atatÜrk’Ün 21 eylÜl 1925’te yavuz zirhlisini zİyaretİ ve … · 2016-11-23 ·...

12
ATATÜRK’ÜN 21 EYLÜL 1925’TE YAVUZ ZIRHLISINI ZİYARETİ VE SONUÇLARI Özellikle 19. yüzyılın güç dengesi içinde denizlere hakim olabilmenin “dünya hakimiyeti”ne giden yol olarak algılanmaya başlanması, emperyalizmin hızlı yükselişi ve dünya güç dengesinin değişen yapısı denizlerde silahlanma ile güç politikasını önemli ölçüde ilişkilendirmiştir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde denizlerdeki rekabet, denizlerdeki İngiltere’nin hâkimiyetindeki tek kutuplu yapıdan, çok kutuplu yapıya geçilmesi ile yoğunlaşmış, denizlerdeki rekabet, deniz silahlarındaki ve donanma stratejilerindeki değişim ile beraber, yoğun bir deniz silahlanma yarışını da beraberinde getirmişti. Denizlerdeki bu rekabet çerçevesindeki silahlanma yarışına devletler imkânlarını zorlamak pahasına da olsa katılmışlardır. Sonuçta denizlerdeki rekabette hakim konumda olan devletler bu hakimiyetlerini korumak için, diğerleri ise bu hakimiyeti kendi lehlerine değiştirebilmek için silahlanma yolunu seçmişlerdir. İngiltere ile Almanya arasındaki denizlerdeki rekabet ve donanma yarışı iki devleti ayrı uçlara itmiş ve bu devletlerin silahlanma yarışı, dış politikalarına da yansımış ve tüm bu gelişmelerin bir sonucu olarak da iki devlet Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa güç dengesindeki krizler döneminde birer güç odağı olarak karşılıklı cephelerde yer almışlardır. İngiltere ve Almanya arasındaki bu yarış büyük güçler arasındaki donanma dengelerini değiştirdiğinden, diğer güçler de bu dengelere uyum sağlamak için donanma harcamalarını arttırmışlar ve böylece Birinci Dünya Savaşı öncesinde denizlerdeki silahlanma yarışı yaygınlaşmıştır. Bu dönemde Osmanlı Devleti’ni de savaşta Almanya’nın tarafında girmesinin önemli nedenlerinden biri Doğu Akdeniz’deki bu rekabet ve silahlanma yarışı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı öncesinde “gambot (silahlı gemi) diplomasisi” gereği, deniz kuvvetleri ve gemilerinin önemi iyice artmış, Osmanlı Devleti ise bu değişime ayak uyduramamıştı. Haliç’te çürümeye bırakılan donanma, devrin yüksek gerekliliklerini karşılayacak durumda değildi. Bu dönemlerde Osmanlı Devleti, donanma eksiğini batılı devletlerden modern gemiler satın almak yoluyla gidermeye çalışmıştır. Donanmasız girdiği Birinci Dünya Savaşı’nda uzun ve kanlı savaşlar sonrasında müttefiklerinin savaştan çekilmeleri üzerine Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak son derece yıpranmış olarak çıkmıştır. Fakat Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı’nda eşsiz bir zafer kazanılarak, köhnemiş Osmanlı Devleti’nin küllerinden yeni ve genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Ulu Önderimiz Atatürk, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, çağdaş gelişim düzeyine erişebilmesi için, yüzyılların yıpranması ve ihmaller sonucu geri kalmış diğer kurumlarda olduğu gibi, Türk denizciliğinin ve Türk Deniz Kuvvetleri’nin de kalkındırılması için de büyük atılımlarda bulunmuştur. Denizcilikle ilgili, askeri, ekonomik, endüstriyel ve kültürel alanlarda yapılan bu atılım ve girişimler, 1

Upload: others

Post on 08-Jan-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

ATATÜRK’ÜN 21 EYLÜL 1925’TE YAVUZ ZIRHLISINI ZİYARETİ VE

SONUÇLARI Özellikle 19. yüzyılın güç dengesi içinde denizlere hakim olabilmenin “dünya

hakimiyeti”ne giden yol olarak algılanmaya başlanması, emperyalizmin hızlı yükselişi ve dünya güç dengesinin değişen yapısı denizlerde silahlanma ile güç politikasını önemli ölçüde ilişkilendirmiştir.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde denizlerdeki rekabet, denizlerdeki İngiltere’nin hâkimiyetindeki tek kutuplu yapıdan, çok kutuplu yapıya geçilmesi ile yoğunlaşmış, denizlerdeki rekabet, deniz silahlarındaki ve donanma stratejilerindeki değişim ile beraber, yoğun bir deniz silahlanma yarışını da beraberinde getirmişti. Denizlerdeki bu rekabet çerçevesindeki silahlanma yarışına devletler imkânlarını zorlamak pahasına da olsa katılmışlardır. Sonuçta denizlerdeki rekabette hakim konumda olan devletler bu hakimiyetlerini korumak için, diğerleri ise bu hakimiyeti kendi lehlerine değiştirebilmek için silahlanma yolunu seçmişlerdir.

