beyaz zambaklar memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «beyaz zambaklar memleketinde» yi...

118

Upload: others

Post on 02-Jan-2021

2 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık
Page 2: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

2

ĐÇĐNDEKĐLER :

3- ÖN SÖZ

6- TARĐHTEN ĐBRET

10- KAHRAMANLAR VE M ĐLLET

16- SUOMĐ’N ĐN TARĐHĐ

20-SNELMAN

26- ÖĞRETMEN MEMURLAR

31- KIŞLA - HALK OKULU

43- FUTBOL

52- ANA BABA ve ÇOCUKLAR

60- HALK ÜNĐVERSĐTESĐ

62- HALK ÜNĐVERSĐTESĐNĐN YĐRMĐ BEŞĐNCĐ

SENESĐNDE REÇEL KIRALI YARVĐNEN’ĐN NUTKU

65- HAYDUT KAROKEP

78- YARVINEN, OKUNEN ve GULBE NASIL KRAL

OLDULAR?

95- KÖYLÜLER, ĐŞÇĐLER, ESNAFLAR

100- SATILMIŞ MUHARRĐR

110- MĐLLETĐN SAĞLIĞINI KORUYAN DOKTOR

Page 3: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

3

ÖN SÖZ Bu kitap, ilk defa olarak 1928 yılında Đbrahim Hilmi Kitabevi tarafından eski harflerle basılmıştı. Eser, o zaman gerek matbuatımız ve gerek okuyucularımız tarafından çok büyük bir rağbet kazandı. Ankara ve Đstanbul’da çıkan gazete ve mecmualardan başka, muhtelif vilâyetlerde çıkan mecmua ve gazetelerden bir çoğu da eser hakkında takdire değer yazılar yazdılar. Milli E ğitim ve Milli Savunma Bakanlıkları da birer genelge ile bu kitabı kendi mensuplarına tavsiye ettiler. (Kitap hakkında yazılan bu nevi yazılardan bazı parçalar, kitabın ikinci ve üçüncü basılışının baş tarafında vardır).

Kitabın birinci basılışının nüshaları, birkaç ay içinde tükendi. Bundan sonra Milli Eğitim Bakanlığı 1930 yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık tarafından neşredilen ve on iki bin kadar abonesi olan «Terbiye Mecmuası»nın abonelerine hediye olarak dağıttı. Geri kalan kısmını da ucuz bir fiyatla satışa çıkardı.

Bu nüshalar da tükendikten sonra kitap, piyasada aranmakta olduğundan 1940 yılında Kanaat Kitabevi sahibi Đlyas Bayar, bu defa yaptığım bazı değişiklikler ve yeni resimler ilâvesiyle kitabın 1940’ta üçüncü, 1942’de dördüncü ve 1944’te beşinci basılışını yaptı. Bunların nüshaları da tükenmiş olduğunda şimdi altıncı basılışı yapılmaktadır.

Page 4: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

4

Bu kitap, ne bir romandır, ne da bir tarihtir. Avrupa’nın kuzey köşesinde on binlerce göller arasına sıkışmış bulunan, yazları az, kışları çok ve toprakları ekseriya granit taşları ile kaplı olan Finlandiya’dan ve bu memleketin üç milyonluk Fin halkı tarafından gösterilen planlı ve sürekli çalışmalar neticesinde Avrupa’nın bir bayındırlık yeri haline nasıl getirildiğini ve bu memleket halkının çalışmalarının diğer memleketler için nasıl bir örnek olabileceğini anlatmaktadır.

Bu neviden olan bir kitabın Türkiye’de de nisbeten az bir zamanda, on binlerce nüsha olarak altı kere basılmış olması, eserin yüksek değerini gösteren bir ölçüdür.

«Beyaz Zambaklar Memleketinde» kitabı, kıymetli Arap yazmanı Aziz Sami tarafından Türkçe’den Arapçaya çevrilerek Bağdat’ta «Fî Bilâd-el Zînet-el Beyzâ» adı ile bastırılmıştır.

Ben, bu kitaptan başka Grigori Petrof tarafından yazılmış olan şu eserleri de Türkçe’ye çevirerek bastırdım:

1, Büyük Adamlar. Ahmet Halit Kitabevi tarafından yeni harflerle bastırılmıştır. 1930.

2, Şehirler ve Đnsanlar. 1937 de Kanaat Kitabevi tarafından bastırılmıştır. Bu kitabın ellinci ile altmış ikinci sahifeleri arasında Japonlara ait olan yazılar bilhassa şu sıralarda okunmağa değer.

3, Mefkûreci Muallim. Bu kitap. ilk defa 1928 de Hi1mi Kitabevi tarafından eski harflerle basılmıştı. Đkinci defa olarak, 1930 da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yeni harflerle ve resimli olarak yayınlandı.

Page 5: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

5

Aziz Sâmi, bu kitabı da Türkçe’den Arapça’ya çevirerek Bağdat’ta bastırmıştır. Arapça’nın konuşulduğu ve okunduğu memleketler çok geniş olduğundan, bu iki kitap kim bilir nerelere kadar yayılmışlardır? Đşte böyle bazı; kitaplar, yazanların veya çevirenlerin tahmin etmedikleri yerlere kadar gitmektedirler.

Çok şükür ki, sevimli Türkçe’miz, artık üslûp, âhenk ve sadelik bakımından gittikçe gelişmekte ve güzelleşmektedir. Bu defa «Beyaz Zambaklar Mem1eketinde» kitabının altıncı basılışında dil bakımından yeniden bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu basılışının da, okuyucular tarafından güzel bir kabûle mazhar olacağını ümit ederim.

Đstanbul, Ocak 1946

Ali Haydar TANER

Page 6: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

6

TARĐHTEN ĐBRET

Bundan 50 - 60 yıl önce (1850-60), Moskova’daki Devlet Tiyatrosu’nun duvarlarında birdenbire büyük çatlaklar peyda olduğu görülmüş. Temellerden çatıya kadar uzanan bu çatlaklar, bütün binanın ansızın yıkılıp içindekilerle beraber etrafındakileri de ezmek tehlikesini göstermeğe başlamış.

Mimarlar gelmişler, bu çatlakların sebeplerini aramağa başlamışlar. Binanın birkaç yerinde temelleri açtıktan sonra görmüşler ki, Moskova’nın artık çürümeğe ve çökmeğe başlamış olan bu kocaman taş binası, vaktiyle ahşap temeller üstüne bina edilmiş imiş.

Vaktiyle Devlet Tiyatrosunun yapılmasına başlarken zemin çürük olduğundan yere kalın kazıklar kakmışlar. Bunların üstüne de kalın taş duvarı örmüşler.

O zamanın kendine göre bu temel yeter derecede sağlam sayılmıştır. Hakikaten tiyatro binası bu haliyle birçok seneler dayanmış. Fakat seneler geçtikçe zaman da etkisini yapmaktan geri durmamış, yer altındaki ka1ın odun direkler çürüdüğünden temel kaymağa başlamış; neticede binanın duvarlarında çatlaklar peyda olmuş.

Mimarlar: «Şimdi bu tehlikeye karşı ne yapmalı? » diye düşünmeğe başlamışlar. Binayı yıkmaktan yaz geçmişler. Đlkönce köşelerden başlıyarak temelleri açmışlar. Çürüyen odun kazıkların yerine sağlam granit taşları yerleştirmişler. Bu işe devam ederek yavaş yavaş bütün temeli yenilemişler. O suretle ki, Devlet Tiyatrosunun

Page 7: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

7

eski binası yeniden sağlam temellere dayanmağa başlamış; mimarların akla uygun onarmaları sayesinde tiyatro binası hala sağlam ve tehlikesiz bir durumda bulunmaktadır.

Devletlerin tarihi ve milletlerin hayatı da Moskova’daki Devlet Tiyatrosunun binasına benzer. Devlet düzeninin eski temelleri, milletleri idare etmenin, eski şekilleri, o zamanlar için her ne kadar yeterli görülmüş ise de, şimdi bu temeller, eski idare usulleri artık zayıftır, yetersizdir.

Meşhur bir atalar sözü vardır: Yeni cemiyetler kendileriyle birlikte yeni şarkılar getirirler. Gün geçtikçe insan nesilleri daima değişiyor; yenileşiyor. Her nesil kendisiyle birlikte yeni fikirler, yeni istekler getiriyor.

Yeni nesillere artık eskimiş, hakikaten zamanı geçmiş idare usulleri zorla tatbik edilemez.

Yeni nesiller için daha yeni; daha âdil, daha sağlam temellere dayanan idare usullerinin tatbiki gereklidir. Aklı başında idare adamlarına malik olan memleketlerde artık bu iş böyle yapılmaktadır. Bu memleketlerde sarsıntılara ve yıkıntılara meydan vermeden halkın idaresi için daha düzgün daha uygun usullere başvurulmaktadır.

Diğer bazı memleketlerde ise, hükümet adamları halk idaresinin ve halk terbiyesinin yavaş yavaş düzeltilmesinin gerekli olduğunu anlamıyorlar, veyahut anlamak istemiyorlar.

Page 8: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

8

Devlet binasının duvarları harap oluyor; ötesinde berisinde çatlaklar peyda oluyor. Fakat gittikçe derinleşen ve genişliyen bu çatlaklara önem verilmiyor.

Đşte bu sebeplerden dolayı görünüşte sağlam ve kuvvetli olan devlet teşekküllerinin çatlamasına, hatta yıkılmasına hiç şaşmamalı. Eski han yıkıldı. Eski Osmanlı Devleti, eski Avusturya Đmparatorluğu yıkıldı. Rusya devrildi.

Mukaddes kitaplarda anlatılıyor: Bir zamanlar kahir ve zâlim bir hükümdarın sarayının duvarında ateşle yazılmış kelimeler görünmüş: Mane tekel fares! Bu kelimelerin anlamını hiçbir kimse bilememiş. Hakîm Daniyal bu sözleri şöyle anlatmış:

- Bu ateşten yazılar, korkunç bir şeyin vukua geleceğini haber veriyor. Bunların anlamı şudur ki, eski devlet artık hayatî kuvvetini kaybetmiştir. Önüne geçilemeyecek bir surette yıkılmak zorundadır.

Eski Romalıların Đmparatorluğu, Alba Dükası’nın Đspanya saltanatı, On Beşinci Louis’nin Fransa hükümdarlığı, Romanof’ların Rusya’sı, Hohenzollern’ lerin Almanya’sı, Habsburg’ların Avusturya’sı aynı acıklı sonuca düştüler. Tarih onlar hakkında da hükmünü verdi:

Mane tekel fares!

Bütün bu meseleleri önemle düşününüz! Böcek kurtları gibi, önemsiz ve şahsî işlerinizin ve dertlerinizin çamurları içinde kıvranmayınız. Bunun yerine, devletin

Page 9: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

9

temellerinin yenileştirilmesini ve milletin bundan sonra alacağı eğitimin şekillerini düşününüz!..

Tarih bazı milletlerin, bazı devletlerin acıklı sonuçlarını yazdığı gibi, diğer bazı devletlerin ve milletlerin gelişme ve ilerlemelerini yazmak için de parlak sahifeler açmaktadır.

Tarih, halk kütlelerini bir hayvan sürüsü halinden veyahut çalışkan bir karınca yuvası (Ameisenvölker) şeklinden çıkarılarak. akla uygun ve şen bir hayat yaratan milyonlarca san’atkâra çevirmenin çarelerini, devlet hayatının nasıl kuvvetlendirileceğini, halk kütlesinin nasıl eğitileceğini gösteren bir bilimdir

Page 10: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

10

KAHRAMANLAR VE M ĐLLET

Bazı devletler korkunç buhranlar geçirirler veyahut büsbütün mahvolurlar. Diğer bazı milletler ise yaşayışlarını akla uygun bir güzellik içinde düzene koyarlar. Bütün devlet adamları, millet vekilleri, ve memurlar bundan ibret dersi almalı, ve milletin bütün fertleri bu meselelerle ilgilenmelidir.

- Erkekler ve kadınlar, ihtiyarlar ve gençler, şehirliler ve köylüler, akılları ile veya elleriyle çalışanlar hep bu meseleleri düşünmelidirler.

Bir devletin kuvvetli veya zayıf oluşu, bir milletin ilerleyişi veya gerileyişi, yalnız idare adamlarının ehliyet ve iktidarından veyahut dirayetsizliğinden ileri gelmez. Đdare adamları iyi veya fena, kahraman veya zâlim olsunlar, onlar kendi milletlerinin birer aynasıdır. Onlar milli ruhun birer kopyesidir. Onlar halk kütlesinin içinden doğmuştur. Bir millet nasılsa, idare adamları da onun gibidir. Đşte bundan dolayıdır ki, eskiden beri: Her millet lâyık olduğu idareye ve idare adamlarına malik olur , denilmiştir.

Ne yazık ki, pek iyi anlaşılamıyan bu doğru sözü biraz daha açmak için eskiden beri tartışmalar yapı1an mesele üzerinde biraz durmama müsaade ediniz. Mesele şundan ibarettir:

- Milletlerin tarihi kimlerin eliyle meydana gelir? Devletin ve bütün insanlığın hayatındaki en büyük vak’alar kimler tarafından sevk ve idare edilir? Ayrı ayrı

Page 11: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

11

fertler tarafından mı? Yani bazı büyük adamlar - büyük Đngiliz filozofu Carlyle’in dediği gibi - kahramanlar tarafından mı? Yoksa bütün millet fertlerinin gayreti ve halkın ruhunun gerilmesi sayesinde mi?

Carlyle birinci fikre taraftar olmuş ve bunu ispat etmiştir. Đkinci fikri ise Lef Tolstoy müdafaa etmiştir.

Carlyle Kahramanlar ve Tarihte Kahramanlıklar adlı eserinde kahramanlar mezhebini (culte) ve kahramanlar harsını (culture) neşir ve tamim ediyor. Carlyle’a göre millet cansız bir kil tabakasından ibarettir. Eğer bir san’atkârın eline geçmiyecek olursa, ebediyen şekilsiz ve hareketsiz kalacaktır. Fakat Sezar, Napolyon, Büyük Petro, Sokrat gibi bir san’atkâr büyük adam, bir kahraman çıkıp ta bu kili eline alacak olursa, ona istediği şekli verebilir.

Cengiz Han, Asya’nın steplerinden milyonlarca halk topladı. Çin’i, Hindistan’ı, Đran’ı, eski Rusya’yı fethetti. Piyer d’Amiyen Kudüs için Katolik Avrupa’yı ayaklandırarak Haçlı Seferlerini başlattı. Martin Lüther reformasyonu yaptı. Neron’lar, Kaligula’lar, eski Roma’yı batırdılar. Bismark’ların ve Hohenzollernlerin politikası Almanya’yı korkunç sarsıntılara uğrattı.

Sözün kısası: Carlyle’in fikrince milletlerin ve hattâ bütün insanlığın tarihini yapanlar, manen kuvvetli olanlar, zekâ ve istidat sahibi bulunan fertlerdir, yani kahramanlardır. Đşte Ramses’ler, Romülüs’ler, Themistokles’ler, Bismark’lar ve daha başkaları, hep bu çeşit insanlardır.

Lef Tolstoy ise tamamiyle bunun aksini iddia ediyor ve diyor ki:

Page 12: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

12

Hayata yön veren, vak’aların istikametini çizen ve bunların karakter ve rengini veren tek başına insanlar, Napolyon’lar değildir, halk kütlesinin kendisidir.

Diğer taraftan Thomas Carlyle da diyor ki: Halk kütlesi yerde yatan ve çürüyen bir saman gibidir. Büyük adamlar, yani kahramanlar ise, gökten düşen, samanı tutuşturan, halk. kütlelerini canlandıran ve harekete getiren bir şimşek gibidir.

Lef Tolstoy başka bir levha çiziyor ve diyor ki:

- Düşünüz ki, denizlerde büyük, pek büyük bir gemi hareket ediyor. Hareket esnasında geminin önünden sular, bir şerit halinde kaçıyor. Bu su şeridinin gemiyi sürüklediğini kim iddia edebilir? Besbellidir, ki, bu su cereyanını vapurun kendisi yapıyor; kendi önünde kovalıyor. Kuvvet, asıl vapurun kendisindedir. Akan sular ise bunun neticesidir.

- Đşte böyle - diyor Tolstoy - bir millette hareket kuvveti peyda olup büyüyünce, kendiliğinden harekete geçiyor geliyor, önündeki suları kova1ıyor. Kendi hayatını, isteklerini ifade eden bir zatı kendi arasından başkan olarak seçiyor.

“Harp ve Sulh” romanının müellifi olan Lef Tolstoy, eğer Thomas Carlyle’in kahraman şimşek mukayesesini duymuş olsaydı, şöyle derdi :

- Evet, büyük adam bir kahramandır, bir şimşektir. Fakat halk kütlesi ne kil tabakası, ne de saman yığınıdır. O şimşeği meydana getiren milletin kendisidir. Ne zaman bir bulut veyahut birçok bulutlar elektrik ile doymuş hale gelirse, şimşek kendiliğinden çakmağa başlar. Eğer bulutta elektrik yoksa hiçbir zaman şimşek çakmaz;

Page 13: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

13

yalnız, bulut nemli bir duman halinde toplanır. Milletler de böyledir. Eğer bir millet büyüklük ve kahramanlık unsurlarına malik ise, ondan şimşekler doğar; milletin arasından kahramanlar çıkar. Eğer halk kütlesi soğuk ve nemli bir duman yığıntısından ibaret ise, hiçbir kuvvet ondan şimşek çıkaramaz.

Đlk bakışta bu iki fikir biri birine zıt ve biri birine uymaz görünüyor. Bunlardan birini seçmek lâzım geliyor:

- Carlyle mi haklıdır? Yoksa Tolstoy mu haklıdır? Fakat Carlyle ile Tolstoy’un kuramları arasındaki bu karşıtlık görünüştedir. Hakikatte Carlyle ile Tolstoy biri birine karşı değildirler. Bunlar biri birlerini tamamlarlar. Burada: Ya Carlyle, veya Tolstoy! demek lâzım gelmez. «Carlyle ve Tolstoy» demelidir. Carlyle haklıdır. Tolstoy da haklıdır. Bunlar paranın iki yüzü gibidir. Her biri büyük bir hakikatin birer yarısıdır.

Kahraman, halkı heyecanlandırır ve alevlendirir. Fakat onu milletinden aldığı ateş ve heyecanla yakar.

Mesela bir merceği ele alalım. O öyle yapılmıştır ki, belli bir sahaya dağılmış olan güneşin ışığını bir noktaya toplar. Güneşin binlerce ışınının bir yere toplanmasından parlak bir nokta hâsıl olur. Bu kuvvetli nokta odun, kağıt, saman gibi şeyleri yakar; taşı, camı ve demiri kızdırır.

Milletin her büyük adamı da bir mercek gibidir. O kendi şahsında milletin kuvvetlerini ve meziyetlerini toplar; bununla milyonlarca halkın ruhunu tutuşturur. Fakat hava bulutlu olur, güneşin ışınlarından mahrum bulunursa, o zaman hiçbir mercek bir kar taneciğini eritmeğe, bir su damlacığını bile ısıtmağa muktedir olamaz.

Page 14: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

14

Đsviçre peyniri yalnız yüksek dağlarda otlayan ineklerin sütünden yapılır. Muhtelif zamanlarda ve milletlerde yetişen adamlar da böyledir. Onlar çiçek açmağa başlayan bir milletin lâtif rayihasıdırlar. Napolyon eski sulhsever Çin’de değil, Fransa’da yetişmiştir. Rusya ise «ademi mukavemet» havarisi olan Tolstoy’u yetiştirmiştir. Bunun aksi kabil olmamıştır.

Đşte her zaman ve her yerde bu iş böyledir. Almanya’yı Büyük Harbe sokan Đkinci Wilhelm değildir. Fakat Almanların kavgacı ve çapulcu ruhu Bismark’larda, Wilhelm’lerde Hindenburg’larda ve Ruhrbach’larda bir ifade vasıtası bulmuştur. Eski Roma’yı Neronlar, Karakala’lar ve Komod’lar yıkmamıştır. Fakat her şeyde tutku (passion) sahibi olan Đspanya âleme Loyola’yı, Almanya Krupp’u yetiştirmiştir.

Her millet, idare makinasının başına ya akıllı ve kudretli veyahut önemsiz ve sönük adamları geçirir. Bunlardan birinin iş başına gelmesi milletin mânevi seviyesine ve haline bağlıdır.

Millette toplanmış iyi bir şey var mı, yok mu? Veyahut toplanıyor mu? Milletin aklı, milletin iradesi, milletin vicdanı gelişiyor mu, veyahut çürüyor, zehirleniyor mu? Aşağı ve hattâ sefil bir hayat içinde mahvolup gidiyor mu?

Burada her birimizin hayatının karakteri ve çalışma tarzımız, inceleniyor. Biz kendi memleketimizde ne yapıyoruz? Milletimizin mukadderatında nasıl bir rol oynuyoruz?

Cenup denizlerinde beş, on mercan adası vardır. Mercanlar kireçli teşekküllerdir.

Page 15: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

15

Küçük polipler, kendi vücutlarından birtakım kısımlar çıkarırlar ki, bunların farkına varılmaz. Fakat çıkan şeylerin bir araya toplanmasından zamanla birçok adacıklar meydana gelir. Hatta bu adalarda insanlar bile oturabilirler.

Diğer taraftan cenup memleketlerinde birtakım küçük karıncalar yetişir ki, bunlar üredikleri mahaldeki ahali için sahiden bir belâ olurlar; o civardaki evleri, bun1arın içinde bulunan mobilyaları yerler. Bu karıncaların peyda olduğu yerlerden insanlar göç etmek zorunda kalırlar.

Şimdi bir de, kendi memleketimizin halini ve durumunu düşünelim:

- Memleket içindeki çalışmalarımız hangi nevidendir? Yapıcılığa mı, yoksa yıkıcılığa mı yönelmiştir?

Memleketin refah ve esenliğinin ve milletin haysiyet ve şerefinin. ahalinin irâdesine bağlı olduğuna parlak bir örnek olmak üzere küçük ve fakir bir memleketi görebiliriz. Burası, şimdi üç buçuk milyon kadar nüfusu bulunan Finlandiya’dır.

Avrupa’nın kuzeyinde bulunan Finlandiya’nın sert bir iklimi vardır. Havası ekseriya sislidir. ilkbaharda da donlar devam eder. Ağustostan itibaren soğuklar baslar. Arazi de fenadır: Birçok sahalar çıplak granit kayalarıyla kaplıdır. Diğer yerlerinde ise, sayısı on binleri bulan göller vardır. Memlekette mâden namına hemen hiç bir şey yoktur.

Çiftçilik çok zorlukla yapılır. Ahâli de yakın zamanlara kadar tam istiklâline sahip olmamıştır. Kimi beriki komşunun, kimi öteki komşunun idaresi altında bulunmuştur.

Page 16: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

16

SUOMĐ’NĐN TARĐHĐ Finler kendilerine Suom derler ve çok sevdikleri memleketlerine Suomi adını verirler ki, bu kelime bataklık arazi anlamına gelir.

Finlandiya’yı muhtelif zamanlarda ziyaret ettim. Memleketin muhtelif mahallerinde yaşadım. Büyük şehirlerde, göller ve ormanlar arasındaki kenar ve tenha köylerde bulundum. Finlerin günlük çalışmalarını, yortu günlerindeki oyun ve eğlencelerini seyrettim. Velhasıl bu milletin musikisini, edebiyatını, ressamlığını, tiyatrosunu ve mimarisini ayrı ayrı inceledim, Samimiyetle itiraf ederim ki, bütün bunların karşısında gittikçe hayranlığım arttı. Finlandiya’da her yeni seyahatim esnasında yabancıya karşı zahiren çatık suratlı görünen, fakat inadına çalışkan olan Kuzeyin bu küçük ve sessiz milletini, daha ziyade takdir ve tahsin etmeğe başladım.

Fin milletinin hayatında başlıca iki şeyin kaydı lâzımdır: Birincisi, Rus ihtilâline, yani 1917 yılına kadar Finlerin müstakil bir devlet hayatı yaşamamış olmaları; ikincisi de bu milletin münferit, yani tek başlarına büyük adamlar yetiştirmemiş olmasıdır. Finlerin kültür alanındaki ileri gidişleri, milletin fertlerinden her birinin durmadan, dinlenmeden bizzat çalışmalarının mahsulüdür.

Finler, Rusya’nın kuzeybatısındaki en son köşeyi işgal ederler. Diğer taraftan Finlandiya Đsveç’e bitişiktir. 1811 senesine kadar Finler, Đsveç hâkimiyeti altında bulunmuşlardır. O zamanlar Đsveçlilerin Finlere karşı olan davranışı, Avusturyalıların Voyvodina’daki ve Bosna - Hersek’teki Sırplara karşı olan davranışı gibi idi. Veyahut Türk hâkimiyeti zamanında Rumların

Page 17: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

17

Bulgarlara karşı olan muamelesi gibi idi. Bütün hükûmet ve idare kuvveti, ticaret ve fabrikalar, okullar ve hattâ kiliseler Đsveçlilerin elinde idi. Bütün idare memurları, hâkimler, subaylar, papazlar ve öğretmenler hep Đsveçliler arasından seçilirdi. Đsveçliler kendilerini medeniyetçe yüksek gördüklerinden, Finleri madûn bir ırkın mensubu sayarlar ve onlara karşı daima o suretle muamelede bulunurlardı.

