avrupa birliği Ülkelerinde din-devlet...
TRANSCRIPT
. Avrupa Birliği Ülkelerinde Din-Devlet ilişkisi
Hukuki Yapı 1 Din Eğitimi 1 Din Hizmetleri
Editörler
Ali Köse - Thlip Küçükcan
istanbul 2008
Yayın No: 389
Sempozyumlar/Paneller- 5
Avrupa Birligi Ülkelerinde Din-Devlet ilişkisi Hukuki Yapı/Din EğitimVDin Hizmetleri Redaksiyon: Cengiz Şeker Kapak tasanmı: MimErnin Sayfa tasanmı: Ender Boztürk Baskı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret işlt?tmesi
IŞBN 978-975-389-522-4
islam Araştinnalan Merkezi (iSAM) Altunizade icadiye Bağlarbaşı Cad. 40 Bağlarbaşı 34662 Üsküdar-istanbul Tel. (0216) 474 08 50 Faks (0216) 474 08 74
www.isam.org.tr
Bu kitap; Türkiye Diyanet Vakti Mütevelli Heyeti'nin 17.05.2006 gün ve 1208/4 sayılı karanyla basılmıştır. Teblig ve müzakerelerin bilim, dil ve düşünce açısından sorumlulugu tebligci ve müzak_erecilere aittir. © Her hakkı mahfuzdur; istanbul, 2008
Din ve Toplum: Avrupa Deneyimi Bir İstisna mı?
Prof. Dr. Grace Davie
Exeter Üniversitesi
21. yüzyıl Avrupasında elinin yerini anlamakistiyorsak pek çok faktörü hesaba katmak durumundayız. 1 Geçmişte Avrupa kültürünün şekillenmesinde kiJiselerin oynadığı rol, çoğunluğun inanç ve davranışlarını kontrol edemese de kilisenin modem Avrupalının hayatında özel bir yere sahip olması, kiliseye gitme oranlarının değişmesi ve Avrupa'da dünyanın farklı bölgelerinden çeşitli dini yönelitnlere sahip insanların bulunması gibi faktörler bunlardan bazılandır.
Makalemizin başlığında yer alan soruya cevap verebilmek için bu faktörlerden her birini sırasıyla ele alacağız. Fakat bu soruya verilecek her cevap, yeni bir soruyu da beraberinde getirecektir: Eğer "Avrupa bir istisnadır" dersek, "Neden öyle?"; "İstisna değildir" dersek, "Neden öyle değil?". Gelecek için neler söyleyebiliriz? 'Avrupa aynı istikarnette mi devarn edecek, yoksa giderek başka bir şekle mi bürünecek?'. Dünyanın geri kalanı da Avrupa gibi mi ola- · cak?"
1 Avrupa toplumlannda elinin yerine dair genel bilgi için bk. Gerhard Robbers (Ed.), State and Church in the European Union (Baden-Baden: Nomos Verlagsgesellsclıaft. 1996); Rene Remond, Religion and Society in Modem Euro pe (Oxford: Oxford University Press, 1999); Andrew M. Greeley, Religion in Europe at the End ot the Second Millennium: A Sociological Prome (London: 1l:ansaction, 2003); John Madeley and Zsolt Enyedi, eds., Church and State in Contemporary Europe: The Chimera ot Neutrality (London: Frank Cass, 2003); Hugh McLeod and Werner Ustorf, eds., The Decline ot Christendom in Westem Europe (cambridge: cambridge University Press, 2003) ve European Values Study'den çıkan ve sık sık güncellenerek yayınlanan çalışmalar için bk. www.europeanvalues.nlfındex2/htm. Bütün bunların yanmda Avrupa'da İslam'ın varlığı üzerine de önemli bir literatür oluşmaktadır. Bkz. Jorgen Nielsen, Muslims in Westem Europe (Edinburgh: University of Edinburgh Press, 2004).
31
AB ÜLKELERiNDE DiN-DEVLET iLiŞKiSi
Kültürel Miras
Şüphesiz Hıristiyan geleneği, Avrupa'nın oluşumunda etkili olan en önemli unsurlardan biridir. O'Connell, "Avrupa"yı üç temel unsurun belirlediğini
söyler: Yahudi-Hıristiyan monoteizmi, Grek rasyonalizmi ve Roma hukuku.2
Bu unsurlar zamanla gelişrpiş ve değişmiştir. Bunlann bileşimi bizim Avrupa olarak tanımlamaya çalıştığımız hayat tarzının oluşumunda görülebilir. Böyle bir bileşim içerisinde dini dokunun varlığı ise aşikardır.
Bu konuda tek bir örnek bile yeterlidir: Hıristiyan geleneği dünyanın bu bölümünde (Avrupa'da) zaman ve mekanın biçimlendirilmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Temel bayramlar nüfusun büyük bir bölümü üzerinde etkisini kaybetse bile, zaman mefhumu (haftalar ve yıllar) Hıristiyan geleneğine uygun olarak ilerler, kullanılan takvim Hıristiyan takvimidir. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse, bugün Avrupa'nın çeşitli yerlerinde Pazar günü alış veriş yapılıp yapılamayacağı tartışılıyor. Fakat Cuma günü için böyle bir şey düşünülınüyor. Aynı gelenek mekanda da söz konusudur. Avrupa'nın neresine bak<irsanız bakın, bazısı büyük bir sembolik öneme sahip olan kiliseleri görürsünüz. Bu durum, Avrupa'nın bazı bölgelerinde (özellikle büyük kentlerde) farklı bir görüntünün ortaya çıktığı gerçeğini reddetmek anlamına gelınez. Avrupa değişmektedir. Fakat geçmişin mirası, etkisini fiziki ve kültürel çevrede güçlü bir şekilde devam ettirmektedir.
