Çoluk Çocuk 11. sayı

69
ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Upload: goekhan-agzikara

Post on 06-Apr-2016

249 views

Category:

Documents


9 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Page 2: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

EKİM 2014

SAYI: 11

YAZARLAR

Gökhan Ağzıkara

Tuba Levent

Mustafa Uslu

Ercan Tuna

Gülnur Çelik

Feyza Gök

Kapak Tasarımı Ceyda Çolak’a aittir.

Çoluk Çocuğun bu sayısı KÖTÜ RUHLARA adanmıştır.

E-mail adresimiz : [email protected]

Blog adresimiz: colukcocukfanzin.blogspot.com

Facebook sayfamız :Facebook/Çoluk Çocuk Fanzin

Başlarken

Page 3: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Mevsim geçişlerini tatlı bir heyecana büründüren bu hızlı bu soğuk kalabalığın içinde yazıyorum olan biteni. Çoluk Çocuğun ikinci sonbaharından bir selamla, merhaba…

İki ay öncesinde yağmurlu bir Eskişehir gününde bir masanın etrafında bir grup insan. Temmuzun getirdiği soğuk bir yalnızlıktı dizesini çöpe atan, ağustosu kucaklayan bir mevsim. O günden bu güne gelmiş bir konu: Kıskançlık…

Biz yine ve yeniden elinize aldığınız bu fanzini hazırlamaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Keyifli, soru işaretleri bırakan okumalar dileriz…

Page 4: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

3

Page 5: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

VOGULAR AKŞAMÜSTLERİ

I

Biliniz, küfeler içinde sirayetini taşırdısiyam kediler arasında

bir akşamüstü, “vogular” bir akşamüstü…

ki mührünü bastı geceay parmaklığında

yüzüme sular çarptı.

neredeydi, babilin asma bahçeleri ?

II

taverna. Şarkılar arasında dolananmaviş kadın. Göğsünde büyüyen

bir yumuşak G.delindikçe uçurumlara yol açan

sessizlik.

biliniz ki, ölüm de geçer buralardansu ile birlikte...

Gökhan Ağzıkara

4

Page 6: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

EMLYN’E MEKTUPLAR II

Öyle ya sorsalardı seni bana, nasıl tarif edebilirdim

bilmiyorum, bir yol bir iz var mıydı sana ulaşan? Konuştuğunu

gören duyan olmuş muydu acaba? Kimse anlamış mıydı

ilaçlarımı almadığım zamanlarda gördüğümü seni? Hadi

Emlyn, uzun zaman oldu uğramayalı buralara… Eskisi kadar

da sık yazmıyorsun artık, ne olurdu bir kere de aklımın başında

olduğu zamanlarda çıksan karşıma, ne olurdu bırakıp gitmesen

dört duvar arasında bedenimi, eskir miydi üstüm başım, uzar

mıydı saçım sakalım sen burada olsan şimdi? Gül kokusu

kalırdı elimde, belki biraz anasona bulanırdı odamız, en çok da

mor şamdanda yanan mum ışığına kahkahalarımız karışırdı

belki. Dudaklarımız soğuk kış günlerindeki sarardı da birbirini

bize de ısınmak kalırdı ateşinde.

Yavaştan yaz bitiyor buralarda, yoksun gecelerdir. Eski

şarkıları dinleyerek içiyorum yine sahili gören balkonumda.

Ne zaman yazmayı bıraktığını da hatırlamıyorum Emlyn, bu

aralar o kadar güzelim, o kadar aklıselim bir deliyim. Bırak

biraz da böyle deneyeyim…

Ercan Tuna

5

Page 7: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

dosya kon

6

Page 8: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

7

Page 9: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

KISKANMAK

Hayatın iki kutbu güzellik ve çirkinlik….

Kim ne anlam yükler bu sözcüklere bilinmez fakat bir insanın inşasında kavramların ne kadar tahripkar olabildiğini görmek mümkün bazenleri. İnsanın kendine aynada rastlaması bile sözcüklerin ona değdiği yer kadar acıtamaz canını, bir kelime bütün bir hayata bütün bir dünyaya içten içe kor bir hınçla doldurabilir insanı. Kimse kelimelerden kaçamaz, kelimelerin ona dokunduğu yerlerden de. İşte böyle bir tahribatın öyküsü” Kıskanmak”. Kötücül düşüncelerin hakimiyeti, narsist bir kıskançlığın devinimi.

İki kardeş, Seniha ve Halit… Ama özünde Halit hayatı boyunca Seniha için bir düşman, içinde defalarca kabuk bağlayan ve tekrar açılan yara, mutlu olduğu her evrede nefret edilecek bir yabancı. “Keşke Seniha da senin kadar güzel olsaydı oğlum” diye anımsanan kulak yırtan bir hatıra cümlesi. Kimse Seniha’nın yerinde olmak istemezdi isteyemezdi.

Ve bu iki kardeşin öyküsüne dahil olan Nüzhet ve Mükerrem, hayranlık uyandırıcı şımarık bir genç ve onun evli aşığı yani Halit’in karısı, sonu ölüme uzanan ama asla gerçek bir aşk olmayan tutkular ve tatminlerden oluşan bir zaman kaybı.

8

Page 10: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Birbirinin içinde yaşanan birbirinin nedeni aynı zamanda da sonucu olan hayatlar. Bir öfke nöbeti sonrası gibi sakin bir mutsuzluk hali, acıya susamışlık ve kendinin de başkalarının da çöküşünü görmeye hazır sükun bir bekleyiş.

Kim bilir belki de hayat gerçekten insanın içinde filizlenmeyi bekleyen mutsuzluklarla sürüp gidiyordur. Mutluluk mutsuzluğu derinden hissedince oluşan o tada verilen isimdir belki. Seniha da adım adım izini sürüyordu kardeşinin mutsuzluğunun, o mutsuz olmayınca başka yollarını açıyordu huzursuzluğun, ona açtığı yollardaki kimselere de acımıyordu, hatta kendine bile, çirkin yaradılışına kötülüğü eklemek belki de bir tamamlanma evresiydi. Bu yüzden hiç gocunmuyordu adımlarından kararlarından.

