze deltasını oluĢturan dere boyunca izlenen yatak yarılmaları taban bloğunda
Holosen‟de meydana gelen tektonik yükselmeye iĢaret eden jeomorfik kanıtlardır. Narlıdere
batısında biri birine paralel iki fay yer alır. Yapay arazi düzenlemeleri ve yerleĢim yoğunluğu
nedeniyle kuzeydeki fayın Holosen aktivitesine iliĢkin net bulgular sağlanamamıĢtır.
Güneydeki fay ise Ġstihkam Okulu ile Balçova‟daki Agememnon kaplıcaları arasında 8 km
uzunluğunda kesintisiz bir çizgisellik oluĢturur. K80-85D genel gidiĢli olan bu parça güneye
içbükey bir yay Ģeklindedir. Genelde temel kayalarda izlenen fay bazı bölümlerinde körfeze
açılan akarsu ağızlarındaki yelpaze deltalarında izlenir. Ancak yoğun tarım aktivitesi ve
yerleĢim nedeniyle meydana gelen yapay değiĢimler fayın bu bölümünde Holosen aktivitesine
iliĢkin yüzey verisi toplanmasını güçleĢtirmiĢtir. Buna karĢın Narlıdere batısında Ġstihkam
Okulu arazisi içerisinde kalan alanda fayın tavan bloğunda güneye doğru çarpılmıĢ veya
tiltlenmiĢ morfolojik yüzeyler eğim atımlı normal faylara özgü jeomorfolojik verilerdendir ve
fayın Kuvaterner aktivitesini belgelemektedir.Narlıdere doğusunda Balçova segmenti biri
birine paralel bir seri normal faydan oluĢur. Fayın taban (güney) bloğundaki akarsuların
oluĢturduğu yelpaze deltası çökelleri Narlıdere ile Balçova arasında geniĢ bir kıyı ovasını
ĢekillendirmiĢtir. Zondaki faylar bu kıyı ovası ile Seferihisar yükselimini meydana getiren
temel arasında keskin bir morfolojik diskordans oluĢturur. Bu zon içerisinde kuzeydeki iki fay
parçası hava fotoğraflarında belirgin çizgisellik oluĢturur ve alüvyon yelpazeleri üzerindeki
eğim kırıklıkları Ģeklinde izlenirler. YerleĢme yoğunluğu ve tarım aktivitesi nedeniyle arazide
orijinal Ģekliyle izlenemeyen bu sarplıkların fayın Holosen aktivitesi sonucu geliĢen yer
Ģekilleri olduğu yorumlanabilmektedir. Güneyde Agememnon kaplıcalarının olduğu
bölümdeki faylar ise jeolojik olarak izlenebilmektedir. Agememnon kaplıcaları yöresinde
faylar üzerinde sıcak su çıkıĢları dizilidir. Kaplıcaların hemen güneyinde Ilıca dere vadisinin
doğu yamacında Bornova fliĢine ait litolojilerde fay düzlemi net olarak izlenebilmektedir.
Kaplıcalar yöresinde Narlıdere‟den doğuya doğru uzanan fay zondaki en belirgin parçadır.
Doğu ucunda bu fay KKD doğrultusuna döner. YerleĢme yoğunluğu nedeniyle bu fayın
Balçova ile Göztepe arasında kalan kesimi hava fotoğraflarından haritalanmıĢtır. Kaplıcalar
yöresindeki fayların düzlemleri temel kayalar içerisinde izlenebilmektedir. Kaplıcalar ile
batısındaki seralar arasında fay alüvyonla temel kayalar arasındadır. Kaplıcalardan ayrılarak
güney batıya doğru uzanan faylar ise temel kayalar içerisinde izlenmektedir. Kaplıca
binasının hemen güneyinde, Ilıca dere giriĢindeki temel kayalarda açılmıĢ bir yarmada fay
düzlemi yüzeylemektedir. Bu yarmada yapılan ölçümlerde fay düzleminin K80B doğrultulu
ve 63° ile kuzeye eğimli olduğu görülmüĢtür. Ilıca dere ile Narlıdere‟ye açılan AlionbaĢı dere
arasındaki sırtı kesen ve kuzeye bakan bir yay Ģeklinde uzanan fay üzerinde yapılan
ölçümlerde ise fay düzleminin ortalama 60° ile kuzeye eğimli olduğu gözlenmiĢtir. Ölçümler
bu fayın 5°-12° arasında kuzeybatıya yan yatımı olduğuna iĢaret eder. Agememnon
kaplıcaları yöresinde elde edilen bu yapısal bulgular Balçova segmentinin eğim atımlı bir
normal fay olduğunu ortaya koyar ve diğer bölümlerinde fayın niteliğine iliĢkin toplanan
morfolojik verileri doğrular. Balçova segmenti Ġzmir fayının jeolojik ve jeomorfolojik olarak
en iyi izlenebildiği bölümüdür. Segmentin tavan bloğuna Ġzmir körfezi yerleĢmiĢtir. Ġzmir
körfezinin taban topografyası segmentin doğrultusuna uyumludur. Körfez batısında yapılan
sismik çalıĢmalar Uzunada doğusunda KKB-GGD uzanımlı bir tektonik çukurluğun varlığını
ve bu çöküntüyü kontrol eden fayların Kuvaterner sedimanlarını kestiğini ortaya koymuĢtur.
Ġzmir fayının Balçova segmenti, batı ucunda olasılıkla aktif faylarla sınırlandırılmıĢ bu
tektonik çöküntüyle bağlantılıdır. Limanreis ve Narlıdere kıyı ovalarını meydana getiren
Holosen yaĢlı alüvyon yelpazeleri yüzeyindeki mikromorfoloji, Balçova segmentinin
aktivitesi hakkında detay morfolojik veriler sağlar. Fayın güney bloğundan beslenen ve iri
çakıl ile moloz taĢıyan sel karakterli akarsu ağızlarında geliĢmiĢ olan bu alüvyon yelpazeleri
Limanreis bölümünde fay tarafından kesilmektedir. Narlıdere ovasında ise yüzeydeki fay
sarplıklarının yanında kaplıcalar yöresindeki ana faylara yaslanan yelpazelerin apeksleri
topografik olarak çok belirsiz veya çökel niteliğine göre çok basıktır. Yelpazelerin bu
morfolojisi fayın tavan bloğundaki tektonik alçalmaya iĢaret eder. Göztepe ile Halkapınar
arasında kalan kent yerleĢimi içerisinde Ġzmir fayı için herhangi bir veri toplanamamıĢtır.
Konak-Göztepe arasında fay olasılıkla Balçova segmentinin doğrultusunda yüksek yalıyar
Ģeklinde izlenen kıyı çizgisine karĢık gelir veya deniz tabanındadır. Kıyıyı oluĢturan bu
sarplık doğuya doğru karada Konak meydanı güneyini izleyerek Halkapınara kadar
Kadifekale yükseliminin eteğini sınırlandıran bir çizgisellik olarak izlenir. Fayın doğu
bölümünü oluĢturan PınarbaĢı segmenti Halkapınar ile Belkahve arasında uzanır. YaklaĢık 15
km uzunluğundadır. Bu segment iki alt bölümden oluĢur. Batıdaki bölümü D-B genel
doğrultuludur. Altındağ yöresinde bu parça güneydeki Miyosen çökelleri ile kuzeydeki
alüvyon düzlüğü arasında dokunak oluĢturur. Altındağ yöresinde fay sarplığı boyunca
heyelanlar yaygındır. IĢıkkent bölümünde bu parça kireçtaĢları ile alüvyon arasında izlenir.
Segmentin PınarbaĢı yöresine rastlayan doğu bölümü ise K65D doğrultuludur. PınarbaĢı
bölümünde fay Miyosen öncesi temel kayalar ile alüvyon dokanağında izlenir ve keskin bir
morfolojik uyumsuzluğa karĢılık gelir. Hava fotoğraflarından yapılan değerlendirmeler,
PınarbaĢı yöresinde fayın güney bloktan beslenen alüvyon yelpazelerini kestiğini iĢaret eder.
Ancak, yoğun kentleĢme ve yapılaĢmanın etkin olduğu fay zonunda meydana gelen yapay
değiĢimler nedeniyle bu sarplıkları sahada gözlemek mümkün olamamıĢtır. ĠDSDMP
kapsamında Aykut Barka tarafından yapılan gözlemlerde söz konusu morfolojik sarplıklar,
Ġzmir fayının Holosen aktivitesiyle iliĢkili olduğu Ģeklinde yorumlanmıĢtır. PınarbaĢı
doğusunda fay temel kayalar içerisinde çizgiselliğe dönüĢerek son bulur.
Yukarıda sıralanan bulgular Ġzmir fayının eğim atımlı normal bir fay olduğunu ve Holosen‟de
yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük depremlere kaynaklık ettiğini göstermektedir. Jeolojik
verilere göre fayın Miyosen sonrasında ortaya çıktığı söylenebilmektedir. Fayın tavan
bloğunda yarım graben Ģeklinde geliĢmiĢ olan Ġzmir çöküntüsünün güncel havza geometrisi
içerisinde Kuvaterner‟den daha yaĢlı çökellere rastlanmaz. Söz konusu fay, Pliyosen aĢınım
döneminde Ģekillenmeye baĢlamıĢ olan Buca- Cumaovası oluğunu tektonik olarak kuzeyden
sınırlandırır ve bu aĢınım oluğu fay boyunca askıda kalmaktadır. Bu veriler Ġzmir fayının Geç
Pliyosen-Erken Kuvaterner‟de etkinlik kazandığını açıklar. Balçova segmenti faydaki normal
eğim atımın en fazla izlenebildiği bölümüdür. Bu segment güneyindeki taban bloğunu
oluĢturan Dikmen dağı kütlesinin yüzeyi güneye doğru çarpılmıĢtır. Bu kütle üzerindeki
aĢınım düzlüğü referans alındığında fayın Balçova segmenti boyunca yaklaĢık 500-600
metrelik bir görünür atım hesaplanabilir. Yukarıda açıklanan bulgular Ġzmir fayının
Holosen‟de yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük depremlere kaynaklık ettiğini ortaya koyar.
Tarihsel ve aletsel dönem deprem kayıtları Ġzmir kenti yakın çevresinde yoğun deprem
aktivitesi olduğunu göstermektedir. Tarihsel
kayıtlara göre Ġzmir kenti son ikibin yıl içerisinde çok sayıda yıkıcı depremden etkilenmiĢtir.
Ancak, kent yakın çevresinde büyük deprem üretebilecek çok sayıda diri fay bulunmaktadır.
Bu nedenle tarihsel kayıtlardaki hangi depremlerin Ġzmir fayından kaynaklandığı
yorumlanamamaktadır. Fayın deprem tarihçesinin ortaya konulabilmesi ve depremlerin
tekrarlanma sıklığının anlaĢılabilmesi açısından ayrıntılı paleosismolojik çalıĢmalara
gereksinim vardır. Kayıtlara göre kenti etkileyen tarihsel depremler içerisinde 10 Temmuz
1668 tarihli depreminin Ġzmir fayından kaynaklanmıĢ olması büyük olasılıktır. ġiddeti I0=X
olarak tanımlanmıĢ olan bu depremdeki hasar dağılımının Körfez boyunca yoğunlaĢmıĢ
olması dikkat çekicidir. Depremde Ġzmir kent merkezinde 20.000‟ne yakın insanın öldüğü
rapor edilmektedir. Depremle ilgili olarak verilen yüzey deformasyonları Ġzmir fayındaki
yüzey yırtılmasını tanımlar nitelikte değildir. Deprem esnasında Balçova segmentinin
yaklaĢık 3 km kuzeyinde Narlıdere yelpaze deltası ucundaki Ġnciraltı mevkiinde meydana
gelen yüzey deformasyonları sonucu Sancak Kalesinin zemine gömüldüğü ve kalenin denize
doğru 30 metre kayarak yer değiĢtirdiği ve bir adacık Ģekline dönüĢtüğü tariflenmektedir.
Deprem sonucunda kent içerisinde kıyı boyunca da bazı çökmelerin oluĢtuğu ve denizin kara
yönünde ilerlediğine iliĢkin gözlemler sıralanmaktadır. Tanımlanan bu yüzey deformasyonları
deprem esnasında gerek Narlıdere yelpaze deltası gerekse kent içerisindeki sahil boyunca
yanal yayılmaların oluĢtuğunu gösterir.
Aletsel dönem kayıtları Ġzmir kenti yakın çevresinde yoğun bir deprem aktivitesini belirler.
Ġzmir fayı boyunca belirli periyotlarda izlenen mikrodepremler fayın doğu yarısında
yoğunlaĢır . Ġzmir kentinde lokal hasar yapmıĢ olan orta büyüklükteki 1974 (M:5.3) ve 1977
(M:5.5) depremlerinin aletsel dıĢmerkez lokasyonları Ġzmir fayına yakındır. Bu iki depremde
de kent merkezindeki yapıların hasar görmüĢ olması dikkat çekicidir. 1977 depreminin fay
düzlemi çözümünden normal faylanma mekanizması elde edilmiĢtir . Ancak sismolojik veriler
bu depremlerin kaynağının Ġzmir fayı olup olmadığına yorumlanamamaktadır. Faydan
kaynaklanabilecek deprem büyüklüğünün kestiriminde kullanılabilecek parametrelerden olan
fay uzunluğu için iki alternatif önerilebilir. Bunlardan ilki fayın biri birinden farklı iki
geometrik segmentinin ayrı ayrı kırılabileceği varsayımıdır. Fayı oluĢturan her iki segment de
15‟er km uzunluğundadır. Fayın her iki segmentinin tek bir depremde kırılacağı öngörüsünde
ise toplam fay uzunluğu 35 km‟ye ulaĢır.