Vekil Din (Vicarious Religion) Teorisi
Kiliselerin kültürel ve fiziksel olarak var alınalan ile Avrupalıların gündelik yaşamlarında tesirlerinin alınası birbirinden farklı şeylerdir. Bu durumu yorumlayanlar Avrupa kiliselerinin artık gerçek varlıklarını koruyamadıklarını düşünmektedirler. Fakat bu, dini kimliğin belirleyicisi olan kilisenin önemirıi kaybettiği anlamına gelınez. Ben süregelen bu belirsizliği, "vekil din" kavramıyla açıklamaya çalışıyorum.3
"Vekil din" kavramıyla, elinin aktifbir azınlık tarafından bu azınlığın yaptıklarını onayiayan büyük çoğunluğun yerine yaşarımasını kastediyorum. Vekil din terimirıi oluştııran ilk kelime 'bir şeyi başkasının yerine gerçekleştirme' anlamını ifade eden vekildir (vicar): Dinin vekillerce yaşarıması çok farklı şekil-
2 James O'Connell; The Making of Modern Europ"e: Strengtlıs, Constraints and Resolutions, University of Bradford Peace Research Report no. 26 (Bradford: University of Bradford, 1991).
3 Grace Davie, Religion in Modem Europe: A Memory Mutates (Oxford: Oxford University Press, 2000).
32
Burada vekil anlamında kullanılan vicar kelimesi aynı zamanda papaz anlamına gelmektedir. Papaz da din sınıfından olmayaniann kutsal alanla ilişkisini kuran vekildir. Mesela Vicar of Christ deyimi Papa için kullanılmakta ve İsa'nın Vekili anlamına gelmektedir (çev).
DiN ve TOPLUM: AVRUPA DENEYiMi BiR iSTiSNA Ml? 1 GRACE DAVIE
lerde gerçekleşebilir: Kiliseler ve kilise liderleri başkalannın yerine ritüelleri yerine getirebilir; kilise liderleri ve kiliseye gelenler başkalannın yerine inanabilir; kilise liderleri ve kiliseye devam edenler ahlaki ilkeleri başkalannın yerine yaşayabilir ve son olarak kiliseler modern toplurnlann çözüm bekleyen sorunlanrıı vekil olarak tartışabilirler.
Yukandaki listede en az tartışmalı olan şey, kilise ve kilise liderlerinin diğer insanlar ve toplurnlar adına onlann hayatlannda önemli yeri olan olaylarda, hayatlannın dönüm noktalannda onlar adına çeşitli ritüelleri yerine getirmeleridir. Avrupa'nın ılımlı seküler kesimlerinde bile doğum, evlenme ve daha da önemlisi cenaze törenlerinde insaniann dini ritüellere ihtiyaç duyduklan ortadadır. Her tarafta olmasa bile, bazı bölgelerde doğum ve nikah törenlerinde icra edilen ritüellerin oranı 20. yüzyılın sonlanna doğru azalmıştır. Fakat aynı durum cenaze törenleri için söz konusu değildir. Avrupalılann çoğu, bir yakınlanrıı kaybettikleri veya kendileri ölümün eşiğine geldikleri vakit kiliseyle irtibata geçmekte ve kiliseden manevi destek istemektedir. Bu konuda kiliseden alacaklan olumsuz bir cevap onlan hayal kınklığına ve derin bir üzüntüye sevk eder.
Bu durumu farklı bir açıdan da ele alabiliriz. Seküler bir cenaze törerıi yapmak teorik olarak mümkündür. Fakat uygulamada bunu çok az insan gerçekleştirmektedir. Yan seküler "melez bir tören" ise daha yaygındır. Bu tarz törenlerde din görevlisi yer alır ve Hıristiyan dini yapı muhafaza edilir. Fakat törende dini vaaz yerine övgüler veya kilise ilahisi yerine seküler müzik, şarkı gibi başka unsurlar da yer alır. Prenses Diana'nın Eylül 1997'de yapılan cenaze törerıi buna en güzel örnektir. Dolayısıyla, kiliseler halkın vekili olarak ritüelleri yerine getirirken, halk da törenierin icrası sırasında birtakım özgürlükler beklemekte, ancak aynı zamanda kurumsal yapıl'!ffil yerli yerince korunmasını. da arzu etmektedir.
Kiliseler ritüelleri icra etmekten daha fazlasını yaparlar ve başkalannın (halkın) yerine de inanırlar. Daha da önemlisi halk, kilise liderlerinden inancın gereğini eksiksiz yerine getirmelerirıi bekler. Bir örnek vermek gerekirse, İngiliz piskoposlar eğer halkın huzurunda dini açıdan insaniann zihrıinde şüphe uyandıracak bir açıklamada bulunurlarsa kırıanırlar (en azından magazin basını tarafından). Çünkü halk nazannda din adamlannın görevi "inanmak"tır. Bu çerçevede en meşhur örnek, 1984-1994 yıllan arasında Durham Piskoposluğu yapan ve. İngiliz Kilisesi'nin "şüpheci piskoposu" damgasını yiyen David }enkirıs'in durumudur.4 Hz. İsa'nın öldükten soma dirilişiyle ilgili
4 David Jenkins, York Katedrali'nde piskoposluk görevine başlamak üzere takdis edilirken Katedrale yıldırun düşmüş ve bazılan bu olayı ilabi bir ikaz olarak yorurnlanuşlardı. Temmuz 1984 'de meydana gelen bu olay, o günlerde medyada çok geniş yer bulmuştu. Jenkins'in kendi açıklaması için bk. David Jenkins, The Calling of a Cuckoo, London: Continuum 2002.
