beğavi tefsiri-8

184
fetih suresi Medine’de nazil olmuştur. Yirmidokuz ayeti vardır. Rahman ve Rahim Olan Allah’ınAdıyla... 1- Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Bize, Ebu’l-Hasan Muhammed bin Muhammed Serahsi, Ebu Ali Zahir bin Ahmed Tusi’den, o, Ebu ‹shak ‹brahim bin Abdü’s-Samed el-Haşimi’den, o, Ebu Mus’ab’dan, o, Malik’ten, o, Zeyd bin Eslem’den, o da babasından şöyle haber verdiler: “Rivayete göre Ömer bin Hattab (r.a.) bir seferde, Hz. Peygamber (s.a.v.)’le beraber yürüyordu. Hz. Ömer Allah Rasulü’ne bir şey sordu. O cevap vermedi. Hz. Ömer tekrar sordu. Hz. Peygamber yine cevap vermedi. Sonra üçüncü kez sordu, Allah Rasulü bu defa da cevap vermedi. Bunun üzerine, Hz. Ömer (r.a.) (kendi kendine), “Anan seni kaybede Ömer emi! Allah Rasulü’ne üç kez tekrarladın da, hiç birinde sana cevap vermedi” dedi. Hz. Ömer olayın devamını şöyle anlatmıştır: “Sonra devemi sürdüm daha sonra insanların önüne geçtim. Hakkımda Kur’an ayeti nazil olmasından korktum. Çok geçmeden, bir ünleyicinin bana çağırdığını işittim. Dedim ki: “Andolsun ben hakkımda Kur’an inmesinden korkmuştum.” Sonra Allah Rasulü’ne geldim. Ona selam verdim. Bana dedi ki: “Bu gece bana öyle bir sure indirildi ki, o benim için üzerine güneş doğan herşeyden daha sevimlidir.” Bunun ardından da Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın diye, sana açık bir fetih verdik.” ayetini okudu. Bize Ahmed bin Abdullah es-Salihi, Ebu Ömer Bekir bin Muhammed el-Müsni’den, o, Abbas bin Hamza’nın torunu (olan) Ebu Bekir Muhammed bin Abdillah’tan, o, Hüseyin bin Fadl el-Becli’den, o, Affan’dan, Affan, Hemmam’dan, o, Katade’den, Katade de Enes’ten rivayet etti. Rivayete göre Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Biz sana apaçık bir fetih verdik.” ayeti sonuna kadar, Allah Rasulü Hudeybiye’den dönerken, ve Sahabileri de üzüntü ve keder içinde iken kendisine nazil oldu. Bunun üzerine o, “Bana, dünyanın tamamından daha sevimli bulduğum bir ayet nazil oldu.” dedi. Allah Rasulü o ayeti okuyunca, oradakilerden biri: “Tebrikler sana! Allah (c.c.) sana ne yapılacağını açıkladı. Pekala, bize ne yapacak?” dedi. Bunun akabinden, Allah (c.c.), bu ayetten sonra gelen şu ayeti indirdi: “Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları altlarından nehirler akmakta olan cennetlere koymak için...” Nihayet ayet sonuna kadar tamamlandı. Allah (c.c.)’ın “Biz sana apaçık bir fetih verdik.” kelamında bahsedilen fethin hangi fetih olduğu konusunda, alimler ihtilaf etmişlerdir: “Ebu Cafer Razi, Katade’den, o da Enes’ten, bu fethin Mekke fethi olduğunu rivayet etmiştir. Mücahid, Hayber’in fethi olduğunu söylemiştir. Ekseriyet, Hudeybiye andlaşmasının kastedildiği kanaatindedir. Fethin manası, “kapalı olan bir şeyi açmaktır. Müşriklerle Hudeybiye’de sulh yapma işi ise, belirsizlik içinde idi. Nihayet Allah (c.c.), bu belirsizliği açtı. u’be, Katade aracılığı ile Enes (r.a.)’dan, ayette sözü edilen fethin, Hudeybiye andlaşması olduğunu rivayet etmiştir.

Upload: davut-kasikara

Post on 06-Aug-2015

1.176 views

Category:

Documents


40 download

DESCRIPTION

Beğavi Tefsiri-8

TRANSCRIPT

Page 1: Beğavi Tefsiri-8

fetih suresi

Medine’de nazil olmuştur. Yirmidokuz ayeti vardır.

Rahman ve Rahim Olan Allah’ınAdıyla...

1- Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik.

Bize, Ebu’l-Hasan Muhammed bin Muhammed Serahsi, Ebu Ali Zahir bin Ahmed Tusi’den, o, Ebu ‹shak ‹brahim bin Abdü’s-Samed el-Haşimi’den, o, Ebu Mus’ab’dan, o, Malik’ten, o, Zeyd bin Eslem’den, o da babasından şöyle haber verdiler: “Rivayete göre Ömer bin Hattab (r.a.) bir seferde, Hz. Peygamber (s.a.v.)’le beraber yürüyordu. Hz. Ömer Allah Rasulü’ne bir şey sordu. O cevap vermedi. Hz. Ömer tekrar sordu. Hz. Peygamber yine cevap vermedi. Sonra üçüncü kez sordu, Allah Rasulü bu defa da cevap vermedi.Bunun üzerine, Hz. Ömer (r.a.) (kendi kendine), “Anan seni kaybede Ömer emi! Allah Rasulü’ne üç kez tekrarladın da, hiç birinde sana cevap vermedi” dedi. Hz. Ömer olayın devamını şöyle anlatmıştır: “Sonra devemi sürdüm daha sonra insanların önüne geçtim. Hakkımda Kur’an ayeti nazil olmasından korktum. Çok geçmeden, bir ünleyicinin bana çağırdığını işittim. Dedim ki: “Andolsun ben hakkımda Kur’an inmesinden korkmuştum.” Sonra Allah Rasulü’ne geldim. Ona selam verdim. Bana dedi ki:“Bu gece bana öyle bir sure indirildi ki, o benim için üzerine güneş doğan herşeyden daha sevimlidir.” Bunun ardından da Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın diye, sana açık bir fetih verdik.” ayetini okudu.Bize Ahmed bin Abdullah es-Salihi, Ebu Ömer Bekir bin Muhammed el-Müsni’den, o, Abbas bin Hamza’nın torunu (olan) Ebu Bekir Muhammed bin Abdillah’tan, o, Hüseyin bin Fadl el-Becli’den, o, Affan’dan, Affan, Hemmam’dan, o, Katade’den, Katade de Enes’ten rivayet etti. Rivayete göre Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Biz sana apaçık bir fetih verdik.” ayeti sonuna kadar, Allah Rasulü Hudeybiye’den dönerken, ve Sahabileri de üzüntü ve keder içinde iken kendisine nazil oldu. Bunun üzerine o, “Bana, dünyanın tamamından daha sevimli bulduğum bir ayet nazil oldu.” dedi. Allah Rasulü o ayeti okuyunca, oradakilerden biri: “Tebrikler sana! Allah (c.c.) sana ne yapılacağını açıkladı. Pekala, bize ne yapacak?” dedi. Bunun akabinden, Allah (c.c.), bu ayetten sonra gelen şu ayeti indirdi: “Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları altlarından nehirler akmakta olan cennetlere koymak için...” Nihayet ayet sonuna kadar tamamlandı.Allah (c.c.)’ın “Biz sana apaçık bir fetih verdik.” kelamında bahsedilen fethin hangi fetih olduğu konusunda, alimler ihtilaf etmişlerdir: “Ebu Cafer Razi, Katade’den, o da Enes’ten, bu fethin Mekke fethi olduğunu rivayet etmiştir. Mücahid, Hayber’in fethi olduğunu söylemiştir. Ekseriyet, Hudeybiye andlaşmasının kastedildiği kanaatindedir. Fethin manası, “kapalı olan bir şeyi açmaktır. Müşriklerle Hudeybiye’de sulh yapma işi ise, belirsizlik içinde idi. Nihayet Allah (c.c.), bu belirsizliği açtı. fiu’be, Katade aracılığı ile Enes (r.a.)’dan, ayette sözü edilen fethin, Hudeybiye andlaşması olduğunu rivayet etmiştir.Abdü’l-Vahid Melihi, Ahmed bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed bin Yusuf’tan, o, Muhammed bin ‹smail’den, o, Ubeydullah bin Musa’dan, o, ‹srail’den, o, Ebu ‹shak’tan, o, Bera’dan şöyle rivayet ettiler: Siz fethe hazırlanıyorsunuz fethe, Mekke Fethi’ne, Mekke’nin fethi bir fetih idi. Biz ise, Rıdvan Bey’atı fethine hazırlanıyoruz. Hudeybiye günü, biz Rasulullah’ın yanında 1400 kişi idik. Hudeybiye bir kuyudur. Onu boşalttık, içinde bir damla bile bırakmadık. Bunun haberi, Hz. Peygamber’e ulaştı. Allah Rasulü onun yanına gelip, kenarına oturdu. Sonra bir kap istedi ve abdest aldı. Ağzına bolca su aldı ve dua etti. Daha sonra o suyu kuyunun içine döktü. Kuyudan uzak olmayan bir yere gittik. Bu arada, kuyu bizim ve bineklerimizin ihtiyacı olan suyu çıkardı. fia’bi, “Biz sana açık bir fetih verdik.” ifadesi hakkında şunları söylemiştir: O Hudeybiye fethidir. Allah (c.c.), Hz. Peygamber’in, önceki ve sonraki günahlarını bağışladı. Hayber hurmalarının yedirdiler. Kurban yerine vardı. Rumlar, ‹ranlılar’a galip geldi. Mü’minler, Ehl-i Kitab’ın Mecusileri yenmelerine sevindiler.Zühri der ki: Hudeybiye anlaşmasından daha büyük bir fetih yoktur. Bu olayla, müşrikler müslümanlarla karışıp, onların sözlerini işittiler. Böylece, kalplerine ‹slam yerleşti. Üç sene içinde, bir çok insan müslüman oldu. Onlar sayesinde, müslümanların gücü arttı. Allah Teala’nın, “Sana açık bir fetih verdik.” kelam, “Sana açık bir zafer verdik.” manasındadır. Dahhak, “Sana savaşsız olarak, açık bir fetih verdik. Anlaşma, apaçık fetihtir.” yorumunu yapmıştır. Denmiştir ki, (liyağfira) kelimesindeki (lam) harfi (Key) manasında, sebep bildiren harftir. Ayetin manası şöyledir. Ey Muhammed, fetihte sana, bağışlanmanın yanında daha başka nimetler de tam olarak verilsin diye, sana apaçık bir fetih verdik.”Hüseyin bin Fadl der ki: Bu ifade, “Kendi günahın için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için bağışlanma dile.” ayetinin karşılığıdır.

2- Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.Geçmiş ve gelecek günahlarını, Allah bağışlasın, erkek ve kadın mü’minleri cennetlere koysun diye.”

Page 2: Beğavi Tefsiri-8

Muhammed bin Cerir der ki: Bu söz, “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman, insanların, Allah’ın dinine grup grup girdiklerini gördüğünde, Rabb’ini hamd ile tesbih et ve O’ndan bağışlanma dile.” ayetlerine işaret ediyor. Böyle yap ki, Allah (c.c.), peygamberlik öncesi cahiliye dönemindeki ilk günahlarını ve bu surenin inişine kadar olan sonraki günahlarını

bağışlasın. Denmiştir ki: Sonraki günahlar, deyimi, peygamberler için küçük günahları caiz görenlerin görüşüdür.1 (1) Allah’ın kitabına, yüce Nebi ve Rasullerine saygımızın gereği, bu ve benzeri ayetler sebebiyle, Allah’ın, kıymetli Rasulü hakkında, onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığını buyurmasının, o yüce Rasul’den, mutlaka günah sadır olduğu manasına gelmediğine inanmamızı kesin olarak zorunlu kılmaktadır. Onu bundan tenzih ederim. Süfyan-ı Sevri şöyle yorumlamıştır: “Cahiliye döneminde yapmış olduğun günahları ve henüz yapmadığın bütün günahları Allah bağışlasın diye.” Bunun benzeri tekid yoluyla zikredilir. Nitekim buna benzer şekilde şöyle denebilir: “Gördüğüne ve görmediğine verdi. Karşılaştığını da, karşılaşmadığını da dövdü.” Ata el-Horasani der ki: “Geçmiş günahların” ifadesinden kasıt, “Cedlerin olan Adem ve Havva’nın günahları” senin bereketinle bağışlandı” demektir. “Gelecek günahların” ifadesi ise, “Senin duanla, ümmetinin günahları bağışlanacak” manasına gelir.” Peygamberlik ve hikmet vermek suretiyle sana olan nimetini sana tamamlasın ve seni dosdoğru yolda sabit kılsın. Mana şöyledir: Fetihle beraber, günahlarının bağışlanması ve dosdoğru yol olan ‹slam üzere kararlı kılınman sayesinde, sana nimetlerin tamamı verilsin. Denildi ki: “Seni hidayete eriştirsin demek, , sana doğru yolu göstersin” demektir.

3- Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.Allah seni, büyük bir zafere ulaştırsın. Bazıları: “Aziz kılsın” demişlerdir.

4- ‹manlarını bir kat daha artırsınlar diye mü’minlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, herşeyi hikmetle yapandır.

O Allah ki, mü’minlerin kalplerine, başlarına gelenlerden rahatsız olmamaları için huzur ve metanet indirmiştir. ‹bn-i Abbas der ki: “Bakara suresindeki dışında, Kur’an’da yer alan “Sekine” kelimelerinin tamamı, “huzur, ferahlık” manasındadır.” ‹manları üzerine imanları artsın. Bu konuda ‹bn-i Abbas şöyle demiştir: “Allah, Rasulü’nü, ‘Allah’tan başka ilah yoktur.’ hakikatiyle gönderdi. Ne zaman ki insanlar bunu tasdik ettiler. Allah (c.c.) namazı ilave etti. Sonra zekatı, ardından oruçları; daha sonra da haccı ve cihadı ekledi. Böylece, onlara dinlerini tamamlamış oldu. Böylece, her defasında, kendilerine bir şey emredilip de onu tasdik ettikçe, imanları üzerine imanları arttı. Dahhak, “yakinleri arttı” deyimini kullanmıştır. Kelbi şöyle demiştir: “Bu, Hudeybiye meselesi hakkında Peygamberimizin rüyasını Allah’ın doğru çıkardığı zamana işaret etmektedir. Göklerin ve yerin askerleri Allah’ındır, Allah her şeyi bilendir ve hikmet sahibidir.

5- (Bütün bu lutuflar) mü’min erkeklerle mü’min kadınları, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. ‹şte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.

Allah (c.c.) erkek ve kadın mü’minleri altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedi kalırlar. Allah onların günahlarını örter. Bu Allah katında büyük bir kazançtır. Bize Enes (r.a.)’dan rivayet edildi ki, “Allah senin günahlarını bağışlar.” ayeti indiği zaman, sahabiler, Hz. Peygamber’e, “Sana müjdeler olsun, ya bize ne olacak?” deyince, “Allah erkek ve kadın mü’minleri, cennetlere koyar.” ayeti indi.

6- (Bir de bunlar) Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Müslümanlar için bekledikleri kötülük çemberi başlarına gelsin.!Allah onlara gazab etmiş, lanetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir.

“Allah, erkek ve kadın münafıklarla, erkek ve kadın müşriklere azap eder.” Burada, Medine’deki münafıklarla, Mekke’deki müşrikler kasdedilmektedir.Bu ve benzeri ayetlerdeki, Allah’ın yüce nebi ve Rasullerine karşı olan hitapları da şu ayetteki gibidir: “Allah seni afvetti.” Bu tür hitaplar, Allah Teala’nın tekellüfsüz olarak, bizim dinen mükellef olmadığımız bir mahiyette murad edip buyurduğu ifadelerdir.Hal böyle iken, Rasulullah (s.a.v.), Efendimiz küçük günahları işlediğini kim iddia edebilir ki?!Bize gereken, Allah (c.c.)’ın “Peygamber, kendi nefsinden konuşmaz. Onun konuştuğu ancak kendisine ilham edilen vahiydir. Yani, onunu söylediği bütün sözler ve yaptığı bütün davranışlar gizli ya da açık vahiydir.”Onlar, Allah Muhammed (s.a.v.)’e ve mü’minlere yardım etmeyecek diye kötü zanda bulunurlar. Kötü zanları, kendilerinedir. Azap ve helak olarak kendilerine dönecektir. Allah onlara gazap etmiştir. Onları lanetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. O ne kötü bir dönüş yeridir.

7- Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, güçlüdür, hükmedicidir.

Page 3: Beğavi Tefsiri-8

8- Biz seni, şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. 9- Ta ki Allah’a, elçisine inanasınız; ona yardım edesiniz, O’na saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah’ı tesbih edesiniz.

Bu ayet Hz. Peygamber hakkındadır. Burada durak vardır. Sabah ve akşam, Allah’ı tesbih edin. Yani, O’nun için namaz kılın. ‹bn-i Kesir ile Ebu Amr, ayetteki fiilleri, “Mü’minlerin kalplerine” ifadesinden dolayı, (liyu’minu, yuazziru, yuvakkiru, yusebbihu) şeklinde “ya” ile okumuşlardır. Diğerleri ise, “Te” ile okumuşlardır.

10- Muhakkak ki (Hudeybiye’de) sana bey’at edenler ancak Allah’a bey’at etmiş olurlar. Allah’ın eli onların eli üzerindedir. Kim (bey’atini) bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile ahid ettiği şeye vefa gösterirse ona pek yakında çok büyük bir ecir verecektir.

Ey Muhammed, Hudeybiye’de kaçmayacaklarına dair söz verenler (bey’at edenler) muhakkak Allah’a bey’at etmişlerdir. Çünkü onlar, cennet karşılığında, nefislerini Allah’a satmışlardır. Bize, Abdü’l-Vahid el-Melihi Ahmed bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed bin Yusuf’tan, o, Muhammed bin ‹smail’den, o, Kuteybe bin Said’den, Kuteybe, Hatim bin ‹smail’den, o, Yezid bin Ebi Ubeyde’den haber verdi. Yezid şöyle demiştir: Seleme bin Ekva’ya “Hudeybiye günü, Rasulullah’a, hangi şey üzerine bey’at ettiniz” dedim. “Ölüm üzerine” diye evap verdi.‹smail bin Abdi’l-Kahir, Abdü’l-⁄afir bin Muhammed’den, o, Muhammed bin ‹sa el-Celudi’den, o, ‹brahim bin Muhammed bin Süfyan’dan, o, Müslim bin Haccac’dan, o, Yahya bin Yahya’dan, o, Yezid bin Zürey’’dan, o, Halid’den, Halid, Hakem bin Abdillah bin A’rec’den, o da, Muakkil bin Yesar’dan şöyle rivayet etti: “Bey’at gününde, Allah Rasulü insanlardan bey’at alırken, beni Peygamberimizin yanı başındaki dallardan birine çıkmış halde gördün. Biz bin dört yüz kişi idik. Biz ona ölüm üzerine değil, kaçmamak üzere bey’at etmiştik.” Ebu Abbas der ki: Her iki hadisin manası da doğrudur. Onlardan bir grup, “Ölmediğimiz sürece, senin önünde savaşacağız diye, ölüm üzere bey’at etmiştir. Diğerleri ise, “Kaçmayacağız” diye bey’at etmişlerdi. “Allah’ın eli, onların elleri üzerindedir.” Bu hususta ‹bn-i Abbas (r.a.), şu yorumu getirmiştir: “Allah’ın eli, kendilerine va’dettiği iyilikleri yerine getirme hususunda, onların ellerinin üzerindedir.” Süddi şöyle demiştir: “‹nsanlar, Allah Rasulü’nün elini tutarak ona bey’at ediyorlardı. Bey’atlaşma esnasında, Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindeydi. Kelbi’nin yorumu ise şöyleydi: “Yaptıkları bey’attan dolayı Allah’ın nimeti hidayet konusunda, onların üzerindedir.” Kim verdiği sözü bozarsa, günahı kendisinedir. Kim de, Allah’a verdiği sözü tutarsa, yani sözünde durursa, Allah da ona, büyük bir mukafat olarak, cenneti verecektir. Iraklı kıraat imamları, (feseyü’tihi) şeklinde “Ye” ile, diğer kıraatçılar ise, (fesenü’tihi) şeklinde “Nun” ile okumuşlardır.

11- Bedevilerden geri bırakılanlar sana diyecekler ki: “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti. Onun için bize mağfiret dile.” Onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. De ki: “Eğer Allah size zarar gelmesini dilerse yahut sizin bir fayda görmenizi istese, O’na karşı kim ne yapabilir?Hayır Allah yapmakta olduklarınızdan bütünü ile haberdardır.

Savaştan geri kalmış olan Bedeviler sana: “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu.” diyecekler. Yani, kadınlarımız ve ekinlerimiz bize engel oldu. Onların yanına bırakacak kimsemiz yoktu. Bu sebeple biz geri kaldık. Bizim için af dile.”diyecekler. ‹bn-i Abbas ve Mücahid, sözü edilenlerin, Beni Gaffar, Müzeyne, Cüheyne, Eşca’ ve Eslem kabilelerine mensup Bedeviler olduğunu söylemişlerdir. Vakıa şöyledir: Allah Rasulü (s.a.v.) Hudeybiye yılında, umre için Mekke’ye gitmek istediği zaman, Medine çevresindeki Bedeviler ve Badiye halkı, Kureyş’ten korktukları için, onunla beraber savaşa gitmekten kaçındılar. Ya da bunu, Hz. Peygamber’i, Kabe ziyaretinden alıkoymak için yaptılar. Allah Rasulü bunun, üzerine, Umre için ihrama girdi yanına kurbanını da aldı ki, insanlar onun savaş istemediğini bilsinler. Ancak, buna rağmen Bedeviler’in çoğu, ağır davranıp, geri kaldılar ve işlerini tercih ettiler. Bunun üzerine, Allah (c.c.), “Bedeviler, bizi eş ve mallarımız geri bıraktı.” diyecekler” ayetini indirdi. Bir mana da onlar, kendilerini Allah’ın, Hz. Peygamber’in sohbetinden mahrum bıraktığı kimselerdir. Sen de, seferden döndüğün zaman onları, senden geri kalmalarısebebiyle azarla.”fiimdi Allah (c.c.), onları, bu mazeretleri konusunda yalanlayarak şöyle buyuruyor: “Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri, dilleriyle söylüyorlar.” Yani onlar, bağışlanma isteğinde samimi değiller. Hz. Peygamber’in kendileri için af dileyip dilememesine aldırış etmiyorlar. Ey Muhammed, de ki: Allah sizin için bir kötülük ya da bir fayda murad etse, O’na karşı sizin için kimin elinden bir şey gelir? Hamza ve Kisai, (darran) kelimesini (durran) olarak, diğer alimler ise, (darra) şeklinde okumuşlardır. Çünkü, böyle olunca (nef’an) kelimesinin, karşıtıdır. Onlar, peygamberden geri kalmalarının, kendilerinden zararı kaldıracağını zannetmişlerdi. Aynı zamanda, bu durumun, nefislerinde ve mallarında esenlik sebebiyle, kendilerine peşin fayda sağlayacağını düşünmüşlerdi. Bu sebeple Allah (c.c.) onlara, O kendileri için bir şey murad ettiği takdirde, hiç kimsenin ona mani olamayacağını bildirdi. Kaldı ki, Allah (c.c.), onların bütün yaptıklarından haberdardır.

Page 4: Beğavi Tefsiri-8

12- Daha doğrusu siz, Rasulün ve mü’minlerin ebediyyen ailelerine dönmeyeceklerini sandınız. Üstelik bu, kalplerinizde süslendi ve kötü zanda da bulundunuz. Siz esasen helak olmuş bir topluluksunuz.

Halbuki siz, Allah Rasulü’nün ve mü’minlerin, asla ailelerine geri dönemeyeceklerini sanmıştınız. Yani, düşmanın onları öldüreceği ve böylece onların geri dönmeyeceklerini zannetmiştiniz. fieytan bu sanıyı sizin kalplerinize sevimli göstermişti de siz bu sebeple kötü zanda bulunmuştunuz. fiöyle diyorlardı: Muhammed ve arkadaşlarının başları vurulacak ve onlar geri dönemeyecekler. Onunla nereye gidiyorsunuz? Bekleyin de, durumlarının ne olacağını gözetleyin.” Bu sözleri ve zanları sebebiyle Allah onlara şöyle buyuruyor: “Siz kötü bir topluluk oldunuz. Geberin. Hiç bir iyilikte bulunmuyorsunuz.”

13- Kim Allah’a ve Rasulüne iman etmez ise, şüphe yok ki biz, o kafirler için çok alevli bir ateş hazırlamışızdır.Kim Allah’a ve Rasulü’ne iman etmemişse, bilsin ki, biz kafirler için, çılgın alevli cehennemi hazırladık.

14- Göklerle yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğine mağfiret eder. Dilediğini de azablandırır. Allah Gafurdur. Rahimdir.

Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. fiüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok acıyandır.

15- Geri bırakılanlar, ganimetler almak üzere gittiğinizde: “Bırakınız bizi de peşinden gidelim” diyecekler. Allah’ın sözünü (va’dini) değiştirmek isterler. De ki: “Sizler asla peşimden gelemezsiniz. Allah daha önceden böyle buyurmuştur.” Onlar: “Hayır siz bizleri kıskanıyorsunuz” diyecekler. Bilakis onlar pek az bir şey dışında anlamazlar.

Ey mü’minler, sizler Hayber ganimetlerini almak üzere gittiğiniz zaman, Hudeybiye’den geri kalmış olanlar: “Bırakın, biz de sizinle Hayber’e gidelim de halkının savaşına şahit olalım.” diyecekler. Mü’minler Hudeybiye’den döndüklerinde, Allah (c.c.) onlara Hayber’in fethini va’detmiş, oranın ganimetlerini de, Mekke halkının ganimetlerinin yerine, özellikle Hudeybiye’de bulunan mü’minlere tahsis etmişti. Çünkü, onlardan andlaşma ile ayrılmışlar ve bir ganimet alamamışlardı. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Onlar Allah’ın sözünün değiştirmek isterler.” Hamza ve Kisai, “Allah’ın kelimelerini değiştirmek isterler” demişlerdir. Diğer kıraatçılar, “Allah’ın sözünü manasında, (Kelamullah) şeklinde okumuşlardır. Yani, “Onlar Hayber ganimetini Allah’ın sadece Hudeybiye’ye katılanlara tahsis etme sözünü değiştirmek isterler” manasındadır. Mukatil şöyle yorumlamıştır: “Allah peygamberine onlardan hiçbirinin Hayber’e gitmemesini emretmiştir.” ‹bn-i Zeyd bu sözün: “Ey Muhammed senden çıkmak için izin istediler. Onlara “Siz asla benimle çıkmayacaksınız” de.” ayeti olduğunu söylemiştir. Birinci görüş daha doğrudur. Tefsircilerin çoğu bu görüştedirler. Onlara, “Siz bizimle Hayber’e gitmeyeceksiniz” Zira, biz size dönmezden önce Allah (c.c.), Hayber ganimetlerinin, Hudeybiye’ye katılanlara mahsus olduğunu, onlardan başkasının o ganimetlerde payı olmadığını söyledi.” de. Onlara “Bizi çekemiyorsunuz” diyecekler. Yani, hasedinizin kendilerinin ganimet paylarına mani olduğunu söylecekler. Aksine, kendileri, Allah’ın dinde lehlerine ve aleyhine belirlediği şeylerin pek azını anlıyorlar. Anladıkları sadece Allah’ı ve Rasulü’nü tasdikten ibarettir.

16- Geri bırakılan bedevi araplara de ki: “Yakında çetin savaşçı kavme karşı (savaşa) çağrılacaksınız ve onlarla savaşacaksınız yahut onlar (savaşsız) ‹slam’a gireceklerdir. Eğer itaat ederseniz Allah size güzel bir ecir verir. fiayet bundan önce döndüğünüz gibi geri dönerseniz, sizi can yakıcı bir azap ile azablandırır.

Ey Muhammed, o geri kalmış olan Bedeviler’e, “Çok çetin güç sahibi bir topluma karşı savaşmaya çağrılacaksınız.” de. ‹bn-i Abbas, Mücahid ve Ata savaşılacak toplumun, Farslar (Eski ‹ran) olduğunu, Ka’b, Rumlar olduğunu, Hasan Basri, Farslar ve Rumlar olduğunu söylemişlerdir. Said bin Cübeyr, “Onlar Hevazin ve Sakif kabileleridir” der. Katade, aksine, söz konusu olanın, Hevazin ve Katafan kabileleri olduğunu, savaşın da Huneyn savaşı olduğunu söylemiştir. Zühri, Mukatil ve bir grup; “Onlar yalancı peygamber Müseyleme’nin yandaşları olan Yemameli Hanife oğullarıdır.” demişlerdir. Rafi bin Hüdeyc, şunu söylemiştir: “Biz bu ayeti okuyorduk ancak onların kim olduğunu bilmiyorduk. Ne zaman ki Ebu Bekir (r.a.) bizi Hanife oğulları ile savaşmaya çağırdı, işte o zaman, kastedilenin Hanife oğulları olduklarını anladık.” ‹bn-i Cüreyc de şöyle demiştir: “Onları Ömer (r.a.),‹ranlılarla savaşa çağırdı.” Ebu Hureyre ise, “Henüz bu ayetin yorumu gelmedi.”demiştir. Ayet şöyle devam ediyor: “Ya onlarla savaşacaksınız, ya da onlar müslüman olacaklar. Eğer itaat ederderseniz, Allah size güzel bir sevap verir. Yani ceneti verir. fiayet daha önce Hudeybiye yılında yüz çevirdiği gibi yine yüz çevirirse, Allah sizi, acı bir azap olan cehennemle azaplandırır. ” Bu ayet indiğinde, mazeretli olanlar “bizim halimiz ne olacak Ya Rasulallah?” dediler.

17- Gözleri görmeyene günah yoktur. Topala günah yoktur. Hastaya günah yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu can yakan bir azab ile azablandırır.

Page 5: Beğavi Tefsiri-8

Bunun üzerine Allah (c.c.); şu ayeti indirdi.: “A’maya, topala ve hastaya, cihaddan geri kalmalarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse, Allah onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah ona, yakıcı bir azap verir. Medineli ve Suriyeli kıraatçılar, (nudhilhu ve nuazzibhu) şeklinde “Nun” ile, diğer kıraatçılar ise, “Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse” ibaresindeki “Allah” lafzı sebebiyle, yukarıdaki fiilleri, “Ya” ile okumuşlardır.

18- Andolsun ki ağacın altında sana bey’at ederlerken Allah mü’minlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilip de üzerlerine huzur ve sükun indirmiş ve onları yakın bir fetih ile mükafatlandırmıştır.

Ey Muhammed, Allah Hudeybiye’de Semre ağacının altında, kaçmayıp, Kureyş’e karşı hazır bulunacaklarına dair sana söz veren mü’minlerden hoşnut olmuştur. Said bin Müseyyeb şöyle söylemiştir: “Babam bana, ağacın altında Allah Rasulü’ne bey’at edenlerle ilgili, şu rivayeti bildirdi: “Biz sonraki yıl çıktığımızda, o ağacı unuttuk, onu bulamadık.” Rivayet edilir ki Hz. Ömer (r.a.) ağaç kaybolduktan sonra o yere uğrar ve “O neredeydi” diye sorar. Yanındakilerden kimi “Buradaydı.” der. Kimi de “fiuradaydı” derler. Onların bu konuda münakaşaları artınca , Hz. Ömer (r.a.): “Yürüyün, ağaç kaybolmuştur.” der. Abdü’l-Vahid bin Ahmed el-Melihi, Ahmed bin Abdillah en-Naimi’den, o, Muhammed bin Yusuf’tan, o, Muhammed bin ‹smail’den, Ali bin Abdillah’dan, o, Süfyan’dan haber verdi.Hz. Ömer şöyle demiştir: Cabir bin Abdillah’ın “Allah Rasülü bize, Hudeybiye gününde, “Siz yeryüzünün, en hayırlılarısınız.” dedi.” söylediğini işittim. Cabir dedi ki: “Biz bindörtyüz kadar kişiydik. Eğer bugün görsem, size ağacın yerini gösterirdim.” Bize ismail bin Abdü’l-Kahir, Abdü’l-⁄afir bin Muhammed’den, o, Muhammed bin ‹sa el-Celudi’den, o, ‹brahim bin Muhammed bin Süfyan’dan, o, Müslim bin Haccac’dan, o, Hatim’den, Hatim, Haccac’dan, o, ‹bn-i Cüreyc’den, o, Ebu Zübeyr’den Ebu Zübeyr de Cabir’den şunları rivayet etti: “Cabir’e Hudeybiye gününde kaç kişiydiniz?” diye soruldu. O, “Bindörtyüz kişi idik. Allah Rasulü’ne bey’at ettik. Hz. Ömer, Semre ağacının altında, onun elini tuttu. Yalnızca, Ced bin Kays el-Ensari, devesinin karnının altına gizlenerek biat etmedi.” Salim de, Cabir’den şöyle rivayet etmiştir: “Binbeşyüz kişi idik.” Abdullah bin Ebi Evfa ise şöyle söylemiştir: Ağaç ehli bin üçyüz kişidir. Muhacirlerin sekizde biri Müslüman olmuştu. Muhammed bin ‹shak’ın ilim erbabından naklettiğine göre bu bey’atın sebebi şudur: “ Hudeybiye’ye vardıkları zaman, Allah Rasulü, Haraş bin Ümeyye el-Hizai’yi yanına çağırır ve onu Mekke’deki Kureyşlilere elçi olarak gönderir. Onu “Saleb” adındaki kendine ait deveyle yola koyar. Rasulullah, bununla, Harraş’ın, Kureyş’in ileri gelenlerine, kendisine gelen dini bildirmesini amaçlamıştır. Orada, Rasulullah’ın devesini boğazladılar. Harraş’ı da öldürmek istediler. Ancak Ehabiş denen kimseler buna mani oldular ve onu salıverdiler. Nihayet Harraş Rasulullah’ın yanına gelip, durumu bildirince, Allah Rasulü bu sefer, Mekke’ye göndermek için, Hz. Ömer’i yanına çağırdı. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle der: Ey Allah’ın Rasulü, ben kendim hakkında Kureyş’ten çekiniyorum. Ancak yine de, Adi bin Ka’b oğullarından hiç kimse beni engelleyemez. Kureyşliler, benim kendilerine olan düşmanlığımı ve sertliğimi bilirler. Fakat ben sana, Kureyş nazarında benden daha saygın olan birini, yani Osman bin Afvan’ı tavsiye ederim. Bunun üzerine Rasulullah Hz. Osman’ı çağırır. Onu, Ebu Süfyan ve diğer Kureyş eşrafına, Allah Rasulü’nün savaş için gelmediğini, sadece, Kabe’ye olan saygısından dolayı, onu ziyaret etmek maksadıyla geldiğini bildirmek üzere Mekke’ye gönderir. Sonra, Hz. Osman, Mekke’ye gitmek üzere yola çıkar. Mekke’ye varınca veya varmadan önce onu Eban bin Sa’d bin As karşılar. Bineğinden indirir ve önünde götürür. Sonra onu yedeğine aldı ve korudu. Nihayet Hz. Osman mesajı onlara iletti. Bunun üzerine, Hz. Osman Allah Rasulü’nün mesajını onlara bildirince, Ebu Süfyan ve diğer Kureyş uluları ona, eğer isterse yalnızca kendisinin Ka’be’yi tavaf edebileceğini söylediler. O ise, Resülullah Ka’be’yi tavaf etmeden kendisinin bunu yapmayacağını bildirdi. Bunun üzerine Kureyşliler, onu yanlarında alıkoydular. Bu arada, Hz. Peygamberle, Hz. Osman’ın öldürüldüğü haberi ulaştı. Bu haber üzerine Allah Rasülü “Bu toplumla karşılaşmadan geri dönmeğeceğiz.” dedi ve insanları bey’at etmeye çağırdı. Rıdvan bey’atı ağacın altında gerçekleşti. ‹nsanlara Allah Rasülü’nün kendilerinden ölüm üzerine bey’at aldığını söylüyorlardı. Bükeyr bin Eşca da, aynı şekilde, “‹nsanlar Allah Rasulü’ne ölüm üzerine söz verdiler” demektedir. Allah Rasulü ise, “Gücünüzün yettiği kadarıyla bey’at edin.” buyurdu. Cabir bin Abdillah ile Muakkil bin Yesar şöyle demişlerdir: “Biz Allah Rasulü’ne, ölmek üzere değil, kaçmamak üzere bey’at ettik.”Rıdvan Bey’atı’nda, bey’at edenlerin ilki, Esed oğullarından, Ebu Sinan bin Vehb denilen, bir adamdır. Orada hazır bulunan Müslümanlardan, Beni Seleme’nin kardeşi Ced bin Kays dışında hiç kimse geri kalmamıştır. Cabir der ki: “Ben, ona bakıyordum. O, devesinin yularına sarılmış ve onunla insanlardan gizleniyordu.” Daha sonra Allah Rasulü’ne Hz. Osman’ın durumuyla ilgili söylenenlerin asılsız olduğu haberi geldi.Bize Ebu Said fierihi, Ebu ‹shak es-Salebi’den, o, Hüseyin bin Muhammed bin Fencevih’den, o, Ali bin Ahmed bin Nadravih’den, o, ‹mran Musa bin Sehl bin Abdü’l-Hamid el-Cüveni’den, o, Muhammed bin Rumuh’dan, o, Leys bin Sad’dan, o, Ebu Zübeyir’den, o, Cabir’den, Allah Rasulü’nün şöyle buyurduğunu haber verdi. “Ağacın altında bey’at edenlerden hiçbiri cehenneme girmeyecektir.” Ayetin devamında Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Allah, onların kalplerindeki doğruluk ve vefayı bildi ve onların üzerine huzur ve hoşnutluk indirdi. Onlara yakın bir fetih olarak, Hayber fethini verdi.

Page 6: Beğavi Tefsiri-8

19- Ve alacakları bir çok ganimetlerle de. Allah Azizdir, Hakimdir.

“Ve yine onlara, Hayber Yahudilerinin mallarından, alacakları pek çok ganimetler vermiştir.” Hayber, bir hayli mal ve akara sahipti. Allah, o ganimetleri sefere katılan Müslümanlar arasında paylaştırdı. “Allah, azizdir, hikmet sahibidir.”

20- Allah size alacağınız çok ganimetler vadetti. Allah size bunu acilen vermiş ve sizden insanların ellerini çek (tir) miştir. (Bu) mü’minlere bir alamet olsun ve sizi dosdoğru yola iletsin diye.

“Allah size elde edeceğiniz pek çok ganimet söz verdi.” sözü edilen ganimetlerden maksad, kıyamet gününe kadar kendilerine verilecek olan ganimetlerdir. fiimdilik Allah size bunu, yani Hayber’i peşin olarak verdi. Ve insanların ellerini sizden çekti.” ‹şaret edilen hadise şudur: “Hz. Peygamber (s.a.v.) Hayber’e yönelip oranın halkını kuşatınca, Esed ve Gatafan oğullarından bazı kabileleri Medine’de Müslümanların aile ve ekinlerine saldırdılar. Ancak, Allah Teala, kalplerine korku atmak suretiyle onların ellerini, o işten çekmiştir. Bazı alimler, “Sizden insanların elini çekti” ifadesini “Mekke halkının elini anlaşma ile sizden çekti” şeklinde yorumlamışlardır. Allah (c.c.) bunu “Müşriklerin ellerinin sizin üzerinizden çekilmesi ve sizin güvene kavuşmanız, senin doğruluğun hususunda inananlara bir ibret olsun ve onlar, Allah’ın, gerek aşikar, gerekse gizli olarak kendilerini gözetip korumayı üstlenmiş olduğunu bilsinler” diye böyle yaptı demektedir.“Ve Allah sizi doğru yolda, (‹slam yolunda) kararlı kılsın” Basiretinizi ve imanınızı, Hudeybiye antlaşması ve Hayber fethi sayesinde artırsın” Ayet şu olaya işaret etmektedir. Allah Rasulü (s.a.v.) Hudeybiye’den dönünce, Zilhicce ayının, geri kalan kısmıyla, Muharrem ayının birkaç günü Medine’de kaldı. Sonra da Muharrem ayının geri kalan günlerinde yedinci yıl Hayber’e gitmişti.Abdü’l-Vahid Melihi, bize Ahmed bin Abdullah en-Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’tan, O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Kuteybe bin Said’den , O, ‹smail bin Cafer’den, O, Hamid’den, Hamid ise, Enes bin Malik’den, Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında şöyle rivayet etti: “Hz. Peygamber (s.a.v.) bizimle beraber, bir topluluğa karşı savaşırken, sabah oluncaya kadar bizimle beraber savaşmazdı. Onlara bakar, şayet bir ezan işitirse Onlardan el çeker, eğer ezan işitmezse Onlara hücum ederdi.” Enes (r.a.) sözlerine şöyle devam etmişti: “Biz, Hayber’e gitmek üzere yola çıkmış ve oraya geceleyin ulaşmıştık. Sabah olup da Hz. Peygamber (s.a.v.), ezan duymayınca Allah Resülu bineğine bindi. Ben de Ebu Talha’nın arkasına bindim. Ayaklarım Hz. Peygamberin (s.a.v.) ayağına değiyordu. Düşman tarafı ölçü ve tartılarıyla beraber bize doğru geliyorlardı.Ne zaman ki Hz. Peygamberi gördüler: “‹şte Muhammed ve elli kişi” dediler ve kaleye sığındılar. Allah Rasulü (s.a.v.) onları görünce, “Allah en büyüktür, Allah en büyüktür.” diye tekbir getirdi. Ve şöyle dedi: “Ben Hayber’e çıktım. Biz bir milletin, meydanına inince, uyarılmış olanların sabahı çok fena olur.” ‹smail bin Abdü’l-Kahir, Abdü’l-⁄afir bin Muhammed’den, o, Muhammed bin ‹sa El Celüli’den, o, ‹brahim bin Muhammed bin Süfyan’dan, o, Müslim bin Haccac’dan, o, Abdullah bin Abdirraman ed Darimi’den o, Ebu Ali Hanefi’den, o, Hubeydullah bin Abdü’l-Mecid’den, o, ‹krime bin Ammar’dan, o da ‹yas bin Seleme’den, ‹yas da babasından rivayet etti: O’nun babası şöyle demiştir:“Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraber Hayber’e çıktık. amcam Amir, kureyşlilere zemmeden şiirler okumaya başladı. fiöyle okuyordu: “Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın hidayeti olmasaydı biz doğru yolu bulamazdık. Ne sadaka verir, ne de namaz kılardık. Biz senin lütfundan müstağni olmadık. Eğer karşılaşırsak ayaklarımızı sabit kıl. Üzerimize, huzur ve güven indir. Çünkü kıçı büyükler bize saldırmıştır.” Bunun üzerine Allah Rasulü: “Bu kimdir?” diye sordu. Amir, “Ben Amir’im.” dedi. Sonra Allah Rasulü: “Allah seni bağışlasın.” buyurdu. Sonra dedi ki: “Allah Rasulü bir insana hususi olarak bağışlanma dilerse mutlaka o şehid olur.” ‹yas’ın babası sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Bunun üzerine Hz. Ömer, devesinin üzerinde olduğu halde: “Ey Allah’ın Peygamberi, bizi, Amir’den faydalandırmayacak mısın?”Hayber’e geldiğimizde, hükümdarları Merhab, kılıcını savurarak ortaya çıktı ve şöyle demeye başladı:“Hayber bilir ki, ben Merhab’ım. Silah kuşanmış, kahraman ve tecrübeli... Harpler gelince ateş tutuşur.”‹yas’ın babası şöyle demiştir: “O’na karşı amcam Amir ortaya çıktı ve şunları söyledi: “Hayber bilir ki, ben Amir’im Silahlı, kahraman ve atılgan.”Sonra iki darbelik vuruştular. Merhab’ın kılıcı Amir’in kalkanına isabet etti. Bu sebeple Amir yere düştü. Ancak o arada kendi kılıcı kendine dönerek içinde canını taşıyan damarlarını kesti.” Seleme der ki: Ortaya çıktım. Ne göreyim, Hz. Peygamber’in ashabından bir grup: “Amir’in ameli boşa çıktı, kendini öldürdü.” demiyorlar mı? Doğruca Hz. Peygamber’in yanına geldim. Ağlıyordum. Dedim ki: “Ya Rasulallah, Amir’in ameli boşa gitti. O kendini öldürdü.” Allah Rasulü: “Bunu kim söyledi?” diye sordu.

Page 7: Beğavi Tefsiri-8

“Arkadaşlarından bir grup insan.” dedim. Buyurdu ki: “Bunu söyleyen, yalan söylemiş. Aksine onun iki kat ecri vardır.” Sonra Allah Rasulü beni, Hz. Ali’ye gönderdi ve dedi ki: “Yarın sancağı, Allah’ı ve Rasulü’nü seven; Allah ve Rasulü’nün de kendisini sevdiği bir adama vereceğim.” Sonra Ali (r.a.)’ın yanına geldim. Gözleri rahatsız olduğundan, onu ben getiriyordum. Nihayet onu Allah Rasulü’nün yanına getirince, Allah Rasulü onun gözlerine tükrük uyguladı ve hemen gözleri iyileşti. Hz. Peygamber (s.a.v.), sancağı ona verdi. Sonra Merhab ortaya çıktı ve: “Hayber bilir ki, ben Merhab’ım. Silahlı, kahraman ve tecrübeli.Savaşlara gelince ateşlenen...” diyerek meydan okudu. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle karşılık verdi: “Annem beni Haydar diye isimlendirdi. Ormanların aslanı gibi, görünüşü heybetli. Onlara sa’ ölçeğiyle kiler miktarınca veririm.”Sonra Hz. Ali Merhab’ın başını vurup, işini bitirdi. Böylece, fetih onun eliyle gerçekleşmiş oldu. Hayberle ilgili hadisi, Sehl bin Sa’d, Enes bin Malik ve Ebu Hüreyre yer yer ek ve noksanlarla rivayet etmişlerdir. Bu rivayetlerden biri şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisine arız olmuş olan bir yarım baş ağrısı sebebiyle, insanlarla beraber savaş meydanına çıkmadığından, O’nun sancağını, Hz. Ebu Bekir almıştı. Kalktı ve çok şiddetli bir şekilde savaştı. Sonra geri döndü. Bu sefer sancağı Hz. Ömer (r.a.) aldı. O da birincisinden daha çetin bir çarpışma gerçekleştirdi. Daha sonra geri döndü. Durum Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bildirildi. O şöyle buyurdu: “Yarın sancağı, Allah ve Rasulü’nü seven; Allah ve Rasulü’nün de kendisini sevdiği bir kişiye vereceğim. Allah onun eliyle fetih verecek.” Sonra Hz. Ali’yi çağırıp, sancağı kendisine verdi ve ona şunları söyledi: “Yürü ve Allah sana fetih verene kadar asla geri dönme.” Bunun üzerine Hz. Ali yürüyüp, Hayber şehrine geldi. Merhab çıktı. Üzerinde, zırh ve miğferi vardı. Yalnızca başı üzerinden yumurta kadar delinmişti. Kahramanlık şiiri söylüyordu. Hz. Ali (r.a.) onun karşısına çıktı ve ona bir darbe indirdi ki, ne miğferi kaldı ve ne de zırhı. Onun kafasını parçaladı.Öyle ki, kılıç dişlerine kadar indi. Merhab’dan sonra, kardeşi Yasir ortaya çıktı. O da kışkırtıcı şiirler okuyordu. Ona karşı, Zübeyr bin Avvam çıktı. Zübeyr’in annesi, Abdü’l-Muttalib’in kızı Safiyye: “Oğlum öldürülecek mi, Ya Rasulallah?” dedi. Allah Rasulü: “Hayır. Bilakis o öldürecek” buyurdu. Sonra karşılaştılar. Zübeyr rakibini öldürdü. Bunun ardından Allah Rasulü, kaleleri fethetmeye, savaşçıları öldürüp, çocukları esir almaya ve eşyalara da el koymaya başladı. Muhammed bin ‹sahak şöyle demiştir: Onların kalelerinden ilk defa fethedilen, Naim kalesidir. Mahmud bin Seleme o kalenin yanında çarpışıyordu. Bir Yahudi, taş atarak kendisini öldürdü. Sonra, Amüs, ‹bn-i Ebi Hakik Kalesi’ni fethetti. Oradan pek çok esir aldı. Safiyye binti Hay bin Ahtab onlardan biridir. Onu ve onunla beraber Yahudi cesetlerinin yanından geçmiştir. Safiyye’nin yanındaki kadın, o ölüleri görünce, feryadı bastı, elini yüzüne vurdu ve başına toprak döktü. Rasulullah onu görünce: “Bu şeytanı benden uzaklaştırın” dedi. Sonra Safiyye’yi emretti. Safiyye arkasını döndü. Rasulullah onun üzerine gömleğini attı. Böylece Müslümanlar, Allah Rasulü’nün onu kendisine ayırdığını anladılar. Sonra Allah Rasulü (s.a.v.), Bilal’e; o Yahudi kadının durumunu görünce: “Senden merhamet duygusu alındı mı ki, Ey Bilal, bu iki kadını kocalarının üzerine götürüyorsun!?” buyurdu.Safiyye daha önce, Kinane bin Rebi’ bin Hakik’le evli bir gelin iken, rüyasında ayın odasına girdiğini görmüş ve rüyasını kocasına anlatmıştı da, kocası kendisine: “Bunun yorumu, senin, Hicaz hükümdarı Muhammed’i arzuluyor olmandan başkası değildir.” demiş ve onun yüzüne ağır bir tokat atmıştı ki, gözü o tokatın tesiriyle morarıp yeşermişti. Allah Rasulü’nün yanına getirildiği zaman o sopa izi belli idi. Allah Rasulü ona nedenini sordu, o da bu olayı Hz. Peygamber’e anlattı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.), Safiyye’nin kocası Kinane bin Rebi’nin yanına geldi. Kinane de, Beni Nadr kabilesinin hazinesi bulunuyordu. Hz. Peygamber ona hazinesinin yerini sordu, fakat Kinane hazinenin yerini bildiğini inkar etti. Sonra Allah Rasulü başka bir Yahudi şahıs getirdi. O adam Allah Rasulü’ne: Ben Kinane’yi, şu virane yerde dolaşırken her sabah görüyordum” dedi.Bunun üzerine Allah Rasulü Kinane’ye: “Söyle bakalım. O hazineyi yanında bulursam seni öldüreyim mi?” dedi. Kinane: “Evet.” diye cevap verince, Allah Rasulü harabe yerin kazılmasını emretti. Kazıldı ve hazinelerinin bir kısmı çıkartıldı. Sonra Allah Rasulü, geriki hazineleri kendisine sordu. Ancak o söylemekten kaçındı. O zaman Allah Rasulü, Zübeyr bin Avvam’a, Kinane’deki hazinelerin tamamını alıncaya kadar ona eziyet etmesini emretti. Zübeyr onun göğsünde çakmağını yakıyor ve böylece, Kinane’nin canı boğazına geliyordu. Daha sonra Allah Rasulü onu, Muhammed bin Mesleme’ye havale etti. Kardeşi Mahmud bin Mesleme ile beraber onun başını vurdular.Abdü’l-Vahid Melihi bize, Ahmed bin Abdillah en-Naimi’den, o, Muhammed bin Yusuf’tan, o, Muhammed bin ‹smail’den, o, Yakup bin ‹brahim’den, o, ‹bn-i Aliye’den, o, Abdü’l-Aziz bin Suheyb’den, o da Enes (r.a.)’dan haber verdiler ki: Hz. Peygamber (s.a.v.), Hayber Gazası’na çıktı. Biz Hayber’in yakınında gusledip, sabah namazını kıldık. Ardından, Rasulullah deveye bindi. Onun arkasına Ebu Talha, Talha’nın arkasına da ben bindim. Rasulullah, Hayber’in dar yollarına deveyi sürdü. Benim dizim, Rasulullah’ın uyluğuna dokunuyordu. Sonra uyluğundan peştemalı sıyrıldı. Bu sayede ben onun uyluğunun beyazlığına bakıyordum. fiehre girince Rasulullah:

Page 8: Beğavi Tefsiri-8

“Allahu Ekber, mahvoldu Hayber! Biz bir milletin meydanına girince, uyarılmışların sabahı pek kötü olur.” buyurdu. Rasulullah bu sözü üç kez söyledi. Halk işlerine çıktılar. Abdü’l-Aziz’in deyişine göre: “Muhammed.” dediler. Bazı arkadaşlarımız; “Elli” yani, ordu dediler. fiehre biraz sertlik gösterdik. Ve hemen esirler toplandı. Sonra, Dıhiye geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.)’den arasından bir cariye istedi. Allah Rasulü de, ona: “Git kendine bir cariye al.” dedi. Dıhiye; Hay kızı, Safiyye’yi aldı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) yanına birisi gelip, “Ey Allah’ın Nebisi, Sen Dıhiye’ye, Kureyza ve Nadir kabilelerinin en şerefli kadını olan Safiyye’yi verdin. Oysa o, ancak sana yakışır.” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Dıhiye’yi çağırın da onu, getirsin.” Dıhiye, onu getirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) Safiyye’ye bakınca, Dıhiye’ye: “Esirler içinden başka bir cariye al.” dedi. Daha sonra Hz. Peygamber, Safiyye’yi azad etti. Ve onunla evlendi. Sabit, Ebu Hamza’ya: “Ey Ebu Hamza ne zaman evlendi dedi. Ebu Hamza: “Allah Rasulü onu azad etti ve onunla evlendi. O, yolda iken Safiyye’yi kendisine ben hazırladım ve geceleyin onu, Rasulullah’a götürdüm. Rasulullah damat olarak sabahladı ve şöyle dedi. “Yanında bir şey olan getirsin.” Bir sergi serildi, artık insanların kimi hurma, kimi yağ getirmeye başladılar. Zannediyorum, kavut yemeği zikredilmişti. Daha sonra o kadar yaydılar ki, Rasulullah’ın düğün yemeği diye anıldı. Bize, Abdü’l-Vahid bin Ahmed el-Melihi, Ahmet bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed bin Yusuf’dan, o, Muhammed bin ‹smail’den, o, Musa bin ‹smail’den, o da Abdü’l-Vahid eş-fieybani’den, rivayet etti. Abdü’l-Vahid şöyle demiştir: “‹bn-i Ebi Evfa’nın, Hayber gecesinde, bize, açlık isabet etti. Hayber günü olunca, bir evcil eşek bulduk. Ve onu kestik. Kazan kaynayınca, Rasulullah’ın, Münadisi seslendi, “Kazanları vazgeçin, eşeğin etlerinden hiçbirşey yemeyin.” dedi. ‹bn-i Abbas şöyle söylemiştir: “Biz, eşek beş yaşına girmediği için Rasulullah bizi, onu yemekden menetti” dedik. Diğerleri, “kesilmesi, haram kılmıştır” demiştir. Ben bu olayı Said bin Cübeyir’e sordum. O, “eşeği kesmenin haram kıldığını” söyledi. ‹smail bin Abdü’l-Kahir, Abdü’l-⁄afir bin Muhammed’den, o, Muhammed bin ‹sa el-Celudi’den, o, ‹brahim bin Muhammed bin Süfyan’dan, o, Müslim bin Haccac’dan, o, Yahya bin Habib el-Harisi’den, o, Halid bin Haris’den, o, fiube’den, fiube, Hişam bin Zeyd’den, o da Enes (r.a.)’dan haber verdi. Rivayete göre Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Bir Yahudi kadın, Hz. Peygamber’e, zehirli bir koyun eti getirdi. Hz. Peygamber, ondan yedi. Sonra kadın, Hz. Peygamber’in yanına getirildi. Kadına, onun sebebini sordu. Kadın, “Seni öldürmek istedim.” diye cevap verdi. Hz. Peygamber kadına: “Allah, seni bu işe yani beni öldürmeye, muktedir kılacak değildir” dedi. Yanındakiler Hz. Peygamber’e: “Ey Allah’ın Rasulü, onu öldürmeyecek misin?” dediler. O, “Hayır” dedi. Ve kadını öldürmekden vazgeçti. Artık biz o zehirin izini Hz. Peygamber’in küçük dilinden tanıyorduk. Muhammed bin ‹smail, Yunus’un, Zühri’den, onun, Urve’den, Urve’nin de Hz. Aişe’den şöyle rivayet ettiğini söylemiştir: “Hz. Peygamber vefatına sebep olan hastalığı esnasında şöyle diyordu: “Ya Aişe, hala Hayber’de yediğim yemeğin acılığını hissediyorum. O an, o zehirden dolayı şah damarımın kesildiğini hissettiğim bir andır.” Bize, Abdü’l-Vahid el-Melihi, Ahmed bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed bin Yusuf’tan, o, Muhammed bin ‹smail’den, o, Muhammed bin Bişar’dan, o, Harami’den, o, fiube’den, fiube, Ammar’dan, o, ‹krime’den, şöyle haber verdiler: Rivayete göre Hz. Aişe şöyle demiştir: “Hayber fethedildiği zaman: “‹şte şimdi Hurma’ya doyarız.” demiştik. Abdü’l-Vahid el-Melihi, Ahmed bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed bin Yusuf’dan, o, Muhammed bin ‹smail’den, o, Ahmed bin Mikdam’dan, o, Fudayl bin Süleyman’dan, o, Musa bin Ukbe’den, Ukbe, Nafi’den, o, ‹bn-i Ömer’den, Yahudi ve Hıristiyanların, Hz. Ömer tarafından Hicaz topraklarından çıkarıldığını rivayet etti. Hz. Peygamber (s.a.v.), Hayber halkına, galip gelince Yahudileri oradan çıkarmak istedi. Rasulullah (s.a.v.) orayı ele geçirince, artık orası, Allah’ın Peygamberinin ve Müslümanların olmuştu. Yahudiler, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den, çalışıp, hurmanın yarısını almak şartıyla, kendilerini orada bırakmasını istediler. Rasulullah onlara şöyle dedi. “Ben istediğim sürece burada oturmanıza müsade ediyorum.” ve Yahudiler, Hz. Ömer (r.a.) onları, kendi hükümdarlığı döneminde, Teyma ve Eriha denilen yerlere sürünceye kadar, orada kaldılar. Muhammed bin ‹shak şöyle demiştir. Fedek halkı, Hz. Peygamber’in, Hayber’de yaptıklarını işitince, ona, elçi göndererek yanlarına gelip, ve kanlarını bağışlamasını istediler. Ve ona pek çok mal ayırdılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) onların isteklerini yerine getirdi. Sonra Hayber halkı, Rasulullah’dan, kazancın yarısı hesabıyla, kendilerine muamele etmesini istediler. O da, “‹stediğim zaman sizi çıkarırım. “ diyerek dediklerini yaptı. Fedek halkı da, aynı şartla onunla anlaşma yapmışlardı. Hayber Müslümanlarındı; Fedek ise, Hz. Peygamber (s.a.v.) şahsına aitti. Çünkü, Müslümanlar oraya, ne atlarını, ne de bineklerini getiriyorlardı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) sükuna kavuşunca, Selam bin Mişkem’in eşi, Haris kızı Zeynep, ona, kızarmış bir koyun hazırladı. Rasulullah’ın, koyun etinin daha çok neresinden hoşlandığını da sormuştu. Kendisine, Peygamberimizin kolu sevdiği söylendiğinden, koyunun özellikle kolunu bol miktarda olmak üzere her tarafını zehirledi. Sonra onu getirdi. Onu, Peygamberimizin önüne koyunca, Allah Rasulü, kolu eline alıp ondan bir çiğnem eti ağzına koydu, fakat yutamadı. Yanında, Bişir bin Berra bin Marur vardı. O da Rasulullah gibi bir lokma aldı ve yuttu. Rasulullah ise, onu ağzından dışarı attı. Sonra:

Page 9: Beğavi Tefsiri-8

“Bu kol, bana kendisinin zehirli olduğunu bildiriyor.” dedi. Sonra kadını çağırdı. Kadın itiraf etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona, bunu neden yaptığını sordu ve “Sana gizli kalmayan şey halkıma da ulaştı.” dedi. Kadın şöyle cevap verdi: Dedim ki: “Eğer O kral ise, o zehirden etkilenir. Yok şayet bir peygamber ise, ondan haberdar kılınır.” Rasulullah onu öldürmekten vazgeçti. Bişr’e, gelince, o yediği lokmadan dolayı öldü. Bişir’in annesi, Peygamberimiz’in ölüm hastalığında onu ziyarete geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona: “Ey Bişir’in annesi, Hayber’de senin oğlunla beraber yediğim et hala benim peşimi bırakmıyor. “O an, adeta can damarımın kesildiği bir an idi.” dedi. Müslümanlar, Hz. Peygamber’in, Allah’ın kendisine bahşettiği peygamberlik yanında, bir de şehit olarak vefat edeceğini düşünüyorlardı.

21- Henüz güç yetiremediğiniz diğerlerini de (va’d etmiştir). Allah ise onları (ilmi ile) kuşatmıştır. Allah herşeye gücü yetendir.

Allah (c.c.) buyuruyor: Henüz elde etmediğiniz başka fetihler de vardır. Yani, Allah size henüz elde etmediğiniz fetihler de vadetmiştir. Halbuki Allah (c.c.) o, fetihleri kuşatmıştır. Onları sonra size verecektir. Adeta, onları, sizin için korumuş ve sizden başkasından men etmiştir ki siz onları elde edesiniz. ‹bn-i Abbas şöyle demiştir: “Allah, o fetihleri sizin için açacağını bilmektedir.” Bunlar (fetihler) hakkında alimler farklı görüştedirler. ‹bn-i Abbas ve Mukatil, bu fetihlerin, ‹ran ve Rum ülkelerinin fethi olduğu söylemişlerdir. Araplar, ‹ranlılara ve Rumlarla savaşacak güce sahip değillerdi. Hatta ‹slamla, güç, kuvvet bulup muktedir oluncaya kadar, onların hizmetkarı idiler. Dahhak ve ‹bn-i Zeyd: “O, Hayber fethidir. Allah, onu, peygamberine, o, orayı ele geçirmeden önce vadetmiştir. Ve Müslümanlar onu ümit etmiyorlardı. Katade, oranın Mekke olduğunu, ‹krime de, Huneyn olduğunu söylemiştir. Mücahid ise, Müslümanların bugüne kadar, fethettikleri yerlerin hepsinin kasdedildiğini söylemiştir. “Allah herşeye güç yetirir.”

22- Eğer inkar edenler sizinle savaşmış olsalardı, elbette yüz çevireceklerdi. Sonra da koruyacak bir dost ve yardımcı bulamazlardı.

Eğer, kafirler, yani, Esed ve Katafan kabilesi ile Hayber halkı sizinle savaşsalardı yenilgiye uğrayarak gerisin geriye kaçarlardı. Sonra onlar, ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilirler.

23- (‹şte bu) Allah’ın öteden beri süregelen bir sünnetidir. Sen Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.

Allah’ın sünneti (Kanunu) öteden beri böyledir. Dostalarına yardım düşmanlarına kahreder. Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın.

24- O, sizi kendilerine karşı muzaffer kıldıktan sonra Batn-ı Mekke’de onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendi. Allah yaptığınızı çok iyi görendi.

Allah şöyle buyuruyor: O Allah ki, Mekke’nin içinde onların ellerini, sizden, sizin ellerinizi de onlardan, sizi onlara galip kıldıktan sonra çekmiştir. Allah sizin yaptıklarınızı görmektedir.” (Ta’melun) kelimesini, Ebu Amr “Ya” ile, diğer kıraat alimleri ise, “Te” ile okumuşlardır. Ayette “Onlar” diye sözü edilenlerin kimler olduğu hakkında alimler farklı görüştedirler. Bize, ‹smail bin Abdü’l-Kahir, Abdü’l-⁄afir bin Muhammed’den, o, Muhammed bin ‹sa el-Celudi’den, o, ‹brahim bin Muhammed bin Süfyan’dan, o, Müslim bin Haccac’dan, o, Ömer bin Muhammed Nakid’den, o, Yezid bin Harun’dan, o, Hammad bin Ebi Seleme’den, o, Sabit’ten, Sabit de Enes bin Malik (r.a.)’dan haber verdi. Enes şöyle demiştir: Mekke halkından seksen kişi, silah kuşanmış bir şekilde, Hz. Peygamber ve ashabını öldürmek maksadıyla, Tenim Dağı’ndan aşağı, Peygamber (a.s.)’ın yanına indiler. Onlar esir edildiler. Ve Hz. Pegyamber (s.a.v.) onların hayatlarını bağışladı. Bunun üzerine Allah (c.c.): “Sizi onlara galip getirdikten sonra, Mekke’nin ortasında onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken, o, Allah’tır.” Ayetini indirdi. Abdullah bin Muğaffil el-Müzni şöyle demiştir: “Biz, Hudeybiye’de Allah’ın (c.c.) Kur’an’da bahsettiği ağacın dibinde Hz. Peygamber (s.a.v.) ile beraberdik. Onun sırtının üstünde, bu ağacın dallarından bir dal vardı. Ben, o dalı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sırtından, yukarı kaldırdım. Ali bin Ebi Talip de, onun önünde anlaşma metnini yazıyordu. Karşımıza silahlı otuz genç çıktı. Ve yüzümüze karşı hakarette bulundular. Hz. Peygamber (s.a.v.), onlara beddua etti. Bunun üzerine Allah (c.c.), onların gözlerini kör etti. Biz, onların yanlarına gittik ve yakaladık. Rasulullah, kendilerine: “Verilmiş bir söz için mi geldiniz, yoksa birisi size güven mi verdi.” diye sordu. Onlar: “Allah’a yemin olsun ki hayır” karşılığını verdiler. Sonra Allah Rasulü, onları salıverdi. Ve Allah (c.c.) bu ayeti indirdi. Allah (c.c.) buyuruyor: “Onlar, inkar etmiş ve sizi Allah’ın mahrem mescidinden alıkoymuşlardır.” Zühri, Urve bin

Page 10: Beğavi Tefsiri-8

Zübeyir’den, o, Müsevvir bin Mahreme ve Mervan bin Hakem’den şöyle rivayette bulundular. Hz. Peygamber Hudeybiye zamanı, Ashabından bin küsür kişi ile Kabe’yi ziyaret etmek için, Medine’den yola çıktı. Savaşma niyeti yoktu. Beraberinde yetmiş de kurbanlık götürüyordu. ‹nsanlar yedi yüz kişiydi. Her bir kurbanlık, on kişi için idi. Rasulullah (s.a.v.), Zul Huleyfe denilen yere gelince, kurbanlığına gerdanlık taktı ve işaretledi. Ve orada Umre için ihram giydi. Rasulullah (s.a.v.) Huza’a Kabilesi’nden olan habercisini, kendisine, Kureyş hakkında haber getirmesi için gönderdi. Rasulullah yürüdü. Ve nihayet, Asfan’a yakın bir yerde bulunan Eştat Kuyusu’na geldi. Orada, Utbe el-Hizai Rasulullah’ın yanına geldi ve ona: “Kureyş, senin için feci şekilde toplanıyor. Senin için, Ehabişleri toplamışlar. Onlar, seninle savaşacak ve seni Kabe’den alıkoyacaklar.” Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Bana söyleyin ey insanlar, ne dersiniz? Onlara yardım eden, şu adamların ekinlerini ellerinden alıp, onlarla savaşalım mı? Onlar otururlarsa, öç duygusuyla otururlar. Biz onların boyunlarını azad edersek, o oyunları Allah keser. Yoksa Kabe’ye yaklaşmamızı; bizi ondan alıkoyanla da savaşmamızı mı düşünürsünüz?” Ebu Bekir şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasulü, sen, bu Allah’ın evini ziyaret amacıyla çıktın. Bir kimseyi öldürmek veya savaşmak istemiyorsun, sen Kabe’ye yönel. Kim, bizi, ondan alıkoymak isterse, biz de onunla savaşırız. Kabe’ye Allah’ın ismini anarak gidin.” Sahabiler de bunu yaptılar. Rasulullah şöyle dedi: “Halid bin Velid Gamim’de Kureyş ordusunun içinde. Siz sağ taraftan yol alınız.” Allah’a andolusun ki Halid onları, onlar ordunun yakınına varıncaya kadar fark etmedi. O zaman da, Kureyş’i uyarmak için gitti. Hz. Peygamber yürüdü. Onların üzerine inmek istediği tepeye varınca, devesi çöktü. ‹nsanlar “Peygamber kondu kondu” dediler. Deve çökmede ısrar etti. Bu sefer insanlar, “Kusva yerleşti, Kusva yerleşti” dediler.Hz. Peygamber (s.a.v.), “Kusva yerleşmedi. Bu onun huylarından değildir. Fakat fili durduran, onu da durdurdu.” dedi. Sonra da şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olana yemin olsun ki. Bugün Kureyş beni içinde Allah’ın kutsallarına saygı duydukları ve yine içinde akrabayı gözetme bulunan bir yola çağırsalar. Mutlaka bu deveyi onlara verirdim.” Sonra deveyi azarladı, deve de ayağa sıçradı, Peygamber (a.s.) oradakilerden ayrıldı. Nihayet Hudeybiye’nin en uzak köşesinde suyu az olan bir yere konakladı. ‹nsanlar onu bekliyorlardı. Çok geçmeden insanlar o suyu tükettiler. Ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’e susuzluktan şikayet ettiler. Hz. Peygamber (s.a.v.) torbasından bir ok çıkardı. Devesini sürmekte olan, sahabilerden Naciye bin Umeyr adındaki adama verdi. O, kuyuya indi. Oku kuyunun ortasına dikti. Allah’a and olsun ki insanlar için şarıl şarıl su akmaya başladı. Nihayet insanlar ondan ayrıldılar. Onlar bu halde iken Bedil bin Verka el-Huzai kavmi olan Huzaa’dan bir grup içinde geldi. Bir cemaat idiler. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, Tihame halkından haber vererek şöyle dedi: “Ben, Ka’p bin Lüey’i terkettim. Hudeybiye pınarlarına iniyorlardı. Yanlarında yavrulamış hayvanlar da vardı. Onlar seninle savaşacak ve seni Kabe’den alıkoyacaklar.” Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: “Biz kimseyle savaşmak için gelmedik. Yalnızca umre yapmak için geldik. Kureyş kafasını savaşla bozmuş. Ve savaş onlara zarar vermiş. Eğer isterlerse onlara bir müddet veririm. Kabe ile aramızı serbest bırakırlar. fiayet insanların girdikleri yere girmek isterlerse, bunu yapabilirler.“Eğer onlar bundan kaçınırlarsa, Nefsim elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki, Bu işim için onlarla, başım bedenimden ayrılıncaya kadar savaşacağım. Ya da Allah emrini yerine getirecek.” Bunun üzerine Bedil; “Söylediğini ulaştıracağım” dedi. Ve Kureyşlilerin yanına kadar gitti. Ve onlara, “Ben bu adamın yanından geliyorum. Ondan bazı şeyler işittim ki, eğer isterseniz size arzedeyim” dedi. Kureyş’in akılsızlıkları: “Ondan, bize berşey bildirmene, bizim ihtiyacımızı yok” dediler. Aklı başında olanlar ise “Duyduklarını anlat” dediler. “fiunları, şunları duydum” diyerek Allah Rasulü’nün söylediklerini anlattı. Urve bin Mesud es-Sakifi ayağa kalkarak: “Ey halkım, ben baba değil miyim?” dedi. “Evet.” dediler. “Peki ben evlat değil miyim?” dedi. “Evet, öylesin” dediler. Bu sefer “Beni itham ediyor musunuz?” dedi. Onlar “Hayır” diye karşılık verdiler. Dedi ki: “Benim, Ukaz halkından korkup kaçtığımı bilmiyor musunuz? Üzerime yürüdükleri zaman, ailem, çocuklarım ve bana itaat edenlerle beraber sizin yanınıza gelmemiş mişdim?” Öbürleri “Evet, doğrudur.” dediler. O şöyle dedi: “Bu adam, size doğru bir yol sunuyor. Onu kabul ediniz. Beni bırakınız, ona gideyim.” öbürleri “Var, git” dediler. Geldi, ve Hz. Peygamber (s.a.v.) ile konuşmaya başladı. Hz. Peygamber ona da, Bedil’e söylediği sözlerin benzerlerini söyledi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ona: “Sen avucunu yala (Lat’ın bızırını em) Biz ondan ayrılır, onu bırakır mıyız?” dedi. Urve: “Kim o?” dedi. “Ebu Bekir” dediler. Buna karşılık, Urve şöyle dedi.

