“İntes bİr İvme aldiysa, o İvmeyle daha yenİ ...intes.org.tr/content/sayi-34.pdfdaha sonra,...

16
Ey yükselen nesil! Gelecek sizindir... Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2014 Sayı: 34 / Yıl: 9 • ISSN: 1304 - 7183 Yenimahalle Belediyesi ev sahipliğinde, Ankara Sivil Toplum Kuruluşları Platformu organizasyonunda Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde 5 Aralık "Dünya Gönüllüler Günü (Dünya Sivil Toplum Kuruluşu Günü)" kutlandı. Etkinlikte İNTES Genç Yöneticiler Grubuna üstün hizmet ve başarı belgesi takdim edildi. Genç Yöneticiler Grubunun katıldığı ödülü Başkan Asude Öztürk Camadan aldı. Genç Yöneticilere Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü... B u ay, on iki yıl boyunca İNTES’in yönetim kurulu başkanlığını yürüten M. Şükrü Koçoğlu yeni sayımızın konuğu olarak bizlere kapılarını açtı. İNTES’de yaptığı çalışmaları ile İNTES’i Türkiye’deki önemli sivil toplum kuruluşlarından biri haline getiren Koçoğlu’nun hayatı tam anlamıyla bir başarı öyküsü. İNTES için var gücüyle çalışan Koçoğlu; “Çalışma zamanımın önemli bir bölümünü İNTES’e ayırdım. Bazen kendi çalışmalarımın önüne geçti. Hep daha fazlasını yapmaya özen gösterdim.” sözleriyle de iyi bir yönetici olmanın sırrını ortaya koyuyor. M. Şükrü Koçoğlu’nun on iki yıla sığdırılan İNTES yolculuğu ve başarılı kariyer öyküsü hakkındaki röportajımızı keyifle okuyacağınıza inanıyoruz. “İNTES BİR İVME ALDIYSA, O İVMEYLE DAHA YENİ ALANLARA YELKEN AÇACAKTIR.” tamamı sayfa 2 İ NTES’in 25. Olağan Genel Kurulu 7 Aralık 2013 Cumartesi günü gerçekleşti. İNTES’in her Genel Kurulunda olduğu gibi bu yıl da Genç Yöneticiler Grubu Divan ve Sandık kurulunda görev aldı. Genel Kurul’da Divan Başkanlığı'na İbrahim Şencan, Başkan Yardımcılığı'na Gültekin Güvensoy, Katip Üyeliklere ise Asude Öztürk Camadan ile Emrah Yaykıran seçildiler. S istem Elektronik A.Ş’nin genç yüzü Nazlı Hürmeydan bu ay ki genç yönetici üyemiz. Beş ay önce iş hayatına atılan Hürmeydan, iyi bir yönetici olmaya giden yolu ise şu sözlerle anlatıyor; “Bunun için yöneticilikte bireysel kararlılık, bilgi ve deneyim birikimi gibi olması gereken özelliklerin yanında insani vasıfların, ahlaki değerlerin hakim olduğu ortamın sağlanmasının da iyi bir yönetici olmakta katkısının ola- cağına inanıyorum.” Nazlı Hürmeydan ile gerçekleştirdiğimiz röportajın devamını ilerleyen sayfalarımızda okuyabilirsiniz. “Yönetici olmanın bireysel bir pozisyon olduğunu düşünmüyorum.” tamamı sayfa 9 "İNTES 25. OLAĞAN GENEL KURUL'U YAPILDI." 6 tamamı sayfa

Upload: others

Post on 01-Mar-2020

17 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Ey yükselen nesil!Gelecek sizindir...

Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2014 Sayı: 34 / Yıl: 9 • ISSN: 1304 - 7183

Yenimahalle Belediyesi ev sahipliğinde, Ankara Sivil Toplum Kuruluşları Platformu organizasyonunda Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde 5 Aralık "Dünya Gönüllüler Günü (Dünya Sivil Toplum Kuruluşu Günü)" kutlandı. Etkinlikte İNTES Genç Yöneticiler Grubuna üstün hizmet ve başarı belgesi takdim edildi. Genç Yöneticiler Grubunun katıldığı ödülü Başkan Asude Öztürk Camadan aldı.

Genç Yöneticilere Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü...

Bu ay, on iki yıl boyunca İNTES’in yönetim kurulu başkanlığını yürüten M. Şükrü Koçoğlu yeni sayımızın konuğu olarak bizlere kapılarını açtı. İNTES’de yaptığı

çalışmaları ile İNTES’i Türkiye’deki önemli sivil toplum kuruluşlarından biri haline getiren Koçoğlu’nun hayatı tam anlamıyla bir başarı öyküsü. İNTES için var gücüyle çalışan Koçoğlu; “Çalışma zamanımın önemli bir bölümünü İNTES’e ayırdım. Bazen kendi çalışmalarımın önüne geçti. Hep daha fazlasını yapmaya özen gösterdim.” sözleriyle de iyi bir yönetici olmanın sırrını ortaya koyuyor. M. Şükrü Koçoğlu’nun on iki yıla sığdırılan İNTES yolculuğu ve başarılı kariyer öyküsü hakkındaki röportajımızı keyifle okuyacağınıza inanıyoruz.

“İNTES BİR İVME ALDIYSA, O İVMEYLE DAHA YENİ ALANLARA YELKEN AÇACAKTIR.”

tamamı sayfa 2İNTES’in 25. Olağan Genel Kurulu 7 Aralık 2013 Cumartesi günü gerçekleşti. İNTES’in her Genel Kurulunda olduğu gibi bu yıl da Genç

Yöneticiler Grubu Divan ve Sandık kurulunda görev aldı. Genel Kurul’da Divan Başkanlığı'na İbrahim Şencan, Başkan Yardımcılığı'na Gültekin Güvensoy, Katip Üyeliklere ise Asude Öztürk Camadan ile Emrah Yaykıran seçildiler.

Sistem Elektronik A.Ş’nin genç yüzü Nazlı Hürmeydan bu ay ki genç yönetici üyemiz. Beş ay önce iş hayatına atılan Hürmeydan, iyi bir yönetici olmaya giden yolu ise şu sözlerle anlatıyor; “Bunun

için yöneticilikte bireysel kararlılık, bilgi ve deneyim birikimi gibi olması gereken özelliklerin yanında insani vasıfların, ahlaki değerlerin hakim olduğu ortamın sağlanmasının da iyi bir yönetici olmakta katkısının ola-cağına inanıyorum.” Nazlı Hürmeydan ile gerçekleştirdiğimiz röportajın devamını ilerleyen sayfalarımızda okuyabilirsiniz.

“Yönetici olmanın bireysel bir pozisyon olduğunu düşünmüyorum.”

tamamı sayfa 9

"İNTES 25. OLAĞAN GENEL KURUL'U YAPILDI."

6tamamı sayfa

2 İGY ’DEN HABERLER

Genel Kurul’da Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın sonra Başkanlık Divanı seçimine geçildi. Divan başkanlığına İbrahim Şencan, başkan yardımcılığına Gültekin Gü-vensoy, katip üyeliklere ise Asude Öztürk Camadan ile Emrah Yaykıran seçildiler.

Gündemin genel kurulun onayına sunulmasından sonra, genel kurul tutanaklarının genel kurul adına Başkanlık Divanı tarafından imzalanmasına yetki verildi.

Daha sonra, İNTES Başkanı M.Şükrü Koçoğlu, Genel Kurula hitaben bir sunuş konuşması yaptı.

Başkan Koçoğlu, 12 yıllık süreçte Türkiye Eğitim Şantiyesi, İNTES Mesleki Yeterlilik ve Belgelendirme Merkezi(İNTES MYM) gibi önemli işlere imza attıklarını kaydetti.

Görüşmeler sonunda Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulu üyeliklerine gösterilecek asıl ve yedek adaylar belirlendi. Seçimler için Sandık Kurulu üyeleri seçimi yapıldı. Sandık kurulu üyeliklerine Nazlı Hürmeydan ile Çiğdem Kurt seçildiler.

Birleşmiş Milletler Ge-nel Kurulu’nun 5 Aralık tarihi Uluslararası Gö-nüllüler Günü ilan etme-sinin ardından 27 yıldır 192 ülke tarafından bu özel gün kutlanmakta. Türkiye de bu özel günü kutlayan ülkeler arasında yer almakta .

Etkinliğe Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, Yeni-mahalle Belediye Başka-nı Fethi Yaşar, TÜSİAV Başkanı Veli Sarıtoprak, Eski Bakan ve Türkiye Ekonomi ve Sosyal Araş-

tırmalar Vakfı Başkanı Agak Oktay Gü-ner, Eski Devlet Bakanı Rüştü azım Yü-celen, ASO Başkanı Nurettin Özdebir, TÜGİAD Genel Başkanı Ali Yücelen, TÜGİAD Ankara Şube Başkanı Barış Aydın, CHP Ankara Milletvekili Le-vent Gök ve Bülent Kuşolu, sanatçılar ve pek çok Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

Etkinlikte Ankara Valisi Alaaddin Yüksel ve Yenimahalle Belediye Baş-kanı Fethi Yaşar açılış konuşmalarını gerçekleştirdi.

Yenimahalle Belediyesinin çalışmala-rında STK'larla yakın işbirliği içinde olduğunu belirten Yaşar, başarılarının ardında bunun yattığını söyledi.

STK'ların sayısının yüksekliğinin, si-vil toplumun Türkiye'de etkin olduğu anlamına gelmediğini ifade eden Yaşar, "Sivil toplum kuruluşları, siyasi otorite-nin baskısından uzak, kamusal alanda etkili kuruluşlardır. Gönüllülük teme-line dayanan sivil toplum kuruluşları, çoğulcu demokrasinin katılımcı demok-rasiye geçişini sağlar" dedi.

110 Sivil Toplum Kuruluşuna şükran belgesi verilen etkinlikte İNTES Genç Yöneticiler Grubuna üstün hizmet ve başarı belgesi takdim edildi.

Genç Yöneticiler Grubunun katıldığı ödülü Başkan Asude Öztürk Camadan aldı.

İNTES 25. Olağan Genel Kurul’u yapıldı.

Genç Yöneticilere Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü...

İNTES’in 25. Olağan Genel Kurulu 7 Aralık 2013 Cumartesi günü gerçekleşti. İNTES’in her Genel Kurulunda olduğu gibi bu yıl da Genç Yöneticiler Grubu Üyeleri, Divan ve Sandık kurulunda görev aldı.

Yenimahalle Belediyesi ev sahipliğinde, Ankara Sivil Toplum Kuruluşları Platformu organizasyonunda Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde 5 Aralık ‘Dünya Gönüllüler Günü (Dünya Sivil Toplum Kuruluşu Günü) kutlandı.

3BAŞKAN’DAN

Göreve geldiğimiz günden, bugüne kadar İGY’deki arkadaşlarımızla yaptı-ğımız görev bölümüne göre, herkes ken-di sahasında üzerine düşeni yapmanın çaba ve gayreti içine girdi. Eğer bir yıl boyunca olumlu hizmetler verebildiy-sek bunu hep birlikte başarmış olmanın gururunu yaşıyoruz. Büyüklerimizden, üyelerimizden, arkadaşlarımızdan ve meslektaşlarımızdan aldığımız duygu yüklü güzel sözlerin sağladığı etkileyici atmosferi İGY’deki arkadaşlarla paylaş-manın hazzı ve mutluluğunu taşıyoruz.

Başkan Yardımcılarım Burak Çelik ve Emrah Yaykıran’ın da büyük destekleri ile, 2013 yılına duayen ziyaretleri ile başladık. Bu dönemin ilk duayen zi-yareti olan GAMA Holding kurucula-rından Sayın Erol Üçer’i ziyaretimizde hiç unutmayacağımız; “Şirketlerinizde ortaklıklar kurun, riskleri paylaşın” tavsiyesi bizim gibi sektördeki genç-lere yol gösterici ve etkileyici oldu. Daha sonraki ziyaretimizi GÜRİŞ Holding Onursal Başkanı Sayın İdris Yamantürk’e gerçekleştirdik. Kendisi-nin sektördeki tecrübelerini ve anılarını dinlerken halen işlerin başında aktif bir yönetici olduğunu öğrendiğimizde, bize “başarılı olmak istiyorsanız her zaman kendi işinizin başında olmalısınız” tav-siyesini verdi.

Daha sonraki ziyaretimizi Yaşar Özkan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ya-şar Özkan’a gerçekleştirdik. Kendisin-den hem sektörümüze hem de hayata dair değerli tavsiyelerini aldık. Yine Sayın Özkan’ın işlerinde halen aktif olarak faaliyet gösterdiğini gördük. Duayenlerimizin ülkemize ve sektörü-müze kattıklarının yanı sıra halen tüm

benlikleri ile yeni şeyler üretmenin gaye ve çabası içinde olduklarını görmek bize çalışkan olmanın bu sektörde, başarıya giden en önemli temel ilke olduğunu bir kere daha göstermiştir.

Bu dönemki en son duayen ziyaretimizi yıllardır INTES’de başkanlık görevini üstlenen ve MŞK Grup Şirketlerinin Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı olan, aynı zamanda İGY’nin de kurul-masına büyük destek veren Başkanımız Sayın Şükrü Koçoğlu’na gerçekleştirdik. Kendisine grubumuza yakın desteği do-layısıyla hem şükranlarımızı ilettik, hem de çok sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.

Görev süremizde Genç Yönetici Gaze-temizi çıkartmaya devam ettik. Onbi-rinci Dönem Başkanımız Sayın Meh-met Göçen’in başlattığı “Geleneksel Şantiyeye Dönüyoruz” etkinliğimizi düzenledik. Bütün bu aktivitelerimiz esnasında gerek yaşıtlarımız, gerekse ömrünü çalışarak geçiren büyüklerimizi görme fırsatımız oldu.

Bu etkinliklerle gençlerin tatilini azaltıp işe yönelmeleri, büyüklerimizin de iş-lerden başını kaldırıp dinlenmeleri için çok başarılı organizasyonlar hayata ge-çirilmiş oldu.

Başkanlık dönemimde Ekonomi Bakan-lığı Müsteşar Yardımcımız Sayın Uğur Bülent Ecevit’in katılımları ile Serbest Bölgeler Yurtdışı Yatırım ve Hizmet-ler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Çağrı Köseyener ve Şube Müdürü Nil Gökçe’nin de bulunduğu güçlü bir heyet ile İGY ekibi olarak Umman’a teknik müteahhitlik heyeti gezisi düzenledik. Umman’da iş yapma koşulları ve potan-siyel projelere ilişkin bilgiler edindik ve bu bilgileri üyelerimiz ile paylaştık.