33
AB ÜLKELERiNDE DiN-DEVLET iLiŞKiSi
Jenkins'in Hıristiyan doktrinlerine aykın gözüken bir açıklaması medya tarafından yanlış aktarılnnş, bunun üzerine kamuoyunda büyük bir tartışma başlamıştı. Jenkins bir konuşmasında, "Hz. İsa'nın dirilişinin gerçek bir diriliş mucizesi olduğunu, hadisenin bir sihirbazlık olayı gibi algılanmaması gerektiğini" söylemişti. Ancak Jenkins'in sözleri medyaya tam tersine "Piskopos ]enkins, İsa'nın dirilişinin bir sihirbazlık olayı olduğunu söylüyor!" şeklinde yanSıdı. Bunun üzerine Jenkins İngiltere'de başta magazin basını olmak üzere halkın diline düştü ve kınandı. Bu olayın da gösterdiği gibi, insaniann kültürel beklentisi piskoposlann inanması yönündedir. Eğer onlar şüpheye düşederse halkfn gözünde 'bir şeyler ters gidiyor' demektir.
Benzer baskılar bazı davranışiann sergilenmesiyle ilgili olarak da ortaya çıkar: Din adarnlarının bazı davranış kalıplanna, en azından aile hayatıyla ilgili geleneksel teamiiliere uymaları beklenir. Eğer böyle yapınaziarsa hem kilise içirıden hem de dışandan eleştirilere maruz kalırlar. İnsanlar, kendileri kiliseye gitmeseler bile, kiliseyi temsil edenlerde belirli sosyal ve ahlaki değerleri görmekisterler. Dolayısıyla, halkın bütününde kaybolan normlar kilise özelinde korunmuş olur. Kiliseyi temsil edenler bunu başaramazlarsa iki yüzlüiiikle suçlanırlar; insanlar bu durum karşısında şaşkırılıklarını ve tepkilerini dile getirmekten hiç çekinmezler (kraliyet ailesirıdeki boşanmalara da aynı tür tepki gösterilmektedir). Fakat din adamları için bir dereceye kadar makul olan bu beklentiler, özelikle din adarnlarının aileleri söz konusu olunca makul olmaktan çıkmakta ve abartılı bir Ml almaktadır. Tabii böyle olunca da, din adamlarının aileleri kendi üzerlerinde psikolojik bir baskı hissetmektedirler.
Kiliselerin vekil vazliesirıi üstlendiğini gösteren verilerden biri de, belki başka zemirılerde konuşlllması uygun görülmeyen bazı tartışmalı konulann kilise düzlemirıde tartışılmasıdır. Acaba kilise böyle bir alanda da hizmet vermekte midir? İngiliz Kilisesi bağlamında tartışılan ve· dünyanın her tarafında olduğu gibi İngiliz medyasının da zevkle üzerinde durduğu homoseksüellik meselesi bu konuda iyi bir örnektir. Acaba bu konu sadece kiliseye nasıl papaz atarlması ge-
' rektiğirıe ilişkin kilisenirı farklı lobilerinfu · üzerinde görüş belirttiği basit bir iç mesele midir? Yoksa toplumun bir bütün olarak ahlaki ortamda meydana gelen derin değişimle yüzleşmesi midir? Eğer ikirıcisi doğru değilse, bu konuda kilisenin neden tartışmanın odağında olduğunu anlamak zordur. Yok eğer doğru ise, o zaman sosyolojik düşünce bu noktayı dikkate almalıdır. Bu konudaki bir başka nokta da, Avrupa'da medyanın büyük çoğunluğunun bir taraftan dini kurumlann toplumda marjirıal kalmasını savunurken, diğer taraftan kilisedeki bu tür tartışmalı konulan hep gündemde tutmaya çalışmasıdır.
Bu konuda gözlemci durumunda olan sosyal bilimciler olarak bizler benzer bir hata yapamayız. Çünkü yukarıda verilen örneklerde de görüldüğü üzere,
34
DiN ve TOPLUM: AVRUPA DENEYiMi BiR iSTiSNA Ml? 1 GRACE DAVIE
her ne kadar kendileri dini kururnlara iştirak etmeseler de, halkın dini kurumlara ne kadar önem verdiği ortadadır. Avrupa toplumlannda genel durum böyledir ve bu görüntü ABD' dekinden oldukça farklıdır. Yaklaşık 1 O yıldır hem Avrupa'da hem de ABD'de bu konularda konferanslar veriyorum. Avrupa'daki konuşmalanmda "veki.l din" kavramını ve Avrupa sahnesindeki yansımalarmı anlattığın:ıda, ne demek istediğimi anlayamayan dinleyiciye pek rastlamadırn. Ancak, "vekil din" anlayışı, halk ile dini organizasyonlar arasındaki bağların Avrupa'dan çok farklı olduğu ABD'de çok az rastlanılan bir durumdur. Elbette istisnalan vardır, ancak genele baktığırnız zaman "vekil din" olgusu Amerikalı için alışılmarnış bir durumdur. 5
Burada Avrupa'nın dini yapısının bir "istisna" olmasına şöyle bir açıklama getirilebilir. Devlet ile kilise arasındaki tarihsel ve özel ilişkiden türeyen bu durum, özel olmaktan çok kamusal fonksiyonu olan "devlet kilisesi" olgusunu ortaya çıkarmıştır. Devlet kilisesi de halkın dini ihtiyaçlannı yine halktan topladığı kilise vergisi sayesinde karşılamaktadır. Bu sistem Avrupa'nın özellikle Lutheryan ülkelerinde varlığını sürdürmektedir. Diğer ülkelerde ise, bazen köklü değişiklikleri içeren anayasal ve finarısal düzenlemeler yapılmıştır, ancak bu konuda zihniyet değişimi henüz pek gerçekleşmemiştir.