Page 11: Beğavi Tefsiri-8

“Nefsim elinde olan Allah (c.c.) yemin olsun ki, eğer senin bana karşılığını veremeyeceğim, bir hakkın geçmiş olmasaydı, mutlaka sana cevap verirdim.” Ve sonra Peygamber (a.s.) ile konuşmaya başladı. Onunla her konuşmasında sakalını tutuyordu. Mugire bin fiube ise, elinde silahı, üstünde zırhıyla Rasulullah’ın yanı başında durmaktaydı. Urve, elini Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sakalına uzattığı her defasında, Mugire elini kılıcın kabzasına vuruyordu. Ve Urve’ye “Çek elini Rasulullah’ın sakalından” diyordu. Sonra Urve başını kaldırıp “Kim o?” diye sordu. “Mugire bin fiube” dediler. Bunu duyan Urve: “Ey altı kişinin katili sen kendi katliamına bak” dedi. Mesele: Cahiliye döneminde Mugire bir grup insan ile arkadaş olmuş, sonra da onları öldürüp paralarını almıştı. Daha sonraları müslüman olmuştu. Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslüman oluşu makbüldür. Paraya gelince ben onunla ilgili birşey bilemem.” Urve sonra Hz. Peygamber’in sahabilerini gözetlemeye başladı. fiöyle diyordu: “Allah’a yemin olsun Hz. Peygamber tükürünce mutlaka tükürüğü sahabilerinden birinin avucuna düşüyor ve o tükürüğü yüzüne ve vücuduna sürüyor. Onlara birşey emrettiği zaman anında emrini yerine getiriyorlar. Abdest alınca, onun abdest suyu için adeta birbirleriyle savaşıyorlar. O konuştuğu zaman, yanında seslerini kısıyorlar. Saygılarından dolayı ona, dikkatlice bakmıyorlar.Daha sonra Urve, arkadaşlarının yanına gitti. Onlara: “Ey halkım, Allah’a yemin ederim ben, Meliklere (krallara) gittim, Kayser’i, Kisra’yı, ve Necaşi’yi gördüm. Vallahi, Muhammed’in arkadaşlarının kendisine gösterdiği saygıyı, hiç bir hükümdara kendi adamlarının gösterdiğine şahit olmadım. Onlara bir emir verdiği zaman anında emrini yerine getiriyorlar. Abdest alınca neredeyse onun abdest suyu için savaşıyorlar. Konuştuğu zaman yanında seslerini kısıyorlar. Saygılarından ötürü ona keskin bakışlarla bakmıyorlar. Bence o, size doğru bir yol sunuyor. Onu kabul ediniz.” Bunu üzerine Kinane oğullarından bir adam: “Bırakın ona, ben gideyim.” dedi. Onlar da “git” dediler. Hz. Peygamberle sahabilerini görünce, Hz. Peygamber (s.a.v.): “Bu falancadır. O, deveye önem veren br toplumdandır. Ona deve gönderin.” dedi. Kendisine bir deve gönderildi ve insanlar, onu telbiye ile iyi karşıladılar. Adam bu ilgi ve alakayı görünce: “Subhanallah! (Allah’ı yüceltirim) Bu insanların Kabe’den alıkonmaları reva mı?” dedi. Arkadaşlarını yanına dönünce onlara: “Kurban için gerdanlık takıp işaretlenmiş develer gördüm. Onları, Beytullah’tan alıkoymanızı önermem.” dedi. Sonra, onlar, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, o zaman, Ahabişlerin lideri olan Huleys bin Alkame’yi gönderdiler. Rasulullah (s.a.v.) onu görünce: “Bu adam ilahlık taslayan bir kavimdendir. Ona kurbanlıkla beraber gidin ki, onu görsün” dedi. O, vadinin ortasında, gerdanlıkları içinde kendine doğru gelen kurbanlığın tüylerinin uzun süre alıkonmaktan dolayı yenmiş olduğunu görünce, gördüklerine duyduğu saygıdan dolayı Hz. Peygamber’in yanına varmadan, Kureyşlilerin yanına geri döndü. Dedi ki: “Ey Kureyş toplumu, ben, gerdanlıkları içindeki kurbanlıkların geri çevrilmesinin helal olmayacağını düşünüyorum. Uzun süre bekletildikleri için, tüyleri yenmiş.” Ona: “Sen otur. Sen bilgisiz, cahil bir bedevisin.” dediler. Bu esnada Huleys kızdı. Onlara şöyle söyledi: “Ey Kureyş toplumu. Allah’a yemin olsun ki, sizinle bu konuda, yani ta’zim niyetiyle Allah’ın evini ziyarete gelen kimseyi, ondan geri çevireceğinize dair bir anlaşma ya da söz vermişliğimiz yoktur. Huleys’in nefsi elinde bulunan Allah’a yemin olsun, Muhammed’le, kendisi için gelmiş olduğu şeyin arası serbest bırakılacak, ya da ben, adamın birinin kaçışı gibi, Ehabiş’ten uzaklaşacağım. Onlar ona: “Sus. Bırak yakamızı da, işimize geleni yapalım, Huleys.” dediler. Sonra, aralarından, Mükriz bin Hafs adında bir adam kalkıp: “Beni salın, Muhammed’in yanına gideyim.” dedi. Ona: “Git” dediler. Gidip, Müslümanlara yaklaşınca, Hz. Peygamber, “fiu gelen Mükriz’dir. O çok kötü bir adamdır.” buyurdu. Gelip Allah Rasulü ile konuşmaya başladı. O Allah Rasulü ile konuşurken, o arada hemen Süheyl bin Amr çıkageldi. ‹krime, Süheyl’i gördüğü zaman Allah Rasulü’nün “‹şiniz kolay olsun.” dediğini söylemiştir. Zühri ise, hadisinde şöyle rivayet etmiştir: “Süheyl bin Amr geldi ve Allah Rasulü’ne, “Haydi, aramızda bir anlaşma metni yaz.” dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.), Ali bin Ebi Talib’i çağırdı ve ona: “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla yaz.” buyurdu. Süheyl buna itiraz ederek, “Rahman’ın ne olduğunu, yemin ederim ki bilmiyorum, (önceden) yazdığın gibi “Allah’ım senin adınla” diye yaz.” dedi. Buna karşı Müslümanlar “Allah’a yemin olsun ki, ancak “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” diye yazarız.” dediler. Ancak Hz. Peygamber, Ali (r.a.)’ye, “Allah’ım senin adınla” diye yaz.” dedi. Ondan sonra, Hz. Ali’ye,

Page 12: Beğavi Tefsiri-8

“fiimdi, bu Allah’ın Rasulü Muhammed’in karar verdiği (anlaşmadır)” diye yaz” dedi. Süheyl, buna da karşı çıkarak, şöyle dedi: “Eğer biz senin Allah’ın Rasulü olduğuna inansak, zaten seni Kabe’den alıkoyup, seninle savaşmayız.” Sen, “Muhammed bin Abdullah (Abdullah’ın oğlu Muhammed) diye yaz.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allah’a yemin ederim ki, siz yalanlasanız da, şüphesiz ben Allah’ın Rasulü’yüm.” dedi. ve Hz. Ali’ye “Abdullah’ın oğlu Muhammed” şeklinde yazmasını söyledi. Zühri şöyle demiştir: Bu “‹çinde Allah’ın kutsallarına saygı ve tazimde bulunacakları hiç bir plan istemezler ki, mutlaka o planı onlara vermeyeyim sözünün gereğidir. Sonra Hz. Ali (r.a.), “Bu , Abdullah’ın oğlu Muhammed ile, Süheyl bin Amr’ın onayladığı andlaşmadır. O ikisi, insanların on sene süreyle savaşmayacaklarına, bu süre içinde insanların güvende olacaklarına ve birbirlerinden el çekeceklerine dair andlaşma yaptılar” şeklinde yazdı. Allah Rasulü, Hz. Ali’ye, “Bizimle, Ka’be arasına girmeyeceklerine ve bizim Kabe’yi ziyaret edeceğimize” şartını da eklemesini söyledi. Süheyl, yemin ederek, bu şartın Araplara söylenmemesini, baskıyla karşılaşacağını, Kabe ziyaretinin gelecek yıl olabileceğini” söyledi. Hz. Ali, o şartı da yazdı. Süheyl, “müşriklerden biri Müslüman olup da Müslümanların yanına giderse, onun iade edilmesi” şartını teklif etti. Bunu duyan Müslümanlar “Sübhanallah! Müslüman olmuş kişi, nasıl olur da müşriklerin eline teslim edilebilir?” dediler. Ebu ‹shak, Bera’dan, anlaşmanın hikayesini rivayet ederken şöyle söylemiştir: “Süheyl dedi ki “Eğer biz, senin Allah’ın Rasulü olduğunu bilseydik, seni hiçbir şeyden alıkoymazdık, fakat sen, Abdullah’ın oğlu, Muhammed’sin.” Allah Rasulü ise: “Ben hem Allah’ın (c.c.) Rasulü’yüm. Hem de Abdullah’ın oğlu Muhammed’im.” buyurdu. Sonra Hz. Ali’ye: “Allah’ın Rasulü ibaresini sil” dedi. Hz. Ali ise: “Hayır Vallahi, seni asla silmeyeceğim.” dedi. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali’den, o ibareyi kendisine göstermesini istedi, Hz. Ali ibareyi, ona gösterince, Rasulullah, onu kendi eliyle sildi. Başka bir rivayette şöyle geçmektedir: Hz. Peygamber, anlaşma tutanağını eline aldı. Yazı yazmayı bilmiyordu, buna rağmen “Bu Abdullah’ın oğlu Muhammed’in kararıdır.” diye yazdı. Berra şöyle demiştir: “Üç husus üzerine sulh yapıldı, müşriklerden Medine’ye gelen geri gönderilecek, Müslümanlardan Mekke’ye giden gönderilmeyecek. Gelecek yıl Müslümanlar Mekke’ye girecek ve orada üç gün kalacaklar. Yanlarında silah olarak kılıç yay ve benzeri bulunabilecek. Sabit’in, Enes’den rivayeti şöyledir: “Kureyşliler, Rasulullah ile anlaşma yaptılar ve şu şartları öne sürdüler: Sizden bize birisi gelirse, biz, onu geri göndermeyeceğiz. Fakat bizden, size birisi giderse, siz, onu geri göndereceksiniz. Buna karşı Müslümanlar: “Ey Allah’ın Rasulü bunu yazacak mıyız?” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Evet. Çünkü bizden onlara gideni Allah uzaklaştırmıştır. Oralardan bize gelen olursa, mutlaka Allah (c.c.), ona bir kolaylık ve bir çıkış yolu gösterecektir.” dedi. fiimdi Zühri’nin hadisine dönelim: Onlar bu durumda iken ansızın Ebu Cendel bin Süheyl bin Amr, bukağıları içinde yavaş yavaş geliverdi. Kurtulmuş ve Mekke’nin en aşağısından çıkıp gelmişti. Nihayet kendini Müslümanların önüne atıverdi. Bunu gören Süheyl, “Ey Muhammed işte bu bana iade etmeni şart koştuğum şeylerin ilkidir. Hz. Peygamber ona: “Henüz anlaşmayı bitirmedik” buyurdu. Süheyl: “Allah’a yemin olsun ki öyleyse ben seninle hiç bir şey üzerine anlaşma yapmam” dedi. Allah Rasulü, Süheyl’e: “Onu bana sat” dedi. Süheyl, “Hayır ben onu sana satmayacağım” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) tekrar satmasını söyledi. Süheyl satmadı. Sonra Süheyl, onu, Kureyş’e geri götürmek için çekmeye başladı. Bunun üzerine Ebu Cendel: “Ey Müslümanlar topluluğu, Müslüman olarak gelmişken müşriklerin yanına dönüyorum. Başıma geleni görmüyor musunuz?” dedi. Allah için pek çok çetin işkence görmüştü. Bir hadiste Hz. Peygamber’in, Ebu Cendel’e: “Ey Ebu Cendel, ümit var ol mutlaka Allah (c.c.) sana ve senin gibi diğer zulme uğramışlara bir yol ve çıkış bulacaktır. Biz bu kavimle aramızda bir akit ve anlaşma yaptık. Artık ondan cayamayız.” buyurdu. Bu arada Hz. Ömer; Ebu Cendel’in yanına sıçradı. Rasulullah, ona: “Sabırlı ol, onlar ancak müşriklerdir. Ve onlardan birinin kanı bir köpek kanı gibidir. Ve kılıcın kabzası ondan dolayı kirlenir: Değeri düşer.” buyurdu. Hz. Ömer, “Ben, onu kılıcı alıp da, onunla Ebu Cendel’e vuracağını zannettim.” dedi. Adam babası sayesinde kurtuldu. Rasulullah’ın ashabı, Hz. Peygamber’in gördüğü bir rüyadan ötürü fetihin mutlaka gerçekleşeceği düşüncesiyle yola çıkmışlardı. Fakat, bu durumla karşılaşınca insanlara öyle bir durum arız oldu ki neredeyse helak olacaklardı. Ebu Cendel’in durumu ise, kendilerindeki kötü durumun kötülüğünü artırdı. Hz. Ömer, şu sözü söylemiştir: “Müslüman olduğumdan beri asla kuşkuya düşmemiştim. Ancak o gün müstesna. Zühri, Urve yoluyla, Mervan ve Müsevvir’den rivayet ettiği hadisinde, Ebu Vail, Sehl bin Hanif’den yaptığı rivayette Hz. Ömer hakkında onun şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: Rasulullah’ın yanına gelip ona: “Sen gerçekten Allah’ın Peygamberi değil misin dedim.” “Evet öyleyim” dedi. Bu sefer:

Page 13: Beğavi Tefsiri-8

“Biz hakikat üzere, düşmanımız da batıl üzere değil mi?” dedi. Allah Rasulü: “Evet” dedi. “Bizim savaşımız cennet için, düşmanlarımızınki de cehennem için değil mi?” “Evet” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.). Ben: “Öyleyse niçin dinimizde taviz veriyoruz.” dedim. fiöyle buyurdu. “fiüphesiz ben Allah (c.c.) Rasulü’yüm, ona karşı gelemem. Benim yardımcım odur.” Ben ise ona: “Sen bize Kabe’ye gidip onu tavaf edeceğiz diye söylemiyor muydun?” dedim. “Evet öyledi. Ancak ben, sana ona bu yıl geleceğimizi haber verdim mi?” dedi. “Hayır” dedim. fiöyle buyurdu: “Mutlaka sen oraya gelecek ve Kabe’yi tavaf edeceksin.” Sonra, Ebu Bekir’e geldim. Ona: “Bu Allah’ın hak peygamberi değil mi? diye sordum.” Ebu Bekir: “Evet” dedi. “Biz hak üzere, düşmanlarımız da batıl üzere değil mi?” dedim. “Evet” dedi. Ben: “Bizim savaşımız cennet, onlarınki ise cehennem için değil mi?” dedim. O: “Evet, bilakis öyle” dedi. Ben, ona: “Öyleyse niçin dinimizden taviz veriyoruz” dedim. Buyurdu ki: “Ey Adam, mutlaka o Allah (c.c.) elçisidir. Rabbine isyan etmez. O, onun yardımcısıdır. Onun yoluna tutun. Allah’a yemin olsun ki o hakikat üzeredir. Ben, Hz. Ebu Bekir’e, “O, bize Kabe’ye gideceğiz ve onu tavaf edeceğiz demiyor muydu” dedim. Hz. Ebu Bekir, Bana: “Evet, fakat o, sana bu sene geleceğini söyledi mi?” dedi. “Hayır” dedim Bunun üzerine“Mutlaka sonuna gelecek ve tavaf edeceksin.” dedi. Zühri, Hz. Ömer’in “biz bunun için bir sürü uğraştık.” dediğini rivayet eder. Hz. Peygamber, anlaşma metnini tamamlayınca sahabilerine: “Kalkıp kurbanlarınınzı kesin sonra da traş olun.” dedi. Allah’a yemin olsun ki onlardan hiçbir kimse kalkmadı. Hz. Peygamber bu sözünü üç defa tekrarladı.Yine onlardan hiçbiri kalkmayınca kendisi kalkıp Ümmü Seleme’nin yanına girdi. Ve sahabilerin yaptıklarını onlara anlattı. Bunun üzerine Ümmü Seleme, Ona: “Bunu istiyorsan çık onlarla hiçbir şey konuşma. Ta ki kendi kurbanını kes ve berberini çağırarak kendini tıraş ettir. Hz. Peygamber (s.a.v.) çıktı ve onları yapıncaya kadar, onlardan hiçbiriyle konuşmadı. Sahabiler bunu görünce kalktılar ve kurbanlarını kestiler. Birbirlerini tıraş etmeye başladılar. Hatta öyle ki gam ve kederlerinden neredeyse birbirlerini keseceklerdi. ‹bn-i Ömer ile ‹bn-i Abbas şöyle demişlerdir: Hudeybiye günü insanların bir kısmı saçlarını tıraş ettiler, bir kısmı da biraz kısalttılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Allah tıraş olanlara rahmet etsin buyurdu.” “Kısaltanlara yok mu ?” dediler. Allah Rasulü bu sefer: “Kısaltanlara da” buyurdu. Sahabiler: “Ey Allah’ın Rasulü, niçin kısaltanları bırakıp da, Rahmeti tam tıraş olanlara diledin.” dediler. ‹bn-i Ömer der ki: “Bir grup bekledi ve: “Belki Hz. Peygamber (s.a.v.): “Çünkü onlar şüphe etmediler.” Kabe’yi tavaf ederiz dediler. ‹bn-i Abbas ise şöyle demiştir: “Hudeybiye senesinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) kurbanlıkları arasında Ebu Cehil’e ait başında gümüşten bir buğday bulunan bir deveyi de kurbanlık olarak götürmüştü. Böylece müşrikleri kızdırmak istiyordu.” Zühri hadisinde şöyle demiştir: “Sonra mü’min kadınlar geldiler. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu ayeti indirdi: “Ey iman edenler, mü’min kadınlar size muhacirler olarak geldikleri zaman.” Ayet, “Kafir kadınları, nikahınız altında tutmayınınz.” ibaresine kadar devam etmektedir.Hz. Ömer (r.a.) o gün, cahiliye döneminde kendisine ait olan iki kadını boşamış, onlardan biriyle Muaviye bin Ebi Süfyan, diğerini de Safvan bin Ümeyye nikahlamıştı. Zühri, “Allah (c.c.), Müslümanları, kadınlara yaklaşmaktan menetti ve onlara mehir verilmesini emretti. Sonra Allah Rasulü Medine’ye döndü. Ona, Busayr Utbe bin Üseyd geldi. Kureyşli Müslüman bir adamdı. Mekke’de alıkonanlardan biriydi. Onun hakkında, Ezher bin Abd-i Avf ile Ahnes bin fiüreyk, es-Sakifi Hz. Peygamber (s.a.v.)’e mektup yazmış ve onu almak üzere, Amr bin Lüey oğullarından bir adamı elçi olarak göndermişlerdi. O elçi, azadlısıyla beraber Hz. Peygamber’in yanına geldiler ve ona: “Hani bize söz vermiştin.” dediler. Allah Rasulü: “Onu, bana sat” dedi. Süheyl: “Hayır ben ona sana satmayacağım” dedi. Rasulullah (s.a.v.) tekrar satmasını söyledi. Süheyl satmadı. Sonra Süheyl, Onu Kureyş’e geri götürmek için çekmeye başladı. Bunun üzerine Ebu Cendel: “Ey Müslümanlar topluluğu, müslüman olarak gelmişken müşriklerin yanına dönüyorum. Başıma geleni görmüyor musun?” dedi. Allah için pek çok çetin işkence görmüştür. Bir hadiste Rasululah’ın (s.a.v.) Ebu Cendel’e: “Ey Ebu Cendel, ümit var ol mutlaka Allah (c.c.) sana ve senin gibi diğer zulme uğramışlara bir yol ve çıkış bulacaktar. Biz bu kavimle aramızda bir akit ve anlaşma yaptık. Artık ondan cayamayız.” Bu arada Ömer (r.a.), Ebu Cendel’in yanına sıçradı. Rasulullah (s.a.v.), ona:

Page 14: Beğavi Tefsiri-8

“Sabırlı ol, onlar ancak müşriklerdir. Ve onlardan birinin kanı bir köpek kanı gibidir ve kılıcın kabzası ondan dolayı kirlenir, değeri düşer.” Ömer (r.a.): “Ben onu, kılıcı alıpta onunla Ebu Cendel’e vuracağını zannettim” dedi Adam babası sayesinde kurtuldu.Rasulullah’ın ashabı, Peygamber’in gördüğü bir rüyadan ötürü. Fetihin mutlaka gerçekleşeceği düşüncesiyle yola çıkmışlardır. Fakat, bu durumla karşılaşınca insanlara öyle bir durum arz olduki neredeyse helak olacaklardı. Ebu Cendel’in durumu ise, kendilerindeki kötü duruma, durumun kötülüğünü artırdı. Ömer (r.a.), şu sözü söylemiştir.“Müslüman olduğumdan beri asla kuşkuya düşmemiştim. Ancak o gün müstesna.” Zühri, Urve yoluyla, Nervan ve Müşevvir’den rivayet ettiği hadisinde, Ebu Vail Sehl b. Hanif’den yaptığı rivayette Ömer (r.a.) hakkında onun şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: Rasulullah’ın yanına gelip ona: “Sen gerçekten Allah’ın peygamberi değil misin?” dedim. “Evet öyleyim” dedi. Bu sefer: “Biz hakikat üzere düşmanımızda batıl üzere değil mi?” dedim. Allah Rasulu: “Evet” dedi. “Bizim savaşımız cennet için, düşmanlarımızın ki, de cehennem için değil mi?” dedim. “Evet” dedi. Rasulullah (s.a.v.) ben: “Öyleyse niçin dinimizde taviz veriyoruz” dedim şöyle buyurdu. “fiüphesiz ben Allah Rasulu’yüm, ona karşı gelemem benim yardımcım odur.” Ben ise ona: “Sen bize kabeye gidip onu tavaf edeceğiz diye söylemiyor muydun?” dedim. “Evet öyledir. Acak ben sana ona bu yıl geleceğimizi haber verdim mi?” “Hayır” dedim. fiöyle buyurdu:“Mutlaka sen oraya gelecek ve Kabe’yi tavaf edeceksin.” Sonra, Ebu Bekir’e geldim. Ona: “Bu Allah’ın hak Peygamberi değil mi?” diye sordum, Ebu Bekir: “Evet” dedi. “Biz hak üzere, düşmanlarımızda batıl üzere değil mi?” dedim. “Evet” dedi. Ben: “Bizim savaşımız cennet, onlarınki ise cehennem için değil mi?” dedim. O: “Evet bilakis öyle” dedi. Ben ona: “Öyleyse niçin dinimizden taviz veriyoruz” dedim. Buyurdu ki: “Ey Adam, mutlaka o, Allah (cc) elçisidir. Rabbine isyan etmez. O, onun yardımcıdır. Onun yoluna tutun. Allah’a yemin olsunki o hakikat üzeredir.” Ben, Ebu Bekir’e: “O bize Kabe’ye gideceğiz ve onu tavaf edeceğiz demiyor muydu?” dedim. Ebu Bekir bana:“Evet fakat o, sana bu sene geleceğini söyledi mi?” dedi. “Hayır” dedim. Bunun üzerine: “Mutlaka sonuna gelecek ve tavaf edeceksin” dedi. Zühri, Ömer’in: “Biz bunun için bir sürü uğraştık” dediğini rivayet eder. Rasullulah (s.a.v.) anlaşma metnini tamamlayıcınca sahabilerine: “Kalkıp kurbanlarınızı kesin sonrada traş olun” dedi. Allah’a yemin olsun ki onlardan hiçbir kimse kalkmadı. Rasulullah (s.a.v.) bu sözünü üç defa tekrarladı.Yine onlardan hiçbiri kalkamayınca kendisi kalkıp Ümmü Seleme’nin yanına girdi. Ve Sahabilerin yaptıklarını ona anlattı. Bunun üzerine Ümmü Seleme, ona: “Bunu istiyorsan çık onlarla hiç bir şey konuşma. Taki kendi kurbanını kes ve berberini çağırarak kendini traş ettir. Rasulullah (s.a.v.) çıktı ve onların yapıncaya kadar, onlardan hiçbiriyle konuşmadı. Sahabiler bunu görünce kalktılar ve kurbanlarını kestiler. Birbirlerini traş etmeye başladılar. Hatta öyleki gam ve kederlerinden neredeyse birbirlerini keseceklerdi. ‹bn-i Ömer ile ‹bn-i Abbas şöyle demişlerdir: “Hudeybiye günü insanların bir kısmı saçlarını traş ettiler bir kısmıda biraz kısalttılar. Rasulullah (s.a.v.): “Allah traş olanlara rahmet etsin” buyurdu. “Kısaltanlara yok mu?” dediler. O, yine: “Allah traş olanlara rahmet etsin” dedi. Sahabiler: “Ya Rasulallah, kısaltanlara söylemiyor musun?” dediler. Allah Rasulu bu sefer: “Kısaltanlara da” buyurdu. Sahabiler: “Ey Allah’ın Rasulu, niçin kısaltanları bırakıp da rahmeti, tam traş olanlara diledin” dediler. Rasulullah (s.a.v.):“Çünkü onlar şüphe etmediler” buyurdu. ‹bn-i Ömer der ki: “Bir grup bekledi ve “Belki Kabe’yi tavaf ederiz dediler. ‹bn-i Abbas ise şöyle demiştir:“Hudeybiye senesinde Rasulullah (s.a.v.) kurbanlıkları arasında Ebu Cehil’e ait başında güm üsten bir buğdaş bulunan bir deveyi de kurbanlık olarak götürmüştü. Böylece müşrikleri kızdırmak istiyordu.Zühri hadisinde şöyle demiştir: “Sonra mü’min kadınlar geldiler. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu ayeti indirdi:

Page 15: Beğavi Tefsiri-8

“Ey iman edenler, mü’min kadınlar size muhacirler olarak geldikleri zaman...” “ayet, “kafir kadınları, nikahı altında tutmayınız.” ibaresine kadar devam etmektedir.Ömer (r.a.) o gün cahiliye döneminden kendisine ait olan iki kadını boşamış onlardan biriyle Muaviye b. Ebi Süfyan diğerini de Safvan b. Ümeyye nikahlanmıştı. Zühri, Allah (c.c.), müslümanların kadınlara yaklaşmaktan menetti ve onlara mehir verilmesini emretti. Sonra Allah Resulu Medine’ye döndü ona Bu sayr Utbe b. Üseyd geldi. Kureyş’li müslüman bir adamdı. Mekke’de alıkonanlardan biriydi. Onun hakkında Ezher b. Abd-i Avf ile Ahnes b. fiürek es-Sakifi Rasulullah’a (s.a.v.) mektup yazmış ve onu almak üzere Amr b. Lüey oğullarından bir adamı elçi olarak göndermişlerdi. O, elçi, azadlısıyla beraber Rasulullah’ın (s.a.v.) yanına geldiler ve ona: “Hani bize söz vermiştin” dediler. Rasululah (s.a.v.) o müslümana:“Ey Ebu Busayrı ben bu insanlara, o senin bildiğin sözü verdim. Bizim dinimizde sözden alıkoymak doğru değildir. Ancak, Allah (c.c.), mutlaka sana ve seninle beraber olan müstazaflara bir çare ve çıkış yolu gösterecektir.” dedi ve onu, o iki adama teslim etti. O iki adam, Ebu Busayr’la beraber çıktılar. Zülhüleyfe denen yere vardıkları zaman, orada hurmaların yemek için konakladılar. Ebu Busayr o iki kişiden birine:“Ey falanca, şu kılıcını çok iyi görüyorum” dedi. Diğer adam da, o kılıcı kınından çıkarttı. “Evet çok iyi, yemin ederim. Onu defalarca denedim” dedi. Ebu Busary: “Onu göster, ben de bakayım” dedi. Kılıcı eline aldı. Yukarı kaldırdı ve onunla adama vurdu ve adam öldü. Diğeri ise kaçıp Medine’ye geldi ve koşarak mescide girdi. Rasulullah’ın (s.a.v.), onu öyle korku içinde görünce iyice yanına yaklaştığında: “Vah vah, sana ne oldu böyle?” buyurdu. Adam: “Allah’a yemin ederim ki, arkadaşım öldürüldü. Muhakkak bende öldürüleceğim” dedi. Derken Ebu Busayr kılıç kuşanmış bir şekilde çıkageldi. Rasulullah’ın (s.a.v.) yanında durdu ve Rasulullah’a (s.a.v.): “Ey Allah’ın Resülü yemin ederim ki, Allah senin zimmetini tamamlamadı (sözünü yerine getirdi). Sen, beni onlara iade ettin, sonrada Allah Teala beni onlardan kurtardı.” Bunun üzerine Allah Resulu ona: “Vay sana, ey savaş esiri keşke yanında birisi olsaydı.” dedi.Ebu Busayr bunu işitince anladı ki, Allah Rasulu onu geri gönderecek hemen yola çıktı ve deniz kenarına gelip, Allah Rasulu’nun Ebu Busayr’a söylemiş olduğu: “Yazık sana ey savaş esiri keşke yanında bir kişi olsaydı” şeklindeki sözü Mekke’de alıkonmuş müslümanlara ulaştı. Onlardan bir grup, Ebu Busayr’ın yanına çıkartılan Ebu Cendel b. Süheyl de kurtulup ona katıldı. Böylece yanında yetmiş kişi toplandı. Allah’a yemin olsun ki artık ondan sonra onlar, fiam’a giden Kureyş kervanlarının yolunu kervan sahiplerini öldürüyor ve mallarını da alıyorlardu. Bunun üzerine Kureyş’liler Rasulullah’a (s.a.v.) elçi göndererek ondan rica merhamet dilediler. Gelenleri kendilerine geri göndermemesini istediler. Yanına gelen müslümanların güvende olacaklarını bildirdiler. Rasulullah (s.a.v.) müslümanlara elçi gönderdi. Onlarda Medine’ye onun yanına geldiler.Allah (cc) şu ayeti indirdi. “Sizi onlara galip getirdikten sonra Mekke’nin ortasında onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken O’dur. Mutlak Allah yaptıklarınızı görmektedir...” “‹nen ayetler “cahiliyye taassubu” ifadesine kadar devam eden kısımdır. Onların taassupları, Rasulullah’ın (s.a.v.) Peygamberliğini, Rahman ve Rahim olan Allah’ın, Rahman sıfatını, kabul etmemelerini ve onunla Kabe arasına engel olmaları idi. Allah (c.c.) şöyle buyurdu: “Onlar inkar ettiler yani Mekke kafirleri ve sizi Mescid-i Haram’ı tavaf etmekten vazgeçirdiler. Kurban edilmek üzere bekletilen kurbanlıklara da yerine varmasına engel oldular.” O kurbanlıkları Allah Rasulu getirmişti yetmiş kadar idi. “Ma’kuf’ kelimesi, “bekletilen alıkonan” demektir. Geçişsiz bir fiilden türemiştir. “Eğer, Mekke’de mazlum durumda bulunan henüz tanımadığınız mü’min erkekleri ve mü’min kadınları savaş sebebiyle bilmeyerek çiğneyip ezmeniz ve bundan dolayıda kınamanız söz konusu olmasaydı.” (???) “mearra” kelimesinin manası için, ‹bn-i Zeyd “Günah” ‹bn-i ‹shak “Diyet borcu” deyimini kullanmışlardı. Bazılarıda “keffaret” demişlerdir. “Çünkü , Allah (cc) Daru’ul Harp’te imanlı olduğunu bilmeyecek bir mü’mini öldüren kişiye diyeti değil keffareti farz kılmıştır.” derler. ‹lgili ayette Allah (c.c.) şöyle buyurmuyor: “Ölen mü’min, size düşman olan bir toplum azad etmektir.” Kimileri şöyle demişlerdir: “Müşrikler sizi ayıplıyordı ve dindaşlarını öldürdüğünüzü söylüyorlardı hadise budur. “Mearra ise” ise, “meşakkat, zorluk” demektir. Ayette Allah (c.c.) buyuruyor ki: “Eğer sizin oradaki tanımadığınız mü’min erkekleri ve mü’min kadınları da tepeleme ihtimaliniz ve sebeple de keffaret ödeme mecburiyetiniz ya da ayıplanmanız söz konusu olmasaydı. Allah (c.c.) Mekke’ye girmenize izin verirdi. Ancak o onunla sizin aranıza engel koydu.”“Allah (c.c.), dilediğini rahmetine sokar.” (???) fiilindeki “Lam” (..) harfi mahzuf cevapla ilgilidir. ‹fade buna işaret etmektedir. Mana şöyledir. “Allah (c.c.) Mekke halkından dilediğini, barıştan sonra, siz oraya girmeden önce islam Dini’inden rahmetine koymak için, sizin Mekke’ye girmenizi engelledi.” “Eğer orada mü’minler kafirlerden ayırt edilseydi, onlardan kafir onlanlara, biz, açıkcı bir azapla azap ederdik yani, sizin elinizle onları esir eder, öldürürdük.” Bazı ilim erbabı (???) “Mutlaka azap ederdik kelimesinin, biri (???) diğeride (???)

Page 16: Beğavi Tefsiri-8

“Eğer insanlar olmasaydı”, “Eğer ayırd edilmiş olsalardı) olmak üzere iki şart ifadesini cevabı olduğunu söylemişlerdin. Sonra Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:“Allah dilediğini rahmetine sokar.” “Yani erkek ve kadın mü’minleri rahmetine” demek, “cennetine demektir. Katade bu ayet için: “Allah Mekke müşriklerinden mustaz’af mü’minleri kurtardığı gibi, mü’minlerle de kafirleri def eder” demiştir.‹nkar edenler Allah Rasulu ve onun sahabilerini geri çevirdikleri zaman, kalplerine taassup ve öfke koymuşlardı. Bu sebeple, talat: 0532 257 92 01“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla” gerçeğini kabul etmediler ve Rasulullah’ın (s.a.v.) Allah’ın elçisi olduğunu inkar etiler. “Hakimiyet”, “kızgınlık ve öfke” demektir. ‘Kızgın ve gazaplı olan kişiye, “Bu hamiyyet sahibi” denir. Mukatil der ki: Mekke halkı, “onlar oğullarınızı ve kardeşlerimizi öldürmüşlerdir, sonrada yanınıza giriyorlar” dediler. Araplar, “Onlar burnumuzu yere sürtmek için yanımıza gelemeyecekler.” diyorlardı. “‹şte bu, onların kalplerine girmiş olan cahiliyye öfkesidir. Allah (c.c.) Rasulu’nun ve mü’minlerin üzerine huzur ve güven indirdi ve de müşriklerin kalblerini gören öfke onların kalplerine girmedi. Bu sayede, müşriklerle savaşma konusunda Allah’a asi davranmadılar. Ve Allah onları takva kelimesine bağladı. ‹bn-i Abbas, Mücahid, Dahhak, Katate, ‹krime Süddi, ‹bn-i Zeyd ve müfesssirlerin çoğunluğu “Takva” kelimesinin “Allah’ın başka ilah yoktur” sözü olduğunu söylemişlerdir. Übeyd’in Ka’ab’dan, Merfu rivayette, rivayet edilmiştir. Ali ve ‹bn-i Ömer’de söylemişlerdir ki: “Takva” kelimesi” Allah’dan başka ilah yoktur sözüyle “Allah en büyüktür” sözüdür. Yani (Kelime-i Tevhid ile Tekbir Ati b. Ebi Rebah takva kelimesini, şöyle tanımlamıştır. “Allah’tan başka ilah yoktur, o takdir ve hiçbir ortadığıda yoktur. Mülk onundur. Her türlü övgü ona aittir. Ve onun herşeye gücü yeter. Ata el-Horasani “Takva kelimesinin kelime-i Tevhid” yani “La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” Yani “Allah’dan başka ilah yoktur. Muhammed (s.a.v.) onun rasuludur. Sözü olduğunu söylemiştir. Zühri ise: “O, rahman ve rahim Allah’ın adıyla süzüdür” der. O mü’minler takva kelimesine, Mekke kafirlerinden daha layık idiler. Ve ona ehildiler. Yani, Onlar Allah (c.c.) ilminden takvaya ehil kılınmışlardır. Çünkü Allah Teala, dinine ve peygamberin dostluğuna iyileri seçmiştir. Allah herşeyi bilmektedir. “And olsun Allah, elçisinin rüyası doğru çıkardı. Allah, dilerse güven içinde Mescid-i Haram’a girersiniz.” Bu olay şudur: Rasulullah’ın (s.a.v.) Medine’de iken, Hudeybiye’ye çıkmadan önce rüyasında sahabileriyle beraber güven içinde Mescid-i Haram’a girdiği gösterildi. Rüyasında başlarını traş edip, saçları kısaltıyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) bunu sahabilere anlatmış, onlarda sevinmiş ve bu yıl Mekke’ye girecekleri beklentisine kapılmışlardı.Ne zaman ki, gittiler ve fakat oraya giremediler o zaman bu durum onlara zor geldi ve Allah (c.c.) bu ayet indirdi. Mecma b. Harise el-Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir: “Biz Rasulullah ile beraber Hudeybiye’de bulunduk. Oradan geri döndüğümüz zaman insanlar develeri sallıyorlardı. Bazıları: “‹nsanlara ne duyar?” dediler. ‹nsanlar: “Allah rasulune vahyedildi” dediler. Toparlanıp çıktık. Rasulullah’ı (s.a.v.) devesinin üstünde durur vaziyette gördük. ‹nsanlar etrafına toplanınca “Biz sana apaçık bir fetih verdik” ayetini okudu. Bunun üzerine Ömer (r.a.): “O fetih midir? Ey Allah’ın rasulu” diye sordu. Rasulullah (s.a.v.): “Evet, nefsim elinde olana yenin olsunki öyledir” dedi. Bu sözde fetihden maksadın, Hudeybiye antlaşması olduğuna işaret vardır. Rüyanın gerçekleşmesi ise bir sonraki yıl oldu. Allah (c.c.) şöyle buyurdu: “And olsun ki, Allah elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Ve Allah böylece, Hudeybiye’ye çıkış zamanında peygamberine gösterdiği, sahabileriyle beraber Mescid-i Haram’a girme rüyasının hak ve gerçek olduğunu bildirdi. Ve mutlaka geleceksiniz buyurdu.” ‹bn-i Keysan “Mutlaka gireceksiniz” sözünün, Rasulullah’ı (s.a.v.) sahabileri ne rüyasını anlatırken söylediği sözlerden birisi olduğunu söylemiştir. Allah (c.c.)’da, Peygamberinin böyle söylediğini haber vermektedir.Rasulullah (s.a.v.), Allah’ın haber vermesi sebebiyle mekke’ye gireceğini bilmesine rağmen, Allah ‘ın edebine riayet bakımından yine de istisna koymuştur. Zira Allah Teâla şöyle buyurmaktadır: “Allah dilerse, demeksizin, hiçbir şey hakkında “Ben şunu yarın yapacağım” demeyin” Ebu Ubeyde (?) edatının (?) manasında olduğunu, dolayısıyla “Allah dilediği zaman” demek olduğunu söylemiştir. Nitekim, “Mümin iseniz” (olduğunuz zaman) ayetinde de durum böyledir. Hüseyin b. Fadl da şöyle demiştir. Girme işinden istisnada bulunma, caizdir (uygundur) çünkü, rüya ile onun gerçekleşmesi arasında bir sene vardır. Bu bir sene zarfında bazı insanlar ölmüşlerdir. Ayetin manası şöyledir. “Allah dilerse, hepiniz Mescid-i Haram’a girersiniz” kimileri istisnanın emir üzere vaki olduğunu, Mesci’di Haram’a girme işinde vaki bulunmadığını, zira Mescid-i Haram’a girileceği hususunda şüphe bulunmadığını söylemişlerdir. Nitekim bunun gibi, Rasulullah’ın (s.a.v.) mezarlığına girerken söylemiş olduğu: “Allah dilerse size kavuşacağız” manasındaki sözündede istisna ölümden değil, iman ehline kavuşma fiilindedir. Kiminiz tıraş olur, kiminizde saçlarınız kısaltırsınız korkmazsınız. Allah (c.c.), sizin bilmediğiniz yani, iyilik ve faydanın anlaşmada ve Mescid-i Haram’a girmeyi ertelememede olduğunu bilmektedir. Allah Tealanın:

Page 17: Beğavi Tefsiri-8

“Eğer, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar olmasıydı” manasındaki sözü, bunu ifade etmektedir. Allahu teala bu mescid-i haram’a girmenizden evvel de size yakın bir fetih verdi. Ekseriyetin görüşüne göre adı edilen fetih Hudeybiye andlaşmasıdır. Bazıları da onun Hayber’in fethi olduğunu söylemişlerdir.O, dinini bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayet ve hak din ile gönderindir. Allah (c.c.) senin bir peygamber, bir doğrulayıcı ve bildirdiğin şeylerde güvenilir olduğuna şahit olarak yeter.Muhammed, Allah’ın elçisidir. ‹bn-i Abbas’a göre cümle burada bitmektedir. Allah Teala, onun peygamberliğine şahitlik etmektedir.Sonradan şöyle başlıyor: “Ve onun yanında bulunan mü’minler, kafirlere karşı sert, kendi aralarında ise merhametlidirler.” Yani, onlar, kafirlere karşı tıpkı arslanın avına karşı olan durumu gibidirler. Kafirler konusunda, onlara acıma tutmaz. Kendi aralarından da ise birbirlerine karşı yumuşak ve sevecendirler. Tıpkı evladın babasıyla olan durumu gibi. Nitekim başka bir ayette, Allah Teala inananlara, “mü’minlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı ise izzetlidirler” buyurmaktadır. Allah Teala onların namazlarının çokluğundan ve namazdaki sürekliliklerinden haber vermektedir. “Onların yüzlerinde ki alametleri secede izinden bellidir.” Alimler, bu sima yani alamet hususundan ihtilaf etmişlerdir. Bir grup, o işaretin kıyamet gününde müslümanların dünyada iken secde ettiklerinin bilinmesine sağlayacak olan yüzdeki bir nur ve beyazlık olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş, Atiye Avfi’nin ‹bn-i Abbas’tan rivayetidir. Ata b. Ebi-Rebah ile Rebi b. Enes şöyle demişlerdir: “Onların yüzleri çok namaz kılmalarından dolayı nurlanır.” fiehir b. Huşip ise: “Yüzlerindeki secde izleri dolunay gecesindeki ay gibi duru demiştir. Ata el-Horasani: “Beş vakit namaza devam eden herkes bu ayetin kapsamına girer” demiştir. Zikrettiğim bu şey onların Tevrat’taki özelliğidir.” Burada ifade bitmiştir. Sonra Allah Teala onların, ‹ncil’deki sıfatlarından bahsederek şöyle buyuruyor: “‹ncil’deki sıfatlarına gelimez. Onlar filizini yarıp çıkarmış fit gide onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış ve gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler. Bu ziraatçılarında hoşuna birden” ‹bn-i Kesir ile ‹bn-i Amer (..) kelimesini fetha ile diğerleri ise sukün ile okumuşlardır. Bu, ikisi (????) ve ???? kelimeleri gibi eş anlamlı iki kelimedir. Allah (c.c.) ekinin filizini kasdetmiştir. Ekin filizlendiği zaman bu kelime ile ifiede edilir. Mukatil şöyle demiştir.” Bu kelime tek bir filizi ifade eder, onun arkasından başka filizler çıkınca (...) kelimesiyle ifade edilir. Süddi şöyleder. “O, tohum bir başka filizin çıkmasıdır. ??? kelimesini ‹bn-i Amir medsiz onlara, diğer kıraat alimleri ise medli olarak okumuşlardır. Manası, “Kuvvetlendirdi, onu destekledi, gücünü artırdı demektir. ??? “Bitkisi tamamlandı, birbirini takip edip, gövdesi üzerinde durdu.” manasına gelmektedir. Bu, Allah (c.c.)’ın, Allah Rasulu’nun sahabileri hakkında onların az olacakları ve fakat sonradan çoğalacaklarına dair incil’de verdiği bir misaldir. Katade der ki: “Rasulullah’ın ashabının misali, ‹ncil’de bir kavim çıkacak ekin bitkisi gibi bitecek iyiliği emredecek kötülükten vazgeçirecek” şeklindedir.” denmiştir. “Ekin Muhammed (s.a.v.), filiz de onun sahabileri ve mü’minlerdir.” Mübarek b. Fudale yoluyla Hasan el-Basri’den şöyle rivayet edilmiştir. “Muhammed’in yanındakiler” ifadesi Ebu Bekir (r.a.), “Kafirlere karşı sert” ifadesini “Hazreti Ömer”, “Ruku ve secde halinde görürsün” ifadesi Ali’yi, “Kendi aralarında pek merhametli” ifadesi Osman’ı ve “Allah’tan lutuf beklerler” ifadeleri de cennetle müjdelenmiş olan on kişinin geriye kalanlarını dile getirmektedir. Bazıları şöyle demişlerdir:“Ekin Muhammed (s.a.v.), filizin çıkarır.” Osman: “Gövdesi üzerinde dik durur.” ‹slam’ı kılıcıyla dosdoğru yapan Ali (r.a.)’den bundan hoşlananlar da mü’minlerdir.O ekinler mü’minlerdir. Kafirleri kızdırır. Ömer müslüman olduktan sonra Mekke’lilere: “Artık bu günden sonra, Allah’a gizli olarak ibadet yapmayın” demişti. Ebu Hamid Ahmed b. Muhammed fiecai es-Serahsi, Ebu Bekir Abdullah b. Ahmed el-Kifal’den o, Ebu Ahmed Abdullah b. Muhammed el-Fadl es-Semerkandi’den.Ebu Ahmed, hocası Ebu Abdullah Muhammed b. Fald el-Belhi’den, O, Ebu Reca Kuteybe b. Said’den, o, Abdülaziz b. Muhammed ed-Diraverdi’den O, Abdurrahman b. Hamid’den, O babasından babası, Abdurrahman b. Avf’tan, o da Rasulullah’dan şöyle rivayet etti. “Ebu Bekir cennettedir. Ömer cennettedir. Osman cennettedir. Ali cennettedir. Talha cennettedir, Zübeyr cennettedir. Ebu Ubeyde b. Cerrah cennettedir, Said b. Ebi Vakkas cennettedir ve Said b. Zeyd cennettedir.” Ebu Muzaffer Muhammed b. Ahmed Temimi’nin bize, Ebu Muhammed Abdurrahman b. Osman b. Kasım’dan, o, Hayseme b. Süleyman bin Haydere et-Trablusi’den, o, Ahmed b. Haşim el-Antaki’den, o, Kutbe b. Ala’dan, o, Süfyan Sevri’den o, Halid, Huzai’de, o, Ebu Kılabe’den Ebu Kılabe’de Enes b. Malik’ten Allah Rasulu’nun şöyle buyurduğu rivayet etti.” Ümmetim içinde ümmetime karşı en merhametli olan Ebu Bekir’dir. Allah’ın emri konusunda en titiz olanı Ömer, hayası en gerçekçi olan olan, mesuliyetlerine en çok riayet eden, Zeyd b. Sabit, en çok okuyan Übey b. Ka’b helal ve haram en iyi bilen, Muaz b. Cebel’dir, Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrah’tır. Bu hadisi Ma’mer Katade’den, mürsel olarak ve “En çok hüküm verenlere Ali’dir ibaresiyle beraber rivayet etmiştir. Abdülvahid Melin’i bize, Ahmed b. Abdillah en-Naimi’den, o, Muhammed b. Yusuf’tan, o, Muhamed b. ‹smail’den o, Ali b. Esed’den, o, Abdülaziz el-Muhtar’dan, o, Halid b. Hıza’dan, o, Ebu Osman’dan,o da, Amr b. el-As’tan rivayet etti. Rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) onu zatı selasil ordusunun başında göndermiştir. Amr diyor ki: “Ona geldim ve: “En çok sevdiğin insan kimdir?” diye sordum.

Page 18: Beğavi Tefsiri-8

“Aişe (r.a.)” dedi. “Erkeklerden kim” dedim, “Babası” dedi. “Sonra kim?” dedim. “Ömer (r.a.)” dedi. Ve daha pek çok kişi saydı ben, kendimi onların en sonunda sayacak korkusuyla sustum.”Ebu Mensur Abdülmelik ile Ebul Fetih Nasr b. Hüseyin bize, Ali b. Ahmed b. Mensur b. Muhammed b. Hüseyin b. fiazevih et-Tusi’den, o Ebul Hasan Muhammed b. Ahmed b. Keysan en-Nahvi’den, o, Ebu ‹shak ‹brahim b. fiüreyk el-Esedi den, o Yahya b. Seleme b. Küheyl den, o, babasından, babası kendi babasından ,o Seleme’den, o, Ebü Zü’r’a’dan o da ‹bni Mesud’dan, Allah’a Resulunun şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: “Benden sonra sahabilerimden, Ebu Bekir ile Ömer’e uyunuz. Ammar’ın rehberliğini izleyiniz ve ‹bn-i Ümmi-i Abd’ın (sözüne sarılınız) sözünü tutunuz.” bize Ahmed b. Abdullah es-Salihi, Ebu’l-Hüseyin Ali b. Muhammed b. Büşran’dan, o ‹smail b. Muhammed es-Sufar’dan, o, Ahmed b. Mensur ev-Ruma’di den, o Abdu’r-Rezzak’tan, o da Ma’mer’den, Ma’mer, Ebu Hazim’den, o da Sehl bin Sa’d’dan şöyle rivayet etti. Uhud sallandı. Rasulullah’la (s.a.v.) Ebu Bekir ve Osman’da orada idiler. Allah Rasulu şöyle buyurdu: “Sabit kal Uhud! Senin üzerinde ancak, Peygamber yahut sıddık (Ebu Bekir yada şehid Osman) var.” Ebu’l-Hasan Abrdurrahman b. Muhammed Davudi, Ebul Hasan Ahmed b. Muhammed b. Musa b. Salt’tan, o, Ebu ‹shak ‹brahim bin Abdu’s-Samed el-Haşimi’den, O Ebu Said Eşca’dan, O Veki’den Veki, A’meş’ten, O, Adi bin Sabit’ten, o, Zür bin Hubeyş’ten, o da Ali (r.a.)’den şu sözleri rivayet etmiştir. “Rasulullah (s.a.v.) bana: “Seni ancak mü’min olan kişi sever ve ancak münafık sana kızar” sözünü söyledi. Ebu Muzaffer teyimi rivayet etti ki, ona Abdurrahman bin Osman, Hayseme bin Süleyman’dan o, Muhammed bin Fadl bin, Atiyye’den, o, Abdullah bin Büreyde’den, o, babasından babası da Rasulullah’dan rivayet etmiştir. Rivayette Rasulullah’ın (s.a.v.): “Sahabilerimden kim ölürse, kıyamet gününde Allah (c.c.)’ın “Onlar sebebiyle kafirleri kızdırır” manasına gelen sözü onların rehberi ve ışığı olur.” dediği bildirilmiştir. Yani Allah (c.c.), müminleri, kafirlere öfke sebebi olsun diye çoğaltıp, güçlendirmiştir. Enes bin Malik der ki: “Kim, Allah Rasulu’nun sahabilerine karşı kalbinde bir kinle sabahlara, mutlaka bu ayet onu kapsar.” Bize Ebu Tayyip Tahir bin Muhammed bin a’la el-Beğavi, Ebu Muaamed bin Fadl bin ‹smail’den o, dedesi Ebu Bekir Ahmed bin ‹brahim el-‹smaili’den, o heysem bin Halef ed-Düri’den, o, fadl bin Gassan bin Mufaddal el-Alai’den, o Ya’kub bin ‹brahim bin Sa’d’dan, o, Utbe bin Ebi Rabıta’dan, o, Abdurrahman bin Ziyad’tan rivayete göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ashabım konusunda, Allah’dan korkun, Allah’dan benden sonra onlara kin beslemeyin. Kim onları severse, bende onları daha çok severim. Kim onlara buğuz ederse benden onlara daha çok buğuz ederim. Onlara eziyet eden bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet edende, Allah (c.c.)’a eziyet etmiş demektir. Kim, Allah’a eziyet ederse onu, Allah’ın cezalandırması umulur.” Ebu Muzaffer bin Muhammed bin Ahmet bin Hamid et-Teymi, bize, Ebu Muhammed Abdurrahman bin Osman bin Kasım’dan, O, Ebul Hasan Hayseme bin Süleyman’dan O, Küfe’deki ‹brahim bin Abdullah el Absi El Kassar’dan, o, Veki bin Cerrah’dan, O, Ameş’den O, Ebu Salih’den, O Ebu Said el-Hudri’den, rivayet ettiğine göre, Allah’ın Rasulu şöyle buyurmuştur:“Sahabilerime sövmeyin nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki sizden biri, uhud kadar altın infak etse yine de onların seviyesine yada onların derecesinin yarısına ulaşamaz.” Bize, Abdulvahid el-Melihi, Ebu Abdullah Muhammed b. Hüseyin Zarayani’den, O, Ebu Muhammed Abdullah bin Urve’den, o, Muhammed bin Hüseyin bin Muhammed bin ‹skaf’dan o, şebabebin Süvar’dan O, Fudayl bin Merzuk’dan, O, Ebu Habbab’dan o, Ebu Süleym el-Hamdani’den o babasından babası’da Ali (r.a.) rivayet etti. Allah Rasulu şöyle buyurmuştur: “Cennet halkından olmak, seni sevindirirse, seni sevdiğini iddia eden ve Kur’an okuyan bir topluluk vardır. Onların sevapları atılmış hurma kabuğu seviyesini aşmaz. Eğer onlara yetişirsen onlarla mücadele et. Çünkü onlar müşriktirler.”Allah (c.c.) buyuruyor: “Allah, onlardan iman edip güzel davranışdan bulunanlara bağışlanma ve büyük bir sevap vadetmiştir.” ‹bn-i Cerir der ki: “Onlar sözünden maksad, ekinin yada tohumun çıkadığı filizler demektir. O da, ‹slam’ın ifade eder. “He” ile “mim “ yani (zamir) filizin manasına yöneliktir lafzına yönelik değildir. Bu yüzden Allah’ Teala “Ondan (??) dememiştir. Büyük mükafattan maksat, cennettir. Allah daha iyi bilir.Hucurat SuresiMedine’de nazil olmuştur. 18 ayetten ibarettir.Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla“Ey iman edenlerAllah’ın ve elçisinin önüne geçmeyin” Yakup (???) kelimesini “Öne geçmek mastarından törene olarak okumuştur. Diğer alimler ise (???) kelimesinden türeme olarak “Te” harfini ötreli “Dal” harfini ise, görünüş bakımından fiilin geçişli olduğunu nesnesinin mahzuf (cümleden kaldırılmış) olduğunu söylemişlerdir. Yani sözve fiilerinizi Allah ve Resülünün önene nakdeder ‹mamın ve bababın önüne geçme” yani onlardan önce emir verme ve yasak koyma. “‹ki el arası demek ön demektir. Mana onların emirlerinin ve yasaklarının önüne geçmeyiniz.Alimlerin, ayetin manasına ihtilaf etmişlerdir. fiabi, Cabir’den ayette yasaklanan filin, kurban bayramı günü kurban kesme, fiili hakkında olduğunu söylemiştir. Bu Hüseyin’in görüşüdür. Ayet “Hz.Peygamber kesmeden, siz kurbanınızı kesmeyin”

Page 19: Beğavi Tefsiri-8

demektedir. Mesele şöyleder: “Bir grup insan Hz.Peygamberin namazından önce kurbanlarını kesmişlerdi. Allah Resülü’der Onlara tekrar kurban kesmelerini emretmişti, Bize, Abdül vahid el Melih, Muhammed bin Abdullah en Naimi’den, o Muhammed bin Yusuf’dan O, Muhammed bin ‹smail’den, o, Süleyman bin Harp’dan, o, şube’den şube zeyd’den, o şabi’den o da Bera’dan rivayet etti. Berra şöye demiştir. Kurban bayramı günü Hz.Peygamber, bize hutbe okudu ve dedik: “Bu günümüzde başlayacağımız ilk şey namaz kılmıktır. Sonra döndü kurban keseriz. Kim, bunu yaparsa sünnetimizi doğruyapmış olur. Kimde biz namaz kılmadan kurbanın keserse, O kestiği ailesine acele olarak yetiştirdiği ettir. Hiç bir ibadet değeri yoktur.

Mesruk, Hz. Aişe’der Bu ayetin şüphe günündede oruç yasağı hakkında olduğunu söylemiştir.Abdül Vahid elMelihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den o, muhammed bin Yusuf’dan, O Muhammed bin ‹smail’den o,ibrahim binMusa’dan, o, Hişam bin Yusuf’dan o,‹bn-i Cürey’den o, ‹bn-i Ebi Mekke’den o, Abdullah bin Züyer’den haber verdi. ‹bni Zübeyir “Temim oğullarında bir atlının Hz. Peygamber (sav)’e geldiğini haber verdi.Hz. Ebu Bekir O ka’ka’a Mabed bin zürare’ye emretti, dedi.Hz. Ömer (ra) “Hayır, Akrabin Habise emretti.dedi. Hz. Ebu Bekir”Sen sadece bana muhalefet etmek istiyorsun. buyurdu. Hz.Ömer ise “Ben sana muhalefet etmek istemiyorum” dedi münakaşaya başladılar. Nihayet sesleri yükseldi. Bunun üzerine, bu konu hakkında “Ey iman edenler Allah ve Resülünün önüne geçmeyiniz” ayeti sonun akadar indi. Bu haberi Nafi, ‹bn-i Ömer’den oda, Ebu Müleyke’den rivayet etmi ve ayetin (????) “Büyükb ir mükafat ibaresine kadar devam ettiğini söylemiştir. ‹bn-i Zübeyir ise şöyle demiştir. “Hz.Ömer (ra) bu ayetten sonra, Allah Resülünü öyle dinliyordu ki,iyice anlamak istiyordu. ‹bn-i Zübeyir bu rivayetinde Hz.Ebu bekir’de söz etmemiştir. Katade şöyle deri bu ayet bu hususda ayetinde şöyle şöyle yapılsa diyen insanlar hakkında indi.Ve Allah (cc) bundan başlamadı. Mücahid ise şunları söylemiştir. Hz. peygamber (sav) bundan başlamadı.Mücahid ise fiunları mutlaka onun diliyle çözöyürdu.Dahhak’ın görüşü ise şudur: “Savaşlar ve dini kuralları hakkında Allah ve Resülünden önce karar vermeyin.” Ayetin devamı “Hakkını zayi etme ve emirlerine karşı gelme hususunda Allh’dan sakını.fiüphe yokki Allah (cc) sözlerinizi duyan, davranışlarınızıda bilendir.“Ey iman edenler seslerinizi peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin.Birbirinizle konuştuğunuz gib, onunla öyle yüksek sesle konuşmayın Allah (cc) Onları, Hz.Peyamber saygı ve hürmette bulunmalarını onun yayında seslerini yükseltmelerini ve birbirlerini çağırdıkları gibi yüksek sesle çağırmalaranı emretmektedir. “Böyle yapmayın ki, siz farkında olmadan amelleriiz boşa gitmesin. Yani iyiliklerinizi karşılıksız kalmasın.

Bazı alimler: “‹yiliklerinizin boşa gimesinden korkorak seslerinizi yükselmeyin” ifadesini kullanmışlardır. Bize, ‹smail Abdül Kahir Abdül Gafir bin Muhammed binisael Celudi’den,O,‹brahim bin Muhammed bin. Süf’yan’dan, o müslim bin Hacca’dan, O Ebu Bekir’ bin Ebi fiaybe4den, O Hasan bin Musa’dan,O, hamdan bin Selem’de,o, Sabit el Benani’den, O da, Enes bin Malik’den şöyle rivayet etmiştir. Enes derki: “Ey iman edenler! seslerinizi peygamberin sesinin üzerine yüksetmeyin” ayeti indiği zama sabit bin Kaysevinde oturdu, ve şöyle dedi. “Ben cehennemehliyim ve Hz.Peygamer’den bir süre görüşmedi.” Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Sa’d bin Muaz’a: “Ey Amr’ın babası, sabit’in nenis var? Birşikayetimi var? diye sordu.Sad: “O, benim komşum.Bir şikayeti olduğunu bilmiyorum”Enes bin malik, anlatmaya şöyle devam etmiştir. Sonra Sa’d, sabit’in yanına gelip, Hz. Peygamberin sözünü ona söyledi. Sabit şöyle dedi: Bu ayet indirildi. Biliyorsunuz ki ben sizin Hz.Peygambere karşı sesini en çok yükselteninizim. Ve ben, Cehenmem halkındanım” Sonra Sa’d, bunu Hz. Peygambere bildirdi. Hz. Peygamber (sav) ise “Hayır,bilakis O cennet ehlindendir. buyurdu. Rivayet edilirki bu ayet indiği zaman sabit ağlayarak yola oturur. Asım bin adi yanından geçer. Ve ona şöyle der: “Seni ağlatan nedir? ey Sabit, Sabit: “Bu ayetin benim hakkımda inmiş olmasından korkuyorum. Ben yükseksesliyim.Bu yüzden, amellerimin boşa çıkmasından ve cehennemlik olmaktan korkuyorum” der.Sonra Asım Hz.Peygamberin yanına gider.Sabitiseiyice ağlamay dalar. Karısı Cemile binti Abdullah bin Ebi Selül yanına gelir ve ona şöyle der. Ben kısrak damına girdiğim zaman kapını çivili Allah,beni öldürünceye yada Hz. Peyamber benden hoşnut oluncaya kadar buradan çıkmayacağım “Asım Hz.Peygamberin yanına gelir, Sabit’in durumunu ona bildirir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), ona: “git ve onu çağır” der. Asım sabit’in gördüğü yere gelir ve onu bulamaz Sonra evine gelir ve onu, at damın bulur. Ve kendisine “Resullüh seni çağırın yanına giderler. Allah Resülü, Sabit’e “Seni ağlatan nedir? Ey Sabit der. Sabit: “Ben yüksek sesle kounşan bir adamım. Bu yüzdten de bu ayetin benim hakkımda inmiş olmasında korkuyorum, der. Hz. Peygamber , ona “Sen, ögülerek yaşamaktan, şehit edilmekten ve cennete girmekten

Page 20: Beğavi Tefsiri-8

hoşlanmazmısın? der. Buna kaşı Sabit’in cevabı: “Allah ve resülünün müjdesinden razı oldum. Artık, asla allah Resülünekarşı sesimi yükseltmeyeceğim” şeklinde olur. Sonra şu ayet iner:3- Allah’ın elçisinin yanında,seslerini kısanlar var ya, işte onlar, kalplerini Allah’ın takva için deneyip, tıpkı altının ateşle denenerek özünün çıkarılması gibi kalplerini temizlediği kimlerdir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır. Enes (ra) şöyle dimşitir: Biz,önümüzde yüryen ve cennetlik adama bakıyorduk. Yalancı peygamber Müseyleme ile yapılan yemame savaşı günü geldiğinde, Sabit, Müslümanların birazbozguna uğradığını ve bir grubunda yenildiğini görün.“Öf, bunlara “der. Sonrada Abu Hüzeyfe’nin azadlı kölesi olan, Salim’e şöyle der: “Biz, Hz Peygamberle beraber. Allah’ın düşmanarına karşı böyle savaşmıyorduk.” Sonra ikisi beraber savaşa devam ettiler. Ve öldürüldüler. Sabit üzerinde zırhıyla beraber şehit oldu. Vefatından sonra,sahabilerden birisi onurüyasında gördü. Sabit, ona rüyasında şöyle demişti. Bilmiş ol, müslümanlardan falanca kişi benim zırhımı çıkarttı. ve götürdü. Zırhım, ordgah’ın bir köşesinde bir atın, yanındadır. Ve zırhımın üzerine toprak kap koymuştur. Halit bin Velide git ve ona durumu bildirde zırhımı geri alsın. Sonra Resülllulah’ın halifesi Hz. Ebu Bekir’e git, ona borcum olduğunu söyle, onu benim yerine ödesin. Kölelerinden falanca ve falanca hürdür.Adam, bunu Hz. Halid’e söyler.Hz. Halid’de, onun zırhını ve atını söylediği şekilde bulur. Ve zarhını geri alır.Hz.Halid, bu rüyayı Hz. Ebu Bekir’e bildiri. Oda Sabit’in vasiyetini yerine getirir. Malik bin Enes şöyle demiştir. Bu vasiyetten başka, sahibinin ölümünden sonra yerine getirilen başka bir vasiyet bilmiyorum” ‹bn-i Zübeyr şöyle demiştir: “Bu ayet indiğ zaan, Hz. Ömer (ra), Allah Resülüyle o kadar alçakses ile konuşurdu ki peygamber (sav) onun kısık sesinden söylediklerini anlaya bilmek için adeta kulak kesilirdi. Ebu Hüreyre ile ‹bn-i Abbas ise şunları söylemiştir. “Bu ayetince Hz. Ebu Bekir, Allah resülü (sav) ile sırdaş gib konuşur oldu” Bu hadiseler üzerine, Allah Teala “Allah resülünün yanında, ona olansaygılarından dolayı seslerini alçantanlar... “ ayetini indirdi.”Sana odalarım arkasından çağıranların çoğu düşünmeyen kimselerdir.” Müfessirlerin çoğu “Odalar” manasına gelen (???) kelimesini (cim7 harfini, ötreleyerk okumuşlardır. (Ebu Cafer ise fethalı olarak okumuştur. Her iki durumda manası aynıdır.(???) “odalar” kelimesi çoğulun çoğuludur. ‹bn-i Abbas der ki: “Hz. Peygamber (sav) Ahber oğullarına karşı biraskeri birlik gönderdi. Başarında, Üyeyne bin Hısn el-Fizari’yi kumandan tayin etit. Anber oulları, bu askeri birliğin kendilerine doğru geldiğini öğrenince eşlerini çocuklarını terketip kaçtılar. Uyeyne onların ailelerini esir aldı ve Hz. Peygambere getirdi. Daha sonra erkekleri gelip aile ve çocuklarını fidye ile kurtarmak istediler. Öğlen vaktinde geldiler. Allah Resülünü ailesinin yanında buldular. Eşve çocukları kendilerini görünce, ağlayarak onlara sığındılar. Hz. Pember’in hanımlarından her birini bir odası vardı. Resullah yanlarına çağırmaya başladılar. Nihayet onu uykusundan uyundırdılar. Resülulah onların yanlarına çıktı Resullah’a “Ailelerimizi fidye karşılığı bize ver.” dediler Bunun üzerine Cebrail (as) indi ve Hz.Peygamber (sav)’e “Allah sana, onlarla aranda birini hakem yapmanı emrediyor.” dedi. Allah Resülü onlara.” aralarında Sebre bin Amr’ı hakem olarak kabul edip edemeyeceklerini sordu Sebre onların dindaşlarıydı. Kabul ettiler. Sebra, “amcam A’var bin Bişame şahit olmazsa,ben siin aranızda hakemlik yapmam.” dedi. Onlar kabul ettiler. A’var dediki “Bunların yarısını fidye karşığında, yarısını da fidyesiz olarak bağışlamanı öneriyorum.” Allah Resülü (sav) “Kabul ettim.” dedi ve yarısını fidye karşığını yarısını da fidyesiz olarak serbest bıraktı sonra allah (cc) “Odaların arkasından sana çağırınların çoğu akıl etmiyorlar” Ayette Allah (cc)_ onları bilgisizlik ve noksan akıllılıkla niteliyor.5- Eğer Hz. Peygamber yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, kihndileri için daha iyi olurdu. Allah (ca) bağışlayandır. esirgeyendir. Yani. “Ey Muhammed , onlar için daha iyi olurdu. Çünkü o zaman sen onarı azad eder, fidyesiz olarak salıverdin.” Bu yorum, mukatilindir katade bu ayetin, Hz. Peygamerin yanına gelip kapının önünden ona çağıran temim oğulları bedevileri hakkında indiğini söylemiştir. Bu, cabirden de rivayet edilmiştir. Cabir şöy der: “Temim oulları geldierve kapını önünde, “ Ey Muhammed , dışarı, yanımıza çık. Bizim övgümüz süslü, yergimiz çirkindir.” diye bağırmaya başladılar. Allah Resülü onların seslerini duyup, dışarı çıktı. O şöyle diyordu: “Bilinizki övgüsü süslü ve yergisi lekeyici olan, ancak Allah’tır.” Onlar da “Bizler Temim oğullarından bir grup insanız fiairve hatiplerimizle beraber, seninle şiir ve üstünlük-fazilet düellosu yapmaküzere geldik.” dediler. Hz. Peygamber onlara “ben kesinlikle, ne şiirle gönderildim ve nede üstünlük taşlamaktan emrolumdum. Ancak, yinede siz, hünerlerinizi, gösterin bakalım.” buyurdu. Onlardan bir genç kalkıp kendisinin ve kavminin üstünlüklerini sayıp döktü. Bunun üzerine Allah Resülü sözcüsü olan sabit binKays’eş fiemmas’a “Kalk,ona cevap ver.” dedi. O da kalkıp ona cevap vredi.Sonra, şaireli kalktı ve beyitler okudu. Bu seferde Allah Resülü, Hassan bin Sabit’e, ona cevap vermesini söyledi. O da ona cevap verdi.Sonra, Akra’ bin Hâbis kalktı ve şunları söyledi. Muhakkaki ki, Muhamed’e (bir şeyler) verilmiş Alla’a yemin ederim ki benşu işten bir şey anlamadım bizim sözcümüz konuştu,onarın sözcüsü bizim sözcümüzden daha güzel konuştu. Bizim şairimiz şiir okudu, onlarınki dha şairane ve daha güzel şiirler okudu. Sonra Akra’bin Habis Hz. Peygamber’in yanına yaklaşarak, şehadet getirdik. Hz. Peygamber (sav)deonadaha önceki yaşantısının kendisine zarar vermeyeceğini söyledi. Onlara hediyelere verdi, yedirdi giydirdi. Amr bin Ehtem, yaşanın küçüklüğü sebebiyle kafileye katılmamış, geride kalmıştı. Allah Resülü, öbürlerineverdiği hediyelerin aynısını ona da gönderdi. Sonra onlar birbirlerini azarlamaya başadılar. Hz. Peygamberin yanında şamada ve gürültü arttı. Bu durum üzerine Allah (cc), “Ey iman edenler, seslerimizi yüksektmeyim.” ayetinden itibaren, “Allah bağışlayıcı ve merhamet edicidir. ibaresine kadar devam eden dört ayeti inzal buyurdu.

Page 21: Beğavi Tefsiri-8

Zeyd bin Erkam şöyle demiştir.” Bedevilerden bir grup gelip Allah Resülünün yanına çıkmak üzere birbirlerine: Haydin bu adamın yanına gidelim. Eğer o bir peygamber ise onun sayesinde insanların en mutlusu oluruz Yok şayet bir hükümdar ise çevresinde yaşarız. dediler. Sonra da gelip: “Ey Muhammed, Ey Muhammed diye bağırmaya başaldılar. Bunun üzerine Allah (cc) şu iki ayeti indirdi. “Sana odaların arkasından çağırınların çoğu düşünemeyen kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı mutluka kendileri için daha iyi olurdu. Alalh çok bağışlayan çok esirgeyendir.

Ayet: 6- Allah (cc) buyuruyor: “Ey iman edenler,size bir fasık haber getirirse, onun doğruluğunun araştırın Aksi halde, bilmeden bir topluma sataşırsınız ve yaptığınıza pimanlık duyurasınız. Bu ayet, Velid bin Ukbe bin Ebi muit, hakıknda inmiştir. Hz.Peygamber (sav) onu, zekatlarını almak üzere, mustalik oğulları kabilesine göndermiştir. Yalnız, Velidle onlar arasında cahiliye dönemine ait birdüşmanlık vardı. Halk meseleyi işitince, Allah Resülünün emrine hürmeten, onu karşılamaya hazırlandılar. (Uzaktan onları gören velid) fieytan, onların kendisini öldürmek istedikleri şeklinde ona telkinde bulundu. bunun üzerine Velid, onlardan korktu ve yoldan geri dönerek Hz. Peygamber’in yanına geldi. Ona şöyle dedi: “Mustalik oğulları, zekat vermeyi reddettiler ve beni öldürmek istediler.” Hz. Peygamber kızacak, onlarla savaşmaya karar verdi. Fakat Mustalik oğulları, Velid’in dönüp kaçtığını anlayarak Hz. Peygamer (sav)in yanına geldiler ve ona. “Ey Allah’ın elçisi, biz senin elçi gönderdiğini duymuş ve onu karşılayıp kendisine ikramda bulunmak i çin dışarı çıkmıştık. Biz kendisine, Allah’ın hakkı olduğunu kabul etttiğimiz zekatları verecektik. Fakat o dönmeyi düşünümüş. Bizde senin bize kızman sebebiyle ona gönderdiğin bir mektubun onun dönmesine sebep olduğunu düşünerek korkmuştuk.Biz Allah ve Resülünün gazabından Allah’a sığınırız” dediler. Hz. Peygamber onarı itham etti. Halid bin Velid’i Bir grup askerle berabergizlece onlara gönderdi ve ona, askerlerin gelişini mustalik oğullarından gizlemelisini emretti. Ona şu tebilinide yaptı: “‹ncele (gözetle) Eğer imanlarına dairbir emare görüsen, mallarının zekatını al (gel) Yok eğer, bu işareti göremezsen onlara kafirlere yapılan muameleyi yap! Hz. Halid, onun dediğini yaptı. Yaklaşınca, bir müddet kontrolde bulundu akşam ve yatsı ezanlarını işitti.Bunun üzerine onlardan,zekatlarını aldı. Kendilerinden itaat ve iyilikten başka bir muamele üzerine, Allah (cc) Velid bin Ukbe’yi kasdedeek “Ey ‹man edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse, bilmeden suçsuz bir topluma, savaş ve öldürmeyle sataşmamanız için,o haberin doğruluğunu araştırın. Aksi halde yaptığını hata sebebiyle pişman olursunuz” ayetini indirdi.Allah’ın elçisinin aranızda bulunduğunu bilin. Boş söz söyleme ve onu yalanlama konusunda Allah’tan sakının yoksa Allah (cc) durumunuzu ona bildnir de, deşifre olursunuz Eğer Peygamber,sizinkendisine bildirdiğiniz pek çok işte size uysaydı, günaha gire, helak olurdunuz. Anet, günah ve yok olurş” demektir. Ancak, Allah (cc) size imanı sevdirdi, ‹slam’ı size en sevimli din kıldı. ‹mamı kalplerinize süzledi de O’na saygı duydunuz ve Allah’ın elçisine bu sebeple itaat ediyorsunuz ve size küfürle fasıklığı çirkin gösterdi. Size, Allah’a karşı yapılacak her türlü isyan, da çirkin gösterdi. ‹bn-i Abbası “fısk” deyimiyle Allah’ın “yalan”ı kastettiğini söylemiştir. fiimdi Allah (cc) hitaptan vazgeçerek, habere dönüyür ve “‹şte onlar tammanasıyla dtoğru yolda bulunanlardır. buyuruyor.Bu Allah’tan bir lütüf ve nimettir. Allah her şeyi bilendir ve hikmet sahibidir. Allah (cc) buyuruyor. “Eğer müslümanlardan iki gurup birbirleriyle savaş ederlerse, aralarını düzeltin. “Abdülvahid bin Ahmed el-Melini, Ahmed bin Abdullah en Naimi’den, o Muhammed bin Yusuf’tan o,muhammed bin ‹smail’den,o, müsedded’den, o ma’mer’den ..Ma’mer, babasından babası da Enes (ra)dan haber verdi. Enes şöyle demiştir. Hz. Peygamber’e, Abdullah bin Ubey’ye ziyaret için gitmesi teklif edildi. Oda bir merkebe binerek yola koyuldu. Müslümanlar onunyanıdna yürüyerek gidiyorlardı. Orası, “Sebha’ denilen yer idi. Hz. Peygamber, yanına varınca Abdullah binUbeyy ona:” Vallahi, eşeğinin kousu beni rahatsız etti.” dedi. Ersardanbiri ona: “ Yemin ederim, Allah resülünün merkebi senden daha güezl kokuyor”dedi. Bunun üzerine Abdullah’ın kavminden birikızdı. ‹kisi bir iki kabile arasında sapa-değnek kavgay çıktı. Tekme -tokat ederlerse aralarını düzeltin. ayeti, bu hadise üzerine nazil olmuştur. Hz. Peygamber ayet nazıl olunca onu okumuş, böylece anlaşarak kavga etmekten vazgeçmişlerdir.” Katade bu ayetin, ensarlardan iki kişi hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Bir hak meselesinde dolayı, aralarında sirtüşme bulunup, biri diğerine kabilesi, kalabalık olduğu için, “senden hakkımı kavga, ederek alacağım.” demiş. Diğeri ise onu, Resullulah’ın huzurunda davalışmaya çağırmış. Ancak beriki buna kabul etmemiş. Aralarındaki promlem gruplar halinde tekme-tokat kavgaya kadar varmış (Bereket ki) kılıç savaşı olmamış. Süfyan ise, konu ile ilglii olarak Süddi’den şu haberi nakletmiştir.” Bu adamını nikahı altında bulunan ensardan bir kadınla kocası arasında anlaşmazlık belirir. Kocası, kadını, evin (üst katındaki ) odaya çıkaracarak, oraya hapseder. Haber kadının kalilesine ulaşancı hemen gelirler. Erkeğin kabilesi de gelir. Tekme,tokat kavga ederler. Bunun üzerine Allah (cc), onları, Allah’ın kitabı ile hükmetmeğe, ister lehlerinde olsun, ister aleyhlerinde o, kitaptakilere razı olmağa çağırarak” Eğer inananlardan iki gurpu birbirleriyle hakemliğini kabul etmekten kaçınırsa Allah’ın emrine, kitabına ve hükmüne dönünceye kadar ona karşı savaşın. Hakka’a dönerse onarı insafa ve Allah’ın hükmüne razı olmaya sevk ederek oralarınn adaletle düzeltin. Adil davranın Çünkü Allah, adil olanları severfiüphe yok ki, mü’minler dinde ve dostlukta kardeştirler. ‹htilaf edip kavgalaştıkları zaman, kardeşlerinin arasını düzeltin. Ya’kub (?? )şeklinde çoğul olarak okumuştur. Allah’tan sakının. O’na karşı gelmeyin. Emrine aykırı davranmayın. Umulu ki merhamet görürsünüz. Abdülvahid bin Ahmed el-melihi, Ebu Muhammed Hüseyin bin Ahmed el-mihledi’den, O, Ebul Abbas Muhammed bin ‹shak es-Sirac’dan,o Kuteybe bin Sa‹d’den, o Leys’ten, Leys Akil’den, o, Zühri’den o salim’den o da

Page 22: Beğavi Tefsiri-8

babasından rivayet etmiştir. Rivayete göre. Hz. Peygamber (sav) şöye buyurmuştur. “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmez ve ona sövmez. Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir müslümanın bir sıkıntıtınısı kaldırırsa, Allah da kıyamet gününde bu hareketeti sayesinde onun bir kısıntısını kaldırır. Kim bir müslümanın birhatasını gizlerse, Allah da kıyamet gününde onun günahlarını gizler.Geçen bu iki ayette, günah ve taşkınlığının imanı yok etmediğine işaret vardır. Çünkü Allah (cc), onları azgın ve günahkar olmalarına rağmen, “müslüman kardeşler” olarak isimlendirmiştir. Haris, el-A’verir’in Hz. Ali’den rivayet ettiği haberde buna işaret etmektedir. Kendisi, saldırı savaşında baş aktör olduğunu halde, Hz. Aliye Cemelve Sıffın ehli hakkında soruyönelitilirek, “Onlar müşrimidirler?” denir. Hz. Ali: “Hayır, onar asıl şirkten kaçtılar.” ded .Sonra: “Yoksa münafık mıdırlar?” diye sorulur. O, “Hayır, çünkü münafıklar Allah’ı pek anarlar.” der. “O halde onların durumları nedir?” diye kendisine sorulur. Hz. Ali: “Onlar bize, saldıran kardeşlerimizdir isyankar, adil imama karşı baş kaldıran kimsedir. isyankar kimseler kendilerine güç ve kuvvet sağlayan bir grup arkalarında toplanınca muhtemel yorumlarla, adil idareciye karşı isyan ederler. Ona itaat etmekten kaçınırlar.Ona saldırılar onar hakkındaki hüküm şudur: (Devlet reisi onlara elçi gönderip, kendilerini itaat etmeye çağırır.Eğer onlar oraya bir problem (karanlık nokta) koyarlarsa, imam onu ortadan kaldırın yok şayet, her hangi bir problemden sözetmeyip de isyanlarına devam ederlerse, devlet reisi onlarla, taki onlar itaate dönünceye kadar savaşır. Sonra onlarla savaşmanın hükmü, kaçanları pelerinden takip edilmemeleri, esirlerinin öldürülmemesi ve yaralılarının öldürülmemesidir. Cemel savaşı gününde Hz. Ali’ye bir münadi seslendi ve ona “Kaçanları takip etmemesini ve yaralarını öldürmemesini tembih etti. Sıffın gününde de bir esikin yanına gelerek ona: “Sabredip, seni öldürmeyeceğim. Alemlerin Rabbi Allah’ta korkuyorum” dedi Fırkalardan herbiri değerinden savaş esnasından can ve mal olarak ne telef etmişse onları tazmin etmez ‹bni fiihab şöyle der: “Bu fitnede akankanın bir kısmında oldurenve ölen tanınıyordu..Bu fitne esnasında aralarından savaş bitinceye kadar pek çok da mal telef olmuştur. Haklarında hüküm gerçekleşti. Birine kısas uygulandığı yada telef ettiği malı ödediğini bilmiyorum. Ancak, kendilerinde şu üç şart toplanmayanları yani azbirtopluluk olanlar, ya da aykırı bir yorumları bulunmayanlar. Ve ya, savaş istememiş ve müslümannlara da saldırmamışlarsa, devlet reisini hedef almayanlara güçlük yoktur. onlara karşı savaşılmaz. Ancak savaşa yettenir ve müslümanlara saldırırlarsa onlarda, yol kesiciler gibi olurlar. Rivayet edilir ki, Hz. Ali mecsidin bir köşesinde bir adamın” Hüküm vermek ancak Allah’a mahsustur.”demekte olduğunu işitir. ona şöyle sözleri söyler” Kendisiyle batıl kastedilen hak bir söz: Üzerimizde sizinüç hakkınız var: “Sizi Allah’ın mescidlerinden menetmeyeceğiz onlarda Allah’ın ismini zikretmenize mani olmayacağız bizimle barışınız devam ettiği sürece, sizi ganimetten menetmeyeceğiz. Ve sizinle savaş başlamayağız.Allah (ca) buyuruyor: “Ey iman edenler, sizden birtopluluk diğer birtoplulukla alay etmesin” ‹bn-i Abbas bu ayetni, sabit binKays hakkında nazil olduğun söylemiştir. fiöyle : Sabit’in kulağında ağırlık (işitme kaybı) vardı. O toplantılara geç geldiğ zaman, kendisine yer açar. Hz. Peygamber (sav)in yanında oturarak dediklerini iyice işitebilmesi için kendisine yer ayırırlardı. Bir gün, o geldiğinde , sabah namazının birrekatı kılınmıştı. Hz. Peygamber (sav), namazı bititirince, sahabiler yerlerini aldılar. Herbiri de yerlerine öyle sıkı oturdular ki, neredeyse, kimse kimseye yer açamayacak sıklıkta oldular. Adam gelip, oturacak yer bulamayınca, olduğu gibi ayakta dururdu. Sabitise, namazı bitirince, insanarın boyunlarını çiğneyerek Resullah’ın yanına doğru yöneldi. ve ‹nsanlara “açılın açılın” diyordu. ‹nsanlar, onu yer vermeye başladılar.Nihayet o, Resullah’ın yanına kadar vardı. Resululah ileonun arasında bir adam vardı. Adama, “açıl”, dei.Adam ona “Bulduğun yere otur.” dedi. Sabit kızarak adamın arkasına oturdu. Hava aydınlanınca Sabit, adamı işaret ederek; Bu kim?” dei. Adam: Falancayım” dedi. Sabitona “Falanca kadıın oğlu öylemi? diyerek, cahiliye döneminde, kenisine ödünç verdiği bir katını zikretti. Bununüzerine adam başını eğdi ve utandı.Bu olay üzerinede Allah Teala bu ayeti indirdi Dahlak, bu ayetin kendilerinden bahketiğimiz temin oğulları hakkında indiği söylemiştir. Onlar, sahabilerin, Ammar Habbap,Bilal, Suheyl, Selmanve Ebu Huzeyfenin Nevlası, Salim gib fikirlerinin durumlarının geçmürdeliğin gördükleri zaman, onlarla olay ediyorlardı. Bu sebeple, Allah (cc) onlardan imane edenler hakkında “Ey iman edenler, birtopluluk diğer bir toplululukta alay etmesin, yani erkekler erkeklerle” kavim kelimesi erkekleri ve kadınları içinde alır. Bazende sadece erkekleri ifade eder. Ayetin devamı: “Umulur ki Onlar, kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesinler, Zira, belki onlar kendilerinden daha hayırlıdır. Enes (ra)dan ayetin Basra’daki Ümmü Selemeyi ayıpladıkları zaman, Hz. Peygamberin hanımları hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. ‹krime, ‹bn-i Abbas’tan ayetin, safiyye binti Hayyi bin Ahtab hakkında indiğimi rivayet etmişdir. Kadınlar ona, “Yahudi kızı yahudi diyorlardı. Ayetin devamı şöyle buyuroyur” Birbirimizi ayıplamayın. Birbirimizde kusur aramayın .Kötü lakaplarla bir birbirinize çağırmayın Tenabüz kelimesi “nebez” kelimesinden tücremedir.Lakap demektir.Bir insanın keni isminden başka bir isimle çaırılmasıdır ikrime şöyle der “O, bir kimsenin diğer bir kimseye “Ey fasık, ey münafık veya Ey kafir “ demesidir. Hasan Basri ise şöyle demiştir: “Yahudi yada bir hristiyan müslüman oluyordu, müslüman olduktan sonra yine kendisine “Yahudi veya Hristiyan” deniyordu bu ayette beraber,böyle söylemekten men olundular.Ata: “O kardeşine” Ey köpek, ey eşşek ya da ey domuz” demendir” demiştir.‹bn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Kötü lakapla çağırmak, önceleri günahkar olan ve fakat sonradan tevbe edren bir kimsenin, o günahından dolayı

Page 23: Beğavi Tefsiri-8

kınanmasıdır. Bu ayette insanların geçmiş günahlarıyla ayıplanması yazaklanmıştır. Ayetin devamı “‹mandan sonra yani, bir kimse iman edip tevbede bulunduktan sonra kendisine, “Ey Yahudi, Ey fasık” denmesi, ne çirkin birisimlendirmedir. Denmişler ki, “Kim, menedilmiş olduğu alay etme, çekiştirme ve kötü lakapla çağırma fiilerini işlerse, o fasıktır. ‹mandan sonra fasıklıkla isimlendirilmek ise, ne kötü bir isimdir. Sakın bunu yapıp da fasıklık ismini haketmeyin.Kim bundan tevbe etmezse işte onar zalimelrinta kendileridirler.“Ey iman edenler, zannın çoğundan kaçının.” Bu ayetin arkadaşarını çekiştiren iki kişi hakkında nazil olduğu söylenmiştir. fiöyle ki Hz. Peygamber (sav), bir savaşa veya sefere çıkarken, fakir insanları, zengin iki kişiye havale ederdi. O fakirler onara hizmetederleri. Onların evlerine kadar gider ihtiyaç duydukları yiyecek ve içecekleri hazırlardı. Böyle bir bir seferinde Allah Resilü, Selman Farisi’yi iki adama katıt. selman eve gitti. Ancak uykuya daldı onlara bir şey hazırlayamazadı. Onlar geldikleri zaman Selman’a “Bir şey yaptın mı? dediler. Selman: Hayır uyuyakalmışım”. dedi. Bu sefer ona: Allah Resülünün yanına gitde bizim için kendisinden yiyecek istedi. Hz.Peygamber ona, “Usame bin Zeydin yanıa git. Ona şöyle yanında yiyecek ve katık varsa sana versin” dedi. Üsame Hz.Peygamber (sav)in hazine amiri idi. Selman ona geldi. Fakat Üsame yanında bir şey olmadığını söyledi. Selman o iki zenginin yanlarına dönerek durumu bildirdi. Onlar: “Üsame’nin yanında yiyecek var, fakat o cimrilik ediyor” dediler.O, Ala bin Abdurrahman’dan, o, babası’ndan o, Ebu Hüreyre’den o, da, Hz. Peygamberden şyöyle rivayet etmiştir.: Gıybetin ne olduğnu biliyormusun? Oradakileri “ Allah ve Resülü daha iyi bilir” dediler. Hz. Peygamber buyurdu ki O kardeşini hoşuna gitmeyen birşeyle anmandır” buyurdu. Dendik Ey Allah’ın resülü bu hal kardeşimde bulunsada yine ayni şeyimi söylersin” Hz.Peygamber (sav) “Söylediğin şey onda varsa gaybet etmiş olursun eğer söylediğin özellik onda yoksao zaman iftira etmiş olursun” Bize Ebu Bekir Muhmmad bin Abdullah bin Ebi Tevbe, Ebu Tahir Harisi’de, o Muhammed binYakup el Kisa’iden O, Abdullah bin Mahmud’dan, o, ‹brahim bin Abdullah el hilal’den o, Abdullah binMübarek’den o, Müsenna bin Sabahha’dano, Amr’bin fiuayp’den o babasın babası dedesinden, Resülülüh’ınyanında biradamı onarak onun hakkında “yemiyorki yedirilsin. Taşıyorki taşınsın dediler. Hz. Peygamber (sav) “Onun gıybetiniyaptınız” dedi. Onlar “Biz, onda bulunan sıfatı söyledik” Hz. Peygamber (sav) kardeşini kendisinden bulunan hal ile anman sana yeter.” boyurdu. Allah (cc) buyuruyor: Sizden biriölü olduğu halde kardeşinin etini yemek ister mi? Ondan hoşlanmadınız değil? Mücahit der ki Onlara sizden biri ölü olan kardeşinin etlerini yemek ister mi? dendiği zaman “Hayır” dediler. Bu sefer onlara”Ondan tiksindiniz değilmi? Diye söylendi. Yani, bundan nasıl tiksindiyseniz, onu bulunmadığı ortamda, onun gıybetini yapmaktanda öylece kaçının. Zeccac derki: Ayetin tevili şöyledir: “Yanında bulunmayan kişiyi, kötülğü ile anman, ölü olan ve senin yemenden haberi olmayn kardeşinin etini yeme ile eş değerdir. Bize, Ahmed bin ‹brahim eş şerihi, Ebu ‹shak Salebiden, o ‹bn-i Fencevih’ten o, ‹bn-i Ebi fieybe’deny o, Feryani’den, O, Safvan bin Amr’dan, o, Raşid bin Sad ve abdurrahman bin Cübeyiri’den o da Enes bin Malik’den, rivayet ettiler. Enes’in Rivayetine göre Hz.Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur. “Mirac’a çıkarıldığım zaman bir toplumunyanına uğradım. Bakırdan tırnakları vardı. O tırnıklarla yüzlerini ve etlerini cimdikleyip koparıyorlardı. Cebrail (A.S)’a: Bunlar kimdir ey Cebrail” dedim. Dedik: Bunlar, insanarın etlerini yiyip, ırzlarına sataşanlardır. Meymun binYesar’da şöyle demiştir.Meymun bin Seyyer der ki: Uyuyordum. Bir de baktım ki bir zenci cesedenin başındayım. Birisi de “Ye” diyor. “Ey Allah’ın kulu, niçin yiyeyim?” dedim.”Falanca kulun gıybetini yaptığın için.” dedi. dedim ki: “Ben onun hakkında gerek iyi, gerekse kötü bir şey söylemedim” dedim. Fakat, dedi, “Sen işittim ve razı oldun.” Ondan sonra Meymun, ne birinin gıybetini yaptı ve nede yanında başkasının gaybet yapmasına müsaade etti. Ayetin sonu: “Allah’tan korkun! fiüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul edenve acıyandır.”Ey imanlar edenler, sizibir erkekle bir dişiden meydana getirdik ‹bn-iAbbas, bu ayetin, sabit binKays hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Kendisine yer vermeyen adama söylemiş olduğu (onu annesi sebebiyle ayıplayarak) Falanca kadını oğlu “sözü hakkında Allah Resülü “Falanca kadını zikredenkim?” diye sordu.Sabit: “Benim Ey Allah’ın elçisi” dedi.Hz.Peygamber ona: “fiu milletinyüzlerine bak.” buyurdu.Sabit baktı. Allah Resülü: “Ne gördün, sabit dedi. Beyaz kırmızı ve siyah çehreler gördüm.” dedi. Hz.Peygamber ona “‹şte sen dinve takva dışında hiçbir hususta onlardan üstün değilsin” dedi. Bu ayet Sabit hakkıda inmiştir. Yer açmayanlar hakkında ise: “Ey iman edenler, meclislerde sizlere yer açıp genişleyin” dendiği zaman, açılıp yer verin.” ayeti inmiştir. Mukatil şöyle demiştir. “Mekke fethi günü geldiğinde Hz. Peygamber (sav), Bilal’e emretti. Oda, kabenin üzerine çıktı ve ezan okudu. itap bin Üseyd bin ebil Ays: “Bu günü görmeden babamın canını olan Allah’a hamd olsun” dedi. Harisbin Hişam ise Muhammed bu karakargaları başka müezzin bulamadımı dedi. Süheyl bin Amr, “Allah bir şey isterse onu değiştiri” dedi.Ebu Süfyan’da”Ben hiçbir şey söylemiyorum, gögün rabbinin bunu bildirmesinden korkuyorum dedi.Sonra Cebrail (AS) gelerek onların söylediklerini Hz. Peygamber (sav)e haber verdi. Hz. Peyygamber onları çağırarak konuştukları hakkıda kendilerine sordu, onlarda itiraf ettiler. Bu hadise netiesinde Allah (cc) bu ayeti indirdi. Ve Onları Soyları ile Mal çokuğu ile öğünmelerinden ve fakileri ayıplamalarından dolayı azarladı. Söyle buyurdu. “Ey insanlar sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık. (Adem ve Havva’dan Yani siz mezhepte eşitsiniz. Ve Sizleri, Milletlere ve küçük kabilelere ayırdık. Tanışanız diye” fiuup kelimesi “fiah kelimesinin çoğuludur. Büyük kabileler manasındadır. Rabia, Mudar,Evs ve Hazreç kabileleri gibi Ağaç dallarının yayılması gibi Dağılıp toplanmalarından dolayı ve isimle, adlandırılmışlardır. “Kabail” kelimeside “Kabile” kelimesinin çoğuludu. “fiuup diye adlandırılan , büyük toplulukların alt birimleridir. Mesela, Bekir oğulları, Rabianın bir kolu, Temim’de Mudar’ın için yer alan küçük birkoldur. Kabilenin

Page 24: Beğavi Tefsiri-8

altından imare denen daha küçük toplum birimi yer alır. “Bekir kabilesinin şeyban kolu ile Temin,kabilesinin Darim kolu buna örnektir. ‹mareliin altında “Batın” denilen daha küçük gruplar yeralır. Mesela kureyş’den Galip ve Hüey kolları buna örnektir. Batınların altında da Fahız denilen daha küçük akraba gurupları yer almaktadır. Mesala: Beni Lüey, Batı içinde yer alan, Haşim ve Ümeyye oğulları böyledir. Daha sonra ise yakın akrabı ve aşiret gelir. Aşiretten sonra kendisiyle vasıflandırılan daha kötü bir topluluk yoktur. Bazıları “fiuup kelimesinin yabancı, “Kabileler kelimesinin araplardan ve “Esbat kelimesinin ‹srail oğullarını ifade ettiğini söylemişlerdir. Ebu Rauk, “fiuup kelimesinin birkişiye nispet edilemeyip şehirlere ve ülkelere nispet edilen kişilerden oluştuğnu kabilelerin ise atalarına nispet edilen arapları ifade ettiğini söylemiştir. Allah böyle büyük gruplara ve kabilelere ayırmıştır ki sizler birbirinizinyakın veya uzak akraba olduğunuzu bilesiniz diye üstünlük yarıı yapasınız diye yapmamıştır. Sonrada insanların Allah (cc) katında mertebesi en yüksük olanın onların takvaca en üstün olanı olduğunu haber vermişti. fiöyle ki “Allah katında en üstün olanınız Allah’dan ençok sakınanızdır. Allah herşeyi bilenve heryeydenhaberdir olandır. Katade der ki: “Bu ayette üstünlüklerin en üstünün takva, alçaklıklarında en alçağının yalan olduğu gerçeği vardır. Ebu Bekir bin Ebul Heysem Et Turabi, Ebu Muhammed Abdullah bin Ahmet bin Hameveyh’den, -O ‹brahim bin Hazim Ez fiaşi’den O, Abdullah bin Hamid’den o Yunus bin Muhammed o, selam bin Ebu Muti ‘den o katade o Hasan Basri’den o, Semre bin Cündeb’den Senre de, Resullah’dan şöyle rivayet etmiştir. fian, şöhret malile şeref ve üstünlük takva iledir. ‹bn-i abbas’da şöyle demiştir. Dünya üstünlüğü zenginlik ahiretin üstünlüğü ise takvadır. Yine, Ebu Bekir Bin Ubu Heysem Abdullah bin Ahmet bin Hamaveyh’den o ‹brahim binHazimden, O Abdullah bin Hamid’den o,Dahhak bin Miflet’ o, Musa bin Ubeyde’den o, Abdullah bin Dirar’danO, ‹bn-i Ömer’den şöyle rivyaet etmiştir: “Hz. Peygamber (sav) fetih günü bineğinin üstünde, yoldan doğru kabenin direlerini selamlayarak tavaf yaptı. Dışarı çıkınca devesini çöktürecek yer bulamadı. Bu sebeple insanların elleri üzerinde yere indi. Sonra kalkıp onlara hitap etti. Allah’a hamd etti. ve onu övdü.fiöyle dedi sizden cahiliye gıybetini ve atalarınızla öğünme özelliğni gideren Allah’a hamd olsun. ‹nsanlar iki gruptur. Birincisi, Allah katında şerefli olan, iyi ve takva sahibi olanar ikincisi , yalancı günahkar olan kişidirki Allah katında değeri yoktur” Resullah sonra “Ey insanar sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.” mealindeki, ayeti okudu ve şöyle dedi. “Bu sözünü söylüyorum ve hem kendim, hemde sizler için Allah’dan bağışlanma diliyorum. Abdül Vahid Melini, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den o, Muhammed bin Yusuf’dan o, Muhammed bin ‹smail’den o, Muhammed’bin Selam’den o, Abde’den o Ubeydullah’da, o Said bin Ebi Said’den o da Ebu Hürey’den şöyle rivayette bulunmuştur. “Hz. Peygamber’e (sav) hangi inskanın daha üstünolduğu soruldu. O: “Allah katında en üstün olanalrı takvası ençok olanlarıdır. Soranları “Biz bunusormuyoruz dediler, Hz. Peygamber (sav) insanların en üstünü babası vededeleri peygamber olan ve en büyük dedeside Allah’ın dostu, Hz. ‹brahim (as) olan Allah’ın nebisi Yusuf’tur, buyurdu. Onlar yine : biz, onu sormuyoruz dediler. Hz. Peygamber (sav) insanların en üstünü babası vededeleri peygamber olan ve en büyük dedeside Allah’ın dostu Hz. ‹brahim (as) olan Allah’ın nebisi, Yusuftur, buyurdu. Onlar yine “Biz onu onu sormuyoruz dediler. Hz. Peygamber Cahiliye dönemindeki, hayırlarınız, ‹slam’ı anlamışlarsa, ‹slam döneminde yde yine en hayırlılarınızdır. Bize, ‹smail bin Abdül Kahir, Abdul Gafir bir Muhamed’den O,Muhammed bin isa el celüdi’den, o, ibrahim binMuhmed bin Süfyan’dan, O,. Müslim bin Hacca’dan, o Amr en NakifIden o Kesir binHişamdan o Cafer bin Berkandan, O, Yezid bin Esham’dan o da Ebu Hüreyre’den Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etti.: “Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.Allah buyuruyor: “Bedeviler “‹man ettik” dediler” Ayet, Esed bin Hazime oğullarından bir grup hakkında inmiştir. Onlar, bir kıtlık senesinde Hz. Peygamber (sav)’e gelerek Müslüman olduklarını iken etmişlerdir. Halbuki, içten mümin olmamışlardır. Medine sokaklarını pisletmiş, fiatların yükselmesine sebep olmuşlardı. Sabah akşam Hz. Peygamberin yanına gelip “Araplar, sana sadece kendileri bineklerinin sırtında geldiler. Biz ise, sana ağırlıkılarımızla ailelerimizle ve çocuklarımızla geldik. Falan, falan oğullarının yaptıkları gibi seninle savaşmadık”diyerek Hz. Peygamber (sav)’in minnet altında bırakmaya çalışıyor, sadaka istiyorlardı, ve bize ver diyolardı. Bunun üzerine Allah (cc) onlar hakkında bu ayeti indirdi Süddi derki, bu ayeti Fetih süresinde Allah’ın kendilerinden bahsettiği göçebe araplar hakkında indi. Onlar,CüheyneMüzeyne Eslem Eşca ve Gifar kabilelerinin bedevileridir. Canlarını ve mallarını emniyete olmak için, “iman ettik” diyorlardı. Hudeybiye’ye çaırıldıkları zaman ise gitmeyip geri kalmışlardır. Bunun üzerine Allah (cc) onlar hakkında bu ayeti indirmiştir. “Göçeme araplar, tasdik ettik.” dediler. Ey Muhammed, onlara “siz henüz inanmadınız, fakat teslim olduk deyiniz.” de Yani onlara, ölüm ve esirlik korkusuyla boyun eğmiş olduklarını hatırlat “Henüz iman kalbinize girmedi” ve Burada Allah (cc) imanın hakikatinin kalp ile tasdik olduğunu dil ile söyleminin ve beden organları ile izhar etmenin kalpde tasdik ve ihlas olmaksızın iman sayılamayacağını bildirmektedir. Bize, Abdül Vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den o, Muhammed bin Yusuf’dan o, Muhammed bin ‹smail’den, o muhammed bin Garir ez zühriden, o Yakup bin ‹brahim’den o babasından babası Salih’den,o ‹bn-i fiihab’dan O, Amir’den binSa’d’dan,O Babasından şöyle rivayet etmiştir. Babası derki “Hz. Peygamber (sav), benimde içlerinde bulunduğum bir grup insana birşeyler verdi. Ancak içlerinde birine vermedi. O adam, benim onlar içinde en çok hoşuma gidenkişiydi. Kalkıp Resullülah’ın gizlice “Falancaya niye vermiyorsun yemin ederim ben,onu inanmış görüyorum” dedim. Allah Resülü “hayır,teslim olmuş dedi.Bir müddet sustum.Sonra onun hakkında bildiklerim bana galebe çaldı. Dedim ki: “Ya Resulullah,falancaya neden bir şey vermedin? Yemin ederim ki ben onu mü’min görüyorum: Allah Resülü yine “Hayır müslüman” buyurdu. Bir müddet yine sesiz durdum. Sonra o adam hakkında bildiklerim beni harekete geçirdi. “Ey Allah’ın Resülü, falanca hakkında ne dersin?