Belki de öyküsü yazılabilecek milyonlarca trajedinin arasında pek soğukkanlılardan bir tanesi “Kıskanmak”… İç içe sürüp giden ama tüm merhamet eylemlerinden yoksun bir hayat uzantısı. Kimsenin bahsini dahi edemeyeceği bir Habil ile Kabil yansıması. Okurken dudakları titreten bir intikam düşkünlüğü fakat sonucunda yalnızlığa mahkum bir çirkinlik. Biraz da kavramların öyküsü galiba Kıskanmak, hani insanların üzerine giydirilen onlarla bir anılan ve onlar tarafından hissedilen çoğu kötücül kavramların… Şöyle bir rastlayınca kavramlara satırlarda insan korkmuyor değil onlardan bilakis onların böylesine derin olmasından…

Tuba Levent

9

Page 11: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

10

Page 12: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

BAY HEATCLİFF’İN MEKTUBU

Henüz altı yaşındayken sekiz tane daha kardeşim vardı. Bunlardan beş tanesi benden büyüktü. Nitekim üçü de o zor koşullara dayanamayıp öldü. Üçü de kızdı. O zamanlar kızların çok hassas olduğunu düşünür, erkek olduğum için gururlanırdım. Fakat bir kadının insanı milim milim acı çektirerek öldürebileceğini daha sonra öğrenecektim. Asıl adım Joseph’ti. Babam yarı Fransız, annem ise soylu bir İngiliz’di. Zamanında babama çok aşık olmuş, babamla evlenmesine asla izin vermeyen dedeme karşı çıkıp varını yoğunu bırakıp babamla yaşamaya başlamıştı. Görünen o ki aralarındaki aşktan eser kalmayınca rahatına düşkün annem sefalete dayanamayıp kaçtı ve soylu bir markiyle evlendi. O zaman anladım ki eğer paran yoksa aşık olman bile yersiz. Kadınlar parayı sever. Eğer yeterince paran yoksa sevdiğin kadını elinde tutamazsın. Bu olaydan; bir gün çok zengin olmam gerektiği dersini çıkardım. Bana kalırsa annemin bu yaptığı onun açısından oldukça mantıklı bir hareketti fakat babam buna dayanamayıp bütün parasını alkole yatırmaya başlayınca daha bir aç daha bir susuz kalmıştık.

Hayatta kalan diğer tüm kardeşlerim görünüş itibariyle anneme benzerdi. Hepsi sarışın ve cılızdı. Kocaman mavi gözleriyle etrafa alık alık bakmak bütün gün yaptıkları tek şeydi. Onları sevmezdim çünkü babama annemi hatırlatırlardı ve onlara benzemediğim için beni dışladıklarını düşünürdüm.

11

Page 13: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Asil davranışlarını kibar konuşmalarını duydukça hepsinin açlıktan ölmesini isterdim. Ben babama benzerdim. Siyah kıvırcık saçlarım, gür kaşlarımın altından bakarken insanın içine işleyen derin kara gözlerim, sivri ve düz burnum ve adaleli geniş vücudum tıpkı babamdı. Ona benzediğim için gurur duyardım. En çok beni sevdiğini sanırdım. Yanıldığımı ise babam beni iki günlük içki parası çıksın gerekçesiyle bir malikane sahibine sattığında anladım. Söylediğim gibi para her şey demekti ve bu günlerin intikamını alacağıma dair yemin ettim. Zengin adam bir gün daha babamın yanında kalabileceğimi beni ertesi sabah gelip alacağını söyledi. O gece yorganın altında sabaha kadar ağladım ve birden sustum. Bundan sonra ömrüm boyunca yalnızca ikinci bir kere daha ağlayacaktım. İyi kalpli birine benzeyen Bay Earnshow beni aldı. Böylece kuzey İngiltere’de yeni bir hayatım ve yeni bir adım olacaktı. Sanırım hayatımın en acı dolu günlerini de en mutlu günlerini de Wutherings malikanesinde yaşadım. Ondan öncesinin pek bir değeri olduğunu düşünmüyorum.

O yıl oldukça soğuk bir kış geçirmekteydik. Atlar sanki yanlarında üçüncü birisinin varlığını hissetmişçesine aksileşiyor, neredeyse durarak ilerliyordu. Beni neden satın aldığını merak etmekteydim ama onun yarı uyuklayan kapalı gözlerini görünce bundan vazgeçtim fakat o benim beynimden geçenleri duymuş gibi konuşmaya başladı.

12

Page 14: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Gözlerini hiç açmamıştı o an onun ölü olduğunu düşünüp ölü bir adamla konuşuyor olma düşüncesiyle eğlendim. Bak Heatcliff dedi. Bana mı söylüyor diye aptal aptal etrafıma bakınırken, bundan sonra senin adın Heatcliff, sana bu adı verdim diyerek devam etti. Seni babandan aldım evet çünkü sen benim hiç kimsenin varlığından haberdar olmadığı artık hayatta olmayan oğluma benziyorsun. Laf aramızda baban da seni satmak konusunda hiç zorluk çıkarmadı. Bu da demek oluyor ki seni hiç sevmiyordu. Bu yüzden üzülmen gereksizdir Heatcliff. Şimdi yeni baban benim. Evdekilere de bu konuda hiçbir şey söylemeni istemiyorum onlara seni sokakta bulduğumu söyleyeceğim. Sözlerini tamamlayan Bay Earnshow artık gidene dek hiç konuşmadı. Bir günlük yolculuğun sonunda eve varmıştık. Orası uğultulu tepelerdi.

Evde hiç hoş karşılanmadım. Beni görünce suratı asılan evin hanımı burada bir işim olmadığını; kocasının bu saçmalığa neden kalkıştığını söyledi durdu. Evde birkaç köpek biri kız biri erkek iki çocuk bir dadı ve kim olduğunu anlamadığım asık suratlı bir ihtiyar yaşıyordu. Evin beyi bu evde yaşayacağımı ve herhangi biri tarafından kötü bir davranışa maruz kalırsam o kişinin ağır bir biçimde cezalandırılacağını söyleyerek beni kendince koruma altına aldıktan sonra odasına çekildi. Daha sonra Bay Earnshow ile çok sık görüşmelerim olmadı o zaten vaktini hep kütüphanede geçiren sessiz sakin bir insandı. Zaten çok geçmeden de öldü. Evdeki iki çocuk bana çok korkunç davrandılar özellikle adı Hindley olan pislik herif hakaretler edip dayaklar atıp durdu.