Yükümlülük Anlayışından Tercih Anlayışına Geçiş Avrupa'da iriSarılann kiliseyle bağlannda meydana gelen zihniyet değişi
mini anlamak için kilise cemaatine bakmamız gerekir. öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, sayılan geçmişle kıyaslandığında az da olsa, kiliseye gidenler Avrupa'da hala önemli bir oran oluşturmaktadır. Yukanda bahsettiğimiz gibi, kiliseye gidenler gitmeyerıler adına davekaleten bu din1geleneği devam ettiıinektedir. Dolayısıyla, ortada bir tutum değişikliği söz konusudur. Bu değişimi "yükümlülük arılayışından tercih arılayışına geçiş" olarak tanımlayabiliriz. Çünkü, eskiden yapılması zorunlu görülen şeyler Şimdilerde kişisel bir tercih meselesi haline gelmiştir. Artık iriSarılar şöyle düşünüyor: "Kiliseye gidiyorum (veya herhangi bir dini organizasyona katılıyorum), çünkü bunu ben istiyo-
/ rum. Böyle yaparak hayatırnın özel bir ihtiyacını karşılıyorum. Gittiğim yer, bana istediğim şeyleri sağladığı sürece oraya bağlılığını devam edecek. Ama istediğim zaman da gitmekten vazgeçebilirim. Herhangi bir zorurıluluğum yok; tercih benim!"
insaniann bu düşünce şekli "vekil din" anlayışını yansıtan bir durum arz ediyor. Çünkü irısarılar, "Kiliseler mevcudiyetini devam ettirsirıler, ben de dile-
s Grace Davie, "Vicarious Religion: A Methodological Challenge," Religion in Modem Lives, ed. Nancy Arnmerrnan (New York: Oxford University Press, 2007).
35
AB ÜLKELERiNDE DiN-DEVLET iLiŞKiSi
diğimzaman oralara gideyim" şeklinde düşünüyor. Bununla birlikte, "yapı" giderek degişmektedir ve bu değişim hem irıançlarda hem de pratiklerde yaşanmaktadır. Bu değişimi, örneğin İngiliz Kilisesi'nde kiliseye kabul törenlerirıde gözlemlemek mümkündür. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kiliselerirı üye sayısında, kiliseye kabul törenlerirıde belirgirı bir düşüş yaşanmıştır. Bu veri de nihayette kurumsal dirıirı gerilediğini göstermektedir. Ancak, İngiltere'de kiliseye kabul törenleri, artık ergenlikten yetişkirıliğe geçiş dönemirlde icra edilen bir ritüel değil, irısanların ileriki yaşlarda kişisel tercihleriyle gerçekleştirdikleri bir tören halirıe gelmiştir. Mesela 1990'larda kiliseye kabul töreni yapılan yetişkirılerirı oranı %40'lara ulaşmıştır (Bu oran yine de gençlerdeki düşüşü karşJayabilecek nitelikte değildir) .
Dahası, kiliseye kabul töreni aslında bireye özgü olmasına rağmen kamusal niteliği ağır basan bir ritüel halirıe gelmiştir. Yetişkirıler, kiliseye kabul törenirıden hemen önce vaftiz de olmaktadır. Bu da bize, bu yetişkirılerirı aslında bebeklik yıllarında yapılması gereken vaftizlerinirı yapılmadığını, yani 20-30 yıl önce_ vaftiz oranının düşük olduğunu gösterir. Bütün bu unsurlar dikkate alındığında, kilise üyeliklerinirı doğasında belirli bir değişim olduğu görülür. Artık esas olan gönüllü üyeliktir: Bireyler istedikleri zaman kiliseye üye olmakta, bebekken vaftiz olmayanlar, yetişkirılikte kendileri kiliseye giderek vaftiz yaptırmaktadır.