Finler, Đsveçlilerle ayni siyasî haklara malik olmakla beraber, fikirce, iktisatça ve hatta ahlâkça geri bırakılmışlardı.

Bu hallerin hepsi, Fin milletinin kültür bakımından ilerlemesine ve gelişmesine engel olmuştur. On sekizinci yüzyılın sonlarına ve hattâ 1840 senelerine kadar Fin kültürü, havasız bir mahzende yetişen bir çiçek gibi zayıf ve soluktu. O zamanlar Finler, biraz okumak ve yazmaktan başka bir şey bilmezlerdi.

1808 senesinde Ruslar ile Đsveçliler arasında vâki olan muharebede Rus Çarı Birinci Aleksandır, ordusuyla Finlandiya’nın yarısını istilâ ettikten sonra, Finlerin Borgo şehrinde bir Seyim, yani Fin Millet Meclisini toplanmaya davet etmiş. Bütün Suomların mümessillerinden mürekkep meclise şu suali sordurmuş:

- Bundan sonra da Đsveçlilerin idaresi altında mı kalmak istersiniz, yoksa memleketin iç işlerinin idaresinde egemenlik temin edilmek şartıyla, Rus idaresine geçmeğe mi taraftarsınız?

Fin milletinin mümessilleri, Rusya’ya katılmayı kabul etmişler. Bunun üzerine Çar Birinci Aleksandır, Finlerin

Page 18: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

18

daha Đsveç egemenliği zamanında mâlik oldukları Anayasa kanununa sadık kalacağına yemin etmiş.

Finlandiya’nın Rusya’ya katılması, her iki taraf için faydalı olmuştur. Haddizatında Finlandiya fakir bir memlekettir.

Hindistan ve Mısır Đngiltere için önemlidir. Fakat Finlandiya’nın Rusya için böyle bir önemi yoktur. Finlandiya, Rusya’nın Kırımına, Kafkas’ına veyahut Türkistan’ına benzer bir memlekettir. Rusya, Finlandiya’yı ilhak ettikten sonra hiçbir maddî ve iktisadî menfaat temin edememiştir. Fakat bu memleketin ilhakı başka bir cihetten Rusya’nın işine yaramıştır.

Asıl mes’ele, Finlandiya hududunun Rusya’nın payitahtı olan Leningrad’a yakın olmasında idi. Şimendifer ile dört saat seyahatten sonra Finlandiya hududundan Leningrad’a gelinir. Herhangi bir milletle vukua gelecek bir muharebe esnasında düşmanın Finlandiya arazisinden geçerek payitahtı tehdit etmesi tehlikesi mevcuttu. Đşte payitahtı tehlikeden korumak için Finlandiya arazisini işgal altına almağı muvafık gördü.

Öte taraftan memleketin iç işlerinin idaresinde egemenlik kazanan Finler, kendilerine uygun bir kültür oluşturmaya ve bunu geliştirmeye fırsat buldular.

Rus istilasından sonra da Đsveç halkının büyük bir kısmı Finlandiya’da kalmayı tercih etti. Fakat bunlar artık memleketin eski mâlikleri ve efendileri değildiler.

Bu unsur da, yeni vatan ittihaz ettiği Finlandiya’nın kültür cihetinden gelişmesi için büyük bir gayretle çalışmağa başladı.

Page 19: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

19

Đlk zamanlarda memleketin kültürünü ilerletmek için çalışanların sayısı pek azdı; Bu sırada Finlerin aydın sayılabilecek öğretmenlerinin, muharrirlerinin ve okumuşlarının sayısı da parmakla sayılabilecek kadar azdı. Fakat bu hal aydınların kuvvetlerinin boşa gitmesine değil, artmasına sebep olmuştur.

Page 20: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

20

SNELMAN Daha Çar Birinci Aleksandır’ın sağlığında Fin kültürünü yükseltmek isteyenlerin başına Snelman isminde bir zat geçmişti. Bu münasebetle bu zatın hayatı ve çalışmaları hakkında biraz malûmat verelim:

Yohan Vilhelm Snelman, 12 Mayıs 1806 da Stokholm’da doğmuş ve 4 Temmuz 1881 de «Danskarbi» de ölmüştür. Bu zat, zamanının büyük bir bilgini, derin bir filozofu ve meşhur bir siyasîsi idi. Fakat bu adamın en büyük şöhreti, Fin kültürünü yaratan halk öğretmeni olmasındadır. Snelman ve arkadaşları halk öğretmeni sıfatıyla çalışa çalışa binbir bataklık memleketini Beyaz Zambaklar Memleketine, yani cennete çevirmişlerdir.

Bu büyük Finlandiyalı bütün hayatı müddetince şu hakikati hemşehrilerinin kafasına yerleştirmeğe çalışmıştır: Finlandiya, daima Rusya ve Đsveç tarafından istilâ edilmek tehlikesi karşısındadır. Kuvvetli ve açgözlü komşularına karsı durabilmesi için kültür bakımından onlardan yüksek olması 1âzımdır. Snelman “Sayma” unvanıyla neşrettiği gazetesinde hemşehrilerine daima şu sözleri tekrar etmiştir: Ne zaman bizim küçük milletimiz, kendi büyük komşularından daha yüksek bir medeniyete sahip olursa, o zaman tehlike atlatılmış olacaktır.

Finler, uzun seneler, milli kültürlerinin inkişaf ve terakkisine çalışmışlar ve bugün Avrupa’nın birçok memleketlerinden daha yüksek bir kültür derecesine erişmişlerdir. Artık büyük ve küçük komşularının yanı

Page 21: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

21

başında, hukuk, hürriyet ve istiklâllerini kaybetmek tehlikesinden kurtulmuşlardır.

Snelman yeni doğan Fin aydınlarının en güzel bir örneğidir. Bu zat birkaç genç öğretmen, avukat ve memurla birlikte, halk kütlesi arasında kültürü yaymak maksadıyla âdeta bir Haçlı Seferi ilân etmiştir. Bunlar diyorlardı ki:

Aydın olmak, modaya uygun elbise ve şapka giymek, kolalı gömlek taşımak değildir. Aydın zümre, milletin başı ve başındaki beyni sayılır. Millet sizi, iyi bir tahsil gördükten sonra iyi bir aylık alasınız, akşamları kahvehanelerde iskambil veya domino masasının başına geçip eğlenesiniz diye okutmamıştır. Bunu böyle yapanlar hakiki aydınlar değillerdir. Onlar aydınların küflenmişidir.

Okumuşların hepsi, millî zekâyı açmağa, millî vicdanı uyandırmağa, millî iradeyi kuvvetlendirmeğe borçludur. Köylülere, işçilere ve kasaba halkının aşağı tabakasına nasıl daha iyi yaşayabileceklerini gösteriniz!

Millete hayatın kıymetini takdir ve muhafaza etmesini öğretiniz. Bizim çorak vatanımızda da her köylü ve işçinin daha rahat, daha sağlam ve akla daha uygun bir hayat yaşayabileceğini anlatınız.

Millete nasıl çalışmak lâzım geldiğini öğretiniz. Ucuz ve mütevazı olmakla beraber, daha iyi evlerin nasıl inşa edilebileceğini gösteriniz. Kendilerinin ve çocuklarının sıhhatlerinin nasıl korunacağını bildiriniz. Şen bir aile hayatının nasıl kurulabileceğini, erkeğin kadına ve kadının erkeğe nasıl muamele edeceklerini ve çocukların nasıl terbiye edileceğini öğretiniz.

Page 22: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

22

Milleti her işi zamanında yapmağa, disiplinli ve düzenli çalışmağa alıştırınız. Kendisinin ve başkalarının hukukuna riayetkâr olmağı öğretiniz.

Bütün bu işlerde millete bizzat örnek olunuz!

Kendi aranızda ve halk ile görüşmelerinizde halkın eğitmeni olunuz!

Bütün Suomi’yi büyük bir ai1e addediniz. Bütün vatana da o gözle bakınız. Hatırlayın ki, en fakir kömürcü, katrancı, ve hizmetçi dul kadın da dahil olduğu halde, bütün Fin milletinin fertleri sizin biraderleriniz veya hemşirelerinizdir.

Bunları terbiye etmek ve kültür alanında bizden daha eski olan milletlerin arasına sokmak, sizin vazifenizdir.

Unutmayınız ki, milletin cahilliği, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, sefaleti, bunların hepsi sizin kendi ayıbınız, kendi kabahatinizdir.

Đşte bu beş on Fin öğretmeni, memuru ve doktoru memleketin aydınları sayılan kimselere hep böyle hitap ediyorlar ve bu mealde yazılar yazıyorlardı. Bunlar arasında faaliyet ve hareketiyle Snelman en ziyade göze çarpıyordu. Kışın “ski” denilen kayaklar ile, ilkbaharda ve yazın ise, kayıkla ve bazan da yaya o1arak Finlandiya’yı bir ucundan öbür ucuna kadar dolaşır ve halka doğru yolu gösterirdi. Ormanlarda ve taş ocaklarında genç veya ihtiyar, zeki kimselere tesadüf edince, onlarla konuşmağa başlar, kitap dağıtır, adreslerini alır ve onlarla mektuplaşırdı. Snelman her gittiği karanlık köşede birkaç meş’ale canlandırırdı. Ekseriya şöyle derdi:

Page 23: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

23

- Bütün memleketi sulamak için bir, iki üç dere kâfi değildir. En ücra kulübeler bile, göl, pınar veya dere gibi bir su kaynağına muhtaçtır. Milletin manevî susuzluğu da buna benzer. Her yerde milletin kana kana faydalanabileceği canlı kültür kaynakları bulunmalıdır.

Snelman her yerde tesadüf ettiği yaradılışça zeki kimseleri uyandırır; onların zihinlerini açar ve onlarla mektuplaşırdı. Bunların yazdıkları mektuplar daha sonra bir yerden diğer yere gönderilirdi. Snelman yazdığı mektuplarda kimini kabahatli bulur; bazılarına nasihat verir ve onlara yeni görevler tayin ederdi.

Snelman bir yere gitti mi, etrafına maarifi sevenleri toplar ve onlarla konuşmağa başlardı:

- Bakınız kenevirden nasıl ip ve urgan örüyorlar? Đlkönce kenevir liflerini alıp ince ipler büküyorlar. Bunların birkaç tanesini beraber büküp kalın ip örüyorlar. Birkaç kalın ipi bükerek büyük gemileri bağladıkları urganları yapıyorlar. Bizim işimiz de. buna benzer. Aydınların dağınık kuvvetlerini hep bir araya toplayarak iki milyonluk milletimiz için büyük bir kuvvet vücuda getirmeliyiz.

Snelman, yaz tatillerinde civar öğretmenleri bir merkeze, toplayarak iki üç haftalık kurslar tertip ederdi. Bu kurslara yüzden fazla öğretmen iştirak ederdi. Fakat ilk zamanlarda, rağbet azdı. Memleketin ücra köşelerinde bütün kış çalışa çalışa yorgun düşen öğretmenlerin çoğu, esasen mesleklerinden memnun değillerdi. Kurslara zorla iştirak ederlerdi. Hattâ bazıları: «Aman bu kurslar da

Page 24: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

24

başımıza nereden çıktı? Öğretmenleri okutmak da kimin hatırına gelir?” diye şikâyet ederlerdi.

Snelman bunların hepsini bilir, fakat kızmazdı. O insanlara bir doktor gibi bakardı. Hastaları iyi etmek lâzımdır derdi. Tatil kurslarında Snelman öğretmenlere şöyle hitap ederdi:

- Sayın arkadaşlar! Sizin görevinizin ne kadar ağır olduğunu bilirim. Ücra köşelerde ne kadar güçlükle çalıştığınızı ve çalışmalarınızın ahali tarafından takdir edilmediğini de biliyorum. Fakat ne yapalım? Asla hatırınızdan çıkarmayınız ki, biz milleti uyandırmak için giriştiğimiz büyük işin henüz başlangıcındayız. Biz, yeni kültür ordusunun öncüleriyiz. Milletin cahilliği ile savaşırken bütün ağır yükleri sırtımızda taşımağa mecburuz. Burada ilk zamanlarda belki bizi takdirle karşılamayacaklardır. Fedakârlıklar yapacağız. Đçimizden kurban1ar vereceğiz. Bu zaruridir, bundan kaçınılamaz.

- Ben sizi fedakârlığa davet ediyorum. Yalnız kendini feda etmeğe hazır olanları çağırıyorum. Affedersiniz. Açıkça söylemek istiyorum: Her meslekte olduğu gibi, öğretmenler arasında da mesleğe yabancı çok kimseler vardır. Bunlar öğretmenlik etmeyi aşağılık bir iş sayan gündelikçilerdir. Böylelerine bir dost gibi. nasihat ederim: Öğretmenliği terk etsinler. Kendilerine başka bir meslek arasınlar. Gitsinler tüccar olsunlar, kalemlere katip olsunlar. Daha canlı, daha ruhlu insanların gelmeleri lâzım gelen mevkilere başkalara gelsin.

Page 25: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

25

Đşte benim ricam üzerine memleketimizin en büyük bilginleri size beşer altışar konferans vermeği kabul ettiler. Onların bilimlerinden istifade ediniz. Bun dan sonra da mekteplerinize döndüğünüz zaman, siz de kendi öğrencilerinize bilim iştiyakını aşılayınız.

Đlkokul öğretmenlerinin çoğu Snelman’ın sözlerinden şevke gelerek etrafını sararlar, cehalete karşı savaşta onun yardımcısı olurlardı. Bu öğretmenlerin çoğu bilgilerini arttırmak için başlı başına çalışmağa ve üstadın gösterdiği yolda yürümeğe başlardı. Bunların her biri bir müddet sonra da memlekette büyük bir kültür kuvveti olurdu. Az zaman içinde memleketin her tarafında ilkönce beşer onar ve sonra sonra yüzlerce büyük ve küçük Snelman’lar peyda oldu.

Fakat Snelman, sevgili Suomi’nin uyandırılmasını yalnız öğretmenlerden beklemezdi. Nerede memurların, doktorların, tüccarların bir toplantısını haber alsa, oraya koşar ve:

- Milleti unutmayınız! Siz hepiniz halkın arasından yetiştiniz. Şimdi ne yapıyorsunuz? Kafaları aydınlatılmamış, zihinleri açılmamış olan kardeşlerinizden kaçıyor musunuz? Yoksa milletin hayatını daha iyi düzene koymak için çareler mi düşünüyorsunuz? Halk kütlesini uyandırmak ve kültür bakımından yükseltmek için neler yapıyorsunuz? derdi.

Page 26: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

26

EĞĐTMEN MEMURLAR

1816 senesinde, Finlandiya’nın Rusya’ya katılması şartlarından olarak bu memlekete yeni bir Anayasa Kanunu verilmişti ki, bu kanunla Seyme yani Millet Meclisine yeni birtakım haklar veriliyordu. Çar Birinci Aleksandır, neşrettiği beyannamesinde Rusya’nın idaresi altında bulunan bu memlekete verilen Anayasa kanununa gerek kendisi ve gerek kendisinden sonra gelenler tarafından ebediyen riayet edileceğini bir defa daha vâdediyordu.

Bir defa Seymin açılması münasebetiyle de genel bir memurlar kongresi toplanmıştı. Bu kongreye Snelman da gelerek söz almış ve Đsveçliler zamanından başlıyarak Finlandiya’daki devlet memurluğunun küçük bir tarihini yapmıştır. Bu kongrede Snelman şu sözleri söylemiştir:

- Đsveçliler, çok güzel, çok akıllı, çok namuslu, şen ve medenî insanlardır. Ben Đsveçlileri severim. Bunların arasında çok sevgili dostlarım vardır. Đsveç’in her yönde başarı göstermesini candan dilerim. Fakat aynı zamanda bizim unutulmuş ve fakir memleketimizin Đsveç egemenliğinden kurtulduğuna da seviniyorum. Ben milletimin Đsveç Devletinden değil, Đsveç memurlarından kurtuluşunu selâmlarım.

Finlandiya’daki Đsveç memurları nasıl adamlardı? Bunlar hem Finlandiya, hem de Đsveç için birer baş belâsı idiler.

Đsveçlilerin öz vatanındaki memurları akıllı, namuslu ve çalışkan insanlardır. Fakat buradakiler öyle değildi. Đsveç hükûmeti de birçok hükûmetlerin yaptığı hatayı tekrar

Page 27: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

27

ediyordu. En muktedir memurlarını merkezde ve dahildeki iyi ve önemli mevkilere tayin ediyor; uzaklara, ve taşralara ise memur sınıfının artıklarını veyahut cemiyetin “elek altı” unsurlarını gönderiyordu.

Her millette olduğu gibi Đsveç’te de, bazı kibar ve zengin ailelerden arsız, tembel, istidatsız, yaramaz, aptal, sarhoş ve ahlâkça bozulmuş gençler yetişiyordu. Bütün okullardan kovulmuş, hiçbir memuriyete kabul edilmemiş, tecim evlerinde bir yer bulamamış, kendi başına bir iş tutamamış, esasen çalışmak da istemeyen bu gençler, bir müddet de ailenin parasını pulunu israf ettikten sonra anası babası:

Canım, bu oğlanı da bilmem ki ne yapmalı? diye düşünmeğe başlarlar. Hükûmet dairelerindeki nüfuz ve rabıtalarından istifade ederek ailenin sırtında beyhude bir yük olan bu beceriksizleri Finlandiya’ya memur olarak gönderirlerdi. Snelman devam ediyordu:.

- Bu suretle memleketimize gelmiş olan bin, hattâ iki bin Đsveç memurundan ne beklemek lâzım geldiğini siz kendiniz düşünebilirsiniz. Çoğu ortaokulun ikinci veya üçüncü sınıfından çıkmış olan bu yalancı, cahil ve ahlâkça düşkün olan memurlar, ekseri zamanlarını dairelerinde ve kalemlerinde değil, pahalı meyhanelerde ve eğlence yerlerinde geçirirlerdi.

Bu memurlar çalışmak istemezler ve esasen çalışmasını bilmezlerdi. Đşlere akılları ermiyordu. Görevlerine karşı ne kadar ihmalci iseler, ahaliye karşı da, o kadar cakalı ve çalımlı idiler. Vazife başına geç gelirler, erken giderlerdi. Vazife saatlerinde kahve ve sigara içerler,

Page 28: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

28

gazete okurlar, veyahut dostlarıyla konuşurlar veya tartışırlardı.

Bir iş için kendilerine baş vuranları saatlerce bekletirler. Kaba saba odacılar halka:

- Müdür Bey meşguldür. Encümen var; bekleyiniz! diye bağırırlardı. Halk bekler bekler, dağılırdı. Beklemeye katlananlar, nihayet, gözleri uykusuzluktan kızarmış, aptal suratlı, fakat tüylerini kabartmış hindi gibi mağrur kalem reisinin huzuruna kabul olunurlar. Bunlara başvuranlar, isteklerini anlatmağa başlarken müdür sözünü keserek:

- Bu gün meşgulüm. Yarın geliniz! derdi.

- Fakat rica ederim, ben taşradan geldim..,

- Eh, yarın dedik ya! Anlamıyor musun?.

- Fakat benim param yok; fazla bekleyemem!

- Size yarın dedik!.., haydi dışarı!...

Bundan sonra memur efendi, bürodan çıkar. Bir eğlence yerine gider. Pahalı şaraplar dere gibi akmağa başlar. Etrafına bir sürü karı toplanır. Fakat böyle bir hayat yaşamak için çok para lâzımdır. Đşte bu sebepten önemli devlet ve hükümet mes’eleleri bu batakhanelerde halledilirdi. Bunların hikâyesini dinleyen ciddi adamları dehşet istilâ ederdi. Kendi ara1arında fısıldarlardı:

- Canım, bu böyle neye benziyor? Bu adamı Stokholm’dan buraya nasıl göndermişler? Bu hal, hep böyle devam edecek mi?

Ahali, ağlıyor, inliyor; şikâyet ediyor; kızıyor, nefret ediyor ve diyordu

Page 29: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

29

- Mademki hükümet memurları böyle yapıyorlar, niçin biz de ele geçen fırsatları kaçıralım?

Snelman sözlerine devam ediyordu:

- Hamdolsun! şimdi memurların hali böyle değildir. Yavaş yavaş her daireye kendi Fin memurlarımızı yerleştiriyoruz, veyahut Finlandiya’da yerleşen Đsveçlilerin iyilerini seçiyoruz. Bu zamanın kıymetini biliniz; memur olduğunuz yerde ve göreviniz başında daha ilk gününden başlıyarak yeni metotları tatbik ediniz! Eski idare şeklini bırakınız. Tamamiyle yeni usulleri tatbik ediniz! Bu çürük idare tarzının hükûmet dairelerinde hiçbir izi kalmasın! Ahali de anlasın ki, memurlar halkın hizmetçileridirler. Đş için size başvuranlara, size eziyet veren sineklere baktığınız gibi bakmayınız. Elden geldiği kadar herkesin işini kolaylaştırınız. Herkese karşı güler yüz gösteriniz. Nihayet millet anlasın ki, eğer bir adamın dediği olmuyor ve istediği yapılmıyorsa, bu, sizin o işi yapmak istemediğinizden deği1, kanun ve nizam bakımından yapılmayacağındandır.

- Anlayınız, siz memurlar, milleti terbiye işinde öğretmenlerden hiç aşağı kalmazsınız.

Bundan sonra Snelman istihzalı bir gülümseme ile:

- Bilir misiniz, kanunsuzluğun büyük öğretmenleri kimlerdir? sorusunu sordu ve bu soruya gene kendisi cevap verdi:

- Bunlar bizzat memurlardır. Kanunu tatbik ile mükellef olanlardır. Ahaliye kanunlara baş

Page 30: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

30

eğmemenin yollarını ve çarelerini memurlar öğretirler.

Đşte bunun için, yeni Finlandiya Devleti namına sizden rica ederim. Kanun adamları olan sizler, millete kanuna baş eğme terbiyesini veriniz! Ahalide sahiden adalet duygularını uyandırınız.

Bu sözler, Snelman’ın ilk ve son sözleri değildi Gittiği yerlerde fırsat düştükçe memurlar arasında bu düşünceleri yayardı. Neticede ahalinin memurlara karşı sevgi ve saygısı arttı.

Bir iki nesilden sonra büsbütün yeni bir Fin memurlar sınıfı meydana geldi. Memurlar bilgi ve ahlâk bakımından yükseldiler. Bütün dünyaya örnek oldular. Şimdi, halk hükûmet memurlarının varlığıyla iftihar etmekte ve onları takdis etmektedir.

Page 31: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

31

KI ŞLA - HALK OKULU Daha Đsveç egemenliği zamanında Finlerin bir Anayasa Kanunu vardı. Bu kanuna göre Seym denilen bir millet meclisi vardı. Kendilerine mahsus posta ve paraları vardı. Az miktarda ordu da beslerlerdi.

Finler Rus egemenliğine geçtikten sonra da bunları muhafaza ettiler. Yalnız Đsveçliler zamanında bütün bu idarelerin başında Đsveçli memurlar bulunurdu. Đsveçliler, kendi kültürlerini geliştirmek için Finleri canlı bir vasıta sayarlardı.

Suomi denilen Finlandiya, Rus egemenliğine geçtikten sonra Finler, bütün bu mevkileri işgal etmek ve memleketlerine sahip olmak için savaşa giriştiler. Đlkönce işe küçükten başladılar. Yavaş yavaş ilk, orta ve yüksek okullarda Đsveç öğretmenlerinin yerine Fin öğretmenleri geçirdiler. Gene böylece yavaş yavaş Finlerden hâkim, doktor ve memur yetiştirmeğe başladılar.

Küçük Fin ordusu da, millîleşmeğe başladı. Đsveçliler zamanında, ordu erlerinin çoğu Finlerden ibaretti. Fakat Başkumandanlık, Genel Kurmay ve kumanda heyeti Đsveçlilerin elinde idi. Subayların erlere karşı muamelesi de Đsveç ordusunda olduğu gibi idi.

Đsveçliler, kahraman bir millettir. Reformasyon zamanında Gustav Adolf ve Büyük Petro zamanında On Đkinci Şarl, Đsveç ordusunun şan ve şerefini bütün Avrupa’da en yüksek bir mertebeye eriştirmişti. Fakat o zaman Đsveçlilerin askerlik kudreti, aristokratların elinde idi. Memlekette âdeta askerler sülâlesinden gelme ayrı bir halk sınıfı, bir kast meydana gelmişti. Bu sınıfa

Page 32: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

32

mensup olanlar, memurlara, tüccarlara ve bütün münevverlere yüksekten bakarlardı. Millet fertleri, yani erler, şiddetli bir disipline tabi tutulurlardı.

Subaylar, görev zamanında talimler, resmi geçitler ve kışla hayatından başka, hiçbir şeyle ilgilenmiyorlardı. Görev dışı olan zamanlarını ise, içki içmek, iskambil oynamak veyahut dansetmekle geçirirlerdi. Çoğunun okuması yazması azdı. Okuldan çıktıktan sonra kitap okumakla meşgul olmazlardı. Đçtimaî ve millî ülküleri yoktu. Yalnız gururla kılıçlarını şakırdatmasını bilirlerdi. Bundan başka paralarını israf ederler, daima şık üniforma ile gezerlerdi. Salonlarda ustalıkla dans ederlerdi. Bir çoğu da içkiye veyahut kâğıt oyunlarına düşkündü. Erlere karşı kaba muameleler yaparlar, hattâ zalimcesine hareket ederlerdi. Subaylar, erlere “kışla öküzleri” derler ve onlara hakaret gözü ile bakarlardı.