13

Page 15: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Diğer genç kız pek bu tarz hareketlere yanaşmasa da nefreti ve kıskançlığı bakışlarından okunuyordu. Evin dadısı Ellen Dean bana kimsesiz çocuklara özgü olan o acıma dolu bakışlarla bakıyordu. Bana yatabileceğim yeri o gösterdi. Yine de bana en iyi davranan oydu. Fakat en çok ilgimi çeken o değildi. İri bukleli sarı saçları ve siyah gözleriyle narin bir kız olan ayrıca anneme çok benzeyen Catherine’den başkası değildi.

Çok neşeli bir kızdı Catherine fakat onun bu neşesi evde şımarıklık olarak adlandırılıyordu. Sadece ben anlıyordum onu. Zamanla arkadaş olduk çünkü ben de onun ilgisini çekiyordum. Benim kıvırcık siyah saçlarıma dokunmaya bayılıyordu. Bu arkadaşlığımız kısa sürede Hindley’in ilgisini çekti ve bana daha kötü davranmaya başladı. Sürekli beni aptalca bir bahane bulup kırbaçlatıyordu. O an içimde büyüyen intikam duygusuyla hiç sesimi çıkarmıyordum çünkü ağlamamaya yemin etmiştim. Bu yeminimi tek bir insan için bozardım ve bu konuda yanılmadım.

Zaman ilerledikçe Catherine ile aramıza mesafe girdi çünkü ben bilgisizdim. Ben cahil bir yanaşmaydım. Oysa Grande de oturan Edgar Linton bilgiliydi. Kibardı, iyi yetişmişti. Ve çok parası vardı. Onun Catherine İle ilgilenmesinden nefret ediyordum fakat o zaman Catherine i onun alacağını biliyordum. Çünkü parası vardı. Ve ben de param olduğunda onu geri alacaktım. Her şey bu kadar basitti fakat onun o iğrenç herife sevgiyle baktığını gördüğümde öfkeden kuduruyordum.

14

Page 16: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Onu seviyordum biliyordum o da beni seviyordu. Ama gidecekti bunu da biliyordum. Tam 10 sene geçmişti evden ayrılalı. Bay Earnshow ölmüştü ve evin yeni sahibi Hindley’di. 10 sene sonra aynı gün uğultulu tepeleri terk ettim.

Eve döndüğümde hiç kimse yoktu. Evde başkaları yaşıyordu. Etraftakilerden o evde yaşayan herkesin salgın bir hastalıktan öldüğünü öğrendim. Yani hayatta olan tek akrabam ben altı yaşındayken kocasını ve çocuklarını terk eden annemdi. Onu bulmak zorundaydım. Eğer o da öldüyse planladıklarımın hiçbirini gerçekleştiremeyecektim. Catherine’i geri alamayacaktım.

Neyse ki annem hayattaydı ve tahmin ettiğim gibi beni istemiyordu. Çünkü mirastan yararlanma hakkına sahip olduğumu biliyordu. Fakat eğer mahkemeye gidersem bunun kötü sonuçlanacağını bildiğinden bana bir miktar para vereceğini sonra da susup defolup gitmemi istediğini kibarca söyledikten sonra dediğini yaptı. Var olan paramla bir çiftlik satın aldım.

Artık küçük bir toprak sahibiydim. Zamanla daha çok param olduğunda Catherine’i buraya aldıracaktım ve burada yaşayacaktık. Onun aşkıyla öylesine huzurla doluyordum ki kafamdaki bütün kötü düşünceler sinsi planlar uçup gidiyordu. Bu hayatta benim için sadece o vardı. Bir gün gerçekten onun özlemine dayanamayıp çiftliği satıp uğultulu tepelere döndüm. Artık Catherine orada yaşamıyordu. Kocasının yanına Grande’ye taşınmıştı.

15

Page 17: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Onu bir başkasıyla görmeye dayanabilir miydim bilmiyordum ama yine de gittim. Pencereden baktığımda mutfaktaydı bir şeylerle uğraşıyordu iki tutam saç gözünün önüne düşmüştü fakat bunu çok umursamıyordu. Onu öylece saatlerce izleyebilirdim fakat çok sürmeden gözden kayboldu. Günlerce aynı şekilde Catherine’i görmeyi denedim. Karşısına çıkarak huzurunu bozmak istemiyordum. Artık param vardı fakat bu onun aşkını satın almak için yeterli değildi. O kocası olacak Edgar Linton’un sahip olduğu her şeyden daha fazlasına sahip olmalıydım. Her şeye ben sahip olmalıydım. İçin hırsla yanıp tutuşmaktaydı. Böylece uğultulu tepelere döndüm. Üvey kardeşim Hindley orada karısı ve küçük oğluyla yaşıyordu. Onun alkolik halini fırsat bilip yavaş yavaş ölüme götürdüm. Kumarda sahip olduğu her şeyi elinden aldım. Bir zavallı olarak büyüdüğüm o evi de.

Evet, her yerin sahibi oldum. Her şeyi aldım. Hindley’in oğlunu da aldım. İntikam hırsıyla evlendim. Karıma bir köpekmiş gibi davrandım. Çünkü evlendiğim kadın ölesiye kıskandığım bana ait olan bir şeyi alan Edgar Linton’un kız kardeşi Elizabeth’ti.

İntikamımı almıştım. Zengin de olmuştum. Catherine’i alabilirdim. O beni seviyordu biliyordum. Para için o adama gitmişti. Şimdi şartlar eşitti.

Catherine gelmedi. Çünkü öldü. Ben de öldüm. O gün 20 yıl sonra ilk defa ağladım.

16

Page 18: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Öldüğü gün bir kız çocuk dünyaya getirdi. Onun adını da Catherine koydular. O kızı hiç sevmedim. Bir süre sonra benim evimde yaşayacaktı çünkü karım Elizabeth ten olan oğlumla evlenecekti. Onu o zaman da sevmeyecektim çünkü onun varlığı benim bu hayattaki tek varlığımı yok etti. O benim tek sevgilimi öldürdü.