Bu eğilim, Avrupa'nın bazı bölgelerirıde daha yaygındır. örneğin Fransa'da Katolik Kilisesi'nde yapılan yetişkirı vaftizleri de İngiliz Anglikan Kilisesi'ne benzer bir durum arz eder. Biri Katolik, diğeri Protestan olmasına rağmen, bu konuda iki kilise arasında şaşırtıcı benzerlikler va,rdır. 6 Farklı mezhepler bünyesirlde ortaya çıkan bu ortak görüntü, derin bir değişirnirı yaşandığına işaret etmektedir. Avrupa'nın en sekiller ülkeleri olarak bilirıen Lutheryan ülkelerde bile, mesela kiliseye kabul törenleri konusunda, her ne kadar bir şekil değişikliği gerçekleşse de, geleneksel kalıplarla olan bağlar·korurımaktadır. Son zamanlarda pek çok genç haftalık buluşmalar yerirıe, "kiliseye kabul kamplan"na katılmayı tercih etmektedir. 7
Bu tür dini tecrübelere rağbet edilmesirıirı nedenini başka açılardarı da değerlendirmemiz gerekir. Mesela İngiltere'ye baktığımızda dini faaliyetlerirı farklı boyutlar içerdiğini görürüz. 20. yüzyılın sonlanndan itibaren kiliseye devarn grafiğini yükseltme başansı gösteren muhafazakar Evanjelik hareket her kesimden, her coğrafYadan irısanı kendisirıe çekebilmektedir. Bu hareket, yerel kalmak yerirıe, belirli irıanÇ ve davranış kalıplarına sahip geniş ve büyük bir ce-
6 Davie, Religion in Modem Europe, 71-2. 7 Benzer tercihlere Finlandiya'da da rastlanmaktadır.
36
DiN ve TOPLUM: AVRUPA DENEYiMi BiR iSTiSNA Ml? 1 GRACE DAVIE
maat oluşturmayı başarmıştır. Evanjelik kilisele re mensup insanlar, belirli sınırlan olan ve bu sınırıann belirlenmesinde Kilise'nin kendilerine çok net bir şekilde rehberlik yaptığı kirnselerdir. Kilise bu insanlara hayatta karşılaştıklan problerrıler konusunda önemli ölçüde destek sağlamaktadır. Kısacası, din burada sosyal formu içeren bir şekilde kendisini göstermektedir. Zaten artık Evanjelik hareketin, daha yumuşak ve sosyal yönü ağır basan bu kanadı başarılı olmaktadır. "Eski Moda İncilcilik" diye anılan kanadı ise cazibesini kaybetmektedir.
İngiltere ve Avrupa genelinde din üzerine yazılanlarda pek dile getirilmeyen bir konu da, katedrallere ve şehir merkezindeki kiJiselere gösterilen rağbettir. Katedraller ve diğer büyük kiliseler birbirlerinden çok farklı insanlara hitap etmekte; gerek devarrılı olarak, gerekse ara sıra ibadet edenler, hacılar ve turistler bu rnekanlara gitmektedir. Hem dini hem de diğer bazı sosyal faaliyetlere ev sahipliği yapan bu mekanlar o kadar çok misafir ağırlamaktadırlar ki, finansmanlannın nasıl sağlanacağı konusunda hep tartışma çıkmaktadır. Konuya tüketim açısından baktığımızda katedraller kendisine has ürünleri olan, geleneksel komünyon (ekmek-şarap) ayinleri düzenleyen, kaliteli ilahi, müzik ve vaaz sunumu yapan yerlerdir. Tabü katedrallerin fevkalade güzel tarihi eserler olduğunu, bu nedenle bakım ve onanrrılannın önemli bir finansman ve itina gerektirdiğini de hatırlamak gerekir. Katedral ziyaretleri, kendilerini kiliseye ait hissetmeyen insarılar için en azından sanatsal bir tecrübedir ve yukanda bahsettiğimiz diğer bazı dini faaliyetler gibi, istendiği zaman bireysel tercilıle gerçekleştirilebilir niteliktedir. 8
Bu dini faaliyetlerin ortak özelliği insaniann ruh sağlığına ve manevi dirıginliğine katkıda bulunan duygusal bir yoğunluk içermeleridir. Bu tecrübe, irisana iç huzuru veren bir akşam duasında, mum ışığında söylenen bir ilahide, katedralde yapılan sosyal içerikli bir faaliyette yaşanabilir. Burada önemli olan kutsalı hissetmektir. Bu tür faaliyetlerin zihne değil, gönüle hitap edenleri rağbet görür. Durkheirn çok yerinde bir ifadeyle, dini toplantılarda önemli olarun duygusal tecrübe olduğunu söyler. 9 Eğer gittiğimiz yerde kutsal adına bir şey hissetrniyorsak, oraya bir daha gitmeyi pek istemeyiz; ama duygusal anlamda bir şeyler hissediyorsak tekrar gitmeyi düşünürüz.
Yeni Göçler Burada tasvir edilen karmaşık yapının unsurlanndan biri de Avrupa'nın he
men hemen tüm toplurrılannda gözlenen göçmen varlığıdır. Göç sürecinde iki evre söz konusudur. Biriiıci evre, İkinci Dünya Savaşı soruasındaki dönemi
8 Katedrallerin ve şehir merkezindeki kiliselerin cazibesi Avrupa'da gelişen hac olgusuyla yakından ilişkilidir. Bilgi için bk. Davie, Religion in Madeni Europe, 156-62.
9 özellikle bk. Emile Durkheim, The Elementary Forms of Religious Life (1912; London: Harper Collins, 1976).