Page 25: Beğavi Tefsiri-8

Ben onu yemin ederim ki, gerçekten inanmış görüyorum” dedim. Allah Resülü bu defa, yine Hayır yada müslüman” dede ve şöyle devam etti. Ben o adama ve başkasına yüz üstü, tepe taklak cehenneme gitmesinden korkarak veririm.”‹slam, barışa girmek, boyun eğmek ve itaat etmek demektir. Adam barışa girince, “Teslim oldu” (???) denir. Nitekim adam kışa girince “Kışladı.” (??) yaza gerince (??) “Yazladı” ilk bahara girince de (???) “Baharladı” denir. Onun dille bedenle ve organlarla gevçek olarak itaat durumunda bulunması ise,kesin olarak ‹slam’dandır. Allah (cc)in Hz. ‹brahim (as)e buyurduğu: “Teslim ol. Hz. ‹brahim: “Alemlerin rabbine teslim oldum. dedi ayette durum böyledir.Yani ‹slam teslim olmak demektir Kalpte değil, dil ile boyun ğemek, teslim olmanın bariz özelliğidir. Allah (cc), o bedevilere “Siz, “teslim olduk” deyin. Çünkü iman henüzkalplerinize yerleşmedi. Eğer dıştan ve içteni gizli ve açık olarak Allah’a ve Elçisen itaat ederseniz, Allah,amellerinizin sebabından hiç bir şey eksiltmez. ‹bn-i Abbas”Allah’a ve Resülüne itaat ederseniz. ifaresini “imanı saf ve katıksız yaparsınız” şeklinde anlamıştır. (??) “eksiltmez” kelimesini Ebü Amir(???) şeklinde okumuştur. Nitekim başka bir ayette Alah (cc) ??) buyurmaktadır. Diğer kıraat alimleri ise birinci şekilde okumuşlardır. Bu ikisi,eş manalı kelimedir. “Eksiltmek, azaltmak” demektir. Allah, şüphesiz çok bağışlayan ve çok acıyandır. Bundan sonraki ayette Allah (cc), imamın hakikatını açıklıyor.fiöyle buyuruyor: “Mü’minler ancak, Allah’a ve onun Peygamberine iman eden, sonra dini hakkında şüpheye düşmeyen mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad eden kimselerdi. ‹şte imanlarında doğru olanlar onlardır.Bu iki ayet inince bedeviler Hz. Peygamber (sav)e gelerek kendilerinin doğru söyleyen ‘mü’minler oldularına dair yemin ettiler. Halbuki Allah (cc), onlardan bunun aksini biliyordu.Bunun üzerine Cenab-ı Hak şöyle inzal buyurdu0 “De ki: “Dinizi Allah’a siz mi bildiriceksiniz?” Oysa Allah göklerde ve yerde olanların hepsini bilmektedir. Allah her şeyi bilir. Sizin bildirmenize ihtiyacı yoktur. Bu ayetteki “talim” kelimesinin manası “i’lame bildirme,haberverme” deri. Bu sebeple (???) şeklinde “Din” kelimesi “Ba” (??) harf-i cerri eklenmiştir Yani Allah (cc7 “sahip olduğunuz dini Allah’a siz mi haber veriyorsunuz?” buyuruyor.Müslüman olmalarını senin başına kakıyorlar. Ey Muhammed onlara “Müslüman olmanızı başıma kokmayın. Yani müslüman olmanız sebeiyle bana minnetyapmayın. Asıl Allah imana iletiği için size minnet eder. Eğer doğru doğru dürüst iman sahibi iseniz.. (??) kelimesi, Abdullah’in mushafında, (??) şeklinde yer almaktadır. Mutlaka Allah (cc) gökleriön ve yerin gaybını bilir. Allah yaptıklarının tamamıyla görmektedir. (??) kelimesinin ‹bni Kesir “Ya”(S) ile diğer kıraat alimleri ise “Te” (??) ile okumuşlardır.

KAF SÜRES‹Mekke’de inmiştir Kırkbeş ayettir.Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla..Ayet: 1 “Kâf (?) ‹bn-i Abbas bu harfin yemin olduğunu, söylemiştir. Kimileri onun, sürenin adı olduğunu, kimileri de Kur’an’nın adlarından biri olduğun ileri sürmüşlerdir. Karzi, “O Allah’ın, kadi, kaadir, kaahir karîb ve Kaabid, (Her şeye gücü yeten,kahreden yakın olan, kahzeden yakalayan işini bitiren isimlerinin anahtarıdır.” demiştir. ‹krime ve Dahhâk ise “O yerde yeşil zümrütten büyük bir dağdır. Gögün yeşili ondandır. Gök çatıdır. saçakları o dağın üzerindedir. ve yeni denir i “O, arkasında güneşi birsene boyunca kaybolduğu berdenin arkasındadır” Kimiside mamanın “‹ş görüldü. veya olacak oldu şeklinde Ha mim suresinde olduğu gibi olduğnu söylemişlerdir.Allah katında pek şerefli, pek üstün ve hayrı çok olan Kur’an’an yemin olsun. Buradaki yeminin cevabı hususunda, farklı görüşler serdedilmiştir. Kûfeli alimler yeminin cevabının (??) “hayret etiler.” ifadesiolduğunu söylerlerken, bu cevabın mahzuf olduğunu söyleyenler de olmuştur. Cevabın mahzuf olduğunu söyleyenler manayı şöyle vermişlerdir.” fierefli Kur’an’a yemin olsun ki, Ey Muhammed mutlaka sen peygamber olarak gönderiliyorsun (1) Yeminin cevabının” ???)”Hiç bir söz söylemez ifadesinin olduğu söylenmiştir. Yine bazıları da (??) “Biz bildik.” ifadesinin cevap olduğnu söylemişlerdir.Yemin cevaplarını yedi tanedir. 1) fieddeli (???) ayetinde olduğu gibi Tercümesi: Fecre ve on geceye yemin olsun ki... Rabb’in muhakkak gözetleme yerindedir.” 2-) Olumsuzluk bildiren (?) etadı şu örnekte olduğu gib (???) “Kuşluk vaktine yemin olsunki.. Rabb’in seni terketmedi.. 3) (??) “Rabbine andolsun, onların hepsine soracağım” ayetinde olduğu gibi “Fethalı Lâm (J). 4-) (???) “Andolsun,mutlaka biz açıkbir sapıklık içindeydik” ayetinde olduğu gibi şeddesiz (??) 5-) Lam-Elif: fiu ayetet olduğu gibi (???) “Allah öenler diriltmez???) diye var geçleriyle Allah’a yemin ettiler.6-) (???) fiu ayette olduğu gibi (??) “Güneşe ve aydınlık sabahına yemin olsun ki.. temizlenen kurtulmuştur. “ 7) (???) “Andolsun o ş erefli bir kur’andır.2- Kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine hayret ettiler ve kafirler “Bu tuhaf bir şey” dediler” Halbuki onun, soyluluğunu, doğruluğnu ve güvenilrliğini biliyorlardı.Yanımızda şeytanlardan ve bozulup değişmekten korunmuş bir kitap var. Denmiştir ki Onların sayıların ve isimerini muhaza eden bir kitap .5- “Hak olan Kur’an kendilerine geldiği zaman, doğrusu onlar, onu yalanladılar. kendileri şimdi karışıkbiral içindedirler. SaidbinCübeyir ile Mücahid “Müphen, karışık ifadesini kullanmışlardır. Katade, “Bu ayette, harikati terkedenin durumu kendine karma karışık olur, Dini, kendikine anlaşılmaz görülür. tembilihitir. Zeccac işlerini karışmasının manasını zikrederek, şu ifadeleri kullanmıştır. “Onlar, Hz. Peygamber için, birkere şair bir kere sihirbaz, bazen kullanmıştır: “Onlar

Page 26: Beğavi Tefsiri-8

Hz. Peygamber için, bir kere şair bir kere sihirbaz bazen öğretilmiş diyorlardı. Kur’an hakkındada , bazen siöhir bazan şiir, bazende uydurma ifadelerin kullanıyorlardı. Böylece durumları kendilerne karışık ve anlaşılmaz gelmiştir. Sonra, Allah (cc) zatının yüce kudretine işaret ederek şöyle buyuruyor:6- Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Onu, direksiz olarak nasıl bina ettik. ve yıldızlarla süsledik. Onun hiçbir çatlağı ve yarığı yoktur.7-8 Yeride, su üzerinde döşedik. içine sabitsağlam dağlar koyduk. Ve içinde hertürlü güzel çiftten bitirdik. Yani, güzel kiymetli, ve kendisine bakmakla sevniilen bitkiler.. “Bütün bunları, önlerini görüp öğüt almaları için Allah’a yönelmiş her kula bir basiret ve ögüt yaptık.”9- Gökten harı çok olan ve içinde herşeyin hayatı bulunan bereketli bir suyani yağmur indirdik. Onunla, bahçeler, ve biçilecek döneler bitirdik yani, buğday, arpa ve biçilen daha başka hububatlar.. Allah (cc) “tane” kelimesini “hasad” kelimesine izafet yapmıştır. Yani tamlama yapmıştır. Bu iki lafızları farklı olmakla beraber, manalrı bir olan iki kelimedir. Buna benzer şekilde, “Cami mescidi ve iklbahar” (??) tamlamaları da, eş anlamlı kelimelerden oluştuğu halde, birbirleriyle tamlama yapılmıştır. Denir ki, “Biçilen tohumlar, demek, biçilen bitki tohumları demektir.10- “Uzun, uzunhurma ağaçlarıda yetiştidir. Mücahit ikrime ve Katade böyle mana vermişlerdir. Hurma ağacı uzadığı zaman (???) denir. Saîdbin Cübeyir ise “boyları eşit hurma ağaçları “deyimizi kullanmıştır. O ağaçların tomurcuk ve meyleri vardır. Tomurcuklar doğduğu için kendilerne bu ad verilmiştir. Tomurcuk açılmadan önce görülen ilk şekildir. O tomucuklar kapçıkları içinde birbirlirene girmiş durumda kümelenmişlerdir. Kapçıklarından çıkınca, küme halinde olmazlar.11- Biz, onları kullara rızık olarak yarattık. O yağmurla , ölü bir memleketi canlandırdık. Yani orada otları bitirdik. Kabirlerden çıkışta işte böyle olacaktır.11-14: Allah (cc) buyuruyor: Onlardan önce de, Nuh kavmi, Res halkı ve Semud yalanlamışlardır. Ad, Fravn ve lut’un kardeşleri, Eyke halkı ve Tübba halkı da.. Adı edilen, Tübba el- Himyeridir. Adı, Es’d Ebü Kürabbdır. Katade der ki Allah (cc), “Tabba’nın kendisini değil, kavmini kınamıştır.” Hikayesini. duhan süresinde anlatmıştık. Adı geçen bu kavimlerin v eşahisların hepsi elçileri yalanladılar da onlara tehdidim gerekli oldu. Sonra Allah (cc), onların “Bu uzak b ir dönüştür.” sözlerine cevap indirdi. 15- “Biz onları ilk defa yarattığımızda da, o ilk yaratma sebebiyle acizmi kaldık ki, tekrar yaratma ile kalalım.” Bu, kendilerine ikrar ettirmedir. Çünkü onlar ilk defa yaratmayı kabul ediyorlardı. Fakat tekrar dirilişi inkar ediyorlardı. Bir şeyden aciz kalanın durumunu ifade etmek için (???) kelimesi kullanılır. Ayetin devamı: Hayır onlar yeni biryaratmaya yani tekrar diriliş konusunda şüphe içindeler.16- Andolsun insanı bizyarattık ve nefsini ona ne fısıldadığnı biliriz. Yani, nefsinin kalbine neler koyduğunu biliriz. Onun gizliride sırları da bize gizil kalmaz. Biz ona şah damarından daha yakının onu iyi biliriz Zira onun organları ve hücreleri birbirrini gizler. Ancak Allah’ın ilmine hiç bir şey siper olamaz. fiah damarı, boyundaki damardır. O gırtlak ile arasındaki damardır. Bedenin diğer kısımlarından ayrılıp gelir. Halb veridle aynı manadadır lafız farkında dolayı kenidne muzaf olmuştur. ‹ki alıcı melek, o kişinin işleriyle görevli ikimelek , onun işlerini ve sözzlerini alıp, tespit edip yazarlar. Biri sağında biride salondadır.Sağdaki iyilikleri, soldaki de, kötülükleri kaydede. Onlar ikiside oturmaktadırlar. Allah (cc), “oturur” (???) lafzını, tesniye (??) şeklinde buyurmadı. Çünkü, o, sağdaki de oturuyor, soldaki de otuyor” şeklinde onları teker teker murad etti. Biri hakkındaki haberle diğerini de anlatmış oldu. Bu basra alimlerinin görüşüdür. Kûfelileriseşöyle demişlerdir. Allah (cc) (??) kelimesi ile, (??) kelimesini kasdetmiştir. Bu kelime (??) kelimesi gibi çift ve çoğul anatım için kullanılır. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurur (Ey Musa ileHarun Biz) Allah’ın ikiresülüyüz (??)deyin.Denmiştir. Allah Teala, devamlı sabitduran, hiç ayrılmayan, manasını kasdetmiştir. Ayakta duran kelimesinin zıddı olan, geçici oturanı, kasdetmemiştir. Mücahit ise “Kait, (???) Gözetleyen demektir der.18- O insan, hiçbir sözs söylemezki, yanında gözetleyen birmelek olsmasın. yani, insanı konuştuğu her sözü, ağızından çıkardığı her laf kaydedennerede olursa olsun yanıda bir hazır bulanan bir gözetleyici melek bulunur. Hasan Basri der ki Melekler,insandan biri tuvalette biride, cinsi münasebet esnasında olmak üzere iki duumda uzaklaşırlar. Mücahit Melekler, insan hakkında hastalığı anındaki iniltilerini bile yazarlar” demiştir. ‹krime ise “Sadece sevap veya günah durumlarını yazarlar” “Dahhak şöyle demiştir. O iki melekğin oturdukları yer, çene üzerindeki sakalların altıdır.” Hasan dabunabenzer söylemiştir. O dudak, altındaki sakalları temizlemekten hoşlanırdı.Bize Ebû Saîd şerihi, Ebu ‹shak Sa’lebi’den, o Hüseyin binMuhamed bin Hüseyin dineveri’den o ‹smail bin Ca’fer binHamdan’dan, o hald bin Abbas bin mihran’dan, o Talut’dan Talut, hamdan bir Selem’den, o, Cafer bin Zübeyr’den, o kasım bin Muhammed’den o da Ebu Ümame’denhaber verdi. Rivayete göre Hz.Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur. “‹yilikleri yazan melek kişinin sağında, günahları yazan isesolunda bulunur. Sevapalrı yazan, günahları yazanın amiridir. Kişi bir iyilik yaptığında, iyiiklerin yazıcısı olan melek onu on sevap olarak yazar. Kişi bir günah işleyince sağdaki melek soldakine:”Bırak,yedi saat o günahı yazma. Belki o tesbih veya tevbe eder.” der.19- Ölüm sarhoşluğu, yani insanı bayıltıp aklını başından a alan ölüm sıkıntısı ve mihneti ölümün tüm gerçekliğiyle gelmiştir. Denmiştir ki “Ahirette ilgili bir gerçekle gelmiştir ki insanı onu açıkça ve yakinen görür.” Bazıları ise, “ölüm,

Page 27: Beğavi Tefsiri-8

insanın akıbetini bahtiyarlık mı yoksa bahsızlıklık mı olacağını bildiren gerçekle gelir.” demişlerdir. Kendisine ölüm sarhoşluğu gelen kimseye şöyle denir. “‹şte bu seninhep kendisinden kaçtığın şeydir.” Hasan Basri, “kaçtığın şey” şeklinde mana verirken, ‹bn-i Abbas” hoşlanmadığı şey” deyimini kullanmıştır. Kelimenin kök manası, vaz geçmektir. Bir şeyden vazgeçip terkedince (???) kelimesi kullanılır.20- Süra, üfürüldü. Yani, yeniden dirilme nefhası. ‹şte bu gün, Allah’ın içinde kafirlere azap edeceğini. vad ettiği tehdit günüdür. Mukatil, tehdit deyimi ile azap kastedildiğini söyler. Yani “bugün, azabın gerçekleşme günüdür.” der. 21- O gün gelince, herkesin yanında kendisini mahşere süren bir sürüce ve yaptıkları hakkında aleyhinde şahitlik yapacak bir şahit (vardır) bulunur. Dahhak, sevkedicinin meleklerden, şahidin ise kendilerinin el ve ayaklarından olacağını söylemiştir.Bu rivayete Avfi ‹bn-i abbas’tan nakletmiştir. Diğer alimler ise ikisinin de meleklerden olduğunu söylemiştir.22- Allah (cc7 o kimseye: “Allah sen dünyada ikenbu günden gaflet içinde idin. fiimdiise, dünyada iken kalbinin gözünü ve kulağının üstünde bulunan perdeyi kaldırdık. Bu gün gözün keskindir. Dünyada inkar ettiklerini artık görebilirsin. Mücahid’den şu söz rivayet edilmiştir. Sevap ve günahların tartılırken terazinin diline bakışına keskindir.” 23- Arkadaşı yani kendisinden sorumlu melek, “‹şte yanımdaki hazır.” der. denir ki (???) manasındadır. Mücahid şöyle tefsir etmiştir.” melek, “‹şte beni kendisiyle görevlendirdiğin bu adem oğlu yanımda hazır . Kendisini ve amel defterini hazırladım.” der.24- Allah (cc), o kimsenin arkadaşı olan meleğe: “Her inatçı kafiri ikiniz cehenneme atın.” der.Ayetteki ifade, tek meleğe yapılmış tesniye (iki kişi için olan) birkitaptır. Bu arapalrın adeti gereğidir. Arapalrı, bir kişiye iki kişiye hitap eder gibi”Vah sana, o hayvanı sürsenizie azarlasanıza Onu yakalasanıza! Onu salıversinize!” Hitap ederler. Ferra derki Bunun aslı, devesinde sürüsünde seferinde insanın en az iki yardımcısının bulunması gerçeğidir.Burada söz,o kimsenin iki arkadaşı hakkındna söylenmiştir. Arapların, şiirde birkişi için “ iki dostum” deyimini kulanaları da bu türde bir anlatımdır. Zeccaz der ki “Bu, sürücü ile şahide yönelik bir emirdir” “Onlar iki alıcı melektir.” diyenler de vardır. Ayetin sonu “Haktan yüzçeviren, isyan eden her inatçıyı cehenneme atın.” ‹krime ve mücahid, “Haktan uzak duran, Allah’a karşı inat eden.” deyimini kullanmışlardır.25- Hayra, yani farz kılınmış zekata ve malından vermesi gereken her hakka, maniolup. Onu vermeyi reddedenleri Allah’ın birliğini kabul etmeyen azgın zalimleri ve Allah’ın birliği konusunda da şüphe içinde olanlarıda cehneme atın.Müribin manası şüphe içinde olan demektir.26- Allah’ın dışında başka bir ilah edineni, şiddetli azaba atın. O, cehennemdir.27- Arkadaşı, yani bu kafir için hazırlanmış olan şeytan “Rabbimiz, onu bensaptırıp azdırmadım. Fakat, o, kendisi hakikatten uzak bir sapıklık içindeydi” diyerek, kendisinden uzaklaşır. ‹bn-i Abbas, Saidbin Cübeyir ve Mukatil. bu sözün o kimsenin arkadaşı olan meleğe ait olduğunu söylemişlerdir. Sait bin Cübeyir şöyle demiştir. “Kafir “Rabbim bu melek defterde aleyhimdefazla günah yazmış der.Melek ise”Rabbimiz onu benazdırmadım. Yani ben, onun hakkında fazla bir şey yazmadım. Ancak onun söylediğini ve yaptığını yazdım.. Fakat o, uzak bir sapıklık içindeydi. Yani,hakka dönemeyeceği kadar uzak bir sapıklık içindeydi. Yani, hakka dönemeyeceği kadar uzak bir sapıklık içindeydi.”28- Allah (cc) “Yanımda münakaşa etmeyin. Daha önceden size Kur’an’ımda tehdidimi bildirmiş, peygamberinağzından sizi uyarmış ve sakındırmıştım. Artık sizin hakkınızda verecğim hükmü verdim. buyurur. 29- Benim yanımda söz değiştirilmez. Benim sözüm değişmez. o söz şudur: “Mutlaka cehennemi,cin ve insanlarla tamamen dolduracağım” Bir grup alim “Yanımda söz değiştirilmez” ifadesinin manası” Yanımda söz yalanlanmaz, şeklinde değiştirilmez. Çünkü ben, gizliyi biliyorum.” demektir. derler. Bu kelbinin ifadesidir. Ferra’nın tecihide budur. Çünkü Allah (cc), benim için değiştirilmez denemiş yanımda söz değiştiilmez dermiştir. Ayetin sonu: Ben kullara zulmedici değilim ki, onları suçsuz yere cezalandırayım. 30- O gün cehenneme “Doldo mu?” deriz. Cehennemi “Daha yok mu? der. Nafi ve Ebu Bekir, (???) kelimesini “Ya” ile okumuşlardır. Bu okuyuşa göre “Allah şöyler manası çıkar. böyle okuyuşun sebebi, daha önce geçen “ Allah (cc) yanımda tartışmayın dedi ifadesidir. Diğer alimlerise “Nun” ile okumuşlardır. Allah’ın cehenneme “Doldun mu? demesi ona önceden “seni insan ve cinlerle dolduracağım” şeklinde söz vermesindendir. Allah’ın bu sorusu kendi haberini doğrulamak ve sözünü gerçekleştirmek Allah’ın bmu sorusu” kendi haberini doğrulamak ve sözünü gerçekleştirmek içindir. Denmiştir ki “daha yok mu?” sözünün manası “Ben doldum, içimde dolmamış yer kalmadı. demektir. Bu soru inkar sorusudur. Bu,Ata, Mucahid ve Mukatil bin Süleyman’ın görüşüdür. ‹bn-i Abbas Ebu Salih’in kendisinden yaptıı rivayette bu sorunun artırma isteği manasında olduğunu söylemiştir. Bu durumda soru “Bütün cehennemliklerin cehenneme girmelerin en önce ‹bn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir. Allah Teala, önceden “And olsun, cehennemi çin ve insanlarla tamamaen dolduracağım”sözünü söylemişti. Allah düşmanları cehenneme sürüldüğü zaman, içine atılan her gurup koybolup gider. hiçbir şey onu doldurmaz. Bunun üzerine Cehhenem, Allahfi’a “Sen, beni dolduracağına dair yemin etmemişmiydi? der. Bunun üzerine Allah teala ayağını cehenemin üzerine koyar(1) “O, zalimelrin söylediklerinden çok uzaktır. Sonra “Doldun mu? der. Cehennen ise yeter yeter artık bende fazla yer yok” der. Bize, Ebu Said Ahmet bin Muhammed bin Abbas el Hamidi,. Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el Hafız’dan,O, Ebu Abdullah Hüseyin bin Hasan bin Eyyüp Tusi’ O, Ebu Hatim muhammed bin idris er Razi’den, O, Adem bin Ebi ‹yas El askalani’den, O, fieyban bin abdurrahman’dan, O Katade’den, O

Page 28: Beğavi Tefsiri-8

da Enes bin Malik’den haber verdi. Rivayete göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur. “Cehennem, sürekli daha yokmu? Sonunda Allah Teala, onun içine ayağını koyar (1) Bunun üzerine cehennemi “Yeter, yeter yüceliğine yemin olsun, sen çok yücesin der. ve sağa sola ayrılır.” Cennettede fazlalık yerkalır.Nihayet Allah Teala, bir insan toplumu yaratır ve cennetin boş yerini doldurur.31- “Ve cennet şirkden korunmuş olanlara yaklaştırır. Hiç de uzak değildir. içine girmeden önce ona bakarlar.32- “Onlara, “Bu, gördüğünüz peygamberin linasınıilesizlere vad edilen mükafattır denir. ‹bn-i Kesir, “Yas” ile diğerleri ise “Te” ile okumuşlar. Aynı zamanda bu günahlardan itiata dönen herkes içindir. Said binMüseyyeb der ki “Evvab,günah işlepiy sonra tevbe eden, Sonra yine günah işleyip tekrar tevbe eden kişidir. fiabi ve Mücahid ise, “O, tehhada günahlarını hatırlaıp ondan bağışlanma dileyendir, demişlerdir. Dahhaki “Çok tevbe edendir.3 der. ‹bn-i Abbas ile Ata “O tesbih edendir.” fiu ayette kelime bu manadarı.” Ey dağlar, onunla beraber tesbih edin. “Katade “O namaz kılandır.” demiştir. Bu mükafat aynı zamanda, Allah’ın emrine koruyanlardaa aittir. Bu görüş ‹bn-i Abbasındır. Ondan şu ifadede rivayet edilmiştir. Hafiz günahlarını hatırında tutup ondan dönen ve bağışlanma dileyendir.” Katade: “Allah’ın kendisine verdikleri ve ona emanet ettiklerini koruyandır.Dahhak: O, sorumlu olduğu nefsini koruyandır. demiştir. fiabi Gözetendir demiştir. Sehl bin Abdullah ise” O ibadetlere ve emirlere dikkat edendir. demiştir.33- Görmeden rahmandan korkanda da bu mükafata nail olur. “Bu Cümle, “Evvab kelimesiin sıfatı olmak üzere cer mahallindedir. Başlangıç cümlesi olmak üzere nerfu olduğunu söyleyenerde vardır. Ayetin manası “Kim gayabenve kendrisini görmeden rahmandan korkup, ona itaat ederse” demektir. Dahhak ve Süddi ve “tek başına olduğu halde demektir. Çünkü, bunu kimse görmez. demişler. Hasan Basri: “Perdeyi çekip kapıyı kapattığı zaman, demiştir. Yine bu mükat, Allah’a itaat yönelmiş ihlaslı bir kalp ile gelene de aittir.34- “Bu sıfatların sahiplerine, azap ve gamda korunmuş olarak cennetegirin denir. denmiştirki “Allah’dan ve meleklerinden bir selamla cennetgirin “Bazıları da nimetlerin yok olmasıdın emin olarak demişleridr. “‹şte bu ebedi kalma günüdür.

_____________Bu iki rivayetteki Allah , hakkında söyleyen Onun ayağı sözü şöyle izah edilir. Allah Teala: “And olsun mutlaka cehenemi civ ve insanlarla tamamen dolduracağım” şeklinde verdiği sözü doğrulamak için kafirlerin geride kalanlarını cehenenme koyar. Yoksa, kıyamet gününde Allah (cc) vad ettiğinden başka cehenneme atılan bir şey yoktur. Çünkü Allah (cc) sözünden caymaz.35- Kendileri için, istedikleri her şey orada mevcuttur. Bu, onların isteyip durdukları şeylerin nihayet isteklerinin sona ermesi netiesinde kendilerne verilmesidir. Sonra ise Allah (cc) kendi yanıdan,kendilerne istediklerinin dışında fazladan da verir. Bu, da, Allah (cc)yanımızda falzalası da var.” sözüdür. Yani, akıllarına gelmemiş olan fazlanimet Cabir ile Enes, bu fazlanın, Allah’ın cemalini görme nimeti olduğunu söylemilerdir.36- Allah (cc7 buyuruyor. “Biz onlardan önce, yakalaması onlakrinkinden daha çetin olan nice toplumları yok ettik. Onlar ülkeler gezip dolaşıyorardı. “Nakab.” kelimesini aşlı yol demektir. “Yani sanki onlar, her yolda yürüyorlardı. kaçacak yervar mı? Allah’ın emrinde kaçacak bir yer bulamazlar. Derler ki Ölümden kaçacak b ir kaçış yeri var mı ki? Bu konuda kaçış yeri bulamadılar. Bu ifade mekke halkını tuttukları yol uyarınca ölümden kaçacak yer bulamaycakların, mutlaka ölecekeri ve Allah’ın azabına uğrayacakları hususunda uyarmak amacı taşımaktadır.37- fiüphesiz bahsettiğimiz,ibretlerde azap ve toplumları yoketmede, aklı olan ve Kur’an’a kulak ve enve kendine söyleyeni dinleyeni zihni başka şeyle meşgul olmayanlar için,bir hatırlatma öe ögüt vardır. ‹bn-i abbas”aklıolan” deyimini kullanmıştır. Ferra ise, böyle söylemek Arapları da olağandır. caizdir. der. Arapları “aklın yanında yok” manasında “kalbim yok” yada kalbim yanında yok” derler. yine kalp Allah’ın yanında hazır” deyimi de kullanılır. Kulak atmak demek,kulak verip dinlemek demektir. Arapları kulağını bana at.” derler. “Beni dinle” demektir. O şahiddir. Yani, uyanık kallplidir. Gafil yada dalgın değildir.Allah (cc) buruyor. “Andolsun, biz gökleri yei ve ikisi arasındaki altı günde yarattık. ve bize hiç bir yorgunluk dokunmadı Lügüb, yorgunluk ve usanma demektir. Ayet, yahudiler hakkında nazil olmuştur. Zira onlar, Ya Muhammed, Allah bu altıgün içinde ne yarattı. diyorlardı. Hz.Peygamber de onlara: “Pazar ve pazartesi günleri Allah (cc) yeryüzünü yarattı. Salı günü dağları ,Çarşamba günü, şehirleri, nehirleri ve rızıkları Perşembe günü ile Cuma’nın ilküç saatinde gökleri ve saatte afetleri,üçüncü üç saatte de Adem (as)ı yarattı.” dedi.“Doğru söyledin, fakat eğer sonunu getirirsen dediler. Hz. Peygamber (sav) “o nedir? Buyurdu onalr “Allah sonra Cumartesi günü iştirahat ettive arşın üzerine yattı. dediler. Bunun üzerine Allah Teala onlara cevap olarak bu ayeti indirdi.39-”Ey Muhammed, onalrın söyledikleri yalanalra sabret çünkü, Allah, onları gözetlemektedir. Bu Allah’n onlarla svaşmayı emretmesinden öncedir. Rabbini hamd ile tesbih et.Yani,güneş dağından önce sabah namazın Allah’a şükür için kıl. Güneş batmadan öncede ikindi namazını aynışekilde kıl.Bir rivayete ‹bn,i Abbas, güneşin batmasından önceki, öğlen ve ikindidir.” demiştir.Gecenin bir kısmında da O’nu tesbih et. Yani, akşam ve yatsı namazlarını da kıl. Mücahid gecenin bir kısmında her hang ibir vakitte kılınacak olangece namazının kastedildiğini söylemiştir. Hicaz bölgesi alimleri ile Hamza, “Secdelerin peşinde de

Page 29: Beğavi Tefsiri-8

teşbih et” manasındaki (??) ibaresindeki “Hemze” (??)yi, esre harekeyle okumuştur. Bu durumda, (??)ilinin masdarı olur.Diğer kıraat alimleri ise, “Hemzeyi’ fethalı olarak (???) “arka” kelimesinin çoğulu şeklinde okumuşlardır.Hz. ömer, Ali Hasan Basri fia’bi, Nah’i ve Evzai Secdelerin peşinden olan akşam namazınınson iki rekat sünneti; yıldızların ardındanda sabah namazının iki rek’at sünneticidir. demişlerdir. Bu Avfı’nın ‹bn-i Abbas’tan rivayetidir. Müfessirlerin çoğunun görüşene göre , bu hadis, ‹bn-i Abbas4tan merfu olarak rivayet edilmiştir. Bize, Abdülvahid el Melihi, Ebu Mensür Muhammed bin Muhammed bin Sem’an’dan,o Ebu Ca’fer Muhammed Muhammed bin Ahmed bin Abdilcebbarer-Reyyani’den, o Hamid bin Zenceveyh’ten, o Ebu Eyyüp ed-Dimeşki’den,o Velid bin Müslim’den Velid, ‹bn-i Cüreyc’den, o Ata’dan o, Ubeyd bin Umeyr’den, o da Hz. Aişe’den şöyle rivayet etti.” Hz. Peygamber (sav), nafilerlerden hiç birine sabahın farzından önceki iki rek’at sünnete gösterdiği titizliği göstermezdi.”Ebu Osman Saîd ‹smail ed-Dabbî, bize, Ebu Muhammed Abdülcebbar bin Muhammed el Cerrahi’den o Ebu’l Abbas Muhammed bin el-Mahlübi’den, o Ebu ‹sa tirmiziden o, o salih bin Abdullah’tan o Ebu Avaneden o katededen o, zürare bin Ebü Evfadan, o said bin hişam’dan o da Hz. Aişe’den Allah Resülünün şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Sabah’ın iki rek’atı, dünya ve içindekierden daha hayırlıdır.” Yine Ebu Osman Dabbi, Ebu Muhammed Cerrah’tan, o Ebul Abbas Mahlübi’de, o Ebu ‹sa Tirmizi’den, o Muhammed binMüsenna’dan, o, Bedel binMihber’de, o Abdülmelik binMıdan’dan, o, Asım bin Belhdele’den, o, Ebü Cail’den, o, Abdullah bin Mes’uddan rivayet etti. ‹bn-i Mes’ud şöyle demiştir.” Hz. Peygamber (sav)in akşamdan sonra ve sabah namazından önceki iki rekatlarda Kafirün ve ‹hlas sürelerini okurken ka çkere işittiğimi soyamam.” Macahid “Secdelerin ardından tesbih et.” ifadesiin fraz namazların ardından dil ile yapılacak tesbihler olduğunu söylemiştir. Bize Ebu Hüseyin Tahir binHüseyin Devreki et-Tüsi’den, o, Ebül Hasan Muhemmed binYa’küb’dan,o MuhammedbinYusuf’tano, Muhammedbin Eyyüb’den, o Müseddid’den o, Halid’den o ibn-‹ Abdullah’tan o, Süheylden, o, Ebü Ubeyd’de, o Ata bin Yezid’de, o da Ebu Heriyre’’den rivayet etti. ki, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.”Kim her namazdan sonra otuz üç kere tesbih eder otuz üç kere tekbir getirir. ve otuz üç kere Allah’a hamd eder seki toplam doksan dokuz eder-sonra da: “Allah’tan başka ilah yoktur. Veo, her şeye güç getirir.” mealindeki kelime-i Tevhid’i okuyarak yüze tamamlarsa, denizin köpüğü kadar bile olsa, hataları bağışlanır.”Bize Aldülvahid melihi, Ahmet bin Abdullah en-Naimi’den,o Muhammed bin Yusuf’tan,o Muhammed bin ‹smail’den, o ‹shak’tan, o Yezid’den, o Rika’dan..o, Semmi’den, o Ebû salihten,o da Ebû Hüreyre’den rivayet ettiler. Ebu Hüreyre (RA), şöyle demiştir. Hz. Peygamber “Ey Allah’ın elçisi zenginler yüksek drereceleri ve daimi nimetleri alıp gittiler.” dediler. Allah Resülü (sav) “Bu nasıl oluyor? buyurdu. Dediler ki; onlar bizim gibi namaz kıldılarlar,bizim gibi cihad ettiler. Ayriyeten mallarından fazlasına da Allah yolunda hacadılar. Bizimse malımız yoktur.” Allah Resülü şöyle buyurdu:” Size, kendisiyle sizden önceliklerle yetişeceğiniz, sizden sonrakileri de geride bırakacağınız bir durumu haber vereyim mi? Ondan elde edeceğinizi , onun aynısını yapandan başkasıelde edemez O şudur: “Her namazdan sonra ok kere tesbih, onkeretahmid ve on kerede tekbirokursunuz.”Allah (cc) buyuruyor. “Çağırıcının uzaksbir yerden çağırdığı gün dinle” yani, Ey Muhammed Münadi çağırdığı gün kıyametin ve tekrar dirilişin çağırmasını dinle. Mukatil derki ‹srafil (as) haşr için, “ey çürümüş kemikler, parçalanmış mafsallar, lime lime olmuş etler, ve dağılmış saçlar.Allah (cc), size hesabın görülmesi için toplanmanızı emrediyor. diye, Beyti Maktis kayasından yakın biryerden seslenir. Orası yeryüzünün ortasıdır. Kelbi: Orası, onsekiz mil ile göğe enyakın olan yerdir.42- O gün, o çağrıyı gerçekten duyarlar. O son çağrıdır. Bu kabirlerden çıkma günüdür. 43-44- fiüphe yok,ki biz diiltiriz ve öldürürk. Dönüş de bizedir. O gün yer onalrın üstünden yarılır. Onlar, süratle çıkarlar. ‹şte bu toplamadır. Bizim için kolaydır.45- Biz, o Mekke kafirlerinin, seni yalanlama hususunda söylediklerini biliyoruz. Sen, onları, ‹slama zorlayan bir zorlayıcı değilsin. Sadece hatırlatıcı olarak gönderildin. Öyleyse, tehdidinden korkanlara Kur’anla öğüt ver. Yani,bana isyan edenlere yaptığım tehditten korkanları uyar. ‹bn-i Abbas’ derki Hz. Peygambere, keşke bizi korkutsaydın” dediler. Bunun üzerine Allah (cc7 Tehdidimden korkanlara, Kur’an’la öğüt ver.” ayetini indirdi.ZAR‹YAT SURES‹Mekke4de inmiştir. Atmış ayettir.Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla1-2’ Savurup kaldıranlara and olsun” Yani, toprağı tozu atan rüzgarlara and olsun “rüzgar toprağı tozuttu, denir.”Yüktaşınalra da yemin olsun” yani,suyun ağırlığını taşıyan bulutlara.3- “Kolayca akıp gidenlere de and olsun, Onlarkolayca denizde akıp giden gemilerdir.4- “‹şleri taksim edenlere de and olsun.” Onlar meleklerdir. Emrolundukları şekilde insanar arasında işeri taksim ederler. Allah (cc), bu varlıklara kendi sanatına ve kudretine dair o varlıklarda bulunan delillerden dolayı yemin etmiştir.5-6 Sonr Allah (cc), Hakkında yemin edilen konuyu zikreip şöyle buyuruyor: Vadedilensevap ve günah mutlaka doğrudur. “Hesap ve cezada mutlaka gerçekleşecektir.”7- Sonra Allah başka biryerine başlıyor. Ve şöyle buyuruyor: “Yolları bulunan göğe “yemin olsun” ‹bn-i Abbas, Katade ve ‹krime “Güzel düzgün yaradılış sahibi olan göğe yemin olsun” demişlerdir. Bu manada, dokumacı, elbiseyi iyi dokuduğu zaman: “Ne güzel yaptığı stili ne güzel” denir. Sait bin Cübeyiör “Süslü göğe yeminolsun, demiştir. Hasan Basri:

Page 30: Beğavi Tefsiri-8

“Yıldızlarla süslendi. demiştir. Mucahiti “Sağlam yapılışlı gök” demiştir. Mukatil,kelbi ve Dahhak: Rüzgar vurduğunda suda, kumda ve dalgalı saçlardan oluşan dalgalanma ve izler gibiyollar, demişlerdir. Fakat, o insanlardan uzak olası sebebiyle görülmez. Bu kelime (???) kelimelerinin çoğuludur.3 yeminin cevabı bundan sonraki ayette geliyor8- “Ey Mekke halkı, sizler Kur’an ve Hz. Muhammed (sav) hakkında değişik söz ve görüşleriniz. Kur’an hakkında silir, kehanet ve eskilerin masalları, Hz. Muhammed hakkında dasihirbaz, şair, mecnun sözlerini kullanıyorsunuz, denmiştir değişik görüşlerden maksat, kimi tasdik eden, kimide yalanlayan demektir.9- “Çevirilen, imandan çeviriliyor. Ve böylece o Yalanlığyor. Yani, Allah’ın, Hz. Muhammed ve Kur’an’a inanmaktan mahrum bıraktığı kimse imandan döndürülüyor, denirki (?? harf-i Cerri (??)yani “...den dolayı,manasındadır. Yani bu farklı sözden dolayı veya o farklı söz” sebebiyle döndürülen ima den dönrülürü. Olay şudur: Müşrikler, birinsan iman etmek istediği zaan ona “Muhammed büyücüdür, kahindir, bir mecnundur” diyerek telkinde bulunuyor ve onu imandan döndürüyorlardı. Bu Mucahit’in sözünün manasıdır.10- “Kahrolsun o yalancılar Lanit olsun onlara” Bahsi geçen kişiler Mekke’nin arkalarından da Hz. Peygamber (sav) hakkında, insanları islam’dan alıkoymak için iftira kampanyası sürdüren kiyilerdir. Mücahit: “Onlar kahinlerdir, demiştir.11- Onları ahiret konusuna bir gaflet bir aymazlık ve bir bilgisizlik için dediler. Eğlenceye dalmış durumdadırlar sevhi bir şeyden gafil olmak demektir. O kişiden aklın gitmesidir.12- “Hesap günü ne zaman ? diye sorarlar. Ey Muhammed yani,.yakalamak ve alay konusu yapmak için kıyamet gününü sorarlar.13- Allah (cc) buyuruyor: “Onların cezası o gün gerçekleşecektir. Onlar ateşte yakılacaklardır. Yani, altının ateşle yakılıp işlenmesi gibi, onlarda ateşle azap görecek ve yakılacaklardır. (??7 (L), manasında olduğu da söylenir. Ateşle yakılacaklar demet olur. Cehennemin bekçisi melekler onlara şöyle derler.14- Azabınızı tadın! ‹şte bu, dünyada iken kendisini, yalanlamaka içni, acele bekleyip durduğunuz şeydir.”15-16: fiüphe yok ki takva sahipleri Rabbilerini kendilerine verdiği nimet ve ihsanları olarak, cennetlerde ve pınarlarda bulunurlar. Çünkü onlar, bundan yani cennete girmezden önce, dünyada iyi kimseler idiler.17- Onları, gecenin yalnızca az bir kısmında uyurlardı. Hücü, gündüz olmaksızın geceleyin uyumak demektir. (b) sıladır. Mana şöyledir0 denmiştir ki: “Ayetin manası, tamamında uyudukları gece (sayısı) çok azdır.” Bu Saîd bin Cübeyr’in, ‹bn-i Abbas’tan rivayet ettiğ sözün manasıdır. Yani onlar, çok azı hariç geçirdikleri bütün gecelerin ya başında yada ortasında mutlaka namaz kılmışlardır. Enes bin Malik’i “Akşam ile yatsı namazları arasında namaz kılarlardı.” demiştir. Muhammed bin Ali ise: “Onlar gecenin üçte birinde namaz kılmadan, uyumazlardı.” der. Mutarrif bin Abdullah bin fiuhayr der ki “Yaşadıkları gecelerin pek azını tamamen uyuyarak geçirmişlerdir. Mücahid “Onlar gecenin tamamında uyumazlardı.” demiştir. Bazı kıraatçılar, (???) kelimesi üzerinde durmuşlardır. Bu durumda mana: “Az sayıdaki bir grup insan, geceleri katiyyen uyumuyolardı.” şeklinde olmaktadır. Bilakis onlar, namaz ve ibadete devam ederlerdi. Bu dahhak ile mukatil’e aittir.18- “Seherlerde istiğfar ederlerdi: Hasan Basri şöyle demiştir. “Onlar gecenin, sadece az bir kısmında uyurlardı. Belki de zaman zaman seherlere kada ibadete devam eder, seherlerde de bağışlanma dilerdir.” Kalbi, Mücahit ve Mukatil ise, “Onlar seher vakitlerinde namaz kılarlardı. Ayette istiğfar’dan söz edilmesi onalrın namazları bağışlanma arzusuyla kılmış olmalarındandır.” demişlerdi. Bize Abdülvahid Melihî Ebu Muhammed Hasan Bin Ahmet bin Muhammed el-mihledi’den, OEbu’l Abbas Muhamed bin ‹shak es sirac’dan o Kuteybe’den Kuteybe, Yakub bin Abdurrahman’dan, o Sehl bin Ebi Salih’ten, o babasından, o da Ebu Hüreyre’den rivayet ettiler. Ebû Hüreyre’nin rivayetine gvre, Hz. Peygayber (sa7 =öyle buyurmuştur. “Allah (cc), her gece gecenin son çte birlik kısmı gelince dünya semasına (yakın göğe) iner ve şöyle buyurur.” Ben hükümdaım Ben hükümdarım! Var mı bana dua eden? Onun duasını kabul edeyim. Var mı iştekte bulunan? ‹stediğimi vereyim. Var mı bağışlanma dileyen? Onu bağışlayayım.” Yine bize Abdülvahid Melihi, ahmedt bin Abdullah en-Naîmi’de, o, Muhammed bin Yusuf’tan o muhammed bin ‹smail’den, o, Ali,bin Abdullah’tan, o Sûfyan’dan, Sûfyan Sûleymnan, bin Ebi Mûslim’den, o da ‹bn-i Abbas’tan Hz. Peygamber hakkında şunalrı rivayet ettiler. “Hz. Peygamber (sav) geceleyin kalkınca Teheccüd namazı kılar. Ve şöyle derdi: “Allah’ın her türlü övgü sana aittir. göklerin, yerinve içindekilerin sahisi ve idarecisi sensin. Ve yine hamd sana aittir.Sen göklerin, yerinve içindekilerin nurusun, övgü yine sana aittir. Sen,göklerin yerinve onların içinde yer alan varlıkların hükümdansın. Yine övgü sana aittir. Sen haksın, Vadin hak, sana kavuşmak hak, sözün gerçek cennet ve cehennem haktır Peygamber haktır. Muhammed (sav)de hak . Kiyamet haktır.Allahım sana teslim oldum, sana inandım ve sana dayandım. Sana yöneldim. Senin için mücadele ettim ve senden hüküm diledim. Geçmiş ve gelecek gizli ve açık günahlarımın ve daha başka hakkımda senin bildiğin günahlarını bağışla. Sen öncesin ve sonrasın Ancak sen ilahsın ve senin dışında ilah yoktur.” Süfyan Abdül Kerim, Ebu Ümeyye’nin bu sözlere “senden başka güç ve kuvvevt sahibi yoktur” Cümlesini de eklediğni söylemiştir. Bize, Abdül Vahid Melihi Ahmet binAbdullah en Naimi’den o, Muhammed bin Yusuf’dan, O Muhammed bin ‹smail’de, O, Sadaka’dan, O, Velid’den,Velid , Evzagi’de, o, Umeyir bin Heni’den,O, Cünade bin Ebi Ümeyye’de, O.‹badede’den’da, Hz. Peygamber (sav)den rivayet ettiler.Rivayete göre Allah Resulu şöyle buyurmuştur. “Kim geceleyin gizlice kalkar ve Allah’tan başka ilah yoktur. o yeganedir. Ortaı yoktur. Mülk onundur her türlü övgü ona aitir.ve o herşeye güç yetirindir. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Her

Page 31: Beğavi Tefsiri-8

türlü övgü Allah içindir. Allah’dan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet ancak Allah’ın deyip sonrada Rabbim beni bağışla dersen yada dua edersen duasa kabul olunur. fiayet abdesçt alıp namaz kılarsa namazı kabul olunur.19- “Onların mallarında dilenci ve yoksul içinbir hak vardır” “Sail insanlardan dilenendir.” Mahrum, ise gayinette payı olmayan, “Fey sadakasındanda kendisine birşey akmayandır. Bu ‹bn-i Abbas ile said bin Hüseyyeb’in görüşüdür. Said bin Müseyyeb0 Mahrum, ‹slamda kendisiçüin pay olmayan kişidir demiştiry Sözlükde manası: iyilik ve bağıştan mahrum bırakılan demektir. Katade ile Zühri Mahrum, dilenmeyen onurlu kimsedir der. Zeyd bin Eslem ise o, meyvesi, ekini veya sürülerinin soyu musibete uğrayan kişidir. demiştir. Bu aynı zamada Muhammed bin Kap el Karzi’nin de görüşüdür. O; Mahrun, ihtiyaç sahibi olan kişidir demiş ve sonra “Andolsun ki biz borca batmışız,hayır bilakis mahrum kılmış ayeti okudu.20-21-”Yerdede kesin olarak inananlar için pekçok ibretler vardır. Yeryüzünde görüp ibret alırlar. Kendni nefisleriizde de ibretler vardır. Çünkü meni iken sonra ziygot oldu. Sonra Emri o oldu. Daha sonra kemikler oluştu. Nihayet kenndisine ruh üflendi. Ata ‹bn-i Abbas’tan şöyle rivayet etmiştir. Allah (cc) ayette dillerin, şekilerin renklerin ve tabiatların farklılığını kasdetmektedir. ‹bn-i Zübeyir ise: “Allah (cc)/ boşaltım, ve idrar yolunu kasdediyor.Tekbir girişden yenip içiliyor, fakat iki yoldan boşaltılıyor, demiştir. Ayetin devamı: Görmüyürmusunuz?” Mukatil, şöyle demiştir: Sizi nasıl yarattığını görmüyormusunuz ki, onun tekrar diriltkmeye güçünün yettiğini anlayasınız. 22- Gök iserızkınız ve size vadedilen şey vardır. ‹bn-i Abbas, mücahid ve mukatil rızıktan maksadıny,rızıkların sebebi olan yağmur, mükafat ve ceza olduğnu söylemiştir. Mucahit ise hayır ve şer demiştir. Dahhak “size vadedilen cenhnet ve cehennemdir” der. Sana Allah (cc) kenid zatına yemin ederek şöyle buyuruyor.Rabbine yeminolsunki mutlaka o gerçektir. Bahsettiğim rızık meselesi gerçektir. Hamza Kisai ve Ebu Bekir Asim’dan yaptıkları rivayet uyarınca, (???) kelimesi,”Hak” kelimesinin bedeli kabul ederek, merfu okumuşalrdır.Diğer kıraat alimleri ise (??7 manasında olmak üzere “fethalı olarak okumuşlardır.” Yani, bahsetiğim rızık konusu, tıpki sizin konuşmalarımız gibi gerçektir. Siz Allah’tan başka tanrı yoktur.” diyorsunuz. Dendi “Allah (cc), bildirdiği şeyin gerçekliğini, insanın konuşmasanı benzetmiştir. Nitekim şöyle dersin” Muhakkaki o, seni burada bulunman gibigerçektir o. doğrulukta ve ar olmada tıpkı sinen zorunlu olarak bildiğin şey gibidir. Bazı hikmet erbaı şöyle söylemişlerdir “Nasıl ki her insan yalnız kendili ile konuşun, başkasının diliyle konuşması imkanlı değildir. aynen öyle her insan ancak bizzat kendini için ayrılan rızkı yer. Kesinsinlek baykasının rızkını yiyemez.”24” Allah (cc) buyuruyor: “Sana ‹brahim (AS)’in misafirlerini haberi geldimi? ‹kram edilen misafirlerinizi onların sayılarının Hüd süresinde zikretmiştik.Denmiştir ki “ Allah (cc) onları “değerliler” diye adlandırdı. Çünkü onlar, Allah katında kıymetli meleklerdir. Nitekim Allah (cc) onları tavsif ederken “Onlar şerefli misafirler dedi. Çünkü onlar, Hz. ‹brahim’inmisafirleri idiler. Hz. ‹brahim ise yaratılmıların en şereflisi idi. fiereflilerinmisafirleri şereflendirilmiş olur. fiöyle de denmiştir. Çünkü ‹brahim (as) ziyafetelrini acele vermek ve hizmetlerini geler yüzle bizzat yerine getirmek suretiyle onları şereflendirmiştir. ‹bn-i Ebi Nüceyh Mücahid-’den şöyle rivayet etmiştir. Bizzat kendisini onlara hizmet etmesidir. ‹bn-i Abbas4tan yapılan rivayet şöyledir. Allah, onları ikram edilmişler olarak isimlendirdi. Çünkü onlar davetsiz olarak gelmişlerdir. Bize, Hz. Peygamber (sav)’in şöyle söylediği rivayet edildi. “Kim, Allah’ın ahiret gününü inanıyorsa misafirine ikramda bulunsun. (1)25- “O misafirler, Hz. ‹brahim (as)ınyanına girince “Selam” demişlerdi. Hz. ‹brahim’de selem yabancı (Hanımadığın toplum) demişti. ‹bn-i Abbas derki “Hz. ‹brahim,y içinden “Bunlar tanımadığım bir topluluktur” dedi. Denmiştir ki Onlarındurumlarını yadırgalı çünkü onlar, onun yanına izin istemeden girmişlerdi. Ebul Aliye’de şöyle demiştir.”Hz. ‹brahim onların böyle bir zamanda ve öyle bir yerde selam vermelerini garip karşılamıştır.26- Gizlice ailesinin yanına gitti, kızarmış, semiz bir buzağı getirdi. 27-28-29-Yemekleri için onu kendilerine yaklaştırdı. Ancak onlar yemediler. Hz. ‹brahim’ “Yemezmisiniz” dedi. Ve Onlardan yancı içine bir korku düşürdü. “Korkma dediler. ve onu, ailm bir oğlanncı müjdelediler karısı birçığlık içinde geldi. Denmiştirki buryirden bir yere geliş değildir. Bilakis “Bana sövmeye başladı” manasında “Bana sövmeye geldi.” diyen adamın sözü gibi, “Bağırıp çağırarak ağlamaya başladı.” manasındadır. Nitekim Allah (cc) başka bir ayette onun hakkında “Vay başıma gelenler” dedi . buyurmaktadır. Sonra kedni yüzüne vurdu. Bu ‹bn-i Abbas’ın görüşüdür. Diğer müfessirleri “Parmaklarını biraya getirerek, şaşkınlık belirtisi olarak alnına vurdu. Nitekim bir şeyi yadırgadıklarında kadınların adetleri böyledir” Sakk kelimesinin asıl manası: “Bir şeye geniş bir şeyle vurmaktadır.” Ve Ben kısır bir yaşlıyım” ondan önce hiç doğum yapmamıştır.30- Rabb’in böyle söyledi dediler. Rabbin aynen bizim sana söylediğimiz zgibi senin bir erkek çocuk doğuracağın söyledi. O hikmet sahibidir. bilendir.31-32- ‹brahim (AS), “Öyleyse işiniz nedir? ey elçiler” dedi. Onlar: “Biz günahkar birtopluma gönderildik.” dediler Yani,m Lut’un kavmine 33-34- “Onlara aşırı gidenler için rabb’in katında işaretlenmiş çamurdan taşlar atmak için geldik” ‹bn-i Abbas: “Müşrikler içindir, çünkü şirk günahların en aşırısı ve en büyüğüdü.” demiştir.Dipnot 1)

Page 32: Beğavi Tefsiri-8

‹mam Buhari, bu hadisi, Salihinin Edep bölümü, sayfa 31-45’te Ebu Davud, Sünenihin yiyecekelr bölümünün beşinci sahifesinde Tirmizi, Süneniin iyilikte bölümü, 43’de ‹bn-i Mâce, Edeb, sayfa-5, Darimi yiyecekler: 11, ‹mam Ahmed0 3, sayfa 174-267-269 rivayet35- Biz de, orada, yani Lût kavminini şehrindeki mü’minelri çıkardık. Bu olay:”Ailenin gecenin bir kısmında yürüt” ayetinde de zikretilmektedir.36- Biz orada, bir evden başka müslüman bulamadık yani orada müslüman olarak yalnızca bir ev halkı, Lût ve iki kızı vardı. Allah (cc)’in onları hem iman ve hem ‹slam’la niteledi. Çünkü, mü’min olan aynı zaman dakaçınılmaz olarak müslümandır.37- Orada, Lût kavminin şehrinde acıklı azaptan korkan kimseler için biribret bıraktık. Yani, kendilerine Allah’ın Lût kavmini helak ettiğini, gösteren bir işaret vardir ki böylece onlar benzer azaptan korkarlar.38- Müsa (AS)ın gönderilmesinde biribret ve ayet vardır. Bu ifadenin “kesin olarak inananlar için yerdede ayetlervardır.” ayetine matuf olduğu söylenmiştir. Biz onu,yani Musa’yı açıkbir delil ile beraber Pravna göndermiştir.39- Yan çizdi ve kendileriyle güç bulduğu askeriyle beraber imandan yüz çevirdi. Askerler onun için binaların kendisiyle kuvvetlendiği direklere benzetilmiştir. Bunun benzeri “ve kuvvetli bir rükne (direğe) sığındı.” ayetidir. Fravn “Bu bir büyücü veya bir delidir. dedi. Ebu Useyda ayette yer alan (??) “veya) bağlacının, (ğ) “ve) manasında olduğnu söylemiştir.40- Biz de onu ve askerlerini kınanmış bir halde iken yakalayıp denize attık, onları orada boğduk. kınanmasın gerektiren, rabblık iddiası ve Peygamberleri yalanlama gibi şeyler yapmıştı.41- Yine Ad kavminin helak edilmesinde bir ibret vardır. Onlara kasıp kavuran birrüzgar göndermiştik. Öyle bir rüzgar ki, içinde ne bir hayırne de bereket var.Ne bir ağacı aşılar ve nede yağmur taşır. 42- O rüzgar, gerek kendileri, gerek büyük baş hayvanları , gerek küçük baş hayvanları ve gerekse servetleri, önüne gelen herşeyi çürlük hale sokar. Bu ifade kuruyup,. bozulduğu zaman yerin bitkilerini ifade etmektedir. Mücahid (..) Katade: Ağacın çürümesi gibi.” der. Ebü’l Aliye ise, “‹nceltilmiş toprak gibi” demiştir. Kimeleri de Aile çürümüş kemiktir derler (43- Semûd kavminde ibret vardır. Onlara Belki bir süreye, yani ömürlerinin bitere kadar geçinin? denmişti. fiöyle ki, onlar dişi devey öldürdükleri zaman kendilerine üç gündaha geçinip yaşayın “ demişti.44-Rablerini emrine karşı geldiler.Böylece, onların yıldırım yakaladık. Yani üç günün geçmesiyle ‹bn-i Abbas’ın görüşüne göre o ölümdür. Mukatil “Azap” demiştir. Saika mahueden her arap demektir Kisaî kelimeyi (??) “yıldırımdan meydana gelen ses” manasında okumuştur. Onlar açıkça görürlerler kendilerini arap yakalar.45- Kendilerine azap gelince ne ayakta durabiirler. ne de kalkalabilerler kata de derki “Bu çarpmadan dolayı,kalkamazlar” Onlar bizden intikam da alamazlar. Katade şöyle der:Sayesinde Allah’tan kurtulabilecekleri bir kuvvetleri yoktur.”46- Nuh’un kavmini de helak etmiştik. Ebu Amr, Hamza ve Kisai (??) kelimesini mecrur okumuş,lardı.Bu durumda mana “Nuh kavmi içinde de helak gerçekleştirmiştik” şeklinde olur.Diğer kıraat alimleri ise mensub okumuşlardır.Manaya itibar etmişlerdir. fiöyle ki, daha önce geçmiş olan “Kendisi ve askerlerini yakaladık, onlarınedize attık yani onarıdenizde boğduk. Ayetinin manasına affederek adeta Cenab-ı Hak: “Biz onları boğmuştuk, Nuh kavmini de boğduk.” buyurmaktadır.Daha önce Yani bunlardan öce Nuh’un kavmini de boğmuştuk Onlarise, Ad Semud ve Fravn kavimlerdir çünkü onar yoldan çıkmış bir toplum idiler.47- Göğü güç kudretimiz yaptık. Biz genişleticiyiz ‹bn-i Abbas (ra) “kaadiriz” demiştiryine ondan Biz kullarımıza rızkı genişleticiyiz” yorumun rivayet edilmiştir. “Genişlik (zenginlik) sahibiyiz. şeklinde de yorumlanmıştır. Dahhak “Zenginiz” yorumunu yapmıştır. Delili (??) “Zengine kendi kudretince .. sorumluluk ayetidir. Hasan Basri de: “Takatimiz yeter” şeklinde tefsir etmiştir.48- “Yeride yapıp döşedik. Biz, ne güzel döşeyiciyiz” ‹bn-i Abbas “Kullarım için, döşeyip düzleştirdiğim şey ne güzeldir. şeklinde yorumlamıştır.49- “Herşeyden çift yarattık. Yani, gök ve yer gibi farklı iki sınıf ve farklı iki guasp yarattık. Güneş ay , gece gündüz kara-deniz, oradağ, kış yaz, cin-insan, erkek-dişi,aydınlık-karanlık, iman-küfür, Mutluluk mutsuzluk, cennet-cehennem, hak-batıl ve tatlı- acı gibi, birbirinin zıddı olan çiftler halinde yarattık.”Bunu, belki düşürde bu çiftelirin yaratıcısının bir tek olduğunun anlarsınız diye yaptık.50-51- “Allah’a kaçınız” yani” Allah’ın azabından imanve ibadetle onun sevabına kaçınız. ‹bn-i Abbas’ “Ondan yine ona kaçınız. ve Ona itaatle amel ediniz şeklinde yorumlamıştır. Selh Bin Abdullah ise yorumu yapmıştır. “Allah’ın dışındaki şeylerden Allah’a kaçınız. Ben,size, onun tarafından açıklar uyarıcıyım. Allah’ın yanında başka bir ilah edinmeyin. Ben, size, onun tarafından açıkbiruyarkıyım.”52- “‹şte böyle” yani Ey Muhammed, nasıl ki senin kavmin seni yalandıları. ve senin için büyüçü ve deli dedilerse aynı şekilde onlardan öncekilere yani mekke kafirlerinden öncekilere de hiçbir peygamber gelmemiştir ki mutlaka ona büyücü veya deli demiş olmasınlar. 53-54- Allah Teala buyuruyor. “Onlar, bunu, birbirlerine tavsiyemi ettiler. Yani öncelikelr sonrakiler ve birbirlerine yalanmayaı tavsiye edipte bu hususta anlaştılar mı? ayetin başındaki elif azarlama içindir. “Doğrusu onlar azgın bir toplumdurlar” ‹bn-i Abbas der ki “Kendilerine verdiğim, şeylerde ve genişlettiğim zenginlikte gösterdikelri taşkınlık onları seni yalanlamaya itti. “Sen de, onlardan yüz çevir. Ve sen kınanacak değilsin” Sana kınanma yoktur. Çünkü sen, onlara

Page 33: Beğavi Tefsiri-8

risaleti getirdin. Ve Emrolunduğun şeyde kusuryapmadın.” Müfgessirler şöyle demişlerdir. Bu ayet nazil olduğu zaman Hz. Peygamber üzüldü ve bu sahabiere ağır geldi. onlar vahyin keildiğini ne ve azabın geldiğini sandılar. Çünkü Hz. Peygamber (sav), kafirlerden yüz çevirmekle emroluyonuyordu.55- Allah Teala şu ayeti indirdi: “Sen yinede hatırlat. , Çünkü hatırlatma mü’minelr fayda verir, gönülleri pak olur. Mukatil ayeti şöyle yorumlanmıştır. “Mekke kafirlerine Kur’an ali ögüt ver. Çünkü öğüt, onların içinde Allah’ın ilminde inanacakalrı belli olanlara fayda verir. Kelbi ise şöyle demiştir: “Kavminden, iman edenlere Kur’an ile ögüt ver çünkü öğüt onlara fayda verir.56-”Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” Kelbi Dahhak, ve Süfyan şöyle demişlerdi. “Bu ifade iki grupdany, yanlızca Allah’a itaat edenlere yöneliktir. Zira ‹bn-i Abbas’tan okuyuşu bana işaret etmketedir. fiöyle ki “‹nsan ve cinlerden, inananları ancak bana kullak etsinler diye yarattım” Başka bir ayette Allah Teala şöyle buyurmaktadır.“Andolsun, cin ve insanlardan çoğunu cehennem için yarattık.” Bazıları şöyle yorumlamışlardır: “Cin ve insanlardan mutlu olanları ancak bana kuluk etsinler diye yarattım, bedbaht olanları ise ancak bana isyan etmeleri için yarattım.” Bu Zeyd b. eslem’in sözünün manasıdır. Zeyd şöyle demiştir:“Onlar, günahkarlık ya da sevapkarlık olarak, yaratıldıkları kıymet üzere bulunanlar.” Ali (r.a.) şöyle demiştir: “Ancak bana kulluk etsinler diye yani ben, onlara ancak bana kulluk etmelerini emrediyorum ve onları ibadete çağırıyorum.” Allahu Tealanın şu sözü, bunu desteklemektedir:“Ancak bir tek ilaha kulluk yapmakla emrolundular.” Mücahid:“Ancak beni tanısınlar diye şeklinde mana vermiştir. Bu en güzelidir. Çünkü eğer Allah, onları yaratmasaydı, onun varlığı ve birliği bilinmezdi. Bunun delili Alahu Tealanın şu sözüdür:“Eğer onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan mutlaka Allah derler” ayetin manasının: “ancak bana boyun eğip alçak gönüllülük etsinler diye” şeklinde olduğu söyleyenler de olmuştur. Sözlükte ibadetin manası, “itaat etmek ve boyun eğmektir” Cin ve insanlardan her yaratık, Allah’ın hükmüne boyun eğer ve onun arzusunu kabul eder. Hiçbir kimse yaratılış özelliğinin dışına çıkmaya zerre kadar imkan bulamaz. Bazıları da şöyle demiştirler:

14- Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.

“Bütün bunlar olurken nefis hayır ve şerden ne getirdiğini bilir.” Bu ifade “Güneş dürüldüğü zaman.” ifadesinin ve ondan sonraki yeminlerin cevabıdır.

15- Hayır!Akıp gidenlere yemin olsun16- Bir kaybolup bir etrafı aydınlatan yıldızlara and olsun.

“Hayır, o geri kalıp gizlenenlere, akıp gidenlere ve dönüp saklananlara yemin ederim” Lamelif, işlevsiz yani fazladan bir harftir. Manası: görülmeyen yıldızlara yemin ederim demektir. Katade şöyle demiştir:“Onlar, geceleyin ortaya çıkıp gündüz kaybolup gizlenen ve görülmeyen yıldızlardır.” Hz Ali (r.a)’dan şu rivayet gelmiştir: “Onlar, gündüz görülmeyen gizli kalan, gece ise ortaya çıkan, yörüngelerinde görülen yıldızlardır.” Bir gurup da, “Onlar, zühal, jupiter, Merih, Zühre, ve Utarit yıldızları, olmak üzere beş tanedir. Onlar, yörüngelerinde gizlenirler. Yani geri dönerler Gizlenme batma zamanında da gizlenirler. Tıpkı ceylan mağarasında gizlendiği gibi.” ‹bn-i Zeyd şöyle demiştir: “Hunnes’in manası:O olmayıp, geç kalır.” Künnes de:Onların geceleyin yok olup, görünmemeleridir. Ameş, ‹brahimden, o da Abdullah’dan, sözü edilenlerin vahşi hayvanlar olduğunu rivayet etmiştir. Said bin Cübeyir:“onlar ceylanlardır” der. Bu, ‹bn-i Abbas’dan, Avfi’nin yaptığı rivayettir. Hunnes’in asıl manası:Geriye dönmek. Künnes’in aslı ise:“Ceylana sığınmak” demektir. Onlar vahşi hayvanların sığınıp barındıkları yerlerdir.

17-Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun.Sırtını dönen geceye andolsun. Hasan Basri:“Karanlığı ile gelen gece” dir. Diğerleri ise:“Dönüp gider.” demişlerdir. Araplar, gece dönüp, az bir zamanı geriye kaldığında. Gece dönüp gitti manasında (asasa’l-leyle) derler.

18-Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,

“Gelip ortaya çıktığı zaman sabaha andolsun.” Kimileri “aydınlığı yayılıp yükseldiği zaman.” demişlerdir.

19- fiüphesiz O, değerli bir elçinin sözüdür.20- Güçlü ve Arşın sahibi katında değerlidir.21- O orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir.

Page 34: Beğavi Tefsiri-8

fiüphe yok ki o Kur’an çok kıymetli bir elçinin sözüdür. Yani Cebralin sözüdür. Cebrail (a.s) Kur’an-ı Allah katından indirmiştir. O elçi güçlüdür. Lut Kavminin fiehirlerini, Kara sudan söküp kanatlarının üzerinde taşıması ve onları göğe kaldırıp sonra da yere çalması, ayrıca ‹blis’i, Hz. ‹sa (a.s.) ile mukaddes yerlerin cezalandırılması üzerine konuşurken görüp, onu kanadıyla savurarak Hindistandaki en uzak bir dağa atması, Semud kavmine dehşetli bir nara atması ve onların böylece çöküp kalmaları. Ve göz açıp kapamaktan daha hızlı bir şekilde gökten yere inip tekrar göğe yükselmesi onun gücünün belirtilerindendir. Arşın sahibinin katında şerefi çok yücedir. Orada yani göklerde melekler ona itaat ederler. Miraç gecesinde göklerin kapılarını açmaları meleklerin ona olan saygısının delillerindendir.Cennet bekçileri, H.z Peygamber (s.a.v) için cennetin kapılarını açmışlardı. “O güvenilirdir” yani Allah’ın vahyi ve peygamberlerine yönelik olan elçilik görevi hususunda Cebrail (a.s)güvenilirdir.

22-Arkadaşınız Cinlenmiş değildir.

Cenab-ı hak Mekke Halkına, Hz peygamber (a.s)’ı kasdederek “arkadaşınız cinlenmiş değildir” buyuruyor. Bu aynı zamanda yemin cevabıdır. Allah teala Kur’an-ı kerimi Cebrail’in indirmiş olduğuna ve Muhammed (a.s,)’ ında Mekke halkının dediği gibi cinlenmiş bir deli olmadığına dair yemin etmektedir. Zira onlar, “O bir cin’lidir. Söylediklerini kendi kafasından söylüyor.” diyorlardı.

23-Andolsun ki, onu (Cebrail) apaçık ufukta görmüştür.

Hz. Peygamber (a.s), Cebrail’i asli suretinde apaçık ufukta gördü. O ufuk doğu tarafının en yüksek ufkudur. Bunu Mücahit ve Katade söylemişlerdir. Bize, Ahmet bin ibrahim fierihi, Ahmet bin Muhammed bin ‹brahim Salebi’den, O, ibn-i Fenceveyh’den, O Muhammed bin Cafer’den, o, Hasan bin Ulyeve’den, o, ‹smail bin ‹sa’dan, o, ‹shak bin Bişr’den, O, ibn-i Cürec’den, o, ikrime bin Halidden ve Mukatil’den, onlar, ‹krime’den, o da ibn-i Abbas’dan rivayet etti. ‹bn-i Abbas’ın rivayetine göre, Allah Rasulu (s.a.v), Cebraile şöyle dedi:“Seni, gök yüzünde içinde bulunduğun şekilde görmek istiyorum” Cebrail (a.s) Ona:“Sen bana güç yetiremezsin” dedi. Hz. peygamber (a.s):“Hayır, yetirir buyurdu.” Cebrail:“Sana nerede görünmemi istersin” diye sordu. Peygamber (a.s) :“Adbah’dan” dedi. Cebrail:“Ben oraya sığmam” dedi. Hz. peygamber (a.s):“Öyleyse, burda olsun” dedi. Cebrail (a.s) yine:“Burası beni almaz” dedi. Hz peygamber (a.s) “Öyleyse Arafat’da olsun” buyurdu. Cebrail (a.s), “Orası müsaittir. Ben, oraya sığabilirim” dedi. Ve Hz peygambere söz verdi peygamber (a.s)O anda oradan çıktı. bir de baktı ki Cebrail (a.s) bin çıngırak sesi ve bir ağırlıkla Arafat dağından geliyor. Doğuyla-Batı arasını doldurmuş. Başı gökte, ayakları ise yerde. Peygamber (a.s) onu görünce, tekbir getirdi. Ve sonra baygın düştü. ‹bn-i Abbas derki:“Bunun üzerine Cebrail (a.s) şekil değiştirdi ve Hz. peygamberi bağrına bastı. Ve dedi ki:“Ey Muhammed korkma şayet ‹srafili görseydin ki, başı arşın altında ayakları ise yedi kat yerin dibinde, arş da onun sırtındadır. Ve, o, Allah korkusundan zaman, zaman çöküp, küçülür. Hatta öyleki:Serçe gibi olur. Rabbinin arşını yine ancak kendi yüceliği taşır.” 24- O gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.

Muhammed (s.a.v), gayb haberi, yani vahiy konusunda, göğün haberleri, peygamberler ve kıssalar hakkında kendisine gizli iken haberdar kılındığı konularda kınanmaz. Bu manayı gerektiren okuyuş, Mekke ve Basra halkı alimleri ile Kisai’nin okuyuşudur. Onlar, (bidanin) kelimesindeki ilk harfi (Zı) olarak okumuşlardır. Çünkü “son kelimesi suçlanma ve töhmet altında kalma manasına gelir. Diğer alimler, söz konusu kelimenin ilk harfini (Dat) olarak okumuşlardır. Bu durumdaki manası cimrilik etmektir. Allah (c.c.)şöyle buyuruyor: “Ona gayb bilgisi geliyor, o da bu husuda cimrilik yapmıyor onları size öğretiyor ve haber veriyor. O, kahinlerin, karşılığında hediye almak için bildiklerini gizledikleri gibi, ilahi bilgileri gizlemiyor. Araplar, bir şey hususunda cimrilik yaptıkları zaman bunu ifade etmek üzere, danenet fiilinin “nun” harfini esre hareke ile okuyarak, (daninet bişşey’i) derler.

25-O, kovulmuş şeytanın sözü de değildir.

Kelbi şöyle demiştir: “Allah (c.c.) “Kur’an, Kureyşlilerin dedikleri gibi, bir şiir veya kehanet değildir.” buyuruyor.

Page 35: Beğavi Tefsiri-8

26-Öyleyse, nereye gidiyorsunuz?

“Yani, içinde şifa ve beyan varken, siz Kur’an’dan ayrılıp da, nereye sapıyorsunuz?”Zeccac şu manayı vermiştir: “Benim size açıkladığım şu yoldan daha açık, hangi yolu tutuyorsunuz?”

27-O, alemler için bir öğüttür.

Sonra Allah (cc) şöyle açıklıyor:“fiüphesiz Kur’an ancak bütün insanlar için bir öğüttür”

28-Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için.

Tabii ki, aranızdan hakka uyan ve dosdoğru ona devam eden kimse için.

29-Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe, siz dilemeyemezsiniz.

Yani, “Ben onları çok iyi biliyorum. Bir şeyi dilemek Allah’ın iznine bağlıdır. Ve onları, Allah müsaade etmedikçe, ona güç yetiremezler.” Bu ifadede, hiç kimsenin, Allah muvaffak kılmadan bir iyilik yapmaya, yine Allah yanlış yapmasına müsaade etmeden de bir kötülük yapmaya muktedir olamayacağına işaret vardır.‹NF‹TAR SURES‹

Mekke’de inmiştir. Onsekiz ayettir.Rahman Ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla.

1-Gök yarıldığı zaman. 2-Yıldızlar saçılıp döküldüğü zaman. 3-Denizler birbirine katıldığı zaman.

Denizler birbirlerinin içine akıtılıp, tatlısı-tuzlusu karıştırılarak tek bir deniz olduğu zaman. Rebi “Taştığı zaman” demiştir.