Başkan olarak görev yaptığım dönemin sonuna gelmiş bulunmaktayız. 2013 yı-lında yürütmüş olduğum bu görevde öncelikle başkan yardımcılarım Burak Çelik ve Emrah Yaykıran’a, bana destek olan tüm arkadaşlarıma ve INTES’de görevli arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.

Görevimi yeni dönemde başarılı ola-cağına inandığım Başkan Yardımcım Burak Çelik’e teşekkürlerimle devre-diyorum.

2013 yılında İGY olarak gündemimiz bunlarken, ülkemizde ve dünyada da bir sürü gelişmeler yaşandı.

Filipinler’de dünyanın en büyük sel fe-laketine tanık olduk. Bu olay maalesef binlerce insanın can ve mal kaybına neden oldu. Bu afet, sektörümüzün olağanüstü durumlarda insan hayatının kalitesini nasıl etkilediğini bize tekrar göstermiş oldu. Bu gibi felaketler, ül-kemizin %90’ının güçlü bir deprem kuşağında olan bir ülke olduğunu hatırlatarak, gerek inşaatların yapımı sırasında uygulanacak tekniklerin ge-rekse de afet durumunda uygulanması gereken korunma ve kurtarma konula-rında kendimizi çok iyi hazırlamamız gerektiği gerçeğini bize tekrar gösterdi.

Yine komşu ülkelerimizden Suriye’de yaşanan siyasi olaylar 2013 yılında iz bıraktı.

Dünyada yaşanan bu olaylar esnasında ülkemiz de çok hareketli bir yıl geçirdi. Sektörümüzü ilgilendiren açılışlar ger-çekleşti, 3 dev projenin yapımına baş-landı ve birkaç tanesi de yakın zamanda gerçekleştirmek üzere gündeme alındı. Büyük enerji projelerinden, TANAP

projesi 2014 yılında inşaatına başlana-cak duruma geldi.

İstanbul’un iki yakası nihayet bir araya geldi. Dünyanın sayılı projeleri arasına giren Marmaray Projesi 29 Ekim 2013 tarihinde Başbakanımız tarafından ba-şarı ile açıldı. Böylece, İstanbul’da trafi-ğe takılmadan boğazı geçmek mümkün olacak. Şüphesiz Türk inşaat sektörü-nün önemli bir eseri olan bu proje he-pimizi gururlandırdı.

Yapımına başlanan yeni dev projeler ise; İstanbul 3. köprü inşaatı, İstanbul Kanal Projesi ve İstanbul 3. Havaalanı Projesi. Bunların yanı sıra nükleer enerji santrallerinin yapımı için ülkeler arası ön anlaşmalar imzalanarak inşaatlarına başlamak için gerekli çalışmalar hayata geçirilmektedir.

Bütün bu projelerin önümüzdeki yıllar içinde inşa halinde olacağı göz önünde bulundurulursa yapı inşaat sektörünün ülkemizdeki toplam istihdamın en az %6’sını üstlenmeye devam edeceği açık-ça görülmektedir.

2014 yılında da dünyaya örnek olacak projelere sektörümüzün imza atması dileklerimle huzur ve başarı dolu bir yıl diliyorum.

Basım Tarihi: Sayı: 34 (Aralık) Yıl: 9ISSN: 1304 - 7183

İNTES GENÇ YÖNETİCİ GAZETESİ

İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi:Celal KoloğluSorumlu Müdür:H. Necati Ersoy

YAYIN KURULUASUDE ÖZTÜRK CAMADANBAŞAR GÜVENSOYBURAK ÇELİKBURÇİN KARGINCAN ADİLOĞLUCEM ADİLOĞLU CENK KANATÇİĞDEM KURTDORUK COŞKUNSUEBRU ÇELİK CEYLANELİF GÜRAY

ELİF YAVUZ YAMANEMRAH YAYKIRANEMRE GÜRAYIŞIL GÜVENSOYİDİL FIRATİREM ŞEREFOĞLUKEMAL CEYLANKORAY KARADUMANLEYLA NASIROĞLUMERT YILDIZHANMERİÇ AYDENİZ

MEHMET GÖCENMURAT GÜLEÇNAZLI HÜRMEYDANÖZGÜR HAŞEMOĞLUSELAHATTİN ÖNENSELİM AKIN TUVANA AYDINERTOLGA KOLOĞLUUĞUR KOÇOĞLUÜLKÜ AYDENİZ KEKLİKOĞLU

YÖNETİM YERİ4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- AnkaraTel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53www.intes.org.tr • [email protected]

Editör: Aslı Kutlucan KaptanYapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.comSanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Timuçin İpekBaskı: Tiremat Matbaacılık • Kazım Karabekir Cad. Kültür Çarşısı No:7/7 Altındağ - ANKARA • Tel: 0312 472 39 46

İki ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.PARA İLE SATILMAZ

Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez.

Değerli Genç Yönetici okurları,

ASUDE ÖZTÜRK CAMADANİGY Dönem Başkanı

4 GEZİ

Günübirlik Tekirdağ gezimiz esnasında, kentin uzak tarihinin izlerini Arkeoloji Müzesi’nde, yakın tarihinin izlerini kent merkezinin cadde, sokak ve parklarında sürerken Rakoczi ve Namık Kemal başta olmak üzere bir çok önemli tarihi isimle de karşılaşıyoruz.

Eski Vali Konağı’nda açılan Tekirdağ Arkeoloji Müzesi; Taş Eserler, Arkeolo-jik Küçük Eserler ve Etnografya salon-ları olmak üzere üç ayrı bölümden ve bahçedeki teraslarda yer alan açık teş-hir alanlarından oluşmaktadır. Kendisi de görmeye değer tarihi bir bina olan Müze’nin en ilgi çeken eseri MÖ 4. yüz-yılda yaşayan Trak Kralı Kersepleptes’in canlandırması olup, kralın Hareket Tepe Tümülülüsü’nde ortaya çıkarılan altın tacı ve rahiplik asası da dönemi-nin giysileriyle sergilenmektedir. Naip Tümülüsü’nde çıkarılan defne dalı şeklindeki Roma tacı ve MÖ 490’a ta-rihlenen desenli toprak vazo ile geçen yüzyılın eşyalarıyla oluşturulan Tekirdağ Odası da Müze’nin mutlaka görülmesi gereken yerleri olarak not edilebilir.

Tekirdağ’ın bir diğer önemli müzesi olan Rakoczi Evi, 1720 yılında Os-manlı İmparatorluğu’na sığınarak ha-yatının sonuna kadar 15 yıl süreyle burada yaşayan Macar Prens II. Rakoczi’nin yaşadığı tarihi bina olup Macaris-

tan tarafından restore edilerek müze haline getirilmiştir. Halk arasında Ma-car Evi olarak anılan bu binadan başka İtalyan Evi olarak anılan bir diğer ta-rihi bina ise İtalyan Diplomat Matteo Dussi’yi konuk etmiştir. Diplomat bir aileden gelen Dussi’nin 19 yüzyılda yaşadığı tarihi ahşap konak Namık Kemal İl Halk Kütüphanesi olarak düzenlenmiştir. 1840’da Tekirdağ’da doğan hürriyet ve vatan şairi Namık Kemal’in doğduğu evin aslına uygun olarak yapılan ve Namık Kemal Mü-zesi olarak düzenlenen tıpkıyapımı da, Macar ve İtalyan evleri gibi tipik bir Osmanlı yapısıdır.

Bu evler gibi orijinal veya restore edil-miş daha pek çok geleneksel Tekirdağ evinin bulunduğu kentte günümüze ulaşan Osmanlı eserlerinin en eskisi Rüstem Paşa Camisi ve Bedesteni’dir. Sadrazam Damat Rüstem Paşa adına, 1533’de Mimar Sinan tarafından ya-pılan cami, yıkık haldeki medrese ve hamamı ve ayrıca restore edilerek kulla-nılmaya devam eden tarihi bedesteniyle tam bir külliyedir. Her ikisi de Zahire Nazırı Ahmet Ağa tarafından yaptırılan Eski Cami ve Orta Cami (Sinan Ağa Camisi) ise birer 19. yüzyıl eseri olup bugün de kullanılmaktadırlar.

Öte yandan anıt ve heykeller açısından oldukça zengin kent olan Tekirdağ’ı gezerken karşılaştığımız ve her biri Tekirdağ’ın zengin geçmişinden bir kesiti yansıtan anıt ve heykellerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz;

• Tekirdağ’ın hemşerisi Namık

Kemal’in heykeli

• Bir dönem Rakoczi’nin tercü-manlığını da yapan ve Osmanlı’ya ilk matbaayı getiren İbrahim Müteferrika‘nın heykeli

• 9’u üst üste olmak üzere 13 kez baş-pehlivan olan Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan Heykeli

• Türklerin Avrupa’ya geçişlerinin anısına, Sultan 1. Murat ve komu-tanı Süleyman Paşa adına yapılan anıt

• 1890 yılında, Japonya dönüşü batan ve 587 denizcimizin haya-tını kaybettiği Ertuğrul gemisinin Tekirdağlı kaptanı Yarbay Ali’nin anıtı

• 1908 Hürriyet Abidesi ve 1920’de Yunanlılarla çarpışırken şehit olan-lar anısına yapılan anıtlar ile

• Atatürk’ün Harf Devrimi’ni ta-nıttığı yurt gezilerinin ilk durağı olan Tekirdağ’da, ilk dersi verdiği 23 Ağustos 1928 tarihinin anısına yapılan anıt.

• Bu listeye ayrıca Tekirdağ’ın tari-hi yapılarından Hükümet Konağı önündeki Atatürk Heykeli ile sahil-deki Barış ve Özgürlük Parkı’nda yer alan Namık Kemal ve Rakoczi heykelleri de eklenebilir.

Tekirdağ gezimizi, halk arasında kı-saca İskele olarak adlandırılan Balıkçı Limanı’nda yorgunluk atarak tamamlı-

yoruz. Tekirdağ’daki ev sahibim Turhan Demirbaş, buradaki çay bahçelerinden başka denizin doldurulmasıyla oluştu-rulan kıyı bandındaki park ve yürüyüş alanlarının da özellikle yaz akşamlarında dolup taştığını söylüyor.

Tekirdağ’da, Tekirdağ deyince ilk akla gelen ve ülke çapında haklı bir şöhrete sahip olan Tekirdağ Köftesi ile peynir tatlısını tadabileceğiniz iki adresten biri Özcanlar Köfte, diğeri Meydan Çorba Köfte’dir. Tekirdağ’ın kirazı ve burada üretilen Tekirdağ Rakısı da ülke çapın-da bir şöhrete sahiptir ama Tekirdağ’ın şaraplarının şöhreti uluslararası düzey-dedir. Nitekim köftesi kirazı ve rakısıyla olduğu kadar şaraplarıyla ve bağlarıyla da tanınan Tekirdağ için, daha 17. yüz-yılda “Cihan Bağı” nitelendirmesi ya-pan Evliya Çelebi haksız olmasa gerekir.

Tekirdağ’ın merkeze 81 km uzaklıktaki ilçesi Şarköy, bağlarıyla olduğu kadar Marmara Bölgesi’nde mavi bayraklı plajlara sahip tek ilçe olarak ilgi gör-mektedir. Antik dönemde Perinthos olarak anılan ve merkeze 38 km uzak-lıktaki Marmaraereğlisi ilçesi ise daha çok Tarih ve Arkeoloji meraklılarını beklemektedir.

İstanbul’a 130 km uzaklıktaki Tekirdağ’a, Esenler Otogarı’ndan kal-kan otobüslerle iki saatte ulaşılabilir. İl merkezine uzaklığı 37 km olan Çorlu Havaalanı ise daha çok dış hat charter uçuşları tarafından kullanılmaktadır.

TRAKLARDAN GÜNÜMÜZE TEKİRDAĞMÖ 6’binlere kadar uzanan, bilinen tarihi boyunca Bisanthe, Rhadestus, Rodosto, Rodosçuk ve Tekfurdağı isimleriyle anılan Tekirdağ’ın kurucusu, antik kavimlerden Traklardır. Daha sonra Pers, Roma ve Doğu Roma egemenliklerinde kalan yöre, 1. Murat zamanında ilk kez Trakya’ya çıkan Süleyman Paşa ile Osmanlı egemenliğine girer. 1354’de böylece başlayan yöredeki Türk egemenliği; 1357’deki altı yıllık Doğu Roma, 1912’deki bir yıllık Bulgar ve 1920’deki iki yıllık Yunan işgallerle kesintiye uğrasa da Tekirdağ son tahlilde yaklaşık 700 yıllık bir Türk kentidir.

Timur Ö[email protected]

5

Yanımda bir İtalyan, üzerinde İtalyan forması, altında paçası yırtık eşof-manı, New York'da Staten Island’i Brooklyn’e bağlayan Verrezano Köp-rüsü üzerinde hem koşuyor, hem de “Viva Italia” diye bağırıyor. Önümde bir grup Brezilyalı kız, başlarında Rio Karnavalı misali şapkalar, belli ki içle-rinde de benzer bir şeyler var, ancak 26 milin sonunda çıkarılmayı bekliyor. Şimdi ise kötü sweatshirt ve altlarında yine paçası yırtık eşofmanlarla, çene çalıp koşuyorlar. Önümde de uzaylı gibi bir adam, belli ki buranın tam turisti ve bu konunun da çömezi. 2 gün önceki Expo'dan alınma, özel bir malzemeden yapılmış olması sebebiyle hiç üşütmeyeceği iddia edilen astronot kıyafeti misali son moda ürünü giymiş oflaya poflaya koşuyor.