İngiltere ile Almanya arasındaki denizlerdeki rekabet ve donanma yarışı iki

devleti ayrı uçlara itmiş ve bu devletlerin silahlanma yarışı, dış politikalarına da yansımış ve tüm bu gelişmelerin bir sonucu olarak da iki devlet Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa güç dengesindeki krizler döneminde birer güç odağı olarak karşılıklı cephelerde yer almışlardır. İngiltere ve Almanya arasındaki bu yarış büyük güçler arasındaki donanma dengelerini değiştirdiğinden, diğer güçler de bu dengelere uyum sağlamak için donanma harcamalarını arttırmışlar ve böylece Birinci Dünya Savaşı öncesinde denizlerdeki silahlanma yarışı yaygınlaşmıştır. Bu dönemde Osmanlı Devleti’ni de savaşta Almanya’nın tarafında girmesinin önemli nedenlerinden biri Doğu Akdeniz’deki bu rekabet ve silahlanma yarışı olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde “gambot (silahlı gemi) diplomasisi” gereği,

deniz kuvvetleri ve gemilerinin önemi iyice artmış, Osmanlı Devleti ise bu değişime ayak uyduramamıştı. Haliç’te çürümeye bırakılan donanma, devrin yüksek gerekliliklerini karşılayacak durumda değildi. Bu dönemlerde Osmanlı Devleti, donanma eksiğini batılı devletlerden modern gemiler satın almak yoluyla gidermeye çalışmıştır.

Donanmasız girdiği Birinci Dünya Savaşı’nda uzun ve kanlı savaşlar

sonrasında müttefiklerinin savaştan çekilmeleri üzerine Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak son derece yıpranmış olarak çıkmıştır.

Fakat Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı’nda eşsiz

bir zafer kazanılarak, köhnemiş Osmanlı Devleti’nin küllerinden yeni ve genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

Ulu Önderimiz Atatürk, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, çağdaş gelişim düzeyine

erişebilmesi için, yüzyılların yıpranması ve ihmaller sonucu geri kalmış diğer kurumlarda olduğu gibi, Türk denizciliğinin ve Türk Deniz Kuvvetleri’nin de kalkındırılması için de büyük atılımlarda bulunmuştur. Denizcilikle ilgili, askeri, ekonomik, endüstriyel ve kültürel alanlarda yapılan bu atılım ve girişimler,

1

Cumhuriyetimizin denizcilik gücünü sağlam temeller üzerinde yükselen etkin bir başlangıç evresine başarı ile sokmuştur. Ayrıca Atatürk, bu konuda verdiği direktif ve demeçlerle de Türkiye’nin denizcilik politikası ve deniz stratejisinin güncel ve ileriye yönelik esaslarını ve hedeflerini de tespit etmiştir.

28 Mart 1911’de, Hamburg’da ünlü Alman Generali Goeben’in adını alarak denize indirilen ve 2 Temmuz 1912’de Albay Otto Philip komutasında donanmaya katılan Birinci Sınıf Muharebe Kruvazörü SMS Goeben, bir devletin yıkılmasına ve yeni bir devletin doğmasına sebep olacağını ve özellikle de Türk tarihinde önemli bir rol üstleneceğini bilmeyen bu olağanüstü kruvazörün teknik özellikleri ise şu şekildeydi.