Snelman başta olduğu halde, genç Fin münevverleri orduya da lâzım gelen önemi verdiler. Bilhassa ordudaki erlerin talim ve terbiyesiyle meşgul olmağa başladılar. Bunun neticesinde liselerin en seçme öğrencileri, hattâ üniversite talebesi, tahsillerini bitirdikten sonra asker okullarına girmeğe, orduya dahil olmağa başladılar. 5 - 6, hattâ on sene süren askerlik hizmetleri zamanında askerlik görevini yapmakla beraber, bilimsel incelemelere ve araştırmalara da devam ettiler.

Snelman bu gençlerin en güzel sözlü bir tercümanı olmuştu. Gerek toplantılarda ve gerek yazdığı yazılarda daima şu düşünceleri öne sürüyordu:

- Görünüşte en medeni olan milletler bile hayatlarını henüz barış ve sükûn içinde geçirmek için yük sek bir medeniyet derecesine

Page 33: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

33

varmamışlardır. Beşeriyette ilk insanların yaşayışının artıklarından bulunan kin, garez ve vahşet, azgın deniz sularının alçak yerlere hücum ettiği gibi, insanlar arasında da savaşlar yaptırıyor. Duvar gibi kütleler teşkil ederek insanlar kendilerini müdafaa ederken ister istemez kanlı taşkınlıklar oluyor. Erlerinin göğüslerini vatanın müdafaasına canlı siper ittihaz eden her ordu şüphesiz kıymetlidir.

Sınırlara doğru yönelmiş olan bu ordunun arkasında milletin selâmeti, çalışmanın hürriyeti temin olunur. Snelman ordu hakkında, şöyle derdi:

- Ordu, fedakâr ve feragatkâr bir tarikat gibidir. Asker olmayan bizler, vatan müdafaası için yaratılan canlı kale duvarlarının önemini lâyıkıyla takdir edemiyoruz. Bu kale duvar yapılmasında kullanılan her zerre, her bir kum tanesi canlı birer insandır. Bu kum taneciklerinden her biri, sırası gelince bizim hayat ve istirahatımızı kurtarmak için ölmeğe hazırdırlar.

Snelman bu sözlere şunları da ekliyordu

- Sokakta, bir dükkanda veya bir kahvehanede subaylara rast gelince saygı ile selâmlayıp onlara: “Sevgili kardeşlerim, sizler hep benim ve bizim se1âmetimiz için bu ağır görevi üzerinize almış bulunuyorsunuz Allah yardımcınız olsun!” diyeceğim gelir.

- Bir kere düşününüz. Kışladaki her bir er canlı bir elmastır. Böyle kıymetli vücutlardan binlercesi her sene bir yere toplanıyor. Onları uzun zaman

Page 34: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

34

çalıştırıyorlar. Bunlarla uzun müddet beraber bulunduktan sonra bu canlı elmasları çizik veya kırık olarak yerlerine geri göndermek çok acınacak bir haldir.

Snelman’ın mânevî öğrencileri olan genç Fin subayları şöyle demeğe başladılar:

- Bizim milli ordumuz ruhça yeni, alışkanlıkça yeni, askerlik hizmetinin neticeleri bakımından yeni olmalıdır. Er, kışlada beslenen bir öküz değildir. Benim daha küçük ve daha az okumuş bir kardeşimdir. “Vatan – anne”, onu talim ve terbiye edilmek için kışlaya göndermiştir. Erler askerlikten evlerine döndükten sonra vatan - anne subaylara soracaktır:

- Kimleri ve ne suretle hazırladınız bakalım? Sizin ellerinize emanet ettiğim yüz binlerce ham gençleri nasıl yetiştirdiniz?

Subay, erin yalnız kardeşi gibi değildir. Onun yalnız ağabeyi değildir. Subay, erin öğretmenidir. Onun talim ve terbiyesini üzerine almış eğitmenidir. Subay erlere karşı birkaç yönden sorumludur. Erin vücudu subayın eline teslim edilmiştir. Subay, onun sağlığı ve sağlamlığı durumundan sorumludur. Erin beyni de subayın eline teslim edilmiştir. Subay, onun zihninin açılmasından da sorumludur. Subayın eline erin kalbi verilmiştir. O, erlerde sağlam bir karakter husule getirecek, onlara vicdan temizliğini, görüşme ve konuşma yollarını, insanlara karşı muameleyi öğretecek ve onlara vatan sevgisini telkin edecektir,

Page 35: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

35

Bu yeni görevler karşısında, bulunan genç Fin subayları bu ağır ve güç görevlerini yaparken korkmuyorlar ve diyorlardı:

- Her zaman... ve her zaman, yani yalnız muharebe esnasında değil, barış zamanında da biz vatana faydalı olabiliriz. Biz kışla içinde de vatanımıza faydalı olabiliriz. Şimdiye kadar halk arasında «Kışla» kelimesi hakaretle karşılanmıştır. Eskiden bir yerde bir kabalık ve karışıklık oldu mu:

- Efendiler, kışlada mısınız?

- Burada kışla kokusu var.

- Zavallıyı kışla bozmuş… gibi sözler söylerlerdi.

Genç Fin subayları bu sözlerden hakaret duydular ve dediler:

- Yeni zamanın kışlası başka bir kışla olmalıdır ve olacaktır.

- Biz kışlayı bir halk okuluna çevireceğiz. Hattâ biz, kışlayı bir halk üniversitesi hâline getireceğiz. O suretle ki, her er, kışlada geçirdiği günleri bütün hayatında sevgi ve sevinçle hatırlayabilsin. Biz kışlayı o hale sokmalıyız ki, şu sözler vatandaşlar arasında atalar sözü olarak söylensin:

- Bereket versin onu kışla hayatı düzeltti.

- O, bu eğitimi kışladan aldı. Askerlik ederken namuslu, çevik, çalışkan, nezaketli olmayı öğrendi.

Page 36: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

36

Kışla hayatının ve askerlik görevinin erekleri bu suretle belirtildikten sonra, genç Fin subayları, bu ereklere ulaşmak için en kısa yolları aramağa ve en iyi metotları tatbik etmeğe başladılar.

Bundan sonra subaylar, erlere karşı takip edecekleri her hareketi düşünmeğe başladılar. Eskiden kışlada erlere karşı, yaptıkları muameleleri değiştirdiler.

Đsveçlilerin Finlandiya’da hâkim oldukları dönemde kışlaların içerisi pisti ve yaşamak için çekici değildi. Hava daima pas kokulu idi. Erlerin elbiseleri iyi değildi. Ekmeklerin fenalığından erlerin çoğu aç kalır ve çok defa hasta olurlardı. Çünkü derecesine göre onbaşılar, çavuşlar, subaylar erlerin yiyeceklerinden ve yakacaklarından kısıtlamalar yaparlardı; erlere karşı fena muamelelerde bulunurlardı. Kışlada en ağır küfürlerin kullanılması âdet olmuştu.

Şimdi artık her şey kökünden değişti. Kışlalar temizlendi. Duvarlar badana edildi. Pencereleri açmak suretiyle hava sık sık yenileştirilmektedir. Kışla avlusunda talim yapılmayan yerlere çimler dikildi. Çimlerin arasında ve kışla pencerelerinde saksı1ar içinde de çiçekler peyda oldu. Kışla pencerelerine perdeler asıldı. Herkim olursa olsun, kışlaya girerken ayakkabılarını, kapı önündeki paspaslarda temizlemeğe başladı. Erler de hergün kışla banyosunda yıkanmağa mecbur tutuldular

Haricî ve maddî temizlikle beraber, erlerin ahlâkî ve manevî temizliğine de dikkat olunmağa başlandı.

Finlandiya’da Đsveç egemenliği zamanında halk arasında şu sözler birer atalar sözü sırasına geçmişti:

- Đsveçli gibi sarhoş!

Page 37: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

37

- Đsveçli gibi sövüyor!

Đsveçliler zamanında erler çok defa sarhoş gezerler ve yakası açılmadık küfürler savururlardı. Erler biri birine söverler, subaylar biri birlerine söverler, generaller de biri birlerine söverlerdi. Kızdıkları zaman söverler, birbirlerini severken ve okşarken söverlerdi. Bu küfürlerin hepsi çok çirkindi. Hiç sıkılmadan anaya, babaya, Đsa Peygambere karşı en ağır küfürleri yağdırırlardı.

Genç Fin subayları kışlaya sabun soktular. Askerleri sabah, akşam yemek zamanlarında ellerini yıkamağa alıştırdılar. Askerlere temiz peşkirler verdiler. Her ere birer diş fırçası verip dişlerini temizlemeğe alıştırdılar.

Diş temizlemeği öğrettikten sonra, onlara dilin temizliğini de anlatmağa başladılar. Subaylar asla küfür etmiyorlardı. Askerlere karşı sert davranırlardı, Onlara izin vermezlerdi. Fakat küfürler ve kaba saba tedbirler kullanmadan en şiddetli bir disiplinin teminine muvaffak oluyorlardı.

Evvelce yalnız askerler değil, subaylar ve iyi ailelere mensup kimseler bile, çirkin kavgaları, bağırma ve çağırmaları bir kahramanlık ve adeta kışla hayatının pek tabii bir şeyi sayarlardı. Bunlar küfürleri çeşitlendirerek iftihar ederlerdi.

Genç Fin subayları, kışla hayatına başka bir şekil verdiler. Onlar diyorlardı:

- Kışla bizim aile ocağımızdır. Orası bizim ibadet yerimizdir. Papaz için kilise, öğretmen için okul ne ise, bizim için de kışla odur. Biz burada kadınlar meclisinde bulunduğumuz zamanlardan

Page 38: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

38

fazla edep ve terbiye dairesinde hareket etmeğe mecburuz.

Subaylar sözleriyle ve hareketleriyle askerlere şunları telkin ederlerdi:

- Kışlayı sarhoşlar:n meyhanesine veyahut bir küfürhaneye çevirmeyiniz. Yerlere tükürmeyiniz. Döşemeleri kirletmeyiniz. Küfürlerle kışlanın havasını bozmayınız. Kendi dilinizi temiz tutunuz. Arkadaşlarınızın kulaklarını kirletmeyiniz. Kaba saba sövmek köpek ulumasından daha fenadır. Küfür etmek manevi medeniyetsizlik alâmetidir. Eğer kendi kahramanlığınızı göstermek istiyorsanız bunun için daha asil çareler bulunuz.

- Sporla meşgul olunuz, uzun müddet suda yüzmeyi. maharetle güreşmeyi, atlamayı ve sıçramayı öğreniniz.

- Toplantılarda nezaketle hareket etmeyi öğreniniz. Faydalı kitaplar okuyunuz. Okuduklarınızı ve dinlediklerinizi belleyiniz.

Đşte bu suretle genç subayların her biri iyi birer eğitmen oldu. Asker talimleri ne kadar çok olursa olsun, subaylar erlerini terbiye için hergün 1-2 saatlik bir vakit bulabiliyorlardı. Subaylar askerlere mahsus oyunlar, eğlenceler, temsiller ve gece okuma toplantıları tertip ediyorlardı. Onlarla sözle konuşmalar yaptıkları gibi muhtelif milletlere ait hikâyeler ve meşhur kahramanların hikâyelerine ait parçalar okurlardı.

Page 39: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

39

Projeksiyon âletiyle vatan tarihine ve diğer milletlerin tarihine ait levhalar, Finlandiya ve sair memleketlere ait manzaralar gösterirler ve açıklatırlardı.

Bundan başka askerlik hizmetini bitirdikten sonra ailesi yanına dönen askerlerin vatana ne gibi hizmetler yapabileceğine dair sık sık açıklamalar yaparlar ve onlara bu maksatla yazılmış kitaplar okurlardı. Subaylar onlara derlerdi:

- Geldiğiniz yerdeki insanlar köstebek gibi toprağın içindeki kovuklara sokuluyorlardı. Bunlar insanca yaşamanın nasıl olduğunu ne görmüşler, ne işitmişler ve ne de kitaplarda okunuşlar. Sizler de köstebek gibi oradan geldiniz. Köstebeklerin yanına tekrar köstebekler gibi gidip o deliklere tıkılacak olursanız, ayıptır. Siz oraya yeni hayatın müjdecileri sıfatıyla geri dönünüz. O tenha köşelerdeki insanların ruhlarını uyandırınız. Orada yeni bir ordu teşkil ediniz. Bu ordu sulh, sükûn, medeniyet ve çalışma ordusu olsun.

Muhtelif kolordularda cesaretleriyle şan kazanan kahramanlardan mürekkep taburlar vardır. Onlar kendilerine ölüm taburu adını veriyorlar. Başkaları da onları böyle çağırıyorlar. Bunlar, sırası gelince bir tek er kalıncaya kadar ölmeğe yemin etmişlerdir. Bunlar kahramandırlar.

Vatan için yaşamak, vatanın ilerlemesi ve yükselmesi için çalışmakta da, vatan için ölmek kadar şereflidir.

- Toprağı nasıl işliyorsunuz? Buğdaylarınızı nasıl ekip biçiyorsunuz?

Page 40: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

40

- Hayvanlarınızın sütünden, ormanlardaki ağaçlardan nasıl faydalanıyorsunuz

- Erkekleriniz kadınlarıyla nasıl geçiniyorlar?

- Analar ve babalar çocuklarını nasıl terbiye ediyorlar?

Şimdi geliniz size, hayatlarını akla daha uygun bir surette düzene koyan milletlerde bu işlerin nasıl görüldüğünü anlatalım. Niçin herkes Đngiliz kumaşlarını, Çekoslovak camlarını, Felemenk balık konservelerini, Đrlanda koyunlarını, Fransız şaraplarını, Danimarka tereyağlarını, Brüksel dantelâlarını, Rus kürklerini, Đsveç mukavvalarını ve kibritlerini beğeniyor?

- Çünkü bunlar o memleketlerde en iyi bir surette yetiştirilmekte veyahut yapılmaktadır. Siz de bizim memleketimizde böyle şeyler yetiştirmeğe ve yapmağa çalışınız.

- Bütün bunları kimler yapacak? Köylerinizdeki kör kardeşlerinizin ve babalarınızın gözlerini kim açacak? Bataklık ve ormanlıkların tenha yerlerine kadar kim sokulabilecek?

Askerlerine bu uyandırıcı ve telkin yapıcı soruları soran eğitmen subaylar, onların karşılıklarını kendileri veriyorlardı:

- Sizler! En önce sizler yapacaksınız. Đşte o zaman sizin aileleriniz, sizin köyleriniz, sizin vatanınız uzun müddet kışlada kaldığınızdan dolayı hiçbir şey kaybetmiş olmayacaktır. Belki kâr etmiş olacaktır. Onlardan aldığınızı büyük bir faizle birlikte geri vereceksiniz. Siz kışlaya ham bir

Page 41: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

41

madde halinde geldiniz. Şimdi işlenmiş bir mal gibi ve harikalar yaratan ateşli insanlar gibi memleketlerinize dönüyorsunuz.

Tabiatın adeta kendisini tahkir edercesine feyiz ve bereketten mahrum ettiği Finlandiya topraklarında genç Fin subayları, büyük bir kültür kuvveti oluyorlardı. Sanki büyük bir fabrikada memleket için akıllı, kuvvetli, canlı insanlar yetiştiriyorlardı.

Askerler, daha yaşlı arkadaşlarını takdir ederler ve severlerdi. Askerlik hizmeti sırasında tavır ve hareketleriyle onları gücendirmekten sakınırlardı.. Daha zayıf daha gevşek olan arkadaşlarının hal ve hareketlerini kendileri kontrol ederlerdi.

Erler, tezkere aldıktan sonra çok defa subaylarıyla mektuplaşırlardı. Askerlik zamanlarını şükranla yâd ederlerdi; şimdi hayata başka gözle bakmakta olduklarını bildirirlerdi.

Memlekette yeni hayatın düzene konması hususundaki plân ve düşüncelerini subaylarına yazarlar onlardan nasihat isterler. Kendilerine bazı kitaplar göndermelerini veyahut gazetelere abone yazdırmalarını rica ederlerdi.

En küçük köy kulübesine varıncaya kadar memleketin her tarafıyla kışla arasında yürekten gelen bir bağlantı kuruldu. Memlekette kültürlü ve sağlam yeni bir hayatın başlaması için teşkilât yapıldı.

Kışla artık millet için acıklı bir yer şeklinden çıkmış, ona hak ettiği değerin verilmesine başlanmıştır. Köylerde ve şehirlerdeki ana ve babalar haşarı çocuklarına şöyle demeği başlamışlardı:

Page 42: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

42

- Bir kere senin askerlik zamanın gelse de, askere gitsen! Belki kışla seni yola koyabilir.

Komşular da bu sözlere şunları katıyorlardı:

- Evet, kışla onu düzeltecektir. Böyle yaramazların hakkından ancak kışla gelebilir. Meselâ bakınız Peko Yüksen, Rudi Antonen, orduda adam oldular. Halbuki evvelce herkes artık bunları ziyan olmuş birer insan zannederdi. Đnşallah sizin çocuklarınız da onlar gibi kışla sayesinde adam olurlar. Artık anlıyoruz ki: kışla bizim çocuklarımızı bizden daha iyi terbiye etmesini biliyor.

Đhtiyarlar da derlerdi:

- Evet, evet; evvelce bizim gözlerimiz körmüş. Fena bir hayat geçiriyormuşuz. Hamdolsun şimdiki gençler, hayatı akla daha uygun ve daha güzel bir biçimde düzene koymasını biliyorlar.

Bu suretle bizzat kışla hayatı da fikir ve ahlâk bakımından yükselmiştir. Đyi mayanın hamuru kabarttığı gibi, kışla da milleti fikirce ve ahlâkça yükseltmiştir.

Page 43: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

43

FUTBOL

Napolyon’un Fransız tahtına geçmesinden sonra Avrupa’da savaşlar duraklamamıştır. Napolyon hemen hemen bütün Avrupa devletleriyle harb ediyor, fakat en başta Đngiltere’yi yenmek istiyordu. Diğer taraftan Đngiltere de Napolyon’u tahtından indirmek için her çareye baş vuruyordu.

Napolyon Rusya’yı da harp ile tehdit ediyordu. Fransız bir muharebe olur endişesiyle Rusya, 1808 de Đsveç’le olan harbe nihayet verdi. Rusya ile Fransa arasında meşhur korkunç harp başladı. Napolyon yirmi milletin kuvvetlerini toplayarak Rusya’nın üzerine yürüdü. Moskova’ya kadar ilerledi. Fakat burada yenildi. Rus milletinin göğsünde başı parçalandı.

Kuvvetsiz ve âciz bir halde Fransa’ya döndü. Eski şevket ve kudretini tekrar kazanmağa çalıştı. Fakat bu defa Đngilizler bütün Avrupa’yı Napolyon’a karşı ayaklandırarak tamamiyle ezdiler. Esir düşen Napolyon Sainte-Hélène adasına sürüldü.

Napolyon’un harplerinden usanmış olan Avrupa milletleri, bu sonuca sevindiler. Đngiltere’nin eğilmez ve bükülmez kudretine hayran oldular. Onlar da Đngilizleri taklit etmek istediler. Đngilizlerin her şeyi artık moda oldu.

Fakat küçük çocukların ve kemale ermemiş gençlerin yetişkinleri taklit ederken ekseriya bunların fena cihetlerini ve kusurlu taraflarını almaları ve meselâ tütün ve içki içmeğe başlamaları, kalın sesle ve kaba sözlerle konuşmaları kabilinden olarak, henüz kültürce yeni olan

Page 44: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

44

ve medeniyetçe henüz gelişmemiş olan milletler de Đngiliz hayatını gülünç ve hatta zararlı taraflarını almağa başladılar. Onlar Đngiliz hayatının fena birer kopyacısı oldular.

Zenginler ve hali vakti yerinde olanlar at yarışları için Đngilizler gibi külliyetli para sarf etmeğe, soda ile viski içmeğe, Đngiliz modasına göre giyinmeğe, tıraş olmağa ve saç taramağa başladılar, Gençlik kendini Đngiliz sporlarına ve bunların en kabası olan Futbola kaptırdı. Tahsillerini henüz bitirmemiş Avrupa gençleri arasında futbol âdeta bir din oldu Bütün memleketlerin binlerce zengin evlâtları bunu bir ibadet şekline soktular. Bundan zevk alanlar futbolu bir bilim, bir san’at gibi görmeye ve göstermeye başladılar.

Sokaktaki halkı heyecanlandırmakla geçinen, kafaları boş ve cahil bazı gazeteciler de gençliğin bu düşkünlüğünü yakalayarak onu istismar etmeğe başladılar, futbol için ayrıca sütunlar açarak sığır bacağı gibi kuvvetli bacakların meziyetlerinden uzun uzadıya bahsetmeğe başladılar.

Snelman’ın zamanında Finlandiya’da da ayni hal vaki olmuştu. O zaman Fin gençleri ciddi fikir çalışmalarına henüz alışmamışlardı. Ciddi sayılabilecek fikri alâkaları yoktu. Finlandiya Rusya’ya katıldıktan sonra burada Đsveçlilere karşı milli bir kin beslemek, onlarla mücadele etmek duyguları kaybolmuştu. Fakat kafaları boş ve fikren tembel olan Fin gençleri kendilerini artık büsbütün futbola vermişlerdi. Manevi bir salgın gibi futbol bütün şehir gençliğini sarmış, büyücek köylere de sokulmağa başlamıştı.

Page 45: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

45

Manda bacağı gibi sağlam bacak, zamanın bir öğünme nişanesi olmuştu.

Snelman ile dostları gençlerde kuvvetli dimağların yerine sağlam manda ayaklarının kaim olmasına razı olmadılar. Onlar bütün bir neslin fikren çıplak kalmasına tahammül edemediler. Finleri ruhça uyandırmak ve kültürce yükseltmek isteyen vatanseverleri:

- Böyle yalnız kolları ve bacakları kayış gibi sertleşmiş olan bu kahramanlardan ne yetişebilir? Vatanın yükseltilmesinde bunları ne gibi hizmetleri olabilir? diye biri birlerine soru sormaya başladılar.

Snelman, vaktile Đspanyada birtakım kimselerin hayalî romanları okuya okuya şövalyeleri taklide yeltenerek gülünç bir mevkie düştüklerini ve Servantes’in bunları meşhur Don Kuichotte romanında daha gülünç bir surette tasvir ettiğini hatırlattı. Snelman ve dostları diyorlardı ki: “Birtakım gençleri bu aptalca yazılmış serseri romanlarını okuya okuya kendilerini kaptırmaları, öyle göz yumulacak önemsiz bir şey değilmiş ki, Đspanyanın büyük dâhisi bunu romanına konu yapmış ve bu düşkünlük ile mücadeleye mecbur olmuştur.”

Servantes, bütün okuyucuların böyle macera romanlarına düşkün olmasının fikrî tembelliğe bir âlâmet olduğunu görmüş. O zaman Đspanyollar geri kalmış olan vatanlarında hayatı düzene koymak ve milleti iktisat ve kültür bakımından yükseltmek için ciddî çareler düşünmüyorlardı.

Bu hususta onlar çıplaktır. Çünkü onlar bu alanda ne fikir, ne his ve ne de iradeleriyle çalışmak istemiyorlardı.

Page 46: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

46

Birçok insanlar, günlerce, aylarca ve senelerce hayalî sergüzeştlerle dolu romanları okuyorlar ve bir şey yapıyoruz sanıyorlardı.

Memlekette ise kültür işçileri yoktu. Milletin fikri uyuyor; cehalet artıyordu. Bununla beraber kabalık ve fakirlik de artıyor; devletin kuvveti eksiliyor; ahlâkça, fikirce ve iktisatça yaşayışı iflasa doğru gidiyordu. Milleti uyandırmakla mükellef olan ve şöyle böyle bir şeyler öğrenmiş bulunan kimseler ise, ne ile meşgul oluyorlardı? Onlar hayalî sergüzeştleri okuya okuya bunalmışlardı. Snelman kendi kendine diyordu:

- Dahi muharrirlerin ehemmiyetini bizimkiler henüz takdir edemezler. Şu zamanda bizde de, hayatın gülünç taraflarını kuvvetle tasvir eden bir Servantes, cücelerden bahseden Swift yetişmelidir. Cüce ruhlu insanların bayağı politika dedikodularını, kısır fikirlerini tasvir eden biri gelmelidir. Snelman ve arkadaşları düşünmüşler ve demişler:

- Bizim öyle Servantes gibi bir dâhimiz yok. Biz Swift gibi bir muharrir dahi olamayız. Fakat aklımızın erdiği, gücümüzün yettiği kadar onların yaptıkları büyük işi yapabiliriz… Veba, kolera ve lekeli humma mikropları gözle görülemez. Bunlar çok küçük oldukları halde bütün bir eyaleti harap ederler. Millete ve cemiyete musallat olan manevi mikroplar da vardır. Onlar belki veba mikroplarından daha tehlikelidir.

Birgün futbolcuların büyük bir şenliği vardı. Büyük bir futbol kulübünün kuruluşunun onuncu yıldönümü şenlikleri yapılıyordu. Bu münasebetle büyük bir milli

Page 47: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

47

müsabaka tertip edilmişti. Nutuklar iradiyle geçen büyük bir toplantıya merasime nihayet veriliyordu. Bu şenliğe her nevi spor müntesipleri iştirak etmişlerdi. Snelman da dostlarıyla beraber orada hazır idi. Esasen kendisi en büyük spor cemiyetlerinden birisinin fahri başkanı idi.