Bu acıyla yaşamaya alıştım diyemem çünkü bu acıyla yaşamaya alışmak imkansızdı. Baktığın her yerde onu görmek, o güzel yüzünü görmek ama aynı zamanda kaçırdığın günlere lanet okumak farklıydı. Sandığınızın aksine bilgisiz iğrenç, kaba bir insan değilim ben. O benim zırhımdı. Kötü olanlara kötülükler pek uğramazdı. Kötülüklerden korunmak için kendi yarattığım bir zırhtı. Kötülük yaptım çünkü intikam hırsıyla dolmuştum. Hepimiz aynı yaradılışa sahiptik fakat farklı yaşamlara. İşte bu yüzden kendimi mutlu yaşamları kıskanmaktan alıkoyamıyordum. Belki bunu aşmış olsaydım Catherine ölmeyecekti. Ve ben de öleceğim saate kadar bunun vicdan azabıyla yaşayacağım. Sizlere vereceğim son tavsiye şu olabilir. Hiç kimse hiç kimseye ait değildir. Eğer bu yanılgıya düşecek olursanız o insanı kaybedersiniz. İnsan insana ise hiç ait değildir. İnsan özgür bir varlıktır. Bu özgürlüğüdür onu basit bir eşyadan farklı kılan. Eşyalara aidiyetlik yüklenebilir.

Bu benim diyebilirsin çünkü sen atmadığın sürece gideceği falan yoktur. Eğer bir eşyayı sevecek olursan kıskanacağın herhangi bir unsur yoktur. Onun tek sahibi sensin. Ama insanın gitme ihtimalinin olmasıdır onu sevilesi kılan.

17

Page 19: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Benim Catherine’e olan aşkım tam manası ile böyleydi. Onun bir gün gitme ihtimalinin olması beni ona aşık etmişti. Çünkü gitmemesini sağlarsam bunun haklı gururunu yaşayacaktım ve tatmin olacaktım. Aslında ben ona değil, onu bu kadar çok sevebilmeme hayrandım. Yani yine kendime hayrandım. İnsan ne yaparsa yapsın dönüp dolaşıp kendisine gelir. Geri kalanlar sadece bir araçtır. Amaç yine sana duyulmasını istediğin hayranlıktır ya da kıskançlıktır. Bu sana verilmezse daha çok kıskanırsın daha çok ve bir gün o aşık olduğun varlık ölür. Yani sen de ölürsün. Yaklaşık bir haftadır yemek yemiyorum Catherine le konuştum artık beni yanına çağırıyor. Orada yalnız kalmasını istemem. Hem bütün korkunç hislerimden arındım birlikte mutlu olmamız yakındır. Çocukluğumdan beri tanıdığım evin dadısı Ellen Dean ölünce mezar taşıma açlıktan öldü yazdıracağını söyledi. Eğer gerçeği bilseydi böyle düşünmezdi sanırım. Fakat mektubumu okuduğunda her şey için çok geç olacak. Söyleyecek pek bir şeyim kalmadı. Tüm hayat hikayemin özeti bu kadar. Artık Catherine le tek sevgilimle buluşmamın vakti geldi. Geliyorum sevgilim.. Mektubun bu kısmından sonrası Heatcliff’in gözyaşlarıyla ıslandığı için okunmamaktadır. Bu mektupta intiharının ilk tohumlarını eken Heatcliff tahmini olarak mektubu yazdıktan 3 saat sonra kadar ölmüştür. Mezar taşına da açlıktan öldü yazılmıştır. Mektup gerçektir fakat kutsal kitap İncil gibi değiştirilmiş olması mümkündür.’

SON

Gülnur Çelik

18

Page 20: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

19

Page 21: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

SANA ARİARTUONE DİYORUM: GECEMDEKİ AYDINLIK

Sana Ariartuone diyemem benGrileşir sakallarımUfka doğru kaybolurKutup yıldızım.Şehirlerime bir ateş düşerKendi yer-yüzümde kaybolurum.Israr etme sana Ariartuone diyemem benHem sonra kelimelerim yetmezKörkütük bir alfabeyleÇivit bir yazıdan geçemem ben.Çaresizlikle boğuşurkenSeni kaybederim diye korkuyorum.Yuvarlanıp gidersen beni de götür MARS’a.Ama isteme benden, sana Ariartuone diyemem ben.Çünkü bilirim,Söylersem, göktaşlarım yuvarlanacak ellerimeSonra parçalı bulutlu ve bütün bir yağmurBoşalacak üzerime…

Sen pembeleşipGözden kaybolanİlk günbatımısın dünyanın,İşte bu yüzden belki de Sana Ariartuone diyemem ben…

Gökhan Ağzıkara

20

Page 22: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

21

Page 23: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

SİYAH VE KIRMIZI KISKANÇLIK

Bedenimize sıkılmış üç kurşun gibi kıskançlık, ikisi beynimize biri de kalbimize saplanmış adeta. İçinde bütün bedeni sarıp sarmaya yetecek zehri var kurşunların. Bir hastalık olsa gerek birini kıskanmak ya da ne bileyim daha en başından tabiatımıza işlenmiş bir nakış sanki bir türlü söküp atamadığımız. Bizi çaresizce karşımızdakini kısıtlamaya iten, kendimize ve karşımızdakine hem duygusal hem de fiziksel pek çok acıyı yaşattıran bu duygunun aslında nasıl ortaya çıktığını hiç düşünmüş müydük bu zamana kadar? Mevlana “Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir.” diyor. Yani kıskançlık duymanın insanın yüreğini yakan yanı da bu ateşten geliyor demek ki. Birini neden kıskanır insan? Sevdiği için mi yoksa nefret ettiği için mi? Aslına bakarsak ikisini de görmek hissetmek mümkün. Birinin sahip olduklarını, başarısını daha sayabileceğimiz artısı diyebileceğimiz yanları kıskanmak bana öyle geliyor ki bireyin karşısındaki kişiden yetersiz görmesi sebebiyle duyduğu kıskançlık taşıdığı öfkeye, nefrete bağlı olarak ortaya çıkan bir katran gibi aslında. Demem o ki siyah bir kıskançlık onun adı ucu hayra çıkmayan bir kıskançlık, dizginlenmesi güç bir köpek gibi ısırmaya meyilli. Oysa diğer yandan birini hayatınızda sahip olduğu konuma ve değere göre diğer insanlarla paylaşamama duygusunun verdiği kıskançlık ise kırmızı bir kıskançlık. Her yeri kan kokutan bir kıp kırmızılık gibi. Sıcak ağustos güneşi gibi yakıcı ve yıkıcı… Hissettirdiklerinin oluşturduğu tepkiler farklı da olsa kıskançlık siyahı ve kırmızısıyla kontrol edilmesi güç bir duygu. Biraz akıl biraz kalp işi dizginleyebilmek bu duyguyu.