Sınıfı : Moltke Tipi : Birinci Sınıf Muharebe Kruvazörü İnşa Yeri : Blohm & Voss A.G, Hamburg Uzunluğu : 186.5 Metre Eni : 29.5 Metre Draftı : 9.2 Metre Tam Yük Tonajı : 23,580 Ton Makine Gücü : 85.000 Beygir (4xPersons-Blohm & Voss Buhar Türbini) Azami Sürat : 27.8 Mil Pervane : 4 ( 3 kanatlı bronz ) Baca Adedi : 2 Adet Kazanları : 248 Schuls Turmieroft Yüksek Basınçlı Kazan Zırh Kalınlığı : Güvertede 25-50 mm. Kumanda Kulesi 250 mm. Borda Zırhları 130-270 mm. Ağır Taretleri 150-230 mm. Yakıt Kapasitesi : 3018 Ton Kömür 200 Ton Mazot 7.5 Ton Benzin Su Kapasitesi : Kazan Suyu 552 Ton

Kullanma Suyu 365 Ton İçme Suyu 87 Ton1

1 Aynı zamanda gemide deniz suyunu içme suyuna çeviren evoprayter mevcuttur.

2

Seyir Siası2 : 1360 mil (azami süratte) 3600 mil (iktisadi süratte) Vasıtaları : 1 Adet Amiral Motoru 1 Adet Komutan Motoru 2 Adet İşkampavya 3 Adet İstimbot 2 Adet 7 çifte bot Bölme Adedi : 15 Bölme (su geçirmez) Güverte Adedi : 7 Adet Silahları : 10 Adet 28/50 cm.lik Top

(Azami menzil 23700 m.) 10 Adet 15/45 cm.lik Top

(Azami menzil 13500 m.) 8 Adet 7,62/45 cm.lik Top

(S/Ü Azami menzil 11430m., Hava 9500 m.) 8 Adet 40/39 mm.lik vikers Top

(Azami menzil S/Ü 6100m, Hava 4100m) 18 Adet 40/56 mm.lik Top

(Azami menzil S/Ü 6100 m., Hava 4100m) 24 Adet 20 mm.lik bofors Top (Azami menzil S/Ü 8800 Yd., Hava 2000 Yd.)

2 Adet Denizaltı Torpido Kovanı Sis Cihazları : 2 adet İsveç tipi3 Personel : 1053 4

SMS Goeben, gerek hızı, gerekse üzerindeki silahları itibarıyla dosta güven, düşmana korku veriyordu. Zırhlı baş taraftan düşman ile savaştığı takdirde altısı 28 cm.lik, ikisi 15 cm.lik sekiz top ile, kıç taraftan savaştığı takdirde sekizi 28 cm.lik ve ikisi 15 cm.lik 10 top ile düşman üzerine atış yapabiliyordu. Her top ile ortalama olarak dakikada 15 mermi atılabileceği dikkate alınırsa, bu savaş makinesinin dakikada 120–150 mermi atımı ile düşman üzerinde yıkıcı bir etki yapacağı kesindi. Ayrıca gemi sağ ve sol tarafında nikel çelikten yapılmış dikey torpido geçirmez bir zırha sahipti.

SMS Goeben aynı yaştaki SMS Breslau küçük kruvazörü ile birlilikte Alman Akdeniz Tümeni’ni oluşturmak etmek üzere 1 Kasım 1912’de Almanya’dan bir daha dönmemek üzere ayrılmıştır. Osmanlı Devleti ile Balkan Devletleri arasında cereyan eden Balkan Harbi (1912–1913) sırasında Bulgar ordusunun İstanbul kapılarına dayandığı zaman, İstanbul’da yer alan uyruklarını korumak amacıyla Boğaziçi’ne demirleyen karma filo arasında SMS Goeben’de yer aldı. Yeniliği ve güzel çizgileri ile dikkati çeken bu geminin günün birinde Türkiye’nin geleceği üzerinde etkili olacağını o zaman kimse düşünmemişti.

İstanbul ziyareti sonrasında SMS Goeben zırhlısı, Mart 1913’de Selanik’te ölen Yunan Kralı I. Yorgi’nin cenazesini Pire’ye götürmekte olan Yunan Amphitrite yatına refakat ettikten sonra Avusturya’nın Pola askeri limanına intikal etmiştir.

Akdeniz’de Alman çıkarlarını korumak üzere görevlendirilen SMS Goeben’in Cezayir kıyılarını bombalaması sonucu korku ile beklenen ilk genel savaş Avrupa geneline yayılmaya başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte

2 Kömür almaksızın seyir yapabileceği azami mesafe. 3 Sis müddeti 6 dakikadır. 4 Personel miktarı görev yaptığı tarihe göre değişiklik göstermektedir.

3

Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etmiştir. Ancak, Almanya ile 02 Ağustos 1914 tarihinde yapılan askeri ittifak sebebiyle ülke içinde genel bir seferberlik başlatılmıştır.