Snelman söz alarak şöyle başladı:

- Bizim Fin gençliğinin sporla uğraştığını görerek seviniyorum. Makul bir surette yapılan çeşitli beden idmanlarının ehemmiyeti pek büyüktür. Felsefeyi pek ziyade ileri götürmüş olan eski Yunanlılar, öyle tesadüfi olarak cimnastikleri, güreşleri, yarışları ve saireyi yüksek bir mevkie çıkarmamışlardı. Beden idmanları vücudun çeviklik ve kuvvetini arttırır. Bunlar sâyesinde vücudun duruşu düzelir, yürüyüş hafifleşir ve hareketler güzelleşir.

Şehirlilerin havası bozuk evlerde ekseriya oturmak suretiyle geçirdikleri hayat vücudu harap eder etleri gevşetir, kanı zehirler, insanları miskin yapar. Buna bir de uzun süren ve canlı öğretim yerine iskolâstik usulleri tatbik edilen okul hayatını ilave ediniz. Bu müddet zarfında çocukların kafasına, seneler,

isimler, ölçüler, kurallar ve cansız kanunlar doldurulur.

Almanya’da okul öğrencilerinin çoğu gözlük kullanır. Demek ki bunların gözleri bozulmuştur.

- Sırtları kambur, kemikleri çarpık, bacakları ince, kolları zayıf, yüzleri güneş ışığı görmemiş bitkiler gibi solgun benizli insanlara köylerden ziyade şehirlerde tesadüf olunur. Đnsanın bunları kırlara

Page 48: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

48

çıkarıp çimenler üzerinde koşturarak, sıçratacağı, derin derin nefes aldıracağı gelir.

Eski Yunanlılar da böyle yaparlardı. Şimdi biz de onlar gibi yapıyoruz. Fakat Sokrat, Fidiyas, ve Perikles asrında yaşayanlar, hayatın esas prensibi olarak şu kuralı koymuşlardı:

- Hiçbir şeyde ifrata gitmemelidir! Hiçbir şey tek taraflı, tek gözlü olmamalıdır. Her şeyde orta kararlığı gözetmelidir. Her şeyi zamanında ve yerinde yapmalıdır.

Sokrat’ın ve Eskilus’un zamanında yaşamış olan Aristofan , filozofların beden gevşekliği ve sünepeliği ile alay ederdi.

«Aptallığın Medhiyesi» ismindeki ölmez hicviyesiyle kafalarının içi malûmatla dolu iki ayaklı mahlûklarla ve kuru nazariyecilerle insafsızca alay ediyordu.

Gulliver ’in müellifi Swift kurbağalar gibi şişip şişip de büyük adam olmak isteyen cüceler milletiyle alay ediyor. Liliputlar cücelerdir. Swift, bundan başka bir de Laputlarla alay ediyor. Bunlar büyük ve şişkin başlı, ince boyunlu ve zayıf omuzlu anormal mahlûklardır. Bunların bütün hayatı, kitabî düsturlara, hendesî resimlere göre tanzim edilmiştir. Yani hayatları da bedenleri gibi biçimsiz ve çirkindir.

-Bizzat benim ve bütün dostlarımın bu kadar büyük bir muhabbetle sevdiğimiz Suomi’nin Laputlar memleketine benzemesini asla istemeyiz. Bize ne Liliputlar, ne de Laputlar lâzımdır.

Page 49: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

49

Fakat biz, Finlerin kuvvetli bacaklı ve zayıf dimağlı olmasını da istemeyiz. Bacakları manda bacağı gibi sağlam, dimağları koyun dimağı gibi zayıf insanlar bizim idealimiz değildir. Böyle bir insan bizim küçük milletimiz için bir örnek, bir ideal olamaz.

- Sizler, futbolun Finlandiya’daki ilerleyişini görerek heyecana geliyorsunuz. «Kuvvetli Bacak» ismindeki futbol takımımızın komşularımız olan Đsveçliler, Norveçliler, Danimarkalılarla maçlara giriştiğinden ve hattâ Macaristan’a gidip orada da galip geldiğinden dolayı ölçüsüz bir sevinç duyuyorsunuz. Fakat ben sizin sevincinize iştirak etmiyorum.

- Ben arzu ederim ki, bizim sevgili Suomi’mizde şu isimleri taşıyan cemiyetler de vücut bulsun: «Kuvvetli Fikir», «Yüksek Đşler», «Büyük Teşebbüsler», «Sütlü Sığır», «En Đyi Yumurta», «En Đyi Tohumluk Ekin», «Kar Gibi Beyaz Bez», «Temiz Vicdan», «Yeni Fikirler», «Mekanik Đftiharları», «Tok Millet».

- Ben isterim ki, siz genç Finler, yalnız Macarları değil, Fransızları ve Đngilizler de mağlûp edesiniz. Fakat bacak kuvvetiyle değil, yalnız top tepmesinde değil, bilim, güzel san’atlar, ticaret, sanayi, adliye, memleketin bayındırlığı hususunda da onlardan üstün olasınız!

- Bu büyük savaşta yalnız futbolcuların kuvvetli kollarına ve bacaklarına dayanmak isterseniz, çok ileri gidemezsiniz. Karşıdan gelen topu sapıtmak için sağlam bir kafa lazımdır. Fakat bilmelisiniz ki, en sağlam kafaya koç maliktir.

Page 50: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

50

Ben koç kafasını Fin gençliği için övünmeye değerli olabilecek bir şey saymam.

Sokrat’ın ve meşhur Herkül’ün resimlerini araştırıp bulunuz, bunları biri biriyle karşılaştırınız.

Sokrat’ın büstünde filozof kafası göze çarpar. Geniş bir alın: burası beynin yeridir. Sokrat’ın beyni sanki kafa tasının içine sığmıyormuş da dışarı fırlayacakmış zannedersiniz. Đşte Sokrat’ın alnı ve kafası bu biçimdedir. Bir de Herkül’ün heykeline bakınız. Eski Yunan masalları kahramanının kuvvetli etleri karşısında hayrette kalırsınız. Cüsseli bir vücut, direk, sağlam bacaklara dayanıyor. Kollarının etleri, bükülmüş kalın bir urgan gibi. Omuzları geniş, göğsü kabarık, boynu manda boynu gibi. Başı ise nisbeten küçük, alnı alçak...

Bütün bunlar, büyük bir beden kuvvetinin ifadesidir. Fakat bu kahraman, akılca zayıftır. Muhteşem bedenli, sert kemikli, kuvvetli adaleli bir adamdır. Fakat akıl ve zekâ bakımından geridir. Fikir ve ahlâk kahramanı değildir.

- Ben size Sokrat’ın veya Herkül’ün kafasını tercih ediniz demiyorum, diyorum ki:

- Mandanın bacaklarını düşünürken Sokrat’ın da kafasını unutmayınız. Taş gibi sert ve koyun kafalı olmayınız. Şu kuralı unutmayınız: «Her işi zamanında işlemek lâzımdır. Eğlence zamanında da eğlenmelidir». Finlandiya'nın yalnız top tepmesini bilen insanlara ihtiyacı yoktur. Bize Fin milletini ekonomi ticaret, sanayi, fikir ve ahlâk bakımından yükseltecek adamlar lazımdır.

Page 51: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

51

- Kültürce geri kalmış olan ve eski medenî milletlerin hayatını ters tarafından öğrenmeğe yeltenen milletleri taklit etmeyiniz.

Paris'e gidenler şarkılı kafeleri öğreniyorlar. Almanya'ya gidenler birahanelere devama alışıyorlar. Đngiltere'ye gidenler de futbol öğreniyorlar. Siz tahsil işine daha yüksekten bakınız. Avrupa'nın bilim, ve fikir tapınaklarına gidiniz. Binlerce Alman gencinin mensup oldukları Tugendbund’u yani «Fazilet Đttihadı» nı taklit ediniz. Şu kuralı daima hatırınızda tutunuz:

- Sağlam ruh, sağlam vücutta bulunur.

- Ey Fin gençleri! Sizin göreviniz ayak darbesiyle topu yüksekte uçurtmak değil, Fin milletinin haysiyet ve şerefini yükseltmektir. Sevgili vatanımızı her hususta terakki ettirmeğe, her tarafta esenliği ve mutluluğu arttırmağa çalışmaktır.

Page 52: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

52

ANA BABA ve ÇOCUKLAR

Yeni yetişen gençlere akla uygun bir eğitim vermek mes’elesi... Snelman ile dostları Finlandiya'yı uyandırmak için bütün ümitlerini buna bağlamışlardı. Gençlik mes’elesi Snelman’ın en sevdiği bir konu ve aynı zamanda kendisinin en duyarlı ve yürek sızlatıcı noktası idi.

Snelman bazı kere gençleri yüzlerine karşı azarlardı, fakat diğer yaşlı kimseler, gençlerin hayırsızlığından ve ahlâk bozukluğundan şikâyete başlayınca, daima gençleri korur ve derdi:

- Kabahat gençlerde değil, sizdedir. Siz gençleri nasıl terbiye ederseniz, onlar da öyle yetişir. Gençlere verdiğiniz eğitim nedir?..

- Hiç! anneler, çamaşır ve bulaşık yıkamak, tahta silmek, temizlik yapmak ve yemek pişirmekle meşgul olurlar. Babalar, memuriyet, ticaret, dükkan veya fabrika işleriyle meşgul olurlar. Geceleri de geç vakte kadar zamanlarını kahvehanelerde ve klüplerde oturmak ve iskambil oynamakla geçirirler. Fakat çocuklarıyla asla meşgul olmazlar. Çünkü bunun için vakitleri yoktur. Sonra, çocuklarla meşgul olmak insanı yoran ve usandıran bir iştir.

Bunlar çocuklarıyla konuşmazlar, onların yaşayışlarıyla a1âkadar olmazlar Serbest zamanlarında çocuklarını okşarlar, onlara şekerlemeler ve oyuncaklar verirler. Bundan sonra da:

Page 53: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

53

- Haydi bakalım, şimdi bir kenara çekilin, gürültü etmeden kendi kendinize oynayın, derler.

Diğer kelimelerle bunun mânası şudur:

- Başımızdan defolun da, ne isterseniz yapın. Sade bizi rahatsız etmeyin!..

Bu durum karşısında çocuğun aklı, fikri, ruhu işlenmemiş bir tarla gibi kalır. Buraya iyi hiç bir şey ekilmiş olmaz. Ara sıra çocuklara iyilik, doğruluk ve muhabbetten bahsedilse bile, bunlar ekseriya kuru, taş gibi sert ve çocuğa yabancı sözlerdir. Ana ve baba çocuğun ruhunu ilgilendirecek sözler söylemesini istemezler, isterlerse de bunu nasıl yapacaklarını bilmezler. Onların basma kalıp ve ısmarlama nasihatleri çocuğun ince ve duygulu ruhunda akisler uyandırmaz.

Doğrusunu söylemek lâzım gelirse çocuğun anası, babası sağ olduğu ve evde bunlardan başka birçok halalar, teyzeler, dayılar ve amcalar bulunduğu halde, çocuk yetim gibi büyümektedir.

Bazı ailelerde çocuklar ihtimal ki, çok iyi beslenirler, iyi giydirilirler, beden sağlığı bakımından iyi bakılırlar. Fakat aynı zamanda çocuk ruhunun temizliği, tokluğu ve ziyneti ihmal edilir.

Doğrusu ya, bu şartlar altında yetişen çocukların, olduklarından fazla fena yetişmediklerine şaşmalıyız. Biraz büyüyüp de her şeyi anlamağa başladıktan sonra, aile hayatına iştirak eden çocuklar neler işitirler ve neler görürler?.. Şehirlerin, kasabaların, nahiyelerin ve köylerin meydanlıklarında bir takım pisliklerin ve gübrelerin yığıldığını gören insanlar: "Bunlar sıhhate

Page 54: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

54

aykırı şeylerdir, bunların burada bırakılması ne rezalettir?" diye feryadı koparırlar.

Şimdi siz, çocuk ana ve babaları, bir kere düşününüz. Kendi vicdanlarınıza danışarak bir karar veriniz. Şimdiki aile çevresi ve havası, çocukların karakterlerinin sağlam bir surette teşekkülüne elverişli midir, değil midir?

- Çocuklara!: «Yalan söyleme», «Hile yapma», «Bu hareket iyi değildir, nefreti mucip olur, günahtır. » derler.

Fakat bu sözleri söyleyen aynı kimseler biri birlerini aldatırlar. Başkalarını aldatırlar, çocukları aldatırlar ve yine çocuklara: «Hiç kim incitmeyiniz. Nezaketli ve terbiyeli olunuz.» derler. Fakat kendileri bu kurala riayet etmezler.

Çocuklar hilenin çabuk farkına varırlar. Đlk önce buna şaşarlar. Ana ve babanın kendilerine fena ve günah diye gösterdikleri şeyleri nasıl olup ta kendilerinin işlediklerini anlayamazlar.

Daha sonra kendilerinde şu kanaat hâsıl olur: «Ana ve babalar bir türlü söyler, başka türlü hareket ederler. » Bundan dolayı ana ve babanın sözlerine karşı çocukların güvenleri kalmaz. Şunu yapınız! Bunu yapmayınız! gibi nasihatlere artık kulak asmamağa başlarlar.

Diğer taraftan da ana ve baba, çocuklarının henüz küçük olmakla beraber kendilerine itaat etmediklerinden ve dik başlı olduklarından şikâyet ederler. Halbuki çocukların bu hale gelmesine kendilerinin sebep olduklarının farkında olmazlar.

Azarlamakla ve ceza vermekle çocuklara itaat ve muhabbet telkin olunabileceğini zannetmeyiniz.

Page 55: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

55

Çocuklarınızın yanında o suretle hareket ediniz ki, onlar sizin meziyet1erinizi bizzat görerek sizi sevmeğe başlasınlar.

Bazı ana ve babalar, evdeki kıyafetlerine, el, yüz ve ayaklarının temizliğine dikkat etmezler. Çocuklarının yanında yırtık, eski ve kirli çamaşır ve elbiselerle ve kirli ellerle gezerler. Konuşmalarında ve davranışlarında nezahet ve nezakete riayet etmezler. Bazıları da kavga ederler ve hatta çocuklarına hitap ederek:

- Babanızın nasıl adam olduğunu görüyor musunuz? Veyahut - Ananızın nasıl bir kadın olduğuna bakınız! gibi sözler sarf ederler.

Sonra aile toplantılarında cereyan eden dedikodulara, ötekini berikini çekiştirmelere, on paralık fazla bir menfaat temin etmek ve memuriyetini bir derece yükseltmek için çevrilen fırıldaklara dair geçen sözlere dikkat ediniz.

Đşte çocuklar, 15-20 sene böyle bataklık bir çevre içinde çalkanırlar. Bundan sonra da ihtiyarlar, çocuklarının niçin göklerde uçmadığına, kanatsız kaldığına şaşarlar.

Böyle olan ana ve babalara sorarım:

- Siz çocuklarınızı terbiye ederken yükselmek için onlara kartal kanatları mı verdiniz? Yoksa bu kanatları kökünden mi yoldunuz?

Çocuklar büyüyüp, erkekler delikanlı ve kızlar genç kız olunca, ana ve baba, istikba1 hakkında parlak hayâller kurmağa başlarlar. Oğullarını mühendis, memur, tüccar, doktor, avukat veyahut iyi bir san’at sahibi yapmak

Page 56: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

56

isterler. Kızları için ise zengin bir koca aramağa başlarlar.

Çocuk1ar için hep servet ve refah teminine uğraşırlar. Bu suretle analık ve babalık görevini en iyi yaptıklarını sanırlar. Bu münasebetle Lev Tolstoy gayet doğru olarak şu sözleri söylüyor:

« Hayattaki düzensizliklerin en büyük sebeplerinden bir şudur ki, herkes hayatında sadece refaha nail olmayı arzu eder, fakat bizzat çalışmak sayesinde hayatını daha iyi bir surette düzene koyma ihtiyacını duymaz. »

Herkes, hayattan bir şey almak ister, fakat ona bir şey vermek istemez. Birçok kimseler cemiyet hayatına hodbin ve tufeylî sıfatıyla atılırlar. Hayatın hikmetini başkalarını yolmakta ve başka kimsenin sırtın ün geçinmekte ararlar.

Böyle bir hayat felsefesi uzun seneler zarfında aile muhitinde çocuklara aşılanır. Bunu kim aşılar?

- Ana ve baba!...

Bu telkinleri alan çocuklar büyüdükten sonra hodbin, açgözlü, şehvetperest, tembel ve saygısız olurlar.

En sonunda artık hiçbir kimseye ve hiçbir şeye sevgi ve bağlılık göstermeyen lâkayt gençler olurlar. Bunlarda vatana, millete karşı muhabbet, yüksek fikirlere, ciddi çalışmalara hürmet hissi uyanmaz. Ana ve babalarını da ciddi bir muhabbetle sevmezler.

- Ne ekerseniz, onu biçersiniz!

- Ne pişirirseniz, onu yersiniz!

Page 57: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

57

- Eğer gençliğin ruhunu işlenmeyen bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırganlar ve dikenler yetişir.

- Ana ve babaların, çocuklarının dimağını ve kalbini böyle işlemeden bırakmaları akla ve vicdana uygun değildir. Hatta diyebilirim ki, böyle bir ihmal ahlâksızlıktır, cinayettir. Çünkü çocukların iyi terbiye görüp görmemesi mes’elesi yalnız ana ve babayı ilgilendiren bir mes’ele değildir. Ayni zamanda cemiyeti ve devleti de şiddetle alâkadar eden bir mes’eledir.

- Đstediğiniz kadar mükemmel teşkilat kanunları yapınız. Seçim işlerinde halka istediğiniz kadar salâhiyetler veriniz. Siyasi ideolojilerin mucizeyi kuvvetlerine istediğiniz kadar inanın!. Eğer çocuklar lâyığı vechile terbiye görmezlerse, hayata birer hiç olarak girerlerse, parlamentolar ve bütün hukuk mevcut olduğu halde, genel ve sosyal hayat yine sönük ve paslı olacaktır! Bu nesilden gelen memurlar ihmalci, nazırlar ise, siyasi birer cambaz olurlar. Mebuslar istifade peşinde koşarlar. Okullar, yeni neslin dimağını ve kalbini kurutan ve kavuran birer mahal olur. Matbuat, sokaklarda kendini satılığa çıkaran allıklı, pudralı kadınlara döner. Besili veya aç bulunan kalabalık kütleleri ise, kendilerine yabancı olan her şeye ve bilhassa yukarı tabakalara mensup insanlara karşı nefret, haset ve hıyanet duyguları beslemeğe başlarlar.

- Bizim yeni, genç vatanımız, sizden böyle şeyler beklemiyor. Finlandiya’nın istikbali büyüktür! Burada herkesin karnı tok, herkes halinden memnun olmalıdır. Şahsi hayatınızı ve milletin hayatını buna uygun bir düzene koyunuz!

Page 58: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

58

Snelman ve taraftarları, şehirlerde ve köylerde bu yolda yüzlerce nutuk söylüyorlardı. Bu nutukları dinleyen ana ve babalar, çocukların ve gençlerin terbiye mes’elelerini hakikaten ciddiyetle düşünmeğe başlamışlar ve çocuklarına karşı yüklendikleri sorumluluğun büyüklüğünü anlamışlardır. Birçok yerlerde ana ve babalar, cemiyetler kurarak çocukların terbiyesindeki muvaffakiyetsizliklerin sebeplerini araştırmağa başlamışlar. Eğitim işlerinde başarılar elde ettikçe, sevinmekle beraber, meşhur pedagogların ve ruhbilimcilerin de bazı meselelerde görüşlerini öğrenmek arzusunu izhar etmişlerdi. Đş bir defa böyle kızıştıktan sonra meselenin çözülmesi kolaylaşmıştır. Memlekette tanınmış olan terbiyeciler ve ruh bilimciler, bütün memleketi dolaşarak hayatta kazanılan tecrübelere ve bilimin verdiği neticelere göre, çocukların nasıl yetiştirilmesi ve terbiye edilmesi lâzım geldiğini millete anlatmağa başlamışlar. Halka, çocuk ruhunun meziyetleriyle beraber zayıf noktalarını ve hastalıklarını izah ederek terbiye esnasında bunların ıslah ve tedavisi çarelerini öğretmişler

Ziraatçıların; halka en güzel fidanların, iyi ekinlerin ve sebzelerin nasıl yetiştirileceğini öğretmesi kabilinden, meşhur pedagoglar da erkek veya kadın, köylü veya şehirli, memur veya esnaf, velhasıl her ne meslekte olursa olsun, bütün ana ve babalara, oğullarının akla daha uygun bir tarzda nasıl terbiye edileceklerini, vatan ve millete daha faydalı olabilecek vatandaşların nasıl yetiştirileceklerini izaha başlamışlardır.

Page 59: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

59

Bu faaliyet sayesinde Fin ailesi, gaflet uykusundan uyanmış, büyük bir hızla ilerlemeğe ve yükselmeğe başlamıştır.

Page 60: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

60

HALK ÜN ĐVERSĐTESĐ Genç Fin aydınları, Snelman’ın etrafına toplanmışlardı; Bu kümeye yavaş yavaş, fakat hiç ardı arası kesilmeden yeni kültür işçileri katılıyordu.

Snelman grubuna Helsingfors (Helsinki) Üniversitesinin genç profesörleri, en sapa köylerdeki öğretmenler, oldukça aydın tüccarlar ve fabrikacılar, hükümet merkezi dışında yaşayan birçok doktorlar, memurlar ve avukatlar bu zümreye dahil olmuşlardı. Bu canlı fikir, yavaş yavaş Finlandiya’nın her köşe ve bucağına nüfuz etmişti. Fakat bu fikir uğrunda çalışanlardan hiçbiri, bunu bir şöhret vesilesi ittihaz etmek istemiyordu.

Bunların çalışmaları, sair maarif ve kültür cemiyetlerinde olduğu gibi sadece kâğıt üstünde kalmaktan çok uzaktı.

Burada herkes çalışıyordu ve kelimenin en iyi anlamıyla herkes birer kültür misyoneri olmuştu.

Bu kümeye mensup olan her fert inatla, ilhamla çalışıyor; bu faaliyetlerden özel menfaatler teminini hatırına bile getirmiyordu. Bunlar kullanılmış ve eski kitapları toplarlar; bu kitapların içinden en iyilerini seçerek seyyar kütüphane haline getirdikten sonra, köylere kadar gönderirlerdi. Sırası geldikçe, bunları tebdil ile bir mahalden diğer mahalle yollarlardı.

Evvelleri iki üç haftada bir ve sonraları her pazar günü halkın anlayacağı şekilde edebiyat, sıhhat, iktisat ve ahlâk kanunlarına dair konferanslar tertip ederlerdi.

Bu işe taassup derecesinde bir kuvvetle sarılan en iyi konferansçıları ve öğretmenleri seçerek memleketin her

Page 61: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

61

tarafına yollarlardı. Bu sayede kendine mahsus teşkilatı olan bir halk üniversitesi meydana geldi ki, bunun ekseri profesörleri, iyi birer hatip olan seyyar ve seyyah gençlerden ibaret idi. Bu profesörler, millete çeşitli bilgiler vererek en uyuşuk ruhları bile uyandırıyorlardı. Bu konferansları dinleyenlerde, daha fazla bilgi kazanmak, memleketin herhangi bir suretle ilerlemesine ve yükselmesine hizmet etmek arzu ve iştiyakı uyanıyordu. Bundan önce bazı zenginler, ölmezden evvel servetlerinin bir kısmını kiliseye veyahut bazı hayır işleri için vakfediyorlardı. Millet arasında tenvir ve tehevvür cereyanları peyda olduktan sonra, maarif için büyük vakıflar kurulmağa başlandı. Memleketin muhtelif mahallerindeki zenginler evlerini kütüphane, konferans salonu yapılmak veya halka mahsus mâkul eğlence mahalleri meydana getirilmek üzere millete vakfetmeğe başladılar.

Bu arada halkın bazı safdilâne hallerine de tesadüf edilirdi. Meselâ seyyah profesörlerin konferanslarından fevkalâde memnun kalan köylüler, bir miktar yağ, bal, yumurta, dokuma ve el oyaları getirerek derlerdi:

- Rica ederiz. Lütfen bunları kabul ediniz! Şehirdeki ailelerinize götürünüz. Siz bize akıl ve bilgi öğretmek için bizim köylerimize kadar zahmet ihtiyar ediyorsunuz. Müsaade ediniz de biz de size acizane mukabele edelim. Sizin bize gösterdiğiniz faydalara ve temin ettiğiniz sevinçlere karşılık bunlar pek az bir şeydir.

Page 62: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

62

HALK ÜN ĐVERSĐTESĐNĐN YĐRMĐ BEŞĐNCĐ SENESĐ

REÇEL KIRALI YARV ĐNEN’ĐN NUTKU

Halk Üniversitesinin binlerce zorluklarla dolu olarak geçirdiği yirmi beş senelik çalışmadan sonra, Snelman’ın sakin olduğu «Kuopio» şehrinde ulusal bir bayram tertip edilmiştir. Bu törenin sonunda Finlandiya’nın her tarafında Reçel Kıralı unvanıyla yâd edilen Yarvinen söz almış ve bir saatten fazla süren bir nutuk söylemiştir.

Davetliler, birçok nutuklar dinlediklerinden yorgun olmakla beraber, Yarvinen’in nutkunu büyük dikkat ve önemle dinlemişler.