22

Page 24: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Murat Çelik hayata dair hissettiklerini “Aklınızla kalbinizin kesiştiği yere dikkat edin, elimizde bir tek o kaldı” sözleriyle özetler. Sözün anlatmak istediği şeyler aslında çok farklı ve derin anlamlar içerse de bireyin yaşam felsefesi genelinde düşündüğümüzde akıl ve kalbin kesişiminin doğru şeyler doğurduğunu söylemek mümkün olacaktır. Buradan hareketle kontrol edilmesi bu kadar güç bir duygunun, öncelikle bu duyguyu hisseden kişinin tabiatında yaratacağı değişim sonrasında ise bu duygu değişimine bağlı olarak göstereceği tepkilerden etkilenecek olan bireylerin zarar görmemesinin tek yolu en başında söylediğimiz beyne ve kalbe saplanmış kurşunları söküp atmaktan geçiyor. Beynin sağ-sol loblarında yer alan kurşunlar, düşünme yetilerimizi yok etmekte düşünme gücünü yitirmiş insan ise doğruyu bulmak için mantıklı tavırlar sergilemeyen, tamamen dürtüleri ile hareket eden bir ucubeye dönüşmekte. Kalbimizde bulunan kurşun ise hayata, insanlığa ve kendimize karşı taşıdığımız ne kadar güzel duygu varsa tam oraya saplanmakta ve duygusuz bir kemik yığının ortaya çıkmasını sağlamakta. Beyne saplanan kurşunların kararttığı dünyalar, kalbe saplanan kurşunların kanattığı hayatlar hiç biri yaşanan bu acıları hak etmediler. Bırakın artık siyahın öfkesini, kırmızının şehvetini. Aydınlık bir beyazı görün çevrenizde, huzur veren maviyi, zihin açan yeşili, aşkın mor halini sevin, duyguların pembesini hissedin, gök kuşağı gibi rengârenk olun sarıp sarmalayın birbirinizi. Sonra koşun sapsarı çavdar tarlaları içinde, sonra kulak verin sessizliğe, kulak verin sevgiye. Aklınızın ve kalbinizin kesiştiği yere dikkat edin, elinizde bir tek o kaldı.

Ercan Tuna

23

Page 25: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

AYNA

O şairin yaptığı gibiDönüyorum şimdi sana

Ayna;

Beni hiçAnlamadılar aslında…

Gökhan Ağzıkara

24

Page 26: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

25

Page 27: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ

Nasıl tanıyorsak hayatı, öyle yaşıyoruz. Yaşanmamışları düşünerek ve derin iç geçirmelerle yaşamımızın, yaşayamadıklarımız olduğunu biliyoruz. Bugün balığa gün daha dönmeden çıkıp öğlene doğru geldiğimde anladım bunu. O an yani o balık ağlarıyla deniz kıyılarında hafif hafif yol alırken karanlığa inat aklımdan başka hayatlar geçti. Denizin yol gösterici bir hali vardı. Özellikle de böyle durgun, karanlık ve sessiz oluşu bana çok fazla şey öğretti. Hayat üzerinden hisleri sorguladığım zamanlardı. Büyük bir çaresizliğin sonucu olarak tası tarağı toplayıp geldiğim bu yerde daha sağlıklı düşünebilmem güzeldi. “Sen, beni ne sanıyorsun ki?” demiştin Perihan, kuvvetle muhtemel bir kavganın başlangıcında bana yanıt olarak. Susmuştum. Kalbimi sancıyla kıvrandıran o hissi anlatamamanın çaresizliğiyle… Sonra her zaman ki gibi dilimi tutamamış sahip olduğum bencil tavırla ona hiç söylememem gereken şeyler söylemiş, sonrasında pişman olmuştum. Belki(belki değil) senin de hataların vardı ve ben bunları sana söylemeye çalışırken küçük bir çocuk gibi söyleyeceği şeyi seçemiyor hata üstüne hata yapıyordum.

26

Page 28: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

“Yeter artık.” Dediğinde ise buraya gelmenin ani bir kararla daha iyi olacağını düşündüm. Her zaman seninle gelmeyi istediğim yere sensiz gelerek, senin boşluğunla hareket etmek kolay değildi elbet. İlk bir iki hafta içimde büyüyen düşünceler ve karmaşalar o derece katlanılmazdı ki bunu ancak yüzerek unutabiliyordum. Daha doğrusu su yutuyordum bol bol ve içim temizleniyordu…

Belki de bana korku veren değişimler değildi. Birçok insan gibi yaşamımın yaşamadıklarım olduğu düşüncesine sahiptim. İnsanlar burada da ikiye ayrılıyorlar: Yaşamının yaşadıkları olduğunu düşünenler ve tam tersi yönde düşüncelere gebe olanlar. Onunla olamayışımın, yaşadıklarımın ve bana acı veren her olayın üzerimdeki zehirli tesiri böyle anlarda çıkıyordu karşıma. Ansızın bir düşüncenin peşinden gidip sözcüklerle uğraşılması güç bir savaşa giriyordum. Hem de bu his bu düşünce öyle tanıdıktı ki daha önce bir yerlerde gördüğüm birilerine benziyordu. Yine de ben bu yazıyı yazarken sen Sevgili Perihan, anla beni. Senin yaşamında yer almak istiyordum sadece…

Kayığımı karaya bağlayıp ( ki bu çok eski hareket, atını yeryüzüne sabitlemeye çalışan savaşçı hareketi, komikti. ) kasaba merkezine indiğimde güneş bir alev topu gibi pişiriyordu etimizi. Birilerinin yukarılarda çok acıktığını düşünüyorum Perihan, ölüm bu olsa gerek. Kasabanın tek motelinin sahibi Gürdal Bey, manav kel Hüseyin ilk karşıma çıkanlar oldu. Daha doğrusu cadde başında ilk onlar yer alıyordu. Elimdeki kovanın içinde hınzır balıklar bana pazar yerine gitmeden önce Gürdal Bey’e bir merhaba demeliymişim gibi baktılar.