37
AB ÜLKELERiNDE DiN-DEVLET iLiŞKiSi
kapsar. Bu dönemde özellikle İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda gibi gelişen ekonomilere sahip ülkelerde işgücü ihtiyacı doğmuştur. Bu ülkelerden her biri işgücünü farklı ülkelerden sağlamıştır. İngiltere Batı Hint Adalan ve Hint Alt Kıtası'ndan; Fransa Kuzey Afrika' dan; Almanya Türkiye ve eski Yugoslavya'dan, Hollanda ise Endonezya ve Surinam'dan işgücü temin etmiştir. İkinci evre 1990'larda gerçekleşmiş ve yukandaki göç alan ilikeler kategorisine İskandinav ülkeleri ile Akdeniz' e kıyısı olan ilikeler (Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi) dahil olmuştur. Oysa bu ülkeler yakın zamana kadar göç veren ülkeler arasındaydı. Göç konusunda çok hızlı bir dönüşümün yaşandığı açıkı;ı. 1990'larda gerçekleşen bu dönüşümün en iyi örneğini Serbest İrlanda 'nın başkenti Dublin veriyordu. Fakir bir şehir bu süreçte giderek gelişmiş ve farklı bir yaşam tarzının sürdürülebileceği bir yer haline gelmişti.ıo
Yerli kültür ile göçmen kültür birbirinden çok farklıydı. Bu nederıle de karmaşık bir tablo ortaya çıktı. Şunu unutmamak gerekir ki, göçmerıler Avrupa 'ya ekonomik sebeplerle (işçi olarak) geldiler. İlk göç evresi, gelişen endüstriyel ekonomilere işgücü sağlarken, ikinci göç evresi daha farklı bir boşluğu doldurdu. 20. yüzyılın sarılarına doğru Avrupa'da yerıiden işgücü ihtiyacı belirdi. Nüfus yaşlanmış, emeklilerin sayısı artmıştı. Kısacası 1\mppa'nın nüfus yapısı değişmişti. Yıne bu konuyla bağlantılı bir başka nokta 1 da şuydu: Göçmen nüfusun gerekli hizmetlerinin sağlandığı ve ekonomide herkesin çalışabiieceği bir iş bulduğu zamarılarda önemli bir sorun yoktu. Fakat ne zaman ki ekonomi _darboğaza girdi (tıpkı 1970 ve 1980'lerin sonunda olduğu gibi) ve Avrupalı işçiler de işlerini kaybetmeye-başladılar, o zaman sorurılar ortaya çıkmaya başladı. Bütün burılara bağlı olarak 2005 sonbaharında Fransa'da bir sosyal kaos yaşandı. Ekonominin işleyişinden ve getirilerinden yararlarıamayan irısarılar, hayal kınklıklarını sokaklardaki tepkilerle ifade ettiler.
Peki Avrupa'da dini hayat ne durumdadır? Kısaca cevap vermek gerekirse, Avrupa'da dini hayatın durumu yerli toplurnlara ve göçmerılere bağlı olarak ülkeden ülkeye değişmektedir. Fakat burada İngiltere ile Fransa arasında ilginç
'bir karşılaştırma yapılabilir. İngiltere'deki göçmerıler hem geldikleri yer hem de inançları bakımından Fransa'dakilerden farklıdır. örneğin İngiltere'ye Batı Hint Adaları'ndan gelerıler Hıristiyan'dır ve İngilizlerden daha hararetli dindardırlar. İngiltere'nin büyük şehirlerinde, Batı Hint Adaları'ndan gelen Afrika kökeniilerin (Karayipliler) çok sayıda kilisesi vardır. Burılar ilikedeki en aktif Hıristiyan topluluktur.11 Hint Alt Kıtası'ndan gelerıler ise Sih, Hindu ve Müslümarılardan
ı 0 Dini hayat açısından irianda bir Akdeniz ülkesi gibidir. Aynca Ka to likliğin kimlik belirleyici bir unsur olması bakımından Polonya'ya benzer.
ı ı Fakat bu hikayenin olumsuz bir yönü vardır. Afrika kökenli Karayipliler ingiltere'ye ilk geldiklerinde, başta ırkçılık olmak üzere değişik nedenlerle arıa kiJiselere kabul edilnıediler.
38
DiN ve TOPLUM: AVRUPA DENEYiMi BiR iSTiSNA Ml? 1 GRACE DAVIE
oluşur. Müslümanlar 1.5 milyon civanndaki nüfuslanyla Hint Alt Kıtası'ndan gelenlerin büyük çoğunluğunu oluştururlar. İngiltere, din ile milliyetin (etnisite) birbirinin yerine kullanılmadığı bir ülkedir (sadece Sihler ve Yahudiler milli-dirıi bir kimlik iddiasındadırlar). Fransa'da ise durum farklıdır. Burada göçmenlerin çoğunluğu Kuzey Afrika'dan gelmiştir. Fransa, Avrupa'daki en büyük Müslüman nüfusa (5-6 milyon) sahip ülkedir. Müslüman nüfusun neredeyse tamarnını Araplar oluşturmaktadır. Bu nedenle, "Arap" ve "Müslüman" kelimeleri birbirinin yerine kullanılmaktadır.
Fransa ile İngiltere, ilgirıç sorunlara yol açan uygulamalar başta olmak üzere pek çok yönden karşılaştınlabilir. Bunlardan biri, demokrasi ile hoşgörü arasındaki gerilimdir. Fransa, gerek kurumsal gerekse anayasal tedbirler açısından İngiltere'den daha demokratiktir. Fransa seküler devlet yapısına sahip bir cumhuriyettir ve seçilmiş iki yasama meclisi vardır. Devletle ilişkileri açısından ayncalıklı bir kilisesi yoktur. Etnik ve dirıi kimlikleri ne olursa olsun tüm vatandaşlann eşitliğine güçlü bir vurgu yapılmaktadır. Bu yüzden Fransa, farklılıklan ortadan kaldırmak amacıyla göçmenlere karşı etkirı bir asimilasyon politikası uygulamaktadır. Göçmenler, dirıi inanç ve pratiklerini özel alanla sınırlı kalmak kaydıyla yaşayabilirler, fakat grup kimliği oluşturmamaya teşvik edilirler. Dolayısıyla, dirıi kimliğin kolektif veya bireysel anlamda ifade edilmesi konusunda tam bir toleranstan söz edebilmek mümkün değildir.