Yarvinen nutkuna şöyle başlamıştır:

- Ben vaktiyle fakir ve hakir bir satıcı idim. Çocukluğumda bir sepet içinde simit (kurabiye) satardım. Sonra pazar yerinde küçük bir dükkân açıp şekerlemeler satmağa başladım. Büyük tüccarlar bana kredi açarlar ve birkaç bin kuruşluk kurabiye, bonbon ve kuru meyveler verirlerdi. Ben de, bunları satarak borçlarımı tam zamanında öderdim. Bundan dolayı hepsi, beni severler ve ileride daha büyük bir dükkân açabilmem için bana yardımda bulunacaklarını vadederlerdi.

O zaman, karnım tok, elbisem temizdi ve iyi bir odada oturuyordum. Fakat bununla beraber o zamanki halimi, bilmem ki nasıl anlatayım, beğenmiyordum... Gönlüm sıkıntı içindeydi. Kendi yaşayışım ve geçinişim dar geliyordu. Ekseriya düşünüyor ve diyordum:

Page 63: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

63

- Dükkân küçük! Müşteriler az! Kâr kısa! Bütün bir hayat böyle azlık içinde mi sürüklenecek?

Yarvinen toplantıda hazır bulunan profesörlere hitapla nutkuna devam ediyordu:

- Arkadaşlar! Sabrediniz de benim sergüzeştimi dinleyiniz. Siz pekâlâ bilirsiniz ki, her simitçi çocuğu doğduğu kasabada Ulusal Tiyatro yaptırmak için on binlerce Mark veremez. Yarvinen’in yaptığı gibi, doğduğu kasabada büyük bir gazetenin kurulması için lâzım gelen yardımda bulunamaz.

Ben, bunları kendimi övmek için söylemiyorum. Burası, bir şahsın karşınıza çıkıp da övüneceği bir yer değildir. Sizin huzurunuzda benim şahsımda genç, kuvvetli ve sağlam olan Fin milletinin şahsiyeti bulunmaktadır. Ben, burada sizin karşınızda, ağaç kabuklarıyla karışık çavdar ekmeğiyle beslenen, ormanlar ve bataklıklar arasında gayretle çalışan Fin milletini temsil ediyorum. Fin milleti arasında reçel kralları belki nadirdir. Fakat bu milletin fertleri arasında benim gibi Yarvinen’ler yok değildir!

Yarvinen adlı kimseler bir tabur teşkil edebilirler. Benim gibiler millet arasında binlerce mevcuttur. Benim gibi olan birçok Yarvinen’ler hâlâ ormanda ağaç kökleri sökerler; dağlardan taşları koparırlar.

Bunların bir çoğuna da fakir hayatları dar gelmektedir. Biz zaruretten ve çalışmaktan korkmayız. Daha iyi yaşıyorlar diye diğer kimselere haset etmeyiz. Yalnız Yarviven cinsinden olan kimselere bu yaşayış tarzı dar gelmektedir. Onların canını sıkmaktadır. Onlar, daha başka bir şey isterler, daha parlak bir istikbal beklerler. Güneş gibi, daha güzel, daha kuvvetli bir şey arzu

Page 64: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

64

ederler. Onların ruhunda bir şey, kaynamak ve taşmak ister; fakat çıkacak bir yer bulamaz.

Geçen yıl, Güney Đtalya’ya gitmiş ve reçel kaynatılmasında kullanılmak için bir vapur dolusu portakal satın almıştım. Birkaç günlük ikamet fırsatından faydalanarak Napoli civarındaki Vezüv yanardağının tepesine çıkmıştım.

Dağın tepesindeki volkanın kraterini seyrederken, kendi gençliğimi hatırladım. O zamanki fikirlerimi ve hislerimi düşündüm. Bütün Fin milletinin halini düşündüm: kraterin içinde kara ve koyu bir lâv kütlesi kaynıyor ve köpürüyordu. Lâvlar volkanın dar kraterine doğru bazan yükseliyor ve bazan alçalıyordu. Sanki volkanın içinde kraterin darlığına rağmen nefes almak isteyen gayet büyük vücutlu bir dev vardı. Arzın içinde toplanan ateşli 1âvlara volkanın krateri dar geliyordu. Đşte bunun için yer altında mevcut olan kuvvetler, yani dağ içindeki ateş, lâvları kraterden dışarıya atıyordu.

Ben de, bir vakitler bu durumda idim. Şimdi Fin milleti de bu durumdadır.

Yarvinen demek, Fin Milleti demektir!...

Page 65: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

65

HAYDUT KAROKEP

Yarvinen Halk Üniversitesinde nutkuna devam ediyordu:

- Arkadaşlar! Bundan yirmi beş sene evvel bütün Finlandiya’yı heyecan ve dehşet içinde bırakan Johan Karokep’in adını hatırlıyor musunuz? Karokep ticarethaneleri ve kiliseleri soyardı. Hırsızlık yaparken âdeta polise meydan okurdu. Kendisi için bir faydası veya lüzumu olmadığı halde bazı insanları öldürüyordu Đşte bu sebepten tevkif edildiği zaman deli olup olmadığı an1aşılmak üzere ilk önce tımarhaneye gönderilmişti.

Karokep, oradan büyük bir cür’etle kaçtı ve izini kaybettirdi. Finlandiya’da ismi artık anılmaz oldu. Đhtimal ki, takip edildiği esnada üzerine atılan kurşunlardan ağır bir surette yaralandı, öldü ve arkadaşları cesedini sakladılar. Herkesin kanaati bu merkezde idi. Artık Karokep’den bahsetmekten vazgeçtiler.

Arkadaşlar! Karokep sağdır. Geçen sene Đtalya’da bulunduğum sırada Napoli’de kendisiyle görüştüm.

Ben onu tanıyamadım. Finlandiya’da yaşayan herkes gibi ben de Karokep’i ölmüş zannediyordum. Bir lokantada yemek yerken o beni tanıdı ve masama geldi. Yanında üç oğlu da vardı. Ne yakışıklı delikanlılar! Fin milletinin en gürbüz ve güzel numuneleri. Uzun boylu, geniş omuzlu, kahraman sineli, kumral saçlı, mavi gözlüydüler.

Yüzleri Güney Amerikanın güneşinin tesiriyle esmerleşmişti.

Page 66: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

66

Đtalyanlar, bunlara Apollon oğulları diyorlardı. Üçü de Avrupa’nın üç muhtelif Üniversitesinde tahsilde bulunuyorlardı. En büyüğü Đsviçre’de ormancılık tahsil ediyor ve Kaliforniya’da bir ormancılık ticaret şirketinin başında bulunuyordu. En küçüğü Fransada ziraat, ortancası da Almanya’da kimya tahsil ediyormuş. Derilerin, odunların ve yağların kimya usullerine göre işlenmesi hususunda yaptığı etütler, meşhur Alman Üniversitelerinin birinin nazarı dikkatini çekmiş; bu gencin meşhur bir kimyacı olarak yetişmesi umuluyormuş.

Bu üç akıllı, güzel ve kibar çocuk, memleketimiz de bir vakitler haydutluk eden Karokep’in oğullarıdır! Vaktiyle gazeteler Karokep’in bir ailesi olduğunu ve karısının bu adamın cinayetlerinden haberi olmadığını ve Karokep’in gayet şefkatli bir koca ve iyi bir baba olduğunu yazmışlardı. Sonra, Karokep’in karısı ve çocukları da unutuldu. Fakat babası onları unutmamış, dostları vasıtasıyla Amerika’ya celbetmiş. Fakat karısı Amerika’ya giderken yolda sarıhummadan ölmüş. Karokep üç genç çocuğunu yalnız başına kendisi yetiştirmiş. Onların annesi ve dostu olmuş. Onlarla birlikte bilim tahsiline de koyulmuş.

Karokep -şimdi ismini değiştirmiş ise de burada yeni ismini söylemeğe hacet görmüyorum- iki Transatlantik vapuruyla Cenova’ya buğday göndermişti. Ayni zamanda kendisi de Đtalya’yı görmek ve oğullarına göstermek istemişti.

Karokep, yeni ismiyle, yeni vatan edindiği Güney Amerika hükümetlerinin birinde ticaret yapmış, para kazanmış, Buğday Kralı olmuştu. O kadar çok zengin

Page 67: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

67

olmuş ki, sizin reçel kralınız olan Yarvinen bile onun yanında fakir sayılır.

Çocukluğumuzda ve daha sonra genç yaşımız da biz, Karokep ile çok dost idik. Đkimizin de ebeveyni fakir katrancılar idi. Ben Karokep’le beraber büyüdüm. Öyle tesadüf etti ki, ikimiz de ayni zamanda balarımızdan yetim kaldık. Dul kalan annelerimiz, aynı zamanda bizi şehre götürdüler. Beni bir fırıncının yanına çıraklığa verdiler, Karokep de toptan ticaret yapan zengin bir tüccarın yanına yerleşti.

Bu adam, memleket içinde yün, yapağı ve çamsakızı toplar ve dış memleketlere satardı. Ticaret ettiği mahallerde yetişen buğday ihtiyaca kâfi gelmediğinden dış memleketlerden getirttiği buğdayları köylülere satardı.

Karokep yakışıklı, zeki, namuslu ve çalışkan bir çocuktu. Yalnız fevkalâde taşkın, çabuk kızan bir gençti. Kendisini tahkir edenlere karşı her şeyi yapmağı göze alan bir insandı. Kızdığı zaman kendisini bir titreme alır, yüzü sararır, dişleri gıcırdamağa başlar ve yılan gibi şu sözleri tıslardı:

Ben sana Karokep’ın kim olduğunu ve onu tahkire nası1 cesaret edildiğini öğretirim!

Bu tüccar Karokep’i sevdi. Her yerde onun ne kadar namuslu olduğundan bahsediyordu. Birkaç sene sonra önemli bazı satın alma işlerini ona yaptırmağa ve kendisine oldukça büyük yekûn tutan paraları emanet etmeğe başladı. Nihayet onu büyük depolarından birinin müdür1üğüne tayin etti.

Page 68: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

68

Burada ansızın ve ilk önce sebebi anlaşılmayan bir hadise oldu. Karokep hiç bir esasa istinat etmeyerek efendisinin kendisine emanet ettiği büyük parayı köylülere dağıtmış ve ticarethane sahibini zarara sokmuş. Bundan sonra efendisine de adamakıllı bir dayak atmış. Mahkemeye verilmiş. Karokep mahkemede ağzını açmamış; yalnız hiddetli hiddetli gülmüş. Mahkemenin sonunda:

- Benim yerime ticarethane sahibini mahkûm etseydiniz daha iyi yapardınız, sözlerini söylemekle iktifa etmiş.

Efendisi sonradan:

— Karokep galiba delirmiş, demiş.

Karokep mahpushanede birkaç ay yattı. Bu esnada kimse ile konuşmamış, okumakla meşgul olmuş. Yalnız ağır ceza görmüş olan mahpusların cinayet hikâyelerini dinlemekten zevk almış.

Karokep hapisten çıktıktan sonra karısını ve çocuklarını alıp ecnebi memleketlerden birisine göndermiş. Bundan sonra Fin1andiya’da pek büyük bir cesaretle yapılan hırsızlıklar, haydutluklar ve insan öldürmeler başlamış. Đki sene içinde birkaç banka ve on kadar kilise soyulmuş. Üç papaz öldürülmüş.

Herkesin sevgisini kazanmış olan bir belediye doktoru hastasını ziyarete giderken yol üstünde öldürülmüş. Fakat üstündeki parası alınmamış ve öldürülmesi için akla uyar hiç bir sebep bulunamamış.

En sonra, bir şehrin kenarındaki mezarlığın kilisesine hırsız grmiş. Kilisenin yanındaki evde oturan papaz, tesadüfen kilise pencerelerinin birinden ışık geldiğini görmüş.

Page 69: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

69

Hademeyi çağırarak kiliseye doğru gitmiş. Yüksek binanın kapısının önünde haydutla karşı karşıya ge1miş. Bu haydut, önden giden hizmetkârı bir yumrukla yere sermiş. Arkasından gelen papazın kafasına da bir demirle vurarak kafasını yaralamış. Bununla beraber papaz:

- Đmdat, imdat!

diye bağırmağa muvaffak olmuş.

Mehtaplı bir kış gecesi imiş. Her taraf beyaz karlarla örtülü imiş. O sırada birkaç köylü tesadüfen mezarlığın yanından geçmekte iken imdat sesinin geldiği tarafa doğru koşmuşlar. Bir adamın kaçmakta olduğunu görmüşler. Ardına düşüp yakalamışlar. Polise tes1im etmişler. Sorguya çekildiği zaman adı sorulunca, haydut ve katil Karokep adını vermiş.

Hiç istifini bozmadan kızgın bir gülümseme ile bankaları, tecim evlerini, kiliseleri nasıl soyduğunu üç’ papazı ve bir de doktoru nasıl öldürdüğünü anlatmış.

- Bu işlerde, yardaklarınız kimlerdi? Sorusuna karşı:

- Bu cinayetleri hep kendim yapardım. Yardımcılarım yalnız bana malûmat getirirlerdi. Bunlardan hiç birinin adını size söylemeyeceğim. Bütün bu oyunları ben kendi hesabıma oynadım. Bütün sorumluluğu. kendi üzerime alıyorum.

Oyunu kaybettim. Alınız, mukadderatım sizin elinizdedir. Zararın hepsini ödemeğe hazırım. Đsterseniz hayatımı alınız; fakat yardaklarıma dair benden hesap sormayınız.

Page 70: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

70

Bundan sonra Karokep, hastaneden kaçtı ve hiç bir iz bırakmadan ortadan kayboldu. Bu vakaların üstünden seneler geçti. Ve her şey unutuldu.

Şimdi Napoli’de Karokep, yemek yediğim masanın yanına gelip Fince bana:

- Affedersiniz; Siz Yarvinen değil misiniz? diye sordu. Ben:

- Evet, dedim. Ve şaştım kaldım.

- Yukko Yarvinen ? diye tekrar sordu.

- Evet.

- Tamerfors civarındaki Kolmarvi’den değil misiniz?

- Evet, evet! Fakat siz bu tafsilatı nereden biliyorsunuz? Ben sizi ilk defa, görüyorum.

- Ben sabık Karokep’im, diyebildi. Yukko! Benim eski arkadaşım Yukko! Ah benim sevgili çocukluğum!. O zamanki küçük dostun Yohan’ı hatırlıyor musun? Sabık Karokep’e elini uzatacak mısın?

Karokep’le beraber oteldeki odama çekildik. Gece geç vakte kadar Fince görüştük. Bana dedi ki:

- Oğullarım, Karokep’in kim olduğunu bilmezler Amerika’da iki defa vatan değiştirdim. Đki defa adımı tebdil ettim. Ailemi güneye götürdüm. Kendim kuzeyde çalışmağa başladım. Ben görünüşte yarı Amerikalı, yarı Đspanyalıyım. Fakat ruhum Fin’dir. Şimdi nasıl yaşadığımı görüyorsun. Günahlarımı itiraf etmek istersem beni dinler misin? benim izlerimi kimseye haber vermeyeceğine dair namusun üzerine söz veriyor musun? Yarvinen, ben senin hayatını biliyorum. Bizim

Page 71: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

71

Suomi’nin hayatını da gazeteler ve kitaplar vasıtasıyla takip ediyorum. Sen daha çocukken ben seni çok severdim, Şimdiki reçel kralını da çok severim,

Gençlik dostunun nasıl büyük bir adam olduğunu anlamanı arzu ederim. Yohan Karokep’ten nefret etmemeni arzu ederim. Yohan Karokep cani değildi.

- Sen o zaman ruhen hasta, idin, değil mi?

- Sen ne kadar hasta idiysen, ben de o kadar hasta idim. O zaman ben cahildim. Bir kere tasavvur et! Kapkaranlık büyük bir evin içinde dolaşıyorsun! Yüzlerce odanın içinde türlü türlü şeyler var! Fakat hiç bir zerre ışık yok:.. El yordamıyla gidiyorsun! Elbette öteberi şeyler kırılır. Hem el âlemin kıymetli şeylerini parçalar, hem de kendini yaralarsın.

Đnsan böyle bir yerde yalnız kalınca deli mi, cani mi, yoksa ışıktan mahrum bedbaht mı olur? Đşte o zaman biraz sevdiğiniz Yohan, bu halde idi. Böyle karanlıklarda kalmış daha kaç milyon Yohan vardır?

Karokep elimi tutarak sözüne devam etti:

- Ah Yukko’cuğum! Hayatın bu karanlık dakikalarında senin de bir tarafa kösteklenip devri1mediğine seviniyorum. Fakat ben efendimin depolarında çalışırken sıkılıyordum. Bir şeyler bana dar geliyordu.

Ben :

- Vakıâ o esnalarda ben de bir darlık, bir sıkıntı hissediyordum, dedim.

- Đşte görüyorsun ya? Yüz binlerce Yarvinen’ler, Karokep’ler, hayatın bir anında bir, darlık hissediyorlar.

Page 72: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

72

Daha geniş daha güzel, daha şen bir şeyler istiyorlar. Benim geçinmem iyi idi. Bir karım, üç küçük çocuğum vardı. Bunları severdim. Kendi başıma ticarete başlamak ümidim de vardı. Fakat ben, sıkılıyordum. Bir gün bir de baktım ki, bizim dükkan sahibinin deposundaki kantar hilelidir. Köylülerden aldığı malları bir kantarla, köylülere sattığı buğdayı başka bir kantarla tartıyor. Her ikisiyle de köylüleri aldatıyor Senelerden beri bu işin böyle devam ettiğini, benim de bilmeyerek kendisine hırsızlıkta yardım ettiğimi anladım. Fena halde canım sıkıldı. Elimdeki paraların hepsini köylülere dağıttım. Mağaza sahibine de temiz bir dayak attım. Kurtarmasalardı, ihtimal ki, canını da çıkaracaktım.

Mahkemede beni mahkûm ettiler. Sahte kantarlardan bahsetmeği düşündüm. Fakat köylüler kantardan şikâyet etmeyeceklerine dair imza ile taahhüt altına girmişler, vazgeçtim.

Esirler, budalalar, şikâyet edecek olurlarsa, mağaza sahibi artık veresiye vermez diye korkuyorlardı. Ben de sustum. Esirlerden nefret ettim. Bunları hesap sormağa ve isyana teşvik için kendilerini döveceğim gelmeğe başladı.

Mahpushanede oturuyor ve düşünüyordum:

Mahkûmiyet müddetim tamam olduktan sonra beni serbest bırakacaklar. O zaman ne yapacağım. Sahte kantarlarla tekrar başkalarını aldatmağa mı başlayacağım, veyahut beni aldatmalarına tahammül mü edeceğim; o zaman canım daha çok sıkıldı. Bedbaht millet, bedbaht insanlar! Hem soyulurlar hem de birbirlerini soyarlar. Allah muhabbeti için cesîm mabetler inşa e diyorlar.

Page 73: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

73

Sonra bu tapınağın önündeki meydanlıkta binlerce insanı diri iri yakıyorlar. Birtakımları da Allah aşkına ölüyor.

Ben de artık insanlara karşı, Tanrıya karşı baş kaldırdım. Đspanyada olup da oradaki insanlara karşı ruhça ve bedence eziyet edemediğime acıyorum. Eğer orada olsaydım onlara bağırırdım: « Eğer esir iseniz, kurban iseniz bunlara, katlanınız, haddinizdir, çekiniz, mahvolunuz. »

Şimdi artık insanlardan ve Tanrıdan intikam almağa karar verdim. Bankaları soydum. Bankaları soymakla daha fazla insanın felâketine sebep olacağımı zannediyordum.

En hoşuma giden şey kilise eşyasını çalmaktı. En iyi papazların kimler olduğunu araştırıyor, gidip onları gebertiyordum.

- Yarabbi! Beni niçin yakalattırmıyorsun? Diye isyan ediyordum, Yakalanmayınca daha ziyade kızıyordum. Gökyüzüne bakıp bakıp diyordum: «Demek ki orası da boş! Yeryüzünde de yalan, gökte de yalan.»

Yalanı, hileyi yeryüzünden kaldırmak için elimden gelse bütün insanları öldürecektim.

Bu sırada tekrar yakalandım. Fakat korkmadım. Yalnız şaştım kaldım. Demek ki, her şey yalan değilmiş. Lâkin beni kurşuna dizecek yerde, delidir diye tımarhaneye gönderdiler. Kendi kendime dedim:

- «Aptallar, ahmaklar, yalancılar. Ben de bir aptalım. Aptallık edip de ellerine düştüm. Yerler beyaz karla örtülü iken mehtaplı bir gecede hiç hırsızlığa çıkılır mı? » Birkaç ay tımarhanede kaldım. Boyuna beni sorguya

Page 74: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

74

çekiyorlar, fakat derdimi anlayamıyorlardı. Fırsat bulup oradan da kaçtım.

- Aklıma fena bir şaka geldi. Kafasını yardığım papaz iyi olmuş. Gene mezarlık yanındaki evde oturuyormuş.

Tımarhaneden kaçtıktan sonra dostlarımdan birinin evinde kıyafet değiştirdim. O gece doğruca papazın evine gittim. Pencereden baktım. Oturmuş bir kitap okuyordu. Alnındaki yaranın izi hâlâ belliydi. Çıngırağı çaldım. Ayak seslerinin yaklaştığını işitiyordum. Kapı arkasından birisi «Kimdir o? » diye seslendi.

- Papaz efendiyi arıyorum.

- Ne yapacaksın?

- Din işleri için.

Papaz kapıyı açtı Elinde bir mum vardı Beni iyice görebilmek için şamdanı başından yukarıya kaldırdı. Bir şeyi hatırlıyormuş gibi kaşları çatıldı, vücudunu bir titreme aldı. Ben kapının önünde durup:

- Beni tanıdınız mı? diye sordum.

- Sizi bir yerde gördüm zannediyorum, amma, nerede olduğunu iyice hatırlamıyorum. Son zamanlarda hafızam çok zayıfladı.

- Ben size yardım edeyim. Mezarlıktaki cinayeti hatırlıyor musunuz? Ben …

Papaz geriye çekildi. Fakat bağırmadı. Kapıyı da kapamadı. Derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça sordu:

- Siz hapiste değil misiniz?

- Kaçtım.

Page 75: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

75

- Şimdi buraya niçin geldiniz?

- Beni saklayasınız diye. Bir zamanlar canîlerin kiliselerde saklandıklarını bir yerde okumuştum. Ben sizi vaktiyle öldürmek istemiştim. Şimdi de bir Hıristiyan papazının kendi katiline karşı ne muamele yapacağını görmek isterim.

- Buyurun, içeri girin!

Adımımı eşikten içeri atınca kapıyı şiddetle kapadım. Alaylı bir gülümseme ile:

- Sizi şimdi tekrar öldürmeğe kalkarım, diye korkmuyor musunuz? Ev sahibi beni tekrar baştan aşağı süzdü!

- Hayır, korkmuyorum, dedi.

- Niçin?

- Gözleri böyle olan insanlar öldürmezler.

- Benim gözlerim nasıl?

- Hüzünlü hüzünlü, derin bir kederle dolu. Siz ruhça çok fazla hastasınız. Odaya girelim.

Bana ne oldu anlayamadım. Evvelce demir gibi sert olan Karokep, bu defa sıcak odaya getirilen donmuş balık gibi birdenbire yumuşadı. Masanın üstünde papazın okuduğu Đncil açık duruyordu.

- Karnınız aç mı, bir şey yemek ister misiniz? diye sordu. Ben sert bir sesle:

- Şarap getir, dedim.

Göğsüme bir şeyler süründü. Boğazım tıkandı. Ev sahibi dışarı çıkınca sandalyeye oturup ağlamağa başladım. Çocukluğumdan beri böyle ağladığımı hatırlamıyorum.

Page 76: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

76

Papaz bir bardak şarap ve bir dilim tereyağlı ekmek getirdi. Ben huzurunda diz çöküp elini yakaladım:

- Beni affediniz, affediniz, dedim.

- Müsterih olunuz; şarabınızı içiniz. Ne istiyorsunuz? Söyleyiniz.

- Ne söylemek mi istiyorum ? Ben isyan etmek istiyorum. Papazla alay etmek, belki de onu öldürmek için buraya gelmiştim. Netice başka türlü oldu.

Ben perîşan bir ifade ile senelerden beri neler hissettiğimi, yerde ve gökte yalanı öldürmek istediğimi anlatmağa başladım.

Ev sahibi beni sükûnetle dinliyor, yalnız arasıra ellerimi ve başımı okşuyordu. Hikâyem bittikten sonra tebessümle sordu:

- Demek ki, siz Tanrıyla mücadele ediyordunuz. Onu kızdırmak için kiliseleri soyuyor ve iyi adamları öldürüyordunuz. Siz çok budala ve sefil bir adamsınız.

- Fakat Tanrı varsa, niçin benim cezamı vermiyor?

- Oğlum, sen Tanrıyı kendin gibi zannederek onunla uğraşmağa kalkmışsın. Tanrı senin gibi canilere benzemez ki, sana mukabele etsin. Senin cezanı vermemişse kendini ıslah etmeni beklemiştir.

- Evvelce o küçük Yohan nasıl iyi ve masum bir çocuk idiyse, sen gene öyle olmağa çalış.

- O halde gidip kendim teslim olayım.