Harita:10
3.1.5.Bornova Fayı
Ġzmir‟in kuzeydoğusunda KarĢıyaka ile KemalpaĢa batısındaki Ulucak arasında KB-GD genel
doğrultusunda biri birine paralel uzanan faylardan oluĢan çizgisellik Bornova fayı olarak
adlanmıĢtır. Fayın Bornova batısında kalan kesimi Miyosen yaĢlı Yamanlar dağı volkanitleri
üzerinde doğrusal uzanımlı iki çizgisellikten oluĢur. Neotektonik dönem yapısı olmalarına
karĢın bu iki fayın Kuvaterner aktivitesini gösterir herhangi bir veri toplanamamıĢ ve bunlar
çizgisellik olarak haritalanmıĢtır. Fayın, Bornova-Ulucak arasında yine biri birine paralel
uzanan iki faydan oluĢan doğu kesimi ise Miyosen çökel kayalar ile Mezozoyik yaĢlı temel
kayaları keser. Bu iki fay Gediz grabeni batısındaki KemalpaĢa fayının kuzeybatı devamında
bulunur. Bunlardan güneydeki fay boyunca olan akarsu vadileri ile sırtlarda sistematik sağ
yönde dirseklenmeler geliĢmiĢtir. Bu vadilerdeki yanal ötelenme miktarı 300 metreyi aĢar.
Kuzeydeki çizgisellik ise kuzey bloğu aĢağıda olan normal fay morfolojisi sunar. Bu iki
faydan güneyde yer alanı Kuvaterner drenajını etkilemiĢ olması nedeniyle sağ yönlü doğrultu
atımlı olasılı diri fay, kuzeydeki ise neotektonik dönem çizgiselliği olarak değerlendirilmiĢtir.
C.1.6.Tuzla Fayı
Ġzmir‟in güneybatısında Gaziemir ile Doğanbey arasında KD-GB genel uzanımlı yapısal hat
Tuzla fayı olarak tanımlanmıĢtır. Aynı fay çeĢitli araĢtırmalarda değiĢik isimlerle
anılmaktadır. Fay, Türkiye Diri Fay Haritası‟nda Cumaovası çizgiselliği , EĢder ‟de Cumalı
ters fayı, Genç ve diğerlerinde ise Orhanlı fayı olarak adlanmıĢtır. Doğanbey burnu ile
Gaziemir arasında fayın karadaki uzunluğu 42 km‟dir. Doğanbey körfezinde MTA Sisimik-1
araĢtırma gemisiyle yapılan sismik çalıĢmalar Tuzla fayının GB‟da Ege Denizi tabanında
devam ettiğini göstermiĢtir. Denizaltı devamıyla birlikte değerlendirildiğinde fayın uzunluğu
50 km‟yi aĢar. Tuzla fayı, Seferihisar yükselimini oluĢturan Bornova fliĢine ait metamorfik
kayalarla Cumaovası-Ege Denizi arasında yüzeyleyen Neojen yaĢlı kaya toplulukları arasında
tektonik dokanak oluĢturmaktadır. Önceki araĢtırmalarda bölgede bu faya paralel uzanan ve
Neojen kayalarını da kesen irili ufaklı çok sayıda fay haritalanmıĢ ve bu yapılar arasında
Miyosen yaĢlı sedimanter ve volkanitlerden oluĢan istifin çökeldiği havza Çubukludağ
grabeni olarak tanımlanmıĢtır. Bu çalıĢmada Tuzla fayı dıĢındaki faylar inaktif yapılar olarak
değerlendirilerek rapor kapsamına alınmamıĢtır. KD-GB genel doğrultulu olan Tuzla fayı biri
birinden belirgin sıçrama veya büklümlerle ayrılan ve farklı doğrultularda uzanan üç alt
bölümden oluĢur. Kuzeyden güneye doğru bunlar Çatalca, Orhanlı ve Cumalı bölümleri
olarak tanımlanabilir. Fayın kuzeydoğu ucunu oluĢturan Çatalca bölümü 15 km uzunluğunda
olup K35D doğrultuludur. Batı ucunda 750 m‟lik sağ yönde bir sıçrama ile Orhanlı
bölümünden ayrılır. Fay boyunca batıdaki Bornova fliĢi ile doğudaki Neojen yaĢlı kaya
toplulukları karĢı karĢıya gelmiĢtir. Fay Çatalca yöresinde Ģeyl, kumtaĢı ve çakıltaĢı
ardalanmasından oluĢan Alt Miyosen yaĢlı çökellerle fliĢel kayalar arasında izlenir. Gaziemir
yöresinde ise fliĢ ile Üst Miyosen-Alt Pliyosen yaĢlı çökelleri biribirinden ayırır. Çatalca
yöresindeki vadi yarmalarında fay zonu yüzeylemektedir. Bu yarmalarda doğrultu atımlı
faylanmayı yansıtan makaslama deformasyon yapıları izlenir. Ancak doğrultu atımın
niteliğine iliĢkin yapısal veriler toplanamamıĢtır. Buna karĢın faya dik olarak geliĢmiĢ bazı
akarsu vadilerinde sağ yönde dirseklenmeler belirgindir. Gaziemir batısındaki Çatalkaya ve
Bahçecik köyü kuzeybatısındaki bazı vadilerdeki sağ yöndeki ötelenmeler 200-300 metreyi
bulmaktadır. Fay çizgisi boyunca izlenen bazı Holosen sarplıklarının litolojik farklılıklardan
sonucu biçimlendiği anlaĢılmıĢtır. Dolayısıyla fayın Holosen aktivitesine yorumlanabilecek
veri
toplanamamıĢtır. Tuzla fayı genelinde batı blok yüksektir. Ancak, Çatalca yöresinde fay zonu
üzerinde geliĢen yan dereler çizgisel gidiĢlidir ve genel morfolojinin tersine güney bloktaki
bazı sırtlar kuzeye oranla daha yüksek topografya oluĢturur. Çatalca segmenti Genç ve
diğerler tarafından sol yönlü doğrultu atımlı bir fay olarak tanımlanmıĢtır. Ancak bu segment
fay boyunca Kuvaterner jeomorfolojisine iliĢkin sınırlı veriler fayın sağ yönlü doğrultu atımlı
olduğuna iĢaret etmektedir. Tuzla fayının Orhanlı bölümü K50D genel doğrultulu olup 16 km
uzunluğundadır. Bu bölümün doğusunda fay Bornova fliĢine ait metamorfik kayalarla
Miyosen yaĢlı Çatalca ve Ürkmez formasyonları arasında dokunak oluĢturur. Batı ucunda ise
alüvyon dolgulu Kocaçay vadisini izler. Kocaçay vadisi tabanında yeri yaklaĢık
haritalanmıĢtır. Orhanlı bölümünde Tuzla fayının niteliği ve Kuvaterner aktivitesine iliĢkin
veri toplanamamıĢtır. Tuzla fayının güneybatısında yer alan Cumalı bölümü ise KKD-GGB
uzanımında biri birine paralel faylardan oluĢan zonal bir yapı sunar. Cumalı kaplıcası ile
Doğanbey Burnu arasında karada 15km uzunluğunda olan bu fay zonunun aynı doğrultuda
Ege Denizi tabanında yaklaĢık 10 km devamlılık sunduğu bilinmektedir. Denizaltı kesimi ile
birlikte Tuzla fayının Cumalı bölümünün toplam uzunluğu 25 km‟yi aĢmaktadır. Zondaki
faylar boyunca çok sayıda sıcak su çıkıĢı ve traverten oluĢumları geliĢmiĢtir. Kuzeyde Cumalı
yöresinde zondaki faylardan en batıda yer alanı ters fay niteliğindedir. Düzlemi KB‟ya doğru
60°-80° eğimli olan bu fay boyunca temel kayaları oluĢturan Bornova fliĢi Miyosen birimleri
üzerine itilmiĢtir. KD-GB genel uzanımındaki bu fay kavisli geometrisi ile zondaki diğer
faylardan ayrılır. Bu nedenle diğer faylardan farklı olarak inaktif bir neotektonik dönem yapısı
olarak değerlendirilmiĢtir. Zon içerisindeki diğer faylar ise K20D doğrultusunda çizgisel
gidiĢlidir. Cumalı kaplıcaları ile Tuzla mevkii arasında fay zonu iki faydan oluĢur. Miyosen
birimlerini kesen bu faylardan kuzeydeki üzerinde Cumalı yöresinde çok sıcak su çıkıĢları
dizilidir. Bu kaynaklara bağlı traverten oluĢumları geliĢmiĢtir. Cumalı kaplıcalarının
bulunduğu alanda fay fliĢ ile Miyosen çakıltaĢları arasında, yer yer de Miyosen içerisinde
izlenir. Bu kesimde taze sarplıkları çok belirgindir. Sarplıklar boyunca fayın batı bloğu
morfolojik olarak yüksektedir. Yerel halktan alınan bilgilere göre söz konusu sarplıklar
boyunca 1992 depreminde kılcal çatlaklar Ģeklinde bazı yüzey deformasyonları geliĢmiĢtir.
Tuzla mevkiinden batıya doğru fay zonal bir gidiĢ içerinde iki ana kola ayrılır. Ġki kol
arasında fay zonu ile aynı doğrultuda uzanan topografik yükselim büyük boyutlu bir basınç
sırtına karĢılık gelir. Basınç sırtının batısındaki faylar fliĢel kaya topluklarını keser.
Doğusundakiler ise fliĢ ile Miyosen dokunağında ve Miyosen çökellerinde izlenir. Faylar
boyunca hidrotermal alterasyon ve silisifiye zonlar yaygın olarak izlenen oluĢumlardır. Basınç
sırtını dikine kesen akarsuların antesedant yerleĢimli oluĢu sırt boyunca Kuvaterner‟deki
tektonik yükselmeye iĢaret eder. Bu yükselimin batısında, Tuzla ile Doğanbey burnu arasında
uzanan üç fay parçası aralı aĢmalı olarak biri birini tümler. Bunlar temel kayalar içerisinde
çizgisel morfolojileri ile karakteristiktir. Bu üç fay parçasından en doğuda bulunanı üzerinde
sıcak su çıkıĢları ve traverten kuleleri yer alır. Tuzla mevkii yakınında fay üzerinde uzun
eksenleri 10-15 metre, yükseklikleri ise 2-3 metreye ulaĢan basınç sırtları fay üzerinde
meydana gelmiĢ eski depremlerdeki yüzey faylanmasını belgeleyen mikromorfolojik
oluĢumlardır. Tuzla mevkiinden batıya doğru uzanan doğudaki kol ise biri birine paralel iki
fay parçasından oluĢur. Yukarıda tanımlanmıĢ olan basınç sırtını doğudan sınırlandıran bu
faylar kesintisiz bir Ģekilde batıda denize ulaĢır. Bu iki faydan batıdaki, temel kayalar ve
Miyosen çökellerini keser. Fay üzerinde bir çok sıcak su kaynakları bulunur. Tuzla
bölümünde silisifiye Miyosen birimleri içerisinde yüzeyleyen fay düzlemindeki çizik, çentik
ve kayma olukları fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olduğunu gösterir. Batıya doğru olan
devamında fay tarafından kesilen akarsularda 200-700 metreye ulaĢan sağ yönlü ötelenmeler
belirgindir.
Buna paralel uzanan doğudaki fay parçası ise Miyosen kaya birimleri üzerinde geliĢmiĢ etek
düzlükleri üzerinde çizgisellik oluĢturur. Bu çizgisellik batı ucunda antik bir yerleĢme
yakınından geçerek denize ulaĢır. Çizgisellik boyunca bazı derelerde sağ yönde dirseklenme
izlenir. Hamam deredeki Doğanbey kaplıcasından güneye doğru akan antik bir traverten
kanalında 10 metreye ulaĢan sağ yönde keskin bir dönme izlenir. Ancak, bu çizgisellik
boyunca yapılan dört hendek kazısında Holosen çökellerini kesen bir faya rastlanmamıĢtır.
Söz konusu traverten kanalında yapılan gözlemler ise kanaldaki dönmenin yapının orijina l
geometrisiyle iliĢkili olduğunu göstermiĢtir.
Fayın batı devamında deniz tabanından alınan sismik kesitlerde de Tuzla fayının karadakine
benzer bir geniĢ deformasyon zonu oluĢturduğu ve zondaki fayların deniz dibindeki en genç
çökelleri kestiği anlaĢılmıĢtır. Aynı çalıĢmadaki bulgular fayın doğrultu atımlı olduğunu,
deniz tabanında Doğanbey burnundakine benzer basınç sırtları oluĢturduğunu ve bu zondaki
bazı fayların ters fay bileĢeni taĢıdığını göstermektedir. 6 Kasım 1992 tarihinde Ġzmir-
Doğanbey arasında düĢük hasarlara yol açan bir deprem olmuĢtur Büyüklüğü Ms:6.0 (USGS)
derinliği 14 km olarak belirlenmiĢ olan bu depremin dıĢmerkezi Doğanbey ile Ürkmez
arasında denize rastlarken, artçı Ģokları ise Tuzla fayı üzerinde dağılım göstermektedir. Fay
düzlemi çözümleri depremin sağ yönlü doğrultu atımlı bir kırılma mekanizmasıyla geliĢtiğini
göstermektedir. Bu sismolojik değerlendirmeler yukarıda açıklanan saha bulgularıyla
uyumludur. Depremden hemen sonra yapılan arazi gözlemlerinde bölgede herhangi bir yüzey
deformasyonuna rastlanmamıĢtır. Ancak, elinizdeki bu araĢtırmanın arazi gözlemleri
esnasında yerel halkla yapılan görüĢmelerde Cumalı kaplıcaları yöresinde tarafımızca
haritalanan fay boyunca zeminde bazı kılcal çatlakların geliĢtiği yönünde bilgiler edinilmiĢtir.