Hava 1 derece. 13m/h’lük rüzgar var ama Verrazano üstünde artık kaçtır kim bilir? Ama ben üşümüyorum. Hat-ta Expo’dan aldığım uyduruk mallarla dolma gibi giyinmişken, artık yavaş ya-vaş diğerleriyle birlikte üzerimdekileri köprü üzerine atmaya başlıyorum. E adet bu! Hava soğuk olduğu için, üs-tüne yarış başladıktan bir süre sonrası-na kadar seni koruyacak eski bir şeyler giymek lazım. Daha sonra yollara atılan bu kıyafetler hemen toplanıyor. Bizim hemen ardımızdan özel araçlarla topla-nan malların işe yarayanları, kimsesiz-lere verilmek üzere kuru temizlemeye yollanıyor ve diğerleri de çöpe gidiyor. Önce ayakkabımdan rahat çıkması için paçalarını kesip şık bir yırtmaç yaptı-ğım eşofmanım gidiyor yollardaki diğer atılan eşyaların arasına. Daha sonra bi-

rer birer eldivenlerim ama onlar cebime ki en sonda üşürsem elime takabileyim. Onu da fermuarlı sweatshirtüm izledi. İçimdense... ay yıldızlı formam çıktı. Artık ne üşüyorum ne bir şey. Aklımda-ki tek şey; Central Park’ın içindeki ma-ratonun bitiş noktası olan 42. kilomet-re. Sık sık arkadaşlarımla, zaman zaman da yalnız geçtiğim o noktaya kitlendim. Bazen New York Road Runner’s’ın ya-rışlarında geçtiğim o nokta. Ve hatta bir keresinde 1 numaralı Etopyalı bir atletle omuz omuza geçtiğim o nokta, tabii ki o bana 2 tur bindirmişken… 3 hafta öncesinde, son 10 km’ye kafamı alıştırabilmek için grup olarak yaptığı-mız koşudaki o son nokta…

Ama buradaki ambians başka. Sanki dini bir şey, herkes sessizce tek bir şey için yakarıyor. Her milletten her din-den 40000 kişi tek bir noktaya kitlen-miş, etrafta şenlik havası, 100 konser ve on binlerce seyirci hiç durmadan teza-hürat yapıyor. Sanki herkes sadece bana gelmiş. Ay yıldızlı formamın üstündeki

adımı okuyanlar, “Serap!” daha doğru-su “Sirap! Sirap!” diye, ya da daha da güzeli “Turkey! Turkey!” diye bağırıyor-lar. Bu nasıl motivasyon Allah’ım!

Sabah 4’ten beri ayaktayım. Gerçi gece de heyecandan uyuyamadım ya! Hazırlanıp Manhattan’da 66 ile Cent-ral Park kösesindeki otobüsüm ile ki önemle vurgulamam gereken şu, içinde tuvaleti olan otobüsümle yola çıktım. Heyecandan ve yarış boyunca içilen soğuk enerji içecekleri ve jellerin etkisiyle, tuvalet bu yarış da önemli bir yer oluşturuyor. Benim başlangıç saatim 10.40 ama sabah 07.00’den sonra NYC Maratonu'nun başlangıç noktası olan, Staten Island'a geçişi sağlayan köprü kapatılacak. O sebep-le erkenden Staten Island'a geçmemiz lazım. Bu bölge NYC Maratonu’nun geçmesi gereken toplam beş bölgeden ilki. Staten Island'da otobüsün bizi bıraktığı yerden sonra 1,5, 2 km yü-rüdük. Hava buz, elimizde Expo'dan aldığımız, güvenlik sebebiyle, kullan-mamıza izin verilen tek çanta olan şef-faf amblemli ve üstünde adımız yazılı torbalar, üstümüz dolma gibi kat kat, çok garip bir güruh yollarda yürüyor. Çoğu neşeli ama biraz da stresli…

Yarışın başlayacağı noktadaki toplanma alanı şenlik yeri gibi. Çimler ve toprak gece yağan yağmurdan dolayı, buz gibi ve ıslak. Her yer çamur içinde. Neyse ki, koşu ayakkabılarım çamur olmasın diye üzerilerine naylon geçirmiştim. Altımıza sağdan soldan naylon vs. bulup üstüne oturduk. Vakit geçmek bilmiyor. Gruplar halinde çağrıldıkça köprünün üzerine toplanılıyor. Ben de sıram yaklaşıncaya kadar yemem ve içmem gerekenleri yavaş yavaş tü-ketiyorum. Geceden hazırladığım Ga-

torade Endurance'in 16 oz'unu 1 saat öncesinde tükettim. 1 adet muzu son 45 dakikada yedim. Son yarım saatte de içeceğim 8 oz Gatorade, tuz ile ka-rıştırdığım 8 oz su ile gerekli diğer tüm elektroniklerimi, enerji jellerimi ve on-ları taşıyacak bant şeklinde bel çantamı bir kenara ayırıp, UPS kamyonlarına doğru yürüdüm. Maratonun sonunda teslim alacağımız malları şeffaf torba-ların içinde gönüllülere teslim edip, yavaş yavaş başlangıç noktasına doğru ilerledim. Eller ayaklar donmuş, gözler heyecandan çakmak çakmak, kalp ise küt küt on binlerle bekledim.

New York Belediye Başkanı Bloomberg’ in atışıyla birlikte fırladık diyeceğim ama o kadar kalabalıktık ki ancak omuz atıp kalabalığı yardım ve işte o an, son 6 ayımı adadığım, herkesin bu yaşta ya-pamazsın dediğini gerçekleştirmek için ilk adımımı attım. Yarışa hazırlanma sürecinde, Türkiye’de ufak bir sakatlan-mam olmuştu. Hacettepe'de sanırım o dönemde Fizik Tedavi ve Rehabilitas-yon Ana Bilim Dalı Başkanı olan ve aynı zamanda spor hekimi olan Prof. Dr. Zafer Hasçelik “Bu yaşta ne işin var maratonla, bu maratonu bitiremezsin” diye kızarak odasından kovmuştu nere-deyse. Ancak New York'taki enteresan, biraz uçuk kaçık 68 yaşındaki spor he-kimim Dr. Daniel Hamner, “Saçma! Doğru çalışmayla her şey mümkün… Her adımda yanında olacağım” deyip, hatta benimle beraber katıldı marato-na. Fark budur işte! İnanmak!

Ya da Atatürk’ün deyişiyle “Hayal ettim, hayalimin önündeki manileri tespit ettim. Manileri kaldırdığımda, hayalim kendiliğinden gerçekleşti!”Ulaşım Sayfası: Facebook Page "Marathon-Tri-athlon 101 by SYK

Serap YAVUZ KILINÇNur İnşaat San. A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi

SPOR

NEW YORK CITY MARATONU -I

6

Başkanım, özellikle grubumuzun ku-ruluşuna öncülük ettiğiniz ve on yıl süresince desteğinizi bizden daima esirgemediğiniz için teşekkür edi-yoruz. Bize çok sıcak davrandınız, İNTES’in tüm etkinliklerine bizleri davet ettiniz. Uzun bir süreden son-ra, İNTES’teki başkanlık görevini bırakmaya karar verdiniz. İNTES çalışmalarınızla bugün Türkiye’de etkin bir sivil toplum kurulu hali-ne geldi. Çok başarılı bir görev ifa ettiğinizi düşünüyoruz.

Güzel sözleriniz için teşekkür edi-yorum. Ben de genç yöneticiler gru-bunun çok başarılı ve örnek bir sivil toplum kuruluşu olduğunu düşünü-yorum. Örneğin başkanlık sisteminiz. Ne kadar demokratik, her sene bir üyeniz başkanlık görevini üstlenip, bırakıyor. Biz büyükler, bu kadar de-mokratik olamadık. Mesela ben, 12 sene başkanlık görevini sürdürdüm. Dolayısıyla, sizin bu demokrasi ör-neklemenizin takdire şayan bir hadise olduğunu düşünüyorum. Bir de çok iyi aktiviteler de yaptınız. Ülke rapor-ları, hedef pazar gezileri, camiamızı bir araya getirdiğiniz şantiyeye dönü-yoruz etkinliği, duayen görüşmeleri çok önemli. 10 yıldır Genç Yönetici Gazetesi adlı bir yayın organı çıkarı-yorsunuz. Süreli bir yayın çıkartmanın öyle görüldüğü gibi kolay olmadığını ben biliyorum.

Grubunuz, birlik beraberliğin güzel bir örneğini oluşturuyor. Pek çok sivil toplum kuruluşunda göremediğimiz bir özellik bu. İğneyi kendimize de batırmak gerekli. Türkiye’de sektörü-müz genelde bencildir. Yani hep ben, hep bana… Ama sizler en azından bu arkadaşlığınızdan dolayı “ben” değil, “biz” diyebiliyorsunuz. Bu, gelecek için çok önemli bir konu.

Övgüleriniz için çok teşekkür ederiz. On iki yıl bir kurumun başkanlığı için uzun bir süre. İNTES nasıl bu-gün Türkiye’nin önde gelen bir sivil toplum kuruluşu haline geldi? Baş-langıçta görevi aldığınız İNTES ile bugününü anlatabilir misiniz?

Başkanlık görevine geldiğimde İNTES’de on yıldır yönetim kurulu üyesiydim. 18.11.1992 tarihinde ya-pılan 18. Olağan Genel Kurul’da Yö-netim Kurulu Üyeliği’ne seçilmiştim. Yönetimde olduğum süre boyunca İNTES’te hep sektörümüz ve ülkemi-zin çıkarlarını gözeten işler yapmak için uğraştık. Hatta 2002 yılı önce-sinde başkanımız İbrahim Şencan ağa-beyimizdi. Yönetim kurulu üyesiyken başkanımız ile kimi zaman fikir uyuş-mazlıklarımın olduğunu da hatırlıyo-rum. Tesadüf, işte başkan olduk, böy-lece yapmak istediklerimizi yapmak için daha çok imkanımız oldu.

İNTES, sürekliliği olan bir sivil toplum kuruluşu. Yani, rüzgârlara göre çok fazla eğilen bir sivil toplum kuruluşu değil. Hiçbir zaman politize edilmedi. Özellikle başkanlık görevim süresince buna önem verdik. Bildiğimiz yoldan devam ettik, yani her gelene eğilmedik.

Çalışma zamanımın önemli bir bölü-münü İNTES’e ayırdım. Bazen kendi çalışmalarımın önüne geçti. Hep daha fazlasını yapmaya özen gösterdim. Ör-neğin İNTES olarak mesleki yeterlik-ler konusuna çok fazla önem verdik. Geleneksel toplantılarımızı daha rutin hale getirdik. Yeni bir toplantı serisi olan Çözüm Arama Konferanslarını başlattık. Gerçekleştirdiğimiz işler ile gerek hükümet nezdinde, gerekse bü-rokrasi, yargı, özel sektör kuruluşları nezdinde İNTES son derece bilinen bir sivil toplum kuruluşu oldu. Yani nasıl aldım, nasıl bıraktım; böyle bir mukayese yapmıyorum ama bu an-

lattıklarım içerisinden belli bir grafik ortaya çıkıyor.

Şimdi başkanlık görevini devrettikten sonra da daha iyi olacağını biliyorum. İNTES tarafından yürütülen faaliyet-lerin yeni yönetim ile daha da gelişe-ceğine hiç şüphem yok. Zamanla suyu tersine akıtamazsınız. İNTES bir ivme aldıysa, o ivmeyle daha yeni alanlara yelken açacaktır diye düşünüyorum.

İnşaat aile mesleği değil. Koçoğlu Holding, sizin kurduğunuz temeller üzerinde marka oldu. İnşaat mühen-disliği mesleğini seçmeniz ve sektöre giriş öykünüzü aktarabilir misiniz?

Afyon Lisesi edebiyat bölümünden mezun oldum. Yani fen bölümü bile okumadım. Edebiyatı seçtim çünkü hukuk fakültesine gitmek istiyordum. Ailemde çok hukukçu vardı. Lise-den mezun oldum. Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazanarak, kaydımı yap-tırdım. Artık lise sıralarındaki hedefi-me ulaşmıştım.

İki hafta derslere girdim, okulun ilk günlerinde o zamanlar günde bir iki saat ders yapılıyordu. O dönemde fakültede olaylar da oluyordu. Sonra

Afyon’a babamın yanına gittim. Rah-metli babam bana “Ya oğlum, sen mü-hendis ol” dedi. O zaman şimdi adı Gazi Üniversitesi olan Özel Yükseliş’e geçerek Hukuk Fakültesi’ndeki kaydı-mı İnşaat Mühendislik Fakültesi’ne al-dırdım. Yani benim mühendis olmam tamamen tesadüf.

Üniversite eğitimimi 1973 yılında ta-mamladım. Aynı yılın sonunda Türki-ye Elektrik Kurumu (TEK)’na girdim. Etibank’tan ayrılmış, yeni kurulan bir teşkilattı. Çalışırken şimdi Gazi Üni-versitesi olan Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde İşletme yüksek lisansı yaptım.

TEK’de çalışırken iki yıla yakın Seydişehir’de kontrol amiri olarak görev yaptım. Bu görevimden sonra merkezde baş mühendis, müdür mu-avini oldum. Henüz 26 yaşında iken 1979’da Toprak İskân İşleri’ne Genel Müdür Yardımcısı oldum. 26 yaşında kısa bir süre içerisinde kariyerimde hızlı bir çıkış yapmıştım.

Genç yaşımda da bildiğim doğrular-dan hiç ayrılmadım. Henüz 27 yaşın-da iken Genel Müdür ile kavga edecek cesareti buldum kendimde, sonrasın-da da istifa ettim. Kavga ettim çünkü

RÖPORTAJ

“İNTES, SÜREKLİLİĞİ OLAN BİR SİVİL TOPLUM KURULUŞU.” INTES 21-22-23-24. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı M.Şükrü Koçoğlu hayatını doğrular ve başarılar üzerine kurmuş bir yönetici. INTES’te yaptığı önemli çalışmalar ile herkesin takdirini kazanan Koçoğlu, aynı zamanda bir marka haline getirdiği Koçoğlu Grubu ile de sektör-ce tanınan bir isim. INTES’in bir kurum olarak önemli özellikleri hakkındaki düşüncesini ise şöyle dile getiriyor; “...Rüzgârlara göre çok fazla eğilen bir sivil toplum ku-ruluşu değil. Hiçbir zaman politize edilmedi. Özellikle başkanlık görevim süresince buna önem verdik. Bildiğimiz yoldan devam ettik, yani her gelene eğilmedik. M. Şükrü Koçoğlu ile INTES’in dünü, bugününü ve geleceğe yönelik projelerini konuştuk.

M. Şükrü KOÇOĞLU

7

kendisi benim iş hayatımda kabul et-tiğim ilkelere aykırı kararlar vermişti, ben de tepkimi biraz fazla gösterdim. Gençliğin verdiği heyecanla; “Ben se-ninle çalışmam” dedim.

Sonra özel sektörde iş kollamaya başladım. Bir arkadaşımın Selanik Caddesi’nde ofisi vardı, orada bana bir oda verdiler, firmanın kesin hesap işlerini yaptım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Halkla İlişkiler Binası’nı yapan Emek İnşaat’ın taşeronluk işini üstlen-dim. Böylece kendi işime adım atmış oldum. İşin müteahhiti, şantiye şefi, muhasebecisi bendim. İşin hamalı, şo-förü de bendim. Çimentoları o zaman pikaba kendim sırtlayıp taşıyordum.

Sonra Türkiye Elektrik Kurumu ile bu sefer yollarım yüklenici müteahhiti ola-rak kesişti. Kuruma çok iş yaptım. O günden bugüne müteahhitliğe devam ettik, halen de devam ediyoruz. Ancak giderek müteahhitlik zorlaşıyor.

Söylemlerinizde müteahhitliğin hep zor bir meslek olduğunu belirtiyorsu-nuz. Bir daha dünyaya gelseniz yine müteahhitliği mi seçerdiniz?