27

Page 29: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

O da benim gibi şehrin hay huyundan, hastalıktan kaçıp gelmiş burada bir otel açmış bir sene önce. Şimdi bunları sana anlatıyorum, çünkü bilmelisin nasıl yaşadığımı kimleri tanıyıp neler yaptığımı. Söylesene Perihan, sen hiçbir rüyanın gerçekleşmesinden korktun mu? Sana anlattığım tüm güzel düşlerde olduğu gibi kötülerinde de içimde kocaman boşluklar oluşuyor. Onların gerçekliğine inanır gibi olmanın verdiği tuhaf rahatsızlık katlanılmaz oluyor. İşte o zamanlarda denize koşuyorum. Kumların arasına saklanan deniz kabukları gibi kendimi denizin kabuğuna sıkıştırıyorum, bulunmamak, unutmak için.

Kalavela. Fin tarihi gibi uzayıp gidiyor ömrüm Bu uzak ülkelerin topraklarında. Elias gibi düşünüyorum Şimdi bu mitlerle bir başıma Ben, bir dönence olmalıyım Yengeç ve oğlak arasında Kaybettiği ülkesini ararken Kuzey adalarında.

Sana söyleyemediğim her şeyi senin cümlelerinde taşıdım ben. Kızgınlıklarımı, dehşetengiz parçalanmalarımı bir başıma yaşadım. Belki diyorum o insanlar olmasaydı etrafında, belki bir başımıza kaldığımız zamanlarda hüzünle bakmasaydın bana korkuyla pişmanlıkla bakmasaydın bana bugün daha farklı bir hayatı yaşardık. İnan buna. Şimdi sen Perihan söyle bana, kızar mısın seni kıskanmamı bu uzak deniz kıyılarında…

Gökhan Ağzıkara

28

Page 30: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

BİR SARHOŞUN MERDİVEN HATIRASI

Dün gece nasıl oldu bilinmez ama, merdiven boşluğundaki küçük kediye sarılıp uyuyuvermişim. Saat 4 civarı dönerken eve bir bar çıkışı yanıma aldığım biralar da bitmiş. Öyle derin uyumuşum ki, saçma sapan rüyalar görmeye bile tenezzül etmemişim anlayacağın. Uyandığım da ise suratımı yalayan kediye doğru baktığımda önce bir irkilmiş, sonra bir kadınla uyanamamış olmanın etkisiyle haa.. siktir deyivermişim. Yeni yeni toparlıyorum kendimi, yıl kaç olmuş, günlerden ne hiç bilmiyordum oysa sabah, kaç milyar yıl geçmiş onu düşünmekle meşguldüm, güneşin doğduğu milyar yılları hesaplarken sana âşık olup olmadığımı sorgulayacak vakti bile ayırmamışım. Amaaan çok da önemli mi canım âşık olmak, aşık olmadan da anlaşabiliriz deyip sallamışım bir kenara seni. İstersen çekip gidebilirsin bıraktığım yerden bir önemi yok kalmanın. Kalırsan eğer sancılı geçireceğimiz birkaç yılın ardından belki birlikte yaşamaya karar veririz. Neyse şimdi geç bunları da, bu gece yine sarhoş olsam nasıl olur acaba, sonra yolda birkaç polise sataşıp sabaha kadar sokaklarda saklambaç oynarım. Sövecek ne kadar insan varsa haykırmak da kolay olur hem, nasılsa sabah kalktığımda hiç bir şey hatırlamıyorum. Çok sıkıcı geliyor biliyorum ama sıkıldım artık kurallara uymaktan, düzenli yaşamaktan cezbediyor sanki beni alkolün ve hatırlamayışın yaptırdığı çılgınlıklar. Sormadan da edemiyorum bir türlü neden iyi insanlar hep kötü insanları sevmek zorundalar diye. Alacaklılarım hiç olmamıştı benim mesela, hiç kapıma dayanmamıştı terk ettiğim kadınlar. Ta ki çocukluk aşkım dışında. Ulan günahına mı girdik yoksa kızın, ahını mı aldık da bu hallere düştük yoksa düzen içerisinde düzensizliğin kurbanı mı olacağız yoksa. Ercan Tuna

29

Page 31: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

30

Page 32: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

BELKİ EYLÜL

belki eylül'den önce ben gelirimgüneş topaç yapar atar beni tepelereartık ben aylardan daha hızlıanka kuşu'nun benimle karşılaşma olasılığıve ben ay dede'den daha mütebessim

belki eylül'den önce ben gelirimeski bir mahçup olurumablamın günlüklerini karıştıranbir çöp arabasının ardına tutunur dadünyayı seyahate kalkışırımyaparım valla böyle deliliklerseni özlediğim zaman

belki eylül gelmez ben gelirimbelki ben geldiğimden eylül gelmezbelki bir eylül olur öyle gelirimeylül'ün binom hesabını yapma, yasakbiraz gözyaşı, beş acı biber turşusuyağmur yağıyor bak kapı çaldıdüşünsene ne işsiz kalırdı israfil ve kapıcılartüm kapıları ve tüm ölüleri saklasak.

gece korkunç değil ve beraberinde her şeyşey, beni de yağmurla aradan çıkartsan keşkeben de yağma hakkımı kullansamaklı başında her bir yurttaş kadar; gönlüne

Feyza Gök

31

Page 33: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

DEVLERİN AŞKI

“-Gidiyorlar.-Bırak gitsinler.-Kaçacaklar.-Onları kimse durduramaz, ölümü bile aşmışlar...”