4-Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman

Kabirlerin altı üstüne getirilip, içindeki ölüler diri olarak dışarı çıkarıldğı zaman Havuzun altı üstüne getirildiği zaman (Bu’siratu’l-havd) “Havuz alt üst edildi” denir.

5- ‹nsanoğlu gönderdiklerini ve geride bıraktıklarını bir bir anlar.

Her can, neyi yapıp gönderdiğini, neyi de yapmayıp geri bıraktığını bilir.” Dendiki: “iyi ya da kötü amel olarak neyi yaptığını, neyi yapmadığını bilecek” demişlerdir. Nitekim, “O gün insan, yaptığını ve yapmayıp ertelediğini bilir.” ayetinin tefsirinde de bu konudan bahsetmiştik. 6- Ey insan seni kerem sahibi Rabbine karşı aldatan nedir?

Ey insan, seni kerem sahibi Rabbine karşı aldatıp, batıla sürükleyerek, üzerine vazife olan şeyleri yapmamana sebep olan nedir?Mana şöyledir: “Seni Allah’ın cezalandırmasından koruyacak olan nedir?” Ata; ayetin, Velid bin Muğire hakkında indiğini söylemiştir. Kelbi ile Mukatil ise; “Ayet, Ebu fiüreyk hakkında nazil oldu. O, Hz peygamber (s.a.v)’e vurmuş, fakat Allah (cc) onu cezalandırmamıştı.Bunun üzerine Allah (cc) bu ayeti indirerek, “Seni peşinen cezalandırmayıp, vaz geçen pek yücelik sahibi olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?” buyurdu. Katade; Onu, kendisine musallat olan düşmanı cezalandırmayarak affetmesi aldatı.” der. Suddi de derki:“onu, Allah’ın kendisine yumuşak davranması aldattı.” ‹bn-i Mesud ise:“Sizin her birinizle, Allah (cc)kıyamet gününde başbaşa kalacak.” ve ona şöyle diyecek:“Ey adem oğlu, benim hakkımda seni ne aldattı?Ey Ademoğlu, bildiklerinle hangi ameli yaptın?Ey Adem oğlu, peygamberlere ne cevap verdin?” Fudayl bin ‹yad’a dendiki:Kıyamet gününde Allah seni siygaya çekerse: “Ey Fudayl, seni Rabbine karşı ne kandırdı?dese ne dersin?” O:“Senin günahları çokça örtmen beni aldattı.”derim.” dedi. Yahya bin Muaz dediki:“Cenab-ı hak,beni huzurunda durdurup hesaba çekerse ve bana “Ey Yahya, seni, bana karşı aldatan nedir? derse, ben ona:

Page 36: Beğavi Tefsiri-8

“Senin bana eski ve yeni iyiliğin beni sana karşı aldattı.” derim. Ebu Bekir Varrak da şöyle dedi: “Allah (c.c.) bana: “Seni sonsuz kerem sahibi rabbine karşı aldatan nedir?” derse. Ben de ona:“Beni, sana karşı sonsuz kerem sahibinin cömertliği aldattı” derim. Bazı işaret erbabı şöyle demişlerdir:” Allah Teala, diğer isim ve sıfatlardan değil de Rab ve Kerim sıfatıyla kendini niteledi. Sanki o insanı suçunu kabul ederek “Beni çok cömert olan Allah’ın cömertliği aldattı.” demesi için telkin etmek istedi.

7-O ki seni yarattı, seni düzgün ve dengeli kıldı.

O Rab ki, seni yarattı, düzenledi ve biçimini düzgün yaptı. Küfe alimleri ile Ebu Cafer (Feadelek) kelimesini şeddesiz okumuşlardır. Bu haliyle mana şöyledir:“Allah, seni güzel, çirkin uzun veya kısa dilediği bir şekle soktu. Ve sevketti.” Diğer alimler şeddey le okumuşlardır. Bu okuyuşa göre de mana:“Allah, seni sağlam yaptı yaratılışını ve organlarını uygun şekilde yarattı.

8-Seni istediği bir şekilde terkibetti.

Mukalil, Kelbi, Mücahit şöyle yorumlamışlardır. “Anne, baba, dayı veya Amcadan dilediğine benzeyecek şekilde yarattı.” Peygamber (a.s) hadislerinde şöyle buyurmuştur:“Sperma rahimde yerleştiği zaman bütün ırklar, onunla, ademoğlu arasına girer.” Sonra Hz. peygamber:“Dilediği şekilde terkibetti.” ayeti hakkında bir başka söz daha zikretmişlerdir:şöyleki:” Ya uzun veya kısa veya güzel ya da onun dışında” demişlerdir. ‹krime ve Ebu Salih bu ayet hakkında: “Dilerse insan şeklinde, dilerse hayvan şeklinde veya başka bir canlı şeklinde yaratır.” demişlerdir.

9-Hayır, siz dini yalanlıyorsunuz.

“Hayır, siz ceza ve hesabı yalanlıyorsunuz” Ebu Cafer (Tükezzibun) kelimesini “Ye” harfi ile diğerleri ise “Te” ile okumuşlardır. Bunun sebebi de, bundan sonra gelen“Üzerinizde koruyucular var” ayetidir. O ayette, ikinci şahıs kipi kullanılmıştır.

10-fiüphesiz üzerinizde gözetleyiciler vardır.

fiüphesiz, sizin üzerinizde gözetleyici, amellerinizi sizin adınıza kaydeden melekler vardır.

11- Değerli yazıcılar12- Onlar yapmakta olduklarınızı bilir.

Allah katında pek yüce yazıcılardır. Onlar, sözlerinizi ve davranışlarınızı yazmaktadır. Yapmakta olduğunuz iyilik ve kötülükleri bilirler.

13-Muhakkak ki iyiler nimetler içerisindedirler.

“fiüphe yok ki, iyiler mutlaka nimet cennetlerinde yer alacaklardır. ‹yiler ki, onlar, iyilik yaparlar ve Allah’ın farz kıldığı farzları yerine getirmek ve ona karşı gelmekten sakınmak suretiyle imanlarında sadakat gösterirler.

14-Muhakkak ki günahkarlar cehennemdedirler.

Günahkarlar da mutlaka cehennemlerde yeralacaklardır. Rivayet edildi ki:“Süleyman bin Abdül Melik, Ebu Hazım el Müzni’ye şöyle dedi:“Keşke, Allah katında bize ne verileceğini bilseydim.” Müzni, ona:“Amelini Allah’ın kitabına arzet. O zaman Allah katında senin için ne bulunduğunu mutlaka bilirsin” dedi. Süleyman Müzni’ye : “Onu Allah’ın kitabının neresinde bulacağım,” diye sordu. Müzni ise:“fiüphesiz iyiler nimet cennetlerindedir. Günahkarlar da cehennemdedirler.” ayetlerinde bulacaksın” dedi. Süleyman:“Öyleyse Allah’ın rahmeti nerede kaldı” diye sordu. Müzni:“‹yilere yakındır” dedi.

15-Din gününde oraya girerler.

Page 37: Beğavi Tefsiri-8

“Kıyamet gününde o cehenneme girecekler.”

16-Onlar, oradan ayrılıp kaybolmazlar. 17- Din günü nedir bilir misin?18- Sonra din gününün ne olduğunu sen bilir misin?19- O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır.

Sonra Allah (cc) o günü yüceltiyor:fiöyle buyuruyor:Sen din gününün ne olduğunu nereden bileceksin. Allah Teala:O günün şerefini yüceltmek için bu ifadeyi tekrarladı. Sonra sen nereden bileceksin din gününün ne olduğunu. O gün hiçbir nefis, bir başkası için bir şey yapmaz. Mekke ve Basra alimleri (Yevm)”Gün” kelimesinin mim harfini ilk (Yevmü) “gün” kelimesinin karşılığı olarak. ötreli okumuşlardır. Diğerleri ise fethalı okumuşlardır. “Bu nesneler o günde bir şey yapamazlar.” demektir. Mukatil Allah Teala hiç kimsenin kafir bir kimse için bir fayda sağlayamayacağını kasdetmektedir.” demiştir. “O gün iş Allah’a aittir.” Yani, o gün de Allah Teala hiç kimseye dünyada iken yetki verdiği gibi yetki vermeyecektir.

MUTAFFIF‹YN SURES‹

Mekke’de veya Medine de inmiştir. 36ayettir.

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

1-Ölçü ve tartıda eksiklik yapanların vay haline.

Onlar, ölçü ve tartıda eksik yaparlar ve insanların haklarını kısarlar. Zeccac derki:“Ölçü ve tartıyı eksilten kimseye Mutaffif denir. Çünkü o kimse ölçü ve tartıda ancak önemsiz miktarda hırsızlık yapabilir. Bize, Ebu Bekir Yakup bin Ahmet bin Muhammed Ali Es Sayrifi, Ebu Muhammed Hasan bin Ahmet elMihledi’den, O, Ebu Hamid Ahmed bin Muhammed bin Hasan el Hafızdan, o, Abdurrahman bin Bişir’den, O Ali bin Hüseyin bin Vakid’den, o, Babasından, o, Yezid Nahvi’den, o, ‹krime’den, ‹krime ise ibn-i Abbas’dan şu rivayeti naklettiler. Hz. peygamber (s.a.v), Medine’ye geldiği zaman, Medineliler ölçü tartı konusunda insanların en kötüsü idiler. Bu sebeple Allah (cc) : “Ölçü ve taktıda hile yapanlara yazıklar olsun” mealindeki ayeti indirdi. Artık onlarda tartıyı düzgün yapar oldular.Süddi derki:Hz peygamber Medine’ye geldiği zaman, orada Ebu Cüheyne denen bir adam vardı. Adamın yanında, iki ölçek vardı. Başkasına verirken biriyle ölçüyordu. Kendisi alırken ise diğeriyle ölçüyordu. Bu sebeple Allah Teala bu ayeti indirdi. “fiüphesiz Allah (c.c) “Veyl” sözünü ölçüde ve tartıda hile yapanlara yöneltmiştir.

2-Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam yaparlar. Sonra Allah (c.c) ölçüde, tartıda hile yapanların kimler olduğunu açıklayarak şöyle buyuruyor:“Onlar, insanlardan bir şey ölçüp aldıklarında ölçüyü tam yaparlar.” Cenabı Hak, Muradediyor ki:Buradaki (ala) harfi cerri, (min)manasındadır Bu iki harfi cerr, birbirinin yerine kullanılabilir. Zeccac derki:Mana şöyledir:Tartarak insanlardan aldıkları zaman onlara tartıyı tam yaparlar. Cenab-ı Hak, kendileri için satın aldıkları zaman, ölçüde ve tartıda hile yapmayan, onu eksiksiz yapan kimseleri kasdediyor.

3-Fakat onlar başkaları için bir şey ölçtüklerinde veya tarttıklarında ise eksik yaparlar.

Ebu Ubeyde derki:‹sa bin Ömer onları, (Kalu ev vezenu)kelimelerinin başlarında duran iki harf yapar, (Hum yuhsirun)’ucümle başı yapardı. Ebu Ubeyde şöyle demiştir:Tercih edilen birincisidir. Yani her biri de ayrı bir kelimedir. Çünkü onlar, her ikisini de elifsiz okumuşlardır. fiayet ikisi de kesik olsaydı (Kalu ev vezenu)şeklinde (Cau ve kalu) fiillerinde olduğu gibi elif ile okurdu. Mushaflar, eliflerin düşürülmesi üzere birleşmektedir. Nitekim sözlükte (Keltü leke) ve (Vezentü leke) dendiği gibi (Keltüke) ve (Zenetüke) de denir. (Yuhsirun)kelimesi ise eksiltirler demektir. Nafi şöyle demiştir:“Hz Ömer (r.a)bir satıcıya uğruyor ve ona, Allah’dan kork da ölçüyü tartıyı tam yap. Ölçü ve tartıda hile yapanlar, kıyamet gününde durdurulurlar. Hatta ter onların kulaklarının yarısına kadar dayanıp çıkar.

Page 38: Beğavi Tefsiri-8

4-Onlar diriltileceklerini düşünmezler mi?5- Yüce günü6- Öyle bir gün ki, insanlar o günde alemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.

Böyle yapan o kimseler, büyük bir gün olan kıyamet günü için diriltileceklerine inanmıyorlar mı?O gün, insanlar, kabirlerinden kalkarak, Rablerinin emri, cezası ve hebası için huzurunda dururlar. Bize, Abdül Vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den O, ‹brahim bin Münzir’den, O, Muan’dan, o, Malik’den, O, Nafi’den, O da Abdullah b. Ömer’den rivayet ettiler. ‹bn Ömer’in rivayetine göre Hz peygamber (s.a.v)şöyle buyurmuştur. “‹nsanlar Rableri için kabirlerinden kalkarlar, sonra onlardan biri kulaklarının yarısına kadar terinin içinde kaybolur.” Bize, Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah bin Ebu Tevbe el Kişmihini, Ebu Tahir Muhammed bin Ahmed bin Haisten, o, Muhammed bin Yakub el-Kisai’den, o, Abdullah bin Mahmud’dan, o, ‹brahim bin Abdullah el-Hilal’den, o, Abdullah bin Mübarek’ten, o, Abdurrahman bin Yezid’den, o, Cabir’den, o, Selim bin Amir’den o da, Allah Rasülü (s.a.v)in arkadaşı Mikdad’dan rivayet etti. Bu rivayete göre, Peygamber (as)şöyle demiştir:“Kıyamet günü geldiğinde güneş insanlara bir mil yada iki mil kadar yaklaştırılır.” Selim demiştirki:“Hz. Peygamberin hangi mili kasdettiğini bilmiyorum. Mesafe ölçüsü olan mili mi kasdetti yoksa, göze sürmek çekmeye ya vayan mili mi?Yine o şöyle demiştir:“Güneş onları eritir. Amelleri oranında, ter içinde kalırlar. Kiminin topuklarına kadar, kiminin diz kapaklarına kadar, kiminin de kulaklarının yarısına kadar Kiminin de ağızlarına gem takılır.” Selim demiştir ki:“Ben Allah Rasulünü gördüm, eliyle ağzını işaret edip, “Allah onlara gem takacak” diyordu

7-Doğrusu günahkarların yazısı, muhakkak Siccin’de olmaktadır.

“Hayır, durum onların dedikleri gibi değil. Onlar içinde bulundukları durumdan vezgeçsinler. Sözün tamamı buradadır. Hasan Basri. (kella)nın, “Gerçek şu ki,” manasında olup, kendisinden sonrası ile bağlantıyı sağlamakta olduğunu söylemiştir. “Gerçek şu ki, günahkarların, içinde amelleri yazılmış olan amel defterleri siccin’dedir. Abdullah bin Amr, Katade, Mücahid ve Dahhak“Siccin, içinde kafirlerin ruhlarının bulunduğu, yerin yedinci alt katıdır”demişlerdir. Bize Ebu Said fierihi, Ebu ‹shak Salebi’den, o, Hüseyin bin Muhammed bin Fenceveyh’ten o, Musa bin Muhammed’den, o, Hasan bin Ulveyh-den, o, ismail bin isa’dan, o, Müseyyib’den, o, A’meş’ten, A’meş, Minhal’den, O, Zazan’dan o da, Berra’dan rivayet ettiler. Rivayete göre Allah Rasülü (s.a.v) şöyle buyurmuştur. “Siccin yedi kat yerin en altıdır. ‹lliyyun da, yedinci kat gökte, arşın altındadır.” Semre bin Atiyye de şöyle demiştir:“‹bn-i Abbas, Kab el-Ahbar’a geldi ve ona, “Bana Allah (cc)’in fiüphesiz günahkarlar siccindedirler.” sözü hakkında bilgi ver.” dedi. Kab şöyle dedi:“Günahkar kimsenin ruhu onu göğe yükseltmeye çalışır. Fakat gök onu kabul etmekten kaçınır. Sonra onu yere indirir yer de onu kabul etmek istemez. Bunun üzerine yedi kat yerin altına girer, nihayet onu ta siccine kadar götürür. Orası iblisin askerlerinin yeridir. O günahkar kişinin ruhu için iblis’in askerlerinin altında bulunan, O siccin adlı defterden bir yaprak çıkarılır, o kişinin amelleri yazılır ve mühürlenir. Ve o yaprak tekrar iblis’in askerlerinin altına konur ki, böylece o kişi, kıymet günündeki hesap ile helak olacağını bilsin” Said bin Cübeyir de bu görüşü benimsemiş ve:“Siccin, iblis’in askerlerinin altındadır demiştir. Ata el Horasani:“O, en aşağı yerdir. ‹çinde “‹blis ve zürriyeti vardır.” der. Kelbi de şöyle demiştir:O, yedinci kat olan en aşağı yer katının altında, yeşil bir kayadır. Göğün yeşili de ondandır. Günahkarların amel defteri onun altına konur. ‹bn-i Ebu Nüceyh, de Mücahit’den, şu rivayeti yapmıştır:“Siccin, en aşağı yer katının altında, yeşil bir kayadır. Göğün yeşili de ondandır. Günahkarların amel defteri onun altına konur. ‹bn-i Ebu Nüceyh, de Mücahit’den, şu rivayeti yapmıştır:“Siccin, en aşağı yer katının altında bir kayadır. O alt üst edilerek günahkarların amel defterleri onun içine konur.” Vehbi “o iblis’in son saltanatıdır.” demiştir. Hadiste şöyle geçmektedir:“Felak Cehennemde yer

alan örtülü bir tohumdur. Siccin ise, yine cehennemde yeralan, açılmış bir tohumdur.1‹krime derki:“Siccindedir demek:“Hüsranda ve sapıklıktadır.” demektir. Ahfeş, ise şu yorumu yapmıştır: Kelime, hapisane, darlık ve sıkıntı manasına gelen “Secin kelimesidir.”

8- Siccin nedir bilir misin?

“Sana, siccinin ne olduğunu ne bildirecek”Zeccac derki:“Yani, O senin ve senin kavminin bildiklerinden değildir.

Page 39: Beğavi Tefsiri-8

9- Amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.

“Yazılmış bir kitap”Bu siccin kelimesinin tefsirideğildir. Aksine “Günahkarların kitabı” sözünde zikredilen kitap kelimesinin açıklamasıdır. “Günahkarların kitabı”yazılmış bir kitaptır” demektir. Yani, O kitabın içerisinde onların amelleri yazılmıştır. Deri üzerine yazılması gibi onlar hakkında o kitaba yapıp ettikleri kaydedilmiştir. Hiç bir şey unutulmaz, hiçbir şey silinmez ki, nihayetle onun karşılığını görürler. Katade ve Mukatil derlerki:“Ortaklarıyla beraber üzerine bir işret konurki, Onun sayesinde kendisinin kafir olduğu bilinir. Demiştir ki:“Merhum” kelimesi Himyer dilinde “Mühürlenmiş” manasındadır.

10- O gün vay haline yalancıların!11- Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.12- Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar13- Böyle birine ayetlerimiz okununca “eskilerin masalları” derdi.14-Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.

“Hayır.” Mukatil, “onlar inanmazlar” demiştir. Sonra ifade yeniden başlıyor ve cenab-ı hak şöyle buyuruyor:“Bilakis, onların kazandıkları kalplerini paslandırmıştır.”Bize, Ebu Bekir Muhammed bin Abdüssamed et Turabi, Ebu Muhammed Abdullah bin Ahmet bin Hamavey es-Serahsi’den, O, ibrahim bin hazım Eş şasi’den, O, Ebu Muhammed Abdullah bin Hamid el Kemniti’den, O, Saffan bin ‹sa’dan, O, ibn-i Aclan’dan, O, Ka’ka bin Hakim’den, O, Ebu Salih’den, O da Ebu Hüreyre’den rivayet ettiler. Rivayete göre peygamber (a.s)şöyle buyurmuştur. “Mü’min günah işlediği zaman uzaklaşır ve bağışlanma dilerse kalbi ondan temizlenir. Fakat günahı artırırsa o pas lekesi

artarak nihayette bütün kalbini kaplar.”1 (1)Bu hadisi, imam Taberi, tefsirinin 30. cilt sayfa 61’de, Muhammed bin Kap el karzi’den, o, Ebu Hürayre’den, O da, H.z peygamberden, şeklindeki senetle rivayet etmiştir. Ve bu konudan bahsetmiştir. ‹şte bu Allah Tealanın yüce kitabında zikrettiği “Hayır, yaptıkları sebebiyle onların kalpleri paslandı.” ayetinde bahsettiği pastır. “Rayn” kelimesinin aslı kaplayıp istila etmektir. fiarap birine galip gelip onu sarhoş edince:“fiarap onun aklını istila etti” denir. Ayetin manası şöyledi: “Onların kalplerine günahlar galip geldi. Ve o kalpleri kuşattı.” Hasan Basri, o günah üstüne günahtırki sonunda kalbi öldürür.” demiştir. ‹bn-i Abbas ise, “Kalpleri pas tuttu demek:O kalplere Mühür gibi vuruldu demektir” der.

15 - Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O’nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

Hayır Kesinlikle Onlar, O gün rablerinden perdeleneceklerdir. ‹bn-i Abbas, şöyle demiştir:“(Kella) Hayır” ifadesiyle Allah (c.c) “Onlar, inanmazlar” demek istiyor. Sonra yeniden Söze başlayarak şöyle buyuruyor:“Bazıları:“Onun, cömertliğinden ve merhametinden mahrum kalacaklar” der. Katade:“Allah (c.c) onlara, bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak” demiştir. Müfessirlerin çoğunluğu:“Onlar, Allah’ı görmekten mahrum kalacaklar” demişlerdir. Hasan Basri şu yorumu yapmıştır:“Kendilerini Allah’a vererek ona çokça ibadet eden kimseler ahirette rablerini göremeyceklerini bilselerdi dünyada canları çıkar mahvolurlardı.” Hüseyin bin Fadıl şöyle der:“Nasıl ki:Allah Teala onları dünyada kendi birliğine inanmaktan mahrum bıraktıysa, aynı şekilde ahirette de kendisini görmekten mahrum bırakacak.” Malik’e bu ayetten soruldu da o şöyle buyurdu Allah Teala düşmanlarından gizlenip, onlar, onu göremedikleri esnada cenab-ı hak, dostları için tecelli eder ve onlar da, onu görürler.” ‹mam, fiafii (r.a):“Hayır. O gün, onlar, rablerinden perdelenecekler.” ayeti hakkında: bu, “Allah’ın dostlarının Allah’ı gözle göreceklerine bir delildir.” dedi. Sonra da :“Kafirlerin Allah Tealayı görmekten mahrum bırakılmaları yanında Cehennem’e gireceklerini haber verdi.”

16-Sonra onlar, cehenneme girerler17-Sonra onlara: “‹şte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur” denilir.

Sonradan onlara cehennemin bekçileri tarafından. “Bu azap, sizin yalanladığınız azaptır.” denilecek.

18- Hayır! Andolsun iyilerin kitabı illiyyun’dadır.

Hayır. Mukatil, “O günahkar içine gireceği azaba inanmaz.” demiştir. Sonra Allah (c.c)iyilerin kitabının yerini açıklayarak şöyle buyuruyor:“fiu bir gerçek ki iyilerin kitabı, illiyyundadır.” bize, Bera’dan merfu olarak şöyle rivayet edildi. “‹lliyyun,

Page 40: Beğavi Tefsiri-8

yedinci gökte arşın altındadır.” ‹bn-i Abbas şöyle demiştir:“O, yeşil zebercedden bir levhadır. Arşın altında asılıdır. ‹yilerin amelleri onun içinde yazılıdır.” Ka’b ile Katade:O, arşın sağ sutunudur.” demişlerdir. Ata, ‹bn-i Abbas’dan şöyle rivayet etmiştir:“O cennettir.” Dahhak, “O sidre-i münteha’dır, demiştir. Bazı, Meani alimleri “yücelik üstüne yücelik, şeref üstüne şereftir. Bu sebeplede “ya” ve “Nun” harfleri bir araya getirilmiştir. Ferra şu yorumu yapmıştır:“O, çoğul siğası üzerine konmuş bir isimdir. Onun kendi lafzında tekili yoktur. Yirmi ve otuz manalarındaki (Işrun)ve (Selasun)kelimeleri de böyledir. 19- ‹lliyyun nedir, bilir misin?20- (O illiyyundaki kitab) içinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır.

‹lliyyunun, ne olduğnu sana ne bildirecek?yazılmış bir kitap... Bu illiyyün kelimesinin tefsiri değildir. Bilakis, “iyilerin kitabı illiyundadır” ayetinde geçen “Kitab” kelimesinin açıklamasıdır. Kötülerin kitabı hakkında bahsetmiş olduğumuz gibi “içinde ameleri yazılı olan kitap” demektir. Denmiştirki:“Orada Allah’ın, onlara hazırlamış olduğu ikramlar yazılıdır.” Bu yazım, Mukatil’in de sözünün manasıdır. Dendiki:“Onlar için iyilik yazıldı. Ayetin takdiri, takdim ve tehir (ifadelerin yer değiştirilip öne alınması ve geriy bırakılması)esasına göre şöyledir. “‹yilerin amel defterleri, illiyyun’da yazılı bir kitaptır. Aynı şekilde kötülerin amel defteri de. Siicin’de yazılmış bulunan bir kitaptır.” Siccin, iblis ve onun askerlerinin yeridir.

21- O kitabı, Allah’a yakın olanlar görür.

“Yaklaştırılmış olanlar onu görürler.” Yani, ‹lliyyun’da (Yücelerde)bulunan melekler, o yazılmış kitabı görürler ve onun yazılışına şahit olurlar. O kitabın illiyyun’a çıkarılmasına da şahit olurlar.

22- ‹yiler, nimetler içindedirler. 23- Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

Orada koltuklar üzerinden Allahın kendilerine vermiş olduğu ikramlara ve nimetlere bakarlar. Mukatil:“Düşmanlarına nasıl azap edildiğine bakarlar.” demiştir.

24- Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.

Onları gördüğün zaman, yüzlerindeki nur, güzellik ve beyazlıktan, kendilerinin nimet sahipleri olduklarını anlarsın. Hasan Basri:“Yüzde parlaklık, kalpte ise sevinç” demiştir. Ebu Cafer ve Yakub (Ta’rifu) fiilini, özneyi zikretmeden, edilgen (meçhul) çatı ile, (Nadraten) kelimesini ise, merfu okumuşlardır. Diğer kıraat alimleri ise, (Ta’rifu)fiilini etken çatı ile, (Nadraten) kelimesini ise, nesne olarak, mensub okumuşlardır.

25- Kendilerine mühürlü halis bir içki sunulur.

Onlara, katıksız, temiz bir şaraptan içirilir. Mukatil:“beyaz bir şarap” demiştir. O şarap, mühürlenmiş, iyiler onun mührünü çözünceye kadar kendisine bir el değmesinden korunmuştur. Mücahid:“Çamurla mühürlenmiş şarap.” demiştir.

26- Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. ‹şte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.

“O şarabın karışımı misktir.” Sanki o, bu manaya gitmiştir.” ‹bn-i Zeyd derki:“Allah katında onun karışımı misktir. Dünyanın karışım ise çamurdur. ‹bn-i Mes’ud şöyle demiştir:“Mahtum” karışık demektir. “Hitam” da tadının sonu demektir. O içeceğin sonu misktir. Mahtum, sonu olan demektir. Yani, her şeyin sonu, karıştırılır, misk ile de mühürlenir.” demiştir. Çoğunluğun okuyuşu (Hıtamuhu misk) şeklinde Te’nin öne alınmasıyladır. Kisai ise (Hıtamuhu)şeklinde elifi öne alarak okumuştur. Bu Hz. Ali ve Alkame’nin okuyuşudur. ‹kisinin manası birdir. Nitekim, falanca cömert yaratılışlıdır veya yumuşak huyludur” manasında (Fulanun kerimu’t-tabiu ve’t-tebau)denir. Aynı şekilde, Hatim ve Hitam da, her şeyin sonu demektir. Ayetin devamı:“Yarışanlar işte bu hususta yarışsınlar. Yani, arzu edenler, yarışma ile Allah’a itaati arzulasınlar. Mücahit:“Çalışanlar çalışsın” demiştir. Bunun benzeri şu ayettir. “Çalışanlar, Bunun gibisi için çalışsınlar.” Mukatil bin Süleyman der ki: “Münakaşa edenler münakaşa etsinler.” şeklinde mana vermiştir. Ata Yarışanlar yarışsınlar” der. Kelimenin aslı insanların kendisine can attığı değerli şeyi ifade eder. Herkes, onu, kendisi için ister ve başkasından ele geçirmek ister.

27-Karışımı tesnimdendir.

Page 41: Beğavi Tefsiri-8

Öyle bir şaraptir ki:Oda konaklarında onlara yüksekten ikram edilir. Dendiki: “O şarap havada yüksekten akar ve cennet ehlinin halkının kaplarına doluncaya kadar dökülür. Kaplar dolduğu zaman şarabın akışı durur.” Bu Katade’nin görüşünün de manasıdır. Zira Kelimenin aslı yükseklik manasındadır. Yüksek olan birşeye “Sinam” denir. Deve hörgücü deyimi ondandır. Dahhak derki:“O adı tesnim olan bir içecektir. Ve o, şarapların en kıymetlisidir. ‹bn-i Mesud ve ‹bn-i Abbas:“O, Allah’a yakın olanlara mahsustur. Onlar, O içeceği saf olarak içerler. Diğer cennet halkı için ise karıştırılır. Buda Cenab-ı Hakkın “Onun karışımı tesnimdendir”sözüdür. 28-(O Tesnim Allah’a) yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.

“Bir pınar ki, onu Allah’a yaklaştırılanlar içerler.” Yusuf bin Mihran, ibn-i Abbas (r.a)’dan, rivayet ederki:Ona, “Tesnimdendir” sözü sorulur. ‹bn-i Abas da, buna nefis, kendisi için gizlenen gözaydınlığını, bilemez” ayetinde buyurdukları cümlesindendir. (Ayn) “pınar” kelimesi, hal olmak üzere mensubtur “Ondan Allah’a yakınlaştırılanlar içer” sözüyle ilgili “Allah’a yaklaştırılanlar ondan katıksız olarak içerler.”

29-fiüphesiz günahkarlar (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.

“Doğrusu günahkar müşrikler, yani, Ebu Cehil, Velid bin Muğire, As bin Vail, Ve onların Mekke’nin ileri gelenlerinden olan, arkadaşları Kureyş Kafirleri, mü’minlere gülüp onlar ile alay ediyorlardı. Yani, Ammar, Habbab, Suheyb, Bilal ve Onların arkadaşları olan fakir Mü’minlerle alay ediyorlardı.

30- Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketleriyle alay ederlerdi.

O Mü’minler kendilerine uğradıklarında kaşgöz işaret leriyle onları çekiştirirlerdi. Yani, alay etmek için gözleriyle onları işaret ederlerdi.

31- Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi.

Kafirler ailelerinin yanına döndüklerinde eğlenceli bir şekilde dönerlerdi. Fakir Mü’minlerin içinde bulundukları durumu gülünç bularak aralarında onları zikredip gülerlerdi.

32-Mü’minleri gördüklerinde “fiüphesiz bunlar sapıtmış” derlerdi.Hz. peygamberin sahabilerini gördükleri zaman “mutlaka bunlar sapık kimseler” derlerdi. Muhammed’e geliyorlar kendilerini bir şey sanıyorlar.” diyorlardı.

33-Halbuki onlar, mü’minleri destekleyici olarak gönderilmediler.

Halbuki o müşrikler, o mü’minlerin amellerini kaydetmekle görevlendirilerek gönderilmiş değillerdi.

34- ‹şte o gün (ahirette) de iman edenler kafirlere gülerler.

fiimdi bu ahiret gününde ise iman edenler, Kafirlere gülüyorlar. Ebu Salih derki:“Kafirler Cehennemdeyken onlar için cehennemin kapıları açılır. Ve onlara şöyle denir:“Çıkınız.” kapıları açık görünce çıkmak için oraya koşarlar. Mü’minler de onlara bakmaktadırlar. Tam kapılara dayandıklarında kapılar yüzlerine kapanır. O, onlara defalarca yapılır. Mü’minler de gülerler.” Ka’b şöyle demiştir: “Cennet ile cehennem arasında yakıcı taşlar vardır. Bir mü’min dünyada iken düşmanı olan birisine bakmak istediği zaman bu taşlardan o düşmanının üzerine atılır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır. “Baktı ve onu cehennemin ortasında gördü. Cennettekiler kendileri cennette iken cehennemde kendilerine azap edilen düşmanlarına baktıkları zaman gülerler. ‹şte bu da cenab-ı hakkın şu ayetinde dile getirilmektedir:“‹şte o günde iman edenler kafirlere gülecekler.”

35- Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar

‹nci ve yakutdan koltuklar üzerine cehennemde bulunan düşmanlarına bakarlar.

36-“Kafirler, yaptıklarıyla cezalandırıldılarmı?”

Page 42: Beğavi Tefsiri-8

Yani, mü’minlerle alay etmelerinin czasını çektiler mi?Burada sorunun manası takrirdir. Yani, “tabiki yaptıklarının karşılığını gördüler” demektir. (Süvvibe) ve (Esabe) kelimeleri aynı manadadır.

‹Nfi‹KAK SURES‹

Mekke’de inmiştir. 25 ayettir.

1-Gök yarıldığı zaman.

Göğün yarılması kıyametin alametlerindendir.

2-Rabbine kulak verip boyun eğecek hale getirildiği zaman

Rabbinin emrini dinleyerek yarıldığı ve ona itaat ettiği zaman ve Rabbine itaat etmek ona gerekli olduğu zaman. 3- Yer dümdüz edildiği zaman

“Yer tabaklanan derinin uzatılması gibi uzatılıp genişliği artırılınca.” Mukatil şöyle demiştir:Derinin uzatılması gibi uzatılıp düzeltilir. Böylece dünya üzerinde bir bina veya dağ kalmaz.”

4- ‹çinde bulunanları atıp boşaldığı zaman

Yer ve içindeki ölüleri ve hazineleri dışarı çıkararak onlardan boşaldığı zaman...”

5-Ve yine Rabbini dinleyip ona hakkıyla itaat ettiği zaman.

Alimler, (‹za) zaman ve şart edatının cevabı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kimileri Onun cevabının cümleden hazfedilip atıldığını takdir edilişinin:“Bütün bunlar olduğu zaman insan mükafat ve cezayı görür” şeklinde olduğunu söylemişlerdir.

6- Ey insan! fiüphe yok ki Sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda ona varacaksın.

Page 43: Beğavi Tefsiri-8

Kimileri de cevabın: “Ey insan, sen, rabbine varmak için gayretle çabalıyorsun. Mutlaka ona varacaksın.” “Gök yarıldığı zaman her gayret sahibi uğrunda çabaladığı şeye kavuşacak.” Kimileri cevabın:“Kulak verdi” kelimesi oluğunu söylemişlerdir. O zaman Vav harfi zaid yani işlevsiz olur. “Sen Rabbin için gayretle çabalıyorsun.” Sözünün manası da:“Ona varmak için işinde gayret gösteriyorsun” şeklindedir.“Kedh” kelimesi, insanın iyi ya da kötü bir iş için çalışıp gayret göstermesi manasındadır. Bu çalışmada amaç uğrunda çalışılan şeye ulaşmaktır. Katade, Kelbi ve Dahhak:“Sen Rabbin için muntazam çalışıyorsun. Mutlaka iyi ya da kötü çalışmanın karşılığına kavuşacaksın” demişlerdir.

7- Kimin Kitabı sağından verilirse “Amel defteri sağından verilen kimse, kolay bir şekilde hesaba çekilecektir.” Bize Abdülvahid Melihi, Ahmed Bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed Bin Yusuf’tan, o, Muhammed Bin ‹smail’den, o, Said Bin Ebu Meryem’den, o, Nafi’den, o, ‹bn-i Ömer’den, o, ibn-i Ebi Müleyke’den, oda, Hz. peygamber (s.a.v) in hanımı Aişe (r.a)’dan şöyle rivayet etmiştir:“Hz. Aişe tanımadığı bir şey işitince, mutlaka onu tanıyıncaya kadar üzerinde dururdu. Hz. Peygamber (s.a.v):“Hesaba çekilen azap görür.” buyurdu Hz. Aişe haberin gerisini şöyle anlatmış:Ben dedimki:“Ey Allah’ın Rasülü, Allah (cc):“Kolay bir şekilde hesaba çekilecek” buyurmuyor mu?” dedim. Buyurduki:“O şeref ve ayrıcalıktır. Ancak, hesap esnasında tartışmaya yeltenen mahvolur.”

9- Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.

“Ailesinin yanına, kendisine iyilik ve ikramlar sebebiyle, sevinçli bir şekilde döner. Ailesi sözüyle, cnnetlik olan kişinin, iri gözlü hurilerden ve insan cinsi kadınlardan olan eşleri kastedilmektedir.

10-Kimin de kitabı arkasından verilirse,

Amel defteri sırtının arkasından verilen kimseye gelince...” Yani, sağ eli boynuna dolanır, sol eli de arkasına konur. Bu şeklide amel defteri arkadan, sol tarafından verilir. Mücahid:“Sol eli, arkasından çıkarılır.”demiştir.

11- Derhal yok olmayı isteyecek.

‹şte, amel defteri arkasından verilen kimse, ölümü çağırır. Amel defterini okuyunca, “Vay haline!”, “Ey ölüm yetiş.” diyerek, ölmeyi ister.Nitekim Cenab-ı Hak bir ayette:“O zaman ölümü çağırırlar.” buyurmaktadır.

12-Alevli ateşe girecektir.

“Ve o alevli ateşe girecektir.” Ebu Cafer, Basra alimleri, Asım ve Hamza (Yesla) fiilinin, “Ye” harfini ötre harekeyle, “Sad” harfini fetha ile ve “lam” harfini de, şeddeli olarak okumuşlardır. Buna benzeyen kullanımlar ise:“Onlara cehenneme girmek var.” ayeti, ile “sonra onların cehenneme atın” ayetlerindeki kullanımlardır.

13- Zira o, (dünyada) ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarmıştı.

Çünkü o, arzularına uyup, şehvetine binmesi sebebiyle dünyadaki ailesinin yanında, sevinçli, şamarıktı.

14- O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.

O, hiç bize dönmeyeceğini ve diriltilmeyeceğini sanıyordu. 15- Oysa gerçekten Rabbi onu görüyordu.

Hayır. ‹ş onun sandığı gibi değil. O mutlaka bize dönecek ve yeniden diriltilecek Andolsun ki, Onun Rabb’i, her kulunu, yeniden yaratana kadar gözetlemektedir.

16-Hayır! fiafağa yemin ederim.

Page 44: Beğavi Tefsiri-8

Mücahid: “O gündüzün tamamıdır” demiştir. ‹krime:“Gündüzün arta kalan son kısmıdır.” der. ‹bn-i Abbas ile, müfessirlerin çoğunluğu ise:“O, güneşin batmasından sonra, ufukta kalan kızarıklıktır.” demiştir. Bir grup da:“O, söz konusu o kızıllığı takip eden beyazlıktır.”demişlerdir.

17-Geceye ve onun topladıklarına yemin ederim.

“Develeri bir araya toplayınca, deveyi topladım ve zaptettim” denir. Mana şöyledir:“Geceye ve onun, gündüzün dağılmış durumda iken topladığı hayvanlara yemin olsun.” fiöyle ki:“Gece olunca, her şey barınağına sığınır.” Mensur, Mücahid’den şu rivayeti yaptı:“Sarıp, bağrına bastığı ve üzerine karanlık çöktürdüğü şeylere andolsun.” Mukatil bin Hayyan:“Gelen karanlık ve yıldızlara andolsun.” şeklinde manalandırmıştır. Said bin Cübeyr ise:“Gecenin içinde yapılanlara and olsun.” demiştir. 18-Dolunay olmuş aya yemin ederim ki,

(Eyyam-ı Bid) “Dolunay günleri.” denen günlere ulaşarak, yuvarlak ve pürüzsüz hale gelerek, ışığı tamamlanan aya da andolsun ki...” Katade:“O yuvarlaşmadır” Ayette bu manayı veren fiil toplamak manasındaki “Vesak” kelimesinin dönüşlülük kipidir. Buna iftial babıdır.

19-Siz mutlaka halde hale geçeceksiniz.

Mekke halkıyla Hamza ve Kisai (Leterkebunne)kelimesini “Be” harfini fethalı olarak yani ikinci tekil şahıs olarak okumuştur. Bu durumda:“Ey Muhammed sen bir halden bir hale geçeceksin” manasına gelir. fiabi ile Mücahit:“Bir gökten bir göğe geçeceksin” şeklinde yorumlamışlardır. Kelbi ise:“Gök içinde yükseleceksin” demiştir. Mananın:“Derece derece Ve rütbe rütbe Allah’a yakınlaşmada ve yükselmede ilerleyeceksin.” manasında olması da uygundur.Bize, Abdul Vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Said bin Nadr’dan, O, Heysem’den, O, Ebu Bişr’den, O, Mücahid’den, Mücahit de, ‹bn-i Abbas’dan şöyle rivayet etmişir:“Tabakadan tabakaya, yani, halden hale geçeceksiniz.” ‹bn-i Abbas, bu peygamberiniz (s.a.v)’dır demiştir. Dendiki:Cenab-ı hak bu ifade ile renkden renge geçen, bir kere erimiş yağ gibi, bir kere, erimiş maden gibi olan, bir kere bulutlarla yarılan sonra dürülen gökyüzünü kasdetmiştir. Diğer kıraat Alimleri, fiildeki “Be” harfini ötreli okumuşlardır. Çünkü, insanlara yönelik olması daha uygun görülüyor. Zira bu ifadeden önce, “amel defteri sağından verilenlerden ve solundan verilenlerden bahsediliyor. Sonrasında ise “onlara ne oluyorki inanmıyorlar” şeklinde yine insanlardan bahsediliyor. Dolayısıyla Allah Teala insanları kıyamet sahnesinde halden hale ve durumdan duruma geçmelerini kasdediyor. Yani haller onları evirip çevirecek onlar da böylece Ahirette dünyada içindiği halden başka bir hale geçecekler. Ayette geçen (an) “den... dan” harfi cerri (ba’de) “den sonra” manasındadır. Mukatil şöyle demiştir: “Allah Teala ölmeyi sonra dirilmeyi, sonra ölmeyi ve sonra tekrar dirilmeyi kasdediyor. Ata:“bir kere fakir, bir kere zengin olurlar” demiştir. Amr bin Dinar, ‹bn-i Abbas’dan şu rivayeti yapmıştır:“Allah (c.c) ölümün sıkıntı ve dehşetleriyle, sonra dirilmeyi, ondan sonra da cennet veya cehenneme sevkedilmeyi” kasdediyor. ‹krime şöyle demiştir:“Halden hale süt çocuğu döneminden, süt çocuğu sonrası dönemine, sonra normal çocukluk, sonra gençlik, sonra da yaşlılık devrelerine geçer.” Ebu Ubeyde ise:“Siz kendinizden öncekilerin adetlerine ve hallerine girersiniz.” yorumunu yapmıştır. Bize, Abdül vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den O, Muhammed bin Abdülaziz’den, O, Yemenli Ebu Amr Sanani’den, O, Zeyd bin Eslem’den, O, Ata bin Yesar’dan, O, Ebu Said el Hudri’den, O da, Hz. peygamber (s.a.v)’den şu rivayeti yapmıştır:“Sizler, kendinizden öncekilerin adet ve yollarını karış karış ve arşın arşın takip edeceksiniz. Hatta onlar bir keler deliğine girseler, siz yine de onların peşinden gideceksiniz.” Dendiki:“Ey Allah’ın Rasulü yahudi ve Hıristiyanları da takip edecekmiyiz?” Hz. peygamber dediki:“Onlar da, Allah (cc) un “onlara ne oluyor ki inanmıyorlar” sözünün kapsamındadırlar.

20- Böyleyken onlar acaba neden iman etmezler?

Bu soru inkar sorusudur.

21-Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmezler. Kelbi ve Mukatil, “Namaz kılmazlar” demiştir. Bize, Ebu Osman Said bin ‹smail el Dabbi, Ebu Muhammed Abdülcebbar Muhammed el Cerrahi’den, O, Ebul Abbas Muhammed bin Ahmed el Mahbubi’den, O, Ebu ‹sa Tirmizi’den, O,

Page 45: Beğavi Tefsiri-8

Kuteybe’den, O, Süfyan bin Uyeyne’den, O, Eyyüb bin Musa’dan, O, Ata bin Mina’dan, O da, Ebu Hüreyre’den rivayet etti. Ebu Hüreyre şöyle demiştir:“Biz, Hz. peygamber (s.a.v) ile beraber, ikra suresi ile inşikak suresinde secde yapardık” Bize, Abdul vahid Melihi, Amed bin Abdullah en Naimi’den, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Müseddet’den, O da Mamer’den rivayet etti. Mamer şöyle demiştir:“Babam’dan duydum o dedi ki:“Bana, Bekir Ebu Rafi’den, şöyle rivayet etti. Ebu Hüreyre ile beraber, gecenin ilk bölümünde yatsı namazını kıldım. O namazda, inşikak süresini okudu ve hemen secde yaptı. Ben:“Bu nedir?” dedim. dediki:“Ben bu surede, Ebul Kasım, Hz. Peygamber (s.a.v) in arkasındada secde yapmıştım.” Ben ise, onunla karşılaşıncaya o sürede secde etmezdim”

22-Aksine, kafirler yalanlıyorlar.Aksine, inkarcılar, Kur’an’ı ve tekrar dirilmeyi yalanlıyorlar.

23-Halbuki Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi biliyor

Oysa, Allah onların kalplerinde sakladıkları yalanlamayı çok iyi biliyor. Mücahid de:“Gizlediklerini.” demiştir.

24- Onlara, acı bir azabı müjdele.25- Ancak, inanıp, yararlı işlerde bulunanlar için, kesintisiz bir mükafat vardır.

Ne kesintiye uğrar, ne de azalır.

BÜRÜC SURES‹

Mekke’de inmiştir. Yirmiiki ayettir.

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla.

1- Burçlar sahibi gökyüzüne, 2- Ve geleceği vadolunan güne andolsun. 3- fiahitlik edene ve edilene de andolsun.

Bize, Abdül Vahid Melihi, Ebu Mensur Muhammed bin Muhammed Sem’an’dan, O, Ebu Cafer Muhammed bin Ahmed bin Abdül Cebbar er Reyyani’den, O, Hamid bin Zenceveyh’den, O, Abdullah bin Musa bin Ubeyde’den, O, Eyyüb bin

Page 46: Beğavi Tefsiri-8

Halid’den, O, Abdullah bin Rafi’den, O da, Ebu Hüreyre’den rivayet etti. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Allah’ın Rasulu (s.a.v) şöyle buyurdu:“Vadedilmiş olan gün kıyamet günüdür. fiahit olunan gün Arefe günü, fiahit olan gün de cuma günüdür. Cuma gününden daha üstün bir günde ne üzerime güneş doğdu ne de battı. Onda bir an vardır ki, mü’min bir kul O ana tevafuk ederek o esnada Allah’a iyilik hususunda dua etse mutlaka Allah onun duasını kabul eder. Veya bir şeyden Allah’a sığınsa mutlaka Allah o kimseyi emin olmak istediği o şeyden korur.” Bu ibn-i Abbas ile çoğunluğun görüşüdür. Onlar da “şahit olan cum’a günü şahit olunan ise arefe günüdür.” demişlerdir. ‹bn-i Ömer’den:” fiahit olan Cuma günü, şahit olunan da kurban kesme günüdür.” Said bin Müseyyeb:“fiahit olan” Terviye günü, şahit olunan ise arefe günüdür.” demiştir. Yusuf bin Mihran ibn-i Mesud’dan şöyle rivayet eder:“fiahit Muhammed (s.a.v), şahit olunan ise, kıyamet günüdür. “‹bn-i Abbas bunu söylemiş ve şu ayeti okumuştur. “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de bunlara şahit olarak getirdiği de. Onların durumları nasıl olur.” Ve ‹bn-i Abbas şöyle demiştir. “Bu, insanların kendisi için toplandığı gündür. Ve o, şahit olunan gündür.” Abdülaziz bin Yahya, “fiahit olan Hz. Muhammed, şahit olunan ise, Allah (c.c) dür.” der. Bunun açıklaması Cenab-ı Hakkın “Seni bunlara şahit olarak getirdik.” ayetidir. ‹bn-i Ebu Nüceyh’in rivayetine göre Mücahit, “şahit olan Adem (a.s), fiahit olunan da kıyamet günüdür.” demiştir. ‹krime:“fiahit olan insan, şahit olunan da kıyamet günüdür” der. Yine ondan rivayet edilmiştirki:“fiahit olan melektir. ‹nsanların aleyhine şahitlik ederler. fiahit olunan ise kıyamet günüdür. ‹bn-i Abbas:fiu ayeti de okumuştur: “Her nefis yanında bir sürücü ve bir de şahit bulunduğu halde gelir.”ve “bu şahit olunan bir gündür” ayetlerini okumuştur. Dendiki:“şahit olan koruyucu melekler, şahit olunan ise insanlardır” Ata bin Yesar derki:“fiahit olanı, insanoğlu ve onun görmesidir. fiahit olunan ise kıyamet günüdür. Valibi, ‹bn-i Abbas’dan şu rivayeti yapmıştır: “fiahit olan Allah (cc) şahit olunan ise kıyamet günüdür.” Hüseyin bin Fadıl:“fiahit olan bu ümmet, şahit olunan ise diğer ümmetlerdir” demişlerdir. Açıklaması şöyledir:“‹nsanlara şahit olmanız için işte sizi böyle orta yollu bir ümmet kıldık.” Salim bin Abdullah derki:“Said bin Cübeyir’e:“fiahit olan ve şahit olunan” ayetinden sordum. O’ “fiahit olan Allah (c.c) dür. fiahit olunan ise bizleriz” dedi. Bunun açıklaması:“Allah şahit olarak yeter ayetidir.” dendiki: “fiahit olan, insanların organlarıdır” Bunu açıklayan da şu ayettir:“O gün dilleri, elleri ve ayakları onların aleyhinde şahitlik eder. Yine dendiki:“fiahit peygamberler, şahit olunan da Hz. peygamber (s.a.v)’dir.” Bunu açıklayan da şu ayet’i kerimedir:“Hani Allah peygamberlerden “şahitlik edin, ben de sizinle beraber şahitlerdenim” şeklinde sağlam söz almıştır.

4- Ashab-ı Uhdud öldürüldü

Hendeğin sahipleri kahrolsun. Lanet olsun onlara Uhdud, yer üzerinde, nehir gibi uzun yarık demektir. Çoğulu, “Ehadid” kelimesidir. Alimler, o hendek sahiplerinin kimler oldukları hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bize Ebu Hamid Ahmed Bin Abdullah Salihi, Ebul Hasan, Ali Bin Ahmed Bin Ebu Abdillah Bin Su’dan el-Hatib’den, o, Ebu Ahmed Muhammed Bin Ahmed Bin Muhammed Bin Kureyş Bin Nuh Bin Rüstem’den, o, Ebu Abdullah Muhammed Bin ibrahim Büşünci’den, o, Hediyye Bin Halid’den, o, Hammad Bin Selem’den, o, Sabit Benani’den, o, Abdurrahman Bin Ebu Leyla’dan, o, Suheyb’den, Suheyb de, Hz. Peygamber (s.a.v)’den şöyle rivayet etti:“Sizden önceki ümmetler içinde bir hükümdar vardı. O hükümdarın da bir sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca hükümdara:“Artık ben yaşlandım, Bana bir çocuk gönderin de ona sihirbazlık öğreteyim.” dedi. Hükümdar da sihirbazın kendisine büyü öğretmesi için, ona bir erkek çocuk gönderdi. Çocuk sihirbaza giderken, yolda bir rahiple karşılaştı. Onun yannıda oturdu. Konuşmasını dinledi ve sözlerinden hoşlandı. Artık çocuk sihirbazın yanına giderken rahibe uğruyor, ve onun yanında oturuyordu. Sihirbazın yanına geldiği zaman sihirbaz onu dövüyordu. Sihirbazın yanından geri döndüğünde, yine rahibin yanına takılıp onun konuşmalarını dinliyordu. Evine vardığında, evdekiler de kendilerini dövüyorlardı. Çocuk bu durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona şöyle dedi:“Sihirbazdan korktuğun zaman, ona: “Beni ailem alıkoydu de,” ailenden korktuğunda da, “Beni sihirbaz alıkoydu de.” dedi. Çocuk bu şekilde gidip-gelirken, bir defasında, ansızın, insanları engelleyen büyük bir ejderha ile karşılaştı. Kendi kendine şöyle dedi. “Bugün, rahibin mi yoksa sihirbazın mı daha üstün oldğunu anlayacağım.” Eline bir taş aldı ve Allah’ım.” dedi; Eğer, rahibin durumu sana sihirbazın durumundan daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de, insanlar yollarına devam etsinler.” Sonra taşı attı ve o hayvanı öldürdü. Böylece insanlar geçip gittiler. Daha sonra çocuk rahibin yanına geldi ve başından geçeni ona haber verdi. Rahip ona dediki: “Yavrucuğum. Bugün sen benden daha üstünsün. Senin durumun bana malum oldu. Sen deneneceksin. Sınandığın zaman sakın beni söyleme” Artık çocuk körleri ve abraş hastalarını tedavi ediyor, ve yine insanlara daha başka ilaç ve tedaviler de uyguluyordu. Kralın yakınlarından bir ama, bu durumu duydu. Pek çok hediye ile bareber çocuğun yanına geldi. Çocuk:“Bu nedir?” dedi. Adam:“Bunları senin için topladım. Eğer bana şifa verirsen bunları sana takdim edeceğim” dedi. Çocuk:“Ben hiç kimseye şifa veremem Ancak Allah şifa verir. Eğer Allah’a inanıyorsan kendin için O’na dua et de O sana şifa versin.” dedi.

Page 47: Beğavi Tefsiri-8

Bunun üzerine adam Allah’a iman etti. Allah da, ona şifa verdi. Sonra kıralın yanına geldi. Her zamanki gibi kıralın yanına oturdu. Kıral ona: “Sana gözlerini kim geri verdi” dedi. Adam. “Rabbim (c.c) dedi. Kral:“Senin benden başka rabin mi var?” dedi. Adam:“Benim ve senin Rabın Allah’dır.” dedi. Bunun üzerine kral onu yakladı ve dövüp işkence etmeye başladı. Adam nihayet çocuğu ihbar etmek zorunda kaldı. Çocuğun yanına geldiler. Kral çocuğa:“Yavrucuğum, senin sihir yoluyla körler ve abraş hastalarını iyileştirdiğini, şunu, şunu yaptığını öğrendim” dedi. Çocuk:“Ben hiç kimseye şifa vermiyorum. fiifa veren ancak Allah’tır.” dedi. Kral onu da yakalayıp, işkence yapmaya başladı. O kadar çok işkence yaptı ki, çocuk rahibi ihbar etmek zorunda kaldı. Onlar rahibin yanına geldiler. Ona “Dininden dön.” dediler. O bundan kaçındı. Bunun üzerine kral, bir bıçkı istedi. Bıçkıyı rahibin başının ayırımına koydu. Onu ikiye böldü. Sonra parçaları yere düştü. Sonra kralın yakınının yanına geldiler. Ona da “dininden dön” dediler. O da, diretti. Aynı şeklide onun da başı ile boyun ayırımına bıçkıyı indirdiler. Onu ikiye böldüler ve parçaları yere düştü. Sonra çocuğa geldiler. Ona da dininden dön dendi. Çocuk buna karşı geldi. Kral “Onu arka falanca dağa götürün ve dağa tırmandırın. Zirveye çıktığınız zaman eğer dininden dönerse ne ala. dönmezse onu oradan aşağı atın.” dedi. Çocuğu alıp götürdüler. Dağa çıkardılar. Çocuk şöyle dua ediyor du:“Allah’ım dilediğin gibi beni, onlardan kurtar.” bunun üzerine dağ onları salladı hepsi düşüverdiler. Çocuk ise yürüyerek kralın yanına geldi. Kral ona:“Arkadaşların ne yaptı” dedi. Çocuk, “Allah, beni onlardan kurtardı” dedi:Kral bu sefer onu, yakınlarından başka bir gruba havale etti. Ve onlara “Bunu götürün Ve geminin içinde taşıyın, denizin ortasına vardığınızda, eğer dininden dönerse bağışlayın, dönmezse onu denize atın.” dedi. Çocuğu götürdüler, o yine şu duayı yaptı. “Allahım dilediğin şekilde beni onlardan kurtar.” Bunun üzerine gemi onları salladı hepsi boğuldular ve çocuk yürüyerek kıralın yanına geldi. kıral ona:“Arkadaşların ne oldu?“ dedi. Çocuk:“Allah, beni, onlardan kurtardı” dedi. Sonra da kırala:“Sen, benim sana emredeceğimi yapıncaya kadar beni asla öldüremeyeceksin” dedi. Kral: “o nedir?” dedi. Çocuk:“‹nsanları bir yerde toplayacaksın ve beni bir ağaç dalından asacaksın. Sonra, ok kılıfından bir ok alacaksın, daha sonra oku, yayın merkezine koyacaksın ve:“Çocuğun rabbi olan Allah’ın adıyla diyeceksin. Sonrada oku bana atacaksın. fiüphe yok ki eğer, sen bunu yaparsan mutlaka beni öldürürsün, Kral insanları bir platformda topladı. Çocuğu bir daldan astı. Sonra, ok kılıfından bir ok aldı. Oku yayın ortasına koydu. Sonrada “Çocuğun rabbi olan Allah’ın adıyla” dedi, ardından oku çocuğa attı. Ok Çocuğun şakağına vurdu. Çocuk elini şakağının üzerinde okun yerine koydu ve öldü. Bunun üzerine insanlar. Üç sefer “Çocuğun Rabbine inandık” dediler. Sonra kral geldi. Ona şöyle dendi:“Sakındırdığın şeyi gördün mü?andolsun ki sakındırdığın şey kendi başına geldi” insanlar iman ettiler. Bunun üzerine kral hendekler kazılmasını emretti. Ağızlarına da, demirler konmasnı söyledi. Hendeklerkazıldı. Ve ateş yakıldı. Ve adamlarına “kim dininden dönmezse onu hendeğin içine atın” dedi. Dediğini yaptılar. Derken yanında küçük bir çocuğuyla bir kadın geldi. Hendeğe atlamakdan geri durdu. Çocuk ona şöyle dedi. “Anneceğim sabret, şüphe yok ki sen hakikat üzeresin.”Bu sahih bir hadistir. Hadisi, müslim bin haccac, Hediyye bin Halid’den, tahric etmiştir. Hediyye, Hammad bin Selemeden, O, Muhammed bin ‹shak’dan, O da, Veh bin Münebbih’den şu şekilde rivayet etmişlerdir:“Bir adam, Hz. ‹sa’nın dini üzere kalmıştı. Adam Necrana uğradı. Onları davet etti, onlar da kabul ettiler. Onun yanına Yahudi Zü Nüvas (salınakçı):Himyerilerden oluşan askerleriyle gitti. Onları ateş ile Yahudilik arasında tercihe zorladı. insanlar, onun dediğini yapmakdan kaçındılar. Bunun üzerine o, hendekler kazdırdı. Ve onikibin kişiyi yaktı. Sonra Eryat Yemen’e galip geldi. Zü Nüvas çıkıp kaçtı. Atıyla beraber denize daldı ve boğuldu. Kelbi derki: “Zü Nüvas’ı, Abdullah bin Tamir öldürdü” Muhammed bin ishak, Abdullah bin ebu Bekir’den, rivayet edildiki:Hz. Ömer zamanında bir hendek kazılır. Abdullah bin Tamir’i elini başındaki bir yaraya koşmuş vaziyette bulurlar elini oradan, kaldırdığında kan fışkırmaktadır. Bırakıldığında ise yerini almaktadır. Abdullah in elinde bir demir yüzük vardır. Ve onda “Rabbim Allah’dır”Yazılıdır. Bu Hz. Ömer’e ulaşır. Hz. Ömer (r.a),”onun üzerinde bulunduklarınız kendisine geri verin diye mektup yazar. Ata, ‹bn-i Abbas’tan (r.a) rivayet ederek şöyle buyurdu. Necran’da, Himyer kırallarından bir kıral vardı. Kendisine, Bakırcı Yusuf bin fiurahbil denirdi. O sıralar, Hz. peygamber (a.s) in doğumundan yetmiş sene öncesi idi. Onun ülkesinde, Abdullah bin Tamir denen bir çocuk vardı. Babası o çocuğu kendisine büyü öğretmesi için bir öğreticiye teslim etmişti.Bu çocuk düşünmüş, babasına itaat etmekten başka çare bulumamıştı. Bunun üzerine çocuk öğreticiye gidip gelmeye başlamıştı. Çocuğun gidiş geliş yolunda güzel okuyuşlu ve güzel sesli bir rahip vardı. Bu, çocuğun hoşuna gitti. Çocuğun Melike:“Benim sana söyleyeceğimi yapmadıkça beni öldüremeyeceksin” demesine kadar. Süheyb’in hadisinin manasına yakın bir şekilde anlattı. Kral çocuğa:

Page 48: Beğavi Tefsiri-8

“Seni nasıl öldürebilirim” dedi. Çocuk:“Memleketinin halkını toplarsın, sen koltuğunun üzerinde oturursun. Benim ilahımın adını anarak bana bir ok atarsın” dedi. Kralbunu yaptı ve çocuğu öldürdü. Bunun üzerine insanlar, “Abdullah bin Tamir’in ilahı olan, Allah’dan başka ilah yoktur. Onun dininden başka da din yoktur.” dediler. Kral kızdı. fiehrin kapılarını kilitledi. Ağızlarına demirler koydu. Hendekler kazdı. Ve onları ateşle doldurdu. Sonra, onları tek tek hesaba çekti. ‹slam’dan dönenleri bıraktı. “Dinim, Abdullah bin Tamir’in dinidir” diyenleri ise hendeklere atarak yaktı. Memleketinde, müslüman olanlar içerisinde bulunan müslüman olmuş bir kadın vardı. Kadının, birisi emzikli olmak üzere üç çocuğu vardı. Krıl ona: “dininden dön, yoksa seni ve çocuklarını ateşe atarım” dedi. Kadın diretti. Bunun üzerine kral onun büyük oğlunu tuttu ve ateşe attı. Sonra kadına tekrar:“Dininden dön” dedi. Kadın yine yanaşmadı. Bu sefer kral ikinci çocuğu ateşe attı. Sonra kadına yine “diniden dön” dedi. kadın yine kabul etmedi. Bunun üzerine, bebeği -ateşe atmak için kadından aldılar. O esnada kadın dininden dönmeye karar verdi. Bu sefer çocuk:“Ey anneciğim islam’dan dönme sen hak yoldasın aldırma” dedi. Çocuk ateşe atıldı. Peşindende annesi atıldı. Said bin Cübeyir ve ‹bn-i ibzi şöyle demişlerdir.”‹sfendihar halkı, yenilgiye uğrayınca, Ömer bin Hattab “Mecusiler hakkında hangi hükümler geçerlidir?Onlar ehli kitap değiller” dedi. Ali bin Ebu Talib (r.a): “Hayır. Bilakis onların kitapları vardır. fiarap onlara helal kılınmıştır. Onların kırallarından birisi şarap içmiş ve şarap onun aklına galip gelmişti. Bu sebeple kızkardeşini yakalayıp onunla cimada bulunmuştu. Sarhoşluğu gidince de pişman olup kız kardeşine: “Sana yazıklar olsun nedir bu yaptığın?Bu işin çıkış yolu nedir?” demiş. Kız kardeşi de ona; “Onun çaresi insanlara hitab edip “Allah, kızkardeşlerin nikahını helal kıldı.” demendir.” dedi. Kral kalkıp insanların içine gidince ve insanlar da onu unutunca, kız kardeşi insanlara hitap ederek kardeş nikahını haram kıldı. Bunun üzerine kral insanlara hitap etmek için ayağa kalktı ve şöyle dedi:“Allah, size kızkardeşleri nikahlamayı helal kıldı.” Bunu duyan insanlar hep beraber:“Buna inanmaktan veya buna yaklaşmaktan Allah’a sığınırız” dediler. “Bize, bunu ne bir peygamber getirdi. Nede bu huusta bir kitap indirildi.”Bunun üzerine insanlar içinde kırbacını savurdu. Yine de insanlar bunu kabul etmekten kaçındılar. Bu sefer, onlara saldırmak için kılıcını kınından çıkardı. ‹nsanlar yine kabul etmekden kaçındılar. Bu defa kral onlar için hendekler kazdı. ‹çinde ateş yaktı. ‹nsanları o ateşe arzetti. Direnip kendisine itaat etmeyeni ateşe attı. Dediğini kabul edenleri ise serbest bıraktı. Dahhak derki:“Hendek sahipleri israiloğullarındandır. Onlar, erkek ve kadınları tutup, onlar için hendek kazdılar, sonra hendek içinde ateş yaktılar. Daha sonra da Mü’minleri, o ateşin başına getirip şöyle dediler:“‹nkar edecekmisiniz, yoksa sizi ateşe mi atalım?“Sözkonusu mü’minlerin Danyal (a.s) ile arkadaşları odukları iddia edilmiştir. Bu, Avfi’nin, ‹bn-i Abas (r.a)’dan rivayetidir. Ebu Tufeyl, Ali (r.a)’dan, şöyle rivayetidir. “Hendek sahiplerinin peygamberleri, Habeşliydi. Habeşliler içerisine kavmine peygamber olarak gönderilmişti” H. Ali (r.a) bunu söyledi sonra da:“Ey Muhammed andolsun ki; biz, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan bazılarını sana anlattık.” ayetin okudu. Sonra Hz. Ali haberi anlatmaya şöyle devam etti:“Peygamber kavmini dine davet etti. Bir grup insan onun davetini kabul etti. Fakat hendek sahipleri inanan o insanları öldürdüler. ‹nananlar yakalandılar. Kaçanlar sıkı sıkı bağlandılar. Öbürleri hendek kazdılar ve hendeği ateşle doldurdular. Peygambere tabi olanları hendeğe atıldılar. Hendekçiler, kendilerine uyanları hayatta bıraktılar. Bir kadın getirdiler. Kadının yanında küçük bir süt çocuğu vardı. Kadın korkup endişelendi. Çocuk:“Anneciğim, imanını itiraf et. gizleyip de münafıklık yapma” dedi. ‹krime:“Kuyuda, ateşte yatılıyorlardı” demektedir. Mukatil ise şöyle demiştir.” Kuyu üç tane idi. Birisi, Yemen’in Necran bölgesinde Diğeri fiam’da, bir diğeri de iran’da idi. fiam’dakini, Aptamus Rumi denen şahıs yaptırmıştı. ‹ran’dakini Buhtunnasır, Arap ülkesindekini de sarkaçlı Yusuf denen şahıs kazdırmıştı Allah Teala, fiam ve iran’dakiler hakkında ayet indirmemiş, Necran’daki hakkında indirmiştir. Mesele şudur:‹ncil okuyan müslüman bir kişi, ücretle birine çalışmaktadır. Bir an incil okumaya başlar. Onu ücretle işi için kiralayan adamın kızı, incil okunmasından, etrafı aydınlatan bir nur tecelli ettiğini görür. Bu durumu babasına anlatır. Bunun üzerine adam, o kiralık işçisini takip eder. Nihayet onu görür, ışık saçan nurun hikmetini sarar, fakat hizmetli ona bilgi vermez. Patronu ısrarla kenisine sormaya devam ederken, işçi dine girdiğini ve müslüman olduğunu itiraf etti. Bunun üzerine o patronla beraber, kadın ve erkekler arasından seksen yedi kişi ona tabi oldu. Bu hadise Hz. isa (a.s)’nın Allah’ın katına yükseltilmesinden sonra vukubuldu. Sarkaçlı Yusuf bu olayı duydu ve o müslüman olanları için hendekler kazarak, hendekler içinde de ateş yaktı. Onları inkara zorladı. Kim inkar etmekten kaçındıysa, onu ateşin içine attı kim de isa (a.s) ‘in dininden döndüyse onu atmadı derken, yanında küçük bir çocuk bulunan bir kadın geldi. Çocuk konuşamayacak kadar küçüktü. Kadın hendeğin kenarında durunca, çocuğuna baktı ve ateşten geri döndü. Kendisine vuruldu, biraz ileri gitti. Böylece üç sefer ileri geri gidip geldi. Üçüncüsünde, dönüp gitmeye karar verdi. Bu sefer çocuğu kendisine:“Anneceğim, önünde sönmeyen bir ateş görüyorum.” dedi. Kadın bunu işitince ikisi bir kendilerini ateşin içine attılar. Allah (c.c) o kadını ve çocuğunu cenete koydu. O ateşe bir gün içinde yetmiş yedi bin insan atıldı. ‹şte Allah (c.c)’in Lanet olsun hendek sahiplerine.” ayetinin ifade ettiği olay budur.

Page 49: Beğavi Tefsiri-8

5- Yakıt dolu bir ateş.

Bu ifade, hendek” kelimesinin bedelidir. Rebi Bin Enes şöyle demiştir:“Allah (cc) kendilerine dokunmadan önce canlarını almak suretiyle, ateşe atılan mü’minleri kurtarmıştı, ve ateş, hendeğin kenarında bulunan kafirlerin üzerlerine çıkarak onları yakmıştı.

6- Onlar da başlarına oturmuş

Onlar ateşin yanında oturmuş, mü’minlere işkence ediyorlardı. Mücahid:“Onlar, hendeğin kenarında, sandalyeler üzerinde oturuyorlardı.” demiştir.

7- Mü’minlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.

Kral ve hendek kazan adamları, mü’minleri ateşe arzetmelerini ve onların dinlerinden dönmelerini istemelerini izliyorlardı. Mukatil şöyle yorumlamıştır:“Mü’minlerin, putlara tapmayı bırakmakla sapık olduklarına şehadet ediyorlardı”

8-Onlar aziz ve hamid olan Allah’a imanlarından dolayı intikam aldılar.

Onlar o mü’minlerden, ancak güçlü ve övgüye layık lan Allah’a inanıyorlar diye intikam alıyorlardı. ‹bn-i Abbas (r.a) “kızıyorlardı.” demiştir. Mukatil:“Onları ayıplıyorlardı.”yorumunu yapmış, kimileri de, “Onlarda başka bir ayıp bilmiyorlardı.” demişlerdir. Zeccac ise:“Onlarda günah diye yadırgadıkları şey, yalnızca Allah’a iman etmeleriydi.” şeklinde yorumlamıştır.

9- Göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir. Oysaki Allah herşeyi görür.

Allah ki, göklerin ve yerin idaresi ve mülkiyeti O’na aittir. Ve Allah onların bütün yaptıklarına şahittir.

10- fiüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve yanma cezası vardır.

Mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence yapıp, onları yakan ve sonra tevbe etmeyen o kimselere, hem inkarlarısebebiyle cehennem azabı var, hem de mü’minleri yakmalarından ötürü yangın azabı var. Dendiki:“Onlar için dünyada ateş azabı var, şöyleki:“Allah (c.c) , onları kendisiyle mü’minleri yaktıkları azap ile yaktı. Ateş, hendekten yükselerek onların üzerine geldi.” bunu Rabi bin Enes ile Kelbi söylemiştir.

11- ‹man edip salih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. ‹şte büyük kurtuluş budur.“Bundan sonra Allah (c.c), mü’minlere hazırladığı mükafatları hatırlatarak şöyle buyuruyor:“‹man edip salih amellerde bulunanlar var ya, onlar içn de zemininden ırmaklar akan cannetler vardır. ‹şte bu büyük başarıdır.” Alimler, yeminin cevabı hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları, “Yeminin cevabı “Hendek sahipleri kahrolsunlar” ifadesidir demişlerdir. “Andolsunki öldürüldüler” demektir. Kimileride ifadede takdim ve tehir söz konusu olduğunu söylemişlerdir. Katade, yeminin cevabının bundan sonraki ayet olduğunu söylemiştir.

12- fiüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.

Yani, “Andolsunki, Rabbinin yakalaması pek şiddetlidir! şeklinde ‹bn- i Abbas şöyle demiştir:“fiüphesiz Allah (cc) zalimleri azap ile yakaladığında, O’nun yakalaması, pek çetindir.” (Cenabı hakkın şu kelamı gibi:“fiüphesiz O’nun yakalaması, pek acı verici ve pek şiddetlidir.”

13- Bilin ki O, (kainat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümünden sonra hayatı) geri getirendir.

“fiüphe yok ki, O, ilkin yaratır, sonra tekrar diriltir.” Yani, insanları önce dünyada yaratır, ardından ölümden sonra tekrar diriltir.

14- O, çok bağışlayan ve çok sevendir.

Page 50: Beğavi Tefsiri-8

O, müminlerin günahlarını çokça bağışlar ve onları çok sever. “Halub” kelimesi, “sağılan”, “Rakub” kelimesi de “binilen” manasında olduğu gibi, “Vedud” kelimesi de “sevilen” manasındadır. Bazıları da “Allah bağışlar ve bağışlamayı sever” demişlerdir. Bazıları da “Dostlarını bağışlamaya çok düşkündür.” demişlerdir.

15- fierefli arş’ın sahibidir.

Arşın sahibidir. fierefi pek yücedir. Hamza ve Kısai “Mecid” kelimesini Arş kelimesinin sıfatı kabul ederek mecrur okumuşlardır. “Büyük koltuğun sahibi” demek. Kerem sıfatıyla nitelediği gibi, yücelik sıfatıyla da niteledi. Nitekim; “Kerim olan arşın rabbi” buyurmaktadır. Burada kerimin manası, kemal (olgunluk)tur. Arş; nesnelerin en güzeli ve en mükemmelidir. Diğer alimler (Mecid) kelimesini, “Arşın sahibi” (Zülarş) ifadesinin sıfatı kabul ederek, merfu okumuşlardır.

16- Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.

“Allah, dilediğini yapandır.” Hiç bir şey O’nu aciz bırakamaz. Cenabı-ı Hak demek istiyor ki:Hiç bir şey O’nu arzusundan menedemez”

17- Orduların haberi sana geldi mi?

Allah (cc) buyuruyor:“Peygamberlere karşı bayrak açan, o kafir toplulukların haberi mutlaka sana geldi.” Sonra Allah (c.c) onların kimler olduklarını açıklıyor:

18- Firavun ve Semud19- Doğrusu inkarcılar yalanlayıp duruyorlar

Firavun ve Semud’un haberi.. Ey Muhammed, doğrusu senin kavminden inkar edenler, kendilerinden öncekilerin durumu gibi seni ve Kur’an’ı yalanlıyorlar. Kendilerinden önceki kafirlerden ibret almamışlar.

20-Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

Halbuki, Allah onları arkalarından kuşatmıştır. Onları bilmektedir. Onların, yapıp etmelerinden hiç bir şey “Ona gizli kalmaz. Kendilerinden öncekilere, indirdiğinizi onlara da idirmeğe gücü yeter, Onun.

21-Doğrusu, O şerefli bir Kur’an’dır.

Kıymetlidir, şereflidir, hayrı çoktur. Müşriklerin iddia ettikleri gibi şiir ve kehanet değildir. Levh-i Mahfuzdadır. Mahfuzkelimesini, Nafi, “Kur’an “kelimesinin sıfatı kabul ederek merfu okumuştur. Zira Kur’an tamamen veya kısmen değiştirilmekten ve bozulmaktan korunmuştur. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:“Kur’an’ı biz indirdik, biz ve yine onu biz koruyacağız.” Nafi’nin dışındaki diğer kıraat alimleri “Mahfuz”kelimesini “Levh”kelimesinin sıfatı sayarak mecrur okumuşlardır. O, Levh-i mahfuz diye bilinmektedir. O, “Ümmül kitap” (kitapların anası)’dır. Kitaplar ondan çoğaltılır. O, şeytanlardan, içinde artma ve eksilme meydana gelmesinden korunmuştur. Bize Ahmed bin ‹brahim fierihi, Ahmed bin Muhammed bin ‹brahim es-Salebi’den, o, Hüseyin bin Muhammed bin Fenceveyh’ten, o, Mihled bin Cafer’den, o, Hasan bin Ulveyh’ten, o, ‹smail bin ‹sa’dan, o, ‹shak bin Bişr’den, o, Mukatil ve ‹bn-i Cüreyc’den, o, Mücahid’den, o da, ‹bn-i Abbas’tan rivayet etti. ‹bn-i Abbas şöyle demiştir:“Levh-i Mahfuz’un başında:“Bir olan Allah’tan başka ilah yoktur. O’nun dini islamdır. Muhammed (s.a.v)O’nun kulu ve elçisidir. Kim Allah’a inanır, O’na verdiği sözünü yerine getirir ve O’nun elçisine uyarsa, Allah o kimseyi cennete koyar.” ‹bn-i Abbas, şunu da söylemiştir:“Levh-i Mahfuz, beyaz inciden bir levhadır. Uzunluğu, gökle yer arası kadardır. Genişliği ise, doğu ile batının arasındaki mesafe kadardır. ‹ki kenarı, inci ve yakuttan, iki kapağı ise, kırmızı yakuttandır. Kalemi nur, kelamı ise, ezelidir. ‹çindeki her şey gizlidir.” Dendiki: “Yukarısı, Arş’a bağlı, aşağısı ise meleklerin odasındadır.” Mukatil:“Levh-i Mahfuz, Arş’ın sağında yer almaktadır.” demiştir.

Page 51: Beğavi Tefsiri-8

TARIK SÜRES‹

Mekke’de inmiştir. 17 ayettir.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla.

1-Gökyüzüne va tarıka yemin ederim.

“Göğe ve sabah yıldızına andolsun.” Kelbi, “Bu ayet Ebu Talib hakkında indi.” demiştir şöyleki:“O Hz. Peygamber (s.a.v)’in yanına gedi. Hz. Peygamber (s.a.v) ona ekmek ve süt ikram etti. Bu arada o oturup yemeğini yerken, ansızın bir yıldız düştü. Önce su doldu. Sonra da ateş. Ebu Talib korktu ve :“Bu nedir?dedi. Allah Rasülü şöyle buyurdu: “O atılan bir yıldızdır ve o, Allah’ın mucizelerinden biridir.” Ebu Talib, hayret etti. Bunun üzerine Allah (c.c):“Göge ve sabah yıldızına andolsun.” ayetini indirdi. Bu bir yemindir. Tarık, geceleyin ortaya çıkıp görünen bir yıldızdır. Geceleyin gelen her şeye tarık denir.

2-Tarık’ı sana bildiren nedir?3- O delici bir yıldızdır.

Sonra Allah (cc) Tarıkın ne olduğunu açıklıor. fiöyle buyuruyor: “O delici bir yıldızdır.” Yani, ısıtıcı ve aydınlatıcı bir yıldızdır. Mücahid “parlayan bir yıldız”der. ‹bn-i Zeyd:“Allah (cc) onunla, Süreyya’yı kasdetmiştir. Ve araplar ona Necm (yıldız) derler.” demektedir. Dendiki:“O Zuhal yıldızıdır. Yüksekliği sebebiyle bu şekilde adlandırılmıştır.” Kuş göğün ortasında yükseldiği zaman; Araplar: “deldi.” derler.

4- Her canın başında, mutlaka bir koruyucu vardır

Bu ifade yeminin cevabıdır. Ebu Cafer, ibn-i Amir, Asım ve Hamza, “Lemma” edatını, şeddeli okumuşlar ve verdiğimiz manayı kasdetmişlerdir. O, Hüzeyl kabilesinin lehçesinde yer almaktadır. Onlar, “Lemma” edatını, “‹lla” yerine kullanmışlardır. Mesela, “Allah aşkına mutlaka kalkmalıyım” manasında, “Neşedtükallahe lemma kumtu” derler. Diğer kıraat alimleri “lemma” edatını şeddesiz okumuşlar ve “Ma” yı sıla (geçiş harfi) kabul etmişlerdir. Mana şöyle olur: “Mutlaka herkesin başında bir koruyucu vardır.” Ayetin yorumu ise, şöyledir:“Her insanın yanında, onun amellerini kaydeden, iyi ve köt her yaptığını sayan, Rabbi tarafından görevli bir gözetleyici vardır.” ‹bn-i Abbas’ Onları koruyucudur. O kişiyi, onun sözlerini ve davranışlarını muhafaza eder. Sonra onu, kaderlere bırakır ve teslim eder. Daha sonra da ondan ayrılır.

5-‹nsan neden yaratıldığına bir baksın.

Page 52: Beğavi Tefsiri-8

‹nsan hangi şeyden yaratılmış olduğuna bir baksın, düşünsün. Yani, düşünür gözüyle baksın.

6- Atılan bir sudan yaratıldı.

Sonra Allah (c.c)onu açıklayarak şöyle buyuruyor:“Atılmış bir sudan yaratıldı.” Yani, rahime dökülen meniden yaratıldı. Dafik kelimesi, “Iyşetun radiyeh” “Hoşnud olunmuş” bir hayat.” ayetinde olduğu gibi, meful manasında bir faildir. Difk, dökmek demektir. Allah (c.c) burada hem erkeğin ve hem de kadının suyunu kasdetmiştir. Çünkü çocuk, onların ikisinden yaratılır. Karışmış olmalarından dolayı da, Allah ondan, bir su gibi bahsetmiştir.

7- Bel ile, göğüs kemikleri arasından çıkar.

Yani erkeğin beli ile kadının göğüs kemiklerinn arasından çıkr. Teraib, terbiye kelimesinin çoğuludur. Göğüs ve döş kemikleri demektir. ‹bn-i Abbas:“Göğüsün, tasma, yeri.” demiştir. Valibi de ondan:“Kadının iki memesi arasından çıkar.” şeklinde rivayet etmiştir. Katade “Boğazdır.” derken, ibn-i Zeyd:“Göğüstür.” demiştir.

8-fiüphesiz, O, onu tekrar döndürmeğe de, kaadirdir.

Mücahid:“Meniyi, idrar yoluna döndürmeye kaadirdir.” demiştir. ‹krime:“Allah, o suyu çıkmış olduğu bele, döndürmeğe kaadirdir” der. Dahhak şöyle demiştir. “O, insanı daha önce olduğu gibi, su haline döndürmeye kaadirdir.” Mukatil bin Hayyan şöyle yorumlamıştır.” ‹stersem, onu ihtiyarlıktan gençliğe, gençlikten çocukluğa, çocukluktan da meni haline döndürürüm.” ‹bn-i Zeyd şöyle yorumlamıştır: “O, o suyu çıkarmayarak yerinde alıkoymağa, mutlaka kaadirdir.” Katade derki:“Allah (cc) insanı ölümden sonra diriltmeye yeniden yaratmaya kaadirdir” Bu görüşlerin en uygunu budur.”

9-O gün, sırlar ortaya çıkar.

Son görüşün en uygun yorum olmasının sebebi bu ayetin ifadesinden anlaşılan manadır. fiöyleki:“O gün, sırlar ortaya çıkar.”Bu, kıyamet günüdür. O gün sırlar denenir. Gizli şeyler ortaya çıkarılır. Katade ve Mukatil: “‹mtihan edilir.” demişlerdir. Ata bin Ebi Rebah derki:“Sırlar, oruç, namaz, abdest ve cünüplükten yıkanma gibi farz ibadetlerdir. Zira onlar, Allah teala ile kul arasındaki sırlardır. Kul isterse oruç tutmadığı halde “Tuttum” der, namaz kılmadığı halde “kıldım” der. Yıkanmadığı halde “Yıkandım” der. Bu sebeple Allah Teala, bunları yapanları yapmayanlardan ayırmak için insanları imtihan eder. ‹bn-i Ömer derki:“Allah Teala kıyamet gününde, her sırrı ortaya çıkarır. O sırlar, bazı yüzlerde süs olur, bazı yüzlerde de kusur ve leke olur. Yani o farzları eda edenlerin yüzleri sevinçli olur. ‹hmal edenlerin yüzleri ise toz kaplı, endişeli olur.”