Evet, dediğim gibi gelecekte müteah-hitlik mesleğinin daha zor olacağını düşünüyorum. Çünkü sektörde aşırı bir rekabet var. O nedenle olmazdım diye düşünüyorum. Bir daha dünya-ya gelirsem, ne olurdum? O zamanki konjonktüre bakmam lazım.

Peki çocuklarınıza mühendis olması konusunda telkininiz oldu mu?

Tabii oldu, ikisinin de mühendis olma-sını istiyordum. Büyük oğlum Uğur oldu. Sonra aynı telkinleri Nadir’e de verdim. Ama o istemedi. Bari ekono-mist ol dedim, onu da olamadı. “En sonunda üniversite bitir de ne olursan ol” dedim.

Hem kamuda hem de özel sektörde üst makamda bulunmuş birisi olarak “Keşke memurken şunu yapmasay-dım” dediğiniz oluyor muydu?

Seydişehir’de Kontrol Amiri iken mü-teahhitlerle çok tartışıyorduk. Ben çok titiz bir kontrolördüm. En ince detay-larına kadar işleri inceler, hatalar bulur-dum. Empati yapınca, bazen haksızlık yaptığımı anlıyorum. Aslında işlerimde de hala böyleyim. Mükemmelliyetçi-yim. Biraz ayrıntıya giriyorum.

Her dönemin kendine göre zorlukları var. Bugün ile geçmişi kıyaslayabilir misiniz?

Gençlik yıllarımda çok daha keyifliydi. İş ufak olunca problem de azdı. Şanti-yenin başında olduğum zaman evimde yemeğimi çok rahat yiyordum. Sonra çok çalışıyorduk. Ama ne olursa olsun sabah saat 06:00’da kalkar, yine işi-min başına gidiyordum. Tabii, bunları anlatırken yaşın da önemli olduğunu söylemeliyim. 30 sene evvelden bah-sediyoruz, yani 30 sene daha gençtim. Yine de yoğun bir tempo ile çalışırken çok mutluydum. Başımı yastığa koy-duğumda rahat yatıyordum.

Geçmişte teknoloji bugünkü gibi değildi elbette. İş üstlenmek daha zordu. İşleri gerçekleştirmek için zor şartları aşmak gerekiyordu. İmkanlar kısıtlı idi. O günleri biraz bize akta-rabilir misiniz?

Biz dört işlem hesap makinesi ile ta-nıştığımız zaman bile önemli bir tek-noloji ürününü elimize almış olduk . Talebeyken 7-8 basamaklı rakamları elle çarpardık. Yani dediğiniz gibi tek-noloji azdı. İşler daha uzun sürerdi. Şimdi son teknolojileri kullanabili-yoruz. Bu konuda Türk müteahhitlik sektörü çok ileri bir seviyeye geldi.

Müteahhitlik kariyerinize çok anlar sığdırdınız. Her hatırladığınızda size tebessüm ettiren anılarınızdan bize anlatabilir misiniz?

Evet çok fazla var. Mesela ilk taşeron-luk işim olan Emek İnşaat’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin halkla ilişki-ler binası işinde sıva işleri yapmıştık. Proje müellifinin ortağı Orhan Berk de sürekli şantiyedeydi. Bize sürekli ölçüm yaptırıyordu. Odaların tavan sıvaları bitmişti. Net yükseklik ölçüsü 2,47 idi. Hiç unutmuyorum, elimiz-de T şeklinde 2,47 m. Uzunluğunda 5/10 ahşaplar ile adım adım ölçüm ya-pıyorduk. Mesela tavanın ölçüsü 2,48 mi olmuş, Orhan Berk hemen düzel-tin diyordu. Nasıl kızıyordum, size an-latamam. Van’lı bir ekip ile çalışıyor-duk. Ekibin başında Nadir Usta vardı. Nadir Usta iş uzadıkça iyice sinirleni-yordu. Orhan Bey düzeltilmesini iste-dikçe yaptık. Aslında tavan sıvası yap-manın da manası yoktu. Çünkü çok kaliteli çıpalı beton yapılmıştı.(Meğer bunların hepsi boşuna yapılmış, zira asma tavan yapıldı sonra)

Sıva iyi olsun diye çentiğin de tarifini vermiş, 2,5 santim kuturunda. 2 san-tim derinliğinden aşağı olmayacak. Ekip sıva tutsun diye murçlarla kazıyor, çentik açıyorum. Hiç unutmuyorum, en üst kattayız. Orhan Bey yine titiz-liği ile ekibe çentiklerin iyi olmadığını düzeltmesini söyledi. Nadir Usta olay çıkardı. Orhan Beyi üst kattan aşağı atmak istedi. Aslında kavga gürültü de her şantiyede olabilecek bir şey. Sonuç-ta şantiyelerin stresi de çok fazla.

Bir de Yatağan ile Milas arasındaki yol-da Anadol pikapla şantiyeye gidiyor-duk. Arabanın üç lastiği birden patla-dı. Zaten para yok, hepsi kabak lastik, bir tane stepne. Tam Milas ile Yatağan arasında Tuzluca Köyü’ndeyim. Bağırı-yorum, kimse yardım etmiyor. Uğur da yanımdaydı. Sürekli “Baba, baba” diye arka cebimden çekiştiriyordu. O anın verdiği stresle oğlum Uğur’a vurdum. Oğluma tek el kaldırışım da o andır.

Araba demişken bir anımı daha pay-laşmak istiyorum. Türkiye Elekt-rik Kurumu’ndayken Doğu Bölgesi Kontrol Amirliği yapıyordum. Ağrı’ya geldik. Ağrı’dan Doğu Beyazıt’a gide-ceğiz. Ulaşım ancak taksi ile sağlanabi-liyordu. Taksi aramaya başladık. Ben o zamanlar sakal bırakmıştım. Çocuğun birisi yaklaştı “Ağabey, sakın gitmeyin sizi vuracaklar” dedi. Ne vurması? Ala-kası yok tabii, biz yola çıktık, sorun da olmadı. Ama o yol, en çok soygun olaylarının gerçekleştiği yolmuş. Biz 4 kişi bir taksiye bindik, şoförle 5 kişi sıkış tepiş gidiyoruz. Haliyle taksinin bütün lastikleri patladı.(Yol o zaman stabilize idi)

Yapacak bir şey yok, hava malum çok soğuk ve ayaz kesiyor ve gece, bütün soygunun olduğu yer, güvenliğimiz tehlikede. İş hepimize düşüyordu. O

zaman lastik yamamak için işkence denilen bir şey vardı, şamyel yani iç lastikli tekerler. O işkence bile yok, şoför de lastik parçaları vardı. Şoför tekerlekleri söktü. Arabada o kestiği lastiği solüsyon ile yapışsın diye sıra-sıyla ayağımızla basıyorduk. Zira çok soğuk olduğu için zor dayanıyorduk. Bu şekilde gece yarısı 24.00’da Doğu Beyazıt’a gittik. Düşünün, saat belki akşam yola çıktığımızda 18.00 idi.

Siz, hem vizyoner hem de girişimci patronlardan birisiniz. İnşaat sektörü dışında havacılık gibi farklı kulvarda bir işe girdiniz. Buradaki pazardan memnun musunuz? Sektöre girişinizi anlatabilir misiniz?

Biliyorsunuz inşaat sektörü çok reka-betçi olması nedeni ile kar marjları da çok düşük. Bu nedenle sektör men-suplarının çoğunun değişik bir sektöre girme düşüncesi vardır. Biz de Koçoğlu Grubu olarak havacılık sektörüne gir-meye karar verdik. İlk olarak Çin’den tek bacaklı direkt Türkiye'ye büyük jumbo jetle kargoculuk yaparak ha-vacılık sektörü ile tanıştık. İstanbul’da ekipler kuruldu, lisans alındı. Ama bazı sebeplerden dolayı zararla bu işi sonlandırdık. Sonra taahhüt olduğu için Sağlık Bakanlığı’nın ambulans işi-ne girdik. Şimdi havacılık sektöründe-ki işlerimizi büyüterek devam etmeye çalışıyoruz.

Yeni sektörlere girmemiz için genç yö-neticilere tavsiyeleriniz neler olabilir?

Rekabetsiz sektör yok. Eğer rekabet ol-mayan bir alan bulursanız, hemen ora-ya girin. Yani aşırı rekabetten kaçmak gerekli. Biz de Koçoğlu Grup olarak yeni yatırımlarımızda etik olduktan sonra rekabet olmayan her yere gireriz.

RÖPORTAJ

8 RÖPORTAJ

Yapmak istediğiniz ama bir türlü ya-pamadığınız bir şey var mı?

Çok kitap okumak istiyorum, ama is-tediğim kadar okuyamıyorum. Buna ne zamanım, ne gözüm, ne sabrım, ne de kabiliyetim izin vermiyor. Çok hızlı kitap okumak isterdim. Mesela, George Kennedy 10-15 dakikada bü-tün gazeteleri okurmuş. Bu, çok güzel bir kabiliyet.

Ben kitabı okurken başka şey düşünü-yorum. Beynim sürekli farklı farklı işle-rin düşüncesi altında. Böyle olunca da dönüyorum, bir daha okumaya başlı-yorum. Bu da tabii vakit kaybettiriyor.

Arzın talepten fazla olduğunu dü-şünerek, emlak fiyatlarının düşece-ğiyle ilgili bir açıklama yapmıştınız. Bu konudaki düşüncelerinizi Genç

Yönetici okurlarımız için de aktara-bilir misiniz?

Evet, bunu farklı platformlarda dile ge-tirdim. Bu konuda çok fazla da eleştiri aldım. Faizlerdeki düşüşle birlikte bir çok kişi konuta yöneldi. Bunun sonu-cunda başlangıçta konuta talep arttı. Ev alanların çoğunun evi, ilk evi değildi. İnsanlar ihtiyaçtan değil, yatırım ama-cıyla konuta yöneldi ve son dönemde de yatırım aracı olarak kullanılmakta.

Talep çok olunca, konut üreticileri çok yüksek satış fiyatları belirlediler. Bakınınız, Ankara’da bir biri ardına konut yapılıyor. Çok da yüksek fi-yatlardan satışa çıkıyor. Ama konut konusu kırılma noktasına geldi. Mort-gage krizinden sonra Amerika’da evler bir müddet kiraya verilemedi. Ülke-mizde de konut sektörüne müteahhit-lerimizin bir kısmı fizibilite yaparak girmiyor. Bir arsa alalım da, konut ya-palım mantığı ile sektöre giriliyor. Bu, çok yanlış bir anlayış. Ben yaklaşık 7-8 yıl önce de “Konut balonu artık pat-layacak” dedim. Hala da böyle düşü-nüyorum. Ama umuyorum yanılırım. İngiltere’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, ortalama yeni bir

evde 150 meslek kolunu ilgilendiren 23.000 parça var. Yani konutun hızı düşerse, tüm bu sektörler de yavaşlar. İstihdam azalır. Neticede ülkedeki ya-tırımlar da sanayi de, de yavaşlar.

Kentsel Dönüşüm ile konut sektörü bir hayli hareketlenecek. Bu konuda-ki düşünceleriniz sıklıkla dile getiri-yorsunuz. Bu hareket Türkiye için bir fırsat mıdır? Bu süreçte nelere dikkat edilmelidir?

Kentsel dönüşümde amaç, sağlam, ni-telikli yapılara kavuşmaktır. Ancak kent estetiği de en az nitelik kadar önem ta-şıyor. Şehircilikte “estetik ve kimlik” ol-mazsa olmaz koşul olmalı! Kentleri dö-nüştürürken ‘tek tip’, estetikten yoksun yapılar yerine şehrin tarihi ve kültürel dokusuna uygun yapıların inşasının da hayati bir konu olduğuna inanıyorum.

Biz bu konuda gereken uyarıları yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.

Geçmişten günümüze gelen, yüzyıl-lara meydan okumuş nice sağlam ve estetik yapıya sahibiz. Sadece Mimar Sinan’ın güzel eserlerine bakmak bile bizim millet olarak zenginliğimizi ortaya koyuyor. Yüzlerce, binlerce yıl ayakta kalacak hem sağlam hem de estetik yapılar yapmalıyız. Atalarımız yapmış, biz de yapmalıyız! Kentsel dönüşümü güvenilir ve özgün kentler oluşturabilmek bir fırsata dönüştür-meliyiz! Lütfen şehirlerimizi ‘tek tip’e mahkum etmeyelim!

Ben İNTES başkanlığı dönemimde her şehirde belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu ‘dış cephe komisyonları’ kurulmalı demiştim. Bu komisyonun onayından geçmeyen hiçbir yapıya izin verilmemeli! Şehir-leri güzel ya da çirkin yapan yapıların dış cepheleridir. Binalar inşa edilirken, şehrin tarihi ve kültürel dokusuna uy-gun estetik dış cepheler şehri güzelleş-tirmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bir Afyonlu olarak şehrinize de önemli katkılarınız var. Afyon Eğitim

Vakfı (AEV) başkanlığı görevinizle geleceğin parlak gençlerine ışık tut-mak, onlara destek vermek için çaba harcıyorsunuz. Bu konuda neler söy-lemek istersiniz?

Evet, Afyon’un akademik bağlamda en iyi okulunu kurduk. Kurulduğundan beri Afyon’da birinci sırada. Öğrenci-ler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve ders-hanelerin tüm sınavlarında hep birinci oluyor. Tüm TED’ler arasında da ikin-ci sırada. Tüm Türkiye'de okullar ara-sında da 67’inci sırada. İnanılmaz bir başarı. Düşünün, sadece İstanbul'da binlerce okul, kolej var. Özel okul, ama kâr gayemiz yok, sadece başarılı öğren-ciler bu okulda okusun istiyoruz. Tabii ki müteşebbis kâr etmek zorunda, ama biz orayı müteşebbis olarak görmüyo-ruz. Tek amacımız gelir kaynakları ile vakfımızın ayakta kalması. Vakıf ile iyi

bir sistem kurduk, iyi gidiyor. Yaklaşık 150 kişiye burs veriyoruz.

Bizlerde sizin gibi sektörde marka ol-muş bir yönetici olmayı hedefliyoruz. Bu konuda Genç Yöneticilere vermek istediğiniz bir tavsiye var mı?

Evet sizlere söylemek istediklerim var ama bu söyleyeceklerim başarılı olmak için değil, önce insanlık vasfıyla ilgili olur. Kişiliğinizden hiçbir zaman taviz vermeyin. Aksi davrananları daima eleştirdim.