Devlerin aşkı.. Aşkı, öfkeyi, nefreti, kıskançlığı, mutluluğu, cesareti yeşil çamın lisanıyla iliklerinizde hissedebileceğiniz bir efsane. Ama size bu filmden çok filmin başladığı andan itibaren bitene kadar yoğunlukla hissettirdiği kıskançlık duygusundan bahsedeceğim.İnsan sevdiği zaman neler yapmaz, yapamaz ki? Peki ya para uğruna terkedilmişse zamanında? Peki ya aşk yerini büyük bir nefrete bırakmışsa? İnsan nefret ettiği birisini affedebilir mi? Soruların odağını değiştirelim biraz, insan seviyorsa neler yapmaz ki? Ya sevilmiyorsa ne yapmalı? Sevilmediğinizi hissediyorsanız sahneye kıskançlık çıkar. Hayatınızın kontrolünü kaybetmeye başlarsınız. Peki gözünüz tamamen karardığında sevgilinize o silahı doğrulttuğunuzda o tetiğe basabilir misiniz? Bir düşünün.Devlerin aşkı... Sadece Türkan ve Tarık’ın aşkını değil Süreyya’nın aşkını kıskançlığını da çok başarılı bir şekilde işlemiş bir film. Kıskançlığın, nefretin aşktan üstün gelemeyeceğini filmin son karesinde Süreyya’nın sözleri açıklıyor: “Onları kimse durduramaz, ölümü bile aşmışlar.”

Mustafa Uslu

32

Page 34: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

33

Page 35: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

ANKARA

Şimdi anlatacaklarımın sorumlusu soğuk ve ıssız bir Ankara sabahıdır. Yaşamımın olur olmadık yerinde karşıma çıkan bu sabahı ömrüm boyu unutmadım ben. Her şey birbirini izledi. Güneş doğarken şehirlerarası otobüs terminali kendini yeni kavuşmalara-ayrılıklara hazırlıyordu. Hissedilir bir şeydi bu. Çok şehrin garında sabahlayan birisi olarak söyleyebilirim ki Ankara bir başkaydı… Mevcut bekleme salonunda oturmuş kaybettiğim bir şeyimi ararken önüm sıra bir çiftin gizli gizli ağlamaları, öpüşüp sarılmaları bir tür küçük ayindi. O an, aradığım şeyin ne olduğunu unutup kendimi zamanın boşluğuna atıvermiş, onları seyrediyordum. Sonra oğlan, zor da olsa kızın elini bıraktı ve otobüsüne doğru ağır ağır yürüdü. O sabah Ankara bir başkaydı. Böyle başlayan sabahların, garların, kavuşamamaların, ayrılıkların topluca Allah belasını versin! Evet aynen böyle söyledim içimden. Aradığım şeyi de bulamayışın verdiği öfkeyle kalkıp kendimi bir taksiye attım. Gidelim dedim başka bir yere gidelim, bu soluduğum ayrılık havası beni mahvedecek…

Her mağlubiyet derin bir kesik taşır içinde. Bıçakla, kesici delici bir aletle oluşturamayacağınız bir kesik vardır. İşte o mağlubiyetlerde insanın kanı kendi içine akar kesiğinden. Öyle de oldu Gençlik parkına gelen minibüste kanım içime doğru aktı, organlarımı sarıp sarmalayan beni içten içte bir mumyaya çeviren bu his hiç kaybolmadı. İki poğaça bir karışık meyve suyu ile başlıyoruz yeni hayata, merhaba.

34

Page 36: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Geceyi park banklarında geçirenler, okulun ilk gününü kıranlar, birisini sessiz sedasız bekleyenler, park görevlisi gergin adam. Bu küçük topluluğa girince biraz da olsa duruldum. Kendimi bulunduğum yerden başka bir yere taşıdım o an. Zihnimde yaptığım bir yolculuğun belirtisiydi belki de. Ama o gün Gençlik Parkı içime su serpti sanki. Yavaş ama ıslak adımlarla ilerledim bu sakin, insana sevinç ve aynı zamanda hüzün veren ve sevdiğim yazarın anılarıyla dolu parkın içerisinde. Gittim bir tören alanı gibi olan o asmalarla örülü bankların olduğu yere oturdum. Gözlerimde öfkeli damlalar vardı ellerimin arasında ise bir kitap. Bu kitap ki kaç kez okudum: Bizim Büyük Çaresizliğimiz- Barış Bıçakçı… Bu kitap bu şehre ait diye geçirdim içimden. Burada kalmalı…

Bir teyze ve bir amca el ele önümden geçerken selam verdiler. Aklım kendi sevgilimde. Nerede nasıl uyuduğuna bir işaret arıyorum ama bulamayışım bir kere daha beni dibe gönderiyor. Sonra çıkıp en eski dostum geliyor. Ankara’yı sevdiren bir gülüşle ve yeni başlayacak bir hayatın gölgesiyle bir merhaba…

Diyorum ki her şeyin sorumlusu sizsiniz; ey güzel Ankara sabahı, gençlik parkı, yalancı kuşlar ve bilmediğim çiçek adları… Trenler hep içimizden geçer biz göremeyiz. Aşklar ve dahi ayrılıklar bile böyledir. Her yolculuk insanın kendi kendisine bir söz verişidir. Böyle söylüyorum çünkü kısa, hüzün dolu ve yeni bir aşkın tanıklığını ettiğim bu Ankara macerası bana bir söz verdirdi: Bir daha asla trenlerin içimden geçmesine izin vermeyeceğim…

Gökhan Ağzıkara

35

Page 37: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

Şizofreni Şiir

İyidir aslında seni bekleyen şeylere vaktinde varmakNe ara bu kadar hızlı gelişti her şey anlayamıyorumDaha dün gibi bir oyuncağı paylaşamadığımız günlerzamanlar tek derdimiz bu olacak gibiydi her zamanZaman ve mekân arasındaki bilinmezlik ah bir anlasamDengeyi kuramıyormuş insan kapılırsa eğer bir kereNe güzeldi oysa yaşamak, ne güzel şeydi vesselamGüzel insanlar sevdik, güzel kadınlara âşık oldukAteşli sevişmelerimiz de oldu tırnağı ojeli kadınlarlaÇırılçıplak yakalandığımızda oldu Azrail’in kıskacınaİşleyecek günahımız varmış daha o da siktir etti biziGüzel adamdı tünelde tanıştığımız ayyaş morukNe de güzel söylüyordu sallana sallana şarkılarıYine burada olsa o söylese biz içsek mezesiyle rakıyıAma geri gelmiyormuş geçen günler ne yazık ki anladıkBir şeyler söylemek geliyor içimden geçmişe doğruAma zorlanıyorum kelimeleri tek tek seçerkenYorgunum, dargınım sanki geçip giden yıllaraÜşüyorum nerede bulurum kumaşı kalın bir gocukSancılarım da var biraz susmuyor beynimdeki çocuk