İngiltere'de ise durum oldukça farklıdır. İngiltere'nin yazılı bir anayasası yoktur; monarşik yapısını hala korumaktadır, ha.Ikın oyuyla seçilmeyen bir Lordlar Karnarası vardır; resmi bir kilisesi bulunmaktadır. Dolayısıyla İngiltere, demokrasiyi koruma adına Fransa kadar tedbirli davranmamaktadır. öte yandan dirıi kimlikler de dahil olmak üzere grup kimliklerinin ifade edilmesini sağlayan bir geleneğe sahiptir. Bu demokratik yapı, İngiltere'de asırlardır var olan dirıi çoğulculuk geleneğine çok şey borçludur. Göçmenlere karşı da, farklılıklan ortadan kaldırmaya yönelik değil, farklılıklarm bir arada yaşamasını sağlayan politikalar izlenmiştir. Şu noktayı da belirlemek gerekir ki, İngiltere'de etnik hoşgörü yerine dirıi hoşgörüyü destekleyenler seçimle işbaşma gelmeyen devlet kurunılandır. Bunlann başında Kraliyet Ailesi, Lordlar Karnarası ve İngiliz Kilisesi gelmektedir. Lordlar Kamarası'nda atanmış diğer din temsilcileri de yer almaktadır; İngiliz Kilisesi de, sadece Hıristiyarılığın İngiliz versiyonunu değil, aynı zamanda inancı koruma görevini üstlenmektedir.ı2
Bu konularda Avrupa'da bir eğilim değişikliğinin olduğu, Avrupa'nın kendi savunduğu değerlere ters düşen uygulamalara doğru yöneldiği ortadadır.
12 Burada verilen örnekler konusunda daha fazla detay için bk. Grace Davie, "Pluralism, Tolerance and Democracy: Theory and Practice in Europe," The New Religious Pluralism and Democracy, (ed) Thomas Banchoff (New York: Oxford University Press, 2007).
39
AB ÜLKELERiNDE DiN-DEVLET iLiŞKiSi
Bunun nedeni de özellikle Müslümanlar olmak üzere Avrupa'da Hıristiyanlık dışındaki inanç gruplarının çoğalmasıdır. inancın kişisel bir mesele olduğu ve bu yüzden kamusal alandan, özellikle de devlet ve eğitim sisteminden uzak tutulması gerektiği fikri sadece Fransa'da değil, tüm Avrupa'da yaygınlaşmaya başlamıştır. Avrupa'ya göçmen olarak gelenlerin birçoğu farklı inarıçiara sahiptir ve bunlar Avrupa'nın yaşam tarzı için bir tehdit olarak görülmektediİ. Bu tehdide gösterilen tepkiler ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Ne var ki, Avrupa toplumlarının genelinde, dinin gerek kamusal gerekse özel alandaki yeri yeniden tartışmaya açılmıştır. Bu çerçevede, okullarda baş örtüsü takılması ve bir inanç topluluğunun hakaret olarak algıladığı şeylerin yayınma izin verilip verilmemesi gibi konularda hararetli tartışmalar yaşanmıştır. Danimarka'da yayınlanan karikatürleri burada örnek olarak verebiliriz. 13 Bu olayda, her iki tarafın da birbirini anlama ve uzlaşma sağlama konusundaki isteksizlikleri hem Avrupa'da hem de Avrupa dışında tehlikeli durumların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bütqn bu olaylar, farklı açılımları olan konulan da içermektedir. Mesela, Avrupa'nın seküler elitleri bu tür olaylan dine karşı alternatif bir ideoloji oluşturmak için kullanmaktadırlar. Gerçi, sekiller elitler de tıpkı dindar kesim gibi ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Karikatürlerin ilk olarak Danimarka'da yayınlanması ve Avrupa'nın bazı ülkelerinde (özellikle Fransa'da) medyanın diğer ülkelere kıyasla ısrarlı bir şekilde ifade özgürlüğünü desteklemek için karikatürleri yeniden yayınlaması bir tesadüf değildir. Bütün bu tutumların tarihi birkökeni vardır. örneğin Fransa, Aydınlanma'nın açık bir şekilde dinden kurtulma olarak gerçekleştiği bir Avrupa ülkesidir. öte yandan Amerika'da Aydınlanma oldukça farklı bir şekilde, "inanç özgürlüğü" formunda gerçekleşmiş ve sonuçta bu iki ülkede birbirinden çok farklı uygulamalar ortaya çıkmıştır. Diğer Avrupa ülkeleri (Kuzey Avrupa'nın çoğu, Almanya ve İtalya) ise bu iki uygulamanın ortası bir tutum benimsemişlerdir. Kısacası, Avrupa her zaman olduğu gibi, bu konuda da homojen bir yapı arz etmemektedir.
Sonuç Avrupa'nın dini hayatında aynı anda birkaç oluşum birden yaşanmaktadır.