İş hayatınızda da aşırı rekabet olan or-tamlardan uzak durun. Çünkü rekabet ucuz fiyat dolayısıyla kar marjlarının azalması demek. Bugün aşırı rekabet de şirketlerin iflasına neden oluyor. Bizdeki aşırı rekabet Avrupa'da, Ame-rika'daki firmalar arasında görülmü-yor. Çünkü bu ülkelerde belli bir doy-gunluk var. Türkiye ise hızlı kalkınma yolunda olan bir ülke. Hızlı koşma durumundayız. Ama belli bir noktaya ulaştığımızda belki o zaman gelişmiş ülkeler gibi herkes belli bir kârını ko-yacak ve hiç kimse zarar etmeyecek. Bu nedenle aşırı rekabeti engellemeye çalışın. Birlik beraberliğe önem verin.

İNTES mutlaka önemli bir zamanını-zı alıyordu. Şimdi size kalan zaman-ları nasıl değerlendirmeyi düşünü-yorsunuz?

Ben hala zamanı tutamıyorum. Evet, İNTES dolayısıyla yürüttüğüm ça-lışmalarımdan zaman kalacak. Ama bana yine yetmeyecek. Çünkü hep yeni çalışmalar peşindeyim.

Aile ve iş dengesini sağlamak güç oluyor mu?

Evet maalesef. Sizler de babalarınız-dan bilirsiniz, koşuşturmacanın içe-risinde hayatı biraz ıskaladık. Mesela torunum Aslı’yı çok göremiyorum. İş engelliyor. Bu da herhalde çoğu kişide vardır. İşlerden dolayı ailemizi, dostla-rımızı bazen öteleyebiliyoruz.

Bizim firmalar olarak tek başına birey olarak dile getiremediğimiz bir çok sorunumuzu devlet nezdinde ya da kamuoyu nezdinde İNTES dile ge-tirebiliyor. Haklarımızı savunuyor. Başkanlığınız süresince firmaları-mızda karşılaştığımız tüm sorunları ilettik. Çok yakından ilgilendiniz. Bu bağlamda size ve yönetime teşekkür ederiz. İNTES’ten beklentilerinizi öğrenebilir miyiz?

İNTES artık bilinir ve saygı duyulan bir sivil toplum kuruluşu oldu. Başkan-lık görevine geldiğimde de en önemli amaçlarımdan birisi buydu. “Yapılan işler ile takdir almak ve devlet nezdinde ve sektör camiası başta olmak üzere ka-muoyunda tanınmak.”

Bakanlar Kurulunda Sayın Başbaka-nımız tarafından sektörde çalışan işçi-lerin ulusal yeterlilik kriterlerine göre belgelendirilmeleri konusunun İNTES tarafından gerçekleştirilmesi konusun-da ismimiz zikredilmiş. Bu konunun İNTES’in kurduğu İNTES MYM tara-fından yürütülmesi belirtilmiş. Bu bizim için gurur verici.

İNTES’i onurlu, sağlam güvenilir bir kurum olarak devir aldık, aynı temel üzerine büyütmeye gayret ettik. Tüm çabamız geleceğe umutla bakan bir ülke yaratmaktı. Bunu önemli ölçüde başar-mış olmayı umuyorum.

İNTES’in ülkenin temel sorunlarına çö-züm üretme konusundaki kararlılığını aynı duyarlılıkla sürdüreceğine ve Türki-ye ekonomisine büyük bir güç katacağı-na inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle daha güçlü bir Türkiye ve İNTES düşlüyorum. Bu düşümü yeni dönemde gelecek Yönetim Kurulumuzun başaracağına inanıyo-rum. İNTES’e hizmet yarışında benden sonra bayrağı devralan Sayın Yönetim Kurulu Başkanı Celal Koloğlu ve Yöne-tim Kurulu Üyelerini de kutlarım.

Bizleri kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

Ben de sizlerle sohbet etmekten büyük bir keyif aldım. Teşekkür ederim.

9İGY ÜYELERİ

Almış olduğunuz eğitimlerinizi ak-tarabilir misiniz?

Liseyi Büyük Kolej’de tamamladıktan sonra, Çankaya Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirdim. 2012 yılın-dan beri de Çankaya Üniversitesi’nde hem Bilgisayar Mühendisliği hem de İşletme üzerine iki yüksek lisans yap-maktayım.

Firmanızın kuruluş öyküsünü akta-rabilir misiniz?

Babam Merdan Hürmeydan ve amcam Eyüp Hürmeydan çeşitli firmalarda ça-lıştıktan sonra kendi firmalarını kur-maya karar vermişler ve 1981 yılında Sistem A.Ş firmasını kurmuşlar.

Firmanızdaki görevinize nasıl başla-dınız?

Master eğitimine başladıktan sonra sadece eğitim hayatının beni mutlu etmediğine ve ailemle birlikte olacak iş hayatımı daha fazla ertelemenin an-lamsız olacağına karar vererek, 4 ay önce muhasebe bölümünde işe başladım.

Ailenizin sizi yetiştirirken vermiş ol-

duğu en önemli öğütler ne idi?

Her aile gibi benim ailem de beni ça-lışmanın ve azmin başarı yolundaki önemini, her zaman onurlu ve gururlu bir şekilde başarıya yönelmem gerekti-ğini vurgulayarak yetiştirdiler. Fakat iş yaşamında dikkate aldığım en önemli öğüt karşıma çıkan fırsatları sadece ken-di mantığım doğrultusunda değil, hem aile hem şirket olarak genel bir analiz sonucu değerlendirmektir.

İlk üstlendiğiniz proje ve sizin için en önemli projeleri aktarabilir misiniz?

Şirketimiz ülkemizin kalkınmasında önemli bir yer tutan, alt yapı yatırım-larının gerçekleştirilmesinde faaliyetle-rini sürdürmektedir. İşe başladığımda karayolu, baraj ve sulama konularında çok önemli projelerin gerçekleştiril-mekte olduğunu gördüm. Bu projeler, şirketin taşınır ve taşınmaz mallarının yönetimi ve saha çalışmaları ile ülke-miz ekonomisine kazandırılmaktadır. Bu yapı içerisinde, şirketin taşınır ve taşınmaz mallarının takip edildiği mu-hasebe biriminde işe başladım. Bu sa-yede şirketimizin uhdesinde bulunan

projelerin tamamını, muhasebe, finans ve kamu mevzuatı konularında bilgi, beceri ve deneyimimi artırarak takip edebilmekteyim.

Çalışma yaşamınızın henüz başla-rındasınız. Yaşamınızda kendinize prensip edinmeye karar verdiğiniz ilkeleriniz nelerdir?

Sizin de söylediğiniz gibi çalışma ya-şamımın henüz başlarındayım ama önümde babam ve amcam gibi iki gü-zel örnek var. Ben de ilk olarak onlar gibi dürüst, adil sevgi dolu ve yapıcı tavırlarla bu yolda yürüyeceğim. Sis-temli ve programlı bir çalışma planının da beni istediğim yerlere getireceğini düşünüyorum.

Genç bir yönetici olarak hangi vasıf-ların sizi iyi bir yönetici yapacağını düşünüyorsunuz?

Ben yönetici olmanın bireysel bir pozis-yon olduğunu düşünmüyorum. Elbette büyük insiyatif sahibi olunuyor ama yö-neticiler ortaklarıyla, çalışanlarıyla bir-likte başarılı işlere imza atarlar. Sevgi ve şefkatli yaklaşımlar verimli ortamların oluşmasında dolayısıyla doğru kararlar alınmasında büyük bir etkendir. Bunun için yöneticilikte bireysel kararlılık, bilgi ve deneyim birikimi gibi olması gereken özelliklerin yanında insani vasıfların, ahlaki değerlerin hakim olduğu ortamın sağlanmasının da iyi bir yönetici olmak-ta katkısının olacağına inanıyorum.

Genç bir yönetici olmanın avantaj ve dezavantajları sizce nelerdir?

Genç bir yönetici olmanın en büyük avantajı yeniliklere açık olup, eski işle-yişle çağın gerektirdiği teknoloji veya yenilikleri bir araya getirebilmedeki

adaptasyon kolaylığıdır. Kendi adıma söylemem gerekirse mesleğim dışı bir işte çalışıyor olmam ve deneyimsizliğim benim en büyük dezavantajım ama bu durumun köklü şirketimiz bünyesinde çalışmamla kısa zamanda ortadan kal-kacağını biliyorum.

Firmanız için hedefleriniz ve hayali-nizdeki projeyi bize aktarabilir mi-siniz?

Daha çok yeni olduğum için hayalim-de henüz oluşan bir proje yok, fakat hedefim yöneticiler ve genç yönetici-lerle birlikte daha büyük projelere imza atarak şirketimizi daha ileriye taşımak.

Firmanızın ileride özellikle hangi faaliyet alanlarının öne çıkmasını planlıyorsunuz?

Firmamızı yine aynı faaliyet alanında daha gelişmiş ve büyümüş bir şekilde öne çıkarmayı planlıyorum. Özellikle sahip olduğumuzu daha kusursuz hale getirmeliyiz ki yeni faaliyet alanlarına yer açılsın ve o dalda da başarıya ulaş-mak kolay olsun.

Sivil Toplum Kuruluşları, Sosyal Dernekler gibi kuruluşlara üyeli-ğiniz bulunmakta mıdır? Bu kuru-luşlara üyeliğin meslek yaşamınızda size katkılarının neler olabileceğini düşünüyorsunuz?

Birkaç sivil toplum ve sosyal derneklere üyeliğimiz bulunmaktadır. Bu üyelik-lerin sosyal açıdan katkısı aynı faaliyet alanındaki firmaların birbirine destek olarak büyük başarılar sağlamasıdır. Bireysel açıdan da bu tarz kuruluşların çalışma hayatımı aktif hale getireceği ve ufkumu genişleteceği düşüncesindeyim.

“…YÖNETİCİLER ORTAKLARIYLA, ÇALIŞANLARIYLA BİRLİKTE BAŞARILI İŞLERE İMZA ATARLAR.”

Nazlı Hürmeydan, 1981 yılında kurulmuş olan Sistem Elektromekanik A.Ş’nin daha yolun başındaki genç ve ide-alist yöneticisi. Bilgisayar Mühendisi olan Hürmeydan, aile firmaları olan Sistem Elektromekanik A.Ş’de muhasebe bölü-münde görev alıyor. Daha 4 ay önce işe başlamasına rağmen aileden gelen iş ahlakı ve disiplinine sahip olan Hürmeydan, ilkelerini ise şöyle özetliyor; “…önümde babam ve amcam gibi iki güzel örnek var. Ben de ilk olarak onlar gibi dürüst, adil sevgi dolu ve yapıcı tavırlarla bu yolda yürüyeceğim. Sistemli ve programlı bir çalışma planının da beni istediğim yerlere getireceğini düşünüyorum.” Nazlı Hürmeydan ile ileriye yönelik hedeflerini ve iş hayatını konuştuk.

Nazlı HÜRMEYDANSistem Elektromekanik A.Ş.

10 GENÇLİK

Üniversite, kuruluşunuzu aktarabilir misiniz?

Amasya Üniversitesi’nin temeli 1974 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca kurulan Eğitim Enstitüsü ile birlikte atılmıştır. 1975 yılında Milli Eğitim Ba-kanlığı Amasya Meslek Yüksekokulu’nu açmıştır. 1982 yılında YÖK'ün kurul-masıyla birlikte, Eğitim Enstitüsü ve Amasya Meslek Yüksekokulu Ondo-kuz Mayıs Üniversitesi’ne bağlanmıştır. Aynı yıl Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne bağlı olarak "Eğitim Yüksekokulu" kurulmuştur. Amasya Üniversitesi 17.03.2006 tarih ve 26111 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yü-rürlüğe giren, 01.03.2006 tarih ve 5467 Sayılı Kanun'la kurulmuştur. Amasya Üniversitesi, “Marka Kentin, Marka Üniversitesi” olma yolunda tarihe ve ec-dada karşı sorumluluk bilinci içerisinde, özellikle son iki yıl içerisinde akademik ve idari kadromuz başta olmak üzere, milletvekillerimiz, kamu-kurum kuru-luşlarımızın yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarımız, kısacası iç ve dış tüm paydaşlarımızla yakalamış olduğumuz uyumlu çalışmalar neticesinde istihdam odaklı net bir büyüme ile hızla gelişi-mini sürdürmektedir.

Üniversitenizde eğitim verilen fakül-teler, akademik personel ve öğrenci profilleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

Üniversitemizde bünyesinde 6 Fakülte (Eğitim, İlahiyat, Mimarlık, Teknolo-ji, Fen-Edebiyat ve Tıp), 1 Yüksekokul (Sağlık Yüksekokulu), 8 Meslek Yükse-kokulu (Suluova, Merzifon, Teknik Bi-limler, Sosyal Bilimler, Gümüşhacıköy Hasan Duman, Sabuncuoğlu Şerefed-din Sağlık Hizmetleri, Taşova, Tasarım) ve 2 Enstitü (Fen Bilimleri, Sosyal Bi-limler) ile eğitim-öğretim hizmetlerini sürdürmektedir. Her geçen akademik yıl içerisinde akademik personel sayımız hızla artmaktadır. Özellikle ülkemiz-deki farklı üniversitelerde ve yurtdışın-da doktora çalışmalarını tamamlamış olan öğretim üyelerini kadromuza katarak oldukça genç ve dinamik bir kadro kurmuş durumdayız. ÖSYS yerleştirme sonuçlarına göre, Amasya Üniversitesi’ne kayıt hakkı kazanan öğ-rencilerin %81’inin il dışından geldiği ve 81 farklı il nüfus kütüğüne kayıtlı olduğu görülüyor. Aynı zamanda son iki dönemdir Mevlana, Farabi, Erasmus programı öğrenim ve staj hareketliliğin-den faydalanan öğrenci, akademik ve idari personel sayılarındaki ciddi artış ve

yabancı uyruklu öğrenci kabulü, özel-likle Amasya Üniversitesi’nin yerelden evrensele açılan bir bilim merkezi olma noktasında önemli ilerlemeler kaydetti-ğinin birer göstergesidir. Amasya Üni-versitesi öğrenci profilinin ülkemizin dört bir tarafından geliyor olması ve bu il dışından katılım yüzdesinin her geçen akademik yıl içerisinde giderek artıyor olması, bölgeye, ülkeye hitap etme ve dünyaya açılım noktasında önemli me-safeler kaydedildiğini göstermektedir. Diğer taraftan, bu veriler üniversiteler için en büyük tehditlerden biri olarak görülen “Öğrenci Profilinde Yerelleş-me” olmadığının güzel bir örneği olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle fakülte ve yüksekokullarımızda hemen hemen her ilden öğrencinin olduğunu görülürken Amasya nüfusuna kayıtlı öğrenci yüzde-si bu birimlerde %9,92’de kalmaktadır. Meslek yüksekokullarında ise Amasya nüfusuna kayıtlı öğrencilerin yüzdesel oranlarının diğer illere oranla daha fazla olduğu görülmektedir.