Ercan Tuna

36

Page 38: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

TİRİZOMİ

ben sana aşık değilim, ben seninle adaşımdoğayı tanrıya eş edenlerin gafleti gibi değil buuçan çiçekler, açan böcekler gibi de değilanlatamam ama anlatmaya çalışırımyağmur damlalarının senkronize oluşu gibişair oluşuma 1,5 sene kalışı gibibir tam, bir yarım.dur; milyonlar karıştı, milyonlar muhalif

bilirsin, fanatikliği sevmem ve bunun fanatiğiyimkalp naklinden önce şiir okumayınız diyen doktorları severimyağmurlu havalarda sessiz sessiz ağlayasım gelirve birinci tekil şahısla çekimlenmiş fiillerden imtina ederimtirizomilerle boğuşur, tirizomileri arar, tirizomileri bulurum amabeni benden, seni senden ayıran parçacığı bulamamşiirlere ve şairlerine aldanmamaksa elimde değilannem şiir okuyan adamlardan uzak dur demezdi banaannem sana anlatmam gereken şeyler var derdi, susardım, susardıkheparinli şiirlereyse hep ihtiyacım oldu

gök mavi ve içimde aşık olup bunu yazmak hevesi varaşka da mavi demiyorlar mi zatenpeki ya, uçabilmek için illa bir uçurtmaya mi aşık olmak gerekiruçaklardan motorlarını çıkarsak kuşlara hiç mi benzemezlergülümsesem, aramızdaki buzlar hiç mi erimezşimdi ben bir şair kadar unutkan, bir balık kadarsa şair oldumpamuk şekerimi bölüşmek istiyorum seninle,buna izin verir misin?

Feyza Gök

37

Page 39: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

SİZ HİÇ ANKARA’DA AŞIK OLDUNUZ MU?

Şiir okumayı sever misiniz? Bu soruya cevap olarak ne vereceksiniz bilmiyorum ama uzun zamandır şiirlerin içindeki o dünyaları göremiyordum, o kopan fırtınalarda savrulmuyordu ruhum oradan oraya.

Ankara’da bulundunuz mu hiç? Eğer yolunuz düşmüşse eminim siz de tanışmışsınızdır memur şehridir Ankara. Gidip ne yapacaksın diyen amcaları, bomboş bir şehirdir diyen insanları. Peki Ankara’da aşık oldunuz mu siz hiç? Bütün boşluklarını Ankara’nın, aşkla doldurdunuz mu? Siz bayım, kendinizi Ankara’ya adayıp, şiir okudunuz mu hiç?

Eylül’ün bütün hüznünü bir başka vakte ertelediği, içinde tamamen neşe huzur ve heyecanın bin bir tonunu taşıdığı bir gün gençlik parkında bankın birinde oturmuş gazetemi okuyordum. Önümden geçen iki genç dikkatimi çekti. İkisi içinde büyük bir gün olduğu belliydi uzaktan kulak kabartayım dedim. İçlerinden birisi fena halde aşık anlaşılan. Gençlik yıllarım geçti gözümün önünden film şeridi gibi... Bana baştan şekil veren o kadın, bana verdiği yaşattığı onca his… Ona açıldıktan hemen sonra binmişti otobüsüne. Hiç unutmuyorum yolumu unutmuştum karşımdan gelen her insana tek tek sarılmak istemiştim. Ah mazi... Beni düşüncelere sürükleyen, ellerimden tutup gençlik yıllarıma sürükleyen bu iki genç çok geçmeden yanımdan uzaklaştılar. Çaresiz döndüm gazeteme. Ama okuyamadım, kalbim eskisi gibi derinden, hevesli, aşkla atmakta. Bir kaç dize geldi aklıma;

38

Page 40: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

“Sigara paketlerine resmini çizdiğim Körpe fidanlara adını yazdığım Karam, karam Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam Sıla kokar, arzu tüter Ilgıt ılgıt buram buram.”

En sevdiği şiirin en sevdiği parçası. Ne güzel yazmış dedim içimden Bedri Rahmi. Karadutum, çatal karam, çingenem...

Artık evime gitmeliyim. Bugün yeterince yoruldum zaten.

Ankara da bulundunuz mu hiç? Gençlik parkını mutlaka görmelisiniz. Siz bayım! Ankara’da aşık olmalısınız.

İlk şiirinizi bayım, Ankara’da okumalısınız.

Mustafa Uslu

39

Page 41: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

TUTSAK KAHRAMAN

Bir inanç savaşı bizimkisi, bir kavga,Ve bizTutsak kahramanlarıyız bu savaşın,Ellerimiz kan,Yüreğimiz yara bere.Savaşa katılan asker çaresizliğiVar üzerimizde.Ölmek ve öldürmek arasındaSıkışıp kalmış kaderimiz. Sevmek ve sevilmek uzak bize,Duygusuzuz.Soğuğuz birbirimize,Ve de uzak. Yalnızlık belki de, Senin benim gibi adamların işidir sadece. Ne garip şey, Kırsak dayanamıyoruz, kırılsak dağılıyoruz.

Ercan Tuna

40

Page 42: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

ANSIZIN

Bilinmez ne getirir eylül,Bir bakmışsın,

Ansızın,Çat kapı gelir.

Aşkı alır gelir bazen,Hüznü döker sararan yapraklarla

Neşesiyle gelir.Gençlik parkına gelir ilk,Bir çiçek uzatır, al der.

Otobüse binmeye çalışan kadınaBİNME! Der

Neşesiyle gelir.

Mustafa Uslu

41

Page 43: Çoluk Çocuk 11. Sayı

ÇOLUK ÇOCUK FANZİN

41