Yine Cumalı kaplıcaları bölümünde tam fay çizgisi üzerinde subasman temeli atılmıĢ ancak
inĢaatı tamamlanmamıĢ bir beton temel tabliyesini kesen kırıklar gözlenmiĢ ve yapının 50 cm
yüksekliğinde yarım kalmıĢ duvarlarında 20 cm‟lik sağ yönlü ötelenme ölçülmüĢtür. Yüzey
kırılması geliĢmemiĢ olmasına rağmen bu ötelenme olasılıkla 1992 depreminin etkisiyle
geliĢmiĢ bir yüzey deformasyonu olarak yorumlanabilecek niteliktedir. Denizaltı bölümüyle
birlikte uzunluğu 50 km‟yi aĢan sağ yönlü doğrultu atımlı Tuzla fayı, Ġzmir yakın çevresinin
en önemli aktif tektonik yapılarından biridir. Bu nedenle Ġzmir kenti ve yakın çevresinin
depremselliği açısından önem taĢır. Bölgesel jeolojik verilere göre Tuzla fayı bölgenin
Miyosen paleocoğrafyasını belirleyen ana yapısal unsurlardandır ve bu dönemde Çubukludağ
havzasını batıdan sınırlamaktadır. Aynı araĢtırıcılar tarafından fayın sol yönlü doğrultu atımlı
olduğu belirtilmektedir. Tarafımızca toplanan saha bulguları Tuzla fayının Kuvaterner‟de sağ
yönlü doğrultu atımlı hareket ettiğini göstermektedir. 1992 depreminin fay düzlemi çözümleri
bununla uyumludur. Fayın niteliğine iliĢkin bu iki farklı veri bölgesel neotektonik rejim
içerisinde değerlendirildiğinde Miyosen- Pliyosen zaman aralığında Tuzla fayının sol yönlü
doğrultu atımlı çalıĢmıĢ olduğuna yorumlanabilir. Bölgesel güncel kinematik içerisinde ise
fay Gediz graben sisteminin batı ucunda, bu grabendeki KD-GB yönlü açılmayı sönümleyen
sağ yönlü doğrultu atımlı transfer faylardan biri olarak çalıĢmaktadır. Nitekim GPS verileri
Gediz ve Büyükmenderes grabeni batısında doğrultu atımlı transfer fayların varlığını gösterir.
3.1.7.Seferihisar Fayı
Ġzmir‟in güneybatısında Seferihisar yöresindeki Sığacık körfezi ile Güzelbahçe arasında
uzanır. Sualtı verileri fayın güneye doğru Ege Denizi tabanında devamlılık sunduğuna iĢaret
eder. Önceki araĢtırıcılar tarafından Ġzmir ve Sığacık körfezleri arasındaki fay batısında oluk
Ģeklinde bir morfoloji sunan koridor boyunca Seferihisar fayının dıĢında da bazı faylar
haritalanmıĢtır. Seferihisar fayı, Ġnci ve diğerlerindeki Seferihisar-Yelki fay zonuna karĢılık
gelir. Ocakoğlu ve diğerleri tarafından ise bu fay yakın batısında Urla fayı adıyla ikinci bir
aktif fayın varlığı ileri sürülmüĢtür. Rapor kapsamında Seferihisar fayı dıĢındaki faylar
değerlendirmeye alınmamıĢtır. Seferihisar fayının Sığacık körfezi ile Gülbahçe arasında
karadaki uzunluğu 23km olup, sualtı bölümüyle birlikte fayın toplam 30 km‟lik bir uzunluğa
ulaĢtığı sanılmaktadır. K20D genel doğrultulu olan fay güney yarısında Bornova fliĢine ait
kaya toplukları içerisinde ve alüvyon düzlüklerinde izlenir. Çamlıköy-Güzelbahçe arasındaki
kuzey bölümü ana doğrultudan doğuya saparak Ġzmir fayından ayrılan bir kola uyumlu bir
gidiĢ kazanır. Güzelbahçe yöresinde bu faya paralel Miyosen kayaları içerisinde izlenen bazı
küçük fayların kuzey bloğu aĢağıda olan normal faylar Ģeklinde geliĢtiği gözlenmiĢtir. Çamlı
köyü güneyinde Miyosen ile temel dokunağında yüksek açılı fay düzlemleri boyunca doğrultu
atımlı faylara özgü makaslama yapıları geliĢmiĢtir. Fay düzlemlerinde sağ yönlü doğrultu
atımı belirleyen gözlemler yapılmıĢtır. UlamıĢ köyü yöresi, fayın Kuvaterner çökelleriyle
iliĢkisi ve doğrultu atım morfolojisinin en iyi gözlendiği alanlardandır. Bu kesiminde fay
Pleyistosen ve Holosen yamaç molozu ve yelpazelerini kesmektedir. UlamıĢ köyü yakın
güneyinde fay çizgisi boyunca akarsu yatakları sistematik olarak sağ yönde ötelenmiĢtir.
YaklaĢık 1 km içerisindeki üç dere yatağında 20 ile 100 metre arasında ötelenme değerleri
ölçülmüĢtür. Jeomorfolojik veriler Seferihisar fayının Holosen‟de aktif bir fay olduğuna
yorumlanır. Güney ucundaki sualtı verileri de deniz tabanında fayın en genç çökelleri
etkilediğini göstermektedir. Nitekim, 10 Nisan 2003 tarihinde bölgede meydana gelen
depremin (Mw:5.7) dıĢ merkez lokasyonu ve artçı Ģokların dağılımı fayın Seferihisar
yakınlarındaki bölümüne rastlar. Bu depreme iliĢkin yapılan fay düzlemi çözümlerinden elde
edilen kayma düzlemlerine göre KD-GB doğrultulu olan Seferihisar fayının haritalanan
uzanımına uygun olup, depremin sağ yönlü kırılma sonucu oluĢtuğunu göstermektedir.
Çözümdeki ikinci düzlem olan KB-GD doğrultusunda herhangi bir fay haritalanamamıĢtır.
Depremde herhangi bir yüzey deformasyonu geliĢmemiĢtir. Seferihisar fayının Ġzmir-Ankara
zonu içerisinde Üst Kretase-Paleosen yaĢlı Bornova fliĢiyle temsil edilen bir tektonik zonda
yer aldığı ve Miyosen‟de de aktif olduğuna iliĢkin yorumlar yapılmıĢtır. Sözbilir ve
diğerlerinde ise bu paleotektonik yapının Seferihisar‟dan Balıkesir Bigadiç yöresine kadar
olan kesiminin Üst Miyosen‟de reaktivite kazandığı ve günümüzde 150 km uzunluğunda aktif
bir fay zonu oluĢturduğu ileri sürülmüĢtür. Bu çalıĢmada toplanan bulgular bölgesel kinematik
içerisinde Seferihisar fayının D-B uzanımlı Ġzmir fayıyla bağlantılı bir yapı olduğunu gösterir.
Dolayısıyla bu fay Tuzla fayı gibi Gediz grabeni batısındaki transfer fay demeti içerisinde
değerlendirilir.
3.1.8.Gülbahçe Fayı
Ġzmir körfezi ile Karaburun yarımadasını yapısal ve morfolojik olarak ayıran önemli bir hattır.
Önceki araĢtırmaların çoğunluğunda bu faya iliĢkin bazı bilgiler verilmiĢ ve ĠDSDMP‟da
Karaburun fayı olarak adlanmıĢtır. Daha yeni bir araĢtırmada ismini aldığı Karaburun
yöresinde bu faya paralel çok sayıda sualtı fayı haritalanmıĢtır. Adlama karıĢıklığına yol
açamamak amacıyla karada izlendiği bölümdeki en büyük yerleĢme dikkate alınarak bu
çalıĢmada Gülbahçe fayı olarak yeniden adlanmıĢtır. Gülbahçe fayının karadaki bölümü aynı
adlı körfez ile güneydeki Sığacık körfezi arasında 15 km uzunluğundadır. K-G doğrultulu
olan fayın her iki ucu da sualtınadır. Sualtı bölümleriyle birlikte değerlendirildiğinde fayın
toplam uzunluğu 70 km‟yi bulmaktadır. Fayın karadaki bölümü güneyde Karaburun bloğuna
ait Triyas-Jura-Kretase yaĢlı ayrılmamıĢ kireçtaĢlarında izlenir. Bu kireçtaĢlarında fayın
doğrultusu boyunca yerleĢmiĢ akarsular alüvyon dolgulu çizgisel vadiler oluĢturmuĢtur. Fay
Sığacık körfezi batısındaki K-G uzanımlı çok dik ve çizgisel kıyıyı sınırlandırır. Bu kıyı
boyunca fay olasılıkla kıyıya çok yakın olarak deniz tabanında uzanır. Gülbahçe yöresinde fay
batıda Miyosen birimleri ile doğudaki temel kireçtaĢlarını ayırır ve Kuvaterner çökellerinde
çizgisellik oluĢturur. Körfeze girdiği bölümünde üzerinde bir sıcak su çıkıĢı izlenir. Karada
toplanan bulgular Gülbahçe fayının Kuvaterner morfolojisini denetlediğini ortaya
koymaktadır. Ancak kara bulgularına göre fayın Holosen aktivitesi hakkında kesin yorum
yapılamamaktadır. Buna karĢın sualtı verileri fayın niteliği ve Kuvaterner etkinliği konusunda
daha net veri sağlamaktadır. AĢağıda fayın sualtı bölümlerine iliĢkin yorumlar bu üç
makaledeki sualtı verilerine dayandırılmıĢtır. Güney ucunda fayın kıyı boyunca oluĢturduğu
çizgiselliğin Sığacık körfezindeki sualtı uzanımında genç çökelleri kesen bazı faylar
haritalanmıĢtır. Ancak Sığacık körfezi açıkları doğuda Seferihisar ve Tuzla fay zonlarının
biribirine yaklaĢtığı bu nedenle doğrultu atımlı fayların yoğun olduğu bir alandır. Körfez
tabanında Gülbahçe fayının devamlılığı ve diğer faylarla olan geometrik iliĢkisi net olarak
yorumlanamamaktadır. Bu belirsizlik nedeniyle Sığacık körfezi batısındakli Teke burnu
Gülbahçe fayının güney ucu olarak kabullenilmiĢtir. Kuzeyde ise fay Ocakoğlu ve diğerleri
‟nde Karaburun fayı olarak tanımlanan yapıya karĢılık gelir. Gülbahçe körfezini K-G
doğrultusunda kateden fay Mordoğon‟dan kuzeye doğru KKB-GGD uzanıma döner.
Karaburun açıklarında bu faya paralel çok sayıda baĢka faylar da haritalanmıĢtır. Çoğunluğu
Miyosen ve Kuvaterner yaĢlı sualtı çökellerini kesen bu faylar doğrultu atımlı bir zon
oluĢturur. Sismik kesitlerden bu fayların çoğunluğunun ters eğim atım bileĢene sahip
oldukları yorumlanmıĢtır.
Harita:11
Gülbahçe körfezi kuzeyinde fay Karaburun yükselimi ile Ġzmir körfezinin batı çıkıĢında yer
alan KKB-GGD uzanımlı çöküntü arasındaki keskin morfolojik uyumsuzluğa karĢılık gelir.
Sualtı verileri fayın doğu bloğunda Miyosen ve Kuvaterner yaĢlı sedimanların depolanmıĢ
olduğunu gösterir. Batı blokta ise Sakarya Kıtası içerisinde değerlendirilen Karaburun kuĢağı
kaya birimleri kütlesel yükselimli bir morfoloji sunar . Bu fay zonunun Ġzmir körfezi çıkıĢında
oluĢturduğu K-G genel uzanımlı tektonik koridor Çandarlı-Foça açıklarındaki tektonik
kökenli denizaltı çukurluğuyla bağlantılıdır. Kara bulgularının sınırlı olmasına rağmen Ġzmir
Körfezi çıkıĢında elde edilen sismik kayıtlara göre Gülbahçe fayının deniz tabanını ve en genç
çökelleri kestiği ve fay sarplıkları oluĢturduğunu kesindir . Bu bulgular fayın Holosen
aktivitesini açıklar. Fay zonu boyunca özellikle Karaburun-Foça arası çok sık depremlerin
oluĢtuğu bir bölgedir. Dolayısıyla 70 km‟yi bulan uzunluğuyla Gülbahçe fayı, Ġzmir yöresinin
önemli deprem kaynaklarının biri olarak değerlendirilir. Çoğunluğu sualtında olması
nedeniyle deprem tehlike analizleri için önem taĢıyan fayın geometrik segmentleri hakkında
detay tanımlama yapılamamaktadır. Ancak genel doğrultusunda Gülbahçe körfezinde
meydana gelen değiĢim gevĢeyen bir büklüm veya sıçrama geometrisini iĢaret etmektedir. Bu
geometrisi nedeniyle fay güney ve kuzey olmak üzere iki geometrik segmente ayrılabilir.