10-‹nsanın ne gücü vardır, ne de bir yardım edeni.

Yani, ahireti inkar eden bu adamın, ne kendisi sayesinde Allah’ın azabından kurtulucağı bir gücü olur, nede Allah’a karşı kendine yardım edebilecek bir yardımcısı.”

11- Dönüş sahibi olan göğe yemin olsun.

Sonra Allah (cc) başka bir yemin zikrediyor. fiöyle buyuruyor: “Dönüş sahibi göğe de andolsun.” Yani, “yağmurlu göğe andolsun.” demektir. Çünkü, yağmur her yıl döner ve tekrarlanır ‹bn-i Abbas:“O, yağmuru döndürüp yağdıran bulutlar.” demiştir.

12-Yarılan yere andolsun.

Yani, “Bitki, ağaç ve ırmaklardan dolayı yarılıp çatlayan yer yüzüne andolsun.”

13-Muhakkak ki o (Kur’an hak ile batılı) ayıran sözdür.

Yeminin cevabı şu ayet-i kerime’dir:“fiüphe yok ki, o Kur’an, hak ile batılın arasını ayıran, gerçek ve şerefli bir sözdür.” 14- O, asla bir şaka değildir.

Page 53: Beğavi Tefsiri-8

O, bir oyun, bir eğlence ve boş söz değildir.

15-Onlar bir tuzak kurarlar,

fiimdi Allah(cc)Mekke müşriklerinden haber vererek şöyle buyuruyor: “Doğrusu onlar bir tuzak kuruyorlar.”Peygamber (s.a.v)’dan korkarak içlerindekinin aksini açığa vuruyorlardı.

16-Ben de bir tuzak kurarım.

Allah’ın tuzağı, onları, hiç bilmeycekleri bir şekilde yavaş yavaş helake yaklaştırmasıdır.

17-Kafirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak.

“fiimdi sen o kafirlere mühlet ver.” ‹bn-i Abbas:“Bu, Allah’tan onlara bir tehdittir.” demiştir. Onları biraz kendi hallerine bırak Mehl ve emhil kelimelerinin manası: “Bekle acele etme” demektir. Nitekim Allah (cc)onları Bedir gününde yakalamıştı. Serbest bırakmayı da, savaş ayetiyle neshedip, yürürlükten kaldırmıştı.

A’LA SÜRES‹

Mekke’de inmiştir. 19 ayettir.

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

1- Yüce Rabbinin adını tesbih et.

Yani, “Subhane Rabbiye’l-A’la: Yüce Rabbimi eksik sıfatlardan uzak tutarım.” de, Sahabilerden ve onların peşinden gelen islam neslinden bir grup, bu yorumu yapmıştır. Sa’lebi’den, o, Abdullah bin Hamid’den, o, Ahmed bin Abdullah’tan, o, Muhammed bin Abdullah’tan, o, Abdullah bin Ömer bin Eban’dan o, Veki’den, Veki, ‹srail’den, o, Ebu ‹shak’tan, o, Müslim el-Batin’den, o, Said Bin Cübeyr’den, oda ibn-i Abbas’tan rivayet etti. Rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v):“Sebbih’i-sme rabbike’l-a’la: Yüce Rabbinin adını an.” ayetini okudu ve “Yüce Rabbimi eksik sıfatlardan tenzih ederim.” dedi. Bir grup da şöyle demiştir. Ayetin manası:“Yüce Rabbini kafirlerin onu nitelediği sıfatlardan tenzih et” Onlar isim kelimesini sıla yani bağlantı olarak kabul etmişlerdir. ‹sim ile isimlendirileni yani (Müsamma)yı bir kabul edenler, bu ayeti delil getirirler. Ancak hiç kimse “Subhane ismullah: Allah’ın ismini tenzih ederim” ve “Subhane ismu Rabbuna: Rabbimizin ismini tenzih ederim” demez. Ancak “Subhanallah: Allah’ı tesbih ederim ve “Subhane Rabbuna: Rabbimizi tenzih ederim” derler. Mana:“Rabbinin ismini tesbih et” şeklindedir. Diğerleri şöyle demişlerdir:“‹smini saygıyla ve adını anarken onu yüceltmek suretiyle, Rabbini isimlendirmeyi tenzih et.” ve Onlar ismi, isimlendirme(tesmiye)manasında kullanmışlardır. ‹bn-i Abbas şu manayı vermiştir:“Yüce Rabbinin emriyle namaz kıl.”

2- O ki, yaratıp düzene koydu.

Kelbi şöyle demiştir. Her canlıyı yarattı. Sonrada iki el iki ayak ve iki göz düzenledi.” Zeccac da şöyle demiştir:“O, insanı düzğün bir şekilde yarattı. “Sevva”nın manası “Endamını düzeltti.” demektir.

3-Ve O, takdir etti. Doğru yolu gösterdi.

“Kaddera” kelimesini Kısai, fieddesiz, diğer alimler ise şeddeli okumuşlardır. ‹kisi de aynı manadadır. Mücahit derki:“O insana iyinin ve kötünün, sadetin ve bahtsızlığın yolunu gösterdi. Hayvanlara da otlaklarını gösterdi” Mukatil ve Kelbi:“Herşeyin gidiş yolunu takdir etti ve gösterdi. Erkeğin dişiye nasıl yaklaşacağını bildirdi.” demişlerdir. Kimileri de şöyle demişlerdir:Rızıkları tayin etti. O rızıkların ve yaşam vasıtaların kazanma şeklini gösterdi.” Derdiki:“Nesnelerde faydaları yarattı. Ve insanlara o faydaları nesnelerden çıkarma yolunu gösterdi.”

Page 54: Beğavi Tefsiri-8

Süddi derki:“Ceninin Rahimde kalma süresini belirledi. Sonra da ona Rahimden çıkmayı gösterdi. Vasıtı de şöyle demiştir:Haklarında mutluluğu ve mutsuzluğu tayin etti. Sonrada o iki guruptan herbirine haklarında tayin edilen şeylerin yoluna gitmeyi kolaylaştırdı.

4-Ve, o, otlağı çıkardı.

Yani otları ve hayvanların otladıkları yeşil, sarı, kırmızı ve beyaz bitkileri bitirdi.

5-Sonra da onu kapkara bir sel artığına çevirdi.Allah (c.c) yeşillikten sonra, O otları çürümüş, siyah saman haline çevirdi. Yani selin üzerinde gördüğün köpük gibi yaptı. Ve onu yeşillikten sonra siyaha çevirdi. Zira, ot, kuruyunca siyahlaşır.

6- Sana okutacağız sen hiç unutmayacaksın.7- Allah’ın dilediği hariç. fiüphesiz Allah açığı ve gizleneni bilendir.

Sana okuyacağız. Yani, Cebrail’in sana okumasıyla Kur’an- ı Sana öğreteceğiz. Ve, Allah’ın senin unutmana izin verdiği ve Kur’an’dan okunuşunu neshettiği dışındakileri unutmayacaksın. Nitekim Allah bir ayette: “Biz bir ayeti, neshedersek ya da unutturursak yerine ondan daha iyisini koyarız.”buyuruyor. Unutturma da bir çeşit nesihtir. Mücahit ve kelbi şöyle derler:“Cebrail (a.s) Hz. peygamber (s.a.v) ‘in yanına indiği zaman daha Cebrail (a.s)ayetin sonunu getirmeden Rasulullah, unutma endişesiyle ayetin başını okumaya başlıyordu. Bu sebeple Allah (c.c) :“Biz sana okuyacağız ve sen unutmayacaksın” ayetini indirdi. Artık ondan sona peygamber (a.s)hiçbir şeyi unutmadı. Ayetin devamı:“Çünkü, o, söz ve fiillerin, hem açığını bilir, hem de gizlisini.” Mana şöyledir: “Allah (c.c.) gizliyi de bilir aşıkarı da.” 8-Seni en kolaya muvaffak kılacağız.

Mukatil şöyle yorumlamıştır:“Sana cennet işini kolaylaştıracağız.” bu yorum, ‹bn-i Abbas’ın “seni iyilik yapmaya muvaffak edeceğiz.” şeklinde ki sözünün manasıdır. Ayette, “kolay” diye bahsedilen iyi ameldir. Dendiki:“Seni, kolay olan fieriata muvaffak kılacağız. O, geniş tevhid dinidir.” Kimileri de:“Bu ayet bir önceki ayetle bağlıdır. Mana:“O Allah, Cebrail (a.s) okumayı bitirdiğinde senin ona seslice okumanı da bilir, unutmaktan korkarak kendi kendine gizli okumanı da bilir.” “Biz, Sana, kolayı kolaylaştıracağız.” yani vahyi sana kolaylaştıracağız sen de onu ezberleyip, öğreteceksin.

9- O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.

Sen, şayet öğüt fayda verirse, Kuran ile öğüt ver. Mana şöyledir:‹ster fayda versin ister vermesin sen öğüt ver. Allah (c.c)ikinci hali zikretmemiştir. Buna benzer bir durum şu ayette de vardır: “Allah, size, sizi sıcaktan koruyan elbiseler yarattı.” Burada Allah Teala sıcakla soğuğu birlikte kasdetmektedir.

10-Allah’dan korkan öğüt alacaktır. 11- fiaki öğütten kaçacaktır.

Allah’ın ilminde, bahtsız olan kimse ise öğütten kaçıp uzaklaşır.

12- O, büyük ateşe girecektir.

Okimse büyük ve dehşetli ateşe girecektir. Zira Cehennem ateşi dünya ateşinden çok büyük ve sıcaklık bakımından da çok şiddetlidir.

13- Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.

Sonra orada ölmez ki, istirahat etsin. Bir hayatta yaşamaz ki ona fayda versin.

14-Temizlenen kurtuluşa erdi.fiirkten temizlenen ve “Allah’dan başka ilah yoktur” diyen kurtulmuştur. Bu, Ata ile ikrime’nin görüşü, Valibi ile Said bin Cübeyir’in ibn-i Abbas’dan rıvayetleridir. Hasan Basri, “Ameli pak olan kurtulur.” demiştir. Diğer alimler:“O fıtır sadakasıdır.” demişledir. Ebu Said Hudri’den, “Temizlenen kurtulmuştur.” ayeti hakkında “fıtır sadakasını veren” şeklinde rivayet olunmuştur.

Page 55: Beğavi Tefsiri-8

“Rabbinin ismini anan sonra namaz kılan” Ebu Said, “Bayrama çıkıp, bayram namazını kılan”demiştir. ‹bn-i Mesud da şöyle demiştir:“Allah, sadaka verip sonra namaz kılan kişiye rahmet etsin.” Sonra da bu ayeti okumuştur. Nafi şöyle der:ibn-i Ömer, bayram gününün sabah namazını kıldığı zaman:“Nafi, sadakayı çıkardın mı?” derdi. “Eğer, “Evet” dersem, musallaya geçerdi. fiayet “Hayır” diyecek olursam “Onu fiimdi çıkar.” Çünkü, bu ayet, bu konuda, yeni fıtır sadakasını verip temizlenen ve rabbinin adını anarak namaz kılan, bu sayede de kurtuluşa eren kimseler hakkında indi” dendi. Bu, Ebul Aliye ile ibn-i Sirin’in görüşüdür. Bazıları: “Bu yorumun dayanağını bilmiyorum. Çünkü bu sure Mekke’de indi ve Mekke’de bayram ile fıtır sadakası yoktu” Demişlerdir. fieyh imam Muhyis Sünne şöyle demiştir:“ayetin inişinin hükümden önce inmiş olması mümkündür. Nitekim cenab-ı hak: “Ey Muhammed, sen bu şehirde oturuyorsun.” buyurmaktadır. Bahsedilen belde Medine’dir. Halbuki bu ayetin içinde bulunduğu sure Mekke’de inmiştir. Mekke’de oturmanın belirtisi ise fetih günü ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Bana gündüzden bir saat helal kılındı” buyurmuştur. Aynı şekilde Mekke’de:“Topluluk yenilgiye uğrayacak ve geri dönüp kaçacaklar” ayeti inmiştir. Hz. Ömer (r.a) bu hususta derki:“Ben, hangi toplumun yenileceğini bilmiyordum. Ne zamanki Bedir günü geldi, Hz. peygamber (s.a.v)’in, zırh içinde sıçradığını ve “Topluluk yenilecek ve geri dönüp kaçacaklar, rabbinin ismini andı ve namaz kıldı.” dediğini işittim. Dendiki:“Zikir, bayram tekbirleridir. Namaz da bayram namazıdır.” Ve yine:“buradaki namaz duadır.” denmiştir. 16-Halbuki, siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

Ebu Amr ile Yakup “tercih ediyorlar” manasında fiili (ye)ile okumuştur. Diğer alimler, (te) ile okuyarak verdiğimiz manayı kasdetmişlerdir. Bunun delili, Übey bin Ka’b’ın, “Bel entüm tü’sirune’l-hayate’d-dünya” şeklindeki okuyuşudur.

17-Halbuki ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

Eşcai şöyle demiştir:“‹bn-i Mes’ud’un yanındaydık. O bu ayeti okudu ve bize:“Niçin dünya hayatını, ahiret hayatına tercih ediyoruz, biliyormusunuz?” dedi. Bizler: “Hayır” dedik. Dedi ki: “Çünkü, dünya hazırlanmış, yiyecekleri ve içecekleri ile kadınları, lezzetleri ve güzellikleri bize peşin verilmiş. Ahiret ise, bize anlatılmış fakat bizden gizlenmiştir. Bu sebeple biz, peşin olanı sevdik, geriye bırakılanı ise terkeddik.” 18- fiüphesiz bu önceki sahifelerde vardır.

fiüphe yokki, bu, yani “Temizlenen kurtulmuştur.” ayetinden itibaren devam eden, dört ayet ilk sahifelerde de vardır. Yani, Kur’andan önce indirilmiş olan ilk kitaplarda da temizlenenin ve namaz kılanın kurtulacağı insanların dünyayı tercih ettikleri ve ahiretin daha hayırlı ve daha kalıcı olduğu zikredilmişti.

19- ‹brahim’in ve Musa’nın sahifelerinde.

Sonra Alllah (c.c) O sahifeleri açıklayarak şöyle buyuruyor:“‹brahim’in ve Musa’nın sahifelerinde” ‹krime ve Süddi:“Bu sure, Hz. ‹brahim ile Hz. Musa’nın sahifelerinde yer almaktadır. Bize, imam Ebu Ali Hüseyin bin Muhammed elKadi, Ebu Bekir Ahmet bin Hasan el Hicri’den, O, Muhammed bin Ahmet bin Muğfil el-Meydani’den, O, Muhammed bin Yahya’dan, O, Said bin Kesir’den, O, Yahya bin Eyyüb’den, O, Yahya bin Said’den, o, Amra binti Abdurrahman’dan, O da, Hz. Aişe’den rivayet etti. Hz. Aişe şöyle demiştir:“Hz. peygamber (s.a.v), vitirden önceki kıldığı iki rekatta “Yüce Rabbinin adını tesbih et” suresi ile, “kafirun suresini” okurdu. Vitirde ise, ihlası, felak ve Nas Sürelerini okurdu.

Page 56: Beğavi Tefsiri-8

GAfi‹YE SURES‹

Mekke’de inmiştir. 26 ayettir.

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla

1- Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?2- O gün, bazı yüzler zelildir. 3- Çalışmış ve yorulmuştur.

Ata ibn-i Abbas’tan rivayetle, şöyle demiştir:“Allah Teala, dünyada islam Dini dışındaki, dinler üzere amel edip, yorulmuş olan puta tapıcılarla, rahipler ve onlardan başkaları gibi, ehl-i kitabın kafirlerini kastetmektedir. Allah, sapıklıktaki gayretlerini onlardan kabul etmeyecektir. Kıyamet gününde cehenneme gireceklerdir.” Bu Said bin Cübeyir ve Zeyd bin Eslem’in görüşüdür. “Nesab”ın manası:Yorgunlukla işe devam etme demektir. ‹krime ve Süddi:“Dünyada günah ve isyanlarda gayret etti. “Cehennemde, gayret eder ve onun içerisinde yorgun düşer.” demişlerdir. Hasan Basri, “O kişi, dünyada Allah için çalışmadı bu sebeple Allah, onu cehennemde, zincir ve halkalarla uğraştırarak çalıştırıp yorar.” demiştir. Katade de böyle söylemiştir. Yine, Avfi’nin ‹bn-i Abbas’dan yaptığı rivayet de böyledir. ‹bn-i Mesud şu yorumu yapmıştır:“Devenin çamura dalması gibi, ateşe dalar.” Kelbi, “Yüzüstü cehenneme akıp giderler.” demiştir. Dahhak, fiöyle tefsir etmiştir: “Onlar, cehennemde bulunan demirden bir dağa çıkmaya zorlanırlar.” Ayette, söz, yüzlerden bahsediyor. Fakat maksat o yüzlerin sahipleridir. 4-Kızgın bir ateşe girerler.

Basra halkıyla, Ebu Bekir, “Tesla: Girerler”kelimesini “Tüsla: Girdirilirler” şeklinde edilgen olarak okumuşlardır. Diğerleri ise etgen çatıda okumuşlardır. ‹bn-i Abbas, “Ateş kızışmıştır. Ve Allah düşmanlarının üzerine saldırmaktadır.” yorumunu yapmıştır.

5- Onlara kaynar su pınarından içirilir.

“O kimseye yaratıldığından beri, üzerine cehennem kaynatılmış olan son derece sıcak bir gözden içirilir. Gayet susuz bir şekilde o suya sevkedilirler.” Müfessirler derlerki:“O sudan dünyanın dağlarına bir damla düşecek olsa. mutlaka o dağları eritir.” Bu onların içecekleridir. fiimdi de Allah Teala onların yiyeceklerini hatırlatıyor. 6- Onlar için kuru dikenden başka yiyecek yoktur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:“Onlar için, Dari’den başka yiyecek yoktur.” Mücahit, ikrime ve Katade:“Onun, yere yapışık dikenli bir bitki olduğunu, kureyşlilerin onu, şıbrık diye adlandırdıklarını, yükseldiği zaman da, Darı diye adlandırdıklarını ve onun en pis ve en kötü yiyecek olduğunu söylemişlerdir. Bu aynı zamanda Avfi’nin ibn-i Abbas’dan rivayetidir. Kelbi, “Hiçbir hayvan kuruduğu zaman o bitkiye yaklaşmaz” demiştir. ‹bn-i Zeyd’in yorumu da şöyledir:“Dünyadaki Dari, yaprağı kuruyan, kuru dikendir. Ahirette ise ateşten bir dikendir. Hadiste ‹bn-i Abbas’dan şu rivayet gelmiştir. “Dari, Cehennemde, sabırdan daha acı, dikene benzer bir nesnedir. Leşden daha iğrençtir. Ve ateşten daha sıcaktır.” Ebud Derda ve Hasan Basri derlerki:“Allah Telala, Cehennem halkına içinde bulundukları azaba denk düşmesi için bir açlık gönderir. Onlar yardım isterler, kendilerine dikenli yiyecek imdat olunur. Sonra tekrar yardım isterler bu sefer de boğazlarından geçmeyen bir yiyecekle kendilerine yardım olunur. Böylece dünyada iken, boğaza düğümlenen lokmaları su

Page 57: Beğavi Tefsiri-8

ile boğazdan geçirdiklerini hatırlarlar ve su isterler. Fakat Allah Teala, onları bin sene susuz bırakır. Sonra kendilerine rahat ve afiyetli olmayan kaynar bir gözden içirilir. Yüzlerini ona yaklaşdırdıkça o su, onların yüzlerini derisini soyar ve kavurur. Karınlarına indiği zaman da mide ve bağırsaklarını parçalar. Bu gerçek onlara kaynar sudan içirilir ve o su, “onların bağırsaklarını parçalar” ayetinde dile getirilmektedir. Müfesirler derlerki:“Bu ayet indiği zaman müşrikler “Develerimiz dari,’ dikeni ile beslenip semiriyor.” dediler. Halbuki bu hususta yalan söylüyorlardı. Çünkü, develer, onu, ancak, “fiıbrık” adımı aldığı yaşlık döneminde yiyorlardı. Kuruduğu zaman onu hiçbir şey yemiyordu.

7-O, ne semirtir ne de açlığı giderir.

Sonra Allah (c.c)şu ayeti indirdi:“O bitki, ne besler nede açlığı giderir.

8- Yüzler de vardır ki, o gün parıl parıldır.

Sonra da Cenab-ı hak cennet halkının özelliklerini sayarak şöyle buyurdu:“Nimet ve ikram içindedir.” demiştir.

9-Çalıştıklarından hoşnuddur.

Dünyadaki gayretlerinden dolayı, çalışması karşılığında kendisine cennet verilmesi sebebiyle ahirette hoşnuttur.

10- Yüksek bir cennettedir.11- Orada boş bir laf işitmezler.“Yüksek bir bahçededirler. Orada boş ve batıl bir söz işitmezler.” Mekke ve Basra halkı:“Yesmeu” kelimesini ötreli “Ye” ile okumuştur. “Lagiyetün: Boş söz” kelimesi ise merfudur. Nafi, “‹şitmezler, manasındaki kelimeyi ötreli “Te”ile işitilmez” manasında, “Boş söz” manasındaki “Lağiyetün” kelimesini ise merfu okumuştur. Diğer kıraat alimleri ise, fiili fethalı “Te” ile “Lağiyetün” kelimesini de mesub olarak, Hz. peygamber (s.a.v.)‘e hitap edilmesi şeklinde okumuşlardır.

12- Orada akan bir pınar vardır.13- Orada yüksek tahtlar vardır.

Orada akan sular vardır. Ve yine orada yükseltilmiş koltuklar vardır. ‹bn-i Abbas der ki:“O cennetin tabloları altında olup, zeberced, inci ve yakutla süslenmiştir. Sahibi gelmediği sürece yüksekte bulunur. Sahibi onun üzerine oturmak istediği zaman, üzerine otursun diye onun için alçalır. Sonra yerine yükselir.

14-Yerleştirilmiş kaseler vardır.

“yanlarına konulmuş kadehler vardır.” “Nemarik” kelimesinin tekili, Nümraka kelimesidir.

15-Sıra sıra dizilmiş yastıklar vardır

“Yanyana dizilmiş yastıklar vardır.” Yastıklar manasındaki “Nemarik” kelmesinin tekili, Nümraka kelimesidir. 16-Serilmiş saçaklı halılar vardır.

“Serilmiş geniş halılar da vardır.”‹bn-i Abbas şöyle demiştir. “Onlar, ağır kadife halılardır. Tekili zerbiyedir. “Serilmiş” kelimesi için, “meclislere dağıtılmış” yorumu yapılmıştır.

17-Onlar, develerin nasıl yaratıldığına bakmıyorlarmı?

Tefsirciler derler ki:“Allah Teala bu surede cennette bulunan nimetleri sayıp dökünce, kafirler bu duruma hayret ettiler ve onu yalanladılar. Bunun üzerine Allah (c.c.) onlara, sanatını hatırlatarak:“Onlar devlere bakmıyorlarmı?nasıl yaratıldılar diye?” buyurdu. ‹bil devesi, Arapların iyi cins develerinin en büyüğü idi. Onların, o hayvanda pek çok menfaatleri vardı. Dünyada onlar için bu yaratıldığı gibi, Cennette de cennetliker için yaratılanlar yaratıldı. Hakimler, diğer hayvanlar arasından devenin özellikle zikredilmesinin sebebi hakkında konuşmuşlardır. Mukatil:“Çünkü, Araplar, hiç bir zaman deveden daha büyük bir hayvan görmemişlerdi. ‹çlerinde çok azı istisna fili görmemişlerdi.” Kelbi derki:“Çünkü, deve çökmüş durumda iken yüküyle beraber kalkabilmektedir. Katade şu yorumu yapmıştır:“Allah (c.c.)

Page 58: Beğavi Tefsiri-8

cennetin koltuklarının ve döşeklerinin yüksekliğinden bahsetti. Bunun üzerine insanlar. “biz, onu nasıl kaldırırız.” dediler. Bu sebeple de Allah (c.c) bu ayeti indirdi. Hasan Basri’ye bu ayetten sorularak şöyle dendi:“Hayvanlar içinde en büyüğü fil değilmidir?” O şöyle dedi:“Öyledir fakat, Araplar, ondan uzaktır. Sonra, o yabanidir. Sırtına binilmez. Eti yenmez ve sütü sağılmaz. Deve ise Araplar için en değerli ve en şerefli maldır. Çekirdek ve yonca yer, süt çıkarır.” Dendi ki:Deve büyüklüğüne rağmen ağır yük taşımaya elverişli ve yumuşak huyludur. Zayıf çekiciye de boyun eğer. Hatta öyle ki, küçük bir sabi bile onun yularını tutar ve dilediği yere götürür.” fiüreyh el-Kadi, şöyle derdi:“Bizi çöplüğe çıkarın da, develerin nasıl yaratıldığına bakalım.”

18- Göğe de. Nasıl yükseltilmiştir?

Göğe bakmıyorlar mı?Nasıl yerden yükseltildi de hiçbir şey ulaşıp ta onu değiştiremiyor.

19-Dağlara da. Nasıl dikilmiştir?

Ve dağların yerin üzerine demir atmış gibi nasıl dikildiğine bakmıyorlarmı ki, onlar hiç kayıp düşmezler.

20-Yere de. Nasıl yayılmıştır.

“Yere bakmıyorlar mı nasıl döşenmiş?” Ata, ‹bn- i Abbas’dan rivayetle şöyle demiştir:“benden başka hiç kimse deve gibisini yaratmaya veya gök gibisini yükseltmeye, dağlar gibisini dikmeye, ya da yer gibisini yayıp döşemeye güç yetirebilir mi?”

21- Öğüt ver, çünkü sen ancak bir öğütçüsün.22- Onların üzerine zor kullanıcı değilsin.

“O halde sen öğüt ver. Çünkü, sen ancak bir öğüt vericisin. Onların üzerine bir zorlayıcı değilsin ki onları öldüresin. Ve onları iman etmeye zorlayasın.” Savaş ayeti bu ayetin hükmünü kaldırmıştır.

23- Ancak kim yüz çevirir ve küfrederse

“Ancak hatırlatmadan sonra yüz çeviren ve inkar eden istisna” istisna kendisinden öncekinden bağımsız (munkatı) bir istisnadır. Mana:“fakat kim yüz çevirirse” şeklindedir.

24-Allah onu en büyük azap ile azaplandırır.

Allah ona en büyük azap ile azap edecek. Bu azap Allah’ın o kimseyi cehenneme koymasıdır. Cenab-ı hak, “en büyük azap” demiştir. Çünkü, dünyada onlara açlıkla çıktıkla ölüm ve esirlikle azap edildi.”

25- fiüphesiz onların dönüşü Bizedir.

“Kuşkusuz, ölümden sonra onların dönüşü bizedir.” Ebu Cafer “‹yabehum: dönüşleri” kelimesinin “ya”harfini şeddeli okumuştur. Bu, şaz (ender) bir okuyuştur. Zeccac’dan başka hiç kimse o okuyuşu rivayet etmemiştir.

26-Sonra onların hesapları da bize aittir.

Yani Allah’a dönmelerinden sona yaptıklarının karşılığını vermek Allah’a aittir.

FECR SURES‹

Page 59: Beğavi Tefsiri-8

Mekke’de inmiştir. 30 ayettir.

1- Fecre yemin olsun

Allah (c.c) Fecre yemin etmektedir. Ebu Salih’in rivayetine göre ibn-i Abbas’dan şu rivayeti yapmıştır:“O, her gün, sabahın ortaya çıkmasıdır” Bu ‹krime’nin görüşüdür. Atıyye, ondan, “Sabah namazıdır.” diye rivayet etmiştir. Katade şöyle demiştir. “O, muharrem ayının ilk fecridir. Sene ondan yarılıp çıkar.”Dahhak derki:“O, zilhiccenin fecridir. Çünkü on gece ona bitişiktir.

2-Ve on geceye andolsun.

‹bn-i Abbas’dan, “O, zilhice ayının ilk on gecesidir.” diye rivayet edilmiştir. Bu, Mücahid, Katade, Dahkak, Süddi ve Kelbi’nin görüşüdür. Ebu Ravk, Dahhak’dan şöyle rivayet etmiştir:“O Ramazan ayının ilk on gecesidir” Ebu Zabyan’ın kendisinden yaptığı rivayette ‹bn-i Abbas “O Ramazan ayının son on gecesidir.” demiştir.Yeman bin Rebab derki, “Bu geceler onuncusu aşure günü olan muharem ayının ilk on gecesidir.”

3-Çifte ve teke yemin olsun,

Hamza ile Kisai “Tek” manasında “Vetr” diye okunan kelimeyi “Vitir”, diye, diğer alimler ise “Vetır” diye okumuşlardır. Alimler çift ve tek kelimeleri hakkında farklı görüşlere varmışlardır. Kimileri “Çift, insanlardır. Nitekim Allah Teala:“Sizleri çiftler olarak yarattık.” buyurmaktadır. Tek ise Allah (c.c.) tır.” Bu Ebu Said el-Hudri’den rivayet edilmiştir. Ve o yine, Atiyye Avfi’nin görüşüdür. Mücahid ile Mesruk:“Çift, yaratılmışların hepsidir. Zira Allah (c.c): “Her şeyden iki çift yarattık.” buyuruyor. Küfür-iman, hidayet-dalalet, mutluluk-bedbahtlık, gece-gündüz, gök yüzü-yer yüzü, kara-deniz, güneş-ay, cin-insan hep böyledir. Çiftlere örnektir. Tek olan ise, Allah (c.c.)tır. Allah Teala buyuruyor ki“Deki, O Allah bir tektir.” demişlerdir.Hasan Basri ile ibni Zeyd de:“Çift ve tek yaratıkların hepsidir. Onlardan, tek de vardır, çift de.” demişlerdir.Katade Hasan’dan şöyle rivayet etmiştir: “Onlar sayılardır. Tek de vardır çift de.” Katade ise:“Onlar namazlardır. Onların tek rekatlı olanı da vardır, çift rekatlı olanı da.” demiştir. Atiyye de ‹bni Abbas’tan şu rivayeti yapmıştır:”Çift, sabah namazı, tek de akşam namazıdır.” =Abdullah Bin Zübeyr’den şöyle rivayet edilmiştir: “Çift olan, birinci kaçış günü, tek olan ise, ikinci kaçış günüdür. Rivayet edildiğine göre bir adam Abdullah bin Zübeyr’e çiftten, tekten ve on geceden sordu. O şöyle dedi:“Çift ve tek Allah Tealanın şu kelamında ifade ediliyor:“‹ki gün içinde acele edene günah yoktur. Erteleyene de günah yok.” işte çift ve tek o iki gündür. On gün ise, ayın ilk sekiz günüyle, arefe ve Kurban Bayramının ilk günüdür. Mukatil bin Hayyan der ki:“Çift olan, geceler ve gündüzlerdir. Tek ise, kendisinden sonra gece bulunmayan gündür. O da Kıyamet günüdür.” Hüseyin bin Fadl da şöyle demiştir:“Çift olan, cennetin dereceleridir. Çünkü onlar sekiz tanedir. Tek olan ise, cehennemin çukurlarıdır. Zira onlar da yedi tanedir.” Sanki Allah Teala, Cennet ve Cehenneme yemin etmektedir. Ebu Bekir Varrak’a çift ve tekten soruldu. O şöyle dedi:Çiftler, varlık türlerinin karşılıklı zıtlarıdır. ‹zzet-zillet, kudret-acizlik, güçlülük-zayıflık, ilim-cehalet, görme hali-amalık, hayat-ölüm, çiftlerdir. Teklik ise Allah’ın sıfatlarının yegane oluşudur. Kudretlidir, aciz değildir. Zaafı olmayan bir kudrete sahiptir. ‹lmi vardır, cehaleti yoktur. Ölümsüz bir hayata sahiptir.

4- Gittiği zaman geceye andolsun.

Nitekim bir ayette de:“Dönüp gittiği zaman geceye andolsun.” buyurmaktadır. Katade, “Geldiği ve gittiği zaman” demektir. Allah (c.c.) bütün geceyi kastediyor” demiştir. Mücahid, ikrime ve Kelbi:“O, Müzdelife gecesidir.” demişlerdir. Hicaz ve Basra ekolleri “Yesriy”şeklinde geçiş anında kelimenin sonunu “Ye” harfiyle okumuştur. ‹bn-i Kesir ile Yakub, duruş esnasında da “Ya” ile okumuşlardır. Diğer kıraatçılar, her iki durumda da, “ye” harfini atmışlardır. Harfi hazfedip atanlar, ayetlerin sonlarını uydurma kaygısıyla böyle yapmışlardır. Atmayanlar, bu “Ye” harfinin sözkonusu fiilin kök harflerinin sonuncusu olduğunu, dolayısıyla da durma anında fiilin temel harflerinden herhangibirinin hazfedilemeyeceği görüşüne bağlı kalmışlardır. “Hüve yekda: Ben karar veririm” “Ene ekda: Ben de karar veririm.” fiillerinde de durum böyledir. Ahfeş’e, bu kelimeden “Ye” harfinin düşmesinin sebebi soruldu. O şöyle cevap verdi:“Çünkü, gece yürümez, fakat onun içinde yürünür. Ve kelimenin şekli değiştirilmiştir. Yapısı değiştirildiği için, irab hakkı da düşmüştür. “Vema kane ümmüke bağyen: Senin annen ahlaksız değildir.” ifadesindeki “Bağyen”kelimesi de “Bağiyeten”den çevirilmiştir.

Page 60: Beğavi Tefsiri-8

5- Akıl sahibi için bunların her biri birer yemine değmez mi?

Bahsedilen bu hususlarda, akıl sahibi kimse için, inandırıcı ve yeterli bir yemin vardır. Akıl, “hicr” diye adlandırıldı. Çünkü sahibini helal olmayan ve yakışıksız olan şeylerden korur. Nitekim “Akıl” diye adlandırılmasının sebebi de sahibini kötülüklerden alıkoymasıdır. Yine “akıl”, yakışıksız şeylerden men ettği içinde “Nehiy” diye adlandırılmıştır. “Hicr” kelimesinin asıl manası, menetmektir. Yeminin cevabı:“fiüphesiz Rabb’in gözetlemededir.” ayetidir. Yeminle cevabı arasına, bundan sonraki ayetler girmiştir.

6-Görmedin mi. Rabbin Ad kavmine ne yaptı?

Ferra, “sana haber verilmedi mi?” şeklinde mana verirken, Zeccac:“Bilmiyormusun?” manasında olduğunu ve hayret ifade ettiğini söylemiştir.

7- Ve yüksek sütunlu ‹rem’e yaptıklarını.

Allah (c.c.) Mekke halkını korkutuyor. Onların kale ve sütunları Mekke halkınınkinden daha uzun olduğu ve onlar bunlardan daha güçlü oldukları halde nasıl ki onları helak etmişse, bunları haydi haydi helak edebileceğini beyan ediyor. Tefsirciler ‹rem hakkında ihtilaf etmişlerdir. Said bin Müseyyeb, “Yüksek sutunlu ‹rem, fiamdır” der. ‹krime de aynısını söylemiştir. Karzi, “‹skenderiye’dir.” derken, Mücahid onun, bir ümmetin adı olduğunu, bazıları “Eski-geçmiş” manasında olduğunu, Katade ve Mukatil de Ad kavminin bir kabilesinin adı olduğunu söylemişlerdir. Mukatil şöyle demiştir:“Aralarında bir kral vardı Mehre’de idiler. Ad onların atası idi:Soyları ona ulaşıyordu. O, Ram bin Ad bin fieym bin Sam bin Nuh’tur. Muhammed bin ishak şöyle demiştir:O, Ad dedesi olan, Ad bin Avs bin irem bin Sam bin Nuh’tur.” Kelbi şöyle demiştir:“‹rem, Ad, Semud ve Cezire halkının soylarının kendisine ulaştığı kişidir.” Deniyordu ki, “Ad ‹rem’dir, Semud ‹rem’dir” Allah Teala, önce Ad-ı yok etti. Ardından da Semd’u helak etti. Geriye Irak ve Cezire halkı kaldı. Sütunları çadırları ve ilkbaharda dolaşan sürüleri vardı. Dönüş zamanı gelince, evlerine dönerlerdi. Ülkenin vadilerinde bahçeleri, ekinleri ve evleri vardı. O bahçe ve bağlar hakkında Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

8-Ki, oranın ülkeler içinde benzeri yaratılmış değildi.

“Sutunlar sahibi” diye adlandırılmalarının sebebi, gezici çadır ve direklerinin bulunması idi. Bu, Katade, Mücahid ve Kelbi’nin görüşdür. Ata’nın ‹bn-i Abbas’tan naklettiği rivayet de böyledir. Bazı alimler:“Sutun sahipleri” diye adlandırılmaları, uzun boylu olmalarındandır.” demişlerdir. ‹bn-i Abbas “Yani uzunlukları, direkler gibiydi.” şeklinde mana vermiştir. Mukatil ise:“Her birinin uzunluğu on iki arşın idi.”demiştir.“Ülkelerde benzeri yaratılmadı.” ifadesinin manası “Uzunlukta ve güçte o kabilenin benzeri yaratılmadı.” şeklindedir. Onlar. “Bizden daha güçlü kim var?” diyorlardı. Dendiki:“Sütun sahipleri” diye adlandırılmalarının sebebi, içlerinden birinin bir bina yaparak, yanında sutünlar dikmesidir” O binayı, fieddad bin Ad adında birinin, “dünyada benzeri yaratılmadı” iddiasıyla yaptığı ve kavmi içinde ona doğru yürüdüğü söylenir. Ondan bir gün bir gecelik uzak mesafede bulunduğu bir sırada, Allah (c.c.) ona ve kavmine gökten dehşetli bir çığlık göndererek, hepsini helak etti.

9-Dağ yamacında kayalar oyan Semud kavmine

“Vadi-i Kur’a’da, kayaları delerek evler yapan Semud’a yaptığımızı görmedin mi?” Onlar dağları kesip, içine evler yapıyorlardı. ‹bn-i Kesir ile Yakub “Vadi” kelimesinin sonudaki “ya”harfini, hem geçiş durumunda, hem de durma esnasında temel bir harf olarak korumuşlardır. Verş de yine geçiş durumunda bu harfi korumuştur. Diğer kıraat alimleri ise ayetlerin sonlarını uydurmak maksadıyla “Ye” harfini düşürmüşlerdir.

10- Kazıklar sahibi Fir’avn’a

“Ve kazıklar sahibi Fir’avn’a yapılanları..?” Firavn insanlara kazıklarla işkence ettiği için, böyle isimlendirildi. Sad suresinde ondan söz etmiştik. Bize Ebu Said fierihi, Ebu ishak Salebi’den, o, ‹bn-i Fenceveyh’ten, o, Mihled bin Ca’fer’den, o, Hasan bin Uluveyh’ten, o, ‹smail bin ‹sa’dan, o, ‹shak Bin Bişr’den, o, Sem’an’dan, o, Ata’dan, Ata da ibn-i Abbas’tan rivayet etti. ‹bn-i Abbas şöyle demiştir:” Firavn, “Kazıklar sahibi” diye adlandırıldı çünkü, onun yanında, bir kadın vardı. Hazine

Page 61: Beğavi Tefsiri-8

görevlisi hanımıydı. ‹nanmış bir kişiydi. Yüz yıldır imanını gizliyordu. Onun hanımı, Firavnun kızının tarakçısıydı. Derken, o kadın bir gün Firavn’un kızının başını tararken, ansızın tarak elinden düştü. Kadın, “Allahı inkar eden batar.” dedi. Bunu duyan Fir’avn’un kızı; “Babamdan başka senin bir ilahın mı var?” dedi. Kadın; “Benim ilahım, senin babanın ilahı ve göklerle yerin ilahı, tek bir ilahtır. O’nun ortağı yoktur.” dedi. Bunun üzerine kız ağlayarak babasının yanına girdi. Firavn ona:“Seni ağlatan nedir?” diye sordu kız: “Problem, senin hazinedarının hanımı, tarayıcıdır. O, senin ilahının, onun ilahının ve göklerle yerin ilahının, hep bir ilah olduğunu, o ilahın ortağının olmadığını iddia ediyor.” dedi. Fir’avn kadına haberci göndererek bu durumu kendisine sordu kadın:“Çocuk doğru söylüyor.” dedi. Bunun üzerine Fir’avn ona:“Yazıklar olsun sana. Derhal, ilahını inkar et ve benim ilah olduğumu kabul et.” dedi. Kadın, bunu yapmayacağını söyledi. Firavn kadını, dört direğin arasına uzattı. Sonra da üzerine, yılan ve akrepleri saldı. Ve ona şöyle dedi:“Allah’ı inkar et. Yoksa sana aynen böyle, iki ay işkence ederim.” Kadın:“Sen bana yetmiş ay da işkence yapsan, ben yine de Allah’ı inkar etmem.” dedi. Kadının iki erkek çocuğu vardı. Firavn çocukların büyüğünü getirip, kadının kalbinin üzerine kesti. Ve ona şöyle dedi:“Hadi Allah’ı inkar et. Aksi halde, küçüğüde senin üzerinde keserim. Çocuk emen bir çocuktu. Kadın Firavn’a:“Sen yer yüzündekilerin hepsini benim üzerimde kessen ben yine de Allah’ı inkar etmem.” dedi. Bu sefer Firavn onun küçük çocuğunu getirdi. Çocuk onun göğsüne yatırılıp da, onlar çocuğu kesmek isteyince, kadın feryad etti. O esnada Allah(c.c.) çocuğun dilini çözdü. Çocuk, bebek iken konuşan dört kişiden biri olarak konuştu. Annesine şöyle dedi: “Anneciğim. Sakın sızılanma. Çünkü Allah (c.c) senin için cennette bir ev yaptı. Sabırlı ol. fiüphe yok ki, sen Allah’ın rahmet ve ikramına mazhar olacaksın.” Sonra bebek kesildi. Çok geçmeden kadın da öldü. Allah (c.c.) onu cennete yerleştirdi. Sonra firavn, kadının kocası Hazkil’i yakalamak için adam gönderdi. Fakat onu yakalayamadılar. Sonra Fir’avn’a “Filan dağdaki filanca yerde görüldü” dendi. Bunun üzerine Firavn, onu aramak üzere iki kişi gönderdi. Yanına vardıklarında o namaz kılıyordu. Vahşi hayvanlar da arkasında onunla beraber namaz kılıyorlardı. Onlar bunu görünce, ayrılıp gittiler. Hazkil şöyle dua etti:“Allahım. Sen biliyorsun ki, ben yüz sene imanımı gizledim. Hiç kimse ondan haberdar olmadı. fiimdi bu iki kişiden, hangisibenim durumumu gizli tutarsa, sen onu senin dinine erdir. Ve ona dünyada istediğini ver. ‹çlerinden hangisi durumumu açığa vurursa, onun da dünyada cezasını acilen ver. Ahirette de onun varış yerini cehennem yap.” O iki adam, Firavnun yanına gittiler. Onların birisi, ibret alıp iman etti. Öbürü ise, Firavnun ileri gelen adamlarının huzurunda hadiseyi anlattı. Firavn ona:“Beraberinde senden başka kimse var mıydı?” dedi.“Evet”dedi. Filancadır. Fir’avn onu çağırdı. Ona:“Bunun dediği doğru mu?diye sordu. Adam: “Hayır. Ben onun dediğinden bir şey görmedim” dedi. Bunun üzerine Fir’avn ona bolca ikramda bulundu. Diğerine gelince Fir’avn onu öldürdü. Sonra da astı. ‹bn-i Abbas diyor ki Fir’avn, israil oğullarının kadınlarından birisiyle evlenmişti. Adı, Müzahim kızı Asiye idi. O, Firavn’un, tarakçı kadına yaptığını gördü. O kafir, ben mümin olduğumuz halde, ben Fir’avn’un yapacaklarına nasıl sabredeceğim?dedi. ‹şte o bu şekilde kendi kendisiyle fikir yürütürken, ansızın Fir’avn yanına çıkageldi ve onun yakınına oturdu. Asiye şöyle dedi:“Ey Fir’avn, sen insanların hem üstünüsün ve hem de en kötüsüsün. Tarakçı kadını kazığa vurup öldürdün. Fir’avn ona:“Galiba, o kadındaki delilik sende de var.” dedi. Asiye:“Bende delilik yok. Benim, senin, göklerin ve yerin ilahı bir tek ilahtır. Onun ortağı yoktur.” dedi. O zaman, Firavn onun elbisesini yırttı ve onu dövdü. Asiye’nin ana-babasına elçi göndererek, onları çağırdı. Onlara; “Baksanıza, tarakçı kadına arız olan delilik buna da bulaşmış” dedi Asiye şöyle dedi. “Bu durumdan Allah’a sığınırım. Ben, benim, senin, göklerin ve yerin, bir tek Rabbimiz olduğuna şehadet ediyorum. O’nun eşi, ortağı yoktur.” Babası ona:“Ey Asiye. Sen Amelika kadınlarının en iyisi ve eşin de Amalik’in ilahı değilmi?” diye sordu. Asiye:“Bundan Allah’a sığınırım. Eğer söylediği doğruysa, ona söyleyin de bana, önünde güneş, arkasında ay, etrafında da yıldızlar bulunan bir tac yapsın.” dedi. Bunun üzerine Fir’avn Asiye’nin anne ve babasına:“Siz yanından çıkın.” dedi. Sonra da Asiye’yi dört kazığın arasına uzattı ve ona, işkence yapmaya başladı. Cenab-ı Hak ise, Fir’avnun ona yaptıkları kendisine kolay gelsin diye, Asiye için cennete bir kapı açtı. O esnada Asiye şöyle dedi:“Rabbim, cennette, kendi katında benim, için bir ev yap. Beni Firavn’dan ve onun muamelesinden kurtar. Ve beni zalimler topluluğundan da kurtar.” Bunun üzerine Allah (c.c) onun canını aldı ve onu cennete yerleştirdi.

Page 62: Beğavi Tefsiri-8

11-Onlar, ülkelerde azmışlardı.

Yani, Ad, Semud ve Firavn, yeryüzünde günah işlemişler ve zorbalıklar yapmışlardı.

12- Oralarda kötülükleri çoğaltmışlardı. 13- Bu sebeple Rabbin onlara, azap kırbacını çarptı.

Katade der ki:“Allah (c.c.) azabın bir türünü kastediyor. Onu onların üzerine döktü: “Meani alimleri:“bu istiare türü bir anlatımdır. Çünkü onların nazarında kırbaç azabın son haddidir. Bu, azabın her çeşidi için geçerlidir.” demişlerdir. Zeccac derki:“Kendisiyle onlara vurduğu kırbacı, onlar için azap yaptı.”

14- Kuşkusuz Rabb’in gözetlemededir.

‹bn-i Abbas şöyle tefsir etmiştir: “Allah (c.c.) kulların sözlerini, fiillerini ve fısıltılarını, görüp, işitmek suretiyle gözetler.” Kelbi şöyle demiştir:“O kulların yollarını gözetlemektedir. Hiçkimse O’nun gözünden kaçmaz.” Makatil:“‹nsanların uğrakları ve yolları O’na aşikardır. Mirsad yoldur.” demiştir.fiöyle de denmiştir! “kulların dönüşleri O’nun hükmüne ve emrinedir. Varışları mutlaka O’nadır.” Hasan ve ‹krime “Allah, Ademoğullarının davranışlarını gözlemektedir.” demişlerdir. Mana şöyledir:“Nasıl ki, gözetlemede olan kimsenin dikkatinden bir şey kaçmazsa, aynı şekilde kulların davranışlarından hiç bir şey Allah’ın dikkat ve bilgisinden gizli kalmaz” Suddi derki: “Allah, onları helak etsin diye yollarına cehennemi hazırladı.”!

15- Ama insan Rabbi kendisini deneyip kerem eder ve nimet verirse ‘Rabbim beni şerefli kıldı’ der

“‹nsana gelince Rabbi onu deneyip, kendisine mal ikram eder ve bolca nimet verirse, ‘Rabbim verdikleriyle bana ikramda bulundu.’ der.”

16-Ama onu denemek üzere rızkını daraltırsa ‘Rabbim beni fakir düşürdü’ der.

“Fakat onu fakirlikle deneyip rızkını daraltınca rabbim beni fakirlikle zelil etti” der. Ebu Cafer ve ibn-i Amir “Fekaddera: Daralttı” kelimesini şeddeli okumuştur. Diğer kıraat alimleri ise şeddesiz okumuşlardır. ‹kisi aynı manadadır. Dendiki: “Kaddera, kıstı ve yetecek miktarda verdi” manasındadır. Bu şu manadadır:“Kafire göre, dünyada mal ve payın azlığı ve çokluğu ile olur” Kelbi ve Mukatil, Ayetin, Ümeyye binti Halef el-Cemhi adlı bir kafir hakkında indiğini böylece Allah Teala’nın, rızkın genişletilmesinin ikram, fakirliğin de zelil etme olduğunu düşünenlere cevap vermiş olduğunu söylemişlerdir.”

17 - Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmezsiniz

“Hayır. onu, zenginlikle, yüceltmek için denemediğim gibi fakirlikle de aşağılamak için denemedim.” Böylece Allah Teala, yüceltmenin ve aşağılamanın mal ve rızık genişliği ile doğrudan ilintili olmadığını, fakirliğin ve zenginliğin kendisinin takdiri ile oluğunu kafire zenginlik vermesinin onu yüceltmek için olmadığını, mü’mine fakirlik vermesinin de, onu aşağılamak için olmadığını, kişiye ancak itaati sayesinde ikram ettiğini ve günahı yüzünden de onu aşağıladığını haber vermektedir. Hicaz ve Basra alimleri “Ekrameni, ehaneni: Bana ikram etti, beni aşağıladı” kelimelerini, sonlarındaki “ye” harflerini geçiş esnasında muhafaza ederek okumuşlardır. ‹bn-i Kesir ile Yakup, dururken de “ya” harfi ile durmuşlardır. Diğer kıraat alimleri ise, hem dururken, hem de geçerken “ya” harflerini düşürmüşlerdir. Ayetin devamı: “Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.” Basra alimleri bu ve bundan soraki ayetlerde yeralan şu dört fiili, ücüncü çoğul şahıs kipinde, dolayısıyla baş harflerini “ye” olarak okumuşlardır. şöyle ki:“Yekrimune: ikram etmiyorlar.”, “Yehuddune: teşvik etmiyorlar”, “Ye’kulune: yiyorlar”, “Yuhibbune: seviyorlar.” Diğer alimler ise “Te” ile okumuşlardır. “Yetime ikram etmiyorsunuz” ayeti “Onlara iyilik etmiyorsunuz” demektir. Denmiştir ki: “Onlara haklarını vermiyorsunuz.” Mukatil, derki:“Kudame bin Maz’un, Ümeyye bin Halef’in elinde yetim idi, Ümeyye onu hakkından mahrum ediyordu.”

18-Yoksulu yedirmek için birbirinizi teşvik etmezsiniz

“Yoksulu yedirmeyi de teşvik ve emretmiyorsunuz.”Ebu Cafer ve Kufe ehli, “teşvik etmiyorsunuz” demek olan “La tahadune” kelimesinin “ha” harfini fethalı, ondan sonra da elif ile okumuştur. “Birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.”demektir.

Page 63: Beğavi Tefsiri-8

19- Mirası hak gözetmeden yersiniz

“Mirası hırslı bir şekilde, hem kendi payınızı hem de başkasının payını beraber yiyorsunuz.” Ayetin bahsettiği şudur: “Onlar, kadınlara ve çocuklara mirasdan pay vermezlerdi ve onların paylarını yerlerdi. ‹bn-i Zeyd der ki: “Ayette bahsedilen, Ekl-i lem, bulduğu herşeyi helal mi yoksa haram mı, sormadan yemektir. Ve de hem kendisine hem de başkasına ait olan şeyleri yemektir. Sofraya gelip üzerinde bulunanları yiyince “Sofranın üzerindekileri silip süpürdü manasında “Ekeltu ale’l-hıvani” denir.

20-Malı da çok fazla seviyorsunuz

Yani, mal toplamayı seviyorsunuz. Ve ona çok düşkün oluyorsunuz. Havuzda su birikip çoğaldığı zaman “Cemme’l-mau fi’l-havdi” sözüyle ifade edilir.

21-Hayır, yer parça parça dağıtıldığında

“Hayır. ‹şin böyle olmaması lazım.” Mukatil şöyle der:Emrolundukları fakire ikram ve yoksulu yedirme işini yapmıyorlar.Allah Teala, ardından onların, geride bıraktıkları faydasız şeylere hayıflanmalarını haber vererek şöyle buyuruyor:“Yer peşpeşe yıkılıp üzerinde bulunan dağlar, evler ve ağaçlar kırıldığı ve yerin üzerinde hiçbirşey kalmadığı zaman.”

22-Melekler sıra sıra dizilip Rabbinin buyruğu geldiğinde

“Rabbin geldi.” Hasan Basri. “Onun emri ve hükmü geldi.” demişlerdir. Kelbi ise “Hükmü iner.” der. “Ve melekler saf saftırlar.” Ata derki: Allah (c.c) meleklerin saflarını kastediyor. Ve, her göğün halkı birlik içinde saf tutarlar.” Dahhak şöyle demiştir: “Her göğün halkı kıyamet günü, indikleri zaman, yerdekilerle karışık olarak bir saf olurlar. Böylece yedi saf oluşur.”

23-Cehennem o gün getirilir. ‹nsan o gün hatırlayacak, ama hatırlamadan ona ne?

“O gün cehennem de getirilir.” Abdullah bin Mes’ud ile Mukatil, bu ayet hakkında şöyle demişlerdir:“Cehennem, yetmiş lider melek tarafından çekilir. Her lider meleğin elinde yetmiş bin melek vardır. Cehennemin öfkesi ve hamur tuzu vardır. Sonunda arşın soluna konur. ‹şte o cehennemin getirildiği gün insan hatırlar.” Kafir öğüt alır ve tevbe eder. Fakat, artık o hatırlama ve tevbe ona ne fayda verecek. Zeccac şu yorumu yapar: “Tevbe izhar eder. Halbuki artık tevbe ne işe yarayacak?!”

24- Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım, der

“Keşke, içinde ölüm bulunmayan ahiret hayatım için iyilik ve salih amel yapıp da gönderseydim.” der.

25- O gün, hiç kimse O’nun yapacağı azabı yapamaz. 26- Vuracağı bağı da, kimse vuramaz.

Kisai ve Ya’kub “La yuazzibu: azap edemez.” ve “La yusiku: bağ takamaz.” kelimelerini, “Zel” ve“Se” harflerini fetha harekeyle okumuşlardır. Manaları şöyledir:“Hiç kimse dünyada Allah’ın o gün yapacağı azabı yapamaz. Hiç kimse de o gün O’nun takacağı bağı takamaz” Dendiki:“O bizzat bir adamdır. Ve o Ümeyye bin Halef’tir. Yani, hiç kimse bu kafirin azabı gibi azap yapamaz. Kimse de onun bağı gibi bağ takamaz. Diğer alimler ise, “Yuazzibu ve yusiku” kelimelerinin “zel” ve “se” harflerini, kesre harekeyle okumuşlardır. Allah’ın o gün kafire yapacağı azabı, dünyada hiç kimse yapamaz. Hiç kimse de O’nun bağlaması gibi bağlayamaz.Yani; hiç bir kul, azap etmede, Allah’ın yapacağı azabın seviyesine ulaşamaz. Bağlama ise, zincirler ve demir halkalar içinde esir etme demektir.

27-Ey huzura eren nefis

Allah (c.c.) buyuruyor:Ey huzura ermiş nefis. Allah’ın söz verdiklerine ulaşacağından emin olan ve Allah’ın, kendisinin rabbi olduğuna inanan ve onun emir ve itaatine cesaret ile sabreden mutmain nefis.” Hasan Basri, “kesin ve tereddütsüz bir şekilde

Page 64: Beğavi Tefsiri-8

inanmış nefis” demiştir. Atiyye, “Allah Tealanın kazasına razı olmuş nefis” demiştir. Kimileri de:“Allah’ı anmakla huzur bulmuş nefis” demişlerdir. Bunun açıklaması şu ayettir:“Onların kalpleri Allah’ı anmakla tatmin olur.” Alimler bu konuşmanın zamanı hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bir gurup “Nefse bu söz ölüm anında söylenir ve ona, şöyle denir:

28-Dön Rabbına. Sen O’ndan hoşnud, O da senden razı olarak

“Rabbine dön. Sen mükafat sayesinde ondan hoşnut, O da Senden hoşnut olarak.” Hasan Basri şöyle der: “Allah (c.c.), O ruhu kabzetmek istediği zaman, Allah’a güven duyar ve Allah’dan hoşnut olur. Allah da ondan hoşnut olur.” Abdullah bin Amr şöyle der:“Bir mü’min kul öldüğü zaman Allah, iki melek gönderir. Ve ona cennetten bir de hediye gönderir. O nefse şöyle denir: “Çık ey huzur bulmuş nefis. Bir ruha, güzel kokuya ve senden razı olan Rabbine çık” Sonra o nefis, en hoş bir misk kokusu gibi çıkar. Onu birisi burnunda hisseder. Melekler de göğün etrafında şöyle demektedirler:“Dünyadan temiz bir ruh ve temiz bir rüzgar geldi” Uğradığı her kapı kendisine açılır. Ve her uğradığı melek de mutlaka kendisine dua eder. Nihayet Rahman olan Allah’ın huzuruna götürülür ve secde eder. Sonra Mikail’e, “Bunu götür ve mü’min nefislerin yanına koy.” denir. Sonra emredilir. Kabri yetmiş arşın enine, yetmiş arşın da uzunluğuna genişletilir. Ve onun için reyhan kokusu atılır. Eğer yanında Kur’an’dan bir şey var ise Kur’an’ın ışığı ona yeter. fiayet yoksa kabrinde ona güneş gibi ışık verilir. “Sen, ondan, o da, senden razı olarak Rabbine dön. Haydi kullarımın arasına gir ve cennetime gir.”

BELED SURES‹

Mekke’de inmiştir. 20 ayettir.

Esirgeyen Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Hayır, bu beldeye yemin ederim. 2-Ki, sen bu şehirde yaşamaktasın.

Orada dilediğini öldürme ve esir almayı yapabilirsin. orada, insanlar için söz konusu olan günah, senin için söz konusu değildir. Fetih gününde, Allah (c.c) Mekke’yi Peygamber’ine helal kıldı da, o da savaştı ve öldürdü. ‹bn-i Hatal’ın öldürülmesini emretti. O, Ka’be’nin sütünlarına yaslanmış durumda idi. Mukayyis bin Sababe ve bu ikisinden daha başkalarının da öldürülmesini emretti. Bir grubun kanını helal saydı, bir grubunkini de haram saydı. fiöyle seslendi. “Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse, güvendedir.” Sonra da buyurdu ki:“Allah (c.c) gökleri ve yeri yarattığı gün, Mekke’yi haram kılmıştı. Ve artık ne benden önce bir kimse için helal kıldı, ne de benden sonra birine helal kılacak. Benim için de, ancak gündüzden, bir saat helal kıldı O, kıyamete kadar, Allah’ın haram kılması ile haramdır.” Mana şöyledir:“Allah Teala, Mekke’ye yemin edince, bu onun yanında, değerinin de çok yüce olduğuna delil olmuştur. Buna rağmen Allah (c.c), Peygamberine, orada savaşması için Mekke’yi kendisine helal kıldığını ve onun eliyle orayı fethedeceğini vaad etti. ‹şte bu, orayı Hz. Peygamber’e helal kılacağına dair, Allahın bir va’didir. fiürahbil bin Sa’d derki: “Sen bu şehirde serbestsin.” sözünün manası şöyledir:Onlar orada av hayvanı öldürmeyi haram sayıyorlar fakat, seni oradan çıkarmayı ve öldürmeyi helal kabul ediyorlar”

3- Babaya ve onun çocuğuna yemin ederim.

Yani, Adem (a.s) a ve onun zürriyetine.

4- Andolsun ki, biz insanı, zorluklar içinde yarattık

‹bn-i Abas (r.a) “Yorgunluk içinde.” der. Hasan: “Dünyanın musibetlerine ve ahiretin sıkıntılarına katlanır.” demektedir.Katade şöyle yorumlamıştır “Bir meşakkat içindedir ki, nereye kımıldasa, dünya işiyle boğuşur.” Said bin Cübeyr: “Sıkıntı içinde.” yorumunu yapmıştır. Ata, ‹bn-i Abbas’tan, şu yorumu rivayet eder: “Sıkıntı içinde yaratıldı. Zira (c.c) onun, (insanın)kanında taşınmasını, doğumunu, süt emmesini, sütten kesilmesini ve ayrılmasını, geçimini sağlamasını, hayatını ve ölümünü hepsini ve ayrılmasını, geçimini sağlamasını, hayatını ve ölümünü hep sıkıntı olarak yaratılmıştır.” Amr bin Dinar:“Dişlerinin bitmesi esnasıdaki sıkıntı söz konusu ediliyor.” demiştir. Yeman derki: “Yaratıkların en güçsüzü olmasına rağmen, Allah (c.c), insanın katlandıklarına katlanan başka bir canlı yaratmamıştır. “Kebid” kelimesinin temel manası, sıkıntıdır. Mücahid, ikrime, Atiyye ve Dahhak:“Allah (c.c) insanın, dik, uzun boylu konumda yaratılmış olduğu gerçeğini kastediyor. ‹nsanın dışında yaratılmış olan şeylerin her biri yüzü koyun yürüyür.” demiştir. Mukassim’in ibn-i Abbas’tan naklettiği rivayet de budur. O “Kebid düzgün ve doğru olmaktır.” der.

Page 65: Beğavi Tefsiri-8

‹bn-i Keysan şöyle der: “Annesinin karnında başı dik konumda (yaratılmıştır.) bulunur. Allah çıkmasına izin verince, başı, annesinin ayakları istikametine döner” Mukatil de şöyle yorum yapmıştır:Kebed, içinde demek, güç kuvvet içinde” demektir. Adı Useyd bin Kilde el-Cemhi olan Ebul eşed hakkında indi. Güçlü kuvvetli idi. Tabaklanmış deriyi ayağının altına koyarak: “Kim beni, Onun üzerinde kaydırırsa. Ona şunu şunu vereceğim” derdi. Ayağının altında ancak parça koparılabilirdi. Ayaklarının altındaki deri parçası kalırdı.

5-O, hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremiyeceğini mi sanıyor?

“O Ebul Esed, gücü sebebiyle kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor.” Yani, o gücü sebebiyle kendisine Allah Teala’nın güç yetiremeyeceğini mi sanıyor. O kişinin, Velid bin Mugire olduğu da söylenmiştir.

6- O der ki: “Ben yığın yığın mal tükettim.”

“Ben pek çok mal harcadım.” diyor. yani Muhammed’e düşmanlık uğrunda çok mal harcadım”diyor. Ebu Cafer, “Lübeden” kelimesini “Lebed” kelimesinin çoğulu olarak şeddeli okumuştur. Diğerleri ise, “Lebedetün” “yığın yığın mal” kelimesinin çoğulu olarak şeddesiz okumuşlardır. Kimileri de kelimenin tekil olduğunu söylemişlerdir.

7-O kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?

Said bin Cübeyir ve Katade:“KendisiniAllah’ın görmediğini mi ve malını nereden kazanıp nereye harcadığını sormayacağını mı sanıyor.” demişlerdir. Kelbi, “O, ben şunu şunu harcadım sözünde yalan söylüyordu. Dediğinin hepsini harcamamıştı. Bu sebeple Allah (c.c) “O, Allah’ın bunu kendisinden görmediğini mi sanıyor ki harcadığının miktarını bilmesin?buyuruyor.” demiştir. Sonra Allah Teala, öğüt alması için nimetlerini hatırlatıyor.

8- Biz, ona, iki göz vermedik mi? 9- Bir dil ve iki dudak

Katade der ki:“Allah’ın nimetleri açıktır. O, şükretmen için onları ikrar ettiyor. Hadiste şöyle geçmektedir:“Allah (c.c) insanoğluna, “Ey Ademoğlu. Eğer sana Allah’ın haram kıldığı bir hususta dilin sana karşı çıkarsa muhakkak ben sana iki tabaka ile yardım ederim. Belki daha fazlasıyla yardım ederim. Eğer, sana haram kılınan bir konuda gözün sana karşı gelirse, ben sana yine iki kat belki de daha fazlasıyla yardım ederim. Ve eğer, sana haram kılınan bir hususta cinsel organının sana karşı gelirse yine ben sana iki veya daha fazla misliyle yardım ederim.”

10-Biz, ona iki yolu da gösterdik.

Müfessirlerin çoğunluğu iyilik ve kötülük yolunu, hak ve batılı, hidayet ve dalaleti diye tefsir etmişlerdir. Nitekim Cenab-ı hak bir başka ayette şöyle buyuruyor:“Andolsun ki biz insana yolu gösterdik. Ya şükreder ya da nankör olur.” Muhammed bin Ka’b, ibn-i Abbas’dan, “Biz ona iki memeyi gösterdik.” şeklinde rivayet etmiştir. Bu Said bin Müseyyeb ile Dahhak’ın görüşüdür. “Necd” yüksek yoldur.

11-O sarp yokuşa uğramadı.

Cenab-ı hak buyuruyor ki: O, malını köle azad etme ve açları doyurma gibi sarp yokuşu aşmayı mümkün kılacak hususlarda harcasaydı kendisi için böylesi Muhammed’e düşmanlık uğruna harcamasından daha iyi olmazmıydı. Bu, ‹bn-i Zeyd ile bir gurubun görşüdür. Dendiki:“Yokuşa uğramadı” demek:“Onu çıkıp aşamadı” demektir. “‹ktiham” zor işe girmek demektir. Burada yokuşun zikredilmesi bir meseldir. Allah, onu nefis, heva ve şeytanla iyi ameller konusunda mücadele etmeye bir örnek verdi. Ve, onu yokuşa çıkmaya zorlanan kimse gibi saydı. Yani, o kimse kendisini köle azad ederek ve aç doyurarak güçlüğe sokmadı. Bu Katade’nin sözünün manasıdır. Dendi ki:“Günah işleyene günahın ağırlığı yokuşa tırmanmaya benzetildi. ‹nsan köle azad edip açları yedirince yokuşa dalıp geçen kimse gibi olur.” ‹bn-i Ömer’den şöyle rivayet edildi:“Bu Akabe, cehennemde bir dağdır” Hasan Basri ve Katade şöyle demişlerdir: “Cehennemde köprüden başka bir de çetin bir yokuş vardır. ‹nsanlar, Allah’a itaat için ona dalarlar.” Mücahit, Dahhak ve Kelbi:“O, Cehennem üzerine konulacak, düz, yokuş ve iniş olmak üzere üçbin sene yürünecek kılıç kenkinliğinde bir köprüdür.” demişlerdir.

Page 66: Beğavi Tefsiri-8

O köprünün iki yanında sudan dikenleri gibi mahmuzlar ve çengeller vardır. Müslüman olan kurtulur. Tırmalanan kurtulur. ‹nsanlardan bir kısmı, koparıcı yıldırım gibi geçerler. Kimileri şiddetli rüzgar gibi, kimileri süvari gibi, kimileri, koşan adam gibi, kimileri yürüyen adam gibi, kimileri de sürünerek köprünün üzerinden geçerler. Kimileri kayar, kimileri Cehenneme yuvarlanır. ‹bn-i Zeyd şöyle demektedir: “Allah buyuruyorki, O insanın, içinde kurutuluşu olan yola girmesi gerekmezmiydi?” Sonra da onu açıklayarak şöyle buyuruyor:

12- Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?

Süfyan bin Uyeyne şöyle demiştir:“Her şeydir” Allah Teala “sana ne bildirdi” dedi. Çünkü o, onu haber vermişti. “sana ne bildirecek” demedi. Çünkü; onları bildirmemişti.

13- Köle azad etmek 14- Veya kıtlık gününde yemek yedirmektir.

‹bn-i Kesir, Ebu Amr ve Kisai “Fekku” kelimesinin “Kef” harfini fetha ile “Rakabe” kelimesini mensub “Ev it’am” kelimesinin de elif ve mim harflerini fetha ile okuyarak, mazi fiil kabul etmiştir. Diğer kıraat alimleri ise, “Fekku” kelimesinin “kef” harfini otreli “Rakabe” kelimesini mecrur, “Ev it’am” kelimesini de mastar olarak okumuşlardır. Cenab-ı Hak, “boyunu çözme” ifadesiyle köleyi azad edip serbest bırakmayı kasdetmiştir. Kim bir köleyi azad ederse, o köle cehenneme karşı onun fidyesi olur. Bize, Abdul Vahid Melihi, Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Sem’an’dan, o, Ebu Cafer bin Muhammed bin Ahmed bin Abdül Cebbar er-Rayyani’den, O, Hamid b. Zenceveyh’den, O, Abdullah b. Salih’den, O, Leys bin Sad’dan, O, ‹bn-i Had’dan, O, Ömer bin Ali bin Hüseyin’den, O, Said bin Harise’den, O da, Ebu Hureyre’den rivayet etti. Rivayete göre Ebu Hureyre, Hz. peygamber (s.a.v)’i şöyle derken işitmişti:“Kim, bir mü’min köleyi azad ederse Allah da, o kölenin her organı karşılığında onu azad edenin bir organını cehennemden kurtarır. Hatta, cinsel organı karşılığında, onun cinsel organının kurtarır.”Bize, Abdül Vahid Melihi, Ebu Hamid bin Zencevayh’den, O, Muhammed bin Keşir el Abedi’den, O, ‹sa bin Abdurrahman es Sülemi’den, o, Talha bin Musarrif el Yemani’den, O, Abdurrahman bin Usce’den, O, Bera bin Azib’den, rivayet etti. Bera şöyle demştir: “Bir bedevi, Allah Rasulu (s.a.v.)’e gelerek: “Ey Allah’ın Rasulü, bana, beni cennete koyacak bir amel öğret” dedi. Hz. peygamber şöyle buyurdu: “Sözü kısa tutup meseleyi söyleyecek olursam, bir can kurtar ve köleyi azad et.” Bedevi:“‹kisi aynı şey değilmi?” dedi. Hz. peygamber (s.a.v) “Hayır, can kurtarmak, onu kurtarmayı tek başına yapmandır. Köleyi hürriyetine kavuşturman ise onun ücretine yardım etmendir. Bir diğer husus az da olsa cömertlik yapmak, zalim arkabaya sadaka vermektir. Buna gücün yetmezse açı doyur. Susamışsa su ver. ‹yiliği emret, kötülükten sakındır. Bunu da yapamazsan, dilini hayırdan başka şeylerden alıkoy” ‹krime, “Köle azat etmek” deyimiyle:tevbe ederek günahlardan kurtulmanın bahsedildiğini söylemiştir.

15-Aranızda yakınlık olan yetime. 16-Yahut topraklara düşmüş bir yoksula.

“Veya fakirliği ve darlığı sebebiyle toprağa yapışan aşırı yoksula yedirmen. Mücahid, ibn,i Abbas’dan şöyle rivayet etti:“O, toprağa atılmış olup, kendisinde koruyacak bir şey bulunmayan kimsedir. “Metrabe” tozlanıp, topraklanmak manasındaki, Terabe fiilinin mastarıdır.

17-Sonra da iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye, merhameti tavsiye edenlerden olmasıdır.

“Sonra da, iman edip birbirine Allah’ın farzlarına ve emirlerine karış sabretmeyi ve insanlara merhamet etmeyi tavsiye etmektir.” 18- ‹şte onlar, amel defterleri sağından verilen kimselerdir. 19- Ayetlerimizi inkar edenlere gelince, onlar da amel defterleri soldan verilendir. 20- Onların üzerlerine kapıları kapatılmış bir ateş konacaktır.

Böylece o ateşin içerisine ne bur ruh girecek ne de oradan duman çıkacak.” Ebu Cafer, Hamza ve Hafz (......) kelimesini, burada ve Hümeze suresinde hamze ile okumuştur. diğer kıraat alimleri ise, Hemzesiz okumuşlardır. ‹kisi aynı kelimelerdir. Kapıyı kapatıp kilitleyince (..........) denir. Denmiştir ki hemzeli olan kapatma hemzesiz olanda kilitleme manasındadır.

Page 67: Beğavi Tefsiri-8

fiEMS SURES‹

Mekke’de inmiştir. 15 ayettir.

1- Güneşe ve onun aydınlığına and olsun.

Mücahid ve Kelbi: “Onun ışığına” demişlerdir. Duha: “Güneş doğup ışığının durulması anıdır.”Katade:“O gündüzün tamamıdır” der. Mukatil:“Güneşin sıcağıdır.” demiştir. Nitekim, Taha suresinde “Vela tedha” buyurulmaktadır. Oradaki manası: “sıcaklığı seni rahatsız etmez.” şeklindedir.

2-Onu takip ettiğinde aya yemin olsun.

Bu, ayın ilkyarısında gerçekleşir. Güneş battığı zaman aydınlatmada ay onu takip eder, aydınlatmada onun yerini alır. Zeccac: “Bu, ay yuvarlaklaşıp ışığı olgunlaşınca gerçekleşir. O zaman ay aydınlatmada güneşin takipcisi olur. Bu durum dolunay gecelerindedir.

3-Karanlığı giderip aydınlığı ortaya çıkardığı zaman gündüze yemin olsun.

Kolayca bilindiği için geceden kinaye yoluyla bahsedildi.

4-Güneşi kapattığında geceye andolsun.

Yani, gece güneş battığında güneşi, örter. Böylece ufuklar kararır.

5-Gökyüzüne ve onu bina edene andolsun.

Kelbi, “onu bina edene ve yaratana” demiştir. “sizin için temizlenen kadınlar ile evlenin” ayetinde de durum böyledir. Ata: “Allah Teala onu kuranı bahsediyor” demiştir. Ferra ve Zeccac “Ma” edatının, mastar manasında olduğunu. Mananın:“Ve göğün, kuruluşuna yemin olsun.“şeklinde olduğunu söylemiştir. Nitekim bir ayette de buna benzer şekilde:“Rabbimin, beni bağışlaması sayesinde” buyurulmaktadır.

6-Yere ve onu döşeyene andolsun. 7-Her bir nefse ve onu düzenleyene

“Nefse ve onun yaratılışını düzeltene, organlarını düzgün yapana andolsun.” Ata derki: “Allah (c.c), cin ve insandan bütün yaratıklarını bahsediyor.

8-Ona, kötülüklerini ve takvasını ilham edene andolsun.

‹bn-i Abbas, Ali bin Ebu Talha’nın rivayetinde:“Ona, iyiyi ve kötüyü açıklayana” demiştir. Atiyye’nin rivayetinde ise:“Ona, itaati ve isyanı öğretti:, der. Kelbi, Ebu Salih den şöyle rivayet eder: “Allah, ona yaptığını ve sakındığını öğretti.” Said bin Cübeyir, “Günahını ve takvasını ona yatıştırana andolsun.” ‹bn-i Zeyd’in yorumu da şöyledir: “Onu, takvaya muvaffak kılana ve günahda bırakana andolsun.” Zeccac bu yorumu tercih etmiş ve “ilham” kelimesini muvaffak kılma ve kölütükte bırakma manasında yorumlamıştır. Bu, Allah Teala’nın mü’minde takvayı, kafirde de, günahkarlığı yarattığını açıklamaktadır. Bize, Ahmet bin ‹brahim şerihi, Ahmet bin Muhammed bin ‹brahim Salebi’den, O, Hüseyin bin Muhammed bin Hüseyin bin Abdullah’dan, O, Musa bin Muhammed bin Süfyan’dan, o, Müslim bin ‹brahim’den, O, Urve bin Sabit el-Ensari’den, O, Yahya bin Akil’den, O. Yahya bin Yamer’den, O, Esved Debli’den rivayet etti. Rivayete göre Ebul Esved Debli şöyle anlatmıştır:Bana imran Bin Husayn dediki: “Ne dersin. insanlar, kendileri hakkında önceden takdir edilmiş hususlarda mı çalışıp gayret ediyorlar, yoksa peygamberlerinin onlara getirip de kendilerine delil ile desteklediği şeylerle mi karşılayışorlar?” ben, “Haklarında takdir edilmiş olan şeylerde çalışıyorlar” dedim. O, “Bu zulüm olmuyor mu?” dedi. Ben, ondan çok korktum ve dedim ki:“Hiçbir şey yoktur ki, onu, Allah yaratmış ve elinde tutmuş olamasın. O yaptığından sorulmaz. Fakat insanlar sorularlar” O bana dediki:“Allah seni doğruya ulaştırdı. Ben sana bunu düşünceni denemek için sordum. Cüheyne veya Müzeyne kabilesinden bir adam, Hz. peygambere gelerek:

Page 68: Beğavi Tefsiri-8

“Ey Allah’ın elçisi insanların çalışıp gayret ettikleri şeyler hakkında ne dersin?Onlara hükmedilmiş ve haklarında bir kader olarak önceden geçmiş bir şeymidir?Yoksa onlar, kendilerine peygamberin gelip delille desteklediği şeylerlemi karşılaşıyorlar” dedi. Hz. peygamber (s.a.v), “Hayır. Aksine üzerlerine hükmedilmiş ve haklarında bir kader olarak önceden geçen bir şeydir.” buyurdu. Ben, “öyleyse, amel nedir?” dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah Teala, iki yurttan birisi için yaratmış olduğu kimseyi orası için hazırlar.”Bunun tasdiki, Allah’ın kitabında şöyle yer almaktadır. “nefse ve onu düzeltene andolsun. Ve ona kötülükleriyle takvasını bildirine de andolsun”Bize, Abdül vahid bin Ahmed el Melihi, Ebu Muhammed Abdurrahman bin Ebi fiüreyh’den, O, Ebul Kasım Abdullah bin Muhammed bin Abdülaziz el Begavi’den, O, Ebu Zübeyir’den, O da, Cabir’den şöyle rivayet etti:“Süraka bin Malik bin Ca’şem geldi. ve Hz. peygambere:“Ey Allah Rasulü, bize dinimizi açıkla. Bizler sanki henüz yaratılmış gibiyiz. Ne dersin. Bu umremiz, yalnız bu yılımız için mi, yoksa bütün hayatımız için mi?” dedi. Hz. peygamber (a.s): “Bütün ömür içindir.”buyurdu. Bu defa Ca’şem: “Ey Allah’ın Elçisi, bize dinimizi açıkla. Biz şimdi yaratılmış gibiyiz. Bu gün yaptığımız ameller, ilahi kalemin yazıp, kaderin belirlediği, hussular da mı gerçekleşiyor, yoksa biz onları ilk defa mı karşılıyoruz?”dedi. Hz. Peygamber (s.a.v):“‹lahi kalemlerin yazmış olduğu ve haklarında kader cereyan etmiş olan işleri yapıyorsunuz” dedi. Ca’şem: “öyleyse ameller ne oluyor?” diye sordu. Zübeyr diyorki:Hz. peygamber bir kelime söyledi. Ben onu anlayamadım sonra onu sordum. Unutmuştu sonra, dinlediğini hatırladı. Peygamber (a.s) şöyle demişti: “Herkes, kendisi için yaratılmış olduğu şeye müyesser kılınır.”

9- Onu temizleyen muhakkak felah bulmuştur.

Allah’ın, günahlardan temizleyip, itaata muvaffak ettiği nefis, kurtulmuş ve mutlu olmuştur.

10- Onu örten kimse de muhakkak ziyana uğramıştır.

“Allah’ın saptırarak, bozduğu nefis ise hüsrana uğramıştır.” Hasan Basri şu yorumu yapmıştır: “Nefsini temizleyen, onu düzeltip, Allah’a itaate sevkeden, kurtuldu, onu helak edip, saptıran ve Allah’a isyan etmeye sevkeden de hüsrana uğradı.” Bu şeklide o, fiili nefse vermiştin “Desseha” fiilinin asılı “Tedsis’ten deseha” dır. Bir şeyi gizlemek manasındadır. ‹kinci “sin” harfi, “ye” harfine dönüştürülmüştür. Kelimenin buradaki manası şöyledir:“Onu kapattı, yerini de küfür ve günahla gizledi.” Bize, Ebul Hasan Ali Bin Yusuf el-Cüveyni, Ebu Muhammed Bin Muhammed Bin Ali Bin Muhammed Bin fiüreyk eşfiafii’den, o, Abdullah Bin Muhammed Müslim’den, o, Ebu Bekir Curburdi’den, o, Ahmed bin harb’den, o, Ebu Muaviye’den, o Asım’dan, o, Ebu Osman’dan, o, Abdullah Bin Haris’ten, o, Zeyd bin Erkam’dan, rivayet ettiler. Rivayete göre, Zeyd şöyle demiştir:“Ben size, Hz. peygamber’in bize söylediğinden başka bir şey söylemiyorum. “Allah’ım, acizlikten ve tembellikten, cimrilkten ve korkaklıktan, yaşlılıktan ve kabir azabından sana sığınırım. Allahım, nefsime takvasını ver. Onu temizle. Sen temizleyenlerin en iyisisin. Sen onun dostu ve mevlasısın. Allahım, fayda vermeyen bilgiden, doymayan nefisten, korkmayan kalpten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım”

11-Semud kavmi azgınlıkları nedeniyle yalanladı.

“Semud kavmi, azgınlığı ve düşmanlığı yüzünden yalanladı.” Yani, azgınlık onları yalanlamaya itti.

12-En bedbahtları kalkıp ileri atılınca.

‹nbias, gönderene itaat için, koşmaktır. Yani, en azgınları kalkıp atıldığı zaman, onlar azabı ve salih peygamberi yalanladılar. En azgınları olan kişi, Kudar bin Salif idi. Kumral renkli, mavi gözlü ve kısa boyluydu. Deveyi kesmek için ayağa kalkmıştı. Bize, Abdülvahid Melihi, Ahmed Bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed Bin Yusuf’tan, o, Muhammed Bin ‹smail’den, o, Musa b ismail’den, o, Vehb’den, o, Hişam’dan, Hişam babasından babası, Abdullah Bin Zem’a’dan rivayet etti. ‹bn-i Zema, Hz. peygamber (s.a.v.) deveden ve onu boğazlayandan bahsederek hutbe okurken, onun şöyle dediğini işitmiştir:“En azgını kalktı.” Yani, halkının içinde saygın, güçlü ve itibarlı bir adam deveyi boğazlamak için kalktı.”

13- Allah’ın Rasulü onlara şöyle demişti:“Allah’ın devesin (i kesmek) den ve su içmesin (i engellemek) ten sakının!

Allahın elçisi Salih peygamber onlara:Allah’ın devesini boğazlamaktan ve onun su içmesini engellemekten sakının.” dedi. Zeccac, “Naket: deve” kelimesinin, “deveyi rahat bırakın” manasındaki “Zerav” fiilinin mefulü olduğundan mensup durumda

Page 69: Beğavi Tefsiri-8

olduğunu söylemiştir. Mana şöyledir:“Deveyi rahat bırakın, sudan içmesine mani olmayın. Onun su içme gününde suya gitmeyin.”

14- Fakat onlar onu yalanladılar, sonra da onu kestiler. Bunun üzerine Rabbleri, günahları sebebiyle onlara azab gönderiverdi ve hepsini bir yaptı.