- Hayır, buna lüzum yok. Hz. Đsa’ya bir günahkâr kadın gelmiş, günahlarını affettirmek için ne yapması lazım

Page 77: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

77

geldiğini sormuş. Hz. Đsa da ona «Kalk git, bir daha günah işleme! » demiş.

- Sen de bundan sonra namuslu adam ol! Namusunla çalış, kazan. Zannederim ki, senin çocukların da var. Onları terbiye et. Yaşama ihtiyaçlarını namuslu bir çalışmayla temin etmeği öğrensinler.

- Đşte azizim Yukko! Ben tekrar namuslu hayata döndüm. Çocukları büyüttüm, okuttum, adam ettim. Benim hikâyem böyle! Şimdi sen de bana nasıl «Reçel Kıralı» olduğunu anlat! Çünkü Yarvinen ile Karokep iki çocukluk arkadaşıdır. Onlar bizim milletimizin iki yarısıdır. Birisi soğuk bir karanlık ve bilgisizlik içinde ölmüştür. Diğeri de güneşin ışıklarıyla aydınlanmış bir bahar hayatı yaşamağa davetlidir.

Yarvinen nutkunun burasında Ulusal Üniversitenin profesörlerine dönerek şu sözleri söyledi:

- Đşte sizler, çalışmalarınıza devam ederken «Reçel Kıralı» olan Yarvinen’e ve benim gibi daha birçok Yarvinen’lere yaptığınız hizmetleri söylemek isterim.

Çok sayın öğretmenler! Yarvinenlerle Karokepler hep aynı milletin çocuklarıdır. Her birisi çocukluklarında iyi etkiler kadar fena etkiler altında kalmaktadır. Eğer ben, herkesin saygı ve sevgisini kazanmış bir adam olmuş isem, bu benim kendi meziyetim değildir. Eğer sevgili çocukluk arkadaşım Yohan Karokep haydut ve katil olmuş ise, bu onun kendi kabahati değildir. Bu onun yalnız talisizliğidir. Yarvinen ile Karokep aynı madalyonun birer tarafıdır. Ayni ağacın iki dalıdır. Ağacın gövdesi ise milyonlardan mürekkep halk kütlesidir.

Page 78: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

78

YARVINEN, OKUNEN ve GULBE NASIL KRAL OLDULAR?

Yarvinen söylevine devam ediyordu:

- Ben evvelce fakir bir sokak çocuğu idim. Şimdi ise vatanımız için büyük ve iyi bir kuvvet olduğumu söyleyebilirim. Ben bundan dolayı kime borçluyum? Rasgele dinlediğim iyi bir konferansa, değil mi?

Benim küçük bir dükkânım vardı. Orada kurabiye, şekerleme filân satardım. Böyle ilgisiz ve dar bir hayat geçirmeğe mahkûm olduğumu düşündükçe canım sıkılırdı... Az kazanıyordum... Ruhça çökmeğe içki içmeğe başladım. Bu sırada meşhur bilginlerimiz den birisi kasabamıza geldi ve duvarlara şöyle ilânlar astırdı:

« Đhtiyar, genç, âlim, cahil herkesi davet ediyorum. Ben bütün hayatımı bizim Suomi’nin yükseltilmesine hasrettim. Serbest zamanlarınızdan haftada bana bir saat ayırınız. Ümit ederim ki, bu bir saat içinde alacağınız fikirlerle hayatınızın birkaç senesi, sizin için ve vatan için faydalı olacaktır. »

Ben şimdiye kadar birkaç defa alenî konferanslara gitmiştim. Orada tanıdıklarıma da tesadüf etmiştim. Fakat doğrusu, ben, konferans gitmekten hoşlanmazdım. Çünkü bu konferanslar çok defa o kürsüye çıkmağa lâyık olmayanlar tarafından verilmektedir. Bu konferansçılar, ya dişleri dökülmüş dindar birtakım insanlardır ki,

Page 79: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

79

ekseriya bizim anlamadığımız şeyleri mırıldanır dururlar, veyahut genç, fakat şarlatan bir takım insanlardır ki, ciddî fikirler serdedecek yerde, bomboş şeyler söylerler. Üçüncü neviden olan bir takımı da Maarif Nezaretinin memurlarıdır. Bunlar da, yol mastarı ve gündelik almak için seyahat ederler. Şimdiye kadar dinlediğim konferansların canlı bir konusu yoktu.

Bu defa şehrimize gelen bilgin’in davetnamesi çok kimseleri ilgilendirdi. Salon ağzına kadar doldu. Tabii ben de bu konferansa gittim. Konferans beni canlandırdı, derin bir uykudan uyandırdı. Hayatın mânâsını bana anlattı. Gayeme nasıl ulaşabileceğimi gösterdi. Konferansın konusu yağma edilmiş kitap idi. Hatip ise Robenson Krüzo’dan bahsediyordu. Konuşması Sokrat’ın konuşması gibiydi. Hem yüksek felsefî fikirleri veriyor, hem de çocuklar tarafından bile anlaşılabilecek kadar sade bulunuyordu. Konferansçı şöyle anlatıyordu:

- Beşeriyet daima kocaman bir çocuğa benzer. Đnsanlar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları daima kavga ve gürültü ile hallederler. Dinî ve hayır fikirlerini bile sopa ile müdafaa etmek isterler.Bilgi ve felsefeyi oyuncak ve eğlence haline getirirler. Bir çoğunuz Robenson hikâyesini okumuş veya işitmişsinizdir. Ne zaman okudunuz? Küçükken değil mi?

Diyorlar ki, Robenson hikâyesi küçük çocuklara mahsustur. Hayır, bu kitap büyük olmak isteyen her millet için bir felsefe kitabıdır. Robenson dünyanın en büyük kahramanıdır. Bütün kahramanların üstünde bir kahramandır. Romulus’tan, Sezar’dan Napolyon’dan daha büyüktür. O, kültür alanında bir kahramandır; sarsılmaz bir iradenin canlı bir örneğidir.

Page 80: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

80

Robenson Krüzo, Đngiltere’nin ve Kuzey Amerika’nın azamet ve kudretlerinin anlaşılmasına hizmet eden bir delildir, bir anahtardır.

Robenson, yeryüzünde meserretin havârisidir. Leopardi, Schopenhauer ve Hartmann’dan yüz kere daha filozoftur. O, daha iyi bir beşer hayatının temini için yapılan mücadelede zaferi teşvik ve ilân etmiştir.

Robenson’dan öğreniyoruz ki, insan dünyanın ve dünyadaki hayatın hükümdarıdır. Robenson bize bu dersi kuru sözlerle değil, canlı örneklerle, işleriyle öğretiyor. Đnsanın zekâsı, dehâsı, kudreti, iradesi tabiatın karanlık kuvvetlerinin hepsinden üstündür. Robenson son diyor ki:

- Yorgun ve hasta beyinlerin doğurdukları uydurmaları bir tarafa bırakınız. Bir defa bana bakınız! Benim misâlim göz önünde!... Fırtına denizde gemiyi parçalıyor. Etrafta, bir vatan parçası değil, üzerinde yaşanabilecek bir toprak parçası bile yok! Her taraf suyla çevrilmiş. Bütün yolcular telef olmuş. Bir genç çocuk bir tahta parçası üstünde yalnız başına kurtulmuş. Dalgalar, onu sürükleye sürükleye boş bir adaya atıyorlar. Kendisi aç ve çıplak. Bu çocuk acaba ne oldu? Acaba öldü mü? Yoksa ümitsizlikten kendini öldürdü mü, dersiniz?

Robenson batan gemiden kurtarabildiği şeyleri bin zorlukla adaya sürüklüyor. Đlkönce orada kendisine bir ev yapıyor. Buğday ekiyor; yaban keçilerini ehlileştiriyor. Daha sonra da adaya gelen yamyam vahşilerden birini yakalayıp medenileştiriyor, kendisine yardımcı ve dost

Page 81: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

81

yapıyor. Velhasıl boş adada mükemmel ve muntazam bir hayat kuruyor.

Hem de yalnız başına!.. Genç bir çocuk!. Boş bir adada!...

Bilgin, şu sözlerle konferansına devam ediyordu:

- Ey Fin kardeşler! Milletimizi teşkil eden iki milyon Fin, bu Robenson çocuktan daha zayıf, daha iradesiz, daha akılsız mıdır?.

Çok sayın öğretmenler, papazlar, hâkimler, mühendisler, memurlar, avukatlar; genç Suomi’nin evlâtları, münevverlerin çiçekleri, siz de kendi milletiniz arasında birer Robenson olmak istemez misiniz? Robenson boş adanın orta yerinde insan eti yiyen vahşiyi terbiye etmiş; kendisine arkadaş ve yardımcı yapmış. Siz ise büyük şehirlerde, yüksek okulların, gazete idarehanelerinin, tiyatro ve müzelerin duvarları dibinde durduğunuz halde, milletinizin milyonlarca fertleri hakkında: «Bunlar cahildir, kabadır, sarhoştur» diye şikâyet ediyorsunuz.

Bu durum karşısında bir kere Robenson’u göz önüne getiriniz. Hayata ve insanlara karşı görevinizin ne’den ibaret olduğunu düşününüz.

Yarvinen söylevine devam ediyordu:

— Bu konferans benim gözlerimi açtı. Sırtımda büyük ve kuvvetli kanatlar peyda oldu zannettim. Şimdi bende de büyük adam olmak hevesi uyandı. Bizim şu küçük Suomi için ben de büyük bir iş yapayım demeğe başladım.

Fakat ben ne yapabilirdim? bütün sermayesi sekiz on liradan ibaret bir kurabiyeci çocuk ne yapabilirdi?

Page 82: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

82

O sırada benim üç dostum vardı. Onları da konferansa götürmüştüm. Fikrimi bunlara açtığım zaman aynı itirazlar karşısında kaldım. Arkadaşlarımın biri kunduracı, biri demirci, üçüncüsü de yumurtacı idi. Konferanstan dönerken bunlar:

- « Đşte her birimiz birer kahraman değil miyiz? Birimiz yumurtacı, birimiz kunduracı. Sen de çocuklara şekerli simit satıyorsun! Biz nasıl birer Robenson olabiliriz?» diyorlar ve gülüşüyorlardı. Bu sırada bana ilham geldi. Simitçi çocuğu şair oldu. Akan şu gibi söz söylemeye başladım:

- Ne demek? Efendiler, ben kurabiye satarım. Ama niçin kendi sanatımda, kendi işimde bir Robenson olmayayım? Ben yalnız ballı simitler satmakla kalmam. Bu memlekette arıcılığı da ilerletebilirim. Bu işi o dereceye vardırabilir ki, ballı ve tatlı kurabiyeler bu memlekette yalnız zenginlere mahsus bir lüksten ibaret kalmaz. Fukaralar bile bunları kolayca alıp tüketebilirler. Arkadaşlar, ben kararımı verdim. Ben bu memlekette tatlılar kralı olacağım.

Bu sözleri dinleyen arkadaşlarım gülüşmeler arasında:

- Öyle ise, biz ne olacağız? diye sordular. Ben:

- Biriniz ayakkabı kıralı, diğeriniz de yumurta kralı olabilirsiniz, cevabını verdim. Şimdi hep birlikte plân kurmağa, başladık. Eve gittik. Sabaha kadar gözümüze uyku girmedi. Sabaha kadar hep bu mesele etrafında görüştük.

- E, sonra ne oldu?.

Page 83: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

83

- Ne olacak? Çok geçmeden plânlı ve sürekli bir çalışma sayesinde gençliğimizde kurduğumuz hülyaların hayatta tahakkuk ettiğini gördük.

Kunduracı olan arkadaşımız biraz para arttırdı. Tahsil etmek için Paris’e gitti. Orada en meşhur ayakkabı imalâthanelerinin birinde üç sene çalıştı. Tam mânâsıyla san’atkâr bir kunduracı olarak yetişti. Şimdi kendisiyle birlikte iki oğlu da çalışıyor. Đkisi de yüksek tahsil görmüşler. Birisi kimya tahsil etti, Finlandiya’da en büyük bir deri fabrikasının direktörü oldu.

Okunen ve Oğulları firması bütün Avrupa’da tanınmıştır. Okunen Kundura Đmalâthaneleri, her Fin kasabasından başka Avrupa’nın büyük şehirlerinde de vardır. Londra’nın Piccadilly’sinde, Paris’in Opera Bulvarında Okunen Ayakkabı Mağazaları’na tesadüf edersiniz. Bu imalâthaneler ve mağazalar Okunen’in küçük oğlu tarafından idare olunurlar. Almanya’nın Jena Üniversitesinde tahsilini bitirmiştir. Bir Parisli gibi Fransızca konuşur. Đngiliz veliahdı Edward ki, modaların mucididir, ayakkabılarını Okunen mağazalarına sipariş ederdi. Bu zat Okunen’in oğluna meslekdaş diye hitap eder ve şaka tarzında:

- «Đkimiz de birer krallığın veliahdıyız Ben Đngiltere Kraliçesinin oğluyum, siz de Ayakkabı Kralının oğlusunuz. » derdi ve arasıra keyfi geldikçe:

- «Veliaht unvanını taşımağa siz benden daha, lâyıksınız» derdi.

Okunen ve Oğullan firması her sene bütün Finlandiya’da yetişmiş olan sekiz, on genci seçerek yüksek tahsil görmeleri için Almanların Wirchov laboratuarına,

Page 84: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

84

Fransızların Pasteur Enstitüsüne, Amerika’da Edison’un yanına gönderir.

- Đşte burada Robenson hakkında dinlenilen güzel bir konferans:n verdiği feyizli neticeyi görüyorsunuz. Fakat hepsi bundan ibaret değildir. Pazar yerinde sepet içinde yumurta satan Thomas Gulbe de Yumurta Kıralı oldu. Đsmi Đngiltere, Fransa ve Almanya’da tanındı.

Thomas Gulbe, köy köy dolaşıp yumurta toplamağa başladı. Her köy veya kasabada kapı kapı dolaşır ve her evden 2-3 veya 8-10 yumurta satın alırdı. Gulbe, aldığı yumurtalara karşılık, köylülere para yerine, onların işin yarayabilecek ve hoşlarına gidebilecek ufak tefek şeyler verir; toplanan binlerce yumurtayı sandıklara basarak yabancı memleketlere gönderirdi.

Fakat Thomas Gulbe yalnız en taze yumurtaları satın alırdı. Üç günlük yumurtaları bile bayat, diye satın almazdı.

Her yumurtanın üstüne T. G. harfleri, yani Thomas Gulbe markası basılırdı,

Bir sene sonra Londra, Paris ve Berlin’in en büyük lokantaları kendi müteahhitlerinden T. G. markalı yumurta istemeğe başladılar.

Yol masrafı fazla olduğundan Thomas Gulbe, Finlandiya’nın her tarafına seyahat edemiyordu. Bu sebepten Gulbe, her taraftan taze yumurta toplamak için bir çare buldu. Đlk Mektep öğretmenleriyle haberleşerek memleketin içinde mükemmel bir teşkilât vücuda getirdi. Bu, esasında çok geniş, fakat haddizatında çok basit işti. Gulbe memleketi bir takım kısımlara ayırdı. Her bir kısma Lâtince rakamlarla işaret koydu. Bir kaza

Page 85: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

85

dahilinde kendisiyle muhabere eden öğretmenlerin adlarını Arap rakamlarıyla tesbit etti ve bunları Lâtin rakamlarının yanına ilâve etti. Bundan sonra da yumurta getiren aileni baş harflerini işaret ettirmeğe başladı.

Bundan sonra okul öğrencileri, her sabah okula gelirken, bir gün evvel kendi evlerindeki tavukların yumurtladığı taze yumurtaları beraberlerinde getirirler ve öğretmene teslim ederlerdi.

Öğretmen, her gün topladığı birkaç yüz yumurta üzerine lâzım gelen işaretleri kimyasal mürekkeple yazdıktan sonra derhal Thomas Gulbe’nin yumurta depolarının bulunduğu Abo şehrine sevk ederdi. Orada da yumurtalar hemen sandıklar içine telâşla yerleştirilerek vapurlara sevk edilirdi. Bu teşkilât sayesinde Paris, Londra, Breslau, Anvers, Berlin lokantalarında müşterilere iki üç günlük taze yumurta verilirdi.

Eğer bu yumurtalardan birisi bozuk çıkarsa, Gulbe ticarethanesine şöyle bir açık mektup gönderilirdi:

- 15 Nisan, VII, 15, M işaretli yumurta bozuk çıkmıştır. Gulbe ticarethanesinde iki üç dakikalık bir inceleme sonunda anlaşılır ki: VII numaralı Kuopio kazasından, 15 numaralı öğretmenin, Madam M. den aldığı yumurta bozuk çıkmıştır. Derhal öğretmene bir mektup yazılır ve bunda «15 Nisanda Madam Makinen’den alınan yumurta bozuk çıkmıştır. Tekerrürü halinde bir daha kendisinden yumurta satın alınmıyacağını ihtar ediniz», diye bildirilirdi.

On sene sonra Thomas Gulbe, Finlandiya’nın Yuınurta Kralı oldu. Londra, Hamburg ve Filsingen’de

Page 86: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

86

yumurtaları muhafaza için yaza mahsus soğuk hava depoları ve kışa mahsus kaloriferli mahzenler tesis etti.

Finlandiya’nın her sancak merkezinde tavuk besleme mahalleri meydana getirdi. Burada damızlık için yetiştirilen cins tavuklar ucuz bir fiyatla köylülere satılırdı.

Yumurta ticaretiyle birlikte kümes ve av kuşları ve av hayvanları ticareti başladı. Gulbe çoktan beri milyonerdir. Fakat en önemli olan cihet, yabancı memleketlere yaptığı satışlar sayesinde her sene Finlandiya’ya milyonlar kazandırmakta olmasıdır.

Thomas Gulbe ticarethanesi, her sene şu paraları vermektedir: Köy okullarına 100 bin Mark, en zeki köylülerin çiftçilikte ihtisas kazanmaları için Norveç, Danimarka ve Đsviçre’ye gönderilmesi için, 100 Bin Mark, meşhur Fin bilginlerinin, muharrirlerinin ve sanatkârlarının yabancı memleketlerde araştırmalarda bulunabilmesi için 100 Bin Mark.

Đşte Thomas Gulbe, bu maksatlar uğrunda sekiz seneden beri her sene 300 Bin Mark veriyor Şimdiye kadar verdiği para iki buçuk milyon Mark eder ki, bu para Gulbe’nin servetinin pek az bir kısmıdır. Sizin canınızı daha fazla sıkmamak için sözü kısa keserek kendi taç ve tahtımdan bahsedeceğim; küçük bir kurabiyeci çocuğunun nasıl Reçel Kıralı olduğunu anlatacağım.

Robenson hikâyesinden aldığım teşvik neticesinde ben, kendi işimde bir nevi Napolyon olmağa karar verdim. Evvelâ Finlandiya’yı istilâ etmeğe ve sonra da Avrupa’yı kendi müstemlekem haline getirmeğe karar verdim. Görüyorsunuz ya? Fakir, hemen hemen cahil bir Fin

Page 87: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

87

çocuğu ne kadar yüksekten uçan ve cüretkâr bir plân kuruyordu. Fakat ben aklıma koyduğum şeyi muhakkak yapmağa karar verdim.

Ben bu gayeme ulaştım. Evvelâ işe küçükten başladım. Bir küçük şurup fabrikası açtım. Bu fabrika hâlâ işlemektedir. Burası bir samanlığa veyahut patates deposuna benzeyen ahşap bir binadır. Yeni fabrikam çok iptidaî ve basitti. Fakat bunu işletmek için bile param yoktu. Banka direktörüne gidip dedim « Ben bütün Finlandiya’yı istilâ ederek tatlı kıralı olmak istiyorum.» Fikirlerimi, plânlarımı uzun uzadıya açıkladım. Direktör:

- «Bir cefa tecrübe ediniz. Sizin ilerdeki krallığınız için biz de, bir miktar sermayeyi tehlikeye koyacağız.» dedi.

Tatlı Krallı ğı gibi çekici bir kelimeyi hayatımda ilk defa, banka direktöründen işittim. Teşebbüsüm muvaffakiyetle neticelendi. Đmal ettiğim şurup temiz, koyu ve tatlı idi. Şekerden daha tatlı idi. Önceleri köyleri dolaşır; şurup vererek patates toplardım. Bunlardan şurup yaparak tekrar patatesle değiştirirdim.

Đkinci senenin sonunda Finlandiya’nın başka başka yerlerinde böyle beş fabrikam oldu. Ondan sonra yeni bir işe giriştim. Bizim Finlandiya’nın ormanlarında çok çilek olur. Kışın köyleri gezerken köylülere binlerce litre veresiye şurup dağıttım. Bunlar yazın şurupların karşılığını çilekle ödemeğe başladılar. Köylüler çoluğu çocuğu kırlara saldılar. Toplanan çilekleri arabalarla bana taşımağa başladılar. Bu çilekler, bana çok ucuza mal oluyordu. Ustabaşının dediği gibi, çilekler pancardan daha ucuza mal oluyordu.

Page 88: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

88

Köyüler ve işçiler, Yarvinen’in reçellerini ekmek dilimine sürerek yemeğe dadandılar. Reçel ve ekmek, çok defa ailelerde öğle ve akşam yemeğinin yerini tutuyordu. Çünkü benim yaptığım reçel tatlı, lezzetli, ucuz ve besleyici idi. Ertesi sene Finlandiya’da toplanan çilekler, kifayet etmemeğe başladı. Rusya’ya ve Almanya’ya siparişlerde bulundum. Rusya’dan meşhur Vladimirofski vişneleri gelmeğe baş1adı. Đrlanda’dan çok şekeri havi bir nevi patates getirttim.

Bu sıralarda gene köylerde seyahat ediyor; köylülere yemiş fidanları ve tohumluk patates dağıtıyor; bunları nasıl ekeceklerini ve yetiştireceklerini öğretiyordum. Bütün Finlandiya benim bir çiftliğim haline geldi. Bu, âdeta benim vücudum gibi bir şeydi. Binlerce sinirler, kan damarları ve kaslar, hiç durmadan benim için çalışıyorlardı. Ben işlerin bu gelişimini gördükçe seviniyor ve keyifleniyordum. Bütün düşüncelerim şurup, patates, çilek ve vişne meseleleri etrafında toplanmıştı. Daima bunların nası1 ıslah edilebileceğini düşünüyordum. Reçel ve tatlıyı seven sanatkârlar ve şairler, benim yardımcılarım oldular. Teşebbüslerimde yaptığım her yenilik onları sevindirirdi.

Ben ise, hiç durmadan bir şeyi düşünüyordum: «Yarvinen’in reçellerini nasıl daha ucuza mal edebilirim ?» Nehirler üstünde günlerce çalışan kayıkçılar, aylarca dağlarda uğraşan kömürcüler, benim reçellerimle beslenirlerdi.

Finlandiya’ya gelmiş olan bir Đngiliz orman şirketinin müdürü işçilerin yedikleri besini gördükten ve yedikten sonra dedi ki:

Page 89: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

89

- «Bu. reçeller, işçilere mahsus bir besin değildir; kral sofrasına yaraşan bir tatlıdır. Bunların bu kadar ucuz fiyatla satıldığına bir türlü aklım ermiyor.» Sonra ilave etti:

- «Eğer size 50,000 kutuluk bir sipariş erecek olsam, dediğiniz fiyat üzerinden verebilir misiniz?»

Ben:

- Bu takdirde size yüzde iki iskonto yaparım, cevabını verdim.

Yarvinen’in reçelleri Đngiltere’de de şöhret buldu, Sonra Danimarka, Hollanda, Belçika, Almanya, Fransa ve hatta Amerika’da bile ekmeklere sürülmeğe başlandı.

Benim işimin çeşitli. şubeleri vardır. Her şubenin başında usta kimyacılar, uzman bilginler bulunur. Bu bilginler vakit vakit Finlandiya dahilinde seyahatler yaparlar ve köylülere patatesin, ahu dutlarının, vişnelerin ve çeşitli çileklerin nasıl yetiştirileceğine dair açık ve sade bir dille konferanslar verirler.

Şimdi yaz için soğuk hava tertibatı ve kış için sıcak hava tertibatı bulunan hususi vagonlarım vardır. Her sene Mesina limanından bir gemi portakal ve Singapur limanından bir gemi pirinç satın alırım. Fin gençleri, benim sayemde istedikleri kadar muz yiyebilirler. Benim şurup, reçel ve marmelât kutularım, roz, Đsveç punçu, apsent, likör ve konyak şişeleriyle mücadele ediyorlar.

Ahali:

- «Fazla içmekten ziyade, fazla yemeğe alışıyoruz», diyor.

Page 90: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

90

Yarvinen, Ulusal Üniversitenin profesörlerin dönerek şöyle devam ediyordu:

- Siz benden daha iyi bilirsiniz ki, şeker fazla bir çerez değildir. Şeker, beslenmenin ve sağlığı korumanın temeli’dir. Đyi beslenen bir adam, iyi beslenen bir millet, daha az içki kullanır. Tatlı acının daima düşmanıdır. Acının da tatlının düşmanı olduğu gibi… Sarhoşlar tatlıyı sevmezler. Tatlıyı sevenler de ispirtolu içkilerden hoşlanmazlar.

Đşte bundan dolayı Yarvinen’in reçel kutularında «Đçkiden Korur» yazısı yer alır. Bu kutular, girdiği köylü veya işçi evinde parlak bir güneş ışığı vazifesini görür. Bu kutunun eve geldiğini gören bütün çocukların yüzü sevinçten parlar. Aile reisinin bir günde kazandığı paranın ispirtoya, yâni zehire verilmeyip besine verildiğini gören her anne ve her aile kadını memnundur.