Sığacık ve Gülbahçe arasındaki güney segmentin uzunluğu 30 km‟dir. KKB-GGD uzanımlı
kuzey segmenti ise yaklaĢık 40 km
uzunluktadır. Bulgular Gülbahçe fayında doğrultu atımın baskın olduğunu gösterir. Ancak
fayın
Holosen‟deki atım yönüne iliĢkin yorum yapılamamaktadır. Sualtı verileri kuzey segment
boyunca fayın ters bileĢeni de bulunduğunu ve batı bloğun doğu blok üzerine itildiğini
açıklar. Karada yapılan bazı çalıĢmalarda Karaburun bloğu yüzeyinin batıya doğru
çarpılmakta (tiltlenmekte) olduğu ileri sürülmüĢ olup, bu durum Ocakoğlu ve diğerleri
tarafından önerilen ters fay bileĢeni ile uyumludur. Bölgesel morfotektonik deneĢtirmeler
Karaburun yarımadasında kuzey segment batısında kalan bloğunun güneydeki Kıran dağları
platosuna oranla daha yüksekte olduğunu gösterir. Güney segment boyunca ters fay bileĢenine
yorumlanabilecek veri toplanamamıĢtır. Bölgesel morfotektonik yapı ve fayın genel
geometrisi içerisinde fayın kuzey segmenti boyunca izlenen sıkıĢmalı bileĢen fayın sağ yönlü
doğrultu atımlı olabileceğini düĢündürmektedir. Ancak, bu konuda daha detay bulgulara
gereksinim vardır.
3.1.9.Gümüldür Fayı
Ġzmir‟in güneybatısında Gümüldür ile Özdere beldeleri arasında uzanır. Genç ve diğerlerinde
Ortaköy fayı olarak tanımlanmıĢtır. K55B genel doğrultusunda uzanır ve güneybatıya bakan
bir yay geometrisi sunar. Haritalanabilen uzunluğu 15 km‟dir. Tavan bloğu batıda yer alan
normal bir faydır. Kıyıya paralel uzanan fay KuĢadası Körfezi ile doğusunda temel kayaların
oluĢturduğu kütlesel yükselim arasında keskin bir morfolojik uyumsuzluk oluĢturur. Fayın
taban ve tavan blokları arasındaki görünür yükselti farklılıkları 300 metreyi aĢar. Ortaköy-
Özdere arasına rastlayan güney bölümünde fay tek çizgi Ģeklindedir ve Menderes masifine ait
metamorfik kayaları keser. Fay düzlemi 40°-60° arasında batıya eğimlidir. Ortaköy yöresinde
fay düzlemine alüvyon yelpazeleri yaslanır ve yelpazelerin yüzeyinde taban blok yönünde
geriye doğru yüzey çarpılmaları seçilebilmektedir. Gümüldür-Ürkmez yöresinde ise kabaca
üç parçadan oluĢan fay BKB doğrultusuna döner. Bu kesiminde fay Miyosen ve temel kayalar
içerisinde izlenen KD-GB uzanımlı fayları keser. Zonda yer alan kuzeydeki parça çakıltaĢı ve
kumtaĢlarından oluĢan Miyosen yaĢlı Ürkmez formasyonu içerisinde izlenir. Fay boyunca bu
birim içerisinde hidrotermal alterasyon zonları geliĢmiĢtir. Gümüldür yöresinde en güneydeki
parça hava fotoğraflarından haritalanmıĢ çizgiselliğe karĢılık gelir. Hava fotoğraflarında
alüvyon yüzeyinde bu çizgisellik boyunca morfolojik eğim kırıklıkları belirgindir. KuĢadası
körfezinin genel morfotektonik yapısını sınırlandırmıĢ olması ve Kuvaterner morfolojisini
etkilemesi nedeniyle Gümüldür fayı olasılı diri olarak değerlendirilmiĢtir. Fayın kuzeybatı
ucunda Tuzla fayı uzanır. Özdere güneyinde KuĢadası körfezi kıyıları fay boyunca çok sarp
bir morfoloji sunar. KuĢadası körfezinin kuzeyinde deniz tabanında kıyıya yakın kabaca
Gümüldür fayının uzanımıyla aynı doğrultuda bir normal fay haritalanmıĢtır. Aynı çalıĢmada
körfezin derin bölümlerinde bir seri normal fayın varlığına iĢaret edilir. Bu sismik kesitlere
göre sualtı fayları Kuvaterner çökellerini kesmektedir. Deniz ve kara verilerinin ortak yorumu
KuĢadası körfezi kuzeyinde kabaca BKB-DGD uzanımlı Gümüldür fayının da dahil olduğu
bir normal fay sisteminin varlığını göstermektedir.
3.1.10.Gediz Graben Sistemi Fayları
Gediz grabeni doğuda Sarıgöl ile batıda Manisa ve KemalpaĢa arasında D-B genel
uzanımında yaklaĢık 150 km uzunluğundaki normal fay sistemine bağlı olarak ĢekillenmiĢtir.
Doğudan batıya doğru geniĢleyen graben tabanı Neojen ve Kuvaterner yaĢlı çökellerle
kaplıdır. Grabenin güney kenarını boydan boya sınırlandıran düĢük açılı sıyrılma
(detachment) fayı sistemin ana yapısal unsurudur. Grabenin güney kenarında ana sıyrılma
fayına kabaca paralel uzanan bir seri sintetik ve antitetik fay bulunur. Sıyrılma fayının
antitetik yapıları ise grabenin kuzey kenarını sınırlandırır. Salihli doğusunda BKB-DGD
uzanımlı olan graben Salihli‟den batıya doğru geniĢler ve çatallanarak kollara ayrılır.
Gölmarmara, HalitpaĢa, Manisa ve KemalpaĢa kolları bunlardan en belirgin olanlarıdır. Bu
kollar normal faylarla biri birinden ayrılan blokların oluĢturduğu adadağlarla birbirinden
ayrılmaktadır. Anadolu‟nun en önemli sismojenik zonlarından olan Gediz grabeninin
batısındaki faylardan kaynaklanabilecek depremler Ġzmir ve çevresindeki yerleĢmeleri
etkileyecek konumdadır. Bu nedenle Gediz grabeninin Ġzmir‟e yakın konumda olan Turgutlu
batısındaki fayları araĢtırma kapsamında incelenmiĢtir. Gediz grabeni batı ucunda yer alan
faylar grabenin KemalpaĢa ve Manisa kollarını oluĢturur. Manisa kolu doğu ucunda Turgutlu
fayının KB devamlılığı Ģeklinde izlenen Manisa fayına bağlı olarak ĢekillemiĢtir. KemalpaĢa
kolundaki aktif yapıların baĢlıcaları ise graben ana sıyrılma fayı, KemalpaĢa fayı ve bir
transfer yapısı olan Dağkızılca faylarından oluĢur.
3.1.11.Gediz Grabeni Ana Sıyrılma Fayı (Batı Bölüm)
Gediz grabenin güney kenarı düĢük açılı bir sıyrılma (detachment) fayı tarafından
sınırlandırılmıĢtır. Salihli bölümünde Çamköy sıyrılma fayı olarak tanımlanmıĢ olan bu fay,
Sarıgöl-AlaĢehir arasında 150 km uzunluğunda sürekliliği olan bir yapıdır. Bu fay Gediz
graben sisteminin ana yapısal elemanı olup sistem içerisindeki kompleks ikincil yapıları
oluĢturan sintetik ve antitetik yapılar fayın tavan bloğu üzerinde geliĢmiĢtir. Graben
sistemindeki tüm ikincil yapıların oluĢumunda rol oynaması ve Batı Anadolu‟nun neotektonik
dönemdeki açılmalı kinematik evriminin anlaĢılmasında özel bir önem taĢıması nedeniyle bu
çalıĢmada Gediz Grabeni Ana Sıyrılma Fayı adlaması tercih edilmiĢtir. Bu fay Sarıgöl-
KemalpaĢa arasında D-B genel uzanımlı güneye bakan geniĢ bir kavis oluĢturur. AlaĢehir
bölümünde KB-GD uzanımlı fay Salihli-Turgutlu arasında D-B gidiĢlidir. Turgutlu batısında
ise BKBDKD doğrultusuna dönen fay en batı ucunda sağ yönlü doğrultu atımlı bir transfer
yapısı olan KD-GB uzanımlı Dağkızılca fayına bağlanır . Fay, Menderes masifinin
metamorfik kayaları ile graben içerisinde yer alan Miyosen-Günümüz kayalarını ayırır. Batı
ucunda Miyosen-Pliyosen yaĢlı çökel kaya topluluklarını keser.Güncel morfotektonik yapısı
içerisinde grabenin taban dolgusu Geç Pliyosen-Günümüz zaman aralığında depolanmıĢ
çökellerden oluĢur. Gediz grabeni sıyrılma fayı düĢük açılı bir normal fay olup kuzeye
eğimlidir. D-B genel uzanımında fay kendi içerisinde büklümlü bir gidiĢ sunar. Deprem
potansiyelinin değerlendirilmesi açısından fayın geometrik veya deprem segmentlerine iliĢkin
herhangi bir değerlendirme mevcut değildir. Genel doğrultusundaki değiĢimlere göre fay
doğu, orta ve batı olmak üç ana geometrik bölüme ayrılabilir. Doğudaki iki bölüm bu
araĢtırma kapsamı dıĢındadır. Bu çalıĢmada, fayın D-B genel uzanımından BGB-DKD
doğrultusunda 30°‟lik yön değiĢtirmenin gerçekleĢtiği Turgutlu yöresi orta ve batı bölüm
arasındaki sınır kabul edilmiĢtir . Bu sınır aynı zamanda grabenin Manisa ve KemalpaĢa
kollarına ayrıldığı bir alandır. Turgutlu batısında Gediz sıyrılma fayı Çatalköprü-Kurudere
köyleri arasında 27 km uzunluğundadır. Bu bölümünde fay K70D genel doğrultuludur.
Bağyurdu ile Çatalköprü arasında kalan kesiminde kuzeydeki tavan blokta sintetik ve antitetik
faylardan oluĢan ikincil yapılar izlenir. Yiğitler köyü batısında ana faydan ayrılan kolda ise
KemalpaĢa fayı dıĢında tavan blokta ikincil yapılar izlenmez. Yiğitler-Çatalköprü arasında
Pliyo-Kuvaterner çökelleri ile metamorfik temel kayalar arasında dokunak oluĢturan fay
düzleminin eğimi 12°-18° arasında değiĢir. Bu bölgede fay kavisli bir gidiĢ sunar. Kavisli
gidiĢ içerisinde
kuzeye içbükey olduğu kesimlerinde topografyada sırtları, dıĢbükey olduğu kesimlerde ise
vadi tabanlarını izler. Ören‟den batıya doğru fay düzlemi düzenli bir Ģekilde yüksek açı
kazanmaya baĢlar. Düzlemindeki bu eğim değiĢimine bağlı olarak fayın uzanımı da doğudan
batıya doğru doğrusallık kazanır. Ören-Yukarıkızılca arasında fay Pleyistosen yaĢlı alüvyon
yelpazeleri ile taban bloktaki metomorfik kayaları ayırır. Bu kesiminde fay düzleminin
ortalama eğimi 20-25°‟dir. Fay düzlemine yaslanmıĢ Kuvaterner yelpazelerinde güney yönde
10-15°‟lik yüzey eğimlenmeleri geliĢmiĢtir. Yukarıkızılca batısında sıyrılma fayı güneydeki
Mahmutdağı yükselimini oluĢturan Miyosen kayaları ile Kuvaterner çökelleri arasında
dokunak oluĢturur. KemalpaĢa-Torbalı karayolunun geçtiği en batı ucunda ise Miyosen
kayaları içerisinde izlenir. Bu karayolunu kestiği bölümünde fayın düzlem eğimi 25- 32°
arasında değerler sunar ve düzlemdeki 10-15°‟lik yan yatımlı çizikler sağ yönlü oblik bileĢeni
gösterir. Proje alanında Gediz grabeni sıyrılma fayı Pliyokuvaterner çökellerini keser ve
güncel morfolojiyi denetler. KemalpaĢa fayı ile birlikte grabenin batısısındaki iki ana aktif
faydan birini oluĢturur. Sıyrılma fayı batı ucunda Dağkızılca transfer fayına bağlanır. Bu
sıyrılma fayı Gediz grabeninin ana yapısı olup grabendeki güncel açılma bunun üzerinde
gerçekleĢmektedir. Dolayısıyla bölgenin en önemli sismojenik unsurunu oluĢturur.
3.1.12.Dağkızılca Fayı
KemalpaĢa ilçesi güneyi ile Torbalı arasında uzanır. Gediz grabeni sistemine bağlı sağ yönlü
doğrultu atımlı bir transfer fayıdır. K70°D genel doğrultulu ve toplam 27 km uzunluğundadır.
Kabaca biri birine paralel üç parçadan oluĢur. En batıda Karaağaç-Menderes (Cumaovası)
arasındaki bölümü Neojen ve Kuvaterner yaĢlı birimler arasında morfolojik çizgisellik
Ģeklinde izlenir. Kurudere-Ayrancılar arasında kalan 20 km uzunluğundaki bölümü diri fay
olarak haritalanmıĢtır. Fayın bu bölümü iki parçadan oluĢur. Kurudere-Kırıklar köyleri
arasında 13 km uzunluğundaki parça K65D doğrultusundadır. Bu fay doğu ucunda 35°‟lik bir
büklüm yaparak Gediz grabeni sıyrılma fayına birleĢir. Büklümüm hemen batısında Miyosen
kaya birimleri içerisinde fay boyunca geniĢ bir ezik zon geliĢmiĢtir. Doğrultu atımlı
makaslama yapılarının izlendiği bu bölümde çakıltaĢlarındaki yüksek açılı fay
düzlemlerindeki çizik ve ondülasyonlar yatay yönde olup fayın sağ yönlü doğrultu atımını
gösterir. Faya paralel vadilerde erozyon süreçlerinin etkin oluĢu nedeniyle fayın Holosen
aktivitesine iliĢkin bulgulara sınırlıdır. ViĢneli ve Kırıklar köyleri arasında ise fay Miyosen
çökelleri ile Nif dağı yükselimini meydana getiren temel kayalar arasında dokunak oluĢturur.