Üniversitenin Amasya’nın ekonomik ve sosyal yaşamına katkılarını akta-rabilir misiniz?

Amasya il merkezinin 90 bin nüfusu olduğu göz önüne alındığında, öğrenci-lerimiz, akademik ve idari personelimiz ile merkezde 10 bin nüfus ile şehirde ekonomik ve sosyal hayata yön verme noktasında önemli bir potansiyele sahip olduğumuz açık bir şekilde ortadadır. Son dönemlerde, il merkezinde yoğun-laşan işletme çeşitliliği ve ekonomik canlılık, üniversite gençliğinin üzerine odaklandığı açıkça görülmektedir. Yer-leşkelerimizin şehir merkezinde olması, özellikle üniversitemizde gerçekleştiril-mekte olan sosyal ve kültürel faaliyetlere yoğun bir şekilde Amasyalının katılmış

olması; şehrin eğitim, kültür, sanat kısa-cası entelektüel bilgi birikimine, yaşam tarzına ve hayata bakış açısına önemli katkılar sağlamaktadır.

Gençlerimizin üniversitenizde fayda-lanabileceği sosyal imkanları anlata-bilir misiniz? Kampüste yaşam nasıl geçmekte?

Üniversitemiz bünyesinde yürütül-mekte olan; eğitim-öğretim, araştırma, topluma hizmet faaliyetleri, akademik ve idari hizmetlerin kalitesinin sürekli iyileştirilmesi, hizmetlere yönelik stra-tejilerin geliştirilmesi, izlenmesi ile so-nuçlarının değerlendirilmesi noktasında her birim kendi yetki ve sorumlulukları çerçevesinde diğer birimlerle koordi-neli bir şekilde çalışmalarını büyük bir özveri ile sürdürmektedir. Bu birimle-rimizden bir tanesi de Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi (SKS) Başkanlığı’dır. SKS Dairesi Başkanlığı; “Öğrencileri-mizin beden ve ruh sağlığını korumak, barınma, beslenme, çalışma, dinlenme ve ilgi alanlarına göre boş zamanlarını değerlendirmek, yeni ilgi alanları kazan-malarına imkan sağlayarak, gerek sağlık ve gerekse sosyal durumlarının iyileş-mesine, yeteneklerinin ve kişiliklerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesine imkan verecek hizmetler sunmak ve onları ruh-sal ve bedensel sağlıklarına özen göste-ren bireyler olarak yetiştirmek, birlikte düzenli ve disiplinli çalışma, dinlenme ve eğlenme alışkanlıkları kazandırmak için hizmet vermektedir”. Bu kapsamda tüm yemekhanelerimiz modernize edil-miş, tabldot uygulamasına son verilerek porselen tabaklarda yemekler hijyenik ve leziz olarak öğrencilerimize sunul-maktadır. Yine öğrencilerimizin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için “Sağlıklı Yaşam Merkezi” açılmış, iki kapalı spor

“‘MARKA KENTİN, MARKA ÜNİVERSİTESİ’ OLMA YOLUNDA: HEP BİRLİKTE, DAHA İLERİYE…”

Amasya; pek çok medeniyete beşiklik etmiş, tarihin her döneminde kültür, sanat ve bilimsel faaliyetleri ile öne çıkmış uygarlık merkezi bir şehir. Bugün de Amasya Üni-versitesi, Amasya'nın tarihte yerine getirdiği misyonu ve sorumluluğu ile ülkemizin aydın insanlar yetiştiren örnek bir üniversite olma yolunda emin adımlarla ilerlemek-te. Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Orbay Amasya Üniversitesi’nin markalaşması ile ilgili ise şunları söylüyor; “Marka Kentin, Marka Üniversitesi olma yolunda bilimsel temelli tüm proje önerilerine açık bir yönetim an-layışımız var. Marka olma noktasında en önemli basamak ise ulusal ve uluslararası tanınırlıktır.” Orbay ile Amasya Üniversitesi’ni ve ileriye yönelik projelerini konuştuk.

Prof. Dr. Metin ORBAYAmasya Üniversitesi Rektörü

11GENÇLİK

salonumuz mevcut olup tüm etkinlikle-ri için aktif olarak kullanıma açılmış du-rumdadır. Ayrıca yerleşkelerimizde tenis kortu, voleybol, basketbol, halı saha ve futbol oyun alanları oluşturulmuştur. Öğrencilerimizin yeteneklerinin ve kişiliklerinin sağlıklı bir şekilde geliş-mesine fırsatlar sunma adına, öğrenci kulüpleri ve toplulukları kurulmuştur. Türk Halk Müziği, Dağcılık, Tiyatro, Türk Sanat Müziği, Fotoğrafçılık gibi yirminin üzerinde kulübümüz mevcut olup her akademik yıl içerisinde dolu dolu etkinlikler düzenlemekteler ve bu etkinlikleri sadece öğrencilere değil tüm Amasyalının beğenisine sunmaktadırlar. Ayrıca saha ziyaretleri, alanlarında ön plana çıkmış sanayici ve iş adamları, ör-nek insanlarla buluşturarak seminerler, konferanslar düzenlenmektedir.

Akademik personelinizin bilimsel çalışma yapabilme imkanları ve araş-tırma geliştirme çalışmalarına olan katkılarından söz edebilir misiniz?

Bilim literatürüne özgün katkılar sağ-lamak, ülkemizin öncelikli araştırma alanlarında araştırmalar yaparak tekno-loji üretimine ve dolayısıyla rekabet gü-cüne katkıda bulunmak ve bölgemizin, ülkemizin sosyo-ekonomik ve kültürel gelişimine katkılar sağlamak üniversite olarak temel hedeflerimiz arasındadır.

Söz konusu bu hedeflere erişebilmek için, kısıtlı bütçe kaynaklarını etkin ve verimli bir biçimde kullanılması gerek-mektedir. 2012 yılında ilk defa faaliyete geçen Bilimsel Araştırma Projeler Biri-mi (BAP); 22 projeye destek verirken, 2013 yılı içerisinde ise şu an için 60 projeye yaklaşmıştır. Desteklenen proje-lerden elde edilen sonuçların; yakın bir dönemde bilim literatürüne uluslararası yayın, teknolojiye dönüşme, patent ola-rak kendisini göstereceğini ümit ediyo-ruz. TÜBİTAK, AB, SANTEZ, OKA projeleri, ilgili Bakanlıklarla müşterek yapılacak projeler bu hedeflerimize ulaş-ma noktasında önemli proje birimleri olarak görülmektedir. En büyük arzu-muz; Amasya Üniversitesi araştırma-cılarının ve üniversitemiz gençliğinin ulusal/uluslararası düzeyde başarılarıyla gündeme gelmeleridir. Araştırmacıları-mızın yıl içerisinde alanlarında yapılan ulusal ve uluslararası konferanslara ka-tılımlar teşvik edilmekte olup, yurtiçi katılım durumunda akademik yılda iki, yurtdışı katılımlar için ise bir tam des-tek verilmektedir. Yine iş adamlarımız ve sanayi-ticaret odalarının (Merzifon, Suluova TSO) destekleriyle uluslararası düzeyde araştırmaları yayınlanan aka-demisyenlere TÜBİTAK desteği kadar ayrıca bir destek verilmektedir. Ayrıca

Kalkınma Bakanlığı’nca desteklenen Merkezi Araştırma Laboratuarımız fi-ziksel olarak tamamlanmış ve gerekli altyapı yatırımları yapılarak kullanılır hale gelmiştir. Yakın gelecekte bu mer-kezde değerli çalışmaların olacağını ve bilim literatürü ile paylaşılarak önemli katma değerler yaratacağını umut edi-yoruz.

Üniversitenizin temel sorunları ne-lerdir?

Her yeni kurulan üniversitenin problem-lerini bizler de kısmen yaşıyoruz. Bazı birimlerimizdeki fiziksel mekan prob-lemleri, üst düzey yükseköğretim hafızası olan idari personel sayısı, belli program-larda özellikle mühendislik alanlarındaki öğretim üyesi ihtiyacı bunlardan başlıca-ları olarak sayılabilir. Ancak kısa süre içe-risinde bu ve benzeri problemlerin aşıla-cağını umut ediyoruz. Şöyle ki, Öğretim Üyesi Yetiştirme(ÖYP) programında pek çok araştırma görevlimiz doktoralarını tamamlamak üzereler, bunların dönüş-leriyle birlikte ilgili alanlardaki öğretim üyesi ihtiyaçlarımız karşılanmış olacak. Yine merkezi bütçe ve Amasya’da eğitime gönül vermiş hayırsever iş adamlarımız, kamu-kurum kuruluşlarımız ve yerel yö-netimlerin destekleriyle de fiziksel mekan problemlerimizi yakın bir gelecekte tam anlamıyla çözmüş olacağız.

Üniversiteniz için yeni projeleriniz var ise paylaşabilir misiniz?

“Marka Kentin, Marka Üniversitesi” olma yolunda bilimsel temelli tüm proje önerilerine açık bir yönetim anlayışımız var. Marka olma noktasında en önemli basamak ise ulusal ve uluslararası tanı-nırlıktır. Bu anlamda yeni dönemde ça-lışmalarımızı bu noktalara odaklayacağız. Örneğin, performansların ölçülebilirliği anlamında bir örnek vermek gerekirse, Akademik Performansa göre Üniver-site Sıralaması Araştırma Laboratuarı, (University Ranking by Academic Per-formance/URAP) Türkiye'de bulunan vakıf ve devlet üniversiteleri için 2012 yılı akademik performans sıralamalarını yayınladı. Yükseköğretim kurumlarını akademik başarılarını ve sonuçlarını bi-limsel metotlar geliştirerek kamuoyu ile paylaşan URAP, Amasya Üniversitesi'nin 2000 yılından sonra kurulan üniversite-ler kategorisinde, 2011 yılında 39'uncu sırada yer alırken, 2012 yılı sonu itiba-riyle yayınladığı rapora göre 12 basamak yukarı çıkarak 27'nci sıraya yükseldiğini açıkladı. Bu sıralamalarda en kısa sürede ilk beş içerisine girmeyi planlamaktayız. Akademik ve idari birimlerimizde sür-dürmüş olduğumuz her tür iş ve işleyiş-te akreditasyon ve kalite güvencesini ön plana çıkaracak projeler üzerinde dura-cağız. Yine, teknolojinin baş döndürücü bir hızla günlük hayatımızı doğrudan etkilediği bir ortamda, özellikle bili-şim teknolojilerinde önemli yatırımlar

yaparak eğitim-öğretim faaliyetlerinin kalitesini daha üst düzeylere taşımayı hedeflemekteyiz.

Gençlerimizin öğrenim hayatlarını gelecek yaşamlarına hazırlayabilme-leri için kendilerine önerileriniz ne-lerdir? Vizyon, teknoloji ve rekabet anlayışı ile ilgili genç nesillere nasıl bir mesaj verebilirsiniz?

Öncelikle üniversite gençliğinin; “Mes-leki alanlarıyla ilgili ulusal ve uluslararası düzeyde rekabet edebilir bilgi birikimine sahip olmaları, yokluğa, yolsuzluğa ve çevreye karşı duyarlı, milli ve manevi hassasiyetleri olan, sosyal bireyler olarak kendilerini yetiştirmeleri, her türlü ön yargıdan uzak bireyler olmaları gerek-mektedir”. Bu noktada, gelişen tekno-lojilerle barışık ve aktif kullanıcı, proje odaklı çalışabilen, kurumsallaşmayı ön plana çıkaran, hayat boyu öğrenmeyi özümsemiş, dil bilen, ekip çalışmasına önem veren, liderlik özelliği taşıyan bi-reyler olmaları durumunda her türlü zor-luğu aşacaklarına, bulundukları toplum-lara, evrensel anlamda insanlığa önemli katma değer üreten ürün ve fikirlere imza atacaklarına olan inancım tamdır.

Üniversiteniz meslek yüksek okul-larında çok sayıda genç yetiştiriyor. Mesleki yeterlilik sisteminin örgün ve yaygın eğitim programlarına yansıtıl-ması ve bunun gereği konusundaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Yükseköğretim Kurulu’nun(YÖK) meslek yüksekokullarının daha etkin mesleki ve teknik eğitim-öğretim yap-masına yönelik politikaları doğrultu-sunda, üniversitemiz de uzmanlaşma söz konusudur. Mevcut programları-mızın gerek akademik gerekse fiziki alt yapısı noktasında önemli yatırımlar söz konusu olup, özellikle yaygın istihdam alanı olan ara eleman ihtiyacını karşı-lamaya yönelik önemli bir açığı ka-patmaktayız. İlimize, bölgemize, Türk Yükseköğretimine önemli hizmetler verdiğini düşündüğümüz Meslek Yük-sekokullarımızdaki öğrencilerimizin staj ve yerinde öğrenme, üniversite-sanayi işbirlikleri üzerine odaklanmış durum-dayız. Teori kadar uygulama olmaksızın bu öğrencilerimizin iş hayatında başarılı olamayacaklarını düşündüğümüzden dönem içerisinde sıkça saha ziyaretleri yapmalarına fırsat vermekteyiz. Benzer şekilde programlarız mesleki ve teknik eğitimdeki yeterlilikler çerçevesinde güncellenmektedir.

Son olarak eklemek istedikleriniz var ise bizler ile paylaşabilir misiniz?

Amasya ve Amasya Üniversitesi’nde-ki son gelişmeleri yükseköğretimin iç ve dış paydaşlarımızla paylaşma fırsatı sunduğunuz için Amasya Üniversitesi Ailesi adına sizlere teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dilerim…

12 SEKTÖREL KURULUŞLAR

Derneğinizin kuruluş tarihçesi ve amaçları hakkında bilgi aktarabilir misiniz?

Derneğimiz kuruluş çalışmaları 2007 yılında başlamış olup 2008 yılında resmi olarak dernekler masasına kay-dolmuştur. Enerji sektöründe çeşitli firmalarda yöneticilik yapan ve/veya kendi şirketi olan arkadaşlarımız tara-fından kurulmuş olup, bendeniz der-neğin 2. Dönem başkanı olarak 2009 yılında göreve başladım. Profesyonel mesleğim avukatlık. Ağırlıklı olarak enerji hukukuyla ilgileniyorum. Gör-düğünüz üzere derneğimizin tarihi çok eskiye dayanmıyor. Ancak faali-yete başladığımız günden bu yana sek-törün pek çok ihtiyacına cevap verdi-ğimizi düşünüyorum. Derneğimiz pek çok faaliyetin yanı sıra yılda bir kere uluslararası kongre düzenlemektedir. EIF Uluslararası Enerji Kongreleri-ni Dernek olarak 2008 yılından beri düzenlemekteyiz. Bu ihtiyaç nerden doğdu derseniz; enerji artık devlet tekelinde bir alan değil. Artık ener-jide bir ‘iş dünyası’ var. Hatta bunu İNTES olarak yakinen görebilirsiniz zira artık müteahhitlerin çoğunun bir elektrik üretim santrali var. Demek ki özel sektör enerji alanında yatırım yapmaya istekli ve hevesli. Bu du-rumda; piyasayı anlatacak, piyasayı değerlendirecek, bürokratla yatırım-cıyı buluşturacak platformlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle bu kongreler gerek kamu, gerekse özel sektör tarafından çok sıkı bir şekilde takip edilmektedir.