“Salih peygamberi yalanladılar, deveyi de kestiler.” Ata ve Mukatil: “Allah, onları yerle bir edip, helak etti.” demişlerdir. Müderric derki: “Demdeme, kökünü kazımak suretiyle helak etmedir” Allah (c.c) onları, peygamberi yalanlamaları ve deveyi kesmeleri yüzünden helak etti. Onların helaklarını, hepsini bir yok edip, hiç birini geri bırakmayarak, dümdüz etti. Ferra şöyle demiştir:“Allah (c.c), azabı onların hem küçüklerine ve hem de büyüklerine indirmek suretiyle, aralarında eşitlik sağladı.”

15- Ve o, bunun sonucundan korkmaz.

“Allah, yaptığı azabın akibetinden korkmaz.”Medine ve fiam halkı, “Fela yehafu” şeklinde “Fe” ile okumuşlardır. Mushaflarında da bu şekilde yer almaktadır. Diğerleri ise, “Vav” ile okumuşlar, mushaflarında da bu şekilde yer almıştır. Hasan Basri der ki; Ayetin manası, “Allah Teala, onları helak etmesinin ardından, hiç bir kimseden korkmaz” Bu, ibn-i Abbas’tan rivayet edilmiştir. Dahhak, Süddi ve Kelbi ise, şöyle demişlerdir: “Bu ifade, deveyi kesen kişiye dönmektedir. Sözde, takdim ve tehir vardır. ‹fadenin takdiri: “En azgınları, sonucundan korkmadan kalktı.”

LEYL SURES‹

Mekke’de inmiştir. 21 ayettir.

Esirgeyen Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Gündüzü karanlıkla örtüp, ışığını giderdiği zaman geceye, 2-Karanlığın arasından belirip, ortaya çıktığı zaman gündüze, 3-Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki?

Kimileri, “Ma” masdar görevindedir. Mana; “Erkek ve dişinin yaratılışına yemin ederim.” şeklindedir, demişlerdir. Mukatil ve Kelbi: “Adem ile Havva kastediliyor.” demişlerdir. ‹bn-i Mes’ud’la, Ebu Derda’nın kıraatlerinde, “Erkek ve dişi” kelimeleri, yeminin cevabı durumundadır.

4-Andolsun ki, sizin işiniz, farklı farkılıdr.

Yani, insan, bir bakarsın kendini kurtarmaya çabalar, bir de bakarsın nefsini helak etmeye çalışır. Ebu Malik Eş’ari’nin rivayetine göre, Hz. peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her insan, erkenden yola çıkar ve nefsini satar. Onu ya kurtarır, ya da mahveder.”1

(1)Bu hadisi Müslim, sahih adlı eserinin Temizlik bölümünde, sayfa 1’de, Tirmizi, Dualar bölümü, sayfa 85’te, ‹bn-i Mace, temizlik bölümü, sayfa 5’te, imam Ahmed ise, Müsned’inin beşinci cilt. sayfa 342-343’te rivayet etmişlerdir.

5- Fakat kim, malını Allah yolunda verir ve Rabbinden sakınırsa, 6- Kim de en güzeli doğrularsa.

Ebu Abdurrahman es-Sülemi ile, Dahhak: “Allah’tan başka ilah yoktur.” sözünü doğralarsa, demişlerdir. Bu aynı zamanda, Atiyye’nin ibn-i Abbas’tan rivayetidir. Mücahid: “Cenneti tasdik eder doğrularsa.” demiştir. Delili, Allah Teala’nın “iyilik yapanlara, en güzel ödül var.” ayetidir. Burada en güzelden, maksat cennettir. fiöyle dendi: “En güzeli tasdik ederse: sözündeki “en güzel”den maksat, da yeniden diriltilmedir. Mana: “Kim, Allah’ın kendisini yeniden dirilteceğine inanırsa.”dır. Bu ‹krime’nin ibn-i Abbas’tan rivayetidir. Katade, Mukatil ve Kelbi ise “Kim Allah’ın yerine getirmeyi vadettiği verilmiş sözüne kesin olarak inanırsa.” şeklinde tefsir etmişlerdir.

7- Biz de onu kolay olana kolaylaştırırız.

“Onu dünyada en kolay haslete, hazırlayacağız. O da, Allah’ın hoşlandığı şeylerle amel etmektir.”

Page 70: Beğavi Tefsiri-8

8- Amma kim cimrilik eder ve kendisini müstağni görür

Kim de hayırda harcamada cimrilik yapar ve kendisini Allah’ın mükafatından müstağni görerek, onu arzulamazsa,

9- O, el-Hüsna’yı da yalanlarsa10- Biz de ona en zor olanı kolaylaştırırız.

Yani, zor ve kötü olan şeyi ona yaptırırız da, o Allah’ın hoşlanmadığı şeyi yapmış olur. Böylece de cehennem ona gerekli olur. Mukatil:“Ona, iyilik yapmasını zorlaştırırız” şeklinde anlamıştır. Bize Hz. Ali yoluyla Hz. Peygamber (s.a.v)’den şöyle rivayet edildi: “Hiç bir nefis yoktur ki, mutlaka, cennetten veya cehennemden yeri belirlenmiş olmasın.” Bir adam dediki: “Bizim, kitabımıza güvenip çalışmayı bırakmamız gerekmez mi?” Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:“Hayır. Fakat, siz güzel davranışlarda bulunun. Çünkü, herkes, ne için yaratıldıysa, ona muvaffak kılınacaktır. Bahtsızlar. Bahtsızların amellerine, bahtiyarlar ise, saadet ehlinin amellerine muvaffak kılınacaklar” Sonra Hz. peygamber (s.a.v.) şu ayetleri okudu: “Artık, kim mallını, iyi yolda verir ve Rabinden sakınırsa, ve en güzeli tasdik ederse, bizde onu en güzel haslete hazırlarız. Fakat, kim de cimrilik eder ve kendini ihtiyaçtan münezzeh görürse, ve en güzeli yalanlarsa, onuda en zor ve çirkin şeylere

müyesser kılarız.”1 Bu ayetlerin, Hz. Ebu Bekir (r.a.) hakkında nazil olduğu söylenmiştir. O, Hz. Bilal’i, Ümeyye bin Halef’ten bir hırka ve on evak (yüzyirmi dirhem)karşılığında satın almış ve onu azad etmişti. Bunun üzerine Allah (c.c), surenin başından “Andolsunki, sizin işleriniz farkıl farkıldır.” ayetine kadar olan kısmı indirdi. Burada Hz. Ebu Bekir ile Ümeyye’nin işleri kasdediliyordu. Ali bin Hacer, ‹shak’dan, O, Ebu Nüceyh’den, o da, Ata’dan rivayet ettiler. Ata şöyle demiştir: “Ensardan bir adamın hurma bahçesi vardı. Bir de komşusu vardı. Onun hurmalarından, o komşusunun evine düşenler oluyordu. Adamın çocukları, o hurmalardan yiyorlardı. Hurmaların sahibi, bu durumu Hz. peygambere şikayet etti. Peygamber (s.a.v), ona: “Onu, bana cennetteki bir hurma kaşlığında sat” dedi. Adam bundan kaçındı. Dışarı çıktı. Ebu Dahdah ile karşılaştı. Ebu Dahdah ona:“O hurmayı bana bir hurmalık karşılığında satar mısın?”dedi. Kendisine ait bir tarhı kastediyordu. Hurmasahibi ona: “Tamam, senin olsun. “dedi. Ebu Dahdah hemen Hz. Peygamber (s.a.v) gelerek:“O hurmayı, cennetteki bir hurma karşılığında benden satın alırmısın?” dedi. “Elbette alırım” buyurdu Allah Resülu (s.a.v). Ebu Dahdah:“Öyleyse o senindir.” dedi. Hz. peygamber (s.a.v) o hurma sahibi ensarinin komşusunu çağırdı ve ona: “O hurmayı al.” dedi. ‹şte bu olay üzerine Allah (c.c) surenin başından; “işleriniz başka başkadır.” ayetine kadar olan ayetleri indirdi. Ayette Allah (c.c.) Ebu Dahdah ile hurma sahibi ensariyi söz konusu ediyordu. Ebu Dahdah hakkında:“Allah rızası için malını veren, Ondan sakınan ve en güzel olanı tasdik eden kimseyi cennetin kolay yoluna müyesser kılarız.” buyurdu, Hurmasını cenneteki hurma karşılığında vermeyen ensari hakkında ise:“Cimrilik ederek, kendisini ihtiyaçtan uzak gören ve en güzeli, yani mükafatı yalan sayan kimseyi ise, en zor yola, yani cehennemin yoluna sevkederiz.” buyuruyor. (1)‹mam Buhari bu hadisi, sahih adlı, eserinin “Cenazeler” bölümünün 83. sahifesinde, ‹mam Müslim “Kader” bölümü sayfa 7’de, Tirmizi, sünen’inin “Tefsir bölümü sayfa 92’de, Ebu Davud aynı adlı eserinin sünnet bölümü 16. sayfada, ‹mam Ahmed bin hanbel ise Müsned’inin üçüncü cidinin 284, 305 ve 314. sayfalarında rivayet etmişlerdir.

11-Alçaldığı zaman malı kendisine fayda sağlamaz.

“Çukura düştüğü zaman, hakkında cimirilik yaptığı malı ona bir yarar sağlamayacak” Mücahid:“Öldüğü zaman” der. Katade ile Ebu Salih ise:“Ocehennemde olacak.” demişlerdir.

12- Hidayete iletmek şüphesiz ki Bize aittir.

“Doğru yolu göstermek ve açıklamak ancak bize aittir.”Zecac derki:“Hidayet yolunu dalalet yolundan ayırmak bizim işimizdir.” Bu Katade’nin yorumudur. O: “Helali ve haramı beyan etmek Allah’a aittir.”Ferra da şu yorumu yapmıştır: “Kim hidayet yolunu tutarsa, artık onun yolu Allah’a aittir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:“Doğru yolu göstermek Allah’a mahsustur.” Yani, Cenab-ı Hak şöyle buyuryor: “Allahı murad eden, doğru yol üzeredir.” Kimileri de mana, “fiüphesiz hem hdayete erdirmek ve hem de saptırmak Allah’ın elindedir! derler.

Page 71: Beğavi Tefsiri-8

13-fiüphesiz, dünya da ahiret de bize aittir.

Kim onları sahibinden başkasından isterse, yolunu şaşırmıştır.

14-(Ey Mekke halkı), ben sizi yanıp tutuşan bir ateşe karşı uyardım.15- Oraya ancak en talihsiz girer. 16- (peygamberi) yalanlayıp (imandan) yüz çeviren.17-En çok korunan ise oradan uzak tutulacaktır.

Allah Teala, “Eşka”sözüyle, günahkar kimseleri, “Etka” sözüyle de takva sahibi kimseleri kasdetmektedir.

18- O takva sahibi, arınmak için malını verir.

Allah katında pak olmakister. Riyakar ve gösterişçi olmak istemez. Müfessirlerin tamamının görüşüne göre Allah Teala bu ayette, Ebu Bekir sıddık (r.a.)’dan bahsetmektedir. ‹bn-i Zübeyir şöyle der:“Ebu Bekir, köleleri satın alıyor ve onları azad ediyordu. Babası şöyle dedi: “Ey oğlum, keşke sen de sırtını yükten kurtaracak birini satın alsaydın” Hz. Ebu bekir, buyurdu ki:“Ben zaten kendimi kurturmak istiyorum.” Bunun üzerine Allah teala: “Ençok sakınanlar cehennemden uzak tutlacak” ayetinden, surenin sonuna kadar olan ayetleri indirdi. Muhammed bin ishak, Bu meseleyi hatırlatarak şöyle demiştir. “Hz. Bilal, Cumaheoğullarından birinin kölesi idi. O Bilal bin Rebah’tır. Annesinin ismi de Hamame’dir. O, islama bağlı ve kalbi temiz bir kişiydi. Ümeyye bin Halef, öğlen sıcağında onu çıkarıyor ve Mekke meydanında sırt üstü yatırıyordu. Sonra kocaman bir taş getirilmesini emrediyor ve Bilal’in göğsünün üzerine koyuyordu. Daha sonrada ona; “Ya bu şekilde ölceksin ya da Muhammed’i inkar edeceksin.” diyordu. Hz. Bilal, bu korkunç işence altında bile “Allah birdir. Allah birdir.” diyordu. Muhammed bin ishak, Hişam bin Urve’den, o da, babasından rivayet ederek şöyle demiştir. “Bir gün onlar, Bilal’e aynı işkenceyi yaparlarken, Hz. Ebu Bekir rastladı. Hz. Ebu Bekir’in evi, Cumahe oğullarının semtindeydi. Ümeyye’ye:“fiu gariban hakkında Allah’dan korkmuyormusun?” dedi. Ümeyye, “Zaten onu sen yoldan çıkardın. fiimdi onu, gördüğün bu işkenceden kurtar.” dedi. Hz. Ebu Bekir:“Bunu yaparsın ha! Bende, bundan daha sağlam ve daha güçlü bir zenci köle var. Hem de senin dininden. Onu sana vereyim.” dedi. Ümeyye: “Verdim gitti” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir kölesini ona verdi. Bilal’i de alıp azad etti. Sonra, hicret etmeden önce müslüman olmak üzere altı tane köleyi azad etti. Bilal onların yedincisi oldu. Bunlardan, Amir bin Füheyre, Bedir ve Uhud savaşlarında bulundu Maune Kuyusu olayı gününde şehid edildi. Bir diğeri Ümmü Ümeys’tir. Biri de Zühre’dir. Onun gözleri kör olmuştu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) da onu hürriyetine kavuşturmuştu. Onun hakkında kureyşliler: “Mutlaka bunun gözünü Lat v e Uzza kör etti” demişlerdir. O ise: “Yalan söylüyorlar, Allah’ın evine yemin olsun ki, Lat ve Uzza ne fayda verebilir, ne de zarar” dedi. Bunun üzerine Allah Teala, gözlerini kendisine iade etti. Hz. Ebu Bekir (r.a), Nehdiyye ile kızını da azad etmişti. Onlar, Abdüddar oğullarından bir kadının kölesi idiler. Hz. Ebu Bekir onlara uğadı. Sahipleri olan kadın onları kendisi için un öğütmeye göndermişti. Ve o, “Allah’a andolsun ki, ben sizi asla azad etmeyeceğim diyordu.” Hz. Ebu Bekir, o kadına:“Onları gerçekten, azad etmeyecekmisin, Ey filancanın annesi?” Kadın:“Hayır, asla. Onları sen yoldan çıkardın. Hadi onları azad et.” dedi. Hz. Ebu Bekir: “Pekala, kaça verirsin.” dedi. Kadın. “fiu kadar. fiu kadara” dedi. Hz. Ebu Bekir: “Onları aldım gitti. Artık onlar özgürler.” dedi. Hz. Ebu Bekir, bir defasında, Müemmel oğullarının bir cariyesine rastladı. O işkence görüyordu. Bu sebeple, onu satın aldı. Ve azad etti. Said bin Müseyyeb der ki: “Öğrendiğime göre, Ümeyye bin Halef, Hz. Ebu Bekir’e, Bilal hakkında Hz. Ebu Bekir:“Onu satarmısın? dediği zaman. “Evet, onu, Nistas karşılığında satarım” dedi. Nistas, Hz. Ebu Bekir’in kölesi idi. Onların dinarı, çocukları cariyeleri ve koyunları vardı. Müşrik idi. Hz. Ebu Bekir, Onu malları kendisinin olmak şartıyla, müslüman olmaya zorladı. O, bundan kaçındı. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, ona kızdı. Bu sebeple de, Ümeyye kendisine, “Onu, senin kölen olan Nistas’ın karşılığında satarım” dediği zaman, Hz. Ebu Bekir, bunu ganimet bilerek, Nistas’ı Bilal Habeşi karşılığında sattı. Bu olay üzerine müşrikler:“Ebu Bekir, bunu ancak Bilal’e olan minnet borcu yüzünden yaptı.” dediler.

Page 72: Beğavi Tefsiri-8

19-Onda hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti yoktur.

Bunun üzerine Allah Teala, “Onda hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti yoktur.” ayetini indirdi. Yani, Hz. Ebu Bekir’in kimseye minnet borcu yoktu.

20-O, bunu ancak yüce Rabbinin rızasını kazanmak için yapıyor.

Yani, O, bunu, kendisinde de hakkı bulunan birisine karşılık vermek için yapmıyor. Bilakis, Yüce Rabbinin, rızasını elde etmek ve hoşnutluğunu kazanmak için yapıyor.

21-Yakında da elbette razı olacaktır.

Ve, O, yaptıklarına karşılık olarak, Allah’ın ahirette kendisine vereceği cennet ve ikramlar sayesinde hoşnut olacak.

DUHA SURES‹

Mekke’de inmiştir. 11 ayettir.

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla

Bize, Abül Vahid Melihi, Ahmed bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Züheyir’den, o da, Esved bin Kays’dan, rivayet etti. Esved şöyle dedi:“Cündeb bin Süfyan dediki: “Hz. peygamber (s.a.v) rahatsızlanarak iki veya üç gece ibadete kalkmadı sonra bir kadın geldi ve şöyle dedi:“EyMuhammed, şeytanının, seni terkettiğini sanıyorum. ‹ki üç gecedir. Onu senin yanında görmüyorum.” Bunun üzerine Allah (c.c): “Kuşluk Vaktine, Ve durgunlaşan geceye yemin olsun ki, Rabbin, seni terketmedi ve sana darılmadı.” ayetlerini indirdi. Dendiki:“Bunu söyleyen kadın, Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil idi.” Müfessirler şöyle derler:“Yahudiler Hz. peygambere, Zülkarneyn’i, Ashab-ı Kehf’i ve ruhu sordular. Bunun üzerine, Hz. peygamber, onlara:“Size yarın söyleyeceğim.” dedi. Fakat “Allah izin verirse” demedi. Bu sebeple ondan vahiy kesildi. Zeyd b. Eslem, der ki:Cebrail (a.s)’in, Hz. peygamber (s.a.v.)’e gelmemesinin sebebi, onun evinde cereyan eden bir hadise idi. Sonra Cebrail (a.s.) geldiğinde, Hz.p peygamber (s.a.v.)gecikmesi sebebiyle onu, azarladı. Cebrail (a.s) ona:“Biz, içinde köpek ve resim olan bir eve girmeyiz.” dedi. Müfessirler, Hz.peygamber (s.a.v.)’den, vahyin kesilmesinin süresi hakkında “On beşgün” Mukatil ise:“Kırk gün” demişlerdir. Müfessirler, şöyle demişlerdir:“Müşrikler dedilerki: Rabbi Muhammed’i terk etti ve ona darıldı.” Bunun üzerine de Allah Teala, bu sureyi indirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ey Cebrail gelmedin de seni özledim.”dedi. Cebrail (a.s.) da ona, “Ben, sizi daha çok özledim. Fakat ben bir emir kuluyum.” dedi. Bunun üzerine Allah Teala:“Biz ancak, senin Rabbinin emriyle ineriz.” manasıdaki ayeti indirdi.

1-Duha’ya yemin olsun.

Allah Teala onunla, gündüzün tamamını kasdetmektedir. Bunun delili Cenab-ı hakkın buna karşılık olarak durgunlaşan geceyi getirmesidir. Bunun benzeri şu ayettir. “Azabımız onlara duha’da geldi.” yani gündüz vakti geldi manasındaki ayettir. Katade ve Mukatil, “Allah (c.c) kuşluk vakini kasdediyor demişlerdir. O, içinde güneşin yükseldiği gerek sıcak havada, gerek soğuk havada, gerek yazın, gerekse kışın, gündüzün mutedil olduğu bir saattir.

2-Durgunlaştığında da geceye andolsun.

Hasan Basri, “Karanlığıyla geldiği zaman” demiştir. Bu aynı zamanda Avfi’nin, ibn-i Abbas’dan rivayetidir. Kelbi ise, Ondan:“Gittiği zaman” şeklinde rivayet etmiştir. Ata ve Dahhak:“Karanlığıyla herşeyi kapladığı zaman” demişlerdir. Mücahid:“Gece eşit olduğu zaman”demiştir. Katade vi ‹bn-i Zeyd “Karanlığı çöküp yerleştiği zaman, artık ondan sonra karanlığı artmaz.” yorumunu yapmışlardır. Gece veya deniz durgun olduğu zaman, “Bahr sirac ve leyl sirac” denir.

3- Rabbin seni bırakmadı. Darılmadı da.

Page 73: Beğavi Tefsiri-8

Bu yeminin cevabıdır. Mana şöyledir: “Seni seçtiğinden beri Rabbin seni terketmedi. Seni, sevdi seveli de sana kızmadı.

4-Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.

Bize, Mutahhir bin Ali el Farisi, Muhammed bin ‹brahim Salihani’den, o, Abdullah bin Muhammed bin Cafer Ebu fieyh el Hafız’dan, o, ibn- i Ebu Asım’dan, O, Ebu Bekir bin Ebu fieybe’den, o, Muaviye bin Hişam’dan, Ali bin Salih’den, Yezid bin Ziyad’dan, o, ibrahim’den, o, Alkame’den, o da Abdullah’dan rivayet ettiler. Rivayete göre, Allah Resülü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“Biz, Ehli Beyt için Allah Teala ahireti, dünyaya tercih etti.”

5-fiüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen razı olacaksın. Ata, ‹bn-i Abbas’dan şöyle rivayet eder: “Allah, ona, ümmeti hakkında şefaat yetkisi verecek o da memnun olacak.”Bu, Ali ile Hasan’ın görüşüdür. Bize, Abdullah bin Amr bin As’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber ümmeti hakkında:“Allah (c.c.) şöyle buyurur:“Ey Cebrail, Muhammed’e git ve ona:“ümmetin hakkında seni memnun edeceğiz, üzmeyeceğiz.”

de.1

(1)Bu hadisi imam müslim sahih’inin iman bölümünde, cilt 1, sayfa 132’de “Hz. Peygamber (s.a.v)’in ümmetine duası ve onlara merhametinden dolayı ağlaması.” bahsinde 346 numaralı hadis olarak rivayet etmiştir. Harb Bin fiürey’in rivayetine göre Ebu Ca’fer Muhammed bin Ali Iraklılara şöyle demiştir:“Siz Irak halkı, Kur’an’daki en ümit verici ayetin:“Deki, Ey kendilerine yazık eden kularım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” ayeti olduğunu söylüyorsunuz. Biz ehl-i Beyt ise; “Allah’ın kitabındaki en ümit verici ayet:“Mutlaka Rabbin sana verecek, sen de razı olacaksın.” ayetidir, diyoruz. Dendiki:“Rabbin sana, mutlaka sevap verecek.” fiu mana da verilmiştir:“Allah sana yardım edecek, seni destekleyecek ve mü’minleri çoğaltacak sen de bundan razı olacaksın.” Sonra Allah (cc) Hz. Peygamber(s.a.v.)’e vahiyden önceki durumunu haber veriyor ve ona verdiği nimetini hatırlatarak şöyle buyuruyor:

6- O seni yetim bulup da barındırmadı mı?

Bize Ebu Said, Ahmed bin Muhammed bin ‹brahim es-Sa’lebi’den o, Abdullah bin Hamid el-Esfehani’den, o, Muhammed Bin Abdullah en-Neysaburi’den, o, Muhammed bin ‹sa’dan, Ebu Amr Havdi ile Ebu Rebi ez-Zühri’den, o, Hammad Bin Zeyd’den, o, Ata Bin Saib’den, o, Said bin Cübeyr’den, o da ibn-i Abbas’tan rivayet etti. Onun rivayetine göre, Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle demiştir:“Rabbimden bir istekte bulundum. Sonra da istekde bulunduğuma pişman olmuştum. Demiştim ki, “Yarabbi, Sen, Davud’un oğlu Süleyman (a.s.)’a büyük bir saltanat verdin. Falancaya şunu, filancaya bunu verdin, Cenab-ı hak şöyle buyurdu: “Ey Muhammed, Ben, seni bir yetim olarak bulupda barındırmadım mı? Ben, “Evet Rabbim” dedim. Allah (c.c), “Seni şaşkın bulup da doğru yola iletmedi mi?Ben, yine: “Evet, Rabbim” dedim. Allah (c.c) “Ben, seni fakir bulup da zenginleştirmedim mi?” buyurdu. Ben, “Evet, Ya Rabbi” dedim.” Başkaları, Hammad’dan şu ilaveyi de rivayet ederler:“Biz, senin göğsünü açmadık mı? yükünü indirmedik mi?” Ben yine “Evet, Ya rabbi” dedim. Ayetin manası şöyledir:Baban sana bir mal bırakmadı! O öldüğünde Allah,seni yetim, küçük ve fakir olarak bulupda, sana barınacağın bir barınak vermedi mi? Ve seni, Amcan Ebu Talib’in himayesine verdi de, o, senin terbiyeni güzel yaptı. Ve seni zahmetden kurtardı.

7-fiaşkınken seni doğru yola iletmedi mi?

“Seni, içinde bulunduğun durumdan sapmış buldu da tevhide ve peygamberliğe ulaştırdı.” Hasan Basri, Dahhak ve ‹bn-i Keysan, şöyle demişlerdir: “Seni peygamberlik alametlerinden ve şeriat hükümlerinden gafil buldu da seni, onlara iletti.” Nitekim bir ayette de cenab-ı hak şöyle buyuruyor:“fiüphesiz, sen bundan öne gafillerden idin. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun.” Denir ki:Hz. peygamber, Mekke vadilerinde yolunu kaybetmişti. Allah Teala, onu dedesi Abdül Muttalib’e ulaştırdı. Ebu Duha, ibn-i Abbas’dan şöyle rivayet etmiştir:

Page 74: Beğavi Tefsiri-8

“Hz. peygamber, küçük bir çocuk iken Mekke vadilerinde yolunu kaybetmiş, Ebu Cehil onu sürülerinden ayrı halde görmüş ve Abdül Muttalib’e getirmişti. Said bin Müseyyeb de şöyle demiştir:“Alah Rasulu (s.a.v) amcası Ebu Talib’le bareber bir kafile içinde, Hz. Hatice’nin uşağının sol cenahında ticaret seferine çıktı. Bu arada o, karanlık bir gecede deve üzerinde iken, birden ‹blis geldi. Devenin yularını tuttu ve onu yoldan saptırdı. Sonra Cebrail geldi. ‹blis’i kuvvetlice bir üfledi. Onu oradan, ta Habeş ülkesine attı. Sonra Hz. peygamberi kafilenin yanına getirdi. ‹şte bölece Allah, Ona lutfetmiş oldu.” fiu yorum da yapılmıştır. Allah, seni kendinden habersiz, kim olduğunu bilmez bir halde buldu da sana kendini ve durumunu bildirdi.

8-Ve seni fakir buldu da zenginleştirdi.

Yani, seni fakir olarak buldu, önce Hz. Hatice’nin mallarıyla, sonra da ganimetlerle zenginleştirdi. Mukatil şöyle demiştir: “Seni, sana verdiği rızıklarla razı etti.” Ferra da bu görüşü tercih etmiş ve şöyle demiştir:“O, mal çokluğundan dolayı zengin değildi. Fakat, Allah, onu kendisine verdikleriyle razı etti. Bu ise zenginliğin hakikatidir.” Bize, Hassan bin Said El Menri, Ebu Tahir Muhammed bin Muhammed, Muhammed ez-Zzeyyadi’den, o, Ebu Bekir Muhammed bin Hüseyin el Kattan’dan, O, Ahmet bin Yusuf Sülemi’den, o, Abdurrezzak’dan, o, Mamer’den, O, Hemman bin Münebbih’den, o, da Ebu Hureyre’den rivayet etti. Rivayete göre Hz. peygamber şöyle buyurmuştur:“Asıl zenginlik mal çokluğundan değildir. Bilakis gerçek zenginlik gönül zenginliğidir.” Bize, Abdül vahid Melihi Ebu AbdullahMuhammed bin Hüseyin Zaferani’den, O, Ahmed bin Said’den, O, Ebu Yahya Muhammed bin Abdullah’dan, O, babasından,babası, fiurahbil bin fiüreyk’den, o, Ebu el Halebi o da, Abdullah bin Ömer’den, Hz. Peygambar (s.a.v.) hakkında şu rivayeti yapmıştır. Müslüman olup, kendisine yeterli rızık verilen ve verdikleriyle Allah’ın kendisini ikna ettiği kimse kurtulmuştur.” Allah (c.c) sonra da yetim ve yoksullarla ilgili tavsiyede bulunuyor:fiöyleki :

9-Yetime gelince sakın onu ezme.

Mücahid, “Yetimi hor görme zira sen de yetim idin.” şeklinde tefsir etmiştir. Ferra ve Zeccac: “Malı hususunda yetimi ezerek, zayıflığı sebebiyle onun hakkını gasbetme” şeklinde yorumlamıştır. Araplar, yetim hakları hususunda böyle yaparlardı. Onların mallarını alırlardı, ve hakları konusunda onlara zulmederlerdi. Bize, Ebu Bekir Muhammed Abdullah bin Mahmud’dan, O, Ebu ‹shak bin ‹brahim bin Hilal’den, O, Abdullah bin Mübarek’den, O, Said bin Ebu Eyyüb’den, O, Yahya bin Süleyman’dan, O, Yezid bin Ebu ‹tab’dan, O da, Ebu Hureyre’den rivayet etti. Ebu Hureyre’nin riayetine göre Hz. peygamber (s.a.v.) şöyle demişlerdir. “Müslümanlar içerisinde en hayırlı ev, içinde, kendisine iyi davranılan bir yetim bulunan evdir. Müslümanlar arasında en kötü ev ise, içinde kendisine kötü muamele edilen bir yetim bulunan evdir.” Sonra Hz. peygamber (a.s), işaret parmağıyla, orta parmağını, göstererek:“Ben ve yetimin vekili cennette, bu ikisi gibiyiz” buyurdu.

10-Sakın dilenciyi azarlama.

Müfessiler şöyle derler:Allah kapılarda dilenen kimseyi kasdediyor. Ve şöyle buyuruyor: Senden istediği zaman Onu harlayıp azarlama zira sen de fakir idin. Ya onu yedir. Veya yumuşaklıkla geri çevir. Birisi birini azaralayıcı bir sözle karşılık verdiği zaman “Nehrahu ev inteherahu: Onu azarladı” denir. Katade şöyle demiştir:“dilenciyi merhametle ve nezaketle geri çevir.‹brahim bin Ethem:“Dilenciler ne güzel bir topluluktur. Azığımızı ahirete taşırlar.” demiştir. ‹brahim Nehai ise şöyle demiştir. Dilenci bizi ahirete yönlendirmek, ister. Sizden birinin kapısının önüne gelir ve:“Ailenize bir şey gönderecek misiniz?” der. Hasan-ı Basri, “Dilenciyi azarlama.” sözüyle ilim talibinin kasdedildiğini söylemiştir.

11- Rabbinin nimetine gelince, Onu hep anlat.

Mücahid, “Allah, peygamberliği kasdediyor” demiştir. Ebu Bişir kendisinden rivayet etmiş ve Zeccac da bunu tercih etmiştir. Yani şöyle demiştir: “Kendisiyle gönderildiğin şeyi tebliğ et, sana gelen peygamberliği de anlat.” Leys, Mücahid’den rivayetle. “Allah Kur’an’ı kasdediyor.” demiştir.Kelbi’nin görüşü de budur. O, “Allah, Hz. peygambere Kur’an’ı okumasını emrediyr” der. Mukatil de şöyle demiştir. “Bu surede sana hatırlatılan, yetim iken ihtiyacının giderilmesi, yolunu şaşırdıktan sonra doğru yola ulaştırılman, fakirlikten sonra zengin edilmen gibi nimetler sebebiyle şükret.” Allah’ın nimetini anlatmak şükür içindir.

Page 75: Beğavi Tefsiri-8

Bize, Ebu Said Bekir bin Muhammed bin Muhammed Abdü Muhmi el Besami, Ebul Hasan Abdurrahman bin ‹brahim bin Muhammed bin Yahya bin fiahteveyh’den, O, Abdullah bin Muhammed bin Hüseyin Nasr Ebadi’den, O, Ali bin Said Nesvi’den, O, Said bin Ufeyir’den, O, Yahya bin Eyyüb’den, O, Ammare bin Gaziyye’den, O, fiurahbil Mevla el-Ensari’den, O da Cabir b. Abdullah’dan Hz. Peygamber’in şöyle dediğini rivayet etti: “Kime bir iyilik yapılırsa, eğer bulabilirse onun karşılığını versin. Karşılığında vercek bir şey bulamazsa, kendisine iyilk yapan kişiye dua etsin. Ona dua ederse, teşekkür etmiş olur, etmezse, nankörlük etmiş. Kim kendine gönül hoşluğuyla varilmemiş olan kıyafete süslenirse, o yalancılık elbisesini giymiş kimse gibi olur.” Bize, Ebu Said şerihi Ebu ‹shak Salebi’den, O, Hüseyin bin Muhammed bin Hüseyin’den, O, Ahmed bin Muhammed bin ‹shak’dan, O, Ebu’l-Kasım bin Müni’den, O, Mensur bin Ebu Müzahim’den, O, Veki’den, O, Ebu Abdurrahman’danki, O kasım binVelid’dir, o, fiabi’den, O da Nu’man bin Beşir’den, rivayet etti. Numan Hz. peygamber (s.a.v) in, minber üzerinde şöyle dediğini işitmiştir:“Aza teşekkür etmeyen, çoğa da teşekkür etmez. ‹nsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da teşekkür etmez. Allah’ın nimetini anlatma şükürdür. Anlatmayı terketmek ise nankörlüktür. Cemaat rahmettir ayrılıksa azap.” Mekke halkının okuyuşunda adet, Duha suresinin başından itibaren Kur’an’ın sonuna kadar her surenin başında tekbir getirmeleridir. O da “Allahu ekber: Allah en büyüktür” sözüdür. Onu, Merv’deki, kıraat uzmanı, Ebu Nasr Muhammed Ahmed bin Ali el Hamidiye okuyuşu bu şekildedir. O, dedi ki:“Ben, Ebu Kasım Tahir bin Ali Sayrifi’ye okudum. O:“Ben, Ebu Bekir Ahmed bin Hüseyin bin Mihran’a okudum” dedi. O ise“ben, Ebu Ali Muhammed bin Ahmed bin Hamid es Saffar el Mugri’ye okudum.” dedi. O, dedi ki: “Ben, Ebu Bekir Muhammed bin Musa el Haşimiye okudum. O da:“Ben, Ebu Rabia ve Hüseyin bin Muhammed el Hatdad’a okudum.” dedi. Onlar, Ebu Hüseyin bin Ebu Bezze’ye okudu. Onlara, Ebu Bezze, ‹krime bin Süleyman bin Kesir el Mekki’ye okuduğunu rivayet etti. Onlar, Abdullah bin Kesir’e okuduklarını onların okuyuşunu Abdullah Mücahid’e Mücahid, ibn-i Abbas’a, O, Übey bin Ka’b’a, Merv’de imam Mugri Ebu Nasr Muhammed bin Ahmet bin Ali’ye okuduğunu rivayet etti. fiöyle dedi: “Bize fierif Ebul Kasım Ali bin Muhammed ez Zümedi tekbirle rivayet etti. Ben ona Harran ovasından okudum. Dedi ki: Bize Ebubekir Muhammed b. Hasan b. Ziyade el Musuli ki, Nakkaş diye tanınır. Rivayet etti. Ben, ona, selam şehrinde okudum. O dedi ki, bize, Ebu Rebia Muhammed bin ishak Ray’i rivayet etti. Ben, ona Mekke’de okudum. O da dediki, bize, Ebul Hasan Ahmed bin Muhammed bin Abdullah ebu Bezze rivayet etti. Ben, ona okudum. O bana dedi ki: Ben, ‹krime bin Süleyman’a okudum. O da Bana, ‹smail bin Konstantin ve fiibil bin ibad’a okuduğunu söylediğini. Duha suresine ulaştığında kendisine “Kur’an’ın sonuna kadar her surenin sonunda tekbir getir.” dediler diye rivayet etti.Biz de ‹bn-i kesir’e okuduk. Ve bu şekilde emrettik. O, bize Mücahid’e okuduğunu ve bu şekilde emrettiğini rivayet etti. Mücahid de, onun, ibn-i Abbas’a okuyup bu şekilde emrettiğini rivayet etti. ‹bn-i Abbas, Übey bin Kab’a okuyup bu şekilde emrettiğini, Ubey ise Hz. peygamber’e okuduğunu. Hz. peygamber (s.a.v)’in ise kendisine bu şekilde emrettiğini rivayet etti. Tekbir getirmenin sebebi şudur: “Vahiy kesilince müşrikler, şeytanı Muhammedi yanlız bıraktı ve terketti” dediler. Bu sebeplede Hz. peygamber kederlenmişti. Sonra Duha suresi inince Allah Rasulu Vahyin inmesi sebebiyle sevincinden tekbir getirmişti. Ondan sonra da müslümanlar, bunu sünnet ve adet edindiler.

‹Nfi‹RAH SURES‹

Mekkede inmiştir. Sekiz ayettir.

1-Biz, senin için göğsünü açmadıkmı?

Kalbini iman, peygamberlik, ilim ve hikmetle genişletip yumuşatmadık mı? Ve senden yükünü indirmedik mi?” Hasan, Mücahid, Katade Dahhak “Cahiliye döneminde senden sadır olan hata yükünü senden indirmedik mi?” şeklinde tefsir etmişlerdir. Nitekim: “Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamak istiyor.” manasındaki ayet buna işaret etmektedir. Hasan bin Fadıl ise, “Allah hata ve yanlışları kasdediyor” demiştir. Dendiki: “Ümmetinin günahlarını kaldırmadık mı? Allah, Hz. peygamberin kalbi ümmetiyle meşgul olduğu için günahı ona izafe etti.

2-Yükünü üzerinden atmadık mı?3- Ki o senin sırtına çok ağır gelmişti.

“O yük ki, sana ağır gelmiş ve belini bükmüştü. hatta onun sesi duyuluyordu.” Abdülaziz bin Yahya ve Ebu Ubeyde şu yorumu yapmışlardır. “Senden, peygamberlik yükünü ve onu yerine getirme göreveni hafiflettik.”

4-Ve senin şanını yüceltmedik mi?

Page 76: Beğavi Tefsiri-8

Bize, Ahmed Salebi’den, O, Ebul Kasım Abdul Halık bin Ali El Mü’zen’den, O, Ebu Bekir bin Habib’den, O, Ebu ‹smail Muhammed bin ‹smail’den, O, Safvan’dan, o, ‹bn-i Salih, Ebu Abdül Melik’den, O, Velid bin Müslim’den, O, Abdullah bin Lühey’a’dan, o, Dürrac’dan, O, Ebul Heytem’den, O, Ebu Said El-Hudri’den, O da Hz. peygamber’den rivayet etti:Hz. peygamber (s.a.v), Cebrail (a.s)’a bu ayetin manasını sorar. Cebrail de, ona: “Allah Teala “Ben anıldığım zaman sen de benimle beraber anılıyorsun” buyurdu. dedi. Hasan Basri’den yapılan rivayette: “Ben anıldığım zaman sen de anılıyorsun.” denmiştir. Ata, ‹bn-i Abbas’dan şöyle rivayet etti. Allah C.c.) ezan, ikamet, teşehhüd ve minber üzerindeki hutbeyi kasdediyor. Bir kul, Allah’a ibadet edip herşeyde onu tasdik etse fakat Hz. Muhammed’in onun elçisi olduğuna şehadet etmese hiçbir fayda görmez.Kafir olur.” Katade der ki:“Allah dünyada ve Ahirette onun namını yüceltti. Hutbe okuyan, şehadet getiren ve dua eden hiç kimse yoktur ki, Allah’dan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed onun elçisidir.” diye seslenmesin. Dahhak: “Onsuz ne dua kabul olur.. Ve ne de hutbe caiz olur.” demiştir. Mücahid derki:Allah (c.c) ezan okumayı kastediyor. Bu hususta Hasan bin Sabit şöyle demektedir:Görmedin mi Allah gönderdi kulunu. Deliliyle Allah çok yüce çok asildir. Peygamberliğine en açık delil, Allah katından görünen ve şahit olunan mühürdür. ‹lah, peygamberin ismini kendi ismine kattı. Beş vakitde müezzin eşhedü dediğinde.Sahibi Mahmud, işte bu da Muhammed.Dendiki, Allah Teala, Hz. peygamberi, peygamberler hakkında kendisinden söz alarak ve onları ona inanmaya ve onun üstünlüğünü kabul etmeye zorlamakla yüceltti. Sonra ona, sıkıntıdan sonra kolaylık ve bolluk vadetti. Çünkü Hz. peygamber, Mekke’de sıkıntı içindeydi.

5- Mutlaka zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 6- Gerçekten, zorlukla beraber kolaylık vardır.

Yani, senin müşriklerle cihad etmen sebebiyle içinde bulunduğun sıkıntıyla beraber bir kolaylık ve bir rahatlık vardır zira Allah, seni, onlara galip getirecek nihayette onlar senin getirdiğin hakikate boyun eğecekler. “Zorlukla beraber bir kolaylık vardır” ifadesini Allah (c.c), Vadini pekiştirmek ve umudu büyükmek için tekrar etti. Hasan derki:“bu ayet indiği zaman Allah rasulu (s.a.v.): “sevinin andolsunki size kolaylık geldi. Asla bir zorluk iki kolaylığa galip gelemeyecek.” dedi. ‹bn-i Mesud da dediki:“Zorluk hücrede bile olsa yine de kolaylık onu arar sonunda oraya girer. Hiç şüphe yok ki, asla bir zorluk iki kolaylığa galip gelemez. Müfessirler, “Asla bir zorluk iki kolaylığa galip gelemez” Sözünün manası hakkında şöyle demişlerdir: “Allah Teala, zorluk sözünü belirli bir lafızla tekrarladı. Arapların adetindendir ki, bir ismi belirli olarak zikredip sonra onu tekrar ettikleri zaman ikincisi birincinin aynısı olur. Bir belirsiz ismi zikredip, sonra aynısını tekrar ettiklerinde ise, iki tane olur. Bir belirli kelimeyi tekrar ederlerse ikincisi birincisinin aynısı olur. fiöyle demen gibi: “Bir dirhem kazandığım zaman dirhem harcarım” Burada ikinci birincinin dışındadır. Ama, bir dirhem kazandığın zaman bir dirhem harca” dediğinde, ikinci, birincinin aynısıdır. Ayette zorluk kelimesi belirlilik takısıyla tekarlanmıştır. Bu yüzden de tek bir zorluk söz konusudur. Kolaylık kelimesi ise, belirsiz lafızla tekrar edilmiştir. Bu sebeple iki kolaylık söz konusudur. Adeta Cenab-ı hak şöyle demektedir. “fiüphesiz, zorluğun yanında iki kolaylık vardır. Bu zorluğun yanında başka bir kolaylık daha vardır” Ebu Ali Hüseyin bin Yahya bin Nadir el Cürcani (şiir sahibidir.) “Bir zorluk asla iki kolaylığı yenemez” sözü hakkında insanlarla konuştu. Ağzından “Zorluk belirli, kolaylık ise belirsizdir. Bu sebeple tek bir zorluk ve iki kolaylık olması vacib olmuştur.” Sözünden başka bir söz çıkmadı. Halbuki bu, kusurlu bir sözdür. Mesela; bir adam deseki, “Süvarinin yanında bir kılıç var, Süvarinin yanında bir kılıcı var” bu söz, süvarinin tek kılıcın iki tane olmasını gerektirmez. “Bir zorluk iki kolaylığa galip gelemez”Sözünün açık manasına gelince, bundan şu anlaşılır:“Allah Teala peygamberini fakir ve güçsüz bir halde göndermişti. Bu sebeple de, Kureyşliler onu ayıplıyorlardı. Hatta, ona: “Eğer zenginlik arzusunda isen, senin için mal toplayalım da Mekke halkının en zengini ol” dediler. Bunun için Hz. peygamber üzüldü. Zannetti ki, kavmi kendisini ancak fakirliği sebebiyle yalanlıyor. Bunun üzerine Allah Teala, ona verdiği nimetlerini bu surede saydı. Böylece onu, kendisini saran üzüntüye karşı teselli etmek için ona zenginlik vadetti. Ve şöyle buyurdu: “fiüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” Ayetin açık ifadesi şöyledir. Ey Muhammed onların söyledikleri seni üzmesin. Çünkü, dünyada zorlukla beraber, peşin olarak bir kolaylık da vardır.” Sonra Allah (c.c), ona verdiği sözü gerçekleştirdi. Hatta Allah ona besili devler verdi. Ve kıymetli bağışlar bağışladı. Sonra cenab-ı hak başka bir durumdan ötürü, bir başka lütufla söze başladı ve şöyle buyurdu. fiüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Bunun delili, ikinci ayetin başında “fe”ve “vav” harflerinin bulunmamasıdır. Bu bütün mü’minler için bir vaaddir. ‹fadenin mecazı şöyledir: “fiüphesiz zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Yani, mü’minler için dünyadaki zorluğun yanında Ahirette bir kolaylık vardır.” Belki de, onun için iki kolaylık birleşir. Biri dünya kolaylığı ki, o, ikinci ayette bahsedilendir.

Page 77: Beğavi Tefsiri-8

Hz. Peygamberin “Bir zorluk asla iki kolaylığa galip gelemez.”sözü şu demektir:“Dünyanın zorluğu Allah’ın mü’minlere dünyada vadetmiş olduğu kolaylıkla, ahirette vadettiği kolaylığa asla galip gelemez. Ancak onlardan birine galip gelebilir. O da dünya kolaylığıdır. Ahiretin kolaylığına gelince, o devamlıdır. Yok olmaz, yani zorluk onların ikisine bir galip gelemez. Peygamber (a.s)’in şu sözü de bunun gibidir:“Ay ve bayram, eksilmezler. Yani, eksilmede ikisi birleşmezler”

7-O halde, boşaldığın zaman, tekrar yorul.

“Nasab” yorulmak demektir. ‹bn-i Abbas, Katade, Dahhak, Mukatil ve Kelbi şöyle yorumlamışlardır. Farz namazı bitirdiğin zaman, dua için Rabbinin huzuruna dur. Ve, ondan istekde bulun ki O sana versin. Abdül Vehhab bin Mücahid, babasından şu rivayeti nakletmiştir:“Namazı kıldığın zaman dua ve istekde gayretli ol” ‹bn- i Mes’ud; “Farz namazları bitirdiğin zaman, gece namazlarına dur ve yorul.” şeklinde tefsir etmiştir. fiabi:“Teşehhüd’ü bitirdiğin zaman dünyan ve ahiretin için dua et.” yorumunu yapmıştır. Hasan Basri ve Zeyd bin Eslem şöyle derler:“Düşmanınla cihaddan boş kaldığın zaman Rabine kullakda yorul. Mensur, Mücahid’den yaptığı rivayette şöyle demiştir:“Dünya işinden boş kaldığın zaman, Rabbine ibadete dur ve namaz kıl.” Hayyan, Kelbi’den rivayetle şöyle der:“Ey Muhammed, peygamberlik görevini tebliğ etmekten boş kaldığın zaman tekrar yorul.” Yani, kendi günahın ve mü’minlerin günahları için mağfiret dile.

8-Yanlız Rabbine rağbet et.

Ata dediki:“Cehennemden kaçmak ve cenneti arzulamak için Rabbine yalvar.” Dendiki: “Bütün durumlarında da ancak ona yönel.” Zeccac da şöyle demiştir: “Dileğini bir olan Allah’a yönelt.” T‹N SURES‹

Mekke’de inmiştir. 8 ayettir.

Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-‹ncire ve zeytine andolsun.

‹bn-i Abbas, Hasan, Mücahid, ‹brahim, Ata bin Rebah, Mukatil ve Kelbi şöyle demişlerdir:“O, yediğiniz incir ve zeytin de kendisinden yağ çıkarttığınız zeytindir.” Denir ki:Allah Teala inciri yemine tahsis etti. Çünkü, o özel bir meyvedir. ‹çinde çekirdek yoktur. Cennetin meyvelerine benzemektedir. Zeytin ise, hakkında hadis varid olan mübarek bir ağaçtır. O, hurmadır. Ve boyamaya ve aydınlatmaya elverişli bir yağdır. ‹krime, “Onlar iki dağdır.” demiştir. Katade, “Tin” üzerinde fiam bulunan dağ, “Zeytun” ise, üzerinde Beytü’l-Makdis’in yeraldığı dağdır. Çünkü onlar, incir ve zeytin bitirirler” demiştir. Dahhak, “O ikisi fiam’da iki mesciddir.”der. ‹bn-i Zeyd derki “Tin, Dimeşk mescidi, zeytun ise, Beytül makdis mescididir. Muhammed bin Ka’b da:“Tin, Ashab-ı Kehf’in mescidi, zeytun ise, ‹lya’nın mescididir.” der.

2-Tur dağına da andolsun.

Yani üzerinde Hz. Musa ile, Allah (c.c) ün konuştuğu dağa andolsun. Onun manasını: “O, Sina dağından çıkan bir ağaçtır” ayetinin tefsirinde zikretmiştir.

3-Ve bu güvenli şehre andolsun.

Yani hem cahiliye döneminde hem de islam döneminde içinde insanların güven içinde bulunduğu Mekke şehrine andolsun. Bunlar yemindir. Yemin konusu ise şu ayettir:

4-Andolsun ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık.

Page 78: Beğavi Tefsiri-8

Yani en düzgün boy ile ve en güzel şekilde yarattık. fiöyle ki:“Allah Teala her hayvanı yüzükoyun yarattı. Ancak insanı boyu uzun olarak yarattı. ‹nsan, yiyeceğini eliyle yer. Ayrıca akıl ve seçme yetenekleriyle de süslenmiş bir şekilde yaratılmıştır.”

5-Sonra da onu çevirip aşağıların aşağısına attık.

Allah (c.c):“‹htiyarlığa ve ömrün en güçsüz zamanına ulaştırmayı kasdediyor. Zira, o dönemde insanın aklı eksilir ve bedeni zayıflar” Alçaklar, yaşlılar ve çocuklar hep zayıf kimselerdir. Yine çok yaşlı kimseler de hep bu cümledendir. “Aşağılaın aşağısı” ifadesi belirsiz bir ifadedir. (Nekra) genel ifadelidir. fiöyle demen gibi: filanca ayakta duranların en değerlisidir. Abdullah’ın mushafında bu ifade belirli yani marife olarak şu şekilde yeralmaktadır. “Esfele’s-safilin” Hasan, Katade ve Mücahid şöyle tefsir etmişlerdi. “Sonra onu cehenneme yani aşağıların en aşağısına attık. Çünkü cehennem birbirinin altındadır.” Ebul Aliye, şöyle demiştir:“Sizi, en kötü şekil olan domuz şeklinde cehenneme attık.” Sonra Allah (c.c) istisna yaparak şöyle buyurdu:

6- ‹man edip salih ameller işleyenler müstesna. Çünkü onlar için sonu gelmez bir mükafat vardır.

“Ancak iman edip iyi işler yapanlar istisna. Çünkü onlar cehenneme atılmazlar.”Birinci sözü söyleyenler şöyle derler: “onları aşağıların aşağısına attık, akılları gitti. Amelleri kesildi artık onlar için iyilik yazılmaz. Ancak, iman edip güzel işler yapanlar hariç. Çünkü onlar için ihtiyarlıktan ve bunaklıktan sonrada aynen gençlik ve sağlık durumlarındaki gibi sevap yazılır. ‹bn-i Abbas şöyle demiştir:“Onlar, Hz. peygamber (a.s) devrinde ihtiyarlığın güçsüz dönemine çevrilimiş bir gurup insandı. Allah Teala, onların mazur olduklarına dair ayeti indirerek akıllarının gitmesinden önceki yaptıklarının mükafatının kendilerine ait olduğunu haber verdi” ‹krime şöyle der:“Allah Teala kendisine yaptığı amelin en iyisiyle mükafat verdikten sona bu tür yaşlıya ihtiyarlığı zarar ermez.”Asım, ‹krime’den, o da, ibn-i Abbas’dan şöyle rivayet ettiler:“‹man edip iyi işler yapanlar istisna” demek. Kur’an okuyanlar istisna” demektir. Kim kur’anı okursa, ömrün en güçsüz dönemine çevrilmez. ‹man edip iyi işler yapanlar için kesintisiz bir mükafat vardır. Çünkü, böylesi için sıhhatli dönemindeki, yaptıklarının benzeri yazılır. Dahhak: “O, amelsiz bir ödüldür” diyor. Sonra:“Delile zorlamak içindir.” dedi.

7-O halde bundan sonra din hususunda hangi şey seni yalanlayabilir?

“Ey insanoğlu, bu delil ve burhandan sonra sana dini, hesabı ve cezayı yalanlatan nedir?” Mana şöyledir: “Senin, kendi biçimin, gençliğin ve ihtiyarlığın hususunda düşünerek ibret alman ve “Bunu yapan beni tekrar diriltip hesaba çekmeye kadirdir. “demen gerekmez mi?Bütün bu delillerden sonra sana ceza ve mükafatı yalanlatan nedir? 8-Allah hükmedenlerin en iyisi değilmidir. Mukatil şöyle dedi. “Ey Muhammed, o, seninle yalanlayıcılar arasında hüküm veriyor.” Bize rivayet edildiğine göre Allah Rasulu (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“Kim, “incire ve zeytine yemin olsun” diye başlayan Tin suresini sonuna kadar okur ve “Allah hükmedenlerin en adili

değilmidir”derse hemen ardında:“Evet, ben de buna şahit olanlardanım” desin.”1

Bize, Abdül Vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Ebul Velid’den, O, fiube’den, O, Adi’den, O da, Berra’dan rivayet etti. Berra şöyle demişir: “Hz. peygamber, bir seferde idi yatsı namazında rekatlardan birinde Tin suresini okudu.” (1)Bu hadisi, imam Taberi tefsirinde 30. cilt. sayfa 160-161’de şu lafızlarla rivayet etmiştir:“Hz. peygamber (s.a.v), o sureyi okuduğu zaman “Evet bilakis ve ben buna şahit olanlardanım.” imam Tirmizide, sünen adlı eserinin, Tefsir bölümünde, sayfa 84’de, Ebu Hureyre’den merfu olarak rivayet etmiştir! Beğavi ise burada hadisi direk Hz. peygamberden rivayet etmektedir.

ALAK SURES‹

Mekke’de inmiştir. 19 ayettir. Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla 1-Yaratan Rabbinin adıyla oku. Müfessirlerin çoğunluğu, bu surenin Kur’an’ın ilk inen suresi olduğu görüşünedirler. Ve ilk inenler, surenin başından itibaren “Ma lem ya’lem”ifadesine kadar olan, beş ayettir. Bize Abdülvahid Melihi, Ahmed bin Abdullah en-Naimi’den, o, Muhammed Bin Yusuf’tan, o, Muhammed Bin ismail’den, o, Yahya Bin Bükeyr’den, o, leys’den, o, Akil’den, o, ibn-i fiihab’dan, o, Urve Bin Zübeyr’den, o da, müminlerin annesi Hz. Aişe’den şöyle rivayet etti:Hz. Peygamber (s.a.v) vahiy almaya ilk defa, sahici rüya ile başladı. Gördüğü her rüya, mutlaka

Page 79: Beğavi Tefsiri-8

sabah aydınlığı gibi ortaya çıkıyordu. Sonra ona yalnızlık sevdirildi. Artık, Hira mağarasında yalnız kalıyor ve orada inzivaya çekiliyordu. Bu ibadetler bazen eve dönmeden, gecelerce devam ederdi. Bu sebeple, yanına azık alırdı. Sonra da Hz. Hatice’nin yanına dönerdi. Kendisine hakikat gelinceye kadar aynı şekilde hep azığını yanına aldı. O Hira Mağarasında iken Melek kendisine gelerek; “Oku” dedi. O:“Ben yine “Ben okuyamıyorum” dedim. Melek beni tekrar yakaladı ve ikinci kez beni kavradı. Sonunda bana iyice zorluk verdi. O zaman beni serbest bıraktı ve yine “oku” dedi. Ben aynı şekilde “Ben okumabilmem.” dedim. Melek beni yine üçüncü kez tutup kavradı. Sonra da serbest bıraktı. Ve şöyle dedi:“Yaratan rabbinin adıyla oku.” O insanı bir kan pıhtısından yarattı. O Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Öyleki, o kalemle yazı, yazmayı öğretti. ‹nsana bilmediğini öğretti.” Hz. Hatice anlatıyor:“Hz. peygamber (s.a.v.) kalbi çarparak eve döndü. Hüveylid kızı Hz. Hatice’nin yanına girdi. “Beni örtün” dedi. Hz. Hatice ona:“Hayır, buna gerek yok, Allah’a yemin ederim ki asla Allah, seni küçük düşürmez. Çünkü sen, yakınlarınla münasebet kuruyorsun. Düşküne yardım ediyorsun. Yoksula kazandırıyorsun, Misafire ikram ediyorsun ve hak taraftarlarına yardım ediyorsun. Daha sonra Hz. Hatice, onu alıp amcasının oğlu olan Varaka bin Nevfel bin Esed bin Abdül Uzzanın yanına götürdü. Cahiliye döneminde Hıristiyan bir kişiydi. Arapça kitap yazıyordu. Bu arada Allah’ın izin verdiği kadar incili de Arapça yazıyordu. Yaşlı bir adam idi ama olmuştu. Hz. Hatice, ona:“Ey amcam oğlu, kardeşinin oğlunu dinle” dedi. Varaka Hz. Peygambere:“Ey kardeşimin oğlu ne görüyorsun” dedi. Hz. Peygamber ona; Gördüğü olayı anlattı. Bunun üzerine Varaka ona:“Bu Allah’ın Hz. Musaya’ gönderdiği Namustur. Keşke ben genç olsaydım. Keşke kavmin seni buradan çıkaracağı zaman ben hayatta olsam.”dedi. Bunun üzerine Hz. peygamber; “Onlar, beni çıkaracaklarmı?” dedi. O, “Evet, senin getirdiğini getiren herkes düşmanlığa uğradı. Eğer senin gününe ulaşırsam seni desteklemek için sana yardım ederdim. Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti. ve vahiy kesildi.Muhamed bin ‹smail bu hadisi, kitabının başka bir yerinde Yahya bin Bükeyir’den bu isnadla rivayet ederek şöyle demiştir:Bana, Abdullah bin Muhammed Abdülrezzak’den O, Mamer’den, O, Zühri’den, O, Urve’den, O da Hz. Aişe’den rivayet etti. Hadisi zikrederek şöyle dedi:“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” ta ki “‹nsana bilmediğini öğretti” ifadesine kadar. Sonuna şunu ilave etti:Sonrna vahiy bir süre kesildi. Hz. peygamber (s.a.v) üzüldü. O kadar üzüldü ki, defalarca kendisini yüksek dağların tepelerinden atmaya kalkıştı. Kendisini atmak için dağın tepesine her çıkışında Cebrail (a.s)ona görünerek şöyle derdi:“Ey Muhammed şüphesizsen gerçekten Allah’ın elçisisin.” Hz. peygamberin bu sayede sıkıntısı yatışır nefsi rahatlardı. Ve o geri dönerdi. Vahyin kesilişi uzayınca Hz. peygamber yine aynı sebeple yola çıktı. Dağın zirvesine vardığında Cebrail (a.s) kendisine göründü. Ve ona yine aynı şeyi söyledi. Bize Ahmed bin ‹brahim fierihi, Ahmed bin Muhammed bin ‹brahim Salebi’den, O, Abdullah bin Hamid el Verrak’dan, O, Mekki bin Abdan’dan, O, Abdurrahman bin Bişir’den, O, Süfyan’dan, O, Muhammed bin ‹shak’dan, O, Zühri’den, O, Urve’den, O da, Hz. Aişe’den rivayet etti. Hz. Aişe şöyle demiştir:“‹nen ilk sure“Rabbinin adıyla oku” ayetiyle başlayan suredir. Ebu Ubeyde, ayetin gerçek manasının: “Allah’ın adını oku” şeklinde olduğunu (Be) harfi Cerri’nin ziyade bir harf olduğunu söylemiştir. Mana şöyledir:“Allah’ın ismini an.” Hz. peygamber, edep bakımından Kur’an okumaya Allah’ın ismiyle başlamakla emrolundu. Kelbi, “O yarattı.” ifadesiyle ilgili bütün yaratılmışları kasdediyor dedi. Sonra da Onu açıklayarak şöyle buyurdu. 2-O, insanı kan pıhtısından yarattı.O insanı, yani Adem (a.s)’ı bir kan pıhtısından yarattı. “Alak, kelimesi“Alaka” kelimesinin çoğuludur. Kan pıhtısı veya embrio demektir.3-Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir.“Oku” Allah Teala, bu ifadeyi pekiştirme için tekrarladı. Sonra yeniden başlayarak şöyle buyurdu:“Rabbin, büyük kerem sahibidir.” Kelbi, şöyle demiştir: “Kulların cahilliğine karşı ağır başlıdır. Onları acilen cezalandırmaz.” 4-O, kalemle öğretendir.“O öyle Rabdır ki, kalemle yazıp çizmeyi öğretti.” 5-‹nsana bilmediğini öğretti.“O insana bilmediği her nevi hidayeti ve beyanı öğretti” Dendi ki:“O, Adem peygambere isimlerinin tamamını öğretti.” Kimileri burada insan sözüyle Hz. Muhammed (s.a.v)’in söz konusu edildiğini söylemişlerdir. Bunun açıklaması şu ayettir:“O, sana bilmediği şeyi öğretti.” 6-Sakın çünkü insan gerçekten azar.“Hayır. Gerçek şu ki, insan haddini aşıyor ve Allah’a karış büyükleniyor.”

Page 80: Beğavi Tefsiri-8

7-Kendisini müstağni gördü diye.“Kendisini zengin gördüğü için bunu yapar.” Kelbi şöyle demiştir. “Giyimde, yemede ve onların dışındaki hususlarda bir konumdan başka bir konuma yükselir. Mukatil şöyle demiştir:“Bu ayet Ebu Cehil hakkında indi. Ele bir mal geçirdiği zaman, elbiseleri, bineği ve yiyeceği artıyordu. ‹şte bu onun azgınlığıdır. 8-fiüphe yok ki dönüş ancak Rabbinedir.“fiüphesiz ahirette dönülecek olan, Rabbindir.” 9- Sen, menedeni gördün mü? 10- Bir kulu namaz kılarken. Ayet Ebu Cehil hakkında inmiştir. O, Hz. peygambere Abdül Gafir bin Muhammed’den, O, Muhammed bin ‹sa el Celudi’den, O, ‹brahim bin Muhammed bin Süfyan’dan. O, Müslim bin Haccac’dan, O, Abdullah bin Muaz ve Muhammed bin Abdül Ala El Kaysi’den, Onlar, Mu’temir’den O, Babasından, O, Nuaym bin Ebu Hind’den, O, Ebu Hazimden, O da Ebu Hureyre’den rivayet etti. Rivayete göre, Ebu Cehil “Muhammed aranızda yüzünü toprağa sürüyor mu? Yani secde edip namaz kılıyor mu?” der. “Evet” denir. O şöyle der: “Lat ve Uzza’ya yemin olsun ki, onu böyle yaparken görürsem, mutlaka boynunu çiğneyeceğim ve yüzünü toprağa sürteceğim.” sonra Hz. peygamber namaz kılarken geldi. Onun boynuna basmak istiyordu. Arkadaşları onun hemen geri döndüğünü ve elleriyle korumaya çalıştığını gördüler. Ve kendisine “Ebu’l-Hakem sana ne oldu?” dediler. Dedi ki:“Benimle, onun arasında ateşten bir hendek, korkunç bir varlık ve kanatlar belirdi.” Bunun üzerine Allah Rasulu (s.a.v) şöyle buyurdu. “fiayet bana yaklaşmış olsaydı Melekler onu lime lime parçalayacaklardı.” Ravi diyorki, bunun üzerine Allah (c.c.) şu ayetleri indirdi. (Bilmiyoruz ki, Ebu Hureyre’nin hadisinde mi yer alıyor, yoksa ona ulaşan başka bir bilgi mi?) “Hayır. O insan azgınlık ediyor. Kendisini zengin görür. Oysa şüphe yok ki dönüş senin rabbinedir. Namaz kılarken bir kulu men edene baksana!” Burada “gördünmü.” ifadesi yer alıyor. ‹fadenin manası:Muhatabı hayrete sevketmektir. Allah (c.c), pekiştirme için bu lafzı tekrarladı. 11-Gördün mü? Ya o doğru yol üzerinde ise.“Düşünsene, ya o kul doğru yolda ise,” yani, engelleyen kul, o da Hz. peygamber (s.a.v)’dir. 12- Yahut takvayı emretti ise.“Ya da O, takvayı, ihlası ve tevhidi emrediyorsa.” 13-Gördün mü yalanlayıp yüz çevirdi ise.“Gördünmü, öbürü de, yani Ebu cehil yalanlar ve imandan yüz çevirirse...! Ayetin takdiri şöyledir:“Doğru yolda bulunduğu ve takvayı emrettiği halde bir kulu namaz kılarken engelleyen ve yalanlayıp imandan yüz çeviren kimseyi gördün mü? Bundan daha acaip şey mi olur. 14- Allah’ın muhakkak gördüğünü hiç bilmez mi?O kimse, yani Ebu Cehil, Allah’ın bunu gördüğünü ve kendisini bu sebeple cezalandıracağını bilmiyormu?15- Sakınsın. Eğer vaz geçmezse -and olsun ki- şiddetle yakalayıp çekeriz alnından.“Hayır, o bunu bilmiyor. Eğer Hz. Muhammed’e eziyet etmekten ve onu yalanlamaktan vazgeçmezse mutlaka onun perçeminden tutacağız ve sürükleyerek cehenneme atacağız.” Nitekim aynı şekilde Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır: “Perçemlerden ve ayaklardan tutulur.” Bir şeyi tutup da şiddetlice çekince “Sefeati bi’ş-şey’” denir. “Nasiye” başın önündeki saç, yani perçemdir.16- O yalancı ve günahkar alnından.Sonra Allah (c.c), önceki ayetden bedel olarak şöyle buyurdu:“Yalancı ve günahkar perçemi tutacağız.” Yani, O perçemin yalancı ve günahkar sahibini ibn-i Abbas derki: “Ebu Cehil, Allah Rasulu (s.a.v)’i namazdan men ettiği zaman Hz. peygamber, onu azarladı. Bunun üzerine Ebu Cehil, “Beni azarlıyorsun ha? Allah’a yemin olsun ki, istersem bu vadide senin üzerine çıplak atlar ve taze delikanlıları doldururum” dedi. 17- O halde çağırsın meclisini18- Biz de zebanileri çağırırızAllah (c.c) şöyle buyurdu. “Hadi o zaman, o kavmini ve akrabalarını çağırsın onlardan yardım istesin. “Biz de zebanileri çağıracağız” “Zebaniye, zebeni” kelimesinin çoğuludur. Zeben kelimesinden alınmıştır. Atmak manasındadır. ‹bn-i Abbas derki: “Allah (c.c) Cehennem’in zebanilerini kasdediyor. Onlar, cehennem halkını cehenneme atacakları için bu şeklide isimlendirilmişlerdir.” Zeccac da şöyle der: “Onlar, sert ve kuvvetli meleklerdir.” ‹bn-i Abbas şöyle dedi:“O taraftarlarını çağırırsa Allah’ın zebanileri de onu yakalar.”

Page 81: Beğavi Tefsiri-8

19-Hayır! Ona itaat etme! Secde et ve yaklaş.Sonra Allah (c.c) şöyle buyurdu: “Hayır, işin doğrusu Ebu Cehl’in içinde bulunduğu gibi değildir. Sen, ona itaat edipde namazı terketme secde et.” Yani Allah için namaz kıl ve Allah’a yaklaş.Bize, Ebu Zahir Ömer bin Abdülaziz el Kaşani: Ebu Ömer Kasım bin Cafer el Haşimi’den, O, Ebu Ali Muhammed bin Ahmet el Lü’ lü’i’den, O, Ebu Davud Süleyman bin Eş’as’dan, O, Ahmet bin Salih, Ahmet bin Amr bin Sirac ve Muhammed bin Seleme’den, Onlar, Vehb’den, O, Amr bin Haris’den, O, Ammare bin Gazziyye’den, O, Ebu Bekir’in Mevlası, Semiy’den, o, Ebu Salih Zegvani’den, O da Ebu Hureyre’den, onun rivayetine göre Hz. peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kulun, Alla’a en yakın olduğu an secdede bulunduğu andır. (o esnada) çokça dua edin.”

KAD‹R SURES‹

Mekke de inmiştir. 5 ayettir.

Esirgeyen Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Andolsun ki biz onu kadir gecesinde, indirdik Allah (c.c) burada zikredilmeyen zamirle Kur’an’ı kasdediyor. Kur’an’ı, Kadir gecesinde bir defada topluca Levh-i Mahfuz’dan en yakın göğe indirdi. Ve onu beyt-i izze’ye koydu. Sonra Cebrail (a.s), onu, yirmi üç sene içinde parça parça indirdi. 2-Kadir gecesini sana ne bildirdiSonra Allah Teala peygamberini hayrete sevkederek şöyle buyuruyor:“Sen, Kadir gecesinin ne olduğunu nereden bilceksin?”Bu gece Kadir gecesi diye adlandırılmıştır. Çünkü o, işlerin ve hükümlerin tayin edildiği gecedir. O gecede de, Allah Teala, kulları ve ülkeleri hakkında gelecek seneye kadar, bir senenin işlerini tayin eder.” Nitekim başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır:“O gecede de bütün hikmetli işler ayrılır.” Kader kelimesi, Arapların, “Allah nesneyi takdir etti” şeklindeki sözlerinde kullandıkları şeddesiz fiilin mastarıdır. fieddeli, mastar olan takdir kelimesi de aynı manadadır. Hüseyin bin Fadl’a şöyle dendi:“Allah Teala gökleri ve yeri yaratmadan önce kederleri belirlemiş değilmidir.?” O:“Evet” dedi. Dendiki: “Öyleyse, Kadir gecesinin manası nedir?” buyurdu ki: “Belirlenmiş ve yaratılmış olan kaderlerin, zamanlarına sevkedilmesi ve kaderde belli olan kazanın gerçekleşmesidir.” Ezheri derki:“O, yücelik ve şeref gecesidir. Zira insanlar şöyle derler: “Falancanın sultanın yanında kadri var.” Bu şan ve şeref manasındadır. Mesela, yine “falancayı takdir ettim” denir ki:“Onu yücelttim” demektir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:“Allah’ın kıymetini hakkıyla takdir etmediler” Bu da onu gereğince yüceltmediler” demektir. Dendiki:“Allah katında salih amelin kıymeti olur. Çünkü o makbuldür.” Alimler, onun vakti konusunda ihtilaf etmişlerdir.” Bazıları O, Hz. peygamber (s.a.v)’ın devrindeydi sonra kaldırıldı,” demişlerdir. Sahabilerin ve alimlerin çoğu ise, onun kıyamete kadar, devam edeceği görüşündedirler.” Muaviye’nin Mevlası olan Abdullah bin Hüseyin’den şöyle rivayet edilmiştir:“Ebu Hureyre’ye dedim ki:“Kadir gecesinin kaldırıldığını iddia ediyorlar ne dersin?” O: “Bunu söyleyen yalan söylemiş” dedi. Ben: “O, her aymıdır?” dedim. O bana:“Hayır, O Ramazan ayındadır. Onu karşıla” dedi. Bazıları şöyle demişlerdir:“O senenin gecelerinden bir gecedir. Bir kişi hanımını boşamayı ve kölesini azad etmeyi kadir gecesine bağlasa, yeminin üzerinden bir sene geçmediği sürece söylediği gerçekleşmez.” Bu ‹bn-Mesud’dan rivayet edilmiştir ki, o şöyle der:“Kim bütün seneyi ibadetle geçirirse ona rastlar.” Bu durum Abdullah bin Ömer’e ulaşır. O şöyle der:“Allah, Ebu Abdurrahman’a merhamet etsin. Fakat o Kadir gecesinin Ramazan ayında olduğunu bilmiyor mu?Fakat zannederim o, insanları güvendirmek istememiştir.”‹lim ehlinden çoğu kadir gecesinin Ramazan ayında olduğu görüşündedirler. Fakat hangi gece olduğu hususunda farklı görüştedirler. Ebu Reziyn el Ukayli:“O Ramazan ayının ilk gecesidir.” demiştir. Hasan Basri:şöyle demiştir:“O, onyedinci gecedir. O gece, sabahında Bedir vakasının gerçekleştiği gecedir.” Çoğunluğun tercih ettiği sahih görüş ise, kadir gecesinin Ramazan ayının son on gecesi içerisinde yer aldığı görüşüdür. Bize, Ebu Osman Sahif bin ‹smail El Dabbi, Ebu Muhammed Abdül Cebbar bin Muhammed el Cerrahi’den, O, Ebul Abbas Muhammed bin Ahmet el Mahbubi’den, O, Ebu ‹sa Tirmizi’den, O, Harun b. ‹shak el-Hemedani’de, O, Abede b.

Page 82: Beğavi Tefsiri-8

Süleyman’dan, O, Hişam b. Urve’den, O, babasından, O da Hz. Aişe’den rivayet etti. “Allah Rasulü Ramazan’”ın son on gününde inzivaya çekiliyordu. Ve şöyle diyordu:“Kadir gecesini Ramazan’ın son on gecesinde arayın” Bize, Ebu Osman Dabbi, Ebu Muhammed el Cerrahi’den, O, Ebul Abbas Mahbubi’den, O, Ebu ‹sa’dan O, Kuteybe’den, O, Abdül Vahid bin Ziyad’dan, O, Hasan bin Ubeydullah’dan, O, ‹brahim’den, O, Esved’den, O da, Hz. Aişe’den şu rivayeti yaptı:“Allah Rasulu (s.a.v.) Ramazanın son on gecesinde, diğer gecelerde yapmadığı şekilde ibadete gayret ederdi.” Bize, Abdul vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den. O, Ali bin Abdullah’dan, O, Süfyan’dan, O, Ebu Yakub’dan, O, Ebu Duha’dan, O, Mesruk’dan, O da, Hz. Aişe (r.a) ‘dan rivayet etti. Hz. Aişe şöyle demiştir:“Ramazan ayının son on gecesi girdiği zaman, Hz. peygamber (s.a.v), örtüsünü bağlar, ve gecesini ihya ederdi. Ailesini de uyandırırdı. Fakat, onun on gece içinden hangi gece olduğu hususunda ihtilaf vardır.” Bize, Abdül vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Kuteybe bin Said’den, O, ‹smail bin Cafer’den, O, Ebu Süheyl’den, O, Babasından, o da Hz. Aişe (r.a) dan rivayet ettiğine göre, Hz. peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesini, Ramazanın son on gecesinin tekli olanlarında arayın.” Bize, Ahmet bin ‹brahim fierihi, Ebu ishak Salebi’den, O, Abdullah bin Hamid el Vüzan’dan, o, Mekki bin Abdan’dan, o, Abdullah bin Hişam bin Hayvan’dan, o, Yahya bin Said el Kattan’dan şöyle rivayet etmiştir:“Babam dedi ki, “Hz. Ebu Bekir’in yanında Kadir gecesinden bahsettim. O şöyle dedi: “Ben, onu, Allah Rasulu (s.a.v)’den, işitiğim şekilde, son on gecenin dışında aramıyorum. Allah Resulünü şöyle derken işittim:“Kadir gecesini son on gece içinde, kalan dokuz gecede veya yedi gecede, veya beş gecede, veya kalan üç gecede yada son gecede arayın.” Ebu Bekre, Ramazan ayı girdiği zaman senenin diğer zamanlarında kıldığı gibi namaz kılardı. Fakat son on gece girdiğinde çok gayret ederdi. Bize, Abdül vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Muhammed bin Müsenna’dan, O, Halid bin Haris’den O, Hamid’den, o, Enes’den, O da, Ubade bin Samid’den, rivayet etti. O şöyle demiştir:“Hz. peygamber (s.a.v), bize kadir gecesini haber vermek üzere çıkmıştı. Müslümanlardan iki kişiyle karşılaştı. Sonra bize şöyle dedi. “Size kadir gecesini haber vermek üzere çıkmıştım. Fakat, falanca ve falancayla karşılaştım ve unuttum. Umarım sizin için daha hayırlı olur. Onu, dokuzuncu, yedinci ve beşinci gecelerde arayın.”Bize, Ebul Hasan Serahsi, Zahir bin Ahmet’den, O, Ebu ‹shak Haşimi’den, O, Ebu Musab’dan, O Malik’den, O, Nafi’den, O, Abdullah bin Ömer’den, şu rivayeti yapmıştır:“Hz. peygamberin sahabilerinden bir gurup insan uykularında, kadir gecesini Ramazanın son yedi gecesinde gördüler. Bunun üzerine Hz. peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ben de sizin rüyanızı görüyorum son yedi gecede uyuşuyor. Onu arayanlar, son yedi gecede arasınlar.” Ebu Said Hudri’den:“Kadir gecesinin Ramazan’ın 21. gecesi olduğu rivayet edilmiştir. Bize, Ebül Hasan Serahsi, Zahir Bin Ahmed’den, o, Ebu ‹shak Haşimi’den, o, Ebu Mus’ab’dan, o, Malik’ten, o, Yezid Bin Abdullah Bin Had’dan, o, Muhammed bin ‹brahim Bin Haris el-Teymi’den, o, Ebu Seleme Bin Abdurrahman’dan, o da Ebu Said el-Hudri’den şöyle rivayetti:“Hz. Peygamber (s.a.v) Ramazanın ortasındaki on günde itikafa girerdi: Yine bir sene itifaka girdi. Yirmi birinci gece oluduğunda (ki, o, Hz. Peygamber (s.a.v)’ın, sabahında itikaftan çıktığı geçeydi - o şöyle buyurdu:“Kim benimle itikafa girerse artık, son gece girsin. Andolsun ki, ben bu geceyi gördüm, sonra unuttum. O gecenin sabahında, su ve çamur içinde secde ettiğimi gördüm. O geceyi son on gecede arayın. Onu, her tek rakamlı gecede arayın”. Ebu Said şöyle diyor: Allah Rasulü (s.a.v)’i gözlerimle gördüm.Bize doğru geldi. Alnında ve burnunda, ramazan’ın yirmi birinci gecesi sabahının su ve çamur izi vardı. Bazıları!“O yirmi üçüncü gecedir.”derler. Bize Abdül vahid Melihi, Ebu Mensur Semani’den, o, Ebu Cafer Reyyani’den, o, Hamid bin Zenceveyh’ten, o, Ahmed Bin Halid el-Himsi’den, o, Muhammed bin ‹shak’tan, o, Muhammed Bin ‹brahim’den, o, Abdullah Bin Enes’ten, o da babasından rivayet etti. Rivayete göre Hz. peygamber (s.a.v) şöyle demiştir:“Ben Vat’a denen bir vahada, idim. Fatiha suresi ile, oradakilere namaz kıldırıyordum. Bana bu aydan bir gece emret ki, O gecede mescide ineyim ve gece boyu mescidde namaz kılayım.” Hz. peygamber ona:“Yirmi üçüncü gece in ve kıl. Ayın sonuna kadar devam etmek istersen yapabilirsin. ‹stersen o kadarla yetinirsin” Ravi şöyle diyor: “‹kindiyi kıldıktan sonra mescide girdi. Ondan sonra artık sabah namazını kılıncaya kadar ihtiyaç dışında dışarı çıkmadı. Sabah namazını kıldığında binek hayvanı mescidin kapısındaydı.” Bize, Abdül vahid Melihi Ebu Mensur Sem’ani’den, O, Ebu Cafer Reyyani’den, O, Hamid bin Zenceveyh’den, O, Yala bin Ubeyd ‘den, O, A’meş’ten, O, Ebu Salih’den, O da, Ebu Hureyre’den rivayet etti. Ebu Hureyre şöyle demiştir:

Page 83: Beğavi Tefsiri-8

“Biz, kadir gecesi hakkında konuşuyorduk. Allah Rasulu (s.a.v):“Aydan kaç gün geçti” buyurdu. Bizler:“yirmi iki gün geçti. Geriye sekiz gün kaldı” dedik. O ise: “Yirmi iki gün geçti. Geriye yedi gün kaldı. Onu bu gecede arayın. Çünkü ay yirmi dokuz gündür.” buyurdu. Bir gurup, “yirmi yedinci gecede” demişlerdir. Bu, Hz. Ali, Übey ve Hz. Aişe’nin görüşüdür. Bize, Abdul Vahid Melihi, Yine Ebu Mensur Sem’ani’den, o, Ebu Cafer Rayyani’den, O, Hamid bin Zenceveyh’den, O, Yala bin Ubeyd’den, O, Süfyan’dan, O, Asım’dan, o, Zer bin Hubeyş’den şöyle rivayet etmiştir: “Übey bin Kab’a dedimki: “Ey Münzir’in babası bana kadir gecesini haber ver.” ‹bn-i Mesud:“Bütün seneyi ibadetle geçiren ona rastlar.” diyor. dedim. Übey dediki:“Allah, Ebu Abdurrahman’a rahmetle muamele etsin. O, o gecenin Ramazan ayında olduğunu muamele etsin. O, o gecenin Ramazan ayında olduğunu mutlaka biliyor. Fakat, sanırım o, sizin o geceye güvenmenizden endişe ederek onu size haber vermek istememiştir. Hz. Muhammed’e kur’an’ı indirene yemin ederim ki, o yirmi yedinci gecedir.” Biz dedik ki: “Ey Münzir’in babası, sen bunu nereden biliyrosun?”Dediki:“Hz. peygamber (s.a.v)’in bize bildirdiği alametle biliyorum. Onları biz ezberledik ve saydık. Allah’a andolsun ki, onlar unutulmaz.”Biz, “O belirti nedir?” dedik. Dedi ki: “Güneş, tas gibi doğar. fiuası yoktur.” Hasan’dan rivayet edilen şu belirtiler de o gecenin alametlerindendir. O gece aydınlık hoş bir gecedir. Ne sıcaktır. Nede soğuk. O gecenin sabahında güneş şuasız olarak doğar. Allah (c.c) bütün ay içinde bu geceyi gizlemiştir ki, bütün Ramazan gecelerini Kadir gecesi şuuruyla idrak etmek için ibadette gayret etsinler. Nitekim, Cuma günü içinde duanın kabul edildiği anı da gizlemiştir. Ve yine, beş vakit namaz içinde orta namazı, isimleri içinde en büyük ismini, ibadetler içerisinde rızasını gizlemiştirki, kullar onların hepsine aynı rağbeti göstersinler. Yine aynı şekilde hepsinden kaçınmaları için günahlar içinde kızdığı günahı saklamıştır. Yine kıyametin kopuşundan sakınmak için kullar ibadetlere gayret göstersinler diye kıyametin kopma saatini de gizlemiştir. 3-Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.Allah (c.c) buyuruyor: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. “Ata, ibn-i Abbas şöyle rivayet etmiştir:Hz. peygamber (s.a.v)’e israil oğullarından, Allah yolunda binay omuzunda silah taşımış olan bir adamdan söz edildi. Hz. peygamber buna hayret etti ve aynı şeyin kendi ümmeti içerisinde olmasını temenni etti. Ve şöyle dedi:“Rabbim, benim ümmetimi bütün ümmetlerin en kısa ömürlüsü ve dolayısıyla da en az amellisi yaptın.” ‹şte bunun üzerine Allah (c.c.) ona kadir gecesini verdi ve şöyle buyurdu: “Kadir gecesi, içinde O israiloğlunun Allah yolunda silah taşımış olduğu bin aydan daha hayılıdır. Ve kıyamete kadar senin ümmetine aittir.” Müfessirler derlerki: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” Sözünün manası; Kadir gecesindeki yapılan güzel amel, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayın amelinden daha hayırlıdır.” demektir. Bize, Ebul Kasım Abdül Kerim bin Hevazin el Kuşeyri, Ebu Naim isferayini’den, O, Ebu Avane’den, O, Ebu ‹smali’den, O, Hamidi’den, O, Süfyan’dan, O, Zühri’den, O, Ebu Seleme’den, O da, Ebu Hureyre’den, Onun rivayetine göre peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir:“Kim, inanarak ve sevabını bekleyerek kadir gecesinde ibadet ederse geçmiş günahları bağışlanır.” Said bin Müseyyeb de şöyle demiştir: “Akşam ve yatsı namazlarını cemaatle kılan, Kadir gecesinden payını almış olur.” Bize, Ahmet bin ‹brahim fierihi, Ebu ‹shak Salebi’den O, Ebu Bekir bin Abdüs el Müzekki’den, O, Ebul Abbas Muhammed bin Yakub’dan, O, Hasan bin Mükrim’den, O, Yezid bin Harun’dan, O, Kehmes’den, O, Abdullah bin Büreyde’den,O da, Hz. Aişe’den rivayet etti: “Rivayete göre, Hz. Aişe (r.a), peygamber (s.a.v)’e:“Kadir gecesine ulaşırsam ne söyleyeyim?” dedi. Hz. peygamber şöyle buyurdu: “Allah’ım şüphesiz sen af edicisin, afvı seversin beni de affet” de.”4-Onda melekler ve Ruh Rablerinin izni ile her bir iş için iner de iner.Allah (c.c) buyuruyor:“Kadir gecesinde, melekler ve beraberlerinde Cebrail (a.s), Rablerinin izniyle her bereketli ve hayırlı iş için inerler.” Nitekim bir ayeti kerimede Allah Teala “Onu, Allah’ın emriyle korurlar.” buyurmaktadır. Burada yer alan “Min” harfi cerri “be” manasındadır. 5-O, tan yeri ağarıncaya kadar selam’dır.“Selamdır.” Ata, derki:“Allah (c.c) dostlarına ve kendisine itaat edenlere selam ve esenlik olacağını kasdediyor.” fia’bi, “O, meleklerin kadir gecesini güneşin batmasından fecrin doğmasına kadar, mescidlerde ibadet edenlere bir esenlik ve güven kılmalarıdır.” Kelbi de şöyle demiştir:“O gecede melekler inerler, tan yeri ağarıncaya kadar, her rastladıkları, erkek ve kadın mü’mine rablerinden selam verirler.”