Bu kesimi boyunca fay sarplıkları belirgindir. ViĢneli-Ayrancı arasındaki fay parçası 13 km
uzunluğundadır. Miyosen ve temel kayalarda çizgisellik oluĢturur. Fay boyunca uzamıĢ sırtlar
ve doğrultu atımı gösterir drenaj örgülenmesi belirgindir.
Dağkızılca fayı Gediz graben sistemi batısında Seferihisar ve Tuzla fayları gibi Ege açılma
tektonik rejimi içerisindeki transfer yapılarından biridir. Bulgular fayın aktif olduğuna iĢaret
etmektedir. 31 Mart 1928 Torbalı depreminin (M:6.5) hasar dağılımı bu fayın batı yarısında
yoğunlaĢmaktadır. ġekil 33‟te sunulan haritadaki eĢ hasar eğrilerinin uzanımı Dağkızılca
fayının genel doğrultusuyla tam bir uyumluluk göstermez. Hasar dağılımı, Torbalı
yöresindeki Kuvaterner birimlerinin harita dağılımına uygun bir geometri sunar. Bölgedeki
Kuvaterner çökelleri akarsu ve bataklık ortamında depolanmıĢ gevĢek Holosen çökellerinden
oluĢur. Deprem esnasında sıvılaĢmaya bağlı zemin yenilmelerinin geliĢtiği rapor edilmiĢtir.
Bu alüvyon düzlüklerinde yeraltısuyu seviyesi yüksektir. Dolayısıyla 1928 depreminin
Dağkızılca fayından kaynaklandığı ancak hasar dağılımında yerel zemin koĢullarının
belirleyici olduğu sonucuna varılmıĢtır.
3.1.13.KemalpaĢa Fayı
Gediz grabeninin batısında Bağyurdu ile Ulucak arasında uzanan diri fay KemalpaĢa fayı
olarak adlanmıĢtır. Toplam 24 km uzunluğunda olup uçlarında kuzeye içbükey olan fayın
genel doğrultusu K75D‟dur. KemalpaĢa fayı doğu ucunda Gediz grabeni sıyrılma fayından
ayrılan bir normal fay Ģeklinde baĢlar. Fay boyunca güneydeki sıyrılma fayı önünde geliĢmiĢ
graben dolgusu kesilir. Orta ve doğu kesiminde Pliyo-Kuvaterner graben çökelleri ile Holosen
alüvyon yelpazelerini ayırır. KemalpaĢa batısında ise Nif dağının temel kayaları ile Holosen
yelpazeleri arasında morfolojik uyumsuzluk oluĢturur. En doğu ucuna rastlayan Ören
yöresinde, birleĢtiği sıyrılma fayının düzlem eğimi ortalama 12-15°‟dir. Arazide
gözlenememiĢ olmasına rağmen morfolojisi ve çizgisel gidiĢi bu sıyrılma fayının tavan
bloğunda sintetik bir yapı konumundaki KemalpaĢa fayının daha yüksek açılı olduğunu
gösterir. Fay boyunca Holosen yelpazeleri kesilmiĢ ve tepe kesimleri güney blokta askıda
kalmıĢtır. Taban blokta bu yelpazeleri oluĢturan akarsu yataklarında tektonik kökenli taraçalar
geliĢmiĢtir. Armutlu-KemalpaĢa arasındaki çok taze fay sarplıkları tarihsel dönemlerde
geliĢmiĢ depremlerle ilgili mikro-morfolojik yapılar olarak tanınır. Batı ucunda fay
KemalpaĢa kent yerleĢmesini KB-GD yönünde boydan boya kateder. Fay Ulucak yöresindeki
iki küçük fay parçası ile sonlanır.
3.1.14.Manisa Fayı
Manisa Fayı Gediz grabeninin kuzeybatı kolunda yer alan normal bir faydır. Turgutlu ile
Manisa batısındaki Muradiye arasında yaklaĢık 40 km uzunluğundadır . K65B genel gidiĢli
olup geniĢ büklümlerden oluĢan kavisli bir uzanım sunar. Turgutlu-Manisa arasında fay K45
genel doğrultusunda uzanan tek bir çizgisellikten oluĢturur. D-B doğrultusunu kazandığı
Manisa batısında ise bir seri normal faydan oluĢan zonal yapı kazanır. Manisa fayı Gediz
grabeninin orta kesiminde graben tabanındaki Holosen dolguları ile güneydeki Pliyo-
Kuvaterner çökelleri arasında yer alan Turgutlu fayının batı devamını oluĢturur. Turgutlu fayı,
batı ucunda D-B genel doğrultusundan saparak Manisa fayının doğrultusuna döner.
KemalpaĢa çayı bölümünde 45°‟lik bir büklüm bu iki fayı ayıran geometrik sınır kabul
edilmiĢtir. Kuzeybatıya doğru sağ yönlü bu büklümün iki fay arasındaki bir aktarım
rampasına karĢılık gelmesi muhtemeldir.Manisa fayı keskin bir büklümle birbirinden
ayrılabilen doğu ve ve batı olmak üzere iki segmentten oluĢur. Doğu segmenti KemalpaĢa
çayı ile Manisa kenti arasında uzanır. Bu segment 15 km uzunluğunda ve K45B
doğrultuludur. Segment doğu ucuna rastlayan Çobanisa-KemalpaĢa çayı arasında Pliyo-
Kuvarterner-Holosen çökelleri arasında genel morfolojide sarplıklarla tanınır. Çobanisa
yöresinde taban (batı) bloktaki Pliyo- Kuvaterner yelpazelerinin tabakalalarında batıya doğru
5-10°‟lik eğimlenmeler izlenmiĢtir. Çobanisa‟dan kuzeye doğru önce Miyosen çökellerini
keser ve daha sonra ise Spil dağı kütlesini meydana getiren Mesozoyik kireçtaĢları ile
Holosen çökelleri arasında dokunak oluĢturur. Burada fay düzlemine yaslanan yamaç
molozlarında açılmıĢ yarmalarda taze fay düzlemleri yüzeylemiĢtir. Fay zonunda kireçtaĢları
içinde çok sayıda fay izlenmiĢtir. Ancak, ana fay düzlemi yamaç molozu-kireçtaĢı
dokunağında yer almaktadır. Bu yarmalar boyunca ana fay düzlemi K45B gidiĢli olup düzlem
eğimi 55-60°KD‟yadır. Düzlem üzerinde oluk ve çizikler pür normal faylanmayı gösterir.
Ana düzlem üzerinde yamaç molozlarında breĢik bir zon geliĢmiĢtir. Bu yarmalardan
kuzeybatıya doğru gidildiğinde fay bir büklüm yaparak K60B doğrultusuna döner. Tarım
iĢletmeleri tesisleri ile Manisa arasında ana fay düzlemi kireçtaĢları ile Holosen yelpazeleri
arasında çok dik kireçtaĢı Ģevleri Ģeklinde izlenir. Düzleme yaslanan yamaç molozları ve
tavan bloktaki kireçtaĢlarında çok sayıda fay geliĢmiĢtir. Açılan yarmalarda ana fay
düzleminin ortalama eğimi 45-50° ölçülmüĢtür. Kavisli gidiĢli ana faydan tavan ve taban blok
yönünde çok sayıda ikincil fay ayrılır. Ġkincil fayların bazılarında sağ ve sol yönlü oblik
bileĢeni gösteren yan yatımlar izlemiĢtir. Fay düzlemine yaslanan Holosen yelpaze ve yamaç
molozları fay tarafından kesilir. Fay tarafından kesilen bazı büyük yelpazelerin tepe kısımları
tavan blokta askıda kalmıĢtır. Yelpazelerin yüzeyinde birkaç metrelik topografik farklıkları
olan taze fay sarplıkları belirgindir. Bunların faydaki tarihsel depremlerde geliĢtiği
sanılmaktadır. Tavan bloğunda Spil dağından beslenen dereler faya dik kanyon vadilere
gömülmüĢlerdir. Yine bazı akarsular boyunca fayın Holosen aktivitesini yansıtan tektonik
kökenli taraçalar yaygındır. Fay boyunca açılmıĢ olan yarmalarda taze fay düzlemleri açığa
çıkmıĢtır. Düzlemlerdeki oluk ve çizikler düĢeydir. Yarmaların üst seviyesindeki
kireçtaĢlarında karstik erime süreçleriyle fay düzlemi aĢındırılmıĢtır. Ancak bu aĢınmıĢ
kireçtaĢlarında fay dikliğinin mikromorfolojisi basamaklı bir yapı sunar. Bu basamaklar
olasılıkla fayın tavan bloğunda yükselmeyi gösteren paleosismolojik kayıtlarlardır.Söz konusu
fay dikliği üzerinde farklı yükseltilerde dizilmiĢ mağara ağızları da Kuvaterner‟de tavan
bloktaki tektonik yükselmeye iĢaret eden verilerdendir. Manisa fayının batı segmenti kentin
doğusu ile batıda Gediz nehri arasında yaklaĢık 20 km uzunluğundadır. Bu segment 3 km
geniĢliğe ulaĢan bir zon içerisinde birbirine paralel fay parçalarından oluĢur. Doğu
kesimindeki faylar D-B genel doğrultusunda kuzeye bakan geniĢ yay geometrisi sunar. Batı
bölümdeki fayların genel doğrultuları ise K55B‟dır. Segmentin en batısını oluĢturan parça ise
K-G doğrultusunu kazanır.
Güneydeki fay temel kayaların oluĢturduğu topografik yükselimleri kateder. Sık orman örtüsü
nedeniyle bu fay yeri yaklaĢık haritalanmıĢtır. Fayın düzlem eğimi ortalama 50°‟dir. Manisa
kent yerleĢmesinin Spil dağı eteğine rastlayan kesimlerini boydan boya kateden kuzeydeki fay
ise genelde temel kayalar ile Holosen çökelleri arasında izlenir. Batı ucunda Miyosen
birimlerini keser. Hava fotoğraflarında güncel alüvyon yelpazelerinin fay tarafından kesilmiĢ
olduğu kesimlerde fay sarplıkları belirgin olarak seçilebilmektedir. Ancak, saha çalıĢmaları
esnasında yoğun kent yerleĢmesi nedeniyle faya iliĢkin bulgular toplanamamıĢtır. Segmentin
Keçili-Akgedik köyleri arasında kalan batı kesimi KB-GD genel doğrultusunda uzanır.
YaklaĢık 2 km geniĢliğinde zonal bir yapı sunan bu bölgede faylardan en güneyde yer alanı
ana fay niteliğindedir. Kayapınar-Akgedik arasında uzanan ana fay kavisli bir gidiĢe sahiptir.
Ana fay boyunca Kayapınar bölümünde 78°, Emlakdere‟de 55° Gürle‟de ise 42° düzlem
eğimleri ölçülmüĢtür. Bu ölçümlerde düzlem üzerindeki çiziklerde izlenen 20-70° arasındaki
yan yatımlar Manisa fayının bu kesiminde sağ yönlü doğrultu atımlı bileĢen oblik bir nitelik
kazandığını gösterir. Bazı kesimlerinde sağ yönlü atım daha baskındır. Ana fay kuzeyinde
KB-GD ikincil faylar çizgisel gidiĢli olup kısa boyludur. Bunun kuzeyinde yer alan diğer
faylar ise doğrusal gidiĢli olup 47-58° arasında değiĢen düzlem eğimleri ölçülmüĢtür. Bu
faylar Mesozoyik kireçtaĢları ile Miyosen ve Holosen çökelleri arasında izlenir. Bunlardan
Kayapınar-Emlakdere arasında uzanan fayın kuzeyinde geliĢmiĢ alüvyon yelpazesinde taban
blok yönündeki yüzey tiltlenmesi çok belirgindir. Bu fay boyunca açılmıĢ taĢ ocaklarında fay
düzlemi yüzeylemiĢ ve yelpazeleri oluĢturan yamaç molozlarında Holosen
deformasyonlarının izleri net olarak izlenebilmiĢtir. Emlakdere-Akgedik arasında biri birine
paralel uzanan faylar ise yelpaze çökelleri ve Gediz Nehrinin taĢkın ovası düzlüğündeki taze
fay sarplıkları ile mikromorfolojide çok belirgindir. Bu taze fay sarplıkları tarihsel
dönemlerde fayın bu bölümünde yüzey faylanmasıyla sonuçlanmıĢ büyük depremlerin
meydana geldiğini belgeler. Gediz ovasının sonlandığı Muradiye yöresinde KD-GB
uzanımında doğrultu atımlı faylar haritalanmıĢtır . Bu faylar sol yönlü doğrultu atımlıdır.
Bağyolu ile Gediz nehri arasındaki bu fay zonu toplam 8 km uzunluğundadır. Manisa fayının
batı segmenti Akgedik yöresinde K-G doğrultusuna dönerek sonlanır ve adı geçen doğrultu
atımlı fay zonuna çok yaklaĢır. Bu doğrultu atımlı fay zonu tarafımızca Manisa fayıyla
bağlantılı bir transfer yapısı olarak değerlendirilmiĢtir. Yukarıda açıklanan bilgiler Manisa
fayının diri bir tektonik yapı olduğunu ve Holosen‟de fay boyunca düĢey doğrultuda önemli
ölçüde yerdeğiĢtirmeler gerçekleĢmiĢ olduğunu açıklar. Tarihsel ve aletsel dönem kayıtlarına
göre Manisa kenti ve yakın çevresi ağır hasarlara yol açan çok sayıdaki büyük depremden
etkilenmiĢtir. Bu depremlerden hangisinin Manisa fayından kaynaklandığı, fay üzerinde
depremlerin oluĢ sıklığı ve fay üzerinde meydana gelmiĢ en son büyük depremin hangi tarihte
gerçekleĢtiği konusunda bilgi yoktur. Bu bilgiler detay paleosismoloji çalıĢmalarıyla elde
edilebilecektir. Manisa kent yerleĢmesi fay tarafından boydan boya katedilmektedir. Fayın
batı kesimi ise sanayi yatırımlarının yoğun olduğu bölgelerdir. Bulgular fay üzerinde
meydana gelebilecek depremlerde önemli ölçüde yüzey deformasyonlarının geliĢeceğini
göstermektedir. Bunedenle Manisa fayı öncelikli olarak paleosismoloji çalıĢmalarının
gerçekleĢtirilmesi zorunlu
faylardan biridir.