Amaç; özel sektöre açılmış bir enerji piyasasında oluşan sıkıntıların hedef mercilerine iletilmesi ve sorunların daha hızlı çözümlenmesinin sağlan-masıdır.

Derneğinizin faaliyet alanları ve üye profiliniz hakkında bilgi verebilir misiniz?

Derneğimiz enerjinin her alanında fa-aliyet göstermektedir. Petrolden tutun da, elektrik üretimine, üretim kaynak-larına, petrol ve elektrik piyasalarına ve mevzuatlara dair pek çok alanda çalışma yapmaktayız. Gündeme göre hangi konunun incelenmesine ihtiyaç varsa o konu hakkında araştırma ya-pıyoruz, ilgili kurum ve kuruluşları ziyaret ediyoruz ve bunların neticesin-de sektör raporları yayınlıyoruz. Bu-nun dışında her sene düzenlediğimiz uluslararası kongrelerde yerli yabancı yatırımcıları ve karar vericilerini bir araya getiriyoruz. Tabi bu kongreler çok vaktimizi alıyor. Zira kongremiz yapılmaya başlandığı günden bu yana

ülkenin en büyük ve en etkin kong-relerinden biri olmayı başardı. Bu ne-denle böylesi büyük bir organizasyona yaklaşık bir yıl çalışıyoruz. Üyelerimiz ise şahıs ve kurumlardan oluşmakta-dır. Derneğimiz enerjinin spesifik bir alanına yönelik olmadığı için çeşitli alanlardan şahıs ve kurum üyelerimiz

var. Derneğe ilgi çok yüksek. Her yıl pek çok enerji sektörü ilgilisi derne-ğimize üye olmak istiyor.

Ülkemizde enerji sektöründe ger-çekleştirilmekte olan yatırımlar ülkemiz ihtiyacını karşılayacak düzeyde mi olduğuna ilişkin görüş-lerinizi okuyucularımız ile paylaşır

“ARTIK ENERJİDE BİR ‘İŞ DÜNYASI’ VAR.”Enerji, yıllar boyunca her zaman önemini ve gücünü yitirmeyen kaynaklardan biri olmuştur. Global Enerji Derneği ise enerjinin her alanında çalışmalar yapan bir kurum. Bu sayımızda bu konuyu yakından incelerken Global Enerji Derneği Başkanı Çiğdem Dilek ile yaptığımız röportajda çağımızın vazgeçilmezi enerji hakkında da çok detaylı bilgiler öğrendik. Dilek ülkemizdeki enerji sektörünün öncelikli ihtiyaçlarını ise şöyle anlatıyor; “Türkiye’de yatırım yapan bir enerji firmasının teknolojiyi Türkiye’den satın alıp finansmanı yurtdışından sağlaması pek mümkün değil. O nedenle teknolojik gelişmelere daha çok kaynak ayrılmalıdır.” Çiğdem Dilek ile enerjinin tüm bilinmeyenlerini konuştuk.

Çiğdem DİLEKAv. Global Enerji Derneği Başkanı

13SEKTÖREL KURULUŞLAR

mısınız?

Bildiğiniz üzere enerjide ve özellik-le hidrokarbonda oldukça fazla dışa bağımlıyız. Tükettiğimiz petrol ve doğalgazı %90’lar seviyesinde ithal ediyoruz. Üstelik cari açığımızın çok büyük bir kısmı enerji ithalatımızdan kaynaklanıyor. Elbette bu enerjinin –petrolün- hepsi enerji ihtiyacımızı karşılamak için kullanılmıyor. İthal ettiğimiz petrolün önemli bir kısmı ulaştırmada da kullanılıyor. Ama biz enerji piyasalarına bakacak olursak tükettiğimiz elektriğin büyük bölü-münü ithal ettiğimiz doğalgazdan üretiyoruz. Bu nedenle daha fazla yerli kaynaktan üretime ihtiyaç var. Bu açıdan bakarsak henüz yatırımlar yeterli değil. Ancak Türkiye enerji piyasasının gelişimine baktığımız za-man serbestleşmenin tarihi çok eski olmadığı için son 12 yılda bu kadar mesafe alınabilmiştir. Mesela Güney Kore ile Türkiye nükleer enerji adım-larını hemen hemen aynı tarihlerde 1950’lerde atmıştır. Bugün Kore’nin 23 nükleer santrali vardır Türkiye ise şu anda henüz nükleer enerjiden elektrik üretmemektedir. Bu durum enerji yatırımlarının yeterli seviyede olmadığını göstermektedir.

Enerji sektöründe ülkemizin önce-likli ihtiyaçları nelerdir?

Türkiye enerji sektörü kaynakta dışa bağımlı olduğu gibi teknolojide de dışa bağımlı durumda. Maalesef elekt-rik üretim santrallerinin ekipmanları genelde yurtdışından tedarik ediliyor. O nedenle santral teknolojilerinin ge-lişmesi için gerek kamu gerekse özel şirketler yeterli bütçeyi ayırmaları gerekir. Ayrıca finansman sorunu da mevcut. Enerji projelerinde proje fi-nansman sözleşmeleri genelde yurt-dışı kredi kuruluşları ile imzalanıyor. Bu durumda o finansman hangi ül-keden ise genelde kendi ülkesinden ekipmanın tedarik edilmesini şart koşuyor. Yani Türkiye’de yatırım ya-

pan bir enerji firmasının teknolojiyi Türkiye’den satın alıp finansmanı yurtdışından sağlaması pek mümkün değil. O nedenle teknolojik gelişmele-re daha çok kaynak ayrılmalıdır.

Enerji sektöründe faaliyet göste-ren firmalarımızın karşılaştıkları sorunlar ve derneğinizin geliştir-diği çözüm önerilerini paylaşabilir misiniz?

Enerji kaynaklarımızın değerlendiril-mesi bakımından ülkemize yapılan yerli ve yabancı yatırımlar bizi son derece memnun etmektedir. Ancak bir avukat ve dernek başkanı olarak çok sıklıkla yatırımların fizibilite aşa-masında legal ve finansal due diligen-ce çalışmalarının yeterince derinle-mesine yapılmadığını görüyoruz. Bu durum ilerde yatırımcıyı zor duruma soktuğu gibi kamu kurumu ile özel sektör arasında ihtilaf çıkmasına da neden olabilmektedir. Bizler hukukçu olarak enerji yatırımlarında da önle-yici hukuku çok önemsiyoruz. Bu ba-kımdan yatırımların ilk ve en temel aşaması mevzuatın iyi analiz edilmesi ve teknik ve legal fizibilitelerin sağ-lıklı şekilde yapılması gerekmektedir. Malum; enerji yatırımları çok büyük bütçeli yatırımlardır. Bir santral ku-rulumu, bir doğalgaz projesinin ger-

çekleştirilmesi, elektriğin ithalatı ih-racatı, bunlar çok komplike ve içinde hukukun pek çok dalını barındıran sözleşmeler topluluğunu gerektirir. Yatırım mikro ölçekli elektrik üretimi olabileceği gibi makro ölçekli ulusla-rarası enerji projesi de olabilir. Bunun içinde ‘letter of intend’ ten tutunda ‘know how’ transfer sözleşmelerine, ekipman temini sözleşmelerine, işçi sözleşmelerine ve kamu ile şirket ara-sında imzalanan sözleşmelere kadar pek çok hukuki işlem ve karar vardır. Benim bir hukukçu olarak enerji özel sektörüne önerim yatırım öncesi aşa-mada mevzuatın iyi analiz edilmesi ve yatırımın gerektirdiği tüm sözleş-melerin sağlıklı şekilde yapılmasıdır.

Ülkemizde yenilenebilir enerji kay-naklarının değerlendirilmesi konu-sunda nasıl bir noktada olduğumu-za ilişkin görüşlerinizi aktarabilir misiniz?

Enerjiyi ithal eden bir ülke olarak yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızı maksimum kapasitede kullanmamız gerekirken maalesef bu oran çok az. Türkiye yenilenebilir kaynaklar açı-sından zengin sayılabilecek bir ülke. Bildiğiniz gibi güneş enerjisinde li-sanslı üretimde başvurular henüz bu sene başladı. Batı da yıllardır uy-gulanan üretim modeline düşünün daha biz geçemedik bile. Türkiye’de henüz lisanslı üretim başlamadı gü-neş enerjisinde. İlk başvurular alındı ancak lisansların verilmesi ve santral yatırımlarının tamamlanıp elektrik üretilmesi birkaç seneyi bulacaktır. Güneş zengini bir ülke olarak bu-lunduğumuz nokta pek iç açıcı değil. Rüzgarda da durum benzer şekilde. Jeotermal yarımları ise İzlanda da je-otermal kaynaklardan elektrik üterimi için kurulu güç 3200 megavat iken Türkiye’de 300 megavatlık bir kurulu güç söz konusudur. Bu durum yerli ve yenilenebilir kaynakları yeterince değerlendirilmediğini göstermektedir. Biokütle konusunda ise batıda artık

elektrik üretecek çöp bulunmazken biz de ise çöpler yığınla sokaklarda. Biokütle bence en çok değerlendiril-mesi gereken enerji kaynağıdır. Zira suyun, güneşin, rüzgarın bize bir zararı yoktur. Ama çöpten elektrik ürettiğiniz zaman depolamada sıkın-tı çekilen atıkları yani olumsuz bir durumu olumluya çeviriyorsunuz. Bu noktada belediyelere çok iş düşüyor. Aslında her ilin belediyesinde bu ya-tırımlara uygun ortam hazırlanmalı, gerekirse özel sektöre bazı teşvikler sağlanmalıdır.

Son olarak 24-25 Ekim tarihlerinde derneğiniz organizasyonunda ger-çekleşen uluslararası enerji kongresi ve fuarına olan ilgi ve kongreden çıkan sonuçlara ilişkin değerlendir-menizi aktarabilir misiniz?

EIF Uluslararası Enerji Kongreleri-ni Dernek olarak 2008 yılından beri düzenlemekteyiz. İlk olarak Ankara Sheraton Otel’de sadece yenilenebilir enerji kaynaklarını ele almıştık. Çok ilgi gördü. Tabii kongrenin Ankara’da yapılıyor olması da ayrı bir avantaj sağladı katılımcılar için. Şirketler buraya hem kongreye katılmak için geliyor, kongreye katılan diğer şirket-lerle görüşüyor hem de Ankara’da ki bürokratik işlerini hallediyor. Geçen yıl Ankara Congresium’da yapılan kongremize Amerika, Suudi Ara-bistan, Kuzey Kıbrıs, Kuzey Irak ve Türkiye olmak üzere 5 ülkeden 6 enerji bakanı katılmıştır. Bu durum enerji alanında Türkiye’ye olan ilgiyi göstermektedir. Bu yıl altıncısını dü-zenlediğimiz kongrede ise geçen sene olduğu gibi enerjinin hemen hemen tüm konularını ele aldık. Elektrik pi-yasası, yenilenebilir enerji kaynakları, petrol ve doğalgaz piyasası, nükleer enerji, enerjinin ekonomisi, politi-kası, uluslararası enerji projeleri gibi konular ele alındı. Amacımız enerji sektöründe gerçek anlamda ulusla-rarası bir kongre yapmak. Genellikle her yıl yabancı bakan davetlilerimiz oluyor. Ülkelerarası enerji anlaşmaları da kongremiz esnasında imzalanıyor. Tabi bu tip işbirliklerine görüşmelere ev sahipliği yapmak bizi onurlandırı-yor. Ayrıca şirketler arası yeni işbir-liklerinin sağlanması, yatırımcının bürokratla buluşması amaçlanıyor. Bu tip platformların Türkiye’de art-ması ve konuların sağlıklı zeminlerde konuşulup tartışılması gerekmektedir. Aksi halde bir kurum mesela ikincil mevzuatı çıkarıyor ama uygulamada yatırımcı nelerle karşılaşıyor, sektörün beklentisi nedir gibi soruların yanıtı-nın bu tip platformlarda daha kolay alındığını düşünüyorum.

Toplum hayatında çok çeşitli iş ve hukuki ilişkiler mevcuttur. Bunun sonucu olarak, yapılan veya yapılacak olan bu iş ve hukuki ilişkilerde, daima alacaklı konumda olanlar kendilerini garantiye almak isteyeceklerdir. Bunda da son derece haklıdırlar. Çünkü Bu gün maddi durumu çok iyi olan bir insan veya kurum bir gün sonra bütün mal varlığını kaybedebilir veya elden çıkarabilir.

İşte bu gibi durumlar için çözüm ola-rak; Borçlar kanunumuz hukukta adı-na kefalet dediğimiz, vatandaşların ke-fillik olarak bildiği hukuki müesseseyi getirmiştir.

Kefillik nedir? Kefil, borçlanın bor-cunu ödemeyi kabul ve taahhüt edendir… Kefillik aynı zamanda, ala-caklı ile borçlu arasında bu konuda ya-pılan hukuken geçerli bir sözleşmedir. Böyle olunca kefillik hatır gönül için mi yapılmış, dostluk, arkadaşlık için mi yapılmış bu önemli değildir. Burada

önemli olan, alacaklının alacağı öden-mediği zaman, kefilin bunu ödeyece-ğini kabul ve taahhüt etmesidir. Ben bunu; Borçlu ile kefili bir birine bağ-layan kelepçeye benzetirim. Bu borç ödenmedikçe, kelepçe elden çıkmaz.

Kefillikle ilgili sözleşmenin geçerli ola-bilmesi için;1-Sözleşmenin mutlaka yazılı yapılması gereklidir. Yani sözlü kefillik geçerli değildir. 2- Kefilin so-rumlu olacağı azami miktar yani ben ne kadara kefil oluyorum bu da açıkça belirtilmelidir. 3- Eşin yazılı rızasının (bu rıza sözleşmenin kurulmasından önce veya en geç kurulma sırasında) bulunmalıdır. Eşin rızasının yasada yapılan bir değişiklikle bazı istisnaları getirilmiştir.