Bu sırada, Fransız kontrolündeki Cezayir kıyılarını bombalayan Almanların Akdeniz filosuna mensup SMS Goeben ve SMS Breslau adındaki iki savaş gemisi, Akdeniz’deki İngiliz donanmasının gemilerinden kaçarak 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale Boğazı’na girmiştir. Osmanlı Devleti, tarafsızlığını bozmamak için bu gemileri satın aldığını açıklamış ve 16 Ağustos 1914 günü bu gemilere Türk Bayrağı çekilerek “Yavuz Sultan Selim” ve “Midilli” adları verilmiş, gemilerin komutanı olan Amiral Souchon’da Osmanlı donanmasının başına getirilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Donanmasının Sancak Gemisi Yavuz Sultan

Selim Zırhlısı

Osmanlı Devleti donanmasının komutanı olan Amiral Souchon, kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda Osmanlı Devleti’ni bir an önce Birinci Dünya Savaşı’na sokmak için çabalarını arttırmış ve bu amaç doğrultusunda Yavuz ve Midilli gemilerinin de bulunduğu Osmanlı donanması 29 Ekim 1914 sabahı Rusya’nın Karadeniz’deki bazı limanlarını bombardıman etmiş ve bu olay fiili olarak Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na girmesine neden olmuştur.

Osmanlı donanması, Birinci Dünya Savaşı’nda, Karadeniz ve Çanakkale

Boğazı yaklaşma sularında görev yapmıştır. Bu savaşta, Karadeniz filosu; Yavuz Sultan Selim, Midilli zırhlıları ile Hamidiye ve Mecidiye kruvazörleri, Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket torpido kruvazörleri ile Muavenet-i Milliye ve Taşoz sınıflarından dört muhripten oluşmuştur. Barbaros Hayrettin, Turgutreis ve Mesudiye zırhlıları ise Çanakkale’de konuşlandırılmışlardır. Küçük torpidobot ve gambotlar ise, İstanbul-Çanakkale lojistik nakliyatını idame, denizaltı savunma harbi, mayın tarama ve diğer görevlerde kullanılmıştır.

Osmanlı donanması, Karadeniz’de, Doğu Cephesi’ne yapılan personel ve

malzeme nakliyatını emniyete almış; Rusya’nın Karadeniz sahillerindeki bazı limanlarına baskın tipi taarruzlar yapmış ve aynı zamanda İstanbul-Zonguldak

4

arasındaki kömür nakliyatını da emniyete almıştır. Yavuz zırhlısının sürat ve ateş gücü üstünlüğü Rus Donanmasının Karadeniz’deki faaliyetlerini önemli ölçüde baltalamıştır. Diğer taraftan, Karadeniz’de konuşlanan Osmanlı donanmasına mensup gemiler, Rus donanmasını İstanbul Boğazı’ndan uzak tutmuş; böylece Çanakkale Cephesi’ndeki birliklerin doğudan baskı altına alınmasını da engellemişlerdir. Osmanlı donanmasının sayıca az olmasına rağmen Rus donanması karşısındaki harekâtında Yavuz zırhlısının etkisi büyük olmuştur.

Yavuz Zırhlısı Karadeniz’de Seyir Halinde

Karadeniz’deki harekât, Rusya’nın 3 Mart 1918’de imzaladığı Brest Litovsk

Antlaşması ile savaştan çekilmesi ile son bulmuştur. Ege’deki güçlü İngiliz ve Fransız donanmalarının varlığı nedeniyle, Osmanlı Donanması Birinci Dünya Savaşı sırasında Ege’de sınırlı olarak faaliyet göstermiş, bu faaliyetlerden birinde 20 Ocak 1918 günü Çanakkale Boğazı’ndan Ege’ye çıkılmıştır. Gökçeada (İmroz) yakınlarında Yavuz zırhlısı mayına çarparak yara almış, müteakiben İngiliz savaş uçaklarının hücumuna uğramış; sakınma manevrası yaparken ikinci bir yara daha almıştır. Bu sırada Midilli zırhlısı, mayınlı sahadan geçerken 5 mayın yarası alarak batmıştır. Yavuz zırhlısı onarım için geri intikalde iken, Çanakkale Boğazı’nda, Nara açıklarında üçüncü kez mayına çarparak karaya oturmuştur. Burada altı gün boyunca yine İngiliz savaş uçaklarının hava hücumuna uğradıktan sonra kurtularak İstinye’ye çekilmiştir.

Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nda, zaten zayıf olan Osmanlı donanması

büyük kayıplara uğramış ve savaştan son derece yıpranmış olarak çıkmıştır. Elde kalan gemilerin kontrolü ise, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi hükümleri gereğince, İtilaf Devletleri’nce oluşturulan Kontrol Komisyonuna bırakılmıştır.