4.AFETLER
4.1. Heyelan ve Çığlar
Ġzmir Ġli‟nde, çığ olayı riski sadece ÖdemiĢ, Bozdağ‟da bulunmaktadır. Bu nedenle; zararların
azaltılması ve oluĢabilecek olaylarda hızlı müdahale edilebilmesi için il genelinde Çığ Uyarı
Birimi oluĢturulmuĢ ve Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı Afet Ġsleri Genel Müdürlüğü‟ne
gönderilmiĢtir.Zaman zaman meydana gelen heyelan ve kaya düĢmesi olaylarının en
önemlileri aĢağıda yer almaktadır.
Afet Türü: Heyelan Yılı: 1977 Yeri:Kadifekale
2200 adet konut etkilenmiĢ, 885 afetzede hak sahibi ilan edilmiĢ, hak sahibi afetzedeler
B.Çiğli, Buca- Esentepe‟deki afet konutlarına yerleĢtirilmiĢtir. Bu ailelerin afet bölgesindeki
evleri yıktırılmıĢtır.
Afet Türü: Kaya Düsmesi Yılı:1971 Yeri:Asansör
80 adet konut etkilenmiĢ, 46 afetzede hak sahibi ilan edilmiĢ, afetzedelerin Esentepe-
Üçkuyular semtindeki afet konutlarına 1972 yılında nakilleri sağlanmıĢtır. Bu ailelerden
33‟ünün afet bölgesindeki evleri yıktırılmıstır.
Afet Türü:Heyelan Yılı:1981 Yeri:Gürçesme 3505-3559 Sokaklar
Birkaç konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.
Afet Türü:Heyelan Yılı:1983 Yeri:Gürçesme Ferahlı Mah.
Afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.
Afet Türü:Çökme Yılı:1986 Yeri:Göztepe 119/1 sok.
Ġstinat duvarı bina inĢaatı temel hafriyat sırasında çökmüĢ olup, belediyesince
istinat duvarı yeniden yapılmıĢtır.
Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri:Altındağ Çamkule Mah.
7 adet konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.
Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri:Gültepe Millet Mah.
6 adet konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir
.
Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri: Narlıdere Ilıca-Đnönü Mah
Afet mahalli sınırları Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı elemanlarınca kroki halinde
tespit edilmiĢ olup belediyesince bu alana inĢaat izni verilmemektedir.
Afet Türü:Heyelan Yılı:1980 Yeri:Yesilyurt-Limontepe
Afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.
Afet Türü:Heyelan Yılı:1978 Yeri:BalçovaK.Oğlu Mevkii
Bu alan bos olup, afet bölgesi ilan edildiğinden Belediyesince insaata
kapatılmıĢtır.
Afet Türü: Kaya DüĢmesi Yılı:1981 Yeri:Bayraklı Çiçek Mah.
Yapılan etüt çalıĢması neticesi hazırlanan rapor gereği için Belediyesine
gönderilmiĢtir.
4.2.Seller
Ġzmir ilinde sağanak türü yağıslar sıklıkta olmakta, bunun sonucunda gerek
altyapı eksikliğinden, gerek kanal tıkanmalarından veya diğer yapısal
bozukluklardan zaman zaman sel baskını olayları meydana gelmektedir. Bu
olaylardan kayıtlara giren ve genel hayatı etkileyenler asağıda yer almaktadır.
Kiraz Çatak Köyü 1.9.1986 Su Baskını Binaların nakli kararlaĢtırılmıĢtır.
Bergama-Sarıdere 1.9.1986 Su Baskını Köyü
Ödemis-Hamamköy 8.1.1981 Su Baskını 2 konut hasar görmüĢ.
Bayraklı Çay Mah 1991 Sel Baskını Gerekli önlemlerin alınması için ilgili belediye
uyarılmıĢtır.
Ġl Merkezi 13–14.11.1991 Sel Baskını 265Konut hasar görmüĢ Valilikçe Afet Ġsleri
Genel Müdürlüğünden 200 milyon TL. ödenek temin edilerek selden zarar görenlere
dağıtılmıĢtır.
KarĢıyaka-Çiğli 01.11.1995 Su baskını
4.3.Orman, Otlak ve Sazlık Yangınları
Ġzmir Orman Bölge Müdürlüğü‟nün faaliyet sahası 2 509 336 ha. Olupbunun %41‟i ormanla
kaplıdır (975 005 ha) . Bitki örtüsü, arazi yapısı ve iklim koĢullarının özelliklerinden dolayı
orman yangınlarına karsı birinci derecede hassas bir bölgedir. almaktadır.
Yangınlarım Nedenleri
Bitki Örtüsünün Özellikleri
Ormanların % 49‟u iğne yapraklı, % 45‟i yapraklı, % 6‟sı makidir. Yangınlar daha çok
sahillerde, yerlesim alanları çevresinde ve 500 m. Rakıma kadar olan mevkilerde çıkmakta
olup, buralarda asli orman ağacı kızılçamdır. Ormanlar genel olarak genç ve ağaç boyları kısa,
dipten itibaren dallı ve yangına hassas maki elemanları ile kaplı durumdadır. Bütün alanlar
yaz basında kuruyan ot ve çayır tabakası ile kaplıdır.
Arazi Yapısı
Ormanlar 1200 m rakımın altında bulunmakta olup, tehlikeli alanların tamamına yakın kısmı
kıyı Ģeridindedir. Vadiler boyunca denizden esen rüzgarlara açıktır. Arazinin çok kıymetli
olması nedeniyle ormanlar sırtlar ve dere içleri gibi engebeli arazilerde yer almaktadır.
4.4.DEPREM
Deprem tehlike değerlendirmelerinde kaynak fayların yapısal özellikleri ve nitelikleri ile
bunlardan kaynaklanan depremlerin sismolojik özellikleri iki temel veri grubunu oluĢturur.
Sismolojik veriler aktif fayların fayların tanımlamasında da kullanılan temel bilgilerdir.
Önceki bölümlerde Ġzmir yakın çevresindeki deprem kaynaklarının coğrafik dağılımı, yapısal
özelikleri, nitelikleri ve aktivitelerine iliĢkin toplanan jeolojik ve jeomorfolojik bilgiler
sunulmuĢtur. AĢağıda ise bölgedeki son ikibin yıl içerisinde meydana gelmiĢ tarihsel ve
aletsel dönem depremleri hakkında özet bilgiler verilmektedir.
4.4.1.Tarihsel Dönem Depremleri (1899 ve öncesi)
Ġzmir ve yakın çevresi, Doğu Akdeniz‟de tarihsel çağlarda pek çok uygarlığın hüküm sürdüğü
bir bölge olması nedeniyle tarihsel dönem deprem kayıtlarının en fazla olduğu
bölgelerimizden biridir. Kayıtlar, Ġzmir kent merkezi ve yakın çevresindeki çoğu yerleĢmenin
tarihsel dönemde çok sayıda depremden etkilendiğini ortaya koyar. Son ikibin yılda kent ve
yakın çevresinde yıkıcı hasar yapan büyük depremler Şekil‟de sunulmuĢtur. Kayıtlar, Ġzmir
kentinin çoğu depremden etkilenmiĢ olmasına rağmen özellikle bazı depremlerde çok büyük
hasarların meydana geldiğini göstermektedir.
4.4.2.Aletsel Dönem Depremleri (1900-Günümüz)
1900‟lü yılların baĢından itibaren “Aletsel Dönem” olarak adlandırılan ve günümüze kadarki
dönemi içeren zaman dilimi içerisinde Ġzmir ve yakın çevresini etkileyen çok sayıda deprem
meydana gelmiĢtir. Ġzmir kenti merkez olmak üzere yaklaĢık 50 km yarıçaplı bir daire
içerisinde kalan alanda son yüzyılda meydana gelen 13 depremin magnitüdü 4‟ten büyüktür.
Bu depremlerin bazıları bölgede can kaybı ve maddi hasarlara neden olmuĢtur. Son yüzyılda
meydana gelen depremler içerisinde en büyük deprem 31 Mart 1928 tarihli Torbalı
depremidir (M: 6.5). Bu deprem çok geniĢ bir alanda etki yapmıĢ , 2000‟den fazla ev yıkılmıĢ
yada hasar görmüĢtür. Ġzmir güneyinde meydana gelmiĢ 6 Kasım 1992 depreminin büyüklüğü
ise Mw: 6.0‟dır. 2003 yılında meydana gelmiĢ Urla depremi (Mw:5.7) ise Seferihisar‟da az
hasara yol açmıĢtır. Bu haritalardan da anlaĢılabileceği gibi Ġzmir kent yerleĢmesi orta
büyüklükte de olsa çevresinde farklı alanlarda oluĢan bu depremlerden etkilenen bir coğrafik
konumdadır.
4.4.3.DEPREM SONUÇLAR
Ġzmir kenti merkez olmak üzere yaklaĢık 50 km yarıçaplı bir alanda elde edilen sonuçlar:
Ġzmir kenti ve yakın çevresinde deprem kaynağı olabilecek onüç adet fay
Vardır. Bu faylar, aktiviteleri açısından diri fay, olasılı diri fay ve çizgisellik olmak
üzere üç kategoriye ayrılmıĢtır. Bu gruptaki faylar Ġzmir, Tuzla, Gülbahçe,
Seferihisar, Manisa, KemalpaĢa, Dağkızılca ve Gediz Grabeni ana sıyrılma fayının batı
bölümüdür. Diri fay kategorisinde faylar bölgede yüzey yırtılmasına yol
açabilecek, yıkıcı özellikte büyük deprem üretme potansiyeli en yüksek olan faylardır.
Menemen fay zonu ile Güzelhisar ve Gümüldür faylarının Kuvaterner aktiviteleri belirgindir.
Olasılı diri faylar bölgesel deprem tehlike değerlendirmeleri açısından deprem potansiyeli
ikinci derecede önemli tektonik yapılarıdır.
Bölgesel güncel kinematik içerisinde Gediz Grabeni ana sıyrılma fayı, KemalpaĢa
fayı,
Manisa fayı ve Dağkızılca fayı Gediz Graben sistemi içerisindeki normal faylardır. Bu graben
batısına rastlayan Ġzmir yöresindeki fayların nitelikleri ve dağılımı bölgedeki güncel
deformasyonun esas olarak doğrultu atımlı faylarla karĢılandığını göstermektedir. Ġzmir fayı
bu deformasyon sürecinde K-G gerilmeyi karĢılayan bir tektonik yapıdır. Doğrultu atımlı
faylar KD-GB, K-G ve KB-GD doğrultularında uzanır. Ġzmir körfezi tabanında,Uzunada-Foça
arasında uzanan sol yönlü doğrultu atımlı fay dıĢında kalan diğer doğrultu atımlı fayların
çoğunluğu sağ yönlüdür. Gülbahçe fayı kuzey bölümde ters fay bileĢene sahiptir ve bu
sıkıĢmalı zon Karaburun bloğunun saat yönünde rotasyona uğraması ile iliĢkilendirilmiĢtir.
Diri ve olasılı diri olarak haritalanan normal faylardan uzunlukları 15 km ve daha fazla
olanlarda meydana gelebilecek maksimum deprem büyüklüklerinin Mw: 6.0 ve daha yüksek
olması büyük olasılıktır. Doğrultu atımlı faylardan ise uzunlukları 30-35 km‟nin üzerinde
olanların bölgede yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük deprem üretebilecek kaynaklar
oldukları sonucuna varılmıĢtır. Daha kısa uzunluklardaki fayların ise orta büyüklükte
depremlere kaynaklık etmesi muhtemeldir.
Ġzmir fayı, Manisa fayı ve KemalpaĢa fayı yerleĢme yoğunluğu
yüksek kent merkezlerini kat eder. Bu faylar üzerinde Holosen‟de yüzey deformasyonu ile
sonuçlanmıĢ eski deprem sarplıkları belirgindir. Bu faylarda yüzey yırtılmasıyla
sonuçlanabilecek büyük depremlerde fay çizgisi boyunca yüzeyde fiziksel deformasyonların
geliĢmesi beklenir. Dolayısıyla, bu yerleĢmelerde fay çizgisi boyunca oluĢacak hasarların,
depremin sarsma etkisi (yer ivmesi) yanında yüzey deformasyonlarından kaynaklanabileceği
bir gerçektir.
Ġzmir kent yerleĢmesinin büyük çoğunluğu körfez çevresindeki delta düzlükleri
üzerindedir. Her ne kadar bu çalıĢmanın kapsamında olmasa da bu deltaları oluĢturan
çökellerin yeraltı suyu seviyesi yüzeye yakın pekiĢmemiĢ alüvyonlardan oluĢtuğu
bilinmektedir. Yakın çevre faylarından kaynaklanabilecek büyük depremlerde bu alüvyon
alanlarda zemin büyütmesi, sıvılaĢma, körfez kıyıları boyunca ise yanal yayılmaların
geliĢmesi beklenilen bir sonuçtur.