Bunlann aynı anda ortaya çıkmalan kısmen tesadüf olarak değerlendirilebilir, ancak bir oluşumun diğer bir oluşumu tetiklediği de ortadadır. Thrihi kiliseler varlıklarını devam ettirmekle birlikte, nüfusun büyük bölümünün (özellikle
13 Söz konusu karikatürler ilk olarak 2005 Sonbaharı'nda Danimarka'da yayınlanmış daha sonra 2006'run ilk aylarında başka Avrupa ülkelerinde yeniden yayınlanmıştır. Hz. Muharıuned'e hakaret içeren bu karikatürler islam toplumları tarafindarı hakaret olarak algılarurken, Avrupalıların çoğu bunları sıradarı karikatürler olarak değerlendirmiştir.
40
DiN ve TOPLUM: AVRUPA DENEYiMi BiR iSTiSNA Ml? 1 GRACE DAVIE
gençlerin) dini düşüncelerini yönlendirme kapasitesini yitirrnektedirler. Aynı zamanda, dini tercih alanlan gerek tarihi kiliseler içinde gerekse bu kiliseler clışında genişlemektedir. Göçler Avrupa'ya yeni din formlan da getirmektedir. Sonuç olarak, Avrupa'ya gelenlerin bir kısmı, Avrupa toplumlanndaki mevcut dini uygulamalara önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
Avrupa'nın dini yaşantısındaki istisnalan, bazı sorulan dillendirerek somutlaştırabiliriz. örneğin Avrupa, Amerika'daki gibi dinlerin pazarlandığı bir piyasaya (pazara) sahip midir? "Yükümlülük anlayışından tercih anlayışına geçiş" bu çerçevede incelenebilir mi? Yoksa, hala varlığını koruyan devlet kilisesi mirası buna karşı çıkarak, din alanını tamamıyla bireylerin özgür tercihlerine bırakmamakta, dini halkı bütünleştiren ve kamusal fonksiyon icra eden bir araç olarak görmeye devam etmekte midir? Bu karmaşık denklem içerisinde Hıristiyan olsun ya da olmasın göçmenleri nereye yerleştireceğiz? Bu sorulara yönelik cevaplanın ve Avrupa'da dirıin geleceğine ilişkin öngörülerim şöyledir.
Avrupa'da birbirine paralel gelişen iki yeni durum vardır. Bunlardan birincisinde, kiliseye giden azınlık grup arasında ortaya çıkan ve yeni oluşum halinde olan bir din pazan (piyasası) söz konusudur ki, burada irısanlann kilise ile ilişkisi, yükümlülük esasına değil, tercih esasına dayanır. ikincisinde ise, bu eğilime diren~n ve kamu yaran prensibine uygun olarak şekillenen bir durum söz konusudur ki, burada irısanlann kilise ile ilişkisi, tercih esasına değil, yükümlülük esasına dayanır. Cenaze vb. törenierin kilisede yapılması bu konuda önemli bir örnektir. Bu iki eğilim birbiriyle uyuşmasa da, birbirine bağımlıdır ve birbirinin açığını kapatmaktadır.
Din giderek kamusal alana daha fazla nüfuz edecektir. Bu durum büyük oranda Avrupa'nın çeşitli bölgelerindeki İslam varlığından kaynaklanmaktadır. Bu duruma Avrupalılar iki farklı tepki vermektedir. Dinlerine bağlı ve dirıin hayattaki görünümlerini normal karşılayan, ama azınlıkta olan aktif Hıristiyanlar, islam'ın varlığının da tetiklediği bu süreci anlaşılabilir bir durum olarak görmektedirler. Zaten onlara göre inanca samimi olarak bağlanmak kamusal alanda görünürlüğü de beraberinde getirecektir. Buna karşılık, dine bağlılıklan zayıf olan pasif Hıristiyanlara göre, inanca samimi olarak bağlanmak kamusal alan için bir tehdittir.
Avrupa'nın dini yapısı bir istisna değilse bile,. kendisine özgüdür ve geçmişten getirdiği mirası dikkate aldığımızda böyle olmaya da devam edeceği söylenebilir. Fakat bu yapı tamamen statik de değildir. Bazı şeylerin değiştiği ortadadır, hatta bazı bölgelerde oldukça hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Bu değişirnin nasıl bir gelişme seyredeceğini tahmirı etmek pek kolay değildir, ancak burada üç kısımdan oluşan bir tahmirıde bulunmak istiyorum. Bunlardan birincisi biraz belirsiz, ikincisi daha belirgin, üçüncüsü ise çok belirgindir. Birincisi,
41
AB ÜLKELERiNDE DiN-DEVLET iLiŞKiSi
~
"vekil din" şeklinin, en azından bu yüzyılın ortalanna kadar varlığını sürdüre-ceğini, ama daha sonra yok olabileceğini düşünüyorum. Nihayette Avrupa'daki aktif dindarlık giderek pazar modeline uygun olarak işlerliğini devam ettirecelttir. İkincisi, İslam'ın varlığı, dikkate almadığımız önemli bir unsurdur. İslam'ın varlığı Avrupa için sıradan bir durum değildir; çünkü İslam Avrupa'nın görüntüsünde derin bir değişimi de bera,}Jerinde getirmiştir. Üçüncüsü, bütün bu faktörler hem bireysel hem de kamusal alanda dinin görünürlüğünün giderek daha fazla gündemde kalmasına yol açacalttır. Bunun en önemli nedeni ise modem dünya düzeninde dinin giderek daha belirgin hale gelmesidir. Dolayısıyla, bu konuda artık Avrupa'nın dünyayı değil, dünyanın Avrupa'yı etkilernesi daha muhtemeldir.
42