Fakat buna rağmen Mustafa Kemal Atatürk tarafından Anadolu’da başlatılan

Milli Mücadele, eldeki kısıtlı imkânlar ölçüsünde başarıyla yürütülmüş ve sonuçta eşsiz bir zafer kazanılarak sonuçta köhnemiş Osmanlı Devleti’nin küllerinden yeni ve genç bir devlet kurulmuş, bundan sonra Türkiye’nin kaderi gibi Yavuz zırhlısının da kaderi değişmiştir.

5

Atatürk, 1924 yılında Hamidiye kruvazörü ile Karadeniz’e yaptığı bu gezinin sonucunda denizlerimizin ve limanlarımızın durumunu görmüş ve güçlü bir donanma olmadan Türkiye Cumhuriyeti’nin korunup kollanmasının da zor olacağına inanmış ve donanmanın yeniden organizasyonu içinde bir Bahriye Vekâleti (Denizcilik Bakanlığı) kurulması gerektiğini düşünmüştür.

Bahriye Vekâleti oluşturulduktan sonra, donanmayla ilgili en önemli sorunlardan bir tanesi Yavuz zırhlısının onarımı olmuştur. Fakat bu konuda bir türlü istenilen çözüm sağlanamamıştı. İşte bu nedenler herhalde Atatürk’ü de rahatsız etmiş olacaktır ki Atatürk eylül ayı sonlarında Bursa’ya yapacağı bir inceleme gezisi programına, Yavuz zırhlısını ziyaret etmeyi de alır ve bu amaçla, Ankara’dan İzmit’e hareket eder.

Atatürk’ün bu ziyareti öğrenildiğinde, Yavuz zırhlısında bazı düzenlemeler,

vapurlara da bazı süslemeler yapılmıştı. Diğer askeri gemiler de güvenlikten sorumluydu. Atatürk, beraberindekilerle birlikte 21 Eylül 1925 günü saat 18.00’de İzmit’te törenle karşılanarak oradan hükümet konağına geçmiştir. Bu törenin yerleşim ve işleyiş planında donanma personeli önemli görevler almıştır. Atatürk, Hükümet Konağı’ndayken Cumhurbaşkanının başkâtibi ile denizci komutanlar arasında diyaloglar devam etmiş, gemilerdeki ışıklarla aydınlatma hazırlıkları tamamlanarak, yükleme ve taşıma işlemleri Reşit paşa gemisine yapılmıştır.

Hükümet Konağındaki ziyaretini tamamlayan Atatürk ve beraberindekiler

Yavuz zırhlısına geçmek için iskeleye gelerek Söğütlü yatına bindiler. Bu sırada Yavuz’da üsteğmen rütbesiyle bulunan Amiral Afif Büyüktuğrul’a da Atatürk’e gemiye çıkışta kol verme görevi verilmişti.

Daha sonra Cumhurbaşkanının bulunduğu Söğütlü yatı, mevki almış

personelin hizasına gelince düdükle verilen kumanda ile üç defa “yaşa“ diye bağırılmış ve sonrasında 21 pare top atılarak selamlanmış, elektriklerle donanmış ve kıç baca ile grandi direği arasına “Yaşasın Gazimiz“ mahyasını kurmuş olan Yavuz zırhlısına geçilmiştir. Atatürk, Yavuz zırhlısını şereflendirdiğinde geminin grandi direğine cumhurbaşkanlığı forsu çekilmiş, sonra tabura geçen personeli denetlemiştir.

6

Bu sırada karakol görevinde bulunan Taşoz ve Yunus torpidobotları Reşitpaşa’nın kıçomuzluklarında denizaltı gözcülüğünde bulunmuşlardır.

Bu ziyarette Cumhurbaşkanı Atatürk, Donanma Komutanı ve aynı zamanda Yavuz Zırhlısı Komutanlığı’nı da yürüten Eğrikapılı Yarbay Necati’ye;

“Yavuz gemisine ilk defa geliyorum. Şimdiye kadar Yavuz Türk bayraklı bir Alman gemisi idi. Yaralı da olsa bu günkü şekli o zamandan daha pek çok değerlidir. Bu gemiyi Türk Milletinin ihtiyacı olan sağlam ve kudretli bir zırhlı şekline sokacağız. Bu kudret silah bakımından sizlere, dış politika bakımından da bizlere büyük hizmetler görecek, gurur sağlayacaktır.”