Ġzmir Körfez Kullanımı
Balıkçılık, turizm, yerleĢim, endüstri, ticaret ve birçok faaliyetin en yoğun Ģekilde yaĢandığı
körfez ve kıyı bölgesinde dengeli ve sürdürülebilir bir yaralanma Kıyı Alanları Yönetimini
uygulamakla mümkün olabilir. Bu bağlamda yapılacak isler; Kıyı bölgelerinin doğal,
ekolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve tarihi özelliklerini belirlemek amacıyla arastırmalar
yapılmalı, envanterler oluĢturulmalıdır. Kıyı ve deniz ortamında yer alabilecek limanlar,
sanayi alanları, kentsel yerleĢmele , balık çiftlikleri, doğal koruma alanları, tarım alanları,
tarihi sit alanlarına iliskin sektörel talepleri ve tercihleri yansıtan master planlar ekolojik
önceliklerle hazırlanmalı ve kıyı bölgesi planlamasına veri olusturması sağlanmalıdır.
Kıyı bölgesini etkileyen ulasım tercihlerine kısıtlamalar getirilmeli, çevre duyarlı ulasım
teknolojileri biçimleri veya yürüme alıskanlığını destekleyici sistemler kullanılmalıdır.
Kıyı bölgesi kavramı içinde yer alan mekanların tanımı önemlidir. Kıyı mekanı yalnızca kıyı
ve sahil seridi gibi kısıtlı alanlardan olusmaz. Denize ve kıyıya etki yapan faaliyetlerin yer
aldığı karasal alan veya denizin etkisinin devam ettiği bölge yeni bir etkilenme alanı
kavramını gündeme getirmektedir. Kıyı bölgesi, kıyı sahil seridi ve kıyı etkilenme alanı
olarak yeniden
tanımlanmalıdır.
Kıyı faaliyetlerinin eğilimleri belirlenerek (balıkçılık, turizm, tarım vb.) sektörler bazında
koruma kullanma ilkeleri doğrultusunda tedbirler uygulamaya geçirilmelidir. Sürekli izleme
ile kirlilik kontrolü yapılmalıdır. Kıyının kentsel toprağa dönüsümü engellenmelidir.
Kentsel arazi kullanımında karsımıza çıkan bir sorun da çevre düzeni planlarının olmayısıdır.
Çevre Düzeni Planları, konut, sanayi, tarım, turizm gibi farklı alan kullanım taleplerinin
yoğunlaĢtığı ve onunla bütünlesen kırsal alanların birlikte olusturdukları çevresel bütünlüğü
olan alanlarda düzenlenirler.
Çevre düzeni nazım planları, kendinden daha ayrıntılı ölçeklerde düzenlene ve doğrudan
uygulamayı yönlendirmek amacıyla hazırlanan imar planları ve yerel planlar ile sürekli
karĢılıklı iletiĢim durumunda ve aynı planlama bütünü içinde yer alarak kentsel yerleĢimler
için düzenli ve dengeli bir geliĢme sağlayıp, değerli tarım toprakları ile su kaynaklarını
koruyup geliĢtirme yönüyle kentsel
arazi kullanım için önem taĢımaktadır.Kentlerin kontrolsüz yayılması, aynı zamanda kentsel-
kırsal çevre ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır. Kontrolsüz gelismeden ötürü
konut, su, kanalizasyon ve kamu hizmetleri kent halkına getirilememektedir. Kentler
genellikle en verimli tarım toprakları üzerinde kurulması ve gelismesi toprağın gereksiz
kaybına yol açmaktadır.
5.DOĞAL VERĠLERĠN DEĞERLENDĠRMESĠ
Doğal Veriler Açısından Ġzmir
Ġzmir ilinde var olan iklim koĢullarına bakıldığında, il alanı içindeki her bölümde yıl boyu
belirlenen iklim özelliklerinin tüm canlı türleri açısından yasamı olanaklı kıldığı, sahip olunan
iklim özellikleri nedeniyle tarımın pek çok türünün ekonomik açıdan verimli yapılabilir
olduğu görülmektedir. Ġzmir il sınırları içinde kalan alanların tümüyle birinci derece deprem
bölgesi içinde kaldığı, Ġlin Gediz Grabeni ile Büyük Menderes Grabeni gibi ülkemizin iki
önemli çizgisel yapısı üzerinde konumlanmıĢ olduğu görülmüĢtür. Ġlin sahip olduğu
jeomorfolojik yapının, farklı yükseklikler ve yönlenmelerle özellikle tarımsal süreklilik ve
çeĢitlenme açısından önemli olanaklar yarattığı,jeomorfolojik geçmiĢin, karasal iklimle deniz
ikliminin bir arada yaĢanabildiği denize dik uzanan dağlar arasında verimli alüvyon ovaların
oluĢumunu sağladığı, ovaların ve dağların sunduğu farklı olanaklar nedeniyle, iki unsurun
geçiĢ alanlarında konumlanmıĢ yerleĢim dizilerinin oluĢtuğu görülmektedir.Her ne kadar
günümüzde suları azalmıĢ, yaz aylarında tümüyle kurur hale gelse de il sınırları içinde
bulunan üç akarsu havzasında (Bakırçay, Gediz ve Küçükmenderes) verimli tarım alanlarının
bulunduğu, yerleĢmelerin bu havzalarda akarsu sistemlerine koĢut sıralandığı görülmektedir.
BaĢlangıçta, yerleĢimlerin can suyu olan akarsuların zaman içinde bu yerleĢimler tarafından
kurutulması ve kirletilmesi, Ġzmir‟in ve bölgesinin çevre düzeni planı kararları açısından
temel sorunsallarından biridir. Doğal göller açısından oldukça zengin olmayan Ġzmir‟de var
olan az sayıda göl ve çevresindeki geliĢmeler de planlama aĢamasının sorunsallarındandır.
ÖdemiĢ Gölcük‟te gerek tarımsal sulama amacıyla suyun çekilmesi ve gerekse göl çevresinde
artan yapılaĢmalar aynı zamanda doğal sit alanı olan bölgede koruma-kullanma dengesi
konusunda kapsamlı bir çalıĢmayı zorunlu kılmaktadır. Ġzmir ilinin toprak yapısına
bakıldığında; arazilerin tarımsal faaliyetlere uygun alanlarının aslında son derece sınırlı
olduğu görülmektedir. Bu durum, özellikle ilde toprak oluĢum faaliyetlerinin yavaĢ olması,
toprakların oluĢtuğu jeolojik ana materyallerin çoğunun ayrıĢmaya karsı dirençli olması,
topoğrafik özellikler, toprak sığlığı, etkili toprak derinliği, erozyon, taslılık, kayalılık gibi
birçok nedenden dolayı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, son derece sınırlı olan, oldukça iyi ve
seçkin tarım arazilerinin mutlak korunması gereklidir. Tarıma elveriĢli araziler olarak
nitelendirilmeyen, VI ve VII sınıf arazilerin büyük oranlarda olmasına rağmen, bu alanların
ilin iklim özellikleri bakımından zeytin tarımına elveriĢli olması gözden kaçırılmamalıdır.
Sulu tarım yapılan alanlarda yılda 3 ürününün alınması, dolayısıyla ilde yüksek tarımsal su
kullanımı söz konusudur. Son yıllardaki iklim değiĢiklikleri, barajlardaki su yetersizlikleri ve
hızla azalan yeraltı su kaynakları önemli sorunları birlikte getirmektedir. Su kullanımı
konusunda oluĢturulması gereken politikalar da planlamanın sorunsallarındandır. Ġzmir gerek
karasal ekosistemler, gerek sulak alan ekosistemleri ve gerekse kıyı ve deniz ekosistemlerinin
bulunması nedeniyle ekolojik açıdan zengin illerdendir. Ġl sınırları içinde bulunan Bayındır-
Ovacık-Arpadağ Ormanları, Bozdağ, Nif Dağı ve Manisa ile sınır oluĢturan Spil Dağı, karasal
ekosistemler açısından hassas alanlardır.Bu alanlarda, mevcut ekosistemlerin bozulmasını
engelleyecek önlemlerin geliĢtirilmesi planlamanın temel sorunsallarından biri olmalıdır.
Gediz Deltası, Ramsar Alanı olarak ilan edilmiĢ, ülkemiz ve dünya açısından koruma altına
alınmıĢ önemli sulak alan ekosistemlerinden biridir. Gediz Irmağı‟nda yaĢanan kirlenme ve
Ġzmir kentinden kaynaklanan kirlenmeler ile verimli Gediz Ovası‟nı sulamaya yönelik
geliĢtirilen baraj projeleri, sulak alan ekosistemi açısından en önemli tehditler olarak öne
çıkmaktadır. Grek sanayi ve gerekse konut amaçlı yapılaĢma baskısının da planlama
aĢamasında değerlendirilmesi gerekmektedir.Foça kıyıları, adalar ve Karaburun Yarımadası
kıyıları, nesli tehlike altındaki türlerden olan Akdeniz Foku‟nun yasam alanlarıdır. Foça
Kıyıları‟nın bir bölümü Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak koruma altına alınmıĢsa da, sınır
dıĢında kalan alanlarda Akdeniz Foku‟na zarar verecek geliĢmelerin engellenmesi zorunludur.
Karaburun Yarımadası, gerek iklim koĢulları, su sorunları ve gerekse ulaĢımında
yaĢanan konfor sorunları nedeniyle önemli ölçüde korunmuĢ doğal alanlardandır. Ancak
sahip olduğu doğal koĢullar, kısıtlılıklar ve sorunlar nedeniyle, Yarımada köylerinde
boĢalma sürmektedir. Plan kararlarının oluĢturulması sürecinde, bir yandan
Yarımada‟nın doğal yapısını koruyacak, köylerin yaĢanabilir olmasını sağlayacak
özendirici kararlara gereksinim vardır. Ancak, alınacak özendirici kararların yazlık nüfus
yüklemesine neden olması tehlikesine karsı gerekli önlemlerin de plan kararlarıyla
geliĢtirilmesi zorunludur.Ġzmir‟in kıyı alanlarında giderek artan su ürünleri üretim
alanları, ekonomik getirisi ile yerel yasam kalitesinin yükselmesine katkı sunarken, diğer
yandan denizde ve kıyılarda önemli çevre sorunlarının yaĢanmasına neden olmaktadır. Su
ürünleri üretim yerlerinin yer seçimi, kapasitesi ve alınması gerekli önlemler de
planlamanın
sorunsalları arasında yer almalıdır.
Kaplıcalar- Ilıcalar
1)Balçova Kaplıcaları: Agamemnon kaplıca merkezinde 435 yataklı ve 3 yıldızlı konaklama
tesisleri hizmet vermektedir.624 yataklı ve 4 yıldızlı yeni konaklama tesisleri ise 1994 yılında
hizmete açılmıĢtır. Kaplıca otelleri aynı zamanda kent otelleri olarak da kullanılmaktadır.
Termal su sehri nitelikleri taĢıyan bu kaplıca merkezinde küvet ve havuz banyosu, masaj, ısın,
fizik
tedavi ve beden eğitimi gibi uygulamalar yapılmaktadır. Kaplıca suyu romatizma, kalp ve kan
dolaĢımı, eklem ve kireçlenme sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel rahatsızlıklar gibi hastalıklara
olumlu etki yapar. Su sıcaklığı 62-80 derece olup klorür, bikarbonat, sodyum ve kalsiyum
bileĢiminden oluĢmaktadır.
2)Bayındır Ilıcaları: Bayındır‟ın kuzeydoğusunda Turgutlu yolu üzerinde 8 km uzaklıktaki
Ergendi ılıcası, Dereköy kaplıcasından olusmaktadır. Birbirlerine 15 dakikalık uzaklıkta
bulunan kaplıcalardaki su sıcaklığı ortalama 40 santigrat dolayındadır. Kükürt ve sodyum
hidrokarbonat ihtiva eden kaplıcaların daha çok romatizma ve deri hastalıklarının tedavisinde
basarılı olduğu belirtilmektedir. Ziyaretçi konaklamaları için altyapı yetersizdir.
3)Bergama Kaplıcaları: Bergama ve çevresinde değisik hastalıklara iyi gelen, çamurlu
özellikte kaplıcalar, su kaplıcaları, sifalı içmeler bulunmaktadır.
4)Mahmudiye Ilıcası: Suları 26 derece sıcaklıkta bulunan ılıcada radyoaktivite oranı
yüksektir. Sodyum açısından zengin olan ılıcada kalsiyum yoktur. Bu nedenle köylüler
tarafından çamasır suyu olarak da kullanılmaktadır. Cilt hastalıklarına faydalı olduğu
bilinmektedir.
5)Pasa Ilıcası: Bergama‟ya 20 km uzaklıktaki Pasa köyündedir. Ziyaretçilerin daha çok
baraka ve çadırlarda konakladığı ılıcanın sıcaklık ve madensel tuzlar yönünden fakir olan
suları banyo olarak kullanılır. Kronik romatizma, gıda metabolizması bozukluğundan ileri
gelen gut, diabet, sismanlık, yaslılıktan ileri gelen düskünlük halleri, böbrek ve kadın
hastalıklarında da bu sulardan yararlanılmaktadır.
6)Geyiklidağ Ilıcası: Bergama ile Kozak bucak merkezinin arasında yer alan ılıca etrafında
konaklama tesisleri bulunmamaktadır. Bu nedenle yakın yerlesimlerde bulunanlar ılıcanın
sıcak ve kükürtlü sularından, özellikle kronik iltihap sendromlarının tedavisinde ve üst
solunum yollarının kronik iltihapları refritlerinde kullanılır.