Page 84: Beğavi Tefsiri-8

Denildi ki: “Söz, “her iş için rablerinin izniyle inerler.” Sözünün yanında söz bitti. Sonra tekrar başladı ve Cenab-ı Hak “selamdır. O!” buyurdu. Yani, Kadir gecesi tamamıyla esenlik ve hayırdır. Onda şer yoktur. Dahhak derki:“Allah (c.c )o gecede esenlikten başka bir şey takdir etmez ve hüküm vermez.” Mücahid diyorki:“Allah Teala, Kadir gecesinin selamet ve güven olduğunu, o gece de şeytanın ta ki tan yeri ağacıncaya kadar bir kötülük ve bir eziyet yapamayacağını kasdetmektedir. Kisai “Matlai” kelimesinin lam harfini esre harekeyle, diğer kıraat alimleri ise fetha ile okumuşlardır. Tercih edilen budur. Doğmak manasında mastardır. Kesre ile olduğunda ise doğma yeri manasında olur.

BEYY‹NE SURES‹

Medine de inmiştir. 8 ayettir.

Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Kitap ehlinden ve müşriklerden kafir olanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar, ayrılmayacaklardı.“Ehli kitap denen yahudi ve Hıristiyanlarla, puta tapıcı müşriklerden, inkarcılar kendilerine apaçık delil gelinceye kadar, dağılıp, ayrılmadılar.” “Fekke” ayırdım, dağıttım, demektir. ‹nfekke de, dağıldı demektir. “Gelinceye kadar” fiilinin lafzı, gelecek zaman, manası ise geçmiş zamandır. “Onlara açık delil geldiği zamana kadar” demektir.” yani, Hz. Muhammed (s.a.v), onlara Kur’an’ı getirdi ve kendilerine dalaletlerini ve cehaletlerini açıkladı. Onları, ‹slam’a ve imana çağırdı. Bu ayet, yukarda adı edilen iki gurup içinden iman edenler hakındadır. Allah (c.c) haber veriyor ki, Onlar, taki Hz. peygamber (s.a.v) kendilerine gelinceye kadar inkardan vazgeçmediler. Ne zaman ki, Hz. peygamber (s.a.v) geldi ve onları imana çağırdı. Onlar da iman ettiler böylece de Allah (c.c), onları cehaletten ve sapıklıktan kurtardı. 2-Tertemiz sahifeleri okuyup duran Allah tarafından gönderilmiş bir rasuldür.Sonra Allah (c.c) ayette geçen “Beyyine” yani, apaçık delil kavramını açıkladı ve şöyle buyurdu:“Allah tarafından, batıldan, yalan ve kötü sözden temizlenmiş, sahifeler okuyan bir elçi” Allah Telala “sahifeler” deyimiyle, Sahifelerin içinde yazılmış olan ve sahifelerin içerdiği mesajları kasdediyor. Ve o Kur’an’dır. Çünkü, Hz. peygamber (s.a.v) kalbinden okuyor, kitaptan okumuyordu. 3-‹çinde dosdoğru hükümler vardır.O sahifelerde, yazılmış kıymetli, adil, eğriliği olmayan dosdoğru ayetler ve hükümler vardır.4-Ama kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.Sonra Allah (c.c) ehli kitaptan iman etmeyenleri anıyor:Kendilerine kitap verilenler, Hz. Muhammed (s.a.v) hakkında ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. Bu açık delil. Kendi kitaplarında Hz. peygamberin bir peygamber olduğuna dair açıklamadır. Müfessirler derlerki:“Ehli kitap, Hz. Muhammed (.a.v)’i tasdik etme konusunda, Allah’ın onu, peygamber olarak göndermesine kadar hemfikir idiler. Sonra, O peygamber olarak gönderilince, onun hakkında ayrılığa düştüler ve ihtilaf ettiler. Bazıları ona inandı. diğerleri ise inkar etti. Bazı lugat alimleri, “Münfekkin” kelimesinin manası hakkında “Helak oldular” demişlerdir. Kadının rahmi doğum esnasında dağıldı.” demeleri bu manadadır. Zir o, rahmin ayrılması demektir. Artık bir daha düzelmez dolayısıyla helak olmuştur. Ayetin Manası bu durumda şöyledir:“Onlar ancak peygamberin gönderilmesi ve kitabın indirilmesi ile kendilerine delil sunulmasından sonra helak olup azaba uğradılar. Birinci görüş daha doğrudur. 5-Halbuki onlar, onun dininde ihlas sahipleri ve hanifler olarak Allah’a ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekatı vermelerinden başkası ile emrolunmadılar. Dosdoğru din de işte budur.Sonra Allah (c.c.) onların kendi kitaplarında ne ile emrolunduklarını zikrederek şöyle buyurdu:“Halbuki o kafirler, bütün diğer dinlerden vazgeçip islama yönelerek dini yanlız Allah’a tahsis etmek suretiyle sadece Allah’a kulluk etmekle, farz namazları vaktinde kılmakla ve zekatı yerlerine vermekle emrolunmuşlardı. ‹şte onların emrolundukları bu şey, sağlam din ve dosdoğru şeriatın ta kendisidir. ‹bn-i Abbas, “Onlar, Tevrat ve ‹ncil’de,Allah’ı birleyerek, ibadeti yanlız ona yapmakla emrolunmuşlardı. Allah Teala, din kelimesini iki lafzın farklı olması sebebiyle sıfatı olan “Kayyime” kelimesine izafet etti. fiu manada :“‹şte bu, sizi çağırdığı ve size emrettiği hususlarda çok sağlam ve kıymetli olan kitapların dinidir.” Nitekim Cenab-ı Allah buna benzer şekilde şöyle buyuruyor:“Ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında hüküm vermesi için onlara, kitabı hak ile indirdi.” Nadır bin fiümeyl derki:“Halil bin Ahmed’e “‹şte bu Sapasağlam dindir.”sözünü sordum. O şöyle dedi:“Kayyime, Kayyim kelimesinin çoğuludur. Kayyim ile Kaim birdir” Ayetin öz manası şudur: “Bu, Allah için tevhidi doğru yapanların dinidir.” 6-Gerçek şu ki, ister Kitap ehlinden olsun, ister müşriklerden olsun o kafir olanlar, cehennem ateşindedirler, orada ebedi kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüleri de işte bunlardır.

Page 85: Beğavi Tefsiri-8

Sonra Allah (c.c) her iki gurub için neler olduğunu hatırlatarak şöyle buyuruyor:“Ehli kitap’dan ve Müşriklerden inkar edenler içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. Onlar, insanların en şerlileridirler” Nafi ve ‹bn-i Amir. “halk, insanlar” manasındaki kelimeyi “Berie” şeklinde hemze ile okumuştur. Çünkü, onlar, bu kelimenin türevini “Allah insanları yarattı manasındaki “Bere allahu’l-halka”kelimesinden, kabul etmişlerdir. Diğer kıraat alimleri ise kelimeyi şeddeli ve hemzesiz okumuşlardır. Kulanımda hemze terkedilmiştir. 7- ‹man edip salih amel işleyenler var ya, işte onlar, insanların en hayırlılarıdır. 8- Rableri katında onların mükafatı altlarından ırmaklar akan içlerinde ebedi kalacakları Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’dan honşut olmuşlardır. Bu Mükafat Allah’dan korkan kimseleriçindir. Dendiki, “Hoşnutluk iki kısma ayrılır. Kendisiyle razı olunan şeydir. Diğeri de kendisinden razı olunan şeydir. Kendisiyle hoşnut olanın Rab ve idarecidir. Kendisinden hoşnut olmak, ise, Allah’ın hükmettiği ve takdir ettiği şeyde olur” Sırrı (r.h.) şöyle demiştir. “Sen Allah’dan razı olmazsan, nasıl onun, senden razı olmasını istersin?” Bize, Abdül Vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammed bin Yusuf’den, O, Muhammed bin ‹smail’den. O, Muhammed bin Bişar’dan, O, Gındir’den, O, fiube’den, O, Katade’den, O da, Enes bin Malik’den rivayet etti:Enes’in rivayetine göre; Hz. peygamber (s.a.v), Ubeyye şöyle demiştir:“Allah Teala, bana “Beyyine suresini, sana okumamı emretti.” Übeyy: “Rabbim benim adımı andı mı?”diye sordu. Hz. Peyamber:“Evet” dedi. Bunun üzerine Übey ağladı. Hemmam, Katade’den; “Allah (c.c), bana, sana Kur’an’ı okumamı emretti” şeklinde rivayet etmiştir.

Z‹L ZAL SURES‹

Medinede inmiştir. 8 ayettir.

Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Yer, kendisine has bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman“Yer küre kıyametin kopuşu için şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı zaman.” 2-Yer içindeki ağırlıkları dışarı çıkardığı zaman“Ve ölülerini, hazinelerini çıkarıp üstüne attığı zaman.” ‹smail bin Abdül Kahir bin Abdül Gafir bin Muhammed, Muhammed bin ‹sa el Celudi’den, O, ‹brahim bin Muhammed bin Süfyan’dan, O, Müslim bin Haccac’dan, O, Vasıl bin Abdül Ala’dan, O, Muhammed bin Fudayl’dan, O, Babasından, O, Ebu Hazim’den, O da Ebu Hureyre’den rivayet etti ki, Allah Rasulu (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Yer, içindekileri altın ve gümüş sütünlar gibi dışarı atar. Sonra katil gelir (o nesneleri göstererek)işte ben bunun için adam öldürmüştüm.” der. Akrabadan ilişkiyi kesen gelir, “Ben bunun uğrunda akrabalık ilişkilerini kesmiştim” der. Sonra hırsız gelir, “Benim elim de bunun için kesilmişti” der. Daha sonra da her biri o nesneleri bırakırlar. Ondan hiçbir şey almazlar.” 3-Ve insan, “Buna ne oluyor” dediği zaman. Dendiki, ayette takdim ve tehir vardır. Takdiri şöyledir: 4-O gün yer haberlerini anlatır. Ve insan “buna ne oluyor” der. Yani, yer üzerinde yapılan şeyleri haber verir. Bize, Ebu Bekir Muhammed Abdullah bin Ebu Tevbe, Ebu Tahir Muhammed bin Ahmet bin Haris’ten, O, Muhammed bin Yakup el Kisai’den, O, Abdullah bin Muhammed’den, O, ibrahim bin Abdullah el Hilal’den, O, Abdullah bin Mubarek’ten, O, Said bin Ebu Eyyüb’den, O, Yahya bin Ebu Süleyman’dan, O, Said el Makberi’den, o da, Ebu Hüreyre’den rivayet etti:Rivayete göre, Ebu Hüreyre şöyle demiştir:“Allah Rasulu (s.a.v.)bu ayeti okudu ve “Yerin haberlerinin ne olduğunu biliyormusunuz?” buyurdu. “Allah ve Rasulu daha iyi bilir” dediler. Buyurduki:“Onun haberleri üzerinde yapılanlarla her kul ve her milletin aleyhinde şahitlik ederek:“falanca falanca gün şunu şunu yaptı” demesidir. ‹şte bunlar onun haberleridir.” 5-Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.Yani, Allah, ona konuşmayı emreder ve üzerinde yapılanları haber vermesi için ona izin verir. ‹bn-i Abbas ve Karzi, bu ayetin mecazı “Allah ona vahyeder” şeklindedir. 6-O günde insanlar, amelleri kendilerine gösterilmek için bölük bölük döneceklerdir.Allah Teala buyuruyor:“O gün insanlar, Allah’ın huzurunda durduktan sonra bölük bölük hesap yerinden dönerler.” Amel defterleri sağ taraflarından verilenler Cennete konurlar. Amel defterleri solundan verilenler Cehenneme konulurlar.

Page 86: Beğavi Tefsiri-8

Başka bir ayette de:“O gün insanlar ayrı ayrı olurlar.” buyurulmaktadır. Bir başkasında da “O gün parça parça olurlar” şeklinde geçmektedir.” Ayetin devamı. “insanların bu dönüşleri yaptıklarını görmeleri içindir.”‹bn-i Abbas: Amellerinin karşılığını görmeleri için” demiştir. Mana şöyledir:“Onlar, cennet ve cehennemdeki yerlerine inmek için hesap yerinden gurup gurup dönerler. 7-Kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyorsa onu görecektir.“Kim zerre ağırlığınca” yani normal karınca ebadından daha küçük karınca ağırlığında iyilik yapmışsa onu görür. 8-Ve kim de zerre miktarı kadar kötülük yapmışsa onu görecektir.‹bn-i Abbas derki:“ister mü’min, ister kafir dünyada iyilik ve kötülük yapan herkese Allah (c.c) kıyamet gününde yaptığını mutlaka gösterecektir. Mü’min iyiliklerini ve kötülüklerini görecek, Sonra Allah, onun günahlarını affedecek, ve kendisini sevaplarıyla mükafatlandıracak. Kafire gelince iyilikleri kendisine verilecek, günahları sebebiyle de azap görecek.” Muhammed bi Ka’b, bu ayet hakkında derki:“Kafir, Mükafatını kendisinde, malında, eşinde veya çocuğunda olmak üzere dünyada görür. Nihayet, dünyadan Allah katında hiç bir iyiliği bulunmaksızın çıkarılır. Mümin ise cezasını kendisinde, malında, ailesinde ve çocuklarında olmak üzere dünyada çeker. Böylece Allah katında hiç bir kötülüğü kalmamış bir halde dünyadan çıkar.”Mukatil bu ayetin iki adam hakkında indiğini söyler. fiöyleki:“Severek yemek yedirirler.”ayeti indiği zaman, onlardan birisine dilenci gelir. O, dilenciye hurma, ekmek kırıntısı, ceviz ve benzeri vermeyi az bulur ve şöyle der:“Bu bir şey değil, sen ancak verdiğinin karşılığında mükafat görceksin. Bizlerin de memnun olması durumunda” diğeri ise yalan, gıybet, bakma ve bunlara benzer küçük günahları basit görür ve şöyle der:“Allah Teala, ancak büyük günalara cehennem’i vadetmiştir. Bunda ise bir günah yoktur. Bunun üzerine Allah Teala bu ayeti indirdi. Onları, az da olsa vermeye teşvik ediyordu. Umulur ki Allah, onu çoğaltır. Ve onları, günahın azından sakındırıyordu. Çünkü onun da çoğalması mümkündü. Sahibinin gözünde küçük olan günah kıyamet gününde, Allah katında dağlardan daha büyüktür. Bütün iyilikleri de herşeyden daha küçüktür”‹bn-i Mes’ud derki:“Kur’an’daki en hikmetli iki ayet:“Kim zerre miktarı kadar iyilik yaparsa onu görür. Kim de zerre miktarı kadar kötülük yaparsa onu görür.” ayetleridir. H..z peygamber (s.a.v), kendisine, eşeğin zekatı sorulduğunda da bu ayetleri kapsamlı, ender ayetler olarak isimlndirmiş. Ve şöyle demiştir:“Allah, eşekler hakkın şu kapsamlı ve eşi bulunmaz iki ayetten başkasını indirmedi:“Kim zerre miktarı kadar iyilik yaparsa onu görür. Kim de zerer miktarı kadar kötülük yaparsa onu görür.”Hz. Ömer ile Hz. Aişe (r.a.) üzüm tanesi ile sadaka verirlerdi. Ve “bunda pek çok miskal var,” derlerdi. Rebi bin Heysem şöyle demiştir: “Bir adam, Hasan Basri’ye uğradı. O esnada, o bu sureyi okuyordu. Surenin sonuna varınca:“Yeter, öğüt bitti” dedi. Bize, Ahmet bin ‹brahim fierihi, Ebu ‹shak Salebi’den, o, Muhammed bin Kasım’dan, O, Ebu Bekir Muhammed bin Abdullah’dan, O, Hasan bin Süfyan’dan, O, Ali bin Hacer’dan, O, Yezid bin Harun’dan, O, Yeman bin Mugire’dan, O, Ata’dan, O da, ‹bn-i Abbas’dan rivayet etti. ‹bn-i Abas’ın rivayetine göre, Allah Rasulu (s.a.v) şöyle demiştir:“Zil zal suresi, Kur’anın yarısına karşılık gelir. ‹hlas suresi, Kur’an’ın üçte birine karşılık geli. Kafirun suresi de Kur’an’ın dörtte birine karşılık gelir.”

AD‹YAT SURES‹

Mekke’de inmiştir. 11 ayettir.

Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Ses çıkararak koşanlara andolsun. ‹bn-i Abbas, Ata, Mücahid, ‹krime, Hasan,Kelbi, Katade, Mukatil, Ebul Aliye ve onlardan daha başkaları şöyle demişlerdir:“Onlar, Allah yolunda ses çıkararak koşan atlardır.” “Dabh” koştukları zaman atların karınlarından çıkan sestir. ‹bn-i Abbas derki “At, Köpek ve tilkinin dışında ses çıkaran hayvan yoktur. Bu hayvanlar, korku veya yorgunlaktan dolayı halleri değiştiği zaman nefesle ses çıkarırlar.Nitekim Araplar, ateş bir şeyin rengini değiştirince “Dabhatehu’n-nar” sözüyle ifade ederler. “Dabhan” kelimesi mastar üzere mensubtur. Mana şöyledir:“Yaman ses çıkaran koşuculara andolsun.” Ali (r.a) şöyle dedi. “Onlar, hac esnasında Arfat’dan, Müzdelife’ye, oradan da Mina’ya koşan atlardır. Ve o şöyle demiştir:‹slam’da ilk savaş Bedir’dir. Ve bizim yanımızda biri Zübeyir’in, biri de Mikdad bin Esved’in olmak üzere sadce iki at vardı. Nasıl olur da koşuşan atlar söz konusu olur?”‹bn-i Mes’ud, Muhammed bin Ka’b ve Süddi de bu görüşü benimsemişlerdir. “Onlar develerdir”diyenlerden bazıları, “yürürken boyunlarını uzatan develerdir” demişlerdir. 2-Kıvılcım çıkaranlara da andolsun. ‹krime, Ata, Dahhak, Mukatil ve Kelbi şöyle demişlerdir. “Onlar, taşlıkta yürüdükleri zaman tırnaklarıyla kıvılcım çıkaran atlardır. Yani, toynaklarıla kıvılcım çıkaranlara andolsun” demektir.

Page 87: Beğavi Tefsiri-8

Katade derki:“Onlar, süvarileri arasında savaşa kızışmış olan atlardır.” Said bin Cübeyir ‹bn-i Abbas’dan şöyle rivayet eder:“Onlar, atlardır. Allah yolunda savaşırlar, sonra geceleyinbarınağa sığınırlar. ‹nsanlar, ateşlerini yakarlar ve yiyeceklerini yaparlar.” Mücahid ile ibn-i Eslem:“Onlar savaş adamlarının hileleridir.” derler. Araplar, birisi arkadaşına hile yapmak istediği zaman “andolsun ki senin için bir ateş yakacağım, sonra da senin için kıvılcım çıkaracağım” derler. Muhammed bin Ka’b:“O tamamıyle ateştir.” demiştir. 3-Sabahleyin akın edenlere Onlar suvarileriyle sabahleyin düşman üzerine akın eden atlardır. Bu müfessirlerin çoğunluğunun görüşüdür. Karzi şöyle der: “Onlar kurban kesme günü binicileriyle beraber cem denilen yerden Mina’ya götürülen develerdir. Sünnet ise, develerin sabah oluncaya kadar görütülmemeleridir.” “‹ğara” hızlı koşmak demektir. Mesela Araplar “Eşraka subiyr kebima nuğiyr: Koşabileyim diye, sabır doğdu” derler. 4-Tozu dumana katanlara andolsun. Yani yürüdükleri yerde koşanlara. Zikredilmeyen şeyden kinayedir. Çünkü mana anlaşılmaktadır. 5-Bir topluluğun ortasına dalanlara da andolsun. Yani, düşmanın ortasına girenlere. Onlar, askeri birliklerdi. “Ortasına daldı” manasındaki “Vasat” fiili, hem şeddeli, hem de şeddesiz olarak kullanılır. Karzi demiştir ki” Allahu teala yeminleri bu ayet ile toplamıştır”6-Andolsun ki, insan Rabbine karşı pek nankördür. ‹bn-i Abbas, Mücahid ve Katade:“Nankör, Allah’ın nimetlerini inkr edenlerdir” demişlerdir. Kelbi:“Bu kelime, Mudar ve Rabia kabilelerinin lehçelerinde, “Kefur”, yani, nankör demektir.” der. Kinde ve Hadramevt lehçesinde ise, “isyankar” manasındadır. Hasan derki:“O, musibetleri sayan, nimetleri ise unutan kimsedir.” Ebu Ubeyde:” O, hayr az olan şey ve bir şey bitirmeyen yerdir.” demiştir. Ata “O, musibetleri esnasında kavmi ile beraber vermeyendir” der. Fudayl Bin ‹yad ise şöyle demiştir:“Kenud, bir tek kötü özelliği, pek çok iyi hasletini gölgede bırakan kimsedir. fiekür ise, bir tek iyi özelliği, pek çok kötü hasletine değen kimsedir.” 7-Ve şüphesiz o, buna şahittir. Müfesirlerin çoğu şöyle derler:“Allah (c.c), o kimsenin nankörlüğüne şahittir.” ‹bn-i Keysan şöyle demiştir:“He (o)zamiri insana dönmektedir. Mana:“fiüphesiz insan, yaptıklarıyla kendi nefsine şahittir. 8-Ve gerçekten o, mal sevgisinde pek katıdır.“fiüphesiz o insan, mal sevgisinden dolayı, pek cimridir.” Cimriye “şedid ve müteşeddid.” denir. fiöyle de denmiştir:“Manası, “Onun mala sevgisi kuvvetildir.” yani malı çok sever. 9-Bilmez mi ki, kabirlerde olanlar altüst edildiğindeBu insan, kabirlerdekilerin dışarı çıkarılacağı zamanı bilmiyor mu?10-Göğüslerde olanlar da açığa çıkarıldığında“Kalplerde olanlar devşirildiği zaman Yani, kalplerdekiler, iyi -kötü ayrılıp, ortaya çıkarıldığı zaman.”11-fiüphesiz o gün Rableri onlardan haberdardır. “Rabbehum: Onların rableri” kelimesindeki zamir, çoğuldur. Bunun sebebi insan kelimesinin, bir cins ismi olmasıdır. Zeccac derki: Allah onlardan, hem o günde, hem de onun dışındaki günlerde haberdardır. Fakat mana şöyledir:“Allah onları sebebiyle o günde cezalandırılacaktır.” şeklindedir. KAR‹A SURES‹

Mekke’de inmiştir. 11 ayettir.

Esirgeyen Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Karia.Kıyametin isimlerinden biridir. Kalpleri çarptıran demektir. Çünkü o kalpleri korkuyla çarptırır. 2-Nedir kalpleri çarptıran?Bu, korkutma ve yüceltmedir. 3-Sen o çarpan şeyi nereden bileceksin?4- O gün insanlar, yayılmış pervaneler gibidirler. Feraş, kelebek demektir. Ateşin çevresine doluşurlar. Mebsus ise, “dağılmış” demektir. Ferra der ki: “Çekirge sürüsü gibidirler.”

Page 88: Beğavi Tefsiri-8

‹nsanların onlara benzetilmesi, şiddetli korku sebebiyle dalga dalga birbirlerine girip üstüste yığılmalarıdır. Cenab-ı Hak:“Onlar sanki, dağılmış çekirgeler gibidirler.” buyurmaktadır 5-Dağlar atılmış renkli yün gibi olur. 6- Kimin iyilikleri ağır gelirse, 7- O Cennette memnun edici bir yaşantı içindedir. Zeccac: “Memnun edici, sahibini memnun eden bir hayat.” demiştir.8-Kimin de tartıları hafif gelirse, “Yani, kötülükleri iyiliklerine ağır basarsa. 9-Onun anası, haviyedir. Mesken, ana diye adlandırıldı. Çünkü, Sükun ve huzur da asıl annelerdedir. Haviye, Cehennem isimlerinden biridir. O, dibi bilinmeyen bir çukurdur. Katade der ki:“O, bir arapça kelimedir. insan sıkıntılı bir duruma düştüğü zaman “annesi düştü: Hevet ummuhu” denir. Dendiki: “Allah, anne sözüyle, insanın başını kasdetti. Yani, insanlar cehenneme başları üzere düşerler” Katade ve Ebu Salih de, bu yorumu benimsemişlerdir. 10-Sen, onun ne olduğunu nerden bileceksin.Allah (c.c) Haviye’yi kasdediyor. Sonra Allah (c.c) onun ne olduğunu açıkladı. Allah (c.c) şöyle buyuruyor. 11- Çok sıcak bir ateştir.“O kızgın bir sahtekardır. Yani, sıcaklığı son dereceye çıkmış olan sıcak bir ateştir.”

TEKASÜR SURES‹

Mekke’de inmiştir. 8 ayettir.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

1-Çoklukla yarışma ve öğünme sizi meşgul etti. Yani, mal ve sayı çokluğuyla öğünüp böbürlenmek sizi Rabbinize itaat etmekten alıkoydu. Halbuki onlar, sizi Allah’ın azabından korumaz. 2- Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz. Sonunda öldünüz ve kabirlere defnedildiniz. Katade derki: “Bu ayet Yahudiler hakkında indi. Onlar:“Biz falanca oğullarından daha kalabalığız” ve “falanca oğulları, falancalardan daha kalabalıklar. Bu onları meşgul etti. Sonunda sapıklık içinde öldüler.”Mukatil ve Kelbi, “‹ki Kureyş kabilesi olan, Abdü Menaf bin Kusa oğulları ile, Sehm bin Amr oğulları hakkında indi. Aralarında, öğünme yarışı vardı. Liderler ve önde gelenler karşılıklı olarak sayıca hangilerinin daha çok olduğu hususunda düşmanlık ettiler. Abdü Menaf oğulları, “Bizim beylerimiz daha çok, güçlülerimiz daha güçlü, askerlerimiz daha büyük ve sayımız daha fazla” dediler. Sehm oğullarıda aynı şeyi söylediler. Abdü Menaf oğulları daha fazla geldiler. Sonra şöyle dediler:“Gelin ölülerimizide sayalım”sonra kabirleri ziyaret ettiler ve ölüleri saydılar. fiöyle diyorlardı:“Bu falancanın kabri mi?ya da falancanın kabri”böylece Sehm oğulları üç kabir fazla geldiler. Çünkü onlar cahiliye döneminde sayıca daha fazla idiler. Bunun üzerine Allah (c.c) bu ayeti indirdi. Bize, Ahmet bin Abdullah Salihi, Ebu Bekir Ahmet bin Hüseyin Hıyri’den, O, Hacib bin Ahmet Tusi’den, o, Abdür Rahim bin Münib’den, O, Nasr bin fiümeyl’den, O, Katadeden, O, Mutarrif bin Abdullah eş Sahiri’den, O da babasından rivayet etti. Babası şöyle demiştir:“Hz. Peygamber’in yanına gittim. Vardığımda o bu ayeti okuyordu.Buyurduki, “‹nsanoğlu malım malım der. Malından sana ne kaldı?Ancak yedin ve yok oldu. Giydin çürüdü. Allah için harcadın ve geride kaldı?” Bize, Abdül Vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Nami’den, O, Muhammed bin Yusuf’dan, O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Hami’diden, O, Süfyan’dan, O, Abdullah bin Ebu Bekir bin Amr bin Hazm’dan, O da, Enes bin Malik’den rivayet etti. Enes’in rivayetine göre Hz. peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ölüyü üç şey takip eder. Sonra ikisi geri döner. Onun yanında birisi kalır. Onu, ailesi, malı ve ameli takip edir. Ailesi ve malı geri döner. Ameli kendi yanında kalır” sonra Allah (c.c), onlara cevap vererek şöyle buyurdu:“3-Sakının yakında bileceksiniz.Hayır önemli olan çokluk yarışı değildir. Siz yakında bileceksiniz. Bu onlara bir tehdittir. Sonra Allah (c.c) pekiştirme için tekrar etti. 4-Sonra, yine yakında bileceksiniz. Hasan Basri ve Mukatil, şöyle derler:“O tehdit üzerine tehdittir.” Mana şöyledir:Yakında ölüm size geldiği zaman çokluk yarışını ve öğünmeyi bileceksiniz.”

Page 89: Beğavi Tefsiri-8

Dahhak derki:Birinci de “siz bileceksiniz” derken. Kafirlere, ikincisinde “sonra yine yakında bileckesiniz.” ayetinde ise müminlere hitap edilmektedir. O, birinciyi (te) ile, ikinciyi ise (Ya) ile okuyordu. 5-Sakının, kesin bilgi ile bilseydiniz.Allah Teala, ilim kelimesini, “kesin”manasındaki, “yakin” kelimesine, izafe edip tamlama yapıldı “Lev hakka’l-yakiyn: Mutlaka o, kesin bir gerçektir” ayetinde olduğu gibi “lev” şartının cevabı mahzuftur. Mana şöyledir:“Eğer kesin bilgi ile bilseydiniz, mutlaka o bildikleriniz sizi çoklukla övünüp, böbürlenmekten alıkoyardı. Katade derki: “Biz kesin bilginin, kişinin Allah’ın kendisini ölümden sonra yeniden dirilteceğini bilmesi olduğunu konuşurduk.6-Mutlaka cehennemi görecektiniz.‹bn-i Amir ve Kisai, “Mutlaka göreceksiniz” manasındaki “Leteravunne” fiilinin, “Te” harfini, ötre harekeyle okumuştur. “O takirde mana “Gösterecektin.” şeklinde olur. Diğer kıraat alimleri “Te” harfini fetha ile okumuşlardır. Bu okuyuşta mana:“Ondan sonra cehennemi gözlerinizle görürdünüz” şeklindedir. 7-Sonra, yemin olsunki onu yakin gözüyle göreceksiniz. 8-Sonra, o gün mutlaka nimetlerden hesaba çekileceksiniz. Mukatil derki:“Allah (c.c) Mekke kafirlerini kastediyor. Onlar dünyada iyilik ve nimet içinde idiler. Bu sebeple içinde bulundukları nimetin şükrünü eda edip etmedikleri konusunda, kıyamet gününde sorguya çekilecekler. Tabiiki onlar o nimetlerin sahibine şükretmediler. Çünkü Ondan başkasına tapındılar. Dolayısıyla, sonra şükrü terketmeleri sebebiyle, azap görecekler. Bu Hasan’ın görüşüdür. ‹bn-i Mes’ud’dan yapılan rivayet ise şöyledir: “O gün nimetleren, mutlaka sorulacasınız. Yani, emniyet ve sıhhhatten sorulacaklar. Katade, derki:“Allah (c.c) nimete sahip olan herkese, kendisine verdiği nimetten soracaktır.” Bize, Ebu bekir Bin Heysem et-Türabi, Abdullah bin Ahmed Bin Hameveyh es-Serahisi’den, o, ‹brahim Bin Hazim eş-fiasi’den, o, Abdullah bin Hamid’den, o, fiebabe’den o, Abdullah Bin Ala’dan, o, Dahhak Bin Arzem el-Eşari’den, o da Ebu Hüreyre’den rivayet etti. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Allah Rasulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“Kıyamet gününde kula nimetler hakkında sorulacak ilk sorular. Senin bedenine sıhhat vermedik mi? Senin için soğuk su çıkarmadık mı?” soruları olacaktır.” Bize Ebu Muhammed Abdullah Bin Abdüssamed el-el-Cüzzani, Ebul Kasım Ali Bin Ahmed el-Huzai’den, o, Ebu Said Heysem Bin Küleyb eş-fiaşi’den, o, Ebu ‹sa Tirmizi’den, o, Muhammed Bin ismail’den, o, Adem bin Ebi ‹yas’tan, o, fieyban Ebu Muaviye’den, o, Abdülmelik Bin Umeyr’den, o, Ebu Seleme bin Abdurrahman’dan, o da Ebu Hureyre (r.a) dan şöyle rivyet etmiştir:“Hz. peygamber (s.a.v) bir defasında, kimsenin çıkıp kendisiyle karışlaşmayacağı bir saatte dışarı çıktı. Sonra Hz. Ebu Bekir geldi. Hz. peygamber ona:“Niçin geldin eyEbu Bekir?” dedi. Ebu Bekir (r.a): “Allah Rasulu ile görüşüp, yüzüne bakmak ve kendisine selam vermek içn geldim”dei. Az sonra Hz. Ömer geldi. Allah Rasulu ona da:“Ey Ömer, niçin geldin?” dedi. Hz. Ömer: “Açlık sebebiyle geldim Ey Allah Rasulü (s.a.v)” dedi.Sonra, Ebu’l-Heysem Bin Teyhan el-Ensari’nin evine gittiler. Hurmaları ve koyunları çok alan biri idi. Hizmetçileri yoktu. Onu bulamadılar. Hanımına:“Eşin nerede?” dediler Kadın, “Bize tatlı su getirmek için gitti” dedi. Çok geçmeden doldurduğu bir kap ile beraber geldi ve o kabı bıraktı. Sonra, Hz. peygamberi kucakladı. Ve “annem babam sana feda olsun” dedi. Sonra onları bahçesine götürdü. Onlar için bir sergi serdi. Daha sonra hurmaya gitti. Bir hurma dalı getirdi. Ve oradakilerin önüne koydu. Hz. peygamber (s.a.v) ona:“Bize, yaşından ve ham olan hurmadan toplasaydın” dedi. Ebul Heysem:“Ey Allah’ın Rasulu, ben, sizin yaşından ve ham olanından seçme şansınız olsun istedim” dedi. Sonra hurmayı yediler. Ve o sudan içtiler. Hz. peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:“Nefsim elinde bulunana andolsun ki, işte bu kıyamet gününde sorguya çekileceğiniz nimetlerdendir. Serin gölge, temiz, yaş hurma ve soğuk su...” Ebul Heysem tekrar onlara yemek yapmak için kalktı. Peygamber (a.s) ona, “Sakın sütü olan bir hayvan kesme” dedi. O da onlara, bir oğlak veya çebeci keserek getirdi. Onu yediler. Sonra peygamber (a.s) ona:“Uşağın varmı?” dedi. O:“Hayır”dedi. Hz. peygamber (a.s) “Bize bir çocuk geldiği zaman yanımıza gel” buyurdu. Sonra Hz. peygambere iki çocuk getirildi. Üçüncüsü yoktu. Ebul Heysem Allah Rasulünün yanına geldi ve, Allah Rasulu ona:“Bunların ikisinden birini seç” dedi. o, “Ey Allah’ın peygamberi, benim için sen seç” dedi. Bunun üzerine Hz. peygamber

Page 90: Beğavi Tefsiri-8

“‹stişare emredilmiştir.fiunu al ben onu namaz kılarken gördüm ve ona iyi muamele et.” buyurdu. Ebul Heysem o çocuğu hamının yanına götürdü. Ve hamınına, Allah Rasulünün sözünü haber verdi. Hanımı ona:“Sen, onu ancak azad edersen peygamberin dediğini iyapmış olursun” dedi. Ebul Heysem, bunun üzerine “Tamam o hürdür.”dedi. Sonra Hz. peygamber (a.s) buyurdu ki:“Allah Teala gönderdiği her peygambere ve her halifeye, iki sırdaş vermiştir. Sırdaşlardan biri onu iyiliği emreder, ve onu kötülükten korur. Diğeri ise, ancak saçma sapan şeyler söyler. Kim kötü ahbaptan sakınırsa, korunmuş olur.” ‹bn-i Abbas’dan şöyle rivayet edildi:“Nimetler, vücut sıhhati, kulak ve gözlerin sıhatidir. Allah kullarına, onları nerede kullandıklarını soracaktır. Tabiki aslında, o bunu, onlardan daha iyi bilmektedir. Bu hesap gerçeğini şu ayeti kerime dile getirmektedir. “Kulak, göz, ve kalp, bunların hepsi mes’uldürler.” ‹krime; “Kullar sıhhat ve boş vakitten mesuldürler”demiştir. Said bin Cübeyir ise:“Sıhhat, boş vakit ve maldan” demiştir. Bize, ‹mam Ebul Hasan Abdurrahman bin Muhamed ed Davud; Ebul Hasan Ahmet bin Muhammed bin Musa bin Salet’den, O, Ebu ‹shak ‹brahim bin Abdüs Samed el Haşimi’den O, Mekke’deki Hüseyin bin Hasan’dan, O, Abdullah bin Mübarek ve Fadl bin Musa’dan, onlar, Abdullah bin Said bin Ebu Hint’den, O, Babasından, O, Ebu Hint’den, O, babasından, O da ibn-i Abbas’dan rivayet etti. ‹bn-i Abbas’ın rivayetine göre Allah Rasulu (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“‹ki nimet vardır ki, insanların çoğu onlar hususunda aldanırlar.Bunlar, sıhhat ve boş vakittir.” Muhammed bin Ka’b şöyle demiştir:“Allah, sizi, Hz. Muhammed sayesinde, size verdiği nimetten hesaba çekecek.” Ebul Aliye; “islamdan ve sünnetlerden” demiştir. Hüseyin bin Fadl ise:“fieriatları hafife almaktan ve Kur’anı önemsiz görmekten” demiştir.

ASR SURES‹

Mekke’de inmiştir. Medine’de indiği de söylenmiştir. 3 ayettir.

Esirgeyen Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Asra yemin olsun ‹bn-i Abbas: “zamana” demiştir. Kimileri:“Allah, ona yemin etti. Çünkü onun içinde görüp düşünenler için ibret vardır” demişlerdir. Dendi ki, manası: “Asr’ın Rabbine yemin olsun” bunun benzerlerinden de aynı yorum yapılmıştır, ‹bn-i Keysan der ki:“Allah (c.c) Asr sözüyle gece ve gündüzü kasdediyor. Onlara, iki asr denir.”Hasan: “O, güneşin zevalinden batmasına kadar olan zamandır” der. Katade:“Gündüz saatlerinin en son saatidir.” der. Mukatil: “Allah (c.c), ikindi namazına yemin ediyor. O, orta namazdır.” demiştir.2-Andolsun ki, insan hüsrandadır. Yani, hüsran ve kayıptadır. Dendi ki:“Allah burada, mü’minleri istisna etmek suretiyle kafiri kasdetmiştir. Hüsran, insanın kendisinin ve ömrünün günahlarla helak olması suretiyle en kıymetli mal ve servetinin gitmesi demektir. Çünkü o ikisi insanın en büyük servetidir.” 3-Ancak, iman edip, salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.Hasan-ı Basri ve Katade’ye göre Kur’an’ı, Mukatil’e göre imanı ve tevhidi, tavsiye edenler. Ve birbirlerine farzları eda etmeye ve Allah’ın emrini yerine getirmeye karşı sabretmeyi tavsiye edenler müstesna. Çünkü, onlar hüsranda değillerdir. ‹bn-i Avn, ‹brahim’den, şöyle rivayet etti:“Allah Teala, insanın, dünyada yaşlanıp ihtiyarladığı zaman sevaplarının eksilip geri döneceğini, ancak mü’minlerin bundan istisna olduğunu. Çünkü, onlar için mükafatlarının ve gençlik ve sıhhat dönemlerinde iken yapmış oldukları iyi amellerin karşılıklarını kendileri için yazılacağı ifade etmektedir. Bu cenab-ı hakkın şu sözü gibidir. “Andolsunki biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra da onu aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak, iman edip güzel işler yapanlar istisna.”

HÜMEZE SURES‹

Mekke’de inmiştir. 9 ayettir.

Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla

1-Arkadan çekiştiren ve kaş göz hareketi ile alaya alan herkesin vay haline. ‹bn-i Abbas, “Onlar söz taşıyan, sevenlerin arasını açan, suçsuzlara karşı serkeşlikle sıkıntı veren kimselerdir” der. ‹kisinin masanı aynıdır, ayıplamak demektir.

Page 91: Beğavi Tefsiri-8

Mukatil: “Hümeze, seni, yokluğunda arkandan ayıplayan, Lümeze ise yüzüne karşı ayıplayan kişidir.” demiştir. Ebul Aliye ile Hasan bunun zıddını söylemişlerdir. Said bin Cübeyir ile Katade:“Hümeze, insanların etlerini yiyen ve onların gıybetini yapan kimsedir. Lümeze ise, onların aleyhinde kötü konuşan kimsedir.” derler. ‹bn-i Zeyd: “Hümeze, eliyle insanlara dürten ve onlara vuran” Lümeze ise: “Onları diliyle, alaya alıp ayıplayan kimsedir.” Süfyan Sevri şöyle demiştir: “Diliyle çekiştirir, gözüyle işmar eder, başıyla da gösterir. Ve onu kusurlarıyla anar. ikisi aynı manada kelimedir. Tıpkı, insanlara gülüp alay eden kimse için sahara ve daheke deyimlerinin kullanılması gibi.” Hemz kelimesinin asıl manası “bir şeye hışımla bakmak, gözü ona çevirmek” demektir. Alimler, bu ayetin kimin hakkında indiği konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kelbi:“‹nsanların arasına girip, onların gıybetini eden Ahnes bin fiüreyk bin Vehb es sakafı hakkında indi” demiştir. Muhammed bin ‹shak ise:“Biz hep Hümeze suresinin, Ümeyye bin halef el Cemhi hakkında indiğini duyardık.”Mukatil:“Bu ayet, Velid bin Muğire hakkında indi, O, Hz. Peygamber (s.a.v)’i arkasından gıybetle çikiştiriyor ve yüzüne karşı da ta’n ediyordu” demiştir. Mücahid şöyle der:“O, bu özelliklere sahip herkes için umumi olarak geçerlidir.” 2- O malı toplayıp tekrar tekrar saydı.Sonra Allah (c.c.) o kişinin sıfatlarını sayarak şöyle buyurdu:“O kişi, mal topladı ve onu saydı” Ebu Cafer, ‹bn-i Amir, Hafs, Hamza ve Kisai “Cemea” fiilinin mim harfini şeddeli okumuşlardır. “Çok çok topladı.” demektir. Diğer kıraat alimleri ise, şeddesiz okumuşlardır Mukatil:“Onu hazırladı, yığdı ve kedisi için malzeme yaptı.” manasını vermiştir.Bir şeyi alıkoyup, yığınca “E’dedtü’ş-şey’ ve adedtuhu” denir. 3-Malının gerçekten kendisine ebedi hayat verdiğini sanır.O, malının kendisini dünyada ölümsüz kılacağının sanır. Yani, zenginliği sayesinde ölmeyeceğini zanneder.4-Hayır! O Hutame’ye andolsun ki atılacaktır.Hayır, asla, Bu o kimseye, malının kendisini ebedi kılmayacağına dair bir cevaptır. O, mutlaka Hutame’ye atılacaktır. Hutame, Sakar ve Leza gibi, cehennemin adlarından biridir. Kemikleri kırıp, parçalayacağı için, bu şekilde adlandırılmıştır. 5- Hutame’nin ne olduğunu sen nerden bilirsin?6- Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir o, 7- Ki, yüreklere işler. Yani, acısı ve ağrısı yüreklere ulaşır. ‹ttila, bülüğ ve tetalluğ, hep aynı manadadır. “Ulaşmak” demektir. Araplar hakkında anlatılır “Meta taleat erdina” derler.” Yerimize ne zaman ulaştın” demektir. Ayetin manası şöyledir: “O ateş, insanın her şeyini yer sonunda kalbine ulaşır. Bunu, Karzi ile Kelbi söylemişlerdir. 8-O ateş onların üzerine kapatılıp, kilitlenir. 9-Uzatılmış direkler arasında. Hamza, Kisai ve Ebu Bekir “Imad” kelimesinin, “Ayn” harfini ve “mim” harfini ötre ile okumuşlardır. Diğer kıraat alimleri ise, “Allah gökleri direksiz olarak yarattı. Siz onu görüyorsunuz.” ayetinde de olduğu gibi, bu iki harfi, fetha harekeyle okumuşlardır. Her ikiside Amud (direk) kelimesinin çoğuludur. Nitekim “deri” manasındaki “Ediym” kelimesinin çoğulu da iki formda gelir “Udumun ve edemun” şekillerinde. Bunu söyleyen Ferra’dır. Ebu Ubeyde şöyle demiştir:“Amedun” kelimesi, “Imad: sütun” kelimesinin çoğuludur. Yine “deri” demek olan “Ehab” kelimesinin çoğulunun “Eheb” ve “Uhub” şekillerinde olması gibi. ‹bn-i Abbas der ki:“Allah onları direklerin arasına koyar. Sonra da üzerlerine direkler uzatılır. Boyunlarında zincirler vardır. O zincirlere kapılar onların üzerlerine kapatılan Katade der ki:“Bana ulaştı ki, onlara, o direklerle cehennemde işkence edilecek” Dendiki:“onlar, cehennem halkının üzerine kapatılacak olan kapakların kazıklarıdır.” Yani onların üzerine uzatılmış direkler kapatılacak kelime Abdullah’ın kıraatinde “Bi ımad” şeklinde (.....) Harfi cerri ile yer almaktadır. Mukatil şöyle der:“Üzerlerine kapılar kapatılır. Sonrada ateşten demir kazıklarla set çekilir ki, gamı ve sıcaklığı onların üzerine döner. Kendilerine ne bir kapı açılır, nede üzerlerine bir rüzgar girer. Uzatılma, direklerin özelliklerinden din kısa dan kazıklardan dah asağlam olurlar.

F‹L SURES‹

Mekke’de inmiştir. Beş ayettir.

Esirgeyen Bağışlayan Allah’ın Adıyla

Page 92: Beğavi Tefsiri-8

1-Görmedin mi, Rabbin fil sahiplerine ne yaptı?

“Fil sahiplerinni hikayesi, Muhammed Bin ishak’ın, bazı ilim sahiplerinden, onların said Bin Cübeyr ikrime yoluyla ibn-i Abbas tan naklettiklerine ve Vakidinin mütalaalarına göre şöyledir:Habeş kıralı Necaşi, Eryat adında birini Yemen ülkesine göndermiş. Oda, Yemenlileri yenmişti. Sonra Habeşlilerden Ebrehe bin Sabbah Ebu Mektum denen birisi baş kaldırdı. Ervat’a Habeşliler hakkında kızmıştı. Nihayet habeşliler iki guruba ayrıldılar. Bir gurup Eryat’ın yanında yer aldı. Diğer gurupta Ebrehe’nin yanında yer aldı. Karşılaştılar. Ebrehe Eryat’ı öldürdü. Bütün Habeşliler,Ebrehe’nin etrafında toplandılar. Yemen’e galip geldiler. Necaşi, onu, oraya yerleştirdi. Sonra Ebrehe Hac mevsiminde insanların kabeyi haccetmek için mekkeye geldiklerini gördü. Bunun üzerine san’a şehrine bir kilise yaptı ve Necaşiye şöyle yazdı. “Senin için san’ada, hiç bir kral için benzeri yapılmamış olan bir kilise yaptım. Ondan kimseyi men etmeyeceğim taki Araplar hac için oraya gelsinler. Malik bin Kirane oğullarından bir adam bunu işitti. Ve gizlice yola çıkıt ve geceleyin o kiliseye girdi. Oraya oturup pisledi:Ve pisliği kilisenin duvarlarına sürdü. Bu haber Ebrehe kiliseme pislik bulaştırdı.” dedi. Ona dendiki:“Bunu yapan Araplardan bir adamdır. Kabenin sahiplerindendir. Senin söylediğini duymuş olmalı. O anda Ebrehe mutlaka Kabeye giderek onu yerle bir edeceğine yemin etti. Sonra Necaşi’ye mektup yazarak durumu haber verdi. Ve ondan filini kendisine göndermesini istedi. Onun, Mahmut adında bir fili vardıki, o fil, o kadar büyük, o kadar iri ve o kadar güçlü idi ki, benzeri görülmemişti. Necaş; O fili, ona gönderdi. Bundan sonar Ebrehe Mekkeye gitmek üzere Habeşistan’dan yola çıktı. Beraberinde filleri de çıkardı. Araplar bunu uydular, ve onu gözlerinde çok büyüttüler. Ve onun, kendilerini yeneceğine kesin gözüyle baktılar. bu arad ayemen Krallarından zünefer adında birisi kendisine tabi olanlarla beraber, Ebrehenin karşısına çıktı. Ebrehe ile savaştı. Ebrehe onu yendi ve zu nefer’i yakaladı. zu nefer ona:“Ey krıl, beni öldürme, çünkü beni hayatta bırakman senin için, beni öldürmenden daha iyidir. Bunun üzerine Ebrehe onu hayatta bıraktı ve bağışladı. Ebrehe ağır başlı bir adamdı. Sonra yürüdü. Nihayet, Hasam, ülkesine yaklaştığı zaman Hasamdaki Nüfeyl bin habib el Hasami yanına taşladığı yemenlilerle beraber, Ebrehenin yoluna çıktı. Onunla savaştılar.Ebrehe, onları yendi. Ve Nüfeyl’i yakaladı. Nüfeyl, ona dediki:“Ey kral, ben arap ülkesinde bir rehberim. Bu ikiside, karmime karış bana canla başla yardım eden iki yardımcam.” Ebrehe onu hayatta bıraktı. Ve oda ebrehe ile beraber rehberlik yapmak üzere yola çıktı. Tayif’e geldikleri zaman mesud bin Magis, sakifden bir grupu insanla beraber Ebrehe’nin karşısına çıktı. Ve ona şöyle dedi:Ey krıl, biz, senin köleleriniz, sana karşı değiliz. Anladıkki, sen, mekkede’ki eve gidiyorsun. Biz seninle beraber sana rehberlek ederek birisini gönderelim.” Ebu Ragal adında bir adamlarını gönderdiler.Yola çıktılar, magmes denilen yere vardıklarında, Ebu Ragal öldü. O, kabri taşlanan kişidir. Ebrehe, Magmes,’den, Esved bin mes’ud denilen Hameşli birini atlarının önünde gönderdi. Ve ona, insanların, hayvanların gaspetmelerini emretti. Bunun üzerine Esved, ona, Mekke mallarından bir hayli topladı. Sonra Ebrehe, hanata el Himyeri’yi Mekkeye gönderdi. Ve ona şöyle dedi:“Oranın liderini sor. Sonra ora, seni, ona niçin gönderdiğini bildir. Ona, savaş için gelmediğimi ancak kabe denilen şu evi yıkmaya geldiğimi haber ver. Hanata gitti. Mekke’ye girdiğinde onu, Abdül Mattalib bin Haşim karşıladı. O, Abdül Muttalibe, “kral, beni, sana, sen savaşmadıkça, seninle gönderdi. O ancak şu evi yıkıp sonrada sizden ayrılmak için geldi.” dedi. Abdül Mattalib, “onun, bizimle savaşması için bir sebep yok. Ve biz, Onunla kendisi için geldiği şeyin arasını serbest bırakacağız. fiüphesiz bu, Allah’ın Mahrem evidir. Ve onun dostu, ibrahim A.s’in evidir. Eğer Allah’ onu men edecekse kendisi bilir. Bu onun evi ve haram beldesidir. Eğer Allah, onunda bu evin arasını serbest bırakırsa Allah’a yemin olsunki, bizi ondan başka gücümüz yoktur. Elçi, Ona, “benimle beraber kıralın yanına gel” dedi. Bazı, alimler, Abdul Muttalibin o elçinin katırının arkasına bindiğini, ve beraberinde bazı çocuklarınında bindiğini ve o şekilde karargaha gittiklerini söylemiştir. Zünefir Abdül Muttalibe arkadaş oldu. onun yanına geldi. abdül muttalib ona:“Ey zünefir, başımıza gelenlere karış elinden gelen bir çare var mı?dedi. Zu nefir ona:“Sabah akşam öldürülmekten emin olmaan esir bir adamın ne çaresi olur?Fakat ben, seni, fillerin bakıcısı olan bir dosta göndereceğim. Çünkü, o, benim arkadaşımdır. Ondan, kralın huzurunda senin için elinden gelen iyiliği yapmasını ve onun yanında senin hatırını ve mertebeni yüceltmesini isteyeceğim” O dostuna elçi gönderdi. Ve o geldi. Ona; Bak, bu kureyşin lideridir. Kureyş kervanının sahibidir ki, ovalarda insanları dağ başlarında vahşi hayvanları yedirir. kral ona ait iki yüz deveyi gasbetmiş. Eğer kralın huzurunda, ona fayda sağlamaya gücün eterse, ona yardımcı ol. Çünkü o, benim arkadaşım. Elinden gelen iyiliği yapmanı istiyorum” dedi. Zünefir’in arkadaşı, Ebrehenin yanına girdi ve Ona: “Ey krıla Hz. Bu kureyşin efendisidir. Ovalarda insanları, dağ başlarında da vahşi hayvanları doyuran mekke kervanlarının sahibidir. Senden izin istiyor. Ve bende ona izin vermeni böylece onun seninle konuşmasını arzu ediyorum. Sana sana karşı çıkmak ve muhailf olmak için gelmiş değil” dedi. Kral, abdül Mattalibe izin verdi. Abdül Mattalib de, iri yapılı yakışıklı bir adam idi. Ebrehe onu görünce kendisinesaygı gösterdi ve ikram etti. Onunla beraber, koltuğunun üzerine veya tahtına oturmak istemedi. Halının üzerine inerek oraya oturdu. Sonra, Abdul Muttalibi çağırdı ve onu yanına oturttu.

Page 93: Beğavi Tefsiri-8

Daha sonra tercümanına “Ona, benden ne istediğini sor” dedi. Tercüman bunu Abdül Muttalibe söyledi. Abdül Muttalib şöyle dedi: “Kraldan dileğin, gasbetmiş olduğu bana ait iki yüz deveyi bana iade etmesidir” Bunun üzerine ebrehe tercümanına dediki:Ona, “Andolsun ki, seni ilk gördüğümde bayağı hoşuma gitmiştin. Fakat şimdi gözümden düştün.” de. Bu söz üzerine Abdül Muttalib. “niçin?” diye sordu. Ebrehe dediki: “Ben,senin ve atalarının dini olan, sizi şerefiniz ve korunağınız olan evi yokmak için geldim. Sen, benimle onun hakkında konuşmuyorsunda ele geçirdiğim iki yüz deve hakkında benimle konuşuyorsun.” Abdül Muttalib dediki:“Ben bu develerin sahibiyim. Bu evinde bir sahibi ar. Mutlaka o, bu eve kölütül yapmak isteyenleri engelleyecektir.” Ebrehe: Beni engelleyecek değil”dedi. Abdül Mattalib: “Sen bilirsin dedi. Ebrehe:Onun develerinin verilmesini emretti ve develeri kendisine verildi. Devlere Abdül Muttalibe iade edilince, yola çıktı ve ebrehe ile arasında geçenleri kureyşlilere bildirdi. Onlara , Habeşlilerin çıkaracağı rezaletten sakınmak için vadilere dağılmalarını ve dağların tepelerine sığınmalarını emretti. Onlar, bunu yaptılar. Abdül Muttalib ise Kabeye gelip Kapının halkasından tuttu ve şöyle demeye başladı:Ya Rabbi, onlar için senden başkasın dilemiyorumEy Rabbim, Onlardan himayeni esirgeÇünkü, Kabenin düşmanı sana düşmanlık edendir. Onların senin ülkeni harap etmelerini engelle. Allahım, kul devesini korur. Sende evini koru. Haçlılar ailesini ve hac’a tapanlara karşı Bugün sen ailene yardım et.Onalrın haçları ve düşmanlıkla yaptıkları tuzakları Senin yaptığın tuzağa karşı asla galip gelmez. Geçtiler bütün beldelerini ve fillerini Senin ailelerine sövmek için Tuzaklarıyla seni yok etmek istediler. Bilemediler, ve senin yüceliğini göremediler. Eğer onları kabemize salı vereceksenO zaman, uygun gördüğün şeyi emret.

Sonra Abdül Muttalib, halkayı bırakıt ve kavmiyle beraber, çeşitli yönlere yöneldiler. Ebrehe, Mağmes denen yerde sabahlamış, Mekkeye girmek içn hem kendisi hazırlanmış, hem ordusunu ve hemde filini hazırlamıştı. Büyüklükte ve kuvvette benzeri görülmemiş kocaman bir fil idi. Kimileri de, onun yanında on iki fil bulunduğunu söylerler. Sonra Nüfeyl, en büyük file yöneldi sonra kulağından tuttu. Ve şöyle dedi:“Seni tebrik ederim Mahmut geldiğin yerden dosoğru geri dön. Çünkü Sen, Allah’ın haram beldesindesin.Fil çüktö. Onu göndermek istediler. fakat o direndi. Kulaklarına sopayla vurdular. Yine gitmedi. Sopalarını filin dirseğinin ve tuylerinin altından soktular, kaldırmak için çabaladılar. Hayvan yine kalkmadı, sonra hayvanı yemene döndürdüler, hemen kalkıp koşmaya başladı. fiama çevirdiler yine ayasını yaptı. Doğuya yönettiler yine koştu. Kabe yönüne döndürdükleride çöktü ve kalkmak istemedi. Nüfeyl koşarak dağın tepesine kadar çıktı. Ve Allah (c.c) Onların üzerine demirden kırlangıça benzer kuşlar gönderdi. Her bir kuşun yanında iç taş vardı. ‹ki taş ayaklarında bir taşda gagasında. Faşlar, nohut ve mercimek taneleri gibiydi. O toplumun üzerine çullandıklarında taşları onların üzerlerine attlar.Bu taşlar, her rastladığı adamı mutlaka öldürüyordu. O topluluğun hepsi ölmedi. Kaçarak ordan çıktılar ancak geldikleri yolu bulamıyorlardı. Kendilerine yemenin yolunu göstermesi içni Nüfeyl bin habibi soruyorlarıd. Nüfeyl de o dağlardan birinden onlara bakıyrdu. Topluluk çığlık atıyor. Ve birbirlerine giriyorlardı. Ve her yolda düşüyorlar, ve suların içinde yok oluyorlardı. Allah Teala, Ebrehenin bederine bir hastalık gönderdi ve o hastalık sebebiyle parmaklarının uçları düşmeye başladı. Her biri düştükce uzun süre kan ve irin akıyordu. Ebrehe sana ya geriye kalan arkadaşlarıyla beraber bir uş yavrusu halinde ulaştı. öldüğünde göğsü kalbi üzerinden yarıldı. Sorada helak olup gitti. Vakidi derki: “Mahmut, Necaşinin fili idi. Çöktü, ve Kabeye gitmeye cüret etmedi. Bu sebeple kurtuldu. Diğer filler, kabeye gitmeye kalkıştılar bu sebeple taşlandılar. Mukatil bin Süleyman, fil sahiplerinin kabeyi yıkmaya cüret etmelerinin sebebi hakkında şu iddiayı gündeme getirmiştir. Kureyş’ten bir gurup ticaret amacıyla Necaşi’nin ülkesine gittiler ve deniz sahiline yaklaştılar. Orada, Kureyşlilerin heykel diye adlandırdıkları, Hristiyanlara ait bir mabed vardı. Orada konakladılar, bir ateş yaktılar. Ve ısındılar. Ayrılırken, ateşi olduğu gibi bıraktılar. Fırtınalı bir gün idi. Rüzgar arttı. Heykel adındaki mabed ateş aldı ve yandı. Küçük bir çocuk Necaşiye gidip durumu ona bildirdi. Necaşi üzüldü, ve son derece öfkelendi. Bu sebeple ebreheyi Kabeyi yıkmak için gönderdi. Bu noktada mukatil şöyle demektedir:“O gün Mekkede Ebu Mes’ud sakafi vardı. Onun gözleri kördü. yazı, Tayifte Kışıda Mekke de geçirirdi.

Page 94: Beğavi Tefsiri-8

Tanınmış soylu bir adamdı. Meseleler onun fikriyle yoluna girerdi. Abdül Muttalib’in de dostuydu. Abdül muttalib Ona: “Ne düşnüyorsun. Bugün senin görüşlerinden vazgeçilemez.” dedi. Ebu Mesud: “Beni, Hiraya çıkar” dedivazgeçilemez.” dedi. Ebu Mesud:“ Beni, Hiraya çıkar” dedi. Hiraya çıktılar.Ebu mesud, Abdül Muttalibe, “Yüz deveyi Allah için oda ve onlara nal takrak işaretle. Sonra onları Kabeye Sal, belki bu siyah adamlardan biri devlereden birini keserde bu evin sahibi kızar ve onları cezalandırır.” Abdül Muttalib onun dediğini yaptı. Kavim, o develere, yöneldiler. onlara saaldırıp birini kestiler. abdul muttalib dua etmeye başladı. ebu mesud dediki:“bu evin bir sahibi ar. O, onu korur.” Nitekim, Yemen kıralı Tübba bu evin sahasına girmiş ve onu yıkmak istemiştide,alah bu evi korumuş ve Tübba’ı cezalandırmıştı. Üç gün, onu karanlıkta bırakmıştı. tübba bunu görünce ona beyaz örtü giydirdi. Onu yüceltti. Kurbanlar keserek etrafında dolaştı. Sonra Ebu Mesud şöyle dedi:“Deniz tarafına bak Abdül Muttalib baktı. Sahilden çıkan beyaz kuşlar görünüyorum” dedi. Ebu Mesud:“Onların nerede durakladıklarını takip et” dedi. Abdül Muttalib “Bizim başımızda dönüyorlar” dedi. Ebu mesud:“Vallahi onları tanımıyorum. Onlara ne necid kuşu, ne tihame ne arap, ne de şam kuşu” dedi. Ebu Mes’ud, kuşların büyüklüğü ne kadar.” dedi. Abdül Muttalib:“Arı beyleri gibiler. Gagalarına sapan taşları gibi çakıllar var. Gece gibi geldiler. Birbirlerini itiyorlar. Herbir gurubun önünde, onalra öncülük eden kırmızı gagalı, siyah başlı ve uzun boyunlu öncü kuş var. Geldiler. nihayet, o kavmin karargahlarının hizasına gelince başlarının üstünden taşları fırlattılar. Adamlar tamamıyle öldüğünde kuşlar gagalarındakileri altlarındakilerin üzerine saçtılar. Her taşta sahibinin ismi yazılı sonra kuları geldikelri yerden döndüler. Ebu Mesud ile Abdül Muttalib Sabah olğunda dağın tepesinden indiler. Bir tepeyi yürüyüp geçtilr. Kimseye rastlamadılar. Sonra bir tepe ye yaklaştılar. hiçbir ses duymadılar. Dedilerki:“Kavim yere çakılmış hep uykuda sabahlamışlar. Sonra o kavmin karargıhına yaklaştıklarında birden ne görsünler, hepsi helak olmuşlar. Hepsi kömür kesilmişlerdi. Taş, onlardan birinin avret mahilline düşüyor. Orayı delerek taa beynine çıkıyordu. filleri ve diğer binek hayvanlarını deliyordu. Taş düşmesinin şiddetinden yerde kayboluyordu. Abdül Muttalib, karar verip, baltalarından bir balta aldı. Yeri eşip derinleştirdi. Orada o topluluğun kırmızı altın ve cevherden eşyalarıyla karşılaştı. Arkadaşı içinde bir kuyu kazdı. orasıda aynı şekilde dolu idi. Sonra Ebu Mesuda, “hadi gel ister benim kuyumu seç ister seninkini hatta istersen her ikisi senin olsun.” Ebu Mesud: “beni, kendine tercih et” dedi. Abdül Muttalibi “ben, kendi kuyumda en iyi paraların olmasını istemem o senin olsun” dedi. Her ikiside kendi kuyularının kenarına oturdular. Abdül Muttalib:“insanları çağırdı. ‹nsanlar geldiler ve onların fazlalığını aldılar. Hatta izdiham yaşadılar. Böylece Abdül Muttalib Kureyşe lider oldu. Kureyş’te idareyi ona verdi. Artık Abdül Muttalib ile Ebu Mes’ud aile ve hakları içinde bu paralardın dolayı zenginlik içindeydiler. Allah’da kabesini ve evini korumuştu. Alimler fil yılının tarihi konusunda ihtilaf etmişlerdir. Mukatil:“Hz. peygamberin doğumundan kırk sene öne idi:demektedir. Kelbi:“Yirmi üç sene:demiştir. Çoğunluk ise Hz. Peygamber (s.a.v)’in doğduğu yıl gerçekleşmiş oludğu görşündedirler. Mukatil: “Yanlarında tek bir fil vardı.” demektedir. Dahhak:“Filler sekiz tani eidi.” der. Kimileri derlerki:“En büyük filin dışında, on iki tane idi. Allah ayetle tek bir filden bahsetti. Çünkü, onları en büyük file nisbet etmektedir” Boruları tekil olarak bahsedilmesinin sebebini, ayetlerin sonları uydurmu eşdişesi olarak söylemişlerdir.

Ayet 2 -“Onların tuzaklarını boşa çıkarmadımı? “yani, düzenlerini ve Ka’beyiyıkma gayretlerini, Yani, Allah, onların lanlarnıı amaçladıkları hedeften saptırdı da, onlar sonuçta, kabeye ve tuzaklarıyla amaçladıkları şeye ulaşamadılar. Mukatil:Tuzaklarını hüsrünü uğrattı.” demiştir. Kimileri de “Boşa çıkartı” demişlerdir. 3-Onların üzerlerine birbiri peşine gelen çok sayıda değişik. (Ebabil)kuşları saldı. Dendiki: “Grup oluş develer gibi kuş sürüsü gönderdi” Ebu ubeyde derki:“Ebabil, dağınık grupular demektir. Mesela, “şurdan burdan guruplar halinde geldiler.” manasında (..........) yoktur. Bazıları tekili topluluk manasındaki “ibale” (........) kelimesidir. derler. Kisai derki:“Ben, dil alimlerinden kelimenin tekilinin “Ebul” (......) kelimesi olduğunu işittim. Bu kelime de, “deve topluluğu” demektir. Yine kelimenin tekilinin baştan ve çan manasındaki, “Ebil” (..........)kelimesi olduğunu söylemişlerdir. ibn- i Abbas derki:“O kuşların, fil hortumları gibi hortumları, köpeklerin pençesi gibide perçeleri vardı” ‹krime:“Onların yırtıcı hayvanlar gibi başları vardır.” demiştir. Rebi de:“Onların yırtıcı hayvanların ki gibi dişleri vardır.Said bin Cübeyir, onların Yeşil kuşlar olduklarını ve sarı gagaları bulunduğunu söylemiştir. Katade, şöyle demiştir:“Siyah kuşlardır.Bölük bölük deniz tarafından gelmişlerdir. Her kuşun yanında üç taş yeralmaktadır. Taşlardan ikisi kuşun iki ayağında biride gagasındadır. Dokunduğu herşeyi yerle bir etmiştir. 4-“Kuşlar, onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı.” ‹bn-Abbas derki:“Kuşlar bağırdılar ve onlara taşlar attılar. Sonra Allah (c.c) bir rüzgar gönderdi taşlara çarpıp onların hızını artırdı. Onlardan bir taş bir insana vurduğunda muhakkak diğer taraftan çıkıyordu. Başına düşse makatından çıkıyordu.

Page 95: Beğavi Tefsiri-8

5-Ve Allah, onları hayvanların yediği ve dışkı olarak dışarı attığı ve böylece kuruyup parçalara dağılan ekin gibi yaptı. Onların uzuvlarının kırılıp dağılması dışkının parçalarının dağılmasına benzetildi. Mücahit, “Asf” buğday yaprağıdır.” der. Katade:“Samandır.” demiştir. ‹krimei “Yenilip de baş olan tane gibi” demiştir. ‹bn-i Abbas’da:“O, kılıf şeklinde buğdayın dışında bulunan zarıdır.” demiştir. KUREYfi SURES‹ Mekke de inmiştir 4 ayettir. Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla 1-“Kureyşi alışırmak için.” Ebu Cafer, (........) şeklinde hemzesiz olarak (Korumak için)manasında okumuştur. ‹bn-i Amir:(............................)şeklinde zayıf hemze ile ve ondan sonrada (Ye) olmaksızın okumuştur. Diğerleri ise, tok hemze ile ve ndan sonrada (Ya) harfi ile okumuşlardır. Ebu Cafer’den başkası (............)kelimesinde hemzeden sonra (Ya) harfinin bulunması konusunda ititfak etmişlerdi. Ancak Abdül Vehhab bin Füleyç, ‹bn-i Abbas’dan rivayetle kelimeyi (.......................)şeklinde (lam) harfini sakin, (ya)harfi olmaksızın okumuştur. Bazıları fil suresiyle bu sureyi bir saymışlardır. Übeyin Kab onlardan birisidir. Onun mushafında bu iki sue arasında fasıl yoktur. Dedilerki:(.......) kelimesindeki (lam)harfi, kendisinden önceki sure ile ilgiliir. Bu, şundandır:Allah Teala, Mekke halkına . Habeşlilere yaptığında onlara olan nimetinin büyüklüğünü hatırlattı. Ve “Kurayşi alıştırmak için buyurdu” Zecca derki:“Mana:“Allah (c.c) Kureyşi geri de bırakmak için onları yenilmiş ekin gibi aptı.” şeklindedir. Yani, Kureyşlileri hayatta koymak için fil sahiplerini helak etti. Ve bunu aynı zamanda kureyşlilerin alışmış oldukları kış ve yaz seyahatlerini de yürürlükte bırakmak için yaptı.” Mücahit derki:“Onlar buna alışmışlardı. Yaz kış kendilerine zor gelmiyordu.Çoğunluk onların iki ayrı sure olduu görüşündedir. Ancak (.....) kelimesinde ki Lam harfinin bulunma sebebi hakkında ihtilaf etmişlerdir. Kisai ve Ahfeş:“O, hayret ifade eden lamdır. Yani Allah şöyle buyuruyor:“Kureyşin, kış ve yaz seyahatlerine alışmaları ve bu evin sahibine kulluğu terketmeleri ne kadar hayret verici.” Sonra Alah Teala, onlara kendisine ibadet etmelerini emretti. Nitekim, Esued bin mes’ud adındaki Habeşli, atların önündeydi ve Ebrehe, ona; Kureyşlilerin hayvanlarını talan etmesini emretmişti. Esred’de ona; birçok mal getirmişti. Araplar konuşmada hayret ifadesi olarak (..........) Zeyd’e yaptığımız ikrama bak be!” derler. “Buna hayret” demektir. Araplar, bu (lam) harfini getirdikleri zaman fiili ortaya çıkarma yerine hayret ifadesine delil olmak üzere onunla yetinirler. Zeccac derki:“, kendisinden sonrakilere döndürülmüştür. Takdiri şöyledir:“Kış ve yaz seyahatlerine alıştırılmalarıdan dolayı bu evin sahibininRabbine ibadet etsinler.”‹bn-i Üyeyne:“Kureyşe olan nimetimden dolayı” demiştir. Kureyş ki, Onlar, Nadr bin Kinane’nin çocuklarıdır. Nadr’dan türeyenlerin hepsi Kureyş’tir. Nadır’ın soyundan gelmeyenler ise Kureyşli değildir. Bize, Ebul hasan Ali bin Yusuf el Cübeyni, Ebu Muhammed Muhammed bin Ali bin Muhammed bin fiüreyk eş fiafii’den, O, Abdullah bin Müslim Eba Bekir Çurburdi’den, O, Yunus bin Abdül Ala es Sadefi’den O, Bişr bin Bekir’den, o, Evzai’den, O şeddat Ebu Ammar’dan, Oda, Vaile bin Eskadan rivayet etti. onnu rivayetne göre Allah Resulu (s.a.v) şöyle buyurmşutur:“Allah (c.c), ismail’in çocuklarıdan kinanei seati. Kinane’den Kurayşi, Kureyşden haşim oğullarını, Haşim oğullarından da beni seçti.” Kureyş diye adlandırılmaları, Kırş ve Takarruş kelimelerindendir. Para kazanmak ve biriktirmek manasındadır. Denirki:“falanca ailesi için para kazanıyor.” (............), onlar, mal toplayıp biriktirmeye karşı hırslı tacirler idiler. Ebu Reyhane derki:”Muaviye, Abdullah bin Abbas’a, Kureyş niçin Kureyş die adlanırıldı?” diye sordu. dediki: “Denizde bulunan ve kendisine kırş denen büyük bir hayvandan dolayı, O, cılız veya şişman uğradığı her şeyi yerdi. Ve o, kendisi yiyor, Fakat yenmiyordu. Üstün geliyordu. Kendisine üstün gelinmiyordu” O dediki:“Araplar, Onu, şiirlerinde tanıyorlarmı?” O “evet” dedi. Ve ona cemhi’nin şiirini okudu.Kureyş denizde oturan büyük bir hayvandır. Kureyş diye adlandırılmıştır. ululuğu ile denizin derinliklerinde Denizlerin diğer askerlerine hakimdir. Zayıfı ve fiişmanı yer. Orada hiçbir kanat sahibine bir tüy bırakmaz. Kureyş kabilesi de ülkeler içinde böyledir. Beldeleri Cesaretle yerler. Zamanın sonunda bir peygamberleri vardır.‹çlerinde öldürmeyi ve tırmalamaı çoğaltır. 2-Allah buyuruyor:Onları kış ve yaz seyahatine alıştırdığı için.”Buradaki (........) “Onları alıştırması” ifadesi seyahat” kelimesi mastar olmak üzere mensubtur. Yani, kış ve yaz seyahatlerinde gidip gelmeye alıştırdı demektir. ‹krime ve said bin cümeyir. ‹bn-i Abbas’dan şu rivayeti yapmışlardır. “Onlar kışı mekkede yazıda tayifde geçiriyorlardı. Allah, (c.c) onlara, Mekkede turmalarını ve Kabe’nin Kabbine ibadet etmelerini emretti.” Başka bazılarıda şöyle demişlerdir:“Onların her sene iki ticaret seyahatleri vardı. Birisi

Page 96: Beğavi Tefsiri-8

kışın Yemene idi. Çünkü orası daha sıcaktı. Diğeri ise yazın fiam’a idi. Mekke, içinde ekin ve diken bulunmayan çorak bir vadi idi. Kureyşliler, ticaretleri ve seyahatleri sayesinde geçimlerini sağlıyorlardı. Hiç kimsede kendilerine kötülükle engel olmuyordu. Çünkü insanlar onlar hakkında:“Kureyşliler, Allah’ın haram beldesinin sakinleri ve onun evinin dostlarıdır.” diyorlardı. Eğer bu iki seyahat olmasaydı onların mekkede ikamet etmeleri mümkün olmazdı. Ve kabe çevreside güvenli olmasaydı. o seyahatleri yapamazdı. Yemene ve şam’a gitmek onlara zor gelirdi. Yemen ülkesinde baharat ve tahıl bal ve vauz olurdu. ‹nsanlar o yiyecekleri Mekkeye kadar getirirlerdi. Sahil halkı denizden gemilerle, karadakiler ise develer ve merkeplerle getirirlerdi. Sahilden gelenler yüklerini ciddiye bırakırlardı. Karadan gelenler ise Muhassib denilen yere getirirlerdi. fiamdada ucuzluk ve bolluk vardı. Yiyecekleri Mekkeye getirip şehrin ortasına bırakırlarıd. Böylece artık Mekkezliler rızıklarını yakından sağlar oldular. Allah, onları söz konusu iki yolculuğun zahmetinden kurtardı. Ve onlara “Kabenin Rabbine ibadet yapmalarını emretti. 3-“Allah şöyle buyurdu. Artık, bu evin, yani Kabenin sahibine kulluk etsinler. Öyle Rab ki, onları açlıktan kartararak yeirdi.” Yani rızıklarını Mekke’ye taşımak suretiyle açlıktan sonra onları yedirdi. Ve onları, Mekke’nin haram fiehir olması ve onlarıda Mekke halkından olmaları sebebiyle kurkulardan emin kıldı. Bu sayede Seferleri esnasında kendilerine engel olunmadı. Ata, ibn-i Abbas’dan şöyle rivayet eder:“Onlar, darlık ve açlık içindeydiler. Nihayet Haşim, onları ikisyahate alıştırdı. Artık, kazançlarını fakirlerle zenginler arasında, paylaştırıyorlardı. Bu sayede sonunda fakirleri zenginelri gibi oldu.” Kelbi derki: “‹lk defa şam’dan kamış taşıyan ve oraya deve süren, Haşim bin Abdü Menaf’tır.” Onun hakkında şair şöyle demektedir. Hoşgörüve cömertlik isteyene deki:Abdü menaf ailesine uğrasana Misafirleri olmak için onlara uğradaSeni darlıktan ve yoksulluktan kurtarsınlar. Hediye veren bulunmazken, hediye veriyorlar. Misafirlere, “buyurun gelin”diyorlar. Fakirleriyle zenginlerini karıştırmışlar. Fakirleri zenginleri gibi olmuşlar. Her sözü yerine getirirler. Alıştıkları seyahatleri yaparlar. Büyük Amr, Tiriti kavmi için kırdı.Mekke erkekleri, kıtlık içnide iken‹ki Seferi, kendisine ve kavmine adet edindi. Kışların Seferi ve yazların Seferi

Dahhak, Rebi ve Süfyan şöyle demişlerdir:“Korkudan kurtardı” ifadesi cüzzam korkusundan kurtardı demektir.Yurtlarında, kendilerine cüzzam bulaşmıyordu.