Diyerek Yavuz zırhlısı ile birlikte güçlenecek olan donanmanın dış politikada

ne kadar etkili olabileceğinin de işaretini vermiştir. Atatürk, Yavuz zırhlısında bir süre dinlendikten sonra törenle gemiden ayrılır.

Atatürk, Yavuz zırhlısına yaklaşılırken ve gemiden ayrılırken belki de ilk defa olarak bir deniz geleneği ihlal edilmiştir. Şöyle ki güneş batmış olmasına rağmen top atışı ile hem selamlama hem de uğurlama yapılmıştır.

Atatürk, daha sonra beraberindekilerle Mudanya üzerinden trenle Bursa’ya

hareket etmiştir. Böylece Atatürk’ün, bu gezisi sırasında, Hamidiye ve Peyk-i Şevket gemisinden sonra gördüğü ve incelediği üçüncü savaş gemisi yaralı Yavuz zırhlısı olmuştur.

Yavuz Zırhlısının Onarımı

Yavuz Zırhlısı kendisi için hazırlanan havuzda

7

Yavuz zırhlısının onarımı için harcanacak paranın temini konusu kısıtlı bir bütçe olmasından dolayı 25 Mart 1924 tarihinde toplanan meclisin ana gündemini bu konu oluşturmuştur. Bu konu Meclis içinde gizli oturum görüşmelerinde tartışmalar Yavuz zırhlısının onarılması gerektiği konusunda karar alınarak sona ermiştir.

Atatürk’ün 21 Eylül 1925 tarihinde Yavuz gemisini ziyaret edip, “Bu gemiyi büyük Türk milletinin ihtiyacı olan sağlam ve kudretli bir zırhlı şekline sokacağız” şeklinde verdiği talimat, Yavuz’un onarımı işini hızlandırmıştır.

Verilen ilan üzerine Yavuz’un onarılmasına altı tane yabancı şirket istekli olmuştur. Fakat bunlardan iki tanesi dışında diğer şirketler, gemiyi kendi ülkelerine çekip orada onarmak istemişlerdir. Bahriye Dairesi ise Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki Sultan Osman-ı Evvel ve Reşadiye tecrübelerine dayanarak bu teklifleri kabul etmemiştir. Ayrıca Yavuz Sultan Selim zırhlısı ülke içindeki limanlarda onarılırsa, onarım parasının önemli bir kısmı yurt içinde kalacak, böylelikle Türk işçisinin işçilik yetenekleri artacak ve sonuçta genç devlet de bir fabrikaya ve daimi şekilde Yavuz’un bakımını yapacak bir havuza kavuşacaktı.

Yavuz’un onarım işi gündeme geldiğinde ilk ihtiyaç olarak bir havuzun yapılması veya başka bir yerden alınması ortaya çıkıyordu. Bundan sonra ihtiyaç duyulanlar ise bir tersane ve tersanenin alt yapısını oluşturan yerler, makineler ve tezgâhlardı. Bu arada Türk Hükümeti, Lozan Antlaşması’nın getirdiği Boğazlar’ın yeni statüsü uyarınca bu yüzer havuzun İstanbul’un dışında Marmara’da Gölcük civarında yapılmasına karar vermişti.

Yavuz Zırhlısı Havuzdayken

Yavuz’un tamiri için gerekli olan yüzer havuzun yapılması amacıyla açılan

ihaleyi kazanan Alman Flander Şirketi’nin yapacağı yüzer havuz, gerektiği zaman parçalara bölünerek çok sayıda ufak gemiyi havuzlayabilmek için altı parçadan oluşacaktı. Flander Şirketi ilk üç parçalık birinci grubu 14 Haziran 1926 günü; ikinci üç

8

parçalık grubu da 15 Kasım 1926 günü denize indirdi. Bu İki parça denizde birleştirildi ve gerekli tecrübeler yapıldı. Artık havuz Yavuz’u kaldırmaya hazırdı.

Fakat havuzlama sırasında geminin dengesinin sağlanamaması nedeniyle Yavuz havuzdan düşerek, kıç tarafından yaralanmış, ayrıca havuz da hasar görmüştür. Yavuz tekrar havuzdan çıkarılmış, havuzun bakımları 20 Ağustos 1927’de tamamlanarak ikinci kez havuzlama işlemi yapılmıştır.