Yarvinen nutkuna şu sözlerle son veriyordu:

- Đskelede Yarvinen markalı binlerce sandığın vapurlara yüklendiğini gördüğüm zaman, yüreğim sevinç ve mutluluk duygularıyla dolar. Bunlar benim askerlerimdir, zannederim. O askerler ki, milletin selâmeti, ailelerin saadeti için çalışırlar.

Ben hayalen onları takdis ederim. Her kutuyu ayrı ayrı takdis ederim. Uzun seneler süren çalışmamı takdis ederim. Bütün hayatımı takdis ederim. Çünkü bilirim ki, bu hayat beyhude geçmemiştir. Gerek Finlandiya’da ve gerek daha uzak memleketlerde insan hayatını tatlılaştırmak için hisseme düşen vazifeyi büyük bir gayretle yaptım. Bütün bunları, bende de mukaddes ateşi alevlendiren o güzel kitabın dâhi muharririne borçluyum.

Page 91: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

91

Ondan sonra da, halk tabakaları arasına nur ve irfan saçan sizlere teşekkür etmeliyim. tesadüfen uzaktan gelen bir profesörün yaktığı parlak kıvılcım, sizin sayenizde sönmedi. Sizin sayenizde büyük bir ateş oldu. Siz benim ruhumun kandiline yağ döktünüz. Size teşekkürler! Sonsuz teşekkürler!

Yapmakta olduğunuz büyük medeni işin mükâfatı böyle sadece teşekkürle ödenmez. Yorulmadan çalışarak daha büyük işlerde başarı göstermenizi dilerim.

Genel tarihi okudum. Birçok bilginlerle görüştüm. Uzun uzadıya düşündüm ve hâlâ da düşünüyorum ve zannediyorum ki yeryüzündeki milletlerin ekserisi hâlâ yamyamlıktan kurtulamamıştır. Yalnız şimdiki yamyamlık kendini başka şekilde meydana vuruyor.

Başkalarının topraklarını istila eden komutanlardan niçin her yerde bu kadar büyük bir saygıyla bahsedildiğini anlayamıyoruz. Büyük Đskender, Anibal, Scipion, Sezar, Şarlman, Napolyon ve daha bunlar gibi binlerce komutan, yabancıların topraklarını yağma etmekten. başka ne yapmışlardır?

Vakıâ bu istilâlar neticesinde büyük devletler meydana geliyor. Fakat halk zaruretten ve açlıktan ölüyor. Milyonlarca insan cahil kalıyor. Her yerde hırsızlık, sefahat, kavgalar, karşılıklı nefretler oluyor ve herkes küfür ediyor.

Babasının parası veya okul diploması sayesinde halkın yuvarlandığı pis kokulu bataklıktan sağlam bir zemine ayak basanlardan hiçbiri, milyonlarca vatandaştan birini karanlıktan kurtarmak için parmağını bile oynatmıyor. Bunlar, bilmek istemiyorlar ki, cahil, sarhoş ve aç halktan

Page 92: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

92

mürekkep büyük bir devlet, bataklık bir zemin üstünde taşlarla yapılmış yüksek bir kuleye benzer.

Tarih kaç defa bu mağrur kahramanlara ibret dersi verdi? Kaç defa bunların hatalarını başlarına vurdu? Hilekâr Metternich’lerin, zorba Duc d’Alba’ların kurdukları binalar birer darbe ile yıkılmadı mı?

Tarih bunları çocukların mukavva, kutulardan yaptıkları oyuncaklar gibi yıktı da, bunlar hiç kimseye bir ibret dersi olmadı. Politikacılar hâlâ eski çapulculuk ve yağmacılık oyununa devam ediyorlar.

Daima devletin sınırlarını genişletmeğe uğraşıyorlar. Fakat genişletilen sınırlar içindeki halkın aklını, fikrini, vicdanını yükseltmeyi düşünmüyorlar.

Bizim küçük Suomi’miz arazice bundan daha büyük olamaz. Ben memleketimizde vatandaşlarımızın gittikçe ziyadeleşmesini istiyorum. Suomi’nin iki milyon halkı tahsil ve terbiye görsün, gerek kendi hayatlarının ve gerek devlet hayatının yapıcısı olsunlar, diye temenni ediyorum.

Yarvinen toplantıda hazır bulunan öğretmenlere doğru saygı ile eğilerek nutkuna son verdiğini anlatmıştır.

Bu sözler üzerine Torsten Forsten isminde ihtiyar bir köylü Amin! dedi. Sonra diğer kimseler de «âmin! âmin!» diye tekrar ettiler. Bu Torsten Forsten’in üç oğlu Helsinki Üniversitesinde profesör idiler. Kendisi ise ağaçlardan çamsakızı toplamakla meşgul olurdu.

Reis ayağa kalktı ve:

Page 93: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

93

- Yarvinen’in bu akla uygun ve ince sözlerinden sonra artık başka söz söylemeğe hacet kalmadı. Yarvinen’in sözleri, halkın, kendi fevkinde bulunanlara:

- « Bizim yanımıza geliniz! Bize öğretiniz! » diye kopardıkları bir feryadın ifadesidir, dedi.

Bu tören bütün teferruatıyla ve Yarvinen’in nutku bütün Fin gazetelerinde aynen basıldı.

Bu nutuk Finlandiya’da bir hadise oldu. Uzun müddet bundan bahsedildi. Finlandiya’daki halk ve işçi topluluklarını aydınlatmak isteyenlerin ordusu yüzlerce er kazandı.

Bazı şehirlerde zengin tüccarlar, Halk Üniversiteleri için binalar hediye ,ettiler veyahut yeni bina inşası için paralar verdiler.

Birçok öğretmenler, yargıçlar avukatlar ve doktorlar her akşam kahvehanelerde oturup iskambil oynamaktan ve bira içmekten vazgeçtiler. Bunlar tekrar kitap okumaya koyuldular. Milleti aydınlatmak için bizzat aydınlanmak ihtiyacını duydular. Her tarafta mahir hatipler ve konferansçılar peyda olmağa başladı.

Bütün toplantılarda, oyun ve eğlence yerlerinde toplanan yardım paralarıyla halka yarayacak kitaplar satın alınıp en ücra köylere kadar gönderilmeğe başlandı. Belli başlı meseleler ortaya atıldı. Bu meselelere dair en güzel kitap yazanlara mükâfat vermeğe başlandı. Muharrirlerin eserlerinin basılmasına yardım ettiler. Bu suretle meydana gelen kitapları en ucuz fiyatla satılığa çıkardılar.

Page 94: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

94

Hayatının son senelerinde Snelman dostlarıyla şöyle hasbıhal ederdi:

- Finlandiya’nın şimdiki hâliyle, çocukluğum zamanındaki halini düşünürken şöyle bir tabloyu gözümün önüne getiriyorum:

Bir büyük viran ev var. Bütün pencereleri örtülü. Dışından bakılınca metrûk zannedilir. Đçerisi ise, karanlık, boğucu, rutubetli ve sıkıcı olan bu ev, büyük bir mezara, benziyor.. Fakat işte bir takım genç, cesur ve kuvvetli insanlar geliyor, bunlar çok şen ve akıllı adamlar Hemen perdeleri kaldırıyorlar, camları açıyorlar. Evin içine güneş ışığı, temiz hava ve çiçek kokuları giriyor. Evin içinde her şey canlanıyor. Bina dıştan da tamir görüyor, gençleşiyor. Artık tılsımlı, perili bir yerden kaçar gibi bu evden uzaklaşmıyorlar. Yakınına gelip yerleşen, binayı hayretle temaşa ediyor.

- Đşte böyle bir değişme her devlette, her vilâyette, her kazada, en metrûk ve unutulmuş köşede yapılabilir. Bunun için yalnız canlı fikirli, uyanık ruh ve medeniyet uğrunda çalışmaktan bıkmayan, usanmayan insanlara ihtiyaç vardır.

Page 95: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

95

KÖYLÜLER, ĐŞÇĐLER, ESNAFLAR Snelman, daha çocukluğunda ve tahsil senelerinde, millet işlerine ve dünya olaylarına saray zihniyetiyle bakılmasına, yani efendilik ve bendelik görüş noktasından tefsir ve mütalâa edilmesine kızardı. Tarihe mahsus bütün ders kitaplarında krallardan ve bunların nazırlarından, aristokrat ailelerin biri birleriyle kavgalarından, baronlardan, generallerden ve nihayet birkaç büyük âlim, müellif ve sanatkârdan söz edilir. Bunların biyografileri yazılır; muharebeler, saray entrikaları, diplomat hileleri, suikastlar ve ihtilâller en ufak inceliklerine kadar tasvir edilir. Tarih okutan profesörler de yalnız bunlardan bahsederler.

Bu geçmiş asırlar içinde muhtelif memleketlerdeki halk kütlelerinin nasıl bir hayat yaşadığı ya rasgele yazılır veyahut bundan hiç bahsedilmez.

Milyonlarca köylüler, milyonlarca işçiler, çeşitli çevrelere mensup yüz binlerce esnaflar ve yine kütük burjuvalar, sanki asırlarca, müddet tarihin inceleme alanının dışında yaşamışlardır.

- Halk kütlelerinin fikirce ve duyguca yükseltilmesi ınes’elesi ile meşgul olanlar pek azdır. Daha doğrusu, milletlerin maddi ve manevi hayatının düzeltilmesi ve yükseltilmesi ile kimse meşgul olmamıştır.

Çayır yetiştirmesini, hayvan beslemesini, tuğla, kağıt ve kumaş yapma usullerini ıslah etmişler. Fakat milyonlarca çalışkan halk kütlesinin ruhunu, maneviyatını, sıhhatini, gıdasını, meskenini ıslah etmeği düşünmemişler. Halkın

Page 96: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

96

yaşayışını kendi haline bırakmışlar. Sanki bunları düşünmek hiç kimsenin vazifesi değilmiş, sanki ilk ve son defa olarak şöyle bir karar vermişler:

- Đstedikleri gibi yaşasınlar. Đyi bir şey olursa mesut olsunlar. Fena bir şey olursa, sabır ve tahammül göstersinler.

Her zaman ve her yerde halk kütlesi sabır ve tahammüle icbar edilmiştir. Mihnetler ve mahrumiyetlere katlanmak halk kütlesinin bir vazifesi sayılmağa başlanmıştır. Birçok hususlardan dolayı halka hücum ederler ve onu alçak görürler. Her zaman ve her yerde söylenir:

- Millet sarhoştur, tembeldir, çalışmak istemez. Halk kabadır, açgözlüdür, zalimdir.

Fakat bu sözlere şunu da ilâve ederler:

- Millet bütün büyüklüğünü sabır ve tahammül de göstermektedir. Aç kalır; soğuktan donar; pislik içinde yaşar… Fakat şikâyet etmez. Bunlara katlanır.

Herkes, milletin üzgünlüğe katlanabilmesinden heyecanla bahseder. Milletin sabır ve tahammülünü bir din mertebesine yükseltir.

Snelman, kendileri için bütün hürriyetleri, esenlik ve güvenlikleri isteyen, millete ise en büyük sefalet ve mahrumiyetlere katlanmayı tavsiye eden yüksek tabakadakilere kızardı.

Sonra, bu hallere katlanan ve gerektiğinde haklarını aramayan avam halka da kızardı. Fikrî uyuşukluğa, hayat maddî ve manevi sefaleti içinde yaşamak alışkanlığına kızardı.

Page 97: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

97

Snelman kızdığı zaman şöyle bağırırdı:

- Milyonlarca insan, hayvan gibi yaşıyor. Pis, miskin insanlar... Yalnız bir düşünceleri var o da işkembeyi doldurmak.

Snelman sükûnet bulunca ilâve ederdi:

- Fakat kabahat millette midir? Bu, onlar için bir felâkettir.

Snelman iki tabaka arasında şöyle bir karşılaştırma yapardı:

- Park ile orman… bahçenin içinde yollar açı1mış. Yollara ince, güzel, temiz kum döşenmiş. Yolların iki tarafı çiçekler ve meyve fidanları ile süslenmiş. Çayırlık mahallerinde hergün muntazaman sulanan ve vakit vakit tıraş edilen yeşil ve özlü çimenler... Kameriyelerin etrafını menekşe gülleri sarmış... Şadırvanlar kenarına kanepeler konmuş... Her köşeye ve her fidana özenli bir insan elinin dokunduğu görünüyor.

Şimdi bir de ormana bakalım: Bunun görünüşü büsbütün başkadır. Burada her şey yabani ve bakımsızdır; kendi haline terkedilmiştir. Tohumları nereye tesadüf ederse, ağaçlar ve çalılar orada biterler. Ormanların bazı yerleri geçilemeyecek bir hale gelmiştir. Fırtınada devrilen bir ağaç olduğu yerde çürür. Orman içinde peyda olan patikalar tesadüfün eseridir. Bunların düzeltilmesiyle kimse meşgul olmaz.

Page 98: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

98

Đşte ahalinin yukarı tabakası yukarıda tasvir edilen parka benzer. Tahsil, terbiye, konfor, sağlık, koruma, ince sanatların verdiği hazlar hep onlar içindir.

Halk kütlesi ise, daha ziyade tabiat hayatı yaşayan bir ormana benzer. Eğer kıymetini bilirlerse, onu muhafaza ederler. Fakat buna da lüzumlu ve canlı bir madde olduğu için kıymet verirler. Ormandaki ağaçlar, nasıl bahçedeki1 gibi birer canlı ağaç ise, avamdan olan insanlar da, yüksek tabakadan olan insanlar gibi birer insandır. Onlar da yaratılışta akıllı ve yeteneklidirler; en yüksek ruhi inkişafa kabiliyetlidirler. Yalnız bunlara ihtimam etmek, milyonlarca insandan her birine tam mânâsıyla adam olmak için imkân vermek lâzımdır.

Snelman bütün köylülerin, işçilerin, esnafların velhasıl en geniş halk tabakasının her cihetten tenvir, irşat ve terbiyesini hayatının en önemli görevi saymış, Finlandiya’da Kültür Seferberliğinin öncüsü olmuştur.

Snelman her tarafta şu sözleri tekrar ederdi:

- Memleket ahalisinden büyük bir kısmının böyle kalabalık ve cehalet içinde kalmasına tahammül etmek ayıptır. Medeniyetin nuruyla ışıklanan bir insanın buna lâkayt kalması bir cinayettir. Devlet denilen şey, yukarı katları geniş pencereli, yüksek tavanlı, bol havalı ve aydınlık... aşağı ve bodrum katları ise, karanlık, rutubetli, dar ve penceresiz bir şato gibi değildir.

Gene Snelman derdi:

Page 99: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

99

- Memleket ahalisinin en kalabalık ve esas kütlesinin kültürden mahrum bırakılması bir cinayettir; devletin kendi kendisini yıkması, yağma etmesi demektir.

Vahşilerin fakir olduğunu, memleketin servetlerinden istifade yollarını bilmedikleri için açlıktan öldüklerini söylüyorlar. Fakat bir memlekette yaşayan her ferdin manevi ve maddi kuvvetlerinden istifade etmesini bilmemek, bilememek ve istememek de vahşili ğin en büyüğüdür.

- Đçinde en iyi ve en kıymetli on milyon ağacı bulunan bir ormanı göz önüne getiriniz. Bu ormana kimse bakmaz, kimse onu temizlemez ve korumazsa, bunun ne faydası vardır? Koskocaman ağaçlar fırtınaların tesiriyle yıkılırlar. Yağmur sularını emerek çürürler, o güzel orman, sıtma yuvası bir bataklığa döner. Temiz orman havası yerine, yüzlerce kilometrelik bir çevre de sıtma mikropları do1aşmağa başlar.

- Anlayınız! Anlayınız! Anlayınız! — diye Snelman tekrar ederdi.

- Memlekette çalışan ve işleyen herkes büyük birer kıymettir Bunun yediğini, içtiğini, sarf ettiğini, para ile hesap ediniz, Akla uygun bir surette yetiştirilen herkesin memlekete neler verebileceğini düşününüz!

- Şimdi bir defa da memleketteki sarhoşların miktarını hesap edin. Eğer halk kütleleri yolu ile terbiye görmüş olsaydı, bunların her biri memleket için, millet için çalışan birer kuvvet olurdu.

Page 100: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

100

SATILMI Ş MUHARR ĐR Snelman bu münasebetle Avrupa’daki seyahatine ait bir vakayı hikâye eder. Berlin’de meşhur bir Avusturyalı muharrir ile tanışmış. Bu zat, ırk cihetinden tam kanlı bir Đslâv olduğu halde eserlerini Almanca yazarmış. O zamana kadar yazdığı sayısız gazete makaleleri ile, broşürlerle Avusturyalı Almanların Galiçya’daki Lehlilere, Moravyadaki Çeklere ve Slovaklara, Voyvodina’daki Sırplara ve Hırvatlara hâkim olmakta haklı bulunduklarını ispata çalışmıştır. Bu dönme şöyle yazardı:

« Đslâv ırkı yumuşak bir ırktır, kadın ırkıdır. Bu ırkın mensupları huyla perverdir. Fakat geniş hayalli şair değildirler. Yaradılışta tembeldirler. Uzun müddet esirlik altında kaldıklarından iş yapmasını sevmezler. Bu, haylazlardan mürekkep bir millettir. Muvaffakiyetsizlik karşısında, haysiyeti kıran ve medenî Avrupalıyı nefret ettiren bir sefalet ve miskinlik içinde yaşamayı tercih ederler. Muvaffakiyet ve refah halinde ve bilhassa ticaret hayatında vicdansız, yalancı, rüşvetçi, açgözlü, kurnaz ve hilecidirler. Büyük ve kolay kazançlar peşinde koşarlar. Kazandıklarını budalacasına israf ederler.»

«Đslâvlara makul ve sert bir alman terbiyesi lâzımdır. Đslavlık sık ve yumuşak yünlü, fakat pis kokulu bir koyun derisine benzer. Bunu temizletmek için Alman tabağına (deri terbiyecisine) vermelidir. O zaman bundan güzel ve sıcak bir kürk olur.»

Page 101: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

101

Oldukça zeki olan bu dönme muharrir parlak bir tahsil görmüştü. Başlıca Avrupa dillerini konuşurdu. Yazıları hafif, çekici ve nükteli idi. Yazılarının arasına muhtelif milletlerin ve muhtelif asırlarda yaşamış olan filozofların, tarihçilerin, yazarların eserlerinden iktibaslar sıkıştırırdı. Fakat bu muharririn yazıları namuslucasına değildi. Çünkü bu yazılarının karşılığı olarak Avusturya hükümetinden bol bol paralar alırdı.

Bu dönme muharrir, yaratılış itibariyle bir şerir değildi. Sadece hafif meşrepli, zevk ve sefahata düşkün, kadınları ve kumarı seven bir ahlâksızdı. Böyle bir hayat için ise çok para lâzımdı.

Bu adam gördüğü tahsile ve malik olduğu istidada dayanarak namuslu bir surette para kazanabilirdi. Fakat böyle bir hayat için ruhun alevlenmesi lâzım. Fikrî güzellik, ahlakî temizlik lâzım. Velhasıl bir ülkü, bir ideal sahibi olmak lâzım!

Bunların hepsi dönme muharrire yabancı şeylerdi. Avusturya Üniversitesinde tahsil ettiği senelerde hava Matternich’in mürteci politikasının buharı ile dolu idi.

Metternich, bu eski saray tilkisi, Avrupalı bir nazır kıyafetinde olan bu Bizans uşağı, şahsî istibdat ve iktisabı servet politikasını güderek, bile bile ve bir plân dairesinde bütün Avrupa milletlerinin ahlâkını bozmuştur. O, insanları kendisine çekmek için, bir çare bilirdi: o da rüşvettir. Metternich’in ayrıca rüşvet kâtipleri ve rüşvet mütehassısları vardı. Bunlar kimin ne ile satın alınabileceğini incelerler ve araştırırlardı.

Metternich zamanında rüşvet almak, hafif ve kolay kazançlar peşinde dolaşmak, adeta bir din olmuştu.

Page 102: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

102

Cemiyet içinde ahlâki oksijen kalmamıştı. Münevverlerin önemli bir kısmı bile Metternich politikasının karbon dioksitiyle zehirlenmişlerdi. Haddizatında yüksekliklere meftun olan gençlik bile alçalmıştı. Gençliğin büyük idealleri, kılavuzları yoktu. Gençler fikirsiz, prensipsiz olarak yetişiyordu.

Đşte bizim dönme muharrir de, böyle boğucu bir havada yetişmiş; ahlâk duygusunu adeta kaybetmişti. O idealizm hamlelerini gülünç, yapmacık ve sun’i buluyordu. Dönme, hayatta Schiller gibi güzellik ve doğruluk arayanların aklına şaşardı. Seneler geçtikçe bu dönme kelbî bir filozof oldu. Almanların hatırı için Đslâvlara hücum etmekten âdeta bir zevk alıyordu. O şöyle derdi:

- «Ben güzel yazıyorum. Almanlar da bana iyi para veriyorlar.»

Bu suretle yaptığı işin ahlâka uygun olduğuna inanıyordu. Kendisine itiraz eden Đslâv milliyetçilerine karşı şöyle diyordu:

- Benden ne istiyorsunuz? Siz Floransa ile Venedik’te iki Đtalyan heykeltıraşının, Donatello ile Verrokiyo’nun yaptıkları heykelleri görmediniz mi?

Floransa ve Venedik beldeleri bu heykelleri ücretli askerlerinin ücretli komutanları için dikmişlerdir. Bu şehirler, komutanlara iyi ücret verdiklerinden onlar da, efendilerine karşı görevlerini yapmışlardır. Eğer Milano, Cenova, Piza, Verona veya Roma şehirleri bu komutanlara daha fazla ücret vermiş olsalardı, onların hizmetine gireceklerdi, Venedik ve Floransa’da yaptıkları gibi, o şehirler hükümetleri için de kahramanca çarpışacaklardı

Page 103: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

103

- Đşte ben de edebiyat alanında bunlar gibi bir adamım. Bana Almanların verdiğinden fazla bir kazanç temin edin, sizin için mücadele edeyim. Bunu yapamazsanız, yapmak istemezseniz, benim darbelerime tahammül ediniz ve kendinizi müdafaa ediniz. Ben kuvvetli düşmanlarla mücadele etmesini severim.

Đslâvlar bu edebiyat yılanından nefret ederlerdi. Almanlar ise, bu parlak muharriri, cesur Đs1âv filozofunu pek ziyade takdir ederlerdi.

Bir defa Snelman’ın Berlin’de bulunduğu sırada bu dönme muharrir de orada imiş. Snelman, Finlandiya’da iken bu muharririn edebi faaliyetinden haberdar olmamış, ismini de işitmemişti.

Berlin’de biri Fin, diğeri Đslâv olan iki misafirin - Almanların tabiri vechile - iki Kulturtraeger ’in yani iki Medeniyet getiricinin şerefine ziyafet tertip edilmişti.

Ziyafetin sonunda misafirler azalınca, Snelman medeniyet getirici sayılan bu Đslâvı bir köşeye çekti. Medeniyetçe daha aşağı mertebede sayılan milletler içinde yapılması lâzım gelen çalışmalar hakkında konuşmağa başladı ve dedi ki:

- Samimi olalım! Almanlar ruhlarının içinden gelen bir hisle bizi sevmezler. Finleri de sevmezler, Đslâvları da sevmezler. Bu hususta mazi için hakları vardır. Fakat istikbal için yoktur. Biz Finler ve siz Đslâvlar istikbalin büyük kuvvetleriyiz. Alman toprağı artık kuvvetten düşmüştür. Bizim topraklarımız ise, henüz bâkirdir, feyizlidir... Yalnız bu toprağı işlemek lazım!... Biz genç milletler, Almanlardan, Fransızlardan, Đngilizlerden iki.

Page 104: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

104

üç, hatta on defa fazla çalışmalıyız ki, on1ara yetişebilelim... ve onları geçebilelim!

Hem biz onları mutlaka geçeceğiz. Çünkü biz yalnız şehir halkını aydınlatmakla kalmıyoruz. Đlkokulla kanaat etmeyeceğiz. Hiçbir köyü mektepsiz ve kıraathanesiz (okuma evi, salonu) bırakmayacağız. Her köylünün, balıkçının, katrancının kulübesini bilgi ışığıyla aydınlatacağız. Küçük çocuklardan yeni, kuvvetli, okumuş ve çalışkan bir nesil yetiştireceğiz.

Snelman, kendi huzurunda Đslâv milletlerinin bir aydın adamı bulunuyor zannıyla bu konu üzerinde uzun uzadıya hararetli sözler söylemiş, Avusturyalı kelbî ise gözlerindeki istihzalı bakışlarla kendi kendine:

- Đşte can sıkan bir ahmak daha! diyerek dinlemiş, Snelman’dan kurtulmak için fırsat gözetmeğe başlamış. Fakat sonra Snelman’ın tutuşmuş ruhu, hararetli sözleri kelbînin yüreğindeki buzları eritmeğe baş1amış. Bir şişe konyak isteyip büyük bir kadehle içmeğe başlamış.