Kefillik sözleşmesinin çeşitleri var-dır. Bunlar; 1- Adi Kefillik; Alacaklı, borçluya başvurmadıkça kefili takip edemez. Yani Alacaklı önce borçluya gidecek, alacağını alamaz ise, sonra ke-file başvuracaktır. 2- Müteselsil Kefil-lik; Alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirme-den kefili takip edebilir. 3- Birlikte Kefillik; Birden çok kişi, aynı borca

birlikte kefil oldukları takdirde, her biri kendi payı için adi kefil gibi, di-ğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumludurlar.

Kefil, her durumda kefillik sözleşme-sinde belirtilen azami miktara kadar sorumludurlar.

Alacaklı, borcu ödeyen kefile hakla-rını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bil-gileri vermekle yükümlüdür. Alacak-lı, kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zo-rundadır

Asıl borçlunun iflasına karar verilmiş veya borçlu konkordato istemişse ala-caklı, alacağını kaydettirmek ve hakla-rının korunması için gerekeni yapmak zorundadır.

Kefil borçlu olmadığı borcu ödemek zorunda kalmış ise; Borçluya rücu eder. Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur. Ke-fil, bu hakları asıl borç muaccel olun-

ca kullanabilir. Kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımı, kefilin alacaklıya ifada bulunduğu anda işlemeye başlar.

Borcu tamamen veya kısmen ödeyen kefil, durumu borçluya bildirmek zo-rundadır. Kefil, bu bildirimde bulun-mazsa ve ödemeyi bilmeyen veya bil-mesi gerekmeyen borçlu da alacaklıya ifada bulunursa, rücu hakkını kaybe-der. Kefilin, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşmeden doğan dava hakkı saklıdır.

Kefillik ne zaman sona erer? Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur. Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başla-yarak on yılın geçmesiyle kendili-ğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet ve-rilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir. Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapıl-mak kaydıyla, kefilin kefalet sözleş-mesinin şekline uygun yazılı açık-lamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.

Kefillikten dönülebilir mi? Gelecek-te doğacak bir borca kefalette, borç-lunun borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefalet sırasında kefilin iyi niyetle var-saydığından çok daha kötü olduğu or-taya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefalet sözleşmesin-den dönebilir.

Süreli kefalette kefil, sürenin sonunda borcundan kurtulur. Süreli olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olun-ca, adi kefalette her zaman ve müte-selsil kefalette ise, kanunun öngördü-ğü hâllerde, alacaklıdan, bir ay içinde borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya çev-rilmesi yoluyla takibe geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini iste-yebilir.

Kefillik ticari hayatın bir icabıdır. Biz kimseye kefil olmayın demiyoruz. Ancak kefil olacak olanların bunu ve sonuçlarını iyi bilmesinde büyük fay-dalar vardır diyoruz.

14 HUKUK

KEFİL OLMA VE HUKUKİ SONUÇLARI

Türk toplumu olarak bizim en önemli özelliklerimizden birisi de; Akrabalarımız, arkadaş-larımız, dostlarımız ve çevremizdeki insanlarla olan ilişkilerimizde aşırı güven ve hukuki sonuçları tam olarak bilememekten kaynaklanan büyük zaaflarımızın bulunmasıdır. Buna ilaveten, imza atmanın basit bir kalem oynatma olarak görüldüğü, bir imzanın insan hayatına getirebileceği hukuki sorumluluğun neler olabileceğini düşünmeden at şuraya bir imza… at şuraya bir imza sisteminin rahat işletildiği bir ortamda yaşıyoruz…

Eyüp Sabri CANBOLAT Ankara Barosu Avukatı

“Aradım, topladım ettim itmamBende mevcut idi mevcut makamDeyiverdim hem bu imiş hükm-i kaderGam da elbet ömrüm gibi elbet geçer.”

Leyla Saz Hanım

Notalar arasında uçuşan, kelimeler ile hikayelere dökülen bir hayat; Leyla Saz. Türk müzik ve edebiyat tarihine değil, Türk ‘sanat’ tarihine adı yazılmış olan Leyla Saz, hanımefendiliğiyle Türk Sanat Müziği tarihinde ‘Leyla Hanım’ adıyla tanınır. Leyla Hanım, 1850 yı-lında İstanbul’un köklü ailelerinden bi-rinin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Ba-bası Osmanlı İmparatorluğu’nun saray hekimlerinden Dr. İsmet Hakkı Paşa’dır. Babasının görevinden dolayı, Leyla Hanım, ablası ile birlikte 1853-1860

yılları arasında Sultan Abdülmecid’in kızı Münire Sultan’ın maiyetinde Dol-mabahçe Sarayında yaşadı. Babasının konağında özel hocalardan öğrenim gören Leyla Hanım, ayrıca sarayda kal-dığı dönemde Nikoğos Ağa ve Medeni Aziz Efendi'den aldığı dersler ile Klasik Türk müziği alanında kendini geliştirdi, bestekârlık yeteneğini ilerletti; piyano dersi aldı. Ayrıca babasının konağında da özel hocalardan öğrenim görüyordu.

Sultan Abdülmecid’in ölümünden sonra, şartlar değişince İsmail Hak-kı Paşa, Girit valiliğine atandı. Atina Üniversitesi’nde öğrenim görevlisi olan ve beş dil bilen matmazel Eliza-bet Kontaksaki’yi tanıdı. Fransızca ve eski Yunancayı ondan öğrendi. Yedi yıl Girit’te yaşarken, sarayda başladığı piya-no eğitimine devam etti. İsmail Hakkı Paşa, Girit valiliğinden sonra ikinci kez İzmir valisi olunca, 1867 yılında Leyla Hanım da İzmir’e gitti. Vilayet mektupçusu olan Sırrı Efendi ile 19 yaşında tanışan Leyla Hanım, kendi-siyle evlenir. Daha sonra Giritli Sırrı Paşa adını alacak olan Sırrı Efendi ile birlikte Tuna vilayetine bağlı Prizren, Rusçuk, Anadolu illerinden Trabzon ve Kastamonu’yu dolaştı. Leyla Hanım, edebiyatçı kişiliğini de buralarda geliş-

tirdi. Leyla Hanım, bu yıllar boyunca sarayla ilişkisini kesmemiş, sarayın eği-tim ve sanat hareketlerinden çok yarar-lanmıştır. Eşiyle geçen 26 mutlu yılın sonunda Leyla Hanım’ın dört çocuğu

olmuştur; eski Belediye Başkanı Yusuf Razi Bey, tanınmış mimar Vedat bey, Nezihe ve Ferihe. 1895 yılında eşinin ölümünden sonra İstanbul’a yerleşti. Şiirleri, notaları ve “Saray Adat-ı Kadi-mesi” adındaki anıları Girit ve Prizen notları Bostancı’daki köşkle birlikte yanınca son yıllarını damadının Kızıl-toprak’taki evinde huzur içinde geçirdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ve cum-huriyetin değişik dönemlerini yaşayan Leyla Hanım edebiyat ve müzikten hiçbir zaman ayrılmadı. 1934'te So-yadı Kanunu'nun çıkmasından sonra "Saz" soyadını alan Leyla Hanım, bu soyadını almasının nedenini ise, "ken-dimi bildim bileli günüm müziksiz geçmedi" sözleriyle açıklamıştır. Ley-la Saz, çağdaşı Şair Nigâr ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk Müs-lüman kadın anı yazarıdır. Şair Nigâr, 25 yaşından ölümüne kadar yazmayı sürdürdüğü anıları, 1959'da, ölümün-den kırkbir yıl sonra, oğulları tarafından ‘Hayatımın Hikayesi’ adıyla yayımlan-mıştır. Leyla Saz ise anılarını yaşarken, kendi yayımlamıştır.

Leyla Saz çeşitli makam ve usullerde iki yüz kadar şarkı bestelemiştir. Bes-telerinin bir kısmı konağındaki yangın nedeniyle kaybolmuştur. Günümüze ulaşan eserlerinin sayısı 52'dir. Ley-la Saz bestelerinin sözlerinin çoğunu kendisi yazmıştır. Diğer bestelerinde ise dostları Süleyman Nazif, Recaizade Mahmud Ekrem Bey, Yaşar Şadi, Nabi-zade Nazım, Samih Rıfat, Arif Hikmet Bey ve Şair Nigar Hanım'ın şiirlerini

kullanmıştır.

Edebiyatçı Leyla Hanım’ın asıl başa-rısı düz yazıdadır. Çocukluğundan başlayarak babasının ve eşinin resmi görevle bulunduğu yerleri sadece gör-

mekle kalmamış, usta bir gözlemci ve araştırmacı olarak yazıya dökmüştür. Saray ve harem hayatını, sanat olaylarını ve musiki öğrenimini, yüksek tabaka arasındaki gelenek ve göreneklerini ke-limeleriyle ölümsüzleştirmiştir. Hatıra-larının “Harem-i Hümayun ve Sultan Sarayları” bölümü ilk kez büyük oğlu Yusuf Razi Bey tarafından Fransızcaya çevrilerek Almanya’da yayımlandı; daha sonra Çekçeye çevrilerek Prag’da basıldı.

Leyla Saz'ın şiirlerine ilk kez yer veren yayın organı, 1887 yılında yayın ha-yatına başlayan Mürüvvet adlı kadın dergisidir. Leyla Saz şiirlerini topladığı ‘Solmuş Çiçekler’ adlı şiir kitabı 1928 yılında dostu Abdülhak Hamit'in önsö-züyle eski Türkçe harflerle yayımlamış-tır. Aynı kitap daha sonra 1996 yılında oğlu Yusuf Razi Bel tarafından Leyla Saz'ın fotoğrafları ve el yazısı örnekle-riyle zenginleştirilerek Latin alfabesine aktarılarak tekrar basılmıştır. Leyla Saz, 1895'ten 1908'e kadar 612 sayıyla en uzun süreli çıkan bir kadın dergisi olan Hanımlara Mahsus Gazete'nin yazı kad-rosunda aktif rol almıştır.

Dilhayat Kalfa’dan sonra ikinci kadın bestekârımız Leyla Saz 1936 yılında gözlerini yumarken, sanat tarihimiz bir çınarını daha kaybetti. Çoğu bes-tesini bilmesek de, ‘’Yaslı gittim şen geldim’’adlı marşı ile hepimizin tanıdığı Leyla Hanım, bu dünyadan giderken arkasına baktığında neler gördü bilmi-yorum… Ama şimdi baktığım yerden ben aydın ve ışıltılı bir cumhuriyet ka-dını; Leyla Saz’ı görüyorum.

BU DÜNYADAN BİR LEYLA HANIM GEÇTİ…

Leyla Saz, Şair Abdülhak Hamid ile...

Leyla Saz'ın gençlik yılları...

15TARİHTEN

16 DÜNYADAN PROJELER

20. YÜZYILIN PARILDAYAN SİMGESİ;

GUGGENHEIM MÜZESİ

Dünyanın en güzel binalarından biri olarak kabul edilen Guggenheim Mü-zesi, İspanya’nın Kuzeyinde, tarzı ve enerjisi ile göz kamaştıran Bilbao’nun tam merkezinde kurulmuştur. Bilbao Guggenheim Müzesi’nin, sanatı barın-dıran binanın da en az sanatın kendisi kadar önemli olduğu trendi başlattı-ğı söylenir. 11.000 m² alana yayılan müze, ABD'li bir vakıf olan, Solomon R. Guggenheim Vakfı'nın beş müze-sinden biridir.

Ünlü mimar Frank Gehry tarafından tasarlanan bina, 20. yüzyılın çığır açan yapılarından biri olarak da bilinir. Mü-zenin kuruluş öyküsü de en az kendisi kadar ilgi çekici. Şehrin ekonomisinin gittikçe gerilediğinin farkına varan ve haritadan silinmesinden korkan Bil-bao yöneticileri, 1980'lerde, Nervion nehrinin kıyısındaki bir binanın iddialı bir sanat müzesine dönüştürülmesine

karar vermişler. Büyük ve etkili bir de-ğişimin sinyalini verebilmesi için mü-zenin hem göze çarpan bir mimariye sahip olması, hem de dünya çapında bir koleksiyon taşıması gerektiğini öngörmüşler. İşte bu yüzden, metal binaları şekillendirmesi için ödüllü mimar Frank Gehry’i tercih etmişler. Frank Gehry, binanın devasa kütlesini yumuşatmak için esnek bir malzeme olan titanyumu seçmiş. Gehry, demir, beton ve cam ağırlıklı binayı eğrisel biçimlerin hâkim olduğu parlak titan-yum paneller ile kaplamış. Titanyu-mun yansıtıcı özelliği sayesinde bina, içinde bulunduğu şehir ve hava koşul-ları ile etkileşime giren, adeta yaşayan bir canlıya dönüşmüş. 1997 yılında tamamlanan bu bina yapısöküm tar-zı stili ile ünlüdür. 4 yıl süren inşaat, planlanan bütçe sınırları ve takvimi içinde tamamlanmıştır.

Şehir yetkilileri müze ismi ve koleksi-yonu için, Guggenheim ailesi ile an-laşarak, dünyaca ünlü sanatçıların 20. yüzyıl sanat eserlerinin sergilenmesini sağlamış. Kendisi dev bir heykel gibi olan bu bina, kısa zamanda dünyaca ünlü mimarlar tarafından bir başyapıt olarak kabul görmüş ve Guggenheim sayesinde Bilbao’ya, dünyanın her yerinden akın akın ziyaretçi gelmeye başlamış. Bu inanılmaz kentsel dönü-şüm öyküsü, mimarlık ve ekonomi literatürüne, “Bilbao Effect – Bilbao etkisi” teriminide kazandırmış. Terim; bir kentin sosyo-ekonomik kaderinin bir bina ile değişmesini ifade etmek-tedir. Guggenheim ile yükselişe geçen Bilbao, klasik mimari ile çağdaş mima-riyi bir araya getirerek, şık ve modern bir şekle bürünmüş.

Kendisi büyüleyici bir heykeli andı-ran bu yapı, bir çağdaş sanatlar müzesi

olarak da ilgi çekicidir. 20. yüzyılın simgesi olduğu kadar, bir kenti de ünlü yapan Guggenheim Müzesi mimarlık tarihinin de galiba unutulmayacak en önemli yapılarından biri... Ölmeden önce görmeniz gereken yerlerin ara-sına girmeyi hak etmiyor mu? Siz ne dersiniz?

www.guggenheim.org/bilbao

Bu ay size sadece dikkat çekici bir yapıdan değil, aynı zamanda bir sanat eseri niteliği taşıyan Guggenheim Müzesi’ni anlatacağız. Dışarıdan bakıldığında bir metal kütlesini andıran yapı, aslında bir mimarlık şaheseri!