Yavuz’un onarımı işi Fransızlara verilmişti. Alman yapısı gemiyi Fransızlar onarıyordu. Bu ilginç bir durumdu. Fransız firmasının adı Penoheid idi ama bu firma Türkiye’de Saint Nazaire olarak biliniyordu. Bu şirket Yavuz’un onarımını Aralık 1926’da üzerine almıştır. Zaten havuzu da Flander şirketi aynı ay içinde tamamlamıştır. Saint Nazaire şirketi, çeşitli maddi zararlarla karina (geminin alt kısmı) tamirini 25 Şubat 1930’da tamamlamıştır. Daha sonra Yavuz havuzdan indirilip Turgutreis’e aborda edildi. Böylece Yavuz tekrar donanmanın temel direği olan Yavuz, bir an için bağımsız bir birim gibiydi. Geminin “Yavuz Sultan Selim” olan adı onarımı takiben aynı yıl “Yavuz Selim” olarak değiştirilmiştir. Artık yeni Yavuz Selim, Atatürk’ün de dediği gibi Türkiye’ye büyük hizmetler görecek ve gurur sağlayacaktır.

Yavuz’un onarımından sonra 24 Kasım 1931 günü Donanma Komutanlığı’nda yeni bir kuruluş yapıldı. Donanma Komutanlık makamı kaldırılıp bunun yerine “Harp Filosu Komutanlığı” terimi getirilmiştir.

Yavuz muharebe kruvazörünün yeniden denizlerde boy göstermesi, Ege ve Karadeniz’deki güç dengeleri bakımından önem taşıyordu. Doğal olarak Yunanistan ve Rusya, Yavuz’u dengeleyecek girişimlerde bulunacaklardı. İngilizlerse Yavuz’un donanmaya katkıdan çok zararı olacağını düşünüyorlardı. 1928’in başında yapılan bir değerlendirmeye göre, Yavuz’un onarılıp hizmete alınması durumunda dahi, Yunan filosu Ege’de Türk donanmasına karşı üstünlüğünü koruyacaktı. Üstelik Yavuz’un yanında muhrip koruması olmadan denize çıkması intihar demekti.

Gölcük’te bu işler olurken Başbakan İsmet Paşa (İnönü) 24 Aralık 1927 günü

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Bahriye Vekili İhsan Bey (ERYAVUZ) hakkında; vekilin icra vekilleri heyeti kararlarına aykırı hareket ettiği, hazineyi zarara soktuğu ve görevini kötüye kullandığını bildirerek Meclis soruşturmanın açılması için bir önerge vermiştir. Cumhuriyet tarihimizin ilk “Yüce Divan”ı olup “Yavuz-Havuz Davası” olarak bilinen bu olay, Bahriye Vekâletinin lağvedilmesine neden olmuştur.

Yavuz zırhlısı, onarıldıktan sonra donanmanın da katıldığı tüm manevralara

komutan gemisi olarak iştirak etmiştir. İkinci Dünya Savaşı başladığı zaman, Yavuz’un kıç direği, düşmana gemi rotasının saptanmasında yardımcı olmaması için çıkartılmış ve gemi tek direkli bırakılmıştır. Uçak sanayiindeki ilerleme ve havadan deniz hedeflerine karşı geliştirilen hücum taktiği karşısında Yavuz uçaksavar sistemi ile donatılmıştır. Savaş içerisinde ise Yavuz sürekli çalışır ve savaşa hazır bir durumda bulundurulmuş, donanmanın yaptığı tüm tatbikat ve atış eğitimlerinde komutan gemisi olarak görevini yapmıştır.

9

Yavuz Zırhlısı’nı halk ziyaret ederken

Efsane Yavuz’un Kadrodan Çıkartılması

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Türk Deniz Kuvvetlerini geliştirme ve

modernizasyon çabaları hız kazanmış ve daha büyük atılımlarla yeni hedeflere yönelinmiştir. Türk donanmasının kendini yeniden yapılanmaya tabi tuttuğu bu döneme kadar donanmanın sancak gemisi, halkın ise efsane gemisi olan Yavuz zırhlısı, son tatbikatını 1950 Eylülünde Akdeniz’deki tatbikata katılarak icra etmiş ve artık çok yorulmuştu. Halkın bu manevralardaki liman ziyaretlerinde görmekten büyük gurur duydukları Yavuz artık tatbikatlarda boy göstermeyecekti.

Türkiye Nato’ya girdiğinde, örgütün standartlarına uyularak diğer gemilere

olduğu gibi Yavuz’a da bir borda numarası verilerek borda numarası “B-70” olan Yavuz, 20 Aralık 1950 tarihinde aktif listelerden çıkartılarak Gölcük’ün Kavaklı önüne ağlar içindeki şamandıralara bağlanmıştır. Bu yorgun savaşçı artık bitip tükenmişti. Burada dört yıl, torpido mania ağları arkasında yattı durdu. Sonra 14 Ekim 1954 tarihinde Kavaklı’dan yedekte çekilerek Poyraz rıhtımında kıçtankara edilmiş ve kasım ayında donanma envanterinden çıkartılmıştır.