Lâkırdıya dalmış olan Snelman, karşısındakinin konyağı tükettiğinin farkında olmamış. Avusturyalı sarhoş bir halde ayağa kalkarak Snelman’a şu sözleri söylemiş:

- Azizim Snelman, bu kadar yetişir! Büyük ruhunuzun ateşini artık israf etmeyiniz. Onu kendi milletiniz için saklayınız. Siz bahtiyar bir insansınız. Böyle insanlara malik olduğundan dolayı sizin milletiniz de bahtiyardır. Siz yarın hareket ediyorsunuz. Alâ! Ben sizinle ilk defa burada görüştüm. Daha evvel ne ben seni tanırdım, ne de sen beni!... Bu da âlâ... Yani beni tanımadığınız daha âlâ.. Hâlâ da benim kim olduğumu bilmiyorsunuz. Yalnız, sizi tanımak benim için iyi oldu mu, olmadı mı, bunu

Page 105: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

105

bilmiyorum. Ey aziz Snelman! Nereden böyle ansızın karşıma çıktınız? Sert bir taş gibi karşıma dikildiniz? Bu kadar geç olduktan sonra niçin size tesadüf ettim?

Bu sırada saat on ikiyi vurdu. Bunu işiten Snelman:

- Artık geç oldu zannederim, dedi. Avusturyalı bu sözlere şöyle karşılık verdi:

- Filvâki artık vakit geç oldu. Fakat geç olan vakit bu akşamki vakit değildir. Geç olan zaman asil benim hayatımdaki zamandır... Ah ne olurdu? Ben daha genç yaşımda iken Snelman’la bir defa böyle görüşmüş olsaydım! O zaman ben büsbütün başka bir insan olurdum. Snelman’larla görüştükten sonra benimle beraber yetişen nesi1 de başka türlü bir nesil olurdu. Fakat şimdi iş işten geçti. Artık vakit geç oldu. Artık uyumağa gidelim... Aziz Snelman! Aramızda garip bir anlaşamazlık var. Bana elimizi veriniz!

Bu teklif karşısında Snelman elini uzatmış. Avusturyalı bu eli, şappadak öpmüş. Snelman elini çekip:

- Ne yapıyorsunuz? diye sormuş.

Avusturyalı:

- Daha iyisi beni kendi halime bırakın! Ben, sizin elinizi değil, her doğru insan kalbindeki Snelman’ın elini öpüyorum. Kendi içimde gömülü olan ruhumu öpüyorum, demiş.

Snelman:

- Ben bu sözlerden bir şey anlamıyorum. Avusturyalı

- Anlamanıza da lüzum yok. Siz benim Đslâv ruhumun hususiyetlerini... güç anlarsınız.

Page 106: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

106

Snelman ertesi gün Suomi’ye dönmüş, on beş yirmi gün sonra beş satırlık imzasız bir mektup almış. Mektubun içinde şu yazılar varmış:

« Siz benim ruhumu tersine çevirdiniz. Şimdi, artık benim bu hayata tahammülüm kalmadı. Şimdiye kadar yaşadığım şekilde yaşamak beni iğrendiriyor. Gûya istemiyerek hayatıma son veriyorum.

Snelman mektuptaki yazıyı tanıyamamış. Bundan bir şey anlayamamış. Son ayda neşredilen Viyana gazetelerini gözden geçirerek şu havadise tesadüf. etmiş:

«Çok acıklı bir kaza, çok büyük kayıp; meşhur Đslav muharriri, derin ve cesur mütefekkir... ihtiyatsızlık neticesinde ağır surette kendisini yaralamış ve üç saat sonra, tam sükûnet içinde ruhunu teslim etmiştir... »

Bunun üzerine Snelman tahkikat yapmış ve kaza neticesinde ölen zatın Berlin’de verilen ziyafet gecesinde kendisinin elini öpüp de:’

- Eğer ben gençliğimde böyle Snelman’lara rast gelseydim, ben ve benimle beraber yetişen nesil büsbütün başka türlü insanlar olurduk... Gençliğimizde niçin bize Snelman’lar hitap etmemişler? diyen zat olduğunu öğrenmiş.

Snelman bu hikayesini anlattıktan sonra bu muharrir hangi millettendi? Çek mi, Leh mi, Bulgar mı, Sırp mı, Hırvat mı? Đsmi nedir, diye sorarlardı. Snelman:

- Beyhude merak ediyorsunuz! Bunun hangi milletten olduğunu öğrenmekten ne çıkar? Adamcağız ağır bir hata, işlemiş. Bunun üzerine gene kendi kendisine ağır bir ceza vermiş. Kendi varlığını yeryüzünden gene kendi

Page 107: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

107

elliyle silmiş. Bunun ismini niçin tekrar edelim? Burada mühim olan başka bir şey var. Bir defa düşünelim: Fevkalâde istidatlara malik bir adam... Büyük bir akıl... Nadir ve geniş bilgi... Parlak bir edebiyat yeteneği... ve... netice?. Zevk ve safaya düşkün, kumarcı, müsrif, sefih, kalemini kiraya vermiş, mensup olduğu ırka ihanet etmiş bir ahlâksız. Halbuki, bu adam, mâkul bir terbiye görmüş olsaydı ve gençliğinde kendisine halk kütlesinin aldım ve gönlünü tutuşturmaktan doğan zevkin, hayatı israf etmek zevkinden daha yüksek olduğu söylenmiş olsaydı; bu adam, kendi milleti arasında bir medeniyet getiricisi olabilirdi.

Üniversite bitirmiş, bilgin olmuş, edebiyata intisap etmiş, hükümet merkezinde büyümüş. Daha ne istersiniz?... Bunun böylesi adam olmazsa; hiç mektebi, kitabı olmayan ve hayatın daha güzel, daha sevinçli, daha düzenli olması için neler yapılması lâzım geldiğine dair hiç bir söz işitilmeyen bir yerde yetişen avam halktan ne beklenebilir? Milyonlarca halk bedenen, fikren ve ahlâken çürüyor da, kimse bu fena kokuyu duymuyor. Herkesin kotu duyma kabiliyeti bozulmuş veyahut herkes artık bu fena kokuya alışmış da bunu tabii bir hal zannediyorlar. Fakat bu böyle olmalı mıdır?

Milyonlarca insan doğuyor; derin bir sefalet için içinde yaşıyor ve ölüyor. Bu, böyle olmalı mıdır? Đçlerinde yaratılışça birçok akıllıları bulunan milyonlarca insan, hayvan gibi sersem ve cahil kalıyor. Milyonlarca küçük kardeşleriniz ruhen kaba, zalim ve şehvetperesttir. Bu da, böyle olmalı mıdır?

« Evet böyle olmalıdır!» diye yüzlerce defa tekrar edilen iğrenç sözlerden utanmıyor musunuz?

Page 108: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

108

Snelman’ın nutukları yüksek bir ilham derecesini buluyor; ikaz ve tekdirleri en uyuşuk ve tembel zihinleri uyandırıyor; yüreklere ateş ve enerji saçıyordu.

Doktorlar, köy papazları, ilkokul öğretmenleri, hükümet memurları muhtelif mahallerdeki halk kütlesinin yaşayışını incelemeğe koyuldular. Gazetelerde, dergilerde ve ayrı ayrı kitaplarda milletin hayatına dair yazılar intişar etmeğe başladı

Bunlar arasında bir kitap, okuyucuların dikkatini en fazla çekti. Bunun adı: Bir Köy Hekiminin Hatıraları idi.

Bu kitap basın âleminde bir fırtınanın kopmasına sebep oldu. Bazıları bu kitabı pek beğeniyor ve göklere kadar yükseltiyorlar ve şöyle diyorlardı:

- Millet için kalbi sızlayan ve okuma yazma bilen herkes bu kitabı okumalıdır. Bu kitap körlerin gözlerini açar. Ruhu henüz tamamen körleşmemiş bir kimse, bu kitabı okuyunca utancından kızarır.

Diğer birtakım insanlar ise bu kitaba fena halde kızıyorlar ve kitabı yazanın üstüne şimşekler yağdırıyorlardı. Bunlar da şöyle diyorlardı:

- Bu kitapta Fin milleti tahkir ediliyor. Esasen bu kitap yalanla doludur. Bu tasvirlerde boyalar ifrat derecede ve her şey mübalâğalı bir surette gösterilerek karikatür haline sokulmuştur.

Bu kitap hakkında yapılan birinci tenkit çok yerindedir. Gürültünün büyük bir kısmını millet kavramını yanlış anlayanlar ve «Milletin kaba saha da olsa, her şeyi muhafaza edilmelidir!» diyenler yapıyorlardı.Onlar sahradaki devekuşu gibi, önlerindeki tehlikeyi görmemek

Page 109: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

109

için başlarını kumun içine gömüyorlar ve başları dışarı çıkarılınca kızıyorlardı.

Bu kitabı yazan bir doktor, Finlerin yukarı sınıf halkına karşı sesi çıktığı kadar bağırıyordu:

- Uyanınız! Milletdaşlarınızı kurtarmak için iş başına geçiniz. Memleketimiz ahalisinden dörtte üçünün yaşamakta olduğu hayat çok korkunçtur. Köylüler ve işçiler ölüyorlar; ruhça ve bedence geri gidiyorlar.

Dirayetli bir yazar olan doktor, kitabına uydurma şeyler yazmamış veya sinirleri oynatmak için meseleleri yalnız bir tarafından incelememiştir. O, sadece bulunduğu kaza halkının hayatını adım adım takip ederek gördüklerini olduğu gibi tasvir etmiştir. Đnsana dehşet veren bu tasvirlere okuyanlar:

- «Bir buçuk milyon kardeşimizin böyle bir hayat yaşamasına nasıl tahammül edebiliriz? Bu işte insan kendini kabahatli buluyor ve sesi çıkmayan bir suç ortağı olmuş sayıyor» diyorlardı. Kitabı okuyunca dehşete düşen diğer birtakım kimseler:

- Acaba, insanlar bu hayata nasıl tahammül ediyorlar? Bunlar azizler zümresinden midir, yoksa iki ayaklı birer hayvan mıdır? Bu hayat Dante’nin Cehennem’inde tasvir ettiği hayattan daha meşakkatlidir. Dante’nin Cehennem’inde insanlar, günahlarından dolayı bu azabı çekiyorlar. Fakat buradaki insanların günahı nedir? Nihayet Dante’nin Cehennem’i başından sonuna kadar dahiyane uydurulmuş bir edebiyat eseridir. Burada ise elîm bir nesir, bir hakikat, bir realite var.

Page 110: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

110

MĐLLET ĐN SAĞLIĞINI KORUYAN DOKTOR

«Bir Köy Hekiminin Hatıraları » unvanlı eserin müellifi, vazifeye başladığı birinci günden itibaren notlarını kaydediyor. Tıp fakültesini nası1 ikmal ettiğini, memuriyete tayin olunduğu yere ne gibi emellerle gittiğini anlatıyor. Talih kendisine pek yâr olmamış; çocukluğunu ve gençlik senelerini ihtiyaç ve mahrumiyet içinde geçirmiş. Bir küçük kasabada kunduracılık yapan bir adamın oğlu imiş.

Talihin herkese gülmediğini bilmekle beraber memuriyetle bulunduğu yerde gördüğü şeylerden kendisini dehşet istilâ etmiş. Kendisinin hakikat âleminde olmayıp korkunç bir rüya görmekte olduğunu zannetmiş. Đlk görüşleri, ona tarihten önceki devirlerde insanların mağaralarda yaşadıkları zamanları hatırlatmış.

Acaba, ben memleketin en fena bir yerine mi düştüm? diye düşünmeğe başlamış. Civar kazaları dolaşmış; orada da ayni hallere tesadüf etmiş; hattâ bazı mahallerdeki ahvalin kendi mahallinden daha fena olduğunu görmüş.

Zemini kayalık olan yerlerde gayet kaba işlenmiş ve birbiri üstüne yığılmış taşlar halka mesken hizmetini görüyormuş; kapıları alçak ve pencereleri yokmuş. Kapıların çerçeveleri ince ve aralık olduğundan rüzgâr ve kar giriyor, yağmurlu havalarda damlar akıyormuş.

Buralarda cam nadirattan imiş. Pencere hizmetini gören delik deşiğe yağlı kağıt yapıştırırlar veyahut bez mıhlarlarmış. Nâdir ahvalde ince deri gererlermiş. Büsbütün açık olan pencere delikleri de varmış. Yalnız odanın bir köşesinde taş ve topraktan yapılmış bir ocak

Page 111: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

111

varmış. Burada ateş yakılınca odanın içini tavandan zemine kadar duman kaplar, herkesin gözleri yaşarırmış ve bu duman tavandaki çelikten yavaş yavaş çıkarmış içinde oturanların üstü başı is içinde kalırmış.

Köylüler hep aynı elbise ile çalışırlar, yemek yerler ve yatarlarmış. Senelerce banyo yüzü görmezlermiş. Çamaşır yıkamak âdetleri değilmiş. Üstleri, başları böcekle dolu imiş.

Köylüler trahomdan zahmet çekerler, ekseriya soğuk alırlar ve bunun neticesinde verem olurlarmış.

Su kuyuları apteshanelerin yanında bulunurmuş. Sular mikroplu olduğundan tifüsün arkası kesilmezmiş.

Çocuklar arasında ishal, kuşpalazı, kızıl ve çiçek hastalıkları hüküm sürüyormuş. Binlerce çocuk daha küçük yaşta iken ölüyormuş. Millet tereddi ediyor, fena besleniyormuş. Bununla beraber Finler berbat bir surette içki içiyorlarmış. Sağır ve dilsizler, körler, topallar, kamburlar ve aptallar çokmuş.

Doktor bu köyü şöyle anlatıyor:

- Bir köye girince insanı dehşet alır. Đnsan kendi kendinden, ortalıktan, cemiyetten, medeniyet denilen şeyden utanır. Düşünüyorum: buradan uzak ve yüksek bir yerde tiyatrolar konserler, muharrirler, sanatkârlar, parlamento, ilimler akademisi vesaire var. Burada ise milyonlarca halk cehennemî bir hayatın içinde batıp gidiyor.

- Mesela bir köylünün odasına girersin. Üç çocuk kuru toprak üstünde kızıl hastalığından yatıyor. Onların arasında anne yeni doğurmağa çalıştığı çocuğunun

Page 112: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

112

ağrılarıyla muzdarip bulunuyor. Sarhoş baba bir kenarda oturuyor.

Mesela ona:

- Utanmıyorsun be? Evinde bu kadar felâket varken oturup da sarhoş olmuşsun! diyecek olursanız, mırıltı kabilinden bir sesle şu cevabı alırsınız:

- « Sen de burada otur da bak! Yalnız sarhoş olmakla kalmazsın; bir de üstelik boğulursun. Bizim hayatımız ayık geçemez. »

Başka bir kulübede başka bir sefalet manzarası:

Anne veremin son devresine gelmiş kan tükürüyor; başını yastıktan kaldıramıyor. Baba tifüse tutulmuş, hummanın tesrile saçmalıyor. Her iki hasta, yere serilmiş paçavra kabilinden şilteler üstünde yatıyorlar. Karyola filân yok. Đkisinin arasında biri bir yaşında, diğeri iki yaşında iki çocuk yatıyor. Đkisi de canlı birer iskelet gibi...

Komşulardan hiçbiri hastalarla alâkadar olmak istemiyor. Artık bu hale alışılmıştır. Evin içinde herkes kendi acılarıyla muzdarip.

Bir tarafta çiçek, tifüs gibi bulaşıcı bir hastalık patlak verince, hükümet oraya iki üç doktor gönderiyor. Halk ise buna kızıyor:

- Bu iğneleri filân niçin yapıyorsunuz ? Çocukları tedavi etmeyiniz. Varsınlar ölsünler. Aç insan sayısı azalmış olur. Siz bizi, büyükleri tedavi ediniz, diyorlar.

Yardım ve tedavi görmek için hemen, her evden hasta geliyor. Kimisinde frengi yaraları veya uyuz var. Kimisinin gözleri cerahatlenmiş. Bazısı kansere tutulmuş.

Page 113: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

113

- Đnsanı yeis ve ümitsizlik istila ediyor. Neticede de yorgunluktan mütevellit bir hissizlik ârız oluyor. Loğusanın yanındaki sarhoşun dediği gibi, insanın ya sarhoş olacağı veyahut da boğulup öleceği geliyor.

Bu müşahedeleri yapmış olan doktor, şehirlerde oturan insanlara, siyaset adamlarına, bilim, san’at erbabına ve gazetecilere şöyle hitap ediyor:

- Efendiler! Ne zamana kadar bu saklambaç oyununa devam edeceksiniz? Mütemadiyen vatanperverlikten, millet muhabbetinden, medeniyete hizmetten bahsedersiniz. Amma, millet için, vatan için, medeniyet için ne yapıyorsunuz? Bazıları milyonlar irtikâp ederek sevgili vatanı namussuzca soyuyor. Bazıları da dairelerde, matbaalarda okullarda, Üniversitede memurluk ediyorlar. Öte tarafta ise milyonlarca halk çürüyor, tereddi ediyor, işret ediyor. Milletin temelleri çürüyor.

- Henüz vakit varken memleketi ve milleti kurtarınız! Halk kütlelerinin arasına giriniz! Onları tedavi ediniz! Okutunuz, terbiye ediniz!

Evleri nasıl yapacaklarını, nasıl tanzim edeceklerini öğretiniz! Ahaliye sıhhat, güneş, temiz hava, kuru ve sıcak mesken veriniz! Ona daha insanca bir hayat yaşamasını öğretiniz! Đnsanca hayat yaşayabilmesi için ona yardım ediniz ve imkân veriniz.»

Doktor kitabının sonuna doğru şu sözleri yazıyor:

« Devlet büyük bir ailedir. Onun fertleri sizin küçük kardeşlerinizdir. Aşağı tabakanın kusurları kısmen de yukarı tabakanın ihmalinden ileri gelmektedir. »

Page 114: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

114

Edebî çevrelerde doktorun kitabı hakkında bir çok münakaşalar cereyan etti. Fakat sosyal çevrelerde kitap lâzım gelen alâkayı uyandırdı ve gayesine vâsıl oldu. Finlandiya’nın bütün tıp cemiyetlerinde bu meslektaşın kitabı satır satır tetkik edildi. Her idare merkezindeki memurlarla belediye ve nahiye memurları toplanarak bu kitabın ortaya attığı mes’eleleri incelemeğe ve görülen kusurların ortadan kaldırılması için tedbirler almağa başladılar. Bu konular etrafında her tarafta konferanslar verilmeğe, yeni vesikalar toplanmağa başlandı. Evvelce bahsedilmesinden bile ürkülen ve nazarı itibara alınmak istenilmeyen milletin bu fena halini herkes gördü ve anladı.

Herkes fırka kavgalarını şahsî entrikaları bir tarafa bırakarak milletin sağlığının korunması meselesiyle uğraşmaya başladı.

Memleketteki veremlilerin ve bu hastalıktan ölenlerin sayısı saptandı. Bir sene içinde tifoya, trahoma tutulanların, bakımsızlık ve gıdasızlık yüzünden ölen çocukların, diş ağrısına müptelâ olanların, sakatlananların sayısı bulundu.

Bundan başka ispirtolu içkiler için sarf edilen paralar hesap edildi. Sarhoşluk yüzünden vuku bulan kavgalar, yaralamalar, insan öldürmeler, yangınlar, hırsızlıklar tesbit edildi.

Neticede elde edilen rakamlar, herkesi korkuttu. Çünkü bu rakamlar, kafalara çekiç gibi vuruyor ve herkeste bu hallerin düzeltilmesi arzusun uyandırıyordu.

Hükümet adamları, kaymakamlar ve belediye başkanları uzmanlardan mürekkep doktor kolları teşkil ettiler.

Page 115: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

115

Mesela diş hekimleri, çocuk ve kadın hastalıkları uzmanları, kol kol olup bütün memleketi dolaşmağa başladılar. Bunlar gittikleri yerlerde hem hastalıkları tedavi ediyorlar, hem de halka gözlerini, kulaklarını, dişlerini nasıl koruyacaklarını, anne hıfzısıhhasını ve çocuk bakımını öğretiyorlardı. Bir çocuğun yetişmesinin nakden kaça mal olduğunu hesap ediyorlar ve bakımsızlık yüzünden ne kadar çocuğun telef olmakta bulunduğunu anlatıyorlardı.

Köylüler yavaş yavaş insan hayatının iktisadi kıymetini anlamağa başladılar. Doktorlar köylülere şöyle derlerdi:

- Siz, paralarınızı çalmasınlar veyahut yanmasın diye iyice saklıyorsunuz. Çocuklarınız, karınız ve siz kendiniz paradan çok daha kıymetlisiniz. Siz canlı parasınız. Bu sermayeyi saklayın, israf etmeyin, çoğaltın!

Birçok köylerde iki büyük pencereli örneklik birer ev yaptırıldı. Đçine sac soba kuruldu.

Köylerde, köylülere çok ucuz fiyatla ev inşa eden işçi taburları teşkil olundu.

Hükümet birçok yerlerde depolar kurarak inşaat için lâzım olan şeyleri yığdırdı.

Bu depolardan köylüler ve köy kooperatifleri gayet uygun şartlarla tahta, kereste, kilit, menteşe, cam, hazır çerçeve ve kapı gibi şeyler, mobilya ve döşeme satın alabiliyorlardı.

5 - 8 - 20 sene sonra birçok köylerin şekli değişti.

Evler hayvan ahırı şeklinden çıkıp hakikî insan meskeni halini aldı.

Page 116: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

116

Köylüler daha iyi daha sıcak elbiseler giymeğe başladılar. Memleketin en iyi adamlarından bu işe merak sardıranların bakımı altında bulunan imalâthanelerde binlerce elbise, palto, kundura, ve iç çamaşırlarının yapılmasına başlandı. Her şey için en sağlam ve en güzel malzeme seçilip alınırdı. Sonra bunlar memleketin her tarafına taşınarak ucuz fiyatla halka satılmağa başlandı.

Köyde bu elbiseleri giyenler bir bayram gösterisi arz etmeğe başladılar. Yüzlerce yamadan mürekkep, paçavra gibi elbiseler ortadan kalktı. Artık yazın bile çıplak insanlara tesadüf edilmez oldu. Öksürükler, nezleler, bronşitler ve soğuk algınlıkları kesildi. Verem kurbanları yarı yarıya azaldı.

Çocuk ölümleri de azaldı. Trahomun kökü kazındı. Birçok yerlerde halk böyle bir hastalığın mevcudiyetini bile unuttu. Kadınlar daha sıhhatli, daha sağlam oldular. Doğum arttı. Yeni doğan çocuklar da, sağlam ve iri idiler.

Memlekette çalışan eller, kollar arttı. Ahali, daha fazla kazanmağa başladığından daha iyi beslenmeğe muvaffak oldu.

Nihayet bir gün geldi, bütün bu sıhhat seferberliğini uyandıran doktor vefat etti Milletin sağlığını koruyan doktorun ölümü, memlekette büyük bir teessür uyandırdı. Yüzlerce köylerin mümessilleri cenaze alayına iştirak için gelmişlerdi. Köylüler bu mümessilleri köyün en iri yapılı, en sağlam ve gürbüz delikanlıları arasından seçmişlerdi.

Bu gürbüzler, Milletin sağlığını koruyan doktorun tabutunu şehir içinde elleri üstünde taşımışlardı. Bu iri

Page 117: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

117

yarı insanların düzgün bir sıra ile şehrin sokaklarından geçtiğini gören şehirliler, bunları canlı bir çam ormanına benzetmişler. Hakikaten bunların her biri birer gemi direği gibi imiş.

Mezarın başına gelindiği zaman köy delikanlılarından biri tabutun yanına gelip şu nutku söylemiş:

- Biz, köy kırlarından, köy ormanlarından senin mezarının başına geliyoruz. Fakat cenaze alayında taşınması âdet olan çiçekleri ve çelenkleri getirmiyoruz. Bizim Suomi’nin içinde senin kurduğun has bahçelerin çiçeklerine bir örnek olmak üzere köylülerimiz bizi seçip buraya gönderdi. Milletin büyük bahçıvanı, ebedi meskeninde rahat uyu! Biz senin hayırlı çalışmalarını takdis ediyoruz.

Sen bir halk doktoru idin. Yüz binlerce köylüyü iyi ettin. Milletin damarlarına taze ve temiz bir kan akıttın. Bizim adalelerimizi ip gibi büktün. Vatanımıza pehlivanlar, kahramanlar hediye ettin. Bize sağlam çalışmanın lezzetini tattırdın.

Millet sana heykel dikmek istiyor. Sen buna cidden lâyıksın. Fakat senin en güzel heykelin işte bizleriz. Biz ki, yeni millet hayatının mahsulüyüz, kendimiz de bu yeni hayatın üreticisiyiz. Gerek erkek, gerek kadın, her birimiz, Fin münevverlerinin vatana hizmet için nasıl çalışmaları lâzım geldiğini gösteren birer canlı heykeliz. Bunun üstünden geçen zaman ne kadar çok olursa, sağlığa kavuş milletin kalbinde senin hatıran o kadar daha sıcak ve daha parlak o1acaktır.

Page 118: Beyaz Zambaklar Memleketinde · 2010. 7. 24. · yılında «Beyaz Zambaklar Memleketinde» yi nefis bir surette ve resimli olarak Devlet Matbaasında bastırdı ve o zaman Bakanlık

118

Sen ne Sezar’dın, ne Napolyon’dun. Bir karış toprak zaptetmedin. Bir damla kan akıtmadın. Fakat vatanımıza binlerce, yeni, sağlam, kuvvetli ve çalışkan eller kazandırdın.

Milletin sağlığı için uğraşan büyük kahramanın namı ebediyen tebcil olunsun!