MALUN SURES‹ Mekke de inmiştir. 7 ayettir. Esirgeyene, Bağışlayan Allah’ın Adıyla 1-“Dini yalanlayanı gördün mü?” Mukatil, “Ayet, As bin Vayil es Sehmi hakkında indi” demiştir. Süddi, Mukatil bin hayyan ve ibn-i Keysan Velidin Mugire hakkında indğini söylemişlerdir. Dahhak:“Amr bir Aiz El mahzumi hakkında indi” demiştir. Ata, ‹bn-i Abbas’dan, rivayetinde “Münafıklardan bir adam hakkında indi” der. Dini yalanlıyor.” ifadesi “Ceza ve hesabı yalanlıyor” manasındadır. 2-“‹şte odur. Yetimi itip kakan, hakkında mahrum bırakın. (........) kelimesi sertlikle ve kabalıkla kovmak manasındadır. 3-“Ve o, yoksulu yedirmeyi de teşvik etmez.” Yani, Onu ne kendisi yedirir. nede yedirilmesini teşvik eder. Çünkü O, cezayı yalanlamaktadır. “Vay haline şu namaz kılanların, onlar ki, namazlarından gaflet içindedirler.” Bize, ahmet bin Abdullah Salihi Ebu Said muhammed bin Musa Sayrifi’den, O, Ebu Abdullah Muhammet bin Abdullah Saffar’dan,O, Ebu Cafen Lupaller bin Galif bin Timam ed Dabbi’den, O, Harami bin Hafz el Kısmili’den, O, ‹krime bin ibrahim Ezdi’den, O, abdül Kerim bin Umeyir’den,O, Musab bin Sad’dan, Oda, babasından şöyle rivayet etmiştir:“Hz. peygamber (s.a.v)’e “Namazlarınan gaflet edenler hakkında sorulud.” O: “Vakti zayi etmektir” buyurdu. ‹bn-i Abbas derki:“Onlar, münafıkdır. ‹nsanlardan ayrıldıklarında namazı terk ederlerdi. ‹nsanların yanında bulunduklarında ise açıktan namaz kılarlard.” 6-Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır:“Onlar, gösteriş yapıyorlar.” Cenab-ı Allah, Münafıkların nitelikleri hakkında birde şöyle buyurmaktadır: “Namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar. insanlara gösteriş yaparlar.” Kartade derki: “Onu önemsemez. Kılıp kılmamaya aldırmaz.” Dendiki:

Page 97: Beğavi Tefsiri-8

“Onlar, kıldıkları takdirde karşılığında sevap beklemezler. Terkettikleridede cezadan korkmazlar.” Mücahit şöyle der: Namazdan gafildirler. Onu basite alırlar.” Hasan şöyle der:“Bahsi edilen, namazı kıldığında gösteriş için kılanı, kaçırdığındaa pişman olmayan kimsedir.”Ebul Aliye, “Onu vakitleride kılmazlar. Rükularını ve secdelerini de tam yapmazlar” demektedir. 7-“Onlar, yardımı esirgerler.” Hz.Ali (r.a)’dan, buradaki yardımın zekat olduğu rivayet edilmiştir. Bu, ‹bn-i Ömer, Hasan, Katade, Ve dahhak’in görüşüdür. Abdullah bin mesud, ise şöyle demiştir:“Maun, balta, kova, kazanı ve buna benzer şeylerdir” Bu, said bin Cübeyir’in ibn-i Abbas’dan rivayetidir. Mücahit, “Maun, “Ödünç vermektir” der. ‹krime, “Yukarısı bilinen, zekatı, en aşağısı ise, eşyaları ödünç vermektir.” der. Muhammed bin kap -Ve kelbi şöyle demişlerdir:“Maun, insanların, kendi aralarında birbirlerine alıp verdikleri iyiliktir.” Kutruba şu açıklamayı yapmıştır:“Maunun, aslı azlıktır.” Araplar, “Onun, ne çoğu var, nede azı” manasınd a(...............) derler. Burada, Men’a kelimesi “az şey” demektir. Aynı şekilde zekatı, sadaka, ve iyilikler de maun diye adlandırılır. Çünkü o, çoğun yanında azdır. Birde şöye denmiştir ki: “Maun, Su, tuz ve ateş gibi esergenmesi helal olmayan şeylerdir. KEVSER SURES‹ Mekkede inmiştir. 3 ayettir. Esirgeyen,Bağışlaan Allah’ın Adıyla 1-Andolsun ki biz Sana kerser’i verdik.”Bize, ‹smail bin Abdül Kahir Abdül Gafir bin muhammed’den, O, muhammed bin isa El Celüdi’den, O, ibrahim bin O, muhammed bin isa El Celudi’den, O, ‹brahim bin Muhammet bin Süfyan’dan, O, Müslim bin Haccac’dan,O, Ebu Bekir bin Ebu fieybe’den, O, Ali bin Mühir’den, O, Muhtar’dan, yani ibn-i Fül fül’den, oda, Enes (r.a)’dan rivayet etti. Enes şöyle demiştir: “Birgün Hz. peygamber (s.a.v) aramızda iken bir müddet kestirdi. Sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. Biz kendisine “Ey Allah’ın resulü seni güldüren nedir?” diye sorduk. O: “Az önce bana bir sure indi buyurdu ve besmele ile beraber “Andolsun ki biz sana kevseri verdik. Hadi Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Asıl soyu kesik olan sana buğuz edendir.” şeklinde kevser suresini okudu. Sonra:“Siz kevserin ne olduğunu biliyro musunuz?” dedi. Bizler:“Allah ve Resulü daha iyi bilirler.” dedik. O şöyle buyurdu: “Kevser, Rabbimin bana va’dettiği bir ırmaktır. ‹çnde pek çok hayır vardır. O bir havuzdur ki, Kıyamet gününde ümmetim onun başına gelir. O havuzun kapları, yıldızlar sayısıncadır. Kullardan biri, oradan çekilip alınır. Ben : “O benim ümmetinden.” derim. Cenab-ı Hak: “Senden sonra onun ne yaptığını sen bilmiyorsun.” buyurur. Bize Abdülvahid melihi, Ahmed Bin Abdullah en-niami’den, o, Muhammed Bin yusuf’tan, o, Muhammed Bin ismail’den, o, Amr Bin Muhammad’den, o, Haşim’den, o, Ebu Bişr ve Ata Bin Saib’den, onlar, Said Bin Cübeyr’den, oda ‹bn-i Abbas’tan şöyle rivayet ettiler: “Kevser, Allah’ın Hz. Peygamber’a verdiği çok hayırdır.” Ebu Bişr derki: “Said Bin Cübeyr ve şöyle dedim: ‹nsanlardan bazıları onun cennette bir nehir olduğunu iddia ediyorlar. (Ne dersin?)” Said dediki:“O cennette hayırdan müteşekkil bir ırmaktır ki, Alah onu Hz. Peygambar (s.a.v)’e vermiştir” Hasan:“OKur’andır.” der. ‹krime:“Peygamberlik ve Kitap’tır.” demiştir. Dil uzmanları “Kevser” kelimesinin “çokluk manasındaki (.....) nin, (...........) - fev’al -veznindeki hali olduğunu söylemişlerdir. “Pek çoç” manasında, mübalağadır. Benzer şekilde, “Nefel” kelimesinden de “Nevfel” türemiştir. Araplar, sayıca çok olan yada, kıymet ve hatırı fazla olan herşeye 3Kevser” derler. Bilinen odur ki, Kevser hadiste geçtiği gibi, cennette yer alan, Allah’ın Hz. Peygamber’e bahsetmiş oluduğu bir ırmaktır. Zira, bize Ebu abdullah Muhammed Bin, Fadl el-Harki, Ebul Hasan Ali Bin Abdullah Taysefüni’den, o, Ali Bin Hacer’den, o, ‹smail Bin Cafer’den o, Hamid’den, oda Enes’ten rivayette bulundular. Rivayete göre, Allah Resulu (s.a.v) şöylebuyurmuştur: “Mescide girdim. Birden kendimi, süt gibi bembeyaz akan bir ırmakta buldum. Irmak, baldan daha tatlı, idi. ‹ki kenarında inciden çadırlar vardı. Elimi vurdum, toprağı toprağı cebrail, “bu allah’ın sana verdiği kevserdi.” dedi. Yine bize, abdurrahman bin Muhammed Davud: Ebul O, Ebu Ishak ibrahim bin Abdü Samed el Haşimi’den, O, Ebu Said Eşec’den, O, Muhammed bin fudayl’dan, O, Ata bin saib’den, o, Meharib bin Desar’dan, od, ibn-i Amir’den rivayet etti. Rivayet de, Hz. pegyamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kevser, Cennette bir ırmaktır. ‹ki kenarı altındr. Yatağı, inci ve yakuttur. Toprağı miskten daha güzel kokulu ve kardan daha beyazdır. Bize, Abdül vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammet bin Yusuf’dan, O, Muhammet bin ismail’den, O, Said bin Ebu Meryem’den, O, Nafi’den, O, ibn-i ömer’den, O, ibn-i Ebi Müleyke’den, Oda, Abdullah bin Ömer’den rivayet etti. Rivayete göre Allah Resulu (s.a.v) şöyle buyurmuştur. Havuzum -bir aylık yürüme mesafesine sahiptir. Suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzel, testileri göldeki yıldızlar gibidir. Kim ondan içerse artık asla susamaz.” Bize, Ebu Said Abdullah bin Ahmet Tahiri, dedesi Abdüssamed bin Abdurrahman el-Bezzadan o, Muhammed bin Zekerriya el Azafiri’den, o, ishak bin ibrahimden, o, abdürrezzak dan, O, Mamer’den, o, Kartade’den, Katade, Salim bin Ebu Cad dan, O, Midan bin Ebu Talha’dan, Oda sevlan’dan, rivayet etti. Rivayete göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“Ben havuzumun ortasında yer alıp sağ duyu sahiplerinin lehine, insanları ondan uzaklaştıracağım.” Yani, Ondan uzaklaşsınlar diye onlara bastonumla vuracağım.

Page 98: Beğavi Tefsiri-8

O havuza cenetten iki oluk akmaktadır. Olukların biri yaprak diğeride altındadır. Havuzun uzunluğu Busra ile Sn’a arası gibi veya Eyle ile Mekke arası yada şu durduğum yerden umman arası gibidir.” 2-Allah (c.c) buyuruyor:“O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.”Muhammed bin Ka’b derki:“insanlardan bir kısmı, Allah’dan başkası için namaz kılıyor ve Ondan başkası için kurban kesiyorlardı. Bu sebeple Allah (c.c), peygamberine “Allah için namaz kılıp, kurban kesmesini emretti” ‹krime, Ata ve Katade de şöyle derler:“Bayram günü, Rabbin için bayram namazını kıl ve Kurbanını kes.”Said bin Cübeyir ile Katade ise:“farz namazları cem ile kıl ve min’a da deveyi kes.” Ebul Cevza yoluyla ‹bn-i Abbas’dan şu yorum rivyet edildi:“Rabbin için namaz kıl ve kurban kesme esnasıdaki namazda sağ elini sol elinin üzerine koy.”3-Allahüteala şöyle buyuryor:“fiüphe yok ki, sana düşmanlık ve buğuz eden kimse, nesli azalmış, alçak, soyu kesiğin ta kendisidir.” Bu ayet As bin Vail hakkında inmiştir fiöyleki:“O, Hz. peygamber (s.a.v)’i mescitten çıkarken gördü kendiside mescide giriyordu. Sehm oğulları, kapısının yanında karşılaşıp konuştular. Kurayş eşrafından bir grup insan, mescidde oturuyorlardı. As, mescide girince, ona: “Kendisiyle konuştuğun kimdi?diye sordular. O, Hz. peygamberi kasdederek “O, nesli kesik olandı.” dedi. Ondan önce Hz. peygamber (s.a.v) in Hz. Aişe’den bir oğlu doğmuş ve ölmüştü. Muhammed bin ishak, Yezid bin Kuman4dan şöyle rivayet etmiştir: “As bin Vail, Hz. peygamber (s.a.v) zikredildiği zaman “Bırakın onu. O arkası olmayan suyu kesik bir adamdır. Öldüğü zaman adı batar.” demişti. Bunun üzerine Allah Teala bu sureyi indirdi. .‹krimenin kendisin yaptığı rivayete göre ibn-i Abbas şöyle demiştir:“Sure, Ka’b bin Eşref ile bir gurup kurayşli hakkında nazil oldu. fiöyle ki:“Ka’b, Mekkeye geldiği zaman Kureyşliler ona: “Bizler, suçu ve bekçileriz. Sen ise Mekkenin beyisin. fiimdi bizmi daha üstünüz, yoksa şu kavmi içinde suyu soyu kesik hurma kütüğümü daha hayırlı.” dediler. As, “Elbette siz, ondan daha hayırlısınız.” dedi. Bunun üzerine, şu ayet indi:“Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi?putlara ve batıl şeylere inanıyorlar.”Onun soyu kesik” diyenler hakkındada “Sana buğuz eden, asıl soyu kesik olandır.” manasındaki ayet indi. Manası :“Bütün iyiliklerden, kesik”demektir. KAF‹RUN SURES‹ Mekkede inmiştir. 6 ayettir. Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla 1-“Deki:Ey Kafirler” surenin sonuna kadar. Kureyşten bir grupu hakkında inmiştir. Onlardan bazıları şunlardır:Haris bin KaysSehmi, As bin Vail, Velid bin Mugire, Esved bin Abdi Yagus, Esved bin Muttalib bin Esed ve ümeyye bin Halef. onlar dedilerki:“Ey Muhammed, gel sen bizim dinimize uy, bizde senin dinine uyalım. Bütün işlerimiz de ortak olalım. Bir sene sen bizim ilahlarımıza ibadet et. bir senede biz senin ilahına ibadet edelim. Dolayısıyla senin getirdiğin daha hayırlı ise bizler, ona katılmış ve ondan payımızı almış oluruz. Yok eğer bizim elimizdeki daha hayırlı ise, o zamanda sen bizim işimize katılmış ve ondan nasibini almış olursun”Bunun üzerine Hz. peygamber (s.a.v)”, kendisinden başkasını ona ortak koşmaktan Allah’a sığınırım.” buyurdu. Bu sefer, dediler ki, “Hiç olmazsa, ilahlarımızdan bazılarına elsürde dedilerki, “hiç olmazsa, ilahlarımızdan bazılarına elsürde bizde sana inanalım ve senin ilahına tapınalım.” Hz. peygamber (s.a.v), onlara rabbim katından bana ne gelir bakayım. dedi. Bunun üzerine Allah (c.c), kafirun suresini sonuna kadar indirdi. Peygamber (a.s) Mescid’i Harama gitti. Orada Kureyş’in ileri gelenleri vardı. Başlarına dikildi. Sonra sureyi bitirinceye kadar onlara okudu. ‹şte o anda, onlar ümidi kestiler. Hz. peygamber ve Ashabına eziyete başladılar. 2-Ayetin manası şöyledir:“Ben asla sizin taptıklarınıza tapmam.” 3-4-5 “Zaten sizde, benim taptığıma tapmıyorsunuz. Gelecektede ben, sizin taptıklarınıza tapmayacağım. Sizde, benim taptığıma tapmayacaksınız.” Bu hitap, Allah’ın ilminde inanmayacakları belli olanlara yöneliktir. (.............) (................) demektir. Çünkü Allah Teala, onu (....................) karşılığında da zikretmiştir. Tekrarların sebebi hakkında Meani alimlerinin çoğu şöyle derler:“Kur’an Arapların dilinde inmiştir. Aynı zamanda onların hitap tarzları üzerine nazil olmuştur. Pekiştirme ve daha iyi anlatma için tekrarı kullanmak onların sıkça kullandıkları yöntemlerdendir. Aynı şekilde, hafifletme ve kısaltma amacıyla hulasayapmada kulandıkları yöntemlerdendir.”Kuteybi Derki: “Sözün tekrarı zamanın tekrarı içnidir. fiöyle ki: sevindirirse, bir senede sen bizim dinimize gir. demişlerdir. Bunun üzerine de bu sure inmişti. 6- “Sizin şirk dininiz size, benim dinim ‹slamda bana.” ‹bn-i Kesir, nafi ve Hafz (........) kelimesinde ki, (Ye) harfini fetha ile, diğer kıraat alimelir ise sükun ile okumuşlardır. NASR SURES‹ Medine’de inmiştir. Üç ayettir. Esirgeyen Bağışlayan allah’ın Adıyla

Page 99: Beğavi Tefsiri-8

Ayet (1)“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman.” Allah (c.c) Mekke fethini kasdetmektedir. Muhammed Bin ishak ve habercilerin anlatmalarına göre fethinin öyküsü şöyledir:Hz. peygamber (s.a.v) Hudeybiye senesinde, kureyşlilerle sulh yapıp, aralarında yirmi sene savaşı bırakmak üzere anlaştıkları zaman, o seneler boyunca insanlar güvene kavuşup, birbirlerinden el çektiler. Anlaşmaya göre, Hz. Peygamber (s.a.v)’in himayesine girmek isteyen onun kine girecek, kureyş’lilerinkine girmek isteyenlerde onların himayesine girebilecekti. Bunun üzerine Bekiroğulları kabilesi, Kureyş’lilerin himayesine, Huzaada, Hz. Peygamber (s.a.v)’in himayesine girmişlerdir. Bu iki kabile arasında, eskiye dayanan bir anlaşmazlık vardı. Sonra, Bekir oğulları, Huzaa oğullarına saldırdılar. O esnada Huzaa oğualrı, mekke’nin aşağısında bulunan, kendilerie ait bir suyun yanında idiler. bu suyun adı, vetir idi. Bekir oğullarından, Nevfel Bin Muaviye ed-Düeli adında biri ıkıp, Huzaa oğullarına hiciv ve hakaretlerde bulundu. onlardan bir adamı ele geçirdiler ve öldürdüler. Karşılıklı savaşa giriştiler ve birbirlerine öldürdüler. Kureyşliler, Bekiroğullarını silahla donattılra. Kureyş’ten bazılarıda onların yanıda savaşa iştirak ederek geceleyin gizlice Huzaya karşı savaştılar. sonunda, Huzaayı Mescid-i Harama sıkıştırdılar. Kendilerini saklamak için kılık değiştirerek Huzaa kabilesine karşı, Bekir oğullarına yardım eden, Kureyşlilerden bazıları şunlardır:Safvan bin ümeyye, ikrime bin Ebu Cehil, Ve Süheyl bin Amr. Hepside köleleriyle birlikte idi. Mescid’i Haram’a vardıklarında, Bekir oğulları şöyle dediler:“Ey Nevfel. ‹şte biz, Kabeye senin ilahının yanına girdik.” Bu arada çok büyük bir söz daha söylediki, “Bugün benden başka ilah yok. Gelinde öcünüzü alın.” dedi. Böylece Kureyş Huzaa Kabilesini yenip onlardan bir çoğunu öldürerek. Hz. peygamberle aralarında yapılmış olan, peygamber (a.s) ın Huzaallıları himayesine aldığını kabul etmelerini içeren anlaşmayı bozunca Huzaa kabilesinden Amr bin Salim Mekke’den çıkıp Medineye Hz. peygamberin yanına geldi ‹şte bu olayı Mekkenin fethini hazırlayan sebeblerden biri oldu. Hz. peygamber, Mescidde insanların arasında otururken Salim gelip onun yanı başında durdu. Ve şu beyitleri okudu:Allah’ım allah aşkına Muhammed’den ricaediyorum. Bizim atalarımızın ve onun atasının eski yeminleri adına. Kureyş sana verdiği söze aykırı davrandı. Verdikleri sağlam misak-ı bozdular. Beyitler, Tevbe suresinin tefsirinde bahsettiğimiz beyitlerin aynısıdır. Hz. Peygamber ona:“Mutlaka sana yardım edilcek, ey Amr bin salim” dedi. Sonra Hz. peygambere göskte bir bulut göründü. Allah Resulü “fiu bulut Kab oğullarının yardımını kolaylaştıracak” dedi. onlar, Amr bin Salim’in grubuydu, daha sonra Bedil bin Verka Huzaa’dan bir gurupla beraber çıkıp Hz. peygamberin yanına geldiler. Hz. peygambere kendilerinden öldürülenleri ve Kureyşle bekir oğullarının kendilerini yendiğini haber verdiler. Sonra da dönüp Mekkeye gittiler. Hz. peygamber (s.a.v), insanlara:“Siz aynen Ebu süfyan gibisiniz. Oda anlaşmayı salamlaştırmak ve süneyi uzatmak için geldi”dei. Bedil bin Verka, gitti. Asfan denen yerde Ebu süfyanla karşılaştı. Kureyş, onu anlaşmayı yenilemek ve suresini uzatmak için Hz. peygamber’e göndermişti. Yaptıklarından korktular. Ebu Süfyan, Bedil ile karşılaşınca:“Nereden geliyorsun Bedil?” diye sordu. Onun, Hz. peygamber (s.a.v)’e gittiğini düşündü. Bedil:“fiu sahilde ve bu vadide bulunan Huzaalıların yanına gitmeştim.” dedi. Ebu Süfyan, Bedil ile karşılaşınca. “ Nereden geliyorsun. Bedil?” diye sordu. Onun , Hz. peygamber (s.a.v)i gittiğini düşündü. Bedil:“fiu sahilde ve bu vadide bulunan Huzaalıların yanın agitmiştim.” dedi. Ebu Süfyan:“Muhammede gitmedin mi?” dedi. Bedil:“Hayır”dedi. Bedil, Mekkeye varınca, Ebu Süfyan şöyle dedi:“Eğer o, Medine’ye gittiyse, mutlaka devesi orada çekirdek yemiştir.” Böyle dedi ve, devesinin çöktüğü yere yöneldi. Devenin bisliğinden aldı ve onu adağıttı. ‹çinde çekirdeği gördü. Bunun üzerine “Allah’a yemin ederimki. Mutlaka Bedil, Muhammed’e gitti.” dedi. Sonra Ebu Süfyan yola çıkıp, Medine’ye, Hz. peygambere geldi. Hz. peygamberin hanımlarından biri olan, kızı Habibenın yanına girdi. oturmak için Allah Resulünün döşeğinin yanına varınca, Habibe (r.a)döşeği katladı. Bunu gören Ebu Süfyan, “Yavrucuğum, beni mi bu döşekten sakındın. Yoksa onu’mu benden sakındın?” dedi. Hz. Habibe: “Dorusu, O Allah’ın Resulünün döşeğidir. Sen ise müşrik, necis bir adamsın. Bu sebeple senin Allah’ın elçisinin yatağına oturmasını istemedim” dedi:Ebu Süfyan: “Allah’a andolsun ki ey yavrucuğum, benden sonra sana bir hastalık bulaşmış.” dedi. Sonrada çıkıp, Hz. peygamberin yanına geldi. Ve onunla konuştu. Fakat H. peygamber ona bir karşılık vermedi. Sonra Hz. Ebu Bekir’in yanına gitti. Hz. peygamberin kendisiyle konuşmasını sağlaması için, ondan ricada bulundu. Hz. ömer ile konuştu. Hz. ömer, ona:“Ben, Hz. peygamberin huzurunda sizin için aracılık yapamam” dedi. Ve “Allah’a yemin olsunki bir ükçük inci bulsam sonra çıkıp, Ali bin Ebu Talib (r.a)nın yanına geldi. onun yanıda Hz. Fatıma vardı. Hz. Hasan’da küçük bir çocuk olarak Hz. Fatımanın önünde oynuyordu. Ebu Süfyan, “Ey Ali, Sen kavmininbana ençok merhameti dokunanı ve bana en yakın olanlarısın bir ihtiyaç için geldim. Beni geldiğim gibi hüsranla geri çevirme ne olur bizim için Hz. peygamber’e şefaatle bulun.” dedi. Hz. Ali, Ona: “Ebu Süfyan, Sonra Hz. Fatıma’ya yöneldi ve ona: “Ey Muhammed’in kızı, ne olursun. fiu küçük oğluna emretsende, insanların arasının düzelmesine sebebiyet verse ve kıyamete kadarda Arapların efendisi olsa?” Hz. Hatice, ona: “Vallahi, oğlum insanların arasını düzeltecek çağa ulaşmadı. Ve hiç kimse Hz. peygambere bu teklifi götüremez.” Bunun üzerine Ebu Süfyan.“EyHasanın babası Hz. Ali “Vallahi sana fayda vercek bir şey bilmiyorum. Fakat Sen Kinane oğullarının liderisin. Kalk insanların aralarını düzelt.”

Page 100: Beğavi Tefsiri-8

Sonra, “Olay senin yerinde” dedi. Ebu Süfan: “Bunun bana bir faydası salayacağını düşünüyormusun.” dedi. Hz. Ali:“Hayır, Vallahi zannetmem, fakat senin için bundan başkada bir şey bulamıyorum”d edi. Sonra, Ebu Süfyan,Mescid de ayğa kalkarak:“Ey insanlar, andolsunki insanların arasını düzettim” dedi. Sonra da, devesine binip gitti. Kureyşlilerin yanına vardığında ona:“Arkanda ne bıraktın?” dediler. O:“Muhammed’e gittim ve ona söz söyledim. Vallahi, bana hiçbir karşılk vermedi. Sonra, Ebu Kuhafe’nin oğluna gittim, ondada bir hayır bulamadım. ondan sonra ibn-i Hattaba gittim. Onu ise kavmin en düşmanı buldum. daha sonra, Ali bin Ebu Talibe gittim, onuda kavmin en yumuşağı buldum. Bana bir yol gösterdi. Bene yaptım. Vallahi, bana bir fayda salalıp sağlamayacağını bilemiyorum” dedi. Sana ne emretti?” dediler. Ebu Süfyan, “bana insanların arasını düzeltmemi emretti bende yaptım” dedi. Oradakiler:“Muhammed buna izin verdimi diye sordular” Ebu Süfyan “Hayır” dedi. Ömürleri, “Vallahi, Ali, seninle fazlasıyla eğlenmiş, senin söyledğin bize hiçbir fayda vermez” dediler. Ebu süfyan:, “Hayır. Vallahi bundan başka bir şey bulamadım” dedi. Andolsun Ali seninle eğlenmek istemiş. Dediklerin bize fayda vermez” dediler. Hz. peygambe (s.a.v) bundan sonra insanlara hazırlamalarını söyledi. Bir ana Hz. Ebu Bekir, kızı Hz. Aişe’nin yanına girdi. Hz. Aişe Allah Resulu (s.a.v)’in bazı teşhizatlarını ayarlıyordu. Hz. Ebu Bekir, kendisine sevgili kızım. Allah Resulu (s.a.v) size, kendisini donatmanızımı emretti?” diye sordu. Hz. Aişe: “Evet” kendisi de hazırlık yaptı” dedi. Hz. Ebu Bekir:“Nereye gitmek istediğini biliyormusun” dedi. Hz. Aişe (r.a) “Bilmiyorum, fakat Hz. peygamber insanlara Mekkeye gideceğini haber verdi. Ve onlara gayret edip hazırlanmalarını emretti. Ve:“Allahım kureyşni, gözlerini kala kalsınlar.” dedi. diye söyledi. Onu, Hz. peygamberin katırıyla koşturarak yola çıkardım. Müslümanların ateşlerinden her bir ateşin yanından geçerken Müslümanlar bana bakıyorlar ve:“Bu Allah Resulünün amcası” diyorlardı. Sonunda Ömer bin Hattab (r.a) ın ateşinin yanına uğradım. Hz. ömer, “Bu kim dedi. Ve benim için ayağa kalktı. Ebu süfyanı bineğin arkasında görünce “Ebu Süfyan, allah’ın düşmanı. Seni emansız ve anlaşmasız olarak ele Veren Allah’a hamdolsun.” dedi. Sonra Allah Resulune doğru koşmaya başladı. Bende katırı koşturdum. Ve yavaş bineğin, ağır adamı geçmesiyle onu geçtim. Katırdan indim ve Allah Resulünün yanına girdim. Ömer’de Onun yanına girdi ve “Ey Allahın Resulu, işte Ebu Süfyan allah’ın düşmanı, Allah, onu, emansız ve akid siz olarak elimize düşürdü. beni bırakda onun boynunu vurayım” dedi. Ben ise:“Ey Allah’ın Resulu, ben, onu himayeme aldım.” dedi. Sonra Hz. peygamberin yanına oturdu. Onun başını tuttum ve :“Vallahi, bu gece, benden başkası onu koruyamaz” dedim. Hz. ömer (r.a) onun hakkında israr edince, ben:“yaaş ol, ey ömer, allah’a oandolsunki sen bunu ancak o, Abdümenaf oğullarından birisi olduğu için yapmak istiyorsun. fiayet o, Adi bin Kab oğullarından olsaydı. Sen bunu söylemezdin” dedim. Hz. ömeri “Asıl sen yavaş ol, Ey Abas. allaha yemin olsunki,sen müslüman olduğun gün, islama girmen, şayet islama girmiş olsaydı Hattab’ın müslüman olmasından bana dah sevimli idi. Ve aynı şekilde ben biliyorum ki, Senin müslüman olman Hz. peygambere, eğer müslüman olsaydı; Hattab’ın islama girmesinden daha sevimli idi.” bunun üzerine Hz. peygamber şöyle buyurdu:“Ey Abbas, sen bunu kendi çadırına götür. Sabah olunca onu, bana getir.”Hz. Abbas şöyle anlatıyor: “Ben kendi çadırıma gittim. Ebu Süfyanda benim çadırımda geceledi. Sabah olunca erkenden, onu Allah Resulünün yanına götürdüm. Allah Resulu onun görünce: “Sana yazıklar olsun, Ey Ebu Süfyan. Halen, senin, Allah’dan başka ilah olmadığını bilme zamanın gelmedim?” Ebu Süfyan şöyle dedi:“Bamam -anam sana feda olsun. Ne kadar olgunsun. Ne kadar yücesin ve ne kadar adilsin. Andolsun. ‹nandım ki, Allah’ın yanında başka bir ilah olsaydı. Matlaka şimdiye kadar bana bir faydası dokunurdu.” Allah Resulu bu sefer “yazık sana ey Ebu Süfyan, artık benim Allah’ın elçisi olduğumu bilme zamanın gelmedimi?” diye sordu. Ebu Süfyan:“Bamam anam sana feda olsun. Ne kadar olgun, ne kadar yüce ve ne kadar hakşinassın. Buna gelince şu ana kadar, bu hussuta nefsimde bir şüphe vardır.” dedi. Hz. Abbas şöyle anlatıyor. “Ben Ebu Süfyana dedim ki:sana, Hz. peygamber senin boynunu vurmadan, müslüman ol, Allah’dan başka ilah omadığına ve Muhammedin Allah’ın elçisi olduğuna şahadet et.” dedim. Böylece, gerçek bir şahadet getirdi ve müslüman oldu. ‹bn-i Abbas anlatmaya şöyle devam ediyor:“Dedim ki, Ey Allah Resulu, Ebu Süfyan öğünmeyi seven bir insandır. onun için bir şey yap.” Allah Resulu:(Gayet tabii, kim ebu Süfyanın evine girerse o güvendedir. Kim, kapısın üstüne kilitlerse güvendedir. Kimde mescid’e girerse güvendedir.” buyurdu. Gitmek içinayrılınca Allah Resulu: “Ey Abbas, onu dağın eteğinde vadinin dar yerinde alıkoy da, Allah’ın orduları önünden geçerken görsün.” Buyurdu. Ben, onu götürdüm. Ve sonra Allah Resulunün emrettiği yerde beklettim. Kabileler sancaklarıyla beraber geçiyorlardı. Her bir kabile geçtikçe Ebu Sufyan:Kim bunlar ey Abbas” diyordu. Ben, “selim kabilesi” diyordum. Ebu Süfyan, bana e Selim oğullarına ne oluyor?”diyordu. sonra başka bir kabile geçiyor. Ebu Süfyan“Bunlar ki” diyor. Ben, ise:“Müzeyne” diyordum. Ebu Süfyan.”Bana ve müzeyne oğullarına ne oluyor?” diyordu sonra bütün kabileler, geçti. Her bir kabilenin gçişi esnasında, Ebu Süfyan bana, O kabileyi sordu. Ben, ona söylediğim zaman da, “Bana ve filan oğularına ne oluyor.” dedi. Nihayet, Allah Resulu (s.a.v), yeşiller iinde geçti. Allah Resulünün taburunda Muhacir ve Ensar yer alıyordu.

Page 101: Beğavi Tefsiri-8

Onlarda, ancak demirden bakışlar göze çarpıyord. Ebu Süfyan, şöyle dedi:“Subhanallah:Kim bunlar, abbas” ben. “Bu, Muhacir ve Ensar’ın içinde Allah resuludur.” dedim. O şöyle dedi:Allah’a Andolsun ki, bunlara kimsenin ne gücü, nede takati yeter. Ey Ebul Fad; andolsun ki, kardeşinin oğlunun saltanatı çok büyümüş.”Ben, “Yazıklar olsun sana, bu peygamberliktir.”dedim. O, “Evet, öyle dedi. Bu sefer beni “Hadi, o zaman şimdi kavmine git ve onları sakındır.” dedi. Hemen, koşarak çıktı. ve Mekke’ye gitti. Sonra, Mescidde, En yüksek sesiyle şöyle haykırdı. “Ey Kureyş topluluğu, bu Muhammeddir. Size, karşı koyamayacağınız. Bir sayı içinde gelmiştir. Kureyş halkı:“Öyleyse ne yapmamızı istersin.” dediler. Ebu Süfyan onlara: “Kim, Ebu Süfyanın evine girerse güvendedir.” dedi. Onları, “Vah, sana, evin bizene fayda verecek.” dediler. Bu sefer, Ebu süfyan: “Mescid’e giren güvendedir. Kapısını üzerine kitilleyen yine emniyettedir.” dedi. Bunun üzerine insanları, kendi evlerine ve mescid’e üşüştüler. ibn-i Abbas diyorki:“Sonra, Hakim bin Hazam ile, Bedil bin verka da, Merri zahran denen yerde, Hz. peygambere geldiler. Müslüman oldular. Ve ona beyat ettiler. Beyat ettikleri zaman, Hz. peygamber (s.a.v), önünde onları, kendilerini islam’a davet etmeleri için kureyşlilerin yanına gönderdi. Hakim ile Bedil, Mekke’ye gitmek üzere Hz. peygamberin yanından yola çıkınca Allah Resulu (s.a.v) , onların arkasından, zübeyir’i de gönderdi, Kendi sancağını ona verdi Onu, Muhcirlerin ve Ensar’ın atlarının başında bulunmasını emretti. Ayrıca Ona: “Sancağını Hacun dağında Mekke’nin en yüksek yerine dikmesini emretti. Ve ona şöyle dedi. “ben, senin yanna gelinceye kadar sana emrettiğim yere Bayrağımı dik. Ondan sonra allah Resulu (s.a.v) Mekke’ye girdi. Ve orada çadırını dikti. Sonra Halid bin Velid’e, kuda’a ve beni selim kabilesinden müslüman olanlarla beraber. Mekke’nin aşağısına girmelerini emretti. orada Bekiroğulları vardı. Onları, kureyş, Haris bin Abdü Menfa oğulalrı ve Ehabiş’den bazıları ürkütülmüş ve Kureyşliler, onlara, Mekka’nin en aşağısında bulunmaların emretmişlerdi. Safvan bin Ümeyye, ‹krime bin Ebu Cehil, Ve Süheyl bin amr, da, handeme denen yerde, savaşmak için insanları toplamışlardı. Hz. peygamber (s.a.v) kendilerini gönderirken, Halid ilen Zübeyir’e: “Sizinle savaşanlardan başkasıyla savaşmayın.” dedi. Hz. peygamber, Sad bin ubade’ye de bir gurup insanla beraber. Kida’ya girmeni emretti. Said, girmek üzere oraya yönelince şöyle dedi: “Bu güncenk günüdür. Bugün, Haram kalkmıştır.”Bunu Muhacirlerden biri işitti ve Hz. peygambere :“Ya Resulullah Said’in ne söylediğini dinle. Ben, onun Kureyş’e saldırmayacağından emin değilim” dedi. Bunun üzerine Allah Resulu (s.a.v) :Hz. Aliye “Ona yetiş ve bayrağı ondan al. Ve oraya giren sen ol.Ey Ali, zübeyir’in yüzünden savaş omasın” dedi.. Halid bin Velid’e gelince O mekke’nin aşağısında bulunan Kureyş, Beni Bekir ve Ehabiş’in üzerine saldırdı. Onlarla savaştı. allah, onları hezimete uğrattı. Mekke’de bunun dışında bir saaş olmadı. Müşrikler’den, yaklaşık on iki, on üç kişi öldürüldü. Müslümanlardan ise, Halid bin Velid’in süvarileri içinde bulunan Cüveyne kabilesinden seleme bin Meyla adında bir kişi ile, yine Halid bin Velid’in süvarileri çinden kerez bin cabir ve huneys bin halid adlarında iki kişinin dışında hiç kimse ölmedi. O ikisi, halid Bin Velid’den ayrılarak, farklı bir yola gitmişler, orada ikisi beraber öldürülmüşlerdi. Allah Resulu (s.a.v) müslüman kumandanlarına, Mekke’ye girmelerni emrettiği zaman, onlara, kendileriyle savaşanlardan başkasıyla savaşmamalrını tenbihlemişti. ancak, adlarını saydığı bir grubu. Bundan istisna tutmuş ve Ka’be örtüsünün altında bile bulsalar, onları öldürmelerini emretmişti. onlardan birisi, Abdullah Bin sa’d Bin Ebu Serh idi. Hz. peygamber (s.a.v) onun öldürolmesini emretmişti. Çünkü, o, müslüman olduktan sonra dinden çıkarak tekrar müşrik olmuş, ve süt kardeşi olduğu Hz. Osman’ın yanına kaçmıştı. Hz. osman da onu gizlemiş, mekke halkı mutmain olduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v)in yanına getirmiş ve onun için can güvenliği istemişti. Bir diğeri, Abdullah bin Hutal idi. Beni Temim bin Galib kabilesinden biri idi. Hz. peygamber (s.a.v) onunda öldürülmesini emretmişti. Çünkü öncede orda mülümandı. Hz. peygamber (s.a.v) onu zekat memuru olarak gönderdi. Kendisine hizmet eden müslüman bir azadlı kölesi vardı. Bin yere konakladı ve köleye bir teke kesip kendisine yemek yapmasını emretti. Sonra uyudu. Uyandıında kölenin kendisine yemek yapmadığını gördü. Bu sebeple onun üzerine saldı ve onu öldürdü. Sonrada dinden dönerek müşrik oldu. Onun iki dekadın şarkıcısı vardı. Hz. Peygamber (s.a.v)’i hicvetmek için şarkı söylüyorlardı. Bu sebeple Allah Resulu, onunla beraber iki şarkıcı kadınında öldürülmelerini emretmişti. Bir başka kişi, Huveynis Bin Nüfeyd bin Vehb id. O, Mekke’de Hz. Peygamber (s.a.v)’e eziyet edenlerden idi. Bir diğeri, Mukayyis Bin Sababe idi. Hz. Peygamber (s.a.v) onun öldürülmesini, de, kardeşini hata ile öldüren Ensar’dan birini, öldürmesini, de, kardeşini hata ile öldüren ensar’dan birini, öldürmesi ve mürted olarak Mekke’ye dönmesi nedeniyle emretmişti. Biri, azadlı Cariye olan sare idi. Muttalib oğularından birinin azadlısı idi ve Hz. Peygamber (s.a.v)’e Mekke’de, eziyet edenlerden di. onlardan biride Ebu Cihilin oğlu ikrime idi. ‹krime Yemen’e kaşmıştı. Hanımı ümmü Hakim Binti Haris Bin Hiam müslüman olmuş, Hz. Peygamber (s.a.v)’den ikrime, için can güvenliği garantisi istemiş ve allah Resulu’de ona eman vermişti. Bunun üzerine hanımı onu aramaya çıkmış, sonunda Hz. peygamber (s.a.v) in yanına gitirmiş ve oda müslüman olmuştu. Abdullah bin Hatala gelince, onu Sad Bin Hureys el-Mahzumi ile Ebu Berkez el-Eslemi birlikte öldürüp, kanını akıtmışlardı. ukays Bin Sababeyi ise, kendi kavminden olan Nemile Bin Abdullah öldürdü. ‹bn-i Hatal’ın iki kadın şarkıcısından biri öldürüldü. Diğeri ise kaçtı. sonunda onun için, Hz. peygamber’den (s.av)’den eman estinde. oda ona eman verdi. sare, Hz. ömer zamanında, kendisini bir atlının çiğneyip, öldürmesine kadar yaşadı. Huveyris Bin Nufeydi de, Ali Bin Ebu Talib (r.a) öldürdü. Hz. Peygamber (s.a.v)’keye girince, kabenin kapısı önünde durarak: “Tek olan Allah’tan başka ilah yoktur. O vadini tuttu.

Page 102: Beğavi Tefsiri-8

Kuluna yardım etti. Tek başına orduları yenik düşürdü. Cahiliye dönemine ait, güdülen bütün öç ve kan davaları ve mal kagaları şu iki ayağımın altındadır. Ancak ka’be bekçiliği ve hacılara su verme geleneği istisna. ey Kureyş toplumu, andolsun ki, Allah cahiliye devrinin böbürlenme ve atalarla övünme özelliğini kaldırmıştır. ‹nsanlar Aenden’dir. Adem (a.s)’de topraktan yaratılmıtır.” dedi ve son mealindeki ayeti okudu. Daha sonra sözlerine şöyle devam etti: “Ey Mekke halkı size ne yapacağımı düşünüyorsunuz.” Onlar:“‹yilik. Zira kardeş kıymetlidir. Kardeşinoğluda kıymetlidir.” dediler. Hz. peygamber, onlara: “Hadi gidiniz. Hepiniz serbestsiniz.” diyerek onları özgür bıraktı. Halbuki Allah (C.c), onların boyunlarını, kuvvet yoluyla, Hz. peygamberin tasarrufunda bırakmıştı. Bundan dolayı Mekke halkı “Serbest bırakılanlar (Tulaka) diye adlandırıldılar. Sonra insanlar, Beyat için toplandılar. Allah Resulu (s.a.v)’de onlar için sofa üzerine oturdu. Allah Resulu (s.a.v)’de onlar için safa üzerine oturdu. Hz. Ömer (r.a)’önden daha alçak bir yerdeydi. insanlarnı Beyatlarını alıyordu. ‹nsanlar ona güçlerinin yettiği hususlarda itaat edeceklerine dair beyat veriyorlardı. erkeklerin beyat alması bittiği zaman, kadınların beyatlarını aldı. Urve bin zübeyir diyorki; “Saffan bin Ümeyye oradan gemi ile yemene gitmek için cidde’ye yönelerek yola çıktı. Bu arada Umeyr bin Vehb el Cemhi şöyle dedi: “Ey Allah’ın peygamberi, kavmimin lideri olan Safvan bin ümeyye denizde canını kurturmak için senden kaçıp gitmişti. Onunda cnını bağışlarmısın?” dedi. Allah Resulu (s.a.v)”artak o güvendedir.” buyurdu. umeyir dediki, “Ya Resululah, bana verdiğin teminatı belli edecek bir şey ver dedi. Allah Resulu (s.a.v)’de kendisiyle Mekke’ye girmiş olduğu sarığını ona verdi. Umeyir o sarıkla beraber yola çıktı. Çidde de, saf van’a yetişti. O denize atlamak üzereydi. umeyir Ona:“Ey safvan babam anam san afeda olsun kendini helak etmen hususunda sana Allah’ı hatırlatırım. Bak işte fiu Alah Resulünün emanıdır. Onu , sana getirdim. Safvan, “yazık sana, benden uzaklaş. Benimle konuşma”dedi. Ümeyir:“E safvan,babam anam sana feda olsun, insanların en üstünü, en iyisi, en hoşgörülüsü ve en hayırlısı, senin şerefin mülkü de senin mülkündür.” dedi. Safvan:Onun beni öldürmesinden korkuyorum” dedi. Ümeyir“O bundan daha hoş görülü ve dah yücedir” dedi. Sonra Umeyr, Safvanla beraber döndü. O Hz. Peygamber (s.a.v)’in huzurunda durdurdu. Safvan Hz. peygamber 5s.av)’e:“bu senin bana eman verdiğini iddia ediyor Doğumu?” dedi. Allah Resulu:“Doğru söylemiş.” dedi. Safvan:“Öyleysebeni ikiay durumun hakkında muhayyer bırak.” dedi. Hz. Peygamber ona: “Bu hususta dört ay muhayyersin.” dedi. ‹bn-i ishak diyorki:Müslümanlardan mekke fethine katılanların tamamı, on bin kişi idi. Mekke fethi, Hicretin sekizinci yılı Ramazan ayının son gününde gerçekleşti. Fetihten sonra Hz. peygamber (s.av), Mekke de onbeşgün kaldı. O esnada namazlarını ksa kılıyordu. Sonra Hevazin ve Sakif’e çıktı. Onlar, Huneyne inmişlerdi. Bize, Abdül vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en naimiIden. O, Muhammed bin yusuf’den, O, Muhammed bin ‹smail’den, O, Ebu Naimden, O, fieyban’dan, O, Ebu Selem’den, O da Ebu Hüreyreden, Huzaa Kabilesinin, bir adamı öldürdüğünü rivayet etti. Muhammet bin ‹smail’in rivayetine göre. Abdullah bin Raca, Hrabdan, o, Yahya’dan, O Ebu Seleme’den, O da Ebu Hüreyre’den şöyle rivayet ettiler:Mekke fethi yılında, Huzaalılar, cahiliye döneminde kendilerinden öldürülen bir adamın yerine Leys oğullarından biri kişiyi öldürdüler. bunun üzerine Hz. peygamber (s.a.v) kalkıp şöyle dedi: Allah (c.c) filleri mekke’den alıkoydu. Oraya Peygamberini ve mü’minleri hakim kıldı. Dikkat edin orası ne benden önce bir kemseye helal oldu. Nede benden sonra bir kimseye helal olacak. Dikkat edilsin, orası ancak ben gündüzden bir mümed helal kılındı. Dikkat edilsin. O benim saatim, buda Allah’ın haram (kutsal beldesidir)Dikenleri koparılmasın, ağaçları telef edilmesin. Müsaadesiz de, hiç bir hurması yutulmasın. Geçmişte bir yakını öldürülmüş olan, ister onun yerine öldürsün isterse, bağışlasın. fidye alsın. Muhayyerdin.Yemen halkından Ebu fiah denen bir adam kalktı ve:peygamber “Ebu fiah’a bir bağışta bulunan dedi. Sonra Kureyş’ten bir:kalktı. “Ey Allah Resulu, ancak Ezhar kokusu hariç biz onu evlerimize ve kabirlerimize koyuyoruz.”dedi. Allah resulu (s.a.v)’de tamam o istisna olsun” dedi. Bize, Ebul hasan Serahsi zahir bin Ahmet’den, O, Ebu ishak Haşimi’den. O, Ebu Mus’ab’dan, O, malik’den, O,Ömer bin Ubeyduah’ın azadlısı Ebu Nadr’dan, o, Ebu Talib’in kızı ümmü Hani nin azadlısı Ebu Merre’den, O, Ümmü Hani’den şöyle rivayet etti:Fetih yılında Allah Resulu (s.a.v)’in yanına gittim. Ona yıkanırken rastladım. Kızı fatımada bir giysiyle onu örtüyordu. Selam verdim. Hz. Peygamber, “kimdir o” dedi. Ben:“Benim Ebu Talib’in kızı Ümmü Hani dedim.”Hüş geldin Ümmü Hani” dedi. yıkanmayı bitirince kalkıp bir elbiseye bürünmüş vaziyette sekiz rekat namaz kıldı. Sonra namazdan ayrıldı. Ben, ona “Ey Allah Resulu, Kardeşim Ali, benim himaye ettiğim Hübeyre’nin oğlu, falancayı öldüreceğini söylüyor. dedim. Allah Resulu şöyle buyurdu: “Ey ümmü Hani, senin kurtardığını bende kurtardım.” Bu kuşluk vaktiydi. Cenab-ı Hak fiöyle buyurdu: “Ey Muhammed Sana saldıran Kureyş’e karşı, Allah’ın yardımı Mekke’nin fethi geldiği zaman..”2-Ve sen, insanların gurup gurup Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman. Kabileler hepsi birden toplumlar bütünüyle savaşsız olarak dalga dala, zümre zümre islam’a girdikleri zaman.” Hasan diyorki: “Allah (c.c), mekke’yi Hz. peygamber’e açınca Araplar birbirlerine şöyle dediler:“Allah, onları fil sahiplerinden korumuşken, eğer Muhammet Mekke halkını ele ele geçirirse, elinizden hiçbir şey gelmez.

Page 103: Beğavi Tefsiri-8

Teker teker ve ikişer ikişer girmelerinden sonra, bölük giryorlardı. ikirme ile Mukatil, insanlar sözüyle, Allah’ın yemen halkını kasdedtiğini söylemişlerdir. Bize, Ebu Abdullah, muhammed bin fadl el Harki, Ebul Hasan Ali bin Abdullah Taysafıi’den, O, abdullah bin ömer el Cevheriden, O, Ahmet bin Kişmini’den, O, Ali bin hacer’den, O, iismail bin cafer’den, O, Muhammed bin Amr bin +Alkameden. O, Ebu seleme’den, Oda, Ebu Hüreyre’den rivayet etti. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Allah Resulu (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Söze, yemen halkı geldi. Onların kalpleri çok zayıf gönülleri de çok incedir. ‹man yemen, hikmet te yemene aittir. “Öyle ise Rabbini hamd ile Rabbini tesbit et ve ondan bağışlanma dile. Çünkü o, tevbeleri çokça kabul edendir. Ve sen mutlaka o zaman ona kavuşacaksın.”Bize, Abdülvahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en naimi’den, O, Muhammet bin Yusuf’dan, O, Muhammet bin ‹smail’den, O, Ebu Numan’dan, O, Ebu Avane’en, O, Ebu Bişirden, O, Said bin Cübeyir’den, oda ibn-i Abbasdan rivayet etti. Rivayet şöyledir:“Hz. ömer beni yaşlı adamların yanına götürüyord. onlardan bazıları bu genci niçin bizim yanımıza getiriyorsun?Bizimde, onun gibi oğullarımız var” diyorlardı. Hz. Ömer, onlara:“O sizin bildiklerinizdendir.” dedi. Bir gün onları çağırdı. Beni de onların yanında çağırdı. O gün, obeni ancak, benim durumumu onlara göstermekiçin çağırmıştı. Ömürlerine sürenin snuna kadar olmak üzere:“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman” suresi hakkında ne dersiniz.diye sordu. Onlardan bazıları “Bize, allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman,Ona hamd etmekle ve ondan mağfiret dilemekle emrolunduk.” dediler. Bazıları, “Bilemiyoruz.” derken. Bazıları da “hiçbir şey söylemediler. Bunun üzerine Hz. ömer, bana:”Ey ibn-i Abbas sende böylemi söylüyorsun.” dedi. Ben:Hayır” dedim. “Öyleyse ne diyorsun” diye srdu. Ben:“O Hz. peygamber (s.a.v)’in eceledir. Onu kendisine “Allah’ın yardımı e fetih yani mekke’nin fethi geldiği zaman” ayeti haber verdi.”dedim. ‹şte bu onun ecelinin işaretidir. 3-O halde, hamd ile Rabbini tesbit et ve ondan bağışlanma dile. Çünkü, O tevbeleri çokça kabul edendir.” Hz. ömer şöşöyle dedi:Ben, ondan ancak senin bildiğini biliyrum.” Bize, Abdül vahid bin Ahmet el-melihi, ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammet bin Yusuf’dan, O, Muhammet bin ‹smail’den, O, Osman bin Ebu fieybe’den, O, Cerir’den,O,Mensur’dan,O, Ebu Duha’dan, O,Mesruk’dan, Oda Hz. Aişe’dan,(rivyet etti. Bu rivayete göre Hz. Aişe şöyledemiştir:“Hz. peygamber (s.av) rükü ve secdelerinde çokça “Allah’ım seni tenzih edirim. sana hamd olsun,Allah’ım beni bağışla” diyerek, kuran’ın emrini gerçekleştirmiş oluyordu. Bize, ‹smail bin Abdül Kahir, Abdül Gafir bin Muhammet bin ‹sa el Celudi’den, O ibrahim bin muhammed bin Süfyanş’dan, O, Müslim bin Haccac’dan, O, Muhammed bin Müsenna’dan, O,Abdül Ala’dan, O, davuddan O, Amirden O, Mekruk’dan, Oda, Hz. Aişe’den rivayette bulundu o şöyle demiştir:Hz. peygamber (s.a.v) “Allah’ı tenzih edirm ve onu överim. Allah’dan mağfiret dilerim ve ona tevbe ederim.” sözünü çokça söylerdi. Ben, ona:“Ey Allah’ın Resulu görüyorum ki “Allah’ı tenzih edirim, onu överim. allah’dan mağfiret dilerim ve ona tevbe ederim.” sözünü çokça söylüyorsun dedi. O şöyle buyurdu:“Rabbim bana ümmetim içinde bir alamet göreceğimi haber verdi. ‹şte ben onu gördüğümden beri, “Allah’ı tenzih ederim, onu överim, Allah’dan Mağfiret dilerim ve ona tevbe ederim.” sözünü çokça söylüyorum. O alamet:“Allah’ın yardımı ve Mekke’nin fethi geldğinde ve insanların gurup gurup Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbini hamd ile tesbih et. Ve ondan mağfiret dile. fiüphesiz o tevbeleri çokça kabul edendir.” süresidir. dedi. ‹bn-i Abbas derki, “Bu sure indiği zaman Hz. peygamber (s.a.v) kendisine vefatının haber verildğini anladı. hasan şöyle der:“O, anladıki eceli yaklaştı. Busebeple tesbih ve tevbeyi ona emrettiki, böylece güzel amelleri ziyade ile son bulsun. Katade ve Makatil de şöyle emişlerdir. Hz. peygamber (s.a.v) bu surenin inişinden sonra kırk gün yaşadı.”MESED SURES‹ Mekke’de inmiştir. 5 ayettir. Esirgeyen Bağışlayan allah’ın Adıyla1-“Ebu Leheb’in iki eli kurusun.” Bize, Ahmet bin Abdullah Salihi, Ebu Bekir Ahmet bin hasan el Hıyri’den haber verdi. Ebu Bekir , Hacib bin Ahmet Tusi’den. O, Muhammet bin Hammaddan, O, Ebu Muaviy4den, O, Ameş’ten, O, Amr bin Merre’den, O Said bin Cübeyir’den,Oda, ibn-i Abbas’dan şu rivayeti bildirdi:Bir gün Hz. peygamber (s.a.), safa tepesine çıktı. Ve “Ey arkadaşlarım!” diye seslendi. Kureyşliler, onun etrafına toplanılar ve on:“Buyur ne diyorsun” dediler. Hz. peygamber onlara:“Baksanıza, size düşmanın baskın yapacağını haber versem bana inanmazmasınız.” “Evet, inanırız” dediler. Bunun üzerine Hz. peygamber onlara: “‹şte ben, sizi, önünnüdkei, şiddetli bir azap hususunda uyarıyorum” dedi. o zaman; Ebu Lehebi:“Senin elin kurusun bizim hepimizi bunun içinmi çağırdın” dedi. Bunun üzerine Allah (c.c): “Ebu Heleb’in iki eli kurusun. zaten kurudu bile.” ayet ile başlayan sureyi sonuna kadar indirdi. “Tebbet, Ebu Leheb’in iki eli yok olsun, manasındadir. Yani, Allah (c.c), onun iki elinden bahsetti. Asıl maksat ise Araplarn bir şeyin bir kısmından bahsedip, tamamını kasdetmelir şeklindeki adetleri gereği, Ebu Leheb’in kendisiir. Kimileri, el kelimesini, “sıla” yani bağlantı görevinde olduğunu söylemiştir. fiöyle denmesi gibi, zamanın eli, musibet ve belaların eli” buradaki el kelimeleri aynı şekilde sıla olup manaya dahil değildir. Bazıları, ayette kasdedilenin Ebu Lehebin malı ve

Page 104: Beğavi Tefsiri-8

saltanatı olduğunu söylemişlerdir. Mesela:“falancanın malı ve giysisi azdır” manasında “falancanın eli azdır.” denir. Hasar yok olmak demektir. Ebu Leheb, Abdül Muttalib’in oğlu, Hz. peygamber’in de amcasıdır. Asıl adı, Abdül uzza’dır. Makitil derki”Güzelliği ve yüzünün paklaklığ sebebiyle “Ebu leheb” sözüyle kinaye olundu” demiştir. ‹bn-i Kesir, Leheb kelimesinin Lehb şeklinde okumuştur. Tıpkı Neher ve Nehr kelimeleri gibi (.........)kelimesinin (he) harfini fethalı okunmasını, ayetler arasındaki uyumu sağlamaya yönelik olduğu hususunda alimler görüş birliği etmişlerdir. ‹kinci (................) kelimesi Ebu Leheb içindir. “O helak oldu” manasınddarı. Abdullah (........) şeklinde okumuştur. Ferra, birinci fiilin dua, ikincinin haber olduğunu söyler. Nitekim, “Allah onu kahretsin, zaten de yaptı” denir. 2-Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi.” ‹bn-i Mes’ud şöyle der: “Hz. peygamber (s.a.v) yakınlarını Allah’a çağırdığı zaman, Ebu Leheb dediki:“Eğer kardeşimin oğlunun ddeği gerçekse, ben malım ve çocuklarımla beraber kendimi feda eterim.”Bunun üzerine Allah Teala “Malı ona fayda vermeycek”manasıdaki ayeti indirecek.Dendiki: “Malı ondan neyi soracak?Yani topladığı mal ondan Allah’ın azabının ne kadarını savabilir?” O sürü sahibiydi. “Kazandığı” deyimiyle, çocuklarının kasdedildiği çünkü insanın çocuklarının onun kazancından olduğu söylenmiştir. Nitekim hadiste şöyle geçmektedir. “Sizden birinin yediğinin en temizi kazancıdır. fiüphesiz de çocuğuda onun kazancındandır. (1)3-Sonra Allah (c.c), onu cehennem ile tehdit ederek şöyle buyurdu:“Alevi üzerine sarılan bir ateşe girecek.” 4-“Karısı da odun hamalı olarka girecek.” Karısı, ümmü cemil binti Harb bin Ümeye idi. Ebu Süfyan’ın kız kardeşi idi. Zeyd ile Dahhak derlerki:O, diken ve çalı çırpı topluyordu ve onları ayaklarına batması için Hz. peygamber ile arkadaşlarının yoluna atıyordu.”Bu, aynı zamanda Atiyye’nin ibn-i abas’dan rivayetidir. Katade Mücahit ve süddi de şöyle demişlerdir “Söz taşıyordu. Bu sebeplede insanlar arasına düşmanlık atıyordu. dolayısıyla da ateşin odunu yakması gibi düşmanlık ateşi yakıyordu. Bir kimse birini tahrik ettiği zaman “flanca filanca üzerinde ateş yaktı.” denir. Said bin cübeyir :Günahların taşıyıcıs” demiştir. Kanıtı ise, “onlar sırtalrıda günah yüklerini taşılar. “ manasındaki ayettir. Asım “hama( manasındaki (.......) kelimesini zemmetme manasında mensup okumuştur. “Onlar lanetlenmiş olarak.” manasındaki (......) kelimesini de oludğu gibi. diğerleri kelimeyi merfu okumuşlardır. bu okuyuşa göre iki durum söz konusudur. birisi, ayetin “O ve odun taşıyıcısı olan hanı bir ateşe gircekler.” manasında anlaşılamsı ve bu sebeple de (....) kelimesinn merfu bir kelimeye atfedilmesidir. ‹kincisi ise:“Aynı şekilde odun taşıyıcısı olan hanımıda cehennemdedir.”manasıdır. 5- Boynunda hurm lifinen bir ip bulunacaktır.” Bu hususda alimler ihtilaf etmişlerdir. ‹bn-i abas ile urve bin Zübeyir şöyle demişlerdir. “Demirden bin zincirdir ki uzunluğu yetmiş arşındır. Ağzından girer arkasından çıkar. Arta kalanıda boynunda bulunur. “Mesed” kelimesinin asılma manası, güçlü, sağlam demektir. Herşeyin sağlam ve kuvvetli olanına Mesed denir. Allah (c.c), onun boynunda bulunacak olan zinciri kasdetmektedir. O zincir demirden sağlam bir şekilde örülmüştür. 1-Bu hadisi, imam Nesai, Sünen adlı eserini, Alış veriş bölümünün birinci sayfasında imam ibn-i Mace, aynı adlı eserini, Ticaretler bölümünn birinci, ‹mam darimi yine aynı adlı kitabının Alış - veriş bölümü sayfa Altıda, imam ahmet, müsned adlı eserinin 6. cildinin, 31, 42, 127, 93 ve 220. sayfalarında rivayet etmişlerdir. Tirmizinin, hükümler bölümünün 22. sayfasında “yediğinizin en temizi kazancınızdandır. çocuklarınızda kazancınızdandır.” şeklinde, Ebu Davud’un Sünen’iin alş veriş bölümünün 77. sayfasında ise, “çocuklarınız en temiz kazançlarınızdandır. Çocuklarınızın kazancından yiyiniz” şeklinde yer almaktadır. Ameş, mücahitden, “Meshed demek demirden demektir. Meshed, halka içindeki demirdir. Ona mil de denir. Ona milde denir. fiabi ve Mukatif (Lifden ip)demişlerdir. Dahhak ve Başkaları şöyle derler:“Dünyada iken lifden Ahirette ise ateşten. Bu lif, onun odun taşıdığı iptir. Bir gün o, bir demet odun taşımakta iken yoruldu. Dinlenmek çin bir taşın üzerine oturdu. Hemen bir melek geldi. Onu arkasından çekti ve helak etti.”‹bn-i zeyd derki: “O ip yemende yetişen bir ağaçtandır. Ve ona mesed denir. Katade, “deniz kabuğundan kolyedir” der. Hasan, boynunda inciler vardı.” demektedir. Said bin Müseyyed ise şöyle demiştir:“Onun boynunda çok kıymetli kolyeler vardı. Ve mutlaka bunları “Muhammed’e düşmanlık yolun harcayacağım” diyordu. ‹HLAS SURES‹ Mekkede inmiştir. 4 ayettir. Esirgeyen,Bağışlayan allah’ın Adıyla 1-“Deki:O Allah birtektir” Ebul Aliye, Übey bin Ka’bdan “Müşrikler allah Resulu (s.a.v)’e bize rabbini tarif et”dediler. Bunun üzerine Allah Teala bu sureyi indirdi. fieklinde rivayette bulunmuştur. Ebu zabyan ve Ebu Salim, ‹bn-i Abbas’dan şöyle rivayet ederler. Amir bin tufeyl ve Eldeb bin rebia Hz. peygambere geldiler. Amir ona:“Ey Muhammet bizi neye çağırıyorsun” diye sordu. “Allah’a” buyurdu. Onu bize tarif et, altındanmı?Gümüştenmi.Demirdenmi? yoksa ağaçtan mı?” dedi. Bunun üzerine bu sure indi. Bu sebeple, allah Teala, Erbed’i yıldırımla, Amir’i de taun hastalıyla helak etti. Ra’d suresinde bundan bahsetmiştik. Dahhak, Katade ve Mukatil şöyle dediler:“Yahudi hahamlarınan bir gurup Hz. peygamber (s.a.v)’e gelerek Ey Muhammet bize, Rabbini tarif et belki sana inanırız. Çünkü Allah kendi özelliklerini tevratta indirmişti.

Page 105: Beğavi Tefsiri-8

Onun hangi şeyden olduğunu bize bildir. Yer, içermi?göğe kim varis olacak?Yere kim varis olaca?” dediler (.......)ile (......)kelimeleri arasında fark yoktur. ‹bn-i Mesud’un okuyuşu buna işaret eder: (..........) Allah samed’dir.”‹bn-i Abbas, Mücahit, hasan ve Said bin Cübeyir:” Samed, karnı ----olmayan demektir.” demişlerdir. fiabi: “Yemeyen ve içmeyen”der. Kimileri de “tefsiri kendisinden sonraki ayetlerdir” demişlerdir. Ebul Aliye’nin rivayetine göre Übeybin Ka’b şöyle demiştir:“Sabed, doğmayan ve doğurulmayandır. demektir. Çünkü her doğan ölecektir. Varis olana, varisolunur. Ebu Vail şakik bin Seleme derki:“Liderliği son handinde olan liderdir.” Ali bin Ebu Talhanın ibn-i Abbasdan rivayetide böyledir. ‹bn-i Abbas şöyle demiştir:“O, bütün liderlik dallarında kamil derecesinde olan liderdir.” Saidbin Cübeyir den de yine. “O, bütün sıfat ve fiillerinde olgun olandır” şeklinde rivayet edilmiştir.” Dendiki:“O bütün ihtiyaçlarda başvurulan önderdir.” Suddi şöyle demiştir:“O, musibetler anında yardım ve imdat için kenisine başvurulandır.” Arapları, birisine başvurdukları zaman (.....)derler. Katade derki:“Samed kulları yok olduktan sonra, kendiksibaki kalandır.” ‹krime: “Samed “Üstünde hiç kimse olmayandır.” der. Bu aynı zamanda Hz. Alinin görüşüdür. Rebi: “O, kendisine felaketler, uğramayandır demiştir. Mukatil bin Hayan ise: “Kusuru bulunamayandır.”der. 3-4 O ve oğurulumamıştır. Hiç bir şey onun dengi, olmamıştır.” Hamza ve Kisai:“Denk manasıdaki (..............) kelimesini (fe)harfini sukun harekeyle ve kelimenin sonunu hemzeli okumuşlardır. Hafz, Asımdan (Fe) harfini ötreli ve kelimenin sonunu hamsesiz olarak irvayet etmiştir. diğer kıaat alimleri ise kelimeyi hemze ile (Fe) harfini de ötreli olarak okumuşlardır. Hepside uygun kelimelerdir. Manası: “Benzer, eş” demektir. Yani Allah birdir. Dendiki:“Ayette takdim ve tehir var. Ve mecazı şöyledir: “Hiç bir kimse ona denk olmamıştır. Yani benzer olmamıştır.” Mukatil diyorki :Arap müşrikleri “Melekler, Allah’ın kızlarıdır.”derlerdi. Yahudiler:“Üzeyir Allah’ın oğuludur derlerdi. Hristiyanlar ise:“Mesih, Allah’ın oğlu derlerdi. Bu sebeple Allah (c.c) onları yalanladı. Ve zatından doğurmayı ve dengi bulunmayı reddetti.” Bize, Abdül vahid Melihi, Ahmet bin Abdullah en Naimi’den, O, Muhammet bin Yusufdan, muhammet bin ‹smail’den, O, Ebul Yeman’dan, O, şuayb’dan, O, zuhri4den, o, Hz. peygamber (s.a.v)’den, şöyle rivayet etit: “Allah Teala buyurduki: “Ademoğlu, bana iftirada bulundu. Halbuki o kendisinde yoktur. Bana sataştı, yinede o da kendisinde yoktur. beni yalanlaması şu sözüdür: “Beni başlangıçta yarattığı gibi Allah tekrar diritlemten daha basit değildir. bana dil uzatmasıda, ve bir dengim bulunmadığı halde, Onun:“Allah çocuk edindi” demesidir. Bize, Ebul hasan Muhammet bin Muhammet serahsi, Ebu ali zahir bin Ahmet’den, O, Ebu ishak Hamişi’den, O, Ebu Musabdan, O, Malikten, O, Abdurrahman bin Abdullah bin Abdurrahman bin Abdullah bin Abdurrahman bin Ebu sa’sa’a el Ensari’den, O, babasından, Oda Ebu said el Hudri’den tekrar ettiğini işitir. Sabah olunca Hz. peygambere giderek bu durumu ona anlatır. “Adam gevezelik ediyordu.” der. Hz. peygamber ona:“Nef elinde olan Allah’a yemin olsunki o sure kur’anIn üçte birine denk gelir.” buyurdu. Bize, Ebu Sard fierihi, Ebu ‹shak Salebi’den, O, Ebu Bekir Muhammet bin Hasan el Esfehani?den, O, Abdullah bin Cafer bin Ahmet bin Paris’den, O, Yunus bin Habib’den, O, Ebu Davud Tayalisi’den, O, fiube’den , O, Katade’den, O, Salim bin Ebu Ca’ddan, O, midan bin Ebu Talha’dan, O,Ebu Derda’dan, rivayet etti. rivayete göre, Hz. peyamber (s.a.v) şöyle demiştir. “Sizden biri bir gecede kur’anın üçte birini okumaktan acizmi kalıyor?” Ebu derda dediki:“Biz, ona, “Ey Allah’In Resulu bunu kim yapabilir.?” dedik. Hz. peygamber (s.a.) (........)yani ihlas suresini okuyun” buyurdu. Ebu ishak Haşimi’den, O, Ebu Musa’dan,O, Malik’ten, O, Ubeydullah bin abdurrahman’dan,O, Ubeyd bin Cübeyirdeki, O, zeyd bin Hattab’ın azadlı kölesidir. oda, Ebu Hüreyre (r.a) dan rivayet etti. Ebu Hüreyre şöyle demiştir. “Hz. peygamber (s.a.v) ile beraber bir adama rastladık. O adam ihlas suresini okuyordu. Hz. peygamber 5s.a.v) “Gerekli oldu” dedi. Ben, “ne gerekli oldu. Ey Allah’ın Resulu?” dedim. O:“Cennet” dedi. Ebu Hüreyre diyorki:“Ben adamın yanına gidip onu müjdelemek istedim. Sonra akşam namazını Hz. peygamber (a.s)ile beraber kılamamaktan korktum ve namaza gittim. Sonra adamın olduğ yere gittim. Sonra adamın olduğu yere gittim, baktım ki adam gitmiş. Bize, Ahmet bin Abdullah salihi, Ebu Bekir Ahmet bin Hasan el-Hiri’den, O, Hacib bin Ahmet Tusi’den, O, Abdürrahim bin Münib’den, O, Yezid bin Harun’dan, O, Mübarek bin fudala’dan, O, sabitten, O, Enesten, şöyle rivayet etmiştir:“Bir adam Hz. peygambere ihlas suresi çin, “Ben bu sureyi seviyorum.” dedi. Allah Resulu, ona: “Ona olan sevgin seni cenete koyar.” dedi.

FELAK SURES‹ Mekkede inmiştir. Medinede indiğini söyleyenlerde olmuştur. 5 ayettir. Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla 1-“Deki:Sığınırım karanlığı yarıp ortaya çıkaranın Rabbine” ‹bn-i Abbas ve Hz. Aişe şöyle dediler:Hz. peygamber (s.a.v) e hizmette bulunan bir Yahudi genç vardı. Yahudiler onu tahrik ettiler. Böyle devam ederken, o peygamber (s.a.v) in tarağını aldı ve dişlerinden birazını kırdı. Onu, Yahudilere verdi. Yahudilerde onunla Hz. peygambere büyü yaptı. Bunu Lebid bin Asam adında bir yahudi yapmıştı. ‹şte sure onun hakkıda inmiştir. Bize, ebu Hamid Ahmet bin Abdullah Salihi Ebu said Muhammet Musa Sayrifi’den, o, Ebul Abbas Muhammet bin Yakup el Esam’dan, O, Muhammet, bin Abdullah bin Abdül Hakem’den, O, Enes bin Iyad’dan, O, Hişam’dan, O, Babasından o da Hz. Aişe’den, Hz. Aişe ise peygamber (s.a.v) ile ilgili olarak şunalrı rivayet etmiştir:Hz. peygamber (s.a.v)

Page 106: Beğavi Tefsiri-8

büyülendi. Öyleki, yapmadığı şeyi yapmış gibi görüyordu. Rabbine dua etti. Sonra dediki:Rabbimin, beni araştırdığım bir konuda denediğini hissettim.” Hz. Aişe, Ona:O nedir Ya resululah” dedi. Hz. peygamber buyurduki:Bana iki adam geldi. Birisi baş ucuma biriside ayağımın yanına oturdu. Birisi diğerine “Adamın rahatsızlığı ne diye sordu. diğeri “O büyülenmiş” dedi. Öbürü “Onu kim büyülemiş” diye sordu. Beriki:“Lebid bin Asam yapmış” dedi. “Neylen yapmış” diye sordu. Diğeri, “Tarak ve taramayla ve birde erkek hurma tamurcuğunun içiyle yapmış”dedi. Öbürü:“Öyleyse o nerede, diye sordu. Beriki:“zervan’da” Zervan, Zreyk oğullarının semtinde bir kuyu idi. Hz. Aişe’nin anlattığına göre peygamber (s.a.v) o kuyuya geldi. Sonra Hz. Aişenin yanına döndü. Ve ona:“Andolsun ki kuyunun suyu kına kızıllığında. Oraların hurmasıda şeytanların başları gibi” dedi. Hz. Aişe diyorki:“Ey Allah’ın Resulu, büyüy oradan çıkarsaydın ya” dedim. Allah Resulu buyurduki. “Allah (c.c)bana şifa verdi. Bende, onunla insanlara bir kötülük torunmasından endişe ettim.” Rivayet odur ki, o büyü aletri kuyunun içerisinde bir taş parçasının altındaydı. Taş parçasını kaldırdılar. Hurma çiçeği kılıfını çıkardılar. Birde baktılar ki içinde saç tarantısı ve Hz. peygamberin tarağının işleri var. Bize, Mutahhir bin Ali bin Muhammet bin cafer Ebu şeyh el Hafızdan, o, ibn-i Ebu Asımdan, O, Ebu Bekir bin Ebu fieybe4den, O, Ebu MuaviyeIden,O, Ameş’den, O, fiezid bin Hayyan dan, oda, zeyd bin Erkam dan rivyette bulundu. Zeyd şöyle demiştir:“Yahudilerden bir adam Hz. peygamber (s.a.v)’ büyük yapmıştı. Hz. peygamber birkaç gün bu sebeple rahatsızlık çekti.Sonra Cebrail onun yanına geldi ve ona: “Yahudiler den iri seni büyülemiş ve senin çin düğüm atmış” dedi. Bunun üzerine Allah Resulu (s.a.v) Hz. Aliyi gönderdi. Hz. Ali o büyüyü çıkarıp getirdi. her düğümü çözdükçe hafiflik hissediyordu. Sonunda Hz. peygamberdi. onlarda onu asla yüz yüze görmediler. Mukatil ve Kelbi “Büyü üzerinde on bir düğüm bulunan bir düğüm yayındaydı.” demişlerdir. Dendiki:Düğümler iğneyle dikilmişti. Allah Teala onbir ayetten oluşan bu iki sureyi indirdi. Felak suresi 5, ayeti okudukça bir düğüm çözüldü. Sonunda bütün düğümler çözüldü. Ve Hz. peygamber (a.s) herbir düğümler çözüldü. Ve Hz. pegyamber (a.s) bağdan kurtulmuş gibi ayağa kalktı. Rivayet edildiki:Hz. peygamber (s.a.v):O büyü halinde altı ay kaldı. Son üç gecede durumu ağırlaştı. bunun üzerine Muavizeteyn denen bu ikmi sure indi. Bize, ‹smail bin Abdül Kahir Abdül Gafir bin ‹brahim bin Muhammet bin Süfyan’dan, O, müslim bin Haccacdan, o bişr bin hilal es savafdan, o, abdülvarisdten o, abdül aziz bin suheyb den o, ebu nadir dan oda ebu saiden şöyle rivayet etti. Cebaril as. H. peygamber (s.a.v)e gelerek Ey Muhammed Rahatsızlandınmı?” diye sordu. Hz. peygamber “Evet”dedi. Cebrali (a.s)ona:“Seni AllahIın sana şifa versin. Seni allahın adıyla afzunlarım”sığınırım” sözüne gelince:Cenab-ı Hak felak” sözüyle sabahı kasdetmektedir. bu, Cabir bin Abdullah, Hasan Basri, Saidbin Cisbeyir, Mücahid Katade ve Müfessirlerin çoğunluğunun görüşüdür. ‹bn-i Abbas’dan Aufinin rivayetde budur. bu görüşün delili:“Sabahı yaran” manasındaki (......)ayetidir. ‹bn-i Abbas’dan yapılan bir rivayette:Onun cehennemde bir hapishane olduğu yer almaktadır. Klebi, O cehennemde bir vadidir.” demektedir. Dahhak:“Allah (c.c) yaratıkları kasdediyor.” demiştir. bu aynı zamanda ibn-i abbas’dan valib’nin yaptığı rivayettir. uygun olan ve bilinen birinci görüştür. 2-3 “Yarattıklarının şerrinden. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden” Bize, Ebul Hasan Serahsi, zahir bin Ahmet’dne, O, Cafer bin Mahammet el Migles’den, O, Harin bin ishak Hemadani’den, OVekiden, o ibn- iEbi ziden, o halid bin haris bin abdurrahmandan o ebu selemeden oda Hz. aişe (r.a) aya bakarak “Ey Aişe, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden Allah’a sığınır. ‹şte bu, karanlığ çöken gecedir.” dolayısıyla karanlıklaşan aydır. Yani “Ay, dünyanın arkasında kalıp kaybolmaya başlayınca ve kararınca” manasındadır. ibn-i Abbas şöyle der:“GAsık” gecedir. Doğudan karanlığı ile gelip, herşeye girdği ve karardığı zaman bu adı alır.“Gasek” karanlık demektir. Ece karardığı zaman Gase ka el Leyl ve “Agseka” (...........)denir. Bu, Hasan ile Mücahit inde görüşüdür. Onlarda :Allah Teala, gelip girdiği zaman geceyi kasdediyor” demişlerdir. “Vakub” girmek demektir. O, güneşin batmasıyla gecenin girmesidir. Makutel derki:“Allah (c.c), karanlığı gündüzün aydınlığa girdiği zaman. Gecenin karanlığını kasdediyor.”dendiki :GEce “ Gasik” diye adlandırıldı. Çünkü o, gündüze arkasını dönüp gider. “*arasak” süreyya yıldızıın batmasını kasdediyor” der. Denirki:“O yıldız batarken paylar çoğalır. Doğarken de ortadan kalkar. 4,Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden ki, onlar ipleri düğümlerken ve onları efzunlarken, onların içine üflerler” Ebu Ubeyde: “Onlar, Lebid bin Asam’ın Hz. peygamber (s.a.v)’e büyü yapan kılarıdır.” demiştir. 5-“VE hased ettiği zaman hasedçinin şerrinden.” Allah (c.c)yahudileri kasdediyor. Çünkü onlar Hz. peygamber (s.a.v)’e hased ediyorlardı. NAS SURES‹ Mekkede inmiştir. Medinede indiğini söyleyenlerde vardır. 6 ayettir. Esirgeyen Bağışlayan Allah’ın Adıyla 1-4 Deki:Sığınırım insanların Rabbine. ‹nsanların Melikine. ‹nsanların ilahına. Sinsi vesvececinin serrinden.” ifade etmektedir. Hem mastar, hemde isim olur.”Zeccac derki:“Allah Teala, vesveseci, sinsi ve dönek şeytanı kasdediyor. O, insanın kalbine çöreklenen şeytandır. Kişi Alah’ı andığı zaman gizlenir. Gaflete düştüğü zaman ona vesvese verir.”

Page 107: Beğavi Tefsiri-8

Zeccad derki:Sinsi şeytanın insanın kalbinde fil hortumu gibi horutmu vardır. Kul rabbini anınca o gizlenir.” denirki:“Başı yılanın başı gibidir. V ebaşını kalbin kenarına koymuş şekildedir. Oradan kalbe kuruntu verir. Ve onunla konuşur. Kul Allah’ı anınca gizlenir. Allah’ı zikretmediği zaman ise döner ve başını koyar.5-O ki, insanların kalplerine manası kulakdan duymaksızın kalbe ulaşan gizli sözler fısıldır. 6-“Cinlerden ve insanlardan.” Yani şeytan insana girdiği zaman cinnede girer. ‹nsana verdiği vesvese gibi cinnede verir. Allah (c.c) cinleri insanlar diye adlandırdı. Nitekim erkekler diyede adlandırmaktadır. fiöyle buyurmaktadır.“‹nsanlardan bir takım erkekler vardirki, cinlerden bazı erkeklere sığınıyorlardı. Araplardan birinden bahsedildi.” O söz arasında:“Cinlerden bir gurup geldi. Ve oturdular.” dedi. Onlara :“Siz kimsiniz?” diye sorulud. “Biz, cinlerden bazı insanlarız dediler.” Bu ferranın sözünün manasıdır. Bazıları şöyle derler:“Bilinen odur ki, şeytandan şeytana vesvese olduğu gibi. insandan insanada vesvese olur. Böylece Vesveseyi hem cinlerin hemde insanların fiili yapmış oldu.” Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:“‹şte böyle bi her ümmete bir düşman verdik. insanları ve cinlerin şeytanlarını.” Adeta Allah (c.c), cinlerin ve insanalrın şerrinden birlikte kaçınılamsını emretmekteir. Bize, ismail bin Abdül Kahir, Abdül Gafir bin Muhammed’den, O, Muhammet bin ‹sadan o ibrahim bin Muhammet bin süfyandan o müslim bin haccacdan, o kuteybe bin Saidden, o cüveyriyeden o kays bin ebi hazimden o ukbebin peygamber (s.a.v) şöyle demiştir:“Baksanıza. Bu gece öyle ayetler indiki. Onların benzerleri asla görülmedi. onlar, nas ve felek sureleridir. Bize, Ebu Said fierihi, Ebu ‹shak Ahmet bin muhamet bin ibrahim Salebi’den, O, Ebul Hasan bin Abdurrahman bin ‹brahim el-Adl’dan, O, Ebul Abbas Muhamet binYakup’dan, O, Ebul Abbas bin velid bin Mürsid’den, o, babasından, obin haris et teymi’den, o ukbe bin amir el cüheniden Hz. peygamber (.a.v) in şöyle buyurduğunu rivayet etti. Ukbe şöyle demiştir:Hz. peygamber (s.a.v) buyurduki:“Sana sığınanların kendisiyle sığındıkları en üstün şeyi haber vereyimmi?” Ben “Evet” dedim. O, “Onlar, Muaviziteyidir. yani, “Karanlığı yaran Sabahın rabbine sığınırım” ve “insanarın rabbine sığınırım” diye başlayan sureler. Bize, Ebu Muhammet Abdullah bin Abdüs somed el Cüzcani, Ebul Kasım Ali bin Ahmet el Huzai4den,O, Ebu Said Heysem bin Küleyb el fiaşiden, O, Ebu isa Tirmiziden, o, kuteybeden o mufaddal bin fudaleden o akilden o zühriden o urveden o da Hz. aişeden rivayet etti. Hz. Aişe şöyle demiştir:“Hz. peygamber (s.a.v) her gece yatağına girdiğinde iki avucunu birleştirir. Sonrada onların içine üfler ve yine onların içine ihlas suresini, nas ve felak surelerini okur, sonarad avuçlarıyla vücudunun yetişe bilmedği yerlerini meshederdi. Önce başından başlar, sonra yüzünü ve vucüdunun ön kısmını meshederdi. Bunu üç sefer yapardı.” Bize, Ebul Hasan, serahsi zahir bin Ahmetden, o bu ishak Haşimiden o mmusabdan o malikden o ibn-i şihabdan o urve bin zübeyirden oda Hz. aişe (r.a) dan şöyle rivayet etti. “Hz. peygamber (s.a.v) hastalandığı zaman kendi üzerine, Muavizetyn surelerin okur ve üflerdi. Ağrıları artığında ben, ona okuyurdum. Ve kendi elleriyle bereketini umarak onun vüdunu meshediyordum.”Bize, imam Ebu Ali Hüzeyin bin Muhammet el kadi ve Ebu Hamid Ahmet bin Abdullah es Sahhi, Ebu Bekir Ahmet bin Hüseyin El Hayriden ,O muhammed bin Ahmet bin Muakkil el Meydani den o muhammet bin yahyadan o abdürrezkadan o mamerden o zühriden o salimden oda ibni ömerden rivayet etti. Rivayete göre peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“Ancak iki kişiye hased edilir. Bunlardan biri kendisine Allahın kuranı veridği kimsedirki o onu gece gündüz okur ve onunla amel eder. Diğeri ise, Allahın kendisine mal verdiği kişidir ki, gece gündüz o maldan allah yolunda harcar. Bize, Abdül vahid melihi, ahmet bin abdullah en naimiden o muhammet bin yusufdan o muhammet bin ismailden o ibrail bin hamzadan o bini ebi hazimden o yezid bin hadiden o muhammet bin ibrahimden o ebu selemeden bin abdurrahmandan oda Ebu Hüreyre’den riayet etti. Rivayete göre Hz. peygamber (s.a.v) şöyle demiştir:“Allah Teala, Kuranı güzel ve yükseksesle okuyan bir peygambere vardiği izini başka hiçbir şey için vermemiştir. “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. fiayet Allah, bize doğru yolu göstermeseydi biz hidayee eremezdik. Rabbimiz. bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize katından rahmet ver. Çünkü sen çokça hibe de bulunansın. Allah efendimiz Muhammed’e onun ailesini ve arkadaşlarına hayırla ihsan etsin. Ve kıyamete kadar esenlikler versin. Her türlü övgü alemlerin rabbi Allah’a mahsustur. Bizi, ‹mam Hafız Ebu Muhammed hasan el-Ferra el-begavinin MEAL‹MUT TENZ‹L adlı bu tefsirini tab etmeye muvafak kılan Allah’a sonsuz hamd olsun. ki, o tefsirinde kuranı kuranla sonra kuran kıraatleriyle sonra Peygamberin sünneti ile sonra eskilerin sözleriyle; sonrada Arap dilinin incilekleriyle tefsir etmiştir. Ve o bu eserinde güvenilir rivayetçilerden naklettikleri sağlammaştırmış; sahabilerin, onlardan sonra gelen nesil olan tabiilerin ve müctehid imamların görüşlerni toplamıştır. fiöyleki :O görüşlerin arasını ittifak ve açıklama ile tertip etmiştir, Kıraat, irab ve beyan çeşitlerini zikretmiştir. Kapalı manaları açıklığa kavuşturmuş mücmel olanları tefsir etmiş görüş ve rivayetlerin, sahih ve doğru olanlarını araştırmak suretiyle tefsirin iyi ve güzel kılmıştır. Bu sayede o en muteber tefsirlerden biri olmuştur. Yine o tefsirerin en parlaklarından eng üzel en kolay ve en açık olanlarındandır. En kolaylandıra ve kısalandır. Ne usandırcı olarak kadar uzundur. nede yetersiz olacak kadar kısa. Orta uzunulktadır. zaten işlerin en hayırlısı orta yollu olanıdır.

Page 108: Beğavi Tefsiri-8

Allah Teala onun müellifini, layık olduğ u lutuf ve ikramların en iyisi ile mükafatlandırsın. aynısını onu nakleden, yanan düzelten kaydeden yayınlayan ve okuyan kimselere de nasip etsin. Her türlü övgü güzel ameller, bereketler ve hayırlar ancak lutfuyla tamamlanan Allah’a aittir. Halid Abdurrahman El-Ak Mervan Süvar Allah onları ve ana-babalarını bağışlasın - Amin

Page 109: Beğavi Tefsiri-8
Page 110: Beğavi Tefsiri-8
Page 111: Beğavi Tefsiri-8
Page 112: Beğavi Tefsiri-8
Page 113: Beğavi Tefsiri-8
Page 114: Beğavi Tefsiri-8
Page 115: Beğavi Tefsiri-8
Page 116: Beğavi Tefsiri-8
Page 117: Beğavi Tefsiri-8
Page 118: Beğavi Tefsiri-8
Page 119: Beğavi Tefsiri-8
Page 120: Beğavi Tefsiri-8
Page 121: Beğavi Tefsiri-8
Page 122: Beğavi Tefsiri-8
Page 123: Beğavi Tefsiri-8