7)Güzellik Ilıcası: Bergama „ya 4 km uzaklıkta bulunan Güzellik ılıcası kubbeli ve iki
mermer havuzlu bir kaplıcaya sahiptir.1986 yılında yeni bir bakım ve onarıma alınan
konaklama tesisleri ile sirin bir tatil imkanı yaratan kaplıca su sıcaklığı 35 derece
dolayındadır. Sodyum bikarbonat ve sülfat bulunan kaplıca suyunun romatizma, nefralji kalp
hastalıkları, nevresteni, dimağ yorgunlukları ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca
kaplıcaların yağlı ve seboraik deriler üzerinde güzellestirici bir etkide bulunduğu yaygın bir
kanıdır. Hatta bu anlamda, tarihte Kleopatra‟nın da Bergama‟yı ziyaretinde bu kaplıcada
yıkanarak güzellestiği rivayet edilir. Kaplıca suyunda 1,5 eman değerinde oldukça yüksek
radyoaktivite bulunmaktadır.
8)Kaynarca-Dikili Kaplıcası: Dikili‟nin 10 km doğusunda bulunan Kaynarca etrafında
konaklama elverisli tesis bulunmamaktadır. 3 km çapında ve ortasında çok sıcak sular
kaynayan sazlı bir bataklıktır. Deri ve kadın hastalıkları tedavisinde kullanılmaktadır. Suyun
ısısı 42-64 derecedir.
9)Menemen-Deniz Ilıcası: Menemen‟in kuzeybatısında Aliağa Çiftliği bucak merkezinin 15
km batısındadır. Sular bir mağranın içinde kaynamaktadır. Kayaların eski dönemlerde
yontularak kaynağın doğal bir hamam içinde kalması sağlanmıstır. Travmatik nedenlere bağlı
kaynaması gecikmis kırıklar, kemik sisteminin erimesi, kan dolasımı bozuklukları ve benzeri
gibi
rahatsızlıklar bu sularda tedavi edilmektedir.
10)Çesme Ilıcaları: Ġzmir-Çesme yolu üzerinde ve Çesme‟ye 5 km uzaklıkta deniz kıyısında
bulunan Ilıcalar plajı ve ılıcası aynı yerde olan, dünyanın en ilginç ve zor bulunur
ılıcalarından biridir. Suların sıcaklıgı 55 derecedir. Klorür, sodyum, magnezyum bromür ve
florür bilesimine sahiptir. Banyo ve içme kürleri için elverislidir. Romatizma, kalp ve kan
dolaĢımı kadın sinir ve
kas yorgunluğu, sinirsel rahatsızlıklar ve göz hastalıklarına olumlu etki yapar. Çesme kaplıca
merkezinde 420 yataklı ve 4 yıldızlı, Turban termal oteli ile 1030 yataklı ve 4 yıldızlı
Altınyunus deniz termal ve tatil merkezi hizmet halinde bulunmaktadır. Bu kaplıca ve deniz
termal merkezinde küvet ve havuz banyoları, masaj, ısın, fizik tedavi ve beden eğitimi gibi
uygulamalar
yapılmaktadır.
11)Çesme-Sifne Kaplıcası: ÇeĢme ılıcalarının 5 km kuzeydoğusunda bir yarımada üzerinde
bulunur. Suyu sodyum klorür ve kalsiyum ihtiva eder. Kaplıca sıcaklığı 38 derece,
radyoaktivite oranı ise 5.3 emandır. Rasitizm, romatizma ve deri hastalıklarına yararlıdır.
12)Urla Ġçmesi: Ġzmir-Çesme yolunun hemen solunda ve Ġzmir‟e 42 km uzaklıktadır. Kaynak
suları Heykelli kaynak ve Kayadibi olmak üzere iki yerden çıkıs yaparlar. Kaynak suları bol
verimlidir. Suyun sıcaklığı 22 derece olup, klorür, sodyum, kalsiyum, magnezyum ve sülfatlı
bir bileĢime sahiptir. Urla içme suları mide ve barsak, karaciğer safra kesesi rahatsızlıkları
gibi
hastalıklara olumlu etki yapar
6.KĠRLĠLĠK
SWOT ANALĠZĠ
GÜÇLÜ YÖNLER
1.Türkiye'nin en büyük doğal yaĢam parkı olan Sasalı Doğal YaĢam Parkı'na sahip olunması.
2.Türkiye'nin kapasitesi en büyük ileri biyolojik atık su arıtma tesisine sahip olunması.
3.Arsenik arıtımında baĢarılı arıtma tesislerine sahip olunması.
4.Yeni transfer istasyonları kurularak düzensiz depolama alanlarının atık dökümüne
kapatılması.
5.Geri kazanım-geri dönüĢüm gibi atık değerlendirme projelerinin uygulanıyor olması.
6.Yeni katı atık bertaraf tesisinin kurulmasına yönelik çalıĢmaların baĢlaması.
7.Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanmıĢ Ambalaj Atıkları Yönetim Planı'na sahip
olunması.
8.Hava kirliliği ölçüm alanının geniĢletilmesine yönelik çalıĢmalar yapılması .
9 .Tı b b i at ı k yönet i m p l a n ı n ı n hazırlanmaya baĢlanması.
10.Su kaynaklarının kullanımına yönelik çalıĢmaların baĢarılı olarak yürütülmesi.
11.Talep eden kamu kurumları ve STK'lara ücretsiz fidan verilmesi.
12.Ġzinli hafriyat toprağı ve inĢaat yıkıntı atıkları depolama alanlarına sahip olunması.
13.Eğitim ve projeler yoluyla organik tarımın teĢvik edilmesi.
14.Fidan alımlarının kooperatiflerden temin edilmesiyle üre t i c i l e r i n desteklenmesi.
alanlar için oluĢturulan iletiĢim ve çözüm ekiplerine sahip olunması.
16.Yüzen çöplerin toplanması için çöp gemisinin olması.
17. Zengin doğal, tarihi ve kültürel kaynakların bulunması
18.Rüzgar enerjisi açısından ülke potansiyelinin büyük bölümüne sahip olunması ve bunun
yatırım potansiyeli yaratması
19. Jeotermal enerjide dünyada besinci sırada olan ülkemizin toplam potansiyeli içinde büyük
paya sahip olunması
20 .Evsel ısınma ve sanayide kullanılan yakıtların kalitesine sınırlama getirilmesi ve
kullanılan yakıtların denetlenmesi
21. Sanayi ve evsel ısınmada doğalgaza geçilmesi
22 .Körfez‟deki kirliliği önlemek amacıyla Büyük Kanal Projesi kapsamında 2000 yılında
devreye giren Arıtma Tesisi‟nin varlığı
23. Ġzmir kıyılarının, Akdeniz fokuna yasama, beslenme ve üreme alanı oluĢturması
24. Birçok kus türüne ev sahipliği yapılması
25. Yaban hayatı koruma alanlarının bulunması
26. Geri dönüĢüm ve atık yönetimi konusunda teknik kapasitenin bulunması
27. Çevre konusunda çalıĢan üniversitelerin ve araĢtırma merkezlerinin bulunması
28. Orman varlığının Türkiye‟ye göre fazla olması
ZAYIF YÖNLER
1.KiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarının dünya ortalamasının altında olması.
2.Tek düzenli depolama alanı olan Harmandalı Düzenli Depolama Alanı'nın yerleĢim alanı
içerisinde kalması ve kullanım ömrünün azalması.
3.Düzensiz depolama alanlarının çevreye olumsuz etkisinin olması.
4.Geri kazanılabilir atıkların diğer atıklardan ayrı olarak kaynağında ayrıĢtırılmasının
yetersizliği.
5.YeĢil alanların sulanmasında artezyen suyundan yeterince faydalanılmaması.
6.Atık yönetimi konusunda kurumlar arası iĢbirliğinin eksik olması.
7.Hafriyat ve moloz atıklarının toplanması ve bertarafı ile ilgili yetersizliklerin yaĢanması.
8.Zoonozlarla mücadelede ilgili kamu kurum ve kuruluĢları ile koordinasyon eksikliği.
9.Su ürünlerinde aĢırı avlanma yapılması, örgütlenme ve denetim yetersizliği
10. Orman ve mera olarak değerlendirilmesi gereken alanların tarım arazisi, yapılaĢma,
turizm, maden ve tas ocakları gibi ekonomik faaliyetler amaçlı kullanılması
11. Endüstriyel faaliyetlerden dolayı bazı ilçelerde tarım alanlarının yok olma tehlikesi
bulunması
12. Enerjide dıĢa bağımlı olunması
13. OSB'lerde atık yönetimi konusunda ciddi eksiklikler olması
14. Su kaynaklarının yetersiz olması
15. Arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun payının düĢük olması ve bazı ilçelerde klorlama,
depolama hizmetlerinin eksik olması
16. Kanalizasyon altyapısında eksiklikler olması
17. Deniz kirliliği sorunu olması
18. Katı atık bertarafı konusunda kapasitenin ve atık depolama altyapısının yetersiz olması
19. Atık çamur bertarafının yetersiz olması
20. Sanayi tesislerinin kent içi hava kalitesini olumsuz etkilemesi, atıklar açısından sorunlu
olması
21. Gediz Havzası‟nın çoğunlukla endüstriyel, tarımsal; Bakırçay Havzası'nın tarımsal;
Küçük Menderes Havzası‟nın evsel ve tarımsal faaliyetlerden dolayı kirleniyor olması
22. Sanayide suyun yeniden kullanım oranının düĢük olması
23. Çevre yönetim sistemlerinin kullanım oranının düĢük olması
24. Tehlikeli atık konusunda firmaların bilgi yetersizliği, bilgisi olan firmalarda ise depolama
sorunu, tehlikeli atık geri kazanımı için kullanılan lisanslı geri kazanım tesislerinin yeterli
kapasiteyi sağlayamaması
25. Tüm havzalarda kirlilik kontrolünün yetersiz olması
26. Bilinçsiz ve kontrolsüz gübre ve tarım ilaçları kullanılması
27. AĢırı sayıda açılan yer altı kuyu suları nedeniyle Küçük Menderes su seviyesinin gittikçe
düĢmesi
28. Verimli orman alanları bakımından Türkiye ortalamasının altında olunması
29. Ġzmir ormanlarının birinci derece yangına hassas ormanlardan oluĢması
30. Hava kirliliği ölçüm istasyonlarının yetersiz kalması
31. Yeterli sayıda atık su arıtma tesisi bulunmaması
32. Endemik türleri içeren nitelikli alanların herhangi bir koruma statüsüne sahip olmaması
FIRSATLAR
1.Ġzmir'in yenilenebilir enerji kaynaklarına (rüzgar, güneĢ, jeotermal vb.) sahip olması.
2.Çevre dostu teknolojinin yaygınlaĢması.
3.Çevre projeleriyle ilgili teknik bilgi ve desteğin alınabileceği üniversitelerin olması.
4.Halkın çevre ile ilgili konularda duyarlılığının yüksek olması.
5.Kentin coğrafi konumu ve iklim yapısı.
6.Kentin organik tarım alanlarının ve verimli topraklarının olması.
7. Avrupa pazarına coğrafi açıdan yakın olunması
8. Yenilenebilir enerji sektörünün ulusal ve uluslararası alanda öncelik kazanması
9. Çevre il ve ilçelerde altyapı ve arıtma tesislerine yönelik yatırımların artırılması
10. Organik tarımın geliĢmesiyle toprak kirliliğinin azalacak olması
11. Avrupa Birliği ve ulusal yenilenebilir enerji politikalarının yerli, ucuz ve temiz enerjiyi
destekliyor olması
TEHTĠTLER
1.Küresel ısınma ve yangınlar.
2.YeĢil alan olarak değerlendirilecek arazilerin yetersizliği.
3.Su kaynaklarının sınırlı olması.
4.Suyun ve su kaynaklarının kullanımında gerekli duyarlılığın gösterilmemesi.
5.Körfezin akıntılara kapalı olması, bazı alanların sığ olması.
6.Trafiğe çıkan araç sayısının hızla artması.
7.Sanayicilerin tehlikeli atıklarını değerlendireceği tesislerin yetersiz olması.
8.Kaçak moloz dökümleri.
9.Evsel atıklar ile ambalaj atıklarının çöpe karıĢık atılması.
10.YeĢil alanların kullanımında gerekli hassasiyetin gösterilmemesi.
11.Kent merkezinin topografik yapısının (çanak Ģeklinde) hava ve gürültü kirliliğine olumsuz
etkisinin olması.
12.Ġzmir'in liman kenti olması nedeniyle oluĢan deniz kirliliği.
13.Geri dönüĢüm tesislerinin kurulu olduğu alanların yetersiz olması.
14.Erozyonun neden olabileceği olumsuzluklar.
15.Kentin göç alması.
16.Tarımsal faaliyetlerin yol açtığı su kirliliğinin olması.
17.Kentte gemi söküm tesisinin bulunması.
18.Diğer illerdeki altyapı eksiklikleri ve tedbirsizlikler sonucu oluĢan çevresel kirlilik(Gediz
Nehri).
19.Toprak yapısının değiĢken olması.
20. Denizlerin kirlenmesinin su ürünleri için risk oluĢturması
21. Küresel ısınma ve iklim değiĢikliği yaĢanıyor olması
22. Körfez‟deki iyileĢme sürecini olumsuz etkileyen bazı kirlilik girdilerinin devam etmesi
23. Gediz havzasına diğer illerden evsel atıklar ve sanayi atıkları gelmesi
24. Sanayi tesislerinin yerleĢim merkezlerine yakınlığının çevresel tehditler oluĢturması