14 Kasım 1954 tarihinde donanma envanterinden çıkartılan ve Gölcük’ün Poyraz rıhtımına kıçtankara edilen koca Yavuz, 1960’lara kadar Harp Filosu Karargâhı’nı ve bazen de Mayın Filosu’nun şubelerini barındırdı. 20 Aralık 1960’da hizmet dışı bırakıldı. Yavuz, bu rıhtımda tam 19 yıl yattı. Bahriye, bu tarihi sancak gemisinin müze olarak yaşamasını istemiş, fakat gemiyi idame ettirecek kaynaklar bulunamadığından dolayı bu husus gerçekleşememiştir.

10

İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’ndaki 15 cm.lik topun namlusu ve Yavuz’a ait

pervanelerden biri

Geminin müze olması isteniyordu, fakat Yavuz’un bir hatıra ve müze olarak korunması tamamen mali yük getireceği endişesiyle Türk Hükümeti tarafından satılması yönünde karar verilmiştir. Hatta Yavuz’un tamiri dahi Hükümete büyük mali külfetler getirmişti. Genel Kurmay Başkanlığı, Yavuz’un tamir masrafının büyüklüğü ve geminin kömür harcamasının fazla oluşu bakımından, Yavuz’un tamirini pek arzu etmemiştir.

Yavuz Zırhlısına Ait Mühür, Mermi Kovanları ve Çanı, İstanbul Deniz Müzesi

Yavuz, 1963’te Almanya’ya satılmaya çalışıldı fakat bazı mali formaliteler

yüzünden gemi 1964 yılında satılamadı. Daha sonra başka alıcıların bulunmaması nedeniyle, 19 milyon liraya MKE Kurumu’na satılan T.C.G. Yavuz, Cumhurbaşkanı ile birlikte yurt gezisine katılan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ın bulunamadığı, Donanma Komutanı Koramiral Hilmi Fırat ve Alman Donanma Ataşesi

11

12

Von Rodbertus’un katılımıyla 7 Haziran 1973 günü yapılan hizmetten ayrılış töreninden sonra Gölcük’te Poyraz rıhtımından söküleceği Seymen’e kadar römorkörlerle götürülmüştür.

Kırk yıl Türk donanmasına hizmet ettikten sonra sökülmesine karar verilen

Yavuz sökülmeden önce; 11,5 ton ağırlığındaki dört pervanesinden biri, 15’lik toplarına ait 2 namlusundan biri ile muharebe yedek idare merkezi İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’na getirilerek sergilenmeye alınmış ve Yavuz’un diğer objelerinin de sergilendiği bir “Yavuz Odası” açılmıştır. Direklerinden biri Heybeliada’daki Deniz Lisesi Komutanlığı Komutanlık Binası önüne dikilmiştir. Pervanelerinden 2 tanesi ile 15’lik toplarına ait 2 namlusundan biri de Gölcük’te Donanma Komutanlığı’ndaki Yavuz Anıtı’nda sergilenmektedir.

Ayrıca 2006 yılı içerisinde Gölcük Belediyesi ile Donanma Komutanlığı

yetkililerinin istişareleri sonucu tarihi Yavuz Gemisi’nin Donanma Komutanlığı tarafından muhafaza edilen 4’ncü pervanesi, Amiral Sağlam Caddesi’nin girişinde yaptırılan kaidenin üzerine oturtularak bir anıt yapılmıştır. Böylece donanma ile özdeşleyen Yavuz gemisinin pervanesinin D–130 karayolundan geçen herkes tarafından görülebilmesi, donanma kenti Gölcük için de bu tarihi misyon açısından önem taşımaktadır. 5

5 Bu makale; Piri Reis Araştırma Merkezi Şube Müdürü Öğ.Kd.Bnb. Ersan Baş tarafından hazırlanan “Türk Tarihinde Yavuz Zırhlısının Rolü” isimli kitap ve . Deniz Kuvvetleri Dergisi’nin Kasım 2005 Tarihli 594. Sayısında Yayınlanan “Atatürk’ün 21 Eylül 1925’te Yavuz Zırhlısını Ziyareti ve Sonuçları” başlıklı makaleden özetlenerek hazırlanmıştır.